TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
25inci Birleşim
10 Aralık 2014
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2015 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek)
2.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki
Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu
İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578,
3/1579) (S.Sayısı: 657)
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Faruk
Bal'ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 656 ve 656ya 1inci
Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun 656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Başbakan Ahmet Davutoğlunun
656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grup
Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Trabzon Milletvekili
Koray Aydın'ın, Başbakan Ahmet Davutoğlunun 656 ve 656ya 1inci
Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş'ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
V.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, seçim dönemleri öncesinde taşeron şirketler
aracılığıyla işçi alımlarının
artış gösterdiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun cevabı
(7/47409) (Ek cevap)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşlarınca satın alınan
sigorta hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/54684)
3.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak'ın, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren
görevden alınan bürokratlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun cevabı (7/54720)
4.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay'ın, Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Türkçe-Kürtçe
sözlüğün satışlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun cevabı (7/54997)
5.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak'ın, Haydarpaşa Garı ve çevresinin
özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/55446)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan müsteşarlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun cevabı (7/55817)
7.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, Süleymaniye Camii'nin restorasyon çalışmaları
tamamlandığı halde avludaki şantiyenin
kaldırılmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun cevabı
(7/56141)
10
Aralık 2014 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.00
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 25inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Gündemimize göre 2015 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (X)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (*)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri, Komisyon Raporları 656
ve 656ya 1inci Ek ve 657 sıra sayılarıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi Hükûmetin sunuş
konuşmasını yapmak üzere Maliye Bakanı Sayın Mehmet
Şimşeke söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün 2013 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile 2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz. Yoğun
ve özverili çalışmalar sonucunda bu tasarıların Genel
Kurula getirilmesinde emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonunun Değerli
Başkan ve üyelerine, bakan arkadaşlarıma ve kamu idarelerinin
temsilcilerine teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk
olarak küresel ekonomiye ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak
istiyorum. Küresel krizin üzerinden altı yıl geçti ancak küresel
ekonominin karşı karşıya olduğu hâlâ ciddi sorunlar
var ve kriz öncesi seviyelere dönemedik.
Küresel ekonominin 2014 yılında yüzde 3,3le
beklentilerin ve potansiyelin altında büyüyeceği beklenmektedir.
Bunda temel olarak ABD ekonomisinin beklentilerinin altında büyümesi, avro
bölgesinde süregelen durgunluk, jeopolitik gerginlikler, gelişmekte olan
ekonomilerde yavaşlayan büyüme belirleyici olmuştur.
Küresel büyümenin 2015 yılında yüzde 3,8;
2015-2019 döneminde ise ortalama yüzde 4 civarında olacağı
tahmin edilmektedir. Tabii ki bu oranlar, kriz öncesi dönemde elde edilen yüzde
5lik büyümenin oldukça altındadır.
Gelişmiş ekonomilerde büyüme iyileşmekle
birlikte potansiyelin altında seyretmektedir. 2013 yılında
gelişmiş ülkeler yüzde 1,4 oranında büyümüş, 2014
yılındaysa yüzde 1,8 oranında, 2015-2019 döneminde ise ortalama
yüzde 2,4 oranında büyüyeceği öngörülmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde büyüme performansı,
zayıf talep ve yapısal sorunlar nedeniyle kriz öncesi dönemin de
altındadır. Küresel finansal koşulların göreceli olarak
sıkılaşması, Çin ekonomisinin yavaşlaması ve
düşük emtia fiyatları bu yavaşlamada belirleyici olmuştur.
Bu ülkelerin 2014 yılında yüzde 4,4, önümüzdeki
beş yıllık dönemde ise yüzde 5,2 oranında büyüceği
tahmin edilmektedir.
Çin ve Hindistan hariç, gelişmekte olan ülkelerin
2014 yılında yüzde 2,7; 2015 yılındaysa yüzde 3,6
oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir.
Küresel ekonomide zayıf talebin etkisiyle ticaret
hacmindeki artış hâlâ kriz öncesi seviyelerin oldukça gerisindedir.
2003-2007 döneminde küresel ticaret hacmi ortalama yıllık yüzde 8,4
büyürken, 2008-2013 döneminde sadece yüzde 2,9 oranında büyümüştür.
Dünya ticaret hacminin 2014 yılında yüzde 3,8;
2015 yılında ise yüzde 5 artması beklenmektedir. Küresel
iktisadi faaliyetteki sınırlı toparlanmanın etkisiyle
küresel enflasyon düşük kalmıştır. IMF 2013
yılında yüzde 3,6 olan küresel enflasyonun 2014 ve 2015
yıllarında yüzde 3,9 olacağını öngörmektedir. Enerji
ve endüstriyel metal fiyatlarında son dönemde yaşanan
düşüşün kalıcı olması hâlinde enflasyon bu tahminlerin
altında da gerçekleşebilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamın başında da söylediğim gibi küresel ekonomi
hâlâ ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Şimdi
sizlere küresel ekonominin karşı karşıya olduğu temel
bazı risklerden bahsetmek istiyorum.
Küresel ekonominin önündeki en önemli risk avro
bölgesindeki yavaş büyümenin devam etmesi ve bölgenin 90lı
yıllardaki Japonya gibi deflasyonist bir sürece girmesidir. Bu, Türkiye
ekonomisi için de en büyük risklerden bir tanesidir. Gelişmekte olan
ülkelerde büyümenin daha da yavaşlaması, Çin ekonomisinde sert bir
düşüş, diğer bir temel risk olarak karşımıza
çıkıyor.
Diğer önemli bir risk ise FEDin yani Amerikan
Merkez Bankasının faiz artırımının finansal
piyasalarda yaratabileceği aşırı oynaklık ve sermaye
akımlarının tersine dönmesidir. Ancak Avrupa ve Japonya Merkez
Bankalarının genişletici para politikası
uygulamalarına devam ediyor olması bu riski belli ölçüde dengeleyecek
bir unsurdur.
Öte yandan, jeopolitik gerginliklerin artması
küresel ekonomik görünümü aşağı çekebilecek başka bir risk
olarak karşımıza çıkıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
bölümde Türkiye ekonomisinin görünümü hakkında kısaca bilgi vermek
istiyorum.
2013 yılında hedeflediğimiz gibi yüzde 4,1
oranında büyüyen Türkiye ekonomisinin 2014 yılında bir miktar
yavaşlayarak yüzde 3,3 büyüyeceğini tahmin ediyoruz.
Şimdi, tabii, bugün üçüncü çeyrek rakamı
çıktı, yüzde 1,7. Bu, aslında öngördüğümüze yakın.
Biz, yüzde 2,2lik bir büyüme öngörüyorduk üçüncü çeyrekte yani bizim 3,3lük
tahmininde yüzde 2,2 var. Buradaki temel sapma tarım sektöründen
kaynaklanıyor. Tarımda maalesef son on üç yılın en büyük
kuraklığını yaşadık ve tarımda üçüncü
çeyrekte biliyorsunuz ekonomide ağırlığı büyük ve
tarımın tabii ki küçülmesiyle, daralmasıyla üçüncü çeyrekte
üçüncü çeyrek rakamı öngördüğümüz yüzde 2,2nin bir miktar
aşağısında, yüzde 1,7 olarak gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla Orta Vadeli Programda hâlâ öngördüğümüz rakama
yakın bir büyümeyi gerçekçi olarak görüyoruz.
Tabii, büyüme tahminlerinde aşağı yönlü
revizyon sadece Türkiyeye özgü bir durum değildir. IMF 2014
yılı büyüme tahminlerini, hem gelişmiş hem de
gelişmekte olan ülkeler için 2 kez aşağı yönlü, bu sene,
revize etmiştir. Türkiye'nin 2014 yılı büyüme performansı
Latin Amerikadaki gelişmekte olan ülkeler için öngörülen yüzde 1,3ün,
gelişmekte olan Avrupa için öngörülen yüzde 2,5in, Çin ve Hindistan hariç
gelişmekte olan ülkeler için öngörülen yüzde 2,7nin üstündedir.
Tabii, Türkiye, bu büyüme performansını en
büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliğinde süregelen
ekonomik durgunluk, Irak ve Suriyedeki iç savaş ve küresel sermaye
girişlerindeki azalmaya rağmen elde etmiştir. Yani zor bir
konjonktürden geçtiğimiz açık ve nettir. 2015 yılındaysa
küresel ekonomide beklenen toparlanma, ticaret ortaklarımızdaki
büyümenin hızlanması iç talepte bir miktar canlanmayla büyümenin
yüzde 4 olmasını öngörüyoruz. Ayrıca, son dönemde petrol
fiyatlarında yaşanan düşüşün kalıcı olması
büyümeyi yukarı yönlü tabii ki destekleyecektir.
Orta uzun vadeye gelince, siyasi istikrar, güçlü kamu
mali dengeleri, sağlam bankacılık sektörü, dinamik Türk özel
sektörü, genç nüfusumuz, sağlıklı hanehalkı bilançosu,
başarılı ihracat pazar çeşitlendirmesi, esnek kur rejimi ve
makroihtiyati politikalar büyümeyi destekleyen ve dış şoklara
karşı Türkiyeyi dirençli kılan unsurlar olmaya devam edecektir.
Tabii, küresel ekonominin sorunları ve bölgesel
sorunlardan az etkilenmek için biz güçlü mali dengelerimizle bu dönemde
istikrarı önceliklendirdik. 2015 için de böyle bir çerçeve çizeceğiz.
Birçok ülkenin kamu açıklarının ve borç stoklarının
yüksek seyrettiği bir dönemde güçlü kamu mali dengeleri Türkiyeyi
diğer ülkelerden pozitif yönde ayrıştırmakta ve çıpa
görevi görmektedir.
Türkiye genel devlet açığında, küresel
kriz yılı olan 2009 hariç son on yıldır Maastricht
Kriterini sağlamıştır. 2002 yılında yüzde 10,8
olan genel devlet açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının 2014 yılında yüzde 0,8 olmasını
bekliyoruz. Bu oran Maastricht Kriterinin üçte 1inden ve gelişmekte olan
ülke ortalamasının yarısından azdır. Orta Vadeli Program
dönemi sonunda yüzde 0,1 ile genel devlet fazlası vermeyi öngörüyoruz.
Diğer taraftan, 2002 yılında yüzde 74 olan
Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranını 2014 yılında yüzde 33,1e, program
dönemi sonunda ise yüzde 28,5e düşürmeyi hedefliyoruz. Borç yükümüz 2014
yılı itibarıyla avro bölgesi ortalamasının
yaklaşık üçte 1i, Maastricht Kriterinin ise neredeyse
yarısı kadardır.
Mali disiplin sayesinde ülkemiz önemli kazanımlar
elde etmiştir. 2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85,7si
faiz ödemelerine giderken, bugün bu oran yüzde 14,3e kadar gerilemiştir.
Bu, 1983ten beri en düşük orandır. 2002 yılında yüzde 62,7
düzeyinde olan iç borçlanma faiz oranı 2014 Aralık itibarıyla
yüzde 8,1e inmiştir. Reel faiz oranları ise 2002 yılında
yüzde 25,4 iken Kasım 2014 itibarıyla eksi 1,4e kadar
düşmüştür.
Hükûmetlerimiz döneminde faiz yükünün azalmasıyla
elde ettiğimiz mali alanı eğitim, sağlık ve
altyapı için kullandık, vergi oranlarını düşürerek
özel sektör yatırımlarının ve istihdamının önünü
açtık. 1993-2002 döneminde reel olarak yüzde 5 daralan özel sektör
yatırımları mali disiplini sürdürdüğümüz son on iki
yıllık dönemde yüzde 154 oranında artmıştır.
Önümüzdeki dönemde kararlılıkla sürdüreceğimiz mali disiplinle
enflasyonla mücadelede etkinliği artırmayı, tasarrufları
artırarak cari açığı düşürmeyi, yapısal reformlar
için gerekli mali kaynağı sağlamayı amaçlıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bankacılık sektörü gerek güçlü sermaye yapısıyla gerekse
varlık kalitesiyle finansal istikrarı ve orta vadede büyümeyi
desteklemektedir. Son yıllardaki hızlı kredi büyümesine
rağmen ekim ayı itibarıyla sermaye yeterlilik oranı yüzde
16,4 ile yasal sınır olan yüzde 8in 2 katından fazladır.
Hükûmetlerimiz döneminde, finansal piyasaları güçlendirmek adına
kapsamlı makroihtiyati tedbirleri uygulamaya koyduk. Stres testleri, hedef
sermaye yeterlilik oranı, yüksek karşılık oranları ve
kâr dağıtımına ilişkin getirdiğimiz
sınırlamalar bankacılık sektörünü güçlendirmiş ve
şoklara karşı direncini artırmıştır. Bu
sayededir ki küresel finans kriz döneminde bankaların
kurtarılmasına vatandaşımızın cebinden bir
kuruş harcanmamıştır.
Hanehalkı yükümlülüklerinin gayrisafi yurt içi
hasıla içindeki payı yüzde 22 ile avro bölgesindeki en düşük
orandır. Ayrıca, 2009 yılından bu yana
aldığımız tedbirler sayesinde hanehalkının kur
riski yok denecek kadar azalmıştır. Reel sektörün dış
borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 15,3 ile makul bir
seviyededir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sürdürülebilir yüksek büyüme ve artan çalışma çağındaki
nüfusun istihdamı için enflasyon ve cari açığı daha da
azaltmamız lazım, azaltacağız. Enflasyonla mücadele
neticesinde uzun yıllar çift hanelerde seyreden enflasyonu hükûmetlerimiz
döneminde tek haneye düşürdük. Son dönemde enflasyon bazı negatif
şokların etkisiyle yüksek tek hanelere çıkmıştır.
Kuraklık nedeniyle yüksek seyreden gıda fiyatları, Türk
lirasındaki değer kaybı, jeopolitik gerginlikler ile enflasyon
beklentilerindeki bozulma bu yükselişte etkili olmuştur. Ancak
alınan makroihtiyati tedbirler, uyguladığımız
sıkı para politikası, bu geçici şokların fiyat
etkisinin kaybolması ile temel enflasyon göstergelerinin ana eğilimi
düşüş yönündedir. Bu çerçevede, Merkez Bankamız enflasyonun yıl
sonunda yüzde 8,9'a, 2015'te ise yüzde 6,1'e düşeceğini tahmin etmektedir.
Ayrıca, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki gerileme
enflasyondaki düşüş sürecini 2015 yılında
hızlandıracaktır. Orta Vadeli Program'da 101,9 dolar olarak
öngördüğümüz yani varsayılan petrol fiyatlarının 65 dolar
civarında kalması enflasyonu tek başına 1,4 puan
aşağı çekecektir.
Makrofinansal istikrarı korumak ve yüksek
sürdürülebilir büyüme için cari açığı da daha düşük
seviyelere çekiyoruz. 2013 yılında 65 milyar dolar olan cari
açık 2014 yılı Eylül ayı itibarıyla on iki aylık
bazda 46,7 milyar dolara gerilemiştir. Altın ve enerji hariç denge
ise 4,1 milyar dolar açıktan 7 milyar dolar fazlaya dönmüştür. 2014 yılında ticaret
ortaklarımızdaki ekonomik durgunluk ve jeopolitik sorunlara
rağmen pazar ve ürün çeşitlendirme politikalarımız ve
rekabetçi kur neticesinde ihracatımız olumlu bir performans
göstermiştir. İç talepteki yavaşlamanın etkisiyle de
ithalat artışı önemli ölçüde yavaşlamıştır.
2013 yılında yüzde 7,9 olan cari
açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranının bu
yıl yüzde 5,7'ye, önümüzdeki yıl ise yüzde 5,4'e gerileyeceğini
öngörüyoruz ancak düşen petrol fiyatlarının mevcut seyrini
sürdürmesi hâlinde cari açığın yüzde 4'ün altına da
gerileyebileceğini tahmin ediyoruz.
Güçlü istihdam artışı ekonomik
kalkınmayı destekleyen en önemli unsurlardan biridir. Bu nedenle AK
PARTİ hükûmetleri olarak istihdamı destekleyen politikaları
hayata geçirdik ve istihdam artışında başarılı
olduk. Küresel krizin başladığı 2007 yılından bu
yana birçok ülke istihdam kayıplarını telafi edemezken Türkiye
net 5,6 milyon kişiye iş imkanı sağlamıştır.
IMF verilerine göre küresel kriz sonrası dönemde yıllık ortalama
istihdam artışında yüzde 3,6yla Singapur'dan sonra dünya 2ncisiyiz.
İç talepteki yavaşlamaya rağmen son bir yıl içerisinde
yaklaşık 1,3 milyon ilave istihdam sağladık.
İstihdamdaki güçlü artışa rağmen işsizlik oranı
son dönemde iş gücüne katılımdaki artış nedeniyle
nispeten yükselmiş ve yüzde 10un biraz üzerine
çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükûmetlerimiz döneminde makrofinansal istikrarı sağlamaya yönelik
birçok reformu hayata geçirdik. Bu politikalar sayesinde ekonomimizi hızla
büyüttük, yüksek düzeyde istihdam sağladık. Son altmış
yılın en büyük küresel finans krizi, en büyük ticaret
ortağımız avro bölgesi borç krizi ve Orta Doğu'daki siyasi
çalkantılara rağmen Türkiye 2003-2013 döneminde ortalama yüzde 4,9
büyüdü. Bu oran 1923-2002 döneminde gerçekleşen ortalama yüzde 4,5'lik
büyümenin biraz üzerindedir.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde gelişmiş
ülkelerle aradaki farkı azaltıp refah düzeyini artırdık.
Örnek olarak, 2000li yılların başında Türkiyenin
kişi başına millî geliri satın alma gücü paritesiyle Avrupa
Birliğinin üçte 1i civarındayken bugün yüzde 55ini
aşmış durumdadır. Benzer şekilde, Amerikanın
beşte 1inden daha az iken bugün üçte 1i düzeyine
çıkmıştır. Aynı dönemde gelir
dağılımını iyileştirdik ve mutlak yoksulluğu
azalttık. Türkiye ekonomisini şoklara karşı
dayanıklı hâle getirdik. Bütçe açığımız OECD
ortalamasının dörtte 1inden, borç yükümüz ise üçte 1inden
azdır. Bankacılık sektörümüzün ve hanehalkı bilançomuzun da
risklilik oranları oldukça düşüktür. Ekonominin yumuşak
karnı olarak gösterilen cari açıkta önemli iyileşmeler
sağladık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz
önemli makroekonomik sorunları endişe kaynağı olmaktan
çıkarttı. Kronik ve yüksek enflasyonu, yüksek bütçe
açıklarını ve sürdürülemez borç yükünü, zayıf ve
dalgalı büyümeyi geride bıraktık. Şimdi ikinci nesil reform
yapma zamanı. Verimliliği artırmak, ülkemizin rekabet gücünü
geliştirmek ve küresel katma değer zincirinde yukarı çıkmak
için önemli bir reform paketini uygulamaya koyuyoruz.
Bu amaçla, Onuncu Kalkınma Planında
belirlediğimiz 25 öncelikli dönüşüm programını hızla
hayata geçiriyoruz. Önümüzdeki dört yılda uygulayacağımız
1.200'den fazla mikro tedbiri kapsayan reform paketine ilişkin
çalışmaları tamamladık. Tek tek her bir tedbirin hangi
kurum tarafından, ne zaman uygulamaya konulacağını ve bu
reformların gerektirdiği mali yükü belirledik. Reel sektöre dair 9
dönüşüm programının eylem planlarını kasım
ayında Sayın Başbakanımız kamuoyuyla
paylaştı. Yakın zamanda diğer programları da tüm
detaylarıyla birlikte Sayın Başbakanımızın
öncülüğünde duyuracağız.
Şimdi, bu reform alanlarının
bazılarına değinmek istiyorum: Orta ve uzun vadede sürdürülebilir
büyüme hedefimize ulaşabilmek ancak yurt içi tasarrufların
artırılmasıyla mümkündür. Özel sektör tasarruflarının
düşük olması, 2000li yıllarda ivme kazanan yapısal
değişim sürecinden kaynaklanmaktadır. Son on yıllık
dönemde finansmana erişimin artması, kredi faiz oranlarının
düşmesi, siyasi istikrarla birlikte yatırım ve tüketim
ortamının iyileşmesi ile kentleşmenin getirdiği
ihtiyaçlar özel sektör tasarruflarını düşürmüştür.
Kamu tasarrufları ise son on iki yılda
sağladığımız mali disiplin sayesinde önemli ölçüde
artmıştır. 2002 yılında kamu tasarruflarının
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı eksi yüzde 4,8 iken, hükûmetlerimiz
döneminde bu oran 8 puan artarak yüzde 3,2ye çıkmıştır.
Orta ve uzun vadede toplam tasarrufları
artırmak için yapısal reformları hayata geçirdik. 2014-2016 Orta
Vadeli Programında temel önceliklerimizden biri tasarruf
oranlarını artırmak ve cari açığı azaltmak olarak
ifade edilmişti. Bu hedeflerle uyumlu olarak, 2014 yılında
tasarruf oranı bir önceki yıla göre 1,5 puan artmış ve cari
açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2,2 puan
azalmıştır.
Onuncu Kalkınma Planında ise yurt içi
tasarrufların artırılması ve israfın önlenmesi
programını kapsamlı eylemlerle belirledik. Uzun vadede ülkemizi
katma değer zincirinden yukarı taşıyacak reformlar ve
istihdam artışı sayesinde tasarruf oranlarını yüzde
20lerin üzerine çıkartmayı hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çevremizdeki ülkelere oranla petrol ve doğal gaz gibi yer altı
zenginliklerimiz oldukça sınırlıdır. Bundan hareketle, AK PARTİ
hükûmetleri olarak en büyük yatırımı eğitime yani
beşerî sermayemize yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Bu sayede, on bir
yıllık süreçte, okul öncesinde 4 katına
çıkardığımız okullaşma oranlarını ilk,
orta ve yükseköğretimde yüzde 100ler civarına çıkarttık.
Okullaşma oranlarıyla birlikte eğitimde fırsat
eşitliğini de artırdık. 2002 yılında 100 erkek
öğrenciye karşılık 91 kız öğrencimiz
ilköğretimde okurken, 2013-2014 dönemi itibarıyla bu oran yüzde
102,3e çıkmıştır.
Eğitime erişimde büyük mesafe katettik ancak
eğitim kalitesindeki artışa rağmen henüz
hedeflediğimiz noktada, arzuladığımız noktada
değiliz. PISA sonuçlarına göre Türkiye OECD ortalamasının
altındadır ancak kaliteyi iyileştirme yönünde
attığımız adımlar sayesinde, 2006-2012 döneminde,
eğitimde kalitede en hızlı ilerleme kaydeden ülkelerden biri
olduk.
Hükûmetlerimiz döneminde 234 bin derslik açtık, 458
bin kadrolu öğretmen atadık, bu dönemde üniversitesiz il
bırakmadık. Toplam üniversite sayısı 2002 yılında
76 iken, bu sayıyı vakıf üniversiteleri dâhil 176ya
çıkardık. Devlet üniversitelerinde harcı kaldırarak
üniversiteye erişimi kolaylaştırdık. Bu
çabalarımız sonucunda Dünya Ekonomik Forumunun yükseköğretim
sıralamasına göre, 2008 yılında 144 ülke içerisinde Türkiye
72nci sırada iken, 2014 yılında 50nci sıraya yükseldi.
Hedefimiz OECD ülkeleri arasında en iyilerden biri olmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
altyapı yatırımları yarattığı rekabet
avantajıyla ekonomik büyümeyi desteklemekte ve yeni istihdam
olanakları sağlamaktadır. Yapılan bilimsel
çalışmalar yol ağında sağlanan yüzde 1lik
artışın verimliliğe yüzde 0,5 puan katkı
yaptığını göstermektedir. Ekonomimizin can damarı olan
ulaşım altyapısının gelişimine bu nedenle büyük
önem verdik. Son on iki yılda çok şeritli kara yolları
ağımızı 3 kat artırarak 23.561 kilometreye
çıkardık. Yaptığımız yatırımlarla demir
yolu taşımacılığını da
canlandırıyoruz. Türkiye bugün yüksek hızlı tren
işletmeciliğinde dünyada 8, Avrupada ise 6 ülke
arasındadır. Marmaray Projesiyle tarihî İpek Yolunu Avrupaya
bağladık. Hükûmetlerimiz döneminde hava yolu halkın yolu oldu.
2003 yılında 34,4 milyon olan toplam yolcu sayısını
150 milyona yükselttik. Aktif havaalanı sayısını 26dan
53e çıkardık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde yüksek düzeyde istihdam
sağladık. Bu başarımıza rağmen, çalışma
çağındaki nüfus ve iş gücüne katılım oranındaki
artış nedeniyle işsizlik oranı yatay seyrine devam
etmektedir.
İlave iş gücüne
yeterli istihdam sağlamak ve işsizlik oranlarını aşağıya
çekmek için yapısal reformları gerçekleştireceğiz. Bu
kapsamda, Ulusal İstihdam Stratejisiyle belirlediğimiz dört politika
ekseni üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu
eksenleri eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi, iş gücü
piyasasının esnekleştirilmesi, kadınların, gençlerin
ve dezavantajlı grupların istihdamının
artırılması, istihdam-sosyal koruma ilişkisinin
güçlendirilmesi olarak belirledik.
Kadınlar, gençler ve
dezavantajlı grupların iş gücüne ve istihdama
katılımlarının önündeki engelleri kaldırıyoruz.
2005 yılında yüzde 23,3 olan kadınların iş gücüne
katılım oranı, Ağustos 2014te yüzde 30,9a yükseldi. Uzun
vadede, eğitim, çocuk bakımı ve esnek çalışma
modellerinin yardımıyla kadınların iş gücüne
katılımını yüzde 41 seviyesine çıkarmayı
hedefliyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; finansal piyasaların derinleşmesi
yatırım ve tasarrufları daha etkin bir şekilde kullanarak
sürdürülebilir yüksek büyümeyi desteklemektedir. Bu nedenle, hükûmetlerimiz döneminde
finansal piyasaların derinleşmesi amacıyla önemli
reformları uygulamaya koyduk.
Bu çabalarımız
sonucunda, İstanbul 2009 yılında Küresel Finans Merkezleri
Endeksine göre 75 ülke arasında 72nci sıradayken, 2014
yılında 83 ülke arasında 42nci sıraya yükselmiştir.
Hedefimiz 2018 yılında ilk 25 arasında yer almaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin enerjide dış kaynaklara
bağımlı olması rekabet gücümüzü olumsuz etkilemekte ve cari
açığı yükseltmektedir. Enerji ithalatı 2014 Eylül ayı itibarıyla on iki aylık bazda
56,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam, toplam cari
açığın yaklaşık 10 milyar dolar üzerinde
olmuştur. Bu nedenle, yatırımlarımızı yerli ve
yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde
yoğunlaştırıyoruz. Bu konuda da ciddi bir mesafe katettik. 2014
yılı Eylül ayı itibarıyla toplam elektrik enerjisi kurulu
gücümüzün yüzde 40,4ü yenilenebilir kaynaklardan oluşmaktadır ancak
inşa hâlindeki santrallerin devreye girmesiyle bu oran yüzde 50ye
ulaşacaktır. Enerjide dışa
bağımlılığın azaltılmasında en
hızlı sonuç alabileceğimiz alan enerji verimliliğidir. Bu
kapsamda birincil enerji yoğunluğunu azaltırken kamu
binaları ve tesisleri başta olmak üzere enerji verimliliğini
yaygınlaştırıyoruz.
Öncelikli dönüşüm programlarımız
arasında yer alan eylemlerden biri de milyonlarca konutun ısı
yalıtımının yapılmasıdır. AR-GE faaliyetleri
için ayırdığımız mali ve beşerî kaynakları
artırırken sağladığımız teşviklerle bu
alandaki desteklerimizi artırarak sürdürüyoruz. 2002-2013 döneminde AR-GE
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını
yüzde 0,53ten yüzde 0,95e çıkardık. Bu oranı 2018
yılında yüzde 1,8e, 2023 yılında ise yüzde 3e
çıkarmayı öngörüyoruz.
AR-GE ve teknoloji alanındaki
çalışmalarımız sayesinde Küresel İnovasyon Endeksinde
2009 yılında 132 ülke arasından 67nci sırada olan Türkiye,
bugün 143 ülke arasında 54üncü sıradadır. Ülkemizde düşük
teknoloji yoğun üretim ve ihracat azalırken orta üstü teknoloji
yoğun üretim ve ihracat artmıştır. Önümüzdeki on yılda
yüksek teknoloji ürünlerin ihracattaki payını yüzde 3,5tan yüzde
15e çıkarmayı hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
haksız rekabetin önlenmesi, kaynak dağılımında
etkinliğin sağlanması, ekonomide rekabet gücünün ve kamu
gelirlerinin artırılması amacıyla kayıt
dışı ekonomiyle mücadele kapsamında önemli adımlar
attık. Bu çabalar sonucunda son on iki yılda kayıt
dışı ekonominin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki
payı 6 puan azalarak yüzde 26,5 seviyesine düşmüştür. Kayıt
dışı istihdamın toplam istihdam içindeki payını
15,7 puan azaltarak Ağustos 2014 itibarıyla yüzde 36,4e indirdik.
Önümüzdeki dönemde kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye
kararlılıkla devam ederek orta, uzun vadede kayıt
dışılık oranını gelişmiş ülkeler
seviyesine indireceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde
gerçekleştirdiğimiz reformlarla Türkiyenin kurumsal kapasitesini
güçlendirdik. Mevzuat uyumu ve idari kapasitenin güçlendirilmesi
bakımından Türkiye, AB standartlarına önemli ölçüde
yaklaşmıştır. Ekim ayında yayımlanan ilerleme raporunda
Türkiyenin 26 fasılda AB müktesebatına uyum düzeyinin iyi
olduğu vurgulanmıştır. Müzakere sürecinde bugüne kadar
resmî olarak her ne kadar 14 fasıl açıp 1 fasıl kapattıysak
da ilerleme raporuna bakarsanız 27-28 faslın açılıp 13-14
faslın kapatılabileceğine işaret etmektedir. Ayrıca
ilerleme raporunda Türkiyenin 33 faslın 30unda değişik
düzeylerde ilerleme kaydettiği ifade edilmektedir. Bütün bunlar Türkiyede
kurumsal altyapının ve mevzuatın AB standartlarına
yaklaştığını, arayı
kapattığımızı göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde yaratılan istihdam,
eğitim ve sağlık alanında yapılan reformlar ile sosyal
destek programları sayesinde mutlak ve göreceli yoksulluk azalmış,
vatandaşlarımızın yaşam standartları iyileşmiştir.
Gelir dağılımı göstergeleri son on iki yılda önemli
ölçüde iyileşmiştir. 2002 yılında en zengin yüzde 10luk
kesimin ortalama geliri, en yoksul yüzde 10luk kesimin gelirinin 18,3 katıydı.
Bu oran 2013 yılında 11,9 kata gerilemiştir. Mutlak yoksulluk
göstergelerinde de önemli iyileşmeler kaydettik. 2006 yılından
itibaren günlük 1 doların altında geliri olan nüfus
kalmamıştır. Günlük 2 dolar 15 sentin altında geçinen nüfus
2002 yılında yüzde 3 iken 2013 itibarıyla
sıfırlanmıştır. Günlük 4,3 doların altında
geçinen nüfus ise on bir yılda 28 puan azalarak yüzde 2,1e
gerilemiştir. Nitekim İnsani Gelişme Endeksinde 2000
yılında 80inci sırada yer alan Türkiye, 2013 yılında
69uncu sıraya yükselmiştir. Yüksek insani gelişmişlik
grubundaki en yüksek hızlı gelişmeyi gösteren 3 ülkeden 1i
Türkiye olmuştur.
Bölgeler arası gelişmişlik
farklılıklarını azaltmak amacıyla GAP, DAP, KOP ve
DOKAP kapsamındaki 35 ilimize 2002-2014 döneminde 2014 fiyatlarıyla
93,2 milyar lira kaynak aktardık. Bu politikalarımızın
sonuçlarını almaya başladık. En fakir bölgemiz olan
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, diğer bölgelerimize oranla, en zengin
bölgemiz olan İstanbulla arayı hızla kapatan bölge
olmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ortalama geliri 2006
yılında İstanbul'un ortalama gelirinin yüzde 30,7'si iken bu
oran 2013 yılında yüzde 37,9'una yükselmiştir. Önümüzdeki
dönemde, bölgesel kalkınmada sosyal adaleti önceliklendiren, dengeli
kalkınmayı ve rekabet edilebilirliği güçlendiren çalışmalarımız
devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ekonomi ve reform gündemine ilişkin değerlendirmelerimin
ardından, kesin hesap kanun tasarısı ve Sayıştay
raporları hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. 2013 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısına ilişkin temel büyüklükler şu
şekildedir: Bütçe giderleri 408,2; bütçe gelirleri 389,7; bütçe
açığı 18,5; faiz dışı fazla ise 31,4 milyar
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi sizlere Sayıştay raporlarındaki hususlarla ilgili
olarak yürüttüğümüz çalışmalar hakkında bilgi vermek
istiyorum. Geçen yılki raporlarda genel bütçeli idarelerin bazı mali
tabloları üretemedikleri eleştiri konusuydu. Sayıştayla
Bakanlığımız arasında ilgili mevzuatın
farklı yorumlanmasından kaynaklanan bu soruna kalıcı bir
çözüm bulmak üzere ortak bir çalışma grubu oluşturduk.
Ortak çalışma grubunun önerileri çerçevesinde,
sorunun çözümü için yönetmelik taslağı hazırlanmış,
Sayıştayın da olumlu görüşü alınarak
Başbakanlığa yayımlanmak üzere gönderilmiştir. Söz
konusu değişikliklerin yürürlüğe girmesiyle birlikte, 1 Ocak
2015 tarihinden itibaren genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri,
mevzuatta öngörülen temel mali tabloların hepsini özel bütçeli idarelerde
olduğu gibi Sayıştaya sunabilecektir.
2013 yılı raporlarında yer verilen bir
diğer konu, uluslararası standartlar çerçevesinde mali istatistik
tanımının yapılmadığı, bu istatistiklerin
hazırlanma ve yayımlanmasına ilişkin esasların
belirlenmediği eleştirisiydi. Bu alanda referans kabul edilen
dokümanları ve uluslararası standartların uygulamalarını
inceledik. Hâlihazırda uygulamakta olduğumuz uluslararası
standartları esas alarak mali istatistik kavramının
tanımlandığı, temel ilkelerin
açıklandığı, hazırlanma ve yayımlanmasına
ilişkin esasların belirlendiği yönetmelik
taslağını hazırladık; Sayıştayın olumlu
görüşünü alarak bu taslağı da yayımlanma
aşamasına getirdik.
Genel mali yönetim istatistiklerini uluslararası
standartlara göre yıllık olarak hazırlamakta ve
yayınlamaktayız. Bu kapsamdaki çalışmaları üçer
aylık dönemler içinde hazırlayarak mali
performansımızı diğer ülkelerle daha sık
kıyaslanabilir hâle getireceğiz.
Geçen yılki raporlarda yer alan ve bizim de
katıldığımız eleştirilerden biri de kamu
idarelerine ait taşınmazların değerleme işlemlerinin
tamamlanamaması ve muhasebe kayıtlarına
yansıtılamaması idi. Bu eleştiri üzerine, 2014
yılında ikincil mevzuatta değişiklik yaparak
taşınmazların muhasebe kayıtlarında izlenmesine imkân
sağladık. Kasım ayı itibarıyla muhasebe sistemine
aktarılması gereken 3 milyon taşınmazın 2,9 milyonunun
envanter işlemlerini tamamladık. Geriye kalan
taşınmazların kayıtlara alınmasını yıl
sonu itibarıyla tamamlamış olacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi sizlere 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi yıl sonu
gerçekleşmelerine dair bilgi vermek istiyorum. 2014 yıl sonunda bütçe
giderlerinin 448,4 milyar, bütçe gelirlerinin ise 424 milyar olarak
gerçekleşeceğini öngörüyoruz. Buna göre, bütçe
açığının 24,4 milyar lira ile başlangıç
tahmininin yaklaşık 8,8 milyar lira altında, faiz
dışı fazlanın ise 25,8 milyar lira ile başlangıç
hedefinin 7,1 milyar lira üstünde gerçekleşmesini bekliyoruz. 2014
yılında bütçe açığının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı yüzde 1,4 ile hedefin yaklaşık 0,5 puan
altında gerçekleşecektir. Benzer şekilde faiz
dışı fazla yüzde 1,5le hedefin 0,4 puan üzerinde
gerçekleşecektir. Genel bütçe açığınınsa yüzde 0,8le
hedefe göre 0,3 puan daha az olacağını öngörüyoruz. Bu oranla
Türkiye, genel devlet açığında, 28 Avrupa Birliği üyesi
ülkenin 25'inden daha iyi bir performansa sahiptir.
Küresel ekonomideki zayıf seyre, finansal
dalgalanmalara, jeopolitik gerginliklere ve dolayısıyla iç ve
dış talepteki yavaşlamaya rağmen hedefin üzerindeki bütçe
performansı yadsınamaz bir başarıdır. Türkiye bütçede
bu başarıyı, yerel ve Cumhurbaşkanlığı olmak
üzere, iki önemli seçimin gerçekleştiği bir yılda elde etmiştir.
Hükûmetlerimiz hiçbir şekilde mali disiplinden taviz vermediğini ve
seçim ekonomisini uygulamadığını bir kez daha söylemde
bırakmamıştır, gerçekleştirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi sizlere 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı hakkında bilgi vermek istiyorum. Öncelikle şunu
belirtmek isterim ki, genel seçimlerin gerçekleşeceği 2015
yılında da mali disiplini kararlılıkla sürdüreceğiz.
AK PARTİ hükûmetlerinin, diğer bütçelerinde olduğu gibi, 2015
yılı bütçesini de ülkemizin orta-uzun vadeli hedeflerini esas alarak
oluşturduk. Temel hedefimiz, enflasyonla mücadeleyi desteklemek, cari
işlemler açığını azaltmak ve sürdürülebilir büyüme
potansiyelini artırmaktır. Bu çerçevede 2015 yılı bütçesi;
büyümeyi, istihdamı, yatırımları destekleyen, makrofinansal
istikrarı gözeten, eğitim, sağlık ve altyapı
yatırımlarını önceliklendiren, vatandaşlarımızın
refahını artırmayı hedefleyen ve sosyal yönü güçlü bir
bütçe olarak hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 yılı bütçesinde merkezî yönetim bütçe gelirlerinin 2014 yılı
sonu tahminine göre yüzde 6,6 oranında artarak 452 milyar liraya
ulaşacağını tahmin ediyoruz. Gelirlerdeki mütevazı
büyüme, 2014 yılında yüksek miktarda gerçekleşen vergi
dışı gelirlerin baz etkisinden kaynaklanmaktadır. Zira,
vergi gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasıladaki nominal artışa
paralel olarak yüzde 10,8 oranında artarak 389,5 milyara
ulaşacağını öngörüyoruz.
Bütçe giderlerini ise sıkı maliye
politikasıyla yüzde 5,5 oranında artırarak 472,9 milyar TL ile
sınırlandırmayı hedefliyoruz. Faiz hariç giderleri 418,9
milyar lira olarak öngörüyoruz.
Bu çerçevede, 2015 yılında bütçe
açığını 21,0 milyar lira, faiz dışı
fazlayı 33,0 milyar lira olarak hedefliyoruz. Buna göre, 2014
yılında yüzde 1,4 olarak gerçekleşmesini beklediğimiz bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını
2015 yılında yüzde 1,1'e düşürmeyi, faiz dışı
fazlayı ise yüzde 1,5'ten yüzde 1,7'ye yükseltmeyi hedefliyoruz.
Sürdürmekte olduğumuz sıkı maliye
politikasıyla genel devlet açığının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranını 2015 yılında, bir önceki yıla
göre 0,3 puan azaltarak yüzde 0,5e düşürmeyi, 2017 yılında ise
yüzde 0,1lik genel devlet fazlası vermeyi hedefliyoruz.
Borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranını da program sonunda, 2014 yılına göre 4,6 puan
azaltarak yüzde 28,5e indirmeyi öngörüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi de sizlere 2015 yılı bütçesiyle
vatandaşlarımıza sunacağımız hizmetlerden,
önceliklerden bahsetmek istiyorum.
2015 yılı bütçesinde en yüksek payı yine
eğitime tahsis ediyoruz. 2014 yılı bütçesine göre yüzde 11,5
oranında artırdığımız toplam eğitim
ödeneklerini 87,5 milyar liraya çıkartıyoruz. Bu, 2002ye göre
yaklaşık 7 katlık bir artışı ifade etmektedir.
Böylece, bütçenin yüzde 18,5ini, vergi gelirlerinin ise yüzde 22.3ünü
eğitime ayırmış oluyoruz.
2015 yılında, Millî Eğitim
Bakanlığına 62 milyar lira, üniversitelere 18,5 milyar lira,
YURTKURa ise 7 milyar liralık kaynak ayrılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükûmetlerimiz döneminde sağlıkta bir devrim gerçekleştirdik.
Vatandaşlarımıza daha kaliteli sağlık hizmetlerinin
idamesi için 2015 yılında da gerekli kaynağı, en yüksek
ikinci kaynağı bütçeden sağlığa ayırdık.
2015 yılında Sosyal Güvenlik Kurumunun, yapacağı harcamalar
dâhil, toplam kamu sağlık harcamalarına 80,9 milyar lira kaynak
tahsis edilmiştir. Böylece, sağlık harcamalarını 2002
yılına göre 6 katına çıkartmış oluyoruz.
Sağlığa verdiğimiz önemle sağlık göstergelerinde
örnek verilen ülkelerden biri hâline geldik. 2002 yılında yetmiş
iki yıl olan doğumda beklenen ortalama yaşam süresi 2013
yılında yetmiş yedi yıla çıkmıştır.
Bebek ölüm oranı 2002 yılında binde 31,5 seviyesinden 2013
yılında binde 7,8'e, anne ölüm oranı ise on binde 6,4'ten on
binde 1,6'ya düşmüştür. Böylece OECD ülkelerinin otuz yılda
başardığını Türkiye son on-on iki yılda
başarmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamu yatırımlarını, ülkemizin rekabet gücünü artırma,
büyüme ve istihdamı destekleme, bölgeler arası gelişmişlik
farklılıklarını azaltma amacıyla etkin bir araç olarak
kullanmaya devam edeceğiz. Bu kapsamda, 2015 yılında
yatırım ödeneklerini bir önceki yılın başlangıç
ödeneğine göre yüzde 9,3 oranında artırarak 48,4 milyar liraya
çıkartıyoruz. Böylece, 2015 yılında yatırım
ödeneklerini 2002'ye oranla 6 katına çıkartıyor ve
yatırım harcamalarının bütçe içindeki payını
yüzde 10,2'ye yükseltiyoruz. 2002 yılında ise bu oran yüzde 6,6 idi.
Kamulaştırma hariç toplam kamu sabit sermaye
yatırımlarını ise 2015 yılında 88,5 milyar liraya
yükseltiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iktidarımız döneminde kamu çalışanlarımızı
ve emeklilerimizi gözettik, gelirlerini reel bazda artırdık. 2002
yılı sonundan 2014 Aralık ayına kadar enflasyondaki
artış yüzde 182,4tür. Aile yardımı ödeneği dâhil en
düşük memur maaşı ise yüzde 416,8 oranında artarak 2.025e
yükselmiş ve reel olarak yüzde 82,7 artmıştır. Aile
yardımı ödeneği dâhil ortalama memur maaşı yüzde 309,7
oranında artarak 2.368 liraya yükselmiş ve reel olarak yüzde 44,9
oranında artmıştır. Net asgari ücret nominal olarak yüzde
383,6 artarak 891 liraya yükselmiş ve reel artış yüzde 71
olmuştur. En düşük SSK emekli aylığı yüzde 307,4
artarak 1.047 liraya yükselmiş ve reel olarak yüzde 44
artmıştır.
Gösterge
niteliğindeki bu artışlara paralel unvanlar itibarıyla da
iktidarımız döneminde kamu çalışanlarının
gelirleri enflasyonun oldukça üzerinde artmıştır. Emekli ve dar
gelirli vatandaşlarımızın harcanabilir gelirindeki artışa
paralel olarak bu dönemde satın alınabilen temel ürün miktarları
da önemli ölçüde artmıştır. Dağıttığım
kitapçıktaki tablo 3 ve 4e de bakılırsa bu görülecektir. 2014 yılına
ilişkin, kamu görevlilerinin mali ve sosyal hakları 2014-2015
yıllarını kapsayan 2. Dönem Toplu Sözleşmeyle
belirlenmiştir. Bu kapsamda, kamu görevlilerinin tamamının
maaşlarında, yılın başından itibaren geçerli
olmak üzere, brüt seyyanen 175 lira artış, merkezî yönetim
kapsamındaki çalışanların neredeyse üçte 1ini
oluşturan öğretmenlere ocak ayında ilaveten 75, temmuz
ayında da 75 olmak üzere brüt 150 liralık tazminat
artışı; geçici personel ücretlerinde ise brüt 350 liralık
artış yapılmış ve geçici personele ayrıca
-memurlarda olduğu gibi- aile yardımı ödeneğinden
faydalanma imkânı getirilmiştir. Böylece, 2014 yılında
göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşı yüzde 14,4; en
düşük memur emekli aylığı yüzde 12,8; ortalama memur
maaşı yüzde 8,5; en düşük memur maaşı yüzde 8,3
oranında artmıştır. Bu sözleşme uyarınca
çalışanlarımızın maaş ve ücretlerinde 2015
yılında Ocak ve Temmuz aylarında yüzde 3er olmak üzere
kümülatif bazda yüzde 6,1lik artış yapılacaktır. Bunun
yanı sıra, 2015 yılının birinci yarısında
TÜFE oranının yüzde 3'ü aşması hâlinde aradaki fark 2015
yılı Temmuz ayından geçerli olmak üzere maaşlara
yansıtılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iktidara geldiğimiz günden beri sosyal yardıma ve korunmaya
ihtiyacı olanları gözettik. Kimsesiz çocuklarımızın
koruyucu, eğitici hizmetlere ve aile sıcaklığını
hissettirecek ortamlara kavuşmasını, engelli
vatandaşlarımızın topluma sunulan tüm hizmetlerden
yararlanmasını amaçladık. Sosyal yardım
programlarını çeşitlendirdik, sosyal harcamalara ayırdığımız
kaynağı yıldan yıla hızlı bir şeklide
artırdık. 32,9 milyar lirayla 2015 yılı bütçesinin yüzde
7'sini sosyal harcamalara ayırıyoruz. Benzer şekilde, 2015
yılı bütçemizde sosyal güvenlik kurumlarına yapılacak
transferleri 80,6 milyar lira olarak öngörüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sürdürülebilir yüksek büyüme için yurt içi tasarruf oranının
artırılması büyük önem taşımaktadır. Bu konuyu
daha önce vurguladım. Bu amaçla, bireysel emeklilikte teşvik
sistemini değiştirip doğrudan devlet katkısı sistemine
geçiş yaptık. Yeni sistem katılımcı sayısı
2014 yılı Aralık itibarıyla yaklaşık 5 milyon
kişiye, fon büyüklüğü ise 36,8 milyar liraya ulaştı. 2014
yılı Kasım sonu itibarıyla bireysel emeklilik devlet
katkısı olarak toplam 2,9 milyar liralık ödeme
gerçekleştirdik. 2015 yılı bütçesinde bu sistem için 2,4 milyar lira
ödenek ayırdık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarımda verimliliği ve çiftçilerimizin yaşam
standartlarını artırmak hükûmetlerimizin öncelikli hedeflerinden
biri olmuştur. 2015 yılında tarıma ayırdığımız
kaynaklarla tarımsal destekleme bütçesini 2002 yılına göre 5
katına çıkarmış olacağız. 2015 yılı
bütçemizde tarımsal destekler için toplam 10 milyar lira kaynak
ayırıyoruz. Öte yandan, tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale
alımları ve KİTlerin finansmanı da dâhil, 2015
yılı merkezî bütçesine tarım için toplamda 13,1 milyar
liralık kaynak ayırdık. Bu tutarın gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı yüzde 0,68dir. Ancak, vergi teşvikleri,
tarıma sağlanan hizmetler ve tüketiciler üzerinden sağlanan
destekleri de dikkate alırsak bu oran yüzde 2ye kadar çıkmaktadır.
Böylece Türkiye, 2013 yılında tarıma en çok destek veren 2nci
OECD ülkesi konumundadır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde tarıma
verdiğimiz destekler ve uygulamaya koyduğumuz reformlar sayesinde
2002 yılında 23,7 milyar lira olan tarımsal gayrisafi yurt içi
hasıla yaklaşık 3 katına çıkarak 2013
yılında 60,7 milyar dolara ulaşmıştır. Böylece
Türkiye, tarımsal gayrisafi yurt içi hasılada Avrupanın en
büyük ülkesi konumuna gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
göreve geldiğimiz günden bu yana güçlü Türkiyenin, bilgiyle ve bilimle
atılan temeller üzerinde yükseleceğinin bilinciyle bilim ve
araştırma çalışmalarını destekledik. 2015
yılında TÜBİTAKın AR-GE harcama kapasitesini 3,2 milyar
liraya çıkarıyoruz.
Yine, hükûmetlerimiz döneminde mahallî idarelere hem daha
fazla görev ve sorumluluk verdik hem de bütçeden ayrılan kaynağı
artırdık. 2015 yılı bütçesinde mahallî idarelerin gelir
payını bir önceki yıla göre yüzde 15 artırarak 44,7 milyar
liraya çıkarıyoruz. Öte yandan, sokak aydınlatma, köy hizmetleri
personelinin maaş ve diğer ödemeleri, KÖYDES, SUKAP, belediyelere
verilen denkleştirme ve belediye katı atık ve atık su
arıtma desteği için yaklaşık 3,5 milyar lira ilave ödenek
öngördük. Böylece, merkezî yönetim bütçesinden yerel yönetimlere
ayırdığımız toplam kaynağı 48,2 milyar
liraya çıkarıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
bölümde son olarak Bakanlığımızca yürütülen program bütçe
çalışmalarından kısaca bahsetmek istiyorum. Program
bütçeyle bütçemizi daha şeffaf ve halkımız tarafından daha
iyi anlaşabilecek bir yapıya kavuşturmayı hedefliyoruz.
Yeni bütçe yapısıyla bütçemizin kamu programlarını
gösterecek şekilde yeniden tasarlanmasını ve Hükûmetimizin
öncelikleri ile bu önceliklere ayrılan kaynakların halkımız
tarafından daha iyi takip edilmesini amaçlıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamın bu bölümünde sizlere gelir politika ve
uygulamalarımız hakkında bilgi vermek istiyorum. Gelir
politikalarımızı sürdürülebilir büyüme ve istihdam artışını
destekleme, mali kazanımları sürdürme, yurt içi tasarruf
oranlarını artırma ve cari açığı azaltma
hedefleri kapsamında sosyal amaçlarla uyumlu bir şekilde
yürütmekteyiz. Bu çerçevede, vergi mevzuatını modern ve adil bir
yapıya kavuşturma çabalarımız devam edecek. Geçen yıl
Meclise sevk ettiğimiz Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmeler Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından oluşturulan alt
komisyonda devam etmektedir. Yine, 1961 yılında yürürlüğe giren
Vergi Usul Kanununu uluslararası standartları ve modern vergi
ilkelerini esas alan bir anlayışla gözden geçiriyoruz. Ümit ederim ki
önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde veya ilk yarısında
yine yüce Meclislimize bu tasarıyı da sunmuş olacağız.
