TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39uncu
Birleşim
7
Ocak 2015 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Osmaniye Milletvekili Suat Önalın, Osmaniyenin düşman
işgalinden kurtuluşunun 93üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, kar yağışı
nedeniyle Manisada yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlunun, İzmirin Kemalpaşa
ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, güneydoğuda terörün
arttığına ve AKP iktidarını vatandaşına,
bölgeye ve ülkeye sahip çıkmaya çağırdığına
ilişkin açıklaması
2.-
Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin, herkesin yeni yılını
kutladığına ve Mudanya Devlet Hastanesinde kar
yağışları nedeniyle acil sağlık hizmetlerinin
verilemediğine ilişkin açıklaması
3.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın, İzmirin Kemalpaşa
ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocakları konusunda
Çevre ve Şehircilik Bakanını bir kez daha
uyardığına ilişkin açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Sivil Dayanışma
Platformunun, 4 eski bakanla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonunun karar
vereceği gün gazetelerde yer alan ilanına ilişkin
açıklaması
5.-
Bursa Milletvekili Hüseyin Şahinin, Türkiyenin 2014 yılında
ihracat rekoru kırdığına ve bunda emeği olan herkese
teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
6.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlunun, AKPli
milletvekillerinin 4 eski bakanın Yüce Divana gönderilmemesi yönünde oy
kullanmalarının gerekçesine ilişkin açıklaması
7.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Mersinin birçok yerinde
elektrik kesintileri yaşandığına ilişkin
açıklaması
8.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokatta yaşayan çiftçilerin
ve hayvan üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
9.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Kocaelindeki elektrik kesintilerine
ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Gülay Dalyanın, İstanbul Sultanahmette
polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise
Allahtan rahmet, yaralı polislere de acil şifalar dilediğine
ilişkin açıklaması
11.-
İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlunun, İzmirin Kemalpaşa
ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocağı
ruhsatı ile Aydın Nazilli sınırına yapılmak
istenen RESle ilgili kamulaştırma kararının engellenmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
12.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, İstanbul Sultanahmette polis
karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allahtan
rahmet dilediğine ve Antalyanın özel bir kanunla korumaya
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
13.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Ankarada kar
yağışı yüzünden sorunlar yaşandığına ve
Ankara Büyükşehir Belediyesini görevini yapmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
14.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, narenciye üreticilerinin zor durumda
olduğuna ve cezaevlerinde işkencelerin arttığına
ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Sevim Savaşerin, Suriyeli mülteciler için AK
PARTİ İstanbul İl Başkanlığı
koordinasyonunda yardım toplandığına ilişkin
açıklaması
16.-
Sinop Milletvekili Engin Altayın, 7 Ocak Osmaniyenin düşman
işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
17.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 7 Ocak Osmaniyenin düşman
işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ve İzmirin
Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş
ocakları konusunda iktidarı duyarlı olmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
18.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvin Cerattepedeki
altın madeniyle ilgili verilen iptal kararının
alınmasında çabası olan herkese teşekkür ettiğine ve
bu kararı alan Rize İdare Mahkemesinin yargıçlarını
kutladığına ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, Demokrat Partinin
kuruluş yıl dönümüne ve İstanbul Sultanahmette polis karakoluna
yapılan saldırıda şehit olan polise Allahtan rahmet,
yaralı polislere de acil şifalar dilediğine ilişkin
açıklaması
20.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak Pariste bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12
kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına
ilişkin açıklaması
21.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Pariste bir
mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü
saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1170)
B)
Genel Görüşme Önergeleri
1.-
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 20 milletvekilinin, 6292
sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları
Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanunun uygulamalarındaki aksaklıklar konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/13)
2.-
MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, TOKİ
uygulamalarıyla mağdur olan vatandaşlarımızın
sorunları ile değişik bölge ve illerde üretilen konutların
inşası, teslimi ve kullanımındaki sorunlar konusunda genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında
Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)
4.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, İskenderun Deniz Üs Komutanlığının
içindeki alıcı telsiz istasyonuna yapılan saldırıya
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
cevabı (7/54257)
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba'nın, son on yılda intihar eden veya intihar girişiminde
bulunan rütbesiz er, uzman çavuş, rütbeli asker ve Bakanlık personeli
sayılarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın cevabı (7/55740)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, elektrik üretim santrallerinin
özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/58089)
7
Ocak 2015 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek
YÜKSEL (Tokat)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39uncu Birleşimini açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.04
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek
YÜKSEL (Tokat)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN Açılışta yapılan ilk
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi elektronik cihazla yoklamayı yineliyoruz.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Osmaniyenin
düşman işgalinden kurtuluşunun 93üncü yıl dönümü
hakkında söz isteyen Osmaniye Milletvekili Suat Önala aittir.
Buyurunuz Sayın Önal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz
olalım.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Osmaniye Milletvekili Suat Önalın,
Osmaniyenin düşman işgalinden kurtuluşunun 93üncü yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 7 Ocak Osmaniyenin kurtuluş yıl dönümü
üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Osmaniyenin düşman
işgalinden kurtuluşunun 93üncü yıl dönümü bugün Osmaniyede
yine büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlanıyor. Kahraman
ecdadımızın Birinci Dünya Harbinde her cephede olduğu gibi
Çukurovada da yokluklar ve olumsuzluklar içerisinde verdiği destansı
mücadelede iman gücüyle kazandığı zaferi hep beraber bir kez
daha minnet ve şükranla anıyoruz.
Değerli milletvekilleri, sizin de bildiğiniz
gibi 30 Ekim 1918de Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra Anadolu
Haçlı anlayışıyla işgal edilmişti.
Kahramanmaraş, Gaziantep ve Şanlıurfa başlangıçta İngilizlerin,
daha sonra da Fransızların kontrolüne
bırakılmıştı. Fransızlar daha sonra Mersin,
Adana, Hatay ve Osmaniyeyi de işgal etmişler, bu işgal
esnasında genç yaşlı, kız kızan demeden masum
insanları vahşice katlederek ağıtlara da konu olan birçok zulmü
sergilemişti. Ancak Malazgirt Zaferiyle Anadoluyu yurt tuttuğumuz
tarihten beri Anadolu coğrafyasında gözü olan Haçlı ruhunun
topyekûn bu işgaline rağmen ecdadımızın destanlar
yazarak gösterdiği kahramanlık bir kez daha tarihe geçti. Esarete
asla alışık olmayan ecdadımızın sembol
isimlerinden birisi de vatan için kahramanca çarpışırken
Osmaniyede şehit olan Rahime Hatundu. Rahime Hatunla birlikte
Palalı Süleyman, Hasan Çavuş, Muhammed Hoca, Borazan Mehmet, Nacar
Ökkeş ve arkadaşları Osmaniyenin kurtuluşunda kahramanca
mücadele ettiler. Osmaniyeli merhum şairlerimizden Salih Safa
Yazarın;
Korkaklığı bilmez, hiç
tanımazsın,
Sen ey Gâvurdağlım, Osmaniyelim.
Bırak seni yazan böylece yazsın.
Sen ey Gâvurdağlım, Osmaniyelim. dizeleriyle
şiirinde tanımladığı gibi hiç korkmadılar ve
esaret yerine şehadeti arzu ettiler. Öyle ki Sevr Antlaşmasıyla
dağıtılan ordumuz, işgal edilen yurdumuz, her yerde
tutuklanan gençlerimiz olsa da kahraman ecdadımız ümitsizliğe
kapılmadı ve tüm yokluklara karşı âdeta şu dizeleri
haykırdı:
Esaret zincirine gelemez bu asil millet, şehitlik
rütbe bize!
Cennet vatanımıza göz dikenler, elbet sonunda
gelir dize!
Dünya âlem bilsin ki, asla vazgeçilmeyecek
kutsallarımız var;
Sabrımız taşmaya görsün, bak nasıl
oluyor bu dünya size dar!
Evet, kahraman ecdadımızın kanıyla,
canıyla mücadelesi sonunda Anadolu yedi düvele dar geldi ve geldikleri
gibi geri gittiler. Kurtuluş Savaşında şehit olan Rahime
Hatun ve diğer şehitlerimizin anısına Osmaniyeli hemşehrilerimiz
Osmaniyeli şehitlerimizin de hemen önünde medfun bulunduğu Osmaniye
Envar-ül Hamit Camisinde -halk adıyla Büyük Camide- bugün sabah
namazında büyük bir kalabalıkla, coşkuyla toplandılar
hatimler indirdiler ve bir kez daha şehitlerimizi dualarla anarak
vefalarını gösterdiler.
Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi konu
vatan, bayrak, ezan olduğunda Türk, Kürt, Çerkez ayrımı yapmadan
nasıl ecdadımız birlik ve beraberliğini muhafaza ederek
omuz omuza mücadele etmişse bugün de aynı duygularla aynı
hassasiyeti taşıyoruz. Ülkemizin birliğini, beraberliğini
bozmaya yönelik faaliyetlerine devam eden şer güçlere ve onların
taşeronlarına karşı hamdolsun biriz, beraberiz ve hep
birlikte güçlü Türkiyeyiz. Allah birlik ve beraberliğimizi daim eylesin.
Bu vesileyle, bugün, Kurtuluş
Savaşı'nın meşalesini yakan başta Gazi Mustafa Kemal
olmak üzere, tüm aziz silah arkadaşlarını, tüm şehit ve
gazilerimizi bir kez daha minnet ve şükranla anıyor, Osmaniyeli
hemşehrilerimizin ve tüm aziz milletimizin kurtuluş
bayramını tekrar tebrik ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Önal.
Gündem dışı ikinci söz, kar
yağışı nedeniyle Manisada yaşanan sorunlar
hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçaya aittir.
Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından
alkışlar)
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, kar
yağışı nedeniyle Manisada yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, yoğun kar
yağışları nedeniyle Manisalı çiftçilerimizin
uğradığı zararlar hakkında gündem dışı
söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Manisada 30-31 Aralık
ve 1 Ocak ve takip eden günlerde meydana gelen kar
yağışları nedeniyle ilk belirlemelere göre 6 binden fazla
çiftçimiz büyük zararlara uğramıştır.
Kırkağaçta başta İlyaslar, Gelenbe,
Karakurt, Bakır olmak üzere toplam 26 yerleşim alanında 1.100
çiftçimizin 31 bin dekarlık zeytinliğinde yüzde 30 ila 45
oranında hasar meydana gelmiştir. 6 mahallede 40 çiftçimizin 80
dekarlık serasında yüzde 80 ila yüzde 100 arasında hasar meydana
gelmiştir. Kümeslerin çökmesi sonucu Kırkağaç merkez, Karakurt
ve İlyaslarda 123 bin tavuk telef olmuştur. Yunusemre ilçemizde
1.600 çiftçimizin 9.500 dekarlık zeytinliğinde yüzde 70e varan hasar
oluşmuştur. Şehzadeler ilçesinde 16 köyde 800 çiftçimizin 10 bin
dekarlık zeytinliğinde yüzde 70e varan hasar meydana gelmiştir.
Saruhanlıda 960 çiftçimizin 27 bin dekarlık zeytinliğinde yüzde
60a varan hasarlar söz konusudur. Soma Göktaş Mahallesinde zeytin
ağaçlarının yüzde 30u kırılmıştır.
Köprübaşında merkez, Kemhallı ve İkizkuyuda 10
çiftçimizin 45 dekarlık çilek serasında büyük hasarlar
vardır.Akhisarda; Yatağan, Sünnetçiler, Üçavlu, Zeytinliova,
Kadıdağı, Gökçeahmet, Selçikli, Çamönü, Tütenli köylerinde 36
bin dekarlık zeytinlik yüzde 50ye varan hasar görmüştür. Yine,
Akhisar Çamönü Mahallesindeki 175 çiftçimizin 620 dekarlık serasında
yüzde 90ı aşan hasar vardır. Turgutluda Gediz Nehrinin
taşması ve su kanallarının geri basması nedeniyle
tarla, kümes ve ahırlarda hasarlar oluşmuş, 20 bin etlik tavuk
telef olmuştur.
Şimdilik endişemiz Manisada
sıcaklığın eksi 7lere hatta eksi 12lere düşmesidir.
Manisada bu gece ve yarın gecenin çok soğuk geçeceği tahmin
edilmektedir. Eksi 7 derecede zeytinler, eksi 12 derecede üzümler
donmaktadır. Umarız böyle bir felaketle
karşılaşmayız.
Hükûmet, 13 Mayıs 2014 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı kapsamında, Manisalı çiftçilerin tarım kredi kooperatifleri
ve Ziraat Bankasına olan borçlarının bir yıl süreyle yüzde
3 faizle erteleneceğini söylemektedir. Ancak, Manisalı çiftçilerin
beklentisi bu değildir. Manisalı çiftçilerimizin, kamu bankaları
ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının iki yıl faizsiz
olarak ertelenmesi ve yaralarını sarmak için de iki yılı
geri ödemesiz olmak üzere, beş yıllık faizsiz kredi talepleri
vardır.
1 Ocakta Somada yoğun kar
yağışı nedeniyle bir hastaya ulaşamayan 112
sağlık ekipleri Manisadan paletli ambulans talep etmiştir.
Çekiciye yüklenerek Manisadan Somaya hareket eden paletli ambulans Manisa
Yeniköy çıkışında Ulaştırma
Bakanlığının tonaj işlemine tabi tutularak kantara
çıkarılmıştır. Çekicinin yüklü
ağırlığı 180 kilogram fazla geldiği için çekiciye
600 lira ceza yazılmıştır ve hastaya giden paletli ambulans
iki saatten fazla kantarda bekletilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Soma
teşkilatının ısrarlı girişimleri sonucunda çekici
ve paletli ambulans bırakılmıştır. Hayat kurtarmada
saniyeler önemliyken hasta almaya giden bir ambulansın iki saat kantarda
bekletilmesini anlamak gerçekten mümkün değildir.
Yine, kar
yağışı nedeniyle Manisa-İzmir yolu ulaşıma
tam kırk sekiz saat kapanmıştır. Karla mücadele ve kara
yollarının bakım onarımının özelleştirilmesi
sonrası Gelenbe, Çanakçı bölgesi hiçbir bilgi, birikim ve deneyimi
olmayan taşeron şirkete verilmiştir. Manisa-Balıkesir yolu,
Çanakçı ve Gelenbe bölgesinde karla mücadeledeki yetersizlikler nedeniyle
kırk sekiz saat ulaşıma kapanmıştır. Bu durum,
karla mücadelenin ve kara yollarının bakım ve
onarımını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla)
özelleştirme ve taşerona verme kararını tekrar gözden
geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu düşüncelerle
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Gündem dışı
üçüncü söz, İzmirin Kemalpaşa ilçesinin sorunları hakkında
söz isteyen İzmir Milletvekili Mustafa Moroğluna aittir.
Buyurunuz Sayın
Moroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlunun, İzmirin Kemalpaşa ilçesinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA MOROĞLU
(İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yeni yılın hem
Meclisimize hem de ülkemize iyilikler getirmesi dileğiyle yeni
yılın ilk konuşmasını yaparken size Türkiye'den bir
insan manzarası, bir fotoğraf göstererek başlamak istiyorum.
Fotoğraf küçük, bir de baksa da göremeyecek arkadaşlarımız
var. Onun için, anlatarak bu fotoğrafı görmenizi sağlamaya çalışacağım.
Bu fotoğraf, Kemalpaşanın Akalan köyüne
yani şu an mahalle diyebileceğimiz köye 650 metre uzaklıktaki
bir taş ocağı açılmasıyla ilgili güvenlik
kuvvetlerinin yürüttüğü mücadeleye ilişkin. Özellikle AKPli
İzmir milletvekili arkadaşlarım görürse ve bu
fotoğrafın manzarasının değişmesi için çaba
harcarlarsa mutlu oluruz. Çünkü, görüntü şu: Kemalpaşanın
Akalan köyünde okula 650 metre uzaklıkta bir taş ocağı
açılması isteniyor, köylüler de bu ocağın
açılmasını istemiyor. Taş ocağını açmaya
giden iş makinesinin etrafını çepeçevre güvenlik güçleri
korumaya alıyor. Etrafında da köylüler var. Ne paralel var ne DHKP-C
var ne CHP var, sadece köylüler var. Açılmasını istemiyorlar
oraya. Bu manzaranın değişmesinin bir tek yolu var. Bir defa,
artık, güvenlik güçlerinin köylülerin topraklarını talan etmek
isteyen, daha çok kâr için köyün en yakınında taş
ocağı açmak isteyen ve meralarını yok etmek için meralardan
toprak taşıyan iş makinelerini korumak yerine köylüleri korumaya
başladığı bir manzaraya dönüşmesi dileğiyle
açıyorum yeni yılla ilgili ilk konuşmayı.
Akalan köyü Kemalpaşanın en şirin
köylerinden biri. Kirazıyla, zeytiniyle, ceviziyle iyi ürünler
yetiştiren ve bu ürünleri yetiştirerek geçimini kazanan köylülerden
oluşuyor. Fakat 29 Aralık 2014 günü köylüler, iş makinelerinin
köyün en yakınındaki bir araziye gelip taş ocağı açmak
istediğini öğreniyorlar ve 30 Aralık günü, biz hem basın
yoluyla hem de dilekçelerimizle valiliği uyarıyoruz. Zeytin
ağaçlarına bile 3 kilometre uzaklıkta açılması gereken
taş ocaklarının köye 1 kilometreye bile varmayan bir
yakınlıkta açılmasına müsaade etmeyin. Çünkü köylüler
burada çocuklarını okuttukları okula da 650 metre
yakınlıkta bir taş ocağının güvenliklerini tehdit
edeceğini söylüyorlar.
Yine öyle bir şeyle karşılaşmışlar
ki, bu Bütünşehir Yasasından sonra artık meralarının
ellerinden alınıp hazineye devredildikten sonra da tarumar
edildiğini ve yine bu fotoğrafta görülen bir gerçek, bütün meralar
toprak taşımak için yok edilmiş. Ben gittim, orada gördüm. Mera
olarak kullandıkları yerin yarı bölümü başka yerlere toprak
lazım diye taşınmaya başlanmış.
Burada şöyle bir gerçeği bütün
arkadaşlarımın göz önüne alması
Çünkü büyük sorunları
çözmek için AKPli İzmir milletvekillerinin çok çaba
harcayamadığını ve engelleyemediklerini ya da
sorunların çözümünde Hükûmete, yürütmeye çok söz geçiremediklerini
biliyoruz. Ama bu sorun bugün öyle bir noktaya geldi ki, köylüler ile güvenlik
güçleri karşı karşıya geldi.
Yine, bizim milletvekillerimizden
arkadaşlarımız giderek kaymakamlığa, güvenlik
güçleriyle görüşerek orada istenmeyen bir olayın
yaşanmasını engellemeye çalıştılar ve
engellediler de. Ama yarın, orada köylülerin isyanının daha
büyük noktalara taşınmasını istemiyorsak
Birazdan
bakanımıza da bir belge ileteceğim. Bizzat Otoyol AŞnin
İnternet sayfasından aldığım belgede de aynen ifade
şudur: Taş ocağının köy merkezine
uzaklığı 1 kilometredir. Okul da köy merkezinin biraz daha
ilerisinde -bizzat köylülerle gidip ben ölçtüm- 680 metre. 680 metre okula
yakınlıktaki bir taş ocağının daha çok kâr
hırsıyla açılmasına izin vermeyin, bunu engelleyin.
Engellemek sadece bir milletvekili görevi değil, bir insani sorundur. Bu
konuda, hep beraber, bu taş ocağının buraya
açılmasını engellemek için köylüler canlarını
başlarını feda etmeye bile hazırlar ama bu noktaya
gelmesini, ne biz istiyoruz ne köylüler istiyor ne de siz istemelisiniz.
Onun için, bakanlarımızı ve yürütmeyi, bu
olayı durdurmak ve taş ocağının daha uzak bir yerde
açılması için gerekli girişimleri başlatmasını
rica ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Moroğlu.
Gündeme geçmeden önce sisteme girmiş sayın
milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
Sayın Yeniçeri
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
güneydoğuda terörün arttığına ve AKP iktidarını
vatandaşına, bölgeye ve ülkeye sahip çıkmaya
çağırdığına ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Güneydoğuda terör iyice gemi azıya
almıştır. Cizreyi kim yönetiyor, belli değil. Hakkâride
neler oluyor, kamuoyunun haberi yok. Caddelerde askerî düzenle yürüyüş
yapan silahlı, yüzü kapalı gruplar bölge kentlerinde terör estiriyor.
Bölgeden devlete bağlı vatandaşlar sürülüyor. Bölgeden devlet
sürülüyor. Cizrede PKK özerklik ilan ediyor. Mahallelerin giriş ve
çıkışlarına belediye araçlarıyla hendek
kazılıyor. Güvenlik güçleri olanı biteni yalnızca
seyrediyor. Cizrede HÜDAPAR ile PKK unsurları saatlerce
çatışıyor. Devletin güvenlik güçleri orta yerde yok.
Çatışmalar sırasında evler yanıyor, belediyeler
yangını söndürmek için itfaiye göndermiyor. Bölgede PKK güvenlik
çadırları kuruyor, PKK bezleri sallandırılıyor;
iktidar sesini çıkarmıyor. AKP iktidarını bir kez daha
vatandaşına, bölgeye ve ülkeye sahip çıkmaya
çağırıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Erdemir
2.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin, herkesin
yeni yılını kutladığına ve Mudanya Devlet
Hastanesinde kar yağışları nedeniyle acil sağlık
hizmetlerinin verilemediğine ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle tüm milletvekillerimizin ve
vatandaşlarımızın yeni yılını kutluyorum;
kendilerine sağlıklı, mutlu ve umutlu bir yıl diliyorum.
Mudanya Devlet Hastanesi, Mudanyalıların tüm
uyarılarına rağmen, ulaşım açısından
elverişsiz bir konuma inşa edildi. Son günlerde bastıran kar
yağışları sonucu yollar kapandı ve 78 bin kişilik
ilçede hastalar acil sağlık hizmetlerinden yararlanamadılar. Mudanyalı
hemşehrilerimizden gelen yoğun şikâyetleri bir kez daha
hatırlatmak ister, yetkilileri benzeri sıkıntıların
tekrarının engellenmesi için gerekli önlemleri almaya davet eder,
saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.
Sayın Susam
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susamın, İzmirin Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne
yapılmak istenen taş ocakları konusunda Çevre ve Şehircilik
Bakanını bir kez daha uyardığına ilişkin
açıklaması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın
Başkanım, az önce İzmir Milletvekilimiz Sayın
Moroğlunun da belirttiği gibi, Kemalpaşa ilçemiz İzmirin
göz bebeği ilçelerinden bir tanesi, hem tarım alanlarının
hem organize sanayinin iç içe yaşadığı bir alan. Bu
anlamıyla tarımı da korumak ve sanayiyi de orada geliştirme
konusunda hassas olmazsak, gerçekten, Kemalpaşayı, kirazın
merkezi bu bölgeyi tarımdan uzaklaştırıp ciddi bir noktaya
taşıyacağız. Akalanda yaşanan tamamen fütursuzca
tarım alanlarına ve insan yaşamına müdahaledir. Okuldan
çıkan çocukların mıcır ve taş taşıyan
kamyonların altında kalma riskini hiç dikkate almadan insanların
yaşamlarına müdahale eden, bu kadar acımasızca, kâr
hırsıyla Kısa mesafeden kâr kazanayım. diyen
anlayışlarla, ÇED raporu almadan taş ocaklarına ruhsat
verilmesi bugün yaşanan en önemli insan dışı
davranışlardan bir tanesidir. Çevre ve Şehircilik
Bakanını bu konuda bir kez daha uyarıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Sayın Öğüt
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Sivil Dayanışma Platformunun, 4 eski bakanla ilgili
Meclis Soruşturma Komisyonunun karar vereceği gün gazetelerde yer
alan ilanına ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İki gün önce pek çok gazetede Sivil
Dayanışma Platformunun Sağlam İrade ilanı yer
aldı. Bu bildiri başlı başına bir suç unsurudur. Millî
iradeye meydan okuyan, Anayasaya ve onun en üst uygulayıcısı
olan Anayasa Mahkemesine, demokratik rejime karşı hakaretamiz ve
tehditkâr ifadeler yer alan bildiriyi yayınlayanlar hakkında Meclis
Başkanını ivedilikle göreve davet ediyorum.
Bildiride, bu yüce Meclisin verdiği kararlara
saygı duymak bir yana, fütursuzca sorgulanmakta, ülkenin her görüşünü
temsilen burada bulunan milletvekillerine ve bizleri buraya taşıyan
halkın oylarına hakaret edilmektedir. Süreci bir darbe olarak
görenler asıl darbeyi Anayasaya ve Meclise yapma girişimi içindedir.
Zira, imam ve cemaat örneğinde olduğu gibi, en
baştaki kişinin milletin vekiline tuzluk dediği yerde böyle
bir bildiri ne yazık ki normaldir. Buna müsaade edenler, görmezden
gelenler ve gereğini yapmayanlar bugün ve yarın bu suçun
ortağı olarak hafızalarda kalacak ve hatırlanacaktır,
suçlanacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Şahin
5.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahinin,
Türkiyenin 2014 yılında ihracat rekoru kırdığına
ve bunda emeği olan herkese teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemiz,
2014 yılında, geçen yıl, cumhuriyet tarihinin rekorunu
kırarak 157 milyar 600 milyon dolarlık ihracat
gerçekleştirmiştir. Bursamız bu ihracatın 12 milyar 750
milyon dolarını gerçekleştirerek ülke ihracatının
yüzde 8ini gerçekleştirmiştir. Ülke ihracatının yüzde
8ini gerçekleştiren Bursalı sanayicilerimiz ağaç ve orman
ürünleri, çimento sanayisi, değerli madenler, metaller, elektrik sanayisi
ürünleri, gemi ve yat sanayisi, hazır giyim, konfeksiyon, iklimlendirme
sanayisi, maden ve metal sanayisi, makine ve aksamları ile savunma
sanayisi havacılık sektörü, taşıt ve otomotiv yan sanayisi
ile birlikte tekstil ve tekstil ürünleri ihracatını
gerçekleştirmişlerdir. Bu ihracatın çok yakın komşumuz
olan Balkan ülkelerine de 863 milyon dolarlık kısmı
gerçekleştirilmiştir.
Ben, ihracat yapan firmalarımızda
çalışan işçilerimize, mühendislerimize, sanayicilerimize ve
tarım sektöründe çalışan üreticilerimize teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şahin.
Sayın Karaahmetoğlu
6.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, AKPli milletvekillerinin 4 eski bakanın Yüce
Divana gönderilmemesi yönünde oy kullanmalarının gerekçesine
ilişkin açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, rüşvet ve yolsuzluk
komisyonunun 9 AKPli üyesi, 4 bakanın Yüce Divana gönderilmemesi
biçiminde görüşlerini belirtmiştir. Dini bütün olduklarını
söyleyen, kul hakkı yemenin günah olduğunu anlatan bu 9 milletvekilinin
aslında aldığı kararın anlamının bu
günahı yalnızca 4 bakanın işlemediği, bu sebeple 4
bakanın Yüce Divana gönderilmesinin haksızlık
olacağını ve bu yolsuzluğa iştirak edenlerin
sayısının daha çok olduğunu düşünerek bu yönde oy
kullandıklarını düşünüyorum. 9 milletvekili için en vicdani
gerekçe bu olmalı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Karaahmetoğlu.
Sayın Atıcı
7.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Mersinin birçok
yerinde elektrik kesintileri yaşandığına ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, başta Tarsus ve Yenice
olmak üzere Mersinin birçok yerinde elektrik kesintileri
yaşanmaktadır. Vatandaşlar âdeta çıldırma
noktasına gelmiştir. Birkaç gün önce sadece Tarsusta 1.500den fazla
vatandaş imza vererek durumu kaymakamlığa şikâyet
etmiş ancak hiçbir sonuç alamamıştır. Benzer sorunlar
Gülnar ilçemizde de yaşanmaktadır.
Stratejik öneme sahip olan enerji hizmetlerinin
özelleştirilmesinden sonra AKP Hükûmeti parayı kasaya koymuş ve
vatandaşı mağdur etmiştir. Elektrik
dağıtımla ilgili hiçbir altyapı çalışması
yapılmamaktadır. Basit bir elektrik dağıtım işini
beceremeyen ve yüzüne gözüne bulaştıran AKP Hükûmeti diğer
taraftan nükleer santral inşa etmeye çalışmaktadır. Bu ne
yaman bir çelişkidir. Mersinin yeni enerji kaynağına
ihtiyacı yoktur, vatandaşları düşünen ve daha iyi
çalışan bir hükûmete ihtiyacı vardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Sayın Doğru
8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Tokatta yaşayan çiftçilerin ve hayvan üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Tokat ili Sulusaray ilçesi ve Erbağ Üzümlü
beldesinden çiftçiler ve hayvan üreticileri bizleri telefonla arayarak
geçtiğimiz yıldan kalan çok büyük borç batağında
olduklarını, şayet borçların bankalar ve tarım kredi
kooperatiflerinde yapılandırması olmaz ve yeni kredi
imkânları oluşturulmaz ise icra dairelerinde tarlalarını ve
ellerinde kalan son hayvanlarını kaybedeceklerini ifade ediyorlar.
Tokat çiftçisi gibi, ülkemizin her yerinde bu durum daha
ağır yaşanmaktadır. Çiftçilerin sesini Tarım
Bakanı ve Hükûmet mutlaka duymalıdır. Yoksa 2015
yılında üretim tamamen durma aşamasına gelecektir; Türkiye,
üreten değil, ithal eden ülke durumuna gelecektir. Bilginize sunarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Akar
9.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Kocaelindeki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, ülkemizde kar
yağışı nedeniyle kara yolları, ısınma ve
diğer hizmetlerde birtakım sıkıntılar
yaşanmaktadır. Bugün sıkıntıların en büyüğü
elektrik enerjisinde olup hepimizin bildiği gibi elektrik
dağıtım şirketleri AKP hükûmetleri tarafından daha
kaliteli ve ucuz hizmet vermesi amacıyla özelleştirilmiş
olmasına rağmen özellikle Kocaeli ve Sakarya bölgelerinin de
sorumlusu SEDAŞ sayesinde bundan elli yıl önceye döndük. Kocaelinin
özel bir konumu bulunuyor. Sizden önce kente doğal gaz geldiği için
konutların birçoğu doğal gazla ısınmaktadır.
Yetmiş iki saat süren ve sık sık yaşanan kesintiler
nedeniyle insanlar soğukta yaşamaya mahkûm edilmişlerdir.
Gölcük, Kandıra, Kartepe ilçelerimizin birçok köyünde, hatta kent
merkezinde de sık sık elektrik kesilmektedir. Allahtan Danimarka,
İsviçre, Kanada gibi 1 metreye 5 metre kar yağmıyor, 3 metre kar
yağdı, kıyamet koptu. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı on
iki yıldır ülkeyi kendilerinin yönettiğini unutup Hangi
çağdayız? diye soruyordu, şimdi ben de kendisine soruyorum: On
iki yıldır ne yaptınız?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın Dalyan
10.- İstanbul Milletvekili Gülay
Dalyanın, İstanbul Sultanahmette polis karakoluna yapılan
saldırıda şehit olan polise Allahtan rahmet, yaralı
polislere de acil şifalar dilediğine ilişkin
açıklaması
GÜLAY DALYAN (İstanbul) Sayın Başkan,
dün akşam saatlerinde Sultanahmetteki İstanbul Emniyet Müdürlüğüne
bağlı Turizm Şube Müdürlüğünde meydana gelen, 1 polisimizin
hayatını kaybettiği menfur intihar
saldırısını derin üzüntüyle öğrenmiş
bulunmaktayız. Bu hayâsız terör eylemini şiddetle
lanetlediğimizi belirtmek istiyorum. Şehit polisimiz Kenan
Kumaşın acısını yürekten paylaşıyor,
ailesine ve yakınlarına sabır ve metanet, yaralı 2
polisimize de acil şifalar diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dalyan.
Sayın Moroğlu
11.- İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlunun, İzmirin Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne
yapılmak istenen taş ocağı ruhsatı ile Aydın
Nazilli sınırına yapılmak istenen RESle ilgili
kamulaştırma kararının engellenmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) Sayın
Başkan, İzmir ve çevresinde doğal yaşamın
bozulmasına ilişkin faaliyetler devam ediyor. Yine, biraz önce
verdiğim Kemalpaşa Akalan köyündeki örnek gibi Torbalı Karakuyu
Mahallesi Muhtarı da valiliğe bir dilekçe yazarak aynen şu
serzenişini dile getiriyor: Söz konusu ocağın
çalışması hâlinde çok yakında yer alan zeytinlik alanlara,
tarım arazilerine, su havzalarına, özellikle Tahtalı Barajı
su havzalarına, köy halkının sağlığına
vereceği zararlar çok büyük olacaktır. İfade etmek
istediği şu: Yine, Torbalının Karakuyu köyüne 1,5
kilometre uzaklıkta ve tarım alanlarına 100-150 metre
uzaklıkta bir mıcır işletmesi ruhsatı daha
verildiğini, bunun bir an önce engellenmesi gerektiğini ifade
ediyorlar. Bakanımızı ve milletvekillerimizi de bu konuda
uyarmak ve göreve çağırmak talebiyle söz aldım.
Ayrıca Kirazın Ahmetler Muhtarı da köydü
orası, yeni mahalle oldu- Aydın Nazilli sınırında
kestaneliklerin Bakanlar Kurulu kararıyla yine RESler kurulmak üzere acil
kamulaştırma kararı alındığını ifade ediyor,
bunun da engellenmesini istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.
Sayın Acar
12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın,
İstanbul Sultanahmette polis karakoluna yapılan saldırıda
şehit olan polise Allahtan rahmet dilediğine ve Antalyanın
özel bir kanunla korumaya alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Dünkü saldırıda ölen polisimize rahmet;
ailesine ve bütün polislerimize başsağlığı diliyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi, kendi siyasi ömrünü
uzatabilmek için Türkiyenin tüm değerlerini satıyor; yağmaya,
talana açıyor. Ormanlar, akarsular, millî parklar tahrip ediliyor.
Antalyada da Hisarçandır bölgesinde asırlık sedir
ağaçları kesiliyor; maden ocağı, mermer ocağı
asırlık ağaçları yok ediyor. Burası aynı zamanda
EXPO 2016nın simgesi seçilen şakayığın doğal yaşam
olan bölgedir ve ağır şekilde tahrip ediliyor. Bir yandan simge
yapacaksınız bir yandan kökünü kazıyacaksınız. AKPnin
tutarsız politikalarının bir uygulamasıdır.
Antalya, turizm ve tarım yoluyla ülke ekonomisine
milyarlarca dolar katkı sağlıyor. Adalet ve Kalkınma
Partisi, Antalyadan daha fazlasını almak için bütün doğal
güzelliklerini tahrip ediyor. Buna artık son verilmelidir. Antalya özel
bir kanunla korumaya alınmalıdır. Taş
ocaklarının, maden ocaklarının bir turizm kentini
mahvetmesine son verilmelidir.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Korkmaz
13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Ankarada kar yağışı yüzünden sorunlar
yaşandığına ve Ankara Büyükşehir Belediyesini görevini
yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, iki
gündür başkente aralıklarla kar yağıyor. Meteoroloji günler
öncesinden uyardı. Ana arterlerde kar, ulaşımı engelliyor,
ara sokaklara girilemiyor bile. Maddi hasarlı trafik kazaları yüzleri
aştı. Yaralılar var, insanların buzda düşüp
yaralandıkları yahut araçların vurup yaraladıkları.
Yaşlı ve engelli kardeşlerimiz sokaklardan elini
ayağını çekmiş durumda. Ankarayı teslim
ettiğimiz Büyükşehir Belediyesi ve Belediye Başkanı Melih
Gökçek olanı biteni sadece seyrediyor. Ortalıkta maalesef karla
mücadele araçları yok, olsa da günde sadece bir kere göstermelik
geçiriliyor. Ankara şehir merkezi böyleyse Bütünşehir Yasasıyla
bağladığınız ilçeler, köyler nasıl merak
ediyorum. Ankara Büyükşehir Belediyesini görevini yapmaya, Hükûmeti de
başkenti teslim ettiğimiz bu şahsı acilen uyarmaya davet
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.
Sayın Demir
14.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin,
narenciye üreticilerinin zor durumda olduğuna ve cezaevlerinde
işkencelerin arttığına ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Portakal, mandalina dalında kaldı. Kilosu 20-25
kuruşa alan satan yok. 32 bin çiftçimiz kan ağlıyor, Hükûmet
seyrediyor maalesef. Özellikle Hataydan Balıkesire kadar sahil
vilayetlerindeki çiftçilerimiz maalesef bugünlerde mandalinaları
ağaçlarında seyrediyorlar.
Antalya Cezaevinden işkence sesleri geliyor ve
işkence sonucunda da açlık grevine yatan gençlerimiz var. Cumhuriyet
savcılığı ve Adalet Bakanlığı maalesef bu
konuda tedbir almıyor. Özellikle Hükûmetin bu konuda dikkatini çekmek
istiyorum. Türkiye'deki cezaevlerinde işkenceler artmış durumda.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Sayın Savaşer...
15.- İstanbul Milletvekili Sevim
Savaşerin, Suriyeli mülteciler için AK PARTİ İstanbul İl
Başkanlığı koordinasyonunda yardım
toplandığına ilişkin açıklaması
SEVİM SAVAŞER (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Suriyeli mülteciler için AK PARTİ İstanbul
İl Başkanlığı koordinasyonunda Üşüyorum,
Yardım Edin. kampanyası sloganıyla Kürt, Türkmen, Arap, Ezidi
kardeşlerimizi yani zulüm altında her şeyini kaybeden
insanları kucaklamak, ısıtmak üzere 123 bin battaniye, 17 bin
soba, elektrik ısıtıcısı, 297 bin adet 2 bin
kişilik koli kışlık elbise, 50 bin çift ayakkabı, 180
bin hijyen malzemesinden oluşan toplam 134 tır dolusu malzeme yola
çıktı. Yardım eden yardımsever kardeşlerimize
teşekkür ediyorum. Bu malzemelerin dağıtımı için de
İstanbul milletvekilleri olarak hafta sonu Urfada
olacağımızı bildirmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Savaşer.
Sayın Altay...
16.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, 7 Ocak
Osmaniyenin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün 7 Ocak, Osmaniye ilimizin düşman
işgalinden kurtuluşunun 93üncü yıl dönümü. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Osmaniyeli vatandaşlarımızın bu kutlu gününü
tebrik ediyoruz. Osmaniyenin ve Anadolunun kurtuluşunda kahramanca
mücadele eden tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla
anıyoruz. Elbette, bu vesileyle Osmaniye ilimizin, Osmaniyeli
hemşehrilerimizin çözüm bekleyen sorunlarının çözümü
noktasında Hükûmeti de göreve davet ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Altay.
Sayın Vural...
17.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 7
Ocak Osmaniyenin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl
dönümüne ve İzmirin Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak
istenen taş ocakları konusunda iktidarı duyarlı olmaya
davet ettiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Evet, bugün Osmaniyenin aslında zafer günü.
Gerçekten 7 Ocakta zafere ulaşan bu mücadeleyi kutluyorum. Emperyalizme
karşı bu mücadeleyi sürdürenlere, Palalı Süleymanın,
Rahime Hatunun, Kelce Alinin, Osmaniyelilerin aziz hatıralarında
saygıyla eğiliyorum. Emperyalizmin oyunlarına ve çözüm
tuzaklarına karşı bugünlerin bir ibret günü olarak
değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu çerçevede,
Osmaniye bu mücadelesiyle yiğitlik unvanını hak etmiştir,
umarım Osmaniyeye bu yiğitlik unvanının verilmesi
konusunda da gerekli adımlar atılır. Bugün Osmaniyenin
kurtuluşu münasebetiyle Sayın Genel Başkanımız da
Osmaniyede, bu kurtuluş gününde, bu zafer gününde onlarla birlikteler.
İnşallah, Osmaniyelilerin bu kurtuluş günü gerçekten hem
yiğitlik unvanının verilmesine hem de bu yiğit
insanların bulunduğu Osmaniyeye hizmete de vesile olur.
