TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
30uncu Birleşim
15 Aralık 2014 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2015 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek)
2.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki
Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu
İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578,
3/1579) (S.Sayısı: 657)
A)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1) İçişleri
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1) Emniyet Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1) Jandarma Genel
Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel
Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI
1) Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ
BAKANLIĞI
1) Ekonomi
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI
1) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE
BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Hatay Milletvekili Mevlüt
Dudu'nun, 656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine
ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, 656 ve 656ya 1inci Ek sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
3.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken'in, Kobanideki direnişte yaşamını
yitiren Sibel Bulut için taziye çadırı kurmak isteyenlere polisin
yaptığı müdahale konusunda İçişleri Bakanından
bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
4.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu'nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin 656 ve 656ya
1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657
sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
5.- Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani'nin, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal'ın, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken'in, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu'nun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında CHP
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekci'nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer
Çelikin 656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli'nin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelikin 656 ve 656ya 1inci Ek
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak'ın, İçişleri Bakanı Efkan Alanın
656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının beşinci tur görüşmelerinin soru-cevap
bölümünde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- İçişleri
Bakanı Efkan Ala'nın, Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmakın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'da Bakanlığa
bağlı kurumlarda engelli merdiveni ve engelli tuvaleti mevcut olup
olmadığına ve son iki yıl içerisinde istihdam edilen
engelli personel sayısına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/54256)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde teröristler tarafından
açılan taciz ateşinin faillerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/54258)
3.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan'ın, gıda güvenliğine ve gıda
mühendislerinin istihdamına,
2002-2014 yılları
arasında Çanakkale'ye yapılan yatırımlara,
-Hatay Milletvekili Mehmet
Ali Ediboğlu'nun, narenciye üreticilerinin sorunlarının
giderilmesine,
-Adana Milletvekili Muharrem
Varlı'nın, pamuk üretiminin ve üreticisinin desteklenmesine,
-Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan'ın, Iğdır'da TKDK Koordinatörlüğü
kurulması talebine ve tarımsal faaliyetleri geliştirmek için
yapılan çalışmalara,
-Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarca yurt dışında
yapılan kira harcamalarına,
Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarca yapılan kira
harcamalarına,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca
satın alınan sigorta hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca
satın alınan ilaçlama hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca
satın alınan bakım ve onarım hizmetlerine,
-Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt illeri özelinde küçük ve
büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı
korunmaları için aşılama yapılmasına,
Ardahan ili özelinde küçük ve
büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı
korunmaları için aşılama yapılmasına,
Muş, Şırnak ve
Hakkâri illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli
hastalıklara karşı korunmaları için aşılama
yapılmasına,
Mardin, Elazığ ve
Diyarbakır illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların
çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için
aşılama yapılmasına,
Kars, Iğdır ve
Ağrı illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların
çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için
aşılama yapılmasına,
Van, Adıyaman ve Siirt
illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli
hastalıklara karşı korunmaları için aşılama
yapılmasına,
Batman, Bingöl ve Bitlis
illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli
hastalıklara karşı korunmaları için aşılama
yapılmasına,
İlişkin
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/55103), (7/55104), (7/55105), (7/55106),
(7/55107), (7/55108), (7/55109), (7/55110), (7/55111), (7/55112), (7/55113),
(7/55114), (7/55115), (7/55116), (7/55117), (7/55118), (7/55119)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan özel kalem müdürlerine,
2010-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan Basın ve Halkla
İlişkiler müşavirlerine,
2010-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan müşavirlere,
-Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz'ün, gıda güvenliği ve denetimi için istihdam edilen
personele,
Tarımsal amaçlı
kooperatiflere kullandırılan kredilere,
Bakanlıkça kiraya
verilen mera, yaylak ve kışlaklara,
-Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut'un, süt ithal edileceği iddialarına,
-İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, zeytin ve zeytinyağı üreticisine
yönelik desteklere,
İlişkin
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/55358), (7/55359), (7/55360), (7/55361),
(7/55362), (7/55363), (7/55364), (7/55365)
5.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker'in, Mersin Limanı'ndan ihraç edilen tekstil ürünlerinin
kırmızı hat kapsamına alınmasına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/55369)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, uzman erbaşların sorunlarına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
cevabı (7/55497)
15
Aralık 2014 Pazartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
----0----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2015
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün beşinci tur
görüşmelerini yapacağız.
Beşinci turda İçişleri
Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı,
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Ekonomi Bakanlığı, Kültür
ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı bütçe ve kesin hesapları yer
almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (*)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577,
3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (*)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1) İçişleri Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1) Jandarma Genel Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere turda
yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin sisteme
girmeleri gerekmektedir.
Beşinci turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Mehmet
Erdoğan, Muğla Milletvekili; Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili; Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili; Emin Haluk
Ayhan, Denizli Milletvekili; Bahattin Şeker, Bilecik Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ali
Serindağ, Gaziantep Milletvekili; Celal Dinçer, İstanbul
Milletvekili; Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili; Mevlüt Dudu, Hatay
Milletvekili; Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili; Sena
Kaleli, Bursa Milletvekili; Yıldıray Sapan, Antalya Milletvekili;
Tolga Çandar, Muğla Milletvekili; Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına: Altan
Tan, Diyarbakır Milletvekili; Nazmi Gür, Van Milletvekili; Abdullah Levent
Tüzel, İstanbul Milletvekili; Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.
AK PARTİ Grubu adına: Faruk Işık,
Muş Milletvekili; Sermin Balık, Elâzığ Milletvekili;
Oğuz Kağan Köksal, Kırıkkale Milletvekili; Mehmet Metiner,
Adıyaman Milletvekili; Salih Koca, Eskişehir Milletvekili; Mehmet
Altay, Uşak Milletvekili; Mustafa Kabakcı, Konya Milletvekili;
Abdurrahim Akdağ, Mardin Milletvekili; Ahmet Salih Dal, Kilis
Milletvekili; Ali Boğa, Muğla Milletvekili; Cengiz Yavilioğlu,
Erzurum Milletvekili; İsmet Uçma, İstanbul Milletvekili; Gülşen
Orhan, Van Milletvekili; Bedrettin Yıldırım, Bursa Milletvekili;
Mehmet Yüksel, Denizli Milletvekili; Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde Alev Dedegil,
İstanbul Milletvekili; aleyhinde Pervin Buldan, Iğdır
Milletvekili.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz isteyen birinci konuşmacı Mehmet Erdoğan, Muğla
Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının İçişleri Bakanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen
saygıdeğer vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığı, gerçekten toplumun huzuru ve güvenliği konusunda
çok önemli görevler üstlenmiş, çok köklü gelenekleri olan bir bakanlıktır.
Bu bakımdan, bu ağır görevleri yerine getirecek olan bütün
İçişleri Bakanlığı çalışanlarının,
Emniyetin, Jandarmanın, Sahil Güvenliğin ve mülki idare amirlerinin,
sosyal ve ekonomik haklarının görevleriyle mütenasip olması
gerekir ama İçişleri Bakanlığında çalışan
memurlar diğer bakanlıklarda çalışanlara nazaran daha az
ücretle çalışmakta, polislerimize verilen sözler
tutulmamaktadır. Uzman erbaşlarımız ise iş güvencesinden
bile yoksun olarak çalışmaktadır.
AKP iktidarları öncesinde her zaman hâkimlerden daha
fazla maaş alan mülki idare amirleri, AKP iktidarı döneminde
mağdur edilmiş, son düzenlemeyle birinci sınıf bir mülki
idare amiri yeni göreve başlayan bir hâkimle aynı maaşı
alır hâle getirilmiştir. Bu vesileyle, mülki idare amirlerinin
maaşlarının hiç olmazsa emsali olan hâkim noktasına
getirilmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin
başında güncel bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Sayın
İçişleri Bakanı dün bazı basın organlarına
verdiği beyanatında Bundan sonra herhangi bir vatandaş suç
işlemediği ve suç işlemeye girişmediği müddetçe devlet
kesinlikle dinlemez. Devlet dışındaki gayrikanuni olanları
söyleyemiyorum ama devlet içinde artık böyle bir şey olmaz. demiştir.
Şimdi, bir defa, bu açıklamalara inanmak için yürürlükte olan
mevzuatı hiç bilmemek gerekir. Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun ek
7nci maddesi ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununun
6ncı maddesine göre istihbari maksatla herkesin telefonunu dinlemek ve
bütün iletişim bilgilerini takip etmek mümkündür. Ayrıca, ülkemizdeki
devlet dışı dinlemeleri engellemek de bizim değil,
Sayın İçişleri Bakanı başta olmak üzere iktidarın görevidir. Yine, yurt
dışından ülkemizdeki birçok insanın ve devlet
yetkililerinin dinlendiği de bir vakıadır. Biz bu dinleme
konusunun AKP iktidarı boyunca artarak devam ettiğini ve kanunsuz
dinlemelerin sonucunda elde edilen birçok bilginin kamuoyuna
sızdırılarak insanların özel hayatlarının ortaya
savrulduğunu hep birlikte gördük. Dolayısıyla, Sayın
Bakanın ve AKP yetkililerinin bu konuyla ilgili yapacakları hiçbir
açıklama başta biz olmak üzere hiç kimseyi ikna edemeyecektir.
AKPnin yaptıkları ile söylediklerinin birbiriyle hiçbir zaman
alakası olmamıştır. Böyle bir açıklama yapmak için ya
mevzuatı hiç bilmemek ya da halkı kandırma maksadı gütmek
gerekir.
Değerli milletvekilleri, bugün tam üç yüz
altmış üç gün oldu, iki gün sonra cumhuriyet tarihinin en büyük
yolsuzluk operasyonunun yıl dönümü. İranlı uşaklar,
evlerini para kasasıyla dolduran bakan çocukları aklanırken
soruşturmayı yürüten hâkimler, savcılar, polisler oradan oraya
sürülürken tam bir yıl geçti. Tam bunun yıl dönümünde, dün bir
intikam operasyonu daha gerçekleşti. Çıkartılan yargı
paketleriyle ve gündemde olan iç güvenlik paketiyle hukuka darbe
yapıldı ve bu hukuk darbesine yenileri de eklenmeye
çalışılıyor. Geçmiş yıllarda başka
gazetelere ve gazetecilere darbe yapan AKP, onların birçoğunu
yandaş konumuna getirince şimdi de bugünün muhalif basın
organlarına, 17-25 Aralık konusunu gündemde tutan yazarçizerlere
Susun, susmazsanız daha önce yaptıklarımız gibi sizlere de
operasyon yapar, cezaevine atarız. Ne zaman
çıkacağınızı Allah bilir. babında operasyonlar
yapmaktadır. Bu operasyonlarla kendi yolsuzluklarını ve
rüşvet operasyonlarını kamuoyundan, halktan gizlemeye ve halkın
bilgi almasını engellemeye çalışmaktadır. Bu
yasakçılık, halkın bilgi almasını engelleme konusu
zaten AKPnin fıtratında vardır. Bunu o kadar ileriye
götürmüşlerdir ki, 17-25 Aralık süreciyle ilgili, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bünyesinde kurulan Meclis Soruşturma Komisyonuyla ilgili
bile yayın yasağı getirilerek gerçekler milletimizden ve
kamuoyundan kaçırılmaktadır.
Basın özgürlüğüne yönelik bu tür
operasyonları kınıyorum. AKP iktidarı döneminde tutuklu ve
hükümlü gazeteci sayısı hep artmıştır ve anlaşılan
o ki bundan sonra da Ben AKPye biat etmiyorum. diyen bütün gazeteciler
sırayla tutuklanmaya devam edecektir.
Gelinen noktada, AKP, bir algı operasyonuyla on iki
yıldır beraber yürüdüğü cemaat yapılanmasını
suçlu ilan ederek kendisini bu dönem içinde yapılan bütün yolsuzluklardan,
yanlışlardan, bütün olumsuz icraatlardan, beraber
yaptıkları gayrimeşru dinlemelerden bir kalemde kurtarıp
aklamaya çalışmaktadır. Hatta, birkaç gün önce hayretle takip
ettiğimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğanın Bu paralel yapılanma
var ya, bunlar faili meçhul cinayetlere bile karıştı.
açıklamalarına şahit olduk. Bu açıklamalardan sonra
şöyle bir baktım, 2002 yılından bu yana AKP hükûmetlerinde
İçişleri Bakanlığı yapan bir kişi hariç herkes,
hâlâ AKP içinde etkili, yetkili makamlarda. Bu dönemde İçişleri
Bakanlığı Müsteşarlığı yapan iki kişi
emekli ama diğerleri hâlâ aktif görevlerde. Bu dönemde Emniyet Genel
Müdürlüğü yapan bir kişi emekli ancak diğerleri hâlâ aktif
görevde ve şimdi siz bunların atadığı insanları
faili meçhullerle, darbecilikle, Haşhaşilikle
suçlayacaksınız ve bunları, yaptığınız
operasyonlarla, tayinlerle tasfiye edeceksiniz; bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu? Bunları atayanlar yerinde. Ne yaparsanız yapın,
iktidarınız döneminde yapılan yanlışların
tamamının faturası AKPye aittir, bundan sonra
yapacağınız algı operasyonlarıyla ne 17-25 Aralık
yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını ne kaçak
saraylarınızı ne de saltanat için
kullandığınız uçakları, arabaları, yatları,
katları kimseye unutturamazsınız. İsteseniz de istemeseniz
de AKP iktidarları hafızalarda ve tarihte bu gerçeklerle yerini
alacaktır.
Değerli milletvekilleri, tarihte yerini
alacaktır diyorum çünkü bu dönemin sonu gözüktü. Siyasetçinin bittiği
yer sokağa çıkamadığı gündür. Evet, paraları
sıfırlarken itibarlarını da sıfırlayanlar insan
içine çıkamaz hâle gelmiştir. Artık ne Sayın
Cumhurbaşkanı ne Başbakan ne de diğer AKP yetkilileri
koruma ordusu olmadan sokağa çıkamaz hâle gelmiştir. Bunun
birçok örneği olmakla beraber, en bariz örneklerinden birisi Sayın
Cumhurbaşkanının 12 Ekim 2014 tarihinde Bayburt ilimize
gerçekleştirdiği ziyarettir. Türkiye'nin en huzurlu illerinden birisi
olan Bayburta Malatyadan, Sivastan, Kayseriden ve başka illerden
binlerle ifade edilen sayıda polis sevk edilmiştir. Bunlardan 3ü de
görev yerine dönerken meydana gelen kazada şehit olmuştur. Bu
vesileyle onlara ve bütün şehitlerimize yüce Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı iç
güvenlik paketiyle Meclisten yeni yetkiler istiyor. Sayın Bakan ve AKP
yetkilileri, on iki yıldır terörle mücadele konusunda ve kamu düzeni
konusunda hangi yetkilerinizi bihakkın kullandınız da buradan
yeni yetkiler istiyorsunuz? Yoksa bu yeni yetkilerle, Hükûmetin
politikalarını beğenmeyen sivil toplum
kuruluşlarını mı sindireceksiniz?
Aldığınız bu yetkilerle, paralelci ilan ettiğiniz
Emniyeti tasfiye edip ak Emniyeti mi kuracaksanız?
Aldığınız bu yetkilerle uzun vadede Jandarmayı da ak
Jandarmaya mı dönüştüreceksiniz?
Sayın Bakan, size bir hatırlatmada bulunmak
istiyorum: Polis Koleji ve Polis Akademisi
Bakanlığınızın polis amiri yetiştirme konusundaki
en önemli kaynaklarıdır. Siz kendinize bağlı bu temel
kurumları dahi birtakım yapılanmalara karşı
koruyamıyorsanız, buralara sahip çıkamıyorsanız, Allah
aşkına, bu memleketin huzurunu, güvenliğini nasıl
sağlayacaksınız? AKP iktidara geldiğinde cezaevlerinde 57
bin hükümlü ve tutuklu vardı, bugün bu sayı 152 bini
aşmıştır. Bu istatistik de çok açık olarak
göstermektedir ki AKP iktidarları döneminde İçişleri
Bakanlığı suçları önleme konusunda zafiyet
göstermiştir. Yetki almak önemlidir ama bu yetkiyi doğru ve
zamanında kullanmak daha da önemlidir.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının
yanlış ve öngörüsüz dış politikaları neticesinde
ülkemiz âdeta bir ateş çemberinin içine hapsolmuş vaziyettedir.
Önceden, Suriye sınırı ve başka bazı sınır
bölgelerimizde mayınlar vardı ama bugün Türkiye'nin her yerine
mayın döşenmiştir. Evet, ülkemize giren Suriyelilerin küçük bir
kısmı kamplarda kalmaktadır ancak büyük bir çoğunluğu
ülkemizin dört bir tarafına dağılmış, kendilerince
yaşam mücadelesi vermeye çalışırken maalesef birçok suça ve
suç örgütlerine malzeme olmaktadır. İnsan kaçakçıları,
organ mafyaları ve uyuşturucu tacirleri bu insanların
yaşadığı bölgelerde cirit atmakta, fuhuş da dâhil
olmak üzere artan suç oranları ise önümüzdeki dönemde yaşanacak
sosyal çöküşün sinyallerini vermektedir. Bu insanların önümüzdeki
günlerde hem kendilerini hem de vatandaşlarımızı ne denli
tehlikeli ortamlara sürükleyeceğini düşünmek bile ürkütücüdür.
Umarım, vakit geçmeden bunlara gerekli tedbirler alınır.
Tabii, sorun sadece Suriyeliler değildir.
Geldiğimiz noktada en önemli gerçeklik, ülkemizde sınır
güvenliği kaybolmuştur. Uyuşturucu tacirleri, insan
kaçakçıları, teröristler elini kolunu sallayarak işlerini
görüyor, her türlü sınır ihlalini gerçekleştiriyorlar. Bu da
ülkemizin iç güvenliği açısından oldukça önemli bir tehdittir.
Sayın Bakan, Bakanlığınızın
yanı başında, hemen Kızılayda kaçak sigaralar
satılmaktadır, kaçak mazot için fazla uzağa gitmeye gerek
yoktur. Sahil güvenlik yapılanması
kıyılarımızı kontrol etmeye yeterli hâle
getirilemediği için İstanbulun göbeğinde kaçak göçmenleri
taşıyan tekne batmış, onlarca insan hayatını
kaybetmiştir.
Tabii, bu arada dikkatlerinizi çekmek istediğim
diğer önemli bir konu da otuz yıldır terörle mücadele konusunda
güvenlik kuvvetlerimizle birlikte önemli görev yapan korucu
kardeşlerimizdir. Bu çözüm masalı başlayalı korucular
kaderine terk edilmiş, yalnızlaştırılmış,
PKKlı canilerin insafına terk edilmiştir. Üzülerek belirtmek
istiyorum ki çok sayıda korucumuz hunharca şehit edilmesine
rağmen Hükûmet bu konuda sessiz kalmayı tercih etmiştir.
Sayın Bakanın bütçe konuşmasında, bu konuyla ilgili bir cümlenin
bile Plan Bütçe Komisyonunda dercedilmemesi de çok anlamlı
bulunmaktadır.
Yine, terörle mücadele sırasında yaralanan
ancak malullük derecesi yüzde 40ın altında olan ve hiçbir gazilik
hakkından yararlanamayan, gazi sayılmayan gazilerimizle ilgili de bir
çalışma yaparak onların sorunlarını çözmek ve itibarlarını
iade etmek gerektiğine inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, malumunuz, bir çözüm
masalıdır aldı başını gidiyor. Öyle ki bu çözüm
masalı, birilerinin siyasi ikbali hâline geldi. Bugün herkesin
bildiği gibi PKK daha çok militan devşirebilmektedir, PKK mahkeme
kurabilmektedir, PKK vergi toplayabilmekte, kimlik kontrolü yapabilmektedir
hatta daha da ileriye giderek valiler, kaymakamlar atamaktadır.
Geldiğimiz noktada teröristbaşına sekretarya kurulmasından
bahsedilebilmektedir. Özerklik ve genel af iktidarın muhatapları
tarafından çokça dillendirilmektedir. Tam bu noktada Sayın
Başbakan iki gün önce yaptığı bir konuşmada sözde
çözüm sürecinin bundan sonra basından ve kamuoyundan gizli olarak sürdürülmesi
gerektiğini, böyle ulu orta her şeyin konuşulamayacağını,
bu şekilde bir çözüm üretilemeyeceğini ifade etmiştir. Buradan
Sayın Başbakana ve AKP sıralarında oturan herkese seslenmek
istiyorum: Siz, kimin adına bu gizli pazarlıkları yapıyorsunuz?
Burada sözünü ettiğiniz birilerinin ticari menfaatleri değildir,
burada sözü edilen Türk milletinin binlerce şehit vererek, gazi vererek,
bedel ödeyerek elde ettiği bağımsızlığı ve
kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Sayın Başbakan, AKP
milletvekili arkadaşlar, unutmayın ki aldığınız
oylar size Türk milletinin egemenliğini pazarlık masasına
yatırma hakkı vermez. Vatan topraklarında eşkıyalar
şehre inip insan katlederken, valiler dağdaki teröriste
ağlamakta, sivil kıyafetli askerlerimiz sokak ortasında
teröristler tarafından hunharca şehit edilmekte, MİT Müsteşarı
İmralıdaki cani ile kaçak saray arasında postacılık
görevine soyunmakta, İçişleri Bakanı Biz Osloda PKKyla
anlaşmıştık, anlaşmayı onlar bozdu.
diyebilmekte, bir Başbakan yardımcısı Aponun
avukatlığına soyunup herkesi Aponun itibarının
korunması noktasında dikkatli davranmaya davet etmektedir. Bu arada
PKK ise Kobani olaylarını bahane ederek topyekûn bir isyan
provası yapabilmektedir. Bütün bu olaylar yaşanırken de
Sayın Başbakan Türkiyeyi bu hâle biz getirmişiz gibi kamu
düzeninin sağlanmasından bahsedebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu gidişat hayra
alamet değildir. İnsan tacirliği yapan, uluslararası
uyuşturucu ticaretinde önemli bir yeri olan, emperyalist güçlerin
hazırladığı senaryolara figüranlık yapan, kundaktaki
bebeği katledecek kadar gözünü kan bürümüş teröristlerin
elebaşısı konumundaki birinin hazırladığı
taslak metin üzerinden sözde barış sürecinde yol almaya
çalışmanın sizi selamete erdireceğini düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz. Sebep olacağınız yangının en
başta sizi yakacağını, sebep olduğunuz
kutuplaşmanın ilk hedefinin siz olacağını
unutmayın. Çözüm süreci diye diye milleti
kutuplaştırdığınız yetmiyormuş gibi,
vatanını seven, memleketinin çıkarlarını her türlü
çıkarın üstünde gören insanları barış
düşmanı ilan edip terör örgütleriyle iş birliği içerisine
girmenizin hiç kimseye faydası olmayacaktır. Bu memleket size
gazilerimiz, şehitlerimiz tarafından miras olarak değil, emanet
olarak bırakıldı. Emanete sahip çıkın, emanete ihanet
edenlerle aynı masada bulunmanın sizi de onların konumuna
düşüreceğini unutmayın.
Sözlerime son verirken, Sayın Genel
Başkanımız Devlet Bahçelinin 10 Aralık 2014 Çarşamba
günü bu kürsüden yaptığı bir uyarıyı tekrarlamak
istiyorum: Bu ülkeyi vermek isteyenler ile ısrarla almak isteyenler
arasındaki engeller zayıfladığında, mesafeler
kısaldığında, taraflar görüş menziline girdiğinde
ortaya çıkabilecek gelişmeler hakkında aranızda bir fikri
olan veya öngörü geliştirebilen var mıdır? Kısaca, bölmek
isteyenlerle böldürmem diyenlerin kaçınılmaz
karşılaşmaları vuku bulursa nelerin
olacağını burada bulunan ve bulunmayan saygıdeğer
milletvekilleri hiç düşünmüşler midir?
Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyor,
2015 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İkinci konuşmacı Süleyman Nevzat Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Göç İdaresi
Başkanlığının bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Sözlerimin başında 2015
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Zikrettiğim kurumlar, huzur ve asayişin
bekçileri. Ancak, son yıllarda huzur ve güvenliğin mum
ışığıyla arandığı ülkemizde maalesef en
çok hırpalanan kurumlar da bunlar, hem de bizzat Hükûmet tarafından .
Tüm kurumlara AKP iş birlikçiliğini dayatan,
haktan, adaletten yana tavır koymuş kadrolara zulmeden AKP, PKKyla
yürüttüğü utanç verici pazarlıklar sonucunda hedefine uzunca bir
süredir güvenlik güçlerini koymuştur. Sınır güvenliği
başta olmak üzere can ve mal emniyeti kalmamıştır.
Teröristler ellerini kollarını sallayarak geziyor, hatta geçit
merasimleri yapıyorlar.
Analar ağlamıyor, Şehit cenazeleri
gelmiyor. teranesini dillerine pelesenk etmelerine rağmen, askerimiz,
polisimiz şehit olmaya devam ediyor, milletin anası ağlamaya
devam ediyor. Millî onur ve haysiyetin zerresiyle nasiplenmiş kim varsa,
bu durumdan dolayı ıstırap içinde. Hükûmet âdeta, köpekleri
salıvermiş, taşları bağlamıştır.
Polisimize, askerimize her gün yeni operasyonlar yapılarak, akıl
almaz iftiralarda bulunularak zafiyete uğratılmaktadır. Kolluk
güçleri, milletin değil de iktidarın hizmetçisi kılınmak
istenmekte ve bunun için de hukuk fütursuzca ayaklar altına
alınmaktadır. Hükûmetin polisten istediği, terör örgütüyle iyi
geçinmesidir. Hırsızlıkla, yolsuzlukla mücadele mi?
Ağzına bile alması yasaklanmıştır. Yaparsa ne
olur? Yaparsa, ya darbeci olur, ya paralelci olur. Ve yine dünyada tek örnektir
Türkiye; iktidarın, AKPli olmadı diye, siyasi emellerine hizmet
etmedi diye, binlerce polisin yerini değiştirdiği,
hırsızı polis, polisi hırsız yaptığı,
tüm deneyim ve bilgilerini yok sayarak polis okullarını bile kapatmak
istediği.
Polis, jandarma görevlerini yaparken dilsizdirler.
Aldıkları devlet terbiyesi ve meslek disiplininden dolayı,
tartışmaların tarafı olmak istemezler. Kendilerini,
Hükûmetin savunması gerektiğini düşünürler, yoksa söyleyecekleri
şeyler olmadığından değil.
Polisi bu kadar aşağılayan,
eğitimlerini uygun görmeyip okullarına bile dil uzatan AKPli
vekillere söylüyorum: Şu kibirli tavrı, tepeden bakmayı, şu
vekillik sıfatını bir tarafa bir bırakın, bilgi ve
birikim açısından, dikkatinizi çekiyorum, bilgi ve birikim
açısından bu vatan evlatlarının yanından bile
geçemezsiniz.
Değerli milletvekilleri, hiçbir hükûmet, kamu
görevlilerinin bir yarısını iyi, diğer
yarısını da hasım ilan etmez. Hiçbir hükûmet, emrindeki
kolluk güçlerine oturup hakaretler, iftiralar düzmez ama siz
yaptınız. Merak ediyorum, bu kadar kem sözden sonra bu kahraman vatan
evlatlarının yüzüne utanmadan hâlâ nasıl bakabiliyorsunuz? 17-25
Aralık operasyonlarıyla
BAŞKAN Sayın Korkmaz, lütfen ama sayın
milletvekillerine bu şekilde tahkir doğru değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Soruyorum efendim, tahkir
etmiyorum, soruyorum.
BAŞKAN Efendim, bir önceki cümlenizde de
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Benim konuşmamı
lütfen kesmeyin. Böyle bir şey yok.
BAŞKAN Ama sayın milletvekillerine
yapılınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine yapılınca
uyarmak durumundayım. İç Tüzük açık burada Sayın Korkmaz,
lütfen
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Efendim, ben soru
soruyorum, soru soruyorum.
BAŞKAN Hükûmeti eleştireceksiniz, bakanı
eleştireceksiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Eleştiriyorum ve soru
soruyorum.
BAŞKAN Bunları yapacaksınız, tamam.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Lütfen benim
zamanımı düzeltir misiniz.
BAŞKAN Sürenizi veririz bir dakika ama lütfen
sayın milletvekillerini tahkir etmeyin.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Tahkir eden yok. Tekrar
ediyorum, soru soruyorum Nasıl bakabiliyorsunuz? diye.
BAŞKAN Utanmıyor musunuz? dediniz ama
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Hayır, getirin lütfen
şeyleri bakalım.
BAŞKAN Getirttiriyorum. Buyurun.
Bir dakika ekleyeceğim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Operasyonlarda görev alan
teşkilat çalışanları, kar, kış kıyamet
demeden sürgüne gönderilmiştir. Yaklaşık 50 bin polisin görev
yeri değiştirilmiştir. Çoluğundan çocuğundan ayrı
düşmüştür polisimiz. Deneyimli kadroların tecrübeleri yok
sayılıp, peçete gibi buruşturulup bir kenara
atılmıştır. Bu dahi maalesef AKPnin yargılanıp
mahkûm olma korkusunu yenmeye yetmemiştir.
Şimdi de emniyet teşkilatı ve
jandarmayı partinin kolluk kuvvetleri hâline getirmeye
çalışıyor. Hedef, 17-25 Aralık
soruşturmalarının sonuçlarını tamamen ortadan
kaldırmak ve tarafsız hareket etmesi gereken emniyet ve
jandarmayı ak polis ve ak jandarma yapmak, yüzlerce polis amirini resen
emekli ederek teşkilatın içini boşaltmak. Şimdi de
jandarmayı Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği İç Güvenlik
Yasa Tasarısıyla siyasetin emrine sokmak istemektedir. Bunları
yaparken güvenlik güçleri, terör karşısında zafiyete
uğramış, uğramamış umurunda bile değildir
AKPnin. Hırsızlar baş tacı, milletin muhterem
analarına küfreden, harami iş adamları, İran casusu
yoldaşları kıymetli ama ülkenin kahraman evlatları olan
jandarma, polis üvey evlattır. Vicdan sahibi vekil arkadaşlarıma
sesleniyorum: Terör örgütünün insafına bıraksanız polise,
jandarmaya herhâlde bundan daha fazla zarar veremezdi. Nedir bu husumet, nedir
bu kin, garez, öfke? Bu teşkilat milletin bağrından çıkan
sizlerin, bizlerin evlatları değil mi? Emniyet personelinin
haklı talepleri, şikâyetleri arşıâlâya
ulaşmıştır. PKKnın taleplerini hazır ol da
yerine getirmek üzere bekleyen Hükûmetten çıt çıkmamaktadır. Polisin mesaisi günde en az on
iki saat; amirinin insafına kalmış. İkinci görev denilen
rezalet ortada; âdeta angarya. Ödüllendirme ve görevlendirilmeleri
yöneticilerinin iki dudağının arasında. Polise görev için
araç ve benzinde cimrilik yapılırken milyarlık yüzlerce makam
otosu cirit atıyor.
Değerli milletvekilleri, Emniyet Teşkilatı
maalesef, kendisine sürekli söz verilen ama bir türlü ücretlerine zam
yapılmayan kandırılmış bir teşkilattır.
Polise sürekli söz verilmektedir, diğer kamu görevlilerine ise zam. AKP,
defalarca polisin özlük haklarını düzenleyeceği sözünü
vermiştir ama millete verdiği diğer sözler gibi bunu da
tutmamıştır. Her ücret iyileştirmesi dediğimizde
Efendim, bütçe imkânları diye cevap vermektedir. İyi de kaçak saraylara,
özel uçaklara, lükse, şaşaya katrilyonlarca lira parayı
buluyorsunuz da askerin, polisin ücret iyileştirmelerinde mi
aklınıza bütçe disiplini geliyor? (MHP sıralarından
alkışlar) Polis dün âdeta bir yumruk gibiydi, bir ve beraberdi, bugün
sayenizde paramparçadır. Bir bakın arkadaşlar, polisin
ayakkabı ve kıyafeti bile eskimiş,
yıpranmıştır; ücretlerinin ve itibarlarının
ayaklar altına alındığının ifadesidir âdeta.
Kanunları bile yaşlanmıştır. Emniyet
Teşkilatı Kanunu 1937, Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu 1934, Disiplin
Tüzüğü 1937 tarihlidir. AKP, polisi toplumsal olaylarda suça
azmettirmiş, sırtını sıvazlayıp kahraman ilan
etmiştir. Sonra da, işini gördükten sonra bizzat AKP tarafından
tahkir edilmiş, cezalandırılmış ve yalnız bırakılmıştır.
Görülüyor ki değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti varken polise aydınlık
günler haramdır.
Yakında iç güvenlik tasarısı geliyor Genel
Kurula, pimi çekilmiş el bombası gibi. Orada da eleştirilerimizi
yapacağız, direneceğiz çünkü AKP doğru yerde durmuyor,
milletin yanında saf tutmuyor.
Emniyet böyle de, jandarma farklı mı
değerli arkadaşlar? Dünyanın hiçbir ülkesinde, dağ
başlarında, çoluğundan, çocuğundan ayrı yaşamaya
mahkûm edilen, sürekli tayinlerle yurt bile edinemeyen ve bu
fedakârlıklarından dolayı teşekkür edilmeyi hak eden fakat
sürekli tahkir edilen Jandarma dışında başka bir
teşkilat var mıdır? Türkiyenin yüzölçümü baz
alındığında Jandarmanın sorumluluk sahası
ülkemizin yüzde 90ıdır. 700 bin kilometrekareyi kontrol eden Jandarma
da maalesef terörle mücadelesinde yalnız bırakılmıştır.
En zor şartlarda vatana hizmet eden askerimizin güvendiği
dağlara karlar yağmış, kendi Hükûmeti, canına
kasteden, karakollarını basan PKKyla pazarlık masasına
oturmuştur. Oslo ve İmralıda yapılan yüz
kızartıcı pazarlıklar sonucu Jandarma bilinçli bir
şekilde sahada etkisizleştirilmiş ve
itibarsızlaştırılmıştır. Moral ve
motivasyonları sıfırdır. Bu vefasızlığı
Yaradanına ve aziz milletinin sağduyusuna havale eden Jandarma Teşkilatımız
hiç olmazsa özlük hakları açısından bir şeyler
yapılmasını beklemektedir. Biz söylemekten bıktık, siz
kör ve sağır olmaktan maalesef usanmadınız. Jandarma
personelinin yüzde 45i uzman jandarmalardır. Herkesin askerî okullardaki
süresi fiilî hizmetten sayılır ama onlarınki değil.
Askerdirler ama hiçbir sosyal tesislerden, orduevlerinden istifade edemezler.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve elbette Jandarmada da
kangrene dönüşmüş sorunlarıyla sivil memurlar millî iradenin
tecelligâhı Meclisimizden ilgi beklemektedirler. Aynı odada,
aynı işi yapan sivil memurlar ile askerî memurlar farklı
ücretler almaktadırlar. Nimeti paylaştırmada haksızlık
yapan Millî Savunma Bakanlığı külfeti paylaştırmaya
gelince sivil memurun -Anayasa Mahkemesi kararı olmasına rağmen-
bir anda askerî personel olduğunu söyleyebilmektedir. Yıpranma
payı, orduevi ve kampları ile lojmanlardan eşit faydalanma
hakkı, hepsi de yüksek tahsilli olan sivil memurlarımıza çok
görülmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin omurgası astsubaylar
ve uzman çavuşlarımız sorunlarını yetkililere
ulaştıramamaktan şikâyetçidirler. Astsubaylarımız
-intiharların en yüksek olduğu- çözülmemiş intibak
sorunlarıyla, düşük emekli maaşlarıyla, subaylara verilen
temsil, görev, makam, kadrosuzluk tazminatı ve komutanlık tazminatlarından
mahrum bırakılmalarıyla hakikaten mağdurdurlar. Uzman
çavuşlarımız ise tam bir fecaatin ortasında görmezden
gelinmektedir. Herkes gibi muvazzaf görevleri sonunda üniformalarıyla
emekli olma haklarından mahrum bırakılmışlardır.
Ne ek göstergeleri vardır ne hasta olma lüksleri ne de keyfî uygulamalara
karşı kendilerini koruyacak, sığınabilecekleri bir
mevzuatları. Lojman hakları ise âdeta kuşun önüne yem
atılması misali yüzde 5le
sınırlandırılmıştır. Orduevleri ve sosyal
tesisler söz konusu olduğunda üvey evlattırlar onlar.
Buradan, Milliyetçi Hareket Partisine Sivastan öteye
geçemiyor. papağan nakaratıyla Misakımillî
sınırlarını Sivasa çekme gafletinde bulunan Millî Savunma
Bakanına bir çift sözüm var: Peşmergeleri 29 Ekimde
sınırlarımızdan merasimle geçirirken ordumuzun sitemine Benim
haberim var, ben askerin bakanıyım. diyordu. Subaylar, astsubaylar,
uzman jandarmalar, uzman çavuşlar ve sivil memurlarıyla birlikte
ordunun tamamı bizim üzerimizden size soruyorlar: Göreceğiz
bakalım Sayın Bakan, askerin bakanı mısın hakikaten,
değil misin?
Bu dağ gibi sorunları iç güvenlik
tasarısında konuşmaya devam edeceğiz. Devletin itibarı
1.250 odalı kaçak saraylarla değil, çalışanlarını
aç bırakmayan ve onlara adil davranan dürüst yönetimle mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, milyarlarca dolarlık israf yatırımlarıyla
devlete itibar kazandırdığını düşünen AKP,
uyguladığı yanlış dış politikayla hem
dış itibarımızı sıfırlamış hem de
ülkemizi tüm risklere açık hâle getirmiştir. Sayın
Davutoğlunun sıfır sorundan kastı anladık ki
sıfır itibarmış meğer. Suriye politikalarının
yanlış olduğunu inanın konuşmalarımızda AKP
vekilleri bile söylüyor ama Erdoğan ve Davutoğlunun Esad
takıntısı hem bu coğrafyayı ateşe atmış
hem de kesin sayıları bilinmemekle birlikte neredeyse 2 milyon
Suriyeli kaçkının ülkemize doluşmasına vesile
olmuştur. Kapımız zor durumda olan insanlara elbette
açıktır, açık olmalıdır; bu, milletin yüce
gönüllülüğüdür. Sözümüz yok ama benim insanlarımın, benim
milletimin hakkı, huzuru, güvenliği de riske
atılmamalıdır. 2 milyon Suriyeli kaçkının sadece 222 bini
kamplarda, 1,8 milyonunun nerede olduğu bilinmemekte ama kesin olan bir
şey var ki korumasız aç ve açıktadır neredeyse yüzde
90ı. Tüm şehirlerimiz Suriyeli göçmenlerin işgali
altındadır, Türkiyenin harcadığı para 5 milyar
dolardır. Bu parayla ülkedeki birçok sorun çözülmez mi? Elbette çözülür.
Demek ki AKPnin yanlış dış politikaları
insanlarımızı sıkıntıya sokar, hakkını
haleldar eder hâle getirmiştir. Şehirlerimizde suçlar
artmış, asayiş bozulmuştur; sokağa çıkma
güvenliği kalmamıştır. Gündüz vakti bile ev ve iş yerleri
soyulur hâle gelmiştir. Çok doğaldır ki çaresiz insan, aç
açıkta olan insan inançlarını bile yiyecek, tüketebilecektir.
İnsanımız tedirgindir. Saldım çayıra Mevlam
kayıra anlayışıyla sokağa bırakılan
göçmenlerin mutlaka kontrol altına alınması, yaklaşan
kış şartlarıyla onlara da insani ortamlar
hazırlanması gerekmektedir.
Değerli vekiller,
insansever postuna bürünmüş AKP, söz konusu Türkler, Türkmenler, Uygur
Türkleri olunca birden insansavar kesilmekte ve sırtını
dönmektedir. Lügatinde Uygur, Türkmen, Türk olmayan AKPden vatanı için
ölümü göze almış polisimiz, jandarmamız için bir şeyler
bekliyor olmak anladık ki koca bir hayaldir.
2015 seçimlerinde inşallah milletimiz de AKPden
hangi milletin Hükûmeti olduğunun, kimi dost kimi düşman
bildiğinin hesabını soracaktır diyor, yüce milleti
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Üçüncü konuşmacı Hasan Hüseyin Türkoğlu,
Osmaniye Milletvekili.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, bir
dakikamı lütfen arkadaşa ekler misiniz?
BAŞKAN Eklerim efendim, tamam.
Buyurun Sayın Türkoğlu.
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; 2015 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı çerçevesinde Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında yolsuzluğu,
rüşveti ve hırsızlığı haber
yaptığı için basına getirilen sansür, baskı,
gözaltıları şiddetle kınıyorum.
Kamu düzeni, kısaca toplumun maddi ve hukuki düzeni
olarak tanımlanabilir. Toplumu oluşturan birimlerin hem kendi
aralarında hem de devletle olan ilişkilerinde devletin yasama
organı eliyle koymuş olduğu kuralların toplumda hâkim
olmasıdır. Devlet bu kuralları koymakla beraber bu
kuralların ihlal edilmesini yani kamu düzeninin bozulmasını
önleyici faaliyetler de yürütür. Şayet bir şekilde bu kurallar ihlal
edilerek kamu düzeni bozulursa devlet, kolluk kuvvetleri vasıtasıyla
bu suçluları yakalar, yargılar ve cezalandırır.
Buradan da anlaşıldığı üzere
kamu düzeninin belirleyicisi yasaları yaptığı için Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Kamu düzeninin koruyucusu ise önleyici kolluktur.
Jandarma, polis ve diğer kolluk birimleri kamu düzeninin
bozulmasını önleyici faaliyette bulunurlar. Kamu düzeninin üçüncü
ayağı ise kamu düzeni bozulduktan sonra düzeni tamir edip yeniden
tesis eden teşkilatlardır. Bunlar yargı mercileri ve adli
kolluktur.
Anayasa ve yasalar çerçevesinde hâl böyle olunca şu
soruyu sormadan edemeyiz: Adı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı olan bu kurum kamu düzeniyle ilgili hiçbir
asli görev yürütmediği hâlde adı neden Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığıdır? Bu kurum ne iş yapar, kamu
düzenini hangi yetkilerle, nasıl sağlar? Kamu düzenine ilişkin
yasa yapamaz çünkü bu yasamanın tekelindedir. Kamu düzeninin
bozulmasını önleyecek faaliyetler yani önleyici kolluk görevi yapamaz
çünkü Polis Vazife ve Salahiyet Kanununa göre bu zabıtanın yani
kolluğun görev yetkisi içerisindedir. Geriye kamu düzenini bozan
suçluların yakalanması, bir yargılama sürecinden geçirilerek
cezaya çarptırılması ve infaz edilmesi görevi kalmaktadır
ki bu yetki Anayasamıza göre sadece bağımsız
yargının sorumluluğundadır. Bu sorunun mantıklı
bir cevabı yoktur, olamaz da. 5952 sayılı Kanun, kurumun
görevini Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri
geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak. olarak belirtmiştir. Bu ibare bize örtülü
biçimde şunu söylemektedir: Neredeyse 1 milyon eğitimli,
yetişkin ve liyakatli insan gücüne sahip olan, elinde her türlü teknolojik
donanımı bulunan ve asli görevi terörle mücadele ederek kamu düzenini
sağlamak olan güvenlik kurumları terörle mücadele stratejilerini
belirlemekte aciz kalmakta ama birkaç istihbaratçı, birkaç akademisyen ve
memurdan oluşan 100 kişilik bir ekip terörle mücadele stratejisini bu
kurum çatısı altında belirleyebilmektedir. Buna kargalar bile
güler.
Ayrıca, bir türlü koordine olamayan, Vali olan
Emniyet Genel Müdürünü, Orgeneral olan Jandarma Genel Komutanını,
yine Orgeneral olan Genel Kurmay Başkanını ve Başbakanlığa
bağlı Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarını İçişlerine bağlı bu kurumun
müsteşarı koordine edecekmiş. Bunun nasıl
olacağını, nasıl yapılacağını gülmeye
başlamadan önce bize izah etmeniz gerekmektedir. Yasada belirtilen bu
görev tanımı Hükûmetin boyayıp, cilalayıp bize yutturmaya
çalıştığı bir kamuflajdan ibarettir. Çünkü terörle
mücadele kavramı öz olarak devletin kolluk vasıtasıyla
kullandığı meşru cebir ve kuvveti içerisinde
barındırır. Meşru cebir ve hukuki müeyyide içermeyen,
sadece strateji belirleme, istihbarat, finansal, ekonomik, psikolojik, sosyal
ve kültürel diğer faaliyetler kolluğun terörle mücadelesine
yardımcı olan destek unsurlarıdır. Bu tür
yardımcı kurum ve kuruluşlara terörle mücadele ve kamu düzenini
sağlama konusunda asli görevler yüklenemez.
Dolayısıyla, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının asli görevi terörle mücadele
değildir. Peki nedir? Teröristle müzakeredir. Pratik uygulamalar da bu
gerçeği ortaya çıkarmıştır. Bu kurum, bugüne kadar
terörle mücadele konusunda hiçbir görev icra etmemiştir. Bu kurum,
teröristle pazarlık masasına oturmak, İmralıdaki bebek
katiliyle görüşmek, Kandildeki eli kanlı teröristlere ulaklık
yapmak ve strateji adı altında bölücü talepleri
karşılamak için yasa tasarıları hazırlamak, kamuoyunda
algı yönetimine yönelik örtülü operasyonlara zemin hazırlamakla
görevlidir.
Hükûmet bu kurumu kirli, bölücü destek faaliyetleri için
kullanmaktadır ve hâlen buna devam etmektedir. Her şey
ortadadır. Hükûmet, siyaseten riskli gördüğü teröristle müzakere
faaliyetlerini doğrudan kendisi yürütmek yerine, sözde kamu güvenliğiyle
ilgili görev yüklediği bu kurumun mensuplarına
yaptırmaktadır. Onun için bu kurumun başına asli görevi
kamu güvenliği olan kurumlardaki tecrübeli yöneticilerden, valilerden,
kaymakamlardan ya da emniyet ve askerî personelden değil, bölücü sürecin
maşası olarak kullanılan Millî İstihbarat
Teşkilatından birini getirmiştir.
Hükûmet ateşteki kestaneleri Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı maşasıyla
toplamaktadır. Koordinasyon görevini ise devletin güvenlik kurumları
arasında değil, İmralı-Kandil-HDP üçgeni arasında
yerine getirmekte, bir türlü koordine olamayan teröristbaşı ile
Kandildeki eşkıyası ve siyasi uzantıları
arasında koordinasyonu ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu kurumu
sağlayabilmektedir, bu ayıp da bize yeter. O yüzden, bu kurumun
adı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
değil Teröristle Müzakere, İmralı-Kandil Arası
Ulaştırma ve Koordinasyon Müsteşarlığı
olmalıdır. (MHP sıralarından alkışlar)
Anayasamıza göre, ülkenin siyasi
sınırlarıyla belirlenen vatan coğrafyasında kamu
düzenini ve güvenliğini sağlamak, vatandaşların can ve mal
emniyetini temin etmek, Anayasada yer alan siyasi faaliyet, düşünceyi
ifade, toplantı ve gösteri düzenleme, seyahat ve mülkiyet gibi
özgürlüklerin etkin olarak kullanımını sağlamak Hükûmetin
temel görevidir. Bu görev ve sorumluluk Hükûmet adına merkezde
İçişleri Bakanı, taşradaysa vali ve kaymakamlar eliyle
yerine getirilmektedir. Yani, ülkede birinci derecede emniyet ve asayiş
amiri İçişleri Bakanı, Hükûmet tarafından atanan vali ve
kaymakamlardır. Güvenlik kuvvetleri bunların emir ve komutası
altında kolluk faaliyeti yürütürler. Anayasaya göre hukuki durum budur
ama fiilî durum gerçekte böyle midir? Keşke buna, eski bir mülki idare
amiri olarak evet diyebilseydim. Maalesef, bugün Türkiye Cumhuriyetinin
siyasal sınırları ile egemenlik sınırları birbiri
ile örtüşmemektedir. Siyasal sınırlarımız Edirneden
Hakkâriye kadar uzanırken, Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik
sınırı Hakkâriye kadar ulaşamamaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Hükûmet makamını işgal eden AKP
iktidarı, Türkiyenin belirli bir coğrafyasında devletin
egemenliğini kaybetmiştir. Vali ve kaymakamları eliyle
vatandaşının can, mal ve özgürlüklerini kullanma emniyetini
sağlayamayan Hükûmet, PKK, KCK ve HPG adıyla anılan terörist
bozuntularından imdat istemektedir. Başbakan Biz kamu düzenini tesis
edemiyoruz ne olur siz kamu düzenini sağlayın. diye âdeta teröriste
yalvarmaktadır. Tam bir akıl tutulması. Teröristin işi
zaten, kamu düzenini bozmak ve kamu güvenliğini, devlet otoritesini
ortadan kaldırıp kendi otorite ve yasalarını topluma
dayatmaktır. Siz kalkmış, teröristten kamu düzenini
sağlamasını bekliyorsunuz. Terörist, terör ve silahla bir
bölgede kamu düzenini sağlarsa orada devlet sona ermiş olur, terör örgütünün
kurtarılmış bölgeleri ortaya çıkar. Orada, bu Meclisin ve
Türkiye devletinin değil, terör örgütünün yasaları geçerli olur. Buna
da, siz adına ne derseniz deyin, siyaset bilimi teorisinde mutlak ya da
kısmi bağımsızlık ilanı denir.
Bölgede artık örgüt topluma kendi
yasalarını dayatmaktadır. Mahkemeler kurup yargılama
yapmakta, vergi toplamakta, askere almakta, uymayanlara cezai
yaptırımlar uygulamaktadır. Özerklik ilan ettiğini duyurup
askerin ve polisin sokağa çıkmasını yasaklamakta, yol kesip
kimlik kontrolü yapabilmektedir. Asayiş ekipleri kurup devriye gezmekte,
belirli noktalarda asayiş uygulaması yapmaktadır. Suçlu
bulduğu korucuyu şehrin ortasında direğe bağlayıp
kurşuna dizerek idam etmekte, hakkında suç iddiası olan
kaymakama mahkeme celbi çıkarmaktadır. Polis memurlarını
gözaltına alabilmektedir.
Şimdi, siz böyle bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti
devletinin varlığından ve hükümranlığından söz
edebilir misiniz? Maalesef, hayır.
Hükûmet, PKKnın bölgede fiilen egemenlik yetkisi kullanmasına
göz yummuştur. Hatta, kamu düzenini sağlaması için PKKya
Başbakan ağzından çağrıda bulunarak mevcut durumun
Türk kamuoyu tarafından alışarak kanıksanmasına zemin
hazırlamıştır.
Başbakan sık sık kamu düzeninin devlet
dışı bir paralel KCK yapılanması ve terör örgütü
tarafından sağlanmasını isteyerek bizi bu duruma
alıştırmak ve sonunda fiilî durumun hukuki duruma çevrilmesini
kolaylaştıracak bir siyasal, toplumsal ve psikolojik zemin hazırlamaktadır.
Başbakan bu açıklamalarıyla Türk toplumu
üzerinde âdeta kirli bir algı operasyonu yürütmektedir.
İmralı-Kandil arası posta güvercinliği yapan birisi, terör
örgütü lideri ve bebek katilinin mimarı olduğu yıkım
planını anlatırken Atılacak adımlar arasında
özerklik de var genel af da var. derken paralel Başbakan -ki esası
kaçak sarayda mukimdir- hiç yüzü bile kızarmadan çıkıp Özerklik
ve genel af konuşulmadı. demektedir.
Türkiyenin kaderinin tayin edilmeye
çalışıldığı bir meselede Hükûmet milletin gözünün
içine baka baka yalan söylemektedir. Neden? Çünkü, Türk milletinden korkuluyor.
Şayet, paralel Başbakan doğruyu söylüyorsa o zaman Sayın
Sırrı Süreyya Önder ya milleti aldatıyor ya da temsil
sözcülüğüne soyunduğu bölücü kitlelerden korkuyor. Yalan ve dolanı
hangisine yakıştıralım? Hangisi bize yalan söylüyor?
Açıklansın ve onlardan birisi milletten özür dilesin. Sayın
Önder ilk yaptığı açıklamayı tevil etmeden
çıkıp dürüstçe, Hükûmetten korkmadan, çekinmeden ifade etmelidir.
Bu çalışmada özerklik ya da Sayın
Demirtaşın Avrupa Parlamentosunda ifade ettiği gibi, yerel
parlamento yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğinin güneydoğuda
kurulacak yerel meclislere devredilmesi anlamına gelecek -adına ister
özerklik deyin isterseniz yerel yönetimlerin güçlendirilmesi deyin- ne
derseniz deyin özerklik anlamına gelecek bir düzenleme talebi var
mıdır, yok mudur? PKKlı teröristlere genel af var
mıdır, yok mudur? Hükûmetle bu konularda mutabakat
sağlanmış mıdır, sağlanmamış mıdır?
Öyle, Başlıkta yok, içerikte bilmem ne. falan değil,
delikanlı gibi var mıdır, yok mudur? (MHP sıralarından
alkışlar)
Elbette biz var olduğunu biliyoruz. Ama ben kabul
etmesem de Hükûmet milleti koyun gibi görüp çobanlığa soyunduğu
için, koyunları ürkütmeden kurdun önüne atabilmek için bu gerçekleri
milletten saklamaktadır. Ama hem Başbakan hem cürüm ortağı
olan İmralı ve Kandil boşuna heveslenmektedir. Türk milleti
millî birlik ve kardeşlikten nasibini almamış karanlık
zihniyetinizin kirli operasyonlarına karşı
hazırlıklı ve bağışıklıdır. Biz bu
yıkıcı karanlık filmleri Giriti, Selaniki, Bosnayı,
Kosovayı kaybederken gördük. Biz bu hikâyeleri Filistinden, Kudüsten,
Medineden çıkarken dinledik. Biz bu acıları Rumelide, Musulda,
Kerkükte, Ahıskada, Kırımda, Karabağda,
Kıbrısta yaşadık.
Hep barış olsun dedik, gocunmadık
tebaamıza kolektif hakları dahi verdik. Ama onlara yetmedi, çetecilik
yaptılar, kanımızı akıttılar. Savaşlar,
çatışmalar, akan kan dursun dedik, özerklik verdik yetinmediler. Türk
İslam milletine katliamlar, soykırımlarla cevap verdiler. Düveli
muazzama ile iş birliği yapıp bağımsızlık
ilan ettiler. Yetinmediler Anadolu topraklarına, öz vatanımıza
göz dikip Ermeniye, Ruma, İngilize İtalyana dağıtmaya
kalktılar.
Biz Türk milletinin asil evlatları bunları
unutmadık, unutturmayacağız. Bu kanlı ve bölücü
senaryoları yeniden oynatmayacağız. Evet, PKK Hükûmetin
kurduğu pazarlık masasında başımıza silah
dayayarak Barışalım. dese de teröristle
barışmayacağız. Hükûmet İmralıya af sözü
vermiş olsa da onu ve eli kanlı teröristlerini affetmeyeceğiz.
Hükûmetin ve bölücü yandaşlarının bütün fitne ve
entrikalarına rağmen Kürt kardeşlerimizden
ayrılmayacağız. Hiçbir kardeşimizi ayrılık ve
fitneye feda etmeyeceğiz. Hiç kimseden vazgeçmeyeceğiz.
Analarımız ağlasa da vatan toprağından bir çakıl
taşı dahi teröriste vermeyeceğiz. (MHP sıralarından
alkışlar) Vatan hainlerine, bölücülere ve iş birlikçilerine
karşı her mekânda, her zeminde ve her zamanda, her ahval ve
şeraitte dimdik, aslanlar gibi, bozkurtlar gibi kanımızın
son damlasına kadar ayakta kalacağız. Buna Türk milliyetçileri
olarak aziz Türk milleti önünde Allahın adına, namusumuz,
şerefimiz ve bütün mukaddesatımız üzerine yemin ediyoruz. Ne
mutlu Türküm diyebilene.
Bu düşüncelerle bütçenin aleyhinde olduğumuzu
belirtir, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Dördüncü konuşmacı Emin Haluk Ayhan, Denizli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ekonomi Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Başlangıçta söyleyeceğim, bütün
eleştirilerime rağmen bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum.
Bu bütçenin içinde ihracat artışı yoktur,
rekabet gücü yoktur, istihdam yoktur, yatırım yoktur, teşvik
yoktur, inovasyon yoktur, teknoloji üretimi yoktur. Peki, ne var? Dış
ticaret açığı var, cari işlemler açığı var,
sıcak para var, kur var, faiz var. Yani, AKPnin mantığında
değişen bir şey yok.
Sayın Bakan, ben, geçen yıl bu kürsüde, Ekonomi
Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini izah ederken, son cümlemde, aynen bu kürsünün burasına
vurarak, devlet işi ciddiyet ister dedim. Söylediğim tarih 14
Aralık 2013. Üç gün sonra meydana gelen olaylar gerçekten devlet
işinin ciddiyet istediğini gösterdi.
Tenkit için falan söylemiyorum, bugün aynı
noktadayım, size de söylüyorum, devlet işi ciddiyet ister, hafife
alınmaz.
Şimdi, Orta Vadeli Program ve 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, AKP Hükûmetinin ekonomi
politikalarının külleyen iflas ettiğini ortaya koymuştur.
AKPnin ithalata ve inşaata dayalı ekonomi ve sanayi modeli ne var ki
çökmüştür. Sanayi bahane, inşaat şahane modeli AKPyi de
artık korkutmaya başlamıştır fakat
bırakamıyorsunuz, hepiniz inşaata yaklaşıyorsunuz.
Uluslararası kuruluşlar resesyon uyarısı yapıyor, biz
yazdan yapmaya başlamıştık. Maazallah ekonomide
sıkıntı var, işsizlik biraz önce açıklandı.
Üçüncü çeyrekte son iki yılın en düşük büyümesi
gerçekleşti, siz yüzde 3 beklerken 1,7 geldi. Biraz daha fazla
büyümüşsünüzdür de haberiniz yoktur, İstatistik Enstitüsü Daha çok
zenginsiniz ama biz hesaplamıyoruz. diye söylüyor, bu da öyle bir
şeydir. Yıllık enflasyon kasım ayında 9,2, cari
açık ekim beklentilerinin üstünde çıktı, yurt içi hasılaya
oranı yüzde 5,6. Hâlen, dünyada en yüksek cari açık veren ilk 5
ülkeden biriyiz. Cari açık biraz gerilese de aklı olan buna
sevinemiyor. Cari açık durgunluk nedeniyle, sanayi üretiminin
azalması dolayısıyla düşüyor. Sayenizde dünyada enflasyon
ve cari açık şampiyonu olduk. Kurlar yükseldiği hâlde
ihracatımız artmıyor. Bütün bunlar sizin öngörülerinizle
örtüşmüyor. Neticede bu bütçenin akıbeti diğerlerinden
farklı olmayacak. Bu bütçenin hedefleri, bu yılın, önümüzdeki
yıl için koyduğunuz makroekonomik hedefler şimdiden kadük
olmuş durumda. Konuşacağız bunları.
Değerli milletvekilleri, zaten Ekonomi
Bakanlığının oluşumunda bir arıza var. Adı
ekonomi, makroekonomik dengelerden falan sorumlu değil. Yağma
Hasanın böreği! Ekonomi Bakanlığı dedik, kapanın
elinde kaldı. Nerede gümrüğü? İç ticarete bağlı.
Dünyanın neresinde böyle bir şey var. Adama göre iş. Şimdi
biraz ilave ediyorsunuz, yabancı sermaye ve teşvik, onda da hak
getire.
Sizinle
hemşehriyiz, hukukumuz da var. Memleketimizden bir bakan çıktı
dedik, sevindik. Sevinsek mi, sevinmesek mi? Hiç olmazsa, açarsa telefonu
memleketin işi hallolur dedik. Şimdi hemşehrilerimiz soruyor:
Bizim bakan ne oldu? Daha doğrusu: Bizim Nihat bakan oldu. Doğru.
Yeni mi kuruldu o bakanlık? diyorlar. Ondan önce de ekonomi bakanı
vardı yani yeni gelmedi. diyoruz. E, o adam ne oldu? diyorlar. Bunu
bize soruyorlar. 17-25 Aralık olaylarından sonra istifa etti deniyor.
Ha, şu AKP Hükûmeti, paralel, kasa, kol saati, ayakkabı kutusu,
artan parayla ev alma işi diyorlar. Meğer her şeye
vatandaş vâkıf. Bunlar konuşuluyormuş. Bırak, bir de
anlatma, lanet olsun gerisi. diyordu. Bakın, kimseyi suçlamadan söylüyorum
ben bunları.
Şimdi, bakın
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Bizim
Nihata ne oldu? Bizim Nihatta kaldın.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Söyledik,
anladığın kadar.
Şimdi, gelelim, AKP geldiğinden beri cari
fiyatlarla 1,3 trilyon dolar neyimiz var? İhracatımız. 2 trilyon
doları aşan ithalatımız var. AKP döneminde 800 milyar dolar
açığımız var, dış ticaret
açığımız. Bu, Türkiye'nin bir yıllık millî
gelirine eşit. Siz bir dergiye verdiğiniz beyanatta 800 milyar
dolar. diyorsunuz. Bir yıllık neyine eşit? Millî gelirine
eşit.
Şimdi, AKP geldiğinden beri cari açık 350
milyar dolar, cari fiyatlarla; isterseniz reeli de hesaplanır. Ama ne
oluyor? Aşağı yukarı bu kadar da Türkiye'nin borcu
artmış.
Şimdi, devam ediyoruz, 2002den 2013e ihracat yüzde
320, ithalat yüzde 390 artmış; cari açık 1,5 milyar dolardan 65
milyar dolara yükselmiş, 77 olduğu da olmuş; dış
ticaret açığı 15 milyar dolardan 100 milyar dolara
çıkmış. Bugün biraz ne oluyor? Azalıyor.
Şimdi, Türkiye dışarıda nasıl
görünüyor? Dünya götürme liginde Türkiye bir senede 11 basamak birden
atlamış, atlatmış. Götürme ligi, bizim basındaki
ifadesi bu.
Şimdi, AKPnin Hükûmet programlarına
bakın, hep ihracat yazar, ithalat zor yazar. Bakın, şu
62nci Hükûmetin Programı; 189 sayfa, 36.129 sözcük var. Toplam 20 defa
ihracat sözcüğü geçiyor ama ithalat 2 defa geçiyor; dış
ticaret açığı yok burada, bu ifadede, bu Programda.
İnanmazsanız vereyim; sizde de var zaten. Bakın, cari
açık da sadece 2 kere geçiyor. Sanki bu Hükûmet Programı
Patagonyanın hükûmet programı. Problemler neden yazılmıyor
buraya?
Şimdi, vatandaşın durumu iyiymiş.
Sabahleyin organize sanayisine Denizliden gidenlere bakın. En çok
açılan yer börekçi ile çörekçi, simitçi. Bana iş adamının
bir tanesi dedi ki: Bu adamlar sabah 1 simit yiyorsa yiyor, öğlen biz ne
verirsek onu yiyor, akşam da belki aç yatıyor. İnsanlar böyle. Denizlide
10 bin Suriyeli var. diyorlar, siz biliyorsunuz rakamları, ben bilmem,
ben iş adamlarından aldım. Bildiğim kadarıyla bin tane
izinlisi var; rekabeti de orada düşürüyorsunuz, orası da
sıkıntılı.
Şimdi, Sayın
Bakan, cari açık, dış ticaret açığı azalıyor
diye çok sevinmeyin. Bakın, büyüme tepetaklak gitti, ihracat
düşüşe geçti. 3 kat büyüdü. dediniz, dolar bazındaki millî
gelir, 2008den bu yana, altı senedir orta gelir çukurunda patinaj
yapıyor, çıkamadı o çamurdan. Ama hiçbiriniz cari
açığa Rıza Zarrab kadar kaynak sağlayamadınız,
gayret edemediniz. (MHP sıralarından alkışlar) Neden
söylüyorum? Çıktı televizyona, açık ve net söyledi,
arkasına da Türk Bayrağını aldı, Ben cari
açığı yüzde 15 düşürdüm. dedi. Düşürmediyse söyleyin yani
benim söylediğim falan değil bu.
Şimdi, AKP Hükûmeti
döneminde büyüme yüzde 9dan yüzde 3e geriliyor, ihracat artışı
da 2011deki yüzde 18,5lardan 2014te yüzde 5ler seviyesine geriledi.
Büyümeye yaptığınız katkı bu işte. Üstelik geçen
yıl, 2013te, ihracat negatif, binde 4 küçüldü yani baz etkisi falan da
yok, hatta tam tersine, pozitif bir baz etkisi var. Bu yıl sonu
itibarıyla yüzde 4-5lik bir büyüme, ihracatta artış görmeniz
mümkün. Kasım ayında yüzde 6 geriledi, aralık ayında
beklenti negatif, sanayi üretimi de daraldı zaten.
