TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
28inci
Birleşim
13
Aralık 2014 Cumartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.-
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek)
2.-
2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki
Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu
İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579)
(S.Sayısı: 657)
A)
ADALET BAKANLIĞI
1)
Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1)
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1)
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ç)
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
1)
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1)
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1)
Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ğ)
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1)
Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1)
Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Konya Milletvekili
Faruk Balın 656 ve 656ya 1inci Ek sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının üçüncü
tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Konya Milletvekili Faruk Balın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, AK PARTİ Grup Başkan
Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşa ağabeyinin, Bursa
Milletvekili Tülin Erkal Karaya annesinin vefatları nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
2.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşa ağabeyinin, Bursa Milletvekili
Tülin Erkal Karaya annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgile annesinin vefatları nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
3.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, AK PARTİ Grubu
adına AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşa ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Karaya
annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgile annesinin
vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine
ilişkin açıklaması
4.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, yakınlarını kaybeden
milletvekillerine başsağlığı dilediğine
ilişkin açıklaması
5.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, Ankara Milletvekili İzzet Çetinin
656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının üçüncü tur görüşmelerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
6.-
Ankara Milletvekili İzzet Çetinin, Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.-
İzmir Milletvekili Musa Çamın, 656 ve 656ya 1inci Ek sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının üçüncü tur
görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
8.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının üçüncü tur görüşmelerinde soru-cevap bölümünde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve
Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan
Yardımcılığına seçilmesinden dolayı İstanbul
Milletvekili Umut Oranı kutladığına ilişkin
açıklaması
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun,
yakınlarını kaybeden bütün milletvekillerine
başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, Cenevrede yapılan 103.
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 29
sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesine ek
11/6/2014 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma
Sözleşmesi Protokolü ile söz konusu Protokolün hükümlerini
tamamlayıcı nitelikteki 203 sayılı Zorla
Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan
Kaldırılması İçin Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye
Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin tezkeresi (3/1662)
13 Aralık 2014 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 28inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Gündemimize göre 2015 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca bugün üçüncü tur görüşmeleri
yapacağız.
Üçüncü turda, Adalet Bakanlığı, Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü,
Devlet Personel Başkanlığı, Avrupa Birliği
Bakanlığı ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçe ve kesin
hesapları yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek)(*)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577,
3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)(*)
A) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Bilindiği
üzere turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin
sisteme girmeleri gerekmektedir, sisteme girerseniz seviniriz.
Üçüncü turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora, yirmi
beş dakika; Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, on beş dakika; Van
Milletvekili Özdal Üçer, on dakika; Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü,
otuz dakika konuşacaktır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, bu
gruptaki bütün milletvekilleri beşer dakika konuşacaktır,
isimlerini okuyorum: Isparta Milletvekili Recep Özel, Konya Milletvekili Harun
Tüfekci, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz, Malatya Milletvekili
Hüseyin Cemal Akın, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman, Kırklareli Milletvekili Şenol Gürşan,
Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, Manisa Milletvekili Uğur
Aydemir, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Çorum Milletvekili Salim
Uslu, Kahramanmaraş Milletvekili Sıktı Güvenç, Trabzon
Milletvekili Safiye Seymenoğlu, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip
Ensarioğlu, Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten, Ankara
Milletvekili Nurdan Şanlı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Faruk Bal, yirmi iki dakika; İstanbul Milletvekili Murat
Başesgioğlu, yirmi dakika; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı,
on dokuz dakika; Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, on dokuz dakika
konuşacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, on bir dakika; Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek, dokuz dakika; Çorum Milletvekili Tufan Köse, dokuz dakika;
Denizli Milletvekili Adnan Keskin, dokuz dakika; İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi, on bir dakika; İzmir Milletvekili Musa Çam, on bir
dakika; Ankara Milletvekili İzzet Çetin, on iki dakika; İstanbul
Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu, sekiz dakika
konuşacaktır.
Şahısları adına, lehinde Van
Milletvekili Fatih Çiftçi, beş dakika; Hükûmet, arzu ederse süresi seksen
dakika; aleyhinde, Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, beş dakika
konuşacaktır.
Soru-cevap işlemimiz de yirmi dakikadır.
İlk söz olarak, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz efendim.
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı 2015
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, demokrasi, toplumun
kendisiyle ilgili kararlara müdahil olabildiği ölçüde anlamlı,
işlevsel ve niteliklidir. Bu bağlamda, demokrasinin temsilî bir
mekanizma değil, aksine katılımcı ve müzakereci bir süreç
olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bu temelde siyaset
mekanizmasının çözüm üretebilme kapasitesi de söz konusu müzakere
süreçlerinin sağlam bir zeminde inşa edilebilmesiyle yakından
ilişkilidir. Buradan hareketle, bütçe görüşmelerinin yapıldığı
şu zaman diliminde bir kez daha kalın çizgilerle altını
çizmek gerekir ki hesap verebilmeye hazır olmak, denetlenebilmeye
açık olmak bir iktidarın demokrasi ve şeffaflık
kavramlarına olan yakınlığını gösteren önemli
kriterlerdir. Aynı biçimde tersinden düşünüldüğünde ise hesap
verebilmeye hazır olmamak, denetlenebilmeye açık olmamak yine bir
hükûmetin demokrasi ve şeffaflık kavramlarına olan
uzaklığını gösteren önemli kriterlerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçenin denetlenebilir olması ya da olmaması iktidarın
diğer alanlardaki politika ve icraatlarının da bir aynası
niteliğindedir. Bu bakımdan, geldiğimiz noktada, bütçe üzerinde
yapılan görüşmeler ve yürütülen tartışmalar artık
sembolik bir seremoninin ötesine geçmek zorundadır. Etkin bir toplumsal
katılım ve denetleme sağlanmadan demokrasi kavramı ancak
yüzeysel bir iddia düzeyinde kalır. Öyle ki, kaynaklarının
kullanımında söz sahibi olamayan bir toplumun diğer karar
süreçlerinde de etkin olması beklenemez.
Değerli milletvekilleri, üzerinde
görüştüğümüz Adalet Bakanlığı bütçesinde de öncelikle
hukuk devleti kavramı üzerinde durmayı gerekli buluyorum. Hukuk
devleti ilkesinin başlıca üç unsuru vazgeçilmezdir. Birincisi, hukuk
devletinde devletin bütün tasarrufları hukuk denetimine tabidir. Bugün
bulunduğumuz noktada Türkiyede gerek Sayıştay
raporlarının etkin denetimden uzak ve yüzeysel bir yapıda
olması gerekse Sayıştayın denetimine tabi olan
bakanlık ve kurumların denetim süreçlerinde ilgili harcamalara dair
belgeleri sunma konusunda takındıkları lakayıt tutum göz
önüne alındığında, hukuk devleti ilkesinin birinci unsuruna
yani devletin bütün tasarruflarının hukuk denetimine tabi olma
unsuruna aykırı davranıldığı açıkça
ortadadır.
Değerli milletvekilleri, hukuk devletinin ikinci
önemli ve olmazsa olmaz unsuru, yasalar açık olmalıdır, yasalar
öngörülebilir olmalıdır, yasalar erişilebilir
olmalıdır biçimindedir. Türkiyede bugün bulunduğumuz noktada
hukuk devletinin bu unsuru da ihlal edilmektedir. Bu hukuk ihlaline güncel bir
örneği geçtiğimiz haftalarda Meclis Genel Kurulunda sözde yargı
paketi adı altında kabul edilen torba yasadan verebiliriz. Ne
getirdi bu torba yasa? Ceza muhakemesi işlemleri sırasında
gözaltı, tutuklama, arama ve el koyma gibi koruma tedbirlerine
başvurulabilmesi açısından somut delillere dayalı,
kuvvetli şüphe ibaresinin yerine makul şüphe şeklinde bir
ifade getirilerek hukuk devletinin temel ilkelerinden birisi olan Yasalar
açık olmalıdır, yasalar öngörülebilir olmalıdır,
yasalar erişilebilir olmalıdır. ilkesi açıkça ihlal
edilmiştir. Bu şekilde koruma tedbirlerine soyut birtakım
şüpheler nedeniyle başvurularak kişi özgürlüğü ve
güvenliği ile mülkiyet hakkının zedelenmesinin önü daha da
açılacaktır. Soruşturma için sadece kişinin bir suçu
işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına
dayanarak basit bir şüpheyle kişilerin gözaltına
alınması, tutuklanması, uygulamada mağduriyetlerin ve hak
ihlallerinin daha da artmasına neden olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye yargı tarihi,
yargıçların neleri makul şüphe bulabildikleri yönünde ve makul
şüphelerin nasıl birer hak ihlali zincirine dönüştüğü
konusunda müstesna örneklerle dolu. Genelde Hükûmetin, özelde Adalet
Bakanlığının yeni insanı hak ihlallerini teşvik
edecek bu hukuk dışı, çağ dışı kanuni uygulamalardan
medet bekliyor olması ibret vericidir. Türkiye, biliyorsunuz, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkı sağlanana kadarki dönemde
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde sözleşmeyi en fazla ihlal eden
devlet konumundadır, kendisi aleyhine en fazla karar çıkan devlet
durumundadır ve en fazla bekleyen davası bulunan devlet
konumundadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanunlar açık, belirli, öngörülebilir olmalıdır. Makul
şüphe kavramı öngörülebilir de değildir, açık da
değildir. Bu kanunda kimin ne yapacağı belli değildir,
herkes her şeyi yapabilir. Burada sonsuz bir yetki, bir keyfî yetki
kullanma kapısı açılmaktadır. Bu keyfîlik kapısı
hukuk devleti bakımından büyük bir tehdit arz etmektedir.
Ve nihayet üçüncü olarak da hukuk devleti, aynı
zamanda, kanun devletinden farklı olarak adalet, insan hakları gibi
temel değerleri içermelidir. Çok iyi biliyoruz ki yasalarında bu
temel değerleri içermeyen ülkeler hukuk devleti olamazlar. Bu konuda Nazi
Almanyasından bir örnek verebiliriz. Nazi Almanyasında yapılan
her şey büyük oranda kanunidir, kanuni olmayan neredeyse hiçbir şey
yoktur. Nazi Almanyasında cezaevinde bulunan Yahudiler ceza sürelerini
bitirmeden gaz odasına gönderilmemişlerdir. Mahkûm, cezaevinden
çıktıktan sonra gestapo, mahkûmları alıp gaz odasına
götürmüştür ama cezalarını bitirmeden götürmemiştir. Bu
anlamda, Nazi Almanyasında her şey kanunidir ama hiçbir şey
hukuki değildir, hukuk devletinde olan hiçbir şey yoktur.
Dolayısıyla, bu ikisini, yani hukuk devleti ile kanun devletini birbirinden
ayırmak durumundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
bağlamda, hukuk devleti ilkesini hiçe sayan düzenlemelerden birine daha
değinmek istiyorum. Yine yargıya ilişkin son torba yasa
içerisinde yer alan bir düzenlemeye göre, avukatın dava dosyasına
erişebilmesi engellenmek istenmektedir. Bu kanun yürürlükte olduğu
müddetçe diyebiliriz ki genelde pek çok davada kısıtlama kararı
alınacaktır. Hâkim kısıtlama kararı veriyor, kısıtlama
kararı verince savunma avukatları dosyayı inceleyemiyor, dosyadaki
delilleri inceleme imkânına sahip olamıyorlar yani dosyadaki
delillerin hukuka uygun mu, hukuka aykırı mı elde
edildiğini savunma avukatı göremiyor ve bu delillere itiraz edemiyor.
Bu delillere savunma avukatı itiraz edemeyecekse peki, nasıl savunma
gerçekleşebilecektir? Evet, açık bir biçimde bu örnekte de görülüyor
ki bu uygulama kanuna uygundur ama hukuka, savunma hakkına ve genel
itibarla evrensel insan haklarına aykırıdır. Buradan
hareketle rahatlıkla ifade edebiliriz ki genel adalet sisteminin fiilî
işleyişi bakımından hukuk devleti olma gereğinin 3
temel asli şartını yerine getirmeyen bir ülkenin sadece
anayasasında sembolik olarak hukuk devleti olarak tanımlanması o
ülkenin gerçek bir hukuk devleti sayılması için yeterli
değildir.
Değerli milletvekilleri, az önce bahsettiğimiz
yargı paketiyle yürürlüğe konulan ve devlet-yurttaş
ilişkisinde yurttaşı korumasız hâle getiren makul
şüphe düzenlemesine paralel olarak Hükûmetçe iç güvenlik paketi adı
altında Meclis gündemine getirilmek istenen bir diğer evrensel hukuka
aykırı olan kanuni düzenlemeye daha değinmeyi gerekli görüyorum.
İç güvenlik paketi bir bakımdan
İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk güçlerinin
yetkilerini artıran bir nitelik arz ederken bir diğer açıdan
Adalet Bakanlığına bağlı olan mahkemelerin,
savcıların, hâkimlerin yetkileri de bir o kadar gasbedilmektedir.
İç güvenlik paketiyle polise kişilerin üstleri ve araçların
aranmasında daha geniş bir yetki tanınıyor. Bu durumda
bundan böyle sık sık kişilerin üstü ve aracının
aranacağı bir süreç yaşayacağımızı
söyleyebiliriz. Yine polisin, savcının veya mahkemelerin yetkisini
kullanacak şekilde müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini
kişilerin ikamet ettiği yerde alması sağlanıyor. Bu
yasal değişiklik ile polise çok geniş bir yetki tanınarak
savcıların ve mahkemelerin yetkileri açıkça gasbedilmiş
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yine kolluk amirlerinin yazılı veya sözlü talimatıyla polise
önleyici gözaltı yetkisi tanınıyor. Önleyici gözaltı,
vatandaşların bizzat idari bir birim olan kolluk tarafından
suçlu kabul edilebilmesini sağlayan bir hukuksuzluk örneğidir. Bu
durum hukuk devleti ilkesine, masumiyet karinesine açıkça
aykırılık teşkil etmektedir. Benzer biçimde vali ve
kaymakamların adli kolluk amiri sıfatını kazanması sağlanmaktadır.
Böylece doğrudan doğruya siyasi otoriteye bağlı vali ve
kaymakamlar suç soruşturmalarında adli kolluk amiri
unvanını alarak soruşturmalar bakımından Ceza
Muhakemesi Kanunundaki evrensel ilkeleri hiçe saymış
olacaklardır. Bu yolla adliye teşkilatının
savcılık bürosu, vali ve kaymakamlar üzerinden Hükûmete
bağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet yetkililerinin
toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğüyle ilgili şu
hususları çok iyi kavramaları gerektiğine inanmaktayız.
Birincisi: Evrensel hukukta ve mevcut Anayasada toplantı ve gösteri
yürüyüşleri izne tabi değildir. Toplantı ve gösteri
yürüyüşünün nerede yapılacağı, ne zaman
yapılacağı o gösteriyi düzenleyen kişilere ait bir
haktır, buna valiler karar veremez. Buna karşın
çıkarılan tali yasalarla halkın en meşru haklarından
birisi olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı engellenmeye
çalışılırsa, halkın demokratik protesto
hakkını engellemek üzere polise de orantısız güç kullanma
yetkisi verilirse bunun adına evrensel hukukta insan hakları ihlali
denmektedir.
İkincisi: Polisin ve yargının görevi
elbette kamu düzenini ve adaleti sağlamaktır ancak polis ve
yargı gücü bugün gerçek anlamda suçluyu yakalamak, suçluyu
cezalandırmak için kullanılmamaktadır. Maalesef, polis ve
yargı gücü kamu düzenini değil iktidarı korumak üzere Hükûmetçe
her gün yeniden tasarlanmakta ve âdeta iktidarın iktidarda
kalmasının bir aracı hâline getirilmektedir. O nedenledir ki
Türkiyenin polis gücü bugünkü Avrupadaki en geniş polis gücü hâline
getirilmiştir. O nedenledir ki insan haklarını ihlal eden
polisler cezalandırılmamaktadır. Polis şiddeti nedeniyle
yüzlerce insan öldürülmüştür, binlerce insan yaralanmıştır.
Bunlarla ilgili, polise büyük bir koruma sağlanmaktadır. Bütün bunlar
giderilmeden Türkiyede insan haklarından bahsetmek söz konusu
olamayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün Türkiyenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
mahkûm olduğu davalara baktığımız zaman görüyoruz ki
devletin insan hak ihlalleri neticesinde soruşturma açma
yükümlülüğünü yerine getirmediği, etkili bir soruşturma
yürütmediği konusu birinci sıradadır. Etkili soruşturma
nedir? Hemen başlatılan, derhâl başlatılan ve her türlü
incelemeyi kapsayan; tanık dinlemeyi, kroki çizmeyi, balistik muayeneyi,
otopsi raporlarını, barut izlerini, her türlü teknik incelemeyi
kapsayan bir soruşturmadır ancak bu etkin süreç insanların
yaşam hakları ihlal edildiğinde maalesef işletilmemektedir.
Bunun en somut örneklerinden birisi Roboski katliamıdır. Roboski
katliamının failleri kamu görevlileridir ancak devlet bu kamu
görevlileriyle ilgili etkili bir soruşturma maalesef
başlatmamıştır. Kimse görevinden bile
alınmamıştır, herhangi bir yaptırım
uygulanmamıştır. Bu durum, devletin açıkça insan hak
ihlallerini cezalandırmadığının, cezasız
bırakarak aslında ödüllendirdiğinin açık bir
kanıtıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gene, Gezi eylemlerinde yaşamını yitiren
yurttaşlarımızın failleri olan kamu görevlilerine
karşı etkin bir soruşturma ve yargılama yürütülmemiştir.
6-8 Ekim Kobani olaylarında yaşamını yitiren
insanların failleriyle ilgili etkin hiçbir işlem
yapılmamıştır. Buna ilişkin parti olarak, Mecliste
araştırma komisyonu açılmasına ilişkin teklifimiz
iktidar partisi tarafından reddedilmiştir. Hak ihlalleri ve suça
bulaşan kamu görevlilerine yönelik etkin bir soruşturma ve yargılamanın
olmadığının en canlı örneklerinden biri üzerinden yedi
yıl geçmiş olmasına karşın aydınlatılamayan
Hrant Dink cinayetidir. Yine, devletin kendi yurttaşının yaşam
hakkını ihlal etme biçiminin en ibret verici örneklerinden birisi de
tam otuz dört yıl önce bugün, 13 Aralık 1980de cunta mahkemelerinde
17 yaşındaki Erdal Erenin yaşının büyütülerek idam
edilmesidir.
Değerli milletvekilleri, bu yüzden Türkiye aleyhine
sürekli ihlal kararları çıkmaktadır. Türkiyenin
davalarını niteleyen en önemli özellik şudur ki: Devlet, hak
ihlalinde bulunan kamu görevlisine koruma sağlamaktadır. Devlet,
yurttaşlara kötü muamele yapan, dayak atan, öldüren, yaralayan kamu
görevlisine kol kanat germektedir. Bu birkaç türlü olmaktadır: Ya deliller
ortadan kaldırılmaktadır ya da failler yargı önüne
çıkarılmamaktadır ya da yargı önüne
çıkarılırsa o yargı süreci bir türlü işlememektedir ya
da dava zaman aşımına uğratılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
insan hak ihlallerine yönelik etkin ve ivedi yargılama usulü
benimsenmelidir. Bu yıl Hükûmetçe Meclis gündemine ivedi yargılama
usulü getirildi. Evet, çok güzel ivedi yargılama usulünün getirilmesi.
Ama, Ne için getirildi bu ivedi yargılama usulü? diye
baktığımız zaman görüyoruz ki ihlal işlemleri, acele
kamulaştırma işlemleri, özelleştirme gibi akçeli
işlere getiriliyor. Oysa Türkiyede kitlesel insan hakları ihlalleri
var, polis şiddetinden ölen yüzlerce insan var. Bu insan hakları
ihlalleri varken, yaşam hakkı ihlal ediliyorken ivedi yargılama
usulünü bu insan hakları için uygulamayıp akçeli işler için
uygulamak iktidarın önceliklerinin nerede olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, dünyanın bütün gerçek
hukuk devletlerinde ivedi yargılama usulü öncelikle insan hak ihlallerine
ilişkin yargılamalarda uygulanır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde de öncelik, yaşam hakkının ihlaline verilir, akçeli
işlere verilmez ama maalesef Türkiyede bu böyle olmuyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik için müzakerelerini sürdüren bir ülke
konumundadır. 1993 yılında yapılan Kopenhag Zirvesinde
Avrupa Konseyi, Avrupa Birliğinin genişlemesini kabul etmiş ve
aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam
üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri
de belirtmiş bulunmaktadır.
Kopenhag Kriterleri olarak literatüre geçen bu
kriterlerden Siyasi Kriterler başlığı altında
şu ilkeler yer almıştır: İstikrarlı ve
kurumlaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı,
azınlıkların korunması. Bu ilkelerin
varlığı tek
başına yeterli olamamakta, aynı zamanda kesintisiz olarak
uygulanıyor olması gerekmektedir. denilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
21inci yüzyıl Türkiye'si, gerek hukukun üstünlüğü ilkesiyle gerek
özgürlükçü demokrasiyle ve gerekse özgürlükçü laiklik ilkesiyle ve
dolayısıyla evrensel hukuk ilkelerinin bir savunucusu olarak
bölgesinde örnek, model bir ülke olmak durumundadır. Ancak, bu ilkelerin
yaşamsal ve sürekli kılındığı bir Türkiye, gerek
istikrarlı bir iç barış sağlayabilecek gerekse bölge
barışına ciddi katkılar sunabilecektir. Bu bağlamda
her Türkiyeli yurttaş gibi bizler de hukukun üstünlüğüne ve
yargı bağımsızlığına inanan ve bunu
koşulsuz uygulayan devlet ve Hükûmet yöneticileri görmek istiyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, tekrar Genel Kurulu
selamlıyor, iyi günler diliyorum.
Sağ olun. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dora.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan,
kalan altı dakika süremizi Sayın Özdal Üçer kullanacak.
BAŞKAN Peki.
Van Milletvekili Özdal Üçer, buyurunuz efendim.
HDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) Türkiye Adalet
Akademisinin bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Sizleri selamlıyorum.
Sayın Başkan, bu süre ciddi bir sürpriz oldu.
Ben genelde doğaçlama konuşan biri olarak bu altı dakikayı
nasıl planlarım diye düşündüm. Bir on beş saniye de bunun
için verseniz.
Adalet Akademisinde olması gereken şeyler
nelerdir? Hâkimlere, savcılara Adalet Bakanlığı bünyesinde
çalışan personele, avukatlara, noterlere adaleti tesis edebilecek bir
bilincin gelişmesi için yeterli eğitimin, nitelikli eğitimin
verilmesi. Bu Adalet Akademisinin bütçesiyle, tabii, kurumlar tesis edilecek,
seminerler yapılacak, paneller yapılacak, kitaplar basılacak.
Tabii ki bunların belli bir masrafı olacak ama diğer bütün
kurumlarda olduğu gibi, önemli olan, bütçenin tahsisi değil, bütçenin
harcanırkenki denetlenebilirliği. Denetlenmeyen, milletin ödemiş
olduğu vergilerden oluşan bütçenin tahsis edildikten sonra denetimsiz
harcamalarla birilerinin çocuklarına, eşlerine, yakınlarına
bir haksız kazanca dönüşmesi kısaca yolsuzluk olarak
tanımlanır.
Bence Türkiyedeki bütün kurumların yolsuzluk
konusunda güçlü bir denetimden geçmesi lazım. Hele ki adaleti tesis edecek
kurumların yolsuzluktan arındırılması lazım. Ben
bir örnek vermek istiyorum: Van Adliyesinin inşaatı süresince
müteahhitler intihar etti. Birileri belli haksız kazançlardan dolayı
bunalımlar geçirdi. Hatta kavgalar oldu. Bu kavgalara savcıların,
başsavcıların, Adalet Bakanlığı
çalışanlarının ortak olduğu gerçeğini sadece ben
değil bütün Van biliyor. Ama bununla ilgili çok defa dile
getirdiğimiz hâlde hiçbir şekilde bir soruşturma
yapılmadı. Yani hâkim olmak, savcı olmak ya da hukukçu olmak
birilerinin suç işleme özgürlüğünü doğuran bir şey
değildir. İnsanların bütünlüklü olarak ödemiş olduğu
vergilerin bütçeye dönüşmesi ve o bütçenin harcanması noktasında
herkesin kamuya karşı, bütün herkese karşı sorumluluğu
vardır, sadece iktidara karşı değil çocuk, genç,
yaşlı herkese, bütün partililere karşı. Ama eğer bir
hukuk kimliğini kullanan bir kişi
kendini iktidara karşı sorumlu hisseder, Nasıl olsa ben
iktidar tarafından korunurum, kayrılırım. şeklinde
düşünür suç işleme özgürlüğüne yönelirse, o zaman adalet tesis
edilmez. Adalet nedir? Hak nedir, bunun bilinci nasıl
içselleştirilir, nasıl hakkaniyetli davranılır, tutum
nasıl olur, hukuk bağımsızlığı, adalet
kurumlarının bağımsızlığı ya da
tarafsızlığı nedir? Bağımsız
olamadıklarını herkes biliyor çünkü atamalarında bir
bağımlılık vardır. Yani hâkimlerin,
savcıların bir günde Adalet Bakanı yerini
değiştirebiliyor. Bu, bir kere
bağımlılığın temel göstergesidir. Bu, sadece
şu an Sayın Bakanla ilgili bir durum değil, işleyişin
sistematik yapısıyla ilgili bir sorundur. Hukuk sisteminin
tarafsızlığı nasıl inşa edilir,
bağımsızlığı nasıl inşa edilir? diye
bu Meclisin çok güçlü bir tartışma yaşaması lazım
çünkü bir devletin bir toplumu, demokratik bir yaşamı, insanlık
onuruna yaraşır bir yaşamı tesis edebilmek için gereken ilk
en önemli şey hukuktur. Hukuk da sadece yasalar demek değildir,
adalettir, haktır, hak paylaşımıdır, hakkın
tecellisidir. Bu konuda, elbette ki bireylerin işlemiş olduğu
suçlar hukuk kapsamında cezalandırılır. Ama suç nedir? Ceza
nedir? Basın açıklaması yapmak suç, sokağa çıkmak suç.
E, zaten sokak yaşamın kendisidir. Maaşına zam isteyen
memur, iş güvenliği isteyen işçi nasıl konuşacak?
Haktır, hukuktur
Gösteri yürüyüşü yapmak, toplantı yapmak,
miting yapmak, bunların hepsi hukuk temelinde yanıtlanmış
şeylerdir. Ama Gösteri yaparsan akan kandan sorumlu olursun. demek bir
hukuk bilincinden yoksunluktur, despotluktur. Tabii ki maaş zammı
isteyen memur sokakta, alanda, toplantılarda hakkını arayacak,
miting yapacak, yürüyüş yapacak, slogan atacak. İşçi
ADNAN KESKİN (Denizli) Bu tarafa söyleme o tarafa
söyle.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Onlar nasılsa anlamıyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Kimse yok zaten orada.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Boş koltukların neyine
söyleyeyim? Burada, bu tarafa, konuşalım diye söylüyorum. Allah
aşkına, bakar mısınız, Sayın Bakanım, siz de
bakar mısınız şuradaki koltuklar boş.
Şimdi, e, tabii, adalet nedir? Adalet,
Cumhurbaşkanının 1.250 odalı sarayda oturup da
insanların evsiz olması demek değildir. Adalet, ayakkabı
kutuları milyarlarla dolu olan bakan çocuklarının yanında
halkın çocuklarının ayakkabısız dolaşması
demek değildir. Adalet, gözaltına alınma sebebi ne olursa olsun,
insanlara işkence edilmesi demek değildir. Adalet, insanlar
Kürttür, Çerkezdir, Lazdır, Ermenidir diye katledilmesi demek
değildir. Adalet, insanların dillerinin yasaklanması
değildir. Adalet, insanların çocuklarının katledilmesi
demek değildir. Adalet, birilerinin istediği şeyi yapabilmesi,
birilerinin hiçbir şey yapamaması
demek değildir. Adalet, vatandaşa suç işleme
özgürlüğü bile sağlar ama devlete suç işleme özgürlüğü
sağlamaz. Hukuk budur. Ben hukukçu değilim ama bir
hakçıyım. Hukukun ne olduğunu da gayet iyi biliyorum çünkü her
Kürdistanlı gibi, Türkiyede yaşayan her halk çocuğu gibi benim
de hakkımın ne olduğu konusunda günlerce kafa yorduğum
zamanlar oldu. Adalet, üniversite öğrencilerini Sokağa
çıktı. diye onları gaz bombasıyla öldürmek demek
değildir. Adalet, Gezide eylem yaptı. diye gençleri katletmek
demek değildir. Adalet varsa, adalet hukuk temelinde olacaksa, insanlar
mahkeme huzuruna çıkarılır, güvenlik güçleri görev, yetki,
sorumlulukları dâhilinde, insanlık onurunu zedelemeden, mahkeme
sistemini işletecek şekilde
E peki, sokağa çıkanın
cezasını polis verecek, evlere baskın düzenleyecek, kar maskeli
insanlar Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okuyup da Barış istiyoruz,
özgürlük istiyoruz, ana dilde eğitim hakkı istiyoruz. diyen
öğrencilerin evlerine baskın yapacak, yüzlerce
vatandaşımız polis kurşunuyla katledilecek ama bir tanesi
yargılanmayacak ama Panzere taş attı. diye bir çocuk on üç
yıl ceza yiyecek, on bir yıl ceza yiyecek, dört yıl ceza
yiyecek. Yani, bunları dile getirmek eğer bu şekilde tehdit
diye algılanıyorsa yanlıştır. Şiddet şiddeti
doğurur.
AHMET YENİ (Samsun) Şehirler neden
yağmalandı?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Görünmüyorsun, görünseydin belki
sesin de duyulurdu.
AHMET YENİ (Samsun) Şehirleri
yakacaksınız, dükkânları yakacaksınız, insanları
öldüreceksiniz; adalet, öyle mi?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Senin yüreğin yanıyor
herhâlde. Su ister misin?
Şehirleri yakan, senin talimat verdiğin
valilerinin yönlendirdiği panzerlerdi. Vanda bunu çok iyi gördün,
değil mi? O panzerin araçları nasıl dükkânlara doğru
ittiğini, dükkânların camlarını nasıl
kırdığını gördün, değil mi? Peki, o vali
hakkında iktidar partisinin milletvekili olarak bir soruşturma
başlattın mı? Bizim yapmış olduğumuz, halkın
yapmış olduğu, herhangi bir partinin, herhangi bir
sendikanın yapmış olduğu sivil itaatsizlik eylemlerinin
hiçbirinde olaylar çıkmamıştır. Bunun istatistiklerini
-varsa yüreğiniz, beraber araştırma komisyonu
oluşturalım- olaylar ne zaman başlamıştır,
bunları araştıralım. Polisin müdahale etmediği, gaz
bombası kullanmadığı, plastik mermi
kullanmadığı, kurşun kullanmadığı, gençleri
öldürmediği, evlere baskın yapmadığı hiçbir toplumsal
muhalefet gösterisinde olay çıkmamıştır. Bunun milyonlarca
tanığı vardır ama sen polise vur emrini verirsen, vuran
polisi yargı önüne çıkarmazsan, peki, sormazlar mı: Şerzan
Kurtu öldüren polis herkes tarafından biliniyordu; neden
yargılanmadı, ceza almadı? Gezi olaylarında herkesin gözü
önünde silahını çekip adamı vuran polis neden
yargılanmadı, cezaevine gitmedi? Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle
olmaz.
Hukuk, herkes için geçerli olması gereken adaleti
tesis etmekle sorumludur ama yok, birileri vurur, hiçbir şey olmaz;
birileri çalar, hiçbir şey olmaz; birileri soyar, hiçbir şey olmaz
ama baklava çalan çocuk on iki yıl ceza alır, gemiler satın
alıp da kaçakçılık yapan Cumhurbaşkanının
oğlu cezadan muaftır. Böyle bir yasa var mı? Böyle bir hukuk var
mı? Böyle bir hukuk var mı? Halkın parasını çalan
siyasilerin hiçbir ceza almadığı bir ülkede baklava çalan
çocuklar veyahut da tencere tava çalan kadınlar, gençler, emekçiler bu
konuda suçlu olacaklar. Yok öyle yağma! Yok öyle adalet! Dünyanın
hiçbir halkına anlatamazsınız bunu. O panzerlerin
hesabını vermek zorundasınız. O panzerler de bu halkın
ödediği vergilerle alınıyor, o kurduğunuz kalekollar da.
Ee, tabii, bir genç olarak empati kurun, bir çocuk olarak
empati kurun; o polisin yakasından tutup da çektiği 10
yaşındaki çocuğun manzarasından utanmaz mı insan?
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) O 40 kişiyi kim öldürdü?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - 40 kişiyi bizzat devletin
polisi öldürdü, bizzat devletin askeri öldürdü.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Bırak be!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Bununla ilgili bir yargı
sistemi oluşturdun mu?
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) İnsanlarla alay etme!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Konuşma! Konuşma!
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) İnsanlarla alay etme!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Konuşacaksan söz hakkı
al, gel. 40 kişiyi kimin öldürdüğünü herkes biliyor
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Allah, Allah!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Şimdi, adaletten
bahsediliyor. Bir ülkede eğer emekçiler emeğinin hakkını
istiyor diye gazlanır, coplanır, öldürülür, işkence edilirse,
eğer çocuklar panzerler tarafından ezilir, yok edilirse
insanların buna karşı doğal tepkileri olur.
Şiddet, tepkiselliği doğurur. Bunun için
biz bunları dile getiriyoruz. Sizin anlamak istemediğiniz ya da
anlayamadığınız veyahut da anlamaktan uzak durduğunuz
şey budur. Şiddeti adalet bitirir. Halk tabii ki eylem
yapacaktır, halk tabii ki demokratik hakkını kullanacaktır
ama devletin şiddet kullanma hakkı bu şekilde yoktur kendi
vatandaşına karşı. Hedef gözeterek kendi
vatandaşını öldüren kaç devlet vardır, sayar
mısınız? Bakın, Kobaniyle ilgili bir adaletten bahsetmek
istiyorum, Suriyeyle ilgili. 2 milyon misafirimiz. var deniyor, misafirlik
diye bir hukuk sistemi yoktur; ya Göç İdaresi tarafından bunların
barınmasını, beslenme koşullarını sağlar,
bunların uygun yerlere iltica etmelerini sağlarsınız
veyahut da siz mültecilik, iltica yasasını Cenevre Sözleşmesi
gereği kabul edersiniz ve onlara gereken hakları verirsiniz ama
onları biz misafir ediyoruz diye açlık, sefalete boğmak zorunda
değilsiniz.
3.500ü aşkın kişi sadece Türkiye'den
kaçıp Avrupaya gitmek isterken insan tüccarlarının kurbanı
olmuş, buradaki adaletsizliğin kurbanı olmuş, denizde
boğulmuş, Akdenizde boğulmuş, Egede boğulmuş,
Türkiyenin kıyılarında boğulmuş ve Türkiye'de
insanlar o denizlerden çıkan balıkları yiyorlar, o balıklar
da
Bunu söylemeye dilim varmıyor. İşte, adalet bir ülkede
insanların katledilmesi demek değildir; adalet haktır, hukuktur,
bunun eğitimi verilecekse Adalet Akademisi de akademidir.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Üçer.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, konuşmacı Sayın Cumhurbaşkanımızla
ilgili ve Sayın Cumhurbaşkanımızın oğluna
ilişkin hem İç Tüzük madde 67de temiz bir dil kullanılması
hem de madde 64te şahsiyatla uğraşmak
Dolayısıyla
Sayın Divanı bu hususta dikkatli olmaya ve
konuşmacıları İç Tüzüke uygun konuşmaya davet
ediyorum. Dolayısıyla kullandığı ifadeyi de
kınıyorum kayıtlara geçmesi açısından.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Benim kullandığım
ifadede kınamayı gerektirir
herhangi bir durum söz konusu değildir.
OYA ERONAT (Diyarbakır) - Sen mi karar
vereceksin buna?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Cumhurbaşkanı oğlu olsa bile herkes gelir
kaynağını kamuoyunu resmî bir şekilde bilgilendirmek
zorundadır. Ben bir işçiyim, işçi çocuğuyum. diyen bir
Cumhurbaşkanının servetinin izahını bu Meclise ve
halka yapması gerekiyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Servetinin izahı mal bildirimiyle yapılmıştır.
Kaçakçılık ifadesidir benim kınadığım
Sayın Başkan. Kaçakçılık ifadesi çirkin bir ifadedir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben -bu konuyla
ilgili- Cumhurbaşkanının oğlunun gemisinin
yakıtlarının nereden alındığını ve
bunun faturalarının nasıl düzenlendiğinin
araştırılmasını istiyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Eğer konuşmacının elinde bir belge varsa bunu yargı
organlarına, savcılığa bildirir, teslim eder, bunun yeri
burası değildir.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben belge bulma
sorumluluğunda değilim. Ben bu konuyla ilgili araştırma
yapılması önerisinde bulunuyorum ve çok şaibeli bir durumun
varlığından bahsederek bir kamuoyu bilgilendirmesi yapıyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bu konuda milletvekili olarak hakkı var, gider bununla ilgili
araştırma önergesi verir.
BAŞKAN Evet, Sayın Üçer,
son derece net anlaşıldı konu, gereğini yerine getirirsiniz
milletvekilleri olarak.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Benim bahsettiğim,
eğer bu ülkede 1 bidon mazot kaçırdı diye
kaçakçılıktan, Roboskide olduğu gibi, 34 insan katlediliyorsa,
AKP iktidarı döneminde 100e yakın çocuk sadece 1 bidon mazot
kaçırdı diye, mazot kaçakçılığı yapıyor diye
asker ve polis tarafından katledilmişse bu ülkenin
Cumhurbaşkanının oğlu İskenderundan ya da herhangi
bir limandan gemisine yüklediği mazotun hesabını vermek
zorundadır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, bakın aynı şeyleri yapmaya devam ediyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) İftira ediyorsunuz ayıp ya!
BAŞKAN Sayın Üçer, lütfen,
gereğini yerine getirirsiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Belgesiz konuşuyorsunuz, iftira ediyorsunuz, gözümüze baka baka
iftira ediyorsunuz!
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Bakanım
BAŞKAN Lütfen!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Milletvekiline iftira yakışmaz!
ÖZDAL ÜÇER (Van) İftira
etmiyorum.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen.
ÖZDAL ÜÇER (Van) İftira
etmiyorum, doğruyu söylüyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) O zaman getir belgelerini, koy buraya.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Gerçekler sizi
rahatsız ediyor olabilir ama bunlarla
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Zozani.
Süreniz on beş dakika. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adalet Bakanlığının ceza infaz
kurumlarının bütçeleri üzerine bir değerlendirmede
bulunacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki günün erken saati ve bütçenin yoğun
çalışma temposu içerisinde zaman zaman milletvekilleri de pekâlâ
yoruluyor, geç uyanıyorlar, bakıyoruz Meclisin büyük
çoğunluğu boş ve bütçe değerlendirmesi yapıyoruz.
Tabii ki bu tablo içerisinde sağlıklı bir bütçe değerlendirilmesi
yapılabilir mi? Esasında şekil şartını yerine
getiriyoruz, onun ötesinde bir şey değil. Yani, Meclisin, bütçenin
herhangi bir noktasında bir müdahalede bulanamadığı bir ortamda
milletvekilinin de sabahtan akşama kadar gelip bu koltuklarda oturup bir
de hiçbir şey söyleyememiş durumda olması içler acısı
bir durumdur yani Parlamento açısından bu duruma Mecliste Hükûmet
bütçesini müzakere etmek. denilmez, biz müzakere yapmıyoruz, bunu
açıkça ifade ediyoruz.
Buraya çıkan herkes, çoğu hatip esasında
bütçe bağlamında konuşuyor, bütçe dolayısıyla
değerlendirmeler yapılıyor burada; bütçe değerlendirilmiyor
burada, bütçe kalemleri burada değerlendirilmiyor. Ne bütçenin
performansı değerlendirilebiliyor ne bütçenin planlaması,
programları burada değerlendiriliyor. E, öyle zannediyorum, iktidar,
muhalefet, bu söze de kimse itiraz etmez; siz buna değerlendirme, bütçe
değerlendirmesi, müzakeresi diyemezsiniz, mümkün değil çünkü bu
koşullar da yoktur. E, vallahi, ben de kendimi zorlayarak, buraya her
çıktığımda bütçe bağlamında değerlendirme
yapmaya çalışıyorum, bütçenin kalemleri içerisinde bir
değerlendirme yapmaya çalışıyorum. Ama şunu da gördüm:
Burada, esasında bütçe bağlamında konuşsanız da kimse
pek ilgili de değil. Kavga ediyorsanız, bağırıyorsanız,
sesiniz gür çıkıyorsa, farklı bir şey, aykırı bir
şey ifade ediyorsanız kamuoyunun dikkatini çekiyor.
Dün burada sayın bakanlarla ayaküstü sohbet ederken,
merhabalaşırken, o merhabalaşma esnasında görüntülerimizin,
resimlerimizin çekildiğini fark ettim, kendilerine de söyledim. Dün dedim
ki: Bakın, biraz sonra basın bizi arayacak, diyecek ki Ne
konuştunuz? Çünkü, burada siyasetçinin birbirine merhaba vermesi, hâl
hatır sorması haber değeri taşıyor. Bu Parlamentoda
siyasetçinin birbirine merhaba etmesi, hâl hatır sorması haber
değeri taşıyor, ne kadar acı bir şey; kavga etseniz
haber değeri taşımıyor artık. Affedersiniz, argo
deyimler kullanırsanız burada, haber değeri taşımıyor
artık; birbirinizle merhabalaşıyorsanız haber değeri
taşıyor. Bu acı bir şey değil mi? Hangi
yanlışları yaptık da birlikte bu tabloyu yarattık bir
bakmak lazım. Özellikle basından rica ediyorum, Parlamentonun bu
resmini bu şekilde artık yansıtmamaları gerekir diye
düşünüyorum.
Buradan konuşacağız, işte
cezaevlerini konuşacağız, bizim buradaki psikolojimiz
cezaevlerine nasıl yansıyor, bir de oraya bakacağız. 145
bin insanın yaşamından söz ediyoruz. Türkiyede ceza infaz
müessesesi bir cezalandırma müessesesi olarak değerlendiriliyor.
Esasında cezalandırma yapıyor orada ama yasada diyor ki topluma
kazandırma, ıslah ve topluma kazandırmadan söz ediyor yasa.
Bütün cezaevleri tamamıyla, insanları cezalandırmaya dönük
inşa edilmiş, fiziki yapısı, fiziki koşulları bu şekilde
dizayn edilmiş. Eğer bir cezaevinde cezaevi idaresi tutuklulara,
mahkûmlara toleranslı davranıyor ve onları topluma
kazandırma yönünde bir gayret, bir girişim içerisinde olabiliyorsa
emin olun o cezaevi yönetimleri üst idare tarafından makul idareler olarak
kabul görmez, alışkanlık bu şekildedir. Devletin ceberut
yüzünü yansıtabiliyorsanız iyi idarecisiniz. Özellikle bu hususu
Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum.
Son dönemlerde ceza infaz kurumlarına infaz koruma
memuru olarak atanan pek çok görevli, maalesef, toplumsal bir sendrom
yaşıyor, bir rehabilitasyon ihtiyacı var bu insanların ve
bunlarla ilgilenmeniz gerekiyor. Daha önceki farklı mesleklerdeki
formasyonlarında ya da yaşadıkları etkilerden kaynaklı
olarak buraya yansıtıyorlar, psikolojilerini oraya
yansıtıyorlar. Mahkûmların yaşadığı
sıkıntıları dillendireceğim ama ceza infaz
kurumlarında görevli olan infaz koruma memurlarının,
görevlilerinin sorunlarını öncelikle bir gündemimize
taşımak istiyorum.
Gittiğimiz her cezaevinde bakın, çok cezaevi dolaşan
milletvekilleriyiz, bizi grup olarak çok cezaevine giden milletvekilleriyiz-
infaz koruma memurları şikâyetlerini bizimle paylaşıyor,
sıkıntılarını bizimle paylaşıyor.
Bakın, polislik müessesesinden daha zor koşullarda görev
yapıyorlar ama onların mesleki yıpranma hakları yok. Özlük
hakları; bakın, bir askerden daha zor koşullarda görev
yapıyorlar, özlük hakları yok. Savcıya, hâkime zam
yapıyorsunuz onları yok sayıyorsunuz, olmamış gibi
görüyorsunuz. Oysaki o insan, esasında sadece yatılı olarak
özgürlük yaşayan bir insandır. Beraber yaşadığı
mahkûmla veya tutukluyla aynı koşulları yaşıyor. O da
sabah cezaevine giriyor akşam mesaisi bittiği zaman evine gidiyor.
Yatılı olarak dışarı çıkabilen bir mahkûm
durumundadır. Dolayısıyla onların sorunlarıyla
ilgilenmeniz gerekir Sayın Bakan.
Şimdi, özellikle 2 tutuklunun durumunu,
geçtiğimiz günlerde yaşanmış iki dramın belgelerini
sizlerle paylaşacağım ama ondan önce hasta tutukluların
durumunu öncelikle dikkatinize sunmak istiyorum.
Bakanlığın bize verdiği bilgiye göre
700 küsur insan tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde ölümü bekliyor; suçu ne olursa
olsun, vicdan bunu kabul etmez. Vicdan bunu kabul etmez. Ki, tamamı siyasi
tutuklulardan söz etmiyoruz, tutuklu ya da hükümlülerden söz etmiyoruz, adi
tutuklular da bu pozisyondadır. Ve orada da ölümü bekliyorlar. Niye o
insanlar salıverilmiyor?
Bakın, dördüncü yargı paketi içerisinde
düzenleme yapıldı. Dördüncü yargı paketi içerisinde bu
insanların salıverilmesine dair düzenleme yapıldı. Kendi
başlarına yaşamını idame edemeyecek durumda olan
insanların salıverilmesi diye yasa çıkarıldı burada.
Ama bırakılmıyorlar. Bakın, kendi başlarına
yaşamlarını idame edemeyecek durumda olan hasta tutuklu ve
hükümlüler salıverilmiyor.
İki kolu olmayan, iki kolu bir bacağı
olmayan, konuşamayan, tekerlekli sandalye üzerinde -affedersiniz- temizliğini
bile arkadaşlarının, koğuş
arkadaşlarının yapmak durumunda olduğu hasta tutuklular
şu anda cezaevlerindeler. Hangi vicdan bunu kabul ediyor?
Bu, bir siyasi mülahaza konusu değildir. Bunlar
üzerinden pazarlık yapılamaz. Bunların bu durumları, bu insani
durumları, bu dramları pazarlık konusu yapılamaz. Herhangi
bir siyasi pazarlık konusu olamaz. Hangi vicdanla bu insanları
cezaevinde bırakıyorsunuz?
Bakın, geçen sene Metris Cezaevinde ziyaret ettim,
Salih Tuğrul. Gözyaşıyla kendini ifade edebilen bir tutukluydu.
Bırakılmıyordu. Bırakılmama gerekçesini size
söyleyeyim, aynen şunu ifade ediyordu: Salih Tuğrul isimli
şahsın mahkûm olduğu suçun vahim niteliği nedeniyle toplum
güvenliği açısından risk oluşturacak bir profil
sergilediği, ailesinin Mersin ili Toroslar ilçesinde PKK-KCK terör
örgütüne müzahir olan kitlenin yoğun olarak bulunduğu
Pes! Başka ne denilebilir buna? Bırakın
kendisini, gideceği mahalleyi bile bir bütün olarak terörist olarak ifade
eden bir şey. E vallahi de billahi de bu gerekçeyi ortaya koyan, eğer
terör tanımı bir yerde yapılacaksa, bu gerekçeyi yazan
savcıya terörist kavramı uyar. O kitleye terör kavramı
uymaz. Ancak ve ancak bu gerekçeyi yazan savcıya terörist kavramı
uyar. Salih Tuğrul tekerlekli sandalye üzerinde gözyaşıyla
kendini ifade eden, konuşamayan bir vatandaş. Sonradan, kavga
gürültüden sonra tahliye oldu.
Bir tanesini daha sizinle paylaşayım: Ramazan
Özalp. Defalarca Adli Tıbba gitti, defalarca Adli Tıp Kurumu
salıverilmesi şeklinde rapor verdi. Savcılık hangi
gerekçeyle bunu içeride tutuyordu biliyor musunuz, onu da söyleyeyim:
Şahsın bizzat kendisinin toplum güvenliği açısından
bir tehlike teşkil etmediğini
İsterseniz tekrar edeyim bu
cümleyi: Şahsın bizzat kendisinin toplum güvenliği
açısından bir tehlike teşkil etmediğini, ancak
şahsın Dirsekli köyüne veya İdil ilçesine gelmesi durumunda
bazı siyasi şahıslar ve vatandaşlar tarafından
propaganda aracı olarak kullanılabileceği ve bu durumun
çeşitli toplumsal olaylara sebebiyet verebileceği, farklı siyasi
görüşlere sahip vatandaşlar veya vatandaşlar ile güvenlik
güçleri arasında gerginlik ve çatışmalara yol açabileceği,
söz konusu durumun basına yansıyarak huzursuzluk meydana
getirebileceğinin belirtildiği ve bu nedenle tahliye talebinin
reddedilmesi. ifadesi var.
Bakın,
adalet mekanizması Türkiyede böyle işliyor. Şimdi, bize
yakışmaz, burada savcının imzası var, ismi belli,
Adalet Bakanı biliyor. Teşhir edeceğim, yarın öbür gün
basın diyecek ki Savcıyı hedef gösterdi. E, be vicdansız,
böyle gerekçe konulabilir mi? Hangi vicdanla sen hâkim ya da savcı
olabildin? Batsın böyle vicdansızlık. Bu, olabilir mi? Bu, kabul
edilebilir bir durum mudur? Ramazan Özalp sonradan tahliye oldu. Tahliye
olduktan yüz otuz altı gün sonra da
yaşamını yitirdi. Esasında cezaevinden tabutu
çıktı. Bakın, tahliye olduktan yüz otuz altı gün sonra
yaşamını yitirdi. 13/5/2014te tahliye oldu, 9/10/2014te
yaşamını yitirdi. İşte bu, Türkiye bu.
Çocuk tutuklular meselesine gelince: Bakın,
dünyanın hiçbir yerinde siyasi çocuk tutuklu yoktur ama Türkiyede
vardır. Adalet Bakanlığı verilerine göre, bugün
açıklanan bilgiye göre, 1.984 siyasi çocuk tutuklu cezaevlerinde; taş
attı, yüzünü bağladı vesaire gerekçelerle. 1.984 çocuk şu
anda cezaevlerinde. Siz o çocukları topluma
kazandırdığınızı mı düşünüyorsunuz?
Pozantı Cezaevinden çıkıp dağa giden çocukların
hikâyesini biz geçen sene burada sizinle paylaştık. Var, öyle
hikâyeler çok var; zaman yok, bu hikâyelerin hepsini burada sıralayabiliriz.
Bir önemli husus daha, konuşmamın sonunda onu vurgulayayım:
Bu ülkede adalet herkese eşit uygulanmıyor. İnfaz
eşitliği mekanizmasını lütfen ama lütfen artık
gündeminize alın. Adam bir gemi dolusu uyuşturucuyla
yakalanıyor, bu adama uygulanan infaz koşulları ile siyasi
düşüncelerini ifade eden vatandaşa uygulanan infaz mekanizması
eşit değildir.
Şimdi, siz diyorsunuz ki: Bu vatandaş bu
devlete niye isyan ediyor?" E, isyan etmesin de ne yapsın? Size
soruyorum: Gerçekten, isyan etmeyelim de ne yapalım?
Bunların düzeleceğini umut ederek, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Zozani.
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ama
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Şu an yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN Yok. O zaman
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Beş dakika ara
verelim isterseniz.
BAŞKAN Yani diğer gruba
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Talep ediyoruz beş
dakika aramızı. Mitinge gitmişti Sayın Kürkcü, yolda,
geliyor.
BAŞKAN Evet, beş
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Bir sonraki
konuşmacıda verseniz
BAŞKAN O olmuyor efendim.
Beş dakika ara veriyoruz, eğer gelmezse devam
ediyoruz.
Kapanma Saati:
12.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.11
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 28inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani.
On dakika süreniz var efendim.
Buyurunuz.
HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle müsamahanız için teşekkür ediyorum.
Bugün emek bileşenleri Ankarada bütçedeki adaletsizliklere ilişkin
olarak tutumlarını ortaya koymak için
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Daha önemli bir
yerde.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
sokak
hakkını kullanmak suretiyle miting yaptıkları için, konuşmacımız
Sayın Ertuğrul Kürkcü de Halkların Demokratik Kongresi Eş
Sözcüsü sıfatıyla bu mitingin katılımcıları
arasındaydı ve birazdan gelip Çalışma
Bakanlığının bütçesi üzerine değerlendirmeleri o da,
kendisi de sizlerle paylaşacaktır. Onun konuşma süresinin on
dakikasını bu vesileyle ben kullanacağım.
Şimdi, Sayın Bakan, sizin de çok yakından
ilgili, Adalet Bakanlığının da çok yakından ilgili
olduğu bir husus Çalışma Bakanlığının da
doğrudan çalışma alanıdır. Bu arada, burada olmayan
sadece Kürkcü değil, Çalışma Bakanı da burada yok. Onunla
ilgili değerlendirmeler de burada yapılacak ama Çalışma
Bakanının da burada olması icap ederdi, bu
değerlendirmeleri dinlemesi gerekirdi. Bürokratları not alarak bu
değerlendirmeleri kendisiyle paylaşacaklardır. Zaten devlet
mekanizması böyle, bürokrasi üzerinden gelen notlar üzerinden idare
ediliyor. Biz buna aşinayız, biliyoruz. Çalışma Bakanı
yerine de bürokratlar not tutuyor. Teşrif buyurdukları zaman bu
notları kendisine de iletecekler diye düşünüyorum.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYUNU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Her zaman ulaşabilirsiniz Bakana.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Şimdi, Türkiyede
iş dünyasının, emek dünyasının sorunları üzerine,
bilmiyorum, söylenmemiş ne kalmış. Esasında, söylenecek ne
varsa söylendi. Peki, ne yapıldı? Ya, buraya koca bir hiç
koyabiliyoruz. Hiçbir şey yapılmadı. Bakın, geçen sene
yaklaşık üç ay, hatta üç aydan fazla bir süre, üç ay on gün gibi bir
süre biz burada emek dünyasının sorunlarıyla ilgili, iş
cinayetleri, iş kazaları vesilesiyle çokça konuşmalar
yaptık. Hatta benim konuşmalarımın sayısal
dokümanlarını bile burada sizinle paylaştım. Yola
çıktık, işte Somadaki 301 emekçinin katli ile ilgili olarak, o
iş cinayetiyle ilgili olarak yaşamını yitiren yurttaşlarımızın,
emekçilerimizin sorunuyla ilgili olarak biz buraya geldik, pek çok şey
söyledik. Hükûmet de söz verdi, o iş cinayetinden sonra, yer altı
iş cinayetinden sonra Hükûmet, başta Başbakan çıktı,
halka söz verdi, dedi ki: Biz yer altındaki çalışma koşullarını
düzelteceğiz, Yaşam odası sözü verdi. O cinayetlere sebebiyet
verenlerin cezalandırılmasını sağlayacağız,
yaşam koşullarını iyileştireceğiz, iş
koşullarını iyileştireceğiz. dedi. Ardından
şunu da söylediler: Yer altında çalışma süresini kısaltacağız.
Emek dünyası burada iyileşme olur diye
düşündü, öyle bir beklenti içerisindeydi -Sayın Bakan gelmiş,
hoş gelmiş- ancak üç ay on günlük tartışmaların
sonunda bu sözlerin yerine getirilmediğini gördük. Dediniz ki: Yer
altında çalışan insanların fazla mesai ücretleri hemen
ödenecek. Son dakika gelişmesiyle burada getirdiğiniz bir önergeyle
bunu bile ertelediniz, dediniz ki: İş dünyası para vermeye
hazır değil. Yılbaşına ertelediniz bunu. Yaşam
odası sözünüz vardı, hiç tartışılmadı bile.
Çalışma süresiyle ilgili sözünüz vardı, bunu da yerine
getirmediniz, bu da olmadı. Bu sözlerin tamamı unutuldu.
Daha Somanın taziyesi yerdeyken Ermenek
faciasını yaşadık, Ispartadaki trafik kazasını
yaşadık ve çok sıradan olaylar gibi yaklaşıldı,
maalesef ve maalesef fıtrat olarak değerlendirildi. Ya, bu bir kaza
değil ki siz fıtrat olarak değerlendiresiniz, asansör
faciası bir kaza değildi ki. Sayın bakanlar söz verdiler,
komisyonlarda, geldiler, söz verdiler, dediler ki: Eğer ki, kim suçlu
bulunursa bulunsun, suçluyu tespit ettiğimiz anda
cezalandıracağız, suçlu cezasız kalmayacak. Ermenekte
ortaya çıktı, o faciaya kimlerin göz yumduğu ortaya
çıktı. Ne cezalandırma yaptınız? Cezalandırma
yapılmadı.
Peki, emek dünyası açısından sorun sadece
bunlardan ibaret midir? Değil. Türkiyede emek dünyasında yer alan
insanların büyük çoğunluğu taşeron uygulamasına tabi
insan, taşeronla artık işler görülmeye
çalışıldı. Peki, devletin taşerona ödediği para
doğrudan doğruya emekçiye, elinde süpürge tutan insana verilmiş
olsa devlet daha fazla mı para vermiş olur? Hayır, hatta daha az
verir. Doğrudan doğruya devlet taşeron vasıtasıyla
çalıştırdığı emekçinin, maaşını
kendisi bankaya yatırsa -ki nihayetinde kimse çantayla götürüp, tek tek
dolaşıp para vermiyor, bir tıkla herkesin maaşı
bankada kendi hesabına gidebiliyor- doğrudan doğruya kendi
hesabına aktarılsa devlet daha az para ödeyecek, devlet daha az para
ödeyecek. Peki, niye özellikle taşerona işler havale ediliyor
Türkiyede? Birileri buradan nemalanıyor, o yüzden.
Şu anda, ben pek çok bakandan da bu uygulamanın
vahşet olduğu değerlendirmesini duydum ve Meclisin de,
komisyonların da resmî kayıtlarında bakanların da bu konuda
sözü vardır, Evet, bu uygulama çığırından
çıkmış, amacından sapmış, doğru bir uygulama
değildir. demişlerdir bakanlar. Peki, niye
değiştirmiyorlar? Sebebini sizinle paylaşayım: Çünkü,
taşeron uygulaması aynı zamanda bir rant uygulamasına
dönüştü. Pek çok parti il teşkilatında, taşeron
uygulamasında işe alınacak olan işçi, önce birkaç maaş
bağış uygulamasına tabi tutuluyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Yapmayın,
yapmayın!
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Yok ya! Nerede ya?
ADİL ZOZANİ (Devamla) Buna itiraz
edemezsiniz, buna itiraz edemezsiniz.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Yapma ya!
