TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
38inci Birleşim
6 Ocak 2015 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU
VE TAZİYELER
1.- Adana Milletvekili Murat
Bozlakın vefatı nedeniyle bir dakikalık saygı
duruşunda bulunulması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu'nun, vefat eden Adana
Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet, yakınlarına sabır
dilediğine ve 2015 yılından beklentilerine ilişkin
konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu'nun, Başkanlık
Divanı olarak, şehit olan polise Allahtan rahmet dilediklerine
ilişkin konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, Adana Milletvekili Murat
Bozlakın vefatına ve 2015 yılının hayırlı
olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması
2.- Ankara Milletvekili
Levent Gök'ün, Adana Milletvekili Murat Bozlakın vefatına ve 2015
yılının hayırlı olmasını dilediklerine
ilişkin açıklaması
3.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu'nun, Adana Milletvekili Murat Bozlakın vefatına
ve 2015 yılının hayırlı olmasını
dilediklerine ilişkin açıklaması
4.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken'in, Adana Milletvekili Murat Bozlakın vefatına ilişkin
açıklaması
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, Irak ve Suriyedeki olaylar nedeniyle Türkiyeye
sığınan Türkmenlerin durumuna ilişkin açıklaması
6.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, Kütahyanın merkez ve ilçelerinde yoğun kar
yağışı nedeniyle zarar görenlere yardım edilmesi için
Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
7.- Manisa Milletvekili
Muzaffer Yurttaş'ın, sendikacı Mehmet Akif İnanın
ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Bursa Milletvekili
Hüseyin Şahin'in, Bursadan Türkiyeye hayırlı yıllar
dilediğine ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, Meclisin yeni yılını
kutladığına, Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet dilediğine
ve İstanbul Çekmeköyde belediye binasının önündeki
ağaçların neden kesildiğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
10.- Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ'ın, şair Arif Nihat Asyanın ölüm yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
11.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplan'ın, İzmit Muammer Aksoy İlkokulundaki
zihinsel engelli öğrencilerin öğretmen sorununa ve
Muğlanın İztuzu beldesinde doğal yaşamı korumak
için direnen eylemcilere selam yolladığına ilişkin
açıklaması
12.- Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek'in, Samsunun İlkadım ilçesinde belediye
tarafından işten çıkarılan 400 alt işveren
işçisinin durumuna ilişkin açıklaması
13.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Sarı'nın, Gaziantepin kurtuluşunun 93üncü yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Erdoğan'ın, Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet
dilediğine ve AK PARTİ iktidarları döneminde 3 milyar 250 bin
ağaç dikildiğine ilişkin açıklaması
15.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu'nun, tüm insanlığın yeni
yılını kutladığına, Adana Milletvekili Murat
Bozlaka Allahtan rahmet dilediğine ve Giresunun Espiye ilçesine
bağlı Güzelyurt köyünün sorunlarına ilişkin
açıklaması
16.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın, MİTin, dönemin Başbakanına, Rıza
Sarraf ve bakanlarla ilgili rapor verip vermediğini öğrenmek
istediğine ve Antalya Büyükşehir Belediyesinde işten
çıkarılan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
17.- İstanbul
Milletvekili Tülay Kaynarca'nın, Adana Milletvekili Murat Bozlaka
Allahtan rahmet dilediğine ve 7-14 Ocak Beyaz Baston Körler
Haftasına ilişkin açıklaması
18.- Elâzığ
Milletvekili Sermin Balık'ın, Almanyada PEGIDA Grubu tarafından
İslama ve yabancılara karşı düzenlenen
saldırıları kınadığına ilişkin
açıklaması
19.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam'ın, taksi şoförlerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
20.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet
dilediğine ve doğu ile güneydoğuda kar
yağışı nedeniyle kapalı olan birçok yolun
açılması için devletin yardım göndermesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
21.- Adana Milletvekili
Fatoş Gürkan'ın, 5 Ocak Adananın kurtuluş yıl
dönümüne ve Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
22.- Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan'ın, Muğlanın çevre
varlıklarının korunması için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığını göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
23.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan'ın, Artvin Cerattepedeki altın madeniyle
ilgili verilen iptal kararının Türkiye çevre hareketi için bir onur
belgesi olduğuna ilişkin açıklaması
24.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural'ın, 4 eski bakanla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonunun
karar vereceği gün gazetelere bu konuyla ilgili ilan verenler
hakkında Meclis Başkanlığının gerekli girişimlerde
bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Niğde Milletvekili
Doğan Şafak'ın, Muğlanın İztuzu beldesinde
yapılacak tabiat katliamından bir an önce vazgeçilmesi
gerektiğine ve emeklilerin, verilen zammı sadakadan az bulduğuna
ilişkin açıklaması
26.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar'ın, Bilecikin bazı ilçe ve köylerinde yoğun kar
yağışı nedeniyle zarar gören seraların
onarılması için devletin yardım etmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
27.- Ankara Milletvekili
Levent Gök'ün, AKPli milletvekillerinin, Meclis Soruşturma Komisyonunun
Genel Kurul oylamasında Cumhurbaşkanının talimatıyla
değil kendi vicdanlarına göre karar vereceklerini umut ettiğine
ilişkin tekraren açıklaması
28.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, Ankara Milletvekili Levent
Gökün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- Ankara Milletvekili
Levent Gök'ün, CHP Grubu olarak İstanbul Sultanahmette polis karakoluna
yapılan saldırıda şehit olan polise Allahtan rahmet,
yaralı polise de acil şifalar dilediklerine ilişkin
açıklaması
30.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural'ın, MHP Grubu olarak İstanbul Sultanahmette polis
karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allahtan
rahmet, yaralı polise de acil şifalar dilediklerine ilişkin açıklaması
VII.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kars Milletvekili Ahmet
Arslan'ın, Sarıkamış şehitlerini anma etkinliklerine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker'in, Bilecikin Söğüt ve İnhisar ilçelerinde
meydana gelen doğal afetlere ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Muğla Milletvekili
Tolga Çandar'ın, Bodrum Yarımadasında yapılması
planlanan rüzgâr elektrik santrallerine ilişkin gündem dışı
konuşması
VIII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Van Milletvekili Nazmi Gürün
AB Uyum Komisyonu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan Türkiye-AB KPK
üyeliği için HDP Grubu Başkanlığınca bildirilen Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1664)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Irak Temsilciler Meclisi
Başkanı Selim Cuburi ve Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi
Başkanı Jan Hamacekin beraberlerinde birer Parlamento heyetiyle
birlikte ülkemizi ziyaret etmelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 15/12/2014 tarih ve 85 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1665)
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının Avrupa Güvenlik ve İş Birliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) Türkiye Delegasyonu
üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için AK PARTİ Grubu
Başkanlığınca bildirilen Antalya Milletvekili Sadık
Badakın 19/12/2014 tarih ve 86 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı Kararıyla uygun bulunduğuna
ilişkin tezkeresi (3/1666)
4.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Türkiye
İlerleme Raporuna ilişkin Avrupa Parlamentosu üyeleriyle temaslarda
bulunmak üzere Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş
Başkanı ve Siirt Milletvekili Afif Demirkıranın 12-15 Ocak
2015 tarihlerinde Strazburga gitmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 22/12/2014 tarih ve 87 sayılı Kararıyla
uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1667)
5.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Ankara Milletvekili Mehmet
Emrehan Halıcının mensubu olduğu Cumhuriyet Halk
Partisinden istifa etmesi sonucunda boşalan Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi (AKPM) Türkiye Delegasyonu yedek üyeliği için CHP Grubu
Başkanlığınca bildirilen İzmir Milletvekili Rıza
Türmenin 15/12/2014 tarih ve 85 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı Kararıyla uygun bulunduğuna
ilişkin tezkeresi (3/1668)
6.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak
Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı
Arasındaki Eğitim Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
75inci maddesine göre geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1669)
7.-
Başbakanlığın, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATOnun Afganistanda icra edeceği kararlı
destek misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz üzerinden
Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında Türkiyede
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Hükûmete
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca iki yıl süreyle izin
verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1660)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, ana dilde
eğitim taleplerinin hayata geçirilmesine katkı sağlamak için
yapılması gereken hukuki düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1167)
2.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın,
cezaevlerindeki açlık grevleri sonucu ailelerin
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1168)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın,
cezaevlerindeki açlık grevlerinin yol açtığı
sağlık problemleri nedeniyle serbest bırakılan
tutsakların yaşadıkları ekonomik ve sosyal sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1169)
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen
siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak
müracaat etmelerine ilişkin duyurusu
D) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/1674) esas numaralı İfade
Özgürlüğünün Eksiksiz Sağlanması Bağlamında; Terörle
Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/225)
IX.- MECLİS
SORUŞTURMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili
Aydın Ağan Ayaydın ve 56 milletvekilinin; 2013 yılında
yapılan Seviye Belirleme Sınavının iptaline ilişkin
Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını
uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Anayasanın 100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri
uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
2.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün ve 54 milletvekilinin; İstanbul Atatürk Havalimanında
bekletilen 1,5 ton altının bulunduğu bir uçağın sahte
belge ve beyanlarla Dubaiye gönderilmesine imkân sağlayarak altın
kaçakçılığıyla ilgili suç delillerini ortadan
kaldırdığı, olayla ilgili sorumlulukları bulunan üst
düzey kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem
yapmadığı, olayın etkin soruşturulmasını
engelleyerek denetim görevini yerine getirmediği, altın
kaçakçılığı ile rüşvet ve yolsuzluk
olaylarının kapatılmasına olanak
sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Anayasanın 100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri
uyarınca Gümrük ve Ticaret eski Bakanı Hayati Yazıcı
hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/12)
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın, Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcının (9/11) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün'ün, Rize Milletvekili Hayati Yazıcının (9/12) esas
numaralı Meclis Soruşturması Önergesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Rize Milletvekili Hayati
Yazıcı'nın, Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
XI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 7 Ocak 2015 Çarşamba günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin önerisi
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, taşınır ve
taşınmaz kiralamaları nedeniyle yapılan harcamalara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun cevabı (7/54564)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşlarınca yurt dışında
yapılan kira harcamalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/54680)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarınca
yapılan kira harcamalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/54681)
4.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile bağlı
kurum ve kuruluşlarınca satın alınan ilaçlama hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı (7/54682)
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşlarınca satın alınan
bakım ve onarım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/54683)
6.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay'ın, Türkiye dışında konuşulan Türkçe lehçeleri,
akraba ve soydaş dilleri öğreten eğitim kurumlarının
desteklenmesine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuşun cevabı (7/54996)
7.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında bağlı kurum
ve kuruluşlarca satın alınan sigorta hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca yurt
dışında yapılan kira harcamalarına,
Bağlı kurum ve
kuruluşlarca yapılan kira harcamalarına,
2002-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan
ilaçlama hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan
bakım ve onarım hizmetlerine,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun cevabı (7/55000) (7/55001) (7/55002) (7/55003) (7/55004)
8.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz'ün, 9/8 esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun Ankara dışında
yaptığı çalışmalara ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/55425)
9.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, 2005 yılında vefat etmiş olan
bir kişiye pasaport verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/55651)
10.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, Türkiye İhracatlar Meclisi tarafından
yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekcinin cevabı (7/55652)
11.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz'ün, tarım arazisi miktarındaki azalmaya ve GDO'lu
ürünlerin ülkeye girişine,
- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Bingöl, Bitlis ve Batman illerinde yapılan toprak analizleri
ile bitki hastalıklarının önlenmesi amacıyla alınan
tedbirlere,
Mardin, Elâzığ ve
Diyarbakır illerinde yapılan toprak analizleri ile bitki
hastalıklarının önlenmesi amacıyla alınan tedbirlere,
Ardahan'da yapılan
toprak analizleri ile bitki hastalıklarının önlenmesi
amacıyla alınan tedbirlere,
Kars, Iğdır ve
Ağrı illerinde yapılan toprak analizleri ile bitki
hastalıklarının önlenmesi amacıyla alınan tedbirlere,
Gümüşhane ve Bayburt
illerinde yapılan toprak analizleri ile bitki
hastalıklarının önlenmesi amacıyla alınan tedbirlere,
Van, Siirt ve Adıyaman
illerinde yapılan toprak analizleri ile bitki
hastalıklarının önlenmesi amacıyla alınan tedbirlere,
Muş, Şırnak ve
Hakkâri illerinde yapılan toprak analizleri ile bitki
hastalıklarının önlenmesi amacıyla alınan tedbirlere,
- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, Soma'nın Yırca köyünde termik santral yapacak
olan firmanın aldığı ÇED raporuna,
Bitlis'te gıda,
tarım ve hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren iş yeri
ve kişi sayısına,
- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türeli'nin, İzmir'in Ödemiş ilçesinde üretilen
incirin kalitesinde yaşanan düşüşe,
2003-2014 yılları
arasında gerçekleşen pamuk üretimine ve Bergama pamuğu
üretiminde yaşanan gerilemeye,
İlişkin
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/55669), (7/55670), (7/55671), (7/55672),
(7/55673), (7/55674), (7/55675), (7/55676), (7/55677), (7/55678), (7/55679),
(7/55680)
12.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel'in, Sosyal Destek Programı (SODES)
uygulamasına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı (7/55714)
13.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, İzmir'in Narlıdere ilçesindeki Güney
Deniz Saha Komutanlığında görevli bir erin ölümüne ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/55739)
14.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, Ankara'nın Altındağ ilçesindeki bir caminin
restorasyonuna ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/55806)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı kurum ve
kuruluşların kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen
aylık kira bedeline ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun cevabı (7/55816)
16.- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türeli'nin, yapılan bir araştırma
neticesinde Türkiye'nin dünya genelinde itibar kaybı
yaşadığı sonucuna ulaşılmasına ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun
cevabı (7/55877)
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan müsteşarlara ilişkin sorusu
ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun
cevabı (7/55880)
18.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan müsteşarlara ilişkin sorusu
ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/55884)
19.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, ülkemizde faaliyet gösteren maden
işletmelerine dair çeşitli verilere ve kapatılması yönünde
rapor tutulduğu halde kapatılmayan işletmelere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/55885)
20.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında borcundan dolayı
elektriği kesilen okullara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/55886)
21.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın
kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen aylık kira bedeline
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/55887)
22.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'nın Eyyubiye
ilçesindeki bir mahallenin elektrik sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/55888)
23.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, ülkemizdeki maden işçilerinin sayısına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/55889)
24.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, otobüslerde kullanılan
akaryakıtın kontrolüne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/55890)
25.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan'ın, Artvin'in Borçka ilçesindeki elektrik kesintilerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/55891)
26.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek'in, TPAO'nun personel alımı için
verdiği ilanda ikamet şartına süre sınırı
getirilmemesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/55892)
27.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, Cumhurbaşkanlığı
Sarayı'nın elektrik aboneliğine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/55893)
28.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan müsteşarlara ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/55894)
29.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, Manisa'nın Soma ilçesine bağlı
bir köydeki zeytin ağaçlarının kesilmesine,
- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın kullanmakta
olduğu hizmet binası için ödenen aylık kira bedeline,
- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün'ün, Tokat iline yapılan yatırımlara,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında imara açılan
zeytinlik alanlarının büyüklüğüne,
2002-2014 yılları
arasında ülkemizde nadasa bırakılan tarım
alanlarının büyüklüğüne,
Zonguldak'ın Ereğli
ilçesinde balıkçıların satış yerlerinin
yıkılacağı iddialarına,
2002-2014 yılları
arasında çiftçilere yapılan makine ve ekipman desteğine,
- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, mantar tüketimine ve zehirlenmelere,
Tarım üretiminin
artırılmasına,
Bingöl, Batman ve Bitlis'teki
tarım müdürlüklerinin ziraat mühendisi ihtiyacına,
Van, Mardin, Adıyaman ve
Siirt'teki tarım müdürlüklerinin ziraat mühendisi ihtiyacına,
Muş, Şırnak ve
Hakkâri'deki tarım müdürlüklerinin ziraat mühendisi ihtiyacına,
Kars, Iğdır ve
Ağrı'daki tarım müdürlüklerinin ziraat mühendisi
ihtiyacına,
Ardahan'daki tarım
müdürlüklerinin ziraat mühendisi ihtiyacına,
- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında
Bakanlıkta görev yapan müsteşarlara,
İlişkin
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/55898), (7/55899), (7/55900), (7/55901),
(7/55902), (7/55903), (7/55904), (7/55905), (7/55906), (7/55907), (7/558908),
(7/55909), (7/55910), (7/55911), (7/55912)
30.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, Mersin Limanı'ndan ülkeye kaçak et sokulduğu iddiasına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin
cevabı (7/55915)
31.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın
kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen aylık kira bedeline
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/55995)
32.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan müsteşarlara ilişkin sorusu
ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/56004)
33.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak'ın, PKK/KCK terör örgütünün bazı illerde
vergi topladığına dair iddialara ve alınan tedbirlere
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/56013)
34.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın
kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen aylık kira bedeline
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/56015)
35.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan'ın, ziraat mühendisi istihdamına ilişkin
Başbakan'dan sorusu ve Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/56114)
36.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan'ın, veteriner hekimler için açılan kadrolara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/56115)
37.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan'ın, sürdürülebilir balıkçılık ve su
ürünleri politikası oluşturulmasına ve su ürünleri tesislerinin
denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/56117)
38.- İstanbul Milletvekili
Celal Adan'ın, gıda işletmelerinin denetimine ve gıda
mühendisi istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/56118)
39.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan daire başkanları ve daire
başkan yardımcılarına,
2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan genel müdür ve genel müdür
yardımcılarına,
Soru önergelerinin
cevaplandırılmasına yönelik çalışmalara ve söz konusu çalışmalar
ile görevli personele,
İlişkin
soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/56196),
(7/56197), (7/56198)
40.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, Cumhurbaşkanlığı
Sarayı'nın elektrik tüketimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/56199)
41.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan daire başkanları ve daire
başkan yardımcılarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/56200)
42.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan genel müdür ve genel müdür
yardımcılarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/56201)
43.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, soru önergelerinin
cevaplandırılmasına yönelik çalışmalara ve söz konusu
çalışmalar ile görevli personele ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/56202)
44.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, soru önergelerine ve bunların
cevaplandırılmasına,
- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında
Bakanlıkta görev yapan daire başkanları ve daire başkan
yardımcılarına,
2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan genel müdür ve genel müdür
yardımcılarına,
Soru önergelerinin
cevaplandırılmasına yönelik çalışmalara ve söz konusu
çalışmalar ile görevli personele,
- Ankara Milletvekili Levent
Gök'ün, Ankara İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğüne yapılan başvurulara,
- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu'nun, tohum ithalatına,
- Ankara Milletvekili Mustafa
Erdem'in, süt ithal edileceği iddiasına,
Tarımsal ürün
ithalatına,
İlişkin
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet
Mehdi Ekerin cevabı (7/56208), (7/56209), (7/56210), (7/56211),
(7/56212), (7/56213), (7/56214), (7/56215)
45.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, soru önergelerine ve bunların
cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/56240)
46.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan daire başkanları ve daire
başkan yardımcılarına,
2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan genel müdür ve genel müdür yardımcılarına,
İlişkin
soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/56241), (7/56242)
47.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, soru önergelerinin
cevaplandırılmasına yönelik çalışmalara ve söz konusu
çalışmalar ile görevli personele ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/56243)
48.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, soru önergelerine ve bunların
cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/56267)
49.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel'in, 2010/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi
gereği engelli aile ferdi bulunan çalışanlara sağlanan
kolaylıklara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
cevabı (7/56373)
50.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Çankırı'nın ekonomik durumuna
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı
(7/56374)
51.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz'ün, Ankara'nın Çubuk ilçesinde bir mahallede
hayvancılık faaliyeti yapılmasına,
- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel'in, 2010/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi
gereği engelli aile ferdi bulunan çalışanlara sağlanan
kolaylıklara,
- Van Milletvekili Nazmi
Gür'ün, Van'daki hayvancılığın geliştirilmesine ve
depremden sonra kapanan Et ve Süt Kurumu Van Kombinasının tekrar
faaliyete geçmesine,
- İstanbul Milletvekili
Umut Oran'ın, Adıyaman'da inşa edilecek Koçali Barajına,
- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu'nun, fındık bahçesi sökülerek
alternatif ürüne yönlendirilen üreticilere,
Fındık
üreticilerinin bahçelerinin gençleştirilmesi için yapılan
çalışmalara
İlişkin,
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
(7/56384) (7/56385),
(7/56386), (7/56387), (7/56388),(7/56389)
52.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel'in, 2010/2 sayılı Başbakanlık
Genelgesi gereği engelli aile ferdi bulunan çalışanlara
sağlanan kolaylıklara ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmazın cevabı (7/56556)
53.- Van Milletvekili Kemal
Aktaş'ın, 2011 yılından itibaren Van'da
gerçekleştirilen kamu ihalelerine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/56564)
54.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, personel lojmanları ile ilgili
çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/56631)
55.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın, Seydişehir Eti Alüminyum A.Ş.'nin
özelleştirilmesine yönelik dava sürecine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/56634)
56.- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türeli'nin, Irak'a yapılan ihracattaki
azalışın engellenmesine ilişkin Soruları ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/56706)
57.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli'nin, Bursa Kocasu Deresi'ndeki kirliliğe,
- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel'in, Toprak Mahsulleri Ofisine dair 2012 yılı
Sayıştay Raporunda yer alan bazı tespitlere,
- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan'ın, Burdur'un Ağlasun ilçesinin bir köyünde tarımda
damlama yöntemli sulamaya geçilmesine,
- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut'un, tarım arazilerinin amacı dışında
kullanılmasına,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, ithal edilen gıda ürünleri ile hayvansal ve tarımsal ürünlere,
Kuş gribi
vakalarına,
Tarım
sigortasının kapsamı ile prim bedeline,
İlişkin,
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/56723), (7/56724), (7/56725), (7/56726),
(7/56727), (7/56728), (7/56729)
58.- Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş'ün, Çukurova Kalkınma Ajansında çalışan bir
personele ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı (7/56781)
59.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, Tunçbilek Termik Santraline ve
özelleştirileceği iddialarına,
Seyitömer Termik Santralinin
özelleştirme sonrası faaliyetlerine,
Hamitabad Termik Santralinin
özelleştirme gelirlerine ve santralin özelleştirme sonrası
faaliyetlerine,
Kangal Termik Santralinin
özelleştirme sonrası faaliyetlerine,
Kangal Termik Santralinin
özelleştirme gelirlerine ve santralin özelleştirme sonrası
faaliyetlerine,
Seyitömer Termik Santralinin
özelleştirme gelirlerine ve santralin özelleştirme sonrası
faaliyetlerine,
Orhaneli Termik Santralinin
özelleştirme kapsamına alınmasına,
79528 no.lu Ruhsat ve bu
ruhsatın kapsadığı maden sahasının
özelleştirme kapsamına alınmasına,
Özelleştirme
işlemleri devam eden termik santraller ile ilgili verilere,
73021 no.lu Ruhsat ve bu
ruhsatın kapsadığı maden sahasının
özelleştirme kapsamına alınmasına,
Bursa Linyit
İşletmelerinin ve işletme tarafından kullanılan
taşınmazların özelleştirme kapsamına
alınmasına,
Tunçbilek Termik Santralinin
ve santral tarafından kullanılan taşınmazların
özelleştirme kapsamına alınmasına,
Soma Elektrik Üretim ve
Ticaret A.Ş.'nin ve şirket tarafından kullanılan
taşınmazların özelleştirme kapsamına
alınmasına,
İlişkin,
soruları ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/56784), (7/56787), (7/56788), (7/56789), (7/56790), (7/56791), (7/56792),
(7/56793) (7/56794), (7/56795), (7/56796), (7/56797), (7/56798)
60.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, sözlü soru önergelerine ve bunların
cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/56785)
61.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, bir cemaate karşı
hazırlandığı iddia edilen eylem planına ve
yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/56786)
62.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, sözlü soru önergelerine ve bunların
cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/56827)
63.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM Hizmet Binası'ndaki asansörlerde
yer alan bilgisayar ekranlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/56852)
64.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, TBMM Hizmet Binası'ndaki asansörlere ve
bakımlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/56853)
65.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, çalışanlara tahsis edilen fotokopi
makinalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/56854)
66.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, avukatların yeşil pasaport taleplerine
ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/56950)
67.- Muğla Milletvekili
Tolga Çandar'ın, Muğla'nın Milas ilçesinde bazı tarım
arazilerinin kum ocakları tarafından kullanılmasına,
- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, Bakanlıkça yayınlanan kamu spotlarına,
- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, tahıl, çeltik, mısır ve ayçiçeği
rekoltelerine,
2005-2013 yılları
arasında bazı tarım ürünlerinin ithalatına,
TMO'nin
yaptığı tarım ürünü alımlarına,
Bütçede tarımsal
desteklerin oranına,
TMO'nun hububat
piyasalarını düzenlemekte yetersiz kaldığı
iddiasına,
- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan'ın, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumunun hizmet verdiği illere,
- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İstanbul'daki bağlı kurum ve
kuruluş binalarının depreme
dayanıklılığına ve alınan önlemlere,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, ürünlerinde taklit ve tağşiş
yaptığı tespit edilen firmalara,
Batman'ın Beşiri
ilçesinde yıldırım düşmesi sonucu hayvanları telef
olan vatandaşlara destek verilmesine,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlarınca satın alınan kültür, eğlence ve spor
hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlarınca satın alınan matbaa ve
yayıncılık hizmetlerine,
İlişkin
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/57004), (7/57005), (7/57006), (7/57007),
(7/57008), (7/57009), (7/57010), (7/57011) (7/57012), (7/57013), (7/57014),
(7/57015), (7/57016)
68.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba'nın, TBMM'de düzenlenen bir konferansta
konuşmacı tarafından sarf edilen bazı sözlere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/57149)
69.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, yerli üreticilerin desteklenmesine ve
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen bir
ihaleye ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
cevabı (7/57184)
70.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, yerli üreticilerin desteklenmesine ve
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen bir
ihaleye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/57244)
71.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, Başbakan
Yardımcılığı döneminde aldığı
hediyelere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/57313)
72.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, bakanlığı döneminde
aldığı hediyelere ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği
Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/57349)
73.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel'in, Diyanet İşleri Başkanlığından
Bakanlığa nakil yoluyla geçen personele ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/57378)
74.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, Bakanlığı döneminde
aldığı hediyelere ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/57453)
75.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel'in, Diyanet İşleri Başkanlığından
Bakanlığa nakil yoluyla geçen personele ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/57454)
76.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, bakanlığı döneminde
aldığı hediyelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/57464)
77.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, 2012/15 sayılı Başbakanlık
Genelgesi kapsamında taşınmazlarla ilgili tasarruflar için
alınan izinlere ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/57595)
78.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, 2003-2014 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşların kadrolarına yapılan
açıktan atamalara,
2003-2014 yılları
arasında TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşların istisnai
kadrolarına yapılan atamalara
İlişkin
soruları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık
Yakutun cevabı (7/57851), (7/57852)
79.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, Bakanlık ve bağlı, ilgili veya
ilişkili kurum ve kuruluşlarca gerçekleştirilen medya,
tanıtım ve reklam harcamalarına ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/58073)
80.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, Bakanlık ve bağlı, ilgili veya
ilişkili kurum ve kuruluşların 2014 yılı bütçe
ödeneklerine ve bütçe gerçekleşmelerine ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/58074)
81.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Kamu Denetçiliği Kurumuna
yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/58385)
6 Ocak 2015 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek
YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
IV.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- Adana Milletvekili Murat Bozlakın
vefatı nedeniyle bir dakikalık saygı duruşunda
bulunulması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, vefat eden Adana Milletvekili Murat Bozlakın
aziz hatırası önünde Genel Kurulu bir dakikalık saygı
duruşuna davet ediyorum.
(Saygı
duruşunda bulunuldu)
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Şükran Güldal Mumcu'nun, vefat eden Adana Milletvekili Murat
Bozlaka Allahtan rahmet, yakınlarına sabır dilediğine ve
2015 yılından beklentilerine ilişkin konuşması
BAŞKAN
Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun. Yakınlarına sabır
diliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, iki acı kayıpla Genel Kurulumuz geçen yılı
tamamladı. Bu yıla da bir acıyla başladık.
Yeni
yılın sağlık, huzur, mutluluk, başarı getirmesini
ve suçluların güçlü olmadığı bir yıl
olmasını diliyorum.
Sisteme giren
sayın grup başkan vekillerine taziyelerini bildirmek üzere kısa
söz vereceğim.
Sayın
Satır, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır'ın, Adana Milletvekili Murat Bozlakın vefatına ve
2015 yılının hayırlı olmasını dilediklerine
ilişkin açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Pazar günü
hayatını kaybeden Halkların Demokratik Partisi Adana
Milletvekiline Allahtan rahmet diliyorum. Ailesine, yakınlarına,
seçmenlerine ve Halkların Demokratik Partisi teşkilatlarına
başsağlığı diliyorum.
Bu arada, 2015
yılının ilk Genel Kurul toplantısını
yapıyoruz. Yeni yılın ülkemize ve tüm insanlığa
hayırlar getirmesini, sağlıklı, mutlu,
başarılı bir yıl olmasını, sesimizin değil
sözümüzün yükseleceği, kardeşlik hukukunun gelişeceği bir
yıl olmasını temenni ediyorum.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Satır.
Sayın Gök,
buyurunuz.
2.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Adana
Milletvekili Murat Bozlakın vefatına ve 2015 yılının
hayırlı olmasını dilediklerine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önceki gün vefat
eden Halkların Demokratik Partisi Adana Milletvekili Sayın Murat
Bozlakın vefatından Cumhuriyet Halk Partisi ailesi olarak büyük bir
üzüntü duyduk. Sayın Bozlak, Cumhuriyet Halk Partisi ailesinin de çok
yakından tanıdığı bir siyasetçiydi; nezaketiyle,
çalışkanlığıyla her zaman ülkemizin demokrasisinin,
insan haklarının gelişmesi yönünde büyük çabalar sarf etmiş
çok değerli bir siyasetçiydi. Çok zamansız bir zamanda, en verimli
çağında kendisini kaybettik. Bu zamansız ölümü nedeniyle
öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün partilerine mensup
milletvekillerine, ailesine ve siyaset yaptığı Halkların
Demokratik Partisi camiasına başsağlığı
diliyoruz. Bu konuda gerek ailesinin gerekse partisinin uygun göreceği her
türlü konuda ailesiyle dayanışma içerisinde
olacağımızı ifade etmek istiyoruz.
Ayrıca, 2015
yılına girdiğimiz şu ilk günlerde
yaptığımız Meclis toplantımızda bundan sonraki
süreçte Türkiyemizin demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü,
yolsuzluklardan arındırılmış, haksızlıkların
hesabı sorulmuş ve Türk halkının beklentisi olan kamu
vicdanının tesis edeceği, adaletin gerçekleşeceği bir
yıl olması temennisiyle biz de yeni yıl
çalışmalarımızın başarılı geçmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın
Halaçoğlu, buyurunuz.
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu'nun, Adana Milletvekili Murat Bozlakın vefatına ve
2015 yılının hayırlı olmasını dilediklerine
ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Halkların
Demokratik Partisi Adana Milletvekili Murat Bozlak Beyin vefatını
büyük üzüntüyle karşıladık. Kendisine rahmet diliyoruz;
ailesine, yakınlarına sabırlar diliyoruz.
Bu arada, 2015
yılının Türkiye Cumhuriyetine, Türkiyeye ve Türk milletine
hayırlar, bütün dünyaya barış getirmesi dileğinde
bulunuyoruz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak.
Sağ olun
efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
Buyurunuz
Sayın Baluken.
4.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in,
Adana Milletvekili Murat Bozlakın vefatına ilişkin
açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ardılı olduğumuz
siyasi partilerde çok önemli görevleri üstlenmiş, en
fırtınalı siyasi dönemlerde Halkın Demokrasi Partisi Genel
Başkanlığını yapmış, son 2011 seçimlerinde
de Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun adayı olarak Adana Milletvekili
seçilmiş ve hem Barış ve Demokrasi Partisinde hem de
Halkların Demokratik Partisinde milletvekili olarak birlikte mesai
yaptığımız arkadaşımız Sayın Murat
Bozlakı yakalanmış olduğu amansız hastalıktan
ötürü kaybetmenin derin acısını yaşamaktayız.
Kürt özgürlük
hareketinde ve Türkiyenin demokrasi mücadelesinde ezilenlerin sesi olma
adına en ağır bedelleri ödemekte bir an bile tereddüt
etmemiş, yarattığı mücadele değerleriyle
halklarımızın bugünkü kazanımlarının
açığa çıkmasında eşsiz katkılar sunmuş olan
Murat ağabeyimizin mücadelesini ve anısını buradan bir kez
daha şükranla, saygıyla, minnetle anıyoruz.
Halklarımızın bir arada yaşama iradesini büyüterek Kürt
halkının özgürleşmesi, Türkiyenin tam demokratikleşmesi
adına onurla taşıdığı özgürlük
bayrağını layıkıyla
taşıyacağımızın gayreti içerisinde
olacağımızı ifade etmek istiyoruz. Türkü, Kürtü,
kadını, genci, Alevisi, işçisi, emekçisi yani Türkiyedeki tüm
ezilenlerin yürüttüğü mücadelenin, sonuç alıncaya kadar her
tarafında bulunacağımızı Murat Başkanın
yaşam pratiğinde hepimize bir görev olarak tanımlanmış
olarak değerlendiriyoruz. Bu onurlu mücadelede gözaltı ve
tutuklamaların, faili belli kontra kurşunların, soğuk
zindan duvarlarının işe yaramayacağını da yine
onun hayatı üzerinden çok açık bir şekilde görebilme
imkânını buradan vurgulamak istiyoruz.
Son nefesine kadar
Murat Başkan ülkemizde ve bölgemizde gelişen yakıcı
gelişmeleri yakından takip edip âdeta aldığı her
nefesi halklarımız adına nasıl bir güç ve katkı sunma
göreviyle ele alan bir yaklaşım içerisindeydi. Fedakâr,
mütevazı, bilge duruşuyla hem örnek olduğu hem de
yetiştirdiği pek çok kadromuzun, insanımızın,
gencimizin, mücadelemizin başarıya ulaşması
açısından, ezilenlerin mücadelesinin başarıya
ulaşması açısından teminat olduğunu ifade ediyoruz.
Kendisine
Allahtan rahmet, partililerimize, başta Kürt halkı olmak üzere tüm
Türkiye halklarına başsağlığı diliyoruz. Bütün cenaze
merasimi boyunca telefonlarıyla, orada bulunarak yine bize destek olan
siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcilerine, yine
bizi yalnız bırakmayan değerli milletvekili
arkadaşlarımıza buradan Halkların Demokratik Partisi
adına da tekrar şükranlarımızı, minnetlerimizi iletmek
istiyoruz.
Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Sarıkamış şehitlerini anma
etkinlikleri hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Ahmet Arslana aittir.
Buyurunuz
Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan'ın,
Sarıkamış şehitlerini anma etkinliklerine ilişkin
gündem dışı konuşması
AHMET ARSLAN
(Kars) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de milletvekili
arkadaşımız Murat Bozlaka Allahtan rahmet diliyorum; gerek
HDPye gerek milletimize başsağlığı diliyorum,
ailesine sabır diliyorum.
Yine, 2015
yılının ülkemize, insanlığa, dünyaya hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
22 Aralık
1914, Sarıkamış Harekâtının başlangıç
tarihi. Yaklaşık yirmi üç-yirmi dört gün sürmüş ve bugün 90 bin
şehitle anılıyor. 90 bin şehidi anarken de pazar günü
Türkiyenin her yerinden gençlerle, ağabeylerle, amcalarla ve dedelerle
yürüdük. Bu yürüyüşün ne anlama geldiğini, bize ne
kattığını ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.
Dolayısıyla, ta 1000 yılında Anadoluya gelen ve 1033te
şehit olan Ebu'l Hasan Herekani başta olmak üzere, 1064te, yine Kars
coğrafyasında, bundan dokuz yüz elli yıl önce Anadoluya giren
Sultan Alparslan ve onların arkadaşlarından verdiğimiz
şehitler başta olmak üzere yüz yıl öncesine kadar biz Kars
coğrafyasında yaklaşık 1,5 milyon şehit verdik. O
coğrafyadaki 1,5 milyon şehidin anısına ve
Sarıkamıştaki 90 bin şehidin anısına Türkiye'nin
her tarafından yaklaşık 100 bin kişi pazar günü 9
kilometrelik mesafeyi yürüdü. Yürümek tek başına bir anlam ifade etmez.
Yürümenin anlamı şuydu: Eğer 1,5 milyon ecdat o coğrafyada,
o coğrafyayı bize yurt olarak, vatan olarak bırakmak uğruna
şehit olmuşsa işte onları anmak, onları anlamak
gerekiyordu, Onları anlarken geçmişimizi bilmek ve geleceğimizi
buna göre kurmak gerekiyordu. Onun için, başta Sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımıza,
Kabine üyelerimize ve özellikle de Gençlik ve Spor
Bakanlığımıza teşekkür ediyoruz. Son yıllarda
şehitlerimize sahip çıkmak adına attıkları
adımların bir parçası olarak Sarıkamışta üç gün
boyunca muhteşem etkinlikler vardı.
Etkinlikler
şunu anlatmaya çalıştı: Yüz yıl önce Baküden,
Yemenden, Kudüsten, Gazzeden, Balkanlardan, Kosiçeden, Priştineden,
Kafkaslardan, velhasılıkelam Trakya başta olmak üzere
Anadolunun her yerinden Sarıkamışa 90 bin ecdat gelmişti.
90 bin ecdat bu coğrafyayı kardeşçesine, omuz omuza bize vatan
olarak bırakmak adına donmayı da göze alarak şehit
olmuştu. 90 bin semboliktir. Niye semboliktir? Çünkü biliyoruz ki, birçok
ecdat o harekât esnasında çarpışarak şehit oldu, birçok
ecdat en az kendileri kadar Rus askerini öldürdü. Ama sembolik olan nedir?
Donmak pahasına vatanı savunmak, donmak pahasına o harekâti
yapmak ve Sarıkamışı bir günlüğüne de olsa
almaktı. Ama ne yazık ki o günün şartlarında planlar
istendiği gibi yürümemiş, dolayısıyla da ecdadın bir
kısmı donarak şehit olmuştu. İşte pazar günü
Türkiye'nin her yerinden gençler geldi, yürüdüler. Yürürken şunu gördüler:
Bu topraklar kolay bir şekilde bize vatan olarak
bırakılmamış. Bu topraklar, uğrunda 1,5 milyon
şehit sadece Kars coğrafyasında verilerek emanet
bırakılmış, Kars coğrafyasında 90 bin kişi
Rusları bloke ettiği için Çanakkale Zaferi gelmiş ve bugün
Anadoluyu yurt olarak imar etmeye, mamur etmeye, geliştirmeye
çalışıyoruz. Ne mutlu bize ki Sarıkamışı
da, Karsı da kolay erişilebilir hâle getirdiğimiz için biz
Sarıkamışta en az 30 bin kişiyle yürüdük ve gençler
şunu gördüler: Gözünü kırpmadan vatan uğruna ölmeyi göze almak,
şehit olmayı göze almak lazımdı. Bizim bugün de, o gün de
vurgulamak istediğimiz şudur ki, bu coğrafyada kardeş
olarak geçmişimize sahip çıkmamız lazım ve gelecek
kurmamız lazım.
Bu geleceği
kurmak adına pazar günü katkısı olan, yürüyen, ruhen katkı
koyan herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Sağ olunuz,
var olunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Arslan.
Gündem
dışı ikinci söz, Bilecikin Söğüt ve İnhisar
ilçelerinde meydana gelen doğal afetler hakkında söz isteyen Bilecik
Milletvekili Bahattin Şekere aittir.
Buyurunuz Sayın
Şeker. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker'in, Bilecikin Söğüt ve İnhisar ilçelerinde meydana gelen
doğal afetlere ilişkin gündem dışı konuşması
BAHATTİN
ŞEKER (Bilecik) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken, vefat eden değerli milletvekilimize Allahtan
rahmet diliyorum, ailesine ve partisine başsağlığı
diliyorum.
Yine, hepinizin
yeni yılınızı kutluyor, sağlık, mutluluk ve
başarılar diliyorum.
İçinde
bulunduğumuz kış mevsimi ve yoğun kar
yağışı sebebiyle yöremizde birçok aksaklık
yaşandı. Bilecik ilinin Söğüt, İnhisar ilçelerine
bağlı başta Çaltı, Yakacık, Akçasu, Geçitli, Koyunlu,
Hamitabat, Tuzaklı, Tarpak köyleri ile Orta Sakarya olarak adlandırdığımız
bölgede, Eskişehire bağlı Mihalgazi ve Sarıcakaya
ilçelerinde kar yağışları sonrasında büyük bir zarar
meydana gelmiştir. Bölgedeki sera çiftçisinin ürünleri
seralarının yıkılması sebebiyle heba olmuş
durumdadır. Bu durum kar yağışı sebebiyle olsa da
aslında yöremizde beyaz deprem yaşanmıştır. Durum
gerçekten içler acısıdır. Seraların
yıkılmış olması sebebiyle bölgede seralı üretimin
olduğu yüzde 70ten fazla alan zarara uğramıştır.
