TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
77nci
Birleşim
16
Mart 2015 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
KAPALI OTURUMLAR
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Bursa Milletvekili Hüseyin Şahinin, Bursa iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, Halepçe katliamının 26ncı
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, kozmik odanın aranmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, İstanbul Üniversitesinde Adalet ve Kalkınma Partisi
teşkilatı mensupları ve yakınlarına sınavsız
üniversiteye giriş imkânı tanındığı
iddialarına ve YGS sınav sorularının hepsinin
açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Halepçe katliamının 26ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.-
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin, Halepçe katliamının
26ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.-
Sinop Milletvekili Engin Altayın, Halepçe katliamının
26ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.-
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının, İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
6.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Karabük Milletvekili Osman
Kahvecinin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
7.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Muş Milletvekili Demir
Çelikin 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
8.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa
Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve beraberindeki bir heyetin
ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 10/3/2015 tarihli 96 sayılı Kararıyla uygun
bulunduğuna İlişkin tezkeresi (3/1718)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye-AB
Karma Parlamento Komisyonunun (KPK) 76ncı Toplantısının
19-20 Mart 2015 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 10/3/2015 tarihli 96 sayılı Kararıyla uygun
bulunduğuna İlişkin tezkeresi (3/1719)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 22 milletvekilinin, tefecilik
suçlarındaki artışın nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1257)
2.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 23 milletvekilinin, Van depremi
ardından yaşanan sorunların ve deprem konutlarındaki
eksikliklerle ilgili iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1258)
3.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, gizli
tanıklık uygulamalarında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1259)
C)
Gensoru Önergeleri
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili
Pervin Buldanın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme
noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/49)
2.-
MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolunun
bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti toprağını
savunmadıkları, PKK/PYD ile IŞİD terör örgütlerini muhatap
aldıkları iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/50)
3.-
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 19 milletvekilinin, kamu
ihalelerinde kamu menfaatini korumadığı, İstanbulda
bulunan bazı mesire yerlerini rant alanı hâline getirdiği ve
orman ve su varlıklarını etkin bir şekilde
yönetemediği iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/51)
Ç)
Meclis Soruşturması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin, başta
Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefeti etkisiz kılmaya, muhalefet
partisi üyelerinin parlamenter denetim haklarını engellemeye ve
bunları karalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu, muhalefeti
karalayarak suç işleyen medya kuruluşları mensuplarını
kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 114, 257,
283 ve 311inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Anayasanın
100üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107nci
maddeleri uyarınca İçişleri eski Bakanı Efkan Ala
hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi (9/13)
D)
Çeşitli İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu
ziyaret eden İspanya Senato Başkanı Pio Garcia-Escudero ve
beraberindeki heyete Hoş geldiniz. denilmesi.
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, 6/1/2015 tarihinde Van Milletvekili Özdal Üçer ve
arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin istihdam
sorununun araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1283 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
MHP Grubunun, 25/11/2014 tarih ve 2311 sayıyla Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından, Atatürk Orman
Çiftliğinin birinci derece tarihî doğal sit alanından üçüncü
derece sit alanına dönüştürülmesinin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, pamuk sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/963) ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın, Karabük Milletvekili Osman
Kahvecinin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, Çorum Milletvekili Cahit
Bağcının (11/46) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın (11/46) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
X.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, kalkınma plan ve stratejilerinin oluşturulması
sürecindeki görevini yerine getirmeyerek ve KOBİleri yeterince
desteklemeyerek çevresel, ekonomik ve sosyal problemlere zemin
hazırladığı iddiasıyla Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/46)
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
4.-
Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/1008) (S. Sayısı: 685)
5.-Polis
Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları
(1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S.
Sayısı: 684)
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
7.-
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili
Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın
Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın;
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2
Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)
XII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
688 sıra sayılı Kanun Teklifine Komisyon görüşmeleri
sırasında yeni maddeler ihdas edildiğinden, teklifin maddelerine
geçilmesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı
konusunda Başkanlığın tutumu hakkında
XIII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun,
milletvekillerinin yasama dokunulmazlığına ilişkin
konuşması
XIV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan nakliye araçlarına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/58603)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde
bulunan kiralık araçlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/58604)
3.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz'ün, Manisa'nın ihracatındaki düşüşe ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/58981)
4.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay'ın, Gümrük Birliği'ne ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/59649)
5.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka'nın, Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlarda sosyal medya paylaşımları nedeniyle
hakkında işlem yapılan kamu personeline ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/60784)
6.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, Başkanlık bünyesinde çalışan
yardımcı hizmetler sınıfındaki personele ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/60928)
7.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, Bakanlığın 2014 yılı bütçesinden yapılan
harcamalara ve Mersin'e yönelik yatırımlara ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/61062)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, İstiklal Mahkemeleri zabıtları
ve kayıtları ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/61259)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2015 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan kurulum ve
montaj hizmetlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekcinin cevabı (7/61344)
10.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba'nın, fiyatlardaki ve ücretlerdeki artış
arasındaki farkın borçlanmaya etkisine ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/61345)
11.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, bir ziyaretçi hakkındaki giriş yasağına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı (7/61918)
16 Mart 2015 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Dilek YÜKSEL (Tokat)
----0----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.06
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
görüşmelere başlamadan önce 17 Şubat 2015 tarihli 56ncı
Birleşimde yapılan kapalı oturumlara ait tutanak özetlerinin
İç Tüzük'ün 71'inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma
geçmemiz gerekmektedir. Bu nedenle sayın milletvekilleri ile Genel Kurul
salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler
dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica
ediyorum.
Tutanak özetleri okunduktan sonra
açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir. Sayın
idare amirlerinin bu konuda yardımcı olmalarını ve salon
boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini
rica ediyorum.
Kapanma
Saati: 14.26
IV.- KAPALI OTURUMLAR
ÜÇÜNCÜ OTURUM
(Kapalıdır)
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
14.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
-kapalı oturumdan sonraki- Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Bursa iline
yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili
Hüseyin Şahine aittir.
Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, kapalı oturumla ilgili Açık
oturuma geçiyoruz. dedikten sonra kapalı oturumu sonlandırmak için
Genel Kurulun iradesini aramanız gerekmiyor muydu? Yani kapalı oturum
netice itibarıyla. Kapalı oturuma ancak Genel Kurulun iradesiyle
BAŞKAN Şimdi, bugünkü
yaptığımız işlem sadece tutanakların
okunmasıyla ilgili Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet de yani
kapalı oturum netice itibarıyla. Diyor ki:
sebep ortadan
kalkınca Genel Kurul işaret oyuyla karar verir. Yani sebep, bunun
için toplandık, bu sebep ortadan kalkınca Genel Kurul iradesiyle
karar verilmesi gerekmiyor muydu? O bakımdan
Çünkü bu bir kapalı
oturum.
BAŞKAN Hayır, kapalı
oturumun konusu tamamlandığı için devamı niteliğinde
olarak kabul edildiğinden dolayı yani işlemin
tamamlanmasıyla ilgili olduğu için Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) - Öyle diyor
efendim zaten. Diyor ki: Kapalı oturumu gerektirmiş olan sebep
ortadan kalkınca, Başkan
BAŞKAN Sayın Şahin,
lütfen yerinize oturun da isterseniz, tekrar davet edeyim.
OKTAY VURAL (İzmir) Kusura
bakmayın Sayın Şahin.
BAŞKAN Şimdi, Sayın
Vural, kapalı oturum tutanakları 71inci madde: Kapalı oturum
tutanaklarının birleştirilmesinden sonra, kapalı bir oturum
akdedilerek eski tutanak özeti okunur. Özetle birlikte tutanak bir zarfa
konarak neyse, o yapılan işlem- hazır bulunan kâtip üyeler
tarafından hemen mumla mühürlenir ve Meclis arşivine verilir.
Kapalı oturum tutanakları ve
özetleri, kapalı oturum tarihinden itibaren on yıl
O ayrı bir
konu. Yani bu işlemin tamamlanmasıyla ilgili, sadece
tutanakların okunması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan Kapalı bir oturum akdedilerek eski tutanak özeti okunur.
diyor. Dolayısıyla onun da bir kapalı oturum olduğunu
dikkate alırsak -bunu sizin doğrudan doğruya yapmanız-
kapalı oturumu sonlandırmak için Genel Kurulun iradesinin
aranması gerekiyor. O bakımdan diyorum.
BAŞKAN Evet, tutanak özeti
olduğu için efendim.
Teşekkür ediyoruz.
Yapılacak başka bir iş
Yani şimdiye kadar yapılan uygulamamız da bu şekilde
Sayın Vural.
Evet, Sayın Şahin, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahinin, Bursa iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa)
Teşekkür ederim Başkanım.
Çok değerli arkadaşlar, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün AK PARTİ hükûmetleri
döneminde Bursamıza yapılan yatırımları ve devam eden
yatırımları ve planlamış olduğumuz
yatırımları anlatmaya çalışacağım. Yüksek müsaadelerinizle,
önce ulaşım faslıyla başlamak istiyorum.
Bursa doğuda Ankara istikametine,
İnegöl yolu üzerinden, duble yollarla bağlanmıştır ve
zor bir vadi olan Mezit Vadisi Hükûmetimizin ve Ulaştırma
Bakanlığımızın üstün gayretleriyle duble yol
yapılarak milletimizin hizmetine sunulmuş, özellikle de kar
mücadelesinde burada üstün gayretler gösterilerek bütün bir mevsim boyunca,
kış mevsimi boyunca açık tutulmaya her daim
çalışılmıştır. Kuzeyde İstanbul yolu, yine
Mudanya yolu duble yol hâline getirilmiş, turizm beldesi olan Mudanya yolu
3 şeritli düzenlenerek Bursalı hemşehrilerimizin denize
hızlı ve seri bir şekilde ulaşmaları
sağlanmıştır. Batıda Çanakkale yolu duble hâle
getirilmiş, güneyde yine yoğun trafiğin olduğu İzmir
yolu duble hâle getirilmiştir. Özellikle Bursayı çok rahatlatan
otoyolun bir parçası olan 67 kilometre uzunluğundaki çevre otoyolu
2007 yılında Çalışma Bakanımızın grup
başkan vekilliği döneminde tamamlanmış ve sekiz
yıldır da Bursaya hizmet vermektedir. İnşallah, İstanbul-Bursa-İzmir
otoyolunun devreye girmesiyle daha aktif bir duruma dönüşecek ve ulaşımda
Bursa merkezli bir ağ oluşturulması için hizmet verecektir.
Tabii, Bursayı sadece kuzeyden,
güneyden ve batıdan çevre illere ve komşu ilçelere duble yollarla
bağlamadık, Bursanın ilçelerini de birbirleriyle
A1
standardında, 12 metrelik platformlarla İnegöl-Yenişehir
arası yolu, Yenişehir-İznik arası yolu genişleterek
yepyeni yollar yaptık. Yine, doğuda Yenişehire
bağlayacağımız duble yolla hem yolu 8 kilometre
kısaltıyoruz hem de konforlu bir yol hâline getiriyoruz. Yine,
Bursayı İznik üzerinden Adapazarına, Sakaryaya bağlayan
Mekece yolunu duble yol hâline getiriyoruz ve hemşehrilerimizin ve
vatandaşlarımızın Bursaya ve Bursadan
dışarıya çıkışlarında konforlu bir seyahat imkânı
sağlıyoruz.
Hızlı tren
inşaatımız devam etmekte. İnşallah, hedeflenen ve
programlanan zamanda hızlı tren de devreye girecek. Havaalanı
tekrar aktif hâle gelmiştir, 10 Mart Salı günü -geçtiğimiz
hafta- tekrar, yeniden Trabzon ve Erzurum uçuşları
başlamıştır, akabinde Gaziantep, Şanlıurfa,
Diyarbakır, Muş, Ağrı, Antalya ve beklentimiz o ki
Kıbrısa da uçuşların başlamasıdır.
Tabii, sadece ulaşım
değil, sağlık alanında da birçok yatırımlar
yaptık, hastanelerimizi yeniledik, modernleştirdik. İnegölde
hizmete açtık 300 yataklı devlet hastanemizi; Kemalpaşa, Karacabey
ve İznikte bitirdik, çok yakın zamanda hizmete açacağız.
Orhangazide ve Gemlikte inşaatlar hızla devam etmekte, Keles ve
Orhanelide de 20 ve 50 yataklı hastanelerin hepsini devreye aldık.