ADİL ZOZANİ (Devamla) Buna itiraz
edemezsiniz, gerçekten
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Öyle bir şey
olur mu? Ya, garibin ekmeği alınır mı?
ADİL ZOZANİ (Devamla) A, bir saniye
Garibin
ekmeğiyle oynamıyoruz, esasında parti il binalarında
oturan
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Kim alacak garibin
ekmeğini? Yapmayın ya!
ADİL ZOZANİ (Devamla) Ayrıca, sizin
partinizin ismini vermedim ki, niye rahatsızlık
Ben sizin partinizin
ismini vermedim ki.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) O zaman isim ver.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Bir saniye, ben sizin
partinizin ismini vermedim ki, niye rahatsızlık duydunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hayır,
iktidar partisi dedin ya.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Hayır, demedim,
hayır, demedim.
RECEP ÖZEL (Isparta) İktidar partisi dedin, Pek
çok parti var. dedin.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Pek çok parti il
binasında. dedim. Niye hemen üstünüze alındınız? Ciddi
ciddi, ben anlamadım, niye üstünüze alındınız? Bakın,
üzerinize hemen alındınız. Bakın, bir sorundan söz
ediyorum. İnsanların emekleri bu şekilde sömürülüyor.
Hadi bir başka uygulama problemi daha
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Yani, bütün siyasi
partiler mi yapıyor bunu?
ADİL ZOZANİ (Devamla) Bir saniye, bir dakika
sürem kaldı, kullanayım.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Sayın Zozani,
ismi ver, hesabını soralım.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Bir saniye, sonra ismi
size vereceğim.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) İsmini ver,
hesabını soralım.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Söz, ben size ismi
vereceğim.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Bekliyorum. Ver
ismini, hesabını soralım çatır çatır.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Ben de size o ismi
vereceğim, ben de size isim vereceğim, gerçekten isim vereceğim.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Emek sömürenin
burnundan getiririz.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Evet, ben size isim
vereceğim.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Bekliyorum.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Sayın Külünk, ben
size isim vereceğim, söz veriyorum, vereceğim.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Eyvallah.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis)
İŞKURdan aldığınız işçiler hangi partiden?
ADİL ZOZANİ (Devamla) Bir nokta daha
söyleyeyim size, bir hususu daha size söyleyeyim.
ADNAN KESKİN (Denizli) İsmi bilinenler var
ya, bakanların çocukları.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Bakın, bu uygulama
o şekilde, o kadar vahşi bir şekilde dizayn edilmiş ki
işçi çalışıyor, beş yıl çalışıyor
bir yerde, on yıl çalışıyor, taşeron
değiştiği zaman o işçilerin hepsinin işine son
verilebiliyor; taşeron kendi işçisiyle geliyor, kendi işçisiyle
gidiyor. Peki, on yıl orada çalışan insanın
müktesebatı ne olacak? Buna ilişkin düzenleme gerekiyor, defalarca bu
kürsülerde ifade ettik ancak bugüne kadar hiçbir iyileştirme
yapılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) Eminim,
devamını Sayın Kürkcü getirecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Zozani.
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.
Buyurunuz Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Herkese
merhaba.
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin
aslında adının üzerinde taşıdığı fiille
çok az ilişkisi olduğunu size göstermek istiyorum. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çalışmayla ilgili
olarak ayırdığı bütçenin bütçe kalemleri içerisinde bir
tasnifini yaptığımız zaman, 2015 bütçe ödeneklerinde 30
milyar 678 milyon 105 bin liralık bütçenin yüzde 99unun cari transferlere
ayrılmış olduğunu göreceğiz. Bunun da tamamına
yakını sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleriyle ilgili
olduğuna göre, çalışmayla ilgili olan bölümü sadece yüzde 1.
Şimdi, bir bakanlık düşünelim, elindeki
bütçenin sadece yüzde 1ini çalışma yaşamının
düzenlenmesi, buradaki hak ve ihtiyaçlarla ilgili olarak kullanıyor. Geri
kalanının tamamı kendi tanım alanının anlamı
dışında. Ve bu yüzde 1lik pay içerisinde de en büyük bölümü
personel giderleri oluşturuyor. Mal ve hizmet alım giderleri 35
milyon, sermaye gideri 20 milyon, sermaye transferi 97 milyon. Ve
Çalışma Bakanlığı bütçesinin de geçen yıllar içerisinde
durmaksızın azaldığını görüyoruz.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde
yaşadığımız on iki yıla ve son dört beş
yıla dikkatle baktığımız zaman, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanının asıl yapması gereken iş
cinayetlerinin önlenmesi konusunda herhangi bir elle tutulur sonuç
alamadığını görebiliriz. 2002den bu yana
baktığımızda, her yıl artan oranda, 2013
yılında 1.235, 2014 yılının ilk on ayında ise
1.600 işçinin ölümlü iş kazalarında hayatlarını
kaybettiğini göreceğiz.
Dolayısıyla, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, gerçekten bugün Türkiyede nüfusun büyük
çoğunluğunu oluşturan işçi çoğunluğunun, emekçi
çoğunluğunun uygun, elverişli koşullarda, ILO
normlarına göre belirlenmiş, düzenlenmiş koşullarda
çalışmaları bakımından hiçbir elle tutulur
başarı elde edememiştir.
Ben Çalışma Bakanımıza sormak
istiyorum: Bütün bakanlıklar bütçe için, bütçedeki payları için
besbelli kendi aralarında bir mücadele ve rekabet de ederler. İster
istemez her bakan, her bakanlık işini daha iyi yapmak ister.
Ben, Çalışma Bakanımızın, bu
kadar milyon emekçinin, bu kadar milyon emeklinin, bu kadar milyon sosyal
sigorta kapsamında yardım ve destek bekleyen insanın bakanı
olarak niçin Bakanlığının bütçesinin düşmesine itiraz
etmediğini, niçin kaynakların neredeyse yüzde 99unun
çalışma hayatı dışında harcanmasına
rıza gösterdiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Kendi
başarısızlığını bu bütçeyle garanti eden bir
Bakandan söz ediyoruz. Bu bütçeyle hiçbir Çalışma Bakanı
başarılı olamaz, hiçbir Çalışma Bakanının
başarısından söz edilemez ama öyle anlıyorum ki ben,
Hükûmetin genel politikası kaynakların tamamının sermayeye
ayrılmasına endekslenmiş olduğu için, kaynakların
tamamı sermayenin yeniden üretimine endekslenmiş olduğu için,
emeğin yeniden üretimi, emekçinin yaşam koşullarının
ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi meselesi
aslında sermayenin kaynağından bir payın
koparılması anlamına geliyor ve ne yazık ki
Çalışma Bakanı da işçilerin uysalca, kendisi gibi bu sürece
rıza göstermelerinden başka bir anlam taşımıyor.
Apaçık, baktığımız zaman
bütçeye, göreceğimiz bir başka gerçek şudur: Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, sosyal güvenlik sisteminde
açığın olmamasıyla övünüyor. Türkiyede millî gelirin yüzde
1inden azı bir sosyal güvenlik açığı olarak gözüküyor. Ancak,
sosyal hakların göreli olarak artmış olduğu ve sosyal
hakların genel olarak iyi olduğu ülkelerde ise sosyal güvenlik
açığı daima fazladır ve hükûmetler, bu sosyal güvenlik
açığını aslında kendi emek yanlısı
tutumlarının bir göstergesi sayarlar. Nitekim İsveç, Norveç,
Finlandiya gibi ülkelerde ulusal gelirlerinin yüzde 19una denk gelen bir
sosyal güvenlik açığı vardır, Avrupa Birliği ülkeleri
ortalamasında da ulusal gelirlerinin yüzde 16sı kadardır.
Türkiye gibi sosyal güvenlikle boğuşan bir ülkede sosyal güvenlik
açığının millî gelirin yüzde 1i kadar olmasının
aslında sosyal güvenlik yaşantımızın nasıl bir
doğrultuda ilerlediği bakımından çok açık bir gösterge
sayılması gerekir. Yani, Türkiyede Çalışma
Bakanlığımız, sosyal güvenliğin sağlanması
için ne Hükûmet üzerinde bir basınç yaratmaktadır ne kendisi bu
payın artması için uğraşmaktadır ne de eldeki
kaynakları bu sosyal güvenlik alanının genişlemesi için
kullanmaktadır. O nedenle bu bütçenin işçiler açısından,
emekçiler açısından açıklanabilir hiçbir tarafı yok.
Biraz önce -biraz da geç kaldığımı
hepiniz biliyorsunuz, çok teşekkür ederim bunu da idare ettiğiniz
için- işçilerin Ankarada yaptıkları büyük mitingdeydik,
diğer vekillerimiz de varlardı ve orada işçileri
dinlediğimiz zaman aslında hepsinin en temel iki meseleyi,
Çalışma Bakanlığının başarı göstergesi
olacak iki temel meseleyi iki büyük sorun olarak ortaya koyduklarını
görüyoruz. Birincisi, düşük ücretler; ikincisi, işsizlik. Buna bir
başka kategori olarak da çalışma koşullarının
ağırlığını ekleyebiliriz. Sendikaların on
iki yıl boyunca Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığıyla sürdükleri diyalog, işçi hareketinin büyük
mücadeleleri, hiçbir şey Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
üzerine düşen işleri yapmasını sağlayamadı. O
nedenle, belki de Bakanımız şöyle düşünecektir önümüzdeki
yıllarda: Aslında bu kadar bütçe fazla. Nitekim, genel trend bütçenin
daima düşmesi yönünde olduğuna göre, işçilerin kendi göbeklerini
kendilerinin kesmesi yönündeki bir eğilimin de artmakta olduğunu
söyleyebiliriz çünkü giderek artan ölçüde hem iş
yaşantısında güvenceli çalışmanın giderek istisna
hâline geldiği, taşeron elinde çalışmanın kural hâline
geldiğini görüyoruz hem de öte yandan, bu istihdam
koşullarının giderek gerilediğini görüyoruz.
Bugün Çalışma Bakanlığının
düzenlemesi ya da ortaya daha olumlu sonuçlarla gelmesi beklenen konu
işsizlik konusu. Çalışabilir nüfusumuzun yüzde 10u işsiz,
tarım dışı işsizlik oranı yüzde 14, gençlerde bu
işsizlik oranı yüzde 25, çalışabilir nüfusun iş gücüne
katılma oranı yüzde 48,2. Yani, çalışabilir durumda olan
her 2 kişiden 1i çalışmıyor, çalışamıyor ya
da iş aramaktan vazgeçmiş durumdadır.
İstihdama baktığımız zaman da en
yüksek istihdamın hizmetlerde olduğunu, esasen katma değer
üreten sektörlerde yani sanayide ise ancak yüzde 20 olduğunu görüyoruz.
Ancak, en az bunun kadar, yüzde 40 dolayında bir kayıt
dışı istihdamla çalışıldığını
söyleyebiliriz. Yani, bugün, Türkiyede sosyal sigorta kapsamında görünen
işçilerin yüzde 40ı kadarı sosyal sigorta
dışında çalışmaktadır. Bu, Türkiyedeki emek
gücünün ne kadar geniş bir alana yayıldığını ama
buna karşılık da bu geniş alanda ne kadar geniş bir
güvencesizlik ortamı oluştuğunun bir göstergesi olarak
düşünülmelidir.
Çalışma süreleri de aynı zamanda son
derece büyük bir mesele olarak karşımızda duruyor.
İşçilerde haftalık yasal çalışma süresi 45 saat,
memurlarda, kamu personelinde 40 saat olmasına rağmen, özel iş
yerlerinde fiilî çalışma süreleri haftada 55 ila 59 saat
arasındadır. İstihdamın yaklaşık yüzde 25i 60
saatin üzerinde çalışıyor, TÜİK verilerine göre 1 milyon
225 bin işçi haftada 72 saatten fazla çalışıyor.
Vahşi kapitalizm dendiği zaman bunun kapitalizme, sadece kapitalist
patronlara ait bir nitelik olduğu düşünülebilir ama kamu iş
yerlerinde de, devlette de çalışanlar için durum hiç de daha parlak
değildir. O nedenle, Çalışma
Bakanlığımızın işçilerin çalışma
süreleri, sosyal güvenlikleri, iş cinayetlerinden korunmaları
bakımından elle tutulur herhangi bir şey ortaya
koymadığını görebiliriz.
Peki, işçilere kendi göbeklerini kendileri kesmesi
dayatılıyor ama kendi göbeğini kesmek isteyen işçinin
elinde ne imkân var? Sendikaların işçilerin en önemli mücadele
örgütleri olduğu düşünülürse, sermayenin sınırsız örgütlenme
ve sınırsız hak sahibi olduğu bir ülkede sendikaların
durumunun, sendikalaşma oranlarının durmaksızın geriye
doğru gittiğini görebiliriz. Türkiyede 1950de yüzde 5 olan
sendikalaşma oranı 2012de yüzde 4,5tur. Çalışan
sayısının sendikalılaşabilecek çalışan
sayısının, nüfusun neredeyse 3 kat arttığı bir
yerde, sendikalaşma oranının 1950lerdeki neredeyse
sıfır sendikalı günlere yaklaşmış olduğunu
görmek, ilerleme bakımından, Türkiyenin ileriye
taşınması bakımından kendisiyle övünen bir hükûmet
için ne manaya geldiğini ben hepinize sormak isterim.
Sendikal güvencesizlik diğer bir meseledir.
Sendikalı oldukları için iş yerlerinden çıkartılan
işçileri, hak talebiyle, yasal hakları olan grev mücadelesine
taşımak için hareket eden işçi önderlerinin hepsinin hem
işten çıkartıldıkları hem de bir kara listeyle yeni
bir işe girme olanaklarının sınırsızca
kısıtlandığını hatırlatmak isterim. Bütün
bunlar, güvencesiz çalışmanın
yaygınlaştırılması, taşeron çalışma
için çalışma alanının bir bütün olarak
hazırlanması bakımından esasen Hükûmet eliyle yürüyen
işlemlerdir. Çalışma Bakanlığımızın
burada emekçiler için, çalışanlar için yaratmış olduğu
hiçbir yeni sonuç yoktur.
Taşeronlaşmayla ilgili, Adil Zozani
arkadaşımız konuştu ama ben devam edeyim. 2002
yılında 387 bindi taşeron yani alt işverene verilmiş
işleri yapanlar. Devlet hizmetinin alt işverenlere ya da büyük
şirketlerin işlerinin alt işverenlere verilerek
yaptırıldığı işlerin sayısı 387 bin
iş veya işçiydi, 2015 yılında bu 2 milyonu
aşmış durumda.
Şimdi, burada, çalışma hayatının
en katlanılamaz sonuçlarıyla karşı
karşıyayız. Çünkü, taşeron işçilerin güvenceli
çalışmadan yoksun olmaları bir kesin güvence gibidir sermaye
sahipleri için; dilendiği zaman işten çıkartılabilirler,
istenildiği kadar az ücret verilebilirler, istenildiği kadar çok
çalıştırılabilirler. İşin acı yanı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi de dâhil, bu işler böyle yürümektedir.
Şu an Mecliste bize hizmet eden personelin önemli bir bölümünü yani
odalarınızı temizleyenleri, odalarınızdaki tuvaletleri
temizleyenleri, yerleri paspaslayanları, bunların hepsini
aslında bu Hükûmet ve bu Meclis paspaslamaktadır. Bu işçilerin
herhangi birisi çalışma güvencesine sahip değildir. Bu
işçiler sendikalaşmış değillerdir,
sendikalaşmalarının önündeki engelleri aşabilmiş
değillerdir. Meclis kendi işçisini güvenceli kılamadığı,
Çalışma Bakanlığı kendi personelini güvenceli
kılamadığı bir yerde, öteki işçiler için, kamu
alanı dışında çalışan işçiler için
nasıl bir güvence yaratabilecektir, bunu herkesin kendisine sorması
lazım.
Bugün, mitingde, insanlar bütçenin ne kadar adaletsizce
dağıtıldığı konusunda
haykırıyorlardı. Bunda haksız olduklarını
hangimiz söyleyebiliriz? İsrafın, hem haksız kazanca yol açacak,
haksız kazancı besleyecek şekilde lüks, ihtişam ve debdebe
için müteahhitlere aktarılan büyük kaynaklarla yaratılan israfın
hem de bu israf sonucunda diğer sektörlere, özellikle emekçilere, emekçi
ücretlerine ayrılacak kaynakların nasıl heba edildiğine
dair son derece ağır eleştiriler dinledik. Bu eleştirilerin
hak edilmediğini kim söyleyebilir? Türkiye'nin herhangi bir ihtiyacı,
kendini yönetmek, kendi siyasi hayatını, kamu hayatını,
toplumsal hayatını idame ettirmek bakımından hiçbir
ihtiyacı olmayan saraylara milyarlar yatırılırken
Çalışma Bakanlığının bütçesinden bunların
esirgendiğini kim inkâr edebilir?
Çalışma Bakanlığı bütçesinin
yapısını konuştuk. Sonuçta, 37,7 milyarlık bütçenin
sadece yüzde 1inin çalışma alanına
aktarıldığını ve bunun da sadece 159 milyon
olduğunu gördüğümüze göre, o zaman düşünelim 1,2 milyardan 5
milyara kadar kendisine fiyat biçilen bir ak sarayın bu bütçe
karşısında nereye oturacağını, emekçilerin
gözünde bu debdebenin, bu ihtişamın, bu kibrin nasıl
savunulabileceğini Çalışma Bakanlığımız bize
anlatsın. Ben, burada, bütün o alanda biriken işçiler adına
kendisine soruyorum: Bu kaynaklar, kamu kaynakları bu şekilde sizin
Bakanlığınızdan alınıp -aslında nasıl
aktarıldığı, Cumhurbaşkanlığı
bütçesinden mi, Başbakanlık bütçesinden mi harcandığı
bile belli olmayacak bir şekilde- bir gecekondu sarayın
yapılmasına aktarılırken siz nasıl oldu da sessiz
kalabildiniz? Nasıl oldu da aslında,
Bakanlığınızın çalışma
koşullarını teftiş etmek için ayırması gereken
kaynakların bu şekilde heder edilmesine sessiz kaldınız ve
nasıl işinizi yaptığınızı
düşünebildiniz? Nasıl her 100 bin işçi başına iş
yerinde ölüm miktarı bakımından Avrupa 1incisi, dünya 3üncüsü
olunurken Bakanlığınızın başarılarından
söz edebildiniz? Nasıl oldu da büyük ülkeden söz edebildiniz? Evet,
Türkiye işçiler için büyük bir mezarlıktır, iktidar ve servet
sahipleri için ise büyük bir sofradır; o sofradan dilendiği gibi
yenilebileceğine ve bu kaynakların dilendiği gibi
tüketileceğine dair bir efsane son on iki yıldır Türkiye'nin
başında sallanmaktadır. Ama emin olun, bu bütçenin ortaya
koyduğu adaletsizlik sadece bizim burada konuştuğumuz
kelimelerden ibaret değil, milyonlarca ve milyonlarca insanın
güvencesiz çalıştığı yani insandan
sayılmadığı, patronların kulu muamelesi gördüğü
bir ülkede insanların sabrının sonsuza kadar süreceğini
düşünmeniz kadar büyük bir hayal olamaz.
O nedenle, ben, Çalışma
Bakanlığımıza buradan tavsiye ediyorum: Eğer
yarından tezi yok, bu kaynakların işçilerin yaşam ve
çalışma koşulları için değerlendirilmesi konusunda bir
gayret göstermezlerse, kendilerinin esasen vahşi kapitalizm
eleştirilerinin tamamen işçileri avutmak için
kullanılmış bir söylenceden ibaret olduğunu hep birlikte
göreceğiz. Eskiden vahşi kapitalizmin hakikaten en vahşi
çağlarında işçileri yöneten iki tane güç olduğu söylenirdi:
Biri cellat, biri papaz Avrupada. Cellat rolünü zor güçlerinin
oynadığı belliydi. Türkiye'de bir kurumsal din yok ama
Çalışma Bakanlığımız pekâlâ işçi
cenazelerini kaldırırken bu rolü oynuyor ama cellat ve papaz
arasında kalmaya asla işçiler razı olmayacaklar, alanlardan bunu
haykırdılar. Umarım, bu ses Meclise kadar ulaşır.
Hepinize teşekkür ederim. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kürkcü.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu.
Buyurunuz Sayın Türkmenoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu bütçesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
hukuk devletinin olmazsa olmazlarıdır. Yargı
bağımsızlığı, hâkimlere tanınmış
bir ayrıcalık olmadığı gibi hâkimlerin hiçbir kuralla
bağlı olmadığı, keyfî davranması olarak da
algılanmamalıdır. Anayasamızın 138inci maddesinde
belirtildiği gibi, yargı bağımsızlığı
Anayasa, kanun ve hukuka uygun bir vicdani kanaatle bağlı
olmayı, bunun dışında hiçbir kurum, kişi ve
mercilerden talimat almamayı gerektirmektedir. Hâkimin
tarafsızlığı, dinî inancı, siyasi ve felsefi
görüşleri ile davanın taraflarına olan uzaklığı
veya yakınlığı adli iş ve işlemlerinde ve
kararlarında asla etkili olmamalı, burada tek ölçü Anayasa, kanun ve
hukuk olmalıdır, vicdani kanaatiyle bu şekilde karar vermelidir
hâkimler.
Cumhuriyetimizin hukuk devleti niteliğini
sağlamak, yargıya karşı her kesimin güvenini artırmak
ve güçlendirmek, adalet hizmetlerinden memnuniyeti artırmak sadece Anayasa
ve yasalarla sağlanamayacağı gibi bu konuda yapılan
değişikliklerin de tam olarak hayata geçirilebildiği söylenemez
çünkü bunu yapacak olanlar hâkimler ve savcılardır. Bu nedenle,
hakkaniyete ve adalete uygun vereceği kararlarla hâkimler ve
savcılarımızın hukuk devletine olan inancı
pekiştireceği gözlemlenmektedir.
Yargıya güven ve adalet hizmetlerinden memnuniyet
oranının artırılması için yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ile yargının hesap verebilirliği konularında Anayasa ve
yasalarda iktidarımız döneminde yaptığımız
bazı değişiklikler istenen sonuçları ne yazık ki
verememiştir. Tüm siyasi partilerin bu konuda el birliğiyle
-dediğimiz gibi- yeni bir anayasa yapmaları uygun olacaktır diye
düşünüyoruz.
Bu arada, biliyorsunuz, HSYKyla ilgili olarak 2010
yılında bazı değişiklikler yaptık. HSYKnın
herhangi bir bütçesi yoktu, sekretaryası yoktu, sekretaryasını
Adalet Bakanlığı yapıyordu. HSYKnın sekretarya
hizmetlerini, idari ve mali anlamda bütçesini oluşturduk. Fakat, bir
taraftan da 2010 yılında yapılan değişikliklerle,
HSYKnın tam olarak bağımsız, tarafsız, adil ve
demokratik bir şekilde oluşumunu sağlamayı hedefledik.
Geldiğimiz noktada bunu tam olarak sağlayamamış
olduğumuzu ne yazık ki gördük. Biliyorsunuz, geçtiğimiz
haftalarda HSYKyla ilgili yeni değişiklikler yaptık.
Şahit olduğumuz gibi, Türkiyede ne yazık
ki yargı mensupları, devlet içinde olmayan, hiyerarşik yapı
içinde olmayan farklı kesimlerin emir ve talimatları
doğrultusunda davranmaya başladılar. Bu da Türkiyedeki hukuk
devletine olan inancı, adalete olan güveni sarstığı gibi,
hem milletimiz hem devletimiz için büyük bir tehlike oluşturmuştur.
Biliyorsunuz, zaman içerisinde bazı kamu
görevlilerinin bazı kesimlere bağlı olarak hareket ettikleri,
ülkede kaosa yol açma gayretlerinin olduğu hepimizce gözlemlenmiştir.
Yine, bazı kamu görevlilerinin, hele de yargı mensuplarının
ideolojik davranması asla kabul edilemez.
Ben, bir anımızı paylaşmak istiyorum.
Bizler, 2010 yılı Anayasa değişikliğinden sonra
Almanyaya gitmiştik bireysel başvuru hakkını
araştırmak için. Orada, hâkimlerin ve savcıların siyasi
partilere üye olduklarını ve siyaset yapabildiklerini öğrendik.
Bu bizleri hem şaşırttı hem de Türkiye için böyle bir
temennide bulunmuş olduk. Çünkü, hâkim ve savcıların
kararlarında siyasi, ideolojik davranmayacaklarına olan inancın
tam olduğunu gösteriyordu bu durum. İnşallah, darısı
Türkiyenin başına diyorum.
Yine, son birkaç yılda yaşanan bazı
uygulamalar, maalesef, halkımızı yargıdan
soğutmuş, hukukun eksik ve yanlış
uygulandığı inancının doğmasına sebep
olmuştur. Ben, gelecek dönemlerde, hukukun bağımsız ve tam
olarak uygulandığı, hâkim ve savcılarımızın
vicdani kanaatlerle davrandığı ve devlet hiyerarşisi içinde
olmayan hiçbir kurum ve kuruluştan emir ve talimat
almadığı, sadece vicdani kanaatine, Anayasaya, kanuna, hukuka
ve millete karşı sorumlu olduğu inancıyla hareket
edeceğine inanıyorum.
Biliyorsunuz, hâkimler ve savcılar görevlerini
anayasal teminat altında yaparlar ama dediğim gibi biraz önce, bu
hiçbir şekilde bazı kesimlerden talimat alması anlamına da
gelmemektedir. Eğer HSYK açıkça yasaları çiğneyen hâkim ve
savcılar hakkında gerekli, zamanında önlemleri alırsa hâkim
ve savcılarımız da çok daha özenli davranacaktır diye
düşünüyorum.
Ben bu vesileyle 2015 Mali Yılı Bütçe
Tasarımızın hayırlara vesile olmasını temenni
ediyor, tüm milletimizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Türkmenoğlu.
Isparta Milletvekili Recep Özel...
Buyurunuz Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunmaktayım.
Son yıllarda yargı alanında çok önemli
gelişmeler yaşanmış, yargının sahip olduğu
imkânlar önceki yıllara göre kıyaslanamayacak ölçüde
genişletilmiş, geliştirilmiştir. Adalet
Bakanlığı mevcut imkânları daha da geliştirmek ve
süregelen bir kısım sorunlara çözüm bulmak amacıyla yoğun
bir şekilde çalışmalarına devam etmektedir. Güvenilir ve güçlü
bir adalet sistemi oluşturulması yalnız Adalet
Bakanlığının sorumluluğunda değildir.
Bakanlık, diğer ülke uygulamalarında olduğu gibi, bu konuda
anayasal çerçevede adalet sisteminin genel işleyişinden sorumlu kurum
olarak öne çıkmaktadır. Güven veren, herkes tarafından güven
duyulan bir adalet sisteminin oluşturulabilmesinin, başta adalet
aktörlerinin, hâkim ve savcıların, diğer bütün adalet
içerisindeki mekanizmaların her birinin kendi üzerine düşen
yükümlülüğü, görevi, hâkimlik ve savcılık mesleğinin
gereğini yerine getirmesi hâlinde gerçekleşebileceğinin
altını çizerek burada ifade etmek istiyorum.
AK PARTİ hükûmetleri sağlık, eğitim,
ekonomi, dış politika ve benzeri alanlarda olduğu gibi adalet
alanında da büyük reformlara imza atmış, adaletin iyi ve süratli
bir biçimde dağıtılması noktasında her türlü yasa ve
düzenlemeler yapılmış, değişen ülkemiz ve dünya
koşullarına göre de yapılmaya devam etmektedir. AK PARTİ
hükûmetleri döneminde yargı hizmetlerinde önemli gelişmeler
sağlanmış, adalet dağıtıcılarının
fiziki ve maddi olarak teknik altyapıları yenilenmiş,
çalışmalarını daha ferah bir ortamda yapmaları
sağlanmıştır. Adalet saraylarının yenilenmesi,
bölge adliye mahkeme binalarının tamamlanması, ayrıca bir
kısmında inşaatların devam etmesiyle adalet
binalarının kapalı alan miktarı 6 milyon metrekareyi
geçmiş bulunmaktadır.
Personel sorunu da büyük ölçüde çözülmüş, hâkim ve
savcı sayılarında önemli artışlar
yapılmıştır. Burada, sayısal olarak vermek gerekirse:
2002 yılında 9.347 olan hâkim ve savcı sayısı,
Kasım 2004 itibarıyla 14.532ye yükselmiştir, artış
oranı yüzde 55tir. Her 100 bin kişiye düşen hâkim ve savcı
sayısında da dünya ortalamasını yakalamak yakın bir
zamanda inşallah nasip olacaktır diye düşünüyoruz.
Hâkim ve savcılarımızın yurt
dışında yabancı dil eğitimi alarak akademik kariyer
yapmalarına fırsat verilmiş, bundan dolayıdır ki
birçok yargı mensubumuz uluslararası kuruluşlarda görev
alabilmişlerdir. Vatandaşlarımızın yoğun
yaşadığı ülkelerin başkentlerinde adli müşavirlikler
kurulmuş, görevlendirilmiştir. Bunun altyapısını da
geçenlerde çıkarmış olduğumuz yargı paketi içerisinde,
Adalet Bakanlığına yurt dışı teşkilatı
kurma imkânı da tanınmış bulunmaktadır
Vatandaşlarımızın yüksek yargıda
iş yükünü azaltmak, yargıdan memnuniyetini daha yüksek orana
çıkartmak amacıyla da Yargıtay ve Danıştaya yeni
daireler kurulmuş, üye ve tetkik hâkimi personel sayısı ciddi
oranda da artırılmıştır. Ceza ve infaz sistemimizde
modernizasyona gidilmiş, büyük oranda tamamlanmıştır.
İnsani yaşam şartlarını taşımayan yerler
kapatılmıştır. Yapılan anayasa
değişiklikleriyle insan hakları kapsamında Anaya
Mahkemesinde vatandaşlarımıza bireysel başvuru hakkı
düzenlemesi getirilmiş, ayrıca Kamu Denetçiliği Kurumu kurularak
hayata geçirilmiştir.
Yargının kendi içindeki ve
dışındaki birtakım çevrelerin oluşturmuş
olduğu vesayet sisteminin bertaraf edilmesindeki Sayın Adalet
Bakanımızın, Bekir Bozdağın üstün gayretleri de
takdire şayandır. Türkiyenin dört bir yanında, illerimizde,
ilçelerimizde, adalet hizmetlerine yakışır vaziyette, gerçekten
her biri birer saray olan adliye sarayları inşa edilmiş; bu
minvalde de seçim bölgem Ispartada da bir adliye sarayı -merkezde-
Senirkent de adliye binası ve idare mahkemesi kazanmıştır.
Bundan dolayı da Adalet Bakanımıza teşekkür ediyoruz. İnşallah,
önümüzdeki süreçlerde Eğirdir ve Keçiborlu ilçelerimize de adalet
saraylarını kazandırmanın mutluluğunu hep birlikte
yaşayacağız diye ümit ediyorum.
Bir de bütün hukuki alanlarda, bütün alanlarda yasal
düzenlemeler, temel kanunlar çıkarılmış, çoğu meslek
grubunun kanunları güncellenmiş, yenilenmiştir. 1969
yılında yürürlüğe giren ve müteaddit defalar
değişikliğe uğrayan Avukatlık Kanununun
değişen şartlara göre yeniden ele alınması, Barolar
Birliğinin üzerindeki siyasal vesayetten uzaklaşarak -burayı bir
siyaset kurumu hâline dönüştürmekten ziyade- bu Avukatlık Kanununu
bir an önce çıkarmamız gerektiğini burada deklare etmek
istiyorum. Ayrıca, kamuda çalışan avukat kardeşlerimizin,
arkadaşlarımızın özlük haklarının da biraz daha
iyileştirilmesi ortak dileğimiz. Bütçe imkânları dâhilinde de
bunların yapılmasının önceliğimiz olmasını
diliyorum.
2015 yılı bütçesinin adalet camiasına, tüm
insanlığa hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Konya Milletvekili Harun Tüfekci.
Buyurunuz Sayın Tüfekci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Adalet Bakanlığının bütçesiyle alakalı, AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Siz değerli heyeti
saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, gelişmenin ve
büyümenin en önemli yapı taşının adaletle tahsis
edildiğine inanan ak kadrolar büyük reformlara imza atmaktadır.
Ülkemiz, adalet alanında önemli bir dönüm noktasında
bulunmaktadır. Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü
savunan ve çalışmalarını bu şiarla hayata geçiren AK
PARTİ iktidarları temel hak ve özgürlükleri geliştirmiştir.
Fiziki eksiklikleri süratle tamamlanan ve yine merdiven altından adalet
saraylarına taşınan bu yapı, Allahın izniyle yeni
devrimleri de beraberinde hayata geçirmektedir.
Adalet sistemi, tüm dünyada medeniyetin ve
gelişmişliğin en önemli göstergelerindendir. AK PARTİ
iktidarımız, her alanda adalet terazisinin şaşmaz bir
biçimde olması için ulusal ve uluslararası düzeyde çalışma
yürütmektedir. Bakanlığımız
çalışmalarını demokratikleşme ve insan hakları
temelinde gerçekleştirmektedir. Hükûmetimiz ve Bakanlığımız,
temel hak ve özgürlüklerin en üst düzeyde korunması için güçlü ve
sağlam bir siyasi irade ortaya koymaktadır. Adalet hizmetlerinin
etkinlik ve verimliliğinin arttırılması için
çalışma alanlarını günlük bakış
açısıyla değil, uzun vadeli ve stratejik bir anlayışla,
konunun muhataplarıyla istişare içerisinde belirlemektedir. Her geçen
gün, yargının bağımsızlığının,
tarafsızlığının ve etkinliğinin güçlendirilmesi
için günümüz koşullarının gerisinde kalan kanuni düzenlemeleri
yeniden düzenlemekteyiz.
AK PARTİ iktidarımız döneminde
konuşma sürem olan beş dakikaya
sığdıramayacağım birçok husus var ama
birkaçını özetlemek istiyorum. Özellikle, ülkemizin insan
hakları karnesini iyileştirmek için kalıcı adımlar
atmış, reformist yargı paketleriyle sorunların çözümü için
köklü değişikliklere gidilmiştir. İnsani yaşam
koşulları ve infaz politikasında yeniden bir perspektif
yakalanmış ve eski bütün cezaevleri kapatılmak suretiyle
yeniden, tekrar insani yapıya uygun, insanların onurlu bir
şekilde orada kalabileceği bir ortam oluşturmaya gayret
edilmiştir.
UYAP deseniz, hakikaten e-devlet gibi bu anlamda çok
olumlu bir yapıdır ve bugün, bütün avukatlar tarafından, bütün
yargı camiası tarafından kullanılan bir yapıdır.
Yine sabıka kayıtlarıyla ilgili kazandırılan
kolaylıklar, yine hukuk davalarında durumu iyi olmayan, müsait
olmayan vatandaşlarımıza maddi destek verilmesi ve yine tabii ki
kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezası ile Silahlı
Kuvvetlerden ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu
açılmıştır ki bu, devrim niteliğinde bir
karardır; yargı yolu olmadan hiçbir kimsenin hakkı ve hukuku
ihlal edilmemektedir.
Kamu gücü karşısında
vatandaşlarımızı koruyacak önemli bir yapı daha ki Kamu
Denetçiliği tahsis edilmiş, düzenlenmiş ve kurumlara
karşı mağduriyet hissi uyanan her vatandaş Kamu
Denetçiliği Kurumuna başvurmak suretiyle haklarını arar
hâle gelmiştir. Yine, Anayasa Mahkemesine, biliyorsunuz, bireysel
başvuru hakkını getirdik ve son olarak da özellikle Ergenekon
davasında yargılanan birçok kişi bu getirmiş olduğumuz
düzenleme sayesinde bireysel başvuruyla beraat ve oradan tahliye edilme şansını
yakalamıştır. Ki içerisinde bulunduğum Komisyonda, bizzat
yasasını yaptığımız ara buluculukla alakalı
çok önemli gelişmeler ortaya konmuştur ve bu çalışmalar
devam etmektedir.
Yine
basit suçlar dediğimiz suçlardan ceza alan bazı hükümlülere,
denetimli serbestlik yoluyla cezalarını dışarıda
çekmesi imkânı getirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekili dostlarım; güven veren bir
adalet sistemi için adalet sisteminin tüm alanlarında gelişmeye imza
atmakta olan Bakanlığımız 2023, 2053 ve 2071 büyük
Türkiyesinin imarı için bugünden geniş bir perspektifle
çalışmalarını ele almaktadır.
Daha
özgürlükçü bir anayasa için milletimizin onayı ve desteğiyle darbe
Anayasasında değişiklikler yapılmıştır ama
biz bunu yeterli görmüyoruz. Her grubumuzla beraber, inşallah, yeni
dönemde yeni bir anayasaya mutlaka kavuşmamız gerekir, milletimizin
beklentisini de budur.
Değerli
dostlar, tabii, biz Konya milletvekili olarak biliyorsunuz bugünlerde
Şebiarusu yeniden şu anda düzenliyoruz ve Hazreti Mevlânanın
güzel bir sözü var. Diyor ki: Adalet nedir? Ağaçlara su vermek. Zulüm
nedir? Dikeni sulamak. Bu şekilde bir cevap veriyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN
TÜFEKCİ (Devamla) - Tabii, AK PARTİ olarak bizler adaletli olmak
suretiyle ağaçlara su veren olmak istiyoruz ve dikeni sulayan
olmayacağız inşallah. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Paralel yapı diken mi?
FARUK
BAL (Konya) Paralele de su ver Harun Bey!
HARUN
TÜFEKCİ (Devamla) - Ben bu duygularla bütçemizin hayırlar getirmesini
temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve hürmetle
selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Paralel diken mi şimdi Harun?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüfekci.
Sakarya
Milletvekili Ali İhsan Yavuz.
Buyurunuz
Sayın Yavuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Adalet
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Harun
Tüfekci kardeşimizin de dediği gibi Adalet ağaçları
sulamak, zulüm dikene su vermektir. der Hazreti Mevlâna. İşte, bu
nedenle ve bu doğrultuda, AK PARTİ iktidarı olarak etkin, adil
ve hızlı işleyen bir mekanizmanın tesisi için on iki
yıldır gece gündüz uğraş veriyoruz.
İktidarımız süresince mevzuat
altyapısının modernizasyonunda, insan kaynaklarının
niteliği ile niceliğinin geliştirilmesinde, fiziki ve teknik
altyapının yenilenmesinde önemli adımlar attık; yargı
süreçlerinin makul sürede sonuçlandırılmasının
sağlanması, insan hakları uygulamasının
geliştirilmesi ve hak arama yollarının güçlendirilmesi
adına birçok düzenleme yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
adalet sisteminin etkin işlemesi, mevzuat altyapısının
güncel hukuk normlarına uygun olması yanında, fiziksel
altyapı ve insan kaynaklarının da sürekli geliştirilmesini
gerektirmektedir. İktidarımız döneminde bu husus göz ardı
edilmeden Adalet Bakanlığına ayrılan kaynak her yıl
artırılmış, güçlü bir adalet sistemi için âdeta seferber
olunmuştur. Bakınız, 2002de Adalet Bakanlığı
bütçesi 808 milyon Türk lirası iken 2015 yılı bütçe
tasarısında 7 milyar 657 milyon TL öngörülerek Bakanlık bütçesi
yaklaşık 10 katına çıkarılmıştır.
Merkezî yönetim bütçesinden adalet hizmetlerine -yüksek mahkemeler, HSYK,
Türkiye Adalet Akademisi bütçeleri hariç- ayrılan pay 2002de yüzde 0,83
iken 2015 yılı tasarısında yüzde 1,66 olmuştur;
dolayısıyla bu pay tam yüzde 100 oranında
artırılmıştır.
İnsan kaynakları açısından da önemli
şeyler yaptık iktidarımız döneminde. Mesela, 2002
yılında hâkim ve savcı sayımız 9.349 iken Kasım
2014 itibarıyla bu sayı 15.017 olmuştur. 2002den bu yana hâkim
ve savcı sayımızda tam yüzde 60 oranında bir
artış sağlanmıştır. 2002 yılında 100 bin
kişiye düşen hâkim sayısı 7,5; savcı sayısı
4,5 iken bugün itibarıyla hâkim sayısı 12nin, cumhuriyet
savcısı sayısı ise 6nın üzerine
çıkmıştır. Adliyelerde görev yapan yardımcı
personel sayısı ise 2002 yılında 26.274 iken bu sayı
51.155e çıkarılmak suretiyle tam yüzde 100 oranında bir
artış söz konusu olmuştur.
Fizik ve teknolojik altyapı bakımından
değerlendirirsek Ulusal Yargı Ağı Projesi çok dikkat çekici
bir projedir, kısa adıyla UYAP. Duruşma salonlarında sesli
ve görüntülü bilişim sisteminin de hayata geçirilmesi
çalışmaları bu süreçte tamamlanmıştır. Ulusal
Yargı Ağı Pojesiyle yargıda tüm iş ve işlemler
bilgisayar üzerinden yapılmaya başlanmıştır. Tamamen
Türk mühendisler tarafından geliştirilen UYAP, Avrupa Birliği
Komisyonu ve Avrupa Konseyi Adaletin Kristal Terazisi
yarışmasında 2ncilik ödülüne layık görülmüştür.
Ayrıca, ülkemiz, Avrupa Konseyi Adaletin Etkinliği Komisyonu
raporlarına göre bilişim teknolojilerini çok üst düzey kullanan
ülkeler arasına girmiştir.
İstanbula yaptığımız
Avrupanın en büyük adalet sarayı da dâhil olmak üzere, il merkezlerindeki
adliyelerin yüzde 50si yenilenmiştir. Yüksek mahkemelerimizin
binaları da bu süreçte yeniden yapılmıştır.
Adli yargıda istinaf usulünü uygulayacak olan bölge
adliye mahkemeleri kurulmasına karar verilmiş, bu kapsamda seçim
bölgem Sakaryada da olmak üzere 15 ayrı yerde bölge adliye mahkemesi
kurulmuş, bu mahkemelerin başsavcı atamaları
yapılmış ve çok yakın bir zamanda hizmete başlayacak
şekilde çalışmalar belli bir noktaya getirilmiştir. Seçim
bölgem olan Sakaryadan örnek verecek olursak 6 ile hitap edecek olan bölge
adliye mahkemesi inşaatı bitmek üzeredir. Yaklaşık 40
milyon, eski rakamla 40 trilyon TLye
mal olacak olan bu mahkeme, 24 daireden oluşacak ve 65 hâkim ve
savcı burada görev yapacaktır. Yargıda yeni bir dönemin
başlaması anlamına gelen istinaf uygulamasının,
inşallah, çok yakında ete kemiğe bürünmüş olduğunu hep
birlikte görmüş olacağız.
FARUK BAL (Konya) Allah ömür verirse...
ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - Ben bir kez daha
Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.
Malatya Milletvekili
Hüseyin Cemal Akın.
Buyurunuz
Sayın Akın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HÜSEYİN CEMAL AKIN (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı Ceza ve
İnfaz Kurumları bütçesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinize saygılarımı sunuyorum.
Adalet kavramı, devletimizin varlığı
ve devamlılığı açısından vazgeçilmez bir
unsurdur. Adalet, toplumun temelini oluşturur. Hukuk kurallarına
bağlılık, bireyin hak ve özgürlüklerinin korunması,
yargının etkin bir şekilde işlemesi Hükûmetimizin en önemli
politikalarındandır. Kanunlara vatandaşların uyma
zorunluluğu olduğu kadar, devletin ve yargının da uyma
mecburiyeti vardır. Hızlı, etkin ve sağlıklı bir
yargılama sürecinin temini devlet ile toplum arasındaki
bağı güçlendirir. Yargı sisteminin iyi bir şekilde
işlemesi için uzun yıllar ihmal edilmiş olan altyapı
çalışmaları üzerinde hükûmetlerimiz döneminde ciddi bir
şekilde durulmuş ve durulmaya da devam edilecektir. Yeni adalet
sarayları inşa edilmiş, süratle inşa edilmeye devam
edilmektedir.
Adalet ve kalkınma ilkeleri doğrultusunda on
iki yıldır ülkemizi yöneten ve vatandaşlarımızın
her alanda umudu hâline gelen hükûmetlerimiz, ceza infaz alanında da köklü
reformlara imza atmıştır. Hiç şüphesiz ki ceza infaz
kurumları, doğası gereği, insanların özgürlüğünü
kısıtlayan kurumlardır ancak burada kalan kişilerin,
yeniden suç işlemeyen, üretken bireyler olarak topluma
kazandırılması onlara sunulan ve insan onuruna yakışan
koşullarla mümkün olabilecektir. Bu itibarla, 2002-2014 yılları
arasında ihtiyacı karşılamayan, suçluları rehabilite
etmeyen ve iyileştirme çalışmalarına elverişli olmayan
-bu rakama dikkatinizi çekmek istiyorum- 249 ceza infaz kurumu
kapatılmıştır ve çağdaş ceza infaz usullerine
imkân veren ve insani yaşam koşullarına sahip kurumlar inşa
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, hâlihazırda, 340a
yakın ceza infaz kurumumuzda 155 bin tutuklu ve hükümlüyü
barındırmaktayız. Bu kurumlarda barınan hükümlü ve
tutukluların infaz ve ıslahı yanında, onların
eğitimi, iyileştirme faaliyeti ve meslek edinmelerine özel bir önem
verdik. Sonuç olarak onların kendi kendilerine, topluma ve devletimize
yararlı birer fert olmalarını hedefledik. Ceza infaz sisteminde
dünyada yaygın bir şekilde uygulanan, iyi hâlli hükümlülerin
ödüllendirilmeleri amacıyla ve aile bağlarının
zayıflamadan devamını sağlamak için bu
kurumlarımızda eşleriyle görüşmelerine imkân
sağlandı.
Ayrıca, dönemimizde, fedakârca görev yapan cezaevi
personeline bu süreçte 1.050 adet lojman yapıldı. Savunma
makamında yıllarını bu insanlarla beraber geçirmiş,
baro başkanı olarak da hizmet etmiş bir meslektaşları
olarak, bu süreçte, onlara bu imkânları tanıyan iktidar grubunun bir
üyesi olarak bir nebze olsun katkı sağlamış olmaktan büyük
mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İşyurtları Kurumu aracılığıyla da
mahkûmları sadece dört duvar arasına hapsetmek yerine infaz
kurumlarındaki atölyelerde çalışmalarını
sağlayıp onların üretmesi, ekonomiye katkı
sağlaması ve kendilerine maddi imkân sağlaması
amacıyla 243 işyurdunu faaliyete geçirdik, 2014 yılı Ekim
ayı itibarıyla 27 bin hükümlü ve tutuklunun ücret
karşılığında bu kapsamda
çalışmalarını sağladık. İşyurdu
çalışmaları sonucu 750 milyon lira gelir elde edilmiştir.
Bu husus, her açıdan takdir edilmesi gereken bir husustur.
Bu arada, hâkim ve savcı açığı süratle
kapatılmaya başlanmış, yardımcı personel
sayısı da yaklaşık yüzde 150 oranında
artırılmıştır. Adaletin bir an evvel tesis edilmesi
için gerekli altyapı çalışmaları da
hazırlanmıştır. Adaletin tecellisi için olumsuz
şartlarda çalışma dönemleri artık geride
kalmıştır. Yargının işleyişini
kolaylaştıran, buna göre planlanmış adalet
saraylarıyla, bilgisayar donanımlarıyla, araç ve gereçlerle Türk
yargı çalışanları artık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN CEMAL AKIN (Devamla) -
huzurlu imkânlarla
görevlerini yerine getirme gayreti içerisindedirler. Bu çalışmalar
her açıdan takdir edilmesi gereken çalışmalardır.
Bu gelişime ve değişime öncülük eden
Adalet Bakanlarımızı ve mesai arkadaşlarını
tebrik ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akın.
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.
Buyurunuz Sayın Akgün. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Adalet Akademisi bütçesi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, adalet
dağıtmak devletin temel görevlerinden birisidir ve meşruiyetinin
de temelidir. Bu alandaki hizmetlerin modern, kamu yönetimi
anlayışı çerçevesinde adil, güvenilir, etkili ve makul sürede
sunulması önemli ölçüde, başta hâkim ve savcılar olmak üzere,
tüm yargı unsurlarının mesleki yetkinliğiyle doğru
orantılıdır. Bu anlamda, Türkiye Adalet Akademisi ülkemizde ve
uluslararası alanda meydana gelen güncel hukuki gelişmeleri izleyerek
hâkim ve savcıların meslek öncesi ve meslek için eğitimlerini
planlamakta ve genelde uygulamanın içinden gelen öğretim görevlileriyle
bu eğitimleri sağlamaktadır. Bu bağlamda, sadece 2014
yılı eğitim döneminde 1.703 hâkim ve savcı adayı
meslek öncesi, 1.854 hâkim ve savcı meslek içi, 253 kişi hizmet içi
olmak üzere, toplam 2.107 kişi eğitim hizmetlerinden
faydalanmıştır.
Burada ifade etmek isterim ki akademide verilen eğitimlerde
çağın gereklerine uygun, etkin ve verimli tüm öğretim
metotları kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra,
eğitim müfredatının geliştirilmesi için yerli ve
yabancı uzmanlarla birlikte çalışılmaktadır. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi ile akademi arasında kurulan video
konferans sistemiyle doğrudan AİHM uzmanları tarafından
adaylara insan hakları ve mahkeme uygulamaları konusunda ders
verilmeye başlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Adalet Akademisi,
hâkim ve savcılar dışında avukat, noter, mahkeme personeli
ve diğer kurumların hukuk müşavirleri, müfettiş ve
denetçilerine de eğitim hizmeti vermektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Adalet
Akademisi, bilimsel çalışmalar ve etkinlikler çerçevesinde ulusal ve
uluslararası sempozyum ve çalıştaylarla hukuk ve yargı
sisteminin işleyişiyle ilgili çeşitli aktüel sorunları da
tartışma konusu yapmaktadır. Bu bağlamda, 2012-2014
yılı içerisinde 6 büyük uluslararası program
gerçekleştirilmiştir. İstanbulda Kadına Yönelik
Şiddetle Mücadele, Samsunda Hukuk Biliminin Güncel Sorunları,
İzmirde Hukuk Muhakemeleri Kanununun Dengesi, İstanbulda Terörle
Mücadelede Özgürlük ve Güvenlik Değerlendirmesi, Ankarada
Uluslararası Mağdur Hakları ve yine Ankarada 2.
Uluslararası Hukuk Öğretimi Kongresi düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Adalet
Akademisi, yayım ve dokümantasyon alanında da iddialı bir
kurumdur. Hukuk ve adalet alanında bilgi ihtiyacına katkıda
bulunmak amacıyla hakemli ve uluslararası indekslerde taranan 4
süreli yayın ile değişik alanlarda yayınlar çıkarmıştır.
Bu yayınlar: Yılda 4 kez çıkarılan Türkiye Adalet
Akademisi dergisi; yılda 2 kez İngilizce, Fransızca, Almanca çıkarılan
Law And Justice Review dergisi;
insan hakları alanında yılda 2 kez İngilizce,
Fransızca, Almanca çıkarılan Human Rights Review dergisi ve
yabancı dillerden Türkçeye çevrilen makalelerin yer aldığı Küresel
Bakış Çeviri Hukuk dergisi. Türkiye Adalet Akademisi, aynı
zamanda hukuk ve adalet alanında 21 bini aşan kaynağın
bulunduğu Türkiyenin en büyük ve etkin güncel kütüphanesiyle de hizmet
vermektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Adalet
Akademisi, uluslararası ilişkiler kapsamında Avrupa Konseyi,
Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, AİHM başta olmak
üzere, 75 ülke ve 14 uluslararası hukuk ve adalet alanındaki kurum ve
kuruluşlarla iş birliği yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, uluslararası
toplumun onurlu ve saygın bir üyesi olan ülkemizde özgürlükçü demokrasinin
geliştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, hukukun
evrensel değerlerinin hakim kılınması yolunda Türkiye
Adalet Akademisi görev ve sorumluluklarını yerine getirmek
amacıyla çalışmalarını kararlılıkla
sürdürmektedir.
Bu düşüncelerle 2015 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akgün.
Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman.
Buyurunuz Sayın Akman. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben
de Türkiye Adalet Akademisinin 2015 yılı bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İktidarımız döneminde adalet alanında
reform niteliğinde atılmış olan adımların
beş dakikalık bir konuşma süresi içerisine
sığmayacağı aşikârdır. Merdiven altı
mezbelelik alanlarda dağıtılan adaletten bugün saraylarda
sunulan adalet dönemine geçmiş durumdayız. Vicdan ile cüzdan
arasına sıkışmış, geçinmekte zorlanan hâkim,
savcı sınıfından, bugün, kamu hizmeti verip en iyi
şartlarda ücret alan hâkim, savcılar dönemini yaşamaktayız.
Muhalefet milletvekili olarak bu kürsüden defalarca dile getirmiş
olduğum adalet problemlerinden büyük bir bölümünün çözülmüş
olduğunu, bugün, gurur ve mutlulukla bir iktidar milletvekili olarak ifade
edebiliyorum.
Adaletin dağıtıldığı
mekânların çağa yakışır hâle getirilmesinin yanı
sıra, bugün, artık UYAP sistemi sayesinde hizmetlerin dijital ortamda
verildiği bir zamanı yaşıyoruz. Hâkim ve
savcıları ve yargı alanında çalışan
insanları fiziki ve mali açıdan iyi şartlarda
çalıştırmanın yanı sıra, onları
çağın gerekleri ve yeni mevzuat gelişmeleriyle de donatmak
gerektiğinden bugün bütçesini görüşmekte olduğumuz Adalet
Akademisini kurmak zarureti hasıl olmuştur.
Değerli milletvekilleri, 2003 yılında
tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan Adalet Akademisi Ankarada hizmet
vermektedir. Gururla ifade edelim ki Avrupanın en büyük yerleşkesine
sahip bu Adalet Akademimiz yaklaşık on bir yıldır 1.100
öğrenci kapasitesiyle hizmet vermektedir.
Devletin temel fonksiyonlarından biri olan ve
meşruiyetinin temeli olan adaletin dağıtılması bu
yüzden de Adalet mülkün temelidir. özdeyişinin bütün adalet saraylarımızda
kürsünün hemen arkasına yazılmasını anlamlı
kılmaktadır. Modern kamu yönetimi anlayışı
çerçevesinde adil, güvenilir, etkili ve makul sürede hizmet sunabilmesi, önemli
ölçüde, başta hâkim ve savcılar olmak üzere, tüm yargı
mensuplarının mesleki yetkinliğiyle doğru
orantılıdır. Bu amaçla, ülkemizde uluslararası alanda
meydana gelen güncel hukuki gelişmeleri izleyerek hâkim ve
savcıların meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerini Türkiye
Adalet Akademisi planlamakta ve genellikle uygulamanın içinden gelen
kişiler vasıtasıyla bu eğitimleri vermektedirler.
Değerli milletvekilleri, sadece 2014 senesinde 1.703
hâkim ve savcı adayı, 1.854 hâkim ve savcı, 1.556 diğer
kişiler Adalet Akademisinden hizmet almıştır. Hemen hemen
bütün hukuk alanlarında verilen eğitimin yanı sıra,
katılımcılara sosyal ve kültürel değerlerin
geliştirilmesi kapsamında da eğitimler verilmektedir. Bu yolla,
adaylara değişik alanlarda kendilerini geliştirmesi imkânı
sağlanmaktadır. Hâkim ve savcıların dışında
Türkiye Adalet Akademisinde hukukla ilgili çok çeşitli insanlara,
kişilere ve kurumlara da eğitimler verilmektedir.
Değerli milletvekilleri, uluslararası
ilişkiler kapsamında Türkiye Adalet Akademisi Avrupa Konseyi, Avrupa
Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi başta olmak üzere, 75 ülke ve 17 uluslararası hukuk ve
adalet alanındaki kurum ve kuruluşlarla da iş birliği
yapmaktadır. Hatta, Türkiye sınırlarını aşarak
Türkiye Adalet Akademisi, 15 ayrı ülkeden gelen hâkim ve savcılara da
eğitim vermiştir bu dönem içerisinde. 2014 yılı
itibarıyla 1.297 hâkim ve savcı adayı eğitim görmüştür.
Diğer ülkelerle ve nitelikli, uluslararası hukuk alanında hizmet
gören kurumlarla seminer, sempozyum ve çalıştaylar düzenlemek
suretiyle karşılıklı olarak bilgi ve tecrübe
paylaşımı gerçekleştirmektedirler.
Ülkemizde özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi,
temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, hukukun evrensel değerlerinin
hâkim kılınması yolunda gayret eden Türkiye Adalet Akademisi
çalışmalarını başarıyla sürdürmektedir.
Ben de bütün Adalet Akademisi yetkililerine bu görevlerinde
başarılar dilerken 2015 yılı mali bütçesinin başta
Adalet Akademimize, bütün hukuk camiamıza ve bütün milletimize
hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.
Kırklareli Milletvekili Şenol Gürşan.
Buyurunuz Sayın Gürşan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL GÜRŞAN
(Kırklareli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 mali
yılı bütçe tasarısının Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu
vesileyle yine, adalet ve yargı çalışanlarımızı
da buradan muhabbetle selamlıyor, çalışmalarında
başarılar diliyorum.
Adalet, hepimiz için, tüm insanlık için önemli bir
değer ve kavram. Adalet yalnız mülkün temeli değil, aynı
zamanda yaşamın da temel taşıdır. Yediğimiz
ekmek, içtiğimiz su gibi önemli bir değer adalet. Bugün devlet
dediğimiz büyük organizasyonda da adaletin temsilcisi olarak
karşımıza yargı erki çıkmaktadır. Yargı
erkini de irdelediğimizde bunun içerisinde Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz.
HSYKnın gelişimine, tarihçisine
baktığımız zaman da 1960 darbesi sonucu oluşturulan
1960 Anayasasıyla ilk defa ihdas edilen ve asıl işlevi vesayet
düzenini ikame etme, siyasi iradeyi baskılama, millî iradeyi devlet
yönetiminde etkisiz kılma amacına yönelik olarak
oluşturulmuş ve 2010 Anayasa referandumuna kadar da bu amaca hizmet
etmiş bir kurum olduğunu görüyoruz; tıpkı, aynı
Anayasayla oluşturulmuş Millî Güvenlik Kurulu ve Anayasa Mahkemesi
gibi.
Vesayet düzeninin kurucuları ve statükonun
savunucuları, siyaseten iktidar olamayacaklarını
anladıkları ve bildiklerinden, siyasi iradeye rağmen devleti
yönetmek ve halkı terbiye etmek için darbe sonucu bir Anayasa
yaptılar ve ondan önceki anayasalarda Egemenlik, kayıtsız
şartsız Milletindir. maddesine Türk Milleti, egemenliğini,
Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle
kullanır. fıkrasını eklemek suretiyle, vesayet kurumunun
organlarını ihdas etmiş oldular.
1960 Anayasasıyla oluşturulan ve daha sonra,
yine bir darbe Anayasası olan 1982 Anayasasında da yer alan HSYK, o
zamanki yapısıyla, bağımsız bütçesi olmayan, üyeleri
yüksek yargı organları tarafından belirlenen ve yargı
erkini birilerinin arka bahçesi olarak gösteren bir anlayışın
ürünüydü. Kurul ilk olarak oluşturulduğunda ilk derece hâkim ve
savcıları kurulda temsil edilmiyordu, avukatlar temsil edilmiyordu,
kurulun kararlarına karşı iç itiraz ve en önemlisi de yargı
yolu kapalıydı ve yine, Adalet Bakanlığına
bağlı 7 kişilik bir yapılanma içerisindeydi.
