TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
50nci Birleşim
3 Şubat 2015 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam'ın, İzmir ilinin ekonomik sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, yolsuzluk ve siyasi yozlaşmaya ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Niğde Milletvekili
Doğan Şafak'ın, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 2014 yılında tarımsal
sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan çiftçilere destekleme primi
ödenmemesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptal edilmesine
rağmen hâlen bu primlerin ödenmediğine ilişkin
açıklaması
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, PKKnın özellikle Cizrede yaptıklarına
karşı Hükûmetin ne yaptığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
3.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş'ın, Çanakkalede şiddetli lodos nedeniyle
yaşanan sorunlara ve şiddetli lodos nedeniyle vefat eden Abdullah
Aydemire Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
4.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, DİSKe bağlı
BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası işçilerinin
başlattığı grevin millî güvenlik gerekçesiyle
yasaklanmasına ilişkin açıklaması
5.- Gaziantep Milletvekili
Derya Bakbak'ın, Gaziantepe yapılan yatırımlara
ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbulun bazı ilçelerinde
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
7.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer'in, Tekirdağda şiddetli lodos nedeniyle
yaşanan sorunlara ve Tekirdağın Çorlu ilçesine bağlı
Seymen Mahallesinde kum ocağı açılmak istenmesine ilişkin açıklaması
8.- Muğla Milletvekili Nurettin
Demir'in, Muğlanın Marmaris ilçesindeki Turgut İlkokulunun
kapatılmak istenmesine ve Sağlık
Bakanlığının 22/5/2014 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan yönetmeliğinde teknisyen kadrosunun
tanımlanmadığına ilişkin açıklaması
9.- İzmir Milletvekili
Mustafa Moroğlu'nun, İzmirin Buca ilçesinin Gediz semtindeki Hüseyin
Avni Ateşoğlu Ortaokulunun imam-hatip ortaokuluna çevrilmesiyle
yaşanan sıkıntılara ilişkin açıklaması
10.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesinin sorunlarına ilişkin açıklaması
11.- İzmir Milletvekili
Musa Çam'ın, DİSKe bağlı BİRLEŞİK
METAL-İŞ Sendikası işçilerinin
başlattığı grevin millî güvenlik gerekçesiyle
yasaklanmasına ilişkin açıklaması
12.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru'nun, Tokat ilinde görev yapan sağlık
personelinin sorunlarına ilişkin açıklaması
13.- Niğde Milletvekili
Ömer Selvi'nin, Niğde Milletvekili Doğan Şafakın
yaptığı gündem dışı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Adana Milletvekili Ali
Halaman'ın, Adanada kara yollarının durumuna ilişkin
açıklaması
15.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, Hükûmetten, Kütahya-Balıkesir kara
yolunun tamamlanmasını rica ettiklerine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 21 milletvekilinin, açlık grevi yapan siyasi Kürt
tutsakların taleplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1188)
2.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 21 milletvekilinin, açlık grevlerinin
sonlandırılması ve bu kapsamda Kürt sorununda gerçek bir
müzakere sürecinin sağlanması için Mecliste yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1189)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve
çalışmak zorunda bırakılan çocukların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1190)
B) Gensoru Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
Bülent Kuşoğlu ve 20 milletvekilinin, Soma maden sahasında
redevans ve hizmet alım sözleşmeleriyle çalışan
firmaları kolladığı, bu firmalara işlerin ihalesiz ve
usulsüz verilmesini sağladığı iddiasıyla Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/43)
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonlarında siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak
isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı
olarak müracaat etmelerine ilişkin duyurusu
D) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının,Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin, Yeni
Zelanda Temsilciler Meclisi Başkanı David Carterın ve Singapur
Parlamento Başkanı Halimah Yacobun vaki davetlerine icabet etmek
üzere 8-11 Şubat 2015 tarihleri arasında Yeni Zelandaya ve 11-13
Şubat 2015 tarihleri arasında Singapura resmî bir ziyarette
bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1692)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Birleşmiş Milletler
69uncu Genel Kurulu çerçevesinde 9-10 Şubat 2015 tarihlerinde Amerika
Birleşik Devletlerinin New York şehrinde 2015 Sonrası
Kalkınma Gündeminin Uygulama Araçları konulu toplantıya
katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1693)
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin,
Kanada Avam Kamarası Başkanı Andrew Scheerin vaki davetine
icabet etmek üzere 22-26 Şubat 2015 tarihleri arasında Kanadaya
resmî bir ziyarette bulunmasın ailişkin tezkeresi (3/1694)
4.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve
2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013 ve 16/1/2014 tarihli 956, 984, 1008,
1031 ve 1054 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 10/2/2015
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/1690)
E) Önergeler
1.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, (2/1668) esas numaralı 298 Sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/233)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun 3 Şubat 2015 Salı günkü birleşiminde 683 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin
önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
4.- Türkiye Cumhuriyeti ve
Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)
5.- Maden Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Mülkiye Birtanenin; Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhanın; Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1012, 2/423, 2/2309, 2/2481)
(S. Sayısı: 683)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan'ın, 2002-2014 yılları arasında
Çanakkale'ye yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı
(7/55096)
2.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, Türkiye Golf Federasyonu Başkanı tarafından
Manisa'nın Soma ilçesinde yapılması taahhüt edilen golf
sahası projesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55097)
3.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş'ın, Çanakkale 18 Mart Stadyumu'nda yapılan
tadilat çalışmalarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55353)
4.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, cezaevlerindeki mahkumlara sürekli bir biçimde spor yapma
olanağı sağlanması kapsamında yürütülen
çalışma ve projelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55356)
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, Spor Yap Sıhhat Bul kapsamında düzenlenen etkinliklere
katılıma ve benzeri etkinliklerin artırılması
kapsamında yürütülen çalışma ve projelere ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın
cevabı (7/55357)
6.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Ardahan ili özelinde il spor müdürlüğü eliyle
lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması
adına yürütülen çalışmalara,
Kars, Iğdır ve
Ağrı illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı
sporcuların sağlıklarının korunması adına
yürütülen çalışmalara,
Erzurum, Gümüşhane ve
Bayburt illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı
sporcuların sağlıklarının korunması adına
yürütülen çalışmalara,
Van, Siirt ve Adıyaman
illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların
sağlıklarının korunması adına yürütülen
çalışmalara,
Muş, Şırnak ve
Hakkâri illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı
sporcuların sağlıklarının korunması adına
yürütülen çalışmalara,
Bingöl, Bitlis ve Batman
illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların
sağlıklarının korunması adına yürütülen
çalışmalara,
Mardin, Elâzığ ve
Diyarbakır illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı
sporcuların sağlıklarının korunması adına
yürütülen çalışmalara,
İlişkin
soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıç'ın cevabı (7/55660), (7/55661), (7/55662) (7/55663),
(7/55664), (7/55665), (7/55666)
7.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel'in, mevsimlik tarım işçilerine yönelik
olarak çıkarılan Başbakanlık Genelgesinin uygulamasına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun
cevabı (7/55756)
8.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel'in, 2003'ten günümüze ağız ve diş
sağlığı sorunlarının önlenmesi için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlunun cevabı (7/55757)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın
kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen aylık kira bedeline
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıç'ın cevabı (7/55895)
10.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan daire başkanları ve daire
başkan yardımcılarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/56271)
11.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşlarınca satın alınan matbaa
ve yayıncılık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/56299)
12.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan'ın, 2011 yılında yapılan düzenleme
kapsamında dövizli askerlikten yararlananlara iade edilmesi gereken
meblağa ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın cevabı (7/57564)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İstanbul'daki
bağlı kurum ve kuruluş binalarının depreme
dayanıklılığına ve alınan önlemlere ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/57566)
14.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, 2012/15 sayılı Başbakanlık
Genelgesi kapsamında taşınmazlarla ilgili tasarruflar için
alınan izinlere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/57567)
15.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, İstanbul'un Başakşehir ilçesinde
bir site içindeki yeşil alana imam-hatip okulu yapılmasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/57627)
16.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç'ın bazı vakıflarla ilgili bir açıklamasına
ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/57861)
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı kurum ve
kuruluşların istisnai kadrolarına yapılan atamalara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/57889)
18.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında bağlı
kurum ve kuruluşlarca satın alınan kurulum hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan
yazılım paketi ve bilgi sistemlerine,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/57890), (7/57892)
19.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan haber
ajansı ve medya takip hizmetlerine ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/57893)
20.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, 2003-2014 yılları arasında
bağlı kurum ve kuruluşların kadrolarına yapılan
açıktan atamalara,
2003-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşların istisnai
kadrolarına yapılan atamalara,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/57895), (7/57896)
21.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, 2003-2014 yılları arasında
Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların
kadrolarına yapılan açıktan atamalara,
2003-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların
istisnai kadrolarına yapılan atamalara,
İlişkin
soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/58030), (7/58031)
22.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan'ın, Şanlıurfa'da üç askerin
şehit olduğu olaya ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın cevabı (7/58105)
23.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İran'dan Türkiye'ye iniş yapan
uçaklara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin
cevabı (7/58506)
24.- Hakkâri Milletvekili
Adil Zozani'nin, GAP Projesi'nin demografik, ekonomik ve ekolojik etkilerine
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/58537)
25.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu'nun, 2003-2014 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşlarda KPSS şartı aranmadan
yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/58597)
26.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Millî Saraylar bünyesindeki
kafeteryaların işletmelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/58600)
27.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında
yolsuzluk nedeniyle soruşturma veya dava açılan üst düzey bürokratlar
ile görevden alınan personele ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/58650)
28.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi ile ilgili çeşitli
hususlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/58734)
29.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Ardahan'da bir caminin bakım ve onarımına,
Ardahan'da bir camiye masa ve
sandalye verilmesine,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/58879), (7/58880)
30.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2003-2014 yılları
arasında açılan ve Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlara ait olan tesisler ile ilgili çeşitli hususlara
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/58982)
31.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu'nun, 2003-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarda KPSS şartı aranmadan
yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/58984)
32.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran'ın, bir sivil toplum platformunun gazetelerde
yayımladığı ilana ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/59063)
33.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz'ın, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili
AİHM nezdindeki davanın duruşmasına milletvekillerinin de
katılımına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/59406)
34.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz'ün, 9/8 Esas Numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun yazışmalarına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/59536)
35.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Antalya'da bir vatandaşın doğum
yaparken hayatını kaybetmesi ile ilgili iddialara ve doğum
yöntemleri ile ilgili bir talimat bulunup bulunmadığına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun
cevabı (7/55755)
36.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, 18 Aralık 2014 tarihinde Başbakan
tarafından açıklanan eylem planlarındaki teşviklere
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı
(7/58705)
37.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz'ün, Türkiye'nin ilk beş yüz şirketi sıralamasında
Manisa'ya kayıtlı şirketlerin sayısına ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/58947)
38.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, ihracatçı birliklerinin gelirlerine
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı
(7/58951)
3 Şubat 2015 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 50nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, İzmir ilinin ekonomik
sorunlarıyla ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susama
aittir.
Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olursak sayın
milletvekilini daha iyi dinleyebileceğiz.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam'ın, İzmir ilinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; bugün İzmir üzerine
konuşacağım.
Sekiz bin yıllık tarihî bir kentten, birçok medeniyetlere ev
sahipliği yapan, çok kültürlü, hoşgörü ve barış kenti
İzmirden bahsedeceğim.
Kimseyi ötekileştirmeyen, tersine bütünleştiren, birlikte
yaşamanın kenti olan İzmirden, demokrasi ve
çağdaşlığın kenti olan İzmirden, ulusal
Kurtuluş Savaşında düşmana ilk kurşunu atan,
işgalcileri denize döken kentten bahsedeceğim.
Atatürkün annesini emanet ettiği kentten bahsedeceğim.
Kadınların kendini en iyi ifade ettiği, sosyal hayata en
etkin katılım yaptığı bir kentten bahsedeceğim.
Egenin incisi, Akdenizin yıldızıdır İzmir. Bu
güzel İzmirin milletvekili olarak sizlere bu kürsüden hitap etmekten onur
duyuyorum.
İzmirin, bu güzel İzmirin ekonomik
tanımlamasını yapmak istediğimizde İzmir, bir liman
kentidir. Aynı zamanda tüm liman kentleri gibi bir ticaret kentidir.
Egenin güzel nehirleriyle beslenen ovalarıyla bir
tarım kentidir.
İzmir, 16 organize sanayi bölgesi ve onlarca küçük
sanayi sitesiyle bir sanayi kentidir.
İzmir, turizmin ilk kurulduğu ve turizmin
başkenti olarak söylenebilecek bir kenttir.
İzmir, kaynaklarıyla yenilenebilir enerjinin
kentidir. Rüzgârıyla, güneşiyle, jeotermaliyle bir yenilenebilir
kenttir.
İzmir, üniversiteleriyle, yetişmiş insan
kaynağıyla güçlü bir bilgi kentidir.
İzmir, gelişen ve değişen dünya
koşullarında giderek artan bir sağlık merkezi olabilme
noktasında ilerleyen bir kenttir.
Organik tarım kenti olma hedefine yürüyen bir
kenttir.
İzmir 2014te 41 milyar lira vergi ödemiştir.
Ödediği 4 lira karşılığında 1 lira gibi bir
rakamla ödediğinin karşılığını almayan ama
vergi ödemede yüzde 95in üzerinde tahsilatla Türkiye'nin en çok vergi ödeme
tahsilatını yapan kentidir.
İzmir, kayıt
dışılığın en az olduğu bir kenttir ve
İzmir, son araştırmalara göre, dünyanın ikinci büyük
gelişme gösteren metropol kentidir. Yerel yönetiminin hazineye hiç borcu
yoktur. Uluslararası finans kuruluşlarınca kredi notu AA
artıdır ve bu kent borçlanmada hiçbir hazine garantisi ve kefil
almadan borçlanabilen bir kenttir.
Bunlar İzmirin güzel, olumlu yanları ama
İzmir daha büyümek, daha gelişmek istemektedir. Limanının
büyüme talebi vardır. Dip taramasının yapılıp
limanın yolcu ve yük olarak ayrılması ve üçüncü nesil gemilerin
yanaşmasına ihtiyaç vardır. Alaybey Tersanesinin
taşınmasına ihtiyaç vardır. Çandarlı
Limanının duran inşaatının devamına ihtiyaç
vardır. Körfezde marinaların yapılmasına ihtiyaç
vardır. Sanayi teşviklerinde ayrımın ortadan
kaldırılmasına, Manisaya uygulanan üçüncü bölge teşvikinin
İzmire uygulanmasına ihtiyaç vardır. Tarımsal
gelişmelere katkı koymaya ihtiyaç vardır. Turizmin master
planının yapılmasına ihtiyaç vardır. İzmir ilinin
çarşılarının yenilenmesine ihtiyaç vardır.
İzmirin statlarının yapılmasına ihtiyaç vardır.
İzmir ilinin özel idare mallarının adil
paylaşımına ihtiyaç vardır. İzmirde eksik kalan
Çanakkale-İzmir otoyolunun tamamlanmasına, metroda
yapılanların yerine -diğer şehirlerde olduğu
gibi-devletin desteğine ihtiyaç vardır. İzmirin siyasi
tercihlerine saygı duyulmaya ihtiyaç vardır. İzmir siyasi
tercihleriyle ödüllendirilmesi gereken, cezalandırılmaması
gereken bir kent olmalıdır. Bu nedenle bunu buradan tüm
halkımızla paylaşmak istiyor, İzmirliler adına sizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Gündem dışı ikinci söz, yolsuzluk ve
siyasi yozlaşma hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeriye aittir.
Buyurunuz Sayın Yeniçeri. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin,
yolsuzluk ve siyasi yozlaşmaya ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Yolsuzluk ve siyasi
yozlaşma konusunda gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, siyasal karar
alıcıların özel çıkar sağlamak amacıyla
toplumdaki hukuki, dinî ve ahlaki normları ihlal etmeleri siyasi
yozlaşma olarak açıklanır ve anlatılır. Siyasal
yozlaşma, iktidar gücünü elinde tutanların özel çıkarlar için
kamusal gücü yasa, norm ve ahlak kurallarına aykırı olarak
kullanmalarıyla ortaya çıkar. Yozlaşmanın içeriğini
kamu zararına özel çıkar sağlama eylem ve
davranışları oluşturur. Türkiyede bugün iktidar
mensuplarının yakınlarından KPSSye girmeden üst düzey
görevlere getirilenler, ilkokul öğretmenliğinden Danıştay
üyeliğine atananlar, barmenlikten Avrupa Birliği
uzmanlığına terfi ettirilenler, itfaiye memurluğundan daire
başkanlığına yükseltilenler vardır. Afişe olan
VIP torpil listeleri, fişlenen memurlar, renkli listelerle damgalanan
bürokratlar siyasi yozlaşmanın AKP döneminde zirveye vurduğunun
kanıtıdır.
Deniz Feneri davasında yargılayanları
yargılatan, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet davasında ise
sorgulayanları sorgulatan bir iktidarla Türkiye karşı
karşıyadır. AKP iktidarının bizzat kendisi
yolsuzluğun ve siyasi yozlaşmanın kaynağı hâline
gelmiştir. Öyle ki, iktidar mensupları Yolsuzluğun sinek
ısırığı kadar bile bize etkisi yoktur.
diyebilmektedir. AKP için yolsuzlar değil, yolsuzlarla mücadele edenler
sorundur. Yolsuzluğun bu kadar alenileştiği ve
meşrulaştığı böyle bir döneme Türkiye Cumhuriyeti
devleti daha önce hiç şahit olmamıştır. Yolsuzlukla
mücadele etmek ya da etmemek bir iktidarın yönetim
anlayışını gösterir.
Diğer yandan, demokratik devletler otokratik
devletlere oranla daha az rüşvet ve yolsuzluk olaylarıyla
karşı karşıya gelirler. Basın özgürlüğü,
yönetimde şeffaflık, bilgi edinme hakkı ve özgürlüğü, adil
yargılama, etkin denetim demokratik ülkelerde yolsuzlukları
sınırlandırır. Bir ülkede hemen her yolsuzlukla ilgili
olarak yasak kararı alınıyor, gizlilik kararı veriliyor
veya yasal sisteme müdahale ediliyorsa yolsuzluklarla mücadelenin üstü de
örtülüyor demektir.
Güç ve gizlilik iktidarları
yozlaştırır. İktidarların yozlaşması sonuçta
siyaseti de yozlaştırır. Siyasetin yozlaşması da
rüşvet ve yolsuzluk olarak ortaya çıkar. Rüşvet ve yolsuzluk
ekonomik olmaktan daha çok siyasaldır. Gizlilikle yürütülen çıkar
sağlama süreci demokrasinin şeffaflık ilkesinin zedelenmesini
sağlar. Siyasal yozlaşma sonucunda demokratik kurumlar zaman
içerisinde işlerliğini kaybederler. Bu durum çıkar ve baskı
grupları demokrasisi yani adına plütokrasi denilen yozlaşma
türünü doğurur. Bugün ülkenin ufku AKP iktidarı döneminde yolsuzluk,
yağma, rüşvet, torpil ve rant iddiaları tarafından
kapatılmıştır. Daha vahimi, iktidar yetkililerinin
yaptıkları açıklamalarla haramı helal,
haksızlığı hak, zulmü meşru gördüklerini açık bir
biçimde ortaya koymalarıdır. AKP zihniyeti yolsuzlukları haram
özgürlüğüyle, torpil ve kayırmacılığı ise
akrabaları koruyup kollamayı öngören dinî referanslarla
savunmaktadır. Bu her şeyden önce Yüce İslam dinine
yapılmış büyük bir hakarettir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye bugün bir yandan
yolsuzluk ve siyasi yozlaşma, diğer yandan da Anayasa ve
yasaları çiğneyen yasa tanımaz bir Cumhurbaşkanı
sorunu ile karşı karşıyadır. Anayasanın 104üncü
maddesinde Cumhurbaşkanına pek çok görev ve yetki verilmiştir
ancak bu yetkiler içinde günlük politika yoktur.
Cumhurbaşkanının başkanlık sistemine geçmek
istediğini söyleyip Kırşehirde AKP adına halktan oy istemesi
Anayasaya aykırıdır, suçtur, Anayasa ihlalidir. Bu kürsüde
bütün milletvekilleri Anayasayı koruyacağına namusu ve
şerefi üzerine yemin etmişlerdir. Bütün milletvekillerini bu yemine
sahip çıkmaya, siyaset yaparak ve taraflı davranarak Anayasayı
açıkça çiğneyen, siyaseti yozlaştıran
Cumhurbaşkanı Erdoğana karşı gereğini yapmak
üzere harekete geçmeye çağırıyorum. Erdoğan
Birleşmiş Milletlerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
dünyanın
beşten büyük olduğunu söylemiştir. Doğru, dünya beşten
büyüktür, Türkiye de Erdoğandan büyüktür. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Gündem dışı üçüncü söz, Niğde ilinin
sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Doğan
Şafaka aittir.
Buyurunuz Sayın Şafak. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Niğde Milletvekili Doğan
Şafak'ın, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
DOĞAN ŞAFAK (Niğde) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, arkadaşlarım;
Niğde ilimizin sorunları hakkında gündem dışı söz
almış bulunmaktayım.
Niğdenin sorunları on üç yıldır
çözüm beklemektedir. 1996 yılında Niğdenin Emen Ovasında
yapımına başlanmış olan stol tipi havaalanı on
sekiz yıldır bir türlü bitirilememiştir. Şu anda
havaalanının inşaat tabelası ve tel örgüleri sökülmüş,
arazi hayvanların otlak yeri hâline gelmiştir. Konuyla ilgili 2012
yılında verdiğimiz soru önergesine eski Ulaştırma
Bakanı Sayın Binali Yıldırımın yanıtı,
Niğdeye havaalanı yapımı ve yatırımı
planlarının bulunmadığı yönündedir. Yüksek
hızlı tren projesi Niğdeyi kapsamamaktadır. Adliyeye bir
çivi çakılmamıştır, tuvaleti tadilat yapılıp
hâkim odası yapılmıştır. Niğde-Ankara otoban yolu
çalışmaları bu Hükûmet döneminde kağnı gibi
ilerlemektedir. Niğde Üniversitesinde 22.400 öğrenci olmasına
rağmen ilimizde sadece 5.500 yatak kapasiteli yurt bulunmaktadır.
Öğrencilerin büyük bir bölümü barınma sorunuyla karşı
karşıyadır. 1999 yılında ilimizde bulunan gümrük müdürlüğü
kapatılmıştır. Bu müdürlüğün kapatılması
ihracatçıları hem maddi hem manevi yönden büyük zarara
uğratmıştır. Madencilik sektöründe ve tarım
alanında gelişmeye açık olan ilimizde gümrük müdürlüğünün
tekrar açılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Niğde Bor Şeker
Fabrikasına yeterince yatırım yapılmamaktadır,
fabrikanın satılması için fırsat kollanmaktadır.
Burada çalışan geçici işçilerin kadro sorunu yıllardır
sürüncemededir. Mahkemece haklı bulunan ve geçici çalışan Karayolları
işçilerinin sorunu bir an önce çözülmelidir. Bor Askerî Fabrikasında
hiçbir yeni yatırım ve personel alımı yoktur.
Geçtiğimiz yıl Çiftlik, Bozköy ve Divarlı
kasabalarımızda sel felaketi yaşanmıştır;
altyapı, köprüler ve kasaba içindeki yollar tamamen tahrip olmuştur.
Bozköy halkı canlı hayvanlarını kaybetmiş, ekili
tarım alanlarını sel basmış ve çiftçimiz zarar
görmüştür. Bozköy ve Divarlı kasabasında tespitler yapılmasına
rağmen Bakanlık tarafından hiçbir yardım
yapılmamış ve ödenek ayrılmamıştır. Türkiyede
5 çeşit tarım ürününde toplam üretimin yüzde 13ü üzerinde üretime
katkıda bulunan ilimizde pancar üreticileri kota uygulamalarından;
lahana, elma, patates, buğday üreticileri ürünlerinin para etmemesinden,
pahalı gübre ve mazot, enerji maliyetleri yüzünden ekonomik yönden
sıkıntı yaşamaktadır. Çiftçilere yapılacak olan
mazot ve gübre desteği başvuru süresinin uzatılması
gerekmektedir. Çiftçilerimiz, elektrik borçlarının özel şirket
tarafından yapılandırılmamasından dolayı eskiden
kalma devlete olan borçlarını da ödeyememektedir. Dündarlı,
Hacıbeyli, Sazlıca, Bahçeli kasabalarında elma ve diğer
meyvelerde yaşanan don olayında üreticilerin bir bölümüne para
ödenmiş, aynı koşullardaki üreticilerin bir bölümüne ise ödeme
yapılmamıştır.
Bir başka önemli gelir kaynağı olan
hayvancılıkta, pahalı yem fiyatları, krediyle verilen
hayvanların teslim alınmasından sonra ithalatlar fiyatları
yarıya düşürdüğü için besiciler iflasın eşiğine
gelmiştir. Tarımda olduğu gibi hayvancılıkta da
şirketleşme, küçük çiftçileri ezmektedir ve yok etmektedir.
Niğde ili IPARD kapsamına alınmamıştır.
Niğde ve Bor ilçesi arasında yer alan ve -uluslararası öneme
sahip- sulak alan ilan edilen Akkaya Barajı kirlilik sebebiyle insan
sağlığını önemli derecede tehdit etmektedir.
Başta Niğde merkez olmak üzere, üniversite öğrencileri, Bor
ilçesi halkı her gün Akkaya Barajı kirliliği nedeniyle zehir
solumaktadır. Bu Hükûmet döneminde kentimizin oksijeni bitmiştir.
İlimizdeki birçok köye kadastro girmesi ve bu
köylere yanlış işlem yapılması sonucu
vatandaşlarımızın tarlalarının yaklaşık
yüzde 50si hazine adına tescil edilmiştir. Her yıl
arkalarından ecrimisil faturaları yollanmaktadır.
Proje bazlı önergeler vermemize rağmen
Çamardı-Aladağlar Baraj Gölü Projesine ve Ulukışla-Bolkar
Dağları Kayak Projesine Hükûmet gereken ilgiyi göstermemekte ve
yatırım yapmamaktadır. Israrla Niğde ilinin turizm
potansiyeli görmezden gelinmektedir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şafak.
Gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın
milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
Sayın Tanal...