Benzer şekilde, Damga Vergisi Kanunu ile Harçlar
Kanununu da gözden geçiriyoruz. Yine, vergi mevzuatımızın
sadeleştirilmesi ve mükellef uyumunun artırılması için
sayısı 123e ulaşmış olan KDV tebliğlerini
birleştirdik ve KDV Genel Uygulama Tebliğini yayımladık.
Böylece hem mevzuattaki dağınıklığı gidermiş
olduk hem de KDV iadelerini hızlandırdık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1
Aralık 2014 tarihi itibarıyla G-20 Dönem
Başkanlığı ülkemize geçmiştir. Uluslararası vergi
konularıyla ilgili çalışmaları da Maliye Bakanlığımız
yürütecektir. G-20 ve OECD üyeliğimiz çerçevesinde vergide
şeffaflık ve bilgi değişimi ile matrah
aşındırması ve kâr aktarımı
çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Bu alanlarda
küresel ölçekte düzenlemeler yapılmasına katkıda
bulunacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz
döneminde istihdam üzerindeki vergi yükünü düşürdük. Gelir vergisi
tarifesine yaptığımız indirimlerle çalışanlar
üzerindeki vergi yükünü azalttık. Gelir vergisi tarifesindeki dilim
sayısını 6dan 4e, en yüksek vergi oranını ise yüzde
49,5tan yüzde 35e indirdik. Benzer şekilde en alt dilimdeki gelir
vergisi oranını da yüzde 22den yüzde 15e düşürdük. Asgari
geçim indirimi müessesesiyle de 4 çocuklu bir asgari ücretlinin yüzde 12,8 olan
gelir vergisi yükünü sıfıra indirdik. Gelir Vergisi Kanunu
Tasarısında ise 3 çocuklu asgari ücretlinin gelir vergisi yükünü
sıfıra indirmeyi öngördük. Benzer şekilde, iktidara
geldiğimiz 2002de yüzde 65 olan kurum kazançları üzerindeki vergi
yükünü yaptığımız indirimlerle yüzde 34e çektik. Böylece,
ülkemizin uluslararası rekabet gücünü artırdık ve vergi yükü
açısından, OECD ülkeleri arasında, kurum kazançları
üzerindeki en düşük vergi yüküne sahip 7nci ülke konumuna geldik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yine hükûmetlerimiz döneminde temel ihtiyaç maddeleriyle hizmetler üzerindeki
KDV oranlarını da indirdik. Bu kapsamda, KDV oranını,
eğitimde, turizmde, sağlıkta, giyimde yüzde 18den 8e, birçok
gıda maddesinde ise yüzde 1e kadar indirdik. 2014 yılı
itibarıyla Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama standart KDV
oranı yüzde 21,5; OECD ülkelerinde yüzde 19,1; hem OECD hem AB üyesi olan
21 ülkede ise yüzde 21,7 olarak gerçekleşmiştir.
Yaptığımız KDV indirimleri neticesinde ülkemizde efektif
KDV oranı yüzde 14,4e gerilemiştir. Genel KDV oranı
bakımından ise ülkemiz, OECD ülkeleri arasında en düşük
oran sıralamasında 6ncı sıradadır. Avrupa
Birliği ülkeleriyle
karşılaştırıldığında ise en düşük
2nci orana sahip ülkeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 yılında 1.300den fazla mükellef tarafından beyan edilen
6,4 milyar liralık matraha, teşvik sistemi kapsamında indirimli
kurumlar vergisi uygulamasını yaptık. Yine, kıymetli
taş ithalatının borsa üzerinden yapılmasını
destekliyoruz. Ayrıca, kıymetli taşlar ve bunları içeren
mücevheratın tüketiciye tesliminde KDV istisnasını kaldırdık.
Böylece, lüks tüketim niteliğinde bu ürünlerden yüzde 18 oranında KDV
alınmasını sağlayarak vergide adaleti bir miktar da olsa
iyileştirdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükûmetlerimiz döneminde Türkiye, vergisel açıdan dünyadaki en rekabetçi
ülkelerden biri hâline gelmiştir. Bunu ben söylemiyorum. Ülkelerin vergi
rekabetini ve tarafsızlığını ölçen Uluslararası
Vergi Rekabeti Endeksine göre, Türkiye, 2014 yılında 34 ülke
arasında en rekabetçi 9uncu ülke olmuştur. Söz konusu endekste
birçok gelişmiş ülke bizden çok daha geridedir. Vergi yükünün yüksek
olduğu algısı gerçeği yansıtmıyor. Ülkemizde
temel sorun dolaylı vergi yükünün yüksekliği değil, dolaysız
vergi gelirlerinin yeterli düzeyde olmamasıdır. Ülkemizde mahallî
idareler ve sosyal güvenlik primleri dâhil dolaysız vergi gelirlerinin
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 15,2dir. Bu oran
OECDde ise ortalama yüzde 23,4tür yani Türkiye 8,2 puan
aşağıdadır. Oysa, dolaylı vergilerin gayrisafi yurt
içi hasıla içindeki paylarına baktığımız zaman
Türkiye'de yüzde 12,5; OECD ortalamasının yüzde 1,4 puan üzerinde ama
Avrupa Birliği ortalamasının 0,8 puan altındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
zamanım biraz azaldı, onun için bir kısım
atlayacağım ama zaten metin olarak
dağıtmıştım, o nedenle oradan takip edilebilir.
Son olarak şunu ifade edeyim: Sosyal politikalar ve
mali imkânlar çerçevesinde vatandaşlarımızın yaşam
standartlarını iyileştirmek için birçok destek
sağlıyoruz. Bu kapsamda, engelli
vatandaşlarımızın istihdamının ve fiziksel
şartlarının iyileştirilmesi için korumalı iş
yerlerini teşvik ediyoruz.
Yine, çevre kirliliğinin azaltılması ve
enerji verimliliğinin sağlanması kapsamında
çalışmalarımız devam ediyor. Bu kapsamda, 2015
yılında üç önemli düzenlemeyi öngörüyoruz: Binalarda ısı
yalıtımının teşviki, elektrik tüketiminde cimri beyaz
eşyaların yayınlaştırılması ve karbondioksit
salınımlı düşük araçların teşviki.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 yılı bütçesi yeni Türkiye'nin kutlu yürüyüşünü devam
ettirecek bir bütçedir. Bu bütçe, daha önceki bütçelerimizde olduğu gibi,
günlük siyasi kaygıların çok ötesinde, ülkemizin uzun vadeli
geleceği düşünülerek hazırlanan bir bütçedir. Bu bütçe, 21inci
yüzyıla damgasını vuracak olan yeni Türkiye'nin beşeri
sermayesine, altyapısına ve toplumun tüm kesimlerine,
kısacası geleceğine kaynak ayıran bir bütçedir. Bu bütçe
ülkemizin dört bir yanını mamur edecek, refahı daha adil dağıtacak,
77 milyon insanımıza hizmet sunacak ve kardeşliğimizi
pekiştirecek bir bütçedir. Bu bütçe misafirlerimize, muhacirlere ve
mazlumlara da sahip çıkan bir bütçedir.
Geçmişten ders ve ilham alamayanlar geleceği
inşa ve ihya edemezler. Türkiye, Yahya Kemalin de dediği gibi, kökü
mazide olan bir atidir. Bu bütçe bu anlayışla
hazırlanmış, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü
görevi görecek olan bir politika dokümanıdır. AK PARTİ
hükûmetlerinin ve iktidarımızın en belirgin vasfı hizmet
olmuştur. Bu bütçe yine bir hizmet bütçesidir.
2015 bütçesi bu ülkenin, bu güzel ülkenin güzel
insanları için, yarınlarımız için, dünyayı
kendilerinden ödünç aldığımız çocuklarımız için,
hayat standartlarımızı yükseltmek için, kardeşliğimizi
daha da pekiştirmek için, istikrar ve güven içinde büyümek ve
kalkınmak için, israf eden değil üreten bir ülke olmak için,
gelişmiş ülkelerle arayı daha da hızlı kapatmak için
hazırlanan bir bütçedir.
Mehmet Akif Ersoyun dizelerinde de yer
aldığı gibi:
Varmak istersen diyor Sadi eğer maksada,
Tuttuğun yollar hiç bitmeyecek gibi olsa da,
Yola devam et, durmayıp git, yolda kalmaktan
sakın!
Azim sahibi insan için neymiş uzak, neymiş
yakın?
Hangi güçlüktür ki gayrete gelince
kolaylaşmasın?
Hangi korkunç şey var ki insandan korkmasın?
Bu duygu ve düşüncelerle tarihimizden ilham alarak
2023 ve sonrası hedeflere azim, sabır ve sebatla ilerlemeye devam
edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçenin hazırlanmasında desteğini eksik etmeyen Sayın
Başbakanımıza ve emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum.
Bu vesileyle, Türkiyede mali disiplinin ve ekonomik
istikrarın kökleşmesini sağlayan, önceki 12 bütçemizin
mimarı olan Sayın Cumhurbaşkanımıza değerli
hizmetleri ve eserleri dolayısıyla şükranlarımızı
arz ediyorum.
Genel Kurulda yapacağınız yoğun ve
yorucu çalışmalar için Hükûmetim ve şahsım adına
sizlere şimdiden teşekkürü borç biliyorum.
2015 yılı bütçemizin hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmeleri,
3/12/2014 tarihli 22'nci Birleşimde alınan karara uygun olarak
bastırılıp dağıtılan programa göre
yapılacaktır.
Başlangıçta, bütçenin tümü üzerindeki
görüşmelerde siyasi parti grupları ve Hükûmet adına
yapılacak konuşmalarda süre birer saat -bu süre birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilir- kişisel
konuşmalarda onar dakikadır. Kişisel konuşmalarda bütçenin
tümü üzerinde şahsı adına iki milletvekiline söz verilecektir.
Şimdi bütçenin tümü üzerinde grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin
adlarını sırasıyla okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel
Başkan ve İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani ve Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muş ve Isparta Milletvekili
Sayın Süreyya Sadi Bilgiç; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Genel Başkan ve Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli; Hükûmet
adına Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu;
şahısları adına lehinde Çorum Milletvekili Sayın Cahit
Bağcı, aleyhinde İstanbul Milletvekili Atila Kaya.
Şimdi, gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Genel Başkan ve İstanbul Milletvekili
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları
başında bizi izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; bir
bütçeyi görüşüyoruz, yeni bir bütçe. Sayın Maliye Bakanı az önce
bir sunuş yaptı. Baktığınızda, bütçenin
heyecanı yok, ufku yok, amacı yok, vizyonu yok; bir savunma içgüdüsü
içinde bir bütçe sunuşu yapıldı.
Değerli arkadaşlarım
AHMET YENİ (Samsun) Hakarete de
başladınız işte.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Neresi hakaret?
BAŞKAN Sayın Ahmet Yeni, soyadın Yeni
ama kendin eskisin. Oradan söz atmanın ne sıkıntılar
açtığını en iyi bilenlerdensin. Ne olur
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Kendisi eski
olduğu için Sayın Başkan, dikkate almıyoruz zaten.
İstediği kadar konuşabilir, herhangi bir sorunumuz yok. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
herkes için bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Kestiğim süreyi ilave edeceğim Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bakınız,
değerli arkadaşlarım, sözlerime niye böyle başladım
onu da anlatayım. Bütçe hakkı denen bir kavram var. Yani 77 milyon
yurttaşın ödediği verginin nerelere
harcandığının hesabının sorulması
lazım, siyasi iktidarın da bu hesabı vermesi lazım.
Bütçe hakkının 3 temel ayağı var
değerli arkadaşlar, 3 temel ayağı: Bir, bütçenin
hazırlanmasında hukuka uyuyor muyuz? İki, bütçenin
kullanılmasında hukuka uyuyor muyuz? Üç, bütçenin nasıl
hazırlandığını, harcamaların nasıl
yapıldığını sağlıklı
değerlendiriyor muyuz?
Bir, bütçenin hazırlanmasında hukuka uyuyor
muyuz? Değerli arkadaşlar, 2006 yılından bu yana Orta
Vadeli Plan, Orta Vadeli Mali Program zamanında ilan edildi mi? Edilmedi.
Zamanında duyuruldu mu? Duyurulmadı. Peki, değerli
arkadaşlar, bu yasayı sizler çıkarmadınız mı?
Sizler çıkardınız. Bu yasaya vatandaşın uyması
lazım mı, sizin çıkardığınız yasalara?
Uyması lazım. Hükûmetin bir ayrıcalığı var mı?
Hayır, bir ayrıcalığı yok. Orta Vadeli Program eylül
ayının ilk haftasında yayımlanır. diyor, bu kadar
basit. Yayımladılar mı? Yayımlamadılar. Orta Vadeli
Mali Planın eylül ayının ilk 15inde yayımlanması
lazım. Yayımlandı mı? Yayımlanmadı. Şimdi
ben Hükûmete soruyorum: Hangi gerekçeyle siz bu planları, bu
programları yayımlamadınız zamanında, hangi
gerekçeyle? Bana çıkıp makul bir açıklama getirsinler. Eğer
getirmiyorlarsa Parlamentonun itibarıyla oynuyorlar. Şöyle bir yasa
teklifi verin, özellikle konuşan eski arkadaşım versin: Hükûmet
Orta Vadeli Mali Planı, Programı arzu ettiği zaman
yayımlar. Hiç değilse biz de bu eleştirileri yapmamış
oluruz. 2006 yılından bu yana defalarca söyledik hâlâ süreye
uymuyorlar.
İkinci konu, bütçenin kullanılması.
Değerli arkadaşlarım, bütçeye yüzde 2 ödenek koyuyoruz Maliye
Bakanlığı için. Niye koyuyoruz? Olur ya deprem olur, sel olur,
bir felaket olur, dolayısıyla Maliye Bakanlığı süratle
müdahale etsin diye. Doğru mudur? Uygulama doğrudur. Olması
gerekir mi? Elbet olması gerekir. Peki, ödenek kaç liraydı
arkadaşlar? 949 milyon liraydı, 949 milyon lira. Ne kadar
kullandılar biliyor musunuz? 36 milyar lira. 949 milyon lira Parlamentodan
geçiyor, 36 milyar lira kullanıyorlar, eski parayla 36 katrilyon lira.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, sizin
itibarınız var mı Allah aşkına? Parlamentonun
itibarı tartışma konusu olmaz mı? Ben 900 milyon ödenek
ayıracağım kullanabilirsin diye, 36 milyar lira harcayacak,
buraya gelecek hesabını vermeyecek. Ek ödenek talebi mi var
arkadaşlar? Yeni bütçe getirirsiniz, Parlamentoya bilgi verirsiniz. Hem
kul hakkından söz edeceksiniz hem harcanan paranın hesabını
vermeyeceksiniz. Olmaz, olmaz. Biz eleştirmeyeceğiz de kim
eleştirecek, biz doğruyu söylemeyeceğiz de kim doğruyu
söyleyecek?
Değerli arkadaşlarım, bununla kalsa gene
iyi. Kayıt dışı bütçe var. Bu 36 milyar bunlardan birisi.
Döner sermayeler. Döner sermayede para veriyor mu vatandaş? Veriyor.
Harcanıyor mu? Harcanıyor. Kaç lira biliyor musunuz? 35 milyar lira.
Bu bütçede var mı? Hayır, bu bütçede yok. Niye yok, hangi gerekçeyle
yok, neden koymuyor? Siz yeri geldiğinde millete hesabı vermeyecek misiniz?
Vermeniz gerekiyor. Size yetki veriliyor bütçeyi kullanın diye. Siz
bütçeyi babanızın çiftliği gibi kullanamazsınız.
Parlamentonun düzenlemesi vardır, yasası vardır, kuralları
vardır, fasıllar vardır, bölümler vardır, bakanlıklar
vardır. Ben istediğim gibi kullanırım, istediğim
zaman gelir istediğim hesabı veririm, istediğim hesabı
veremem Bu doğru değil arkadaşlar. 35 milyar lira, eski parayla
35 katrilyon lira yine bütçenin denetimi dışındadır
değerli arkadaşlarım. Sadece bu mu? Hayır. Dernek var,
vakıf var, kurumlar var, kuruluşlar var, bunlara yardımlar
yapılıyor. Biliyor musunuz ne kadar yardım
yapıldığını? Bilmiyorsunuz. Niye bilmiyorsunuz? Hangi
gerekçeyle bilmiyorsunuz? Biz yasama organı değil miyiz, bize hesap
verilmesi gerekmez mi? Hesap verilmiyor. Sonra da burada bütçeyi kabul
edeceğiz. Özellikle de TOKİ (Toplu Konut İdaresi),
hesabını bilen var mı? Niye gelmiyor buraya, neden
çıkardılar bütçeden? Hepimizin sorması gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Bütçe hakkının bir üçüncü ayağı:
Paranın nasıl harcandığını da bizim bilmemiz
lazım. Yasalara uygun olarak para harcanıyor mu, harcanmıyor mu?
Kim denetleyecek? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay
denetleyecek. Dilimizde tüy bitti raporlar gelsin diye, en nihayet 157 rapor
geldi bu sene, 157 rapor geldi. Değerli arkadaşlarım, bu
raporlarda birden fazla sıkıntı var. Birincisi şu: Bu
raporlar Sayıştay tarafından kuşa çevrilerek geliyor
buraya. Sayın Cemil Çiçeke sesleniyorum: Sayın Başkan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına kamu harcamalarını denetleyen kurum
özel bir çalışmayla denetçilerin raporlarını kuşa
çeviriyor, buna engel olun, buna engel olun. Milletvekillerinin, denetim
elemanlarının raporlarını görme hakkı vardır.
Makaslanıyorsa, düzeltiliyorsa hangi gerekçeyle düzeltildiğini bizim
bilmemiz gerekir. Hangi gerekçeyle düzeltiliyor, hangi gerekçeyle belli
bölümler çıkarılıyor benim bilmem gerekir. Eğer
Sayıştayın üzerinde bir vesayet varsa, bir siyasi baskı
varsa o kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi adına sağlıklı
denetim yapamaz ve bunun sorumlusu da Sayın Başkan, başta
sizsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Cemil
Çiçektir, açık, net söylüyorum. Ve, size örnek: Orman ve Su
İşleri Bakanlığının bütçesi. Bütçeleri denetleniyor.
Millî parkların kiralanmasıyla ilgili büyük olaylar var. Denetim
raporu geliyor, denetim kurulundan da geçiyor -raporları denetleyen bir
kurum var, oradan da geçiyor- Parlamentoya gelecek fakat bir karanlık el
tekrar devreye giriyor. Aynı kurul tekrar raporu yeniden incelemeye
alıyor, rapor gerçek anlamda kuşa çevriliyor ve bizim önümüze
geliyor. Bunun muhatabı Hükûmet değil, onu da söyleyeyim, Hükûmetin
burada bir kabahati yok. Sayıştaya sahip çıkmayan Parlamento,
asıl sorun orada. Şimdi Sayın Cemil Çiçeke soruyorum: Hangi
gerekçeyle Orman ve Su İşleri Bakanlığının millî
parklarla ilgili raporu ikinci kez Komisyona gelip makaslanıyor? Bunun
bilgisini istiyoruz biz, bu bilgi gelmelidir. Bu mu sadece? Hayır.
Raporlar geldi. Raporların bir kısmındaki ifadeyi aynen okuyorum
değerli milletvekilleri: Gerekli mali tablolar
alınamadığı için denetim yapılamadı. Sayın
Başbakan da herhâlde duyuyor değil mi? Gerekli mali tablolar
alınamadığı için denetim yapamıyoruz. diyor
Sayıştay. Ben sormak istiyorum: Hangi gerekçeyle bu mali tablolar
denetim elemanına verilmiyor, neden çekiniliyor? Hangi gerekçeyle hangi
kurumlar hangi tabloları vermedi? Siz biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Ben
de bilmiyorum. Sayın Çiçek de bilmiyor. Gruplar da bilmiyor. Hükûmet
biliyor ama. Burada sorumlu Hükûmettir. Sayın Davutoğluna birinci sorum:
Hangi bakanlıkların mali tabloları denetim elemanlarına
ibraz edilmedi, hangi gerekçeyle ibraz edilmedi? Cevabını bekliyorum.
Ben merak ediyorum, benim grubum da merak ediyor, eminim Parlamento da, Adalet
ve Kalkınma Partisinin grubu da merak ediyordur. Size oy verecekler, kabul
verecekler, en azından oy verirken vicdanları rahat olsun diye
cevabını bekliyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin bütçe
politikası var mı? Ekonomi politikası var mı? Neyi
hedefliyor? Neyi hedefliyor? Ben şimdi sizlere hedefleri göstereceğim
tek tek arkadaşlar: Şimdi, bakın on iki yıl geçmiş
yapısal reformlardan söz ediyorlar. Pes ya! On iki yıldır sanki
başka bir Bakanlar Kurulu vardı, başka bir siyasi iktidar
vardı, on iki yıldır hiç yönetmiyorlar, şimdi yapısal
reformlardan söz ediyorlar. Başka? Efendim katma değeri yüksek ürün
üretmekten söz ediyorlar. On iki yıldır bu ülkeyi kim yönetiyordu?
Hangi politikayla yönettiniz siz?
Bakın, değerli arkadaşlar, ekonomi
politikasının temel amacı ülkeye refahı getirmektir.
Vatandaş refah içinde yaşasın, huzur içinde yaşasın,
çağdaş uygarlığı yakalasın, uygar toplumun bir
parçası olsun, kişi başına gelir yüksek olsun; asıl
hedef, bildiğimiz bütün dünyadaki ortak hedef budur.
Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, bir
büyüme masalıyla on iki yıl bu milleti uyuttular, on iki yıl.
Şimdi size rakamları vereceğim. Rakamlar yanlışsa
Sayın Başbakan gelsin desin ki: Ey Kılıçdaroğlu,
senin verdiğin rakamlar yanlıştır. O zaman ben de gider
ilgili kamu kuruluşuna sorarım neden siz bunları
yayınladınız diye.
1946-2002, kırk üç yılda ortalama büyüme yüzde
5,1. Darbeler oldu, beş sente muhtaç olunan dönemler oldu, ekonomik
krizler oldu, Kıbrıs çıkarmaları oldu, Türkiyeye yönelik
ambargolar oldu; 5,1 ortalama büyüme. Peki, 2003-2014 ortalama büyüme yüzde
4,7.
Sayın Başbakan, istirham ediyorum, bu rakamlar
yanlışsa gel burada söyle, doğruysa o zaman bu büyüme
masalıyla bu milleti artık aldatmayın.
Bakın, değerli arkadaşlar, 2008
yılını veriyorum: Kişi başına millî gelir 10.444
dolar. 2014ü veriyorum: 10.537 dolar. Kaç dolar artmış biliyor
musunuz dört beş yılda? 93 dolar. Hangi ekonomi politikasından
bana söz ediyorlar? Parlamentoya nasıl ve hangi yüzle gelip bize Bu
bütçeyi getiriyoruz, bize oy verin. diyorlar? Bütün cumhuriyet hükûmetlerinin
harcadığı paradan 1 trilyon dolar daha fazla harcadılar. Altını
çiziyorum, bütün cumhuriyet hükûmetlerinin harcadığı paradan 1
trilyon dolar daha fazla para harcadılar. Ortalama büyüme yüzde 4,7. En
son rakamlar açıklandı, orası çok daha kötü. O bu rakama dâhil değil,
oran olarak koysak belki biraz daha düşecek.
Peki, vatandaş refah içinde mi? Değerli
arkadaşlarım, kredi kartı borçlarını size söyleyeyim.
Eğer yanlışsa verdiğimiz rakamlar Sayın Başbakan
gelir düzeltir, biz de memnun oluruz. 2002, hani bu yazar kasanın
atıldığı, gecelik faizlerin yüzde 1.500lerde olduğu
dönemler kredi kartı borcu 4,3 milyar lira yani eski parayla 4 katrilyon
300 trilyon lira. Ekim 2014; 4 milyar kaça çıkmış biliyor
musunuz? 73,9 milyar liraya çıkmış, 4 milyar 73 milyara.
Artış ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 1.604. Hangi refahtan söz
ediyoruz?
Peki, bankalara bakalım, bankalarda tüketici borcu
nedir vatandaşın? 2002de 2,3 milyar lira, tüketici borcu 2,3 milyar
lira. Geçiyorum Ekim 2014e, 2 milyar kaça çıkmış biliyor
musunuz? 273 milyar liraya çıkmış. 2 milyar, 273 milyar liraya
çıkmış, vatandaş borç batağında, nefes
alamıyor, ülkedeki gelişmeleri izleyemiyor. Akşam eve
nasıl gideceğim? diye düşünüyor. Evde tencere kaynayacak
mı? vatandaşın derdi bu. Eğer bu tablo doğru bir tablo
değilse, bu rakamlar yanlışsa emin olun çıkacağım
özür dileyeceğim. Doğruysa hükûmet çıksın bu milletten özür
dilesin. (CHP sıralarından alkışlar) Borçtaki
artış ne biliyor musunuz? Yüzde 11.954. Cumhuriyet tarihinde hiçbir
hükûmet bunu yaşatmadı bu topluma.
Değerli arkadaşlarım, gelir
dağılımına bakalım. 2002de nüfusun en zengin yüzde
1lik grubu gelirin yüzde 39,4üne sahipti. 2014te bu oran yüzde 54,3e
çıkıyor. O nedenle bizde dolar milyarderi sayısı
Japonyadan çok daha fazla. Birileri köşeyi dönüyor, birileri zengin
oluyor, birileri malı götürüyor, biz bunu biliyoruz ama vatandaş
perişan vaziyette. Esnafa sorun ah işitirsiniz, çiftçiye sorun ah
işitirsiniz, e sarayda oturanlara sorun onlar sarayın penceresinden
bakınca günlük güneşlik, yeşil, ağaçlıklı bir
bölge görüyorlar, sanıyorlar bütün Türkiye böyle. (CHP
sıralarından alkışlar) Bütün Türkiye böyle değil
değerli arkadaşlarım. Söyledim, olağanüstü büyük paralar
harcadılar.
Bir hükûmetin hedefi ne olur biliyor musunuz? Bir
hükûmetin hedefi Türkiyeyi bilgi toplumuna taşımak olur. 21inci
yüzyıldayız artık. İnsan beyni dünyanın en stratejik
ürünü artık. Eğer Türkiyeyi bilgi toplumuna
taşırsanız, Türkiye o zaman itibar sahibi bir devlet olur, bir
ülke olur. Bakın değerli arkadaşlarım, bilgi toplumuna
taşımanın temel noktası eğitim sistemidir. Bütün
milletvekili arkadaşlarımdan istirham ediyorum, Norveçe
baksınlar, eğitim sistemine baksınlar, son yirmi
yılına baksınlar yalnız. Norveç nasıl geriye gitti,
Norveç nasıl ileriye gitti ve eğitim sisteminde neleri yaptı?
Bakın değerli arkadaşlarım, 4+4+4
sistemini getirdik. Kalkınma planında yoktu. Hükûmetin Programında
yoktu. Millî Eğitim Bakanlığının stratejik
planında yoktu. Bakanlar Kurulunda görüşülmedi. Sizlerin içinden 5
değerli arkadaşımız kalktı bir kanun teklifi verdi.
Hiçbirisi eğitimci değildi. Kavga dövüş Parlamentodan
çıktı. 5 yaşındaki çocuğu okula gönderme
zorunluluğu getirdiniz. Anneler göndermek istemedi, dediniz ki: Sizin
çocuğunuz geri zekâlı mı siz okula göndermek istemiyorsunuz? Bir
kısmı düzeltildi bunların ama bizi hiç kimse dinlemedi.
Eğitim sistemi nedir biliyor musunuz? Hallaç pamuğu gibi
atıldı. 11 yılda 13 kez eğitim politikası
değişti arkadaşlar, 11 yılda 13 kez. Bana söyler misiniz,
kendi çocuklarını denek konumuna getiren dünyada hangi ülke var? Anne
baba çocuğu hangi okula göndereceğini bilmiyor, nasıl
göndereceğini bilmiyor. Yazık günah değil mi bu ülkeye
değerli arkadaşlarım? Bizim çocuklarımıza yazık
günah değil mi? Bu ülkenin eğitim kurumları yok mu? Var.
Eğiticileri yok mu? Var. Pedagogları yok mu? Var. Bilim
insanları yok mu? Var. Niye oturup uygar insanlar gibi
tartışıp, stratejiyi oluşturup sonra Parlamentoya
getirmiyoruz? Hangi gerekçeyle yapıyoruz biz bunu? Ortak akıl denen
bir şey vardır. Siz iyi bir şey getirdiniz de Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz karşı mı çıktık?
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Evet karşı
çıktınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Neyini getirdiniz de
biz karşı çıktık, neyi getirdiniz de biz karşı
çıktık? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Açık,
net söyleyeyim, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde gelen bütün
yasalar bu Parlamentodan oy birliğiyle çıktı değerli
arkadaşlarım, oy birliğiyle çıktı. (CHP
sıralarından alkışlar) Geldiğimiz nokta nedir biliyor
musunuz değerli arkadaşlarım, İran bilimsel yayınlarda
bizi geçti biliyor musunuz? Bu ayıp bu Hükûmete yetiyor zaten. Bilimsel
yayınlarda geçti. Neden oluyor bu arkadaşlar? Hangi gerekçeyle
oluyor? Biz Güney Koreden önce otomobil ürettik. Şimdi bizim otomobilimiz
var mı? Güney Korenin dünya çapında 3 markası var. Hiç acaba
Hükûmet yetkilileri Ya, bu Güney Kore bizimle beraber aynı süre içinde
kalkınma hamlesini başlattı, nasıl oldu da geldi ilk 20de
bile bizi geçti? diyorlar mı? Bir masal daha var: Efendim, ilk
20deyiz. Ya, zaten eskiden beri ilk 20deydik ama 84te ilk 20nin 13üncü,
14üncü sıralarındaydık, şimdi 17nci
sırasındayız. 3 ülke daha atak yaparsa biz ilk 20nin bile
altında kalabiliriz.
Değerli arkadaşlarım, imalat sanayi, katma
değeri yüksek ürün üretmenin yolu bilimden, akıldan, mantıktan,
üniversiteden geçiyor. Bir ülkenin eğitimi bozuksa orada katma değeri
yüksek ürün de üretemezsiniz. Övünüyorlar değil mi? 2002, imalat
sanayisinde ileri teknoloji ürünlerin oranı yüzde 5,7. 2013 -hani dedim
ya, 1 trilyon dolar daha fazla para harcadılar- yüzde 3,4 arkadaşlar.
İleri teknoloji ürün sayısı, ürün miktarı genel imalat
içinde düşmüş durumda.
Peki, ihracata bakalım: 2002, yüzde 6,2; ihracat
içinde katma değeri yüksek ürünlerin payı yüzde 6,2. 2013, yüzde 3,5
arkadaşlar. Düşüyor. 2014 Ekim, yüzde 3,3. Bu ayıp bu Hükûmete
yeter.
Hani bizim üniversitelerimiz vardı? Hani bilgi
üretiyorduk biz? Ne oldu bize? Hangi gerekçeyle oldu? Tüketime gelince
koşuyoruz, üretime gelince duruyoruz.
Bakın, size bir şey daha söyleyeyim: 1 milyon
kişi başına AR-GEde çalışan insan sayısı:
Ukrayna, 1.253 kişi; Güney Kore, 5.928 kişi; Rusya, 3.096 kişi;
Norveç, 5.588 kişi; Türkiye, 987 kişi. Neyimiz eksik o ülkelerden,
neyimiz eksik? O ülkelerden siyasetimiz eksik arkadaşlar. Siyasette
ahlakı egemen kılmadığınız zaman, bozulma
başladığı zaman, yolsuzluklar olduğu zaman bu tablo
karamsar bir tablo olarak ortaya çıkar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bilim nedir arkadaşlar? Aklın
zenginleşmesi demektir. Siz aklın zenginleşmesine
karşı çıkan bir millî eğitim politikasını hayata
geçiren bir Hükûmetle karşı karşıyasınız.
İşsizlik
Size bir tablo göstereceğim. Bu
belediye başkanı Adalet ve Kalkınma Partili bir belediye
başkanı arkadaşlar. Önündeki dosyalar da kendisine iş için
başvuranların dosyaları. Özellikle iktidar kanadından
birisini getirdik ki, CHPli olsa diyeceksiniz ki Ya, CHPliler hep muhalefet
ediyorlar. diye. Ben değil, Adalet ve Kalkınma Partisinden bir
belediye başkanı, kendisine yapılan başvurular dolayısıyla
dosyaları görüyorsunuz. Rakam ne biliyor musunuz arkadaşlar?
Altı ayda 9 bin kişi iş istiyor. Altı ayda 9 bin kişi.
Nereye giderseniz gidin elinize bir kâğıt tutuşturuluyor Bana
iş bulun. diye. Niye işsizlik bu noktada? Yüzde 10u aştı
işsizlik. Genç işsizlik yüzde 20lerde, üniversite mezunlarında
yüzde 20-25lerde. Niye işsizlik var?
Beyefendilerin çocukları işsiz değil. Bu
Hükûmet kanadını görüyorsunuz ya, bunların hiçbirisinin
çocuğu işsiz değil. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunların bir eli yağda, bir eli balda.
Sorun nerede biliyor musunuz? Sorun Ermenekteki Recep ustada,
Recep amcada sorun; onun ayakkabısında sorun, onun çocuğunda
sorun. (CHP sıralarından alkışlar) Kahvede oturan Mehmet efendi,
onun çocuğu işsiz. 330 bini aştı atama bekleyen
öğretmenler, 330 bini aştı. Üniversiteyi bitirmiş 65
kişi intihar etti. Neden bahsediyorsunuz arkadaşlar? Bu Hükûmet
nelerden bahsediyor? İşsizlik gelmiş dayanmış, evde
tencere kaynamıyor, huzursuzluk var. Bu Hükûmete sorar
mısınız veya ben sorayım: Sayın Başbakan, buraya
geldiğinizde size ikinci sorum olsun; bonzai tüketimi niye bu kadar
arttı? Siz mi teşvik ediyorsunuz? Niye arttı? Boşanmalar
niye arttı? Aile yapısı niye bu kadar derinden
sarsılıyor Türkiyede? Maneviyatçı diyorsunuz kendinize. Aile
yapısı neden bu kadar derinden sarsılıyor Türkiyede?
Uyuşturucu bataklığına, fuhuşa Türkiye neden
sürükleniyor? Hani siz para pul peşinde değildiniz, huzur
getiriyordunuz memlekete? Neden oluyor değerli arkadaşlarım?
Bütçenin
hesabını vermiyorlar, 35 milyar lirayı Parlamentonun
dışında kullanıyorsunuz, getirmiyorsunuz buraya, sonra
kalkıp diyorsunuz ki: Bizim Hükûmet, başarılı bir
Hükûmettir. Yok arkadaşlar, sizin Hükûmet başarılı bir
Hükûmet değil kimse kusura bakmasın.
Bakın, Sayın
Davutoğlu çıktı TRTde bir açıklama yaptı; 19
Kasım 2014. Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
milletvekillerinin ve vatandaşlarımın beni bu konuda dikkatle
dinlemelerini istirham ediyorum. Şöyle diyor Sayın Başbakan:
Emek ücretleri bizde çok yüksek Avrupa standartlarında sendikal
yapılanma olduğu için. Çinde olmayan bir şey. Çin ile o yüzden
rekabet gücümüz zayıflıyor. Emin olun, Sayın
Başbakanın Türkiyenin gerçekleriyle yakından uzaktan ilgisi
yok. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum.
Sayın Başbakan,
siz bu ülkede kaç işçinin sendikalı olduğunu biliyor musunuz?
Yüzde 4. Amerikada yüzde 10, bizde yüzde 4. Asgari ücretle kaç kişi
çalışıyor biliyor musunuz? 4 milyon 780 bin 807 işçi asgari
ücretle çalışıyor. Taşeron işçisi 1 milyon 361 bin
373. Hangi yükseklikten söz ediyorsunuz siz? Kendi maaşınıza
bakıp Bütün işçiler bu maaştan alıyor,
dolayısıyla biz rekabet edemiyoruz. diye bir düşünce mi egemen
sizde? (CHP sıralarından alkışlar) TÜRK-İŞ
açıklama yaptı, Kasım 2014, açlık sınırı
1.225 lira, yoksulluk sınırı 3.990 lira. Asgari ücretli net ne
kadar alıyor biliyor musunuz? 891 lira, açlık
sınırının altında ve Sayın Başbakan devletin
televizyonuna çıkıp Bizde ücretler yüksek. diyor. İnsaf,
insaf, vallahi insaf, söyleyecek bir söz bulamıyorum, ne söyleyeyim. Bu
sözleri lütfen bu kürsüye geldiğinizde düzeltin Sayın Başbakan.
Asgari ücretliye gerçekten de haksızlık yapıyoruz.
Taşeron işçilik sizin zamanınızda
patladı. İşi, patronun iki dudağı arasında
örgütlenme, sıfır; asgari ücret, ömür boyu mahkûm; sekiz saat, patron
derse sekiz değil on sekiz saat çalışmak zorunda,
kızdı mı hemen kapının önünü gösteriyorlar. Hangi
düzenden bahsediyoruz biz değerli arkadaşlarım? Hangi düzenden
bahsediyoruz? Biz bunları dile getirmeyeceğiz de kim getirecek?
Değerli arkadaşlarım, biz ülkemizde
birinci sınıf demokrasi istiyoruz. Bunun diğer anlamı
şudur: Bütün işçilerin, işverenler nasıl örgütleniyorsa
işçilerin de örgütlenmesi lazım, onların da
sendikalaşması lazım ama açık, net Parlamentoda da ifade
ediyorum; biz ücret sendikacılığına karşıyız
ama işçilerin kendi haklarını aramak için örgütlenmelerinden
yanayız, sendikalı olmalarından yanayız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Peki, bu tablo neyi doğuruyor biliyor musunuz
değerli arkadaşlar? Bu tablonun doğurduğu bir başka
tablo daha var; icradaki vatandaş sayısı. 2002, şu ekonomik
krizin en yüksek olduğu dönemlerde, icra dosya sayısı 8 milyon
613 bin 759. 2013te bu 8 milyonluk rakam kaça çıktı biliyor musunuz?
20 milyon 194 bin 933. Hani az önce dedim ya, tüketici kredi batağında,
bankalara parasını ödeyemiyor; asgari ücretli batakta, ödeyemiyor;
kredi kartını ödeyemiyor; işte, onların dosyaları.
Hükûmet belki şu gerekçeyi söyleyecektir: İyi ya, vatandaş
borçlanıyor ve harcıyor. Harcıyor ama ödeyemiyor. İcra
dosyaları bunu gayet net gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın en
garip işlerinden birisi, Hükûmet yetkilileri gittiler törenle icra dairesi
açtılar. Böyle bir şey olabilir mi; böyle bir akıl, mantık
olabilir mi? Vatandaşı icraya vereceksin, törenle icra dairesi
açıyorsun. (CHP sıralarından alkışlar) İnsan utanır,
ben şahsen utanırım, hesabını veremem. Bakın,
Kalkınma Bakanlığının bütçesinde ne diyor biliyor
musunuz? Cezaevi yapımlarına hız verilecektir. diyor. E, bu
kadar adam icralıysa nereye gidecek? Hapislere gidecek.
Size Türkiye'nin bir başka gerçeğini
söyleyeyim. Cezaevindeki vatandaş sayısı
2002 yılında
hani şu gecelik faizlerin yüzde 1.500lere çıktığı ve
sık sık burada dile getirilen yıllardan söz ediyorum; yazar
kasaların atıldığı, esnafın yürüyüş yaptığı
yıllardan söz ediyorum hapisteki kişi sayısı 59.429; 1
Aralık 2014, hapisteki vatandaş sayısı 156.707; 3 kat
artmış. Cezaevlerinde yer yok, biliyor musunuz? Sırayla
yatıyorlar, biliyor musunuz? 10 kişilik koğuşta 25-30
kişi var, biliyor musunuz? Türkiye'nin gerçeği bu. Bu gerçeği
neden milletin önünden kaçırıyorsunuz? Birisi kalkıp bir ara
Diyarbakıra gitmişti, Size modern bir hapishane yapacağım
ey Diyarbakırlar. demişti. Şimdi bunlar da diyorlar ki:
Meraklanmayın, cezaevi yapımlarına hız veriyoruz. Milletle
dalga geçmek değil de nedir bu değerli arkadaşlar! Yazık,
günah değil mi?
Bu Hükûmet bir şey daha yaptı,
özelleştirme şampiyonluğu sözde yapıyor ama bir
devletleştirme yaptı. DEİK dediğimiz Dış Ekonomik
İlişkiler Kurulu var, özel sektördeki sivil toplum kuruluşları
bir araya geliyorlar, değişik ülkelerle ihracatı
geliştirmek, iş birliğini geliştirmek için DEİKi
kuruyorlar. Bunlar dediler ki: DEİKi kurmaya gerek yok, DEİKi
bundan sonra sizin elinizden aldık, doğrudan Bakanlığa
bağladık. Niye Bakanlığa bağlıyorlar? Kimdi
bunlar? Türkiye Sanayicileri ve İş Adamları Derneği
(TÜSİAD). Başka? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Başka?
Türkiye İhracatçılar Meclisi. Başka? Müstakil Sanayici ve
İş Adamları Derneği (MÜSİAD). Başka? Türkiye
Müteahhitler Birliği. Ve dediler ki: Bunların gelirlerinin yüzde
1ini de biz alacağız.
Sayın Başbakan, siz akademisyensiniz,
Anayasanın 73üncü maddesi var, der ki: Vergi kanunla konulur, kanunla
kaldırılır. Vergi konusunda kanun hükmünde kararname bile
çıkarılamaz. Siz kalktınız -yüzde 1i- kanun bile çıkarmadınız,
Ben el koydum, alıyorum. dediniz. Hangi gerekçeyle siz yüzde 1leri
alıyorsunuz, hangi gerekçeyle? Hangi gerekçeyle siz vergi koyuyorsunuz?
Bir şey daha yaptı, değerli
arkadaşlarım, bu gördüğünüz Hükûmet: Havuz medyası
başta, bir de yandaş iş adamları var. Bunlar yandaş
iş adamlarına her türlü cezayı değil, her türlü övgüyü, her
türlü imkânı sunuyorlar. Tuttular, bu şirketlere dediler ki
Bir
kararname çıkardı, Sayın Davutoğlunun ilk kararnamesidir
bu, oturdu, Bakanlar Kurulundan ilk kararnameyi çıkardı. Bu
şirketlerin, yandaş şirketlerin tahsil edemediği
alacakları için dediler ki: Bir dakika, sen tahsil mi edemiyorsun? Yolu
çok basit. Çiftçinin bizden alacağı var, ben o alacağı
mahsup edeceğim, o parayı sana vereceğim, çiftçiye bu
parayı vermeyeceğim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, Türkiye
Cumhuriyeti devleti yandaş iş adamlarının
tahsilatçısı konumuna getirildi. (CHP sıralarından
alkışlar) Bir devlet, bir yandaşın tahsilatçısı
olur mu arkadaşlar? Böyle bir şeyi siz nasıl yaparsınız?
Bu Hükûmetin burada oturacak yeri bile yoktur, yatacak yeri bile yoktur bu
Hükûmetin. (CHP sıralarından alkışlar)
Ne oldu biliyor musunuz? Bu kararname iptal edildi,
üstelik oy birliğiyle iptal edildi. Şimdi, merak ediyorum, siz hangi
gerekçeyle yandaş şirketlerin tahsilatçılığına
devleti görevlendirdiniz; hangi gerekçeyle, hangi kanunla? Parlamentonun
iradesi dışında, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletini üç
beş yandaşın tahsilatçısı durumuna getirmek sizin
vicdanınızı hiç sızlatmıyor mu?
Değerli arkadaşlar, çiftçilerden de söz edildi.
İki Trakya büyüklüğünde, iki Trakya büyüklüğünde alan son on
yılda ekilmiyor.
Soru 3 Sayın Başbakan, soru 3: İki Trakya
büyüklüğünde alan hangi gerekçeyle ekilmiyor? Buraya gelin ve yüce Meclise
bilgi verin, hangi gerekçeyle ekilmiyor? Ekse, zarar edecek.
Soru 4: Tarım Kanunu çıktı, Tarım
Kanunu. 21inci maddesi diyor ki: Millî gelirin en az yüzde 1i oranında
çiftçiye destek verilir. Bugüne kadar hiç yüzde 1i bulmadı. Hangi
gerekçeyle siz çiftçinin hak ettiği teşviki ona vermiyorsunuz?
Parlamentonun iradesi var, yasa çıkarmış Yüzde 1ini
vereceksin. diyor, Verebilirsin. demiyor, Vereceksin. diyor. Ama siz
vermiyorsunuz ve buraya geliyorsunuz Bize oy verin, bizim bütçemize destek
verin. diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmetin bir
markası daha var, saman ithal ettiler bunlar. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti
saman ithal edecek diye aklınıza gelir miydi? Saman ithal ettiler.
Çekirdeksiz yaş üzüm ne biliyor musunuz? Geçen
yıl 5 liraydı kilosu, bu yıl 2,5 lira.
Soru 5: Sayın Başbakan, hangi gerekçeyle siz
yaş üzümde 5 liralık fiyatı 2,5 liraya indirdiniz? Ne
ucuzladı? Neyi ucuzlattınız siz? Mazot mu ucuzladı, gübre
mi ucuzladı, ne ucuzladı? Hangi gerekçeyle indirdiniz? E, bunun bir
açıklamasının olması lazım.
Narenciye
Gidin Dörtyola. İçinizde Adanalı,
Hataylı var; gidin Dörtyola, narenciye üreticisine sorun, 25 kuruşa
alıcı bulamıyorlar. Ne olacak? Peki manavda kaç lira? 2-2,5
lira. 25 kuruş dalda, 2-2,5 lira manavda. Aradaki parayı kim yiyor?
Kim alıyor bunu? O şirketin kurucuları arasında acaba
sizlerden birisi var mı? Nasıl oluyor bu düzen, bu dümen nasıl
oluyor? Ben bunu sormak zorundayım değerli arkadaşlarım,
ben üreticinin hakkını savunmak zorundayım, benim görevim budur
zaten. (CHP sıralarından alkışlar)
Eskiden mazotta dünya ikincisiydik -fiyat
açısından söylüyorum- şimdi, Uluslararası Enerji
Ajansının Ekim 2014 rakamları çıktı, orada da
birinciliği elde ettik, Norveçi geride bıraktık. (CHP sıralarından
alkışlar) 1 litre mazot Norveçte 1 dolar 70 sent, Almanyada 1 dolar
50 sent, Romanyada 1 dolar 15 sent, Amerikada 70 sent, Türkiyede 2 dolar 10
sent.
Şimdi ben Sayın Başbakana 6ncı soruyu
soruyorum: Hangi gerekçeyle bu kadar pahalı mazotu çiftçiye veriyorsunuz?
Bana çıkıp bunun bir gerekçesini anlatın. Almanyadan zenginsek,
eyvallah; Norveçten zenginsek, eyvallah. Kişi başına gelir çok
yüksek, 30-35 bin dolardır, ne olacak canım 2 dolar 10 senti ödesin.
Efendim, biz bunu ithal ediyoruz. Rafineri çıkış fiyatı
nedir biliyor musunuz kâr dâhil? 1 lira 70 kuruş, 1 lira 70 kuruş.
Kaça veriyorsunuz köylüye? 5 liradan veriyorsunuz. Her Petrol Ofisi
istasyonunu, her benzin istasyonunu vergi dairesine dönüştürdünüz.
Sayın Maliye Bakanı vergi dairelerini kapatsın, zaten var orada,
istasyonlar var, petrol istasyonları; onlar şakır
şakır, üstelik hepsini peşin alıyorlar.
Bakın değerli arkadaşlarım, neden bu
hâle geliyoruz biliyor musunuz? Ülke akılla yönetilmiyor, ortak
akılla yönetilmiyor ülke. Ortak akılla yönetilen bir ülkeden size
örnek vereceğim, Hollandadan; Konyadan küçük, demokrasi
gelişmiş, insan hakları gelişmiş, kişi
başına geliri yüksek. 2013 rakamlarını vereyim: Hollandada
tarım ve gıda ürünü ihracatı ne kadar biliyor musunuz? 105
milyar dolar. Konyadan küçük. 105 milyar dolar. Peki, bizim ihracatımız?
17 milyar dolar. Neyimiz eksik? Çiftçi var, toprak var, su var, gübre var, her
şey var. Eksik olan ne? Temiz siyaset. Eksik olan ne? Akılla bir ülke
yönetildiği zaman gelişir, akılla; mantıkla yönetildiği
zaman bir ülke gelişir. (CHP sıralarından alkışlar)
Kaynaklarının hesabı vatandaşa verildiği zaman bir
ülke gelişir.
Cargill, şeker pancarı üreticisi. Bu Hükûmetin
bir karnesi daha var. Şeker düşmanı bu Hükûmet. İlla
şeker pancarını ektirmeyeceğim. diyor. Niye ektirmiyorsun?
Ya, fabrika var, tarla da var, çiftçi de var; ekmek istiyor, şeker elde
edecek, Hayır efendim, hepsini satacağım. Kim için? Cargill
için yapacağım ben bunu. Siz Türk çiftçisinin haklarını
mı koruyacaksınız, yabancı sermayenin haklarını
mı koruyacaksınız? Bunun hesabını ben sormak
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Memurlar için bir şey demiyorum değerli
arkadaşlarım, nedeni de şu: Zaten, Hükûmet ile MEMUR-SEN el ele,
kol kola gittiler, memurlara en büyük kazığı attılar, 123
lira verdiler, hayatlarından çok memnun memur
arkadaşlarımız, öyle anlaşılıyor. Şimdi
enflasyon farkı diye bağırıyorlar. E, hangi sendika Biz
enflasyon farkı istemiyoruz. diye gidip imza attı? Hükûmetin önerisi
kabul edilseydi bugün ellerine daha fazla para geçecekti. Eğer, bir
sendika memuru satarsa onun adına sarı sendika denir. Bütün
Türkiye'de değil, bütün dünyadaki ismi budur ve siz
satıldınız, kimse kusura bakmasın.
Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmetin bir
karnesi daha bozuk: Ekonomik ve Sosyal Konsey. Neydi Ekonomik ve Sosyal Konsey?
Üç ayda bir toplanacaktı. Bakın, anayasal kurul, kanunu var, üç ayda
bir toplanacak. Başkanı kim? Sayın Başbakan. En son ne
zaman toplandı biliyor musunuz? 5 Şubat 2009. 2010, 2011, 2012, 2013,
2014 ve şimdi 2015e geliyoruz, niye toplanmıyor? Bir vatandaş kanuna
uymadığı zaman onu içeri atıyoruz. Hükûmet
uymadığı zaman ne yapıyoruz? Neden sormuyorsunuz?
Soru 6: Sayın Başbakan, Ekonomik ve Sosyal
Konseyi Parlamentonun iradesine rağmen -çünkü yasa çıkardı
Parlamento- neden toplamıyorsunuz ve hangi gerekçeyle toplamıyorsunuz?