Bakınız,
ihracatçının başını önüne eğdiniz. Bunu TİM
Başkanı söylüyor, ihracatçıya Gönül
şarkısını çaldırmaya başladınız. Ne
gönlü? Başın öne eğilmesin/Aldırma gönül,
aldırma/Ağladığın duyulmasın/Aldırma gönül,
aldırma. diyorsunuz.
Biz hep uyardık ama
maalesef selefiniz bakanlar ihracatın meselelerinden çok, faizle
meşgul oldular. Yakın bir dostunuz olarak sizi ikaz ediyorum:
Eğer inancınıza faiz ters ise iki satır bir kanun getirin,
yasaklayalım. Eğer bunu yapamayacak güçteyseniz sakın bunu konuşmayın.
Sizden öncekiler sıkıntıya girdi, ne hâle geldikleri meydanda.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Faizciler mi yaptı onu?
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Kim yaptıysa? Siz
biliyorsunuz. Size göre, Paralelciler yaptı. diyorsunuz ama Merkez
Bankası Başkanını oraya buraya çıkarıp orta yerde
dövmeyin. Konuşun Bakanlar Kurulunda, değiştirin Merkez
Bankası Başkanını, zaten vakti geliyor, istediğiniz
faizi yazarsınız.
Şimdi, daha geçenlerde kes-yapıştır
paketi diye bir şey yutturuldu. Sanayinin ve ihracatın en önemli
sorunlarını bu bayat stratejilere ve sözde eylem planlarına yani
bir başka bahara salladınız. O yetmedi, 2018 yılı
millî gelirinin 1 trilyon 300 milyar ABD dolarına
çıkacağını basın toplantısıyla Sayın
Başbakana ilan ettirdiniz, onun bilmediği bir iş bu, sizler de
yanındaydınız, hepiniz dizili. Oysaki daha bir ay öncesinde, 8
Ekim 2014 tarihinde aynı Hükûmet Orta Vadeli Program
açıklamıştı. Bu programda 2017 yılı millî gelir
hedefine 971 milyar dolar. dediniz. 2014 yılı gerçekleşmesi
ise 810 milyar ABD doları olacağı söylendi. Allahtan,
hatayı fark ettiniz de biri üstlendi, Başbakan kurtuldu.
Şimdi, Sayın Bakan, Bakanlıktaki
balayı döneminiz bitti. Devletin işi -biraz önce söyledim- ciddiyet
ister. Devletin dış ticaret işi ağırdır.
Artık dolaşmayı bırakın, biraz işe bakın.
Daha geçenlerde, dahilde işleme rejimi kapatma belgelerini ihracatçı
birliklerinden Bakanlığa devrettiniz. Şimdi,
sivil toplum örgütlerinin yapabileceği işi Bakanlığa
toplamaya çalışıyorsunuz. TOBBda da aynı şeyi
yaptınız, bunda da aynı şeyi yaptınız.
Bakın, bu olmaz. Hani dağıtacaktınız yetkiyi? Üstünüze
topladığınızda daha güçlü olduğunuzu fark ediyorsunuz
ama o güç adamı zehirler, onu size söyleyeyim.
Şimdi, bütçe sunuşunda, 2015
yılı performansında 500 milyar dolar ihracat hedefini bir kez
daha zikretmişsiniz. Bu, sizin resminizin altında yazılı.
Arkasında Sayın Bakan Yardımcısının da var, o da
zikretmiş 500 milyar doları ama o devlet memuriyetinden gelme,
söylemiş, sonradan hedefi değiştiriyor: 2013-2017 Stratejik
Planındaki öncelikler çerçevesinde hazırlanmış. diyor.
Uyanık, devlet memurluğundan geliyor. Ama şimdiki devlet memuru
-Müsteşar- hepten uyanık. Bakın, onun söylediği daha
enteresan: Cumhuriyetin kuruluşunun 100üncü yılında
ulaşılması planlanan ekonomik hedefleri gerçekleştirmek
üzere
diyor, rakam vermiyor. O uyanık, o işi biliyor. Bunu niçin
söylüyorum? Sayın Bakan, ben bunları söyleyerek sizi kötülemek falan
istemiyorum. Bunlar devletin kayıtlarına giriyor. Yarın 500
milyar hedef dediğiniz o zaman geldi mi Bu Bakan doğruyu
söylememiş filanca tarihte. derler.
Geçen yıl şu bütçe
tasarısının içinde ne vardı? Sayın Bakan Zafer
Çağlayanın istedikleri yapılacak. diye hüküm vardı. Ben
buradan gösterdim, bu çıkmış, olumlu bir gelişme. Ben, 17
Aralıktan üç gün önce bu kürsüden demiştim ki: Emrihak vaki olsa
-Allah korusun, Allah gecinden versin- ne yapacaksınız? Yeniden kanun
lazım onu değiştirmek için. Ama Allah başka başka
işler ortaya çıkardı. Dolayısıyla,
başlangıçta söylediğim, Devlet işi ciddiyet ister.
dediğim olay bu.
Şimdi, sizden önceki Bakan, yatırım
teşvikleriyle ilgili sistemi açıkladı. Bu, Denizlide Sanayi
Odasının dergisi; resim bu, Denizlide teşvik sistemi. Vallahi,
teşvik elinizde. Size de göstereyim. Denizlide Sanayi Odası
Başkanı On yıldır yeni yatırım
açısından çivi çakılmadı. diyor. Ben bilmem, siz daha
yakınsınız, bilirsiniz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Bilirsin, bilirsin.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Bilinsin, kayda geçsin
diye söylüyorum. Şimdi, bu öyle.
Aynı dergide Denizli yatırımlardan hak
ettiği payı alamıyor. deniliyor. Yalansa ben bunların
yalancısıyım, adamlar doğru olduğunu söylüyorlar.
Şimdi, Denizli zaten teşvikte AKP döneminde
kaybetti, öyle bir sıkıntımız da var.
Denizli bir de apartçı oldu, apartçı. Yani,
sanayicinin cebinde keş var. Adam Ne yapacağım? Ulan, bu
sanayi, ihracat yapacağım, bilmem ne yapacağım,
yatırım yapacağım, rezil kepaze olacağıma, ne
yapayım? Apart alayım, apart. diyor. Apart sizin dönemde oldu.
Cumhurbaşkanı Başbakanken kötülüyor, ondan sonra AKP Genel
Başkan Yardımcısı kötülüyor, Belediye Başkanı
Ben yapmadım. diyor. Geçen telefon etti bana, ben burada konuşunca.
Ne kadar doğru yanlış onu konuşuruz yine. İş
adamına da soruyorum: Niye yatırım yapmıyorsun keş
para? Diyor ki: Bizim önümüzdeki AKPliler nereye giderse biz de oraya
gidiyoruz. Onlar inşaata gidiyor, biz de oraya gidiyoruz. Ben deli miyim?
Millî gelirin içinde sanayinin payı düştü, inşaatın
arttı, orası kârlı bir alan.
Denizlide Maldivlerden mi nereden kum getiriliyor,
evler yapılıyor. Orada büyük rantlar dönüyor bana göre. Şeffaf
olarak belediye açıklamalı, Ben şu imar mevzuatını
şöyle değiştirdim, filancalara şu kadar daire, şu
kadar şey artırdım. demeli.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ya,
şu Denizliden bütçeye bir gel artık. Denizliye takıldın
kaldın.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Sen bundan
rahatsız oluyorsun.
BAŞKAN Sayın Bilgiç, lütfen
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Sen bundan rahatsız
oluyorsun. Denizli düşmanı(!)
Şimdi, bu transatlantik meselesi var Sayın
Bakan. Hakikaten, ciddi olarak siz bu işin üstünde durmaya
çalışıyorsunuz ama bu iş sadece iktidarın
yapabileceği bir iş değil. Getirin burada
tartışalım, destek verilecekse yurt dışı
platformlarda biz sizin arkanızda duralım. Tek
başımıza götürebiliriz derseniz,
yanılırsınız, götüremezsiniz; açık, net söyleyeyim.
Bakın, dahilde işleme izin belgelerini daha ekrana koymuyorsunuz,
çektiniz millet görmesin diye.
Şimdi, ihracatın bu 500 milyar dolar hedef
olayını da bir düzeltin, revize edin. Sizin verdiğiniz rakamlara
göre, 2018den sonra her yıl 300 milyar dolar ihracat için ilave ne
yapmanız lazım? Yılda 50şer milyar dolar ihracat artışı yapmanız
lazım, yıllık ortalama artış yüzde 15ten fazla
ediyor. Gülünç duruma da düşmeyelim, yurt dışında da
aynı şeyi söylersiniz, sadece siz değil biz de rezil oluruz,
Türkiye Cumhuriyeti rezil olur. Dolayısıyla bunları söylerken
bir ahenk içinde ne yapalım? Götürelim.
Bakın, ihracatımız hâlen fasoncu. Ürün
odaklı, yerel üretici konumunda olduğunu tanımlıyorsunuz ve
Pazarı düzenleyen tüketici odaklı global markalar
çıkarmış bir ülke olma hedefini gerçekleştireceğiz
diyorsunuz. On iki yılda bir şey yok.
Teknolojik dönüşümü geciken, fiyatta rekabete
çalışan, dışarıya bağımlı, kapasite
artışına odaklanan bir yapı olarak tanımlanıyor
ve Yüksek katma değer elde eden, AR-GE ve tasarım yapan, etkin ve
verimli bir yapıya geçeceğiz diyorsunuz. On iki sene geçti, yok. İthalattan
hiç bahsetmiyorsunuz.
Bakın, ihracatın menzili daraldı. Yeni
pazarlara açılımda rakiplerimizden gerideyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Türkiye'nin kaç
kilometre yarıçap içinde ihracat yaptığını gösteren
ihracat menzili geriledi. 2001de 3.235 kilometre olup, 2013te 2.846
kilometreye düştü. Çin 6.800 kilometre, Güney Kore 5 bin ve Brezilya 100
bin kilometrede.
Sayın Başkanım, benim sürem doldu galiba.
BAŞKAN Evet.
Teşekkür ediyorum.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Ben, tekrar bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum. Süre yetmedi ama bu
kadarıyla ne yapalım? Yetinmeye çalışalım. (MHP
sıralarından alkışlar)
Bir de bir şey söyleyip ayrılıyorum,
şu Dicle Elektriğe milletten kaynak kesip de Denizlilinin
hakkını yedirmeyin. O kararnameden imzanızı çekin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Beşinci konuşmacı Bahattin Şeker,
Bilecik Milletvekili.
Buyurun Sayın Şeker.
MHP GRUBU ADINA BAHATTİN ŞEKER (Bilecik)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubu adına
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 yılı bütçesiyle ilgili
söz almış bulunmaktayım. Meclisimizin yüce heyetini
saygılarımla selamlıyorum.
Bu vesileyle, geçtiğimiz günlerde 83
yaşında vefat eden, bilim, siyaset ve edebiyat adamı, Türkiye
Cumhuriyetinin ilk Kültür Bakanı Değerli Talat Sait Halmanı
rahmetle anıyorum. Kederli ailesine başsağlığı ve
sabır diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ömür, dünya hayatı içinde insanoğluna sunulan sınırlı
bir zaman dilimidir. Bu dünya, koca bir değirmen gibi, ömürleri âdeta
öğütmektedir. Hepimiz bu dünyada kendimize ayrılmış olan ve
ne zaman son bulacağı belli olmayan vakit içinde yaşıyoruz.
Göçenler göçüyor, gidenler geri gelmiyor. Hiç kimse yanında
parasını, makamını, mevkisini, zenginliğini, gücünü,
iktidarını götüremiyor. Tarihten günümüze nice hükümdarlar,
padişahlar, krallar, liderler, diktatörler geldi ve geçti. Hatta bunlar
arasında bazılarının ne ismi kaldı ne bir hatırası
kaldı. Bir insan için ölüm mukadderatsa, bu hayatta ve sonrasında
iyi, doğru, güzel işlerle anılmanın vazgeçilemezi de
sevgidir.
Bu dünyada en önemli değer sevgidir ve sevginin
karşısında nefret vardır. Tarihten günümüze idrak etmek ve
ibret almak isteyen herkes görmüştür ki sevgi hepimizi yaşatır,
nefretse öldürür. Evler, fabrikalar, yollar, köprüler, havaalanları, büyük
gökdelenler, hatta saraylar yapabilirsiniz ancak içinde sevgi yoksa, buraya
bakanlar buralardaki sevgiyi görmüyorsa, bütün bunlar sevgiden ve sevimli
olmaktan çok uzaksa yaptıklarınız neye yarar?
Bu topraklarda bizi biz yapan sevgidir. Bu topraklar
sevgiyle yoğrulmuştur, sevgiyle büyümüştür ve sevgiyle ayakta
kalmıştır. Gösterilen gayretler, dökülen alın teri,
toprağa ve bayrağa karışan şehit kanları bu
sevginin temelinde bu ülkeye adanmıştır. Bizler biriz, bizler
ayrılıkları ve ayrımcılıkları asla kabul
etmeyen, hepimiz bir bütünüz. Temelimiz, gövdemiz, başımız
birdir; inancımız, kaderimiz, tarihimiz ve kültürümüz birdir;
bayrağımız, ezanımız, lisanımız ve
devletimiz birdir, evvelimiz ve ahirimiz de birdir. Hepimiz bu
toprağı vatan yapan ecdadımıza karşı ve bizden sonraki
nesillere karşı bu bütünlüğü muhafaza etme sorumluluğunu
taşıyoruz.
Bu söylediklerim, son zamanlarda
yaşadıklarımıza bakıp düşünen, sorgulayan,
sağduyuyu kaybetmemeye çalışan Türkiyedeki her insanın
vicdanının sesidir. Ülkemiz ve milletimiz âdeta gerilim girdabı
içinde mahkûm edilmek istenmektedir. Bu ülkenin ruhuna yakışmayan
söz, tutum, davranış ve söylemler âdeta cehaleti bu ülkenin kaderi
hâline getirmiştir. Bu ülkede asırlardır yaşayan
zenginliklerimiz vardır, bunlar hepimizin değerleridir. Ancak etnik
kompleksi olanlar, mezhep ayrımı yapanlar, bölgecilik yapmaya
kalkanlar, inanç ve ideoloji ayrımcılığıyla cehaleti
körükleyenler bu ülkenin birliğini zedelemiştir, bu ülkenin ruhunu
incitmiştir. Artık bunun üzerinde düşünme vakti gelmiştir.
Başta Hükûmet yetkilileri olmak üzere, iktidar partisinin mensupları
bu geldiğimiz tabloda dürüst bir özeleştiri yapmalıdır. Bu
yapılırsa toplumun her kesimi de üzerine düşeni yapacaktır.
Sürekli gerilimlerden, ayrışmalardan, kutuplaşmalardan medet
uman bir anlayışla bu ülke yönetiliyor ve geldiğimiz durum içler
acısıdır.
Ülkemizin içinde bulunduğu vahim tablo sanata ve
sanatçılara da yansımıştır.
Sanatçılarımız hiç olmadığı kadar
kutuplaşmış durumdadır. Sanatçılar bizden ya da
onlardan diye tanımlanmaktadır. Toplumun gözü önünde bunlar
yaşanmaktadır. Bu kutuplaşmadan dolayı sanatçılar
topluma örnek karakter olmaktan çıkmış, yozlaşmanın
temsilcileri hâline gelmişlerdir. Bu durum ülkemizin birikimlerine ve
kazanımlarına yakışmıyor.
Sanatın ve sanatçının önemi bilhassa
yaşadığımız bölge için anlamlıdır. Çünkü
hepimizin şahidi olduğu acılar, duyarsızlık,
anlayışsızlık, cehalet hâkimiyeti, asla
tartışılmayan diktatörler, mutlak krallıklar, sorgulanmayan
emirlikler bölgemizde yaşayan Müslüman toplumların âdeta kaderi ve
kısır döngüsü hâline gelmiştir.
Sanatın ve sanatçının susturulduğu,
geri plana itildiği, anlamını yitirdiği,
değersizleştirildiği,
itibarsızlaştırıldığı toplumlarda
zevksizlik, duyarsızlık ve vicdansızlık gelişir.
İnsanı olgunlaştıran ve birikim sahibi yapan, bilginin
kazandırdıklarına bir seviye ve anlayış getirip
olgunlaştıran, toplumları aydınlatan, medeniyetlere yön
veren içimizden çıkan, hepimizin tanıdığı sanatçı
ve sanatçılardır. Bu anlamda, AKP iktidarı mesela Mehmet Ali
Alabora ya da Fazıl Say senin sanatçındır, Yavuz Bingöl ya da
Hülya Avşar benim sanatçımdır. şeklinde bir
anlayışı topluma beyan etmektedir. Böyle bir kutuplaşmaya,
böyle bir ayrımcılığa, böyle bir sığlığa
izin vermekle ne yapılmak isteniyor? Bu anlayışa göre, Benim
davetime gelen, benim konuşmamı dinleyen, benim sarayımı
ziyaret edip öven iyi ancak beni eleştiren kötü. gibi bir durum
vardır. Bu anlayışa göre, toplumun farklı kesimleri sanatçıları
hain ve yalaka olarak suçlamaktadır. Bu, hem anlayış hem de
üslup olarak çok yanlıştır. Kamuoyunun bir kesimi
Cumhurbaşkanının ya da Başbakanın davetine
katılan sanatçılara öfkelenirken diğer taraftan,
Eskişehirde Devlet Tiyatroları sanatçıları kültür ve sanata
her zaman destek veren Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz
Büyükerşenle fotoğraf çektirdiği için soruşturma
geçirmekte, bu hatıra fotoğrafları siyasi içerikli olarak
değerlendirilmektedir.
Herkes anlayış sahibi olmalıdır.
Türkiye çok gerilmiştir. Birbirini duymadan, dinlemeden, anlamadan,
anlayış göstermeden konuşulan bir ortam ülkemizin birikimine
yakışmıyor. Herkes empati kuramasa bile insanların hak ve
özgürlüklerine riayet etmelidir. Her fırsatta suçlamak, rencide etmek ya
da tehdit etmek gibi sağduyudan uzak yaklaşımlar Türkiyeyi
yeteri kadar germiştir ve geriletmiştir, hepimizin enerjisi heba
olmuştur, aydınlarımızın sesi
kısılmıştır, korku iklimi ülkemize bir kara bulut gibi
çökmüştür, ülkemiz potansiyelini ve derinliğini kullanamaz hâle
getirilmiştir, gençlerimiz gelecekten kaygılıdır, genel
olarak ülkede bir üslup bozukluğu hâkimdir ve bu son bulmalıdır.
Bir ülkenin gelişimi sanat ve sanatçıdan yoksun
bir şekilde olamaz. Muhalif de olsa sanattan ve sanatçıdan korkmamak
gerekir. Sanatsız, zevksiz, kalpsiz, vicdansız bir toplum
hasarlı bir toplum olarak kendi kendini felakete sürükler. Buna izin
vermeyecek olan da yetki ve sorumluluğu içinde ülkesinde sanatın
gelişimine katkıda bulunanlardır. Aksi hâlde yasakçı ve
sansürcü mantık sanatın kudreti karşısında küçük duruma
düşer. İktidarda olanlar eleştiriye kapalı tutum sergilerse
Ben yaptım, oldu. derlerse tarih önünde hepsi sorumludur. Eğer
devleti yönetenler her fırsatta Kenarı Diclede bir kurt
aşırsa bir koyunu / Gelir de adli ilahi sorar Ömerden onu. diyen
Hazreti Ömerin makamında oturduklarını beyan ediyorlarsa o
zaman adaletsizliklere ne diyeceklerdir? İnsanlarımıza Hazreti
Ömerin adaletini vadeden iktidardakiler hatayı kendilerinde, kendi
yaptırdıklarında ve kendi yaklaşımlarında ne
zaman arayacaklardır? Eğer iktidardakiler bu hassasiyetlere dikkat
etmiş olsalardı muhalefette olanlar da elbette adım
atarlardı.
Evet, sanat ve sanatçıya baskı kurarak bu
durumu yok sayamazsınız. Sanatçıyı cezalandırarak,
baskı ve yıldırma taktikleriyle ya da mevzuata ve kitabına
uygun haksız atamalar yaparak, âdeta cadı avı başlatarak
bertaraf edemezsiniz. Sanat ve sanatçılar da var olmaya devam edecekler.
Sanatçılar toplumu iyiye, güzele, duyarlı olmaya, nezakete,
inceliğe davet edecekler. Bunun hayati bir öneme sahip olduğu bir
dönemden geçiyoruz.
Sanatın gelişimi, ülkenin potansiyeli ve
enerjisini ortaya çıkarır. Gerçek sanat, sinema, edebiyat, tiyatro,
opera, bale ve müzikte özgür ve özerk bir ortamda gelişebilir. Dünyada
bizde olduğu gibi birçok sanat kurumu varlıklarını devlet
ve yerel yönetim desteğiyle sürdürmektedir. Son yıllarda
Bakanlığınız tarafından sanat ve devlet ilişkisi
yeni bir anlayışla düzenlenerek TÜSAK yasa taslağı
hazırlanmaktadır. Bizler sanat kurumlarının
iyileştirilmesi ve yurdumuzun her tarafına
yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalarda
Bakanlığımızın yanındayız. Ancak hiçbir
zaman sanat siyasetin emrine verilemez. TÜSAK yasa taslağı gizlilik
içinde hazırlanmamalıdır. Sanatın yararına olacak
çalışmalar uzlaşma içinde olmalı, sanat çevreleri, sivil
toplum örgütleri, sanatçılar ve sanat kurumlarının yöneticilerinin
görüşü alınmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk turizmi her sene kendini geliştirerek yükselmektedir. Sadece ekonomik
gelir kaynağı anlamında değil, ülkemizin dünya kamuoyuna
tanıtımı ve itibar kazanması açısından da
önemlidir. Ülkemiz, birçok medeniyetin beşiği, imparatorlukların
asırlar boyunca insanları bağrına bastığı,
doğal birikimleri ve kültürel özneleri olan yaşamımızda her
an hissettiğimiz zenginlikleriyle bizlere bırakılan en
kıymetli hazinemizdir. Ülkemize gelen turist sayısı her geçen
yıl artsa da, dönem dönem gelirimizdeki rakamlar değişse de
turistlerin Türkiyeye bıraktıkları para miktarında gözle
görülür bir artış yoktur. Orta Doğuda yaşanan gerginlik
nedeniyle 2015 yılı turizm sektörü için kolay bir yıl
olmayacaktır. Sınırlarımızda cereyan eden olaylar
turistlerde tedirginlik yaratmaktadır. Rusyada son zamanlarda rublenin
değer kaybetmesi Türk turizmini gelir bakımından bu sene çok
etkileyecektir. Bu konu üzerinde düşünmeli ve yeni adımlar
atılmalıdır. Aktif, üretken, gerçekçi, misyon ve vizyon sahibi
kadrolar yetiştirilmeli, turizm alanında durağan
yaklaşımların kesinlikle atılımlara mâni olduğu
görülmelidir.
Anadolumuzda binlerce kültür varlığı ve
medeniyetlerden kalan eserler vardır. Bu kültür mirasları her gün yurt
dışına kaçırılmak istenmektedir.
Bakanlığımızın bu konuda
çalışmasını, yurt dışında bulunan tarihî ve
kültürel varlıklarımızın ana vatana getirilmesi için gayret
vermesini takdir ve tebrik ediyoruz. Bu konuda başta Sayın Bakan
olmak üzere, emeği geçen Bakanlıktaki ve diğer
bakanlıklardaki herkese teşekkür ediyoruz.
Evet, dünyanın en zengin yazma eserlerinin
Türkiyede olduğu bilinmektedir. Binlerce eserimizin korunması ve
geleceğe aktarılması için titiz bir envanter
çalışması yapılmalıdır. Millî Kütüphanede
binlerce kitabın kayıt altında olmadığı
söylenmektedir. Bunu geçtiğimiz yıllarda da
hatırlatmıştık. Bu konuda çalışmalar
yapılmalıdır.
Evet, PKK terör örgütü verilen tavizlerin sonucunda,
Suriyenin Ayn El Arap bölgesinde yaşanan gelişmeleri bahane ederek
yurdumuzda bir dizi olaylar ve eylemler yapmıştır. Bu çıkan
olaylarda Diyarbakırın yetiştirdiği, Türk milletine
hizmetleri asla unutulmayacak olan, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin
mimarlarından olan fikir, ilim ve siyaset adamı Ziya Gökalpin hatırasının
yaşatıldığı müze, hainler tarafından yağma edilmiş
ve yakılmıştır. Bunun dışında, Siirt
vilayetimizde kütüphaneye, elli yıllık arşive, çocukların
ve engellilerin hizmetine sunulan bölümlere saldırıldı. Varto
ilçesinde kültür merkezi tahrip edildi. Bu değerlerimiz yağmalandı
ve yakıldı. Çocuklara, engellilere, kitaba ve kütüphaneye,
arşivlere, müzelere, hatıralara; daha doğrusu cana, kültüre,
ilme, akla ve irfana saldıran bunlar ne zaman yakalanacaktır? Bu
hainlerin cehaleti böylesine teşvik edecekleri, böylesine düşmanca
tutum sergileyebildikleri rahat bir ortamda olmaları konusunda
iktidarın bir cevap vermesi gerekmektedir. Elini kolunu sallayarak, rahat
rahat, yargı önüne çıkmadan, devlete ve millete meydan okumak ne demektir?
Yaşanan bu olaylardan sonra hasar tespiti yapılmış
mıdır? Bu tahribatın telafisi mümkün müdür?
Evet, burada sözlerime son verirken kendi memleketim
olan, kuruluşun ve kurtuluşun beşiği Bilecik ili ve
ilçelerinde tarihî ve kültürel güzelliklerin tarafınızdan
değerlendirileceğine inanıyorum. Bu konuya özen gösterilmesini
istiyorum.
Ayrıca, hepimizin bildiği, kuruluşun ve
kurtuluşun beşiği olan Söğüt ilçemizde her sene Yörük
şenliği düzenlenmektedir. Burayı da, Sayın
Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız, parti genel
başkanları ve birçok milletvekilimiz ziyaret etmektedir. Ama son
yıllarda burası, maalesef ki, bir siyasi arena olarak gözükmektedir.
Burada yeniden bir önlem alınmalı ve Bakanlığımız
tarafından bir çalışma yapılmalıdır ve daha çok
bunun -daha eskiden de vardı- uluslararası bir şekle getirilmesi
buradaki karışıklığı önleyecektir diye
düşünüyorum. Burada yeni bir kültür merkezi yapılması, dünya
çapında gelen misafirlerin ağırlanmasına da önayak
olacaktır.
Bu düşüncelerle
Bakanlığınızın 2015 yılı bütçenizin yetersiz
olmasına rağmen hayırlı olmasını diler, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci
konuşmacı Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Serindağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu ve bizi dinleyen yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, kamu yönetimi
yapısı içerisinde ciddi ve köklü bir yeri olan İçişleri
Bakanlığı, toplum ve devlet yaşamında önemli
işlevi olan bir Bakanlıktır. Bakanlığa verilen görevlerin
hukuka uygun olarak ifasında her kademedeki görevlilere başarı ve
sağlık diliyorum. Mülki idare amirlerinin, emniyet personelinin ve
genel idare hizmetleri sınıfına dâhil personelin özlük
haklarının iyileştirilmesinin artık geciktirilmemesini de
özellikle Hükûmetten bekliyoruz. Görev yapan personelin görevlerini tam bir
tarafsızlıkla ve görevin gereklerine uygun olarak yerine getirmeleri
hepimizin ortak beklentisidir. Elbette bu konuda en büyük görev Hükûmete ve üst
kademe yöneticileri ile valilere ve kolluk amirlerine düşmektedir. Üst
kademe yöneticilerinin, valilerin ve kolluk güçlerinin, görevlerini
konjonktürel siyasi rüzgârlara ve partizan değerlendirmelere göre
değil, adalete ve meri mevzuata uygun olarak yerine getirmeleri ülkenin
huzuru ve halkın mutluluğu için büyük önem taşımaktadır.
Ancak üzüntüyle belirtmek gerekir ki bugün Anayasanın
uygulanmasını gözetmesi gereken Cumhurbaşkanı eliyle
Anayasa maalesef askıya alınmıştır.
Son olayların ve basına yönelik
baskıların da gösterdiği gibi, Türkiye, âdeta bir ara rejim
dönemi yaşamaktadır. Cumhurbaşkanı, Hükûmetin yetkilerini
üzerine almıştır. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle gölge
kabine anlamına gelecek başkanlıklar oluşturulmuştur.
Bunlar âdeta Hükûmeti denetleme fonksiyonunu icra edeceklerdir. Başbakan
ve Hükûmet üyeleri, buna ses çıkarmamaktadırlar, Peki, biz ne yapacağız?
diyememektedirler. Hükûmeti denetleme görevi Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve üzüntüyle
belirtmek gerekir ki sayın milletvekilleri de buna ses
çıkaramamaktadırlar. Maalesef, Cumhurbaşkanının ve
Hükûmetin Anayasaya uygun hareket etme gibi bir kaygıları
bulunmamaktadır. Tüm arzuları Türkiyeyi tek adam yönetimine
götürmektir. AKPnin önerdiği Anayasa taslağında da esasen bunun
izleri vardı. O taslağa göre başkan dilediği zaman kanun
hükmünde kararname çıkarabilecek, dilediği zaman Meclisi
feshedebilecek, herhangi bir denetim mekanizmasına da tabi
olmayacaktı. Öngörülen başkanlık sistemi değil diktatoryal,
despotik bir yönetim şekliydi. Bu öneri Anayasanın öngördüğü
yöntemle gerçekleşmeyince bugünkü fiilî durum yaratılmış ve
Anayasa askıya alınmıştır.
Sayın İçişleri Bakanı da önceki söz
ve uygulamalarına bakılırsa Anayasanın askıya
alınma sürecinde önemli bir görev üstlenmiş bulunmaktadır.
Sayın Bakan, Anayasaya göre düzenleme yapamayacaklarını ifade
etmektedir. Belli ki Sayın Bakanın Anayasayla, hukukun
üstünlüğü ilkesiyle, kuvvetler ayrılığıyla sorunu var,
bunları problem olarak görüyor. Anayasalar elbette değiştirilmez
metinler değildir ancak yöntemine uygun olarak değiştirilene
kadar herkes, Sayın Bakan da dâhil, Anayasaya uymak zorundadır.
Anayasa Uzlaşma Komisyonunu
tıkadınız, şimdi de kendinize göre bir düzenleme, bir düzen
kurma yoluna gidiyorsunuz. Hâlbuki hiç kimse kaynağını
Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamaz.
Ara rejim benzeri bu fiilî duruma İçişleri
Bakanlığı ve bağlı birimleri de alet edilmek
istenmektedir. Bunun için adına iç güvenlik paketi denen ve hukuk
devleti anlayışı ile bağdaştırılması
asla mümkün olmayan bir tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edilmiştir. Hükûmet, kamu görevlilerinin ve güvenlik güçlerinin siyasi
otoritenin denetimine tabi tutulması ilkesi ile bürokrasinin ve güvenlik
güçlerinin siyasallaştırılması durumunu da
karıştırmaktadır, bunu da özellikle ve bilerek
yapmaktadır.
Demokratik ülkelerde güvenlik güçleri elbette hükûmetin
kontrolü altındadır. Ancak, bu durum, hükûmete, güvenlik güçlerinin
siyasete alet edilmesi, siyasallaştırılması ve
majestelerinin güvenlik güçlerini oluşturması yetkisini vermez.
Getirilen tasarı, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde
olan iç güvenlik paketi tasarısı bunu öngörmektedir. Her yasal
düzenleme, sayın milletvekilleri, elbette bir ihtiyaçtan doğar. Ancak
Hükûmet her dönemde yeni düşmanlar yaratıyor ve sözde bu gerekçeye
dayanak da toplumu baskı altına alacak düzenlemeler yapıyor.
Bu dönemde de sayın milletvekilleri, Gülen cemaatini
kastederek paralel yapı olayına sarılmaktadır. Bir ara,
biliyorsunuz, her şeyi Balyoz ve Ergenekona
bağlamıştı AKP. Bu yolla Türk Silahlı Kuvvetlerinde müthiş
bir tasfiye işlemi yaptı Hükûmet. Şimdi de 17-25 Aralık
hırsızlık, yolsuzluk operasyonlarından sonra yeni bir
düşman yarattı Hükûmet. O tarihe kadar beraber hareket ettiği,
koalisyon ortağı olduğu, Ne istediniz de vermedik?
dediği, Başbakan Yardımcısı kanalıyla emir ve
talimatlarını aldığı, lideriyle görüşmek için
Hükûmet erkânının sıraya girdiği Gülen cemaatini şu
anda Hükûmet yeni düşman mevkisine oturttu. Cumhurbaşkanı faili
meçhul cinayetlerden de cemaati sorumlu tuttu; konuşmasında, elinde
bilgi ve belge olduğu intibasını verdi.
Cumhuriyet savcıları
Cumhurbaşkanından bilgi ve belgeleri istemelidirler, bunu ihbar
olarak kabul etmelidirler. Cumhuriyet savcıları gerekli bilgi ve
belgeleri istemese bile, cumhuriyet savcıları buna tevessül etmeseler
bile, buna cesaret edemeseler bile, Sayın Cumhurbaşkanı elinde
olduğunu söylediği bilgi ve belgeleri cumhuriyet
savcılarına ülkenin bekası açısından intikal
ettirmelidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Faili meçhul cinayetlerle ilgili.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) Yoksa ülkede
yapılacak hukuka aykırı her düzenlemenin gerekçesi olarak
cemaati göstererek inandırıcılığı olmayan bir
iddia olarak kalacaktır bunlar. Bu da ne Hükûmete ne Sayın
Cumhurbaşkanına yakışır. Faili meçhul cinayetler
önemli bir iddiadır. Öyle önemli bir iddiayla ilgili
Cumhurbaşkanı elinde bilgi ve belge olduğunu iddia ediyorsa ve
bunları cumhuriyet savcılarına intikal ettirmiyorsa bu, Türkiye
açısından üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Affedilecek
bir şey değildir bu. Varsa elinde bilgi ve belge faili meçhul
olaylarla ilgili, mutlaka ilgili mercilere intikal ettirmelidir.
Sayın milletvekilleri, aslında Hükûmet bütün
kurgusunu kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi inanmayan ve kendisini
desteklemeyenleri cezalandırma üzerine yapmaktadır. AKP
iktidarı, devleti bir AKP devletine dönüştürmekte, toplumsal
hayatı kendine uygun şekilde kurgulamak istemektedir. Parti genel
başkanı gibi davranmaya devam eden Sayın Cumhurbaşkanı
insanlara Defansı bırakın, saldırın, arkanızda
ben varım. diyebilmektedir. İçişleri Bakanı da suçla
mücadelede önleyici tedbirleri, sıkıyönetim benzeri baskıcı
önlemler olarak algılamak istemektedir. Suç işlenmesini önleyecek
mekanizmaları da sindirme, korkutma, yıldırma, baskı yapma,
gözaltına alma olarak değerlendirmektedir. Bazı illerde meydana
gelen ve Hükûmetin basiretsizliğinden ve uyguladığı
yanlış politikalardan kaynaklanan olayları bahane ederek ülkenin
her tarafında insanların hak arama, toplantı ve gösteri yapma
haklarını kısıtlama yoluna gitmektedir. Gerekçeleri önce
kendileri yaratmakta, sonra da bu sözde gerekçelere dayanarak toplumu
baskı altına almak istemektedir. Kamu düzenini bozan olaylara ses
çıkartma cesaretini gösteremeyen Hükûmet, barışçıl ve
şiddet içermeyen toplantı ve gösterileri önleme yoluna gitmek
istemektedir.
Derneklerin denetimini derneklere baskı aracı
olarak kullanmaktadır. İnsanların kutsal değerlerini
istismar ederek yolsuzluk yapanların üzerine gitmemekte, tam tersine,
Deniz Feneri olayında olduğu gibi, bunların üzerini örtmektedir.
Uygulamalarıyla bu ülkenin demokrasisi ve özgürlükleri önünde ciddi bir
engel oluşturmaktadır Hükûmet. Artık herkesin bunu görmesi ve on
iki yıllık icraattan sonra da Hükûmetin mağduru ve mazlumu
oynamaktan vazgeçmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Sayın milletvekilleri, Hükûmet devletin
gücünü arkasına alarak meydan okuyacağına hukuku
hatırlasın diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İkinci
konuşmacı Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Dinçer.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CELAL
DİNÇER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel
Komutanlığının 2015 yılı bütçeleri üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, yurdumuzun
her köşesinde görev yapan emniyet ve jandarma personelimizi de
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde kamu düzenini
sağlamakla görevli her iki kurum personeli de suçun önlenmesi ve suçla
mücadele konusunda gece gündüz demeden hizmet vermektedir. Diğer taratan,
vatandaşlar da devletin kendilerine sunduğu her türlü hizmeti
sorgulayarak, bu hizmeti en kaliteli ve adil olarak almak istemektedir. Bu
nedenledir ki iç güvenlik hizmeti sunulurken tarafsızlık ve hukukun
üstünlüğü öncelikli olmalıdır. Hükûmetler de suç ve suçluyla
uluslararası hukuka uygun, temel hak ve özgürlüklere saygılı,
demokrasi kültürünü benimsemiş, çağdaş bir yönetim anlayışıyla
mücadele etmeli, güvenlik kavramı ile insan hakları arasında
bir denge kurmalı, güvenlik mensuplarına insan haysiyetine ve
vatandaşa saygı göstermesi gerektiği anlayışı
mutlaka benimsetilmelidir. Eğer güvenlik kavramı ile hukuk ve insan
hakları arasında denge bozulursa görmek istemediğimiz görüntüler
ortaya çıkacaktır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bugün ülkemizde kamu düzeni kavramı
siyasallaştırılmış, artık iktidar, iktidarı
korumak, kamu düzenini sağlamakla eş anlamlı görülmeye
başlanmıştır. Yani polis siyasi iktidarı koruyarak
kamu düzenini sağlamaya çalışmakta, siyasi iktidar da bundan
aldığı güçle kendi iktidarının devamı için tüm
muhalifleri sindirme yolunu seçmektedir. İşte, bu nedenledir ki
toplumsal muhalefet arttıkça ülkemizde polis baskısı da her
geçen gün artmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokrasilerde iktidarlar kendisini eleştirenleri, gösteri yapanları
anlamak, eleştiri hakkına saygı duymak zorundadır.
Eleştirilere tahammül edemiyorsanız, insanlara hoşunuza gidecek
biçimde davranmıyor diye şiddet uyguluyorsanız demokrasiden
bahsetmeye hakkınız yoktur.
Sayın Bakan, iktidarınız döneminde kolluk
kuvvetlerimizin toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, toplumsal olaylara
müdahale biçiminde sorunlar vardır, orantısız ve keyfî güç
kullanması vardır. Bu sorun yalnızca bir eğitim sorunu
değildir, bu bir algı sorunudur ve olayı doğru teşhis
edememe sorunudur, bu, demokrasiyi içine sindirememe sorunudur, iktidara
muhalif olanlara polis orantısız güç kullandığında buna
karşı çıkabilecek, bunu cezalandırabilecek iradeyi
göstermeme sorunudur.
Sayın Başkan, ülkemizde şiddet uygulayan
güvenlik personelini Destan yazdınız. diyerek öven ve ödüllendiren,
sonradan onları Fizana süren bir iktidar vardır. Başta muhalif
basın olmak üzere tüm kişi ve kuruluşların üzerinde büyük
bir baskı ve sindirme operasyonları vardır. Ne hikmetse bu
operasyonları savcıdan önce bilen kaçak saray sakinlerimiz
vardır. Ülkede korku iklimi yaratılıp demokrasiyi başka
rejimlere dönüştürme çabaları vardır. Bu çabaların son
örneği de yargı paketinden sonra kamu düzenini sağlamak
bahanesiyle Hükûmetin Meclise getirdiği iç güvenlik reform paketidir. Bu
paket Anayasaya aykırı, antidemokratik hükümler içermektedir. Bu
pakette ak faşizm olarak nitelenebilecek despotik bir yönetim getirecek
düzenlemeler vardır. Özgürlük ve güvenlik dengesinin gözetilmediği,
iç güvenlikten çok muhalif düşmanlarla savaş hükümleriyle dolu bir
pakettir. Bu pakette Hükûmetin yargı ve polis teşkilatına
siyaseti bulaştırarak böldüğü gibi, jandarmayı da
baskı altına alarak dikta rejimine doğru çok büyük bir güç elde
etme planları vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
iç güvenlik reform paketi ak emniyet ve ak jandarmayı yaratacak
operasyonun tüm gereklerini karşılayan bombalı bir pakettir. Bu
paket algı yönetimini çok iyi yürüten iktidarın Sayın
İçişleri Bakanı tarafından ne yazık ki özgürlük ve
güvenlik paketi olarak kamuoyuna sunulmaktadır. Bakanın haklı
olduğu bir yön var elbette, bu paket dikta rejimine gitmek isteyenlere
büyük özgürlükler getirmektedir. Gerçekten de güvenlik güçlerine, iktidara
muhalefet etmeye kalkışan, sokağa çıkan herkesi hâkim ve
savcı kararı olmadan gözaltına almaya, tutuklamaya ve
ağır cezalara çarptırılmaya yol açacak çok geniş
yetkiler düzenlemektedir. Bu paket İçişleri Bakanının ve
valilerin yetkilerini olağanüstü artırarak onları padişah
yetkileriyle donatan bir pakettir. Bu paket yeni suçlar üretirken iktidara
yönelik tüm protesto eylemlerine cezaları misliyle artıran bir
pakettir. Bu paket çocukların oynadığı bilye ve sapana bile
tabancaya verilen cezadan 2 kat daha fazla ceza getiren bir pakettir. Bu paket
Gezi eylemlerinde adam öldürenlere gizli bir af getiren pakettir. Bu paketin
yasalaşmasıyla Hükûmeti rahatsız eden her türlü toplu
düşünce açıklaması yapan, HESlere veya doğa
katliamına karşı çıkan, zeytin ağacının
kesilmesine karşı çıkan herkesin tutuklanması daha da
kolaylaşacaktır yani sesi çıkana tutuklama getirilmektedir. Özet
olarak, bu Hükûmet tasarısı kanunlaşırsa on numara polis
devleti diyebileceğimiz uygulamaların kapısı da ardına
kadar açılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halkımız Hülya Avşar gibi yaşamıyor, Yavuz Bingöl gibi
düşünmüyor. Halk, baskı ve korku altında yaşamaya
alıştırılıyor. Halkın ormanları talan
ediliyor, zeytin ağaçları kesiliyor, yetmezmiş gibi bir de
üstüne dayak atılıyor. Vatandaşı oğlunun cenazesine
ancak yırtık ayakkabıyla katılabiliyor. İşçi,
işçi sendikasına üye olamıyor; üye olursa, grev yaparsa
işinden atılıyor. İşte, bunlar konuşulmasın
diye tasarıyla da halktan sesini çıkartmaması isteniyor.
Sayın Başkan, halk Somada kömür
ocağında yanarken, Ermenekte yerin 400 metre altında
boğulurken, 12 milyon asgari ücretliye, 11 milyon emekliye insanca
yaşam sağlanamamışken, memura bütçe dengeleri bozuk diye
enflasyon farkı verilmezken, açılım aldatmacasıyla ülke
bölünme noktasına getirilip resmî ağızların söylemine göre
bir bölgede devlet hâkimiyeti kaybedilmişken, ülkede yolsuzluklar tavan
yapıp adalet duygusu yerlerde sürünürken, faili meçhul cinayetler artarken,
yandaşları milyarder, çocukları da gemicik sahibi yaparken, tüm
bu kanunsuzlukları görmeyen ve yolsuzluklara gözünü kapatıp Hükûmete
darbe safsatalarının üzerine giderek yandaş olmayan kişi
ve medya mensupları hakkında soruşturma başlatan kahraman
cumhuriyet savcılarımız varken ülkede sağlıklı
işleyen bir demokrasiden bahsedemezsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokrasi ve hukuk devleti inancının samimi olmadığı
bir Hükûmetin hazırladığı bu bütçe, her geçen gün görev ve
sorumlulukları artırılan mülki idare amirlerinin özlük
haklarında bir iyileştirme yapmamıştır. Onların
yıllardır bekledikleri 6400 ek gösterge taleplerini bir kez daha
dikkate almamıştır. İçişleri, emniyet ve jandarma personelinin
mali, sosyal ve çalışma koşullarının
geliştirilmesine yönelik bir düzenleme getirmemiştir. Büyük
çoğunluğu yükseköğrenimli olan polislerimizin 3600 ek gösterge
sorununu çözmemiştir. Ama işçiden, memurdan, emekliden, çöpten
karnını doyurmaya çalışan insanlardan toplanan vergilerle
bol miktarda TOMA ve biber gazı alımı
planlanmıştır. Altın kaplamalı klozetleri olan kaçak
saraylar yapılmıştır. Kaçak saraylarda keyif sürülmeye
başlanmıştır.
Son söz olarak, emek ve halk düşmanı
iktidarlar, hiçbir zaman yaptıklarının kendilerine kâr,
çocuklarına da saray kalacağını zannetmesin. Bu
halkın, her türlü yolsuzluğu yapıp kendisini yok sayanlara
verilecek elbette bir cevabı olacaktır; seçim sandığı
geldiğinde bu cevap avuçlarına konacaktır.
2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Üçüncü konuşmacı Ahmet Toptaş,
Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Toptaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Sözlerime başlarken öncelikle iki konuda düşüncelerimi
sizinle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yarın, Gezi
Parkında yaşam alanlarına ve parklarına sahip çıkmaya
çalışan milyonlarca gencin hunharca saldırıya
uğraması, bazılarının öldürülmesi, bazılarının
da gözlerini kaybetmesi ve binlercesinin yaralanması olaylarında
insan olarak sessiz kalamayan, her demokratik eylemde, demokrasiden ve
özgürlüklerden yana, barışçıl tavrıyla
barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün simgesi hâline
gelmiş Çarşı grubunun darbeye kalkıştıkları
safsatasıyla haklarında açılmış davanın
duruşması vardır. Şunu belirtmeliyim ki bütün darbelere
olduğu gibi, bütün diktatörlere karşı da özgürlüğün,
barışın ve demokrasinin simgesi olmaya devam edecek, kendisine
yapıştırılan tüm suçlamaları demokrasi
düşmanlarının suratına çarparak, özgürlük ve
barış, dayanışma duygularıyla demokrasi mücadelesine
devam edecektir Çarşı. Buna inancımız tamdır. Bu duygularla
Çarşıyı selamlıyor, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde
Çarşıyla dayanışma içinde olduğumuzu, sonuna kadar
kendileriyle birlikte olduğumuzu yinelemek istiyorum.
İkinci değineceğim konu: Cumhuriyetin
kurucusu Ulu Önder Atatürkün cumhuriyetin vazgeçilmez değerleri olan ve
bizi bugünlere getiren inkılaplarına köpekleşme diyen bir
meczubu yüce Meclisin çatısı altında konuşturanları ve
buna ses çıkarmayanları da şiddet ve nefretle
kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, yolsuzluk ve
hırsızlık, kara para aklama, rüşvet, 700 milyarlık
saat, ayakkabı kutusu, para kasaları, Oğlum, daha
sıfırlayamadın mı? konuları ile ilgili 17-25
Aralık yolsuzlukları anma haftasında,
yaşanılanları perdelemek amacıyla 14 Aralık katakulli
operasyonuyla ilgili bazı saptamalarımı da sizinle
paylaşmak istiyorum çünkü ibret alınması gereken saptamalar.
Değerli arkadaşlar, dün, bir
kısmınızın ve Cumhurbaşkanınızın
paralel, bir kısmınızın cemaat, utangaç
bazılarınızın da Hizmet Hareketi dediğiniz kesime
ait bir operasyon başlatıldı ve Zaman gazetesine operasyon
düzenlendi. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca gözaltına
alındı.
Hatırlayalım bakalım, Haziran 2007den
sonra bu ülkede Ergenekon adı altında bir operasyon
başlatıldı. Bu ülkenin göz bebeği Türk Silahlı
Kuvvetlerinin generalleri, subayları, aydınları, gazetecileri,
bilim adamları gece yarısı operasyonlarıyla gözaltına
alındı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ
terör örgütü lideri olarak içeriye tıkıldı. Sonra, Balyoz,
Ayışığı, Sarıkız, Casusluk yani ad buldukça
yakıştırılan operasyonlar dalga dalga bu ülkenin üzerine
bir karabasan gibi çöktü.
Şimdi darbeci diye nitelediğiniz, cemaat
dediğiniz kesim mensupları ile iktidar mensupları birlikte
sevinçten havaya zıplıyorlardı, neredeyse zil takıp oynama
modundaydılar. Bir kısım polis amirleri, bir kısım
savcılar, bir kısım hâkimler burada iktidarın sopası
olarak görev yapıyordu. Zamanın Başbakanı Sayın
Erdoğan bu davanın savcılığına soyunuyor,
bakanlarınız Türkiye bağırsaklarını temizliyor.
diye kameralar önünde kırıtarak tebessüm ediyorlardı.
Candaş ve yandaş gazeteciler de her gün televizyon ve gazetelerde
arzıendam edip gayet mutlu ve muzaffer edalarla yorum
yapıyorlardı.
Dün gözaltına alınan Ekrem Dumanlı o
günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan
başta olmak üzere, bazı insanlar hedef tahtasında. Şu ana
kadar insanların hakkında yalan, iftira, tezvirat, dedikodu nevinden
onlarca kitap yazıldı. Bazı gazetecilerin cuntacı
generallerle nasıl bir araya gelip darbe planlarına stratejik destek
verdiğini bu davalardan öğrendik. diyordu. Yani, bugün sizi
demokrasiye darbe yapmakla suçlayan ortaklarınız, o gün sizin
müttefikinizdi.
Bugün Haşhaşi ilan ettiğiniz Fethullah
Gülen için neler diyordunuz, örnekleyelim bakalım.
Hüseyin Çelik, AKP Sözcüsü Fethullah Gülenin
okullarında herkes canla başla çalışıyor, yüreklerini
ortaya koyuyorlar, pırıl pırıl insanlar. diyordu.
Adalet Bakanınız Bekir Bozdağ Fethullah Gülen
bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Onu çete
diye itham ederseniz haksızlık yaparsınız. diyordu.
Davutoğlu Faydalı çalışmalar yapan
Hoca Efendiye selam olsun, bu kutlu yolculuğunda yeri
başımızın üzerindedir. diyordu şimdi
çiğnedikleri, Haşhaşi dedikleri Fethullah Hocaya.
Hizmet Hareketinin düzenlediği Türkçe
Olimpiyatlarında Bülent Arınç hüngür hüngür ağlıyordu.
Cumhurbaşkanı, bakın, bugün Haşhaşiler
dedikleri için ne diyordu: Gurbet hasrettir. Hasretin bedeli çok
ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz gurbette
olup bu vatan topraklarının hasreti içinde olanları
aramızda görmek istiyoruz. diyordu.
Yine, 11inci Türkçe Olimpiyatlarında şairane
bir konuşma yapıyordu Cumhurbaşkanı, Sizler,
bozkırdaki fidan gibi, çölün ortasındaki vaha gibi, kuruyan
dudaklardaki bir damla su gibi -bakın şairliğe-
kararmış dudaklarda bir damla merhamet gibi en zor zamanlarda bize
güzeli anlattınız. diyordu Haşhaşilere, Bize güzeli
hatırlattınız...
Üç haftadır Türkiyede birbirine taban tabana
zıt iki fotoğraf var. Bir tarafta taş vardı, sapan
vardı, molotofkokteyli vardı; diğer tarafta dostluk vardı Haşhaşilerde-
barış vardı, türkü vardı, şiir vardı.
Osmanlıcada türkü olmadığını da söylemek isterim bu
arada.
Bir tarafta çatışma vardı, bir tarafta
dostluk, barış vardı; bir tarafta Vandallar, bir tarafta gönül
dili Türkçeye sarılmış barış elçileri vardı.
diyordu. Öve öve bitiremiyordu şimdiki düşmanlarını.
Bu konuşmayı yaptığı tarihte
Gezi eylemleri vardı, parklarını korumak için, yaşam
alanlarını korumak için, özgürlük için, demokrasi için gösteri
yapanlara Vandal diyordu. O gün barış elçileri diye övgü
düzdükleri şimdi Haşhaşi oldu.
Ne oldu da bu hâle düştüler değerli
arkadaşlar? Bu nasıl bir duygu, bu nasıl bir yargı? Dün
demokratik değerleri savunanlara karşı müttefiktiler.
Ne olacak, 17-25 Aralık rezillik operasyonu
ortaklığı bozdu. Bir kısım iktidar sahiplerinin
cerahatleri ortalığa döküldü. Türkiye
bağırsaklarını gerçekten temizliyordu.
Dünün Türkiyeyi dünyaya ses bayrağı hâline
getiren, fikir sahibi, himmet sahibi Muhterem Hoca Efendisi Haşhaşi
oldu, Hükûmete darbe yapan adam hâline geldi.
Geçmişte ortaklar birlikte yaptıkları
operasyonlarla Türkiyeyi yaşanmaz hâle getirdiler. İktidar sahipleri
orduya kumpas kurulduğunu itiraf ettiler. Birlikte yaptıkları
kumpaslarla içeriye tıktıkları binlerce general, bilim
adamı, aydın, yazar, gazeteci, milletvekili, yıllarca cezaevinde
yattı, öldü ya da intihar etti. Şu biline ki cezaevlerinde çürüyenlerin,
ölenlerin, intihar edenlerin elleri tüm kumpasçıların
yakasındadır.
Biz, o kumpaslar kurulduğunda da hep demokrasiden ve
hukuktan yana tavır koyduk. Hukuka aykırı tüm
uygulamaların, baskıların karşısında durduk. Biz
bugün yine haksız, hukuksuz uygulamaların karşısında
sonuna kadar hakkın, hukukun, masumun ve mağdurun
yanındayız.
Biz, toplumu Vandallar, barış elçileri diye
bölüp bizden yana olmayınca, barış elçisi dediklerimize
Haşhaşi diyenlerden değiliz. Biz, hiç kimseyi
ötekileştirenlerden değiliz. Biz Senin düşüncelerine
katılmıyorum ama düşüncelerini özgürce ifade edebilmen için
hayatımı bile verebilirim. diyenlerdeniz. Senin düşüncelerine katılmıyoruz
dünkü kumpasçı ama düşüncelerini özgürce ifade edebilmen için
hayatımızı ortaya koymaya hazırız, koyuyoruz da.
Değerli arkadaşlar, Türk hukuk lügatinde kamu
düzeni kavramı Bir memlekette amme hizmetlerinin iyi yapılmasını,
devletin emniyet ve asayişini ve fertler arasındaki münasebetlerde huzuru
ve ahlak kaidelerine uygunluğu temine yarayan müeyyide ve kaidelerin
hepsidir. diye tanımlanır. Bu kaideleri uygulayacak olan kimdir?
İktidardır.
Peki, orduya kumpas kuran, yargıyı ele geçirip adalet
duygusunu ortadan kaldıran, emniyet teşkilatını dağıtan,
çıkardıkları kanunlarla MİTi ak muhaberat, polisi ak
polis, jandarmayı ak jandarma hâline getirip toplumu korku tehdit ve
baskı yöntemleriyle yönetmeye kalkışanlar ile, ülkenin bir
tarafında terör örgütünün mahkemeler kurmasına, vergi toplamasına,
polis teşkilatı kurmasına fırsat verenler mi memleketin
emniyet ve asayişini sağlayacaklar?
Kamu İhale Kanununun 30 defada 113 maddesini
değiştirip millete küfredenlere memleketin
varlıklarını peşkeş çekenler mi, ülkedeki 11,5 milyon
insanın aylık geliri 326 liranın altındayken Japonyadan
fazla dolar milyarderi yetiştirenler mi, bu ülkeyi karabasana çevirenler
mi, demokrasiyi, hukuku katledenler mi bu ülkede emniyeti sağlayacaklar?
AKPnin siyasi ömrü bitmiştir. Türk toplumunun
AKPye değil, barışa, huzura, ahlaka, işe ve ekmeğe
ihtiyacı vardır.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Dördüncü konuşmacı Mevlüt Dudu, Hatay
Milletvekili.
Buyurun Sayın Dudu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEVLÜT DUDU (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Göç, insanlık tarihinin bütün dönemleri boyunca var
olan bir olgudur. Göç kavramıyla öncelikle belli bir nüfusun bir bölgeden
başka bir yere olan hareketi akla gelmekle birlikte, sosyal, ekonomik,
kültürel ve psikolojik birçok ögeyi barındırır.
Göçler, iç ve dış göçler olarak ele
alınmaktadır. İç göç, bir ülkenin kendi sınırları
içerisinde belirli bir bölgeden başka bir bölgeye gerçekleşen insan
hareketidir. Dış göç ise, bir ülkeden bir başka ülkeye insan
hareketidir.
Kişiler değişik sebeplerle
bulundukları bölgeden bir başka bölgeye gitmektedirler. Bu,
kalıcı yerleşme amaçlı olabildiği gibi, geçici de
olabilmektedir. Buna mevsimlik göç denilmektedir.
Bu durumda kişiler yılın belirli
zamanlarında iki veya daha fazla mekânda yer
değiştirmektedirler. Mevsimlik göç yaşayan gruplar, birden fazla
sosyal ve kültürel yapıyı iç içe yaşamaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, 1927 yılında
Türkiye nüfusu 13 milyon 648 bin kişiydi. Bunun o tarihte 3 milyon 305
bini şehirlerde yaşarken, köy nüfusu 10 milyon 342 bin idi. Yani köy
nüfusunun toplam nüfusa oranı yüzde 75.78'di, şehirlerin oranı
ise yüzde 24tü. 1980 yılında nüfusun yaklaşık yüzde 42si
kentte yaşamaya başlamış, günümüzde ise kentte yaşama
oranı yüzde 80lere dayanmıştır.
Türkiye'de iç göç, kırsal kesimde nüfusun
artması ve kentlerde sanayileşmeye bağlı olarak iş
bulma imkânlarının gelişmesiyle artış
göstermiştir. Dolayısıyla, iç göçteki en büyük etken ekonomik
sıkıntılardır. İş bulmak amacıyla kentlere
yığılan halkımız, daha yoğun işsizliği
yaşadığı gibi, ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar
batağında boğuşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaşanan iç
göçler nedeniyle nüfusun dağılışında dengesizlikler
yaşanmaktadır. AKP Hükûmetinin yatırımlarla ilgili
plansız tavrı halkı göçe zorlamaktadır.
Özellikle kentlere göçün ana sebebi, ülkemizde tarım
politikası olmamasıdır. Hatta halkımız tarımdan
uzaklaşsın diye bir politika izlendiği düşünülmektedir.
Tarıma destek değil, tarıma köstek politikası
izlendiğini bile ne yazık ki söyleyebiliriz. Hayvancılık ve
tarım desteklerinin yıllar içerisinde yok denecek düzeye gelmesi
içler acısıdır.
Değerli milletvekilleri, iç göçün önüne geçmek için
öncelikle bir ulusal tarım programı geliştirilmeli ve
uygulanmalıdır, bunun içine hayvancılıkla ilgili
gelişmeler de ilave edilmelidir. Kırsal kesimde eğitim ve
sağlık hizmetleri
yaygınlaştırılmalıdır. Tarım ve
hayvancılığa bağlı sanayi kollarını
kırsal alanlara yönlendirmek gerekmekte ve kırsal kesimde küçük
sanayi kolları da geliştirilmelidir. Kısacası,
yediğimiz ekmeğin, içtiğimiz sütün, sebzelerin, meyvelerin daha
sağlıklı, daha kaliteli ve daha bol olması için, milletin
efendisi olan köylü ve çiftçiye hak ettiği değer verilmelidir.
Değerli milletvekilleri; son yıllarda üzerinde
durulan diğer konu da kentten köye geri dönüştür. Geri dönülen
yerlerde gerekli sosyal ve ekonomik altyapının tesisiyle
sürdürülebilir yaşam koşulları oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Ancak bu pek de yaşama geçirilememiştir.
Bu kapsamda, 2014 yılında, valilerce teklif
edilen 53 yeni projenin desteklenmesi uygun görülerek 19 milyon lira ödenek
valiliklere aktarılmıştır. Proje çerçevesinde
İçişleri Bakanlığı bütçesinden Köye Dönüş ve
Rehabilitasyon Projesi kapsamındaki illere toplam 190 milyon 15 bin TL
ödenek aktarıldığı söylenmektedir. Bu projelerde
şimdiye kadar neler yapılmış ve ödenekler ne zaman nerelere
harcanmıştır? Bunlar açıklıkla ortaya
koyulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu göç konusunun esas
önemli bölümünü dış göçler oluşturuyor. Yabancı ülkelerden
sığınmacı olarak ya da çeşitli sebeplerle gelen
kişiler dış göç olarak nitelendiriliyor. Bunun da en
başında, hepimizin bildiği gibi -şu anda en büyük
sorunumuz- Suriyeden özellikle, Iraktan, oradaki savaştan kaçan
mültecilerin ülkemizde yarattığı sorunlar söz konusudur.
Ülkemize çeşitli sebeplerle 1995 yılından 2001 yılına
kadar göç etmiş ya da sığınmacı olarak gelmiş
olan kişilerin sayısı 30 bini geçmiyordu. Ancak, bugün, sadece
Suriyeden gelen sığınmacıların
sayısının 2 milyonun üzerinde olduğu, hepinizin
bildiği gibi, tahmin edilmektedir.
Bütçenin açılış gününde Sayın Genel
Başkanımızın Suriyeli bir kız çocuğunun
İstanbuldaki perişan fotoğrafını göstermesi üzerine
Sayın Başbakanın verdiği yanıtı burada hepimiz
hatırlıyoruz. Bu perişanlıktan Suriyedeki yönetimi
suçladı Sayın Başbakan. Elbette oradaki yönetim de suçlu
olabilir. Dünyanın neresinde olursa olsun, masum halka, sivillere
saldıran, onların ölümüne neden olan, her kim olursa olsun, bu
katildir; bunun adı Beşar Esad da olsa katildir, Recep Tayyip
Erdoğan da olsa katildir ve sonuçta, oradaki yangına körükle giden, o
insanların ölümüne neden olan ve yaptığı silah
yardımlarıyla ve çeşitli yardımlarla Suriyedeki
çeşitli unsurlara, terörist unsurlara destek veren, her kim olursa olsun,
oradaki insanların ölümünden sorumludur değerli arkadaşlar.(x)
Burada dikkat çekmek gereken bir husus daha vardır:
AKP Hükûmetiyle birlikte Yurtta barış, dünyada barış.
sözü tersinden uygulanmaya başlanmış, hem içeride hem
dışarıda kargaşa ve sorunlar yaratılmış ve
bu yönde kışkırtmalar yapılmıştır. Özellikle
komşularımızla yaşanan sorunlarsa ülkemizi direkt olarak
tehlikeye atan durumlardır. Başka ülkelerin iç işlerini
kurcalamak bize barış olarak dönmez. Orada yaşanan kargaşa,
bize sınırda kargaşa, savaş tehlikesi,
sığınmacı, ekonomik zarar, ülke içinde halk arasında
çekişme ve ülke ekonomisinin dibe vurması olarak dönmektedir.
Bu arada, hatırlatmakta fayda var değerli
milletvekilleri. Musulda vatandaşlarımız günlerce rehin
tutuldu, neden? IŞİDe destek vermek için mi? Tutuklu terörist ve
kaçaklar uluslararası anlaşmalar çiğnenerek takaslar
yapıldı. Tırlar dolusu silah ve mühimmat ele geçirildi.
Ambulanslarla, savaşa destek verenler alınıp ülkemizde tedavi
edildi.
Değerli milletvekilleri, Türkiye çok önemli bir
dönemden geçiyor. Önemli sınır komşularımız olan
ülkeler karışık. Birkaç yıldan beri, Türkiye muhaliflere
yardım ederek oradaki ateşin üzerine benzin döküyor.
Türkiye'nin güneydoğu sınırından
kimin gelip kimin geçtiği belli değil. Bir taraftan da PKK
istediği gibi sınır ötesi ve berisine geçerek aklına gelen
her eylemi yapıyor.
1 milyon 750 bin Suriyeliyi
ağırladığını duyuran AKP Hükûmeti, Irak'ta
yerlerinden yurtlarından olan 120 bin Türkmen'e
sınırlarımızı kapatarak yerinde yardım
yaptığını söylemektedir. Hükûmet Türkmen
kardeşlerimize sırtını çevirmiştir.