Sadece yeni hastaneler yaparak insanlarımıza sağlık hizmeti
sunmadık, içerisine sağlık hizmeti sağlayan son derece
teknolojik yeni makineler getirerek insanımızın
sağlığa kavuşmasına imkân sağladık.
Aynı zamanda, Hükûmetimizin bir projesi olan ambulans helikopterlerle ve
uçaklarla Bursalı hemşerilerimizin sağlık hizmetine, bir an
evvel şifaya kavuşmasına imkân sağladık.
Sporda yıllardır sürüncemede
bulunan 7.500 kişilik Nilüfer Kapalı Spor Salonunu bitirdik ve salon
sporlarında Bursaya ve Bursalı gençlere çok büyük imkânlar
sağladık. Büyükşehir Belediyemizin ve ilçe belediyelerimizin
imkânlarıyla kapalı spor salonları, yüzme havuzları
yaptık, yapmaya devam ediyoruz. İnşallah bu yıl
Yıldırım Belediyesiyle birlikte 16 bin metrekare alanda 20
milyon liranın üzerinde yatırımla bir dev spor kompleksi,
Gürsuda sporcu fabrikası gerçekleştireceğiz.
Yine, şampiyon Bursasporun
stadyumunu da Büyükşehir Belediyemiz ve Gençlik ve Spor
Bakanlığımızın destekleriyle 44 bin kişilik
kapasiteyle gerçekleştiriyoruz. Hedefimiz haziran ayı
başında dünyanın da en iyi 10 stadyumu arasında bulunacak
stadyumu inşallah hizmete açmak olacak.
Tabii, beş dakikalık süre
hizmetleri saymaya yetmiyor. Ben özellikle Başbakanlığı
döneminde Türkiyemize büyük hizmetler eden Cumhurbaşkanımıza,
şimdiki Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğluna,
Başbakan Yardımcımız Bülent Arınça, Çalışma
Bakanımız Faruk Çelike ve milletvekili
arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
kozmik odanın aranması hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürke aittir.
Sayın Öztürk
Gündem dışı üçüncü söz,
Halepçe katliamı hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Adil
Zozaniye aittir.
Buyurun Sayın Zozani. (HDP
sıralarından alkışlar)
2.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, Halepçe katliamının 26ncı
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bundan
yirmi altı yıl önce bugün Halepçede, Kürdistan Federal Bölgesinin
Süleymaniye kentine yakın bir Kürt yerleşim bölgesinde Irak
Devletine ait Saddam ordusunun uçakları Kürt halkına karşı
bulutları zehirlediler ve Kürt halkının güneşini karartmaya
çalıştılar. Bu kimyasal katliamda 5 binin üzerinde insan
yaşamını yitirdi. Bebekler, annelerinin babalarının
kucağında can verdi. Üzerinden tam yirmi altı yıl geçti
ancak bu yara hâlâ kanıyor. Bu yaranın izleri daha Kürt
halkının hafızasından hâlâ silinemedi. Öyle görünüyor ki
kolay kolay da silinmeyecek izlerdir bunlar.
Halepçe, katliam nedeniyle o dönemin simge
kenti oldu. Esasında iki yıl içerisinde sadece Kürdistan Federal
Bölgesinde -5.5 milyon nüfusu olan bir bölgeden söz ediyorum- 184 bin insan
katledildi. İşte, Halepçe katliamı, bu 184 bin kişinin
katledildiği katliam serisinin, büyük Enfalin doruk noktasıydı.
Milyonlarca insan yerinden yurdundan göç etti. Sonra, devran döndü, Kürt
halkına karşı bu büyük katliamı gerçekleştirenler Irak
halkları karşısında hesap vermek durumunda kaldılar. Saddam
Hüseyin idam sehpasına çıkarılacağı zaman Saddam
Hüseyinin idamını bir Kürte imzalatmak istediler. Bu katliam
fermanını verenler o dönem Irak Cumhurbaşkanı olan
Sayın Celal Talabaniden Saddam Hüseyinin idam fermanını
imzalamasını istediler ancak Celal Talabani bütün insanlığa
ders mahiyetinde bir karar aldı. Bu, Saddam Hüseyin de olsa ben o idama
imza atmayacağım. ve o idam kararına imza atmadı, Çok
zorlarsanız Cumhurbaşkanlığını
bırakırım, yine de o idam kararını imzalamam. dedi.
30 Aralık 2006da Celal Talabani yerine bu idam kararını
Malikinin imzaladığını hepimiz biliyoruz.
Celal Talabani
niye yüz binlerce Kürtün kanına girmiş, katletmiş Saddam
Hüseyinle ilgili idam kararını imzalamadı? Nedeni çok açık
ve bir cümleyle ifade edilebilir. Kürt halkı, Orta Doğu
coğrafyasında büyük acılar yaşadı, büyük
ızdıraplar yaşadı ama geleceğini asla ve asla birlikte
yaşadığı halklarla hesaplaşma üzerine inşa
etmedi, bu, Kürt halkının katili dahi olsa hesaplaşmak yerine
yüzleşmeyi ve helalleşmeyi esas aldı. Celal Talabani böyle bir
düşüncenin tezahürü olarak o gün önüne konulan Saddam Hüseyinin idam
fermanına imza atmaktan imtina etti ve tarihe bir not düştü.
Sayın Talabaninin o gün Saddam Hüseyinin idam fermanına
karşı ortaya koyduğu duruş, esasında Kürt
halkının Orta Doğu coğrafyasındaki yaşam
felsefesinin de bir özeti mahiyetindedir. Evet, hakikatleri biliyoruz,
hakikatlerin araştırılıp gün yüzüne
çıkarılmasını arzu ediyoruz ama hesaplaşmak yerine
yüzleşip helalleşmeyi arzu ediyoruz çünkü Kürt halkı, Orta
Doğu coğrafyasında halkların bir arada yaşamaktan
başka bir seçeneğinin olmadığını biliyor ve bu
felsefeye inanıyor. Sayın Talabaninin o günkü onurlu duruşu da
bunun tecellisi olmuştur, ispatı olmuştur.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bütün Halepçe katliamında yaşamını
yitiren soydaşlarımızın mekânı cennet olsun. Bu tarz
katliamlara yeltenenlerin de
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
eninde sonunda Hak meclisinde hak ettikleri cezayı alacaklarını
bir kez daha ifade ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
kozmik odanın aranması hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürke aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, kozmik odanın aranmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Aralık 2009
tarihinde, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent
Arınça yönelik bir suikast iddiasıyla bir soruşturma
başlatıldı. Bu soruşturma kapsamında Seferberlik
Tetkik Kurulu Ankara Bölge Başkanlığındaki kozmik odada
aramalar yapıldı.
Geldiğimiz o sıralarda herkes
bir şeyler söyledi, Sayın Bülent Arınç kozmik odayı
kozmetik oda diye karikatürize etmeye başladı ve Sayın
Arınç Tüm basın mensuplarından ricam şudur; bana sorduğunuz
bu soruyu Sayın Baykala da sorun, Sayın
Kılıçdaroğluna da sorun çünkü bu olayı başından
beri komik bulduklarını, safsata olarak gördüklerini söyleyen bu
şahıslardır. diyor ama kendisi karikatürize ediyordu. Tabii o
sırada Sayın Bülent Arınça Ankarada suikast yapılacaktı
ama Bülent Arınç kendisi Manisada idi. Yargıcı izlediği
söylenen iki askerî araçta patates ve soğan torbaları
çıkmıştı. Araçta bulunanlar ise aşçı ve
elektrikçilerdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
da Ak ile kara ortaya çıkıyor. demişti. Değerli milletvekilleri,
o tarihte biz bu aramanın gerçekten hukuka aykırı bir arama
olduğunu ısrarla söyledik ve gelinen noktada gerçekten de kozmik
odaya bu dalış hareketinin aslında doğru bir şey
olmadığını, Bülent Arınça suikastın palavra
olduğunu, bu, Arınça suikast palavrasının gerçek
amacının kozmik odaya dalmak olduğunu ve devletin kozmik
odasına girerek orada devletin gizli belgelerini çalmak olduğunu
şimdi geldiğimiz noktada anlamış bulunuyoruz. O tarihteki
Başbakanın söylediği gibi gerçekten ak ile kara ortaya
çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, arama,
delil elde etmek için ya da şüpheliyi yakalamak için yapılır CMK
119a göre. Ancak, askerî mahallerdeki ya da devletin gizliliğini içeren
bilgi ve belgelerin bulunduğu mahallerdeki arama CMKnın 47nci ve
125inci maddelerine uygun olarak yapılır. CMKnın 125inci
maddesine göre mahkeme hâkimi, tekrar ediyorum, mahkeme hâkimi veya heyeti
tarafından bu belgeler incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece
yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan
bilgiler hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa
kaydedilebilir. O tarihteki Adalet Komisyonu sırasındaki
görüşmelerde mahkemeye karşı ifadesinin yerine hâkime
karşı ifadesi öneriliyor fakat bu kabul edilmiyor. Buradan
anladığımız şudur: Bu olaylar sadece mahkemelerin
soruşturma değil, kovuşturma bölümünde geçerlidir. Yani,
soruşturma bölümünde savcı bu devlet arşivinin bulunduğu
belgelere erişmek için karar talep edemez, böyle bir hakkı yoktur ve
hâkim de böyle bir karar veremez, o zaman da söyledik. Ancak, suç yüklendikten
sonra yani iddianameyle suç sabit olduktan sonra ve iddianame mahkeme
tarafından kabul edildikten sonra mahkeme bu belgelere erişilmesine
karar verebilir. Oysa, orada, Kadir Kayan isimli bir hâkim, tuttu, inat etti
kozmik odaya girmek için. Hukuka aykırı bir şekilde yaptı
bunu. Savcı Mustafa Bilgili de istedi. Şimdi görüyoruz ki o belge ve
bilgiler çalınmış. Bundan bu hâkim sorumludur. Bu hâkim
yetkisini, görevini kötüye kullanmıştır. Bu savcı
sorumludur.
Ben buradan HSYKya çağrıda
bulunuyorum. Bu hâkim ve savcıyla ve diğer ilgililerle ilgili gerekli
soruşturma ve kovuşturma yapılmalıdır.
OKTAY VURAL (İzmir) Ama Hükûmet
istedi zaten, Hükûmet.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Daha o
tarihte, 4 Ocak 2010da, Hamdi Yaver Aktan -iyi bir ceza hukukçusu- bu hâkim ve
savcının suç işlediğini söylüyor. Kozmik odayla ilgili
arama kararını hâkimin veremeyeceğini, savcının da
böyle bir talepte bulunamayacağını söylüyor. Şimdi
geldiğimiz noktada deniliyor ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Ya,
bunlar palavraymış. E, tabii, palavraydı bunlar. Bu hâkim ve
savcılarla ilgili soruşturma yapılmalı. Bülent Arınç
da, o zaman ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu halktan özür
dilemelidir.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, İstanbul Üniversitesinde Adalet ve
Kalkınma Partisi teşkilatı mensupları ve
yakınlarına sınavsız üniversiteye giriş imkânı
tanındığı iddialarına ve YGS sınav
sorularının hepsinin açıklanması gerektiğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın
Millî Eğitim Bakanı da buradayken
Kamuoyunun gündeminde olan iki
konu var. Birincisi, İstanbul Üniversitesinde torpille iki
yıllık yükseköğrenimden lisans eğitimi
yapılmasına imkân sağlayan
Adalet ve Kalkınma Partisi
teşkilatına mensup ve yakınlarının İstanbul
Üniversitesindeki şeye sadece iki yıllık yüksekokul mezunu
olmalarına rağmen, ikinci bir fakülte bitirmiş gibi buraya
kayıt altına alındığına ilişkin, VIP torpil
listesi olduğuna ilişkin hususlar. Bu konuda Millî Eğitim
Bakanlığı olarak bir şey yaptınız mı?
Bir de dün, gençlerimiz,
çocuklarımız, açıkçası, sınava girdiler, ÖSYM sadece
20sini açıklıyor. Acaba sınava giren öğrencilerin kendi
durumlarını daha iyi takdir edebilmesi açasından şeffaf bir
şekilde soruların açılması daha doğru olmaz mıydı?
Yani, neden saklanıyor gençlerden? Bu bakımdan, kendilerinin puan
durumunu ölçmeleri açısından da bir fırsat oluştururdu. Bu
konuda, eğer, yerinizden katkı sağlayacağınız bir
husus olursa memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken, buyurun.