Çiftçimiz yaşanan bu durumun ardından son derece mağdur ve
çaresiz kalmıştır. Her şeyini bu üretime bağlayan,
ekmeği, ocağı, umudu ve nefesi bu seralar olan çiftçimize
derhâl, acilen sahip çıkılmalıdır. Burada yaşanan
-altını çizerek ifade etmek isterim ki- bir doğal afettir. Bu
doğal afet karşısında ortaya çıkan sorunlar için
Sayın Başbakanın ve Başbakanlığa bağlı
olan AFAD olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşların müdahale etmesi
gerekmektedir.
Hafta sonu bölgeye
gittim. Bölgede mağdur olan ilçelerimiz olan Söğüt ve İnhisar
belediye başkanlarımızla birlikte ziyaretlerde bulundum. Yine
aynı şekilde, Adalet ve Kalkınma Partisi Bilecik Milletvekili
Sayın Fahrettin Poyraz ve Cumhuriyet Halk Partisi Kocaeli Milletvekili
Sayın Haydar Akar bölgeyi ziyaret etti. Neticede tabloyu hep beraber
gördük, çiftçimizi dinledik, dertleştik. Felaketin siyaseti olmaz. Felaket
varsa çareler beraber aranmalı, çözüme birlik içinde
ulaşılmalıdır. Bu vesileyle Hükûmete ve ilgili
bakanlıklara çağrımız, yaşanan bu doğal afetin
getirdiği yaraların sarılması, bölgedeki mağduriyet ve
kriz ortamının çözümü için harekete geçilmesidir. Valiliğin,
kaymakamlıkların, tarım il ve ilçe müdürlüklerinin iyi niyetli
bir şekilde gösterdiği çabalar var. Ancak, takdir edersiniz ki bundan
fazlası gerekmektedir. Bu çabalar bölgenin ihtiyacını
karşılayamaz.
Evet,
çiftçilerimizle dertleşirken şöyle dediler: Evimiz yıkılsaydı
derdik ki ev yıkıldı ama yaparız. Bu ondan daha kötüsü.
Ekmeğimiz, ocağımız, umudumuz yıkıldı.
Başka bir çiftçi Kızımı, çocuğumu götüremiyorum.
Buraya bir psikolog gönderir misiniz? dedi. Başka bir çiftçi de
Başımıza böyle bir felaket geldi, Allahtandır. Hak
etmediğimiz hiçbir şeyi istemiyoruz. Gelsinler bizi dinlesinler,
durumu görsünler ve bize destek versinler. dedi. Bakın, bizim
Söğütlü hemşehrilerimiz bu kadar da asaletli bir tavır
içerisindedir. Yaşadığı büyük mağduriyete rağmen
böyle vakur ve onurlu bir şekilde durumunu anlatmaktadır.
İşte bu yüzden devletimizin kuruluşuna ve milletimizin
kurtuluşuna beşiklik etmiş olan bu topraklara bugün devletimizin
yardım elini uzatma vaktidir. Marmaranın Çukurovası olarak
bilinen Söğüt, İnhisar, Mihalgazi ve Sarıcakaya ilçelerimizde
binlerce dönüm arazide yüzlerce seranın yıkıldığı
bu felakete karşı sorumluluk gösterelim, çiftçimize sahip
çıkalım. Bir kez daha yüce heyetinizin huzurunda Sayın
Başbakanımızı ve bakanlarımızı bu konuda
göreve davet ettiğimi belirtmek istiyorum.
Ayrıca
Bozüyük ve Söğütte kar yağışı sonrasında
kapalı pazar yerleri çökmüş, bu ilçelerimizde çok araç enkaz
altında kalmıştır. Tesellimiz can kaybının
olmamasıdır.
Şu an
yöremizde kar yağışı hâlâ devam etmektedir. Hafta boyunca
kar yağışının devam etmesi beklenmektedir. Bu
vesileyle belirtmek isterim ki Söğüt ve Bozüyük ilçelerimizde
belediyelerimizin çalışmaları sürmekte ancak AFAD
kapsamında devletimizin yardımına ihtiyaç duyulmaktadır.
Enkaz kaldırma çalışmaları sürmektedir.
Buradan tüm
hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi sunarken mağdur olan
vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu belirtmek
istiyorum.
Bu
düşüncelerle sözlerime son verirken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
Gündem
dışı üçüncü söz, Bodrum Yarımadasında
yapılması planlanan rüzgâr elektrik santralleri hakkında söz
isteyen Muğla Milletvekili Tolga Çandara aittir.
Buyurunuz
Sayın Çandar. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Muğla Milletvekili Tolga
Çandar'ın, Bodrum Yarımadasında yapılması planlanan
rüzgâr elektrik santrallerine ilişkin gündem dışı
konuşması
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Konuşmamın
hemen başında ben de sayın milletvekilimizin çalışma
arkadaşlarına ve ailesine önce başsağlığı,
onlara da taziyelerimi bildiriyorum.
İçeri
girdiğimiz zaman hemen üstünüzde Egemenlik kayıtsız,
şartsız milletindir. yazıyor. Atatürkümüzün çok önemli bir
sözü.
Gözümün önüne
geldi, bir fotoğraf vardı yıllar öncesinden: Deniz Gezmiş
mahkemede yargılanıyor, gülmeye başlıyor. Gülerken hâkim
sormuş, demiş ki: Bir dakika ya, sen neye gülüyorsun Deniz?.
Üstünüzde adalet yazıyor da ona gülüyorum. demiş.
Yani, şimdi,
burada da Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.
yazıyor ama Muğlada yapılan işlere bakınca galiba
aradan geçen zaman bu sözlerin değerinden bir şeyler götürmüş
gibi geliyor çünkü Muğlada ne yazık ki halkın ne
düşündüğünün hiç önemi yok.
Rüzgâr elektrik
santralleri elbette bu ülke için çok önemli. Arkadaşlarımız
yenilenebilir enerji kaynakları diye bu kürsüden defalarca konuştu.
Biz bunu savunuyoruz, yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil
yakıtlar karşısında ne kadar önemli olduğunu da
biliyoruz ancak bunun yapım yeri ülkemizin hem tersaneleri
açısından hem turizm açısından en önemli noktalarından
biri olan Yalıkavak mı olmalıdır? Başka yapacak yer
bulamadınız mı? Yani, endemik kuşlarıyla, endemik
bitkileriyle, sadece orada yaşayan 6 çeşit kuş -sadece yöremize
uygun 6 çeşit kuş- ve sayısız bitki örtüsüne rağmen
biz getireceğiz bu RESleri buraya yapacağız! Halk diyor ki:
Hayır, bu RESleri buraya yapamazsınız. Çünkü, 1990larda
Avrupada yapıldığı zaman, yapılan bilimsel
araştırmalar gösteriyor ki rüzgâr elektrik santralleri sadece 1,5 ve
3 kilovat arasındayken bile insan sağlığı üzerinde son
derece olumsuz etkilere sahip. Bakınız, biz burada şey
yaptık: Kusma, bulantı, bulanık görme, kalp
çarpıntıları, asabiyet, odaklanma yani konsantrasyon ve
hafıza problemleri gibi insan sağlığı üzerinde
olumsuzlukları bilimsel açıdan tespit edilmiş rüzgâr elektrik
santrallerinin Türkiyede öncelikli kalkınma yöresi olarak sizin ilan
ettiğiniz -yani Çevre Bakanlığının- kalkınmada
turizm açısından özel çevre koruma alanı olarak ilan
ettiğiniz Yalıkavakta yapılmasına karar verilmesi son
derece enteresan. Sadece Yalıkavakta mı yapılıyor? Yani
bu, üstelik de bütün mahkeme kararlarına rağmen yapılmaya
çalışılıyor.
Aynı
örneği, gidiniz İztuzuna, İztuzunda on günü aşkın süredir
-evveliyatı da var- yerli halk, Ortaca halkı, Dalaman halkı,
Köyceğiz halkı, Fethiyeliler, Muğla halkı bir bütün olarak
Sadece Muğlalılar değil, çevreye, o yörenin turizme olan
katkısını
Caretta carettalarla dünyanın 15 plajı
içinde olan bu kadar güzel bir yöreyi nasıl oluyor da kuruluşundan
sadece iki gün sonra Dalçev diye bir şirkete ihale edebiliyorsunuz? Bu
ihale ne zaman ilan edildi kardeşim? diyorsun, Bu ihaleyi bana telefonla
verdiler. diyor. Telefonla ihale mi olur Allah aşkına?
Bakınız, Ölüdenizde aynı şey
yapıldı, Ölüdenizde ilan edildi, insanlar, şirketler, almak
isteyenler ihaleye girdiler, hak eden firma aldı,
şimdi de güller gibi çalışıyor. Ama burada ne oluyor? Yani
bu Dalçev kimdir? Birisi yabancı olmak üzere 3 ortaklı bir
şirket. Şirket elemanlarından biri Adalet ve Kalkınma
Partisinin belediye meclis üyeliğine aday olmuş, seçilememiş bir
vatandaş yani bir AKPli. Arkadaşlar, bu ülkeye yazık
ediyorsunuz.
Bakınız, Muğlada
tersanelerle ilgili problemlerimiz var. Defalarca söylememize rağmen
-Egede, Akdenizde tersanecilik çok önemli, Muğla tersaneciliği-
Fethiyede tersaneyi kapatıyorsunuz, yeni açılacak tersane
açılmıyor, şu anda tersaneciler ne yapacağını
bilmiyor. Binlerce Muğlalı bu işten ekmek yiyor ve şu anda
ne yazık ki çaresiz durumdalar. Adalet ve Kalkınma Partisi, adalet
kavramı
Dedim ya, içeri girince Deniz Gezmiş Üstünüzde adalet
yazıyor. demiş. Vallahi, ben gülmek istemiyorum çünkü trajikomik
olsa da bu trajedidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Çandar.
Sisteme girmiş sayın
milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Yeniçeri.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin,
Irak ve Suriyedeki olaylar nedeniyle Türkiyeye sığınan
Türkmenlerin durumuna ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Irak ve Suriyede meydana gelen olaylar
Türkmenler yönünden etnik temizliğe dönüşmüştür. Bu
bağlamda, 50 bin dolayındaki Türkmen Türkiyeye
sığınmıştır. 800 dolayındaki Türkmen ailesi
de Ankaraya sığınmış durumdadır. Bu aileler,
Abidinpaşa, Mamak, Yenimahalle, Demetevler ve Şentepe semtlerinde tam
bir sefalet içinde bulunmaktadırlar. Türkmen aileler 30-40 kişi bir
dairede yaşamaya çalışmaktadır. Türkmen
kardeşlerimizin ihtiyaçlarına AKP kör ve sağır, ilgisiz bir
tavır takınmaktadır. AFAD, tüm uyarılara rağmen
Türkmenlere ciddi koruma sağlamamaktadır. Türkmenler kayıt
edilmediklerinden diğer sığınmacılar gibi
sağlık hizmetlerinden, sosyal yardımlardan yararlanamamaktadır.
AFAD pişkince, Türkmenlerin kaydı olmadığından sadece
acil durumlarda sağlık hizmeti alabilecekleri konusunda valiliklere
resmî yazılar göndermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) -
Uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınan haklardan
Türkmenleri mahrum bırakan, kaderlerine terk eden AKP tek bir Türkmenin
kılına zarar gelirse bunun hesabını verecektir.
Aklını başına devşir AKP, Türkmenlere karşı
ilgisiz ve düşmanca tavrını terk et.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın
Işık
6.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, Kütahyanın merkez ve ilçelerinde yoğun kar
yağışı nedeniyle zarar görenlere yardım edilmesi için
Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, bilindiği gibi 31 Aralık 2014 tarihinde bazı
illerimizle birlikte Kütahya ili merkez ve ilçelerinde meydana gelen ve izleyen
günlerde de devam eden yoğun kar yağışı nedeniyle
Kütahya ilinde çok sayıda iş yeri, konut ve sera alanı büyük
hasar görmüştür. Örneğin, Simav ilçesinde hasar gören -hasarın
boyutlarını bizzat yerinde gördüm- toplam 185 bin metrekare
dolayındaki sera alanı başta olmak üzere diğer iş
yerleri de dâhil tahminî hasar bedelinin 10 milyon TLden fazla olduğu
belirtilmektedir. Kütahya ilinde meydana gelen söz konusu doğal afet
sonucunda hasar gören sera alanları ve diğer iş yerlerinin
hasarlarının karşılanması, iş yeri sahiplerinin
bankalar ile diğer kurum ve kuruluşlara olan borçlarının en
az bir yıl süreyle ertelenerek düşük faizli yeni kredi
imkânlarının sağlanması konusunda ilgili bakanları ve
Hükûmeti göreve davet ediyor, size de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın
Yurttaş
7.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş'ın,
sendikacı Mehmet Akif İnanın ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sendikal mücadelenin gür sesi, korkusuz adam Mehmet Akif İnanı ölüm
yıl dönümünde rahmetle anıyorum. Kimsesizlerin kimsesi, mağdur
ve mazlumların hamisi, çalışanların sesi ve sözü olarak
başladığı sendikal mücadelesinde örnek olan Mehmet Akif
İnanı onun talebeleri takip etmekte ve emanetlerine sahip çıkmaktadır.
Ölümünden sonra özellikle Mescidi Aksa şairi olarak anılması
yaptıkları güzelliklerden sadece birisidir. Bugün Mehmet Akif
İnan aramızda değil ancak onun da dediği gibi Kim
demiş her şeyin bitişi ölüm. Destanlar yazılır
mezarımızdan. diyerek destanlar yazmaya azmimiz, imanımız,
inancımızla devam ediyoruz. Mehmet Akif İnan,
sendikacılığı Türkiyede ilk kez toplumla ve toplumun
değerleriyle buluşturan bir şahsiyettir. Bizlere
sendikacılıkta iyiliği, mazlumun sesi olmayı, zalime
karşı dik durmayı, hakkın savunuculuğunu ve
sendikacılıkta emeğin, alın terinin temsilcisi olmayı
bizzat kendisi yaşayarak öğretmiştir.
Kendisini rahmetle
anıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yurttaş.
Sayın
Şahin
8.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in,
Bursadan Türkiyeye hayırlı yıllar dilediğine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ulu şehir Bursadan; Uludağ
şehri Bursadan; Ulu Camii şehri Bursadan; payitaht şehri
Bursadan; evliyalar şehri Bursadan; medeniyetler şehri Bursadan;
İnegöl köftesi, mobilyası, Oylat Kaplıcaları, turizm
şehri Bursadan; Kemalpaşa tatlısının şehri
Bursadan; Karacabey soğanının şehri Bursadan; Osman
Gazinin, Orhan Gazinin, Nilüfer Hatunun ve Yıldırım Bayezit
Hanın şehri Bursadan; Kestel, çilek şehri Bursadan; Gürsunun
lezzetli armutlarının şehri Bursadan; Gemlik, zeytinin
başkenti Bursadan; İznik Gölü ve tarih şehri Bursadan;
Yenişehir, biber şehri Bursadan; Uludağın en güzel
yerleşim yerleri Keles, Orhaneli, Harmancık, Büyükorhan, ulu
şehir Bursadan; Mudanya, mütareke şehri Bursadan; şeftali ve
kestane şehri Bursadan; şampiyon Bursaspor şehri Bursadan
Türkiyeye hayırlı seneler diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şahin.
Sayın
Öğüt...
9.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt'ün, Meclisin yeni yılını kutladığına,
Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet dilediğine ve
İstanbul Çekmeköyde belediye binasının önündeki
ağaçların neden kesildiğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sizin ve tüm Meclisimizin
yeni yılını kutluyor, hiç olmazsa bu yılın Meclisin
son dönemi de olsa demokrasi yılı olmasını diliyorum.
Mesai
arkadaşımız Sayın Murat Bozlaka da Allahtan rahmet
diliyorum. Arkadaşlarımıza ve yurttaşlarımıza da
başsağlığı diliyorum.
İstanbul
Çekmeköyde belediye binasının hemen önünde bulunan parkta onlarca
yıllık meşe ağaçları kesilmiştir. Nedeni
sorulduğundaysa ağaçların kurtlandığı,
kuruduğu gibi bahaneler ileri sürülmektedir. Bu konunun
araştırılması düşünülmekte midir? Orman
Bakanlığının izni alınmış mıdır?
Zaten bölgenin son birkaç yılda ne denli kuruduğu, yeşilin yok
edildiği uydu görüntüleriyle net olarak görülmektedir. Çevre halkında
bölgenin imara açılacağı endişesi, bütün yeşil
alanların yok edildiği gibi böyle bir endişe vardır. Konunun
bir an önce açıklığa kavuşması ve buranın imara
açılmayacağının mutlaka ispatlanarak belgelenmesi
gerekmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın
Özdağ...
10.- Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağ'ın, şair Arif Nihat Asyanın ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ
(Manisa) Usta bir dil ve üslup sanatkârı olan Arif Nihat Asya sadece
şair olarak edebiyat dünyamızın değil, Türk milletinin
maddi ve manevi gerçeklerinden yola çıkan, sağlam fikirleriyle fikir
dünyamızın da bir yıldızıydı. Onun edebî yönünü
inkâr eden ve unutturmaya çalışanlar, millî ve manevi hassasiyetleri
ön plana çıkarmasından rahatsızdır. O hem şiirlerinde
hem nesirlerinde Türk dilini mükemmel bir biçimde kullanan bir Türkçe
âşığıydı, o bir Türkiye sevdalısıydı.
İçinde yaşadığı milletin değerlerinden kopuk
değildi; her zaman halkla iç içe, göz göze bir yaşam sürmüştü.
Kibirli ve gururlu değildi; gönlü zengin, eli açık bir halk
adamıydı. Müslüman Türk milletinin bağrından
çıkmış olan merhum şairin Bayrak Şairi olarak
anılması çok ön planda olmakla beraber, birçok kişinin
bilmediği bir yönü de Peygamber âşığıydı, onun
yazmış olduğu Naat mükemmeldi. Arif Nihat Asyanın Peygamber
Efendimize yazdığı
Seccaden
kumlardı,
Devirlerden,
diyarlardan,
Gelip göklerde
buluşan,
Ezanların
vardı. diye başlayan ve
Konsun yine
pervazlara güvercinler,
Hu, hulara
karışsın âminler,
Mübarek
akşamdır,
Gelin, ey
Fatihalar, Yasinler
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.
Sayın Kaplan
11.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın, İzmit Muammer Aksoy İlkokulundaki zihinsel engelli
öğrencilerin öğretmen sorununa ve Muğlanın İztuzu
beldesinde doğal yaşamı korumak için direnen eylemcilere selam
yolladığına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kocaelinde
İzmit Muammer Aksoy İlkokulunda aynı binada hizmet veren özel
eğitim uygulama merkezimiz var. Bu okulda toplam 57 zihinsel engelli
öğrencimiz eğitim görüyor ancak toplam 17 öğretmen görev
yapmaktadır. Öğretmenlerden sadece 2si zihinsel engelliler
sınıf öğretmeni statüsünde. Bilindiği üzere, zihinsel
engelliler sınıf öğretmenliği yapmak için dört yıllık
üniversite sonrasında bir eğitim sürecinin yaşanması
gerekiyor. Millî Eğitim Bakanlığından, engelli
çocuklarımızın geleceği açısından, bir an önce bu
olumsuzluğu gidermesi konusunda acil bir önlem almasını talep
etmekteyim.
Ayrıca,
Muğlanın İztuzu beldesinde doğal yaşamı korumaya
çalışarak direnen eylemcilere buradan selam yolluyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın
Şimşek
12.- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşek'in, Samsunun İlkadım ilçesinde belediye
tarafından işten çıkarılan 400 alt işveren
işçisinin durumuna ilişkin açıklaması
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Samsunun
İlkadım ilçesinde belediye tarafından yılbaşı
itibarıyla -yerel seçimlerden bu yana- asgari ücretli 400 alt işveren
işçisi işten çıkarılmıştır. Kış
ortasında işlerinden olmuşlar ve şu an itibarıyla
evlerinde çoluk çocuğuna ekmek götüremez durumdadırlar. Kendilerine
ücretlerini ödeyemedikleri için çıkarıldıkları
söylenmiş ancak yerlerine, 130 kişi daha fazla olmak kaydıyla,
yeni işçi alınmıştır. Ayrıca, belediyeye lüks
makam araçları, korumalara ayrı arabalar olmak üzere gereksiz
harcamalar had safhadadır. Hangi vicdan bu tek amacı çoluk
çocuğuna helal ekmek götürmek olan namuslu insanların ekmeğini
elinden almaya müsaade eder? İlkadım Belediyesi derhâl bu
yanlışından vazgeçmeli ve bu insanların
mağduriyetlerine son vermelidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.
Sayın
Sarı
13.- Gaziantep Milletvekili Mehmet
Sarı'nın, Gaziantepin kurtuluşunun 93üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MEHMET SARI
(Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçen haftalar
içerisinde kutlamış olduğumuz Gaziantepin kurtuluşunun
93üncü yıl dönümünde
Gaziantep halkımız, 1921
yılında açlık ve yokluk içerisinde on bir ay boyunca
Fransız halkının işgaline karşı büyük bir onur
mücadelesi vermiştir. Zerdali çekirdeğinden ekmek yaparak
gerçekleştirmiş olduğu bu savunmada yüzünün akıyla
Fransız zulmünü ve işgalini son buldurmuştur. 93üncü
yılını kutladığımız bu yıl dönümünde
ben Gaziantep savunmasında şehit olan tüm şehitlerimizi rahmetle
ve minnetle anıyor, gazilerimize de şükranlarımızı
sunuyorum. Gaziantepe hizmet etmekten, Gaziantepin milletvekili olmaktan da
onur ve mutluluk duyduğumu ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sarı.
Sayın
Erdoğan
14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet
Erdoğan'ın, Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet
dilediğine ve AK PARTİ iktidarları döneminde 3 milyar 250 bin
ağaç dikildiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Sayın mesai arkadaşımıza rahmet
diliyorum. Mesai arkadaşlarının tekrar başları
sağ olsun.
Tabii, AK
PARTİ iktidarları döneminde, on iki yılda, 3 milyar 250 bin
ağaç dikildi. Bu ağaçların kesilmesiyle ilgili sık sık
gündeme gelen bir konu var, bugün de geldi fakat bunlar tabii ki yerine
yenileri dikilerek her zaman telafi edilebilir ama Yalova ve Aydında da
çok büyük ağaç katliamları oldu, bu konulara daha çok 2015
yılında dikkat edilmesi dileğimle iyi çalışmalar
diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.
Sayın
Karaahmetoğlu
15.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu'nun, tüm insanlığın yeni
yılını kutladığına, Adana Milletvekili Murat
Bozlaka Allahtan rahmet dilediğine ve Giresunun Espiye ilçesine
bağlı Güzelyurt köyünün sorunlarına ilişkin
açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, savaşsız,
sömürüsüz bir dünya dileklerimle tüm insanlığın ve
halkımızın yeni yılını kutluyor, sağlık
ve mutluluk diliyorum.
Yaşamını
yitiren Adana Milletvekili Sayın Murat Bozlaka Allahtan rahmet, ailesine
ve grubuna da başsağlığı diliyorum.
Geçtiğimiz
hafta seçim bölgem Giresunun Espiye ilçesinin Güzelyurt köyünde
vatandaşlarımızla bir araya geldik. Evinde bizi
ağırlayan Sayın Seydi Saydıya teşekkürü bir görev
biliyorum.
Güzelyurt köyünün
eski adı Keçi köyü. Köye çıktıktan sonra niye Keçi köyü
dendiğini anladım. Köy, şehre bir buçuk saat, 35 kilometre
mesafede, rakım 770. Gerçekten ulaşım çok kötü, bunun
yanında köyde ciddi bir su sorunu da var. Köyde
vatandaşlarımız, 2011 seçimlerinde AKPye 294 oy verdiklerini,
Cumhuriyet Halk Partisinin 33 oy aldığını, Milliyetçi
Hareket Partisinin de 20 oy aldığını ifade ettiler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın Acar...
16.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın,
MİTin, dönemin Başbakanına, Rıza Sarraf ve bakanlarla
ilgili rapor verip vermediğini öğrenmek istediğine ve Antalya
Büyükşehir Belediyesinde işten çıkarılan işçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakan
bugün yolsuzluklarla ilgili Gereği neyse biz yaparız. diyor, AKPli
komisyon üyeleri aksini yapıyor. Komisyon kararı, Türkiyede hukukun
bittiğinin, yargının
sıfırlandığının itirafıdır. Yolsuzluk,
hırsızlık bir partinin iç meselesi değildir;
yolsuzluğun, hırsızlığın hesabının
verileceği yer hukuktur, mahkemelerdir. Başbakan mahkemeye, hukuka
güvenmiyorsa vatandaş nasıl güvenecektir, neden inanacaktır?
Hırsızlığın olduğu ülkelerde halk yoksul
kalır. Yolsuzluğu, hırsızlığı
sıfırlamak için tüm değerler, Türkiye sıfırlanıyor.
Ben sormak
istiyorum: MİT, dönemin Başbakanına Reza Zarrab ve bakanlarla
ilgili rapor vermiş midir, vermemiş midir? Bu rapor sonrası
işlem yapılmış mıdır?
Ayrıca,
Antalyada bine yakın işçi Antalya Büyükşehir Belediyesinde
işten çıkarıldı. Bir kıyım var. Birileri
haksız zenginleşirken birileri de asgari ücretli işini
kaybediyor. AKPnin adaleti işte budur. Büyükşehre bağlı
ilçe belediyelerinden CHPli olanlara belde belediyelerinin...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GÜRKUT ACAR (Antalya)
...bütün borçları yüklenirken belde belediyelerinin tüm mal
varlıkları, değerli arsaları Bütünşehre
aktarılmaktadır. Böyle adalet, böyle devlet yönetimi olur mu diye
soruyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın
Kaynarca...
17.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarca'nın, Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet
dilediğine ve 7-14 Ocak Beyaz Baston Körler Haftasına ilişkin
açıklaması
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Öncelikle, önceki
gün vefat eden HDP milletvekilimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bu hafta Beyaz Baston Körler
Haftası. Engelli olmayı hiç kimse kendi isteğiyle seçmemektedir.
Hayata tutunma konusunda sabrın en güzel örneğini verirler onlar.
Renk, dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin ve fiziksel
durumlarına bakılmaksızın toplumu oluşturan tüm
bireylere eşit hak ve imkânların sağlanması devletimizin
görevidir ve onların daha iyi koşullarda yaşayabilmesi
adına yaptığımız bütün yasal düzenlemeler bu
amaçladır ancak aynı zamanda da bireysel olarak da empati
yapmamız, onlara yardımcı olmamız gerekmektedir. Ve diyorum
ki, AK PARTİ milletvekilleri olarak bizler de tüm engellilerimizin Beyaz
Baston Körler Haftasını kutluyor, engelsiz bir yaşam diliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaynarca.
Sayın
Balık
18.- Elâzığ Milletvekili Sermin
Balık'ın, Almanyada PEGIDA Grubu tarafından İslama ve
yabancılara karşı düzenlenen saldırıları
kınadığına ilişkin açıklaması
SERMİN BALIK
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Almanyada İslama ve yabancılara karşı
aşırı sağcı PEGIDA Grubunca düzenlenen
saldırıları insanlık adına lanetliyorum. Bu grup kendilerine
Avrupanın İslamlaşmasına karşı Avrupalı
yurtseverler demektedir. Ancak, sorun ne İslamdır ne de
İslamcıların saldırıları.
Irkçılığın Almanyadaki bugünkü biçimi İslam
karşıtlığıdır. PEGIDA Grubunun gösterilerinin
altındaki duygu, Alman olmayan herkese ve her şeye karşı
bir kin duygusudur. İslamofobi diye adlandırdıkları da emperyalizmin
yarattığı bir halk düşmanlığı
politikasıdır. Bunda sağcı, solcu geçinen tüm Alman burjuva
basınının ve politikacıların da rolü vardır;
faşizmin en klasik oyunu oynanmaktadır.
İnsanlığa
yapılan ırkçılığın her türlüsünü
lanetlediğimi belirtiyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Balık.
Sayın
Doğru
Yok.
Sayın Susam
19.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam'ın, taksi şoförlerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkanım, 2015 yılının
tüm ülkemize huzur ve barış getirmesi dileğiyle, bu
kış gününde sıkıntı çeken şoför
esnafımız ve bu vasıtayla da İstanbulda ve diğer
kentlerde öldürülen taksici şoförlerinin sorunlarıyla ilgili
kısa bir şey söylemek istiyorum. Belki gözden ırak tutuluyor ama
çok zor şartlarda çalışan kamyoncularımız ve yirmi
dört saat hizmet veren taksi şoförü esnafımız ciddi bir
şekilde mağduriyetle karşı karşıyadırlar.
Taksicilerin öldürülmesini önlemek çok kolay bir iştir. Dünyanın
birçok gelişmiş ülkesinde müşteriyle şoför arasına
konulan kabinlerle bu gerçekleştirilmektedir. Bunda devletin
yapacağı tek şey vardır, devlet taksilerden ÖTV ve KDV
almamalıdır. Bunu yapmayıp taksicilerin yıllardır göz
göre göre ölüme sevk edilmesi kabul edilemez. Bu noktada
bakanlığın acilen gerekli önlemi almasını diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Sayın
Öğüt
20.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet dilediğine ve doğu
ile güneydoğuda kar yağışı nedeniyle kapalı olan
birçok yolun açılması için devletin yardım göndermesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Sayın Başkan, Adana Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan
rahmet diliyorum, ailesine ve partisine başsağlığı
diliyorum.
Efendim, şu
anda kar, kış, tipi Ardahan-Kars yolunu kapatmış,
Ardahan-Artvin yolunu kapatmış,
Ardahan-Posof-Damal-Hanak-Çıldır-Gölede şu anda mahsur kalan
yüzlerce otobüs var. Sayın Bakan, bunu lütfen dinleyin. Bizim bölgemizin
maalesef ağır kış koşulları olmasına
rağmen araç gereç göndermemiş kimse. Hakikaten 2 tane eski model
araçla yolları açmaya çalışıyorlar. Şu anda
Göle-Ardahan arasında otuza yakın araç mahsur kalmış,
insanlar Donmak üzereyiz. diyorlar. Yani, bu konuda istirham ediyorum, devlet
olarak doğu, güneydoğuya, özellikle kar kış şiddetli
olan bölgeye araç göndersinler. Kar makineleri gönderin, iş makineleri
gönderin. Hakikaten oradaki insanlar çok mahsur kaldılar.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Ögüt.
Sayın Gürkan
21.- Adana Milletvekili Fatoş
Gürkan'ın, 5 Ocak Adananın kurtuluş yıl dönümüne ve Adana
Milletvekili Murat Bozlaka Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, dün 5
Ocak Adanamızın kurtuluş günüydü, bugün Adana-Ceyhan ilçemizin
kurtuluş günü. Adanamızın düşman işgalinden
kurtuluşu için kahramanca mücadele eden Adanalı kahramanları,
ninelerimizi dedelerimizi rahmetle anıyorum, onlara
şükranlarımı sunuyorum. Şehit olanlara Allahtan rahmet,
gazilere şükran ve minnetlerimi sunuyorum. Allah onlardan razı olsun.
Bugün, tabii,
Adanalı hemşehrilerimizin de buradan kurtuluş günlerini
kutluyorum. Aynı zamanda HDP Adana Milletvekiline de Allahtan rahmet
diliyorum, gruplarının başı sağ olsun.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gürkan.
Sayın
Erdoğan
22.- Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan'ın, Muğlanın çevre varlıklarının
korunması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığını
göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı diye bir
Bakanlığımız var. Ancak, Muğlada
gerçekleştirilen çevre katliamlarının önemli bir kısmı
bizzat Çevre Bakanlığı tarafından gerçekleştiriliyor.
Başta İztuzu olmak üzere birçok plajımız, Çevre
Bakanlığının da ortağı olduğu bir
şirket tarafından usulsüz bir şekilde, olmayan şirketlere
ihale edilmektedir.
Yine, üç yeni
termik santral için ÇED raporu süreci Muğlada devam ettirilmektedir. Bafa
Gölü sahipsiz ve çaresiz. Orman Bakanlığı plansız ve
programsız olarak ormanlarımızı kesmektedir. Velhasıl
Muğlanın önemli varlıkları AKP iktidarı
tarafından yağmalanmaktadır. Bu talan böyle devam ederse bundan
sonra Muğlada ne turizm yapılabilir ne tarım yapılabilir
ne de arıcılık yapılabilir. Bu talanın bir an önce
durdurularak Muğlanın en değerli varlığı olan
çevre varlıklarının korunması konusunda Çevre ve
Şehircilik Bakanlığını göreve davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.
Sayın
Bayraktutan
23.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan'ın, Artvin Cerattepedeki altın madeniyle ilgili verilen
iptal kararının Türkiye çevre hareketi için bir onur belgesi
olduğuna ilişkin açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, yıllardır sürdürdüğümüz Artvin Cerattepede
altın madeni çıkartılmasına ilişkin girişimde
Rize İdare Mahkemesi geçen hafta son noktayı koydu. Rize İdare
Mahkemesi dün kararını açıkladı. Bu çıkartılmak
istenen maden girişimine ilişkin iptal kararı verdi. Tüm
Artvine, tüm Türkiyeye hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Artvinliler başından bir belayı defettiler, yargı
kararıyla, kendilerine yapılmak istenen bu mütecaviz
saldırıyı durdurdular. Bunun arkasından bir
Danıştay süreci var ama inanıyoruz ki dosya içerisindeki o
muhteşem raporlardan sonra Artvinli Artvini koruma gayretini hukuk
kararıyla da tescil etti. Bu ihaleyi alan Cengiz grubuna, redevansla
devretmiş oldukları firmaya hayırlı uğurlu olsun
diyorum. Özellikle Sayın Taner Yıldıza hayırlı
uğurlu olsun diyorum, üstün gayretleri vardı bu ihale konusunda. Ne
demek istediğimi kendisi anlıyor. Bu ihale sonucunda verilen bu iptal
kararı tüm Türkiyeye ders olmuştur, Türkiye çevre hareketi için
emsal teşkil edilebilecek bir onur belgesi olmuştur. Bu kararı
veren Rize hâkimlerini tebrik ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın Vural
24.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural'ın, 4 eski bakanla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonunun karar
vereceği gün gazetelere bu konuyla ilgili ilan verenler hakkında
Meclis Başkanlığının gerekli girişimlerde
bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk milleti
adına egemenlik yetkisini milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kullanır, Anayasa, İç Tüzük çerçevesinde görevlerini yapar. Hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletindir. 17-25 Aralık süreciyle
ilgili Adalet ve Kalkınma Partisinin vermiş olduğu önerge
Parlamentoda kabul edilmiş, bir Meclis soruşturma komisyonu
kurulmuştur. Daha sonra Komisyon bu kararı vermiştir.
Kararı vereceği gün, maalesef, gazetelerde parası olanların
ilanlarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi tehdit
edilmiştir, baskı altına alınmıştır ve bu
konuda başta Adalet ve Kalkınma Partisinin önergesini imzalayanlar
olmak üzere karar alan bütün milletvekilleri açıkçası bu süreci, Yüce
Divandan sonra sonuçlanacak bir süreci bir darbe girişimi olarak
nitelendirerek hakaret etmiştir milletvekillerine. Meclis Soruşturma
Komisyonunun karar vereceği bir günde, açıkçası, bu kararı
verecek olanları sağlam iradesinin gölgesine borçlu olanlar olarak
tehdit edenler, aslında, vesayetçi rejimin, darbeci rejimin, Türkiye Büyük
Millet Meclisine ait olan egemenliği, Türkiye Büyük Millet Meclisini
hazmedemeyen postalsız cuntacıların, darbecilerin
ilanıdır.
Parası
olanların ilanla Türkiye Büyük Millet Meclisine ve milletvekillerine
hakaret etmesini aynen iade ediyorum. Parlamentonun onurunu, milletvekilinin
onurunu ve şerefini Meclis Başkanlığı
korumalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi ilanlarla tehdit edilecek
bir makam değildir. Milletvekilleri birilerinin gölgesine değil, Türk
milletine karşı sorumludur ve onlara karşı borçludur. Bu
bakımdan, bu ilanı yapanlar hakkında Meclis
Başkanlığının ivedilikle gerekli girişimlerde
bulunmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisini tezyif ve tahkir eden,
baskı ve tehdit aracı olarak, bu ilanla, havuz ilanlarıyla,
havuz paralarıyla milletin vekillerini tehdit eden bu zihniyet,
cuntacı, bürokratik, oligarşik bu cunta hakkında gerekli
işlemlerin yapılmasını arz ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın
Şafak
25.- Niğde Milletvekili Doğan
Şafak'ın, Muğlanın İztuzu beldesinde yapılacak
tabiat katliamından bir an önce vazgeçilmesi gerektiğine ve
emeklilerin, verilen zammı sadakadan az bulduğuna ilişkin
açıklaması
DOĞAN
ŞAFAK (Niğde) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Muğla
Dalyan bölgesinde, İztuzunda yapılacak olan tabiat
katliamının Türk turizmine ağır bir darbe
vuracağını, büyük bir doğal mirasın yok
olacağını düşünüyorum. Bundan Hükûmetin bir an önce
vazgeçmesini talep ediyorum.
İkincisi:
Emekliler verilen zammı sadakadan az bulmaktadırlar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şafak.
Sayın Akar
26.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın,
Bilecikin bazı ilçe ve köylerinde yoğun kar
yağışı nedeniyle zarar gören seraların
onarılması için devletin yardım etmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, 30-31 Aralık tarihinde yağan
yoğun kar yağışı nedeniyle, Bilecik ilinde, Söğüt
ve İnhisar ilçeleri ve köylerinde, özellikle Çaltı, Yakacık ve
Koyunlu ve diğer köylerde toplam 6 bin dönüm sera
yıkılmıştır ve bu seraların tekrar
onarılarak kullanılması mümkün değildir. Marmaranın
Antalyası olarak adlandırılan bu bölgede tüm yıl ekim
yapılmaktadır. Derhâl bölgeye devlet tarafından yardım eli
uzatılmalı, seraların sökülebilmesi için acil maddi yardım,
ayrıca, maliyeti dönüm başına 15-20 bin TL tutan yeni
seraların da devlet desteğiyle, mart-nisan, yeni ekim dönemine
mutlaka yetiştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, çiftçilerimizin banka
borçları, tarım kredi borçları da derhâl ertelenmelidir diyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Son olarak
Sayın Gök
27.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, AKPli
milletvekillerinin, Meclis Soruşturma Komisyonunun Genel Kurul
oylamasında Cumhurbaşkanının talimatıyla değil
kendi vicdanlarına göre karar vereceklerini umut ettiğine
ilişkin tekraren açıklaması
LEVENT GÖK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı, ülkedeki bütün
kurulların ve kurumların arasındaki idareyi sağlayacak,
eş güdümü tesis edecek ve ülkenin birlik ve beraberliğini
gerçekleştirecektir. Ama, şu anda
Cumhurbaşkanlığı makamında oturan zat, bugün elçilere
vermiş olduğu yemekte, dün Soruşturma Komisyonunun
almış olduğu karara atfen milletvekillerinin de Mecliste
Soruşturma Komisyonunun kararının doğrultusunda karar
alacaklarını beyan etmek suretiyle, hepimizin, bütün herkesin,
Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. diyen şu
yüce Parlamentonun onuruyla oynamıştır. Bir
Cumhurbaşkanının -hiçbir şekilde kendisine ait olmayan bir
yetkiyi- yetkisi olsa dahi susması gereken bir konuda, tam da tersine,
yolsuzlukların üzerine gidilmesinin ve bu konuda hesap verilmesinin
gerekliliğini anlatması gereken bir konuda milletvekillerine talimat
verir şekilde Soruşturma Komisyonunun almış olduğu
kararın gereğini milletvekilleri Mecliste yapacaktır. demesi
kadar Türkiye'de Anayasanın ayaklar altına
alındığı bir başka dönem de bulunmamaktadır.
Böylesi bir uygulama dünya tarihinde hiç yoktur, ülkemizde de benim hatırladığım
kadarıyla bir ilktir.
Bir
Cumhurbaşkanı düşünün ki yolsuzlukların -kendisine
uzanacağını bildiği yolsuzlukların- üzerine
gideceği, talimatlarını verip aklanmanın yolunu
açacağı yerde, kapatılan bir soruşturmayla ilgili
milletvekillerine talimat verme yolunu seçerek anayasal suç
işlemiştir. Böyle bir Cumhurbaşkanını bu ülke
taşıyamaz. Umuyor ve diliyorum ki AKPli milletvekili
kardeşlerimiz namuslu, dürüst ve haysiyetli vicdanlarında bu konuyu
enine boyuna tartacaklar ve kendi vicdanlarına göre karar alacaklar.
Cumhurbaşkanının bu talimatını ellerinin tersiyle
itecekler diye umut ediyor ve bekliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının beş tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Van Milletvekili Nazmi Gürün AB Uyum
Komisyonu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan Türkiye-AB KPK
üyeliği için HDP Grubu Başkanlığınca bildirilen Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1664)
16 Aralık 2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Van Milletvekili
Nazmi Gür'ün AB Uyum Komisyonu üyeliğinden istifa etmesiyle, Türkiye-AB
Karma Parlamento Komisyonundaki (KPK) üyeliği sona ermiştir.