Ayrıca, İzmir Kemalpaşa Akalan köyünde
taş ocağının oluşturduğu çevre katliamı
karşısında köylülerin ortaya koyduğu bu mücadele
karşısında İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. anlayışında olduğunu söyleyen
iktidarı insanı öldürecek, yok edecek bu girişim
karşısında duyarlı olmaya davet ediyorum. Bu çerçevede,
değerli milletvekillerinin ortaya koyduğu tepkiye katıldığımı
bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Bayraktutan
18.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Artvin Cerattepedeki altın madeniyle ilgili verilen
iptal kararının alınmasında çabası olan herkese
teşekkür ettiğine ve bu kararı alan Rize İdare Mahkemesinin
yargıçlarını kutladığına ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, dün de bahsetmiştim,
Artvindeki Cerattepe mücadelesiyle ilişkin olarak Rize İdare
Mahkemesi muhteşem bir karar verdi. Dün akşamüzeri, Artvinliler
akşam saat beşte Atatürk anıtı önünde toplanarak bu
muhteşem kararı partili ayrımı yapmadan büyük bir sevinçle,
coşkuyla kutladılar. Bu kararın meydana getirilmesinde üstün çabaları
olan Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahana ve bu
davanın yürütülmesinde büyük çabaları olan Türkiye Barolar
Birliği Çevre Komisyonu üyesi olan Bedrettin Kalına Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bir kere daha teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana da bu muhteşem haberi, bu güzel
haberi veriyorum. Sayın Bakan, özellikle şu ağaçların
kesilmesi konusunda hatırlarsanız çok acele ediyordunuz, bu mahkeme
kararıyla ağaçların kesilmesini bir anlamda önlemiş olduk.
Buna sizin de sevindiğinizi tahmin ediyorum çünkü yapılmak istenen
orman katliamı Rize İdare Mahkemesinin vermiş olduğu
kararla durduruldu. Bu ülkede bir söz var ya Berlinde hâkimler var. diye,
Rizede de hâkimlerin olduğunu gördük. Ben Rize İdare Mahkemesinin
onurlu yargıçlarını Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir kere
daha kutluyorum. Bu mücadelenin Artvin için bir onur meselesi olduğunu,
Artvinde cinayet işlemek isteyen, bu çevreyi katletmek isteyen
şebekeye karşı mücadelemizin sonsuza kadar devam edeceğini
belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın Satır, son
olarak.
19.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın, Demokrat Partinin kuruluş yıl dönümüne ve
İstanbul Sultanahmette polis karakoluna yapılan saldırıda
şehit olan polise Allahtan rahmet, yaralı polislere de acil
şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün şehit Başbakanımız
Adnan Menderes önderliğinde millet iradesinin teveccühüyle kurulan ve Türk
milletine on yıl boyunca hizmet eden Demokrat Partinin kuruluş
yıl dönümüdür. Demokrat Parti, bundan altmış dokuz yıl
evvel Türk halkının eşsiz sevgisine mazhar olmuş, tarih
sayfasına adını altın harflerle
yazdırmıştır. Bugün demokrasiden söz edebiliyorsak bunu
demokrasi şehitlerimize ve yüce milletimizin engin hoşgörüsüne borçlu
olduğumuz kanaatindeyim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dün Sultanahmette yaşanan ve maalesef genç
bir polisimizin haince katledildiği olay hakkında da birkaç cümle etmek
istiyorum. Ateş düştüğü yeri yakar derler ancak dün yaşanan
bu olaydan ve bu şehit polisimizden dolayı hepimizin içi yandı.
Genç ve yeni bir bebeği olan bu polisimize Allahtan rahmet diliyorum.
Eşine, ailesine, anne, babasına sabırlar diliyorum. Mekânı
cennet olsun. Emniyet teşkilatımıza
başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Yaralı
polislerimize acil şifalar temenni ediyorum. Bu ve benzeri faaliyetlerin
birlik ve beraberliğimizi bozmayacağına inanıyorum.
Faillerin ve destekçilerinin kısa sürede bulunacağına dair
hiçbir şüphemiz yoktur.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Satır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge
vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21
milletvekilinin, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme
politikalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1170)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Toplumsal cinsiyete
duyarlı bütçeleme konusunda örnek teşkil eden ülkelerin
politikalarının ve çalışmalarının nasıl
uygulandığının sonuçlarıyla birlikte incelenmesi,
toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarının
kadın-erkek eşitliğini sağlamadaki etkisinin
araştırılması, Türkiyede merkezî ve yerel bütçe
çalışmalarında toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin
nasıl yapılabileceğini, denetim mekanizmalarının
işleyişi konusunda bu alanda uzman kişilerle çalışarak
ortaya konması amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün
104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe
Tüm dünyada olduğu gibi toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanması için devletin her alanda bu
eşitliği sağlama yönünde politikalar üretmesi oldukça önemlidir.
Kadının istihdam, eğitim, sağlık, siyasete
katılım gibi alanlarda yaşadığı
ayrımcılıkla ilgili mücadelede en etkili yöntem olarak da
toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme olduğu kabul görüştür.
Toplumun kolektif ihtiyaçlarını karşılamak için planlanan
merkezî bütçenin, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik sistemi,
istihdam, ulaşım başta olmak üzere tüm alanlarda cinsiyetler
arası eşitsizliği ortadan kaldıracak biçimde
planlanmadığı takdirde kadına yönelik
ayrımcılığın önüne geçmek mümkün olmayacaktır.
Böyle bir bütçelemeye geçilmesi, toplumun yarısını
oluşturan kadınların eğitimden sağlığa refah
düzeyinin artmasına neden olurken toplumsal olarak daha mutlu, özgür
bireylerin oluşmasında da etkili olacağı görülmelidir.
12 Avrupa ülkesi 2003 yılında toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarını kabul ederek harekete
geçti. Türkiye'de ise sadece kısıtlı oranda projeler
dışında ve bazı genelgelerin yayınlanması
dışında bir gelişme olmadığı apaçık
ortadadır. Türkiye'de toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi,
merkezî yönetim düzeyinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda
çalışmalar yapmakla yükümlü olan Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü (KSGM) gündeme getirmiştir. Kurumun stratejik planında
toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemeye geçiş politikaları
bulunmaktadır. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in 8 Aralık
2011'de TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı 2012 yılı bütçe
sunuş konuşmasında yer alan "Bütçemizi toplumsal cinsiyete
duyarlı hâle getiriyoruz." başlıklı alt bölüm bir
Maliye belgesi olarak ilktir. Ancak Bakanlığın bu söyleminden
sonra bu alanda hiçbir adım atılmamıştır.
Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, kadına
özgü bütçe ayrılması ya da kadın ve erkek için eşit bütçe
harcanması anlamına gelmemektedir. Diğer ülkelere
baktığımızda, örneğin eşitlik
bakanlığının bulunduğu İsveç, toplumsal cinsiyete
duyarlı bütçelemede en başarılı ülkelerden biri olduğu
görülmektedir. Her bakanlığın kendi politikalarının
belirlenmesinde cinsiyet eşitliği politikaları esas
alınmaktadır. İngiltere'de ise bütçe görüşmelerinde her
türlü ekonomik, sosyal, kültürel alan cinsiyete dayalı bir analiz ile
rapor edilmektedir ve bu analizler sonucunda örneğin istihdam için
ayrılan bütçenin yüzde 95'i kadınların istihdamının
artırılması için ayrılabilmektedir.
Cinsiyet eşitliğinin sağlanması için
kalkınma planlarının temel ilkesi olarak benimsenmesi
gerekmektedir. Sektörel öncelikler içinde somut nicel ve nitel önlemler
barındırılmalıdır. Gerek mali gerek para
politikası izlenirken cinsiyet eşitliğinin sağlanması
için bir politika izlenmelidir. Bunun için bütçeye özel önlem kalemleri
eklenmelidir. Uygulama sonuçları bağımsız izleme
mekanizmalarıyla sürekli değerlendirilmeli ve denetlenmelidir.
Elbette ki tüm bunların yapılması için hükûmetçe bir siyasi
kararlılığın sergilenmesi başattır. Ancak bu
şekilde toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme yapılabilir.
Bu bağlamda, TCDB konusunda örnek teşkil eden ülkelerin
politikalarının ve çalışmalarının nasıl
uygulandığının sonuçlarıyla birlikte incelenmesi, TCDB
politikalarının kadın-erkek eşitliğini
sağlamadaki etkisinin araştırılması, Türkiye'de
merkezî ve yerel bütçe çalışmalarında TCDBnin nasıl
yapılabileceği konusunda bu alanda uzman kişilerle
çalışarak ortaya konması için bir Meclis araştırma
komisyonu açılmasını öneriyoruz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
İki genel görüşme önergesi vardır.
Ayrı ayrı okutuyorum:
B) Genel Görüşme Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 20
milletvekilinin, 6292 sayılı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanunun uygulamalarındaki
aksaklıklar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/13)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
25 Nisan 2012 tarihinde Cumhurbaşkanı
tarafından onanan, Resmî Gazete'de 26 Nisan 2012 tarihinde yayımlanan
6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına
Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkındaki Kanunun
uygulamalarındaki aksaklıkların
araştırılması için Anayasa'nın 98'inci maddesi ve
İç Tüzükün 102 ve 103'üncü maddeleri gereğince genel görüşme
açılmasını arz ve talep ederim.
1) Seyfettin Yılmaz (Adana)
2) Tunca Toskay (Antalya)
3) Enver Erdem (Elâzığ)
4) Mustafa Kalaycı (Konya)
5) Bülent Belen (Tekirdağ)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Münir Kutluata (Sakarya)
8) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
9) Mehmet Erdoğan (Muğla)
10) Mustafa Erdem (Ankara)
11) Reşat Doğru (Tokat)
12) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
13) Celal Adan (İstanbul)
14) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
15) Ali Uzunırmak (Aydın)
16) Bahattin Şeker (Bilecik)
17) Oktay Öztürk (Erzurum)
18) Atila Kaya (İstanbul)
19) Ali Halaman (Adana)
20) D.Ali Torlak (İstanbul)
21) S.Nevzat Korkmaz (Isparta)
Gerekçe:
25 Nisan 2012 tarihinde Cumhurbaşkanı
tarafından onanan, Resmî Gazete'de 26 Nisan 2012 tarihinde yayımlanan
6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları
Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi
İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı
Hakkındaki Kanunun yürürlüğe girmesiyle uygulamada bir dizi
aksaklıklar ortaya çıkmıştır.
Kanun, Hazine adına orman sınırları
dışına çıkarılan yerlerin değerlendirmesine
yönelik sosyal boyutu bir kenara bırakarak sadece gelir elde etmek
amacıyla ele çıkarılmıştır. Orman köylülerinin
kalkınmalarının desteklenmesi kanunun ruhu olması
gerekirken, bu kanunda çok düşük bir oranda kaynak aktarmak suretiyle
orman ve orman köylüsüne gerekli önem verilmemiştir. Bu uygulama, köyden
kente olan göçü daha da hızlandırmaktadır.
Kanunun bugüne kadar uygulamasındaki
aksaklıklar kendini göstermiş ve 450 bin hak sahibinden
yaklaşık 300 bin hak sahibi başvuru yapabilmiştir.
Açılan ve kesinleşen davalara orman olduğu iddiasıyla ve
bundan sonra açılacak davalar neticesi, orman olacak yerler hakkında
bir düzenleme yapılmaması, hukuki sıkıntıların
ilerleyen günlerde baş göstermesi kanunun uygulaması ile ilgili
aksaklıkları biraz daha artıracaktır.
Birçok yerde bedellerle ilgili sıkıntılar
yaşanmış, değer belirlemede istenen hassasiyet
gösterilememiş, haksız bedel belirlemelerinden dolayı
mağduriyetler oluşmuş, kanunda belirtilen ilgili madde
gereğince itiraz etme hakkının verilmemesi hukuki yolu
kapatmıştır. Bundan dolayı bu kanun Anayasaya
aykırılık içermektedir.
Ayrıca bilim ve fen bakımından orman
niteliğini tamamen kaybetmiş, şehirleşme ve
sanayileşmeye maruz kalmış rant içeren bu yerlerin orman
köylüsüyle Hükûmet tarafından eş değerde tutulması
eşit bir yaklaşım olmamıştır. Nitekim orman
köylülerinin bu konudaki mağduriyetleri yapılan inceleme
gezilerimizde bizzat tespit edilmiştir.
Başvuru süresinin üç ay uzatılmasına
rağmen hak sahiplerine fiyat takdir bedellerinin açıklanmaması
ciddi sıkıntılar oluşturmaktadır. Bedel açıklanan
yerlerde, özellikle kırsal kesimde orman köylülerinin
yaşadığı bölgelerde bu fiyatlarla köylünün
topraklarını alamayacak olması ciddi sosyal problemleri
beraberinde getirmektedir.
Kimi yerlerde ve kırsal kesimde müracaat
parasını bulamamaktan dolayı hakkını kaybedecek
vatandaşlarımızın uğrayacağı
mağduriyetler mutlaka giderilmelidir. Hak sahibi olduğu ve
yıllarca kendi arazisini kullanan insanlarımızın
arazilerinin ekonomik nedenlerle ellerinden alınması yeni sorunlar
yaşanmasına yol açacaktır. Maliye Bakanlığı
tarafından yapılacak uygulamalar, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı ile birlikte koordine edilmeli ve mutlaka çözüme
kavuşturulması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanunun uygulamalarındaki
sorunların belirlenerek gerekli çözümlerin oluşturulabilmesi için
Anayasa'nın 98'inci maddesi ve İç Tüzükün 102 ve 103'üncü maddeleri
gereğince genel görüşme açılması gereklilik arz etmektedir.
2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, TOKİ uygulamalarıyla mağdur olan
vatandaşlarımızın sorunları ile değişik
bölge ve illerde üretilen konutların inşası, teslimi ve
kullanımındaki sorunlar konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/14)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ)
tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında, TOKİ
uygulamaları ile mağdur olan vatandaşlarımızın
sorunları ile değişik bölge ve illerde üretilen konutların
inşası, teslimi ve kullanımındaki sorunların tespiti
amacıyla Anayasa'nın 98 ve İç Tüzükün 101, 102 ve 103'üncü
maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasını
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet Şandır Oktay
Vural
Mersin İzmir
Grup Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Günümüzde barınma ve konut edindirme sorunu
özellikle gelişmekte olan ülkelerin çözmekte zorlandıkları en
önemli sorunların başında gelir. Hiç şüphesiz pek çok
kesimin de malumu olduğu üzere, ülkemizin en önemli
sıkıntılarından birisi de konut sorunudur. Bu sorun hâlen
yaygın olarak devam etmektedir ve milyonlarca insanımızı
ilgilendirmektedir. Bu sorunların çözülmesi ve konut üretiminin
artırılarak işsizliğin azaltılması amacıyla
1984 yılında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Ancak, TOKİ
ilk başlangıç zamanlarında ortaya koyduğu ciddi ve verimli
çalışmalarını maalesef artık devam ettirememektedir.
Bunu özellikle teslim edilen ve hâlen devam eden projelerde ortaya çıkan
vatandaşlarımızın memnuniyetsizliğinden,
mağduriyetinden ve haklı olarak yaptıkları şikâyetlerinden
anlamaktayız. Bugün, hemen her yerde TOKİ'nin hizmetlerinden
projelerinden şikâyetler gelmektedir. Yazılı ve görsel
basında hemen hemen her gün bu konularda haberlerin çıkması bu
sorunların arttığının bir göstergesi olmaktadır.
Mağdur olan insanların tepkileri çığ gibi yükselmektedir.
TOKİ projelerinden şikâyetler ve tepkiler her geçen gün,
azalacağı yerde artmaktadır.
TOKİyle ilgili sorunları kısaca
sıralayacak olursak;
Teslim edilen veya
teslim süresinde olan konutlarda sorunlar bulunmaktadır. Kütahya ili Simav
ilçesinde 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle ev ve
iş yerleri ağır hasar gören vatandaşlar için TOKİ
tarafından ihale edilip MAKSEM firması tarafından
inşaatı gerçekleşen TOKİ konutlarının 2011
yılı sonunda sahiplerine teslim edildiğini ancak anılan
konutların teslim tarihinden sonra oluşturulan kat malikleri yönetim
kurulları tarafından sözlü ve yazılı olarak eksiklerin
olduğunu bildirdikleri ve sorunların giderilmediği
belirtilmiştir.
Çevre düzeni nitelikli şekilde yapılmamaktadır.
Konutlar yapılan protokolün aksine zamanında
teslim edilmemektedir. İleriye dönük planlama yapan çoğu kiracı
olan vatandaşımız bu yüzden büyük sıkıntılara
düşmektedirler.
TOKİ'nin müteahhitlere ödemelerini
yapamamasının veya geç yapmasının yaptığı
sıkıntıların, işçilerin taşeron firma
çalışanların mağduriyetleri ve mağdur olanların
kızgınlıkla inşaatlara verdikleri zararlar her geçen gün
fazlalaşmaktadır.
Ülkemizde TOKİ'den taksitle ev sahibi olan
vatandaşlarımız ciddi sorunlar yaşamaktadır. Ekonomik
krizin de etkisiyle ödemelerde büyük güçlük yaşanması TOKİ'den
konut alan vatandaşlarımızın mağduriyet
yaşamasına neden olmaktadır. Ülkemizde deprem, sel ve heyelan
gibi doğal afetlere sık sık rastlanmaktadır. Bu afetler
içinde depremden sonra en büyük can ve mal kaybına yol açansa sel
felaketidir.
Son olarak, 4 Temmuz 2012 günü Samsun'un Canik ilçesinde
yaşanan sel felaketinin akabinde yapılaşma ve yer seçimi
tartışmaları ön plana çıkmıştır. Özellikle
bu olayla birlikte büyük hasar gören ve can kayıplarının büyük
bölümünün yaşandığı yer olan TOKİ
konutlarının yer seçimi konusunda yanlışlığı
ve yeterli fizibilite çalışmalarının
yapılmadığı en çok dile getirilen konulardan biri
olmuştur. Vatandaşlarımızın can güvenliğini
sağlamak, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerini vermek,
yol, su, elektrik gibi altyapı hizmetlerini sağlamak devletin temel
görevidir. Samsun'da yaşanan sel felaketinin bu anlamda etraflı
şekilde ele alınması, kayıplarının tazmini en
kısa zamanda yerine getirilmesi, yaraların bir an önce
sarılması gerekmektedir.
TOKİ
konutlarının teslim törenleri siyasi iktidarın şovuna
dönüştürülmektedir. Mesela, TOKİ kamu kaynakları
kullanılarak siyasi propaganda aracı olarak kullanılan bir
idareye dönüştürülmüştür. Bu teslim törenlerinde yapılan birçok
masraflar TOKİ'den ev alan yurttaşlarımızın
sırtına yüklenmektedir. Bu nedenle TOKİ âdeta Sayın
Başbakanın mitinglerini finanse eden bir kurum hâline gelmiştir.
Yaşanan süreçte TOKİ, Başbakanın himayesinde
dokunulmazlığı olan bir konuma
taşınmıştır. Ne yolsuzluk iddiaları ne de
halkın çektiği sıkıntıların üzerine
gidilmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler, gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair iç tüzük
teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün
Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/740) (S. Sayısı: 425)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S.
Sayısı: 616)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 616 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ömer Süha
Aldana aittir.
Buyurunuz Sayın Aldan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza
İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısıyla
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamım başlangıcında bir
paragrafı, rahmetli Murat Bozlaka ayırmak isterim. Bu
yaşamımızda çok bir araya geldik, çoğu zaman da tatsız
olarak bir araya geldik. Ben bürokratken o avukatken, o bir parti
başkanıyken, zaman zaman çok çatıştığımız
oldu. İşin ilginç tarafı, iyi tanışıyoruz,
eşlerimiz tanışıyor ama Murat Bozlakı şöyle
tanımlamak bence uygun, hele günümüze göre, günümüzdeki siyasi profile
göre bir değerlendirme yapmak gerekirse: Hiç ihtiyacı yoktu bir
şeylere, maddi durumu gayet iyiydi, iyi bir hukukçuydu. Fakat çok
şeyler çekti, cezaevlerinde yattı, kurşunlandı, ölümden
döndü ailesinin gözü önünde ve belki bazı düşüncelerini
beğenmiyorduk, katılmıyorduk ama ilkeli bir insandı, ilkeli
bir siyasetçiydi. Garip bir hastalık onu aramızdan aldı,
götürdü. Ve insanın yaşamı bir anlamda örnek olmalı, bugün
varsınız yarın yoksunuz. Bu dünyada ne
bıraktığınız önemlidir, bazen, düşüncesini
beğenmeseniz de, eğer karşınızdaki insan ilkeliyse,
ilkeli siyaset yapma anlayışını benimsemişse ona
saygı duymak gerekir. Ben de Murat Bozlakı bir kez daha saygıyla
anmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında, cezaevlerinin
iç ve dış koruması, uzun yıllardan bu yana
farklılık arz etmekte, yani iç koruma, Adalet
Bakanlığının bünyesindeki infaz koruma memurluklarınca,
cezaevi müdürlüklerince yerine getirilirken, dış koruma görevi,
çoğunlukla jandarma tarafından yapılmaktaydı ve
İçişleri Bakanlığına bağlı Jandarma Genel
Komutanlığına bağlı jandarma bu görevi ifa ediyordu.
Temelde amaç şuydu: Bir otokontrol sistemi kurmak.
Yani cezaevinin iç korumasını Adalet Bakanlığı
bünyesine verirken dış korumasını bir başka
bakanlığın bünyesinde çalışan jandarmaya verelim, bir
kontrol mekanizması oluşturulsun ve bu anlamda yıllardan bu yana
bu sürdü gitti. Ama şu görüldü ki, süreç içerisinde son derece hatalı
sonuçlar da doğuracak durumlar ortaya çıktı. Kimi zaman jandarma
yeterli bulunamadığı için hükümlüler, tutuklular
vaktizamanında ilgili yerlere getirilmediler ve bu anlamda da hak
kayıpları meydana geldi. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kural
olarak, bu düzenlemenin olumlu bir düzenleme olduğunu düşünüyoruz.
Yani cezaevlerinin dış korumasının artık
jandarmanın elinden alınıp yine infaz kurumu bünyesindeki
dış güvenlik birimine verilmesine olumlu bakıyoruz.
İlginç bir olayla bu konudaki konuşmama devam
edeceğim: Bir yılbaşı günü, Anadoluda bir kentin
savcısıyken cezaevine gideyim ve hükümlülerin, tutukluların
yılbaşını kutlayayım dedim. Cezaevine gittiğimde
kapının girişinde bir tane asker bekliyordu nöbet hâlinde,
içeriye girdim, dış kapının ziline bastım
-kapalıydı- on dakika, on beş dakika kimse açmadı
kapıyı, bir süre sonra böyle ter içerisinde sivil giyimli biri
koşarak geldi ve kapıyı açtı. Kimsin sen? dedim,
Mahkûmum efendim. dedi, elinde de bir tomar anahtar var, Gardiyan nerede?
dedim, Yok efendim, gitti. dedi, Nereye gitti? dedim, Memleketine gitti.
dedi, Bu anahtar sende ne arıyor? dedim, Bana çok güvenir, cezaevinin
anahtarlarını bana bıraktı, Sakın bu
kapıları açma. dedi, ben de on dakika onun için size
kapıyı açmadım. dedi. Tabii, sonradan anlaşıldı
ki infaz koruma memuru tek memur var, başka nöbet tutacak kimse yok,
personel azlığı var; mahkûmun biri tahliye olacakmış,
bir gün sonra tahliye olacak Ya, yılbaşı gecesi beni serbest
bırak, ben de seni yaşatayım. demiş, gardiyan ile mahkûm
bir ara el ele vermişler, gitmişler, giderken de çok güvenilir bir
hükümlüye de anahtarı teslim etmişler. Tabii, jandarma da hiçbir
şeyden habersiz seyretmiş. Bu anlamda, bu örnekten de yola
çıkacak olursak, bu otokontrol mekanizmasının Türkiyede pek de
işlediğini söyleyemeyiz. Fakat eğer aynı bakanlık
bünyesinde bir görevlendirme yapılıyorsa, yani cezaevinin hem iç hem
dış güvenliği aynı bakanlık birimine veriliyorsa bu
kez de denetim sorunu ortaya çıkar. Otokontrolü bir anlamda kaybetmiş
olursunuz. O zaman yapılması gereken, cezaevi izleme
kurullarının objektif kişilerden oluşmasıdır, iyi
bir denetim mekanizmasının sağlanması gerekiyor.
Bu tasarının görüşmeleri
sırasında biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla, cezaevi
izleme kurullarının gerçekten bağımsız insanlardan
oluşması için çaba gösterdik ama bu çabalarımız ne
yazık ki göz ardı edildi.
Bu düzenlemedeki önemli bir sorun da silah kullanma
yetkisidir. Kanuni düzenleme sırasında, silah kullanmanın
orantısız olması hâlinde vahim sonuçlar ortaya çıkabilir,
kaygılarımız var. Bunları da maddelerde sıra geldikçe
arkadaşlarımız sizlerle paylaşacaklar.
Değerli milletvekilleri, bir diğer durum da
cezaevindeki çalışanlara yönelik tazminatlar konusudur. Alt
komisyonda gerçekten hatırı sayılır bir tazminat sistemi
öngörülmüşken, esas komisyonda tazminatlar kuşa çevrildi. Buradan,
bütün cezaevinde bulunan personelin tekrar alt komisyondaki
sınırlarda bir tazminata kavuşması için Genel Kurulun irade
göstermesini bekliyorum. Henüz Sayın Adalet Bakanı gelmedi ama bürokratları
buradadır, şimdiden bir şey daha söylemek istiyorum.
Cezaevlerinden çok sayıda telefon alıyoruz. İnsanlar denetimli
serbestlikte bir indirim ya da artırım yapılacağı,
infazda bir indirim yapılacağı konusunda bilgiler
edinmişler, kulaktan dolma olabilir. Sayın Adalet Bakanının
buraya çıkıp bu konuda net yanıtlar vermesini bekliyoruz
ısrarla. Yani, gerçekten güvenlik tedbirleri anlamında bir
yılı iki yıla çıkarma gibi bir tablo var mıdır ya
da infaz yasasında bir değişiklik yapılacak
mıdır?
Değerli milletvekilleri, yasanın geneli
üzerinde bu şeyleri söyledim. Konuşmamın bundan sonraki
bölümünde, güncel olan bazı konularda bazı bilgileri sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bu tapelerin imha edilme meselesi, ondan sonra
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bu konulara niye
giriyorsun?
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) Söyleyeceğim ama teknik
konuda bilgi vereceğim özellikle. Ben polemik adamı değilim
Ramazan.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Yok, biliyorum, o
yüzden söyledim.
RECEP ÖZEL (Isparta) Biz sana güveniyoruz ağabey.
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) Şimdi, mesele
aslında şu
ENGİN ALTAY (Sinop) Biraz sonra polemik adamı
da çıkacak, merak etmeyin.
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) Tabii, ben
yapacağım.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Yok, gerçekten biz
saygı duyduğumuz için söyledim.
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) Şimdi Kamunun
parası yenmedi ki. diye bir söz var yani yolsuzluğu bir anlamda
hafifletici bir tanımlama Ya, ne yapalım işte, devletin
parası yenmedi ki. diye. Şimdi, bu konudaki hukuk cahillerine
şunu söylemek isterim: Zaten devletin parasını yerseniz suç,
rüşvet olmaz, zimmet olur. O zaman hakkında zimmetten işlem
yapılırdı. Ve rüşvet niçin yenir? Rüşvet, kamu
görevinin bir kötüye kullanılma hâlidir. Bir şeyi yapmak ya da
yapmamaya yönelik olarak bir maddi menfaat temin edilmesi olayıdır
rüşvet.
Anayasa Mahkemesi aklanma yeri değildir. Böyle bir
söz de var. Elbette yargı mercileri aklanma yeri değildir, yargı
mercileri yargılama yerleridir. İnsanlar kendilerine güveniyorlarsa,
suçları yoksa, suçsuz olduklarına inanıyorlarsa aklanmayı
talep ederler. Mahkeme de aklar ya da cezalandırır.
Sonra, yeni bir söz daha türedi. Anayasa Mahkemesi,
masumiyetini ispat etme yeri değildir. dendi. Mahkemeler masumiyetini
ispat etme yerleridir. Yani, bunu bir devlet bakanı söyledi, Başbakan
Yardımcısı. Hayır, bizzat, mahkemeler bir insanın Ben
masumum. deme yeridir. Çıkacak, diyecek ki: Ben masumum, şu nedenle
masumum.
Sonra, burada pek çok arkadaşımız,
cezaevinde kalan arkadaşlarımız var, değerli insanlar var.
Bunlar suçlarını bile bilmeden, senelerce içeride yattılar.
Onlar masumiyetlerini anlatmaya çalıştılar, sürekli olarak bunun
çabası içinde oldular ve sonuçta gerçekler yavaş yavaş
anlaşıldı. Şimdi Cezalarını biz veririz.
Demokratik ülkelerde, hukukun üstünlüğünün olduğu ülkelerde böyle bir
anlayışa yer olmamalıdır. Ne demek Cezalarını
ben veririm. Bu, şu da demektir, o insanlara büyük bir
saygısızlıktır aynı zamanda: Bunlar suçlu. demektir.
Yani, bir devletin bakanının çıkıp önceki bakanlar için
Onların cezalarını biz parti olarak veririz. demesi, Evet,
biz bunların suçluluğunu kabul ediyoruz. anlamına gelir, büyük
bir çelişkidir.
Bir konuşmamda şöyle bir şey söyledim:
Adalet ve Kalkınma Partisi pragmatik bir partidir. Pragmatik partilerin
ortak özelliği şudur: Bir sorun varsa kestirip atar. Ama buradaki
sorun kestirip atılacak gibi değil çünkü sorun kuyrukta değil,
baştadır. dedim o konuşmamda.
Bu geldiğimiz noktada, 9 tane Adalet ve
Kalkınma Partili üye arkadaşımızın bir
kısmının bizlere gelip bu soruşturmadaki oy tercihleriyle
ilgili söylediklerini bir yerlerde tutuyoruz biz. Bizim tepkimiz bunadır.
Evet, ayın 5ine kadar, 22 Aralıktan 5ine
kadar çok şey değişmiştir. 4 bakan kimsenin umurunda
değildir aslında, 4 bakanın yargılanması da umurunda
değildir. Burada şöyle bir şey yapılmıştır
ki, o da: Bir minnet duygusu ortaya çıkmıştır, bir
kişinin korunmasına dayalı minnet duygusudur bu. Ve, tabii ki, o
meşhur ilandaki söz de çok önemli: Siyasi kariyerlerini ve
kazanımlarını sağlam iradenin gölgesine borçlu olanlar
diyor.
Sağlam iradeye demiyor, dikkatinizi çekerim, gölgesine diyor;
aşağılıyor; yani Siz ufak tefek
yaratıklarsınız sağlam iradenin yanında. diyor. Ve
şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Demek ki sağlam irade,
vicdanın önüne geçebiliyor, mesele budur.
Buna hukuksal bahane, siyasal bahane aramaya gerek
yoktur. 4 bakan, dediğim gibi, kimsenin umurunda değildir. Sadece
Anayasa Mahkemesi sürecinde işin içine bazılarının dâhil
olması olasılığı çıkınca böyle bir operasyon
yapılmıştır ve Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlar da minnet duygularını yerine getirmişlerdir,
sağlam iradenin gölgesinde yeşerdiklerini kabul etmişlerdir,
mesele bu kadar basittir.
Bu noktada, tabii, bu soruşturmayla ilgili üzerinde
durulması gereken önemli bir konu da 17 ve 25 Aralık suçlarıyla
ilgili savcılıkça yapılan soruşturmalardır. Bir
cumhuriyet savcısıyla ilgili adalet müfettişinin gelir gelmez
ilk baktığı şey şudur: Tutuklu kişiyle ilgili ne
gibi işlem yaptı? Tutuklanan, hatta tutuklamaya sevk edilen biri
hakkında cumhuriyet savcısı dava açmak zorundadır. Bunu
yapmadığı takdirde siciline mutlaka kötü bir çizik yer ve bütün
cumhuriyet savcıları, tutuklanan bir kişi hakkında dava
açma zorunluluğunu kendilerinde hissederler. Neden? Çünkü
savcılık bir bütündür, bir savcının tutuklamaya sevk
ettiği ve tutuklattığı kişiyle ilgili yeterli
kanıt varlığı baştan kabul edilir.
Dolayısıyla, İstanbul savcısı olacak o arkadaş,
tutuklanmış, aylarca cezaevinde kalmış, sayısız
hâkime itiraza rağmen tutukluluğu ortadan
kaldırılmamış insanlarla ilgili kamu davası açma
zorunluluğundadır. Böyle bir zorunluluğu vardır yani ve
ortada, bir kişi tutuklandığına göre,
tutuklanmasını gerektirecek yeterli delil varsa
Çünkü insanlar
kuvvetli şüphenin varlığı hâlinde tutuklanabilirler ama
yeterli delil varsa dava açılır. Bakın, dikkatinizi çekerim,
tutuklanmak için kuvvetli şüphe varlığı gerekir, dava açmak
için sadece basit yeterli delil bile yeter. Bu anlamda, vahamet
işlenmiştir hukuksal anlamda ve ne yazık ki yüce Meclis de buna
alet olmuştur ve devam ediyor bu tablo.
Değerli milletvekilleri, gündemde olan bir konuya da
değinmek isterim, o da bu tapelerin imhası meselesi. Evet, Ceza
Muhakemesi Kanununun 135inci maddesine göre, Tanıklıktan çekinme
hakkı olanlar arasındaki telefon görüşmeleri derhâl imha edilir.
Diye bir tanımlama vardır fakat bu, kolluk güçlerinin bir
işidir. Kolluk güçleri baba ile oğulun dinlendiğini fark ederse,
o zaman imha işlemini derhâl yapmalıdır ama iş o
aşamayı aşmış, olayın üzerinden bir yıl
geçmiş, savcılıklarda evraklar beklemiş, gelmiş
buraya, bu noktada artık imha yetkisi yoktur. Neden? Çünkü iki taraf da
şüphelidir yani hem baba hem oğul şüpheli konumdadır. O
zaman şunu sorarım: Ya, tanıklıktan çekinme hakkı sonradan
oluştu. Hayır, o, önemli değildir. O zaman baba ile oğul arasında
açıkça suç işlemeye ortam sağlarsınız siz. Ve
şunu da sorarım: Bu tapelerden o zamanlar haberdar değil
miydik? Niye Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu bu Meclis
soruşturmasına evet derken bu tapelerin imhasını
istemedi? Bizzat buna onay verdi. Dolayısıyla da böyle bir tabloda bu
imha işlemini bu Komisyon yapamaz. Birincisi, bu.
İkincisi: Henüz hazırlık
soruşturması bitmemiştir, Genel Kurulda oylama
sonuçlanıncaya kadar bu iş devam edecektir. Duyduğum
kadarıyla apar topar böyle imha işlemine girişeceklermiş.
Bu, açıkça suçtur ve bunu yapanlar, delilleri yok etme suçundan
milletvekillikleri bittiği zaman yargılanırlar. Kesinlikle,
böyle bir imha işlemi yasaya aykırıdır ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Sayın Başkanına da buradan sesleniyorum: Lütfen,
bu girişimi durdursun. Genel Kurul toplantısını
yapsın, Genel Kurul toplantısından sonra sonuca göre bir karar
verilebilir. İmhası ki bu Komisyonun belgeleri imha yetkisi de
yoktur, iade eder. Eğer gizliliğine inanıyorsanız da
kapalı bir zarfa koyarsınız. Hepimizin mal beyanı, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde korunaklı bir şekilde muhafaza ediliyor.
Herhâlde, bu koca Meclis, bu 14 tane artık kamuya mal olmuş telefon
görüşmesini de gizleyebilecek kapasiteye sahiptir.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde bir hukuksuzluğa daha
değinmek isterim kendi seçim bölgemle ilgili olarak. Son günlerde İztuzu
eylemi diye bir eylem var. Burada da büyük bir
ayrımcılığın izini görüyoruz. Son yerel seçimlerde,
Cumhuriyet Halk Partisi, büyükşehir dâhil olmak üzere 10 belediye
başkanlığı kazandı, 3 belediye
başkanlığının başka partilerdendir belediye
başkanları. Bunlardan bir tanesi, Adalet ve Kalkınma Partisinin
kazandığı Seydikemer ilçesidir. Seydikemer ilçesinde dünyaca
ünlü Saklıkent var, doğal bir sit alanı. 30 Mart seçimlerinin
hemen akabinde Saklıkent AKPli belediye başkanlığına
teslim edildi ama Ölüdeniz, İztuzu, muhalif partilerin belediye
başkanlığını kazandıkları yerlerde hepsi,
apar topar ihaleyle AKP yandaşlarına peşkeş çekildi.
İl Özel İdaresinin bünyesinde
oluşturulan MUÇEV diye bir kuruluş, daha kurulmamış
şirkete İztuzu plajını verdi. Bakın, dikkatinizi
çekerim, daha şirket kurulmamış, kuruluşu iki gün sonra
olmuş yani o ihalesiz teslimattan iki gün sonra. Çevre
Bakanlığının ihale zorunluluğu var, buna bile
aldırış edilmemiş. Bugün mahkeme kararları da
uygulanmak üzere ihtiyati tedbir kararı var ve orada bir eylem var.
Buradan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı yetkililerine seslenmek istiyorum: Burayı devlet
yönetsin. İztuzu, özel, yüzde 70i İngiliz olan daha sonra
kurulmuş bir şirkete peşkeş çekilmesin. Burayı ya
MUÇEV işletsin ya da bırakın Ortaca Belediye
Başkanlığı işletsin. Bunu özellikle rica ediyoruz
Muğlalılar olarak. Aksi hâlde oradaki eylemlerimiz devam edecektir.
Çevre kuruluşları
İnatlaşmaya da gerek yoktur. Bu saatten
sonra özel şirket oraya giremez kolay kolay ve sıkıntılar
doğar.
Bu noktada anlayış bekliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aldan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz Sayın Dora.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA
(Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra
sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyla cezaevi
dış güvenliği İçişleri Bakanlığı,
Jandarma Genel Komutanlığından alınarak iç güvenlikte
olduğu gibi Adalet Bakanlığına verilmekte; iç güvenlik, dış
güvenlik ve müdahale birimi kurulmakta; bu birimlerin görevleri, silah ve zor
kullanma koşulları, diğer kurumlarla iş birliği,
cezaevi personelinin alımı, eğitimi ve özlük hakları
düzenlenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, elbette, cezaevlerinin tutuklu ve hükümlülerin güvenliklerini
nitelikli bir biçimde sağlaması ve bu güvenliğin
ağırlıklı olarak sivil ve uzman personel tarafından
yerine getirilmesi, güvenlik kavramının insan onuruna gölge
düşüren nitelikten sıyrılarak evrensel hukuk ve
uygulamaların referans alınması istenilir olandır. Ancak
tasarı metni incelendiğinde mahpusların güvenliği,
mahpuslara insan onuruna yaraşır tutum ve uygulamalarla
yaklaşılması gibi saiklere maalesef rastlanmamaktadır.
Tasarıda güvenlikçi bir yaklaşım ağırlıklı
olarak kendini hissettirmekle birlikte, şimdiye kadar cezaevlerinde zaten
Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yürüten iç
güvenlik personelinin tutuklu ve hükümlülere yönelik gerçekleştirdiği
hukuksuz uygulamalarının önünü alacak düzenlemelere de yer
verilmemiştir. Dolayısıyla, cezaevleri meselesinde asıl
sorun, cezaevlerinin dışını kimin koruyacağından
ziyade güvenlik sağlama yöntemlerinin mahpuslara karşı yol
açtığı hak ihlalleridir ve bu hak ihlallerine karışan
güvenlik personelinin etkin bir biçimde yargılanmamaları,
cezasız bırakılmaları ve yeni hak ihlallerine prim
verilmesidir.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla
cezaevlerinin güvenliğinin tamamen Adalet Bakanlığına
devredilmesiyle yaklaşık 30 bin yeni kadro ihdas edilmektedir ki bu
kadrolara alınacakların hangi birimlerden
kaydırılacağı ya da hak ihlallerinin önlenmesi
noktasında ne gibi eğitim ve uzmanlıklara sahip olacakları
konusunda net bir çerçeve bulunmamaktadır. Kadro
alımlarının yazılı sınav ve mülakat yöntemine
göre yapılacak olması AK PARTİ Hükûmetinin birçok devlet
biriminde yöntem hâline getirdiği yandaş kadrolaşmanın
önünü daha da açacak niteliktedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede, Adalet
Bakanlığının cezaevleri ve mahpuslarla ilgili çözmesi
gereken yığınla sorun bulunmaktadır. Konuşmama bu
sorunlara değinerek devam edeceğim. 2014 yılında da
cezaevleri, insan hakkı ihlallerinin yoğun
yaşandığı yerler olma özelliğini sürdürmüştür.
Türkiyede hapsetme oldukça yaygın kullanılan bir ceza infaz yöntemi
hâline getirilmiştir. Kasım 2014 itibarıyla cezaevlerinde toplam
155.853 kişi bulunmaktadır. Bunun 133.223ünün hükümlü, 22.635inin
tutuklu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sayı, 2013
yılında 140.710 idi, AK PARTİ iktidara geldiğinde ise
59.430du. Cezaevlerindeki çocuk tutuklu, hükümlü kişi sayısı 1.984tür.
Bu sayı 2013 yılında 1.880 kişiydi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 yılının ilk on bir ayında cezaevlerinde intihar,
işkence ve kötü muamele, kaza, ihmal, hastalık, mahkûmlar arası
kavga ve benzeri nedenlerle en az 38 kişi yaşamını yitirmiştir.