2.- Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, Halepçe katliamının 26ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bundan yirmi
yedi yıl önce bugün Irakta Halepçe katliamı olarak tarihe kara bir
leke olarak geçen soykırım girişimi
yaşanmıştır. 1986 ve 1988 tarihleri arasında Saddam
Hüseyinin güney Kürdistanda Kürt halkına karşı
düzenlediği El-Enfal Harekâtının bir parçası olarak 16
Mart 1988 tarihinde Halepçeye zehirli kimyasal gazlarla acımasız bir
saldırı gerçekleştirilmiştir. 16 Mart 1988de zehirli gaz
bombalarını taşıyan 8 savaş uçağı
tarafından Halepçeye bombardıman düzenlenmiştir; 5 binden fazla
insanımız katledilmiş, 7 binden fazla insanımız
yaralanmıştır. Aslında, bu kimyasal gazlar sadece Kürt
halkının, kadınlarının, çocuklarının üzerine
değil aynı zamanda kendine İnsanım. diyen herkesin
vicdanına, yüreğine yağdırılmıştır. Tüm
insanlığın Halepçedeki katliamla nefesi daralmış,
göğsü sıkışmış, gözyaşı sel olup
akmıştır.
Bizler, tarih nezdinde, Kürt
halkına soykırım yapanları bugün tekrar kınıyoruz.
Tüm Orta Doğu halklarına ve özelinde Kürt halkına bugün tekrar
başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Halepçe ve
El-Enfalin Kürt soykırımı olarak tanınması
gerektiğini Halkların Demokratik Partisi olarak belirtiyoruz. Bu
temelde hazırladığımız kanun teklifleri Meclis
gündeminde gündeme alınma sıralarını bekliyor. Bu konuda
Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Orta Doğu barışına ve
Orta Doğu halklarına karşı sorumluluğu gereği
gerekli tavrı ortaya koyması gerektiğini bir kez daha ifade
ediyor; tekrar, katliamda yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet,
tüm Orta Doğu halklarına başsağlığı
diliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Satır, buyurun.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Halepçe katliamını ben de
grubum adına tekrar lanetliyorum.
Bu konuda, müsaade ederseniz,
Diyarbakır Milletvekilimiz Cuma İçtene söz hakkımı
devretmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
3.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin, Halepçe
katliamının 26ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
CUMA İÇTEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi yedi yıl önce,
ölümün soğuk esintisi elma kokusuna bürünerek Halepçeyi sardı. O
kokunun kaynağını aramak için yataklarından çıkan çocuklar
yakın tarihin en vahşi katliamına adım
attıklarından bihaberdiler. Çünkü o gün Halepçede Kürtlerin makûs
tarihinin yeniden yazıldığı bir gündü. Bu vahşet
dünyanın gözü önünde cereyan etti, ancak dünya her zamanki gibi katliama
ve soykırıma sessiz kaldı. Ne yazık ki, Halepçedeki
soykırımın bir benzeri Suriyede de hâlâ yapılıyor.
Kürtleri yok etmesi için Saddama silah verenler aynı rolü bugün Esed için
biçti. Dünyaya şirin görünme adına Saddamı darağacına
gönderenler Esedte de aynı akıbeti inşallah yapacaklardır.
Son olarak, Halepçe şehitlerini
rahmetle anıyor, ruhlarına Fatiha okuyoruz. Rabbim benzer
acıyı insanlığa hiçbir zaman yaşatmasın.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Altay
4.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Halepçe
katliamının 26ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de diğer siyasi parti
gruplarının düşüncelerine katılıyorum. Halepçe
katliamını Cumhuriyet Halk Partisi olarak lanetliyoruz. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, yurtta barış dünyada barış ilkesine
sıkı sıkıya sarılmış bir parti olarak -kimden
ve hangi sebeple gelirse gelsin- insana karşı yapılan her türlü
tecavüzü, saldırıyı, şiddeti ve cana kastı telin
ediyoruz, kınıyoruz. Bu vesileyle Halepçede yaşamını
yitirenleri rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan, bir
açıklamanız var galiba.
5.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının,
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan, Sayın
Vuralın sorularına cevap vermek için söz aldım.
Dün yapılan sınavın
sorularının tamamının açıklanmasıyla ilgili,
şu anda mahkemede biliyorsunuz, Danıştayda bu konuyla ilgili
şey var. ÖSYMnin bu konudaki gerekçesi şöyle: Biz orta vadede bu
sınavları elektronik ortamda da yapılabilir hâle getirmek
istiyoruz, tıpkı TOEFLda vesairede olduğu gibi, belli
periyotlarla bu sorularla elektronik ortamda bu sınavları yapabilir
hâle gelmek istiyoruz. diyor ÖSYM ve dolayısıyla, elimizde bir soru
havuzunun birikmesi gerekiyor. Yani farklı zamanlarda elektronik ortamda
yapılacak sınavlarda eşit ağırlıklı,
aynı nitelikte sorular sorulabilmesini garanti edebilmek için çok
sayıda sorunun havuzumuzda birikmiş olması gerekir. O nedenle
bunları
Bunların üzerinde zaten bir de telif hakları var, o
nedenle açıklamıyoruz ama mahkemenin bu konuda aldığı
ilk karar bunların açıklanması yönünde.
Danıştayın bir kararı var, onun neticelenmesinden sonra
eğer nihai karar da bu yönde verilmiş olursa ister istemez
açıklanacak bunlar ama arkasındaki mantık, bu soruların
biriktirilerek elektronik ortamda uygulanabilir hâle gelmesi idi. Ayrıca,
bireysel olarak da sınava giren her öğrenci kendi
kâğıdıyla ilgili her türlü itirazı yapmak ve gerekirse
ÖSYMden kâğıdını istemek ve kontrol etmek hakkına
sahip. O zaten yapılıyor, bugüne kadarki uygulamada da bireysel
başvurularda bu sağlanıyor. Ama bütün soruların hemen
açıklanmasıyla ilgili şu anda mahkeme sürecinin nihai
kararı bekleniyor, ona göre karar verilecek.
İstanbul Üniversitesindeki olayla
ilgili olarak da YÖKten bir çalışma yapmalarını
istemiştim, onun sonucunu aldıktan sonra size daha
ayrıntılı bilgi verebilirim. Yani basından bize intikal
ettiği şekliyle YÖKün bu konuyu araştırması için
gerekli bildirim yapıldı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Başkanı
Martin Schulz ve beraberindeki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10/3/2015 tarihli
96 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna İlişkin
tezkeresi (3/1718)
13/3/2015
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu Başkanı
Sayın Martin Schulz ve beraberindeki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10/3/2015
tarih ve 96 sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetlerin ülkemizi
ziyaretleri, 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 7nci
maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanı
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonunun (KPK) 76ncı Toplantısının 19-20 Mart 2015
tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10/3/2015
tarihli 96 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna
İlişkin tezkeresi (3/1719)
13/3/2015
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonunun (KPK) 76ncı Toplantısının 19-20 Mart 2015
tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılması, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10 Mart 2015 tarih ve 96
sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu toplantının
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacağı, 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7inci maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 22
milletvekilinin, tefecilik suçlarındaki artışın nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1257)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tefecilik suçlarındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak suçun
önlenmesine yönelik alınması gereken yapısal tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün
104 ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
1) Alaattin Yüksel (İzmir
2) Haydar Akar (Kocaeli
3) Müslim Sarı (İstanbul)
4) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
5) Orhan Düzgün (Tokat)
6) Sakine Öz (Manisa)
7) Veli Ağbaba (Malatya)
8) Ayşe Eser
Danışoğlu (İstanbul)
9) Nurettin Demir (Muğla)
10) Kemal Değirmendereli (Edirne)
11) Kazım Kurt (Eskişehir)
12) Engin Altay (Sinop)
13) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
14) Namık Havutça (Balıkesir)
15) Turgay Develi (Adana)
16) İhsan Özkes (İstanbul)
17) Gürkut Acar (Antalya)
18) Osman Taney Korutürk (İstanbul)
19) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
20) Hülya Güven (İzmir)
21) Melda Onur (İstanbul)
22) Doğan Şafak (Niğde)
23) Mahmut Tanal (İstanbul)
Gerekçe:
Ülkemizde tefecilik suçu 2005'ten bu
yana yüzde 792 oranında artmıştır. Emniyet Genel
Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire
Başkanlığının (KOM) yıllık raporlarına
göre 2005 yılında 76 olay, operasyonda 171 şüpheli hakkında
işlem yapılırken 2011 yılında 602 operasyon
gerçekleşmiş ve 1.532 şüpheli hakkında işlem
yapılmıştır.
|
2005 |
2006 |
2007 |
2008 |
2009 |
2010 |
2011 |
Operasyon/Olay |
76 |
146 |
183 |
248 |
578 |
587 |
602 |
Şüpheli |
171 |
338 |
431 |
548 |
1.371 |
1.466 |
1.532 |
Son yıllarda klasik
tefeciliğin yanında bir de POS tefeciliği ortaya
çıkmıştır. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla
Mücadele Daire Başkanlığının 2011 yılı
raporunda da dikkat çekilen bu tefecilik yönteminde, gerçekte bir ürün
satışı yapılmadığı hâlde bir ürün
satışı yapılmış ve satış ücreti ise
kredi kartından taksitle ödenmiş gibi gösterilmektedir. Bu işlemin
sonucunda, kredi kartından çekilen miktardan ortalama yüzde 5 ile 25
arasında komisyon alınarak kalan tutar nakit olarak kredi kartı
sahibine verilmektedir. Bu yöntem kredi kartı faizinden daha düşük
olduğu için vatandaşa cazip gelmektedir.
Nitekim son günlerde e-postalarla,
kısa mesajlarla, İnternet sitelerindeki reklamlarla "Kredi
kartı borcunuzu biz ödeyelim." diye çağrıda bulunan çok
sayıda tefecinin türediği görülmektedir. Kredi kartı
borçlarında, asgari ödeme tutarının yüzde 40'a
çıkması, banka kredi kartı borcuna ödenen faizin daha yüksek
olması, POS tefeciliğine olan ilgiyi artırmış durumdadır.
Sonuçta kuyumculuk, kontör satışı ve benzeri faaliyetler
altında tefecilik büyük bir sektöre dönüşmüştür.
Sorunun temelinde Hükûmetin
uyguladığı yanlış ekonomi politikalarının
olduğu muhakkaktır. İşsizliğin ve tüketimin aynı
anda artması, ya hiç alınamayan ya da enflasyonun altında
alınan maaş zamları vatandaşların borçlarını
borçla kapatma eğilimini artırmaktadır. Nitekim ihtiyaç
kredileri, kredi kartları ve kredili mevduat hesaplarının
kullanımındaki büyük artış, borcun borçla
kapatıldığını göstermektedir. İstanbul Serbest
Muhasebeci Mali Müşavirler Odasının "Tüketici Kredileri ve
Borçların Türkiye Panoraması" adlı raporuna göre, tüketici
kredileri 2007'den bu yana yüzde 205 oranında artarak 89 milyar liraya;
kredili mevduat hesapları vasıtasıyla kullanılan kredilerin
toplam tutarı yüzde 100 artarak 4 milyar liraya ulaşırken, kredi
kartı borçları ise 2007'den bu yana yüzde 114 artarak 58 milyar
lirayı aşmıştır.
Öte yandan yıllara göre tefecilik
suçundaki artış incelendiğinde 2009 yılında bir önceki
yıla göre yüzde 233 oranında büyük bir sıçrayış
olduğu görülecektir. Bilindiği gibi 2008 yılı sonundan
itibaren ülkemizi de etkilemeye başlayan küresel ekonomik kriz nedeniyle
2009 yılında ülkemizde kişi başına düşen millî
gelir yüzde 19 azalmış, ekonomi yüzde 4,7 oranında
daralmış, kredi kartı ödemlerini yapamayanların
sayısı yüzde 41 artış göstermiştir. Bu durumun
halkımızın bir kısmını tefecilere
yönlendirdiği anlaşılmaktadır. Bankacılık sektörü
ise 2009 yılını, bir önceki yıla göre yüzde 49,6
oranındaki kâr artışıyla kapatmış; sektör 2009'da
20,1 milyar net kâr elde ederken, gelirlerinin 4 milyar 542 milyonunu,
"Kredi Kartı Ücret ve Komisyonları"
oluşturmuştur. Bu çarpıcı tablo tefecilik suçlarındaki
artış ile kredi veren kuruluşların uygulamaları
arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermektedir. Nitekim
bugün Türkiye'de kredi kartı sayısı 68 milyona
ulaşırken, takibe uğrayan borçlu sayısı da 2008
yılına göre yüzde 90 artarak, 4,1 milyona yükselmiştir.