Türkiye-AB KPK'da boşalan üyelik için; 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesine göre Halkların
Demokratik Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün mezkûr Kanun'un 12'nci maddesi
uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun
görülen üyelik Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Irak Temsilciler Meclisi
Başkanı Selim Cuburi ve Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi
Başkanı Jan Hamacekin beraberlerinde birer Parlamento heyetiyle
birlikte ülkemizi ziyaret etmelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 15/12/2014 tarih ve 85 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1665)
22/12/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Irak Temsilciler
Meclisi Başkanı Selim Cuburi ve Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi
Başkanı Sayın Jan Hamacek'in beraberinde bir Parlamento heyeti
ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 15/12/2014 tarih ve 85 sayılı
Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu
heyetlerin ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı
Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) Türkiye Delegasyonu üyeliğinden istifa
etmesiyle boşalan üyelik için AK PARTİ Grubu
Başkanlığınca bildirilen Antalya Milletvekili Sadık
Badakın 19/12/2014 tarih ve 86 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı Kararıyla uygun bulunduğuna
ilişkin tezkeresi (3/1666)
24 Aralık 2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın
Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi (AGİT PA) Türkiye Delegasyonu üyeliğinden istifa etmesi
sonucunda boşalan üyelik için, 28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesine göre Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve
mezkûr Kanun'un 12'nci maddesi uyarınca 19 Aralık 2014 tarihli ve 86
sayılı Başkanlık Divanı Kararı ile uygun görülen
Antalya Milletvekili Sadık Badak'ın üyeliği Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Türkiye
İlerleme Raporuna ilişkin Avrupa Parlamentosu üyeleriyle temaslarda
bulunmak üzere Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş
Başkanı ve Siirt Milletvekili Afif Demirkıranın 12-15 Ocak
2015 tarihlerinde Strazburga gitmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 22/12/2014 tarih ve 87 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1667)
26 Aralık 2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa
Parlamentosu Türkiye İlerleme Raporu'na ilişkin Avrupa Parlamentosu
üyeleri ile temaslarda bulunmak üzere Türkiye-Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu Eş Başkanı ve Siirt Milletvekili Afif
Demirkıran'ın 12-15 Ocak 2015 tarihlerinde Strazburg'a gitmesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22/12/2014
tarihli ve 87 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu
ziyaret, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun'un 10'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcının mensubu olduğu Cumhuriyet Halk Partisinden
istifa etmesi sonucunda boşalan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM)
Türkiye Delegasyonu yedek üyeliği için CHP Grubu Başkanlığınca
bildirilen İzmir Milletvekili Rıza Türmenin 15/12/2014 tarih ve 85
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1668)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Ankara
Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı'nın mensubu olduğu Cumhuriyet
Halk Partisinden istifa etmesi sonucunda boşalan Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi (AKPM) Türkiye Delegasyonu yedek üyeliği için,
28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci
maddesine göre Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanlığınca
bildirilen ve mezkûr Kanunun 12'nci maddesi uyarınca 15 Aralık 2014
tarihli ve 85 sayılı Başkanlık Divanı Kararıyla
uygun görülen İzmir Milletvekili Rıza Mahmut Türmen'in yedek
üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, ana dilde eğitim
taleplerinin hayata geçirilmesine katkı sağlamak için
yapılması gereken hukuki düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1167)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ana dilde
eğitim dünyada kimlik politikalarının gündemleştiği
20nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren hem bireysel
anlamda hem de kolektif anlamda varoluşsal bir hak olarak kabul
görmüştür. Ana dilde eğitime hak talepli yaklaşımın
gelişmesine paralel olarak dünyanın bir çok demokratik ülkesinde
resmî dil dışındaki ana diller de eğitim dili olarak
kullanılmaya başlanmış, bu hak birçok uluslararası antlaşma
ve mutabakat metninde yer almıştır. Türkiye kamuoyunda da uzun
zamandır başlayan ana dilde eğitim tartışmaları
artarak sürmekte, hak talepli yaklaşım kamuoyunun
duyarlılık gösterdiği bir aşamaya doğru evrilmektedir.
Bireysel ve kolektif anlamda ortaya çıkan ana dilde eğitim talepleri
konusunda TBMM'nin inisiyatif alarak, Türkiye kamuoyunda gelişen
tartışmalara katkı sunmak üzere hukuksal, bilimsel, siyasal ve
sosyolojik anlamda ön açıcı olması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını
dilerim.
İdris
Baluken
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Ana dil,
insanın heybesidir. Diller bireylerin ve toplumların
düşüncesini, sosyal hayata ilişkin yaklaşımlarını
belirleyen ana öğedir. Deyim yerindeyse varlığın evini
oluşturan ana dil, eğitim üzerinden standardize edilerek hem daha
yaygın kullanılmasının sağlanması hem de dilin yaşaması
açısından önemli bir konumda bulunmaktadır.
Ana dilde
eğitimin bir hak olarak tanınması için yapılan
tartışmalar tek dil, tek millet gibi toplumsal yapıya ve
farklılıklara uymayan politikaların aşınmasına
paralel olarak gelişmiştir. Bu kapsamda, ana dilde eğitime
ilişkin birçok bilimsel çalışma gerçekleştirilmiş, bu
çalışmaların sonuçlarında da ana dilde eğitimin
çocukların pedagojik gelişimlerine önemli oranda katkı
sağladığı görülmüştür. Yapılan
araştırmalara göre ana dilde eğitim alan çocuklar, daha
hızlı öğrenme süreçlerini yaşamakta, aynı zamanda ana
dilde eğitim çocuklarda başka bir dilin öğrenilmesini de ciddi
anlamda kolaylaştırmaktadır.
Ana dilde
eğitime dair bilimsel çalışmalar, sosyolojik veriler ve siyasal
tartışmalar kendisiyle beraber ana dilde eğitimin
uluslararası antlaşmalar ve mutabakat metinlerinde de direkt ya da
dolaylı olarak hak statüsünde güvenceye alınmasını
getirmiştir. BMnin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi, AB Kriterleri ve Türkiye İlerleme
Raporları gibi birçok uluslararası metin ana dilde eğitimin
yapılması için ana dilde eğitimi garantiye alan ve teşvik
edici ifadelere yer vermektedir. Ana dilde eğitimin yapılması
hususunda dünya kamuoyunda tartışmalar tüketilmek üzere olup ana
dilde eğitimin bir hak olduğu konusunda mutabakat vardır.
Ana dilde
eğitimin hak olduğundan hareketle ana dilde eğitimin nasıl
yapılacağına ilişkin de tartışmalar yürütülmekte,
devletler çeşitli uygulamalarla bu sorunu da aşmaktadır.
Bazı ülkeler resmî dilin yanında diğer dilleri de
öğretirken, bazı ülkeler ise çok dilli eğitim
uygulamalarını hayata geçirmektedir. Örneğin Belçika'da
Flamanca, Fransızca ve Almanca eğitim verilmekteyken, İspanya'da
Kastilyaca, Katalanca, Galicia ve Bask dillerinde eğitim verilmektedir.
Türkiye'de çokça tartışıldığı üzere ABDde ise
eyaletler arası eğitim dili farklılık göstermekte, hangi
dilde eğitim yapılacağına eyalet yönetimleri karar
vermekteyken İspanyolca ve Amerika yerli dillerinde de eğitim
verilmektedir. Türkiye'de ise ana dilde eğitim tartışmaları
gerek kamuoyu nezdinde gerekse de yeni Anayasa yapım sürecini devam
ettiren TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonunda sürerken dikkati çeken nokta ise
Hükûmetin ana dilde eğitim üzerinde toplumda geride duran
yaklaşımlarıdır. Hükûmet temsilcilerinden biri Kürtçe
eğitimi şeytana uymak olarak tanımlarken, bir diğeriyse Kürtçenin
medeni bir dil olmadığını ifade etmektedir. Oysa ki,
eğitim sendikalarının yaptığı kamuoyu
araştırmalarına göre Türkiye nüfusunun yüzde 69'u ana dilde
eğitimi onaylamaktadır. Kamuoyunun bu duyarlılığı
ve Hükûmetin çağ dışı yaklaşımı sonucunda, Türkiye'de
ana dilde eğitim hakkı talebinde olan cezaevlerindeki mahkûmlar ana
dilde eğitimle ilgili engellerin kaldırılması için süresiz
dönüşümsüz açlık grevine başlamıştır.
Tüm bu
uluslararası hukuki düzenlemeler, uygulamalar ve Türkiye'deki kamuoyu duyarlılığından
hareketle yeni anayasa yazım sürecine, toplumsal hak taleplerine
duyarlılık gösterilmesine, bilimsel ve sosyolojik gerçekliklere uygun
düzenlemelerin hayata geçirilmesine katkı sağlamak üzere hukuksal
düzenlemelerin önünü açmak için bir Meclis araştırması
açılmasını talep ediyoruz.
2.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, cezaevlerindeki
açlık grevleri sonucu ailelerin yaşadığı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1168)
02/11/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Cezaevlerinde
12/09/2012 tarihinde başlayan ve iki siyasi talebi içeren süresiz
dönüşümsüz açlık grevi bugün itibarıyla onlarca cezaevini
kapsamış, açlık grevinde bulunan tutsak sayısı 683ü
aşmış ve grev 51inci gününe girmiştir. Tutsakların
aileleri grevdeki çocukları için büyük bir endişe ve acı
içindedirler. Aileler grevin sona erdirilmesi amacıyla açlık grevi,
oturma eylemi, basın açıklaması, siyasi partileri ziyaret gibi
eylemler gerçekleştirmektedirler. Bu eylemler sırasında,
aileler, yaşadıkları endişe yetmezmiş gibi güvenlik
güçlerinin de saldırılarına maruz kalmaktadırlar. Tutsak
ailelerinin yaşadığı sorunların
araştırılması için tutuklu bulunan BDP Mardin Milletvekili
Sayın Gülser Yıldırım'ın talebi doğrultusunda
Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin Buldan
Iğdır
Milletvekili
BDP Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Bugün, ülkenin en
önemli gündemlerinin başında 66 cezaevinde 683 tutsağın
başlattığı ve 51inci gününde olan süresiz dönüşümsüz
açlık grevi yer almaktadır. Açlık grevinin nedenleri yine
ülkenin acil çözüm bekleyen önemli iki sorunundan kaynaklanmaktadır.
Tutsakların talepleri şunlardır: Ana dilde eğitim ve
savunma hakkının anayasal çerçeveye alınarak tanınması
ve Sayın Abdullah Öcalan'ın dört yüz yetmiş gündür
avukatlarıyla görüştürülmemesinin önünün açılması;
doğrudan uygulanan tecritin kaldırılması; sağlık,
güvenlik ve özgürlük koşullarının düzeltilerek müzakere
sürecinin başlatılması. Sayın Öcalan İmralı
Adasındaki özel cezaevinde on üç yıldan fazla süredir tutukludur.
Dört yüz yetmiş gündür avukatlarının görüşmesine
"Koster bozuk." gerekçe gösterilerek engel olunmaktadır.
Yasal mevzuat,
devam eden davalarından dolayı avukatlarıyla görüşmesini
mümkün kılmaktadır. Yasalar buna izin verdiği için akla gelen
tek engel bozuk ve bir türlü tamir edilemeyen kosterdir. Bir hukuk devletinde
kişiye özel bir cezaevi olmayacağı bir yana, savunma
hakkının önündeki fiziksel engellerin kaldırılması ve
mahpusun avukatıyla görüştürülmesinin sağlanması için her
türlü önlemin ve tedbirin alınması bir zorunluluktur.
Eski bir bakan
için yeniden cezaevi yapan bir iktidarın, Sayın Öcalan'ın
avukatlarıyla görüşebilmesi için fiziki şartları
düzeltemiyor güçte olduğunu düşünmek bir aldatmacadır. Kosteri
düzeltemeyen iktidar, Sayın Öcalanı tecrit ettiği bu ada yerine
Kürt sorununun çözümü için en önemli kişi olduğu gerçeğiyle
müzakere sürecini sağlayabilecek koşullara
ulaştırmalıdır. Cezaevindeki tutsakların da
taleplerinin biri budur.
Ana dilde
eğitim ve savunma hakkı doğuştan gelen ve kişiye
sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Bu hakkın
kısıtlanması kaldırılması veya engel
olunması yaşamın ve ülkenin gerçekleriyle
çatışmaktadır. Demokratik toplumlarda yaşanmayan bu sorunun
ülkemizde yol açtığı sıkıntılar son günlerde
büyük bir tıkanmaya yol açmıştır. Hukuki yollarla bu iki
sorunun çözüme kavuşturulmaması cezaevlerinde 700e yakın
tutsağın bedenlerin açlığa ve dolayısıyla da
ölüme yatırmalarına yol açmıştır. Açlık grevi
artık ölüm sınırındadır. 40ıncı günün
geçmesiyle artık ölüm sınırına getirilen grev ölüm orucuna
da dönüşmüş durumdadır. Siyasi iktidarın
duyarsızlığı karşısında çaresiz durumdaki
tutsak yakınları, dayanışma amaçlı açlık grevi,
kitlesel yürüyüş, basın açıklaması ve siyasi partileri
ziyaret etmektedirler. Bu eylemleri sırasında bir de güvenlik
güçlerinin saldırılarına maruz kalarak yaralanmaktadırlar.
Aileler büyük bir endişe içindedirler. Her an yakınlarının
ölüm haberlerini alacak olmanın üzüntü ve kaygısını
yaşamaktadırlar. Çocuğunun aç olduğunu bilen bir anne veya
babanın yaşadığı acıyı anlamak zor değildir.
Bu aileler elli bir gün içinde, yemek yerken, gülerken, işe giderken büyük
bir moral bozukluğu içindedir. Ailelerin bu süreçte
yaşadığı hukuki, maddi ve psikolojik sorunlarını
ve çözüm yollarını araştırmak için komisyon kurulması
gerekmektedir.
3.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, cezaevlerindeki
açlık grevlerinin yol açtığı sağlık problemleri
nedeniyle serbest bırakılan tutsakların yaşadıkları
ekonomik ve sosyal sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1169)
02/11/2012
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Cezaevlerinde
12/09/2012 tarihinde başlayan ve iki siyasi talebi içeren süresiz
dönüşümsüz açlık grevi, bugün itibarıyla onlarca cezaevini
kapsamış, açlık grevinde bulunan tutsak sayısı 683ü
aşmış ve grev 51inci gününe girmiştir. Geçmişte
yaşanan açlık grevleri sonrasında, grevlerin yol
açtığı sağlık problemleri nedeniyle serbest
bırakılan veya tahliye olan tutsakların
yaşadıkları ekonomik ve sosyal sorunların
araştırılmasının bugün hâlâ devam eden açlık
grevlerinin sona erdirilmesinde fayda sağlayacağı düşüncesi
ile Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır Milletvekili
BDP Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Adalet
Bakanlığının yaptığı son açıklamaya
göre 66 Cezaevinde 683 tutsak süresiz dönüşümsüz açlık grevinin
51inci günündedir. 2 tutsak ise açlık grevini 16 Ekim 2012 tarihinden bu
yanadır ölüm orucuna çevirmişlerdir. Açlık grevleri çok önemli
iki nedenden kaynaklanmaktadır. Ana dilde eğitim ve savunma
hakkının anayasal çerçeveye alınarak tanınması ve
Sayın Abdullah Öcalan'ın dört yüz yetmiş gündür
avukatlarıyla görüştürülmemesinin önünün açılması,
doğrudan uygulanan tecridin kaldırılması, sağlık,
güvenlik ve özgürlük koşullarının düzeltilerek müzakere
sürecinin başlatılması bu iki önemli nedendir. Ana dilde
eğitim ve savunma hakkı bugün çağdaş ve demokratik
ülkelerin yaşadığı bir sorun değildir. Bu ülkeler bu
konuyu geçmiş yüzyılda güvence altına almıştır.
Ayrıca dünyada iki örnek dışında hiçbir ülkede bir
kişiye özel bir cezaevi ve infaz sistemi uygulanmamıştır.
Tabii, mahkeme ilkesine aykırı bir düzenleme olan İmralı
Adası Cezaevi, devletin kendine güvensizliğinin ve
korkularının da bir sonucudur. Hukuki bir düzenleme ile çözülebilecek
nitelikte bir sorunun bugün yüzlerce insanın hayatına mal edilmek
zorunda bırakılması bir hukuk devleti ayıbıdır.
Geçmişte bu ülkede çok kez açlık grevleri
yaşanmıştır. 12 Eylül ihtilali sonrasında siyasi ve
politik tutsaklar tarafından açlık grevleri
yapılmıştır. Bunların başında gelen
Diyarbakır Askerî Cezaevi, 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra
yaşanan işkencelerle ön plana çıkmış bugün dahi
yaşanan vahşetle hafızalardan silinememiştir.
Diyarbakır Cezaevinde, 1981 ve 1984 yılları arasında
açlık grevlerinde, 34 kişi hayatını kaybetmiş, onlarca
kişi sakat kalmıştır. 1996 yılında Adalet
Bakanı Mehmet Ağar'ın çıkarttığı Mayıs
Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için ülkedeki
yaklaşık 43 cezaevinde, toplam 2.174 tutsak açlık grevi ve 355
tutsak da ölüm orucuna katılmış ve 12 tutsak hayatını
kaybetmiş, onlarca tutsak da açlığa bağlı
sağlık problemleriyle karşılaşmıştır.
Bir sonraki açlık grevi, 20 Ekim 2000'de birçok cezaevinde aynı anda
başlamıştır. 816 mahkûmun başlattığı
açlık grevi, yaklaşık bir ay sonra ölüm orucuna
dönüşmüştür. 1996 ve 2000'li yıllarda açlık grevleri
nedeniyle pek çok mahkûm, özellikle Wernicke Korsakoff Sendromu olmak üzere
açlığa bağlı hastalığa yakalanmıştır.
Açlık grevlerinin en kötü sonucu ölümdür. Fakat sağlık problemleri,
yaşanan diğer en büyük sorundur. Bunun yanında açlık
grevleri sonrasında kalıcı sağlık sorunları
nedeniyle infazları durdurulan tutsakların toplumsal hayatta
yaşadıkları uyum zorlukları, fiziksel engeller nedeniyle
hayatlarını tek başlarına idame ettirememeleri,
çalışamamaları, sosyal güvenceden yoksun durumda oldukları
için sağlık problemlerini giderememeleri hâlâ yaşanan diğer
büyük sorunlardır.
Açlık
grevleri sonrasında yaşanan sağlık problemleri nedeniyle
infazları durdurulan veya tahliye olan tutsakların
yaşadığı ekonomik ve sosyal problemlerinin
araştırılması için bir komisyon kurulması
gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
Satır, sisteme girmişsiniz, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır'ın, Ankara Milletvekili Levent Gökün yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, izninizle kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
Biraz evvel
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
arkadaşımızın konuşmalarına karşı bir
iki cümle de ben etmek isterim. Cumhurbaşkanlığında oturan
zat dedi Değerli Başkanımız. Bu konuda kendisini
kınıyorum. Cumhurbaşkanlığında oturan zat,
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan,
Türkiyede yapılan seçimlerde yüzde 50den fazla oy oranıyla halkın
oylarıyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanımızdır.
Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanının, seçilmiş iktidara
yönelik her türlü baskı ve darbe girişimlerine karşı
devletin başı sıfatıyla beyan ve analizlerde
bulunması son derece normaldir. Çünkü Anayasanın amir hükmüne göre
Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin
birliğini temsil eder.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama Türkçeyi de aşağılar.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) İçeride ve dışarıda,
cumhuriyetimize ve milletimize yönelik her türlü hukuk dışı
saldırılara karşı beyan ve yorumda bulunması en
doğal hakkıdır kanaatindeyiz.
Grubum adına
bunu paylaşmak istedim.
Teşekkür
ederim.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama Türkçeyle felsefe yapılmaz, ilim
yapılmaz. der, ayrı bir şey o da.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Satır.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyurusu
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de bir üyelik
düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak isteyen, siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerinin 12 Ocak 2015 Pazartesi günü saat 18.00e kadar
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı
olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.
İç Tüzükün
75inci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
A) Tezkereler (Devam)
6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Irak
Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı
Arasındaki Eğitim Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
75inci maddesine göre geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1669)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: a)
1/10/2010 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-110/4091 sayılı
yazımız.
b) 22/9/2011 tarihli ve
B.02.0.KKG/101-30/2991 sayılı yazımız.
İlgi (a)'da
kayıtlı yazı ekinde Başkanlığınıza
sunulan ve ilgi (b) yazı ile yenilenmesi uygun görülen "Türkiye
Cumhuriyeti Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ile Irak Cumhuriyeti İskan ve İnşaat Bakanlığı
Arasındaki Eğitim Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı"nın Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.
Ahmet
Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN
Dışişleri ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarında bulunan tasarı geri
verilmiştir.
Anayasanın
92nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
7.- Başbakanlığın, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun
Afganistanda icra edeceği kararlı destek misyonu ve devamı
kapsamında yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara
yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona
katılmak için ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali
kapsamında Türkiyede bulunması ve bunlara imkân sağlayacak
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Hükûmete Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
iki yıl süreyle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1660)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş
Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 1368 (2001), 1373 (2001) ve 1386 (2001)
sayılı kararları çerçevesinde ve 5 Aralık 2001 tarihli Bonn
Konferansı sonuçları uyarınca, Afganistan Hükümetinin güvenlik durumunun
iyileştirilmesi ve kendi güvenlik kabiliyetlerinin
oluşturulmasına yardımcı olmak amacıyla 2001
yılında Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti (ISAF)
oluşturulmuş; 2003 yılında bu kuvvetin sorumluluk
alanı 1510 (2003) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla
Kabil'in ötesine genişletilerek, stratejik komuta, kontrol ve
eşgüdümü NATO Daimi Konseyi'nin 16 Nisan 2003 tarihli kararıyla NATO
tarafından üstlenilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli ve 722
sayılı kararıyla Hükûmete verdiği yetki temelinde
Afganistan'da ISAF Harekâtının başlangıcından beri
görev almaktadır.
NATO
liderliğinde icra edilmekte olan ISAF Harekâtı 2014 yılı
sonunda tamamlanacaktır. Bu tarihten sonra NATO'nun Afganistan'la
ilişkilerinin temel unsurlarından birini Kararlı Destek Misyonu
oluşturacaktır. 20-21 Mayıs 2012 tarihlerinde Şikago'da ve
4-5 Eylül 2014 tarihlerinde Galler'de gerçekleştirilen NATO Devlet ve
Hükûmet Başkanları Zirvelerinde alınan kararlar çerçevesinde, 1
Ocak 2015 tarihinde başlatılması öngörülen Kararlı Destek
Misyonunun muharip bir nitelik taşımaması ve Afgan makam ve
kurumlarına eğitim, danışmanlık ve yardım
sağlamak amacıyla iki yıl icra edilmesi planlanmakta; Afgan
ulusal güvenlik güçlerinin ülke genelinde güvenlik sorumluluğunu bütünüyle
üstlenmesi hedeflenmektedir.
Afganistan'la
köklü kardeşlik ve dostluk ilişkileri bulunan Türkiye,
Afganistan'ın millî birliği, bütünlüğü ve
bağımsızlığını her zaman desteklemiş;
Afgan halkının barış, istikrar ve refah içinde
yaşamasını teminen, her alanda Afganistan'la dayanışma
içinde olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en büyük dış yardım
programını Afganistan'da yürütmekte olan ülkemizin, anılan
misyona katkıda bulunmasının, Afganistan'la ikili
ilişkilerimizin ve bölgede izlemekte olduğumuz faal dış
politikamızın doğal bir uzantısını
oluşturacağı değerlendirilmektedir.
Bu
yaklaşımdan hareketle, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATO'nun Afganistan'da icra edeceği Kararlı
Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurtdışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz üzerinden
Afganistan'a intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye'de
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için, iki
yıl süreyle izin istenilmesini Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca arz ederim.
Ahmet
DAVUTOĞLU
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete
ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma
süresi gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için
onar dakikadır.
Tezkere üzerinde
söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına
konuşacak olan sayın milletvekilleri Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeş, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Berat Çonkar, Hükûmet
adına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz; şahıslar
adına Isparta Milletvekili Recep Özel, Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can.
Şimdi, ilk
konuşmacı olarak Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz
Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afganistana NATO bünyesinde asker
gönderilmesi ve Türkiye topraklarının NATO askerlerine
açılması konusunda verilmiş olan Başbakanlık tezkeresi
üzerine Halkların Demokratik Partisinin görüşlerini aktarmak üzere
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben konuşmama
geçmeden önce 2015 yılının tüm ülkemize, bölgemize, tüm
halklarımıza hayırlı uğurlu olmasını,
barış, demokrasi ve özgürlük getirmesini talep ediyorum. Özellikle
Meclisimizde de barışa, demokrasiye, özgürlüğe katkı
sunacak olan yasaların güncelleşmesini ve burada yapılacak olan
mesailerle yasalaşmasını yine bütün içtenliğimle temenni
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, görüştüğümüz tezkerenin konusu son derece
önemli. Aslında gönül isterdi ki 2015 yılının bu ilk Genel
Kurulunda biz toplumsal barışa, bölgesel barışa katkı
sunacak, demokrasimizi geliştirecek bir reform paketiyle burada mesaiye
başlamış olalım ama maalesef her dönem olduğu gibi
uzun bir aradan sonra, bir tatil döneminden sonra yine askerî tezkereyi öne
alan bir gündemle bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bunu tekrar büyük bir
talihsizlik olarak değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyoruz. Çünkü,
biz genel olarak bu askerî tezkerelerin hiçbir zaman ne ülkemize ne de muhatap
olunan halklara demokrasi, barış, özgürlük getirmeyeceğini hep
ilkesel olarak vurguladık. Bugünkü tezkereyle ilgili de en
başından beri bu ilkesel duruşumuzu buradan ifade etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi özellikle küresel düzlemde, yeni dünya
düzeninin kurgulanan siyasal zemini 11 Eylül saldırılarıyla
birlikte âdeta hayata geçti. 11 Eylül saldırılarının
arkasında bulunan güçler de daha sonra hem Orta Doğuya hem de
Yakın Doğuya güvenlik, demokrasi ve terörizm adı altında
büyük operasyonlar, büyük politik planlamalar uyguladılar ve deyim
yerindeyse buradaki halkların tamamını çok büyük bir buhran
kuyusunun içine ittiler. Başta ABD olmak üzere bu Batılı güçler,
küresel, emperyal güçler, kendi çıkarları gereğince
yıllarca destek verdiği rejimleri, yönetimleri tek tek devirdi; bunların
yerine demokratik teklifleri öngörecek halk yönetimlerini başa getirmek
yerine kendi devlet çıkarlarını, kendi emperyal
çıkarlarını öne alacak birtakım politikaları devreye
koydu.
Aslında, Orta
Doğuya ve Yakın Doğuya kan ve barut kokusunu getiren bütün bu
planlamaların başlangıcında da Afganistanda 7 Ekim 2001
tarihinde yapılan saldırıları burada vermek, burada tespit
etmek son derece önemlidir diye düşünüyoruz. Bu saldırılardan
sonra gerek ABDnin gerekse de müttefiklerinin terörizm nedeniyle ortaya
koymuş olduğu gerekçelerle birtakım operasyonlar
yapıldı, halklara büyük bedeller ödetildi, deyim yerindeyse Orta
Doğu ve Yakın Doğu, sömürgecilik arayışları
adına halklar için tam bir mezarlık hâline getirildi. Biz, 2001
yılından beri küresel emperyalizmin Orta Doğu ve Yakın
Doğuda yürütmüş olduğu bu politikalarda da Türkiyenin âdeta
bir ön karakol rolünü oynadığını defalarca bu kürsüden
ifade ettik. Maalesef, bugün önümüze gelen tezkere de Türkiyenin hâlâ bu ön
karakol rolüne, misyonuna uygun çabasının devam ettiğini ortaya
koyması açısından son derece vahim bir tabloyu önümüze
getiriyor. Bir devletin sınırları içeresinde oradaki halkın
iradesini esas almadan asker göndermenin kendisi güncellenmiş sömürgecilik
anlayışının bizce ta kendisidir. Özellikle Afganistanda
yapılan bu operasyonların bugüne kadar neler getirdiğini Genel
Kurulla biraz paylaşmak istiyoruz.
Hatırlarsanız,
bu NATO askerlerinin gitmesi, oradaki politikaların devreye girmesinin
tamamı Afganistan ve bölge halkına demokrasi, refah ve huzur
getirmeyi amaçlıyordu. Peki, 2001 yılından bugüne kadar süren bu
operasyonlar ve politikalar neticesinde bölgede gerçekten halkları
adına refah, huzur ve güvenlik sağlandı mı diye bir
değerlendirme yapmak sanırım önümüzdeki tabloyu görmek
açısından son derece önemlidir.
Bakın, 2001
yılından itibaren yani Uluslararası Güvenlik Yardım
Kuvveti, Taliban örgütü, El Kaide gibi aşırı birtakım
örgütleri bahane ederek Afganistana gittiği günden bugüne kadar sadece
yaşanan çatışmalarda 3.485 NATO askeri hayatını
kaybetti, bunlardan 14ü de Türkiye askeriydi. Yine bu süreç içerisinde
NATOnun yapmış olduğu bombalamalar da düğün yerlerinden
sivil yerleşim alanlarına, köylerden stadyumlara kadar insanlık
adına pek çok suç olacak katliamlar maalesef insanlık hafızasına,
insanlık tarihine kazındı. O tarihten bugüne kadar yaşanan
çatışmalarda 2013 verilerine göre 20 bin insan
yaşamını yitirdi, yüz binlerce insan ağır bir
şekilde yaralandı. Yani, NATO ve müttefikleri Afganistana
barış, huzur ve güvenlik getireceğiz derken, âdeta ölüm, kan,
gözyaşı ve acı taşıdılar. NATO ve müttefiklerinin
bu tutumları orada yaşanan insani krizi her geçen gün
derinleştirdi. Orada halkların iradesini esas alan yönetimler yerine,
bu iradeyi gasbeden kukla yönetimler üzerinden birtakım politikalar hayata
geçirildi. Telafi edilmesi imkânsız hatalarla, halkları
düşmanlaştıran bu politikalarla ve başta insansız hava
araçları olmak üzere, savaş uçaklarıyla yapılan
katliamlarla da âdeta Afganistandaki halklar da Talibanın, El Kaide
örgütünün kucağına itildi.
Bu hatalı
politikaların yansıması sadece Afganistanda olmadı.
Afganistanda yürütülen bu yanlış politikalar özellikle Pakistandan
Bangladeşe, Suriyeden Nijeryaya, Somaliden Iraka kadar bu
aşırı uçta yer alan örgütlerin güçlenmesi için muazzam bir zemin
sundu. Bütün bunların kökeninde de soğuk savaş
yıllarında Sovyetler Birliğine karşı El Kaide ve
Talibanı destekleyen emperyalist güçlerin âdeta kendi elleriyle
yarattıkları bir canavarla muhatap olduklarını buradan
rahatlıkla ifade edebiliriz. Kendi elleriyle yarattıkları
canavar ne zaman Amerikaya saldırdı, ne zaman Avrupaya
saldırdı, ondan sonra bu emperyal güçlerin farklı birtakım
politikaları maalesef halklara ölüm getirecek şekilde tekrar devreye
kondu.
Ülkemizde de
İstanbuldaki özellikle sinagog saldırılarını ve HSBC
Bankasına yapılan saldırıları bu küresel tehdidin bir
parçası olarak burada değerlendirebiliriz.
Değerli
milletvekilleri, Afganistan sadece savaş mağduru olan bir ülke
değil; uyuşturucu kaçakçılığı ve insan kaçakçılığı
açısından da âdeta merkez hâline getirilmiş bir ülke. Ve bugüne
kadar yapılmış olan NATO müdahalesi uyuşturucu
kaçakçılığı ve insan kaçakçılığı açısından
da her geçen gün kötüleşen bir tabloyu beraberinde getirmiştir.
Afganistandan Avrupaya ulaştırılan uyuşturucu
trafiğinin ve yine insan ticaretinin merkezinin de Türkiyeden
geçtiğini buradan ifade etmemiz gerekiyor. Afganistanda
yerleşmiş olan El Kaide ve Taliban militanlarının Türkiye
topraklarını kullanarak Iraka, Suriyeye giderek orada halklara
büyük zulümler yaşattığını yine ifade etmek istiyoruz.
Türkiye, Özgür Suriye Ordusuna yardım kılıfı adı
altında, bütün bu El Kaideye bağlı grupların Iraka,
Rojavaya rahatça geçmesini sağlayacak birtakım politikalardan
maalesef bugüne kadar vazgeçmemiştir. Biz özellikle hem El Nusranın
hem de IŞİDin Suriyede ve Irakta güçlenmesinin hatalı NATO
politikalarıyla, Türkiyenin hatalı politikalarıyla direkt
ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Başta Türkiye olmak üzere,
Katarın ve Suudi Arabistanın da bu yanlışlarda büyük
payı olduğunu buradan ifade etmek istiyoruz. Burada eminim ki
Sayın Bakan ya da AK PARTİ adına konuşacak olan
konuşmacılar Türkiyeli askerlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarının muharip sınıftan olmamasını bir
gerekçe olarak önümüze getirecekler. Ancak biliyoruz ki muharip
sınıftan olmamaları önümüzdeki dönemde de bu
aşırı uçların Afganistanda yaşanan her
gelişmeyle ilgili Türkiyeyi hedefleştirmesi yönünde asla bir engel
olmayacaktır.
El Kaidenin,
IŞİDin ya da buna yakın olan aşırı örgütlerin
Türkiye içerisinde de çok rahat bir şekilde örgütlendiklerini, âdeta bütün
Orta Doğudaki örgütlenme omurgasını neredeyse Türkiye üzerinden
şekillendirdiğini de buradan ifade etmek istiyoruz. Rojavada yürütülen
saldırıların pek çoğunda bu omurgalı, örgütlü gücün
nasıl harekete geçtiğinin biz bire bir tanığıyız.
Hele hele son dönemde bu Musul Konsolosluğu baskınından sonra
Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği, siyasi ve
diplomatik pazarlıklar üzerinden birtakım takasların
yapılması, IŞİDin, El Kaidenin en önde gelen
kadrolarının âdeta Orta Doğu coğrafyasına tekrar
gönderilmesini de büyük bir tehlike olarak burada ifade etmek istiyoruz.
Biz Afganistana
yardımın asker göndermekle mümkün olmadığını
burada ifade etmek istiyoruz. Afgan halkına Türkiye yardım etmek
istiyorsa oraya doktor, mühendis, öğretmen göndermeli, orada açılan
bilimsel okullara teknik destekler sunmalı, kadınların,
gençlerin bilinçlenmesini sağlayacak çalışmalarda aktif görev almalıdır.
NATO kriterlerine göre yetişmiş olan Afgan polisleri değil,
Afgan halkının kimliğini, dinini, inancını, dilini
bilen, ona saygılı olan bir gücün gelişmesi için bizce çabada
bulunmalıdır. Güvenlik odaklı önlemlerin hiçbir zaman sonuç
alamayacağını, güvenlik odaklı önlemler yerine, oradaki
halkların barışını, huzurunu esas alacak birtakım
ilişkilenmelerin sonuç alacağını buradan tekrar ifade etmek
istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle ben genel olarak da AKP dönemindeki dış
politikayla ilgili birkaç hususu burada vurgulamak istiyorum. Maalesef, sadece
Afganistanda değil, demin ifade ettiğim gibi, Suriye ve Irak
başta olmak üzere, Orta Doğunun neredeyse tamamında
aşırı köktenci bazı örgütlerle iş tutan bir
dış politika bugün iflasın eşiğine gelmiştir.
Halklar yerine devletlerin çıkarını esas alan, bu konudaki iflas
etmiş politikalarla da devletler yerine artık örgütlerle muhatap olan
bir anlayışın bu dönemde devrede olduğunu ifade etmek
istiyoruz. Türkiye, yaptığı dış politika
yanlışları sonrasında giderek
yalnızlaşmış, en son başarkadaşı olan, bu
politikaların birlikte başyürütücüsü olan Katarla bile bir yol
ayrımına gelmiştir. Katar bile bu aşırı köktenci
örgütlerle artık arasına bir mesafe koymuş, Mısırla
ilişkileri düzeltmek üzere yeni birtakım diplomatik görüşmeleri
başlatmıştır.
Özellikle AKP
döneminde Irak, İran ve Suriyeyle ilişkilerin hangi seviyeye
geldiğini, dış politikada hangi ilişkilerin devrede
olduğunu incelememiz bile önümüzdeki dönem açısından
yanlışlardan dönülmesi, doğru politikaların üretilmesi
açısından bizce son derece öğreticidir. Hele hele bu NATOya
asker gönderme meselesiyle ilgili, daha önce Libyaya yapılan bir müdahale
sırasında dönemin Başbakanı, şimdiki
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğanın yapmış
olduğu konuşmayı da eminim ki hepimiz
hafızalarımızda taşıyoruz. NATOnun Libyada ne
işi var? diyerek NATOnun böyle bir hakkı
olmadığını ifade eden konuşması ve bunu kabul
etmeyeceğini ifade eden açıklamalarından sonra, maalesef, NATO
Libyaya müdahale etti ve Türkiye de ilk açıklamış olduğu
politikaların tam tersi bir noktada saf tutmak durumunda kaldı.
Bütün bu
dış politika yanlışlarının, özellikle
Neoosmanlıcı birtakım ütopik rüyalarla beslenen politikalarla
beraber Orta Doğu halklarında da büyük bir tepki
yarattığını, büyük bir antipati
yarattığını buradan vurgulamak istiyoruz. Hele hele
Rojavada ve Kobanide, tüm dünyanın gözleri önünde, tüm dünyanın
vahşet örgütü olarak ilan etmiş olduğu IŞİDle
arasına bile AKP Hükûmeti bugüne kadar tatmin edici bir mesafe koyamadı.
Kobani söz konusu olunca, Rojava söz konusu olunca oradaki Kürtlerin, oradaki
halkların kazanım elde etmemesi üzerine pervasızca yapılan
açıklamalar deyim yerindeyse bütün halklarda -başta Kürt halkı
olmak üzere- büyük bir öfkeyi, büyük bir tepkiyi beraberinde getirdi. Özellikle
ilk dönemlerde AKP ile benzer politikaları savunan pek çok gücün bugün
Rojava gerçekliğini, Kobani gerçekliğini, oradaki Kürtlerin,
diğer halkların statü talebinin meşruiyetini kabul etmek
durumunda kaldığı bir dönemde AKPnin hâlâ bu politikalarda
ısrar etmesini biz büyük bir yanlış olarak burada ifade etmek
istiyoruz. Bütün dünyadan baktığınızda Kobanideki tablo
nettir. Kobanide ve Rojavada insanlığı katletmeye
çalışan barbar bir IŞİD örgütü vardır; bunun
karşısında da orada insanlık onurunu kurtarmaya
çalışan YPJ-YPG öncülüğünde bütün halkların
birleşmiş olan enternasyonal bir gücü vardır.
Dolayısıyla, Kobani ve Rojava başta olmak üzere, Şengalle,
Irakla ilgili politikaların değişme zamanının geldiğini
buradan ifade etmek istiyoruz. Dışarıdaki algıda hâlâ
IŞİDle beraber AKPnin zikredildiği makalelerden
geçilmediğini buradan ifade etmek istiyorum. IŞİD, Kobaniye
saldırarak, Rojavaya saldırarak kendi sonunu getirecek bir
bombanın pimini çekmiştir ama bütün dünyadan bakıldığında
bu pimin bir ucunda Türkiyenin görülmesi son derece dramatik bir durumu
önümüze getirmektedir. Bu yanlıştan bir an önce vazgeçilmesi, Kürt
halkının, oradaki diğer bütün halkların statü talebiyle
ilgili meşruiyet zemininde yeni bir politikanın belirlenmesi hepimiz
açısından hayırlı olacaktır düşüncesindeyiz.
Bakın,
değerli milletvekilleri, ağırlaşan kış
koşulları altında tam bir aydır Türkiyeden Kobaniye mazot
ve tüp gaz geçirilmesi için müsaade istiyoruz. Bunu Türkiye kendi bütçesinden
talep etsin şeklinde bir yaklaşımımız da yok. Ya biz
buradan temin edelim ya da Cizire kantonundan müsaade edilen bir koridorla
Kobanide yaşayan siviller için, oradaki insani dramı düzeltmek için
mazot ve tüp gaz geçişine bile tam bir aydır Türkiye engel koyuyor.
Kobanideki istihbaratlarda, işi bitmek üzere olan IŞİDin
kimyasal silah saldırısı yapacağına dair çok güçlü
veriler var. Tam bir aydır IŞİDin kimyasal silahlarına
karşı Kobaniye gaz maskesi gönderme isteğimiz bile Türkiye tarafından
yerine getirilmiyor. Türkiye oradaki kantonlara âdeta düşmanlık edercesine
bu insanlık koridorlarını Kobani halkından, Rojava
halkından esirgemeye devam ediyor. Bu anlayışların büyük
zarar vereceğini, bölgesel kaosu artıracağını,
ülkemizin barışına hizmet etmeyeceğini ifade etmek
istiyoruz. İçeride yürüyen çözüm sürecinin bir amacının otuz
yıllık çatışmanın kalıcı barışla
sonuçlanması, bir diğer amacının da Orta Doğuda
tarihî bir Türk-Kürt ittifakının oluşturulması
olduğunu buradan tekrar özellikle Hükûmet yetkililerine ifade etmek
istiyoruz.
Biz, bütün bu
yanlışlıklardan bir an önce vazgeçilmesi, Afganistanla ilgili
de güvenliği önceleyen, askerî tedbirleri önceleyen, askerî tezkereleri
önceleyen yaklaşımlardan çok, oradaki halkların
barışını, demokrasisini, özgürlüğünü önceleyen
politikalarda yoğunlaşılmasının doğru
olacağını ifade ediyoruz.