Bir de birkaç gün önce Sayın Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş Suriyeli mülteciler, göçmenler
için 4,65 milyar dolar yardım yapıldığını ifade
etti. Bunun 200 küsur milyon doları uluslararası kuruluşlardan
gelen katkı. Bu 4,65 milyar doların nerelere
harcandığının da en kısa zamanda
açıklamasını bekliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yarısı cebe
gitmiştir onların, yarısı cebe!
MEVLÜT DUDU (Devamla) Hepinizi, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
konuşmacı konuşmasında Suriyedeki unsurlara destek veren,
yardım eden, oradaki karışıklıklarda rol sahibi olan
Esad da olsa katildir, Erdoğan da olsa katildir. diye bir ifade
kullandı. Güya söz mühendisliği çerçevesinde, bir ihtimalden
bahsediyormuş gibi yaparken aynı zamanda Sayın
Cumhurbaşkanına yönelik bir hakaret tespitinde bulunmuştur,
hakaret etmiştir.
İkincisi, daha sonraki konuşmasının
tamamına bakıldığında, Suriyedeki muhalefete silah
yardımı yapan, destek veren Türkiye ateşe körükle, benzinle
gidiyor. diyerek, bütün anlamına bakıldığında bu
hakareti tahkim etmiştir. Başkanlık Divanı olarak
konuşmacıyı uyarmanız doğru olurdu.
Bu hususun altını çizmek için söz aldım.
BAŞKAN Tutanakları getirteceğim
Sayın Bostancı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir şey yok Sayın
Başkan, devam.
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşbihte hata olmaz
Başkan. Teşbih.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Değil,
değil.
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşbih.
BAŞKAN Evet, beşinci konuşmacı,
Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekonomi Bakanlığının 2015
yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada Ekonomi Bakanlığı bütçesini
görüşüyoruz ama Ekonomi Bakanlığımız, bildiğimiz
üzere, ihracat, ithalat, dış ticaret, cari işlemler
açığı ve bu konularla ilgili olduğu için ben de
konuşmamı genel bir makro çerçevenin dışında,
özellikle bu konularla sınırlamak istiyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, cari
işlemler açığı Türkiye ekonomisinin en önemli problemidir.
Nedir cari işlemler açığı? Bir ülkenin
dışarıya sattığı tüm mal ve hizmetler ile
dışarıdan aldığı mal ve hizmetler arasındaki
farktır. Eğer sattığınızdan daha fazla
alıyorsanız ülke cari işlemler açığı verir. Bir
kere, bunu net olarak koymak lazım. Türkiyede, AKP döneminde cari
işlemler açığı hızlı bir biçimde
artmıştır, azalmamıştır,
artmıştır, altını çizmek istiyorum.
İkincisi, bu cari işlemler
açığını finanse etmek zorundasınız. Bunu da
nasıl yaparsınız? Ya doğrudan yabancı
yatırımlar gelecek ya da borçlanacaksınız kısa vadeli
ya da uzun vadeli. Biraz sonra bu konulara da gireceğim, Türkiyenin
dış borç stokunun nasıl arttığını rakamlarla
örnekleyeceğim.
Tabii, bu cari işlemler açığının
artması, ciddi bir risk unsuru oluşturmasının temel nedeni,
AKP döneminde uygulanan politikalardır. Yüksek reel faizleri vererek
dışarıdan döviz girişini teşvik eden bir ekonomik
politika çerçevesi böyle bir sonuç yaratmıştır. Döviz
girişi olduğu zaman dövizin fiyatı düşük olmuştur,
onun sonucunda da ithalat cazip hâle gelmiş, patlamış ve cari
işlemler açığı artmıştır.
Bu modeli, 2001 krizi sonrasında uygulanan modeli
AKP iktidarları, hükûmetleri hiç değiştirmeden
uygulamıştır değerli arkadaşlar. Bir istikrar
programıdır. Bazı yıllarda, kriz olduğu zaman
doğal olarak ona ilişkin olarak belli önlemleri alabilirsiniz ama
sonrasında ekonomi normale döndüğü zaman, bunu yapısal
problemleri giderecek bir çerçeveye koymaya ihtiyaç vardır. Ne yazık
ki AKP döneminde bu şekilde bir uygulama yoktur. Tabii, söylediklerimiz
havada kalmasın, rakamlarını söyleyeyim: Bakın, 1991-2000
arasında yani AKP döneminden önceki on yıllık dönemi söylüyorum
ki içinde 1994 krizi vardır ve 1999 krizi vardır. Dış
tasarruf yani cari işlemler açığı yoktur Türkiye
ekonomisinin. Türkiye ekonomisi yüzde 22,9luk bir toplam
yatırımı yüzde 23,2lik bir toplam yurt içi tasarrufla finanse
etmiştir, hiç cari işlemler açığı vermemiştir.
AKP dönemine geldiğimizde, 2003-2014 döneminde hem toplam
yatırımlar düşmüştür yüzde 23ten yüzde 20ye ama yurt içi
tasarruflar daha çok düşmüştür, yüzde 23lerden yüzde 15lere ve onun
sonucunda -ortalamasını söylüyorum- Türkiye ekonomisi yüzde 5,4
oranında cari işlemler açığı vermiştir, millî
gelir içindeki pay olarak söylüyorum. Bazı yıllar, biliyorsunuz, bu
yüzde 10lara ulaşmıştır. Şimdi ne oldu yani neden
sizden önceki dönemlerle kıyasladığımız zaman bu kadar
kötü bir performans sergiliyorsunuz? Onun altına bakmak lazım.
Şimdi, tabii, hep cari açığı gündeme
getirdiğimiz zaman şu söyleniyor, deniyor ki: Enerji
fiyatlarının da bunda bir payı var. Ben o açıdan da bir
bakayım dedim. 2013 yılında 65 milyar dolarlık bir cari
işlemler açığı var. Enerji fiyat etkisinden
arındırdım, yani enerji fiyatları hiç artmamış
olsaydı, 2002deki seviyesinin aynısı kalmış
olsaydı ne olurdu? Gene 30 milyar dolarlık bir cari işlemler
açığı Türkiye ekonomisi veriyor 2013 yılında. Yani,
bunun başka sebepleri var. İşte bunda biraz önce söylediğim,
uygulanan yanlış politikalarla Türkiyedeki üretimin ve
ihracatın ara malı ithalatına olan
bağımlılığının
artırılmış olması en önemli sebeptir.
Sayın Bakan, bunu görüyorduk eskiden, dâhilde
işleme rejiminin rakamları vardı, buna ilişkin sorularımız
sorulmuş, Mecliste de önergelerimiz vardı ama son dönemde dâhilde
işleme rejimini artık sayfalarınızda bulamıyoruz.
Bunun için de Türkiye ekonomisindeki üretimin ve ihracatın ara malı
ithalatına olan bağımlılığını net
göremiyoruz. Bir de ayrıca, bunu, toplamın da dışında
alt sektörler itibarıyla görmeye ihtiyaç var. Bunu neden
yayınlamadığınızı anlayabilmiş değiliz.
Bütün kamuoyu, akademisyenler bunu bekliyor.
Diğer taraftan, AKP dönemini, tabii, iki dönem
içinde alalım. Bir, 2003-2007, dünyada likiditenin bol olduğu, dünya
ekonomilerinin canlı olduğu bir dönem; Türkiye ekonomisi yüzde 6,9
büyümüş, yüzde 4,5luk açık vermiş. 2008-2014 dönemi, ikinci
dönemde büyüme hızı yüzde 6,9dan yüzde 3,3e düşmüş,
yarıya düşmüş ama cari işlemler açığı yüzde 4,5tan
yüzde 6,2ye çıkmış. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi?
Ekonomi büyüdüğü zaman belli bir cari işlemler açığı
olur ama ekonomide büyüme hızı yavaşladığı zaman
da ki kriz yılları var, 2008-2009- gene ekonomi cari işlemler
açığı veriyorsa demek ki burada ciddi bir problem var.
Yani şunu biliyoruz: Girişimcilerimizin,
ihracatçılarımızın dinamik yapısı sayesinde
Türkiye ekonomisinde bir ihracat artışı var ama bunda AKP
hükûmetlerinin hiçbir katkısı yoktur. Doğru politikalar
uygulanmamış olmasına rağmen, Türkiye ekonomisine
doğru strateji, doğru perspektif çizilmemiş olmasına
rağmen bu başarının, her şeye rağmen belli bir
artışın olması ihracatta önemlidir ama dediğim gibi
bunun altında AKP hükûmetlerinin doğru politikaları yoktur,
yanlış politikaları vardır.
Peki, cari işlemler açığı
insanları, toplumu nasıl etkiler? İthalatı ucuzlatır
ve dışarıdan başka ülkelerin ürettikleri mallar
piyasalarımızı istila eder. Bugün hemen hemen her sektörde,
hangi sektöre bakarsanız bakın, tekstilinden oyuncağına,
Çin malları, Uzak Doğu malları Türkiye piyasalarını
işgal etmiştir ve bunun sonucunda da Türkiyede sanayi sektörü, buna
ilişkin yan sanayi sektörü birer birer kepenk kapatmaktadır,
işten işçi çıkarmaktadır. Uygulanan bu politikaların
bu toplumda, bu ülkede yaşayan insanlara, sanayicilere, işçilere bir
yararı yoktur. Bu, yabancı ülkelerde çalışan insanlara, o
ülkelerin çıkarlarına göre yürütülen bir politikadır. Dünyayla
bütünleşmeye, ihracat, ithalat artışına elbette evet ama
yabancı ülkelerin, gelişmiş ülkelerin fason üretim merkezi
olmaya hayır diyoruz. Bunun rakamları da var, OECDnin bir
sınıflaması var, imalat sanayisini, ihracatı, üretimi kendi
içinde dörtte 1 ayrıma tabi tutuyor; yüksek teknolojili ortayı ikiye
ayırıyor- ortanın üstü, ortanın altı ve düşük
diye. Türkiyeye baktığımız zaman, Türkiyede hem üretim,
özellikle de ihracatta imalat sektörünün üçte 2si düşük ve ortanın
altı sektörlerde uzmanlaşmıştır Sayın Bakan.
Yüksek teknolojili sektörlerin payı yüzde 3,5tur, yüzde 3,5; 2002 yılında
yüzde 6,2ydi yani bir taraftan hedefler diye söylüyorsunuz ama hedefler
-ortada rakamlar var- hiç de sizin dediğiniz gibi değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Halkı kandırma
hedefleri tutuyor sadece!
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) Tabii, cari
işlemler açığının finansmanına bakıyoruz: Doğrudan
yabancı sermaye 2005 sonrası artıyor ama yeni yatırıma
gelmemiş, daha çok Türkiye'deki mevcut şirketlerin el
değiştirmesinden kaynaklanıyor; özelleştirmeler, banka
satışları ve büyük bir kısmı da, üçte 2sinden
fazlası da hizmet sektörlerine gelmiş, imalat sektörüne
gelmemiş. Hâlbuki, yapılması gereken, o ülkede, özellikle özel
sektörün dış ticarete konu olan sektörler dediğimiz,
yatırım yapacağı, üretim yapacağı, istihdamı
artıracağı, ihracatı artıracağı sektörlerde
uzmanlaşmasını sağlamak. Ama, uygulanan gene
yanlış politikalar, AKPyi hızlı bir biçimde kamu
altyapı yatırımları alanından çekmiştir ve özel
sektör de bu alandaki boşluğu doldurmak zorunda
kaldığı için ciddi anlamda sanayimizde bir kan kaybı
oluşmuştur. Gene aynı şekilde, kâr transferleri çok
müthiş, 10 kata katlanmıştır. Kâr transferi demek,
Türkiye'ye gelen doğrudan yabancı yatırımların
ülkelerine götürdükleri kâr demektir. Değerli arkadaşlarım, 2002
yılında bu rakam 400 milyon dolardır, 2013 yılında 4
milyar dolar olmuştur; müthiş bir rakamdır bu. Yani, elbette,
yabancı sermaye gelecekse Türkiye'nin sanayileşme amaçlarıyla
uyumlu, ilgili sektörlere gelmeli ama onun dışında, Türkiye'ye
yeni bir yatırımın sermaye stokuna katkı yapmayan alanlarda
gelmesinin Türkiye ekonomisi için bir özelliği yok; tam tersi,
geldiği bütün bu alanlarda, hizmet sektörü alanlarında
kazandığı kârı dışarıya çıkartacak.
Hep sık sık, AKP hükûmetlerinden, ilgili
bakanlardan şunu duyuyoruz: Biz geldiğimizde Merkez
Bankasının rezervleri şu kadardı, şu anda bu noktaya
geldi. Arkadaşlar, bir varlık yükümlülükle beraber
değerlendirilir, kıyaslanır. Doğru, Merkez Bankası
rezervleri artmıştır ama Merkez Bankası rezervlerinin kısa
vadeli dış borçları -ki, vadesi bir yıllık dönem olan
borçlara kısa vadeli dış borç diyoruz- karşılama
oranı azalmıştır. 2002 yılında yüzde 171dir,
2013 yılında yüzde 101e düşmüştür, 2014 yılı
üçüncü çeyrekte gene yüzde 101dir yani Merkez Bankası -altın
dâhildir bunun içinde- rezervleri ancak kısa vadeli dış
borçları karşılamaktadır. Bu borçlar
alındığı zaman vadesi bir yıl olan borçlardır.
Bir de şöyle borçlar var: Mesela, üç yıl önce alınmış,
üç yıllık alınmış ama şimdi, vadesine bir
yıldan az kaldığı için onları da eklediğimizde,
Merkez Bankası net rezervlerinin kısa vadeli dış
borçları karşılama oranı yüzde 79,3tür. Yani, bununla cari
açığı mı kapatacaksınız, bu rezervle, yoksa
bununla kısa vadeli borçları mı ödeyeceksiniz? Bunlar çok ciddi
soru işaretleridir.
Dış borç stoku Türkiyede
artmıştır, çok ciddi, müthiş bir artış
vardır. 2002 yılında 130 milyar dolardı, 2014
yılı ikinci çeyreğinde 402 milyar dolardır. Bunu
söylediğimiz zaman Millî gelirdeki payına bakın. diyorlar.
Payına da baktım, 2002 yılında yüzde 56dır, 2014
yılı ikinci çeyreğinde yeniden yüzde 50nin altına
düşmüştür. Bakın, kriz yılları dışında
dış borç stokunun millî gelire artışı yüzde 50yi
geçmemiştir. Zaten, 2002 yılında yüzde 56ydı ama 2003
yılında 47ye düşmüştü, tam krizin etkisiydi o; şimdi,
2005 yılında yüzde 35e kadar düşmüştür, yeniden artmaya
başlamıştır, çok ciddi bir problemdir.
500 milyar dolar ihracat hedefi tam bir hayaldir,
masaldır. Artık bunları, lütfen, telaffuz etmeyin, bu toplumun
gözünün içine baka baka toplumu kandırmanın bir anlamı yok.
Yüksek teknolojili sektörlerin payı 2023te yüzde
15 olacak. Mümkün değildir böyle bir şey. Bu açıdan da
baktığımızda, bu bütçenin Türkiyeye getireceği,
Türkiye ekonomisine getireceği hiç yeni bir şey yoktur diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Altıncı konuşmacı Sena Kaleli, Bursa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaleli. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SENA KALELİ (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyor, geçen hafta yitirdiğimiz eski Kültür Bakanı
Sayın Talat Halmanı rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, toplumu dizayn etmek
isteyenler, iktidarlarını korumak için kültür, sanat ve
yaşamın her alanına müdahale ederler. Totaliter rejimlerde bu
müdahale baskıya, tehdide, şantaja, sansüre ve otosansüre
dönüşür. Sanat ve kültür faaliyetleri millî, manevi değerlerimize,
milletin hassasiyetlerine ters düşmemelidir. söylemi bütün totaliter
rejimlerin en önemli reçetesidir. Örneğin, Hitler Almanyası Musevi
olmasalar da tüm sanat, edebiyat ve estetik dünyasının sürgün
yıllarıdır; bunlardan birisi olan Profesör Bonatz da tescil
belgeli binalar yapan rahmetli babam Mimar Mehmet Gülezin İTÜde mimari
hocasıdır.
Öte yandan, tüm
diktatörler hükmettikleri topraklarda binalar, anıtlar, saraylar gibi
fiziksel, manevi ve kalıcı eserlerle hem kendi halkına hem de
dünyaya güç ve gözdağı mesajı vermeye çalışırlar,
tıpkı ülkemizde olduğu gibi. On iki yıldır AKP
hükûmetlerinin kendi algılarına ters gelen her alandaki
baskıcı, sansürcü, etkisizleştirici, sindirmeci
politikalarından sanat ve sanatçılar da nasibini
almıştır. Yeniden yapılandırma süreciyle TÜSAKa
devredilmek istenen Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile güzel
sanatlar müdürlükleri lağvedilerek 11 kişilik kurulla sanat
kurumlarının etkinliği ve yönetimi siyasi iktidara
bağlanmakta, kültür ve sanat politik ranta kurban edilmeye
çalışılmaktadır. TÜSAKla sanatı kontrol altına
alırken TÜRSABda neler oluyor Sayın Bakan? Denetim
yapılıyor mu?
Sayın
milletvekilleri, gelişmiş toplumların dinamosu özgün ve özgür
kültür ve sanattır. Reforme edilmemiş muhafazakârlık sanatı
beslemez. Federal Almanyanın ilk Şansölyesi Konrad Adenauer
Kalkınmanızı ve ekonomik mucizenizi neye borçlusunuz? sorusuna
Tiyatroya. demiştir.
Almanyada ve bütün
Avrupada İkinci Dünya Savaşından sonra ilk onarılan
binalar tiyatro ve opera binalarıdır. Ülkemizde ise ne yazık ki
artık, tiyatro sahnelerinde ata sporumuz olan güreş
tutacağız! Akün ve Şinasi gibi sanat bellekleri pazarlanabilir
sanat anlayışına kurban edilmektedir.
Kendi zihinsel şablonlarına uygun
sanatçıları olmayan AKP, piyasası olan sanatçılarla
algı operasyonu yürütmekte, vitrin oluşturarak kendini
meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Sayın Bakanın da bildiği gibi, Gramsciye
göre hegemonya yaratmanın güç momenti, kültür, kitle iletişim
araçları ve sivil toplumdur.
Bu arada, Hitlerden bahsettik, Mussoliniden
bahsetmezsek hatırı kalır. Mussolini der ki:
İtalyayı kurduk, şimdi sıra yeni İtalyanları
yaratmakta. AKP de diyor ki: Yeni Türkiyeyi kurduk, şimdi sıra yeni
Türkiyelileri yaratmakta. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Mussolini
değil, Garibaldi diyor onu.
SENA KALELİ (Devamla) Bu anlamda Hitler ve
Mussolininin vârisliğini üstlenen AKP, ülkeyi kültür alanında bir
çöküş sürecine sokmuştur. Millî eğitim politikalarıyla da
çoğulcu kültür ve cumhuriyet devrimlerine aykırı bir
şekilde, saray dili ve cinsiyet ayrıştırıcı
anlayışa zemin hazırlanmaktadır. Mesele sadece dil
değildir, harftir, kültürdür.
Hazır yeri gelmişken sorayım: Sayın
Bakan, galatımeşhur mu, lügatifasih mi, hangisi daha evladır?
Değerli milletvekilleri, bir yandan muhafazakâr
anlayış, diğer yandan modern yaşam tercihiyle kültürel
kodlar değişmeden, akıl, bilim, sanat, estetik, doğa, çevre
duyarlılığıyla alternatif bir kültür
yaratmadığınız ve bu yaşamı
besleyemediğinizde herkesi marjinal, solcu, terörist, feminist, hain,
şerefsiz, iş birlikçi olmakla suçlar, tepkileri anlamaz, darbeci
olmakla itham edersiniz.
Toplumsal sorunları kamuoyundan gizleyeceksiniz.
Yolsuzluğu kovuşturmayacak,
meşrulaştıracaksınız. Toplu gösteriye müdahale edecek,
gücünüzü ölümle göstereceksiniz. Sanatçıyı ülkesinden kaçıracak,
eserleri repertuvardan kaldırtacaksınız. Enerji ve yapılaşma
rantı uğruna doğayı ve turizmi yok edeceksiniz. Dinleme, izleme
yetmeyecek, sosyal medya hesaplarını takibe alacaksınız.
Makbul şüpheli olarak herkesi makul şüpheli hâle getireceksiniz.
Sanatın içine tükürecek, heykellere put muamelesi yapacaksınız.
Vesayeti kaldıracağım derken başka vesayetler
yaratacaksınız. Çoğunluğunuza güvenip
yarattığınız hegemonik bloktan
aldığınız güçle yasaları değiştirecek,
reformun reformuyla bir şeyleri örtmeye çalışacak, sorumluluktan
kaçacaksınız. Her daim mağdur edebiyatıyla güç tahkim
ederek darbe yasa ve kurumlarını işinize geldiği gibi
kullanmaya devam edeceksiniz. Çelişki ve çifte standarttan
kurtulamadığınız gibi eleştirdiklerinizin beterini
yapıp hegemonyanızı diktatörlük boyutuna
taşıyacaksınız. Halkı, kültür ve sanatla
besleyemediğiniz gibi, dolu olduğunu iddia ettiğiniz hazine ve
rezervlerden mahrum bırakacak, kendinize ve yandaşlarınıza
yarar sağlayacaksınız. Panislamist, emperyalist ve paleontolojik
bir anlayışla Orta Doğuyu
karıştıracaksınız. Basın özgürlüğünü ortadan
kaldıracaksınız. Seher vakti operasyonlarıyla Türkiyenin
itibarını sarsacaksınız ve bunları yaparken demokrat
olduğunuzu iddia edip kurduğunuz düzene de yeni Türkiye
diyeceksiniz. Sizin bu yeni Türkiyeniz, birlikte yaşama iradesini ortadan
kaldıran, kendinize göre ideal vatandaş yaratmaya yönelik devlet eliyle
yürütülen karşı kültür devrimidir. Asıl amacınız,
sorgulamayan, düşünmeyen, ruhunu kaybeden, biçimlendirilmiş
insanlardan oluşan bir toplum yaratmaktır. Maalesef,
inancınıza da ihanet ediyorsunuz. Kültür, sanatın var olma
sorunu yoktur, yok edilme sorunu vardır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Kayıtlara geçmesi açısından, sayın
konuşmacının konuşmasında ifade ettiği Hitler ve
Mussolini örneği 1936-1945 arası Cumhuriyet Halk Partisinin çok
yakından bildiği, Recep Pekerin hayran olduğu ve o dönemin
Cumhuriyet gazetelerinde, o gün için Türkiyenin hangi angajmanlarda Hitler ve
Mussoliniye
Arşivlere bakılırsa bu çok iyi görülür.
Kayıtlara geçmesi açısından bunu ifade ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum, kayıtlara geçti.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Altay, buyurun. Siz de kayıtlara geçireceksiniz galiba, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Sayın Ünalın yaptığı
Kaldı ki Sena Kalelinin
konuşmasını da dinlemedi, ben biliyorum, sadece Hitler ve Mussolini
kelimelerini duydu.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Hayır, televizyondan dinledim geldim, zaten bu
yüzden buraya geldim ben.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Cumhuriyet Halk Partisinin o yıllarda Türkiyeyi İkinci Dünya
Savaşının dışında tutması başlı
başına kayda değer, önemli bir olaydır. Cumhuriyet Halk Partisinin
o yıllardaki hiçbir yöneticisinin de Hitlerle, Mussoliniyle ilgili
Sayın Ünalın itham ettiği anlamda bir ilişkisi yoktur.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Ünal, lütfen, kayıtlara geçti, tamam.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Lütfen tarihi saptırmasın.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Efendim, arşivlere bakılırsa
ENGİN ALTAY (Sinop)
Sen de bak.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş)
CHP Genel Sekreteri Recep Pekerin bu konudaki
görüşleri açıktır.
BAŞKAN Konu
kapanmıştır efendim. Teşekkür ediyorum.
Saat 13.30; birleşime
14.30a kadar ara veriyorum, bir saat ara veriyorum.
Teşekkür ediyorum.
Kapanma
Saati: 13.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki beşinci tur görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
sırası Antalya Milletvekili Yıldıray Sapana aittir.
Sayın Sapan, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILDIRAY SAPAN (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz yıl tam da bu
zamanlarda yine Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde bir
konuşma almıştım ve orada turizmin sorunlarını,
çözümlerini anlatmış, Türk ekonomisinin lokomotifi olan turizmin
geleceğine dönük önerilerde bulunmuştum. O günden bugüne
baktığımızda, çok da fazla bir şeyin
değişmediğini üzülerek görüyorum. Bunun da sebebinin turizmle
hiç ilgisi olmayan Sayın Turizm Bakanının olduğunu
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP döneminde turizm
sektörünün yapısal sorunları çözülememiştir, hâlihazırda
turizmin bir master planı yapılamamıştır. Ülkemizin
gerçek anlamda acilen bir master plana ihtiyacı vardır. Ne yazık
ki ortada bir plan olmadığı için AKPnin gücünü arkasına
alanlar istediği yerde, istediği oteli yapabilmektedirler. Sektör
yetkilileri Aydın, Muğla, Antalyada artık bir
yapılaşmaya son verilmesini isterken maalesef mevcut imar
koşulları zorlanarak bunun tam tersi uygulanıyor. Bunun
sonucunda gerçekleşen plansız büyüme de beraberinde fiyat indirimini
getiriyor ve sektörü rekabette zorluyor arkadaşlar.
Önceden sadece kent merkezlerinde olan sel
baskınları artık otellerde de yaşanmaya başladı.
Dere yataklarının kapatılması yüzünden her yağmurda
sular altında kalan otelleri, korku içinde sağa sola
kaçışan turistleri televizyonlardan üzülerek izliyoruz. Bunun en son
örneği, hatırlayın, Manavgat-Sidede yaşandı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Turizm Bakanlığı 2014 yılında ülkemize gelecek
ziyaretçi sayısını 37,3 milyon kişi ve elde edilecek geliri
de 34,1 milyar dolar olarak açıkladı. Buradan, turizmin ne kadar
önemli olduğunu herhâlde anlıyoruz. Biz anlıyoruz da AKP
Hükûmeti, bir türlü, turizmin gerektiği kadar desteklenmesini
sağlamıyor, bunu istemiyor. Alkol satışlarının
22.00den sonra yasaklanması, alkollü içeceklere uygulanan yüksek vergi
sektöre darbe vuruyor ve rekabeti zorluyor, rekabet gücünü yok ediyor
arkadaşlar.
Bir başka
duyarsızlık: Kışın kapanan tesisler ve ortada kalan
yüz binlerce işsiz. Bunları aileleriyle birlikte
hesapladığınızda milyonlarca insan kışın
çaresiz kalıyor. Bunlar için sadece kış aylarında sigorta
prim desteği istedik ama Bakanlıktan tık yok.
Bakınız,
iktidarın sektöre yönelik bu olumsuz tavrı bununla
sınırlı değil, geçtiğimiz günlerde turizm
liselerindeki bir dersin kaldırılmasıyla doruk noktaya
çıktı. Neymiş efendim Turizm liselerinde öğrenciler
alkollü içecek hazırlamasın.
Değerli
arkadaşlar, zaten mevcutlarınızın kalifikasyonu yeterli
değil. Bizim amacımız turizme kaliteli eleman yetiştirmek
değil mi? Turizm sadece otellerden ibaret değil ki, bunun, servisi
var, housekeeperı var, barı var, çamaşırhanesi var;
bunların hepsinde kalifiye elemana ihtiyaç var. Bu hizmetlerin rekabete
açık olduğunu ve önemsenmesi gerektiğini bilmediğiniz çok
açık. Ne yapacaktı yani okulda öğrenci, IŞİDe
şerbet mi hazırlayacaktı? (CHP sıralarından
alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) Aynen öyle.
YILDIRAY SAPAN (Devamla) -
Turizm açısından bu hayati hatadan bir an önce dönülmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, yapısal sorunlarla
boğuşan ve hormonlu bir şekilde büyüyen turizm sektörü için 2015
yılının iyi geçeceğini buradan söylemek isterdim ama
maalesef durum öyle değil. Zira, sektörü büyük bir
sıkıntıya sokan klasikleşmiş sorunların üstüne,
bir de AKPnin gerek dış politikasından gerekse konjonktürden
kaynaklanan başka birtakım sıkıntılar ilave
edilmiştir. AKPnin son dönemde iyice artan baskıcı,
antidemokratik uygulamaları, şeriat özlemine dönük geriye götürme
çabaları ve bunların yurt dışındaki
yansımaları zaten kırılgan bir sektör olan turizmi olumsuz
etkilemektedir.
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık,
Cumhurbaşkanlığı, bakanlık sorumlu ifadeler gerektiren
makamlardır, öyle her ağzınıza geleni söyleyemezsiniz,
sonuçlarını öngörerek konuşmak zorundasınız.
Bakınız, Türkiye'nin turizmdeki rakipleri, büyük çoğunluğu
iktidardan kaynaklanan bu olayları aleyhimize kullanıyor ve böyle giderse
Türkiye'ye gelecek turist sayısında büyük sıkıntı
yaşanacak.
Bir başka konu:
Türkiyenin ziyaretçi aldığı en önemli ülkelerin
başında gelen Rusyadaki ekonomik kriz beklentisi ve Ukraynadaki iç
sorunların 2015teki satışlara darbe vurması ihtimali.
Özellikle para harcayan Rus pazarındaki daralma Türk turizmine
ağır bir fatura çıkaracaktır diye düşünüyorum. Bunun
için acil önlem alınmalıdır.
Sektörün içinden gelen bir
milletvekili olarak burada sadece sorunları konuştuğumuz
düşünülmesin, zaman zaman bu kürsüden çözüme dönük de
konuştuğumuzu ifade etmek isterim. Bu anlamda, gelecekte Türk
turizminin sahillere sıkışmaması, kültür ve ekoturizminin
gelişmesi için acilen önlem alınmasını öneriyoruz. Kültür
ve ekoturizmin potansiyel gelişme alanları olan millî parklar
korunmalı ve yapılaşmaya açılmamalıdır.
Yarar-zarar dengesi iyi kurulmalı, öyle her tepeye taş
ocağı, her dereye HES yapılmamalıdır. Aksi hâlde,
doğa turizminden yararlanacağımız alan kalmayacaktır.
Bunun yanı sıra,
Hükûmet, turizm teşviklerini, yatırımları doğru
yönlendirmek için bir an önce adım atmalı ve sektörün temsilcilerinin
ve üniversitelerin katılımıyla bir master plan
yapmalıdır. Makroturizm planlamaları ve programları
objektif kriterlere göre olmalı ve asla taviz verilmemelidir.
Programsız büyüme mutlaka önlenmelidir arkadaşlar. Teşvik
alanları tekrar gözden geçirilmeli, turizm çeşitliliğini
sağlayacak alanlar yaratılmalıdır, rant değil.
Turizm tesislerinin ve
yerli tur operatörlerinin yabancıların eline geçmemesi için tedbir
alınmalıdır. Tesislerin on iki ay hizmet vermesine dönük sigorta
prim desteği sağlanmalıdır. Rekabet gücümüzü yok eden
alkollü içeceklere dönük vergiler rakip ülkeler seviyesine indirilmelidir.
Ayrıca, turizm
sektörü büyük bir sektördür ve sadece TÜRSAB çatısı altında
yönetilmemelidir arkadaşlar. Seyahat acentalarının yanı
sıra bütün paydaşlar birleşerek geniş kapsamlı bir
çatı örgütü kurulmalı ve bunlar için bir yasal düzenleme
yapılmalıdır.
Eğitim ve mesleki
yeterliliğin artırılması için yeni düzenlemeler
yapılmalıdır. Turizm liselerinden içkilerin
kaldırılması gibi alay edilecek konular üzerinde
durulmamalıdır.
Yurt dışı
temsil ve tanıtımlarda, sektörle ilgili fuar, kongre ve
konferanslarda daha aktif rol alınmalıdır.
Avrupa merkezli Türk tur operatörlüğü
desteklenmelidir.
Turizm ticaret odaları
oluşturulmalıdır. Turizm ticaret odaları, başta
Antalya olmak üzere, turizm merkezlerinde ve diğer illerde acilen
faaliyete geçirilmelidir.
Türkiyenin en önemli gelir kaynağı olan,
kendinden başka 50ye yakın sektörü besleyen turizm için, dünyadaki
ve Avrupadaki bugünkü havayı, AKPden kaynaklanan havayı,
dış politikayla ilgili yaptığınız
konuşmalardan kaynaklanan havayı dağıtmak için,
Bakanlığınız nezdinde diğer turizm sektörü
çalışanlarıyla bir araya gelinerek bugünkü olumsuz
algıyı dağıtmak için ilgili ülkelerde olumlu algı
yaratma çabası gösterilmelidir. Bu amaçla, sektör temsilcileriyle ivedi
bir toplantı yapılmalıdır.
Son alarak, arkadaşlar, Turizm Bakanı,
maalesef, turizmin başkenti olan Antalyamıza gelmiyor. Turizm
Bakanını Antalyaya daha sık gelmesi için buradan davet ediyoruz
ve sektördeki temsilcilerle buluşup konuşmasını, en
azından sorunlara çözüm bulmasa da onları dinlemesini öneriyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sekizinci konuşmacı Tolga Çandar, Muğla
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çandar. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TOLGA ÇANDAR (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hemen konuşmamın
başında Sayın Bakana sormak istiyorum: Ankaranın
göbeğinde yani Türkiyenin başkentinde İrfan Şahinbaş
Atölye Sahnesi, gecenin bir saatinde, 30 ne idüğü belirsiz insanın
silahlı şahsın saldırısına uğruyor; orada
nöbet tutan, sanat için, o kurumu ayakta tutmak için nöbet tutan
sanatçılar tacize uğruyor, silahlar patlıyor. Yani, 30 ne idüğü
belirsiz kişi devletin kurumuna saldırıyor ama Kültür
Bakanlığından bu konuda doyurucu bir açıklama gelmiyor.
Neden Sayın Bakan, neden? Yani, kendi kurumunuza yapılan bu
saldırıya karşı neden bu kadar sessiz kaldınız,
çok merak ediyorum.
Tarihin akışı içerisinde toplumların
sanatsal gelişmesiyle hem demokrasinin gelişmesi hem de ideolojik
gelişmeler, toplumsal gelişmeler birbirine koşutluk gösteriyor.
Yani, ileride bir tarihçi bilmediği bir ülkenin -Türkiye diye tarihte bir
ülke varmış- toplumsal yapısı nedir, pek bir şey bilmiyor
ama siyasal yapısı hakkında üç aşağı beş
yukarı bir şey biliyorsa onun toplumsal yapısı ve
sanatı, kültürü hakkında da ortalama, üç aşağı
beş yukarı bir şeyler çıkarabilir. Bunun tersi de
doğru. Sanatı hakkında bir bilgisi, kültürü hakkında bir bilgisi
varsa böyle bir toplum nasıl bir hükûmet tarafından, nasıl bir
yönetim tarafından yönetilebiliyor, yönetilmiş olabilir, bunun
hakkında üç aşağı beş yukarı sonuçlar
çıkarabilir.
Ben çok merak ediyorum, ileride bir gün Ya, bu ülkenin,
Türkiyenin, Türkiye denen bu ülkenin toplumsal yapısı, sanatı,
kültürü ne düzeydeydi acaba? deyip siyasetine bakmaya kalkan bir bilim
adamı, öyle zannediyorum ki inanılmaz yanılgılar içine
düşecektir. Bunun tersi de doğrudur; ortada
taşıdığınız bu kültür değerlerine bakarak o
ülkenin siyasal yapısı hakkında ortaya çıkaracağı
şey, çok enteresan, çok fazla değişik sonuçlara da neden
olabilir.
Bu koşutluktan hareketle dedik ki
Bir proje
hazırladı Türkiyenin sanatçıları. Bu projeden yola
çıkarak Biz bir tasarı hazırladık. algısıyla
elimize TÜSAK yasası diye bir yasayla geldi Kültür
Bakanlığı, sanat kurumu yasası. Yani, Türkiyenin,
altmış-altmış beş yıllık ömürleri olan ve yurt
dışında dünyanın her tarafında ülkemizi, ülkemizin
halkını, halkımızı onurla temsil etmiş opera
gibi, bale gibi, tiyatro gibi kurumlarını yok eden ama onları
İşte sizin bize önerdiğiniz projeden yola çıkıyoruz, özerk
sanat projesinden hareketle yola çıkıyoruz.
kandırmacasıyla hazırladıkları bu yasayla tüm sanat
kurumlarını, ne yazık ki, altüst etmeyi ve hatta -bana öyle
geliyor ki- toplumu gereksiz gördükleri bu sanat anlayışlarından
kurtarma altını çizerek söylüyorum- çabası içine
girmişlerdir çünkü verilen örnekler hep öyle.
Geliyorsunuz, bakıyorsunuz, şimdi, bir AKPli
Belediye Başkanı Ben tükürürüm bu sanatın içine. diyor; öbürü
İki zurna öttürdü diye bu insanlara niye para veriyorsunuz
kardeşim? deyip senfoni orkestralarına saldırıyor; bir
başka, Kültür Bakanı -tabii, uykusundan fırsat bulduğu
zaman Kültür Bakanı- çıkıyor, diyor ki: Arkadaş, benim bu
ülkede fazla taş dolu; alsınlar, gitsinler de Avrupadaki
kaçırdıkları İslam eserlerini geri versinler. gibi, böyle
saçma sapan, bir incir çekirdeğini dahi doldurmayacak
anlayışlarla bugüne kadar Türk sanat yaşamını yönlendirmeye
çalıştıklarını ifade ettiler ama böyle bir şey
mümkün değil. Hangisi? O da hep kafa karıştırıyor
bugüne kadar; daha önce de sormuştum.
Bir hükûmetin sanat politikaları olur, bu
politikayla siz Türk sanat yaşamını götürmeye
çalışırsınız. Bizim yıllardır sokakta
yaptığımız, sokak sanatçılarının
yaptığı bir şey: Çağdaş Türk kültür
sanatını, Türk kültür ve sanatını yaşatmaya ve gelecek
kuşaklara sağlıklı bir şekilde anlatmaya
çalışmak, çağdaş Türk kültür ve sanatını. Ama
bakıyorsunuz
Olması gereken de bu. Biz bugün nasıl ampulü,
elektriği yeniden üretmek gibi bir çaba içine girmiyorsak çağdaş
kültür değerlerini, üretilmiş, doğru sanatsal akımları
da kullanmaktan geri kalmamalıyız. Yapılmış, çok
ileri
Belki alıcısı yok ama bir sanat ürününü Kaç kişi
dinliyor? diye değerlendiremezsiniz ki. Belki çok fazla insanın
dinlediği bir sanat ürünü bizim için o insanların onlara
yüklediği anlam kadar anlam kazanmıyor olabilir.
Dolayısıyla da değerli milletvekilleri,
bir toplumun sanatına bakacaksak onun geleneksel yapısını
koruyup korumadığına, onun çağdaş değerlerle ne
kadar birlikte hareket edip kullanılabildiğine de bakmak lazım
çünkü çağdaş ülkeler, gelişmiş ülkeler öyle
yapmış. Bakınız Japonyaya, hem geleneksel değerlerine
son derece bağlı olan bu toplum dünyaca ünlü orkestra şefleri,
dünyaca ünlü opera solistleri, dünyaca ünlü dansçılar
yetiştirmişler yani hem geleneklerine sahip çıkıp hem de
çağdaş dünyanın sanatsal anlamda bir parçası olmak o kadar
zor değil ama bunun için gerekli olan yol, sağlıklı
politikalar, sağlıklı sanat politikaları üretmekten
geçiyor. Bunun için de mutlaka, toplumda, böyle, sanatçılar arasında,
Kültür Bakanlığının başını çektiği, bir
tartışma ortamının, Türkiye'nin sanat
politikasını oluşturabilecek bir ortamın yaratılması
gerekiyor. Eskiden nasıl Hükûmetler değişir ama dış
politikalar değişmez. gibi güzel bir anlayış vardı,
şimdi onu da yok ettik, böyle bir anlayış da
Her hükûmet
geldiğinde, hatta her bakan değiştiğinde Türkiye'nin
dış politikasının ne olacağı merakla bekleniyor.
Sanat politikaları da böyle olmalıdır yani hükûmetlere göre
değişen politikalar değil, hükûmetlere rağmen süren,
doğruluğu tartışılarak belirlenmiş, ortak
aklın ürünü sanat politikalarının Türk kültür yaşamına
ağırlığını koyması gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, önemli olan, meslek
tanımlarına uygun özlük hakları mutlaka tanımlanarak, ILO
ve ISO yasalarına ve telif hakları kanununa uygun, bunlarla ilintili
haklara uygun detaylı bir çalışma uygulanarak -mutlaka
belirlenerek yani tariflerini de yaparak- bu opera sanatçılarının
ve bu sanatın gelişmesine katkıda bulunmak Kültür
Bakanlığının görevleri altında olmalıdır.
Devlet Opera ve Balesinin kendi bünyesinde
tartışarak, kendi bünyesinde oluşturarak Bakanlığa
gönderdiği, şu anda üzerinde konuştuğumuz Opera ve Bale
bütçesinin de Opera ve Bale çalışanlarının, o sanat
kurumunun çalışanlarının önerdiği şekliyle kabul
edilmesinin de en doğrusu olacağını düşünüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son konuşmacı Sedef Küçük, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı bütçeleri
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz
haftalarda kaybettiğimiz ilk Kültür Bakanımız ve çok
değerli kültür elçimiz olan Profesör Doktor Talât Sait Halmanı
rahmetle anmak istiyorum. Kültür hayatımıza büyük katkıları
olmuştur ve hep saygıyla anılacak bir şahsiyettir. Talât
Sait Halman da dâhil olmak üzere, geçmiş kültür bakanlarımızdan bir
çoğu sanatın toplumları olumlu yönde
değiştirdiğinin farkındaydılar. Değişimden
ve yenileşmeden korkmadan, her şeyden önce sanattan korkmadan
görevlerini ifa ettiler ve kültür tarihimizde layık oldukları
saygın yerleri aldılar.
Tarih, bize sanatın muhalif kimliğinden korkan,
bu nedenle baskıyla, sansürle sanatı yok etmeye çalışan
iktidarların pek de hayırla yâd edilmediğini göstermiştir.
Eminim ki tarih bugünleri yazdığında da sansürden söz edecek,
zihniyet polisliğinden söz edecek; sanat kurumlarının içini
boşaltarak, her alan gibi sanatı da taşeronlaştırarak
sanatçıların direncinin kırılmaya
çalışıldığı zamanlardan söz edecek tarih ama
eminim, sonunda kazananın yine sanat olduğundan bahsedecek çünkü
dönemler değişir, iktidarlar gelir geçer ama sanat hep ayakta
kalır. Sanat hep ayakta kalır çünkü sanat, doğruları
eğip bükmeden, yalanların ardına sığınmadan,
gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya serer. Bu nedenle,
özgürlükten korkan, gerçeklerin duyulmasını istemeyen iktidarlar
sanattan hep korkmuşlardır. İşte, bugün de Adalet ve
Kalkınma Partisi sanattan korkuyor. Bu yüzden bir sanatçının
attığı tweetten akıllara zarar komplo teorileri
üretiliyor, bu yüzden oyunlar sansürleniyor, bu yüzden bazı
sanatçıların sahneye çıkması engelleniyor, bu yüzden Gezi
belgeseli Altın Portakal Film Festivalinde yarışma
dışı bırakılıyor. İşte, TÜSAK da tam
böyle bir korkunun ürünü. Sanat kurumlarını yok etmeyi, yok
edemediklerini sansür boyunduruğu altına almayı amaçlayan bu tasarıyla,
üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek bir kurum
oluşturulmaktadır. Kültür sanat projelerine verilecek destekler de bu
kurul tarafından belirlenecek. Eğer etliye sütlüye dokunmayan oyunlar
oynarsanız tabii ki destek alacaksınız. Yok, eğer herhangi
bir muhalif tavrınız varsa bu yıl Dostlar Tiyatrosu ve 16
tiyatroya destek verilmediği gibi destek yerine, para yerine
havanızı alacaksınız. İşte, tasarının
özeti bu. Bu kuruma atanacak kişilerin nasıl bir zihniyete sahip
olacağı, sanattan anladıklarının yandaşlıkla
sınırlı kalacağını da tahmin etmek hiç de zor
değil.
İktidarın bu konudaki
tavrına ilişkin somut bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz
hafta İstanbul Şehri Tiyatroları Genel Müdürlüğü
makamına geçmişinde tiyatroyla uzaktan yakından ilişkisi
olmayan biri atandı. Yeni Genel Müdür, Su Ürünleri Hali Müdür
Yardımcılığı, Zabıta Müdürlüğü, İETT Genel
Müdürlüğünde Eğitim Müdür Yardımcılığı,
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü görevlerini yapmış yani
tiyatroyla ilgili hiçbir görevde bulunmamış. Elbette Bu, Kültür ve
Turizm Bakanlığının sorumluluğunda olan bir atama
değildir. diye bir savunma gelecek. Ancak, iktidar partisinin sanata
yaklaşımını ve anlayış biçimini göstermesi
açısından çok önemli bir örnek olduğunu düşünüyorum. Gerçi,
Hayvanat Bahçesi Müdüründen TÜBİTAKa başkan atayan bir yönetim
anlayışından da daha fazla bir şey beklemek hayalcilik olur.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, sanat
camiamız bu tasarından hoşnut olmadığını her
platformda dile getirmekte. Kapatılmak istenen kurumlar, işte bu
tasarıya karşı çıkan kurumlar. Bu tasarıya, iktidar ve
iktidarın dümen suyunda olmayı marifet sayan birkaç kişi
dışında destek veren kimseyi de bulmak mümkün değil.
İşte, bu iktidarın dümen suyunda gitmeyi marifet sayan
kişilere bir sözü hatırlatmak istiyorum: Soytarıların ömrü krallarınki
kadardır. Gün gelir devran döner; söyledikleriniz,
yaptıklarınız, aldığınız veya
almadığınız tavırlar hep hatırda kalır.
Peki, birkaç yandaş
dışında sanatçıların, sivil toplum örgütlerinin,
kapatılmak istenen bu kurumların
bu kadar karşı çıktığı bu tasarıda neden bu
kadar ısrar edilmekte? Öncelikli neden pek tabii ki muhalif sanattan
duyulan korku, diğer neden ise her şeye olduğu gibi sanat
kurumlarına da bir kâr-zarar meselesi olarak bakmak. Oysa sanat,
eğitim kadar önemlidir. TÜSAK benzeri kurumların başka ülkelerde
de olduğu savunması gelebilir. Doğrudur, İngilterede ve
Avusturyada da benzeri sanat kurumları var. Var olmasına var ama bu
kurumların amacı sanata devlet denetimi olmaksızın devlet
desteği vermek, bizdeki gibi Parayı ben veriyorum, o hâlde düdüğü
de ben çalarım. Benim istediğim şeyleri söyleyenleri abat
ederim, istemediğimi söyleyenleri de cezalandırırım. gibi
bir mantık yok. Sanatçıdan memur olmaz. Devlet sanat mı
yaparmış, devlet sanata para mı verirmiş? işte hep bu
mantığın ürünü. Yoksa milletin vergileriyle toplanan
paraları kılınız kıpırdamadan kaçak saraylara
dökebiliyorsunuz yani sorun parasal değil. Korkulan, sanatın bu kaçak
saraylara muhalif olması. Korkulan, toplumun çektiği
sıkıntıların, maden cinayetlerinin, yoksulluğun,
yolsuzluğun, yasakların sanat yoluyla anlatılması. Sanılıyor
ki sanat kurumları zapturapt altına alınınca bunlar
anlatılamayacak. Dünya üzerinde bunu deneyen çok iktidar geldi geçti,
hatta meydanlarda muhalif kitapları yakan iktidarlar bile gördü bu dünya,
Yalnızca şu oyunu oynayacaksın, şu karikatürü çizeceksin,
bu yazıyı yazacaksın. denildi sanatçılara ama o
iktidarların hepsi geldi geçti. Sanatı iktidar güdümlü hâle getirmeye
çalışmalar hep beyhude oldu, hep sanat kazandı sonunda, yine
sanat kazanacak çünkü sanat hayata ayna tutar, çirkinlikleri olduğu gibi
yansıtır.
Aynaya kızmak yerine
o çirkinlikleri ortadan kaldırmak gerekir diye düşünüyor, 2015
yılı bütçesinin kültür hayatımıza ve ülkemize
hayırlı olması dileklerimle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sadece zabıtlara geçmesi için ifade ediyorum: Sanata ve
sanatçıya siyasi tartışmaların ötesinde özel bir değer
verilmesi gerektiği bağlamında bir konuşma yapan
değerli konuşmacı, CHPnin görüşlerine uymayan, farklı
kanaati olan sanatçılara soytarı demekte herhangi bir sakınca
görmemiştir. Demek ki...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yanlış, öyle bir
şey söylemedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Dedi, dedi.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Söyledi, söyledi,
dinlemiyorsunuz o zaman.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Grup Başkan
Vekili, öyle bir şey demedi.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Hükûmet cevap verir
Sayın Grup Başkan Vekili.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Üstünüze
alınmayın. Niye üstünüze alınıyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sanatçı neye
göre soytarıdır? Onlar da sanatçı fakat kendi kanaatlerine
uymayınca gözünü karartarak soytarı demekte sakınca görmemesi,
kendi diskurunun da esasen sanatı esas alan bir yaklaşım içinde
olmadığını ifade etmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Gurup Başkan
Vekili, size öyle bir şey kastetmedi ya.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Üstünüze
alınmayın.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
Hükûmet dinliyor zaten, cevap verecektir öyle
zannediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, ben de kayıtlara geçmesi için söylüyorum: Sayın Grup
Başkan Vekili herhâlde konuşmayı dinlemedi.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Siz dinlememişsiniz herhâlde o
cümleyi, tutanakları getirtin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Birisi
kulağına bir şey söyledi, çıktı, yorumda bulunuyor.
Dinleseydi böyle olmadığını anlayacaktı ya da
dinlediğini anlamadı.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Siz
dinlediğinizi anlamamışsınız herhâlde,
tutanakları bir getirtin bakın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Sedef Küçük Soytarıların ömrü kralların ömrü
kadardır. dedi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Hangi
bağlamda dedi bunu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Siz bu
cümleden Türkiyede bir kral olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Hayır, bunu
hangi bağlamda söyledi?
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Söyleyen sizsiniz
ya. Ne söylediğinizi ya duymuyorsunuz...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Eğer Türkiyede bir kral var ise elbette o kral ile soytarının
ömrü eş değerdir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Anlamı
bağlamdan koparmayınız efendim, anlam bağlamla bir anlam
ifade eder.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sanatın ideolojisi olmaz. Sanat sanattır. Maalesef sizin
Hükûmetinizin döneminde sanata siyaset bulaşmıştır,
Sayın Sedef Küçük bunu ifade etmiştir. Lütfen...
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Siyaseti kötü bir
şey gibi göstermek sizin gibi bir siyasetçiye hiç
yakışmıyor.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, bir saniye...
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Siyaseti kötü bir
şeymiş gibi gösteriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekili, lütfen...
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Sayın
Başkan, böyle bir şey olmaz ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın konuşmacı...
BAŞKAN Nasıl olması gerekiyor?
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Ne demek yani, Sanata
siyaset bulaşmış. demek ne demek yani?
BAŞKAN Hayır, nasıl olması
gerektiğini de söyleyin.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Siyaset kötü bir
şey mi?
BAŞKAN - Şimdi, burada bütçe görüşüyoruz,
yani sizin yaptığınız hiç olmaz doğrusunu söyleyeyim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bulaşmış ifadesi siyasetin bulaşık bir şey
olduğunu anlatmaktır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, cümlemi biraz daha açayım o zaman, bir
yanlış anlaşılma olduğu kanaatindeyim. Siyaset,
sorunları çözme sanatıdır. Elbette, siyaset güzel bir
şeydir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Bulaşık
bir şey değildir efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Siyaset
millete hizmet etmenin aracıdır. Sanata siyaset
bulaşmış. derken sanatın repertuvarına,
sanatçının ne oynayacağına, hangi oyunda, hangi repliğini
kullanacağına siyaset kurumu karar vermez; demek isteğim budur.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Vermez tabii, öyle
bir şey yok zaten.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ama
siz, hangi oyunda hangi repliği kullanacağına,
sanatçının neyi söyleyeceğine müdahale eden bir
anlayışa sahipsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi,
konu anlaşıldı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, Değerli Grup Başkan Vekili beni kastederek
Konuşmacıyı dinlememiş, dinlediğini
anlamamıştır. dedi. Bu bir hakarettir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hakaret
değil, sataşmadır efendim; söz hakkı var tabii ki.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ben dinlediğimi
anlayacak akla sahip bir insanım, hem okuduğumu hem dinlediğimi
anlarım. Bu, uygun olmayan, Sayın Hamzaçebinin de nezaketiyle
bağdaştıramadığım bir hakaret dilidir, bunu
belirtiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, asla. Hakareti kabul etmem.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Evet, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına birinci konuşmacı Altan Tan. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, bir cümle efendim...
BAŞKAN Sayın Tan, bir saniye.. Kusura
kalmayın lütfen.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
alkışlarımızı kestiniz, bari arkadaşlar devam
etsinler!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Biz alkışlarız
canım sizi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Asla,
kesinlikle hakaret kelimesini kabul etmem. Yeterince dinlememiş. ya da
Dinlediğini anlamamış. demek hakaret değildir. Asla
efendim, öyle bir şeyi kabul etmiyorum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
Sayın Tan, buyurun.
Şimdi alkışlayın arkadaşlar.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
İçişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum, huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Tabii, İçişleri Bakanlığı
bütçesini konuşurken, öncelikli olarak, bugün, Meclis İçişleri
alt komisyonunda görüşülmekte olan yeni güvenlik paketiyle alakalı
başlamayı daha uygun ve doğru buluyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinin
tarihi, cumhuriyetten önce de, cumhuriyetten sonra da askerî vesayetin sona
erdirilme mücadeleleriyle devam etti. Yeniçeri Ocağının ortadan
kaldırılmasından tutun, ondan sonra 31 Mart vakasındaki
askerî müdahaleye kadar -1909da- ve daha sonra bütün bir Cumhuriyet Dönemi devam
eden darbeler, muhtıralar ve Millî Güvenlik Kurulundaki müdahaleler
sürekli olarak siyasetin gündemini meşgul etti ve her gelen iktidar
demokrasi vaadinde bulunurken bu askerî vesayetin mutlaka sona erdirilmesi
gerektiğinin altını çizerek işe başladı. Az
gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, epey bir mesafe aldık derken bugün
bu askerî vesayet ne kadar geriletildi, el altından ne kadar devam ediyor
Bunları parantez içine alalım ama bugün neredeyse bir polis devleti
olma yolunda maalesef, tehlikeli bir yola girmiş bulunuyoruz.
Yine, Sayın Bakanın İçişleri
Komisyonunda verdiği rakamlara, bütçede verdiği rakamlara göre
şu an 270 binin üzerinde emniyet görevlisi var, İçişleri
Bakanlığı görevlisi var yani neredeyse şu anki ordunun
yarısından fazla bir rakam. Bunlar yetmiyor, sayısını
sorduk, şu ana kadar bir cevap verilmedi ama basından
öğrendiğimiz rakamlara göre -ne kadar doğru bilmiyorum- yine, 70
binin üzerinde veya 70 bin civarında -yani onun için ihtiyatlı bir
dil kullanıyorum- köy korucusu var. Polisi, köy korucusunu üst üste koyduğunuz
vakit neredeyse yeni bir ordu ortaya çıkıyor ve bu yetkiler, mevcut
yetkiler yetmiyor diye her birkaç ayda bir tekrar Millî İstihbaratla ilgili
yeni yasalar, güvenlik paketiyle ilgili yeni yasalar Meclise geliyor ve bu
yetkiler gittikçe artırılıyor ve öyle bir noktaya geliniyor ki
artık bir müddet sonra neredeyse polis istediği zaman istediğini
göz altına alacak, yargıya yapılan müdahalelerle de istenilen
kişinin tutuklanabileceği bir yeni siyasal atmosfer ortaya
çıkmış bulunuyor.
Değerli arkadaşlar, çok uzun uzadıya bu
mevzuya girmek istemiyorum çünkü başka konuşacağım
mevzualar da var ama bazı konulardaki itirazlarımızın iyi
anlaşılması için söylüyorum. Mesela, silah bulundurmanın
cezası bir yıl ama bu yeni düzenlemelerle taş atan veya bir siyasal
yürüyüşte, gösteride yüzünü kapatan veya yasa dışı bir
örgütün bayrağını, flamasını, amblemini elinde
bulunduranın alacağı ceza dört yıl. Şimdi
Bunların hepsi serbest olsun, taş da atılsın, molotof da
atılsın, isteyen yüzünü kapatsın. gibi bir anlam çıkarmayın,
bunların hiçbiri olmasın. Demokratik bir yürüyüşte, demokratik
bir gösteride insanların yüzünü kapatmasına en az sizler kadar ben de
karşıyım ama halk arasında bir laf var, Vur dedik,
öldürdü. diye bir ibare var. İşte, üzerinde silah yakalanan
kişinin alacağı ceza eğer bir yıl ise ama taş
atanın veya taş bulunduranın cezası dört yılsa
işte bunda ciddi bir garabet var değerli arkadaşlar. Onun için,
bu yanlışlıkların mutlaka düzeltilmesi lazım ve bu
keyfîliklere bir son verilmesi lazım. Ya, neden bahsediyorsun, keyfî bir
şey mi var? derseniz
Değerli arkadaşlar, on beş, yirmi, otuz
yıl öncesine gitmeyeceğim yani faili meçhul cinayetlerden, gece
yarısı kapınızı çalan, beyaz bir Renaulttan inen,
sizi alıp götüren ve sonra da infaz eden, güvenlik görevlisi midir,
değil midir sormaya bile cesaret edemediğiniz uygulamalardan bahsetmeyeceğim.
Son yaşadığımız üç, dört yıla gelelim yani çok
gerilere gitmeden şu son yaşadığımız üç, dört
yıla gidelim ve yaşadıklarımızı şöyle bir alt
alta, üst üste koyarak tekrar bir hafızamızı
canlandıralım.
Değerli arkadaşlar, mevcut Hükûmetin en fazla
sevindiği ve en fazla övündüğü şey İşte bakın,
biz askerî vesayeti kaldırdık, 68 general cezaevinde. Bunlar köy
kahvelerinin, taziyelerin, nişanların, sünnetlerin, düğünlerin
en önemli sohbet mevzusuydu ama oradan nereye geldik? Oradan bir müddet sonra
şu noktaya geldik: Millî ordumuza kumpas kurmuşlar yani bizi
kandırmışlar, dolandırmışlar, yanlış
bilgi vermişler. Biz kahraman, hiçbir suçu olmayan millî ordumuzu, kumpas -halk
tabiriyle- üçkâğıt kurularak, suçlamışız, bundan geri
dönüyoruz noktasına geldik. Peki, hangisi doğru? Bu 68 generalin
değişik iddialarla içeri alınma iddiaları mı
doğru, yoksa millî orduya kumpas kurulduğu mu doğru; bunu bir
parantez içine alıp bir kenara bırakalım.
Yine, aynı dönemde, 2009 yerel seçimlerinde
bölgedeki 101 belediyeyi BDPli adaylar kazandıktan hemen sonra -içlerinde
Kızıltepe ve Batman belediye başkanlarının da
olduğu, Şırnak Belediye Başkanının da
olduğu- çok sayıda insan KCK tutuklamaları dediğimiz, KCK
gözaltıları dediğimiz uygulamalarla ardı ardına
gözaltına alındı ve tutuklandılar. Yine, o gün, ilk
tutuklama olduğu gün -ben henüz milletvekili de değildim- Diyarbakırda
adliyenin önünde, bir canlı yayın aracının önünde bir
ulusal televizyon kanalında ellerimi iki yana açarak: Yanlış
yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz. demiştim. Beş yıl geçti, altı yıl
geçti, şu an Batman Belediye Başkanı da, Şırnak
Belediye Başkanı da dışarı çıktı,
bırakıldı ama haklarındaki o iddialarla ilgili mahkemeler
hâlâ sonuçlanamadı, hâlâ bir suç tespit edilip de bir ceza verilemedi.
Peki, bu insanların beş yılı, altı yılı ne
olacak? Suçlu mu, suçsuz mu, neye göre suçlu, neye göre suçsuz, bunu da ikinci
bir paranteze alalım.
Arkasından işte paralel yapı
iddiaları. On yıldır, on iki yıldır balım gülüm
gidilen bir aşk evliliği ne hikmetse maalesef karakolluk oldu şu
an. Ve burada, gelinen bu noktada yine dünün göklere çıkarılan
insanları, toz kondurulmayan insanları, akredite insanları bir
gece yarısı veya bir sabaha karşı paldır küldür tekrar
gözaltına alınmaya başlandı. Peki, değerli
arkadaşlar, bu iş nereye gidecek? Ergenekon, Balyoz, KCK, paralel,
geçen sene 17 Aralık ve 25 Aralıkta Hükûmetin bakanları, bakan
çocukları ve Sayın Cumhurbaşkanının çocuklarına
yönelik operasyonlar
Bu işin sonu nereye gidecek? Kim haklı, kim
haksız; kim suçlu, kim suçsuz? Siyasi iktidarı, gücü, erki eline
alan, erk kullanan hoşlanmadığı, hareketlerini tasvip
etmediği herkesi eğer gözaltına alabilecekse ve herkes
tutuklanabilecekse ve herkes bir yıl, üç yıl, beş yıl
cezaevinde yargılandıktan sonra, tutulduktan sonra Ya, kusura bakma,
vallahi bir yanlışlık oldu. diye bırakılacaksa bu
işin sonu nereye gidecek, nereye varacak?
Tabii, buradan ben bugün bu paralel yapı
iddialarıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, devam etmek
istiyorum ve bu arkadaşlara da, şu an gözaltında olan
arkadaşlara da -tabii, beni izleme veya sesimi duyma imkânları bugün
itibarıyla yok ama inşallah, kısa bir zamanda bu imkâna
kavuşurlar, serbest kalırlar- seslenmek istiyorum. Bu seçim döneminde
Kollama diye bir dizi vardı bu televizyon kanallarından birinde.
Benim o dönemde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokundan, BDP blokundan aday
olmamı içine hazmedemeyen bu arkadaşlar beni o dizinin içerisine bir
tip olarak yerleştirdiler; buradaki bulunan benimden tutun, üzerimdeki sarı
paltoya kadar aynısını taklit ederek ve şu sıralarda
oturan bir kardeşimiz, şu anda burada oturan bir kardeşimiz,
AKPli bir milletvekili kardeşimiz vatansever bir Kürt olarak o dizilerde
canlandırıldı, ben de hain bir Kürt olarak resmedildim tipleme
olarak. E, bugün ne oldu? Bakın, onların hakkını da yine
biz savunuyoruz burada, ben savunuyorum.
Onun için değerli arkadaşlar, tam iş bu
noktaya geldiği vakit size -vaktimiz de var- bir hikâye anlatmak
istiyorum. İşte bu iş böyle, sırayla nereye gidecek, herkes
birbirini dövecek de bu filmin sonu ne olacak; bununla ilgili bir fıkra
anlatmak istiyorum: Bizim Midyatta -bilenler bilir- Müslüman, Hristiyan,
Ezidi, Kürt, Arap birlikte yaşıyor, yüzlerce yıldır
aynı coğrafyada, bazen aynı köyde birlikte yaşıyorlar.
3 tane genç, daha tam genç de denilemez bunlara, on iki, on üç
yaşlarında, on dört yaşlarında, böyle, çocuklukla
delikanlılığın sınırında Müslüman Halil,
Süryani Hanna ve Ezidi Hawtiyo; 3ü arkadaş, aynı köyden. Bunlar
çıkıyorlar gezmeye, dolaşmaya. Biraz köyden
uzaklaşıyorlar, birkaç köy ileride bir bostan görüyorlar, o bostana
bakıyorlar, diyor ki: Ya, girelim, biraz bir şeyler yiyelim. Biri
ikaz ediyor onları, Ezidi olan Hawtiyo ikaz ediyor, diyor ki: Bu bostana
girmeyelim, bu bostan filan zalim ağanındır. Öbür, bizim
Müslüman olan Halil de diyor ki: Canım zaten o ağa, benim dedemin
tarlasıydı burası, geldi zorla gasbetti. Biz buradan bir iki
salatalık, domates, işte bir şey koparsak ne olur. giriyorlar.