Bu kadar işsizlik varken, çiftçi perişanken, emekli, esnaf
perişanken siz neden Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamıyorsunuz? Size
Türkiye'nin gerçekleri anlatılacak ve siz onun altında ezileceksiniz
diye mi toplamıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakanın Başbakan olduktan sonra söylediği güzel bir
cümle vardı: Beni muhatap alın. Doğru. Biz de altına imza
atıyoruz. Sayın Başbakanı niye muhatap almayalım, ülkeyi
o yönetiyor ama kaygılarımız var. Üstünüzdeki siyasi vesayetten
kurtulacaksınız Sayın Başbakan, siyasi vesayetten
kurtulacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin boynunuza davulu astılar, tokmak yukarıdaki birisinin elinde;
olmaz, olmaz arkadaşlar, olmaz. Siz kendiniz Başbakan olarak
yetkilerinizi sonuna kadar kullanacaksınız, biz eleştiririz
eleştirmeyiz o ayrı bir şey ama Türkiye'de çift başlı
yönetim olmaz. İki tipik örnek vereceğim ve kısa keseceğim
bu bölümü.
Birincisi şu: 26 Kasım 2014, Sayın
Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor: BAĞ-KURlulara kredi
vereceğiz, şunu yapacağız, bunu yapacağız,
inşallah bu öğleden sonra gerçekleşecek. Ben merak ediyorum, ya
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı var mı? Var. Kime
bağlı? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına bağlı.
Açıklamayı yapacaksa o yapsın. Haydi o yapmadı,
Başbakan olarak siz yapın; siz de yapmıyorsunuz, hiç bu
konularda yetkisi olmayan birisi yapıyor. O zaman bizim kafamızda
kocaman bir soru işareti: Bu ülkeyi kim yönetiyor? Kocaman bir soru
işareti. Çiftçiye kredi açılacaksa, esnafa kredi açılacaksa,
memura bir avantaj sağlanacaksa bunu açıklayacak olan Sayın
Başbakandır. Yukarısı açıklarsa tokmak orada, davul
burada olmuyor, ses çıkmıyor, farklı bir ses çıkıyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Ahenk yok. Devlet yönetiminde
ahenk yok. O nedenle söyledim, iki koltuk da boş gibi görünüyor. E,
birbirinizin işine karışıyorsunuz. Affedersiniz, siz
karışmıyorsunuz, o sizin işinize karışıyor!
Olmaz! Olmaz böyle bir şey!
İkinci konu: Sayın Putin geldi, Sayın
Erdoğanla toplantı yaptılar. Doğal gaz
dolayısıyla yüzde 6lık indirimi görüştüler. Putin de
çıktı, açıklama yaptı. Ya bu konuda Enerji
Bakanının bir açıklaması var Yüzde 6 yetmez diye.
Pazarlığı kim yapıyor? Siz Hükûmet değil misiniz?
Neden müdahale etmiyorsunuz? O nedenle siz, bu eleştirilerimi sakın
ola ki size yönelik, sizi karalamak için yapılan bir eleştiri olarak
algılamayın Sayın Başbakan. Bu eleştirinin temel
mantığı, bulunduğunuz koltuğa sahip çıkın. E,
ben onun için eleştiriyorum sizi. Birisinin sizin alanınıza
müdahale etmesine izin vermeyin; verirseniz sizin
Başbakanlığınız sadece Türkiyede değil, bütün
dünyada tartışma konusu olur. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başbakan arada bir çok güzel laflar da
ediyor, cümleler de kuruyor. Kendisine gerçekten minnettarım, o ifadeleri
kullandığı için. 27 Ağustos 2014te bir
açıklaması var. Siyaseti erdem ve ahlak meselesi olarak görüyor.
Yürekten kutluyorum. Siyaset erdem ve ahlak meselesidir. Ayrıca şunu
da söylüyor: Siyasetimizin ahlakı Şeyh Edebalinin
ahlakıdır. Bunun altına da hiç kuşkusuz hepimiz imza
atarız. Şeyh Edebalinin ne olduğunu hepimiz biliriz. O
ahlakı yüceltmek hepimizin ortak görevidir. Ahlakın bütün
inançların ortak paydası olduğunu da bilerek söylüyorum, gayet
güzel bir cümle ve Sayın Davutoğlu şöyle söylüyor: Kadim
şehirlerimizde -ki bunun başında İstanbul geliyor- dikey
değil, yatay mimariyi geçerli kılacağız. Çok güzel
Sayın Başbakan, yatay mimariyi geçerli kılacaksınız.
Ben şimdi size -Başbakansınız,
başbakanlığınızı
kanıtlayacaksınız- güzel, açık, net bir örnek
vereceğim. İstanbul Zeytinburnunda 16/9 kuleleri, Sultanahmet
Camiine bir hançer gibi saplanmış. Onun siluetini bozuyor. Mahkeme
kararı çıktı, tıraşlanması lazım. Eski
Başbakan Ben tıraşla dedim, tıraşlamadı. Ben
de küstüm. dedi. Şimdi siz Başbakansınız, hukuka,
Şeyh Edebaliye yollama yapıyorsunuz, güzel.
Önce bu dairelerden söz edeyim size, bu apartmandan. Bu
dairelerin fiyatı 1 milyonla 4 milyon arasında değişiyor.
Eski fiyatla 1 trilyonla 4 trilyon arasında değişiyor. Kimler
aldı buradan daire? Eski Bağcılar Belediye Başkanı,
eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri, Genel Sekreter
Yardımcısı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar
Komisyonu Başkanı, Zeytinburnu Belediyesi İmar Komisyonu
Başkanı ve sizinle beraber görev yapan Sayın Nihat Zeybekci.
Onun birden fazla dairesi var.
İşin garip tarafı şu: Bu kadar büyük
bir bedeli hiçbir yerden kredi çekmeden şak diye ödemişler. Bunu
hafızanızın bir köşesine koyun Sayın Başbakan.
Benim sormak istediğim şu: Siz hukuku egemen
kılacak mısınız? Mahkeme kararlarını uygulayacak
mısınız? Anayasanın 138inci maddesini gündemde tutacak
mısınız, ona uyacak mısınız? Onu
tıraşlarsanız, diyeceğim ki: İşte, gerçek
Başbakan. (CHP sıralarından alkışlar)
Tıraşlamazsanız, kusura bakmayın,
Başbakanlığınız tartışma konusu.
Bir başka önemli konu: Sayın Başbakan
belki de heyecanla Ey Kılıçdaroğlu, Yalovada ağaçlar
kesiliyor, sen neden konuşmuyorsun? Hiçbir şeyini duydunuz mu? diye
çağrı yaptı. Haklı, doğru. Bizim ağaç konusunda
duyarlılığımız varken Niye konuşmadın?
diye soruyor. Hâlbuki bir gün beklese konuşacağım. Neyse
Konuştuk, doğru bulmadığımızı söyledik.
Neden doğru bulmadığımızı da anlattık. Ama
benim Sayın Başbakana bir sorum var. Bana sordun ben
cevabını verdim, düşüncelerimi aktardım. Sayın
Başbakan, siz niye bu kaçak saray konusunda hiç konuşmuyorsunuz? (CHP
sıralarından alkışlar) Niye konuşmuyorsunuz?
Sayın Arınç konuştu, İsraftır. dedi, siz niye
konuşmuyorsunuz? En çok sizin konuşmanız lazım. Neden
biliyor musunuz? Nedeni şu: Bakın, değerli arkadaşlar,
Şubat 2012; 3 kurum bir araya geliyorlar -Başbakanlık, Orman
Genel Müdürlüğü, TOKİ- bir protokol hazırlıyorlar,
Başbakanlık binası yapılmak üzere protokol imzalanıyor
ve uygulamaya geçiliyor.
Şimdi, 7nci sorum Sayın Başbakana.
İSMET UÇMA (İstanbul) 8.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) 8.
8inci sorum Sayın Başbakana: Sayın
Başbakan, Başbakanlık binası olarak yapılan bir
binayı ve protokolü hangi gerekçeyle siz
Cumhurbaşkanlığına tahsis ettiniz? (CHP
sıralarından alkışlar) Hangi gerekçeyle?
Başbakanlık için yapıldı. Giderken binayı da
götürüyor. (CHP ve AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) E, siz
demeyecek misiniz, Ya, bu bina Başbakanlık için yapıldı,
protokol var ortada. Nasıl olur da siz gidersiniz?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Başkanlık
sistemine geçiyoruz, başkanlık sistemine.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakana 9uncu soru: Şimdi, bu
binayla ilgili, bu kaçak sarayla ilgili bazı rakamlar vereceğim,
hepiniz de hayret edeceksiniz, eminim. Bu rakamlar bana ait değil,
devletin bir denetim kurumuna ait, Sayıştaya ait. Kaçak sarayda ciddi
yolsuzluklar var. Örnek: Makineyle her derinlikte yumuşak ve sert toprak
kazılması. Tanım böyle. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının belirlediği fiyat, metreküpüne 3 lira 10
kuruş. Müteahhide verilen fiyat ne biliyor musunuz? Para 37 lira 19
kuruş, fark yüzde 1.120. Makineyle her derinlikte yumuşak ve sert
küskülük kazılması. Fark yüzde 980. Elle kum ve çakıl serilmesi.
Fark yüzde 1.915. Bir liste var, Sayın Başbakan, arzu ederseniz ben
bu listeyi size veririm; arzu ederseniz, Başbakansınız,
Sayın Cemil Çiçek Sayıştaydan bu raporu getirir, önünüze koyar.
Soru şu: Bu kadar büyük fiyat farklarının olduğu bir yerde
siz bir soruşturmayı başlatacak mısınız,
başlatmayacak mısınız? (CHP sıralarından
alkışlar) Siz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacak
mısınız, üstüne şal mı örteceksiniz? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Tabii, Sayın Başbakan arada bir celalleniyor
tabii, haklı. Şunu söylüyor, Milletin hakkına uzanacak eli
kardeşimiz olsa koparırız. diyor. Eyvallah, hiç
itirazımız yok. (CHP sıralarından alkışlar) AK
PARTİ kadroları şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda
töhmet altında bırakılamaz. Eyvallah, o zaman gereğini
yap. Konuşmak değil, herkes konuşur. Başbakanlık
makamları konuşma makamı değil, gereğini yapma
makamlarıdır. Gereğini yaparsanız size saygı
duyarız. Size haksız bir eleştiri getirmek doğru değil
ama gereğini yapmazsanız eleştirmek zorundayız.
O sarayla ilgili Ebu Zer örneğini vermiştim.
Sahabedir, makamı Adıyamandadır. Muaviye Şamda kendisine
görkemli bir yeşil saray yapıyordu, bunun gibi. Ebu Zer gitti ve
Muaviyeye aynen şunları söyledi: Ey Muaviye, bu sarayı
halkın parasıyla yaptırdıysan hırsızlıktır,
haksızlıktır; eğer bu sarayı kendi paranla
yaptırdıysan israftır, haramdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Sizden sadece ve sadece Ebu Zerin
düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum. Bakın, Ebu
Zerin düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum.
Şimdi, bakın, bu sarayın kaçak
olduğunu söyledik, hukuksuz olduğunu da söyledik. Bu kürsüde bu
Meclise Adalet Bakanı en sonunda Evet, yargı kararı var. dedi.
O da dedi ki: Burada bir hukuksuzluk var. Ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı:
Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Biz yıkmaktan yana değiliz,
onu da söyleyeyim başta ama Güçleri yetiyorsa yıksınlar. ne
demek biliyor musunuz? Sayın Davutoğlu, size açıkça meydan
okuyor. Çünkü onu yıkacak olan sizsiniz, ben değilim. (CHP
sıralarından alkışlar) Yargı kararını
uygulayacak olan sizsiniz. Güçleri yetiyorsa yıksınlar. diyor. E,
sizin gücünüz yeter mi? Ben şahsen yetmeyeceği
kanısındayım, kimse kusura bakmasın. Bu konuda samimi
düşüncemi söyleyeyim: Güçleri yetmez.
Ve işin bir başka garip tarafı
değerli arkadaşlarım, sarayın fiyatını
soruyorlar; ya, maliyeti kaç? Maliyeti kaç lira bunun? Maliye Bakanı Plan
Bütçe Komisyonunda bir açıklama yaptı, 1 milyar 370 milyon lira diye
bir rakam yanlış hatırlamıyorsam, yani eski fiyatla 1
katrilyon 370 trilyon liraya yapıldı. Bilgi Edinme Yasasına
göre, Ankara Mimarlar Odası TOKİye yazı yazıyor, diyor ki:
Bunun gerçek fiyatları nedir, bize bildirin. Verdiği cevap ne
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Açıklanması ya
da zamanından önce açıklanması hâlinde ülkenin ekonomik
çıkarlarına zarar verecek veya haksız rekabet ve kazanca sebep
olacak bilgi ve belgeler bu kanun kapsamına girmediği için size
bildiremiyoruz fiyatı. Yahu, açıklanması hangi ekonomiye zarar
verecek? Malı götürdüyseniz zaten yeteri kadar götürdünüz, fiyatları
açıkladık. Nasıl oluyor da böyle bir şeyi siz
açıklamıyorsunuz? Hangi gerekçeyle açıklamıyorsunuz?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) İyi bir bütçe
konuşması olmadı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Neden
açıklanmıyor biliyor musunuz, ben size söyleyeyim: Metrekaresi 8 bin
liraya yapılan jakuziler var, biliyor musunuz? Metrekaresi 8 bin liraya
yapılan buhar odaları var. Sizin vicdanınız buna elveriyor
mu? Benim vicdanım elvermiyor, ben rahatsızım. Sizin
vicdanınız elveriyorsa hiç itirazım yok. Ebu Zer örneğini
özellikle verdim. O zaman, hepimizin oturup düşünmesi lazım. Kendi
parasıyla yapsa vallahi ses çıkarmayacağım ama bu milletin
fakir fukarasının parasıyla yapıldı o saray, kaçak
saray; yazık günah değil mi?
Efendim, o itibarmış. Büyük saraylar hiçbir
topluma itibar kazandırmamıştır, örneği de yoktur
dünyada, itibar kazandıran saray. Merkel nerede oturuyor, biliyor musunuz?
Dairesinde oturuyor. Almanyanın itibarı sıfır, böyle mi
düşüneceğiz? Japonyaya bakın veya Amerikaya bakın, bizim
kaçak saray onun yanında 3 misli, 4 misli daha büyük; gariban
Amerikalı, itibarı sıfır! İtibar bilgiyle olur, itibar
üretmekle olur; itibar sizin üniversitelerin yayınladığı
bilgilerle, raporlarla olur; itibar ahlakla olur, erdemle olur; itibar adaletle
olur. Eğer bunlar varsa itibarlısınız, bunlar yoksa itibar
yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve bir başka kaçak iş: Sayın Başbakan
diyor ya, Kolunu koparırım kim yolsuzluk yaparsa. Sayın
Başbakan, kimsenin kolunu koparmayın, sadece devletin
kurumlarını harekete geçirin o kadar, biz onu istiyoruz.
Size bir hikâye anlatacağım; 1,5 ton altın
hikâyesi değerli arkadaşlar. 1 Ocak 2013, Ganadan bir uçak
kalkıyor, Atatürk Havalimanına iniyor. Gümrükçüler gidiyorlar, Ne
var içinde? diyorlar, Vallaha, içinde doğal taş var. diyorlar.
Ya, Türkiyenin her tarafı taş, yani bizim ihtiyacımız
yok. Kime getirdiniz bunu? adres de veriyorlar, adresi okuyayım:
Güzelyurt Mahallesi, Yıldırım Beyazıt Caddesi, Delta
Apartmanı, A2 Blok, No:22, Beylikdüzü/İstanbul. Buraya getirdik.
diyorlar. Açın ya, bu taşları bir görelim. diyorlar.
Açıyorlar kapağı, içinden 1,5 ton doğal taş değil
1,5 ton altın çıkıyor; 1,5 ton altın.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, siz
kaçak televizyon getirseniz televizyona el koyarlar, bisiklet getirseniz
bisiklete el koyarlar, bilye getirseniz bilyeye el koyarlar. 1,5 ton
altına hangi gerekçeyle el konmadı -bir diğer soru Sayın
Başbakana- hangi gerekçeyle? El konulan mallar nerede satılıyor?
Ulusta TASİŞ mağazasında satılıyor. Merak eden
milletvekili arkadaşlarım gitsinler, görsünler orada. Elbise de var
onların içinde, televizyon da var, sehpa da var, her şey var. Kaçak
geliyorsa el konulur. 1,5 ton altın geliyor, kaçak geliyor, el konulmuyor.
Size müfettişin raporunu da okuyayım Sayın
Başbakanım: Ganadan düzenlenen belgeleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, söz
süreniz doldu ama iki dakika süre veriyorum konuşmanızı tamamlamanız
için.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın
Bakana beş dakika verdiniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, önemli bir konuya değiniyorum.
BAŞKAN Evet, siz devam edin, siz devam edin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Güzel, teşekkür
ederim. (CHP sıralarından Sayın Bakana beş dakika
verdiniz. sesleri)
BAŞKAN Bu kararı ben almadım, siz
aldınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Güzel. Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben de gerekli toleransı gösteririm.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN İtiraz etmeyin lütfen. Kararı siz
aldınız, ben almadım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Tamam. Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Rıza Zarraf devreye giriyor, telefon ediyor,
Rüşvet ver kurtar. Gümrük dediğin nedir? diyor. Karşıdaki
kişi diyor ki: Teomana neler yaptın, ne vaatler
Adam Ben
memuriyetimi yakmam, almam rüşvet. diyor. Bunu sonra başka yere
gönderdiler, rüşvet almayan adamı ödüllendirerek başka yere
gönderdiler.
Şimdi, ben şu soruyu da merak ediyorum
Sayın Başbakan: Mala el koymadınız. Gümrük
müfettişlerinin raporu var, onu da gördünüz. Görmediyseniz ben size o
raporu da göndereyim. Uçağı gerisin geriye gönderdiniz, altınla
geri gönderdiniz, el koymadınız. Birinci sorum: Neden el
koymadınız kaçak mala? İkinci sorum şu değerli
arkadaşlar, daha garip bir şey
Altınlar geri giderken
bakıyorlar, 292 kilo altın yok, 292 kilo altın yok. Bir
diğer soru şu Sayın Başbakan: 292 kilo altını kim
yürüttü, kim götürdü? Bugüne kadar
Bakın, Rıza Zarraf hiç
şikâyet etmiyor, ya, altınlarım gitti demiyor, mahkemeye de
müracaat etmiyor ama hakkında bir yazı çıksa koşuyor
mahkemeye doğru, tekzip gönderiyor. 292 kilo altının
fiyatını söyleyeyim: 14 milyon 600 bin dolar. Hangi gerekçeyle bu
altın geri gönderildi? Kim 292 kilo altını aldı?
Şimdi, siz Başbakansınız, emrinizde devletin bir sürü
kurumları var, harekete geçirin. Bunu da ben kısaca burada keseyim.
Sizden bunun yanıtı bekliyorum, Parlamento da bekliyor, Parlamento da
bekliyor.
Dış politika: Sayın Başbakan
dış politikanın mimarlarından birisidir. Bakın
değerli arkadaşlar, bu Suriyeli küçük bir kız çocuğu,
İstanbulda soğukta, trafikte, kırmızı
ışıkta arabalar duruyor ve gidiyor, egzoz dumanında
ısınmaya çalışıyor. Türkiyeyi getirdikleri manzara
bu. Sayın Başbakan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar, lütfen...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) 1.5 milyon Suriyeliyi
Türkiyeye getirdiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar lütfen
Nasıl olsa
sizler cevap vereceksiniz, konuşma daha sonra size de verilecek.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ben soruyu size
sormuyorum arkadaşlar, soruyu buraya soruyorum. Siz bu Hükûmeti
şımartıyorsunuz. Yasaya uymuyor ses çıkarmıyorsunuz,
yolsuzlukları var ses çıkarmıyorsunuz, yasa dışı işlemler
yapıyorlar ses çıkarmıyorsunuz. Ben o nedenle size sormuyorum.
Zaten sizden bir şey de beklediğimiz yok, bunlara soruyorum ben. Niye
alınıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Çok yanlış
söylüyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Siz, yasama
organıyla yürütmeyi karıştırıyorsunuz. Bunlar yürütme
organı, neleri yürüttüklerini öğreneceğiz. Bu kadar basit. (CHP
sıralarından alkışlar) Siz yasama organısınız,
hesap sorması gereken organ sizsiniz. Size biz hesap sormuyoruz ki,
gerçekleri anlatıyoruz, sorularımızı soruyoruz. Varsa bir
yanlışımız çıkar burada anlatırlar. Hükûmet onlar
değil mi? Neden onların sorumluluklarını üstleniyorsunuz?
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen insanların
sorumluluğunu niye üstleniyorsunuz? (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Suriyede kan akıyor. Sayın Başkanın
söylediği bir cümle vardı, çok önemli, bir toplantıda
söylemişti: Birisi saldırıyor Allah Allah diye, öbürü de
saldırıyor Allah Allah diye ve birbirlerini öldürüyorlar. Bu tabloyu
kim hazırladı? Kim hazırladı bunu? Yazık günah
değil mi orada ölen insanlara. 1.5 milyon Suriyeli Türkiyede. Gidin
bakın bakalım, o kadınlara, o gencecik kızlara neler
yapılıyor Türkiyede. Hadi bize inanmıyorsunuz,
Birleşmiş Milletler raporlarını da mı okumuyorsunuz
arkadaşlar? Ben insan oldukları için üzülüyorum, insan. Elbette kabul
edelim, elbette misafirlerimiz ama değerli arkadaşlarım, bu
dış politikanın faturası bizim millete çıkıyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Neden bu politikayı siz
övüyorsunuz? Hangi gerekçeyle övüyorsunuz? Hani iki ayı
kalmıştı? Bakın, üç büyük merkezde büyükelçiliğimiz
yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Kahirede yok.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, üç
dakika daha ilave süre verdim, beş dakika oldu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir dakika daha vereyim, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Kahirede büyükelçiliğimiz
yok, Şamda büyükelçiliğimiz yok, Tel Avivde büyükelçiliğimiz
yok ama Fransanın yetkilisi gidip pekâlâ Şamda görüşebiliyor,
Amerikan Dışişleri Bakanı görüşebiliyor. Biz büyükelçi
göndermek istedik Mısıra, Mısır Sizin büyükelçinizi
istemiyoruz. dedi. Bu ayıp yetmez mi arkadaşlar? Bizim
Mısırla ne alıp veremediğimiz var? Darbeye
karşıyız, elbette karşıyız darbeye. Darbeye
karşıyız diye gidip orada darbe mi yapacağız?
Demokratik yollardan söylersin, düşüncelerini açıklarsın,
darbenin yakışmadığını söylersin, darbeye
karşı olduğunu söylersin ama bir halkı toptan düşman
ilan edemezsin.
SEVİM SAVAŞER (İstanbul) Halkı
mı?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Evet, bir halk toptan
düşman ilan edildi. El Ezherin Şeyhine söylenen laflar yutulacak
sözler mi? Gidin, Mısırda taksiye binin bakayım, Türk
olduğunuzu söyleyin, bakayım ne söyleyecekler size?
Değerli arkadaşlarım, ilk kez Türkiye
böyle bir tabloyla karşı karşıya. Buradan bütün
yurttaşlarıma sesleniyorum: Asla karamsar olmayın, asla karamsar
olmayın. Türkiye büyük ülkedir, Türkiye güçlü ülkedir, bütün
sorunlarını aşar bu Hükûmete rağmen.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani.
Buyurun Sayın Zozani. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz, bölüştüğünüze göre otuz dakika. Ek
süreyi paylaştıracağım size de.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ekranları
başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız;
hepinizi grubumuz, Halkların Demokratik Partisi adına saygıyla
selamlıyorum.
Ermenekte, Somada yer altı maden
facialarında, iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiren
halkımızın emekçi evlatlarına ve Rojhat Özdel
şahsında sokakta katledilen bütün insanlarımıza Allahtan
rahmet, ailelerine başsağlığı dileyerek başlamak
istiyorum.
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü,
bütçemizin de açılış günü, bütçenin geneli üzerinde
konuşmaları yaptığımız ilk gün 10 Aralık
Dünya İnsan Hakları Gününe denk geldi. Bu vesileyle sokakta
hakları ihlal edilen bütün insanlarımızın müsterih
olmasını arzu ediyoruz, bu ceberut yaklaşımlar
karşısında mücadele ederek, sokaklarımızı
boş bırakmayarak, meydanlarımızı boş
bırakmayarak, ancak ve ancak bu şekilde haklarımızı
kazanabileceğimizi
Bu mesajı vermeyi arzu ediyorum ve 10 Aralık
vesilesiyle insanlarımızın demokrasinin gelişmesi için
sokağın önemini asla ve asla göz ardı etmemelerini arzu
ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Bütçe hakkını 10 Aralık vesilesiyle
konunun başına aldım ve bütçe hakkından
başlayacağım.
Demokratik toplumların olmazlarından bir tanesi
bütçe hakkıdır, bütçenin yani ekonomik kaynakların kullanım
hakkıdır. Eğer ki ekonomik kaynaklar eşit ve adil bir
şekilde paylaşılıyor ve bölüşülüyor ise bütçe
hakkından söz edebilirsiniz yani temel kural kaynakların eşit
kullanımıdır. İkinci önemli temel kural ise bütçe
hakkı açısından kullanılan kaynakların denetlenebilir
olmasıdır. Eğer siz kaynakları denetleyebiliyor iseniz
önemlidir ancak mevcut durumda bütçenin denetlenemediği tablosuyla
karşı karşıyayız, bütçe denetlenmiyor. Verilerine
gideceğim, ayrıntılarıyla paylaşacağım
neden, nasıl denetlenmediğine ilişkin olarak. Ancak, Hükûmet
adına Maliye Bakanının başlangıçta verdiği
tablolar, muhtemel sonrasında Sayın Başbakanın burada
oluşturacağı, vereceği pembe tablolar kesinlikle ve
kesinlikle Türkiyenin gerçekliğini yansıtmayan tablolardır.
Bakın, Sayın
Maliye Bakanı matbu açıklamasını burada yaptı.
Sanırım son açıklanan rakamı ilave etme ya da o
doğrultuda revize etme imkânı bulamadı. Türkiyenin 2014
yılı üçüncü çeyrek büyümesi Orta Vadeli Programda yüzde 2,9-yüzde 3
aralığında bekleniyordu. Bugün açıklanan gerçekleşme
yüzde 1,7. Konuşmasını revize edemediği için Orta Vadeli
Program üzerinden burada rakamları, istatistikleri kamuoyuyla
paylaştı. Daha başından itibaren söylenenlerin, ifade
edilen istatistiklerin gerçeği yansıtmadığını
burada ifade etmiş olayım.
Öncelikle, Parlamentonun
bütçe yapımı konusunda Genel Kurulun hiçbir yetkisinin
olmadığını ifade etmek durumundayız. Şurada on üç
gün boyunca bütçeyi konuşacağız. Genel Kurul bütçede bir
virgülün yerini değiştirebilecek mi? Değiştiremeyecek. Bir
ödeneği eksiltebilecek mi? Eksiltemeyecek. Bir ödeneği artırabilecek
mi? Artıramayacak. Peki, ne yapacak Genel Kurul burada? Tek bir yetkisi
var; ya kabul edecek ya reddedecek. Ya tümden kabul edecek ya da tümden
reddedecek. E sonu baştan belli bir tabloyu konuşuyoruz. Kabul
edeceksiniz, bu şekilde gidecek. Peki, Plan ve Bütçe Komisyonu
esnasında -ki Anayasaya göre, bütçede ödenek artırımı veya
eksiltmesini sağlayabilecek tek mekanizma orasıdır- burada böyle
bir şans var mıdır? Orada da yok. 40 üyeli Komisyonun Parlamento
aritmetiği ne olursa olsun 25 üyesi mutlak olarak iktidar partisinindir.
25 üyeli bir komisyonda, Hükûmetin Komisyonun önüne getirdiği bir bütçede
halkın lehine bir değişiklik yapma şansı var
mıdır? Yoktur.
Parlamento adına denetim yapan mekanizma olarak
Sayıştayın denetimleri layıkıyla yapabildiğini
ifade edebilir misiniz? Edemezsiniz çünkü Sayıştayın üyelerini
de Parlamento belirliyor. Neye göre belirliyor? Parmak sayısına göre
belirliyor. İktidar partisinin üst yapısını
oluşturduğu Sayıştayın, iktidar partisinin ve
dolayısıyla Hükûmetin katılmadığı herhangi bir
raporu verme şansı var mıdır, böyle bir kabiliyeti var mıdır?
Yoktur. Dolayısıyla, hiçbir şekilde denetimleri olmayan,
denetimi mümkün olmayan bir bütçeyi konuşuyoruz.
Performans ölçümünü -Sayıştay Yasasında-
yani kaynakların verimliliği, verimli bir şekilde
kullanımı konusundaki yasal düzenlemenin gereğini
Sayıştay yerine getirebiliyor mu? Getiremiyor. Parlamento yerine
getirebiliyor mu? Getiremiyor.
Dolayısıyla, hangi bütçe hakkından söz
ediyoruz? Hiçbir şekilde -demokratik işleyişi olmayan-
demokrasinin kurum ve mekanizmalarının işletilerek
oluşturulmuş bir bütçeden söz etmiş olmuyoruz.
Bakınız -herhangi bir köy ihtiyar heyetinin-
Türkiye'nin ücra köşesindeki bir köyde yapılacak bir su veya yol
çalışmasıyla ilgili olarak Ankara kendisini merkez sayıyor,
Siz bilmezsiniz, ben yaparım. diyor, Ben karar veririm. diyor. Oysaki
bir köy ihtiyar heyetinin rahatlıkla verebileceği bir kararı siz
Ankaradan tayin ediyorsunuz, kaynağı da ona göre belirliyorsunuz.
Dolayısıyla, içinde yerelin hiçbir şekilde
olmadığı, yerelin yansıtılmadığı bir
bütçe yapısından söz ediyoruz ama işin özü itibarıyla siz
yerelin kendisini konuşuyorsunuz. Herhangi bir kasabaya, herhangi bir köye
yapılacak bir yolu, bir yatırımı, bir su
çalışmasını ya da bir okulu, bir sağlık
ocağını konuşuyorsunuz. Bütçenin
ayrıntılarında bu var, Komisyona sunulan ayrıntılarda
bunların hepsi var. Bunların hiçbirinde yerelin katılım
sağlama yetkisi yoktur. Tam da işin bu noktasında Türkiyenin
esasında imzalamış gibi göründüğü Avrupa Birliği Yerel
Özerklik Şartını size hatırlatmak istiyorum. Arzu
ediyorsanız, bu konuda gerçekten samimiyseniz, bu bütçenin demokratik bir
işleyişe kavuşmasını arzu ediyorsanız,
kaynakların demokratik ve eşit bir şekilde
paylaşımından yanaysanız herkes kendi yerelinden karar
versin. Yerele yetki devrinin yapıldığı ve altına
şerh koyduğunuz bu sözleşmeyi aklıselim bir şekilde
Parlamentonun gündemine taşıyalım, Avrupa Birliği Yerel
Özerklik Şartını kabul edelim. Oradaki şerhlerimizi, 10
madde ve bentteki şerhimizi kaldıralım diyoruz. Tek tek burada
sıralıdır, vaktimiz el vermediği için onlara
girmeyeceğim. Avrupa örnekleri var, dünya örnekleri var bu konuda,
başarılı örnekler var, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren
Türkiyenin de yasal altyapısında feyiz kaynağı olan Fransa
ve İtalya örnekleri var, ne şekilde uyguluyorlar bakalım, idari
mekanizmalarını nasıl işletiyorlar bakalım buraya.
Bakın, Fransa, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar 15 defa
anayasal sistem değişikliği yapmış, çekinmiyorlar,
yapıyorlar. Ama biz sadece cumhuriyetin kuruluş yıl dönümü,
kuruluş dönemine denk gelen o yirmi yıllık faşizan Avrupa
geleneğini almışız buraya, toplumumuza kılıf olarak
giydirmeye çalışmışız ve orada
kalmışız. Bütün idari yapılarımız böyledir,
demokratik bir işleyişten söz edemiyoruz, hiçbir şekilde söz
edemeyiz. Dolayısıyla, eğer gerçekten siz bu konuda yerele
inisiyatif taşımayı arzu ediyorsanız buradan başlamak durumundasınız.
Bir diğer önemli husus -biz değindiğimiz
zaman çoğunuz gocunuyorsunuz, çoğunuz rahatsızlık
duyuyorsunuz- bölgeler arası eşitsizlik meselesi. Daha doğrusu,
kibarlaştırılmış söylem itibarıyla bölgeler
arası eşitsizlik; esasında, bölgeler arası sömürü
mekanizmasıdır. Türkiyenin bazı bölgeleri diğer bazı
bölgelerinin kalkınması için sömürülüyor, gerçeğinde böyledir.
Türkiyenin GAP hikâyesine baktığınız zaman, Türkiyenin kırk
küsur yıllık GAP hikâyesini okuduğunuz zaman, bu sömürü
çarkının nasıl işlediğini çok açık ve net bir
şekilde göreceksiniz.
GAP iki üniteli bir projedir: Enerji üretimi ve sulama.
Türkiyenin enerji ihtiyacı kaleminde GAPtan beklediğinin yüzde
100ü bu proje itibarıyla tamamlanmıştır ve elektrik
üretiminde GAPtan alacağının yüzde 100ünü Türkiye
almıştır. Peki, ikinci ünite yani sulama ünitesi
açısından durum nedir? İfade edeyim, yüzde 21ler
civarındayız. Bu Hükûmet, 11 bakanla, dönemin Başbakanıyla
Diyarbakırda çıkarma yaptı 2008 yılında. GAPta
söylenmiş en büyük yalan oldu o. Bir buçuk yıl içerisinde sulama
projelerinin tamamı bitirilmiş olacaktı. 11 bakanla
Diyarbakırda çıkarma yapıldı ve Diyarbakırda
açıklama yaptı dönemin Başbakanı. O günden bugüne ne
yapıldı? Mevcut olana yüzde 3 ilave oldu sulama boyutu itibarıyla.
Sayın bakan, ilgili bakan geçen sene Komisyonumuza, Meclis Plan ve Bütçe
Komisyonuna içi Photoshopla doldurulmuş sulama kanallarını
getirdi gösterdi, resimlerini gösterdi. İnkâr edemedi, delilleriyle ispat
ettik. İçi Photoshopla su doldurulmuş sulama kanalı getirildi,
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda gösterildi. Bakın, bu Hükûmetin
gerçekliği bu, yaptığı bu.
Peki, GAP bölgesi açısından
Şimdi siz bir
rakam veriyorsunuz, Türkiyede gayrisafi millî hasıladan kişi
başına düşen pay 10.500 dolar civarındadır.
diyorsunuz. Doğru, Türkiye geneli böyledir, Türkiye ortalaması bu
şekildedir. GAP bölgesindeki illerde ortalama kişi başına
düşen millî gelir payı nedir? 4 bin dolar civarındadır.
Yani, Türkiye ortalamasının 2,5 katı
aşağısında. Peki, GAP kaynaklarının sömürü
mekanizması olarak sunulduğu Türkiyenin Marmara Bölgesinde
kişi başına düşen millî gelir payı ne kadardır?
24 bin dolardır. Şimdi, biz, burada bu tabloyu önünüze sererken, bu
tabloya değinirken rahatsızlık duyuyorsunuz.
Zatımuhteremleriniz gerilmesin diye geçen sene muhalefet şerhinde
ifade ettiğimiz belirlemeleri yeniden ifade etmeyeceğim ama bir
dipnot olarak da konuşmamın içerisinde olsun.
Bu bütçe, cinsiyet eşitlikçi bir bütçe değildir
her şeyden önce. Kadını yok sayan bir bütçedir, kadın
emeğini yok sayan bir bütçedir, kadın istihdamını ve
dahası, kadının ekonomik üretime katılımını
hiçleştiren, dikkate almayan bir bütçedir. OECD ülkeleri
açısından, bu bütçe itibarıyla kadının istihdama
katılım oranı en düşük olan ülkedir Türkiye, yüzde 27 nokta
küsur, en düşük olanıdır. Kadının istihdam sürecine
katılım oranı ise yüzde 30,9. Dolayısıyla, kadına
sadece ev işlerini reva gören bir siyasi zihniyetle karşı
karşıyayız.
İstihdam içerisinde
kadınların hangi sektörlerde çalıştığı da
çok önemlidir. İstihdam kalemi içerisinde gösterilen kadınların
büyük çoğunluğu tarım ve yardımcı hizmetler
sektörlerinde çalışıyor. Dolayısıyla,
kadının yönetime katılım oranı da çok çok
zayıftır. Bütün milletvekillerinin dikkat etmesini arzu ederim,
bakanlar gelecekler, bürokratlarıyla burada oturacaklar Genel Kurul
çalışmaları döneminde, tek tek sayın, kaç tane kadın
bürokrat burada göreceksiniz, kaç tane kadın bürokrat göreceksiniz.
Buradaki zihniyet kadın istihdamına bakış
açısını da bir şekilde dışa vuruyor, kadını
yok sayan bir düşüncedir. Onurla ifade etmeliyim ki, sadece Türkiyede
değil, Orta Doğu coğrafyasında kadın emeğinin
sömürüsü çarkına çomak sokan bir siyasi görüşüz biz, bir siyasi
partiyiz biz, bir siyasi zihniyetiz biz, çomak sokmaya da devam edeceğiz.
Kadının toplumsal yaşamdaki görünürlüğü, emek
dünyasındaki görünürlüğü ve yönetim mekanizması içerisindeki
görünürlüğünü hak ettiği noktaya getirinceye kadar, taşıyıncaya
kadar mücadelemizi sürdüreceğiz, bundan emin olabilirsiniz. Çünkü, biz
şuna inanıyoruz: Kadını özgürleşmeyen bir toplumun
özgür olması ya da özgürleşmesi mümkün değildir. Toplumsal
özgürlüğün temel dinamiği kadının kendisidir. Eğer siz
kadını hapsediyorsanız, özgürlüğünü elinden
alıyorsanız toplumsal özgürlükten söz edemezsiniz.
Muhtemelen bu bütçede
geçen seneden kalma çokça tartışmalar yapılacaktır.
Türkiyenin idari ve siyasi yapısının bizce artık
tartışılması gerekir. Yolsuzluk, rüşvet vesaire
tartışmaları burada çokça yapılacaktır ama biz
şuna inanıyoruz: Sistem içinde kalarak sistem içinden
bakışla yolsuzluk meselesine çözüm üretmek mümkün değildir,
doğru bir pencereden meseleye bakmak mümkün değildir. Ancak bu
sistemin dışına kendinizi çıkardığınız
zaman, sistemin dışından meseleye baktığınız
zaman söyleyeceğiniz sözün bir kıymetiharbiyesi olur. Çok açık
ve nettir burası. Tersi bir durumda, sistem içinden sisteme yapılan
taşlamalarda biz şu anlamı çıkarıyoruz: Efendiler,
siz torbayı doldurdunuz, siz sıranızı savdınız,
götüreceğiniz kadar götürdünüz, artık çekilmeniz gerekiyor, sıra
bizdedir, artık biraz da biz götürelim. Sistemin dışına
kendinizi taşırıp bu meseleye bakmadığınız
sürece sistem içinden yaptığınız taşlamada
söylediğiniz sözün toplumdaki karşılığı budur ve
maalesef toplum da artık Kim gelirse götürür. algısıyla kaynaşmaya
başladı. Kim gelirse nasılsa götürüyor. demeye
başladı toplum. Sistem içi tartışmanın getirdiği
noktadır burası.
Önemli bir başka sorun daha var, o da şu: Evet,
Türkiyede şu anda defakto Başkanlık sistemi uygulanıyor,
fiilî Başkanlık sistemi uygulanıyor. Sayın Başbakan
burada değil, gitti galiba, televizyonlardan dinliyordur mutlaka, öyle
umuyorum. Gerçekten, Sayın Başbakan kendini bu sistemin içerisinde ne
olarak tarif ediyor merak ediyorum. Bakın, Mayıs 2013te Gezi
eylemlerinden dolayı Ankarada eylemler vardı. Dönemin
Cumhurbaşkanı Sayın Gül Ankara Valisine Herhangi bir
aşırılığa sebebiyet vermeyin, kolluk kuvvetleri
gösteride bulunanlara müsamahalı davransın. diye bir telkinde
bulundu. Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan çıktı,
açıklama yaptı, dedi ki: Bir ülkede iki baş olmaz. Bir valiye
iki kişi talimat veremez, vali benim emrimdedir, ben talimat veririm..
Aynı Erdoğan şimdi Cumhurbaşkanı, değil valiye,
sokaktaki polise kadar talimat veriyor. Sayın Davutoğlundan
beklentimiz şudur: Aynen Sayın Erdoğanın
kullandığı cümleyi kullanmasını bekliyoruz. Evet, bir
devlette iki baş olmaz, valiye siz değil ben talimat veririm
demelidir; Parlamentoya siz değil, iktidar partisinin Başbakanı
olarak, genel başkanı olarak ben gündeme taşırım.
diyebilmelidir. Bunu söylerse Başbakanlık yapmış olacak,
bunu söylemediği sürece Sayın Davutoğlu kusura bakmasın bu
ülkeye Başbakanlık yapmış olamaz. Kişiliğiyle,
şahsıyla hiçbir sorunumuz yoktur. Kurulu devlet mekanizmasından
söz ediyoruz, kendisini bunun dışına çıkardığı
zaman böyle olur.
Saray meselesine çok girme
heveslisi değilim. İşin açıkçası, bina
fetişizmiyle de benim hiçbir işim olmaz. Ancak Türkiye'de pek çok
ilin eğer sembolü armut, elma, patates, domates, karpuz, kavun ise, e,
sembolü de saray olur, ne olur? İllerin sembolünü karpuz
yaptınız, illerin kalkınmışlık derecesinin
ayarını kavun karpuzla ölçtünüz, patatesle ölçtünüz, ülkeye de
artık bir saray simgesi yaparsanız kimse sizi artık çok yadırgamaz.
Doğru
Çok yadırganacak bir konu olmaktan çıktı. Tasvip mi
ediyoruz? Hayır, mümkün değil. Ama bizim esas önemsediğimiz
Recep amcanın ayağındaki yırtık kara lastikti, ne
olarak geçer? O Ankara lastiğidir. Vallahi, Ankarada lastik çok
gevşedi, kayış kopmuş Ankarada, kayışı
kopmuş Ankaranın. Dolayısıyla artık siyasetin bu
tartışmalarının çokça bir kıymeti kalmadı.
Sistemi baştan
tartışmak arzusundayız, sistemi tartışmamız
gerekiyor, bir yenilik yapmak durumundayız. Hakkârinin Şemdinli
ilçesinin Nehri köyündeki bir konağın restorasyonunu eğer siz
Ankarada kararlaştırıyorsanız bu bütçe adaletli ve
hakkaniyetli bir bütçe olmaz.
Diğer önemli bir konu
başlığım şu: Şimdi, sayın bakanlar, pek çok
bakan telaffuz etti, Maliye Bakanı da telaffuz etti; Türkiyenin Kürt
halkına karşı savaşta son otuz yılda 1,2 trilyon dolar
para sarf ettiğini söyledi. Merak ettim, 1,2 trilyon dolar parayla bu
ülkede neler yapılabilirdi? Değerli arkadaşlarım, 1,2
trilyon dolarla, ki Türkiyenin mevcut gayrisafi hasıla büyüklüğünün
yüzde 30 daha fazlası bir rakama tekabül ediyor bu
891 milyarlık bir
ekonomi büyüklüğümüzün söz konusu olduğunu bilin; biraz önce ifade
ettim, tekrar altını çizeyim, kişi başına düşen
gelir payının 10.500 dolar olduğunu bilin, bırakın
2013 vizyon hedeflerini, mevcut durumda, Hükûmetin ifade ettiği
şekliyle 2023 hedefine ulaşması için dünyanın durması
gerekir, dünyada hiç kimsenin hareket etmemesi gerekir, hiç kimsenin taş
üstüne taş koymaması gerekir ve Türkiyenin de son sürat yürümesi
gerekir ki 2023 hedeflerini yakalasın. Ama an itibarıyla, ben
şöyle bir rakamı önünüze koyayım: Eğer Türkiye demokratik
yol ve yöntemleri işletseydi, insan haklarına saygılı
davranmış olsaydı, ret ve inkâr politikalarının
arkasına sığınmamış olsaydı, kendi
halkına karşı bomba kullanmamış olsaydı,
dağını, taşını bombalamasaydı bu 1,2 trilyon
dolarla Türkiye an itibarıyla 2023 vizyon hedefine ulaşmış
olurdu. Bugün itibarıyla, Türkiyede yaşayan her yurttaşın
gayrisafi millî hasıladan aldığı pay 25 bin doların
üzerinde olurdu ve 2 trilyon dolar hedefini aşmış olurdu.
Bakın, bu kadar açık ve net bir hesap. Peki, hesap ettim, bu 1,2
trilyon dolarla, eğer dağa taşa bombalama
yapılmamış olsaydı, tanka, tüfeğe, uçağa,
helikoptere yatırım yapılmamış olsaydı bu parayla
ne yapılabilirdi?
Bakın değerli arkadaşlar, bu paranın
yüzde 25iyle 24 derslikli 296.703 okul yapılabilirdi. Bu paranın
yüzde 25iyle 400 yataklı, tam teşekküllü 56.750 hastane
yapılabilirdi. Madencilerimizin meselesi, dramı içler
acısıdır, gündemimizde olan bir konudur, onun üzerinden de
Yüzde 25i de yer altı iş güvenliğine harcanmış
olsaydı ne yapılabilirdi, tablo ne olurdu diye düşündüm. 40
kişilik yaşam odaları hesabı üzerinden yaptım, tam
29.875 yaşam odası yer altında inşa edilebilirdi. Yüzde
25iyle Hakkâriden Edirneye 3 tur metro hattı yapılabilirdi. 4.820
kilometre metro hattı yapılabilirdi bu parayı sarf etmeseydi.
Türkiyenin dış politikası meselesi içler
acısıdır, yeri geldiğinde bu konuya gireceğiz. Ancak,
biz, Türkiyenin açılımının nerede olduğuna
ilişkin bir vurgu yapmak istiyoruz. Türkiyenin, Amerikanın Avrupa
Birliğiyle başını çektiği Transatlantik Ticaret ve
Yatırım Ortaklığı ile Rusya ve Çinin
başını çektiği Asya Pasifik Yatırım
Ortaklığı arasındaki sıkışmışlık
hâline son vermesi gerekir. Türkiyenin geleceği buralarda değildir.
Türkiyenin geleceği buralarda değildir çünkü buralar Türkiyeyi
içine almıyorlar, istediğiniz kadar zorlayın. Dış
politikada siz güdümlü stratejik ortaklığı kabul ettiniz. Size
reva görülen elbiseyi, size biçilen kıyafeti giymek mecburiyetindesiniz
elbette. Çıkış burada değildir. İçinde bulunduğu
yakın coğrafyasında Türkiyenin çıkışı
araması gerekir. Üç parametreli bir yönelimle Türkiyenin içinde
bulunduğu, içinde yaşadığı coğrafyada önünü açma
imkânı vardır.
Bir: Özgürlük. İki: Demokrasi. Üç:
Farklılıkların gönüllü bir aradalığına yaslanacak
ve ancak ve ancak bu şekilde Türkiye önünü açabilecektir. O zaman Türkiye
kendi yakın coğrafyası açısından rol model ülke
pozisyonuna gelebilecektir. Bunları yaptığı zaman Türkiye
önünü açabilecektir, Türkiye büyüyen bir ekonomi durumuna gelecektir. Tersi
durumda mümkün değildir, Türkiyenin yol alması mümkün değildir.
Kimlikleri yok sayılan, inkâr edilen halklar açısından özgürlük
kavramı ön açıcıdır. Bir arada yaşama kültürü açısından
demokrasi kavramı ön açıcıdır.
Farklılıkların gönüllü olarak bir arada yaşaması
kültürü açısından da bu ilkeyi işletirsek
sorunlarımızı çözme şansına sahip olacağız.
Bakın, Türkiyenin mezhebi
alışkanlıklarından vazgeçmesi gerekir. Irka dayalı
yaklaşımlarından Türkiyenin vazgeçmesi gerekir. Ben iddia
ediyorum, bakın, ben iddia ediyorum, 1924 Anayasası ve
sonrasında yapılan yasalara göre Türkiyede Türkler de Türk
değildir. Bakın, Türkün de tarihsel geçmişi yok sayılan
bir yasal düzenleme vardır Türkiyede. 1924 sonrası toplumsal
akliyede Türk de artık Türk değildir. Kendi tarihsel
geçmişinden, kültüründen, kimliğinden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
koparılmış bir Türklükten artık söz ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Zozani, size ayrılan süre
bitti. Ek sürenizi veriyorum. Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
1924ten sonra oluşturulan kurumların
tamamı bu reddiye kültürü üzerinden kuruldu. Bunların
başında da Diyanet İşleri Başkanlığı
geliyor. Bir toplumsal dizayn yapmak istiyorsanız, demokratikleşme
hamlesini başlatmak istiyorsanız 1924 sonrası kurulmuş, ret
ve inkâr politikalarını dizayn etmek üzere oluşturulmuş
kurumları bir kere lağvedeceksiniz. Bunların başında
da Diyanet İşleri Başkanlığı gelir. Bunu
lağvetmezseniz gerisini yapmanız, başka bir şey yapma
şansınız mümkün değil.
1924te kurulan Diyanet İşleri
Başkanlığının temel iki amacı olmuştur.
Nedir? Bir: Dergâhların kapatılması. İki: Medreselerin
kapatılması. Dergâhları Aleviler bu coğrafyada
kullanıyorlardı, medreseleri Kürtler kullanıyorlardı. Bu
iki toplumsal dinamiğin inanç kaynaklarını kesmek için ve
Sünniliği, Türk-İslam sentezini dayatmak için 1924te Diyanet
İşleri Başkanlığıyla başladılar bu
işe.
Bakın, önemlidir, o tarih itibarıyla, hatta
bugüne kadar İslam ulemasının çoğunun beslendiği
medrese geleneğinin sonlandırılması önemlidir, önemli bir
gelişmedir, darbe niteliğinde bir girişimdir. Evet, Diyanet
İşleri Başkanlığının 1924te kurulması
Türkiyede inançlar açısından bir darbedir, bir darbeyi
gerçekleştirdi. Türki hassasiyet bunların başında gelir.
Hangi Türki hassasiyet?
Fethullah Gülenin 1992de bir röportajında
söylediği cümleyle bitireceğim Sayın Başkan. Bu tekçi
anlayışın yarattığı tahribatı açık ve
net bir şekilde göreceğiz. Ne diyor Fethullah Gülen? Kendisine
soruluyor: Bediüzzaman Saidi Kürdiyle niye hiç buluşmadın?
Bediüzzamanın yanına niye hiç gitmedin? Diyor ki: Ben
Bediüzzamana esasında gidip elini öpecektim, sonradan Kürt olduğunu
öğrenince vazgeçtim. Ne anlama geliyor biliyor musunuz? Bir Kürtten
ulema olamaz. Bir Kürtten ulema yapılıyorsa bir Türk de gidip onun
elini öpemez. diyor çünkü o röportajında diyor ki: Benim milliyetçi
hassasiyetlerim, hatta Turancılığım ağır basar.