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın, 2014 yılında tarımsal sulamaya ilişkin
elektrik borcu bulunan çiftçilere destekleme primi ödenmemesine ilişkin
Bakanlar Kurulu kararının iptal edilmesine rağmen hâlen bu
primlerin ödenmediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2014 yılında tarımsal
sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan çiftçilere, bu borçları
ödeninceye kadar destekleme ödemesi yapılmamasına ilişkin bir
Bakanlar Kurulu kararı verdiniz. Bizler, bu Bakanlar Kurulu
kararını Danıştayda açmış olduğumuz davayla
iptal ettik ancak vatandaşın hâlen bu destekleme primlerini ödememektesiniz.
Burada size iki seçenek sunuyoruz: Cumhuriyet savcılığına
suç duyurusunda mı bulunalım veyahut da vatandaşın bu
mahkeme kararı uyarınca bu desteklemelerini ödeyecek misiniz?
Eğer bunu yapmayacaksanız -iktidarınız çuvallarla bu ülkeyi
soyanları, para çalanları korurken muhtaç olan
vatandaşlarımıza hırsızlık damgasını
vurdunuz- bu ayıbınızdan ne zaman geri dönüp ne zaman
vatandaştan özür dileyeceksiniz?
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Yeniçeri...
2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin,
PKKnın özellikle Cizrede yaptıklarına karşı
Hükûmetin ne yaptığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ey AKP ve ey İçişleri Bakanı, genelde güneydoğuda,
özelde Cizrede neler olduğunun farkında mısınız?
Farkında değilseniz ben hatırlatayım: PKK, devleti
Cizreden kazıtmak için var gücüyle çalışmaktadır. KCK
mahkemeleriyle örgüt Cizrede kendi yargı sistemini faaliyete geçirdi.
Şehir merkezinde önce çadırlarda, son süreçte ise metruk binalarda
kendi paralel karakollarını ve ceza sistemini oluşturarak
faaliyetlere başladı. Vatandaşın bir sorunla
karşılaşması durumunda, kendileri dışında
bir yere müracaatlarına izin verilmemeye başlandı.
Hırsızlık yapan kişiye, çocuk ise kolunun
kırılması, yaşı büyük ise 3 kere
uyarıldıktan sonra öldürülme cezası verilmeye de
başlandı. İş adamları vergi adı altında
haraca bağlandı, vermeyenler göçe zorlandı veya infaz edildi.
Siz de iktidarız diye orada oturuyorsunuz. PKKnın
yaptıkları bunlardır. Ey Hükûmet, siz bunun için ne
yapıyorsunuz, Türk milleti bunu sizden öğrenmek istiyor.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Sarıbaş...
3.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş'ın, Çanakkalede şiddetli lodos nedeniyle
yaşanan sorunlara ve şiddetli lodos nedeniyle vefat eden Abdullah
Aydemire Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şiddetli lodos Çanakkalede can
almıştır. Abdullah Aydemir çatıdan düşen sert cisim
sonucu vefat etmiştir. Kendisine rahmet ve yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Şiddetli lodos Lapseki ilçesinde ve Çardak
beldesinde yer alan seracılara çok büyük zarar vermiştir.
Üreticilerin seralarının yüzde 90a yakın bölümü zarar görüp,
çaresiz kaldıklarını belirtip yetkililerden yardım
istemektedirler. Ayrıca, Lapseki, Çan, Biga, Yenice ilçelerindeki
köylerimiz hâlâ yedi sekiz gündür elektriksiz durmaktadır. Lodos nedeniyle
zarar gören seracılarımızın zararlarının
tespitlerinin yapılması, yapılmadıysa bu zararların
bir an önce tespitlerinin yapılması
Zararların
karşılanması ve yaraların sarılması adına
neler yapılabilir? Bunları Hükûmete duyurmamı istediler ve bu
anlamda da yardım ellerinin bir an önce uzatılmasını
istediler. Ve yine lodos
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Sarıbaş.
Sayın Atıcı
4.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, DİSKe bağlı BİRLEŞİK
METAL-İŞ Sendikası işçilerinin
başlattığı grevin millî güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasına
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonuna bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ
Sendikası üyeleri insanca bir yaşam ve emeklerinin
karşılığını isteyerek bir grev başlatmıştı.
Mersinde bulunan işçiler de bu onurlu direnişe katkı
vermişti. Ancak, darbe dönemlerinde bile görülmeyen faşist bir
uygulamayla, millî güvenlik gerekçe gösterilerek, bu onurlu direniş
yasaklanmıştır. İşçilerin haklı grevi ile millî
güvenliğin ne ilgisi vardır? Millî güvenlik için bir tehlike varsa bu
tehlike olsa olsa AKP zihniyeti olur ve AKP zihniyetinden bir başkası
da olamaz. AKP Hükûmeti ne yaparsa yapsın, başta Mersin olmak üzere,
tüm ülkede emeği en yüce değer olarak gören işçi
sınıfı emeğinin hakkını aramaya devam edecek ve
genel seçimlerde AKPden hesap soracaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Sayın Bakbak
5.- Gaziantep Milletvekili Derya
Bakbak'ın, Gaziantepe yapılan yatırımlara ilişkin
açıklaması
DERYA BAKBAK (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son on üç yıl içinde Gaziantepin çehresini
değiştirecek önemli yatırımlar yaptık. Şehrimizde
bulunan üniversite sayısını 4e çıkardık. Öğrencilerimize
dağıtılan burs miktarını 2,4 milyon liradan 46,4
milyona çıkardık. Yurt kapasitemizi 3 kat artırdık. 2002de
5 bin olan derslik sayımızı 2014te 12 bine yükselttik.
Yıllık 4,3 milyon lira olan sosyal yardım miktarını
266,5 milyon liraya çıkararak ihtiyaç sahiplerine
ulaştırdık. 7.500ü kentsel dönüşüm kapsamında olmak üzere
21 bin yeni konut yaptık. 340 kilometrelik bölünmüş yol
ağının 244 kilometresini biz tamamladık. Sadece organize
sanayi bölgelerimizde 120 binin üzerinde kişiye istihdam
sağladık. Çiftçimize toplamda 896 milyon tarımsal
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakbak.
Sayın Öğüt
6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt'ün, İstanbulun bazı ilçelerinde yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Köprü ve yanlış yerde yapılan
havaalanı projelerini abartarak sunan Büyükşehir Belediyesi,
vatandaşın asıl sorunlarıyla ilgili çözümleri bir türlü
yapamamaktadır. Ataşehir ilçemiz Yenisahra, Barbaros, Âşık
Veysel, Mustafa Kemal, İçerenköy, Küçükbakkalköy mahallelerinin 5.000lik
planları büyükşehir tarafından inatla yapılmamaktadır.
Vatandaş ciddi şekilde mağdurdur. Fikirtepe Mahallemiz üç
yıldır hayalet şehir hâlindedir. Üç gündür de daha öne çıktığı
şekilde gördüğümüz gibi, trafik çekilmez durumdadır.
Validebağ Korusunda izci evi adı
altında inşaat yapılmaya çalışılmaktadır.
Sultanbeylide iki üç aydır elektrik faturaları gelmemekte,
vatandaş ciddi şekilde mağdur edilmektedir. Koşuyolu Kalp
Hastanesi ve metroda da ilk yağmurda bütün çatılar akmaya
başlamıştır. Vatandaşın bunlara göre küçük
görünen bu sorunlarıyla ilgilenilmesini istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Yüceer
7.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer'in, Tekirdağda şiddetli lodos nedeniyle yaşanan
sorunlara ve Tekirdağın Çorlu ilçesine bağlı Seymen
Mahallesinde kum ocağı açılmak istenmesine ilişkin
açıklaması
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Seçim bölgem Tekirdağda etkisini sürdüren lodos
hayatı olumsuz etkilemiş, özellikle örtü altı üretim
yapılan Süleymanpaşa ilçesine bağlı Naip Mahallemizde
seralarda hasar meydana gelmiştir. Lodos nedeniyle, tek geçim
kaynağı seralar olan Naipli üreticilerimiz mağduriyet
yaşamıştır ve bir an önce yardım eli beklemektedirler.
Buradan üreticilerimize ve günlerdir sel felaketiyle boğuşan
Edirneye geçmiş olsun diyorum.
Bölgemizde bir diğer felaket de -doğal
değil ama bu da Hükûmetin yaptığı bir afet- Çorluya
bağlı Seymen Mahallemizde yaşanmaktadır. Özel bir
şirket Seymen Mahallemiz sınırları içerisinde yer alan ormanlık
alanda iki yıl önce 200 dönümlük bir yer kiralayıp kuvarsit kum
ocağı açmış ancak daha sonra faaliyetini durdurmuştur.
Aynı şirket, söz konusu 200 dönümlük yeri 1.800 dönüme çıkararak
tekrar kum ocağını açmak istemektedir. Geçimini tarım ve
hayvancılıkla sağlayan Seymen ve Çorlulu hemşehrilerim ekip
biçtikleri tarlaların yakınına, hayvanları
otlattıkları alana kum ocağının
yapılmasını, ormanın talan edilmesini istememektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.
Sayın Demir
8.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in,
Muğlanın Marmaris ilçesindeki Turgut İlkokulunun
kapatılmak istenmesine ve Sağlık
Bakanlığının 22/5/2014 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan yönetmeliğinde teknisyen kadrosunun
tanımlanmadığına ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Muğla Marmaris Turgut İlkokulu, öğrenci
eksikliği ve fiziki yetersizlikler bahane edilerek kapatılmak
istenmektedir. Oysaki okulun öğrencileri, köyün yaşayanları
imece ruhuyla okulu canlandırmış, iç ve dış
boyasını yapmış, bahçesini temizlemiş, hatta satranç
odası dahi kurmuşlardır. Turgut İlkokulu neden
kapatılmaktadır? Cumhurbaşkanı Etiyopyada okul
açacağını müjdeliyor, bizim öğrencilerimiz daha az mı
değerlidir?
İkinci sorum: Sağlık
Bakanlığının 22 Mayıs 2014 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan Sağlık Meslek Mensupları İle
Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek
Mensuplarının İş Ve Görev Tanımlarına Dair
Yönetmelikte yaşlı bakım teknikeri, evde hasta bakımı
teknikeri kadroları tanımlanmış ancak teknisyen kadrosu
tanımlanmamıştır. Bu sebeple, hasta ve yaşlı
hizmetleri alanı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN DEMİR (Muğla) -
hasta bakım
teknisyenleri kadro ve görev tanımları olmadığı için
tercih yapamamışlar, açıkta kalmışlardır.
Teknisyenler için kadro ve görev tanımı yapılacak
mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Sayın Moroğlu
9.- İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlu'nun, İzmirin Buca ilçesinin Gediz semtindeki Hüseyin Avni
Ateşoğlu Ortaokulunun imam-hatip ortaokuluna çevrilmesiyle
yaşanan sıkıntılara ilişkin açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) Sayın
Başkan, İzmir Buca ilçesinin Gediz semtindeki Hüseyin Avni
Ateşoğlu Ortaokulunda okuyan öğrenciler ve veliler Millî
Eğitim Müdürlüğünün haksız bir saldırısı ve
hakaretiyle karşı karşıyadır. Ateşoğlu
kampüsünde 4 bloktan 3 tanesi imam-hatip ortaokuluna ayrılırken ve bu
dersliklerde 15-20 kişi öğrenim görürken sadece 1 bloku ortaokula
bırakılmış ve -Millî Eğitim Bakanımız da
burada iken dinlese iyi olur- 45-55 kişi aynı derslikte eğitim
görmek zorunda kalmıştır.
Bu kampüs 40 dönüm bir kampüstür ve yeni bir ortaokul
yapılmaktadır. Bu okul ortaokul olarak yapıldığı
hâlde şimdi -3 blok olarak ve imam-hatip ortaokulu öğretim görürken-
yeni yapılan ortaokul da tekrar imam-hatibe tahsis edilmek istenmektedir
yapılırken ortaokul diye yapılmasına rağmen. Bu konuda
Buca İlçe Millî Eğitim Müdürüyle görüşmeler velilerle birlikte
yapıldı. Lütfen, bu haksız uygulamaya
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Moroğlu.
Sayın Dedeoğlu
10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu'nun, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi 1992
yılında kuruldu. O yıllarda kurulan aynı üniversitelerin
şu anda öğrenci sayısı, öğretim üyesi sayısı
100 binlere ulaştı ama maalesef ki Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitemiz 25-30 bin mevcut civarında öğrenimine devam etmeye
çalışıyor.
Birçok sıkıntıları var elbette
üniversitemizin. Bunların en başında gelen sosyal ve spor
tesislerindeki eksiklikler. Şu anda üniversitemizin içerisine
yapılması planlanan 25 metrelik bir yüzme havuzu maalesef ki
üniversitenin de Kahramanmaraşın da ihtiyaçlarına cevap verecek
nitelikte değil, bir 50 metrelik yüzme havuzuna ihtiyaç var
Kahramanmaraşta ve bölgesinde. Ayrıca, Kahramanmaraşta
üniversitemiz bünyesinde tıp fakültesi var ama maalesef ki binası
yok, mimarlık mühendislik fakültesi var, maalesef ki binası
yarım kalmıştır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Dedeoğlu.
Sayın Çam
11.- İzmir Milletvekili Musa Çam'ın,
DİSKe bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ
Sendikası işçilerinin başlattığı grevin millî
güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasına ilişkin açıklaması
MUSA ÇAM (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
DİSK BİRLEŞİK METAL-İŞ
Sendikası tarafından uygulanmakta olan grevin millî güvenliği
bozucu nitelikte olduğu görüldüğünden altmış gün süreyle
ertelenmesi Bakanlar Kurulunca 29/1/2015 tarihinde
kararlaştırılmıştır. Demek ki Bakanlar Kurulu 29
Ocak 2015 Perşembe günü toplanmış, konuyu enine boyuna
görüşmüş ve millî güvenliği bozucu nitelikte olduğu
görüldüğü için grevi ertelemiştir. Oysa o tarihte
yapılmış bir Bakanlar Kurulu toplantısı yoktur, son
Bakanlar Kurulu toplantısı 26 Ocak 2015 tarihinde
yapılmıştır. 29 Ocak günü Başbakan 11.00de bir
törende, 13.00te Cumhurbaşkanıyla, 15.30da Genelkurmay
Başkanıyla, 16.30da MİT Müsteşarıyla
görüşmüş, 17.00de çözüm süreci toplantısına
katılmış. 29 Ocak 2015 günü Bakanlar Kurulu toplantısının
yapıldığına dair hiçbir bilgi yoktur. Toplanmamış
bir Bakanlar Kurulu tarafından alınmış bir grevi erteleme
kararı söz konusu. Bakanların pek çoğu konudan haberdar dahi
değildi. Millî güvenlik gibi oldukça ciddi bir konu Bakanlar Kurulu
gündemine gelmemiş, kâğıt üzerinde ertelenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - Bir sonraki Bakanlar Kurulu
toplantısını beklemeye gerek görmeden aceleyle grev
ertelenmiştir. Bakanlar Kurulu toplanmadığına göre Bakanlar
Kurulu elden imzalamıştır. Bu erteleme yok hükmündedir.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Sayın Doğru
12.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru'nun, Tokat ilinde görev yapan sağlık personelinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Tokat ilinden bizleri arayan sağlık
personelinin dileklerini iletmek istiyorum. Doktor, sağlık memuru,
hemşire ve yardımcı sağlık personeli, özlük
haklarının iyileştirilmesi için çalışmalar
yapılmasını istiyorlar. Bilhassa emeklilik konumuna gelen bütün
sağlık personeli maaşların düşüklüğünden
dolayı emekli olamıyorlar. Sağlık personelinin
aldığı ücretlerin tamamının emekli
aylığı tespitinden sayılması ve geçimlerini temin
edebilecekleri emekli maaşının yapılmasını
istiyorlar. Sağlık personelinin sesinin Sağlık
Bakanlığı ve Hükûmet tarafından duyulması bekleniyor.
Bunu iletmek istedim.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Selvi
13.- Niğde Milletvekili Ömer Selvi'nin,
Niğde Milletvekili Doğan Şafakın yaptığı
gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖMER SELVİ (Niğde) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Gündem dışı söz alan Niğde
Milletvekilimiz Doğan Şafak Niğde ilinin sorunlarından
bahsetti. Tabii, birçok şeyden bahsetti, bunların hepsine cevap
vermem bir dakika içinde mümkün değil ama aldığım notlardan
birkaçından bahsetmek istiyorum.
Öncelikle, sayın milletvekilimiz adliye
sarayıyla ilgili konuşmuştu. Adliye sarayımız en
kısa zamanda ihaleye çıkacak. Tabii, buradaki yapılan bazı kanuni
düzenlemelerden dolayı, bazı imar ve proje tadilatları oldu. 46
milyon proje değerli binamız, adliye sarayımız
inşallah en kısa zamanda inşaat ihalesine çıkacak.
Otobanımız için Sayın
Başbakanımız Hükûmet programını okurken kürsüden hitap
etmişti zaten. O da inşallah en kısa zamanda ihalesi
yapılacak işlerimizden biri, iki aşamalı olarak.
Üniversitemizin, evet, yurt sorunu vardır,
Türkiyenin sorunudur bu fakat çok kısa zamanda şu anda
inşaatları başladı- 4 bin kişilik yurdumuz gelecek
sene devreye girecek. Onun dışında yine KYK kendi bütçesinden
515 kişilik yurdu yaptı ve bin kişilik yurdumuz da şu anda
ihale aşamasında.
Hızlı hareket etmeye
çalışıyorum. IPARD kapsamında
değerlendirilmediğini söyledi ilimizin. Evet, IPARD kapsamında
Niğdemiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Selvi.
Sayın Halaman
14.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın,
Adanada kara yollarının durumuna ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) Başkanım,
teşekkür ederim.
Ya, bizim sualimiz
Çok da telefon açıyoruz,
söylüyoruz ama Ulaştırma Bakanımız da gelmiyor. Tabii, ben
duyması için de söylemiş oluyorum.
Bizim Adananın Kozan-Feke
Bölünmüş yol
diyorlar, işte, Genişleteceğiz. diyorlar ama bunlar kamu
bedellerini ödemiyor zannedersem. Çevre düzenlemesi yok, ondan sonra,
işaretler yok, kavşaklar yapılmadı. Sürekli böyle ölümler,
trafik kazaları hiç bitmiyor, dört beş senedir de sürüyor. Ya,
sayın iktidar Ulaştırma iyi gidiyor. diyorlar. Ya, Sayın
Bakanımız, Karayolları Genel Müdürlüğü; ismini de
veriyoruz, bununla biraz ilgilensin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Bulut
15.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut'un, Hükûmetten, Kütahya-Balıkesir kara yolunun
tamamlanmasını rica ettiklerine ilişkin açıklaması
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Balıkesiri, Anadoluyu Egeye bağlayacak
Kütahya-Balıkesir kara yolu yıllardır bir yalan hikâyesine
dönmüştür ve bir türlü açılamadı. Diğer taraftan,
Avrupayı yine Balıkesir iline, Egeye bağlayacak olan
Çanakkale-Balıkesir duble yolu hâlâ bitirilemedi. Bu iki yolun
yapılması Balıkesirin ekonomisine, turizmine, Egeye büyük
katkı sağlayacaktır. Hükûmetin bu eksikliği tamamlamasını
Balıkesirliler olarak rica ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21
milletvekilinin, açlık grevi yapan siyasi Kürt tutsakların
taleplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1188)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Siyasi
Kürt tutsakların açlık grevi eylemi bu gün elli altıncı
gününe girdi. Kritik eşiğin aşıldığı
eylemlerde ölüm yaşanmaması için eylemcilerin Sayın Abdullah
Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması; Kürt sorununun
çözümündeki rolünü oynaması için özgürlük, güvenlik ve sağlık
koşullarının sağlanarak müzakerelerin başlaması;
anadilinde savunma ve anadilde eğitim hakkının tanınarak
Kürtçenin kamusal alanda kullanılmasının önündeki engellerin
kaldırılması için başlattıkları açlık grevi
eyleminin ölüm olmadan sonlandırılması, bunun için de siyasi
içerikli ve meşru söz konusu taleplerin karşılık
bulması, Meclisin bu anlamda sorumluluğunu yerine getirmesi ve
diyalog ortamı yaratması amacıyla Anayasa'nın 98'inci,
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederiz.
1)
Mülkiye Birtane (Kars)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
İdris Baluken (Bingöl)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Halil Aksoy (Ağrı)
7)
Ayla Akat Ata (Batman)
8)
Hasip Kaplan (Şırnak)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10)
Emine Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Zozani (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17)
Erol Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19)
Demir Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21)
Nazmi Gür (Van)
22)
Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Türkiye cezaevlerinde elli altı gündür açlık
grevi yapılıyor. Siyasi faaliyette bulunan, demokratik
haklarını talep eden siyasetçiler, sivil toplum örgütü temsilcileri
ve gazeteciler başta olmak üzere, çocuk, kadın, yaşlı ve
genç binlerce Kürt, hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutuluyor. AKP'nin
Kürt sorununa çözüm bulma anlayışını özetleyen bu
yaklaşımı açlık grevlerinin yapılmasının da
gerçek nedenidir. Yani sorumlusu Hükûmettir, Sayın Başbakandır.
Hükûmetin resmî açıklamalarına göre, yaklaşık 64'ü 12
Eylülden beri olmak üzere, sonradan katılanlarla 682 tutsak
süresiz-dönüşümsüz açlık grevi yapıyordu. Taleplerin cevap
bulmaması üzerine açlık grevi eylemcilerinin son olarak
yaptıkları açıklamaya göre, eylemci sayının 10 bin
olacağı öne sürülüyor. Kamuoyunun da bildiği üzere açlık
grevi yapan eylemciler, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin
kaldırılması ve müzakerelerin başlaması, ana dilinde
savunma hakkının kabulü ve ana dilde eğitim ile Kürtçenin
kamusal alanda kullanılmasının önündeki engellerin
kaldırılması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını
talep ediyorlar. Talepler siyasi içerikli, meşru ve yerine getirilebilecek
taleplerdir. Aynı zamanda milyonlarca Kürt tarafından talep edilen,
Türkiye kamuoyunda da kabul gören taleplerdir. Aslında anında
karşılanabilecek bir talep olan Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki
tecridin kaldırılması ve müzakerelerin
başlatılması Türkiye'yi, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden
doğan bu çatışmalı ve son derece endişe verici
ortamdan kurtaracaktır. Bu nedenle Sayın Abdullah Öcalan'ın
avukatlarıyla hemen görüştürülmesi gerekiyor. Tecridin devam
ettiği her gün açlık grevi eylemcileri de ölüme bir adım daha
yaklaşıyor.
Açlık grevleri ilk olarak 12 Eylülde
Diyarbakır D Tipi ve Diyarbakır E Tipi Kadın Cezaevi,
Kandıra 1 ve 2 Numaralı F Tipi Cezaevi, Siirt E Tipi Erkek ve Siirt E
Tipi Kadın Cezaevi, Rize L Tipi Cezaevi ve Bolu F Tipi Cezaevinde toplamda
64 siyasi tutsakla başlatılmıştı. Hükûmetin bu konuda
sorumlu davranmaması ve talepler konusunda bir tartışma açmaması
her gün yeni katılımlara sebep oluyor. Taleplerin içeriği
demokratik haklardır. Kaldı ki yüzlerce siyasi tutsak bu talepleri
dile getirdiği için içeride tutuluyor. Öğrenciler, çocuklar,
kadınlar ana dilde eğitimin talep edildiği mitinglere, gösteri
ve yürüyüşlere katıldığı gerekçesi ile
suçlanıyor. Sadece ana dilinde savunma istediği için cezaevinde
tutulan ve yargılaması yapılmayan yüzlerce tutuklu var.
Mahkemeler ana dilinde savunma yapan tutsakları dinlemiyor, tercüman
taleplerini reddediyor, tutsaklar savunmaları alınmadan mahkeme
salonundan çıkarılıyorlar. Hükûmet soruna çözüm bulmak yerine,
Türkiye kamuoyunu bilinçli bir şekilde Kürtlere karşı
düşmanca bir tutum içerisine girmeye itmektedir. Bu nedenle, birçok kentte
Kürtlerin iş yerleri yakılmakta, evleri kuşatılmakta,
Kürtler sokak ortasında linç eylemlerine maruz kalmaktadırlar.
Ana dilinde savunma hakkı ile ilgili kısa
zamanda bir çalışma yapılacağı söylenmişse de
milyonlarca Kürtün siyasi irade olarak beyan ettiği Sayın Abdullah
Öcalan üzerinde katı tecrit politikasının devam ediyor
olması ve ana dilde eğitim konusunda adım atılmaması
açlık grevlerinin bu şekilde bitirilemeyeceğini gösteriyor.
Hükûmet, sorunu görünür kılan ve duyarlılık gösteren kesimleri
sindirmeye çalışmakta, gündemi gizlemeye dönük bir çaba sarf
etmektedir. Hükûmetin soruna yaklaşımı gayriciddi ve tahrik
edicidir. Kürt sorununa dair attığını iddia ettiği
adımlar sorunun çözümüne karşılık gelmiyor. Aksine, bu
adımlar, Kürtlerin demokratik taleplerine karşı kamuoyunda
tepkiler oluşturmaya dönük, Kürtleri küçümseyici, onları
dışlayan, eşitsizliği derinleştiren taktiksel
hamlelerdir.
Açlık grevleri Türkiye'nin çözümsüz
bırakılan Kürt sorununa çözüm zemini oluşturmaya dönük,
eylemcilerin canlarını ortaya koyduğu bir eylemdir. Bu nedenle,
bu taleplerin müzakereye açılması, demokratik temelde çözüme
kavuşması gerekiyor. Aynı şekilde, cezaevine olası
herhangi bir antidemokratik müdahalenin önlenmesi için Meclisin görev
alması, sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.
Bu nedenle, eylemcilerin taleplerinin
tartışılarak, yerine getirilmesi için bir meclis
araştırması açılmasını uygun görmekteyiz.
2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21
milletvekilinin, açlık grevlerinin sonlandırılması ve bu
kapsamda Kürt sorununda gerçek bir müzakere sürecinin sağlanması için
Mecliste yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1189)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elli yedinci gününe giren ve meşru taleplerle
başlatılan açlık grevi eylemlerinin ölümler yaşanmadan
sonlandırılması için, eylemcilerin söz konusu taleplerinin
müzakere edilmesi, taleplerin karşılık bulacağına dair
kesin, kalıcı ve gerekli yasal önlemlerin alınması ve bu
kapsamda Kürt sorununda gerçek bir müzakere sürecinin sağlanması için
Mecliste "Kürt Sorununda Diyalog ve Müzakere Grubu" adında bir
komisyonun kurulmasını Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün
104. ve 105. maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.