Tam oturup da daha ağızlarına bir lokma bir şey koymadan
ağa uzaktan gözüküyor. Ağanın da o gün yanında hiçbir
yardımcısı yok, fedaisi yok, bir akrabası yok, böyle, atla
gezintiye çıkmış; bu gençleri, çocukları görüyor, on iki,
on üç, on dört yaşlarında. Bunlara kızsam acaba bir tepki
gösterirler mi, beni tanıyorlar mı tanımıyorlar mı; hesap
yapıyor. Hiçbir şey demezsem yol geçen hanına döner, gelen dalar
bostana, giden dalar bostana. Neyse, yanaşıyor. Atından iner
inmez önce bakıyor çocuklar kim, ne, kimin çocukları, şekli,
giyimi kuşamı... Ezidiyi gözüne kestiriyor. Gel lan buraya! Sen
zaten ne Müslümansın, ne Hristiyansın, ne Hazreti İsaya
inanırsın ne Hazreti Muhammede inanırsın. Sizin zaten bir
dinî kitabınız, bir şeyiniz de yok. Sen nasıl benim
bostanıma girersin? Bu Müslüman zaten Müslüman, benim kardeşim
dostum, bilmem kimim, bunun dedesi de benim arkadaşımdı. Öbürü
de Hristiyan, benim kirvemin çocukları. Diyor Bu ikisi, Müslüman ile
Hristiyan rahatlıyorlar, diyorlar ki: Ağa bize bir şey
yapmayacak. Ağa, Ezidiyi adamakıllı vuruyor, arkasından
dönüyor o Hristiyan çocuğa, diyor ki: Bu Müslüman, benim dinim bir,
kitabım bir, bilmem neyim bir, hadi bu benim malımı yedi,
helalühoş olsun. Peki, sen, Hazreti İsayı zaten çarmıha
germiştiniz, bilmem neyi ne yapmıştınız, nasıl
böyle yaparsın? Girişiyor, adamakıllı da Hristiyan
çocuğu vuruyor, Hannayı. Ondan sonra dönüyor Müslüman Halile Vay,
vay, vay, sen bir de Müslüman olacaksın. Allahtan, dinden, kitaptan,
Kur'andan bahsedeceksin, almışsın bir Ezidiyi ve bir
Hristiyanı, dalmışsın benim bostanıma, benim
malımı muhafaza edeceğine bir de bunları getirmişsin.
Bunun Müslümanlığı öbürlerinden daha beter. diyor. Üçü birden
kör, topal, perişan bir hâlde köye giriyorlar. Gören diyor ki: Ne oldu
çocuklar, bu hâliniz ne, Ezidiler, Hristiyanlar, Müslümanlar? Ezidi
bunları gösteriyor, diyor ki: Onlara sorun. Bunlar da ikisi birden,
Müslüman ile Hristiyan diyorlar ki: Ezidiye sahip çıkacaktık,
çıkmadık başımıza böyle geldi, tek tek bizi vurdu.
Değerli arkadaşlar, bu tek tek dövme ne zamana
kadar devam edecek? Yani 68 general girdi, yanlış oldu,
çıktı. KCK operasyonu oldu, 10 bin Kürt girdi, hadi bilmem şu
kadar oldu, tekrar çıktı reisler, meclis üyeleri. Bugün cemaat
mensupları girdi, yarın bunlar da çıktı. Bakan
çocukları alındı içeriye, vay, bunların da hiçbir şeyi
yok.
Peki, kime güveneceğiz? Doğru olan ne? Hukuk
nerede? Gerçekten bu iddialar var mı, yok mu? Yani ne yapalım,
dışarıdan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden,
Amerikadan, Çinden, Hindistandan hâkimler mi getirelim?
Değerli arkadaşlar, ben iktidara sadece
şunu söylüyorum: İnan edin, böyle giderse sıra size de gelecek.
Siyasi atmosfer değişti
Yani bunu bir tehdit, bunu bir demagoji, bir
polemik olarak almayın çünkü siz geçen sene bunları
yaşadınız. Onun için sizden ricamız
Niye rica ediyoruz?
Bugün güç sizin elinizde, burada istediğiniz maddeye Evet. diyorsunuz,
istemediğinize Hayır. diyorsunuz. Gelin, bu işleri rayına
oturtun yani polis doğru düzgün polis olsun, yargı doğru düzgün
yargı olsun.
İşte anlatırız, Hazreti Ömer Mısırda
bir cami inşaatı için arazisi zorla elinden alınan bir
Yahudinin malını iade etmiş; işte Fatih Sultan Mehmet
sıradan bir vatandaşla mahkemeye çıkmış; öbürü bilmem
ne yapmış. Tarihimizden, bizim imamlarımız, vaizlerimiz,
siyasetçilerimiz onlarca, yüzlerce örnek anlatırlar. İşte böyle
bir yargı tesis edin; doğru düzgün, adil. Yani Müslüman,
Hıristiyan, Ezidi, laik, dindar, Sünni, Alevi kim oraya giderse korkmadan
gitsin; polisi gördüğü zaman korkmasın. Polis bir esasa göre, bir
yargıya göre, bir düzenlemeye göre kimi gözaltına alıyorsa
alsın, kimi bırakıyorsa bıraksın.
Değerli arkadaşlar, İçişleri
Bakanlığının bütçesi görüşülürken İçişleri
Bakanlığının yapısıyla da ilgili birkaç şey
söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, birincisi: Bu İller
İdaresi Kanunuyla artık Türkiyeyi yönetemezsiniz. Bakıyorum
Sayın İçişleri Bakanı var mı? Herhâlde yok, Sayın
Bakan Yardımcımız var. Türkiye, 1923ten bu yana mesela son Büyükşehir
Yasasıyla da beraber birkaç sefer yasal düzenleme yaptı. Yani bir
reform gayreti var ama bu reform gayretleri maalesef Türkiyenin yükünü
taşıyacak, ihtiyacı karşılayacak, yeni bir yönetim
anlayışını oturtacak, yerinden yönetim
anlayışını oturtacak seviyede değil; yetmiyor. Yani
çocuk hızla büyüyor, gelişiyor, ağırlaşıyor,
delikanlı oluyor, büyüyor ama ona biçtiğiniz o elbiseler, işte
Anadolu tabiriyle biçtiğiniz donlar olmuyor, dar geliyor,
ihtiyacını karşılamıyor. Son Büyükşehir
Yasasında da, burada tartışılırken de yine söyledik.
Mesela bir büyükşehir meclisi oldu, tamam; iki meclis kalktı, tek
meclis oldu ama vali orada. Valinin yetkileri ne? Büyükşehir belediye
başkanının yetkileri ne? Bunlar birbirinin içine girdi. Yine
aynı şekilde, mesela büyükşehir belediye meclisine imarla ilgili
yetkiler verildi, daha önceden de vardı ama jeotermal kaynakların
kullanılmasını -o ilde- ve diğer maden
yataklarının kullanılma yetkisi yine valide ve merkezî idarede
kaldı. İşte, şimdi, en son, mesela bir maden
şirketinin bir gecede kestiği binlerce ağaçla ilgili bir
uygulama oldu. Eğer bu yetkiler yerelde olsaydı böyle bir şey
yapabilir miydi? Veya yaptığı zaman kim, ne derdi, oranın
halkı ondan hesap sorardı. Yani, Hükûmeti veya başka bir kurumu
suçlama, yargılama durumu ortaya çıkmazdı.
Yeni bir yönetim, yeni bir iller idaresi, yeni ilçeler,
yeni iller, vilayetler, bölgesel yönetimlerin olması lazım. Bu
konuyla ilgili de partimizin, mesela Türkiyenin 20-25 bölge vilayetinden
oluşacak yönetim teklifleri var ama bunların hiçbiri dikkate alınmadı.
Yine, aynı şekilde,
cezalandırılmış yerler var.
Cezalandırılmış yer olur mu? Mesela Siverek, Genç, Maden,
Doğubayazıt. Bunlar 1925, Şeyh Sait Efendinin
kıyamında ona destek verdikleri iddiasıyla, o an il
statüsündeyken, vilayet statüsündeyken, milletvekilleri var iken, Siverek
milletvekilleri, Maden milletvekilleri, Bayazıt -Doğubayazıt
denilen- milletvekilleri var iken bir şekilde bunların vilayet
hakları ellerinden alınıyor ve o günden bugüne kadar bu yerler
mağdur, daha hâlâ o -tırnak içinde- ceza bitmedi. Ve yine,
aynı şekilde, bugün bir Tarsusu, İskenderunu,
Bandırmayı, Nazilliyi -bu örnekleri artırabilirim- Sivereki
bir ilçe statüsünde yönetebilmeniz mümkün değil. Onun için Türkiyenin
mutlaka, acilen bir yeni yönetim, idari, mahallî bir reform yapması
lazım hem yönetim birimleri itibarıyla hem de yetkiler ve
sorumluluklar itibarıyla.
Yapacağız ama bu Kürt meselesi engel oluyor.
Ya ülke bölünürse? İşte, değerli arkadaşlar, zaten ne
yapılırsa bu Kürt meselesi çıkıyor karşınıza
ve bir türlü atılması gereken adımlar atılamıyor, bu
mesele de doğru düzgün çözülemiyor.
Bu konuyla direkt alakalı bir mevzu var;
mayınların temizlenmesi. AK PARTİ Hükûmeti, iş
başına geldiği ilk günden beri, işte bakın, Hükûmet
programlarına bakın, bakanların, Başbakanın,
şimdiki Reisicumhurumuzun beyanatlarına bakın, 900 kilometrelik
Suriye hududundaki bütün mayınlar temizlenecek diye defalarca vaatlerde
bulundular ve öyle bir noktaya geldiler ki hatta, bu mayın temizleme ihalesini
yapabilme noktasına kadar geldiler. Ee, ne oldu? O mayınlar hâlâ
duruyor ve öyle bir noktaya geliyor ki artık, Suruçla Kobani
arasında, Nusaybinle Kamışlı arasında insanlar o
mayınları kendi elleriyle söküp çıkarmaya çalışıyor.
Yani bunların da yine aynı şekilde bu güvenlik
mantığı, bu paranoya içerisinde mutlaka bir çözüme
kavuşturulması lazım, bu mayınlı arazilerin de mutlaka
bir an evvel temizlenmesi lazım.
Yargıdan bahsettik biraz evvel yine. Yolsuzluk
dosyaları cumhuriyet tarihinin -en önemli diyeyim- en ciddi
iddiaları. Doğrudur, yalandır, azdır, çoktur; ne oldu
bunların tamamı? Rafa kalktı. Yargının emrini polis
dinlemedi. İşte, dolayısıyla, değerli arkadaşlar,
bu meseleler bu şekliyle devam ettiği vakit, maalesef, halkın
yargıya da, polise de, kanunlara da ciddi bir güven ve saygı
beslemesi mümkün değil. Çünkü kime karşı bir operasyon olursa
ertesi gün bir mağduriyet başlıyor ve bu suçlamalar devam
ediyor, maalesef bunların da büyük bir kısmı doğru.
Son olarak da birkaç kelime Kültür
Bakanlığıyla ilgili söyleyeyim Sayın Kültür
Bakanını burada görmüşken, -madem İçişleri
Bakanımız yok; Mardin Dara Harabeleri
Yani en az bir Efes kadar
önemli, Hasankeyf kadar önemli, Bergama kadar önemli, milattan sonra 353
yılında Romalıların kurdukları büyük bir şehir;
Dara Harabeleri Mardin ile Nusaybin arasında ve maalesef bugüne kadar
burayla da ilgili ciddi bir çalışma yapılamadı,
varlığından birçok kimse haberdar değil. 353 senesinde
yapılan sarnıçlar, tapınaklar ve meşhur zindan
Yani
zindan deniliyor da ilk dönemi ibadethane, üzerine şu an köylü ev
yapmış. Yani düşünün, böyle bir tarihin üzerinde ev var; daha o
yapılan evin istimlaki ve yıkımı bile
yapılamamış değerli arkadaşlar.
Aynı şekilde,
Mem û Zin basıldı mesela ve sansürsüz basıldı, o konuda iyi
bir gelişme ama Mem û Zin sahnelenirken, mesela Vandaki bir gösterimde
-yine Kültür Bakanlığının- bir bakıyorsunuz ki içine
aslı astarı -senaryoyla, o hikâyeyle- olmayan bir Türkmen düğünü
yerleştirilmiş. Soruluyor Bu nereden çıktı? Ee
canım, içinde de bir Türkmen düğünü olsa ne olur? diyorlar.
Değerli arkadaşlar, siz Romeo ve Julietin içine bir Türkmen
düğünü veya bir Kürt düğünü koyabiliyor musunuz? Bu da trajikomik bir
şey.
Sayın Bülent
Arınç Diyarbakırdaki bir vakıfla ilgili iddialarıma cevap
verdi. Ben burada Yasal olmadı. demedim. Yasal olarak yüzde 15le, 20yle
22yle ile 3 milyon dönüm, bu aile vakfı buraları verdi; açıktan
paraları aldı, bu paralar Diyarbakır dışına
gitti. Bunu anlattım. Cevap veriyor: Hiçbir kanun dışı bir
şey yok. diyor.
Aynı şekilde
Dersim, Diyarbekir, Elaziz, Bozok, Saruhan -Manisa için- olsa ne olur?
Sayın Bakan, çok iyi olur ama lütfen konuşmayın ve iş
yapın biraz.
Saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Dudu, biraz
önceki konuşmanız sırasında Sayın Cumhurbaşkanıyla
ilgili sözleri düzeltme talebiniz var; buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun, 656 ve
656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile
657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
beşinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin açıklaması (X)
MEVLÜT DUDU (Hatay)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce
yaptığım konuşmada kullandığım bir ifadenin
bazı milletvekillerince kastettiğimden daha farklı bir şekilde
yorumlanabileceği yönünde kanaatleri olduğunu öğrendim. Ancak
burada benim yaptığım sadece bir örneklemeden ibarettir ve her
fırsatta Cumhuriyet Halk Partisini Esad yanlısı olmakla suçlayan
Adalet ve Kalkınma Partisine bir eleştiridir.
Anlatmak istediğim
şudur: Cumhuriyet Halk Partisi dünyanın her yerinde sadece
barış, demokrasi ve özgürlükten yanadır; insanlığa
karşı suç işleyen kim olursa olsun, adı ne olursa olsun
onun karşısındadır. Bu, böyle bilinmelidir; yoksa bu
örneklemenin ülkemizde gerçekleştiği anlamında bir hususu veya
özel olarak bir kişiyi kastetmiş değilim.
Açıklama fırsatı verdiğiniz için
teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)
(Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1) İçişleri Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Jandarma Genel Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
(Devam)
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
(Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı Nazmi Gür, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Gür. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) Teşekkürler
Sayın Başkan.
İçişleri Bakanlığına
bağlı olarak faaliyet yürüten Göç İdaresi Genel
Müdürlüğünün bütçesi hakkında grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yasal mevzuata
bakıldığında 2014 yılının
başlarından itibaren faaliyet göstermeye başlayan Göç
İdaresi Genel Müdürlüğünün çalışma ve görev
kapsamının oldukça dar tutulmuş olduğunu görmekteyiz.
Sadece yurt dışından Türkiye'ye yasal ya da yasa
dışı yollarla gelen insanların oturum hakları,
sınır dışı edilme işlemleri veya
korunmasıyla ilgili bir faaliyet alanına sahip olan Göç
İdaresinin görev tanımında Türkiye içinde yaşanan zorunlu
göç mağdurları konusunda hiçbir koruyucu faaliyet alanı
bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu kurumun adının
dış göç idaresi olarak adlandırılması
kanımızca daha isabetli olur.
Savaş, ekonomik sebepler, siyasi baskılar ve
benzeri nedenlerle vatanlarını terk etmek zorunda kalan mülteciler
için Türkiye bir nevi geçiş ülkesi ya da toplanma alanı hâline
gelmiştir. Bu sebeple insan tacirlerinin Türkiye'de örgütlenmesi ve
çıkar gruplarının rant alanı hâline gelmesi büyük suç
şebekelerinin kuruluşuna imkân sağlamıştır.
İnsan tacirlerince büyük paralar karşılığı
Avrupa'ya ulaştırılma vaadiyle denizin ortasında ölüme terk
edilen binlerce insanın maruz kaldığı trajedinin artarak devam
etmesi, Türkiye'nin sorumlu kurumlarının gerekli önlemleri hâlen
almadığını ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, Göç İdaresinin
çalışma alanına girmese de "göç" dediğimiz çok
boyutlu bir sorunun Türkiye'deki gerçekliğine de değinmekte yarar var.
Göç sorunu doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin temel meselelerinin
her zaman ön sıralarında olmuştur. Osmanlı Döneminde
Ermeni halkı sadece katliamla karşılaşmamış,
aynı zamanda yüzlerce kilometrelik bir ölüm yürüyüşüne
zorlanmıştır. Yine, Türkiye-Yunanistan arasındaki
mübadelenin yarattığı acıların hâlâ devam
ettiğini biliyoruz.
Cumhuriyet Dönemi'nde 1937-1938 yıllarında
Dersim Kürtleri önce katliama sonra da sürgüne gönderilmiştir. 6-7 Eylül
olaylarında ise binlerce Rum, derin devletin bir provokasyonuyla
İstanbul'dan Yunanistan'a zorla göç ettirilmişlerdir. 1980'lerden
itibaren ise milyonlarca Kürt, Avrupa kentlerine, İstanbul, İzmir,
Mersin ve Adana gibi metropollere göç etmek zorunda
bırakılmışlardır. Türkiye'nin iç göç sorunu,
aslında sadece bir iç göç sorunu değil, zorla yerinden göç ettirilen
insanların da sorunudur. Bu göçlerin de en az dış göçler kadar
hayati ve öncelikli olduğunu belirtmekte fayda var. Kürdistanda 4 bin
köyün hâlâ boş olduğunu ve orada mukim nüfusun
dışarıda olduğunu belirtmekte fayda var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kürdistan neresidir Nazmi
Bey? Kürdistan diye bir bölge var mı Nazmi Bey?
NAZMİ GÜR (Devamla) Bu sebeple zorla göç ettirme
sonucu oluşan toplumsal ve siyasal sorunların çözümlenmesi
amacıyla etkin bir kurumun faaliyete geçmesine büyük ihtiyaç vardır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakan, var mı
Türkiyede Kürdistan diye bir yer?
NAZMİ GÜR (Devamla) Günümüzdeki en ciddi göç
sorunu ise Suriye'den, Rojava'dan ve Şengal'den gelen zorla yerinden
ettirilen insanlardır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Siz bu devletin Bakanı
değil misiniz, sizi rahatsız etmiyor mu?
NAZMİ GÜR (Devamla) Bu insanların
karşılaştığı en temel mesele, statüsüzlüktür.
Yani Türkiye'deki siyasal ve hukuksal sistem bu zorla göç ettirilen insanlara,
Türkiye'de yaşayan başka ülkelerin insanlarına bir statü
ihtiyacı vermemektedir. Birleşmiş Milletlerin ilke
kararlarındaki mülteci hakları Türkiye tarafından dikkate
alınmamaktadır ve Türkiye'ye sığınan insanlar ve
kamplar mültecilik statüsüne göre hukuki işleme tabi tutulmamaktadır.
Onun yerine, göç eden insanlara "misafir" gibi hukuki ve
bağlayıcılığı olmayan bir tanım atfedilerek,
mültecilerin hukuki haklarından yararlanmaları engellenmektedir.
Aynı zamanda Türkiye'nin mültecilik hukukuyla ilgili uluslararası
sözleşmelere de coğrafi rezervasyon koyduğunu da belirtmekte
fayda var. Asıl sorunun kaynağını da, bu statüsüzlüğün
kaynağını da bu rezervasyon oluşturmaktadır.
Kobani'den ve Şengal'den üç ayda gelen 200 binin
üzerindeki insanın karşı karşıya
kaldığı zor koşullara Hükûmetin ve bağlı
kuruluşların etkili ve gerekli yardımı olmamaktadır.
Suruç, Diyarbakır, Mardin gibi illerde DBPli belediyelerin çok
kısıtlı imkânlarıyla ayakta tutulan kimi kamplarda ise
hayat son derece zorlaşmakta, bu kış şartlarında
özellikle yüzbinlerce insan açlıkla ve soğukla karşı
karşıya kalmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Suriyeden Türkiyeye gelen
insanların misafir olarak bulunması, AKP Hükûmetinin sorumsuz
davranmasını gerektirmez. Ankara, İstanbul, İzmir, Antep ve
daha bir çok kentte Suriyeliler sokaklarda yaşamakta, dilencilik yapmakta
ve ucuz iş gücü olarak sigortasız
çalıştırılmaktadır. İnsan tacirleri gibi
birtakım şebekeler tarafından suça itilmekte olan Suriyeliler,
Suriye yurttaşları, fuhşa zorlanan ve sömürülen bu misafirlerle
AKP Hükûmeti yeterince ilgilenmemektedir, deyim yerindeyse sokağa
bırakılmışlardır. Ama aynı AKP Hükûmeti,
uluslararası konferanslarda ve diplomatik görüşmelerde basına
verilen demeçlerde 1 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği
yaptığını gururla söylemekte, onlara kucak
açtığını söylemektedir. Bunun hiç de böyle
olmadığını belirtmekte fayda var.
Değerli milletvekilleri, sınırlarda ölen
mülteciler konusunu da açmak gerekir. Biliyorsunuz, Türkiye aynı zamanda
bir köprü görevi görmekte, üçüncü ülkelere gitmek isteyen mültecilerin büyük
bir kısmı özellikle kış koşullarında İran ve
Türkiyenin doğu sınırlarında soğukla karşı
karşıya kalmakta, çoğunlukla sınırlarda ölmektedirler.
Aynı zamanda, yine, Türkiyenin sınırlarını kaçak bir
şekilde geçmek isteyen bu kişiler kara yollarını ve deniz
yollarını kullanmakta. Her gün televizyonlarda, insan
kaçakçılığı şebekelerinin yol açtığı bu
büyük ölümleri duymaktayız ve okumaktayız, üzüntüyle
okumaktayız. Bu konuda Hükûmetin özellikle etkin önlemler alması
gerekiyor, aksi takdirde her mültecinin ölümünden bu Hükûmet sorumlu
olacaktır.
İnsan kaçakçılığı, değerli
arkadaşlar, bu ülkenin en temel sorunlarından birisidir.
Doğusundan batısına kadar olan bir bölgede, insan tacirleri,
özellikle Suriyeden ve Güney Kürdistandan, Şengalden gelen mültecilerin
yurt dışına kaçırılması, üçüncü ülkelere
kaçırılması konusunda da önemli bir rol oynamakta. Bu konuda da
biz Hükûmeti insan kaçakçılığının önlenmesi konusunda
etkin önlemler almaya davet ediyoruz ve bu konuda Hükûmetin kesin ve
kararlı bir şekilde hareket etmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine, bu göçmenlik
konusunda Hükûmetin etkin önlemler almaması sebebiyle özellikle üçüncü
ülkelere gidiş konusunda Birleşmiş Milletlerin Türkiyedeki
ofisinden yeterince yararlanmayan insanlar, dosyaları reddedilen insanlar
bu yolu kullanmakta. Bu insan tacirlerinin içinde zaman zaman bazı
güvenlik görevlilerinin, özellikle polislerin yer aldığını
basından okumaktayız. Bu konuda da Hükûmetin, özellikle
İçişleri Bakanlığının, kendi içine dönük,
mülteciler konusunda, etkin önlemler alması ve bu konuda görev
yapanların da denetlenmesi, eğitimlerinin tamamlanmasını
öneriyoruz ve bu son derece gerekli bir durumdur.
Değerli milletvekilleri, Göç İdaresi ve buna
bağlı kurumların, yerinden edilen insanlara karşı
etnik ve mezhepsel açıdan ayrımsız davranması gerekiyor.
Zor koşullar altında hayatını sürdürmeye çalışan
bu insanların suça itilmesini engellemeye dönük önlemlerin
İçişleri Bakanlığı tarafından etkin bir
şekilde alınması gerekiyor. Yine belirtmek isteriz ki,
önümüzdeki dönemlerde bu bahsettiğimiz sorunlar çerçevesinde Hükûmetin
acil düzenlemeleri ve önlemleri alması çağrımızı
buradan yineliyoruz. Yine aynı şeklide, Hükûmetin, özellikle
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin
çalışma alanını kolaylaştıracak şekilde
davranması gerekiyor. Aslında Birleşmiş Milletler ana
ofisinin Ankarada değil, belki de Vanda yer alması gerekiyor. Bu
rezervler korunduğu sürece, Türkiyenin coğrafi rezervleri
korunduğu sürece Birleşmiş Milletlerin etkin bir şekilde
görev yapabilmesi için bu ofisin mutlaka Vana taşınması
gerekiyor. Aynı şekilde, Türkiyenin özellikle uluslararası
mülteciler hukukuna karşı koyduğu çekinceleri derhâl
kaldırmasını öneriyoruz. Bu hem insan haklarının hem
de demokrasinin bir gereğidir. Eğer gerçekten Suriyelilerin,
Şengallilerin burada bizim misafirimiz olmaktan öte bir statüsünün,
haklarının olduğuna inanıyorsak onlara mültecilik
statüsünün tanınmasını sağlayacak bu düzenlemelerin bir an
önce hayata geçirilmesi gerekiyor.
Sözlerimi burada sonuçlandırırken Genel Kurulu
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, müsaade
ederseniz bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Az evvel, konuşmacı konuşmasında
Kürdistanda 4 bin köyün boşaltıldığı şeklinde
bir ifade kullandı. Türkiye Cumhuriyeti devleti 780 bin kilometrekare
sınır içerisinde tek vücut olmuş bir milletin vatan
toprağıdır. Burada Kürdistan diye bir bölge yoktur. Sözlerini
geri almasını istiyorum Sayın Başkan.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Doğru. Lütfü Bey, ilk defa
doğru bir şey söylediniz, tebrik ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan cevap verecektir zaten.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, geri alacak herhangi bir sözümüz yoktur.
BAŞKAN Üçüncü konuşmacı Abdullah Levent
Tüzel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzel. (HDP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Kürdistan tarihsel,
toplumsal gerçekliktir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sen de olduğunu
biliyorsun da işte
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hayal etmek serbest.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayal değil,
gerçeklik, realite. Realiteyi de herkes kabul edecektir.
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Biz hayal etmiyoruz,
söylüyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hayal etmeye devam edeceksiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Tüzel, yeniden başlatıyorum süreyi.
Buyurun.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ekonomi Bakanlığı üzerine söz aldım.
İnsan Hakları Haftasında, öncelikle, yine
insanlık dışı manzaralar görüyoruz. Öncelikle, bu insan
hakları ihlaline karşı 12 Eylülden bu yana mücadele eden, dernek
kuran, vakıf kuran bütün insanlarımızı sevgiyle
selamlıyorum.
Bugün sanal medyada sıklıkla rastladığımız
bir görüntü var. Bir polis memuru, gösterici bir kişiye âdeta
ağzını yırtarcasına bir vahşet ve işkence
uyguluyor. İşte, bu, Türkiye'nin insan hakları manzarası.
Bir diğer şey, biliyorsunuz, birkaç gündür
medya operasyonu söz konusu cemaat üzerinde. Anlaşılan o ki AKP
burada Millete hesap verecekler. derken aslında kendisi hesap sorma
peşinde. Ama, ne kadar bu hak ihlalleri yapılırsa
yapılsın, ayakkabı kutularının, çikolata
kutularının, kasaların, işte, sıfırlanamayan
servetlerin ve yolsuzlukların üzeri örtülemeyecek. Bunu biz çok iyi
biliyoruz.
Ekonomi Bakanlığında elbette ülkenin
ekonomisini konuşacağız. Ekonomi tıkırında
mı? Ekonomi kimilerinin tıkırında ama ülke için böyle demek
pek mümkün değil. Aslında, Hükûmet cenahından konuşmalara
bakıldığında pek bir iyi gittiği söyleniyor, öyle
değil. Göstergeler, rakamlar, bu konuda konuşan herkes özellikle
küresel ekonomik krizden ve bunun etkilerinin devam ettiğinden söz ediyor.
Bunun karşısında Hükûmet, en son Ali Babacan Hükûmet adına
yine konuştuğunda bu açıdan hayli iyimser ve gerçekçi olmayan
açıklamaları yapmaya devam ediyor. Orta vadeli program, yüzde 5lik
büyümenin gerçek dışılığı ve dillerden düşmeyen
işsizliği önlemenin tam anlamıyla bir hayal olduğu ortada.
Yine, sıklıkla uyarılan şey enflasyon hedefinin revize
edilmesi hususu ama yapar mı bunu Hükûmet, revize eder mi? Etmez. Çünkü
bir kez işçiye ve memura Size 3+3 vereceğiz bu hedefler doğrultusunda.
diye söylemiş durumda. Öbür türlüsü, bunu izah etmeleri mümkün değil.
Cari işlemler açığı büyüyor ve tabii
ki dış finansman açığı hayli ciddi durumda. Yine,
herkesin uyardığı şey, ciddi bir servet ve gelir
adaletsizliği söz konusu. Refahın yüzde 80ini yani pastanın
kaymağını, en büyüğünü yüzde 10luk bir azınlık,
bu mutlu azınlık alıyor.
Şimdi, Hükûmet adına Ali Babacan geçen de
burada konuştuğunda yine biraz böyle yarım ağız Gelir
dağılımında iyi değiliz ama
diyerek
Aması
falan yok, iyi değiliz ne kelime; dünyada gelir adaletsizliğinde en
kötü 2nciyiz Meksikadan sonra, bunun böyle amalık falan bir durumu
yok.
Bir de AKP milletvekillerinin ve sorumlularının
ağzından düşürmediği bir laf var: Komşusu açken tok
yatan bizden değildir. Çok beylik bir laf. Bu edebiyat, bu hamaset ve
tabii ki inançlar üzerinden istismar hâlâ devam ediyor. Şunu
açıklıkla söyleyelim: Bu dünyada birlikte yaşıyor olsak da
gerçekten biz ayrı dünyaların insanlarıyız.
Bakın, ekonomi neyin üzerine kurulu? Konut ve hizmet
alanında sürüyor yani dış ticaret dışındaki
alanlar. Uluslararası Finans Enstitüsü ne demiş: En
kırılgan 5 ekonomi. Yani rezervler yetersiz, borç oranı hayli
yüksek ve işte, dünyada konuşulan kapitalist krize karşı
hazırlıksız, ne yapacağını bilmez durumda.
Suriye, Orta Doğu politikaları, yani dış politikadaki
tercihler nedeniyle de hâlâ bizi bekleyen tehlikeler ve gerilimler risk
oluşturuyor. Özel sektörün döviz borcu 278 milyar dolar ve tabii ki bu
artı bir risk getiriyor.
Yine Sayın Ali Babacanın burada
vurguladığı kamu-özel ortak projeleri ve burada devlet
hazinesinin getirdiği garanti ve bunun oluşturduğu risk ne tür
bir yük getirecek bilinmiyor. Ve bu dahi bilinmezken burada çok rahat
konuşulabiliyor.
Merkez Bankası rezerv yönetimi riskli, maliyetli,
standart dışı ve bağımsız olmadığı
gibi yeterli bilgiye sahip değiliz. diyor uzmanlar ve en büyük tehlike de
ne olacağı bilinmez Amerika Birleşik Devletleri hazine bonolarına
yatırılmış olması. Kamu bankalarından, yani
hazine adına ihraç edilen tahviller hangi limitlerle, hangi kurallarla
yapılıyor? Bunlar sorgulanmaya muhtaç.
Geçen gün Keçiörende bir halk toplantısı
yaptım. Orada bir lokantacı esnaf, on yıldır
lokantacılık yapıyor. Bir sanal enflasyon. diyor. Dedim: Ne
demek istiyor bu sanal enflasyon? Biz on yıl önce, yani AKP iktidara
geldiğinde kıymayı 3 liraya alıyorduk, şimdi oldu 23
lira, satış yapamıyoruz; kredi borçları, vergi
borçları birikti, dükkân kapatmak zorunda kaldık. Evet, rakamlar ve
bunun karşısında gerçekler ama Hükûmetin söyledikleri habire bir
kuş gibi uçuyor. Geçen de burada Hasip Kaplan bir sapan gösterdi, hani bu
işte sapana, taşa, molotofa ceza meselesi üzerinden. Hükûmet de dedi
Biz kuş muyuz ki? Ama gerçekten bu uçmaya, bu kadar Hükûmetin
uçmasına bir sapan gerekiyor. Artık siz yere inmelisiniz,
ayaklarınız suya ermeli diyoruz.
Ekonomi konuşunca elbette ekonomi çarkını
döndüren çalışma hayatına da bakmak gerekiyor. Geçen de
Çalışma Bakanı burada 76 milyon dedi, 77 milyon diyelim.
Gerçekten bütün Türkiyeyi ilgilendiren bir bakanlık. Çokça, lafa
başladıklarında işsizlikle mücadele, istihdamı
artırma... Şimdi ortada bir mücadele var mı gerçekten?
İşsizlik var da mücadele var mı acaba? Ben göremiyorum.
Ve işte, geçmişte şu kadardı
şimdi şu kadara indirdik dedikleri işçi ölümleri. Sizin
döneminizde, lamı cimi yok, tam 15 bin işçi iş cinayetlerine
kurban gitmiş. Başkaca bundan öte bir rekor var mı? Ve
şimdi hazırlanan yeni paket: İş güvenliği paketi.
Bunun orasını burası çok uzun uzun anlatmaya da gerek yok. Tek
kelimeyle bu paketin yeni getirdiği şey bütün yükü, bütün
sorumluluğu, kaza mı oldu, işçi mi öldü, o işçiye fatura
etmektir. Çünkü sen gereğini yapmamışsın, talimatı
dinlememişsin, eğitim almamışsın, tazminatsız bir
şekilde seni işten attık. Hepsi bu.
Uluslararası anlaşmayı imzaladık diye
övünülüyor. Nihayet burada da imzalandı. Farkındalık, altı
çizilip çizilip duruyor. Peki, bu anlaşmalar, bu çıkarılan
yasalar, bu üzerine büyük büyük laflar sorunu çözüyor mu? Sorun sistemde ve
sistemde olduğunu da Somada, Ermenekte ve Torunlar İnşaatta,
Yalvaçta gördük.
Şimdi Yalvaç demişken
Yalvaç neydi? Ispartada
kadın, çocuk, mevsimlik tarım işçileri, 17 insan minibüste öldü.
Görüntüde bir trafik cinayeti. Ama herhâlde Çalışma Bakanı kabul
edecek ki çok açık bir işçi cinayetiydi.
Bakıyoruz, Sayın Çalışma
Bakanının konuşmalarında Yalvaçın adı dahi
geçmiyor. Mevsimlik işçiler Türkiyede 4 milyon deniyor. Çok daha fazla.
Adları dahi geçmiyor.
Bakan diyor ki: İşçiye çalışmama
hakkını verdik. Yani bir tehlike, bir risk varsa işçi
çalışmayacak, kafa tutacak. Nerede böyle bir işçi?
İşçinin, iş verene, patrona Bu tehlikelidir. Benim ölümüme yol
açar. diyebilmesi için iş güvencesi olması lazım. Yani
yarın atıldığında ona sahip çıkacak bir yasa, bir
işsizlik sigortası fonu ve örgütlü bir yaşantısı,
çalışma hayatı olacak. Bunların hiçbirisi yok tabii ki.
Kaçak ocaklarda ölünüyor. deniyor. Zonguldaktan yine
örnek verdi. Kaçak ocaklar söyleniyor da bu ocaklar niye kaçaktır Allah
aşkına diye soran yok. Bunun kaçak ocak olmasına sen sebep
olmuyor musun ey Bakan, ey Hükûmet? Yani Çalışma Bakanı böyle
konuşuyor kazalardan sonra.
Somada 2.831 işçi atılmışken Enerji
Bakanı ne diyor? Çaresiz, temel politikalarımızdan
vazgeçemeyiz. Nedir o temel politikaları? Devlet maden işletmez.
Kömür İşletmeleri maden işletmeyecek, ne yapacak? Redevans,
kiralama, hizmet alımı. O ocaklarda, o yeni açılacak, madenciler
de gitsin çalışsınlar. Çalışsınlar. demek
yetmiyor, sen yine onları ölüme gönderiyorsun ve bunun
karşısında Soma işçisi de, bakın, günlerdir talepkâr.
Bizi devlet çalıştırsın, TKİ
çalıştırsın. Tazminatlarımız ödensin. Güvenceli
çalışalım, bizi ölüme göndermeyin. deniyor.
Çalışma Bakanı Emeğin sömürüsüne
dönüşen taşeron sistemini kaldırdık
Hani şu torba
yasada. Taşeron sistemi kalktı mı, daha mı çok
yaygınlaştı? Bugün Türkiye büyükleri olan, işte, Ülker de
altında binlerce taşeron işçisi
çalıştırıyor. Dünya devi ve işte bu taşeron işçilerinden
bir tanesinin bize dilekçesi var. Geçen basın toplantısına
geldiklerinde de Bakana sorduk. Taşeron işçisi acımasız
çalışıyor, asgari ücretle sırtında kilolarca
şeker, un çuvallarıyla; boynu, iskelet sistemi baştan
aşağıya hasta olmuş. İntervertebral disk
bozukluğu. Tanımlanmış mesleki sekel. Bunu diyen kim?
İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi. Sosyal Güvenlik Kurumu
Bağcılar Şubesi de Biz böyle bir şeyi
tanımıyoruz, bu bozukluğun mesleki olmadığına
karar verildi. diye işçiyi geri çeviriyor. İşte, Taşeron
işçisini kaldırdık. falan hikâyesi, hepsi bu.
İşsizlik oranı yüzde 5e
düşecekmiş. Nasıl düşecek? Ulusal İstihdam
Stratejisiyle. E, biz bunu çok iyi biliyoruz; kiralık işçi
büroları, esnek, kuralsız çalışma, işçinin
posasını çıkartma, part-time çalışma, uzaktan
çalışma, köleliğin her türlüsü. İşte, toplum
yararına çalıştırdığınız Vanlı
işçiler, depremden sonra, sokağa konuldular ve işte, Şeker
Fabrikasında çalışan 4 bin işçi, Karayollarında
çalışan binlerce işçi kadro istiyor ey Hükûmet, güvenceli
çalışma istiyor; siz hâlâ, işte, işsizliği şöyle
önleyeceğiz, böyle
İşsizliği şöyle önleyebilirsiniz,
bakın: Çalışma saatlerini düşürün. Değil sekiz saat,
on saat, on iki saat çalışıyor. Bakın, düşürün
çalışma saatlerini, o zaman binlerce işçiye ekmek
kapısı açılacaktır.
Şimdi, biliyorsunuz, Ermenekte Sayın
Cumhurbaşkanı, Başbakan: Ya, siz bizim
evlatlarımızsınız. Bize keşke yazsaydınız.
Ondan sonra Cumhurbaşkanına bir işçi mektup yazdı,
açık açık söyledi. Bakın, o, gazetede de çıktı. Kimi
başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum: Özel bir maden
ocağında çalışıyorum. Babam da madenciydi. O zaman bu
ocaklar devletindi. Devlet madenleri satmaya başlayınca felaketleri
sık sık yaşar olduk. Somadan sonra öğreniyoruz ki Almanya
bizden daha fazla kömür üretiyormuş ama orada ölümlü olaylar yaşanmıyormuş.
Alman Hükûmeti madenci ölümlerini kader olmaktan çıkartmış demek
ki. Rahmetli babamın zar zor yaptığı evde anam ve
kardeşlerimle birlikte 4 nüfus yaşıyoruz. Dokuz yıldır
özel madende çalışıyorum. 450 lira maaşla
başladık. Bu, kuru maaştı. Sosyal yardım olarak kömür
sözü verdiler ama dokuz yıldır bu sözü yerine getirmediler. Bugün
maaşım 1.100 lira; ne 1 kilo kömür ne bir ikramiye ne de farklı
bir sosyal yardımımız var. Birçok sözler
Cumhurbaşkanının önüne gitmiştir, herhâlde basın
danışmanları bunu önüne koymuştur.
Anayasanın 46ncı maddesinde Devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışanları ve işsizleri korumak, istihdamı
artırmak ve çalışma barışını sağlamak
için gerekli tedbirleri alır. Kimse, yaşına, cinsiyetine ve
gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. gibi ibareler
var. Ama bunlar Zonguldakta sadece kâğıt üzerinde unutulmuş
durumdadır. Mektubun sonu Birileri tarafından güzel öldürülüyoruz.
Değerli milletvekilleri -sayın bakanlar da
burada, Kültür Bakanımınız da burada- özellikle, ben,
eğitim ve kültür politikalarına da değinmek istiyorum
ülkemizdeki sosyal hayat ve bekleyen tehlikeler açısından. Ciddi
anlamda bir muhafazakârlaşma, tabii ki yine devlet politikası ve
tercihi olarak özelleştirme ve bir AKP yöntemi olarak da kadrolaşma.
Değişim, değişim, değişim
dendi. Müfredat
değişti, yönetim değişti, istihdam politikaları
değişti. Özel eğitime oluk oluk paralar akıyor, teşvik
ediliyor ve bunun karşısında halkımızın
eğitime yaptığı harcama tam 5 kat arttı.
Şimdi, sık sık, yakında bitmiş
olan 19uncu Millî Eğitim Şûrasından tavsiyeler konuşulur
oldu. Aslında burada artık iyice su yüzüne çıkmış,
niyetler ortada. İmam-hatiplerdeki artış
Din görevlileri
değil, bakın, Hükûmete göre din gönüllüleri. Biz zannederiz ki sadece
Diyanet İşleri Başkanlığında 100 bine yakın,
işte, imam, bir sürü personel ama onun ötesinde bir o kadar daha din
görevlileri var.
Dindar nesil yetiştirmek üzerine varılan nokta.
Ne oldu? 9 yaşındaki kız çocuğunun cinsiyeti üzerinden bir
başörtüsü serbestliği adı altında örtünme özgürlüğü
getirildi. Din eğitimi ilkokul 1inci, 2nci, 3üncü sınıflarda
getirilmeye çalışılıyor. Cinsiyetçi yaklaşım
tabii ki karma eğitimde karşımıza çıkıyor. Karma
eğitim de artık bu iktidara fazla geliyor, gözlerine batıyor.
Örtünme, mescit
Bakın, yanlış yapıyorsunuz,
ateşle oynuyorsunuz. Yıllardır bu ülkede halkı birbirine
karşı kutuplaştırmanın geldiği nokta, bu
cinsiyetçi, ahlakçı yaklaşım insanları mahalle içerisinde,
aynı sınıfta okuyan çocukları, aileleri birbirinin
karşısına getirir duruma getirmiştir. Bu kabul edilebilir
bir durum değil.
Sınavcı, ezberci, elemeci eğitim; bunun
karşısında 300 bin atama bekleyen öğretmen.
Öğretmenlerimiz sık sık rotasyondan, sürgünden, mobbingden
şikâyetçi ama diğer taraftan da belleri bükülmüş durumda;
maaşlar yetmiyor, her biri kredi kartı borçlusu.
Yine, bu Hükûmet ve Millî Eğitim
Bakanlığı tabii ki, gençlerin kılık kıyafetine
takmış durumda. Yok, küpe mi taktın, başka bir şey mi
taktın; gençleri hakir görme, onları arkadaşları
arasında küçük düşürme ve bu şekilde rencide etme; bunlar
yanlış şeyler.
Bir Osmanlılık, bir Osmanlıca; bunlar
konuşulur oldu. Şimdi, değerli milletvekilleri,
Osmanlıcanın tarihte kimler tarafından
kullanıldığını biliyoruz, bir Osmanlı
Hanedanı. Bugün bu ülkede Osmanlı Hanedanı mı var? Yoksa
Millî Eğitim Şûrasında ve bugün artık bir demokrasinin
başat sorunu hâline gelmiş ana dilinde eğitim niye
konuşulmaz? Bugün hâlâ Türkçe alfabede yok diye w, x, q harfleri
çocuğa verilen isimde var diye kimlik verilmiyor. Böylesine utanç
duyulacak bir gerçeklik var, üstüne üstlük yabancı istilasıyla, dil
istilasıyla âdeta Türkçe bambaşka bir şey olmuş, bunun
peşini kovalamak yerine bir Osmanlı sevdası. Şimdi,
Osmanlıcayı öğreteceklerinden falan da değil aslında
bu iş ya da Tarihimizi öğrenelim. değil. Ta en tepeden,
yukarıdan Biz bunu yapacağız isteseniz de istemeseniz de.
deyip bu despotik anlayışla vatandaşları dilsiz, lal
kılmak. Bunu da kabul etmiyoruz.
Ve bu cinsiyetçi, bu ahlakçı, bu mobbingci tutum
Sayın Kültür Bakanlığının olduğu bünyede de
karşımıza çıkıyor. Geçen mitingde gelen bir kamu
emekçisi bilgilendirdi, Sayın Bakanın bilgilerine sunuyorum:
Yakın zamanda yapılan bir toplantıda -burada zannederim kendisi
de- Strateji Geliştirme Başkan Vekili
Başbakanlığın önünde asaleti bekliyor. Bu sayın bürokratımız
çağırıyor bütün görevlileri âdeta 12 Eylül generalleri gibi
Size iki dakika süre veriyorum, şunlar, şunlar hakkında
şikâyetler var, dilekçeler var. Kızlı erkekli, kadınlı
erkekli bir arada sizi bir daha görmeyeceğim. Asarım, keserim,
doğrarım. Hadi gidin bakalım şimdi. Kültür
Bakanlığı böyle yönetiliyor Sayın Bakan. Siz belki
farkında değilsiniz ama bunu kurcalarsanız üzerine gitmeniz
gerekir. Dinciliğin, muhafazakârlığın, cinsiyetçi
ahlakçılığın geldiği yer de bu noktadadır.
Tabii ki ekonomi, sosyal hayat sağlıklı
bir yaşamı gerektiriyor. Sağlık emekçisini Meclis önünde
dövdünüz sağlık bütçesi görüşülürken. Bu ülkenin insanı
sağlıklı olabilir mi? Böyle bir vatandaşa sağlık
sunmak mümkün mü? Herkesi prime bağladınız, Genel
Sağlık Sigortası dediniz. Bir de üstüne üstlük primden muafiyet
şartını neye bağladınız biliyor musunuz?
Açlık sınırının çok çok altında olan Üçte 1
gelirden az gelire sahip olmak. Yani ancak onlar prim ödemeden muaf olacaklar.
Değerli milletvekilleri, şimdi, yine o, Keçiörendeki
toplantıda bir emekli amcamız diyor: Bizim eskiden bu kadar çok
cebimizden para çıkmıyordu. Evet hastaneye gidiyorduk falan ama
şimdi 80 lira, 100 lira her ay maaşımdan kesinti var.
İşte bu 10 çeşit kalemde katkı payı, en son, telefonla
aramadan bile kesilen katkı paylarıyla vatandaşın beli
bükülmüş durumda.
Mega projeler ve tabii ki mega hastaneler. Ne oluyor?
Tıpkı küçük üretici, küçük esnafın başına gelen, küçük
çaplı sağlık işletmelerinin başına geliyor.
Yabancı zincirler, a sınıfı tekelleşmiş
hastaneler her tarafta. Hani o Hortumları kestik. diyen
Başbakanı hatırlatalım tekrar. Kamuyu böyle oluk oluk
hortumluyorlar. Milletvekili arkadaşlarım tedavi olmaya gittiklerinde
çok iyi bilirler. Kapsam dışı bırakılan ilaçlar,
malzemeler.
Şimdi, bir başvuru: Kanser hastası kendisi
rektum sea tanısıyla. Kolostomi ve kolostomi adaptörü ve torbası
almak zorunda ama işte bu artık karşılanmayan envanter
kapsamında olduğu için bu vatandaşımız da son derece
mağdur duruma gelmiş durumda.
Aile hekimleri geçen grev yaptılar. Koruyucu
sağlık diye bir şey kalmadı değerli yurttaşlar,
değerli vekiller. Kalmaz. Bu bütçenin gerçekliği nedir
sağlık anlamında? Kişi başına tam ayrılan
pay 20 lira; 200 lira değil, 2 bin lira değil, 20 bin lira
değil, 20 lira. İşte bu bütçe ne kadar halkçı olabilir, ne
kadar refah payı taşıyabilir, gelin görün. Tabii ki personelin
posasını çıkarma, angarya performans.
Evet, toplumun sağlığı ne kadar,
iktidarın sağlığı o kadar. İktidarın
sağlığına da değinmemiz gerekiyor. Özellikle, işte
bugünkü operasyonlara da baktığımızda her muhalefeti bir
darbe paranoyasıyla karşılayan iktidar söz konusu. Evet,
şimdi en küçük sokak hareketinde kan dökülüyor, âdeta halk provoke
ediliyor. Çıkarsanız, bakın, başınıza
geleceklerden, kan dökülürse sorumlusu sizsiniz. Bir gazete kupürü, gazeteci
arkadaşımız üşenmemiş, araştırmış,
hani o 6-8 Ekim olayları. 50 tane yurttaşımız öldü,
çoğunluğu Kürt yurttaşlar, çoğunluğu Halkların
Demokratik Partisinin üyesi, taraftarı, sempatizanı. Cenazelerini
onlar kaldırmış, istenmeyen acı olaylar ama bunun üzerine
gidilsin, bunların arkasında hangi çeteler devreye sokuldu, hangi
provokatörler, hangi karanlık güçler devreye sokuldu, İçişleri
Bakanımız bunları elbette aydınlatmalı. Bu yargı,
bu emniyet mekanizması, bu güvenlik paketleri, buralara müdahalelerle
Kürtlerin, hak isteyen işçilerin, gençlerin yaşam hakkını
ihlal etmek, bunları zapturapt altına almak, sağlıklı
bir toplum olmak böyle mümkün değil.
Bakın, arkadaşlar, Hükûmetin, iktidarın
psikolojisi bozuldu diyoruz. Gerçekten, şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı adli yıl açılış töreninde
hazmedemediği bir konuşma nedeniyle yıllardır yapılan
adli yıl törenini kaldırıyor. Böyle bir şey hangi demokraside
vardır, hangi sağlıklı toplumda vardır, hangi Ben
vatandaşa hizmet ediyorum. diyen iktidarın paketinde böyle bir
anlayış olabilir? Yargı düzenlemesinde bunlar ortadan
kalktı. Hangi sağlıklı akıl, esnafların
katlettiği bir gencin mahkemesinin görüldüğü, Ali İsmailin
mahkemesinin görüldüğü gün esnafı, sivil yurttaşı göreve
çağırır, Sokaklar size emanet. der? Bunu tarihte
yapanların dünyayı kana buladığını biz biliyoruz.
Siz toplumun yüzde 50sini makul şüpheli yaptınız, yarın da
tabii ki o destek sizden çekilince diğerleri de böyle olacak. Çözüm
demokraside, çözüm barışta, çözüm sadece iktidarın işine
geldiği gibi kendisi için demokraside değil, halkın, bütün
yurttaşların ihtiyaç duyduğu demokraside.
Evet, devam edelim, az bir zamanımız kaldı
ama bu yolsuzluk ve bunun enerjiye, çevre politikalarına
yansımasına da değinmek istiyorum, ekonomi bunlarla son derece
ilgili. Yaşam hakkının, yaşam alanlarının tahrip
edildiği özellikle iki alan: Enerji, çevre. Şimdi, enerji
ihtiyacı deniyor. Bu enerji ihtiyacı gerçekten var mı? Kimin ihtiyacı
olduğu ortaya çıkıyor. Kim HES yapıyor, kim termik
santraller açıyor, kim nükleer santrale sırtını
dayıyor? Bakın, Ereğliden Arhaviye, Trakyadan Anamura bütün
Türkiye isyanda. Dereleri zapt etmeye kalktığınız için,
verimli tarım arazilerinde kömür işletmeli termik santral
açtığınız için Soma Yırca zeytinlik meselesi, 6 bin
zeytin fidanı niçin katledildi? İşte bu kafa nedeniyle, bu
zihniyetle. Şimdi, öbür taraftan, gelin, bu başkanlık
sarayının aylık 700 bin lira enerji harcamasını
konuşalım.
Evet, şimdi, Sinopta Ticaret ve Sanayi Odası
-hani nükleer tesis yapılacak ya- yalvar yakar olmuş, bütün
milletvekillerine gönderiyor: Sayın milletvekili, halkımıza
sorduk mu bu nükleeri, zararlarını faydalarını
anlattık mı; kullandık mı ülkemizdeki yenilenebilir enerji
kaynaklarını; tükettik mi suyumuzu, güneşimizi,
rüzgârımızı? Herkes vazgeçiyor, biz niye yapıyoruz? diyor.
İşte Türkiye'nin çevre politikasının manzarası, enerji
politikasının manzarası, tıraşlanmış
yeşil alanlar.
Bakın, yolsuzluk meselesi bu iktidarı götürecek
elbette ama hani o millete hesap verme var ya, o millete hesap vermek
zorundasınız. Gerçekten Allah korkusuyla büyüyenler, daha çocuk
yaşta bu eğitimi görenler, bütün yaşamı boyunca buna göre
şekillenenler en azından bunun için halka hesap vermeli.
Bu bütçenin de halkçı bir bütçe
olmadığını biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Ekonomi
politikalarıyla da bu bütçeyi reddediyoruz ve gerçekten halkçı bir
bütçe için de mücadele etmeye hepinizi çağırıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hatip,
konuşmasında Komşusu açken tok yatan bizden değildir.
gibi beylik laflar. ifadesini kullandı. Komşusu açken tok yatan
bizden değildir. ifadesi bir hadisi şeriftir. Beylik laflar gibi.
ifadeyle bir tahfifte bulundu hatip. Özür dilemesini istirham ediyoruz.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, cevap vereyim efendim bulunduğum yerden.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) İsterseniz
oradan cevap vereyim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Üstelik,
konuşmasının sonunda da Allah korkusundan bahsetti.
BAŞKAN Bir saniye, Sayın Tüzel açıklama
yapsın.
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, adam istediği lafı
söyler, ne yani bunlar?
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel'in, 656 ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, şu hususa
açıklık getirmek istiyorum: Çok değerli, çok veciz bir söz.
Kaynağını dinî esaslardan almış olabilir ve siz de
dine sık sık atıf yapıyorsunuz. Çok doğru, keşke
ülkemizin yurttaşları, bütün yaşayan toplum böyle olsa yani
komşusu açken tok yatan bizden değildir. Yani, bu yoksulluğa, bu
açlığa, bu sıvasız evlerde karın tokluğuna yaşamaya
kimse seyirci kalmamalı
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hadisi
şerifle ilgili kullandığı beylik laf ifadesini düzeltmesi
lazım.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla)
ama sizin ekonomi
politikanız, sizin siyaset tarzınız, bu uygun değil.
BAŞKAN Sayın Tüzel, teşekkür ederim.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Kelimelere
takılmayın Sayın Mahir Bey.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Kelimelere
takılırım ben.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Sayın Mahir Bey,
buna takılmayın, işin esasına gelin.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hayır
efendim, bu bir tahfiftir, bu hafife almaktır.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Siz bu lafları
kullana kullana 77 milyonu sömürdünüz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hafife
almaktır bu. Hadisi şerifi hafife alamazsınız.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) On iki yıldır
yaptığınız iktidar boyunca da ha bire bu yoksulluğu
büyüttünüz
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hadisi şerifi
hafife alamazsınız.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla)
millete dönüp dönüp
Siz açken biz tok yatmıyoruz. diyemezsiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Meseleyi
esasından saptırmayın.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Bu ülkede 891 lira
asgari ücretle insanları çalıştırıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Tüzel
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Bundan utanç
duymanız gerekir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Mesele bu
değildir, mesele kelime değildir, hadisin anlamı değildir;
mesele sizin hadisi tahfif etmenizdir.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Onun için, onlar
üzerinde tepinmeyin; hadisler üzerinde, veciz sözler üzerinde tepinmekten sizi
men ediyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Meseleyi tahfif
ediyorsunuz.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Halkın
inançları üzerinde artık son bulsun bu tepinmeniz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tüzel.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, düzeltme için
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Hadisi şeriflere
önce AKPliler uysun.
BAŞKAN Sayın Ünal, zaten konuşuyorsunuz,
buyurun. Ne için istiyorsunuz Sayın Ünal?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Tepinme
ifadesini kullandı hatip. Dolayısıyla, bunu bir sataşma
olarak değerlendirmeniz gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal.
İki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Neye sataştı Sayın
Başkan?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
konuşmacıdan aynı tepkiyi bir bakanın
kullandığı Bakara makara kelimesine de göstermesini bekliyoruz
konuşmasında. Hadisle beraber ayetle dalga geçenlere de tepki
bekliyoruz.
BAŞKAN Buyurun.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal'ın, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralıktan bugüne kadar
-öncelikle bunu ifade etmek istiyorum- yapılan bir darbe girişiminin
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hırsızlık
çetesinin çöküşüdür o, hırsızlık çetesinin çöküşüdür
o.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
siyasi
uzantılarının burada
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O bir hırsızlık
çetesinin çöküşüdür.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
açık bir şekilde
devamına şahit oluyoruz. Hiç kimse şunu
MUSA ÇAM (İzmir) Rüşvetin adı darbe
olmaz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O bir hırsızlık
çetesinin çöküşüdür.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bir kere lafı eğip
bükmeyin.
MUSA ÇAM (İzmir) Rüşvetin adı darbe
değildir.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bir kere lafı eğip
bükmeyin.
MUSA ÇAM (İzmir) Rüşvet ve yolsuzluk var.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bir hırsızlık
çetesinin çöküşüdür. Onun yıl dönümünü kutlayacağız.
MAHİR ÜNAL (Devamla) 17 Aralık ve 25
Aralığı paralelciler yaptı mı, yapmadı mı?
MUSA ÇAM (İzmir) Rüşvet var mı, yok mu?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bu darbe girişimini
yapan savcısı, kolluğu
MUSA ÇAM (İzmir) Yolsuzluk var mı, yok mu?
MAHİR ÜNAL (Devamla)
hâkimi, hepsi paralelci
miydi, değil miydi?
MUSA ÇAM (İzmir) O başka. Rüşvet,
yolsuzluk var mı yok mu?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Paralelcilerin
yaptığı bir darbe girişiminin
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Rezanın önüne yatan
bakanın hissiyatıdır o.
MUSA ÇAM (İzmir) Çelik kasalar niye oradaydı?
MAHİR ÜNAL (Devamla) -
siyasi uzantısı
olarak bunu burada kullanmaya devam ediyorsunuz; etmeye devam edin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hırsızları
savunmak size yakışmaz.
MUSA ÇAM (İzmir) Para sayma makineleri yatak
odalarında ne arıyor, para sayma makineleri? Ayakkabı
kutularında milyon dolarlar ne arıyor?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Ayrıca, kullanılan,
dinî hassasiyetlerle ilgili herkesin yaptığı tahfifi her zaman
kınadık, kınarız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Konuştukça
batıyorsunuz ya, konuştukça batıyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O zaman Bakara makara diyen
Bakanı da kınayın buradan, o yezidi de kınayın.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Hiç kimse burada hadisi
şerifle ilgili Beylik bir laftır. ifadesini kullanamaz.
Kullanırsa bunun bir Müslüman olarak biz gereğini yapar, tepkimizi
koyarız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hâlâ hadisi
şerifi kullanıyorsun be!
MAHİR ÜNAL (Devamla) Siz yolsuzlukla ilgili
operasyona devam edin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hadisi
şerife böyle sahip çıkılmaz.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Paralelcilerin hukuki olarak
yaptığı işi siyasi olarak siz devam ettirin. Tarih bunu
kaydediyor.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, sırasıyla mı, parmak
kaldırma sırasına göre mi?
Sayın Baluken, buyurun.
Siz ne için söz istiyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Allahın bütün
vasıflarını üzerinde toplayan
diyen milletvekili hâlâ orada
oturuyor. Hassasiyetiniz nerede?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, Sayın Ünal grubumuz adına konuşan milletvekili
arkadaşımızın konuşmasını paralel
yapıların uzantısı şeklinde değerlendirdi.
İzin verirseniz
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İki dakika sataşma nedeniyle söz veriyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Nerede o milletvekili? Niye
tepki koymadınız? Niye susuyorsunuz?
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.
Burada konuşmacımızın ifade
ettiği çerçeve çok nettir. Ortaya koyduğu felsefede İslam
dininin özünün felsefesi ifade edilmiştir. Bunu hadisi şerif
değil de farklı bir şekilde ifade edilmiştir diyerek
başka bir noktaya çekmenizi doğru bulmuyoruz. Hadisi şerifte
Komşunuz açken tok yatan bizden değildir. ifadesi nettir ve bununla
ilgili de sizin bir duyarlı yaklaşım göstermenizi beklerdik.
Eğer bu kadar yüksek bir
duyarlılığınız varsa, bir Bakanınızın Bakara
makara demek suretiyle Kuran sureleriyle, Kuran ayetleriyle dalga geçen
ifadeleriyle ilgili aynı duyarlılıkta olmanızı
beklerdik. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
Cumhurbaşkanına dokunmak ibadettir. diyen milletvekillerinize
karşı
PERVİN BULDAN (Iğdır) Doğru söze ne
diyeceksin Mahir Bey?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, suimisal emsal olmaz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
ya da Peygamber
vasıflarını taşıyor. diyen lidere karşı
aynı duyarlı yaklaşımı göstermenizi bu kürsüden
beklerdik.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Suimisali burada
emsal olarak gösteremezsiniz. Biz buradaki bir meseleyi konuşuyoruz. Onu
ayrıca tartışırız.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Diğer taraftan,
Halkların Demokratik Partisi olarak biz ilk günden itibaren bu Meclise
önerge verdik.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Biz buradaki bir
meseleyi konuşuyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hem paralel
yapıyla mücadele hem de yolsuzlukla mücadele yapılmasını
ilk ifade eden partiyiz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Suimisali emsal
olarak kullanamazsınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O zaman
konuşmasaydınız olurdu Mahir Ünal.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Eğer bizi
dinlemiş olsaydınız ilk günden itibaren hem paralelle mücadele
hem de yolsuzlukla mücadeleyle ilgili bu Mecliste araştırma komisyonu
kurardınız, bütün siyasi partilerle ortaklaşan bir
çalışma mekanizmasını esas alırdınız; bugün
de kimin söylemi haklı, kimin söylemi haksız, halkın önüne
çıkarırdınız. Siz bundan kaçtığınız
için bugün işte bu duruma düşüyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Bizim
düştüğümüz bir durum yok. Bizler hiçbir şeyden kaçmadık.
Soruşturma komisyonu da kuruldu, çalışmalarına devam
ediyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bugün de
yapmanız gereken şey, hem paralelle mücadele hem de yolsuzlukla
mücadeleyi aynı ciddiyetle esas almaktır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ama sizler bununla
yaşamaya devam edeceksiniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Milletvekilimizin
ifade ettiği çerçeve de son derece nettir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Aynı sebeple ben de
istiyorum. Sataşma var.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle, aynı sebepten
size de söz veriyorum iki dakika.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) On senedir kol kola
geziyorsunuz paralelle.
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu'nun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Efendim beylik sözü yakışık
almamıştır, önce onunla başlayayım ama onun ötesinde
şunu özellikle belirteyim ki
(AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
FARUK BAL (Konya) Hatibi duyamıyoruz Sayın
Başkan, hatibi duyamıyoruz. Bakın şu tarafa.
BAŞKAN Sayın Ünal
FARUK BAL (Konya) Sözünü yeniden başlatın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Burada bir tek olay
meydana gelmedi. Burada birçok, buna benzer olaylar meydana geldi. Yani bir
milletvekili çıktı, sonra özür dilemesi bir şey ifade etmez.
Allahın bütün vasıflarına sahip bir liderimiz vardır.
diye ortaya çıkan kişi özür dilese bile bunun muhatabı olan
kişiden herhangi bir tepki gelmedi, Sen ne halt ediyorsun be adam. deme
sözünde bulunmadı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) O da kabul
ediyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ya, yapmayın;
onun öyle olmadığını biliyorsunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Diğer taraftan,
Efendim, ona dokunmak ibadettir. denmesine tepki gösterilmedi. Keza
MEHMET METİNER (Adıyaman) Hangi densiz öyle
demişse kınıyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Ha, onu işte hangi
densiz demişse
MEHMET METİNER (Adıyaman) Ama
arkadaşımız onu söylemedi, bu şekilde söylemedi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
bunu tenkit etmedi
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Kim tenkit etmedi?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bu kadar da
siyaseti düzeysizleştirmeyin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
ve bununla ilgili
muhatap olan Recep Tayyip Erdoğandı o tarihte.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Onun
yanlış olduğu söylendi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Açık açık
söyledi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Açık
açık da söylenmedi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Kendi video
konuşmaları var.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bakara makara
demişse de Allah belasını versin.