Buradan,
Halkların Demokratik Partisi adına Genel Kurulu saygıyla
selamladığımı ifade etmek istiyorum.
Sağ olun.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın konuşmacı Cizre kantonu gibi
bir kelime kullandı. Böyle bir kanton yok.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Türkiyede yok canım.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Cezire mi, Cizre mi?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Öbür taraftakini, Suriyenin öbür
tarafındakini söyledi.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) El Cezire o. El Cezire mi, Cizre mi dedi?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) El Cezire mi? Tutanaklara doğru geçsin.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi
açısından ifade edeyim: Rojavada, şu anda, oradaki
halkların ilan ettiği üç kanton var, Afrin, Kobani ve Cezire kantonu.
Demin konuşmamda bahsettiğim kantonlar bunlar.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Cezire mi Cizre mi, onu anlamadık.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Cezire.
BAŞKAN
Cezire, tamam.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeş.
Buyurunuz
Sayın Türkeş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATOnun Afganistanda icra ettiği destek
misyonunun devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesiyle alakalı düzenlenen tezkere hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken, yeni yılın ülkemize yeni
yılın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini Cenab-ı
Allahtan diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hazır mevzubahis Afganistan iken, bu fırsattan
istifade ederek İslam âleminin içinde bulunduğu tarihsel döneme genel
hatlarıyla temas etmek, bu doğrultuda bir dizi tespit ve tahlil
yapmak istiyorum.
İslam
dünyası çok meşakkatli, çetin ve bir o kadar da hassas bir süreçten
geçiyor. Ne hazindir ki, Doğu Türkistandan Filistine, Yemenden
Suriyeye, Nijeryadan Bangladeşe ve Batının ta kalbine kadar
1,5 milyar Müslüman her gün binbir musibete muhatap kalıyor. Kanla,
savaşla, terörle, cinayetlerle, zulümle, zorbalıkla, baskılar ve
sindirmelerle, sistematik imha, inkâr ve asimilasyon operasyonlarıyla,
kundaklama, taciz, tecavüz ve kara propagandalarla bugün İslam
dünyası hem içten hem de dıştan saldırı
altındadır.
Değerli
milletvekilleri, biraz sonra değineceğim ve Müslümanlara
hayâsızca hücum eden yabancı menşeli tertiplere geçmeden evvel,
bizim de dâhil olduğumuz bu büyük âlemin bir iç muhasebesini yapmamız
gerektiğine inanıyorum. Söz konusu muhasebe, yıllarca dünya
Müslümanlarının hamiliğini yapmış olan Türkiye'de en yoğun
ve en kapsamlı biçimde işletilmelidir. Türkiye Cumhuriyet devletinin
bu istikamette millî ve manevi bir vazifesi vardır değerli
milletvekilleri ve sorumluluklarımızı almanın vakti
gelmiş, hatta geçmektedir.
Sormak istiyorum:
Kadınların metalaştırıldığı,
alınıp satıldığı, köleleştirildiği bir
düzene rıza gösterebilir miyiz? Oyun yaşındaki erkek
çocukların acımasız bir askerî eğitimden geçirilmesine,
küçücük kız çocuklarının, öğrencilerin zorla
evlendirilmesine göz yumabilir miyiz? Bir etnik grubun veya topluluğun
lanetli addedilip yaşadığı topraklardan sürülmek ve katledilmek
arasında bir seçime zorlanmasını hazmedebilir miyiz?
İçlerindeki amansız hastalığın bir tezahürü olarak
kafa kesenlerle, marazi eylemlerini dünyanın geri kalanıyla
paylaşanlarla aynı safta yer alabilir miyiz? Resmî ideolojilerin kabul
sınırları dışında kalan din âlimlerinin, cemaat
veya parti liderlerinin idama mahkûm edilmelerine, infaz edilmelerine sessiz
kalabilir miyiz? Gencecik fidanların yetiştirildiği,
eğitimden geçirildiği okullara hunharca baskın yapanlara
karşı tahammül gösterebilir miyiz? Bu soruların istisnasız
ve eksiksiz hepsine verilecek tek cevap Hayır.dır değerli
milletvekilleri. İşte, Türkiyemizin millî ve manevi vazifesi tam da
bu noktada yani verdiğimiz Hayır. cevabıyla başlıyor.
Değerli
milletvekilleri, şiddetin, hele ki hedef gözetmeyen ve barbarca uygulanan
şiddetin İslamiyette katiyen yeri yoktur. İslam,
ulaştığı diyarlara barış, huzur ve merhamet
götürür. Düşmanımızı dahi affetmemizi, bugün
affetmeyenlerin yarın affedilmeyeceklerini ilan eden Kuran-ı Kerimi
kötü emellerine, teröre alet edenlerle mücadele etmek bizim için, Türkiye için
bir manevi vazife olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, devletimizin İslam coğrafyasının birçok
bölgesinde çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşlar bünyesinde
icra ettiği askerî misyonlar mevcut. Mehmetçik Afganistan, Lübnan, Mali ve
Kosova gibi kritik ülkelerde varlık belirtiyor. Bu, elbette Türkiye için
önemli ve doğrudur fakat yeterli olmadığı da
aşikârdır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin unsurlarının
bu bölgelerde hazır bulunmasının yanı sıra ve belki de
en önemlisi, insani ve dinî kuruluşlarımızın da ciddi bir
faaliyete geçmesi gerekmektedir. Bütçede hatırı sayılır bir
paya sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığının
dışa daha fazla açılması, savaşın, dinî ve
mezhepsel çatışmaların yaşandığı sahalarda
daha faal olması lazımdır. Keza, TİKAnın
faaliyetlerinin de yapılacak stratejik bir planlama ve tercihlerle,
dünyanın belli bölgelerinde yoğunlaşmasının önünü
açmak akılcı bir seçim olacaktır. Hükûmetimiz, belki de iyi
niyetle Aynı anda her yerde olmalıyım. formülüyle hareket
ediyor ama maalesef neticeler her zaman umulduğu gibi olmuyor.
TİKAnın her bölgeye eşit ağırlık vermesi,
faaliyetleri dünya geneline yaymayı istemesi belki gurur vericidir ve
fakat netice itibarıyla bu istek akim kalmaktadır. Esas olan,
TİKAnın, uzun vadeli, konjonktürel ve kısır döngülerin
ötesinde kurgulanacak olan bir stratejik planlamayla uygulamalarını
hayata geçirmesidir. Bu anlamda bir dizi tercih yapılmalı ve
öncelikler belirlenmelidir. Örneğin, Kolombiyaya, Gürcistana veya
Moldovaya biraz daha az gidersiniz ama diğer bir yandan da Afganistana,
Somaliye, Yemene daha çok kaynak ayırırsınız. Elbette her
tercih bir vazgeçiştir fakat kararlılıkla yapılan
tercihlerin getirilerinin daha çok olacağı da açıktır.
Değerli
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığının dış faaliyetlerdeki önemini
yüce Meclisin kürsüsünden vurgulamak istiyorum. İslam dünyasının
içinde bulunduğu ve az önce tasvir etmeye
çalıştığım karamsar tablonun sebeplerini
irdelemeliyiz. Dış müdahaleler haricindeki iç çekişmelerimizin,
kavgalarımızın kaynağı nedir, buna
bakmalıyız. El Kaide, IŞİD, El Şebab, Boko Haram veya
Taliban gibi yapılanmaların doğumuna ve gelişimine hizmet
eden faktörler nelerdir, hangileridir, bu soruyu sormamız lazım. Bu
noktada, Türkiyenin millî, manevi ve özellikle de tarihî birikimlerinin
cevabı bulmamızda belirleyici rolü vardır diye düşünüyorum.
Biz, Yemenden Kosovaya, Tunustan Filistine, Şamdan Cezayire kadar
uzanan bir kuşakta, asırlar boyunca barış sağlamış
bir devlet geleneğinin mirasçısıyız. Bu anlamda
Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlardan Kuzey Afrikaya kadar
İslam dininin yaygınlaşmasına, yerleşmesine ve
pekişmesine de doğrudan hizmet etmiştir. Modern Türkiyenin
millî ve manevi misyonunu aldığı tarihsel kaynak da işte
tam bu birikimde aranmalıdır. Diyanet İşleri
Başkanlığı ecdadımızın tarihte
gerçekleştirdiği söz konusu büyük atılımın son
halkası ve modern temsilcisidir, en azından öyle olmalıdır.
Dolayısıyla, içte sıkışıp kalmak yerine
dışa açılmalı ve hizmetlerini kabul eden ülkelere
ulaşmalıdır. Doğrusunu isterseniz, bu anlamda Diyanet
İşleri Başkanına tahsis edilen yüz binlerce dolarlık
lüks makam aracının parasının da İslam dünyasına
verilebilecek üstün hizmetlerde kullanılmasını arzu ederdim. Bu
meselenin de altını bu vesileyle çizmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, İslam dünyası kendisine şu soruları
yöneltmelidir: Türkiyeden niçin bir El Kaide, bir IŞİD, bir Boko
Haram çıkmıyor? Niçin bu musibetler benim ülkemi buluyor? Niçin
savaş, terör ve kan yalnızca benim ülkemdeki Müslümanları
buluyor? Bu soruların sorulduğu an, Diyanet İşleri
Başkanlığının yalnız Türkiye için değil, tüm
İslam âlemi için arz ettiği ehemmiyet herkesçe daha iyi idrak
edilecektir. Devleti yönetenleri bu hususta düşünmeye ve inisiyatif almaya
davet ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, biraz da madalyonun diğer yüzüne bakalım. Elbette
dünya Müslümanlarının acılarının tek sorumluları
kendileri, iç çatışmaları, anlaşmazlıkları veya
teşkilatsızlıkları değildir. Örneğin, bugün DAEŞ
şeklinde anılan ve fakat ilk çıkış
yıllarında Irak Şam yani Levant İslam Devleti ismiyle
faaliyet gösteren IŞİDi gözünüzün önüne bir alın. Gerçekten
Orta Doğu menşeli olan bir örgüt niçin bir Batı kavramı
olan Levant ismini kullansın ki, niye böyle bir isimle çıksın?
Aynı şekilde, bu örgütün lideri olan sözde halifenin 2011-2012
yılları arasında çekilen bir fotoğraf karesinde bir
yabancı senatör ile sohbet hâlinde iken görüntülenmesine ne diyeceğiz?
Yine, söz konusu örgütün yalnızca Müslümanları öldürmesini,
türbeleri, camileri yıkmasını nasıl izah edeceğiz?
Bunlar son derece masumane, doğru ve isabetli sorulardır değerli
milletvekilleri. Ve devam ediyor: Petrol yataklarının, doğal gazın,
bu gibi zengin yer altı kaynaklarının yoğun olarak bulunduğu
Orta ve Batı Afrikanın son dönemlerde
karşılaştığı iç savaşları, darbeleri,
bölünmeleri nasıl açıklayacağız? İşte
Sudanın durumu ortadadır, Malide ve Orta Afrikada kan gövdeyi
götürüyor, Nijerya sapkın bir örgütle mücadele ediyor, Burkina Fasoda geçtiğimiz
aylarda bir askerî darbe yaşandı. Bunların eş zamanlı
yaşanması basit bir tesadüf müdür?
İşte,
Afganistan. Derin bir tarihi, kültürü ve yeri olan Afganistanı afyon ve
haşhaş batağına terk ettiler. Bitmedi, daha da ileriye
gidelim. Yemende aniden hortlayan mezhep temelli çatışmaları
nasıl yorumlamalıyız? Keza, Somalide, daha doğrusu
uluslararası ticaret geçiş güzergâhı olan Aden Körfezinde bir
dönem alıp başını giden korsanlık faaliyetleri
nasıl oluyor da bıçak gibi kesildi? Aranızda Somalideki
korsanları hatırlayanınız kaldı mı, merak
ediyorum doğrusu.
İsrail niçin
ısrarla Gazzeyi, Gazze Şeridini vuruyor değerli
milletvekilleri? Niçin Gazze Şeridindeki Yahudi yerleşim bölgeleri
artırılıyor? Salt siyasi, dinî veya ideolojik sebeplerden mi, yoksa
Doğu Akdenizdeki doğal gaz rezervlerinin tekeli ve sözde emniyeti
için mi? Keza, Mısırdaki darbenin ana sebebi neydi? Sisi niçin
Mursiye tercih edildi? Sebep sadece ideolojik miydi? Eminim ki bugün Doğu
Akdenizdeki münhasır ekonomik bölge dâhilinde gerçekleşen ittifak
sizlere bir şeyler fısıldıyordur, enerji lobisi
kavramı size bir şeyler çağrıştırıyordur.
Değerli
milletvekilleri, yönelttiğim bu sorulara verilecek cevaplardan ziyade, bu
sorulardan ders çıkarmalıyız. Ne için? Uzun vadeli, millî ve
partilerüstü bir devlet stratejisi kurgulamak için. Aslında söz konusu
soruların açıldığı tek bir kapı vardır, o da
dış politikadaki buz gibi gerçekçilik yani realizm
gerekliliğidir. Burada komplo, tertip veya tezgâh aramıyorum,
sormakla ve sorgulamakla yetiniyorum. Örneğin Batı senaryosu,
Batı oyunu, Batı tuzağı şeklindeki yakınmaları, eleştirileri veya
suçlamaları her gün duyar olduk.
Değerli
milletvekilleri, bu eleştirilerin aslında bir özeleştiriye
evrilmesinin zamanı gelmiştir. Batı kendi menfaatlerine uygun ve
realist bir politika izliyor diye onları nasıl suçlayabiliriz? Burada
niçin biz karşı koyamıyoruz ve niçin kendi menfaatlerimize uygun
bir siyaset üretemiyoruz, tatbik edemiyoruz diye esas kendimizi
eleştirmeliyiz. Türkiyemizin böyle bir devlet birikimi, kudreti ve gücü
vardır değerli milletvekilleri. Hatamız, başta da ifade
ettiğim gibi, millî strateji yoksunluğumuzdur. Böylesi realist bir
politikaya bizim devlet aklımız da, insan kaynağımız
da, siyasetçilerimiz de hazırdır. Yeter ki ortak bir planlama ve
irade olsun. Böylesi bir çizgiye Türkiye'nin olduğu kadar, az önce de
değindiğim gibi, İslam dünyasının da hayati derecelerde
ihtiyacı vardır. Konuşmamın başında üzerinde
durduğum millî-manevi misyonumuzun örgüsü de işte tam bu noktada
başlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, son olarak Batıda yükselen İslamofobi
eğilimleri ve vakalarıyla alakalı da bir çift söz etmek istiyorum.
2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde alınan sonuçlar âdeta bugünlerin
habercisi mahiyetindeydi. Avrupadaki ırkçılık ve İslam
düşmanlığı, sandıktan sonra şimdi de sokağa
yansımaktadır. 2011 yılında Norveçte Breivikle harekete
geçen sivil haçlı inisiyatifi son olarak Almanyada PEGIDA örneğiyle
zirve noktalarından birine ulaşmış, Avrupada yaşayan
Türklere ve Müslümanlara karşı bir nefret kampanyasına
dönüşmüştür. Üzülerek ifade etmem gerekir ki Hükûmetimizin bu noktada
Avrupa devletleri bünyesinde, özellikle de Almanya nezdinde girişimlerde
bulunduğunu duymadım, görmedim. Yine, bu kaygı verici
gelişmelerle ilgili rahatlatıcı hiçbir mesaj da verilmedi
kamuoyuna. Hükûmetimizin ırkçılığın, ayrımcılığın
ve nefretin asla ifade özgürlüğü kapsamına girmeyeceğini, bunun
açık bir demokratik zafiyet olduğunu ve Türkiye'ye ders verenlerin
evvela kendi kapılarının önünü, hatta evlerinin içini
temizlemesi gerektiğini Almanyaya açıkça iletmesi lazımdı
diye düşünüyorum.
19uncu
yüzyılın sonunda Kaiser II. Wilhelmin tüm Müslümanların hamisi
sıfatını kendiliğinden üstlendiğini, 20nci
yüzyılın başında Alman halkının Jön Türklere,
merhum Enver Paşaya, merhum Gazi Mustafa Kemal Atatürke hayranlıkla
baktığını, Birinci Dünya Savaşı esnasında
ülkelerinin Müslümanlarla omuz omuza savaştıklarını ne de
çabuk unuttular. Bunların kendilerine hatırlatılması
lazımdı diye düşünüyorum. Avrupa genelinde gitgide çoğalan
irili ufaklı sivil haçlı inisiyatifleri camilerin
kundaklanmasından tutun da Türk ve Müslüman kızların öldürülmesine
kadar varan eylemlerle İslam düşmanlığını
toplumsal bir temele yaymak istiyor. Söz konusu gidişata en gür sesle
itiraz etmesi gereken Hükûmet ise anlaşılmaz bir şekilde
sessizliğini muhafaza ediyor. Avrupada her geçen gün zemin kazanan sivil
haçlı inisiyatifine karşı Hükûmeti gerekli mercilere Türkiye
Cumhuriyeti devletinin rahatsızlığını bildirmeye ve bu
mesajları kamuoyuyla da paylaşmaya çağırıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra ettiği
destek misyonunun devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesiyle alakalı düzenlenen tezkere hakkındaki görüşümüz
elbette müspettir ancak son defa altını çizerek söylüyorum, askerî
misyonlara katılım yeterli değildir, kâfi değildir;
terörle, savaşla, yıkıcılıkla mücadelede insani ve
manevi tüm imkânlarımızı seferber etmeliyiz. Bunu hem
Türkiyemizin hem de topyekûn İslam âleminin yüksek menfaatleri için
yapmalıyız, sonradan geç kalmışlığımız,
keşkemiz olmasın.
Konuşmama son
verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türkeş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu.
Buyurunuz
Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afganistanda NATOnun icra edeceği kararlı destek
misyonuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilvesile, 5 Ocak
Adananın kurtuluşunun tüm Adanalı milletvekillerimiz adına
kutlu olmasını diliyorum.
Sözlerime
başlarken, değerli insan, topluma ve siyasete önemli hizmetler
vermiş Adana Milletvekilimiz Murat Bozlaka Allahtan rahmet, ailesi ve yakınlarına,
Halkların Demokratik Partisi Grubuna başsağlığı
diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, insanlık için hayırlı olmasını
dilediğim 2015 yılı, ülkemiz açısından çok önemli iç
ve dış gelişmelerin yaşanacağı bir dönem
olacaktır. Dış ilişkilerimize, Ermeni iddialarına
kaynak teşkil eden 1915 olaylarının 100üncü yıl dönümü,
bölgemizde özellikle Suriye ve Kıbrıs bağlamında
yaşanması muhtemel gelişmeler 2015e damgasını
vuracaktır.
İçeride ise
gündemimizin ana maddelerini genel seçimler, çözüm sürecinin akıbeti,
yolsuzluklar, anayasa tartışmaları, ekonominin
kırılgan durumu ve laikliğe yönelik saldırılar
oluşturacaktır.
Bu noktada
bazı gözlemlerde bulunmak istiyorum. 2015in bu ilk günlerinde, ülkemiz
nerededir diye sorduğumuzda yanıt nettir ve durum maalesef hiç iç
açıcı değildir. Türkiye vahim bir girdap içinde
savrulmaktadır, demokrasi bitmiş, temel hak ve özgürlükler diğer
birçok şey gibi sıfırlanmıştır. Anayasamıza
göre parlamenter sistemle yönetilmesi gereken ülkemizde bugün iktidarın
gücü fiilen otoriter bir başkanlık sistemine dayanmaktadır. AKP
iktidarı, ayak bağı olarak gördüğü erkler
ayrılığını rafa kaldırmış, her
kararın tek bir kişi tarafından belirlendiği bir yönetim
tarzını benimsemiştir. Cumhurbaşkanı yürütme erkini
tamamen uhdesine almış gibi hareket etmekte, bu duruma sessiz
kalmayı onuruna yedirebilen Başbakan ise sanki öyle
değilmiş, yürütmenin başı kendisiymiş gibi
davranmaktadır. Kararları alan makam icraattan sorumlu değildir,
yürütmeden sorumlu olan Başbakan ise kararları alan makam değildir.
Hiçbir ülkede, hiçbir rejimde benzeri olmayan, siyaset bilimine yeni bir
kavramla geçmesi beklenen bu tuhaf durumu Türkiyemiz her gün
yaşamaktadır. Daha dün, Yolsuzluk yapan kardeşim dahi olsa
kolunu keserim. diye şeriatçı bir çıkışın sahibi
bir Başbakana rağmen, ilgili soruşturma komisyonunun AKPli
üyeleri başka bir kaynaktan aldıkları talimat uyarınca 4
bakanın Yüce Divana sevkine Hayır. demişlerdir. AKP, ne
yazık ki Türk siyasi tarihinde doldurulacak kara bir sayfa
bırakmamakta ve utanç zincirine yeni halkalar eklemekte kararlı
gözükmektedir. Yalnız, uyarıyorum: Burada kaldırılan
ellerle vicdanlara vurulan darbeler fani ve geçici, adalet ise baki ve
ebedidir. Suçlular adalet önünde, vicdanlar ise ahirette bir gün mutlaka hesap vereceklerdir.
Halka vereceğiniz hesabı elinizdeki geçici iktidar gücüyle ancak
erteleyebilirsiniz ama sonunda hesap vermekten kaçamazsınız.
Değerli
arkadaşlar, hukukun üstünlüğü ve yargının
bağımsızlığına yürütme tarafından indirilen
darbelerle demokrasimiz en ağır kayıplarını
vermiştir. Demokrasinin teneffüs ettiği oksijen olan adaletin bugün
ülkemizde sadece kırıntıları kalmıştır.
Bugünlerde, bir yerde adalet tecelli ettiğinde olağanüstü bir olay
olmuş gibi hepimiz seviniyoruz. Oysa adalet, gerçek demokrasilerde önemli ancak
sıradan ve kimseyi şaşırtmayan bir süreçtir. Biz ise
adaletin kırıntılarıyla yetinmek durumunda
bırakılıyoruz, bu kadarını da nesilleri tüketilmeye
çalışılan, sorumluluk sahibi, cesur ve dürüst hâkim ve
savcılarımıza borçluyuz.
Kalıcı
ve kapsamlı etkileri bakımından derin hasar gören bir diğer
alan ise eğitim sistemimiz olmuştur. Bilime dayalı eğitime
son verilip inanca dayalı, dogmatik ve çağ dışı
medrese düzenine geçilerek, bilim ve bilimsel kuruluşlar
yozlaştırılarak cumhuriyetimizin harcını oluşturan
laiklik ilkesi de eğitim yoluyla bitirilmek istenmektedir.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği
karartılmakta, beyinleri safsatalarla işgal edilmektedir. Gelecek
nesillerin zihinlerine ve bir ülkenin geleceğine eğitim sistemi
üzerinden dayatılmaya çalışılan bu gerici
anlayışın ülkemize maliyeti çok ağır olacaktır.
Sovyetler döneminde, komünist rejimin en büyük günahının
insanların hayallerini öldürmesi olduğu söylenir, meğer bundan
da beteri varmış. Bugün, AKP iktidarına mahsus eğitim
anlayışıyla insanların
yaratıcılığına, sorgulama yeteneklerine gem vurulmak,
korkan, itiraz etmeyen, biat eden bireyler ve bu dogmatik anlayışa
itiraz edenleri susturacak kindar nesiller yetiştirilmek istenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2015 yılı uzun süredir sözü edilen çözüm sürecinin
akıbeti bakımından da kritik bir yıl olacaktır. Gerçek
bir karşılığının olmamasına,
varlığı iddia edilen içeriğinin ve takviminin hâlâ meçhul
olmasına rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kan
akışının durmasının kalıcı hâle gelmesi
için çözümden yana olduk. Eleştirdik ama engelleyici olmadık.
Kendimiz yapıcı önerilerde bulunduk, önerilerimizi Hükûmete götürdük,
yasa teklifi verdik ancak kaygılıyız. Kaygımızın
ana kaynağı, AKPnin daha önce defalarca yaptığı gibi,
çözüm sürecini seçimler öncesi Kürt yurttaşlarımızın
oylarını çelmeye yönelik siyasi bir taktik olarak kullanmakta
olması yolundaki güçlü kanaattir. Görünen odur ki AKP ile PKK
arasındaki tüm pazarlıklar Hükûmetin bile hâlâ terörist olarak
nitelendirdiği PKKnın başı Abdullah Öcalanın serbest
bırakılması noktasında düğümlenmektedir.
Öcalanın akıbeti gerçek, kapsamlı ve kalıcı bir
çözümün yerine geçerse AKP hedefine ulaşır, Kürt
yurttaşlarımız zafer elde ettiklerini düşünerek kutlamalar
yapar fakat çözümsüz bırakılan Kürt meselesi topluma orta ve uzun
vadede büyük zarar verir. Bundan üç yıl önce, 5 Ekim 2011 tarihinde yine
bu kürsüden yaptığım konuşmada ifade ettiğim üzere,
çözüm için nihai mekânın AKP-PKK gizli müzakere masası değil bu
yüce Meclis olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2015 yılında ülkemizin karşı
karşıya kalabileceği en olumsuz gelişmelerden biri, Amerika
Birleşik Devletleri Kongresinin Ermeni soykırımı
iddialarını destekleyen bir karar alma
olasılığıdır. Zira, AKPnin dış politikada
yarattığı enkazın da katkılarıyla Amerika
Birleşik Devletlerinde bütün taşlar Ermenilerin lehine dizili
gözükmektedir. Başkan Obama, soykırım öyküsünü kabul
ettiğini peşinen ilan etmiş ve bunu Türkiye ziyareti
sırasında bile teyit etmiş bir siyasetçidir. Bugün,
Amerikalıların deyimiyle topal ördek konumunda olan Obama, iç ve
dış baskılara karşı güçlü değildir. Üstelik,
Türkiye-Amerika ilişkilerinde şu sıralarda yaşanan,
özellikle Orta Doğudaki gelişmeler ve terörle mücadele
konularındaki sıkıntılar hem Amerikadaki Ermeni
baskısının daha fazla hissedilmesine neden olmakta hem Kongre
karşısında Başkan Obamayı zayıf
düşürmektedir. Öte yandan, cumhuriyetçi ve demokrat farkı
gözetmeksizin gerek Senato gerek Temsilciler Meclisinde Ermeni
iddialarını onaylayacak çoğunluklar her zaman olmuştur.
Dolayısıyla, bugüne kadar Kongreden bir soykırım
kararının çıkmamış olmasının nedeni yeterli
sayısal çoğunlukların bulunamaması değil, Amerikan
yönetimlerinin ulusal çıkar savını kullanarak Kongreyi
frenlemiş olmasıdır. AKPnin izlediği iç ve dış
politikalar nedeniyle Beyaz Saray, Türkiye bağlamında ulusal
çıkar kartını bu sefer kullanmayabilir.
Kısacası,
2015te Başkan Obamanın Kongreyi durdurması bir hayli zor
görünmektedir. Ayrıca, Kongre üzerindeki Ermeni baskıları
karşısında Türkiyenin hep yanında yer alan güçlü Yahudi
lobisi de Türkiye-İsrail ilişkilerinin olumsuz durumu nedeniyle
artık yanımızda değildir. Ayrıca, IŞİDe
militan ve silah desteği verdiği iddiaları nedeniyle Türkiyenin
uluslararası toplumda giderek daha fazla zan altında kalması da
Kongrenin kararını etkileyebilecektir.
Amerikan
Kongresinden çıkacak bir soykırım kararı niçin önemlidir?
Birçok karar gördük, bir tane de oradan çıksın. diyenleriniz
olabilir. Yanıt: Çok nedenle ve diğer ülkelerin benzer karar
yasalarından farklı anlam ve sonuçları olacağı için
önemlidir.
Birincisi: Böyle
bir karar Türkiye-Amerika ilişkileri üzerinde yıkıcı bir
deprem etkisi yapar ve etkileri siyasi ve stratejik boyutlarda derin ve
kalıcı olur.
İkincisi: Bu
doğrultuda henüz karar almamış ülke parlamentolarını
Ermeni tezleri lehinde etkiler.
Üçüncüsü:
Olası Kongre zaferiyle, Ermeni tarafı eylemlerine ciddi moral
takviyesiyle devam eder.
Dördüncüsü ve en
önemlisi olarak: Ermeni tarafı, bugüne kadar toplumsal ve siyasal planda
yürüttüğü mücadelesini Amerikan Kongresinin kararıyla hukuki plana
taşıyacak manivelaya erişmiş olur. Ermeni
tarafının hedefi sadece soykırım öykülerini kabul ettirmek
değil, ayrıca Türkiyeye ağır bir bedel ödetmektir.
İşte, bu nedenlerle, Kongre kararının özel anlam ve önemi
vardır. Çünkü bu karar, Türkiyeden toprak, mal ve mülkiyetlerin iadesi,
mülklerin iadesi, tazminat ve sigorta bedellerinin ödenmesi taleplerinin ABD
mahkemelerine götürülmesinin önünü açacaktır. Toprak taleplerinin ciddiye
alınacak bir yanı yoktur ancak diğer unsurlar ciddidir. Amerikan
mahkemeleri, şimdiye kadar Ermeniler tarafından açılan bu tür
davaları Bunlar siyasi yönü de olan davalardır, Amerikan yönetiminin
bu konuda ulusal çıkarlara işaret eden yol gösterici bir kararı
yoktur. gerekçesini de öne sürerek ret yoluna gitmişlerdir.
Dolayısıyla, Ermeni iddialarını destekleyen bir Kongre
kararı, içeriğine de bağlı olarak, Amerikan mahkemelerinde
Türkiye aleyhinde çok sayıda dava açılmasının önünü açacak
ve bu davalardan Türkiye aleyhinde kararlar çıkmasını mümkün
kılacaktır. Amerikadaki bu olumsuz potansiyel, Avrupada, ilgili
Avrupa Birliği çerçeve kararına göre üye ülkeler tarafından
yapılacak yasal düzenlemelerle birleştiği takdirde, benzeri
davalar münferit Avrupa ülkelerinde ve Avrupa mahkemelerine de gelebilecektir.
Özetle, ülkemizi Amerika ve Avrupayla ilişkilerimizde tam bir hukuki
kâbus senaryosu beklemekte olduğunu göz önünde tutmamız
gerekmektedir. Ne biz Ermenilerin ne de Ermeniler bizim tarih öykümüzü kabul
etmeyeceğine göre, ortak bir buluşma noktası aramamız
şarttır. Böyle bir uzlaşı şansı taraflardan
birinin diğerine görüşlerini kabul ettirmesi ihtimalinden çok daha
güçlü ve fazladır. Bu nedenle, 2015 yılının bir büyük
kırılma noktası değil, iki tarafın uzlaşarak
buluşacağı bir nokta olması için
çalışmalıyız. Ortak tarihimizden
korkmadığımızı, Ermenilere düşman
olmadığımızı, tam aksine onlarla tarihsel dostluğumuz
olduğunu göstermeliyiz. Kuşkusuz, Hükûmet ve kurumlarımız
tarafından yapılmakta olan çok yönlü hazırlıklar
vardır ancak bunlar uzlaşı önermekten uzak, savunma odaklı
hazırlıklar olduğu için, etkileri muhtemelen
sınırlı olacaktır. Dolayısıyla, bu
hazırlıklara ek olarak başka yaklaşımlar da
geliştirmeliyiz. Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin oy
birliğiyle yaptığı 13 Nisan 2005 tarihli deklarasyon
doğrultusunda yeni bir girişim başlatılabilir.
Yapılabilirse böyle bir girişimin mahiyeti yine bu çatı
altında belirlenmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs, Suriye, Irak, bölgesel
Kürt dinamikleri, Arap Baharı, Dağlık Karabağ ve Ukrayna
gibi sorunlara zamanımız kalmadığı için
değinmeyeceğim. Ancak, 2015 yılında bu
saydığımız konulardaki gelişmeler de ülkemizi
doğrudan etkilemeye devam edecektir. Eğer Davutoğlundan bir
enkaz olarak miras kalan mevcut dış politika yönelimleri köklü bir
değişikliğe uğramazsa dünyada ve bölgemizde yaşanan
gelişmelerin ülkemiz için olumsuz etkileri artarak, yoğunlaşarak
devam edecektir.
Sayın
Başkan, bu genel çerçeveyi çizdikten sonra, şimdi Afganistan
tezkeresi konusuna geçmek istiyorum. NATOnun Afganistanda icra edeceği
Kararlı Destek Misyonu kapsamındaki bu tezkerenin süresi ve
amacı bellidir. Cumhuriyet Halk Partisi, temelleri Mustafa Kemal Atatürk
tarafından atılan Türkiye-Afganistan dostluğunun her zaman
yanında olmuş, bu dostluğun bütün dönemlerde güçlenmesini ve iki
kardeş halkın dayanışmasının her koşulda
sürmesini savunmuştur. Afganistanda haziran ayında ikinci turu yapılan
başkanlık seçimlerinin sonuçları üzerinde nihayet mutabakat sağlanmış
ve Başkan Eşref Gani ile rakibi Abdullah Abdullah
ortaklığında, bakanlıkların eşit olarak
bölüneceği bir millî birlik hükûmeti kurulması
kararlaştırılmıştır. Bu girişimin
başarıyla sonuçlanması Afganistanın geleceği,
Afganistana olan dış desteğin kesintisiz sürmesi, özellikle
Afgan halkına daha iyi ve sağlıklı yaşam
koşullarının sağlanması açısından hayati
önem taşımaktadır.
Türkiye, bütün
iktidarlar döneminde, mevcut iktidar dönemi dâhil, Afgan halkıyla birlik
içinde olmuş ve son yıllarda yaptığı katkıyı
çeşitlendirip zenginleştirerek Afgan kardeşlerimizle
dayanışmamızı güçlendirmiştir. Bunu olumlu
karşılıyoruz ve bunu takdir ediyoruz.
Önümüzdeki
Afganistan tezkeresi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
kararları çerçevesinde NATO tarafından üstlenilen
yardımların sürmesini sağlayacak düzenlemeler öngörmektedir.
Tezkerede, Mehmetçiğin -muharip bir görevi yine olmayacak- sadece
eğitim, danışmanlık ve yardım işlevleriyle
iştigal etmesi öngörülmektedir. Yabancı askerlerin Türkiye üzerinden
gidiş ve gelişleri ise Afganistan bağlamında bugüne kadarki
uygulamaların devamı niteliğindedir. Bildiğiniz üzere, ISAF
çerçevesinde de üçüncü ülkelerin askerleri Almanyadan, Amerikadan, diğer
ülkelerden Samsun, Trabzon gibi illerimiz üzerinden Afganistana gitmişler,
dönüşlerinde de yine aynı güzergâhları kullanagelmişlerdir.
Sonuç olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz Afganistan tezkeresine olumlu oy verecektir.
Tezkerenin kardeş Afgan halkı ve Afganistan için hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Loğoğlu.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Berat
Çonkar.
Buyurunuz
Sayın Çonkar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATOnun Afganistanda icra edeceği Kararlı
Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz üzerinden
Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında Türkiyede
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Hükûmete
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca iki yıl süreyle izin
verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin
Afganistanla kökleri tarihe dayanan dostluk ve kardeşlik
bağları bulunmaktadır. İlişkilerimiz, 1921 tarihindeki
ittifak anlaşmasıyla ahdi bir temele oturtulmuş, söz konusu
anlaşma çerçevesinde ülkemiz, Afganistana çeşitli alanlarda
yardımlar sağlamıştır.
Genç Türkiyeyi
tanıyan ikinci devlet olan Afganistan, ülkemizin dış politika
öncelikleri arasında yer almaktadır. Bu çerçevede Türkiye,
Afganistan'ın millî birliğini, bütünlüğünü,
bağımsızlığını ve modernleşme
çabalarını desteklemiş ve Afgan halkının refah içinde
yaşamasını teminen Afganistanla dayanışma içinde
olmuş; mülki, askerî, kültür, eğitim ve sağlık gibi temel
alanlarda devlet kurumlarının gelişmesinde önemli rol
oynamıştır.
1932-1960
yılları arasında ülkemiz, Afganistana öğretmen, doktor,
subay ve çeşitli alanlarda birçok uzman göndermiştir. Bu yakın
dostluk ve iş birliği, Afganistan'ın Sovyetler Birliğinin
etkisi altına girmesine kadar devam etmiştir. Ülkemiz,
Afganistanın 1989 yılında Sovyetler Birliği
işgalinden kurtulmasından günümüze kadarki süreçte Afganistan'a
istikrar ve barış getirilmesine yönelik çabalara katkıda
bulunmayı kararlılıkla sürdürmüştür.
Afganistanla
mükemmel düzeyde seyreden ikili ilişkilerimiz Sayın
Cumhurbaşkanımızın 18 Ekim 2014 tarihinde Afganistana
gerçekleştirdiği resmî ziyaretle
taçlandırılmıştır. Söz konusu ziyaret, kırk
altı yıl aradan sonra Türkiyeden Afganistana
Cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan ilk ziyaret olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu üzere, 1970lerin sonundan
itibaren işgal ve iç savaşın istikrarsızlığa
sürüklediği Afganistanda terör örgütleri barınma imkânı
bulmuşlardır. 11 Eylül 2001 tarihinde ABDde gerçekleştirilen
terör eylemleri; istikrarsızlık içindeki ülkelerin yalnız kendi
toplumları için değil, tüm uluslararası toplum için de birer
tehdit oluşturduğunu bizlere acı bir biçimde göstermiştir.
Bu çerçevede, istikrarın yeniden hâkim kılınması
amacıyla Afganistanda NATO öncülüğünde 2001 yılında
başlatılan ISAF Harekâtıyla bağlantılı
geçiş süreçleri devam etmektedir.
Afgan halkı,
2014 yılında düzenlenen cumhurbaşkanlığı
seçimlerine yüksek oranda katılım sağlayarak ülkesinin
geleceğini bizzat belirleme kararlılığını
uluslararası topluma göstermiştir. Siyasi geçiş sürecinin en
önemli unsurunu teşkil eden cumhurbaşkanlığı
seçimleriyle, Afganistanda yönetim ilk defa demokratik yollardan el
değiştirmiştir.
Bununla birlikte,
Afganistanda geride bıraktığımız on üç
yılın kazanımları hâlen
kırılganlığını korumaktadır. Çeyrek
yüzyılı aşkın süredir devam eden işgal ve iç
çekişmeler nedeniyle büyük tahribata uğramış olan
Afganistan, dünyanın en fazla yıkıma uğramış
ülkelerinden biridir. Sosyal göstergeleri en düşük seviyelerde yer almakta
olup halkın büyük bölümünün hâlen elektrik, temiz su, temel
sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimi, maalesef,
bulunmamaktadır.
Birleşmiş
Milletlerin tahminlerine göre, hâlen Afganistan'ın gayrisafi millî
hasılasının yüzde 60'ı afyon üretiminden temin edilmektedir.
Farklı kaynaklara göre ise halkın yüzde 50 ila yüzde 80inin günlük
geliri 1 doların altındadır. Bu itibarla, uluslararası
toplumun Afganistana güvenlik, kapasite oluşumu ve kalkınma
alanlarında desteğini sürdürmesi büyük bir önem
taşımaktadır.
Türk-Afgan
dayanışmasının bir göstergesi olarak ülkemizin 2001
yılından itibaren ikili planda Afganistanda yürüttüğü
kalkınma programı, 300 milyon doları aşan mali
değeriyle, Türkiyenin bugüne kadar bir ülkeye gerçekleştirdiği
en büyük dış yardım programı olmuştur. Son olarak,
ülkemiz, 2015-2017 döneminde, Afganistanın kalkınmasına proje
temelli olarak 150 milyon dolar tutarında katkı yapmayı taahhüt
etmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, Afganistanın
kalkınmasına büyük bir önem vermektedir. Bu kapsamda, Türkiye, bugüne
kadar Afganistanda 800ü aşkın proje gerçekleştirmiştir.
Kardeş Afgan halkı arasında etnik ayrım gözetmeden
yapılan bu yardımlar, Afganistandaki 34 vilayetin tamamında en
az birer proje olarak hayat bulmuştur.
Ülkemizin Afganistana
yaptığı kalkınma yardımlarında en büyük pay
eğitime ayrılmıştır. Türkiye, bugüne kadar
Afganistanda 85 okul inşa etmiş, 700 binden fazla Afgan
vatandaşı ülkemizin inşa ettiği okullarda eğitim
hizmetlerinden yararlanmıştır.
Afganistana
yapılan kalkınma yardımlarının ikinci büyük kalemini
sağlık hizmetleri oluşturmaktadır. Toplam 214 projenin
gerçekleştirildiği sağlık alanında, 17 hastane ve
klinik inşa edilmiş ve onarılmıştır. 2 hastane ve
2 klinik son beş yıldır ülkemiz tarafından işletilmekte
olup bugüne kadar yaklaşık 3,5 milyon Afgan, ülkemizin
işlettiği hastane ve kliniklerin sunduğu sağlık
hizmetlerinden yararlanmıştır.
Sağlık
alanında Afganistana uluslararası toplum tarafından sunulan en
büyük katkılardan birini Aliabad Hastanesi Projesinin teşkil etmesi
beklenmektedir. Söz konusu proje kapsamında, ülkemizin önümüzdeki beş
yıl için 150 milyon dolar tahsis etmesi planlanmaktadır.