Şimdi, bu akliye Anadoludaki kültürleri yok sayıyor, bu akliye
Anadoludaki farklı kimlikleri, farklılıkları yok
saydı ve önümüze böyle bir tablo çıkardı. Bu tablo içerisinde
bir bütçe görüşeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Umuyor ve diliyorum ki
toplumsal dinamiklerimizi etkin bir şekilde işletir ve demokratik
bütçelerin hazırlanmasına vesile olacak toplumsal bir dönüşümü
sağlayabiliriz.
Hepinize teşekkür ediyorum, hayırlı olsun.
(HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Zozani.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci
söz, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplana aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Televizyonları başında bizi izleyen
halkımıza da sevgi ve saygılarımızı iletmek
istiyorum. Bu kürsü halkın kürsüsü, bu bütçe halkın bütçesi
değil, bunu anlatacağız.
Komisyonda 22 gün 171 saat 55 dakika
çalıştık, gece gündüz, ikiye kadar. Daracık bir salonda,
bir koridorda 500 bürokratın olduğu, bir kadın bürokratın
on dört saat ayakta, ellerinde bilgisayarla dolaştığı bir
mobbing ve angarya koşullarında çalıştık Sayın
Meclis Başkanım. Bugün, İnsan Hakları Günü. Bir parlamenter
olarak kendi hukukumu koruyamayacaksam -insan haklarını- ben
yurttaşlarımın haklarını nasıl korurum? Meclis
Başkanı olarak -bütçeniz de buna dâhildir- tez elden, bir saray
istemiyoruz ama, insani çalışma tarzı olan bir bütçe komisyonu
yapınız. Gelen bürokratlar da oturacak bir sandalyeye sahip olsunlar
ve Hükûmetinizi İnsan Hakları Gününde insan haklarına, hukuka,
demokrasiye davet ediyorum buradan.
Sayın milletvekilleri, bütçe hakkı demokrasinin
özüdür. Burada söylenecek çok şeyi biz muhalefet şerhinde
yazdık, basıldı, dağıtıldı size. Ancak,
bütçeyi sadece uzmanların anlayacağı, halkın
anlamayacağı anlaşılmazlıklara boğarsanız,
sonra da bu harcamalar, transferler, örtülü, yedek ödenekler belirsizse,
Hükûmet de hesap vermiyorsa burada şeffaflık yok. Bakın, dikkat
edin, şeffaflık yok bu bütçede. Yine,
katılımcılık yok. Muhalefetin katılmasını
istemiyorsunuz ama size bütün içtenliğimle buradan ifade etmek istiyorum:
Bu bütçeye damgasını vuran en önemli konu yolsuzluklardır.
Bakın, yolsuzluklar kanser gibi yayıldı;
insanlığı, adaleti, toplumu çürütüyor. Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün 2014 sonuçlarına göre 175 ülke içinde
53üncü sıradayken 64e düştük. Avrupada 27nci sıradayız
arkadaşlar. Bakın, Uluslararası Şeffaflık Örgütü bu
bağlantıda diyor ki: Yolsuzluk ile düşünceyi ifade
özgürlüğü arasında bir ilişki vardır. Bakın, çok
önemli bir konu bu. Yargıya müdahale, yolsuzlukların üzerine
gidilmemesi, İnternet, sosyal medya yasakları, yargı ve güvenlik
paketleri, baskı yasalarına yönelme aslında ciddi bir demokrasi
sorunu yaşadığımızı gösteriyor. Gezi
olayları, 17-25 Aralık tarihî yolsuzluklar, ki hatırlatmak
istiyorum -ilahi bir tesadüf olsa gerek- 17 Aralık
2010da Tunusta bir genç kendini belediyenin önünde yakmıştı ve
Arap Baharı o zaman başlamıştı. 17 Aralıkta da
Türkiyedeki yolsuzluk olaylarında 4 bakan Kabineden istifa etmek zorunda
kaldı. Şu anda Mecliste komisyonda bir soruşturma sürüyor.
Şimdi, TÜSİADın 801
iş adamıyla yaptığı araştırmada iş
adamlarının tamamı Yolsuzluk vardır. diyor. Küresel Yolsuzluk
Barometresine göre Türkiyede her 5 kişiden 1i kamu hizmetlerinden
yararlanmak için rüşvet veriyor. Avrupa Komisyonunun da içinde olduğu
bir rapora göre yüzde 64,5 mahkemelerin tarafsızlığına ve
bağımsızlığına inanmıyor arkadaşlar.
İnsan haklarının ihlal edildiğine inananların
oranı yüzde 47,8. Yani resmî dairede sarı zarf modası
gelişti arkadaşlar. Fuzulinin Şikâyetnamesini
hatırlarsınız, Selam verdim, rüşvet değildir diye
almadılar. demişti. O noktaya geldik.
Şimdi, MİT, İnternet,
HSYK, torba kanunlar, hepsi sizin eseriniz; bakın, dikkat edin bu
olaylardan sonra. Yakında Kenan Evren davası da zaman
aşımından düşecek, Aha burada Hasip Kaplan söyledi.
diyeceksiniz. 12 Eylül darbecilerini de akladınız arkadaşlar
çünkü bütün 12 Eylül davaları zaman aşımına uğramaya
başladı. Bugün, Dünya İnsan Hakları Gününde sizi insan
haklarına davet ediyorum ve bu Hükûmeti İnsanlığa
karşı işlenen suçlarda zaman aşımı uygulanmaz.
diye bir hüküm getirmeye davet ediyorum.
Sizin iktidarınız
zamanında yurttaş makul şüpheli oldu. Kutsal savunma
hakkını kaldırdınız. Avukatlar dosya incelemesin.
dediniz. El koymadan gizli dinlemeye hukuku yok ettiniz. Polise mahkeme kararı olmadan her yerde, araçta, evde
gözaltı ve kırk sekiz saat tutma hakkı getirdiniz. Yani,
Türkiyede olağanüstü hâl ilan ettiniz, oysaki Anayasaya göre bu ilan
edilir arkadaşlar. Sıkıyönetim, olağanüstü hâlin ilan
koşulları vardır.
Yolsuzluklar buz
dağı gibi, görünen sadece küçük bir yüzü. Meclis Soruşturma
Komisyonunda, Roboskide olduğu gibi, aklama komisyonu çalışmaya
devam ediyor. Biz buna alet olmadık, üyemizi çektik ve Meclis tarihinde
-38 soruşturma komisyonunda- ilk yayın yasağını da AK
PARTİ koymuştur arkadaşlar.
Şimdi,
Sayıştay Meclis adına denetim yapıyor. E, kim atadı
Başkanını? Hükûmet. Hükûmet nereden geliyor? AK PARTİden.
Mecliste çoğunluk kim? AK PARTİ. Yani, yasama, yürütme birleşip
kendi ak Sayıştayını atadı. Ak Sayıştay
olunca tabii ki kendini aklamak için de çalışacak. Oraya boşuna
gelmedi ya, çalışmazsa bir daha gelemez. Onun için Meclise boş
raporlar gelse de, Danıştay çalışmasa da, Meclis
Başkanı görevini yapmasa da, adınız ak olsa da aklamaz
sizi; bunu size söyleyelim.
2003 Meclis
görüşmelerinde o zaman Adalet Bakanı Bekir Bozdağ çok güzel
söylemişti, önceki koalisyon davalarıyla ilgili, yolsuzluklarla
ilgili takipsizlik kararı verilmişti, O zaman onlar iktidar
çoğunluğuydu, geçersizdir. Onun için kararı kaldırıyoruz,
Yüce Divana sevk edeceğiz o dönemin bakanlarını, Başbakan
dâhil. demişti ve karar verilmişti, Yüce Divana gönderilmişti.
Çünkü o kararlar kesin değildir. diyordu. İşte, gün ola devran
döne, sizi de bir ihtimal yakalar, hep iktidar kalacak değilsiniz ya
arkadaşlar.
Bakın, size
samimiyetimle söylüyorum, ben burada daha önce de söyledim, size Japonlar gibi
harakiri yapın demiyorum ama yargının önünü açın,
yargıya gidin, bağımsız yargı yurttaşın gideceği
son limandır arkadaşlar. Eğer yargıya gidemiyorsanız
İspanyada Luis Barcenas gibi, Paraguaydaki bir bakan gibi, Almanya Eski
Cumhurbaşkanı Christian Wulff gibi, Tokyo Valisi Naoki Inose gibi, ne
diyelim size arkadaşlar ya? O zaman gelin, hep burada oturun, bakan olun
mu diyelim size?
Arkadaşlar, AİHMde tekrar 4üncü sıraya
yükselmiş 10 bin davayla. Buradan hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biz bu bütçenin halkın
bütçesi olmadığını söyledik. Zaten Yirmi Birinci
Yüzyılda Kapital yazarı Thomas Piketty İstanbula gelmiş,
diyor ki: Türkiyedeki gelir dağılımı verileri yok. Garip
ne bilsin, bizde atasözü var: Para ile imanın kimde olduğu
bilinmez. Yani Yirmi Birinci Yüzyılda Kapitalin yazarı bu atasözünü
bilmediği için, imanın ne kadar kalbî, paranın da ne kadar gizli
olduğu AKP hükûmetlerinin temel felsefesidir, keşfedememiş.
Dünya Zenginlik Raporunu açıklayan UBS
Bankasına göre, bakın, Türkiyede 915 ultra zengin var; ellerinde 120
milyar dolar, bir yılda 15 milyar kazanmışlar. Büyüme gerilerken
2-3, onlarınki yüzde 14,3 artmış. Rakamı görüyor musunuz?
Rakam bu arkadaşlar. Forbes dergisi boşuna demiyor.
Çıkarmış multimilyoner olan şehirleri, İstanbul 37
kişiyle 5inci sırada yer alıyor. Hadi buyurun
Bu bütçe kimin,
anlaşılıyor mu şimdi?
Kurumlar vergisi AK PARTİ döneminde 2006da yüzde
30dan 20ye inmedi mi? İndi. Bakıyoruz, işveren primini de
devlet ödüyor, 6 milyar. Vergi afları, mali aflar da var.
İşçiden ne alıyorsun? Kaynakta yüzde 27, dolaylı vergi
hariç. Şimdi, bakın, 2015 yılındaki 452 milyarda kurumlar
vergisi sadece 36,1 milyar lira. Bu vergiyi kim veriyor, anladınız
mı? Bu devletin yükünü işçi, emekçi çekiyor, memur çekiyor, emekli
çekiyor, çalışan çekiyor, esnaf çekiyor ama bu bütçe onların
değil. Çünkü 1980de yüzde 37 olan dolaylı vergiler,
iktidarınız zamanında yüzde 69 oldu. Darbeciler bile sizden daha
insaflıydı arkadaşlar. Yani biraz elinizi vicdanınıza
koyun, ABDde yüzde 27 dolaylı vergiler, Almanyada yüzde 28.
Vergi konusunda Deli Dumrulu geçtiniz arkadaşlar.
Biliyorsunuz, köprüden geçenden 5 akçe, geçmeyenden 10 akçe alıyordu.
Sonra, Osmanlının son kralları durum kötüye gidince Galata
Köprüsüne girenden 1 akçe, çıkandan 1 akçe almaya başladılar.
Siz de maşallah, Boğaz Köprüsünden, Fatih Köprüsünden, yoldan
geçenden kilometresine tam 3 sent alıyorsunuz, kilometre başına.
Bunu biliyor muydunuz arkadaşlar? Yolda arabanız giderken kilometrede
3 sent para alıyor sizden AK PARTİ Hükûmeti, köprüde 3 dolar. Üçüncü
köprüde ne olacak, OGS, HGS sizi nasıl çarpacak, bilemem.
Şimdi, bizde Elo Dino var; kalesi var, bir de onun
kasrı var Dicle Nehrinde. Zincir atardı karşı tarafa Dicle
Nehrinde, Diyarbakırdan Musula giden keleklerden haraç
alırdı. Ama vallahi AKP ondan daha insafsız ya, o bile
insaflı alırdı.
Şimdi, biz devlet payını istedik
arkadaşlar. Madende devlet payı yerel yönetimlere verilen bir
haktır, yasada var. Vay, bölücüsünüz. dediler, kıyameti
kopardınız. E, kardeşim, peki, kıyameti koparıyorsunuz
da aha şu asfalt vergisine ne diyorsunuz Gökçekin? Yirmi beş senedir
Belediye Başkanınız Ankarada. Bu asfalt vergisi
300 liradan 70
bin liraya kadar vatandaşa asfalt vergisi çıkıyor. E,
kardeşim, güzel İzmirin rahmetli bir başkanı vardı,
Osman Kibar. Bütün İzmiri asfaltlamıştı, onun için,
Asfalt Osman demişlerdi. Yirmi beş senedir bütün Ankarayı
asfalt edemeyen Gökçeke ne diyelim şimdi? Ya, şu sarayın önü,
arkası, hepsi asfalt; merak ettim, vatandaşa makbuz
çıkarmışsın da köşke ne makbuz çıkardın?
Sayın Başbakan inşallah çıkar, burada bunu açıklar.
Yani vatandaşa haraç
Bakın, arkadaşlar, size şunu ifade edeyim:
Sayenizde tam 50 milyon yurttaşımız açlık
sınırının altına düştü. Nasıl? Bunun
rakamlarını, sendikacılar burada, bilirler. Asgari ücret net 891
değil mi? Peki, memurun en düşük maaşı 2.025 değil mi?
TÜRK-İŞin 2014 Kasım ayı verilerine göre açlık
sınırı kişi başına 1.205 lira. Şimdi, sadede
gelelim, 19 milyon 482 bin aktif sigortalı yok mu? Var. 10 milyon 795 bin
pasif sigortalı yok mu? Var. 1 milyon 783 bin emekli ile beraber hepsi
açlık sınırının altında değil mi şimdi?
Açlık sınırının altında. Yoksulluk
sınırı 4 kişilik ailede bakın, 3.926 lira; 4
kişilik ailede bu. Şimdi, buraya baktığımız zaman
3 milyon 196 bin memur ile 20 milyon esnaf, çiftçi, dikkat edin, şoför,
bakkal, marangoz, dondurmacı, kalaycı, hepsi, bunların hepsi yoksulluk
sınırının altında, 50 milyon. 50 milyonu açlık ve
yoksulluk sınırının altında olan bu ülkenin, dikkat
edin, sendikalaşma oranı ne kadar biliyor musunuz? Bakanın resmî
açıklaması, yani 12 milyon 287 işçide sadece 1 milyon 189 bin
sendikalı var. Sendikal hak ve özgürlükleri mahvettiniz. Yeşil
sendikalar yarattınız biat eden ama bir taraftan, hak arayan
sendikaların üzerine gazla, TOMAyla gittiniz.
Bıraktırdınız, zorladınız memuru, istifa
ettirdiniz yoksa işten attıracaktınız. Bu yeşil
sendikacılık da sarı sendikacılıktan beter biat
sendikalardır arkadaşlar.
Şimdi, cari açık arttı. Evet, büyüme
geriledi, tutmadı rakamlar. Ben, arkadaşım açıkladı
rakamlara girmeyeceğim ama Türkiyenin dış borcu 400 milyar,
gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 43,5. Beşli
kırılgandan, beş tanesinden bir örnek. Peki, Brezilyada ne
kadar? Yüzde 13,2. Hindistanda yüzde 18,9; Endonezyada yüzde 28. Şimdi
anladınız mı küresel sermayenin en zayıf halkası,
aynı zamanda kırılgan beşlinin kaybedeni niye Türkiyedir?
Şimdi, G20 zirvesine başkanlık yapacağız.
Döviz kuru artacak arkadaşlar, hiçbir tahmin
tutmadı. Enflasyon yüzde 10un üstüne çıktı; bu, IMFnin
raporuyla, son açıklamayla ortada. İşsizlik yine yüzde 10un
üstüne çıktı. Resmî rakamlar bunlar. Burada işsizlikle ilgili
inanın her gün telefon alıyoruz arkadaşlar. Karayolları
işçilerinin mahkeme kararları uygulanmıyor. Tarım,
gıda mühendisleri arıyor, her gün öğretmenler arıyor, 330
binin üstünde öğretmen tayin bekliyor yani bu ülkede genç işsizler
ordusu oluştu arkadaşlar. Taşeron sayısı da 2 milyon.
Şimdi, arkadaşlar, Türkiyenin en temel
sorununa geleceğim, cari açıkta niye açık veriyoruz
noktasına geleceğim. Cari açıkta açık vermemizin nedeni,
ithal enerjidir. Enerji alanı artık bu Hükûmet zamanında
mafyalaşmıştır, enerji resmen
mafyalaşmıştır. Bakın, siyaset, ondan sonra özel
sektör, medya -dikkat edin benim söylediğim şeylere- küresel sermaye,
şirketler, gizli ortaklıklar, komisyonlar ve hanedanları yönetenler.
Şimdi, Nasıl oluyor bu? diyeceksiniz. Putin geldiği zaman,
Akkuyu Nükleer Santrali 22 milyar dolar, hemen ÇED raporu çıkıyor.
Japonlar geliyor, Sinopta 22 milyar, hemen hallediyorlar. HESlerde
sınır tanımıyorsunuz. Sizin vicdanınız kurusun.
MUSA ÇAM (İzmir) Kurusun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Tarihe en büyük kültür ve
doğa katliamını yapmış hükûmet olarak geçeceksiniz.
Şu Hasankeyf resmine iyi bakınız. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar) Şu Hasankeyf resmine iyi
bakınız, iyi bakınız. Tarih ve halk sizi affetmeyecek. Bunun
niçin yaptınız? Bunu niçin yaptınız biliyor musunuz? Bunun
için yaptılar arkadaşlar, bunun için yaptılar. Osmanlı
tarihi diyorlar, Osmanlı Türkçesi diyorlar, yok marka diyorlar.
Hasankeyf on beş bin yıllık marka değil miydi; Türkün de,
Kürtün de, Türkmenin de, Süryaninin de, Arapın da, hepsinin kültürü
değil miydi? Sizin kökünüz bu kadar, bir karış mı
toprağa basıyor? Hasankeyfe kıydınız arkadaşlar.
O bir şey değil, o bir şey değil.
HESlerde sınır tanımadınız ama korkunç bir şey
yaptınız, zeytinlere kıydınız. Şu ağaca bakın,
şu zeytinlere bakın arkadaşlar, şu zeytinleri kesen
makineler... Ve zeytinler kutsaldı, eski Yunan tanrıçaları
onlara dokunanları öldürürdü, idam ederdi ve olimpiyatlarda
şampiyonların taçları zeytin yapraklarından olurdu. Hazreti
Nuhun gönderdiği güvercin, gagasında bir zeytin dalıyla
dönmüştü ve dünyada barışın sembolü olmuştu. Tüm
kutsal kitaplarda, Tevratta, İncilde, Kuranda zeytin kutsal
ağaçtı. Ahmet Arif Değil öyle yoksulluklar, hasretler Bir tek
başak tanesi bile dargın kalmayacaktır. Bir tek zeytin dalı
bile yalnız... derken kıydınız efendiler,
kıydınız! Zalimce kıydı bu enerji mafyası; lanet
olsun bu enerji mafyasına, lanet olsun! (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Turgutluda, Çal Dağında İngiliz Kraliyet
Ailesi için 1 milyon 800 bin ağaç kesiyorsunuz, nikel madeni... Gediz
Ovasını tahrip edeceksiniz, Kuş Cenneti gidecek, Ege gidecek,
incir gidecek, üzüm gidecek, pamuk gidecek, hayat ölecek. Sizin bir
şirketiniz gidip İngilterede böyle bir tesis kurabilir mi, çevreyi
zehirleyebilir mi, sülfürik aside boğabilir mi dokuz yıl için, söyler
misiniz? Biraz vicdan sahibi olacaksınız, vicdan. Ama, siz cüzdan
cüzdan, cüzdan
diye tutturmuşsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Nükleer santralde elektriğin dünya fiyatı, 5-6
sent kilovatı siz 12,38 sentten bu ülkeyi yirmi
yıllığına borçlandırdınız, yirmi
yıllığına. Torunlarımızı da
borçlandırdınız. Allahınızdan bulasınız.
mı diyeyim, ne diyeyim size? Torunlarımızı bile
borçlandırdınız, yirmi yıl üzerinden, yirmi yıl.
Uranyumunuz yok, ekipmanınız yok, kömür
ocaklarında ölüm
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Bu ne Hasip Bey?
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu, Soma arkadaşlar.
Somada ciğeri yanan ve Ermenekte ciğer yananların
anlayacağı şeyler bunlar. Bunlar da sizin eseriniz.
Dün iki gensoru verdik. Çalışmayan Bakan,
enerjisi bitmiş Bakan, kürsüye yapışmış, istifa
etmiyor. Kaç kişinin ölmesi lazım bu ülkede istifa etmeleri için lazım?
Kaç ocak sönmesi lazım? Kaç işçi daha ölmesi lazım?
İnsanlık, vicdan, hukuk, ahlak, bir denetim olmaz mı bir ülkede arkadaşlar?
Nerede bu denetim? Geldi, pişkin pişkin burada Hayat devam ediyor,
Bakanlık da devam ediyor. dediler. Başbakan 2012den bu yana
ruhsatları kendine bağlamıştı. Hatta, acaba diyorum
Başbakana Ben gidersem sen de gidersin, şimdiki
Cumhurbaşkanı da gider, onun için, istifa etmeyeyim daha iyi. mi
dedi? Bakın, değil arkadaşlar. Enerji mafyası iyi
çalışıyor.
Size bir örnek daha: Sizin böyle gaz karneniz var mı
evde? Biz hanımla çok dikkat ediyoruz ay sonunu çıkarmak için çünkü
300 liradan fazlasına enerji, gaz vermiyorlar. Bakın, dikkat edin, bu,
21inci yüzyılda AKPnin enerji karnesi. Bu karne olayı
kıtlıklarda ve savaşta olurdu.
Sayın Babacan, buradaydı, gitti
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Burada, burada.
HASİP KAPLAN (Devamla)
dedi ki: Petrol
fiyatları düştü, dört buçuk milyar cari açıkta da bizde
düşüş oldu. Hazirana kadar da zam yok. Peki, niye yüzde 9 zam
yaptınız? Niye bu karne kalkmıyor? O da yok.
Şimdi, siz sadece zeytine kıymıyorsunuz,
sadece insana kıymıyorsunuz, şehirlere kıymaya
başladınız; betonlaştırdınız, yaşanmaz
duruma getirdiniz, tarihe sahip çıkalım derken tarihi katlettiniz.
İşte size İstanbulun silüeti. Bu sizin
fotoğrafınız ey iktidar! Bu silüet sizin imar anlayışınız,
beton anlayışınız, zalim anlayışınız.
Hani tarihinize sahip çıkıyordunuz? Bakın, Sultanahmetin
arkasında bu silüetler nedir İstanbulda, Ayasofyanın
arkasında?
CELAL DİNÇER (İstanbul) Onların hepsi
dolar.
ALİM IŞIK (Kütahya) Dolar, dolar
HASİP KAPLAN (Devamla) Evet, peki, şu
betonlar nedir İstanbulda, betonlar? Güzelim İstanbulu betona
çevirdiniz, betona. AVMlere çevirdiniz her tarafı.
Sizin anlamadığınız bir şey daha
var biliyor musunuz? Bu bütçe zaten halkın değil ama en çok
kazananın en az vergi verdiği, en az kazananın en çok vergi verdiği
bir devlet, hükûmet bütçesi bu; 13üncü bütçeniz. Lastik cızlavetlerde
hayat
Heyhat, bu bütçe Ermenekli Recep amcanın bütçesi değil; bu
bütçe zatışahanelerinin, Cumhurbaşkanı Sayın Recep
Başkanın, bu bütçe onun. İki Recep var; bir bu Recep, bir de bu
Recep. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, saraylarınız bol olsun.
Saraylarınız bol olsun, dolarlarınız da bol olsun.
MUSA ÇAM (İzmir) Olsun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Olsun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Zehir zıkkım
olsun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Fakat ahdolsun zekât
vermeyen Müslümanlardan, din tüccarlarından, vergi vermeyen zenginlerden,
Vatan millet Sakarya diyen paraseverlerden HDP hesap soracaktır çünkü
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Türkiyenin vicdanıdır,
halktır, halkın bütçesini savunuyorsa hayatın her alanında
bunun hesabını soracaktır. Siz baskı yasalarını
getireceksiniz, polise öldürme emri vereceksiniz ve insanların her türlü
baskıya maruz kalması için yasa çıkaracaksınız, Biz
meydanlara dökülürüz. dediğimiz zaman Başbakan çıkacak Hayır,
siz cinayet işlersiniz, sizi cinayetten sorumlu tutarız. diyecek.
Peki, bu muhalefet sussun mu, bu muhalefet meydanlara
çıkmasın mı, yürümesin mi, konuşmasın mı, gösteri
yapmasın mı? Bir demokratik ülkede halk itirazını
nasıl dile getirecek? 6-7 Ekim olaylarında Hükûmetin çıkıp
buradan şunun cevabını vermesi lazım: Hükûmet,
İzmirde öldürülen, Antepte öldürülen, Kurtalanda öldürülen,
Dargeçitte, Vartoda, Esenyurtta, Muşta, birçok yerde öldürülen
Bu
öldürmelerin polis, jandarma, AKPli korucu, belediye başkanı,
ırkçı, milis çeteler ve kendi güdümündeki gruplarca
işlendiğine dair basında yer almasına rağmen 36
kişiyle ilgili hangi işlemi yapmıştır? Yok.
Askerî harcamaları denetleyemiyoruz arkadaşlar.
Zamanımız da kalmadı ama
Askerî harcamalarda, en son bir cevap
aldım Millî Savunma Bakanlığından, F-16ların
modernizasyonu, F-35lerin alınması konusunda ve bu konuda da
maalesef Hükûmetin verdiği rakamların dışında ciddi
rakamlar önümüze çıktı yani 27 milyar dolar silah
satışı.
Şimdi, Hükûmetin 2023 vizyonu, 2014te gördü
revizyonu. On Yıllık Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program,
arkasından Eylem Planı, kümü değişti. İhracatın
ithalatı karşılaması yüzde 66dan düştü
2023 vizyonu:
10uncu büyük ekonomi, kişi başına 25 bin dolar. Şimdi, bu
yıl daha 10.970 dolardan 10.570 dolara kişi başına gelir
düşmüş. Şimdi, Allah aşkına söyler misiniz, siz
2023te nasıl bunu yapacaksınız? Ya en son gördüğümüz
fotoğraf: Başbakan, 11 ekonomi bakanı bir kamyonun arkasına
geçmiş, lastikler patlak, fren yok, ekonomi kamyonunu ittiriyorlar yürü
diye. Yürümüyor arkadaşlar, yürümüyor.
Ey Hükûmet, zamlar, harçlar, vergiler, cari açıkta
artış, vurgun, talan, haram, yolsuzluk yürümüş, büyüme
düşmüş, enflasyon yükselmiş, özelleştirme, taşeron,
kölelik, işsizlik, bana her şey seni hatırlatıyor.
Ey Hükûmet, TOMAlar, gazlar, coplar, panzerler, iş
kazaları, kadın, Gezi, Kobani, cinayetler, gizli dinlemeler,
kelepçeler, zindanlar, çöken adalet, yitirilen özgürlükler,
baktığım her yerde izin duruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, süreniz bitti, ilave
sürenizi veriyorum. Lütfen toparlayınız.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Şiiri bir daha oku.
HASİP KAPLAN (Devamla) En son nokta:
Baktığım her yerde izin duruyor.
Arkadaşlar, vaktimiz sınırlandı,
Başkan da uyarıyor. Yalnız, dış politikada Hükûmete
şunu söyleyeceğim: IŞİDin, DAİŞin, El
Nusranın, El Kaidenin ideolojik akrabalığı, hamiliği
size kaybettirdi, vazgeçin bu tehlikeli olaydan. Sizi terör örgütlerini
destekleyen hükûmetler olarak suçladılar. Siz kalktınız
IŞİD de, DAİŞ de aynı. dediniz. Sonra DAİŞ
dediniz ve dediniz ki: PYDyle aynıdır. Sizin vicdanınız
yok mu? Şu resme iyi bakın. Şu kafa kesen DAİŞ,
IŞİD. Ve o topraklarda on binlerce yıldır yaşayan Kürt
halkı, Türkmenler, Süryaniler, onlar, kahramanca şu genç kızlar,
köle tacirlerine karşı, kadınları Musul pazarında
satanlara karşı mücadele ediyor. (HDP sıralarından
alkışlar) Kobani direniyor, Kobani direniyor ve Hükûmet Düştü
düşecek. derken Hükûmet düştü, dış politikası
düştü, Hükûmet çöktü. Şu genç kızlara bakın, şu
kahramanlara bakın. Musulda kadınları, Türkmen, Asuri, Ezidi,
Kürt kadınlarını Musul pazarlarında satanlara
karşı bu kahraman kadınlara terörist diyenin
Ne diyeyim, ne
diyeyim?
ALTAN TAN (Diyarbakır) Söyle, söyle.
HASİP KAPLAN (Devamla) Vicdanı mı yok,
insanlığı mı yok, insanlığı mı
bitmiş?
MUSA ÇAM (İzmir) Orada kal, orada kal. Efendilik
sende kalsın Hasip Bey.
HASİP KAPLAN (Devamla) İşte Kobaninin
son resmi arkadaşlar ve Roboski, Gezi
Daha, enerji falan, iyiydi
işler. Bakın, Barzaniyle bayrak, Kürdistan
Şimdi, son sözlerimi bağlayacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son bir dakika.
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın Başkan, son
sözlerimi bağlayacağım.
BAŞKAN Lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) Arkadaşlar Bu bütçe seçim
bütçesi değildir. dediler. Bal gibi seçim bütçesidir, bal gibi seçim
bütçesi. Bakın, 46 termik ve HES santralini 70 milyara satacaklar. 25
şeker fabrikasını 100 milyarın üstünde
Seçim fonu
çıkacak.
Şimdi, emekçileri yok sayan bu bütçe seçim ve
savaş bütçesidir. Romada şaşaayla karşılanan komutana
yanındaki mütemadiyen Unutma efendim, siz tanrı değilsiniz.
derdi. Fatihe de Akşemseddin Mağrur olma padişahım,
senden büyük Allah var. demişti.
Şimdi, HDP olarak Hükûmete bir çift sözümüz var:
Unutmayalım, bugün iki Türkiye oluşmuş durumda; biri
varsılların, diğeri yoksulların zirvesinde iki Türkiye. Bu
durum son derece tehlikeli. Toplumu yay gibi gerdiniz. Sosyal patlamalara zemin
ve iklim hazırladınız. Yanlış yoldasınız,
kendinize geliniz, tarih ve halk asla affetmez sizi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu halkın bütçesi
olmadığı için ret oyu veriyoruz, ret oyu veriyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, birleşime 16.40a kadar
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.23
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.39
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Muşa aittir.
Buyurun Sayın Muş. Süreniz otuz dakika. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Başta Maliye Bakanımız ve ilgili
bürokratlar olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok değerli üyeleri
ile katkı sunan tüm çalışanlara ben de teşekkür ediyorum
emeklerinden dolayı ve 2015 bütçemizin milletimiz, ülkemiz için
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ilk önce, şu sorunun
cevabını bulmamız gerekir: Bir devletin bütçesi ne
olmalıdır? Neyi amaçlamalı, neyi hedeflemeli ve neye hizmet
etmelidir? AK PARTİ iktidarı öncesindeki gibi bir siyasi
yatırım aracı mıdır, yoksa bir seçim yatırım
aracı mıdır, yoksa bütçe bir refah dağıtım
aracı mıdır? Bizler, bizden önceki anlayışların
tersine, her ekonomik faktör refahın bir aracıdır
anlayışından hareketle bütçenin bir refah dağıtım
aracı olduğunu düşündük ve merkezine de bunu aldık.
İşte, onun içindir ki AK PARTİ
iktidarlarının bütçeleri, hamdolsun, hep millete rağmen bütçeler
değil, lobilere, faiz lobilerine, rantiyelere rağmen olan bütçeler
olmuştur. İşte, bu anlayış AK PARTİnin ne büyük
bir hizmet ehli olduğunun, rantiyenin değil de milletin yanında
nasıl saf tuttuğunun en önemli delillerinden birisidir ve bu
anlayış, Allaha hamdolsun, milletimizden de teveccüh görüyor ve
arkamızdaki destek de her geçen gün artmaktadır.
Bizler, değerli milletvekilleri, hiçbir zaman
kolaycılığa, günü kurtarma basitliğine kaçmadık,
yeltenmedik. Bu milletin geleceğini, ülkenin ekonomisinin geleceğini
mali disiplinde gördük. Sürdürülebilir mali disiplinle bütçe dengesini
kırılgan olmaktan çıkardık, kamu harcamalarının
kalitesini artırarak bütçemizi daha sağlıklı bir
yapıya kavuşturmayı başardık. Bu
anlayışın, değerli milletvekilleri, biz, meyvelerini 2008
küresel krizinde gördük ve en az etkiyle bu krizi atlatarak ekonomimizi
büyütmeye devam ettik.
Bakınız değerli milletvekilleri, dünyada
hiçbir kriz yokken, dünyada bir kriz ortamı mevzubahis değilken biz,
ülkemizde 1994, 1999 ve 2001 krizlerini yaşadık ve bunlarla mücadele
etmek zorunda kaldık. O dönemde bu krizleri yaşamak ne kadar bir
başarısızlık ise dünyanın kriz ortamında
olduğu bir dönemde o krizi en az etkiyle atlatmak da bir o kadar
başarıdır, bunun kabul edilmesi, takdir edilmesi gerekir.
Bakınız değerli milletvekilleri,
Türkiyenin, Türkiye ekonomisinin bu küresel krizi çok hafif atlatması ve
ekonomisini büyütmeye gitmesinin en önemli sacayaklarından üç önemli
faktör vardır; bunlar, bankacılık sektörü, kamu borç yükü ve
bütçe açığıdır. Bu üç alan, aynı zamanda küresel
krizin de tetikleyicisi olan faktörlerdi. Bizler krize girerken bu üç alanda
güçlü pozisyonumuzu koruduğumuz için hızlı bir şekilde bu
kriz ortamından ülkemizi çıkarmayı başardık.
1990larda, o kayıp yıllarda Türkiyenin en kırılgan
alanı olan bütçe dengesi, mali disiplin AK PARTİ iktidarları
döneminde Türkiyenin en güçlü alanlarından biri hâline geldi. Biz sanal
refahın peşinde hiçbir zaman koşmadık. Bir yıl yüzde 5
büyüyüp bir başka yıl yüzde 5 küçülmeyle refah üretilemez.
Sağlıklı bir ekonomik zeminde sürdürülebilir büyüme,
sürdürülebilir kalkınma dedik ve 20 çeyrektir kesintisiz ülkemiz büyüyor.
Kalıcı refahın ancak böyle üretilebileceğine
inanıyoruz. Bir yıl büyüyüp bir yıl küçülmeyle refahın
üretileceğine inanmıyoruz.
Bakınız değerli milletvekilleri, 1970 ile
1980 yılları arasındaki on yıllık dönemde Türkiye'de
toplam 12 Hükûmet değişmiş. Ortalama on aylık Hükûmet
ömürleriyle Türkiye tarihindeki en yoğun siyasal
istikrarsızlıkların yaşandığı dönemdir
1970-1980 arası. Akabinde, 1991 ve 2002 yılları arasındaki
on bir yıllık dönemde de 9 Hükûmet değişmektedir. Bu
dönemde de bir hükûmetin ömrü ortalama on beş aydır. Bu da yine
Türkiyenin yoğun siyasal istikrarsızlık dönemlerinden bir
tanesini ifade etmektedir. Düşünebiliyor musunuz, bir hükûmet bütçesini
yapıyor, yaptığı bütçeyi tamamlayamadan, realize edemeden
görevi bitiyor, başka bir hükûmet geliyor veya bir hükûmet düşünün
bir bütçe yapıyor, onu realize ediyor, ikincisini göremeden koltuğunu
başka bir iktidara devrediyor ama bizler, AK PARTİ hükûmetleri olarak
12 bütçeyi yaptık, tamamladık ve realize ettik. Bugün de Genel Kurulda
13üncü bütçe için görüşmeleri yapmaktayız. İnşallah,
20nci bütçe tasarısıyla 2022de, 21inci bütçe tasarısıyla
da 2023te AK PARTİ Grubu ve AK PARTİ Hükûmeti burada olacak ve o
bütçeyi de burada tartışacak, milletimize sunacaktır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, o gün daha fazla
refahın nasıl dağıtıldığını, o gün
bütçenin nasıl fazla verdiğini bu kürsüden, AK PARTİ Grubundan
ve Hükûmetinden, inşallah burada açıklayacağız.
Değerli milletvekilleri, bütçe açığı,
hakikaten ekonomilerin, hükûmetlerin uğraşmak zorunda oldukları
önemli sorunlardan, meselelerden en önemlisidir. Bakın, bizden önceki on
yılı ve bizim dönemimizi bir mukayese etmemiz lazım ki bu
dönemde elde edilen başarıları daha iyi fark edebilelim. 1992
ila 2002 arasındaki on yılda, Türkiye'nin verdiği bütçe
açığı ortalama yüzde 6,5tur. Bizim dönemimizde ise 2003-2013
arasındaki bütçe açığı ortalama yüzde 3; 2010dan itibaren
aldığınız zaman ise bu yüzde 1,9a düşüyor çünkü ilk
iktidara geldiğimiz dönemde o mali disiplini, bütçedeki eksiklikleri
kontrol altına alana kadar biraz fazla bütçe açığı
vardı, ondan yüzde 3 çıkıyor ama şu an itibarıyla, o
da yüzde 1,9 - yüzde 1,5 bandına oturmuş durumda. 2015-2017 Orta
Vadeli Programda ise inşallah, bu bütçe açığını daha
aşağıya çekecek yüzde 1in altında
bırakacağız.
Değerli milletvekilleri, 2014 yılında
Hükûmetimiz, geçmiş yıllarda olduğu gibi, bütçe hedeflerini
gerçekleştirmiş, hatta hedeflerin üstünde bir performans göstermeyi
başarmıştır. Yüzde 1,9 olarak öngördüğümüz bütçe
açığının yüzde 1,4 olarak gerçekleşeceğini
düşünmekteyiz. 33 milyar TL olarak öngörülen bütçe
açığının 24 milyar lira, 19 milyar lira olarak öngörülen
faiz dışı fazlanın ise 26 milyar lira olarak
gerçekleşmesi beklenmektedir. 2015 bütçesine
baktığımız zaman, gelir tarafında 452 milyar
liralık bir rakam vardır, 390 milyarı vergi gelirlerinden 62si
vergi dışı gelirlerden; gider tarafında ise 54ü finansman
maliyeti olmak üzere, 473 milyarlık bir bütçe bulunmaktadır ve
2015le alakalı planımız, 21 milyar liralık bir açık
ve millî gelire oranının da yüzde 1,1 olacağı
düşüncesidir.
Değerli milletvekilleri, bütçelerimizde ekonomik ve
sosyal refahımızı artırmayan tüm kalemleri minimize ettik; yerlerine,
milletin yaşam kalitesini ve ekonomik koşullarını
iyileştirecek, artıracak kalemlerin istihkakını
artırdık. Şöyle bir tablo düşünün: Hükûmeti
devralıyoruz, devraldığımız dönemde bütçenin yüzde
43ü sadece faizlere giden bir bütçe ve faizler yapılacak olan harcamaları
âdeta istila etmiş durumda, bütçede hizmet alanlarına
ayrılması gereken kaynaklar kısıtlanmış. Zaten,
bu bir kısır döngüdür; yüksek bütçe açıkları verilir, bu
yüksek bütçe açıklarını finanse etmek için daha fazla
kaynağa ihtiyaç duyulur, bu daha fazla kaynak daha yüksek faiz, daha
yüksek risk primi, ve bu bir kısır döngüye girer ve bunun önünü almak
âdeta imkânsız hâle gelir. İşte, Türkiyenin 1990lardaki
yılları böyle geçti. AK PARTİ hükûmetleri, hükûmeti
devralır almaz dirayetli, kararlı ve mali disiplinli duruşuyla
bu döngüyü kırmış, kısa zaman içerisinde bütçeyi kontrol
altına almayı başarmıştır. Faiz lobisine refah
üreten bir bütçeden, millete refah üreten bir bütçeye geçtik.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
2002deki o döngü devam etmiş olsaydı bugün nasıl bir tabloyla
karşı karşıya kalacağımızı anlatmak
istiyorum. Bugün finansman maliyeti olarak 54 milyar yerine 2002deki oranlar
devam etmiş olsaydı, biz 205 milyar gibi bir rakamı faize
ayırmış olacaktık. Bu, hakikaten inanılmaz, büyük bir
rakamdır. Yani, düşünün, 2002de 100 liranın 43 lirası
faize, geri kalan 57 lirası eğitim, sağlık, güvenlik,
sosyal yardımlar, yatırım ve bilumum hizmetler arasında
kıt kanaat paylaşılıyordu. Aynı şekilde, bu
2002deki oranlar devam etmiş olsaydı Türkiye bugüne kadar kümülatif
olarak 767 milyar lira fazla faiz ödeyecekti.
Değerli milletvekilleri, ya biz bu rakamı
ödeyecektik ya da az önce bahsettiğim zorunlu hizmetlerdeki
yatırımlarımızı minimize edecek, kaynakları
sıfırlayacak, ne var ne yok buraya aktaracaktık. İşte,
bu döngü, değerli milletvekilleri, kırılmıştır.
Bunun şöyle de bir etkisi var: Yani, böyle yüksek bir finansman maliyetin
bütçe içerisinde olduğu zaman sanmayın ki biz yüzde 1,5 gibi bir
bütçe açığı verecektik, o zaman bu bütçe açıkları 1,5
değil 9-10 seviyelerinde gerçekleşecekti; kamu borç yükünün yüzde 33
olacağını sanmayın, en az bunun 3 katı gibi bir
rakamla bu ülkenin karşı karşıya kalacağını
bilmemiz lazım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye eğer yüzde 10
bütçe açıklarıyla, yüzde 90 kamu borç yüküyle küresel ekonomik krize
yakalanmış olsaydı neler olacağını
düşünebiliyor musunuz? Ekonomide nasıl bir travma, nasıl bir
tahribata neden olacağını hiç düşündünüz mü? Belki,
Türkiye, ekonomisini toparlayabilmek için yıllarını sarf
edecekti.
Burada, çeşitli defalar bu kürsüden hep şu dile
getirilir: Efendim, Türkiyenin borcunu artırdınız. Türkiyenin
borcu arttı. Değerli milletvekilleri, rakamlara bakalım: 259
milyar liralık bir borcu vardı kamunun, 2014 ikinci çeyrek
itibarıyla bu rakam 571 milyara çıkmış. Miktar olarak bir
artış var ama borcun nasıl hesaplanacağını,
nasıl ölçüleceğini, bu Parlamentodaki her bir milletvekilinin
bildiğini düşünüyorum. Çünkü, aksi takdirde, sadece miktar olarak
bunun beyan edilmesinin bir izahı yoktur.
Bakın, bizim 2000de ülke olarak 86 milyar
liralık bir borcumuz vardı -2000 öncesindeki rakamlar AB
tanımlamasıyla uyuşmadığı için 2000den itibaren
aldım- bunun millî gelire oranı yüzde 51,5 idi. 2001de bu 189
milyara çıktı, millî gelire oranı yüzde 78,8. 2002de borç 259
milyara çıkmış, millî gelire oranı yüzde 73,4.
İşte, biz, buradan devraldık Hükûmeti ve yüzde 74 olan borç
yükünü yüzde 33e indirmeyi başardık.
Değerli milletvekilleri, borca net olarak
baktığınız zaman ise, o 215 milyarlık kamu borcu 186
milyara iner bizim dönemimizde. Oranladığınız zaman da
yüzde 61 olan oranın bizim dönemimizde yüzde 11e düştüğünü
görürsünüz. Buna ek olarak borç yönetimimizde hem faiz riskini hem döviz
riskini hem de vade riskini ciddi oranda azaltmayı başardık.
İktidarımız öncesi hep şu anılırdı: Yani, Türkiyede
kamu bankalarının ciddi görev zararları olur, bundan hem
vatandaşımız hem hükûmetler ciddi sıkıntı, sorun
yaşarlardı -ki kamu bankalarının görev zararlarından-
ve bunların bütçe üzerinde bir risk oluşturmasından dolayı
bütçenin finansman maliyetlerinde de daha yüksek maliyetlere ülke katlanmak
zorunda kalırdı. Bu görev zararlarının zamanında
ödenmemesi, ekonomik etkinliğe ters düşen müdahaleler, asli
fonksiyonların dışında verilen görevler, yönetim zafiyeti,
siyasilerin keyfî talimatlarıyla verilen kredilerin batık
çıkması bankaların mali bünyelerini ciddi anlamda bozmuştu
ve bu bozulma 2001 kriziyle zirveye ulaşmış ve patlak
vermişti.
İşte, değerli milletvekilleri, 2001
kriziyle beraber hem kamu bankalarında hem de özel sektördeki bankalarda
patlayan bu balonun şimdi maliyetini açıklayacağım ki
hakikaten nasıl bir tablonun Türkiyenin omuzlarına yüklendiğini
iyi anlayalım. Bakınız, değerli milletvekilleri, 2001
yılı sonuna kadar bizdeki kamu bankalarının, Halk
Bankası ve Ziraat Bankasının toplam görev zararlarının
miktarı 25 katrilyon, o zamanki rakamla 25 katrilyon. Bu görev
zararlarının yüksekliği bankaların sermaye
yapısını da ciddi anlamda bozuyordu. 2013 yılına
geldiğimiz zaman, kamu bankalarının net kârını biliyor
musunuz? 6,1 milyar lira. Yani, 25 katrilyon zarardan, 2013 yılı için
sadece 6,1 milyar kâr elde edilmiş, buna Vakıfbankı da
eklediğiniz zaman 7,5 milyar lira gibi bir kârın kamu bankaları
tarafından elde edildiğini görürsünüz.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, az önce burada bazı istatistikler
verildi, ben de size bir istatistik vermek istiyorum: 2002 yılında
bankaların takipteki alacakları yani vatandaşın borcunu
ödeyemediği kredinin toplam kredilere oranı Ziraat Bankası için
yüzde 11,7ydi, bugün bu rakam yüzde 2. 2014 Eylül itibarıyla veriyorum
rakamları. Halk Bankasının oranı yüzde 48,8di yani
verdiği kredilerin hemen hemen yarıya yakını batık
çıkıyor veya ödenemiyordu, bugün bu rakam yüzde 3,8.
Vakıfbankın yüzde 24,2 idi yani verdiği her 4 liradan 1
lirası batık çıkıyordu, bugün bu oran yüzde 4 ve
bunların ortalamasını aldığınız zaman sektör
ortalaması olan yüzde 3 civarındadır. Yani, kamu
bankalarının performansı özel bankalarla yarışır
duruma gelmiştir.
Bakınız, değerli milletvekilleri, kamu
bankalarının 2003-2013 arasında Hazineye aktardıkları
toplam kaynak ne biliyor musunuz? 16,6 milyar lira temettü, yaklaşık
14 milyar lira da kurumlar vergisi olmak üzere toplam 30 milyar veya eski
parayla 30 katrilyon lira gibi bir rakam hazineye aktarıldı.
Şimdi, 25 katrilyon lira gibi bir görev zararından 30 katrilyon gibi
bir hazine transferine gelmiş durumda bankalar.
Değerli milletvekilleri, eğer, o dönem bu kamu
bankalarının bu zararı ve TMSFye devredilen 21 banka
olmamış olsaydı, bugün Türkiye'nin bu borç yükünü
tartışmıyor olacaktık. Bakın, o bankaların, kamu
bankalarının görev zararlarının Türkiye'ye bugünkü
rakamlarıyla maliyeti -Hazinenin resmî rakamıdır- 525 milyar
TLdir. Türkiye'nin toplam borcu ne kadar? 571 milyar.
Değerli milletvekilleri, ben size sormak istiyorum:
Buna sebep olan yöneticilerin, idarecilerin acaba vicdanları hiç
sızlıyor mu? Bu durumun buraya gelmesine müsamaha gösterenler
başlarını yastığa rahat koyabiliyorlar mı? Bu 525
milyar kimin cebinden çıktı, kim ödedi bu parayı?
İşte, o madenin 500 metre, 1.000 metre, 1.500 metre altında
çalışan maden işçisinin maaşından kesilen gelir
vergisiyle dolduruldu bunlar, başka bir yerden gelmedi ve eğer, o gün
bu bedeller Türkiye'ye ödetilmeseydi biz bugün kamu borç yükü diye hiçbir
şeyi konuşmayacaktık ve bugün Türkiye'nin bütçesinin içerisinde
azalttığımız o 54 milyarlık bir finansman maliyetini
bile şimdi hiçbirimiz konuşmuyor olacaktık. Onun için,
meselenin, durumun vahametinin anlaşılması açısından,
o gün yaşananlardır bugün Türkiye'nin yüzde 33 borç yükünün
olmasına sebep olan. Hâlen, eğer biz 54 milyar faiz ödüyorsak o gün
yaşananlardır bunun sebebi, AK PARTİ iktidarları
değildir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, bu
kürsüden de çeşitli defalar dillendirildi, ana muhalefet partisinin
sitesinde de vardır bu, bir çalışma yapıldı ve oradan sunuluyor
fakat sunum sadece şu şekilde: Efendim, AK PARTİ kendinden
önceki 42 hükûmetin elli sekiz yılda kullandığı
paranın 2 katını on yılda kullandı. Kendisinden önceki
hükûmetler 775 milyar dolar kullandı, AK PARTİ Hükûmeti 1,5 trilyon
dolar kullandı. Peki, kullanılan kaynağı koyuyorsunuz da
bunun karşılığında yapılanları neden
koymuyorsunuz? Bilançonun pasifini gösteriyorsunuz da aktifinde neler
olduğunu neden söylemiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz yaptığımız çalışmaları,
ürettiğimiz hizmetleri sadece bizden önceki bir veya iki hükûmetle
mukayese etmiyoruz ki biz yaptığımız
çalışmaların, hizmetlerin tamamını bizden önceki
seksen yılla mukayese ediyoruz, bunun da bilinmesi gerekiyor.
Bakın, o kullanılan kaynaklardan neler oldu?
Duble yollar oldu bu ülkede, okullar, üniversiteler kuruldu, hastaneler,
altyapılar, hızlı trenler, hava yolları, otoyollar,
köprüler, Göktürk Uydusu, adalet sarayları, konutlar, barajlar, KÖYDES
projeleri, GAP, DAPa, KOPa inanılmaz paralar aktarıldı,
Marmaray yapıldı, Avrasya Tüneli var bunun içerisinde, kendi piyade
tüfeğimiz var, Altay tankımız, ATAK helikopterimiz, MİLGEM,
Anka insansız savaş uçağımız, ilk millî
uçağımız Hürkuş, obüsler, Kirpi zırhlı mayın
taşıyıcılar var, seyir füzeleri var, tanksavar füzeleri
var, güdümlü roketler var bu kaynağın içerisinde. Bunu da
yazacaksınız diğer tarafına o zaman.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde doğru dürüst
adalet sarayları yoktu geldiğimizde. Hepimiz milletvekiliyiz,
hepimizin şehrine bu dönemde adalet sarayları ciddi anlamda geldi,
olmayan ilçelere bu dönemde ciddi anlamda yatırımlar
yapıldı. Bunlar belki göze görünmüyor ama milyarlarca kaynak buralara
aktarıldı.