BAŞKAN Sayın Metiner, lütfen. Bir dinleyin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Bakara makara diyen
kişi de aynı şekilde düştü
MEHMET METİNER (Adıyaman) Demişse de
Allah belasını versin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
fakat bununla ilgili
herhangi bir söz söylenmedi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ona söyle, Belanı
versin! de. Bize ne diyorsun Mehmet Metiner? Git ona de, Allah belanı
versin! de!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Diğer taraftan
paralel yapılanma diyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yezidin yanında yer
alanlar var. Hazreti Hüseyinin karşısında yezidin yanında
yer alanlar var.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Kardeşim, paralel
yapılanmayla on iki sene siz beraber oldunuz, eğer suçlularsa buna
yataklık ettiniz demektir. Çünkü polis teşkilatının en üst
düzeyine siz getirdiniz, bürokrasinin en üst düzeyine siz getirdiniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Şimdi size
bıraktık.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hâkim,
savcıyı sen getirdin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Onun
dışında, hukukun en üst düzeylerine siz getirdiniz.
Peki, Ne istediniz de vermedik? dediniz. Ayrıca,
Okul açarken siz mi açtınız, biz size destek verdik. diyen o
tarihteki Başbakandı, şimdiki Cumhurbaşkanı.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Bu insanların
biz adli sicillerini çıkarıp fişlemesini, GBTsini mi
yapacaktık eski devletin yaptığı gibi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Fişlemenin Allahuekberini
siz yapıyorsunuz!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Yine dediniz ki
Üniversite açtık size. Şimdi, mademki öyleydi, mademki siz iş
birlikçisiniz hâliyle onlar suçluysa siz de suçlusunuz, sizin
hakkınızda da aynı soruşturmanın yapılması
gerekir çünkü onlara yataklık ettiniz. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bu ihanet
şebekesini size bırakıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muharrem
IŞIK (Erzincan)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki beşinci tur görüşmelerine devam
edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)
(Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1) İçişleri Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Jandarma Genel Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
(Devam)
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
(Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına 4üncü konuşmacı, Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Kültür
Bakanlığı bütçesi üzerine partimizin görüşlerini ifade
edeceğim ancak tabii, kültür çok geniş bir kavram. Bu toplumda, hatta
bu dünyada ne kadar insani ilişki varsa hepsini kuşatan, kucaklayan,
hepsini birden ifade eden bir kavram. Bunun içerisine, ister istemez, bizzat
toplumsal bir ilişki olması dolayısıyla iletişim ve
onun kültürü de girer. İletişim ortamımıza yönelik
düzenlemelerin giderek şiddetlendiği bir dönemde buradan söze
başlamanın uygun olacağını düşünüyorum.
Son günlerde, aslında iki gündür kamuoyunu
işgal etmekte olan cemaat basınına karşı Hükûmet
kuvvetlerinin girişmiş olduğu operasyonlara bir tutum almadan
Türkiyedeki gidişat hakkında doğru bir şey söylemek mümkün
değil, bunu görmezden gelemeyiz. Biz, esasen bu durumda basın ve
ifade özgürlüğünün ve gazetecilik deontolojisinin yanındayız,
onun savunulmasından yanayız. Bu çerçevede, düşünce ve
kanaatleri ne olursa olsun, gazetecilerin, işlerini herhangi bir korku
olmaksızın, herhangi bir baskı olmaksızın
gerçekleştirmelerinin vazgeçilmez bir ilke olduğu görüşündeyiz.
Bu nedenle Zaman gazetesi ve bağlı birimlere yönelik bir polis operasyonunun,
neredeyse bir sıkıyönetim saldırısı gibi gelişen
bu operasyonun, ifade özgürlüğü üzerine düşürülmüş
ağır bir gölge olduğundan kuşkumuz yoktur.
Bu noktada, gerek Zaman gazetesi gerek cemaat
basınının gazetecilik kalitesi hakkında herhangi bir
şey söylüyor değiliz, siyasi kanaatleri hakkında da bir şey
söylüyor değiliz. Bizim açımızdan, bize karşı da olsa,
bize uzak da olsa, bize düşman da olsa zulme uğrayanın zulme
uğradığını söylemek esastır, bu zulmün ortadan
kaldırılmasını istemek esastır. Haksız, adil
olmayan bir saldırı yerli yerinde değildir. Bunun ifade özgürlüğüyle,
ifade özgürlüğünü korumakla bir ilgisi olamaz.
Şüphesiz, herkes kadar biz de biliyoruz ve en
yakından biliyoruz, tenimizde ve bilincimizde hissetmiştik ve
hissediyor idik, bu camiadan bize yönelik haksız saldırı ve
eleştirileri. Partimizin kriminalize edilmesi çabalarının
doğrudan muhatabıyız, bunu tenimizde hissettik. Kürt gazetecilerin
tutuklandıkları bütün operasyonların gerisinde bu zihnin
olduğunu biliyoruz. Ahmet Şık ve Nedim Şenere yönelik
kovuşturmanın gerisinde bizzat bu camiaya bağlı polis
şeflerinin olduğunu biliyoruz, bütün bunların hepsini biliyoruz
fakat bunlar hiçbir şeyi değiştirmez. Bu, gazetecileri
tutuklamanın ve gazetecilerin tutuklanmasına bigâne kalmanın
gerekçesi olamaz. O nedenle, zulme zulüm demek şarttır,
baskıya baskı demek şarttır.
Ve şunu da hatırlatarak bitirmek isterim: Demek
ki basın özgürlüğü, adalet bir gün herkese lazım olacaktır
ya da tersinden söyleyecek olursak, bir gün herkes eninde sonunda, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarının, o iktidarda durduğu sürece
sopasını tadacaktır. O sopayı tutmaya ortak olmuş
olmak onların bugün adil olmayan bir biçimde
yargılanmalarını gerektirmez.
Biz, bize yönelik saldırıların, bize
yönelik karalamaların, damgalamaların hesabının
sorulmasını Adalet ve Kalkınma Partisine ihale edecek, havale
edecek değiliz; biz, hesabımızı, kendimiz kendi
bildiğimiz zeminlerde, siyaset zemininde, hukuk zemininde, adalet
zemininde ve doğru gazetecilik, onurlu gazetecilik, sorumlu gazetecilik
zemininde bunların cevabını veririz. O yüzden, kimseden iyilik
beklemiyoruz ve bizi hesaba katmamalarını istiyoruz bu
çatışmada. Eninde sonunda, bunun haksızlar arasındaki bir
savaş olduğunun farkındayız. Ancak, gene de, iktidarda
olan, kamu gücünü elinde tutan, mali denetim gücünü elinde tutan, bütün
bunlarla rakiplerini sindirmek için yasaları aşarak, yasaların
etrafından dolaşarak operasyon yapan ve Buna kimse
karışamaz. diyen despotik bir idarenin karşısında
Her ikisi bakımından eşittir. diyecek durumda değiliz,
altta olanla üstte olan arasında elbette ayrım yapacağız. O
nedenle, bir an önce gözaltındaki gazetecilerin serbest bırakılmasını,
medyaya yönelik kuşatmanın son bulmasını, diğer
yayın organlarına yönelik mali kuşatmanın son
bulmasını ve düşüncelerini açıkladıkları için
cezaevlerinde olan bir tek kişi kalmayıncaya kadar bu sürecin
takipçisi olacağımızı söylemek istiyorum.
Sevgili
arkadaşlarım, Kültür Bakanlığı bütçesinin -demin de
söylediğim gibi- aslında ilgili olduğu alan son derece
geniş. Türkiyenin maddi ve manevi yaşantısının ve
geçmiş maddi ve manevi tarih ve kültürünün hiçbir unsurunu
dışarıda bırakmayan bir tanım genişliği var.
Üstelik, sadece kültür değil, aynı zamanda Turizm
Bakanlığından da söz ediyoruz. Dolayısıyla, bu
genişlik çerçevesinde meseleye baktığımızda, Kültür
Bakanlığı bütçesinin bütün bütçe içerisinde sadece binde 5
dolayında bir paya sahip olmasının aslında son derece tuhaf
olması gerekir çünkü öte yandan, aynı zamanda Kültür ve Turizm
Bakanlığı olduğu için bu bakanlık, Türkiye'nin -benim
bulabildiğim en son rakam 2002- turizm gelirlerinin toplam gelirler içerisindeki
payı yüzde 3,7ydi, dış ticaret açığının
yüzde 35i turizmden gelen gelirlerle kapatılıyordu. İhracat
gelirlerinin yüzde 19,2si turizmden elde ediliyordu. Demek ki, bütçeye en
önemli gelir üreten etkinliklerden birinin nezaretinde bulunan, buna bakan bir
bakanlık, bütün maddi, manevi ilişkilerimizi, maddi ve manevi kültür
alanlarını kapsayan insani yaşantıyı gözleyen bir
bakanlığın bütçesinin binde 5 olmasını mantıkla
ve bu işlevlerle birlikte açıklamak neredeyse imkânsız ancak
bütçeye baktığımız zaman öyle anlıyoruz ki,
aslında Kültür ve Turizm Bakanlığı, işlerinin önemli
bir bölümünü Diyanet İşleri Başkanlığı ile Millî
Eğitim Bakanlığına devretmiş görünüyor, geriye kala
kala sınırlı sayıda iş kalıyor. Bu sınırlı
sayıda işlerin de Türkiye Sanat Kurumu çalışmaları
içerisinde esasen özel sektöre devredilmesi,
piyasalaştırılması ve merkezîleştirilerek Hükûmete
bağlanması yönündeki iradeyi de göz önüne
aldığımızda, aslında Bakanlık bütçesinin bu
zayıflığını kolayca açıklamak mümkün.
Türkiye Sanat Kurumuna yönelik olarak şunu ifade
etmek isterim: Bugün, kamu fonlarından desteklenen yegâne sanat ve kültür
etkinliği olarak Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile
dolaylı olarak Şehir Tiyatrolarının bu süreç tamama
erdiğinde bütünüyle Hükûmet kontrolüne gireceği, şimdi sahip
oldukları özerk yapıdan uzaklaşılacağı
apaçık ortada olduğundan bütün tiyatro ve opera
sanatçıları, sanatın özerk, iktidardan bağımsız
olması gerektiğini savunan bütün düşünce insanları bu
tasarıya itiraz ettiler ama öyle görüyoruz ki, Kültür
Bakanlığının en önemli işlerinden biri de bu
tasarıya itiraz edenlerin işlerine son vermek. Bu tasarıya
itiraz eden kamu görevlilerinin işleri birer birer sona erdiriliyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığından beklenen
işlerin başında, eğer Türkiye kültürünü bir çoğul
kültür, çoklu kültür olarak göreceksek, tekil bir kültür
olmadığını, sadece Türk kültüründen ibaret
olmadığını, sadece İslam harsından ibaret
olmadığını göz önüne alacak olursak, bu çoğulluk
içerisinde Kültür Bakanlığının bir faaliyeti
olmasını beklerdik ama Kültür Bakanlığının uhdesindeki
kültürel sitlerle ilgili olarak verilen kararlarda son derece çarpıcı
durumlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Sivasın Şarkışla Hardal köyündeki
köy tüzel kişiliğine ait olan cemevi, kültürel sit mirası
içerisinde, kültürel miras içerisinde kabul edilerek korunması gerekli
kültür varlığı ve ibadet yeri olarak tescil edildikten sonra,
müftülük ve diğer bu durumdan hoşnut olmayanların
itirazları üzerine, sonunda Hardal Köyü Camisi olarak tescil edildi.
Böylelikle, Kültür Bakanlığı tek tipleştirme sürecine
aslında, cumhuriyetin başından beri Türkiye'nin, Türkiye'de
yaşayan halkların ve kültürlerin karşı karşıya
kaldıkları aynılaştırma, farklılıkları,
hâkim olan lehine giderme yönündeki uygulamaya bir de Sayın Kültür
Bakanımız Ömer Çelikin bakanlığı döneminde maruz
kalmış oldu.
Ancak bu, Kültür ve Turizm Bakanlığı
kültür varlıklarını koruma bölge müdürlüklerinin ilk ve tek
işi de değil, Sayın Bakanın bakanlığı
döneminde. Hepinizin çok iyi bildiği gibi, büyük, ağır
tartışmalara neden olan Atatürk Orman Çiftliğindeki
Başbakanlık sarayı olarak başlayıp şimdi başkanlık
sarayı olarak bitirilmekte olan binanın yapımı için 600
bin metrekare tarihî sit, 800 bin metrekare de doğal sit
alanının inşaata açılmasına izin veren bir kurulun
başındadır Bakanlık. Şimdi, bu rakamlar belki size çok
iyi bir şey ifade etmeyebilir, 600 bin metrekare ne demek 800 bin
metrekare ne demek: Bir futbol sahasının 7 bin metrekare
olduğunu düşünürseniz, demek ki 100 futbol sahası
büyüklüğünde bir alan doğal sit alanı, ona yakın bir alan
da tarihî sit alanı, Kültür Bakanlığının gözetiminde
imara açılmış ve böylelikle tahrip edilmiştir.
Bunların hepsinin
hukuksuz olduğunu, bunların tümünün keyfîlik olduğunu Kültür
Bakanının bilmeyeceğini ben doğrusu düşünmüyorum.
Kültür Bakanı olmak bunu icap ettirir. Eğer bu kadar kültürünüz yoksa
bu Bakanlığı da yapmamanız daha iyi olur.
Demin söylediğim
gibi, Kültür Bakanlığının bütçesinin giderek
azalmasına, giderek daralmasına Bakanlığın herhangi
bir itirazının olmaması anlaşılabilir çünkü
faaliyetleri bilinçli bir biçimde daraltılmaktadır. Kültür
Bakanlığına bağlı halk kütüphaneleri sayısı
bundan on yıl önce 1.367 iken 2012de bunun sayısı 1.112ye
düştü, 321 kütüphane önce yerel yönetimlere devredildi, sonra da
kapatıldı. Tabii, bunların artan nüfus ile kütüphaneden
yararlanan yurttaş sayısını kıyasladığımızda
da şöyle bir gerilemeye denk düştüğünü görebiliriz: 2005
yılında yaklaşık kütüphaneden yararlanan 20 milyon 706 bin
yurttaş varken 2012 yılında, nüfusumuzda yaklaşık yüzde
10-15 artış olmasına rağmen, kütüphanelerden yararlanan
yurttaş sayısında 1 milyondan fazla düşüş oldu, 19
milyon 545 bin kişi kütüphanelere girdi, çıktı.
Dolayısıyla, bu, bize son derece açık bir biçimde gösteriyor ki
Kültür ve Turizm Bakanlığımız aslında gitgide
işlevsizleşen, devreden düşen, toplumsal kültüre katkısı
herhangi bir biçimde görünür olmayan bir bakanlık hâline geldi.
Devlet Tiyatrolarının esasen TÜSAK kontrolüne
alınması sürecinde özel tiyatroların da belki de bu çerçevede
gözetileceğini düşünebilir piyasa âşıkları. Ancak,
geçtiğimiz yıl dağıtılan 4 milyon 265 bin Türk
liralık ödenek özel 227 tiyatro için ancak ayrılabilmiştir.
Bunun ne manaya geldiğini birlikte düşünelim; İstanbulda
Çengelköyde 175 metrekarelik 5 odalı bir villanın fiyatı 1
milyon 200 bin TL olduğuna göre, demek ki 3,5 villa parası kadar bir
paradır Türkiyenin bütün özel, amatör, ödeneksiz tiyatrolarına
ayrılmış olacak olan kaynak.
Bu şartlar altında, Kültür
Bakanlığının, hakikaten, kültürü olduğu gibi devletin
başka kurumlarına devrederek aradan çıkarmakla
görevlendirildiğini anlamak hiç zor değildir.
Öte yandan, Kültür Bakanlığındaki
kadrolaşmalar, kültürle yakından alakası olduğundan emin
olamayacağımız insanların, örneğin bir güreş
hakeminin İstanbul Şehir Tiyatrolarının yönetimine
getirilmesinde, hayvanat bahçesi müdürünün gene bir kültür kurumunun
başına tayin edilmesinde ben bir tuhaflık görüyorum.
Onların önceden yaptıkları işlerde bir tuhaflık
görmüyorum, güreş hakemi olmanın nesinde tuhaflık var ya da
hayvanat bahçesi yönetmenin nesi kötü olabilir? Sadece ehliyetle ilgili bir
tartışmadır. Güreş hakemi ile tiyatro yöneticiliği
arasında bir illiyet kurmak, eğer güreş bir tiyatro değilse
son derece zordur. Güreşi tiyatroya herhâlde benzetemeyiz, orada hakiki
bir kavga, hakiki bir mücadele vardır, kimse orada rol yapmaz, güreş
bir sanat değildir. Bütün bunların ister istemez ehline emanet
edilmesi ihtiyacı karşısında bu itirazı ifade
ediyoruz.
Öte yandan, Türkiyenin çoklu kültürel yapısına
ve çözüm sürecine baktığımız zaman Kültür
Bakanlığına çok önemli bir iş düştüğünü
düşünebiliriz. İhmal edilen, yer altına itilen, dışlanan,
ötelenen kültürlerin şimdi böyle bir süreç dolayısıyla göze
batmasını, öne çıkmasını, bunlara kaynak
ayrılmasını beklerdik, bekleriz. Ancak, Osmanlı eserlerinin
gün ışığına çıkarılmasını büyük
bir gürültüyle ifade eden Hükûmetimiz, gerçekte Osmanlı eserlerine de
gerekli ilgiyi göstermemektedir. Eski Osmanlı arşivlerinin suya
battığı bir yerde öteki kültürlerin tamamen ihmal edilmiş
olacağı aşikârdır. Duymadık, Türkiyenin Arap
halkının, Türkiyenin Kürt halkının, Türkiyenin Ezidi
halkının, Türkiyenin Laz, Çerkez, Pomak halkının herhangi
bir kültürel mirasının Kültür Bakanlığı
tarafından ihya edilmeye gerek görüldüğünü.
Restorasyon işlerine baktığımız
zaman gördüğümüz şey de acınasıdır. Bütün
restorasyonlar için ayrılmış olan kaynakların tamamı
İslam eserlerine giderken diğer kültürlerin maddi
varlıklarının restorasyonu için hiçbir ödenek
ayrılmadığını ya da bunların gitgide
ötelendiğini görebiliriz.
Bu çerçevede şunu söylemek pekâlâ mümkündür: Esasen
kültür işleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin ideolojik yönelimlerini
empoze etmeye geldiği nispette Diyanet İşleri
Başkanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığına
devredilmiş görünmektedir. Öteki kültür faaliyetleri ise bütünüyle
yurttaşların kendilerine bırakılmıştır.
Ancak, şunu hatırlatmak isterim: Yurttaşların dar,
kısıtlı bütçeleriyle, kısıtlı imkânlarıyla
bütün bir tarih yükünü omuzlarında taşımaları neredeyse
imkânsızdır. Devlet eğer bir işe yarayacaksa, işte
işe yarayacağı şey burasıdır. Toplumun herhangi
bir üyesinin, bazı üyelerinin kendi başına yapamayacakları
işleri sırtlanmak ve bunları kâr amacıyla değil,
halkın geçmişiyle ve geleceğiyle, bugünüyle birbirine
bağlanacağı bir süreklilik içerisinde kendi kültürünü yeniden
üretmesi için buna ihtiyaç vardır. Bunu da yapmayacaksa çekiverin
kuyruğunu, gitsin. O zaman, biz kendi işimizi kendimiz
gördüğümüzde bize de Paralel kuruyorsunuz. demeyin. Paralel kurmuyoruz;
karşınızda yeni bir kültürün inşasına
girişeceğiz, bunu kendi elimizle, kendi gücümüzle, kendi
dinamizmimizle yerine getireceğiz, o zaman parmaklarınızı
ısıracaksınız, kültür karşısında şapka
çıkartacaksınız.
Hepinize iyi günler diliyorum, hoşça kalın.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına birinci
konuşmacı Faruk Işık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK IŞIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığı, vatandaşlarımıza
hayatlarının her alanında güvenlik başta olmak üzere
nüfustan mahallî idarelere, illerin idaresinden göç politikalarına ve
sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesine kadar çok geniş
bir yelpazede hizmet vermektedir.
Bakanlığımız, güvenlik hizmetlerini
yürüttüğü Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
kanalıyla insan hak ve hürriyetlerini temel alarak, Emniyet Genel
Müdürlüğümüzce yürütülen MOBESE ve Jandarma Genel
Komutanlığımızca yürütülen JEMUS gibi teknolojik
projelerden ve imkânlardan azami ölçüde faydalanıp tüm toplumun güvenlik
birimlerine desteğini sağlayarak öncelikle suçun önlenmesi
hedeflenmektedir.
Bakanlığımız, organize suçlarla
mücadeleyi sistematik ve etkin kılmak için 2013-2015 Organize Suçlarla
Mücadele Eylem Planını 2 Eylül 2013 tarihinde yürürlüğe
koymuştur. Organize suç örgütlerine yönelik planlı operasyonlarla bu
örgütlerin birçoğunu etkisiz hâle getirmiş ve bu sayede
vatandaşımızın devlete olan güvenini bir kez daha
pekiştirmiştir. Suçla mücadeleyi etkin kılmak, toplumun
katılımını ve desteğini sağlamak amacıyla
Toplum Destekli Polislik Projesi seksen bir ilimizde uygulanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükûmetlerimizin terörle mücadeleye verdiği önem, terörden zarar gören
vatandaşlarımızın zararlarının
karşılanmasında da görülmektedir. Bu kapsamda, Hükûmetimiz
terörle mücadelede bütün imkânlarını seferber etmekte,
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini
sağlamak, ülkemizin birlik ve beraberliğini güçlendirmek için her
türlü tedbiri almaktadır. Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun çerçevesinde,
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören
vatandaşlarımızın zararları
karşılanmaktadır. Bugüne kadar, terörden zarar gören
vatandaşlarımıza toplam 3 milyar 283 milyon lira ödeme
yapılmıştır.
Bakanlık olarak, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon
Projesi kapsamında, Doğu Anadolu Bölgemizde terör ve güvenlik
kaygılarıyla yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda
kalan vatandaşlarımızdan gönüllü olarak geri dönmek isteyenlerin
dönüşlerini kolaylaştırıp geri dönülen yerlerde gerekli
sosyal, ekonomik altyapının tesisiyle sürdürülebilir yaşam
koşulları oluşturulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ, ülke bütünlüğünü sağlamanın, korumanın,
kardeşliğin, huzurun, güvenin ve birlikte yaşamanın
adresidir. Ortak kaderimize kastedilen tüm olumsuz tabloların ortadan
kaldırılması için her türlü tedbiri almayı temel ilke olarak
ele almış ve almaktadır. Bunu büyük bir ülke olmanın ve
kadim bir medeniyetin temsilcisi olmanın gereği olarak
yapmaktadır. Bu bağlamda, AK PARTİ, milletin iradesini tasfiye
eden vesayetlerin hızla tasfiye edildiği dönemin adıdır. AK
PARTİ, tedip ve tenkil geleneğini hortlatarak köyleri boşaltan,
yakıp yıkan güçlerin derdest edilip adaletin önüne
çıkarıldığı dönemin adıdır. AK PARTİ,
onlarca yıl, özellikle şarkta köylere dönüşmeye
başlamış şehirlerin ilk kez şehir kimliğini
hızla oluşturmaya başladığı dönemin
adıdır. AK PARTİ, KÖYDES Projesi başta olmak üzere,
kalkınma ajansları vasıtasıyla köylerimizin birer
şehre dönüşmeye başladığı dönemlerin
adıdır. AK PARTİ, olağanüstü hâlin, faili meçhul
cinayetlerin, işkencelerin, yol kesmelerin, gece baskınlarının,
inkârın, reddin, asimilasyonun bir daha avdet etmemek üzere tarihin çöp
kutusuna atıldığı, hayırla yâd edilen bir devrin
adıdır. AK PARTİ, bu ülkede hiç kimsenin bir
başkasının ne kölesi ne de efendisi olmadığı,
olmayacağı, tüm insanların bir tarağın dişleri
gibi eşit bir muamele görmeye başladığı
çağın adıdır. AK PARTİ bunu yaparken problemli
coğrafyanın zorunlu nedenlerine rağmen, iç bürokratik
direnişe rağmen, siyaset ve sermaye elitlerinin direnişlerine
rağmen bunları gerçekleştirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK IŞIK (Devamla) Türkiye'yi ve
vatandaşlarımızı 2002den beri kadim korku ve tehditlerden
arındırarak bugünlere geldik ki bu, bölünme tehdidi ve korkusu, Kürt
tehdidi ve korkusu, Alevi tehdidi ve korkusu gibi tehditlerdir.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son vermeden
önce, mülki idare kökenli bir milletvekili olduğumdan dolayı, Türkiye
idaresinin temel taşı olan mülki idare amirlerimize, görevli
olduğu, 1inci sınıfa ayrılmış olan mülki idare
amirlerimize 6.400 gösterge verilmesi öteden beri talep edilmektedir.
MUSA ÇAM (İzmir) Niye yapmıyorsunuz, on iki
yıldır iktidarsınız niye vermiyorsunuz 6.400ü? Niye
vermiyorsunuz? Polislerin de 3.600 yapın göstergelerini.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Farukçuğum, beraber
verelim.
FARUK IŞIK (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle
şahsım ve grubum adına İçişleri
Bakanlığının 2015 yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, Sayın
Başkanı ve değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı
Sermin Balık, Elâzığ Milletvekili.
Buyurun Sayın Balık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SERMİN
BALIK (Elâzığ) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın
2015 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve yüce milletimizi
saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemizin en köklü geleneğe sahip
bakanlıklarından biri olan İçişleri
Bakanlığımız, ülkemizin her köşesinde güvenlik ve
huzurun sağlanması, vatandaşlarımızın temel hak
ve hürriyetlerini özgürce ve rahat bir ortamda kullanabilmelerinin teminat
altına alınabilmesi gibi devletin varlık sebebi olan önemli
görevleri yerine getirmektedir.
2010-2014 Stratejik Planı uygulayan
İçişleri Bakanlığının beş yıllık
geleceğini düzenleyen, 2nci stratejik planı olan 2015-2019 Stratejik
Planı da hazırlanmış bulunmaktadır. Bu stratejik
planda İçişleri Bakanlığının amacı İç
güvenlik, göç ve sınır yönetimi hizmetlerinin insan hakları
çerçevesinde etkinleştirilmesi ile güven ve huzur ortamını
sağlamak, mülki ve mahallî idarelerin sunduğu hizmetlerde hız ve
kaliteyi artırmak, sivil toplum faaliyetlerini desteklemek, hizmet
sunumunda bilgi teknolojilerini etkin, verimli ve güvenli olarak kullanmak,
Bakanlık hizmetlerinde hız ve kaliteyi artırmak. olarak
belirlenmiştir.
İçişleri
Bakanlığının, sunduğu kamu hizmetlerinin etkin ve
verimli yürütülebilmesi amacıyla stratejik plan, performans programı
ve faaliyet raporları çerçevesinde stratejik yönetim sistemini
kararlılıkla uyguladığı da görülmektedir.
İçişleri
Bakanlığınca hayata geçirilen ve yürütülmekte olan e-devlet
projeleriyle vatandaşlarımızın hayatında önemli
kolaylıklar da sağlanmıştır. E-devlete geçişin temel
taşı olan MERNİS Projesi, Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası ve adres kayıt sistemi gibi önemli projeler
gerçekleştirmektedir. Hayata geçirilen ve diğer kamu kurum ve
kuruluşları tarafından faydalanılan bu projelerle
vatandaşlarımız birçok belgeyi toplama ve ibraz etme
zorunluluğundan kurtulmuş, ayrıca daha önce günlerce süren resmî
işlemler dakikalar içinde halledilebilir duruma gelmiş, nüfus
sayımlarında da sokağa çıkma yasağı gibi geri
kalmış uygulamalar tarih
olmuştur. Son dönemde kamuoyunun da gündemine gelen yeni ve modern kimlik
kartlarımız da çok yakın bir zamanda tüm
vatandaşlarımıza dağıtılmaya
başlanacaktır. Artık araç ruhsatları ve pasaportlar için
günlerce beklemek zorunluluğu ortadan kalmış, bu evraklar
vatandaşlarımızın adreslerine teslim edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığımızın yürüttüğü
önemli projelerden biri de hâlen devam etmekte olan 112 Acil Çağrı
Merkezleri Projesidir. Bu projeyle birçok dünya ülkesinde olduğu gibi
acil çağrı numaralarının tek bir numara altında
toplanması, hayata geçirilecek elektronik sistemlerle de acil durumlara
çok daha kısa bir sürede müdahale edilebilmesi hedeflenmektedir. Proje
kapsamında 12 ilimizde çağrı merkezlerimiz de faaliyete
geçirilmiştir.
Bakanlığın yürüttüğü e-İçişleri
Yazılım Geliştirme ve İdame Projesi, kamunun kendi
işleyişini, özel sektör ve vatandaşın devletle olan iş
ve işlemlerini azami ölçüde kolaylaştırmaktadır.
E-İçişleri Projesi, Bakanlığın merkez birimleri,
valilikler, kaymakamlıklar ve il özel idarelerinin yürütmüş
olduğu iş ve işlemlerin elektronik ortamda
yapılmasını ve diğer kamu kurum ve kuruluşları
ile bilgi paylaşımını sağlayan bir değişim
projesidir. Bu sayede, bir taraftan Bakanlık nezdinde iş ve
işlemleri olan vatandaşlarımıza büyük kolaylıklar
sağlanırken diğer bir taraftan da valilikler ve
kaymakamlıklara taşrada e-Dönüşüm Türkiye Projesine öncülük
etmek imkânı da sağlanmıştır.
İçişleri Bakanlığımız,
terörle çok boyutlu mücadele edebilmek amacıyla da Hükûmetimiz
tarafından üretilen politika ve stratejileri birçok alanda hayata
geçirmektedir.
Vatandaşlarımızın korku ve
endişeden uzak, huzur ve güven içinde bir yaşam sürdürebilmesi için
çalışan tüm İçişleri Bakanlığı personeline
teşekkür ediyor, 2015 yılı bütçesinin İçişleri
Bakanlığına, ülkemize ve milletimize hayırlara vesile
olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Üçüncü konuşması Oğuz Kağan Köksal,
Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Köksal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OĞUZ KAĞAN KÖKSAL
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısında yer
alan Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Emniyet teşkilatımız ülkede kamu düzenini
ve güvenliğini sağlamak için gece gündüz görev yapmaktadır. Bu
uğurda sayısız şehit verilmiştir. Bu vesileyle
şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve gazilerimize sağlık,
sıhhat diliyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; birey için devletin temel varlığı öncelikle
kendisinin can ve mal güvenliğinin sağlanmasıdır.
Kaldı ki bir ülkede kamu düzeni ve güvenlik sağlanmadan diğer
kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi de mümkün değildir. Bu
anlayışla, AK PARTİ iktidarı olarak ülkede huzur ve güvenin
sağlanmasına büyük önem ve destek verilmiştir. Bu desteğin
sonucudur ki bugün coğrafyamızda, hatta dünyada, en güvenilir ülkeler
arasına ülkemiz girmiştir. Nitekim, yabancı sermayenin,
uluslararası sermayenin ve dışarıdan gelen insanların
ülkemize rağbetlerine baktığımız zaman, başta
gelen tercihlerinden birisi ülkedeki huzur ve güven olmaktadır. Bu
bağlamda, suçlarla mücadelede hiçbir masraftan
kaçınılmamıştır çünkü işlenmiş suçların
toplumsal maliyeti onu önlemek için yapılan maliyetten çok daha
fazladır. İşte bu noktada Emniyet Genel Müdürlüğü ve
Hükûmetimiz çeşitli yasal düzenlemeler yapmış ve bu düzenlemeler
çerçevesinde de Genel Müdürlüğümüz birtakım projeler ve tedbirler
almak suretiyle ülkemizde huzur ve güvenin sağlanmasına büyük ölçüde
katkılarda bulunmuştur.
Bu yaklaşım doğrultusunda şöyle
bakarsak: Vatandaş odaklı güvenlik hizmeti anlayışıyla
polis ve halk ilişkileri en üst seviyeyi çıkarılmış, suçun
önlenmesine yönelik mekanizmalar çalıştırılmış ve
suç olmadan önce önleme çalışmaları
yapılmıştır. Bu noktada çok büyük başarı gören ve
vatandaşımızın teveccühüne mazhar olan toplum destekli
polislik hizmeti de yürütülmüştür. Delilden sanığa gitme,
devriyeleri artırarak sokakta daha çok güvenlik görevlisi bulundurma ve
özellikle uyuşturucuyla etkin mücadele için narkotimlerin kurulması,
aile içi şiddetle mücadele şube müdürlüğünün kurularak
vilayetlerde kurulan aile içi şiddeti önleme birimleriyle müşterek
çalışmaları, okula giden çocuklarımızın daha
güvenle eğitim yapabilmesi için güvenli eğitim, trafik denetimlerinin
etkinleştirilerek Karayolu Trafik Güvenliği Eylem Planının
uygulamaya sokulması ve özellikle halkın yoğun bulunduğu
yerlerdeki asayiş suçlarını önlemek adına yapılan
güven timleri ve yıldırım ekipleri ile başta gasp,
kaçakçılık ve buna benzer asayiş suçlarının en alt
düzeye getirilmesine çalışılmıştır. Bu
saydıklarım bu hizmetlerden bazılarıdır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı olarak hukuk devleti ilkelerine ve
insan haklarına saygı çerçevesinde suçla mücadele edilirken
diğer yönden de hukuka uygun iş ve işlemlerde bulunmak,
işkenceye sıfır tolerans duyarlılığı en
etkin biçimde devam ettirilmektedir.
Değerli milletvekillerim, 2015 yılında
170inci yılını kutlayacak polis teşkilatımız,
kurulduğu günden bu yana devletinin emrinde, milletinin hizmetinde, kanun
tanımazların korkulu rüyası, mazlumların
sığınacağı bir liman olarak büyük bir başarı
ve özveriyle görevini yürütmektedir. Emniyet teşkilatımızca,
çağının gerektirdiği imkânlara sahip ileri teknolojiyi
başarıyla kullanmak için, özellikle Hükûmetimizin son yıllarda
yaptığı yoğun desteklerle, seksen bir ilimizde -başta
turizm bölgelerimiz olmak üzere- suçu önleyecek MOBESE sistemleri kurulmuş
ve bu sistemler sayesinde pek çok suç önlenmiştir.
Kısacası, geçtiğimiz yıllara, eski
yıllara baktığımızda, bırakın
arabasını, arabasına koyacak benzini olmayan bir emniyet
teşkilatından bugün 37 bin aracın yüzde 54ünün 0-5 yaş
arasında olduğu bir teşkilata gelinmiş ve
dolayısıyla her türlü teknolojide emniyet teşkilatı
desteklenmiştir. Yapılan zihniyet değişikliğiyle
karakollarımız, polis merkezlerimiz kameralarla
donatılmış ve bu sayede şeffaf bir hizmet verilmeye
başlanmıştır. Bu noktada, vatandaşlarımızla
olan diyalog, iş birliği en üst seviyeye
çıkarılmıştır. Bunu çıkarırken de diğer
ülkelere
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla)
baktığımızda, memur başına düşen
vatandaş sayısı ülkemizde çok az olmasına rağmen
hizmetler en iyi şekilde yürütülmektedir. Bu bakımdan, böylesine
özverili çalışan polis teşkilatına da burada,
huzurlarınızda bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.
Bu kapsamda, Genel Müdürlüğümüze 17 milyar 623
milyon 719 bin Türk lirası bütçe ayrılmıştır. Elbette
bu bütçe belki yeterli değildir ama geçtiğimiz yıllara
baktığımızda her sene artan bir trend izlenmektedir.
Önümüzdeki yıllarda da verilen bu desteğin artırılarak
sürdürüleceğine inancımı burada bir kere daha ifade ediyor
MUSA ÇAM (İzmir) Göstergeleri ne olacak sayın
vekilim?
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla)
2015
yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Dördüncü konuşmacı Mehmet Metiner,
Adıyaman Milletvekili.
Buyurun Sayın Metiner. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET METİNER
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Bugün çok ilginç iddialara tanık olduk, onlardan
birkaçına izninizle cevap vermek istiyorum. Öncelikle ve önemlilikle
belirtmek istiyorum ki cemaat medyasına -tırnak içinde- yönelik
Hükûmet kuvvetlerinin bir operasyonundan söz etmek kocaman bir yalandan, bir
palavradan ibarettir. Basına sansür, baskı, yıldırma
politikalarının Hükûmetten kaynaklı olduğunu söylemek de
kocaman bir palavradan ibarettir. Ortada yargı marifetiyle paralel suç
şebekesine yönelik bir soruşturma devam etmektedir. Herkesin bu
soruşturmanın sonucunu aklıselim içinde beklemesi
gerektiğini hatırlatırım. Bu operasyon, evet, paralel suç
şebekesine yöneliktir ve ilginçtir, paralelin türlü uzantıları,
AK PARTİ düşmanlığı söz konusu olduğunda ittifak
yapabilmektedirler, aynı cephede hizalanmaktadırlar. Daha düne kadar
F tipi diyenlerin, F tipi diyerek yeri göğü çınlatanların
bugün F tipinin arkasında nasıl hizalandıklarını görmek
gerçekten şaşırtıcıdır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Daha düne kadar sen
neredeydin?
MEHMET METİNER (Devamla) Paralel çetenin iki gözü
görmeyen bir hoca efendiyi ve yanındaki 122 kişiyi sahte delil
üreterek nasıl hapse tıktığını bilmiyorsanız
öğreniniz. Ayrıca, gazeteci-yazar Mustafa Kaplanın bu terör
örgütü kapsamında on alt yıl nasıl hapse
tıkıldığını bilmiyorsanız öğreniniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne istediler de vermediniz?
MEHMET METİNER (Devamla) Oda TVye yapılan
operasyondan sonra Zaman gazetesi sürmanşetinden şöyle diyordu: Bu
mu gazetecilik? Taraf gazetesi sürmanşetinden şunu diyordu:
Gazetecilikten tutuklanmadılar.
İZZET ÇETİN (Ankara) Siz ne
yaptınız o zaman?
MEHMET METİNER (Devamla) - Değerli milletvekili
arkadaşlarım, paralel suç şebekesine karşı yürütülen
yargısal işleme karşı bir suç ortaklığı
mantığıyla hareket etmek doğru değil, bekleyelim,
görelim. Hiç kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz, hiç kimsenin suç
işleme imtiyazı olamaz arkadaşlar.
İZZET ÇETİN (Ankara) Tayyip Erdoğan da
dâhil mi?
MEHMET METİNER (Devamla) Çözüm süreci bahsinde
birkaç şey söylemek istiyorum, aslında bugün çözüm süreci bahsinde
konuşacaktım ama bu paralel yapı sevgisinin, paralel çetenin
nasıl bu kadar çok kullanıldığına tanık olmak
doğrusu çok şaşırttı beni. Paralelin siyasal
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Metiner, onlarla
kankaydınız, siz onlarla kankaydınız, paralel yapıyla
kankaydınız.
MEHMET METİNER (Devamla) Şimdi size verdik
onları, tepe tepe birbirinizi kullanabilirsiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Yok, aman aman, sizin olsun!
İZZET ÇETİN (Ankara) Bu bir itiraftır.
MEHMET METİNER (Devamla) - Çözüm süreci bir çözülme
süreci değildir. Çözüm süreci gizli pazarlık yapılan bir al,
ver süreci değildir. İlla da bir al, verden söz edecekseniz
şunu söylüyoruz biz: Ölüm yerine hayatı, silah yerine siyaseti
veriyoruz. Bundan rahatsızlık duyanın milliyetçiliğinden
de, ulusalcılığından da kendi adımıza şüphe
duyarız. Terörle müzakere yaptığımız iddiası
yalandır. Biz silahları susturmak için bir müzakere yürütüyoruz,
terörle müzakere etmiyoruz, terörün elini güçlendirmek için bir müzakere yapmıyoruz.
Özerklik, genel af gibi birtakım spekülasyonlar üzerinden çözüm sürecinin
her iki cephede de sabote edilmek istenmesini, bu konudaki bir
ortaklığın da dikkat çekici olduğunu vurgulamak istiyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) PKKyla ortaklık
yapanlar var, PKKyla.
MEHMET METİNER (Devamla) Bir milletvekili
arkadaşımız Analarımız ağlasa da bir tek
çakıl taşı vermeyeceğiz. dedi. İşte çözüm
sürecinin gayesi bu arkadaşlar. Ne annelerimiz ağlayacak ne de
vatanımız bölünecek. Bir tek çakıl taşımızı
da vermeyeceğiz ama annelerimizin göz yaşlarını da dindireceğiz
arkadaşlar. Açılım aldatmasıyla ülke bölünüyor. diyorlar.
Bölünme paranoyası üzerinden toplumsal barışımızı
tehdit etmekten vazgeçelim. Çözüm sürecinin bir tek amacı vardır,
bölünmenin eşiğine getirilmiş bir ülkeyi yeniden
bütünleştirmeye çalışıyoruz. Bu bir kardeşlik ve
bütünleşme projesinin adıdır fakat şunu da altını
çizerek belirtmek istiyorum: Çözüm süreci kamu düzeni içerisinde ancak
sağlanabilir. Kim ki kamu düzenini bozmaya kalkışırsa
bilerek veya bilmeyerek çözüm sürecini sabote etmek için pusuda bekleyenlerin
değirmenine su taşıyor demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET METİNER (Devamla) Türkiye toplumunun da, bu
ülkenin Kürtlerinin de buna anlamlı bir yanıt vereceğine
inanıyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Beşinci konuşmacı Salih Koca,
Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KOCA
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz;
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
görüşmeleri kapsamında Jandarma Genel
Komutanlığımızın bütçesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak,
kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinin dış korumalarını
sağlamak, adli işlemleri yerine getirmek, kanun ve nizamların
verdiği görevleri yapmak gibi devlet ve toplum yaşamında önemli
görevler üstlenmiş olan jandarma, vatanına ve milletine
bağlı, fedakâr ve feragat örneği bir kurumumuzdur.
Yukarıda saydığımız görevleri
daha iyi şekilde ifa etme doğrultusunda Jandarma Genel
Komutanlığımız bünyesinde araştırma ve
geliştirme çalışmaları hızla devam etmektedir.
İktidarımız döneminde bütün polis merkezleri ve jandarma
karakolları gerçek anlamda modernize edilmiş, şeffaf hâle
getirilmiştir. Bu merkezlerin güvenlik birimlerimizin topluma açılan
pencereleri olduğu gerçeğiyle bütün personel yeniden eğitilmiş,
gelen vatandaşa nasıl davranılacağı yeniden
tanımlanmış, bütün nezarethaneler evrensel insan hakları
standartlarına uygun hâle getirilmiştir.
Hükûmetimizin uyguladığı
başarılı güvenlik politikaları sonucu gelinen nokta
vatandaşlarımız tarafından da takdirle
karşılanmaktadır. Zira, 2013 yılında TÜİK
tarafından yapılan Yaşam Memnuniyeti Araştırması
sonuçlarına göre, kamu hizmetleri sıralamasında
vatandaşlarımızın en fazla memnun olduğu alan yüzde
79,4le asayiş hizmetleri olmuştur.
Başbakanımızın, 62nci Hükûmet Programında da
belirttiği üzere, kurumların ve mülkiyetin güvenliğini, özgürlük
ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi dikkate alarak insan
haklarını ve evrensel değerleri esas alan bir asayiş ve
güvenlik ortamının sağlanması ve memnuniyet
oranının daha da artırılması, yükseltilmesi öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz;
burada kısa adı JEMUS olan Jandarma Entegre, Muhabere ve Bilgi
Sistemi hakkında da kısa bir bilgiyi sizlerle paylaşmak
istiyorum. JEMUS Projesiyle jandarma birimleri arasında hızlı
koordinasyon ve yönetim imkânıyla emniyet ve asayiş hizmetlerinin
süratli bir şekilde yürütülmesi sağlanmış, sistemin aktif
olduğu illerimizde özellikle, doğal afetlerde ambulanslar hastalara
daha hızlı bir şekilde hizmet vermeye
başlamıştır. Bu anlamda, Sağlık
Bakanlığımız da projeye dâhil edilmiş olup sistemin
2023 yılı sonuna kadar ülke genelinde tamamlanması
planlanmaktadır. Yurt içinde olduğu gibi yurt dışında
da bilgi ve tecrübe paylaşımını gerçekleştirmek
amacıyla oluşturulan Avrupa ve Akdeniz Jandarmalar ve Askerî Statülü
Kolluk Kuvvetleri Birliği asli üyesi olan Jandarma Genel
Komutanlığımız bu teşkilat içindeki
çalışmalarını etkin bir şekilde sürdürmekte, kriz bölgelerinin
asayişinin sağlanması maksadıyla teşkil edilen Avrupa
Jandarma Kuvvetinde 2010 yılından itibaren gözlemci üye statüsünde
yer almakta ve dünyanın çeşitli bölgelerinde barışı
destekleme harekâtlarına katkı sağlamaktadır. Ayrıca,
Orta Asya ve Kafkas ülkeleri askerî statülü kolluk kuvvetleri arasında
bilgi ve tecrübe değişimini amaçlayan Avrasya Askerî Statülü Kolluk
Kuvvetleri Teşkilatının, Türkiye, Azerbaycan,
Kırgızistan ve Kazakistan arasında oluşturulması
çalışmalarına devam edilmektedir.
İçinde bulunduğumuz bilgi çağında
küreselleşme ve buna bağlı olarak ekonomik, kültürel, teknolojik
etkileşimlerin olduğu günümüzde jandarmanın kendisine verilen
görevleri daha iyi ve etkin bir şekilde başarabilmesi için kuvvet ve
personel yapısının ihtiyaçlara cevap verebilecek bir düzeyde
olması gerekmektedir. Bu kapsamda Türkiye yüzölçümünün yüzde 93ünden sorumlu
olan Jandarma Genel Komutanlığımızın 2015
yılı bütçesi jandarma teşkilatının var olan hizmet
kalitesini üst seviyelere çıkararak daha verimli
çalışmasını, daha profesyonel ve eğitimli personele
sahip olmasını, suç ve suçlulukla etkin olarak mücadele edebilecek
esnek bir yapıya kavuşmasını, modern araç gereç ve
malzemeyle donatılmasını, uluslararası düzeyde diğer
teşkilatlarla sıkı bir iş birliği ve koordinasyon
içerisinde olmasını sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2015 yılı
bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Altıncı konuşmacı Mehmet Altay,
Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Altay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAY (Uşak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, kamu düzenini
sürekli hâle getirmek, terörle mücadeleye ilişkin politikalar ve
stratejiler geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonu temin etmek üzere hükûmetlerimiz döneminde
kurulmuş bir kuruluştur.
Devletimizin temel görevlerinden biri, bireylerin Anayasa
ve yasalarla güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerini korku ve endişeden uzak, güven içinde
kullanmasını sağlayacak ortamları hazırlamaktır.
Bu nedenle, güvenlik için özgürlükten, özgürlük için de güvenlikten asla taviz
verilmemelidir. Güvenlik ile özgürlüğün birbirinin zıddı ve
tezadı değil, birbirinin olmazsa olmazı iki önemli değer
olduğunu da asla göz ardı etmemeliyiz.
Ülkemizin karşı karşıya
bulunduğu ulusal güvenlik tehditlerinin başında terör sorunu
gelmektedir. Ülkemizin bu en önemli sorunundan kurtulması ve gündeminden
çıkarılması için Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı kurulduğu günden bu yana terör
örgütlerine katılımları engellemeye yönelik projeler, sosyal
araştırmalar, terörle mücadelede sosyoekonomik, kültürel ve
psikolojik faktörlerin analizi çalışmalarını gerçekleştirmektedir.
Ayrıca demokratikleşme süreçleri ve etkilerini değerlendiren
çalışmalar, dünyadaki çatışma bölgeleri ve çözüm
süreçlerinin incelenmesi, sosyal bütünleşme ve sosyal yaşama
katılım konularında çok sayıda araştırma,
geliştirme projesi ve saha araştırmasını da
yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri, son on iki yılda
yürürlüğe giren demokratikleşme adımlarının bir
parçası olarak terör sorununu tamamen ortadan kaldırmak ve
kalıcı barışı tesis etmek üzere çözüm süreci hayata
geçirilmiştir. Çözüm sürecine çerçeve kazandıran 6551
sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin
Güçlendirilmesine Dair Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul
edilerek yasalaştırılmıştır. Ülkemizin on iki
yıllık demokratikleşme ve normalleşme birikimi üzerine
inşa edilen çözüm sürecinin nihai hedefi kamu düzeni ve güvenliğinden
en ufak bir taviz vermeden terörün tamamen sona erdirilmesi ve millî
birliğin güçlendirilmesidir. Bu hedefe ulaşmada sürece toplumun tüm
kesimlerinin sahip çıkması, sivil inisiyatiflerin ve farklı düşüncelerin
de bu süreçte yer alması ve katkı sağlaması büyük bir önem
taşımaktadır. Bu bağlamda yazar, akademisyen, sanatçı
ve kanaat önderlerinden oluşan Akil İnsanlar Heyeti
oluşturulmuştur. Heyet, çözüm sürecinin sağlıklı
işleyişini temin etmek ve bölgelerde birebir görüşmeler ve toplantılar
gerçekleştirerek, halkın sürece desteğini ve önerilerini
kaydederek önemli bir görevi ifa etmiştir. Bu kapsamda yapılan
organizasyonlar da Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı tarafından organize edilmiştir. Hiç
kuşkusuz çözüm sürecinden rahatsız olanlar mutlaka olacaktır.
Türkiyede barışı, huzuru, kardeşliği istemeyenler,
ekonomiyi prangalarından kurtarıp yükselişini hazmedemeyenler ve
kesintiye uğratmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de
olacaktır. Son günlerde kamu düzeniyle çözüm süreci arasında bir tür
ikilem oluşturmaya çalışanlar da bulunmaktadır. Her ne
sebeple olursa olsun, kim sabote etmek isterse istesin süreç mutlaka ve
kararlılıkla sürdürülecektir. Zira bu süreç, bizim için, Türkün,
Kürtün, Lazın, Arapın omuz omuza mücadele verdiği Çanakkale
ve Kurtuluş Savaşındaki destansı mücadeleyle ortaya
konulan kardeşlik hukukunun ve ruhunun yeniden tesis edilme sürecidir. Bu
ruhla ülkemizin kardeşlik ikliminde prangalarından kurtulmuş
olarak küresel bir güç olması ancak temin edilebilir.
Bu duygu ve düşüncelerle, çözüm sürecinin
başarıyla nihayete ereceği umuduyla, 2023 hedeflerine
ulaşan büyük Türkiye yolunda 2015 yılı bütçemizin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Yedinci konuşmacı, Konya Milletvekili Mustafa
Kabakcı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kabakcı.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığımızın bünyesinde bulunan Sahil Güvenlik
Komutanlığı Bütçesi üzerine grubum adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tarih boyunca dünya
milletleri arasında Türkler daima uzun ömürlü, güçlü güvenlik
teşkilatı olan devletler kurmuş, devletinin ve içinde
yaşayan insanların güvenliği için canla başla
çalışmıştır.
Tarihten alınan dersler sonucu, sahili olan
ülkelerin güvenliğinin vatan topraklarından değil, mümkün olan
en uzak mesafeden sağlanması gerektiği
anlaşılmış, bu nedenle, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde, deniz hudutlarımızdaki güvenlik ve
sahil muhafaza hizmetlerini yürütmek amacıyla, 1886 yılında,
jandarma teşkilatına bağlı kordon bölükleri oluşturulmuştur.
Bu teşkilatın zaman içerisinde öneminin artmasıyla, balıkçılık,
petrol arama, turizmle ilişkileri başta olmak üzere,
canlı-cansız doğal kaynak ve ürünleri araştırma,
koruma ve bunları ekonomik değerlere dönüştürme amacıyla,
günümüz koşullarına uygun, savaş ve olağanüstü duruma
kolaylıkla geçebilecek bir deniz güvenlik kuvveti kurulmasının
zorunluluk olduğu gerekçesiyle, 1982 yılında, Sahil Güvenlik
Komutanlığımız kurulmuştur. Kara
sınırlarımızın yaklaşık 3 katı uzunluğundaki
kıyılarımızda kendine tevdi edilen görevleri icra ederken
can ve mal güvenliğini ön planda tutan Sahil Güvenlik
Komutanlığı, Hopadan İğneadaya, Enezden Çevlike
kadar 66 üs, liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış,
muhtelif büyüklükte sahil güvenlik botu, mobil, radar, helikopter ve uçaklarla
çevremizdeki birçok ülke donanmasına eş bir güce sahip olan Sahil
Güvenlik Komutanlığımız, eğitimli ve üstün
personeliyle uzmanlaşmış bir kolluk kuvveti olarak Avrupa
Birliğinin sınır güvenliğine ilişkin gereksinimlere
cevap verecek hâldedir. Avrupa Birliği ülkeleri arasında örnek
gösterilen Sahil Güvenlik Komutanlığı, Türkiyenin çevre
denizlerinde güvenliğin sağlanması görevine ilave olarak, en
öncelikli insani görevi olan denizden arama ve kurtarma faaliyetlerine önem
vermiş, düzensiz göç ve kaçakçılıkla mücadele bazında her
yıl ortalama 1.500, son zamanlarda 10 binin üzerinde insanın
hayatını kurtarmıştır.
Bunun yanında, doğal afetlerde yardım,
yasa dışı su ürünleri avcılığı ve deniz
kirliliğiyle mücadele gibi birçok alanda da halkımızla iç içe
yaşayan, üniforması ve duruşuyla marka olmuş bir genel
kolluk kuvvetidir. Ülkemizin gelecek 2023 vizyonu, bölgemizde ve çevre
denizlerimizde meydana gelen ekonomik ve politik gelişmeler ülke olarak
denizlerdeki etkinliğimizi, kararlılığımızı
ve mevcudiyetimizi artırmamız gerektiğini bize göstermektedir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı mevcut askerî
ve müstakil yapısıyla 13 bakanlığın görev alanına
giren, birçok konuda yasalarla kendisine tevdi edilen kolluk, kontrol ve
denetim görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek için gece gündüz
çalışmaktadır. Sahil Güvenlik
Komutanlığımızca 2014 başından bugüne kadar icra
edilen faaliyetleri rakamlara vurduğumuz zaman şöyle bir görüntü
ortada: Sahil Güvenlik botlarıyla 7.831 göreve intikal edilerek 45.328
gemi kontrol edilmiş, bunlardan yasa dışı olaylara
karışan 12.727 gemi, tekne, şahıs, işletme,
haklarında işlem yapılmak üzere ilgili makamlara sevk
edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığımızın
son dönemde yürüttüğü önemli projeler vardır. Bu projelerden bir
tanesi Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesidir. Bunun yanında Sahil
Güvenlik Muharebe Sistemi Projesi aynı şekilde yürüttüğü önemli
projelerdendir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyenin jeopolitik pozisyonu ve enerji nakil hatları üzerinde
olması gibi konular Sahil Güvenlik Komutanlığının
mevcut görevlerinin kapsamını derinleştirmekte ve sorumluluk
sahasını şekillendirmektedir ve bu kurumumuzun gitgide
güçlenmesi hepimiz tarafından gururla takip edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği üzere bu sene Konyada gerçekleştirilen Hazreti Mevlânanın
741inci Vuslat Yıldönümü törenleri bir coşkuyla devam etmektedir. 7
Aralık tarihinde başlamış olan törenlerimiz 17sine kadar
devam edecektir. Bir Konya Milletvekili olarak bütün milletvekillerimizi ve
hazırunu bu törenlere davet ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sekizinci konuşmacı Abdurrahim Akdağ,
Mardin Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akdağ.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHİM AKDAĞ
(Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Göç
İdaresinin 2015 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, bulunduğu
coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle tarih içerisinde önemli göç ve
iltica akımlarıyla karşı karşıya kalmış
ve kalmaya devam etmektedir. Son yıllarda Türkiyenin artan ekonomik ve
siyasi gücü ülkemize yönelik göç hareketleri için çekim unsuru
oluşturmaktadır. Türkiye, uluslararası göç hareketlerinde
geçiş ülkesi olmanın yanında hedef ülke hâline gelmiştir.
Dolayısıyla, ülkemize yönelik göç ve
ilticanın önem kazandığı günümüzde göç alanına
ilişkin politika ve strateji uygulamak üzere Hükûmetimiz döneminde Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Kurumun temel görevi
düzensiz göçle ilgili gelişmeleri izleyip, bu gelişmeler çerçevesinde
gerekli tedbirleri alıp uygulayarak düzensiz göçle mücadelede stratejiler
geliştirmek olacaktır.
2015-2019 dönemine ilişkin de beş amaç
belirlenmiştir: İç güvenlikte güven ve huzur ortamını
sağlamak, yereldeki hizmetlerde hız ve kaliteyi artırmak, sivil
toplum faaliyetlerini desteklemek, bilgi ve teknolojiyi etkili kullanmak,
Bakanlık olarak kaliteyi artırmak.
Değerli milletvekilleri, komşu ülkelerdeki
çatışmalardan kaçan yüzbinlerce insan canlarını
kurtarabilmek için ülkemize göç etmek zorunda kalmışlardır.
Türkiye üzerinden Avrupaya geçmek isteyen çok sayıda mültecinin
varlığı da bilinmektedir. Bugüne kadar Suriyeden ülkemize 1
milyon 617 bin kişi gelmiş, bu kardeşlerimiz için Hükûmet olarak
4,6 milyar dolar civarında bir harcama yapılmıştır.
Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Mardin, Kahramanmaraş,
Osmaniye, Adıyaman, Adana ve Malatyada 20 çadırkent ve 6 konteyner
kentte 224.640 Suriyeli kardeşimizi misafir ederek eğitim,
sağlık ve diğer ihtiyaçlarını da
karşılamaktayız. Mardin, Şırnak, Batman,
Şanlıurfa, Siirt ve Diyarbakıra toplam 19.740 Ezidi
gelmiş, bunlar için Şırnak Valiliğine 1 milyon 50 bin lira
yardım çıkarılmış, Diyarbakıra da 117 çadır
gönderilmiştir. 6.610 Ezidi bu illerdeki barınma merkezlerine
yerleştirilmişlerdir. Irakta yaşanan savaş ortamında
yerlerinden edilen mağdur halka Türkiye yardım elini
uzatmıştır. Hükûmetimize bağlı kurumlarla birlikte
STKlar, mesleki ve özel kuruluşlarla 624 tır ve 72,5 milyon liralık
yardım malzemesi gönderilmiştir. Günümüzde Kobaniden gelen,
Şengalden, Bayırbucaktan göç edenleri Kürt, Arap, Türkmen, Ezidi
diye ayrım yapmadan ensar yaklaşımıyla misafir eden ülke
Türkiyedir.
Tarihe baktığımızda 1492de
İspanyadan göç eden 300 bin kadar Yahudiyi hiçbir ülke kabul etmezken
biz kucak açtık. Kırımdan 700 bin, Kuzey Kafkasyadan 600 bin,
93 Harbinde 500 bin, Balkanlardan 1 milyonun üstünde göçmen kardeşlerimiz
ile Rus işgalindeki Afganistandan gelen 5 bin Afgan ve 1991 Körfez
Savaşında Kuzey Iraktan göç eden peşmerge kardeşlerimize
yine biz kucak açtık.
AK PARTİ olarak mazlumun da zalimin de
kimliğini sormadık. Her zaman zalimin karşısında,
mazlumun yanında olduk. Kadim tarihdaşlık için huzur ve
barış ortamını oluşturmaya içeride ve dışarıda
hiç kimsenin göze alamayacağı işler gerçekleştirdik,
gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Göç İdaresi Genel
Müdürlüğümüzün bütçesi ise bir önceki yıla göre yüzde 43,19
artışla 179 milyon 800 bin Türk lirası olarak
öngörülmüştür. Köye Dönüş Projesi kapsamında bugüne kadar illere
190 milyon lira gönderilmiştir. 2015 yılında 20 milyon lira
ödenek kullanılması öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
duygu ve düşüncelerle 2015 yılı bütçemizin ülkemize ve tüm
insanlarımıza hayırlar getirmesi dileğiyle yüce Meclisi ve aziz
milletimizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Dokuzuncu konuşmacı Ahmet Salih Dal, Kilis
Milletvekili.
Buyurun Sayın Dal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET SALİH DAL (Kilis)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığımıza bağlı Göç İdaresi Genel
Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemiz, bulunduğu coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle
geçmiş tarih içerisinde önemli göç ve iltica akınlarıyla
karşı karşıya kalmış ve kalmaya da devam
etmektedir. Bulunduğumuz coğrafyada göçmenlere
kapılarını açan, ihtiyaç duyanları koruma altına alan,
kimsesizlerin kimsesi olan, mazlumların ve dünyanın dört bir
tarafında zulme uğrayanların sesi olan ve onlara yardım
etmeye çalışan, dünya kamuoyu tarafından da saygı duyulan
bin yıllık köklü bir merhamet toplumu olma geleneğimiz
bulunmaktadır. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu bu
geleneğimizin bir tezahürüdür.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda ülkemizin
artan ekonomik ve siyasi gücüyle birlikte, ülkemiz kendi içine kapanan bir ülke
değil, başını yukarı kaldırıp etrafında
olan olaylara müdahale edebilen, dış politikaya kafa yorabilen ve
bulunduğumuz coğrafyada sözü dinlenen küresel bir güç hâline geldi.
Bununla beraber, ülkemiz göç ve iltica için çekim unsuru olmuş, Avrupa
ülkelerine geçiş noktası olmanın ötesinde hedef ülke hâline de
gelmiştir.
Başta Suriye ve Irak olmak üzere, komşu ülkelerde
meydana gelen iç çatışmalardan dolayı çok sayıda Müslüman
ve gayrimüslim kardeşimiz ülkemize
sığınmıştır. Bu ani ve kitlesel göç
akımlarından sonra iltica, illegal göç ve uluslararası korumayla
ilgili dağınık hâlde bulunan ve farklı kurumlara görev veren
mevzuat, tarihimizde ilk defa güncel ihtiyaçlara cevap veren bir kanun içinde
toplandı. Sorunların çözümü ve gerekli politikaları
geliştirmek amacıyla Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu.
Genel Müdürlüğümüzün temel görevleri arasında
göç alanına ilişkin politika ve stratejileri uygulamak; ilgili kurum
ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak;
yabancıların ülkemize giriş, çıkış ve
sınır dışı edilmelerini kontrol etmek; uluslararası
koruma, geçici koruma ve insan ticareti mağdurlarını korumak
gibi işler bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Göç
İdaresi Genel Müdürlüğümüze bağlı geri gönderme
merkezlerinde yapılan incelemelerde, gelen her göçmene, tebligat formu ve
eki olan bilgilendirme broşürüyle hakları yazılı olarak
bildirilmekte; tebligatta yasal konumları, geri gönderme işlemleri,
hukuki yardımları, kararlara itiraz ve yargıya başvuru
hakkı, kişinin en fazla ne kadar süreyle tutulacağı,
merkezin genel düzenine ilişkin kuralları hakkında bilgi
verilmektedir.
Geri gönderme merkezindeki tüm yabancıların
harcamaları Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından
karşılanmaktadır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Türkiye,
gelişmiş zengin batı ülkeleriyle gelişmemiş ve
gelişmekte olan yoksul şiddet sarmalındaki ülkeler
arasındaki konumu nedeniyle dünyadaki önemli göç yollarından birini
oluşturmaktadır. Her iki bölge arasındaki refah seviyesi ortadan
kalkmadan, bu göç hareketliliğinin devam edeceği gözükmektedir.
Doğudan
batıya göçün durması ancak kaynak ülkelerin istikrara
kavuşması, ekonomik yönden toparlanması, iş
imkânlarının çoğalması ve çeşitlenmesiyle mümkün
olacaktır. Ayrıca, hep özlemini duydukları Batı yaşam
tarzının tozpembe bir hayat sunmadığı bilinmelidir.
Batıda göçmenlere yönelik nefretin giderek arttığı,
göçmenlerin çalışma hayatına daha az kabul edildiği,
eğitimde fırsat eşitliğinden yararlanmadıkları,
ırkçı eylemlerin mağduru oldukları bilinen gerçeklerdir.
Dolayısıyla, hayatları pahasına ulaşmak istedikleri
Batının buna ne kadar değeceğinin Doğu
toplumlarında bilinmesi bu yüzden önemlidir.
Kurduğumuz Göç İdaresi Genel
Müdürlüğümüzün yapacağı faaliyetler, hem göçmenler hem Türkiye
için faydalı olacak hem de ülkemizin göçmenler konusundaki hassasiyetini,
ciddiyetini ve kararlılığını gösterecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, kimsenin yerini ve yurdunu
terk etmek zorunda kalmadığı; barışın,
kardeşliğin ve hukukun temin edildiği, tesis edildiği bir
dünya temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Onuncu konuşmacı Ali Boğa, Muğla
Milletvekili.