Kalkınma
yardımlarının diğer bir kalemini ulaştırma ve
depolama hizmetleri oluşturmaktadır. Bu alanda, yol
inşaatı, asfaltlama, köprü inşaatı ve onarımı
gibi toplam 20 proje gerçekleştirilmiştir. Tarım,
ormancılık, balıkçılık, altyapı, sulama ve sivil
havacılık Afganistana yaptığımız kalkınma
yardımlarındaki diğer alanları teşkil etmiştir.
Kültür ve sosyal barışa
katkı alanında 43 proje hayata geçirilmiştir. Bu alandaki
katkılarımız çerçevesinde Türk-Afgan Mevlâna Celâlettini Rûmi
üniversitesinin kurulması çalışmaları devam etmektedir.
Acil ve insani
yardımlar kapsamında da toplam 51 proje gerçekleştirilmiş, ayrıca
son olarak, Mayıs 2014te meydana gelen sel felaketi akabinde ülkemiz yine
Afganistana yardım elini uzatmıştır.
Ayrıca,
Afganistan Dışişleri Bakanlığının
bilişim altyapısının desteklenmesini teminen Afgan
Dışişleri Bakanlığının donanım ve
yazılım başta gelmek üzere, tüm bilişim altyapısı
Dışişleri Bakanlığımız tarafından
kurulmuştur. Keza, Dışişleri
Bakanlığımız tarafından Afgan diplomatlara muhtelif
konularda ülkemizde eğitim verilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, Afganistandaki asayişin teminine verdiği
önem çerçevesinde, Afgan Ulusal Polisine yönelik kapsamlı eğitim
programları da düzenlemektedir. Bu çerçevede, bugüne kadar toplamda 17 bin
kadar Afgan asker ve polisi Afganistan ve Türkiyede eğitmiş durumdayız.
Yöneticilerden kanun uygulayıcılara kadar uzanan geniş bir
yelpazede, Afgan personele uyuşturucuyla mücadele alanında
eğitimler düzenlenmektedir. Afganistan güvenlik güçlerine bu yıl
tahsis edilecek 20 milyon dolarlık katkımızın 10 milyon
doları polis teşkilatı için harcanacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Afganistana
katkıları, öncü olduğu çok taraflı platformlarda da
sürdürülmektedir. Ülkemiz, Afganistanın karşı karşıya
bulunduğu sorunların aynı zamanda bölgesi için de tehdit
yarattığı görüşündedir. Bu itibarla, bölgesel iş
birliğini tesis etmek amacıyla, 2 Kasım 2011 tarihinde, ülkemiz
ile Afganistanın eş başkanlıklarında Asyanın
Kalbinde Güvenlik ve İşbirliği temasıyla, Afganistan için
İstanbul Konferansı düzenlenmiştir.
İstanbul
Sürecinin Dördüncü Bakanlar Konferansı 30-31 Ekim 2014 tarihlerinde
Pekinde düzenlenmiş, Dışişleri Bakanımız Mevlüt
Çavuşoğlu Başkanlığında bir heyetle iştirak
edilen konferansa bölge ülkeleri, destekçi ülkeler ve uluslararası
kuruluşlar olmak üzere, toplam 45 civarında heyet iştirak
etmiştir. Konferansta, uluslararası toplumun Afganistana
desteği teyit edilmiş, güven artırıcı önlemlerin
uygulanmasına etkinlik kazandırılmasına ve somut
kazanımların sahaya yansıtılmasına verilen ehemmiyet
ortaya konulmuştur.
Afganistanın
karşı karşıya olduğu sorunların nedenleri ve
sonuçları tüm bölgeyi ve hatta ötesini yakından ilgilendirmektedir.
Dolayısıyla, Afganistanda barış ve istikrarın temini
ancak bölgesel bir zeminde ilerletildiği takdirde kalıcı
sonuçlar sağlayabilecektir. Bu anlayışla, 2007 yılında
ülkemiz tarafından başlatılan Türkiye-Afganistan-Pakistan Üçlü
Zirve Süreci marifetiyle siyasi diyalog, güvenlik, iş birliği ve
kalkınma odaklı özel bir iş birliği mekanizması da
ihdas edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, yukarıda verdiğim bilgilerden de
anlaşılacağı üzere, dost ve kardeş ülke Afganistan,
yürütmekte olduğumuz çok yönlü ve çok boyutlu dış politika
perspektifinde ülkemiz açısından her zaman sahip olageldiği
anlam ve önemini bugün de korumaktadır. Malumunuz olduğu üzere, 2001
yılında tesis edilen Uluslararası Güvenlik ve Yardım
Kuvveti (ISAF) NATO Daimî Konseyinin 16 Nisan 2003 tarihli kararıyla NATO
tarafından üstlenilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli ve 722 sayılı Kararıyla
ISAF bünyesinde operasyonun başlangıcından beri görev
almaktadır. Bu tarihten itibaren ülkemiz, uzun süre ISAF
Komutanlığını ve Kabil Bölge
Komutanlığını yürütmüş, Afganistandaki NATO
Eğitim Misyonuna personel katkısında bulunmuş, Kabil Bölge
Komutanlığında Gazi Askerî Eğitim Merkezini kurmuş,
Vardak ve Cevizcanda 2 il imar ekibi tesis etmiştir.
Daha önce de ifade
ettiğim gibi, Afganistan polis ve ordusuna yönelik olarak binlerce
personeli kapsayan yoğun bir eğitim programı da ilgili
kurumlarımızca sürdürülmüştür.
Söz konusu
katkılarımız, Afganistanla tarihe dayanan köklü
ilişkilerimizin yanı sıra, ittifak dayanışması ve
Kuzey Atlantik Antlaşmasından kaynaklanan yükümlülüklerimizle uyumlu
olmuştur.
İçinde
bulunduğumuz şu günlerde uluslararası güvenlik ve savunma
politikamızın temel unsuru olma özelliğini koruyan NATO
bünyesinde de Afganistan için yeni bir dönemin hazırlıkları
yürütülmektedir. 2003 yılından bu yana NATO liderliğinde icra
edilmekte ve ittifakın Avrupa-Atlantik coğrafyası
dışındaki en uzun süre ve en kapsamlı harekâtı
niteliğini haiz olan ISAF Harekâtı, 2012 Chicago Zirvesinde NATO
devlet ve hükûmet başkanlarının aldığı karar
doğrultusunda, 31 Aralık 2014 tarihinde tamamlanmıştır.
Önümüzdeki dönemde
NATOnun Afganistanla ilişkileri, kalıcı ortaklık,
NATOnun Afgan Ulusal Güvenlik Güçlerinin mali açıdan
sürdürülebilirliğindeki rolü ve Kararlı Destek Misyonu olmak üzere üç
ana sütun temelinde şekillenmektedir.
Kalıcı
ortaklık kapsamında çeşitli alanlarda yürütülen faaliyetlere rağmen,
bu ortaklığın genel olarak bugüne kadar hem Afganistan hem NATO
açısından beklentileri karşılamaktan uzak
kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte, kalıcı
ortaklığın güçlendirilmesi hususunda bizim de gayretlerimizle
müttefikler arasında görüş birliği oluşmuş ve bu
yöndeki çalışmalar son dönemde hız kazanmıştır.
Kaydettiği
tüm ilerlemeye rağmen, Afgan Ulusal Güvenlik Güçlerinin ciddi yetenek
eksiklikleri bulunmaktadır. Bu bakımdan, Afganistan gerekli
kaynaklara sahip olana kadar Afgan Ulusal Güvenlik Güçleri bütçesinin
uluslararası toplum tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Bu amaca
yönelik olarak NATO üyeleri ve ortak ülkeler, önümüzdeki dönem için toplam 5
milyar ABD doları mali katkıda bulunacaklardır. Bu çerçevede, bizim
de önümüzdeki üç yıl için 60 milyon dolar taahhüdümüz vardır.
2014
yılından sonra NATOnun Afganistanla ilişkilerinin temel
unsurlarından üçüncüsünü ve belki de en önemlisini Kararlı Destek
Misyonu oluşturacaktır. 1 Ocak 2015 tarihinde
başlatılması kararlaştırılan Kararlı Destek
Misyonu, muharip bir nitelik taşımayacaktır. Bu misyon, ülke
genelinde, anılan tarihten itibaren, güvenlik sorumluluğunu bütünüyle
üstlenecek olan Afgan Ulusal Güvenlik Güçlerine ve güvenlik kurumlarına
eğitim, danışmanlık ve yardım sağlamak
amacıyla icra edilecektir.
Değerli
milletvekilleri, Kararlı Destek Misyonu kapsamında ülkemizin Kabil
Bölge Komutanlığı şapkasıyla çok önemli bir görev
üstlenmesi söz konusudur. Kabil ve çevresindeki NATO kuvvetlerine ülkemiz
liderlik ederken güney ve doğuda ABD, kuzeyde Almanya ve batıda
İtalya aynı görevi yerine getireceklerdir. Ancak takdir
buyurulacağı üzere, bu çerçevedeki en önemli rol, başkentte
görev yapacak ülkemiz tarafından üstlenilecektir.
Türkiye,
ayrıca, Afganistanın dış dünyaya
açıldığı kapı görevini gören ve ülkedeki en büyük
havalimanı olan Kabil Uluslararası Havalimanının
işletme sorumluluğunu 2015 ve 2016 yılları için
üstlenmiş bulunmaktadır.
Afganistandaki
Kararlı Destek Misyonu kapsamında 800 ila 1.000 civarında TSK
personelinin görevlendirilmesine ilişkin planlamalar devam etmektedir.
Bugüne kadar Afgan emniyet kurumlarına mensup personelin
eğitimlerinde son derece başarılı çalışmalar
yapmış bulunan Emniyet Genel Müdürlüğümüzden de bu çerçevede
personel görevlendirilmesi öngörülmektedir. Kararlı Destek Misyonu
çerçevesinde müttefiklerle sürdürülen iş birliğinin yanı
sıra, ISAF döneminde olduğu gibi, Balkanlardaki dost ve kardeş
ülkeler Arnavutluk ve Makedonyayla birlikte görevler üstlenilecektir.
Kabil
Büyükelçimiz, 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren NATOnun Afganistandaki
Kıdemli Sivil Temsilcisi görevini üstlenmiştir. 2003
yılında kurulan NATO Kıdemli Temsilciliği görevini NATO
Genel Sekreterinin yaptığı seçimle Büyükelçimizin ifa edecek
olması hem ittifakın ve müttefiklerin hem de Afgan kardeşlerimizin
ülkemize olan güveninin bir göstergesidir. Ülkemiz, ayrıca, Kabil
Büyükelçiliğimiz vasıtasıyla 2015-2016 döneminde NATOnun bu
ülkedeki Temas Noktası Büyükelçiliği görevini de üstlenecektir.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak Türkiye, Afganistanın istikrara
kavuşması amacıyla, gerek bu ülkeyle sahip olduğumuz özel
ve köklü ilişkiler çerçevesinde gerekse de Afganistanda yeniden
istikrarsızlığın hâkim olmasının bölgeden
başlayarak tüm uluslararası toplum için tehdit
oluşturacağı yönündeki genel anlayış
doğrultusunda, Afgan kardeşlerimiz ihtiyaç duyduğu sürece
yanlarında olacak ve Afganistana katkılarını
sürdürecektir.
Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın dediği
gibi Bizim sınırlarımız dışında görev yapan
askerlerimiz, ülkemizin de milletimizin de gururudur. Bu askerler, bu birlikler
görev yaptıkları yerlerde büyük bir ülkeyi, büyük bir milleti, köklü
bir tarihi şanla, şerefle ve kahramanlıkla temsil ediyorlar.
Bizim
yurtdışındaki askerî varlığımız o ülke
halklarının hilafına bir varlık değildir. Tam tersine,
Türk askeri, Afganistanda, Kosovada, Bosna Hersekte, Somalide, Lübnanda
güvenin, kardeşliğin ve barışın sembolüdür. Mehmetçik
görev yaptığı her ülkede, o ülke halklarının topyekûn
ittifak ettiği, kucakladığı, evini açtığı, gönlünü
açtığı bir askerdir.
Başbakanımız
Sayın Ahmet Davutoğlunun da her vesileyle vurguladığı
gibi, ülkemizin dış politikası çok boyutlu olmuştur ve çok
boyutlu olmaya da devam edecektir. Bu, yaşadığımız
coğrafyanın bir zaruretidir. Türkiyeyi sadece Avrupayla veya sadece
Asyayla sınırlamak isteyenlerin Türkiyenin
coğrafyasından, jeopolitiğinden, tarihinden ve geleceğe
bakışından haberdar olduğunu söylememiz mümkün
değildir.
Bundan sonraki
dönemde de ay yıldızlı al bayrağı dünyanın her
köşesinde onurla dalgalandırabilmek için, Türkiyenin çevresindeki
bütün havzalarda etkin ve sonuç alıcı vicdani bir dış
politika takip etme hedefimizi kararlılıkla sürdürme azmindeyiz. Türk
Silahlı Kuvvetlerimizle, emniyet teşkilatımızla,
TİKAmızla, Yunus Emre Kültür Merkezlerimizle ve tüm
imkânlarımızla bu hedef doğrultusunda gece gündüz demeden
çalışmaya devam edeceğiz.
Sözlerimi
tamamlarken bugüne kadar ülkemizi ve milletimizi farklı ülkelerde ve
coğrafyalarda temsil etmiş ve görev üstlenmiş ve hâlen görev
başında olan tüm Mehmetçiğimize, polisimize, devlet
görevlilerimize şükranlarımı arz ediyorum; hayatını
kaybetmiş olanları rahmetle ve minnetle anıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Afganistanın barış ve istikrarı
bakımından önem arz eden Kararlı Destek Misyonu ve devamında
görev almak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
yurtdışında görevlendirilmesi ve aynı amaçlara yönelik
olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin söz konusu misyona
katılmak için ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali
kapsamında Türkiyede bulunmalarının uygun
olacağını değerlendirdiğimizi ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çonkar.
Hükûmet adına
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.
Buyurunuz
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun
Afganistanda icra edeceği Kararlı Destek Misyonu ve devamı
kapsamında yurt dışında konuşlandırılması,
aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin
söz konusu misyona katılmak için ülkemiz üzerinden Afganistana intikali
ile geri intikali kapsamında Türkiyede bulunmasına izin verilmesine
dair tezkerenin gerekçesini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, bu yılın
başında kaybettiğimiz Adana Milletvekili Murat Bozlaka
Allahtan rahmet diliyorum, yakınlarına ve çalışma
arkadaşlarına başsağlığı ve sabırlar
diliyorum.
Ve yeni yıla
girdik. Bu yeni yılın, hem ülkemiz ve hem de bölgemize huzur,
barış ve refah getirmesini diliyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye üç kıtanın
birleştiği bir bölgede Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Kuzey
Afrikayla çevrelenmiş bulunmaktadır. Ülkemiz, bu jeopolitik konumu
nedeniyle, asırlardır bu bölge kaynaklı dünyayı etkileyen
olayların merkezinde yer almış ve tarihi şekillendiren gelişmelerde
önemli rol üstlenmiştir. Ülkemiz köklü geçmişiyle dünyanın
farklı bölgelerindeki ülkelerle uzun yıllara dayanan tarihî, kültürel
ve diplomatik ilişkilere sahiptir. Bu ilişkilerin gerektirdiği
dayanışmanın gösterilmesi de yine ülkemizden beklenilmektedir.
Ülkemizin
uluslararası güvenlik ve savunma politikasının temel unsurunu
NATO üyeliğimiz oluşturmaktadır. NATO, aynı zamanda
dış politikaya ilişkin kimliğimizin temel
unsurlarından da birisidir. İttifak, Avrupa-Atlantik bölgesi ve
ötesinde istikrar ve barışın temini amacıyla Kosovadan
Afganistana uzanan bir coğrafyada birçok görev ve harekâtı
yürütmekte, uluslararası güven ve istikrara katkıda
bulunmaktadır.
Bilindiği
üzere, tarihî bağlara sahip olduğumuz ve yakın
ilişkilerimiz bulunan ülkelerden birisi de Afganistandır.
Cumhuriyetin ilanı öncesi döneme uzanan iki ülke ilişkileri,
Afganistanın Ankara Hükûmetini tanıyan ilk ülkelerden biri
olmasıyla da ayrı bir anlam kazanmaktadır. Cumhuriyetin
ilanı sonrasında artan yakınlıkla pekişen ilişkiler,
karşılıklı saygı ve iş birliğinden
kaynaklanan dostluk temelinde günümüze değin süregelmiştir. Türkiye
Afganistanın millî birliği, bütünlüğü ve
bağımsızlığını her zaman desteklemiş,
Afgan halkı talep ettiği sürece Afgan halkının
barış, istikrar ve refah içinde yaşamasını teminen her
alanda Afganistanla dayanışma içinde olmuştur.
Son otuz beş
yıl içerisinde büyük çalkantılar yaşayan dost ve kardeş
ülke Afganistan için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
tarafından 2001 yılında çıkarılan Güvenlik Konseyi
kararları çerçevesinde, Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti
oluşturulmuştur. Bu kuvvetin amacı, Afgan Hükûmetine ülkedeki
güvenlik durumunun iyileştirilmesi ve kendi güvenlik kabiliyetlerinin
oluşturulması konularında yardımcı olmaktır. 2003
yılında bu kuvvetin sorumluluk alanı 1510 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla Kabilin ötesine
genişletilmiş ve kuvvetin stratejik komuta, kontrol ve eş güdümü
NATO tarafından üstlenilmiştir.
Uluslararası
Güvenlik Yardım Kuvveti Harekâtına, NATOnun 28 üyesinin yanı
sıra Latin Amerikadan Okyanusyaya kadar birçok ülke de personel
katkısında bulunmuştur. Yaklaşık 50 ülke Afganistanda
barış ve istikrarın tesisi için bir iş birliği
içerisinde çalışmışlardır. Bu ülkelerden biri olan
Türkiye Cumhuriyeti de tarihten gelen bağlarla dost ve kardeş kabul
ettiği Afganistan için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Ekim 2001
tarihinde aldığı 722 sayılı Kararla Hükûmete
verdiği yetki temelinde en başından itibaren ISAF Harekâtı
içerisinde yer almıştır.
Harekâtın
liderliğinin ülkeler tarafından dönüşümlü olarak yürütüldüğü
dönemde Türkiye 2 kez tüm harekâtın liderliğini üstlenmiştir.
Harekât bölgelere ayrıldıktan sonra ise önce İtalya ve
Fransayla dönüşümlü olarak sekiz aylık periyotlar hâlinde,
müteakiben 1 Kasım 2009 tarihinden itibaren de bugüne kadar Kabil Bölge
Komutanlığı görevini üstlenmiştir.
Ülkemiz, yeni
kurulan Afgan Ulusal Ordusu ve Afgan Ulusal Polisi personeline gerek
Afganistanda gerekse Türkiyedeki eğitim merkezlerinde çeşitli
seviyelerde ve farklı konularda çok sayıda eğitim vermiş,
Afganistandaki NATO Eğitim Misyonuna personel katkısında
bulunmuş ve Gazi Askerî Eğitim Merkezini kurmuştur.
Türkiye,
Afganistanda biri Kabile yakın olan Vardak vilayetinde, diğeri
Afganistanın kuzeyinde olan Mezar-ı Şerife yakın Cevizcan
vilayetinde olmak üzere, 2 adet bölgesel imar ekibi kurarak Afgan
halkının doğrudan yararına olacak sulama,
bayındırlık, okul, hastane inşası, kurs ve eğitim
faaliyetleri hizmetlerinde bulunmuştur. Bu dönemde, başta askerî,
mali ve kültürel olmak üzere kalkınma alanlarında verdiğimiz
desteğin Afganistan halkının gönlünde ayrı bir yeri
olmuştur. Söz konusu katkılarımız, Afganistanla tarihe
dayanan köklü ilişkilerimizin yanı sıra ittifak
dayanışması ve Kuzey Atlantik Anlaşmasından
kaynaklanan yükümlülüklerimizle de uyum içerisinde gerçekleşmiştir.
Afganistanda
gözlemlenen ilerleme neticesinde Afgan askeri ve polisinin sorumluluk
alabilecek seviyeye geldiği değerlendirildiğinde, ülkenin
güvenlik sorumluluğu, en istikrarlı olan bölgeden başlamak üzere
2011 ila 2014 yılları arasında 5 aşamada Afgan güvenlik
kuvvetlerine devredilmiştir. Afgan ulusal güvenlik ve savunma güçleri,
Afganistanın tamamında güvenlik sorumluluğunu bugün
itibarıyla üstlenmiştir. Bu nedenle, ülkede yürütülen harekâtın
karakterinin ve kapsamının değiştirilmesi yoluna gidilerek
ISAF Harekâtı 2014 yılı bitiminde sona erdirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 20-21 Mayıs 2012 tarihinde
Chicagoda, 4-5 Eylül 2014 tarihinde Gallerde gerçekleştirilen NATO
Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvelerinde alınan kararlar
çerçevesinde, Afgan asker ve polisine bir müddet daha eğitim verilmesinin
hem asker ve polisin gelişiminin daha hızlı ve istenen seviyede
olmasına katkı sağlayacağı hem de Afgan halkı ve
devletinin bu süreçte yalnız olmadığının
gösterilmesini teminen uluslararası toplum tarafından Afganistanda
yeni bir görev üstlenilmesine karar verilmiştir. Kararlı Destek
Misyonu adı verilen ve NATO liderliğinde yürütülecek olan bu görev 1
Ocak 2015 tarihinde başlamıştır. Görev kapsamında,
herhangi bir muharip faaliyette bulunulmayacak, iki yıl süreyle üst
seviyeli birlik ve karargâhlar için eğitim, danışmanlık ve
yardım faaliyeti icra edilecektir. Bu süreçte de ülke genelindeki güvenlik
sorumluluğu bütünüyle Afgan güvenlik kuvvetleri tarafından
üstlenilecektir.
ISAF
Harekâtında olduğu gibi, bu yeni görevde de NATO ülkelerinin
yanı sıra NATO üyesi olmayan gönüllü ülkeler de katılım
sağlayacaktır. Türkiye yeni göreve de -ISAF Harekâtında
olduğu gibi- Kararlı Destek Misyonuna da katkıda bulunmayı
planlamıştır. Bu kapsamda, hâlihazırda 2009
yılından bu yana yürütmekte olduğumuz Kabil Bölge
Komutanlığı güvenlik sorumluluğunu Afgan güvenlik
kuvvetlerine devrederek Kabil bölgesinin çerçeve ülkesi olma sorumluluğunu
sürdürecektir. Bu görev kapsamında eğitim, danışmanlık
ve yardım faaliyetlerimizi icra edeceğimiz gibi, Kabil bölgesinde
yürütülecek olan diğer ülke faaliyetlerinin de koordinasyonundan sorumlu
olacağız. Misyon çerçevesinde Afganistandaki toplam personel
mevcudumuz yaklaşık 900 kişi olacaktır.
Ayrıca, müteakip
iki yıl boyunca, Afganistanın dünyaya açılan en önemli
kapısı olan Kabil Uluslararası Havaalanının
işletilmesini de üstlenmiş bulunmaktayız. Kabil
Uluslararası Havaalanının işletilmesi görevi
kapsamında dost ülkelerden Azerbaycan, Arnavutluk ve Makedonyanın
personeli de Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir ve komutasında görev
yapacaklardır. Bu kapsamda, 90 Azerbaycan ve 30 Arnavutluk personelinin
maaşı dâhil tüm masrafları, 13 Makedonya personelinin ise
lojistik destek ihtiyaçları ülkemiz tarafından
karşılanacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Afganistandaki yeni
dönemde kuşkusuz çok önemli bir sorumluluk üstlenmiş olmaktadır.
Ancak bu sorumluluk, Türkiyenin dost ve kardeş saydığı bu
ülke için memnuniyetle üstleneceği bir sorumluluktur.
Unutulmamalıdır ki üstlendiğimiz bu ve benzeri sorumluluklar,
ittifakın önde gelen üyeleri arasında yer alan ülkemizin
uluslararası barışın sağlanması ve
korunmasına verdiği önemin vurgulamasının yanı
sıra Türkiyenin ittifakın gerek askerî gerekse siyasi
etkinliğinin muhafazası yönünde
kararlılığını da göstermektedir. Cumhuriyet tarihinin
en büyük dış yardım programını Afganistanda
yürütmekte olan ülkemizin söz konusu harekâta katkıda
bulunmasının, Afganistanla olan ikili ilişkilerimizin ve bölgede
izlemekte olduğumuz dış politikamızın doğal bir
uzantısını oluşturacağına inanmaktayız.
Afganistanda barış ve istikrarın tesisi için sürdürülen
çabalara başından beri katkıda bulunan Türkiye, gelecekte de
dostluk ve kardeşlik hisleri içerisinde, Afgan halkının talep
ettiği sürece Afgan halkının yanında bulunmaya devam
edecektir.
Burada söz alan
hatiplerden birisi Afganistana güvenlik konusunda destek verilmesinden ziyade
Afganistanın kalkınmasına destek verilse yerinde olur.
tabirini kullandı, Türkiye de tam olarak bunu yapmaktadır. Türkiye,
başta eğitim, sağlık, ulaşım ve tarım olmak
üzere 790dan fazla projeyi hayata geçirmiştir. Afganistanda 2002
yılında öğrenci sayısı 1 milyonun altındayken
2012 yılı itibarıyla 7 milyonun üzerindedir ve bu 7 milyon
öğrencinin 2,5 milyonu da kız öğrencidir. Yine, kara yolu
uzunluğu 2002 yılında 21 bin kilometreyken 2012
yılında 42 bin kilometrenin üzerine çıkmıştır.
Yine, kişi başına düşen sağlık merkezi 2002de
her 100 bin kişiye 1 iken bugün 20 bin kişiye 1 sağlık
merkezi düşmektedir.
Muhakkak ki
Afganistandaki kalkınma yolunda alınan bu mesafenin yeterli
olduğu söylenemez ancak kargaşanın olduğu yerde,
kavganın olduğu yerde kalkınmadan bahsedebilmek,
yatırımdan bahsedebilmek, gelişmeden bahsedebilmek mümkün değildir.
Kalkınma olması için, refahın olması için, mesafenin
alınabilmesi için ülke içinde barışın olması
lazım, huzurun olması lazım ve istikrarın
sağlanması lazım. İşte, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Afganistan tezkeresindeki amaçlarından biri de Afganistandaki
istikrarın kurulmasına katkıda bulunmaktır.
İstikrarın sağlanması hâlinde ülke kalkınması
yolunda daha hızlı ve daha büyük mesafe alınacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, gereği,
sınırı, kapsamı ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit
olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
NATOnun Afganistanda icra edeceği Kararlı Destek Misyonu ve
devamı kapsamında yurt dışında
konuşlandırılması, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin söz konusu misyona katılmak için
ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında
Türkiyede bulunması -bu, hâlihazırda da Afganistanda mevcut ISAF
çerçevesi içerisinde görev yapan silahlı kuvvetlerin Türkiye üzerinden
geri intikalinin sağlanmasının da bir devamı
olacaktır; yeni bir şey yaptığımız yok, gerek
Almanya gerek Norveç gerekse diğer birçok ülke de Trabzon Limanı
üzerinden bu geri intikallerini sağlamaktadırlar- ve bunlara imkân
sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için, Anayasanın 92nci maddesi uyarınca,
Hükûmete iki yıl süreyle izin verilmesini yüce Meclisimizin takdirlerine
sunar, tezkerenin hayırlara vesile olmasını diler, bir kez daha
yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Şahsı
adına, Isparta Milletvekili Recep Özel.
Buyurunuz
Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının Afganistanda bulunma süresinin iki yıl süreyle
uzatılmasına dair Hükûmet tezkeresi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin almış olduğu ilk kararlardan biri Kabilde
temsilcilik açmak olmuştur. Hatta ilk temsilci, Afgan asıllı bir
Türk subay olan Abdurrahman Samadandır. Böylece 1921 tarihli
Türkiye-Afganistan İttifak Muahedenamesiyle diplomatik ilişkiler
başlamış, büyükelçiliğimizin yerinin tapusu ise 1945
tarihinde o zamanki Afgan Kralı Emanullah Han tarafından
verilmiştir.
Kurtuluş
Savaşı yıllarında Afganların büyük maddi ve manevi
destekleri olmuş, büyük zaferden sonra Afganlar dağlarda ateşler
yakmış, ülkelerinin en ücra köşelerinde büyük sevinç gösterileri
yapmışlardır. Büyük Türk zaferi dolayısıyla Emanullah
Han, düzenlenen şölende Bu gece, bütün Afganistan, hatta bütün İslam
dünyası için kutsal bir gecedir. Burada onların zaferini kutluyoruz.
Türkler ile Afganlar kardeştir; Türklerin sevinci bizim sevincimiz,
üzüntüleri bizim üzüntümüzdür. demiştir. Cenabıhaktan Türkler için
büyük başarılar dilerim. duasında bulunmuştur.
Kendi
bağımsızlıklarını 1919 yılında kazanan
Afganlar, yeni Türkiye Cumhuriyetini tanıyan ilk Müslüman ülke
olmuşlardır. Türk-Afgan ilişkilerinin resmî olarak
başladığı 1921 yılından Sovyet işgali ve
etkisine kadar olan dönemde, karşılıklı iyi niyetlerin
yanında, Türkiye Cumhuriyeti, Afganistana öğretmen, askerî uzman
doktor ve diğer uzmanlar göndermiştir. Sovyet işgalinin sona
erdiği 1989 yılından sonra da aynı iyi ikili ilişkiler
devam etmektedir.
Türkiye'nin
Afganistan politikası, ilk önce Afganların birlik ve
beraberliğinin korunması, ülkedeki çeşitli grupların terör
örgütü faaliyetlerinin sona erdirilmesi amacıyla ülkede akan kanın
durdurulması ve Afganların huzura kavuşturulmasını
amaçlamaktadır. Bu amaçlara hizmet edecek olan bu tezkereye de olumlu
görüş bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Şahsı
adına Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.
Buyurunuz
Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli kararıyla
Hükûmete verilen yetkiye istinaden, Afganistan harekâtının
başlangıcından beri görev almaktadır. Artık, Afgan
ulusal güvenlik güçlerinin, ülke genelinde güvenlik sorumluluğunu tamamen
üstlenici bir rol alması beklenmektedir.
Afganistanla
tarihî, köklü kardeşlik ve dostluk ilişkilerimiz vardır.
Türkiye, Afganistanın millî birlik ve
bağımsızlığını desteklemiştir. Ülkemiz,
cumhuriyet tarihinin en büyük dış yardım programını da
Afganistanda yürütmektedir. Afganistanda NATO bayrağı altında
görev yapan askerlerden, Afgan sokaklarında rahat rahat gezebilen Türk
askerinden başkaca da asker yoktur.
Bu arada,
Afganistan ve Gazi Mustafa Kemalle ilgili hatıralardan bahsetmek istiyor,
konuşmama son vermek istiyorum.
Kütahya-Eskişehir
savaşını kaybetmişiz, ordumuz Sakarya
Irmağının doğusuna çekilmiş. Bir askere, bir ere, bir
kurşuna ihtiyacımızın olduğu bir dönemde, Gazi Mustafa
Kemal, Fevzi Paşaya talimat verir, der ki: Paşa, en seçkin 20
subayını seç. Hayırdır? Bu en seçkin 20
subayımızı Afganistana Afgan ordusunu İngilizlere
karşı eğitmek üzere göndereceğiz. Ve bunun üzerine, bu zor
süreçte, bu talimatı dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa
tereddütsüz yerine getirir. Buradan şuraya gelmek istiyorum ki, Kurtuluş
Savaşımızda Afgan halkı Türk milletine gereken maddi,
manevi desteği vermiştir, yardımlarda bulunmuştur.
Yine, Medine
müdafisi Fahrettin Paşayı -biliyorsunuz Medineyi müdafaa etmiş
ve İslam camiasında da ciddi bir etkinliği olan, manevi nüfuzu
olan bir şahsiyet- ilk Kabil Büyükelçisi ve olağanüstü delege olarak
Afganistana büyükelçi tayin ederek Afganistan halkının yanında
olduğunu, İngilizlere karşı Afgan hükûmetini
desteklediğini Gazi Mustafa Kemal Atatürk burada teyit etmiştir.
Arkadaşlarımız
ve Sayın Bakanımız tezkereyle ilgili konuşmaları yaptılar.
Ben de bu hatırayı paylaşıp Genel Kurulun tezkerenin kabulü
yönünde oy vermesini diliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Can.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş
Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin 1368 (2001), 1373 (2001) ve 1386 (2001)
sayılı kararları çerçevesinde ve 5 Aralık 2001 tarihli Bonn
Konferansı sonuçları uyarınca, Afganistan Hükûmetinin güvenlik
durumunun iyileştirilmesi ve kendi güvenlik kabiliyetlerinin
oluşturulmasına yardımcı olmak amacıyla 2001
yılında Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti (ISAF)
oluşturulmuş; 2003 yılında bu kuvvetin sorumluluk
alanı 1510 (2003) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla
Kabil'in ötesine genişletilerek, stratejik komuta, kontrol ve
eşgüdümü NATO Daimî Konseyinin 16 Nisan 2003 tarihli kararıyla NATO
tarafından üstlenilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli ve 722 sayılı kararıyla
Hükûmete verdiği yetki temelinde Afganistan'da ISAF Harekâtının
başlangıcından beri görev almaktadır.
NATO
liderliğinde icra edilmekte olan ISAF Harekâtı 2014 yılı
sonunda tamamlanacaktır. Bu tarihten sonra NATO'nun Afganistan'la
ilişkilerinin temel unsurlarından birini Kararlı Destek Misyonu
oluşturacaktır. 20-21 Mayıs 2012 tarihlerinde Chicago'da ve 4-5
Eylül 2014 tarihlerinde Galler'de gerçekleştirilen NATO Devlet ve Hükûmet
Başkanları Zirvelerinde alınan kararlar çerçevesinde, 1 Ocak
2015 tarihinde başlatılması öngörülen Kararlı Destek
Misyonunun muharip bir nitelik taşımaması ve Afgan makam ve
kurumlarına eğitim, danışmanlık ve yardım
sağlamak amacıyla iki yıl icra edilmesi planlanmakta; Afgan
ulusal güvenlik güçlerinin ülke genelinde güvenlik sorumluluğunu bütünüyle
üstlenmesi hedeflenmektedir.
Afganistan'la
köklü kardeşlik ve dostluk ilişkileri bulunan Türkiye,
Afganistan'ın millî birliği, bütünlüğü ve bağımsızlığını
her zaman desteklemiş; Afgan halkının barış, istikrar
ve refah içinde yaşamasını teminen, her alanda Afganistan'la
dayanışma içinde olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en büyük
dış yardım programını Afganistan'da yürütmekte olan
ülkemizin, anılan misyona katkıda bulunmasının,
Afganistan'la ikili ilişkilerimizin ve bölgede izlemekte olduğumuz
faal dış politikamızın doğal bir
uzantısını oluşturacağı değerlendirilmektedir.
Bu
yaklaşımdan hareketle, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATO'nun Afganistan'da icra edeceği Kararlı
Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurtdışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz üzerinden
Afganistan'a intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye'de
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için, iki
yıl süreyle izin istenilmesini Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
arz ederim.
Ahmet
Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi de
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve daha
sonra oylarınıza sunacağım.
D) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/1674) esas numaralı İfade Özgürlüğünün
Eksiksiz Sağlanması Bağlamında; Terörle Mücadele Kanunu ile
Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/225)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
(2/1674) esas
numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesine göre
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını
saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurunuz Sayın
Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, önceki gün yaşamını yitiren
değerli dostum, meslektaşım, ömrünü demokrasi, özgürlük ve
adalet mücadelesine adamış Adana Milletvekili Murat Bozlaka
Allahtan rahmet diliyorum; yakınlarına, ailesine, dostlarına ve
HDP camiasına da buradan başsağlığı diliyorum ve
sabır diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, (2/1674) esas numaralı ifade özgürlüğüyle ilgili
kanun teklifimizin gündeme alınması bakımından söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin iki itibarı var: Bir, o itibar saraylar,
binlerce odalı saraylar, şaşaalı ve taklit atlı
birlikler, turkuaz ve kırmızı halılar, Diyanet
İşleri Başkanının altına çekilen milyarlık
araçlar var; bir de Türkiye'nin dünya nezdinde itibarsızlık endeksi
var.
Bugün
konuşuldu; Türkiye medya özgürlüğünde en öndeymiş, ifade
özgürlüğünde en öndeymiş. Tam da bu konuşmalar
yapılırken Diyarbakırda Hollandalı bir gazeteci
gözaltına alındı.
Değerli
arkadaşlar, bu tabloya iyi bakmanızı istiyorum.
Demokrasi endeksi
bakımından Türkiye 2014 yılı itibarıyla 167 ülke
arasında 89uncu değerli arkadaşlar. On iki yılda
Türkiyeyi getirdiğiniz nokta.
Sivil özgürlükler
bakımından değerli arkadaşlar, Türkiye 2014 yılı
itibarıyla 167 ülke arasında 132nci.
Keza, çok
konuştuğumuz ifade özgürlüğü konusunda Türkiye 180 ülke
arasında 154üncü değerli arkadaşlar, 154üncü.
Basın
özgürlüğü açısından Türkiye 197 ülke arasında 137nci. Bu
yıl ilk defa Basını kısmen özgür olan ülkeler statüsünden
Basını özgür olmayan ülkeler statüsüne geçti.
İnternet özgürlüğü
bakımından Türkiye geçen yıl 6 puan birden geriye gitti.
Keza, insan
hakları ihlalleri riski bakımından Türkiye dünya
ortalamasında 78inci ve geçen yıl en kötü duruma giden 3 ülke
arasından biri, diğer 2 ülke Ukrayna ve Tayland değerli
arkadaşlar. Tabii, bu konuşmaları ben bu kürsüden çok
yaptım, ha AKP Grubuna konuştum ha duvara konuştum, gerçekten de
hiçbir duyarlılık göstermediniz.
Bakın,
değerli arkadaşlar, Uluslararası Af Örgütü bir yıl önce
Türkiyede ifade özgürlüğüyle ilgili olarak İfade Özgürlüğünün
Tam Zamanı diye bir rapor yayınladı ve bu raporu milletvekili
arkadaşlarımızla beraber geçen yıl kanun teklifine
dönüştürdük ve buraya sunduk, şimdi bunu konuşuyoruz. Eğer
gerçekten Türkiyede demokrasinin derinleşmesinden, özgürlüklerden yana
iseniz Ceza Yasasının 215inci maddesinin, 220nci maddesinin (6)ncı
fıkrası ile (8)inci fıkrasının, 218inci maddesinin,
285inci maddesinin, 288inci maddesinin, 301inci maddesinin ve 318inci
maddesinin yeniden ele alınıp düzenlenmesi lazım değerli
arkadaşlar, eğer ifade özgürlüğünden yana iseniz. Tabii, yana
olmanızı da beklemiyoruz çünkü 16 yaşındaki Mehmet Emin
Altunsesi de Konyada okulundan alıp hapse gönderen sizlersiniz, Sedef
Kavaşı da attığı tweetten dolayı evinden
alıp götüren sizlersiniz. Ama unutmayın arkadaşlar, bu dönemleri
çok gördük, gün olur devran döner, bir gün sizin de demokrasiye ve ifade
özgürlüğüne ihtiyacınız olur, o zaman yanınızda
kimseyi bulamazsınız ama en zor zamanlarda sizleri savunurken yine
bizi bulursunuz, sizlerin ifade özgürlüğünü o zaman da savunuruz. O
yüzden, o günlere kalmadan, gelin -bir kez daha sizlere sesleniyorum- bugün bir
doğruyu yapın, ifade özgürlüğü bakımından bu paketin
gündeme alınması için burada el kaldırın. Eğer eliniz
cebinizdeyse sizden bir şey beklemiyorum ama eliniz vicdanınızdaysa
bugün bu yasa teklifinin gündeme alınmasına Evet. deyin.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.
Manisa
Milletvekili Özgür Özel
Buyurunuz
Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım.
İç Tüzükün
37nci maddesi uyarınca komisyona sevk edilmiş ve ilgili sürede
değerlendirilmediği için doğrudan gündeme
alınmasını önerdiğimiz bir teklifle
karşınızdayız.
Öncelikle, Adana
Milletvekilimiz rahmetli Murat Bozlakı bir kez daha buradan özlemle
anıyoruz. Grubuna ve sevenlerine de başsağlığı
diliyoruz.
Kanun teklifimiz
ifade özgürlüğüne yöneliktir. İfade özgürlüğünün Türkiyedeki
sınırları özellikle Ceza Kanununda son derece belirsiz ve
muğlaktır; iktidar partisinin kendisine ilişkin tehdit, darbe,
kumpas algısı veya kendi bünyesindeki korkuyu ölçme biçimine göre
değişmektedir ve yorumlanmaktadır. Zaman zaman da, iktidar
partisi tarafından, yargı paketleriyle bir geçen gün kapsamı
genişletilen bir konunun, bir diğer zaman da kapsamı
daraltılmaktadır. Biz, kanun teklifimizde, son derece sorunlu olan,
sınırları net çizilmemiş Türk Ceza Kanunundaki ilgili
maddelerin bazılarının değiştirilmesini,
bazılarındaki ifadelerin netleştirilmesini,
bazılarının ise tamamen yürürlükten
kaldırılmasını öneriyoruz. Kanun teklifimizin temel hareket
noktası, Uluslararası Af Örgütünün Türkiyeye yaptığı
eleştiriler ve yayınladığı raporlardaki tespitler
üzerinden ilgili kanun maddeleri üzerinde değişiklik
yapılması şeklindedir. Örneğin, TCKnın 318inci
maddesi, halkı askerlikten soğutma -buradan zorunlu askerliği
savunduğumuz gibi bir şey anlaşılmasın ancak- son
derece esnek olarak yorumlanmakta. Bir yandan da 15 bin lira parayı
verenin bedelli askerlik yapabildiği, Başbakanın
havaalanında, uçaktan inerken Öyle bir şey yok. deyip
Başbakanlık konutunun girişinde bedelli askerlik müjdesi
verdiği bir ülkede kim kimi askerlikten soğutuyor? Bu
davranışlar askerliği yaklaşanlar ile kendileri
arasına buz dağı koyuyor zaten. Sahada ölçülen budur. Bundan
dolayı kimsenin ceza alması vicdanla bağdaşmaz.