Bu gerekçelerle tefecilik
suçlarındaki artışın nedenlerinin
araştırılarak suçun önlenmesine yönelik alınması
gereken yapısal tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması açılmasını
saygılarımla arz ederim.
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 23
milletvekilinin, Van depremi ardından yaşanan sorunların ve
deprem konutlarındaki eksikliklerle ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1258)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Depremler, ülkemizde en çok kayba neden
olan doğal afetlerin başında gelmektedir. Erzincan, Marmara,
Kütahya derken son olarak 23 Ekim ve hemen ardından 9 Kasım 2011'de
Van'da meydana gelen depremler konunun önemini bir kez daha
hatırlatmıştır. Deprem sonrası sürecin iyi yönetilmesi
konusunda Van depremleri olumsuz örnekler olarak tarihe not edilmiştir.
Van'daki ilk depremin hemen
ardından, en basit önlemlerin alınmadığı, iktidara
yakın bazı kişilerin insan canı pahasına
kayırıldığı, gerçeğe aykırı depreme
dayanıklı ya da kullanıma uygun izni raporlarının
düzenlendiği basına da yansıyan iddialardan olmuştur. Bizzat
iki haber ajansı muhabiri Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir, 2nci Van
depreminde, bir otelde yaşamını kaybetmiştir. Otelin
sahibinin yargılaması başlamış olsa da bu
yargılama genel sorumluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Bu
nedenle, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının
(AFAD) Van depremiyle ilgili süreçle ilgilenen merkez yöneticileri, Van'da yer
alan taşra yöneticileri ve hatta kurumdan sorumlu Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay'ın bu sorumluluk zincirinde
olduğu unutulmamalıdır.
Geçtiğimiz günlerde Başbakan
tarafından bizzat açılışı yapılan Van deprem
konutları yurttaşlarımızca sevinçle karşılanmıştır.
Ancak, hemen ertesinde, özellikle Edremit'te yaşananlar bu işin
siyasi olarak kullanıldığı iddialarının ortaya
atılmasına neden olmuştur. Örnek vermek gerekirse: Kış
soğukları başlamasına rağmen Edremit'teki deprem
konutlarındaki kalorifer şebekeleri devreye girmemiştir;
konteynerlerde üşüyen ve çadırlarında ısınmak için
soba ateşiyle yanan yurttaşlarımızın durumu
farklı bir boyuta taşınmıştır; yine bu evlerde,
kalorifer şebekelerinin dışında, su şebekeleri de
devreye girmemiştir.
Deprem konutları konusunda
yaşanan bir başka sorun da konutların
yurttaşlarımıza dağıtılma biçimindedir. Van
Edremit'te 88 metrekarelik evler yapılmış ve bu konutlara
ortalama 105 bin lira bedel biçilmiştir. Bodrum kattaki evlere 68 bin, üst
katlardaki evlere ise 125 bin lira olarak belirlenmiştir. Bu bedelin 30
bin lirası AFAD tarafından karşılanmış, geriye
kalan 75 bin liralık kısım ise hak sahiplerinin ödemesine
ayrılmıştır. Bu ödeme, iki yıl ödemesiz on sekiz
yıl vadeye yayılmıştır. Oysaki 28 Nisan 2012 tarih, 28277
sayılı Resmî Gazetede Çevre
ve Şehircilik Bakanlığından yayımlanan Mimarlık
ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak 2012
Yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında
Tebliğe göre, Van'da yapılan konutlar 4üncü sınıf A grubu
yapılar kapsamında değerlendirilebilir. Bu tebliğde bahsi
geçen konutların metrekare birim fiyatı 615,00 lira olarak
belirlenmiştir. Başka bir ifadeyle 88 metrekarelik bir konutun
ortalama fiyatı 54 bin liraya denk gelmektedir. Bu rakamın net
olduğu ve brüt bir rakam hesaplamak gereği doğduğu
takdirde, tek konut başına 120 metrekarelik bir inşaat
yapıldığı düşünülse dahi yaklaşık fiyat 73
bin lira civarı olmaktadır. Bu durumda depremzedelere
çıkarılan fiyat oldukça yüksek tutularak ya kâr edilmekte ya da faiz
gideri zaten depremle büyük yara almış
yurttaşlarımızdan tahsil edilmektedir. Bu yaşananlar
sonucunda, özellikle Van ilimizde deprem konutları üzerinden yolsuzluk
yapıldığı ve halkın mağdur edildiği
iddiaları sıkça dile getirilmektedir.
Bu bağlamda; Van depremi
ardından yurttaşlarımızın yaşadığı
ve hâlâ çözülemeyen sorunların, deprem konutlarındaki eksikliklerin
ve bunların çözüm yollarının tespiti; deprem
konutlarının pahalıya mal edilerek halka
satıldığı ve bu yolla iktidara yakın kişilere
maddi çıkar sağlandığı iddialarının
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98inci ve
TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Ali Özgündüz (İstanbul)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
4) Gürkut Acar (Antalya)
5) Celal Dinçer (İstanbul)
6) Haydar Akar (Kocaeli)
7) İlhan Demiröz (Bursa)
8) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
9) Hurşit Güneş (Kocaeli)
10) Turgay Develi (Adana)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) Doğan Şafak (Niğde)
13) Osman Kaptan (Antalya)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
16) Kamer Genç (Tunceli)
17) Ali Serindağ (Gaziantep)
18) Emre Köprülü (Tekirdağ)
19) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
20) Candan Yüceer (Tekirdağ)
21) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
22) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
23) İhsan Özkes (İstanbul)
24) Hülya Güven (İzmir)
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21
milletvekilinin, gizli tanıklık uygulamalarında yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1259)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de binlerce siyasi davada,
gizli tanıklık neredeyse keyfî olarak uygulanır hâle gelmiştir
ve sadece gizli tanık ifadelerine dayandırılarak insanlar
cezalandırılmaktadır. Bu bağlamda gizli tanıklık
uygulamalarından dolayı hukuksal olarak davalarda yaşanan
sorunların araştırılması, adil yargılanma ve
savunma hakkı üzerindeki etkilerinin incelenmesi, gizli
tanıklığın evrensel hukuk normlarına göre nasıl
düzenlenmesi gerektiğinin tespit edilmesi amacıyla Anayasanın
98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Hasip Kaplan (Şırnak)
7) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
8) Emine Ayna (Diyarbakır)
9) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
10) Altan Tan (Diyarbakır)
11) Adil Zozani (Hakkâri)
12) Esat Canan (Hakkâri)
13) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
14) Mülkiye Birtane (Kars)
15) Halil Aksoy (Ağrı)
16) Ayla Akat Ata (Batman)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
2008 yılında yapılan
yasal değişiklikle Türkiye hukuk sistemine gizli tanıklık
müessesesi girmiştir. Gizli tanıklık, adil yargılanma ve
savunma hakkıyla doğrudan ilişkili ciddi ihlaller ve
sınırlamalar içeren bir uygulamadır. Türkiye'de 2009
yılından bu yana devam eden KCK adı altında
operasyonlarla tutuklanmış kişilerin davaları,
yıllarca iddianameleri tamamlanmadığı için, neden
yargılandıklarını bilmeden ve ortada yeterli ve güvenilir
kanıt olmamasına rağmen çoğu zaman gizli tanık
beyanlarına dayandırılarak yargılamalar
gerçekleşmektedir. Hukuksal olarak temel hakları ihlal eden bu
uygulama, aynı zamanda Türkiye'nin dolaylı olarak Kürt sorununun
çözümsüzlüğüne hizmet ederek demokratikleşmenin önündeki bir engel
olarak durmaktadır.
Tanığın ispat konusunda
karar verecek mahkeme tarafından sözlü olarak dinlenmesi
vasıtasızlık ve yüz yüzelik ilkeleri gereği ana
kuraldır. Buna rağmen ceza muhakemesi hukukumuza 5271
sayılı CMK'nın 58/2-3 maddeleriyle getirilmiş bulunan gizli
tanıklık kurumu, silahların eşitliği ilkesini ve adil
yargılanma hakkını tümüyle ortadan kaldıran adil
yargılanma hakkı açısından kabul edilemez düzenlemedir.
Sanığın hiç tanımadığı yani olayla ilgisinin
ne olduğunun bilinmediği, olay yerinde var mı yok mu
anlamadığı bir meçhul tanığın verdiği
beyanlarla mahkûm edilmesi, başta adil yargılama hakkı olmak
üzere, sanık haklarını ihlal etmektedir. Nitekim AİHM de
birçok kararında bu hususa vurgu yapmıştır. Örneğin,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) gizli
tanıklıkla ilgili, Ludi/İsviçre kararında da
belirtildiği üzere, normal koşullarda kanıtların,
çelişmeli iddiaların sanığın huzurunda, açık
duruşmada sunulması ve tartışılması gerekir.
Kural bu olmakla birlikte, istisnai olarak kuraldan ayrılma hâlinde,
istisnaların da savunma hakkını ihlal etmemesi zorunludur.
Savunma makamına, tanığın anlatımına
karşı ifade alındığı sırada veya
yargılama aşamasında itiraz imkânı
tanınmalıdır. Tanığa soru sorma
olanağının sanığa tanınmaması adil
yargılanma hakkının ihlalidir.
Gizli tanıkların ifadelerinin
şüpheli veya sanığın ve müdafinin yokluğunda
alınması sonucu, savunma tarafı kimliklerinden habersiz
olduğu için gizli tanığın ön yargılı ve düşmanca
davranan veya güvenilmez özelliklere sahip olduklarını gösterebilme
imkânından yoksun kalmaktadır. Sanığı suçlayan
beyanlar, kasten uydurulmuş veya sadece hatalı ifadeler olabilir. Bu
olasılıkta savunma tarafının, ifade verenin
güvenilirliğini test edebilmesine veya söylediklerinin
inandırıcılığı üzerine kuşku çekebilmesine
imkân verecek bilgiye sahip olamayacağı için durumu
aydınlatabilmesi de mümkün olmamakta, savunma makamına gizli
tanığın güvenilirliğini tartışma
olanağı tanınmamaktadır. AİHM, bu durumun adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğine işaret etmektedir.
Diğer yandan, eğer tanığın kimliğinin gizlenmesi
gerekiyorsa, tanığın kimliğinin gizlenmesine neden ihtiyaç
duyulduğu hususunun açıklanması ve mahkûmiyet
kararının yalnızca gizli tanık beyanlarına
dayandırılmaması, başka delillerle desteklenmesi de
zorunludur. AİHM, 14/02/2002 tarihli Visser/Hollanda kararında,
mahkûmiyet kararında gizli tanığın
anlatımının ne ölçüde etkili olduğunun üzerinde
durulması gerektiğine işaret etmiş, ayrıca
tanığa yönelen tehdidin ciddiliği araştırılmadığı
için sözleşmenin ihlal edildiğine hükmetmiştir. Ceza muhakemesi
hukukumuz bakımından, kaynak ülke konumunda olan Alman ceza
muhakemesi hukukunda da çok zorunlu ve istisnai hâllerde gizli tanık
beyanlarına başvurulabileceği öngörülmüş olmakla birlikte,
sadece gizli tanık beyanlarına dayanılarak mahkûmiyet
kararı verilemeyeceği de kanunda açıkça düzenlenmiştir.
Sonuç olarak, gizli tanıklığın adil
yargılanma ve savunma hakkını ihlal ettiği
uluslararası hukuksal düzenlemelerce de kabul görmektedir. Türkiye'de
binlerce siyasi davada gizli tanıklık neredeyse keyfî olarak
uygulanır hâle gelmiştir ve sadece gizli tanık ifadelerine
dayandırılarak insanlar cezalandırılmaktadır.
Bu bağlamda, gizli tanıklık
uygulamalarından dolayı hukuksal olarak davalarda yaşanan
sorunların araştırılması, adil yargılanma ve
savunma hakkı üzerindeki etkilerinin incelenmesi, gizli
tanıklığın evrensel hukuk normlarına göre nasıl
düzenlenmesi gerektiğinin ortaya konması için bir Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Üç gensoru önergesi vardır.