Bakın, değerli milletvekilleri, biz, bir
taraftan bu hizmetleri meydana getiriyorken bir taraftan da bizden önce
bırakılan açıkları kapatmakla uğraştık,
onların finansmanıyla uğraştık. Bunların da
bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.
Efendim, ikinci konu, devletin borcu böyle ama
Türkiye'nin dış borcu da çok azaldı. Neymiş Türkiyenin
dış borcu, bakalım. 2002 yılında 130 milyar dolar,
millî gelire oranı yüzde 56,2. 2014ün ikinci çeyreği itibarıyla
veriyorum rakamları: Türkiyenin toplam dış borcu 402 milyar
dolar. Nedir millî gelire oranı bunun? Yüzde 50,4. Yani eğer bir
taraftan bir maliyet kullanılmışsa, bir kredi varsa onun
diğer tarafında da gelire oranına bakarsınız.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) 2003le
kıyasla.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, değerli
milletvekilleri, bu dönemde sadece özel sektörün yaptığı
yatırım 1,7 trilyon Türk lirasıdır. Kalkınma
Bakanlığının verileri İnternet sitesinde var,
isteyenler ulaşabilir. Aynı şekilde net borcuna bakalım. Hangi
alana bakarsanız bakın, Türkiye 2002den kötü durumda değildir,
çok daha iyi durumdadır ve bu kadar hizmeti üretmesine rağmen iyi
durumdadır. (AK PARTİ ve Komisyon sıralarından
alkışlar) 2002deki net dış borcumuz yüzde 38; bizim
dönemimizde yüzde 30. Kamuyu aldığınız zaman
artıdayız değerli milletvekilleri çünkü kamunun belli bir
dış borcu var ama onun yanında ciddi de bir döviz rezervi var.
Bunları oranladığınız zaman ülkemiz
artıdadır.
Ve yine ülkede güven ve istikrarın tesis edilmesiyle
beraber gelen yabancı sermayeyi küçümsememek gerekiyor.
İktidarımızın döneminde, ülkemize yaklaşık 140
milyar dolarlık bir yabancı dış kaynak doğrudan
yatırım olarak gelmiştir. Bakın, bizden önceki seksen
senenin tamamı 15 milyar dolardır. Yani Türkiyede bizim dönemimizde
bir yılda gelen kaynak seksen yılda anca gelebilmiştir. Güvenin
olmadığı yere, istikrarın olmadığı yere,
yarının belli olmadığı yere yabancı sermaye gelir
mi veya doğrudan yatırım gelir mi değerli milletvekilleri?
Gelmez.
Bakınız, geçtiğimiz günlerde 25
dönüşüm programıyla alakalı -9 tanesi bunların
açıklandı- 417 eylem planını açıkladı
Başbakanımız ve bununla alakalı ekonominin hemen hemen tüm
kesimlerinden olumlu tepkiler geldi. Üniversitelerinden, iş
dünyasından, iş dünyasının sivil toplum
kuruluşlarından, ekonomik tüm paydaşlardan buna olumlu tepkiler
geldi. Fakat ana muhalefet partisinin ekonomi kurmaylarından bir tanesine
Bu 25 dönüşüm programını nasıl yorumluyorsunuz? diye
sormuşlar. Cevap şöyle: Türkiyenin asıl ihtiyacı olan
böyle 25 tane değişim programı değil, tek maddelik bir
programdır. O da neymiş? CHPnin iktidar olmasıymış.
Ben de tek parti dönemini dışarıda
bıraktım ve CHPnin tek başına olduğu iktidarları
aradım. 1978 ve 1979 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi tek
başına iktidarda.
Şimdi, bazen, ana muhalefet partisinden milletvekili
arkadaşlarımız şu sitemde bulunuyorlar: Ya siz de
yirmi-otuz yıl önce veya otuz-kırk yıl öncesine gidiyorsunuz.
Arkadaşlar, inanın, 1978 ve 1979dan bu yana tek başına
iktidarınız yok. Nereye gideyim? Tek parti dönemi var bir de. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Onun için bu döneme baktım sizler nasıl
ekonomik program yapmışsınız. Elimde 11inci ve 12nci
stand-by anlaşmalarının ilgili metinleri var. Ben de
bakayım dedim sizler ne çalışmalar
yapmışsınız.
Değerli milletvekilleri, 1978 yılında
-enflasyon oranını da söyleyeyim size- Türkiyede enflasyon yüzde 45.
Bakın Tütüne ne kadar destek verdik? diyor. Bu IMFe
yazılmış. Diyor ki: Yüzde 14 destek verdik tütüne.
Düşünebiliyor musunuz, az önce çiftçi dostu, köylü dostu geçinen CHP,
yüzde 45 enflasyon olan yerde Yüzde 14 verdim. diyor. Tütün o dönemde en çok
üretilen tarım ürünlerinden bir tanesi ve zahmetle üretilir.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Nerde var?
MEHMET MUŞ (Devamla) Burada var. Hazineden
alırsınız. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) O zaman
tütün vardı, şimdi tütün yok.
MEHMET MUŞ (Devamla) Peki, bununla bitiyor mu?
Hayır, bununla bitmiyor.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sen hangi dönemden
bahsediyorsun?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, değerli
milletvekilleri
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
Lütfen, rica
edeceğim
MEHMET MUŞ (Devamla) Bununla da bitmiyor.
Şimdi, buraya çıkan Efendim, atanamayan
öğretmenler var. 300 bin kişi bekliyor. Şu kadar memur var.
Şu kadar meslek grubundan bekleyenler var. diyor. Ben de baktım ne
yapmışlar onlar. Diyorlar ki: Biz personel rejimi noktasında
kısıtlayıcı olacağız. Yani kamuya
olabildiğince personel almayacağız. O dönemde öğretmen
açığı yok muydu?
SAKİNE ÖZ (Manisa) Yoktu.
MEHMET MUŞ (Devamla) Hiç mi polis
açığı yoktu, hiç mi memur açığı yoktu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Vardı, vardı ama
taahhüdünüz bu.
Değerli milletvekilleri, bakın, bizim
dönemimizde 475 bin öğretmen atandı, toplam 853 bin öğretmenin
yarısından fazlası bu dönemde atandı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bitmedi
MUSA ÇAM (İzmir) O zaman nüfus ne kadardı,
şimdi nüfus ne kadar?
MEHMET MUŞ (Devamla) Dinleyin, dinleyin! Arkadaşlar
dinleyin!
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
Rica edeyim
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, programın
ismi İstikrar Programı
1977de verilen taahhütler var. Aynen onlar da teyit
ediyorlar, diyorlar ki: Petrol ürünlerine, çimento, demir çelik ve
kâğıt ürünlerine yüzde 50 ile yüzde 150 arasında zam
yapılacak. Bu, gelirlerimizi şu kadar artıracak. Fakat
yetmiyor, 1978de onlar da bir yüzde 35 bunun üzerine yapıyorlar. Ya,
enflasyon birinde yüzde 27, birinde yüzde 45, toplasanız yüzde 70.
Bunların yaptığı ortalama zam ne kadar? Yüzde 130larda.
Kim yapıyor bunu? Emekçi dostu CHP yapıyor, emekçi dostu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İnkâr eden varsa hazineden alsın bu
rakamları arkadaşlar. Hazineden alabilirsiniz ya, rakamlar burada.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sen şu son on iki
yıla gelsene
MEHMET MUŞ (Devamla) - Peki, bununla bitirdiler mi?
Bitirmediler. Ya, bir de bu millete yüzde 23 devalüasyonu reva gördüler, bir de
yüzde 23 devalüasyon yapıp 1978i tamamladılar. Karne bu. Şimdi
geliyorum 1979daki karneye
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Ayıp oluyor bak!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Ya, ben size veririm
bunları, okursunuz.
1979daki karneye geliyorum, onu da açıyorum.
Bakın, ne taahhütlerde bulunmuşlar
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Sen
kendi karnenin hesabını ver.
MEHMET MUŞ (Devamla) Yazan kim? Ziya
Müezzinoğlu. Hangi taahhütlerde bulunmuşlar? Madde 6da diyor ki:
Enflasyon yüzde 50nin üzerinde, bunu indirmemiz lazım. Bakın,
altta da 1979 yılında bütçe kanununda memura yüzde 20 zam
vereceğiz. diyor ama yukarıda Yüzde 50 enflasyon var. diyor. Yüzde
50 enflasyon olan yerde emekçiye yüzde 20 zammı reva gören zihniyet kim?
Sizsiniz. Emekçi dostu CHP reva gördü. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar, rica edeceğim
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın değerli
milletvekilleri
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) 70li yıllar
ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) Ya, ondan önce
iktidarınız yok ki nereye gideyim? 90da iktidarda
mısınız? 70li yıllarda gelmişsiniz, bir de tek parti
döneminde gelmişsiniz, başka yok iktidarınız. Başta
söyledim ben. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakın, 1979a
geliyoruz. Yüzde 80 ile yüzde 100 arasında tekrar zam geliyor. Ya, bunun
ismi istikrar programıydı, zam programı değildi ki.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yolsuzluğa gel,
yolsuzluğa! 80 tane milletvekilinin çocuğunun atamalarına gel.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Zamdan milletin belini
büktünüz; biletinizi kesti, bir daha iktidar yüzü görmediniz zaten. Sebebi bu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
MEHMET MUŞ (Devamla) Ya, en çok üzüldüğüm
konu şu: Ya, ne istediniz gariban buğday üreticisinden?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yolsuzluğa gel!
Bakanların çocuk atamasına gel! Hırsızlığa gel!
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Dinle Tanal, dinle!
MEHMET MUŞ (Devamla) Ne yaptılar biliyor
musunuz? Buğdaya verdiğimiz desteği kesiyoruz. diyor.
BAŞKAN Sayın Tanal, önde oturuyorsunuz,
yapmayın
Yapmayın
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkanım,
eş dost atamasını anlatsın.
MEHMET MUŞ (Devamla) Ya, bir çift öküzle, bir kara
sabanla buğday eken gariban çiftçiden ne istediniz? Ona mı yetti
gücünüz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) CHPnin iktidarında
eş dost ataması yoktu, hırsızlık yoktu, rüşvet
yoktu.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Tütün çiftçisine, buğday
çiftçisine mi yetti gücünüz? Sizin gücünüz bunlara yetmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, 4 tane bakan
Yüce Divana gitmedi.
BAŞKAN Yapmayın ama, böyle bir müzakere yok.
MEHMET MUŞ (Devamla) Sizin gücünüz bunlara yetti.
BAŞKAN Yapmayın.
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri
BAŞKAN Eğer varsa söz istersiniz, İç
Tüzüke uygunsa değerlendiririz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, Cumhuriyet
Halk Partisinin iktidarında yolsuzluk yoktu; namus vardı, ahlak
vardı.
BAŞKAN Lütfen
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sus Tanal, sus!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Var mı şu anda
ahlak?
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
tablo bu, karne bu. Ben bakıyorum, bundan önce, işte ahlak bu.
BAŞKAN Bunları konuşacaksınız
on iki gün süreyle bu kürsüden. Ama böyle bir konuşma usulü yok. Lütfen
MEHMET MUŞ (Devamla) Ahlakı gördünüz
işte; çiftçiye reva gördükleri, memura reva gördükleri ahlakı
gördünüz. Taahhütler bunlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ahlaktan bahsetsinler,
adaletten bahsetsinler.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sana mı
soracağız?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bana
soracaksınız!
BAŞKAN Lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul) Namussuzluğa
karşıyız, ahlaksızlığa karşıyız
MEHMET MUŞ (Devamla) Peki, 1979da
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Otur, dinle!
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
Lütfen
Yapmayın.
MEHMET MUŞ (Devamla) 1979da başka ne
yapmışlar? Yüzde 30 bir devalüasyon daha yapmışlar.
Ya, yeter, yeter millete çektirdiğiniz! Yüzde 30
daha devalüasyon yapıp hükûmetten çekildiler.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
biz yolsuzluğa karşıyız, adaletsizliğe
karşıyız, hırsızlığa
karşıyız, ahlaksızlığa karşıyız.
BAŞKAN Sayın Tanal, böyle bir usul yok
canım, böyle bir usul yok!
MEHMET MUŞ (Devamla) Hükûmetten çekildiler ve
biletleri o gün kesildi, o günden beri iktidar yüzü de görmediler.
BAŞKAN Söz alırsın, gelir
istediğini burada söylersin ama böyle bir şey yok.
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
bakınız
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama Hükûmetin
yaptığı bu, iktidarın yaptığı bu.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ya, sussana sen!
BAŞKAN Yapmayın
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
bakınız, uzun dönemlerden sonra Türkiye ekonomisiyle, diplomasisiyle,
dış politikasıyla, millî savunma sanayisiyle, Millî
İstihbarat Teşkilatıyla en yoğun millîlik duygusunu bu
dönemde yaşamıştır ve değerli milletvekilleri, bu
millet refahı, istikrarı bu dönemde görmüştür.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hırsızlık
yok bizde, ahlaksızlık yok bizde, namussuzluk yok bizde!
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Sayın Tanal, yapmayın; bak, önde oturuyorsunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bu millet kime destek
olacağını çok iyi biliyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Oradan bana laf
atıyor ama.
BAŞKAN Kim yapıyorsa doğru
yapmıyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yapıyor işte.
BAŞKAN Siz de yapmayın, onlar da; hiç kimse
yapmasın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) O zaman söyleyin,
atmasın o zaman.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, burada size
bazı rakamlar daha vermek istiyorum. Tabii böyle bir tablo okusalar ben de
bağırırım. Böyle bir tabloyu kim kendine reva görür? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Biz
ahlaksızlığa karşıyız, biz hırsızlığa
karşıyız.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakınız,
değerli milletvekilleri, az önce büyüme rakamları verildi. Büyüme
göreceli olarak hesaplanmak durumundadır. Sizlere Türkiyedeki dönemsel
büyüme oranlarını vereceğim. Bakın, 1950 ve 1960
arasında -çok partili hayattan başlıyorum- Menderes dönemi, tek
başına iktidarda. Büyüme ne biliyor musunuz? Dünya yüzde 1
büyümüşse Türkiye yüzde 1,5 büyümüş yani dünya yüzde 6 büyümüşse
Türkiye yüzde 9 büyümüş. Sonra darbe oldu; 1961-1980 arasında dünya 1
büyümüşse Türkiye de 1 büyümüş yani dünyadaki büyümenin üzerine
çıkamamış Türkiye. Akabinde 1983-1991 arası tek
başına yine bir iktidar dönemi var, Anavatan Partisi dönemi, Özal
dönemi. Burada yine büyüme oranı yükseliyor, dünya yüzde 1 büyümüşse
Türkiye o dönemde yüzde 1,53 büyüdü yani 1,5tan fazla. Akabinde 1991-2002
dönemi var. Bakın değerli milletvekilleri, burada da dünya yüzde 1
büyümüşse Türkiye yüzde 1,2 büyüdü. Akabinde biz iktidara geldik. O
dönemde bakın ne oldu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, ek süre veriyorum, süreniz doldu.
Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, değerli
milletvekilleri, o dönemde ne oldu? Dünya yüzde 1 büyüdüğü zaman biz yüzde
1,9 yani 2 katı kadar büyüme yapmışız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Büyüme hesaplaması böyle
yapılır. Dünya ne büyümüş, biz ne büyümüşüz? Yani dünya
yüzde 5 büyümüşse biz yüzde 10 büyümüşüz. Büyümenin hesaplaması
böyle yapılır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, onun için,
iktidarın, tek başına iktidarın tadını
aldığı için
Az önce size ifade ettiğim dönemlerin
tamamı koalisyon dönemleridir, hep geride kalmışızdır,
hep zaman kaybetmişizdir. İşte az önce, konuşmamın
başında onun için söyledim, 21inci bütçemizi de inşallah 2023
yılında yapıp milletimize hediye edeceğiz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, neden rahmetli
Menderesi, rahmetli Özalı bu milletin hayırla yâd ettiğini
daha iyi anlayabiliyoruz değil mi? Neden Tayyip Erdoğanı ve
Ahmet Davutoğlunu bu milletin bağrına
bastığını daha iyi anlayabiliyoruz değil mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çünkü bu dönemde refah göreceli
olarak vatandaşa, millete daha fazla gitmiş, bu dönemde millet daha
fazla refahı tüm veçheleriyle hissetmiştir.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Göreceli olarak
MEHMET MUŞ (Devamla) Aslında birkaç tane daha
konu vardı, onlara sürem yetmediği için girmeyeceğim.
İşte, ben bu duygu ve düşüncelerle 2015
bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, tekrar Genel Kurulu ve
ekranları başında bizi izleyen milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Muş.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) Sayın hatip konuşması
sırasında 57nci Hükûmet döneminde bankaların görev
zararları ve batan bankalarla ilgili, benim de Bakan olduğum dönemde,
eksik ve yanlış bilgi vermiştir. Bunu düzeltmek için,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun.
Yeni bir sataşmaya, cevaba imkân vermeyelim.
Değerli milletvekilleri, müsaade ederseniz size bir
şeyi ifade etmek istiyorum. Bu yaptığımız bütçe
müzakereleri 24üncü Dönemin son bütçe müzakereleridir. Bir daha bütçe
müzakeresini bu Parlamento yapmayacak, 25inci Dönem yapacak. Hassaten rica
ediyorum, hoş sada bırakarak bu müzakereleri yapalım. Yarın
sokakta, caddede, başka yerlerde karşılaşacağız;
ne olur birbirinizi kırmadan, incitmeden, zarafet içerisinde bir müzakere
yapalım, hiç olmazsa örnek bir bütçe müzakeresi olsun, bunu herkesten rica
ediyorum.
Buyurun Sayın Bal.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 656 ve 656ya 1inci Ek sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Zatıalinizin de ifade ettiği gibi, bütçe
görüşmeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en ciddi, en sorumlu
konuşmalarının yapıldığı görüşmelerdir.
Burada doğru şeylerden bahsedilir ve geleceği yönelik olarak
birtakım düşünceler ifade edilir. Müflis tüccar gibi geriye dönerek
geleceğe aklama yapmanın hiçbir anlamı yoktur.
Biraz önce konuşan sayın hatip de 57nci
Hükûmet döneminde bankaların görev zararlarıyla ilgili birtakım
rakamlar verdi, yalan yanlış, eksik; bizim Hükûmetimiz dönemine ait
olduğu imasında bulundu. Bu, külliyen yanlıştır çünkü
1990lı yıllardaki ağır ekonomik, siyasi krizler ve o
krizlerin siyasete yansımasının sonucu ortaya çıkan
yolsuzluklar ve banka hortumculukları neticesinde bankaların içi
boşaltılmış ve 1997 yılında Bankacılık
Kanunu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, neticede ortadaki
üçkâğıtçı, dolandırıcı, vatandaşın
tasarrufuna musallat olmuştu, bizim Hükûmetimiz iktidara geldiğinde zaten
bankaların içi boştu. 57nci Hükûmetin ilk yaptığı
iş, Haziran 1999 tarihinde Bankacılık Denetleme ve Düzenleme
Kanununu çıkararak bu ciddi sorunu çözmek olmuştur.
Dolayısıyla, bu hakkı teslim etmesini beklerken buradan siyasi
çıkar bekleyen bir konuşma yapmasını yadırgadım.
Diğer taraftan, batan bankalarla ilgili de aynı
şeyi ifade etti. Görev zararlarını tasfiye eden 57nci
Hükûmettir. Daha önce, 90lı yıllarda, tütüne, pamuğa, hububata
ve birtakım kamu kaynaklarının yaratılmasına
ilişkin bankalara verilen özel görev zararlarını tasfiye eden
57nci Hükûmet olmuştur. Bunların bu şekilde yapılması
ve geleceğe yönelik mesaj verilirken, bir de hesap verilmesi gerekirken
Halk Bankasının, Ziraat Bankasının 700 milyon dolarlık
kredisiyle yandaş bankalar yaratılmasından hiç bahsetmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) İnşaat işleriyle
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) Bitti efendim.
İnşaat işleriyle, müteahhitliklerle
iştigal eden kişilerden havuz yapıp bu havuzlardan, iş
adamlarından para toplanmasından ve diğer yolsuzluklardan başlamak
lazım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan
sayın konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olduğu
yıllarla ilgili ve Genel Başkanımızın
konuşmasıyla ilgili olarak değerlendirme yaparken Genel
Başkanımızın konuşmasında verdiği
rakamları ve Cumhuriyet Halk Partisinin 1978-79 yıllarındaki
iktidar dönemindeki rakamları çarpıtmak suretiyle gerçeğe
aykırı bilgi vermiştir. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
Lütfen, ricamı sizin için de tekrarlıyorum.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 656 ve 656ya 1inci Ek sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe
konuşmalarında rakamları konuşmak gerekir. Rakamların
da güvenilir bilgilere, devletin raporlarına, istatistiklerine
dayanması gerekir. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
konuşan sayın konuşmacının kullandığı
rakamları üzüntüyle karşıladım. Çünkü sadece bir metin
almış eline, eline bir metin verilmiş bir yerden, o metni okudu.
Keşke o metne hâkimiyet sağlayabilmiş olsaydı. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Tütünden örnek verdi 1978-79 yıllarında.
Değerli milletvekilleri, tütün üreticisi, tarımsal ürün üreticileri,
üreticilerimiz, rahmetli Bülent Ecevitin 1978-79 yılındaki Hükûmeti
döneminde altın çağını yaşamıştır. O
zaman Türkiyede tütün vardı, şimdi tütün kalmadı sayenizde.
İkincisi, Türkiyenin büyüme rakamlarını
kıyasladı. Evet, Sayın Muş, büyüme rakamlarını -şu
Devlet Planlama Teşkilatının yayınladığı
2015 yılı programı, ben buradan alarak
kıyaslayacağım; Devlet Planlama Teşkilatının,
şimdiki Kalkınma Bakanlığının
rakamlarını kullanacağım- öyle Türkiyenin büyümesini
dünyayla kıyaslarım. diye yuvarlak bir lafla geçiştiremezsin,
ayrıntı vermiş program, niye ayrıntıyı
kullanmıyorsunuz? 2003-2014 dönemi -sizin iktidar döneminiz- Türkiye'nin
büyümesi yüzde 4,8. Gelişmekte olan ülkeler ne büyümüş yani bizim
yarıştığımız ülkeler? Yüzde 6,3. Gerisinde
kalmışsınız. Afrika ülkeleri ne büyümüş, Sahra
Altı Afrika ülkeleri? Yüzde 5,5. Afrikanın gerisinde
kalmışız. Bu mu övündüğünüz büyüme?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Almanya...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Orta
Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri -Orta Doğu beğenmediğimiz,
Kuzey Afrika ülkeleri beğenmediğimiz ülkeler- yüzde 5 büyümüş.
Türkiye, sizin döneminizde büyümede sınıfta kalmıştır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Burada, benim, yalan
yanlış ve elime bir kâğıt tutuşturulduğundan
bahsetti sayın hatip. Ben, burada verdiğim bilgileri kendilerine
nereden aldığımı izah etmek istiyorum. Burada bir
sataşma var şahsıma.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Muş,
memnuniyetle veririm. Mesele bir iki dakika meselesi değil ama Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına bir konuşmacı
arkadaşımız daha var. Eğer konuya açıklık
getirilmek isteniyorsa o arkadaşımız da getirebilir. Müsaade
ederseniz evvela onu da dinleyelim, icap ediyorsa size tekrar söz vereyim
eğer bir açıklık kazanmazsa.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Benimle alakalı
olduğu için.
BAŞKAN Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına...
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Sayın Başkan, yalnız Eline kâğıt tutuşturuldu.
dedi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şahsıma yalan
yanlış...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ama Eline
tutuşturuldu. dedi.
BAŞKAN Tamam, vereceğim, öbürünü de
dinleyelim vereceğim.
Aynı birleşim içerisinde olmak kaydıyla
yetkimiz var, size de söz veririm.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)
(Devam)
BAŞKAN İkinci konuşmacı, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Süreyya
Bilgiç.
Buyurun Sayın Bilgiç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ iktidarının 13üncü bütçesi olan 2015
yılı merkezî yönetim bütçesinin geneli üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Başta Maliye Bakanımız olmak üzere, bütçe
çalışmalarını yürüten tüm bakanlarımıza, Plan ve
Bütçe Komisyonu üyelerimize, milletvekillerimize, Bütçe
Başkanlığına, bakanlıklarımızın
bürokratlarına teşekkürlerimi sunarak konuşmama başlamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçeye ilişkin
değerlendirmelerime geçmeden önce, Parlamentonun bütçe hakkına ve AK
PARTİ iktidarının bu hakkın kullanımının
güçlendirilmesi için neler yaptığına kısaca değinmek
istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bütçe hakkı
parlamentoların varlık sebebidir. Parlamento, yıllık
bütçeler aracılığıyla kamu gelirlerinin toparlanmasına
ve giderlerin yapılmasına yetki ve izin vermek suretiyle, kamu
hizmetlerinin yürütülmesini ve hükûmet politikalarının uygulanmasını
mümkün kılar. Diğer yandan, Parlamento vermiş olduğu bu
yetkinin ne şekilde kullanıldığını da denetler.
Özetle ifade edecek olursak başlangıçta gider yapılması ve
gelir toplanmasına belli bir süre için yetki ve izin vermek suretiyle,
yıl içerisinde ve ilgili yıl bitiminde de bu yetkinin uygun bir
biçimde kullanılıp kullanılmadığını
denetlemek suretiyle Parlamento bütçe hakkını kullanmış
olmaktadır. Bütçe, ekonomik ve sosyal hayatın düzenlenmesinde
devletin kullandığı temel araçlardan biridir.
Görüşmekte olduğumuz 2015 yılı
bütçesinde 472 milyar 913 milyon lira tutarında harcama
yapılması öngörülmektedir. Bu tutar, 2015 yılı için
öngörülen 1 trilyon 945 milyarlık millî gelirin yüzde 24,3üne tekabül
etmektedir. Bu tablo, Parlamentonun bütçe sürecinde oynadığı
rolün ve bütçe hakkının önemini ortaya koymaktadır.
Bütçe hakkının etkin kullanımı
açısından etkin ve şeffaf işleyen bir kamu mali yönetim ve
denetim sistemi büyük önem arz etmektedir. İktidara geldiğimiz zaman
ilk yaptığımız işlerden biri de Parlamentonun bütçe
hakkına uygun bir kamu mali yönetim ve kontrol sistemi kurmak
olmuştur. Kamu mali yönetimi ekonomik ve siyasi istikrarın
sağlanmasında en önemli politikalardan bir tanesidir. Bu
anlayış doğrultusunda, 1990lı yıllardan itibaren pek
çok gelişmiş ülke kamu mali yönetimi sistemlerini reforma tabi
tutmuştur. Bu reformların temel unsurlarından biri de
kaynakların daha etkin ve verimli kullanılması, denetlenmesi,
şeffaflığın ve hesap verebilirliğin sağlanması
amacıyla parlamentoların rolünün güçlendirilmesi olmuştur. Bu
kapsamda, biz de kamu mali yönetiminin yapısını ve
işleyişini değiştiren ve 2006 yılında uygulamaya
konulan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununu; yine
kamu yönetiminde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması,
verimlilik, etkinlik ve tutumluluk ekseninde denetimin
gerçekleştirilebilmesi amacıyla 2010 yılında da 6085
sayılı Sayıştay Kanununu çıkardık.
5018 sayılı
Kanun, kalkınma planları ile bütçeler arasında gerekli
bağlantının kurulamaması, kamu harcamalarındaki
sistemsizlikler ve kesintiler nedeniyle kamu mali yönetiminin stratejik
planlama, performans esaslı bütçeleme, orta vadeli harcama sistemi ve mali
saydamlık ile hesap verebilirlik ilkeleri çerçevesinde yeniden
düzenlenmesi ihtiyacının sonucu olarak ortaya
çıkmıştır.
5018 sayılı
Kanunla bütçe bütünlüğü sağlanmış ve kapsamı
genişletilmiş, politikalar ile bütçeler arasında sıkı
bir bağ kurulmuş, sağlıklı bir hesap verme mekanizması
oluşturulmuş, harcama sürecinde yetki-sorumluluk dengesi yeniden kurulmuş
ve etkin bir iç mali kontrol sistemi oluşturularak kamuda muhasebe
birliği sağlanmıştır. Yine, hiçbir harcama bütçe
dışı kalmasın diye dönemimizde önemli düzenlemeler
yapılmış -ki az sonra detaylandıracağım- bütçe
dışı onlarca fon sayısı bugün itibarıyla 4e
düşürülmüştür.
5018 sayılı
Kanunla oluşturulan sistemin tamamlayıcısı ve
dış denetimi tüm yönleriyle ortaya koyan temel kanun ise 6085
sayılı Sayıştay Kanunudur. Bu kanunla
Sayıştayın denetim alanı genişletilerek kamu
kaynağı kullanan tüm kurum ve kuruluşlar Sayıştay
denetimi, dolayısıyla Parlamento denetimi altına
alınmıştır.
Muhalefet sözcüleri
Sayıştayın denetim yapmadığını söylüyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu doğru değildir. Sayıştay
25 milyon hesabı denetlemiştir, tüm bu denetimler yapılmış
ve raporlanmıştır. Devlet muhasebe sisteminde kurumsal
bazlı bilanço, mali tablolar üretilemediği için birtakım mali
tablolar oluşturulamamıştır ki bununla ilgili olarak burada
Devlet Muhasebesi Standartları Kurulunun yapmış olduğu bir
toplantıda mevcut muhasebe sisteminde kurumsal bazlı bu
tabloların üretilemeyeceği kayıt altına
alınmış ve tek bir Maliye tarafından, tek bir tabloyla
bilanço ve bu mali tabloların verilmesi hüküm altına alınmıştır
3 Nisan 2013 tarihinde. Ve bu kurulun kararının altında Sayıştay
temsilcisinin de imzası vardır.
Sayıştay, bir
yandan bu Devlet Muhasebesi Standartları Kurulunun yapmış
olduğu bu toplantıdaki kararın altına imza atmaktadır,
öbür taraftan da bu tabloların üretilemeyeceği savını bir
tarafa bırakarak bu tabloların verilmediğinden bahisle o
konudaki mali tablolar üzerindeki denetimin
yapılmadığını ifade etmektedir. Bunun kabul edilebilir
hiçbir tarafı da yoktur. Bugün bu denetimin
yapılmadığı ifadesi, Sayıştayın denetimini
yapmadığı ifadesi boş bir safsatadan başka hiçbir
şey değildir.
Ki değerli arkadaşlar, Sayıştay gene
kendi içerisinde almış olduğu bir kararla 2013, 2014 ve 2015
yılları içinde bu mali tabloların
çıkarılamayacağına ki 2015ten sonra, kesin hesabından
sonra çıkarılmasına ilişkin bir yönetmelik yayınlamasına
rağmen, Maliye Bakanlığı çalışmalarını
tamamlamıştır ve 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren de bu kurumsal
bazlı tablolar üretilebilir hâle gelmiştir.
Gene muhalefet sözcülerinin konuşmalarına
baktığımızda şunu ifade ediyorlar, diyorlar ki: Bu
ödenek üstü harcamaların tamamı Sayıştay denetiminin
dışına çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu
söylemek istiyorum: Ödenek üstü harcama yetkisi bütçe kanunuyla
Bakanlığa verilen bir yetkidir. Dolayısıyla, bütün
yapılan ödenek üstü harcamalar kanuna uygun bir şekilde, kanunun
Bakanlığa vermiş olduğu yetki dâhilinde
yapılmaktadır ve Sayıştay denetimine tabidir. Bütün bu
harcamalar yapıldıktan sonra yılı içerisinde listeler
hâlinde Sayıştaya gönderilmekte ve bütün detaylarıyla kesin
hesaplar içerisinde yer almaktadır. 2013 yılı kesin
hesaplarına bakıldığında da detaylı olarak bu
ödenek üstü harcamaların nereye yapılmış olduğu
tamamen görülecektir.
Onun için, böylesi bir tartışmayı açmak,
945 milyon lira başlangıç ödeneği var ama 35 milyar liralık
bir işte ödenek üstü harcama
Değerli arkadaşlar, bunların hepsi
kurumlar arası geçiştir.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Anayasaya
aykırı o.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Sadece 6
milyar lirası, bakın bu rakamın sadece 6 milyar lirası teşkilat
kanunundaki değişikliklerden kaynaklanmıştır. Mesela
Sosyal Güvenlik Bakanlığının uhdesinde olan birtakım
işler Aile Sosyal Politikalar Bakanlığına
kaydırıldığı için oradaki personel giderleri oraya
kaydırılmıştır. Bunun 10 milyar lirası aynı
şekilde yatırım ödenekleri için götürülmüştür,
harcanmıştır. 1 milyar 205 milyon lirası da afette
harcanmıştır.
Sayın Kuşoğlu, siz bunların hepsini
gayet iyi biliyorsunuz ama neden bilmezden geliyorsunuz, hakikaten zaman zaman
bunu da anlamakta cidden güçlük çektiğimi de ben ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, şeffaflık, saydamlık ve hesap
verebilirlik diyoruz. Burada biz neler yaptık? Bakın, sadece
şunu söyleyeyim: 5018 sayılı Kanunla Meclisin bütçe hakkı
güçlendirildi diyoruz. Ne yaptık? Bir, bütçe kanununun kapsamı
genişletilmiştir. Kesin hesap kanununun kapsamı
genişletilmiştir. Bütçe kanunu sadeleştirilmiştir. Özel
ödenek, özel gelir uygulaması
sınırlandırılmıştır. Hazine garantilerine ve
borç üstlenim tutarlarına bütçe kanunuyla sınır
getirilmiştir. Mali saydamlık artırılmıştır.
Meclise gönderilen raporlar son derece genişletilmiş ve
sayıları da artırılmıştır.
Kamu yönetiminde saydamlığı artıran
diğer düzenlemeler de Bilgi Edinme Kanunudur, Kamu Görevlileri Etik
Kurulu Kanunu ve 2012 yılında yürürlüğe giren Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunudur. Bu anlamda, AK PARTİ
iktidarlarının denetim, şeffaflık ve hesap verebilirlik
anlamında bu kadar yapmış olduğu düzenlemelere rağmen,
hâlâ muhalefet tarafından bir denetimden kaçıyor gibi suçlanmasının
gerçekten millet nezdinde de hiçbir tutar yanı yoktur ve kabul edilebilir
tarafı da yoktur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangisi doğru?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
Şeffaflık alanında kaydedilen gelişmelerden bahsetmek
istiyorum. Bakın, 2006 yılından itibaren, cumhuriyet tarihinde
ilk defa, mahallî idareler konsolide bütçe istatistikleri kamuoyuyla
paylaşılmaya başlanmıştır. Sadece merkezî yönetim
için yayınlanan mali istatistikler, sosyal güvenlik kurumları ve
mahallî idareleri de içerecek şekilde düzenli olarak kamuoyuyla
paylaşılmaya başlanmıştır. Kamu idarelerinin
bütçe sonuçları dışında varlık, yükümlülük ve nakit
akışlarına ilişkin bilgiler sunan bilanço nakit
akış tablosu gibi temel mali tablolar da Maliye bazında
konsolide olarak düzenli olarak yayımlanmaya
başlanmıştır. Kamu kurumlarına ait sosyal tesislerin
mali istatistiklerini düzenli olarak verilmektedir. Bunları
çoğaltabiliriz ancak vakit sınırlı olduğu için daha
fazla bunun üzerinde konuşmak istemiyorum.
Ama 2013 yılı ödenek fazlası harcamalara
ilişkin olan deste detay
buradadır ve buradaki yetki, 2013 yılı bütçe kanununun 5/2nci
maddesiyle yedek ödeneklere aktarma yapma, 6/1-a maddesiyle de personel
ödeneği dâhil yedek ödeneğe aktarma yetkisi Maliye
Bakanlığındadır. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki 2015 yılı
bütçesi için Plan Bütçe Komisyonunda yapmış olduğumuz
düzenlemeyle, artık bu ödenekleri Maliyenin yedeğine çekmeden
kurumlar arasında aktarma imkânı da 6ncı maddede
yapmış olduğumuz düzenlemeyle imkân dâhiline sokulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimiz dönemlerinde yapısal reformlar bunlarla sınırlı
değildir. Gerçekleştirdiğimiz diğer yapısal
reformlarla enerjide dışa bağımlılığın
azaltılmasını, rekabet gücünün artırılmasını,
iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesini, özel
tasarruf oranlarının artırılmasını ve finansman
kalitesinin iyileştirilmesini hedefledik. 1990ların sonları ve
2000li yılların başlarında Merkez Bankasının
bağımsızlığı ve üst kurulların
kurulmasıyla başlayan reform sürecini, hükûmetlerimiz döneminde kamu
mali yönetimi, sosyal güvenlik sistemi, yerel yönetimler ile reel ve finansal
sektörü ilgilendiren önemli reformlarla sürdürdük. Sosyal güvenlik sisteminde
yaptığımız reformlarla sosyal güvenlik
kurumlarını tek çatı altında birleştirdik. Tüm
vatandaşlarımızı sosyal güvenlik kapsamına ve genel
sağlık sigortası kapsamına aldık. Yerel yönetimlere
daha fazla kaynak ve yetki aktarılması, böylece, hizmetlerin yerinde,
daha verimli ve etkin sunulması amacıyla belediye, büyükşehir
belediyesi, il özel idaresi ve mahallî idareler gelirleri kanunlarını
çıkardık.
Finansal sektörde 2005
yılında yeni Bankacılık Kanunu, 2012 yılında
Sermaye Piyasası Kanunu ve Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman
Şirketleri Kanununu ile Bireysel Emeklilik Kanununu çıkardık.
Böylece, finansal piyasaların etkinliği artırıldı.
Eğitim reformu
yaptık. Zorunlu eğitim süresini de sekiz yıldan on iki yıla
çıkardık. Aynı dönem içerisinde devlet üniversitesi
sayısı 104e, vakıf üniversiteleriyle beraber toplam üniversite
sayısı da 176ya çıkarılmıştır.
Yapılan reformlar sayesinde rekabet gücüne,
yatırım ortamına ve kurumsal altyapıya ilişkin
uluslararası göstergelerde de önemli iyileşmeler
sağlanmıştır. Dünya Ekonomik Forumunun her yıl
yaptığı Küresel Rekabet Endeksinde Türkiye, dokuz yılda
tam 26 basamak birden yükselmiştir ama nasıl yükselmiştir? 2005
yılında 117 ülke arasında 71inci sıradayken bugün 144 ülke
arasında 45inci sıraya yükselmiştir.
Burada şuna da değinmeden geçmek istemiyorum
arkadaşlar, müsaade ederseniz: Bu özel sektör yatırımları
da 1992 ve 2002 yılları arasında baktığınızda
ki 1992 yılını 100 reel bir yatırım bazı olarak
aldığınızda, 1992den 2002ye on yıllık süreçte
95e düşmüştür. Bizim başlangıç tarihimiz olan,
iktidarımızın başlangıcı 2002
yılını 100 baz aldığınızda, bugün 2012 sonu
itibarıyla bu rakamın yüzde 54e çıktığını
görüyoruz. Bu da tamamen güvenin ve istikrarın sonucu olarak ortaya
çıkmıştır ki bunun rakamlara yansımasına
baktığınızda da Türkiyeye gelen doğrudan toplam yabancı
yatırım tutarı 1980-2002 yılları arasında sadece
14,8 milyar dolar iken bizim iktidarımız döneminde, on iki yılda
145,1 milyar dolara çıkmıştır.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Transferler,
transferler?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, kamu maliyesine ilişkin uygulanan
politikalarla vergi yükü azaltılarak istihdam ve yatırımlar da
desteklenmiştir. Toplam vergi yükünde OECD ortalaması yüzde 34,5 iken
Türkiyede yüzde 27,7 olmuştur. Vergi teşvikleriyle tasarruflar,
AR-GE, yatırımlar ve istihdam desteklenmiş, cari
açığı azaltıcı önlemler
alınmıştır.
Bireysel emeklilikte yüzde 25 devlet katkısı
getirilmiştir. 2013 yılı başından itibaren
yürürlüğe giren bu uygulamayla birlikte, bireysel emeklilik sistemi fon
büyüklüğü 25,1 milyar dolara, buradaki katılımcı
sayısı ise 4 milyon 153 bine çıkmıştır. Sadece 2014
yılının ilk dokuz ayında sisteme 685 bin yeni
katılımcı girmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi de 2015 yılı bütçemize ve on iki yıllık
iktidarımız boyunca yaptığımız
yatırımlar ve elde ettiğimiz başarılara ilişkin
bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum: AK PARTİnin 13üncü
bütçesi olan 2015 yılı bütçesi, önceki bütçeler gibi sosyal adaleti,
ekonomik büyümeyi, ülkemizin kalkınmasını, milletimizin
sağlığını ve refahını esas alan bir
bütçedir. Bu bütçe, çocuklarımızın ve gençlerimizin ülkemizin
geleceği olduğu şuuruyla, son birkaç yılda olduğu gibi
bu yıl da 87 milyar lirayı bulan tutarıyla aslan
payını eğitime ayıran,
vatandaşlarımızın sağlıklı yaşam
kalitesini daha da artırmak için sağlık harcamalarına 80,9
milyar lira kaynak ayıran bir bütçedir. Bu bütçe, 13 milyarı bulan
doğrudan ve dolaylı desteklerle çiftçimizin yanında olan ve
tarımın sahip olduğu stratejik önemin hakkını veren
bir bütçedir. Bu bütçe, milleti esas alan, gücünü milletten alan bir partinin
ve onun hükûmetlerinin milletine duyduğu şükran ifadesinin tezahürü
olan bir bütçedir. Nitekim, politikalarımız millet iradesine
dayandığı için, milleti esas aldığı için,
milletimizin mutluluğunu, huzurunu, refahını temin etmeye
yönelik olduğu için, çok şükür bunda da on iki yıllık
iktidarımız süresince önemli bir mesafe aldığımız
için milletimiz bize olan teveccühünü her gün daha da
artırmıştır.
Bu bütçe, iddia edilenin aksine, hiçbir seçim
kaygısı gütmeden, mali disiplinden taviz vermeden, hükûmetlerimizin
ilan ettiği 2023 hedeflerini gerçekleştirmede kilometre
taşlarından biri olarak hizmet odaklı, millet odaklı
hazırlanan bir bütçedir. İktidarımızın atmış
olduğu sağlam temeller üzerinde güçlü yeni Türkiye'nin
inşasına, halkımızın refah düzeyinin yükselmesine
katkı sağlayacak bir bütçedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; millî gelir ve büyüme açısından
baktığımızda da ülkemiz, son on iki yılda dünyada ve
bölgemizde yaşanan tüm sorunlara rağmen, çok iyi ekonomik bir
performans sergilemiştir. On iki yıllık dönemde siyasi istikrar
sağlanmış, kamu mali dengeleri çok güçlü hâle
getirilmiştir. 2002 yılında 230 milyar dolar olan millî
gelirimiz yaklaşık 4 kata yakın artarak 2013 yıl sonu
itibarıyla 822 milyar dolara yükselmiştir. Bu dönemde kişi
başı millî gelir de 2002ye kıyasla 3 katından daha da
fazla artmıştır.
1990 ile 2002
yılları arasında mutlaka dönüp bir bakmamız gerekiyor.
1990da 200 milyar dolar olan millî gelir, on iki sene sonra 2002
yılında ancak 230 milyar dolara taşınabilmiştir
değerli arkadaşlarım ancak 2013 yılına
geldiğimizde, bu 230 milyar dolar olan millî gelirin yaklaşık 4
kat artarak 822 milyar dolara ulaştığını hep beraber
görüyoruz. Bu da tekrar söylüyorum, güven ve istikrarın bir sonucu olarak
ortaya çıkmaktadır.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) Sabit fiyatlarla ne oldu?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Geçmiş dönemlerde kriz üreten
bankacılık sektörü, yapılan reformlar sonrasında dünyada
örnek gösterilen bir sektör hâline gelmiştir.
Ayrıca, faiz
harcamalarının bütçe içerisindeki payı azaltılarak yatırımlara
ayrılan pay da artırılmıştır.
2002 yılında
bütçenin yüzde 43,2si faiz harcamalarına ayrılırken 2014
yılında bu oran yüzde 11,9 olmuştur değerli
arkadaşlarım. Böylece, Türkiye ekonomisi güçlü kamu maliyesi ve
bankacılık sektörüyle dış şoklara karşı
dayanıklı, dirençli hâle gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, içinde bulunulan olumsuz konjonktüre rağmen, 2013
yılında Türkiye ekonomisi yüzde 4,1 oranında büyüme
kaydetmiştir. 2014 yılında ise Irak, Suriye, Rusya, Ukrayna
kaynaklı jeopolitik risklere ve AB ekonomisindeki toparlanmanın
istenen düzeyde olmamasına rağmen yüzde 3,3lük bir büyüme
olacağı tahmin edilmektedir. Bugün açıklanan son üçüncü
çeyrekteki büyüme oranlarından sonra belki çok az da olsa, düşük bir
oranda da olsa bu revize edilebilir ama yine de bu oranı dünya geneliyle
mukayese ettiğinizde ne kadar iyi bir oran olduğu da mutlak suretle
hepimiz tarafından görülecektir.
İhracat, sanayi üretim endeksi ve kapasite
kullanım aracı gibi göstergeler ülkemizin büyümeye devam etmekte
olduğunu göstermektedir. Küresel ekonomideki sorunlara ve Orta
Doğu'da yaşanan problemlere rağmen, Türkiye'nin 2015
yılında yüzde 4 büyümesi öngörülmektedir. 2016 ve 2017
yılları için de yüzde 5 büyüme öngörülmekte. İstihdam
rakamlarına bakıldığında, ülkemizin AB ve OECD
ülkelerinden daha başaralı olduğu açıkça görülmektedir.
Küresel kriz sonrası avro bölgesinde istihdam yüzde 3,2
azalmıştır. OECD bölgelerinde, ülkelerinde ise bu sadece yüzde
2,3 oranında artarken Türkiye'de bu artış 28,3 olmuştur ve
bu süreç içerisinde 5,7 milyon kişiye istihdam
sağlanmıştır. Son beş yıl içinde iş gücüne
katılım oranı yüzde 45,7den yüzde 51,3e, istihdam
oranıysa yüzde 39,8den yüzde 46,3e yükselmiştir. Aynı dönemde,
avro bölgesinde yaklaşık 3,6 milyon istihdam kaybı
yaşanmıştır. İstihdamdaki güçlü performansa
rağmen iş gücü piyasasının yapısal sorunlarından
dolayı işsizlik oranı yüzde 9-10 seviyelerinde direnç
göstermektedir. İşsizlik sorununa kalıcı çözüm bulmak
amacıyla Ulusal İstihdam Stratejisi hazırlanarak kabul
edilmiştir. İş gücü piyasasının yapısal
sorunlarını çözmek amacıyla öğrencilerin staj
imkânları artırılmış ve aktif iş gücü
piyasası programlarıyla iş dünyasıyla temasları sağlanmıştır.
İşsizlere meslek deneyimi ve iş disiplini
kazandırılmıştır. Aktif iş gücü piyasası programlarından
yararlananların sayısı 2007 yılında 23 bin
kişiyken 2013 yılında 220 bine çıkmıştır.
İstihdam yüklerini hafifletmek ve istihdamı
artırmak amacıyla 2004ten bu yana işverenlere sağlanan
prim desteği yaklaşık 41 milyar lira olmuştur. Bu
teşviklerden her ay ortalama 1,5 milyon iş yeri ile 10 milyonu
aşkın sigortalı faydalanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimizin en önemli
başarılarından biri de enflasyonla mücadele konusudur. Maalesef,
vatandaşlarımız, bizden önce uzun yıllar yüksek enflasyonla
yaşamak zorunda bırakılmıştı. Nitekim, bunun
yıkıcı etkilerini çoğumuz yaşadık.
İstikrarsız ve kırılgan ekonominin maliyeti
vatandaşlara yüklendi. Yıllarca kötü yönetilen ekonominin
ağır faturası vatandaşa ödettirildi. Ancak vatandaş,
2002 yılı seçiminde AK PARTİyi iktidara getirerek
çıkış yolunu kendisi bulmayı bildi.
2014 yılında
cari açıkta da önemli iyileşmeler kaydedilmiştir. 2013
yılı sonunda 65,1 milyar dolar olan cari açık, 2014
yılı Temmuz ayı itibarıyla, on iki aylık bazda 48,5
milyar dolara gerilemiştir. Enerji hariç denge ise 15,9 milyar
açıktan 1,4 milyar dolar fazlaya dönmüştür. Benzer şekilde, 2013
yılının aynı döneminde altın ve enerji hariç 4,1
milyar dolar açık verilirken 2014 yılı Temmuz ayı
itibarıyla on iki aylık bazda 5 milyar dolar fazla verilmiştir.
Bu yıl ilk defa, ihracatı artırıp ithalatı daraltmak
suretiyle cari açığı ihracata dayalı bir şekilde
düşürdük. Cari açıktaki toplam 16,5 milyar dolarlık
aşağı doğru gidişin 9,2 milyar doları net ihracat
artışından, 6,2 milyar doları da ithalattaki daralmadan
sağlanmıştır. 2002 yılında 36 milyar dolar
dolayında olan ihracatımız, güçlü ve istikrarlı ekonomik
büyüme sayesinde 2014 Eylül ayı itibarıyla 158 milyar dolarlık
bir hacme ulaşmıştır. Dış ticaret
açığı, 2014 Ocak-Ağustos döneminde bir önceki yıla
oranla yüzde 20 daralma göstermiştir. 2013 yılının ikinci
çeyreğinde yüzde 60,3 olan ihracatın ithalatı
karşılama oranı 2014 yılında ithalatın
daralması ve ihracatın artmasıyla beraber, ağustos ayı
itibarıyla, on iki aylık bazda yüzde 64,6ya yükselmiştir.
Türkiyenin ihracat pazarlarında yaşanabilecek risklere
karşı duyarlılığı, ihracatta
gerçekleştirilen ürün ve ülke çeşitlendirilmesine yönelik çalışmalara
bağlı olarak azalmıştır. İhracatın bölgesel
ve sektörel bileşimindeki çeşitlenme, orta ve uzun vadede hedef
pazarların büyüme öngörüleri de dikkate alındığında,
Türkiye'nin ihracat potansiyelinin önümüzdeki dönemlerde de güçlü
seyredeceğine işaret etmektedir.
Bankacılık sektörü 2014 yılında da
güçlü ve istikrarlı konumunu sürdürmüştür. Kredilerin takibe
dönüşüm oranı ise oldukça düşük seviyelerde kalmış,
ayrıca ticari krediler lehine değişen toplam kredi
artış oranları finansal istikrarın sağlanmasına
da büyük katkı yapmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
birçok AB üyesi ülke Maastricht Kriterlerini yerine getirmekte
başarılı olamazken Türkiye hem bütçe dengesi hem de borç stoku
açısından bu kriterleri yerine getirmektedir. Maastricht Kriterleri
açısından yüzde 3ü geçmemesi gereken bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının, ülkemizde uygulanan başarılı mali
politikalar sayesinde 2013te 1,2 olduğunu görmekteyiz. 2014
yılında ise bütçe açığının yüzde 1,4 olması
beklenmektedir.
İhtiyatlı kamu borç yönetimi politikaları
ve mali disiplini sağlamadaki kararlılık borç göstergelerine de
olumlu yansımıştır. Bu çerçevede, 2002 yılında
yüzde 74 olan AB tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı 2014 yılında yüzde 33,1e inmiştir.
Bu oran Maastricht Kriteri olan yüzde 60ın ve yüzde 96,4 olan Avrupa
bölgesi ortalamasının oldukça altında bir orandır.