Bu arada, basında geçen gün benim de gözüme
takıldı, eski HSYKdan bahsetmişken dönemin, 2000li
yılların Savcısı Sacit Kayasuya da buradan Allahtan
rahmet diliyorum çünkü hatırlarsınız, darbeci General Kenan
Evren hakkında dava, iddianame açtığı için meslekten ihraç
edilmişti.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa
referandumuyla da HSYKnın yapısı demokratik meşruiyet ve
geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden düzenlenmiş oldu.
Ardından da 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunuyla çalışma usul ve esasları belirlendi. Ve böylece, bu
kanun ve referandumla birlikte HSYKnın idari ve mali yönden
bağımsız bir kurul olmasına
çalışılmıştır, kendisine ait bir sekretarya
oluşturulmuştur, üye sayısı 7den 22ye
çıkarılmıştır. Tabii, bütün bunların
yanında, meslekten ihraç kararlarına karşı yargı
yoluna açık edilmiştir. Aynı zamanda, iç itiraz sistemi harekete
geçirilmiş, daire kararlarına karşı da genel kurula itiraz
hakkı getirilmiştir.
Yine önemli bir şey, bundan önce teftiş kurulu
biliyorsunuz Adalet Bakanlığına bağlıydı, yeni
düzenlemelerle birlikte de teftiş kurulu HSYKya bağlanmış
ve 3. Daire Başkanının gözetiminde görev alması
sağlanmıştır.
Gerek referandum gerekse ondan sonraki düzenlemelerle
birlikte HSYK, yeni yapısıyla yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkelerini esas alarak yargı hizmetlerinin adil, hızlı ve etkin
bir biçimde yürütülmesini sağlamayı; hâkim ve savcılarla ilgili
işlemlerde adalet, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük,
tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat esaslarına göre
yürütülmesini sağlamayı; yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığını güçlendirmeyi kendisine amaç
edinmiştir. Bu anlamda da 2014 bütçesinde HSYKya 57 milyon 534 bin 338,
42 TL ödenek tahsis edilmiş olup bu ödeneğin 10 Aralık 2014
tarihi itibarıyla da 33 milyon 542 bin 285,55 TLsini
kullanmıştır.
Sözlerime son vermeden önce şunu söylemek istiyorum:
Yargı, mahkemeler karar verirken millet adına karar veriyor.
Egemenliğin kaynağı da Meclisin arkasında da
yazdığı gibi, milletin kendisidir. Dolayısıyla, bu
anlamda milletin temsilcilerinin yer aldığı Büyük Millet
Meclisinin de HSYKya üye seçiminde aktif olması gerektiğini
düşünüyorum. Bunun HSYKnın yapısını daha demokratik
meşruiyet ve geniş tabanlı temsil imkânına da
kavuşturacağını düşünüyorum.
Bu vesileyle gelir bütçemizin milletimize, devletimize
hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Gürşan.
Manisa Milletvekili Uğur Aydemir.
Buyurunuz Sayın Aydemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA UĞUR AYDEMİR (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızın bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, insanı hizmetin
merkezine koyan ve Kamu idaresi millete hizmet için vardır. ilkesiyle
hareket eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın görev alanı 77 milyon
vatandaşımızın doğumundan ölümüne kadar tüm
hayatını kapsamaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız, ülkemizde çalışma
hayatının iyileştirilmesi ve kalitesinin
artırılması, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin
oluşturulması, vatandaşlara sunulan hizmetlerde etkinliğin
ve kalitenin artırılması, işsizlikle mücadele ve
istihdamın artırılması gibi son derece önemli görevleri
yerine getirmektedir.
Değerli arkadaşlar, otuz yıldır
tartışılan ve bir türlü hayata geçirilemeyen sosyal güvenlik
reformu, AK PARTİ iktidarımız döneminde hayata
geçirilmiştir. Reformun en önemli ayaklarından birisi olan sosyal
güvenlik kurumlarının tek çatı altında birleştirilmesi
sağlanmıştır. Vatandaşımızın hizmete
daha iyi ulaşabilmesi için ülkemizin dört bir köşesinde 490 adet
sosyal güvenlik merkezi hizmete girmiştir. Vizite kâğıdı,
sağlık karnesi uygulamalarına son verilmiştir.
Vatandaşlarımız vatandaşlık numarasıyla
istediği hastaneye gidip muayene olabilmekte, istediği eczaneden de
ilaçlarını alabilmektedirler. Genel sağlık sigortası
uygulaması hayata geçirilmiştir. 18 yaşına kadar tüm
vatandaşlarımız sağlık hizmetlerinden koşulsuz
yararlanma imkânına kavuşmuştur. Ülkemiz sosyal devlet
anlayışı vasfını bizimle kazanmıştır.
Değerli arkadaşlar, asgari ücretle
çalışan bir işçimiz 2002 yılında 184 lira ücret
alırken şimdi, reel olarak yüzde 383 artışla, bu rakam 891
TLye yükselmiştir. Asgari ücret vergi indirimi ve muafiyeti ilk defa
bizim dönemimizde yapılmıştır.
Engelli vatandaşlarımıza, şehit
yakınlarımıza, gazilerimize, dul ve yetimlere yönelik köklü
düzenlemeler yaptık.
Bakanlığımıza bağlı
İŞKURun başarılı çalışmalarından da
bahsetmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, iktidarımızdan
önce, ağırlıklı olarak kamu sektöründe işe
yerleştirilmeye aracılık eden ve özel sektöre nüfuz edemeyen
İŞKUR, Hükûmetimizce, hem 2003 hem de 2011 yıllarında
yeniden yapılandırılmıştır.
İşsizliğin temel sebeplerinden biri olan
vasıfsızlık sorunuyla mücadele kapsamında düzenlenen
mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim
programları, girişimcilik eğitim programları ve toplum
yararına programlardan 100 binlerce vatandaşımız faydalanmıştır.
2004 yılında İŞKUR bünyesinde istihdam uzmanları
göreve başlatılmış, yıllar itibarıyla yeni
kadrolar ihdas edilmiş ve son olarak 2012 yılında, doğru
işe doğru elemanı yönlendirmeyi sağlayan 4 bin iş ve
meslek danışmanı alınmıştır. 2003
yılında 65 bin işsizin istihdamına aracılık eden
İŞKUR, 2013 yılında 672 bin, 2014ün ilk on bir ayında
830 bin kişinin işe yerleştirilmesine vesile olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin doğru
politikaları neticesinde İŞKURun kapasitesi
artırılmış ve günümüzün en etkin kurumlarından birisi
hâline gelmiştir. İŞKURun bu etkinliği sadece ülkemizle
sınırlı kalmamış, 2012 yılında Dünya Kamu
İstihdam Kurumları Birliği Yönetim Kurulu üyeliğine
seçilmiş ve 2015 yılında da Başkanlığa aday olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çalışma hayatında da birçok değişiklikler yaptık,
düzenlemeler yaptık. Beş dakikada bunların hepsine
değinemeyeceğim ama madenle alakalı birkaç konuya değinmek
istiyorum. Maden sektöründe çalışan tüm işçiler için 55 olan
emeklilik yaşı 50 olarak yeniden düzenlenmiştir. Linyit ve
taş kömürü çıkaran madencilere ödenecek ücret miktarı asgari
ücretin en az 2 katı kadar olacaktır. Yer altında
çalışan madencilere fazla çalışma
yaptırılamayacağı, olağanüstü hâllerde
çalışma yaptırılırsa saat başı ücret en az 2
katı olarak düzenlenecektir.
Değerli arkadaşlar, yer altı
işlerinde çalışan işçilerimizin iş güvencesi de
güçlendirilmiştir. Yer altında çalışan işçiler için
yıllık izin süreleri dört gün artırılmıştır.
Değerli arkadaşlar, 2015 yılı mali
bütçemizin vatandaşlarımıza, milletimize ve ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aydemir.
Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tanrıverdi.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütçeler bir ülkenin gelecek için yaptığı
plan ve hazırlıkların en önemli yol haritalarıdır.
Bütçeler bir ülkenin gelecek için yaptığı plan ve
hazırlıkların en önemli yol haritaları olduğuna göre,
hiç şüphesiz, geleceğe ilişkin perspektifler, geçmişin birikim
ve tecrübelerinden bağımsız da düşünülemez.
Geride bıraktığımız on iki
yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde cumhuriyet tarihinin
en radikal kararları alınmıştır. Özellikle
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
çalışma hayatına giren sosyal güvenlik ve çalışma
hayatı açısından birbirinden önemli kanunlar
çıkartılmıştır. Çalışma hayatının
kronik sorunlarına el atılmış ve endüstriyel demokrasinin
tesisi sağlanmıştır.
İnsan odaklı, emek merkezli bir
anlayışla çalışma hayatında atılan
adımlardan bazılarını hatırlayacak olursak; dönemin
hükûmetlerince Kayıtta var ama kasada yok. denilip ödenmeyen 14
katrilyonluk zorunlu tasarruflar AK PARTİ döneminde ödenmiştir.
1992 yılında başlayan özelleştirmeler
sonucu mağdur edilerek kapı önüne konulan işçilere yine AK
PARTİ sahip çıktı, onlara kamuda istihdam imkânı
sağladı.
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Tanrıverdi,
şu Somadan bahset biraz, Somadan. 301 işçiden bahset biraz!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Sayın Çam,
1 Mayıs, 2008 yılında Emek ve Dayanışma Günü olarak
ilan edildi.
MUSA ÇAM (İzmir) Lütuf değil, bu bir lütuf
değil; bu, hak.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) 2009da da resmî
tatil yapıldı.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Doğru.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Teşekkür
etmeniz lazım gelir.
MUSA ÇAM (İzmir) - Tabii ki
Hak
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Güzel bir şey
ama sonra da gazlandık!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla)
Yıllardır beraber, omuz omuza bunu haykırdık ve burada biz
gerçekleştirdik; teşekkür etmeniz lazım.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Güzel bir şey
ama sonra da gaz yedik.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) BAĞ-KUR,
SSK ve Emekli Sandığı tek çatı altında toplandı,
hastaneler birleştirilerek hizmette norm ve standart birliği
sağlandı.
MUSA ÇAM (İzmir) SSKnın malları hiç
edildi!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Enflasyon
canavarı katledilerek çalışanların enflasyona ezdirilmesi
önlendi. Hep şikâyetçiydiniz, teşekkür edin. İşe
girdiği döneme ve siyasi kimliğine bakılmaksızın kamuda
çalışan 218.733 geçici işçiye kadro verildi ve hangi dönemde
girdiği, siyasi etiketi nedir bakılmadan verildi.
MUSA ÇAM (İzmir) Somada
çalışanların 1.700ünün AKPye kayıtlı olduğu
ortaya çıktı, belge burada.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Bunlara
Sayın Çam sizin, Sayın Çelebi özellikle çıkıp teşekkür
etmeniz lazım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Çam, bir dinle ya!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu sadeleştirilip
güncelleştirildi ve yeni sendikal haklar sağlandı
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Bu yılın
bütçesi bu ya!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) İş
Yasası revize edilerek ILO standartlarıyla uyumlu hâle getirildi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - On iki
yıllık bütçeyi konuşmuyoruz, bu yılın bütçesinden
bahset!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Bakın,
Sayın Çelebi, konut işçileri İş Yasası kapsamına
alındı.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Bu yılın
bütçesinden bahsediyoruz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Ücretlerinin
ödenmemesi hâlinde çalışanlara iş bırakma hakkı
tanındı.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Bu yıl
mı yapıldı?
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Kamu
çalışanlarına toplu görüşme yerine toplu sözleşme
hakkı verildi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Bu yıl
mı yapıldı? Bu yılın bütçesini konuşuyoruz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Ya, çık da
bir teşekkür et burada! Niye hâlâ yerinden itiraz ediyorsun?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Söylüyorum ya! On
iki yıldır bunları yapıyoruz. diyorsun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe girdi.
Çalışan tüm kadınlar için doğum
borçlanması 2 çocuktan 3e, borçlanma süresi ise dört yıldan
altı yıla çıkarıldı. SGKnın
karşıladığı tüp bebek deneme sayısı 2den
3e çıkarıldı.
Torba kanunla maden çalışanlarının
sorunları çözüldü, yeni ilave haklar sağlandı. Ayrıca
taşeron işçilerin çalışmaları sağlıklı
bir yapıya kavuşturuldu. Uluslararası Çalışma
Örgütünün 176 sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve
Sağlık Sözleşmesi 4 Aralık günü Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yüce Meclisin kararıyla kabul edildi.
MUSA ÇAM (İzmir) On yıl önce niye
yapılmadı?
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, biz ülkemize karşı, insanımıza
karşı, emekçilerimize karşı sorumluluk bilinciyle
bunları gerçekleştirdik. Artık ILOnun kara listesinden de
düştük bildiğiniz gibi. Bütün bunlar cumhuriyet tarihimizin bu
aşamasında, yani yeni Türkiye'de insana ve emeğe saygı
vizyonunun önünü açan uygulamalar ve Türk çalışma hayatının
geleceğini şekillendiren radikal dönüşümlerdir. Ancak
bunları anlayabilmek için idrak, derinlik ve Türkiye gerçeklerini
tanımak gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biliyorsunuz, 13 Mayıs 2014te Somada 301 canımızı
kaybettik, Allah rahmet eylesin. Milletçe hepimiz derin bir üzüntü duyduk. Elim
olayın ardından yaraların sarılması için gerekenler
vakit geçirilmeden yapıldı, işçilerimizin geride
kalanlarına sahip çıkıldı.
Teşekkür ediyorum. Bütçe hayırlı olsun
diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Tanrıverdi.
Çorum milletvekili Salim Uslu
Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığına bağlı Mesleki Yeterlilik Kurumu
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
İş piyasasının ihtiyaç ve
beklentilerini karşılayan nitelikli iş gücünün
yetiştirilmesi hem eğitim sistemimizin etkinliğinin
sağlanması hem de küresel düzeyde rekabet avantajı
kazandıracak dinamik bir iş gücü piyasasının
oluşmasına katkı sağlayacaktır.
Bugün, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde hayat
boyu öğrenme anlayışını yansıtacak şekilde
mesleki ve teknik eğitim verilmesi eğitimde etkinliğin,
ekonomide verimliliğin ve rekabet edebilirliğin sağlanması
ve sürdürülebilmesi için çözümler üretilmektedir.
MYK, Türkiyenin küresel ekonomide rekabet edebilecek
iş gücünün yetiştirilebilmesine ve bu iş gücünün yurt
dışında mesleklerini icra edebilmelerine imkân sağlayacak
Avrupa Birliğiyle uyumlu ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve
işletmek amacıyla 2006 yılında 5544 sayılı
Yasayla kurulmuş, bilahare Avrupa Konseyi kararı uyarınca da
MYK, ulusal Europass Merkezi olarak görevlendirilmiştir.
MYK, eğitim ve istihdam ilişkisini
güçlendirerek Türkiyede insan kaynaklarına yeni bir bakış
açısı getiren yeterlilik kavramı çerçevesinde mesleki ve teknik
eğitimin yeniden yapılandırılmasını
sağlayacak önemli bir yapıyı oluşturmaktadır. Mesleki
eğitim ve iş gücünün nitelikli hâle getirilmesi işçiye öz güven
kazandırarak, işçiyi özgürleştirerek, iş güvencesi, iş
güvenliği, verimlilik ve kalite sağlayacaktır. İstihdam
planlaması ve MYK politikaları buluşturulduğunda daha
verimli, becerili, üretken bir iş gücü piyasası
oluşacaktır.
Bu kapsamda, ulusal meslek standartlarının
hazırlanması için sektörlere ve mesleklere ilişkin yetkinliği
ve temsil gücü olan işçi, işveren, meslek kuruluşları ve
sivil toplum örgütleriyle toplam 748 meslek standardının
hazırlanmasına ilişkin iş birliği ortamı
oluşturulmuştur.
Bugün itibarıyla 669 meslek standardı
hazırlanmış, bunlardan 576sı ulusal meslek standardı
olarak Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Sınav ve
belgelendirme sistemi oluşturulmuş ve işletilmeye
başlanmıştır. Bugün itibarıyla 103ü tehlikeli ve tehlikeli mesleklerde olmak üzere 156
meslekte sınav ve belgelendirme yapılabilmektedir. 21.170 kişiye
mesleki yeterlilik belgesi verilmiştir.
Sizlerin de malumları olduğu üzere iş
sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal bir
farkındalığın oluşturulması için yoğun çaba
sarf edilmektedir. Bu kapsamda, tehlikeli işlerden başlanmak
suretiyle, 2015 yılından itibaren iş piyasasının
gerekleri, sınav ve belgelendirme kapasiteleri dikkate alınarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızca
belirlenen mesleklerde çalışanların mesleki yeterlilik belgesine
sahip olma zorunluluğu getirilmesi planlanmaktadır.
Sayın Bakanım,
sözlerimin bu kısmında birkaç hususu sizinle paylaşmak
istiyorum: Mesleki eğitim ve eğitim sistemi için istihdam
planlaması ile istihdam politikaları arasında, ekonomik
kalkınma ile sosyal gelişme arasında, sendikal haklar ile sosyal
düzen arasında, toplu sözleşme hakkı ile kamu düzeni
arasında, parasal değerler ve dengeler ile sosyal politikalar
arasında doğru bir ilişki kurgulamak zorundayız. Bu
sebeple, iş kolu sözleşmesi imkânı getirip toplu
sözleşmesiz iş yeri bırakmayınız. İşsizlik
sigortasına erişimi kolaylaştırıp işsiz
kalanların imkânlarını artırınız. Kıdem
tazminatı fonunu bir an önce kurup kıdem tazminatı
hakkını güvenceye alınız. İşçi ve memur
ayrımını kaldırıp AB ve ILO normlarına uygun
düzenlemelerle sendikal hakların etkin kullanımını
sağlayınız. Kamu iş yerlerinde geçici işçilik
sürelerini ve statülerini yasayla belirlemek yerine, ihtiyaçlara göre
belirlenmek üzere ilgili işletmeye bırakınız. 6331
sayılı Yasayı delmeye çalışan maden
işletmelerinin insafsızlığına ve kural
tanımazlığına izin vermeyiniz. İşçi
temsilciliğini, iş sağlığı ve güvenliğiyle
sınırlı tutmak yerine, tüm işletmelerde yer alacak
şekilde örgütlülüğü teşvik ediniz. Başta İş
Sağlığı ve Güvenliği Kurulu olmak üzere, diyalog
kurumlarının etkin bir biçimde çalışmasını sağlayarak
katılımcılığı ve endüstriyel demokrasiyi
çalışma yaşamının geleneksel, kurumsallaşmış
etkin kurumları hâline getiriniz. Sendikal yaşama ve endüstri
ilişkilerine yönelik düzenlemeleri konjonktürel istek ve taleplere göre
değil, ILO konvansiyonları, AB normları ve
ihtiyaçlarımıza göre yapınız. İnanıyorum ki bu
öneriler yeni Türkiye politikaları ile hem örtüşecek hem de cumhuriyetimizin
değerleriyle çok daha yaraşmış olacaktır.
MYKnın önümüzdeki süreçte daha
başarılı hizmetler vereceğine olan inancımı
yineleyerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın ve MYKnın 2015 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Uslu.
Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.43
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.41
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Trabzon Milletvekili
Safiye Seymenoğluna ait.
Buyurunuz Sayın Seymenoğlu (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SAFİYE SEYMENOĞLU
(Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet Personel Başkanlığının
bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Devlet Personel Başkanlığı 1960
yılında, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir biçimde
yürütülebilmesi ve kamu personel rejiminin temel ilke ve
politikalarının belirlenmesi ve geliştirilmesi amacıyla
kurulmuş önemli bir kurumumuzdur. Devlet Personel
Başkanlığı, yurt içinde ve yurt dışındaki
etkin ve verimli çalışmalarıyla kamu yönetimini ve kamu personel
sistemimizi yönlendirmekte ve bu alanda kamu kurumlarına rehberlik ve
öncülük etmektedir.
Devlet Personel Başkanlığının
yaptığı düzenlemelerin başında, hiç kuşkusuz,
1965 tarihinde yürürlüğe giren 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu gelmektedir. 657 sayılı Kanun, günümüzde de personel
kanunlarının temel mevzuatı olarak yerini korumaktadır.
Ancak, günün değişen ve gelişen şartlarına uygun
olacak şekilde yeni bir kamu personel sisteminin oluşturulması
noktasında kamuoyunun önemli bir beklentisi olduğunu da söyleyebiliriz.
Değerli milletvekilleri, Devlet Personel Başkanlığı
aracılığıyla 1999 yılında kamu personeli
alımında merkezî sınav usulüne geçilmiş; yine aynı
yılda, kamu kurum ve kuruluşlarının görevde yükselme
sisteminde liyakat ve kariyer ilkeleri doğrultusunda sınav
esasına bağlayan yönetmelik de yürürlüğe girmiştir.
2007 yılında mahallî idarelerin personel
sistemleri kendine has özellikleri çerçevesinde yeniden
kurgulanmıştır.
Yine, 2010 yılında Anayasa
değişikliğiyle, kamu görevlilerine tanınan toplu
sözleşme hakkının kullanımına ilişkin süreçler de
Devlet Personel Başkanlığı tarafından yürütülmektedir.
Ayrıca, kamu personelini ilgilendiren genel nitelikli konularda
istişareye imkân veren Kamu Personeli Danışma Kurulu
oluşturulmuş ve uyuşmazlık hâlinde nihai kararı verme
yetkisi Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna verilmiştir. Böylece, devletin tek
taraflı belirlediği haklar yerine, sosyal taraflarla uzlaşı
anlayışına dayalı toplu sözleşme sistemi
yürürlüğe girmiştir.
Devlet Personel Başkanlığının
kamuda gerçekleştirilen özelleştirme ve yeniden
yapılandırma konularında da önemli görevleri bulunmaktadır.
Özelleştirme işlemleri çerçevesinde istihdam
fazlası personelin nakil işlemleri Devlet Personel
Başkanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu
kapsamda, 1994 yılından bu yana yaklaşık 110 bin personelin
Devlet Personel Başkanlığınca diğer kamu
kurumlarına nakilleri gerçekleştirilmiştir. Öte yandan,
kapatılan mahallî idarelerde çalışan yaklaşık 15 bin
işçi ve memurun hakları korunmuş ve il tercihleri de dikkate
alınarak Devlet Personeli Başkanlığınca nakil
işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin engelli
personel istihdamına verdiği özel önem bilinmektedir. İstihdam
edilen engelli memur sayısı 2002 yılında toplam 5.777
kişiyken Aralık 2014 tarihi itibarıyla 38.027 kişiye
yükselmiştir. 2002 ile 2014 yılları arasındaki
değişime bakıldığında engelli memur
istihdamında 5 kattan fazla bir artış
sağlanmıştır. Daha önce engelli memur alımlarına
ilişkin sınavları her kurum kendisi yapmaktayken, 2011de
yapılan değişiklikle dünyada da bir ilk gerçekleştirilerek
ilk kez merkezî sınav sistemiyle yerleştirmeye geçilmiştir.
Ayrıca, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında terör mağdurları ve
yakınlarının kamuda istihdam imkânları
genişletilmiş ve görev mağdurlarının
yakınlarının kamuda istihdam edilmelerinin önü de
açılmıştır. Bu kapsama giren hak sahiplerinin
atanmaları görevi de yine Devlet Personele verilmiş ve söz konusu
Başkanlığımız 2014 yılı içerisinde
gerçekleştirdiği kura yoluyla yaklaşık 6.300 hak sahibinin
atamasını gerçekleştirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamu personelinin işe alınmasından yerleştirilmesine,
çalışma koşullarının düzenlenmesinden hukuki ve mali
statülerinin belirlenmesine kadar birçok önemli görevi yerine getiren Devlet
Personel Başkanlığı elli dört yıllık tecrübesiyle
devletimizin önemli bir kurumudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SAFİYE SEYMENOĞLU (Devamla) Bu duygu ve
düşüncelerle 2015 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Seymenoğlu.
Kahramanmaraş Milletvekili Sıtkı Güvenç
Buyurunuz Sayın Güvenç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2015 yılı
bütçesi ve faaliyetleri üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Ekranları başında bizi izleyen
değerli halkımızı, Kahramanmaraşlı
hemşehrilerimi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kamu yönetim bilgisi yüz
yıllardır kamu yönetimi okullarında verilmektedir. Osmanlı
kurmuş olduğu Enderun mekteplerinde kamu yöneticisi
yetiştirmiştir.
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü 1952
yılında kurulmuş olup günümüzde ülkemizin tüm kamu kurum ve
kuruluşları için ihtiyaç duyulan kamu yöneticilerini ve
eğitimcilerini yetiştirerek milletimizin bu alandaki
ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır.
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünün
eğitim ve öğretim programından günümüze kadar 4.952 yüksek
lisans ve doktora öğrencisi mezun olmuştur. Ocak 2014 ve Eylül 2014
arasındaki dönemde toplamda 172 yabancı kamu görevlisine 8
farklı eğitim programı uygulanmıştır.
Hepimizin sosyal hayatta değişik zamanlarda
değişik rolleri bulunmaktadır. Hepimiz zaman zaman yönetici,
zaman zaman da yönetilen konumdayız. Dolayısıyla, herkesin iyi
bir yönetici olması hepimiz açısından son derece önemlidir.
Hayatta başarılı olmakta bu rolleri en iyi şekilde
oynamamıza bağlıdır.
Şimdi sizlere, başarılı bir idarecide
bulunması gereken karşıdakini anlamak açısından
dinlemenin önemiyle ilgili yıllar önce yazdığım kısa
bir makaleyi okumak istiyorum:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iyi
bir yönetici, iyi bir lider, aile saadetini sağlayan baba, isabetli
fetvalar veren âlim, hastalarına şifa dağıtan doktor,
sorunları yakalayan gazeteci, proje çizen mimar
Velhasıl iyi
olmanın başlangıcı öncelikle iyi bir dinleyici
olmaktır. İyi bir dinleyici olmadan, karşıdaki
insanları anlamak mümkün olmaz, karşıdakini anlamadan da isabetli
kararlar verilemez. Hekimlikte anamnez diyorlar hastalığın
hikâyesini dinlemeye. Hastalığı, hastayı anlamanın
olmazsa olmazı iyi bir anamnez, isabetli teşhis, doğal olarak da
doğru tedavidir.
Bir hâkim veya savcının yanında
okumuştum: Tek tarafı dinlemek yanıltır, iki tarafı
dinlemek adalet dağıtır. İlle de dinlemek.
Talebe, öğretmeni mutlaka dinlemeli; öğretmen,
öğrenciyi anlamalı, anlamak için dinlemeli. Fakih iyi dinlemeli,
isabetli fetva için. Baba iyi dinlemeli, çocuklarını anlamak için.
Mimar kendi kafasındaki projeyi değil, istenileni çizmeli, çizmek
için de önce karşıdakini iyi dinlemeli.
Asıl meziyet dinlemekte. İyi yönetici dinlemeyi
bilmeli. İnsanlar çekinmeden yanına girmeli. diye
yazmışım yıllar önce. Milletvekili olduktan sonra da, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde başarının birbirimizi anlamaktan,
birbirimizi anlamak için de mutlaka birbirimizi dinlemekten geçtiğini
düşünüyorum.
Ülkemizin geleceği, milletimizin mutluluğu kamu
yöneticilerimizin insanları dinleyip problemleri çözme başarısına,
gelişmeleri en iyi şekilde takip etmesine, kanun, yönetmelik ve
tüzükleri zorlaştırmadan milletin menfaatine uygulamasına
bağlıdır.
Kötü bir yönetici bulunduğu makamın
kapısını kapatıp saltanat makamı haline getirirken,
devletin soğuk yüzü olur ve milleti devletten soğutur. İyi bir
yönetici makamın millete ait hizmet makamı olduğunu bilir,
devletin sıcak yüzü olur, şefkatli kolları olur, devleti millete
sevdirir ve milletin aidiyet duygusunu artırır.
Açıkça söylemek gerekirse, iyi bir kamu yöneticisinin
kuruma kazandıracağı çok şey olduğu gibi kötü bir kamu
yöneticisi de kuruma çok büyük zararlar verir. Bu bağlamda, kamu
yöneticiliği son derece önemlidir. Çok iyi yetişmesi de ülkemizin
geleceği açısından son derece önemlidir.
AK PARTİ olarak on iki yıllık
iktidarımız boyunca en büyük mücadeleyi bürokratik oligarşiye
karşı verdik. Sayın Cumhurbaşkanımız
Başbakanlığı döneminde söylemiş olduğu
Sayın valim, fakir seni değil sen fakiri bulacaksın.
Hanımefendinin elinden tutup iftarı fakir sofrasında açacaksın.
Kömürü gerekirse sen dağıtacaksın. derken, bürokrasinin kendine
gelmesi, bulunulan makamların hizmet makamı olduğu, saltanat
makamı olmadığını belirtmek içindir. Şükürler
olsun, on iki yıllık iktidarımız boyunca bu noktada çok
ciddi mesafeler aldık, şüphesiz daha yapacak çok şey
vardır.
Buradan tüm yöneticilere şöyle seslenmek istiyorum:
Hizmet makamlarının hizmetine yapışılırsa hem
hizmet etmek mümkün olur hem de makamda kalınır, ama makamına
yapışılırsa ne hizmet edilir ne de makamda
kalınır.
2015 bütçesinin milletimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Güvenç.
Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip
Ensarioğlu.
Buyurunuz Sayın Ensarioğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET GALİP
ENSARİOĞLU (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği Başkanlığının
2015 bütçe tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
aldım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Malumları olduğu üzere, yarım asrı
aşkın Avrupa Birliği üyelik girişimlerinden
edindiğimiz tecrübeler ışığında, artık daha
güçlü bir iş birliğinin ve hatta entegrasyonun Türkiye ve Avrupa Birliği
açışından mukadder olduğunu söylemek mümkündür.
Türkiye Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi kendisi
için stratejik bir hedef olarak belirlemiştir. Bu süreç her
vatandaşımızın bugününü ve yarınını temelden
etkileyen toplumsal bir dönüşüm projesidir. Bunun yanı sıra AB
komisyonunun Türkiye hakkında hazırladığı ilerleme
raporlarında da ifade edildiği üzere, Türkiye, Avrupa Birliğinin
stratejik ortağı ve önemli bir bölgesel aktörüdür. Türkiye büyük ve
dinamik ekonomisiyle, genç nüfusuyla, bölgedeki rolüyle, enerji
arzının güvenliği hususunda kilit pozisyonuyla Avrupa
Birliği için her geçen gün biraz daha iş birliğini zorunlu
kılar bir duruma gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, uluslar üstü bir hukuk
sistemini benimseyen Avrupa Birliğinin yanında, ülkesinde farklı
dinlere, mezheplere ve farklı ırklara mensup 2 milyonu
aşkın mülteciyi emsalsiz bir hamiyetperverlikle ağırlayan
Türkiye bugün modern dünyada uluslar üstü vicdanın en önemli temsilcisi
konumuna gelmiştir. Türkiyenin AB üyeliği, Avrupa Birliğinin
üzerine kurulmuş olduğu değerleri canlandırmak
açısından da hayati bir önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, iki dünya savaşı
ve sayısız iç savaş atlatmış, bir çok dilin
konuşulduğu, farklı dinlerin, Hristiyanlığın her
mezhebinin ve bu mezheplerin farklı yorumlarının bulunduğu
Avrupa hayli çalkantılı yıllardan sonra kıta
barışını yakaladı. Bunu birkaç cesur ve öngörü sahibi
siyasetçinin girişimleri sayesinde başardılar.
Ülkemiz yeni Türkiye vizyonuyla, insan hakları ve
temel özgürlükler alanında hukuki ve idari reformlar yapan,
uluslararası anlaşmaların hukuk sistemi içindeki yerini
güçlendiren, düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açan, işkence
ve kötü muamelenin önlenmesi, kadın-erkek eşitliğinin
sağlanması alanında önemli mesafeler almıştır.
Söz konusu reformlar sayesinde vatandaşımızın sahip
olduğu bireysel hak ve özgürlüklerin kapsamı genişletilmiş,
çağdaş demokrasinin temel ilkeleri olan şeffaflık, hesap
verilebilirlik ve katılımcılık gibi değerler gündelik
hayatımızın bir parçası olmuştur.
Türkiyenin en temel meselesi olan Kürt sorununa yönelik
çözüm süreci, Avrupa Birliği reformları sayesinde daha
sağlıklı bir zemine kavuşmuştur. Bu reformlar,
Türkiyenin AB süreci ile çözüm sürecini
âdeta birbirinin mütemmim cüzü hâline getirmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bütün bu ekonomik
ve siyasal gelişime rağmen, Avrupa Birliği müzakerelerinde
malumunuz olan birkaç ülkenin tutumu ile talihsiz ön yargıları
neticesinde siyasi nitelikli blokajlar maalesef yaşanabiliyor. Ancak bu
engellemelerden Hükûmetimizin bu hususta isteksiz ve gönülsüz olduğu
eleştirisini çıkarmak hakkaniyetli olmayacaktır.
Nitekim, Başbakanlığı döneminde
Sayın Cumhurbaşkanımız 2014 yılını Avrupa
Birliği Yılı ilan etmiş, Avrupa Birliği
Bakanlığımız kapsamlı bir yeni AB stratejisi ortaya
koymuş ve ardından, Avrupa Birliğine katılım için yeni
ulusal eylem planı hayata geçirilmiştir. Yeni AB stratejisi Türkiye
ve Avrupa Birliği arasında etkili bir iletişim stratejisiyle
birlikte siyasi reform sürecini hızlandırmayı ve
katılım sürecine dinamizm kazandırmayı amaçlamaktadır.
Söz konusu strateji çerçevesinde fasılların müzakereye
açılıp açılmayacağına bakılmaksızın
ilgili Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatlarını dikkate alan reformların kesintisiz
sürdürülmesi öngörülmüştür.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın
başında da belirtiğim gibi, ufukta iki taraf için de
kaçınılmaz bir iş birliği görülmekte ve bu iş
birliği iki taraf için de hayati bir önem ifade etmektedir. En kısa
zamanda üyeliğin önündeki tüm engellerin kaldırılması ve birliğe
katılım için Hükûmetimiz ve ülkemizin reform mutfağı olan
AB Bakanlığımız bu kararlı ve istikrarlı
adımları atmaya devam edecektir.
Yüce heyetinize teşekkür eder,
saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ensarioğlu.
Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten.
Buyurunuz Sayın Ökten. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN
(Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yarım
asırdır devam eden Avrupa Birliği üyelik ilişkimize
baktığımızda, Türkiyenin 2002-2005 döneminde Kopenhag
Siyasi Kriterlerine uyum konusunda attığı adımlarla kritik
eşiğin aşıldığını görmekteyiz.
AK PARTİ Hükûmetlerinin kararlı
çalışmalarıyla başlayan katılım müzakereleri
sistematik bir çerçeveye oturtulmuş, ülkemizin siyaset vizyonunun
belirleyici bir parçası olmuştur. 2011de Avrupa Birliği
Bakanlığının kurulması bu
kararlılığımızın bir sonucudur.
62nci Hükûmet Programında Avrupa Birliği tam
üyeliği stratejisi bir hedef olarak belirlenmiş ve Sayın
Cumhurbaşkanımız 2014 yılını Avrupa Birliği
Yılı ilan etmiştir.
Türkiye için önemli olan, Avrupa Birliğine üyelik
sürecinin yarattığı ivmenin her alanda etkisini tespit etmektir.
Sosyoekonomik dönüşümde çağdaş standartlara ulaşabiliyor
muyuz? Hukuki ve siyasal reform hareketlerini ne kadar sağlıklı
ve toplumun bütün kesimlerinin onayını alarak yapıyoruz?
İşte bütün bu gibi soruların cevaplarını Avrupa
Birliğine Katılım İçin Ulusal Eylem Planında Hükûmet
olarak verdik ve uzun vadeli stratejik ortaklık planlarımız
devam etmektedir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye etkin bölgesel bir
aktördür ve Avrupa Birliği stratejik ortağıdır, genç nüfusuyla
da dinamik bir sosyolojik yapısı vardır. Sosyoekonomik
dönüşümün temelinde de hepinizin bildiği gibi eğitim
vardır. Avrupa Birliği Bakanlığımızın ilgili
kuruluşu olan Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları
Merkezinin sağladığı hibe destekleri gençlerimizin ve
üniversite öğrencilerimizin Avrupada eğitim almaları
sağlanmakta ve bu suretle kültürler arası kaynaşma ve ön
yargıların giderilmesi için fırsatlar sunmaktadır.
Erasmus adıyla bilinen bu program 2007-2013
dönemini kapsar. Tüm Türkiyede 300 bin gencimiz, ilimiz Mersinde de toplam
992 öğrencimiz Erasmus programından faydalanmıştır.
2014-2020 döneminde hayat boyu öğrenme ve gençlik
programlarının adı Erasmus Artı Programı olarak
değişmiştir. Bu programdan faydalanacak
vatandaşlarımızın sayısı 150 bin kişi daha
artış gösterecektir.
Aslında yıllardır bizi Avrupa
Birliğine sokmamak için direnen birliğin, öğrenci
değişim programına 15inci yüzyılda yaşamış
olan Hollandalı bir rahip ve felsefeci olan Desiderius Erasmusun
adını vermesi çok ilginçtir. Çünkü bu felsefecinin
çağının ırkçı, bağnaz kilise zihniyetine
karşı en acımasız eleştirileri yapan hümanist bir
insan olması ve ona insanlığın prensi denmesi de ayrı
bir hicivli durumdur.
1989 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Komisyonu arasında yapılan bir anlaşma ile Avrupa Birliği
tarafından finanse edilen ve Avrupa Birliği müktesebatı
konusunda bilgi sahibi personel ihtiyacının giderilmesi için Jean
Monnet bursu hayata geçirilmiştir.
Yine işin en hicivli kısmı da budur. Çünkü
bugün Avrupa Birliğinin Türkiyeyi birliğe almamak için direnen
tarafgir davranışına rağmen Biz devletler koalisyonu
kurmuyoruz, insanları birleştiriyoruz. diyen Avrupa Birliğinin
fikir babası olan Jean Monnet adının verilmesi de ikinci bir
hicivli durumdur.
Hem kamuda hem özel sektörde hem sivil toplum
kuruluşlarında hem mesleki hem de eğitim anlamında
kendilerini geliştirmek isteyen gençlerimiz için en prestijli ve köklü
burs programıdır Jean Monnet, çünkü bu burs diğer burslardan
farkı olarak iyi bir maddi desteğin yanında kariyerlerine özel
bir prestij ve ayrıcalık katmaktadır. 36 yaşından gün
almamış ve gerekli kriterlere sahip herkes sınava girebilir. Bu
burs programlarından faydalananlar istihdam pazarında daha güçlü yer
alırlar, uzun süre işsizliğe maruz kalma riski çok azdır,
bilgi, deneyim ve görgü ile güçlenen kişilik özelliklerini de
girişimcilik becerilerini de arttırmaktadır.
Jean Monnet projesinden 2007 yılından bugüne
900 öğrencimiz faydalanmıştır ve aynı zamanda da 1991
yılından bu zamana kadar da 1.810 öğrencimiz bunlardan
faydalanacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu özelliklere sahip
gençliğin oluşturacağı güçlü bir Türkiye Avrupa
Birliği geleceği açısından çok önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN (Devamla) Bu noktada,
2015 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ökten.
Ankara Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı,
buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURDAN ŞANLI (Ankara)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında bugün
bütçesini görüşeceğimiz, Avrupa Birliği
Bakanlığının ilgili kurumlarından olan Türk
Akreditasyon Kurumunun bütçesi üzerinde grubum adına söz aldım ve
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Küresel ekonomideki gelişmelerin ve ülkemizin Avrupa
Birliğine üyelik sürecinde uluslararası ticaretin vazgeçilmez
unsurlarından olan akreditasyon faaliyetini ülkemizde yürütmek üzere Türk
Akreditasyon Kurumu, TÜRKAK 1999 yılında 4457 sayılı
Kanunla kurulmuştur, 2012 yılından itibaren de Avrupa
Birliği Bakanlığının ilgili kuruluşu olarak faaliyet
göstermektedir. TÜRKAK bugüne kadar kamu ve özel kesimlerden, yurt içinden ve
yurt dışından ekonominin değişik alanlarında
faaliyet gösteren toplam 990 uygunluk değerlendirme kuruluşunu
akredite etmiştir. Bunlar arasında
deney laboratuvarları, kalibrasyon laboratuvarı, tıbbi
laboratuvar, muayene kuruluşu, ürün belgelendirme kuruluşu, sistem
belgelendirme kuruluşu, personel belgelendirme kuruluşu ve yeterlilik
deneyi sağlayıcı kuruluşlar bulunmaktadır. Akredite
kuruluş sayısı günden güne artmaktadır. Özellikle son
yıllarda ihracatın gelişmesine ve çeşitlenmesine
bağlı olarak laboratuvar muayene kuruluşu ve personel
belgelendirme kuruluşu sayılarında önemli artışlar
yaşanmıştır. TÜRKAK Avrupa Akreditasyon Birliği,
Uluslararası Laboratuvar Akreditasyonlar Birliği ve Uluslararası
Akreditasyon Forumu gibi dünya çapındaki kuruluşlara tam üye
olmuş, bunlarla karşılıklı ve çok taraflı
tanıma anlaşmaları imzalamıştır. Böylece tüm
alanlarda akreditasyon hizmeti veren, uluslararası
tanınırlığı olan bir kuruluş hâline
gelmiştir.
Son yıllarda TÜRKAKta önemli gelişmeler
yaşanmıştır. Birincisi: Avrupa Akreditasyon Birliği
tarafından TÜRKAKta eş değerlendirme denetimi
gerçekleştirilmiş ve bir kez daha TÜRKAKın tüm alanlarda
uluslararası geçerliliğini sürdürdüğü tescillenmiştir.
İkincisi: 4457 sayılı Kanunda 2012 yılında 6337
sayılı Kanunla gerçekleştirilen değişikliklerle
TÜRKAKın yapısı ve işleyişinde önemli yenilikler
yapılmış, kadrosu güçlendirilmiştir. Üçüncüsü: Kurum kendi
öz kaynaklarıyla bir hizmet binası satın almış ve Ekim
2014ten itibaren bu binada hizmetlerini sürdürmeye
başlamıştır.
Ekonomimizin gelişimi dolayısıyla her
yıl daha fazla kuruluş akreditasyon için başvuruda
bulunmaktadır. 2014ün ilk on bir ayında toplam 193 yeni kuruluş
başvuruda bulunmuş, 145 kuruluş ilk defa akredite edilmiş,
1.000den fazla kuruluşta denetim yapılmıştır. Bu
gelişme ve iş artışı dikkate
alındığında 2015 yılında kurumun insan
kaynağının daha da fazla güçlendirilmesi de
çalışmalara katkı sağlayacaktır.
Diğer yandan, 2013 yılından bu yana kurum
kendi gelirleriyle giderlerini karşılamakta, devlet bütçesine
herhangi bir yük getirmemektedir. Yeni binada ihtiyaç duyulan bilgi
sistemlerinin yenilenmesi ve kapasitenin artırılması çalışmaları
yapılmış, kurumsal yapının iyileştirilmesi
projesi çerçevesinde de çeşitli dokümanlar yenilenmiştir.
TÜRKAKın akreditasyon hizmetleri yanında
eğitim faaliyetleri de artarak devam etmiş, 2014
yılının ilk on bir ayında görev alanlarına giren
uluslararası standartlarla ilgili ve denetçilere yönelik 74 eğitim
organize edilmiş, yaklaşık 1.800 kişiye eğitim
verilmiştir. Diğer yandan, TÜRKAKın
tanınırlığının artması ve uluslararası
alanda iş birliklerinin geliştirilmesi amacıyla hem ulusal hem
de uluslararası düzeyde toplantılar, fuarlar ve çalıştaylar
düzenlenmiş, ayrıca katılım
sağlanmıştır.
Ülke ekonomisi, ticareti ve ihracatı için çok önemli
işlevler yerine getiren ve kısa zamanda uluslararası
tanınır bir kurum hâline gelen TÜRKAKın faaliyetleri ve
akreditasyon hizmeti sunulması yönündeki gayretleri inanıyorum ki
daha da gelişecektir.
Ve ben sözlerimi bitirirken 2015 yılı
bütçesinin bütün kurumlarımıza ve bu bağlamda Türk Akreditasyon
Kurumuna ve yüce milletimize hayırlı olmasını,
hayırlar getirmesini yürekten diliyor, bir kez daha saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Şanlı.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna geçiyoruz.
İlk konuşmacı Konya Milletvekili Faruk
Bal.
Süreniz yirmi iki dakika efendim, buyurunuz Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı,
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ile İşyurtları,
Adalet Akademisi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçeleri üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz
aldım.
Yüce heyetinizi, televizyonları başında
bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı, yargı
mensubu meslektaşlarımızı saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğü
demek şu demektir: Parlamenter demokrasilerde 3 tane güç vardır. Bu
güçlerden birisi yasamadır, yasama organının yani Meclisin
verdiği kararlar ve çıkardığı kanunlar Anayasayla
sınırlıdır. Yani bunu sınırlayacak olan hukuktur,
Anayasa Mahkemesidir.
Hükûmetin yani yürütme organının her türlü
iş ve işleyişi hukukla sınırlıdır, bunu
sınırlayacak olan güç de yargıdır. Dolayısıyla,
gerek Meclisin kararlarında gerekse idarenin ve Hükûmetin
kararlarında üstün olan hukuktur, hukukun üstünlüğü budur.
İşte böyle bir sistem içerisinde olan Türkiyede,
hukukun üstünlüğüne dayalı parlamenter demokraside en önemli görevi
Adalet Bakanlığı üstlenmektedir. Adalet
Bakanlığı, hukukun üstünlüğünün inşasının
atölyesidir, mutfağıdır. Bu kapsam içerisinde baktığımızda
13üncü AKP bütçesini görüştüğümüz bugünlerde, Adalet
Bakanlığı;
1) Yargının temel ve kronik
sorunlarının kördüğüm hâline gelmesinin sorumlusudur.
2) Yargıya olan güven duygusunun dibe
vurmasının ve yargının bir tehdit olarak
algılanmasının sorumlusudur.
3) Yargının
siyasallaştırılmasından sorumludur.
4) Yargının
bağımsızlığının ve
tarafsızlığının korunamamasından sorumludur.
5) 7 Şubat, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk
soruşturmalarının akıbetinden sorumludur.
6) Adım adım işleyen ve hukukun
üstünlüğü yerine postmodern bir diktatörlük gidişinin başsorumlusudur.
7) Çözüm adı altında millî birlik ve
bütünlüğün çözülmesinden ve millî hâkimiyetin PKK terör örgütüyle
paylaşılmasından sorumludur.
Değerli milletvekilleri, yargının iki tane
sorunu vardır: Biri temel sorun, yargının
siyasallaştırılması; diğeri köklü sorun, o da
yargının yılların ihmaliyle birikmiş olan sorunudur.
Yargının temel sorunu, yargının silah olarak
kullanılmasıdır, yargının da silah olarak kullanılmasına
karşı direnememesidir yani yargının
siyasallaşmasıdır. 27 Mayıs darbesinde Sizi buraya getiren
güç böyle istiyor. diyen yargı nasıl silah olarak
kullanılmışsa, 12 Mart 1971de, 12 Eylül 1980de, 28 Şubat
1997de ve 2010 Anayasa değişikliğinden sonra ortaya çıkan
düzeyde yargı silah olarak kullanılmıştır.
Yargıyı silah olarak kullananlar gelmiş geçmiştir,
şimdi esameleri okunmuyor ancak bundan en büyük zararı Türkiye, Türk
yargısı ve Türk yargı mensupları görmüştür. Bundan
ders almayan AKP, yargıyı silah olarak kullanmanın katmerlisini
yapmaktadır ve yapmaya devam etmektedir. Bu gidişat hukukun
üstünlüğüne değil, üstünlere, AKPnin üstünlerine hukuk sağlayan;
haklıyı değil, güçlüyü koruyan postmodern diktatörlüğün
inşasıdır.
Değerli arkadaşlarım, yargının
ikinci kalemdeki sorunları kronik sorundur. Burada, AKP kadar geçmiş
hükûmetlerin de sorumluluğu vardır. Bunlar iş
yoğunluğu, bilgi ve eğitim eksikliği, araç, gereç ve
teknolojik imkânlardan yeterince yararlanılamaması, delillerin
zamanında ve tam olarak toplanılamaması, uygulamanın usul
hatası üretmesi, davaların makul sürede bitirilememesi, adil
yargılama hakkının ihlali, yargıya güvenin dibe
vurması ve adli personelin yetersizliği, ücretlerinin ve özlük
haklarının muhtaç hâle gelmelerine sebep olması olarak
özetlenebilir. İşte, bunlar da hukukun üstünlüğünü örseleyen ana
sebeplerin başındadır. Parlamenter demokraside yasamayı ve
yürütmeyi denetleyecek olan yargı çarkının işletilmemesinin
sebepleridir.
Değerli arkadaşlarım, AKP on üç
yıllık iktidarında bu kronik sorunların çözümü için çaba
sarf etmemiş, yargının iş yükünü insan kaynağıyla
kaldırılamayacak derecede
ağırlaştırmıştır. Bu kapsam içerisinde,
köklü sorunların çözümü için TÜRK BÜRO-SEN ve onun Sayın Genel
Başkanıyla yaptığımız çalışmanın
sonunda, 13üncü AKP Hükûmetinin bu bütçesinde de yazı işleri
müdürlerinin, seçim müdürlerinin, idari müdürlerin, kâtiplerin,
mübaşirlerin ve infaz koruma memurlarının
maaşlarının ifa ettikleri hizmetle mütenasip
olmadığı; fazla mesai ücreti, yargı tazminatı, iş
güçlüğü, iş riski tazminatı, teknik hizmet tazminatı,
Adalet Bakanlığının meslekte yükselme sınavı
açmaması suretiyle ortaya çıkan mağduriyetler, mübaşirlerin
genel idari hizmetler sınıfına alınmaması nedeniyle
ortaya çıkan mağduriyetler, kreş, servis, yemek,
yargının araç ve gereç ihtiyaçlarının
karşılanamaması ve teknik destek verilmemesi gibi
ihtiyaçların ve taleplerin ortaya çıktığı
anlaşılmıştır. TÜRK BÜRO-SEN sendikasıyla
yaptığımız bu çalışmanın neticesinde, Adalet
Bakanlığına ayrılan bu bütçenin bu talepleri
karşılamaya yetersiz olduğu da
anlaşılmıştır.
Değerli milletvekilleri, ceza infaz kurumlarına
gelince, 2002 yılında 57 bin olan cezaevlerindeki mahkûm ve tutuklu
sayısı 2013 yılında 152 bine
ulaşmıştır; yüzde 300 artmıştır.
Bunun anlamı, 13üncü bütçesini yapan AKP suçla
mücadeleyi başaramamıştır, aksine, Türkiyeyi suç cenneti
hâline getirmiştir.
AKP, aynı zamanda, hukuki ve idari
uyuşmazlıkların doğumunu engelleyememiş, aksine,
bunları artırmıştır.
AKP, haklının hakkının
korunduğu, hukukun üstün olduğu güvenli bir liman yaratmak yerine,
yandaşını ve yarattığı üstünleri koruyan bir
düzen yaratmıştır. İşte bu düzenin neticesinde
cezaevinde bulunan 152 bin insan cezaevlerini canlı bomba hâline
getirmiştir, patlamaya hazır bir bomba. Urfa, Eskişehir,
Kocaelinde ortaya çıkan isyanlar ve teşebbüsler, bunların
işaret fişeğidir.
Mahkûm ve tutuklular cezaevinde insanca muamele görmeyi
beklemektedir ancak bunların yatacak yer sorunu gibi çok acil, çok insani
olan sorunları bile çok ağır bir vaziyette gündemi meşgul
etmektedir.
Cezaevlerinde bulunanların kötü muamele, çocuk istismarları
iddiaları vardır, bunların araştırılması
gerekmektedir.
Bunlarla birlikte AKPnin PKKyla görüşmesinin
sonucunda PKKya af meselesi kamuoyunun gündemine gelmiştir. Buna biz
şiddetle karşıyız, ayrı, ama cezaevinde bulunan 152
bin insan da PKKya af var, bana niye yok? beklentisi içerisindedir. Keza
PKKya af var da bize niye yok? diyenlerin denetimli serbestliğin iki
yıla çıkarılması yönünde bir talebi bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, cezaevinin ikinci bir yüzü
daha vardır; o yüz de mahkûm gibi yaşamaya mahkûm edilmiş infaz
koruma memurlarıdır. İnfaz koruma memurları emniyet
hizmetleri sınıfına dâhil edilmeyi beklemektedir. İnfaz
koruma memurları, ek göstergelerinin benzerleriyle eşitlenmesini,
yıpranma tazminatı verilmesini, adalet tazminatının
oranının artırılmasını, sendika
hakkını, fazla mesai hakkını ve zor kullanma yetkisinin
netleştirilmesini beklemektedir.
Diğer taraftan, değerli milletvekilleri,
iş yurtları. Cezaevinde bulunan insanların zamanını
iyi değerlendirmesi, meslek edinmesi üzere kurulmuş olan
müesseselerdir. Ancak bunlar belirli bir vizyondan uzak, belirli bir hedeften
ve plandan uzak bir vaziyette, kâr amacı güden işletmeler hâline
döndürülmüştür.
Adalet Akademisi de hâkim, savcı, noter, icra memuru
ve avukatların eğitimi için kurulmuş bir müessese olmasına
rağmen yargıyı siyasallaştırmak için yapılan
eğitimin yapıldığı bir yer hâline
dönüştürülmüştür. 2010dan önce böyleydi, 2010dan sonra böyle, bu
sene yaptığınız Akademinin yeniden
yapılandırılmasına ilişkin kanunda da aynı
şekilde devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yargının
kalbi HSYKdır. Mahkemelerin
bağımsızlığını,
tarafsızlığını HSYK korur, hâkim teminatını
HSYK korur, hukukun üstünlüğünün en önemli anayasal koruyucusu da
HSYKdır. Buna rağmen HSYK, darbelerin, muhtıraların ele
geçirmek istediği hedefler olmuştur. 12 Eylül darbesi, 28 Şubat
muhtırası bunun en canlı örneğidir. AKP de darbe ve
muhtıra yapan insanların peşinden sürüklenmektedir. O da
Anayasanın 2010 tarihinde değiştirilmesiyle birlikte
HSYKyı hedef olarak seçmiştir ve beraber yürüdüğü, aynı
yolda ıslandığı cemaate HSYKyı teslim etmiştir.
AKP, HSYKyı ele geçirme çalışmasında o tarihte
başarılı olmuş ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün
AKP il başkanının seçimlerde gösterdiği başarı
nedeniyle tebrik mektubuna mazhar olan kişiyi HSYK üyesi
atamıştır. Birer örnek vereceğim zaman
darlığı nedeniyle. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan
ise AKP Pendik Kadın Kolları Başkanlığını
yapmış belediye meclis üyesini HSYK üyeliğine
atamıştır. Dahası var yargının siyasallaştırılması
açısından, hâkim sıfatını taşıyan bir
kişi Facebooktan paylaşıyor Tayyip Erdoğana hitaben:
Seni seviyoruz çünkü seni sevmeyenleri bu millet hiç sevmedi. Bu mesajı
atabiliyor. Bu kişi tabii ki mükâfatını gördü, sulh ceza hâkimi
oldu. Şimdi, halkın yüzde 48i Tayyip Beye oy vermedi. Bunları
Tayyip Beyi sevmeyen olarak nitelendiren hâkimin karşısına,
işleri düştüğü zaman bu yüzde 48 o hâkimin hükmüne, adaletine
nasıl güvenecek? İşte, yargı bu nedenle güven
açısından dibe vurmuştur.
Bir başkası ise Cumhurbaşkanı olarak
Sayın Tayyip Erdoğana Allah uzun ömür versin uzun adam. diyor ve
bu da sulh ceza hâkimliğine atanıyor. Bir ifadeyle kumpasın
içine düşüyor. Birlikte bir kumpas kuruyorlar 17-25 Aralık
yolsuzluğunu soruşturan polislere karşı veya onların
cemaatine karşı, kumpasta suçüstü yakalanıyorlar. Suçüstü
yakalanmasının üzerine, işte, uzun ömür fetvasında bulunan
ve uzun yaşamasını dileyen hâkim Kaç İsmail, kaç. gibi
bir nidayla Türk hukuk tarihine kara bir leke düşürüyor. Değerli arkadaşlarım,
ölçüsü, izanı insanın boyu olan bu hâkim, uzun adam olarak
tanımladığı Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı
olarak gittiğine göre, yerine de Sayın Davutoğlu geldiğine
göre, ölçüsü insan boyu da olduğuna göre yarın bir gün bir tweet
atacak veya bir mesaj yayınlayacak. Şöyle derse hiç şaşmam:
Allah sana kısa ömür versin kısa adam. Ölçüsü bu bu hâkimin.
Dolayısıyla, kimle aşık
attığınızı, kimle ne kadar mantıki bir iş
birliği içerisinde olduğunuzu değerlendirin.
Değerli arkadaşlarım, buradan şuraya
varıyoruz: Siz işi şirazesinden çıkardınız.
Evrensel nitelikteki objektif ve sübjektif hâkim sorumluluğunu ortadan
kaldırdınız. Türk kültür ve medeniyetinin
yarattığı, hâkimde hakim, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin
sıfatlarını ortadan kaldırdınız. Onun yerine Kaç
İsmail, kaç! diyebilecek kadar kumpasın içine düşmüş
zavallılar yarattınız.
Değerli arkadaşlarım, yargı bu
şekilde AKPnin emri altına itilmektedir. 2010 Anayasa
değişikliğiyle birlikte yargı içerisinde denge denetim ve
araçları ortadan kalkmıştır.
TSKyı, Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef
aldınız, TSKya kumpas kurdunuz. Daha önce Ergenekon, Balyoz ve
diğer buna benzer davalarda Sayın Cumhurbaşkanı o zaman
Başbakan olarak yargı yerine geçmiş, savcı olmuş Ben
bu davaların savcısıyım. diyordu. Şimdi, savcı
olarak bu beyanda bulunan Sayın Cumhurbaşkanı,
Cumhurbaşkanı olduktan sonra Kumpas kurulmuş fark edemedik.
dedi. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir savcı önce
iddia eder, arkasından da yanlış yaptım derse, o
savcıya zayıf not veren bir merci vardı; Sayın
Cumhurbaşkanına kim zayıf not verecek, onun cevabını
biraz sonra göreceksiniz.
Bu kumpaslarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin Özel Harp
Dairesi Seferberlik Tetkik Başkanlığına girilmiştir.