1) Mülkiye Birtane (Kars)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Çatışmaların giderek
yoğunlaştığı bu süreçte, Türkiye cezaevlerindeki Kürt
tutsaklar elli yedi gündür açlık grevi yapıyor. Eylemci
sayısı ise giderek çoğalıyor. Siyasi, kabul edilebilir,
meşru talepleri olan tutsakların bir grubu 12 Eylülden bu yana,
geriye kalanı ise o tarihi izleyen günlerde açlık grevi
başlatmış olan tutsaklardır. Talepleri ise Sayın
Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak müzakerelerin
başlaması, ana dilinde savunma ve ana dilde eğitim
hakkının tanınmasıdır. Talepler gayet açık ve
Kürt sorununun çözümünde kilit öneme sahiptir. Kamuoyunda da bu taleplerin
kabul edilmesi için güçlü bir irade var. Yazarlar, sanatçılar, sivil
toplum örgütleri ve toplumun birçok kesiminden halkla birlikte taleplerin kabul
edilerek açlık grevlerinin sonlandırılması için Sayın
Başbakana çağrı yapılıyor. Ancak şu ana kadar
Hükûmet kanadından sorumluluk üstlenici tek açıklama
gelmemiştir. İlk aşamada tecridin kaldırılması,
Sayın Abdullah Öcalan'ın, açlık grevlerinin sonlandırılması
için rol alması anlamına gelecek ve açlık grevlerinde ölümün
önüne geçilecektir. Çatışmaların yoğun bir şekilde
devam ettiği böylesi bir süreçte, açlık grevi eylemcilerinin
taleplerini tartışmaya bile açmamak her açıdan daha çok can
kaybı yaşanacağını gösteriyor. Sayın Abdullah
Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak barış için rol
oynaması milyonlarca insanın da talebidir. Bu taleplerin kabul
edilmesi için Mecliste bir tartışma açılması, bir komisyon
oluşturularak, çözüm yolu açılmalıdır. Mecliste oluşturulacak
"Diyalog ve Müzakere Grubu"nun bu yönde inisiyatif alarak olası
ölüm ya da antidemokratik müdahalelerin önü kesilmelidir.
Açlık grevi eylemcileri siyasi tutsaklardır.
Ömür boyu hapis cezası verilenler var. KCK operasyonları
kapsamında tutuklanan belediye başkanları, BDP
çalışanları, siyasetçiler, gazeteciler, çocuklar, kadınlar,
yaşlılar var. Aynı talepleri dışarıda istedikleri
için cezaevine koyulmuş Kürtlerdir bu insanlar. Taleplerin kabul edilmesi
için bir müzakere ve tartışma imkânı oluşturulmalıdır.
Aksi takdirde bu durum daha tehlikeli bir süreci başlatacaktır. Çünkü
Kürtlerin tüm siyasi faaliyetleri Terörle Mücadele Yasası kapsamında
engellenmiştir. Operasyonlar devam ediyor. Cezaevleri tıklım
tıklımdır. Mahkemeler tutukluları dinlemeden davaları
karara bağlıyor. Binlerce tutuklu mahkemeye çıkarılmadan,
cezaevinde âdeta rehin tutuluyor. Seçilmiş milletvekilleri serbest
bırakılmıyor. Cezaevinde tutulan Kürtler demokratik
haklarını talep ettikleri için suçlu sayılıyorlar, ana
dilinde savunma yapma hakları tanınmıyor. Ölümlerin
yaşanması an meselesidir. Sayısı her gün artan eylemcilerin
taleplerinin bir an önce tartışılması, bir müzakere
ortamının yaratılması gerekiyor. Bu durum
karşısında Meclis, rolünü oynamalı, Hükûmet taleplerin
meşru olduğunu kabul ederek sorumluluk üstlenmelidir. Barış
ve Demokrasi Partisinin açlık grevlerini sonlandırmak için Mecliste
tartışma açmaya dönük tüm çabaları engellenmekte, verdiği
önergeler reddedilmektedir. Bu açıdan, Mecliste "Kürt Sorununda
Diyalog ve Müzakere Grubu" ya da ortak olarak belirlenecek isim
altında bir komisyon oluşturulmasını uygun görmekteyiz.
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
ve 21 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve çalışmak zorunda
bırakılan çocukların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1190)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de sokakta yaşayan ve çalışmak
zorunda bırakılan çocukların sorunlarının tespit
edilmesi, sorunların çözümü için somut projelerin üretilmesi, çocuklara
yönelik şiddetin engellenmesi için önlemlerin belirlenmesi ve çocuk
hakları konusunda çalışan kuruluşların
sığınma evleri gibi somut önerilerinin dinlenmesi için bir
Meclis araştırma komisyonu açılması amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçenin özeti:
Dünyada UNICEF'in rakamlarına göre 100-120 milyon
arasında sokak çocuğu yaşadığı bilinirken,
Türkiye için yapılmış çalışmalar
olmadığı için kesin rakam bilinmemektedir. Göç, ekonomik
zorluklar ve sosyal sorunlardan dolayı sokak çocuklarındaki
artış özellikle İstanbul, Diyarbakır gibi şehirlerde
giderek artmıştır. İstanbul'da 700 bin, Diyarbakır'da
ise 20 binin üzerinde sokak çocuğu yaşadığı
bilinmektedir. Metropollerde sokak çocuklarının daha çok sorunla
karşı karşıya kaldığı bilinmektedir.
Yapılan araştırmalar, sokak çocuklarının şiddet,
taciz, uyuşturucu madde bağımlılığı, zorla
çalıştırma, eğitimine devam edememe gibi pek çok sorunla
karşı karşıya kaldığını göstermektedir.
Elbette ki her şehrin sorunları farklılaşırken,
özellikle İstanbul için sokakta çalışan ve yaşayan
çocukların sorunları öncelikli olarak beklemektedir. Risk
altında bulunan bu çocukların sokaklarda olmasının en büyük
nedenlerden biri yoksulluktur. Türkiye'de yoksulluktan en çok etkilenen grup
olan çocuklar, emek piyasasında da önemli bir kaynak olarak görülmektedir.
Sokak çocuklarının durumu bazı yönlerden
farklılaşmaktadır. Bir kısmı sokakta yaşamak
zorunda kalan ve aileleri olmayan çocuklar en dezavantajlı olan grup
olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra ailesiyle
birlikte olan, ancak göç ve yoksulluğun getirdiği sorunlarla beraber
tekstil atölyelerinde çok düşük ücretlerde
çalıştırılan çocuklar, emek sömürüsüyle karşı
karşıya kalmaktadır. Tüm bunların yanında, eğitimlerine
devam edemeyen çocuklar, sağlık ve sosyal hakların da pek çoğundan
mahrum kalmaktadır.
Çocuk hakları konusunda çalışan 50
uluslararası kuruluşun yayınladığı 2004
raporunda, incelenen 69 ülkede çocukları sokağa iten en büyük nedenin
şiddet olduğu ortaya konulmuştur. Rapora göre, sadece
yoksullukla mücadele etmenin yeterli olmadığı, göç ve diğer
boyutların da dikkate alınması gerektiği belirtilirken,
sokaklarda çalışan çocukların çoğu evde şiddet
gördüğü için evlerine geri dönmekten korkmaktadır. Raporda, Türkiye,
sokakta yaşayan ve çalıştırılan çocukların
korunması durumu açısından dünyada 92nci sırada
gelmektedir. Savaş, göç ve toplumsal şiddet dolayısıyla
istismara uğramış çocukların en riskli gruplar olduğu
söylenmektedir. Şiddet aileleri tarafından yapılırken,
sosyal hizmetler tarafından da şiddet uygulandığı görülmektedir.
Yasal açıdan bakıldığında,
1990'da Türkiye tarafından imzalanmış "Çocuk Hakları
Sözleşmesi" çocukların korunması konusunda önemli bir
adım gibi görünse de bunun hayata geçirilebilmesi istenildiği kadar
hızlı ve işlevsel olamamaktadır. Yine, Anayasanın
41inci maddesinde çocukların korunması maddesi getirilse de
çocukların, özellikle de korumaya muhtaç olan sokaklardaki çocukların
korunması daha ivedi bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.
Çocuklar için sığınma evlerinin yetersizliği, çocuk esirgeme
kurumlarının denetimsiz olması ve sorunlara çözüm olmada eksik
kalması gibi pek çok neden, bu sorunu çözümsüz olarak
bırakmaktadır. Sokak çocuklarının sorunları
araştırılırken, evrensel çocuk hakları çerçevesinde,
tüm boyutlarıyla incelenmelidir. Almanya, 20 bin sokak
çocuklarının sağlık sorunlarını oluşturulan
sağlık merkezleriyle çözmeye çalışmaktadır. Bu konuda
Avrupa Birliği'nin çalışmaları sonucu Finlandiya, Belçika
ve İspanya gibi ülkelerde çocuklar için barınma yerleri ve
sağlık merkezleri kamu tarafından
sağlanmıştır. Özellikle göçün yoğun olduğu
İstanbul'da sokak çocuklarının durumu, sorunları ortaya
çıkarılmalı ve bu konuda çocukların kalabilecekleri ve
barınma sorununu çözebilecek yaşama merkezlerinin kurulması,
çocuk işçiliğinin önüne geçilmesi için somut girişimlerin
belirlenmesi önem arz etmektedir. Sokakta yaşayan ve çalışmak
zorunda bırakılan çocukların sorunlarının tespit
edilmesi, sorunların çözümü için somut projelerin üretilmesi, çocuklara
yönelik şiddetin engellenmesi için önlemlerin belirlenmesi ve çocuk
hakları konusunda çalışan kuruluşların
sığınma evleri gibi somut önerilerin dinlenmesi için bir Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce
bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır. Önergeyi okutacağım
ancak önerge 500 kelimeden fazla olduğu için özeti okunacaktır. Önergenin
tam metni ise Tutanak Dergisinde yer alacaktır.
B) Gensoru Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlu ve 20 milletvekilinin, Soma maden sahasında redevans ve
hizmet alım sözleşmeleriyle çalışan firmaları
kolladığı, bu firmalara işlerin ihalesiz ve usulsüz verilmesini
sağladığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/43) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız hakkında Anayasanın 98 ve 99uncu maddeleri ve TBMM
İçtüzüğünün 106ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
Bülent Kuşoğlu Ali İhsan
Köktürk Kemal
Ekinci
Ankara Zonguldak Bursa
Doğan Şafak İhsan Kalkavan Turgay Develi
Niğde Samsun Adana
İhsan Özkes Hasan Akgöl Süleyman Çelebi
İstanbul Hatay İstanbul
Osman Faruk Loğoğlu İzzet Çetin Mevlüt
Dudu
Adana Ankara Hatay
Faik Öztrak Özgür
Özel Oğuz
Oyan
Tekirdağ Manisa İzmir
Hurşit Güneş Sinan Aydın Aygün Mahmut Tanal
Kocaeli Ankara İstanbul
Bülent Tezcan Tanju
Özcan Kadir
Gökmen Öğüt
Aydın Bolu İstanbul
Özet:
Soma'da 13 Mayıs 2014 tarihinde 301 kişinin
ölümüyle sonuçlanan facia, ilgili kurumlar olan Türkiye Kömür
İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı yetkililerinin hata, ihmal, usulsüzlük ve
yolsuzluklarını da birçok sorunlu konu yanı sıra gündeme
getirmiştir.
Facianın gerçekleştiği Soma maden
sahasında TKİ Genel Müdürlüğünün sözleşme
yaptığı iki firma vardır. Bunlar redevans ve hizmet
alım sözleşmeleri ile çalışan İmbat AŞ ve Soma
AŞ'dir. İmbat AŞ ve Soma AŞ ile başlangıçta yapılan
sözleşmeler mevzuata uygun, sorun taşımayan sözleşmeler
olmuş, fakat 2013'e gelindiğinde her iki firmaya da eski
işlerden daha büyük işler ihalesiz ve Yönetim Kurulu kararı
olmaksızın verilmiştir. Kasıtlı görünen bu
işlemlerle her iki firmaya peşkeş çekilen tutar yani
yapılan yolsuzluk tutarı minimum 4 milyar liradır.
Türkiye Kömür İşletmeleri Genel
Müdürlüğünce gerçekleştirilen bu hukuksuz ve sonuçta kamuyu zarara
sokan, belli kişileri kollayan işlemlerde sorumlu ilgili bürokratlar
olduğu kadar, ilgili Bakan olan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız'dır. Hatta konu aylar önce kendi bilgisine
sunulduğunda, özellikle firmaları ve ilgili bürokratları
kollayan, yapılan işlemleri sahiplenen tavrıyla işlemlerin
kendi onayı dâhilinde yapıldığını ihsas ederek
birinci derece sorumlu durumda olduğunu göstermiştir.
TKİ Genel Müdürlüğünün ihalesiz ve Yönetim
Kurulu kararı olmaksızın verdiği işlerin değeri
makul ve asgari bir hesaplamaya göre Soma AŞ'de on yıllık süre
uzatımı karşılığı 1,6 milyar TL, İmbat
AŞ'de ise on üç yıllık süre uzatımı
karşılığı 2,5 milyar TL olarak dikkate
alındığında 4 milyar TL'yi aşmaktadır. Bu kadar
büyük meblağlı işlerin kamuda mevzuata uygun olmadan
verilmesinin ne anlama geldiğini ve nasıl sonuçlar
yarattığını ve yaratacağını deneyimli bir
Bakan olarak çok iyi bilmesi gerekir iken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız'ın böyle bir durum ortaya
çıktığında ve uyarıldığında dahi tam
tersine TKİ Genel Müdürlüğü yetkililerinin ve firmaların hamisi
rolünü üstlenmesi açıkça görevin kötüye kullanımıdır.
Bakan Yıldız, bu kadar büyük bir hukuksuzluk ve
yolsuzluk olayının baş müsebbibidir. Medyanın
taranmasından da anlaşılacağı üzere bu iki firmaya
yönelik özel söylemleri, sempatisi ve kollaması vardır. Bakan
yetkisini bu konuda olumlu olarak kullanmamış, istismar
etmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız hakkında Anayasa'nın 98 ve 99'uncu maddeleri ve TBMM
İçtüzüğünün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensorunun gündeme alınıp
alınmayacağına ilişkin görüşmenin gününü içeren
Danışma Kurulu önerisi daha sonra onaylarınıza
sunulacaktır.
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine
düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine
ilişkin duyurusu
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği ve İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine de birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak
isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 9 Şubat 2015
Pazartesi günü saat 18.00e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
D) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki heyetin, Yeni Zelanda Temsilciler Meclisi
Başkanı David Carterın ve Singapur Parlamento Başkanı
Halimah Yacobun vaki davetlerine icabet etmek üzere 8-11 Şubat 2015
tarihleri arasında Yeni Zelandaya ve 11-13 Şubat 2015 tarihleri
arasında Singapura resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin
tezkeresi (3/1692)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil
Çiçek Başkanlığındaki Heyetin Yeni Zelanda Temsilciler
Meclisi Başkanı David Carterı ve Singapur Parlamento
Başkanı Halimah Yacobun vaki davetlerine icabet etmek üzere 8-11
Şubat 2015 tarihleri arasında Yeni Zelandaya ve 11-13 Şubat
2015 tarihleri arasında Singapura resmî ziyarette bulunması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun
6ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Arayacağım efendim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK
BEYAZ(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 50nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Okunan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yok görünüyor.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, muhalefeti saymıyor
musunuz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, yok yani baksanıza
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) 117 kişi var Başkan, 117 kişi
SALİH KOCA (Eskişehir) Elektronik yapalım
BAŞKAN On dakika ara veriyorum.
Elektronikle yapacak kadar bile görünmüyor.
Kapanma Saati: 16.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK
BEYAZ(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Okunan ilk Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin ikinci
oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi üçüncü kez oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
Şimdi diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Birleşmiş Milletler 69uncu
Genel Kurulu çerçevesinde 9-10 Şubat 2015 tarihlerinde Amerika
Birleşik Devletlerinin New York şehrinde 2015 Sonrası Kalkınma
Gündeminin Uygulama Araçları konulu toplantıya katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1693)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Birleşmiş Milletler 69uncu Genel Kurulu
çerçevesinde 9-10 Şubat 2015 tarihlerinde Amerika Birleşik
Devletleri'nin New York şehrinde "2015 Sonrası Kalkınma
Gündeminin Uygulama Araçları" konulu bir toplantı
düzenlenecektir.
Söz konusu toplantıya katılım
sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin,
Kanada Avam Kamarası Başkanı Andrew Scheerin vaki davetine
icabet etmek üzere 22-26 Şubat 2015 tarihleri arasında Kanadaya
resmî bir ziyarette bulunmasın ailişkin tezkeresi (3/1694)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil
Çiçek başkanlığındaki heyetin; Kanada Avam Kamarası
Başkanı Andrew Scheer'in vaki davetine icabet etmek üzere 22-26
Şubat 2015 tarihleri arasında Kanada'ya resmî ziyarette
bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 6ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Anayasanın
92nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
4.- Başbakanlığın, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla
yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği,
kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013 ve
16/1/2014 tarihli 956, 984, 1008, 1031 ve 1054 sayılı
Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasanın
92nci maddesi uyarınca 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1690)
6/1/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği,
bilahare 2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984
sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli
ve 1031 sayılı ve 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı
kararları ile birer yıl süreyle uzattığı izin
çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz
konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası
toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle müşterek mücadele harekatına aktif katılımda
bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş
Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız
rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının
süresi son olarak 12/11/2014 tarihli ve 2184 sayılı Kararla bir
yıl daha uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen ve son olarak 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı Karar
ile 10/2/2014 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin,
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararda belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde, 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Ahmet
Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN Başbakanlık Tezkeresi üzerinde,
İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki
üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için de onar dakikadır.
Şimdi, tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin adlarını okuyorum: Gruplar olarak, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Ahmet Berat Çonkar, Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz; şahıslar adına, Adana Milletvekili Osman Faruk
Loğoğlu, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.
Şimdi, ilk konuşmacı olarak Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gürü kürsüye davet
ediyorum.
Buyurunuz Sayın Gür.
Süreniz yirmi dakikadır. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin, Aden Körfezi,
Somali ve bu bölgedeki korsanlık ve korsanlığın önlenmesi
çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin önerisi üzerine
yeni bir tezkeresi var karşımızda.
Hemen söyleyelim konuşmamıza geçmeden önce: Biz
prensip olarak bu tür, militarist yaklaşımlarla hazırlanan
tezkerelere ve askerlerin yurt dışına, Türkiye
sınırları dışına gönderilmesine parti olarak
karşıyız.
Genel Kurulu saygıyla selamlarken bu konudaki
görüşlerimizi, düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak isteriz.
Değerli arkadaşlar, on iki yıllık AKP
iktidarı döneminde en sıkıntılı konulardan birisi
Hükûmetin sürdürdüğü ve yanlışlarında ısrar
ettiği dış politikasıdır. Bunu, sadece Orta
Doğuda, yaşadığı coğrafyada değil ve fakat
dünyanın öbür ülkelerinde de benzeri bir politikayı sürdürüyor. Bu
politikaların başarısı elbette ki sorgulanan
başarılardır ve aslında bir başarıdan da söz
edilemez, tümden Hükûmetin dış politikasında bir
başarısızlıktan söz edebiliriz.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, bu Hükûmetin, özellikle
Suriye meselesinde, Orta Doğu meselesinde siyaseten dış
politikasının iflas ettiğini artık bütün dünya görüyor.
Bunu sadece bizler söylemiyoruz, muhalefet eleştirileriyle dile
getirmiyor; dünyanın en önde gelen ülkeleri, kurumları,
kuruluşları, Türkiyenin özellikle Suriye ve Irak konusunda, Orta
Doğu politikaları konusunda ciddi bir politik hata, stratejik hata
içinde olduğunu ve hata üzerine hata işlediğini söylüyor. Bunun
en önemli ve en sıcak kanıtlarından birisi Kobani ve Kobani
etrafında süren tartışmalardır. Hükûmetin bu konudaki
tutumu son derece açıktır, Kobani meselesinde ve Kobanide zaferin
kazanılmasından sonra Hükûmetin yaklaşımları ve
özellikle Sayın Cumhurbaşkanının
yaklaşımları gerçekten düşündürücüdür, gerçekten
kırıcıdır ve gerçekten deyim yerindeyse- bu zaferi
beklemedikleri için neredeyse bir çekememezlik içindedir. Ama Kobanide YPG
öncülüğündeki birleşik demokratik güçler bu karanlık örgütü
defetmeyi başardılar ve savaşlarını şimdi
Kobaninin bütün köylerini kurtarma üzerine sürdürüyorlar. Gelecekte de ben
inanıyorum ki yaklaşık olarak 200 bin Kobanili -kısa bir
süre içerisinde- ülkelerini, şehirlerini, köylerini yeniden inşa
etmek üzere ve yeni bir yaşamı inşa etmek üzere ve Rojava
devrimini kökleştirmek üzere harekete geçecekler. Buradan Rojavada ve
özellikle Kobanide DAİŞ barbarlarına karşı zafer
kazanan bütün güçleri selamlıyor ve onları kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, diğer önemli bir konu:
Türkiye dış politikasında -Somaliye gelmeden önce vurgulamakta
fayda var- özellikle Avrupa Birliği süreci içerisinde son derece
yanlış bir yol ve yöntem izliyor, neredeyse Avrupa Birliği
konusunu unutmuş durumda. Hükûmete sorarsanız Avrupa Birliği
dışında da seçeneklerin olduğu ortada ama Hükûmetin
öngördüğü seçeneklerin de seçenek olmadığı, Türkiye için
stratejik bir hedef olmadığı ortada; örneğin Şanghay
Beşlisi gibi uluslararası bir örgüt, elbette ki Türkiyenin tam üye
olmak istediği Avrupa Birliğinin alternatifi olamaz. Bu nedenle, bu
yüzden, Türkiyenin Avrupa Birliği sürecini bir an önce buzdolabından
çıkarması gerekiyor ve gerçekten Avrupa Birliği konusunda
ciddiyse bu konuda somut ve ciddi adımların atılması
gerekiyor. Yoksa, birkaç gün içinde bu Parlamentonun gündemine getirilecek ve
demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden kesinlikle bir geri
adım niteliği taşıyacak olan bu güvenlik paketinin Avrupa
Birliğiyle, Türkiyenin üyesi olduğu Avrupa Konseyi gibi önemli
uluslararası örgütlerle uzaktan yakından ilgisi yok. Uluslararası
sözleşmelere Türkiye taraf. Bu sözleşmelerin tam
karşıtı, özgürlükleri, demokrasiyi, insan haklarını
bir bütün olarak kısıtlayan, Türkiyeyi âdeta bir polis devletine
dönüştürecek olan -zaten bir polis devletiydi, iyice bir polis devletine
dönüştürecek olan- bir yaklaşımla hazırlanan güvenlik paketi
gelecek. Bu durum da Türkiyenin uluslararası alanda hamle yapayım
derken, aslında, kaş yapayım derken nasıl göz çıkarttığının
somut bir göstergesi.
Değerli arkadaşlar, Somaliye, tabii, Türkiye
deniz güçlerini gönderecek ve deniz güçlerinin o bölgede görev
yapmasını sağlayacak bir tezkere de burada. Bu tezkerenin küçük
bir bölümünü size okumak istiyorum, birkaç cümlesini size okumak istiyorum,
şöyle: Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası
toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda
bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş
Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız
rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Burada bir cümleyi tekrar etmek istiyorum değerli arkadaşlar:
Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rol
Ki Türkiyenin ne Orta Doğuda
bölgesel bir rolü var, böyle bir rol oynuyor, çünkü bölgesel bir rol
oynayabilmesi için demokratik bir ülke söz konusu. Dolayısıyla, böyle
bir rolünün de olduğunu biz düşünmüyoruz ve özellikle şu çok
önemli değerli arkadaşlar: Görünürlüğünün pekiştirilmesi.
Türkiyenin hem Avrupada hem de dünyada özellikle bir ülke olarak imajı
ortada. On iki yıllık AKP iktidarı döneminde bu imajın
uluslararası ölçekte nasıl algılandığı,
Türkiyenin nasıl görüldüğü ortada. Bunu gerçekten anlamak istiyorsanız
Türkiyenin komşularına ya da Türkiyeye uzak ya da yakın herhangi
bir ülkeye gidip Türkiyenin imajını sormaya gerek var. Tabii ki
Türkiyenin güzelliklerini, şiş kebabını belki
anlatırsınız ama demokrasisini, insan hakları problemlerini
ve Türkiyenin yaşadığı diğer derin sorunları
anlatmaya diliniz varmaz çünkü gerçek anlamda böyle bir ilerleme söz konusu
değildir.
Şimdi, bu görünürlük meselesine gelince, Aden
Körfezi, Somali kıyıları ve o bölgede seyreden bütün ticari
gemilerin korunması konusunda, Türkiye'nin bu alanda
yaptığı iş birliğiyle uluslararası alanda görünür
kılındığını ya da kılınmak
istendiğini ben pek düşünmüyorum, bu görüşte değiliz,
Hükûmetin bu görüşüne katılmak mümkün değil. Olsa olsa, Türkiye,
bu konuda sadece uluslararası alanda, işte Bizim de askerimiz var,
biz de birkaç gemi gönderdik, biz de uluslararası korsanlığa ve
terörizme karşı mücadele ediyoruz. imajı vermektir ama bu
konuda özellikle IŞİDe karşı uluslararası güçlerin
yürüttüğü mücadele konusunda Türkiye'nin gönülsüz kalışı,
burada da böyle bir inandırıcılığının
olmayacağının en büyük göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, Aden Körfezi elbette ki
uluslararası düzen için son derece önemli bir bölge. Yaklaşık 20
bin ticari gemi geçiyor o bölgelerde, bunların büyük bir kısmı
yük gemileri ve büyük bir kısmı yine petrol ve gaz taşıyan
gemiler. Dolayısıyla, Batı için, bu alanda bu bölgeyi kullanan
diğer bölge ülkeleri için son derece önemlidir ama bu, Somalinin ne menem
bir ülke olduğunu, nasıl bir ülke olduğunu -isterseniz- biraz
değerlendirmek gerekir. Somaliye biraz bakmakta fayda var.