Kamu borç yönetimi politikaları, önceki
yıllarda olduğu gibi 2014 yılında da Türkiye ekonomisinin
sağlam duruşunu desteklemiştir. 2014 yılının ilk
sekiz ayında kamu borç yükü azalmaya devam etmiş, borçlanmanın
reel maliyeti düşük seviyelerde gerçekleşmiş, borç stokunun
ortalama vadesi uzamış ve borç stoku içinde faiz ve döviz kuruna
duyarlı borç senetlerinin payı azalmıştır.
Tüm bu iyileşmeleri uluslararası
kuruluşlarla olan ilişkilerimize yansıması
açısından da değerlendirebiliriz. Tabii ki ülke olarak son
derece önem verdiğimiz bu IMFyle ilişkilere
baktığımızda da 14 Mayıs 2013 tarihinde yapılan
son ana para geri ödemesiyle birlikte, ülkemizin IMFye stand-by
anlaşmalarından, düzenlemelerinden kaynaklanan borç yükümlülüğü
de sona erdirilmiştir. Ayrıca, ülkemiz, IMFnin yönetiminde, ilk defa,
1 Kasım itibarıyla, icra direktörlüğü düzeyinde temsil
edilecektir. İktidara geldiğimiz dönemde ülkemiz IMF
kapılarına el açan konumdaydı, şimdi ise, çok şükür,
veren el konumunda.
IMFye olan borçlarımızı ödediğimiz
gibi, TİKAyla, dünyanın yardıma muhtaç olan pek çok
ülkesindeyiz. Türkiyenin yapmış olduğu insani yardım
tutarları da toplamda 2 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu
alanda da Türkiye, dünya lideri olmuştur. Öte yandan, G20 Dönem
Başkanlığı 1 Aralık 2014 tarihinden itibaren ülkemiz
tarafından üstlenilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, vakit daraldı,
ancak şunu ifade etmek istiyorum, en önemli hususlardan bir tanesi: On iki
yıllık süreçte mahallî idareler de dâhil olmak üzere 628
milyarlık kamu yatırımı yapılmıştır.
2014 yılında da kamu yatırımlarına 75,7 milyar lira
tahsis edilmiştir. Kamu yatırımlarının millî gelir
içindeki payı da yüzde 4,1e ulaşmıştır.
Evet, değerli arkadaşlar, sıklıkla hem
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde dile getirilen hem de bütçe
görüşmelerine başladığımız bugün, gene Genel
Kurulda dile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hizmet
Binasına ilişkin de bir iki bilgiyi sizinle paylaşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda üç
ayrı dava var. Bunlardan bir tanesi, doğal ve tarihî sit alanı
niteliğine ilişkin idari işlemin iptaline dairdir, 11.
İdare Mahkemesine açılmış bir davadır. Burada herhangi
bir şekilde bir yürütmeyi durdurma kararı yoktur. Aksine,
Danıştay 14. Dairesi de yürütmeyi durdurma kararının
yürütmesini durdurmuştur. İkinci dava, binanın
ruhsatının iptaline ilişkin dava, Ankara 5. İdare
Mahkemesinde. Burada da herhangi bir şekilde yürütmenin durdurulmasına
ilişkin verilen bir karar söz konusu değildir. Üçüncü dava da imar
planlarıyla ilgili, gene 5. İdare Mahkemesinde yürütmeyi durdurma
kararıyla ilgili davadır. Evet, burada yürütmeyi durdurma kararı
çıkmıştır. Ancak, bu karar Danıştay 14.
Dairesinin buranın tarihî sit alanı özelliği
taşımadığı gerekçesiyle verdiği karar nedeniyle
hukuki dayanaktan yoksun kalmıştır.
Kısaca, ortada Cumhurbaşkanlığı Hizmet
Binasının yapımını engelleyen bir mahkeme kararı
yoktur. Bina yasalara uygun olarak yapılmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binasının kaçak
olduğuna dair tüm eleştiriler asılsızdır ve
insafsızdır. Daha yaklaşık on-on beş gün önce de
buradaki yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgeleri, isteyen
arkadaşlarımızla da Genel Kurulda
paylaşılmıştır.
Ama bunun da ötesinde
(MHP sıralarından
gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) Bekir Bozdağ
doğru söylemiyor mu?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) -
bu
devletin
(CHP ve MHP sıralarında gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir)
Bilgiç, bu dediklerine inanıyor musun, söylediklerine inanıyor musun?
BAŞKAN Lütfen
arkadaşlar, lütfen
ALİ ÖZ (Mersin)
Bekir Beye sor.
BAŞKAN - Cevap verilecek. Size de söz hakkı
geliyor. Müsaade edin kendi kanaatini söylesin.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
en yüksek
temsil yeri olan Cumhurbaşkanlığına böylesi bir
binanın tahsis edilmesinden, böyle bir binanın
yapılmış olmasından daha doğal hiçbir şey olamaz.
Herkes kendi görev süresi içerisinde bu binayı kullanacaktır, görev
süresi bittiğinde, görev süresi dolduğunda da sonraki gelecek
Cumhurbaşkanına burada hizmet ifa etmesi için o binanın devrini
yapacaktır; kendi evine götürecek hâli yoktur. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) Götürse bari, onu da götürse
bari!
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - O yüzden,
bütün bütçe görüşmelerinde, on iki yıllık AK PARTİ iktidarında
yapılmış bütün reformları sadece bir
Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binasının arkasına
sığınarak sizin eleştirme imkânınız yoktur, bunu
ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Senden izin mi
alacağız?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Bu büyük
bir yanlışlıktır, bu büyük bir hatadır.
MUSA ÇAM (İzmir) İmara aykırı,
imara!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, geçmiş dönemlerde olduğu gibi 2015
yılı bütçesinde de en fazla pay ülkemizin geleceğine ve
beşerî sermayesine yatırım anlamına gelen eğitime
ayrılmıştır. 2002 yılında 10 milyar lira olan bu
tutarın 2015 yılında yüzde 775 artışla 87,5 milyar
lira olması öngörülmektedir. Eğitimin 2002 yılında bütçeden
aldığı pay yüzde 9,4 iken bu pay 2015 yılında yüzde
18,5a ulaşmıştır.
Değerli arkadaşlarımız, gene
iktidarımızın olmazsa olmaz önceliklerinden biri,
sağlıklı toplum ve sağlıklı nesiller için
erişimi kolay ve kaliteli sağlık hizmeti sunmaktır.
Sağlık alanında yaptığımız hizmetler ve elde
ettiğimiz başarılar hiç kuşkusuz milletimizin en çok takdir
ettiği konuların başında gelmektedir. Bunun için de 2015
yılında da sağlık hizmetlerine 80,9 milyar lira bütçeden
kaynak ayrılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Sağlıkta Dönüşüm Programı neticesinde 2003 yılında
yüzde 39,5 olan sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı 2013
yılında yüzde 74,7ye ulaşmıştır.
MUSA ÇAM (İzmir) Cepten ödenenler, cepten
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Evet,
milletimizin hayallerini gerçeğe dönüştürdüğümüz ve bununla
gurur duyduğumuz diğer bir sektörümüz ulaştırmadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bilgiç, ek sürenizi veriyorum, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmetlerimiz döneminde ulaştırma
alanında da çok önemli yatırımlar
yapılmıştır. Milletimizi hızlı trenle
tanıştırdık, ülkemizi duble yol ağlarıyla
donattık. İnşallah en kısa sürede Isparta duble yolu da
Antalya arasında yapılacak.
1882de Sivas Valiliği yapmış Halil
Rıfat Paşanın Karayollarımız tarafından bir
şiar olarak kullanılan ve hepinizin de bildiği Gidemediğin
yer senin değildir. diye veciz bir sözü var. Gidemediğimiz yer çok
şükür bu Türkiye topraklarında yok, hem de duble yollarla gidiyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) 6.101 kilometre
olarak devraldığımız çok şeritli kara yolları
ağına 2014 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla 17.400
kilometre uzunluğunda bölünmüş yol ilave ettik ve bu uzunluğu
23.522 kilometreye çıkardık.
Hızlı treni biliyorsunuz,
Ankara-Eskişehir-İstanbul, Ankara-Konya, bunlar hizmette. Şimdi
Antalya, İzmir, Bursa projeleri de devreye giriyor. Ankara-Sivas yüksek
hızlı tren hattının yapım çalışmaları
şu an devam ediyor. Kars-Tiflis-Bakü demir yolu yapım
çalışmaları hızlı bir şekilde devam ediyor.
Asırlık hayal, Asya ile Avrupayı denizin
altından demir yoluyla birbirine bağlayan Marmaray Projesi de hayata
geçirilmiştir. Kuzey Marmara Otoyolu Projesindeki 95 kilometrelik yolun
yapım çalışmaları ise süratle devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, sürem kalmadı.
Aslında, AK PARTİnin yapmış olduğu hizmetleri sizlere
aktarma noktasında hakikaten bu süre yetmiyor ama sadece şunu söyleyeyim:
1999-2002 yılları arasındaki Hükûmet döneminde sadece DSİ
tarafından yapılabilen proje sayısı, hizmete açılan
proje sayısı 9dur. Bizim on iki yıllık dönemimizde ise bu
sayı 2.200ün üzerine çıkmıştır değerli
arkadaşlarım. Bu önemli bir veridir, bunu da sizinle paylaşmak
istiyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) Nerede? Bir istatistiklerini
versene onların.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) Bir kez
daha, bütçemizin milletimiz ve memleketimiz için hayırlara vesile
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi ve yüce milleti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.
Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Genel Başkan ve Osmaniye Milletvekili Sayın
Devlet Bahçeliye aittir.
Buyurun Sayın Bahçeli. (MHP sıralarından
ayakta alkışlar)
MHP GRUBU ADINA DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısıyla birlikte 2013
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısını
görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Bu maksatla, Milliyetçi
Hareket Partisinin gerek bütçe gerekse de Türkiye'nin ana gündem konuları
hakkındaki düşünce ve kanaatlerini paylaşmak amacıyla
huzurlarınızdayım. Konuşmamın ana muhteviyatına
geçmeden evvel ekranları başında bizi izleyen aziz
vatandaşlarımı ve Gazi Meclisin siz muhterem üyelerini
şahsım ve parti grubum adına saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, on iki
yılı aşan bir süredir büyük bir Meclis çoğunluğuna
sahip tek başına iktidar tarafından yönetilmektedir. Şu an
görüşmekte olduğumuz 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı AKPnin bu kapsamdaki 13üncü hazırlığıdır.
On iki yıllık zaman zarfında 13 bütçe yapılsa da sonuç
değişmemiş, sosyal ve ekonomik hedefler umut vadetmemiştir.
Bütçelerin inandırıcılığı ve samimiyeti
rakamlarla, oranlarla, dibi görünmeyen sözlerle sağlanamayacaktır.
Burada asıl önem taşıyan, asıl öncelikli olan bütçenin arka
planındaki siyasi iradenin tutum ve kapasitesidir. Bütçe, ciddiyeti
yansıtmadıktan, vizyona sahip olmadıktan, sosyoekonomik
meselelere neşter vurmadıktan sonra sıradanlığa
mahkûmdur. Hepsinden önemlisi, bütçe, toplumsal gerçekleri kavramalı,
insanımızın ihtiyaç ve beklentilerini
cevaplandırmalıdır. Daha doğru bir deyimle, Türkiye'nin
kılcal damarlarına, Türk milletinin özlem ve sorunlarına ayna
tutmalıdır. Ne var ki bugüne kadar teşekkül ettirilen bütçelerde
sosyal ve ekonomik bir ufuk çizilememiş, insanımızın yüzünü
güldürecek derinlikli bir tedbir geliştirilememiştir. Devlet
çarkının dönmesi, ekonomik dişlilerin çalışması
amacıyla hayati bir işlevi olan bütçenin, kaynakların
dağılım ve bölüşümünde en zorda bulunan toplum kesimlerini
gözetmediği de ortadadır. Dar ve orta gelirli
vatandaşlarımıza mesela kömür ve makarna
dağıtmayı marifet sayan iktidar zihniyeti, sıra kendi
yakın ve yandaş çevresine gelince aslan payını hiç
gocunmadan, hiç yüksünmeden peşkeş çekmiştir. Burada
hazır bulunan her arkadaşımın kendi vicdanında bu
haksızlığı, bu çelişkiyi
sorguladığından hiç kuşkum yoktur.
Eşitsizliğin
keskinleştiği ekonomik bir sistemin ahlaki pusulası
bozulmuştur. Adaletsizliğin hüküm sürdüğü ekonomik ve sosyal bir
yapının iddia ve idealleri çürümüştür. Artan gelir, servet ve
fırsat eşitsizliğinin nelere mal olduğunu, hangi badirelere
yol açtığını özellikle 2008 küresel krizine bakarak
söylememiz mümkündür. Eğer ekonomi politikaları ahlak ve adalete
vurgu yapmıyorsa, eşitlik ve özgürlüğe temas etmiyorsa, millî ve
manevi özellikler içermiyorsa, dahası yalnızca görünmez el
metaforuna bel bağlamışsa sorun büyüktür.
Sosyal
dokumuzu ve ekonomik yapıyı kemiren ana sorun artan
eşitsizliktir. Çok yiyen, çok tüketen, çok kazanan ile hiç yemeyen, hiç
tüketmeyen aynı toplumun fertleridir ve ateş ile barut gibi yan
yanadır. Bu vicdansız dağılım ve dengesizlik ne
inançlarımızla ne de insanlığımızla
bağdaşmaktadır. Bir ekonominin başarısı ancak
insanların hayat standartlarını düzeltmesiyle
değerlendirilmektedir.
Uzunca
bir süredir demokrasinin garantörü olan orta sınıf, yaşanan
ekonomik açmazlardan dolayı küçülmektedir. Hazmedilmesi çok zor olacak bu
sorun, Türkiyenin alttan alta kabaran dip dalgasıdır.
Eşitsizlik ve adaletsizlikle mücadelede üst gelir dilimini dizginlemek,
orta kesimi güçlendirmek, alt toplumsal gruplara da yardım etmek esas
olmalıdır. Bunun için tutarlı, iyi projelendirilmiş
programlara ihtiyaç vardır.
Malumunuz,
zenginliğin iki yolu vardır. Bu da ya servet yaratmak ya da
başkalarının servetine el koymaktır. Bugün Türkiyede
üretim zaaf geçirdiğinden, meşru ve doğal yollardan zenginliğin
yeşermesi imkân dışıdır. Zenginleşen, köşeyi dönen, cebini ve küpünü
dolduranların ise nasıl bu duruma geldiklerini görmek için 17 ve 25
Aralıkta deşifre olan rezaletlere bakmak yeterlidir.
Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün 2014 Yolsuzluk Algı Endeksinde en fazla
puan kaybeden ülke olan Türkiye, 11 basamak düşerek 175 ülke arasında
64üncü sıraya inmiştir. Demek ki darbe sözleri tutmamış,
paralel tezlerine aldırış edilmemiştir.
Ayrıca, gelir
dağılımındaki uçurum, millî kimliğimiz, millî
birliğimiz, millî varlığımız üzerinde zehirli hançer
gibi sallanmaktadır. Büyük ve ana gövde olan Türk milletinin millî
reflekslerini aşındıran en önemli iki faktörden biri yoksulluk,
diğeri Hükûmet ve bölücü çevrelerin birlikte organize ettiği
algı operasyonlarıdır. Siyasi ve ekonomik gelgit ruhsal ve
duygusal kopuşları daha da tetikleyecek, millî hisler şiddetli
bir kırılma ve kanama geçirecektir. Bu gidişle Türkiye'nin
mevcut hâl ve özeti mumla aranacaktır. Sermayenin giderek güç kazanması
karşısında emeğin zayıflaması, alın terinin
sekteye uğraması, ücret, maaş ve gelirlerin reel olarak
azalması büyük çaplı yoksullaşmayı da beraberinde
getirmektedir. Krizler bir yönüyle alt ve orta gelir gruplarının
kaybı, daha doğru bir deyimle yoksulluk tuzağına
düşmeleri demektir. Demokrasisi tıkanmış, sosyal denge ve
uyumu zedelenmiş bir ülkenin övülecek ekonomik büyüme ve kalkınma
düzeyine ulaşması henüz görülmüş bir şey değildir.
İş birliği ve güven duygusunun ağır hasar
aldığı bir ortamda, güvenlik ve gelecekle ilgili
kaygıların arttığı bir dönemde ekonomik güç ve
toparlanmanın temin edilmesi imkânsıza yakındır. Ne kadar
iyi bütçe yaparsanız yapınız, ne denli parlak hedefler
koyarsanız koyunuz, şayet huzur ve sükûnet irtifa kaybediyorsa,
şayet beka ve birlikte yaşama iradesi risklerle boğuşuyorsa
süslü sözler bir anlam doğurmayacaktır. Yine, bütçenin parametre ve
paradigması nasıl olursa olsun, bir yanda Ermenekli Recep lastik
ayakkabı giyerken diğer yanda kutulara, saraylara, uçaklara, lükse ve
israfa oluk oluk kaynak aktarılıyorsa bütçenin hayrı küçük bir
azınlık dışında hiçbir vatan evladına
dokunmayacaktır. Bu durum hepimizin vicdanını
sızlatması gereken hazin bir gerçektir.
Egemenlik yetkilerini vekâleten
kullandığımız aziz milletimiz işsizliğin,
ümitsizliğin, muhtaçlığın pençesinde ömür tüketirken
iktidar koltuğunda oturan zevatın yolsuzluğa, rüşvete,
haram heveslere bütçe yapması korkunç ve kahredici bir travmadır.
Değerli arkadaşlarım, lütfen söyleyiniz:
Tencerede pişirip kapağında yiyen milyonların hakkına
hepimizin riayet etmesi gerekmiyor mu? TÜRK-İŞ verilerine göre,
kasım ayında 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırının 1.225, yoksulluk sınırının da
3.990 lira olduğu bugünkü şartlarda, 891 liralık asgari ücretle
geçinen milyonların feryadına ne diyeceğiz? Sayıları
5,5 milyonu aşan işsizler ordusuna, işsiz kalan her 4
gencimizden birisinin hüznüne hangi mazeretleri uyduracağız? Kusura
bakmayın, 1.150 küsur odalı kaçak ve karanlık sarayla
uğraşıyorduk. Altın varaklı bardakları, paha
biçilmez halıları seçiyorduk. Size gelesiye akşam oldu. mu
diyeceğiz? Tarihle yüzleşmek isteyenler, buyursun, önce milletimizin
içler acısı hâline kafa yorsun. İstismar faciasıyla vakit
geçirenler zahmet edip çiftçimizin, memurumuzun, esnafımızın,
işçimizin, emeklimizin derdiyle dertlensin.
Bütçenin, millet menfaatinden ziyade, imtiyazlı
çevrelerin sultanlık hasreti çeken yeni yetme despotların emir ve
kullanımına sunulması -açık açık söylüyorum-
haksızlıktır, zulümdür. Helal kazancın örselendiği,
haram yemenin öne geçtiği şu günkü ülke tablosunda yalan ve aldatma
mekanizmasıyla gerçek gündem ötelenmektedir.
Vatandaşlarımızın perişanlığı rakam ve
hesap oyunlarıyla örtbas edilmektedir. Başbakanın ezber dolu
sözlerine kanarsak dünya âlem durgunluk ve ekonomik yavaşlama içindeyken
ülkemiz istikrar abidesi, istikrar adası olarak sivrilmektedir. Emin
olunuz ki, ileri sürüldüğü gibi bir Türkiye manzarası olmuş
olsaydı herkesten fazla sevinir, herkesten fazla umutlanırdık.
Fakat mızrak çuvala sığmamakta, hayal tacirliği karın
doyurmamaktadır.
Yalanı meslek edinmiş, tepeden
tırnağa yalana batmış bir iktidarın en büyük kâbusu
doğruların ifşası ve haykırılmasıdır.
2015 yılı merkezî yönetim bütçesi, Türkiye ekonomisinin düşük
büyüme, enflasyon, borç, cari açık, işsizlik gibi musibetlerin
gölgesinde açıklanmıştır. Ekonomideki kronik sorunlar
bütçeyi öldürücü ur gibi sarmıştır ve bu bütçe, Hükûmetin
öngörüden uzak ekonomi politikalarının sadece bir yönü, sadece bir
bölümü olarak vasat bulmuştur.
Bütçe aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Hükûmet üzerindeki siyasal denetim araçlarından birisi olarak ekonomik,
siyasi ve sosyal sorumluluğun aynı anda gerçekleştiği
hukuki ve siyasi bir belgedir. Ancak bu belgenin çocuk oyuncağına
çevrilmesi şöyle dursun, müsrifliğin finansmanı için
planlandığı gün gibi meydandadır. Bütçe, havuzculara
açık, vatandaşlarımıza kapalıdır. Bütçe,
denizlere durmadan gemi indirenlere davetkâr, mağdur ve mazlumlara
uzaktır. Bütçe, ranta, faize, sömürüye çaresizliğe, soyguna ikram, geçim
ve maişet teminine yabancıdır ve samimiyetle söylüyorum, bütçede
öngörülen ekonomik hedefler milletimizin beklenti ve talepleri ile ilaveten,
ekonominin reel durumuyla örtüşmemektedir.
Bu kapsamda, son olarak ifade etmek isterim ki Meclis
grubumuzun değerli üyeleri bütçeyle ilgili teferruatlı değerlendirmeleri
sırası gelince yapacaklar, öneri, eleştiri ve
düşüncelerimizi sizlerle ve milletimizle paylaşacaklardır.
Muhterem milletvekilleri, siyaset tarihimizin en büyük
sorunu birbirini anlamak, birbirini dinlemek, uzlaşma ve diyalogla sorun
çözmek sorumluluğunda olan siyasetçilerin, bütün güçlerini birbirini
yıkmaya harcamaları olmuştur. Meşrutiyet Meclisinin
çalkantılı o atmosferine bakınız, bunu görürsünüz; 1946dan
sonraki çok partili siyasi sürece bakınız, bunu fark edersiniz.
Siyasetin bir amacı vardır ve toplumsal bölünmüşlüğü, fikrî
çatışmayı en aza indirmek, minimum seviyelere çekmek
olmalıdır. 1930lu yıllarda Hitleri etkileyen bir Alman siyaset
kuramcısında anlamını bulan kategorik dost, düşman
kamplaşması otoriter ve tahammülsüz emellerce beslenerek fayda yerine
felaketlere ortam açmıştır. İnsanlık, yanlış
formüle edilmiş siyaset kanalıyla yeşeren, diktatörlerin
nefesiyle yayılan kin ve öfke selinde kontrolsüzce sürüklenmiştir.
Böyle bir girdabın faturası ağır, sonucu feci
olmuştur. Siyasette nezaket yerine hakaret, vizyon yerine hamaset, belagat
yerine belahet, birlik yerine bölücü dil egemen olduğu müddetçe iş
birliği dinamikleri belini doğrultamayacak, etkinlik
kuramayacaktır. Kutuplaşmaya teslim olmuş bir siyaset
anlayışının, nefret ve nifak salgınına
yakalanmış bir siyaset söyleminin millet yararına değer
üretmesi bize göre hayal mahsulüdür. Siyasetin iki ana özelliğinden birisi
olan kolektif hayatı etkileme mücadelesi ancak ve ancak proje temelli bir bakışın,
geleceği bugünden okuma becerisinin rehberliğiyle anlam kazanacak. Bu
çerçevede, siyasetin bir diğer asal niteliği ise iktidar
ilişkileriyle billurlaşmasıdır. Fikirlerin kıran
kırana yarıştığı bir sürecin nihayetinde hakikat
sahteciliği yenecek, adalet ön yargılara üstünlük kuracaktır. Fikirsiz
siyasetin kavgadan başka geçim kapısı yoktur. Ülküsüz siyasetin
huzuru yutması, akılsız, donanımsız ve vicdansız
siyasetçinin millî haysiyet ve hatıraları çiğnemesi âdeta makûs
bir sondur. Kalbi ve zihniyeti tel örgülerle çevrili siyaset üslubunun, siyaseti
yalnızca sandığa, yalnızca kendi aldığı oy
oranına sıkıştırması ilkel bir
yavanlıktır. Eğer ki siyaseti insanlık durumunun
kalıcı bir parçası olarak kabul edeceksek -ki doğrusu
budur- sanal ihtilafları körüklemesine engel olmak zorundayız.
Körleşen ve kangrenleşen söylemlerle düşmanlık üretmenin,
insanları birbirine düşürmenin sonu ve saygınlığı
olmadığı gibi bunun da dehşet verici gelişmelere
hız vereceğini görmek zorundayız.
Hepinizin huzurunda altını kalın olarak
çizerek belirtmek istiyorum ki, bekasını kutuplaşmaya
bağlayan her iktidar kaybetmeye mahkûmdur. Yozlaşan, gerçeklerle ters
düşen, yoldan çıkan, ahlakla arasına duvar ören her iktidar
hesap vermeye mecburdur. Gelecek günleri geceden farklı yapmayacak bir
iktidarın devamı hâlinde kopkoyu bir cehalet devri sökün edecektir.
Böylesi bir vahim tabloya siyasi aidiyeti, dünya görüşü, ideolojik
bağı, kendisini bulduğu düşünce kaynağı ne olursa
olsun her milletvekili arkadaşım itiraz etmelidir. Demokrasiye
inanıyorsak, Türkiyenin istikbaline sadakatle bağlıysak
başka bir seçeneğimiz yoktur. Bu kutlu çatının altında
gururla görev yapan her arkadaşım elbette böyle gelmiş böyle
gider demeyecek, demeyi de aklından geçirmeyecektir. Tarihin ibret
sayfalarında, sınırlanmayan her gücün; ahlakla, hukukla özde
tanışmamış her faninin, bir vesileyle ele geçirdiği
konjonktürel imkânı kötüye kullandığı
yazılıdır. Meşhur fıtrat kavramı asıl burada
kendisini acı da olsa göstermektedir. Demokrasiyi mümkün kılan ortak
iyiye atıf yapması kadar adaletin beşerî ve siyasi
yapısıdır. Bu yapı küflendikçe, bu yapı içe
kapanıp saldırılara uğradıkça demokrasi
demagogların eline geçecek, oligarşik zihniyetlerce kuklaya
çevrilecektir. Zekâya sınır çizilemeyeceği doğrudur ama
ihtiraslara gem vurulmazsa, ihanet ve inkârlara engel olunmazsa doğacak
fecir aydınlığın değil, kavurucu ve feci bir
ateşin hükmünü hepimize, 77 milyona tebliğ edecektir. Türkiyenin
geniş bir Oh olsun! ile derin bir Eyvahlar olsun! arasına
sıkışmasına fiil ve eylemleriyle sebep olan herkes bu ateşe
odun taşımaktadır. Dürüst ve nezih bir mizaca sahip her
arkadaşım bu söylediklerimi enine boyuna yorumlayacaktır.
Anlaşmaya açık, algıların kilitleri kapanmamış,
niyet ve istidadı temiz her milletvekili bu düşüncelerimi çok boyutlu
değerlendirecektir.
Dikkatinizi çekiyorum,
uzun bir süredir çözüm kavramı etrafında bloklaşmalar ve
yığılmalar yaşanmakta, yığınaklar
yapılmaktadır. Çözüm diyenlerle ile çözülme diyenler doğal
olarak iki ayrı uçta birikmiş, karşılıklı olarak
mevzilenmiştir. Çözüm ezberine takılan iktidar ve bölücü çevreler ya
bilerek ya da kördüğüm olmuş zihniyetleri gereğince dibe
sürüklendiğimizi görmekten acizdirler. Alaattinin sihirli
lambasından ovula ovula çıkarılmış gibi sunulan, Allah
affetsin ama neredeyse ilahi emir gibi gösterilen çözüm kavramını
konuşmak için önce sorundan, sorunun ne olduğundan bahsetmek
lazımdır.
Sorun, kelime anlamı
itibarıyla, araştırılıp öğrenilmesi,
düşünülüp çözümlenmesi ve bir sonuca bağlanması gereken durum ve
problemdir. Çözüm ise bir sorunla ilgili varılan sonuçtur. O hâlde sorun
nedir, neleri kapsamaktadır? Çözümle kastedilen, çözümle ulaşılmak
istenen nelerdir? Sorun terör ise çözümü tam saha pres, teröristlere soluk
aldırmamak, hainlerin kökünü kurutacak mücadele azmini sergilemektir. Kan
dökmek için silah başında bekleyen mihraklarla önce sorun
seansları düzenleyip sonra da sözde çözüm sofrasına oturmak
zillettir, hezimettir. Marjinal ve marazi gruplarla masaya kurulup
pazarlıklarla devlet ve millete kumpas kurmak, millî birlik ve
beraberliğimizi dinamitlemek en hafif tabirle ihanet değil de nedir?
Alçalışı yükseliş zannetmek şuursuzluk örneğidir.
Bölünmeyi birleşme, dağılmayı toparlanma zannetmek
kaskatı kesilmiş vicdan özrüdür. Biz, terörden jest bekleyerek, medet
umarak hiçbir meselenin çözülemeyeceğini, teröristlerle müzakere edilerek
hiçbir neticenin alınamayacağını defalarca söyledik.
Hamdolsun, millî hafızamızı kaybederek mankurtlaşanlardan
olmadık. Tarihe baktığımızda bugünümüzü gördük,
yarınımızı öngördük. Kültür mirasımızla
kardeşliğimizin, millet emanetinin şükür duasını
yarım asırdır yaptık.
Muhterem heyetinize özellikle hatırlatmak istiyorum.
Geçmişte ne zaman sorun izahları yapılsa, ne zaman çözüm
sloganları atılsa ya insanımızdan ya da
toprağımızdan olduk tıpkı bugünkü gibi.
İmparatorluğumuzun sinir uçlarıyla oynandığında
devletle beraber fes de göçmüş, sancakla beraber millet de son yurduna
sancılı bir geri dönüş yaşamıştır.
İşkodradan Basraya kadar nüfuz eden emperyalizm, her defasında,
benzerlerine şimdilerde de tanık olduğumuz propaganda taktikleri
ve Şark Meselesi vasıtasıyla üzerimizde oyunlar
oynamıştır. Retorikte üst akıl diye fişlenenlere
pratikte eş başkanlık yapanlar emperyalizmle fikir birliği
içinde olacak kadar köleleşmek yerine tarih yapraklarını
birazcık karıştırırlarsa ne dediğimizi
anlayacaklardır. Çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. 1910lu
yıllardaki hazin olduğu kadar sarsıcı çekiliş ve
bozgunlara her seferinde koz olarak kullanılan sorun ve çözüm
kavramlarıyla muhatap kaldık. Balkan Dağlarında ellerinde
kanlı tüfeklerle gezen çeteler, şehirlere tutunmuş bölücü
nitelikli komite ve dernekler çözüm istiyorlardı. Düveli muazzama çözüm
diye bastırıyordu. Etniki Eteryanın Helenizm yani Enosisle
simgeleşen arzuları ve bunun baş destekçisi İstanbuldaki
Fener Rum Patriği çözüm diye bağırıyordu. İncil,
istavroz, tabanca ve hançer üzerine edilen yeminlerin ana teması çözüm,
gizlenmiş ana hedefi ise bağımsızlıktı.
İkinci Meşrutiyetten sonra Meclisi Mebusanda yer alan yirmiye
yakın Rum kökenli mebus ve bunların başaktörü Yorgi Boşo
Efendi çözüm temposu tutuyordu. Yunanistan, Karadağ, Sırbistan, Bosna
Hersek, Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Hicaz çöllerinden Yemene kadar
Türk toprakları sorun tanımlamasıyla çözülerek bir bir
kaybedilmişti. Her sorun, yeni bir isyan dalgası, yeni bir kopuş
getirmiştir. 1908lerde Pançe Doref Efendinin Bulgaristana devlet
demesine bile kızan ve öfkelenenler malum akıbeti
engelleyememiş, çözülmeyi durduramamıştır. Dış
tesir ve telkinler Türklüğe kefen biçmiş, bunun için de hasta adam
olarak tarif edilen koskoca imparatorluk günbegün budanmıştır.
Arap vilayetlerini temsil eden ve sayıları 60
ila 90 arasında değişen mebusların hepsi Abdülhamit Zehrâvî
öncülüğünde Araplık davası gütmüşler, çözüm diyerek
imparatorluğa yüz çevirmişlerdir. Ne çare ki, Osmanlı
kimliği, çözülmeye fren olamamış, çöküşün önüne
geçememiştir. Bir tek milleti hâkime sorumluluğu taşıyan
büyük Türk milleti imparatorluk fikrine sımsıkı
sarılmış, kaderi kabul etmiştir.
Şimdi bu tarihî hakikatleri unutalım da sorun
ve çözüm akıntısına biz de kapılalım? Bir asır
sonra bu sıralarda oturacak gelecek neslin temsilcilerine, bölünmüş,
parça parça kopmuş, yerleşim yeri isimleri
değiştirilmiş, eğer adına devlet, eğer
adına millet denirse, bir miras mı bırakalım? Kendi ismiyle
değil de Manisa isminin dahi değişmesini öngören
şahsiyetlerle nereye gideceğiz?
Sayın milletvekilleri, ne diyeceksiniz? Sorun ve
çözüm makasına alınmış Türk milletine böylesi karanlık
bir yola, böylesi meçhul bir güzergâha, sürekli uyardığımız
bir felakete, isteseniz içeriğini bile bilmediğimiz sözde çözüm
kulvarına yuvarlanırsınız. Bunu tarihe nasıl
anlatacaksınız? Bunu ecdadımıza nasıl söyleyeceksiniz?
Bunun vebalini nasıl üstleneceksiniz? Bunun hesabını iki cihanda
nasıl vereceksiniz? Hayır, asla, kata bunu kabullenemeyiz, bu iflasa
razı olamayız, tarihin tekerrür etmesine göz göre göre onay
veremeyiz.
Yüreklerinize sesleniyor ve soruyorum: PKK denilen
insan ve insaf kasaplarıyla Türkiyeyi masaya yatırmak çözüm müdür?
Ömür boyu ağırlaştırılmış hapse mahkûm bir
katilin Benim bu kadar ağırlığım yoktu,
İmralıda daha fazla etkili ve güçlü bir lider oldum. sözlerini
duymak çözüm müdür? PKKlı militanların Kalaşnikoflarla yol
kesip kimlik kontrolleri yapmaları, maske takıp sözde asayiş
timleri oluşturmaları, haraç alıp sokakları geçilmez hâle
getirmeleri çözüm müdür? Mehmetçiklerin enselerinden kahpece vurulmaları
çözüm müdür? Vanda Bergama Belediye Sporlu bir futbolcunun gol sevincini
paylaşırken asker selamı vermesine hiddet ve şiddetle cevap
vermek çözüm müdür? Bölücü terörün sözde vali ve kaymakam ataması yapacak
kadar zıvanadan çıkması, sorarım Hükûmet
sıralarında oturan zevata, çözüm müdür? Kürdistan kurulunca iş
bitecek, Sevr dirilirse İmralı ve Kandilden düşen zehirli
elmalar kaçak ve karanlık sarayın başına düşünce
herkes muradına erecek midir?
Kimse boşu boşuna hayale kapılmasın,
Türk milleti bu tezgâha düşmeyecektir. Mezhebi, kökeni, yöresi ne olursa
olsun hiçbir kardeşim çözülmeyi benimsemeyecektir. Şehit ve
gazilerimiz emin olsun, Türkiye ilelebet payidar kalacaktır. Güvence
arayanlara, teminat soranlara diyorum ki: Milliyetçi Hareket Partisi zalimin
korkulu rüyası, hainin amansız düşmanı olarak dimdik
durmaktadır. (MHP sıralarından alkışlar)
Niyet sahiplerini bir kez daha ikaz ediyorum: Milliyetçi
Hareket Partisi ve milyonlarca Türkiye sevdalısı şanlı
bayrağımıza, şehit yadigârı aziz vatanımıza,
yaşanmış asırların tanığı asil Türk
milletine yan gözle, çatık kaşla bakanların tam
karşısındadır.
Hükûmete diyorum, kamu düzenini idrak edememiş
vesayet altındaki Başbakana sesleniyorum:
Aldığınız oya bakıp Türkiyenin tamamıyız.
deyip duruyorsunuz. Dikkat edin, bir milletin tarihinde, medeniyet meselesinin
oy toplayarak halledildiği görülmemiştir. Bir milletin varlık ve
hayat haklarının sandık yoluyla kazanıldığı
da vaki değildir. Düzmece bir demokrasi anlayışını
sığınak yaparak millete ve devlete çelme takılmasına
dün sessiz kalmadık bugün de kalmayacağız. Karstan Edirneye,
Hakkâriden Manisaya, Şırnaktan İzmire, Rizeden Antalyaya
kadar bu kutlu vatanda yaşayan bütün kardeşlerim
hesaplarınızı boşa çıkartır, heveslerinizi
kursaklarınızda bırakır. Türkiye Cumhuriyeti tek millet,
tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek dil esasına dayanan, millî ve
üniter yapıda teşekkül eden kurtuluş mücadelemizin ulvi bir
emanetidir ve bu emanet ne pahasına olursa olsun, hangi zorluklar
çıkarsa çıksın korunacaktır. Devletimiz evrensel değil
tarihsel bir olgu olup, yapaylıklar üzerine inşa edilip
farklılıkları teşvik etmek için örgütlenmiş
ısmarlama bir organizasyon olmamıştır. Millet kaderine yine
sahip çıkacak, istikbaline ve istiklaline yine leke sürdürmeyecektir.
Vatanımız birbiriyle müşterek oluşturamayacak kadar
farklı insanların kafesler arkasında birbirleriyle zorla ve
temassız yaşadıkları toprak parçası değildir. Vatan
için bedel ödenmiş, şehit verilmiş, çileye
katlanılmıştır. Hangi bedbahtın
kardeşliğimizi bozmaya, bin yıllık kaynaşma ve
kucaklaşmayı yıkmaya gücü yetecektir? Tarih, içinde
yaşadığı toplumla uzlaşacak ortak değerleri
azalmış olanların ana gövdeden koparak aynı geleceği
paylaşmaktan uzaklaştığının örnekleriyle doludur.
Elbette ki birlikte yaşamanın zorbalık, zulüm, eritme veya yok
etmeyle sağlanamayacağı net ve açıktır. Fakat şu
sorumuzun cevabı mutlaka verilmelidir: Aldıkça iştahı
kabaran ve adım adım emellerine yaklaşan bölücülüğün
duracağı yer neresi olacak, Hükûmetin direnci nerede ortaya
çıkacaktır?
Çözüm süreci millete mal oldu. Kamu düzeninin
olmadığı yerde çözüm süreci yürümez., Çözüm süreci kamu
düzeninin alternatifi değildir. ifadeleriyle tenakuz deryasında
yüzen Başbakan nereye kadar hareketsiz kalacak, hangi eşiğe
kadar bölücü güruhun tehditlerine boyun eğecektir? Sayın
Davutoğlu Çözülme sürecinden çok rahatsız olan var. diyerek siyasi
iz sürücülüğü yapıyor, öznesi gizli uyarılarda bulunuyor.
Başka yerlerde sorumlu aramasına gerek yoktur. Evet, biz, çözülmeden
de, Kandil ve İmralıyı kapsamına alan rezil müzakerelerden
de oldukça rahatsız ve şikâyetçiyiz. (MHP sıralarından
alkışlar) Mücadeleden mütareke ve müzakereye kıvrılan
korkaklık ve teslimiyetçilikten kaygılıyız. Farkında
mısınız, siyasi bölücüler kıyamet koparmaktan
bahsetmektedirler? Bu çevreler sokak diliyle tahrik kampanyalarını
sürdürmekte, iç güvenlikle ilgili düzenlemeye ateş püskürmektedir. Siyasi
partilerin eylemleri devletin bağımsızlığına,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
olamayacaktır. Aksi bir tavır anayasal yaptırımlar
uygulanmasını gerektiren anayasal suçtur. Peki, hukuk neyi
beklemektedir? Kobani bahanesiyle ekim ayının ilk haftasında
çıkan vahşet olaylarının bir benzeri yaşanırsa
bunun hesabını kim ödeyecektir?
Sayın Başbakan, dilinizden
düşürmediğiniz kamu düzeni yerlerde sürünüyor; hâlâ uyumaya, saray
savunuculuğuna devam mı edeceksiniz? Asker ve polislerimizle
uğraşırken, PKK militan kadrosunu dolduruyor, yaşları
13-18 arasındaki çocukları dağa götürüyor, hâlâ atalet ve acizce
bakacak mısınız? Süreç ihanetinin PKKyı serbest
bıraktığı, güvenceye aldığı
aşikârdır. Artık, ihanet saklanmıyor, maske takarak duvar
diplerinde, dağ kovuklarında gezme ihtiyacı duymuyor. Türkiye
eriyor, millet tahrip ediliyor, vatan tartışılıyor, bugün
ve geçmişteki hainler baş tacı yapılıyor, hâlâ Durmak
yok, yola devam. mı diyeceksiniz? Devamsa bu nereye kadardır,
tamamsa bu ne zamandır?
Hain taleplerin yoğunluğu aşırı
yüklenmeye yol açıp sistemin cevap verme kapasitesini zorlayacak ve bir
noktadan sonra, sıcak bakılan istekler karşılanmazsa devlet
kendi kendini idame ettiremez hâle gelecektir. Buna tarihin her devrinde
çöküş denmiştir. 13 Kasım 2009 tarihinde bu kürsüden
sormuştum, yine tekrarlıyorum: Kesinlikle vermek istemeyenler ile
ısrarla almak isteyenler arasındaki engeller
zayıfladığında, mesafeler kısaldığında,
taraflar görüş menziline girdiğinde ortaya çıkabilecek
gelişmeler hakkında aranızda bir fikri olan veya öngörü geliştiren
var mıdır? Kısaca, bölmek isteyenler ile böldürmem diyenlerin
kaçınılmaz karşılaşması vuku bulursa nelerin
olacağını burada bulunan saygıdeğer milletvekilleri
hiç düşünmüşler midir?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
duygu ve düşüncelerle, 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını Cenab-ı
Allahtan niyaz ediyorum. Konuşmama son verirken, sizleri ve
ekranları başında bizleri izleyen aziz
vatandaşlarımızı bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bahçeli.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.28
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.44
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi şahısları adına lehinde
olmak üzere Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı.
Buyurun Sayın Bağcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CAHİT BAĞCI (Çorum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2015 yılı merkezî yönetim bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Sizleri ve ekranları
başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2015 yılı
bütçesine ilişkin değerlendirmelere geçmeden önce 2000lerin
başındaki Türkiye fotoğrafını tekrar sizlere
hatırlatmak istiyorum.
Türkiye, 1990larda en yoğun siyasi
istikrarsızlıkları yaşamış ve 1991-2002
yılları arasında tam on bir yılda dokuz hükûmet
değiştirmiş bir ülkedir. Siyasi istikrarsızlıklar beraberinde
ekonomik istikrarsızlığı getirmiş ve 1994, 1999 ve
2001 yıllarında krizlerle karşı karşıya
kalınmıştır. Bu dönemde yüksek bütçe açıkları
kamunun borçlanma gereğini artırmış, kamunun borç yükü
artmış, bütçeden faiz giderleri yükselmiş ve sonucunda ülke
gelirler ile borç ve faiz ödeme sarmalına
sıkışmış bir hâle gelmiştir.
2002 yılında merkezî yönetim bütçe
açığı yüzde 11,5tur. Değerli arkadaşlar, bütçe
açığı 2011den bugüne yüzde 1ler seviyesindedir ki, küresel
krizden etkilenen pek çok Avrupa Birliği üyesi ülke bugün Maastricht
Kriterlerini yerine getirememektedir. 2014 yılı bütçe
açığının yüzde 1,4 olarak gerçekleşmesi, 2015 bütçe
açığının ise yüzde 1,1 olarak gerçekleşmesi
öngörülmektedir ki, sizlere 2002-2017 Orta Vadeli Program dönemindeki bütçe
açıklarına ilişkin tabloyu göstermek istiyorum.
2003te Hükûmet, AK PARTİ iktidarları,
başladığında 8,8 olan bütçe açığı Orta
Vadeli Program sonunda 0,7 olarak öngörülmektedir. İnşallah bu
hedefler gerçekleştirilecektir.
Değerli milletvekilleri, 2003 yılı
bütçesine ilişkin 58inci Hükûmetimizin Başbakanı Sayın
Abdullah Gül yaptığı açıklamada bu kürsüden şöyle
diyordu: İstikrarlı bir makroekonomik büyümeye ortam sağlamak
ve yapısal reformları gerçekleştirmek temel hedefimizdir.
2002den bugüne AK PARTİ hükûmetlerince uygulanan
mali disiplinle kamu harcamaları kontrol altına
alınmış, Türkiye ekonomisinin en büyük kırılgan
alanlarından biri olan kamu maliyesi en güçlü alanlardan biri hâline
gelmiştir. AK PARTİ iktidarları döneminde bütçenin kompozisyonu
da değişmiş, faiz lobisine refah üreten bir yapıdan millete
refah üreten bir yapıya kavuşmuştur.
Değerli arkadaşlar, faiz giderlerinin bütçe
içindeki payı 2002 yılında yüzde 43,25tir. Bu rakam 2014te
yüzde 11e gerilemiştir. Yani 2002de her 100 liralık gelirin 43
lirası faize giderken bugün 100 liralık gelirimizin 11 lirası
faiz ödemelerine gitmektedir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, uğultu
var. Hem sayın milletvekilleri kendileri dinleyemiyor, biz de dinleyemiyoruz.
Lütfen
CAHİT BAĞCI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, 2002de faiz giderlerinin millî gelir içerisindeki oranı
yüzde 14,8ken büyüyen Türkiyede faiz giderlerinin millî gelir içerisindeki
oranı sadece 2,8dir.
Türkiye, hem dolaylı hem de dolaysız vergiler
açısından, KDV oranları bakımından Avrupa
Birliğinin 28 üyesinin ortalamasının altındadır.
Efektif KDV oranı sadece yüzde 14,4tür. Yani Türkiye geçtiğimiz on
iki yılda KDVyi artırarak bir büyüme sağlamış
değildir. Yüzde 52lik kayıt dışı ekonomiyi yüzde
36lara çekmiş ve gene yüzde 50lerin üzerinde olan asgari ücretli
çalışma gösterme oranı da yüzde 36lara gelmiş bir Türkiye
vardır.
Değerli arkadaşlar, bu bütçe Sayın
Başbakanımızın ilk bütçesidir. Bütçemiz 452 milyar lira
gelir ve gider de 472,9 milyardır. Bütçenin on aylık
gerçekleşmeleri göstermektedir ki bütçemiz 2014 yılında
öngörülen gelirleri sağlamış olacaktır.
Bu çerçevede, 2015 yılında hedeflenen
gelirlerin de şu şekilde dağılacağını ifade
etmek istiyorum: 2015 yılında eğitime yüzde 18,5 pay
ayrılmıştır ki 2003te sadece yüzde 9,3tür. Yine, 2015
yılında sağlığa yüzde 17 pay
ayrılmıştır, 2002-2003 yılında, yani AK
PARTİ Hükûmetlerinin ilk yılında sadece yüzde 2,4tür. 2015
yılında yatırımlara yüzde 10,2 pay
ayrılmıştır, 2003 yılında yüzde 6,6dır.
Sosyal harcamalar: Bugün hedef yüzde 7 bütçe ayırmaktır sosyal
harcamalarımıza, 2003te sadece 3,2dir.
Bu, büyüyen ve güçlenen Türkiyenin
fotoğrafıdır değerli arkadaşlar. 2015 yılı
bütçesi, refah seviyesini ve yaşam kalitesini arttırmayı
hedefleyen askerî harcamaları ve faiz giderlerini refah arttırıcı
kalemlere yöneltmiş bir bütçedir. 2015 yılı bütçesi, sosyal bir
bütçedir, yoksullukla mücadele eden bir bütçedir, bölgeler arası
gelişmişlik farklılıklarını azaltmayı
hedefleyen bir bütçedir, sosyal yaraları saran bir bütçedir;
yaşlıyı, engelliyi, kimsesizi koruyan bir bütçedir.
Sosyal harcamaların gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payı, değerli arkadaşlar, sadece 0,8di, bugün bu oran
1,7dir. Sosyal harcamaların bütçe içerisindeki payı
artmaktadır. 2002de günlük harcaması 4,30 doların
altındaki nüfusumuz yüzde 30dur. AK PARTİ iktidarları
devraldığında bu ülke yoksul bir ülkeydi. 2014te bu oran, yani
4,30 doların altında günlük harcaması olan nüfusumuz yüzde
2,2dir. Orta Vadeli Program hedefleri çerçevesinde bu oranı da
sıfırlamayı hedeflemekteyiz. Gayrisafi yurt içi hasıladaki
büyüme toplumun bütün katmanlarına yayılmış, büyümeden ve
refahtan payını alan mutlak yoksulluk sorununu çözmüş bir
Türkiye olacaktır.
Değerli arkadaşlar, zaman zaman
tasarrufların düşük olması bir zayıflık olarak
gösterilmekte ve eleştirilmektedir. Doğrudur,
tasarruflarımız düşmüştür. Ancak, 2000lerde
çalışanlarımız, yoksullar kendi evinde oturmanın dahi
hayalini kuramazken, bugün, 2014 yılı sonunda kendi evinde oturma
oranı yüzde 67lere ulaşmıştır. Ki bu, TOKİ
imkânları ve sağlanan kredilerle insanlarımızın kendi
evlerinde oturma oranını yükselttik ve tasarrufların nerelere
kanalize olduğunu göstermesi açısından da önemlidir.
Ayrıca, hanehalkı borçlanmasının
gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payına da bakmak gerekir. Pek
çok Avrupa Birliği üyesi ülke yüzde 100ler seviyesindedir gayrisafi
hasıla bakımından. Türkiyedeki hane halkı
borçlanmasının gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı
sadece yüzde 20dir. Bu bakımdan, dünyayla kıyasladığımızda
da iyi bir noktadayız.
Bütün dünyada küresel mali krizin etkileri devam ederken,
ücretler ve emekli maaşları dondurulup kesintiye gidilirken, son yedi
yılda 5,7 milyon kişiye istihdam yaratan, gelir
dağılımını düzelten, orta sınıfı
genişleyen bir Türkiye vardır.
Değerli arkadaşlar, 2015e giderken pek çok
ülkenin küresel mali kriz nedeniyle darmadağın olduğu bir
dünyada kamu borç yükü azalan, yatırımların millî gelire
oranı giderek artan, uluslararası rekabet gücü artan, doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarını artıran, ihracat
pazarını çeşitlendiren, insan merkezli ekonomi
politikasını benimsemiş, 2002-2014 yılları
arasında yüzde 4,9la dünyada büyümede 4üncü olmayı
başarmış ve dünya hasılasından aldığı
payı artıran ve en önemlisi de her türlü kriz çabalarına
rağmen, kamu düzenini bozma girişimlerine rağmen, milletimizin
huzurunu ve güvenliğini koruma konusundaki hassasiyeti,
duyarlılığı ve kararlılığı nedeniyle
bugün nüfusun yüzde 91inin kendisini mutlu hissettiği bir Türkiye var.