Buyurun Sayın Boğa. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ BOĞA (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi
Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Öncelikle sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen aziz
milletimizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmeleri başladığından
bu tarafa, burada ekonomiyi, büyümeyi, istihdamı konuşuyoruz.
Bunların hiçbirisi, dünyanın 2008 yılında girmiş
olduğu ve henüz paçasını kurtaramamış olduğu ekonomik
bunalımdan asla bağımsız değildir. Şayet
alıcınız yoksa satacak malı üretmiş
olmanızın çok bir mana ifade etmediğini belirtmek gerekir.
Türkiye, krize rağmen siyasi ve ekonomik istikrarı yakalayan
şanslı ülkelerden birisidir. Ülkemiz son yirmi çeyrekten bu tarafa
büyümesini istikrarla sürdürmüştür. Türkiye, OECD verilerine göre,
2010-2013 yılları arasında ortalama yüzde 6 büyümüştür.
Aynı dönemde Avrupa Birliğinin 28 ülkesiyse yüzde 0,8
büyümüştür. Yani, Avrupa Birliğinin 28 ülkesine göre Türkiye bu dönemde
7,5 kat büyümüştür. OECD beklentilerine göre, 2004-2023 yılları
arasında Türkiyenin 4,7 büyüyeceği tahmin edilmektedir. Aynı
dönemde dünya 3,5, Amerika Birleşik Devletleri ise 3ün altında
büyüme tahminiyle karşı karşıya gelmiştir.
Ülkemizin bu dönemdeki başarı hikâyesi
özellikle ihracat alanında yaşanmıştır. Şayet
ihracattaki gelişmeler ve zamanında çağı yakalama
olmamış olsaydı bu krizlere bu kadar hazırlıklı
gelememiş olacaktır. 24 Ocak 1980 tarihinde alınan ekonomik
kararlar öncesi Türkiye ihracatı 2 milyar dolar idi. 2002ye kadar, yirmi
üç yılda, ihracatımız 36 milyar dolara gelmiş, 2003-2013
yılları arasında ise 150 milyar doları yakalamış
durumdayız. Bu nasıl sağlandı? Siyasi istikrar, stratejik
planlama, özel sektör dinamizmi ve Türk müteşebbisinin müteşebbis
gücü ve karakteri, aynı zamanda da Ekonomi Bakanlığı
başta olmak üzere, ekonomiyle ilgili bürokratlarımızın özel
sektöre destek vermesi ve özel sektörümüzün de devletin hami, şefkatli
elini arkasında bulmuş olmasıdır.
2004-2006 İhracat Stratejik Planını 2004
yılı başında yaptığımız zaman iki
önemli handikap belirledik ihracatımız açısından. Bunlardan
birincisi ürüne bağımlılık, ikincisi ise ülkeye
bağımlılıktı. Ülkeye bağımlılık ve
ürüne bağımlılığı azaltmak için gerekli tedbirler
alındı. Zamanımın yetersizliği nedeniyle bunları
tek tek sıralayamayacağım ama Avrupa Birliğinden Uzak
Doğuya doğru daha az ihracat yaptığımız yerlere
kaydık pazara bağımlılıkta, ürüne
bağımlılıkta da teknoloji daha yoğun ürünlere
doğru yöneldik.
2001-2012 yıllara arasında, arkadaşlar,
gelişmekte olan ülkeler ortalama on yılda 10,7 ihracat
yapmış, Türkiye ise yüzde 10 ihracat yapmıştır bu
dönemde.
Yine, 2004-2007 arasında yapılan İhracat
Stratejik Planını 2023 Stratejik Plan takip etmiştir. Bu plana
göre de 2023 yılında dünya ticaretinden yüzde 1,5 pay almak ve 10
ekonomi arasına girmek hedeflerimiz arasındadır. Pazar
çeşitlendirmesinde ve ürün çeşitlendirmesinde önemli sonuçlar elde
ettik ama 2004 yılı Mayıs ayında Dünya Bankası ülke
raporu bu gelişmeyi şöyle kaydediyor arkadaşlar, aynen okuyorum:
Türkiye'de 2002den bu yana başarılı ihracat büyümesine hem
ihracat pazarları hem de ürün çeşitliliğindeki artış
eşlik etmiştir. Türk ihracatının rekabet gücü
artmaktadır. Bu noktada ihracat ürünlerinin sofistikeliği
artmış ve kalitesi gelişim göstermiştir.
Bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On birinci konuşmacı Cengiz Yavilioğlu,
Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Yavilioğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ
YAVİLİOĞLU (Erzurum) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; Ekonomi Bakanlığının bütçesi
için konuşuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Birçok arkadaşımız, ekonomik verilerle,
2002 yılından itibaren ekonomimizin nasıl bir seyir
izlediğini anlattı. Ben sizlere, ekonomiyle birlikte ekonomik
başarı ve krizlerin sosyal ve siyasal olaylarla birlikte
anlaşılabileceğine dair birtakım veriler
aktaracağım.
Değerli arkadaşlar, 2002 öncesinin ekonomik
krizlerini anlayabilmemiz için 2002 öncesinde yaşanan terör
olaylarının, faili meçhul cinayetlerin, kapatılan partilerin,
yeşil ve beyaz sermaye ayrımlarının, kapatılan
okulların sonucu ortaya çıkan kapalı bir devlet ve toplum sonucunda
istikrarsız ve güvensiz bir devlet ve ekonomi olduğunu görürüz. Bu
dönemde, 1994-2003 yılları arasında batan 25 bankanın
nedeni de budur. Hatta batan 25 banka içerisinde 10 bankanın patronunun
medya patronu olduğunu düşündüğünüzde siyasal, sosyal medya
ilişkileriyle beraber ekonomik ilişkilerin nasıl iç içe
geçtiğini görürsünüz.
Bu dönemde, 1996 yılında yüzde 55 olan toplam
gelirler içerisindeki faiz ödemelerinin 2001 yılında yüzde 80e
çıkması, ancak müflis tüccar davranışıyla
açıklanabilir.
Yine, kamu kesimi borçlanma ihtiyacının
gayrisafi millî hasılaya oranına baktığınızda
1988de 4,8den 1999da 15,1e çıkması sık değişen
iktidarlarla borçlanmanın ortaya çıktığını,
bütçelerin seçim bütçeleri olarak oluşturulduğunu bilerek ancak
anlayabiliriz. Devletin iç borç senetlerinde oluşan reel faizlerinin
1994te yüzde 20; 1999da yüzde 36,8e ulaşmasının sonucu olarak
reel sektörün neden yatırım yapmadığını ancak
anlayabiliriz. İSO 500 şirket içerisinde reel sektörde 1990da yüzde
33 faiz geliri elde eden, 1999da ise yüzde 219 faiz geliri elde eden
şirketler vardı.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ döneminde
kabul etmeliyiz ki istikrar ve güven sağlandı. Bu istikrar ve güven
sayesindedir ki kişi başına millî gelir, büyüme oranlarında
artış, enflasyon, faizlerde düşüş, borsada yükseliş,
yine aynı şekilde yoksulluk mücadelesinde ciddi bir başarı
elde edildi. Hiçbir ekonomik başarı siyasal ve sosyal gerekçelerden
ari değildir değerli arkadaşlar. İnanç alanında bu
dönemde yaşananlar, Kürt meselesinde yaşananlar, Alevi meselesinde
gerçekleştirilen açılımların bir sonucudur bu
bahsetmiş olduğum ekonomik gelişmelerdeki iyileşmeler.
Türkiyenin gelişmiş ülkelerle mukayesesini
arkadaşlar anlattılar ama büyüme ve borç yükü açısından ne
kadar iyi bir durumda olduğumuzu hepiniz biliyorsunuz.
Açıklamış olduğumuz yeni ekonomik dönüşüm paketi
nedeniyle şunu söylemeden de geçemeyeceğim. Tabii ki çok iyi
şeyler yaptık. Tabii ki büyük gelişmeler yaşandı.
Tabii ki ekonomide bir başarı hikâyesi vardır ama
yapacağımız şeylerin de farkındayız. Özellikle
ihracat- ithalat arasındaki farkın oluşturmuş olduğu
cari açığın nedenlerini çok iyi araştırıyoruz.
Neden cari açığımız var, hangi kalemlerden kaynaklanıyor,
tasarruflarımızın yetersizliği nedendir,
tasarruf-yatırım arasındaki oluşan fark nasıl
çözümlenebilirin çalışmalarını yapıyoruz.
Yine, büyüme içerisinde sanayi üretiminin
payının artırılması için ciddi
çalışmalarımız var.
Ara malı ve tüketim malı ithalatının
toplam ithalattaki payının artırılması için, imalat
sektörü ve KOBİlerde kredilerin hem payının hem de
niteliğinin artması için çalışmalar yapıyoruz.
Bizim derdimiz, kısacası, değerli
arkadaşlar, sanayiciyi caydıracak unsurlarla mücadele etmektir. Onun
için, biz, orta gelir tuzağından kurtulmanın yollarını
arıyoruz. Ve bu bahsetmiş olduğumuz mücadele etme
düşüncesinde, azminde ve kararlılığında olduğumuz
bu alanları bir araya getirdiğimizde, var olan sorunla açıklanan
paketin gerçekliğini görmüş olursunuz.
Değerli arkadaşlar, tekrar söyleyeyim: Ekonomik
nedenleri izah edebilmeniz için sosyal ve siyasal nedenleri de içerisine
katmanız lazım. Onun için, biz, ekonomik başarıyı
gerçekleştirebilmek için aynı zamanda çözüm sürecinin devam etmesi
gerektiğini, Alevi açılımının sürdürülmesi
gerektiğini, Anayasa çalışmalarının sonuçlanması
gerektiğini ve devlet-vatandaş ilişkilerinin yeniden reforme
edilmesi gerektiğini çok iyi biliyoruz.
Bütçemizin hayırlı uğurlu
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On ikinci konuşmacı İsmet Uçma,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Uçma. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET UÇMA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2015 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında bugün kültür, turizmle ilgili çok önemli
elimde veriler vardı, onları sizlerle paylaşacaktım ama
bugün gelişen olaylar ve zaman zaman arkadaşlarımızın
yaklaşımları bir iki hususu ifade etmeyi şahsım
açısından zorunlu kıldı sevgili arkadaşlar.
Yakın zamanların en ciddi tehlikesiyle Türkiye
karşı karşıya. Birçok girişim olmuştur Türkiye
üzerinde ama en ciddi tehlikesiyle karşı karşıya. Bu,
hepimiz açısından büyük bir tehlike.
Şimdi, 2010 yılında Sayın Ekrem
Dumanlı, Nedim Şener ve Ahmet Şıkla ilgili bir makalesinde
Ya, niye panik yapıyorsunuz? Yoksa bir suçunuz, kusurunuz, serbest
kalırsınız. deniyordu. Şimdi, bütün muhalefet partili
arkadaşlardan da talebim şudur: Yani konu yargıya intikal
etmiştir. Sabırla beklemek ve sonucu almak, bir darbe teşebbüsü,
ülkeye, millete insanımıza
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Demokrasiye
yapılan darbeyi kim yapıyor?
İSMET UÇMA (Devamla) -
hiç parti ayrımı
yapmaksızın, ülkeye, millete çalım atmak, darbe
teşebbüsünde bulunmak ve ülkenin geleceğine, hakikaten, üstelik ülke
dışındaki güçlere taşeronluk yaparak ülkeyi bir noktaya
taşımaya çalışmaya müsaade edilemez. Bizim iddiamız da
ne sevgili arkadaşlar? Biz diyoruz ki bir darbe teşebbüsü var. Peki,
bu darbe teşebbüsüyle ilgili herhangi bir işlem yapmaz, herhangi bir
girişimde bulunmazsak biz aziz milletimize ne deriz, nasıl izah
edebiliriz? Dolayısıyla mahkemeye intikal etmiş konuların
mahkeme sonuçlarının mutlaka beklenmesi ve ondan sonra
değerlendirmelerin yapılması lazım. Sayın Hüseyin
Gülerce sabahleyin gitti ifade verdi ve serbest bırakıldı, 2-3
gazeteci arkadaşımız serbest bırakıldı.
Mücadelemiz şudur arkadaşlar, belki çok fazla
vurgu yapmıyoruz onun üzerinde, durmuyoruz belki: Biz paralel denilen çeteyi
bir piramide benzetiyoruz. Piramidin üstünde bulunan çete organizasyonuyla
savaşıyoruz. Piramidin altında bulunan sevgili
arkadaşlarımızın tamamı eşit şartlarla bizim
kardeşlerimizdir, yurttaşlarımızdır,
arkadaşlarımızdır. Bunda hiç kuşku yoktur. Bizim
mücadelemiz, bütün muhalefet partilerinin de destek vererek mücadele etmesi
gereken alan piramidin üstündeki çete grubu ve organizasyonudur.
Sevgili arkadaşlar, takdir edersiniz ki, AK
PARTİnin ayırt edici önemli özelliği konjonktürel bir parti
olmamasıdır. Konjonktürel parti olmayınca, ahlakiliği,
kapsayıcılığı, sürekliliği esas alan bir
partidir. Dolayısıyla, bu 3 sacayağıyla birlikte ülkemizi
belli noktaya taşımaya hep birlikte çalışıyoruz.
Çağın trendleri bellidir sevgili
arkadaşlar, şimdi AK PARTİ buna bir de kültür yönetimini koydu.
Ben Bakanlığımıza, partimize ve gerçekten emeği geçen
herkese çok teşekkür ediyorum. Zira, iletişim, bilişim,
teknoloji, özgürlükler ve bir de AK PARTİ buna kültür yönetimini koydu.
Sizi kutluyorum Bakanım, Bakanlığınızı kutluyorum
hakikaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Zira, aslında yeryüzü adı konulmamış
üçüncü dünya savaşını yapıyor. Bizim görece Orta
Doğuda hakikaten başarısız gibi gözüken, Suriye üzerindeki
durumların nedenini söyleyeyim; tek kelimeyle söylüyorum sevgili
arkadaşlar: Avrupanın, Amerikanın ve dünyanın gerçekten
de demokrasiden yoksun güçlerinin kendi değerleriyle
savaşmasından kaynaklanıyor. Demokrasi ihraç etmeye
çalışıyordunuz, ne oldu şimdi?
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Size
satmışlar!
İSMET UÇMA (Devamla) Çok standartlı Avrupa,
Amerika yaklaşımından kaynaklanan bir durumdur, inşallah
onu da aşacağız.
Arkadaşlar, Firavunlar bir Musa doğmasın
diye yeryüzünde bütün çocukları öldürebilirler ama hiç unutmamak gerekir,
o çocukların kanından denizin boğmadığı bir Musa
mutlaka yeryüzünü esenliğe kavuşturacaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMET UÇMA (Devamla) İşte biz hep
birlikte, bu kadrolarımızla, muhalefetimizle işte bu sürece
devam etmeye çalışıyoruz.
Son bir örneğimi vererek bitirmek istiyorum. Hazreti
Peygamber Mekke ulularına şunu söylediğinde kıyamet
kopmuştu. Anlamanız açısından, hep birlikte
değerlendirmemiz açısından söylüyorum. Başkanım, özür
dilerim. Mekke ulularına şunu söylüyordu: Ey Mekke uluları,
siyahi Bilalle eşitsiniz. İşte kıyamet orada
kopmuştu arkadaşlar. Yahu, nasıl eşit dersiniz! Ne
istiyorsan verelim. Ve bu davayı yürüten önder insan ne diyordu?
Sağ elime güneşi, sol elime ayı koysanız olmaz. Evet,
yeryüzünde herkes temel hak ve özgürlükler bakımından eşit
olacak, eşit kalacak, eşit yaşayacak, hiç kimse ötekinden daha
çok insan olmayacak.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum Sayın
Uçma.
İSMET UÇMA (Devamla) HDPli
arkadaşlarıma da bir şey ifade etmek isterim
BAŞKAN Sayın Uçma, teşekkür ederim.
Lütfen
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili arkadaşlar,
kültürlerle ve bir arada yaşama tecrübesi konusunda sicili en temiz parti
Adalet ve Kalkınma Partisidir. Bunu değerlendirmek lazım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle
selamlıyorum.
BAŞKAN On üçüncü konuşmacı Gülşen
Orhan, Van Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı
Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum adına
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Kültür ve Turizm
Bakanlığı son on iki yıldır çok farklı bir
anlayışla çalışmalarına devam ediyor, sürdürüyor.
Tarihî eserlerimiz, yazılı kültürel eserlerimiz ve Türkiyede
yaşayan tüm kültürlere ait varlıklarımız bugün yavaş
yavaş Türkiye ve dünya insanlığına sunulur hâle getirilmeye
çalışılmaktadır.
Yapılan yeni müzelerle, yeni arkeolojik kazı
alanlarıyla, kültür saraylarıyla, kültür merkezleriyle, restorasyonlarla,
tanıtım organizasyonlarıyla, klasik yazılı kültürel
eserlerin seri hâlde basımlarıyla, fuarlarla, sergilerle, ekonomik
teşvik ve projelerle olağanüstü bir değişim içerisindeyiz şu
an.
Değerli arkadaşlar, neredeyse bir
asırdır dünya ülkeleri, dünya medeniyetleri, kültür
varlıklarını, turizm değerlerini insanlığa bir
miras hâline getirip gözler önüne sererken ve bu değerlerden de büyük
prestij kazanırken aynı zamanda ekonomilerine de çok büyük
katkılar sunar hâle getirmişlerdir. Ne yazık ki bizim ülkemizde,
Anadoluda muazzam bir medeniyet varken bu medeniyetin verileri ya toprak
altında ya mahzenlerde ya depolarda ya da kaçakçıların yol
transferlerinde heba olarak bugüne gelinmiş durumda. Öte taraftan,
diğer kültürlere ait veriler bilinçli olarak yok sayıldı ve
çürümeye ya da yok olmaya mahkûm bırakıldı. Bu, toplumumuz için
bence çok büyük bir kayıp. Bir asrın sonunda bundan
dolayıdır ki birbirini tanımayan, birbirinin kültürünü
anlamayan, kavgalı bir topluma dönüştük ve bu sorunlarla da cebelleşir
duruma geldik. Şimdi ise bu kaybı telafi etmek için hepimizin el
birliğiyle çalışması gerekiyor.
Sürenin kısıtlı olması
dolayısıyla son iki yıldaki çalışmalardan bahsetmem
mümkün değil. Ondan Bakanımız ya da diğer
arkadaşlarımız belki bahsettiler, Sayın Bakanımız
bahsedecektir ama son on yılda seksen yılı
katladığımızı bütün veriler göstermiş durumda.
Kültür Bakanlığımızın bunun
yanında çok önemli, toplum için çok değerli olduğunu
düşündüğüm ilkleri var, onları sizlerle paylaşmak istiyorum
değerli arkadaşlarım. Bakanlığımız bugüne
dek Türk kültürüne ait çok önemli yazılı eserleri, klasik eserleri
basarak Türkiyeye, Türk insanına, dünyaya değerli bir miras
bıraktı, çok önemli işlere de imza attı. Ancak Türkiyede
sadece Türk kültürü bulunmuyor. Diğer bütün kültürler bu
toprağın, bu memleketin, bu insanların değerleridir,
hepimizin önemli değerleridir, bizler için değerli. Bu
anlayışla hareket edilerek 2010 yılında Kürt kültürüne ait
klasik eserlerin, 10 adet klasik Kürtçe eserin basımına Sayın
Cumhurbaşkanımızın talimatıyla başlandı.
Bazı eserlerin gerçek nüshalarına ulaşmak çok zor olmakla
beraber, dünyanın dört bir yanından toplanmakla beraber üç büyük
eserimiz bugüne kadar basıldı. Birincisi Ahmed-i Hani'nin Mem û
Zîni, ikincisi Melaye Cizirinin Divanı üçüncüsü Feqîyê Teyranın
Divanıdır. Diğer kalan eserlerde şu an
çalışılmakta çok önemli yazar ve şairler tarafından.
Bu büyük şahsiyetler, değerli arkadaşlar, Mevlâna, Hacı
Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Türk insanı için neyse Kürtler için
de odur. Demek ki Türkiye için de ortak değerlerdir ve hepimizin
bunları tanıması ve özümsemesi gerekiyor ki birbirimizi
anlayabilelim, kucaklayabilelim.
Bir diğer güzel çalışma, Yılmaz
Güneyin klasik filmlerinin seri hâlinde basılmış olması. Bu
açıdan da takdir ediyorum. Bunlar hep birer ilktir Kültür
Bakanlığı açısından. Alevi kültürüne ait çok önemli 2
eser basılıyor: Maktel-i Hüseyni bastılar ve Fütüvvetnâme de
çıktı seri şekilde.
Değerli arkadaşlar, buradan bir şeyi daha
ifade etmek istiyorum. Vanda çok önemli bir müze bu sene açılıyor. Şu
an tefrişatı gerçekleşiyor, dünyanın en büyük Urartu
müzesi. 4 bin eserimizi barındıran müze 40 bin eseri
barındırır hâline geldi.
Ben Türkiye için Sayın Bakanımızdan bir
şey rica ediyorum. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Türkiye için gerekli. Şu
an çok kötü durumda. Ve gerçekten Türkiyeye yakışır,
dünyanın görebileceği çok önemli bir müze olacaktır. İnşallah
buradan bize onun müjdesini vereceklerdir.
Bütçemizin hayırlı olmasını diler,
yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On dördüncü konuşmacı Bedrettin
Yıldırım, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Yıldırım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerine
devam edilen bütçemizde Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde
konuşacağım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kültür en sade
tanımıyla toplumların gelişim aşamalarını
kapsayan maddi ve manevi değerler bütünüdür. Toplumların yöresel örf,
âdet ve yaşam biçimleri bir mozaik gibi birleşerek millî kültürü
oluşturmaktadır, bir devleti ayakta tutan en önemli unsur da o
ülkenin millî kültürüdür. Kültür milleti, millet de devleti oluşturmaktadır.
Türkler Anadoluya geldiklerinde bin beş yüz
yıllık çok sağlam bir devlet geleneğine sahiplerdi ve
gıpta edilen bir düzen kuruldu; saray, medrese, han, hamam, yol,
kervansaray, hastane, köprü, türbe, camiler inşa edildi. Bugün dahi
gururla seyrettiğimiz muazzam bir bayındırlık hamlesi
gerçekleştirildi. Bu hamleler gerçekleştirilirken daha önce de
Anadoluda varlığını sürdüren değerler muhafaza
edildi, korundu.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti
meşruiyetini dinü devlet, mülkü millet ülküsünden
almıştır. Osmanlının mührünü vurduğu bu kültür
Türk toplumuna da daima miras kalmıştır. Bizler, sahip
olduğumuz en önemli kültür mirasımızı da birlikte
yaşama tecrübemizle devam ettireceğiz. Sahip olduğumuz
tecrübeyle bu birlikteliğin bozulmasına bugüne kadar müsaade etmedik,
bundan sonra da etmeyeceğiz.
Geçmişte bu topraklarda
yapıldığı gibi, Körfez krizinden bugüne kadar, Orta
Doğuda emperyal güçlerin kültür hırsızlığı
maalesef devam etmektedir. Suriyede ve Irakta kütüphaneler boşaltılmakta,
müzeler tahrip edilmekte, devlet arşivleri talan edilmektedir ve tarihsel
bir hafıza âdeta silinmektedir. İşte tam bu sebeple, Türk kültür
ve tarihini korumanın ve ona sahip çıkmanın tam da
zamanıdır.
Ülkemizin turizm potansiyelinin temel bileşenlerini
de sahip olduğumuz doğal, kültürel ve tarihî değerlerimiz
oluşturmaktadır. Ülkemiz, Hükûmetimiz eliyle yürütülen
çalışmaların da etkisiyle, 2014 yılında dünyada
yaşanan ekonomik krizlere rağmen, hem turist sayısında hem
turizm gelirlerinde de ciddi mesafeler almış, turizm gelirleri 35
milyar dolara yaklaşmış, turist sayısı da 30 milyonu
bulmuştur.
Değerli milletvekilleri, 2014 yılı
içerisinde üç yeni müzeyle birlikte, Bursa Mudanya Mütareke Evi Müzesi ve
içinde bulunduğumuz 7 müzemiz yenilenerek ziyaretçilere
açılmıştır. Bursa ve Cumalıkızık -Osmanlı
İmparatorluğunun doğuşu- dünya miras listesine dâhil
edilmiştir. Yine, Bursa İznik Nilüfer Hatun İmarethanesi bu
yıl sonu itibarıyla bakımı yapılarak ziyaretçilerin
hizmetine açılacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Turizm Stratejisi Belgesi
kapsamında, başta Bursa olmak üzere, kültür turizm potansiyeli yüksek
olan ve geliştirilmesi öngörülen 15 ilimizde kültür-turizm marka kenti
çalışması başlatılmıştır. Bunun ilk
adımı da Bursada atılmıştır. Balkan ülkeleri
tiyatro gruplarının özel birleşimiyle Erzurum, Diyarbakır
ve Bursa Devlet Tiyatrolarıyla iş birliği yapılıp
Balkan Tiyatro Festivali gerçekleştirilmiş ve bunun ilk
adımı atılmıştır.
Gerek Hükûmetimiz gerek belediyelerimiz
vasıtasıyla son yıllarda hem ülkemizde hem Bursamızda birçok
tarihî ve kültürel değerler gün yüzüne çıkarılmış,
bakımı yapılmış, onarılmış ve
izleyenlerin hizmetine sunulmuştur.
Değerli milletvekillerimiz, bu duygularla 2015
yılı bütçesinin hem milletimize hem ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On beşinci konuşmacı Mehmet Yüksel,
Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben de Kültür ve Turizm Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi, yüce
heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Toplumda birlik, beraberlik ve barış
kavramlarını hayata en gerçekçi ve en etkili şekilde
yansıtan tiyatro sanatıdır. Toplumun ruhuna, dokusuna
hassasiyetle eğilen ve besleyen en önemli kaynak tiyatrodur. Kültürün
ülkemizin sosyoekonomik kalkınmasına ve bölgesel gelişmesine
katkılarının artırılması yönünde Devlet
Tiyatroları önemli bir görev üstlenmiş ve bu görevi yerine
getirebilmek için repertuvarını büyük bir titizlikle
hazırlayarak oyunlarını ülkemizin her bir köşesinde
başarıyla sergilemektedir. Bir ülkede tiyatro sanatında
kaydedilen gelişmeler ve gösterilen başarılar kamu bilincinin
geliştiğine, düşünce gücünün ve özgürlüğün
arttığına, toplumun ortak bir estetik düzeye
ulaştığına işaret eder.
Devlet Tiyatroları, sanatsal
yaratıcılığın en etkin şekilde topluma
aktarıldığı tiyatro sahnelerinde 1949 yılından
beri temsillerini sürdürmektedir. Devlet Tiyatroları 2000li
yılların başında 12 ilde 28 sahnede hizmet verirken, bugün
23 ilde 58 sahnede hizmet vermektedir. Yine, son günlerde Anadoluda Gaziantep,
Samsun, Zonguldak, Rize, Ordu, Çorum, Malatya, Elâzığ, Kahramanmaraş,
Aydın ve Denizli illerinde de açılan sahneleriyle
oyunlarını yurdun dört bir yanındaki seyircisiyle
buluşturarak tiyatro sanatını daha geniş kitlelere
ulaştırmıştır.
Devlet Tiyatroları,
Türkiyenin her noktasında olmanın önem ve gereğini yerine
getirmek azim ve kararlığındadır. Bu amaçla, 2015
yılı içerisinde Devlet Tiyatroları ailesine yani mevcut 58
sahneye Hatay, Manisa, Kayseri, Çanakkale, Mardin ve Şanlıurfa
illerimiz de katılacaktır.
En önemli amacı
herkese temsil verebilecek her yerde ve her şartta tiyatro
sanatını ulaştırmak olan Devlet Tiyatroları yurt
genelinde yılda ortalama 6 bin temsil yapmakta ve yaklaşık 2
milyon seyirciye ulaşmaktadır. Repertuvar seçiminde de Türk
yazarların eserlerine öncelik vererek yurdumuzun her köşesine
düzenlediği 452 yurt içi turnesiyle 1.120 temsil
gerçekleştirmiş, Türk tiyatrosunu dünyada tanıtmak amacıyla
da yurt dışında 10 farklı ülkeye 22 turne düzenleyerek 31
temsil vermiştir.
Yine, sosyal sorumluluk
projeleri içerisinde, amacı sadece perde açmak olmayan Devlet Tiyatrolarımızın
bu kapsamda Bütün Çocuklar Tiyatroya Projesiyle daha önce hiç tiyatroya
gitmemiş çocuklarımızın ücretsiz olarak tiyatro izlemeleri
sağlanmış, 2nci proje olan Her Okul Bir Tiyatro Projesiyle de
öğretmenlerimize tiyatro sanatçılarımız tarafından
eğitim verilerek, sanatçılarımız tarafından verilen bu
eğitim sonrasında kendilerinin hazırlamış olduğu
oyunlar ilköğretim öğrencilerimizce başarıyla
sahnelenmiştir. Sokakta çalıştırılan çocukların
okula dönmeleri amacıyla başlatılan Çiçekleri Soldurmayalım
Projesiyle de sokak çocuklarının oyunlarda rol almaları
sağlanarak sorumluluk bilincine, öz güven duygularının
oluşmasına katkıda bulunulmuş ve onların topluma
kazandırılması için önemli bir adım
atılmıştır. Engelli çocuklara ve yetişkinlere yönelik
tiyatro çalışmaları yapılarak bu oyunlar repertuvara
alınmıştır.
Türkiyede ilk kez görme
engelli çocuklara yönelik okuma tiyatrosu da Devlet Tiyatroları bünyesinde
gerçekleştirilmiştir. Devlet Tiyatroları mahkûmların sosyal
ve kültürel gelişimine katkıda bulunmak, topluma
kazandırılmalarını sağlamak amacıyla da onlarla
birlikte tiyatro çalışmalarında bulunmuştur.
Bunların dışında, Türkçe Telif Eser
Destek Projesinde de yerli yazarlarımıza destek 2015
yılında da yine devam edecek.
Devlet Tiyatrolarında da 2015 Ocak oyunlarında
Klasik Oyunlar Haftasında Molier oyunlarına yine Ankara Devlet
Tiyatrolarında devam edilecektir.
Sayın Bakanım, şimdiye kadar pek çok
turizm bakanımız göreve geldi, Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğünde görev yapan pek çok arkadaşımız oldu, Devlet
Opera ve Balesinde genel müdürlük görevi yapan arkadaşlarımız
oldu, onlar mutlaka Türk sanat hayatına, Türk kültür hayatına, Türk
turizmine önemli katkılarda bulunmuşlardır; onlara
şükranlarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum ama şu an atanan
iki kişiye de, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğüne atanan Selman
Ada Beye ve yine Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne atanan
Abdullah Nejat Birecik Beye de yeni görevlerinde başarılar diliyorum.
2015 Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçemizin
hayırlara vesile olmasını diliyorum, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son konuşmacı, Mustafa Baloğlu, Konya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Baloğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA BALOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 yılı bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yazma eserler, tıptan felsefeye, astronomiden
matematiğe kadar her alanda ülkemiz topraklarında ve gönül
coğrafyamızın her köşesinde üretilen, matbaanın
yaygın olarak kullanılmaya başlanmasından önce elle
yazılan ve elle çoğaltılan kitaplardır. Akıllara elçi,
ilimlere hüccet, medeniyetlere senet olan bu eserler her sayfasında en az
10-12 sanatkârın hünerlerini sergilediği sanat
harikalarıdır.
Tarih boyunca sosyal ve kültürel alanda yaşanan
gelişmeler sanatsal çalışmaları da etkilemiş ve her
devirde yeni bir sanat anlayışının doğmasına
katkıda bulunmuştur.
Yazma eserler, her biri başlı başına
bir sanat alanı olan ve dışından eşsiz bir ciltle
başlayarak içinde minyatür, ebru, hat ve tezhip gibi kadim
sanatlarımızın nadide örneklerine sahip olabilmektedir.
Diğer yandan, kültür tarihinin birinci elden ve
millî kültür mirasımızın kaynaklarından olan el
yazmaları ve nadir eserler, bilim adamlarının ve
araştırmacıların çalışmalarına
ışık tutan en önemli ve en değerli kültür varlıklarıdır.
Yazma eserler bugün ile gelecek arasında
bağlantı kuran en değerli hazineler olup bir anlamda
toplumların ve devletlerin hafızalarıdır. Bu değerli
mirasın sahipleri olarak bizler, binlerce yıllık süreçten
geçerek günümüze kadar gelmiş olan bu birikimi korumak, en işlevsel
ve en güncel bir şekilde bizden sonraki kuşaklara aktarmak
zorundayız.
İşte bu bilinçle hareket eden ve henüz dört
yıl önce kurulan Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı yazma ve nadir basma eserlerimizin
korunması, tanıtımı ve kütüphanelerimizin yönetimi
bakımından üzerine düşen tarihî vazifeyi hakkıyla yerine
getirme çabası içerisindedir. Türkiye genelinde 3 bölge müdürlüğüne
bağlı olarak 27 kütüphanesiyle yaklaşık 300 bini aşan
toplam matbu ve 500 bin adet eser en görünür bir şekilde bilim âleminin
hizmetine sunulmuştur.
Başkanlığımız, kültür tarihinin
birinci elden ve millî kültür mirasımızın kaynaklarından
olan yazma eserlerin korunmasıyla ilgili olarak kurulduğu günden
bugüne kadar birçok faaliyetlere imza atmıştır. Bu kapsamda
Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi bünyesinde kurulan ve uhdesinde en son
teknolojiyi barındıran RFID tabanlı yeni koleksiyon sistemi
projesiyle Süleymaniye Kütüphanesi ile bağlı kütüphanelerde bulunan
yaklaşık 200 bin eser yılların ihmaliyle maruz
bırakıldıkları zor durumlardan kurtarılıp
temizlenerek koruma altına alınmıştır. Süleymaniye
Külliyesi içerisinde bulunan ve Süleymaniye Doğumevi olarak
adlandırılan yapı tadilat ve tamiratla modern bir yapıya
kavuşturulmuş, kitap restorasyonu, konservasyonu ve
araştırmaları için gerekli teçhizatla donatılarak bir kitap
şifahanesi hâlinde hizmet vermeye başlamıştır. Bu
hastane, kendi kütüphanelerimizde bulunan eserlerin onarımının
yanında dünyanın her yerinden Bakanlığa ulaşan ve
restorasyona ihtiyacı olan yazma eserlerin de restore edildiği bir
merkez konumundadır. İleri teknolojiyle uluslararası
standartlarda hizmet veren şifahanemiz, aynı zamanda bir eğitim
merkezi olup İslam yazmalarının onarımının,
bakımının ve incelemelerinin yapıldığı
uluslararası bir hüviyet kazanmıştır. Bugüne kadar
TİKAyla Mali ve Moritanyadaki yazmaların korunması konusunda
ortak çalışılmış, İslam yazmaları konusunda
yurt dışında çalışan uzman konservatörler ve
uluslararası kuruluşlarla bağlantılar
gerçekleştirilmiş ve eğitim çalışmaları da
başlatılmıştır. Kütüphanelerdeki eserlerin durum
tespit çalışmaları yapılarak 2014 yılı içerisinde
2.202 eser elden geçirilmiş, temizlenmiş ve koruma öncelikleri
belirlenmiştir. Başkanlık, zamanla hasara
uğramış, kâğıtları eskimiş, pörsümüş ve
tahrifata uğramış el yazması eserleri restoratörler, yazma
eser uzmanları, kimyager ve biyologlarla restore etme
çalışmalarını sürdürmektedir.
Kütüphanelerde bulunan yazma eserlerin okuyucuyla
buluşturulması, yerli ve yabancı uzmanların hizmetlerine
sunulması, bilim sahasında çalışan insanların bu
eserlere en kolay yoldan ulaşımının sağlanması Yazma
Eserler Kurumu için temel hedeflerden birisi olarak belirlenmiştir.
Yine, Türkiye Yazma
Eserler Kurumu Başkanlığı çeviri ve yayın
faaliyetlerine 2012 yılında başlamıştır. Gerek
araştırmacılardan gelen başvuruların gerekse
Başkanlığımız bünyesinde yapılan
çalışmaların sonucunda bugüne kadar 7si
tıpkıbasım olmak üzere, dinî ilimler, bilim ve felsefe, edebiyat
ve düşünce alanında toplam 45e yakın eser
yayımlanmıştır.
Başkanlığın,
tarihî öneme sahip kütüphanelerin fiziki mekân şartlarının
iyileştirilmesi ve bağımsız kütüphane binalarına
kavuşturulması için çalışmalar devam etmektedir. Konyada
ise yeni bir yazma eserler kütüphanesi ve hat müzesi çalışmaları
başlatılmış, 2015 yılı içerisinde Konyada Mevlâna
Hazretlerinin türbesi alanı içerisinde çok modern bir yazma eserler bölge
müdürlüğü ve kütüphanesi halkımızın hizmetine
sunulacaktır.
Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına
ve lehinde söz isteyen, Alev Dedegil, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Dedegil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALEV DEDEGİL
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri:
2015 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının beşinci
turunda İçişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı
ile Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçeleri üzerinde
şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekillerimiz, Hükûmetimiz birçok alanda olduğu gibi kamu yönetimi
alanında yaptığı düzenlemelerle de vatandaş
odaklı hizmeti ve bu anlayışı esas alarak milletimizi,
milletimizin ihtiyaçlarını hizmetinin merkezine koymuştur.
Özellikle İçişleri Bakanlığımızın 2015 mali
yılı itibarıyla uygulamaya başlayacağı 2015-2019
dönemi Stratejik Planı yerinde ve daha kaliteli bir hizmet sunmak
amacıyla toplumun ihtiyaçları esas alınarak
hazırlanmıştır. Ve yine İçişleri
Bakanlığımızın nüfus ve vatandaşlık
hizmetlerinden mahallî idarelere kadar birçok alandaki yapısal
düzenlemeleri arasında bana göre en ileri ve devrimci diye nitelendireceğimiz
projeleri okunabilir e-Pasaport ve Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı
Projesidir. Elektronik olarak okunabilen çipli, yeni pasaportlar yani
okunabilir e-Pasaportlar bugüne kadar 15 milyonu aşkın
vatandaşımızın adreslerine teslim edilmiştir. Ve yine
biyometrik unsurlar içeren ve vatandaşımıza birçok konuda
kolaylık sağlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti kimlik
kartının pilot uygulaması da tamamlanmış ve
inşallah üç dört yıl içinde tüm vatandaşlarımızın
kullanmasına hazır hâle gelmesi hedeflenmiştir.
Saygıdeğer milletvekillerimiz, bir diğer
konu da kültür ve turizm faaliyetleridir. Hepimizin gayet iyi bildiği gibi
ülkemiz tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış,
geniş kültür yelpazesine sahip önemli bir coğrafya üzerinde
bulunmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığımız, Anadolu
coğrafyası üzerinde bulunan birçok medeniyetten izler
taşıyan eserleri ve kültür varlıklarını korumak
amacıyla kapsamlı bir faaliyet programı uygulamaktadır.
Bakanlığımız, kültür mirasımızın
korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla
2014 yılında açılan 3 yeni müzeyle birlikte toplam 190 müzeyle
çok önemli hizmetler vermektedir. Bunun yanı sıra, arkeolojik
kazılara özel önem verilmiş ve Bakanlar Kuruluyla yapılan yerli
kazı sayısı 2014 yılında 117ye yükselmiştir.
2010 yılında kurulan Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı tarafından bugüne kadar yaklaşık
200 bin eser de koruma altına alınmıştır.
Bildiğimiz gibi, turizmden elde edilen gelir
ülkemizin ekonomisi için de ayrıca çok önemli bir girdi olarak
görülmektedir. 2002 yılında turizmde dünya sıralamasında
17nci olan ülkemiz, hükûmetlerimizin doğru politikalarıyla
6ncı sıraya kadar yükselmiş ve 2014 yılında da yerini
korumuştur. Hepimizi memnun eden bir diğer konuda 2014 yılı
Ekim ayı dönemi için ülkemizi ziyaret eden yabancı turist
sayısının geçen yıla oranla yüzde 5,57 artmasıdır
ve bundan elde edilen gelir de 26,6 milyar dolara
ulaşmıştır. 2014 yılı itibarıyla 397
plajımız, Uluslararası Çevre ve Eğitim Vakfının
belli kriterlere ulaşmış plaj ve marinalara verdiği mavi
bayrak ödülüne sahiptir. Ülkemizin mavi bayrak uygulamasında dünyada
3üncü sırada yer alması da çevreye duyarlı
politikalarımızın bir sonucudur. Görüldüğü gibi, Kültür ve
Turizm Bakanlığımızın gerçekleştirdiği
faaliyetler ve yerinde politikalar neticesinde ülkemiz dünya için vazgeçilmez
bir turizm merkezi olma özelliğini sürdürmektedir.
Saygıdeğer milletvekillerimiz, son olarak
bahsetmek isterim ki demokratikleşmenin en önemli sonuçlarından bir
tanesi ekonomik büyümedir. Hükûmetimizin uyguladığı programlar
ve politik kararlılık sayesinde ekonomimiz hızla büyümekte ve
küresel krizlere karşı giderek daha dayanıklı
olmaktadır. Son süreçte, on iki yılda en hızlı büyüyen
ülkeler arasında yer almamız da çok sevindirici bir gelişmedir.
Hükûmetimizin, sürdürülebilir politikalar ve siyasi istikrarının da
etkisiyle 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi
arasında olmayı öncelikli bir hedef olarak kabul etmesi de çok
sevindiricidir. Ülkemizin her alanda büyümesi, gelişmesi, güçlenmesi için
çok çalışan ve hak ve emek sahibi olan, tabii başta Sayın
Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve
bakanlarımız olmak üzere, değerli bürokratlarımıza ben
çok teşekkür ediyorum.
2015 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyeti selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.32
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki beşinci tur görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi Hükûmet adına İçişleri
Bakanı Sayın Efkan Ala hitap edeceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığı ile bağlı kuruşları olan Emniyet
Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik
Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının 2013
yılı kesin hesabı ile 2015 yılı bütçe
tasarısının görüşülmesi için bir aradayız. Bu
vesileyle heyetinizi şahsım ve Bakanlığım adına
saygıyla selamlıyorum. Bakanlığımızın
çalışmalarıyla ilgili olarak eleştiri ve önerileriyle
katkıda bulunan değerli milletvekillerine şükranlarımı
sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, iç
güvenlik ve asayişi sağlamak; temel hak ve hürriyetleri korumak; suç
işlenmesini önlemek ve suçluları takip edip yakalamak terörle,
kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmek; kara
yollarında trafik düzenini sağlamak ve denetlemek; sınır,
kıyı ve deniz yetki alanlarımızın muhafaza ve
emniyetini sağlamak; mahallî idare hizmetlerinin verimli ve etkin bir
biçimde yürütülmesi amacıyla standartlar oluşturmak; nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini yürütmek;
dernekler ve yardım toplamayla ilgili iş ve işlemleri yürütmek;
düzenli ve düzensiz göçle ilgili iş ve işlemleri yürütmek ve buna
benzer bazı diğer temel görev ve sorumlulukları
üstlenmiştir. Bakanlığımız, kendisine tevdi edilen bu
görevleri 6 ana hizmet birimi, 6 danışma ve denetim birimi, 7
yardımcı hizmet birimi, 5 bağlı kuruluşu, 81 il
valiliği, 919 ilçe kaymakamlığı ve bunlara bağlı
alt birimleri vasıtasıyla yürütmektedir.
Bakanlığımız, bu sorumluluğu layıkıyla
yerine getirmek için yurdumuzun dört bir tarafında
teşkilatlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlık olarak görevli ve sorumlu
olduğumuz alanlarda yaptığımız çalışmalar ve
aldığımız sonuçlar hakkında sizleri bilgilendirmek
arzusundayım. İç güvenlik hizmetleri,
Bakanlığımızın bağlı kuruluşları
olan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla
yürütülmektedir. Bugün itibarıyla Emniyet Genel Müdürlüğünde 270 bin,
Jandarma Genel Komutanlığında 196 bin ve Sahil Güvenlik
Komutanlığında 5.700 personel görev yapmaktadır. Ülkemizin
alan olarak yüzde 93ü jandarma görev ve sorumluluk bölgesindedir, yüzde 7si
ise polis görev ve sorumluluk bölgesindedir. Toplam nüfusun ise yüzde
86sı polis bölgesinde, yüzde 14ü ise jandarma bölgesinde
yaşamaktadır. Ülkemizin toplam 8.484 kilometre uzunluğundaki
kıyı şeridinin, kara sularımızın ve ülkemizin
yüzölçümünün yaklaşık yarısı büyüklüğündeki 378 bin
kilometrekare deniz yetki alanlarımızın güvenliği de Sahil
Güvenlik Komutanlığımızca sağlanmaktadır.
Güvenlik hizmetlerinin sunumunda suçun işlenmeden önlenmesini ve bunu
sağlamak için caydırıcı tedbirler geliştirmeyi
öncelikli politika olarak benimsedik ve
çalışmalarımızı bu çerçevede yürütmekteyiz.
Bakanlığım döneminde güvenlik
hizmetlerinin etkin olarak yerine getirilmesi amacıyla vatandaş
odaklı hizmet anlayışı doğrultusunda teknolojik
imkânlardan da istifade ederek hizmet kalitesini ön plana çıkaran
çalışmalar yapmaya gayret ettik. Bu çerçevede, suçla mücadelede
öncelikle önleyici tedbirlere ağırlık verilmiştir.
Özellikle büyük şehirlerde yirmi dört saat esasına göre havadan
devriye, keşif ve gözetleme faaliyetlerinin
yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar
başlatılmıştır. Suçların
soruşturulmasına ilişkin teknik ve idari kapasite
geliştirilmiş, güvenlik teşkilatlarımız bünyesinde her
türlü teknolojik imkâna ve uluslararası akrediteye sahip modern kriminal
laboratuvarlar kurulmuştur. Suçla mücadelede önemli katkı
sağlayan ve MOBESE olarak da bilinen Kent Güvenlik Yönetim Sisteminden
azami oranda yararlanılmış, 81 ilimizin tamamında ve büyük
ilçelerimizin önemli kısmında da bu altyapı kurulmuştur.
Organize suç örgütlerine yönelik planlı operasyonlarla bu örgütlerin
birçoğu etkisiz hâle getirilmiş ve bu sayede
vatandaşımızın devlete olan güveni
pekiştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
suçla mücadeleyi etkin kılmanın, güvenli ve huzurlu bir ortam
sağlamanın yolu güvenlik hizmetlerine toplumun
katılımı ve desteğinden geçmektedir. Bu amaçla
başlatılan Toplum Destekli Polislik Projesi 81 ilimizde
başarıyla uygulanmaktadır. Toplumun huzurunu bozan, korku ve
endişeye sebep olan asayiş suçlarıyla etkin bir şekilde mücadele
etmek amacıyla 81 ilimizde kurulan güven timleri ve
yıldırım ekiplerinin çalışmalarıyla önemli
başarılar elde edilmiştir. Geleceğimizin teminatı olan
gençlerimiz ve çocuklarımızın güvenli ve sağlıklı
bir ortamda eğitim alması için Bakanlığımız ile
Millî Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan protokol
çerçevesinde Güvenli Okul Güvenli Eğitim Projesi başarıyla
uygulanmaktadır.
Organize suçlarla mücadeleyi sistematik ve etkin
kılmak için Organize Suçlarla Mücadele Ulusal Strateji Belgesi
doğrultusunda, 2013-2015 Organize Suçlarla Mücadele Eylem Planı
çerçevesinde yaptığımız çalışmalarla, toplum
güvenliğini olumsuz etkileyen ve kamu düzenini bozmaya yönelik pek çok suç
girişimi yapılan operasyonlar sayesinde işlenmeden önlenmiştir.
Bakanlığımızca gençlerimizin ve
çocuklarımızın uyuşturucu maddelerden uzak tutulması
amacıyla uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleye
özel bir önem ve öncelik verilmektedir. Başta gençlerimiz olmak üzere
vatandaşlarımızı uyuşturucudan korumak amacıyla
narkotik projesinin 2015 yılı içinde ülke geneline
yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.
Ülkemizi ekonomik ve sosyal olarak olumsuz etkileyen
kaçakçılıkla etkin olarak mücadele etmek amacıyla Bakanlığımız
ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı arasında
Kaçakçılıkla Mücadele Alanında İşbirliği
Protokolü imzalanmış olup protokol başarılı bir
şekilde uygulanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
yıllarda önemi gittikçe artan göçmen kaçakçılığı ve
insan ticareti suçlarıyla mücadelede uluslararası alanda faaliyet
gösteren suç organizasyonlarının irtibatlarının ortaya
çıkarılması amacıyla uluslararası iş birliği
çalışmalarına ağırlık verilmektedir. Ülkemiz
Avrupa göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle jeopolitik
açıdan son derece hassas bir konumdadır. Aynı zamanda, ülkemiz
her geçen gün yenisi eklenen iç karışıklıklar ve siyasi
çalkantıların yaşandığı bir bölgenin merkezi
konumunda bulunmaktadır. Türkiye bu hassas konumu sebebiyle yasa
dışı transit göç hareketlerine maruz kalmaktadır.
Ayrıca, ülkemiz artan refah seviyesi nedeniyle hedef ülke olarak da yasa
dışı göç hareketlerinden etkilenmektedir. Ülkemiz, yasa
dışı göçe karşı ulusal düzeyde etkin tedbirler alarak
bu konudaki kesin tavrını ortaya koymuştur. Ülkemizde ikamet
izin belgesi almış 404.900 yabancı bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
trafik kazalarındaki kayıplarımızı asgariye indirmek
ve kademeli olarak ortadan kaldırmak amacıyla 2011-2020
yılları arasında trafik kazalarında meydana gelen ölümleri
yüzde 50 oranında azaltmayı hedefleyen Karayolu Trafik Güvenliği
Stratejisi ve Eylem Planı doğrultusunda Trafik Güvenliği
Platformu kurulmuştur. Bu bağlamda, ülke genelinde trafik
güvenliği alanında faaliyet gösteren tüm oluşumların
çatısı olması planlanan Trafik Güvenliği Platformuyla
başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere, sivil toplum
örgütleri, üniversiteler, iş dünyası ve medyayla birlikte, toplumu
oluşturan her kesimden kurum ve kişilerin desteğinin
sağlanması amaçlanmaktadır. Yapılan
araştırmalarda, kazalarda meydana gelen ölümlerin emniyet kemeri
kullanılması durumunda yüzde 50, hız limitlerine uyulması
hâlinde ise yüzde 35-40 oranında azaldığı tespit edilmiştir.
Trafik kontrol ve denetimlerinde, öncelikle kazaların önlenerek
vatandaşlarımızın can ve mal kaybının asgariye
indirilmesi hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımca güvenlik personelinin nitelik ve nicelik olarak
geliştirilmesine büyük önem verilmektedir. AK PARTİ iktidarı
olarak ilk kez, üniversite mezunu gençlerimize polis olmanın yolunu
açtık, 2002 yılında yüzde 21 olan yüksekokul ve fakülte mezunu
polis oranını bugün itibarıyla yüzde 90ın üzerine
ulaştırdık. Polis Akademisi, değişen şartlara
uyum sağlamak amacıyla, demokrasi standartları yüksek
ülkelerdeki polis eğitimleri de dikkate alınarak yeniden
yapılanma sürecinden geçirilecektir. Sivil, demokratik değerleri
içselleştirmiş ve insan haklarına saygılı polis
memurları ve amirleri yetiştirmek için, daha da fazlasını
gerçekleştirmek için bu reform sürecini önemsiyoruz. Jandarma Genel
Komutanlığı personel yapısının
uzmanlaştırılması çalışmaları ise devam
etmektedir. Bugün itibarıyla Jandarma Genel Komutanlığı
personelinin yüzde 35i profesyonel görevlilerden oluşmaktadır. 2015
ve sonrasında uzman personel alımına devam edilerek
profesyonelleşme oranı yükseltilecektir.
Hükûmet olarak temel insan hakları ve
özgürlüklerinin korunmasına büyük önem veriyoruz. Bu kapsamda, son on iki
yılda çok önemli yasal düzenlemeleri hayata geçirdik. Suç ve suçluyla
mücadelede insan hakları ihlallerine konu olan uygulamaların üzerine
şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da büyük bir
kararlılıkla gidilecektir. İnsan hakları ihlali
iddialarına konu olan görevliler hakkında gerekli adli ve idari işlemler
hiçbir müsamahaya yer vermeyecek şekilde yürütülmektedir. Bu çerçevede,
Bakanlığım bünyesindeki Mülkiye Teftiş Kurulu
Başkanlığına bağlı İnsan Hakları
İhlalleri İnceleme Bürosuna intikal eden insan hakkı ihlali
iddiaları bu konuda kurs görmüş, eğitim almış mülkiye
müfettişleri marifetiyle incelenmektedir. Bakanlığımız
tarafından hazırlanan güvenlik personeliyle ilgili şikâyetlerin
daha etkili soruşturulması ve izlenmesi için genel kolluk gözetimi
komisyonu kurulmasına ilişkin kanun tasarısı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ilgili komisyonlarında görüşülmüş ve Genel
Kurul gündemine getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmet olarak güvenlik hizmetlerinin vatandaşlarımıza daha
etkin bir şekilde sunulması amacıyla iç güvenlik birimlerimizin
her türlü bina, araç gereç ve diğer ihtiyaçlarının
zamanında karşılanmasına özel önem veriyoruz. Bakanlık
olarak, işlenen suçların hızlı bir şekilde
aydınlatılması amacıyla modern, bilimsel metot ve teknikler
kullanılarak delilden sanığa ulaşılması, üzerinde
hassasiyetle durduğumuz bir husustur. Bu itibarla, güvenlik birimlerimizin
en yeni teknolojilerden azami derecede istifade etmelerine özel önem
vermekteyiz. Suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçların
faillerinin yakalanması konusunda büyük yararını gördüğümüz
MOBESE sistemini ülkemizin her yanında
yaygınlaştırdık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terörizm ülkemizin yıllardır mücadele ettiği en önemli güvenlik
sorunlarının başında gelmektedir. Terörizm sorununu ortadan
kaldırmaya yönelik etkin mücadele yöntemleri üzerinde çalışmakta
olan Hükûmetimiz, bu alanda üst düzeyde bir koordinasyon ve iş
birliği ihtiyacının karşılanması amacıyla
strateji ve politikalar geliştirmektedir. 2002 yılından itibaren
kararlı bir şekilde uygulanan demokratikleşme
adımlarının bir devamı olarak daha güçlü, demokratik, özgür
ve huzurlu bir Türkiye için çözüm süreci hayata geçirilmiştir. Ülkemizin
on iki yıllık demokratikleşme birikimi üzerine inşa edilen
çözüm sürecinin nihai hedefi terörün tamamen sona erdirilmesi, toplumsal
bütünleşmenin güçlendirilmesi ve Türkiyenin ileri demokrasi hedefine
ulaşmasıdır. Ülkemizdeki huzur ve güven ortamını
sürdürmek, terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejiler
geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu
sağlamak Hükûmetimiz döneminde kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığına tevdi edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlık olarak şehit ailelerimiz ve gazilerimizin her türlü
sorunlarıyla yakından ilgilenmekteyiz. Şehit ve malul
yakınları ile çalışabilecek durumdaki malullerin işe
yerleştirilme işlemleri 1996-2014 yılları arasında
Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğü koordinasyonunda
gerçekleştirilmiştir. Bu süre içerisinde toplam 16.502 hak sahibi
kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmiştir. Terörle
Mücadele Kanunu gereğince Bakanlığımızca yürütülen
şehit ve malul yakınları ile çalışabilecek durumdaki
malullerin işe yerleştirilme iş ve işlemleri Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığına devredilmiştir.
Köy korucuları dâhil
Bakanlığımız mensuplarından terörle mücadelede
şehit olanların yakınları ile yaralananlara tazminat
ödenmektedir. Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun gereğince, 2013 yılında 2 milyon 259 bin TL, 2014
yılında da -kasım ayı sonu itibarıyla- 2 milyon 696
bin TL nakdi tazminat ödemesi yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yeni Büyükşehir Yasası çerçevesinde Türkiyede 51 il özel idaresi,
1.396 belediye, 18.335 köy bulunmaktadır. 1.396 belediyenin 30u büyükşehir
belediyesi, 51i il belediyesi, 519u büyükşehir ilçe belediyesi, 400ü
ilçe belediyesi, 396sı belde belediyesidir. 30 Mart 2014 mahallî idareler
seçimleri sonucunda ülkemizdeki nüfusun yüzde 93ü belediye sınırları
içerisinde, yüzde 7si belediye sınırları dışında
yaşamaktadır. Belediye nüfusunun yüzde 83ü büyükşehirlerde,
yüzde 13ü ise il, ilçe ve belde belediyeleri sınırları
içerisinde yaşamaktadır.
AK PARTİ iktidarıyla birlikte Türkiyede
mahallî idarelere yönelik önemli reformlar gerçekleştirilmiştir,
gerçekleştirilecektir aynı zamanda. Yaptığımız bu
çalışmalarla belediyeler ve il özel idarelerinin yetki alanları
genişletilmiş, gelirleri artırılmış, vesayet denetiminin
kapsamı asgariye indirilmiştir. Yerel yönetimlerin
kaynaklarının artırılması Hükûmetimiz tarafından
sürekli bir hedef olarak görülmüş ve bu konuda
çıkardığımız kanunlarla yerel yönetimlerin mali
kapasiteleri önemli oranda artırılmıştır. Yine, bu
reformlarla mahallî idarelerde personel istihdamı
kolaylaştırılmış, nitelikli personel
çalıştırılmasına imkân verilmiş ve yerel
yönetimlerimizin etkili hizmet sunumunu esas alan bir teşkilat
yapısına kavuşması sağlanmıştır.
Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı ve en önemli
kırsal kalkınma projelerinden biri olan KÖYDES Projesi
kapsamında 2005-2014 yılları arasında valilik ve
kaymakamlıklara 9 milyar 74 milyon Türk lirası ödenek
gönderilmiştir.
KÖYDES Projesi kapsamında yapılan
çalışmalarla, köy yollarında 107.152 kilometre asfalt yol,
79.747 kilometre stabilize yol, 40.705 kilometre onarım, 16 milyon 760 bin
metrekare parke taşı, 1.309 adet köprü tamamlanmıştır.
Yine, KÖYDES Projesi kapsamında, içme suyu bulunmayan veya yetersiz olan
52.178 köye ve bağlısına su götürülmüş ve şebekeleri
yenilenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşımıza
yönelik temel hizmetlerden biri de nüfus ve vatandaşlık
işlemleridir. Bakanlığımızın son yıllarda
yaptığı çalışmalarla bu hizmetlerde önemli değişim
ve dönüşümler gerçekleştirilmiştir. Nüfus ve
vatandaşlık hizmetlerinde bürokrasiyi azaltıcı tedbirler
uygulamaya konulmuş ve iş süreçleri hızlandırılarak
vatandaş memnuniyeti artırılmıştır. Bu kapsamda
nüfus ve vatandaşlık hizmetleri alanında hayata geçirilen
MERNİS Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, Kimlik
Paylaşımı Sistemi, Adres Kayıt Sistemi ve Mekânsal Adres
Kayıt Sistemi uygulamaları başarıyla yürütülmektedir.
MERNİS (Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi) sayesinde nüfus
kayıtlarının elektronik ortamda ve merkezî bir yapıda
gerçekleştirilmesine ve tutulmasına imkân
sağlanmıştır.
Bakanlığımızca kamu hizmetlerinin
daha az maliyetle daha etkin olarak ve vatandaşlarımızın
günlük hayatlarını kolaylaştırıcı bir
şekilde sunulması amacıyla uygulanan projelerden birisi de 112
Acil Çağrı Merkezleri Projesidir. Ülkemizde farklı acil
çağrı durumları için -yangın, sağlık, güvenlik,
asayiş- hâlihazırda farklı hizmet numaraları
kullanılmakta, acil durum çağrısı yapma ihtiyacı
hâlindeki vatandaşlarımız birden çok numarayı bilmek zorunda
kalmaktadır. Bu durum olaylara müdahaleyi geciktirmekte, zaman ve kaynak
israfına yol açmaktadır. Bu sakıncayı gidermek ve birden
fazla olan acil çağrı numaralarının tek numara altında
toplanması amacıyla Bakanlığımız koordinesinde
112 Acil Çağrı Merkezleri Projesi yürütülmektedir. Proje
kapsamında 12 ilimizde çağrı merkezleri faaliyete
geçirilmiştir. 2014 yılı sonuna kadar 13 ilimizde,
sonrasında da diğer illerimizde merkezlerin faaliyete geçirilmesi
için çalışmalarımız devam etmektedir.
Bakanlık olarak, sivil toplum örgütlerine büyük önem
veriyor ve onları destekliyoruz. Sivil toplum kuruluşları, sivil
toplumun, katılımcılığın, çoğulculuk ve
demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Aralık 2014 tarihi
itibarıyla ülkemizde toplam aktif dernek sayısı 104.289dur. Dernekler Bilgi Sistemi Projesi,
derneklerle ilgili yürütülmekte olan önemli
çalışmalarımızdandır. Projeyle, on-line dernek
kuruluşu başta olmak üzere her türlü dernek iş ve
işlemlerinin elektronik ortamda yapılabilmesine imkân
sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımızın 2014 yılı içerisinde
yapmış olduğu ve önümüzdeki yıllarda yapacağı
çalışmaları özet olarak aktarmaya çalıştım.
Toplumsal alanın hemen her aşamasında
vatandaşlarımıza yönelik hizmetler gerçekleştiren Bakanlığımıza
şüphesiz önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu görev ve
sorumlulukların layıkıyla yerine getirilebilmesi yürütülecek
faaliyetlerin finansman giderlerinin genel bütçe çerçevesinde
karşılanmasıyla mümkündür.
Son olarak, İçişleri Bakanlığı
ve bağlı kuruluşları için 2015 Yılı Bütçe
Tasarısında öngörülen rakamlar hakkında bilgi vermek istiyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetimi Bütçe Kanunu Tasarısında
Bakanlığımıza 3 milyar 898 milyon 467 bin Türk lirası
ödenek ayrılmıştır. 2014 yılında
Bakanlığımıza tahsis edilen ödeneğe göre yüzde 9,79
artış söz konusudur. Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığımızın bütçesi bir önceki yıla
göre yüzde 5,9 artışla 22 milyon 183 bin Türk lirası, Emniyet
Genel Müdürlüğümüzün bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 6,44
artışla 17 milyar 623 milyon 719 bin Türk lirası, Jandarma Genel
Komutanlığımızın bütçesi bir önceki yıla göre
yüzde 5,4 artışla 6 milyar 489 milyon 530 bin Türk lirası, Sahil
Güvenlik Komutanlığımızın bütçesi ise bir önceki
yıla göre yüzde 11,87 artışla 506 milyon 226 bin Türk lirası
olarak belirlenmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüzün bütçesi
ise bir önceki yıla göre yüzde 43,19 artışla 179 milyon 890 bin
TL olarak öngörülmüştür.
Saygıdeğer heyetimizin tasvipleri olduğu
takdirde bütçemizle tahsis edilecek olan kaynakların
Bakanlığımızın görev alanında bulunan hizmetleri
yerine getirirken etkin, verimli ve hizmete en uygun biçimde
kullanılması yönünde her türlü gayret gösterilecektir.
Saygıdeğer Başkan, değerli
milletvekilleri; teşekkür etmeden önce, bazı değerli
milletvekillerimizin sorduğu, konuşmalarında dile getirdikleri
konulara ilişkin spesifik rakamlar arz edeceğim.
Emniyet teşkilatında atama ve yer
değiştirmelere ilişkin bazı rakamlar dile getirildi.
Değerli arkadaşlar, şu zannediyorum durumu
ortaya koyar: 2011 yılında yer değiştirme 47.234, 2012de
49.393, 2013te 47.462, 2014te 49.742. Toplamda 2011 yılında yani
bütün atamalar 63.419, 2012de 61.129, 2013te 58.495, 2014te 61.032. Yani,
aslında rutin bir seyir izlenmiştir. Tabii, elbette bazı
problemlerden dolayı yapılan atamalar var, bu yüzdeleri etkileyecek
oranda değildir.
Değerli arkadaşlar, polisimizin özlük
haklarıyla ilgili olarak AK PARTİ hükûmetleri döneminde çok ciddi
çalışmalar olmuştur. 2002 yılında yeni göreve
başlayan bir polis memuru 665 Türk lirası alırken 2014
yılında yüzde 300 artışla 2.659 lira almaktadır.