Değerli arkadaşlar, Somali, sömürgecilikten
çıkan, uluslararası bütün güçlerin sömürdüğü önemli ülkelerden
birisidir. Esasında, Somali Somali halkına bırakılsa... Yer
altı ve yer üstü zenginlikleri ve özellikle o bölgedeki Hint Okyanusuna
ve Aden Körfezine olan kıyılarının zengin balık
yataklarının doğru işletilmesi ve bu ülkenin lehine
işletilmesi, elbette ki bu korsanlığın ya da
korsanlık diye tabir edilen hareketlerin de, soygunların da
önündeki en büyük gerekçelerden biri olarak ileri sürülüyor. Çünkü, burada
yapılan çalışmalara, burada kimi stratejik araştırma
örgütlerinin yaptığı çalışmalara
baktığınızda, gerçekten Somali bölgesinde eğer bir
hareket varsa, korsanvari bir hareket varsa Somali halkının bir bütün
olarak yoksulluğa mahkûm edildiğini göreceksiniz.
Yine, bu Somali halkının yüzde 85inin
üzerindeki bir nüfusunun Müslüman olduğu biliniyor. Bu Müslüman ülke
bağlamında da söylemek gerekirse, AKP Hükûmetinin özellikle Somali
bölgesinde, Sudan ve bu bölgedeki ülkelere ciddi bir yaklaşımının
olmadığını da söylemekte fayda var çünkü Somalili korsanlar
kendilerini korsan olarak görmediklerini yaptıkları görüşmelerde
iletiyorlar. Onlar için, onlar kendi kıyılarını, kendi
topraklarını kendileri için kullanıyorlar ve kendilerine ait
olanları alıyorlar, bu nedenle bunu gerekçelendiriyorlar.
Uluslararası alanda da Somali halkına uluslararası kurallara
uymadıkları için son derece ağır bir durum ortaya
çıkıyor. Somali halkı sömürülmesine karşı tepkisini de
bu şekilde ortaya koyuyor.
Yine, özellikle Kore ve Japonyanın, Somali
kıyılarında, Aden Körfezi bölgesinde neredeyse bütün balık
yataklarını Somali aleyhine sömürecek şekilde kullanması ve
bu konuda uluslararası bütün kuralları hiçe sayan yaklaşımları
Somalilileri ve Somali balıkçılarını silahlı bir
şekilde onlara karşı çıkma konusunda itmiş durumda;
bunun da altını çizmekte fayda var.
Yine, değerli arkadaşlar, Somali neredeyse
uluslararası bir çöplüğe dönüşmüş durumda. Menşesi
belli olmayan binlerce gemi, başta nükleer atıklar olmak üzere bütün
zehirli kimyasal atıklarını neredeyse Somaliye dökmekte ve bu
da elbette ki karşısında bir reaksiyon yaratmakta. Somali
halkı, dünyanın çöplüğü, özellikle kimyasal maddelerin ve
diğer nükleer maddelerin çöplüğü olmayı elbette ki istememekte,
hem denizlerini hem çevresini hem ülkesini hem de ülkesinin geleceğini
korumak amacıyla böyle bir harekete giriştiğini
gerekçelendirmektedir. Bu nedenle, Somaliye gidenlerin, Somalide kendi ticari
çıkarlarını koruyanların, Somali halkının bu
sesini, bu yaklaşımlarını da dinlemesinde fayda var. Yoksa,
bu konuda, değerli arkadaşlar, ülkemizin, Somaliye birkaç gemi
göndermekle, orada uluslararası ticarete bekçilik etmekle Somali
halkına bizim bir faydamız olmaz, bir faydamız dokunmaz. Tam
tersi, Somaliyi Somaliyi sömürenlerden kurtarmak için bu ülkenin
yardımcı olması gerekiyor, destek sunması gerekiyor.
Somalideki uluslararası sömürgeciliği gerçekten kaldırmak ve
Somali halkının yer altı ve yer üstü bütün zenginliklerini Somali
halkı için kullanmasını sağlamak ancak böyle olabilir,
dostluk eli ancak bu şekilde uzatılabilir. Yoksa, uluslararası
sisteme dâhil olacağım diye emperyalistlerin
çıkarlarını orada koruyacak bir yaklaşımla birkaç
gemiyi ya da birkaç yüz askeri Somaliye göndermek, onlara bekçilik
yaptırmak bizim açımızdan son derece onur kırıcı
bir yaklaşımdır.
Eğer Türkiye gerçekten demokratik bir ülkeyse,
gerçekten diğer ülkelerle, diğer halklarla dayanışma içinde
olacak bir ülkeyse, böyle bir politika güdeceğim diyorsa, Somaliye asker
göndermek yerine, Somaliyi kalkındıracak, Somalide demokrasinin
gelişimini sağlayacak, insan haklarının gelişimini
sağlayacak ve Somali halkıyla dayanışma içinde olacak bir
yaklaşımı sergilemesi gerekiyor. Yoksa, ağır
silahlarla donatılmış birkaç geminin o bölgede
dolaşması, kimi petrol şirketlerinin ve diğer büyük dünya
şirketlerinin çıkarlarını o bölgede koruma girişimi,
uluslararası sistemde imaj tazelemek ya da yenilemek anlamına gelmez.
Tam tersi, Somali halkı nezdinde eksi puana dönüşür.
Eğer gerçekten Somali halkının kalbini
kazanmak istiyorsanız, bu tezkerenin yerine, Somaliyi yeniden
kalkındıracak, inşa edecek, altyapısını, onun
zenginliklerini Somali halkı adına kullanacak uluslararası
dayanışmayı örgütlemek gerekiyor. Türkiye bir şey
yapacaksa, gerçekten destek sunacaksa, yardımcı olacaksa bunları
yapması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, Somali tezkeresi elbette ki
bir çözüm olmayacak, bizim için bir çözüm oluşturmayacak çünkü
uluslararası güçler orada dünyanın bütün gücünü de
yığsalar, Somali halkı kendi topraklarına, kendi kıyılarına,
kendi kaynaklarına mutlaka sahip çıkacak. Bunun görülmesi gerekiyor.
Bu doğrultuda bir dış politikanın sürdürülmesinin, Somali
halkıyla ve bölgedeki diğer halklarla dayanışma içinde olunmasının
bizim açımızdan çok daha büyük bir faydası olacaktır.
Bu konuda bizim söyleyeceklerimiz elbette nihayete
ermeyecek ama bu tezkere konusunda bizim oyumuzun rengi hayırdır.
Düşüncelerimizi bu şekilde dile getiriyoruz. Bu konudaki
fikirlerimizi, özellikle bu militarist ve asker gönderme yaklaşımıyla
bir dış politikanın başarılı olmayacağı
konusundaki görüşlerimizi, eleştirilerimizi, düşüncelerimizi bu
Genel Kurulda dile getireceğiz.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gür.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürk.
Buyurunuz Sayın Korutürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının, korsanlık, deniz haydutluğu
ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere Somali Aden Körfezindeki görev
süresinin bir yıl daha uzatılması konusunda Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
uluslararası barış operasyonlarına
katılmasını öteden beri desteklemiştir. Türk Silahlı
Kuvvetleri katılmış olduğu barış koruma
operasyonlarında daima üstün başarılarla görev
yapmıştır, Somalide de görevi bu şekilde devam etmektedir
ve bu görevin devamını biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak uygun
görüyoruz. Dolayısıyla, bu tezkereye olumlu oy vereceğiz.
Somali dendiği zaman, son zamanlarda, özellikle
Adalet ve Kalkınma Partisinin başlattığı bir
yanlış anlaşılma var, Somaliye eskiden kimse
bakmazdı, ilgilenmezdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Somaliye elini
uzattı, Somaliyi çukurdan çekti çıkardı. gibi bir
anlayış var. Bu doğru değil arkadaşlar. Somalideki
durum, Somali, Birleşmiş Milletlerin normal bir üyesiyken Siad Barre
Hükûmetine karşı ayaklanmalar sonucu Aidid ve Mehdi iki grup olarak
Somalide çatışmalara başladılar. Somaliyi bu
çatışmalar perişan etti, devlet ortadan kalktı, bütün düzen
bozuldu ve Somaliye o tarihte de ilk el uzatan ülkelerden bir tanesi Türkiye
oldu, bunu kimsenin unutmaması lazım. 1992 yılında Türkiye,
Somaliye bir tabur gönderdi, daha Birleşmiş Milletler o zaman asker
göndermiyordu ve o tabur Türk gemileriyle gitti buradan Somaliye. O taburu
ziyaret etmek için, daha orada Birleşmiş Milletler yok iken, ben
Dışişleri Bakanlığında bu konulara bakan genç
Genel Müdür Yardımcısı olarak, o zamanki Başbakan
Yardımcısı, Dışişleri Bakanı rahmetli Erdal
İnönü ve Millî Savunma Bakanı Nevzat Ayazla uçakla Somaliye gittim.
Somali yıkım içindeydi, Türkiye, Somaliye yardım elini de
uzattı; sadece yardım elini değil, organizasyon çabalarına
da girdi ve bize Somaliyi gezdirirlerken Somali Meclisine götürmek istediler.
Orada bir de Amerikan birliği vardı gene Türk birliği gibi
düzeni kurmak için çalışan. Amerikan birliğinin
başındaki tuğgeneral dedi ki: Sizin zırhlı yelek
giymeniz lazım, başınıza miğfer giymeniz lazım.
Sayın İnönü Somalide Türkiyenin belli bir itibarı ve
tanınırlığı vardır. Ben zırhlı yelek
giymek diye bir şeyi aklıma bile getirmem, ben zırhlı
yelekle gitmem oraya, açık giderim. dedi. Sayın İnönü,
Sayın Ayaz ve ben Meclise gittik zırhlı yelek giymeden.
Yanımızdaki Amerikalılar da zırhlı yelekle,
miğferle, öyle gelmişlerdi kendi araçlarıyla. Oradaki Somali
halkı Erdal İnönünün arabasını havaya kaldırdı
arkadaşlar sevgi gösterisi olarak ve Amerikalılar hayret içinde
kaldı. O tuğgeneral dedi ki: Ya, bu nasıl oluyor? Biz buraya
gittiğimiz zaman bizi taşlıyorlar. Bunu siz nasıl
yapabiliyorsunuz, nasıl oluyor? Biz Türküz, bizi burada tanırlar.
dedik. Somalideki Türkiyeye yönelik sevgi, Tayyip Erdoğan sevgisi de
değil, Ahmet Davutoğlu sevgisi de değil, AKP sevgisi de
değil, Türkiye sevgisidir. Ama, şimdi bu sevgide bir gerileme
görüyoruz arkadaşlar. Bakın, o tarihte, 1992de arabayı
ayağa kaldıran, havaya kaldıran halk, o halkın bir
kısmı, Cumhurbaşkanının Somali seyahatinden önce oraya
giden ön heyetin bulunduğu otele intihar saldırısı düzenliyor,
bomba patlatıyor. Daha önce Türkiye Büyükelçiliğine bombalı
saldırı oldu, orada güvenlik görevlilerini kaybettik. Neden böyle
oluyor, bunu bir düşünmek lazım.
Türkiye bundan on yıl önce kendi hududunu, gücünün
geçerliliğini, o gücü nasıl ve nerede kullanacağını
bilerek çok değişik bir politika izliyordu ve o bölgede sayılan,
sevilen, bir anlaşmazlık olduğu zaman
aracılığı istenen, sözüne güvenilen, gücünü
kullandığı zaman da etrafı tehdit ederek değil,
yumuşak güç şeklinde kullanan bir ülkeydi ve ondan dolayı da
Türkiye saygındı, büyük bir ülkeydi, büyük bir ülke olarak
biliniyordu. Biz de büyük bir ülke olarak biliyorduk ama şimdi giderek
oradaki çatışmaların içine girip çıkarak, o
çatışmalarda taraf tutarak, taraf tuttuğu yerde
mağlubiyetlere uğrayarak etrafta bir şüphe uyandırdı;
biz bu kadar büyük zannediyorduk, acaba o kadar büyük değil miymiş?
Bu ne kadar kötü bir şey arkadaşlar.
Bilmiyorum hatırlıyor musunuz, bundan bir
yıl önce Doğu Akdenizdeki enerji kaynakları aranırken
Türkiye Kıbrıs Rum kesimiyle İsrailin iş birliğine
karşı çıktığında, Güney Kıbrıs Rum
yönetiminin Dışişleri Bakanı dedi ki: Bırakın,
bunlar konuşurlar konuşurlar, arkasından bir şey
çıkmaz. Biz işimize bakalım. Türkiyeyi bu vaziyete getirmek
çok üzücü bir şey.
Bakın, Suriye konusunda dört yıldır kan
gövdeyi götürüyor, Suriyede iç savaş çıktı. Suriyedeki iç
savaş ne yazık ki bizim sınırlarımıza
birtakım terör örgütlerinin üşüşmesine, o terör örgütlerinin
oralarda birtakım faaliyetler göstermesine sebebiyet verdi. Şimdi biz
onlarla uğraşıyoruz. Biz Orta Doğudaki istikrarla filan
uğraşırken, şimdi artık bir güvenlik sorunuyla
karşı karşıyayız arkadaşlar, ciddi bir güvenlik
sorunuyla karşı karşıyayız. Suriyedeki durum için biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak kaç kere söyledik, dedik ki: Bir
uluslararası toplantı düzenleyin. Bu toplantıya Suriye
yönetimiyle birlikte Suriye muhalefetinin de bütün katmanlarını
alın, toplayın; bunlara nasıl bir geçiş dönemi
yapılabilir, nasıl demokrasiye dönülebilir, nasıl düzen
kurulabilir, bunları araştırın. Bakın, bunu biz
yapmadık, geçtiğimiz senenin son ayı Moskovada bu
toplantıyı yaptılar. Moskovadaki bu toplantı doğru
dürüst sonuçlar verdi. O toplantının bir ay sonra tekrar
yapılmasını bekliyoruz. Cenevre süreci canlandı. Biz
bunlarda sessiz kaldık, Hükûmet olarak sessiz kaldınız. Ama, bu
toplantıları biz yapmış olsaydık bugün Suriyede bu
vaziyet olmayacaktı, bugün 2 milyona yakın Suriyeli insan bizim
sınırlarımız içerisinde sürüm sürüm sürünmeyecek, bizi hem
kendimizden utandırmayacak hem ekonomik kaynaklarımızı
azaltmayacaktı. Bunları biz yapamadık. Hiç olmazsa Moskova
toplantısına katkıda bulunabilirdik, yardımcı
olabilirdik, onu da yapmadık arkadaşlar.
Şimdi, Orta Doğuda başlayan şiddet
giderek Afrikayı da sarıyor. Bu arada, Suriyedeki tutumunuza benzer
tutumları acaba Hükûmet Mısırda da mı başlatmak
istiyor diye bazı tereddütlere kapılıyor insan. Çünkü, bugün,
büyük gazetelerimizden Hürriyetin manşetinde, kalkıp Mısırdaki
hükûmet aleyhine faaliyette bulunan İhvan bağlantılı birtakım
televizyon kanallarının İstanbuldan yayın
yaptıkları yolunda geniş bir haber vardı. Suriyede de
böyle başlamıştık; Suriyede de, Suriye muhalefetini
Türkiyede toplayıp, organize edip onun Suriyeye karşı
muhalefete geçmesini istemiştik. Şimdi Mısıra da mı
bunu yapıyoruz? Bu kanallardan, televizyon yayınlarından Türkiye
olarak biz çok çektik. Biz meslekteyken, o meslek içerisinde, bu
yayınların bulunduğumuz ülkelerden yapılmaması için
çok uğraştık, uluslararası yargıyı devreye
soktuk, uluslararası yargıda dava kazandık, bunları bazen
durdurduk, bazen durduramadık. Şimdi bunlara biz mi
kalkışıyoruz arkadaşlar, Mısırı da mı
Suriye hâline getirmek istiyoruz, getirebilir miyiz? Buraları
getireceğiz derken kendi başımız belaya girmesin,
bunları düşünüyor muyuz? Adene olur diyeceğiz. dedik. Adene
Olur. diyoruz, Aden bir barış faaliyeti ama Mısıra
Olur. diyemeyiz, Suriyeye Olur. diyemeyiz, Iraka Olur. diyemeyiz,
oralar barış faaliyeti değil arkadaşlar.
Bakın, bu şiddet etrafa yayıldıkça,
Orta Doğuya yayıldıkça Orta Doğudan Batı Avrupaya
doğru şiddetli bir göç akımı başlıyor. Bu göç
akımı Yunanistan ile bizim aramızda çok ciddi bir sorun, bunu
dış politikayla ilgilenenlerin hepsi biliyor. Bulgaristan, Türk
sınırına bir tel örgü çekti. Şimdi, yine basından
öğreniyoruz ki, bu tel örgü bu akımı durdurmaya yeterli
değilmiş, Berlin Duvarı gibi yüksek beton duvarlar
yapıyorlar. Büyük ülkeyiz, büyük devletiz, herkes sözümüzü dinler, oyun
kurucuyuz. Bunları söylüyoruz da etrafımızın duvarla çevrilmesine
layık mıyız? Etrafımız duvarla çevriliyor bizim
içimizden geçip de o tarafa insanlar gitmesin diye.
Peki, insanlar gittiği zaman ne oluyor?
Arkadaşlar, insanlar gittiği zaman o ülkelerdeki yabancı
düşmanlığını siyasi rant olarak kullanan siyasi partiler
güçleniyor. Bakıyorsunuz, Batı Avrupada bütün İslam
karşıtı siyasi partiler, yabancı düşmanı siyasi
partiler, ırkçı, faşist siyasi partiler güç kazanıyor.
Fransada böyle bir partinin iktidara gelmesi önümüzdeki seçimler için ciddi
ciddi ihtimal dâhilinde gözüküyor; Almanyada keza, başka ülkelerde böyle.
Şimdi, devlet yönetiminde üst düzey söz sahibi
olanlar, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri
Bakanı, İçişleri Bakanı çıkıp söylüyorlar
İslam bu değil, İslam şiddet içermez. diye. Doğru
arkadaşlar, İslam şiddet içermez, İslam bu değil,
bunları biz biliyoruz ama bunu söylemek bir işe yaramıyor,
sadece söyleyip de geçmek hiçbir işe yaramıyor. Bu, şimdiye
kadar Türkiyede vaktiyle olan terör olayları sırasında ölen,
şehit olan insanlarımız karşısında Kanı
yerde kalmayacak. demek gibi boş bir laf olarak kalıyor, maalesef
hepsinin kanı yerde kaldı. Kanı yerde kalacak, kalmayacak.,
İslam bu değil, İslam şiddet içermez. demek kâfi
değil. Hani oyun kurucuydunuz? Kursanıza bir oyun.
İslam İşbirliği Teşkilatında
üyeyiz. İslam İşbirliği Teşkilatının içinde
laik bir cumhuriyet olan tek üyeyiz ve bu kimliğimizle de İslam
İşbirliği Teşkilatı içerisinde bazı noktalarda
bazı rezervlerimiz olmakla beraber en önde gözüken, en önde gelen
ülkelerden biriyiz. İslam İşbirliği Teşkilatı
içerisinde İslamın gerçek mahiyeti nedir? İslam şiddet
içerir mi, içermez mi? Kafa kesmeler, canlı bombalar, insan öldürmeler
İslam diniyle bağdaşmaz. şeklinde bir çalışmayı
niye başlatmıyor Hükûmet? Yapılacak işler bunlar. Eğer
oyun kurucuysanız bu oyunu alanında kuracaksınız.
İslam İşbirliği Teşkilatı bu konu için uygun bir
alan. Bunu kimin kurmasını bekliyorsunuz, Suudi Arabistanın
mı arkadaşlar? Geçen gün, bir şahıs bir blogda yayın
yaptı diye bin kırbaç cezasına mahkûm olmuş Suudi
Arabistanda, bin kırbaç, taksit taksit vuruyorlar. Kadınların
araba kullanması yasak. Bunlar mı başlatacak bunu? Bunlardan
mı bekliyorsunuz bunu? Bunu sizin başlatmanız lazım. Sizin
İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde
İslamın gerçek mahiyeti nedir? diye bir çalışmayı
başlatmanız lazım. Bu çalışmayı İslam
İşbirliği Teşkilatının her yere yayması
lazım. İslam adına bunu yaptıklarını iddia
edenler bunun İslamla ilgisi olmadığını, bu konudaki
en yetkili uluslararası merci olan İslam İşbirliği
Teşkilatından öğrensinler; bütün İslam ülkeleri hepsi o
teşkilatın üyesi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş
üyesine, ha bire Dünya beşten büyüktür. gibi bir sloganla
sataşılıyor. Tamam, sataşılsın yani onu biz de
biliyoruz, büyük olmasını biz de istiyoruz ama öyle değil.
Onunla ilgili, otuz senedir orada bir çalışma var. Komisyonlarda
çalışılıyor, nasıl yapılabilir de 5 daimî üyenin
veto hakkı kaldırılır diye ama o çalışmanın
içerisine ciddi katkıda bulunulacağına, sloganlarla bunun
üzerine gidiyoruz. Bunun üzerine gidecek yerde, kendimizin asıl güçlü
olduğumuz, kısa bir süre önce genel sekreterliğini deruhte
ettiğimiz önemli bir İslam teşkilatını bu işin
içerisine sokmuyoruz. Hükûmetin, mutlaka İslam İşbirliği
Teşkilatı içerisinde İslamın gerçek yüzünü, İslamla
şiddetin, İslamla adam öldürmenin, İslamla intihar
bombasının bağdaşmadığını ortaya
koyacak, bütün İslam ülkelerinin üzerinde mutabık olacakları bir
çalışmayı hazırlaması lazım, bu
çalışmayı etrafa yayması lazım, İslam adına
hareket ettiklerini iddia edip de İslam dinini kötü gösterenlerin hepsini
bu suretle susturabilmesi lazım.
Aden Körfezi konusuna gelince: Bir noktaya daha temas
etmek istiyorum arkadaşlar. Aden Körfezine bu misyon
başladığı zaman, barış misyonu
başladığı zaman Türk Silahlı Kuvvetleri bugünkünden
çok daha dinç, bugünkünden çok daha başı dik, bugünkünden çok daha
şevkliydi. Aradan geçen zaman içerisinde birtakım suni davalarla,
sizin kendi arkadaşlarınızın komplo diye adlandırdıkları
oyunlarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin şevki kırıldı,
gücü düşürüldü ama Türk Silahlı Kuvvetleri yine dünya
barışına hizmet etmek için çalışıyor,
çabalıyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu çabalarını da bu
vesileyle burada, ben Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla
selamlamak istiyorum.
Hükûmetin dış politika konusunda çok daha
paylaşıcı olması gerektiğini de bu vesileyle tekrar
buradan söylemek istiyorum. Dış politika konusu âdeta bugünlerde hiç
konuşulmuyor ama etrafımızda çok şeyler oluyor
arkadaşlar.
Bakın, bir Orta Doğu tutturmuşuz,
Suriyeydi, Esaddı, Esetti mesetti bunlarla kendimizi avutmaya
çalışıyoruz ama dünyada başka şeyler de oluyor. Bir
Ukrayna sorunu var; Ukrayna aynı zamanda, bizim üyesi olduğumuz NATO
ittifakının da çok yakından ilgilendiği bir sorun. Ukrayna
sorununda bizim ne yaptığımız belli değil. Ukraynada
Kırım Tatarları çok büyük sıkıntılarla
karşı karşıya ama Avrupa Konseyinde bir oylama
yapıldığı zaman, bakıyorsunuz, iktidar temsilcilerinin
verdiği oy Kırım Tatarlarının tarafında tecelli
etmiyor.
Türkiyenin kendine bir gelmesi lazım bu
dış politika konusunda, macerayı artık terk etmesi
lazım. Sayın Başbakanın yazmış olduğu
kitabı da artık, kütüphane raflarına kaldırmak lazım.
O kitabı hayata geçirmenin bir anlamı olmadığını
bizim şu son dört yıldır gördüğümüz tecrübeler, Türkiyenin
hangi noktadan kalkıp hangi noktaya geldiği çok açık seçik
gösteriyor. Artık, bunun üzerinde ısrar etmenin hiçbir anlamı
yok.
Bakın, bundan neredeyse yüz yıl önce Atatürk,
Panislamizmin de Panturanizmin de Türkiyenin takip etmesi gerekmeyen işler
olduğunu söylemiş ve demiş ki: Türkiye olarak bizim
başımıza ne geldiyse, bizim yapacağımızı
iddia ederek ortaya çıktığımız, aslında yapmaya
imkânımız bulunmayan fakat başkalarının
yapabileceğimizi zannettiği maceralardan geldi. Biz iddiayla ortaya
çıkıyoruz, o iddianın yerine getirilmesi ihtimali yok denecek
kadar az olmakla beraber, başkaları var zannediyor, var zannettikleri
için bize karşı tertip alıyor, tedbir alıyor; bütün
bunların neticesinde, Türkiye hiç bulunmaması gereken, olmaması
gereken yerlere geliyor. Bakın, bugün Orta Doğu meselesinin çözümüne
çalışıldığı zaman -Orta Doğu dediğim
zaman Arap-İsrail ihtilafını kastediyorum- Türkiyenin adı
yok, orada Mısır giriyor devreye. Suriye meselesi çözülmeye
başlandığı zaman -biraz önce söyledim- Moskova giriyor
devreye. Suudi Arabistan ile Mısırın arası bozulduğu
zaman, artık kimse Türkiyeye Girip sen arayı düzelt. diyemiyor
çünkü ikisiyle de çok iyi değil aramız. Dostumuz var mı?
Bilmiyorum yani hakikaten dost olduğumuz bir ülke Azerbaycan var belki ama
Azerbaycan yöneticilerinin de kendi içinden bizim hakkımızda ne
düşündüklerini çok açık söyleyemiyorum. Ama Türkiye'nin bu derece
yalnız kalması, bu derece kendisine ihtiyaç duyulmaması, bu
derece büyük bir güvenlik bunalımı içine girmesi ve bu kadar
şiddeti savunur bir ülke olarak algılanması, Türkiye'nin hiç
şimdiye kadar gördüğü, yaşadığı bir deneyim
değil, bundan sonra da olmaması lazım.
Onun için, Hükûmetin bu dış politika konusunu
halkla da paylaşarak, ama her şeyden önce Meclisle paylaşarak
yeni baştan bir ortaya koyması, dizayn etmesi, yeniden bazı
arayışlar içerisine girmesi gerekiyor arkadaşlar. Bunu bu
kürsüden çok söyledim, bu vesileyle bir kere daha söylüyorum.
Adende görev yapacak olan Türk Deniz Kuvvetleri
unsurlarına, gemilerin personeline, kahraman subay, astsubay, erbaş,
er ve sivil personele başarılar diliyorum, pruvanız neta,
rüzgârınız bol olsun diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Korutürk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri.
Buyurunuz Sayın Yeniçeri.