BAŞKAN Sayın Bağcı, bir dakika ek
süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
CAHİT BAĞCI (Devamla) Tamamlıyorum
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün
Emekliye zam yapmayacaksınız. diyen IMFnin direktifleriyle
yönetilen, Dünya Bankasından, sosyal yardımlar ve şartlı
nakit transferi uygulaması için borç alan, kredi ile sosyal devlet
uygulamaya çalışan bir Türkiye vardı. Bugün IMFye borç veren,
on iki yıldır Recep Tayyip Erdoğan
Başbakanlığındaki AK PARTİ hükûmetleri döneminde
sağlanan istikrar, güven, huzur ve barış ortamı sayesinde dünyanın
16ncı büyük ekonomisi olmayı başarmış,
Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu liderliğinde
2023te ilk 10da olmayı hedefleyen, buna göre yol haritası ortaya
koyan, 1 Aralık 2014 tarihinden itibaren G20ye dönem
başkanlığı yapan güçlü bir Türkiye var.
Biz ülkemizle gurur duyuyoruz, sizler de gurur duyunuz.
Değerli arkadaşlar, 2015 yılı bütçemizin ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini diliyorum, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bağcı.
Şimdi Hükûmet adına Başbakan Sayın
Ahmet Davutoğlu.
Buyurun Sayın Başbakan. (AK PARTİ
sıralarından ayakta alkışlar)
Sayın Başbakan, süreniz bir saat.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, siyasi partilerimizin
saygıdeğer genel başkanları, değerli
milletvekillerimiz; sizleri ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
2015 yılı merkezî yönetim bütçemizin ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan
diliyorum.
Görüşmeler esnasında ve bugün öneri ve
uyarılarıyla 2015 bütçemizin oluşumuna katkıda bulunan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, Maliye
Bakanımıza ve uzmanlarımıza, AK PARTİ ve muhalefet
partilerimizin bütün milletvekillerine teşekkürü bir borç biliyorum.
Ayrıca, bugün Dünya İnsan Hakları Günü,
bugün vesilesiyle dünyada insan haklarından mahrum olan bütün mazlumlara
da buradan dayanışmamızı bir kez daha teyiden vurgulamak
istiyorum. İnsanoğlunu korumak ve eşrefi mahlûkatın hak
ettiği insanlık onurunu savunmak üzere dünyanın her
tarafında vermekte olduğumuz mücadeleyi şimdiye kadar
olduğu gibi bundan sonra da devam ettireceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Aslında, tarihin çok hızlı
aktığı bir süreçten geçiyoruz. Bu hızlı tarihî
akışı doğru yorumlamak ve her yıl bütçe
görüşmelerini aslında tarih akışı içindeki yerine
doğru oturtmak durumundayız. Bu çerçevede, Sayın
Kılıçdaroğlu konuşmaya başlarken Strateji yok, ufuk
yok, vizyon yok. dedi. Onun için stratejimiz nedir, ufkumuz nedir, vizyonumuz
nedir bunu anlatmaya çalışacağım. Keşke kendisi bize
bir strateji ve vizyon çizebilseydi, biz de istifade etseydik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun yerine eksik rakamlarla ki
kendisinin de sayısını unuttuğu sorularına tek tek
cevap vereceğim, arkadaşlarım cevap verdi ben de vereceğim
ama öylesine bir polemik içine, tartışma içine girmeden önce bütün
Meclisimizi yüce milletimizin huzurunda soğukkanlı bir şekilde
bir yüzyıl muhasebesi yapmaya davet ediyorum.
Sayın Bahçeli bir yüzyıl muhasebesi yaptı
gidip gelerek ama çok karamsar bir tablo çizdi. Vizyondan çok çözülme ve
imparatorluğun çözülme süreçlerine atıfta bulunarak karanlık bir
tabloyla bizi baş başa bıraktı. Bense size
aydınlık bir tablo çizmek istiyorum. İmparatorluğumuzun
çözülmesiyle değil cumhuriyetimizin kurulmasıyla başlayan
aydınlık bir tablo çizeceğim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yüz yıl önce -bu bütçeler, hayat hiçbir zaman
tarihte boşluk içinde gelişmiyor- dünya insanlık tarihinin iki
küresel olayıyla karşı karşıya kaldık. Birisi,
siyasi, askerî alandaydı. O vakte kadar savaşlar
sınırlı alanlarda kalıyordu, belli ülkeleri
ilgilendiriyordu. İlk defa Birinci Dünya Savaşıyla
savaşın etkisinde kalmamış hiçbir ülkenin
olmadığı, hiçbir milletin olmadığı bir süreç
20nci yüzyılda yaşandı. Yine, ilk defa küresel anlamda büyük
bir kriz 1929da yaşandı, bütün küresel ekonomiyi ilgilendiren.
Şimdi, biz 19uncu yüzyıldan 20nci
yüzyıla geçerken bir büyük devlet geleneğine, birbiriyle
kenetlenmiş bir millete sahiptik ve üç kıtada bu milletin her bir
ferdi Trablusgarptan Balkanlara, Balkanlardan Yemene, Galiçyaya,
Sarıkamışa kadar bir medeniyeti, kadim bir medeniyeti savunmak
için omuz omuza vermişlerdi ve omuz omuza verirken sağındakine,
solundakine Hangi millettensin, hangi mezheptensin, hangi etnik
gruptansın, hangi bölgedensin? demeden omuz omuza vermişlerdi çünkü
kadim bir medeniyeti savunma bilinciyle hareket ediyorlardı. Ne oldu?
Devletimizi -ki her vesileyle vurguluyorum, Türkiye Cumhuriyeti devleti
nevzuhur bir devlet değildir; Türkiye Cumhuriyeti devleti, Selçuklu,
Osmanlı, cumhuriyet çizgisi içinde, daha da öncesine giden çok köklü bir
medeniyetin son halkasıdır ve bu medeniyet değerlerini savunmak
her bir siyasetçi için bir onur vesilesidir- ne oldu da biz bu kadim
medeniyetin son devletini kaybettik? Üç vurguda bulunacağım:
Bir: Maalesef, bu aidiyet bilincini kıran
yanlış uygulamalarla millet fertleri arasında ihtilaflar ortaya
çıktı.
İki: Halâskâran-ı zabitan gibi devletin
kurumsal işleyişinde kendi içinde vesayet odakları
oluşturan iç yapılar doğdu.
Üç: Düyun-ı Umumiyeyle ekonomi
başkalarının idaresine verildi.
Ve Dördüncü de burada ekliymiş. dedim, dördüncüyü
de ekleyeyim: Komşu halklar ve dünya siyaseti üzerindeki etkisi gittikçe
zayıflatıldı.
Şimdi gelin bir muhasebe yapalım: Yüz yıl
sonrasına gidelim yani 2001e. 19uncu yüzyıldan 20nci yüzyıla
giderken bu dört gerekçeyle sarsılan devletimizin, 2001de, AK PARTİ
iktidarı öncesindeki durumuna bakalım. Aidiyet bilinci
zayıflamıştı. Devlet-millet-aidiyet bağı
neredeyse çökmüştü. Başörtülü kızlar kapıda bekliyordu,
tahkir ediliyorlardı, aşağılanıyorlardı. Bir
istiklal harbini Kahramanmaraşta başlatan o gerekçe tahkir
ediliyordu. Kürt vatandaşlarımız -dillerini konuşmak için-
hapishaneye gittiklerinde anneleriyle konuşurken ana dilini
kullanamıyordu. Alevi vatandaşlarımızın
haklarından ise bahsetmek bile mümkün değil, ilk defa bizim
çalıştaylarla gündeme geldi. (CHP sıralarından gürültüler)
Dinleyin, bakın, Sayın
Kılıçdaroğlu, sizin ikazınız üzerine ben grubuma bir
mesaj gönderdim, bütün grup sonuna kadar dinledi, lütfen grubunuza sahip
çıkın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Daha
gelmedi, çünkü söyleyecek çok sözümüz var, şimdiden hiddetlenirseniz
olmaz, daha çok söyleyecek sözümüz var.
MUSA ÇAM (İzmir) Siz de üslubunuza dikkat edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Biz
dinledik, biz dinledik.
MUSA ÇAM (İzmir) Siz de üslubunuza dikkat edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Biz
dinledik, siz de dinleyin.
BAŞKAN Lütfen arkadaşlarım, bakın,
yapmayın, yapmayın, saygıyla birbirimizi dinleyelim, o zaman anlaşmak
daha kolay olur.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Millet,
devlet aidiyeti 28 Şubat uygulamalarıyla tarumar edilmişti,
vesayet açık bir şekilde ortadaydı. Başbakanlar belli
görevlerinden bahsederken sembolik dil kullanmak zorundaydılar, demokrasi
bu hâldeydi. Düyun-ı Umumiye benzeri, 2001 krizinden sonra Düyun-ı
Umumiye memurunun yerine IMF memuru gelir, karşısında bakanlar
ceket iliklemek zorunda kalırdı. İş dünyası
başbakanın ne dediğine bakmaz, IMF memuru, gelen memur ne der,
ona bakardı. Ben bunun ızdırabını çok iyi bilirim.
İstanbul Lisesi eski Düyun-ı Umumiye binasıydı. Orada her
Düyun-ı Umumiye kasasını gördüğümde Allah bir daha bu
millete, bu devlete bu zilleti yaşatmasın. diye lise
çağlarında dua ederdim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama, 2001de öyle bir ekonomimiz vardı ki bir gecede
yüzde 5 binlere, 6 binlere varan faizler ve reçetelerin
dışarıdan beklendiği, bakanların ithal olarak
geldiği, millî iradenin ekonomi üzerindeki hâkimiyetinin tümüyle
kalktığı bir dönem yaşandı ve bunun uluslararası,
ulusal boyutları da söz konusu oldu.
Bakınız, aynen yüz yıl önceki gibi,
şimdi de, 21inci yüzyıl biz iki büyük küresel ölçekli krizle girdik.
Bir, 11 Eylülle birlikte Irak, Afganistan müdahaleleri ve 2008 küresel krizi,
aynen 1929 gibi ve bu dönemlerde AK PARTİ iktidarı öylesine bir
siyasi basiret ve liderlik gösterdi ki 1990lı yıllarda
genişleyen dünya ekonomisi karşısında daralan Türk
ekonomisinin yerini küresel krize rağmen büyüyen Türk ekonomisi aldı,
bunun üzerinde de duracağız.
4 ilkeyi öne çıkarıyoruz tekrar ve bunu
gerçekleştireceğiz.
1) Millet-devlet birliğini, beraberliğini,
aidiyet bilincini güçlendireceğiz; güçlendirdik, güçlendireceğiz.
2) Siyaset üzerindeki
bütün vesayet odaklarını, ister darbe geleneğinden gelen isterse
postmodern ya da başka adlarla, paralel yapılarla gelen bütün vesayet
odaklarını kaldırdık, kaldırmaya kararlıyız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bir daha gücünü
milletten alan ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen millî
iradenin yerine kimse başka bir güç ikame edemeyecek, AK PARTİ
farkı bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve ekonomimizi -ki burada
sadece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak değil, G20 Dönem
Başkanı olarak konuşuyorum- dünya ekonomisiyle
yarışır hâle getireceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kılıçdaroğlu Eskiden
de G20 ülkeleri arasındaydık. diyor. Biz iktidara geldiğimizde
26ncıydı Türkiye.
Şimdi,
bakınız, peki, millî aidiyeti nasıl güçlendireceğiz? Bu
ağır sorumluluğu Allah, tarih ve millet huzurunda
aldığımda, bir taraftan Başbakanlık görevini ifa etmek
için Ankarada bütün memleketin meseleleriyle iştigal ederken, diğer
taraftan AK PARTİ Genel Başkanı olarak partimizin kongrelerine
giderken bir şeyi ihmal etmedim. Özellikle Sayın Bahçelinin bunu çok
iyi idrak ettiğini düşünüyorum ve takdir edeceğini de ümit
ediyorum. Görevi aldığımdan sonra, bu toprakları vatan
yapan bütün ecdadın ve manevi önderlerin huzuruna gittim. Önce Hacı
Bayram Veli, Ankara; sonra Şeyh Edebali -Söğüt Şenliklerinde
birlikteydik-; Ebu Eyyûb El-ensarî, İstanbul; Hazreti Mevlâna, Konya;
Hacı Bektaş Veli, Nevşehir; Seyyid Burhaneddin Veli, Kayseri;
Ahi Evran, Kırşehir; Baba Mansur, Tunceli; Herekani Hazretleri, Kars;
Feqiyê Teyran, Van, hepsine. Bunu niye yaptım biliyor musunuz?. Şunu
göstermek için: Bu topraklarda yüz sene önceki devletimizi savunmak üzere
Çanakkale Savaşında yan yana duran, Yemende birlikte ölen,
şehit olan, Baküyü birlikte kurtaran o ecdadın torunları
arasına Kürt, Türk, Alevi, Sünni gibi bir ayrımı sokmadık,
sokulmasına da izin vermeyeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bizim için çözüm süreci çözülme
süreci falan değil, aksine, milletin bütün fertlerinin kaynaşma
sürecidir ve bizim için Feqiyê Teyranın güzel Kürtçesiyle Yunus Emrenin
güzel Türkçesi arasında bir fark yoktur.
Onun için, bir taraftan bize bu vatanı emanet eden o
manevi öncüleri ziyaret ettim ama iki hafta içinde de sembolik olarak bir
şeyi daha yaptım: İstiklal Harbimizin bütün önemli
mekânlarını
Samsuna gittim meşale şehir diyerek,
Erzurum Kongresinin yapıldığı Erzurumda kongrelerimizi
başlattık, il kongrelerimizi. Amasyaya gittik Amasya Tamimini
okumak üzere ve Balıkesirde ilk Kuvayımilliye
ışığının yandığı Alaca Mescitin
orada, Kuvayımilliye Meydanında da konuştuk.
Şunu söylemeye çalıştık bir gün
Erzurumda, bir gün Balıkesirde: Erzurumda Erzurum Kongresine
katılan Dersimli Abbas Necatinin dünyası neyse, Balıkesirde
Kuvayımilliyeyi başlatan, 15 Eylülden iki gün sonra 17 Eylülde
Kuvayımilliyeyi başlatan Vehbi Efendinin dünyası
aynıdır. Doğuyla batının, kuzeyle güneyin
ayrılmasına izin vermedik, ayrılmasına hiçbir zaman izin
vermeyeceğiz.
Onun için, mücadelemiz, yeniden Kuvayımilliye
mücadelesidir; mücadelemiz, bütün bir milleti tekrar bir aşk, sevda ile
yeni bir tarihî yolculuğa çıkarma mücadelesidir.
Şimdi bakınız, buradan bütün muhalefet
liderlerimize ve muhalefet partilerimize çağrıda bulunuyorum: Hepimiz
mahallerimizden çıkalım bütün millete- kimse kendi mahallesinin
sığınağında rahat bir dünyada yaşamasın,
çıksın mahallesinden, köyünden, kasabasından ve başka
mahallelere girsin. Sünni vatandaşlarıma sesleniyorum: Alevi
kardeşlerinizle kucaklaşın. Hakk, Muhammed, Ali diyenlerle
Hazreti Muhammedin yolunda olduğunu her fırsatta zikredenler
arasına kimse giremez.
Türk ve Kürt kardeşlerime sesleniyorum; Zaza
kardeşlerime, Arnavut, Boşnak, hepsine sesleniyorum: İstiklal
Harbinde nasıl bir aradaysak, nasıl Balıkesirde
Kuvayımilliye aşkı yanarken, Vanda 120 genç -ondan üç dört
-
Sarıkamışa 14-15 yaşlarında cephane
taşırken şehit olmuşsa Van ile Balıkesiri, Kars ile
Kırklarelini kimse ayıramaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama bu yetmez. Ben katılıyorum Sayın
Bahçeliye, hamasi nutuklarla bu olmaz, alana ineceğiz. Bakın, ben
indim, inmeye devam edeceğim, kongrelerimize
Ve seçim için talimat
verdim.
ALİ UZUNRIMAK (Aydın) Biz elli
yıldır alandayız, elli yıldır.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu süreç
içinde gitmediğimiz vilayetimiz, al bayrağı ve AK PARTİ
bayrağını dalgalandırmadığımız yurdun
hiçbir köşesi kalmayacak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü, AK PARTİ 81 ilin 71inde 1inci parti, 81 ilin
78inden milletvekili çıkarmışız. AK PARTİ demek
milletin ta kendisi demek. Onun için, biz çözüm demişsek hamaset falan
yapmayız, gider etnik ve mezhebi arka planına bakmadan herkesin,
Anadoluda ve Trakyada terinin kokusunu yanağımızda hissederiz.
Evet, gerekirse yaşına hürmeten herkesin de elini öperiz ama kimseye
elimizi öptürmeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Peki, Cumhuriyet Halk Partisi 33 ilden, Milliyetçi Hareket Partisi ise 47 ilden
hiç milletvekili çıkaramamış. Şimdi, alın
haritayı, ne olur, bu bize lazım. Bir iktidar partisi olarak bundan
memnun olmam lazım ama memnun değilim. Bize her yerde konuşan muhalefet
lazım ki muhalefette de bir birlik, beraberlik olabilsin, milletin buna
ihtiyacı var. CHP 16 şehirde, MHP ise 23 şehirde yüzde 10
barajının altında kalmış. Güneydoğu Anadoluda
yüzde 5in altındasınız, Doğu Anadoluda yüzde 7nin
altındasınız, CHP için söylüyorum. MHP için de, Güneydoğu
Anadoluda yüzde 5in altındasınız. Nasıl temsil bu?
Şimdi, bakınız, o zaman çözüm sürecinden
bizim anladığımız şudur: Bu toprakların her
rengi, her dili, her dağı, her şehri, her karesi bizim için
kutsaldır ve orada yaşayanların kültürü, dili, kendi ananesi
neyse onlar da aynı şekilde kutsaldır. Süphan
Dağını Uludağdan, Ilgazı Nemrut Dağından
ayırmak nasıl mümkün değilse farklı lehçeler, diller
konuşuyor diye bu milleti birbirinden ayırmak mümkün değildir,
olmayacaktır.
Tabii, HDPye de aynı çağrıda bulunuyorum:
Artık Türkiyeli olun. Türkiyeli partisi olmak bir meziyettir. Her yerde
konuşalım; bir mahallede, bir bölgede değil, öncelikli
çağrım bu. Aidiyet bilincini güçlendiriyoruz, güçlendireceğiz ve
AK PARTİ kadrosu buradayken, AK PARTİ tabelaları yurdun her
yerindeyken bu milleti bölmeye de, bu millet arasına fitne sokmaya da
kimsenin gücü yetmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ikincisi, demokrasinin güçlendirilmesi.
Hepimizin demokrasiye sahip çıkması lazım, hepimizin Demokrasi
söz konusu olduğunda başka her şey teferruat. demesi
lazım. Demokrasiye, millî iradeye, ister şu cihetten ister bu
cihetten, herhangi bir müdahale söz konusu olduğunda hepimizin gür bir
sesle ayağa kalkması lazım. Evet, biz kalktık. Partilerin
kapatılmasını biz neredeyse imkânsız hâle getirdik ama
yeterli desteği bu Meclisten göremedik, tamamıyla imkânsız hâle
gelecekti. Daha birçok gelişmede, Dünya İnsan Hakları Gününde
iftiharla söylüyorum, on iki yıl içindeki demokratik
reformlarımızı saysak herhâlde bir başka kitapçık daha
dağıtmamız gerekir. Vaktimizin darlığı sebebiyle
girmeyeceğim ama on iki yıl önce olağanüstü hâlde
yaşıyordu bu memleket. Köyler boşalmıştı,
mezralar, yaylalar sessiz kalmıştı. Şimdi, olağanüstü hâli
de kaldırdığımız gibi, demokratikleşme
adımlarını attık, atmaya devam edeceğiz çünkü
ekonominin temeli siyasi istikrardır, siyasi istikrar da demokrasiyle
gelir.
Yurt dışında bir konferansta,
Dışişleri Bakanlığım döneminde, Türkiyenin bu
ekonomik başarısını neye borçlusunuz? diye bir soru
sordular, şunu söyledim: Biz bu arada büyük doğal gaz
kaynakları bulmadık İngilterede bir toplantıda- petrol
kaynaklarımız da yok. Kimse bize Avrupadaki krizde olduğu gibi
milyarlarca, yüz milyarlarca euro para da vermedi. Biz bir sömürgeci devlet
olmadığımız için elimizde birikmiş sermaye de yoktu
ama neyi keşfettik biliyor musunuz? İşte aramızdaki fark
bu, insan odaklı siyaset anlayışı bu. Biz
insanımızdaki cevheri harekete geçirdik, insanımızdaki
cevheri. Hiçbir cevher insan cevherinden daha kıymetli değildir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve bu harekete geçiş
sebebiyle, bakınız, sizler reddedebilirsiniz Sayın
Kılıçdaroğlu ama binalar ortada, yapılanlar, her şey
ortada.
Bakınız, sadece zikredeceğim, zaten
gittiğiniz her ilde görürsünüz: Son on iki yıl içinde 100 yeni
üniversite açtık, 76 idi 176 oldu; ilk ve ortaöğretimde 234 bin
derslik yapıldı; 73 şehrimizi doğal gaza kavuşturduk,
yakında doğal gazın ulaşmadığı şehir
kalmayacak; 757 yeni hastane inşa ettik; 1.737 birinci basamak
sağlık tesisi inşa ettik; 276 barajın
yapımını tamamladık; 1.330 spor tesisi yaptık; 182
gençlik merkezi açtık; 632.630 konut yaptık; 189 adalet sarayı
yaptık; 17.591 kilometre bölünmüş yol yaptık; bütün
dünyanın takdirle izlediği Marmarayı hizmete açtık, Asya
ile Avrupayı birbirine bağladık; bunları hep biz
yaptık ve milletin helal kazançlarıyla yaptık. ATAK
helikopterini yaptık; Rasat ve Göktürk uydularını uzaya
gönderdik; ilk defa millî savunma sanayisini bu derece güçlü hâle getirdik,
bağımsızlığımızın birinci
şartı savunma sanayimizin güçlenmesidir. Türk Silahlı Kuvvetleri
bundan sonra -sizin dönemlerde olduğu gibi diyeyim- tank modernizasyonu
için bizden çok daha gerideki ülkelere müracaat etmek zorunda kalmayacak; Altay
tankını da yapıyoruz, uçağımızı da
yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 90
tane organize sanayi bölgesi yaptık, 700 bin istihdam sağladık
buralarda. Ayrıca istihdama geleceğim çünkü zikredildi.
Havalimanlarımızı 26dan 53e çıkardık ve Türkiyenin
her yerine siz de herhâlde uçabiliyorsunuz havalimanlarından. Kredi
Yurtlar Kurumunun yurt sayısını 190dan 438e
çıkardık. Kredi verilen öğrenci sayısını 451
binden 881 bine çıkardık. Ayrıca, 364 bin öğrencimize burs
veriyoruz. TİKAnın faaliyet sahasını 38e
çıkardık, dünyanın en önemli insani kuruluşlarından
biri hâline getirdik. 30 ülkede 38 Yunus Emre Kültür Merkezi açtık. 3
milyar 307 milyon dolar resmî kalkınma yardımıyla şu anda
gayrisafi millî hasılasına göre dünyada -İnsan Hakları
Gününde söylüyorum- en fazla insani yardım yapan ülke Türkiyedir.
İşte Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle şefkatli ve kuvvetli bir
devlettir bizim dönemimizde. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IMF defterini kapattık. Oraya geleceğim
makroekonomik dengede. Şimdi, IMFnin işlerine, icra direktörü olarak
Türkiyedeki başarıları dolayısıyla bizim Hazine
Müsteşarımız bakıyor. Dünyada en çok turist alan 6ncı
ülke konumuna geldik. Sosyal hizmetlere 1 milyar 376 milyon lira
ayrılırken, yeni bütçemizde 26 milyar 561 milyon ayırdık.
Sadece engellilerimize 10 milyar -eski rakamla 10 katrilyon- sosyal yardım
ayırdık. Engellilerimizin aileleri her gittikleri yerde bize
teşekkür ederler çünkü aileler tatil yapmak istediklerinde
bakıcı gönderiyoruz bütün masrafı devletten
karşılanmak üzere çünkü onlar bizim başımızın
tacıdır, memleketimizin bereketidir. Engelli ya da herhangi bir
vatandaşımız darda ise bize Ankarada uyumak haramdır.
KÖYDES Projesiyle 9 milyar kaynakla köylerimize gittik. Tarımla ilgili
söylediklerinize tek tek geleceğim. Tarımsal millî geliri 36 milyar
liradan 116 milyar liraya çıkardık. 759 enerji santrali yaptık. On
bir yılda, evet, 3 milyar 250 milyon fidan diktik. Tabii, buradan
Yalovada kesilen asırlık çınarları eksi olarak
çıkarmak gerekecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) Yırcadakileri de
çıkar.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Ayrıca, teşekkür ederim, bilseydim bir gün daha beklerdim ama
inşallah benim çağrıma kulak vererek
yapmamışsınızdır o açıklamayı ama oradaki
hassas şey şu: Yalova Belediye Başkanı Genel
Başkanın haberi vardı. diyor, siz Yoktu. diyorsunuz,
üzüldüğünüzü söylüyorsunuz. Tabii, benim
Başbakanlığımı tartışmaya açıyorsunuz
ama belediye başkanınızla biraz daha iyi koordinasyonunuz
olursa, tavsiye ederim, faydalıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Kaçak saray için
kesilenler
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Gelecek,
hepsine cevap vereceğim, merak etmeyin.
Bakın, 3 milyar 250 milyon, sayıyı
biliyorsunuz. İnşallah, yakında her bir birey için bir ağaç
dikmiş olacağız. 7 milyar ağaç dikeceğiz bu ülkeye,
yemyeşil kılacağız her yeri. Çevre
duyarlılığımız da bu.
Makroekonomik göstergelere gelince -biraz hızlanmak
zorundayım, cevap verilecek hususlar var- Türkiye ekonomisini 230 milyar
dolarlık bir ekonomiden 822 milyar dolarlık bir ekonomi hâline
getirdik. Ekonomimizi 3,5 kat büyüttük. Şimdi, bu büyüme, bu rakam,
matematiksel olarak bir rakam yani hayalden söylenmiyor. Matematiği bilen
aradaki farkı görür.
Şimdi, elli altı yılı Kırk üç
yıl dediniz 1946dan bugüne, onu mazur görelim matematik hesaplama
hatası olarak ama bu rakamları ne yapacaksınız, nasıl
izah edeceksiniz? Yani 230 milyardan 822 milyara. Ve ayrıca öyle bir
kurnazlık yapıyor ki Sayın Kılıçdaroğlu, diyor
ki: 2009da gayrisafi millî hasıla şuydu, şimdi -10.500-
yükselmedi. Peki, 2009da kim iktidardaydı, oraya kim getirdi? Bizi
bizimle karşılaştırıyor, başka
karşılaştıracak bir şey yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Peki, aynı dönemde
küresel ekonomik kriz yaşandı ve Türkiye'de 2009dan bu yana 100 olan
millî gelir nispet olarak 120ye çıktı, aynı dönemde Avrupada
100den 98e geriledi, negatif büyüme var. Bazı ülkelerde ismini
zikretmeyeyim, hepsi komşu ülkelerimiz, hiçbirini rencide etmek istemem-
bu rakamlar 70e filan geriledi. Küresel krizin olduğu bir dönemde biz
ekonomiyi büyütmeye devam ediyoruz ve her sene büyüyor ama tabii, bizimle bizi
karşılaştırdığı için bunu idrak etmek mümkün
olmuyor.
Şimdi, 2002 yılında 28 milyar döviz
rezervimiz vardı, 133 milyara çıktı. Bakın şimdi, bu
çarpıcıdır. Sayın Kılıçdaroğlunun çok
ilginç bir demeci var sürekli tekrar ediyor bugünlerde, milletimiz de
dinliyor- diyor ki: Bana bir dört yıl verin, sonrasını
istemiyorum. Şimdi, neden söylüyor biliyor musunuz? Bu rakamları biliyor,
yani hazinemizin dolu, rezervimizin bol olduğunu biliyor, gelecek, dört
yıl harcayacak -neyi harcayacak biraz sonra geleceğim- sonra gidecek,
yok öyle ucuza mal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın şimdi, 1991de SSK Genel Müdürlüğüne
geldiniz, SSK kâr yapıyordu o zaman. O zamanın parasıyla 128 bin
lira, az da olsa kâr görünüyordu, dört yıl sonra 1995te 81 trilyon 335
milyon zarar yaptı SSK. Keşke dört yıl kalsaydınız,
sekiz yıl kalmışsınız, 1 katrilyon 111 trilyon zarar
yaptı SSK. Allah milletimizi korusun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın
(CHP sıralarından
gürültüler)
MÜSLİM SARI (İstanbul) Şimdi kaç
şimdi?
BAŞBAKAN AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) Dinleyin, niye? Ben sinirlenmedim, orada güzelce
dinledim, not aldım.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Şimdi ne kadar?
ENGİN ALTAY (Sinop)
Şimdiyi söyle.
BAŞBAKAN AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) Ne güzel, dinleyin, daha çok ders
alacaksınız, dinleyin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi
ENGİN ALTAY (Sinop)
Evet, şimdi
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Şimdi?
BAŞBAKAN AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla)
OECD
ENGİN ALTAY (Sinop)
Şimdi, SGK
BAŞBAKAN AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) Sonra cevabı verirsiniz siz.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Şimdi?
BAŞBAKAN AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) Bakınız, OECD ülkeleri içinde gelir
dağılımını en hızlı düzelten ülke biziz.
Devraldığımızda -yoksulluk sınırı 4,2
dolardır günde; bir de 2 dolar, bir de 1 dolar dilimi var- Türkiyede
yüzde 30 4,2nin altında yaşıyordu, günde 4,2 doların
altında yüzde 30 yaşıyordu. Şu anda kaç kişi
yaşıyor biliyor musunuz? Sadece 2,7. Hepsi, o yoksulluk
sınırın üstüne, orta gelir grubuna çıktılar ve orta
sınıfın en güçlendiği ülkelerden biriyiz. OECD
rakamlarına göre de gelir dağılımını
Singapurdan
Gelir dağılımını en hızlı
düzelten ülkeyiz.
Şimdi, istihdam
konusu, tabii, yine o da sorular arasında geldi ve gerçekten üzüntü
duyduğum bir husus, aslında sonda söyleyecektim, vizyonumuzu
tamamladıktan sonra ama
Neyse onu sonra söyleyeyim, sizin özel
şeyinizi de bozmayayım.
Yoksulluğu
azalttık, günlük 2,15 doların altında kimse kalmadı. 2002
yılında sadece 36 milyar dolar olan ihracatımızı 2013
yılında 4 katına çıkartarak 151,8 milyar dolara çıkardık.
Bu senenin ilk on ayında ihracatımızı yüzde 5,6
oranında artırdık, ithalatımızı yüzde 3,9
azalttık, dış ticaret açığımız yüzde 18,2
düştü. Ekim sonu itibarıyla, on iki aylık ihracatımız
158,8 milyar dolar.
Bütçe rakamlarına
bakalım: Merkezi yönetim bütçe açığının millî gelire
oranı 2002de yüzde 11di, şimdi yüzde 1 seviyesine düştü. 2013
yılı sonu itibarıyla, 28 AB üyesi ülkeyle
kıyaslandığında genel devlet bütçesi dengesi en iyi
durumdaki 4üncü ülke konumundayız. 2002 yılında her 100
liralık verginin, değerli milletvekilleri, 86 lirası faiz
ödemelerine gidiyordu; bugün, sadece 15 lirası gidiyor, gelecek sene bunu
13 liraya kadar düşüreceğiz. 2002 yılında toplam bütçe
harcamalarının yüzde 43,2sini faiz ödemeleri oluşturuyordu,
bugün faizin bütçedeki payını yüzde 12ye düşürdük. 2002
yılında yüzde 74e ulaşan kamu borcunun millî gelire
oranını yüzde 33lere kadar gerilettik. 25 Avrupa Birliği üyesi
ülkeden bu anlamda daha iyi durumdayız, Avrupa standartlarının
çok üzerindeyiz. 2002 yılında ülkemizde sadece 1,1 milyar dolar olan
doğrudan yabancı yatırım 2013 yılında 12,9 milyar
dolara yükseldi. 1984-2002 döneminde ülkemize gelen doğrudan yabancı
yatırım 14,6 milyar dolar olurken 2003 yılından bugüne
toplam 145 milyar oldu.
Şimdi, deminki o büyük inşa faaliyetleri ve
bunları, bütün bu makroekonomik göstergeleri yan yana dizdiğimizde,
yüz yılın muhasebesini yaptığımızda, artık,
Düyun-ı Umumiye benzeri, IMFye borçlu bir ülke yok. Kendi kendine
kalkınabilen, dış yardım almadan, IMFye el açmadan
kalkınabilen bir ülke var.
Bugün AK PARTİnin 13üncü bütçesini sunuyorum ben.
Bu vesileyle, biraz önce saygı sınırlarını aşarak
Cumhurbaşkanımıza sarf edilen sözleri de burada şiddetle
kınayarak, Sayın Cumhurbaşkanımıza, geçmiş 12
bütçeyi sunan ve on iki yıl bu millete hizmet etmiş, bu
başarılara imza atmış Cumhurbaşkanımıza
buradan huzurunuzda selamlarımı ve saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Eğer bugün başı dik, onurlu bir ülke
varsa, dünyada en fazla temsil edilen 7nci ülke isek itibar budur, itibar
budur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yolsuzlukta?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Geleceğim ona. Eğer yolsuzluk sizin dönemdeki gibi olsaydı biz
bu başarıları sağlayamazdık. 2001i unutmayın,
kimlerin Yüce Divanda yargılandığını unutmayın.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; MHP
sıralarından gürültüler) Unutmayın, unutmayın, yok.
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Müdahale
ederseniz müdahale görürsünüz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 4 tane bakanı niye
aldınız, 4 tane bakanı?
BAŞKAN Lütfen dinleyelim, cevap vermek gerekiyorsa
söz veririz. Lütfen
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Biz öyle
sataşmalardan falan çekinip susacak değiliz. Bu ülkeye kimse borç
vermedi. Biz maden de bulmadık. (MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) 4 tane bakanınız
yolsuzluktan yargılanıyor.
BAŞKAN Lütfen Sayın Türkkan, Sayın
Uzunırmak
Lütfen
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Tasarrufla, yolsuzlukları engelleyerek bu ülkeyi bu hâle getirdik.
Şimdi
(MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
Böyle bir usul yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Böyle söz de yok.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Sayın
Bahçeli, size saygım sonsuz. Lütfen arkadaşlarınıza
söyleyin.
BAŞKAN Cevap vermek gerekiyorsa verirsiniz.
Yapmayın lütfen. Bakın, şu ana kadar iyi götürdük. Şunun
şurasında fazla bir şey kalmadı. Biraz daha
sabırlı olalım lütfen.
Buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, 2015 bütçemizin büyüklüğü 473 milyar Türk lirası. Bu
büyüklük -dikkat ediniz- 119 milyar Türk lirasıydı 2002de. Sadece
-sağlık ve eğitimdekini zikrediyorum- eğitime
ayırdığımız 87,5 milyar, sağlığa
ayırdığımız 80,9 milyar. İkisini topladığınızda
168 milyar, iki kaleme 168 milyar ayırıyoruz şimdi. 2002de
bütün bütçe 119 milyardı. Nereden geldi bu para? İşte
hortumları kestiğimiz için, yolsuzlukları durduğumuz için.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sadece eğitime
MUSA ÇAM (İzmir) Hortumları kendinize
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi
yolsuzluklara geleceğim. Size de söyleyecek sözüm var. Bekleyin, biraz
sabredin canım, aceleye gerek yok.
Şimdi, sadece eğitime -eğitim dediği
için Sayın Kılıçdaroğlu- ve sağlığa
ayırdığımız bütçe 2002deki toplam bütçeden 60 milyar
daha fazla. İşte aradaki fark bu.
Peki, 62nci Hükûmet olarak ilk bütçemizi sunuyoruz.
Görevi alır almaz hemen Hükûmet Programımızı bu kürsüden
okuduk. Bazı beklentiler muhtemelen şuydu: Hükûmet, yeni Hükûmet,
62nci Hükûmet geride kalan sekiz dokuz ayı kapsayan -seçime kadar- bir
program yapar, geçici bir program sunar. Hayır, arkadaşlarıma
talimat verdim. Değil sekiz aylık; dört yıllık, dokuz
yıllık, 2023e kadarki programın ana çerçevesini çizeceğiz.
İkinci atılım hamlesini ve yeni Türkiyenin yükselişinin
programını yapacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve bunu yaptık, beş temel esas üzerine
yaptık: İleri demokrasi, insani kalkınma, yaşanabilir
mekânlar ve çevre, güçlü ekonomi, öncü ülke. İşte 2023 vizyonumuz bu.
Biz bu vizyonu gerçekleştirmek için çalışırken sizin
hayalleriniz buna yetişemez Sayın Kılıçdaroğlu. Bizde
strateji de var, ufuk da var, vizyon da var, sadece eleştirmek yok. Hemen Orta
Vadeli Programı açıkladık, arkasından
Şimdi, tabii,
ekonomiyi statik zannettikleri için şaşırıyorlar. Niye on
iki yıldır yapısal dönüşüm programları
diyor. Dünya
değişiyor, ekonomi dinamik, küresel krizden
çıkmışız. G20 toplantısında herkes yapısal
reform çabasından bahsediyordu, sadece iki ülke yapısal reform paketi
açıklayabildi: Türkiye ve Meksika. Dünya ekonomilerinde şu anda,
G20de alınan kararda Yüzde 2 kalkınmayı nasıl
sağlayacağız? diye tartışılıyor. Biz,
normal hedef olan yüzde 2 kalkınmanın dünya ortalamasının
2-3 mislini gerçekleştiriyoruz bu şartlarda; bunu
gerçekleştirmeye de devam edeceğiz. Yapısal, sektörel 25 alanda
programı açıkladık, 9unda detayları verdik, 1.300 eylem
planı açıkladık ve inşallah bunları tek tek
gerçekleştirdiğimizde de Türkiyede reel sektörün canlanması,
ihracatın ithalatı karşılama oranının en üst
düzeye çıkması sağlanacak ve en önemlisi de AR-GE alanında
çok ciddi atılımlar yapacağız.
Geçen hafta inovasyon toplantısında -ki
uygulamalı buluş diye Türkçeleştirme teklifinde bulundum-
inovasyon haftasında zikrettik. Biz iktidara geldiğimizde gayrisafi
millî hasıladan AR-GEye ayrılan pay sadece yüzde 0,55ti; şu
anda 2 misline çıktı, yüzde 1. En kısa zamanda
gelişmiş ülkelerdeki nispetlere, yüzde 3e doğru
çıkacağız, hedefimiz bu. Her yerde AR-GE
çalışmalarını teşvik ediyoruz. Eğitim ve
diğer alanlarda bu çalışmaları sürdürmeye
kararlıyız.
Kısaca, millî, aidiyet bilincimiz güçlendiğinde,
buna dayalı olarak millî irade tahkim edildiğinde, demokrasi
sağlam zeminlere oturduğunda, ekonomi sağlam ayakları
üstünde durduğunda -4üncü önemli husus- dünyada da itibarlı bir ülke
hâline gelirsiniz.
Yüz sene önce bizi komşu halklardan kopardılar,
milletimizi parçaladılar. Biz dış politikamızı
komşu halklarla bütünleşme üzerine kurduk.
Bakınız, bir ay içinde Bağdata gittim,
Bağdata ve Erbile gittim. İnşallah Sayın Abadi buraya
gelecek. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinde ortak
kabine toplantısını tekrar başlatıyoruz, size kara
haber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yunanistandaydık, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi
Toplantısı yaptık. Sayın Putin Ankaraya geldi, Üst Düzey
İşbirliği Konseyi Toplantısı yaptık. Hani
Komşularla sıkıntı var. deniyor ya, bakın,
başladık, hepsiyle yapıyoruz.
Kiminle sıkıntımız var biliyor
musunuz Sayın Kılıçdaroğlu? İşte, o
gördüğünüz küçücük Suriyeli kızı buraya gönderen Beşar
Esadla sıkıntımız var ve olacak. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) O
bahsettiğiniz küçücük kız var ya, eğer sizin sözünüzü dinleyip
kapımızı onlara kapatsaydık şu anda
yaşamıyor olacaktı, yaşamıyor olacaktı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Halepin üzerine bombalar yağarken, Türkmenler
Bayırbucakta katledilirken, Halep Azâzda, İdlipte Kürtler,
Türkmenler, Araplar katledilirken
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
Genel Kurula hitap etmesi gerekir iken kişileri hedef alıyor, genel
başkanlara doğru laf söylüyor.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) E,
Sayın Kılıçdaroğlu da dönüp dönüp böyle konuşuyordu.
Öyle değil mi arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Her taraf Genel Kurul.
Evet, buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, bir dakika, siz oraya heyet gönderdiniz, Bayırbucak
Türkmenleri katledilirken heyet gönderdiniz, elini sıktınız
Beşar Esadın. İşte, biz onlarla problemliyiz. Bir daha
ilan ediyorum: Nerede zalim varsa onunla problemliyiz, bu bize onurdur. Nerede
mazlum varsa onunla kucak kucağayız, bu da bize onurdur. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Mısır konusu
Bizim Mısır
halkıyla bir problemimiz yok. Kılıçdaroğlu Kahireye hiç
gitmediği için
Bir giderseniz, bir taksiye binin, eminim Türksünüz diye
para almaz sizden çünkü hepsi bizi bilir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Mısırda biz
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Siz
Mısıra gidecek misiniz Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Mısır halkıyla hiçbir problemimiz yok. Mısır bizim
aziz ve kadim dostumuzdur ama darbecilerle problemimiz var sizlerle problemimiz
olduğu gibi, siz de darbecisiniz, sizlerle problemimiz olduğu gibi
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri ve alkışlar;
CHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler ve sıra
kapaklarına vurmalar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Daha yeni
başlıyoruz, oturun. (CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Arkadaşlar, bir dakika
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) O sözünü geri al!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Lütfen yerinize
oturunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim, konuşmasını
bitirsin, size söz vereceğim. (AK PARTİ sıralarından ayakta
alkışlar, CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) O sözünü geri alacak, o sözünü.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, Sayın Başkan
BAŞKAN Hayır, size söz veririm,
konuşmasını bitirsin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Asla
kabul etmiyoruz.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Sözünü geri
alacak.
LEVENT GÖK (Ankara) O sözünü geri alacak Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hayır, şimdi, bakınız,
değerli milletvekilleri, bir dakika
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından ayağa kalkmalar, karşılıklı laf
atmalar, gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Grup
Başkanı orada. Grup başkanının muhatabı da grup
başkanıdır.
BAŞKAN Lütfen yerinize oturunuz. Eğer
konuşmasını bitirdikten sonra
LEVENT GÖK (Ankara) Böyle bir şey olabilir mi ya?
Sözünü geri alacak, sözünü.
BAŞKAN Müsaade edin, müsaade edin, Sayın
Başbakan ne demek istediğini bir açıklasın.
LEVENT GÖK (Ankara) Nasıl Başbakansın
sen öyle?
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
ayakta karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Lütfen yerinize oturunuz. Lütfen yerinize
oturunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
ayakta karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Lütfen yerinize oturunuz,
konuşmasını bitirsin size söz veririm.
ENGİN ALTAY (Sinop) Türkiye'yi gerdin, Meclisi de
gerdin. Helal olsun!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen, değerli
arkadaşlar
Lütfen, yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Lütfen yerinize oturunuz.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) O sözünü geri
alacak Başkan.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Oturun,
oturun.
BAŞKAN Ne demek istediğini Sayın
Başbakan belki açıklayacak. Tatmin olmazsanız size söz veririm,
size söz veririm. (CHP sıralarından gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar
Sayın Gök
Sayın
Başbakan ne demek istediğini açıklar. Tatmin olmazsanız
size söz veririm. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında ayakta
karşılıklı laf atmalar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Konuşması bitince cevabını verir.
BAŞKAN Ama böyle olmaz, böyle müzakere
yapamayız.
Evet, lütfen, Sayın Başbakan
(AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında ayakta karşılıklı laf
atmalar)
Arkadaşlar, lütfen, yerinize oturunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Lütfen, yerinize
oturunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bırakın, izah edeyim. Sayın Başkan, izah edeyim.
(Gürültüler)
BAŞKAN Lütfen, lütfen yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Evet, izah
edeyim, oturun, oturun, izah edeyim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Başbakan
BAŞKAN Bir dakika
Bir dakika,
anlaşılmıyor, bu gürültüden karşılıklı
anlaşma imkânı yok. Sayın Başbakan ne demek istediğini
açıklar. Katılmıyorsanız, yeterli bulmuyorsanız size
söz veririm, onu söylüyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ama
Sayın Başkan
BAŞKAN Size söz veririm diyorum. Onun için...
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, konuşma bittiğinde grup başkanı
muhataptır, cevabını verir. Bu şekilde söz kesilir mi?
BAŞKAN
bırakın, Sayın
Başbakan konuşmasını bitirsin, usul böyle. Elbette her
konuşmasına katılmak mecburiyetiniz yok. (CHP
sıralarından gürültüler)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sataşma varsa, sizin açınızdan
sıkıntılı bir açıklamaysa
Sayın Başbakan,
ne demek istediğinizi tekrar lütfen açıklar mısınız?
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Peki.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan, hakaretin
açıklaması olmaz, özrü olur.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bir
dakika
BAŞKAN Bir dakika
Bir dakika
Efendim, Sayın Başbakan, ne demek
istediğini açıklar. Eğer tatmin olmuyorsanız, doğru
bulmuyorsanız ondan sonra İç Tüzük hükümlerine göre işlem
yaparız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, Başbakanımız konuşmasına devam eder
BAŞKAN Evet, lütfen
Lütfen, arkadaşlar,
yerinize
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Grup
Başkanları orada, Grup Başkanları gerektiği gibi
cevabını verir konuşma bittiğinde.
BAŞKAN
Herkes yerine otursun
Bir anlaşalım, herkes yerine otursun.
Aynı anda bu kadar kişiyi dinleme imkânım yok benim.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Yani
Yani
BAŞKAN -
Sayın Başbakan, ne kastediyorsunuz bununla? Bunu bir tavzih edin.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi müsaade edin
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, oturmadan nasıl olacak!
BAŞKAN
Herkes yerine otursun lütfen
Lütfen arkadaşlar
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu kadar hiddete gerek yok. Çıkar
(CHP
sıralarından gürültüler) Bir dakika
BAŞKAN
Lütfen Sayın Başbakan
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Sayın Kılıçdaroğlu,
-herkes gibi- bir kişinin ağzından bir söz çıktı
mı duyacağı sözü de düşünmeli. Siz dönüp bana
Mısır halkıyla kavgalısınız. diye hitap
ederseniz bütün dünyaya
(CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Ne ilgisi var?
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bir dakika
LEVENT GÖK
(Ankara) Bunda ne var?
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bir dakika
Bir dakika
(CHP
sıralarından Düşman değil misiniz? sesi)
Değiliz.
BAŞKAN
Lütfen
Arkadaşlar, bir dinleyin! Lütfen arkadaşlar
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Mısır halkıyla Türk halkı
kardeştir. Ben de size
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Orta Doğuyu bu hâle getirdiniz! Yazıklar olsun!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Darbe geleneğinizde var ya! Neyi inkâr ediyorsunuz? (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bal gibi darbecisiniz işte ya!
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ya bir dakika, hiddetlenmeyin, daha
sorularınıza cevap vereceğiz. Bir dakika
Allah Allah!
LEVENT GÖK
(Ankara) Siz bir darbeciliğe cevap verin, darbeciliğe. Kim darbeci,
bir anlat onu.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın
Başbakan, devam edin. Ancak bir tavzih getirirseniz de uygun olur
Sayın Başbakan, rica edeceğim.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi, bakınız, siz, bizim
Mısır halkıyla bizi düşman
yaptığımızı söylediniz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır düşman demedim. Tutanaklara
bakın.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Çıkartırız.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Suriyede savaşın sorumlusu sizsiniz.
dediler.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Evet, Suriye
BAŞKAN
Sayın Ünal, kimse karışmasın.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ben de darbe döneminde, Mısırda
darbe olmuşken oraya heyet gönderdiğiniz için sizi darbecilikle
suçluyorum. Tamam mı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Hayır, bir dakika
Efendim...
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Darbeyi desteklemekle suçluyorum ama siz
yaranız var da 27 Mayısı hatırlıyorsanız kendi
bileceğiniz bir iş.
MEHMET AKİF
HAMAZÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bunu kabul etmiyoruz.
BAŞKAN
Şimdi, arkadaşlar, ne demek istediğini söyledi. Eğer
bununla tatmin olmuyorsanız konuşmasını bitirsin, söz
vereceğim. Konuşmasını bitirsin. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler) Ama söyledikleriniz anlaşılmıyor.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Grup başkan
vekili, grup başkanı buradayken karışamaz. Böyle bir usul
yok.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Söyledikleriniz anlaşılmıyor.
Sayın
Başbakan, lütfen devam edin.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bakınız, siz bu ülkenin
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başbakan, sözünüzü lütfen geri
alın.
BAŞBAKAN
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Geri falan almıyorum. Darbecilerin elini
sıktınız. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen arkadaşlar
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başbakan, özür dilemek
zorundadır.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, lütfen
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Lan sen kimsin de Başbakana emir verirsin ya! Kimsin
sen! Sen kimsin be!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Grup Başkanı cevap verir.
BAŞKAN Lütfen... Lütfen
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Asıl darbeci sizsiniz!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Siz bu
ülkenin Cumhurbaşkanına hakaret edeceksiniz, bu ülkenin Hükûmetine
Başka bir milletle problemli hâle getirdi. diyeceksiniz, en ufak bir
eleştiride tepki göstereceksiniz. Bir dinleyin bakalım. (CHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başbakan, bir tek şey söyleyeceğim efendim
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ya muhatabı
sen değilsin! Grup Başkanı orada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, konuşmacının nasıl
konuşacağını tarif edemez!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Başbakan bir tek şey söyleyeceğim efendim: Siz Mısıra
gidebilecek misiniz?
BAŞKAN Lütfen!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bakınız, tekrar söylüyorum
(CHP sıralarından gürültüler)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Anayasayı ihlal ediyor!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ya siz
bana dikte ettiremezsiniz diye söylüyorum, ben ne söylediğimi biliyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Siz
Mısıra gidebilecek misiniz?
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi
Sayın Hamzaçebi,
lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Oturun,
oturun
BAŞKAN Ama, bakınız, bir şeyde
anlaşalım: Sayın Başbakanın sözüne
katılmıyor olabilirsiniz, rahatsız olabilirsiniz.
Konuşmasını bitirir, talep edersiniz, size söz veririz. Bunun
usulü böyledir. Konuşmayı keserek karşılıklı bir
şey yapamayız.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başbakan,
dinliyoruz sizi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sadece
bir cümle söylüyorum: Sayın Başbakan Mısıra gidebilecek mi
acaba? Bunu açıklasın.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, siz tecrübeli bir
arkadaşımızsınız. Bunun nasıl
olacağını biliyorsunuz. Konuşmasını tamamlar,
görüşlerini açıklar, bir sataşma varsa, bir itham varsa cevap
verirsiniz. Söz vermezsek o takdirde bu türlü itirazları
yaparsınız.
Bırakın, lütfen, Sayın Başbakan
konuşmasına devam etsin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Siz bundan
alındınız Sayın Kılıçdaroğlu,
alındınız. Benim kastettiğim
(CHP sıralarından
gürültüler)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sadece
bir cümle: Siz Mısıra gidecek misiniz, bunu açıklayın
efendim.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Dinleyin,
dinleyin bir dakika.