Hapishanelerde tedavi edilme koşullarının engellenmesi sonucu
hasta mahpuslar arasında bulunan Yaşar Dere, Celal
Kılıçaslan, Celal Binici, Şehmus Yetek, Ali Çakıcı,
Seyithan Taşkıran, Çağdaş Aktepe, Aram Akyüz, İrfan
Eskibağ, Ramazan Özalp, Osman Akan, Nihat Bektaş ve Muzaffer Seyhan
Kınacı yaşamlarını yitirmişlerdir. AK PARTİ
döneminde açılan yeni cezaevlerindeki kapasite artışı,
Türkiye'nin demir parmaklıklarla donatıldığını
ortaya çıkarmıştır.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan en
büyük sorunlardan biri, mahpusların emeklerinin son derece ucuz ücretler
karşılığında sömürülmesidir. Mahpuslar, özel
şirketlerin kurduğu üretim tesislerinde ucuz iş gücü
mantığıyla çalıştırılmaktadır.
Hapishaneler bünyesinde üretim tesisi kuran özel şirketler mahkûmlara
günlük mesaileri karşılığında ödedikleri 7 lirayla
büyük bir sömürü düzeni yaratmaktadırlar. Adalet
Bakanlığının 2012 yılı için günlük 20 lira olarak
belirlediği ücretin bu kadar altına inilmesine nasıl izin
verildiği belirsizdir.
Değerli milletvekilleri, oysa devletler
işkenceyi önlemek için yasal, idari, yargısal ya da diğer her
türlü önlemi almak zorundadır. İşkence ve kötü muamele,
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmesinde
yasaklanmış ve imzacı taraf devletleri işkence suçunu kendi
mevzuatlarında düzenlemekle yükümlü tutmuştur. Cezaevlerinde insan
hakları ihlalleri ancak çok yoğun olur yahut ölümle sonuçlanırsa
haber değeri taşımaktadır. Bu durum cezaevlerinde sistematik
kötü muamelenin normalleşmesi ve kabulü anlamını
taşımaktadır. Kötü muamelenin Türkiyede bu boyutta
olmasının temel nedeni işkence yasağının mutlak
niteliğiyle bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık
kültürünün varlığıdır. Bu kültürün güçlenmesinde ve
yaygınlaşmasında birincil etken siyasal otoritelerin zihniyet ve
yaklaşımları, başka bir deyişle
cezasızlığın bir devlet politikası
olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yine, son dönemlerde cezaevlerinde gerçekleştirilen bilhassa da çocuk
mahpuslara yönelik işkence ve kötü muamele, tecavüz uygulamalarında
da belirgin bir artış görülmektedir. Her şeyden önce,
cezaevlerinin genel koşulları, barınma, havalandırma,
hijyen, sağlık, iletişim ve benzeri koşulları ve cezaevleri
kapasitesinin yüzde 100 doluluk oranına yaklaşması nedeniyle
ortaya çıkan mekânsal sıkışıklık tüm tutuklu ve
hükümlüler üzerinde toplu işkence etkisi yaratmaktadır. Bununla
birlikte özellikle cezaevine giriş sırasında yapılan
çıplak aramalar, süngerli oda uygulamaları ve kamerasız kör
bölgelerde gerçekleştirilen şiddet, cezaevlerindeki arama ve
denetimlerde avukat ve aile görüşmesine gidiş ve gelişlerde,
hastane sevkleri ya da mahkemelere götürülüp getirilirken uygulanan şiddet
ve izolasyon cezaevlerinde öne çıkan işkence ve kötü muamele
uygulamaları olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tutuklu ve hükümlü bireyler çok sayıda sağlık sorunu
yaşamaktadırlar. Havalandırma, ısınma, nem, temizlik,
hijyen, beslenme, spor yapamama, güneş ışığından
yeterince faydalanamama gibi sorunlar direkt olarak bu ortamda yaşamak
zorunda olan bireylerin sağlığını olumsuz yönde
etkilemektedir. Uzun vadede aynı sağlıksız ortama maruz
kalma nedeniyle birçok kronik hastalık ortaya çıkmakta ve kimi
tutuklu veya hükümlünün ölümüne ya da sağlığını
yitirmesine neden olmaktadır. Bu kronik rahatsızlıklar denildiğinde
akla ilk kanser grubu kronik hastalıklar gelmektedir. Şu an
hapishanelerde 200ye yakın ağır hasta tutsak bulunmakta ve
bunların içinde çok sayıda kanser hastası bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, mahpusların düzenli ve
yeterli tedavi, teşhis, kontrol imkânlarına
ulaşmasının güç olması bir yana, doktora erişim
imkânları dahi çok düşüktür. Mahpus sayısının yüzlerce
olduğu, hatta 2 bini bulan hapishanelerin dahi birçoğunda sürekli
doktor bulunmamaktadır. Çalışan doktorların uzman
olmayışı bir yana, hapishanelere aile hekimliği
uygulaması getirildiğinden bu yana doktorlar haftada iki ya da üç
sefer yarımşar gün cezaevlerinde bulunmakta ve bu
kısıtlı süre içinde hastalıkların teşhis ve tedavisi
mümkün olmamaktadır. Durumları ağır olan ve hapishane
revirinde tedavi olanağı olmayan mahpuslar, kendilerini uzun süre
ilgili sağlık kurumlarına sevk ettirememektedirler. Sevk
kararları çıksa bile bu sefer araç ya da personel eksikliği
nedeniyle hastaneye ulaşmak mümkün olamamaktadır. Hastanelere
ulaşılırsa jandarmanın müdahalesi, kelepçeli muayenenin
dayatılması, hastanelerin zaten yoğun olması ya da kimi
zaman hekimlerin tıp etiğine uygun hareket etmemesi nedeniyle
teşhis ve tedaviler ya hiç yapılmamakta ya da yetersiz bir muayeneyle
mahpuslar geri gönderilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
konuda yargı organlarınca temel alınan 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun
eksiklikleri, yanlışlıkları ve uygulamadaki sorunlar
üzerinde durmak gerekiyor. 2005 yılında yürürlüğe giren bu
İnfaz Yasası, mahpusları insan yerine koymayan, otoriteyi ve
kuralları dayatan, yaşama hakkını değil güvenlik
sorununu öne çıkaran bir anlayışla hazırlanmıştır.
Söz konusu yasanın Hapis cezasının infazının
hastalık nedeniyle ertelenmesi başlığını
taşıyan 16ncı maddesinde Maruz kaldığı
ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve
toplum güvenliği bakımından tehlike
oluşturmayacağı değerlendirilen mahpusun
cezasının infazı üçüncü fıkrada belirtilen usule göre
iyileşinceye kadar geri bırakılabilir. denilmektedir. Bu
konudaki önemli bir sorun mevcut kurumsal yapısı ve siyasi iktidara
bağlılığı nedeniyle tarafsız davranamayan bu
nedenle de verdiği kararlarda bilimsel ve objektif kriterlere uygun
değerlendirmeler yapmayan Adli Tıp Kurumunun hâlen resmî
bilirkişi konumunu sürdürüyor olmasıdır.
Değerli milletvekilleri, bir diğer sorun da
şudur ki infaz savcılıkları ağır hasta konumunda
olup Adli Tıp Kurumu tarafından serbest bırakılmaları
gerektiği yönünde raporları bulunan mahpusların toplum
güvenliği için tehlike oluşturup oluşturmayacağı
değerlendirmesini infaz dosyasına bakarak kendileri yapmamakta, yetki
devrinde bulunarak mahpusları ikinci bir bilirkişi kurumu olarak
ilgili il jandarma komutanlığına veya terörle mücadele
şubesine sormaktadırlar. Adli Tıp Kurumunun mevcut
yapısından ötürü hapishanede tedavisi mümkün olmayan ya da çok
ağır sağlık sorunları bulunan kanser hastaları
için dahi tahliye edilmeleri yönünde raporlar düzenlenmiyor. Buna rağmen,
Adli Tıp Kurumunun bütün bu olumsuz yapısına rağmen durumu
çok ağır bularak cezanın infazının ertelenmesi
gerektiği yönünde rapor verdiği mahpusları bekleyen diğer
bir sorun da 2013 tarihinde 6411 sayılı Yasayla birlikte toplum
güvenliği için tehlike olmama şartının getirilmiş
olmasıdır.
Yeni yasanın aradığı biçimde maruz
kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik
nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını
yalnız idame ettiremeyen hasta mahpusların toplum güvenliği için
tehlike oluşturup oluşturmayacağı
araştırılmakta ve güvenlik gerekçesiyle serbest
bırakılmaları engellenmektedir.
Değerli milletvekilleri, Adalet
Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün
Kasım 2014 tarihli emriyle hapishanelerde süreli yayınların
posta yoluyla ya da doğrudan ziyaretçiden alımına yasak
getirilmiştir. Örneğin, Tekirdağ F Tipi Hapishanesinde
mahpuslara gerekçe olarak, ceza infaz kurumlarında güvenliğin ve
düzenin sağlanmasına katkı sağlanması amacıyla,
ücreti önceden tutuklu ve hükümlülerce ödenmeyen veya ücretsiz gönderilen
hiçbir bülten, broşür, dergi, gazete ve benzeri gibi yayınların
ceza infaz kurumlarına alınmaması, kuruma ait olan alanlarda ve
ziyaretçi bölümlerinde bulundurulmaması, ücretsiz olarak gönderilen
kitaplara ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve
Kitaplık Yönergesi uyarınca işlem yapılması gerekçe
gösterilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 5275 no.lu Kanunun 62nci maddesine göre hükümlü,
mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve
süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.
Ücretliye erişim zorunluluğu çoğunlukla yoksul ailelerin
çocukları olan ve sınırlı maddi olanakları bulunan
siyasi tutuklu ve hükümlülerin muhalif yayınlara
ulaşmasının bütünüyle engellenmesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çocuk mahpuslar meselesi kanayan bir yara olma
özelliğini sürdürmektedir. Cezaevlerinde bulunan çocukların cezaevi
psikolojisini kaldıramadıkları, ciddi tıkanmalar
yaşadıkları için kendilerine zarar vermek suretiyle intihar girişiminde
bulundukları kendilerinin, ailelerinin ve diğer mahpusların
insan hakları kuruluşlarına yaptıkları
başvurulardan anlaşılmaktadır. Çeşitli disiplinlerden
bilimsel araştırmalar genelde cezalandırmanın, özelde ise
kapatmanın çocuklarda suçu önleyici ya da eğitici hiçbir etkisinin
olmadığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle
insanlık dışı bir uygulama olan çocuk cezaevleri
kaldırılmalıdır, kapatılmalıdır.
2014 itibarıyla
kolluk güçlerinin toplantı ve gösterilere yönelik müdahalesi sonucu 410
çocuk gözaltına alınmış, 68 çocuk
tutuklanmıştır. Devletin alıkoyma yetkisine dayanarak
cezaevi ya da herhangi bir tutulma yerine koyduğu bireylere
karşı bakım, gözetim ve koruma sorumluluğu vardır. Bu
sorumluluk aynı zamanda bir zorunluluğu ifade eder. Çocuklar söz
konusu olduğunda ise sorumluluk kavramı çok daha detaylı ve çok
daha hassas boyutlar kazanmaktadır. Devletin aileden ayırarak,
yetiştikleri, yaşadıkları yerlerden binlerce kilometre
uzakta alıkoyduğu çocukları ulusal ve uluslararası mevzuat
ve kurallar çerçevesinde koruması ve kollaması devlet görevlileri
bakımından yasal bir zorunluluktur. Oysa cezaevlerinde her gün, her
an çocuk mahpuslara yönelik insan onuruyla bağdaşmayan uygulamalarla,
taciz, tecavüz vakalarıyla, çocuk olmalarından kaynaklanan tüm hakları
ihlal edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
örneğin 2 Ocak 2014te Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevinde tutulan 12
çocuğa gardiyanlar tarafından işkence
yapıldığı ortaya çıktı. Ankara Sincan Gençlik ve
Çocuk Cezaevinde tutulan 12 çocuğun koğuşlarına gaz
bombası atılıp tazyikli suyla ıslatılarak gardiyanlar
tarafından darbedilmelerinin 2 Ocak 2014te ortaya
çıkmasının ardından 8 çocuk mahpustan 4ünün İstanbul
Maltepe Çocuk Cezaevine, 4ünün de İzmir Şakran Çocuk Cezaevine sevk
edildikleri öğrenilmiştir. Çocukların sürgüne gönderilmeden önce
2 kez dövüldükleri de ortaya çıkmıştır. Maltepe Çocuk
Cezaevine getirilen 4 çocuğa çıplak arama uygulamasının
dayatıldığı ve ardından tekli hücrelere
konuldukları da öğrenilmiştir.
Değerli milletvekilleri, özellikle
özgürlüğünden yoksun bırakılmış çocuklarla ilgili
sözleşmeler ülkemizde çok açıkça çiğnenmektedir. Cezaevleri
mimariden güvenliğe, sağlık koşullarından aile
ziyaretlerine kadar erkek mahpus nüfusa göre düzenlenmiş, cezaevlerindeki
psikososyal servis, gardiyanlar kadınların ihtiyaçlarına
duyarsız kalmaktadırlar. Ceza hukuk sisteminin sertleşmesi küçük
suçlar nedeniyle hapsedilen kadın sayısında ciddi oranda bir
artışa yol açmıştır. Cezaevi sistemlerinde ise
kadın nüfusunun erkek nüfusa oranla azlığı kadın
nüfusun cinsiyete özgü ihtiyaçlarının ihmaline sebep olmaktadır.
Kadınlar bu sorunlardan fazlasıyla paylarına düşeni
almakta, ek olarak da kadınlara özgü sorunları yaşamaya devam
etmektedirler.
Değerli milletvekilleri, F tipi cezaeviyle genelde
tecrit uygulamalarından vazgeçilmelidir. Hasta mahpuslar derhâl serbest
bırakılmalı ya da cezalarının infazları yeniden
sağlıklarına kavuşuncaya kadar ertelenmelidir. Sorumlular
hakkında işkence ve kötü muamele yapmak nedeniyle soruşturma
açılmalı, soruşturma açılan kamu görevlileri
soruşturma sonuçlanıncaya dek hemen görevden el çektirilmelidir.
Uluslararası standartlarla yasaklanan zincir, demir
gibi kısıtlama araçlarının kullanılması
önlenmeli, kısıtlama araçları cezalandırma amacıyla
kullanılmamalıdır.
Özellikle işkence iddialarında olmak üzere
mahpusların muayeneleri İstanbul Protokolü uyarınca standart
adli muayene formu kullanılarak kapsamlı biçimde
yapılmalıdır. Cezaevi hekimi ve tıbbi personelinin
İstanbul Protokolü eğitimi almaları sağlanmalıdır.
Cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti, cezaevi
dışındaki olanaklarla eşit hâle getirilmelidir.
Disiplin suç ve cezalarında yasal düzenlemeler ve
pratikten kaynaklanan açık hukuka aykırılıklar bir an önce
giderilmelidir. Başvuru ve şikâyetlerin herhangi bir
kısıtlama olmaksızın ve derhâl gerekli mercilere
ulaştırılması sağlanmalıdır. Adli ve idari
mekanizmalar yapılan başvuru ve şikâyetlerle ilgili etkin
soruşturma yürütmelidirler.
Avukatlarla görüşmenin ve
yazışmaların mahremiyeti sağlanmalıdır. Resmî
kurumlar ve avukatlarla yapılan yazışmaların denetime tabi
tutulması engellenmelidir. Mekân ve üst aramaları sırasında
aramaya maruz kalan kişilerin onur kırıcı muamelelere
uğramamasına özen gösterilmelidir, arama prosedürünün bizzat kendisi
aşağılayıcı olmamalıdır.
Cezaevi rejimi, fiziki koşullar ve uygulanan
muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim
sağlanmalı; cezaevleri devletten bağımsız sivil toplum
kuruluşlarının denetimine açık hâle getirilmelidir.
Cezaevlerinde denetim için İşkence ve Diğer Zalimane,
İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele
ya da Cezanın Önlenmesi Sözleşmesi Seçmeli Protokolüne uygun
şekilde bağımsız ulusal denetim mekanizmalarının
oluşturulması sağlanmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Faruk Bal.
Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları
Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, dün ve önceki günlerde terör
saldırısına maruz kalıp hayatını kaybeden
şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum. Aynı
şekilde, terör kurbanı olan tüm şehitlerimize Cenab-ı
Allahtan rahmet diliyorum, terör mağduru olan tüm gazilerimize sabır
ve şifalar niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ceza ve infaz
kurumları dediğimiz zaman bunun iki tane yüzü vardır. Birinci
yüzünde kader mahkûmu olarak da tanımlanan tutuklu ve hükümlü adı
altında cezaevlerinde yaşama durumunda olan kişilerdir mahkeme
kararınca. Bunların çok ciddi sorunları vardır. Bu
sorunların içerisinde kötü muamele, kötü yönetim, çocuk istismarı,
sağlıklı yiyeceğe ulaşamamak, sağlıklı
bir şekilde yatacak, barınacak yer imkânını bulamamak gibi.
Bunları derlemek, toparlamak ve mahkûmları, tutukluları
cezaevinde insanca şartlara uygun bir şekilde cezalarını
çekmelerine imkân sağlamak Adalet Bakanlığının görevi
içerisindedir.
Ancak cezaevleri yaşadığımız
süre içerisinde patlayan bombaya dönmüştür. 2002 yılında 52 bin
olan mahkûm ve tutuklu sayısı on üç yıllık AKPnin iktidar
süresinde 2014 yılı itibarıyla 152 bine çıkmıştır.
Nüfusumuza oranladığımız zaman çok vahim bir durumdur. Bu,
bir şeye işaret ediyor, o da, Türkiye suç cenneti hâline
gelmiştir. Yeni yeni suçlar ortaya çıkmıştır. Gasp,
kaçakçılık, PKK terör örgütü ve diğer terör örgütleri, insan
kaçakçılığı, fuhuş gibi yeni yeni suçlar ortaya
çıkmıştır. Bunun da bir başka boyutu vardır;
ekonomik ve sosyal dengelerin bozulması, insanların açlığa,
sefalete mahkûm edilmiş olması gibi suç işleme eğilimini
artıran sebepler vardır. Bu sebeplerle AKP mücadelede
başarılı olamamıştır. Başarılı
olamamasının sonucu bugün burada görüştüğümüz ceza infaz
kurumlarındaki güvenlik tedbirleriyle ilgili olmak üzere
karşımıza çıkmaktadır.
Patlayan bir bomba gibi demiştim cezaevleri.
Hakikaten son zamanlarda Eskişehir, Manisa, Burhaniye, Karaman, Bafra,
Mardin, Urfa, Elâzığ, Kandıra, Keles, Çorum, Muş ve Van
cezaevlerinde isyanlar çıkmıştır. Mahkûmlar kendi
canlarını tehlikeye atarak, battaniyelerini, yataklarını
yakmak suretiyle içinde bulundukları ortamdan memnuniyetsizliklerini
ortaya koymuşlar ve çığlık atmışlardır. Bu
çığlığa çare bulmak Adalet Bakanlığının
görevi içerisindedir çünkü kendi canını ortaya atacak kadar içinde
bulunduğu ortamdan rahatsız olan mahkûmun can güvenliğini
korumak devletin teminatı altındadır, bu teminat da Adalet
Bakanlığının sorumluluğu içerisindedir.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerinin ikinci yüzü
ise cezaevlerinde mahkûm gibi bir memuriyete mahkûm edilmiş olan infaz
koruma memurlarıdır. İnfaz koruma memurları, cezaevi
müdürleri ve idarecileri o şartların kendilerine
dayattığı ortamdan o derecede rahatsızdırlar ki
psikolojik ve sosyolojik sorun hâline gelmiştir. Yani cezaevlerinde
gününün en az on iki saatini geçirmek zorunda kalan bir çalışan,
yaşadığı şartlar çerçevesi içerisinde cezaevinden
çıkıp normal hayata geçtiğinde psikolojik davranış
bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Bunun ortadan
kaldırılması mümkündür. Onun için, cezaevlerinde mahkûm ve
tutukluya iyi hizmet sunabilmesinin yolu, bu hizmeti sunacak olan infaz koruma
memurlarının iyi şartlar altında hizmet verebileceği
imkânların yaratılmasıdır. Yani ekonomik ve sosyal yönden
pozisyonlarının genişletilmesi, almış oldukları
ücretlerin ifa ettikleri görevin değerine, gereğine uygun bir şekilde
olması gerekmektedir. Bu sebeple, infaz koruma memurları emniyet
hizmetleri sınıfına dâhil edilmeyi beklemektedirler. Şimdi
getirilen tasarıyla cezaevlerinin iç ve dış güvenliği temin
edilecek bir pozisyonda görev yapacak infaz koruma memurları bu güvenlik
kavramı kapsamı içerisinde iç güvenlikle ilgili emniyet hizmetleri
sınıfında bulunan meslektaşları gibi
tanımlanmayı ve onlar gibi muamele görmeyi arzu etmektedirler. Ek
göstergelerinin eş değerde hizmet verdikleri kuruluşların
memurlarına eşitlenmesini talep etmektedirler.
İnfaz koruma memurları yıpranma tazminatından
yararlanmayı istemektedirler. Jandarması, polisi ve silahlı
kuvvetleri ve diğer emniyet güçlerinin dörtte 1 oranında
yıpranma tazminatından yararlandığını hepimiz
biliyoruz. İnfaz koruma memurları onlar kadar riskli bir işi
yaptıklarına göre bu tazminattan yararlanmaları en tabii
haklarıdır.
Diğer taraftan, infaz koruma memurları adalet
tazminatı oranının yükseltilmesini istemektedirler. Gerçekten
alt komisyonda kabul edildiği şekilde yükseltilen tazminat
oranlarının Adalet Komisyonunda düşürülmesi bir hayal
kırıklığı yaşatmıştır, bu hayal
kırıklığının giderilmesini talep etmektedirler.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak da alt komisyonun kabul ettiği
rakamları esas alarak bir önergeyle bu durumun düzeltilmesini talep
edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerinin iki yüzünün
olduğunu söyledim. Birinci yüzünde mahkûm ve tutuklular yani kader
mahkûmları, ikinci yüzünde infaz koruma memurları, cezaevi müdürleri
ve personeliydi. Bir de bunun ara yüzü vardır, ara yüz ise
işyurtlarıdır. İşyurtları çok önemli ve çok ciddi
bir infaz rejiminin uygulandığı sistemdir.
İşyurtlarında, cezaevinde bulunanların
zamanlarını iyi değerlendirmesi, cezaevinde bulunanlardan meslek
sahibi olmayanların bilgi ve beceriler kazandırılarak meslek
sahibi olmaları, üretime katkıda bulunmaları, üretime cezaevinde
katkıda bulunurken ekonomik gelir elde etmeleri ve cezanın
infazından sonra edinmiş oldukları bilgi ve tecrübeye uygun bir
işe yerleştirilmeleri gerekmektedir ancak iş
yurtlarının ara yüz olarak bu görevi gereği gibi yerine
getiremediğini belirtmek istiyorum.
Bir diğer sorun, AKP Hükûmeti zamanında küçük
ilçelerde bulunan cezaevleri kapatılmıştır. Bunun iki
zararı olmuştur: Bir, o ilçedeki ekonomik ve sosyal faaliyetler
zayıflamıştır; iki, mahkûm olup da o ilçede yaşayan,
tutuklulukta o ilçede yaşayan kişilerin eşi, dostu,
akrabası ve yakınları ilçeden cezaevi
kaldırıldığı için mahkûmun, tutuklunun bulunduğu
cezaevine gitmek üzere bir ek külfete, ek zaman harcamaya mecbur
edilmiştir. Bu, ciddi bir sorundur, bu sorunun çözümlenmesi gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, önümüzdeki tasarı iç
güvenlik ve dış güvenlik adı altında iki ayrı ünite
kurmak suretiyle cezaevlerinde bulunan -bizim de zaman zaman
eleştirdiğimiz- bir soruna çözüm bulmayı amaçlamaktadır,
çözüm bulunması gerektiği konusunda Milliyetçi Hareket Partisi
hemfikirdir. Yani sorun şudur: Jandarma cezaevinin dış
güvenliğini takip etmektedir, iç güvenliğini infaz koruma
memurları ve cezaevi idaresi yapmaktadır, cumhuriyet
savcısı da iç güvenlikle ve dış güvenlikle ilgili
inisiyatiflerini kullanmaktadır. Bu şikâyet ettiğimiz sistemin
aslında bir denge ve denetim mekanizmasından
kaynaklandığını da, bu yönüyle de pozitif bir faydası
olduğunu da ifade etmek istiyorum. Yani jandarma ayrı bir birime tabidir,
dış güvenliği kontrol ederken içeriye girenlerin,
çıkanların yasa dışı iş ve işlemlerine
karşı bir dengeleme ve denetleme aracı olarak fonksiyon ifa
etmektedir. Elbette ki içerideki cezaevi personeli ve infaz koruma
memurları da jandarmanın davranışlarını
dengeleyerek ve denetleyerek bir görev ifa etmektedir. Şimdi bu sistem
kaldırılıyor, iç güvenlik ve dış güvenlik adı
altında iki ünite oluşturularak bunların tepesine Adalet Bakanlığı
birimleri ve cumhuriyet savcısı getiriliyor.
Cumhuriyet savcısı o şekilde
yetkilendiriliyor ki müdahale edecek birimlerin müdahale kararlarına,
içeriye silahlı olarak yani cezaevine silahlı olarak girilmesine ve
müdahalelerin hangi ölçüde yapılmasına, silah kullanmasına kadar
karar verme yetkisi cumhuriyet savcısına bırakılıyor.
Bu yanlıştır. Bu yanlıştır, çünkü müdahale
sırasında mutlaka cana ve mala zarar gelecektir. Cana ve mala
gelmiş her zarar da yargılama konusu olacaktır. Yargılama
konusunun başlangıcını ise soruşturan kişi olarak
cumhuriyet savcısı yapacaktır. Cumhuriyet savcısı,
kendi kararıyla, kendi talimatıyla, kendi bilgisi içerisinde
yapılmış olan bir işi soruşturan kişi olarak
tarafsız olabilir mi? Bu işin gerçek faillerini objektif bir şekilde
yargı önüne taşıyabilir mi? Hayır.
Buradan geldiğimiz nokta şudur: Yetkiler ve
güçler toparlanıyor AKP iktidarında, bir tek burada değil, her
tarafta olduğu gibi burada da toparlanmaktadır. Bu yanlış
bir iştir. Denge ve denetim mekanizmasının oluşturulması
gerekmektedir. Burada cumhuriyet savcısının operasyon yetkisi
veya operasyona inisiyatifi suretiyle karar verme yetkisi cumhuriyet
savcısından alınmalı, doğrudan cezaevinin iç ve
dış güvenlikle ilgili birimlerine verilmelidir. Bu da denetlenmeli ve
öyle bir denge ve denetim mekanizması oluşturulmalıdır ki
her cezaevinde iş, Adalet Komisyonu Başkanının iradesine
tabi kılınmamalı. Adalet Komisyonunun iradesine tabi
kılındığı takdirde Adalet Komisyonu Başkanı
elbette ki cumhuriyet başsavcısıyla teşriki mesai
içerisindedir, cumhuriyet başsavcısının amiri Adalet
Bakanıdır. Dolayısıyla, Adalet Bakanının
işlerini düzenleyecek, dengeleyecek, denetleyecek, kontrol edecek cezaevi
izleme komisyonları Adalet Bakanının inisiyatifi
dışında kurulmuş komisyonlar hâline gelmektedir ki
kuruluş sebebine uygun değildir bu. Bunun yerine, cezaevlerinin
bulunduğu yerlerde -elbette Adalet Komisyonu Başkanı da olsun,
elbette cumhuriyet başsavcısı da olsun ama- o ilin, o ilçenin
bütün alanlarını kapsayacak şekilde,
varlığını hükmi şahsiyet olarak devam ettiren ve
demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin temsilcilerinin asli üye
olarak, tabii üye olarak bu kurullarda bulunması gerekmektedir ki her
parti kendisi açısından cezaevlerindeki durumu
değerlendirebilsin, oradaki gelişmeleri inceleyebilsin.
Değerli arkadaşlarım, kanuna biz bu
şekilde bakıyoruz. İtiraz ettiğimiz maddeler var, buna
ilişkin önergelerimizi vereceğiz. İnşallah hayırlara
vesile olur diye düşünüyorum.
Konuşmamın bu bölümünde... Dün Sayın
Başbakanın açıkladığı çok hayırlı ve
çok güzel bir haberle mesrur olduk, mutlu olduk. Sayın Başbakan
artık yolsuzlukla mücadele paketini gündeme getireceğini ilan
etmiş durumda. Önümüzdeki günlerde inşallah çıkar yola, kara
kışa saplanmazsa gelir bu Meclise, burada konuşuruz.
Burada Sayın Başbakanı tebrik ediyorum.
Türkiye hakikaten yolsuzlukla mücadeleyle ilgili bir pakete ihtiyaç duyuyor. Bu
pakete nereden başlaması gerektiğinde ben en yakını
kişiyi tavsiye ediyorum. Nereden başlayacak, bize sorarsa biz cevap
veririz ama başlayacağı en yakın kişi Numan
Kurtulmuş; o her şeyi biliyor, AKPye gitmeden önce ilan
etmişti: Siz Harun gibi geldiniz, Karun oldunuz. Ne demek
istediğini AKP Genel Başkan Yardımcısından sorsun ve
alacağı cevaba göre de kendi iç -onların ifadesiyle söylüyorum-
bağırsaklarını temizlesinler.
Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve
içerisinde, AKPnin, dün görüştüğümüz ve pazartesi günü de
Soruşturma Komisyonunun verdiği kararla ilgili böyle yalan
yanlış, ağzı laf yapan herkesin konuştuğu bir
süreç yaşandı. AKPnin etkili etkisiz, etki bekleyen, yetki bekleyen
bütün şahsiyetleri dediler ki: Komisyon karar vermiştir, mesele
kapanmıştır. Zaten de millet karar vermişti, her şey
bitmiştir. Peki, madem öyle, bu Komisyon nasıl faaliyetini sürdürdü,
onunla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu Komisyon 5 Mayıs tarihinde kuruldu,
altmış dört gün çalıştırılmadı AKP üye
vermediği için. 7 Temmuz tarihinde AKP üyesini verdi. Kura çekilecek, kura
çekilmeden iki gün önce şu kulislerde hepimiz duyduk, ben şahsen
duydum Komisyonun Başkanı Sayın Hakkı Köylü olacak.
dediler. Burada kura çekilirken ilk isim Sayın Köylünün ismi
çıktı, şaşırdık.
Şaşkınlıkların devam edeceğini de ifade ediyorum.
Başkan seçildi, seçildiği gün toplantı yapmadı yani bir
iş falan yapmadılar ve dağıldı. Ama Komisyon
Başkanı bir iş yaptı, gelen dosyaların tümünü
geldiği yere gönderdi, savcılığa. Niye? Dizi pusulası
yokmuş.
Değerli
arkadaşlarım, bu İç Tüzüke, bu Anayasaya göre bu Komisyon
Bakanlar Kurulunun tüm yetkisini kullanır. İsterse buraya dizi
pusulası yapmaya memurunu, profesörünü bulur, getirir, yaptırır.
Yok, savcılığa gitmesi lazım dosyaların. Niye? Çünkü
gittiği savcılıkta eski savcılar yok. Onlar paralel
olduğu için atıldı, biat edenler getirildi; onların
dosyaları bir görmesi lazım. Bunlar gördü dosyayı elli dört gün.
Elli dört günde dizi pusulası mı hazırlanır? Elli dört
günde bir şey oldu. Basına düşen rakamlar doğruysa, Meclis
Başkanlığına gelen klasör sayısı 64, Meclis
Başkanı gönderdi, o klasörün sayısı düştü 32 veya
33e. Bu Meclise geldi, bu Meclis de bu Komisyona havale etti, Komisyon
Başkanı savcılığa gönderdi, 33 dosya, dizi
pusulası hikâyesiyle 11 klasöre düştü.
10 toplantı yapıldı, ne
yaptıklarını bilmiyoruz 10 toplantıda, gizli. Gizlilik
kararı ayrı bir ucube ama gizlilik kararından sonra bir de
başka bir ucube iş yapıldı. Komisyon Başkanı
Komisyon üyelerine haber vermeden yayın yasağı koydu; hem gizli
hem yayın yasağı. Sonra geldi, on gün toplandılar. On günde
Müdahil olacağım. diyor adamlar, çağrılmıyor; Ben
şahitlik yapacağım. diyor, çağrılmıyor.
Çağrılan insanlara İfade vermeseniz de olur. deniliyor, ifade
vermeden çekip gidiyorlar. Bakanlara Buna cevap verseniz de olur, vermeseniz
de olur, sizin takdirinizdedir. diyorlar, ücretsiz avukatlık
yapılıyor ve 10 toplantı böyle geçiriliyor.
Geçiriliyor da 22 Aralık tarihinde -burayı
lütfen AKPli arkadaşlarım da dinlesin- bu Komisyon Saat 14.00te
ben oylama yaparak kararımı vereceğim. diyor. 22 Aralık
saat 14.00e geliyor, Komisyon toplanmıyor, Saat 15.00e ertelendi.
diyor. Saat 15.00 oluyor, Komisyon toplanmıyor, Saat 15.30a ertelendi.
diyor. Saat 15.30a geliyor, Komisyon toplanmıyor Saat 18.00e
ertelendi. diyor. Saat 18.00e geliyor, Komisyon yine toplanmıyor, 5 Ocak
2015e, bir yıl sonraya atılıyor. İşte, 5 Ocak 2015
tarihinde de AKPnin 9 milletvekili hayır diyor, diğer muhalefet
milletvekilleri evet diyor Komisyonda.
İşte, yani milletin iradesiyle kurulmuş
Meclisteki Komisyon böyle bir karar veriyor ama perdenin gerisinde olanlar var.
Perdenin gerisinde olan: Komisyonun toplanıp karar vereceğini ilan
ettiği gün Başbakan Makedonyaya gidecek. O daha önce demişti
ki: Kardeşim bile olsa yolsuzluk yapanın kolunu keserim. Yani
böyle, çok külhanbeyivari bir laf ifade etmişti ve niyeti Zülfüyâre dokunmayacak
şekilde, Anayasa Mahkemesinden berat edecek şekilde dosyaları
gönderin ve bakanları Yüce Divana gönderin.
Ama yine basından öğrendiğimize göre,
soruşturulan bakanlar Cumhurbaşkanına gidiyor Biz Yüce Divana
gidersek Bilal de peşimizden gelir. İşte, iki makam
arasındaki çelişki ve anlaşmazlık Komisyon
Başkanına yine basından öğrendiğimize göre- telefon
talimatları olarak geliyor. Biz nasıl kuruluşunda
şaşırmış isek, biz nasıl işleyişinde şaşırmış
isek bu defa ne karar vereceklerine Komisyon Başkanı ve üyeleri de
şaşırmış vaziyette. Hangi kulaklarına
inanacaklar, Cumhurbaşkanından gelene mi Başbakandan gelene mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) En
sonunda Başbakandan gelen kale alınmıyor ve
Cumhurbaşkanından gelen talimatla bu karar veriliyor. Böylece
Sayın Davutoğlunun keseceği kol yerine sesi kesilmiş
oluyor diyor, hepinize saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bal.
Şahsı adına
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Öztürk.
Süreniz on dakikadır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimi
açıklamak istiyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidara geldiği günden bugüne kadar sürekli yargıyla bir
didişme, yargıyla bir kavga içerisinde olmuş. Yargı, kendi
beklentisine uygun kararlar verdiğinde övülmüş ama kendi beklentisine
aykırı kararlar verdiği zamanda Başbakan tarafından, AKPnin
yetkilileri tarafından ve ilgili bakanlar tarafından yerden yere
vurulmuştur. Sayın Başbakan Siyasi parti başkanları
hâkimler yerine geçemez; medya, gazeteler, televizyonlar, yazarlar hâkimin,
savcının yerine geçemez. demiş, maşallah, kendisinden
başka hâkim ve savcıların yerine geçen başka bir insan
olmamış. Adalet ve Kalkınma Partisine dokunan yargı
kararlarında hoplayıp zıplamış ama kendisinin
beklentisine uygun kararlarda da Yargı görevini yapıyor.
demiş. Şimdi Yargı kendi görevini yapıyor, yürütme olarak
biz de görevimizi yapıyoruz. diyor çünkü bu karar, 28 Şubat
darbesine yönelik, o zamanki paşalara soruşturma
açılmasıyla, yargılanmasıyla ilgili, işine gelen bir
karar, 14/2/2013 tarihinde söylemiş. Yine, Sayın Başbakan -bu
sefer işine gelmemiş- kayıp trilyon davasında Biz
Türkiyeye hizmet etmek istiyoruz -yani, Sayın Başbakan dediğim,
Davutoğlundan bahsetmiyorum, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, o
zaman Başbakan olduğu için- ama biz engelleniyoruz yargı
kararları tarafından. Demiş. Ve Recep Tayyip Erdoğan
demiş ki: Yargı yanlış yaparsa kim denetleyecek? E, hani
siyasi partinin başkanları karışmayacaktı bu işe?
Yine, o zamanki Sayın Başbakan HSYKya kim karşı gelecek?
Yetkim olsa HSYKyı ben yargılarım. diyor. Yine, Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan o zaman diyor ki: Yargı görevini yapmazsa
anayasal suç işler. E, şimdi, yargı görevini yapmazsa anayasal
suç işliyor da yolsuzluk, rüşvet iddiasıyla dünya
çalkalanıyor, buna karşı faaliyete geçen savcılar,
yargıçlar görevini yapmazlarsa anayasal suç işlemiş olmayacaklar
mı?
Yine, Sayın Haberalın davasıyla ilgili
Başbakan diyor ki, bakın, o zaman: Bu karar ideolojiktir.
İdeolojik bir kararla hâkimlerimizi, savcılarımızı
korkutmaya, yıldırmaya, sindirmeye yönelik bir hukuk
skandalıdır. Allah Allah! Hukuk herkese şüphesiz eşit
uygulanmalıdır. Sade bir vatandaşa uygulanan hukuk ile zengine,
güçlüye uygulanan hukuk farklı olamaz. Ey Recep Tayyip Erdoğan,
mademki hukukun herkese eşit uygulanması gerekiyor ise senin
bakanlarına, senin yandaşlarına niye hukuku uygulamıyorsunuz,
niye onlara uygulanmaya çalışılan hukuku engellemeye
kalkıyorsunuz?
Yine, değerli milletvekilleri, şimdi, Recep
Tayyip Erdoğanın Başbakan olduğu dönemde, bakın, bu
Anayasa referandumunu göklere çıkartıyor. Yargıyı
ideolojik bataktan, kast sisteminden kurtaracak, küçük bir grubun kontrolündeki
kapalı devre işleyişi katılımcı bir
anlayışla değiştirecek süreci başlattık. diyor.
Anayasa Mahkemesinin değişimi birçok şeylerin önünü
açıyor, HSYKnın değişimi birçok şeylerin önünü
açıyor. Artık telefonlarla Filancayı falan yere atayalım.
deme süreci bitiyor. diyor Recep Tayyip Erdoğan. Yine 12 Eylül
referandumuyla yargı bağımsız ve teminat altına
alındı. diyor yani 12 Eylül referandumunu övüyor Başbakan o
tarihte. Biz HSYKnın yapısını demokratikleştirdik,
yargı bağımsız ve tarafsız oldu; üstünlerin hukuku
değil, hukukun üstünlüğü egemen oldu. diyor. Ne zaman söylüyor? 12
Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra.
Ama, değerli milletvekilleri, yine devam ediyor, 12
Eylül 2010 halk oylaması yargı için bir milat niteliği
taşıyor. Yargıya millet eli değdi. Yargı, bir hizbin,
dar bir anlayışın, bir grubun arka bahçesi olmaktan
çıktı, milletin yargısı oldu. diyor. Ne zaman?
31/1/2012de söylüyor bunu. Yani, demek ki siz, daha önce, 12 Eylül 2010
Anayasa referandumuyla yargıyı bir hizbin elinden
kurtarmışsınız, milletin yargısı hâline
getirmişsiniz ama devam etmişsiniz, Sayın Bekir Bozdağ da o
zaman AKP Grup Başkan Vekili olarak ne kadar övgüler düzmüş:
Değişime direnenler kaybetmiştir. diyor yani o günkü
HSYKnın yapısını övüyor, Demokrasinin
standardını yükseltmek istemeyenler, yargının tarafsız
ve bağımsız, milletin yargısı, sadece hukukun emrinde
olan bir yargı arzusuna karşı çıkan, yargıyı arka
bahçesi görenler kaybetmiştir. diyor, o zaman diyor. Demek ki o
yargı, sizin tabirinizle milletin arka bahçesi olmaktan
çıkmış, milletin yargısı olmuş size göre,
övmüşsünüz. Şimdi, aynı Bekir Bozdağ ne demiş 21
Aralık 2013te? Yolsuzluk adı altında yürütülen iftira
kampanyası ve siyaset mühendisliği kirli bir operasyondur. Kim
yapıyor bunu? Sizin milletin yargısı dediğiniz yargı
yapıyor. E, kardeşim milletin yargısı yapıyorsa niye
karşı çıkıyorsunuz ya? Bırakın yapsın.