Suçu ve suçluyu
övme konusu ise herhâlde iktidar partisine mensup milletvekillerinin,
yöneticilerin son zamanlarda en çok iştigal ettikleri konudur. Geçen sene
yaptıkları yolsuzluklar çarşaf çarşaf yayınlanan,
içeriğine itiraz edilmeyen, Paraleller koydu. denen paraların
faiziyle geriye talep edildiği bir süreçte, neredeyse 4 bakana iktidar
partisi İstiklal Madalyası verecek kadar meseleyi ileriye
götürmüşken suçluyu ve suçu övmenin suç olmasını TCK 215te
kabul etmemiz mümkün değil.
Terör örgütü üyesi
olduğu kanıtlanmadan terör örgütü üyesiymiş gibi
cezalandırma meselesi var. Cezaevi Komisyonunun bir üyesi olarak cezaevine
gittiğimizde özellikle öğrenciler, gençler, 18 yaş
altındaki kanunen çocuk durumundaki hükümlülerde ya da tutuklularda
gördüğümüz mesele, bir terör örgütüyle ilişkilendirilememiş ama
onunla bir bağlantı kurulmadan sanki üyesiymiş gibi
cezalandırma. Bu, bir tek Türkiyede olan ve iktidar partisi eliyle
yapılmış büyük bir haksızlık. Tabii, bu, kimleri kapsıyor?
Şu paragrafla birlikte değerlendirildiğinde terör örgütlerinin
cebir, şiddet, tehdit içeren bildiri ve basın
açıklamalarına iştirak etmek- öyle bir noktaya geliyor ki
Başbakanın ODTÜ ziyaretindeki öğrencilerden 1 Mayıs
basın açıklamasını dinleyenlere, 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günündeki basın toplantısına iştirak
edenlerden Denizleri, Mahiri, Ulaşı, İbrahim
Kaypakkayayı anma törenleriyle ilgili yapılan basın
açıklamalarını örgütsel faaliyete sokmaya kadar geniş bir
yorumlama var.
İzmirde,
Kızlarağası Hanında bir derneğe gelip giden çocuk bir
kapıdan giriyor çıkıyor ve onu izleyen polis kamerası
şöyle rapor tutmuş, diyor ki: Derneğin yan tarafıyla
ilişki içindeler, zaman zaman elinde rulo şeklinde örgütsel doküman
var. Söylediği yerin yanındaki kapı
Kızlarağasının ortak tuvaleti, elindeki kâğıt da
tuvalet kâğıdı ama rulo şeklinde örgütsel doküman diye ceza
alıyor öğrenciler, hiç olmazsa iddianamelere giriyor.
Soruşturmanın
gizliliği ilkesine gelince, askerî casusluk davalarından şimdi
kumpas dediğiniz o zaman darbe planı dediğiniz davalara
kadar, bizler soruşturmanın gizliliği derken sizler
Allahın bildiğini kuldan mı saklayacağız. diye
bağırıyordunuz ya oradan veya bizler masumiyet karinesini ifade
ederken sizler Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, darbeci bunlar.
diyordunuz ya, sizler 3 partinin 8 milletvekilini terör örgütü üyesi olmakla
suçlayıp Meclise geldiğinde tebrik sırasına giriyordunuz
ya, bir tutarlılığa davet etmekten başka bir şey
değil, vicdanlara sesleniyoruz, birbirimizi kandırmayalım. Bu
yönde oy kullanmanızı bekliyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
18.30a kadar ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısmın 1inci sırasında yer alan, İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 56 Milletvekilinin; 2013
yılında yapılan Seviye Belirleme Sınavının
iptaline ilişkin Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını
uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Anayasanın 100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri
uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/11) esas
numaralı önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- MECLİS SORUŞTURMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın ve 56 milletvekilinin; 2013 yılında
yapılan Seviye Belirleme Sınavının iptaline ilişkin
Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını
uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Anayasanın 100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri
uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
BAŞKAN - Bu
görüşmede sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya
onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları
adına üç üyeye ve son olarak da hakkında soruşturma
açılması istenmiş bulunan Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcıya söz verilecektir.
Konuşma
süreleri onar dakikadır.
Meclis
soruşturma önergesi Genel Kurulun 25/11/2014 tarihli 18'inci
Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere
dağıtılmıştır. Bu nedenle soruşturma
önergesini tekrar okutmuyorum.
Söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın;
şahıslar adına Mardin Milletvekili Erol Dora, Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Muğla Milletvekili Yüksel Özden;
hakkında soruşturma açılması talep edilen Bakan
Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı.
Şimdi önerge
sahibi olarak İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydını kürsüye davet ediyorum.
Buyurunuz
Sayın Ayaydın. (CHP sıralarından alkışlar)
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 100üncü, İç Tüzükün 107nci maddesi uyarınca,
idari yargı kararını uygulamayan Millî Eğitim Bakanı
Sayın Nabi Avcı hakkında ben ve 56 arkadaşımın
vermiş olduğu soruşma önergesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Adana Milletvekili Sayın Murat Bozlakı
kaybetmenin derin üzüntüsü içerisinde olduğumu, kendisine rahmet
dilediğimi, HDP Grubuna ve ailesine başsağlığı
dileklerimi iletmek istiyorum.
Millî Eğitim
Bakanı Sayın Nabi Avcı, koltuğuna oturduğundan bugüne
kadar yaptığı bütün sınavlarda skandal üzerine skandal
yaşatmıştır bu ülkeye; milyonlarca öğrenciye ve
öğrenci velisine haksız yere, hukuksuz yere çile çektirmiştir.
Hiçbir sınav skandalsız olmamıştır Sayın Nabi
Avcı döneminde. 8 Haziran 2013 tarihinde 1 milyon 112 bin öğrencinin
katılmış olduğu Seviye Belirleme Sınavı
sonuçları Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 12
Temmuz 2013 tarihinde açıklanmış, açıklamanın hemen
ardından Fransızca ve Almanca soru kitapçıklarının
İngilizce cevap anahtarıyla ölçüldüğü ortaya
çıkmış. Ve hemen aynı gün ben, Sayın Bakan
Avcıyı telefonla arayıp bu yanlışın düzeltilmesi
talebinde bulunmak istedim ama Sayın Bakan sanki hiç
ulaşılmayacakmış gibi, kendisini oraya oturtan millî
iradeyi, aynı millî iradeyi, benim de burada bu soru önergesini vermeye ve
kendisine o soruyu sorma hakkımın olduğunu unutup, kendisi hiç
hesap vermeyecekmiş gibi telefonlarımıza da cevap verme
ihtiyacını hissetmedi. Bunun üzerine 13 Temmuz 2013 tarihinde
Sayın Bakan Nabi Avcıya bu konuyla ilgili bir soru önergesi verdim.
Soru önergesine cevap vermedi, tenezzül etmedi. Bunun üzerine Ankara İdare
Mahkemesinden yürütmenin durdurulması talebiyle dava açtım ve bu
davayı açtıktan sonra Ankara İdare Mahkemesinden yürütmenin
iptaliyle ilgili açmış olduğum bu davada yürütmenin
durdurulması kararı verildi. Yani Millî Eğitim
Bakanlığının açıklamış olduğu Seviye
Belirleme Sınavı sonuçlarının hukuka uygun
olmadığı, yanlış olduğu ve bunun yürütülmesinin
durdurulmasının kararını verdi. Ama Sayın Bakan hemen
televizyonların karşısına çıktı Hiç kimse
mağdur olmayacak, merak etmesin, biz bunu düzelteceğiz. dedi ama
düzeltmedi. Millî Eğitim Bakanlığı idari yargıya
vereceği cevabı tam son gününe kadar tuttu ve son gün itiraz etti.
İtiraz ettikten sonra Nabi Avcı ne diyor? Bakanlık olarak biz
bir üst mahkemeye itirazımızı yapıyoruz.
Çocuklarımız rahat olsunlar, aileleri rahat olsun.
Öğretmenlerimiz ve veliler endişe etmesin; hiçbir çocuğumuzun
hak kaybı söz konusu olmayacaktır, biz gereğini yaptık.
diyor. 718 öğrencinin kâğıdında hatalı ölçüm var, hatalı
puanlama vardır. Eğer onları değiştiriyorsanız 1
milyon 112 bin öğrencinin sıralamasında değişiklik
olacaktır. Bunu göz ardı ediyor ve idari yargı
kararını uygulamıyor. Almış olduğumuz bu
yürütmeyi durdurma kararına itiraz etti ve 18. İdare Mahkemesi Millî
Eğitim Bakanlığının bu itirazını reddetti,
bizim haklı olduğumuza karar verdi. Ve nihayet 31 Mart 2013 tarihinde
Ankara 18. İdare Mahkemesi ana kararını verdi. Ana kararda,
Millî Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu
Seviye Belirleme Sınavı sonuçlarının
değerlendirmesindeki sıralamanın hukuka aykırı
olduğunu, yanlış olduğunu... Ve bunu iptal etti.
Şimdi, bu bir
yargı kararı, kesinleşen bir yargı kararıdır.
Bunun karşısında Millî Eğitim
Bakanlığının yapacağı tek işlem vardır,
bu kararın gereğini yerine getirmek ama Sayın Millî Eğitim
Bakanı sanki günün birinde hesap vermeyecekmiş, her gün o koltukta
oturacakmış gibi bu kararı tanımıyor, hukuku
tanımıyor, kanunları tanımıyor; Ben Nabi
Avcıyım, Millî Eğitim Bakanıyım, istediğimi yaparım.
Ben Türkiyede yargıyı margıyı tanımıyorum.
diyor ve bu kararın gereğini yerine getirmedi, uygulamadı.
Karardan sonra Sayın Bakandan açıklama yok, kurumsal açıklama
var, Millî Eğitim Bakanlığı açıklama yapıyor. Ne
diyor Millî Eğitim Bakanlığı? Millî Eğitim Bakanlığı
konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı, diyor ki: SBS
hakkında yapılması gereken yeni bir işlem yoktur. SBS
hakkında 31 Martta verilen yürütmeyi durdurma kararının
ardından gereken işlemler yapılmıştır. Bu
doğru değildir, o işlemleri yapmadınız Sayın
Bakan. 718 öğrencinin sonuçları değişti, 1 milyon 112 bin
öğrencinin sıralamasını değiştirmeniz gerekiyor.
Bunu yapmadınız, görevinizi kötüye kullandınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Aynı
şekilde, Müsteşar bir açıklama yapıyor, Bakanlık
Müsteşarı, diyor ki: Kimseyi mağdur etmeyeceğiz. Peki, bu
karar uygulanmadı, 1 milyon 112 bin öğrenciyi mağdur etmek
değil de bu nedir? Milleti kandırıyorsunuz. Siz grup başkan
vekilinize de demin bilgi ve belge veriyordunuz, diyorsunuz ki: Biz
gereğini yaptık. Gereğini yapmadınız, idari yargı
karar verdi, bu kararı uygulamadınız. Bu kararı uygulamadığınız
için de Türk Ceza Kanununun 257nci maddesindeki görevi kötüye kullanma suçunu
işlediniz ve sizin Yüce Divana gidip yargılanmanız gerekiyor.
Ben bugün burada
AKPli milletvekili arkadaşlarıma da sesleniyorum. Burada Sayın
Bakan bu koltuğa oturduğundan bu yana hiçbir sınavı
hakkıyla yapmadı, hiçbir sınavın yargıya
taşınmazlığı olmadı, hepsi yargıya
taşındı ve hepsinden de geri dönüş oldu. İçinizde
biliyorum ki bu işi çok iyi bir şekilde yapacak olan
arkadaşlarım vardır ama burada oturamayacak tek bir kişi
vardır, o da Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi
Avcıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
gelelim TEOG sınavlarına. SBS kalktı, yerine TEOGu getirdi,
isim değişikliği oldu, bundan sonra isim
değişikliği oldu. Bu kez TEOGda yine hatalı sınav oldu.
Tekrar soru önergesi verdim, soru önergesine yine cevap vermedi. Bilgi Edinme
Yasasına göre dilekçe verdim, dilekçeme cevap vermedi. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum, Ankara
Cumhuriyet Savcılığı sorumlular hakkında dava
açılabilmesi için Millî Eğitim Bakanlığından izin
istedi, Millî Eğitim Bakanlığı izin vermedi. Bana
gönderdiği yazıda bakın ne diyor izin vermediği için, diyor
ki: Siz Bilgi Edinme Yasasına göre başvuruda bulunmuşsunuz
İnternet aracılığıyla, bunu da biz kayıtlarımıza
almışız, kayıtlarımızda şu numaralı
dosyaya kayıtlıdır ancak biz verilen dilekçenin içerisindeki
ekleri, dilekçeyi bulamadık. Bulamadığımız için de
soruşturmaya izin vermiyoruz. Bir Millî Eğitim
Bakanlığı kendisine Bilgi Edinme Yasası gereğince verilen
bir dilekçeyi eğer kaybediyorsa, onu bulamıyorsa o Bakanın bir
dakika orada oturmaması gerekir. (CHP sıralarından
alkışlar) Onun orada oturması Türkiye Cumhuriyetine hakarettir,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hakarettir.
Sayın
Bakanın Bakanlığı döneminde bütün sınavlarda skandal
yaşandı, orada oturmaması lazım. Ben, Sayın Bakana
Serdar Ortaçın bir dörtlüğünü hatırlatmak istiyorum ve bunu
özellikle dinlemesini istiyorum:
Bu devirde kimse
sultan değil,
Hükümdar
değil, bezirgân değil,
Bu kadar güvenme
hiç kendine,
Kimse şah
değil, padişah değil.
Sayın Nabi
Avcı, sen de ne padişahsın ne şahsın; sen de burada
hesap vereceksin ve bugün olmasa bile günün birinde Yüce Divanda
yargılanacaksın, bu kanunu uygulamamanın hesabını
vereceksin.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ayaydın.
Mardin
Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz
Sayın Dora.
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim
Bakanı Sayın Nabi Avcı hakkında verilmiş olan Meclis
soruşturması önergesi hakkında Halkların Demokratik Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Ben de
konuşmama başlamadan önce 2015 yılının bütün
insanlığa barış ve özgürlük getirmesini diliyor ve tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim
Bakanlığınca 2013 yılında 8inci sınıflara
yönelik yapılan Seviye Belirleme Sınavının
sonuçlarının açıklanması ve akabinde, sınava
ilişkin açılan davalar neticesinde Ankara 18. İdare Mahkemesi
hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle söz konusu sınav
sonuçlarının yürütmesinin durdurulmasına karar vermişti.
Daha sonra, 4 Mart 2014te aynı mahkeme söz konusu sınav
sonuçlarının iptaline karar vermişti ancak Millî Eğitim
Bakanlığı verilen bu kararlara uymamış ve yargı
kararlarını hiçe saymıştır. Bu nedenle Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarımız Parlamentonun denetim
mekanizmalarından biri olan ve Anayasanın 100üncü maddesiyle de
tanınan Meclis soruşturması açılması yönünde Meclis
Başkanlığına başvurmuşlardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elbette soruşturma önergesi ve
konusu incelendiğinde yine dönüp dolaşıp parlamenter
demokrasilerin olmazsa olmazı olan kuvvetler ayrılığı
ilkesi kavramının önemini vurgulamak durumunda kalıyoruz. Öyle
ki bir yürütme erki olan Millî Eğitim Bakanlığının
kamu zararına yol açan bir sınav uygulamasına ilişkin
yargı erki bu sınavın usulsüz gerçekleştiği,
dolayısıyla sonuçlarının da geçersiz olduğuna
hükmetmiştir. Buna karşın yürütme erki olan Millî Eğitim
Bakanlığı bu kararı tanımamıştır. Kuvvetler
ayrılığı olan ülkelerde yürütmenin böyle bir hakkı
yoktur ancak Millî Eğitim Bakanlığı yargı
kararlarını tanımama hakkını kendisinde
görebilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, muhtemelen soruşturma önergesi de iktidar partisinin
çoğunluk oylarıyla reddedilecek ve yürütmenin denetlenmesine dönük
bir talep daha Meclis Genel Kurulunda reddedilmiş olacaktır. Soru
önergeleri, araştırma önergeleri ve soruşturma önergeleri
yürütmenin denetlenebilmesini sağlamak maksatlı geliştirilmiş
mekanizmalar olmalarına karşın hepimizin bildiği gibi
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yürütmenin
denetlenmesine dönük neredeyse hiçbir mekanizma çalışmamaktadır,
çalıştırılmamaktadır. Muhalefet partilerince verilen
hiçbir araştırma ve soruşturma önergesi kabul edilmemektedir.
Verdiğimiz soru önergelerinin büyük çoğunluğuna cevap dahi
verilmemekte, verilen cevaplar ise mümkün olduğunca yüzeysel bir tarzda
hazırlanmaktadır. Dolayısıyla karşı
karşıya olduğumuz temel sorunlardan birisi iktidarın
denetime açık olmamasıdır, şeffaf olmamasıdır,
hesap vermeye açık olmamasıdır. Bu mekanizma sayesinde her türlü
usulsüzlüğe âdeta prim verilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, soruşturma önergesine konu edilen seviye tespit
sınavına dönecek olursak bu sınavlar milyonlarca ilköğretim
öğrencisinin gerek ortaöğretime geçişlerinde kriter olarak
alınan gerekse çocukların tüm eğitim ve akademik
yaşamlarının kaderini belirleyen, dolayısıyla
sonuçları itibarıyla çocuklarımızın iş
yaşamlarına kadar etki edebilecek bir sınavdır. Elbette
yurttaşlar arasında, çocuklar arasında gerek ekonomik, gerek
coğrafik ve gerekse kültürel ve inançsal bir fırsat
eşitsizliğinin yaşandığı Türkiyede merkeziyetçi
zihniyetlerin bir yansıması olan merkezî sınavların
hiçbirisi kabul edilemez. Zira bu merkezî sınavlar fırsat
eşitsizliklerini derinleştirmekte ve çocuklarımızın
hiçbir özgürlüğünü dikkate almamaktadır. Bu yönüyle çağın
gerisindedir, çağdaş pedagojik ilkelerle çelişmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye eğitim sistemi mevcut
yapısı, öngörüleri, kısa ve uzun dönemli hedefleri,
uygulamaları, ders kitapları, çocuğa ve bireye
bakışı gibi ölçütlerle değerlendirildiğinde zaten
çağdaş dünyanın oldukça gerisinde mevzuat ve uygulamalara
sahiptir. Millî Eğitim Bakanlığından bu mevcut hâliyle
başarılı, çalışkan, özgür ve mutlu bireyler
yetiştirmesi zaten beklenemez çünkü böyle bir altyapısı mevcut
değildir.
Millî Eğitim
Bakanlığının mevcut hâliyle son derece inanarak ve azimle
uyguladığı her merkezî sınav yeni bir skandal konusu olmaya
devam etmektedir. Skandal konulardan birisi de sınav sorularının
sürekli çalınması meselesidir. En son geçtiğimiz hafta
Sayın Cumhurbaşkanı da Başbakan olduğu dönemde merkezî
sınavlarda soruların çalındığını net bir
biçimde beyan etmişlerdir. Yalnızca bu soruların çalınması
meselesi bile Millî Eğitim Bakanlığının içinde
bulunduğu adaletsiz, kayırmacı; çocukların, gençlerin
geleceğiyle oynanmasına izin veren çalışma
mekanizmalarına ne kadar açık olduğunun, çocukların
geleceklerini, ebeveynlerin emeklerini ne kadar hiçe saydığının
kanıtı niteliğindedir.
Değerli
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının sonraki
süreçte isim değişikliğine giderek TEOG adını
verdiği sınavlarda soruların çalınması gibi
usulsüzlüklerin yanında bizatihi bu sınavlara dâhil edilen dersler ve
puan hesaplama yöntemleri çerçevesinde de usulsüzlükler
yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Bu
usulsüzlüklerin en önemlilerinden birisi de zorunlu din dersi ve bu dersin TEOG
sınavları kapsamına sokulmasıyla yaşanmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığınca tespit edildiği üzere,
merkezî sınav yapılacak olan dersler Türkçe, fen ve teknoloji,
matematik, inkılap tarihi, yabancı dil, din kültürü ve ahlak bilgisi
dersleridir. Bu derslerin hangi bilimsel kriterler ve pedagojik ihtiyaçlar üzerinden
belirlendiği belli değildir. Böylesine dayatmacı bir
yaklaşımın öğrencilerin dinî inancı, mezhebi ya da
dünya görüşüne bakılmaksızın hayata geçirilmesi kabul
edilemez.
Değerli
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının bu
sınavla ilgili yönergeleri incelendiğinde, azınlık okullarında
okuyan öğrenciler ile resmî devlet okullarında okuyup din dersinden
muaf olan öğrencilerin mevcut sınav puanı hesaplama
yöntemleriyle puanlarının eksik hesaplanması neticesinde
sınava eşit fırsatlarda girme hakları engellenmiş,
kısa ve uzun dönemli hak kayıplarının önü
açılmış ve mağduriyetlere sebebiyet verilmiştir.
Azınlık okullarında okuyan öğrenciler ile resmî devlet
okullarında okuyup din dersinden muaf olan öğrencilerin bu dersi alan
öğrencilere göre sınav puanları hesaplanırken dezavantajlı
duruma düştükleri açık iken, Millî Eğitim
Bakanlığı durumla ilgili hiçbir resmî açıklama veya
düzeltme yapmamıştır. Konuyla ilgili bizzat şahsım
adına vermiş olduğum 2 soru önergesine Bakanlıkça hiçbir
yanıt verilmediği gibi, mağduriyetleri giderici hiçbir düzenleme
de bugüne kadar yapılmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî sınavların gerek
özgün öğrenci yapılarını dikkate almaması ve gerekse
sınavların içerik ve uygulamalarında yürütülen ayrımcı
tutumlar ve ayrıca sınav sorularının çalınması,
satılması gibi usulsüzlükler öğrencilere yönelik
ayrımcılık uygulamalarını derinleştirmektedir.
Öğrencilere negatif ayrımcılık yapılmasına
müsaade eden yöntemlerin bu çocuk öğrencilerde yaratacağı
dışlanmışlık, güvensizlik hislerine bağlı
olarak ortaya çıkacak psikososyal travmalar konusunda başta
Sayın Bakan Nabi Avcı olmak üzere, Millî Eğitim
Bakanlığının karar alma süreçlerinde etkili olan tüm
birimleri birinci derecede sorumludur. Millî Eğitim
Bakanlığı öğrencilerimizin genelinin kariyerlerini
etkileyecek sınavlarda öğrencilere yönelik sistematik olarak
eşitsiz sonuçlara yol açan bürokratik, politik ve pratik uygulamaları
gerçekleştirmekten bir an önce vazgeçmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede eğitim sisteminin ilköğretimden
üniversiteye kadar kelimenin tam anlamıyla sınav merkezli hâle
geldiği bilinmektedir. Üniversite yaşamından sonra gençlerimizin
KPSS adı altında mecbur edildikleri ve âdeta işkence hâlini
almış uygulamalar hepimizin ve tüm halkımızın
malumudur. Türk eğitim sistemi, çocukların zihinsel, sosyal ve
bedensel gelişmelerini desteklemek ve çocukların yetenekleri
doğrultusunda gelişmelerini sağlamak yerine, her yıl
milyonlarca öğrenciyi merkezî sınavlara girmek zorunda bırakmaktadır.
Merkezî sınavların artmasıyla özel ders, dershane, kurs ve
benzeri uygulamalar daha da artmış, bunun sonucunda öğretmen,
öğrenci ve veli ilişkilerinde ciddi olumsuzluklar yaşanmaya
başlamıştır. Özel okul ve özel ders
uygulamalarının Bakanlıkça teşvik edilmesi ekonomik
açıdan da aileler üzerinde ciddi yükler oluşturmaktadır.
Öğrencilerin sınava hazırlanırken
yaşadıkları stres ve diğer sorunlar, pek çok öğrenci
ve öğrenci velisinin psikolojik bir baskı yaşamasına neden
olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu çerçevede, yürütme organı ve idari bir makam olarak
Millî Eğitim Bakanlığının ve Bakanlığın
1inci derecede temsilcisi olan Sayın Bakanın görevinin gereklerine
aykırı hareket etmek suretiyle çocuklarımızın,
gençlerimizin mağduriyetine ve kamunun zararına olacak biçimde bir
kısım kişilere haksız çıkarlar sağlayacak
uygulamalara müsaade etmesi gerekçesiyle verilen soruşturma önergesini
destekliyor, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Erol Dora.
Kütahya Milletvekili
Alim Işık.
Buyurunuz
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan Ayaydın ve
arkadaşlarının vermiş olduğu soruşturma önergesi
üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, SBS
sonuçlarında yaşanan sıkıntılar ve mahkeme
kararlarının uygulanmaması sebebiyle verilen bu önergenin neden
suç unsuru taşıdığını Anayasanın ilgili
maddesinin yani 138inci maddesinin son fıkrasını aynen okuyarak
sizlerle paylaşmak istiyorum. Anayasanın söz konusu 138inci
maddesinin son fıkrası: Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremez. amir hükmüne rağmen, benden önceki
değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi,
yürütmenin durdurulması yönünde 18. İdare Mahkemesinin vermiş
olduğu karar daha sonra onanmasına rağmen maalesef hukuk yok
sayılmış, bu kararın gereği Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından yerine getirilmemiştir.
Dolayısıyla Anayasanın bu amir hükmü gereğince Sayın
Millî Eğitim Bakanı ve Bakanlık bürokratları anayasal suç
işlemiştir. Bu suçun sorumlusu elbette ki Sayın Millî
Eğitim Bakanıdır ve Yüce Divanda yargılanma
zorunluluğu mutlaka, er ya da geç önüne çıkacaktır. O nedenle,
verilmiş olan Meclis soruşturması önergesi yerinde bir önergedir.
Bu fikrimi baştan paylaşmak istiyorum.
Ancak iki dönemdir
bu yüce Mecliste değişik konularda soruşturma önergesi
verilmiş olmasına rağmen sadece bir konuda soruşturma
komisyonunun kurulmasına karar verilmiştir. O da hepinizin çok
yakından bildiği gibi 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
operasyonlarının soruşturulmasıyla ilgili Komisyondur ancak
ne yazık ki bu Komisyon, uzun süren çalışmalardan,
tartışmalardan ve yapılan çalışmalardan sonra nihayet
5 Ocak 2015 tarihinde, adı geçen bakanları aklama komisyonu olarak
Meclis tarihine geçmiştir. Ama ne zaman kimin aklanacağını
tabii ki huzuru mahşerde insanların nasıl bir sorgulamadan
geçeceğini inanıyorum ki bu oyu kullananlar ve kullandıranlar
kendi vicdanlarında mutlaka, er ya da geç tartacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, 17-25 Aralık operasyonlarından sonra 3 Mart 2014
tarihinde zamanın Başbakanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın Muğlada yaptığı bir konuşmada
aynen şu ifadeleri kullandığını Biz merhamet için
varız gazap için değil, bizim rahmetimiz gazabımızı
aşacaktır inşallah. sözleriyle haşa şirke varan bir
konuşmanın ardından bu komisyonda görev alan değerli
milletvekillerinin 22 Aralık tarihinde verecekleri kararı on beş
günlük rehabilitasyon ve ikna sürecinden sonra nihayet dün 5 Ocak tarihinde
aklama yönünde vermelerinin tesadüfi olmadığını da ifade
etmek istiyorum. Dolayısıyla bu soruşturma önergesinin de
akıbeti bellidir. Oy çoğunluğuyla açılmaması yönünde
karar verilecek, velev ki vicdanlar doğrultusunda gizli oylama sonucunda
böyle bir komisyon kurulmuş olsa dahi yine bir gazabı büyük, rahmeti
büyük ses Bakanımızı koruyun, bakanımızı
yedirtmeyiz. mesajını verdiği andan itibaren, değerli
milletvekilleri dün nasıl karar verdilerse bu konuda da aynı
kararı vereceklerdir, bundan kimsenin şüphesi olmasın, zaten
beklenti de budur.
Gelelim Sayın
Başbakana. Sayın Başbakan Yolsuzluk yapan kim olursa olsun
kolunu keseriz. dedi. Ama dünden itibaren Sayın Başbakanın kolu
kesilmiş, tek kollu bir başbakan olarak tarihe geçmiş bir
kişi olacağını da herhâlde ileride yazılacak tarih
kitapları mutlaka gelecek nesillere aktaracaktır.
Değerli
milletvekilleri, yapılan tamamen suçtur, Anayasaya
aykırıdır, mahkeme kararlarına uyulmayan bir fiildir, bunun
başka türlü izahı da mümkün değildir, Sayın Bakan bunun
hesabını mutlaka vermek zorundadır. 8 Haziran 2013 tarihinde
yapılan sınav sonuçları 12 Temmuz 2013 tarihinde
açıklandıktan sonra, 718 öğrencinin Almanca ve Fransızca
test sonuçlarının İngilizce test sonuçlarıyla, cevap
anahtarıyla karıştırılmasının sonucunda
sınav sonuçlarında değişiklik olacağı nedeniyle
konu yargıya taşınmış, dolayısıyla, Ankara
18. İdare Mahkemesi de oy birliğiyle 10 Ocak 2014 tarihinde bu
itirazı haklı bulmuş ve sınav sonuçlarının
değiştirilmesi ve sınav sonuçlarının iptali yönünde
karar vermiştir. Bu yürütmeyi durdurma kararına
karşılık Millî Eğitim Bakanlığının
yapmış olduğu itiraz da 31 Mart 2014 tarihinde reddedilmiş,
dolayısıyla, yapılan sınavda yanlış kodlamalar
nedeniyle ortaya çıkan sonuçların 1 milyon 112 bin öğrenciyi
etkileyeceği, bundan dolayı da sınavın iptali ya da yeniden
değerlendirilmesi durumu ortaya çıkmıştır. Ancak
Sayın Bakanlık bunun gereğini yapma yerine, âdeta sınava
giren milyonları yok sayarak, ailelerini yok sayarak Hiç kimse
mağdur olmayacak, merak etmeyin, gerekenler yapılacak. demiş,
bunun üzerine yatmıştır. Milyonlarca öğrenci ufacık
bir puan değişikliğinde sıralaması
değişeceği için özlediği okula gidemezken, belki yeniden
düzenleme yapılmış olsaydı, sonuçlar tekrar
değerlendirilmiş olsaydı daha iyi bir okula kaydetme imkânı
bulacakken bu imkân ellerinden alınmış, dolayısıyla
tüm öğrenciler mağdur edilmiştir. O nedenle, yapılan
iş ve eylem hukuka aykırıdır, suçtur, gereğini yüce
Meclis yapmak zorundadır.
Peki, sadece
bunlar mı? Sayın Bakanın 28-29 Kasım 2013 tarihinde
yapılan 1inci dönem TEOG sınavlarında yine 4 sorunun
hatalı çıkması nedeniyle yargıya intikal eden konuda,
yargının, Ankara 13. İdare Mahkemesinin 1 Temmuz 2014 tarihli
yürütmeyi durdurma kararı ve arkasından da yine söz konusu
kararı onamasına rağmen, nasıl bir düzenleme
yapıldığı, bu TEOG sonuçlarının nasıl
değerlendirildiği bir muamma olarak kalmıştır.
Ayrıca, 28-29 Nisan 2014 tarihinde yapılan 2nci dönem TEOG
sınavlarında da ikili kopya hikâyesi ortaya
çıkmıştır. Yüz binlerce öğrenci mağdur
edilmiştir. Buna yönelik yapılan itirazlar ve 8 Temmuz 2014 tarihli
gündem dışı konuşmamızda konuyu gündeme
taşımamızın ardından Millî Eğitim
Bakanlığı 2nci TEOG sınavlarındaki
yanlışlığın düzeltilmesiyle ilgili beyanatta
bulunmuş, bazı öğrencilerin mağduriyetleri ortadan
kaldırılmış ama sınava giren tüm öğrencilerin
mağduriyetleri yine yok edilmemiştir. Burada da bir
sıkıntı yaşanmıştır.
Diğer
taraftan, yine Sayın Bakanın döneminde hukuk hiçe
sayılmış, 1.709 şube müdürünün ataması yargı
kararına rağmen hâlâ gerçekleştirilememiş, buraya da bir
kanun değişikliği şeklinde getirilerek, yargının
iptal ettiği atamada, yine Meclis kullanılarak kanun
çıkartılıp aynı kişilerin göreve getirilmesi yönünde
bir girişimde bulunulmuştur. Neyse ki Hükûmet adına o günkü
Sağlık Bakanının da bu konuya yapılan itirazlara kulak
vermesinin ardından bu geri çekilmiş, bu sorun şimdilik
ötelenmiştir.
Ayrıca,
Sayın Bakanın döneminde bazı okullarda -terör örgütü
tarafından okullar gasbedilmiş, buna ses
çıkarılmamış- binlerce müdür, müdür
yardımcısı bir gecede görevinden alınmış, yerine,
sadece sarı sendikanın onayıyla atamalar
yapılmış, bunların hepsi hukuksuzluk örnekleri olarak
maalesef Sayın Bakanın karnesine iyi not olarak geçmemiştir.
Dolayısıyla
önergenin lehinde olduğumuzu ifade ediyor, soruşturma önergesinin
işleme alınmasının gerekli olduğunu son söz olarak
söyleyerek tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Muğla
Milletvekili Yüksel Özden.
Buyurunuz
Sayın Özden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÖZDEN
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben de Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı
hakkında verilmiş olan soruşturma önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, 2015 yılının bu ilk oturumunda bu
yılın hepimize, ülkemize, insanlığa sağlık,
huzur, mutluluk getirmesini, Meclisimizin de daha huzurlu, daha
sağlıklı, daha verimli toplantılarla geçmesini temenni
ediyorum. Ayrıca, vefat eden milletvekilimize de Allahtan rahmet diliyor,
ailesine, sevenlerine, yakınlarına da
başsağlığı diliyorum.
Şimdi,
yaklaşık kırk dakikadır konuştuğumuz konuyla
ilgili ne olduğunu bir kez de ben söylemek istiyorum: Evet, 2013
yılında yapılan SBS sınavında Fransızca ve
Almanca cevap anahtarı olarak yanlışlıkla İngilizce
cevap anahtarı kullanılmıştır. Bu, 718 öğrenciyi
ilgilendirmektedir ilk etapta. Sınav sonuçları
açıklandığı gün, 12 Temmuz 2013 gününde idare bunu fark
etmiş ve gerekli düzenlemeyi anında yapmıştır. Burada
söz konusu olan 718 öğrenci iken esasen sınavı
tartışmalı hâle getirdiğinizde, sınavı sorgular
ve biraz belirsizlik ortamı oluşturmaya
çalıştığınızda etkilenecek olan öğrenci
sayısı ise, biraz önce de söylendi, 1 milyon 112 bin kişi.
Şimdi,
yapılanları tek tek sıralayalım: Evet, bir
yanlışlık var ve idarenin davranışına
bakalım. İdare, gereğini anında yapmış. 718
öğrencinin puanını tekrar düzenlemiş ama haklı bir
itiraz var; o itiraz da şu: Şimdi, 718 öğrencinin puanı
değişince geri kalan 1 milyon 112 bin öğrencinin puanı da
değişecektir. Özellikle puanlar standardize edildiği için burada
bir değişiklik olacaktır. Bakanlık da bu çalışmayı
yapıyor çünkü bunları yapmak çok kolay, an meselesi, düğmeye
bastığınızda çıkarabileceğiniz bir şey ve bu
çalışma yapıldığında Bakanlığın
değerlendirmesinde öğrencilerin puanlarının virgülden
sonraki 3üncü hanelerinde birer, ikişer basamaklık değişme
oluyor. Ne oluyor? Bir öğrencinin puanı 372,126 iken 372,129 oluyor,
evet, değişiyor. Bir başkasınınki 361,534 iken 539
-virgülden sonraki kısmını söylüyorum- 410,545 410,547ye
çıkıyor. Böylesine bir değişikliğin nelere yol
açabileceğinin de hesaplaması yapılıyor ve evet,
söylediğiniz gibi, Bakanımız defalarca söylüyor, diyor ki:
Müsterih olun, kimse mağdur olmayacak, öğrencilerimizin kafası
karışmasın, veliler asla kuşkuya düşmesin çünkü biz bu
sistemi işleteceğiz ve bu çark dönecek. Öğrencilerimizin,
sınav stresinden yeni çıkan öğrencilerimizin tekrar bu
kaygıya düşmesini istemiyoruz ve buna mahal vermeyeceğiz.
Şimdi, bir
tarafta, burada söz konusu olan davranışlar içinde
baktığımızda, idarenin davranışı. Burada
açıklık var, burada şeffaflık var, burada hesap
verebilirlik var, burada 1 milyon 112 bin öğrenciyi, onun annesini,
babasını ve önceki, sonraki, bu sistemden etkilenecek olan
öğrencileri düşünmek var, hesaba katmak var.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yüksel Hocam, fen lisesine gitmesi gereken öğrenci
gidemedi. Kaç kişi var?
YÜKSEL ÖZDEN
(Devamla) Arkadaşlarımız sık sık şunu
söylüyorlar, diyorlar ki: Efendim, her bir sınav kaosa dönüştü, her
bir sınav sistemi, işte, şöylesine, böylesine olaylarla geçti.
Evet, şimdi, buna bakalım; burada bir şey var, her bir
sınavı kaosa dönüştürmek isteyenler var, bu kesin. Bu durum
karşısında bir beraberce bakalım. Yani burada bu çocuklar
üzerine konuşuyoruz ama önce bu çocukların davranışına
bakalım. Kim davranıyor? Çocukların davranışı
var, idarenin davranışı var, yargının
davranışı var ve siyasetin davranışı var.
Öğrencilerin davranışına bakalım. Toplam 103
öğrenci, en son mahkemenin istediği değişiklik
yapıldıktan sonra standart puanlar da yani 1 milyon 112 bin
öğrencinin puanı değiştikten sonra 99 kişinin
gidebileceğinden daha yüksek puanlı okula gittiği tespit
ediliyor. Burada bu çocuklara yönelik olarak geriye dönük aleyhlerinde bir
işlem yapma mahkeme kararı da olsa kimseyle ilgili yapılacak bir
şey değil artık. 4 tane öğrenci için de daha yüksek
puanlı bir okula gidebileceği tespit ediliyor. Şimdi,
bakalım, öğrenci davranışı çok anlamlı, bu 4
öğrenciye teklif ediliyor, deniliyor ki: Siz bu okula girmişken,
yeni puanınızla bir üst puandaki şu okula gidebilirsiniz. O
okula da yazı gönderiliyor Kontenjan varsa kullanın, yoksa
yaratın, ek kontenjan çıkarın. 4 öğrencinin hepsi de diyor
ki: O iş bitti, biz onu geçeli çok oldu, artık biz önümüze
bakıyoruz, derslerimize bakıyoruz, ben üniversiteye
çalışıyorum, beni rahatsız etmeyin.
Bir gecede, bir
günde, bir haftada karar veren mahkeme 1 milyon 112 bin öğrenciyi
ilgilendiren konuda temmuz, ağustos, eylül, ekim, kasım, aralık,
ocağın 10unda karar veriyor. Şimdi, öğrenci
davranışını koydum, mahkemenin davranışı da
burada. Yılın ortası olmuş, o zamandan sonra ne
yaparsınız? Ki yapılması geren şeyi de Bakanlık
gene yapıyor. Çıkardığı şey ne? Diyor ki: Bunlar
bunlar olacak. ve yapılmış.
Diğer
tarafta, bu sefer siyasetin yaptığına gelecek olursak
Üstünden
bir buçuk yıl geçmiş. Bu çocukların derdi artık üniversite.
Bırakın, rahatsız etmeyelim. Çocukları artık kendi
hâllerine bırakalım, okullarında mutlu olduklarını
derslerinde gösteriyorlar ve lütfen çocuklar üzerinde bunları
konuşuyorken
Ben öncelikle bu çocuklarımızın daha yüksek
puanlı okula gidebilecek iken hiç kılını kımıldatmayan,
ben okuluma alıştım, öğretmenlerime alıştım,
önüme bakıyorum diyen öğrenciler sadece bununla mı
konuşuyor? Diyorsunuz ki her bir sınav sistemi
Evet, Türkiye büyük
bir ülke, Türkiye'de sınava giren öğrenci birçok Avrupa ülkesinin
nüfusundan çok çok fazla. Onun için her bir seferinde biz bu işi
titizlikle yapıyor olmamıza rağmen, evet, bazen engeller
çıktığında gereği yapılıyor ve sınav
değiştiriliyor.