Burası Türk Silahlı Kuvvetlerinin kalbidir; millî savunmamızın
en gizli belgeleri, plan ve projeleri buradadır. 19 Aralık 2009 günü
Sayın Bülent Arınça bir suikast iddiasıyla ortaya atılan
soruşturmanın üzerinden bugüne kadar bin sekiz yüz yirmi gün
geçmiştir. Bin sekiz yüz yirmi gün içerisinde bu soruşturma ne oldu?
Hâlâ dava açılmadı, takipsizlik kararı da verilmedi. O zaman
şüpheli olarak ifadesi alınan sayın albay, Bu belgeler bende
yoktu, daha sonra polisler koydu. beyanında bulunuyor. Adli Tıp bu
beyanı doğruluyor. Şimdi, aşağı yukarı
soruşturmanın sonucu belli oldu, muhtemelen takipsizlik kararı
verilecek. Peki, Genelkurmayın kozmik odasında yirmi altı gün
boyunca yapılan aramalarda oradan alınıp götürülen, sureti
alınan belgeler ne oldu, kime verildi, nereye servis yapıldı,
şu anda nerededir?
Değerli arkadaşlarım, bu, Türk
Silahlı Kuvvetlerine kurulan kumpaslardan biridir, bunun siyasi
sorumluluğu vardır, siyasi sorumlu da AKPnin ta kendisidir. Bunun
gibi, devriiktidarınızda kamu vicdanında ciddi bir şekilde
yara açan Balyoz, Ergenekon gibi stratejik hedeflere yönelik operasyonlarda
Silahlı Kuvvetlerinin subay ve general nüfusundan yüzde 30 civarında
bir kaybı olmuştur. Bunların içerisinde Çanakkaledeki törende
ayağa kalkmadı. denilen, şimdi Milliyetçi Hareket Partisinin
milletvekili olan Sayın Engin Alan Paşa da vardı. Ayağa
kalkmadığı için Silivriye gönderdik, görüyorsunuz.
anlamında Sayın Cumhurbaşkanı beyanda bulunmuştu.
Değerli arkadaşlarım, bu,
yargının siyasallaştırılmasıdır,
yargının siyasi iktidarın emri altına
alınmasıdır. Yargı bu şekilde adım adım ele
geçirilirken yasamadaki parmak üstünlüğü ve yürütmedeki sınır
tanımayan hukuksuzluğu çerçevesi içerisinde postmodern darbe
Türkiyede adım adım kurulmaktadır.
7 Şubat, 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk
operasyonlarıyla birlikte AKP bir rüyadan uyanmıştır.
Burada, altın kaçakçılığı, görevi suistimal, nüfuz
suistimali, kara para aklama, uluslararası kaçakçılık gibi
ağır suçlardan kuyruğu AKPnin bakanları hukuka kaptırdı,
kuyruğu hukuktan kurtarabilmek için AKP büyük bir telaş ve korkuya
kapıldı. Bu telaş ve korkunun neticesinde, önce yargı
mensuplarına jimnastik yaptırıldı: Ellerindeki
dosyaları al ver, oradan oraya sür, böylece on binlerce polis ve çok
sayıda hâkim ve savcı sürüldü. Daha sonra, kanunlara takla
attırıldı. Bir defa değiştirilen kanun birkaç defa
daha değiştirildi. HSYK, Yargıtay, Danıştay, Adalet
Akademisi, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve torba yasalara
eklediğiniz kanunlarla kuyruğu hukuka
kıstırdığınız yerden kurtarabilmek için adalete,
hakkaniyete, hukuka uymayan çarpık çurpuk kanun değişiklikleri
yaptınız. Bu arada, Danıştayın 95 olan üye
sayısını önce 156ya, daha sonra 195e; Yargıtayın 250
olan üye sayısını önce 387ye, daha sonra 516ya çıkardınız.
Bu, bir dünya rekorudur. Bu, dünyanın siyasi hormonlu en obez
Yargıtayı ve siyasi hormonlu en obez
Danıştayıdır. Bu, hukukun kapısına
kıstırılmış olan yolsuzluk operasyonundan
kurtulabilmek için yüksek mahkemelerde, Danıştay ve Yargıtayda
çoğunluğu ele geçirebilmek operasyonudur. Bundan böyle kurtulunmaz.
Değerli arkadaşlarım, bahsettiğim
yolsuzluk dinen günah ve haramdır, bahsettiğim yolsuzluk ahlaken
ayıptır, kanunen suçtur. Bundan kurtuluşun yolu şudur: Bir,
dinen tövbe ve istiğfar edeceksiniz; iki, ahlaken istifa edeceksiniz; üç,
kanunen, mahkemede hesap vereceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bunların yerine
7 şubat, 17 ve 25 Aralık operasyonlarında verilen takipsizlik
kararı Türk milletinin vicdanında derin bir yaradır, Türk hukuk
tarihinde kara bir lekedir. Bu leke, bakanlarla ilgili fezlekelerle ilgili
olmak üzere yüce Meclisin üzerine de düşmüştür.
Değerli arkadaşlarım, AKP bunlarla
hesaplaşmak yerine cemaatten intikam alma peşindedir. Cemaatten
intikam almanın hukuki meşruiyeti yoktur çünkü daha önce
birlikteydiniz. İntikam duygusuyla hareket etmenin ahlaki bir meşruiyeti
de yoktur. Varsa herkesin cezasını
Suçlarda şahsilik,
cezalarda kanunilik prensibi çerçevesi içerisinde gereğini
yapacaksınız. Ancak bunu yaparken PKKyla mücadeleyi
bırakıp mütareke kapsamında birtakım işleri de
yapıyorsunuz ve Türk milletinin kanını, terini ve gözyaşını
dökerek vatanlaştırdığı bu topraklarda, Hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. diyerek
sınırlandırdığı bu topraklarda Kurtuluş
Savaşıyla elde etmiş olduğu millî hâkimiyeti PKKyla
paylaşıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, istiklal mücadelesi
budur, İstiklal Savaşı budur, cemaate karşı verilecek
bir mücadele değildir. Siz, AKPnin politikası olarak, PKKyla
mücadelede, Kurtuluş Savaşında kanını, terini,
gözyaşını dökerek elde ettiğimiz millî hâkimiyeti
paylaşırken, PKKnın mahkeme kurmasına, PKKnın asker
toplamasına, PKKnın vergi toplamasına, PKKnın vali
atamasına, PKKnın şehitlik kurmasına izin veriyorsunuz.
Millî hâkimiyet nedir biliyor musunuz Sayın Bakan, millî hâkimiyet? Millî
hâkimiyet, istiklal mücadelesi diye dilinize doladığınız o
mücadele asli anlamında, bu ülkenin topraklarının
savunulabilmesi ve ilelebet bu topraklarda hür ve bağımsız
olarak yaşanabilmesi demektir. İşte, siz, bu hür ve
bağımsız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) -
olarak yaşanmak için
verilmiş olan alın terinin, gözyaşının ve kanın
bedelini PKKyla paylaşmaktasınız. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bal.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
FARUK BAL (Konya) Teşebbüs etme Hocam, mahcup
ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, konuşmacı, AK PARTİnin yargıyı
siyasallaştırdığı, etkisi altına
aldığı, kontrol ettiği şeklinde değerlendirmelerde
bulunmuştur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Evet, kendi
düşüncemiz, eleştirmeyecek miyiz?
FARUK BAL (Konya) Doğru söylüyor, söz verin
efendim, doğru söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) İzin verirseniz
ben konuşayım Faruk Bey.
Bu çerçevede söz istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu gelen fezlekeler nerede
şimdi Bekir Bozdağla ilgili gelen fezlekeler?
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Konya Milletvekili
Faruk Balın 656 ve 656ya
1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657
sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
üçüncü tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; yargıyı
siyasallaştırdığımız ve etkimiz altına
aldığımız türküsü yeni söylenmiş değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
bütçe görüşmelerinde cevabı Hükûmet verir, gruplar vermez.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) 2010 referandumunda
da aynı sözler söyleniyordu, yargıyı
kuşattığımız ifade ediliyordu. Ne hikmetse kuşattığımız bu
yargıyı, 2013te 17 ve 25 Aralık darbelerini yaptığında
kuşatmadığımız anlaşıldı. Yargı,
iktidara karşı bir suikast içine girmişti. Kuşatılan
yargının itibarı yerlerdeydi ama aynı yargı, Hükûmete
karşı bir girişimde bulunduğunda bu defa, ne hikmetse, yine
itibarı yukarılara çıkıyor. Bu muhakeme biçiminin
yanlışlığına işaret etmek için söylüyorum.
Faruk Beyin konuşmasında
katıldığım bir husus var; O da, hâkimlerin siyasal kanaatlerini
açıklar mahiyette tweet atması, sosyal medyada paylaşım
yapması, kesinlikle uygun değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sizin yandaşlarınız
atıyor, başkaları atmıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama onun
arkasından kendisinin yapmış olduğu öngörü de,
sanıyorum, Faruk Beyin de temenni edeceği bir öngörü değil, hiç
kimse için Faruk Beyin kısa ömür temenni edeceğini sanmıyorum,
şık bir espri de olmadı.
Ayrıca, kuyruğu hukuka kıstırmak
ifadesi de uygun değil Faruk Bey.
FARUK BAL (Konya) Çok doğru.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Maksadını
aştı bu iş, yargının siyasallaşmasının
cevabı bu değil yani. Kısa adam, uzun adam işi değil
yargının siyasallaşmasının cevabı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biliyorsunuz, bu
kuyruk lafı
Orta Çağ Avrupasında İranı ve
Doğuyu bilmeyen Avrupalılar İrandan sonraki insanların
kuyrukları olduğunu düşünürlerdi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Mecazi konuştu, hakiki kuyruk
değil. Sen hâlâ mecaziyle hakikisini anlamıyorsun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu, oryantalist düşüncenin
de bir bakıma temellerini oluşturur. Benzeri bir
mantığı hatırlattı bana sizin
yaptığınız konuşma. Metaforik anlamda kullanıyor
olabilirsiniz ama metaforik olarak da kullanılsa burada bir hakaretin
olduğunu siz de takdir edersiniz. Yani kuyruk insanlarda olmaz, böyle bir
deyim vardır ancak bir siyasal konuşma içerisinde
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, kuyruk acısı
işte. Kuyruk acısını bilmiyor musun?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
bu Kuyruğu
hukuka kıstırdınız. filan şeklindeki ifade,
iktidar-muhalefet müzakerelerine katkı sağlayacak bir ifade de
değil. Biz tabiatıyla çok alınırız böyle bir ifadeden.
Siz de bizim, alınmamızı değil, sizin sözlerinize kulak
vermemizi istersiniz tahmin ediyorum. Alınganlığın
getirdiği bir blokajla size kızmamız, sizi dinlememizi engeller.
Oysa biz sizi dinlemek isteriz, neler söylüyorsunuz, kıymetli
katkılarınız neler, bunları anlamak isteriz.
Bu hususları açıklamak için söz aldım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Şekilden şekle
girdin, söz falan almadın.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) Sayın hatip benim sözlerimi
çarpıtarak kendi anladığı anlamlar yükleyerek ifadede
bulunmuştur. Düzeltmek için söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz düzeltiniz Sayın Bal ama
yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen.
Buyurunuz efendim.
2.-
Konya Milletvekili Faruk Balın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya) Evet, kuyruğun hukuka
kıstırılması meselesini ne mecazi ne de metaforik olarak
söyledim, yaşayan Türkçenin dilime vermiş olduğu bir örnek
olarak ifade ettim. Bunda alınacak hiçbir şey yoktur Hocam, ama bal
gibi, yargıyı siyasallaştırdınız.
Şimdi size bir tane daha tweet ya da mesaj atan
hâkim okuyacağım. Siz bu hâkimi AKPnin karakolu olarak
kurduğunuz sulh ceza mahkemelerinde görevlendirdiniz. Biraz önceki hâkimi,
o Uzun yaşa uzun adam. diyen hâkimi AKP karakolu hâline getirilen sulh
ceza mahkemesinde görevlendirdiğiniz gibi bu hâkimi de aynı
şekilde o AKP karakolu hâline getirdiğiniz sulh ceza mahkemesinde
görevlendirdiniz. Bakın, bu, ne diyor?
Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra veya öbür seçimler, hangi
seçimi kastettiğini bilmiyorum. Seçimi kazanmış, hâkim diyor ki:
Bugünün kazananı millet. Hocam, iyi dinle: Kaybedeni İsrail,
Neo-Con ve içerideki yerli işbirlikçileri. Seni seviyoruz çünkü seni
sevmeyenleri bu millet hiç sevmedi. Siz bu hâkimlere itimat ederek, siz bu
hâkimleri ödüllendirerek, kuyruğunuzun kısılmış
olduğu hukuktan kendinizi kurtarabilmek için karakol gibi görev
yaptırdığınız sulh ceza mahkemelerine atarsanız,
burada söylediğimiz yargının
siyasallaştırılması lafına hiçbir itirazınız
olmayacaktır, hiçbir itiraz hakkınız yoktur. Bunu zaten herkes
bilmektedir. Bunu sizler de biliyorsunuz, yargıya güven
kalmamıştır, yargıya güven dibe vurmuştur. Elbette
dibe vurur. Yani, AKPye karşı yüzde 48 oy vermiş insanları
İsrail dostu, Neo-Con dostu ilan edebilen bir hâkimin adaletine
nasıl güvenilir? Bunu yaratan sizsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Köle, köle.
FARUK BAL (Devamla) Onlara görev veren de sizsiniz. Bu,
siyasallaştırma değil de nedir? (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bal.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Efendim, sadece
zabıtlara geçmesi için şu hususu ifade etmek istiyorum.
FARUK BAL (Konya) Hocam, mahcup olursunuz.
BAŞKAN Evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hâkimlerin bu tür
açıklamalarına katılmadığımızı beyan
ettik.
KAMER GENÇ (Tunceli) Niye ceza vermiyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye gereğini
yapmıyorsunuz ya?
FARUK BAL (Konya) Hâlâ Kaç İsmail, kaç. diyor bu
hâkim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Acaba, bu da muhalefet grup
başkan vekili mi ya? Sadece şikâyet ediyor, nedir bu?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Onların
atamasına ilişkin kurallar, süreç başka bir mecrada yürüyor.
Tabii, ben, Faruk Beyden, hukuka göstermiş olduğu bu saygı
çerçevesinde, Cumhurbaşkanına tehditler savuran savcılara ilişkin de bir cümle
açıklamasını isterdim ama ne yazık ki öyle bir
açıklaması olmadı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama Cumhurbaşkanı
sıfatını almadı daha, yemin etmedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Kalben
yaptığını varsayıyorum.
Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Cumhurbaşkanıyla ilgili siyasi açıklama yapmıyor ki adam.
Hangi açıklamayı yapıyor Cumhurbaşkanına?
Sayın Başkan, Cumhurbaşkanıyla
ilgili, hâkimlerden, savcılardan bizim şahit olduğumuz siyasi
tarzda açıklamalar gelmemiştir ama suç işlediğine dair,
suça teşvik ettiğine dair açıklamalar gelmiştir. Bu da
hâkim ve savcıların en tabii hakkıdır, en doğru
yoldur.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Uzunırmak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Cumhurbaşkanı,
cumhurbaşkanı gibi davranmazsa cumhurbaşkanı gibi muamele
görmez.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578,
3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)
A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başesgioğlu.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2015
yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve televizyon başında bizi
izleyen aziz vatandaşlarımızı hem şahsım hem de
grubumuz adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Çalışma
Bakanlığı benim de 2002-2007 yılları arasında
görev yapmaktan büyük bir onur duyduğum, devletimizin önemli
kuruluşlarından biridir. Ancak, Çalışma Bakanlığına
devlet hiyerarşisi içerisinde, maalesef, gereken önem verilmemiştir.
Bugün dahi bunun eksiklikleri görülmektedir. Oysa kullandığı
bütçe itibarıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, merkezî bütçeden sonra en çok gelir bütçesine sahip
kuruluşumuzdur. Bütçesi veyahut da yönetmiş olduğu parasal varlık,
İşsizlik Sigortası Fonunu da dâhil edersek 306 milyar 685 milyon
Türk lirasıdır. Bu, merkezî bütçeden sonra en büyük bütçe kalemini
oluşturmaktadır. Tabii, Bakanlığımızın buna
göre, kurumsal yapılanmasında ve bu parayı yönetme konusundaki
eksiklerini de zaman içerisinde gidermesi lazım.
Çalışma Bakanlığına gereken önem
verilmemiştir dedim. Devlet mahallesinin karar vericileri,
Çalışma Bakanlığını hep müdahale edilebilir bir
arka bahçe olarak görmüşlerdir. Mesela, İŞKURda
İşsizlik Sigortası Fonu var, Bakanlık bünyesinde bir fon ve
şu anda toplam varlığı 80 milyar TL civarında ama,
maalesef, bu fonun yönetimi Maliye-Hazine endekslidir. Örneğin,
Çalışma Bakanlığında bir asgari ücret konusu olsa,
emekli aylıklarına bir zam konusu olsa Maliye
Bakanlığının ve Hazinenin çok büyük müdahaleleriyle
karşılaşırsınız. Sosyal güvenlik reformunu
yaptık. Arkadaşların çoğu burada. O tarihlerde aylık
bağlama oranları ve kazançların güncelleştirilmesi
konusunda Hazine ve Maliyenin açıkçası çok büyük dirençleri oldu ama
bugün o dirençlerin haksız olduğu görüldü çünkü emekli
aylıklarında artan bir şekilde azalma trendini hep birlikte
yaşıyoruz.
İşsizlik Sigortası Fonunun
kullanılması büyük ölçüde Hazinenin tasarrufundadır. Fonun
portföyünün yaklaşık yüzde 90,5i devlet tahvilinden
oluşmaktadır; sadece yüzde 10luk bir bölümü serbest
bırakılmıştır. Bu serbest bırakılma da Kamu
Haznedarlığı sayesinde sadece ve sadece 3 kamu bankasına
hasredilmiştir yani İşsizlik Sigortası Fonu, bu üç kamu
bankası dışında, piyasa şartlarına göre, Fonun
gelirlerini değerlendirme imkânından yoksundur.
Elimde çıkmış olan bir bülten var. Bu
bültene göre, 2010 yılından itibaren fon gelirlerinde büyük bir
azalmanın olduğunu görüyoruz. 2010 yılında 9,91 olan fon
getirisi Aralık 2013, Kasım 2014te 7,86ya düşmüştür.
Şimdi, şuna bir karar vermemiz lazım
değerli arkadaşlarım: İşsizlik sigortasında
biriken para kimin parasıdır? İşçi ve işveren
primlerinden oluştuğuna göre işverenin ve işçinin
parasıdır, daha çok da işsiz işçi kardeşlerimizin
parasıdır. O hâlde devletin ve ekonomi yönetiminin piyasayı
regüle etme gibi bir misyonu yoktur. Evvelemirde, İşsizlik
Sigortası Fonu, işsiz kalan işçi kardeşimizin
hakkını hukukunu korumakla mükelleftir. Bu sebeple Hazinenin
doğrultusunda bir araç geliştirmesi, bu Fonun yönetimi
açısından isabetli değildir.
Çalışma Bakanlığına ikinci
müdahale Sağlık Bakanlığından gelmiştir. Yine, bu
reform sürecinde Sağlıkta Dönüşüm diye bir proje söz
konusuydu. Bu Sağlıkta Dönüşüm Projesinin 8 birleşeninden
1 tanesi genel sağlık sigortasıdır. Çalışma
Bakanlığı bu görevini yerine getirmiş ve genel
sağlık sigortasını hayata geçirmiştir ama ne
yazıktır ki bu 8 birleşenden 7si ya hiç hayata geçirilmemiştir
Sağlık Bakanlığı tarafından veyahut da geç hayata
geçirilmiştir. Bu sebeple de Türkiyede şu anda sağlık
hizmeti sunumunda çok büyük bir problem yaşıyoruz.
Başlangıçta bu reformun öngörüsü katkı
payı alınmaması idi ama bugün 11 noktada
vatandaşlarımızdan katkı payı alınmaktadır.
Vakıf hastanelerinde ve özel sektör hastanelerinde yüzde 200e varan
katkı payları alınmaktadır. Bu, bir kamu hizmeti olan ve
ücretsiz olması gereken bir sağlık hizmeti sunumunun paralı
hâle gelmesi, sağlığın piyasalaştırılması
anlamına gelmektedir.
Üniversitelerle çok oynandı, araştırma
hastaneleriyle çok oynandı, öğretim üyeleri üniversitelerden
kaçtılar, yurt dışına gittiler, özel sektöre gittiler.
Bugün Türkiye'nin çok saygın üniversitelerinde tıp eğitimi bizi
kara kara düşündürüyor, bu ülke nasıl tıp öğrencisi
yetiştirecek, nasıl tıp eğitim verecek diye. Bu konuda
büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya
olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. İleride sağlık
konusunda yine görüşlerime tekrar dönmek kaydıyla güncel
konuları değerlendirmelerinize sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma
Bakanlığımız, maalesef, 2014 yılında iş
kazalarıyla anılan bir bakanlık oldu. Çok can kaybettik,
Somada, Ermenekte, Batı Karadenizde, İstanbulda, Ispartada çok
büyük acılar çektik. Geride dul ve yetim boynu bükükler ve sönen ocaklar
kaldı. Peki, niye bizim ülkemizde bu kadar maden kazası oluyor, niye
insanlarımızın hayatı bu kadar değersiz, sık
sık bu kazalarda canlarımızı feda ediyoruz?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kömür kazası,
kömür; maden değil kömür, sosyal yardım kömürü; maden değil, her
dalda yok.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) Bir kere,
ders almıyoruz, ateş düştüğü yeri yakıyor, herkes
acısıyla kalıyor ve Türkiye'nin yoğun gündemi arasında
bunlar unutulup gidiyor. Maalesef, bir güvenlik kültürü oluşmadı,
eğitim ve denetim konusunda noksanlıklar var. Peki, bundan ders
alarak -elbette
Bakanlığımız da çalışıyor, diğer
kuruluşlar da çalışıyor- ne yapacağız? Madencilik
sektöründe, kömür ocaklarında evveliyetle, bir kere, altyapının
sağlam olması lazım yani ocağa girdiği zaman madenci,
havalandırması, oksijeni, tahkimatı, yaşam odası,
hepsinin muhkem olması lazım, bu bir. İkincisi, artık eski
teknolojiyle kömür çıkarmaktan vazgeçmemiz lazım. Bedeli ne olursa
olsun -maliyet de artacaksa- mutlaka bizim yeni teknolojiyle maden üretmemiz
kaçınılmaz. Sayın Bakanım da söylüyor, havza
madenciliği, proje madenciliği
Madenci bilecek nereye kadar
gittiğini, kaç metre derinliğe indiğini; indiği zaman ne
kadar rezerv olduğunu ona öğretmemiz lazım.
Bir sürü kanun çıktı. Türkiye'de iş
kazalarının meydana gelmesinde sorumlu mevzuat mı? derseniz,
ben Hayır. derim. Biz ta 1865 yılında Dilaver Nizamnamesini
çıkarmışız Kömür ocaklarında akciğer
hastalığı çok oluyor, efendim, orada çalışan
işçilerin sağlık şartları iyi değil
1865ten bu
tarafa gelen bir mevzuat birikimi var. İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanununu çıkarmışız, ILO
sözleşmelerini imzalamışız. Çoğu ülkeden ileri bizim
mevzuatımız ama iş, uygulamaya geldiği zaman, tatbikata
geldiği zaman bir ihmalkârlık, bir vurdumduymazlık
içerisindeyiz. Bir de şunu çok yapıyoruz: Paniğe
kapılıyoruz bir kaza olduğu zaman, Somada olduğu gibi,
torba yasayla alelacele kanun çıkarıyoruz. Emin olun, o torba yasayla
çıkarttığımız kanunların pratikte hiçbir
faydası olmadı. Ne oldu? Zonguldakta 5 bin kişi işsiz
kaldı. Efendim, Ermenekte vardiya değişimine etkisi oldu.
İkinci bir panik yaşadık, tekrar bir kanun
çıkarttık. Dedik ki: Altı saat çalışacaklar. Ha,
işveren-işçi hesap yaptı: Ya, altı saat olduğu zaman
bu iş olmuyor, 4 vardiyaya çıkması lazım. Yapmayın, bu
kanunu uygulamayın. Ben iki gün izin yapmak istiyorum. dedi ve
Meclisimizin çıkarmış olduğu bu yasa uygulanamaz hâle
geldi.
En son, Sayın Başbakan bu konuda bir paket
açıkladı. Bu açıklanan paketteki hükümlerin çoğu,
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda var. Bunları
tekrar tekrar ifade etmek, kamuoyundaki tansiyonu düşürmekten başka
bir manaya gelmiyor yani yasa yapmak, yönetmelik çıkarmak, ikincil mevzuat
çıkarmak bu işleri çözmüyor. Ciddiyetle devletin, işverenin ve
işçinin bu anlamda güvenlik kültürünün oluşması,
ihmalkârlığın ortadan kaldırılması konusunda,
hepimizin dikkatli olması lazım.
Bir kez daha, hayatını kaybeden işçi
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine
başsağlığı diliyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere,
bölge milletvekillerimiz ve Meclis grubumuz olarak bu işin takipçisi
olduğumuzu, adli ve idari süreçleri sonuna kadar takip edeceğimizi de
yüce Genel Kurula arz etmek istiyorum.
Diğer bir husus, sendikacılık konusudur.
Değerli arkadaşlarım, geçmekte olduğumuz süreçte Türk
sendikacılığı en şanssız ve olumsuz dönemini
yaşıyor. Sayın Uslu burada, birlikte, beraber
çalıştık. On yıl evvelki sendikal örgütlenme konusundaki
elastikiyet, genişlik bugün yok. OECD raporlarına göre
sendikasızlaşmanın en hızlı ilerlediği ülke
Türkiye. Örgütlenme zorlukları var, diğer konularda zorlukları
var, sosyal diyalog konusunda zorlukları var.
Kamu sendikaları daha başka bir âlem.
İşçi sendikalarımızın yine oturmuş bir şeyi
var ama kamu sendikacıları maalesef -hepsi için söylemiyorum- tamamen
Hükûmetle iyi geçinmek, Hükûmete yandaş olmak adına bir
sendikacılık yürütüyorlar. Böyle olmaz. Bu Mecliste çok
sendikacı arkadaş var. Sendikacılık, eğer
yapılacaksa, muhalif bir duruş sergilemeyi gerektirir. Çünkü sizin çalışanlarınızın,
sizin üyelerinizin menfaatleri ile Hükûmetin, yönetimin menfaatleri daim bir
çatışma hâlindedir. Yönetime teslim olmuş bir kuruluş,
bizim nazarımızda sendika olamaz, o, bir dernek olur, bir sivil
toplum kuruluşu olur.
Onun için bugün gerçek sendikacılığın
yapılacağı gündür. Sendikacılık sadece bir ücret
sendikacılığı değildir, bu ülkede demokrasinin, hak ve
özgürlüklerin gelişmesi açısından siyasi partiler kadar önemli
kuruluşlardır. Bir söz var, Ekmeğiniz için özgürlüklerinizden
vazgeçmeyin, yoksa ikisini birden kaybedersiniz. diyor. Bugün
sendikacılar hem ekmek için hem özgürlük için mücadele etmek zorundalar
ama gerçek sendikacılar, yoksa filan bakanlıkla beraber iş
yapıp binlerce idareciyi, yıllarca bu ülkeye karşılıksız
hizmet etmiş öğretmenleri görevinden alıp bir kadro
tasarımı yapmak sendikacılık değildir. O iş
kolunda yetkiliysen sana üye olsun olmasın herkesin hakkını
hukukunu korumak zorundasın ama maalesef, kamu
sendikacılığında bugün böyle bir seyir içerisindeyiz. 2014
toplu sözleşmelerinde ne oldu? Net 123 lira, memurlara verilen şey.
Mutabakat hâlinde oldu, enflasyon farkı istenmedi. Şu anda,
memurlarımız bu anlamda büyük bir mağduriyet içerisinde
değerli arkadaşlarım.
Diğer bir konu, kıdem tazminatı konusudur,
çok söyleniyor. Kıdem tazminatı konusunda söyleyeceğim cümle
şudur: Önemli bir konudur. Çalışanlarımızın büyük
bir bölümü kıdem tazminatından yoksundurlar. Bunun bu konuda
yapılacak düzenleme- müktesep haklarına halel getirmeden, alamayan
işçi kardeşlerimizin de kıdem tazminatı hakkını
garanti altına alacak bir düzenleme yapılmak suretiyle
giderilebileceği kanaatindeyiz.
Yine, Bakanlığımızın yurt
dışı sorumlulukları var. Şu anda yurt
dışında 6 milyona yakın vatandaşımız var,
onların hakkını hukukunu korumak ve o ülkelerde gittikçe
zorlaşan yaşamlarını kolaylaştırmak adına
uluslararası hukuktan ve sözleşmelerden doğan akdî
yükümlülüklerimizi yerine getirmek ve onları sahipsiz bırakmamak
durumundayız.
Diğer bir konu, alt işveren
uygulamasıdır, taşeron uygulamasıdır. Sayın Salim
Uslu burada, İzzet Çetin burada, arkadaşlarımız da burada.
4857 sayılı İş Yasasını yenilerken sosyal
taraflarla anlaşamadığımız tek madde, 2nci maddeydi, taşeron maddesiydi.
Arkadaşlarımızın içine sinmedi, biz şöyle formüle
ettik: İşin, işletmenin gerekliliği, teknolojik
gereklilikler. Bu üçünü birlikte değerlendireceksin, bu şartlar
oluşursa, asıl işletmede bir departmanı taşerona, alt
işverene verebileceksin. O gün sendikalarımız buna
karşı çıktılar ama sendikal irtifayı, geri
düşüşü görün, bu maddeyle ilgili bir değişiklik
yapıldığı zaman sendikalarımızın hepsi
birden, 4857 sayılı Yasa görüşülürken itiraz ettikleri maddenin
korunması için hep birlikte eylem yaptılar. Bakın,
sendikacılık nereden nereye gelmiş değerli
arkadaşlarımız.
Şimdi, taşeron uygulamasıyla ilgili bir
düzenleme yapıldı, işverenlere bazı yükümlülükler
getiriliyor ama maalesef, kamuda taşeron uygulamasının önünü
açan bir uygulama. Bunun olmaması lazım, mahkeme
kararlarının yerine getirilmesi lazım ve kadro hakları
tanınması lazım.
Evet, zamanım çok hızlı ilerliyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında ülkemizin çok önemli
sorunları var. Makroekonomik göstergeler iyi değil, uluslararası
rekabette 144 ülke içerisinde 44üncü sıradayız, büyüme
hızını revize etmişiz 3,2ye düşmüşüz, enflasyon,
borçlanma ve diğer ekonomik göstergeler gidişatımızın
iyi olmadığını bize göstermekte. Bunlara ilaveten can
alıcı sorunlarımız eklendi. Ne eklendi? Milletimizin
birliği, devletimizin bekası büyük bir tehdit altında.
İki, demokrasiden uzaklaşıyoruz, hukukun
üstünlüğünü hiçe sayıyoruz. Biraz evvel Faruk Bey burada bütün
detaylarını anlattı. Bu iki can alıcı tehditle de
karşı karşıyayız. Aslında bu
saydığım iki şeyi bizim hiç konuşmamamız
lazım. 100üncü yılına yaklaşan bir cumhuriyette bu
işlerin hallolması lazım. Kuvvetler
ayrılığının, hukukun üstünlüğünün, demokrasinin,
özgürlüklerin tartışılmaması lazım; devletimizin
birliğinin, devletimizin bekasının tartışılmaması
lazım. Gelin görün ki, şu anda en canlı tartışma,
devletimizin bekası, milletimizin birliğinin korunması
noktasında. Yani, bu noktaları konuşurken -Çalışma
Bakanlığı, kıdem tazminatı, İşsizlik
Sigortası Fonu- sanki gönlümüz buraya gitmiyor, o kadar önemli sorunlar
var. Tabii, bunların tartışma yeri ayrı ama sosyal ve
ekonomik göstergelerimizin de iyi olmadığını,
gidişatımızın alarm verdiğini buradan ifade etmek
istiyorum.
Peki, bu karanlık tablodan -belki iyimser rakamlar
bulunabilir ama- nasıl çıkacak bu ülke? Konumuz itibarıyla
şunu ifade etmek isterim: Türkiye'nin yeni bir sosyal politika
tasarımına ihtiyaç var. Eğitimden sağlığa,
işsizliğe, sosyal yardıma, sosyal hizmetlere kadar hepsini
yeniden dizayn edecek bir sosyal politika tasarımına ihtiyaç var.
Artık, geleneksel mekanizmalarla bu yoksulluğu, bu
fukaralığı yenemiyoruz. Bakın, hâlâ en zengin ile en fakir
arasındaki kat 7,7dir. Millî gelirimizin yüzde 46,6sını en
zengin yüzde 20lik grup almaktadır. Büyüdük diyoruz, kim büyüyor? Bin
tane şirket büyüyor, 10 tane banka büyüyor. Fakir fukaraya bu büyüme
yansımazsa, emekliye yansımazsa nerede sosyal devlet, nerede sosyal
adalet? Onun için yeni bir sosyal politika tasarımına
ihtiyacımız var.
Hemen işsizliğe geçiyorum: İşsizlik
yapısal bir sorun hâline gelmiştir. Şu anda yüzde 9,10
bandında seyreden işsizlik, gerçekte, fiilî olarak yüzde 18, yüzde
19dan aşağı değildir. Yöntemler değiştirildi,
dönemler kısaltıldı. Alternatif işsizlik
hesaplamalarına göre, şu anda 6,5 milyon civarında
işsizimiz var, 2 milyon mülteci var. Geri kabul anlaşması
yaptık -Sayın Bakan burada- bunun getireceği
sıkıntılar var. Yani şu anda 7-8 milyonluk bir
işsizler ordusu karşımızda duruyor. Bunların istihdama
kavuşması lazım, iş üretilmesi lazım.
Peki, nasıl olacak? Bunun için bir çaba yok.
Büyümenin, hep itiraz ettiğimiz büyüme konusunun kompozisyonunu
değiştirme konusunda ekonomi yönetimi işin başından bu
tarafa bir gayret sarf etmedi. İthalata dayalı, sıcak paraya
dayalı bir büyümeyi büyüme zannettik. Yüzde 8-9 büyüyor ülke, istihdama
katkısı sıfır, bazen eksi 2 büyüyor, istihdamda büyüme
oluyor. Bu kurgu da yanlış aslında, güvenilirliği de
sorgulanır. Ama esas olan, bir büyümenin istihdam yaratmasıdır
değerli arkadaşlarım. Büyüme, istihdam yaratmazsa o zaman
küresel şirketleri ve bu işin Türkiyedeki büyük şirketleri
zengin etmekten başka bir resmi yoktur. Onun için,
yapacağımız ilk iş, büyümenin istihdam yaratacak bir
kompozisyona kavuşturulmasıdır.
İki: Eğitim meselesi. Eğitim şûrası
oldu, iki konuya endekslendi; Osmanlıca ve zorunlu din dersleri.
Keşke eğitim şûrasını altı ay sürdürebilseydik,
tartışsaydık, kavga etseydik ama günün sonunda bu ülke
nasıl bir insan yetiştirebilir, bunun bir kararını
verseydik. Şu anda biz nasıl bir insan yetiştireceğimizi
bilmiyoruz, bunun formüllerini bilmiyoruz, böyle bir yoksunluk içerisindeyiz.
Peki, başka bir konu: Bir insan kaynakları
planlamamız yok. 76-80 milyon, bu nüfusun demografik özelliklerinin
masanın üzerine yatırılması lazım; engellimiz ne
kadar, gencimiz ne kadar, yaşlımız ne kadar. Yaşlanma
geliyor, 2040ta yüzde 20ye ulaşacak Türk toplumunda yaşlanma
olgusu. O zaman sosyal güvenlik sisteminizi nasıl yürüteceksiniz, emekli
aylıkları ne olacak? Sosyal yardımları, huzurevlerini
şimdiden yapmazsanız bu dalgayı nasıl
karşılayacaksınız? Bunların hepsi hesap kitap
işi. Onun için, bir insan kaynakları planlaması, bir iş
gücü planlamasına ihtiyaç var ve hem ülkemizde hem çevremizde yükselen meslekleri,
yükselen sektörleri tespit edip, üniversitelere dönüp Kardeşim, bundan
sonra şu bölümlere öğrenci al, piyasada
karşılığı olmayan üniversitelerden öğrenci alma.
demek lazım, boşuna insan kaybı, insan israfı olmasın.
Evet, bütün bunları gerçekleştirmek için yeni
bir anlayışa ihtiyaç var ama görüyoruz ki on iki yılda yorulan
bir siyasi iktidar var, vizyonunu kaybetmiş bir siyasi heyet var. Onun
için, sizden bir beklentimiz yok. Şu seçimlere kadar ülkeyi sağ
selamet getirin, 2015 Temmuzunda bu söylediğim yeni vizyon hayata geçecek,
yeni bir siyasi anlayış, yeni bir siyasi iktidar inşallah, bu
milletle buluşacak diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Başesgioğlu.
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dokuz dakika.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının ilgili kuruluşları Mesleki
Yeterlilik Kurumu, TODAİE ve Devlet Personel
Başkanlığının bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
AKP Hükûmeti, yandaş sendikayı kullanarak kamu
çalışanlarına ve emeklilerine maaş zammı konusunda
büyük bir kazık atmıştır. Hezimetle sonuçlanan,
beceriksizce imzalanan toplu sözleşmeyle alınan 123 liralık
seyyanen zam pahalıya patlamıştır. 2014 yılında
verilen ortalama yüzde 5,2 zamma karşın on bir aylık enflasyon
yüzde 8,65 olmuş, gıdadaki enflasyon yüzde 14,35e
varmıştır. Kamu görevlileri ve emeklileri temmuzda zam
alamamış, 2015 Ocakta da enflasyon farkı alamayacaktır.
AKP, çalışanları enflasyona ezdirmektedir. Aylıkları
memur maaşı artışına bağlı olan
sözleşmeliler, 4/Cliler, yaşlılar ve muhtaç engelliler de
enflasyona ezdirilmektedir.
Emekliler ele güne muhtaç hâle getirilmiştir.
Emeklinin aldığı aylıkla nasıl geçinebileceği AKP
Hükûmetinin umurunda bile değildir. Hükûmetin emeklilere verdiği zam
sadece 30-40 liradır. Emekliler banka promosyonu bile alamamaktadır.
Hükûmet yedi yıldır bunu bile becerememiştir. Emekliye
Sağlık harcamaları ücretsiz. deniyor ama muayene
parası, katılma payı, reçete parası, kutu
parası, fark ücreti diyerek yapılan kesintilerle emekli,
maaşının ne olduğunu bile bilmemektedir. Emekli
aylığıyla geçinemeyen emekli, bir iş bulsa, bir iş
yerini çalıştırsa emekli aylığının yüzde
15i kesilmektedir. Vergi kaçakçılarını affeden Hükûmet
çalışan emekliye ceza kesmektedir. Sözler verilmesine rağmen
emekli aylıkları arasındaki eşitsizlik ve dengesizlikler
giderilmemiştir. İntibak düzenlemesi denilen kanunla sadece 2000
öncesi SSK emeklileri için kısmi iyileştirme yapılmış,
2000 ve sonrası emeklilerin, özellikle BAĞ-KUR emeklilerinin
mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır.
Bugünkü asgari ücret de sefalet ücretidir. AKP zihniyeti
asgari ücretlileri çağdaş köleler olarak görmektedir.
TÜRK-İŞ bir kişinin yaşam maliyetinin 1.448 lira
olduğunu hesaplamıştır ama asgari ücretin 2015
yılı Ocak ve Temmuz aylarında sadece yüzde 3 oranında
artırılması öngörülmüştür. AKPnin hiç utanmadan, hiç sıkılmadan
asgari ücretliye öngördüğü zamma bakın, günlük bir simit parası
bile değil. Hükûmet artık insafa gelmelidir. Asgari ücret,
işçilerin aileleriyle birlikte insanlık onuruna uygun bir
yaşayış sağlayabilecek düzeye getirilmeli ve asgari
ücretten vergi alınmamalıdır. Çalışanların ve
emeklilerin uğratıldığı zarar giderilmelidir. Emekli,
dul ve yetimler ile kamu çalışanlarının aylıkları
iyileştirilmeli ve enflasyon kayıplarının telafisi
amacıyla kendilerine iyileştirme tazminatı ve zammı
ödenmelidir.
Asgari ücret ve emekli aylığı bugün
milyonlarca kişinin tek gelir kaynağıdır.
Aldıkları parayla nasıl geçinsinler? Bugün çalışanlar
ve emekliler aldıkları aylıkla ay sonunu getirememekte,
birçoğu borç batağına girmiş olup geçim
sıkıntısı çekmektedir. Türkiye Bankalar Birliği
raporlarına göre son dönemde tüketici kredisi kullananların
yarısı ücretli çalışanlardır. Yine, kredi
kullananların yüzde 29u 1.000 liranın, yüzde 56sı da 2 bin liranın
altında geliri bulunanlardır. Çalışanları ve
emeklileri dilinizden hiç düşürmediğiniz faiz lobilerinin
kucağına attınız. Zaten AKP zihniyeti ile faiz lobisinin
yediği içtiği ayrı gitmemektedir.
Vatandaşlarımızın kredi kartı ve tüketici kredisi
borçları Merkez Bankası verilerine göre 2002 yılında 6
katrilyon lirayken tam 58 kat artarak bugün 390 katrilyon liraya
çıkmıştır. 2002 yılında 100 liralık
gelirinin 5 lirası ile borcunu ödeyen vatandaşlarımız
şimdi 100 liralık gelirinin 55 lirasını borcuna ayırmaktadır.
Vatandaşın sadece kredi kartı ve tüketici kredileri için
ödediği faizler son on iki yıllık dönemde 17 kat
artmış, yıllık 36 katrilyon liraya
ulaşmıştır.
Ülkemizde yüzde 13e kadar inen yurt içi
tasarrufları artırmak için halktan tasarruf yapmasını
isteyen AKP zihniyeti, milletin parasıyla kendilerine kaçak saray
yaptırıp yeni uçak ve makam araçlarıyla zevküsefa içinde
saltanat sürmektedir. Bu bütçe tasarısına göre
Cumhurbaşkanlığının ödeneği yüzde 99
artırılmakta, kamu kuruluşlarına 8.500 civarında yeni
taşıt alınması öngörülmektedir. Buna karşın, 11
milyon emekli, dul ve yetim, 5 milyon asgari ücretli, 3 milyon kamu
çalışanı yine sefalete mahkûm edilmekte, yüzde 3+3 nispetinde
maaş zammına talim etmeleri öngörülmektedir. Maalesef emekli
aylıklarını fazla gören, Asgari ücretle bal gibi geçinilir.
diyen bakanlara sahip bir iktidar iş başındadır. Soruyorum:
Hani Türkiye zenginleşmişti? Hani kişi başına 10 bin
dolar gelir? Çalışanların ve emeklilerin büyük
çoğunluğu açlık sınırının altında
aylık almakta ve borca batmış durumdadır. Bu işte bir
gariplik yok mu? Tabii ki AKP döneminde ülkemizde büyüyüp zenginleşenler
de var. İmar lobileri, ihale lobileri, rüşvetçiler, kaçakçılar,
vurguncular, faizciler, rantiyeciler ve kamunun parasıyla yolunu bulan
yandaşlar köşe olmuştur.
Sayın Bakanım, Mesleki Yeterlilik Kurumuna bir
görev vermenizi isteyeceğim. Resmî verilere göre hırsızlık
suçlarında büyük artış vardır. Hırsızlık
artık meslek hâline gelmiştir. Mesleki Yeterlilik Kurumu
hırsızlığın meslekî standartlarını da
belirleyiversin.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidar olunca yeni bir
personel rejimi ve ücret rejiminin süratle hayata geçirileceğini taahhüt
etmesine rağmen on iki yıldır bu yönde bir adım
atmamış, tam tersine mevcut sistemi de delik deşik ederek
içinden çıkılmaz hâle getirmiştir. Bugün, kamuda
sağlıklı ve tutarlı bir personel politikasından
bahsetmek mümkün değildir. Personel rejimi nesnellikten
uzaklaştırılmış, istihdam rejimi tümüyle
bozulmuştur. Devletin asli ve süreklilik arz eden birçok kamu hizmeti
sözleşmeli personel, 4/Cli geçici personel, vekil ve ücretli personel,
geçici ve mevsimlik işçiler, taşeron şirket işçileri eliyle
yürütülür hâle gelmiştir. Aslında, geçici işlerin ifası
için istisnai hâllere münhasır olması gereken uygulamalar asıl
istihdam şeklinin önüne geçmiştir. Ayrıca, sözleşmeliler ve
vekiller çıkarılan kanunlar ile memur kadrolarına
alınmış ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama
yapılmasına devam edilmiştir. AKP zihniyetinin siyasi nema
sağlama amacıyla sürdürdüğü açık olan bu yanlış
uygulamalar ile birlikte birçok mağduriyet ortaya
çıkmıştır.
En büyük mağduriyet ise yandaş olmayan ve bu
istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar
girdiği merkezî sınavı kazanarak ataması yapılmayan,
bir türlü sıra gelmeyen ve sıra gelmeden de kadroları istisnai
yollarla doldurulan milyonlarca işsiz gencimizdir. Bu işsiz
gençlerimizin ak torpili yok, VIP torpili yok, babaları ya da
arkadaşlarının babaları AKP iktidarında bakan,
milletvekili, etkili bürokrat olmadığı için istisnai yollardan kendilerine
kamuda iş bulamıyor.
Değerli arkadaşlar, AKP zihniyeti
kayırmacılığı, ayrımcılığı,
adaletsizliği iyi bilmektedir. Biliyorsunuz, geçen yıl torba kanunla
sözleşmeliler ve vekil Kuran kursu öğreticileri memur
kadrolarına alınmıştır. Ancak, yine
haksızlık ve ayrımcılık yapılmış,
bazı kamu çalışanları mağdur edilmiştir. 4/C
mağdurları boynu bükük bırakılmış, rehber ve usta
öğreticiler ile ücretli öğretmenler görmezden gelinmiş, vekil
ebe, hemşireler, aile sağlığı çalışanları
hayal kırıklığına uğratılmış,
vekil imamların ve vekil müezzinlerin sevinci kursağında
bırakılmıştır. Başta şeker fabrikaları ve
belediyelerde olmak üzere, kamuda çalışan geçici ve mevsimlik
işçiler göz ardı edilmiştir.
Sayın Bakan, kamu çalışanları
arasında bin bir çeşit ayrımcı ve adaletsiz uygulamalara ne
zaman son vereceksiniz? Yaşanan mağduriyetler
vicdanınızı hiç mi rahatsız etmiyor? Kamuda güvencesiz,
sözleşmeli, geçici, vekil, ücretli ve kısmi zamanlı personel
çalıştırılması son bulmalıdır. Mevcut
çalışanlar kadrolara atanmalıdır.
Bakın, kamunun her alanına taşeronlaşmayı soktunuz.
İş güvencesi, iş garantisi, örgütlenme hakkı bulunmayan
taşeron işçiler, düşük ücretle günde sekiz saatten fazla
çalıştırılmakta, haftalık izin bile
kullandırılmamaktadır. Taşeron işçilerin
maaşları da düzenli verilmemekte, hakları gasbedilmektedir. Taşeron işçilerin ücretlerinin
gecikmeli ödendiği, hakları olan yemek, yol parası gibi
ödemelerin ya hiç ödenmediği ya da eksik ödendiği Sayıştay
denetim raporlarına bile yansımıştır. Taşeron
işçilerin kadroya atanacaklarına dair aylardır medyada yer alan
müjdeli haberlerin hepsi bugüne kadar boş çıkmıştır,
taşeron işçilerin umutları yıkılmıştır.
Sayın Bakan,
emeğini acımasızca sömürdüğünüz taşeron işçilerin
umutlarını da sömürüyorsunuz. Taşeron sisteminin kölelik
olduğunu, taşeron uygulamasının çile uygulamasına
dönüştüğünü, işi daha ucuza yaptırmak için taşeronluk
sisteminin acımasız bir şekilde
kullanıldığını, işçilerin
köleleştirildiğini sürekli söylüyorsunuz ama bu sömürüden, bu kölelik
düzeninden vazgeçmeye de hiç niyetiniz yok. Geçen yıl kamuda 600 bin
taşeron işçisi olduğunu söylüyordunuz, şimdi 761 bin
taşeron işçisi olduğunu söylüyorsunuz. Açıkça görülmektedir
ki AKP Orta Çağ zihniyetini hortlatmış olup,
taşeronlaşmayı politikasının esası olarak
uygulamakta ve bundan da siyasi nema sağlamaktadır. Taşeron
işçiler AKPli siyasetçilerin referanslarıyla işe
alınmakta, aksi hâlde firmanın ihalesi iptal edilmektedir.
İşsizliğin olumsuzluğunu fırsata çeviren bu zihniyet
tarafından oluşturulan sömürü düzeninde taşeron işçiler,
işten çıkarma tehdidiyle AKPye oy vermeye de zorlanmakta, AKPnin
siyasi mitinglerinin kadrolu elemanı hâline getirilmektedir.
Kamuda taşeron uygulamalarının hileli
olduğu ve işçilerin
başından itibaren kamunun işçisi olduğu yönünde çok
sayıda yargı kararı bulunmaktadır. Karayollarında
çalışan işçilerin açtıkları davalar sonucu yargı
bu işçilerin işe başladıkları tarihten itibaren
Karayolları Genel Müdürlüğü işçisi olduğuna karar
vermiştir, Yargıtay da bu kararları onamıştır.
Aynı şekilde sağlıkta, mahallî idarelerde ve başka
kurumlarda da dava kazanan taşeron işçiler bulunmaktadır ancak
AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır yargı kararlarını
dinlememiş ve keyfî bir biçimde hileli taşeron uygulamasına
devam etmiştir. Zaten AKP Hükûmeti eğer samimi olsaydı önce bu
yargı kararlarını uygulardı. Sayın Bakan şimdi de
diyor ki: Ya tazminattan vazgeçip kadroya alınacaklar ya da kadrodan
vazgeçip tazminatlarını alacaklar. Sayın Bakan, siz kimsiniz
ya, hangi hakla bunu söyleyebiliyorsunuz? Bakan değil sultan olsanız
böyle bir şart koşmaya hakkınız yok. Siz Çalışma
Bakanı değil misiniz? Çalışanların haklarını
niye vermiyorsunuz? Ortada bir değil binlerce yargı kararı var.
Nerede hukuk devleti? Nerede hukukun üstünlüğü? Her şeyden öte nerede
insanlık? Bu zalimliği artık bırakın. Bu
haksızlığa, bu hukuksuzluğa, bu köleliğe, bu sömürüye
artık son verin. Bu, kul hakkına girer. O nedenle bunca insanın
vebali çok ama çok ağır. Evet, ey Çalışma Bakanı, ey
AKP zihniyeti, bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız?
Kamuda üvey evlat muamelesine tabi tutulan bir başka
kesim de 4/Clilerdir. 4/Cli olarak yapılan atama işlemi hakla,
hukukla ve insafla bağdaşmamaktadır. AKPnin köle
çalıştırma anlayışı burada da tezahür etmektedir.
Demek istiyorlar ki: 4/Clileri işe aldık, istediğimiz
parayı veririz, istediğimiz gibi çalıştırırız,
istediğimizi yaparız. Çeşitli kamu kuruluşlarında
çalışan ve mağduriyeti en derinden yaşayan 4/Clilerin
kadroya alınmaması, görmezden gelinmesi asla kabul edilemez. 4/C
mağdurları bu ülkenin vatandaşları değil mi? Bu
arkadaşlarımızı neden kadroya geçirmiyorsunuz? Görüyoruz ki
ayrımcılık yapmak AKP zihniyetinin iliklerine kadar işlemiş. Sayın Bakan
biraz sonra burada çıkıp diyecek ki: 4/Clilere şunu verdik,
bunu verdik. Aynı yerde, aynı işi yapmalarına rağmen
kadrolulara göre düşük maaş verilmesinin, ayrımcılık
yapılmasının hiçbir izahı olamaz. Kamu
çalışanları arasında uyguladığınız
çifte standart vicdanınızı sızlatmıyor mu? Bakın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde de 4/C statüsünde ve yardımcı
hizmetler sınıfında çalışan mağdurlar var.
Kendilerine hizmet edenlerin mağduriyetini gideremeyenlerin
başkalarına hayrı olamaz. Bunlardan üniversite mezunu, hatta
yüksek lisans yapan vasıflı arkadaşlarımız hizmetli,
garson gibi görevlerde çalıştırılıyor.
Unutmayın, zulüm ile abat olunmaz, zulüm ile abat olanların da
akıbeti berbat olur.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın kalan
kısmında Ermenekten bahsedeceğim.
Sayın Bakan, Allah aşkına, siz nasıl
bir hükûmetsiniz anlayamıyorum. Hem görevinizi yapmıyorsunuz, maden
işçilerini göz göre göre ölüme gönderiyorsunuz hem de verdiğiniz
sözleri tutmuyorsunuz. Ermenekte maden faciası yaşanmasıyla
birlikte, siz, Ulaştırma Bakanı ve Enerji Bakanı günlerce
orada kaldınız. Soruyorum: 3 bakan kameralar
karşısında boy göstermekten başka Ermenek için ne
yaptınız? Bari verdiğiniz sözleri tutun. Bakın, Anadolu
Ajansının geçtiği haberler: Tarih 4 Kasım,
Ulaştırma Bakanı yeraltında kalan işçilerimizin Halk
Bankasına olan borçlarının silindiğini belirtip 1.500
maden işçisinin kredi borçlarını üç ay süreyle bankalarımız
faizsiz erteliyor. demiştir. Tarih 5 Kasım, bu defa Enerji
Bakanı 18 işçinin bütün borçlarının silindiğini
hatırlatıp Ermenekte çalışan bütün maden işçilerinin
kredi borçlarının üç aylığına ertelendiğini,
Ermenek havalisinde bulunan bütün esnaflarımızın da bütün kredi
borcunun faizsiz olmak kaydıyla üç ay ertelenmiş olduğunu
söylemiştir. Bu sözler facianın olduğu alanda, kameralar
karşısında ifade edilmiştir. Bugün 13 Aralık yani,
bakanların sözlerinden bu yana kırk gün geçmiş. Peki, durum
nedir? Halk Bankasının yaptığı hiçbir şey yok.
İnsan utanır ya! Koca koca bakanlar halkı aldatır mı?
Bölgenin güya bakanı var, Başbakanı var ama bir kamu
bankasına bile sözü geçmiyor ama yandaşlara, havuzculara gelince akan
sular duruyor, kararlar hızla alınıyor, trilyonlar, katrilyonlar
aktarılıyor.
Ocaklar çalışmadığı için bölgede
ekonomik ve sosyal hayat durmuştur. Çok ciddi mağduriyet yaşayan
maden işçileri ve esnaf için henüz hiçbir düzenleme
yapılmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Somadaki
uygulamaların Ermenekte de yapılması için iki kanun teklifi
verdik. Yaptığımız ısrarlı çağrılar
sonucu Sayın Başbakan 2 Aralık tarihli grup
toplantısında Somada tanınan hakların Ermenekte de
tanınacağını açıklamıştır ancak bu
hakların büyük çoğunluğu yasal düzenleme gerektirmekte olup
bunun 6 Ocak 2015 tarihinden önce yapılamayacağı ortadadır.
Maden şehitlerimizin dul ve yetimleriyle ana ve babalarına aylık
bağlanması, yakınlarından birine kamuda istihdam hakkı
verilmesi, mirasçılarına konut tahsisi, işletmeleri
çalışmayan maden işçilerine İşsizlik Sigortası
Fonundan aylık ödenmesi, Ermenek, Başyayla ve Sarıveliler
esnafının kredi borçlarının faizsiz ertelenmesi ve KOSGEB
kredilerinden faizsiz yararlanması için yapılması gereken
düzenlemelerde çok geç kalınmıştır.
Yandaşlarınız için, Yedirtmem.
dediğiniz bürokratlar için, vergi kaçakçıları için, kara
paracılar için anında kanunlar çıkarmayı iyi biliyorsunuz,
17-25 Aralıkta ortaya saçılan rüşvet ve yolsuzlukları
örtbas edebilmek için geceli gündüzlü çalışarak torba kanunlar
çıkarmayı iyi biliyorsunuz ama Ermenekte büyük bir mağduriyet
yaşayan maden işçilerimiz ve esnafımız için gerekli
düzenlemeleri ağırdan alıyor, ayak sürüyorsunuz. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak üzerinize gelmesek kılınızı bile
kıpırdatmayacaksınız.
Sayın Bakan, bu düzenlemeleri yapıncaya kadar,
Hükûmet bölgeye sahip çıkana kadar biliniz ki yakanızı
bırakmayacağız.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kalaycı.
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Oğan, süreniz on dokuz dakika.
MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği ile Türk Akreditasyon Kurumunun 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve
bizi izleyen Türk milletinin değerli üyelerini saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Şimdi, 17 Aralık deyince hepinizin aklına
ayakkabı kutuları gelecektir muhtemelen. Ancak 17
Aralığın Avrupa Birliği tarihimiz açısından
farklı bir anlamı var. Hatırlar mısınız
Sayın Bakan, 17 Aralık 2004 tarihinde gündüz vakti Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek havai fişekler
patlatmıştı. Siz o zaman Bakanlıkta mıydınız
bilmiyorum ama o tarihte Avrupa Birliğine girmiştik. Aradan tam on
sene geçti -ki bunun on iki senesi de sizin iktidarınız döneminde- o
havai fişeklerden geriye Adalet ve Kalkınma Partisinin elinde
patlamış bir AB Bakanlığı kalmıştır.
Onun dışında herhangi bir şey Avrupa Birliği
Bakanlığı olarak ve Avrupa Birliği
Bakanlığının sizin döneminizde kurulduğunu da dikkate
aldığımızda elimizde kalan, o anlamda, Avrupa
Birliğiyle ilgili bir gelişme, bir ilerleme yok maalesef.
O yıllarda Avrupa Birliği, daha doğrusu
sizden iki önceki bakanınıza ben değişik vesilelerle
İşsiz Bakan diyordum çünkü Avrupa Birliğinden başka her
işle meşguldü kendileri. Sonra, başka bir 17 Aralık
patlayınca gördük ki Sayın Egemen Bağış aslında
işsiz değilmiş, onun Reza gibi önemli bir işi
varmış ve Rezanın da sözlerine baktığımızda
Biz Egemen Bağışa gömlek gönderdik. diye ifade ediyor.
Anlaşılan o ki Egemen Bağış da millî görüş
gömleğini çıkarıp, Rezanın gömleğini giyenlerin
sırasına o da geçmiş.