Şimdi, değerli milletvekilleri, yine Sayın
Bülent Arınç da bu sefer referanduma övgüler diziyor. Şimdi, o
zamanki Sayın Başbakanımız diyor ki: Eğer devlet yasaları
yapıp, milletine bu yasaları dayatırsa orada hukuk değil
zulüm doğar. İşte siz, yasalar yapıyorsunuz, yasaları
millete dayatıyorsunuz. Parlamentoda çoğunluk eliyle siz yargıya
müdahale ederken aslında milletin iradesine şey yapıyorsunuz.
Şimdi, tabii, yine,
Cumhurbaşkanının söylediği bir laf Birtakım kirli,
faili meçhul cinayetlere dahi bulaştığını görüyoruz.
diyor. E, görüyorsanız açıklayın kardeşim ya. Madem bunlar
kirli, faili meçhul cinayetlere karışıyorsa gördüğün
şeyi niye açıklamıyorsun? Daha
şaşırtıcı şeyler duyacaksınız. diyor.
Biz bu laflara alışkınız. Ergenekon ve Balyoz
davalarında, Danıştay katliamından sonra o zamanın
bakanı, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de söylemişti Daha
neler göreceksiniz. demişti, Abdullah Gül de söylemişti Çok güzel
şeyler olacak. demişti.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı, bugünkü Cumhurbaşkanı diyor ki:
İşini yeraltından götürenler karşısında
yargıyı bulacaktır. Aha, işte. Şimdi, Recep Tayyip
Erdoğan sıfatıyla konuşuyorum, Cumhurbaşkanı
sıfatıyla değil. Ve yandaşları işini
yeraltından götürmeye çalıştığı iddiasıyla
soruşturma açıldığı içindir ki yargı
karşısındadır. Bir zamanlar İstanbula gidip de
arabanıza aldığınız, onları kahraman savcı
ilan ettiğiniz savcılar şimdi bu iddiayı soruşturmuşlardır.
Ve en sonunda da Sayın Cumhurbaşkanının, bir hukuk
devletinin cumhurbaşkanının söylememesi gereken ibretlik bir
anlayışını paylaşıyorum, diyor ki: 17, 25 Aralığı
millet zaten 30 Mart ve 10 Ağustos seçilerinde yargılamış.
Arkadaşlar, 17, 25 Aralığı millet zaten 30 Mart ve 10
Ağustos seçimlerinde yargılamış. Eğer, bu milletin,
Adalet ve Kalkınma Partisine ya da Cumhurbaşkanlığı
seçiminde Sayın Recep Tayyip Erdoğana oy vermiş olması
Adalet ve Kalkınma Partisine yandaş iş adamlarının,
bakanlarının, milletvekillerinin aklandığı,
onların yargılandığı anlamına geliyorsa, bugün bu
ülkede Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren 20 milyon insan suç
işlediği iddiasıyla soruşturulmamalıdır, onlar da
aklanmışlardır. Ya, seçimler milleti aklamaz. Yani, Parlamentonun
bir yargılama faaliyeti yoktur, Parlamento yasa çıkartır, millet
adına yasa çıkartır; yargı da millet adına
yargılama faaliyeti yapar, yargılama faaliyeti milletindir. O zaman,
siz hırsızlık yapın, ırza tecavüz edin, seçimlere
gidin Bizim parti oy aldı. Şimdi, ben her türlü suçu
işleyeyim, Cumhuriyet Halk Partisi de seçimi alsın Canım,
millet bizi akladı, yargıladı. Geçin arkadaşlar
bunları.
Bakın değerli milletvekilleri, Ali Canani,
Cengiz Altınkaya, Cumhur Ersümer, Güneş Taner, Hilmi İşgüzar,
Hüsamettin Özkan, Koray Aydın, Muhtar Katırcıoğlu, Mesut
Yılmaz, Recep Önal, Sefa Giray, Suat Hayri Ürgüplü, Tuncay Mataracı,
Yaşar Topçu, Zeki Çakan, İhsan Eryavuz, İsmail Özdağlar,
Şerafettin Elçi; hepsi gitmiş Yüce Divanda
yargılanmış. Hiçbirisi giderken Bize darbe yapıldı.
ya da Bizim Hükûmete darbe yapıldı. dememiş,
yargılanmışlar. O Anayasa Mahkemesi ki onlar tarafından
atanmamıştı. Bu Anayasa Mahkemesi sizin çıkardığınız
kanunla oluştu, bunun üyeleri tamamen sizin döneminizde Abdullah Gül tarafından
atandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu Parlamentoda AKPli
milletvekilleriyle seçildi o baroların gönderdiği temsilci bile. Siz,
kendi seçtiğiniz, kendi atadığınız adamlardan
korkuyorsunuz. İşte bu, bu suçu işlediğiniz konusundaki
iddianın toplumda ne kadar kuvvetli olduğunun somut göstergesidir.
Yapılacak tek bir şey vardır. Böyle ayak
oyunlarını bırakın. O Soruşturma Komisyonunun
Başkanı Hakkı Köylü dürüst bir hukukçu, dürüstlüğüne sonuna
kadar güveniyorum, hukukçuluğuna güveniyorum. O insanı
zorlamayın arkadaşlar. Soruşturma Komisyonu ayak
oyunlarıyla böyle bir karar verecek, aklandı. Aklanmadı, tarih
önünde aklanmadılar.
AKPli arkadaşlar, siz de lütfen, bırakın,
gitsinler, Yüce Divanda yargılansınlar, hiç olmazsa onlar da
kurtulsunlar bu şaibeden Parlamento da kurtulsun.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Bozdağ.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı üzerinde
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ceza infaz kurumlarında bulunan
vatandaşlarımızın her biri ailelerinin, sevdiklerinin
devletimize birer emanetidir. Biz onların can güvenliğinden, her
türlü ihtiyaçlarının giderilmesinden, her türlü bakımlarının
yapılmasından devlet olarak mesulüz. Cezaevlerinde bulunan
insanlarımıza isnat edilen suçlar ne olursa olsun, onlarla ilgili
verilmiş bulunan mahkeme kararları ne olursa olsun biz onlara hizmet
ederken bunlara bakmıyoruz. Bakmamamız da lazım çünkü
onları insan olarak görüyor, emanet olarak görüyor, emanete nasıl
bakılırsa öyle bakmaya gayret gösteriyoruz. Elbette pek çok ihtiyaç
var. Bunların hepsini arzu edildiği şekilde yerine getirme
imkânı olmayabiliyor. Cezaevi şartları çerçevesinde
yapılması gerekenler yasalarımız içerisinde en doğru,
en seri bir biçimde yapılmaya özen gösterilmektedir.
Şu an itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin
cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısına
baktığımızda, kurumlarımızda hâlen 4.431i
kadın olmak üzere 125.153 hükümlü, 459u kadın olmak üzere 11.781i
hükmen tutuklu, 864ü kadın olmak üzere 22.503 tutuklu bulunmakta ve
cezaevlerinde bugün itibarıyla toplam 159.437 tutuklu ve hükümlü
bulunmaktadır. Tabii, bu kadar sayıda insanımıza,
cezaevlerinde, ceza infaz kurumlarında görevli bulunan personel ve
ayrıca dış güvenliği temin eden Jandarma Genel
Komutanlığınca görevlendirilen personel tarafından hizmet
sunulmaktadır. Bu son derece önemli görevi onlar bugüne kadar
başarıyla yürüttüler. Peki, neden icap etti bu kanun? Böyle bir
kanunun yapılma zarureti yeni mi doğdu? Hayır,
baktığınızda, ta 1968 yılında cezaevlerinin iç ve
dış güvenliğinin tek elden yönetilmesine dair düzenlemeler
yapılacağı gazete haberlerine konu oluyor ve o dönemlerde
çalışmalar var. Ancak, bugüne kadar değişik nedenlerle
bunlar maalesef yapılamadı. 2008li yıllarda bu konu daha önce
gündeme gelmişti ama neticede alınamadı. En son 2013te, yeniden
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen kanun tasarısı Adalet
Komisyonunda görüşülerek kabul edildi ve şimdi huzurlarınızda.
Şimdi önemli bir değişimi hep beraber
yapmış oluyoruz. Bundan böyle cezaevlerinin dış
güvenliği de iç güvenliği de Adalet Bakanlığı
tarafından yerine getirilecektir. Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğümüz bu vazifenin bütün boyutlarıyla ilgilenecektir. Bugüne
kadar dış güvenlik farklı, iç güvenlik farklı
uygulamaları değişik problemlere yol açtı, çift
başlılığa neden oldu. Kapıda gelirken dış
güvenlikte ayrı bir arama, içeri girdiğinizde iç güvenlikte ayrı
bir arama, orada birtakım idari işlemlerde mükerrer yapılmalar,
vatandaşlarımız bakımından zaman ve pek çok
kayıplara yol açıyor.
Öte yandan, cezaevinden herhangi bir tutuklu ve
hükümlünün hastaneye veyahut da başka yerlere nakillerinde de ciddi
koordinasyon sorunları yaşanmakta, istenildiği zaman,
anında bu konuda adım atma imkânı maalesef zaman zaman
bulunamıyordu. Çünkü, siz bir planlama yapıyorsunuz,
dışarıda o planlamayı uygulayacak başka birisi, onun
da ayrı bir planlaması var. Bunlar uymadığı zaman
sorunlar çıkıyordu. İşte bu dış ve iç
güvenliğin birleşmesiyle beraber otorite tekleşecek, yönetim
tekleşecek, idari işlerin tamamı tekleşecek, mükerrerlikler
ortadan kalkacak, hastaneye ve başka yerlere nakillerde, sevklerde
yaşanan sorunların tamamı ortadan kalkmış olacak, cezaevlerinin
iç ve dış güvenliği tek elden yönetilmiş olacaktır.
Bunun pek çok faydasını da uygulamada göreceğimizden hiç
kimsenin şüphesi bulunmamalıdır.
Cezaevleriyle ilgili de önemli çalışmaları
yürüttük. Bugüne kadar Türkiyede pek çok cezaevi kapattık. Tam 257 tane
ceza infaz kurumunu şartları iyi olmadığı gerekçesiyle
bugüne kadar kapatmış durumdayız. 2017 yılı sonuna
kadar da 142 ceza infaz kurumunu daha kapatmayı planlamaktayız.
Oradaki şartları daha iyi hâle getirmek, oradaki
insanlarımızın onurunu koruyacak bir yaşama imkânı
sağlayacak düzene kavuşturmak için de Bakanlık olarak ciddi
yatırımlar yaptığımızı
huzurlarınızda ayrıca ifade etmek isterim.
Bu kanun tasarısıyla ceza infaz
kurumlarında görev yapan personelin mali durumlarında da kısmi
iyileştirmeler yapılmaktadır. Esasında bu görevi yapanlar
daha fazlasını hak ediyorlar; bütçe imkânlarımız
elvermiş olsa, burada öngörülenlerden daha fazlasını vermiş
olsak haksızlık etmiş olmayız çünkü gerçekten önemli bir
görevi, büyük bir vazifeyi buradaki görevli memurlarımız ifa
etmektedirler. Onlarla ilgili bir iyileştirmeyi bu tasarı
kapsamında kısmi de olsa yapıyoruz.
İnfaz koruma memurlarıyla alakalı fiilî
hizmet zammı konusu son derece önemli. Meclisimiz kabul ettiği
takdirde o da bu yasa tasarısıyla yasalaşacak ve zor
şartlar altında görev yapan personel bu imkândan
yararlanacaktır. Bu da önemli bir başka değişikliği
ifade etmektedir.
Ceza infaz kurumlarıyla ilgili konuşulduğu
zaman, işin doğrusu, buradan milletimize de bir çağrıda
bulunmakta fayda görüyorum: İçeride yatan insanların tamamı,
suçu ne olursa olsun, evvela insandır. Cezalarını çektikten
sonra dışarıda hepimizin onlara imkân vermesi,
yardımcı olması en önemli hususların başında
gelmektedir. Cezası tamamlanan insanlar dışarı
çıktıktan sonra herhangi bir özel veya kamuda çalışma
imkânı bulamadığı takdirde, kapılar üzerine
kapandığı takdirde çaresiz kalmaktadırlar. Bir yere
gidiyor, liyakati var, müracaat ediyor, işe kabul ediliyor ama adli sicil
kaydı çıktığı zaman iş akdi bir şekilde
sonlandırılıyor, kapılar yüzüne kapatılıyor.
Cezaevlerinin dışı, cezası infaz edilmiş
insanlarımız için âdeta açık bir cezaevine dönüşüyor. Buna
izin vermememiz lazım. Cezaevlerinde cezası infaz edilmiş
bulunan her insanımıza iş yeri sahiplerinin, her bir insanımızın
ekmek ve iş imkânı sağlaması, onlara
kapılarını açması son derece önemlidir. Onları yeniden
suça itecek, onları çaresizliğe sevk edecek, kendisi için doğru
bir yol tutmasına imkân vermeyecek yanlış, ön yargılı,
kötü uygulamaları kesinlikle sonlandırmamız lazım. Ben
buradan bütün iş sahiplerine, bütün insanlarımıza
çağrıda bulunuyorum: Lütfen, cezaevinden çıkan
insanlarımıza karşı her konuda duruşumuzu,
davranışımızı, onların toplumumuzla,
insanımızla bütünleşmesine ve yeni dönemde kendisine doğru
bir yol çizerek yol yürümesine imkân verecek bir yakınlaşmayı
hep beraber sağlayalım diyorum.
Bu kanun tasarısına muhalefet partilerimiz de
büyük destek verdiler, Komisyonda görüşleriyle katkıda bulundular,
Genel Kurulda da katkılarını sürdürüyorlar. Ben bu vesileyle
muhalefet partilerimizin değerli milletvekillerine de, iktidar grubumuzun
değerli milletvekillerine de ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Yasanın hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bozdağ.
Şahsı adına Isparta Milletvekili Recep
Özel.
Buyurunuz Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 616
sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri
Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz
almış bulunmaktayım.
Bilindiği
üzere, cezaların infazı, suç karşılığında
ceza mahkemelerince verilen hürriyeti bağlayıcı ceza ve güvenlik
tedbirlerinin yerine getirilmesi olarak tanımlanmaktadır. İnfaz
sisteminin temel amacı, toplumu korumak ve işledikleri suçla
toplumsal yaşama karşı uyumsuzluk göstermiş ve yargı
organlarınca suçluluğu tespit edilmiş kişilerin uygun bir iyileştirme
rejimine tabi tutulmak suretiyle topluma yeniden
kazandırılmalarını sağlamaktır. Bu amacı
sağlayabilmek için yeterli uzman personel ihtiyacının
karşılanmasına, uygun koşulların
sağlanmasına ve kurumlarda çeşitli faaliyetlerde yer verilmesine
ihtiyaç vardır.
İnfaz kurumlarında
başarıya ulaşılabilmesi, öncelikle iç ve dış
güvenliğin sağlanmasına bağlıdır. Kurumların
iç ve dış güvenliğinin sağlanması birbirlerini
tamamlayan faaliyetler olup, bu göreve ilişkin yetki ve sorumluluğun
bir otoriteye verilerek çalışmaların tek elden yürütülmesi
hizmette etkinlik ve verimliliğin sağlanabilmesi bakımından
zorunlu bulunmaktadır. Uygulamada, kapalı ceza infaz
kurumlarında iç güvenlik hizmetleri Adalet Bakanlığınca,
dış güvenlik hizmetleri ise İçişleri
Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığınca yerine
getirilmektedir. Ayrıca, hükümlü ve tutukluların sevk, nakil,
duruşmada hazır bulundurulması veya hastanede muhafaza edilmesi
gibi işlemler de Jandarma Genel Komutanlığı tarafından
yapılmaktadır. Ceza infaz kurumlarının dış
korumasını yapma görevi, Adalet Bakanlığınca muhafaza
teşkilatı kuruluncaya kadar, 1/12/1937 tarihli ve 7756
sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan Jandarma
Teşkilat ve Vazife Nizamnamesiyle Jandarmaya geçici olarak
verilmiştir.
Ceza infaz kurumlarının iç ve
dış güvenlik hizmetlerinin farklı bakanlıklara
bağlı personel tarafından yerine getirilmesi kurumlarda iki
başlılığa, mevzuatın farklı yorumlanmasına,
hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilerin iki ayrı yerde aranması gibi
mükerrer işlemlere ve gereksiz yazışmalara neden olmakta, ayrıca
sevk ve nakil gibi hizmetlerin yerine getirilmesinde koordinasyon
sorunlarına yol açabilmektedir.
Bütün bu aksaklıkları
gidermek, tek elde toplamak için bu yasa tasarısı gündemimize
gelmiş ve ceza infaz kurumlarında gerçekten büyük zorluklar
içerisinde görev alan ceza infaz memuru kardeşlerimize bir nebze de olsa iyileştirmeyle
-fiilî hizmet zammı- bir an önce emekliliklerinde fayda
sağlaması için bir hak getirilmiş olması da memnuniyet
vericidir.
Bu tasarının,
cezaevlerimizdeki bütün hükümlülere, tutuklulara, orada çalışanlara,
ceza infaz kurumundaki herkese hayırlar getirmesini, kimseyi cezaevine
düşürmemesini, cezaevlerinde bulunanların da bir an önce tahliye
olmalarını, özgürlüğe kavuşmalarını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Sayın milletvekilleri, şimdi
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Yirmi dakikadır, on
dakikasını sorulara ayıracağım.
Buyurunuz Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu ceza infaz koruma
memurlarının yıpranma talepleri var. Bu talebin
karşılanmasıyla ilgili bu kanunda bir çalışma var
mıdır ve bu kanunla birlikte bu da çözülecek mi? Çünkü onlar da en az
polisler ve diğer askerî personel kadar ağır şartlarda çalışmasına
rağmen onlarda yıpranma şu anda yoktur.
İkincisi: Bu Meclis Soruşturma Komisyonu
birtakım delillerin imhasıyla ilgili çalışmalardan
bahsetmektedir. Bu deliller imha edilirse yarın yeniden yapılacak
soruşturmalarda soruşturma nasıl yapılabilecektir? Böyle
bir suçun işlenmesine Adalet Bakanlığı seyirci mi kalacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Erdoğan.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Cezaevlerinde şu anda yatan mahkûmların
içerisinde uyuşturucuyla ilgili, madde
bağımlılığından dolayı yatan kaç mahkûm vardır?
Bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci sorum: 2014 yılında kaç
savcının ve hâkimin tayini çıkmıştır, görevden
uzaklaştırılan savcı ve hâkimlerin
uzaklaştırılma sebepleri nedir? Onu öğrenmek istiyoruz.
Diğer bir konu: Cezaevinde kaç tutuklu ve hükümlüye
kaç doktor ve hemşire düşmektedir? Cezaevlerindeki ambulans
sistemleri nasıl yürütülmektedir? Cezaevlerimizde kaç ambulans
vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Demir
NURETTİN DEMİR (Muğla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, özellikle İztuzuyla ilgili
Hükûmetin daha tarafsız bir tutum içerisinde olmasını talep
ediyoruz. Biliyorsunuz AKP, alamadığı belediyelere ait yerleri
açıkça peşkeş çekiyor, ayrımcılık yapıyor.
Muğla bu illerin başında geliyor. Birçok belediyenin CHPde
olduğu Muğlada, il özel idaresinin kapatılmasıyla mal
dağıtımında mallar CHPden kaçırılırken
Saklıkent AKPnin kazandığı Seydikemere verilmiş.
Dolayısıyla, Saklıkent AKPli belediyeye verildi. İztuzu
sahili, 28 Mayıs 2014 tarihi itibarıyla da protokolle Muğlaya
Hizmet Vakfı ve Türkiye Çevre Koruma Vakfı
ortaklığıyla kurulan MUÇEV şirketine protokolle
verilmiştir. Bir gecede kurulan MUÇEV, İngiliz ortaklı DALÇEV
isimli şirkete 8 milyon lira bedelle ihale edilmiştir hukuksuz bir
biçimde. Hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararına rağmen
gece yarısı iş makinalarıyla sahile girilmiş...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Sayın Acar...
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
20'nci maddenin 11 no.lu bendiyle 5275 sayılı
Kanunun 86ncı maddesine eklenen fıkra ile cezaevlerindeki
hükümlülerin ziyaretçileriyle görüşmelerinin içeriğinin
kaydedilebileceği belirtilmektedir. Bu durum hükümlüler üzerinde baskı
unsuru olarak kullanılmayacak mıdır Sayın Bakan? Avukat
görüşmeleri ayrı tutulmadığından ciddi bir sorun
oluşturmayacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet,
ceza infaz kurumlarında görev yapan infaz koruma memurlarının
yıpranma payıyla ilgili kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edildiği zaman tasarıda bununla ilgili bir düzenleme
yoktu ancak Adalet Komisyonu tasarının görüşmelerini alt
komisyona sevk etti. Alt komisyon görüşmeleri sırasında
yıpranma payı tasarıya konuldu. Şu anda tasarıda
yıpranma payına ilişkin düzenlemeler var ve infaz koruma
memurları bundan sonra yıpranma payından istifade edecektir. Bu
bir hakkın teslimidir; gerçekten çok zor bir görevi yapıyorlar, onlar
için gerekli bir düzenleme bunun içerisinde yapıldı.
Diğer bir konu, Soruşturma Komisyonuyla ilgili
bir soru soruldu. Tabii, bununla ilgili soruda yasaya bakmakta fayda var. Ben
arkadaşlarımıza yasaya bir bakın diye söyledim. Ceza
Muhakemesi Kanununun 135inci maddesi İletişimin Tespiti,
Dinlenmesi ve Kayda Alınması başlığını
taşıyor. 3üncü fıkrasında şöyle bir ifade var:
Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek
kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma
gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde,
alınan kayıtlar derhâl yok edilir. Şimdi, bu, Anayasadan da
kaynaklanan bir hüküm. Anayasa, kişilerin, kendi tanıklıktan
çekilmeyle ilgili kısma dâhil olanların birbiri aleyhine ifadeye zorlanamayacağına
ilişkin de bir hükmü içeriyor.
Şimdi, öte yandan, bir başka konu yine burada,
bunların esasında dinlenmemesi lazım ama teknik dinleme
yapılırken makinenin bunu ayırt etme imkânı fiilen olmuyor
tabii. Ama daha sonra bunu fark ettiği zaman normalde
soruşturmayı yapan cumhuriyet savcılarının bunu hemen
ayırması ve bir tutanakla imha etmesi lazım. Türkiyede,
kamuoyuna mal olmuş pek çok soruşturma kapsamında o
soruşturmayla hiç alakası olmayan kişiler, örneğin,
soruşturuluyor ama eşinin hiç alakası yok, soruşturuluyor
ama gelinin hiç alakası yok; onlarla ilgili bütün mahrem bilgiler maalesef
bu özensizlik ve yasaya uymama nedeniyle, medya
aracılığıyla herkesin bildiği konular oldu,
kişiler yıprandı, lekelendi. Bu, insan onurunu korumak
bakımından önemli bir madde.
Yine, 137nci maddesiyle kararların yerine
getirilmesi, iletişim içeriklerinin yok edilmesi düzenleniyor ve (3)üncü
fıkrasında deniyor ki: 135 inci maddeye göre verilen kararın
uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin
birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması
halinde, bunun uygulanmasına cumhuriyet savcısı tarafından
derhâl son verilir. Bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin
kayıtlar cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç
on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit edilir.
Soruşturma Komisyonu adli bir komisyon olarak görev
yapıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yargısal bir
faaliyet yürütüyor, Ceza Muhakemesi Kanununa göre bu faaliyetini yapıyor.
Eğer yasanın tayin ettiği bu şartlar varsa, bunu Komisyon
tespit etmişse, bununla ilişkin evrakı imha etmek yasanın
amir hükmü, imha etmemek suç oluyor. Onlar tespit edecek, imha etmediği
takdirde bunun cezai yaptırımı var. Bu tamamen kişileri
korumaya dönük, kişinin hukukunu korumaya dönük bir düzenlemedir. Yani bu
olay da sayın bakanlarla ilgili gündeme geldi ama başka olaylarda da
pek çok vatandaşımızla ilgili gündeme geldi. Esasında bu
son derece önemli bir hukuki düzenleme, dünyanın başka ülkelerinde de
böyle düzenlemeler var. Onun için, burada bir olumsuz değerlendirmeye
yasal açıdan imkân olmadığını huzurlarınızda
ifade etmek isterim.
Uyuşturucu maddeyle ilgili, Sayın Doğru
söyledi, şu anda uyuşturucu maddelerden ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlü sayısı 20.501, tutuklu sayısı 7.179, toplam
sayı 27.680 kişi. Gerçekten, uyuşturucu maddeyle ilgili çok
sayıda insanımız cezaevinde. Bu, uyuşturucunun tabii ne
kadar olumsuz sonuçları varsa bu sonuçları yaratanların çokluğunu
da gösteriyor. Onun için de, biliyorsunuz, Hükûmetimiz uyuşturucuyla
ilgili bir eylem planı hazırladı ve şûralar düzenlendi,
bazı adımlar atıldı. Hatırlarsanız, haziran
ayında Meclisimizin kabul ettiği bir düzenlemeyle uyuşturucu
maddelerle ilgili suçları düzenleyen ceza maddeleri yeniden ele
alındı ve ceza miktarları artırıldı. Şu anda
İçişleri Komisyonunda görüşülen iç güvenlik paketi içerisinde de
okulların, camilerin, kiliselerin, havraların etrafında
-zannedersem 200 metre, metre kısmında yanılabilirim- belli bir
metreden daha yakın alanlarda bu işlerin yapılmasının
cezası ayrıca artırılmaktadır. Çünkü
okullarımızda çocuklarımıza, başka şekilde
insanımıza kolaylıkla ulaşılacak yerlerdeki bu suçun
oluşumunu, işlenmesini engelleyecek bir düzenlemenin orada
yapıldığını ifade etmek isterim.
Tabii, şu anda tayini yapılan hâkim ve
savcılarla ilgili benim size doğru bir bilgi verme imkânım yok
çünkü bu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılan
bir vazifedir. Oradan da kimse yok şu anda, hemen bir bilgi edinme
imkânımız da olmadı. İzniniz olursa ben bu konuyla ilgili
size yazılı bir cevap vereyim.
Tabii, cezaevlerinde kaç doktor var? Şu anda bütün
cezaevlerimizin toplamında 11 doktor var, 4 diş hekimi var ama
Sağlık Bakanlığıyla iş birliği ve koordine
içerisinde bu sağlık hizmetleri yürütülüyor. Şu anda hekimler,
bizim orada özlük haklarındaki olumsuzluk nedeniyle, pek gelmek istemiyor.
Onun için de biz, Sağlık Bakanlığıyla bir iş
birliği yaptık. Şu anda cezaevlerinde bulunan tutuklu ve
hükümlüler Sağlık Bakanlığımızın
sağlık hizmetinden istifade etmektedir. 300 aile hekimi bu çerçevede
görev yapıyor, ayrıca hastanelerimizden, diğer imkânlardan da
yararlanılmaktadır.
Tutuklu ve hükümlülerin hastanelerde uygun olmayan
ortamlarda tedavi edildiğine biz de şahit olduk, bazı
olumsuzluklar da gördük. O yüzden, Sağlık
Bakanlığımızla ortak bir çalışma yürütüyoruz.
Yeni yapılan bütün hastanelerde buna özen gösteren bir adım
atıldı. Şehir hastanelerinin hepsinde ve yeni yapılan
diğer hastanelerde tutuklu ve hükümlülere hizmet verecek bölümler
diğer bölümler gibi aynı standartta olacak şekilde tanzim
ediliyor, yapılıyor, bununla ilgili bir adım attık. Biz de
bulunduruyoruz, büyük cezaevlerinin olduğu yerlerde hekimler
bulunduruyoruz anında müdahale için.
Şu anda, bu tasarının içerisinde en fazla
ekonomik iyileştirmeyi hekimlere yapıyoruz ama bu da Sağlık
Bakanlığıyla ilgili belli bir paralelliğe getirmek için
yapıldı. Bu, teşvik edici olacaktır diye düşünüyoruz,
ondan sonra belki bu sayı artabilir. Biz, Sağlık
Bakanlığıyla bu işi beraber yürütüyoruz, bunu özellikle bilmenizi
ifade ederim.
Bir de Nurettin Bey, sayın milletvekilimizin
sorduğu bir soru var. Tabii, benim o konuyu bilebilme şansım
yok, takdir edersiniz. Muğlada olan, Bakanlığımla da
ilgili olmayan bir konuda size doğru bir bilgi verme imkânım yok ama haberdar
oldum, ben bunu ilgili bakan arkadaşımıza ileteceğim. Onlar
belki sizinle irtibat kurabilirler, ben de doğru bilgiyi
öğrendiğimde sizinle bu konuyu paylaşırım.
Sayın Gürkut Acarın Avukatların
müvekkilleriyle görüşmeleri hiçbir şekilde dinlenemez, kayıt
altına alınamaz. Bu kanunda bunlarla ilgili bir düzenleme var.
şeklinde bir sorusu oldu. 1721 sayılı Hapishane ve
Tevkifhanelerinin İdaresi Hakkında Kanunun 2nci maddesinin (1)inci
fıkrasının (e) bendinde yer alan cezaevinin emniyeti
bakımından mahkûmlara ait mektupların ve kendilerini ziyarete
gelenlerle konuşmalarının ve hariçle muhaberelerinin ne suretle
tanzim ve kontrol edileceği hükmü uyarınca hükümlü ve
tutukluların görüşmeleri hâlen kayda alınmaktadır. Bu, yeni
bir uygulama değildir, bu kanun gereğince kayda
alınmaktadır. Ancak uygulamanın dayanağını
oluşturan 1721 sayılı Kanun, güvenlik hizmetleri kanununun
yasalaşması hâlinde yürürlükten kalkacağı dikkate
alındığında bu konuda bir boşluk oluşmaması
ve mevcut uygulamanın devamı için 5275 sayılı Kanunun
86ncı maddesine (9)uncu fıkra olarak Ceza infaz
kurumlarındaki hükümlülerin ziyaretçileriyle görüşmelerinin
içeriği kayıt edilebilir, buna ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle belirlenir. hükmünün eklenmesine ihtiyaç duyulmuştur. Bununla
alakalı bir durum, yoksa, olmayıp da ilk defa kanuna konan bir husus
değildir, bunu özellikle dikkatinize sunmak istedim.
Evet, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sisteme girmiş milletvekillerimiz var,
süremiz de var.
Sayın Yılmaz, buyurunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarıda, cezaevleri güvenlik
görevlilerine zor kullanma, silah kullanma yetkileri verilmektedir. Belki de
işin doğası gereği bazı büyük direnişlerde
bunların yapılması gerekebilir ancak bunların nasıl
denetleneceği, hak ihlalleri olduğu takdirde, insan hakları
ihlalleri olduğu takdirde, orantısız güç
kullanıldığı takdirde bunların nasıl denetim
altında tutulacağı ve kimler tarafından denetleneceği
konusu bu tasarıda eksiktir. Diğer yönüyle de izleme kurulları
bu konuda belki bir görev yapabilir ama izleme kurulları adli yargı
adalet komisyonlarına bağlıdır. Bu konuda da farklı
bir uygulama, izleme kurullarını daha bağımsız bir yapıya
kavuşturmayı düşünüyor musunuz?
Cezaevlerinin denetlenmesi insan hakları ihlalleri
açısından, mahkûm hakları ve tutuklu hakları
açısından nasıl yapılacaktır, bu konudaki
görüşünüzü öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Sayın Vural...
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan, bu denetimli
serbestlikle ilgili yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Bu
konuda bizlere iletilen epeyce talep var, böyle bir şeyin
yapılacağına ilişkin bir kanaat edinmişler. Bu konuda
kamuoyuna net bir açıklama yapar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Buldan...
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Uzun bir
süredir aslında hem bizim hem de Türkiye kamuoyunun gündeminde olan bir
mesele, cezaevlerinde hasta tutsaklar meselesi ve bu konuda 500ün üzerinde
hasta tutsağın şu anda cezaevinde olduğu gerçeğini
hepimiz biliyoruz. Daha önce yapmış olduğumuz görüşmelerde
buna ilişkin bir yasanın acil çıkarılması
gerektiğini ifade etmiştik Sayın Bakana fakat bu konuda herhangi
bir gelişme, somut bir adım atılmadı. 40-50 arasında
hasta tutsak, şu anda kendi yaşamını tek başına
idame ettiremeyecek durumda, ölümle pençeleşiyor. Bu konuda herhangi bir
adım atılacak mı, net ve somut bir cevap istiyoruz Sayın
Bakandan. Çok insani ve vicdani bir mesele olan hasta tutsaklar konusunda
Bakanlığınız net ve somut bir adım atacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Buldan.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
cezaevlerinin denetimiyle ilgili düzenlemeler var. İşte, cumhuriyet
savcılarının görevleri arasında sayılan denetimler
var, o kendi özel kanununda düzenleniyor. Ayrıca, Adalet
Bakanlığı bünyesinde bulunan adalet müfettişleri
tarafından da denetimler yapılabilmektedir. Ayrıca, Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğünde kontrolörler var, bunlar tarafından
da denetimler yapılabilmektedir. Tabii, silah kullanma -Allah buna ihtiyaç
göstermesin öncelikle- böyle bir durum olduğu zaman, buna ilişkin
burada bir düzenleme var, ihtiyaç olabilir. Şimdi bir önerge de
hazırladık biz bununla alakalı. Oradaki güvenlik birimleri
doğrudan bu yetkiyi kullanabiliyordu. Şimdi Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğünün görüşü alındıktan sonra
başsavcı tarafından buna karar verilmesi gibi bir kontrol
mekanizması getiren bir önerge de buraya verilecek. Böylelikle, bunu
kontrol eden bir düzenlemeyi de yapmış olacağız. Tabii,
denetimler noktasında ayrıca insan hakları izleme kurulları
var, başka dış denetim de var, Avrupa Birliği çerçevesinde
denetimler de yapılıyor. Cezaevleri denetimi konusunda son derece
şeffaf bir yapı var. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Hakları Komisyonu da bu konuda denetimler yapıyor. Cezaevi ile ilgili
alt komisyon var, onlar da ziyaretler yapıyor. Yani, bu noktada
eksikliğimiz varsa biz onu ayrıca görüşürüz ama şu anda bir
eksiklik görmüyoruz.
Sayın Vural Denetimli serbestlik süresinin
artırılmasına ilişkin bir çalışma var mı?
dedi. Şu anda böyle bir çalışma yok Sayın
Başkanım. Şundan yok: Cezasının infazına bir
yıl kala, şartlı tahliyesine bir yıl kala her hükümlü bu
denetimli serbestlikten istifade edebiliyor. Böyle bir hesap
yaptığımızda şu çıkıyor: Bir kişi on
sekiz ay hapis cezası aldığı zaman, içeride bir gün yatmadan,
sadece bir giriş-çıkış yapıyor, belki on-on beş
gün, durumu tespit edilene kadar kalıyor, ondan sonra denetimli serbestlik
kapsamında şartlı tahliyesine bir yıldan az bir süre
kalacağı için hemen çıkması gerekiyor. Şimdi, böyle
olduğunda, on sekiz ay ceza alan kişinin on iki ay yatması
gerekiyor -şartlı tahliyesi- çünkü o zaman on sekiz ay ceza alan
kişilerin hiçbirini cezaevinde yatırma imkânımız yok.
Şimdi, biz bunu bir yıl daha
arttırdığımızda, tabii iki yıl olduğunda, bu
ne demektir? Üç yıl ceza almış herhangi bir hükümlüyü cezaevinde
yatırma imkânı olmayacak. Tabii bu, özellikle küçük -kamuoyunda öyle
dediğimiz- darp gibi veya başkaca, niteliği itibarıyla
fazla cezayı gerektirmeyen suçlarla ilgili cezasızlık sonucunu
ortaya çıkarıyor. Böyle bir sıkıntımız var.
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz sona erdi ama iki
dakika ek süre veriyorum.
Buyurunuz, açıklamanıza devam edin.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, o yüzden biz bunu artıramıyoruz. Yoksa,
burada şikâyetleri, talepleri biz de duyuyoruz. Ancak, böyle bir
sıkıntı nedeniyle bu konuda adım atamadığımızı
özellikle ifade etmek isterim. Ama biz konu üzerinde, bu şeyler üzerinde,
tekrar acaba başka tür bir uygun formül olabilir mi onu da
araştırıyoruz. Eğer uygun bir formül olabilirse, böyle bir
süre koyup, böyle değil de, başka formüller var mı daha lehe ve
cezasızlığı da ortadan kaldıracak bir formül bulursak
onu da huzurunuza getirmekten çekinmeyeceğimizi ifade etmek isterim.
Sayın Buldanın sorduğu soruya cevap
vermeden önce, ben demin tümü üzerinde konuşmamda Sayın Murat
Bozlakla ilgili rahmet dileklerimi iletecektim ancak unuttum. Ben öncelikle,
Sayın Bozlaka Allahtan rahmet diliyorum; kederli ailesine, sevenlerine,
HDP grubuna, Meclisimize başsağlığı diliyorum.
Mekânı cennet olsun.
Tabii, hasta, tutuklu ve hükümlülerle ilgili konu insani
bir konu; biz de buna aynı çerçevede bakıyoruz. Bu konu üzerinde
çalışmamız var, bir adım atacağız. Şu anda
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ne zaman?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İnşallah, bu ay içerisinde bu konuda bir düzenlemeyi Meclisimizin
huzuruna getirmiş oluruz.
Bu konuda bir rakam vermek istiyorum: Bugüne kadar toplam
3.049 hükümlü, 317 tutuklu başvurmuş. Bunlardan ceza tehirinden faydalanan
adli hükümlü 273, tutuklu 24. Terörle ilgili hükümlü 23, tutuklu 4. Toplam 324
kişi bundan bugüne kadar faydalanmış.
Şu anda hastane ve adli tıp kurumunca
haklarında ret kararı verilen adli hükümlülerden 1.269, tutuklu
sayısı 81, terörle ilgili hükümlü 326
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.58
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek
YÜKSEL (Tokat)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi birinci bölüme başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ilâ 19uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Süleyman
Nevzat Korkmaza ait. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Korkmaz.
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Görüştüğümüz tasarının birinci bölümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere huzurunuzdayım.
Bu tasarı bazı değişiklikleri de
beraberinde getiriyor. Cezaevlerinin dış koruması jandarmadan
alınıyor, ceza infaz memurlarına veriliyor. Ceza infaz
memurları, bildiğiniz üzere, genel idare mensupları. Ama bu
sorumlulukları dolayısıyla, artık, güç kullanır, kendilerine,
cezaevlerine, nakil araçlarına yönelik bir saldırı
olduğunda silah kullanır hâle geliyorlar. Bu genel idare hizmetlerine
mensup olmaları aslında yasal anlamda onları savunmasız
bırakmak anlamına geliyor. Hele bir de bu cezaevlerinin terör
bölgesinde olduğunu düşünelim. Dolayısıyla, Ceza infaz
memurları emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmeli,
onların hak ve yetkileriyle donatılmalıdır. gibi bir çözüm
öneriyoruz. Tasarıda ceza infaz memurlarına özel hizmet
tazminatı getiriliyor. Olumlu, buna destek veriyoruz. Ancak alt komisyonda
belirlenen yüzde 130luk oran üst komisyonda yüzde 30a çekiliyor. Yani, deve
iken kuş yapılıyor bu iyileştirme. Son fiyat
artışlarıyla da aslında daha verilmeden geri alınıyor.
Sürekli bahsediyoruz, adalet hizmetinin alt yapısını
oluşturan adalet çalışanları ihmal edilmektedir. Hâkim,
savcılara yeni bir zam yapıldı, cezaevi personeline de bu
tasarıyla az çok bir şeyler yapılıyor. Ama adliyelerdeki adalet
çalışanları ne zaman dikkate alınacak, mevcudiyetlerinin
farkına ne zaman varılacak merak ediyorum. Zabıt kâtibi,
mübaşir, emanet memurları, şoförler, hizmetliler, icra
memurları, yazı işleri müdürlükleri, bilgi işlem
çalışanları ne zaman hatırlanacaktır? Bunları
dillendirdiğimizde bütçe imkânları cevabını almaktan hakikaten
usandık. Saraylara, özel uçaklara, trilyonluk makam araçlarına para
buluyorsunuz ama adalet çalışanlarına gelince yok. Olmaz böyle
bir şey. O zaman Bakanlığın ismini hâkim ve savcı
bakanlığı olarak değiştirin Sayın Bakan, siz de
kurtulun, adalet çalışanları da kurtulsun. Bu kardeşlerimiz
maaşlarının insanca yaşayabilecekleri seviyeye
çıkarılmasını, nöbet ücretlerinin yeniden verilmesini,
fazla mesai ücretlerinin artırılmasını, yargı
ödeneğinin kendilerine de verilmesini, kendilerine ödenmeyen havuz
paralarından istifade edebilmelerine imkân tanınmasını
talep ediyorlar. Getirin tasarıyı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bizler de destek verelim.