Şimdi
diyorsunuz ki: Çocukları düşünmüyorsunuz. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biz hepimiz burada sınav söz konusu olduğunda
hep şunu söyledik: Bir eğitim sistemini sınav üzerinden
konuşmak kadar yanlış bir olay yok. Çocukların
kazanımları, bireysellikleri, sosyallikleri, kendi kişisel
gelişimleri, hiçbirisini konuşmuyoruz; sadece sınav üzerinden konuşuyoruz.
İşte, Bakanlığımız bunu değiştirmeye
çalışıyor; bu sınavı böylesine bir sınav
olmaktan, yılda 1 defa olan, 2 defa olan ve -herkesin- mazeret
sınavının olmadığı, çocuklar için böylesine bir
baskı olmaktan çıkaralım ve diyor ki: TEOGu getirelim. Kalan
sürem içerisinde
Diyorsunuz ki:
Öğrenciler bu kadar mağdur, öğretmenler bu kadar mağdur.
Daha birinci dönemin sonunda bununla ilgili yapılan
çalışmaların sonucunu sizinle paylaşayım.
İlki,
bakın en önemlisi: Soruluyor TEOG sınavı, okulu ve
öğretmenleri ön plana çıkarmakla ilgili görüşler. Burada 1.526
öğretmenimizin görüşü var ve daha ilk uygulama yani ilk dönem, bir
dönem uygulamanın arkasından öğretmenlerimizin yüzde 57si diyor
ki: Sınav, okulu ve öğretmenleri ön plana
çıkarmıştır. Bu sonuç bize yeter. Eğer
öğretmenlerimiz bugün Türkiyede okulun ve öğretmenlerin ön plana
çıkmaya başladığını söylüyorsa bu bizim gurur
duymamız için yeterli.
Bununla
kalmıyor, ikincisi, yine, öğretmenlerimiz diyor ki: TEOG
sınavı öğretmenleri müfredatın takibinde daha çok disipline
etmiştir. Kim söylüyor? Öğretmenlerimiz söylüyor. Ne kadarı?
Gene yaklaşık yüzde 55i, diyor ki: Artık, müfredat takibine
disiplin gelmiştir.
Üçüncüsü:
Öğretmenlerimize soruyoruz kanaatlerini, diyorlar ki yaklaşık
yüzde 58,32si: TEOG sınavıyla okula devamlılık daha fazla
sağlanmıştır. Biz bunun derdindeyiz ve bu ülkenin
çocuklarının önüne bakarken sınavın bir stres malzemesi
olmaktan çıkmasını istiyoruz.
Öğrencilerimize
de sorduk, öğrencilerimizin yüzde 50si şu kanaatte: TEOG
sınavıyla öğrencinin dersi derste öğrenmesi
sağlanmıştır. Bu, bir eğitimci için ve bu iktidar
partisinin bir milletvekili için, benim her zaman gurur duyacağım bir
tablodur. Hemen arkasından Okula devamlılık
sağlanmıştır. diyor öğretmen ve öğrencilerimizin
yüzde 60ı. Evet, daha söylenecek belki çok şey var ama tablo budur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÖZDEN
(Devamla) - Ben huzurlarınızda, Bakanımızla ilgili verilen
soruşturma önergesinin gerçekten lüzumsuz yere olduğunu söylüyor,
görüşümüzün bu soruşturmanın aleyhinde olduğunu belirtiyor
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özden.
Son söz,
hakkında soruşturma açılması istenen Millî Eğitim
Bakanı Sayın Nabi Avcıya aittir.
Buyurunuz
Sayın Avcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle 2015in hepimiz için,
milletimiz için, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
Sayın Murat
Bozlaka Allahtan rahmet diliyorum; ailesine, arkadaşlarına
başsağlığı diliyorum.
Şimdi, biraz
önce konuşan arkadaşımız işin özünü gayet veciz bir
şekilde anlattı ama biz daha önce, ilk defa bu konular
konuşulmaya başladığı günden itibaren müteaddit
açıklamalarla gerçek durumun ne olduğunu, SBSnin ne olduğunu, o
süreçte yapılan yanlışın ne olduğunu, buna
ilişkin idarenin aldığı tedbirin, düzenlemenin ne
olduğunu muhtelif vesilelerle anlattık. En son bütçe
görüşmelerinde de bu konu gündeme geldi, orada da kısaca özetledik.
Biraz önce Yüksel Bey de gayet güzel özetledi ama hâlâ
anlaşılmadığını düşünerek,
anlaşılmayabileceğini düşünerek, anlamamakta ısrar
edileceğini düşünerek, kayıtlara girmesi açısından ben
olup biteni, soruşturma önergesine konu olan olayın gerçekte ne
olduğunu, nasıl yaşandığını sizlere
kısaca özetleyeyim.
Biliyorsunuz, SBS
yılda bir kere yapılan bir sınavdı ve hepimiz bu
sınavdan şikâyetçiydik, Çocuklarımızı yarış
atına çeviriyor, bir tek sınavla çocukların dört
yıllık, hatta daha uzun vadeli eğitim hayatları
belirleniyor. diye şikâyet ediyorduk. Biz bunu değiştirdik ama
değiştirmeden önce yapılan son SBS sınavında
SBS
sınavı, Seviye Belirleme Sınavı, onun için SBS
sınavı demek de doğru değil, sondaki S sınav çünkü.
Seviye Belirleme Sınavı 8inci sınıflarda
yapılıyor. 8 Haziran 2013 Cumartesi günü biz bu sınavı
yapmışız, sonuçlarını da 12 Temmuz 2013 tarihinde
açıklamışız, bir ay sonra sonuçları
açıklamışız. Sonuçların
açıklandığı gün vahim bir yanlışlık
olduğunu fark etmişiz. Fransızca ve Almanca sorularına
ilişkin cevap anahtarının İngilizce anahtarıyla
karıştırıldığını görmüş ve
aynı gün, o akşam saat 17.00de kamuoyundan ve öğrencilerimizden
de özür dileyerek bu yanlışımızı fark ettiğimizi,
Almanca ve Fransızca sorularının da kendi anahtarlarıyla
okunmasını sağladığımızı ve
sonuçları da bu doğrultuda
açıkladığımızı ilan etmişiz. Burada bir
yanlışımız var, bu yanlışımızı
hemen o gün, sınavın açıklandığı gün,
sonuçların açıklandığı gün fark etmişiz ve
düzeltmişiz. 718 öğrenci, bu durumda olan 718 öğrenci. Bunlar
için ikinci kez yapılan değerlendirme işlemiyle
Bu işlemi
neye göre yapmışız? Sınav Sonuçlarının
Değerlendirilmesi başlıklı 8inci maddeye göre,
Öğrenci Yerleştirme Yönergesinin 8inci maddesine göre bu düzeltmeyi
yapmışız. Peki, bu düzeltmeyi yapmışız da ne
olmuş, öğrenciler bundan nasıl etkilenmiş? Bu
değerlendirme sonucunda yani doğru okuma sonucunda standart sapmada
oluşan kayma, onda değil, yüzde değil, binde 3 düzeyinde. Yeni
hesaplanan standart sapma esas alınarak yapılan hesaplama sonucunda
4,8 olan test ortalamasında bir değişim olmuyor.
Dolayısıyla, 718 adayın da onların yeniden
değerlendirilmesi sonucunda 1 milyon 112 bin adayın da sonuçlarında
dramatik bir değişiklik olmayacağını söylemişiz.
Buna rağmen Sayın Ayaydın ve bir öğrenci adına bir
veli idare mahkemesinde dava açmışlar sınavın iptaliyle
ilgili. Sayın Ayaydının açtığı dava yetkisizlik
yönünden reddedilmiş.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ehliyet yönünden
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Hayır, yürütmenin durdurulmasına karar
verildi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) Neticeyi söylüyorum.
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Baştan istediğiniz gibi de
konuşmayın.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) Ankara 18. İdare
Mahkemesi 31/3/2014 tarihinde
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Ondan önce
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla)
Sayın
Ayaydının açtığı davayı ehliyet yönünden ret
kararı vermiş. Öğrenci adına açılan dava da ne zaman
açılmış? 31 Temmuz 2013 tarihinde açılmış. Temmuz
ayı geçmiş, mahkemeden bir ses çıkmamış; ağustos
ayı geçmiş, mahkemeden bir ses çıkmamış; eylül
ayı geçmiş, mahkemeden bir ses çıkmamış; ekim geçmiş,
kasım geçmiş, aralık geçmiş, ocağın 10ununa
gelmişiz yani bir sömestir bitmiş, öğrencilerin beş gün
sonra karne almasına sıra gelmiş ve 1 milyon 112 bin
öğrenciyle ilgili bu 18. İdare Mahkemesi 10 Ocak 2014 tarihinde
yürütmeyi durdurma kararı vermiş. Ben de o gün demişim ki:
Merak etmeyin, hiçbir öğrencimiz mağdur olmayacak, 1 milyon 112 bin
öğrenciyi ve ailelerini tedirgin edecek bir durum yok. Biz zaten 718
öğrenciyle ilgili işlemi yaparken de gördük ki öğrenciler
açısından ve velileri açısından dramatik
değişikliklere yol açacak bir durum söz konusu değil. Gerekeni
yapacağımızı o tarihte de söylemişiz ve Millî
Eğitim Bakanlığı olarak şu kararı vermişiz,
mahkeme her ne kadar yürütmeyi durdurma kararı verdiyse de yani esastan
henüz bir karar vermediyse de, bir gün bu mahkeme esastan karar verdiği
takdirde ne yapmamız gerekirse şimdiden onu yapalım en kötü
durum senaryosuyla çünkü sonuçların değişmeyeceğini, çok
dramatik bir değişiklik olmayacağını daha önceki
hesaplamalarımızdan biliyoruz ve dolayısıyla yürütmeyi
durdurma kararı üzerine esas kararı beklemeden biz bu işlemi
yapmışız yani kâğıtları yeniden okumuşuz,
yeniden değerlendirmişiz, mahkeme esastan karar verdiği takdirde
bizden ne isteyecekse biz onu yürütmeyi durdurma kararı verildiği
zaman zaten yapmışız. Bunun sonucunda ne olmuş? Bunun
sonucunda 99 öğrencinin bir alt veya daha düşük puanla öğrenci
alan bir okula gidebileceği ortaya çıkmış ama biz
demişiz ki: Hiçbir öğrenciyi mağdur etmeyeceğiz, o 99
öğrencimiz yerleştikleri okullarda eğitimlerine devam edecekler,
edebilirler, ediyorlar, ettiler.
1 milyon 112 bin öğrenci içerisinde 4 öğrencinin
isterlerse yeni hesaplamaya göre o binde 1lik değişiklik sonucunda
farklı bir okula gidebilme ihtimalleri ortaya çıkmış,
onlara da tek tek Millî Eğitim Bakanlığı olarak yazı
göndermiş hatta il millî eğitim müdürlerimizi görevlendirmişiz
ve demişiz ki: Bakın, sizin yeni hesaplamaya göre puanınız
şu, isterseniz bu puanla şu şu okullara gidebilirsiniz. Bu 4
öğrencinin hiçbiri mevcut okullarını değiştirmediler
kendi iradeleriyle, 4 öğrenci. Burada söz konusu olan 1 milyon 112 bin
öğrenci. Biz idare olarak 1 milyon 112 bin öğrenciyi ve velilerini
tedirgin etmeyecek, mağdur etmeyecek, hakka, hukuka, adalete uygun
uygulamanın ne olduğuna bakmışız ve bunu
yapmışız. Bunu büyük bir gönül rahatlığıyla
söylüyorum. Herhangi bir hesaplama sonucunda bu 1 milyon 112
bin öğrenciden bu 4 öğrenci dışında durumu
değişebilecek
Hatta mahkemeyi açan, Sayın Ayaydının
bütçede söylediğine göre kendi yönlendirmesiyle davayı açan
öğrencinin de durumunda herhangi bir değişiklik
olmamış. Yani mahkemeye müracaat eden o öğrencimizin yeni
hesaplamalar sonucunda puanında bir başka okula tercih imkânı
verecek bir değişiklik olmamış, bir mağduriyet söz
konusu değil, orada da bir mağduriyet söz konusu değil.
Dolayısıyla,
yaptığımız -yanlışımız- belki şu:
Mahkemenin nihai kararını beklemeden bizden ne isteyecek idiyse onu
önceden yapmış olmamız, yürütmeyi durdurma kararı
verildiği zaman yapmış olmamız. Yani şimdi mahkeme
kararını uygulamamakla suçlanmamızın nedeni mahkeme
kararını erken uygulamış olmamız. Mahkemenin kararını
öngörmüşüz ve ona göre de tedbirimizi almışız, bunu da
kamuoyuna açıklamışız. Dolayısıyla, burada bir
yanlışlık yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Devamla) Bana biraz süre verebilir misiniz.
BAŞKAN Bir dakika daha süre
veriyorum size selamlamanız için.
Buyurunuz Sayın Avcı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Devamla) Ama bu tekrar açıklamak için iyi bir vesile
oldu.
Sayın Ayaydın o gün yani
sınav sonuçlarının açıklandığı gün ikaz
etmek üzere beni aradığını söylüyor. Bizim Özel Kalemle
ilgili hatamız olabilir. Bu telefondan haberim yok, olmadı,
olsaydı geri dönerdim, olmadı, gerçekten olmadı. Bunun bu kadar
ağır bir psikolojik tepkiye neden olacağını bilseydim
daha sonra da arardım ama hakikaten haberim olmadı, onu da bilmenizi
istiyorum.
Şimdi,
şube müdürleriyle ilgili, Alim Beyin söylediği şeyle ilgili
kısa bir bilgi notunu hemen hızlıca arz edeyim: Evet, 1.709
şube müdürüyle ilgili, bu atamalarla ilgili yargıda sürüp giden
davalar var. Bunlardan, bugüne kadar açılan 284 davadan 136 dava
hakkında yürütmenin durdurulmasının reddi kararı yani
Bakanlık lehine karar verilmiş, 284 davadan 136sı
reddedilmiş; 2si hakkında davanın reddi kararı
verilmiş, 29u hakkında yürütmenin durdurulması
kararı verilmiş, 30u hakkında iptal kararı verilmiş.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) Dolayısıyla,
138i Bakanlığımız lehine, 59u
Bakanlığımız aleyhine. Bakanlığımız
aleyhine olanları da uyguladık. Yani, mahkemelerden bizim aleyhimize
Bunu durdur. dediğini durdurmuşuz, İptal et. dediklerini
iptal etmişiz. Orada mahkeme kararlarıyla ilgili bir sorun yok Alim
Bey.
FARUK BAL (Konya)
- Sarı sendikanın kararını uyguluyorsunuz Sayın Bakan
ya, sarı sendikanın ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) Ayrıca, bu çapraz
kopya davasıyla ilgili de Danıştayın aynı dairesinin,
8. Dairesinin aynı konuda, Ne çapraz kopya sayılır, ne
sayılmaz? konusunda verdiği 180 derece zıt 2 tane karar var.
BAŞKAN
Evet, herhâlde bir dakika daha süre verdim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) Evet, maalesef süre
yetmiyor.
Çok teşekkür
ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum, iyi yıllar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Avcı.
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Ayaydın.
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Sayın Bakan konuşmasında ismimi de
zikrederek benim açtığım davanın yetkisizlikle
sonuçlandığını belirtti. Bu doğru değildir, bunu
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Yetkisiz
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Benim açtığım davanın
yetkisizlikle
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Ehliyet
yönünden ret kararı deniliyor.
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Yetkim olmadığını söyledi, ondan
önceki durumdan bahsetmedi, onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Ayaydın.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın'ın, Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının (9/11) esas numaralı Meclis Soruşturması
Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz evvel Sayın Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının o
babacan tavırlarıyla konuşmasını büyük bir keyifle izledim.
Keşke bu babacan tavırlarını uygulamalarında da
gösterebilse. Sayın Bakan, açıklamayı yaparken davayı benim
açtığımı ancak ocak ayında benim ehliyet yönünden
talebimin reddedildiğini söyledi. Doğrudur ama Sayın
Bakanın atladığı bir konu vardır. Benim idari
yargıya açtığım davanın
18. İdare Mahkemesinde
benim talebim üzerine yürütmenin durdurulması kararının da
verildiğini söylemesi gerekiyordu, onu söylemedi. Ancak ana kararda
benimle birlikte bire bir aynı müracaatta bulunan bir öğrencinin
müracaatı olduğu için 2 davayı birleştirdi. Ben
öğrenci velisi olmadığımdan dolayı ehliyet yönünden
reddi ama aynı davayı diğer öğrenciyle aynı
olduğu için de davanın... Yani Millî Eğitim
Bakanlığının uygulamasının yanlış
olduğu yönünde karar verdi.
Şimdi,
Sayın Bakan burada bir sürü teferruat anlattı, dedi ki: Bunları
yaptık, bunları yaptık, bunları yaptık. Sanki
kaybetmişiz gibi... Biz yaptık bunları. Bu, doğru değildir. Sayın Bakanlık bu
uygulamasını yaparken 718 öğrencinin
kâğıtlarındaki değerlendirme sonucunda puanları
değişti. 718 öğrencinin puanı değişince 1 milyon
112 bin öğrencinin sıralamasında değişiklik olur. On
binde 1 puan bile olsa o öğrencinin girebileceği okul
değişir. Nitekim yargı, ana kararında bunu söylüyor, diyor
ki: Siz her ne kadar bunu söylüyor iseniz de sizin yaptığınız
bu uygulama, standart sapmaları hesapladığınızda
öğrencilere haksızlık olduğu yönündedir
kararımız. Ortada bir karar vardır, Bakanlık bu
kararı uygulamamıştır. Sayın Bakan görevini kötüye
kullanmıştır.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ayaydın.
IX.- MECLİS SORUŞTURMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın ve 56 milletvekilinin; 2013 yılında
yapılan Seviye Belirleme Sınavının iptaline ilişkin
Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını
uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Anayasanın 100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri
uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
(Devam)
BAŞKAN - Meclis soruşturması önergesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı
hakkında Meclis soruşturması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Anayasa'nın 100'üncü maddesi hükmü gereğince oylamayı gizli
oylama şeklinde yapacağız.
Oylamaya başlamadan önce oylamanın yöntemiyle
ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.
Gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet
sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki
kâtip üye, Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar, Denizli dâhil ve
Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar, İstanbul dâhil,
Hükûmet sırasındaki kâtip üye ise İzmir'den başlayarak
Mardin'e kadar, Mardin dâhil ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar,
Zonguldak dâhil, adı okunan milletvekillerine biri beyaz, biri yeşil,
biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf
verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde
işaretleyecektir. Milletvekilleri, Başkanlık
kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde
oylarını kullanmayacaklardır.
Bildiğiniz üzere -yineliyorum- bu
pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret,
yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oylama gizli olacağından
vekâleten oy kullanılamayacağını belirtmek isterim.
Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip
üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını
ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy
olarak kullanacağı pulu burada zarfın içine koyacak, diğer
2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden
çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık
Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Yığılmanın
olmamasını özellikle rica ediyorum.
Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden
başlıyoruz.
(Oylar
toplandı)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oylama işlemi
bitmiştir.
Kupaları
kaldırıyoruz.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, (9/11) esas numaralı, Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı hakkında bir Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergenin gizli oylama sonucu:
|
Kullanılan Oy
Sayısı |
: |
314 |
|
Kabul |
: |
62 |
|
Ret |
: |
240 |
|
Çekimser Boş Geçersiz |
: : : |
10 1
1 |
|
Kâtip
Üye Mine
Lök Beyaz Diyarbakır |
Kâtip
Üye Dilek
Yüksel Tokat |
Böylece Meclis
soruşturması açılması kabul edilmemiştir.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
20.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın Gök,
sisteme girmişsiniz, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, CHP
Grubu olarak İstanbul Sultanahmette polis karakoluna yapılan
saldırıda şehit olan polise Allahtan rahmet, yaralı polise
de acil şifalar dilediklerine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, akşam saatlerinde İstanbul Sultanahmette Turizm
Şube Karakoluna bir canlı bomba saldırısı
gerçekleşmiş. Bu saldırıda canlı bomba
hayatını kaybettiği gibi, karakolda görevli bir polis şehit
olmuş ve bir polis arkadaşımız da yaralanmış. Bu
haberi biz de üzüntüyle basından öğrendik.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, nereden gelirse gelsin bir terör faaliyetinin asla müsamaha
gösterilmeden ülkemiz gündeminden çıkartılması gerektiğine
inanıyoruz ve karakolda görev yapan ve şehit olan polis
kardeşimizin ailesine ve polis camiasına
başsağlığı diliyoruz. Yine, yaralı polisimize de
acil şifalar diliyoruz.
Anlaşılıyor
ki ülkemizin bu içinde bulunduğu atmosferde İstanbul gibi hassas
korunan yerlerde dahi böyle bir saldırı gerçekleşebiliyor. Bu
konuda, emniyetin, güvenlik güçlerinin kendi karakolunu dahi
korumasının mümkün olmadığı bir ortama doğru
sürükleniyorsak bu Türkiye açısından da talihsiz olur, demokrasimiz
açısından da talihsiz olur.
Böyle bir
olayı şiddetle kınadığımızı söylemek ve
polis camiasına başsağlığı dileklerimizi ve
geçmiş olsun dileklerimizi iletmek için söz aldım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Şükran Güldal Mumcu'nun, Başkanlık Divanı olarak,
şehit olan polise Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Biz
de başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz ve Allah rahmet
eylesin diyoruz.
Sayın Vural,
buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural'ın, MHP Grubu olarak İstanbul Sultanahmette polis karakoluna
yapılan saldırıda şehit olan polise Allahtan rahmet,
yaralı polise de acil şifalar dilediklerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak Sultanahmette polis karakoluna yapılan bu
saldırı neticesinde Hakkın rahmetine kavuşan, şehit
olan polis memurumuza Cenabıhaktan rahmet diliyoruz, yaralı polisimize
acil şifalar diliyoruz.
Türkiyenin terör
örgütleriyle mücadele edecek gücü vardır. Terör örgütleri hiçbir zaman
amaçlarına ulaşamayacaktır. Bu konuda Hükûmeti daha duyarlı
olmaya davet ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Bir başka
konu daha var. Biraz önce bir vatandaşımız aradı. Burada
bakan var mı, yok mu bilmiyorum ama Türkiyede bakan var mı, onu da
bilmiyorum. Ancak, Samsun Ondokuzmayıs ilçesi Düzköyde bir haftadan bu
yana elektrik olmadığını ifade ediyor, Perişan bir
vaziyetteyiz. diyor. Eğer duyarlı olan bir bakan varsa, bu
sözlerimizi dikkate alarak bununla ilgilenirse çok memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Şimdi, 2nci
sırada yer alan, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 54 milletvekilinin,
İstanbul Atatürk Havalimanında bekletilen 1,5 ton altının
bulunduğu bir uçağın sahte belge ve beyanlarla Dubaiye
gönderilmesine imkân sağlayarak altın kaçakçılığı
ile ilgili suç delillerini ortadan kaldırdığı, olayla
ilgili sorumlulukları bulunan üst düzey kamu görevlileri hakkında
hiçbir işlem yapmadığı, olayın etkin
soruşturulmasını engelleyerek denetim görevini yerine
getirmediği, altın kaçakçılığı ile rüşvet ve
yolsuzluk olaylarının kapatılmasına olanak
sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Gümrük ve Ticaret eski Bakanı Hayati Yazıcı hakkında bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/12) esas
numaralı önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- MECLİS SORUŞTURMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 54
milletvekilinin; İstanbul Atatürk Havalimanında bekletilen 1,5 ton
altının bulunduğu bir uçağın sahte belge ve beyanlarla
Dubaiye gönderilmesine imkân sağlayarak altın
kaçakçılığıyla ilgili suç delillerini ortadan
kaldırdığı, olayla ilgili sorumlulukları bulunan üst
düzey kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem
yapmadığı, olayın etkin soruşturulmasını
engelleyerek denetim görevini yerine getirmediği, altın
kaçakçılığı ile rüşvet ve yolsuzluk olaylarının
kapatılmasına olanak sağladığı ve bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 257nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma
suçuna uyduğu iddiasıyla Anayasanın 100üncü ve TBMM
İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca Gümrük ve Ticaret eski
Bakanı Hayati Yazıcı hakkında bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)
BAŞKAN Bu
görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine
veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine,
şahısları adına 3 üyeye ve son olarak da hakkında soruşturma
açılması istenmiş bulunan Gümrük ve Ticaret eski Bakanı
Hayati Yazıcıya söz verilecektir.
Bildiğiniz
üzere, konuşma süreleri onar dakikadır.
Meclis
soruşturması önergesi Genel Kurulun 9/12/2014 tarihli 24üncü
Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere
dağıtılmıştır. Bu nedenle soruşturma
önergesini tekrar okutmuyorum.
Söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, Konya
Milletvekili Faruk Bal, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan; hakkında
soruşturma açılması talep edilen Gümrük ve Ticaret eski
Bakanı Rize Milletvekili Hayati Yazıcı.
İlk olarak
önerge sahibi Tokat Milletvekili Orhan Düzgünü kürsüye davet ediyorum.
Buyurunuz
Sayın Düzgün. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski Gümrük
Bakanı Sayın Hayati Yazıcı hakkında Meclis
soruşturması açılmasıyla ilgili şahsım ve
arkadaşlarımın vermiş olduğu önergeyle ilgili söz
almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu konu aslında hepinizin bildiği Rıza
Sarrafın kaçak altın yüklü uçağıyla ilgili. Ganadan
kalkan ve normalde İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanına inmesi gereken
uçak havaalanında bu kadar kasa bulunmadığı gerekçesiyle
Atatürk Havalimanına iniş yapıyor. Aslında, bu kasa
işini bizim bakanların çocuklarına söyleselerdi hallolurdu
herhâlde ama düşünememişler sanırım.
Evet, değerli
arkadaşlarım, uçak havaalanına indiğinde uçaktaki yükün
Ganadan Türkiyeye tahlil amacıyla gönderilen doğal taş
olduğu ve bunun ekonomik değerinin sadece 1.898 dolar olduğu
beyan edilir. Ancak, Havaş görevlileri uçağın yükünü indirmek
için gittiklerinde, uçağın konşimentosunun
bulunmadığını görürler. Tabii, konşimentosu bulunmayan
bir uçağın da Ganadan nasıl havalandığı zaten
apayrı bir muamma. Havaş görevlileri bu tablo üzerine gümrük
görevlilerine bilgi verirler ve gümrük görevlileri uçağa geldiklerinde 30
kasa içerisinde 1.500 kilo altın olduğunu tespit ederler ve
uçağı mühürlerler. Bunun üzerine, altını getiren
arkadaşlarımız bu uçaktaki altının 500 kilosunun
İstanbuldaki Duru Dövize, geri kalanının da Tahrandaki
Sorinet Holdinge gönderilmek üzere getirildiğini gösteren belgeler ibraz
ederler. Telefonla aranan ve altınların kendisine ait olduğunu
söyleyen Duru Döviz havaalanına gelip işlerin sarpa
sardığını, uçağın belgelerinin doğru dürüst
düzenlenmediğini görünce altının kendisine ait
olmadığını söyler ve bunu noterle beyan altına
alır. Bu arada, uçakta gümrük memurlarının ikinci kez
yaptığı tespitte de uçaktaki 1.500 kilo altın, herhâlde
beklemekten buharlaşması nedeniyle 300 kilo eksik çıkar, 1.208
kiloya düşer.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu Rızanın babaannesinin bizim
siyasi tarihimize geçmiş artık ünlü bir sözü var, diyor ki,
affınıza sığınarak söylüyorum: O
ile memurun
bahşişini peşin vereceksin. Biz bu mantığı bir
yerden daha hatırlıyoruz. Meydanlarda Ey memur Kemal! diye
bağıran birisi vardı, aklınca Kemal
Kılıçdaroğlunu küçük düşürmeye çalışıyordu,
bunu yaparken bu ülkedeki milyonlarca memuru da beraberinde küçük
düşürüyordu.
Yirmi üç yıl
devlete hizmet etmiş bir babanın oğluyum, kendim de devlete
yirmi yıl hizmet ettim memur olarak. Bizim babalarımız,
Oğlum, paraları sıfırla. diyen Başbakan
olacağına, Oğlum, kaç, Bakanlığa
sığın, polis geliyor. diyen Bakan olacağına
varsın memur olsunlar. Biz onlarla gurur duyuyoruz. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) İleride hep beraber
göreceğiz, bakalım onların çocukları da babalarıyla
gurur duyacaklar mı.
İşte, bu
süreç içerisinde, Sayın Bakanın Müsteşarının
İstanbula yaptığı bütün baskılara rağmen,
oradaki bir memur çıkıyor, diyor ki: Bu doğru bir iş
değildir, bu bir kaçakçılıktır, ben bu uçağın
kalkışına izin vermem. Ve böylece herkese bir ahlak dersi
veriyor, tabii müdür olarak da sürülmeyi hak ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, maalesef, İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürü
Tevfik Usta aynı cesareti ve duruşu sergileyemiyor ve bütün
belgelerin sahte olduğunu görmesine rağmen uçağın
havalanmasına izin veriyor. Bütün bu olayları Mısırda
sağır sultan bile duymuşken Sayın Bakan uçağın
kalkışından tam yirmi dokuz gün sonra olayı denetlemek
üzere bir müfettiş gönderiyor. Müfettiş, raporunda uçağı
gönderen Ganadaki Omanye Gold firmasının bu yıllık ticaret
hacminin 1 ila 5 milyon dolar olduğunu söylüyor, Ganada düzenlenen
belgelerin gelişigüzel düzenlendiğini ve inandırıcı
olmadığını söylüyor, şirketin adresinin üstünde tabela
bulunmayan metruk bir ev olduğunu söylüyor. Yine, aynı müfettiş,
raporunda Olaya kambiyo ve kaçakçılık mevzuatı
açısından bakıldığında altınların
kısmen ya da tamamen Türkiye'ye açıkça sokulmak istendiği
bellidir." diyor, raporuna not ediyor. Fakat, müfettiş her nedense
uçakta kaybolan 300 kilo altından hiç bahsetmiyor, bununla ilgili hiç
kimseye soru sormuyor. İşin ilginç tarafı, altının
sahibi de bu 300 kilo altının nereye gittiğini hiç merak
etmiyor. Tabii, bütün bunları gören müfettiş bu sahte belgeleri
düzenleyen kişilerle ilgili herhangi bir suç duyurusunda bulunmuyor,
görevini ihmal ediyor, topu savcılığa atıyor. Ayrıca,
soruşturmanın kaçakçılık mevzuatından değil, Türk
Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanuna muhalefetten
değerlendirilmesini istiyor, hâlbuki kendisinin böyle bir yetkisi bile
yok.
Değerli
arkadaşlarım, bu arada, tabii ki Rızanın saatine göre
Ankarada zamanını ayarlayanlar ve Rızanın önüne yatmaya
pek hevesli olanlar da boş durmuyorlar. Ne yapıyorlar biliyor
musunuz? Buraya gelen bir torba kanun içerisinde 5607 sayılı Kaçakçılık
Kanununun 3üncü maddesinin (11)inci fıkrasını kaldırarak
bu olayı suç olmaktan çıkarıyorlar yani bu dalavereye yasal
kılıf hazırlıyorlar ve buna Meclisi alet ediyorlar.
Şimdi, siz savunmanızda diyeceksiniz ki: Altın ithalatı vergiye
tabi değil, onun için bu kaçakçılık sayılmaz. Hâlbuki
Kaçakçılık Kanunu çok açık olarak diyor ki: Vergiye tabi olsun
ya da olmasın, ülkeye gümrüğe beyan edilmeden sokulmak istenen her
türlü mal ve eşya için kaçakçılık muamelesi yapılır.
Bu olmadı mı; o zaman diyeceksiniz ki: Paralelciler bize darbe
yaptı.
Bakın, size
şunu söyleyeyim: Teğmen Mehmet Ali Çelebi sırf Alevi olduğu
için, sırf Atatürkçü olduğu için hayatı karartıldı;
beraberdiniz o zaman. Yarbay Ali Tatarın namusuna laf edildi ve adam
intihar etti; kanı hepinizin ellerinde duruyor, bunu açıkça söylüyorum,
o zaman da beraberdiniz ama iş yolsuzluğa gelince bir anda paralel
oluverdiler.
Şimdi, bu olayın bir uluslararası boyutu
da var arkadaşlarım. Bu işlemleri yapan kişilerin New
Yorktaki Ziraat Bankasında yaptıkları işlemlerden
dolayı, Amerikan Merkez Bankası FED Ziraat Bankasını
incelemeye aldı, bunu hepiniz biliyorsunuz ve bankanın
bireysel faaliyetleri durduruldu. Söylenen o ki bankaya verilecek olan ceza,
elimizde sata sata bıraktığınız 2 bankadan 1isi olan
Ziraat Bankasını da batıracak büyüklükte. Yani, Ziraat
Bankasını da bu kafayla gidersek Rızaya feda etmiş
olacağız.
Şimdi, bütün bunlar
yetmiyormuş gibi, yandaş basınınızı da kullanarak
Türk Bayrağının önünde Rızayı kahraman ilan etmeye
kalktınız. Bakın, o bayrak rengini dolar yeşilinden almaz,
bu ülkenin şehitlerinin kanının
kırmızısından alır. Yaptığınız
kirli işlere Türk Bayrağını alet etmeyin, bundan vazgeçin.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
Rızanın çocuğunun gözü yaşardı diye neredeyse ulusal
yas ilan edecektik. Hâlbuki, Gezide bizim çocuklarımızın
gözleri çıkarılırken İçişleri Bakanı oralı
bile değildi.
Şimdi, Rıza çıktı
dedi ki: Bu ülkedeki cari açığın dörtte 1ini ben
kapattım. Vallahi bunu iyi ki Binali Yıldırım
duymamış, yoksa Davutoğlunun yerine Rızayı
Başbakan yapardı Allah vermesin(!)
Rızayı kahraman ilan
edebilirsiniz, şimdi ellerinizi kaldırıp bunu da
akladığınızı zannedebilirsiniz ya da diyebilirsiniz
ki: Bizim arkamızda halk desteği var. Evet, size Çalıyorlar
ama çalışıyorlar. diyen bir yüzde 50 var ama Zehir
zıkkım olsun. diyen bir yüzde 50 daha olduğunu bu memlekette
unutmayın. Bunu size hatırlatmak istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bilmenizi istiyorum ki bunları
mutlaka, bu suçları işleyenleri mutlaka yargının önüne
çıkaracağız, hiç vazgeçmeyeceğiz. Korkmayın, adil
olacağız, merhametli olacağız, kimin kadar biliyor musunuz?
Ali İsmailin kafasına son tekmeyi vuran kadar merhametli
olacağız, Ethem Sarısülükün kafasına kurşun
sıkan polis kadar merhametli olacağız, Berkinin annesini meydanlarda
yuhalatanlar kadar ve yuhalayanlar kadar merhametli olacağız. O gün
gelinceye kadar, hırsıza hırsız demeye devam
edeceğiz.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Düzgün.
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.
Buyurunuz Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; eski Gümrük
ve Ticaret Bakanı Sayın Hayati Yazıcı hakkında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önerge üzerine Halkların
Demokratik Partisi adına konuşacağım.
Bugün,
doğrusu, köydeki defin töreninde dostları, sevenleriyle birlikte
sevgili yoldaşımız Murat Bozlakın yasını tutmak
isterdim, ne var ki
Sanırım yerimde olsa ve bir seçim yapmak zorunda
kalsa o da benim gibi yasını içine gömmeyi ve tüyü bitmedik yetimin vekili
olarak hak arama görevinin başında olmayı tercih ederdi. Sevgili
vekilimizi bir kere daha huzurunuzda hasret ve minnetle anıyorum.
Sayın Orhan
Düzgün ve CHPli vekiller Sayın Yazıcıya şu
suçlamaları yöneltiyorlar: Yetki ve gücünü kötüye kullanarak Reza Zarrab
başta olmak üzere gayrimeşru uluslararası altın ticareti
elemanlarının çalışmalarını
kolaylaştırmak, onları cezai sorumluluktan kurtarmak
maksadıyla kamuyu zarara uğratan yasa değişikliklerine
önayak olmak, Bakanlık müfettişlerini baskı altına alarak
suçluları aklayan raporlar hazırlatmak, bu yasa dışı
ticaretten doğan milyarlarca dolarlık gayrimeşru gelirin
şahsi çıkar sahipleri arasında paylaşılmasına
imkân tanımak ve benzeri.
Önergede
suçlamaların maddi dayanakları gösterilmiş; zaman, mekân ve olay
akış sırası mantıklı bir biçimde
açıklanıyor. Çoğunluğu hak ve adalet peşinde
koşan bir Genel Kurul bu önergeyi benimsemekten başka bir şey
yapamazdı. Ama, ne tuhaf değil mi, hepimiz aslında AKP
çoğunluğunun bunu yapmayacağını biliyoruz, buna iddiaya
girsek hiçbirimiz kaybetmeyiz. Hak ve adalet bir zamanlar bu çatı
altında gezinmiş ise eğer, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi
çoğunluğunu terk etmiş olmalı. Bugün AKPye yol gösteren
ilke; her ne pahasına olursa olsun iktidar, her ne pahasına olursa olsun
servet ve güç.
Öte yandan,
Sayın Yazıcıya yöneltilen suçlamalar esasen dün Meclis
Soruşturması Komisyonunun AKPli çoğunluğunca aklanan
dosyanın bir uzantısı. Çuvala sığmayan mızrak gün
ışığına buradan çıkmıştı. Ama,
AKPlilerin dün Hukuki delil yok. gerekçesiyle yok saydıkları
yolsuzluk ve soygun zincirinin varlığını bugün burada kabul
etmelerini beklemek bir ham hayal olurdu.
İki yıl
önce bir bahar günü Roboski katliamını yok
saymıştınız, bu yılbaşında tarihin en büyük
yolsuzluğunu yok saydınız. Katliamla
açtığınız parantezi hırsızlıkla
kapattınız, kendinizle ne kadar övünseniz az. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama, unutmayın arkadaşlar,
dosya daha kapanmadı, daha Genel Kurul var; Komisyonda olduğu gibi
görüşmeleri basına kapatamayacak, milletvekillerinin
tartışmaya katılmasını önleyemeyecek, muhalefetin
bilgi ve belgelere erişmesinin yolunu kesemeyeceksiniz. Halkların
Demokratik Partisi, o Komisyondan bu sonucu öngörerek üç hafta önce çekildi,
gizli görüşmelerde helvacının bozacıyı
aklamasını seyretmektense halkın önüne çıkmayı seçti.
Bu önergenin görüşülmesi, bu yolda atılmış ilk adım.
İstediğiniz
kadar Komisyonun önüne gelen fezlekeyi darbe girişimi sayın. Belge ve
bilgiler, karşımızda uluslararası
bağlantılarıyla birlikte bir suç örgütü bulunduğuna
kuşku bırakmıyor. Uzağa gitmeye gerek yok, Sayın
Erdoğanın kendisiyle övünmelerine kulak kabartmak yeter.
Başbakanken Kriptolu telefonları bile dinlemişler. diye
sirkatin söylememiş gibi, Cumhurbaşkanı sıfatıyla da
konuşmaya devam etti. Kriptolu telefon yaptık. diyerek
Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Genelkurmay
Başkanını ve bakanları dinleyip bilgileri başka
ülkelere servis ettiler. Güya bu kayıtların montaj olduğunu
ileri sürüyordu ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonuna giren 29 Nisan
2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporu bu safsatayı sona erdirdi: Cümle
eklemesi veya cümle çıkartması sonucu anlam bütünlüğünü bozacak
değişiklik tespit edilmedi. Nokta, bizim için tartışma
bitmiştir. Erdoğan kayıtların kendi telefonundan
yapıldığını itiraf etmiş, Adli Tıp Kurumu bu
kayıtların otantikliğini yani sahih olduğunu
doğrulamıştır. Demek ki milletçe işittiklerimiz
gerçektir. Senin evinde ne var ne yok, sen bunları bir çıkar, tamam
mı? Bende ne olabilir baba, senin paran var kasada. Konuşma buydu.
Evet, yasalar
karşısında boğazına kadar suça batmış bir
iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye'nin, kelimenin
teknik anlamında, uluslararası bağlantılarıyla
birlikte bir suç örgütünün hâkimiyeti altına girdiğini söylemek
mübalağa sayılmaz. Her suçu bir başka suçla örtmek üzere
Anayasa, yasa, hukuk, idari kurallar, mali mevzuat, hepsinin yerle bir
edildiği ve zıvanasından çıkarıldığı,
sadece yurttaşların değil, uluslararası anlaşmalarla
karşılıklı yükümlülükler altına girilmiş olan uluslararası
muhatapların da haklarının ihlal edildiği bir yönetime
eğer henüz haydut devlet denmiyorsa bunun biricik nedeni, iktidarın
tamamının henüz tek elde toplanmamış bir parlamenter
denetim kabuğunun görünüşte muhafaza ediliyor olmasındandır.
Bu suç örgütünün
başında bulunanlar, yapıp ettiklerini Türkiye için yaşamsal
bir enerji kaynağı saydıkları doğal gazın
İrandan ithal edilmesi önündeki Amerikan ambargosunun
aşılması zorunluluğuyla meşrulaştırılabilmeyi
ummuşlardı. Zarrab gibileriyle girdikleri utanç verici
ilişkileri, uluslararası engellerin arkasından
dolaşmanın gereği olan kaçınılmaz bir kötülük olarak
sineye çekmemizi beklediler. Hiçbir şeyi sineye çekecek değiliz.