Önergeler daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi önergeleri
sırasıyla okutuyorum:
C) Gensoru Önergeleri
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, hayvancılık ve
tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/49)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Hayvancılık ve tarım
sektörlerinin bitme noktasına gelmesi nedeniyle Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında,
Anayasanın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı
maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.
Pervin
Buldan
Iğdır
HDP Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
AKP'nin neoliberal politikaları
sonucunda hayvancılık ve tarım sektörleri bitme noktasına
gelmiştir. Bu sektörler yapısal reformlara tabi tutulmamış,
iyi finanse edilmemiş, sektörün gelişmesi için gerekli inovasyon
çalışmalarından azade tutulmuştur.
Bu sebeplerden ötürü hem üreticiler ve
besiciler hem de tüketiciler açısından tarım,
hayvancılık ve gıda sektörleri bir yıkımla
karşı karşıya kalmıştır. Bu kapsamda salt istatistiklere
bakıldığında bile söz konusu sektörlerin hem tüketici hem
de üretici açısından vahim tablo açığa
çıkacaktır.
2002'de makarna kilogram fiyatı
0,48 TL iken 2015'te makarna kilogram fiyatı 1,55 TL, 2002'de kuru fasulye
kilogram fiyatı 2,50 TL iken 2015'te kuru fasulye kilogram fiyatı
4,95 TL olmuştur. Bunun yanı sıra 2002'de nohut kg fiyatı
1,98 TL iken 2015'te nohut kilogram fiyatı 4,20 TL, 2002'de bulgur
kilogram fiyatı 0,85 TL iken 2015'te bulgur kg fiyatı 2 TL, 2002'de
çay kilogram fiyatı 4,70 TL iken 2015'te çay kilogram fiyatı 12,50
TL, 2002'de yumurta tane fiyatı 0,13 TL iken 2015'te yumurta tane
fiyatı 0,24 TL, 2002'de ayçiçek yağı litre kilogram fiyatı
2,35 TL iken 2015'te ayçiçek yağı litre kilogram fiyatı 4,65 TL
olmuştur.
AKP'den önce ve sonra kıyaslama
tablosunun önümüze koyduğu bu vahim tabloya acilen üreticiler, besiciler
ve tüketiciler lehinde müdahale edilmelidir. Yukarıdaki gıda
fiyatlarına benzer bir durum meyve, sebze ve et ürünlerinde de geçerlidir.
Etin kilosu çok değil daha ocak ayında markette 31,44 TL idi. Dana
eti şu an 36 TL'den satılıyor. Kırmızı etin
market fiyatı ocak ayından bu yana yüzde 20 zamlandı. Bu
artış sadece iki ayın içinde oldu. İki ay gibi kısa
bir süre zarfında karkas etin kilogram fiyatı 20,58 TL'den 22,58
TL'ye çıktı. Bir yıl önce dana etinin fiyatı 25,94 TL idi.
Bir yılda dana etinin kilosu 10 TL zamlandı. Beş yıl içinde
ise etin fiyatı yüzde 219 arttı. Nitekim son dönemde doların
yükselişiyle birlikte et fiyatlarının oldukça yükseleceği
ifade edilmektedir.
Ayrıca, üretici fiyatlarıyla
domatesin fiyatı 1,51 TL, satışı 3,34 TL, salatalık
üretici fiyatı 1,63 TL, satış fiyatı 3,81 TL, sivri biberin
üretici fiyatı 2,28 TL, satış fiyatı 4,59 TL, ıspanak
üretici fiyatı 0,85 TL, satış fiyatı 2,57 TL, pırasa
üretici fiyatı 0,77 TL, satış fiyatı 2,35 TL, lahana
üretici fiyatı 0,42 TL, satış fiyatı 1,50 TL, portakal
üretici fiyatı 0,50 TL, satış fiyatı 2,25 TL.
Tablonun vahametini anlamak ve çözüm
yollarını getirmek üzere yürütme organının bu
departmanında iş başında olan Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Sayın Eker söz konusu sektörlerin
sorunlarını çözme hususunda bugüne kadar sürekli yetersiz
kalmıştır. Çünkü ideolojik olarak serbest piyasa ve
neoliberalizmin merkeze alınması sorunların çözümü önündeki en
büyük engellerden biridir.
Hayvancılık ve tarım
sektörleri bitme noktasına gelmiştir. Söz konusu iflas
eşiğinden kurtarmak ve tarım, hayvancılık sektörlerini
tekrar canlandırmak gerekmektedir. Bu bağlamda, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı hakkında Anayasanın 98'inci ve
99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılmasını talep ediyoruz.
2.- MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı
Karakolunun bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti toprağını
savunmadıkları, PKK/PYD ile IŞİD terör örgütlerini muhatap
aldıkları iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/50)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara ve Lozan Anlaşmaları uyarınca
Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolunun bulunduğu Türkiye
Cumhuriyeti toprağını savunmayarak terk etmek suretiyle Anayasa
gereğince yurt savunması görevini yerine getirmemesi, Türkiye
Cumhuriyeti toprağını korumak üzere TBMM'nin
aldığı 1071 sayılı Kararın hilafına hareket
etmesi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin terör örgütü olarak kabul ettiği
PKK/PYD ile IŞİD'i muhatap alması, uluslararası
anlaşmaların, Anayasa, yasa ve TBMM kararı hilafına
Türkiye'nin hak ve menfaatlerini korumamasından, hak ve menfaatlerimize
yönelik tehditler karşısında savunma ve
caydırıcılık yeteneklerini etkisizleştirdiğinden
dolayı Bakanlar Kurulu hakkında TBMM'nin güveni kalmamış
olduğundan Anayasa'nın 98'inci ve 99'uncu, İç Tüzükün
106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ve talep ederim.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye ile Fransa hükûmetleri
arasında imzalanan Ankara Antlaşmasının 9uncu maddesi ve
24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasının 3üncü maddesi
gereğince sınırlarımız dışında bulunan
Süleyman Şah Türbesi ile Süleyman Şah Saygı Karakolunun
bulunduğu alan Türkiye Cumhuriyeti toprağı olarak kabul
edilmiştir.
14 Mart 2014 tarihinde, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu, "O topraklar, Süleyman Şah
Türbesi'nin bulunduğu topraklar uluslararası hukuk mucibince, 1921
anlaşmasınca Türk topraklarıdır ve sınır
ötesindeki tek toprağımızdır. Oraya dönük olarak ister
rejimden, ister radikal gruplardan, ister başka bir yerden gelebilecek her
türlü saldırı aynıyla mukabele görür ve oradaki o vatan
toprağının savunması konusunda da Türkiye hiçbir tereddüt
göstermeden her türlü tedbiri alır." demişti.
25 Mart 2014'te dönemin
Başbakanı Erdoğan da Süleyman Şah Türbesi'ne
karşı bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse
yapılacaktır. Bu topraklar bizim toprağımızdır.
Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye'ye
yapılmış bir saldırıdır. demişti.
2 Ekim 2014 tarih 1071 sayılı
TBMM kararıyla Bakanlar Kuruluna Uluslararası hukuk uyarınca
Türk toprağı kabul edilen Süleyman Şah Saygı Karakoluna
dönük güvenlik riski de artmıştır. Türkiye'nin ulusal
güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri
almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek
, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini
etkili bir şekilde korumak ve kollamak
üzere,
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi
bu kuvvetlerin
Hükûmetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması
için,
Anayasanın 92'nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin
verilmiştir.
Anayasanın 117nci maddesinin
ikinci fıkrası aynen şöyledir: Millî güvenliğin
sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına
hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı,
Bakanlar Kurulu sorumludur.
Bakanlar Kurulunun hükümlerini
yürütmekten sorumlu olduğu Türk Ceza Kanununun 302'nci maddesi aynen
şöyledir: Devlet topraklarının
bir kısmını
yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya
veya devletin
egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını
devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Bakanlar Kurulu siyasi iradeyle 22
Şubat 2015'te Süleyman Şah Türbesinin bulunduğu Türk
toprağını maalesef terk etmiştir. Vatan topraklarına
yapılacak ter türlü tehdit ve saldırıyı bertaraf etmek
yerine, sözde askerî bir operasyonla terk ettiğimiz utanç dolu bu günü,
yandaş medya zafer naralarıyla manşetlerinden duyurmuş,
zihinlerde Kaçmadık, zafer kazandık. algısı
oluşturulmaya çalışılmıştır.
Ancak uygulamada vatan
toprağı olduğu sözünün lafta kaldığı, o
toprağın savunma konusunda da hiçbir tereddüt göstermeden her türlü
tedbiri almak yerine, her türlü kaçma eylemi tercih edilmiştir.
Öte yandan Hükûmet, mücadele etmesi
gereken terör örgütlerine bu operasyon hakkında bilgi vermiş,
türbenin PKK/PYD'nin bulunduğu bir bölgeye getirilerek terör örgütlerine
meşruiyet sağlanmasına zemin hazırlamıştır.
Bakanlar Kurulu yurt
dışındaki vatan toprağını terk iradesiyle
Türkiye'nin stratejik menfaatlerini haleldar etmiş ve ülkemizin savunma ve
caydırıcılık yeteneğini etkisizleştirmiştir.
Türkiye'nin Anayasa, yasa ve TBMM
kararları hilafına vatan toprağımızı savunmaktan
vazgeçen, uluslararası meşruiyet yerine terör gruplarının
müzaheretine başvuran, hak ve menfaatlerimizi koruyamayarak haleldar eden
Bakanlar Kuruluna TBMM'nin güven duyması söz konusu değildir. Bu
gerekçelerle gensoru önergesi verilmiştir.
3.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 19
milletvekilinin, kamu ihalelerinde kamu menfaatini korumadığı,
İstanbulda bulunan bazı mesire yerlerini rant alanı hâline
getirdiği ve orman ve su varlıklarını etkin bir
şekilde yönetemediği iddiasıyla Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/51)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Orman ve su
varlıklarımızın korunması politikalarının
uygulanmasında etkin çalışmalarda bulunmayan, İstanbul'da
bazı mesire alanlarını rant alanı hâline getiren ve kamu
ihalelerinde kamu menfaatini koruyamayan Orman ve Su İşleri Bakam
Sayın Veysel Eroğlu hakkında Anayasa'nın 98'inci, 99'uncu
ve İç Tüzükün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını arz ve talep ederiz.
Seyfettin Yılmaz Muharrem
Varlı Faruk
Bal
Adana Adana Konya
Hasan Hüseyin Türkoğlu Tunca Toskay Alim
Işık
Osmaniye Antalya Kütahya
Mesut Dedeoğlu Ali Öz S. Nevzat
Korkmaz
Kahramanmaraş Mersin Isparta
Mustafa Kalaycı Bülent Belen Kemalettin
Yılmaz
Konya Tekirdağ Afyonkarahisar
Yusuf Ziya İrbeç Sümer Oral Emin
Çınar
Antalya Manisa Kastamonu
Adnan Şefik Çirkin Atilla Kaya Edip Semih
Yalçın
Hatay İstanbul Gaziantep
Emin Haluk Ayhan Yusuf
Halaçoğlu
Denizli Kayseri
Gerekçe:
Bakanlık
kaynakları etkin kullanılmamış, özellikle kamu ihaleleri
şeffaflık ve Kamu İhale Kurumu ilkeleri dışında
belli odaklara yönlendirilmiştir.
Gazi
Yerleşkesinde Orman Genel Müdürlüğüne ait tapulu arazinin
Başbakanlık binası yapılması
karşılığında TOKİ
Başkanlığıyla protokol yapılmasına rağmen,
protokoldeki maddelere uyulmayarak Orman Genel Müdürlüğü ve çalışanları mağdur
edilmiş ve kiralanan binalarla kamunun menfaati
korunmamıştır.
Verilen HES izinlerinde, su
kaynaklarının etkin korunmasının ortadan
kaldırılması ekosistemde ve orman varlığında
ciddi tahriplere neden olacak uygulamalar yaparak küresel ısınma ve
iklim değişikliğinin dünyamızı ve
dolayısıyla ülkemizi ciddi manada tehdit ettiği ortamda keyfî
uygulamalarda bulunmuştur.