Değerli milletvekilleri, 5 Ocakta Meclis
Soruşturma Komisyonu yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın Yüce Divana
gönderilmesine gerek olmadığına dair karar verdi. Hükûmet ve
havuz medyası zafer çığlıkları attı. Yendikleri
muhalefet değildi aslında, insanlardaki adalet duygularını
ve millî vicdanları yendiler, en azından şimdilik. Suçlamalar
dudak uçuklatan cinsinden. Belge ve deliller TÜBİTAK ve adli tıp
raporlarıyla sabit, âdeta suçüstü hâli. Gelin suçlamalara hep birlikte bir
daha bakalım.
Bakara makaracı Egemen Bağış.
İsnat olunan suçlar: Nüfuz ticareti ve rüşvet. 3 defa, 19 Nisanda
ayakkabı kutusu içinde 500 bin dolar, 28 Ağustosta takım elbise
örtüsü içinde 500 bin dolar, 9 Ekimde çikolata kutusu içinde 500 bin dolar
rüşvet aldığı savcı fezlekelerinde yer alıyor.
Reza Zarraba Sana bir şey yapamazlar, önüne
yatarım. diyen Muammer Güler. İsnat olunan suçlar: Nüfuz ticareti
yaparak Reza Zarrabın yakınlarına Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığını maddi menfaat
karşılığında vermek, gizliliğin ihlali,
rüşvet. Tarih ve miktarlarıyla sabit 15 kez üst üste
işlenmiş bir suç. Toplam 5 milyon 800 bin dolar rüşvet artı
185 bin dolar danışmanlık.
700 bin liralık mücevherle kaplı saati önce
inkâr edip sonra Kendi paramla aldım. diyen, saat şirketinin bile
ifadelerini yalanladığı yolsuzluk saati ve onlarca
milyarlık piyano ile akıllara zarar veren Zafer Çağlayan.
İsnat edilen suçlar: Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa muhalefet,
resmî belgede sahtecilik ve rüşvet. Euro, dolar, İsviçre frangı
ve Türk lirası üzerinden eski parayla toplam 88 trilyon 438 milyar 400
milyon lira, Mart 2013 yılı kur üzerinden. Ayrıca, 729.850
liralık saat, tam olarak miktarı belirlenemeyen onlarca
milyarlık piyano. Tespit edilip fezlekede yer alanlar bunlar.
Ayrıca, Ben yaptım ama Başbakan
Erdoğanın talimatlarıyla yaptım. Asıl onun istifa
etmesi gerekir. diyen, sonra da ikna odasına çağrılıp
Liderime bağlıyım, özür dilerim. diyen Erdoğan Bayraktar.
Suçları: Nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanarak imar yolsuzlukları
işlemek. 17 Aralık yolsuzluk hadisesi patlıyor, Başbakan
Erdoğanın yurt dışı seyahatini Bizi ortalıkta
bırakıp gidiyor. diye algılayıp suçlamalara başlayan,
Sayın Erdoğan dönünce de karşılıklı
görüşmelerle hakikat safından biat safına geçen Sayın
Bayraktar. Kamuoyu merak ediyor hâlâ çünkü henüz bir açıklama yapılmadı
o görüşmeyle ilgili. Başbakan ile ne konuştular? Muhtemeldir ki
büyük Erdoğan küçük Erdoğana Bak küçük Erdoğan, ikimizin
adı da Erdoğan, bu böyle olmaz. Bundan sonra senin adın yelkovan
olsun. demiş olmalı ki üzerinden bir hafta geçmeden kamuoyu önünde
ifadesini değiştiriverdi Sayın Bayraktar. Biz artık senden
hakikat namına bir şey beklemiyoruz. İnşallah
alınlarından öpülesi tertemiz evlatların seni hayır duayla
anarlar.
Hiç kimse kırılmasın, bunlar kamuoyu
önünde yaşanmadı mı değerli arkadaşlar? Hatta Komisyon
kararını vermeden önce Ben gidersem ardımdan Bilal de gelir.
Yüce Divanda anlatacaklarımız var. tehditleri havada
uçuşmadı mı? Tüm bunlar hani sizin uydurup Türk adalet sistemine
kattığınız makul şüphe içinde nasıl oluyor da
yer almıyor? Kimseyi kandırmayın, sizin için bir makul
şüpheliler var, bir de makbul şüpheliler var. Bunların
tamamı sizce makbul şüpheliler. Adalete, hukuka yaslanmış
bir Hükûmet bu suçlamaların doğru olmadığına inansa
bile bu kadar ciddi iddiaların en üst yargı mercisinde muhakeme
edilmesini, aklanmasını isterdi sırf kendini temize çıkarabilmek
için. Mahkemelerden köşe bucak kaçtınız, hâkimleri sürdünüz,
dosyaları değiştirdiniz, operasyon yapan güvenlik güçlerini
tayin ettiniz, Soruşturma Komisyonunda taklalar attınız, 13
üyesini bizzat Hükûmetinizin atadığı üyelerin
oluşturduğu Anayasa Mahkemesine güvenmiyoruz. dediniz sırf
minareye kılıf uydurmak için. Hatta Mahkemelere gerek yok, biz
içimizdeki çürük elmaları kendimiz ayıklarız. dediniz. O zaman
değerli AKP milletvekilleri, mahkemeler gereksiz ve herkes kendi hukukunu
sağlayacaksa bu yaptığınız ihkakıhak
çağrısı, bu çığırtkanlığınız
hukuksuzluğa davet değil de nedir? Sivil darbe dediniz, paralel
husumet dediniz yolsuzluk ve hırsızlıklara. Paraları
oraya paralelci polisler koydu. dediniz, hatta Bununla ilgili görüntüler var,
biz izledik. dediniz. Peki, takipsizlik kararından sonra Paralar bizim,
geri verin paralarımızı hem de faiziyle birlikte. diye ne diye
ortalıkta arzıendam ettiniz? 17-25 Aralıkta olan biten her
şey bize yolsuzlukları ve hırsızlıkları
anlatıyor. 5 Ocakta ilk raundu almış olabilirsiniz ama
bilmelisiniz ki bunun peşini bırakmayacağız ta ki
yargının önünde milletin hakkı olan kör kuruşun
hesabını soruncaya kadar.
Benim bir diğer üzüntüm de sanık 4 bakanın
yanına bunları Komisyonda talimatla aklayan 9 milletvekilinin de
ilave edilecek olmasıdır. Yazık oldu bu arkadaşlara. Bilal
oğlanı ve ninja kaplumbağalarını kurtarmak adına
kendilerini şaibe altında bırakacak bir karara imza
attılar.
Değerli arkadaşlar, bir gün
milletvekilliği bitecek, herkes kendisine teveccüh göstermiş
halkın arasına dönecek. Umarım bu arkadaşların
söyleyecek sözleri, hemşehrilerinin yüzüne bakacak yüzleri olur.
Haramzadeler servetin üstüne oturdu, hırsızlar çaldıkları
çırptıkları paralarına kavuştular. Peki, siz ne diye
bu vebale ortak oldunuz? İnşallah bu karardan sonra sizler de en çok
ihtiyaç duyacağınız vicdan huzuruna kavuşursunuz.
Her dönemde hırsızlık, yolsuzluk
olmuştur ama ilk kez Kabinenin yüzde 10-17si, 4 bakanla birlikte bir
paralel yapılanma ortaya çıkmış ve yapanın yanına
maalesef kâr kalmıştır. Bir daha Sayın Davutoğlu,
Yolsuzluk yapanların kolunu kopartırız. falan diye esip
gürlemeyin. 17-25 Aralığın üstünü örten Hükûmet bundan sonra
neyin hesabını sorabilecektir? Hükûmetiniz âcizdir,
zavallıdır ve suça bulaşmıştır. Davutoğlu
devlet adamı ağırlığını kaybetmiş, 23
Nisanda geçici olarak koltuğa oturtulan bayram çocuğuna
benzemiştir. 19 Ocakta bu bir kez daha tescil edilecektir. Bu rapor Genel
Kurula gelecek ve oylanacaktır. İnşallah o gün vicdanların,
Allah korkusunun egemen olacağını ümit ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak
Milletvekili
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, söz istemiştim efendim.
BAŞKAN Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Pariste bir
mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü
saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, çok teşekkürler.
Değerli arkadaşlar, bugün bir Fransız
karikatür dergisinin Paris'teki merkezine yapılan saldırıda 12
kişi katledilmiştir. Bu saldırıyı yapanlar,
kimlikleri, inançları, siyasal görüşleri ne olursa olsun sadece teröristtir
ve tüm dünya kamuoyuna düşen görev, bu alçakça saldırıyı
gerçekleştirenleri açıkça ve kayıtsız şartsız
kınamaktır. Dünya gitgide daha fazla birbirine yaklaşırken
ve ülkeler daha fazla farklı inanç, kimlik, anlayış
istikametinde dönüşürken, bu tür saldırılar inançlar, kültürler
arasında kurulan insani, saygılı ilişkilere, bir arada
yaşama iradesine kastetmekte, kin ve nefret tohumları ekmeye
çalışmaktadır.
Bu tür eylemlerin, üzülerek müşahede ettiğimiz
ve Avrupa medeniyetiyle derin bir karşıtlık oluşturduğuna
inandığımız "yabancı
düşmanlığı ve İslamofobi" türündeki birtakım
toplumsal ve politik eğilimlere bir alan açmayı hedeflediği de
gözden ırak tutulmamalıdır.
Terör saldırıları sebebiyle büyük
acılar yaşamış milletimiz, bu tür eylemlerin arkasında
ne kadar farklı bağlar olduğunu, cinayetler
vasıtasıyla şartlı reflekslerin harekete geçirilmek
istendiğini çok iyi bilmektedir. Hedef dünya
barışıdır. AK PARTİ olarak Fransız halkının
ve yetkililerinin acılarını
paylaştığımızı bildirir, yerimizin bu tür konularda
insanlığın ortak safı olduğu hususunu ifade ederiz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
Sayın Gök, buyurunuz.
21.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak Pariste bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12
kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bugün Pariste gerçekleştirilen saldırıyla
mizah dergisi Charlie Hebdoya yapılan ve alınan bilgiye göre 12
kişinin öldüğü ve 4 kişinin yaralandığı menfur
saldırıyı biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak büyük bir
nefretle kınıyor, bu saldırganların bir an önce
yakalanması ve cezalandırılması hususunda Fransız
devletinin ve halkının yanında olduğumuzu ifade etmek
istiyoruz. Ölenlerin ailelerine başsağlığı,
sabır; yaralılara da acil şifalar diliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S.
Sayısı: 616) (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yine, bomboş salonlara konuşuyoruz ama
olsun, yine de biz konuşalım, tarihe notlarımızı
düşelim.
Biraz önce her iki grup
başkan vekilinin söylemiş olduğu gibi, terör nereden gelirse
gelsin insan canına kıyan bu teröristleri şiddetle
kınıyoruz. Hem Fransız halkının başı
sağ olsun diyoruz hem de yine dün ülkemizde Sultanahmette canlı
bombanın saldırısı sonucu ölen polisimize, şehidimize
de Allahtan rahmet diliyoruz, ailesine ve tüm emniyet camiasına da
başsağlığı diliyoruz. Onun için, bu terör
belasından yıllardır çeken ülkemiz herhâlde bu işte en çok
acıyı çeken ülkelerden bir tanesidir. Bu terör belasının
sona erdirilmesi için bütün dünya halklarının iş birliği
içerisinde mücadeleyi vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündemimiz çok belli. Soruşturma Komisyonunda AKPli 4 bakanın
aklanması hepimizi aslında derinden üzdü. Bu bizi çok
şaşırtmadı, AKPnin fıtratında var artık
yolsuzluğu aklamak, bu türden yanlışlıkları,
yolsuzlukları yok saymak ve kendince mazeretler yaratmak. O nedenle, hiç
şaşırmadık. Ama, AKPnin programına şöyle bir
baktığımızda -pek çok yerde de dile getirildi AKPnin bu
programı- orada aynen şöyle söylüyor, 2001 tarihli programda: Yolsuzluk
soruşturmalarının önünü açmak, yetkililerin
dokunulmazlığını Meclis çalışmalarıyla
sınırlandırmak. Bakanların yaptığı
şeylerin Meclis çalışmalarıyla herhangi bir
bağlantısı var mı sevgili milletvekilleri? AKP
milletvekillerine soruyorum: Siz iktidara geldiğinizde o dönemde yolsuzluk
iddialarıyla hakkında soruşturma açılanları Yüce
Divana gönderdiğinizde o zaman Anayasa Mahkemesi darbe yapmıyordu,
şimdi mi darbe yapacak?
Bu Anayasa Mahkemesinin 17
üyesinin 10u Abdullah Gül tarafından atanmış, birisi de Tayyip
Erdoğan tarafından atanmış. Yani, 11 üye AKP döneminde
bizzat AKPnin kadrolarından çıkan cumhurbaşkanları
tarafından atanmış. Neyine güvenmiyorsunuz? Neden güvenmiyorsunuz?
Sizin dışınızda, AKPnin dışında
başkaları herhangi bir şekilde soruşturulduğunda Yüce
Divana gitsin ama ne yazık ki AKPli söz konusu olduğunda Yüce Divan
ve bütün yargı makamları kapansın. Bunu anlatabilir misiniz siz
bizlere? Kendi yüreğinize anlatabiliyor musunuz bunu? Mali Suçları
Araştırma Kurulunun bilirkişi raporunu, bakanların mal
varlıklarının şaibeli olduğunun
açıklanamadığına dair raporu nereye koyuyorsunuz? Ben, inanın,
Adalet Komisyonunda birlikte çalıştığım
arkadaşlarıma, AKPnin 9 milletvekiline bunu
yakıştıramadım. Böylesi bir şeyi nasıl
aklayabilirsiniz, görmezden gelebilirsiniz? İnanın bu hiç
yakışmadı, hiçbirimize yakışmadı, bu Meclise de
yakışmadı.
Şundan korkulmuş olabilir diye biraz önce
arkadaşlarımız da söylediler: Erdoğan Bayraktar ilk
soruşturma dosyaları açıldığında şunu
söylemişti: Ne yaptıysak Tayyip Erdoğanın
talimatıyla yaptık. Ben neden istifa edeceğim? Tayyip
Erdoğan da istifa etsin ben istifa edeceksem. Herhâlde bu sözlerden
korkuldu, bu tehditlerden korkuldu ve birlikte Anayasa Mahkemesine gitmekten ve
gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuldu. Bunun başka bir
anlamı yok, bunu Türk halkının takdirlerine sunuyoruz.
Umarım, önümüzdeki seçimlerde halkımız artık bu yolsuzluk
ve hırsızlık iddialarına karşı gözünü yummayacaktır,
kulaklarını tıkamayacaktır, artık üç maymunu
oynamayacak, gerçekleri görecektir diye düşünüyoruz. Ve asıl orada
halkımızın vicdanında sizin
aklanmayacağınıza biz sonuna kadar eminiz.
Burada, ben, bu cezaevleriyle ilgili yasa
tasarısını görüşürken şu konuya değinmek
istiyorum: İstanbul casusluk davasından hâlen daha cezaevinde olan 4
asker, 1 de sivil memur var. Bu insanların yargılandıkları
bu davanın adı zaten onları itibarsızlaştırmaya
dönüktü. Bu dava, fuhuş ve askerî casusluk davasıydı. Ama ne fuhuş
olduğu anlaşıldı ne casusluk davası olduğu
anlaşıldı. Bunlardan bu arkadaşlarımız beraat
ettiler ve ne olduğu belirsiz bir örgüt üyeliğinden
cezalandırılma yoluna gittiler. Bu davalar sırasında hiçbir
savunma tanığı dinlenmedi, hiçbir şekilde bilirkişiye
başvurulmadı ve aynı şekilde yine tutanak mümzisi olan
polisler dinlenmediler. Buna rağmen bu insanlar
cezalandırıldı, Yargıtay da bu insanların
cezasını büyük bir oranda onadı. Ancak, daha sonra, bu
davaların diğer, Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu
gibi kumpas olduğu anlaşıldı. Bunu artık herkesin
açık seçik bilmesine rağmen ne yazık ki bu 5 insan hâlen daha
cezaevinde tutuklu. Anayasa Mahkemesinin önüne gittiler, günlerce beklediler,
aileler oradan medet umuyorlar. Anayasa Mahkemesi sürekli erteliyor ama bu
insanlar cezaevinde kalmaya devam ediyorlar. Aileleri şunu söylüyor:
Bunlar küçük rütbeli subaylar olduğu için mi acaba bizim
insanlarımız göz ardı ediliyor ve hak ihlali kararı
verilmiyor? Ben buradan Anayasa Mahkemesine sesleniyorum, Anayasa Mahkemesi
Başkanına sesleniyorum: Vicdanınız rahat mı? Siz,
bunca insanın, burada, pek çok davada, aslında onların suçsuz
olduğunu biliyorsunuz; davalarını incelediğinizi bizlere
söylediniz ama ne yazık ki herhangi bir şekilde karar vermiyorsunuz.
Artık İstanbul casusluk yalanı davasındaki insanlar
adına ben buradan sesleniyorum: Anayasa Mahkemesi hak ihlali
kararını bir an önce vermelidir ve bu mağduriyetlere son
verilmelidir diyorum.
Şimdi, bu tasarıya geldiğimizdeyse, bu
tasarının eleştireceğimiz yanları var elbette. Bu,
belki bir zorunluluktan ortaya çıktı, cezaevlerinin
korunmasının, iç ve dış güvenliğinin
korunmasının tek elden yapılmasının bazı
yararları olabilir ama bize göre bazı zararları da olabilecek.
Bu cezaevleri güvenlik görevlilerinin, infaz koruma memurlarının daha
önceki yasal düzenlemede olduğu gibi bu düzenlemede de zor kullanma
yetkileri var, silah kullanma yetkileri var ancak -biraz önce ben Sayın
Bakana sordum- bağımsız
kurumlar tarafından yeterince denetlenmeleri için, ne yazık ki,
herhangi bir düzenleme bu tasarıda yok. Biz, bunun ortadan
kaldırılabilmesi için sadece Adalet Bakanlığı
yetkililerinin değil, sadece Adalet Bakanlığı
müfettişlerinin değil, bağımsız kurumlar
tarafından da denetlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü, cezaevinde
olan insanlar devlete teslim edilmiş insanlardır. Pek çok yönüyle de,
sağlıkları yönüyle de, yaşam hakları yönüyle de
devletin onları koruması ve kollaması gereklidir. Ama,
şimdiye kadar, bildiğimiz gibi, pek çok olayda
yaşadığımız gibi ne yazık ki cezaevlerinde çok
ciddi insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır, ölümler
yaşanmaktadır, hâlen daha hasta mahkûmlar ve tutuklular vardır.
Cezaevlerinde bulunan çocuklarımızın tecavüze maruz
kaldığını hepimiz bilmekteyiz. Bu durumda cezaevlerinin
sadece iç ve dış güvenliğinin Adalet Bakanlığına
bağlı infaz koruma memurları tarafından yapılması
sonucunda çok ciddi denetleme sorunları yaşanabilir diye
düşünüyoruz. Bu nedenle, biz -4681 sayılı- ceza infaz
kurumlarının denetlenmesine ilişkin izleme
kurullarının daha bağımsız bir yapıda olması
gerektiğini düşünüyoruz.
Bu izleme kurullarını bugün için adli
yargı adalet komisyonları atamaktadır ve onlar toplantıya
çağırabilmektedir. Onların doğrudan doğruya izin
almaksızın kamuoyuna herhangi bir açıklama yapma yetkileri de
yoktur. O zaman ne yapılması gereklidir? Baro, tabip odası,
sendikalar, esnaf odaları ve üniversitelerin kendi aralarından
seçtikleriyle beraber, adli yargı adalet komisyonundan da
görevlendirilecek bir yargıçla beraber bu izleme kurulları daha
bağımsız ve özerk bir şekilde
çalışmalıdır; gerekirse hiçbir yerden izin almadan bu
raporlarını açıklayabilmelidir ve dünya kamuoyunu, Türk
kamuoyunu bu şekilde aydınlatabilmelidir. Yoksa, cezaevlerindeki
insan hakları ihlallerinin, yaşam hakkı ihlallerinin önüne
geçmemiz asla mümkün olmayacaktır. Cezaevlerindeki çaresiz insanlar o
çaresizliğe mahkûm edilmiş olarak kalmaya devam edeceklerdir.
Bu tasarıda cezaevlerinde bulunan infaz koruma
memurlarının da sosyal haklarının düzenlenmesi söz
konusudur. Ancak, onların bizlere söylediği ve her yerden
çığlık çığlığa bizlere ulaştırmaya
çalıştığı bazı hakları ne yazık ki bu
tasarıda verilmemiştir. Örneğin, fazla çalışma
ücretlerine ilişkin herhangi bir düzenleme
yapılmamıştır. Günde on iki saat
çalışmalarına rağmen ne yazık ki fazla
çalışma ücreti kendilerine verilmemektedir. Özlük haklarıyla
ilgili alt komisyonda yapılmış olan iyileştirmeler ana
komisyonda ne yazık ki budanmıştır, onların
hakları ihlal edilmiştir.
Aynı zamanda, infaz koruma memurları
derneklerinin bizlere iletmiş olduğu genel idari hizmetler
sınıfı yerine emniyet hizmetleri sınıfına
alınmalarına ilişkin talepleri hiçbir şekilde ciddiye
alınmamıştır. İnfaz koruma memurlarının
kadro derecelerinin 5inci derecenin altına düşebilmesinin
sağlanması ve diğer devlet memurlarıyla aralarındaki
eşitsizliğin giderilmesi konusundaki talepleri yerine
getirilmemiştir. Sendika kurma ve üye olma hakkının
tanınması konusundaki talepleri yerine getirilmemiştir. Bunların
yerine getirilmemesi sonucunda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
infaz koruma
memurları ne yazık ki seslerini duyuramadığını
düşünmektedir. Burada pek çoğumuz avukatlıktan gelen
insanlarız, infaz koruma memurlarının hangi koşullarda
çalıştığını biliyoruz. Çığlık
çığlığa bize ulaştırılmaya
çalışılan bu sesin duyulmamasından dolayı ben de onlar
adına üzüntülerimi dile getiriyorum. Umarım Genel Kurulda bu konuda
belli değişiklikler olabilir, bizim de önerilerimiz olacak,
onların kabul edilmesini diliyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle bugün Pariste mizah dergisi Charlie Hebdo'ya
yapılan saldırı sonucu 12 kişinin yaşamını
yitirdiği, 4ü ağır, 9 kişinin yaralandığı
haberleri medyaya düştü. Aslında Türkiye'nin bu tehlikenin ne kadar
yakınında ve içinde de olduğunu gösteren bir saldırı.
İslam adına yapılan bu saldırıların krizle beraber
anti İslam ve ırkçılık düzeyinde tırmanışa
geçtiğini de dikkate aldığımız zaman bunların
hepsini, saldırıları HDP olarak kınıyoruz ve faillerin
yargı önüne çıkarılarak bunların İslamla asla
bağlantıları olmadığının da dünya kamuoyunca
da bilinmesini istiyoruz.
Sayın Bakan, bu tasarı görüşülürken
cezaevleriyle ilgili -cezaevlerinde iç güvenlik, dış güvenlik yani
jandarmayı alıyoruz- epey de bir tartışma vardı; infaz
memurlarına verilecek. Yani daha infaz memurlarının özlük
hakları bile halledilmemişken, infaz memurlarının kendi
güvenlikleri, kendi özlük hakları, kendi imkânları, hiçbiri
düzenlenmeden jandarmadan direkt bu sisteme geçişin ne getireceği
konusundan öte cezaevleri denince şu an televizyonların
başında olan insanlar neyi izliyor, neyi merak ediyor, neyi istiyor,
neyi konuşuyor, yani bu cezaevleriyle ilgili ne olması gerekirdi
diyor? Şu an Edirne, Tekirdağ, Kandıra F tipi cezaevlerinde bu
karda, bu soğukta, eksi 7 derecelerde titreyen tutuklu ve hükümlüler
olduğunu biliyor muyuz arkadaşlar? Biliyoruz çünkü devlet,
cezaevlerine F tipi egemen olmaya çalıştı. F tipi egemen olma
anlayışı cezaevleri politikası olarak terörle mücadele
adı altında, özel yetkili mahkemeler adı altında sürdürüldü
ve toplumun her kesimi bundan nasibini aldı. Şimdi de paralel kesime
bu uzandı. Ergenekon, Balyoz, KCK, basın, avukatlar ve şu an en
son yapılan soruşturmalar yolsuzluklara rövanş niteliğinde
devam ediyor.
Şimdi cezaevlerinde olan 159.437
sayısını Sayın Bakan açıkladı. En son
sağlıklı rakamlar kendilerinde. Bunların içinde kaç tane
ölümü bekleyen hasta hükümlü var Sayın Bakan? Vicdanınıza seslenmek
istiyorum. Sizin vicdanınıza seslenmek istiyorum. Çözüm sürecini siz
bu kafayla, bu mantıkla nasıl götüreceksiniz? İki senedir 550
tane ağır hasta hükümlüyü burada konuşuyoruz, isim isim
konuşuyoruz, belgeyle konuşuyoruz, raporla götürüyoruz. Daha geçen
hafta 2009 ikinci barış grubu içinde Haburdan gelen 62
yaşındaki Lütfü Taş hayatını kaybetti. Barış
süreci nedeniyle gelecek, 62 yaşında vereceksiniz on beş sene
ceza, hayatını kaybedecek ve siz barışı
sağlayacaksınız. Ya, siz bununla kimi inandırabilirsiniz,
kimi ikna edebilirsiniz?
Bakın, Güvenlik nedeniyle, salıverilmesi
tehdit oluşturur. denilerek cezaevinden bırakmadınız hasta
hükümlüleri. En son 2002den bu yana İnsan Hakları Derneği ve
MAZLUMDERin raporlarına göre 2002de geldiğiniz zaman
çatışmasızlık süreci vardı, koalisyonlar dönemiydi, o
dönemin bakanları burada oturuyor. 2002, 2001, 2000, geriye sayalım.
2000, ölen hükümlü sayısı 89; devriiktidarınızda, 2013,
resmî rakam 316.
Şimdi, bir hasta sizin vicdanınıza,
insafınıza, insanlığınıza ve hukukunuza teslim
edilmiş, size emanet edilmiş, dört duvarın arasına
konulmuş 2 liralık iaşeyle ve siz onu o dört duvarın içinde
tecrit edilmiş olarak yaşatırken o cezaevindeki hükümlünün veya
tutuklunun ailesi, efradı size bakıyor, Mademki size emanetiz, bizim
sağlık hakkımız nedir, mahpus hakkımız nedir,
tutuklu hakkımız nedir, hükümlü hakkımız nedir? diyor. Siz
bunu karşılıyor musunuz insanlık adına, hukuk
adına? Verdiğiniz 2 lira iaşe yemeğini bile yirmi beş
sene, otuz sene sonra bihakkın tahliye edildiğinde veya meşruten
icraya verip alıyorsunuz.
Ağırlaştırılmış
müebbet diye bir hüküm var. Bu
ağırlaştırılmış müebbet hükmünün infazı
ölüme kadar. Dünyanın en ilkel ülkesinde böyle bir ceza infaz sistemi yok;
iddia ediyorum, dünyanın en ilkel kabilesinde hiç kimseyi cezaevine
koymazlar Ölene kadar burada yat. diye, Türkiyede vardır. Bu sistem on
iki senedir sizin zamanınızda yürüyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyeyi
mahkûm etmedi mi kardeşim daha bundan iki üç ay önce? Bu var mı bu tasarıda?
Yok. Peki, bu tasarıda 1 yatakta 3 tane hükümlü yatıyorsa, tutuklu
yatıyorsa bunlara insanlık koşullarını yaratmak var
mı? Yok. Peki, bir şey daha soracağım. Denetimli serbestlik
diye hepinizi aramıyorlar mı arkadaşlar? İnfaz indirimi
veya af umudu veya bir çıkış umudu veya cezaevlerinde 159 bine
erişti, yer kalmadı; vardiya usulüyle koğuşlarda,
koğuş sistemi de kalmadığı için, 1 yatakta 3
kişinin yattığı Türkiye Cumhuriyeti devleti
çağdaş bir devlet midir; insani bir devlet midir; hukuki, vicdani bir
devlet midir? Yani şimdi, jandarmayı dışarıdan
aldınız, dışarıya da bir gardiyan koydunuz. Çözüldü mü
bütün cezaevleri sorunu? Soruyorum arkadaşlar, vicdanen hepinize
soruyorum: Çözüldü mü cezaevlerinin sorunu? Hasta hakları, hükümlü
hakları, İşkenceyi Önleme Komitesi, kitap bulundurma,
istediği televizyonu izleme; bütün bu insan haklarının hepsinde
mahrumiyet var mıdır, yok mudur? Yoktur. Türk filmlerine bakın,
koğuş ağalarının dizileri oynuyor hep.
Farkındasınız değil mi, koğuş
ağalarının kanunları işliyor?
Peki, Sayın Bakan, bu bilgisayarı özellikle
getirdim. Buradan, arkadaşlar, milletvekili arkadaşlarımız
cezaevinden çıkar çıkmaz çok kapsamlı bir rapor
hazırladılar cezaevleriyle ilgili, hapiste sağlıkla ilgili,
hasta mahpuslarla ilgili, cezaevi sorunlarıyla ilgili. Barış ve
Demokrasi Partisiydi o zaman bizim grubumuz. Bu raporu Adalet
Bakanlığına verdiler. Şimdi, bu raporu 2014 veren
arkadaşlarımız
Şöyle bakıyorum içindeki başlıklara:
Hasta mahpuslar ve yaşadıkları sorunlar; Adli Tıp Kurumu
ve cumhuriyet savcılarının hasta mahpuslara
yaklaşımı; cezaevlerinde yaşamını yitiren hasta
mahpuslar; felçli, hafızasını kaybetmiş mahpuslara toplum
güvenliği için tehlikeli raporu; cezaevlerinde işkence ve kötü
muamele; cezaevlerinde sevk, sürgün; cezaevlerinde çocukların durumu ve
dramı; hasta mahpuslar sorununa ilişkin çözüm önerilerimiz.
Şimdi, bu ülkede tutukluysa, hükümlüyse birisi, cezasını,
infazını tamamladıktan sonra topluma kazandırmak değil
midir cezalandırmadaki amaç? Yani bu 159 bin kişinin içinde
hasbelkader büyük yolsuzluk davası sanıkları olmuş
olsaydı acaba diyorum cezaevleri sorunları gündeme gelir miydi? Çok
büyük kazananların, çok büyük mevkilerdeki insanların çocukları
olsaydı acaba bu cezaevlerinde, bu cezaevlerinin sorunları biraz daha
gündeme gelebilir miydi? Gelin, biraz insani açıdan bakalım, insan
gözüyle, insan haysiyetiyle, insan onuruyla ve topluma kazandırma
eğitimi, hakkı, hukukuyla bakalım. Hâlâ zincir ve demirle
kelepçeleme yönteminin uygulandığı bu ülkede bu sorunlar bu
kanunla çözülmez arkadaşlar, çözülmez. Yeni bir sistemdir, bu sistem çözüm
sistemi değildir diyor saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Şahsı adına Tokat Milletvekili Reşat
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu kanunla cezaevlerindeki iç ve dış
güvenlikte düzenlemeler yapılmaktadır, bunu da grup olarak normal
bulduğumuzu, kabul etmiş olduğumuzu ifade ediyoruz. Ancak
şurası gerçektir ki ülkemizde son zamanlarda, yaklaşık
olarak son bir yıldan beri en fazla konuşulan kelime veya cümle nedir
diye düşünüldüğü zaman ve araştırıldığı
zaman görülmektedir ki en fazla konuşulan cümleler adaletle ilgili, hakla
ilgili, hukukla ilgili, cezaevleriyle ilgili yani toplumun içerisinde bulunan
birçok konuyla ilgili olduğunu görüyoruz. Tabii, bunun içerisinde adaletle
ilgili konuların Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde
maalesef çok büyük yara almış olduğunu da son zamanlardaki
yaşanan hadiselerle beraber görüyoruz. Öyle ki, işte 17-25
Aralık 2013 tarihinde dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir
yolsuzluk hadisesi, bir garabet hadisesi ülkemizde
yaşanmıştır. Bu hadise yaşanmamış, bu
iş normaldir veyahut da böyle bir şey olmamıştır
şeklinde düşünmek ne kadar yanlış bir hadisedir, söylemdir.
Şöyle ki: 17-25 Aralıktaki yaşanan yolsuzluk hadisesiyle ilgili
olarak kamuoyu vicdanı birçok sorunun cevabını beklemektedir.
Özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan bununla ilgili
soruşturma komisyonundaki sonuç çok önemli bir şekilde beklenmekteydi
ama maalesef bu kaybedilmektedir. Şöyle ki: Meclis Soruşturma
Komisyonu -maalesef diyoruz- işte 4 bakanın en azından
suçlanmasıyla ilgili o konuyu Yüce Divana bıraksaydı, kamuoyu bu
yönlü olarak belki de rahatlamış olacaktı yani burada eğer
bir suç varsa suçlar ortaya dökülebilecek; en azından eğer şu
andaki söylenmiş olduğu gibi Bunların hepsi bir düzmece, bir
paralel yapının eseri. deniyorsa bunların hepsi ortaya
çıkabilecekti ama bu kaybedilmiştir. Bunun kaybedilmiş
olmasını da esefle karşılıyoruz. Hâlbuki hukuk, hak,
adalet mutlaka yerini bulmalıdır, bu şimdi bulmuyorsa bile
ilerideki dönemde bununla ilgili de herhâlde birtakım yeni
çalışmalar yapılacak ve kamuoyunun kanayan yarası,
vicdanı da tahmin ediyorum herhâlde o zaman rahatlatılacaktır
diye düşünüyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, konumuz olan ceza
infaz kurumlarıyla ilgili olarak da ülkemizde de hakikaten şu anda da
çok ciddi sorunları hep beraber yaşıyoruz. Cezaevlerini ziyaret
etmiş olduğumuz zaman, içerisinde yaşanan tablo çok
ağır bir tablodur. Şu anda 160 bin civarında mahkûm,
hükümlüsüyle, tutuklusuyla cezaevlerinde yatmaktadır ama bunun içerisine
bakıldığı zaman hem cezaevinde yatan insanların hem de
mahkûmların o kadar büyük sorunları vardır ki bu sorunların
çözümü de tabii ki önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmalıdır.
Cezaevlerinde çalışan insanlar, memurlar, yani
infaz koruma memurlarından tutun da diğer memurlara kadar hepsi,
özellikle bu tür bir kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesini
çok büyük bir arzu içerisinde bekliyorlardı ama görüldüğü
kadarıyla veyahut da şu anda gösterildiği kadarıyla bu kanunun
içerisine de cezaevlerinde çalışan personelle ilgili çok ciddi, maddi
bir iyileştirmenin de konulmamış olduğunu görüyoruz.
Hâlbuki başlangıçta bununla ilgili çok önemli bir şekilde yani
özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili teklifler
yapılmıştı ama o teklifler nedense maalesef, işte daha
sonrasında düşürülmüş ve çok minimal bir seviyede
getirilmiştir. Bu doğru değildir çünkü o insanların hepsi
çok büyük, ağır sorunlarla karşı karşıyadırlar.
En fazla, en büyük riskleri de bunların sağlıkla ilgili
riskleridir, psikolojik yapılarıyla ilgili olan riskleridir yani
oradaki insan bir yerde mahkûmla beraber, mahkûmun yaşamış
olduğu o ağır tablonun bir kısmını da kendileri
yaşamaktadırlar.
Bakınız, diğer bir konu da, şu anda
cezaevlerinde ikinci müdür seviyesinde olan insanlar vardır. İkinci
müdürlerle ilgili de bu kanun içerisine maalesef bir madde
konulmamıştır. İkinci müdürlük tamamen ortadan
kaldırılmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki, o insanlar
da, bizlere ulaştıkları kadarıyla, ikinci müdürlüğün
bir kazanılmış hak olduğunu, müdür
yardımcısı şeklinde değil de, tekrar onların da
bir müdür seviyesinde görevlerinin devam etmesi noktasında istekleri
vardır ancak o konuda da bu çalışmanın
yapılmamış olduğunu görüyoruz.
Yine, cezaevlerinde çok ciddi sorunların
başında sağlıkla ilgili olanlarını saymak
mecburiyetindeyiz. Cezaevlerinde, biraz önceki genelinde sormuş
olduğum soruda, Sayın Bakanın anlattığı
kadarıyla 11 doktorun olduğu ifade edildi. Cezaevlerindeki 11 doktor çok
azdır. Cezaevlerinde doktor sayısı
artırılmalıdır, özellikle de psikolog
sayısının çok şiddetli bir şekilde sosyologlarla
beraber artırılması gerekmektedir. Cezaevlerinin bir noktada
revirlerinin çok güçlü olması gerekmektedir, oralara aile hekimleri atanmaktadır
ancak aile hekimleri oralara geldikleri zaman zaten orada
çalışmamayı istemekte ve gönülsüz
çalışmaktadırlar, bir de verilen ücretler çok yetersizdir.
Bundan dolayı da o noktada da çok ciddi sorunların olduğunu
söylemek istiyoruz.
Diğer noktalar da: Spor alanları çok
yetersizdir, kantinlerinde çok yetersizlikler vardır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
REŞAT DOĞRU (Devamla) - Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yavuz.
ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları
Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bugüne kadar iktidarımız döneminde gerçekten
çok önemli kanun çalışmaları yapıldı, köklü reformlara
hep birlikte imza attık. Esasen, bu çalışma da, bu kanun
tasarısı da gayet yeni birtakım normları ihtiva eden ve
gerçekten köklü reform düzeyinde niteleyebileceğimiz bir kanun
çalışmasıdır. İnşallah, bu vesileyle de
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinizin bildiği üzere infaz, ceza
uygulamasının tamamlayıcı bir unsurudur. İnfaz
sisteminin temel amacı, toplumu korumak ve işledikleri suçla
toplumsal yaşama karşı uyumsuzluk göstermiş ve yargı
organlarınca suçluluğu tespit edilmiş kişilerin iç
dünyalarına nüfuz ederek uygun bir iyileştirme rejimine tabi tutulmak
suretiyle topluma yeniden kazandırılmalarını, yeniden suç
işlemelerini önleyici etkenleri güçlendirerek topluma uyumlu bir kişi
hâline gelmelerini sağlamaktır.
Ceza infaz kurumlarında son yıllarda
koğuş sistemlerinden oda sistemine geçilmek suretiyle
gerçekleştirilen fiziksel dönüşüm, mekanik, fiziki ve elektronik güvenlik
sistemlerinin geliştirilmesi, ceza infaz kurumlarında personel
eğitim merkezlerinin açılması ve bu yolla personele hizmet
öncesi ve hizmet içi eğitim verilmesi imkânları
geliştirilmiştir. Sağlanan bu gelişmelerle dış
güvenlik hizmetlerini yerine getirme kapasitesine ulaşan Adalet
Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne,
tasarıyla, kurumların dış güvenlik hizmetlerinin yerine
getirilmesi görevi de verilerek jandarmanın genel kolluk gücü olarak asli
görevine dönmesi imkânı sağlanmıştır. Dış güvenlik
hizmetlerinin uzman personel tarafından yapılması genel olarak
infaz hizmetlerinin kalitesinin de yükseltilmesine yol açacaktır.
Tasarı, ceza infaz kurumlarının
dış güvenlik hizmetlerinin Jandarma Genel
Komutanlığından Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğüne devri, bu aşamadan itibaren dış güvenlik
hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için personelin atama, görev, yetki ve
sorumlulukları, çalışma esas ve usulleri, zor ve silah kullanma
yetkisi ile silah, araç ve gereç temini ve diğer hususların
düzenlenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Mukayeseli
hukukta, örneğin Avusturya, Almanya, İsviçre, İsveç, Norveç,
Danimarka, Hollanda ve Finlandiya gibi ülkelerde ceza infaz
kurumlarının iç ve dış güvenlik hizmetleri Adalet
Bakanlığınca yerine getirilmekte olup adli görev kapsamında
değerlendirilmektedir.
Tasarıda
kavramların tanımları açık bir şekilde
yapılmış, iç ve dış güvenlik görevlisi ve
hizmetlerinin görev ve faaliyet alanları netleştirilmiştir.
Hâlen ceza infaz kurumlarında uygulamada var olan müdahale birimlerinin
yasal tarifi yapılmaktadır. Bu birimde görev yapacak personelin
yakın savunma, mesleki müdahale yöntem ve teknikleri, orantılı
güç kullanımı, zor kullanma öncesi kriz yönetimi gibi konularda uzmanlaşması
ve farklı kurumlarda da görev almaları çerçevesinde faaliyet
yapılması düzenlenmiştir. Bu statüsüne hukuki nitelik
kazandırılmıştır. Başta İngiltere ve Fransa
olmak üzere, çağdaş infaz sistemi uygulanan birçok ülkede, mevcut
olan müdahale birimiyle alanında uzmanlaşma, olaylara müdahale,
akılcı olma, etkili, orantılı güç kullanma
amaçlanmaktadır.