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Aden
Körfezi ve Somali açıklarında görev yapan Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin bir yıl daha
uzatılmasını öngören Başbakanlık tezkeresi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Aden Körfezi ve Somali açıklarında görev yapan Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, görev süresinin bir yıl daha
uzatılmasını öngören Başbakanlık tezkeresi, yüce
Meclisin gündemine her gelişinde Milliyetçi Hareket Partisi
tarafından desteklenmiştir.
Bu tezkereyle, Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın
en riskli bölgelerinde görev yapacaktır ve yapmaktadır.
Uluslararası sularda Türk Bayrağını dalgalandırmak,
devletimizi ve milletimizi onurlandırmak adına yapılan bu hizmet
riskli de olsa milletimiz adına faydalı bir hizmet olacaktır.
Gerçi, deniz haydutluğu ve silahlı soygun olaylarında belirgin
bir azalma vardır ama bu görevin bir yıl daha uzatılmasında
millî çıkarlarımız açısından yarar da vardır.
Güzide askerlerimiz ülkelerinden binlerce kilometre
uzakta, hem Türk Bayraklı ve Türkiyeyle ticari bağlantılı
gemilerin güvenliğini sağlamaktadır hem de uluslararası
sulardaki genel ticari trafiğin güvenli olarak sürdürülmesine yönelik
çabalara katkı sunacaklardır. Uluslararası sularda, bütün
dünyanın güvenliğini ilgilendiren bir görevde Silahlı
Kuvvetlerimizin icra ettiği fonksiyon ve edindiği tecrübe de bu
bağlamda son derece önemlidir. Bugüne kadar Aden Körfezi ve Somali
açıklarında Silahlı Kuvvetlerimiz açısından çok ciddi
bir olay vuku bulmamıştır. Bununla birlikte, üstesinden
gelinemeyecek veya beklenmedik bir saldırı neticesinde askerlerimizin
başına bir şey gelirse, bunun, bu sabıkalı Hükûmetin
ve AKPnin aslında dış politikasıyla yakından
alakalı olduğunun da özellikle altını çizmek istiyorum.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin
aslında bütün bu Aden Körfezine Silahlı Kuvvetler
unsurlarının gönderilmesi ve dış politikasıyla ilgili
ortaya koymuş olduğu genel perspektifi, sizin ve yüce milletimizin
önünde, herkesin, tabir yerindeyse gözlemlemesine ve düşüncesine sunmak
istiyorum.
AKPnin dış politikasında stratejik körlük
esastır. Komşularla sıfır sorun diyerek işe
başlayıp bütün komşuları sorun hâline getiren bir iktidarla
Türkiye karşı karşıyadır. Bu politikaların sonucu
olarak Türkiyenin bugün Suriye, İsrail ve Mısırla diplomatik
ilişkisi yoktur. Davutoğlunun Orta Doğu bizden sorulur.
edalı dış politikası Orta Doğunun çöllerine
saplanmış ve kalmıştır. Bu politika Suriyeyle ortak
Bakanlar Kurulu toplantısı yapmaktan, Türkiyeyi Suriyeyle
savaş durumuna sokma noktasına getirmiştir. Bu politika, önce
Libya lideri Kaddafinin elinden İnsan Hakları Ödülü alan,
ardından da Kaddafinin kellesinin alınmasına katkı yapan
bir politikadır. Stratejik arazileri olan ülkelerin ideal-politik ya da
hayal-politikle uğraşma gibi lüksleri olamaz. Tarihlerin ve
coğrafyaların gerçeğine oturmayan hiçbir politikanın da
geleceği yoktur. Jeopolitik, reel politikayı uygulamayı zorunlu
kılar. Kıbrısta bir adım önde olmak, Suriyeyle
sınırları kaldırmak, komşularla sıfır sorun,
Ermenistanla kapı açmak, hatta daha da ileri giderek Ermenistanla
yapılan Zürih anlaşmalarının arkasından Türkiyenin
Ermenistanla olan yüz yıllık tarihî sorununu Artık tarih
oldu. gibi retoriklerle ortaya çıkaran bir politika, gerçeklerin üzerine
oturan bir politika değildir.
Komşularla sıfır sorunlu politika, âdeta
komşularla sıfır çözümlü dış politikaya
evrilmiştir. Ermenistanla imzalanan protokoller hüsranla
neticelenmiştir. Kıbrısta açılan kapılara, verilen
tavizlere, başlatılan görüşmelere rağmen bir arpa boyu yol
katedilememiştir. Erdoğan konuşuyor, Davutoğlu
alkışlıyor; Davutoğlu konuşuyor, fanatikler
alkışlıyor ve bu politikanın bize ne getirdiğini,
sonuca odaklı olarak Türkiyenin hangi dış
çıkarını en yüksek seviyeye
ulaştırdığını yüce milletimizin ve aklı
kiralık olmayanların bir daha, bir daha düşünmesinde yarar
vardır.
Geleneksel Padişahım, çok yaşa!
teraneleri Davutoğlunun zaten sınırlı olan öngörüsünü
aslında ciddi bir şekilde kapatmıştır. Aşırı
abartı, alkış ve övgü her insanoğlunu olduğu gibi,
yetki sahiplerini de maalesef şaşırtmaktadır.
Alkıştan düşünceye, duygudan akla, olandan olması
lazım gelene bakanlar, Davutoğlunun uyguladığı
politikanın Türkiyeyi getirdiği yeri görürler. Bugün, Türkiyenin
Suriye, Mısır, İsrail, hatta Suudi Arabistanla diplomatik
ilişkileri yok denecek seviyededir.
Davutoğlu'nun Türkiye diplomasisine hediye
ettiği, her biri bir başka facia ve vahameti gösteren kavramlardan
birkaçı şunlardır: "Değerli yalnızlık",
"kazan-kazan", "komşularla sıfır sorun",
"çözümsüzlük çözüm değildir", "Kıbrıs'ta bir
adım önde olmak", "proaktif dış politika".
Davutoğlu'nun yönetimindeki Türk diplomasisinin
ideolojik duruştan ve değerlendirme hatalarından kaynaklanan
başarısızlıkları saymakla bitecek gibi değildir.
Türkiye'nin özellikle komşu olduğu ülkelerin kendi içlerindeki
kavgalara taraf olması, hatta fiilen bulaşması facia ötesi bir
durum yaratmıştır. Davutoğlu diplomasisi Suriye, Irak ve
Mısır'da sorunları çözmemiş, tam aksine sorunların
parçası hâline gelmiştir.
Proaktif politikadan bahseden Davutoğlu, Musul
Başkonsolosluğuna yönelen IŞİD riskini bile önceden
görememiş ve zamanında konsolosluğun
boşaltılmasını sağlayamamıştır. Suriye'de
Esad'ın konumunu ve durumunu da okuyamamıştır. Ermenistan
ve Kıbrıs'la olan ilişkilerde de Davutoğlu aynı
basiretsizliği göstermiştir. Gerçek budur, bunun etkisi sürekli
olarak Türkiyeyi rahatsız etmeye devam etmektedir.
Türkiye, bütün komşularıyla, olduğu gibi,
komşu olduğu bütün ülkelerden sorun ithal etmektedir, hatta bela
ithal etmektedir. Ancak, burada AKPnin zihinsel bunalımı ve AKPnin
içine düştüğü çıkmazdan kurtarmak için ortaya
attığı birtakım yem niteliğindeki kavramları
ciddi bir biçimde irdelemekte de yarar var. Bu kavramlardan bir tanesi de Yeni
Türkiye kavramıdır.
On iki yıldır tek başına iktidar olan
AKP, on iki yılın sonunda Yeni Türkiyeye geçildiğini
açıkladı. Bürokratik vesayet, darbeci gelenek ve kötü siyaset gibi
olguların "eski Türkiye'ye" ait olduğunu ilan ederek
geçmişte kaldığını da bizim önümüze koydular. Yeni
Türkiye'de halk ile cumhurbaşkanı arasındaki kopukluğun
ortadan kalktığına da özellikle vurgu yapıldı.
Bu tür bakış açılarıyla -AKP'nin kudret elitlerinin
yaptığı gibi- geçmişe olumlu ya da olumsuz sıfatlar
yüklenebilir. Ancak geçmişi günün şartları içinde
değerlendirerek günah keçisi ilan etmek, her türlü ilerleme ve
iyiliğin kaynağı olarak da yeniyi ilan etmek ne kadar
isabetlidir, aslında bunun üzerinde durmakta yarar var.
Biz, Türkiyeyi eski ve yeni olarak ayrıştıran
anlayış üzerinde biraz durmak istiyoruz. Eski ve yeni Türkiye
kavramları aslında çok köklü tartışmaların
kaynağıdır. O tartışmalara girmeden olguyla ilgili
gerçeklere dikkat çekmek istiyoruz.
Eskiyi unut, yeni yol tut. söylemi sürekliliğe meydan okumak
anlamına gelir. Toplumların geçmişlerine eski, hâllerine
yeni vasıfları yükleyerek birbirlerinin
karşıtıymış ya da alternatifiymiş gibi görmek ya
da göstermek en hafif tabirle bölücülüktür. Milletler geçmişleri, hâlleri
ve gelecekleriyle bir bütündür.
Gözden ırak tutulmaması gerekir ki geçmişte
yaşananlar eğer geçmişte kalmış olsaydı bugün
gelenekten, töreden, örften ve âdetten kimse bahsedemezdi. Geçmişte
yaşananlar, birey-toplum-bürokrasi bağlamında birbirlerine
eklenerek devam etmeseydi bugünkü birçok sorunun ya da çözümün de
kaynağı olmazdı.
Gerçek şudur: Geçmiş, geleceği gölge gibi takip
etmektedir. Her örgüt ve toplum geçmişinin az ya da çok
devamıdır.
Devrini tamamlamış ve toplumun hafızasına
devredilmiş sanılan tarihî gerçeklerin zamanı aşarak,
bugünkü toplumsal şuuru yönetir hâlde olduğu asla akıldan
çıkarılmamalıdır.
Geleceğin temellerini atacak nesillere gösterilecek istikamet,
biraz da yaşanmış geçmişin hafızalarında
saklıdır. Bunun için, köklü tarih bilincini anlamaya ihtiyaç
vardır. Tarih, sağlıklı bilinç ve sağlıklı
toplumun pusulasıdır. Hafızasını diri tutmayan
toplumlar her zaman istikamet sorunu yaşarlar.
Unutmamak gerekir ki tarih boyunca toplumlar önce zamana, sonra da
düşmanlarına yenilmişlerdir. Zamanla uyumlu hiçbir organizasyonun
rakipleri karşısında başarısız olduğu
görülmemiştir ve görülmeyecektir de.
Siyasi iktidarlar her şeyi kendileriyle
başlatmak isteyebilirler. Bir zamanlar Napolyon da "Asalet benimle
başlar." demişti. Ancak, tarih siyasi aktörlerin arzularına
göre değil, kendi mecrasında akar. Bu nedenle, Yahya Kemal tarihin
sürekliliğini vurgulamak için "kökü mazide olan ati"
kavramını kullanır. Türkiye kavramına "eski"
sıfatı yükleyerek onu her türlü olumsuzluğun kaynağı
ilan etmek, şuursuzluktur.
Bütün olumsuz sıfatları "eski
Türkiye" kavramına yüklemek ve geçmişte
kaldığını ilan etmek, tarih şuuru yoksunluğunun
da en yakın alametidir. Geçmiş inkâr değil, bir idrak sorunudur.
Sıfırdan başlamak, cahilliğe ve ilkelliğe davetiye
çıkarmaktır. Geçmişi silinmiş toplumlar, gelecek inşa
etme yetenek ve birikiminden mahrum kalırlar. Çok açık ki eskiye ait
ne varsa hepsini eskicide bırakmak mümkün olmuyor. Eski, gölge gibi, yeni
dediklerimizi takip ediyor. Türbeleri, tarihî eserleri, camileri ve hatıraları
yok etmek ya da yok saymak, güncel örnekle IŞİD ideolojisine
siyaseten hizmet etmektir. Hafızadan mahrum olmanın sonuçları
vatandan mahrum kalmaktan daha fecidir.
Tarih, iktidarlarla işbaşı yapmaz.
"Yeni Türkiye" sloganıyla kendinden öncesini yok sayan bir
anlayış, her şeyden önce, tarihi ve sosyal sürekliliği
inkâr eden bir anlayıştır. Benimle yeni Türkiye başlar.
tavrı kendini milat yerine koymak anlamına da gelir. Bu, bir
çeşit geçmiş siliciliktir. Geçmiş silici olarak tarihe
geçenlerin başında da malum, Mao gelir. Mao'nun da bir zamanlar
"En güzel şiirler, beyaz sayfanın üzerine
yazılır." şeklindeki malum sözü çok meşhurdur.
Şimdi, bu politikanın Türkiyede ve Türkiye'nin
iç manzarasında ürettiği sorunlara da kısaca temas etmek
istiyorum: AKP Hükûmeti Türkiye'nin onur ve prestijinden çok kendi siyasi
geleceğini düşünen, teröristlerle mücadele yerine müzakereyi tercih
eden bir Hükûmet olduğu için, bu konuda endişelerimiz büyüktür.
Diğer taraftan, Türkiyeden binlerce kilometre
uzakta uluslararası çabalara katkı veren Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Türkiyede eli kolu bağlıdır. Hem cumhuriyetin hem
de birlik ve bütünlüğümüzün bekçisi olan Türk askeri
kışlasına hapsedilmiştir. Cumhuriyeti padişahlık
rejimine dönüştürmeyi ve topraklarımızda federatif bir yapı
kurmayı aklına koymuş olan Tayyip Erdoğan, Türk ordusunun
işlevini yerine getirmesinin önündeki en büyük engeldir. Erdoğan
yönetimindeki AKP kadrosu askerimizi güneydoğudaki kentlerden bilerek
çekmiştir. Bölgede bölücü terör örgütünün kendi devletini kuracak
altyapıyı serbestçe hazırlamasına iktidar göz
yummaktadır.
Bugün, bölgeden olmayan kimselerin serbestçe
dolaşmasına izin verilmemektedir. Güvenliği bölücü örgütün
militanları sağlamaktadır. Başbakan Ahmet Davutoğlu da
çıkıp Kimse bize cumhuriyet dersi veremez, biz varken kimse ülkeyi
bölemez. diyerek hem kendisini hem de milleti avutmaktadır. Hâlbuki,
kendi yaklaşım tarzları içerisinde bazı milletvekillerinin
cumhuriyeti bir reklam arası olarak nitelendirdiklerini millet bilmiyor
değil. O zaman, cumhuriyet reklam arası ise sizin cumhuriyet dersi
almaya ciddi bir biçimde ihtiyacınız var demektir.
Ey Davutoğlu, sen o koltukta aslında
boşuna oturuyorsun. Sen başbakancılık oynarken
Başbakanlık da, AKP Genel Başkanlığı da
Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan tarafından yerine getiriliyor,
sen sadece başbakanmış gibi yapıyorsun. Ahmet
Davutoğlu gerçekleri söyleyemiyor ama biz onun adına söyleyelim:
Türkiye şu anda bölünmüş durumdadır, Türkiyede şu anda bir
devlet krizi vardır. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum.
Resmî bölünme için 2015 genel seçimlerinin sonrası beklenmektedir.
AKP iktidarının amacı, haziran ayında
yapılacak seçimlerde yeterli çoğunluğu elde ederek
Anayasa'yı değiştirmek ve fiilî durumu resmiyete dökmektir.
Milletimiz aldatılmaktadır, milletimiz kandırılmaktadır.
Bütün AKP'li milletvekilleri hakikati bilmekte, hatta kendi aralarında
bazılarının vicdanının
sızladığını da birbirlerine
fısıldamaktadırlar. Ama Erdoğanın diktacı yönetim
anlayışı yüzünden iktidar partisi içinden hiçbir milletvekilinin
yüksek sesle sesi çıkmamaktadır ancak gizli oylamalar
sırasında, bu milletvekilleri gerçek görüşlerini ifade etme
imkânlarına sahip olabilmektedirler. Tayyip Erdoğan parti içinde bir
korku imparatorluğu kurmuştur. Erdoğan yasalarına itaat
mutlaktır, ona boyun eğmeyenlerin hemen hesabı görülmektedir.
Ayrıca, seçimler yaklaşırken yeniden aday olması söz konusu
olan milletvekillerinden de çıkıp milletin huzurunda gerçekleri
söylemesini beklememiz haksızlık olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin gündeminde bu
tezkereden çok daha önemli konular var. Şu anda
Cumhurbaşkanlığı makamında kendisini hâlâ AKP lideri
olarak gören bir zat oturmaktadır. Bu zat bir parti genel
başkanı gibi yurt gezilerine çıkıp mitingler düzenleyerek
vatandaştan AKPye oy istemektedir. Soruyorum sizlere: Dünyanın
neresinde böyle bir Cumhurbaşkanlığı ve
Cumhurbaşkanı vardır? Bırakınız
cumhurbaşkanlığını, dünyanın neresinde böyle bir
başkanlık sistemi vardır?
Tayyip Erdoğan nevi şahsına münhasır
bir yönetim biçimi icat etmiş, keyfince uygulamaktadır. Geçiniz
parlamenter demokratik sistemi, dünyada uygulanan hiçbir başkanlık
sisteminde halkın belirli bir kesimini ötekileştirmek yoktur.
Amerikada Başkan Cumhuriyetçilerin de Demokratların da
başkanıdır, orada tıkır tıkır işleyen
bir sistem vardır. Bizde ise işleyen bir sistem bizzat
Cumhurbaşkanı tarafından çomak sokularak çalışmaz hâle
getirilmiştir. Fransada yarı başkanlık sistemine göre
Cumhurbaşkanı partiler üstü bir kişiliktir, bütün Fransız
halkını temsil etmektedir. Rusyada, Putin bütün Rus halkının
lideridir. Türkiyede ise Erdoğan sadece AKPlileri temsil etmekte, sadece
AKPlilerin başı olduğunu sürekli bir biçimde
davranışlarıyla ve ortaya koyduğu söylemlerle ifade
etmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Mecliste, milletin
vekillerinin huzurunda yemin etmiştir, yeminine göre tarafsız
kalması gerekmektedir, bütün milletin hak ve hukukunu savunması
gerekmektedir. Hiçbir makam hukuk devletinin normlarını, hukukun
üstünlüğünü ortadan kaldırma hakkını hiç kimseye vermez.
Hiçbir seçim başarısı ve millî irade desteği, hukuku bir
tarafa bırakıp keyfî davranmayı haklı kılmaz,
kılamaz. Yasaları en çok gözetmesi gereken makam
Cumhurbaşkanlığıdır.
Tayyip Erdoğan sizlerin ve milletin huzurunda
ettiği yeminine uymamaktadır. Yemin namustur ve şereftir.
Cumhurbaşkanı bütün cumhuru yani halkı temsil eder. Oysa
Erdoğan halkın yarısını görmezden gelmektedir.
Erdoğan sadece AKPlilerin temsilcisi gibi davranmaktadır, üstelik
bunu da bilerek yapmaktadır. Israrla ve kasıtlı olarak
partisinden yana olanları temsil etmek suretiyle ayrımcılık
yapmaktadır. Partisini desteklemeyenleri ötekileştirmektedir. Halk
AKPli olanlar ile olmayanlar şeklinde, bizzat Cumhurbaşkanı
tarafından ayrıma uğramaktadır. Erdoğan böylece
Cumhurbaşkanlığı yetkilerini aşmakla kalmamakta,
görevini de kötüye kullanmaktadır.
1) Tarafsız olan Cumhurbaşkanı
taraflıdır.
2) Yemin etmiştir, yemini çiğnemektedir.
3) Anayasayı çiğnemektedir. Anayasayı
çiğneyen bir Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı
vasfını ve sıfatını kaybeder, en azından
tartışmalı hâle getirir.
Hukuk fakültesinden alınan diplomalar iktidara
kiralanmak veya iktidarına göre hüküm getirmek için verilmemiştir, o
diplomaların hakkını vermek lazımdır. Hukukun katili
olan Tayyip Erdoğan göz göre göre Anayasa ve yasaları çiğnerken
Cumhurbaşkanı sıfatıyla pervasızca parti siyaseti
yaparken bazı yargı mensuplarının nasıl sessiz
kaldığını da buradan sormak istiyorum.
Buradan bir şey daha soracağım. Yüksek
Seçim Kurulu Cumhurbaşkanının siyaset yapması hâlinde
ortaya çıkacak tablonun hangi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) -
ülkeye ve hangi
rejime ait bir tablo olduğunu da yüksek sesle açıklamak durumunda ve
konumundadır diyor, Aden Körfezi, Soma ve açıklarında görev
yapacak olan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarına başarılar
diliyorum. Allah yâr ve yardımcıları olsun, sağlam gitsin,
sağlam dönsünler.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Ahmet Berat Çonkar
Buyurunuz Sayın Çonkar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET BERAT ÇONKAR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku
bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele
amacıyla yürütülen uluslararası çabalara verdiği desteğin
uzatılmasına ilişkin Hükûmet tezkeresi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, değişen tehdit
algılamaları, güvenlik stratejileri ve küreselleşen
dünyanın ekonomide karşılıklı
bağımlılık olgusu, yer küremizin yaklaşık dörtte
3ünü kaplayan deniz alanları başta olmak üzere tüm ulusların
kullanımına açık alanların kabul edilebilir bir seviyede
denetim altında tutulmasını gerekli kılmaktadır. Bu
kapsamda, dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90ının deniz
taşımacılığıyla gerçekleştirildiği
günümüzde denizlerin önemi, ülkelerin güvenliği ve ekonomik
kalkınması açısından daha da artmıştır.
Deniz taşımacılığının
demir yolu, hava yolu ve kara yolu
taşımacılığından çok daha ucuz ve ekonomik
olması gerçeği, dünya ticaretinde deniz
taşımacılığının önemli bir paya sahip
olmasını sağlamış ve deniz
taşımacılığını, küreselleşen
dünyanın artan ticaret hacminin en önemli öğelerinden biri konumuna
getirmiştir. Ancak, deniz taşımacılığındaki
artan ticaret hacmi istikrarsız bölgelerde risk ve tehditleri de
beraberinde getirmiş, özellikle bugün görüştüğümüz tezkerenin
konusunu oluşturan Aden Körfezi, Somali karasuları
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde cereyan eden deniz
haydutluğu ve silahlı soygun olayları, uluslararası
ticareti ve dolayısıyla da bölgesel ve küresel güvenliği tehdit
etmeye başlamıştır.
Deniz haydutluğu ve silahlı soygun
olayları, denizlerin insanlar tarafından ticari ve ulaşım
amaçlı kullanılmaya başlanmasından bu yana var
olagelmiştir. Ancak, günümüzde şiddetini artırarak
uluslararası deniz ticaret yollarına ve deniz ticaretine önemli bir
tehdit hâline gelmesiyle her yıl milyarlarca dolar ekonomik zarara neden
olmaktadır. Ayrıca, Somali ile bölgedeki diğer ülkelere
yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de
güçleştirmesi nedeniyle, konu küresel bir güvenlik sorununa
dönüşmüş bulunmaktadır. Deniz haydutluğu ve silahlı
soygun olaylarının Aden Körfezi ve Somali açıklarında bu
derece yoğunlaşması ve artmasının başlıca
nedenleri; Somalinin egemenliği altında bulunan deniz
alanlarını yeterince kontrol edememesi, siyasi istikrarsızlıklar
sonucu oluşan hükûmet ve otorite boşluğu, modern, teknolojik
imkânlara sahip olan deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra
eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri
ve bunların tutuklanıp yargılanmaları konusunda
karşılaşılan sorunlar olarak sıralanabilir.
Değerli milletvekilleri, Süveyş Kanalı,
Kızıldeniz ve Aden Körfezinden yıllık ortalama 22 bin
ticari gemi geçiş yapmakta; bu geçişler 1,8 trilyon dolarla dünya
ticaretinin yıllık yaklaşık yüzde 14üne, 315 milyar
dolarla dünya petrol ihracatının yaklaşık yüzde
26sına karşılık gelmektedir. Avrupaya gelen petrolün
yüzde 30unun, ABD ve Avrupaya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerininse
yüzde 18inin bu bölgeden geçtiğini söyleyebiliriz. Türk dış
ticareti açısından da bölge hayati önemi haizdir. Bu bölgeden geçen
ticaret gemileri, Türk dış ticaret hacminin, 78 milyar dolarla yüzde
20sini oluşturmaktadır. Bölgeden geçiş yapan Türk Bayraklı
ve Türkiye bağlantılı ticari gemi sayısı yıllara
sari olarak artış göstermektedir. 2010 yılında geçiş
yapan gemi sayısı 280 iken geçen yıl bu sayı 952 olarak
gerçekleşmiştir. Görüldüğü üzere, söz konusu eylemlerin vuku
bulduğu deniz alanları, uluslararası deniz ticaretinin
başlıca ana güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri ve
Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler tarafından da
yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Aden Körfezinde, Somali
kara sularında ve açıklarında, Hint Okyanusunda seyreden ticari
gemilere yönelik deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri, önceki
yıllara oranla sayıca azalsa da bir uluslararası güvenlik
meselesi olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Söz konusu bölgede deniz
haydutluğuyla mücadele faaliyetleri, hâlihazırda NATOnun Okyanus
Kalkanı Harekâtı, Avrupa Birliğinin Atalanta Harekâtı,
Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz
Kuvvetleri ve millî kontroldeki gemiler vasıtasıyla olmak üzere dört
ayrı çerçevede yürütülmektedir.
dört ayrı çerçevede yürütülmektedir.
Ülkemiz, yüce Meclisimizin 10 Şubat 2009 tarihli ve
934 sayılı Kararıyla, 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren
Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev
Kuvveti 151 ve NATOnun Okyanus Kalkanı Harekâtı emrinde dönüşümlü
olarak görevlendirdiği bir fırkateynle uluslararası toplumun
deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine destek
sağlamaktadır.
Ülkemiz, bu çerçevede 5 Mayıs-13 Ağustos 2009,
1 Eylül-29 Kasım 2010 ve 1 Eylül-11 Aralık 2012 tarihleri
arasında Birleşik Görev Kuvveti 151 Komutanlığı
görevini, 7 Aralık 2011 ile 7 Haziran 2012 tarihleri arasındaysa
Okyanus Kalkanı Harekâtı Komutanlığı görevini
üstlenmiştir. Birleşik Görev Kuvveti 151in komutasının
Ağustos-Aralık 2015 döneminde de ülkemiz tarafından üstlenilmesi
planlanmaktadır. Birleşik Görev Kuvveti 151in
komutanlığının üstlenilmesiyle, ülkemiz tarafından,
NATO dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün
komutanlığı yürütülmüştür.