Avrupa Birliğinin birçok konuda eleştirilecek
yanı var. Eksik çalışmıştır. diyebiliriz O
anlamda herhangi bir iş yapmamış. diyebiliriz ama Avrupa
Birliği Bakanlığının Avrupa Birliğinin
karşısına yolsuzlukla çıkacağını
doğrusu ben tahmin etmezdim. Şimdi, Avrupa Birliğinin
Sayıştayı olarak ifade edilen OLAFın
Bakanlığınız aleyhinde açmış olduğu 2 tane
soruşturma davası var. Yani yolsuzlukta harbiden bizi Avrupa
Birliğine soktunuz ve 4,5 milyon avroyu Avrupa Birliği,
Bakanlığınızdan geri istiyor. Umarım bunun da savunmasını
iyi yapıyorsunuz çünkü Türkiye'de bu tür hırsızlıklara
darbe deyip geçiştirebilirsiniz ama Avrupa Birliğine bunu darbe deyip
geçiştirme imkânınız yok. Geldik gördük ki Avrupa Birliği
Bakanının işi Bakara makaraymış. Hâlbuki Avrupa
Birliği Bakanlığının işi Bakara makara
değil Sayın Bakan, Avrupa Birliği
Bakanlığının işi Brüksel-Ankara olmalıdır.
Türk milletinin değerli temsilcileri, siyasetteki
temel değerlerden birisi erdem, ahlak ise diğeri de sağlam bir
omurgadır. Bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın 16 Mart 1990 tarihinde -ki o zaman daha millî görüş
gömleği çıkmamışken- Sakaryada Avrupa Birliği için
söylemiş olduğu çok veciz ifadeler var. Sayın
Cumhurbaşkanı, bugünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki:
Avrupa Topluluğu, ona zaten giremeyeceğiz. Ya, nasıl söylüyorsun,
giriyorlar işte. Yok, merak etmeyin, almayacaklar. Ben keramet ehli
filan değilim ama haber veriyorum size, al-ma-ya-cak-lar. Ama işin
hakikatini bilmek lazım. Avrupa Topluluğu Hristiyan Katolik devletler
birliğidir. Bu kazanın içerisine biz girmeyeceğiz. Vallahi,
harbi keramet ehliymiş yani. Sonra, Abdullah Gül, hem
Dışişleri Bakanlığı yapmış hem
Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı, o da gümrük
birliğiyle ilgili olarak Türkiyeyi gümrük birliğine
bağlayanlar aslında bizi arka bahçedeki köpek kulübesine
bağlamışlar. diye ifade etmiştir.
Şimdi, Sayın Bakan, Cumhurbaşkanları
böyle diyor. Siz hâlâ Avrupa Birliğine gireceğiz. diyor musunuz,
doğrusu merak ediyorum.
Sayın Erdoğan devam ediyor, Daha bitmedi. Niye
almayacaklar bizi? Çünkü onların dinini kabul etmediğimiz müddetçe
onlar zaten sizi kendilerinden kabul etmeyecekler. Şimdi ne yapalım
veya şimdi yapılan nedir? Oyalama taktiği; oyalayalım da
Kıbrısı ellerinden alalım, oyalayalım da Ermeni
soykırımını kabul etsinler, dert bu. demiş.
Şimdi, meşhur, malum kaçak sarayda Papayı
Kutsiyetpenahları olarak karşılayanlar, methiye düzenler kimdi?
On iki yıldır Kıbrısı peşkeş çekmeye
çalışanlar kimdi? Veyahut da geçtiğimiz 23 Nisanda, 23 Nisan
Bayram sevincini bir tarafa bırakıp sözde özürler dileyen kimdi
acaba?
Abdullah Gülün bir başka sözü, bu kürsüden 8 Mart
1995: Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmeyeceği kesindir. Bunu
Avrupalılar söylemektedir, Avrupanın önde gelen bütün
politikacıları söylemektedir, Avrupalı filozofların hepsi
söylemektedir çünkü Avrupa Birliği bir Hristiyan birliğidir.
demiştir. Peki, Avrupa Birliğinin siyasi reform paketleriyle Sümela
Manastırında Rum Ortodoks Patriği Bartholomeosun
yönettiği ayinler; 19 Eylül 2010 tarihinde Akdamar Adasındaki Surp Khaç Ermeni Kilisesinde
yaklaşık doksan beş yıl aradan sonra ilk dinî ayin;
Alaçatıda 28 Mayıs 2011 tarihinde Pazaryeri Camisinde Fener Rum
Patriği Bartholomeosun
yönettiği ayin kimin iktidarı döneminde
yapılmıştır? Diyarbakırın Sur ilçesinde bulunan
Surp Giragos Ermeni Ortodoks Kilisesi restore edilmiş ve ayin
yapılmıştır.
Bakanlığınızın, AB
Bakanlığı bültenlerinde diyor ki: AKP döneminde Orta
Doğunun en büyük kilisesini
Bakınız, AB
Bakanlığı olarak övündüğünüz şeye bakın Allah
aşkına. Bültenlerinizde diyor ki, tekrar ediyorum: AKP döneminde
Orta Doğunun en büyük kilisesi bizim iktidarımız döneminde
yapılmıştır. diye övünüyorsunuz. Vallahi bravo, helal
olsun. Ben de buradan sizi tebrik ediyorum!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
Avrupa Birliğinde aslında son noktayı koymuş, diyor ki
Avrupa Birliğini kastederek: Biz diskoda tanışmış 2
genç değiliz. diyor. Tam Arınçça bir tanımlama.
Tabii,
Egemen Bağışa geçeceğim ama ondan önce
Yani Avrupa
Birliğiyle ilgili bizim bu elli bir senelik ilişkiler tarihimizin son
on iki senesi herhâlde komediyle doludur çünkü Avrupa Birliğindeki bir
ülkeyi ve bir ülke başkanını sizin iktidarınız
döneminde ciklet çiğneyerek protesto eden -bir belediye başkanı-
sizin Büyükşehir Belediye
Başkanınız Gökçek olmuştur. Ama, daha ilginci, ben
doğrusu merak ediyorum, şimdi, adamlar Avrupa Birliği
bakanlarını ciddiye alır, Avrupa Birliği
bakanlarının sözleri de ilgili ülkelerin dillerine tercüme edilir.
Önceki Bakan Egemen Bağışın Sarkozye kapak olsun. sözünü
Almanlar nasıl tercüme etmiştir, Fransızlar nasıl tercüme
etmiştir, İngilizler nasıl tercüme etmiştir doğrusu
merak ediyorum. Ben Googlea yazdım, hani bire bir tercümede birtakım
şeyler çıkardım ama şimdi bunlarla da sizin vaktinizi
almayayım çünkü kapağın büyüğünü aslında bu sözü
söyleyenlere yapmışlar. Ne demişler? AKP iktidarı
döneminde Türkiye demokraside hiç olmadığı kadar geri
gitmiştir, Avrupa Birliğine sizi almayız. çünkü -hemen onu
bulup söyleyeyim, şimdi eğer kapak yapılacaksa- AB Komisyonunun
Genişlemeden Sorumlu üyesi Johannes Hahn, Türkiyeyle ilgili
fasılların açılmamasının önündeki en önemli gerekçenin
özgürlükler ve insan hakları olduğunu söylemiştir. Herhâlde
Avrupa Birliği bunu söylerken Egemen Bağışın
Sarkozye kapak olsun. sözünü daha edeplice Türkiyeye söylemişlerdir.
Bizi Avrupa Birliğine bunun için almayacaklarını ifade etmişler.
Siz partinizin ismine adalet kelimesini koyarak Türkiyeye adalet getiremediniz
ve Avrupa Birliğine alınmama gerekçelerimizin başında da bu
geliyor.
Ayakkabı kutularıyla, Rezanın
gönderdiği çikolata kutularıyla bizi ABye almazlar; Kadın ile
erkek eşit değil. derseniz, yargıyla kavga ederseniz,
gazeteciyi susturursanız bizi ABye almazlar. Yüzde 50yi evde zor tutuyorum. derseniz, O
zaman yüzde 100ünüz orada kalmaya devam edin. derler.
Eğer ki Avrupa Birliğine girme niyetiniz var
ise, Twitterdan korkarsanız, YouTubeu kapatırsanız, sokak
ortasında bir çocuğun öldürülmesinin üstüne bir de nekrofiller diye
twit atarsanız sizi ABye almazlar.
Bugün, benim de yaşadığım şehir
olan Iğdır, dünyanın 16ncı en kirli şehri. Bu
kirlilikle, emin olunuz, bu yolsuzlukla sizi ABye almazlar maalesef.
İtibarı kaçak sarayda görürseniz değerli
arkadaşlar, Çavuşeskunun en itibarlı devlet başkanı
olması gerektiğini de biliyor olmanız lazımdı ve bugün
o Çavuşeskunun itibarlı sarayı bir müzeye
dönüştürülmemiş olurdu. İnşallah, iktidara
geldiğimizde, o 1.100 küsur odalı
Cumhurbaşkanlığı sarayının birkaç odası
yolsuzluk müzesine çevrilecektir, bundan da hiç şüpheniz olmasın.
Bütün bunları yaparsanız değerli
arkadaşlar, bırakınız sizi Avrupa Birliğine
almayı, bugün olduğu gibi sizi kale bile almazlar.
Sayın Bakan, hani siz daha taze Bakansınız
ama Avrupa Birliğinde size şöyle bir soru sorsalar, hani
insanların kendi partilerinin iç işi kendi işidir ama bu, demokrasi
anlayışı bakımından önemlidir, o bir ölçüdür.
Örneğin, Bodrumda bir ilçe kongresine gittiğinizde Tek liste
çıkmış arkadaşlar, başka liste çıkmasın,
bunu da tehdit olarak algılamayın, siyasi kariyeriniz biter.
derseniz, bari bunu hani Ekonomi Bakanı falan desin de, AB Bakanı
gibi vitrin bakanlık olması gereken bir bakanlığın
demokrasiye önce kendisinin inanması lazım. Burada, Türk milletini
değişik vesilelerle kandırıyorsunuz ama böyle yaparak,
YouTubeu, Twitterı falan kapatmakla olmuyor, artık her şey
ortada; kim, nerede, ne söylemişse herkesin bundan haberi var. Demokrasiyi
gerçek manada özümsemek lazım, bu millete yaşatmak lazım ki,
eğer ondan sonra Avrupa Birliğine girmek istiyorsanız, sizi
Avrupa Birliğine alsınlar.
Tabii, bu arada şunu da ifade edeyim:
Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptınız, beni de çok
heyecanlandırdınız. İşte bu Transatlantik
Anlaşmasıyla ilgili olarak rest çektiniz, Gerekirse gümrük
birliğinden çıkarız. dediniz. Ben de Hah, ilk defa bir dik
duruş göreceğiz. dedim, ondan sonra yok. İnşallah
devamını getirirsiniz. 3 milyar dolar sizin ifadenizdir, Türkiye
bundan zarar görecek. Türkiyenin 3 milyar dolar zarar görmesine, herhâlde
vicdanı olan hiç kimse buna sessiz kalmaz. Ayrıca Avrupa Birliğine,
mahkûm falan da değiliz. Hani, Cumhurbaşkanlarınız
demiş ya Orası Hristiyan kulübüdür. falan. Onun ötesinde, biz
standartlarımızı yükseltelim, ondan sonra biz karar verelim
Avrupa Birliğine mi gireceğiz, Türk birliğini mi
kuracağız yoksa sizin o çok peşinden koşup da bir türlü
beceremediğiniz Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde mi yer
alacağız, ona bırakınız Türk milleti karar versin.
Türkiyede son yapılan anketlerde Avrupa
Birliğine olan ilginin arttığını görüyoruz. Yani, bunu
sizin Bakanlığınıza bağlayacağım, hani
hakikaten de bilgili, tecrübeli bir Bakansınız, alanında
yetişmiş bir isimsiniz. Sizle de Dışişleri
Komisyonunda beraber çalıştık. Bunu size
bağlayacağım ama daha yeni geldiniz siz. Bunu, maalesef size
bağlayamıyorum Sayın Bakan. Sizin o kadar kötü bir Orta Doğu
politikanız var ki, millete öylesine illallah dedirttiniz ki
-bataklık deyince arkadaşlarımız burada
kızıyorlar- Ortadoğu bataklığına Türkiyeyi öyle
bir sürüklediniz ki Türk milleti de şimdi can havliyle aman diyor. Bu arada,
Avrupa Birliğine Türkiyede ilgi artmış ama Avrupada da
Türkiyeye yönelik Avrupa Birliğine girsin hadisesinin son
yılların en düşük düzeyine düştüğünü, Avrupa
ülkelerinin genelinde yüzde 30lar düzeyinde, Almanyada 2 kat
düştüğünü ve yüzde 23e düştüğünü, gerilediğini de
söylemiş olalım buradan.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, Avrupa
Birliği noktasındaki hedefimizin gerekirse bir onurlu üyelik
olduğunun altını çizmem lazım ama bizim
karşımızda -biraz önce ifade ettiğim gibi- Türk birliği
projesi olduğunu da ifade etmem lazım. Bunu Gerekirse Şanghay
İşbirliği Örgütüne gireriz. gibi blöf yapan önceki
Başbakan gibi ifade etmiyoruz, Türk birliğine
inandığımız için bunu ifade ediyoruz.
Şimdi, katılım müzakerelerinin üç temel
faktörü; hukukun üstünlüğü ve temel haklar, düzgün işleyen demokrasi
ve ekonomidir diyoruz. Fakat, öğreniyoruz ki 200 bin çocuk hâlâ okula
gidemiyor, 6.233 çocuk cezaevlerinden şartlı salıverilmiş. Polis
teşkilatındaki 431 polis hakkında işkence ve kötü
muameleden dolayı suçlama var, hapishanelerde 119.145 kişi bulunuyor.
Bunlardan 56.556sı tutuklu ve yargılaması sürüyor. AİHMde
Türkiye'yle ilgili çok sayıda şikâyet konusu mevcut
bulunmaktadır.
Demokrasiyi bir adım öteye götüreceğiz. diye
gelip bugün Avrupa Birliği içerisinde demokrasi sıralamasında
Türkiye'yi maalesef ki son sıralara getirmiş
bulunmaktasınız.
Her gün bir koca vahşetinden katledilen
kadınların sayısının giderek arttığı
bir Türkiye'yi Avrupa Birliğine herhâlde almayacaklar çünkü
kadınların can güvenliğini korumak devletin öncelikli görevidir.
Ama, bu devletin en tepesindeki isim Kadın ile erkek eşit
değildir. diye söylediğinde herhâlde ki olacağı bundan
farklı bir şey değildir.
Soru önergelerimize tenezzül edip cevap
vermiyorsanız sizi Avrupa Birliğine almazlar.
İki işlevini -yasama ve denetleme görevini- de
yapamıyorsa Meclis; AKPlilerin bile haberdar olmadığı,
muhalefetin görüşü alınmaksızın torba kanunlar
çıkartılıyorsa sizi Avrupa Birliğine almazlar.
Güvenlik paketiyle, kolluk kuvvet görevlerini de vali ve
kaymakamlara yeniden devredip yolsuzluklarla ilgili soruşturma
olanaklarını ortadan kaldırıyorsanız Avrupa
Birliğine sizi almazlar.
Basın ve akademisyenler sürekli baskılara,
sansürlere zorlanıyorken sizi Avrupa Birliğine almazlar. Her geçen
gün otoriterleşen Milletin yüzde 50sini evde zor tutuyoruz. diyen ve
milleti bölen, ayrıştıran zihniyeti Avrupa Birliğine
almazlar. Farklı inanç gruplarına üvey evlat muamelesi yapan bir
iktidarın yönettiği Türkiye'yi Avrupa Birliğine almazlar.
Avrupa Birliğinde, 2015 senesi geliyor Sayın
Bakan, 2015 senesiyle ilgili Dışişleri
Bakanlığıyla beraber sizin de birtakım şeyler
yapmanız gerekiyor ama 2015 senesinde Türk milletine yöneltilen iftiralara
karşı şu ana kadar ne yaptınız doğrusu merak
ediyoruz. Dışişleri Komisyonunda bir sunum yaptınız ve
öyle anlıyoruz ki son derece düşük profilli bir siyaset
yürütmektesiniz.
Bir de, eğer fırsat olursa Sayın Bakan, bu
AB Bakanlığının bütçesi doğrusu nereye harcanıyor
merak ediyorum. Bununla ilgili Bakanlık sayfanızdan detaylı bir
şey bulamadık ama personel maaşı falan onları
saymıyorum, onun dışında bu bütçeden Avrupa Birliği
nezdinde girişimlerimiz anlamında birtakım
araştırmalar noktasında bir para harcanıyor mu doğrusu
merak ediyorum.
Cumhurbaşkanı, Avrupa yılı ilan etmişti
2014 senesini ama öyle anlaşılıyor ki 2014 senesi yolsuzluk
yılı olarak tarihe geçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Devamla) Yine de tüm bunlara
rağmen bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Vural.
V.- AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, AK PARTİ Grup Başkan
Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşa ağabeyinin, Bursa
Milletvekili Tülin Erkal Karaya annesinin vefatları nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan, biraz önce öğrendim, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın Mustafa
Elitaşın ağabeyi vefat etmiş; merhuma Allahtan rahmet,
ailesine başsağlığı diliyorum, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara
Hanımefendinin de annesi vefat etmiş; grubumuz adına
başsağlığı dileklerimizi ifade etmek istiyorum. Allah
rahmet eylesin.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun,
yakınlarını kaybeden bütün milletvekillerine
başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Biz de başsağlığı
dileklerini iletiyoruz efendim, Allah rahmet eylesin.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben de söz alabilir miyim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Gök.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşa ağabeyinin, Bursa Milletvekili
Tülin Erkal Karaya annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgile annesinin vefatları nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Biz de az önce öğrendik. Sayın
Elitaşın bu acı kaybından dolayı ve AKP Grubundaki
diğer arkadaşımızın acı kaybından
dolayı hem kendilerine hem de AKP Grubuna başsağlığı
diliyoruz. Bu arada bizim de uzun süre genel sekreterliğimizi
yapmış olan İstanbul Milletvekilimiz Bihlun Tamaylıgilin
de annesi vefat etti. Ayrıca Bihlun Hanıma da
aracılığınızla başsağlığı
dileklerimizi iletiyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın Bostancı, buyurunuz efendim.
3.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, AK PARTİ Grubu
adına AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşa ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Karaya
annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgile annesinin
vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli Grup Başkan Vekillerine de bu nezaket
dolu taziye mesajları, açıklamaları için teşekkür ediyorum.
Mustafa Elitaş ağabeyini kaybetti, Allah rahmet eylesin. Grubumuz
adına bu taziyeyi ben de ifade ediyorum. Aynı şekilde Tülin
Hanımın annesinin kaybı dolayısıyla ve tüm vefat
edenler için elbette taziyeyi ifade etmek istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
Biz de bütün milletvekillerimizin
yakınlarının vefatı dolayısıyla
başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Bihlun
Hanıma da annesinden dolayı başsağlığı
dileklerimizi iletiyoruz ve sabırlar diliyoruz efendim.
Sayın Zozani, buyurunuz.
4.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, yakınlarını kaybeden
milletvekillerine başsağlığı dilediğine
ilişkin açıklaması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de yaşamını yitirenlere Allahtan
rahmet diliyorum, yakınlarına da başsağlığı
diliyorum. Allah sabır versin. Hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de AK
PARTİ Grubuna da başsağlığı dileklerimizi ifade
ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Zozani.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)
A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Şimdi sıra Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna geldi.
İlk konuşmacı, Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on bir dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl da adalet
dağıtamaz hâle gelen, kendisi adaletsiz, keyfî
davranışların merkezi hâline gelmiş olan Adalet
Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz.
Farklı görüşlerin dile getirilmesini bir yana
bırakalım, tahayyül edilmesinin dahi, hayal edilmesinin dahi,
düşünülmesinin dahi tahammül edilemediği bir süreçte yargı
kurumlarının bütçesini görüşüyoruz.
Geçen yıldan farklı olarak yargıda neler
olmuş, baktım; müspet hiçbir değişikliğin
olmadığını, aksine menfi çok değişikliklerin
olduğunu üzülerek gördüm. Yargıda reform diye diye getirdikleri
paketle, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına endeksli bir
yargı projesini faaliyete geçirdiler ve bugün de o yargı projesinin
tamamlanma kanunlarını yaşadık.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarında adalet, hak, hukuk kavramlarının,
gerçekten toplumsal vicdanın ayaklar altında ezildiğini
gördük.
Hukuk devletinde adalet bakanlıklarının ve
bakanların özel ve ağırlıklı bir yeri vardır. adalet bakanları
ve adalet bakanlıkları hukukun, temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu,
temel sigorta görevini yapan kurum ve kişilerdir. Adalet Bakanı
hukuka aykırı talepler karşısında direnç
gösterebilmelidir, göstermelidir de.
Yine, tarihe baktığımız zaman Sultan
II. Mahmuttan bu yana hükûmetlerde önemli yeri olan adalet bakanlarının,
özellikle son yıllardaki uygulamaları dikkate
alındığında bu ağırlıklarını, bu
konumlarını kaybettiklerini görüyoruz.
İlk Bakanlar Kurulunu Türk hukuk sistemine
kazandıran Sultan II. Mahmutun bir diğer adının da
Mahmûd-i Adlîyi yani adil olan Mahmut olduğunu da hepinize
hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarı reform dendiği zaman, yargının
yapısını değiştirme, yüksek yargıyı kendine
göre dizayn etmeyi anlamaktadır.
Yargı reformunda söyledikleri, sadece adalet
sarayları yapmaktan ibarettir. Adalet saraylarının içerisindeki
adaletin yokluğu hiç mi hiç Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarını etkilememiştir.
Yargı paketlerinin adının
demokratikleşme olması ve yargının
hızlandırılması ya da yeniden yargılanma
hakkının ihlal edilmemesi gibi olması dahi bize şunu
göstermektedir: Bu ülkede on iki yıldır iktidar olmuş olan bir
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dahi bu ülkede henüz demokrasinin
olmadığını, demokrasi açığının
kapatılmadığını kendisi de kabul etmektedir. Eğer
bir ülkede demokrasi olsaydı, bir ülkede hak ihlali olmamış
olsaydı, adil yargılanma olmuş olsaydı arka arkasına
çıkarılan yargı paketleri demokratikleşmeden, demokrasiden,
adil yargılanma hakkının ihlal edilmemesinden, özgürlüklerden
söz etmezdi.
Demokrasi, hukuki ve toplumsal altyapısını
insan haklarının oluşturduğu bir sistemin, bir siyasal
rejimin adıdır. Bu tanımdan hareketle, düşünce
özgürlüğünden örgütlenme özgürlüğüne kadar uzanan yelpazede yer alan
haklar üzerindeki yasak sınırlamaların
kaldırılması yönünde atılacak her olumlu adım, her
yasal adım demokratikleşme süreci içerisinde yer alır. Adil
yargı hakkından giderek uzaklaşan yargılama süreci ise bu
sorunun bağrında yer alır.
Yasakların çoğu Anayasadan daha çok yasalardan
kaynaklanmaktadır. Yasalardan aykırı uygulamaları da
unutmamak gerekir. Tıpkı Gezi olaylarında olduğu gibi
mevcut yasal düzenlemelere aykırılık bu iktidar döneminde kural
hâline getirilmiştir. Demokratikleşme için yapılması
gereken, uzmanlardan oluşan bir kurul oluşturarak mevzuattaki
gerçekten demokrasiye aykırı hükümlerin kaldırılması
ve daha sonra Parlamentoda partilerden oluşacak bir kurum
vasıtasıyla, komisyon vasıtasıyla bunun yasaya
dönüştürülmesi gerekirken bugün hâlâ daha bunun yapılmamış
olması ve bu iktidarın hâlâ daha 12 Eylül darbe hukukunun
kurduğu kurumlardan ve kuruluşlardan medet umar hâle gelmesi üzüntü
vericidir.
Demokratikleşme açısından ölçü
alınması gereken toplumsal ve siyasal yönden toplumun
ihtiyaçları, ülkenin ihtiyaçlarıyken, hukuki açıdan yürürlükteki
Anayasa, uluslararası hukuk kuralları ve uluslararası
sözleşmelerdir. Oysa, AKP iktidarının iki büyük korkusu
vardır değerli milletvekilleri: Bunlardan birisi özgürlük korkusudur,
birisi de demokrasi korkusudur. Özgürlük korkusunu yargı paketlerinde,
güvenlik paketinde Kişisel Verilerin Korunması Yasasında
görmekteyiz. Adalet ve Kalkınma Partisinin demokratik reform adıyla
çıkardığı tüm yasaların ortak paydasında çok
açık bir şekilde güvenlik adına hak ve özgürlüklerin
sınırlanması, hatta o yasalarda alınan o temel hak ve
özgürlükleri kullanılamaz hâle getirmek yatmaktadır. Bunların
başında kişi özgürlüğü, güvenlik hakkı ve toplu
özgürlükler gelmektedir.
Adil yargılanma hakkını zedeleyici birçok
madde yargı paketinin içerisindedir. Güvenlik paketi, aslında
bunların temel zeminini oluşturmaktadır. Yargıtay ve
Danıştaya yapılan müdahaleler, özel yetkili mahkemelerin yeniden
hortlatılması, avukatların soruşturma dosyasına ulaşmasında
kısıtlamalar, keyfî aramalar, el koymalar ve mallara tedbir koymalar,
güvenlik paketiyle getirilecek olanların mayın eşeğidir.
Güvenlik paketinin hedefi özgürlüklerin
kullanılmasını, ne pahasına olursa olsun, engellemektir.
Şu an komisyonlarda görüşülmekte olan güvenlik paketi ve bugüne
kadar, özellikle 17-25 Aralık döneminden sonra çıkarılan yasalar
bize şunu göstermiştir ki bu uygulamalar, bu yasalar bir faşist
devlet yönetiminin yasal zeminini oluşturan yasalardır. Hak ve
özgürlükleri ihlal eden kamu görevlilerinin cezasız
bırakılması ancak faşist devletlerde görülebilecek
uygulamalardır.
Bunların anlamı özgürlüklerden korkmaktır
değerli arkadaşlarım. Seçim barajı
tartışmaları gündeme geldiği zaman haykıran Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı demokrasiden korktuğunu çok açık
bir şekilde göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, son çıkarılan
yasayla pek çok hâkim ve savcı yerinden edilmiştir. Aslında
bugün yargıda, gerçekten, işte, kimisi Süleymancı, kimisi
cemaatçi, kimisi Menzilci, kimisi ulusalcı, kimisi ülkücü diye insanlar
damgalanmıştır ve bugün, adli yargıda olsun yüksek
yargıda olsun, insanlar birbirlerinden korkar hâle gelmiştir.
Abdülhamit dönemi jurnalciliği bugün yargıda egemen olmuştur.
Artık hâkim ve savcılar birbirleriyle konuşmaz hâle gelmişlerdir
ve en son kasım ayında çıkan kararname, bugüne kadar Türk hukuk
sisteminde görülmemiş bir şekilde, tamamen bir intikam
kararnamesidir. Burada, gerçekten, hukuk devletinin olmazsa olmazı olan,
yasama ve yürütmenin işlemlerini denetleyen idari yargıçlar
verdikleri kararlardan dolayı sürülmüşlerdir.
Bunların somut örneklerini verebilirim.
Örneğin, Atatürk Orman Çiftliğinde imar planını iptal
eden, yürütmeyi durdurma kararı veren hâkimler sürülmüşlerdir, yok
edilmişlerdir. Yine, gerçekten, geçmişte Tayyip Erdoğan
şehitlere kelle dediği için 3 kuruşluk tazminat davasına
hükmeden hâkim Sevgi Övünç bugün yargı önüne
çıkarılmıştır. Yine, Gezi Parkı çevresindeki
Taksim Meydanı Düzenlemesi Projesini iptal eden İstanbul 10.
İdare Mahkemesinin Başkanı Rabia Başer bölge idare
mahkemesi üyeliğine ve üye Mehmet Ali Kurt da Vana tayin edilmiştir.
Burada pek çok isimler vardır. Yine, söylediğim gibi, Ankara 12.
İdare Mahkemesi Başkanı Yüksel Sarıca düz üye olarak
Eskişehirde görevlendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, son kararnamede gönderilen
hâkim ve savcıların pek çoğu kâğıt üzerinde her ne
kadar hukuka uygun gibi görünse de gerçekten mahrumiyet denilen bölgelere
atanmışlardır. Bu hâkim ve savcıların hiçbirisi
Eskişehir, Ankara ve İzmir gibi illere atanmamıştır.
Bunların gerekçesi, hepimiz biliyoruz ki, söylenilen şey Cemaatle
savaş.tır. Aslında yasa dışı kurumlarla
yapılması gereken mücadele, hukuk içerisinde yapılması
gereken mücadeledir.
Dün Sayın Cumhurbaşkanı
yaptığı konuşmada, gerçekten, cemaatle iş birliği
içinde olanları vatan haini olarak suçladı ama
Cumhurbaşkanının bundan önceki cemaat için söylediği
Bizden ne istediler de vermedik? sözüne dikkat ettiğimizde kimin
cemaatle iş birliği içinde olduğunu, kimin
olmadığını ben yüce milletimizin takdirine
bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir başka soru: Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarı hâlen avukatlık sınavı
yapmamakta direniyor. Bugün, 85 bin avukat var, 48 bin hukuk fakültesi
öğrencisi var, avukatların sayısı dört yıl içerisinde
yüzde 50 artacak. 79 baronun hepsi avukatlık sınavı
istediği hâlde, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bu
avukatlık sınavını yapmamakta direnmesini bir türlü anlamak
mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
Adalet ve Kalkınma Partisinin toplumsal adaleti
sağlaması mümkün değildir çünkü bu iktidar yorgundur, bu iktidar
bitkindir, bu iktidar tükenmiştir, bu iktidar şaibeye
bulaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) O nedenle toplumsal
adaleti sağlamayı bu iktidardan beklemek hayaldir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek
Buyurunuz Sayın Dibek, süreniz dokuz dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Ceza ve
İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumu
bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere
kürsüdeyim. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi, cezaevleri, değerli arkadaşlar, son
yıllarda belki de bizim en çok konuştuğumuz konulardan birisi.
Şimdi, değişik boyutları var, biz zaman zaman tabii
Komisyonda da bu konuyu -Sayın Bakan burada, mutlaka takip edecektir
konuşmayı- değerlendiriyoruz. Yani sayısal
boyutlarıyla girdiğimizde de aslında konunun ne kadar vahim
olduğunu, ne kadar ürkütücü boyutlara geldiğini hep beraber
görüyoruz, anlayacağız.
Şimdi, cezaevleri sadece içeride
Ben cezaevlerine
hapishane demeyi biraz daha doğru buluyorum. Hapishanelerde sadece suç
işleyip, işte, orada infaz cezalarını çeken, tutuklu olan
yani hükümlü olan ya da tutuklu olan insanlar cezaevleriyle ilgili olan konunun
içerisinde, sorunun içerisinde yoklar değerli arkadaşlar.
Şimdi, dışarıda olan, o suça muhatap
olan yüz binlerce insan var, o suçtan zarar gören insanlar var, cezaevinde
görev yapan infaz koruma memurları var, olay bir bütün. Ama ben
rakamlardan biraz bahsetmek istiyorum, rakamlara biraz girmek gerek çünkü
rakamlara girmeden bence fotoğrafı anlamak mümkün değil. Gerçi
AKP dönemiyle AKPden önceki dönemi bu cezaevleriyle ilgili, bence ayırmak
gerekir yani daha doğrusu artık Türkiyede AKP öncesi cezaevleri
süreci, AKP iktidarının olduğu dönemdeki cezaevi süreci diye iki
ayrı dönem olacaktır. İleride de bu böyle nitelenecektir diye düşünüyorum.
Bakın, hep söylenir 2002. 2002de iktidara gelmeden
evvel Türkiyedeki cezaevlerindeki sayı 59 bindir arkadaşlar, 59
bindir. Aradan on iki yıl geçmiş, bugün cezaevlerinde 157 bin insan
var, 156 bin 707 kişi cezaevlerinde. Bunların büyük bir kısmı
hükümlü, bir kısmı da tutuklu. Ama rakama bakarsanız yüzde
300lük bir artışı görürsünüz, yani 59dan 160 binlere giden bir
rakam.
Şimdi, benim aldığım liste, resmî
liste, Bakanlığın İnternet sitesinden
aldığım liste yani Ceza ve Tevkif İşleri Genel Müdürlüğünün
İnternet sitesinden aldım. Yılları bıraktım,
2014ün birinci ayından itibaren baktığımızda
yaklaşık 12 bin insanın bir yılda daha fazla cezaevine
girdiğini görüyoruz. Hele hele, şimdi 2014ün on birinci ayına
bakıyorum, 154 bin insan var resmî rakamlarda cezaevinde, bir ay sonra
arkadaşlar, bugün, on ikinci ayın başında veya
ortasında 156 bin, yaklaşık 2.500 insan cezaevine ilave olarak
girmiş. Şimdi, cezaevindeki bu insanlar hangi suçları işliyorlar?
Türkiyenin bir de böyle bir gerçeği var, daha doğrusu böyle bir
fotoğrafı var. Cezaevinde yatan insanların işlediği
suçlarla ilgili listeyi de aynı listede görebilirsiniz. Oradan
baktığımızda, değerli arkadaşlar, Türkiyedeki en
büyük suçu işleyen grup hırsızlık suçunun işleyenler,
yaklaşık 32.000-32.000-33.000 insan cezaevinde
hırsızlık suçu nedeniyle yatıyor. Bunu takip eden suç adam
öldürme, cinayet suçları. Düşünebiliyor musunuz 27 binden fazla insan
adam öldürme suçunu işlediği için cezaevinde yatıyor.
Devamındaki rakam uyuşturucu, uyuşturucu kaçakçılığı
yapan, işte, ticaretini yapan veya kullanan, neyse, yaklaşık 27
bin insan, orada da 27 bin kişi cezaevinde uyuşturucudan yatıyor
ve ondan sonra gelen suç kategorisi yağma ve gasp, mal
varlığına karşı işlenen suçlar, orada da
yaklaşık 18 bin kişi var. Değerli arkadaşlar, bu
suçları topladığınızda 106.000-107.000e yakın
insan bu 4 kategori nedeniyle cezaevinde.
Şimdi, aslında buradan bir fotoğraf daha
çıkıyor, daha doğrusu bir çözümleme daha yapabiliriz.
Şimdi, 30 bin küsur insan hırsızlıktan, efendim, 27 bin
kişi uyuşturucudan, 18 bin kişi gasp ve yağmadan
cezaevindeyse, o Türkiyenin çizilen pembe tablosuyla rakamların hiç
alakası olmadığını da görürüz aslında yani
anlatıldığı gibi Türkiyedeki ekonominin öyle güçlü
olmadığı bu rakamlarla da sabittir.
Bu rakamlar bir şeyi daha aslında ortaya koyuyor,
yine aynı listede var. Bu suçları işleyenlerin büyük bir
kısmı, tamamına yakını ilkokul ve daha alt eğitim
düzeyine sahip olan insanlarımız bizim değerli arkadaşlar.
Şimdi, buradan da şöyle bir sonuç çıkarabiliriz:
Eğitimsizlik suçu artıran bir unsur olarak zaten hepimizin bildiği
bir konu ama eğitimsizlik suçu çoğaltan, suçu artıran bir konum
olarak karşımıza çıkıyor.
Şimdi -az önce de konuşuldu- Türkiyenin son
günlerde gündeminde olan bu eğitim şûrasında görüşülen
konular var değerli arkadaşlar. Şimdi, orada ne konuşuldu?
Okul öncesi eğitimde yani 5-6 yaşındaki çocuklara zorunlu din
dersi, din eğitimi verilsin mi? Yani çocuğun onu algılayıp
algılamayacağına yönelik bir soru sorulmuş eğitim
şûrasında, denmiş ki: Bu çocuklar 5-6 yaşında,
bunları algılamaz. Ona verilen karşıt yanıt: Sen
dinsiz misin kardeşim? Hemen, ilk yanıt bu, o konuşuldu.
Bir de ne konuşuldu? Osmanlıca. Acaba -merak
ediyorum- bu konu eğitim şûrasının
kıyısından kenarından bir iki dakika konuşuldu mu?
Yani Türkiyedeki eğitim politikalarının -az önce Sayın
Murat Başesgioğlu da anlattı- eğitim sisteminin
getirdiği bu; suça itilen bir toplum, cinayet işleyen,
hırsızlık yapan, efendim yağma, yol kesen bir yüz binler,
on binler. Acaba bu konuşuldu mu diye merak ediyorum, hiç zannetmiyorum
konuşulduğunu.
Şimdi, ben diğer bir rakama daha baktım,
cezaevindeki insanların yaş gruplarına da baktım. Yani
cezaevinde olan 160 bine yakın vatandaşımızın yaş
grupları değerli arkadaşlar, 100 bine yakını, 99 bin
civarı 21 ile 39 yaş arası yani genç nüfus. Şimdi,
bakıyorsunuz 21 yaşında kim var? İşte askerliğini
yapmış, eğer üniversite okumuyorsa yaşama atılacak,
işte bir iş güç sahibi olmak istiyor, artı evlenecek, işte
bir yuva kuracak ya da üniversitede okuyorsa üniversiteden mezun olmuş, o
yaş grubu içerisinde yine bir iş peşinde koşan insanlar.
Yaklaşık 100 bin insan, değerli arkadaşlar, bu kategoride
yani genç kategorisindeki insanların çok büyük oranda suç
işlediğini görüyoruz. Şimdi, bu rakamlara girmek ya da bu
fotoğrafı sizlerle biraz daha derin paylaşmak istiyorum ama
sürenin gittiğini görüyorum.
Sık sık cezaevlerine gittiğimizde bize
söylenen, daha doğrusu hemen derhâl orada bizi yakalayan bir grup var,
cezaevi çalışanları. Şimdi, Sayın Bakan, bu konuyu
komisyonda da defaatle konuştuk. Bir, adliyede çalışan personel;
iki, cezaevindeki infaz koruma memurları dediğimiz kişiler.
Bunlar en çok kamuda görev yapan, iki bakanlığın da en çok
yorulan, en çok çalışan insanlarıdır ama bunlara bir türlü
gereken haklar verilmez.
Şimdi, bu ceza infaz koruma memurları
değerli arkadaşlar, özlük hakları itibarıyla idari
memurlar, Devlet Memurları Kanununa göre idari memur statüsündeler.
Şimdi, bunlar diyorlar ki: Biz sendikalaşmak istiyoruz, işte
kamu görevlilerinin sendikalaşmasıyla ilgili kanun var, o kanuna
göre. Hayır kardeşim siz güvenlik ve emniyet
sınıfına yönelik hizmet yapıyorsunuz,
sendikalaşamazsınız. diyorlar. İşte, Bizim özlük
haklarımızı -madem ki öyle bir hizmet yapıyorsak- emniyet
ve güvenlik sınıfına tabi olarak kılın. diyoruz.
Hayır kardeşim, onu da yapmayız. diyorlar. Şimdi, böyle
bir tuhaflık var. Bu infaz koruma memurlarının mutlaka bu, ironi
diyebileceğim bir anlamda, bir komedi noktasına gelmiş olan bu
taleplerinin karşılanması lazım. Hafta sonları yok,
bayram izinleri yok çünkü görüşler var.
Değerli arkadaşlar, süre kısalıyor,
bir şeye daha değinmek istiyorum. Bugün 13 Aralık; bundan otuz
dört yıl evvel 13 Aralıkta, 17 yaşındaki gencecik bir
fidan, Erdal Eren, yaşı büyütülmek kaydıyla infaz
edilmişti, idam edilmişti. O günün generalleri şöyle bir söz söylemişti:
Asmayalım da besleyelim mi? (CHP sıralarından
alkışlar) Şimdi, bakın, Gezi olaylarında, Gezi
sürecinde yaşamını kaybeden çok sayıda gencimiz oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) Bugünkü iktidarın temsilcileri
de benzer şeyler söylemişlerdir, Polise talimatı ben verdim.
demişti, Bizim polisimiz destan yazıyor. demişti. Ben o iki
zihniyeti de aslında çok yakın görüyorum.
Sözlerimin sonunda hem Erdal Ereni hem de Gezi
olaylarında yaşamını yitiren tüm gençlerimizi buradan
saygıyla anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Çorum Milletvekili Tufan Köse
Buyurunuz Sayın Köse. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Erdal Ereni buradan anmak istiyorum. 16
yaşında işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı bir
gün içerisinde yaşı büyütülerek idama mahkûm edilen, Ankara Yapı
Meslek Lisesi öğrencisi, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi
Erdal Ereni huzurlarınızda 34üncü ölüm yıl dönümünde
anıyorum.
Erdal Ereni siyasi malzeme konusu yapıp 2010daki
referandumdan önce, adına yazılan şiiri gözleri buğulu
okuduğu hâlde, Erdal Erenin 2014teki örneklerini, Berkin Elvanı,
annesini, ailesini seçim meydanlarında yuhalatan o zihniyeti de
kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, buraya çıkan
her AKPli temsilci, konuşmacı diyor ki: Biz darbelerle mücadele
ediyoruz. Darbelerle mücadele ediyorsunuz. Bürokratik oligarşiye
karşı mücadele ediyoruz. Hepsi aynı metinleri okuyor, herhâlde
birileri yazıp veriyor. Vesayete karşı mücadele ediyorlar. Her
seçim kampanyasını -bugüne kadar kaç seçim geçti, 7 seçim mi geçti-
bir darbe yalanına sarılarak götürüyorlar. 2015 seçimlerinde de yine
darbelere karşı cansiparane mücadele ederek memlekete ileri demokrasi
getirmek ve bir darbe savar olarak girmek istiyorsunuz. Yine darbe
silahına sarılıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisini de, bu ülkeye
cumhuriyeti, çok partili yaşamı hediye eden Cumhuriyet Halk Partisini
de Sayın Başbakan bu kürsüden sıkılmadan darbeci olarak
suçlayabiliyor. Şimdi, seçimlere de hukuk yoluyla darbe diyorsunuz.
Darbe de darbe, darbe de darbe diyorsunuz.
Anayasa Mahkemesinde 12 Eylül faşist rejiminin
getirdiği bir yüzde 10luk barajının görüşülmesi var
şu günlerde. Eğer yarın şaş kaza -olmaz ama- Anayasa
Mahkemesi bu seçim barajını da iptal ederse buna da mı darbe
diyeceksiniz? Aha darbe mi diyeceksiniz buna da ola ki?
Oy oranlarınız düşüyor arkadaşlar.
Hepiniz pek huzursuzsunuz, onu görüyoruz. Onun için Dedesinin mezar
taşlarını okuyabilecek bir nesil yetiştirmek istiyoruz.
diye insanları kandırmaya çalışıyorsunuz. Onun için
karma eğitime son vermek istiyorsunuz. Onun için Arap alfabesini yeniden
getirmek istiyorsunuz.
Şimdi, arkadaşlar, yalnızca sarayda
konuşulan Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı suni bir
dil Osmanlıcayı yeniden getirmek mümkün müdür? Bakın, 1800lü,
1900lü yıllarda Türkiyede okuma yazma oranı yüzde 1.
Kadınlarda bu oran binde 4. Siz kimi
kandırdığınızı zannediyorsunuz? Şaş
kaza Osmanlı padişahları kalksa vallahi size bir Osmanlı
tokadı atar ki o bin odalı sarayların mahzenlerine
sığınmak zorunda kalırsınız.
Bir de gelen konuşmacıların hepsi diyor ki:
Yeni Türkiye, yeni Türkiye, yeni Türkiye. Yeni Türkiye dediğiniz
totaliter bir sistem, tıpkı Hitler sistemi gibi. Mahkemeler, ordu,
polis, sendikalar, meslek örgütleri, üniversiteler, TÜBİTAK hatta
şimdi benim biraz sonra değineceğim Adalet Akademisi; devletin
ve toplumun bütün kurumlarına AKP üniforması giydirmek istiyorsunuz.
Buna izin vermeyeceğiz arkadaşlar, bunu böylece bilin. Buna izin
vermeyeceğiz.
Bakın yeni Türkiyede ne oluyor, bin odalı
sarayın bulunduğu yeni Türkiyede: Diyanet İşleri Başkanınız
var ya, Diyanet İşleri Başkanınız, israfın en
büyük haram olduğu İslamda, Diyanet İşleri
Başkanı 1 milyon liraya altına bir araba aldırabiliyor. Bir
de bugün bir açıklama yapmış, diyor ki: Biz bunu hayır
hasenatla yapmadık, Diyanet Vakfına yapılan
bağışlarla almadık. Ya nereden aldınız?
Devletin bütçesinden aldık. Ya, devletin bütçesi tüyü bitmemiş
yetimlerin hakkından oluşmuyor mu? 1 milyonluk araba! E sen bin
odalı sarayda oturursan o da 1 milyonluk arabaya biner.
Peki, Hristiyanlığın ruhani lideri,
Katoliklerin ruhani lideri Papa geldi Türkiyeye. Neyle gezdi biliyor musunuz?
30 bin liralık arabayla. Reno Symbolle gezdi.
Vatikanda da Fiat arabayla geziyormuş bu adam. Batsın sizin böyle
yeni Türkiyeniz, batsın! Bunların hesabını inşallah haziran
ayında soracağız.
Değerli arkadaşlarım, demin Osmanlı
tokadı dedim. Belki Osmanlı padişahlarının
vârislerinin ya da Osmanlı padişahlarının yeniden dirilme
ihtimali yok ama inşallah, 2015te yapılacak seçimde bu halk size bir
Osmanlı tokadı atacak, bunu da böyle bilin.
SALİM USLU (Çorum) Tecrübeyle sabit.
TUFAN KÖSE (Devamla) Tecrübeyle sabit; tecrübeyle
sabit, korkuyorsunuz çünkü Sayın Uslu.
Adalet Akademisi hakkında konuşacağım
dedim. 2003te çıkan Adalet Akademisi Kanununun 4üncü maddesinde diyor
ki: Bilimsel, idari ve mali konularda özerkliğe sahip bir Adalet
Akademisi kuracağız. Niye kuracağız? Hâkimleri,
savcıları, avukatları, noterleri eğiteceğiz. diyoruz.
Peki, bugün geldiğimiz, özellikle 2014te
yapılan değişiklikle ve bundan sonra da yapmayı
düşündüğünüz değişikliklerle Adalet Akademisi bu amaca, bu
maksada uygun mu çalışıyor? Adalet Akademisinin
Başkanını, bakanın önereceği 3 isim arasından
Bakanlar Kurulunun seçtiğini biliyor musunuz değerli AKPli
milletvekili arkadaşlar? Yani Bakan seçiyor Adalet Akademisinin
Başkanını.
Peki, Başkan yardımcısını kim
seçiyor? Bakanlar Kurulu seçiyor. Başkan
yardımcılarını kim seçiyor? Başkan
yardımcılarını da doğrudan Adalet Bakanı seçiyor.
Peki, Akademinin 31 kişiden oluşan genel kurulu
nasıl oluşuyor, en üst düzeydeki yetkili organı? Bunun da, 31
üyenin 22 tanesi, genel kurulun 22 üyesi doğrudan Bakanla ilintili
insanlardan oluşuyor. Başkan yardımcılarından
oluşuyor, Bakanın doğrudan atadığı isimlerden
oluşuyor. Sadece 9 kişi Yargıtaydan ve Danıştaydan ve
ilk derece hâkimlerinden gelenlerden oluşuyor. Yönetim Kurulu da Denetim
Kurulu da maalesef bu Genel Kuruldan seçiliyor.
Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcı
alımına ilişkin bir Mülâkat Kurulumuz var. Bu Mülâkat Kurulumuza
da 2 üye bu yapıdaki Adalet Akademisinden gidiyor. Geri kalan 5 üye de
zaten Adalet Bakanına bağlı genel müdürlerden, Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü ve ondan oluşuyor. Böyle
bir yapıdan, bu tablodan, hâkim ve savcı alımında tam
yetkinin Bakanın olduğu bir yapıdan, bir tablodan nasıl
yargı bağımsızlığı bekleyeceğiz biz,
nasıl yargı bağımsızlığı
bekleyeceğiz? Bununla da yetinmiyorsunuz, geçtiğimiz günlerdeki bir
torba kanuna daha ağır hükümler de koymaya
çalıştınız ama niye bu döneme yetiştirmediniz onu anlamış
değiliz.
Demokratik hukuk devleti için şart olan
bağımsız ve tarafsız yargı sizin ileri demokrasiniz
için maalesef bir engel. Yani, Adalet Akademisi son düzenlemelerinizle beraber
yargının, Başbakanın, hatta Cumhurbaşkanının
ve Adalet Bakanının arkabahçesi olmuş. Son dört yılda önce
cemaatin arkabahçesi yaptınız, geri kalan son dört beş
aydır, altı aydır, bir senedir de iktidarın arkabahçesi
yaptınız. Peki, Adalet Akademisini iktidarınızın
arkabahçesi yaptınız da ne oldu? Yani, Adalet Akademisi çok iyi
sonuçlar mı veriyor şu anda?
Bakın, Adalet Akademisinden size birkaç örnek
vereceğim. Adalet Akademisinde öğrenim yatılı görülüyor.
Yani, hâkim adaylarını yirmi dört saat gözetliyorsunuz. Aynı
George Orwellın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört isimli kitabındaki gibi,
yirmi dört saat gözetliyorsunuz. Hangi gazeteleri okuyorlar, hangi dergileri
okuyorlar, hangi İnternet sitelerine giriyorlar, nasıl giyiniyorlar,
dinî vecibelerini yerine getiriyorlar mı getirmiyorlar mı, namaz
kılıyorlar mı, oruç tutuyorlar mı, içki içiyorlar mı
yani hep gözetim altındalar. Tam bir totaliter sistem. Polis ve Asker
Akademisindeki gibi bir hiyerarşik sistem kurmuşsunuz Adalet
Akademisinde maalesef. Yargıçları daha mesleğe başlamadan
memur olarak bu hiyerarşi içerisinde yetiştirirseniz bu
yargıçlardan nasıl biz adalet bekleyeceğiz, nasıl
tarafsız karar vermelerini bekleyeceğiz? Bu mudur yani ülkemizin
teminatı, mülkün teminatı, adaletin
bağımsızlığı? Böyle bir sistemden
bağımsız bir yargı çıkmaz, tarafsız bir hâkim
çıkmaz. Bu sistemden çıksa çıksa ancak size adalet çıkar.
Bu sistemden ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin isminde olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla)
ama gerçekte olmayan adalet
çıkar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.
Denizli Milletvekili Adnan Keskin
Buyurunuz Sayın Keskin, süreniz dokuz
dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ADNAN KESKİN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun bütçesine ilişkin düşünce ve değerlendirmeleri
sizlerle paylaşacağım. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak algılayan,
onu içselleştiren toplumlarda kuvvetler ayrılığı
ilkesi ödünsüz uygulanır. Demokrasinin hak, adalet, özgürlük, hukuk,
eşitlik boyu yaygın bir şekilde uygulamaya aktarılır
ve özenle korunur. Kuvvetler ayrılığı, hak, adalet,
eşitlik, özgürlük, hukuk ilkelerinin budanıp demokrasinin seçim
sürecine indirgenmesi de bu ülkelerde adaletsizlik, şiddet, hukuksuzluk,
ötekileştirme, haksızlık siyaset yöntemi; kin, nefret, kibir,
öfke, hakaret siyaset söylemi olur. Kamu gücünü kullanan yönetim kadroları
maço tavırların, tutarsızlıkların, çelişkilerin
tutsağı olurlar. Böyle bir yönetim anlayışının
hüküm sürdüğü ülkelerde bireylerin beraber yaşama istenci pörsür,
sistemle uyumlu yaşamaları zorlaşır, devletin
saygınlığı aşınır, hukuk içerisindeki
otoritesi zedelenir. İtibar, saygınlık için trilyonluk saraylar
yaptırsanız da devletin çökmesini önleyemezsiniz.
Günümüz Türkiyesinde siyasi iktidar demokrasiyi seçim
sürecine indirgeyen, demokrasinin kuvvetler ayrılığı
ilkesini buharlaştıran, yargıyı yürütmenin sultası
altına alarak yargıyı iktidarın şube müdürlüğüne
dönüştüren, yargıçları iktidarın müfreze kolu gibi hareket
etmeye zorlayan uygulamaları, düzenlemeleri yaşama geçirdiği
için devletin, yöneticilerin, iktidar mensuplarının
saygınlığı yerlerde sürünüyor. Sisteme, mesleğine,
insanlara yabancılaşan halk ise tedirgin, endişeli ve mutsuz.
İktidarın yargıyı hâkimiyet altına almak için
yaptığı yasal düzenlemeler, işlevi adaleti korumak olan
hukuku, hakları, özgürlükleri, adaleti ortadan kaldıran;
hukuksuzlukları, haksızlıkları, yolsuzlukları,
adaletsizlikleri, saldırıları, yolsuzluk yapanları koruyan
bir yapıya, niteliğe kavuşturmuştur.
Değerli milletvekilleri, yargıya güven
demokrasilerde tartışılmaz bir kuraldır. Bu kuralın
uygulamada bir anlam taşımasının temel koşulu ise
yargının yansız ve bağımsız olmasıdır.
Yargı mensuplarının yürütme ve yasamanın dolaylı da
olsa müdahalesini hissettiği süreçte yargı,
bağımsızlığını ve
yansızlığını yitirir. Adalet Bakanının
Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
bulunması yargının yansızlığı ve
bağımsızlığı açısından bir cinayettir.
Kurulda görev alan Müsteşar, 17-25 Aralık yolsuzluk
soruşturmalarının devam ettiği bir süreçte kamu
kaynağını kullanarak düzenlediği iftar sofrasında bin
hâkim ve savcıya hitaben yaptığı konuşmada 17-25 Aralık
süreçlerinde yaşananların ileri sürülen gerekçelerle ilgili
olmadığını hepimiz biliyoruz. Rahmetli Menderesi
yolsuzlukla suçlayıp kamuoyunda yıpratan zihniyet yeniden
dirilmiş, kritik süreçlerde devreye girmek suretiyle ülkemizin ayağına
bağ olmuştur. diyerek hukuku, görevini, vicdanını,
hakkını, adaleti unutup sahibinin sesi olma işlevini yerine
getirmiş, Anayasanın 138inci maddesine aykırı davranarak,
Anayasayı ihlal suçu işleyerek militan kimliğine sahip olan bu
kişinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda görev
yapmasının yaratacağı tahribatı sizlerin takdirine
bırakıyorum.
15/8/2013 günü saat ikide Hükûmet ile cemaat
arasında muhabbette bir azalma yok. Muhabbet olmasaydı Sayın
Başbakanımız Türkçe Olimpiyatlarının finallerine
gider miydi? Yurt dışına gittiğimiz ülkelerde okulları
ziyaret ediyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi ile hizmet arasında
sorun oluşsun diye samimi gayret içinde olan kişi ve çevreler var.
Bunların yaptığı abesle iştigaldir. Beyhude gayret
içindeler. AKP de cemaat de fitne ateşi yakmak isteyenleri çok iyi
tanıyor. diye demeç vererek cemaat ile iktidarın iş
birliğini, devleti ele geçirme projesini, güvenlik gücünü,
yargıyı kuşatma girişimlerini doğrulayan,
dayanışmayı, dostluğu yüksek perdeden haykıran
Sayın Adalet Bakanı 19/11/2014 günü Sabah gazetesine verdiği
demeçte Eskiden DHKP-C, PKK gibi terör örgütleri yurt dışında
Türkiye aleyhine propaganda yaparlardı, bunlara 17 Aralıktan sonra
Fethullah Gülene bağlı bazı kişiler eklendi. Parlamentolara
gidip lobicilik yapıyorlar. Günün tamamında Türkiye aleyhine bir
açıklama alabilir miyiz diye çalışıyorlar. Bunu
başardıklarında kendilerini muzaffer bir komutan gibi
hissediyorlar. Hükûmetin Suriye politikasını öğrenmek için
dinlemeler yapılabilir mi? Askerî sanayide dinleme yapılabilir mi?
Evlere, ofislere böcek koyuyorlar. diyerek dün övdükleri, iş birliği
içinde oldukları yapıyı casus yaparak, hain ilan ederek
tutarsızlığın, sübjektifliğin, hukuksuzluğun,
adaletsizliğin ve ilkesizliğin, siyasi çıkarlar için değer
yargılarını, ahlak kurallarını tahrip etmenin en kaba
örneklerini sergileyen bir kişinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunda Adalet Bakanı sıfatıyla başkanlık
yaptığı kuruldan yargının
yansızlığını ve bağımsızlığını
gözeten, hukuka, adalete, hakka saygılı kararların
çıkabileceğine inanmak safdillik olur. Böyle bir kurulun görev
yaptığı ülkede yargının bağımsız ve
yansız olduğunu söylemek anlamsız bir çabadır.
İktidara geldiği gün yargıyı
yürütmenin hâkimiyetine alma çalışmalarına başlayan Adalet
ve Kalkınma Partisi, 12 Eylül 2010 günü yapılan Anayasa
Değişikliği Referandumuyla en önemli girişimini
yapmıştır. 12 Eylülde yapılan referandum sonunda
HSYKnın yapısını değiştirmenin yolu
açılmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
siyasallaşma kurumsallaşmış, yargıda siyasi kimlikler
üzerinden tarifler yapılmaya başlanmıştır.
Bağımsız, yansız, dürüst hâkim ve savcı
tanımlamasının yerine Adalet ve Kalkınma Partili, cemaatçi
hâkim ve savcı tarifi, tanımlaması yapılmaya
başlanmıştır.
Adalet Bakanı, iktidar sözcüleri, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu sözcüleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısını, işleyişini düzenleyen yasal
değişiklikleri devrim olarak niteleyip övmüşlerdir. Yasal
değişikliklerden sonra iş başına gelen kurul,
yargıya, Yargıtaya, Danıştaya yeni atamalar yaparak yüksek
yargının ele geçirilme operasyonuna zemin hazırlamış,
81 ilin cumhuriyet başsavcısının 71ini görevden alarak
ağır ceza mahkemesinin hâkimlerini sıradan hâkimliklere
atamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADNAN KESKİN (Devamla) Böylesine olumsuzluklara
imza atan bir kurulun adalet mekanizmasına hizmet vermesi
olanaksızdır.
Bütçenin hayırlı olması dileğiyle
tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Keskin.
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi
(CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelebi, süreniz on bir
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, aslında, daha önce
defalarca bu kürsüden ifade ettiğimiz emekçilerin sorunlarını,
4Clileri, emeklilikte yaşa takılanları, emeklilerin
maaşlarını, sendikal hak ve özgürlükler konusundaki engelleri ve
dolayısıyla çalışma yaşamıyla ilgili bütün
sorunları bu kürsüden ben ve arkadaşlarım gerek bütçe
konuşmalarında gerekse komisyonlarda tamamen aktardılar ama size
anlatamadık. Bugün DİSK, KESK, Tabipler Birliği, Mühendis ve Mimar
Odaları Ankarada bu anlamda bir eylem yaptı, Saraylara değil ekmek
için bütçe diye bir sloganla bugün Ankarada yürüdüler, Cumhuriyet Halk
Partisi ve HDP'li milletvekilleriyle oradaydık.
Konuştum konuştum artık yoruldum.
Şimdi, bugün emekçilerin Ankarada size hangi mesajı verdiğini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Şimdi o nedenle de
bilgisayarımı açmak istiyorum.
(Hatip, kürsüye getirdiği bilgisayardan görüntüler
izlettirmeye başladı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Şimdi burayı
izleyin. Sessizce izlemenizi istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan,
böyle bir usul yok. Basın toplantısı mı bu?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Sayın Başkan, müdahale eder misiniz?