Kaçak sigarayla ilgili, tabii, her zaman çok ciddi
mücadeleler yürütülüyor ama 2014 yılında da 3 milyon 164 bin paket
kaçak sigara ele geçirilmiştir. Bu konuda da
Bunun değeri 1 milyar
221 milyondur.
Değerli arkadaşlar, bu mücadele, sürekli
kontrolümüz altında, etkin bir biçimde yürütülüyor. Ama, yüzde 100
başarı sağlamak hedefimiz olmalı fakat tabii ki elde edilen
başarıları da burada vurgulamalıyız.
Ülkemizde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA -
Değerli milletvekillerimiz
Sayın Başkan, beş dakika var mı?
Yoksa
BAŞKAN Teşekkür ediyorum. Bitti Sayın
Bakan ancak Zeybekci süresinden verirse
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Peki.
O zaman, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım ve Bakanlığım adına
gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. 2015 yılının ülkemize
ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, yine, Hükûmet adına ikinci
konuşmacı Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci.
Buyurun Sayın Bakan, süreniz yirmi beş
dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2015
yılı Ekonomi Bakanlığı bütçe görüşmeleri
vesilesiyle yüce Meclisi, gazi milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Günlerden beri süren bütçe maratonu sırasında
gördüğümüz şudur ki her şey dönüp dolaşıp en sonunda
ekonomiye geliyor. Her şeyin vardığı, bütün
bakanlıklarımızın bütçeleri, bütün konularımız,
eğitimden adalete, çevreden şehirciliğe, iç işlerinden
turizme, maliyeden hazineye her şey, toplam anlamında
baktığımız zaman, ekonomi altında toplanıyor.
Dünyaya baktığımız zaman da her şey ekonomi
altında toplanıyor ve ticaret etrafında toplanıyor.
Soğuk Savaş döneminde dünyaya bakacak olursak
dünyanın sınırları ideolojik anlamda sınırlara
bölünüyordu, gruplar vardı; NATO gibi, Doğu Bloku gibi,
Bağlantısızlar gibi, Karayip ülkeleri gibi, Afrika Birliği
gibi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi ama son on
yıla baktığımız zaman da dünyada her şey yeniden
yazılıyor. Artık ideolojik ayrımlar bitti. Dünyadaki bütün
ayrımların tabanında ekonomik tabanlar, ticari öncelikler
Dünya
ekonomik ve ticari anlamda yeniden dizayn ediliyor. Son dört beş
yıllık döneme baktığınız zaman, bu
yoğunlaşarak devam ediyor. Amerika ile Avrupa Birliği, ticari
bir ortaklık değil, tam anlamıyla bir ticari entegrasyon
çerçevesinde bir araya geliyor. Bugün, ABD ile Avrupa Birliğinin TTIP
dediğimiz Transatlantik Yatırım ve Ticaret
Ortaklığı adı altında bir araya gelmeleri hâlinde
dünya ekonomisinin yüzde 50si, dünya ticaretinin de üçte 1i bu grup
altında bir araya geliyor. Aynı Amerika doğuya geçerek Japonya,
Kore, Yeni Zelanda ve Avustralyaya kadar 16 ayrı ülkeyle TPP
dediğimiz Trans Pasifik Ortaklığı adı altında
başka bir ekonomik gruplanmaya gidiyor. Yakınımıza gelecek
olursak da kuzeyimizde Rusyanın, eski Sovyetler Birliği
coğrafyasında Avrasya Gümrük Birliği adı altında yeni
bir birlik kurmaya çalıştığını görüyoruz. Rusya,
Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Ermenistan ve Azerbaycanın
birlikte olması hâlinde, bu süreç hızlanarak devam ediyor. Körfez
İşbirliği Teşkilatı, Afrika Birliği, Karayip
ülkeleri, Güney Amerika gibi birlikler aldı başını gidiyor.
Türkiye bu dönemde, son on
yılda, son on iki yılda artık başka bir şekilde dizayn
edilen bu dünyada hak ettiği yeri almakla ilgili de çok aktif roller
üstleniyor. Bir zamanlar Türkiyede, 1950-1960 aralığında
yaşanan o kalkınma ve millî iradeden kaynaklanan alınan güçle
kalkınma, 1960 ihtilaliyle bloklanan ve sonra da tepki olarak tabii ki
millî iradeyle yeniden yakalanan bir düzen ve 1980 darbesi ve ardından
rahmetli Özalla başlayan ihracata dayalı kalkınma dönemi.
Türkiye yeni bir şeyi
keşfediyor yani 1980 yılında Türkiye, toplam dış
ticaret hacmi 5 milyar dolar bile olmayan Türkiye, Avrupa Birliğiyle
süreci henüz daha hayal bile edemeyen bir Türkiye NATO üyesi, müttefiki gibi
başka şeylerin etrafında dolanarak kendi çerçevesi içinde
daralan ve kendi içindeki o dünyada yeni ufuklara doğru zorlanan, rekabeti
bilmeyen, yerli üretilen ürünlerin etrafında kendi millî üretiminin
dünyadaki değerini tam anlamıyla bilmeyen bir kutuptaydı;
1980lerin başında, tek kutuplu ekonomik zihniyetin tüm özelliklerini
de üzerinde taşıyan bir Türkiye idi, kendi küçücük dünyasında
kopardığı fırtına ve dalgalarla
uğraşmaktaydı. Bugünkü neslin anlamakta çok
zorlandığı günler yaşadık o dönemde. Böyle şey
de olur mu? diye anlamadıkları, Türkiyenin 70 sente muhtaç
olduğu utançları yaşadığı On yılda bir
yapılan darbelerle faşist ve uygulanan ekonomik rejimlerle de
komünist bir yapıya sahip olan bir Türkiyeydi. Bütün bunlardan sonra
Türkiye, ilk kez, rahmetli Özalla dünyayla, ticaretle, ihracatla, rekabetle ve
ihracata dayalı büyüme mantığıyla ilk defa
karşılaştı ve rahmetli Özal Türkiyeyi aldı,
Anadolunun o kavruk tüccarlarını, Anadolunun esnafını,
sanayicisini uçağına doldurarak dünyayla ilk defa
tanıştırdı. Türkiye ilk defa, kullanılmayan
kaynakları iş gücünü, akıl gücünü ve Anadolunun
kaynaklarını, yer altı kaynaklarını, yer üstü
kaynaklarını dünyaya satarak dünyada, hesabını kimseye
vermediği, faiz ödemediği, kendisine hiçbir şartın
koşulmadığı ihracat gelirleriyle, ilk defa ihracata
dayalı büyüme yani millî büyüme, millî kalkınmayla
tanıştı.
Tabii, Özalın dönemindeki bu, Türkiyenin yeni
dünyayla tanışması 1990lar ve 2002nin sonuna kadar farklı
bir yere geçti tekrar. Türkiye yeniden, maalesef, siyasi kısır
çekişmelerin içine girdi: Onlar ne verirse 5 fazlası benden.
Türkiye'deki vatandaşlarımızın 35-38 yaşında
emekli edilmesi gibi popülariteler, ihracata dayalı millî büyümeyi
anlamaktan âciz, ihracatın enflasyonu artırdığını
iddia eden başbakanlar, tabanda asla birleşmeyecek ama tavanda
siyaseten birleştirmeye çabalayan siyasi mühendisler, havada uçuşan
Anayasa kitapçıkları, yüzde 150, yüzde 300, yüzde 7 bin faizleri
gören Türkiye, rahmetli Sabancının Bir gecede
varlığımızın yarısını kaybettik. feryatları,
iki günde, bugün karşılığı yaklaşık olarak
200 milyar dolara varan bankaların yerle bir edilerek milletin
sırtına bu yükün yüklenmesi, IMFyle imzalanan bilmem
kaçıncı anlaşma ve her biri onur kırıcı
yaklaşık olarak 48 ana başlık, 38 alt başlıkla
IMFye taahhütname anlamında gönderilen niyet mektupları ki bu niyet
mektuplarının içinde Bakanlar Kurulu kararına da
bağlanmış olan Türkiye'de Halk Bankası ve Ziraat
Bankasının -ki her birinin o günün parasıyla 20 şer
katrilyon görev zararı vardı- derhâl kapatılması veya
rehabilite edilmesi, Vakıflar Bankasının da satılması,
satılamıyorsa kapatılması.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bugünkü batık kredilerin
miktarını söyler misin?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Başbakan ve Başbakana yardımcılarıyla bunlar
imzalanmış ve gönderilmişti.
Değerli dostlar, Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; acaba, o gün yani 2002 yılında
REŞAT DOĞRU (Tokat) 2006da IMFyle kim
anlaşma yaptı?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kaç tane banka
sattınız Sayın Bakan?
KAMER GENÇ (Tunceli) 40 milyar batık kredi var.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin taahhüt ettiği gibi Halk Bankası ve
Ziraat Bankası kapatılsaydı, Vakıflar Bankası
satılsaydı, bugünün ekonomi dünyasında, şu andaki finans
piyasalarında bu bankalar devletin elinde rehabilite edici yani
piyasayı düzenleyici şekilde olmasıydı, Türkiye'de
piyasalar nasıl olurdu? Faiz oraları nerede olurdu? Bunu hayal etmek
dâhi istemiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Halk Bankasının
yarısını özelleştirdiniz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2002de bu millet ve bu
ülkenin ekonomisi tam anlamıyla diz çöktürülmüş, kapitülasyonlarla
son darbe vurulmak istenirken bu ülke 3 Kasım 2002 seçimlerine götürüldü,
daha doğrusu götürülmek zorunda kalındı ve 3 Kasım 2002de
bu millet dedi ki: Yeter söz de, karar da milletindir. 3 Kasım 2002de,
AK PARTİnin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan -henüz
Başbakan bile değilken- dünyanın tüm siyasi, politik ve ekonomik
noktalarına ve hedeflerine bir tur başlattı, hemen hemen her
yeri ziyaret etti, yanında iş dünyası temsilcileri de vardı
ve oralara şu mesajı verdi. O diz çöktürülüp de son darbe vurulmak
üzere olan Türk ekonomisinin ve Türkiye'nin yeni dünyada, yeni ekonomi
düzeninde, yeni siyasi ve politik düzende var olduğunu ve var olacağını
anlatmak üzere 3 Kasım seçimlerinin hemen arkasından yollara
düştü.
AK PARTİ iktidarıyla Türkiye, Özal sonrası
dönemde kesintiye uğrayan reformları ve dışa açılma
sürecini bu sefer bütün dünyayı kapsayıcı şekilde yeniden
başlattı. İhracata dayalı büyüme yeni bir
anlayışla yakın coğrafya ve kültür coğrafyası
temellerine dayanarak yeniden başlatıldı. 1992 yılında
160 milyar dolar, 2002 yılında 230 milyar dolar olan ve 2013 sonu
itibarıyla 820 milyar dolar olan millî gelirimiz; 1993-2002
yılları arasında dönemin yüzde 2,9 büyüyen ekonomisi, 2003-2013
yılı arasında yüzde 5 ortalamayla büyüdü. Şu an
itibarıyla, Türkiye, son yirmi çeyrekte yüzde 5,8 büyümeyi yakalayan
dünyada ender ülkelerden bir tanesi.
Ama, burada, ben şunun altını çizerek bir
konuyu sizlerin dikkatine arz etmek istiyorum: Türkiye, ilk defa ekonomi
teorisyenlerinin anlattığı gibi, ihracata dayalı büyümenin
gerçekleşmesiyle ilgili çok önemli şeyler yapmaya başladı.
Yani, Türkiye, büyürken ihracatını artırarak yatırım
ve ara mal ithalatını azaltmadan cari açığını
daraltabileceğini gösterdi. Cari açık, geçen seneye göre bu sene
yüzde 37 oranında daraldı. Bütün dünya ekonomi çevreleri Türkiye,
2014 yılında, yıl sonu itibarıyla cari açığını
yüzde 6,4 oranında -millî gelire oranını- yakalasaydı, başarı.
demişlerdi 2013 yılında.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Büyüme
hızı yavaşladı Sayın Bakan, ondan cari açık
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) -
Ona da geleceğim, büyüme hızına da geleceğim.
Şimdi, Türkiye için yüzde 6,4 başarı
olarak görülürken; 2014 sonu itibarıyla, Türkiye büyürken,
ihracatını artırırken, yatırım ve ara mal
ithalatını azaltmadan cari açığını
daraltmayı başardı yani yüzde 5e ulaşacaktır bu
yıl sonu itibarıyla. Herkes bilir bunları da tabii ki... (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Şöyle oldu: Yani,
ithalat azaltmadan derken, bakın, 19,3 milyar dolar cari açık
daralmasının yaklaşık olarak 12,5 milyar dolarını
Türkiye net ihracat artışıyla gerçekleştirdi ve 6 milyar
doların üzerindeki bir kısmını yatırım ve ara
malı ithalatını azaltmadan gereksiz ithalatındaki
almış olduğu tedbirlerle Türkiye bunu gerçekleştirdi.
Türkiye büyümeyi 2014 sonu itibarıyla yüzde 3ün yani yüzde 3,3 veya yüzde
3,4 civarında gerçekleştirecektir çünkü Türkiye son çeyrekte iç
piyasanın da verdiği destekle inşallah büyümesini istediği
yere getirecektir. Bugüne kadar son üç çeyrekte ihracatın büyümeye
katkısı yani 2,8lik büyümeye katkısı, yüzde 2,6sı
net ihracat artışından geliyor. Bu bir millî büyümenin
habercisidir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Türkiye için şu andaki 2,9 büyümeyi yani yıl sonu
itibarıyla yüzde 3,3 büyümeyi, evet, biz düşük buluyoruz. Türkiye
yüzde 5in altında bir büyümeyi asla kabul etmemeli. Türkiye yüzde 5in
altında büyüyemez çünkü Türkiyenin istihdamla ilgili, işsizlikle
ilgili problemleri diğer gelişmiş ülkeler gibi değildir.
Bakın, 2009 yılında Türkiyenin iş gücüne katılım
oranı yüzde 44ler seviyesindeyken bugün, nüfusumuzun iş gücüne
katılım oranı yüzde 51in üzerindedir. Buna rağmen, dünya
ekonomik krizle yerle bir olurken 2008 krizinden sonra Avrupa Birliği
üyesi ülkelerde toplam istihdam sayıları 6 milyon
aşağıya giderken Türkiye, 7 milyon vatandaşını
yeni iş sahibi yaparak, istihdam sayısını yüzde 35
oranında artırarak dünyada 1inci oldu. Tabii, buda yetmiyor, buna
rağmen işsizlik oranımız yüzde 10,1 geldi. Neden? Çünkü,
iş gücüne katılım oranı artıyor, kırsaldan kente
göç veyahut da evinde oturan ev hanımı kardeşimiz diyor ki: Ben
de çalışmak istiyorum. Çünkü, refah talebi artıyor, gelecekle
ilgili beklenti pozitif anlamda artıyor.
Diğer taraftan, Türkiye, gelişmesini,
büyümesini sağlarken, refahını artırırken, millî
gelirini artırırken, gelir dağılımında da adaleti
sağlıyor. Gini katsayısını Türkiye 0,40a indirdi.
Evet, burası yeterli değildir ama ben size şunu söyleyeyim:
Amerika Birleşik Devletlerinde de 0,38, İngilterede 0,39 -biraz
önce bir arkadaşımız söyledi Meksikayla aynı diye-
Meksikada 0,48; aramızda devasa bir fark var.
Peki, nasıl bir iyileşme sağladı
gelir dağılımında Türkiye? 2002 yılında benim bu
güzel memleketimin insanlarının yüzde 3ü günlük 2,15 doların
altında bir gelirle yaşarken yine, aynı, 2002 yılında
bu güzel ülkenin insanlarının yüzde 30u günlük 4,30 dolar gelirin
altında yaşarken bugün itibarıyla 2,15in altında
yaşayan hiçbir vatandaşımız kalmadı; 4,30un
altındaki o yüzde 30 yani 25 milyon insan, 2012 sonu itibarıyla yüzde
2 seviyesindeydi, bugün itibarıyla da sıfıra yakın
olduğunu tahmin ediyoruz.
Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; 1980lerin başındaki 5 milyar dolarlık Türkiye,
artık, bugün 160 milyar dolarlık ihracata ulaştı, 50 milyar
dolarlık hizmet gelirlerine, 26 milyar dolarlık hizmet giderlerine
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan,
aynı yıllara ait ithalat verilerini paylaşır
mısınız.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Evet İthalattan bahsetmiyorsunuz. diyorlar. 240 milyar dolarlık da
ithalat rakamıyla bugün, dış ticaret hacmi 5 milyar dolar bile
olmayan o rakamdan otuz üç yılda tam 100 kat artırarak 475 milyar
dolarlık devasa bir ekonomi hâline geldi.
Bütün bunların yanında, Türkiye, 2002
yılında kamu net borç stokunun gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payını yüzde 61,5tan yüzde 12,7ye düşürdü.
Ben size bir rakam daha vereyim: 2002 yılında,
bu garip milletin her fırsatta ödediği vergi gelirlerinin yüzde 85i
faize gidiyordu. Bugün, ülkemizin ödediği vergi gelirlerinin yüzde 15i
faize gidiyor. Biz buna da karşıyız, yüzde 15i bile
katlanılmaz buluyoruz. Bunun da aşağıya gelmesi,
ihracatımızı, büyümemizi, istihdamımızı destekler
seviyelere inmesi için de Hükûmet olarak bütün gayretimizle
çalışıyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Özel sektörün de faiz
harcamalarını verebilir misiniz Sayın Bakan. Bahsettiğiniz
veriler sadece kamu borcuyla ilgili. Özel sektörün faiz harcamalarını
da verirseniz anlamlı olur. Tek taraflı değerlendiriyorsunuz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Türkiye, durmaksızın yoluna devam ediyor. Türkiye, bugün, bakın,
birilerini rahatsız ediyor. Hani var ya o kültür coğrafyası
dediğin zaman mangalı karşıdan görünce böyle üfleyerek
mangalı devirenler, bugün Orta Asya coğrafyasında, Kafkaslarda
ve ecdadın bize emaneti olan coğrafyada Türkiye bakın, bu rakam
çok önemli- millî gelirine oranla kültür coğrafyasında dünyada bir
numaralı bağışçı ülke hâline geldi. Öyle lafla olmuyor
o işler, öyle lafla o bayrak o coğrafyada dalgalanmıyor. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Türkiye -rakam olarak söylüyorum- rakam olarak ABD ve
İngiltereden sonra dünyada 3üncü sırada ve artırmak için de
elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.
Türkiye bugün, bakın, dünyanın artık
başka bir noktasına geçti. Sürdürülebilir bir şekilde Türkiye
Bugüne
kadar Türkiye, evet, bu başarıları, edilgen bir ekonomi olarak
ham madde ve enerji kaynaklarını başkalarının
belirlediği, tüketim alışkanlıklarını ve tüketim
ağlarını başkalarının kontrol ettiği bir
coğrafyada Türkiye, bugüne kadar fasoncu bir üretim
anlayışıyla da olsa inanılmaz bir başarı
sağladı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya, her şeyi ithal
ediyorsunuz!
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Bu başarıda emeği geçen herkesten Allah razı olsun diyoruz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Neyini
planlıyorsunuz tüketimin? Her şey ithal ya!
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
İthalle ilgili de değerli dostlar, sizlere çok önemli bilgiler
vereceğim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kuru fasulyeyi ithal ediyorsunuz
ya!
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye'nin
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Burnunuz büyüyecek ya,
burnunuz büyüyecek bu kadar yalan söylemeyin ya!
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Şimdi, buraya çıkan herkes belirli rakamlar söyledi, belirli
şeyler söyleniyor. Bilmemek ayıp değildir, ben size söyleyeyim.
Sorup öğrenmek gerek, bu bir erdemdir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama yalan söylememek lazım!
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
En kötü ihtimalle, en zor ihtimalle, hani sorup öğrenmekten belki
alınabilirsiniz, belki gocunabilirsiniz ama Ekonomi
Bakanlığı olarak çok güzel bir web portalı yaptık, web
sitesi yaptık. Bugün Etiyopyada, Cibutide, Güney Afrikada, Korede,
Yeni Zelandada, Japonyada, Alaskada, Amerikada, Meksikada, Peruda,
eğer o ülkede ekonomik anlamda bir çöp yerinden oynuyorsa haberimiz var,
artık bu hâle geldi Türkiye. 2003 yılında Recep Tayyip
Erdoğan ve Başbakanımızın o Dışişleri
Bakanlığı döneminde Afrika açılımı
dendiğinde Ne işimiz var bizim Afrikada? diye denmedi mi?
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Dolar kaç para bugün,
dolar?
ALİM IŞIK (Kütahya) Suriyeden bahset biraz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
O gün, değerli arkadaşlar, 2003 yılında Afrika açılımı
başladığında Afrikada 12 tane ülkede büyükelçiliğimiz
vardı, şimdi 39 ülkede büyükelçiliğimiz var. Afrikada Türk Hava
Yolları en çok noktaya uçan hava yolu hâline geldi, 1 numara hâline geldi.
Diğer bir bilgi vereyim: Türk Hava Yolları bugün dünyada en çok
noktaya uçan 1inci hava yolu hâline geldi. Peki, sonuç ne oldu Afrikaya bu
açılımı yaptık da? Ekonomi Bakanlığı olarak
11 olan ticaret müşavirlerimizin sayısını 26 ayrı
ülkeye yaptık da ne oldu? 4 milyar dolar olan dış ticaret
hacmimiz bugün 30 milyar dolara geliyor.
Geçen gün Cibutideydim. Cibuti, Doğu
Afrikanın açılış kapısıdır. Cibuti
Hükûmetiyle bugün Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı olarak
doksan dokuz yıllığına Cibuti, Doğu Afrikanın
giriş kapısı, Etiyopyanın tek giriş kapısı,
400 milyon nüfuslu bir Afrikanın da giriş kapısı- orada
Türk Bayrağının dalgalandığı,
sınırlarını bizim kontrol ettiğimiz, içeride tüm
kuralları bizim koyduğumuz bir ekonomi bölgesi kuruyoruz
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kendi
sınırını kontrol edemiyorsun, Türkiye'de bayrak
düşüyor ya! Kendi memleketinde düşüyor bayrak, güldürmeyin kendinize!
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) -
Türkiye
Cumhuriyeti olarak yapıyoruz bunu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve o ekonomi bölgesinde sadece ve sadece Türk iş adamları
ve Türk firmaları olacak ve bunu imzaladık.
Ayrıca, Etiyopya, bugün Afrikanın
kalkınmada 1 numaralı ülkesi. On yıldan beri aynı hükûmet
ve aynı siyasi istikrarın getirdiği bir özellikle on yıldan
beri ortalama yüzde 10a yakın büyüyor. Dolayısıyla, Etiyopya
bizim için ortak bir ülke, artık ekonomik ortak bir ülke. Onlarla da
serbest ticaret anlaşmaları görüşmelerine başladık.
Dünya, Amerika, Avrupa Birliği bu arada böyle bir
araya gelirken
Değerli dostlar, biraz önce söylediğim o web
portalının, web sitesinin bundan sonra mobil indirimleri de var yani
mobil telefonlarınıza laptoplarınıza, tabletlerinize
indirebilirsiniz, orada uygulamalarını görebilirsiniz, dünya ve
Türkiye'deki tüm ekonomik gelişmeleri oradan takip edebilirsiniz.
Türkiye, olarak dünyada bu gelişmeler devam ederken
Avrupa Birliğiyle gümrük birliği bazında görüşmelerimizi
bütün hızıyla devam ettiriyoruz. Gümrük birliğinin çarpık
yapısıyla ilgili ilk defa kayıtlara geçirdik, Dünya Bankası
raporuyla haklı olduğumuz da tespit edildi. Avrupa
Birliğinin dokümanlarına, gümrük birliğinin yeniden
değerlendirilmesi, güncellenmesi ve iyileştirilmesi notunu
düştük. ABD ile Avrupa Birliğine şunu söyledik: Dünyada, Avrupa
Birliğiyle Gümrük Birliği Anlaşması olan tek ülke Türkiye.
TİTİP anlaşması bittiği gün eğer biz o
anlaşmanın içinde değilsek Türkiye olarak bizim Gümrük
Birliği Anlaşmasını sürdürmemizin zor
olacağını, imkânsızlaşacağını herkese
söyledik. Bu demek değildir ki Avrupa Birliğiyle
sorunlarımız var; Avrupa Birliği ayrıdır, gümrük birliği
ayrı bir şeydir.
Tabii, sizlerle paylaşmak
istediğim çok rakam var, çok şey de söylemek isterim aslında;
teşviklerimizle ilgili, yaptığımız
çalışmalarla ilgili, vermiş olduğumuz desteklerle ilgili,
Türkiye ticaret merkezleri, yatırım teşvikleriyle ilgili. Bütün
bunların hepsini web sitemize, Ekonomi Bakanlığı web
sitesine girdiğiniz zaman görürsünüz. Ben sizlerin, burada, bu konularda
başınızı çok daha fazla ağrıtmak istemiyorum.
Şimdi, biz Cibutide ve Etiyopyada
ülkemizin menfaatlerini kovalarken, ülkemizin menfaatlerini ileriye götürmeye
çalışırken burada, maalesef, gerek şahsımla ilgili
gerekse DEİK uygulamamızla ilgili bazı açıklamalar
yapıldı: bir partimizin genel başkanı yaptı bu
açıklamaları. Siyasete olan saygımdan dolayı, siyasete olan
itibarın, milletin siyasetten umudunun zedelenmemesi adına
şahsımla ilgili bölümü cevaplamak istemiyorum. Benimle ilgili elli üç
yıllık hayatımda zerre miktarı şüphe götürecek bir
leke varsa
Onu siyaseten yapmak bizim için namus borcudur.
KAMER GENÇ (Tunceli) O daireleri niye
aldın ya? 2 tane daire aldın. Onları niye aldın?
EKONOMİ BAKANI NİHAT
ZEYBEKCİ (Devamla) Ama siyasetin itibarını birlikte yükseltmek
zorundayız. Bazıları eline tutulan her kâğıdı
okuyor.
DEİK bundan önceki dönemde Gümrük
ve Ticaret Bakanlığının ilişkili kuruluşuydu. 25
kişilik Yönetim Kurulu vardı, 13ünü TOBB Başkanı
doğrudan atardı, 12si de yine atamayla gelirdi. DEİK şimdi 35 kişilik Yönetim Kuruluna
kavuştu; tamamı, 248 kişilik Genel Kurul tarafından
bağımsız bir şekilde seçiliyor. Ayrıca, iki yıl
boyunca Yönetim Kurulu toplantısı yapamayan DEİK Yönetim
Kurulunun şikâyeti üzerine, 13 kişi 35 kişi içinden İcra
Kurulu olarak seçildi.
Ha, şunu da
söyleyeyim: Vergi gelirlerine, onların gelirlerine el koymuşsunuz,
yeni vergi koymuşsunuz. Külliyen yanlıştır. Elindeki
kâğıt yanlıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EKONOMİ BAKANI
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) Bilmiyorsan sor, tenezzül buyur, sor.
Oradaki bilgi de şudur: Yani, yüce Meclisin kararıyla eylül
ayında çıkan kanunda, DEİKin imkânlarına, DEİKin
kaynaklarına Ekonomi Bakanlığı olarak kaynak aktarabilme
yetkisini siz Ekonomi Bakanlığına verdiniz. DEİKe kaynak
aktarıyoruz. Neden? Kültür coğrafyası dediğimiz
dünyanın her yerinde, artık DEİK ticaret müşavirlikleri,
büyükelçiler dünyanın sadece ve sadece ekonomik menfaatler etrafında
döndüğünü bilerek buralarda bu çalışmaları yapsınlar
diye, gittikleri yerlerde araçsız veyahut da oralarda imkânsız
kalmasınlar diye bunları yaptık. Bunlardan rahatsız olmamak
lazım. Seçimden mi rahatsız oldunuz; Yönetim Kuruluna 35inin de
seçilmesinden mi rahatsız oldunuz, İcra Kurulunun seçilmesinden mi
rahatsız oldunuz?
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Sayın Başkan, bir iki dakika süre verin. Vatandaş da duysun
yani vatandaş duyamıyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
EKONOMİ BAKANI
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) Şunu da söyleyeyim: Birilerinin
malı, birilerinin varlıkları öyle olabilir ama hesap
veremeyeceğimiz bir kör kuruşumuz yoktur.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Ara verin, Bakan ayrılmıyor kürsüden Sayın
Başkan.
EKONOMİ BAKANI
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) Bizimkinin tamamı helaldir,
başkalarınınki hırsızlık olabilir. Bunu da
söyleyeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Keşke vakit
olsaydı, bunlarla ilgili daha uzun konuşma imkânımız
olsaydı.
Bütün bunlara rağmen,
bu ülkede her şey güzel olacak diyoruz, ekonomimiz iyi olacak, birilerinin
beddualarına rağmen de inşallah
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Grup toplantısında anlat, grup
toplantısında.
BAŞKAN Sayın
Bakanım, lütfen
Teşekkür ediyoruz.
EKONOMİ BAKANI
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) Evet, Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; Ekonomi
Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin 2015 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını dileyerek sizleri saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakan
konuşmasında, Sayın Genel Başkanımızın bütçe
konuşmasında Dış Ekonomik İlişkiler Kuruluna
yönelik olarak yapılan yasal düzenlemeye ilişkin eleştirisiyle
ilgili Sayın Genel Başkanın eline bir kâğıt
tutuşturmuşlar, bilmeden okudu. Bilmemek ayıp değil,
öğrenmemek ayıptır. diyerek Genel Başkanımıza
ağır bir sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - İsmi geçmedi ama
ismi geçmedi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi iki dakika süre
veriyorum, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin 656 ve 656ya 1inci Ek
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında CHP Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan
doğru bir cümle söyledi Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek
ayıptır. Şu 2015 yılı programı, Sayın
Bakanın da imzası var. Burada pembe tablolar çizdi, büyüme
rakamlarıyla ilgili birtakım değerlendirmeler yaptı; Afrika
vesaire Türkiye'nin büyümesi... Elbette Türkiye'nin büyümesiyle güçlü oluruz,
ülkelerde büyükelçilik açmasından mutlu oluruz.
Sayın Bakan, sizin imzanız olan şu
programı inceleyin. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek
ayıptır. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar dönemi, 2013-2014
döneminde Türkiye'nin büyümesi ortalama yüzde 4,8dir, Sahra Altı
Afrikanın büyüme ortalaması yıllık yüzde 5,5tur, Orta
Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin büyüme ortalaması ise yüzde 5tir.
Türkiye Afrika ülkelerinin gerisinde kalmıştır, bunu bir kere
bir kenara not edin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İkincisi: Dış Ekonomik İlişkiler
Kuruluyla ilgili olarak sizin elinizde bir kâğıt bile yok. Sayın
Genel Başkanın vermiş olduğu bilgiler tamamen
doğrudur. Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek
ayıptır. Gidin hukukçularınıza sorun, anayasa
hukukçularınıza sorun; Anayasa Mahkemesi kararlarını
tarayın, Danıştay kararlarını tarayın. Bu tip
kurumların gelirleri arasına yasada olmayan bir şekilde
yönetmelikle bir gelir koyarak bir geliri ihdas edemezsiniz, sokamazsınız;
Anayasa Mahkemesinin sayısız iptal kararı vardır,
Danıştayın sayısız iptal kararları vardır.
Yüce Meclisin kabul ettiği yasa, yönetmelik çıkarma yetkisi veriyor.
Yönetmelik de size, gelir ihdas edin, kurucu kuruluşların
gelirlerinden yüzde 1 oranında pay alın yetkisini vermiyor.
Anayasanın 73üncü maddesi açıktır. Sayın Başbakana
verdiğiniz bilgi de yanlış -onu son gün konuşmamda burada
açıklayacağım- Başbakanı da
yanılttınız, kendiniz hâlâ aynı yanlışta
ısrar ediyorsunuz: Bu, aidattır, kanun gerekmez. Hayır, kanun
gerekir. Herhâlde yeterli olmuştur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır. diyerek
aynı gerekçeyle söz aldığı için... Benimle ilgili de
aynı şeyi söylediler. Söz konusu...
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun, size de söz
veriyorum ama lütfen siz yeni sataşmaya mahal vermeyin.
Kürsüye Sayın Bakan, lütfen... (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
5.- Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Tabii ki her şeye rağmen, siyasete olan saygımız ve bir
siyasi partinin Genel Başkanına olan, siyasi partiden kaynaklanan
saygımızda böyle bir şey söylemek yoktur. Ama orada söylemeye
çalıştığım da şudur: Bakın, DEİK bundan
önce var olan, 1986 yılından beri devam eden bir kuruluştur ve
bugüne kadar da hep aynı aidatı almaya devam etmiştir.
Gelirlerinin yüzde 1i vardı zaten, yüzde 1ini DEİK
kullanıyordu. Burada yapılan tek bir değişiklik
vardır: Kanunla Ekonomi Bakanlığı bütçesinden DEİKe
kaynak aktarma, bütçeye katkı verme imkânı gelmiştir; yeni olan
sadece budur. Önceden yüzde 1 aidat verilmeye devam ediyordu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kaynağı nerede ama,
dayanağı nereden geliyor?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Bilmemek ayıp değil ama bilmediğini bilmemek gariptir, bilmediğini
bilmeyip de biliyormuş gibi davranmak tuhaftır yani dönüp bakmak
lazım. Burada gelip de yeni konulan hiçbir şey yoktur. DEİK
bitmemiştir, DEİK aynen devam etmektedir, DEİK vardır ve
kanununda değişiklik yapılmıştır; DEİK
kapatılmamıştır, iptal edilmemiştir. DEİK bugüne
kadarki aidat aldığı tüm kurumlardan aynı aidatı
almaya devam etmektedir. Yetmediği için, daha zengin ve daha farklı
imkânlarla dünyanın her yerinde Türkiyeyi, ihracatı ve ekonomimizi
temsil etmesi için Ekonomi Bakanlığı kaynaklarından kanunla
yüce Meclis kaynak aktarma yetkisi vermiştir.
Onun için, evet, bilmemek ayıp değildir.
Bilmediğini bilmemek biraz fenadır; hele hele, bilmediğini
biliyormuş gibi davranmak, ahkâm kesmek de kötüdür.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakanım, ama yeni bir
sataşmaya mahal verdiniz, lütfen...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla)
Değil efendim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Saat 11.00den bu tarafa sayın
milletvekilleri buradalar, lütfen ama.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Aynı gerekçeyle söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Ama lütfen, siz yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
Anlatacaklarınızı söyleyin de bu bilip bilmeme konusundan söz
etmeyin lütfen.
Buyurun.
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten bilmemek
ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır.
Sayın Bakan, lütfen biraz
Ben size şu Anayasa
Mahkemesi kararlarını göndereyim, Danıştay
kararlarını göndereyim. Diyor ki: Daha önce bu aidat vardı.
Daha önce Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu bir özel sektör
kurumuydu, özel sektör kurumu olan TOBB, kendi şemsiyesi altında birtakım
kurumları bir araya getirerek gönüllü bir organizasyon kurmuş,
gönüllü organizasyonda istedikleri aidatları, istedikleri şekilde
belirlerler, bu kendilerinin bileceği bir şey.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Gönüllü bir organizasyon değil ki kanunla kuruldu, DEİKin kanunu
var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ama
Dış Ekonomik İlişkiler Kurumunu
devletleştirdiğiniz anda bunun gelirleri arasına
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Hâlâ aynı şeyi söylüyorsunuz, DEİK gönüllü kuruluş
değil ki DEİKin kanunu var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
bakanların laf atmasına ilk defa tanık oluyoruz, devam edin, ben
bir yandan dinleyeceğim sizi.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Ama didiğiniz konuya müdahale etmek zorundayım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Devletleştirdiğiniz anda kanunla bunun gelirini tayin edecekseniz
diyeceksiniz ki: Üye kuruluşların gelirlerinden yüzde 1
oranında kesinti yapılır. ya da Yüzde 1 ila yüzde 10
arasında Yönetim Kurulunca belirlenecek bir kesinti yapılabilir. Bakın,
Barolar Birliği aidatına bakın, diğer kurumların,
ticaret odalarının aidatına bakın -siz TOBBla ilgili
Bakanlıksınız- TOBBun kuruluş kanununa bakın;
üyelerin aidatları, TOBBa üye, ticaret odalarına üye olan
tüccarların, sanayi odasına üye olan sanayicilerin
aidatlarının nasıl belirlendiğini orada göreceksiniz. Kanun
bir alt sınır, bir üst sınır belirlemiştir, bu
sınırlar arasında o aidat belirlenir. Eskiden beri yüzde 1di,
şimdi de biz bu yüzde 1i yönetmelikle alırız. diyemezsiniz.
Evet, bilmemek gerçekten ayıp değildir -bu
güzel bir atasözümüzdür- öğrenmemek ayıptır. Ben Sayın
Bakana o Anayasa Mahkemesi kararlarını ve Danıştay
kararlarını göndereceğim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, lütfen söz istemeyin, zaten vermeyeceğim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949,
3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1) İçişleri Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Jandarma Genel Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
(Devam)
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Evet, Hükûmet adına üçüncü
konuşmacı Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ömer Çelik.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
konuşmama başlarken Türkiye Cumhuriyetinin geçtiğimiz günlerde
kaybettiğimiz ilk Kültür Bakanı, entelektüel birikimi ve akademisyen
kimliğiyle Türkiye için çok önemli bir değer olan Profesör Doktor Talât
Sait Halmanı bir kere daha rahmetle anıyorum. Kederli ailesine en
içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi
iletiyoruz.
Burada hem Komisyondaki bütçe
tartışmalarında hem de Genel Kurulda Kültür nedir? Kültür
kavramı neyi kapsar ve nasıl anlaşılması gerekir?
diye çok verimli tartışmalar oluyor. Ben de doğrusunu söylemek
gerekirse bu tartışmalardan fevkalade mutlu oluyorum. Buna
bağlı olarak da kültürün baskı altına alınması,
kültüre ideolojik bir kılıf giydirilmesi gibi tartışmalara
yol açılıyor, bununla da ilgili çeşitli görüşler söyleniyor;
hepsiyle ilgili görüşlerimi paylaşacağım sizinle.
Kuşkusuz, devletin istikrar ve
kalıcılığı açısından, herhangi bir devletin
ve milletin tarih içerisinde yürüyüşü açısından devletin
yazılımını oluşturan şey, milletin bekasının
yörüngesini çizen şey kültürdür. Bakın, bir devletin hayatı
içerisinde yükseliş dönemleri vardır, çöküş dönemleri
vardır. Zaman zaman bakarsınız devletler savaşa girer,
galip gelirler, zaman zaman mağlup olurlar. Devletin ordusu yok
edilebilir, büyük bir zarara uğratılabilir, donanması yok edilebilir
ama belli bir müddet sonra güçlü bir millet, güçlü bir devlet her türlü
şartın üstüne çıkarak kendi ordusunu, donanmasını
yeniden kurabilir. Zaman zaman devletlerin başkentleri bombalanır,
bütün kurumsal altyapıları yok edilir, ekonomileri çökertilir fakat
tarih içerisinde yürüyüşü büyük olan devletler ve milletler kendi
ekonomilerini ve kurumlarını yeniden inşa edip ihya edebilirler.
Tabii, bunu yapanlar var, yapamayanlar var. Örneğin, ordusu yok
edildiği zaman yok olan milletler var, bir daha tarih sahnesine
çıkamamışlar, ekonomik olarak çöktüğü zaman yok olanlar var
ama bir de bütün bu felaketlere rağmen, tarih içerisinde yürüyebilen
milletler var. Aradaki temel ayrım, kültürü, dünden bugüne
yürüyüşündeki kültürel kodları güçlü olan milletler hangi felakete
uğrarlarsa uğrasınlar tarih içerisinde yeniden diriliyorlar ama
devletin yazılımını oluşturan, milletin
bekasının yörüngesini oluşturan bir kültürel kodu olmayan her
millet yok olmaya mahkûm oluyor. O sebeple, tarih içerisindeki
yürüyüşümüzün ve kalıcılığımızın
esasını kültür ve medeniyet kodlarımızın
oluşturduğunun farkında olmamız gerekiyor. Devletin
yazılımını, Anadoluda var olan bütün kültürler üzerinden
kurabildiğimiz oranda ve bunu çoğulcu bir şekilde
gerçekleştirebildiğimiz oranda hem toplumsal
barışımızı kurmuş olacağız hem de tarih
içerisindeki yürüyüşümüzü pekiştireceğiz.
Verdiğim bir örnek vardır, mesela siyasi
tarihte Çağatay devleti diye bir devletin aslında hiç
aklımızda kalmaması gerekirdi çünkü on yıl sürmüştür,
belki otuz yıllık bir ömrü olmuştur toplamda ama bugün bu
devleti hatırlıyoruz. Niye hatırlıyoruz? Çünkü
insanlık birikimi ve tarihi açısından vazgeçilmez bir mütefekkir
vardır, Ali Şir Nevaî. Ali Şir Nevaîyi yok sayarak
insanlık tarihini anlayamazsınız, eksik
bırakırsınız. İşte Ali Şir Nevaî gibi bir
mütefekkir, Çağatay Türkçesiyle yazdığı için, Çağatay
Türkçesi de Çağatay devletinin dili olduğu için Ali Şir Nevaî
sayesinde, onun bıraktığı kültürel birikim sayesinde
Çağatay Türkçesini ve onun sayesinde de Çağatay devletini
anıyoruz bugün. Dolayısıyla bu kültür-devlet ilişkisi,
devletin tarih içerisindeki yürüyüşünün kültür üzerinden nasıl
aktığıyla ilgili çok çarpıcı bir örnektir. Ki büyük
devletler açısından bu çok daha çarpıcı bir örnektir.
Kültürle ilgili pek çok tartışma var, pek çok
tanım var fakat benim en sevdiğim tanımlardan bir tanesi bir
Alman filozofun tanımıdır. Der ki: Kültür, bir milletin sorun
çözme kapasitesinin toplamıdır. Yani, siz, kendi
coğrafyanızla ilgili sorular sorarsınız, kendi
hayatınızla ilgili sorular sorarsınız, tarihten
getirdiğiniz birikimle hesaplaşırsınız ve
geleceğe yürümekle ilgili bir vizyon ortaya koyarsınız, bütün
bunlar kültür kavramının içerisinde kendisini tanımlar. Bu
bakımdan en geniş kavramlardan bir tanesidir.
Mesela Afganistana gittiğimizde orada bize
şöyle bir bilgi verilmişti: Burada sadece Türk komutan halkın
arasında rahatça gezebiliyor korumaları olmadan, sadece Türk
askerleri gezebiliyor. diye. Bunu biz, önce, işte, bizim askerimizin
Türkiyeden gitmiş olmasıyla, Müslüman bir asker olmasıyla
oradaki halkın buna daha yakın davrandığı
şeklinde düşünmüştük. Ama, daha sonra oradaki komutanın
sohbet sırasında bize verdiği bir ayrıntı, bir
kültürel kodun bir halkla yakınlaşmak bakımından aslında
ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Oradaki komutan dedi ki: Benim
Afganistana geldiğimde verdiğim ilk emir şuydu, bütün askerlere
şunu söyledim: Halkla konuşurken güneş gözlüğünüzü
çıkaracaksınız. Çünkü, güneş gözlüğü sıradan
insanlar üzerinde bir kibir etkisi yaratır, siz bu insanlarla göz
teması kuracaksınız. İşte, bu, ancak bizim kültürümüzün
içinden gelen, bu topraklara ait bir insanın anlayabileceği ve
karşı tarafa iletebileceği bir mesajdır. Başka hiçbir
asker, oradaki hiçbir NATO askeri oradaki halkla konuşurken bu göz
temasının gerektiğini ve bu güneş gözlüğünün onlar
üzerinde bir kibir etkisi yaratacağını kendi kültürel kodu
içerisinden göremez ancak bunu Türk askeri görebilir ve oradaki bu
uygulaması sayesinde de halkla kaynaşmıştır. Yani,
gündelik hayatımızdaki en basit davranış kodlarından
bugün bahsettiğimiz en temel kültür meselelerine kadar geniş bir
alandan bahsediyoruz.
Tabii ki kültür dediğimiz ile sanat ve siyaset
dediğimiz kategoriler birbirinden tamamen ayrı değildir,
birbirine temas etmeyen alanlar değildir bunlar. Ama, ister siyaset ister
ekonomi ister coğrafya olsun, bütün bunların tarihsel bir
perspektifle bugünle ilgili, bugünün dünyasına söz söyleyecek bir
anlayışa oturması gerekir. Bu bakımdan da temel
yaklaşımın sivillik ve çoğulculuk olması gerekir.
Devletçiliğin ve ideolojik yaklaşımın, radikalizmin geçerli
olmayacağı tek alan varsa o da kültürel alandır.
Bakın, Semerkant da, İstanbul da, Nizamiye
Medresesi de, Enderun da, Orhun Yazıtları da, Mesnevi de, Hoca Ahmet
Yesevi de, Yunus Emre de, Tonyukuk da, Nizamülmülk de, Fakiye Teyran da, Ahmedi
Hani de bizim kadim medeniyetimizin esas unsurları, mihenk
taşlarıdır. Bunların hepsinin çizdiği büyük kültürel
coğrafya, siyasi ve coğrafi sınırlarımızın
ötesinde bir anlam dünyasına ve daha büyük bir coğrafyaya, daha büyük
bir medeniyet ufkuna sahip olmamızı sağlamaktadır. Bunlar
sayesinde tarih içerisindeki yürüyüşümüzün hangi anında
sıkışsak, hangi anında zorlukla karşılaşsak
yolumuzu bu referanslardan bir tanesine başvurarak yeniden bulabiliyoruz,
yeniden çizebiliyoruz. Bu bakımdan, elimizdeki kültürel materyalin her bir
unsuru fevkalade kıymetlidir. Modern psikoloji alanında yapılan
çalışmalar, bireylerin kendi kişisel geçmişleriyle ilgili
olarak ne kadar geriye giderlerse geleceğe dair hayallerinin de o kadar
sofistike ve incelikli olduğunu gösteriyor. Bu, kuşkusuz toplumlar
için de geçerlidir. Bir toplumun geçmişle kurduğu ilişki onun
gelecekle ilgili nasıl bir vizyona sahip olması gerektiğini
doğrudan belirleyen bir meseledir. Cemil Meriçin Tarihi olmayanın
tarifi olmaz. demesi aynen böyle bir şeydir. Eğer tarihinizle
ilgili, kendi geçmişinizle ilgili gerçekçi bir tasavvura sahip
değilseniz, gelecek vizyonunuzu da sağlam temeller üzerine
oturtamazsınız.
Bu bakımdan, elimizdeki -bugünlerde yapılan
Osmanlıca tartışmaları çerçevesinde de pek
anlamlıdır bu- yazma eserler mirasımızın en önemli
bölümünü, en kıymetli bölümlerinden bir tanesini
oluşturmaktadır. Burada değerli arkadaşlarımız
değindiler, kendilerine teşekkür ederim. Süleymaniye içerisinde
bulunan ilk ve tek kitap şifahanemiz yalnızca bize değil, kendi
yazma eserlerimize hizmet verdiği gibi, aynı zamanda dünyanın
pek çok yerinden gelen taleplere de hizmet verecek bir kapasiteye
kavuşmuştur ve bunun bu şekilde işlemesinden de büyük bir
gurur duyduğumuzu sizlere iletmek isterim.
Tabii burada kültür meselesi konuşulunca
doğrudan çoğulculuk kavramıyla ilgili konulara da girildi.
Etrafımızda da görüyoruz. Etrafımızda eğer
çoğulculuk olmadığı zaman, çoğulculukla ilgili bir
sorun olduğu zaman önümüze çıkan şey, tek tipçi
yaklaşımların bizi getirip bıraktığı yer
doğrudan bir vahşettir. Etrafımızda 9 tane ülke yönetilemez
duruma gelmiştir. Bu ülkelerin pek çoğunda ağır bir
vahşet yaşanmaktadır. Bunun temelinde de eline gücü geçirenin,
eline silahı geçirenin etnik, mezhebi ya da dinî sebeplerle bütün bir toplumu
tek bir renge boyama çabası içerisinde olmasıdır.
Başkalarına yaşam hakkı
tanımayanlar, onların kiliselerini, camilerini bombalayanlar, inanç
merkezlerine saldıranlar ve bunu radikalizm adına yapanların
amaçladığı tek şey tekelci bir dünya kurmaktır. Ve
bunların hepsinin, hangi dinden hangi ideolojiden ve hangi ülkeden
olurlarsa olsunlar ortak bileşeni, diğer çoğulculuğa
karşı olmak, diğer renklere karşı olmak ve tek bir
dünyayı oluşturmaktır. Biz, büyük bir gururla söylüyoruz ki bu
çoğulculuğun bu büyük mirasını barındıran bir
ülkenin çocukları olarak bunu daha da geliştirmek, daha da ilerletmek
konusunda elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Dolayısıyla, Kültür
Bakanlığının da bu bakımdan Anadolu
coğrafyasında sadece tek bir kültüre değil, bütün kültürlere ait
unsurları koruma misyonu burada hem bir hatırlatma olarak hem bir
ödev olarak tekrar tekrar söylendi. Biz, bunun kendi misyonumuz olduğunu
düşünüyoruz ve kültürel hayatımızın da çoğulculuk ve
sivillik üzerinden akması gerektiği konusunda kararlıyız.
Kültür ve insan arasındaki döngü, özellikle ülkemiz
gibi çok kültürlü topraklarda devlete bu görevi veriyor. Biz, bütün kimlikleri
korumak, kimlikler üzerindeki ret, inkâr ve asimilasyon
politikalarını kaldırmak ama sadece bununla da yetinmemek, aynı
zamanda geri bırakılmış kimliklerin, ötelenmiş
kimliklerin, üzeri örtülmüş kimliklerin kendini geliştirmesine de
olanak sağlamak durumundayız.
Büyük bir öğretmenimiz var, hangi tarihsel mesele
önümüze gelse, ne zaman bir kavramsal çıkmaz içerisine girsek kendisine
başvurduğumuzda bize o kadim ve bilge yaklaşımıyla
çoğu kere yol gösterir: İbn-i Haldun, büyük öğretmenimiz.
İbn-i Haldunun söylediği bir şey var, der ki: Coğrafya
kaderdir. Coğrafyanın kader olması önünüze iki şekilde bir
misyon, işlev ve tablo getirir; ya coğrafyanızın kader
olmasını yanlış bir biçimde
algılayacaksınız, içe kapanacaksınız, dış
dünyayla irtibatınızı keseceksiniz, kendi ayağınızı
kendi ülkenizin topraklarına basıp bütün bir evreni seyretmek yerine
içe dönük bir yaklaşım üreteceksiniz. Bunu
yaptığınız andan itibaren, işte, evrensel olanla
ilişkinizi kopardığınızda kendi ülkenizin içinde de
tekelci bir yaklaşım üretmiş olursunuz ve kendi ülkenizin
içindeki farklı kültürlerle de yaklaşımınızı
koparırsınız. Tek tipçilik, tekelcilik ve baskı rejimi,
kültürel hayata dayatma bu çerçevede ortaya çıkar ama bir diğerini
yaparsanız coğrafyanın kader olmasından kendi ülkeniz,
kendi milletiniz için büyük bir misyon üretebilirsiniz. O da şudur:
Bulunduğunuz yeri insanlık ailesinin bir parçası göreceksiniz ve
bu insanlık ailesinin parçası olmanın sahip olduğunuz
coğrafya içerisindeki bütün kültürel unsurlarla, bütün ideolojik
kimliklerle, bütün siyasi kimliklerle beraber var olduğunu göreceksiniz ve
buradan dünyaya konuşacaksınız. İşte,
coğrafyanın insana, millete ve devlete hizmet eden bir kadere
dönüştürülmesi, coğrafyanın kader olmasının böylesi
bir misyona dönüştürülmesi yine burada da insan, millet ve devlet
ekseninde çoğulculukla doğru bir ilişki kurulması
gerektiğini önümüze getirmektedir.
Bütün bunlar, aslında, bir milletin hikâyesinin
anlatılmasıyla ilgili kavramlardır, bir milletin kültür
hikâyesini oluşturur. Kuşkusuz turizmin de bununla yakın bir
ilişkisi var. Bir milletin kendi hikâyesini insanlığa
anlatması da turizm kavramının esasını oluşturur.
Bu bakımdan da turizm, aslında bizim insani diplomasi stratejimizin
esasını oluşturmaktadır. Bilindiği gibi, Türkiyeye
gelen yabancı ziyaretçi sayısı bakımından Türkiye 6ncı
sıradadır ve gelirlerini, dünyada gelirler yüzde 3-4 oranında
artarken neredeyse yüzde 10 oranında artırmaktadır, daha da
fazla rakamlara bunu ulaştırmaktadır hem gelen yabancı
ziyaretçi sayısında Dünya Turizm Örgütünün verilerinin üstündedir hem
de gelirlerin elde edilmesi bakımından böyledir.
Şimdi burada birtakım şeylerden
bahsediliyor. Bunu da sık sık, maalesef, birtakım cevaplar
verilmesine rağmen, sürekli olarak aynı şekilde bazı
arkadaşlarımız tekrarlıyorlar; onlara da değinme
ihtiyacı hissediyorum. Sürekli olarak bir baskı ve sansür
olduğundan bahsediyorlar ve cümlenin arkasına şunu ekliyorlar,
diyorlar ki: Sanat özgür olmalıdır ve sanat ne olursa olsun muhalif
olmalıdır. Yüzde yüz katılıyorum. Özgürlüğün
olmadığı yerde sanat olmaz. Eğer özgürlüğün
olmadığı yerde sanattan bahsederseniz o Stalinist güdümlü bir
propaganda sistemi olur ya da Hitlerin propaganda bakanı Göringin
dediği yere gelirsiniz Bana kültürden bahsedildiği zaman elim
silahıma gidiyor. Derdi. Ve sanat kuşkusuz muhalif
olmalıdır ama şunu açık bir şekilde söylemek
lazım: Muhalefetin de güdümlüsü olur arkadaşlar sadece iktidarın
güdümlüsü olmaz yani sadece belli bir çizgiye, belli bir yaklaşıma
muhalif olmak, onun dışında statükoya selam çakmak da
aslında belli bir çizgiye muhalefet olur ama başka bir iktidar
ilişkisinin güdümü altına girmek olur. O sebeple, evet, şunu hiç
unutmamak gerekir -bu cümle önemlidir- bazı arkadaşlarımız
söyledi, dediler ki: Gerçek sanat eninde sonunda kazanır. Yüzde 100
katılıyorum, gerçekin de altını çiziyorum, gerçek sanat
eninde sonunda kazanır. Bu sebeple, birileri burada sanatın muhalif
olması gerektiğinden bahsederken sanatı kendi ceplerinde, kendi
ideolojik ambarlarında bir unsur olarak görüp de bunun ancak
başkalarına muhalefet etmesi gerektiği şeklinde, bizim
cumhuriyet tarihi boyunca gördüğümüz o söz oyunlarına
başvurmasınlar. Biz meselenin ne olduğunu biliyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) Güreşçi müdürü ne
yapacağız İstanbul Büyükşehrin içirişinde Sayın
Bakan?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Bakın, şimdi, çok değerli bir arkadaşımız dedi ki
burada: Sanat ve kültür faaliyetleri millî, manevi değerlerimize,
milletin hassasiyetlerine ters düşmemelidir. şeklindeki bir söylem
bütün totaliter rejimlerin en önemli reçetesidir. Örneğin, Hitler
Almanyası, Musevi olmasalar da tüm sanat, edebiyat unsurlarını
yasaklamıştır. demektir. Şimdi, bu, hani, Belli
değerlere ters düşmesinler
Hitler Almanyası
gibi bir
tartışmanın açılması fevkalade önemlidir. Şimdi
ben size kendi tarihimizle ilgili birtakım hatırlatmalarda bulunmak
istiyorum. Ben şunu söylüyorum: Her bir sanatçının, hangi
ideolojik kimliğe sahip olursa olsun
(CHP sıralarından
gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 1930da ne oldu? Anlat
bakalım, hadi!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
o
beni ilgilendirmez ama hiçbir sanat kurumu ideolojik vesayetle yönetilemez.
Hiçbir sanat kurumunun ideolojik vesayetle yönetilmesine müsaade etmeyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) Güreşçiler yönetir mi
Sayın Bakan, güreşçiler?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Bakın, burada sık sık Sanata siyaset bulaştı.
deniliyor.
Arkadaşlar, şunu herkes bilsin: Niçin
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri bütün sanat dallarını es geçip
sadece Devlet Tiyatrolarından ve Devlet Opera ve Balesinden bahsediyorlar?
(AK PARTİ sıralarından Çünkü hâlâ 1930larda. sesi)
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) Hepsinden bahsediyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Bir kere daha hatırlatmak isterim: Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera
ve Balesi benim Bakanlığıma bağlıdır, Cumhuriyet
Halk Partisine bağlı değildir. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi, bu dil tartışmaları
bağlamında da, bakın, tek parti döneminde bugün bahsedilen o
ideolojik propagandayı yapan 2 tane kurum vardı -bunu dünyada yapan
bütün akademisyenler de söyler- bir tanesi halkevleridir, diğeri köy
enstitüleridir. Ve bu köy enstitüleri ve halkevleri vasıtasıyla bugün
Cumhuriyet Halk Partisi AK PARTİnin kültür ve sanat anlayışıyla
ilgili ne iddia ediyorsa o zaman CHP eliyle yapılmıştır.
Bakın, o zaman halkevlerine ve halk odalarına verilen misyon neydi
biliyor musunuz? Kitleleri disiplin altına almak ve partinin ilkelerini
benimsetmek.
TUFAN KÖSE (Çorum) Yine seksen yıl evvele döndün
ya!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Bakın, bu modelin, bunun aynısını biz Hitler ve Mussolini
döneminde Almanya ve İtalyada görmekteyiz. Nitekim Kemal Tahir köy
enstitülerinin kurulma sebebinin, İkinci Dünya Savaşı koşullarında,
Eğer Türkiye savaşa girerse savaşa gönderecek insan malzemesi
üretmek şeklinde olduğunu söyler ve o zamanki tek partinin köy
enstitülerini Alman Nazi Partisi Gençlik Kolları örgütlenmesinden
Türkiyeye uyarladığını ifade eder.
TUFAN KÖSE (Çorum) Hiç alakası yok.
MUSA ÇAM (İzmir) Alakası yok, alakası
yok.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Bakın, girin, akademik çalışmalara bakın, üniversitelerde
yapılmış çok ciddi çalışmalar vardır. O
çalışmalara, hem Türkiyedeki bilim adamlarının hem
yabancı bilim adamlarının bu kurumlarla ilgili
yaptığı akademik çalışmalara, birtakım yüksek
lisans ve doktora tezlerine bakın.
TUFAN KÖSE (Çorum) Hep hikâye anlatıyorsun ya!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Özellikle de herkese tavsiye ederim, Cumhuriyet dönemi kültür ve sanat
politikaları diye girin, bir sürü akademik tezle
karşılaşacaksınız. Daha spesifik şeyler
ararsanız da özel tavsiyem şudur: İnönü dönemi kültür ve sanat
politikaları diye girin, çok daha çarpıcı şeylerle
karşılaşacaksınız.
Bakın, şimdi, bugünlerde Osmanlıca
tartışması üzerinden bu kürsüde de hiç hakkaniyete uymayan
şeyler söylendi.
TUFAN KÖSE (Çorum) Yüzde 1 okuma yazma oranı,
yüzde 1.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Girin o zamanki tartışmalara, bakın orada neler söylenmiş. Cumhuriyetin
kuruluş yıllarında, kuşkusuz
TUFAN KÖSE (Çorum) Okuma yazma bilen var mı
millette?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Okuma yazma meselesine de geleceğim.
Arapça ve Farsça kelimeler ayıklanırken Latin
ve Yunan kökenli kelimelerin ikame edilmeye çalışılmasıyla
ilgili çok önemli politikalar üretilmiştir. Ve eğer şu
söyleniyorsa, Hakikaten o zaman okuma yazma oranını artırmak
için dilin sadeleşmesine gerek vardı, milletin kültürünü
anlaması için
deniyorsa, peki, gelelim, bakın, o zamanki
yaklaşımlarda aynen şu oluşturulmuş: Mesele, dilin
sadeleşmesiyle, milletin kendi dilini daha çok anlaması şeklinde
bir yaklaşımın ortaya çıkarılması değil.
Aynen yapılan şey şudur: 1. Maarif Şûrasında da dile
getirilmiştir
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Ya, Sayın
Bakan, ne anlatıyorsun sen ya? Bugüne gel, bugüne!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Orada getirilen şey de bu Yakup Kadrinin, Yakup Kadri
Karaosmanoğlunun
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Konuya gel!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bugüne gel,
bugüne!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) -
Yeni Yunanilik dediği bir akımdır bu. O zaman, o zamanki
millî eğitim bakanları buna Hümanizm akımının
Türkiyeye yerleştirilmesi. derler; hümanizm ile Türk kültürünü
buluşturalım ve dünyada bir yer edinelim ve bunun için de Arapça ve
Farsça kelimeleri ayıklayalım, onun yerine Latince ve Grekçe
kelimeleri yerleştirelim diye.
Bakın, 1. Maarif Kongresinde Cevat Dursunoğlu
aynen bunu ifade eder, bütün bunları sıralar, o zamanki siyasilerin
sözcülerini ve der ki: İnkişaf için Latince ve Grekçenin
öğretilmesi zorunlu hâle getirilmelidir. Yani bugün Osmanlıca
tartışması yapanların bu tartışmaların bir
gerisine gitmesinde bu bakımdan fevkalade fayda vardır; çok
sağlıklı sonuçlara ulaşacaklarını bununla ilgili
düşünüyorum.
Şimdi, bu tiyatro ve baskıdan falan
bahsediliyor
Bakın arkadaşlar, Türkiyede bu kadar destek veriliyor,
227ye yakın özel tiyatroya destek verilmiş.
Arkadaşlarımız diyor ki: Siz kendinize yakın olanlara
destek veriyorsunuz. 227 tane tiyatroyu -bunlar özel tiyatro tabii- hangi
ideolojik kalıba sokacaksınız da bunları kendi siyasi
yaklaşımınız bakımından bir teste tabi
tutacaksınız, ondan sonra bir kriter oluşturacaksınız
ve bu kriter çerçevesinde de -tırnak içerisinde- yandaşlara kaynak
aktarmış olacaksınız.
TUFAN KÖSE (Çorum) Siz biliyorsunuz nasıl
olduğunu!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Bu, baştan aşağı yalandır.
Bakın, açık ve net bir şekilde söylüyorum;
mesele şudur: Bizim kültür ve sanat hayatımız reform konusunda
en geride kalmış alanlardan bir tanesidir. Burada birtakım
ideolojik muhtarlar var, o ideolojik muhtarlardan ikametgâh ilmühaberi almadan
o mahallede hayat bulamazsınız. Benim Kültür Bakanı olarak da
görevim, o mahallede, o mahallelerde varlık bulmak isteyen genç insanlara,
genç sanatçılara İstanbuldan Hakkâriye kadar, Yozgattan Samsuna
kadar o ideolojik muhtarlardan ikametgâh ilmühaberi almaksızın bu
ülkenin kültür ve sanat hayatında rol oynayacakları imkânları
sunmaktır. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Ama sansürden bahsediliyorsa ben size söyleyeyim:
Bakın, 30 Mart 1945 tarihli Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Sekreterliğinin bir yazısı.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Yine gittin geriye!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bugüne gel,
bugüne!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Bakın, diyor ki: Hadi Poyrazoğlu isminde bir tiyatronun Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Merkezinden izinli olmadığı için
MUSA ÇAM (İzmir) Elli yıl sonra da sizi
söyleyecekler, elli yıl sonra da sizi yazacaklar merak etmeyin. Bu
yaptıklarınızı yazacaklar elli yıl sonra.
TUFAN KÖSE (Çorum) Güreş hakemini bir anlat.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden bu oyuna vize verilmediği için
oynamasının yasaklatılması ve hiçbir yerde, halkevlerinde
oynatılmaması için bütün halkevlerine yazılmış bir
yazı vardır, 5/26ya 13 numaralı yazı. Kendi
geçmişinizden bu kadar korkmazsanız açar o yazıyı
okursunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, görmemiz gereken şey şudur:
İster geçmiş deyin, ister gelecek deyin mesele şununla ilgili
bir mesele
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) 1930u unuttunuz
Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Eğer siz bugün, tamamen isnatsız bir şekilde birtakım sansürden,
baskıdan, dayatmadan, şundan bundan bahsediyorsanız tam bir
çoğulculuk isteyeceksiniz, herkes için özgürlük isteyeceksiniz.
TUFAN KÖSE (Çorum) Osmanlıcayı anlat.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Sayın Bakan,
1945i söylediniz, 1930u unuttunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Öteden beri, ben bir kere daha kamuoyunun dikkatine sunuyorum, bütün sanat
alanlarını es geçip de niye sadece 2 tane kurumla
uğraşıyorsunuz? Niye sadece bu 2 tane kurumu sanki sizin arka
bahçenizmiş gibi
TUFAN KÖSE (Çorum) Senin arka bahçen canım,
söyledin ya!