Bu ve benzeri anlamda
birçok hükmü ihtiva etmesi bakımından gerçekten yeni bir infaz
sistemi teşekkülü anlamına gelecek bu yasa tasarısının
siz değerli milletvekillerinin oylarıyla kanunlaşmasını
ve hayırlı olmasını diliyor, bir kez daha yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçtik.
On beş
dakikadır.
Sayın
Kuşoğlu? Yok.
Sayın Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
cezaevlerinde denetimli serbestlikten yararlanma süresinin bir yıldan bir
buçuk veya iki yıla çıkarılmasını bekleyen çok
sayıda tutuklunun sizin bu konudaki düşüncenizi öğrenme talebini
iletiyorum. Acaba böyle bir düzenleme bu tasarı kapsamına
sokulabilecek midir?
İkincisi,
yıllardır yapılması beklenen Kütahya adliye sarayı ve
Kütahya cezaevi yapımına ilişkin
Bakanlığınız çalışmaları ne
aşamadadır? On iki yıldır her gelen Bakan bu sözü vermesine
rağmen, maalesef bu konuda bugüne kadar en ufak bir gelişme
olmaması Kütahyayı üzmüştür.
Yine, Kütahya ilinde
Şaphane, Domaniç, Aslanapa ve Altıntaş gibi ilçelerimizde
Hükûmetiniz döneminde kapatılan adliyeler nedeniyle vatandaşlarımızın
mağduriyetleri had safhaya çıkmıştır. Acaba bu gibi
ilçelerde nöbetçi hâkimlik ya da yeniden adliye açılması yoluyla
vatandaşların mağduriyetini gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Sayın Doğru? Yok.
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakan, Silivri
Cezaevinde yatan mahkûmların cezaevi koğuşlarının
soğuk olduğuna dair birtakım şikâyetleri var, bu konuda
ısıtıcı talepleri de cezaevi yönetimi tarafından uygun
görülmemiş. Cezaevinde bulunan mahkûmların
yakınlarının da bir iddiası var bazı mahkûmların
koğuşlarının özellikle kaloriferlerinin
yakılmadığı ve bu taleplerinin
karşılanmadığı şeklinde. Bu konuda cezaevinde
yatan mahkûmların bu sorununa el atmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ceza infaz koruma memurları günde
on iki saat çalıştıklarını ve fazla çalışma
ücreti alamadıklarını ifade ediyorlar. Bu konuda gelişme, bir
düzenleme var mıdır? Emniyet sınıfına
alınması talepleri var, genel idare hizmetler
sınıfından emniyet sınıfına alınması
talepleri var. Bu konuda bizim önerilerimiz kabul edilmedi ama emniyet
sınıfına alınmayacaksa sendikalaşma neden kabul
edilmiyor ceza infaz kurumlarında? Bu ikisinin çelişki olduğunu
hepimiz biliyoruz. Onun için emniyet sınıfına
alınsınlar, oradaki özlük haklarından yararlansınlar. Bu
konudaki talepleri için ne diyorsunuz ceza infaz koruma memurlarının?
Bir de fazla çalışma ücretleriyle ilgili ne gibi bir gelişme
olabilecek, o konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, tasarının 10uncu maddesiyle,
cezaevi iç güvenlik, dış güvenlik ve müdahale birimlerine, cezaevinde
isyan, direniş, firar, firara teşebbüs veya asayişi bozan
benzeri olayların çıkması hâlinde bu olayların önlenmesi,
saldırının etkisiz hâle getirilmesi, direnişin sona
erdirilmesi amacıyla veya kanuna uygun bir emrin ifası
sırasında aktif veya pasif direniş gösterilmesi hâlinde zor
kullanma yetkisi veriyorsunuz bu kanunla. Bunların eğitimini
nasıl yapacaksınız Sayın Bakan? Emniyetteki gibi olacaksa
neden bunları emniyet sınıfına ayırmıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, cezaevinde çalışan personelin
sizden bir tek isteği var, Sayın Bakan eğer bizim
yıpranmadığımızı düşünüyorsa bize
yıpranma payı vermesin ama çok uzak kaldıysa bir gün bizi
ziyarete gelsin, bir baksın, hâlimizi görsün. Eğer yıpranma
payını hak ediyorsak bize yıpranma payı versin. diyorlar.
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Bakanım, şimdi, tasarıda da var, bu dış güvenlik
Adalet Bakanlığı bünyesine geçince yaklaşık 30 bine
yakın personel alınacak. Bununla ilgili olarak 2015te düşünülen
rakam nedir, kaç bin civarı infaz koruma memuru düşünüyorsunuz öncelikle
bunu bir öğrenebilir miyim 2015 yılı için?
Diğer olay da, siz tasarının tümüyle
ilgili konuşmanız sırasında söylediniz, şu an
cezaevinde yaklaşık 159.400 yani 159.500 gibi bir rakam var. Ben
bütçe görüşmelerinde konuşurken Genel Müdürlüğün İnternet
sitesinden bakmıştım, 157 bin civarıydı. Yani, 200 bin
sınırının ne zaman yaklaşacağına veya 200
bin sınırına ne zaman geleceğine dair bir öngörüsü var
mı Bakanlığın? Bu gidişle cezaevlerinde 200 bin
hükümlü ve tutuklu hangi tarihte olacak, bu konuda bir çalışma var
mı? Bunu da öğrenmek istiyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu 20nci madde artık bir ucube
hâline dönüştü. Bu 20nci maddede 12 civarında yasa
değiştiriliyor ve her birinde de ayrı ayrı konuşma ve
önerge verme hakkımız var ama en başta alt komisyon
çalışması yaptık, ana komisyon çalışması
yaptık, orada bunların ayrıntılı olarak düzenlenmesi
ya da bunun da torba kanun hâline getirilmemesini talep etmemize rağmen,
burada 12 tane yasa değişikliği var. Ben şunu öğrenmek
istiyorum: Bu ceza infaz kurumlarındaki müdür ve müdür
yardımcılarıyla ilgili olarak Dört yıllık yüksekokul
mezunlarından yazılı sınav ve mülakat sınav sonucuna
göre müdür yardımcısı olarak atamalar yapılabilir.
deniyor. Burada kadrolaşma esas mı alınacak? Ceza infaz
kurumlarındaki bu yeni düzenlemede tamamen AKP kadrolarına mı
yer verilecek? Çünkü, mülakat bütün alımlarda çok öne geçirilmiş
durumda, artık 30 bin civarında da yeni eleman
alınacağına göre, bu konuda AKPnin arka bahçesi hâline mi
dönüştürülecek ceza infaz kurumları, bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Işıkın sorduğu sorularda
Cezaevi, denetimli serbestlik
konusunda bir çalışma var mı? Biraz önce buna cevap
vermiştim ancak tekrar etmekte fayda var.
Denetimli serbestlik süresinin
artırılmasına ilişkin bir çalışmamız şu
anda yok, sebebi de şu: Şu anda, şartla tahliyesine bir yıl
kala hükümlüler denetimli serbestlikten istifade edebiliyor.
Cezasının üçte 2sini yattığı zaman şartla
tahliye hakkı elde ediyor. Buna göre, on sekiz ay ceza almış
birisinin on iki ay içeride yatması gerekiyor. Şu anki uygulamada, on
sekiz ay ceza alan birisi içeri giriyor, belki bir hafta, belki birkaç gün,
işlemler bitene kadar, orada, yasanın öngördüğü kararlar
alınana kadar içeride kalıyor, çıkıyor. Eğer biz
şu andakinin üzerinde bir artış yaparsak, on sekiz aydan daha
fazla ceza alan kişilerin de hiç içeride yatmaması gibi
cezasızlık, cezasının infazsızlığı gibi
bir durumla karşı karşıya kalacağız. Mesela,
bazıları İki yıla çıkarın. diyor, bu, şu
demektir: İki yıl olduğu zaman üç yıl hapis cezası
olan birisi içeri sadece girdi çıktı yapacak. Yani bunu Türkiye
kamuoyu, milletimiz, insanlarımız kabul eder mi?
Baktığınızda pek makul gözükmüyor çünkü niteliği
gereği, cezası gereği hafif olan suçlarla ilgili bir suç
işleme hürriyeti ve cezasızlık hâli ortaya çıkacaktır.
O nedenle biz bu noktada bir değişiklik şu an için öngörmüyoruz.
Ama başka formüller var mı, cezasızlık olmaksızın,
hem cezayı görecek hem de denetimli serbestlik konusunda daha adil bir
imkân oluşturacak bir formül olabilir mi, onunla ilgili bir
çalışmamız var ama şu anda bu miktarı yükseltecek bir
çalışma yok.
Kütahya Cezaeviyle ilgili
Şu anda 2.215 dönüm arsa
Teknik İşler Daire Başkanlığımıza tahsis
edilmiş ve bununla ilgili çalışmalar şu anda sürüyor. Kütahyada
1.400 kişi kapasiteli bir cezaevimiz var ama projesi ve diğer
çalışmaları henüz yok. Bunlarla
ALİM IŞIK (Kütahya) - Adliye sarayı
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Adliye
sarayıyla ilgili, baksınlar, cevap vereceğim.
Tabii, kapanan adliyelerimiz var. Bu adliyeler dosya
azlığı nedeniyle kapatıldı. Gerçekten, bir ilçede 2
savcı, 2 hâkim var ama gelen dosya sayısı bazı yerlerde
yılda 50 olmuyor, bazı yerlerde 100 olmuyor, bazı yerlerde daha
düşük ve orada oturuyorlar, kendilerini geliştirme imkânları da
olmuyor yani çok az sayıda davanın olduğu yerlerde,
geçmişte bazı adliyeler dosya yükü nedeniyle birleştirildi,
kapatılmadı, başka bir adliyeyle birleştirildi. Şu an
itibarıyla biz bunları ayırmayı düşünmüyoruz çünkü bu
uygulamanın doğru bir uygulama olduğuna inanıyoruz. Böyle
bir çalışmamız yok.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, nöbetçi
mahkeme uygulaması olmaz mı?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Silivri
Cezaeviyle alakalı
İşte, koğuşlarda kalorifer
yanmıyor, şu oluyor, bu oluyor şeklindeki haberlerin tamamı
yalan haberler, bunu söyleyenler de yalan söylüyorlar.
Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumunca, bugün
itibarıyla, bu haberlerin ilk çıktığı gün, 5/1/2015
itibarıyla bazı kurumlarda termometre ve termal ölçüm cihazıyla
koğuş sıcaklık değerleri ve radyatör
sıcaklıkları alınmış. 1 no.lu L Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumunda, rastgele koğuştan alınan radyatör
sıcaklığı 66 santigrat derece, koğuş ortam
sıcaklığı 21,8 santigrat derece, 2 no.lu L Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumunda rastgele koğuştan alınan radyatör
sıcaklığı 60 santigrat derece, koğuş ortam
sıcaklığı 23,8 santigrat derece, 8 no.lu L Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumunda bir koğuştan alınan ortam
sıcaklık derecesi 21,2 santigrat derece olarak ölçülmüştür.
Kış aylarında insan sağlığı
açısından Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen
oda sıcaklığı 21 santigrat derecedir. Burada idari görev
yapan memurlar, orada bulunan herkes aynı şeyden, tek bir
ısıtma sistemi var, oradan istifade ediyorlar. Bu bir kirli algı
operasyonudur. Bunu söyleyenler bunu şey yapıyorlar, gerçek
değil. Yani şu kış şartlarında kalorifer
yanmadan, ısıtma yanmadan
Arkadaşlarımız, orada,
Silivride şu anda 7 bin civarında tutuklu ve hükümlü var diyorlar.
Bu kadar insan var, yani hiçbirisi şikâyet etmiyor, böyle bir derdimiz var
demiyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakanım, sizin
eski ortaklar şikâyet ediyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın
Bakanım, yapmayın, cezaevlerinin durumu gerçekten çok kötü. Size bu
dosyaları kim veriyor anlamak mümkün değil.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bunlar
doğru bilgiler değil, gerçek bilgiler değil, ben onu özellikle
ifade etmek istiyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sizin
verdiğiniz bilgiler doğru değil aslında, hiç alakası
yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bunlar sizin eski
ortaklarınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Fazla
mesai ücretleriyle ilgili
Almıyorlar, doğru.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) İnsanlar
koyun koyuna yatıyorlar cezaevinde!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Ecder, ısıyla ilgili sorun yok, onu söylemek istiyorum.
Yani 21 santigrat derece civarında bütün koğuşlarda, her yerde
sıcaklık var, Isı yok, soğukta duruyoruz, kaloriferler
yanmıyor. diye bir haber var, onun üzerine ben cevap veriyorum. Siz belki
dışarıdan girdiğiniz için
Kaloriferler yanıyor
efendim, ısıyla ilgili herhangi bir sorun kesinlikle yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın
Bakanım, dışarıdan değil, ben arkadan sizi izliyorum.
Sizden ricam Sayın Bakanım, vaktiniz var
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İstiyorsanız gönderelim, gidip bakın.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ben gidip
bakıyorum Sayın Bakanım, biliyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani
gidip yerinde de görebilirsiniz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Cezaevlerinde
insani koşullar yok, gidin de 2 tane cezaevi siz ziyaret edin ya, lütfen
gidin bakın.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben de
ziyaret ediyorum, ben de ziyaret ediyorum. Isı konusunda gerçekten bir
problem yok, haberler doğru değil, onu ben özellikle ifade etmek isterim.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) 9 kişi
yatıyor Sayın Bakan ya, yapmayın ya.
MELDA ONUR (İstanbul) Tekirdağ da var
Sayın Bakan, Tekirdağ da.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Şimdi, fazla çalışma ücretleriyle ilgili sıkıntı
var, doğru. Yani orada fazla mesaiyle ilgili bir problem olduğu
doğru. Tabii, Cezaevlerine kaç kişi alınacak? diye
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Söz istiyorlar Sayın Bakan, söz istiyorlar.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Hayır, şu anda bir çalışma yok
bununla ilgili, onu söylüyorum. Yani ben orada
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Ama haklar yeniliyor o zaman Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Onu ifade etmek istiyorum. 20nci maddede, siz o
şeyleri söylediniz, Alınacaklar nasıl alınıyor?
Şu anda sınavla alınıyor, mülakatla alınıyor.
Zaten yeni bir uygulama değil, hani biz yeni bir uygulama getirmiyoruz.
Gardiyanlar, infaz koruma memurları bir mülakatla alınıyor.
Zannedersem KPSSden müracaat edenlerin belli bir sayıda olanları
mülakata çağrılıyorlar, o mülakat sonucu seçimleri
yapılıyor. Yani sistem bu, yeni bir şey değil.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Ama mülakat komisyonu Bakanlığın.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Onu özellikle ifade etmek isterim. Oraya da itimat etmek
lazım, sonuçta bu mülakatı yapanlar bu ülkenin insanları ve
orada çalışanlar bu ülkenin insanları, onlar da yasalar
çerçevesinde görevini yapıyor. Şu andaki görev yapan infaz koruma
memurları dış güvenlikte görev almayacaklar, infaz koruma
memurları şu anki görevlerine devam edecekler. Dış
güvenlikle ilgili, bundan sonra ilk defa alım yapılacak ve o
çerçevede onlar dış güvenlikte istihdam edilecekler, daha sonra belli
bir süre dış güvenlikte görev yaptıktan sonra içeride görev
yapmak şeklinde bir planlama olacaktır. Yoksa, şu anda görev
yapan hiçbir infaz koruma memuru dış güvenlik tamamen
Bakanlığa intikal ettiği zaman dış güvenlikte görev
almayacaktır. Bunu özellikle burada vurgulamak istiyorum. Orada yeni
alınan ve onun eğitimini de alacak olan kişiler görev yapacak.
Bu eğitimi biz Silahlı Kuvvetlerimizle bir iş birliği
içerisinde veya emniyet teşkilatımızla iş birliği
içerisinde yapacağız; onlarla da bir protokolümüz olacak yani.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süremiz sona
erdi Sayın Bakan.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Biraz süre verin, ben de sordum, benim sorularda kaldı
Sayın Başkan.
BAŞKAN -
İsterseniz bir, iki dakika ek süre vereyim.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bir cümle
BAŞKAN Buyurunuz.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bir cümle söyleyeceğim.
Tabii, bu eleman
alımı konusu, beş yıl içerisinde kademeli geçiş
olacağı için kademeli geçiş yapacağız; 2016da
başlayacağız, 2015te bu çerçevede bir alım olmayacak, onu
da özellikle ifade etmek isterim. Çünkü bunun yürürlüğünü 2016da
öngörüyoruz, ona göre hazırlıklar olacak. O nedenle öyle olacak.
Bir de yıpranma konusuyla ilgili
Sayın vekilim
söyledi, daha önce de cevap verdim. Yıpranma konusu bu tasarının
içerisinde var ve maddenin içerisinde var, 20nci madde içerisinde bu var, bunu
getiriyoruz.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Diğer sorulara ayrıca yazılı cevap
veririm.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o
madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 1 üzerinde iki önerge vardır.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 1 inci maddesinde yer alan usul ve esasları
düzenlemektir. ibaresinin usul, esas ve yöntemleri düzenlemektir.
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak Kemal Aktaş Erol Dora
Van
Mardin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 1. Maddesine getirilmesine ibaresinden sonra
gelmek üzere çalışan personelin hak ve yükümlülüklerine ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ömer
Süha Aldan Ali
Rıza Öztürk
Uşak Muğla Mersin
Ali
İhsan Köktürk Turgut
Dibek İsa
Gök
Zonguldak Kırklareli Mersin
Aytun
Çıray Aytuğ
Atıcı Gürkut
Acar
İzmir Mersin Antalya
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge
üzerine söz almış bulunuyorum. Adaleti kendine göre düzenlemeyen,
siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını sağlam iradenin
gölgesine borçlu olmayan milletvekillerini saygıyla selamlarım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Bu ne laf şimdi ya!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bizim bu maddeyle ilgili
verdiğimiz önerge, çalışan personelin hak ve yükümlülüklerini de
amaç içerisine koyuyor, yani cezaevlerinde çalışan ve âdeta ceza
çeken, cep telefonlarıyla görüşmeleri bile kısıtlanan
çalışanlarımızı da bu kanunun amacı içerisine almayı
teklif ediyor. Buna Komisyonun niçin katılmadığını
anlamam mümkün değil ama umarım siz katılırsınız.
Değerli arkadaşlarım, bir süredir, çocuk
hekimi olmam hasebiyle, çocuk cezaevlerini geziyorum, aynı zamanda
kadın cezaevlerini geziyorum ve yanlarında olmak zorunda olan
çocuklarının sorunlarını inceliyorum.
Çocukun tanımına bakacak olursak,
değerli arkadaşlarım, on yedi yıl üç yüz altmış
beş günden küçük olan herkes tüm dünyada çocuk olarak anılır.
Ne demek istiyoruz? Bu yaş sınırının altında olan
çocuklar kendi kararlarını veremezler, kendilerini koruyamazlar ve
yaşamlarını tek başlarına sürdüremezler, yani
korunmaya muhtaçtırlar. Peki, bu çocukları kim koruyacak? Bu
çocukları öncelikle aile ve ailenin yetmediği yerde aileyle birlikte
de devlet koruyacak.
Peki, Türkiyede çocuklar yeterince korunup kollanıyor
mu? Eğer Türkiyede çocuklar yeterince kollanıp korunuyor
olsaydı bu kadar suça sürüklenmezdi. Çocukların suça sürüklenmesi,
çalıştırılması, cinsel istismarı, cinsel
şiddete maruz kalmaları çocukların Hükûmet tarafından,
devlet tarafından iyi korunamadığı anlamını
taşır. Suça itilerek veya suç yaratılarak hapse giren veya
annesinin yanında kalmak zorunda olan çocuklar dört duvar arasında
büyümektedir.
Sayın Bakan, çocuk ile cezaevi kelimesi yan yana
gelir mi Allah aşkına? Bir düşünün, çocuk ve cezaevi. Böyle
iki kelimenin yan yana gelme olasılığı hiçbir şekilde
yoktur.
Her çocuk cezaevini ziyarete gittiğimde adına
siz istediğiniz kadar Cezaevi değil, eğitim evi. deyin,
ıslahevi deyin, ne derseniz deyin- çocuklar dört duvar arasında
kaldığında, ben onları her ziyarete gittiğimde bir
hafta kendime gelemiyorum. O çocukların cezaevlerindeki durumları
gerçekten benim yüreğimi dağlıyor.
Bakın, size bir rakam vereceğim Sayın
Bakan; iki rakam vereceğim, ikisi de sizin rakamlarınız, birisi
TÜİK rakamı. TÜİK rakamlarına göre
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Süre mi bitti?
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Atıcı, devam
ediniz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Sayın Bakanı
meşgul etmezlerse devam edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Siz devam ediniz, o duyuyordur herhâlde.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - TÜİK rakamlarına
göre suça sürüklenen çocuk sayısı 2009-2013 yılları
arasında tamı tamına yüzde 68,9 artmış Sayın
Bakan. Bakın, sizin huyunuz 2002 öncesi ve sonrasını
karşılaştırmak. Ben size sizin döneminizi söylüyorum.
2009-2013 yılları arasında TÜİK diyor ki: Yüzde 68,9
oranında artmıştır suçlar. Siz devleti yöneten Hükûmet
olarak kendinizde sorumluluk görüyor musunuz, görmüyor musunuz?
Yine, Adalet Bakanlığı verilerine göre,
sizin verilerinize göre 6 Ocak 2015 tarihi itibarıyla cezaevlerinde 12-17
yaş arası 1.935 erkek çocuğumuz var, 61 kız çocuğumuz
var, 1.996 tutuklu hükümlü çocuğumuz var. Bunun suçunu çocuklara
atamazsınız. Bunun sorumluluğu devleti yönetemeyen AKP
Hükûmetindedir. Çocukları bu şekilde içeri tıktıktan sonra
onların beslenme sorunlarını çözemiyorsunuz. Bir çocuk hekimi
olarak gittiğimde annelerin çocuklarına Yemek mi alayım, yoksa
çikolata-bisküvi mi tercih edeyim? arasında kaldığını
görüyorum. Çocuğuna çikolata-bisküvi tercih ediyor, kendi yemeğini
paylaşıyor ve siz de bunun parasını alıyorsunuz.
Bunları mutlaka gözden geçirmek ve düzeltmek zorundayız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 1 inci maddesinde yer alan usul ve esasları
düzenlemektir. ibaresinin usul, esas ve yöntemleri düzenlemektir.
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli milletvekilleri, cezaevinde kadınların
yaşadığı sıkıntıları avukat, hukukçu
olanlarınız bilebilir veya cezaevine gidip ziyaret eden
milletvekillerimiz de yerinde görmüş olabilirler. Onlar
hastalandığı zaman ve sevk edildiği zaman bir hastaneye
-Jandarma veya şimdi gardiyanlar getirecek, fark etmez- hangi
koşullarda, hangi mahrem koşullarda tedavi gördüklerini, hangi
koşullarda götürülüp getirildiklerini biliyor musunuz? Vallahi bilseniz
bunun Müslümanlıkta yeri yok arkadaşlar, Müslümanlıkta yok,
dinen caiz değil, insanlık açısından değil, vicdanen
değil, ahlaken değil. Yani bir kadın hasta hükümlü, tutuklu
gidecek doktora
Ben avukatlık mesleğimde şunu gördüm: Dokuz ay
on beş günlük hamile olan bir hasta tutukluyu ayaklarından hastanede
ranzaya zincirlemişlerdi ve o ranzada öyle zincirli bir şekilde
doğumu beklemişlerdi başında ve ben bunun mücadelesini
vermiştim.
21inci
yüzyıla geldik, aradan otuz sekiz sene geçti, aynı şeyi
yaşıyoruz arkadaşlar. Demek ki mantalitede, uygulamada bir
devlet geleneği var. Yani bu iktidarlar -hep geriye doğru gidiyorum-
sağcı, milliyetçi, muhafazakâr kardeşlerimiz, en çok da dinî
kutsiyetleri olanlar, kadın mahremiyeti, cezaevi söz konusu olunca
Bu
konuda bir iyileştirme var mı? Cezaevlerindeki kadınlar için
özel koğuşlar, özel tedavi yöntemleri var mı? Yok. Çocuklar için
var mı? Yani yakın zamanda çocuklarla
ilgili rezalet dehşet hikâyeleri hepiniz yaşadınız. Bunu
tekrar tekrar dile getirmenin bir gereği yok ama her
imzaladığınız sözleşmenin altında insan
hakları kuruluşları size şunu hatırlatırlar:
Mesela Avrupa Cezaevi Kuralları ilkeleri uygulanıyor mu? 1-
Hürriyetten yoksunluk durumunda maddi ve manevi koşullar
sağlanır cezaevinde. diyor. Nasıl sağlanıyor?
Hijyenik mi, sağlıklı mı yeme içme konusu ve diğer
konular, yatak, temizlik? 2- Ayrımcılık konusu. Kimliği,
dini, ırkı, inancı, yabancı, yerli, kim olursa olsun bu
konuda insanlara saygı var mı? Kimse bunu anlatamaz. Birisi siyasi
düşüncesinden dolayı zulüm görür, birisi kimliğinden dolayı
zulüm görür, biri inancından dolayı zulüm görür ve bu uygulama
cezaevlerinde en çok öne çıkan olaydır.
Yine cezaevlerinde sağlık kuralları,
sağlık hakkı denen kural işliyor mu? İşliyor?
Aile hekimliği konusu var. Sık sık Sağlık
Bakanlığı dile getiriyor. Bu cezaevleriyle ilgili, ring
aracında yirmi saat insanları, ölüm sınırında olan
insanları kelepçeleyip, 40 derece, 50 derece sıcaklıkta
İstanbula getirip orada, Metriste hastanelere götürmek nasıl bir
duygu, nasıl bir anlayış? Hani şehir hastaneleri kuruyoruz,
hani büyükşehir hastaneleri kurduk, hani güzel devlet hastaneleri kurduk,
Adanada, Diyarbakırda, bilmem nerede, bilmem nerede, niye hasta oraya
gidemiyor? Varsa orada niye tedavi göremiyor, niye insan gibi orada muamele
göremiyor? Orada yaşayan insan, insan değil midir? İnsanlar bir
hata işleyebilir ve onun cezasını da çeker ve çıkarlar,
toplumun içinde de yaşarlar. Cezaevlerinin bir amacı varsa budur.
Düzenli denetim kurulları niye yok arkadaşlar?
Bunu ısrarla insan hakları kuruluşları söylüyor. Cezaevinde
bağımsız sivil insan hakları kuruluşlarının
içinde olduğu denetim kurulları olmazsa, bu Meclise rapor vermezse,
bu insan dışılık, bu işkence, bu zulüm sürer, sürer,
sürer. Ya, biraz doğruyu konuşalım. Bu Mecliste boş
şeylerle vakit geçiyor, boş şeylerle geçiriyoruz. Cezaevlerini
ıslah etmek zor değil, kolaydır. İnsanca bir yaşam kolaydır.
İnsana insan gibi bakmak yeterlidir. Buna baktığınız zaman
çözersiniz. İnsandır. dersiniz karşınızdaki çünkü
suçluyu kazıdığınız zaman altından insan
çıkar. İnsan çıkar; böyle diyor ceza müellifleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Kaplana televizyon
kapanana kadar süre verir misiniz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sağ olun,
diğer arkadaşlar haklarını kullansınlar.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 2. Maddesindeki "hususları"
ibaresinin "konuları" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Levent
Gök Ali
İhsan Köktürk
Uşak Ankara Zonguldak
Aytun
Çıray Gürkut
Acar İsa
Gök
İzmir Antalya
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 2 nci maddesinde yer alan "ile" ibaresinden sonra
gelmek üzere "personelin eğitimi ve" ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak
Kemal
Aktaş Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Kim konuşacak acaba Sayın Buldan?
PERVİN BULDAN (Iğdır) Gerekçe Sayın
Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile mevcut durumda
cezaevlerinde yaşanan sorunlar ile cezaevi personeli ve jandarma
tarafından tutuklu ve hükümlülere uygulanan kötü muamele ve
işkencenin önlenmesi ve hak ihlallerinin engellenmesi için cezaevi
güvenlik birimlerinin bu yönlü eğitim almasının hükme
bağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının
2. Maddesindeki "hususları" ibaresinin "konuları"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent
Gök (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Gök, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Ceza İnfaz
Kurumları ve Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, özellikle şu anlatacağım
hususların çok dikkatli bir şekilde dinlenmesini sizlerden bilhassa rica
ediyorum. Konu önemlidir. Ceza infaz kurumlarının güvenliklerinin,
hizmetlerinin, bunların en iyi şekilde yapılmasını
elbette bizler gibi sizler de istiyorsunuz. Bizler de istiyoruz. Ama konu
sadece onunla ilgili değildir ve sınırlı değildir,
konu bunların nasıl yapılacağı ve ondan sonrası,
denetimiyle ilgilidir.
Şimdi, bakın, ben size kronolojik olarak neler
yapılması gerektiğini bir hatırlatayım sorumlu bir
muhalefet anlayışıyla ve neler
yapmadığınızı da sizlere kanıtlamaya çalışayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1984 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
tarafından işkenceye karşı bir sözleşme
kararlaştırıldı ve işkence yasağının
ihlalini ve zalimane uygulamaları gidermek üzere üye devletlerin
katılmasını öngören bir sözleşme imzalandı. Sayın
Bakan, 1987 yılında yürürlüğe girdi bu ve ondan sonra yine
Birleşmiş Milletler tarafından 2002 yılında bir
seçmeli protokol imzalandı. Bu görmüş olduğunuz protokol. Nedir
bu protokol? Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı
Sözleşme ve Seçmeli Protokol. Bu protokolle cezaevlerindeki haksız
uygulamaların, işkencelerin, oradaki personelin yapmış
olduğu kötü muamelelerin denetlenmesi öngörülüyordu ve bunun için bütün
üye ülkelere hem uluslararası düzeyde hem de ulusal düzeyde denetim
mekanizmalarının kurulması emredilmişti. Türkiye bu
sözleşmeyi, az önce bahsettiğim sözleşmeyi 27 Eylül 2011
tarihinde onayladı sayın milletvekilleri. 27 Eylül 2011 tarihinde
onaylayınca, o sözleşmeye göre bir yıllık süremiz
vardı, biz bir yıllık süre içerisinde bu denetim mekanizmalarını
kurmak zorundaydık. Nitekim 27 Eylül 2012 tarihinde şimdiki
Başbakan, o zamanki Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu gitti Birleşmiş Milletlere,
onayladığımız bu protokolü tevdi etti, Evet, biz de
Türkiye olarak kuruyoruz. dedi.
Sayın Bakan, şimdi sizlere sormak istiyorum:
Cezaevlerindeki işkenceyi, zalimane davranışları habersiz
olarak denetlemek üzere kurulmuş olan bu kurum Türkiyede mevcut mudur?
İşin can alıcı noktası buradadır. Şimdi, siz
şunu bana söyleyeceksiniz: 2012 tarihinde, bildiğiniz gibi,
İnsan Hakları Kurumu kurduk. Siz bu görevi İnsan Hakları
Kurumuna verdiniz, İnsan Hakları Kurumunun 7 dairesinden bir tanesine
verdiniz ama bu kuruluş ve İnsan Hakları Kurumu hâlen
Birleşmiş Milletler nezdinde akredite olmamıştır
sayın milletvekilleri. Yani Birleşmiş Milletler tarafından
kabul edilen bir denetim mekanizması Türkiyede
kurulmamıştır. İnsan Hakları Kurumuyla ilgili,
geçenlerde, bir başbakan yardımcısı
O zamanki itirazlarımızda
biz demiştik ki: İnsan Hakları Kurumu da Birleşmiş
Milletlerin Paris İlkeleri çerçevesinde kabul ettiği bir kurum
değildir. Yakın zamanda bunu değiştirirsiniz. Bir
başbakan yardımcısı bize dedi ki geçen gün, iki hafta önce:
11 maddesini değiştiren bir kanun hazırlıyoruz.
Bakın, dediğimiz noktaya geliyorsunuz
değerli milletvekilleri. Yani kendi kendimizi aldatmayalım.
Yukarıdaki, dışarıdaki uluslararası kuruluşlar
zaten her şeyi çok net görüyorlar, Türkiye ne yapıyor diye
bakıyorlar. Türkiyede çok ciddi, ağır insan hakları
ihlalleri var. Bu ağır insan hakları ihlallerinin en büyükleri
cezaevlerinde oluyor değerli arkadaşlar. Hasta mahkûmlar, mahkûmlara
davranışlar, içerideki mahkûmlara karşı gardiyanların
davranışları, zalimane davranışlar, işkence,
bunların hepsi cezaevlerinde oluyor ama Türkiye, Birleşmiş Milletlere
onay vermesine rağmen, kabul etmesine rağmen bu denetim
mekanizmalarını kurmuyor.
Soru şu Sayın Bakan: Türkiye -İnsan
Hakları Kurumunun akredite olmadığı, Birleşmiş
Milletlerin kabul etmediği- cezaevlerindeki bu denetim
mekanizmasını ne zaman kuracaktır? Soru bu, bu kanunun gerisi
hikâye değerli arkadaşlarım. Siz habersiz denetimi kabul ediyor
musunuz etmiyor musunuz? Uluslararası kuruluşlar Türkiyeye bir gün
gelip cezaevlerinizi habersiz denetleyecek mi denetlemeyecek mi? Türkiyedeki
kuruluşlar bunu habersiz denetleyecek mi denetlemeyecek mi?
Sorunun can alıcı noktası buradadır,
gerisi teferruattır diyorum, hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3. Maddesinin 1. Fıkrasının c)
bendinde bulunan ile şoförü ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yusuf
Halaçoğlu Faruk
Bal Murat
Başesgioğlu
Kayseri Konya İstanbul
Alim
Işık Bülent
Belen
Kütahya Tekirdağ
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısının 3. Maddesinin (j) bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Aytun
Çıray Ali
İhsan Köktürk
Uşak İzmir Zonguldak
İsa
Gök Gürkut
Acar
Mersin
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak
Kemal
Aktaş Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kaplan.
Buyurunuz efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Değerli
arkadaşlar, bir suç işledikten sonra tutuklanıp cezaevine konulan
insanların durumunu konuşuyoruz. Yani suç, hazırlık
tahkikatı, tutuklama, sonra cezaevi koşulları, dış
güvenlik jandarma, iç güvenlik gardiyanlar, infaz memurları.
Şimdi, ben, Sayın Adalet Bakanı burada ve
Sayın Adalet Bakanının bu konuya açıklık getirmesini
isteyeceğim. Cizrede dün bir olay yaşandı. Plakası
sökülmüş zırhlı araçlar, şehrin ana merkezinde, dört yolda,
İdil Caddesinde onlarcası rastgele ateş ediyorlar ve bu
ateş sonrası, diyelim bir grup gösteri yaptı, onların
üzerine gidildi. Ne olursa olsun ama plakaları sökülmüş, rastgele
ateş açan zırhlılar, özel harekât timleri ve 14
yaşında bir çocuk, Ümit Kurt, işe giderken kalbinden vurulup
öldürülüyor; göstericilerin içinde değil, olay yerinden geçerken. Yine,
Ticaret ve Sanayi Odasında çalışan bir
yurttaşımız işe giderken aynı şekilde
sırtından vuruluyor ve arkasından, rastgele tarama sonucu 4
kişi daha yaralanıyor. Böylesi bir durumda ne yapılması
lazım? Yani adalet ne yapar? Savcılık ne yapar? Polis ne yapar?
Gider, olay mahallinde bir delil araştırması yapar, bir tutanak
tutar, failleri belirler. Orada savcılar ne yapar,
başsavcılık ne yapar? Gider
İnsan ölmüştür insan,
insan hayatına kastedilmiştir ve gider, orada 14 yaşındaki
çocuğu bilerek veya bilmeyerek öldüren kimse tespit eder, onun hakkında
işlem yapar. Bunun gereği neyse onun kararını verir ve
ondan sonra cezaevi süreci başlar.
Şimdi, burada ben yine Adalet Bakanına
soruyorum: Çözüm süreci sonrası ne zaman ki oradaki olaylar duruldu, ne
zaman ki orada hendekler kapatıldı, ne zaman ki orada kamu düzeni
diye bir sorun olmadı, devletin güvenlik güçleri kamu düzenini bozmaya
başladılar. Bunu Paralel yaptı. deyip birilerinin
sırtına atmak kolaydır, Başkaları yaptı. demek
kolaydır. Peki, adaletin görevi bunları tespit etmek değil
midir? Şimdi soruyorum.
Şimdi, Cizrede halk diyor ki: Ne zaman ki burada
insanlar bu tür konularda sağlıklı kararlar alıp...
Cizredeki Ticaret ve Sanayi Odasından baro başkanlarına kadar,
esnaf derneklerinden sendikalara kadar bütün sivil toplum örgütleri hep beraber
-İnsan Hakları Derneği dâhil- son bir hafta içinde öldürülen 4
yurttaşımızın da polis kurşunuyla öldürüldüğünü
tespit ediyor. Sayın Adalet Bakanına buradan soruyorum:
Başsavcılar, savcılıklar bu konuda bir soruşturma
açmış mıdır? Bir soruşturma açtılarsa ne yaptılar?
Bu soruşturmanın sonucu ne oldu? Hangi zırhlıdan, hangi
ekipten, hangi yerden ne şekilde geldiler, kim bunu yaptı? Bunu
yapanlar paralelci midir yoksa asli görevliler midir, kim yapıyor bunu,
kim bu provokatörler?
Cizrenin, her gün bir evladını orada güvenlik
güçlerinin zırhlı araçlarından atılan kurşunlarla
vermeye tahammülü yoktur, çok açık söylüyorum. Bugün bütün Cizreliler,
yediden yetmişe kadar bütün sivil toplum örgütleri, bütün duyarlı
insanlar, vicdan sahibi olan insanlar bunu protesto ettiler Cizrede. Peki,
adalet nerede burada? Savcılık bunun neresinde? Savcılık,
böylesi bir durumda bir yanlış varsa
Ve AK PARTİ döneminde
öldürülen çocuk sayısının da 200 olduğunu bu arada
belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) Burada, adaleti siz
yaşam hakkının ihlalinde sağlayamadıktan sonra
cezaevlerinde neyi sağlayabilirsiniz? Bütün mesele budur. Bunun ortaya
çıkarılması için Sayın Bakanın da açıklama
yapması gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 3. Maddesinin (j) bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Köktürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza
İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidarı döneminde tutuklu ve hükümlü mevcudunun 59 binlerden
159 binlere çıktığı, 2 bini aşkın mahkûmun
cezaevlerinde öldüğü ve yine 50yi aşkın mahkûmun intihar
ettiği, ısınma, beslenme ve yaşam kaynağımız
olan suyun kullanılmasına kadar pek çok sorunun
yaşandığı ve cezaevlerindeki mahkûmların sağlık
hizmetlerinden yararlanamadığı
Böylesine önemli bir kanun
tasarısını, aslında çözüm getirmesi gereken bir düzenlemeyi
görüşüyoruz. Ancak, maalesef, görüşmekte olduğumuz 616 sıra
sayılı Yasa Tasarısı, bu sorunları çözmenin ötesinde,
ceza infaz kurumlarının temel yapısında birtakım
değişiklikler yaparak sorunları daha da artıran, daha da
derinleştiren bir düzenleme paketi olarak karşımıza
çıkmış bulunuyor. Bu düzenlemeye, bu pakete
baktığımızda, cezaevlerindeki dış güvenliğin
tıpkı iç güvenlik gibi İçişleri
Bakanlığından alınarak, Jandarma Genel
Komutanlığından alınarak Adalet Bakanlığına
devredildiğini, Adalet Bakanlığı bünyesinde iç güvenlik,
dış güvenlik ve müdahale birimlerinin oluşturulduğu,
oluşturulan bu iç güvenlik, dış güvenlik müdahale birimlerine
kanundaki belli şartların gerçekleşmesi hâlinde ve yine verilen
emrin ifası sırasında aktif ve pasif direniş hâlinde zor
kullanma yetkisinin verildiği, zor kullanma yetkisini kullanma derecesinin
ve sorumluluklarının cumhuriyet başsavcılarına
bırakıldığı pek çok düzenlemenin bu pakette yer
aldığını görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, maalesef, bu düzenlemeler aslında cezaevlerinde
yaşanan sorunların ve bunların izlenmesini, denetlenmesini
kolaylaştıran düzenlemeler olarak değil, sorunları
derinleştiren düzenlemeler olarak karşımıza
çıkmış bulunuyor.