BAŞKAN Sayın Çelebi, kürsü size ait. (AK
PARTİ sıralarından HDPye döndür, onlar göremiyor. sesleri)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Onlar biliyor, siz
bilin.
BAŞKAN Kimse onun ne söylediğini duyamayacak.
Onun için, lütfen, siz konuşursanız daha uygun olacaktır. Siz ne
söylendiğini aktarırsanız biz daha iyi duyacağız
efendim, lütfen.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Biz
size inanıyoruz, onu göstermenize gerek yok, ne olup bittiğini siz
anlatın.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Duyulmuyor mu
arkadaşlar? (CHP sıralarından Duyuluyor. sesleri)
BAŞKAN Sayın Çelebi, kürsü sizin. Ne
söylendiğini aktarırsanız bize biz daha iyi duyacağız.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Peki, memnuniyetle.
Anlaşılıyor ki duyulmuyor, biraz teknik eksiklik de var bu
konuda. Şunları söylemek istiyorum: Birinci dereceden bugünkü
haykıranlar, bir: Sayın Bakan, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki
engellerden bahsettiler.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Sayın Başkan, kapatabilir miyiz, duyamıyoruz. Onu
kapatırsanız daha rahat dinleyeceğiz, anlaşılmıyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Kapatılan
sendikalar; Emekli Sendikası, Gençlik Sendikası
(AK PARTİ
sıralarından Anlaşılmıyor. sesleri)
Anlaşılmıyor mu?
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Anlaşılıyor, sen konuş Süleyman Ağabey.
BAŞKAN Sayın Çelebi, oradan ne
söylendiği anlaşılmadığı için sizin sesiniz de
net duyulmuyor. Onun için, lütfen sesini kısarsanız, siz söylerseniz
daha iyi olacak.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Biraz da sesini
artırsınlar. (AK PARTİ sıralarından MHP göremiyor, HDP
göremiyor. sesleri) Herkes görüyor arkadaşlar. Görülüyor değil mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Eski günleri özlemiş.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Bakana
göster, Sayın Bakanın görmesi lazım.
BAŞKAN Sayın Çelebi, dediğimi herhâlde
size iletemiyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Dinliyor arkadaşlar
Sayın Başkan. Bakan da gülüyor. Siz de görün Sayın Bakan, siz de
görün.
BAŞKAN Biz göremiyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Bakanım, size de
hitap ediyorlar, hepimize hitap ediyorlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Biraz bu tarafa çevirin.
BAŞKAN Sayın Çelebi, lütfen ne
söylendiğini söylerseniz biz daha iyi anlayacağız. Orada ne
söyleniyor, doğrusu ben anlamadım, sayın milletvekillerimizin
çoğu da anlamadı. Ne söylendiğini siz söyleyiniz lütfen.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Şimdi, burada
söylenenleri şöyle ifade ediyorum:
Bir: Emeklilikte yaşa takılanlar artık bu
çilenin son bulmasını istiyorlar. Yani 50 yaşında, 55
yaşında biz iş bulamıyoruz. diyorlar.
4/Cli sözleşmeli personel bu statünün son bulmasını istiyor.
Burada Arkadaşlarımız, emekliler, bizler
açlık sınırının altında maaşa mahkûm
edilmeyelim. diyorlar.
Burada, yine, Karayollarındaki işçiler,
aylarca, kırk bir aydır, karar verildiği hâlde yargı kararını
uygulamayan Hükûmeti uyarmamızı istiyorlar.
Burada, yine, memurlar grevli, toplu sözleşmeli
sendikal haklar istiyorlar.
Dolayısıyla, yine burada
arkadaşlarım, özellikle çalışma yaşamındaki
sendikal alandaki özgürlüklerin yeniden düzeltilmesini istiyorlar.
Dolayısıyla, şimdi, Çalışma
Bakanlığı, buraya gelenler çalışma yaşamında
önemli değişiklikler olduğunu söylüyorlar ama bu
değişikliklerle ilgili tablo şu: 1 milyon 72 bin sendikalı
olduğunu söylüyorsunuz Sayın Bakan. 1 milyon 100 bin olduğunu
kabul edin.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Daha fazla.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) 1 milyon 200 bin
olduğunu kabul edin.
Bunlar kâğıt üzerinde. Kâğıt
üzerindeki sendikalaşmayı değil
Türkiyede gerçek toplu iş
sözleşmesinden yararlanan gerçek işçi sayısı bunun
yarısıdır. Şimdi bununla övünüyorsunuz, ILO
standartlarında uygulama yaptığınızı
söylüyorsunuz. Diğer taraftan, iş kazalarıyla ilgili olarak Avrupa
normlarında düzenleme yaptığınızı söylüyorsunuz. Her
gün işçiler ölüyor, Somada, Ermenekte, inşaatlarda her gün yeni
yeni insanlar ölüyor, katliamlar oluyor. İşte
yaptığınız düzenlemeler bunları açmıyor
Sayın Bakan. Onun için, işçilerin feryadı,
çalışanların feryadı bugün bu yasal düzenlemelerle dinmez.
Önemli olan, uygulamada da sorunların olmasıdır. Onun için,
Karayollarındakiler yargı kararları
Adalet Bakanı
buradaydı, siz buradasınız. Kırk bir aydır, bunlar
mahkeme kararı aldıkları hâlde diyorlar ki: Bizim
hakkımızı verin. Siz de diyorsunuz ki: Ya işten
atacağız, kıdem tazminatını vereceğiz veya da
belki yeniden bir düzenleye yapacağız onlar için. Şimdi, bu
doğru değil. Bunların yargı kararlarına uymak sizin
birinci derecede göreviniz. Yargı kararlarına uyulmasını
istiyorlar.
Asgari ücretle çalışan
arkadaşlarımız
Sayın Bakan, bugün siz söylüyorsunuz:
Asgari ücret gayet iyi. TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ,
MEMUR-SEN, aklınıza gelen yandaş sendikalar dâhil, Açlık
sınırı 1 milyon 250 bin lira. diyor. Peki, asgari ücret ne
kadar? 890 bin lira. Bununla mı övünüyorsunuz? Bununla büyüdük. Büyüyen
ekonomiden bahsediyorsunuz.
Taşeron uygulamasını düzelteceğinizi
söylediniz. Arkadaşlar, böyle lafla olmuyor. Şu anda işçiler,
taşeron çalışanlar
Sayın Bakan, işte şu anda
Maltepe Hastanesinde 100 kişi sokağa atıldı. Çözün o zaman
Sayın Bakan. Siz Çalışma Bakanı olarak yalnız
onları seyretmekle yükümlü değilsiniz. Sizin aynı zamanda, o
işten atılan, sendikalı oldukları için işten
atılan işçileri iade etmek gibi bir sorumluluğunuz var.
Çalışma Bakanlığının böyle bir görevi var.
Dolayısıyla, sendika özgürlüğü yok.
Taşeron uygulaması yaygınlaşarak devam ediyor. Diğer
taraftan, iş kazaları, cinayetleri devam ediyor. Bütün bunlar devam
ederken bu süreci tamamlamak adına yapılması gereken çalışmaları
yapmıyorsunuz, ondan sonra, büyüyen ekonomi! Hangi büyüyen ekonomiden
bahsediyorsunuz? 16ncı büyüyen ekonomi. Bunun bedelini kim ödüyor?
Çalışan işçiler, asgari ücretle çalışanlar. Bu ülkenin
yaklaşık yüzde 70i asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücretle
çalışanlarla onların üzerinden
yoğunlaştırdığınız bir büyüme. Emeklilerin
alması gereken payı vermiyorsunuz. İntibak dediniz, intibak
yasasıyla yapılan düzenlemeler intibak hakkı deyip
geçiştirilen bir düzenleme. Gerçek bir intibakın
yaratılmasını ve bu anlamdaki hakların kendisine
verilmesini istiyorlar.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, bütün bu süreçlerin içinde Çalışma
Bakanı bunları yapmak yerine burada vaatler verecek. Biraz sonra yine
göreceğiz, yine diyecek ki, vaatler yeniden gündeme gelecek ve diyecek ki:
Biz şunları yapıyoruz, bunları yapıyoruz.
AK PARTİnin bütün milletvekilleri
çıktığında On iki senede biz şu iyileştirmeleri
yaptık. diyorlar. Bu iyileştirmeler yaşamda
karşılık bulmalı. Yani, Sayın Bakan, insanlar bu ülkede
sendikalı oldukları için işten atılmamalı; bu ülkede
yargı kararları uygulanmalı; bu ülkede taşeron
uygulaması son bulmalı; bu ülkede cinayetler son bulmalı; bu
ülkede emekli hakkının kazanımına ilişkin engeller
ortadan kaldırılmalı.
İşte, burada söylüyor vatandaş: Ben 55
yaşındayım, iş bulamıyorum. Ama Bakanlık bana
diyor ki, yasa diyor ki 65 yaşına kadar bekleyeceksin. Bulun
iş, bulun iş! Ne sağlık hizmetlerinden yararlanıyor bu
vatandaşlar ne diğer sosyal haklardan yararlanıyor ne para
alabiliyorlar. Bunlar yaşamlarını bu anlamda sürdürmek durumunda
kalıyorlar. Bu yaşamlarını böyle sürdürmek yerine insan
onuruna yakışan bir düzen kurmak sizin göreviniz. O nedenle, Sendika
Yasası dâhil, Grev Yasası dâhil bütün bu engellerin ortadan
kaldırılacağı bir düzen istiyorlar. Onun için bugün
sokaklarda haykırdılar, Saraylar değil ekmek için bütçe. diye
haykırdılar. O mücadeleyi verenleri bir kez daha selamlıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
İzmir Milletvekili, Musa Çam.
Buyurunuz Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on bir dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gökte turna dizim dizim,
Dinmez yüreğimde sızım.
Erdal Ereni asmışlar,
Ağıdını söyler sazım.
Deli sevdalar başımda,
Sevdalı yürek peşinde.
Çektiler darağacına,
Daha gencecik yaşında.
Otuz dört yıl önce, 17 yaşında,
yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Ereni saygıyla ve minnetle
anıyor, mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün 24üncü Dönemin son bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Plan ve
Bütçe Komisyonunda bizlerle birlikte görev yapan
arkadaşlarımıza, çok değerli milletvekili
arkadaşlarımıza, Plan ve Bütçenin çok değerli
çalışanlarına ve aynı zamanda, gece iki buçuk, üçlere kadar
bizimle beraber çalışan, konuştuklarımızı yazan,
stenograflık görevi yapan çok değerli stenograf kardeşlerimize,
arkadaşlarımıza ve tüm kavas arkadaşlarımıza,
görevli arkadaşlarımıza buradan teşekkür etmeyi bir borç
biliyorum çünkü 24üncü Dönemin son bütçe dönemi. 25inci Dönem için gidip
gelmemek var, gelip de görmemek var. Biz gelip de görmemek isteriz ve bu
koltuklarda oturmak isteriz tabii ki ve o koltuklarda da inşallah bizler
oturacağız arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce burada Sayın Süleyman Çelebi söyledi, bugün mitingdeydik, bugün
-görkemli- işçiler, emekçiler, çalışanlar, kamu çalışanları
taleplerini Sıhhiye Meydanında yükselttiler arkadaşlar.
Bağırıyorlar, diyorlar ki: Asgari ücret. İşte, 17
Aralıkta ikinci kez Asgari Ücret Tespit Komisyonu TÜRK-İŞte toplanacak.
Birincisi Çalışma Bakanlığında toplandı, ikincisi
TÜRK-İŞte, üçüncüsü TİSKte -Türkiye İşverenler
Sendikası Konfederasyonu, stenograflar için açıklayarak söylüyorum-
dördüncüsü de son kez Bakanlıkta yapılacak. Büyük bir ihtimal 30unda
veyahut da 31inde, yılbaşına mutlu gitmek isterlerken yine o
gece zehir edilecek, Hükûmetten aldığımız bilgilere göre
yüzde 3 artı yüzde 3 zam verilecek ilk altı ay ve ikinci altı ay
için. Hocam, bu da neye tekabül ediyor biliyor musunuz? Günlük 1 liraya tekabül
ediyor yani 1 liralık bir zam gelecek. 1 liraya insanlar içse içse ancak 1
çay içebilirler, bunun ötesinde bir şey yok.
Dolayısıyla, Sayın Bakan, lütfen, bugün
Sıhhıyede yürüyen ve Türkiye'de asgari ücretle çalışan
insanların sesini duyun.
Bayram Bey, Türkiye'de en büyük toplu sözleşme
asgari ücrettir, en büyük toplu sözleşme çünkü Türkiye'de reel olarak,
gerçek anlamda toplu sözleşme yapan işçi sayısı,
sendikalı sayısı 550-600 bin civarında. Sayın Bakan,
birazdan bunları çıkıp söyleyecek. En büyük toplu sözleşme
asgari ücret. Dolayısıyla, insanlar, açlık
sınırını yaşamadan, onurluca yaşayabilecekleri
bir asgari ücreti istiyorlar ve hak ediyorlar ve Sayın Bakan, lütfen,
işçilerin, emekçilerin bu sesini duyun.
Kortej yürüyor, emekliler var, prim ödemişler, yıllarca,
günlerce prim ödemişler ama bağlanan emekli maaşları o
kadar düşük ki insanlar ister istemez bir başka iş yapmak
durumunda kalıyorlar, Recep Bey ve şu pankartı
taşıyorlardı, rica ettim, bana verir misiniz, Meclise gideceğim,
bunu kullanacağım dedim: Bilale gemi, emekliye kuş yemi.
Yaşlı adamın bir tanesi bunu almış, diyor ki: Bilale
gemi, emekliye kuş yemi. Doğru, doğru. (CHP
sıralarından alkışlar) Bilal oğlana gemicikler ama
emekliye verilen zamlar ancak kuş yemini alacak kadar küçük olduğu için
ister istemez bu vatandaş, yaşlı bir amca almış bunu,
Sayın Bakan, elinde gardan Sıhhıye Meydanına kadar
yürüyor. Ben de rica ettim, dedim ki: Bunu bana ver, Meclise götüreyim.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Ona mı
yazmış? Parası yok, kartona yazamamış.
MUSA ÇAM (Devamla) Buna yazmış, evet, buna
yazmış.
Şimdi, Sayın Bakan, insanlar prim
ödemişler, yıllarca prim ödemişler. Siz, geçtiğimiz Bütçe
Komisyonunda dediniz ki: İntibak yasasını çıkardık.
Ben de size söyledim: Hayır. Geçen torba yasa görüşülürken bunun bir
intibak yasası olmadığını söylemiştiniz ama
çalışma programı kitapçığınızda bir intibak
yasası olarak bunu dile getiriyorsunuz, doğru değil. Sadece 1
milyon 800 bin insanın, 1999dan önce emekli olan insanların
hesaplamalarında yanlışlık nedeniyle onu düzelttiniz ama
gerçek anlamda, emeklilerimiz, bugün gerçekten çok zor durumdalar, çok kötü
durumdalar ve çoluk çocuğunun avucuna bakmak durumunda kalıyorlar. O
nedenle, gerçek anlamda bir intibak yasasına ihtiyaç var, emeklilerimizin
hiç kimseye muhtaç olmadan, pazarda limon satmadan, millî piyango satmadan, bir
başka işlerde çalışmadan insanca yaşayacakları
bir emekli maaşına ihtiyacı var. Yine, kortejde
yüzlerce insan yürüyor ve şu sloganı atıyorlardı:
Edirnedan Marsa, Jüpiterden Karsa, çıksın artık bu yasa!
diye haykıran emeklilikte yaşa takılanlar vardı
arkadaşlar. Neden? Sayın milletvekilim, Sayın Başkan,
Sayın Salim Uslu; adam 1980de işe girmiş; emeklilik gün
sayısı belli, prim gün sayısı belli, yaş belli ama
1999da bir iktidar geliyor, yasayı değiştiriyor. Maç
başlamış hocam, kurallar belli, penaltı noktası belli,
orta çizgi belli, altıpas belli. Geliyor birisi, diyor ki: Ben
bunları değiştirdim, benim kuralıma göre
oynayacaksınız. Bu nedenle binlerce insan yaşa
takıldı, emekli olamıyorlar. Önümüzdeki dönemlerde bunlar
katlanarak daha da devam edecek. Bu nedenle, bu insanların, emeklilikte
yaşa takılanların sorununun çözülmesi için mutlaka Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bir çözüm üretmesi gerekiyor. Aksi hâlde, önümüzdeki günlerde
emeklilikte yaşa takılanların sorunları, problemleri çok
daha büyük, çok daha çözülmesi mümkün olmayan noktalara gelecek.
Sayın
milletvekilleri, on iki yıllık AKP iktidarının birkaç
şanslı bakanı var. Giden Sağlık Bakanı, giden
Ulaştırma Bakanı, Sayın Ali Babacan gibi çok
şanslı bakanlar var, on iki yıldır bakan. Sayın
Bakanımız da bakanlar arasında en medeni ilişkilerimizin
olduğu sayın bakanlardan bir tanesi. Türkiye Cumhuriyetinde,
altmış yıllık çok partili dönemde en uzun Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Sayın
Bakanımızdır arkadaşlar. Şu an itibarıyla
beş yıl üç ay, eğer ocak ayında bir Kabine
değişikliği olmaz ise
Bu arada sizleri de beklentiye sokuyorum
yani.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Çok heyecanlandık Musa Bey!
MUSA
ÇAM (Devamla) Eğer ocakta bir Kabine değişikliği olmazsa,
hazirana kadar devam ederse Sayın Bakanın bakanlık süresi
beş yıl sekiz ay olacak. Türkiye açısından, bu
Bakanlık açısından sürekli olan bir rekoru kıracak.
Ama
Sayın Bakanın rekoru sadece bununla ilgili değil. Sayın
Bakanın beş yıl, üç aydır bakanlık
yaptığı bu koltukta başka rekorları da var:
İşte, Somadaki iş cinayetleri gibi, Ermenekteki iş
cinayetleri gibi, Mecidiyeköyde Torunlar İş Merkezindeki iş
cinayetleri gibi rekorları da var. Sayın Bakanın görev
yaptığı beş yıl üç aylık süre içerisinde -toplam
hayatını kaybeden, resmî istatistiklere göre söylüyorum- Sayın
Bakanın Bakan olduğu dönemde 8.504 işçi kardeşimiz
hayatını kaybetmiştir arkadaşlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama, orada oturuyor hâlâ!
MUSA ÇAM (Devamla) On iki yıllık AKP Hükûmeti
döneminde, resmî istatistiklere göre söylüyorum, 14.718
Ve her gün hep
birlikte ölüm haberlerini alıyoruz, bundan da büyük bir üzüntü ve acı
duyuyoruz arkadaşlar. Bunun önemli nedeni, taşeronlaşmadır.
Sayın Bakan söyledi, 2002 yılında 60 bin kişi vardı,
bugün resmî kayıtlara göre kamuda 650 bin civarında taşeron
işçi var, özel sektörle beraber 2,5 milyon insan taşeron olarak
çalışıyor. Bugün Ermenekte, Somada insanlar ölüyorsa ölüm
nedenlerinin önemli nedeni taşerondaki bu çalışmalardır
arkadaşlar. Taşeronlaşma mutlaka yasaklanmalı ve
kaldırılmalıdır.
Yine, bu taşeronlaşmadan dolayı
geçtiğimiz günlerde Ermenekte hayatını kaybeden 18 işçi
kardeşimiz var, bunlardan 1 tanesi Tezcan Gökçedir. 2 isimden, 2 babadan
bahsedeceğim; bir, Tezcan Gökçenin babasından, bir de bir başka
babadan bahsedeceğim.
Tezcan Gökçenin babası, gördüğünüz gibi
arkadaşlar, ayağında lastik ayakkabı, işte benim
ayağımdaki lastik ayakkabı arkadaşlar. Gördüğünüz gibi
bu ayakkabılar, işte gördüğünüz ayakkabılar
arkadaşlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Dışarıda da
giymezsen
MUSA ÇAM (Devamla) Tezcan Gökçenin babası Recep
Gökçe, bu ayakkabıları giyiyor. Soruyorlar: Neden? Param olsa ben
bunları giyebilir miyim? Param yok, geçimimi sağlayamıyorum,
bundan dolayı bu ayakkabıları giyiyorum. diyor ve tabii ki
hemen devletimiz devreye giriyor, valilik 10 liraya ayakkabıları
alıyor, imama veriyor ve imam vasıtasıyla bunu gönderiyor. Bu
tevazu sahibi bu baba, Recep amca ne yapsın? Almasam olmaz, giymesem
olmaz, ayıptır, yazıktır, günahtır. deyip bu
ayakkabıyı giymek mecburiyetinde kalıyor. İşte, on iki
yıllık iktidarınız döneminde, Dünyanın en büyük
17nci büyük ekonomisi, Avrupanın 6ncı büyük ekonomisi
dediğiniz yerde Recep Gökçenin geldiği durum işte budur
arkadaşlar. Ama, bir başka baba daha var, saraylarda oturan ve bunun
da oğlu var. Bugüne kadar oğlunun ne iş
yaptığını, nelerle geçindiğini, nerede para
kazandığını, hangi işleri
yaptığını çok fazla bilmiyoruz ama tapelerden büyük
paralar olduğunu, o paraları eritmek için de talimatlar
aldığını da biliyoruz. Bu, Türkiye açısından çok
ayıp bir şeydir. Ve buralarda da, o ayakkabı kutularında
da, işte arkadaşlar, euroları da görüyorsunuz; işte
ayakkabı kutularında euroları da buralarda görüyorsunuz,
işte eurolar.
Şimdi, sorun şu arkadaşlar: Kömür
ocakları kaçak, saray kaçak, Sayın Cumhurbaşkanının
Urla Zeytinelindeki villaları kaçak ve düşünün, bir ülkenin
Başbakanı ve Cumhurbaşkanı sürekli kaçaklar üzerine
iktidarını yükseltiyor, bu kabul edilebilir bir şey
değildir. Batsın bu kaçak, batsın bu kaçak dünya, batsın bu
kaçak sistem arkadaşlar diyorum, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyor, bir kez daha hayatlarını kaybeden
arkadaşlarımızın anısı önünde, mücadelesi önünde
saygıyla eğiliyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.
İLHAN YERLİKAYA (Konya) Seçimler geliyor.
MUSA ÇAM (Devamla) Sorun seçim değil.
İLHAN YERLİKAYA (Konya) Millet tercihini
yapıyor.
MUSA ÇAM (Devamla) Toplum celladına
aşıksa sorun yok. Bizim görevimiz bunları dile getirmek burada.
(AK PARTİ sıralarından aa sesleri, gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan,
topluma hakaret var, böyle olmaz. Burada hakaret ediyor, millete hakaret
ediyor, olmaz böyle bir şey. Celladına aşıkmış
millet. Böyle bir laf mı olur? Millî iradeye hakarettir bu.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Yarın da o
ayakkabıyla gezin dışarıda, onunla gezin.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde iradesi tecelli eden topluma bu şekilde hakaret edilemez.
Celladına aşık. gibi bir ifadeyi lütfen hatip tavzih etsin, bu
sözünü geri alsın. Bu kürsüde Toplum celladına aşık. gibi
bir ifade bu Meclise yakışan bir ifade değildir.
BAŞKAN Ne zaman söyledi, ben onu duymadım
efendim. Mikrofon kapandıktan sonra mı söyledi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Konuşmasında
-kayıtlara da geçmiştir- Toplum celladına aşık.
ifadesini kullandı. Lütfen bunu açıklasın.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Bir daha
söyleyecek kadar delikanlıdır o!
BAŞKAN Sayın Çam...
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
tutanaklara bakarız. Biz söylediğimizin arkasındayız,
gerekirse bir kez daha söyleriz, yanlışlık varsa onu da
düzeltiriz. Tutanaklara bakalım.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Bir daha
söylesin.
MUSA ÇAM (İzmir) Söyleriz.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Delikanlı
adamsın sen ya!
MUSA ÇAM (İzmir) Söyleriz tabii. Hiç kimseden
korkumuz yok bizim.
BAŞKAN Evet, bakacağım efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, tutanaklara bakılmasını ve Yüce
Divanınızın bu konuda gereğini yapmasını istirham
ediyorum.
BAŞKAN İstetelim, tutanakları getirir
arkadaşlar. Bakalım sözüne, ne dediğine.
Şimdi, Ankara Milletvekili İzzet Çetin.
Buyurunuz Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
TODAİE ve Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bu konuya girmeden
önce, ben, güncel olan iki tartışmaya birer cümleyle katkı
yapmak için, özellikle kaçak saray konusunu örtbas etme amaçlı olarak
kullanılmasının sonlanması amacıyla söylüyorum.
Son günlerde tutturuldu Osmanlıca öğrenmeye
herkes mecbur, öğreneceksiniz. ya da Osmanlıca resmî dile
dönüşecek. diye. Bu tam bir aldatmaca. 1876 yılında
çıkarılan Kanun-ı Esasinin 18inci maddesi diyor ki: Tebaai
Osmaniyenin hidematı devlette istihdam olunmak için devletin lisanı
resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır. Yani Devletin resmî dili
Türkçedir. diyor, bunu istismar etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Osmanlıcayı öğrenmek isteyen öğrenir ama okullarda mecbur
edeceğim diye uğraşmanın da, o kaçak sarayı kapatmak
için uğraşmanın da bir mantığı yoktur. O nedenle,
birileri bu boş şeylerle ülkeyi meşgul etmekten kendini
alıkoymalı ya da birileriniz hatırlatmalı.
İkinci konu da, Sayın Cumhurbaşkanı
çıkıyor ikide bir, Sayın Genel Başkanımızla
ilgili olarak SSKyı, döneminde trilyonlarca zarar ettirdiniz. diye
ahkâm kesiyor. Değerli arkadaşlar, hani, İslamiyette bir kural
var, Oku. Önce bilgi sahibi ol, sonra fikir sahibi ol. Bakınız, SSK
bir ticarethane değil, tüccar siyasetin mimarı olduğu için
orayı ticarethane zannediyor. Orası devletin sosyal güvenlik kurumu,
o sosyal güvenlik kurumu da kamu yararına, kamu hizmeti yapan bir kurum ve
ülkedeki nüfusun büyük bir bölümünü, yüzde 90ını himayesi
altına almış, onun sorunlarını çözmeye
çalışan bir kurum. Hem ülkemizde hem dünyada açık verir ve o
açıkları devlet sübvanse eder hazineden, bütün dünyada da böyledir.
Bakınız, ben yıllar itibarıyla
SSKnın açıklarını söyleyeyim sizlere: Bahsettiği
yıllar, burada hepsi var, bugün de alabildiğine yüksek miktarda
sübvanse ediliyor. Son olarak 2013 yılının sübvansiyonu 71
milyar 263 milyon 763 bin, yılın ilk sekiz ayı için 53 milyar
600 milyon. Yani her dönemde SSK açık verir ve açığını
da devlet kapatır sosyal devletin bir gereği olarak. O nedenle, bu
konuyu istismar ederek gündem değiştirmeye, çocuklarının,
bakanlarının yolsuzluklarını, rüşvetlerini kapatmaya
çalışmasının hiçbir mantığı yoktur.
Konuya dönmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Gerçekten, bizim ülkemizde Anayasamızın 128inci maddesi
-kısaca söyleyeyim- devletin asli ve sürekli işlerinin kamu
görevlileri eliyle görülmesini emreder. Yine, onun üçüncü fıkrasında
da Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla
özel olarak düzenlenir. der. Hem üst yöneticilerin yetiştirilmesi hem de
kuruluşunda da hepimize de anlatıldığı gibi, Orta
Doğuda, Balkanlarda, Kafkaslarda en büyük kamu yönetimi enstitüsü olan
TODAİEnin ve Devlet Personel Başkanlığının,
özellikle, Çalışma Bakanlığına 2011 yılında
bir kanun hükmünde kararnameyle aktarılmasının
mantığı yoktur. Ama şunu söylemek mümkün: Artık
nasıl olsa kamu çalışanlarını azalttık,
KİTleri sattık, özelleştirdik, oradaki personel sayılarını
indirdik. E, devleti de kamu görevlileri eliyle değil, tüccar
zihniyetiyle, tüccarca yöneteceksek Başbakanlığa bağlı
TODAİE diye, Devlet Personel Başkanlığı diye bir
kurumun olması doğru değildir. Onun için, bunu Çalışma
Bakanlığına gönderelim, zaten işi de yok, bir de bunlarla
uğraşsın ya da giderek etkisi kaybolsun.
mantığıyla oraya gönderildi.
Değerli arkadaşlar, gerçekten bu Kamu
hizmetiyle piyasa hizmeti arasında fark yoktur.
anlayışıyla ülkede yönetimin ne hâllere düştüğünü
hepimiz biliyoruz. Şimdi, bugün eğer Ilısu Barajı
yapılamıyorsa, Hükûmet Ilısu Barajının oradaki
güvenliğini sağlayamayıp, müteahhidin güvenliğini
sağlayamayıp peş peşe ayrılıyorsa ihaleyi alan
müteahhitler; Bismilde adliye kurulup yargılama devletin adliyesi,
maliyesi dışında yapılıyorsa elbette bu kamu
görevlilerinin bir önemi kalmamıştır.
Değerli arkadaşlar, tabii, bir başka önemli
konu: Kamu yönetiminin bir önemi kalmadı; devlet memurluğunun hatta
bakanların, bakanlıkların Türkiye'nin idari yapısında,
personel sisteminde bir önemi kalmadı çünkü dünün Başbakanı,
bugünün Cumhurbaşkanı hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı
görevini yerine getirebilmek için sarayda bir gölge kabine kuruyor.
Dış İlişkiler Başkanlığı o
başkanlıkları siz bakanlık diye algılayın-
Ekonomi Başkanlığı, Savunma Başkanlığı,
Enerji Başkanlığı, Yatırım İzleme
Başkanlığı, İletişim Merkezi
Başkanlığı ve bir de başdanışman
başlarına, oldu iki iktidar. Ülkede böyle bir dönemde kamu
yönetiminden bahsetmenin pek de bir mantığı yok ama her
şeye rağmen, ülkemizin yükünü çeken kamu personeli, özellikle
işçisi, memuru bir perişanlık içerisinde, diyorlar ki bize zaman
zaman: Ya, 300 bin öğretmen atama bekliyor, öğrenciler öğretmen
bekliyor. Atama bekleyen öğretmenlerle öğrencileri buluşturun,
atayın öğretmenleri. Kadro yok. Niye? Efendim, zaten kadromuz
kısıtlı, atayamıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu konuda biz de
Devlet
Personel Başkanlığımız bir kitap hazırlamış,
bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda bizlere verdi. Yani memuriyet
sayılarına bakarsanız -ben onları vakit kaybetmek
istemediğim için tek tek söylemek istemiyorum, okumak istemiyorum ama- 3
milyon 195 bin kamu çalışanı var diyoruz bugün. Bunların
bir kısmı işçi, bir kısmı sözleşmeli personel,
bir kısmı memur. Memurların içerisinde de kategorize
edilmiş; A, B, C. C statüsünde olanları arkadaşlarım
söyledi, 4/Cliler 23 bin kişi bu dönemde yaratıldı, bundan önce
AKP iktidar olduğunda sadece 155 kişiydi, bugün 23.600 kişi,
Mecliste de 2 bin kişi, onların sorunu çözüm bekliyor. Yine,
geçmiş dönemlerde çıkartılan bir yasayla -yine
arkadaşlarım belirtti- özellikle yaşa takılanlar
sorunlarına çözüm bekliyor.
Onun dışında memurların
maaşları, özlük hakları son derece karmaşık.
Aldıkları maaşlarda tali ücretleri dediğimiz yan ödeme, ek
zam gibi maaşlarına ilave edilen ücretler emekli ikramiyelerinde
dikkate alınmıyor, emeklilik maaşlarında dikkate alınmıyor,
o büyük bir sorun olarak sürüyor.
Yine memurlara yapılan büyük bir
haksızlık, hizmet sürelerine ilişkin emeklilik
yaşını yükselttik, kırk yıl, kırk beş
yıl çalışan bir memura otuz yıldan fazla
çalıştığı süre için bir ikramiye düşünülmüyor.
Bu, büyük bir eksiklik.
Yine, 2000 öncesi emekliler
Hadi 2000 sonrası için
bir intibak yaptınız, adına Bakan da intibak demedi yani
intibak değildi çünkü haklıydı. Gerçekten hizmet sürelerini ve
prim ödeme gün sayılarını dikkate alan bir anlayışla
yapılması gereken bir intibak ne yazık ki
yapılmış değil.
Değerli arkadaşlar, ben size bazı rakamlar
vereceğim. Mesela OECDdeki rakamlara göre, Avusturyada ortalama olarak
18, Kanadada 12, Almanyada 18, ABDde 13 kişiye 1 memur hizmet verirken
bizde 29 kişiye 1 memur düşüyor.
Değerli arkadaşlar, memur maaşları
son derece düşük. Ben devletin resmî rakamlarını size
kitaplarından vereyim. Devlet memurları için en düşük devlet
memuru aylığı 2.025 lira olarak gözüküyor ama buna aile
parası dâhil, aile parasını çıkarttığınızda
maaşının 1.763 liraya düştüğünü görürsünüz. 4
kişilik bir aileyi baz aldığınızda bunun devlet
memurları açısından yetersiz ücret olduğu herkes
tarafından bilinen bir gerçek.
Süre çok kısıtlı, o nedenle her şeye
yetişmenin de olanağı yok ama yıllar itibarıyla
arkadaşlar, kamuda istihdamın nasıl berbat hâle getirildiğini
ben size rakamlarla vereyim: İşte, 1985ten günümüze KİTlerde
çalışan memur sayısı 187 binden 5 bine gerilerken sürekli
işçi sayısı da 385 binden 55 bine, AKP iktidar olduğunda
182 bin olan sayı bugün 55 bine geriledi. Diğer taraftan,
baktığınızda, yine taşeron uygulaması
dediğimiz, bugün iş cinayetlerinin ana unsuru olan sistemi AKP
doğurdu, AKPden önce Türkiyede taşeron sistemi yoktu. Bu da
yılın ilk dokuz ayı için kamuda 781 bin çalışan
taşeron işçi olduğu Sayın Bakanın resmî olarak
verdiği cevap.
Değerli arkadaşlar, bugünlerde tabii Hükûmet
memurları iyice ezecek, iyice yok edecekti, torba kanunla bir kez daha
memurların hak arama özgürlüklerini de elinden alacak ve kıyacak idi;
Anayasa Mahkemesi son aylarda bir özgürlük çizgisine -girdi demeye dilim
varmıyor ama öyle demeliyim- girdi de bereket versin ki iptal edip
memurların, özellikle daire başkanı ve daha üst düzeyde
olanların savrulmalarını, harcanmalarını kısmen
engelledi.
Bir büyük çarpıklığa dikkat çekmek
istiyorum: Şube müdürleri sayısı herhâlde 2 binlere kadar
geriledi ama onlardan emsal olanlardan şu anda 1.500-1.600 lira daha
düşük maaş alıyorlar, sorunlarının giderilmesini
bekliyorlar.
Değerli arkadaşlar, kamu
çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendika
hakkı kâğıt üzerinde var ama ne grev hakkına sahipler ne de
özgür toplu sözleşme hakkına sahipler. Hükümetin
yaptığı en önemli konulardan bir tanesi, yandaş sendika
yaratarak, onu, daha görüşmeleri birinci haftasının ikinci
günündeyken, geride yirmi beş gün varken başkan tek başına
sözleşmeye imza atıp Türkiyedeki tüm, demin sözünü ettiğim 2,5
milyondan fazla memuru 2014 için 123 liraya, 2015 için yüzde 3e mahkûm
etmesidir. Eğer Hükûmetin verdiği rakam alınmış olsa
çok daha bundan iyi olacaktı.
Değerli arkadaşlar, en önemli sorunlardan
birisi de sınavsız atama. Diyanet İşleri
Başkanlığı kullanılarak, valilikler kullanılarak,
özel kalemleri kullanılarak, belediye başkanlıklarının
özel kalemleri kullanılarak bizim çocuklarımız yüzlerce,
binlerce lira harcayarak, aylarca zaman harcayarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
KPSSye girip
atanamazken AKPlilerin çocuklarının, bakanlarının bir
yandan devleti soyması, diğer taraftan devletin kadrolarını
işgal etmesi kabul edilemez. Bu uygulamayı şiddetle kınıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Zozani.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, Ankara Milletvekili İzzet Çetinin
656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının üçüncü tur görüşmelerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Müsaade ederseniz
kayıtlara geçmesi açısından bir hususa değinmek istiyorum.
Ilısu Barajının
yapılamamasının sebebi güvenlik nedeni değildir. Ilısu
Barajı, projelendirildiği günden beri uluslararası kredi
derecelendirme şirketleri vasıtasıyla finanse edilip
yapılmak istendi. Uluslararası finans kuruluşları
Ilısuda sebebiyet verilecek olan doğa, tarih ve kültür
katliamından kaynaklı olarak Ilısuya finans desteğini
vermeyi reddetti, geri çekti. Daha sonraki aşamada, devlet kendi öz
kaynaklarıyla Ilısu Barajını yapma arzusu içerisine girdi,
inşaatı başladı ancak Hasankeyf sakinleri ve
doğaseverler, tarihseverler devleti mahkemeye verdikleri için Ilısu
Barajı mahkemelik bir durumdur ve bu nedenle yapımı
gecikmektedir. Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekilinin Ankarada
işçileri savunup Batmanda, Ilısuda müteahhitlerin
haklarını savunmaya yeltenmesi, soyunması gerçekten garibimize
gitti.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Muhatap Hükûmettir
Sayın Zozani, Hükûmet cevap versin.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Doğa, tarih ve
kültür katliamı anlamına gelen Ilısu Barajını
savunmak ancak ve ancak Sayın İzzet Çetine düşer.
Teşekkür ederim.
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan,
cevap vereyim.
BAŞKAN Sayın Çetin
6.-
Ankara Milletvekili İzzet Çetinin, Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İZZET ÇETİN (Ankara) Yani, ben kültür ya da
diğer varlıkları, en az Zozani kadar sahiplenmeyi bilirim. Benim
muhatabım Hükûmettir. Hükûmete yönelik olarak, güneydoğuda
otoritesini yitirdiğini, barajı
yaptıramadığını
Eğer öyle bir tarihi ve tabiat
varlıklarını, çevreyi, doğayı koruma varsa biz ona
destek veririz ama nedeni, başka faktörler ise ben o faktörleri Hükûmetten
duymak isterim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Gülerler ona, gülerler.
Başka örnek verebilirdin İzzet Bey, başka örnek verebilirdin.
Gülerler ona.
İZZET ÇETİN (Ankara) Onu gündeme getirdim,
onu dile getirdim. Devletin yani Hükûmetin güneydoğuya ve doğuda ülke
yönetimini kaybettiğini ortaya koymaya çalıştım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, konu anlaşılmıştır.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Çok komik duruma
düştün İzzet Bey, çok komik duruma düştün.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki
Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu
İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579)
(S.Sayısı: 657) (Devam)
A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Danışoğlu.
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AYŞE ESER DANIŞOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2015
yılı Avrupa Birliği Bakanlığı ve Türk
Akreditasyon Kurumu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
62nci Hükûmet Programında 2014, Avrupa
Birliği yılı olarak ilan edilmişti. Yılın sonuna
geldik, kayda değer bir ilerleme olmadığı gibi, Avrupa
değerlerinin çiğnenmesi de müzakerelerin odağını
oluşturuyor çünkü hukukun üstünlüğünü, yargı
bağımsızlığını, temel hak ve özgürlükleri
içselleştirmek yerine onlarla âdeta mücadele eden bir Hükûmet var.
Avrupa Birliği Bakanlığı, bana göre
en zor durumdaki bakanlıklardan biri çünkü hak ve özgürlük ihlalleri,
yolsuzluk iddiaları, uygulanmayan yargı kararları ile Kopenhag
Kriterleri, Avrupa değerleri arasında
sıkışmış durumda.
Bakanlığın demokrasi ve çağdaş
yaşam standardı vaatleri, Hükûmetin uygulamalarıyla ve
yaşam tarzı dayatmalarıyla hiç de örtüşmüyor.
Avrupa Birliğiyle açılan müzakereleri 14
başlıkta yürütmeye çalışıyoruz. Bazı
fasılların önünde siyasi blokaj var ama askıya alınmamış 3 tane
de fasıl var örneğin; bunlar "Kamu Alımları",
"Rekabet Politikası" ve "Sosyal Politikalar ve
İstihdam" fasılları. Bu fasılların
açılmasına yönelik bir kararlılık ve irade şimdiye kadar
göremedik.
Avrupa'da birinci olmakta ısrar ettiğimiz iki
temel alan var. Bunun bir tanesi ölümlü iş kazaları, diğeri de
gelir eşitsizliği. Sosyal politikalar ve istihdam faslı, iş
sağlığı ve güvenliği tedbirlerini de kapsamakta.
Çalışanların sadece yüzde 4-4,5'unun sendikalı olması,
çocuk işçiliği, kadın istihdamının düşüklüğü
Avrupa Birliği tarafından ciddi biçimde eleştirilen konular arasında. Ben, Sayın Bakandan
bu alanlara destek vermesini ve faslın açılması için de etkin
eylem planları hazırlayacağını ümit ediyorum,
bekliyorum.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği
yılındayız. dedik ama pek çok konuda Avrupa felsefesine
aykırı gidiyoruz. Bunlardan biri yayın yasakları.
Başta Uludere, Reyhanlı saldırıları, çalınan KPSS
soruları, Suriye sınırında düşen uçak,
Dışişlerinin Suriye tapeleri, durdurulan MİT
tırları, bakanlara yönelik yolsuzluk iddiaları olmak üzere çok
sayıda konuya, alana yayın yasağı konuldu. TİB'in son
bir yıl içinde 18 bin İnternet sitesini erişime
kapattığı ifade ediliyor. Twitter ve Youtube yasakları var.
Bunları Avrupa Birliği kurumlarına anlatmak çok da kolay
olmuyor.
Yeni kanunlar hazırlanıyor, düzenleniyor.
Mesela, bu önümüze gelecek olan kanuna göre, karşı çıkan
herkesin makul şüpheli olabildiği, polisin yetkilerini insan
haklarını ihlal edecek kadar genişleten, mal
varlığına aşırı genişletilmiş sınırlarla
el koyulmasına izin veren güvenlik paketlerini hangi reform
kılıfına sokup Avrupa Birliğine anlatacağız?
Zaten demokratikleşme diyerek oluşturulan kurumlar da taraflı
ve bağımlı biçimde inşa edildi. Mesela İnsan
Hakları Kurumunun 11 üyesinin 7'sini Bakanlar Kurulu atıyor, 2'sini
Cumhurbaşkanı, 1'ini YÖK, kalan 1 tanesinin de baro
başkanlarının seçimine bırakılmış
atanması. Yine AİHM kararları doğrultusunda kurulan Kolluk
Gözetim Komisyonu İçişleri Bakanlığı bünyesinde
çalışıyor, başkanı da sayın müsteşar.
Şimdi, neden kurumlar kuruluş amaçlarına
aykırı biçimde devlete bağımlı olarak
oluşturuluyor? Devletin insan hakkı ihlallerini yine devletin
denetlemesi Bir cezasızlık politikası mı güdülüyor?
sorusunu akla getiriyor.
Avrupa Birliğine tam üyelik yolundayız ama
kadın erkek eşitliğinin hâlâ
tartışıldığı bir ülkeyiz. Bu yıl 200'den
fazla kadının öldürülmesi ve ağırlıklı olarak
eş ya da eski eşlerinin bu cinayetleri işlemesi ve bu haberlerin
giderek sıradanlaşması kadının aile ve toplum içindeki
statüsünü de acı biçimde özetliyor sanıyorum. Bu da pek Avrupa
Birliğiyle uyumlu bir alanımız değil.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki yıl Türkiye
G20 dönem başkanlığını üstlenecek. Bu, ülkemiz için
çok önemli bir fırsat, mutluyuz.
Türkiye, Başkan olarak Yolsuzlukla Mücadele Eylem Planı'nın
yürütülmesinden de sorumlu olacak. Biz aynı zamanda Birleşmiş
Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesine de tarafız.
Dolayısıyla uluslararası sorumluluklarımız var. Ancak
diğer yandan Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün
hazırladığı Yolsuzluk Algısı Endeksinde bu
yıl Türkiye 5 puan kaybetti ve dünya yolsuzluk sıralamasında 11
sıra yükselerek en çok kötüleşme gösteren ülke oldu.
Dolayısıyla G20de de işimiz kolay görünmüyor.
Uluslararası ölçütlere bakmaya devam edersek,
demokrasi ölçütü, Küresel Barış Endeksinde 162 ülke arasında
128inciyiz. Bu endekste ne var? Hapisteki insan sayısı, toplum
güvenliği, silahlara erişim, yer değiştiren insanların
sayısı, yolsuzluk, basın özgürlüğü ve işsizlik gibi
birçok faktör değerlendiriliyor. Gene OECD 2014 Yaşam Kalitesi
Raporunda en zor yaşanılacak ülkeler arasındayız. Burada da eğitim, iş,
güvenlik, sağlık, barınma gibi kriterlere
bakılıyor. Kişisel özgürlükler konusunda 142 ülke arasında
134'üncüyüz.
Değerli milletvekilleri, biz Avrupa Birliğine
üyeliği neden hedefliyoruz? Dünyanın önde gelen çağdaş,
demokratik, müreffeh ülkelerinden biri olmak için. En önemli potansiyelimiz de
bu yolda genç nüfusumuz. Bu avantajımızı fırsata
çevirebiliriz. Üretime dayalı bir ekonomi ve dünya markaları
yaratabiliriz. Bunun için de öncelik
vereceğimiz alan eğitim. Ancak, şu andaki en geçerli
uluslararası kriter olan PISA sonuçlarına
baktığımız zaman eğitim sistemimizin yetersizliği,
niteliksizliği her yıl tescilleniyor. Matematik, fen, okuduğunu
anlama vesaire, hiçbir alanda ilk 40a giremiyor öğrencilerimiz. On iki
yılda defalarca eğitim sistemi değiştirildi ama
başarısızlık değişemedi.
Dünyaya bakarsak, dünya ise 4üncü sanayi devrimine
hazırlanıyor, Avrupa ülkelerinde okullara bu doğrultuda yeni
dersler konuyor. Biz de bu geleceğe çocuklarımızı Milli
Eğitim Şûrasının önerileriyle
hazırlayacağız ama uluslararası akademik
başarısızlıklar Eğitim Şûrasında
tartışılmıyor bile. Türkiye'nin, PISA verilerinden yola
çıkarak, en az politika üreten ülkelerden biri olduğu belirlendi.
İlaveten, Avrupa Birliği hedefi olan, Avrupa
değerlerini benimseme iddiasında olan bir ülkede "insan
hakları, demokrasi" dersleri gereksiz görülüyor. Oysa bunlara özel
önem atfedilmesi gerekiyordu ve kaldırılması öneriliyor.
Değerli milletvekilleri, geçenlerde yeniden dile
getirilen "200 yıldır bize bir hayat tarzı
dayatılıyor" söylemi, batıya açılma, modernleşme
karşıtlığının ifadesidir, beyanıdır. Bu
durumda, Avrupa Birliğine tam üye olma hedefi de bir aldatmacadan öteye
gidemiyor. Zaten tüm bakanlıklar içinde en küçük bütçe de AB
Bakanlığına ayrılmış.
Hepinize tekrar saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Danışoğlu.
Sayın Çam, tutanaklar geldi, lütfen burada
söylediğiniz sözü düzeltiniz, ben duymamıştım, Toplum
celladına aşıksa, sorun yok. diyorsunuz. Sisteme girmişsiniz.
Söz veriyorum.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.-
İzmir Milletvekili Musa Çamın, 656 ve 656ya 1inci Ek sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının üçüncü tur
görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
konuşmam bitip teşekkür ettikten sonra, ön sıralardan, Konya
Milletvekili Sayın İlhan Yerlikaya bana Seçimlerde görürsünüz.
anlamında, Boyunuzun ölçüsünü alırsınız. anlamında
söz söyledi, ben de Sorun seçim
değil. dedim, tekrar bana Millet tercihini yapar. diye cevap veriyor,
ben de ikimiz arasındaki olan bir diyalogdan dolayı Toplum
celladına aşıksa sorun yok. demişim. Bu ikimizin
arasında. Ben bunu AKPnin genelini kastederek söylemiş değilim.
İlhan Beyle aramızdaki olan bir diyalog neticesindedir. Bunun
altını çizmek istiyorum, söylemek istiyorum. Yoksa, bu, AKPnin
geneli kastedilerek söylenmiş bir söz değil.
İkincisi, bir şeyi daha hatırlatmak
isterim: 22 Kasım 2009 tarihinde, AKP İzmir Milletvekili İbrahim
Hasgür, CHPye oy veren Alevileri celladına aşık olan idam
mahkûmlarına benzetti. Şimdi, dolayısıyla, ben de bunun
düzeltmesinin yapılıp yapılmadığına
bakacağım ama ben AKP Grubunun genelini kastetmedim. Sadece
İlhan Beye vermiş olduğum bir yanıttır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Buyurunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu açıklama çok
yerli yerine oturmamıştır efendim, dolayısıyla bu
konuya ilişkin söz istiyorum.
BAŞKAN Efendim, yani açıklamalarını
biz burada bir şey yapacak durumda değiliz Sayın Bostancı.
Yani Şöyle açıklama yap, böyle açıklama yap. diye burada
talimat yerinde değiliz tabii.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hayır,
sataşmadan söz istiyorum çünkü
BAŞKAN Size niçin sataştı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
buradaki ifadeyi
toplumun geneline teşmil edilebilecek tarzda zikretmiştir Musa Bey.
Sonradan aramızda dediği, bizim bilmediğimiz birtakım
kişisel ilişkilere atıf yaparak açıklamaya
çalışmıştır ama peşinden yine bu açıklamayla
esasında, bakıldığında, eklenmemesi gereken,
şuradaki uyumlu havayı bozmaması gereken başka bir iş
yapmıştır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
gruba bir sataşma yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Burada bir
yaklaşımı, bir zihniyeti eleştirdiği iddiasıyla
partimize yönelik sataşmada bulunmuştur. Bu çerçevede söz istiyorum.
BAŞKAN E kayıtlara geçti Sayın
Bostancı bütün söyledikleriniz de. Müsaade ederseniz bu konuyu burada
kapatalım. Uygun düşmeyen bir ifadedir. Siz de dile getirdiniz,
Sayın Çam da kendi üslubuna göre düzeltmeye çalıştı.
15 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 28inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578,
3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)
A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Üçüncü tur üzerinde şimdi söz sırası,
lehte olmak üzere Van Milletvekili Fatih Çiftciye aittir.
Buyurunuz Sayın Çiftci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FATİH ÇİFTCİ (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının üçüncü turunda şahsım adına lehte
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
2015 bütçesi AK PARTİnin 13üncü bütçesidir. AK
PARTİ, hükûmetlerinin bu bağlamda yaptıkları disiplinli,
şeffaf, insan odaklı, yatırım ve istihdamı destekleyen
bütçelerle bugüne kadar hizmet etmiş ve halkımızı
kalkındırmıştır.
Bütçe yapma hakkı demokrasilerin olmazsa
olmazıdır. İktidarların topladığı vergileri,
kamu kaynaklarının nerede harcanacağını ve nasıl
kullanıldığını toplumun ve temsilcilerinin bilmesi
demokrasinin gereğidir. Uygulanan disiplinli, mali politikalar sayesinde
istikrar sağlanmıştır. 2015 bütçesinde de bu görülmektedir.
Ekonomik gelişmeye paralel olarak ülkemizin
demokratikleşmesi ve ileri demokrasiye ulaşması için reformlar
yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Temel hak ve
hürriyetlerin korunması, yasakların kaldırılması ve
özgürlükler ortamının doğması için anayasal ve yasal
reformlar yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
insan haklarına saygılı ve hukukun üstünlüğüne dayalı
bir demokrasinin ülke yönetimine hâkim kılınması temel hedefimiz
olmuştur. Hükûmetlerimizin amacı, sağlıklı
işleyen bir adalet sisteminin ülkemize kazandırılması,
demokratik hukuk devletinin evrensel kabul görmüş ilkelerinin hayata
geçirilmesi, özgürlüklerin genişletilmesidir.
Adalet sistemimiz son yıllarda önemli
gelişmeler kaydederek âdeta kabuk değiştirmiştir. İyi
bir mevzuat altyapısının sağlanması, insan
kaynaklarının güçlendirilmesi, teknik ve fiziki altyapının
yenilenmesi alanlarında önemli gelişmeler
yaşanmıştır. Bugün için adalet sistemimiz hizmet
odaklı bir anlayışa gelmiştir. Bunun yanı sıra
yargının hızlanması ve insan hakları
uygulamalarının geliştirilmesi için hazırlanmış
yargı paketlerinin yasalaştırılması sağlanmıştır.
AK PARTİ hükûmetlerinin önem verdiği diğer
bir alan ise altyapı hizmetleri olmuştur. Bu kapsamda ülkemizin dört
bir yanında yeni adalet sarayları yükselmiş ve yükselmeye devam
etmektedir. Altyapıya ilişkin önemli bir değişim ise
bilişim altyapısında yaşanmıştır. Bugün adli
birimlerde yargısal ya da idari bütün işlemler bilişim
sistemleri üzerinden yapılabilmektedir.
Tüm bunların yanında ceza ve infaz
kurumlarının modernleşmesi için de önemli adımlar
atılmış, cezaların insanca infaz edilebileceği yeni
alanlar inşa edilmiştir. Öte yandan, infaz anlayışı
çok boyutlu bir hâle getirilmiştir. Denetimli serbestlik, adli kontrol ve
şartlı tahliye kapsamında geliştirilen seçimlik ve
bireyselleştirilmiş infaz yöntemleri, elektronik kelepçe gibi uygulamalar
bu çok boyutluluğun birer örnekleridir.
Özellikle son yıllarda partimizin üzerinde önemle
durduğu konulardan bir tanesi de insan haklarıdır. Bu konuda
önemli mesafe alınmış ve somut gelişmeler
yaşanmıştır. Sorunların uluslararası kurumlara
taşınmaya ihtiyaç duyulmaksızın ülke içerisinde
oluşturulan alternatif yollarla çözülmesi
sağlanmıştır. Bu yolda ilk olarak kurumsal yapılanma
ele alınmış, İnsan Hakları Daire
Başkanlığının kurulması bu alanda atılan
önemli bir adım olmuştur. İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun
oluşturulması önemli bir aşama teşkil etmiştir. 12
Eylül 2010da kabul edilen Anayasa değişikliğiyle sistemimize
dâhil olan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı ile Kamu
Denetçiliği Kurumunun faaliyete geçmesi insan haklarının
korunmasına ilişkin standartları güçlendirmiştir.
Hükûmetlerimizin çalışmalarıyla adalet
sistemimizin mevzuat altyapısında çağımızın hukuk
devleti ve demokrasi anlayışıyla insan hakları ilkelerine
uygun reform niteliğinde değişiklikler
yapılmıştır. Bu kapsamda son on yılda temel
yasalarımızın tümü değiştirilmiştir. Yapılan
yargı reformu ve demokratikleşme paketleriyle daha iyi bir adalet
sistemine doğru giden yolda önemli adımlar atılmıştır.
Başta Anayasa değişikliği olmak üzere mevzuat
değişiklikleriyle birçok yeni uygulama ve kurum ülkemize
kazandırılmıştır. AK PARTİ adaletle ilgili
sorunların tümünü hem parti programlarıyla hem de hükûmet
programlarıyla analiz etmiş, hazırlanan Yargı Reformu
Stratejisi Belgesinde belirtilen hususların önemli bir kısmı
adım adım gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ olarak 2002 yılından itibaren amacımız
Türkiye'nin normalleşmesidir, yeni Türkiyeyi inşa etmektir, gelecek
kuşaklara güçlü Türkiyeyi bırakmaktır, güçlü toplum
bırakmaktadır, 76 milyon vatandaşımızla tüm Türkiyeyi
ileri demokrasiyle buluşturmaktır.
Değerli milletvekilleri, tüm bu duygu ve
düşüncelerle 2015 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çiftci.
Şimdi Hükûmet adına ilk söz, Avrupa
Birliği Bakanı Sayın Volkan Bozkıra aittir.
Buyurunuz Sayın Bozkır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakikadır.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Bakanlığının 2015 Mali Yılı Bütçe
Tasarısının yüce Meclisimizde görüşülmesi vesilesiyle
huzurunuzdayım. Saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım
sürecinde son derece yoğun ve Avrupa projesinin geleceği
bakımından anlamlı bir dönem yaşıyoruz. 62nci
Hükûmetimiz göreve başlar başlamaz atılan kararlı ve somut
adımlarla Avrupa Birliğine katılım sürecinde kimsenin
görmezden gelemeyeceği gerçek bir ivme yarattı.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik tercihi
konjonktürel değil kalıcı ve stratejik bir
yaklaşımın ürünüdür. Bu tercih yüzyıllar içinde
şekillenen Avrupa projesine güç kazandıran ve geniş bir
coğrafyada istikrar, refah ve huzura hizmet eden bir
anlayışın sonucudur. Yeni bir Avrupa Birliği Komisyonunun
işbaşı yaptığı bir zaman kesitinde geriye dönüp
Ankara Anlaşması imzalandığında, o zamanki adıyla
Avrupa Ekonomik Topluluğunun ilk Komisyon Başkanı olan Walter
Hallsteinın Türkiye Avrupanın bir parçasıdır. sözlerini
hatırlatarak Türkiye'nin Avrupa bütünleşme sürecinin her gün
yenilenen ve sürekli aşılması gereken sınamalar
karşısında kadim bir ortağı ve bu serüvenin
ayrılmaz bir parçası olduğunun altını çizmek doğru
olacaktır.
Gerçekten de Türkiye Avrupanın bir
parçasıdır ve bidayetten beri temel iradesini evrensel değerler
üzerinde yükselen bir Avrupa projesinden yana kullanmıştır.
Avrupa projesinin bir bakıma büyük barışmaların ürünü
olduğunu da vurgulamak gerekmektedir. Bu proje, farklı milletlerin,
dinlerin, mezheplerin yüzyıllarca çatıştıktan sonra
evrensel değerleri temel alarak bir arada yaşamasını mümkün
kılan ve hâlâ sürmekte olan bir barışma sürecidir.
Türkiyenin katılım süreci de dinsel
değerlere değil, evrensel değerlere dayanan Avrupa
Birliğine en son ve en büyük barışmayı gerçekleştirme
fırsatını sunacaktır. İdealini kurduğumuz Avrupa,
kural ve değerler üzerine kurulu ortak evimizdir. Bu nedenle, bizim için
Avrupa Birliği evrensel değerler ve yüksek standartlara dayanan bir
düşünce sistemini ve yaşam tarzını temsil etmektedir.
Avrupa projesi, cesur insanların cesur adımlarıyla eşsiz bir barış projesi hâline
gelmiştir. Avrupa Birliğinin kurucuları, değerler üzerinde
yükselen ortak bir gelecek önerebildikleri için bir rüyayı gerçeğe
çevirebildiler. Bu çok önemli ve kıymetli bir deneyimdir.