Geçmişte A tipi orman içi dinlenme
yeri statüsünde İstanbul halkına hizmet sunan 1.490 dönüm
büyüklüğündeki park ormanı, Çevre ve Orman
Bakanlığınca tabiat parkı statüsüne
dönüştürülmüştür. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca
imara açılmasının önü açılmıştır. Bu
vesileyle İstanbul'daki mesire alanları çevre, ağaç ve doğa
katliamı yapılarak rantiyeye peşkeş çekilmektedir.
Dolayısıyla, kamu
kaynaklarının etkin ve doğru kullanılmaması ve gelecek
nesillerimizin en büyük güvencelerinden orman ve su
kaynaklarımızı etkin bir şekilde yönetmemesi nedeniyle,
Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
hakkında gensoru açılması talep edilmiştir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensoruların gündeme
alınıp alınmaması hususundaki görüşmelerin gününü de
kapsayan Danışma Kurulu önerisi daha sonra belirlenerek
oylarınıza sunulacaktır.
Bir Meclis soruşturması
önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere daha
önce dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Ç) Meclis Soruşturması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin,
başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefeti etkisiz kılmaya,
muhalefet partisi üyelerinin parlamenter denetim haklarını
engellemeye ve bunları karalamaya yönelik girişimlerde
bulunduğu, muhalefeti karalayarak suç işleyen medya kuruluşları
mensuplarını kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk
Ceza Kanununun 114, 257, 283 ve 311inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla Anayasanın 100üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca İçişleri eski
Bakanı Efkan Ala hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/13)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuoyunca "havuz
medyası" olarak tanımlanan Ethem Sancak medya grubu
tarafından 17 Şubat 2015 tarihinde son derece ağır,
"iftira", "suç uydurma suçu" niteliği
taşıyan yoğun bir karalama yayınına, psikolojik
harekâta başlandı. Bu grubun ardından diğer yandaş
medya kuruluşlarınca da sürdürülen bu karalama kampanyasıyla CHP
milletvekilleri üzerinden doğrudan ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk
Partisi hedef alınmaktadır. Olmayan hayali twitter
yazışmalarıyla CHP'ye yönelik çok ağır suçlamalar
yapılmakta, geleceğe dönük bazı karanlık senaryoların
altyapıları bugünden
hazırlanmaya çalışılmaktadır.
Temelsiz, çamur at izi kalsın
mantığıyla hazırlanan bu saldırı her ne kadar
kamuoyunda hak ettiği karşılığı en sert
şekilde görmüş olsa da alışılmış gündem
değişikliği rüzgârına kapılıp siyasi tarihe
bırakılmasına demokratik hukuk devleti ve parlamenter sistemin
geleceği için asla izin verilmemelidir.
Bütün bu saldırıların
gerçek nedenlerinden birisi de siyaset-medya arasında artık
kamuoyunca da bilinen akçalı ilişkilerin yaygın olarak
kullanıldığının anlaşılmasıdır.
Menfaat-destek dengesine oturtulmuş ilişkilerin çok büyük boyutlarda
yürütüldüğü artık açıkça anlaşılmıştır.
Ortaya dökülen iddialar medya-siyaset ilişkisinin hukuk devletini, kamu
düzeni ve kamu güvenliğini tehdit eder boyuta geldiği
anlaşılmaktadır. Böylesi büyük bir tehdide karşı günlük
siyasal tartışmalarla kayıtsız kalınması asla
beklenilemez.
Siyaset gündeminin son derece gergin ve
çekişmeli bir süreçten geçmekte olduğu, tartışmaların
bu nedenlerle zaman zaman kamuoyunda da büyük gerginliklere yol
açtığı gözlemlenmektedir. Ancak CHP milletvekillerine ve CHP'ye
yönelik bu saldırının Türk Ceza Kanunu hükümleri
doğrultusunda yasanın suç saydığı eylemler olarak
değerlendirilmesi dışında başkaca
boyutlarının olduğu da gözden kaçmamalıdır.
Bilindiği üzere 17/25 Aralık
2013 soruşturmaları sonrası ülke ve dünya gündemine
yansıyan gelişmeler sorumlu bir parlamenter olarak
tarafımızca Anayasa'nın ve İçtüzüğün vermiş
olduğu görev ve sorumluluklar kapsamında son derece etkin bir
şekilde kullanmıştır.
Yasamanın
denetim görevi kapsamında yapılan çalışmaların bir
bölümünün odak noktasındaki konulardan birisi de "havuz
medyası" tanımlamasının doğmasına neden olan
son derece vahim olaylardır. Medya, siyaset ve bürokrasi üçgeninde
gelişen olaylar son derece ağır hukuksal sonuçları olan
iddiaları içermektedir. Elbette bir parlamenter olarak tarihin en büyük
yolsuzluk iddiaları hakkında kayıtsız kalmamız
beklenemez. Nitekim yalnızca 17/25 Aralık sürecine ilişkin
sorumluların yargı önüne çıkarılarak hesap vermesinin
sağlanması amacıyla çok sayıda hukuki ve idari
başvurularda bulunduk. Ancak bir parlamenterin görevinin gereğini
yerine getirmesi, bu tür havuz medyası yayınlarıyla baskı
altına alınarak engellenmeye kalkışılması asla
kabul edilemez. Bir parlamenterin asli işlevini etkisiz bırakabilecek
böylesine alçakça ve onursuzca bir saldırının giderek bir yöntem
hâline dönüşebileceği açık bir tehlikedir. Bu nedenle her ne
kadar şahsıma ve CHP'ye yöneltilmiş gibi görülen bu
saldırı esasında doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine
yöneltilmiştir. Bu saldırı aynı zamanda milletvekilinin
öncelikli görevi olan yasama denetiminin engellenmesi, milletvekilinin hiçbir
denetim faaliyetinde bulunmaması amacıyla
yapılmıştır.
TBMM'nin ve dolayısıyla
milletvekilinin çalışma usul ve esasları Anayasa ve Meclis
İç Tüzükünde belirlenmiştir. TBMM'nin başlıca görev ve
yetkileri arasında, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak;
Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek de bulunmaktadır.
Sistemimizde gensoru, soruşturma önergesi ve soru önergesi şeklinde
düzenlenmiş olan bu denetim yollarının etkin bir şekilde
kullanılabildiği söylenemez. Ancak bir milletvekilinin demokratik
sistemin gereği gibi işletilmemesinden kaynaklanan zorluklar
arkasına saklanarak asli işlevini yerine getirmekten
kaçınması da asla söz konusu olmamalıdır.
Sonuç olarak milletvekilinin ifade
özgürlüğünü dahi yok eden böylesi bir saldırının tüm
sonuçlarıyla son derece titizlikle analiz edilmesi, en ince
ayrıntısına kadar araştırılması ve
soruşturulması parlamenter sistem ve ülkemizin geleceği
açısından son derece önemlidir.
17 Şubat 2015'te Akşam,
Güneş ve Star gazeteleri ile başlayan, hemen ertesinde Sabah, Takvim,
Yeni Şafak, Yeni Akit ve Milat gazeteleri ile süren bu
saldırılarda, tüm yazıların tek bir merkezden
hazırlandığı, gazetelerdeki "haberin"
sunuluşu, mizanpajı, ara başlıkların dahi bire bir
aynı olmasıyla bariz biçimde ortaya çıkmaktadır.
Şimdilik CHP'ye yönelik olduğu görülen bu saldırının,
7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde, yürütmenin tüm usulsüz antidemokratik
uygulamalarına karşı çıkan tüm muhalefet partileri ve
gruplara, sivil toplum kuruluşlarına yönelik bir hâl
alacağı görülmektedir. Haber görünümlü bu saldırıların
arkasında iktidarın bulunduğu, yazıların içerisine
serpiştirilmiş bulunan "kaynağın istihbarat
kurumları" olduğu izlenimiyle pekiştirilmiştir.
Cumhurbaşkanının
da bu planlamaya yabancı olmadığı süreç içerisinde
yaptığı, "Belgeler emniyette, bilgiler istihbaratta"
açıklamasıyla ortaya çıkarken, önceki Başbakan
Yardımcısı olan ve bugün Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkan Yardımcılığı, Parti Sözcülüğü gibi
önemli bir görevi bulunan Beşir Atalay "Bunların arkası
gelecek. Daha çok yazışma ortaya çıkacak" diyerek olmayan,
hayalî yazışmaların planlandığını, buna
dâhil olduğunu bir anlamda itiraf
etmiştir.
Kurulan bu tezgâhın suç örgütünün
ortaya çıkarılarak bertaraf edilmesi, yargı önüne
çıkartılacak zanlıların saptanması,
kanıtların toplanması görevi ise kolluk kuvvetine ait
bulunmaktadır. Kolluk kuvvetinin başındaki siyasi kişilik
ise bu yayınların yapıldığı tarih itibarıyla
İçişleri Bakanı Efkan Ala'dır.
Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 311inci
maddesi "yasama organına karşı suçları"
düzenlemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkenin kurucu siyasi partisidir,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda görev yapmış bir
partidir. TBMM'nin, milletin iradesiyle etkin bir şekilde görev
yapması hukuk devletinin temel kuralıdır. Yürütme organı
ise muhalefeti, yasama organı üzerinde uyguladığı
baskılarla denetim altına almaya çalışmaktadır.
İktidarın, İçişleri Bakanı'nın, TCK 311'de
düzenlenmiş olan eylemlerle muhalefeti, CHP'yi etkisiz kılmaya
yönelik girişimlerde bulunduğu ve bunun devletin en üst
organlarında planlandığı açık bir gerçekliktir. Bu
baskılarla TBMM'nin bir parçası ana muhalefet, muhalefet
işlevsiz kılınmaya çalışılmaktadır.
Yine TCK'nın 114'ncü maddesi
"siyasi hakların kullanılmasının engellenmesini"
düzenlemektedir. Bir milletvekilinin hükûmeti denetlemek adına
kullanabileceği en etkili yol soru önergesi vermesidir. Ancak, hükûmete
yakın medya organları (havuz medyası)
aracılığıyla hükûmete karşı etkili denetim yolunu
kullanan milletvekilleri aleyhine psikolojik harekât yöntemleri uygulanarak,
iftira atılıp hakaret edilerek kamuoyu önünde itibarı
sarsılmakta, suç uydurularak bu yolu kullanmaması, denetim
yapmaması, kısacası siyasi haklarını kullanması
önlenmeye çalışılmaktadır.
İçişleri Bakanı ise tüm
bu yaşananları önlemek bir yana, tam tersine bu kara propaganda
yayınları için çeşitli bilgileri derleyerek, komploların
üretilmesini sağlayacak sahte, yanlış dezenformasyon verilerini
bu kurumlara iletmektedir.
Bu kapsamda, İçişleri
Bakanı yönünden, TCK'nın "görevi kötüye kullanma" suçunu
düzenleyen 257'nci maddesi de çiğnenmektedir. Kamu düzeni ve
güvenliğini sağlamakla yükümlü olan İçişleri Bakanı,
tam tersi biçimde görevini kötüye kullanmakta, istihbarat
aracılığıyla izlediği, takip ettiği muhalefet
partisi mensupları aleyhine çeşitli komplo iddiaları
oluşturarak kara propaganda merkezlerine aktarmakta,
yurttaşların lekelenmeme hakkını yok ederek insan
haklarının çiğnenmesine seyirci kalmaktadır.
İçişleri Bakanı görevini
kötüye kullanmanın yanında, TCK'nın "Suçluyu
kayırma" başlıklı 283'üncü maddesini de
çiğnemektedir. Zira iktidar yanlısı medya grubu, muhalefetin
görevini yapmasını engelleme amacıyla suç uyduruyor ancak kolluk
kuvveti herkesin gözü önünde gerçekleşen bu olaylara karşı tek
bir adım dahi atmıyor, yaşananları görmezden geliyor yani
suçluyu kayırmayı tercih ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
Anayasanın 2nci maddesinde tanımlandığı hâliyle bir
hukuk devleti olduğu ve devletin tüm işleyişinde yasaların
hiyerarşisinin gözetilerek iş ve işlemlerinin yürütüldüğü,
kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin yine Anayasa tarafından
güvence altına alındığı açıktır. Bu itibarla
bir İçişleri Bakanı yasaları tanımıyor ise
kişilerin temel hak ve özgürlükleri de güvencesiz kalmış, kamu
güvenliği, kamu düzeni temelinden sarsılmış demektir.
Böylesi bir kişinin gerek 3046 gerekse 3056 sayılı Yasalar
gereğince İçişleri Bakanlığı gibi bir görevde
bulunması kabul edilmez, bu durum büyük bir çelişkidir.