Benim kastettiğim çok açıktır. Biz
Mısır halkıyla beraberiz, darbecilere karşıyız.
Siz de gidip darbenin yapıldığı dönemde heyet gönderdiniz.
Kastettiğim budur.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Mısıra siz gidebilecek misiniz? Gazzeye gidebilecek misiniz?
AHMET YENİ (Samsun) Laf atma be!
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Dinle, dinle!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ama niye
bu kadar alınıyorsunuz, bilmiyorum. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) 27
Mayısı düşünüyorsanız kendi bileceğiniz şey.
Şimdi sakin bir şekilde dinleyecekseniz bir
konuya daha dikkati çekeceğim, sakin bir şekilde dinleyeceksiniz.
Niçin bu kadar ağır bir ifade kullanmak
durumunda kaldım biliyor musunuz Sayın Kılıçdaroğlu?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Bak hâlâ
kullanıyorsun!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bir
dakika!
BAŞKAN Lütfen Sayın Başbakan
Genel
Kurula lütfen, Genel Kurula.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bazen
empati yapmakta fayda var.
Şimdi bir başka konuya geleceğim. Evet,
ben, AK PARTİ Olağanüstü Kongresinde dedim ki: Bizim siyasetimiz
ahlak meselesidir, erdem meselesidir. Ve bundan sonra da söylüyorum: Bizim
siyasetimizin esası ahlak olacaktır, erdem olacaktır, irfan
olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) İnşallah
İnşallah
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, siz, şöyle döndünüz ve ben başta olmak üzere bütün
Bakanlar Kuruluna dediniz ki: Tabii, sizin çocuklarınızın
iş problemi yok ve
(CHP sıralarından gürültüler)
MÜSLİM SARI (İstanbul) Bir rahat
konuşsun.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bir
dakika
Bir dakika
Anonim bir suçlamada bulundunuz. Kastettiğiniz
şey şu: Bizim çocuklarımız haksız yere bir yerlerde
istihdam ediliyor, öyle mi? (CHP sıralarından Aynen öyle. sesleri)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Peki.
Bakın, benim çocuklarımın da,
akrabalarımın da, hepsi meydanda, bakan
arkadaşlarımızın da. Yalnız size bir şey
göstereceğim, bir belge.
Sene 1997. Sayın Kılıçdaroğlu o
yıllarda müsteşar yardımcısı ve SSK Genel Müdürü.
Kılıçdaroğlunun oğlu
Ki, ben hiçbir zaman siyaset ile
aileyi karıştırmaya ilkesel olarak karşıyım ama
mademki siz döndünüz ve bizi, bütün bu heyeti anonim olarak
suçladınız şimdi duyacağınız sözleri sabırla
dinleyin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Dinleriz
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Kılıçdaroğlunun oğlu, 14 yaşında, ilköğretim
son sınıf öğrencisi; bir şirkete işe giriyor, bir
kuruma, işe giriş tarihi 1 Mart 1997.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sizin çocuklarınız da
giriyor.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Dinle.
İşten çıkış tarihi 1 Mayıs
1997. O günlerde emeklilik yaşıyla ilgili bir düzenleme var. 14
yaşındaki çocuğunuzu işe alıyorsunuz, sigortalı
yapıyorsunuz, çocuk okuldayken işte çalışıyor
görünüyor, sonra da çıkartıyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) O kürsüde
açıkladım.
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ve
işte giriş ve çıkış... Açıklayın,
açıklayın
14 yaşında bir çocuğun nasıl
sigortalı yapıldığını açıklayın sizin
döneminizde. (Gürültüler)
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi
ben soruyorum, dinleyin, siz de cevap vereceksiniz. Aaa
MAHMUT TANAL (İstanbul) O çocuğun gemisi var
mı?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Eğer
bana dönüp, bak, bana dönüp ailemle ilgili bir şey söylersen
cevabını alırsın, kim yaparsa yapsın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın Başbakan lütfen Genel
Kurula hitap edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Kızınız Azime Aslı Kılıçdaroğlu, doğum
tarihi 1976, 19 yaşında; 1 Nisan 1995te işe giriyor, 30 Nisanda
işi bırakıyor. Sadece sigortalı olarak işe
başlamış olmak için yapılıyor bu işlem sizin
döneminizde. Sayın Zeynep Kılıçdaroğlu, hepsinden özür
diliyorum. Çocuklarınızın bir kabahati yok, kabahat size ait.
Onlardan özür diliyorum ama bunu söylemek zorunda bıraktınız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Hiç iyi bir
şey yapmıyorsunuz Sayın Başbakan. Aileleri neden
karıştırıyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, Sayın Başbakan, yeter artık! Ayıp! Ayıp!
(Gürültüler)
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
Sayın Başbakan, konuyu çok fazla kişiselleştirmeden
konuşalım lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, yine, Genel Başkan Yardımcınız birtakım
iddialarda bulundu. Birilerinin fısıldamasıyla KPSS
sınavlarını çalan bazı çevrelerin
Bakın,
sınavsız alındığı iddiası.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Beraber çaldınız.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Burada
onlarca Kılıçdaroğlu ve Kılıçdaroğlunun daha
önceki soy ismini taşıyan Karabulut, Gündüz ailelerinin şeyleri
var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
bunun şu anda konuştuğumuz bütçeyle ne ilgisi var?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bütçeyi
konuşun, bütçeye gelin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sana ne? Sen her
şeyi konuşuyorsun, sana ne?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ne alakası var bunun?
Türkiyeyi bununla mı aldatacaksınız?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Burada
değerlendirme yapın, eleştiri yapın burada.
Nezaket diye bir şey kalmadı. Ayıp ya!
BAŞKAN Sayın Başbakan, konu yeteri kadar
anlaşıldı, lütfen konuyu fazla kişiselleştirmeden
Genel Kurula hitap edelim.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Peki.
Sayın Kılıçdaroğlu, bu dosyayı
size yollarım. Sizin imzanızla, sizin hakkınızda
teftiş kurulunun raporu var ve bu kurulda açık bir şekilde
söyleniyor ki
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bütçeyi
konuşuyoruz ya, 2015 bütçesini.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
ilave
puanlar verildiği ve neticede kazanan sayısının
arttırıldığı. Bunu size vereceğim. Vakit
kaybetmemek için zikretmiyorum.
Eğer siyasete seviye getireceksek ailelerimizi bunun
dışında tutalım. Anonim olarak Hükûmete dönüp de bir itham
da bulunamazsınız, buna izin vermeyiz.
Şimdi, bir de şu güzel bir şey
yalnız, Kılıçdaroğlunu bir yerde takdir edeceğim.
Eminim herkes Ebu Zeri biliyor, çok önemli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Birkaç gün önce din dersi bağlamında
Orta Çağ karanlığı diye sözler sarf etmişti. Sizin
Orta Çağ karanlığı dediğiniz dönemin aydın
şahsiyetidir Ebu Zer, biz onun yolundayız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Orta Çağ
karanlığı dediğiniz dönem, Hacı Bektaş Velinin
dönemidir, Ehli Beytin dönemidir, On İki İmamın dönemidir ama
mesafe var. Ebu Zeri okuyun, daha başkalarını da okursanız
medeniyetimizin künhüne vâkıf olma ihtimaliniz var.
Şimdi, DEİK, DEİKe yüzde 1 vergi.
Şimdi, hesap uzmanı Sayın Kılıçdaroğlu. Bu
sorulardan biri buydu. DEİKteki vergi değil, aidat. Aidat için kanun
gerekmez. Aidat yönetmelikle düzenlenir, kesinlikle hiçbir şekilde de
gayrikanuni bir işlem burada yoktur.
Şimdi, enerji konusunda çiftçilerimizi de istismar
eden bazı hususlar zikredildi. Şimdi, Mazot Türkiyede en
pahalı, 2,10 dolara satılıyor Türkiyede. dedi. Şimdi,
tabii, piyasaları takip etmediği için, danışmanları da
hep yanlış notlar verdiği için herhâlde. Giderken Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Merkezine, sağda bir yerde bir benzin istasyonu
olduğunu zannediyorum. Giderken bakın, şu anda 3,97 Türk
lirası, o da 1,74 dolar eder, 1,74 dolar, 2,10 dolar değil, 1,74
dolar. Tamam, yani dolayısıyla buna bakın. Son beş ayda da
motorinde yüzde 26, benzinde yüzde 33,5 indirim yapıldı. Şimdi,
çiftçilerin kullandığı mazotla ilgili de yine çiftçilerimizi
tahrik etmeye kalkıyor. Biz ayrıca mazot fiyatında mazot
desteği veriyoruz. Her bir çiftçinin kullandığı mazotun
maliyetinin yüzde 15ini onlara ödüyoruz ve bizim dönemimizde 5,3 milyar Türk
lirası yani katrilyon mazot desteği verildi çiftçilerimize. Buradan
çiftçilerimize sesleniyorum, onların bereketiyle inşallah ekonomimiz
gelişecek.
Şimdi, yine sorduğunuz sorulardan biri
tarım alanında. İki Trakya arazisi tarım
dışına çıktı. dedi. Nasıl hesap etti, nerede
buldu, Trakyayı, nereye yerleştirdi de bunu hesap etti, bilemiyorum.
Yani bu matematik, coğrafya bilgisi ama 1961-2002de, kırk bir
yılda 450 bin hektar toplulaştırma yapıldı yani
verimli tarım için. Bizim dönemimizde on iki yılda 4,5 milyon hektar
verimli hâle getirildi, 10 misli. Kırk yılda yapılanın on
yılda 10 mislini yaptık. Dolayısıyla, rakamlara atıfta
bulunurken dikkat etmek lazım.
Millî gelirin neden yüzde 1i oranında destek
vermiyorsunuz yasa gereği? dedi. Çünkü sadece burada, ben size
gönderirim bütün dökümünü- nakdi şeylere bakıyor. Destek konusu:
Bakın, nakit hibe desteği, tarımsal ürün alımları
yoluyla destekler, tarımsal kredilerin faiz sübvansiyonu vesaire; bütün
detay var, oran yüzde 1,12; yüzde 1in üstünde. Ayrıca, OECDnin verdiği
rakama göre vergi teşvikleri ile OECD Türkiyenin bu tarım
desteğini yüzde 2 olarak ilan ediyor. Yani sadece bir kalemi ele alıp
burada rakamı saptırmak doğrusu yapılmaması gereken
bir işlem.
Aynı şekilde, Hollanda örneği verdi.
Şimdi, Hollanda Konya büyüklüğünde, doğru, ben Konyalı
olarak gurur duyuyorum, Konya birçok Avrupa ülkesi kadar vardır.
Şimdi, Hollandanın 100 milyar dolar ihracat
yaptığını söylüyor toplam, Türkiyenin 17 milyar,
doğrudur. Hollandanın toplam gıda üretimi ne kadar biliyor
musunuz Sayın Kılıçdaroğlu? 16 milyar. Türkiye ondan fazla
çünkü Türkiye Avrupada en büyük tarım üreticisi. Peki, 100 milyarı
nasıl satıyor? İthal olarak alıyor, işliyor ve öyle
satıyor. Şimdi, dolayısıyla, 100 milyarın 80
milyarı zaten ithalat üzerinden gelen.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Saman ithal ettiniz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -Şu
anda biz dünyanın 7nci büyük tarım ülkesiyiz, Avrupanın 1inci
tarım ülkesiyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz geldiğimizde Avrupada 4üncüydük. Dolayısıyla, bütün bu
alanlarda katettiğimiz mesafe herkesin takdirini toplayan
hususlardır.
Yine, memur maaşlarıyla ilgili olarak 2014te
ek enflasyon farkı verilmedi. dedi. Çünkü taban aylığı
1.027 Türk lirasından 1.205e çıkartıldı. 178 Türk
lirası arttı, bu yüzde 17 artış demek. Bir seferde
maaşı tabanda artırdığımız için zaten
enflasyonun çok üzerinde bir destek verdik. Yani buraya gelip memurları,
çiftçilerimizi bize dönük olarak son derece tahrik edici sözlerle harekete
geçirmeye çalışmanız bir sonuç üretmez
ENGİN ALTAY (Sinop) O da bir darbecilik, o da bir
darbecilik!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
sonuç
vermez çünkü bu millet biliyor, on iki yılda nereden nereye
geldiğimizi bu millet çok iyi biliyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Saman ithal ettiniz, saman, saman.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bakınız, Millî Eğitim Bakanlığı öğretmen
sayılarını zikretti. Şu anda 851.854 öğretmenimiz var,
bunun 458.bini bizim dönemde işe başladı, yüzde 50si. Yani
toplam öğretmenimizin yüzde 50sinden fazlası bizim dönemde
başladı. Eğer hasbelkader -olmaz ya- sizin gibi bir iktidar
olmuş olsaydı herhâlde var olan öğretmenler de işlerini
kaybederdi. Bu anlamda, 2015 bütçesinde öğretmenlere
ayırdığımız miktar herkes için zaten yeterince
açıklayıcı bir çerçeve sunuyor.
Bütçeyle ilgili, Sayıştayla ilgili konuları
değerli arkadaşlarım cevaplandırdığı için
özellikle girmeyeceğim.
Bu altın meselesini biraz daha şey yaparak,
yüksek sesle söylediniz. Külçe altın ithalatı, Türkiyede 1984
yılından beri KDVden, 1996 yılından beri gümrük
vergisinden muaftır yani sizin dönemlerden beri. Dolayısıyla,
vergiye tabi olmayan bir mala, Türkiyeden geçişi olan bir mala zaten el
konmaz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Türkiyeden
geçişi yok.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu, bizim
dönemimizde gelişmiş bir husus değil. Eşyaya ilişkin
yanlış beyanda bulunduğu için yasal olarak ceza
kesilmiştir. Bu ceza da Gümrük Kanununun 239uncu maddesine göre idari
para cezasıdır.
MÜSLİM SARI (İstanbul) 292 kilo altın ne
oldu?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Onu da
söyleyeceğim, onu da. Bütün bunlar kayıtlarda zaten bir
soruşturma yürüyor, hiçbir şey saklı değil. Altınlarla
ilgili, buraya gelmeden önce beyan edilen miktar 1.500 kilogram. Buraya
geldikten sonra bu beyanın dışında herhangi bir
şekilde o altınlarla hiçbir Türk yetkili temasa geçmedi ve daha sonra
ayrılırken 1.283 kilogram olduğu tespit edildi. Ön beyanla,
gerçek buradaki tartı arasındaki farktır bu, hiçbir Türk yetkili
herhangi bir şekilde bununla bir temasa geçmedi. [CHP sıralarından
alkışlar (!)]
ENGİN ALTAY (Sinop) Kantar farkı!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, yine isterseniz dosyalara
bakarsınız, dosyalara bakarsınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) O
dosyaların tamamı var bizde.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Varsa
çıkartır
Zaten zikrettiniz, ben de size cevap veriyorum. Altın
konusundaki düzenlemelere mugayir hiçbir gayrikanuni işlem yoktur. O
kadar. [CHP
sıralarından alkışlar (!)]
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, son
derece yine kurnazca, akıl değil de daha çok bir kurnazlık
ifadesiyle Sayın Cumhurbaşkanımızla beni bir şekilde
karşı karşıya getirme çabası içinde. Bunu diğer
açıklamalarıyla da yapıyor. Çünkü kendisi Sayın Baykalla
nasıl bir serüven yaşadığını iyi bildiği
için bizim de öyle olduğumuzu zannediyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Ne alakası var?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Var, var.
Sayın Baykalı ziyaretinizde Genel başkan
olmayacağım. dediniz, iki gün sonra genel başkan adayı
oldunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Ne alakası var?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
İç Tüzük 69a sizi davet ediyorum.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bakınız, şimdi, bizim Cumhurbaşkanımızla
ilişkimiz siyasetle başlamamıştır, siyasetle bitmez,
ölümle de bitmez; dünya-ahiret kardeşliğidir. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) Allah bozmasın! Allah
bozmasın!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bizim
siyasi kültürümüzün, ahlakımızın temel kavramı da
vefadır, onun için kongremize Vefa Kongresi dedik. Ama, sizi aday
gösteren 900 küsur kongre delegesinden 200ü size oy vermedi, kendi
kongrenizdi. Aramızdaki fark bu. Biz söz verdik mi mezara kadardır,
mezara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bir kere yenilgiyi hazmedemediniz, bunu kabul
edin.
MUSA ÇAM (İzmir) Siz seçilmediniz, atama oldu.
Atama Başbakansınız, atama!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Çatı
aday. dediniz, hepiniz bir araya geldiniz.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde halkımız kendisine on
iki yıl hizmet etmiş Başbakanımızı
Cumhurbaşkanı yaptı. Hâlâ hazmedemiyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Meclis
Başkanımız, İç Tüzük 69a sizi davet ediyorum. Bu
kişilik ve şahsiyetle uğraşan bir beyan değil midir?
Yani, bu kişiyle, bu şahısla bir başbakan böyle
konuşur mu? (AK PARTİ sıralarından Kes sesini! sesleri)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bakın
şimdi...
BAŞKAN Sayın Başbakan, devam edin
lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Tabii,
sessiz sakin kalacağımı zannettiniz değil mi?
Susacağımı zannettiniz, susmayız.
BAŞKAN Sayın Başbakan, Genel Kurula
hitap edin lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Soru soran
cevabını alır.
MUSA ÇAM (İzmir) Boks eldivenlerinizi giyin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, diyor ki: Niye sarayla, Cumhurbaşkanlığı
sarayıyla ilgili açıklama yapmadınız?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
İç Tüzük 69u biliyorsunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) 6
Kasım, konu ilk gündeme geldiğinde Başbakanlığa
talimat verdim ve Başbakanlık açıklaması, uzun bir açıklama,
herhâlde Sayın Kılıçdaroğlunun gözünden kaçtı veya
olayları takip edemiyor. Bu açıklamanın bir
kısmını okuyacağım sadece: Milletimizin
oylarıyla bu görevlere gelen devlet ricali, görevde kaldıkları
süre içinde bu imkânları devlete ve millete hizmet yolunda kullanacak,
anayasal çerçevede demokratik seçimlerle görevden
ayrıldıklarında yerlerine gelenlere emaneti teslim edeceklerdir.
Tüm bu imkânların gerçek sahibi sadece millettir. Emanetin kime
verileceğine de yine sadece aziz milletimiz karar verecektir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu ne demek? Hani, açıklama yaptık,
anlamamışlar, şerh edeyim. Ne demek biliyor musunuz? İyi
çalışın, halkın kalbine girin, beş sene sonra
seçimlere girin, oraya gidin siz oturun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Seçimler dört yılda bir.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Yani,
bunun için Cumhurbaşkanlığı makamını, bunun için
Cumhurbaşkanımızı tartışma konusu yapmaya gerek
yok, gerek yok. Dolayısıyla, bütün bu sorulara cevap verdiğimi
düşünüyorum, sizin sayılı sorularınıza.
Özetle şunu bir kez daha vurgulamak istiyorum:
62nci Hükûmetimizin ikinci atılım döneminin ilk bütçesi olan
bütçemiz, yeni bir atılım bütçesi ve bir anlamda yeni bir inşa
döneminin başlangıcıdır. Nasıl cumhuriyetimizin
kuruluşundaki heyecanla yepyeni bir dönem başlamışsa,
inşallah, 2023te de yükselen küresel bir gücün ayak seslerini bütün dünya
her yerde hissedecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunun için başta söylediğim 4 temel hususu tahkim etmeye de
kararlıyız. Aidiyet bilincimizi güçlendireceğiz, Türkiyenin her
bir köşesindeki vatandaşlarımızla,
tarihdaşlarımızla, kaderdaşlarımızla
buluşacağız, kucaklaşacağız, onları bu
ülkenin ayrılmaz bir parçası kılacağız. Birileri
bölmeye çalışacak, birileri fitne sokmaya çalışacak,
birileri sadece doğuda, birileri sadece batıda konuşacak,
birileri kuzeye gidecek, Trakyaya, birisi İç Anadoluya
ENGİN ALTAY (Sinop) Böl, böl, böl!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
ama biz
her yere gideceğiz, her yerde millî birlik ve beraberlik, her yerde
Kuvayımilliye ruhu diyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İki, kim nereden ilham alırsa alsın, kim
ne tür tuzaklar kurarsa kursun, AK PARTİ vesayetleri kıra kıra
geldi, vesayetleri kıra kıra demokrasiyi bu ülkede kalıcı
kılacaktır ve nasıl 20nci yüzyılın
başındaki o büyük dünya savaşı ve arkasındaki büyük
kriz içinde Türkiye Cumhuriyeti doğmuşsa şimdiki küresel krizin
ve küresel gerilimlerin içinden de, inşallah, demokrasiyle
taçlanmış yeni bir Türkiye inşa ediyoruz. Bu yeni Türkiye,
demokrasiyle kültürünü bezemiş, ilmik ilmik vatandaşlarını,
kaderdaşlarını buluşturmuş, ekonomisinde
başı dik, savunma sanayisinde güçlü ve uluslararası alanda
herkesin saydığı bir Türkiye olacaktır. Bizim yolumuz dün
başlamadı, geçen yüzyılda da başlamadı,
asırlardır süren bir kutlu yürüyüşün bugünkü hadimleriyiz. Ne
kibrimiz var ne gururumuz. Eğer tarihte sadece bu kutlu yürüyüşün bir
yerinde bu kutlu yürüyüşün tozu toprağı olmak şerefi bize
nail olursa bunun için sadece kıvanç duyarız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu temennilerle ve bu
vizyonla inşallah 2023 yılında her alanda yükselen küresel güç
olma iddiamız çerçevesinde 2015 bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, saygılarımı, muhabbetlerimi
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başbakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başbakan
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi için darbeci
suçlamasını yapmıştır.
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) Doğru.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Daha sonra sözlerine açıklık
getirmek amacıyla yapmış olduğu konuşmada da bu
konuşmayı, bu suçlamayı tekzip eden bir değerlendirme
yapmış değildir. O nedenle 69uncu maddeye göre söz istiyorum
efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Peki,
buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Burada bir bütçe görüşmesi yapıyoruz.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika,
evvela dinleyeyim, başka şeyler de varsa, sonra
ENGİN ALTAY (Sinop)
Sözü verdiniz; onu sonra dinlemeniz gerekir Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen,
hayır. Onun başka talepleri de var. Efendim, bir dakika.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Usulen Hamzaçebi konuşur, sonra dinlersiniz. Uygulama hep böyle oldu.
BAŞKAN Efendim, bir
dakika.
Ya vermeyeceğimi
söylemedim ki. Bir dakika.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Elitaş kararınızı mı değiştirecek?
BAŞKAN Bir dakika,
hayır. Başka talep eden arkadaşımız da var. Talep bize
geliyor. Kimsenin hakkını yemem, merak etmeyin. Yani, birkaç
dakikadan bir şey çıkmaz.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Hayır, kararınızı değiştirebilir Elitaş
şimdi.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, bir bütçe görüşmesi yapıyoruz.
Siyasi parti genel başkanları bütçe üzerinde eleştirilerini dile
getirdiler. Hatta biraz da kantarın topuzunu kaçırarak farklı
şekilde de söylediler. Bu, bütçe görüşmelerinde yapılan
iştir.
Burada Sayın Genel
Başkanın, Sayın Başbakanın yaptığı
konuşmanın muhatabı, Sayın Kılıçdaroğlu
buradayken Sayın Kılıçdaroğludur. Sayın Grup
Başkan Vekilinin Sayın Başbakana burada cevap vermesi etik olarak
uygun değildir. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu
çıkarsa Sayın Genel Başkana karşı, biz burada cevabı
verelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, peki, anlaşıldı
Sayın Elitaş.
Sayın Vural
KORAY AYDIN (Trabzon) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Vereceğim efendim, bir
dakikanızı rica edebilir miyim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ben sadece yerimden bir
şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
Sayın Başbakan
BAŞKAN Lütfen şeye basmanız lazım
oradansa.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, önemli değil.
2002 yılında yolsuzluklardan bahsettiniz. O
dönemde koalisyon şartlarında Hükûmette bulunmuş bakanlar olarak
2002-2007 arasında bizim herhangi bir
dokunulmazlığımız yok ve bugün o bakanların bir
kısmı burada. On iki yıldır iktidardasınız;
eğer bununla ilgili bir hesabı sormamışsanız
namertsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Bakın, kimse bizim
şeref ve namusumuza laf atamaz. Dolayısıyla Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir dakika
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, bu nasıl bir dildir?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, edebe davet eder misiniz?
BAŞKAN Ya, bir dakika arkadaşlar
Anlayacağım. Bir dakika, anlayalım.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, ya da
o dönemde yolsuzluk ekonomisinden beslenenlerle birliktedirler ya da
müfteridirler.
BAŞKAN Peki
OKTAY VURAL (İzmir) O bakımdan, bunu
kayıtlara geçmesi açısından ifade ediyorum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başbakanın bu anonim bir şekilde suçlamalarına
karşılık da sözlerine dikkat etmesini istirham ediyorum.
BAŞKAN Peki.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Arkadaşlar, her şeyi usulüne göre yapalım.
Mesele bir dakika, iki dakika konuşma meselesi değil ama usulüne
uygun yaparsak bu bir anlam ifade eder, değilse yanlış bir yol
açmış oluruz.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Başbakan Ahmet Davutoğlunun 656 ve 656ya 1inci Ek
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında CHP Grup Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisiyle gerçekleştirdiğimiz 13üncü bütçe
görüşmesidir bu. 13üncü bütçe görüşmesi maalesef çok üzücü bir
şekilde Sayın Başbakanın konuşmasıyla
gerçekleşti.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sayenizde,
sayenizde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu kürsü hiç
bu kadar amacı dışında kullanılmamıştı.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben Sayın Başbakanın üslubunu
kullanmayacağım ancak şuna çok üzüldüm: Sayın Başbakan
buraya çıktığında Sayın Kılıçdaroğluna
yönelik bir eleştiri yöneltti, dedi ki: Sayın
Kılıçdaroğlu Bu bütçenin vizyonu yok. dedi, Stratejisi yok.
dedi. Ben vizyon ve strateji anlatacağım. dedi. Soruyorum size:
Vizyon ve strateji adına Sayın Davutoğlu burada ne söyledi? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Anlamadıysanız sorun sizde.
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) Kapasiteniz bu.
BAŞKAN Lütfen
arkadaşlar
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Davutoğlu, hem diyeceksiniz ki
BAŞKAN Sayın
hatibi dinleyin, ne konuşacaksa kendisi takdir eder, kabul etme
mecburiyetiniz yok, o sizin bileceğiniz iş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ama onları da öyle uyarın Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen,
herkese söylüyorum canım, birbirinizin yanlışını emsal
göstererek daha büyük yanlışlar yapmayın.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Efendim, sürem azalıyor.
BAŞKAN Yoksa sabaha
kadar bu yanlışlar tevali eder gider.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, Sayın Davutoğlu, hem
diyeceksiniz ki Ailelerimizi bu işe katmayalım. Ailemle ilgili bir
laf ederseniz sizi perişan ederim. hem de Sayın
Kılıçdaroğlunun çocuklarıyla ilgili bir değerlendirme
yapacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Doğru mu yanlış mı?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Öyle oldu, öyle oldu, Kılıçdaroğlunun foyası
ortaya çıktı.
BAŞKAN Lütfen
arkadaşlar
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Hiç sakınca yok, Sayın Kılıçdaroğlunun
çocuklarıyla ilgili değerlendirme yapın. Ne yapmış
Sayın Kılıçdaroğlunun çocukları? Öğrencilik
zamanında bir özel şirkette iki ay sigortalı olmuş. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Okurken, okurken.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bunu neye karşılık söylüyorsunuz?
Sizin bakanlarınızın, Cumhurbaşkanının
çocukları, yakınları sınavsız olarak devlet
memuriyetinde işe girmişler.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Nerede?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Nerede, nerede?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bunun karşılığı olarak bunu
söylüyorsunuz. Size bravo, bravo! Bunu milletimiz takdir edecektir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Size bravo!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bir tane örnek ver, hukuksuz olarak ne yapılmış, bir örnek
ver.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Davutoğlu, diyorsunuz ki:
Bakın, tarımsal destekleme OECDde yüzde 2, biz daha
fazlasını veriyoruz.
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) Ya, üzülmeyin, çok sıkmayın
canınızı.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Davutoğlu, eski yıllarda
konuştuk, sizin haberiniz yok herhâlde, Başbakan
yardımcınız size bilgi vermemiş. Bu rakam, OECD
rakamlarıyla tarımsal destek 2002 yılında yüzde 3,6
Türkiyede. Onun altına düşmüşsünüz,
perişansınız.
Sayın
Kılıçdaroğlunun çocukları sadece iki ay sigortalı
olmuş.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Çocuk işçi, çocuk işçi!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sizlerin çocukları gibi 14 yaşında 14
tane şirketleri yok onların. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Biz vesayetleri kıra
kıra geldik. diyor. Sayın Başbakan, siz şu an vesayet
altındasınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Sizin selefiniz bir Başbakanlık
genelgesi yayınladı, bütün gayrimenkulleri, kamunun
gayrimenkullerini, maden ruhsatlarını kendine bağladı.
Cesaret gösterip, Başbakanlık örneği gösterip o genelgeyi
kaldıramıyorsunuz bile.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) Genel Başkanınız şuraya çıkıp
cevap bile veremiyor.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Peki, söylenecek çok şey var tabii ama
zamanımız el vermediği için burada konuşmamı
noktalıyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Efendim, çok teşekkür ediyorum.
Sürenizi uzattım yalnız, onu bilmenizde fayda var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bir şeyi
ifade edeceğim. Bakınız, siyaseti karşılıklı
laf, cevap vermeden ibaret zannediyoruz. On iki gün daha burada, bu kürsüde, bu
salonda bütçe konuşacağız. Kaçan bir fırsat yok. Bugün
cevap veremediğinize yarın verebilirsiniz, başka gün
verebilirsiniz ama birisi bir şey dedi, bir başka şey
Gereksiz
tartışmalara yol açmamak adına, başkasının
yanlışını siz emsal, sizin
yanlışınızı başkası emsal göstererek bir
İç Tüzük uygulaması yapmaya zorlanıyoruz. Yapmayın, böyle
bir Genel Kurul müzakeresi doğru değil. Herkes dinledi, milletimiz de
dinledi. En büyük kararı milletimiz verir. İşi tatlıya
bağlayalım ve bunu burada bırakalım müsaade ederseniz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Darbeciliğe
itirazınız yok mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, izin verirseniz
Sayın Hamzaçebi konuşmasında AK
PARTİ iktidarının, hepimizin vesayet altında olduğunu
ifade etti.
ENGİN ALTAY (Sinop) Hayır, Başbakan,
Başbakan vesayet altında dedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, Sayın Başbakanın vesayet altında olduğunu
söyledim efendim.
BAŞKAN Bir dakika, sizden evvel Sayın Koray
Aydının bir talebi vardı galiba.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben
Sayın Başbakanın vesayet altında olduğunu söyledim,
gruba yönelik bir sataşmam yok. Grubun söz hakkı yok burada.
ENGİN ALTAY (Sinop) Seni kastetmedik, sen vesayet
altında değilsin.
Tutanakları inceleyip ondan sonra söz vermeniz
gerekir. Söylemedim. diyor hatip.
KORAY AYDIN (Trabzon) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim, bir dakika
KORAY AYDIN (Trabzon) Sayın Başbakan
sıralarımıza doğru dönerek, Yüce Divana gönderilen
arkadaşlarınız var. diyerek, şahsen de beni kastederek
şahsıma sataşmıştır. Onun için söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun konuşacaksanız.
Size de vereceğim. Yalnız Sayın
Elitaş, yapılan bir sataşma varsa Hükûmet adına.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet,
Hükûmete efendim.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisine
yapılmadı, Hükûmete yapıldı. Hükûmet cevap vermek istiyorsa
söz vereyim. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, bunun takdirini bize bırakır mısınız?
Genel Başkanımıza hakaret ediyor.
BAŞKAN Ama bu türlü konuşmalarla bir yere
varamayız, emin olun yani. Böyle bir tartışma
Bakın,
şu ana gelinceye kadar iyi götürdük, iyi bir sınav veriyorduk, iyi
bir görüntü veriyorduk. Her şey bir başka mecraya döküldü. Türkiyeye
fayda getirmez bu türlü bir müzakere tarzı.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
4.- Trabzon Milletvekili Koray
Aydın'ın, Başbakan Ahmet Davutoğlunun 656 ve 656ya 1inci
Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KORAY AYDIN (Trabzon) Değerli arkadaşlar,
biraz önce Sayın Başbakanımızı dinledik. Vallahi,
seçimde işiniz çok zor, Allah yardımcınız olsun. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başbakan, 2002 yılında partiniz
iktidar oldu, büyük bir çoğunlukla Meclise geldiniz. O zaman bir önceki
hükûmetten, sayısal çoğunluğunuza dayanarak birçok bakanı Yüce
Divana sevk ettiniz. Onlardan biri de benim. Ben, o zaman o görüşmeler
yapılırken bu kürsüye geldim. O zaman partim de Mecliste değil,
tek başıma buraya geldim, gene şu kürsüden, buradan bir
konuşma yaptım. Açın tutanakları bir okuyun, dedim ki:
Elinizden geleni ardınıza koymayın, beni Yüce Divana sevk edin
çünkü benim verilemeyecek bir hesabım yok, oraya gideceğim,
hesabımı vereceğim. (MHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Arkasından, Meclis çoğunluğu sizde,
devlete hâkimsiniz, benim bütün duruşmalarıma Maliye
Bakanlığınız, Bayındır
Bakanlığınız müdahil oldu, yalvar yakar olmadık,
gittik yargılandık ve 11 hâkimin ittifakıyla, en ufak bir
şüphe duymadan verilen bir kararla ben Anayasa Mahkemesinin tarihine
geçtim. Şimdi parmağınızı buraya uzatarak yapmaya
çalıştığınız suçlama sizin üzerinizde
asılı duruyor. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Daha üç gün önce bakanınız soruşturma komisyonunda Beni Yüce
Divana göndermeyin. diye yalvarıyordu Sayın Başbakan. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar) Niye? Çünkü, arkadaşlar,
hırsızlık yaparken yakalanana hırsız denir, bunun
başka bir şeyi yoktur. Tapelerin doğru olduğunu adli
yargı tescil etmiş, en tepeden en aşağıya kadar olan o
ilginç ve ortaya saçılmış yolsuzluk iddiaları varken, sizin
kalkıp bir de dönüp bu taraflara bunları söylemenizi hayretle
karşılıyorum. Allah sizleri hidayete erdirsin, size doğru
yolu göstersin. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, biraz önceki açıkladığım sebeplerden
dolayı, sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun ama bu son, daha bundan sonra söz
vermiyorum. Siz de lütfen yeni bir sataşmaya imkân vermeyin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Elitaş, imamı anlat
imamı!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kayserideki imamı anlat,
imamı!
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Yaklaşık
altı saattir, yedi saattir burada konuşuyoruz. Sayın
Kılıçdaroğlunu AK PARTİ Grubu sabırla dinledi.
Buradan laf atan ilk arkadaşımıza da siz bir uyarıda
bulundunuz.
BAŞKAN Doğru.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ve arkasından
Sayın Başbakan -karelerde de, televizyonlarda da gözüktü- grubumuza
uyarı yaptı, dedi ki: Arkadaşlar, bir siyasi partinin, özellikle
ana muhalefet partisinin genel başkanı konuşurken saygıyla
dinlemek bizim vazifemizdir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Hakaret etmedi, hakaret etmedi.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Darbeci demedi mi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Sayın Bahçeli konuşurken arkadaşlarımız
elden geldiğince hiç söz atmadan büyük bir ilgiyle dinleme gayreti
içerisinde bulundular.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Ama o konuşmacılar hakaret etmedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Ama Sayın Başbakan burada konuşmaya
başlayıp da özellikle Suriyeli bir çocuğu istismar
anlamındaki bir resmi gösterip Sayın Başbakanın
İstismar ettiğiniz çocuğun sebebi sizsiniz. şeklindeki
söylemlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisinde bir gerilim ortaya çıktı.
(CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Darbeci
Darbeci
O değil.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Ve Sayın Kılıçdaroğlu burada dururken,
yanında grup başkan vekilleri, arkasında milletvekilleri
Sayın Başbakana hakaret ettiler ve ben üzülüyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Ne hakareti ya?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Hayır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Asla.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Sayın Genel Başkan, bakın, yanınızda grup
başkan vekilleri duruyor 3 tane. O grup başkan vekilleri
zıplıyorlar, o grup başkan vekilleri Özür dileyecek. diyorlar,
Sen nasıl Başbakansın? deme cesaretini buluyorlar, sizden
buluyorlar.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Cesaret mi? Burası Parlamento.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Hiç alakası yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bakın Sayın Kılçdaroğlu, yanınızdaki
arkadaşa sorarsanız söyler, ben onu uyardım.
BAŞKAN Lütfen,
Genel Kurula hitap et Sayın Elitaş.
LEVENT GÖK (Ankara) Bak
Elitaş, Darbeci sözünü söyleyemezsiniz burada. dedim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bakın, Sayın Kılıçdaroğlu, burada
eleştiriler olabilir, incitici de olabilir. Burada
arkadaşlarınız AK PARTİ Grubuna döndüler bir ay süreyle
Hırsız var. dediler. (CHP sıralarından Var! sesleri)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Hırsız var, yalan mı?
BAŞKAN Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bakın, şimdi de hâlâ doğru diyorlar ve siz de
bunları gülerek dinliyorsunuz.
Sayın Koray
Aydın, sizin soruşturma komisyonu başkanınız bendim ve
orada biz komisyon içerisinde neler geçtiğini de biliyoruz. (MHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KORAY AYDIN (Trabzon) Ne
geçti, ne?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Bu bütçe görüşmelerinde ben Sayın
Kılıçdaroğlunun burada Sayın Başbakana cevap
vermesini isterdim ama demek ki bir genel başkan olarak
(Gürültüler)
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara)
Efendim, sayın hatip konuşmasında beni de işaret ederek
BAŞKAN Yok
LEVENT GÖK (Ankara)
Grup Başkan Vekiliniz Başbakana hakaret etti. Dedi. Ben ona
açıklama getirmek istiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Başbakana hakaret etti. dedi.
BAŞKAN Yok efendim,
yani, ben, böyle bir şey görmedim.
LEVENT GÖK (Ankara) Öyle
söyledi Sayın Başkan.
BAŞKAN Böyle bir
şey yok, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hakaret etmedim. diyorsa kayıtlara geçmiştir.
BAŞKAN Müsaade
ederseniz, o zaman tutanakları getireyim, eğer bir şey varsa
LEVENT GÖK (Ankara) Ben
kimseye hakaret etmedim.
BAŞKAN Şimdi,
zaten, aleyhte söz sahibi İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya, o
da aleyhte konuşacak, onu bir dinleyelim. (MHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Ben
ne söylediğimi açıklayayım.
BAŞKAN Getirteyim
tutanakları, varsa
LEVENT GÖK (Ankara) Ama
ne söylediğimi açıklamak istiyorum yani.
BAŞKAN - Yani,
şu işi tadında bırakalım.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Tamam, tutanakları isteyelim.
BAŞKAN E,
şimdi, siz bir şey söyleyeceksiniz
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, ben hakaret
etmedim.
BAŞKAN Tamam, sözleriniz geçti, emin olun geçti
sözleriniz. Yapmayın Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım, biz
kimseye hakaret etmedik.
BAŞKAN- Tamam, peki.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir saniye
Ben, Sayın Başbakana sadece Siz darbeci
diyemezsiniz, bu sözü bir başbakan söyleyemez. Dedim. Bunu söyledim.
Söylediğim budur benim.
BAŞKAN- Tamam, peki. Tutanaklara geçti.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577,
3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)
BAŞKAN - Buyurun İstanbul Milletvekili Sayın
Atila Kaya, aleyhte olmak üzere. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Kaya.
ATİLA KAYA (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 yılı merkezî bütçesinin tümü üzerine aleyhte şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi,
şu an 1.150 odalı sarayında oturmakta olan Sayın
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamını
devralmadan sadece bir gün önce partisinin kongresinde Genel
Başkanlığı Sayın Davutoğluna devretmiş ve
akabinde de onu Başbakan olarak atamıştır.
Önce Erdoğanın dış politika
danışmanı, ardından da Dışişleri Bakanı
olan Sayın Davutoğlu, cumhuriyet tarihinin en başarısız
ve en istenmeyen sonuçlar doğuran dış politika
uygulamalarının mimarıdır. Bunu anlamak için Bosnada bizi
seviyorlar, Filistinde bizi alkışlıyorlar, Morada bize
teşekkür ediyorlar, Arakanda bize dua ediyorlar. retoriğinin
ötesine geçip sınırlarımızdaki cehennemi ve
sınırlarımızın içindeki milyonlarca mülteciyi görmemiz
kafidir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
çok gürültü var.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen ya oturun ya
kulislere çıkın. Uğultudan dinleyemiyoruz.
ATİLA KAYA (Devamla) - Kendisinden sonraki
Dış Politika Başdanışmanı Sayın
Davutoğlunun Türk dış politikasını getirdiği
durumu değerli yalnızlık ifadesiyle nitelemiştir. Bu
ifadedeki yalnızlık nitelemesinin bir gerçekliğe geldiği,
değerli nitelemesinin ise sadece bir züğürt tesellisi olduğu
malumunuzdur. Bizler anladık ki onun hayal dünyasında stratejik
derinlik olarak adlandırdığı şey bir kör
kuyuymuş meğer.
Şimdi, yeni Dışişleri
Bakanının işi hem zor hem de çok kolaydır. Çok zordur çünkü
yerlerde sürünen bir Dışişlerinin sorunlarıyla
boğuşmak ve yerden kaldırmak durumundadır.
BAŞKAN Ayaktaki arkadaşlar, rica ediyorum,
lütfen yerlerinize oturun.
ATİLA KAYA (Devamla) Çok kolaydır çünkü
çıta o kadar yerlerdedir ki en ufak bir olumlu değişiklik bile
başarı olarak algılanacaktır.
Sayın
milletvekilleri, ilk siyasi tecrübesinin Türkiye'ye maliyetini
hatırlatmaya çalıştığım Sayın
Davutoğlunun Başbakanlığıyla ilgili sorulması
gereken ilk soru şudur: Büyük Ortadoğu Projesinin Eş
Başkanı, iktidarı boyunca Her istediklerini verdim.
dediği ama bakanlarına yönelik yolsuzluk soruşturmaları
açılınca da yok etmek istediği paralel yapının
amansız düşmanı, ayakkabı kutularının koruyucusu,
yürütmenin ebedî başı, ülkesi bölgesel güç ama kendisi dünya lideri
olan 1.150 odalı saraydaki milletin adamı Başbakanlık
koltuğunu emanet etmek için neden böylesine başarısız bir
bakanı seçmiştir? Belli ki, Sayın Davutoğlu selefi
tarafından mutemet görülmüştür. Peki, bu mutemedin itimadına
emanet edilen nedir? Hâl ve uygulamalarıyla, ilan etmekten çekinmedikleri
şekliyle yolsuzluk soruşturmalarının kapatılması,
üniter yapının imhası pahasına teröristbaşıyla
yapılan pazarlıkların sürdürülmesi, paralel devlet
yapılanması olarak adlandırdıkları eski iş
birlikçilerinin ortadan kaldırılması ve bunların hepsiyle
ilgi içerisinde yargının yürütmenin emrinde bir yapıya
dönüştürülmesi.
Değerli
milletvekilleri, parti genel başkanlığı ve
Başbakanlık koltuklarını emanet etmek için
başarısız bir bakanın seçilmesinin sırrı onun Aldım
kabul ettim. dediği yeni Türkiye'yi devam ettirme iradesinde
aranmalıdır. Bir yandan bir zanlıya Önüne yatarım. diyen İçişleri
Bakanını, bakara makara diyerek yüce dinimizle alay etmesi
yolsuzluk iddialarının bile önüne geçen bir bakanını,
kolundaki saat zamanı değil de tıynetini gösteren bir
bakanını, Ben ne yaptıysam Başbakanın
talimatıyla yaptım. diyen bir bakanını Yüce Divanda hesap
vermekten kurtarmaya çalışırken, diğer taraftan kendisini
hâkim yerine koyan, haddi olmadığı hâlde Mahkeme kararına
gerek yok, kırın kapıyı alın adamı. diyen, haddi
asayişi sağlamak olduğundaysa Bölgede alan hâkimiyetini zaman
zaman kaybettik. diyebilen bir İçişleri Bakanının, parti
çıkarları için yasaları yapıp bozdukları
eleştirisinin yapılabileceğini itiraf eden bir Adalet
Bakanının, Süreci en iyi okuyan Öcalandır. diyen bir
Başbakan Yardımcısının, özellikle Cumhuriyet
Bayramımıza denk getirilen ikinci Habur rezaletini sahiplenme
yarışını Benim haberim var, ben askerin bakanıyım.
diyerek katılan Millî Savunma Bakanının, 3 askerimizin kahpece
şehit edildiği olayın ardından Teröristin de bir gururu,
onuru olur. diyen Ekonomi Bakanının Kabinesinde bulunması
Sayın Ahmet Davutoğlunun da yeni Türkiye kavramından
selefinden farklı bir şey anlamadığının
göstergeleridir.
Değerli milletvekilleri,
karşımızda yeni bir Başbakan vardır ama yeni bir
iktidar yoktur, yeni bir zihniyet ve yeni hedefler yoktur. Bizler yeni
şeyler umabilecek durumda değiliz, yine kişisel çıkarlar ve
hırslar uğruna millî çıkarlar ve hedefler yok
sayılacaktır. Yine, dış politikayı iç politikanın
aracı hâline getirenler yüzünden dış politikanın
sonuçlarının dışta kalmayacağını en acı
tecrübelerle öğrenmeye devam edeceğiz. Filistini, Suriyeyi,
Mısırı kendi iç işi gibi gördüklerini söyleyenlerin kendi
iç işlerini görmekten âciz ve gafil olduklarını isyan
provaları ve sözde özerklik ilanlarında bir kez daha göreceğiz.
Yandaşlara peşkeş çekilen imkânların arsız
ağızlarda millete yönelik galiz küfürlere dönüştüğüne
tanık olmaya devam edeceğiz. Süregelen iktidarda hiçbir şey
değişmeyeceği için hukuk katledilmeye ve memleket
sıfırlanmaya devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanın selefi tarafından tercih
edilmesindeki hikmet bellidir. Sayın Davutoğlu, Tayyip
Erdoğanın yeni Türkiyesini yönetsin diye seçilmemiştir. Zira,
sınırları yolsuzluklarla, hukuksuzluklarla ve teröristlerle
yapılan pazarlıklarla çizilen yeni Türkiyenin mimarı
iktidarını devretmiş değildir. Bunu en iyi bilen kişi
Sayın Davutoğlu olduğu için de kendisini Osmanlının
kuruluşundaki bir devlet adamıyla değil bir müderrisle
özdeşleştirmiş ve 21inci yüzyılın Davud
el-Kayserîsi benim. demiştir.
Değerli milletvekilleri, çiçeği burnunda
Başbakanın söylemine dikkat ederseniz bir kavramın özellikle öne
çıkartıldığını görürsünüz. Teröristlerle
yapılan pazarlıklar tutmadığında bir anda
Başbakanın aklına geliveren bu kavram kamu düzenidir. Sanki,
bir ülkedeki yönetimin başkaca bir işi varmış gibi
Başbakan kamu düzeni kavramını yeni keşfetmiştir.
Yıllardır yollar kesilirken, teröristler sözde asayiş kontrolü
yaparken, bayraklar indirilip Atatürk büstleri ve okullar yakılırken,
çözüm ortaklığına yakıştırdıkları terör
örgütü kendi mahkemelerini kurup vergi adı altında halktan haraç
toplarken akıllarına gelmeyen kamu düzeni kavramı nedense
akıllarına yeni gelir olmuştur. Bununla birlikte, Sayın
Başbakan, akademik titrine yakışmayacak bir şekilde
kavramı sadece güvenlik alanıyla ilgiliymiş gibi
kullanmaktadır. Hukuk terminolojisine aşina olanlar bilirler ki onun
sandığından çok daha genel bir kavram olan kamu düzeni
güvenliği de kapsamakla birlikte, onun ötesinde, kamu yararı, kamu
vicdanı ve genel ahlakla ilgilidir. Yani, ayakkabı kutularındaki
paralar da, yatak odalarındaki para kasaları da, kollardaki 700 bin
liralık saatler de, rüşveti meşrulaştıran fetvalar da,
arsız iktidar zenginlerinin millete sövmeleri de, havuz medyaları da,
kendine milletin adamı diyenlerin 1.150 odalı saraylarda
oturmaları da en az güvenliği tehdit eden hâller kadar kamu düzenine
zarar vermektedir.
İdeolojik saplantının ve körlüğün bir
profesörü sıradan bir militanla eşitlediği noktada bulunan
Sayın Davutoğlu rüyalarında Hegelle konuştuğunu
söylemiştir. Hegel tarih felsefesinin önemli bir kavramı olan
aklın hilesi konusunda belli ki Sayın Davutoğlunu
uyarmamış. Yoksa Osmanlının ihyasına hizmet
ettiğini zannederken cumhuriyetin imhasına hizmet eder duruma hiç
düşer miydi?
Değerli milletvekilleri, buradan Sayın
Başbakana bir hatırlatmada bulunarak sözlerimi bitirmek istiyorum.
Sayın Başbakan, devlet imkânlarını yandaşlarına
peşkeş çeken, devlet makamlarını kendi ashabına
dağıtan, kendi çıkarlarına uygun yasa yapan, devletin
gücünü kendinden olmayanların hak ve hukuklarını elinden almak
için kullanan, lüks ve ihtişam içinde saraylarda hüküm süren yönetimlerin,
sultanların, yöneticilerin akıbetini tarihten bir kere daha
öğrenin, safınızı ve konumunuzu ona göre belirleyin diyor,
yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Sayın milletvekilleri, 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi sırasıyla her iki tasarının
da 1inci maddelerini okutuyorum:
2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU
TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu
Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere,
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki
kamu idarelerine 464.163.399.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan
özel bütçeli idarelere 53.069.588.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlara 3.212.692.000 Türk Lirası, ödenek
verilmiştir.
2013
YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Gider
bütçesi
MADDE
1- (1) 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvellerde
gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer
alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 396.705.004.350 Türk
Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer
alan özel bütçeli idarelere 45.002.167.100 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer
alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 2.363.741.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) Kanunların verdiği yetkiye
dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası
merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer
alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2013 yılı bütçe
giderleri toplamı 397.275.131.828,49 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer
alan özel bütçeli idarelerin 2013 yılı bütçe giderleri toplamı
57.090.735.703,98 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer
alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2013 yılı bütçe
giderleri toplamı 2.430.916.918,27 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2013 yılı merkezi yönetim
konsolide bütçe gideri toplamı 408.224.559.856,04 Türk
Lirasıdır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 164üncü maddesi uyarınca bütçe kanunu tasarısı
ile kesin hesap kanunu tasarısının görüşmeleri birlikte
yapılacağından, okunmuş bulunan 1inci maddeler
kapsamına giren kuruluşların 2015 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesaplarının
görüşmelerine yarınki birleşimde başlanacaktır.
Alınan karar gereğince, programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek için
11 Aralık 2014 Perşembe günü yani yarın saat 11.00de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.31