Ülkemiz, Okyanus Kalkanı Harekâtına ve
Meclisimizin Hükûmete verdiği izin çerçevesinde Birleşik Görev Kuvveti
151e bugüne kadar 21 fırkateynle destek vermiştir. Hâlihazırda,
Millî Gemi Projesi (MİLGEM) kapsamında tamamen Türk mühendis ve
işçilerinin emeğiyle yapılan ikinci gemimiz olan Büyükada, millî
harekât kapsamında bölgeye intikal etmektedir ve 5 Şubat Perşembe
günü Cibuti Limanında olması planlanmaktadır.
Fırkateynlere ilaveten, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığımızca bölgeden geçiş yapan Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından takip
edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirleri
uygulayarak emniyetli seyir yapmaları konusunda bilinçlendirilmekte,
bölgede harekât icra eden yabancı harp gemileriyle yakın iş
birliği içerisinde bulunularak Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin korunması ve desteklenmesi
için tavsiyelerde bulunulmakta ve bölgedeki askerî faaliyetler, deniz
haydutluğu tehdit durumu, alınması gereken tedbirler ile güncel
gelişmeler hakkında Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığımız
aracılığıyla denizcilik sektörümüze bilgilendirmeler ve
uyarılar yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bölgedeki deniz kuvvetleri
unsurlarımızca, deniz haydutlarına karşı 2009 Temmuz
ayından bugüne kadar icra edilen 26 operasyonda toplam 179 deniz haydudu
etkisiz hâle getirilmiş, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve
refakat sağlanmış ve yapılan saldırı
girişimleri engellenmiştir. Bölgede görev icra eden
fırkateynlerimiz, Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı
ticaret gemilerinin yanı sıra Türk Kızılayı adına
insani yardım taşıyan gemilerin emniyetli geçişlerinin
sağlanması için de her türlü tedbiri almakta ve gerekli koordinasyonu
sağlamaktadır. Bu çerçevede, 2013 yılında, Somalideki
kuraklık nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı
Türk Kızılayı adına Mogadişu Somaliye insani
yardım taşıyan 5 ticari gemiye bölgede görevlendirilen
fırkateynimizle refakat edilerek emniyetli intikalleri
sağlanmıştır.
Aden Körfezinde, Somali kara suları ile
açıklarında ve Hint Okyanusunda deniz haydutları ve korsanlar
tarafından bugüne kadar 17 Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı gemiye saldırı teşebbüsü
gerçekleşmiş, bunlardan 5i kaçırılmayla
sonuçlanmış, müteakiben serbest
bırakılmıştır. Bölgede icra edilen askerî harekât ve
ticaret gemilerinin aldığı koruyucu tedbirler sayesinde 2010
Mart ayından bu yana Türk Bayraklı veya Türkiye
bağlantılı herhangi bir ticari gemi
kaçırılmamış, son bir yıl içerisinde ise herhangi bir
ticari gemi Türk deniz gücünün vazife yaptığı bölgede
saldırıya dahi uğramamıştır.
Yine, geçen yıl, 5 Kasım 2014 tarihinde,
Afrikanın batısındaki Nijeryanın Gine Körfezinde Malta
bayraklı Basat isimli Türk sahipli gemi deniz haydutluğuyla
mücadele harekâtı icra edilmeyen bir bölgede deniz haydutları
tarafından silahlı saldırıya uğramış, 2
personeli rehin alınmıştır. Bu 2 personel yapılan
girişimler neticesinde 14 Kasım 2014 tarihinde serbest
bırakılmıştır. Söz konusu saldırı, Aden
Körfezi ve Somali açıklarında alınan güvenlik önlemlerinin bir
sonucu olarak deniz haydutluğu faaliyetlerinin son dönemde Afrikanın
batısına, özellikle de Gine Körfezine kayma eğilimine
girdiği yönünde değerlendirilmektedir. TBMM kararı çerçevesinde,
bölgede görevlendirilen deniz kuvvetleri unsurlarının, deniz
haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilere yönelik Somali toprakları
üzerinde herhangi bir kara harekâtında görevlendirilmediklerini de
ayrıca ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, deniz haydutluğu
tehdidinin çözüm anahtarı karadadır. Çözüm, Somalinin iç düzeninin
sağlanması, refah ve huzura kavuşturulmasıyla mümkün
olabilecektir. Bu minvalde, uluslararası toplumun kapsayıcı bir
yaklaşımla müşterek hareket etmesinin, etkin tedbirler
almasının ve uygulamasının önemi büyüktür.
Ülkemiz, bu çerçevede, deniz haydutluğuyla
mücadelede sürdürdüğü çabalara paralel olarak Somaliye
yardımlarını hız kesmeden devam ettirmekte, kapsamlı
stratejiye dayanan bir Somali politikası yürütmektedir. Somaliyi
uluslararası gündemin bir parçası hâline getirmek, insani
yardım, kalkınma ve altyapı projeleri, siyasi uzlaşma,
güvenlik ve askerî alanlarda destek vermek söz konusu stratejinin
unsurlarıdır. Ülkemiz, tüm bunlara ek olarak Somaliye insani
yardım ve kalkınma alanında yaklaşık 400 milyon dolar
yardım yapmıştır.
Türkiye uluslararası toplumla iş birliği
hâlinde Somalideki çok boyutlu faaliyetlerini kararlılıkla sürdürmektedir.
Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımızın Ağustos
2011de Somaliye Başbakan olarak gerçekleştirdiği ziyaret,
Somaliyle ilişkilerimizde ve Somalinin yeniden uluslararası
gündemin odak noktasına yerleştirilmesinde dönüm noktası
olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın üç buçuk
yıl aradan sonra, 25 Ocak 2015 tarihinde Somaliye
gerçekleştirdiği ziyaret, Somaliye yönelik taahhüdümüzün ve
politikamızın sürekliliğini, ayrıca iş
birliğimizin somut projelerle devam edeceğini ortaya koymuştur.
Mogadişu Büyükelçiliğimizin Kasım 2011de
yeniden açılması ve Mart 2012de Türk Hava Yollarının
Mogadişu seferlerine başlaması da Somalinin
yalnızlığının kırılmasına ve
uluslararası toplumla bütünleşmesine hizmet eden adımlar
olmuştur. Somaliye uçan tek uluslararası hava yolu olan Türk Hava
Yollarının uçuşlarını gerçekleştirebilmesi için
hava ulaştırma altyapısı ilgili kurumlarımız
tarafından inşa edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 2012 Ağustos
ayından bu yana Somalide birçok alanda önemli ilerlemeler
kaydedilmektedir. Somali Parlamentosunun teşkili,
Cumhurbaşkanının seçimi, Başbakanın atanması ve
hükûmetin oluşturulması, Somalinin siyasi ve demokratik tarihindeki
önemli adımları teşkil etmiştir. Somalide yeni bir dönem
başlamıştır. Somalide yeni dönemin önceliklerini, devlet
kurumlarının inşası, temel kamu hizmetlerinin
sağlanması, yeniden imar, kalkınma, güvenlik
kurumlarının yapılandırılması, ulusal
uzlaşının sağlanması, mültecilerin evlerine
dönüşleri ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olarak görüyoruz.
Türkiye olarak, Somalinin geleceğinin
şekillendiği bu dönemde de Somalili kardeşlerimizin yanında
yer almaya, onları desteklemeye ve yeniden ayağa kaldırmaya
yönelik çalışmalarımıza devam edeceğiz. Somalide
güvenlik güçlerinin yeniden yapılandırılmasının en öncelikli
konu olduğuna inanıyoruz. Somalinin kalkınmasında ülkemiz
öncü bir iş birliği sergilemekte ve bu iş birliğimiz ortak
yatırımlarla artarak devam etmektedir.
Görüleceği üzere, bir yandan korsanlıkla
mücadeleye katkıda bulunurken diğer yandan korsanlığa yol
açan olumsuzlukların ortadan kaldırılması amacıyla
Somaliye yönelik kapsamlı bir strateji izlemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Eritre, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Somaliyi içeren Afrika Boynuzu bölgesi,
uzun yıllardır barış ve istikrardan yoksun, devletler
arası ve kabileler arası çatışmalara sahne olan ve bu
gelişmeler nedeniyle uluslararası camianın gündeminden
düşmeyen bir coğrafyadır. Bu coğrafya tarihte de bugün de
dünyanın güçlü ülkelerinin ilgi odağında olmuştur.
Sömürgeci ülkelerce çizilen Afrika Boynuzundaki ülkelerin
sınırı bugünkü sorunların da temelini
oluşturmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu, 16ncı
yüzyıldan itibaren bölgede yeni palazlanmaya başlayan Avrupa
sömürgeciliğine karşı bir güç olarak mücadele vermiş, yerel
halklara maddi ve manevi destek sağlamıştır.
Atalarımız da bugün bizler de Batının sömürgeci
anlayışını hiçbir zaman benimsemedik ve hep
karşısında durduk. Afrikayla ikili ve çok taraflı
ilişkilerimizde ortak menfaat alanları oluşturulmasına ve
ortaklık bağının güçlendirilmesine her zaman özen
gösterdik. Bugün Afrikaya ilgi duyan ülkelerin çoğunun Afrikanın
temel sorunlarına kalıcı çözümler üretmekten ziyade bu ülkelerin
zenginliklerinden pay alma peşinde olmaları Türkiyemizi bu
ülkelerden farklı kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 54 ülkenin bulunduğu
ve 1 milyardan fazla insanın yaşadığı Afrika, birçok
ülkesinde kaydedilen hızlı ekonomik büyüme, demokrasiye geçişte
yakaladığı ivme, doğal ve insani kaynaklar
açısından sahip olduğu potansiyelle umut vadeden bir kıta
olarak dünya sahnesindeki yerini almaktadır. Son yıllarda
dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden bir kısmı
Afrikadadır. 1989da kıtada sadece 3 ülkede demokrasi varken bugün
bu sayı kıta ülkelerinin üçte 1ini aşmıştır.
21inci yüzyılın ikinci yarısı Afrika yüzyılı
olarak görülmekte, küresel sahnede yeni bir aktör olarak Afrika, tüm dünya
devletleri için önem arz etmektedir. Bugün dünyanın güçlü ülkeleri
Afrikanın kaynakları için yarış hâlindedirler. Özellikle
de Sahranın güneyindeki Afrikaya, kısa adıyla SAGAya
önümüzdeki yıllarda ilginin daha da yoğunlaşacağı, bu
bölgede rekabetin daha da artacağı mutlaktır. Bu çerçevede,
Sahra Altı Afrika ve genelde Afrika Kıtası, ülkemizin
dış politika öncelikleri arasında yerini korumaktadır.
Değerli milletvekilleri, SAGA ülkeleriyle ekonomik,
siyasi ve kültürel ilişkiler ağı örülmesi amacıyla
uygulamaya başladığımız Afrikaya açılım
politikası sürecinde ülkemiz, kıta ülkeleri tarafından örnek
ülke ve güvenilir ortak olarak görülmektedir. Kıtayla olan tarihî
geçmişimiz bu noktada çok önemlidir. Afrikaya açılım
politikamız çerçevesinde 2005 yılından beri etkin olarak
yürütülen çalışmaların son halkası olarak, Sayın
Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde, 21-24 Ocak
tarihlerinde Etiyopya, Cibuti ve Somaliye gerçekleştirdiği devlet
ziyaretleri Türkiye-Afrika ortaklığının sağlam
zemininin pekiştirilmesi ve istikrarlı bir şekilde yürütülmesi
açısından önem arz etmektedir. Türkiyenin Afrika açılımı,
bu süreçten rahatsızlık duyanların tehditlerine takılmadan,
insani temelde ve artan bir ivmeyle devam edecektir. Bu sürecin yönetiminde
aktif rol üstlenen, başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan ve Başbakanımız Sayın Ahmet
Davutoğluna, Dışişleri Bakanımız Sayın
Mevlüt Çavuşoğluna, Dışişleri Bakanlığımız
ve TİKA çalışanları başta olmak üzere, tüm ilgili kamu
ve sivil toplum kuruluşlarımıza ve sağladığı
katkı ve desteklerden dolayı aziz milletimize şükranlarımı
sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
düşüncelerle Anayasanın 92nci maddesi gereğince, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, 10 Şubat 2009
tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla
belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 16 Ocak
2014 tarihli ve 1054 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren bir yıl süreyle
uzatılan deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele
görevinin, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerinde 10 Şubat 2015 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle bir kez daha uzatılması için gerekli yetkinin
verilmesinin uygun olacağını değerlendirdiğimizi ifade
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çonkar.
Şahsı adına, Adana Milletvekili Osman
Faruk Loğoğlu.
Buyurunuz Sayın Loğoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, sizlere de
saygılar sunuyorum.
Tezkere konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin olumlu
yaklaşımı biraz önce grubumuz adına konuşan Sayın
Osman Korutürk tarafından açıklandı. O konuya tekrar
ayrıntılı olarak girmeyeceğim fakat şunu söylemek
isterim: Türkiyenin Aden Körfezi ve mücavir bölgelerde korsanlık ve deniz
haydutluğuyla mücadele etmesine hiçbir itirazımız yoktur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları
doğrultusunda görev yapan bu güce katılmamız Türkiyenin
geleneksel dış politikası çerçevesinde uygun bir
davranıştır. Ancak, burada bir hatırlatmada bulunmak
isterim; elbette haydutlukla, korsanlıkla mücadele edilsin fakat Somali
halkının, Somalili denizcilerin, Somalili
balıkçıların, onların da haklarının
korunması için Türkiyenin bir başka cephede de girişimde
bulunması herhâlde gerekir diye düşünüyorum ve bunun
yapılmasının doğru olacağını
düşünüyorum.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak korsanlık,
haydutluk ve kanun dışılıkla her yerde mücadele
edilmesinden yanayız. Ancak, uzaklarda korsanlıkla mücadele eden
Türkiyenin iktidardaki Hükûmeti eğer daha yakın bölgelerde
komşularına ve dostlarına karşı
korsanlığı anımsatan politikalar izliyor ise buna da
şiddetle itirazımız vardır. Çünkü, Türkiyenin bugün
bölgesinde izlediği politikalar, maalesef, sorumlulukla
bağdaşmayan, uluslararası hukukla bağdaşmayan, iyi
komşuluk ilişkileriyle bağdaşmayan politikalardır.
Bunların da birkaç örneğine, kısaca, bana ayrılan sürede
değinmek istiyorum.
Bir grup sözcüsü, hakikaten, tezkerenin gerekçesinde yer
alan bir iki ifadeye dikkat çekti, ben de o konuya bir iki cümleyle
değinmek istiyorum. Bölgesel ölçekte oynadığımız rol
ve görüntümüzü pekiştirmek amacıyla bu yetki isteniyor. Biz, öteden
beri, hakkında 5 tane gensoru verdiğimiz Dışişleri
Bakanı Davutoğlunun bu hayal dünyasındaki gezisinin maalesef
sona ermediğini tezkeredeki bu ifadelerden de görüyoruz. Bu gerçek
dışı, hayal ürünü olan değerlendirmeler Türkiye Cumhuriyeti
gibi önemli bir ülkenin, önemli bir gücün dış politikasını
yürüten insanlara, beyinlere, zihinlere yakışmıyor; bu konuda bir
uyarıda bulunmak istiyorum.
Değinmek istediğim iki tane konu var. Bunlardan
birincisi Mısırla ilgili. Bu konuya kısmen değinen
arkadaşlarımız oldu benden önceki konuşmalarda. Fakat, ben,
bu konuda Sayın Başbakana da bir soru önergesi verdim. İstanbulda
Müslüman Kardeşlerin bağlantılı olduğu ileri sürülen
Rabia, Mısır el Aan, El
Şark ve Mükemmilin isimli televizyon kanallarında Mısır
halkını şiddete yöneltmeyi amaçlayan ve ülkedeki
yabancıları tehdit eden yayınlar yapılıyor.
Türkiyenin bu yayınları yapan medya kuruluşlarına ev
sahipliği yapması Mısır yönetiminin daha şimdiden
ağır tepkisini çekmiş ve Batı medyasında da
Türkiyenin şiddete destek verdiği, terör örgütlerine destek
verdiği yolundaki algıyı daha da pekiştiren yeni bir halka,
yeni bir algı yaratmıştır.
Biz, uzun yıllar -Sayın Korutürk belirtti- Roj
TV konusunda mücadele verdik. Ben de Danimarkada Büyükelçiyken, Kopenhagda
Büyükelçiyken bu mücadelenin parçasıydım. Bizim
argümanımız
Terör örgütü propagandası yapan bir yayın
kuruluşuna izin veremezsiniz, bunun lisanslarının iptal edilmesi
gerekir. diye uzun yıllar mücadele verdik ve Danimarkalılar veya
diğer Avrupa ülkeleri -çünkü Roj TV sürekli yer değiştiriyordu-
bunu yapmadığı için de hep böyle öfkemizi çeken,
suçlamalarımıza hedef olan konuma giriyorlardı. Şimdi
aynı işi İstanbuldan biz Mısıra yapıyoruz.
Benim Sayın Başbakana sorduğum sorular:
Mısır halkını şiddete kışkırtan ve
ülkedeki yabancıları tehdit eden yayınların Türkiyeden
yapılıyor olması Anayasamıza uygun mudur, yasalarımıza
uygun mudur; bunun altyapısı nedir? Bunu bilmemiz lazım. Yani,
Türkiyede her önüne gelen çıkıp istediği yayını
istediği ülkeye seçilen içerikle yapma özgürlüğüne, hakkına
sahip midir, yoksa bu işleri düzenleyen bir mevzuatımız var
mıdır; varsa, bu yayınlar bu mevzuata, bu yasalara uygun mudur?
İkincisi: AKP Hükûmeti söz konusu
yayınları yapan kuruluşlara yönelik olarak bir girişimde
bulunmuş mudur?
Bugün, Mısır örneğinde yaşanmakta
olan, geçmişte Türkiye ve Danimarka arasında Roj TV
bağlamında yaşanan gelişmelerle bir benzerlik
taşıyor mu? Bunu da bilmek isteriz.
Türkiye, bahse konu konulara ev sahipliği
yaptığı için teröre destek vermekle itham edilmektedir. Bu
konuda da Hükûmet ne düşünmektedir? Bunları bilmek istiyoruz.
Bu, tabii, AKP iktidarlarının komşu
ülkelere yönelik olarak izlediği politikanın bir tekrarından
ibarettir. Bu politika, özünde bu ülkelerin iç işlerine müdahale etmek, bu
ülkelerin içindeki ihtilaflar arasında taraflardan birinin yanında
olmak öbürüne karşı çıkmak şeklinde tezahür eden
politikaların bir devamıdır. Suriyede
yaptığımızı sanki Mısırda tekrarlamak
üzereyiz gibi bir endişe taşıyorum.
İkinci ve son konum Suriye konusu. Bu konu gündemden
her ne hikmetse düştü fakat bilelim ki 26-29 Ocak tarihlerinde Moskovada
önemli bir toplantı yapıldı. Bu, Birleşmiş Milletler,
ABD ve Batılı ülkeler tarafından desteklenen bir toplantı
oldu, hatta Birleşmiş Milletlerin Suriye Özel Temsilciliği de bu
toplantıda hazır bulundu. Ayrıca, Suriye muhalefetinin önemli
bir kısmı ve PYD de bu toplantıda hazır bulundu. PYDnin
varlığı, Suriyenin toprak bütünlüğü ve ulusal birliği
bakımından bizce önemli bir katılımdı. Bu
toplantıda bazı hususlarda anlaşmaya da varıldı.
Bunlar, insani yardımların Suriyenin bütün bölgelerine
ulaştırılmasının hızlandırılması,
Suriye halkına yönelik uygulanan ekonomik yaptırımların
hafifletilmesi ve kaldırılması için uluslararası topluma
çağrı yapılması, İsrailin Suriye ve Lübnana yönelik
saldırgan tutumunun kınanması, İsrailin
Birleşmiş Milletler Şartına ve ilgili uluslararası
kararlara uyması için uluslararası toplumun İsraile baskı
yapmaya çağrılması. Bunlar güzel, mütevazı sonuçlar; bir
başlangıçtı. Ve bu toplantıyı düzenleyen Rusyadaki
sivil toplum kuruluşu -Hükûmet de değildi- bu Moskova Sürecinin Cenevre
Sürecinin bir devamı olduğu şeklinde bir açıklama yaparak
daha genel olan Birleşmiş Milletler çerçevesine Moskova
Konferansını oturttu; bu da doğru bir hareketti. Fakat burada
ilginç olan, AKP Hükûmetinin, Hükûmetin tutumu. AKP Hükûmeti, Moskova Konferansını
baltalamak için elinden gelen her şeyi yaptı. Elbette bunlar medyaya
yansımıyor ama ne yaptı? Bu konferansa gitmesi gereken Suriye
muhalefetinin ana unsurlarının yani Müslüman Kardeşlere yakın
unsurların bu konferansa katılmasını engellediler ve
gitmelerini istemediler ve bunu da sağladılar. Dolayısıyla,
bir noktada Suriye rejiminin karşısında olan Suriye muhalefeti
Moskova Konferansına eksik bir kadroyla gitmiş oldu.
O nedenle, biz, AKPnin bu Esad saplantılı
Suriye politikasının devam ettiğini ve Suriye halkının
acılarının, ızdırabının devam ettiğini,
akan kanın devam ettiğini ve bütün bunlardan da öncelikli olarak
Adalet ve Kalkınma Partisinin sorumlu olmaya devam ettiğini bir defa
daha söylüyoruz. İnsafa gelin diyoruz, aklınızı
başınıza toplayın diyoruz ve Suriye halkının
acısının dinmesi için doğru dürüst davranın,
doğru dürüst birtakım adımlar atın diyoruz. Bunu komşu
ülke olarak yanımızdaki insanlara borçluyuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Loğoğlu.
Şahsı adına, Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can.
Buyurunuz Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Aden Körfezi, Somali kara suları açıkları
ve Arap Denizi civarında korsanlık eylemlerinin, deniz
haydutluğu ve silahlı soygunların artması üzerine deniz
ticareti ve güvenliği tehlikeye düşmüştür. Bu nedenle,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir karar
almıştır. Bu karara istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisi de
2009 yılından itibaren birer yıl arayla süreyi uzatarak
Silahlı Kuvvetlerin deniz unsurlarının o bölgede
konuşlandırılmasına karar vermiştir. Yine süre dolmak
üzeredir. 10 Şubattan itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
takdiriyle görev süresinin bir yıl daha uzatılması öngörülüyor.
Bu tezkereye Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi
partilerin tamamı destek vermektedir çünkü Türk deniz ticaret gemilerinin
o yörede emniyetinin gerekli biçimde sağlanabilmesi için bu desteğe
ihtiyaç vardır.
Genel Kurulun tezkereye desteğini umuyor, hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Can.
Sayın Tanal, sisteme girmişsiniz, nedir?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sorum vardı
Sayın Bakana ama Sayın Başkanım
BAŞKAN Biliyorsunuz, bu soru-cevaplı bir
yöntem değil, tezkere görüşüyoruz, o yüzden
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Enerji
Bakanımızı böyle geç bulduğumuz için
BAŞKAN Böyle bir usulümüz yok, kusura
bakmayınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Şimdi, Başkanlık tezkeresi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008
yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve
934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği, bilahare
2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984
sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli
ve 1031 sayılı ve 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı
Kararlarıyla birer yıl süreyle uzattığı izin
çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz
konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası
toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda
bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş
Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız
rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının
süresi son olarak 12/11/2014 tarihli ve 2184 sayılı Kararla bir
yıl daha uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükümete verilen ve son olarak 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı Karar
ile 10/2/2014 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin,
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararda belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde, 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.
Ahmet
Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun 3
Şubat 2015 Salı günkü birleşiminde 683 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin
önerisi
3/2/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 3/02/2015 Salı günü (bugün)
toplanamadığından, İç Tüzükün 19 uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 03
Şubat 2015 Salı günkü (bugün) birleşiminde 683 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi
önerilmiştir.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza
sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
E) Önergeler
1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, (2/1668) esas numaralı 298 Sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/233)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
26/4/1961 tarihli 298 sayılı (2/1668)
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifimiz
ilgili komisyonda 45 gün içinde görüşülmediği için İç Tüzükün
37. maddesi gereğince kanun teklifimizin doğrudan Genel Kurula
getirilmesi için söz talep ediyorum.
Saygılarımla.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri
ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 93üncü maddesinde bir
değişiklik yapılması amacıyla vermiş olduğum
kanun teklifinin doğrudan yüce Meclisin gündemine alınmasıyla
ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifimiz şöyle diyor: Kurul
başkanı oyunu kullanan seçmene kimlik kartını verirken
seçmen listesindeki adı hizasına imzasını
attırdıktan sonra, ayrıca sol elinin işaret parmağını
çıkmayan özel boyayla boyayarak bastırır. İmza
atamayanların parmak izinin alınmasıyla yetinilir. Bu
parmağı olmayan seçmenin hangi parmağını
bastığını da yanına yazar. Yani, seçimlerde daha önce
parmaklara sürülen ancak sonra kaldırılan seçim boyasının
tekrar getirilmesini öngörüyor sevgili arkadaşlar. Heyecanlanmayın!