Enerji akışını sürdürmek için yaratıcı önlemler
bulmak her hükûmetin sorumluluğudur ama bunun yolu uluslararası suç
şebekeleriyle ortaklık kurmak, halkın öz kaynaklarını
uluslararası dolandırıcılık şebekeleriyle
paylaşmak değildir. Bu, hiç kimseye, halkın parasını,
kendi nefsi için ayakkabı kutularına, valizlere, torbalara, kasalara
istifleme hakkını vermez. Biz buna tamahkârlık diyoruz.
Altına tamah eden iflah etmez!
Britanyanın
büyük yazarı Shakespeare büyük eseri Atinalı Timonda, bu
tamahkârlığın insanlığı nasıl
insanlıktan çıkarttığını bundan yüzyıllar
önce sanki bugünün dünyasını yaşıyormuşçasına
bakın nasıl anlatıyordu:
Altın ha...
Sapsarı,
pırıl pırıl, değerli altın,
Karayı ak,
çirkini güzel, yanlışı doğru, alçağı soylu,
yaşlıyı genç, korkağı yiğit yapmaya yeter şu
kadarı.
Ah, tanrılar,
neden bu, niçin bu, ey tanrılar!
Rahiplerinize,
uşaklarınıza yüz çevirtir bu sizden, ölüm döşeğine
yatırır dipdiri bir insanı.
Bu sarı köle,
dinler kurar, sonra yıkar, lanetliği kutsar, cüzzamlının
eteğine yüz sürdürür, hırsızı alıp üne, unvana
boğar, aynı sıraya oturtur soylu kişilerle.
Budur işte
kocaya kavuşturan kırk yıllık dulu.
Merhemler,
kokularla beleyip kapanmaz yaralarını, en onulmaz hastayı bir
nisan gününe çeviren de bu.
Git, lanet
olası maden, insanlığın orta malı, sen, milletleri
sürüye çevirip birbirine saldırtan.
Anlıyorsunuz
değil mi Shakespearein kimlerden, nelerden, niçin söz ettiğini? (CHP
sıralarından alkışlar)
İnsanlığın
servet ve kudret sahiplerinin hâkimiyetinden kurtuluş mücadelesinin en
büyük zaferlerinden biri, büyük Ekim Sosyalist Devriminin ertesi
yılında Lenin, altının insanlığın geleceğinde
olsa olsa bir tuvalette işe yarayacağından söz etmişti,
demişti ki: Dünya çapında muzaffer olduğumuzda altını
dünyanın en büyük kentlerinde umumi helalar yaptırmak için
kullanacağımızı düşünüyorum. Böylece altın,
adına güya büyük özgürlük savaşı denilen 1914-1918
savaşında nasıl uğruna 10 milyon insanın öldürülüp 30
milyonunun sakat bırakıldığını henüz
unutmamış kuşakların yararına en adil ve eğitici
şekilde kullanılmış olacaktır. Bunu hâlâ umuyoruz ama
bugün altını bu şekilde değerlendirebileceğimiz
koşullardan ve güçten yoksun olabiliriz. Gene de inanın AKPli
arkadaşlar, altının bugünkü adil kullanımı konusunda
bilmeden bize büyük bir yardımda bulundunuz. Kendinizi Reza Zarrab
namında bir uluslararası mücrime altından zincirlerle
bağlayarak altından bir kelepçenin bir halkasını kendi
bileğinize kendiniz taktınız. Halkların Demokratik Partisi
kelepçenin öbür halkasını öbür bileğinize bağlayacak, adil
bir yargılanma için elinden geleni ardına koymayacaktır.
Saygılar.
(HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kürkcü.
Konya Milletvekili
Faruk Bal.
Buyurunuz
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu soruşturma
önergesinde Sayın Bakana isnat edilen suç, İran petrolüne uygulanan
Birleşmiş Milletler ambargosunu delerek pazarlayan ve İranda
tutuklanan Babek Zencaninin kiraladığı uçağın, Babek
Zencani ve Rıza Zarraba ait 1,5 ton kaçak altınla yüklü
uçağın 1 Ocak 2013 tarihinde İstanbul Havalimanına inmesi
ve faturasının ve konşimentosunun bulunmaması nedeniyle
mühürlenmesiyle ilgilidir. Bundan sonra kirli eller iş başına
gelmiştir. 1,5 ton altını, uçağı ve Reza ile
Rezanın rüşvete boğduğu dostlarını kurtarmak
için sahte konşimento ve faturalar düzenlenmiştir. On yedi gün
havaalanında bekletildikten sonra uçak, düzenlenen bu sahte fatura ve
belgelerle, kaçak altınlarla birlikte Dubaiye gönderilmiştir. Bu
şekilde gelişen olaylarda Bakan Yazıcının bir, uçak
ve kaçak altın Türkiyede iken yasal işlem yapmamak; iki, yapılan
kaçakçılığa kılıf hazırladıktan ve kaçak
uçak gittikten yirmi dokuz gün sonra olayın incelenmesi için soruşturma
talimatı vermek ve bu talimatta uçağın
taşıdığı eşyanın transit eşya
olduğunu, Dubaiye gittiğini, akaryakıt ikmali için Türkiyeye
indiğini belirterek soruşturmanın bu yönde
yapılmasını ve bir ay içerisinde tamamlanmasını
müfettişi yönlendirerek istemek ve böyle yönlendirilmiş
müfettişin raporuyla da bu suçun kapatılmasını sağlamak.
Bu suçlarla suçlanmaktadır Sayın Bakan. Ayrıca, gereğini
yapmış gibi görünmeye çalışarak bir, göstermelik olarak alt
düzey görevlileri hakkında soruşturma yapıp asıl suçu
işleyen üst düzey bürokratları hakkındaki dosyaları
kapatmak; iki, bu suçun gerçek faili ULS Havayollarına para cezası
kesmek yerine, suçla ilgisi olmayan firmalara para cezası keserek
verilmiş olan bu para cezalarının mahkemelerce kolayca iptal
edilmesine zemin hazırlamak ve üç, Bakanlığın kontrol ve
denetim görevini gereği gibi yerine getirmemekle suçlanmaktadır.
Dahası, altın kaçakçılığının ilerleyen
süreçte Kaçakçılık Kanununun 3üncü maddesinin (11), 4üncü
maddesinin (1), (2) ve (5)inci fıkraları kapsamında gün gelir,
bir örgüt faaliyeti kapsamında değerlendirilerek yeniden
soruşturulabileceğini bildiği için Zencani ve Zarraba
ağır cezaların verilmesinin önüne geçilebilmek amacıyla
suçun işlenmesinden seksen yedi gün sonra, 6455 sayılı
Kanunda,-Kaçakçılık Kanunu ve gümrük kanunlarında- düzenleme
yaparak bu suçları kabahat olmaktan çıkarmış ve suçun
işlendiğini bilerek göz yumanlar hakkındaki Suçlular gibi
cezalandırılır. hükmünü kanundan
çıkarmıştır. Altın
kaçakçılığının yapıldığı
görüntüler, tapeler ve inkâr edilemeyecek belgelerle sabittir. Bunu Türk milleti
gördü, biz gördük, siz gördünüz, hepimiz gördük, en önemlisi Cenab-ı Allah
gördü. Bakan Yazıcının bu suçu işlediği bu
bilgilerle, bu delillerle sabittir ve hakkında soruşturma
açılması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Allahın bildiğini, Türk milletinin gördüğünü,
sizin, bizim gördüğümüzü, sizin siyasallaştırmış
olduğunuz ve biat etmek üzere görevlendirdiğiniz savcılar
görmedi. Asıl suçlular, altın kaçakçıları bavullardaki,
sırt çantalarındaki, kasalardaki, kutulardaki milyon dolarları,
euroları cukkalarken hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu
karar, Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Bunu
soruşturan Komisyonun milyon dolarları cukkalayanların AKP
Hükûmetinde uzantısı olan 4 bakanı aklaması da gazi
Meclisin üzerine kara bir leke olarak düşmüştür.
Değerli
milletvekilleri, 1960 ve 1980 darbelerinde,12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997
muhtıralarında yargı nasıl silah olarak
kullanılmışsa siz de AKP olarak 2010 tarihinde, Anayasa
değişikliğinden sonra yargıyı silah olarak
kullandınız. Şimdi de yargıyı yolsuzlukları
kapatmak için silah olarak katmerlisini- kullanıyorsunuz. AKP,
yargıyı aklama makamı olarak görmüyor. AKP, 17 üyesinden 12sini
seçtiği Anayasa Mahkemesini vesayet makamı olarak görüyor yani AKP,
yargıyı yargı olarak tanımıyor. Bunun adı
yargıdan kaçmak, bunun adı yargısız bir demokrasi, daha
açıkçası bu bir postmodern diktatörlüktür.
25 Aralık
MİT ve yolsuzluk operasyonları ortaya çıkınca AKP Hükûmeti,
suç delillerinden kurtulmak için önce delilleri ele geçiren polislere,
savcılara, hâkimlere jimnastik yaptırdılar -dosyayı al ver,
sağa sola sür- daha sonra kanunlara takla attırdılar. Bu takla
atmaktan HSYK, Yargıtay, Danıştay, Adalet Akademisi, Ceza
Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve torba kanunlar nasibini
almıştır. Altın kaçakçılığından kuyruğu
kurtarmak için Kaçakçılık Kanununun 4üncü maddesi de sizlerin oylarıyla
değiştirilmiştir. Değiştirilen bu maddeyle, Sayın
Bakan Yazıcı gibi, kaçakçılık fiillerini önlemekle
görevlilerin kaçakçılık yapılmasına kasten göz yumması
hâlinde işlenen suçun müşterek faili olarak sorumlu tutulmasına
ilişkin bu madde yürürlükten kaldırılmıştır. Bu
maddeyi yürürlükten kaldırırken minareyi çalanlar
kılıfını AKP milletvekillerine
hazırlatmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bu yolsuzluk olayları dinen günahtır, ahlaken
ayıptır, kanunen suçtur ve bundan kurtuluşu da vardır.
Dinen tövbe edeceksin, ahlaken istifa edeceksin ve hukuken, kanunen de
mahkemede hesap vereceksin. Haksızlık karşısında
susan, dilsiz şeytandır. AKP iktidarında bu suçlardan
kurtulmanın yolu yukarıda anlattığım şekilde iken
bunun yerine, yargıyı tanımayan AKPnin postmodern
diktatörlüğünün ilanı hayra alamet değildir.
Değerli
milletvekilleri, Meclis Soruşturma Komisyonuna da birkaç cümle etmek
isterim. Bu Komisyon 5 Mayıs tarihinde kuruldu. AKP, altmış dört
gün üye vermemek suretiyle oyaladı. 7 Temmuzda ilk toplantı yapıldı
ve Sayın Hakkı Köylü üye seçildi. Sayın Köylünün üye
seçileceği iki gün önce kulislerde basın mensupları
tarafından konuşuldu, ben duydum, biz duyduk, hepimiz duyduk.
İlk kurada isminin çıkması çok
şaşırtıcı ama çıktı! İlk toplantı
yapıldı, Sayın Köylü Başkan seçildi, Komisyonu toplamadan
dosyaları dertop etti, İstanbuldaki savcıya gönderdi. Niçin?
Dizi pusulası yaptırmak için.
Değerli
arkadaşlarım, Komisyon Bakanlar Kurulunun yetkilerinin tümünü
kullanmayı haizdir, bu Anayasa hükmüdür. Dizi pusulası yapmaya
muktedir olamaz mı bir komisyon? Olur ama işin içerisinde iş
var. Niçin? Fezlekeleri tanzim eden savcılar jimnastik nedeniyle sağa
sola gitmişti, onun yerine yenileri gelmişti, bu dosyaları yeni
savcıların yeniden dizayn etmesi gerekirdi. Nitekim,
basının verdiği bilgiye göre, ilk geldiğinde 64 olan dosya
sayısı, Komisyona geldiğinde 33 dosyaya inmiş, Komisyon
Başkanı Hakkı Köylü Bey tarafından gönderilmesinden sonra
bu 33 dosya da 11 dosyaya inmiştir. Uranyum gibi dosya
yarılanıyor!
Değerli arkadaşlarım,
bunun bizim zihnimizde olduğu gibi, sizin zihninizde de çok ciddi
şüpheleri yaratması gerekmektedir. Ancak, Komisyon karar
vereceği günü açıkladı 22 Aralık tarihi, saat 14.00,
Pazartesi günü diye, her ne hikmetse o gün toplanmadı; saat 15.00 dediler,
toplanamadı; 15.30 dediler, toplanamadı; 18.00 dediler,
toplanamadı; dünkü tarih itibarıyla toplandı. Bu Komisyonunun
toplantısının 4 defa ertelenmesinin bir tek sebebi vardı, o
da yüksek tepe ile alçak tepeden gelen talimatlara karşı Komisyonun
hangisine uyacağını şaşırmasıydı.
İşte, yolsuzlukla ilgili
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) -
Kim yaparsa kolunu keserim. diyen Sayın
Başbakanın en sonunda, Komisyon kararıyla
anlaşıldı ki kendisinin sesi kesilmiş oldu. Yani, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, gazi Meclisin huzurunda 17-25 Aralık yolsuzluk
operasyonu, 9 AKP milletvekilinin ikna edilmesi veya tehdit edilmesi veya bir
şekilde razı edilmesiyle aklanmış oldu. Tabii, bu aklanma
burada bitmeyecek diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bal.
Tokat Milletvekili
Zeyid Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Aslan.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, önceki
gün akşam vefat eden Halkların Demokratik Partisi Adana Milletvekili
Sayın Murat Bozlaka ve bugün akşam saatlerinde Sultanahmette bir
karakola yapılan saldırıda şehit düşen değerli
polisimize Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı
diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün, Cumhuriyet Halk Partisi Tokat Milletvekili Orhan Düzgün
ve arkadaşlarının, Gümrük ve Ticaret eski Bakanı Sayın
Hayati Yazıcı hakkında altın
kaçakçılığını önleme noktasında yetersiz
kaldığı ve bu noktada gümrük görevlileriyle ilgili gerekli
takibatı yapmadığı ve aynı zamanda da bu yapılan
altın kaçakçılığı sebebiyle bu
kaçakçılığı yapanların daha az ceza alabilmesi için
kanunda değişiklik yapılmasına öncülük
yaptığı iddiasıyla cezalandırılması, Yüce
Divana gönderilmesinin ön aşaması olan soruşturma önergesini
vermişlerdir.
Öncelikle,
soruşturma önergesinde geçen olayı arkadaşlarımız
özetlediler ama ben de kısaca şöyle bir özetlemek istiyorum: 1 Ocak
2013 tarihinde Ganadan yola çıkan, Ganadan çıkış
belgelerinde içerisinde mineral samples yani numune olduğu belgelerde
belirlenen ama çıkışta, gümrükte, içinde altın olduğu
ifade edilen bir kargo uçağı 1 Ocak 2013 günü Atatürk
Havalimanına iniş yapar. İnişle birlikte kaptan pilot,
gümrük idaresine, içerisinde altın olduğunu ifade ettiği kargo
yükü bulunduğunu belirtir ama buna dair belgeleri ibraz
edilemediğinden dolayı gümrük memurları şüpheli bir
durumdan bahisle uçağın belgelerini ister ama belgeler gelmemesi
üzerine uçağı mühürlerler ve bir kenara çekerler. Aradan geçen zaman
içerisinde ilgili uçak yetkilileri ve altının Ganadan yola
çıkışında kendisine ait olduğu taşıma
sözleşmesini imzalayan İranlı bir firmanın yetkilileri, bu
süreç içerisinde birtakım konşimentoları ve belgeleri gümrük idaresine
ibraz ederler ama ibraz edilen belgelerin asıllarının
olmaması, fotokopi olması sebebiyle asılları beklenir.
Belirlenen süre içerisinde de asıllarının gelmemesi üzerine,
uçağa ilgili şahısların girişine ve altının
Türkiyeye bırakılmasına gümrük memurları ve gümrük idarecileri
müsaade etmezler. Bunun üzerine, ilgili firma yetkilileri ve havayolları 8
Ocakta yeni bir konşimento düzenleyerek uçağın Dubaiye transit
geçişini isterler ve buna dair evraklarını gümrük
memurlarına, gümrük idaresine ibraz ederler. İbraz edilen bu belgeler
muvacehesinde, gümrük idaresinin yaptığı inceleme ve
araştırmanın sonucunda 17 Ocak tarihinde ilgili uçağın
içindeki kargo yüküyle beraber Dubaiye kalkmasına izin verilir.
Olayın ana teması bu yöndedir.
Şimdi, burada
gerek soruşturma önergesinin içerisinde yer alan gerekse konuyu
incelediğimizde 1 Ocaktan 17 Ocağa kadar geçen süreç içerisinde
yapılan işlemlere göre Ganadan yola çıkan ve Türkiyeden
transit yoluyla Dubaiye geçen altın bir kaçakçılık suçunun
gerekçesi midir? O altının ithali sebebiyle burada uygulanacak olan
cezai hükümlerin ya da hukuk hükümlerinin neler olduğu hususu bir
tartışma konusu olmaktan öte aslında çok nettir.
Özellikle önerge
sahipleri adına konuşan değerli Tokat milletvekili arkadaşım,
birlikte Tokatta siyaset yaptığımız arkadaşım,
belki hukukçu olmaması hasebiyle hukuk nitelendirmelerinde birtakım
eksiklikler yaptı. Öncelikle, elbette ki gümrüğe tabi olan ve gümrükte
muayene edilmesi gereken ama gümrük muayenesi yapılmadan geçirilmek
istenen her işlem bir kaçakçılık suçunun gerekçesini
oluşturur. Ama özellikle külçe altın ve benzerlerinin
ithalatında diğerlerini saymayacağım- ithalat vergisine
tabi olmaması, KDVden istisna bulunması sebebiyle vergiye tabi
olmayan ve KDVden istisna edilmiş olan her türlü girişlerin
kaçakçılık hükümleri içerisinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Çünkü kaçakçılık suçunun ana unsurunu oluşturan
şey, kaçakçılıktaki ana amaç, getirilen emtianın,
malın vergisinden kaçmak ya da vergisini daha az ödemek, KDVsinden
kurtulmak gibi ana unsurlar taşır. Bu unsurların
taşınmaması sebebiyle, özellikle de Gümrük Kanununda
belirtildiği üzere külçe altının Türkiyeye girişi herhangi
bir vergiye tabi değildir, KDVye tabi değildir, başkaca
herhangi bir harca tabi değildir. Bu nedenle, altın ithaline
ilişkin yapılmış olan her bir işlem,
kaçakçılık suçu içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmayan
işlemlerdir. Ama eğer burada yapılmış olan bir
usulsüzlük varsa, belge ibraz edilememişse veya belgeler eksik ibraz
edilmişse elbette ki gümrük idaresinin yapması gereken işlemler
vardır, bu da Gümrük Kanununun içerisinde yer alan 239uncu maddedeki
hükümlerdir. Ki dosyayı incelediğimizde, gümrük
memurlarının 239uncu madde gereğince gerekli işlemleri
yaptıklarını ve cezai işlemlerin, özellikle -çünkü bu madde
kapsamında değerlendiriliyor- bu madde kapsamında gerekli idari
para cezalarının yapılan inceleme ve araştırma
sonucunda uygulandığını görüyoruz. Özellikle bu ithalat
süresi içerisinde belgelerde ismi geçen 3 firmaya 239uncu maddenin gereği
olarak belirtilen emtia değerinin onda 1i oranında her birine
ayrı ayrı idari para cezalarının
uygulandığını, bunun dışında da ayrıca
Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununun 3üncü maddesinin
birinci ve üçüncü fıkralarına dair de işlem
yapıldığını dosyayı incelediğimizde
görüyoruz. Yani, burada Gümrük ve Ticaret Bakanlığının ve
dolayısıyla gümrük memurlarının kendi üzerine düşen
yükümlülükleri sonuna kadar uyguladıklarını ve bu nedenle de
herhangi bir şekilde bir soruşturmaya tabi olmalarının
mümkün olmadığını görüyoruz.
Kaldı ki bu
süreç içerisinde, biraz önce ismi geçen Reza Zarrab denen şahsın
teknik takip altında olduğunu da daha sonradan, dosyada,
savcılık incelemelerinde görüyoruz. Bu süreç içerisinde, on yedi günlük
süreç içerisinde, gerek Reza Zarrab ya da onunla bağlantılı
olduğu iddia edilen tüm kişilerin gümrük memurlarıyla
yaptıkları görüşmelerde ya da gümrük memurlarıyla
yapılan görüşmeleri birbirlerine aktarmalarında görüyoruz ki
Atatürk Havalimanındaki gümrük memurları yapılmaya
çalışılan usulsüzlüğe sonuna kadar direnmişler ve
Gümrük Kanununun, gümrük mevzuatının gereklerini yerine
getirmişler.
Şimdi,
burada, gerek Sayın Bakanımızın ya da üst düzey bürokrat
denilen kişilerin hangi talimatı, hangi yazılı
talimatı ya da şifahi talimatı nasıl verdikleri, ne zaman
verdikleri, hangi belgeyle ya da hangi konuşmayla ilettiklerine
ilişkin, ben, bu soruşturma önergesinin içerisinde hiçbir şey
göremedim. Buna rağmen, savcılıktan bir şekilde elde
edilmiş dosyaları, tüm tapelerini de başından sonuna
kadar inceledim ama buna dair hiçbir şey görmedim.
Kaldı ki
savcılığın, 17 Aralık sürecini yürüten Celal
Karanın -ki bu soruşturmayı da yürütendir- kendisinin tayin
ettiği ve 18 Ocak 2013 tarihinde savcılığa iletilen
bilirkişi raporunda da bilirkişinin, özellikle gümrük
memurlarının, Atatürk Havalimanındaki gümrük muayene ve
muhafaza memurlarının tüm işlemleri hukuka uygun bir
şekilde yerine getirdikleri ve kendilerine bu suretle isnat edilebilecek
herhangi bir suç bulunmadığına dair o dosyayı, o
savcının eline de bu bilirkişi raporunu vermişler.
Şimdi, bir yanda savcılığın yürüttüğü bir
soruşturma dosyasının içerisinde 17 Aralık
savcısı dediğimiz savcıların bilirkişisinin
kendi verdiği raporun içerisinde gümrük memurlarının herhangi
bir suç işlemedikleri ve bir suç isnadı mümkün
olmadığı ifade edilecek hem de bundan dolayı Bakan
suçlanacak. Gerçekten bunu anlamak mümkün değil.
Bu nedenle, gerek
altın kaçakçılığı yapıldığına
ilişkin mevzuatın buna uygun olmaması gerekse gümrük
memurlarının görevlerini yerine getirmediklerine dair iddianın
altının tamamıyla boş ve savcılık dosyasıyla
da bertaraf edilmiş olması sebebiyle, bu soruşturma önergesinin
aslında iyi hazırlanmamış, üzerinde iyi
çalışılmamış ve hukuki mevzuattan ve hukuki mesnetten
uzak bir önerge olduğunu görüyoruz. Elbette bu önerge sadece şu
amaçla verilmiş olabilir: 17 Aralıkta başlayan ve Türkiyenin
gücünü kırmaya, Türkiyenin itibarını sarsmaya ve bölgesinde
bölgesel güç olma yolculuğunu engellemeye çalışan algı
operasyonuna Acaba buradan da bir katkı verebilir miyiz, bunu bir
tartışma konusu yapıp gündemde tutabilir miyiz?in
dışında hiçbir altyapısının
olmadığını düşünüyorum.
Bu vesileyle, bu
soruşturma önergesine kişisel olarak hayır oyu vereceğimi
beyan ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aslan.
Son söz,
hakkında soruşturma açılması istenen Gümrük ve Ticaret eski
Bakanı Hayati Yazıcıya aittir.
Buyurunuz
Sayın Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYATİ YAZICI
(Rize) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hakkımda
verilmiş bulunan soruşturma önergesine ilişkin kanaatlerimi,
görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Anayasanın 98inci
maddesi yasama organının yürütmeyi denetlemesine ilişkin
prosedürleri düzenlemiştir: Genel görüşme, Meclis
araştırması, sözlü-yazılı soru önergeleri ve gensoru,
soruşturma önergesi. Bir defa, Meclis araştırması, genel
görüşme, sözlü ve yazılı soru önergeleri bir kuşkuya, bir
duyuma, inandırıcı bir algıya dayalı olarak bilgi
edinmeyi amaçlar. Ama soruşturma önergesi, gensoru, bir kişiyi veya
kişileri hedef alır, onun kişilik haklarına ilişkin
iddialar öne sürer, çok ciddidir. Bir insanın soruşturma önergesi ya
da gensoru önergesi hazırlarken kişi haklarına, hukukun en temel
kuralı olan kurallara öncelikle riayet etmesi gerekir. Bu perspektifte
baktığımız zaman, bu soru önergesi, gerçekten, nesnel
olgulardan uzak, öznel amaçlarla hazırlanmış bir önerge.
Bunları şimdi sırasıyla, madde madde ortaya koyacak,
paylaşacağım.
Değerli
milletvekilleri, bir defa, bu önergeyle altın
kaçakçılığının delillerini ortadan
kaldırdığım iddia ediliyor. Hangi delili ortadan
kaldırmışım? Ne varmış ki ben onu yok
etmişim? Bu olayla ilgili ne varsa uçağın Türkiyeye geliş
anından itibaren çıkışına kadar bütün işlemler,
prosedürler hâlen dosyasında mevcuttur. Ha oradan bir şey bulabilip
de Şunu yok ettiniz. diyebiliyor musunuz? Gerçek dışı bir
iddia.
İkinci bir
iddia: Yasal kılıf hazırlamak için yirmi dokuz gün sonra,
işte uçağın taşıdığı eşyanın
transit eşyası olduğu, Dubaiye gittiği, akaryakıt
ihmali için Türkiyeye geldiği şeklinde sınırlama yaparak
müfettişi görevlendirdiğim iddia ediliyor. Bu da tamamen gerçek
dışı şu kısmı itibarıyla, gerekçesi
itibarıyla: Bir defa, burada alıntısı yapılan ibare
benim soruşturma talimatımın ön kısmıdır.
Soruşturma talimatım şu: Havayollarına ait kargo
uçağının Atatürk Havalimanına indiği andan itibaren
Türkiyeden ayrılıncaya kadar yapılan bütün işlem ve
aşamalar dikkate alınarak konunun tüm yönleriyle, gizlilik
esasına riayet edilerek bir ay içerisinde incelenip
soruşturulması ve makama bilgi verilmesi şeklinde
yazılı talimat vermişim. Burada eksik ne var? Ha işine
gelmiyor bunu almıyorsun giriş paragrafını alacaksın.
Bu, hak ve hukuk değil.
Bir ay süreyle
sınırlamışım. Ne yapacakmışım? Süreyi
siz mi öngöreceksiniz? Bakan olduğumda, 2008 yılında bir
gazetede manşet: 70 Tır Buhar Oldu. Allah Allah ne oldu da buhar
oldu? Konuyu inceledim; daha önce işlenmiş bir gümrük olayı yeni
haber konusu oluyor. Müfettiş yeni rapor vermiş. Hemen bütün denetim
birimlerinin elindeki dosyaların özet listesini istedim; kimde var, konusu
ne, ne aşamada ve bunları iki klasör hâlinde topladım, bir heyet
oluşturdum, incelettim ve orada gördüm ki üç dosya gizlenmiş. Bir
tanesi çok meşhur, özellikle o bankaların battığı
dönemlere ilişkin, on yıllık zaman aşımına
uğratmışlardı. O müfettişin denetim yetkisini disiplin
kurulu kararıyla aldık. Almamalı mıydım? Ve bana ders
oldu bu. O günden itibaren arkadaşlarıma verdiğim talimat:
Mutlaka işin niteliğine göre denetim, soruşturma sürelerini
takvime bağlayacaksınız. Ha, süre yetmez, dönüyor, binlerce
örneği var, şu sebeple yurt dışı
yazışması var, şu araştırma var, süre yetmiyor;
yeniden süre isterler, biz o süreyi de veriyoruz, çalışmayı
böyle yapıyoruz.
Yirmi dokuz gün
sonra diyorsunuz. Nereden biliyorsunuz, niye bakmıyorsunuz evraka? Ben,
içinizden pek çok arkadaşım yazılı soru yöneltti, hepsine
cevap verdim. Önergeyi de onlar hazırlamamış, bu da tuhaf bir
çelişki. Efendim, işlemler bitiyor. Olayı öğrenir
öğrenmez arkadaşlarıma verdiğim talimat şu: Kesinlikle
yanlış bir iş yapılmasın, her şeyi hukukun
içerisinde hem yazılı hukukun hem etik kuralların içerisinde
yürüteceksiniz. Ben mi gidip icra edeceğim? Ve arkadaşlarım da
bu hassasiyet içerisinde süreçlerdeki işlemleri icra etmişler ve
sonuçta evrakları istemişiz, ilk verdiğim talimata göre, 13
Şubat 2013 tarihinde bana geliyor. Ben talimatı ne zaman
vermişim? 15 Şubatta. Ee, bir gün de müsaade edin ben inceleyeyim.
Müfettiş raporu yazmış getirmiş, ne demiş sonucunda?
Memurların bir suçu yok, işlemler tamam. Ama 3 firmayla
alakalı Gümrük Kanununun 239uncu maddesindeki yaptırımı
önermiş: 11 milyon 400 bin. Gereği yapılsın demişiz ve
gereği yapılmış, 3 firmaya ayrı ayrı 11 milyon
400 bin
Efendim, sahtecilik olabilir, savcılık değerlendirsin
demiş ve Bakırköy Savcılığına göndermişiz. O
evraklar değişti vesaire falan.
Efendim, Türk
Parasının Kıymetini Koruma Kanununa muhalefet var.
Savcının görevi oraya göndermişiz ve o savcılık da bir
gerçek kişi bir tüzel kişiye 57 milyon TL ceza kesmiş, hukukun
içerisinde.
Değerli
arkadaşlar, çok enteresan
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Cezayı niye kesmiş Sayın Bakan?
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Çok enteresan bir iddia
ÜNAL KAÇIR
(İstanbul) Dinle dinle!
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Cezayı niye kesmiş? Bir usulsüzlük var da ona kesmiş
herhâlde.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Ne yapacaktı?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Onu söyleyin, orayı bir anlatın.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Ne yapacaktı? O onun görevi. Türk Parası Kıymeti
Koruma Kanununa göre idari yaptırım cezası uygulama yetki ve
görevi savcıya aittir, idare yapamaz. Kanunu açıp bakarsanız, öğrenirsiniz.
Efendim, arkadan
diyorsunuz ki: Kamu görevlilerini akladın. Kimi
aklamışım, kim suç işlemiş de ben onu
aklamışım?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Soruşturma izni vermedi valilik.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Üst düzey görevliler. diyorsunuz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Memur memur!
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Kim var içinde, üst düzey görevli kim var?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Gümrük görevlisinin soruşturma iznini vermedi valilik.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Benim o zaman ki İstanbuldaki bölge müdürüm hakkında
Kaçakçılık Kanununa muhalefetten soruşturma
açılmış ve onun hakkında takipsizlik kararı
verilmiştir.
Değerli
arkadaşlar
MEHMET GÜNAL
(Antalya) İlgili memura valilik soruşturma izni vermedi!
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Bak, ben savunma yapıyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Verdinse söyle.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Bak, savunma hakkı kutsaldır, savunma hakkı
kutsaldır Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Tam söyle o zaman Sayın Bakan.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Sen beni dinleyeceksin.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Madem suç yok da niye soruşturtmuyorsunuz?
MEHMET ALTAY
(Uşak) Ya bir dinle ya Allah aşkına!
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Gümrük Kanununda, Kaçakçılık Kanununda
yaptığımız değişiklikle ben bu eylemin ileride
soruşturulmasını önlemişim. Ya vahim yani çok üzülüyorum.
İçinizde çok değer verdiğim hukukçular var, bazı
arkadaşlarım da imzalamış bu önergeyi. Ya bu kadar hukuki
garabet olabilir mi? Bakın, fiil 1 Ocak 2013te, müfettiş raporunun
tarihi 18 Mart 2013 yani müfettiş, raporunu verdiğinde
değişmeyen Kaçakçılık Kanunu yürürlükte, o
tartışmayı da yapmış, 5607 sayılı Kanuna
girer mi? Girmez ve sizin sözünü ettiğiniz kanun 11 Nisan 2013te
yürürlüğe girmiş; bir, bu.
İki:
Bakın, Kaçakçılık Kanunu ile Gümrük Kanunu arasındaki en
belirleyici uygulama ölçütü şudur: Vergiye tabi mi değil mi?
Sayın Aslan kardeşim burada çok güzel izah etti. Vergiye tabiyse,
işlemlerde bir eksiklik varsa, teşebbüs varsa Kaçakçılık
Kanununa girer; vergiye tabi değilse Gümrük Kanununa girer.
Gene, ithali
yasaksa ne olursa olsun bu Kaçakçılık Kanununa girer.
Altının ithali yasak değil, ticareti yasak değil, hiçbir
vergiye tabi değil katma değer vergisine tabi değil, ne zamandan
beri? 1984 yılından bu yana. ÖTVye tabi değil 1990
yılından bu yana. Gümrük vergisine tabi değil 1996
yılından bu yana. Dolayısıyla, vergiye tabi olmayan bir
ürünün
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yanlış beyan vermek ne peki? Cezayı neyden
aldı? Yanlış beyan vermek gümrükte suç değil mi?
HAYATİ YAZICI
(Devamla) İşte, oraya geliyoruz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Cezayı niye yemiş, onu söyle.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Gümrük Kanununun 239uncu maddesi -demin ifade ettim-
uygulanmış, Türkiyeye ithal edilmeye
çalışıldığı kanaatiyle Gümrük Kanununun 239uncu
maddesi uygulanmış.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Bu maddeyi tutanaklara geçmesi bakımından aynen okumak
istiyorum. İthalat veya ihracat vergilerinden muaf eşyayı
33üncü madde hükümleri gereğince
FARUK BAL (Konya)
Süre verin Sayın Bakana.
BAŞKAN Bir
dakika süre veriyorum.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
belirlenen gümrük kapıları
dışında başka yerlerden izinsiz olarak ithal veya ihraç
veya bunlara teşebbüs edenlerle, bu tür eşyayı gümrük
işlemlerini yaptırmaksızın yurda sokanlar veya
çıkaranlar
İşte ithal olursa CIF değeri, ihraç olursa FOB
değerinin onda 1i oranında idari yaptırımı
uygulanır. Bu uygulanmış, olay bu.
Değerli
arkadaşlar, bu olayda kamunun, Bakanlığın yapması
gerekip de yapmadığı, uygulamadığı hiçbir
prosedür yoktur. Dolayısıyla, biz kül yutmadık bu olayda ama siz
önergenizde çiğ köfte yapmışsınız; içine de benim
şahsiyetimi, kişilik haklarımı koymaya
çalışıyorsunuz. Ben bu çiğ köfteyi yemem, size de yedirmem!
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yazıcı.
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Düzgün.
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Sayın Başkan, Sayın eski Bakan benim kendisine,
kişilik haklarına hakaret ettiğimi iddia etti. Bu durumu
düzeltmek için söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Düzgün.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün, Rize
Milletvekili Hayati Yazıcının (9/12) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
şunu açıkça söylemek isterim ki Sayın Bakanın benimle
hiçbir kişisel husumeti yoktur, benim de onunla yoktur. Ben burada
kendisiyle ilgili bir tek
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Özür dile!
ORHAN DÜZGÜN
(Devamla) Konuşmam belli, gevezelik etme! (AK PARTİ
sıralarından Aa sesleri, gürültüler)
ORHAN DÜZGÜN
(Devamla) Konuşmam belli, konuşmam belli.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Sen gevezelik etme!
BAŞKAN
Lütfen sakin olunuz, lütfen!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla)
Konuşmam belli.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Tehdit etme!
ORHAN DÜZGÜN
(Devamla) Sayın Bakanın şahsına yönelik bir tek hakaret
cümlesi bulabilirseniz
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Demin ki konuşmanda da söyledin!
ORHAN DÜZGÜN
(Devamla)
kendisinden memnuniyetle özür dilerim; bir.
İkincisi:
Sayın Aslan benim için dersimi çalışmadığımı
söyledi. Sayın Aslanla ben Tokatta beraber siyaset yapıyoruz, bu
kadarını söyleyecek hukukumuz vardır ancak Sayın Aslan beni
Tokattan da bilir dersimi iyi çalışırım.
Bir diğer
mevzu: Sayın Bakan, dediniz ki: Bu soruşturma doğru
yürütülmüştür, yerinde yürütülmüştür. Size sadece şu soruyu
soruyorum; bakın, bu kürsüde konuştunuz, bir tek kelime söylemediniz:
Bu kayıp olan 300 kilo altın nereye gitti? Bunu bize izah edin.
Vazgeçtim ondan, Müfettiş incelememiş. diyorsunuz. Peki, Sayın
Bakan, siz bu raporu gördünüz, incelediniz, ortada 300 kilo altının
olmadığını gördünüz, peki siz bu müfettişe
Kardeşim, bu 300 kilo altın nereye gitmiş, siz bunu niye
soruşturmadınız? diye neden sormadınız? (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu cevaplayın, ben sizden
başka bir şey istemiyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Düzgün.
Siz?
HAYATİ YAZICI
(Rize) Müsaade edin de bir noktayı açıklığa getireyim.
BAŞKAN
Tabii, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Rize Milletvekili Hayati
Yazıcı'nın, Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYATİ YAZICI
(Rize) Değerli milletvekilleri, bakın ben hukukçuyum; tevazu
göstermeyeceğim, iyi bir hukukçuyum, bunu iddia ediyorum.
Sizin
soruşturma önergenizde o konu yok, onu siz bana soramazsınız.
İLHAN
CİHANER (Denizli) Şimdi soruyoruz.
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Ceza hukukunun, usul hukukunun temel kuralı bu ama gene de
cevap vereceğim şu milletvekilliğinin mehabeti için.
Bakın, gelen
eşyayı altın olarak taşıyıcı beyan ediyor.
Siz hani Taşıyıcıya niye ceza vermediniz? diyorsunuz.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Peki, niye fazla beyan eder?
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Taşıyıcı beyan ediyor,
taşıyıcı beyan etmese belki bu araştırma,
inceleme yapılmayacak, mineral samples diye geçecek. Onun beyanı
önemli, etkin.
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Yol geçen hanı mı orası?
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Niye o ceza almadı? Onun için ceza almıyor.
Dolayısıyla, fiziki arama yapılıyor, kontrol
yapılıyor, fiziki kontrol sonucu ne varsa o çıkıyor. Uçak 3
defa mühürlenmiş, geldiği gün sabah mühürlenmiş, 4 kişi 3
yerde mühür yapmış, dördünde 2 defa mühürleme
yapılmış, anahtar olmadığı için
açılamamış; sonra fiziki kontrol, tespit
yapılmış, yol verilmiş. Dolayısıyla, 292 kilo
altının Türkiyeye girip girmediğine ilişkin bir veri yok
ama biz idari para cezasını 1.5 ton altın gelmiş gibi o
miktarı dikkate alarak uygulamışız.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) O da haksızlık, o da adaletsizlik Sayın
Bakan.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Nereden gitmiş?
HAYATİ YAZICI
(Devamla) Ha, öyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yazıcı.
IX.- MECLİS SORUŞTURMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 54
milletvekilinin; İstanbul Atatürk Havalimanında bekletilen 1,5 ton
altının bulunduğu bir uçağın sahte belge ve beyanlarla
Dubaiye gönderilmesine imkân sağlayarak altın
kaçakçılığıyla ilgili suç delillerini ortadan
kaldırdığı, olayla ilgili sorumlulukları bulunan üst
düzey kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem
yapmadığı, olayın etkin soruşturulmasını
engelleyerek denetim görevini yerine getirmediği, altın
kaçakçılığı ile rüşvet ve yolsuzluk
olaylarının kapatılmasına olanak
sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Anayasanın 100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri
uyarınca Gümrük ve Ticaret eski Bakanı Hayati Yazıcı
hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/12) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Gümrük ve Ticaret
eski Bakanı Hayati Yazıcı hakkında Meclis
soruşturması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım. Anayasa'nın 100'üncü maddesi
hükmü gereğince oylamayı gizli oylama şeklinde
yapacağız.
Bildiğiniz
üzere, pullardan beyaz olanı Kabul, kırmızı olanı Ret
yeşil olanıysa Çekimser oyu ifade etmektedir. Oylama gizli olarak
yapılacağından vekâleten oy
kullanılamayacağını belirtmek istiyorum. Oylamada adı
okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli
oylamayı Adana ilinden başlatıyorum.
(Oylar
toplandı)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oylama işlemi
bitmiştir.
Kupaları
kaldırıyoruz.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, (9/12) esas numaralı Gümrük ve Ticaret eski
Bakanı Hayati Yazıcı hakkında bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergenin gizli oylama
sonucu:
Kullanılan
Oy sayısı: 319
Kabul: 59
Ret: 251
Çekimser: 7
Boş: 1
Geçersiz: 1
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz Dilek
Yüksel
Diyarbakır Tokat
Meclis
soruşturması açılması bu sonuçlarla kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
XI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun
7 Ocak 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin önerisi
6/1/2015
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 6/1/2015 Salı günü yaptığı toplantıda
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mihrimah Belma Satır Levent Gök
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Oktay Vural İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket Partisi Halkların Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 7/1/2015 tarihli Çarşamba günkü
Birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 7 Ocak 2015 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
21.52