Bütün bu hukuksal ve siyasal gerçekler
ışığında başta CHP milletvekillerini ve CHP'yi
ancak gerçekte parlamenter demokratik hukuk sistemini işlevsiz
bırakmaya ve hatta tümüyle ortadan kaldırmaya yönelik iftira ve suç
uydurmaların tüm boyutlarıyla incelenerek soruşturulması,
gerçeğin tüm çıplaklığıyla ortaya konulması ve
sorumluların saptanması gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle
eski İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında, Bakanlık
görevini yürüttüğü sırada ve göreviyle ilgili işlerden
dolayı işlediği ve cezai sorumluluğu gerektiren eylemlerinin
soruşturularak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için
Anayasa'nın 100üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 107nci maddeleri gereğince Meclis
soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Umut Oran Hurşit
Güneş Ali
Rıza Öztürk
İstanbul Kocaeli Mersin
Mehmet Haberal Mehmet Volkan
Canalioğlu Ali
Serindağ
Zonguldak Trabzon Gaziantep
Mehmet Şeker Ali Haydar
Öner Aytuğ
Atıcı
Gaziantep Isparta Mersin
İzzet Çetin Kemal
Ekinci Faik
Öztrak
Ankara Bursa Tekirdağ
Binnaz Toprak Musa Çam Sedef
Küçük
İstanbul İzmir İstanbul
Ayşe Eser
Danışoğlu Müslim
Sarı Hüseyin
Aygün
İstanbul İstanbul Tunceli
Mehmet
Hilal Kaplan Sinan
Aydın Aygün Rahmi
Aşkın Türeli
Kocaeli Ankara İzmir
Bihlun
Tamaylıgil Bülent
Kuşoğlu Ensar
Öğüt
İstanbul Ankara Ardahan
Uğur
Bayraktutan Orhan Düzgün İhsan Özkes
Artvin Tokat İstanbul
Faik
Tunay Haydar
Akar Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul Kocaeli İstanbul
Veli
Ağbaba Aydın
Ağan Ayaydın Turhan
Tayan
Malatya İstanbul Bursa
Ali
Özgündüz Aytun
Çıray Osman
Faruk Loğoğlu
İstanbul İzmir Adana
Ömer
Süha Aldan Ali Demirçalı Gökhan Günaydın
Muğla Adana Ankara
İsa
Gök Erdal
Aksünger Osman
Aydın
Mersin İzmir Aydın
Arif
Bulut İlhan
Demiröz Tufan
Köse
Antalya Bursa Çorum
Melda
Onur Sena
Kaleli Mehmet
Ali Ediboğlu
İstanbul Bursa Hatay
Oğuz
Oyan Aylin
Nazlıaka İlhan
Cihaner
İzmir Ankara Denizli
Kadir
Gökmen Öğüt Mevlüt
Dudu Hasan
Akgöl
İstanbul Hatay Hatay
Durdu
Özbolat Tanju Özcan Gürkut Acar
Kahramanmaraş Bolu Antalya
Mehmet
Ali Susam
İzmir
BAŞKAN Anayasanın 100üncü
maddesi ve İç Tüzükün 108inci maddesine göre, Meclis
soruşturması açılıp açılmaması hakkında
yapılacak görüşmelerin günü önergenin verilişinden itibaren bir
ay içinde görüşülüp karara bağlanacak şekilde bir özel gündem
hâlinde Danışma Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurulca tespit
edilecektir.
Şimdi, Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, 6/1/2015 tarihinde Van Milletvekili Özdal
Üçer ve arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin istihdam
sorununun araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1283 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
16/03/2015
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 16/03/2015
Pazartesi günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Grup Başkan
Vekili
Öneri:
06 Ocak 2015 tarihinde, Van
Milletvekili Özdal Üçer ve arkadaşları tarafından verilen (1283
sıra nolu), "Ziraat mühendislerinin İstihdam sorununun
araştırılması " amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
16/03/2015 Pazartesi günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik
Partisi grup önerisi lehinde söz lehinde söz isteyen Halil Aksoy,
Ağrı Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Aksoy.
HALİL AKSOY (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun gıda,
tarım ve hayvancılık alanında eğitim veren okullardan
mezun olan kişilerin kamuya atanması konusunda verdiği
araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 16 Mart yani Halepçe katliamının yıl
dönümü. Saddam Hüseyin yönetimindeki Baas rejimi tarafından tüm dünya
devletlerinin ve halklarının gözü önünde 16 Mart 1988 günü
başlatılan ve üç gün süren hava saldırısında Irak
Kürdistanındaki Halepçe kasabası ve civarı kimyasal silahlarla
bombalanmış ve bu saldırıda, çoğu çocuk ve
kadınlardan oluşan 12 bin kişi yaşamını
yitirmiştir, 14 bin 765 kişi de ağır
yaralanmıştır.
Bu katliam da tıpkı Zilandaki,
Ağrıdaki, Dersimdeki, Koçgirideki katliamlar gibidir. Amacı
da Kürtlerin kendi topraklarından sürülmesi, asimile edilmesi
noktasındadır. Ne yazık ki Kürtlerin tarihinde eksik olmayan
katliamlar yakın zamanda vuku bulmuştur. Roboskide, büyük
çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 34 kişi yine
savaş uçaklarından atılan bombalarla katledilmiştir.
Katliamlarla yüzleşilmediği ve bundan dolayı özür
dilenmediği gibi, sorumlular hakkında henüz herhangi bir
girişimde de bulunulmamıştır.
Kalıcı bir barış için yoktur
denilerek, ancak tüm sıcaklığıyla kendini her alanda
hissettiren Kürt sorununun bitirilmesi için öncelikle gerek Türkiyede gerekse
de İranda, Irakta ve Suriyede Kürtlere yönelik yapılan tüm
katliamların resmî bir şekilde kabul edilerek bunlar için özür
dilenmesi gerekmektedir. Keza, altını çizmekte yarar var, 16 Mart
1978de İstanbul Üniversitesinde 7 öğrenci katledildi ve bu katiller
hâlâ ellerini kollarını sallayarak aramızda gezmektedirler.
Bunları da anmadan geçemeyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, günümüzde, dünya ülkelerinin küresel politikalarının
belirlenmesinde tarım, hayvancılık ve gıda kaynakları
çok büyük bir öneme sahiptir.
Hâl böyleyken enerji kaynakları
bakımından yetersiz ama tarım ve gıda kaynakları
açısından oldukça zengin bir ülke konumunda olan Türkiyede,
tarım ve gıda alanlarında lisans, yüksek lisans, doktora eğitimi
almış çok sayıda kişinin işsiz olması sorgulanması
gereken bir konudur.
Ziraat mühendisleri, gıda
mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, balıkçılık teknolojisi
mühendisleri, veteriner hekimleri ile tekniker ve teknisyenlerin bu ülkede
işsiz kalması, başta Hükûmetin ve de Meclisin araştırması
gereken önemli konular arasındadır.
Bilinçsiz üretim yüzünden insanlar et,
meyve, sebze ve bilinçsiz avcılık nedeniyle de balık yiyemez
duruma gelmişlerdir. Bu ise Türkiyenin tarım sektöründe ithalata
mahkûm hâle getirilmesine yol açmaktadır.
Öyle ki tarım ülkesi olan Türkiye
ABDden buğday ve turşuluk salatalık tohumu, Kanadadan
mercimek, Sudandan susam, Çinden sarımsak, İtalyadan bakla ve
ıspanak, Meksikadan nohut, Şiliden elma, Almanyadan vişne ve
kabak, Panamadan muz, Bulgaristandan nar, İrandan fasulye,
İspanyadan marul, Avustralyadan pirinç, Norveçten uskumru ve somon,
Uruguay ve Yeni Zelandadan inek, Arjantinden bal, Fransa ve İsrailden
domates tohumu, Almanyadan lahana tohumu, Hollandadan karnabahar tohumu ithal
etmek zorunda kalmıştır. Yine, Burkina Faso, Angola, Eritre,
Namibya, Zimbabve, Uganda gibi çok sayıda Afrika ülkeleri dâhil olmak
üzere 103 ülkeden tarım ürünü ithal etmek durumunda
kalmıştır. Bu nedenledir ki, Türkiye'nin, hem ithalata
bağımlı hâle getirilmesinde hem de tüketilen gıdaların
güvenilirliğinin sorgulamasında, söz konusu alanlarda uzman olan
kişilerin çarkın dışında bırakılmaları
önemli bir sorun alanını oluşturmaktadır.
Günümüz itibarıyla mesleki
alanlarla ilgili eğitim veren fakültelerin sayısı eğitim
kalitesi ve istihdam olanakları düşünülmeden her geçen gün
artırılmış fakat kamuda ve özel sektörde aynı oranda
istihdam olanakları sağlanamamıştır. Bu nedenle, söz
konusu alanlarda âdeta bir işsizler ordusu ortaya
çıkmıştır. Birçok meslek grubuna kamuda istihdam
olanağı sağlanırken ilgili alanlarda kamu alımı
çok düşük kalmış, bu kişilere âdeta üvey evlat muamelesi
yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
bugüne kadar yapmış olduğu atamalarda, atanmış olan
personele bir de sonraki atamalarda tekrar tercih yapma şansı
verilmesi nedeniyle, zaten kısıtlı sayıda verilen kadrolar
yine daha önceden atanmış olan bakanlık personelleri
tarafından kullanılmıştır. Bu nedenle, söz konusu
kişiler kendi branşlarıyla alakası olmayan alanlarda asgari
ücretle çalışmakta, özel sektörde kendi alanlarında
çalışanlar ise düşük ücretlere Evet. demek zorunda
kalmışlardır.
Değerli milletvekilleri, üretime
yön verecek ve üreticiye yol gösterecek bu kişilerin istihdamı daha
güçlü, daha modern tarım ve hayvancılık için vazgeçilmez bir
durum arz etmektedir. Tüm tarımsal ve hayvansal ürünlerin üretiminde görev
alan ziraat mühendislerinin yokluğunda tarımsal ve hayvansal
üretimden bahsetmek mümkün değildir. Yine, hayvan ırklarının
ıslahı ve yetiştirilmesi, verimliliklerinin
artırılması, sağlıklarının korunması
gibi konular veteriner hekimlerinin yokluğunda olanaklı
görünmemektedir.
Aktif balıkçı teknelerinin
kıyıya çıkış noktalarında su ürünleri
mühendisleri ve balıkçılık teknolojisi mühendislerinin
yetersizliği, istihdam edilmemesinden kaynaklı yapılan
aşırı avlanma ve diğer yasal avlanma kriterlerine
uyulmaması da balıkların soylarının giderek
tükenmesine yol açmaktadır.
Yine, tüketilen gıdaların
güvenirliği de kamuoyu tarafından sorgulanır bir duruma
gelmiştir. Gıda mühendisleri istihdamı olmadan Türkiyede
yaşanan bu gıda terörünün önüne geçilmesi de mümkün görünmemektedir.
Keza, gerek gübre konusunda gerek tohumluk konusunda ve gerekse tarım
araçları konusunda da Türkiyede önemli problemler
yaşanmaktadır. Bu nedenle gübre, tohumluk ve tarım ilaçları
konusunda mümkün olan en geçerli yöntemlerin kullanılmasında da büyük
ölçüde yarar vardır.
Değerli milletvekilleri, söz
konusu meslek gruplarına mensup kişilerin istihdamının
ülkenin tarım ve hayvancılık sektörüne katacağı fayda
bir yana, unutulmamalıdır ki işsizlik ve yoksulluk, bireyi,
toplumu ve aileleri temelden sarsan büyük bir sorun olmaya devam etmektedir.
Dolayısıyla, mesleki sorumluluklarını yerine getirmek için
görev bekleyen söz konusu kişilerin mağduriyetlerinin bir an önce
giderilmesi için gerekli adımların önemle atılmasında yarar
vardır.
Şu anda tarım ve
hayvancılık alanında atama bekleyen 70 bin mühendis, tekniker ve
teknisyen vardır. Bunların her biri atanabilmek için sık
sık bütün milletvekillerini arar durumda kalmışlar ve hâlen
kendi sorunlarına bir çözüm bulunmadığı için
çırpınmaktadırlar. 2013'te 5.567 kadro sözü verilmiş ancak
490 atama yapılmış. Yine, 2014'te de aynı alanda 2 bin
kadro sözü verilmiş, yalnızca 4 kişinin ataması
yapılmış. Bir taraftan kadro ihtiyacı olduğunu
biliyoruz ama bu kadro taleplerini karşılamayan bir Bakanlıkla
karşı karşıyayız.