Öncelikle, cezaevlerinin
dış güvenliğinin tıpkı iç güvenlik gibi Adalet
Bakanlığına bağlanması çifte denetim
mekanizmasını ortadan kaldırarak Adalet
Bakanlığının bünyesinde cezaevlerinde bir denetim
zafiyetinin oluşmasına yol açacak bir sorun olarak görünüyor. Önceden
Jandarma Genel Komutanlığı ve İçişleri
Bakanlığı, Adalet Bakanlığından
bağımsız bir birim olarak cezaevleri güvenliğinde ve
denetiminde söz sahibiyken, maalesef bu denetim sadece tek bir organın,
tek bir kurumun şahsında ve sıfatında birleştiriliyor.
Yine, iç güvenlik
birimlerine, dış güvenlik birimlerine ve müdahale birimlerine
maalesef kanunda gösterilen şartlarda aktif ve pasif direniş hâlinde
zor kullanma yetkisinin verilmesi, bu yetkinin kullanılması
sırasında bu hakkın kötüye kullanılması ve hatta
aşırı şiddet uygulanması gibi sorunları
beraberinde getiriyor. İşte, böyle önemli sorunların beraberinde
getirildiği bir süreçte aslında cezaevlerinin denetimlerinin cezaevi
izleme kurulları kanalıyla daha da olağan hâle getirilmesi, daha
da etkin ve işlevsel hâle getirilmesi gerekirken, maalesef cezaevleri
izleme kurullarının yapısı nedeniyle bunun pek
olanaklı olmadığı, mümkün olmadığı
açıkça görülüyor.
Az önce Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Levent Gökün ifade ettiği gibi, Türkiyede maalesef
cezaevleri izleme kurulları, Adalet Bakanlığının
kontrolündeki, illerdeki adalet başkanlık divanı
tarafından, illerdeki adalet divanları tarafından yerine
getiriliyor yani seçimler onlar tarafından gerçekleştiriliyor.
Değerli arkadaşlar, 2010 yılında
yapılan referandumdan sonra maalesef Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Adalet Bakanlığının ikinci
müsteşarlığına dönüştürülmüş durumda. Adalet
Bakanlığının ikinci müsteşarlığına
dönüştürülen HSYKdan sonra illerdeki adalet komisyonları ve
başkanlıkları tamamen Adalet Bakanlığının
kontrolüne girmiş durumda.
Şimdi, bir taraftan iç denetimi ve dış
denetimi tamamen tek bir kurumda, Adalet Bakanlığında
birleştiriyoruz, diğer taraftan bunun denetimini yapacak izleme
kurullarını da tekrar Adalet Bakanlığının
kontrolünde olan adalet komisyonlarına bırakıyoruz. Yani hem
icrayı yapacak, uygulamayı yapacak organ ile denetimi yapacak
organı, görüntüde olmasa bile aslında gerçekte tek bir sıfatta,
tek bir kurumda birleştiriyoruz. Bunun demokrasiyle bir ilgisi yok
Sayın Bakanım. Yani dolayısıyla bu düzenleme cezaevindeki
sorunları daha da artıracaktır.
Bunun dışında, zor kullanma yetkisini
cumhuriyet başsavcılıklarına bırakıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün cumhuriyet
başsavcıları maalesef cumhuriyetin savcıları
değildir. Bugün cumhuriyet başsavcıları, Adalet
Bakanlığının ve iktidarın dışında
doğrudan Cumhurbaşkanının savcısı hâline
gelmiştir. Geçtiğimiz günlerdeki 17 ve 25 Aralık soruşturmalarında
açıkça görüldüğü üzere
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -
aklama
kararları veren cumhuriyet başsavcıları bugün cumhuriyetin
savcısı değil, Cumhurbaşkanının
savcısıdır ve zor kullanma yetkisi de cezaevlerinde
doğrudan cumhuriyet savcıları tarafından değil,
Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacaktır. Bunun da
demokratik rejimle ve hukuk devletiyle bir ilgisi ve alakasının
olmadığını düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Köktürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3. Maddesinin 1. Fıkrasının c)
bendinde bulunan ile şoförü ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Genel Kurulun takdirine bırakıyor
efendim Komisyon.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutuyorum?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Şoför yardımcı hizmet
sınıfından olup dış güvenlik görevlisi olarak
değerlendirilemez.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 4. Maddesinin başlığının
Kurumlarda güvenlik hizmetlerinin yürütülmesinde gözetilecek ilkeler
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
İhsan Köktürk Aytun
Çıray
Uşak Zonguldak İzmir
İsa
Gök Gürkut
Acar Muharrem
Işık
Mersin Antalya Erzincan
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 4 üncü maddesinde yer alan göz önünde bulundurulur. ibaresinin esas
alınır. şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak
Kemal
Aktaş Erol
Dora İdris
Baluken
Van Mardin Bingöl
BAŞKAN Komisyon kabul ediyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN AHMET İYİMAYA
(Ankara) İştirak etmiyor efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurunuz efendim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet Bakanlığıyla ilgili bir kanun
tasarısını görüşüyoruz. O nedenle, adaletin rafa
kaldırıldığı Bingöldeki gelişmelerle ilgili
Genel Kurulu bilgilendirmek istiyorum.
Demin Hasip Bey burada Cizrede yaşananlarla ilgili
birtakım bilgiler aktardı. Bingölde de şu anda aynı
güçlerin, aynı karanlık merkezlerin devlete sırtını
dayayarak birtakım arayışlar içerisinde olduğunu vurgulamak
istiyorum. Son iki aydır Bingölde devlet, devlet olmaktan
çıkmış, devlet içerisinde birtakım yapılanmalar ya da
bazı kişiler sırtını devlete yaslayarak âdeta Bingölü
karanlık cinayetler merkezi hâline getirmek için özel bir uğraş
içerisindeler. Ve bu konuda da ne Adalet Bakanlığının ne de
Hükûmetin hiçbir duyarlılığını biz görmüyoruz.
İki aydır burada Bingöl Emniyet Müdürüne yönelik yapılan suikastın
failleri kimdir diye soruyoruz, o suikastla birlikte Genç Köprüsünde
yargısız infaz edilen 4 gencin katilleri kimdir diye soruyoruz. Bir
devlet düşünün ki emniyet yetkililerine kurşun sıkmış
olanları saklıyor, emniyet müdürüne suikast yapanları
saklıyor, olayla hiçbir ilgisi olmayan 4 vatandaşın
yargısız infaz edilmesiyle ilgili suspus oluyor ve bir devlet
düşünün ki emniyet müdürü, valisi, oradaki askerî yetkilisi, buradaki
İçişleri Bakanına, Başbakana yalan yanlış
bilgiler aktarıyorlar. Başbakan, Cumhurbaşkanı, İçişleri
Bakanı çıkıp Bingöldeki olayla ilgili, aradan bir saat
geçtikten sonra Suçlular cezalandırılmıştır. diye
yargısız infazı meşrulaştırıyor.
Beş dakikalık bir sınır olduğu
için bunu diğer önergede de konuşacağım çünkü artık bu
durumu mahkeme başkanı, mahkeme hâkimi bile kabullenmeyecek bir
duruş ortaya koymaya başladı. Böylesi bir durumla
karşı karşıyayız. Hâlâ bu emniyet müdürünün, valinin,
Genelkurmay, askerî yetkilinin niye Başbakanı, İçişleri
Bakanını bu şekilde yönlendirdiğine dair tek bir
soruşturma bile yapılmadı. Böyle bir anlayış olur mu?
Bakın, bu emniyet müdürüne yönelen suikastı
açığa çıkarmadığınız için yaklaşık
bir iki hafta sonra da çevik kuvvet şube müdürüne yönelik bir silahlı
saldırı gerçekleşti. Bütün medya organları PKK çevik
kuvvet şube müdürüne silahlı saldırıda bulundu. diye
manşetler attı. Hemen iki gün sonra Bingöl Valisi olayın PKKyle
bir ilgisi olmadığını, kazaen ne anlama geliyorsa onu da
bilmiyoruz- meydana gelmiş bir olay olduğunu açıkladı.
Ondan iki gün sonra da yine aynı resmî yetkililer, oradaki çevik kuvvet
şube müdürünün, bir korucunun eşiyle gönül ilişkisi olduğu
için o korucu tarafından vurulduğunu söyledi. Bu kadar kendi
içerisinde büyük bir çatışma, güç çatışması içerisine
giren bir devlet yapılanmasından bahsediyoruz ve bütün bunlar
Bingölde sümen altı ediliyor. Ankarada siz nasıl buranın
karanlık dehlizlerine gömmek istiyorsanız, o şekilde Bingölde
de, Bingölün karanlık dehlizlerine bu devlet içerisindeki faili meçhul
cinayetler bir şekilde ötelenmeye çalışılıyor.
Burada özellikle Bingöl Savcısının ve
Bingöl Emniyet Müdürünün özel bir gayret içerisinde olduğunu vurgulamak
istiyorum. Bingöl Savcısı bütün bu olaylarla ilgili, ilgisi olmayan
partili arkadaşlarımızı gözaltına alma
kararlarını çıkartmış, Bingöl emniyeti de hukuksuz bir
şekilde önüne gelen partililerimizi, üniversiteli öğrencileri
gözaltına almaya başlamıştır. Sayın Adalet
Bakanına da o dönemde telefonla ben ulaştım. Bir parti meclisi
üyemize iki gün boyunca avukat görüşü, yakınlarının
görüşü yaptırılmadan ameliyat olacak seviyede işkence
yapıldı. Hastanede doktorun Hayati riski vardır. demesine
rağmen, hastaneden alınıp, parti meclisi üyesi
arkadaşımız zorla mahkemeye, karakola götürüldü ve Adalet
Bakanının bu konuyla ilgili bilgisi olmasına rağmen bu
yaşanan hukuksuzlukla ilgili tek bir idari soruşturma bile
başlatmadığını burada vurgulamak istiyorum.
Ben, özellikle bu konuda söyleyecek başka sözler
olduğunu vurguluyorum, bir sonraki önergede de konuşmamı
tamamlayacağım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 4. Maddesinin başlığının
Kurumlarda güvenlik hizmetlerinin yürütülmesinde gözetilecek ilkeler
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem Işık (Erzincan) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Işık. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Bakanım, konuşmama başlamadan
önce, Erzincanda biliyorsunuz yeni bir hapishane yapıldı, daha
bitmedi gerçi ama hapishanenin eksikleri çok fazla; şu anda geçici kabulü
yapıldı ama eksikleri çok fazla. Personel
açığımız çok; araç yok, araç eksiği var;
sağlık personeli eksiği var, zaten aile hekimi gelip
bakıyor, onda sıkıntı var; şu anda üçerli ranzalar
yapmaya başladılar, herhâlde sayı 1.000e çıkarılacak.
Dolayısıyla, acilen önce araç, personel ve sağlık personeli
yönünden de eğer yardımcı olursanız çok seviniriz. Tabii,
hapishanenin açılmasını istemezdik ama yapıldı,
oradaki hemşehrilerimiz de rahat etsin, çalışanlarımız
da rahat etsin.
Sayın Bakanım, tabii, Erzincana 5 katrilyonluk
bir yatırım yapılmış. O yatırım, işte,
bir cezaevi, bir de adliye, diğerlerinin hepsi TOKİden, yollardan,
şuradan buradan harcanan paralar yani Erzincana yapılan -devletinki- cezaevi ile adliyeden
başka bir şey yok.
Sayın Bakanım, 19/11/2014 tarihinde burada
konuşma yapmışım, o zaman 155.863 tutuklu ve hükümlü
varmış; bugün itibarıyla, 7/1/2015 itibarıyla -biraz önce
aldım arkadaşlardan- 159.452 tutuklu ve hükümlü var yani kırk
dokuz günde maşallah, fabrika gibi çalışıyorsunuz- 3.589
kişiyi tutuklamışsınız ya da hüküm, ceza vermişsiniz.
Erzincanda geçen hafta ufak bir gerginlik oldu -hiç istemediğimiz
şey- hemen en ufak bir şeyde 11 kişiyi içeri attınız, tutuklandılar,
11 kişi gitti.
Daha önce söylemiştim, 28 bin kişi
uyuşturucudan, 27 bin kişi hırsızlıktan, 27 bin
kişi cinayetten yatıyor. Bu da zaten ülkenin aslında
ekonomisinin ne duruma geldiğini gösteren bir şey.
Tabii, cezaevlerindeki gönüllü mahkûmlar gardiyanlar,
oradaki çalışanlar. Bunların sıkıntılarına
ufak tefek bir düzeltme yapmışsınız ama biz, özellikle
cezaevlerini gezen Komisyon olarak bunların yetersiz olduğunu
Orada
çalışan insanların, özellikle bu gardiyanların ne
bayramları var ne yılbaşıları var ne bir resmî tatil
günleri var, hiçbir günleri yok, her gün orada sürekli
çalışıyorlar, on iki saat çalışıyorlar, çoğunun
psikolojisi bozuk. Tamam, içlerinde, gerçekten, orada insanlığa
yakışmayan muamele yapan insanlar da var. Bir söz var biliyorsunuz,
bir uyuzlu dana bir ahırı batırır ama diğer, orada
normalde görev yapmak isteyen ama ekonomik olarak sıkıntı içinde
olan, psikolojisi bozuk insanlar var, bunlara yapılan bu
iyileştirmenin yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Bu konunun da
gözden geçirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Biz geçen haftalarda cezaevi komisyonu olarak
Eskişehir Cezaevine gittik. Cezaevinde bir yangından dolayı
isyan çıktığı için herkesle görüşemedik ama
kadınlarla ve çocuklarla görüştük, bir de LGBTli olan mahkûmlarla
görüştük. Orada gördüğümüz şeyler gerçekten içler
acısı.
Sayın Bakanım, özellikle size göstermek
istiyorum: Şu çocuk
Bakanım bakmıyor.
Sayın Bakanım, şu resmi görmenizi
istiyorum, basında çıktı. Bunlar, Eskişehirde içeride
mahkûm yatan çocuklar. Şu çocuğa -basında
çıktığı için gösteriyorum, 3 yaşında bu çocuk- soruyoruz,
diyoruz ki: Büyüyünce ne olacaksın? Ne diyor biliyor musunuz o çocuk?
Büyüyünce evleneceğim, kocamın boynunu keseceğim.
İşte, hapishanedeki bu çocuklar bu psikolojiyle yetişiyorlar. Bu
çocuk 3 yaşında. En azından devlet olarak
Ha, orada sağ
olsun, Tepebaşı Belediyemiz, Kazım Kurt ağabeyimiz orada
çok iyi hizmetler veriyor, hediyelerini götürdü, bezlerini veriyor,
mamalarını vermeye çalışıyor ama bunlara kreş
lazım, bunların orada kalmaması lazım. Bu çocuk o lafı
söylüyor, hepimiz orada gerçekten psikolojisinin ne kadar bozuk olduğunu
gördük. Çocuğun ağzından çıkan laf bu, 3
yaşındaki çocuk Büyüyünce evleneceğim, kocamın boynunu
keseceğim. diyor. Bu çocuklar orada yaşadığı zaman
yarın bu ülkede ne olacağı, nasıl bir izden gideceği
belli. Siz zaten alıştınız, tuttuğunuz içeri.
Artı, kocası
aynı şekilde tutuklu ama kocasında ileri derecede böbrek
yetersizliği var, böbrek yetersizliğinden dolayı hastanede
yatıyor, hareket edemiyor, ondan dolayı da ranzaya bağlı
bir şekilde yatıyor. İçeride onun da artık tutuklu
kalmasının ne anlamı var bilmiyorum.
Bir de, son olarak şunu söyleyeyim, zamanım
kalmadı yine, LGBTli tutuklular diyorlar ki: Biz artık bu
işten vazgeçtik, bundan sonra artık hiç şey yapmak istemiyoruz
ama günahlarımız affolsun diye burada Kuran-ı Kerim
öğrenmek istiyoruz, dinî bilgi almak istiyoruz ama biz imamların
karşısına gittiğimiz zaman bize çok kötü
davranıyorlar, bize hiçbir hizmet vermiyorlar, bize oradaki
bakış açıları çok kötü. Artı, orada özellikle
başka mahkûmların LGBTli tutuklulara çok kötü
davrandıklarını ve onların yanına gitmek için
çeşitli numaralar yaptıklarını anlatıyorlar.
Cezaevlerinde yapılması gereken şey, özellikle bunlarla ilgili
ayrı bir cezaevi yapılması, bunların aynı yerde
değil, hepsinin ayrı olarak tutulması gerektiğini
düşünüyoruz.
Tabii, çıkan bu maddelerde yine o gardiyanların
bir sorununun çözülmediğini göreceğiz, keşke onların
sorunları daha iyi çözülse.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 4üncü madde kabul edilmiştir.
Otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.07
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Muharrem IŞIK (Erzincan)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
5inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 5. Maddesinin 3. Fıkrasındaki
kampüslerdeki ibaresinin yerleşkelerdeki kampüslerden ibaresinin
yerleşkelerden şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Nurettin Demir Ali İhsan Köktürk
Uşak Muğla Zonguldak İsa Gök Aytun Çıray Gürkut Acar
Mersin
İzmir
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 5 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak Kemal Aktaş Erol Dora İdris
Baluken
Van
Mardin Bingöl
BAŞKAN
Komisyon bu sön önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Baluken, buyurunuz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin, Bingölde
yaşananlarla ilgili durumu özetlemeye
çalışmıştım. Hemen hafıza canlansın diye
tekrar altını çizerek ifade edeyim. Bingöl Emniyet Müdürü ve ekibine
yönelik bir suikast yapıldı, gözaltına alınan ya da
tutuklanan tek bir kişi yok bu olayla ilgili. 4 genç Genç Köprüsünde
yargısız infaz edildi, katledildi, bununla ilgili tek bir
gözaltı ya da tutuklama yok. Ondan kısa bir süre sonra çevik kuvvet
şube müdürü silahlı saldırıya uğradı, tek bir
gözaltı ya da tutuklama yok. Bütün bunların üzerinin örtülmesine
yönelik bilinçli bir çaba var, hem Bingöl emniyetinde hem de Bingöl
savcısında.
Bakın, demin
bahsettiğim, haksız yere gözaltına alınıp
işkenceden geçirilen ve yüz kemikleri kırıldığı
için ameliyat olmak zorunda kalan parti meclisi üyesi
arkadaşımız geçen mahkemede, ilk mahkemede serbest
bırakıldı. Mahkeme hâkiminin orada ifade ettiği cümleleri
size aktarmak istiyorum. Olay anını gösteren güvenlik kamera
görüntüleri medyaya yansımış olmasına rağmen, bu
görüntülere ilişkin bir detaylı inceleme sonucunun olayın
üzerinden üç ay gibi bir süre geçmesine rağmen dosyaya
konmadığını ve dolayısıyla, olayın bu
hâliyle vahim bir boyutta olduğunu mahkeme başkanı
değerlendirmiş. Şüphelilerin telekomünikasyon yoluyla
iletişiminin tespitine ilişkin belgelerin TİBden olayın
hemen akabinde gönderilmiş olmasına rağmen yine uzun bir süre
boyunca buna ilişkin bilirkişi raporunun dosyaya
yansıtılmadığı
Ben bu Genel Kurulda da olayla ilgili
kriminal inceleme sonuçlarını falan da söylemiştim. Yani özcesi,
aradan üç ay geçmesine rağmen ne kriminal inceleme bulguları ne
telefonla ilgili birtakım iletişim bilgileri ne de MOBESE kamera
görüntüleri doğru dürüst dosyaya konmamış. Bilinçli bir
şekilde, bu dosyayı takip eden savcı tarafından bu
olayların üzeri örtülmeye çalışılıyor ve bu savcı
bütün bunlar yetmiyormuş gibi halk üzerinde terör estirmeye devam ediyor.
Her gün Bingölde DBP, HDP il yöneticileri, üniversite öğrencileri âdeta
kapıları kırılırcasına ev baskınlarına
maruz kalıyorlar, gözaltına alınıyorlar,
tutuklanıyorlar. Böyle bir yerde adaletten de sosyal devletten de hukuk
devletinden de bahsetmek mümkün değil.
Sayın Adalet Bakanı burada ama ben tüm Hükûmete
seslenmek istiyorum. Buna göz yuman Bingöl Valisi başta olmak üzere Bingöl
Emniyet Müdürü ve Bingöl savcısının bu olayın üzerini neden
bu kadar telaşla örtmek istediğine dair acil olarak bir idari
soruşturma açılmalıdır. Başbakanı,
Cumhurbaşkanını, İçişleri Bakanını yalan
yanlış bilgilerle yönlendirmeye çalışan bir mekanizma
mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Bunu ortaya
çıkarmadığınız zaman buradan çıkıp paralel
birtakım yapılanmaların faaliyeti dediğinizde hiçbir
inandırıcılığınız kalmaz. Halk üzerindeki bu
uygulanan gözaltı ve tutuklama, baskı terörünün bir an önce sonlandırılması,
üniversite öğrencilerinin eğitim hakkını gasbedecek
uygulamaların bir an önce kaldırılması, Bingöldeki mevcut
-faili malum bizce- olayların açığa
çıkarılmasıyla ilgili bir süreç yürütülmelidir.
Biz açık bir şekilde uyarıyoruz. Cizrede,
Yüksekovada, Bingölde, Urfada şu anda Hükûmetinizin sorumluluğu
altında ve bilgisi dâhilinde karanlık birtakım işler
çevriliyor. Orada âdeta bütün kent merkezlerini kan gölüne çevirmek isteyen
birtakım yaklaşımlar ortaya konuyor. Bunlarla ilgili acil
tedbirlerin alınması gerektiğini tekrar ifade ediyorum.
Özellikle de tekrar altını çizerek vurguluyorum: Bu dosyalarla ilgili
olayın üstünü örtmeye çalışan savcının da derhâl
görevden alınması gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 5. Maddesinin 3. Fıkrasındaki kampüslerdeki
ibaresinin yerleşkelerdeki kampüslerden ibaresinin
yerleşkelerden şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin Demir (Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demir, buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN DEMİR (Muğla) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; adaletin ve hukukun iyice
sorgulandığı, ayaklar altına alındığı
bir Türkiyede Adalet Bakanlığının bir düzenleme
yasasını görüşüyoruz. Ben de 5inci madde üzerine söz
aldım.
Sahi, gerçekten, Sayın Bakan, ne oluyor? Hukuk,
adalet, evet, bu kadar darbe aldı Türkiyede ama Bingölde ne oluyor,
Cizrede ne oluyor, doğuda ne oluyor? Güvenlik bu kadar zafiyet
gösterdiğine göre ciddi sorunlar var Türkiyede. Yani, bir açıklama
yapmanız gerekir, gerçekten huzursuz oluyoruz. Batıda 3 kişi
sokakta yürümeye kalkışsa, bir toplantı yapmaya
kalkışsa coplarla falan çıkıyorsunuz
karşısına, kafasını, gözünü kırıyorsunuz ama
doğuda kan gövdeyi götürüyor, Hükûmetten ses çıkmıyor. Ne
ilginçtir!
Sayın Bakan, Sayın Başkan; ben 5inci
maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önergenin kabul edilmediğini
gördüm. Eğer size Osmanlıca teklif etseydik kabul mü edecektiniz? Ben
çok merak ediyorum yani öz Türkçede kampüs uygun bir kelime mi?
Yerleşke diyoruz, Türkiyede kullanılıyor, üniversitelerde
kullanılıyor, çok saygın bir kelime. Yani cezaevleri kampüsü
uygun bir terim mi? Yani, madem öyle, onu Osmanlıcaya çevirin, daha da iyi
olur. Yerleşke oldukça güzel bir Türkçe. Keşke bu terimlerin
çoğunu kullanabilsek.
Tabii ki bu yasayla birlikte 34 bin civarında yeni
personel alınacak, yeni müdürler, müdür yardımcıları
alınacak. Umarım, Millî Eğitim Bakanlığının
okul müdürü atamaları, şube müdürü atamaları gibi olmaz
Sayın Bakan, liyakata uygun, gerçekten hak eden insanların buraya
atanması konusunda gayret ve çaba gösterirsiniz, biz de
alkışlarız. Eğer böyle olmazsa vay hâline o cezaevindeki
insanların. Eğer AKP yandaşları atanacak olursa bu ülke
bundan sonra daha büyük sıkıntılar yaşayacaktır.
Geçen hafta Eskişehirde H tipi cezaevine gittik.
Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevleri İnceleme ve İzleme
Komisyonu olarak bugüne kadar 150den fazla cezaevinde 1.500 dolayında
mahkûmla görüştük. Ben özellikle teşekkür ediyorum, bizi, milletin
vekilini ilk defa adam gibi karşıladılar. Kendilerine özellikle
buradan -hem Bakanlığınız nezdinde de belirtmek istiyorum-
teşekkür ediyorum. Ama içeride özellikle cinsel tercihi farklı olan
insanların gerçekten çok mağdur olduğunu görüyoruz. Bunu
Türkiyede birçok cezaevinde de görüyoruz. Kur'an kursuna gitmek istiyorlar,
gidemiyorlar; kitap okumak istiyorlar, okuyamıyorlar; spor yapmak
istiyorlar, yapamıyorlar; açık cezaevine nakledilme hakları
doğmuş ama cinsel tercihlerinden dolayı gönderilmiyorlar. Bu
ayrımcılığa -bu, tabii, birçok alanda var da bu çok tipik-
bir çözüm getirmek gerekiyor Sayın Bakan.
Ben özellikle her gittiğim yerde yemek listesi
isterim Sayın Bakan. Bakın, çok da güzel bir menü ama -sarıyla
da işaretlediğim gibi- haftanın bir günü zeytin veriyorlar, bir
günü, o da 3 tane, 1 tane de elma veriyorlar. Sayın Bakan, biz zeytin
üreten bir ülkeyiz. Zeytinyağımız bol, zeytinimiz ucuz. Nar
istediğiniz kadar, dalında, tanesi 4 kuruş yani kilosu 20-25
kuruşa, alan yok. Lütfen, bir tamim iletin ve diğer yatılı
okullar, askerî birlikler ve toplu yiyeceklerin olduğu yerde kendi yerli
malı üretimlerimizi arttıralım. Yani, çiftçimize de büyük
katkı sağlanmış olur.
Sayın Bakan, özellikle diyoruz ki: Cezaevleri bir
hapishane değildir ama söylemde öyle değil maalesef.
İşkencenin ganisi orada. Özellikle, Antalyada genç bir
kardeşimiz işkenceden geçirildi, dört gün özellikle açlık grevi
yaptı. Cumhuriyet savcılığına müracaat da ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN DEMİR (Devamla) - Ve bu tür
işkenceler maalesef artıyor, sık sık da Türkiye'de bu
işkence olaylarını ve bunların
çığlıklarını duyuyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde üç önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 2. Fıkrasında bulunan
en az üçer ibaresinin madde metninden çıkarılmasını yerine
yeteri kadar ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Bülent
Belen Yusuf
Halaçoğlu
Konya Tekirdağ Kayseri
Murat
Başesgioğlu Alim
Işık
İstanbul Kütahya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 6. Maddesinin 1. Fıkrasındaki
"İç güvenlik daire başkanlığı ile dış
güvenlik" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını
3.fıkrasının ise aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Kanunda belirtilen güvenlik hizmetlerinin
yerine getirilmesinden Daire başkanlığı sorumludur"
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
İhsan Köktürk İsa
Gök
Uşak
Zonguldak
Mersin
Aytun
Çıray Gürkut
Acar
İzmir
Antalya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 6 ıncı maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder Hasip Kaplan
Iğdır İstanbul
Şırnak
Kemal Aktaş Erol Dora
Van Mardin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Baluken, buyurunuz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bundan
tam iki yıl önce, 9 Ocakta, Parisin orta yerinde, Avrupanın
göbeğinde 3 Kürt devrimci kadını çok hunhar bir şekilde
katledildi. Tarihe Paris katliamı olarak geçen bu katliamda Sakine
Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan, çok acımasız bir
şekilde, bütün insanlığın vicdanını kanatacak
şekilde katledildiler. O günden bugüne kadar Türkiye Cumhuriyetinin
mevcut Hükûmeti ya da Adalet Bakanlığı bu cinayetin
açığa çıkması için, bu cinayetin bütün arka
planının tarih önünde ortaya çıkması için -deyim
yerindeyse- hiçbir girişimde bulunmadılar. Cinayetle ilgili,
biliyorsunuz, daha sonra Ömer Güney adında bir zanlı yakalandı.
Bu zanlının daha önce Türkiyede belli
bağlantılarının olduğu, cinayetten hemen önce haftalar
boyu defalarca Türkiyeye gelip gittiği, burada muhtemelen cinayetin
planlamalarının da tartışıldığı önemli
görüşmeler yaptığı, yüzlerce telefon görüşmesi
yaptığı bilgisi sabit olmasına rağmen bugüne kadar
Ömer Güneyin Türkiyedeki bağlantılarıyla ilgili ne Adalet Bakanlığı ne de AKP Hükûmeti tek
bir bilgiyi açığa çıkarıp kamuoyuyla paylaşamadı.
Fransa Hükûmeti ile ilgili Fransız bakanlıklarıyla bu konuda
herhangi bir görüşme bugüne kadar yapılmadı ya da
yapıldıysa olayı ortaya çıkarmaya yönelik bir çabanın
olduğuna dair tek bir bilgi kırıntısı maalesef bizimle
paylaşılmadı, Türkiye halkıyla paylaşılmadı.
Biz, özellikle 2nci yılı dolan bu Paris
katliamının bütün sorumluluğunun, bu anlamda, öncelikle
Fransız Hükûmetine ve kendi vatandaşının cinayetini
araştırmayan AKP Hükûmetine ait olduğunu açık bir şekilde
vurguluyoruz. Çünkü özellikle bu dönem içerisinde zanlıya ait bazı
ses kayıtları medyaya yansıdı. Bu ses
kayıtlarını kim, nasıl ele geçirmiş, kim, nasıl
sızdırmış, bunlar çok rahatlıkla ortaya
çıkarılabilirdi.
Yine, medyada, özellikle MİTin içerisinde
düzenlenmiş olan bazı belgelerin çarşaf çarşaf servis
edildiğini biliyoruz. Bu belgelerin nasıl düzenlendiği, kurumsal
olarak MİTin tamamını mı kapsadığı,
MİT içerisinde farklı bir örgütlenmeyi mi kapsadığı
idari soruşturmayla çok rahat bir şekilde ortaya
çıkarılabilirdi. Ancak, bugüne kadar medyaya bile konu olan
gelişmelerle ilgili, Paris katliamıyla ilgili AKP Hükûmeti ve Adalet
Bakanlığı büyük bir duyarsızlık içerisindedir. Bu
cinayeti planlayanlar kimlerdir? Bu katliamın arkasındaki ülkeler
kimlerdir, bağlantıları nedir? Türkiyede devlet içerisindeki
birtakım kurumsal yapıların bu cinayette, bu katliamdaki
rolleri, payları nedir? Bunların bir an önce açığa
çıkarılması gerektiğini buradan vurgulamak istiyoruz.
Özellikle bu katliamın yapıldığı
süreçte çözüm sürecinin ilk adımlarının
atıldığını tekrar Genel Kurula
hatırlatıyorum. Bu yönüyle aslında çözüm sürecini bitirmeyi
hedefleyen, insanlık dışı, hunharca bir katliamla, bir
kadın katliamıyla karşı karşıya olduğumuzu
tekrar ifade etmek istiyorum. Eğer AKP Hükûmeti çözüm süreciyle ilgili bir
samimiyet taşıyorsa, henüz işin başından beri çözüm
sürecini bitirmeyi amaçlayan böylesi bir kanlı planlamanın bütün
detaylarını ortaya çıkarıp kamuoyuna, Türkiye halkına
gerekli bilgileri aktarmak zorundaydı diye düşünüyoruz.
Bu konuyla ilgili özellikle Adalet Bakanından da
2nci yıl dönümüne yaklaştığımız bugünlerde bir
açıklama beklediğimizi, bir soruşturma dosyasının olup
olmadığının bilgisinin paylaşılmasını,
soruşturma dosyası varsa bugüne kadar gelinen aşamanın ne
olduğunu, eldeki bilgilerin, verilerin ne olduğunu tüm Türkiye
halkıyla paylaşmasını talep ediyoruz. AKPyi de çözüm
sürecini bitirmeyi hedefleyen bu katliamların üzerini örtmeye değil,
bir an önce açığa çıkarmaya buradan tekrar davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 6. Maddesinin 1. Fıkrasındaki
"İç güvenlik daire başkanlığı ile dış
güvenlik" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını 3.
fıkrasının ise aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Kanunda belirtilen güvenlik hizmetlerinin
yerine getirilmesinden Daire başkanlığı sorumludur"
Dilek
Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Acar, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının
6ncı maddesiyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiyede her alanda ciddi sorunlar var değerli
arkadaşlarım, cezaevleri de bunların dışında
değil. Ancak önümüzdeki tasarıyla bu konuda sorunlara ciddi bir çözüm
getirileceğini söylemek de mümkün değil. Cezaevlerinde insanlar
neredeyse balık istifi şu anda, sırasıyla yatıyorlar,
üç vardiya yataklar dolu. Bu sıkıntıların içerisinde
cezaevlerinde sağlıklı bir ortam olmadığı gibi
bundan sonra uygulanan rehabilitasyon hizmetleri de nitelikli şekilde
verilmediği için cezaevindeki çocuklar yeniden suça itiliyor, çok
sayıda çocuk cezaevlerinde işledikleri suçlar nedeniyle yeniden
cezaevine dönmek zorunda kalıyor. Çocuklar için sağlıklı
ortam oluşturulamadığı, yeteri kadar denetim
yapılamadığı için de maalesef cezaevindeki çocuklar yeni
suçların da hedefi oluyorlar ve bu, insanların vicdanını
yaralayan bir olay olarak Türkiyede devam edip gidiyor.
Hasta ve tutuklu mahkûmların yaşadıkları
sıkıntıları da hep beraber biliyoruz değerli
arkadaşlarım. Ölüm anına gelinceye kadar cezaevinden tahliye
edilmeyen hasta ve tutuklular gördük maalesef ve bunlar çıktıktan
birkaç gün sonra öldüler. Bakanlığınızın
sağlık hizmetleri konusunda yeteri kadar dikkatli ve tedbirli
olduğu ve özen gösterdiği söylenemez.
Cezaevlerinin güvenliğiyle ilgili yeni bir
düzenlemeye gidiyoruz burada. Bu sorunların çözümü konusunda da bir
adım attığımızı söylemek mümkün değil. Yeni
bir sistem getiriliyor, yani jandarma devre dışı kalacak, Adalet
Bakanlığı tek söz sahibi duruma gelecek. 6ncı madde de
bununla ilgili. Cezaevinin iç güvenliği için iç güvenlik daire
başkanlığı, dış güvenliği için de
dış güvenlik daire başkanlığı getiriliyor ve yeni
bir sistem oluşturuluyor. Fakat bundan da gene birtakım
sıkıntılar ortaya çıkabilecektir.
Değerli arkadaşlarım, bizim
arkadaşlarımız muhalefet şerhinde de yazmışlar.
Cezaevlerinde hak ihlalleriyle ilgili ciddi şikâyetler var, ciddi
sıkıntılar var. Bunların kontrolünde şimdi tek söz
sahibi Adalet Bakanlığı olacak. Oysa
baktığımız zaman, Adalet Bakanının
geçmişteki uygulamaları dikkate alındığında
sistemde ciddi sıkıntılar yaşanacağı
açıktır.
Bakınız, yıllardır adli kolluğu
kuramadınız, hâlen emniyet ve jandarma adliye görevi yapıyor
çünkü Adalet Bakanlığı aynı eğitimi ve aynı
disiplini veremez. Ben şimdi buradan Sayın Bakana biraz önce sordum:
Yani bu iç ve dış güvenlik görevlilerini nasıl
eğiteceksiniz, hangi disiplin içinde eğiteceksiniz? Bunları
söyleyin. Bu ancak bir emniyet disiplini içinde yetiştirilebilir. O zaman
bunları emniyet sınıfına sokun. diyoruz. Olmaz.
diyorsunuz. Yani bu ne kuştur ne devedir. Bu insanlara yazıktır,
on iki saat görev yapıyorlar, fazla mesai almıyorlar ve bunu da bu
şekilde halledemeyeceğiniz bu kanunla ortaya
çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, AKPli adalet
bakanları döneminde Türkiye en fazla güven krizi yaşayan, en fazla
güvenilen kurumlar sıralamasında en dibe inen adalet kurumu
olmuştur maalesef. Maalesef adalet kurumudur, Türkiyede yargıya
güven sıfıra inmiştir. Bunun tek sorumlusu vardır
değerli arkadaşlarım, o da Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarıdır ve onun adalet bakanlarıdır. 12 Eylül 2010
referandumuyla sistemin, adaletin temeline kibrit suyu dökülmüştür.
Tamamen AKPnin iradesiyle bir HSYK oluşturulmuş, özel yetkili
hâkimler, özel yetkili savcılar eliyle Türkiye bir yarı açık
cezaevi hâline sokulmuştur. Şimdi, bu düzenlemeyle endişemiz
şudur ki Adalet ve Kalkınma Partisi önümüzdeki dönemde yeni bir
hazırlık içindedir. Ne kadar muhalifi varsa hepsini Adalet
Bakanlığının bu disiplini altında cezaevine
sokmayı planlamaktadır diye bir endişemiz var.
Maalesef yolsuzlukları,
hırsızlıkları örtebilmek için şimdi bunlardan siz
şikâyetçi görünüyorsunuz. Dün aklınız neredeydi? Dün
yaptığınız hatalar için insanlar haksız yere
özgürlüklerinden olurken, koskoca orduyu tasfiye ederken, o generalleri,
amiralleri suçsuz yere hapse atarken neredeydiniz? En azından bir özür
bile dilediniz mi, hesap verdiniz mi? Vermediniz. Ama şimdi aynı
anlayışla yeni bir şey uyguluyorsunuz.
Diliyorum ki hayırlı olur. Bundan pek
hayır gelmeyecek ama bu düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 2. Fıkrasında bulunan
en az üçer ibaresinin madde metninden çıkarılmasını yerine
yeteri kadar ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Madde kanun yapma tekniğine uygun hale getirilmek
amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının ç)
bendinde bulunan ilgili Cumhuriyet başsavcılığı
gecikmeksizin haberdar edilmek suretiyle ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını, Kurum içine girme kararı derhal
Cumhuriyet başsavcılığına bildirmek cümlesinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Yusuf
Halaçoğlu Faruk
Bal Murat
Başesgioğlu
Kayseri Konya İstanbul
Alim
Işık Bülent
Belen
Kütahya Tekirdağ
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri
Kanunu Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının g)
bendindeki "duruşmalara veya" ibaresinin ve 3.
Fıkrasındaki "ile suç teşkil etmemekle birlikte hükümlü,
tutuklu veya personel bakımından tehlike doğurabilecek"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
İhsan Köktürk Aytun
Çıray
Uşak Zonguldak İzmir
Ali
Serindağ Gürkut
Acar İsa
Gök
Gaziantep Antalya Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 7 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak
Kemal
Aktaş Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu beş
dakikalık süre içerisinde tekrar hasta tutsaklarla ilgili bazı
bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum.
Tam iki yıldır Hükûmetle
yaptığımız bütün görüşmelerde, kanser hastası
olan, felç hastası olan, tek başına hayatını idame
ettiremeyen, cezaevlerinde kalması durumunda yaşamını
yitireceği açık bir şekilde belli olan hasta, tutuklu ve hükümlülerle
ilgili birtakım sözler duyuyoruz. Demin grup başkan vekilimiz bir
soru yöneltti Sayın Adalet Bakanına, yine burada almış
olduğumuz cevabı tam iki yıldır bize söylüyorlar: Bu
konuda bir yasal düzenleme yapacağız, gerekeni yapacağız,
en kısa sürede Meclise getireceğiz, Genel Kurula getireceğiz.
vesaire ama bu arada da insanlar ölmeye devam ediyor. Yani sadece HDP
milletvekilleri değil ya da diğer muhalefet partilerinin
milletvekilleri değil aslında AK PARTİ milletvekillerinin de pek
çoğu, cezaevine uğrayan, cezaeviyle muhatap olan pek çok milletvekili
bununla ilgili durumun insanlık ayıbı olduğunu kabul
ediyor.
Bu Meclis bünyesinde çözüm süreciyle ilgili bir komisyon
kuruldu, o komisyon bir rapor hazırladı, o raporun en üstünde
cezaevinde yaşamını idame ettiremeyen hastalarla ilgili bir an
önce bir düzenlemenin yapılması tavsiye edildi. Yani kendi
milletvekillerinizin bile bu konuda tavsiye ettiği bir insanlık
ayıbında hâlâ adım atmamakta, hâlâ Gereğini
yapıyoruz, yasayı getireceğiz. oyalamasında bulunmaya devam
ediyorsunuz. Cumhurbaşkanı Bu konuda gerekli düzenlemeler
yapılmalı. diyor, Başbakan Yapılmalı. diyor,
Hükûmetten hangi bakanla muhatap oluyorsak Yapılmalı. diyor,
enteresandır, bir önceki Adalet Bakanı da bu Adalet Bakanı da
Yapılmalı. diyor ama yapılamıyor. Yani ya Hükûmetiniz
bürokrasiye söz geçiremiyor ya da diğer ihtimali buradan ahlaki olarak ben
ifade etmeyeyim. Bu büyük bir ayıptır arkadaşlar. Kanser
hastası olan, felç hastası olan, nefes alma dışında
herhangi bir fonksiyonu kalmamış olan insanları dört duvar
arasında ölüme terk etmek fiilî bir idamdır, yaşam
hakkının gasbıdır, bu açıktır.