Adres Kayıt Sisteminin hayata geçirilmiş olması ve Bilgisayar
Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü Sistemi kapsamında her seçmene Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası verilmek suretiyle 22 Temmuz 2007de
yapılan milletvekili genel seçiminde ve 21 Ekim 2007 tarihinde
gerçekleştirilen halkoylamasında mükerrer oyla
karşılaşılmamış. gerekçesi öne sürülerek,
çıkmayan özel boyaya artık ihtiyaç kalmadığı
değerlendirilmişti. Çıkmayan özel boyanın fıkra
kapsamından çıkarılması suretiyle maddede
değişiklik yapılmış ve özel boyayla oy kullanan
seçmenin parmağının işaretlenmesi de
kaldırılmıştı. Bu kanun teklifinin verildiği
tarihe baktığınız zaman 24 Haziran 2013 tarihini
göreceksiniz yani 30 Mart 2014te yapılan mahallî idareler seçimlerinden
önce. Ama, o zaman ne yazık ki Genel Kurul gündemine gelmedi bu kanun
teklifi. 30 Mart seçimlerinin ardından birçok yerde seçim
sonuçlarıyla ilgili tartışmaların ardı arkası
kesilmedi. İşte biz bu tartışmaların
yaşanmaması için naçizane bir öneride bulunduk ama ne yazık ki
dinletemedik. Bunun en yakın örneği Ankara seçimleri, bunun en
yakın örneği Yalova seçimleri. Seçimler kaç defa gitti, geldi, bir
sürü mükerrer oy tespit edildi. Şimdi, önümüzde milletvekili genel seçimleri
var. Dört ay zamanımız var ve bu kanun teklifimiz belki de önümüzde
bir fırsat olarak duruyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
adrese dayalı seçmen listelerinin her zaman tartışmalı
olması ve ayrıca seçmen listesine yazılan kişilerin
yazım işinin Hükûmetin emrindeki memurlar tarafından
gerçekleştirilmesi kuşkuları beraberinde getirmektedir. Bugüne
kadar pek çok kez, sandıkların sayımı ve seçim
sonuçlarıyla ilgili tartışmalar yaşandı. Bu nedenle
ülke iradesi tam anlamıyla yansıtılamadı. Çöplerden oy
pusulaları toplandı. Bir kez oy verme hakkı olduğu hâlde,
bir kişinin birden çok oy kullandığıyla ilgili iddialar ve
bunların üzerindeki kuşkular hâlâ giderilebilmiş değil. 1
milyon 177 bin seçmene sahip benim bölgem Kocaelinde de yaklaşık 117
bin, ikametgâhı olmayan ancak oy kullanan kişi tespit
edilmiştir. Yasaya da aykırı olan bu hileli işlem nedeniyle
Kocaelinde yapılan seçimlerin iptal edilmesi gerekmektedir. desek de
sözümüz dinlenmedi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada en önemli husus mükerrer oy kullanma hususudur. Daha önceki seçimlerde
parmağa sürülen boyayla bunun önüne geçilmiştir. Ancak, ülkenin
içinde bulunduğu atmosfer ve yaşanan milletvekili genel seçimleri de
dikkate alındığında bunun tekrar yaşama geçirilmesi
acil bir ihtiyaç olarak gözükmektedir.
Bakanlar yoluyla yapılan birtakım
yolsuzlukların normal görüldüğü, Yüce Divanda ve Meclis Genel
Kurulunda iktidar partisinin oylarıyla hırsızlıkların,
yolsuzlukların üstünün örtüldüğü bir ortamda oy hırsızlığına
da mı izin vereceksiniz? Onu sormak istiyorum.
Gelinen noktada, önümüzdeki seçimden
sağlıklı sonuç çıkması için, mükerrer oy
kullanılabileceği yolundaki şüphelerin giderilmesi için tekrar
parmak boyamaya dönülmesi ve böyle tek maddelik bir kanun teklifinin Meclis gündemine
alınarak bir an önce kanunlaştırılması
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Kanun teklifimizin Meclis gündemine alınması
konusunda desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.
Buyurunuz Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasamızın 67nci maddesinde aynen Seçim
kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini
bağdaştıracak biçimde düzenlenir. denmektedir.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede seçim sistemine
baktığımız zaman milletvekilleri
dağılımında çok ciddi adaletsizlikler olduğunu
görürsünüz. Gerçekten
Sistem şöyle: 550 milletvekilinin içerisinde her
vilayete 1er milletvekili dağıtıldıktan sonra vilayetlerin
nüfuslarına kalan milletvekili sayısı bölünüp elde edilen rakam
çerçevesinde milletvekili sayısı belirtilmektedir. Dolayısıyla
böyle bir sistem adaleti getirmemektedir çünkü seçmen sayısı ile
nüfus arasında çok büyük farklılıklar söz konusudur. Söz konusu
bu farklılıkları sizlere belirtmek istiyorum. Buradan hepiniz
anlayacaksınız. Mesela 375.413 seçmeni bulunan Adıyaman 5
milletvekili çıkarırken 387.560 seçmeni olan Çorum 4 milletvekili
çıkarmaktadır. Keza, 923.544 seçmeni bulunan Diyarbakır 11
milletvekili çıkarırken -923 bin diyorum, bakın- 995 bin seçmeni
bulunan Manisa 9 milletvekili çıkarmaktadır, daha fazla seçmeni olmasına
rağmen 2 milletvekili daha az çıkarmaktadır. Keza, 906 bin
seçmeni bulunan Samsun 9 milletvekili çıkarmaktadır. 934 bin seçmeni
bulunan Şanlıurfa 12 milletvekili çıkarmaktadır.
Keza, buna benzer olmak üzere, Hakkâride 148 bin seçmen
varken 3 milletvekili çıkarmaktadır ama buna karşılık
Kırşehir, 158 bin seçmene ulaşmasına rağmen 2
milletvekili çıkarmaktadır 10 bin seçmen daha fazla olmasına
rağmen. Keza, Niğde 226 bin seçmene sahipken 3 milletvekili
çıkarmaktadır. Biri 148 bin, biri 226 bin.
Siirt 164 bin seçmenle 3 milletvekili
çıkarmaktadır. Uşak 253 bin seçmenine karşılık 3
milletvekili çıkarırken Şırnak, 232 bin seçmene 4
milletvekili çıkarmaktadır. Aksaray 251 bin seçmene mukabil 3
milletvekili çıkarmaktadır. Yozgat 307 bin seçmene sahipken 4
milletvekili çıkarmakta, buna karşılık Kütahya 419 bin
seçmene sahipken 4 milletvekili çıkarmakta.
Dolayısıyla, aslında, burada
gördüğünüz gibi birçok ilimizde daha bunun örneklerini artırmak
mümkündür. Arada 100 binden fazla seçmene sahip olmasına rağmen o,
diğer illerden daha az milletvekili çıkarmaktadır.
Şimdi, bunları daha genel anlamda ele alacak
olursak daha farklı bir sonuç elde etmemiz söz konusudur. Yani 2
katına yakın seçmeni olan iller çok daha az seçmene sahip olanlara
göre daha az milletvekili çıkarmakta ve dolayısıyla,
Anayasanın 67nci maddesine aykırı bir durum ortaya
çıkmaktadır.
Hani ne diyordu? Seçim kanunları temsilde adaleti
gerektirmekteydi. Peki, siz nasıl temsilde adaleti getireceksiniz? Yani
bir yerde 1 seçmene karşılık başka bir yerde 3 seçmenle
aynı milletvekilini çıkarmaktasınız. Dolayısıyla
bu da büyük bir adaletsizliği meydana getirmektedir.
Dolayısıyla Sayın Milletvekilimiz Lütfü
Türkkanın sunmuş olduğu kanun teklifi çerçevesinde seçim
kanununda yeniden düzenlemeler yapmak ve temsil meselesini de yeniden ele almak
gerektiğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Halaçoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, alınan karar gereğince sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S.
Sayısı: 616)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün
Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Maden Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Mülkiye Birtane'nin; Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın; Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Kars Milletvekili Mülkiye Birtanenin; Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın;
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/1012, 2/423, 2/2309, 2/2481) (S. Sayısı: 683) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülen tasarının, 29/1/2015 tarihli 49uncu
Birleşimde, ikinci bölümde yer alan madde 23e bağlı ek madde 11
kabul edilmişti. Şimdi 24üncü maddeye bağlı geçici 21inci
maddeyi görüşeceğiz.
Madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü
maddesiyle düzenlenen Geçici 21 inci Maddesinde bulunan "teminat
iradı kadar" ibaresinin "ruhsat taban bedeli
tutarında" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Mehmet Ali Susam Namık Havutça Kemal Değirmendereli
İzmir Balıkesir Edirne
Doğan Şafak Sakine Öz Atilla
Kart
Niğde Manisa Konya
Engin Altay Vahap
Seçer
Sinop Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
"Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24. Maddesinin
Geçici 21. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Mevcut ruhsatların ruhsat bedeli yatırma
yükümlülüğü 01/06/2016 tarihinde başlar. Ruhsat bedelinin süresinde
yatırılmaması halinde 13 üncü madde hükümleri uygulanır.
Ruhsat bedelleri yatırılan ruhsatların, ruhsat teminatları
iade edilir."
Hasan Hüseyin Türkoğlu Alim Işık Yusuf
Halaçoğlu
Osmaniye Kütahya Kayseri
Lütfü Türkkan Mehmet
Şandır Faruk
Bal
Kocaeli Mersin Konya
BAŞKAN Komisyon bu son okuttuğum önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN
(Nevşehir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisi madencilik sektörünü stratejik
bir sektör olarak görmektedir, bu nedenle madencilik sektöründe
verimliliğin ve üretimin artırılması ve iş
güvenliğinin sağlanması konusunda hassasiyeti
bulunmaktadır. Bu hassasiyetin gereği olarak da
görüştüğümüz kanunda iyileştirici önergelerden bir tanesinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu madde gereğince, Adalet ve Kalkınma
Partisinin uygulamış olduğu çarpık ekonomik
politikaların neticesinde tüm sektörler olduğu gibi madencilik
sektörü de etkilenmiştir. Etkilenen madencilik sektöründe
yatırım yapmış olan iş adamlarının önemli
bir bölümü ruhsat ücretlerini ödeyememiştir. Bu önergeyle de ruhsat ücretlerinin
kanun tasarısına göre altı ay daha uzatılarak 1/6/2016
tarihine kadar ödenmesini önermekteyiz. Umarız ki Adalet ve Kalkınma
Partisinin çoğunluk grubu bu önerimize olumlu yaklaşır.
Bu çerçeve içerisinde, madencilik sektörüyle ve ona
ilişkin olarak da genel ekonomik durumla ilgili düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi on iki yılı
aşkın iktidarı sürecinde büyük bir güç birikimi
oluşturmuştur. Bu güç birikimi yasamadan yürütmeye ve yasama ve
yürütmenin de AKP kanadının iş birliği ile yargıya
yansımıştır. Değerli milletvekilleri, güç birikimi
denetimsiz ve dengesiz olduğu takdirde 2 tane sonuç çıkar: Bunlardan
siyasi sonuç diktatörlüktür, ekonomik sonuç ise yozlaşmadır. Çünkü
gücü elinde bulunduranlar denetimsiz ve dengesiz bir ortam içerisinde o gücün
kendi şahıslarından neşet ettiğini zannederek
şahsi hırslarının, şahsi kinlerinin ve keyfî
uygulamalarının sonucu diktatörlüğe dönüşür.
Ama değinmek istediğim ikinci konu, iktidarda
bulunan partinin bu dengesiz ve denetimsiz aşırı güç birikiminin
ortaya çıkardığı yolsuzluklarla ilgilidir. Maden
ruhsatlarının verilmesi buna en somut ve en açık örnektir. Maden
ruhsatları yasa gereği, kanun gereği Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının yetkisindedir. Ancak o güç birikiminin
etkisiyle Başbakanlık, bir genelgeyle, 2012 tarihinde 15
sayılı Genelgeyle Sayın Bakanın elindeki kanuni yetkiyi
alarak Başbakanlığa bağlamıştır.
Başbakanlığa bağlanan maden ruhsatlarıyla ilgili bu
genelgeye paralel olarak kamu gayrimenkullerinin satılması,
kiralanması veya yap-işlet-devret modeliyle işletmeye
sunulmasına ilişkin yetki de Başbakanlığa
alınmıştır. Başbakanlığın bünyesinde
oluşturulan birim, en hafif tabirleriyle keyfî tercihlerle, siyasi
tercihlerle, hakka, hukuka, hakkaniyete ve adalete uymayan taleplerle
bunları olumsuz yönde değerlendirmekte. Rüşvet,
bağışa zorlama ve komisyon gibi hukuk ve ahlak
dışı talepler, netice itibarıyla bütün sektörlerde
olduğu gibi, ruhsata bağlanmış, ruhsatı
Başbakanlık yetkisine alınmış bu genelge uyarınca
madencileri canlarından bezdirmiştir. Şu anda 1.224 madenci hâlâ
ruhsat işletmesi için beklemektedir. Yani davul Sayın Bakanın
sırtında ancak tokmak güç biriken kişinin elinde. Şimdi, bu
güç birikiminin ortaya koymuş olduğu sonuç madencilik sektöründe madenciliğe
yatırım yapmış olan kişilerin perişan
olması, madencilikte işçi olarak çalışan insanların
ise Somada olduğu gibi, 301inin hayatını kaybetmesi,
Ermenekte olduğu gibi 18inin hayatını kaybetmesi, Elbistanda,
Zonguldakta, Balıkesirde, Konyada bu gibi cinayet gibi iş
kazalarını birlikte doğurmuştur. Günü kurtarma
politikaları çare değildir. Günü kurtarma politikalarıyla bu
ağır sorunun üstesinden gelmek mümkün değildir. Dolayısıyla,
Milliyetçi Hareket Partisinin politikasına dönmek ve stratejik önemi haiz
olan madenciliğin gerektirdiği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla)
şekilde üretimi ve
verimliliği artırmak ve iş güvenliğini sağlamak üzere
yeni ve ciddi bir yapılanmayı şart bulmaktadır.
Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü
maddesiyle düzenlenen Geçici 21 inci Maddesinde bulunan "teminat
iradı kadar" ibaresinin "ruhsat taban bedeli
tutarında" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Doğan Şafak (Niğde) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL
FERALAN (Nevşehir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Seçer, buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maden Kanununda bazı değişiklikler
yapıyoruz. Önergeye ilişkin söz aldım ancak Sayın Enerji
Bakanı buradayken son günlerin en önemli konusunu, son derece de
şikâyet aldığımız bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.
Hepinizin malumu olan, bütün milletvekili
arkadaşlarımın seçim bölgesinde derinden yaşanan bir sorun
var: Elektrik kesintileri. Son günlerde özellikle hava muhalefetinin
yaşandığı yerlerde, kış mevsiminin etkisini
yoğun gösterdiği yerlerde hem ticari hayata hem üretim hayatına
hem de insanların yaşantısına son derece olumsuz etkileri
olan bu konuda bazı değerlendirmeler yapacağız.
Şimdi, Sayın Bakan, biliyorsunuz, bu elektrik
meselesi, özellikle dağıtım işi özelleştirildikten
sonra son derece yoğun sorunların yaşandığı ve
şikâyetlerin olduğu bir konu. Geçtiğimiz günlerde, seçim bölgem
Mersinde bir soğuk gecede, Anamurdaki muz üreticileri elektrik
kesintilerinden dolayı milyonlarca lira zarara uğradı ya da
yurdun muhtelif yerlerindeki -yine hava muhalefetinden- elektrik kesintileri,
üretim yapan sanayi tesislerinde çok büyük zararlara sebebiyet verdi. Bunun
nedeni nedir? Yani mevcut elektrik dağıtım şirketleri
yeterli bakımı, onarımı yapmıyor mu? Elektrik
dağıtım şirketleri demode olmuş iletim hatlarında
yenileme çalışmaları yapmıyor mu? Ki gerçekten de öyle,
elektrik nakil hatlarına bakıyoruz, son derece eski teknolojiyle
yapılmış hatlar, işte trafolar, elektrik telleri. Sürekli
arıza veren bu sistem içerisinde bir türlü sorunları temelden çözücü
çalışmalar yapılmıyor.
Diğer taraftan, yine bu elektrik
dağıtım şirketlerine ait önemli sorunlardan bir tanesi:
Bakınız, otuz günü kapsaması gereken faturalar elli
altmış güne çıkartılarak faturalar şişirtiliyor.
Hatta bu süreler geciktiği için de yeni tarifeler üzerinden, zamlı
tarifeler üzerinden elektrik fiyatları hesaplandığı için
tüketicinin aleyhine bir durum gelişiyor.
Diğer taraftan, faturalar hatalı kesiliyor.
Bakıyorsunuz, meskene bir fatura gelmiş ama farklı bir statüden
ya da bir sanayi kuruluşuna ticari statüden fatura geliyor, daha yüksek
bedeller ödemek zorunda kalıyorlar. Bunlar sehven mi yapılıyor,
bilinçli mi yapılıyor? Bunları kim denetler, bu
yanlışlıklar nasıl giderilir? Yani insanlar, ellerine geçen
faturayı adam akıllı incelemezlerse, en aşağıda
yazan rakamı sorgulamadan gidip bu bedeli öderlerse belki de bir ticari
işletme ya da bir sanayi işletmesi daha yüksek tarifeden
faturalandırılmış bir bedeli ödemek durumunda kalıyor.
Bunları kim denetler Sayın Bakan?
Bakanlığınızın bu konudaki çalışmaları
nelerdir? Bu konularda bize bilgi vermenizi istiyoruz.
Şimdi, diğer bir konu da kayıp kaçak
bedeli meselesi. Biliyorsunuz, bunlar faturalara yansıtılıyordu,
kayıp kaçak bedeli olarak yansıtılıyordu. Tabii ki bu konu
yargıya intikal etti ve Yargıtay kararı var bu konuda, tüketicilere
bu bedellerin ödenmesiyle ilgili ve davalar açıldı, 2 milyona
yakın abone de buradan iade bedeller aldılar. Ancak daha sonra
farklı isimler altında -yani tabiri caizse katakulli yaparak-
faturalara işte hizmet bedeli ya da ne bileyim bakım bedeli adı
altında bunlar yansıtıldı. Şimdi, son iki
yıldır dağıtım şirketleri bu bedelleri tekrar
ödemek zorunda kalıyor. Bunun öncesinde, bu döneme kadar, iki yıl
öncesindeki süreci de tabii ki devlet ödemek zorunda. Şimdi,
bakıyoruz, bir yasal düzenleme yapılıyor, bu sorunu nasıl
aşarız... Yarın bir gün, sanıyorum önümüze gelecek.
Şimdi Plan ve Bütçede yine elektrik sorunlarıyla ilgili bir düzenleme
var. Biliyorsunuz -geçtiğimiz günlerde basından takip ettiniz-
Diyarbakırda Dicle Dağıtım Şirketi ile
Diyarbakır Belediyesi arasında yaşanan sorunlar ayyuka
çıktı. Şimdi, onun için Plan ve Bütçe Komisyonunda o Dicle
Dağıtım AŞyi belki de bu sıkıntıdan
kurtarıcı, aslında maç başlarken kural değiştiren
bir düzenleme yapılıyor. Bu sorunları bu yasa görüşmeleri
vesilesiyle sizlerle paylaşmak istedim.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Seçer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 24e bağlı geçici madde 21i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 24e bağlı geçici madde 22 üzerinde
aynı mahiyette iki önerge vardır. Aynı mahiyette olduğu
için bu önergeleri birlikte işleme alacağım ama talepleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim ya da
gerekçelerini okutacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
"Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 24.
Maddesinin Geçici 22. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"GEÇİCİ MADDE 22- Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihe kadar, 24 üncü maddenin on birinci
fıkrası gereğince 7 nci maddeye göre alınması gerekli
olan izinler ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş
alanlarla ilgili diğer izinler için müracaat edilmiş olmasına
rağmen süresi içerisinde izinleri alınamamış ruhsatlar ile
anılan izinlerin süresi içerisinde alınarak Genel Müdürlüğe
verilemeyen ruhsatlar hakkında ruhsat taban bedeli tutarında idari para
cezası uygulanır. İdari para cezası yatırılan
ruhsatlar iptal edilmez, bu ruhsatlar hakkında 24 üncü maddenin on birinci
fıkrası hükümleri uygulanır."
Alim
Işık Hasan
Hüseyin Türkoğlu Mehmet
Şandır
Kütahya Osmaniye Mersin
Yusuf
Halaçoğlu Lütfü
Türkkan
Kayseri Kocaeli
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mehmet
Ali Susam Turgut
Dibek Ali
Serindağ
İzmir Kırklareli
Gaziantep
Mahmut
Tanal Celal
Dinçer
İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki bu iki
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL
FERALAN (Nevşehir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Mahmut Tanal
BAŞKAN Sayın Tanal, buyurunuz efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce sayın konuşmacı, tabii,
Türkiyenin 7 coğrafyasında kangren hâline gelmiş olan enerjiyle
ilgili, elektrik kesintileriyle ilgili konuyu gündeme getirdi. Hafta sonu,
güneydoğuda Mardin, Şanlıurfa bölgelerindeki seçim
çalışması nedeniyle çalışırken
Başta,
nadide şehirlerimizden Şanlıurfanın bir türlü çözülemeyen
enerji sorununu ben de gündeme getirmiş durumdayım.
Şanlıurfamız tabii dünyanın en eski
kentlerinden, insanlık tarihinin beşiği olan bir kentimiz.
Tabii, gerek ülkemizde gerek dünyada Şanlıurfa, peygamberler yurdu,
peygamberler diyarı ve peygamberler şehri diye geçer. Ancak,
Şanlıurfa kendi elektrik ihtiyacını, bizzat sorunu
çözemediği için bu sorunu çözecek olan, merkezî idare olan
iktidardır.
Sayın Bakanım, yanı
başımızda, Suriyede savaş var, inanın, Suriyede
günde yedi sekiz saat elektrik kesilmiyor, Şanlıurfada günde yedi
sekiz saat elektrik kesiliyor. Tabii, bunu sadece benim söylemem yetmiyor, yine
sizin bilginizin dâhilinde midir ben bilemem ama sizin adınıza atfen
atılan imza nedeniyle bunun sizin bilginiz dâhilinde olduğunu
gösteriyor. Size vermiş olduğumuz yazılı soru önergesinde
diyoruz ki: Şanlıurfada akşam saat 22.00 ile sabah 07.00
arası elektrikler kesiliyor. Niçin bunu yapıyorsunuz? Bununla ilgili
bir mücadeleniz var mı, bir eylem planınız var mı? Bana
verdiğiniz cevapta, evet, bunu teyit ediyorsunuz ancak buradaki
elektriklerin kesilmesinin nedenini Efendim, kış olması
nedeniyle, insanların elektriği kullanması sebebiyle, mevcut
olan iletim hatları bunu kaldırmadığından dolayı
elektrikler kesiliyor
Peki, Allah rızası için, o özelleştirme
sözleşmesinde, mevcut olan elektrikler kesildiği zaman
Şanlıurfa ile Viranşehir arasında 9 tane arıza ekibi
olduğu hâlde, özelleştirmeden sonra bu 9 tane arıza ekibini
tasarruf nedeniyle tek ekibe indirdiniz. Yani, özelleştirilmeden önce devlet
oraya elektrik verirken 9 ekip varken niçin teke indirildi?
İki, bölgede vatandaş şunu söylüyor:
Toplu olarak hepimize hırsız muamelesi görülüyor ve
Bakanlığın da yaptığı bu. Benim sizden
istirhamım: Geçmişte ağzınızdan sehven çıkmış
olabilir, istemeyerek yanlış bir anlam ifade etmiş olabilir;
bölge halkı bundan çok rahatsız, halktan özür dilemenizi talep
ediyoruz. Çünkü şunu söylüyor: Kardeşim, kutu kutu paralarla,
uçaklarla, evlerde bulunan kasalarla hırsızlık yapanlar
aklandı, bölge olarak onlara hırsız demiyorlar. Burada bizi bu
duruma düşürenler utansın. Bize hırsızlık muamelesi
görüyorlar. Bunu vatandaş kabul edemiyor.
Bakın, Değerli Bakanım, benim elimde Hukuk
Genel Kurulunun kararı. Hani Anayasamız diyor ya: Efendim, mahkeme
kararları yasama, yürütme, yargıyı bağlar. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun kararı diyor ki: Efendim, kaçağı,
kaybı vesaireyi idarenin kendisinin denetleyip, kendisinin kontrol edip
kim kaçak elektrik kullanıyorsa onun yakasına
yapışması lazım. Bir köyde bir kişi elektriği
kaçak kullanıyorsa siz toplu olarak tüm köyün elektriğini
kesiyorsunuz. Lombrosonun bir görüşü vardır ceza hukukunda
İnsanlar doğuştan suçlu doğar. İnsanlara topluca
böyle bir suçlu muamelesi yapıyorsunuz. Bu
davranışlarınızı, bu eylemlerinizi, bu tutumunuzu
kınıyorum doğrusu. Yani, lütfen, bu tavrınızdan
vazgeçin.
Gelelim, yine, bölgede
Bakanlar Kurulu
kararını çıkardınız. Bakanlar Kurulu kararında
diyordunuz ki: Çiftçiye verilecek destekleme primini elektrik borcu ödenmeden
ödemeyeceğiz. Bu sizin Bakanlar Kurulu kararınız. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz destek sonucunda, bu
kararı, yürütmeyi durdurma kararını aldık
Danıştaydan. Vatandaşın primlerini, vatandaşa
destekleme sonucu vereceğiniz paraları lütfen bu Danıştayın
kararı uyarınca ödeyiniz. Eğer ödemezseniz bu mağduriyet gerçekten
katbekat artmış oluyor.
Bilemiyorum, eğer siz gerçekten bu elektrik
paralarını ihale yapılırken sözleşmeye koymuş
olsaydınız daha yüksek bir bedelle bu elektrik idaresi
özelleştirilebilirdi.
Bu şekliyle, siz âdeta, mevcut olan elektrik
idaresini özelleştirmeyle alan firmayı kayırmış
oldunuz. Aksi takdirde, ihaleye fesat karıştırmaktaki o
şaibeyi üzerinizden kaldıramamış olacaksınız
çünkü o dönemde siz dememiştiniz, Kim burayı satın
alırsanız, biz vatandaşa ödenecek olan destekleme primlerini de ödemeyeceğiz,
bu kaynaktan keseceğiz. diye sözleşmeye hüküm
koymamıştınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Bu
açıklamalarımız doğrultusunda halka bilgi vermenizi sizden
istirham ediyoruz.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Milliyetçi Hareket Partisinden, Sayın Halaman,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ HALAMAN (Adana) Başkanım,
teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, 683 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 24üncü maddesi için
Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
söz aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Tabii, bu kanun enerji, dolayısıyla maden
Ama,
on iki senelik mevcut iktidar döneminde enerjiye veya madene
baktığımızda, ben çok iyimser, olumlu
baktığım bir konu görmedim. Yani kendi bölgemde... Burada madde
madde olarak belki Şu an devlet elini çekecek bu işlerden, biz bunu
özel sektöre devredeceğiz veya yabancı sermayeye devredeceğiz,
bunun için özel bürolar kurduracağız -müşavirlik büroları-
bunlar kanalıyla da denetlettireceğiz. diyebilirsiniz.
Dolayısıyla, burada ruhsatlarla ilgili olsun
Benim kendi bölgemde -yani krom da olsa, bakır da olsa- bu maden
işiyle uğraşan birtakım arkadaşlarım vardı.
Bu on iki yıllık dönemde bir dönem para kazandıklarını
söylediler. Nakliyecisi dâhil hepsi iflas etti hemen hemen yani madenle
uğraşanların birçoğu iflas etti. Dolayısıyla, yer
altındaki madenlerle ilgilenen zaten birkaç tane yabancı firma var.