MUSA ÇAM (İzmir) Arka bahçe yaptınız,
yaptınız.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
genel politikaların, Türkiye'de bütün çoğulcu politikaların
uygulanması gerektiği gibi, buralarda da çoğulcu politikalar
uygulanmasına karşı çıkıyorsunuz. Şu soruyu
kamuoyunun dikkatine sunuyorum: Bu kurumları çok özgürlükçü yönettiniz de
geçmiş yıllarda niye on yıllar boyunca Necip Fazıl
oyunlarını oynatmadınız, niçin? Biz diyoruz ki Nazım
Hikmet de oynansın, Necip Fazıl da oynansın, bütün oyunlar
oynansın.
O sebeple çoğulculuk ve sivillik sadece retorikle halledilecek
bir mesele değildir. Çoğulculuk ve sivillik hakikaten bir zihinsel
yaklaşım ürünü olduğu gibi aynı zamanda da doğru
siyasi politikalar gerektirir. Bakın, kültürel hayat sadece
sağcının solcunun, sadece AK PARTİlinin, CHPlinin ya da
diğerlerinin tekelinde bir hayat değildir. Kültürel hayat bu milletin
geleceğidir, bu ülkenin çocuklarının bekasıdır. O
sebeple bu meseleyi ne kadar siyasi rekabetin dışında, ne kadar
siyasi husumetin dışında tutarsanız o kadar bu ülkeye
hizmet etmiş olursunuz. Bu, hepimizin desteklemesi gereken, hepimizin
kuvvetlendirmesi gereken bir alandır. Bugün bahsettiğiniz
politikaların temeli, tam tersine siyasi hegemonya altındaki
alanları bu siyasi hegemonyadan kurtardığımız için
deniyor ki: Sanata siyaset bulaşıyor. Hayır, sanata siyaset
bulaşmıyor, sanat ve kültür üzerinde kurulmuş siyasi
hegemonyayı kaldırıyoruz, orada kültürel çoğulculuk
getiriyoruz, orada sadece bilinenlerin, sadece birtakım ideolojik
muhtarların vesayeti altında olanların değil Anadolunun
bütün çocuklarının, bütün kültürlerden, bütün mezheplerden, bütün
etnik gruplardan, Anadoluya ait bütün kültürlerden gerekli kültürel faaliyeti
yapması için gereken desteği vermeye çalışıyoruz.
Yaklaşımımız budur. Onun dışında kültür
alanı tamamen sivil alana bırakılması gereken bir
alandır. Biz sadece bu alana hami oluruz, bu alanın önünü
açarız, bu alanın özgürleşmesi için elimizden geleni
yaparız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
Yüce Meclise verdikleri destek için teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Cumhuriyet Halk
Partisinin tek parti dönemine de gitmek suretiyle partimize yönelik gerçekçi
olmayan değerlendirmelerde bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelikin 656 ve 656ya 1inci
Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben Sayın Bakandan
daha farklı bir değerlendirme beklerdim ancak maalesef beni
yanılttı. O da Sayın Davutoğlu veya Sayın Erdoğan
gibi tek parti dönemine gitmek suretiyle, oralardan cımbızla
birtakım örnekleri alarak kendi uygulamalarına meşruiyet
sağlamak istedi. Bir kere, vermiş olduğu örnekleri doğru
bulmuyorum. Bir tek parti dönemi uygulamasından söz ediyor, sürekli
getirip onu burada tartıştırmak istiyor.
Sayın Bakan, bakın, siz Kültür
Bakanısınız. Size kadar Adalet ve Kalkınma Partisinin
birçok kültür bakanı oldu. Biz o kültür bakanlarına yönelik olarak da
eleştiriler yönelttik ama hiçbiri sizin aldığınız
eleştiriyi almadı. Biz şunları yapacağız.
derken size kadar görev yapan kültür bakanları demek ki
başarılı olamadı, kültür ve sanattaki dönüşümü
sağlayamadı. Şimdi diyorsunuz ki: Devlet Tiyatroları ve
Devlet Opera ve Balesi Cumhuriyet Halk Partisine bağlı değildir,
bana bağlıdır. Yani bu şu mudur? Bana
bağlıdır, size ne, ben istediğimi yaparım.
Yapamazsınız Sayın Bakan, yapamayacaksınız, hadi
girişin bakalım.
Değerli milletvekilleri
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Bu tehdit değil
mi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Millet,
millet var, millet yaptırmayacak.
İkincisi, diyorsunuz ki: Sanat ve kültürde reform
yapacağım. İşte, bu dayatmacı
anlayıştır. Sanat ve kültürde reform denen anlayış
jakoben anlayıştır. Tepede, yönetimin, bakanın,
Başbakanın, Hükûmetin olduğu; kültür, sanat ve ona gönül
verenlerin aşağıda olduğu, Hükûmet ile onlar arasında
hiyerarşik bir ilişkinin olduğu toplumu dönüştürme projesi,
toplum mühendisliği. Bunu reddediyoruz Sayın Bakan.
Şu sansürden ne olur bir örnek verin! Oyunlara
müdahale etmediniz mi, Bakanlığınız müdahale etmedi mi? Bu
oyunu oynamayacaksınız. demediniz mi? Bu oyunu önce biz bir
görelim, ondan sonra izin veririz veya vermeyiz. demediniz mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sizin
belediyeniz, İstanbulda Lüküs Hayat oyununu oynatırken -Zihni
Göktayı- o oyunu kaldırmadı mı? Niye bunlara
girmiyorsunuz? Lütfen bunlara cevap verin tek parti dönemine gitmek yerine.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
SENA KALELİ (Bursa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaleli.
SENA KALELİ (Bursa) Bana da bir sataşma oldu.
BAŞKAN Ne sataşması oldu efendim?
SENA KALELİ (Bursa) Söylediğim sözlerle
Millî, manevi değerlerle ilgili bir söylemimden söz etti.
BAŞKAN Ama sizin isminizi zikretmedi benim
hatırladığım kadarıyla Sayın Kaleli.
SENA KALELİ (Bursa) İsmimden söz etmedi ama
sözlerimden alıntı yaptı.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Aynı cümleyi
kullandı.
BAŞKAN Hayır, ne söyledi de alıntı
yaptı, neyi tenkit etti veya sataştı?
SENA KALELİ (Bursa) Aynı cümleyi farklı
anlamda söyleyerek benim sözlerimden alıntı yaptı. Millî,
manevi değerleri totaliter rejimler önemli bir reçete olarak
kullanırlar. sözümden
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaleli. (CHP
sıralarından alkışlar)
8.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli'nin, Kültür
ve Turizm Bakanı Ömer Çelikin 656 ve 656ya 1inci Ek sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SENA KALELİ (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şuna, Stratejik Derinlik kitabına bir
bakarsanız Sayın Davutoğlunun, orada Hitlerin jeopolitik
uzmanı Haushoferin 3 ayrı kuramından
yararlandığını görürsünüz.
Biri lebensraum yani hayat alanı. Bu demektir ki:
Arkaik anlayıştaki yayılmacı politikayı benimsemek,
hükmetmek, kültürel emperyalizmi ve yaklaşımı benimsemek.
Hinterland: Ekonomik alan açmak, küçük ülkelerin büyük
alanlara sahip olmasını istememek, her yeri babanızın
çiftliği olarak görmek.
Üçüncüsü de mittellage; yani merkez ülke konumunda
olabilmek. Yani, biz, tamamen kendimizi her şeyin merkezine koyuyoruz,
demokrasiyi de kendi değerlerimize göre değerlendiriyoruz. Biz, kendi
değerlerimize uydurduğumuz bu demokrasi anlayışıyla
Kazım Akşarın yönettiği Güneş Batarken Bile Büyük
oyununu sahnelerden çekiyoruz. Her şeyi fıtrata bağlıyor,
siyasi sorumluluk almıyoruz. Hegemonya kuralının
başarısı bağımsızlıktır, sanayi toplumu
olmaktır, dini referanslardan uzaklaşmaktır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahsı adına aleyhte söz
isteyen Adil Zozani
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, çok uzun süredir, kısa bir söz almak üzere ben sisteme
girdim. Meclisteki genel teamülde de grup başkan vekilleri kısa bir
söz almak istedikleri zaman Başkanlık Divanı genelde bu
hakkı takdir eder ve kullandırır. Sizden rica ediyoruz
BAŞKAN Sayın Baluken, bir saniye, sizin
sözünüzü vermediğimizden değil, burada söz çok olduğu için sizin
söz istediğinizi fark etmedim ben. Buyurun ama her şeyde hemen
şey yapmaya gerek yok yani. Söz istediğinizi hatırlatın
yeterli. Biz, grup başkan vekillerine zaten veriyoruz.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Uzun bir süredir
bekliyoruz yani.
BAŞKAN Yok, öyle bir anlayış yok yani,
siz öyle algılıyorsunuz.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in,
Kobanideki direnişte yaşamını yitiren Sibel Bulut için
taziye çadırı kurmak isteyenlere polisin yaptığı
müdahale konusunda İçişleri Bakanından bilgi almak
istediğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ben hem Genel Kurulu bilgilendirmek hem de
İçişleri Bakanımız burada, kendisini hem bilgilendirmek hem
de soru sormak amacıyla söz aldım.
Bugün Adanada Kobanideki direnişte
yaşamını yitiren Sibel Bulutun taziye çadırına polis
tarafından çok sert bir müdahale yapılmıştır. Bu
müdahale sırasında ortaya çıkan görüntüler, gerçekten,
Sayın Bakanım, insanlık adına utanç vericidir. Taziyeye
katılan bir gencin ağzını âdeta yırtarcasına,
parçalarcasına, sosyal medyaya da düşen, kameralar önünde uygulanan
pervasız, sokak ortası bir işkenceden bahsediyorum. Biz,
Halkların Demokratik Partisi olarak öncelikle bu sokak ortası
işkence uygulamasını, bunu yapanları ve bu talimatı
verenleri buradan şiddetle kınıyoruz. Polisin görevinin,
herhangi bir toplumsal olayda suç unsuru teşkil edecek bir şey varsa
bile o suçu işleyenleri yargıya teslim etmek olduğunu buradan
tekrar hatırlatıyoruz. Hele, kaldı ki bütün kültürlerde,
inançlarda, dinlerde, politik siyasi ahlakta taziyelere ve cenazelere
saygı duymak insanlığın yerleşmiş bir ananesidir,
bir geleneğidir. Bu saygıyı kaybedenler
insanlığını da kaybeder diyorum. İçişleri
Bakanımıza da, bu sokak ortası işkence
uygulamasının merkezî bir talimatla mı yaptırıldığını,
yoksa orada kendi inisiyatifiyle bunu yapanların olup
olmadığını sormak istiyorum. Eğer, merkezî bir talimat
değilse de bununla ilgili bir soruşturma başlatılıp
başlatılmadığını burada sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)
(Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1) İçişleri Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Jandarma Genel Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
(Devam)
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
(Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Şimdi, şahsı adına,
aleyhte söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Zozani. (HDP sıralarından
alkışlar)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kültür
Bakanlığının, İçişleri
Bakanlığının ve Ekonomi Bakanlığının
bütçesini birlikte değerlendirip bu üç bütçeye ait ortak bir cümle
kurabilir miyim kuramaz mıyım, uzun süre üzerinde durdum. Çünkü,
Meclisin çalışma programında böyle bir garabet oluştu.
Birbirleriyle hiçbir ilişiği olmayan bütçeler bir araya getirildi ve
üzerinde değerlendirmeler yapılıyor.
Öyle zannediyorum ki sabah saatinden bu saate kadar bizi,
eğer, dinleme, izleme zahmetinde bulunan vatandaşlarımız da
var ise bu konuşmalarımızdan da bir bütünlük
yakalayamamış olduklarını düşünüyorum, kendilerine
eziyet ettiğimizi düşünüyorum. Ama, kendimi çok zorladım, dedim
bir ortak nokta bulayım, bulmaya çalışayım; buldum
değerli milletvekilleri. Bulduğum o ortak noktayı şimdi
sizlerle de paylaşmaya çalışacağım.
Vilâyet, mahallî umûrda mânevî şahsiyeti ve
muhtariyeti hâizdir. Hâricî ve dâhilî siyaset, şer'î, adlî ve askerî umûr,
beyn-el-milel iktisadî münasebât ve hükûmetin umûmî tekâlifi ile menafii birden
ziyade vilâyâta şâmil husûsât müstesnâ olmak üzere, Büyük Millet
Meclisince vazedilecek kâvanîn mûcibince Evkâf, Medâris, Maârif,
Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıâ ve Muavenet-i İçtimaiye
işlerinin tanzim ve idâresi, vilâyet şûrâlarının salâhiyeti
dâhilindedir.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Ne dediniz? Bir
tercüman kullanalım.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Bir, Osmanlıca
okudum, Kültür Bakanlığını ilgilendiriyor, o
bağlamı kurdum. Kültür Bakanının bize bir sözü var
Osmanlıca -şu anda Meclis kütüphanesinde de bulunan- Şemseddin
Samînin Kamûs'ül-a'lâm kitabını Türkçeleştirip,
sadeleştirip basacak bu sene, bu sözü var. Oradan da bilmeyenler
açısından Kürdistanın neresi olduğunu öğrenmiş
olacaklar, öyle bir katkısı olacak Kültür Bakanının bize
sözü vardır.
İkincisi, iktisattan söz etti. Bir kentin
iktisadının ne şekilde olacağına ilişkin ifade
edildi. Ekonomi Bakanlığını kısmen, uzaktan
ilgilendiriyor, bir bağ kurabilirsiniz oradan ama Ekonomi
Bakanlığının ismi yanlış konulmuş, siz
Ekonomi Bakanlığı diye bütçesini burada
değerlendiriyorsunuz ancak Sayın Bakanın bizimle
paylaştığı hususlar bir Ekonomi
Bakanlığının görev alanı dâhilinde değildir çünkü
o dış ticaretle ilgilidir, dış ticaret
bakanlığıdır orası. Adı dış ticaret
bakanlığı olarak konulmuş olsaydı burada doğru
bir bağlantı kurmuş olurduk.
Üçüncüsü, aynı metinden idari hususları pekâlâ
anlayabilirsiniz, bizim de çözüm sürecinden neyi kastettiğimizi bir
şekilde size ifade eder. Bilmeyenler açısından söyleyeyim, benim
biraz önce okuduğum metin 1921 Anayasasının 11inci maddesidir
yani muhtariyet ifadeleridir, muhtariyet öngören 1921 Anayasasının
11inci maddesidir. Biz o nedenle diyoruz, cumhuriyetin kuruluş felsefesi,
o teklikle buluşmayan, tekçi anlayışla buluşmayan, ret ve
inkârla buluşmayan cumhuriyetin kuruluş felsefesi yani 1924 öncesine
işaret ediyoruz. İşte size 3 bakanlığı birlikte
değerlendirme şansım oldu. Onun için de diyoruz ki: Biz bölmek
peşinde değiliz. Edebalinin dediği Bölmek, parçalamak sizin
olsun, bütünlemek bizim olsun. Biz bütünleme gayreti içerisindeyiz. Üç kavram
ekseninde, biz, Türkiye'yi büyüten bir yelpaze, büyüten bir rotaya
koyacağımızı ifade ediyoruz. Halkların Demokratik
Partisi olarak bunu Türkiye kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bir diyoruz:
Özgürlük. İki diyoruz: Demokrasi. Üç diyoruz: Halkların gönüllü bir
aradalığıdır. Bu üç kavram ekseninde biz Türkiye'yi
bütünleyeceğimizi düşünüyoruz, Türkiye'nin önünü açıyoruz. Bu
amaçla partimiz heyetinin, heyetlerinin İmralıyla da, Kandille de
yaptığı görüşmeler, seyahatler bizim tarihimizin, parti
tarihimizin onur sayfalarını oluşturuyor. Bunu bir kez daha
Meclis kürsüsünden ifade etmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Sizlere de şunu
unutmayın derim: Bu bütçe itibarıyla insanı
yaşatmıyorsunuz. Bu bütçe insanlığı yaşatan bir
bütçe değildir. Dolayısıyla, insanı
yaşatmadığınız için de devlet istikraza girmiş.
Biz, biraz önce ifade ettiğim felsefeyle devleti bu zor durumdan
kurtaracağımızı ifade ediyor, bu bütçenin insani bir boyut
kazanmasını arzu ediyorduk, maalesef bu yok, olmadığı
için de muhalifiz, muhalefet şerhimizi koyuyoruz, ret oyu vereceğiz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
şimdi, az önce 1921 Anayasasıyla ilgili okunulan metnin eğer
Türkiye Türkçesine çevirisini yapacak olursak bir muhtariyetten falan söz
etmiyor. Muhtariyet çok farklı bir şey, buradaki anlamı tamamen
farklı bir şey. İsterseniz, açarsanız, oturduğum
yerden söyleyebilirim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sataşmaysa
yerinden mi cevap verecek?
BAŞKAN Değil efendim, Grup Başkan Vekili
olduğu için, biraz önce Sayın Balukene nasıl verdiysek...
Yoksa, sataşma söz konusu değil, sataşmadan söz vermedim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu'nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin 656 ve 656ya 1inci
Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
1921 Anayasasının 11inci maddesi şöyle
söyler: Vilâyet,
mahallî umûrda mânevî şahsiyeti ve muhtariyeti hâizdir. Buradaki
muhtariyetin ne olduğunu biraz sonra göreceksiniz Hâricî ve dâhilî
siyaset, şerî adlî ve askerî umûr, beyn-el-milel iktisadî münasebât ve
hükûmetin umûmî tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyâta şâmil husûsât
müstesnâ olmak üzere, Büyük Millet Meclisince vazedilecek kâvanîn mûcibince
Evkâf, Medâris, Maârif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıâ ve
Muavenet-i İçtimaiye işlerinin tanzim ve idâresi, vilâyet
şûrâlarının salâhiyeti dâhilindedir. Yani buna göre
bu, şu anlama geliyor: Vilayetlerin vergi, iç ve dış siyaset,
şeri, askerî ve adli işleri ile uluslararası iktisadi hususlar
yani birden fazla vilayeti kapsayan meseleler hariç olmak üzere vakıf,
eğitim, sağlık, ekonomik durum, tarım,
bayındırlık, sosyal yardımlaşma gibi konuların
düzenlenmesi Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlar
çerçevesinde vilayet meclislerince yürütülecektir. Burada muhtariyet falan
diye bir şey yok yani il genel meclisince yürütülüyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Başkan, ben de yerimden bir şey söylemek istiyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) -
Diğer taraftan, Kürdistanın sınırlarını
eğer siz sadece burada
Osmanlıcası da yanımda.
Şemseddin Saminin kitabıyla bağlantılı söyledi ama
ondan çok daha önce, 1340da Nüzhetül Külubta, Hamdullah Mustafa Kazvininin
eserinde Kürdistan şu şekilde tarif edilir: Irak-ı Arap,
Huzistan, Irak-ı Acem, Azerbaycan ve Diyarbakır bölgeleriyle
çevrilmiş olan bir bölgedir. der.
Şimdi burada Diyarbakır
vilayeti ayrı bir vilayettir. Diyarbakır vilayetinin
sınırından içeriye doğru Irakı Acem ve sair
buraları ifade eder. Burada onun haritası da var, çizgisi de var.
Dolayısıyla, Türkiyeyle, Anadoluyla hiç alakası olan bir yer
değildir. Sadece, Türkiyede 1847de
Diyarbakır vilayetinin eski
şeklini bilmiyorsunuz. Eski vilayetten bahsediyor, bugünkü vilayetten
bahsetmiyor, Osmanlı Dönemi vilayetinden bahsediyor. Ta El Cezireye kadar
uzanıyor, El Cezirenin altına kadar Diyarbakır vilayeti.
Diğer taraftan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Efendim, bir dakika
Açıklamamız lazım bunu, açıklamamız lazım.
BAŞKAN Açıkladınız efendim,
açıkladınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bir saniye
Önemli bir
şey.
BAŞKAN Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, bu
bölgelerde bir Kürdistandan bahsediyor. Osmanlı Devletinde sadece ve
sadece Kürdistan eyaleti 1847 yılında kurulmuştur, 1839 Tanzimat
Fermanından sonra. On yedi sene ayakta kalmıştır, on yedi
sene sonrasında da, 1864te ortadan
kaldırılmıştır. Aslında 1847de kurulmuş
olması ondan önce olmadığının da delilidir.
Dolayısıyla, siyasi bir sebeple eyalet oluşturulmuş, sonra
da ortadan kalkmıştır.
Kamûs-ül-alâma gelince, Kamûs-ül-alâmın
sonraki o şerhteki yazılan bölümünün arkasını
okuduğunuz zaman orada hangi anlama geldiğini ve bunun kimlerden
alındığını, alıntı
yapıldığını da gösterir; onu belirtiyorum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın
Başkanım, benim kürsüde yaptığım beş
dakikalık konuşmanın üzerinde Grup Başkan Vekili altı
dakikalık bir değerlendirme yaptı. Ben de altı dakika
ayakta, kayıtlara geçmesi için değerlendirmelerde bulunacağım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Yanlışlarını düzeltmek o kadar sürdü ama.
BAŞKAN - Ama, öyle bir usulümüz yok ki Sayın
Zozani. Lütfen ama
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Daha başlamadan
itiraz ettiniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Efendim?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Daha başlamadan
siz itiraz ettiniz.
BAŞKAN Hayır, itiraz ederim tabii canım,
ben usule itiraz ediyorum, bu benim hakkım.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Ben şunu
söyleyeyim, teklifim şu
BAŞKAN - Yani, Grup Başkan Vekili altı
dakika konuştu, ben de konuşacağım. Böyle bir usul var
mı?
Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Devlette devamlılık
esastır. Devletin arşivleri, devletin tarihi ortaktır. Bu süre
içerisinde
BAŞKAN Oturun yerinize, yerinizden söz vereyim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sataşma var
Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen, sataşmayla ilgili değil,
Açıklama yapacağım. diyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sataşma var,
Genel Kurulu yanlış bilgilendirme var.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Tarihî bilgiler verdi ya!
BAŞKAN - Sayın Baluken, Konuyla ilgili
açıklama yapacağım. diyor. Burada hepimizin gözü önünde olan
hadise yani sataşma söz konusu değil efendim. Lütfen
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır, Genel
Kurula 11inci maddeyle ilgili yanlış bilgiler verildiğini
söyledi.
BAŞKAN Önemli bir konu olduğu için
açıklamasını yapsın efendim.
Buyurun Sayın Zozani.
5.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aynı müsamahayı süre açısından
tanıyacağınızı umut ediyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Hayır efendim, değil.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Eğer bir dakika
diyorsanız, hiç konuşmayayım.
BAŞKAN - Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim.
Şimdi, bir, Milliyetçi Hareket Partisine
önerimizdir, eğer 1921 Anayasasının 11inci maddesi bir özerklik
anlamı taşımıyor ise burada belirlenen içerikte yeni
anayasa çalışması esnasında Milliyetçi Hareket Partisinin
de Milliyetçi Hareket Partisinin de
Türkiyedeki idari ve siyasi yapının yeniden inşası ve
dizaynı açısından 1921 Anayasasının 11inci maddesinin
onların kabulü olarak bu şekilde çalışmalara kaydedilmesini
talep ediyoruz, kabul edeceklerini umut ediyorum.
İkincisi, Sayın Halaçoğlu kendini çok
zorluyor, yani tarihî çok yenileme, yeniden başlatmak için kendisini çok
zorluyor ama Sultan Sencer 1830dan önce yaşamış, Yavuz Sultan
Selim ile İdrisi Bitlisînin ilişkisi de çok öncesidir. Peki,
onların ifade ettiği Kürdistan ve onların ifade ettiği
ilişki hangi çerçevede söz konusu olmuştur? Şunu çok açık
ve net birlikte görelim artık...
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Sayın Başkan,
bunları dinlemek zorunda mıyız?
BAŞKAN Sayın Zozani, lütfen
toparlayınız.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Şimdi, Kürt
halkı Orta Doğu coğrafyasında kadim bir halktır.
Sizler sonradan geldiniz, biz bir ortaklık kurduk. O ortaklıktan bizi
zaman zaman, Ya, işte, niye bu ortaklığı kurduk?
noktasına getirdiğiniz çok olmuştur ama biz o geçmişin kötü
anılarının tümünün üzerine sünger çekiyor, birlikte yeni bir
gelecek kuracağımıza olan inancımızı ifade
ediyoruz. Benim biraz önce kürsüden ifade ettiğim de buydu.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)
(Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1) İçişleri Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Jandarma Genel Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
(Devam)
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
(Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Evet, sayın milletvekilleri
beşinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Dibek, buyurun.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkanım teşekkür ediyorum.
İlk sorum Sayın İçişleri
Bakanına: Sayın Ala, ben üç yıl önce, şu an Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının
kullandığı binayla ilgili soru sormuştum, yazılı
olarak. O verilen yanıtta, o zamanki Sayın Bakan tarafından o B
ve C bloklarıyla ilgili, tadilatla ilgili yanıtlar verildi ama A blokun,
kullanılan A blokun tadilatıyla ilgili yanıt verilmemişti
Maliyeti ne kadardır, ihaleler ne kadardır? diye, üç
yıldır bana yanıt verilmedi. A blokla ilgili ne kadar tadilat
harcaması yapılmıştır, bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci sorum Sayın Çelike: Sayın Çelik,
geçtiğimiz günlerde Sayın Putin Türkiyeye geldi, biliyorsunuz,
geldiğinde, karşılama töreninde, sonradan öğreniyoruz ki
Devlet Tiyatroları oyuncularının bir kısmı animatör
olarak oraya gönderilmiş. İşte, Tolstoy ve Puşkin
kılığıyla kendileri Putini
karşılamışlardı. Oraya bu Devlet Tiyatroları
sanatçılarının gönderilmesinden sizin bilginiz var
mıdır? Sizin bilginiz dâhilinde mi gitmiştir? Bu uygulamayı
doğru buluyor musunuz ? Yani bir animatör olarak oraya gidip animasyon
yapmalarını bu sanatçıların doğru buluyor musunuz?
Eğer doğru buluyorsanız bundan sonra bu uygulama devam edecek mi
başka etkinliklerde, başka gösterilerde? Bunu da öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru...
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İçişleri Bakanına soruyorum: Çin
devletinden Tayvana 300 Uygur Türkü yapılan zulümlerden dolayı
kaçmıştır. Bu insanlar Türkiyeye gelmek için müracaatta
bulunmuşlardır ancak Türkiye bu insanları kabul etmiyor. Türkiye
almaz ise Tayvan, Çine bu insanları geri göndereceğini
açıkladı. Çine geri gönderilmesi demek, bu insanların ömür boyu
hapis ve idam cezasıyla cezalandırılması demektir.
İçişleri Bakanlığı ve Hükûmet olarak bu konuda
çalışmanız var mıdır? Bu insanları kaderlerine mi
terk ediyoruz?
İkincisi, Kültür Bakanına sormak istiyorum:
İki senedir millî kültürümüzle ilgili hangi kitapları
bastınız ve dağıttınız?
Üçüncüsünü de Ekonomi Bakanına sormak istiyorum:
11/05/2005 tarihinde AKP iktidarında IMFyle 19uncu stand-by
anlaşması yapılmış mıdır? Bu anlaşmayla
10 milyar dolar kredi kullanıldığı yazılmaktadır,
doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Demir...
NURETTİN DEMİR (Muğla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, her sene 290 bin
vatandaşımız hac ve umre seyahati yapmaktadır. TÜRSAB
acentelerinden kişi başı 10 dolar kadar ücret almaktadır.
Bu harcın alınması konusunda Bakanlığınızın
bir denetimi var mıdır? Hac ve umredeki Diyanet tekeliyle acenteler
haksız rekabete maruz kalmaktadır. Devletin özel sektörle haksız
rekabet yapmasını önleyecek tedbirleri almayı düşünüyor
musunuz? Devlet özel sektörü geliştirmek için mi, yoksa rekabet için mi
vardır?
İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum:
Bu SRC sınav günü -o kadar para yatırdı, millet bekliyordu-
niçin iptal edildi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Uzunırmak...
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına soruyorum:
Zaman zaman Oslodaki anlaşmayı PKKnın bozduğu
açıklanıyor. Bu anlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi
bilmiyor, Bakanlar Kurulu biliyor mu? Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
halkın bilmediği bir anlaşma ortada. Böyle bir yönetimi
demokrasi olarak tanımlıyor musunuz?
İki: PKK ve İmralı hükümlüsü zaman zaman
tehditli talep takvimleri veriyor, taleplerinin yerine gelmesini istiyorlar.
Tehditlerinin hiçbiri verilen süre sonunda eyleme geçmiyor. Bunun anlamı,
istediklerini belli oranlarda alıyor demektir. Bugüne kadar Türkiye Büyük
Millet Meclisinden ve halktan gizlediğiniz paket ve görüşmelerde
neler verdiniz, paketin içeriğini kaç kişi ve hangi kurumlar biliyor?
Üç: İktidarın eski dostu,
sırdaşı, yeni düşmanı paralel yapıyla ilgili,
tehdit oluşturduğu, delil, belge, bilgi, bulgu, iz, emare ne zaman
bilgi ve kayıtlarınıza girmiştir, ne karar
alınmış, eyleme ne zaman geçilmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın İçişleri Bakanına: Son
dönemlerde ülkemizde sıkça ölüm ve intihar vakalarının
artmasıyla gündeme gelen sentetik uyuşturucu maddenin hızla
yayıldığını biliyoruz. Bunun en çok, özellikle,
görüldüğü, 2011-2013 yılları arasında en sık
görüldüğü yerin Kocaeli olmasını neye bağlıyorsunuz?
Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Sayın Bakanım, bu konuyla
ilgili, Emniyet Genel Müdürlüğünü, Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire
Başkanlığını aradım, Cumhuriyet Halk Partisi
heyetiyle görüşmek istedim, sekreterlerin söylediği yanıt
şu: Hangi milletvekilimiz? Hangi partiden arıyorsunuz? Biz size
döneriz. dediler, bir haftadır dönmediler. Acaba sizin vermiş
olduğunuz bir talimat var mıdır? Sekreterler ya da Genel
Müdürlük yetkilileri neden milletvekiline hangi siyasi partiden aradığını
soruyorlar? Yanıtlarsanız teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Teşekkür ediyorum.
İçişleri Bakanımıza soruyorum:
Sayın Bakan, mutlak bir AKP çoğunluğu var burada fakat siz
dışarıdan Bakan olarak atandınız; şu anda AKPye
üyelik akdini gerçekleştirdiniz mi, bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci sorum yine size: Güvenlik paketinin
yürürlüğe girdiği bu günlerde makul şüphe iddiasıyla kaç
kişi hakkında işlem yapılmıştır, bunu
öğrenmek istiyorum.
Üçüncüsü: Özellikle, valilerin emeklilikteki ücretleri
gayet normal fakat kaymakamlar çok sıkıntı çekiyor. Kaymakamlara
6400 gösterge için bir hazırlık var mı, bir
çalışmanız var mı?
Polis arkadaşlarımız özellikle emeklilikte
çok büyük bir sorun yaşıyorlar ve kapıda gördüğümüz herkes
diyor ki: Yaklaşık olarak yirmi yıldır birçok hükûmet
geldi geçti ama 3600 göstergeyi çıkarmadı. 3600 göstergeyle ilgili
bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın İçişleri Bakanı, hâkim,
savcı maaşlarındaki son düzenlemeyle birinci sınıf bir
mülki idare amiri maaşı yeni göreve başlayan hâkimin
maaşı kadar kalmıştır. Mülki idare amiri
maaşlarını hâkim, savcı maaşlarına eşitlemek
gibi bir çalışmanız var mıdır?
Polislere yıllardır söz veriyorsunuz.
Polislerin ek gösterge ve fazla çalışmayla ilgili taleplerini
karşılayacak bir çalışmanız var mıdır?
Sayıları 25 bini bulan uzman jandarmaların
özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda bir
çalışmanız var mıdır?
Yine biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı
Paralelciler soru çalarak belli kurumlara yerleştiler. demiş.
Paralelciler soru çalarken zamanın Başbakanı, bugünkü
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve AKP
iktidarı ne işle meşguldü?
Sayın Turizm Bakanı, Muğla ilindeki tarihî
ören yerlerinin yüzde 25i bile düzenlenerek turizme
açılmamıştır. Bu geriye kalan yüzde 75i düzenleyip turizme
açma konusunda ciddi bir çalışmanız var mıdır?
Buralarda yapılan çalışmalara çok az ödenek verildiği için
bir sene yapılan kazılar bir sonraki seneye varmadan kaybolmakta,
buralar tahrip olmaktadır. Bu tahribatı önleyecek şekilde,
planlı, programlı şekilde buralara ödenek aktarmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aldan
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İlk sorum Ekonomi Bakanı Sayın Nihat
Zeybekciye: Petrol ithal ettiğimiz ülkelere gerçekleştirdiğimiz
ihracat toplam ihracatın yüzde kaçıdır?
İkinci sorum Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Ömer Çelike: Yirmi beş dakikalık konuşması içinde
Sayın Bakan sadece bir cümleyi turizme ayırdı Turizmde dünya
6ncısıyız. diye. Bu bütçe görüşmelerinde parasal hiçbir
şeye değinmedi. Muğlalı turizmciler Sayın
Ertuğrul Günaydan sonra Turizm Bakanlığına henüz atama
yapılmadı. demişlerdi. Kendisi 1940ların CHPsinden ve
genel politikadan zaman ayırıp turizmcinin sorunlarıyla ne zaman
yüzleşecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ben, Sayın Kültür
Bakanına önce şunu sormak istiyorum, daha doğrusu bir hususu
iletmek istiyorum.
Gazi Üniversitesindeki çalışan
arkadaşlarımız, öğretim üyeleri ilettiler. Rektörlük
binası biliyorsunuz, orada tarihî bir bina. Atatürkün isteğiyle
çiftlikten verilen arazi üzerine kurulmuş, aslına aykırı
bir biçimde yanlış restorasyonda bulunuluyor. Ne amaca hizmet
ettiği belli olmayan iki katlı bir binaya asansör yapılmaya
çalışılıyor. Efendim, duvarlar yine aslına
aykırı biçimde restore ediliyor. Türk sanatı ve mimarisi
adına katliam denebilecek bu olayı sizin bilgilerinize sunmuş
oluyorum Sayın Bakan, incelemenizi istirham edeceğim.
Sayın İçişleri Bakanının da çok
net bir biçimde istirham ediyorum cevap vermesini. Emniyet teşkilatı,
jandarmadaki astsubaylar, subaylar, uzman çavuşlar, sivil memurlar, bütün
hepsini kastediyorum, bunların ücretlerinde ve özlük haklarında
iyileştirmeler düşünüyor musunuz? Bir de mülki idare amirini
katın bunun içine.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Zeybekciye soruyorum: 2002 yılı ile
2013 veya 2014 yıllarına ait;
A) Kamu ve özel sektöre ait toplam borç stokları,
B) Vatandaşlarımızın bankalara olan
toplam borçları,
C) Hanehalkı gelirlerinin borçlara ayrılan
payları,
D) Tasarruf oranları,
E) Kamu ve özel sektör tarafından yapılan faiz
ödemeleri ne kadardır?
Sayın Alaya soruyorum, birinci sorum: 2012
yılında nüfusu 2 binin üzerinde bulunmasına rağmen 2011
yılı nüfusuna göre tüzel kişilikleri köye dönüştürülen
Kütahya ili Simav ilçesi Kuşu beldesine dâhil bazı beldelerin
mağduriyetleri defalarca dile getirmemize rağmen çözülememiştir.
Hâlen bazı beldelerin yargı süreci devam eden bu konusu ne zaman
çözüme kavuşacaktır, Bakanımızın düşüncesi nedir?
İkinci
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Ekonomi Bakanına: Sayın Bakan, Orta
Vadeli Programdaki büyüme ve cari açık ilişkisi problemli gözüküyor.
Ekonominin net ihracata dayalı büyüdüğü yıllarda elbette
doğal olarak cari işlemler açığı azalıyor, büyüme
hızı da yavaş. Nitekim, 2014 yılının ilk dokuz
ayında büyüme hızı yüzde 2,8. Bunun neredeyse tamamı net
ihracattan kaynaklanıyor, yurt içi talebin katkısı 0,1. Bu
açıdan da baktığınızda, cari açıktaki bir azalma
normal ama 2015-2017 yılında büyüme hızı yüzde 4,7 olacak
OVPye göre ve bu da tamamıyla yurt içi talepten kaynaklanacak ve siz hem sunuşunuzda
net ihracattan kaynaklanan bir büyüme diyorsunuz hem bir taraftan cari
işlemler açığını nasıl siz 2014
yılındaki 46 milyar dolardan 2017de 50,7 milyar dolara
çıkaracaksınız, tutabileceksiniz? Yani ekonominin büyüdüğü
bir yılda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Keskin
ADNAN KESKİN (Denizli) Sorum Sayın
İçişleri Bakanına efendim: Sayın Cumhurbaşkanı
paralel yapının faili meçhul cinayetlerle ilişkisinin
olduğunu açıkladı. Bakanlığınızda bu konuda
herhangi bir kanıt var mıdır?
Adana Valisiyken halka pezevenk diyen Hüseyin Avni
Coş hakkında herhangi bir soruşturma
başlatılmış mıdır? Bu kişinin görevde
kalmasına göz yumacak mısınız?
Van depreminde yıkılan Bayram Otelinin
enkazı altında kalan 24 kişi hayatını yitirdi. Van
Valisi ve AFAD yöneticileri hakkında yürütülen soruşturma sonunda
verilen takipsizlik kararı Anayasa Mahkemesi tarafından etkili ve
caydırıcı soruşturma yürütülmediği, yaşam
hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle bozuldu. Vali ve AFAD
yönetiminin yargılanması için gerekli izni verecek misiniz?
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Küçük, buyurun.
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ben sorumu Sayın Kültür ve Turizm Bakanına
soruyorum: Kültür ve Turizm Bakanlığı Değerlendirme
Komisyonu önümüzdeki dönem için son altı ayda Bakanlık desteği almış
tiyatrolara destek verilmeyeceğini açıkladı. Özel tiyatroları
etkinlik yapamayacak veya başladıkları projeleri sürdüremeyecek
bir duruma getiren bu kararın gerekçesi nedir? Böylesi bir destek
anlayışı sizce sağlıklı mıdır?
İkinci sorum: Hipodrom alanına Türkiye
Uygarlıklar Müzesi yapılması için Ankara Büyükşehir
Belediyesiyle imzalanan protokolün akıbeti ne oldu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On beş dakika soru soruldu.
Sayın Bakanlar, beşer dakika süre veriyorum.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekillerimiz, bazı sorulara tabii
yazılı olarak cevap vereceğim, bazılarına da
şimdi sözlü olarak cevap vereceğim.
Uygur Türkleriyle ilgili gerçekten, -sayın milletvekilimize
sonra ben grafik hâlinde gönderirim- çok büyük hassasiyetle meselenin üzerinde
duruyoruz. Buradaki meselenin de farkındayız ve meseleye
Dışişleri Bakanlığıyla beraber gerçekten o günden
itibaren vaziyet ediyoruz ama daha fazla, daha detaylı bilgi sunmam
doğru olmayabilir. Siz de konunun hassasiyetini biliyorsunuz ama
teşekkür ediyorum, yani gerçekten bu konuda el birliğiyle meseleleri
takip etmemiz gerekiyor. Biz de aynı hassasiyetle emin olunuz ki meselenin
üzerindeyiz.
Oslo Anlaşmasına ilişkin
Değerli
arkadaşlar, Oslo eğer sabote edilmeseydi, orada başka
yabancı ülkelerin birtakım gizli örgütleriyle ya da istihbarat
örgütleriyle iş birliği yapıp bu deşifre edilmeseydi
Türkiye için çok daha iyi sonuçlar elde edebileceğimiz bir sürecin başlangıcıydı
ama şunu söyleyeyim: Ne vadettiniz, ne vadediyorsunuz, ne
anlaşıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, ileri demokrasi
vadediyoruz, bu gelişmiş demokrasiyi vadediyoruz, millete de
vadediyoruz, efendim, bu sorunla ilgili görüştüğümüz kişilere de
vadediyoruz. Bizim de siyasi politikamız gelişmiş, ileri haklar
demokrasisidir.
Emniyet Genel Müdürlüğünde partiden arıyorlar
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Türkiye Büyük Millet
Meclisi bilmiyor bunu. Yabancı istihbaratlardan öğreniyoruz ya. Ne
kadar güzel!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Efendim,
istirham ediyorum, bakın susuyoruz
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ama sorunun anlamı
bu değil Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Çok
güzel, medeni bir biçimde -saygıyla selamlıyorum- çok güzel
görüşmeler oluyor. Gerçekten bu bizim en önemli
kazanımımızdır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Biz de saygıyla
selamlıyoruz da, sorunun içeriğine uygun cevap ver.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Söylediğim hiçbir şeyi benimsemiyor olabilirsiniz. Sizi ikna etmek
değil benim görevim. Benim görevim, verdiğiniz, sorduğunuz soruyu
vatandaşa, onu
Sizin de hedefiniz, benim de hedefim 77 milyon
insanı, vatandaşları ikna etmektir yoksa ayrı ayrı
partileriz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, ne var
içeriğinde, biz de bilelim.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Şimdi, Emniyet Genel Müdürü
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan,
bakın, ben diyorum ki: Bakanlar Kurulu biliyor mu?
BAŞKAN- Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Türkiye Büyük Millet
Meclisi bilmiyor!
BAŞKAN Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Siz Bakanlar Kurulu
biliyor mu, bilmiyor mu, onu söyleyeceksiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Neyi
bilmiyor kardeşim, neyi, neyi?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bakanlar Kurulu Oslo
görüşmesini biliyor mu, bilmiyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Sana
söylüyorum, diyorum ki: İleri demokrasi vadettik. Daha ne söyleyeyim?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bakanlar Kurulu
biliyor mu, bilmiyor mu Oslonun içeriğini? diyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Bakın,
Mevlânanın dediği
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen siz cevap verin.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Arkadaşlar, ben
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bakanlar Kurulu biliyor
mu, bilmiyor mu?
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, lütfen oturur
musunuz
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Türkiye Büyük Millet
Meclisi biliyor mu, bilmiyor mu?
BAŞKAN Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Onların
bilmediği bir şey demokrasi yönetimi olur mu? Sorun bu
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Beyefendi, Mevlânanın dediği gibi Deryayı döksen testi ne
alır?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Vadettiğim
şey değil. Çocuk kandırmayın. Ne vadediyorsun? demiyorum
sana, anlayışınız mı kıt!
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Çok ayıp ya!
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Emniyet
Genel Müdürlüğü Hangi partiden arıyorsunuz? diye soru soruyorsa
oradaki bir sekretarya, son derece yanlış yapıyor. Böyle bir
talimatı verdiniz mi? diye herhâlde sordunuz. Bunu gerçekten sürçülisan
olarak kabul ediyorum. Böyle bir şey olamaz. Onun da, eğer böyle bir
şey varsa, gereğini yaparız yani böyle bir şey
sorulmamalı. Saygıdeğer milletvekillerimiz telefon
ettiğinde notunu alır, bağlar, bunun gereğini yapar yani
böyle bir şey olamaz arkadaşlar, böyle bir şeyin meselası bile
olamaz.
NURETTİN DEMİR (Muğla) Polisler bile
soruyor.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Üyelik,
kaymakamlar ve diğer kişilerle ilgili, polislerimizle,
jandarmamızla ilgili bazı özlük hakları sorunları dile
getirildi, teşekkür ediyorum. Bu konularda Türkiyenin elbette genel sistemi
içerisinde çalışmalar yapıyoruz gerçekten ve tabii ki bir
personel rejimi reformuna ihtiyacımız var. Onlarla ilgili olarak da
bir yanlışın, bir sıkıntının olduğu
tespit edildikçe onlar gideriliyor. Burada da bir sıkıntı var.
Onlara ilişkin de çalışmaları yapıyoruz,
yapıyoruz yani onlara ilişkin de. Fakat ben de saygıdeğer
milletvekillerimize bir istirhamda bulanacağım.
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Kendilerine gelen taleplerin hani Türkiyede nasıl bir ek şey
getireceğini düşünmemiz gerekiyor hep birlikte. Bu şu: Yani
bazen genel müdür yardımcı seviyesinde olan
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
Teşekkür ediyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ADNAN KESKİN (Denizli) Başkan, bizim sorular
kaldı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, sorulara cevap
verilsin, sonra. Bir saniye efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sonunda ben
sataşmadan söz alacağım ama.
BAŞKAN - Böyle bir usul yok ama.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Yazılı
mı cevap verecek Sayın Bakan?
BAŞKAN - Sayın Bakan buyurun lütfen.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; sayın
milletvekilimiz bir soru sordu Devlet Tiyatroları oyuncularının
Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak Türkiyeye gelen Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin onuruna düzenlenen bir programda
görevlendirilmeleriyle ilgili. Tabii ki benim bütün bu görevlendirmelerden
haberim vardır. Ama burada üzücü olan şudur: Sayın
milletvekilinin sorusunu tenzih ederim, Cumhuriyet gazetesinde son derece
provokatif ve yalan bir haber çıkmıştır. Bu yalan haberde
isim verilmeden bazı oyuncuların bu etkinlikten rahatsız
olduğu şeklinde bir şeyden bahsediliyor. Fakat haberin altını
okuduğunuzda şunu görüyorsunuz: O etkinlikte yer almış
kişilerin belli görevlere atanmasından duyulan bir
rahatsızlık ya da kıskançlık şeklinde bir
yaklaşımın ürünü olarak böyle bir haber
yaptırmışlar; ben bunlarla sık karşılaşıyorum.
Kuşkusuz, Sayın Cumhurbaşkanımız devletimizin
başıdır, Sayın Cumhurbaşkanımızın
devletin herhangi bir kurumuna kendisinin içinde bulunduğu bir etkinlikte
hele de yabancı bir devlet başkanı onuruna verilen bir yemek
programında, buna eşlik eden bir kültürel programda yer vermesi o kurumu
sadece onurlandırır. Sayın Cumhurbaşkanı programlarında
hangi devlet kurumuna yer vermişse bu, o kurum için bir onurdur.
Kuşkusuz, Devlet Tiyatroları kendi kanununda
yazıldığı gibi, yönetmeliklerinde
yazıldığı gibi misyonu gereği devletin başka
makamlarının da, Sayın Cumhurbaşkanın da,
başkalarının da vereceği bu tip görevleri hakkıyla
yerine getirecek bir kurumdur. Orada çok iyi bir hazırlık
yapılmıştır. Bundan sonra da bu tip talepler arzu edilirse
Devlet Tiyatroları bunu yerine getirecektir. Ama buradan şunu
söylemek isterim: O gazeteye o haberi yaptıran kişi veya
kişilerin yaptıkları şey asılsızdır ve
provokatiftir. Gerçekten eğer bu söyledikleri cümlelerin
arkasındalarsa çıksınlar açık kimlikleriyle bunu ifade
etsinler.
Şimdi, çok sık bir şekilde bu,
birtakım faili meçhul turizmcilerin Bakanlığımızla
ilgili, benim bakanlık yapma biçimimle ilgili değerlendirmelerini
duyuyorum. Ben şimdiye kadar hiçbir somut kişiliğin Ben
şurada şöyle turizmciyim, şöyle bir değerlendirmem var. dediğini
duymadım. Ama genelde faili meçhul oluyor ya da aktarılırken de
faili meçhul aktarılıyor birtakım köşelerde.
Arkadaşlar, ben şuna bakarım: Ben
Bakanlığı yönetirken ulaşmamız gereken hedeflere
yıl içerisinde ulaşıp ulaşmadığımıza
bakarım. Turizm meselesinde en önemli meselelerden bir tanesi,
yabancı ziyaretçi sayısının artması ve Türkiyenin
buradan elde ettiği gelirin artmasıdır. Ben bu süreci yönetirken
her zaman bir siyasi değerlendirme yaparım, turizm konusunda bizim
potansiyel ilişkimiz olan ya da hâlihazırda ilişkimiz olan
ülkelerle ilgili, siyasi sorunlarımızın ya da siyasi
ilişkilerimizin turizme olumlu ya da olumsuz katkılarıyla ilgili
bir değerlendirme yaparım.
İki: Operasyonel bir değerlendirme
yaparım. Ulaşmamız gereken hedeflere ulaşmak
bakımından turizm sektörümüzün tedbirleri,
yaklaşımları yeterli midir; eksik var mıdır, aksayan
bir yer var mıdır? diye bakarım.
Üçüncü değerlendirmem ise şudur: Hemen her gün,
her ay rakip ülkelerin pozisyonlarına bakarım. Yani Bizim
ürettiğimiz herhangi bir strateji rakip ülkelerin gerisinde kalıyor
mudur, kalmıyor mudur? diye, buna bakarım ve sonuç itibarıyla
da şudur: Kim ne dersen desin, Türkiyenin yabancı ziyaretçi
sayısının yıl içerisinde artma oranı da -bu, 2014
yılı için de geçerlidir- gelirlerinin artma oranı da Dünya
Turizm Örgütünün ortalamalarının üstündedir. Etrafımızdaki
bu kadar krize rağmen hem gelirimiz artmaktadır hem diğer
unsurlar artmaktadır.
Ayrıca, 2007-2013 Eylem Planı döneminde
belirtilen hedeflere büyük oranda ulaşılmıştır. Yine,
2014-2018 İkinci Eylem Planı etaplar hâlinde uygulanmaya başlanılmıştır.
Dolayısıyla, baktığımız
şey şudur: Koyduğumuz hedeflere zamanında ulaşabiliyor
muyuz, buna ulaşırken ziyaretçi sayısını
artırabiliyor muyuz, gelirleri artırabiliyor muyuz?
O faili meçhul birtakım değerlendirmelerle
ilgili herhangi bir işimiz olmaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Zeybekci.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Aldanın sormuş olduğu Petrol
ithalatı yaptığımız belli başlı ülkelere,
enerji ithalatı yaptığımız belli başlı
ülkelere ihracatımız nedir? diye bir soruları vardı. Rusya
Federasyonuyla toplamda 32 milyar dolar civarında olan dış
ticaret hacmimizin sadece 6 milyar dolarını biz ihracat olarak
yapabiliyoruz, geri kalan 25-26 milyar dolarlık kısmını
Rusyadan enerji ithal ediyoruz. Iraka olan ihracatımız 11,1 milyar
dolar, İrana 4,1 milyar dolar, Suudi Arabistana olan
ihracatımız 3,1 milyar dolar, Libyaya olan ihracatımız 2,7
milyar dolar, Azerbaycana olan ihracatımız da 3 milyar dolar
civarında. Yalnız burada ben bu soruya da teşekkür ederek
şunu söylemek istiyorum: Rusyayla şu anda sürdürmüş
olduğumuz bir süreç var yani iki ülkenin gerek teknik heyetleri gerekse
bakanları olarak 2014 sonuna kadar veyahut da 2015in ilk aylarında
Rusyayla ticaretimizin önündeki tüm kota, sertifika veyahut da miktar
kısıtlamalarıyla ilgili tüm problemleri ortadan kaldırarak
iki yıl içinde veya üç yıl içinde en fazla, 100 milyar dolarlık
bir hedefe doğru gideceğiz. Burada şunun için söylüyorum bunu:
Yani bizim Rusyadan enerji ithalatımızın en fazla gidebileceği
yer bellidir. Yani hele hele ki enerji fiyatlarının -gerek petrol, ki
arkasından doğal gaz da takip edecektir bunu- aşağı
gideceği ortamda önümüzdeki süreçte Rusyaya olan mal ihracatımız
artacaktır.
İranla tercihli ticaret anlaşması
imzaladık. Şu andaki 15 milyar dolarlık dış ticaret
hacmimizi iki yıl içinde, önümüzdeki 2015 ve 2016da -hedefimiz tabii bu,
gerçekleştireceğiz diye bir taahhüt değil, hedeflediğimiz,
iki ülkenin hedeflediği- 35 milyar dolarlık bir hedefimiz var. Tabii,
diğer taraftan, zaten Libya ve Irakla ilgili sıkıntılar
malum ama Iraka olan ihracatımız, 2014 yılı 10 Hazirandan
itibaren yaşanan o sıkıntılar birer birer telafi ediliyor.
İnşallah yıl sonu itibarıyla Irakla olan ihracatta
toplamda eksi yaşamamayı ümit ediyoruz. Ve 2014 yılı
itibarıyla -yani en son- Türkiyenin dış borcu 402 milyar dolar.
Bunun 120 milyar doları kamu, 270 milyar doları özel. Ayrıca
kamu iç borç tutarı da 422 milyar TL.
Sayın Türelinin biraz önce gerek Ekonomi
Bakanlığı bütçesi hakkındaki görüşleri gerekse biraz
önce sormuş olduğu sorudaki bahsettiği konulara
katılıyorum. Çünkü birçok konuda aklın yolu birdir,
matematiğin yolu da birdir zaten. Orta Vadeli Programda rakamlar tabii ki
oldukça ihtiyatla belirleniyor. Hele hele cari açıkla ilgili önümüzdeki
dönemde, şu anda Türkiye 2013 yılına kıyasla yüzde 37
oranında cari açığını iyileştiriyor ve bunun
içinde şu anda yaşanan petrol fiyatlarındaki ucuzlama dâhil
değil. Petrol fiyatlarının cari açığa
yansıması önümüzdeki sene yani belki aralığın son
birkaç haftasında olabilir ama ocaktan itibaren biz petrol
fiyatlarındaki aşağıya gidişi -ki arkasından da
doğal gaz fiyatlarındaki aşağıya gidişle- daha
çok hissetmeye başlayacağız. 2015te petrol fiyatlarındaki
düşüş ihracatın büyümeye katkısını
artıracak. Yani ihracata dayalı büyümede daha çok, büyük bir
katkı göreceğimize inanıyoruz 2015 büyüme rakamlarında.
Sanırım bu konuda da
Ama şu; 2015
yılında yani şu anda son çeyrekte göreceğimiz iç piyasanın
da bir katkı vermeye başlamasıyla, 2015 artık
sağlıklı bir şekilde yani kontrol edilmeyen, istenmeyen iç
tüketim yerine daha çok üretime, daha çok istihdama, daha çok
yatırıma ve büyümeye destek verecek enstrümanlarla piyasada
paranın veyahut da paranın bollaşması ve maliyetlerin
düşmesiyle Türkiyede iç piyasada bir canlanmayı ve büyümeye destek
vermeye başlamasını da 2015 sonu itibarıyla bekliyoruz.
Dolayısıyla
2015, 2016, 2017 hedeflerinde, Orta Vadeli Program hedeflerinde ben biraz
muhafazakâr davrandığımızı da kabul ediyorum. Yani
daha çok, beklentilerimizin daha üst seviyelerde olacağına
inanıyorum.
Sayın Doğrunun
sormuş olduğu 11/5/2005 tarihinde yapılmış bir
stand-by var mıdır?
BAŞKAN Sayın
Bakan, lütfen toparlayınız.
EKONOMİ BAKANI
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Evet, vardır; 36 ay vadelidir ve 14
Mayıs 2013 günü IMFye olan son borç da ödenerek bu stand-by da
sonlandırılmıştır.
Başka sorular varsa
da daha detaylı bir şekilde yazılı olarak
cevaplayacağım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın)- Sayın Başkan, Sayın Bakan
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, böyle bir usulümüz yok.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bir dakika
BAŞKAN - Soru
sordunuz cevap verdi Sayın Bakan.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bir dakika ama
BAŞKAN Ama
soru-cevap işlemi bitti efendim. Böyle bir
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, beni bir dakika dinler misiniz?
BAŞKAN Hayır,
niye dinleyeceğim?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Bakan konuşmasında benim sorumla ilgili
olarak bize verdiği cevapta dedi ki tartışmada: Deryayı
döksem testi ne alır?
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, bu doğru
değil, lütfen
Soru sordunuz cevap verdi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
ama bu sataşma. Deryayı döksem ne alır? Burada derya kim, testi
kim? Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak buyurun, iki
dakika veriyorum. Tahammülü kalmadı.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak'ın, İçişleri Bakanı Efkan Alanın 656
ve 656ya 1inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
beşinci tur görüşmelerinin soru-cevap bölümünde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Benim sorduğum sorular net: Bakanlar Kurulu biliyor
mu Oslo anlaşmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi biliyor mu?
Halkın bilmediği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Bakanlar
Kurulunun bilmediği bir anlaşma, bir yöntemle
Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti gizli örgüt değildir. Demokrasi olarak tanımlanabilir mi
böyle bir rejim? Paketin içeriğini kaç kişi ve hangi kurumlar
biliyor? Ve paralel yapıyla ilgili, Sayın Bakanın
söylediğini
Tabii ki biz kâmil insanlarız. Mekkenin fethinde
Peygamber Efendimizin gurura kapıldığını söyleyen, o
gurura kapılmayacağını söyleyen bir Bakandan, bir
beşerden tabii ki çok farklı şeyler bekleyemeyiz ama bir
şeyi kulaklara küpe olması için burada dikkati çekiyorum:
Mürşit ile haşrolmayan
Dünyasını da ne bilir,
Cahilde boş söz çok olur,
Kendini derya bilir.
Çok teşekkür ediyorum. Hayırlı
akşamlar diliyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Aynen, aynen.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978)
(S.Sayısı 656 ve 656ya 1inci Ek) (Devam)
2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)
(Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1) İçişleri Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Jandarma Genel Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
(Devam)
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
(Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Şimdi sırasıyla beşinci
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA
Sayın Başkan, o zaman ben de bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN Lütfen Sayın Bakan, sonunda söyleyelim
efendim, oylamayı yapacağım efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Yani
şimdi böyle bir şey olmaz. Nadan ile sohbeti nadanlar eder.
BAŞKAN
İçişleri
Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1) İçişleri Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.214.682.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 606.429.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.356.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 75.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 3.898.467.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2)
İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 4.355.447.199,20
Bütçe Gideri 4.093.528.977,16
Ödenek Üstü Gider 20.785,13
İptal Edilen Ödenek 261.939.007,17
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.82) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 342.442.600
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 16.608.268.400
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 5.137.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 667.870.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 17.623.719.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Emniyet
Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 15.377.004.141,19
Bütçe Gideri 14.998.677.755,55
İptal Edilen Ödenek 375.165.276,66
Ertesi Yıla Devredilen 345.784.092,58
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma
Genel Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.81) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 160.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 6.486.870.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 2.500.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 6.489.530.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma
Genel Komutanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2)
Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 5.956.569.973,03
Bütçe Gideri 5.447.412.479,66
İptal Edilen Ödenek 508.036.305,02
Ertesi Yıla Devredilen 507.611.960,27
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.84.) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 22.183.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 22.183.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 20.713.000,00
Bütçe Gideri 8.834.107,13
İptal Edilen Ödenek 11.878.892,87
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.83) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1) Sahil Güvenlik komutanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 506.226.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 506.226.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 453.125.748,72
Bütçe Gideri 353.525.007,96
İptal Edilen Ödenek 99.417.727,05
Ertesi Yıla Devredilen 66.678.139,88
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.85) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 179.890.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 179.890.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 47.275.000,00
Bütçe Gideri 34.658.858,87
İptal Edilen Ödenek 12.616.141,13
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü 2013
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Ekonomi
Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
28) EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 47.422.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 252.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.433.998.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.481.672.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ekonomi
Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Ekonomi
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Ekonomi
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 1.472.808.500,00
Bütçe Gideri 1.262.227.750,26
İptal Edilen Ödenek 210.580.749,74
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ekonomi
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
21) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 517.163.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 773.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 18.889.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 447.461.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 10.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 1.313.240.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 2.297.536.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 2.227.874.522,84
Bütçe Gideri 1.839.273.080,14
Ödenek Üstü Gider 7.104,37
İptal Edilen Ödenek 388.608.547,07
Ertesi Yıla Devredilen
Ödenek 341.817.495,01
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.16)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 20.130.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.059.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 306.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 217.860.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 240.355.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 3.628.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 236.311.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 416.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 240.355.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2)Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 211.885.000,00
Bütçe Gideri 201.584.728,63
İptal Edilen Ödenek 10.300.271,37
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 211.885.000,00
Tahsilat 205.336.847,17
Ret ve İadeler 1.094,12
Net Tahsilat 205.335.753,05
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.15)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 23.061.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.140.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 173.382.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 199.583.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 7.894.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 191.379.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 310.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 199.583.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 183.003.228,00
Bütçe Gideri 178.689.171,63
İptal Edilen Ödenek 4.314.056,37
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 173.695.000,00
Tahsilat 179.269.997,94
Ret ve İadeler 9.597,00
Net Tahsilat 179.260.400,94
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı 2015 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.53)
TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI
1) Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 7.476.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.651.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 18.109.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 27.236.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 185.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 26.755.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 296.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 27.236.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı 2013 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 21.565.000,00
Bütçe Gideri 19.379.350,95
Ödenek Üstü Gider 71,77
İptal Edilen Ödenek 2.185.720,82
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 18.987.000,00
Net Tahsilat 17.977.405,11
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı 2013 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece
5inci turda yer alan kuruluşların bütçeleri ve
kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın Bakan, söz istiyor musunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Evet.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- İçişleri Bakanı Efkan
Ala'nın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA Ben
öncelikle teşekkür ediyorum bütün milletvekillerimize Sayın
Başkan bütçedeki görüşmeler ve evet kabulünden dolayı,
sayın milletvekillerimizin teveccühünden dolayı. Umarım bizler
de onlara layık olacak performansı gösteririz.
Sayın milletvekilleri soru soruyorlar, biz
kısıtlı süre içerisinde onları cevaplandırmaya
çalışıyoruz. Biz, soru sorarken sayın milletvekiline bu
soru böyle sorulur mu demiyoruz, herhangi bir niteleme yapmıyoruz,
yapmamız zaten doğru da değildir ama bizim
cevabımızı beğenmeyebilirsiniz, bizim cevabımız
hoşunuza gitmeyebilir, eksik bulabilirsiniz, fazla bulabilirsiniz ama
cevap verirken tam sözün ortasında kalkıp onu kesmek
yakışık alan bir tutum değil.
İkincisi: Yalanlanmış bir ifadeyi
Sizin
ağzınıza yakışabilir ama benim ağzımdan
hiçbir zaman çıkması mümkün olmayan, aldığım
eğitim itibarıyla da mümkün olmayan, inandığım
değerler itibarıyla da mümkün olmayan, meselası bile olmayacak
Hazreti Peygamberimizle, fahrikâinatla ilgili uydurma, tarafımdan
yalanlanmış bir ifadeyi gelip burada söylemenizi sadece size havale
ediyorum yani bu, burada tekrarlanacak bir şey değildir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ben
yalanlandığını bilmiyordum ama siz
yalanlıyorsanız kabul ettik Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Resmen
yalanlanmıştır ve bu uydurmadır, yalandır ama siz
geldiniz, burada ifade ettiniz, o sizin bileceğiniz bir iştir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yalandan benim haberim
olmadı, kabul ettik, yalanladığınızı kabul ettik,
tamam.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Bu
konuda tartışma bile olmaz, bu konunun meselası bile olmaz
Beyefendi.
Sayın milletvekilim, Sayın
Başkanım; ikincisi, yani biz bu konuya ilişkin, bu
görüşmelere ilişkin defalarca açıklama yaptık ve biz
açıklamalarımızda ne söylediğimizi ne söylemediğimizi
ortaya koyduk. Ama bazı muhalefet partileri elbette bunu benimsemeyebilir.
Bizim hedef kitlemiz zaten muhalefet partilerinin yöneticileri değil ki.
Biz de politikalarımızı halka sunuyoruz, siz de halka
sunuyorsunuz. Biz yüzde 50 alıyoruz, siz de yüzde 14,5 alıyorsunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI
EFKAN ALA - Yani bunu, bu politikalarınızı
MUSA ÇAM (İzmir) Geldiğiniz
yeri unutmayın.
İÇİŞLERİ BAKANI
EFKAN ALA Ben bir şey söylemiyorum. Ben herhangi bir partimizin
politikasını da eleştirebilirim ama elbette değerlidir,
kıymetlidir. Fakat ikimizin de hedef kitlesi 77 milyon, seçmenlerimiz.
Yani hangi politikanın doğru olduğuna onlar karar verecektir.
Bir de son söz olarak elbette nadan ile
sohbeti nadanlar eder.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, beşinci
tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için, 16 Aralık 2014 Salı günü saat 11.00de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.18
(*) 656 ve 656ya 1inci Ek ve 657 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2014 tarihli 25inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisinin 170nci sayfasındadır.
(X) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu birleşim Tutanak Dergisinin 101 sayfasındadır.