Bakın, birkaç gün önce Lütfü Taş adındaki
bir arkadaşımızı kaybettik. Diyarbakır Cezaevinde
Lütfü Taş kalp krizi neticesinde yaşamını yitirdi.
Lütfü Taş kimdir biliyor musunuz? Habur sürecinde
Kandilden gelip, barış için bu ülkeye gelip birtakım
adımların önünü açmak isteyen bir arkadaşımızdı.
Kandilden, Haburdan Türkiye'ye gelirken Lütfü Taş, bu ülkeye
barış gelmesi için, bu ülkede toplumsal barışın
sağlanması için en temiz duygularla geldi. Siz, barış için
gelmiş olan arkadaşımızı önce cezaevine
attınız, yıllardır cezaevlerinde tutuyorsunuz, hastayken
hastaneye göndermiyorsunuz ve en sonunda, maalesef cenazesini kaldırtmak
zorunda bırakıyorsunuz. Böyle bir anlayışla ne toplumsal
barışı tesis etmek mümkün olur ne de özellikle ülkenin
demokratikleşmesi açısından bir umut yaratmak mümkün olur
diyorum.
Ben, bu hasta tutsaklarla ilgili mesainin, Adalet
Bakanlığının ve bu Meclisin birinci önceliği
olması gerektiğini düşünüyorum. Defalarca buradan da ifade ettik.
Gece yarılarına kadar bu Meclis eğer mesai yapıyorsa, en
önce halletmesi gereken sorun, insanlık ayıbı olarak hepimizin
önünde duran bu düzenlemeleri bir an önce yasalaştırmak
olmalıdır. Bunu yapmadığınız zaman, maalesef
ölümlerle ilgili dramları bu ülkenin halkının gündemine
getirmeye devam edersiniz.
Cezaevlerinde pek çok sorun yaşanıyor ama
özellikle bu nakil ve sürgünlerle ilgili de gerçekten vicdanları kanatacak
çok ağır şeyler yaşanıyor. Bingölden Tekirdağa,
Bingölden Amasyaya bir aileyi sırf çocuğunu görmek için göndermek
ne ahlaka sığar ne vicdana sığar ne dine, imana
sığar ne de siyasi ahlaka sığar diyorum. Hele hele bu son
dönemde, özellikle mevsim koşullarıyla beraber, cezaevlerine ziyarete
giden pek çok aileden ölümlerin yaşandığını, trafik
kazasında ölümlerin yaşandığını ifade ediyorum.
Ailelerin rahat ulaşabileceği yerlere tutuklu ve hükümlülerin
naklinin yapılması gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının g)
bendindeki duruşmalara veya ibaresinin ve 3. Fıkrasındaki ile
suç teşkil etmemekle birlikte hükümlü, tutuklu veya personel
bakımından tehlike doğurabilecek ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Serindağ (Gaziantep) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Serindağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, şimdi, kanunlar niçin
yapılır? Bir ihtiyaçtan doğar, bunu biz hep söylüyoruz ancak
maalesef, AKP döneminde, bilhassa bu 24üncü Dönemde kanunlar, bir ihtiyaçtan
doğan ve o ihtiyacın karşılanmasını sağlayan
metinler olmaktan ziyade, bazen sırf yasa yapmış olmak için,
bazen de bazı olayları göz önüne almak için yapılıyor.
Şimdi, bu tasarının bazı hükümleri de özellikle bu
anlamdadır.
Şimdi, cezaevlerinin dış güvenliğini
Jandarma Genel Komutanlığından, dolayısıyla
İçişleri Bakanlığından alıyorsunuz, Adalet
Bakanlığına veriyorsunuz. 1937 yılından bu yana cezaevlerinin
dış koruması Jandarma Genel Komutanlığınca
sağlanmaktadır, dolayısıyla İçişleri
Bakanlığınca sağlanmaktadır. Seksen yıllık
dönemde ne tür sakıncalar görüldü ki, bu uygulamanın ne tür
sakıncası ortaya çıktı ki şimdi dış
güvenliği jandarmadan alıyorsunuz, Adalet Bakanlığı
bünyesinde kurulacak olan bir teşkilata veriyorsunuz? Bakın, güvenlik
ihtisas isteyen bir faaliyettir. Siz güvenliği böyle hafife
alırsanız ülkede güvenliği sağlayamazsınız. Bu
nedenle bu işten vazgeçmenizi öneririm.
Biraz hafızalarımızı
yoklayalım, geriye gidelim. 12 Eylül döneminde de bunun tersi
yapılmak istenmişti. Cezaevlerinin iç güvenliği de
İçişleri Bakanlığına devredilmek istenmişti.
Şimdi, bu tür ara dönemlerde maalesef kâh böyle kâh da başka
şekilde değişiklikler önerilmektedir, tıpkı
şimdiki gibi. Şimdi de maalesef üzülerek belirtmek lazım ki
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) Nasıl ara dönem? Ne demek yani?
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Ara dönem, âdeta bir ara dönem
yaşanmaktadır, ara dönem yaşanmaktadır. Maalesef diyorum Anayasada
öngörülen kurumlar kendi görevlerini yapmamaktadırlar,
yapamamaktadırlar. O kurumun mensupları da o kurumun ilgilileri de
görevlerine sahip çıkamamaktadırlar.
Bakın, şimdi, gerekçede ne diyorsunuz?
Dış güvenliği tayin ederken, dış güvenliği
tanımlarken şöyle diyorsunuz: Dış güvenlik hizmetlerindeki
temel amaç, hükümlü ve tutukluların firar etmelerinin engellenmesi.
Bakın, dikkat buyurun
firar etmelerinin engellenmesi,
dışarıdan kuruma yapılacak saldırıların
önlenmesi. Bakın, dışarıdan kuruma yapılacak
saldırıların önlenmesi çok ciddi bir şeydir. Siz bunu
jandarmadan alıyorsunuz. Devam ediyoruz, Kurum dışında
hükümlü ve tutukluların muhafazası ve can güvenliğinin
sağlanmasıdır. diyorsunuz ve ilave ediyorsunuz Dış
güvenlik personeli silahlı bir güçtür. diyorsunuz. Kim silah
taşır? Siz toplumda her kuruma, her kurumun mensuplarına silah
taşıma yetkisi verirseniz o zaman tüm kurumları
silahlandırırsınız. Bu konuda ihtisas sahibi olan kurumlar
var. Bunlar nedir? Bunlar iç güvenlik güçleridir; emniyettir, jandarmadır.
Bundan niye rahatsızlık duyuyorsunuz da yeni kurulacak bir
teşkilata silah taşıma yetkisi veriyorsunuz? Cezaevine
dışarıdan yapılacak saldırıları defetme
yetkisi veriyorsunuz ki mümkün değildir bu. Siz jandarmadan bunu almakla
cezaevi güvenliğinde bir zaaf yaratırsınız. Bunu niçin
düşünmediniz, doğrusu anlamak mümkün değildir.
Şimdi, siz bunlarla ilgileneceğinize toplumda
suç işleme eğilimini azaltmanız lazım. Siz, ikide bir
cezaları artırarak, infaz sistemini değiştirerek toplumda suç
işlenme eğilimini azaltamazsınız. Bunun için eğitimle
ilgili tedbirler almanız lazım, sosyal sorunlarla ilgili tedbirler
almanız lazım, ekonomik faaliyetlerle ilgili tedbirleri almanız
lazım çünkü bunların hepsi suç ve suçluyu etkileyen etmenlerdir. Siz
asıl etmenler üzerinde durmuyorsunuz fakat kadro yaratmak için, belki de
yandaşları devlet hizmetlerine alabilmek için, yeni kadrolar yaratmak
için siz hukukla oynuyorsunuz ve mevzuatı değiştiriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) Bu
yanlış bir yoldur diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Serindağ.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının ç)
bendinde bulunan ilgili Cumhuriyet başsavcılığı
gecikmeksizin haberdar edilmek suretiyle ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını, Kurum içine girme kararı derhal
Cumhuriyet başsavcılığına bildirmek cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, önergenin muhtevasında yer alan
kararı ibaresinin kararını şeklinde
değiştirmek üzere redaksiyon talebiyle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Redaksiyon teklifiyle kabul ediyoruz.
BAŞKAN Peki.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kararı
BAŞKAN Efendim, netleşti mi acaba, hangisi
redaksiyon teklifi?
FARUK BAL (Konya) Kurum içine girme kararı
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Kurum içine girme kararını
olacak.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Tamam,
kararını olur.
BAŞKAN Yinelerseniz, netleşsin efendim.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Efendim, önergenin muhtevasında yer alan kararı
ibaresinin kararını şeklinde değiştirmek suretiyle
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı ile C. Başsavcılığı
operasyon amiri gibi bir konuma getirilmektedir.
Dış güvenliğin Jandarma, iç
güvenliğin cezaevi idaresi tarafından sağlandığı,
Cumhuriyet savcılığının idari görevi yanında
yargı görevinin bulunduğu sistemden vazgeçilmesi,
Kurumlar arası denge ve denetimi de ortadan
kaldırmaktadır.
Cezaevi idaresinin ve Kurum içine girme
kararının verilmesi halinde kanuna aykırılıkları
tahkik edecek olan Cumhuriyet savcılığının operasyon
amiri gibi görev alması dengesiz ve denetimsiz bir hal yaratacaktır.
Kurum içine girme kararının verilmesi halinde
kanuna aykırılıkları adli görevi içinde tahkik etmesi
gereken Cumhuriyet savcısının kendi işlemini kendisinin
soruşturması gibi bir hukuki bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Öneri ile yetki ve sorumluluk cezaevi idaresine
bırakılmaktadır.
BAŞKAN Redaksiyon isteğiyle birlikte önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
8inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 8. Maddesinin 1. Fıkrasına
"Yapılan fazla çalışma ve diğer sosyal hakları
ödenir" ibaresinin eklenmesini, 2.fıkrasındaki "müdahale
birimi" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
İhsan Köktürk Aytun
Çıray
Uşak Zonguldak İzmir
Gürkut
Acar Muharrem
Işık İsa
Gök
Antalya Erzincan Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak
Kemal
Aktaş Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu maddede güvenlik görevlilerinin nöbet ve vardiya usulü
çalıştırılacağı hükme bağlanmakta olup
halihazırda cezaevlerinde çalışanların özlük hakları
ve çalışma saatleri insan haklarına uygun değildir. Mevcut
durumda 12 saat çalıştırılan cezaevi görevlilerinin özlük
haklarına dair köklü bir değişiklik yapılmaz ise
cezaevlerinde yaşanan sorunların çözülmesi mümkün gözükmemektedir. Bu
itibarla bu madde kaldırılmalı ve cezaevi görevlilerinin
çalışma koşullarına dair daha yapıcı düzenlemeler
yapılmalıdır.
BAŞKAN Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 8. Maddesinin 1. Fıkrasına
"Yapılan fazla çalışma ve diğer sosyal hakları
ödenir" ibaresinin eklenmesini, 2. fıkrasındaki "müdahale
birimi" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Muharrem Işık (Erzincan) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Işık.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. Biraz önce Erzincanla ilgili
eksiklikleri Sayın Bakanıma söyledim, Sayın Bakanım sağ
olsun not göndermiş. Yeni değerlendirmeden bir ring aracının
bu ay içinde verileceğini söylüyor. İnşallah sorunları
tabii çözer oradaki şeylerin.
Tabii, biraz önceki konuşmamda özellikle dedim ki
son bir ay içinde, daha doğrusu kırk beş gün içinde 3.500 yeni
tutuklu ve mahkûm oluşmuş. Şimdi, normal şartlara
baktığınız zaman, kırk beş gün içinde eğer
ki bu ülkede 3.500 kişi tutuklanıyorsa bunun altında bir sorun
var demektir. Bu sorunun da aslında iyi bir şekilde düşünülmesi
lazım. Bunun sebepleri nereden kaynaklanıyor, nasıl geliyor; en
büyüğü hırsızlıktan, fuhuştan, eroin, esrardan
olduğuna göre bunun altında yatan sebep ne, bunun iyi bir
şekilde araştırılması lazım. Tabii, ne yazık
ki Hükûmetinizin uyguladığı politikalar yalnızca kendisine
muhalif olanları ve tuttuğunu içeri atma zihniyeti olduğu için
bu konuda hiçbir çalışma yapılmıyor. Biz özellikle
cezaevlerini gezerken cezaevlerindeki psikologların ve sosyologların
durumunu da gördük. Buradaki psikologların hem sayısı çok
yetersiz hem de maaşları, özlük hakları çok düşük
olduğu için istediği gibi verimli çalışamıyorlar ve
oradaki çalışmalarında zaten mahkûmlara, tutuklulara istedikleri
gibi Alayım bunlarla konuşayım. yeteneğini hiçbir zaman
iyi sergileyemiyorlar çünkü hem kendi psikolojileri bozuk içeride kala kala, zaten
maddi durumları dışarıdaki bir psikoloğun
aldığı ücrete baktığın zaman çok yetersiz hem
çalışma şartları çok zor hem de dediğim gibi,
sayı yetersiz olduğu için mahkûmlara, tutuklulara yeterince önem
vermiyorlar. Zaten biz yıllarca şunu gördük, özellikle son iki
yıl içinde: Mahkûmları orada terapi edip topluma kazandıracak
çalışmalar yapmaktan daha çok, alayım, içeride kalsınlar,
şu an için geçici bir süreç, bunların üzerine kapatalım ama daha
sonra çıktıkları zaman da tekrar
Nasıl olsa durmadan
cezaevi yapmakla övünüyoruz, cezaevlerindeki 3 kişinin kalması
gereken yerlere 6 tane, 6 tane kalması gereken yere 12 tane yatak koyup
bunları ranza şeklinde zaten burada barındırıyoruz
diye koyduğunuz için de hiç umursamıyorsunuz ama ne yazık ki güneş
balçıkla sıvanmıyor.
Gördüğümüz zaman, işte, her zaman için
kadında yaşanan cinayetlerin, şiddetin ne kadar
artığını, fuhuşun ne kadar
arttığını; eroin, esrar kullananların
yaşının 11e indiğini ve bunlara karşı hiçbir
tedbir alınmadığını; tek tedbirin de bol bol cezaevi
yapıp yeni yandaş hâkimlerinizi, savcılarınızı
atayarak bunları olduğu gibi içeri tıkmaktan başka bir
şey yapmıyorsunuz, bununla da sorunları çözemiyorsunuz.
Şimdi, geldiniz, burada bir parmak bal aldınız, cezaevindeki görevlilere,
gönüllü mahkûmlara, gardiyanlara sözüm ona zam veriyoruz diyorsunuz ama ne
yazık ki -onun da ne kadar az olduğunu biraz önce
arkadaşlarımız da açıkladı, biz de söyledik- aynı
şekilde devam ediyorsunuz.
Bir de tabii, burada, özellikle saymanları
çıkarmışsınız. Ya, bu saymanlar Rıza Sarraf
değil ki. Bu adamların aldığı maaş da belli.
Bunların aldığı maaşı, orada bir tek alınan
paraların vergisini götürüp, faizini götürüp bir yere
bağışlayacak durumları da yok. Şimdi, cezaevinde böyle
bir ayrımcılığı niye yapıyorsunuz?
Saymanların günahı ne? Bu adamlar orada fazla mı para
götürüyorlar? Gelen paraları iç mi ediyorlar ki bu insanları
ayırıyorsunuz? Böyle bir haksızlık olur mu? Bunun
kesinlikle düzeltilmesi lazım. Orada yaşayan saymanlar da insan,
onların da ailesi var, onlar da sıkıntı içindeler,
aynı zorlukları yaşıyorlar, aldığı
maaşları belli, diğerlerinden bir farkı yok ama özellikle,
neye hizmet ettiyseniz, hangi akla hizmet ettiyseniz, saymanları burada
çıkarmışsınız; saymanların da koyulması
gerektiğini düşünüyoruz.
Tabii, cezaevinde bir başmüdür var bir de diğer
müdürler var. Biz cezaevlerini gezerken şunu gördük: Birçok cezaevindeki
başmüdürler gerçekten kral konumunda ama ikinci müdürler dediğimiz
müdürler orada ne yazık ki hem özlük olarak hem de oradaki yetkileri
bakımından eziliyorlar, keza gardiyanlar söylediğim gibi
eziliyorlar, bunların sorunlarının çözülmesi lazım.
Güvenliği
sağlamak için belki jandarmayı çekeceksiniz. Sayın Bakan
gardiyanların konulmayacağını, güvenliği
sağlamayacağını söyledi ama tabii daha önce getirmek
istediğiniz 10 bin kişilik bir koruma ordusunun bir
uzantısı gibi görünen bir zihniyet mi var altında yatan? Yoksa
bu 28 bin kişiyi aldığınız zaman bunları
yandaşlarla doldurup orada aynı şekilde yine hüküm mü kurmaya
çalışacağınızı, hepsini düşünmemiz
lazım.
Bu yasanın
hayırlı olacağına ben inanmıyorum ama yine de
hayırlı olsun diyorum.
Teşekkür ederim, iyi
akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
8inci madde
kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri
Kanunu Tasarısının 9. Maddesindeki görevle ibaresinin
birimde olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
İhsan Köktürk İsa
Gök
Uşak Zonguldak Mersin
Aytun
Çıray Gürkut
Acar Ali
Haydar Öner
İzmir Antalya Isparta
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Öner, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerimiz; her gün yeni bir yasa
çalışması yapıyoruz. Bir gün doğru dediklerimize
ertesi gün yanlış, bir gün yanlış dediklerimize bir
sonraki gün doğru diyoruz; bazen de ne o ne bu bir başka gerçek
varmış, bugüne kadar farkına varmamışız diye
hayıflanıyoruz. Yeni bir yasa çıkarıyoruz. Yasalarda
istikrar ve hakkaniyet ilkesini zaman zaman gözetmiyoruz.
Mevcut tasarının asıl amacı
gardiyan dediğimiz ceza ve infaz koruma memurlarının özlük
haklarında iyileştirme yapmak iken bazı başka hükümler
koyarak, genişleterek yeni bir çalışma yapıyoruz. Sayın
Serindağ belirtti, 12 Eylül döneminde de benzeri bir çalışma
yapılmış, bundan sarfınazar edilmişti. Şimdi, 12
Eylülden daha ileri düzenlemelere gidildiği için genel idare hizmetleri
sınıfında görevlendirilmek üzere 29.261 kadro ihdas ediliyor. Bakalım
hakkaniyetle kullanılacak mı yoksa meşhur seçme yerleştirme
sınavlarında olduğu gibi ya da TEOG sınavlarında
olduğu gibi birtakım yanlışlara, istismarlara, hak yemelere
neden olunacak mı? Ehliyetliler görevlendirilecek mi? Emanet ehline
verilecek mi? Emanet ehline verilse bugün karşı karşıya
kaldığımız pek çok sorunla
karşılaşmamış olacaktık.
Değerli milletvekilleri, alt komisyonda yapılan
iyileştirmelerin üst komisyonda geri alındığı
görülüyor. AKP hükûmetleri devletleştiği için devlet niteliğini
çok iyi kullanır hâle gelmiş, bir eliyle verdiğini öbür eliyle
alıyor. Ceza infaz koruma memurları da beklentilerinin
karşılanmayacağını görüp düş
kırıklığına uğruyorlar. Bazı görevlilerde
yüzde 600 olarak önerilen hususlar yüzde 300e, bazı konularda yüzde 130
olarak alt komisyonda önerilen hususlar yüzde 60a kadar düşürülüyor. Niye
yükseltiliyor, niye indiriliyor, anlamak kabil değil.
Değerli milletvekilleri, çok çarpıcı bir
tabloyla karşı karşıyayız. 2002 yılında
34.808 hükümlü, 24.621 tutuklu olmak üzere ceza infaz kurumlarında 59.429
kişi vardı. Bugün, 2014 itibarıyla on iki yıllık AKP
iktidarından sonra muhteşem bir artış olmuş, hükümlü
sayısı 34.808den 134.164e çıkmış. Ne büyük
ayıp, ne vahim bir tablo! Bunun müsebbibi kim, niçin cezaevlerinde bu
kadar çok hükümlü var? Toplam 59.429 olan hükümlü-tutuklu sayısı 2014
itibarıyla 156.707ye çıkmış. Birçok kabahat, suç da idari
yaptırıma tabi tutulduğu hâlde, bunca af niteliğinde yasa
çıktığı hâlde bu duruma düşmüşüz. Bu, gerçekten
de üzerinde durulması, dikkatle değerlendirilmesi gereken bir husus.
Ekonomik güçlüklerden mi, cezaevlerinin ıslah edici niteliğinin
işlememesinden mi kaynaklanıyor? Bütün bunların sorumluları
kim?
Benzeri bir tabloyu icra iflas dairelerinde de görüyoruz.
Bir ilde icra iflas dairesi sayısı birkaç misli artıyor,
borçlular ödeme güçlüğüne düşüyorlar ve düşük gelir
gruplarının kapılarına sık sık icra memurları
dayanıyor. Bu tabloyu yaratanlar bundan büyük mahcubiyet
duymalıdırlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 9uncu madde kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde iki önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 10. Maddesinin 3. Fıkrasında bulunan
doğrudan doğruya ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Faruk
Bal Bülent Belen
Kayseri Konya Tekirdağ
Murat Başesgioğlu Alim Işık
İstanbul Kütahya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısının 10. Maddesinin 3.
Fıkrasının ikinci cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını, 4. Fıkranın
"kullanacağı zorun derecesini" ibaresinden sonra gelmek
üzere ""keyfi ve aşırı olmayacak şekilde"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
İhsan Köktürk Aytun
Çıray
Uşak Zonguldak İzmir
Gürkut
Acar Ali
Haydar Öner İsa
Gök
Antalya Isparta Mersin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Öner, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; bir
yandan Adalet hizmeti genişletiliyor. derken bir yandan adalete
erişim zorlaştırılıyor. Bildiğiniz gibi, pek çok
ilçede adliyeler kapatıldı. Yurttaşlarımız küçük bir
adli sorunları için, özellikle hukuk davaları için kilometrelerce yol
gitmekte, dilekçe yazdırma ve iş takibi güçleşmektedir. Adalete
erişimin kolaylaşması vatandaşların beklentisi
dâhilindedir. Eski dönemlerde teşkilatlı nahiyelerde sorgu
hâkimliği adıyla bir başvuru mercisi vardı. Benzeri bir
başvuru mercisinin kurulması çok gerekli diye düşünüyoruz. Bu
konuda da bir yasa teklifi verdik, umarız gündeme alınır ve
Bakanlığımız gerekli değerlendirmeyi yapar.
Ispartada da Senirkent,
Uluborlu, Atabey ve Gelendostta mahkemeler kapatıldı.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Senirkent kapanmadı ya, Senirkent kapanmadı.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Devamla) Birtakım düzenlemeler yapılmıştı, sonradan
Senirkentin kapatılmasından vazgeçildi. Yani doğru tespiti
doğru yapalım Sayın Özer. O bakımdan, kapatılmadı
demek başka
O konuda genelge geldi, sonradan genelge çekildi.
Gerçekten de hakkaniyet duygusunun sarsılması
ve adaletin çabucak tesis etmesi, geciken adaletin adalet
olmadığı dikkate alınmalı. Sulh hukuk mahkemelerinin
kurulması hâlinde bir başvuru merci olacak ve bazı basit davalar
kolaylıkla çözümlenebilecektir diye değerlendirebiliriz. Ayrıca,
Isparta ilinin üst mahkeme, istinaf mahkemesi görevini gören yer genellikle
Antalyadır ancak idari yargı bakımından Konyaya bir
bağlantı olmuştur. Onun da çözümlenmesi
Bakanlığımızdan beklenmektedir.
Ceza infaz kurumlarımızın elemanları
genel idare hizmetleri sınıfında değerlendiriliyor. Bu
elemanlar zor kullanacaklar, güç kullanacaklar, silah kullanacaklar,
cezaevlerindeki olumsuz olayları bastıracaklar, bir yerden bir
diğer yere hükümlü, tutuklu taşıyacaklar. Böyle bir görevin
genel idare sınıfında düzenlenmesi akla, mantığa,
ihtiyaca aykırı. Eğer silah verecekseniz, zor kullanma yetkisi
verecekseniz bir defa bunu genel idare hizmetleri sınıfında
değerlendiremezsiniz. İkincisi, jandarma en önemli görev olarak
cezaevinden hükümlü ve tutuklu kaçmasını önemser. Bir yerde ceza ve
tutukevinden hükümlü ve tutuklu kaçarsa cumhuriyet savcılarının
kâbusudur, jandarma görevlilerinin en büyük korkusudur. Bu nedenle pek çok
yerde savcılarla 1 nisan şakalarının
yapıldığına da görevde tanık olmuşuzdur. Bir
yerden bir yere hükümlü, tutuklu nakletmek çok zor bir iştir çünkü
hükümlünün, tutuklunun yaptığı eylemler, fiiller dikkate
alınırsa bunun sevkinin ne kadar güç olduğu anlaşılır.
Araç gerektirir, gereç gerektirir, organizasyon gerektirir. Bu organizasyonlar
kolay değildir. Hele hele şimdilerde bazı valiler
bulundukları mahalde güvenlikleri sağlayamadıkları gibi
Yargı güvenliğini de sağlayamayız. diyorlar, acze
düştüklerini ortaya koyuyorlar ve Hükûmet o valiler hakkında hiçbir
işlem yapmıyor. Hükümlü, tutuklular bulundukları yerlerden
başka yerlere nakledilerek yargılanmaya
çalışılıyorlar. Aileler de aynı şekilde
mağdur ediliyorlar.
Bu bakımdan, bu organizasyon kolay bir organizasyon
değildir. Her trafik kuralı uzun araştırmalar sonucudur ve
bir nedene dayanır. Bu uygulamaya gitmeyi
çabuklaştırmayınız. Ölçüp biçip tartarak hareket ediniz; ne
hükümlü, tutuklular mağdur olsun ne de görevliler görevlerini yapamaz
durumda kalsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Sonra asgari
orantılı güç eğitimini vermek yükümlülüğüyle de
karşı karşıya kalabilirsiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 10. Maddesinin 3. Fıkrasında bulunan
doğrudan doğruya ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu fıkra zor kullanma ihtarından sonra zor
kullanma halini düzenlemektedir.
Doğrudan doğruya ibaresi fıkrada yer
alması halinde uygulamada çelişkilere ve bu düzenleme ile istenmeyen
sonuçların doğmasına sebep olabilir.
Bu nedenle metinden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
11inci madde üzerinde iki önerge vardır.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 11. Maddesinin 2. Fıkrasının
başına iç ve ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ömer
Süha Aldan Ali
Rıza Öztürk
Uşak Muğla Mersin
Ali
İhsan Köktürk Gürkut
Acar
Zonguldak Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 11 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul Şırnak
Kemal
Aktaş Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN Komisyon bu son okuttuğum önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile güvenlik
görevlisine silah taşıma ve bulundurma yetkisi veren ve bunu
neredeyse sınırsız kılan teklif maddesinin
kaldırılması amaçlanmıştır. Cezaevi görevlilerinin
bugüne değin yapmış olduğu yargısız infazlar
etkin bir yargı sürecine konu olmamıştır. Bu madde
yasalaşırsa tüm bu yargısız infazlar yasa eliyle meşru
kılınacaktır. Bu bahisle bu hükmün tasandan
çıkarılması elzemdir.
BAŞKAN - Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 11. Maddesinin 2. Fıkrasının
başına iç ve ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Gürkut
Acar (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon bu okuttuğum önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Kim konuşacak?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Ben Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Yılmaz, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza
İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 11inci maddesine yönelik vermiş
olduğumuz önerge üzerindeki görüşlerimi dile getirmek için burada söz
almış bulunuyorum.
11inci madde silah taşıma ve bulundurma
yetkisini düzenliyor ceza infaz koruma memurları açısından.
Dış güvenlik koruma memurlarına, koruma güvenlikçilerine zati
silah yetkisi tanınıyor yani silahı taşıyacaklar,
emekli olduklarında da bu silahı taşıma yetkileri var ama
iç güvenlik görevlilerine bu yetki tanınmıyor.
Şimdi, cezaevi infaz koruma memurları her türlü
yanlışlığın içinde olan ve bir şekilde
cezalandırılmış olan ve rehabilitasyona tabi tutulması
gereken pek çok sorunlu insanla beraber oluyorlar. Bu insanlar kendi
yaşadıkları durum çerçevesinde şunu zannediyorlar:
Doğrudan doğruya devletin temsilcisi ceza infaz koruma
memurlarıdır yani gardiyanlardır. Kendilerini onlara hasım
gibi görüyorlar. O nedenle de gardiyanlara, ceza infaz koruma memurlarına
çok ciddi saldırılar olabiliyor. Bu nedenle de iç güvenlik görevlisi
olan gardiyanların da silah taşıma yetkisinin -cezaevinin içinde
değil ama dışında- olması lazım, onların
güvenliklerinin sağlanması lazım, emekli olduktan sonra da silah
taşıma haklarının olması lazım. Bunu hepimiz
biliyoruz, neden bunun gerekli olduğunu biliyoruz ama neden burada,
11inci maddede sadece dış güvenlik görevlilerine bu yetki
tanınmış da iç güvenlik görevlilerine özellikle
dışarıda ve emekli olduktan sonra böyle bir yetki
tanınmıyor, ben bunu anlayabilmiş değilim. Önergemiz, bu
çerçevede, özellikle iç güvenlik görevlilerinin de kendilerini korumak
amacıyla bu şekilde silah taşıma yetkisine sahip
olmaları amacıyla verilmiştir ve bu önergenin Sayın
Bakanın da aslında takdirleri dâhilinde kabul edilebileceğini
düşünüyorum.
Bunun yanında, benim biraz önceki görüşmemden
sonra cezaevleri infaz koruma memurları derneklerinden beni aradılar
ve onlar şunu söylediler, dediler ki: Siz, cezaevlerinde özellikle izleme
kurullarının daha etkili ve yetkili olması gerektiğini söylüyorsunuz.
Biz de bunu söylüyoruz. Cezaevlerindeki güvenlik görevlilerinin işkenceci
gibi gösterilmesine biz şiddetle karşı çıkıyoruz. Biz
sendikalaşmak istiyoruz, sendika yoluyla bu izleme kurullarında var
olmak istiyoruz ve ceza infaz koruma memurlarının üzerindeki bu
örtüyü artık kaldırmak istiyoruz, bu iftirayı kaldırmak
istiyoruz. Her meslek grubunda yanlış yapanlar olabilir ama biz, bu
bize dönük şiddet uygulayan, işkence yapan görevlilerdir imajının
artık ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Hatta İngiltereden
bir örnek verdiler. Bir toplantıya katıldıklarında
İngiltereden şu örnek verilmiş: Ceza infaz koruma
memurlarının sendikaları var ve devletle, devletin
baskısıyla orada koruma altında olan, devletin aslında
sahiplenmesi gereken hükümlü ve tutukluların arasındaki sorunlarda bu
ceza infaz koruma memurlarının sendikalarının çok önemli
bir işlev addettiğini ve onların arasındaki
uzlaşmayı sağladığını açıkça belirttiler.
Yani, özellikle bu cezaevlerindeki izleme kurullarında sendikaların
olması, gardiyanların kurduğu sendikaların olması çok
önemli bir şey. Onlar özellikle bunu talep ediyorlar, diyorlar ki: Bizim
üniformamız var diye emniyet sınıfına alınmıyoruz
ama sendika da kurulmasına izin verilmiyor. Ya emniyet
sınıfına alınalım ya da eğer emniyet
sınıfında değilsek, o zaman normal memursak
sendikalaşma hakkımız verilsin. Cezaevlerindeki huzurun,
cezaevlerindeki rehabilitasyonun ne olduğunu o zaman göreceksiniz. Ve bu
konuda ısrarla taleplerini dile getiriyorlar. Bir de şunu
söylüyorlar: Özellikle iş yurtlarında rehabilite edilen,
çalıştırılan hükümlülerin kendilerine ücret ödenmesi
gerektiğini, sosyal hakların sağlanması gerektiğini,
bu insanların oradan çıktıktan sonra, cezaevinden
çıktıktan sonra yine sudan çıkmış balık konumunda
olduklarını ve ondan sonra da suç işleyerek cezaevine geri
döndüğünü söylüyorlar. Onların sosyal güvenlikleri
sağlanmalı, onlara orada ücret verilmeli ve kendilerini topluma
kazandırma konusunda daha ciddi bir çaba sarf edilmeli diyorlar. Ceza
infaz koruma memurlarının talepleri bunlar. Sayın Bakan,
bunları eğer dikkate alabilirseniz, o
arkadaşlarımızın -ben bir avukat olarak- çalışma
arkadaşlarımız olan bu arkadaşlarımın eğer
taleplerini dikkate alırsanız inanın cezaevlerindeki pek çok
sorun ortadan kalkacaktır. Cezaevlerindeki hükümlülerin ve
tutukluların insan hakları ihlallerine ilişkin talepleri ve
iddiaları da ortadan kalkacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Bunların
dikkate alınması gerektiğini ve asıl sesin, asıl
cezaevlerindeki uygulamayı yapanların sesinin duyulması
gerektiğini söylüyorum.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akagün
Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
11inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
11inci madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza İnfaz Kurumları
Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12 inci maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet
Doğan Kubat Suat
Önal
İstanbul İstanbul Osmaniye
Orhan
Karasayar Ahmet
Haldun Ertürk
Hatay İstanbul
"Ateşli silahla müdahaleyi gerektiren
durumlarda, kuruma silahla girilmesine kurum en üst amirinin talebi üzerine
Genel Müdürlük görüşü alınarak Cumhuriyet başsavcısı
tarafından karar verilebilir."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12. Maddesinin 2.
Fıkrasının e) bendinden sonra gelmek üzere "başka
önlemlerin yetersiz kalması" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ömer
Süha Aldan Ali Ali Rıza Öztürk Uşak Muğla
Mersin Ali İhsan Köktürk Gürkut Acar Zonguldak Antalya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 12 inci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Hasip
Kaplan
Iğdır İstanbul
Şırnak
Kemal Aktaş Erol Dora
Van Mardin
BAŞKAN
Komisyon en son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile güvenlik görevlisine silah kullanma yetkisi veren ve
bunu neredeyse sınırsız kılarak "vur emri"
şeklinde düzenleyen teklif maddesinin kaldırılması
amaçlanmıştır. Cezaevi görevlilerinin bugüne değin
yapmış olduğu yargısız infazlar etkin bir yargı
sürecine konu olmamıştır. Bu madde yasalaşırsa tüm bu
yargısız infazlar yasa eliyle meşru kılınacaktır.
Bu bahisle bu hükmün tasarıdan çıkarılması elzemdir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12. Maddesinin 2.
Fıkrasının e) bendinden sonra gelmek üzere "başka
önlemlerin yetersiz kalması" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle bu son zamanlarda yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili verilen
dinleme kararlarının yasaya aykırı olduğu nedenle o
tapelerin falan imha edilmesine
ilişkin iddialar dolaşıyor.
Bir: Suç işlediği iddiasıyla
soruşturma harekete geçer ve soruşturma sonunda gerçekten dava
açılmasını gerektiren yoğunlukta bir şüphe,
şiddetli bir şüphe varsa iddia makamı bu davayı açar.
Yargılama ise, iddianamenin mahkemeye verilmesiyle kovuşturma
başlar ve burada delillerin takdiri ve değerlendirilmesi bölümü
vardır. Burada da bu delillerin yasa dışı ya da yasaya
aykırı bir şekilde toplanıp toplanmadığı
değerlendirilir. Ve şimdi bakıyoruz ki, soruşturmanın
patronu savcıdır yani emniyet bu delilleri toparlarken kendi
kafasında toplamaz. Eğer kendi kafasında toplamışsa
yasaya aykırıdır.
Dinlemeler
Eğer dinlemeler mahkeme kararıyla
yapılmışsa bunun yasaya aykırı olduğunu ileri
sürmek mümkün değildir. Ortada mahkeme kararı vardır.
Şimdi, bu karar yanlıştır, hukuka aykırıdır.
Bunlara itirazım yok, bunları tartışabiliriz. Ergenekon,
Balyoz davaları sırasında -bu kürsüden çok defa söyledim- şeklî
anlamda dinleme kararlarının olmuş olması bu
kararların hukuka uygun olduğu anlamına gelmez dedim. Sizler
itiraz ettiniz. Sayın Adalet Bakanımız o zaman grup başkan
vekiliydi, itiraz etti. Hatta orada o zaman o kadar rezillikler
yaşandı ki telefon numaralarının IMEIlerinden dinlemeler
yapıldı. Biz bunu burada dile getirdik: Bir hâkimin karar
imzalamış olması, bunun bir de zabıt kâtibinin olması
yani şeklî anlamda ortada bir mahkeme kararının olmuş
olması elbette ki bir karardır ama bu hukuka uygun değildir
dedik. Şimdi, yasanın aradığı koşulları
taşımıyor dedik. Ama usule uygun mudur? Evet, uygundur, mahkeme
kararı vardır. Şimdi, soruşturmayla ilgili yapılan
dinlemelerin hepsinin bir mahkeme kararına istinaden
yapılmadığı konusunda bir iddia yoktur.
Efendim, tapeler
Şimdi söylüyorum
arkadaşlar, bu tapeler montajdı, şantajdı, yok,
dizilmişti, doğru değildi; e, doğru değilse o zaman
tapelerin imha edilip edilmemesiyle ilgili niye çok fazla kafa yoruyorsunuz?
Sonra, Meclis soruşturma komisyonu kovuşturma yapmaz, Meclis
soruşturma komisyonu iddia makamının yerine soruşturma
yapar. O aşamada, bulunduğu aşamada tapeleri imha etme
hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Eğer bu Soruşturma Komisyonu
o dosyadaki tapeleri imha ederse delilleri yok etmiş olur, delilleri yok
etme suçunu işler. Bu suçtur, bunu yapamaz. Bu, yasaya aykırı
delillerin imhasına ancak yargılama aşamasında karar
verilir bu saatten sonra. Eğer burada bu dosyalar Anayasa Mahkemesine
giderse, bu bakanlar Anayasa Mahkemesinde yargılanırlarsa
yargılama aşamasında elbette ki Anayasa Mahkemesi nelerin hükme
esas delil olacağına, nelerin olmayacağına karar
verecektir. Savcının o delilleri yok etme hakkı nasıl yok
ise bu saatten sonra, soruşturma komisyonunun da yoktur.
Bu yasa dışı dinlemelerle ilgili elimde
bir soru önergesi var. O tarihte Sayın Bakanımız Grup
Başkan Vekiliydi. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri
Genel Müdürlüğünün adalet müfettişleri gittiler dinleme kararı
aldılar arkadaşlar, savcılar değil. 80 tane hâkimle ilgili
dinleme kararı aldılar müfettişler vasıtasıyla.
Şimdi onu uzun uzun okumama gerek yok. O zaman bu kürsüde ben bunu dile
getirdim. Şimdi, dinlenenlerden bir tanesi Yargıtay üyesi oldu en son
atamalarda. 80 tane, Adalet Bakanlığı müfettişleri eliyle
dinlendi, Sadullah Ergin de Adalet Bakanıydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Esas yasaya
aykırı dinlemeler 2008den itibaren başladı, devam etti,
hukuka aykırı dinlemeler o zaman devam etti. O nedenle, bunu gerekçe
sürerek yasa dışı iş yapmamak lazım. Ben
Soruşturma Komisyonunun üyelerini bir hukukçu olarak uyarıyorum, suç
işlerler. Eğer böyle bir şey yaparlarsa suç işlerler. Bu,
gerçekten, delilleri yok etme suçudur, delilleri karartma suçudur, ortadan
kaldırma suçudur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz çok
az kaldığından madde 12yi oylayana kadar sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza İnfaz Kurumları
Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12 inci maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır (İstanbul) ve arkadaşları
"Ateşli silahla müdahaleyi gerektiren
durumlarda, kuruma silahla girilmesine kurum en üst amirinin talebi üzerine
Genel Müdürlük görüşü alınarak Cumhuriyet başsavcısı
tarafından karar verilebilir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önergeyle, ceza infaz kurumlarına ateşli
silahla girilebilmeye ilişkin karar verme usulü, kurum en üst amirinin
talebi üzerine, Genel Müdürlük görüşü ve Cumhuriyet
başsavcısının onayına bağlanmak suretiyle,
denetimin artırılması ve basit olaylarda dahi kuruma silahla
girilerek güvenlik zafiyeti oluşmasının önlenmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin
sonuna geldiğimiz için kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 8 Ocak
2015 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.02