İşte, bunlara genelde Yahudiler deniyor. Bunların
taşeronları olanların -işte ruhsat
karşılığı nasıl yapıyorlarsa- hiçbir tanesi
doğru dürüst bir netice alamadılar yani.
Dolayısıyla, bu kanun da bu madenle
uğraşan insanların yani ekonomilerine, yaptıkları
işlere cevaz verecek bir kanun
değil.
Diğer biri de bizim yine Adanada Tufanbeyli var. Bu
Tufanbeylide bir termik santral
Bu Sabancılar yabancı ortak
bulmuşlar, dolayısıyla hazine arazisi demişler. Devlet ne
yapmış? Hazine garantisi vermiş. İşte, sermaye
getiriyoruz denmiş. Bunu yaparken de yap-sat gibi kırk dokuz
yıllığına vermişler. Dolayısıyla,
çevresindeki köylerin daha yapma, alma niyeti hasıl olduğu için 3-5
tane köyün tarlasını, takımını da işte çevreye
zarar vesaire düşünmeden düşük fiyatlara bunların
tarlasını, takımını almışlar,
dolayısıyla siz buradan göçün diyor. Bunun bir sürü de çevre
zararı var. Ama gaye olarak şöyle deniyor: Yani, Türkiyenin enerjiye
ihtiyacı var. Su akıyor, işte bizim Adanalılar bakıyor
der gibi buraları işgal etmişler. Şimdi, termik santral
başlamış -ben geçmiş dönemini de bilirim yani bizim de
uğraştığımız dönem- kavga hiç bitmiyor,
dolayısıyla her gün kavga var. Yine, bizim Adananın bu
ırmakları var; işte, HES dediler, yine, bu Sabancılar,
yabancı firmalar geldiler, patlıyor, çatlıyor, insanlar ölüyor.
Alıcısı devlet olması dolayısıyla, bu
işlenen yerli kömürden kaynaklanan çok da tatlı bir iş
aslında yani çok da para kazanıyorlar. Yani, Türkiyede
alıcısı bulunan, enerjiden başka bir sektör mü var? Adam
üretecek, işte, pahalı pahalı satacak; dolayısıyla,
istediği kadar adamın ektiği mercimekti, arpaydı,
buğdaydı, bunlar göz önüne alınmayacak, Hadi, enerji daha
kârlı, sen başka yere git. diyecekler. Dolayısıyla,
bunların tahsilatını yapan da özel firma şimdi. Geçenlerde
sanayi sitesine gidiyordum ben; traktör, işte, tamir, köten möten, sürekli elektrik kesiliyor.
Elektriğin kesilmesiyle beraber kime bunu söyleyeceğini, telefonla
arıyorsun, bulamıyorsun. İşte, bunun tahsilatını
yani belki isim vermek doğru bir şey olmaz da ben veriyorum-
Sabancılar
diyorlar. Ya, bu Sabancılar elli sene önce
Adananın parasını pulunu kazana, kazana, kazana pamuğundan
buğdayından, çektiler İstanbula gittiler. Vergisini bile Adanada
vermediler. Yani, ne oldu da bu beş senenin içinde tekrar Adanaya
döndüler de suyunu aldılar, suyunu işgal ettiler, yer altındaki
madeni aldılar. Yani Parasız pulsuz bunu işleyip biz daha çok
enerji üreteceğiz. diyerek böyle bir faaliyet yapıyorlar.
Bu kanunun hiçbir tanesinin bizim madenle ilgili,
enerjiyle ilgili iyileşme noktasında cevap verecek bir kanun
olmadığını söyler, hepinize saygı, sevgiler
sunarım. Sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Şimdi, madde 24e bağlı geçici madde 22yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 24e bağlı geçici madde 23 üzerinde iki
önerge vardır. Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü
maddesiyle düzenlenen Geçici 23 üncü Maddesinin ikinci fıkrasında
bulunan "hariç" ibaresinin "dahil" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Ali Susam Turgut
Dibek Ali
Serindağ
İzmir Kırklareli Gaziantep
Mahmut
Tanal Ramazan
Kerim Özkan Osman
Aydın
İstanbul Burdur Aydın
Celal
Dinçer
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
"Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24. Maddesinin
Geçici 23. Maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Hasan
Hüseyin Türkoğlu Yusuf
Halaçoğlu Alim
Işık
Osmaniye Kayseri Kütahya
Lütfü
Türkkan Mehmet
Şandır
Kocaeli Manisa
BAŞKAN Komisyon bu okuttuğum önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL
FERALAN (Nevşehir) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Işık, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 683 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 24üncü maddesinin 23üncü
alt maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemiz bu geçici madde 23ün tasarı metninden
çıkartılmasını öngörmektedir çünkü bu madde mevcut redevans
sözleşmeleriyle ilgili bir maddedir ve aynen tasarıdaki hâlini
sizlerle paylaşıyorum: Mevcut rödövans sözleşmelerinin, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde Genel
Müdürlüğe verilmesi zorunludur. Yani, vermişsiniz kişilere,
diyorsunuz ki: Kanunu çıkardık biz, geri bana ver. Aksi takdirde
rödövans sözleşmesi ile yapılan madencilik faaliyetleri durdurulur.
Vermem. derse faaliyetini durdurdun, güzel. Kamu kurum ve kuruluşları
ile iştirakleri hariç olmak üzere, yeraltı kömür madenciliğine
dair rödövans sözleşmeleri sona erdirilmeyen ruhsat sahalarının
süre uzatım talepleri kabul edilmez. Yani, TKİnin ve Türkiye
Taşkömürü İşletmelerinin elindeki sahalar ve onların
iştirakleri bu sınırlamalara girmez, onu biz istediğimiz
gibi taşeronlaştırırız, özelleştiririz; devlet
olarak bu sahadan biz çekiliriz, diğerlerinin elindeki her türlü ruhsata
el koyar, redevans sözleşmelerini iptal ederiz.
Değerli milletvekilleri, eğer devlet kendi sahasındaki
kömürü ben çıkarmak istemiyorum, çıkaramıyorum diye bir itirafta
bulunuyorsa bunu burada açıkça konuşmamız lazım. Bu, bunun
itirafıdır ama bu, yeniden taşeronlaşmanın önünü açan
ve birçok maden işçisinin yine Somada, Ermenekte olduğu gibi
canını vereceği yeni uygulamaların gündeme geleceği
bir alan oluşturmaktadır, bunun madde metninden
çıkartılması lazım. Devlet kendi malına sahip
çıkamayacaksa o zaman devlet olmasının bir anlamı
kalmayacaktır. Hem kamu sahalarını bu düzenlemelerin
dışında tutacaksınız
Yani Biz devlet olarak,
redevans hakkını verdiğimiz kişileri diğerlerinden
ayrı tutarız çünkü bunlar bizim yakınlarımızdır,
bunlar devletin tanıdıklarıdır, bunlar AKP hükûmetlerinin
çok imtiyazlı adamlarıdır, bunlara bu kurallar geçmez, onun
dışındakileri bu kapsamda değerlendiririm. diyorsunuz. Bu,
eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Biraz önce Geçici 22nci maddede önergeler oylandı, kabul edilmedi.
Değerli milletvekilleri, burada olup biten şu: Bugüne kadar
müracaatını yapmış, kendi elinde olmayan herhangi bir nedenle
yani Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
Başbakanlığı döneminde çıkarttığı
genelgeye takılarak Başbakanlığın ofisinde bekleyen
zamanı geçmiş kişilere 30 bin TL ceza getiriyorsunuz.
İnsaf, insaf! 50 idi bu, 30a indi. Bunu hiç olmazsa -kendinden
kaynaklanan bir neden olmadığı için- ruhsat taban bedeli yani 10
bin TLye çekin, insanlar ödeyebilecek duruma gelsin. Siz, iki buçuk üç
yıldır adama kan kusturmuşsunuz, parasını
ödememiş, ödettirmemişsiniz, izin vermemişsiniz, şimdi bir
süre tanıyorsunuz Bu sürede bu parayı yatırmazsan senin
işin bitti. diyorsunuz, insaf! Yani, bu şekliyle bu düzenlemeler
yeni sorunları ortaya çıkaracaktır.
Biraz önce Sayın Faruk Bal ifade etti, Sayın Bakan geçen hafta
açıkladı: 1.224 adet izin Başbakanlıkta maden sahası
için bekliyor. Niye bekliyor kardeşim? Cevabı yok. Niye? Cevabı
yok. Burada da Bunları biz iki yıldır beklettik şimdi de
sen parayı verirsen düdüğü çalarsın; parayı veremezsen
düdük de elinden gider, ben senin elinden alırım, yandaşıma
da bu sahayı veririm
Bunun anlamı bu.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Pazarlık var, pazarlık.
ALİM IŞIK (Devamla) Böyle bir kanun
yapamayız, yapmamalıyız. Bu sektöre bu kadar haksızlık
çok fazladır diyorum. Dolayısıyla, bir önceki madde de
şimdi üzerinde görüştüğümüz madde de bu sektörde ciddi
sorunların yeniden yaşanmasına yol açacak iki önemli maddedir.
Dolayısıyla, kamuda taşeronlaşmanın ve
özelleştirmenin önünü açan bu maddenin tasarı metninden
çıkarılması yerinde olacaktır.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü
maddesiyle düzenlenen Geçici 23 üncü Maddesinin ikinci fıkrasında
bulunan "hariç" ibaresinin "dahil" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Osman Aydın (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL
FERALAN (Nevşehir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ
(Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Aydın, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AYDIN (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 683 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 24üncü maddesinin geçici 23üncü maddesi üzerine
grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu önergemizle kastettiğimiz olay, geçtiğimiz
yıl Soma ve Ermenekte yaşamış olduğumuz
kazaların neticesinde birçok vatandaşımızı kaybettik,
tabii, bu kazaların netice olarak belli tedbirleri öne çekmesi zorunludur.
Bu nedenle, kamu işletmelerinin de, yer altı çalışan kömür
işletmelerinin de özellikle taşeron ve redevans yoluyla
işletilmesinin sıkıntıları devam ettireceği
kanısında olduğumuz için bu önergeyi verdik. Bu önergenin göz
önüne alınması, hakikaten önümüzdeki süreç içinde uzun vadeli,
devletin yapacak olduğu, kömür işletmesinin yapacak olduğu
yatırımlar neticesinde daha sağlıklı yer altı
işletmeleri oluşturulabileceği kanısında
olduğumuz içindir. Hükûmet tarafından bu önergenin dikkate
alınmasını özellikle istiyoruz. Bunun, önümüzdeki süreçte de yer
altı kömür işletmeciliğine katkı
sağlayacağına inanıyoruz.
Evet, arkadaşlar, madencilik hakikaten ekonomimiz
açısından çok önemli. 2013te 107 milyar dolarlık bir
ithalatımız gerçekleşmiş, bunun 60 milyar dolarlık
kısmını petrol ve doğal gaz ürünleri olarak
saydığımızda, 57 milyar dolarlık
kısmının bu kanunla yürütülen, yönetilen kısımdan
olduğu açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Maden Kanunu bu açıdan, ekonomimizin en büyük sorunu
olan dış ticaret açığının kapatılması
açısından çok önemlidir, çok büyük önem arz etmektedir. Bu kanunla
yer altı kaynaklarımızı devreye sokar ve sektörün önündeki
engelleri azaltabilirsek bu 57 milyar dolarlık dış ticaret açığının
büyük kısmını kendi öz kaynaklarımızdan
sağlayıp hem ekonomimizin ağır sorunu olan dış
ticaret açığını kapatma yönünde çok büyük olumlu bir
katkı sağlarız hem de bugün hakikaten yüzde 10ların
üzerine çıkan, genç işsizlerde yüzde 20lerin üzerine çıkan
işsizlik rakamlarının aşağı çekilmesi,
istihdamın sağlanması açısından madencilik sektörünün
önünün açılmasının hakikaten ekonomimize çok büyük katkı
sağlayacağı düşüncesindeyiz.
Madenciliğin özellikle istihdam açısından
kırsal kesime büyük katkı sağlaması, ekonomimiz ve
ülkemizin gelişimi açısından ayrı bir önem
taşımaktadır. Hakikaten, 1 tane madenci istihdam ettiğimiz
takdirde bunun dolaylı olarak 8 kişiye olanak
sağladığı, imkân sağladığı açık ve
net bir şekilde görülmektedir. Çünkü madencilik, sanayisiyle, küçük
esnafıyla birçok sektörü direkt olarak hizmet grubu içine almakta ve bu
nedenle ekonomik olarak çevresine çok büyük bir etki alanı
oluşturmaktadır. Bu açıdan da Maden Kanunu
vasıtasıyla, yapmakta olduğumuz bu kanun vasıtasıyla
sektörün önünü açmamız çok büyük önem arz etmektedir.
Sektörün önündeki en büyük engel 2014 yılında
çıkartılan Başbakanlık Genelgesidir arkadaşlar. Bugün
hakikaten, bu genelgeyle ilgili hâlâ daha sektörün tereddütleri devam etmekte,
bu genelge nedeniyle yaşamış olduğu 2013teki büyük
ekonomik çöküntüyü tekrar yaşamamak için bu genelgenin
kaldırılmasını özellikle istemektedir. Kanundaki
ağır para cezalarının makul seviyeye indirilmesi hakikaten,
sektör açısından çok önemlidir çünkü bu ağır para
cezalarıyla büyük maddi zorluklar içine sektör itilmektedir.
Bunun dışında, sektörün en büyük
sorunlarından bir tanesi de orman arazilerindeki kira bedellerinden
oluşmaktadır. Hakikaten, son genelgeyle, Orman
Bakanlığının yayınlamış olduğu en son
genelgeyle yüzde 600lere varan yıllık kira bedelleri, Gediz
Ovasındaki, Menderes Ovasındaki mülkiyet fiyatlarını
geçmiştir. O nedenle, ivedi olarak, Orman Kanunu çerçevesinde düzenlenen
bu yönetmeliğin makul seviyelere indirilmesi zorunludur.
Hepinize saygılar sunuyorum. Kanunun sektöre
hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 24e bağlı geçici madde 23ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 24e bağlı geçici madde 24 üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı
3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü
maddesiyle düzenlenen Geçici 24 üncü maddesinde bulunan üç ay ibaresinin
altı ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Susam Turgut Dibek Ali Serindağ
İzmir Kırklareli Gaziantep
Mahmut Tanal Ramazan
Kerim Özkan Mehmet
Hilal Kaplan
İstanbul Burdur Kocaeli
Celal Dinçer
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24. Maddesinin Geçici 24. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"GEÇİCİ MADDE
24- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce müracaatı
yapılmış ancak işlemleri tamamlanmamış, harç ve
ruhsat teminatları yatırılmamış ruhsat müracaatları,
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde ruhsat
bedelinin ödenmesi halinde, ruhsat işlemleri müracaat tarihindeki mevzuat
hükümlerine göre tamamlanır."
Hasan Hüseyin Türkoğlu Alim Işık Ali
Halaman
Osmaniye Kütahya Adana
Lütfü Türkkan Yusuf
Halaçoğlu Mehmet
Şandır
Kocaeli Kayseri Mersin
BAŞKAN
Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Türkkan konuşacak efendim.
BAŞKAN
Sayın Türkkan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 24üncü maddesi hakkında söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maden
yasasıyla ilgili uzun bir süredir burada konuşuluyor, ediliyor. Bu
maden yasası bana bir tek Somada bir manzarayı
hatırlatıyor Sayın Bakan: Yerde yatan madenci
yakınını tekmeleyen bir adam var
Eğer o adam orada
danışman olarak devam ediyorsa sizin burada durmamanız
lazım, eğer siz burada duruyorsanız o adamın orada
durmaması lazım. Bu millete tekme atan bir adam hâlâ orada duruyorsa
sizin burada oturmanız biraz abes, çok özür diliyorum,
bağışlayın beni.
Sayın Bakanım, ben, son fırtınadan
dolayı çok ciddi anlamda hasar gören bir ilin milletvekiliyim. Kocaelinde
limanda gemiler battı, orada bulunan iş yerleri fırtınadan
ve dalgalardan çok ciddi şekilde hasar aldı. Bununla ilgili
devletimizin getirdiği DASK diye bir sigorta yaptık. Bu sigorta
paraları bir yerde toplandı, şu ana kadar bu sigorta
paralarının akıbetiyle ilgili hiç kimse herhangi bir bilgi
vermedi. Bu paralar ne oldu? Herhangi bir afette herhangi bir vatandaşa bu
paralardan bir ödeme yapıldı mı? Yoksa, bu paralar,
İşsizlik Fonu gibi, bu kaçak saraya mı harcandı? Bu konuda
size bir sorum var, bu konuda Maliye Bakanına da bir soru önergesi tevdi
ettik, bu konuda cevap bekliyoruz. Bu vatandaşlarımızın bu
mağduriyeti giderilecek mi gerçekten, yoksa daha önce Deprem vergilerini
biz aldık yol yaptık, bununla da saray yaptık. diye ortadan
kaybolacak mısınız, onu öğrenmek istiyorum.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; sanal
âlemde bir adam var, fenomen. Bilmiyorum fenomen mi, değil mi ama böyle
diyorlar. Hepimiz tanıyoruz, Fuat Avni denilen bir adam. Bu adam
geçtiğimiz günlerde birçok şey yazdı ve her
yazdığı ertesi sabah da cereyan etti. Şu isimler
tutuklanacak. dedi, bu isimler alındı; Bu olay olacak. dedi,
bunlar alındı. Geçtiğimiz günlerde paylaştığı
biraz daha ciddi bir hadiseydi; Cizreyle ilgili birtakım şeyler paylaştı,
Efkan Ala özel harekâtçılara Vurun. emri verdi. dedi, öyle bir iddiada
bulundu. Özel harekâtçılar da bu emir doğrultusunda ilgili ilgisiz,
insanları vurmaya başlamış Cizrede. Bu emrin amacı milliyetçi
oyları yeniden kazanabilmek ve yükselen milliyetçi akımdan kendine
pay çıkarabilmek imiş. Emri İçişleri Bakanı Efkan Ala
vermiş ama esas emir büyük ağabeyden. Burada büyük ağabeye
milliyetçiliği anlatmak istiyorum. Gerçi, milliyetçiliği ayaklar
altına alan bir adama milliyetçiliği anlatmak çok doğru bir
iş değil ama ben yine bir kere daha anlatacağım, anlamak
isteyenler de anlar, anlamak istemeyenler de devam eder.
Milliyetçilik olur olmaz adam öldürmek değildir bir
kere. Milliyetçilik vatan uğruna, bayrak uğruna, ezan uğruna
gözünü kırpmadan canını feda etmektir. Milliyetçilik bir hilal
uğruna toprağa düşmek demektir. Milliyetçilik birilerinin
zannettiği gibi sadece demir dövme, poşu bağlama değildir.
Milliyetçilik milletine kara sevdayla bağlanmaktır. Milliyetçilik
Osman Beydir, Milliyetçilik Mustafa Kemal Atatürktür, Milliyetçilik Alparslan
Türkeştir. Milliyetçilik Hakkâride başka konuşup
Balıkesirde kıvırmak hiç değildir. (MHP
sıralarından alkışlar) Milliyetçilik, Genel Başkanımız
Sayın Doktor Devlet Bahçeli gibi, teröristin memleketinde teröriste
terörist diyebilmektir. Diyarbakırdan veya Batmandan Kobaniye selam
göndermek de milliyetçilik hiç değildir. Diyarbakırda Kobanideki
teröristleri selamlayıp da Aydında zeybek oynamaya kalkanlar,
İzmirde Başbakanlık ofisi açmaya kalkanlar milliyetçiliği
isteseler de anlayamazlar, milliyetçiliğin kapısından bile
geçemezler. Buna ne birikimleri yeter ne kalibreleri ne de kapasiteleri.
Şunu unutmayın ki hiçbir milliyetçi,
ırkı, mezhebi, dili, dini ne olursa olsun bir masum öldüğünde
sevinmez. Bu emri verenler, milliyetçilerden bu şekilde ekmek yiyemez.
İmralının önüne 2,80 uzanarak da milliyetçilik olmaz. Kandil
istedi diye onların istediği kanunlar Meclisten çıkarılarak
da milliyetçilik yapılmaz, yapılamaz.
Seçim tarihi yaklaştı, şurada dört ay gibi
kısa bir süre kaldı. Seçimlere bu kadar kısa süre kala
milliyetçi oylara göz dikenlere son bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
Ne yaparsanız yapın, kendinizi parçalayın, yüreği vatan
aşkıyla yanan tek bir milliyetçi vatandaşımızın
oyunu alamayacaksınız. İpliğiniz pazara çıktı.
Milliyetçiler hırsızlara oy vermez.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 683 sıra sayılı
3213 sayılı Maden Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü
maddesiyle düzenlenen geçici 24 üncü maddesinde bulunan "üç ay"
ibaresinin "altı ay" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL
FERALAN (Nevşehir) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Kaplan, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Maden Kanunu, yer altı zenginliklerinden
yararlanmak, toplumun gereksinimi olan enerjiye ham madde üretmek,
yaşadığımız çevrede ormanları, su
havzalarını, eko sistemi ilgilendirmesi açısından üzerinde
bütünsel olarak bakılması gereken bir konudur. Sadece maden
çıkarmak açısıyla bakmak yeterli değil.
Kanun Komisyonda görüşüldüğü süreç içerisinde
bazı toplantılarına, Sayın Bakanım, ben de
iştirak ettim. Maden Kanunu ele alınırken doğanın
korunması, çevrenin kirletilmemesi, ormanlarımızın yok
edilmemesi, yer üstü zenginliğimizin korunmasının göz önünde
bulundurulmadığını üzülerek gözlemledim. Bakış
açısı -ne yazık ki- ne olursa olsun enerji üretmek
anlayışıyla hareket edildiğini gördüm.
Değerli milletvekilleri, elbette ki yer altı
zenginliğimizden yararlanmak son derece önemlidir ancak yer altı
zenginliğinden, yani madenlerden yararlanalım derken ondan daha
verimli olan yer üstü zenginliğimizi, doğal güzelliğimizi,
ormanlarımızı, tarım alanlarımızı, yer
altı sularımızı kaybetmemeliyiz, yani yaşam
alanlarımızı ortadan kaldırmamalıyız. Türkiye, bu
konuda, son yıllarda yaptığı kanun düzenlemeleriyle çevre
sağlığı açısından sınıfta
kalmıştır.
Sayın Bakanım, anımsatmak istiyorum, size
Plan Bütçede
Beni dinler misiniz Sayın Bakanım? Plan Bütçede size
bir soru yöneltmiştim. Elektrik Piyasası Kanununu düzenlerken
bazı maddelerde, özellikle bu termik santrallerin ÇED
raporlarının 2018e kadar muaf tutulduğunu söylemiştim. Siz
Hayır, öyle bir şey yok. dediniz. Bakın, madde burada, geçici
madde 8
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)- Dinlemiyor Bakan,
dinlemiyor!
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) Geçici madde 8.
Aynısını okumama gerek yok, sizde de vardır. 31/12/2018e
kadar süre tanınır. diyor ÇEDden muafiyetin olup olmamasına.
Hatta bu konuda Kanun kapsamında oluşturulacak kamu şirketleri
ve bunların özelleştirmeleri dâhilinde elektrik üretim faaliyetleri
durdurulamaz, idari para cezası dahi kesilemez. Şimdi, bakış
açınız bu. Yani doğayı kirlettiniz, çevreyi yok ettiniz,
termik santraller uğruna, enerji uğruna, yok ettiniz. Bakın,
size örnek vermek istiyorum. Türkiyenin, belki de dünyanın en önemli, en
güzel yerlerinden biri Körfez, Kaz Dağları, oksijeni bol olan
alanlardan bir tanesi. Kaz Dağları yöresinde sizin dönemlerinizde
siyanürle altın aranmasına izin verildi. Yer yer artık köstebek
yuvası hâline geldi. Şimdi, bu kanun düzenlemesinde 300-350 ton
yaklaşık bir altın rezervi var. Yani bugünkü rakamla bedeli 5 6
milyar dolar.
Peki, ben, Sayın Bakanım size soruyorum:
Körfezin tarımdan, tarım alanlarından ve turizmden
yıllık geliri Edremit Körfezinin, Ayvalıkın,
Akçayın, Altınolukun, Balıkesirin yıllık geliri ne
kadar biliyor musunuz? Yaklaşık 6 milyar dolar civarında. Yani
yer üstü zenginliğimiz, yer altı zenginliğimizden şu anda
daha önde, daha rantabl.
Böyle alanlarda yer altı zenginliğini
çıkaralım diye ormanları yok etmek, bölgedeki tarım
arazisinin, bölgedeki meyve ağaçlarının ölümüne sebep olmak, yer
altı sularını siyanürle kirletmenin mantıkla bir ilgisi var
mı?
Yine benzer bir örnek daha vereyim ben size: Manisada
Çal Dağında nikel çıkaracağız dediniz. Çal
Dağında çıkaracağınız nikel, Gediz
Ovasındaki dünyaca ünlü Sultaniye üzümlerinin yok olmasına, o
bölgedeki tarım alanlarının yok olmasına neden olacak.
Nikel çıkaralım derken bölgede sülfürik asit fabrikası
kuracağız, kurulan sülfürik asit fabrikasıyla buharlaşan
asidin Gediz Ovasında tarım alanlarına asit
yağmurları olarak döküleceğini bilmiyor muyuz?
Şimdi soruyorum size: Yer altı madenlerinden
evet yararlanalım, buna itirazım yok ama yer üstü zenginliklerimiz,
yer altı madenlerindeki zenginliğimizden fazlaysa, lütfen, tekrar
gözden geçirelim.
Kaldı ki bu maden kanunu Çevre
Bakanlığını, Tarım Bakanlığını,
ekonomiyi, enerjiyi ilgilendiriyor ama ne hikmetse, bu kanun düzenlemesi
yapılırken bu kanun düzenlemesiyle ilgili diğer bakanlıklar
pas geçiliyor sadece enerji göz önüne alınıyor.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebiniz var, yerine
getireceğim.
Sayın Altay, Sayın Susam, Sayın Dibek,
Sayın Eyidoğan, Sayın Özkan, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Aygün, Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın Bayraktutan,
Sayın Öner, Sayın Aydın, Sayın Özkes, Sayın
Özgümüş, Sayın Moroğlu, Sayın Çıray, Sayın
Özgündüz, Sayın Balbay, Sayın Korutürk, Sayın Develi.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yetersayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
683
sıra sayılı Kanun Tasarısının 24üncü maddesine
bağlı geçici 24üncü madde üzerinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini yineleyeceğim.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı
bulunamadığından, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 4 Şubat 2015 Çarşamba günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.24