Bugünün küresel ve bölgesel sınamaları, Avrupa
projesinin belki de tarihinde karşılaştığı tüm
sınamalardan farklı unsurları içinde
barındırmaktadır. Değişimin getirdiği sınamaları
göğüslemek AB açısından her zaman esas olmuştur. 21inci yüzyılın
ilk çeyreği içinde Avrupa Birliği bugüne kadar
karşılaşmadığı tehditleri bertaraf etmek,
demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve
insan haklarına saygı temelinde istikrar ve refahı geniş
bir alana yaymak durumundadır. Bunun için evrensel değerlerin ortak
sahiplenilmesinde insan odaklı politikalara olan ihtiyaç
artmıştır. İnsan onuru, izlenen her politikanın
merkezinde olmalıdır. Tehditlerin üstesinden gelmek için Birliğin
kendi kimliğini tazelemesi ve ortaklıklarını güçlendirmesi
elzemdir.
Kapsayıcı ve hoşgörülü bir Avrupa
kimliğine olan ihtiyaç daha da artmıştır. Komşuluk
coğrafyasında istikrarı, refahı ve demokrasiyi güçlendiren,
değişime güvenle bakabilen, değişimi içselleştirebilen
ve alçak gönüllü bir bakışı farklı kültürlerle buluşma
zeminine dönüştürebilen bir Avrupa kimliği, Avrupa projesinin
artık temel dinamiği olmalıdır. Değerler Avrupasının
evrenselliği, böyle bir dinamik yakalandığında yaşam
sahasını gerçekleştirebilecek, genişletebilecektir. Avrupa
Birliği, daha derin bir küresel konum için kolları sıvamak
zorunda olduğunu kavramak durumundadır.
Türkiyenin Avrupa Birliğine katılım
sürecinin en önemli niteliği de öncelikle ortak sahiplenme duygusuyla ve
birlikte çalışma, birlikte yaşama anlayışıyla
evrensel değerler zemininde bir barış coğrafyası
yaratmaktır. Nitekim, Atatürkün hedef gösterdiği Yurtta
barış dünyada barış şiarı da insanlık
tarihinin bu en önemli barış projesinin temel felsefesiyle
örtüşmektedir.
Türkiye, tarih ve coğrafyasından güç alan
ulusal kimliği, küresel konumu, yumuşak gücü ve en önemlisi insan
onurunu her şeyin üstünde tutan kararlı ve ilkeli duruşuyla
Avrupa projesinin 21inci yüzyıl sınamalarından
başarıyla geçmesinde ve cazibesini farklı coğrafyalara taşıyabilmesinde
kilit öneme sahip bir aktördür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyenin Avrupa Birliğine katılımının değerler
üzerinde yükselen Avrupa projesinin tamamlanmasını mümkün
kılacağı bir vakıa olsa da realpolitik, sadece değerler
üzerinden hareket etmemektedir. Nihayetinde, uluslararası ilişkilerde
çıkarlar belirleyici olmaya devam etmektedir. Türkiyenin Avrupa
Birliğine katılım süreci de ortak kazanımlar sayesinde ve
bu kazanımların vazgeçilmez olmasının fark edilmesiyle
hayata geçecektir.
İşte, bu noktada, yeni Türkiye portresini
ilişkilerimiz açısından doğru okumak ve anlatmak gerekiyor.
Ülkemiz, son on iki yılda köklü bir dönüşüm sürecinden
geçmiştir. Milyonlarca insanımızın orta sınıfa
geçmesiyle sadece tüketim kalıpları değişmemiş,
bireylerin politik sistemden beklentileri de artmış, hak talepleri
Türkiyenin demokratikleşmesine katkıda bulunmuştur. Türkiye
artık eski Türkiye değildir. Dinamik toplumsal yapısıyla,
eğitimli ve nitelikli genç nüfusuyla, güçlenen ekonomisiyle, kaliteli özel
sektörüyle, büyüyen sivil toplumuyla Türkiye Avrupa Birliğinin
geleceğinde vazgeçilmez bir aktördür.
Yeni Türkiye, yeni Avrupa Birliğine kendi özgün
katkısını getireceğinden Türkiye-AB ilişkileri her iki
tarafın da yararına olan kazan-kazan ilişkisine
dayanmaktadır. Biz, kendi açımızdan, Avrupa Birliği sürecinin
katkılarını akılda tutuyoruz. Avrupa Birliği sürecinin
bizim için en önemli boyutu, ülkemizde yaşayan siyasi ve sosyal
dönüşümdür. AB müktesebatı çerçevesinde yapılan siyasi, ekonomik
ve sosyal reformlar, bir taraftan Türkiyeyi köklü bir biçimde değiştirmektedir,
öte yandan, Türkiyenin hem bölgesinde hem de uluslararası süreçte,
sistemde çok daha güçlü bir ülke olmasını sağlamaktadır.
Böylelikle, Türkiyede devlet ve birey arasındaki ilişki
değişmektedir. Vatandaşlık kavramını sorumluluk
yerine, haklılık demekte, haklar temelinde yeniden
tanımlamaktadır.
Bugün, halkımız Avrupa Birliği
standartlarında yaşam koşullarını talep eder
olmuştur. Avrupa Birliği süreci çevreden ulaştırmaya,
sosyal politikadan gıda güvenliğine pek çok alanda vatandaşlarımızın
yaşam standartlarını değiştiren toplumsal bir
dönüşüm projesidir. Buna karşılık, Avrupa Birliğinin
daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe
ulaşmasında Türkiye anahtar rol üstlenmektedir. Türkiye,
dünyanın 17nci, Avrupanın 6ncı büyük ekonomisidir.
Kıtadaki en güçlü ekonomik göstergelere sahip Türkiyenin Avrupa
Birliği üyeliği, Avrupa iç pazarını genişletecektir ve
Avrupa Birliğinin küresel ekonomi içindeki rekabet edebilirliğini de
artıracaktır.
Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu arasında bir
enerji koridoru olan Türkiyenin Avrupa Birliğinin enerji güvenliğine
büyük katkısı olacaktır. Dünya ham petrol ve doğal gaz
rezervlerinin yüzde 70inden fazlası Türkiyeyi çevreleyen Rusya, Hazar ve
Orta Doğu bölgelerinde yer almaktadır. Türkiye, jeotermal potansiyeli
açısından 7nci, hidroelektrikte ise 8inci en büyük ülke olarak
dünyanın yenilenebilir enerji kaynakları bakımından en
zengin ülkelerinden birisidir.
Türkiye, dinamik toplum yapısıyla da Avrupa
Birliğine önemli katkılar getirecektir. Avrupa'nın 4üncü en
büyük iş gücü piyasasına sahip olan Türkiye, bilimsel
araştırmacı sayısını son on yılda yüzde
100e yakın artırmıştır. Avrupa'nın iyi düzeyde
eğitim almış en genç nüfusuna sahip Türkiye, üye ülkelerdeki
iş gücü piyasalarına ve sosyal güvenlik sistemlerine katkıda
bulunacak ve Avrupa Birliğindeki toplumsal dinamizmi
artıracaktır.
Türkiye, dünyanın en çalkantılı
coğrafyasında bir istikrar ve refah adası olarak dimdik ayakta
durmaktadır. Türkiye'nin katılım sürecinin güncel anlamı
üzerinde dururken bu sürecin hem küreselleşme hem yerelleşme, bunun
dinamikleri açısından irdelenmesi ve özellikle değişim
yaşayan geniş coğrafyamız üzerinde getirdiği güçlü
katma değer göz önünde bulundurulmalıdır.
Türkiye, hem askerî gücüyle hem de yumuşak gücüyle
Avrupa Birliğinin dış politikasına ve güvenliğine
katkılar sunmaktadır. NATOda Amerika Birleşik Devletlerinden
sonra en büyük 2nci orduya sahip olan ülkemiz, Kongodan Batı Balkanlara,
Afganistandan Sudana pek çok bölgede Avrupa Birliğine ve uluslararası
operasyonlara destek sağlamıştır. Türkiye Birliğin bir
parçası olmasıyla Avrupa Birliği, Orta Doğu, Kuzey Afrika
ve Kafkaslarda güçlü bir aktör olarak etkinliğini artıracaktır.
Türkiye'nin tüm bu katkılarını alt alta
yazdığınızda ortaya çıkan portreyi Avrupa'da vizyon
sahibi hiçbir lider görmezden gelemez. Türkiye'nin Avrupa Birliğine
katılımının kazan-kazan ilişkisine
dayandığı gerçeği, önümüzdeki dönemde ilişkilerimizi
şekillendirecek en önemli husustur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm
bu güçlü gerekçelerden dolayı Avrupa Birliği katılım
sürecindeki konjonktürel sorunlara rağmen, bizim AB standartlarına
ulaşmak konusundaki irademiz güçlü bir biçimde devam etmektedir. Nitekim,
Sayın Cumhurbaşkanımızın
Başbakanlığı döneminde 2014 yılını Avrupa Yılı
olarak ilan etmesi başlı başına bir mesaj teşkil etmiştir.
62nci Hükûmetimizin Programında Avrupa Birliğine stratejik hedef
vurgusu ve son aylarda yayınladığımız Türkiye'nin
Yeni Avrupa Birliği Stratejisi gerçekten bu şekilde atılan
sayısız adımlar siyasi
kararlılığımızı ortaya koymaktadır.
Hükûmetimiz Avrupa projesi açısından böylesine kritik dönemdeki ve
çok önemli bir kesitteki en güçlü, en içten ve sorumlu mesajı Avrupa Birliğine
vermiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği Bakanlığı
olarak Türkiye'nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisini açıkladık
ve bunu özellikle reform, dönüşüm ve iletişim kilit kavramları
üzerinde yükselttik ve strateji, siyasi reform süreci en başta olmak üzere,
katılım sürecinde sosyoekonomik dönüşüm ve Avrupa Birliği
iletişim stratejisi olmak üzere üç boyuttan oluşmaktadır.
Reformlar, siyasi reformlar her şeyin
başıdır. Siyasi reformlarda ilerleme kaydetmeden ekonomik
reformlardan, sosyal reformlardan bahsetmek her zaman için güç olmuştur,
bundan sonra da güç olacaktır. Dolayısıyla siyasi reform
sürecimizi en üst noktaya koymamız bundan kaynaklanmaktadır. Bu
amaçla da Reform İzleme Grubu dediğimiz, RİG dediğimiz
ve 30 toplantı yapmış grubu bir reform sürecinin amiral gemisi
olarak yeniden görevlendirdik ve reform izleme grubunun ismini de Reform Eylem
Grubuna dönüştürdük ve bu ilk toplantısında da çok önemli
kararlar aldı. Aldığı en önemli kararlardan bir tanesi de
bir ifade özgürlüğü paketinin ocak ayında açıklanması oldu
ve bu paket hazırlanıyor ve inşallah ocak ayında Sayın
Başbakanımızın başkanlığını
yapacağı Reform Eylem Grubu toplantısında
açıklanacaktır.
Stratejimizin ikinci boyutunda da Avrupa Birliği
müktesebatına uyum yer almaktadır ve bu amaçla da 2019
yılına kadar Türkiye'nin Avrupa Birliğine müzakere sürecindeki
fasıllar itibarıyla hangi yasal düzenlemeleri yapacağı,
hangi ikincil düzenlemeleri düşündüğü, uygulamanın nasıl
olacağı, bunların nasıl hayata geçirileceği bir ulusal
eylem planı içinde hazırlanmıştır ve kamuoyuyla
paylaşılmıştır. Bu şekilde şeffaflık en
önemli unsur olacaktır ve isteyen herkes, Türk vatandaşı
olsun ve Avrupa Birliği üyesi olsun, Türkiyede 2019 yılına
kadar neyin planlanmakta olduğunu ve ne şekilde hayata
geçirileceğini görme fırsatını elde etmiştir. Bunu da
ben çok önemsiyorum.
Tabiatıyla,
bu eylem planlarında yer alan hususların gerçekleşmesi yüce
Meclisimizin takdirine bağlı olacaktır. Ancak Meclisimiz oldukça
yoğun bir dönemde olmasına rağmen ve çalışmalarını
gayet fedakârca sürdürmesine rağmen, bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi
için elinden geleni yapacağına olan güvencimiz sonsuzdur.
Bu
Ulusal Eylem Planının yürürlüğe girmesinde çok önemli bir
adım daha atıldı ve o da Başbakanlığın bir
genelgesinde, ülkemizde herhangi bir kurumun çıkaracağı yasa
tasarılarının önce Avrupa Birliği
Bakanlığına danışılması ve bu yasaların
Avrupa Birliği müktesebatına veya üye ülke uygulamalarına uygun
olup olmadığının araştırılması talimatı
yer aldı. Bunu da çok önemsiyoruz. Gerçekten uzun zamandır
çıkarılmamış bir genelgedir ve Hükûmetin bu konudaki
kararlılığının en önemli göstergelerinden birisidir.
Stratejinin
üçüncü boyutunu iletişim stratejisi oluşturmuştur ve burada da
gerçekten hem Türkiyede Avrupa Birliğine olan bakış
açısının hem de Avrupa Birliğinde Türkiyeye olan
bakış açısının değiştirilmesi,
yanlış algıların düzeltilmesi, olgularla
buluşturulması için bu strateji güçlü bir şekilde
uygulanacaktır. Burada temel aldığımız kesim sivil
toplum olacaktır. Sivil toplum bugün iftihar ettiğimiz bir
düzeydedir. Türkiyede 104 bin sivil toplum kuruluşu vardır ve
cumhuriyet tarihinin en üst noktasına erişmiştir ve demokrasinin
gelişmesinde bundan sonra sivil toplumun çok büyük katkısı her
zaman olduğu gibi olacaktır. Biz bu çerçevede sivil toplumla birlikte
çalışacağız ve Avrupa Birliği fonlarını da
sivil toplumun geliştirilmesi için kullanacağız. 2015
yılı sonuna kadar 11 milyon euro, 2020 yılına kadar da 180
milyon euroluk bir fonu sivil toplumumuz için kullanacağız.
Göreve
başladığım günden beri 4 kez Brükseli ziyaret ettim ve
Komisyonun şimdiye kadar 12 üyesiyle bizzat temas kurdum. Avrupa
Parlamentosu Başkanı, grup başkanlarıyla görüştüm.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteriyle, Venedik Komisyonu Başkanıyla
görüştüm. Ayrıca Almanya, Fransa, Lüksemburg, Norveç, Portekiz ve
İsveçi ziyaret ettim. Sayın Cumhurbaşkanımıza
refakaten Estonyaya, Letonyaya ve Sayın Başbakanımıza
refakaten de Yunanistana gittim. Böylelikle, hâlihazırda Troykada yer
olan bütün ülkeleri ve olabilecek ziyaretleri gerçekleştirmiş oldum.
Bu şekilde temaslarımızın yoğunluk kazanmasıyla
birlikte, aslında birbirimizle konuşamamaktan ve birbirimizin
tenkidini dinleyememekten kaynaklanan yanlış algıların
düzeltilmesi mümkün hâle gelebilecektir. İlk sonuç olarak da Avrupa
Birliği Komisyonunun 3 komiseri ilk defa birlikte Türkiyeye
gelmişlerdir ve gerçekten çok yararlı temaslar
yapılmıştır. Gelecek dönemde Türkiye'nin gerçekten sadece
bazı platformlarda değil, tüm platformlarda yer alabilmesinin,
derdimizi anlatabilmemizin ve tenkitlere kulak verebilmemizin yolu da bu
şekilde açılacaktır. Keza, geçtiğimiz hafta İngiltere
Başbakanı, İtalya Başbakanı Türkiyeye geldiler,
Litvanya Cumhurbaşkanı geldi, Başbakanımız Polonyaya
gitti. Gerçekten bu yoğun trafik, Türkiye-AB ilişkilerinde güçlü bir
siyasi desteğin de ifadesini teşkil ediyor.
Tabiatıyla AB sürecinde mevcut uyum sürecinin ve bu
mevzuata ilişkin uygulamanın takibinden sorumlu olmanın
yanında, Ulusal Mali Yardım Koordinatörü sıfatıyla da
Avrupa Birliği mali yardımlarının gerektiği yerlere
aktarılmasında ve bunların gerçekten duyarlı bir
şekilde kullanılmasında Avrupa Birliği
Bakanlığı olarak gerçekten bütün tedbirleri almaktayız.
2007-2013
döneminde, Avrupa Birliği, Türkiyeye 4,79 milyar avro hibe ve bu amaca
yönelik olarak tahsisat yapmıştır. Bunun ötesinde de 2014-2020
yılları içinde yine IPA II adıyla 1 Ocak 2014te
başlayacak bir uygulamayla ülkemize yaklaşık 4,5 milyar avro
hibe tahsis edilmiştir. Bu, önemli bir meblağdır ve bunun
doğru bir şekilde kullanılması sağlanacaktır.
Avrupa
Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi
Başkanlığı Bakanlığımıza
bağlıdır ve gerçekten kamuoyunda yaygın olarak
kullanılan adıyla Türkiye Ulusal Ajansı çok önemli
çalışmalar yapmaktadır ve Avrupa Birliği
fonlarının gençlerimize aktarılmasında önemli bir unsur
teşkil etmektedir. Bugüne kadar 24 bin projeye 600 milyon euro
harcanmıştır, 400 bin gencimiz bundan
yararlanmıştır, 300 bin gencimiz yurt dışında
eğitim görme fırsatını yakalamıştır.
Önümüzdeki dönemde aynı şekilde 800 milyon avroluk bir
kaynağımız vardır ve 500 bin gencimizin daha bu imkândan
yararlanması için çaba sarf edeceğiz.
Bakanlığımızın bir diğer
kuruluşu olan TÜRKAK da Türk ekonomisi, ticareti ve ihracatı için
önemli işlevler yerine getiren ve bölgesinde başarılı
faaliyetlere imza atan uluslararası bir kurumdur. Üyesi olduğumuz
Avrupa Akreditasyon Birliğinin 2012 yılında
gerçekleştirdiği denetim 2013 Nisan ayında
sonuçlanmıştır ve TÜRKAKın tüm alanlarda uluslararası
yetkinliğinin devam ettiği tescillenmiştir. Hâlihazırda
kamu ve özel kesimden, yurt içinden ve yurt dışından ekonominin
değişik alanlarında faaliyet gösteren, toplam 982 uygunluk
değerlendirme kuruluşunun akreditasyonu devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son vermeden önce tekrar vurgulamak istiyorum ki bizim için Avrupa
Birliği süreci, ortak bir maziyi, ortak ilke ve değerleri temsil
etmektedir ve ayrıca bölgesel ve küresel sınamalar
karşısında müşterek çıkarları
paylaştığımız bir ortaklık projesine
karşılık gelmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliği tarihin ve coğrafyanın bir gereğidir.
İstikrar içinde üreterek büyüyen, gelirini daha adil
paylaşan, bilgi toplumuna dönüşmüş, her alanda Avrupa
Birliği standartlarını yakalamış ve küresel ölçekte
rekabet gücü yüksek, güçlü bir Türkiye'ye doğru kararlı
adımlarımızı bu şekilde atmaya devam edeceğiz.
Ülkemizi siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan Avrupa
Birliğinin standartlarına yaklaştıran her düzenlemede
Bakanlığımızın emeği olduğunu
anımsatmak istiyorum. Avrupa Birliği
Bakanlığımızın katılım sürecine
kilitlenmiş genç ve yetenekli kadroları olağanüstü yoğun
mesai göstermekte ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik hedefi
doğrultusundaki çabalarda kilit bir işlem üstlenmenin onurunu
taşımaktadır. Sadece 120 bin sayfalık Avrupa Birliği
mevzuatının Türkiyeye aktarılması ve uygulanması
çalışmalarını yürütmemekte, bu sürecin tüm toplum
katmanlarına nüfuz etmesi için gereken iletişim ve kamu diplomasisi
çabalarını da şevkle hayata geçirmektedir.
Bu noktada, daha önce söz alan çok değerli
milletvekili arkadaşlarımın dile getirdiği bazı
hususlara cevap vermek istiyorum.
Öncelikle, Sayın Sinan Oğanın
Bakanlığımıza yönelik soru önergelerinin
cevaplandırılmadığı ifadesi doğru değildir.
Bakanlığım döneminde tarafımıza yöneltilen 48 adet
soru önergesinin 48ini de cevaplandırmış durumdayız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sizden önceki dönemi
kastetmiş olabilir Sayın Bakan.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (Devamla)
Keza, muhterem Oğan OLAFın Bakanlığımız
aleyhine açtığı iki soruşturmadan bahsetti ve 4,5 milyon
avronun geri istendiğini ifade etti. OLAF tarafından
Bakanlığımıza iletilen herhangi bir soruşturma
bulunmamaktadır ve geri istenen böyle bir meblağ da
bulunmamaktadır.
Keza, ülkemizde yer alan çeşitli kiliselerle ilgili
restorasyon faaliyetleri hakkında bir sorusu oldu. Ülkemiz, özellikle son
on iki yılda farklı inanç gruplarına mensup Türk
vatandaşları nezdinde gerçekten çok önemli adımlar
atmıştır ve bire bir diyalog vasıtasıyla onların
sorunları dinlenmiştir, sorulara ortak çözümler üretilebilmiştir
ve bu sayede daha demokratik ve temel haklara saygılı bir çizgi
korunabilmiştir. Dolayısıyla, gerçekten sorunun devamında
yer alan, farklı inanç gruplarına üvey evlat muamelesi yapmış
olduğumuz şeklindeki bir tenkitle ilk baştaki soru tam olarak
uyuşmamaktadır.
Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesi
nezdinde de Türkiye aleyhine açılan dava sayısında önemli
azalmalar olmuştur. 2012 yılında bu rakam 16.876yken Anayasa
Mahkemesine bireysel başvurunun kabul edilmesi ve diğer yargı
reformları sayesinde 2013 yılında bu rakam 10.950ye
düşmüştür. Tabiatıyla bu rakam da yüksektir ama bütün
amacımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine çok az
sayıda başvurunun olduğu bir ülke hâline gelmek arzusudur. Bunun
da gerçekleşmesi hep birlikteki çabalarımızla mümkün
olabilecektir.
Sözlerime burada son verirken Avrupa Birliği
sürecini siyaset üstü, ulusal bir dava olarak gören yüce Meclisimizin siz
değerli üyeleri başta olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarımızdan
üniversitelerimize, sivil toplum kuruluşlarından
sanatçılarımıza, bu süreçte bize destek veren tüm
vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Avrupa Birliği Bakanlığının 2015
yılı bütçesinin ülkemiz için, demokrasimiz için, Avrupa Birliği
sürecimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum ve bu
hislerle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bozkır.
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2015 yılı
Adalet Bakanlığı ve ilgili kuruluşlar bütçesi hakkında
görüşlerimi sizlerle paylaşmak, değerli milletvekillerimizin
öneri, eleştiri ve tekliflerini değerlendirmek üzere
huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin temel
niteliklerinden biri olan hukuk devleti, sadece devletin kanunla
bağlılığını, yasama, yürütme ve
yargının kanuna uygun davranmasını değil, aynı
zamanda, kanunların evrensel hukuka ve demokratik standartlara
uygunluğunu da gerekli kılar. Devletle veya herhangi bir kişiyle
ihtilafa düşen ya da haksızlığa uğrayan insanların
haklarını güvence altına alan bir hukuk sistemi ile kendilerine
haklarını verecek bir yargının varlığına ve
adaletin eninde sonunda yerini bulacağına dair inancı
yargıya güvenin esasıdır. Yargıya güven duygusu -bir
algı olarak- yargı organlarına işi düşsün ya da
düşmesin tüm insanlar nezdinde oluşmaktadır, memnuniyet ise
herhangi bir nedenle yargıya işi düşen
insanımızın adalet hizmetlerinden memnuniyetini ifade
etmektedir. 2003 yılında adalet hizmetlerinden memnuniyet yüzde 45,7
iken 2013 yılında yüzde 52,8e yükselmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, yargı diye bir şey
mi kaldı senin sayende? Bu kadar yalan söylenmez! Yargıya müdahale
etmedin mi, hâkimleri görevden almadın mı, savcıları
görevden almadın mı?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) 2013
yılı memnuniyet oranının yüzde 52,8e yükselmiş
olmasına rağmen, henüz hedeflediğimiz noktaya
ulaşmış değiliz, alacağımız daha çok mesafe
vardır. Hedefimiz bu oranları daha da yukarı çekmektir ancak
yargıya güven konusundaki göstergeler maalesef bundan daha düşük bir
noktadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
hukuk devletinin olmazsa olmaz temel niteliğidir. Yargı
bağımsızlığı hâkimlere tanınmış
bir ayrıcalık olmadığı gibi, hâkimlerin lâyüsel
olması veya hiçbir kuralla bağlı olmaması ya da keyfî
davranması da değildir, aksine Anayasamızın 138inci
maddesinde ifadesini bulan bağımsızlık, Anayasaya, kanuna
ve hukuka uygun bir vicdani kanaatle bağlı olmayı, bunun
dışındaki tüm bağlılıkları reddetmeyi
zorunlu kılmaktadır.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Aynen öyle, aynen öyle!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Hâkimin
tarafsızlığı, dinî inancı, siyasi ve felsefi
görüşleri ile davanın taraflarına olan
uzaklığını veya yakınlığını adli
iş, işlem ve kararlarına karıştırmaması,
kararlarını Anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatiyle
vermesidir.
Cumhuriyetimizin hukuk devleti niteliğini tahkim
etmek, yargıya güveni daha da güçlendirmek, adalet hizmetlerinden
memnuniyeti artırmak, sadece Anayasa ve yasalarla yapılan
değişikliklerle tesis edilemez. Yargıya güven ve adalet hizmetlerinden
memnuniyet bunların yanında ancak mahkemelerin hakkaniyet ve adalete
uygun vereceği kararlarla gerçek anlamda tesis edilebilir, bunda hiç
kimsenin tereddüdü yoktur. Hâkimler ve savcılar arasında diğer
meslek grupları arasında olduğu gibi eksik yapan,
yanlış yapan elbette olabilir çünkü bunlar yanlış
yapamayacak, eksik yapamayacak birileri değil ancak Yargıtay yoluyla,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluyla, AİHM yoluyla
bunların denetimi de mümkündür.
Burada bir hususu ifade etmek isterim: Şu anda
yargıda görev yapan hâkim ve savcı sayımız 2002de 9.349,
2014te 14.983, yüzde 60 oranında bir artış var. 100 bin
kişi başına düşen hâkim ve savcı sayısı
Avrupa Konseyi ortalaması hâkimlerde 21,3, savcılarda 11,1dir.
Ülkemizde ise bu rakam 2002de hâkimlerde 7,5 iken son yapılan kura
çekiminden sonra yüzde 13 olmuştur, savcılarda 4,5 iken yüzde 6,5
olmuştur. Bu rakamlar da göstermektedir ki hâkim ve
savcılarımız Avrupa Konseyinin 100 bin kişiye düşen hâkim
ve savcı sayısından sayı olarak geri durumdadır. Büyük
bir yükü, büyük bir sorumluluğu hâkimlerimiz, savcılarımız
büyük bir başarıyla, büyük bir özveriyle yerine getirmektedirler. Ben,
bu vesileyle vazifelerini başarıyla yerine getiren hâkim ve
savcılarımıza, yüksek yargı mensuplarına
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
FARUK BAL (Konya) Paralelcilere?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Hâkimler
ve savcılarla ilgili elbette birtakım eleştiriler
yapılabilir, bu normaldir çünkü yargının eleştirilmemesi
diye bir şey yok, yargı da eleştirilebilir, eleştiriler yol
gösterici olduğu zaman da herkes elbette bundan gerekli istifadeyi
sağlar, bundan hiç kimsenin şüphesi yok ancak toptancı bir
yaklaşımla, görevlerini fedakârlıkla yapan, özveriyle
çalışan, akşam dahi, hafta sonu dahi, bayramlarda dahi evlerinde
dosya okuyan, adil karar vermek için çaba sarf eden hâkim ve
savcılarımızı töhmet altında bırakmamak
lazımdır. Yargıya güveni, yargı hizmetlerinden memnuniyeti
bir noktaya taşımak sadece yargının görevi değil,
aynı zamanda biz siyasilerin de görevidir. Bizlerin de bu noktada
üzerimize düşeni elbette yapmamız lazımdır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kurumu sen yönet, sen. Tarafsız
ol, tarafsız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Hâkim ve
savcılarımızın yetişmesi konusunda da önemli
adımları atıyoruz. Zira, Bakanlığımız bir
bilim komisyonu kurmak suretiyle hukuk fakültelerinin eğitiminin
kalitesinin daha ileri noktaya taşınması, hukuk eğitimi
konusunda yeni bir sistemin benimsenmesi konusunda çok kapsamlı bir
araştırma yaptı. Dünyadaki örnekleri yerinde görerek
kaynaklarından inceleme imkân ve fırsatı da buldular. Önümüzdeki
zaman içerisinde, bu konudaki bir çalışmayı Türkiye kamuoyuyla
paylaşacağız.
Ayrıca, hâkim ve savcılarımızın
sayısını artırmak için yeni adımlar da
atacağız. Zira, bu sayıyla bizim bu yükü adil bir şekilde
taşıma imkânımız bulunmamaktadır. Önümüzdeki yıl
içerisinde, geçen Parlamentomuzun verdiği yetkiyle yeni hâkim ve
savcıların alımını yapmak suretiyle yükü
dağıtacağız, azaltmaya gayret edeceğiz.
Adalet Akademisi Türkiyemizin yüz akı kurumlarından
bir tanesi. (Gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen önce görevini yap.
FARUK BAL (Konya) Yüz akı olur mu, yüz
karası!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Burada
bazı değerli milletvekillerimiz eleştirilerde bulundular ama bir
hususu burada açıkça ifade etmekte fayda var. Esasında Adalet
Akademisi, ismiyle yeni, kurumsal yapısıyla yeni ama bir
geleneğin devamıdır. Zira, daha önce de Hâkim ve Savcı
Adayları Eğitim Merkezi vardı ve bu merkez, sınavı
kazanmış hâkim ve savcı adaylarının meslek öncesi
eğitimlerine bakıyor, meslek içi eğitimlerine destek veriyordu.
2004 yılında Adalet Akademisinin kurulmasıyla beraber bu görev
nereye verildi? Akademiye verildi. Bir gelenek, daha kurumsal, daha iyi, daha
esnek bir yapıyla daha kaliteli hizmet sunacak bir şekilde yeniden
düzenlendi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hâkimlerin
bağımsızlığını niye elinden
aldınız?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) O yüzden, sanki yeni bir
şeymiş gibi, burada hâkim ve savcı adayları
fişleniyormuş, gözetleniyormuş gibi bir algıyı bu
kurumda görev yapan, fedakârca çalışan insanlara, eğitim alan
hâkim ve savcı adaylarımıza büyük bir haksızlık
sayarım işin doğrusu.
Burada
görev yapan adayların staj süresi yirmi dört aydır, bunun on yedi
aylık kısmı ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemelerde staj olarak
geçmektedir; tamamen uygulamaya dönük bir eğitim almaktadırlar, yedi
aylık kısmı, üç aylık kısmı
başlangıçta, dört aylık kısmı da son dönem olmak üzere
Akademide geçmektedir. Burada da Yargıtay, Danıştay ve
mahkemelere bilgisi, birikimi, tecrübesiyle temayüz etmiş saygın
insanların gelip hâkim ve savcılarımızın iyi
yetişmesi, adaletin doğru bir şekilde yerini bulması için,
vazifelerini iyi yapabilmelerini temin etmek maksadıyla eğitim
yapılmaktadır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi zihniyette olduğunu
biliyoruz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bizim, bunu
daha iyi nasıl yaparız, onun üzerinde kafa yormamız
gerektiğini burada bir kez daha ifade etmek isterim.
Ayrıca, adli personel konusunda da ciddi
adımlar attık. 2002de adliyelerde görev yapan personel
sayısı 26.274 iken 2014te 51.224 sayısına çıktı;
yüzde 95lik bir artış yaptık. Bunun anlamını
avukatlar daha iyi bilir, dosyaların nasıl beklediğini, duruşmaların
zabıt kâtipleri bulmak nedeniyle nasıl ertelendiğini, bazı
zabıt kâtiplerinin müşterek mahkemelerce nasıl
kullanıldığını herkes yakinen bilmektedir. Şu
anda, bu noktada bir sıkıntımız yoktur. 5 bin yeni
zabıt kâtibi, diğer adli personel alımıyla ilgili de
Bakanlığımız ilana çıkacaktır bu ayın sonuna
doğru, onlarla ilgili de alımlar yapılacaktır. Böylelikle,
daha rahat bir ortamda, daha imkânlı bir biçimde hizmet etme imkânı
bulunacaktır.
Mahkemeler teşkilatı konusunda önemli
değişiklikleri yaptık. Yüksek mahkemeler güçlendirildi.
Yargıtay ve Danıştay da daire ve üye sayısı
artırımı yoluyla güçlendirildi.
KAMER GENÇ (Tunceli) İşlevsiz hâle getirdiniz
onları, işlevsizleştirdiniz!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ayrıca, devlet güvenlik mahkemeleri ile özel yetkili mahkemeler
kaldırıldı. Bu Parlamentoda yıllarca bu mahkemeler
eleştirildi, kaldırılması istendi, 2014 yılında
özel yetkili mahkemeler tarihe havale edildi. Ayrıca, aile mahkemeleri bu
dönemde kuruldu. Sulh ceza hâkimlikleri bu dönemde kuruldu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, senin yalanlarını dinlemeyeceğim.
Böyle yalan söyleyen adam görmedim!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, bu dönem içerisindeki rakamları sizinle
paylaşmak istiyorum: Adli yargıda 3.581 mahkeme varken 2014te
6.084e çıktı, yüzde 70 artış sağlandı.
İdari yargıda 146 mahkeme varken, 2014te bu sayı 191e
çıktı, artış yüzde 31 civarında. Tabii bu son derece
önemli. Hani Neden cezaevlerindekilerin sayısı arttı? diyorlar
ya, artan hâkim sayısı, artan mahkeme sayısı, artan adli
personel sayısı ve diğer izah edeceğim hususlarla beraber
bunu değerlendirmekte fayda olduğunu özellikle ifade etmek isterim.
Sulh ceza hâkimliği konusu çok
tartışıldı, bunlara dönük haksız eleştiriler
yapıldı. Özellikle ifade etmek isterim ki sulh ceza hâkimliği,
Batıda özgürlük hâkimi veya tutuklama hâkimleri veya koruma hâkimleri
denilen hâkimlik müessesinin Türkiyeye taşınmasıdır. Bugün,
Fransada özgürlükler ve tutuklama hâkimleri 2000 yılından beri
faaliyette bulunmaktadır. 2011de İsviçrede koruma tedbirleri
mahkemesi oluşturulmuştur. Yine İtalyada, sadece koruma
tedbirlerine bakan hâkimler vardır. Türkiye, Avrupada olan bu
anlayışı Türkiyeye taşımıştır. Bir
nevi, ABnin kabul ettiği özgürlük hâkimlerinin diğer bir adı,
bizim ülkemizde sulh ceza hâkimleri olmuştur. Ayrıca, bu konuda hem
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü var
20/11/2013te, diyor ki: Bu uygulama, özellikle ülkemiz aleyhine koruma
tedbirleri bakımından dile getirilen eleştirilerin ve AİHM
tarafından verilen ihlal kararlarının bertaraf edilmesi
bakımından önem arz etmektedir. Zira, bu uygulamayla sulh ceza
hâkimliği, koruma tedbirlerine ilişkin bir ihtisas mahkemesi
olacağından, soruşturma aşamasında verilecek bu tip
kararların isabetli ve gerekçeli olması sağlanacaktır.
Burada uzun uzun anlatıyor. Yargıtaya sorulmuş 2013te, onlar da
cevap vermişler. Yargıtay da diyor ki: Üzerinde uzun süredir
tartışmalar yapılan bu değişikliğin
yapılması yerindedir. Pratikte bir faydası olmayan sulh ve asliye
ceza ayrımının kaldırılarak ceza mahkemelerinin sade
asliye ve ağır ceza olarak belirlenmesi, uygulamada görevsizlik
kararı verilmesi başta olmak üzere birçok konuda gereksiz işlemi
sona erdirecek ve yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmasına yardımcı olacaktır. Hem
Yargıtayın hem HSYKnın olumlu görüşü var ve Avrupa
Birliğinin de bu konuda olumlu görüşü olduğunu buradan özellikle
ifade etmek isterim.
Ayrıca, sulh ceza mahkemelerinde pek çok dosya var.
Bakın, rakam olarak 2013 yılında sulh ceza mahkemelerine
açılmış dava sayısı 628.669, bir önceki yıldan
devreden dava sayısı 426.312, bozularak gelen dava sayısı
21.595, toplam dava sayısı 1 milyon 76 bin 576. Bunlara bakan sulh
ceza mahkemesi sayısı 995, hâkim başına dosya sayısı
1.034. Bu kadar yargılama işinin arasında, kişilerin hürriyetiyle
yakından ilgili olan tutuklama ve benzeri koruma kararlarına bu
mahkemeler bakıyordu, ana işlerinin yanında esasında koruma
tedbirlerini tali bir iş olarak görüyordu. Yapılan bu düzenlemeyle
dava yükleri bu hâkimliklerin üzerinden kaldırıldı, sadece
koruma tedbirlerine bakan hâkimlikler hâline getirildi. Gerekçeleri sağlam
olsun, dosyalar iyice tetkik edilsin, kararlar çelişkili olmasın,
zamanında verilsin gibi pek çok fayda bunun içerisinde var. Bütün
bunları temin etmek maksadıyla böylesi büyük bir değişiklik
yapılmıştır. Ancak, maalesef, son dönemde, karalama
kampanyaları çerçevesinde, Türkiyenin övündüğü, Avrupa
Birliğinden övünç alan, takdir alan hâkimlikler karalandı, yerin
dibine geçirildi, çok kötü bir noktaya itildi. Hâlbuki bunlar son derece,
kişi hürriyeti ve güvenliği bakımından önemli görevleri,
tarihî görevleri yapıyorlar, yapmaya da devam edeceklerdir, bundan
kimsenin endişesi olmasın. Vazifesini yapanları haksız yere,
dosyaları bilmeden karalamak da fevkalade yanlıştır, onu da
buradan özellikle ifade etmek isterim.
Avukatlar yargının olmazsa
olmazlarıdır. Elbette yargı görevi yapıyorlar,
savunmayı temsil ediyorlar, kişilerin hakkına, hukukuna
kavuşması için onlara hukuki yardımda bulunuyorlar, onlarla
ilgili çalışma yapmak bakanlığımızın en
önemli görevlerinden bir tanesidir. Bakanlığımız daha önce
Avukatlık Kanununu yenilemek maksadıyla bir bilim komisyonu kurdu.
Bilim komisyonu çalışmalarını tamamladı, taslak metin
Türkiye Barolar Birliği, barolar, hukuk fakülteleri, sivil toplum örgütleri
başta olmak üzere 243 kurum ve kuruluşun görüşüne sunuldu. Bu
taslak, görüşler döndükten sonra yeniden değerlendirilecek,
tasarıya dönüştürülmek üzere Bakanlar Kuruluna sevk edilecek ve
Avukatlık Kanunu baştan sona yenilenmiş olacaktır. Bu
konudaki çalışmalarımız devam ediyor. Bunu şunun için
anlattım: Avukatlığa sınavla geçişe biz Bakanlık
olarak karşı değiliz, Hükûmet olarak da karşı
değiliz, sınavla geçişin olması gerektiğine
inanıyoruz. Geçenlerde, Türkiye Barolar Birliği, Staj
Yönetmeliğinde yaptığı bir değişiklikle kanunun
vermediği bir yetkiyi kullandı; kanuna rağmen staj adı
altında avukatlık sınavı koydu. Bizim itirazımız
bunadır. Barolar Birliğinin kanunu açıkça göz göre göre
çiğnememesi lazım yoksa sınava karşı olduğumuzdan
değil. Bununla ilgili çalışmalarımızı
yürütüyoruz. Barolar Birliğinin bu yönetmeliği gündeme gelince
çıkan bir pakete yönetmelikle sınava dair hükümler
konulamayacağına dair bir yasak koyduk ama bu arada bazı
vatandaşlarımız, ayrıca Bakanlık bu yönetmeliğin
iptali için Danıştaya dava açtı ve Danıştay 8. Dairesi
31/10/2014 tarihinde bunun yürürlüğünün durdurulmasına da karar verdi
çünkü tartışmasız, kanuna ve Anayasaya aykırı bir
şey, bu olmaz, Barolar Birliğinin bunu yapmaması lazım. Biz
bunu zaten getireceğiz. Bunu buradan özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, avukatların dosyaları incelemesi, örnek
alması son derece önemli, adaletin yerini bulması
bakımından son derece kıymetli bir görevdir. Biz bunu
destekliyor ve bu noktada yapılacak çalışmaların
savunmayı güçlendireceğine de yürekten inanıyoruz. Ancak, son
yaptığımız şubat değişikliğinden sonra,
uygulamada bazı suçlara dair soruşturmaların
sağlıklı bir biçimde yürümediğini gördük. Soruşturmanın
gizliliği niçindir?
1) Delilleri sağlıklı toplamak içindir.
2) Gerçek şüpheli veya sanıklara delilden
ulaşabilmek içindir.
3) Kişilerin lekelenmeme hakkını korumak,
lekelenmesini önlemek içindir.
Bütün bunları yaparken bizim derdimiz de maddi gerçeğin
ortaya çıkmasıdır. Ama, dosyadaki savcının
araştırma usulünü öğrendikten sonra deliller
karartılırsa -bunun için tutuklama kararı bile verilebiliyor
hukukumuzda- ve her şey yok edilirse bizim suçla mücadelemiz, gerçek
faillere ulaşma imkânımız da ortadan kalkar.
MUSA ÇAM (İzmir) 17 Aralığı
kapatmak için yapıyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, bu konu sadece bizim hukukumuzda da yok. Alman Ceza Muhakemesi
Kanununun 147nci maddesi, Avusturya Ceza Muhakemesi Kanununun 51inci maddesi,
Hollanda Ceza Usul Yasası 30-33üncü maddeleri ve Amerika Birleşik
Devletlerinde de var, ayrıca İtalyada da hepsi gizli, başka
ülkelerde de var. Onlar da soruşturmanın amacı tehlikeye
düşüyorsa bu noktada kısıtlama kararı verilebileceğini
kabul ediyorlar. Bakın, Türkiyede -bir rakamı daha paylaşmak
istiyorum- 2013 yılında, devam eden soruşturma sayısı
6 milyon 679 bin 973tür, 2013teki toplam soruşturma sayısı.
Bunlarla ilgili, dosyadan örnek alınmasını yasaklayan veya
engelleyen, sınırlayan mahkeme kararı sayısı
1.306dır, reddedilen de 57dir. Şu anda, biz ne yaptık? Bu
düzenlemeyle bir katalog getirdik. Bütün suçlarla ilgili değil, sadece
terör örgütlü ve benzeri çok ciddi kabul edilen suçlarla ilgili getirdik.
Dolayısıyla, buradaki rakamın da bu kadar yüksek
çıkmayacağı bundan sonraki süreçte çok açıktır. Suçla
ve suçluyla mücadele etmek, toplum barışını korumak
bakımından da kişi hak ve hürriyetlerini daha güvenceli hâle
getirmek bakımından da son derece önemli.
Şu anda cezaevlerimizle ilgili eleştiri, öneri
vesaire diğer değerlendirmelere gelmiş bulunuyorum.
Cezaevlerimizde, değerli milletvekilleri, 157.640
tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır şu anda. Bunlardan 22.551i tutuklu,
11.658i hüküm özlü, 123.431i ise hükümlü olarak bulunmaktadır. Cezaevlerimizde
bu sayının yüksek olmasına ilişkin burada değerli
eleştiriler yapıldı ama bunun nedenlerine ilişkin birkaç
hususu ben de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayının yüksekliği bir defa, Hükûmetimizin
suçla ve suçluyla etkin mücadele ettiğinin de göstergesidir. Zira, yeni
ortaya çıkan teknolojiler, Ceza Muhakemesi Kanununda getirilen yeni hukuk
müesseseleri ve artan hâkim sayısı, efendim, mahkeme
sayısı, Yargıtaydaki artan daire ve üye sayıları,
bütün bunların tamamı elbette ki davaların daha kısa sürede
neticelenmesine yol açıyor; suçluların yakalanmasına,
yargıya teslim edilmesine ve hesap vermesine yol açmaktadır.
Ayrıca, Ceza Kanununda yeni suçlar oldu, özel kanunlarda yeni suçlar
ihdas edildi. İletişim alanında, şu anda sosyal medya
üzerinden, dün işlenemeyen pek çok suç maalesef bugün oradan da
işlenebilmekte, suç sayısı bu noktadan da artmaktadır. Yeni
suçlar da ortaya çıktı,
bunlara ilişkin düzenlemeler de hukukumuzda yer aldı. Ayrıca,
cezaları artırdık. Bunun yanında, infaza ilişkin bir değişikliğe
gittik. Ne yaptık? İnfazda eskiden 1/2 infaz yapılıyor,
yirmi dört gün yattığı zaman otuz gün de yatmış
sayıldığı takdirde yüzde 40 infaz ediliyordu ama şimdi
üçte 2si infaz ediliyor. Ayrıca, terör ve uyuşturucu, cinsel
saldırı suçlarında da üçte 2 infaz yapılmaktadır.
Bütün bunlar cezaevlerindeki sayının artmasına neden
olmuştur; yoksa Hükûmetin bunlarla mücadele etmediğinin değil,
bu konuda tedbir almadığının değil, aksine tedbirler
aldığının, etkin mücadele ettiğinin de göstergesidir.
Tabii, cezaevlerinde bulunan, hayatını tek
başına devam ettiremeyecek derecede hasta bulunan tutuklu ve
hükümlülere ilişkin soruna biz infaz açısından değil insani
açıdan bakıyoruz. Cezaevlerinde bulunan bütün vatandaşlarımız,
ailelerinin, sevdiklerinin devletimize emanetidir. Biz onların hepsine
emanet gözüyle bakıyor, onlara hizmet etmek için Bakanlık olarak
elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Hasta tutuklu ve hükümlülerle ilgili ilk
defa düzenlemeyi Hükûmetimiz yaptı. Uygulamada sorunlar çıkınca
yeni bir düzenleme yaptık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şu
anda, ortaya çıkan sorunları çözmek için yeni düzenleme yapmayı
da planlıyoruz. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir adım
atacağımızı da ifade etmek isterim.
Sözlerime son veriyor, bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, eleştiride bulunan, öneride bulunan,
katkı veren bütün milletvekillerine saygıyla teşekkür ediyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli bakanlar
Tabii ki Bakan konuştu ama
şimdi son olarak Çalışma Bakanı da konuşacak.
Benim üç bakanlıktan da istirhamım şu,
kamuoyu da bunu bekliyor: Türkiyede istisnai memur alımı, atama
yoluyla yani sınavsız memur alınması nedeniyle, her üç
bakanlıkta ayrı ayrı belirtilmek kaydıyla kaç kişi
var? Ne olur yani bunu
Hakikaten, tüm bakanlıklar şayia
altındadır, Eş dost kayrılıyor. deniliyor. Bu konuda
da eğer açıklama getirirlerse sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın milletvekilleri, şimdi Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim ama Sayın Bakana söz
vermeden önce, okutacağımız bir Başbakanlık tezkeresi
vardır.
Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu
Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO)
Anayasasının 19uncu maddesi gereğince hükûmetlerin
uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen
sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına
bilgi sunmasına dairdir. ILO Anayasasının gereği olan
Başbakanlık tezkeresini okuttuktan sonra Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanına öncelikle bu konuda söz vereceğim.
Şimdi Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, Cenevrede yapılan 103.
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 29
sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesine ek
11/6/2014 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi
Protokolü ile söz konusu Protokolün hükümlerini tamamlayıcı
nitelikteki 203 sayılı Zorla Çalıştırmanın Etkin
Biçimde Ortadan Kaldırılması İçin Tamamlayıcı
Tedbirler Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında
Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin tezkeresi (3/1662)
4/12/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Cenevre'de yapılan 103. Uluslararası
Çalışma Konferansı'nda kabul edilen, 29 sayılı Zorla
Çalıştırma Sözleşmesi'ne ek 11/6/2014 tarihli ve 29
sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü ile
söz konusu Protokol'ün hükümlerini tamamlayıcı nitelikteki 203
sayılı Zorla Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan
Kaldırılması İçin Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye
Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine
bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Ahmet
Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın Bakan, buyurunuz. Tezkereyle ilgili bilgi
verdikten sonra Hükûmet adına konuşmanızı yapmak üzere
sürenizi yeniden başlatacağım.
Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin de üyesi olduğu Uluslararası
Çalışma Örgütü Ana Sözleşmesi'nin 19'uncu maddesi
gereğince, bu yıl 103'üncüsü düzenlenen Uluslararası
Çalışma Konferansı'nda kabul edilen iki yeni belge hakkında
Genel Kurula bilgi arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu belgeler, ILO'nun 8 temel sözleşmesinden 1i
olan 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesini
tamamlayıcı nitelikteki 11 Haziran 2014 tarihli ve 29
sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü ile
yine aynı tarihli 203 sayılı Zorla
Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan
Kaldırılması İçin Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye
Kararıdır.
Ülkemiz tarafından da 1998 yılında onaylanan
1930 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma
Sözleşmesi, bir yandan hazırlandığı dönemin
koşulları itibarıyla bazı devletlerin sömürgelerinde
uyguladıkları zorunlu çalıştırmayı önlemeye;
diğer yandan büyük buhran ve Birinci Dünya Savaşı'nın yol
açtığı yıkımın tamiri için devletler
tarafından uygulanan zorunlu çalıştırma tedbirlerine
yönelik geçici hükümler getiren bir sözleşme niteliğindeydi.
ILO üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu
sözleşmeyi kabul etmiş olmasına rağmen, günümüzde zorla
çalıştırma, küresel rekabet artışı,
uluslararası iş gücü göçü, ayrımcılık ve sosyal dışlanma
gibi nedenlerle farklı biçimlere bürünmüş hâlde
karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Nitekim, ILO'nun 2012
yılındaki tahminlerine göre, tüm dünyada 20 milyondan fazla insan
zorla çalıştırma mağdurudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
belgelerden ilki olan ve onaylayan ülkeler bakımından ILO
sözleşmeleri gibi bağlayıcı niteliği bulunan 29 sayılı
Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü, sözleşmenin,
zorla çalıştırmanın tanımı ve istisnai hâller ile
bu fiilin suç olarak cezalandırılmasına ilişkin maddeleri
hariç, geçiş hükümleri niteliğindeki diğer tüm maddelerini
yürürlükten kaldırmaktadır.
Protokol, üye ülkelere zorla veya zorunlu
çalıştırmayı önleme ve ortadan kaldırma, bu fiilin
mağdurlarına yönelik koruma ve tazminat dâhil, uygun ve etkili çözüm
yolları geliştirme ve bu suçların faillerine yaptırım
uygulama yükümlülüğü getirmektedir. Bu doğrultuda, her üye ülkenin
bir ulusal politika ve eylem planı geliştirmesi öngörülmekte; 29
sayılı Protokol çerçevesinde alınan tedbirlerin, zorla veya
zorunlu çalıştırma amacıyla yapılan insan
kaçakçılığına karşı özel eylemleri de içermesi
gerektiği belirtilmektedir.
Kabul edilen diğer belge olan 203 sayılı Zorla
Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan
Kaldırılması için Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye
Kararı ise
zorla çalıştırmaya ilişkin önleme,
koruma, çözüm yolları ve adalete erişim, uygulama ve
uluslararası iş birliği konularında protokolde yer alan
hükümlerin uygulanmasına dair ayrıntılı açıklamalara
yer vermektedir.
Yüce Meclisin bilgilerine arz ederim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)
A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Sayın
Bakan, şimdi bütçeyle ilgili sürenizi başlatıyorum.
Buyurunuz efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımın 2015 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı görüşmeleri vesilesiyle huzurlarınızdayım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerlendirme yapan, katkı sunan değerli siyasi parti
gruplarına ve sözcülerine çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
sisteminden sağlık hizmetlerinin finansmanına, çalışma
hayatına ilişkin düzenlemelerden işsizlikle mücadeleye kadar 76
milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren görev ve sorumluluk
alanlarına sahip bir bakanlıktır. Bu alanlara ilişkin
olarak son on iki yılda pek çok reform, pek çok yasal düzenleme ve pek çok
mevzuat değişiklikleri düzenlemelerini yüce Parlamentonun
desteğiyle gerçekleştirdik.
Hiç kuşku yok ki en önemli görev
alanlarımızdan biri, işsizlikle mücadele ve istihdamın
artırılmasıdır. İşsizlik sorununun sadece
ülkemizin değil, dünyanın bir sorunu olduğunu hepimiz
bilmekteyiz. Son otuz yılda dünyada iş gücü sayısı 1 milyar
artmış bulunmaktadır ve şu an itibarıyla dünyadaki
iş gücü 2,9 milyara ulaşmış bulunmaktadır. G20
Liderler Zirvesinde, alınan karar gereği, önümüzdeki dönem
içerisinde büyümede yüzde 2lik bir büyümeyi taahhüt etmiş bulunuyor G20
liderleri. Eğer bu gerçekleşmez ise işsizliğin artmaya
devam edeceğini vurgulamak istiyorum. Avrupa Birliği işsizlik
oranı ortalaması yüzde 10; Fransada işsizlik oranı yüzde
10,5; Yunanistanda işsizlik oranı yüzde 25,9; İspanyada yüzde
24; Portekizde yüzde 13,4; İtalyada yüzde 13,2 düzeylerindedir.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken iş
gücü piyasamız gelişmiş ülkelere nazaran olumlu bir sınav
vermiştir. Bu kapsamda, son beş yıl içinde, çalışma
çağındaki nüfusumuz 5 milyon 265 bin, iş gücümüz ise 5 milyon
547 bin artmış; iş gücüne katılma oranı yüzde 45,7den
yüzde 51,2ye, istihdam oranımız ise yüzde 39,8den yüzde 46,1e
yükselmiştir. Bu gelişmeler sonucunda işsizlik oranı yüzde
13,1den yüzde 10,1e gerilemiş ve son beş yılda 5 milyon 698
bin istihdam artışını bizim yapımız, bizim
ekonomik büyümemiz sağlamıştır.
2009dan bu yana, sadece İŞKUR
vasıtasıyla 794.848i kadın olmak üzere 2 milyon 665 bin
kişi işe yerleştirilmiş, 591.541i kadın olmak üzere 1
milyon 166 bin kişi ise mesleki eğitim, işbaşı
eğitimi ve girişimcilik eğitiminden
yararlanmıştır.
Bu dönemde, kayıt dışı istihdamda da
kayda değer düşüşler sağlanmıştır; 2002de
yüzde 52 olan kayıt dışı istihdam oranı, yüzde 36,3e
gerilemiştir.
Değerli milletvekilleri, işsizlikle mücadele
kapsamında 4 bin iş ve meslek danışmanı göreve
başlatılmış ve 2 milyon 50 bin kişiyle bireysel görüşme
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Türkiyenin en kapsamlı
iş gücü piyasası talep araştırması
yapılmış ve 280 bin iş yeriyle görüşülerek iş
gücü piyasasının röntgeni çekilmiştir. 2023 yılında
istihdam oranını yüzde 55e, kadınların iş gücüne
katılma oranını yüzde 41e yükseltmeyi; işsizlik
oranını ise yüzde 5e indirmeyi hedefleyen Ulusal İstihdam
Stratejisi yürürlüğe girmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde,
İşsizlik Sigortası Fonu piyasa koşullarında etkin bir
şekilde yönetilmekte olup 10 Aralık 2014 itibarıyla fon
varlığı 80 milyar 363 milyon 568 bin TLdir. Bu fondan 2002den
Ekim 2014e kadar yaklaşık 3 milyon 600 bin kişiye toplam 8
milyar TL ödeme yapılmıştır. Ayrıca, aktif iş
gücü programları çerçevesinde 4,2 milyar TL, Ücret Garanti Fonuna 106
milyon TL, kısa çalışma ödeneğine 210 milyon TL olmak üzere,
toplam 12,8 milyar çalışanlara fondan ödeme
gerçekleştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde
etkin, verimli, kolay ulaşılabilir ve sürdürülebilir bir sosyal
güvenlik sistemi alanında da önemli reformlara imza attık. Bunlardan,
bildiğiniz gibi, genel sağlık sigortasına bizim dönemimizde
geçildi. Sağlık karnesi kaldırıldı, e-reçete
uygulamasına geçildi; eczanelerin, hastanelerin tümü
vatandaşlarımıza açıldı;
vatandaşlarımıza yerinden hizmet sunmak amacıyla 490 SGM
merkezi açıldı. Bu dönemde sigortalı sayısında da
önemli artışlar gerçekleşti. 2002ye oranla aktif sigortalı
sayımız 12 milyon 8 binden 19 milyon 584 bine, pasif sigortalı
sayımızsa 5 milyon 887 binden 10 milyon 214 bine
ulaşmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine
bakıldığında: 2014 bütçesinde 180 milyar 13 milyon TL
olarak öngörülen toplam gelirlerin yıl sonunda 183 milyar 828 milyon TL,
131 milyar 482 milyon TL olarak öngörülen prim gelirlerinin yıl sonunda
132 milyar 598 milyon TL, 21 milyar 583 milyon TL olarak öngörülen açık
finansmanın yıl sonunda 20 milyar 443 milyon TL olacağı
tahmin edilmektedir.
2002de yüzde 2,27 olan Sosyal Güvenlik Kurumu
açığının gayrisafi millî hasılaya oranı 2014te yüzde
1,16; 2015de ise binde 93 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
2002de 7 milyar 629 milyon TL olan Sosyal Güvenlik
Kurumu sağlık harcamaları, 2013te 49 milyar 938 milyon TLye
çıkmış, 2014 yılı sonunda ise 54 milyar 906 milyon TL
olacağı tahmin edilmektedir.
Devlet katkısı hariç prim gelirlerinin emekli
aylıklarını ve sağlık giderlerini karşılama
oranı 2002de yüzde 60,9 iken 2014te yüzde 69,9a yükseleceği tahmin
edilmektedir. 2015 yılı öngörümüz ise yüzde 72,2dir. Yani, devlet
katkısı hariç prim gelirlerinin emekli aylıklarını
karşılama oranı yüzde 72ye ulaşacaktır.
Bütün bu veriler ışığında
şunu söyleyebiliriz: İlk kez 1992 yılında açık vermeye
başlayan sosyal güvenlik sistemi, bu dönemde belli bir disipline
kavuşturulmuş ve mali açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
sistemi oluşturulmuştur. Bütün bunlar,
vatandaşlarımızın haklarını
kısıtlamadan -bunun
üzerine basarak ifade etmek istiyorum- haklarında bir
kısıtlamaya gitmeden, bilakis, hakları genişletilerek
sağlanmaktadır.
En son, Maluliyet Tespiti İşlemleri
Yönetmeliğinde de değişiklik yaparak son derece önemli hayati
düzenlemeleri vatandaşlarımızın hizmetine sunduk. Daha
önceki uygulamalarda, organ nakli olan kişi iyileşmiş kabul
ediliyor ve malullük aylığı kesiliyor idi yani böbrek nakli olan
bir vatandaşımızın böbrek nakli olduktan sonra malullük
aylığı kesiliyor idi, bunu kaldırdık. Organ nakli olan
her vatandaşımızın, bu durumda olan her
vatandaşımızın malullük aylığı ilanihaye
devam edecek.
Diyalize girmese de kronik böbrek yetmezliği olan
hastalara maluliyet hakkı verdik. Daha önceki uygulamada, diyalize
girmeyen hasta malullük hakkı kazanamıyor idi. İlle diyalize
gireceksiniz ki malullük hakkı kazanasınız, âdeta diyalize
teşvik eden bir durum vardı, bunları ortadan
kaldırdık.
Önemli bir düzenlememiz ise şu: Tiroid kanseri hariç
tüm kanser hastalarına teşhis konduktan sonra on sekiz ay maluliyet
hakkı getirdik ve on sekiz ay sonra bu kanser hastasına gerekli
tetkiklerden sonra eğer hastalığında bir iyileştirme
söz konusu değil ise buradaki maluliyet hakkının
devamını sağladık.
Sosyal devlet neyi ifade ediyor? Sosyal devlet bu
arkadaşlar, her alanda gerçekten bütün vatandaşlarımıza
sahip çıkan, gerçekten sorunlu olan, ciddi sağlık sorunları
yaşayan, tedavisinin gerçekleşmesi âdeta mümkün olmayan ve
kafasının bir tarafında da geçim derdi olan vatandaşın
bu sıkıntılarını ortadan kaldıran bir devlet
yaklaşımı, bir yönetim yaklaşımını bu
uygulamalarla sergilemiş bulunuyoruz.
Hükûmetlerimiz döneminde
çalışanlarımızın ve emeklilerimizin aylık ve
ücretlerinde de enflasyon oranının çok üstünde iyileştirmeler
sağladığımızı biliyorsunuz. Bununla ilgili çok
ayrıntılı rakamlara da girmek istemiyorum ama şunları
ifade etmek istiyorum: Bildiğiniz gibi, toplu sözleşme
gerçekleştirdik memurlarımızla, burada ifade ediliyor. Ne
yaptık 2014 yılındaki toplu sözleşmede? Öncelikle toplu
sözleşmede taban aylığına yüzde 17lik bir zam geldi. Taban
aylığı ne demek? 1.027 lira olan taban aylığı 1.205
liraya çıktı, 175 liralık bir artış. Bundan sonraki
bütün toplu sözleşmelerde bu taban aylığı baz alınarak
oranlar gelecek; dolayısıyla en önemli şey toplu
sözleşmelerde taban aylığındaki yükseliştir, onun için
son derece isabetlidir yüzde 17lik taban aylığındaki
artış. Bu çerçevede en düşük emekli aylığına
yüzde 13, ortalama devlet memuru aylığına ise yüzde 8,
4/Clilere ise yüzde 40lık bir ücret artışı bu toplu
sözleşmede sağlandı ve 4/Clilerin emekli oluncaya kadar iş
güvencesi sağlandı. Bu da çok istismar ediliyor. Artık her
yıl sözleşme yapmak zorunda olan 4/Clilerle ilgili sözleşme
durumu tarihe karışmıştır, 4/Cliler emekli oluncaya
kadar bu kadro hakkını elde etmiş bulunuyorlar.
Yine,
eğitim durumlarına göre, backgroundlarına göre, birikimlerine
göre de kamuda istihdamlarını sağlayacak düzenlemeyi buradan geçirdik.
Toplu
sözleşmede ayrıca diğer bir kazanımsa emekli ikramiyesinde;
taban aylığındaki artıştan dolayı bugün emekli
olacak olan bir memura 5.250 lira yani 5 milyon 250 bin lira fazladan bir imkân
sağlandı bu toplu sözleşmedeki görüşmelerin neticesinde.
Dolayısıyla, sağlıklı ve doğru bilgilenmenin ve
doğru bilgilendirmenin doğru olacağı inancıyla bu
düzeltmeleri de yapma ihtiyacı duydum.
2002de
5.077 olan engelli memur sayısı bugün itibarıyla 38.039a
yükselmiştir. 5 bin nere, 38 bin nere arkadaşlar. Yani bunların
görülmesi gerekiyor.
Hükûmetimiz
döneminde 300 bin sözleşmeli personel kadroya geçirildi, 214 bin geçici
işçiye kadro verildi. Bu yıl içinde 6.286 şehit ve gazi
yakını ile gazimizin memur olarak atanmasını
gerçekleştirdik.
Bu
ay içerisinde, büyük ihtimalle bu ayın 25inde, devletin sosyal hizmet
modeli kapsamında yurtlarında yetişen 3.200 kimsesiz
çocuğumuzun memur olarak atanmasını da
gerçekleştireceğiz.
Değerli
milletvekilleri, çalışma hayatının en önemli gündem
maddelerinden biri de bildiğiniz gibi son günlerde yoğun bir
şekilde tartıştığımız iş
sağlığı ve güvenliği konusudur. Bu konuda da pek çok
düzenlemeyi bu dönemde gerçekleştirdik.
Şimdi,
iş sağlığıyla ilgili ILO sözleşmelerinin
tamamı yasalaştı, yürürlükte.
AB
89/391 sayılı Çerçeve Direktifine yasaların uyumuyla ilgili
düzenlemeler kabul edildi, yürürlüğe girdi.
Müstakil
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası
yürürlüğe girdi. Buna bağlı 36 yönetmelik yürürlüğe girdi.
İlerleme raporunda, iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili, çalışma hayatıyla ilgili
aldığımız bu önlemler ve bu mevzuat
değişikliğinden dolayı övgüyle bahsediliyor. Türkiyede
olmayan iş güvenliği uzmanı -83 bin- ve iş yeri hekimi -23
bin- gibi bu alandaki sıkıntılarımızı gidermeye
dönük son derece önemli altyapı çalışmaları
gerçekleştirildi.
Teftiş konusu gündeme geliyor. 2002
yılından bugüne iş sağlığı ve güvenliği
yönünden 252 bin teftiş gerçekleştirildi, 130 trilyon eski rakamla
söylüyorum- ceza müeyyidesi yazıldı, 4 bin iş yeri durduruldu.
Yalnız 2014 yılı için rakam veriyorum: 968 teftiş
gerçekleşti, 5 milyon TL eski rakamla 5 trilyon lira- ceza
yazıldı, 202 durdurma gerçekleştirildi; bunların
106sı kömür madenleri. Bir aylık söyleyecek olursak, yalnız
kasım ayında 68 ocak durduruldu. 2014 yılında
inşaatlarda 3.123 teftiş yapıldı ve 2.230una idari para
cezası yazıldı, inşatların 1.773ü ise durduruldu; bunların
1.100ü şu anda açıldı ama 500ü hâlen iş güvenliği
açısından edimini, sorumluluğunun gereğini
yapmadığı için hâlen inşaatlar durdurulmuş vaziyette.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Mevzuat
açısından bir eksiğimiz yok, bu konuda denetim
açısından bir eksiğimiz yok. Açık ve net ifade ediyorum,
her platformda, her yerde tartışmaya hazırız ama sorun var.
Sorun ne? Farkındalık sorunu ve teknoloji, bazı alanlarda
teknolojinin kullanılmaması, kömürlerle ilgili havza
madenciliğine geçilmemesi ve işin ehli tarafından bu
işlerin yapılmaması gibi çok çok ciddi yapısal sorunlar
var.
MUSA ÇAM (İzmir) Ruhsatları kim veriyor
Sayın Bakan, ruhsatları kim veriyor o madenlere?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Bakınız size bir örnek veriyorum: Dün
Zonguldakta 1 işçi kardeşimiz öldü.
ALİ ÖZ (Mersin) - Her gün ölüyor, her gün!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) 1 işçi kardeşimiz hayatını kaybetti
dün Zonguldakta. Nasıl bir ocak bu? Bu ocak kapatılmış. Bu
ocak kapalı ve 25 bin lira ceza yazılmış. Kapalı
ocakta
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Nasıl
çalışıyor?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Tabii ki kömür ocakları kapanmıyor
arkadaşlar, durduruluyor. O ocakta tahkimat veya o ocağı
geleceğe hazırlama konusunda günlük yapılması gereken
işler var.
ALİ ÖZ (Mersin) İşverenlerden
korkuyorsunuz Sayın Bakan!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - O işlerde çalışırken tavandan göçen
bir göçük neticesinde bu işçi kardeşimiz hayatını kaybediyor.
Hangi ocakta? Kapalı bir ocakta. Hangi ocakta? 25 bin lira para
cezası yazılmış olan bir ocaktan bahsediyorum. Onun için
yapısal sorunlar var, kabul ediyorum. Neyin üzerine gideceğimizi
bilmemiz gerekiyor. Yani, rastgele değil, gereksiz bir değerlendirme
değil.
ALİ ÖZ (Mersin) - Patronlardan korkuyorsunuz,
patronlardan; sıkıntı ondan kaynaklanıyor!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - İşin
özü bizim kömür çıkarma sistemimizdeki sıkıntılardır,
bizim kömür ocaklarımızın şu anda karşı
karşıya bulunduğu yapısal sorunlardır; bunu
açıkça belirtmem gerekiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye düzeltmiyorsunuz, on
iki senedir Hükûmetsiniz Sayın Bakan, niye düzelmiyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
Bakanlığımın diğer faaliyetleriyle ilgili de bir iki
hususa değinmek istiyorum. Ulusal meslek standartlarının
belirlenmesi kapsamında 734 meslek standardı hazırlanmış
ve 576sı Resmî Gazetede yayınlanmıştır. Çok
şükür, MYKmız şimdi bir noktaya geldi, Mesleki Yeterlilik
Kurumumuz. Bu iş güvenliğiyle ilgili gelen yasada -inşallah
Parlamentoda görüşeceğiz, yasalaşacak- artık, çok tehlikeli
mesleklerle ilgili bu MYK sertifikası olmayan işçilerin
çalışma durumu olmayacak yani işçilerimiz belli bir
niteliğe inşallah kavuşturulacak.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Daha önce önerdik reddettiniz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Bununla ilgili işçilerimize hiçbir yük olmadan,
hiçbir sıkıntı vermeden sorunu çözeceğiz.
103ü tehlikeli ve çok tehlikeli iş yerlerine
ilişkin olmak üzere, 156 meslekte sınav ve belgelendirme faaliyetleri
gerçekleştirilmiş, 21.285 kişiye MYK mesleki yeterlilik belgesi
verilmiştir.
2014te de 44.308 yabancıya çalışma izni
verilmiştir. Yabancı istihdam kanun taslağı
hazırlanarak Başbakanlığa sunulmuştur.
Yurt dışında yaşayan
yaklaşık 6 milyon vatandaşımıza 23 ülkede toplam 50
birimimizle hizmet vermekteyiz. 29 ülkeyle ikili sosyal güvenlik
anlaşması imzalamış bulunmaktayız.
Çocuk işçiliğiyle ilgili mücadelemiz de
kararlılıkla sürmektedir. 1994te yüzde 15,2 olan çocuk
işçiliği oranı, 1999da 10,3e, 2002de ise yüzde 5,9a
gerilemiş bulunmaktadır.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün
eğitim-öğretim programlarından bugüne kadar 4.952 yüksek lisans
ve doktora öğrencisi yararlanmıştır. Ocak ayında
TODAİEnin katkılarıyla Azerbaycanda Kafkasya Kamu Yönetimi
Araştırma ve Eğitim Merkezini açıyoruz. Ve kardeş
ülkelere, dost ülkelere dönük de Türkiye'nin deneyimlerini, kamu yönetimindeki
deneyimlerini aktarma açısından son derece önemli ilişkilerimiz
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, burada, tabii, çok
değerli milletvekilleri bazı hususlara değindiler, onları
da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şu ifade ediliyor: Kaynaklar emeğe
ayrılmadı, sermayeye ayrıldı. gibi bir ifade
kullanıldı. Şimdi, değerli arkadaşlar, bundan
teşvik kastediliyorsa binlerce işçimizin şu anda
uyguladığımız bölgesel teşvik çerçevesinde istihdam
edildiğini, iş bulduğunu ve bölgeler arasındaki
gelişmişlik dengesizliklerini ortadan kaldırma
açısından bu teşviklerin son derece yararlı olduğunu
hepimiz biliyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) En kötü 3 ülkeden biriyiz
gelir dağılımında.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) 2015 yılında Bakanlık bütçesi
azalıyor. Hayır, yüzde 1,85 Bakanlık bütçesinde artış
var. Burada yanlış bir değerlendirme
yapıldığı için ifade ediyorum.
Efendim, Bakanlık bütçesinin niye daha çok çok
artmadığı... Çalışma Bakanlığı
yatırımcı bir bakanlık değil değerli
arkadaşlar. Burada bizim için mühim olan mevzuat, mevzuatın
çıkarılması ve mevzuatın uygulanmasıdır. Bunun
için ayrı bir bütçeyi alıp da ne yapacaksınız? Yani,
ihtiyaç olsa o bütçeyi de ilave ederiz. Nitekim, sosyal güvenlikle ilgili
ihtiyaç var, o bütçeyi alıyorsunuz ama çalışma hayatıyla
ilgili bütçenin bir altyapısı yani bu sorunun, burada ifade edilen bu
görüşün bir anlamı, altyapısı olmadığı için
ifade ediyorum.
Sosyal güvenlik açığının
azalması doğru değil. Aynen katılıyorum. Hangi
şartlarda? Sağlık ve sosyal şartlarda, sosyal haklarda
kısıtlama olursa yani siz sağlığı
kısıtlarsanız, sosyal hakları kısıtlayıp da
eğer sosyal güvenlik açığını düşürürseniz -buna
katılırım- bu doğru yaklaşım değil. Ama, siz
sağlığı açıyorsanız, siz sosyal yardımları
açıyorsanız ve buna rağmen sosyal güvenlikte de düşüş
kaydediyorsanız bu ancak yönetimdeki başarıdır, başka
türlü bunu izah etmek mümkün değil. Sizlerin de alkışlaması
gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, diğer konu
örgütlenmenin önündeki engeller. Örgütlenmenin önündeki engelleri
kaldırdık, bunu uzun uzun anlatabiliriz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Ama daha dün 98
kişi işten atıldı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Size rakam veriyorum: 930 bin olan sendikalı
işçi sayımız şu anda 1 milyon 189 bin.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Kaç kişi
sözleşmeden yararlanıyor?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Ne zaman bu? Sendikalarla ilgili mevzuat yasası
geçtikten sonra 260 bin yeni sendikalı işçimiz oldu.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Bakan,
kaç kişi yararlanıyor, kaç kişi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Yani bu son derece önemli bir düzenleme, bunun gözden
kaçırılmaması gerekiyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Bakan,
kaç kişi sözleşmeden yararlanıyor?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Sendikal güvence bulunmamakta. Sendikal güvence var,
bir yıllık tazminat zorunluluğu var; bunu da biliyorsunuz.
Kayıt dışı istihdamla ilgili yüzde
40 dendi, yüzde 40 değil arkadaşlar -zaman kıymetli olduğu
için, anlatırız- yüzde 40 dediğiniz kayıt
dışı istihdam, 52den yüzde 36ya geriledi; o rakamı da
düzeltmemiz gerekiyor.
ALİ ÖZ (Mersin) Çok
başarılısınız Sayın Bakan(!)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Sendikalılaşma oranı yüzde 4,5 değil
arkadaşlar, sendikalılaşma oranı yüzde 9,6. Şimdi,
size rakamları veriyorum
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Mecliste, Meclisin
tutanağında var o, Meclisin araştırmasında var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Süleyman Bey, sakin, biz dinledik, bilgileri alın.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Hayır ama
Meclisin araştırması
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Yüzde 9,6 sendikalılaşma oranı.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) O senin
kağıtlarındaki.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sarı sendikalaşma
nasıl, sarı sendikalaşma?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Bunun başka şeyi yok. 2013 verilerine göre
Avustralyada sendikalılaşma oranı yüzde 17
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sözleşmeden
yararlanan
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla)
Kanadada yüzde 27, Meksikada yüzde 13,6;
İngilterede yüzde 25, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 10,8 ama
saydığım bu rakamların tümü, işçi, memur birlikte.
Türkiyede ne kadar? İşçi, memur birlikte yüzde 18,3.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yahu, Sayın Bakan,
AKP üyesi de yapıyorsunuz aynı zamanda ya. Sarı sendika,
şimdi bu
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Yani sendikalılaşma oranı, işçi,
memur birlikte alırsanız yüzde 18,3
ALİ ÖZ (Mersin) Çok düşük Sayın Bakan,
çok düşük.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla)
yalnız işçileri alırsanız yüzde
9,6; yüzde 4,6 filan değil, bunu açıkça ifade etmem gerek.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Burada Salim Bey
de vardı ve o yüzde 6 dediğin yerlerde sözleşmeden yararlanan
yüzde 80.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Sendikalı işçi sayısı
Avrupa
Komisyonu 2014 İlerleme Raporunda, bakınız, AB Komisyonu
İlerleme Raporunda yasa çıktıktan sonra yüzde 15,2lik
sendikalılaşma oranında artış olduğu ifade
ediliyor, raporda ifade ediliyor. Bunu görmen gerekiyor Süleyman Bey.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Meclis
araştırmasına bak.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Tabii ki daha öncesine takılıp
kalmışsınız.
İZZET ÇETİN (Ankara) Ekim 2014, Ekim 2014
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Yani efendim, Bu yasadan önce, 2000den önceki
sendikalılık
3 bin üyemiz vardı, yüzde 60 sendikalı
vardı. Böyle bir şey yok, bunlar -sendikacılar burada, Salim
Bey burada, siz buradasınız- mezardaki üyeler, olmayan üyeler. Ama,
ne zaman ki sosyal güvenlik verilerini esas aldık, Sosyal Güvenlik Kurumu
verilerini esas aldık, o zaman gerçek tablo ortaya çıktı,
sendikalarımız da gerçek tabloyu gördüler. Onun için, bu sanal
âlemden, çok şükür, bu sanal âlemden sendikacılığı
çıkardık.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sanal âlemi
yaratan sizsiniz yani yıllarca, on iki yıldır devam etti, on iki
yıldır devam ettiren sizsiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Emeğin sömürüsüne karşıyım.
Emeğin sömürüsüne dün de karşıydım, bugün de
karşıyım, yarın da karşıyım. Yani
burada söylüyoruz, başka yerde
değil, her yerde söylüyoruz, işverenlerin toplantısında da
söylüyoruz, alın terinin sömürüsüne karşıyız. Peki, bu
konuda biz Hükûmet olarak ne yaptık?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hiçbir şey!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Ne yaptık?
Bakınız, Hükûmetimizin ortaya koyduğu icraat, ortalama
ücretlerin 2007-2013 arasındaki seyrine bakalım: 100 birim olarak
alırsak ücreti, 100 birim, 2007-2013 arasında İtalyada bu 100
birim 92ye düşmüş, İngilterede 94e düşmüş,
Yunanistanda 75e, 100 olan ücret 75e düşmüş, İspanyada 96ya
gerilemiş, Amerika Birleşik Devletlerinde 100 olan birim 101
olmuş, 101,4 olmuş, Türkiyede ise 115 olmuş.
İZZET ÇETİN (Ankara) Güldürme Sayın
Bakan, güldürme bizi!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Arkadaşlar, evet, resmî rakamlar, çok açık.
Yani burada emeğin sömürüsü ve ücretlerde geri gidiş diye bir
şey, kesinlikle, Türkiyede kriz dönemlerine rağmen söz konusu
olmamıştır. Hiçbir zaman biz asgari ücreti yüzde 3 bir yerde
artırmadık. Geriye doğru bakmanızı istiyorum,
bazılarını uzlaşmayla geçirdik ve oranları da orada
göreceksiniz. Bu ay içerisinde değerlendirilmesi yapılıyor; inşallah,
her zaman sosyal devlet ilkeleri çerçevesinde çalışandan, emekten
yana olan bir anlayışı yine bu dönemde de sergileyeceğimizi
burada ifade etmek istiyorum. Fakat, şunu ifade edeyim bakın, bütün
samimiyetle: Gayrisafi millî hasıla içerisindeki emeğin payı ise
Türkiyede düşük. Evet, bunu yükseltmemiz gerekiyor, mücadelemiz de bu istikamette.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Yok, o da
fazladır canım!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Az önceki, o alandaki başarımızı,
ücretlerdeki başarımızı gayrisafi millî hasıla
oranı içerisinde yükseltme çabası içerisindeyiz.
Yaşam odalarıyla ilgili bir şeyler söylendi
burada. Arkadaşlar, defalarca söyledim, kömürde sığınma
odası teknik olarak uygun değil. Kaç, kurtul, bir an önce gün yüzüne
çık. amaç bu olduğu için oksijen maskeleri ve değişim,
dolum istasyonlarını zorunlu hâle getirdik, bu düzenlemeyi de gerçekleştirdik.
MUSA ÇAM (İzmir) 4 kilometre nasıl kaçacaklar?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Bir yanlış daha yapılıyor. Dünyada
1inciyiz, Avrupada 1inciyiz. Ya, arkadaşlar, bu istatistikleri kim,
nereden alıyor merak ediyorum, bir dedikodudur gidiyor. En son istatistiki
bilgiler 2012 yılındadır ve bilgi veren ülke de, ILOya bilgi
veren, EUROSTATa bilgi veren ülke de 80 ülkedir. 80 ülke içerisinde, 73 ülke
arasında kötüden iyiye doğru 17nci sıradayız. Ölümlü kaza
sayısında ülkemiz 77 ülke içerisinde 7nci sıradadır ama
120 ülke var, siz o 120 ülkeyi hiç hesaba katmıyorsunuz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Övünün, övünün!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Bunların tümünü çağdaş, çalışma
hayatının
ALİ ÖZ (Mersin) Yapmayın Sayın Bakan!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Övünün, övünün!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Övündüğümüz filan yok, böyle bir şey
söylemedik.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Övünün, övünün;
gayet iyi, gayet güzel!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Bakınız, o konuyla ilgili de şunu ifade
edeyim.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Övünün, çok iyi!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bunları niye Somada,
Ermenekte söylemedin de şimdi söylüyorsun Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakınız iş kazaları olayı parti,
politika malzemesi değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Somada, Ermenekte
başın önde konuşuyordun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Şimdi, size söyleyeyim: 1992 yılında
1.583 kardeşimiz ölmüş, hayatını kaybetmiş, 1992.
Rahmetli İnönü vardı, öyle mi konuşacağız şimdi
yani öyle mi konuşacağız? Çalışma Bakanı
filandandı mı diyeceğiz yani, bunun ne anlamı var, ne kadar
yanlış bir şey? 1993te 1.064 ama işçi sayısına
bakalım, sigortalı işçi sayısına
baktığınız zaman, 1992de 1.500 kişi
hayatını kaybederken çalışanlara oranı yüzde 4, bugün
1.366 kişi ölmüş, 2014te hayatını kaybetmiş, orana
bakıyoruz 1,1.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Az mı, az mı
Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Yahu arkadaşlar, böyle bir mukayese olur mu? Bizim
amacımız bunu binde 2ye, binde 1e indirmektir yani kazaya
dönüştürmemek için mücadele etmektir, bu mevzuata onun için
çalışıyoruz, yoksa siz yılların mukayesesini
yaptığınız zaman tablo açık, önümüzde. Türkiyenin bu
acı bir tablosudur, bunun giderilmesi gerekiyor. Onun için
işverenlerimiz, işçilerimiz bu mevzuatları uygulamak durumundadır.
Şimdi, getirdiğimiz ne: Çağdaş bir yasa getirdik, madem
anlamıyorsun arkadaş, şimdi müeyyideleri ağır gelen
bir yasa geliyor, bu müeyyidelerin altında keşke
farkındalığı oluşturmamış olsaydık.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Onların
hepsini reddettiniz, reddettiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Bir diğer konu, sağlıkta katkı
payı -değerli bakanım burada ifade etti- katılım
payı 5510 Yasasından önce de vardı, katılım payı
alınmayacak hastalıkları genişlettik, o anlamda çok ciddi
bir gelişme yaptık. Biliyorsunuz ilaçlardan yüzde 65inden de
katılım payı alınmamaktadır.
Evet, asgari ücret şu anda
tartışılıyor.
Emekli maaşlarına reel olarak
baktığınız zaman çok yüksek artışlar
yaptığımızı da çok net bir şekilde göreceksiniz.
Sendikal mevzuat kapsamında kapatılan bir
sendika yok, Süleyman Bey, siz bunu söylediniz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Var, Var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Sendikal mevzuat açısından kapatılan bir
sendika yok.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Var, var,
EMEKLİ-SEN.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Ama bakınız, sendikayı kim kurar?
İşçi sendikası işçiler tarafından kurulan örgütlerdir.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) EMEKLİ-SEN kapatıldı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) İşçi sıfatı taşımayan
kişilerin kurdukları örgütlere dernek denir, dernek bünyesinde ancak
örgütlenebilirler.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Gençlik
Sendikası kapatıldı, sizin döneminizde kapatıldı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii,
çalışma hayatının sorunları çok. Burada, önümde
bazı sorular da yine var. Çeşitli vesilelerle inşallah yasama
faaliyeti çerçevesinde de huzurlarınıza getireceğimiz konular
var. Her konuya açık olduğumuzu, her soruya açık olduğumuzu
ve bütün birimlerimizin hesap verebilir noktada ve artı noktada
pozisyonlarını sizlerle her zaman paylaşmaya da hazır
olduğumuzu ifade ediyorum.
Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Bakan, soruma
cevap vermediniz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Bakan,
sınavsız alınan personellerle ilgili hani Ben
hazırlık yapayım, bana önceden soruyu sorun. dediniz, size ben
sordum, niye cevap vermediniz?
BAŞKAN Şimdi aleyhinde, Isparta Milletvekili
Ali Haydar Öner.
Buyurunuz Sayın Öner. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekillerimiz, gerçekleri dile
getirdiği için dara çekilen Pir Sultana ait olduğu söylenen dizeleri
merhum halk ozanı Ali Ekber Çiçek çok güzel bestelemiş: Derdim
çoktur, hangisine yanayım. Hakka yürüyenlere de, seslendirenlere de
selam olsun. AKP hükûmetlerinin de hataları, yanlışları,
yolsuzlukları pek çok, beş dakikalık süre içinde hangilerini
sayabilelim.
Önce birinci turun sayfasını kapatalım.
Birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştaya ilişkin
görüş ve eleştirilerin bir kısmını sekiz
dakikalık süre içinde bilgi ve takdirlerinize sunmuştum. Cevap,
Başkan Vekili Sayın Sadık Yakuttan geldi.
Eleştirmediğimiz hususlarda kendisi eleştiri getirdi. Sayın
Başkan Cemil Çiçekin sesi olacağına Başkanlık
makamının temsilcisi olsaydı itibar kaybına
uğramazdı. Bilenler bilir, Efendiden efendi, beterden beter
adamın adı Ali Haydar Öner. Sayın Başkan Vekili de
bilmelidir ki Türkiye Büyük Millet Meclisine Başkanlık Konutunun
önünden geçerek geliyorum. Konuşma yaptığım gün de
Başkanlık Konutu korumalar ve araçlarla hareketlilik içindeydi. Biz
de sadece Hayırlı olsun. demiştik ancak dün ve bugün kepenkler
kapalıydı bilmem neden.
Bugün, basın otoparkındaki düzenlemeyi de
memnuniyetle gördüm. Keşke eleştiriden önce yapılsaydı, bir
yeri kapatıyorsanız önceden seçenekleri hizmete
sunacaksınız; öngörülü yöneticiler böyle yaparlar.
Sayın Başkan Vekilinin benim bir
eksikliğimi de düzeltmesini beklerdim. Ben, bazı milletvekillerimiz
tutukluyken Sayın Başkanın on dokuz ayda 20 ülke gezdiğini
söylemiştim. Ancak, ilk olarak, 5 Ağustos 2013te tahliye edilen
Mehmet Haberala kadar 35, bugüne kadar en az 59 dış seyahat
gerçekleştirilmiş.
Eski Dışişleri Bakanı da sitemi hak
ediyor. Sayın Bakan, Dışişlerinde elde edilen üstün
başarılardan söz ederken buna Sayın Meclis
Başkanının katkılarını da eklememiş,
teşekkürlerini sunmamış; aşk olsun Sayın
Davutoğluna.
Sayıştayla ilgili de birkaç husus dile
getirmiştim, sorum şuydu: Ayakkabı kutularında milyar
dolarlar saklamak genel müdürün görevi midir ki genel müdürün avukatlık
ücretini banka ödüyor? Bu konudaki rapor ne oldu?
Bir de hatırlatma yapmıştım:
Sayın Sayıştay Başkanı isterse İç Tüzükün 62nci
maddesi doğrultusunda bilgi verebilir ama imtina etti. Sükût ikrardan
mı geliyor, yoksa Sayın Sayıştay Başkanı, Anayasa
Mahkemesi üye adaylığına zarar gelmesinden mi korkuyor?
Eğer Sayıştay Sayın Başkanı Anayasa Mahkemesi
üyeliğine seçilirse yerine 3üncü dönemini dolduran hangi siyasetçi aday?
Bu aday, Sayıştay yetkilerini budama konusunda sicili bozuk biri mi?
Sayın Adalet Bakanı, sizin de reform
adıyla işlediğiniz günahlar,
Başbakanlarınızın talimatıyla
yaptığınız yanlışlıklar sayılmakla
bitmez.
RECEP ÖZEL (Isparta) Vallahi seni vali yapan günah
işlemez. Hayırlısı bakalım!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Bu hatalardan biri de
Sayın Recep Özel gibilere teklif imzalatmak.
Arkadaşlarımız çok haklı
eleştiriler yönelttiler. Düz takla atınca da reform dediniz, topluma
ters takla attırınca da reform diye kandırmacaya
kalktınız. Bari bundan sonra yanlış yapmayınız.
Bazı ilçelerdeki adliyeleri
kaldırdınız, vatandaşları ilçesinde hak arama
hakkından mahrum bıraktınız. Eskiden teşkilatlı
bucaklar vardı, onlar yargının kapısını
aralıyordu.
Vaktim olmadığı için geçiyorum.
Aziz yurttaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve Hükûmetin bazı üyeleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla)
hizmet peşinde
değil, nüfuz, saltanat ve seyahat peşindedirler.
Değiştirmek sizin elinizdedir.
Yetkilerini, halka hizmet yolunda kullanan sayın
milletvekillerine saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öner.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Süremiz burada yirmi dakika. On dakika sorulara yer
vereceğim, geri kalan on dakika da bakanlar soruları cevaplayacaklar.
Birer dakika söz hakkı veriyorum.
Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Volkan Bozkır, Cumhuriyet Halk Partisi,
hâlihazırda tali komisyon olan AB Uyum Komisyonunu, iktidarında asli
komisyon yapacak. Peki, ya siz?
Cumhuriyet Halk Partisi, AB Uyum Komisyonu
Başkanlığını, AB üyesi ve adayı birçok ülkede
olduğu gibi ana muhalefet partisine verecek. Peki, ya siz?
CHP, Avrupa Temel Haklar Ajansı üyelik sürecini
başlatacaktır. Peki, ya siz?
CHP, müktesebatı ilgilendiren tüm yasa teklif,
tasarı ve kanun hükmünde kararnameleri AB Uyum Komisyonuna sevk edecektir.
Peki, ya siz? 24üncü Dönemde kaç kanun teklif ve tasarısını ve
kanun hükmünde kararnameyi AB Uyum Komisyonuna sevk ettiniz, kaçını
baypas ettirdiniz?
CHP, açılmalarında bir engel olmayan kamu
alımları, rekabet politikası ve sosyal politika ve istihdam
fasıllarını açacaktır. Peki, ya siz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Benim sorum da Sayın Bozkıra.
Sayın Bozkır, bu Avrupa fonları, Avrupa
Birliği fonları sizin Bakanlığınızın
gözetiminde dağıtılıyor. Şimdi bazı dernek ve
vakıflarla ilgili basında da yer alan haberlerde bir dernek göze
çarpıyor, KADEM derneği. Geçenlerde basında da vardı bu
Kadın ve Demokrasi Derneği. Biliyoruz, derneğin kurucuları
arasında Sayın Cumhurbaşkanının kızının
da ismi var. Şimdi, yalnız orada ilginç olan şu var: Tabii,
kamuoyunda çok önemli görevler yapan dernekler, vakıflar var yani LÖSEV
var, Zihinsel Engelliler Federasyonu var, AKUT var, Omurilik Felçlileri
Derneği var. Şimdi bunların toplam aldığı
yardımın
KADEM 2013 yılında kurulmuş, mart
ayında, kurulduğu yıl yaklaşık 400 bin liralık
yani 400 milyar liralık bir Avrupa Birliği fonundan
faydalanmış. Şimdi bu ayrıcalık nereden geliyor? Yani
diğer dernek ve vakıflar yaptıkları görev itibarıyla
daha az mı önemliler yani bu konuda Bakanlık niye eşit bir
dağılım yapmıyor? Bunu merak ediyorum, bunu soruyorum
Sayın Bakanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Adalet Bakanına üç sorum var: Birincisi:
Hem coğrafi hem de iş yükü açısından Antalyaya idari istinaf
mahkemelerinin kurulması gerekir. Bu yönde bir çalışmanız
var mıdır?
İkinci sorum: Atatürk Orman Çiftliğine
yapılan sarayla ilgili imar değişikliğine yürütmeyi
durdurma kararı veren Ankara 5. İdare Mahkemesi heyetinin görev
yerleri değiştirilmiş midir? Örneğin bir üye, İrfan
Ceren Yozgata sürülmüş müdür? Bu, yürütmenin yargıya müdahalesi
değil midir?
Üçüncü soru: 2014 yılı içinde kaç yargı
paketi çıkarılmıştır? Bunlar yargının
ihtiyacı için mi, yoksa AKPyi korumak ve yolsuzlukların üzerini örtmek
için mi çıkarılmıştır? Yazboz niteliğindeki bu
düzenlemelerle yargı siyasallaştırılmamış
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaptan.
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Çelike. İşsizlik Sigortası
Fonu gayesi dışında bugüne kadar hiç kullanılmış
mıdır, kullanılmakta mıdır? Kaçak saraya oradan para
aktarılmış mıdır?
Diğer sorularım Sayın Adalet
Bakanımıza. Sözde paralel yapının ilk defa kaç
yılında, hangi mahkemede izine rastlanmıştır? Sözde
paralel yapı hukukun, adaletin ortaya çıkarttığı bir
yapı mıdır, tespit ettiği bir yapı mıdır,
yoksa siyasi iradenin talimatıyla soruşturularak teşekkül
ettirilmeye çalışılan bir yapı mıdır?
Buradan hareketle, Paralel yapı faili meçhullere
karışmış. diyor Sayın Cumhurbaşkanı, bunu
bir hâkim, bir adalet açıklamıyor, bir delil yok ortada ama bir
Cumhurbaşkanı açıklıyor. Dolayısıyla, Sayın
Cumhurbaşkanı 24 Kasım 2013te de diyor ki: Cemaat ne istedi de
biz yapmadık? Eğer bu tarihlerden önce yürütmenin başı
olan Başbakanken cemaatin istediği her şeyi yaptıysa ve bu
faili meçhul cinayetler mutlaka ki bir suç ortaklığı veya
başka alanda suç ortaklığı doğurmuyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Uzunırmak.
Sayın Özkes? Yok.
Sayın Bal
FARUK BAL (Konya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Adalet Bakanına iki sorum var. Bir:
Asrın merhamet soygunu davasında AKPnin zülfüyârine dokunduğu
için soruşturmayı yapan savcılara soruşturma
açıldı, dava açıldı, beraat ettiler. Alman mahkemesinin
tanımladığı asli failler hakkındaki dava kaç parçaya
bölündü? Ne âlemde? Bağışçı olan insanlar İslamın
emri olan fitre, zekât ve sadakalarının kimin kasasına
gittiğini, haram yolda mı, helal yolda mı
kullanıldığını nasıl öğrenecekler?
İkinci sorum: Sayın Cumhurbaşkanı
Başbakan iken Orduya paralel kumpas kurdu. dedi. Daha önce de, kumpastan
önce de Ergenekon ve Balyoz davalarının savcısı
olduğunu ifade etti. Bu durumda, orduya kumpas kurulduğunu ifade eden
Sayın Cumhurbaşkanına, beraber yürüdüğünüz dönemlerde,
aynı yağmurda ıslandığınız dönemlerde
kumpasın suç ortağı olup olmadığını ifade
ettiniz mi?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bal.
Sayın Öz
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan Faruk Çelik Beye soruyorum: Emek
sömürüsüne dün de, bugün de, yarın da karşı olduğunuzu
ifade ettiniz. Yıllardır 4/Cliler aynı işi
yapmış olmalarına rağmen kamuda çalışanlardan
daha az ücret alıyorlar. Bu bir emek sömürüsü değil midir? Bu bir
adaletsizlik değil midir? Bunu ortadan kaldırmak için, 4/Clileri
kadroya almak için niçin mücadele etmiyorsunuz?
İkinci sorum yine size: İŞKUR
aracılığıyla yapılan, özellikle illerde toplum
yararına programlar vasıtasıyla alınan elemanlarda hangi
kıstaslar, hangi kriterler belirleyici olmaktadır? Almış
olduğumuz duyumlara göre, Adalet ve Kalkınma Partisinin
teşkilatlarına kayıtlı olmak burada çok büyük bir avantaj
getirmektedir. Burada çok ciddi torpil iddiaları var. Bunlara
cevabınız ne olacak?
Üçüncü sorum Sayın Adalet Bakanına: 2010
yılındaki referandumda Ekonomik ve Sosyal Konseyle alakalı
olarak alınmış olan kararlar var. Üç ayda bir toplanması
anayasal bir zorunluluk. Fakat o gündür,
2009 yılında son toplantısını yapmış, bugüne
kadar toplanmamış. Burada bir hukuk ihlali yok mu? Size bu konuda
yapılan bir müracaat yok mu? Anayasayı çiğnemelerine göz göre
göre, vicdanınız nasıl elveriyor?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Adalet Bakanı, devriiktidarınızda
adalet sarayları büyüdü ve çoğaldı ama adalete olan güven ise
küçüldükçe küçülüyor. Kaçak saray hakkında hoşunuza gitmeyen
kararları veren kaç hâkimin görev yerini değiştirdiniz? Kaçak
saray hakkında değişik sivil toplum kuruluşları
tarafından açılmış çok sayıda dava var. Bu davalarda
bundan sonra Sayın Cumhurbaşkanını kızdıracak
karar veren hâkim olursa onları da tayin edecek misiniz?
Deniz Feneri davasının akıbeti ne oldu?
Sayın Çalışma Bakanı,
Bakanlığınız döneminde iş kazaları sonucu ölüm
olaylarında rekorlar kırdınız. Bu konuda hep birilerini
yani işletmecileri, müfettişleri, mühendisleri suçlayıp
işin içinden sıyrılıyorsunuz. Bu iş
kazalarının siyasi sorumlusu siz değil misiniz? Siyasi
sorumluluğun gereğini niçin yapmıyorsunuz? Emeklilikte yaşa
takılanların sorunlarını çözmek için herhangi bir
çalışmanız var mıdır? Çiftçi ve esnaf geçmişte
vergi ve oda kaydı olmasına rağmen, BAĞ-KUR tescili yapılmadığından
hizmetine saydırmamakta, emekli olamamaktadır. Bu sorunu çözmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.
Sayın Kaleli
SENA KALELİ (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Bozdağa: Cezaevleri hem tutuklu ve
mahkûmlar hem de tüm ceza ve infaz kurumu personeli açısından
sorunlu, şiddete, mağduriyete, tacize açık alanlardır. Ceza
infaz kurumlarında çalışan personelin fazla çalışma,
izin, bayram tatili gibi hak mahrumiyetleri ve yıpranma paylarıyla
ilgili bir çalışma yapılmakta mıdır? Bu konuda
kadın görevlilerin doğum, eş durumu gibi özel hâlleri dikkate
alınmakta mıdır? Ulusal ve uluslararası mevzuata göre çocuk
tutukluluğunun en son çare olduğu unutulmadan tutuklu
yargılanmaya son verilmesi, ıslah eğitim kurumları
açılması, suça teşvik oluşturan zeminlerin ortadan
kaldırılması, hızlı yargılama veya sivil toplumun
denetimine açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sayın Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlunun halktan dört yıl yetki istemesine
karşılık, Sayın Başbakan Hazinenin kasaları
dolu, boşaltıp gidecekler. diyorlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.
Buyurunuz Sayın Bakan
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Yirmi yedi saniye var
Sayın Başkan. Yirmi yedi saniyede ben sorarım sorumu.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir)
Sayın Başkan, ben de bir soru sormak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demiröz, yirmi yedi
saniyede sorunuz.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bozkıra hemen sormak istiyorum: Avrupa
Birliği çiftlikten çatala, tarladan sofraya ilkesiyle
tanımladığı ve gıda zincirinin tüm
aşamalarında daha sıkı kontrolün uygulandığı
bir gıda güvenliği politikası izlemektedir. ifadesinden
hareketle, siz inanıyor musunuz, bu kontroller yeterli mi? 620 bin
gıda güvenliği kontrolünün yapılacağı işletme
sayısı dikkate alındığında, Gıda,
Tarım, Hayvancılık Bakanlığındaki 5 bin personelle
bu uygulanabilir mi?
Son olarak, AB kriterlerine uygun, akredite olmuş,
genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) analizi yapacak
laboratuvarlarımız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Demiröz.
Buyurun Sayın Bozkır.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Erdemirin sorusuna cevaben; Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli bir komisyonudur.
Tabiatıyla bunun seviyesinin yükseltilmesi, sizin arzu ettiğiniz
şekle gelmesi benim şahsen arzumdur; ancak bu, tabii Türkiye Büyük
Millet Meclisinin takdirinde olan bir konudur. Şayet böyle bir takdir
ortaya çıkarsa AB Bakanlığı olarak biz bunu destekleriz.
Fasıllarla ilgili bir sorunuz oldu. Siyasi blokaj
altında olmayan üç fasıl var; sosyal politika, rekabet ve kamu
alımları. Rekabet faslını biz açmadık çünkü 10
sektörümüzün zarara uğrayacağı bir boyuttaydı. Bütün
ülkeler itibarıyla bu fasıl, üyelikten sonra bazı geçiş dönemleri
gerektiren bir fasıldır. O nedenle ülke menfaatlerini düşünerek
bunu açmadık.
Sosyal politikalar faslının açılması
için çaba sarf ediyoruz. İnşallah siz iktidara gelinceye kadar zaten
çok uzun bir zaman geçeceği için biz bu faslı ondan önce
açmış olabileceğiz.
KADEM derneği ve Avrupa Birliği fonlarıyla
ilgili olarak soruya cevap vermek istiyorum:
Öncelikle, STKlara yönelik AB fonlarıyla,
yapılan çağrılar çerçevesinde bağımsız
değerlendiriciler tarafından bu projeler seçiliyor. Yani Avrupa
Birliği Bakanlığının herhangi bir projeyi veyahut bir
kurumu seçmesi ve buna bir para vermesi şeklinde bu sistem yürümüyor.
Proje sahipleri bu projeyi sunuyorlar, bu projeler değerlendiriliyor ve
Avrupa Birliği Komisyonu uygun bulduğu takdirde bunlar yürürlüğe
giriyor. Bunun denetimini de Avrupa Birliği Komisyonu yapıyor. Dolayısıyla
herhangi bir STKya ayrıcalıklı bir muamelenin
yapılması söz konusu değil.
Son olarak sorulan soruyla ilgili olarak, tabii Bütün bu
kontroller yeterli mi? sorusunun cevabı; yeterli olan hiçbir şey
olmaması lazım, kontrollerin en iyi şekilde yapılması
için bütün tedbirlerin alınması lazım, bu anlayışla
bakıyoruz. Ama diğer bölümü çok teknik olduğu için ben müsaade
ederseniz yazılı olarak cevap vereyim.
Teşekkür ediyorum.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın Bakan, Uyum
Komisyonunu ana muhalefete verin ki 2015te AK PARTİ istikrarına devam
etsin!
BAŞKAN Sayın Bozdağ, buyurun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı Sarayıyla ilgili, birbiriyle
irtibatlı, değerli milletvekili arkadaşlarımızın
sorduğu farklı sorular var. O nedenle bunlara birlikte cevap vermek
istiyorum.
Bir defa, Cumhurbaşkanlığı
Sarayı kaçak bir bina değildir.
İZZET ÇETİN (Ankara) Kaçak, kaçak.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu
konuyla ilgili değişik türde davalar var, üç tür dava olduğunu
görüyoruz. Bunlardan biri, bu alanın doğal ve tarihî sit alanı niteliği
olduğuna ilişkin açılan davalar. 2011 yılı içerisinde
açılmış bu davalar ve mahkemeler bu davalarla ilgili
değişik kararlar veriyor. Tabii, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına karşı açılan davalar var. Bu
kararların içerisinde 1inci derece doğal sit şerhinin
kaldırılarak 3üncü derece doğal sit alanı olarak tescile
ilişkin işlem hakkında, davanın konusuz
kaldığından bahisle karar verilmesine yer
olmadığına 11. İdare Mahkemesi karar veriyor. Yönetmelik
değişmiş, 1inci derece, 2nci derece, 3üncü derece doğal
sit alanı gibi ayrımlar ortadan kaldırılmış, yeni
bir koruma statüsü getirildiği için konusuz kaldığından
dolayı reddetmiş. Öte yandan, tarihî sit statüsünün
kaldırılmasına ilişkin işlem hakkında ise iptal
kararı vermiştir. Bu karar davalılar tarafından
Danıştay 14. Dairesi nezdinde temyiz edilmiş ve yürütmenin
durdurulması da talep edilmiştir. Danıştay 14. Dairesi,
Ankara 11. İdare Mahkemesinin alınan kararlarını incelemiş
ve sonuçta tarihî sit statüsünün kaldırılmasına ilişkin
işlem hakkında verdiği iptal kararının yürütmesini
durdurmuştur. Danıştayın karar gerekçesinde bu alanın
tarihî sit özellikleri taşımadığı ifade
edilmiştir. Bu nedenle 11. İdare Mahkemesinde açılan üç davayla
ilgili yürütmeyi durdurma kararı gibi herhangi bir durum söz konusu
değildir.
İkinci tür dava ise bu alana ilişkin olarak
yapılan imar planlarıyla ilişkilidir. 3/8/2010 tarihli ve 2494
sayılı Karar aleyhine 2010 yılında, Ankara 5. İdare
Mahkemesine dava açılıyor, 2011 yılında açılıyor.
Ankara 5. İdare Mahkemesi 10/2/2014 tarihinde buranın imar
planıyla ilgili bu kararda, mahkeme 1inci derece doğal ve tarihî sit
alanına uygun olmadığı gerekçesiyle bu imar planına
ilişkin yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Bu yürütmeyi durdurma
kararı şu anda devam ediyor, daha önce de ifade ettim. Ancak
Danıştay 14. Dairesinin verdiği karar buranın tarihî sit
alanı niteliği taşımadığını açıkça
ortaya koyduğu için bu kararın hukuki gerekçesi Danıştayın
14. Daire kararıyla ortadan kalkmış durumdadır.
Bir diğer
LEVENT GÖK (Ankara) Öyle bir şey yok Sayın
Bakanım.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim,
Danıştayın gerekçesi ortada, bakarsınız.
LEVENT GÖK (Ankara) Yok öyle bir şey.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Sayın Bakan,
Danıştayın görev alanı değişti mi acaba!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Şimdi öte yandan, bir diğer dava ise ilgili binanın ruhsat
işlemiyle ilgili davadır. 17/7/2012 tarihli bir
Belediye
başkanlığının aldığı işleme karşı açılmış,
şu anda hâlen Ankara 5. İdare Mahkemesinde bu dava derdesttir. Bu
davayla ilgili verilmiş herhangi bir yürütmeyi durdurma kararı
yoktur.
Dolayısıyla, bu
Cumhurbaşkanlığı binası, verilmiş ruhsata binaen
yapılmış yasal bir binadır, kaçak değildir, bunu
açıklıkla ifade etmek isterim. Tabii, bakın, burada bir
şeyi de ifade etmekte fayda var. Bu bina milletin binasıdır.
İZZET ÇETİN (Ankara) Milletten çalınan
paralarla yapılan bina.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Cumhurbaşkanının şahsi
mülkü değildir, milletin binasıdır ve bugün biz geçmişte
yapılan binalarda oturuyoruz. Yarın, sizden birisi seçilirse o da
milletin bu binasında hizmet edecektir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Milletin olacak, bundan
emin olun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Öte
yandan, Bu mahkemede görev yapan -5. idare mahkemesini zannedersem
arkadaşlar ifade ediyorlar- buradaki hâkimler bu kararı verdiler diye
tayin çıkarıldı. şeklinde bir değerlendirme. Bu
külliyen yalandır, iftiradır, böyle bir şey asla söz konusu
değildir çünkü haziran kararnamesi her yıl Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu tarafından
hazırlanan büyük kararnamedir. Bu kararname çerçevesinde atamalar
yapılmıştır, bu davayla herhangi bir ilgisi yoktur.
Sürem azaldı, ben diğerlerine yazılı
cevap vereyim. Faruk Beyin cevaplayacağı sorular var.
BAŞKAN Sayın
Bozdağ, Sayın Çelike
hiç söz kalmadı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Şimdi, İşsizlik Fonu amacı
dışında kullanılmış mıdır? diye ifade
edildi. Kesinlikle 1 kuruş dahi
amacı dışında kullanılmamıştır. Bu
konuda, kamuoyunda yer alan Sayıştay raporuyla ilgili bir düzenleme
var. Uzun bir cevap vermem gerek
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan, GAPa
aktarılan var ya! Ben diyorum ki, bugüne kadar
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Ama, bakın, yasada yeri var. Yasada ne
nereye tahsis edilmişse fon onun dışında
kullanılmamıştır diyorum. Sorunuz da zaten bu istikamette.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) GAPa gidip dönmeyen
para yok mu Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim, Nereye kullanılmıştır.
diyorsunuz? Yasada ne öngörülüyorsa oralara kullanılmıştır,
bunun dışında kullanılmamıştır diyorum.
Diğer konu: İş kazasında ben kimseyi
suçlamadım. Yaşanan iş kazalarında, diyorum ki,
yapısal sorunlarımız var; mevzuat tamam, her şey tamam ama
yapısal sorunlar var. Burada bazı arkadaşlarımız,
bakınız, ölen kardeşlerimizi yarıştırmak
istiyorlar. Bu çok yanlış bir şeydir. Yani, 5.500 kişinin
öldüğü yerde, 8.500 kişi öldü. demenin ne manası var, nedir
yani? Burada bunları ifade etmeniz hiç doğru değil.
Dolayısıyla, yapısal sorunları çözmemiz gerekiyor, bütün
açıklığıyla bunu ifade ediyorum.
Diğer konu, TYÇPyle ilgili. Kriterler belli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Bakan, bir dakika süre vereceğim.
Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Sağ olun.
Yüzde 80i noter kanalıyla kura, yüzde 20si ise
kura. Eğer, bu konuda duyum veya bildikleriniz varsa bize bildirirseniz,
anında iptal ederiz, açık söylüyorum. Çünkü, netice itibarıyla
toplum yararına bir çalışmadır bu, burada bir ayrım kayrım
yapmayı şiddetle reddederiz, böyle bir durum varsa bütün açık
kalplilikle bildirmenizi istiyorum. 35 yaş üstü erkekler, kadınlar,
engelliler ve eski hükümlülere burada öncelik
tanındığını da ifade etmek istiyorum.
Diğer bir konu ise emeklilikte yaşa
takılanlar.
Değerli arkadaşlar, emeklilikte yaşa
takılanlar meselesi, rahmetli Ecevit döneminde çıkan bir yasadır
bu. Koalisyon Hükûmeti de Milliyetçi Hareket Partisidir. Ben de AK
PARTİnin Bakanı olarak diyorum ki: O karar doğru bir
karardır, 91deki karar yanlış bir karardır. Şimdi,
siz, dün Sayın İnönüye dönük bir reddiye yaptınız, bugün
de Eceviti reddiye ediyorsanız, bilemiyorum. Bu, doğru bir
şeydir, Sayın Kılıçdaroğlu da 65 yaş uzun vadeli
kararla ilgili Anayasa Mahkemesine gitmeyeceğini söylemiştir ve
gitmemiştir; doğrudur çünkü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa)
sosyal güvenlik meselesi parti meselesi,
partizanlık meselesi yapılmamalıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Eğer cevaplanmamış sorular varsa
sayın bakanlar yazılı olarak cevap vereceklerdir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, buyurunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bir şeyi üzüntüyle
seyrediyoruz ve şahit olmaktan da utanç duyuyorum. GAPa 11,5 milyar lira
gibi bir para İşsizlik Fonundan aktarılmıştır ve
geri dönmemiştir, geri de dönmemiştir. İşsizlik Fonunun
gayesi dışında kullanılan bir para var mı? dedim. Bu
para İşsizlik Fonunun gayesi dışındadır,
hazineye gönderilmiştir, GAPa gönderilmiştir ve hazineden de geri
dönmemiştir. Sayın Bakanın böyle bir cevap vermesini esefle
kınıyorum.
Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Meclisi yanlış
bilgilendiriyorsunuz sayın Bakan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Böyle bir
yanlış bilgiyi kınıyorum.
BAŞKAN - Sayın Uzunırmak, o verdi
cevabı, siz de söylediniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Demek ki kaçak sarayla
ilgili de yanlış bilgi veriliyor.
BAŞKAN Sayın Gök, sisteme girmişsiniz,
size kısa bir söz vereceğim.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının üçüncü tur görüşmelerinde soru-cevap bölümünde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve
Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan
Yardımcılığına seçilmesinden dolayı İstanbul
Milletvekili Umut Oranı kutladığına ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Aslında, ben söyleyeceğim konuyu birazdan
ileteceğim ama Sayın Adalet Bakanının söyledikleriyle bizim
daha önceki hafta yaptığımız tartışma birbiriyle
uymuyor. Bu konuda Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, herkesin huzurunda
Ankara 5. İdare Mahkemesi kararının yürütmesinin geçerli
olduğunu ifade etmişti. Şimdi, eğer Sayın Bakanı
yine bürokratları yanıltmıyorsa ben herkesin huzurunda, tüm
yurttaşlarımız huzurunda Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili
Adalet Bakanımızla beraber tartışmaya hazırım. Bu
konuda Sayın Bakana hodri meydan diyorum. Şu anda kaçak
sarayın yapıldığı yerle ilgili Ankara 5. İdare
Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vardır ve geçerlidir, bunu
ifade ediyorum.
Ayrıca, Sayın Meclisi bilgilendirmek
istediğim bir husus vardır. Cenevrede yapılan Sosyalist
Enternasyonal toplantısında İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Umut Oran Genel Başkan Yardımcılığına
seçilmiştir. Kendisini kutluyorum ve Meclisimizin bilgisine sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Biz de kendisini kutluyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)
A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla üçüncü
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Adalet Bakanlığının 2015
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
08) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.636.291.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 258.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 6.992.099.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 8.628.648.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2015 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2013 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel toplamları okutuyorum:
2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam
Ödenek 7.226.393.856,25
Bütçe
Gideri 7.148.263.056,13
İptal
Edilen Ödenek 78.130.800,12
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 11.316.119,35
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2013 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.41) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ
YURTLARI KURUMU
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetler 905.250.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 905.250.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Vergi Gelirleri 674.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 71.079.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 810.000.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 23.286.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 688.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Ret ve İadeler -477.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 905.250.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Ceza ve İnfaz
kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 1.788.823.686,00
Bütçe Gideri 1.571.338.201,28
İptal Edilen Ödenek 217.485.484,72
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 8.969.282,90
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 808.308.000,00
Tahsilat 1.819.419.995,77
Ret ve İadeler 1.159.371,25
Net Tahsilat 1.818.260.624,52
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2015 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.10) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 18.938.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 18.938.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 660.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 18.098.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 180.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.938.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 16.524.361,54
Bütçe Gideri 13.518.877,33
İptal Edilen Ödenek 2.965.484,21
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 40.000,00
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 14.767.000,00
Net Tahsilat 13.299.903,90
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
23) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 43.219.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 43.219.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 50.859.000,00
Bütçe Gideri 46.940.383,42
Ödenek Üstü Gider 38.805,27
İptal Edilen Ödenek 3.957.421,85
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 78.050.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 16.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 2.130.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 557.626.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 243.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal
Yardım Hizmetleri 30.040.040.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 30.678.105.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 29.740.015.001,00
Bütçe Gideri 29.686.186.013,94
İptal Edilen Ödenek 53.828.987,06
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.50) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.304.500
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 176.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 4.064.500
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 15.545.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 1.041.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 13.075.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.116.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 10.046.500,00
Bütçe Gideri 5.234.907,48
İptal Edilen Ödenek 4.811.592,52
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 9.453.000,00
Net Tahsilat 10.495.258,98
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.07) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 8.163.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 479.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 274.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 4.319.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 13.235.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 1.375.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 11.845.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 15.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.235.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 12.547.245,41
Bütçe Gideri 11.037.762,60
İptal Edilen Ödenek 1.509.482,81
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 11.730.000,00
Tahsilat 10.895.794,02
Ret ve İadeler 14.248,34
Net Tahsilat 10.881.545,68
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18.75) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 25.721.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 8.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 604.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 26.333.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2015
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Devlet Personel
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 17.592.000,00
Bütçe Gideri 15.869.056,89
İptal Edilen Ödenek 1.722.943,11
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
25) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 290.388.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 850.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 291.238.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Avrupa Birliği Bakanlığı 2015
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 217.973.650,00
Bütçe Gideri 207.283.929,11
İptal Edilen Ödenek 10.689.720,89
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Akreditasyon
Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 141.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 10.969.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 11.110.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 13.702.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 13.025.000
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 26.727.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türk Akreditasyon Kurumu 2015 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2013 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2013Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 38.569.738,00
Bütçe Gideri 31.743.213,26
İptal Edilen Ödenek 6.826.524,74
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 25.779.000,00
Tahsilat 26.934.437,87
Ret ve İadeler 46.313,31
Net Tahsilat 26.888.124,56
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türk
Akreditasyon Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece üçüncü turda yer alan kuruluşların
bütçeleri ve kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Şimdi, sayın bakanlar kısa kısa
teşekkür konuşması yapacaklardır.
Özellikle Faruk Bey istemiştir konuşma
yapmayı.
Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, üç bakan
arkadaşımızın bütçesi huzurlarınıza geldi,
onayladınız, çok teşekkür ederiz.
Volkan Beyin bu ilk bütçesi, bizim üçüncü dönem olduğu
için son bütçemiz. Dolayısıyla, 1999dan bugüne bütçelerde çok önemli
hadiseler, çok önemli görüşmeler, değerlendirmeler yaşadık.
Büyük ölçüde bu bütçeyi de yeni arkadaşlarımız
kullanacağı için hayırlı olmasını diliyorum,
katkılarınızdan dolayı da hepinize çok teşekkür
ediyoruz, tabii Bekir Beyle birlikte diyorum.
Sağ olun efendim.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik,
Sayın Bozdağ ve Sayın Bozkır.
Sayın milletvekilleri, böylece üçüncü tur
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 14 Aralık
2014 Pazar günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
20.54
(*) 656 ve 656ya 1inci Ek ve 657 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2014 tarihli 25inci Birleşim Tutanağına eklidir.