Unutulmamalıdır ki üretici
köylü, hayvancılık yapan köylü, tarımla uğraşan köylü
mutlaka kendi yanında bir mühendisi, bir teknisyeni görmek istemektedir.
Bunun için yoğun talepler de vardır. Bu talepler mutlaka göz önüne
alınmalıdır. Bu konunun takipçisi
olacağımızı bir kez da hatırlatıyor,
Bakanlığın atanamayan bu arkadaşlarımızın
çığlığına kulak vermesini diliyorum. Bundan sonra da
mutlak suretle bu tür alımlarda veyahut da bu tür atamalarda bu gruptaki
mühendis arkadaşlarımızın durumunun göz önüne
alınmasında yarar vardır.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, önerinin aleyhinde söz
isteyen Yunus Kılıç, Kars Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YUNUS KILIÇ (Kars) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP Grubunun tarım
meslek mensuplarının istihdam problemlerinin çözümüne,
dolayısıyla, bitkisel ve hayvansal üretimin
artırılmasına yönelik Meclis araştırma önerisinin
üzerinde söz aldım. Yüce Meclisinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
tabii bu sözü geçen meslek gruplarının tamamı -ziraat
mühendisliği, gıda mühendisliği, veteriner hekimlik,
bunların teknisyenleri, teknikerleri, balıkçılık
mühendisleri- üretime yönelik, bitkisel üretime yönelik, dolayısıyla
hayvansal üretime yönelik, dolayısıyla insanın
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik, besin
ihtiyaçlarını, gıda ihtiyaçlarını karşılamaya
yönelik; aynı zamanda, bitki sağlığı, hayvan
sağlığı, dolayısıyla, insan
sağlığı ve toplum sağlığını
korumaya yönelik meslek grupları. Yani tamamının amacı,
insanın daha fazla gıdaya erişimini sağlayabilmek,
gıda güvenliğini, güvenilirliğini sağlayabilmek,
dolayısıyla insan sağlığını koruyabilmek ve
bitkilerden hayvanlara, hayvanlardan insanlara ve üretim süreçleri içerisinde
de yine halk sağlığının korunmasına yönelik
meslek grupları.
Tabii, bu meslek gruplarının
ülke içerisinde yeterince istihdam edilmesi, aynı zamanda
insanımızın ihtiyacı olan temel gıda maddelerinin de
daha fazla üretilmesi ve ülkemizin potansiyelinde bulunan üretim merhalelerine
de bir an önce ulaşılmasını sağlayacak çok önemli bir
katkı olacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
ben 1982 ziraat fakültesi girişliyim. Tam o yıllarda, iki yıl
orada eğitimimize devam ettikten sonra, ziraat mühendisliğinde
istihdam problemleri başladı. Biz bir çıkış
noktası yakalamaya çalışırken veteriner hekimlikle
alakalı bir bölüme gittim ben. 1989da tam biz mezun olmaya yakın,
orada da istihdam problemleri başladı. Yani,
meslektaşlarımız bizden önce, bitirir bitirmez istihdam
edilirken, o yıllardan sonra artık istihdam edilemez hâle geldiler.
Ne zamana kadar? 2003 yılına kadar yani AK PARTİ iktidarına
kadar bu bahsedilen meslek gruplarından devlete alım tamamen
durdurulmuş, önü kapanmış ve bu arada başka bir
sıkıntı daha bunun üzerine ilave olmuş. O da neydi? Daha
fazla fakülte açılması, daha fazla bu mesleklerden insanların
yetiştirilmesi ama istihdam edilememesi. Yani, AK PARTİ iktidara
geldiği zaman da zaten bu meslek gruplarında ciddi bir
yığılma vardı; meslek erozyonu, etik kuralların ihlali
gibi bu meslek gruplarında yaşanmakta olan ciddi sıkıntılar
zaten 2002 yılında AK PARTİ Hükûmet olurken vardı. Hatta,
hatırlayınız, bu meslek gruplarındaki
arkadaşlarımız, ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri,
veteriner hekimleri, su ürünleri mühendisleri, balıkçılık
mühendisleri, bunların tekniker ve teknisyenleri hangi alanda istihdama
devlet, hükûmet imkân veriyorsa o alanlarda istihdam edilmek için müracaat
ederlerdi, öğretmen olurlardı, iktisattan bir boşluk varsa
oralara yerleşirlerdi, maliyeye girerlerdi, her alana geçerlerdi.
Daha sonra, AK PARTİnin,
yavaş yavaş bu mesleklerde insanların istihdamıyla birlikte
hem Bakanlığımızın hem de bağlı
kuruluşların bu alanlardaki meslektaşlara açmış
olduğu kapıdan yaklaşık bugüne kadar arkadaşlar
-yılda ortalama 2.700ü buluyor bunların rakamı- 6.500-7 bin
civarında veteriner hekim, 11.500 civarında ziraat mühendisi, su
ürünleri mühendisi, balıkçılık mühendisi ve gıda
mühendisleri ve bunların teknisyenleri de -yaklaşık 10 bin
civarında- istihdam edildi. Aslında bu rakamlar çok büyük rakamlar.
AK PARTİnin iktidara geldiği yıllardan bugüne kadar olan
sayıya baktığınız zaman, Tarım
Bakanlığının bünyesindekinin toplamından fazla fakat
meslektaşlarımızın öyle büyük bir
yığılması söz konusu ki ne kadar alırsanız bir
sonraki yılda eski işsizliğin üzerine bir o kadar daha geliyor.
Bakın,
Türkiyede yılda 2.700 civarında bu meslek gruplarına istihdam
alanı yaratılıyor -sadece devlette olanından bahsediyorum,
özel sektör ayrı- ama problem artarak devam ediyor arkadaşlar. Bunun
sebebi şu: Bu Çok fakülte, çok meslektaş ama az istihdam.
politikalarının 1980li yıllara kadar -geriye
baktığınız zaman- dayanmasıyla birlikte bu
mesleklerdeki istihdam problemi azalmıyor, AK PARTİnin bu kadar
alım yapmasına rağmen azalmıyor, artarak devam ediyor çünkü
yılda mezun sayısı 6 binin üzerinde. Mesleklere göre
dağıtırsanız bunu, AK PARTİ hükûmetleri
yaklaşık 2.700üne istihdam sunuyor ama 3.300 civarında her
yıl mevcut olan işsizlere bir o kadar daha ekleniyor.
Peki, bu sıkıntı
üretimlerimize nasıl yansıyor? Elbette bazı ülkelerin -özellikle Uzak Doğu ülkelerine
baktığınız zaman- kalkınmasında özellikle bu
meslek gruplarının çok ciddi etkileri vardır. Ülkemizde de bu
meşakkatli, zor tarımın içerisinde,
hayvancılığın içerisinde, dağda, kırda,
bayırda bu meslekleri icra eden insanların, ülkedeki bitkisel ve
hayvansal üretime, dolayısıyla gıdanın teminine olan
katkılarını göz ardı etmek mümkün değil. Elbette
bunların istihdamda bulunmasının, ülkenin üretimlerinde,
bilimsel üretimlerinde verimli, rasyonel bir üretimi sağlama
noktasında oldukça önemli olduğunu bir kere baştan kabul etmemiz
lazım. Yani mühendisin, veteriner hekimin bulunmadığı bir
alanda yapılan üretim, tamamen halk eliyle yapılan üretim, verimleri
az olan üretim, rantabl olmayan üretim, rasyonel olmayan üretim anlamına
gelir.
Biz bu manada AK PARTİ hükûmetleri
olarak, 3 dönemdir aşağı yukarı, yaklaşık 23 bin
sadece Bakanlık bünyesine, 11 bin de bağlı kuruluşlara
olmak üzere toplam on üç yılda 35 bin insan istihdam etmişiz. Yani
bunu böldüğünüz zaman yılda 2.700ün üzerinde; çok büyük bir rakam
ama hâlâ, dediğim gibi, problemleri çözmeye yetmiyor. Bütçe imkânları
göz önünde bulundurularak, artırılarak devam etmesi lazım. Zaten
AK PARTİnin görüşü, niyeti de bu. Mezun olan bu insanların -bir
de eğitim planlamasını da bunun içine katarak- daha fazla bu
meslektaşların mağduriyetinin önüne geçilmesini sağlamak
amacıyla eğitim planlamasını da buna katarak bu
mesleklerden mezun olan insanları üretime daha fazla katmak
arzusundadır. Yaklaşık rakamları verdiğim zaman aslında
AK PARTİnin bu meslek gruplarının üretime katkısından
da ne kadar yararlandığını anlamak mümkün.
Örneğin, araştırma
önergesinde iddia edilen şeylerden bazılarına da cevap vermek
lazım. İddia şudur: Türkiye tarımda ve
hayvancılıkta ithalatçı bir ülke hâline geldi. Asla doğru
değil arkadaşlar çünkü Türkiyede ihracatın ithalatı
karşılama oranı 2002 yılında yüzde 92lerdeydi,
şu anda yüzde 107 civarındadır yani Türkiye açık bir
şekilde tarım ve hayvancılıkta ihracatçı bir ülkedir
ve Türkiye bu alanda son on yılda, dokuz yıl art arda tarımsal
hasılasını artırmış, büyümüş olan bir
ülkedir; bu, son elli yılın da rekorudur, AK PARTİ
iktidarlarıyla gerçekleşmiştir. Türkiyede tarıma ve
hayvancılığa verilen destek AK PARTİ dönemine gelmeden önce
yılda 2 milyar lirayken bugün 11 milyar lira civarındadır ve AK
PARTİnin hükûmetleri döneminde bunun toplam büyüklüğü 70 milyar lira
yani 70 katrilyon civarındadır. Yani, emekçinin, köylünün AK
PARTİ iktidarlarından almış olduğu destekler
aşağı yukarı 10 kat artmıştır ve dünyada bu
rakamlar kendisini şu şekilde göstermiştir: AK PARTİ
gelmeden önce iktidara tarımsal hasılamızın büyüklüğü
Avrupada 4üncü, dünyada 11inci sıradayken AK PARTİnin
yapmış olduğu Hükûmet politikalarıyla beraber dünyada
7nci, Avrupada İspanyayı, İtalyayı, Almanyayı
geride bırakarak 1inci sıraya yerleşmiştir.
Ancak, şunu da itiraf etmek
lazım: Bu meslek grupları üretime yönelik meslek
gruplarıdır, emek yoğun meslek gruplarıdır,
bunların okullarını bitirdikleri zaman başka alanlarda
istihdam edilmelerinde büyük sıkıntı vardır. Hükûmetimizin
ve insanımızın AK PARTİye olan gücü, kudreti, desteği
devam ettiği sürece, Hükûmetimizin kudreti devam ettiği sürece bu
meslek gruplarından gerek Bakanlıkta gerek özel sektörde açılan
alanlarda daha fazla çalıştırılmasına ihtiyaç
olduğunu kabul etmek ve bunlara daha çok destek olmak niyetindeyiz ve
bundan sonraki yıllarda da artarak bu meslek gruplarını devlette
istihdam etmeye devam edeceğiz diyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, öneri lehinde söz isteyen
üçüncü konuşmacı Gökhan Günaydın, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Günaydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; ziraat
mühendisleri, gıda mühendisleri, veteriner hekimler, su ürünleri
mühendisleri, balıkçılık teknoloji mühendisleri, tütün
teknolojisi mühendisleri, teknikerler, teknisyenler
Bu
arkadaşlarımızın tamamı iki yıllık, dört
yıllık ön lisans ve lisans bölümlerini bitirerek, bunun için
ailelerinden katkı olarak, geceler boyunca dersler çalışarak
kendilerini yetiştirmiş arkadaşlar. Bu arkadaşlar
işsiz bu memlekette. Bu arkadaşların işsizliğini hangi
rakamlardan anlayabiliyoruz? Örneğin, şu anda, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığının çalışma
alanına giren alanlarda görevlendirilmek üzere 70 bin
arkadaşımız kadro bekliyor. Daha genel bir rakamdan bahsedeyim.
Türkiye İstatistik Kurumu diyor ki: Yükseköğrenim görmüş
gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 20,2dir. Bu ne anlama
geliyor? Yani, her 5 mezundan 4ü iş bulmuş da 1i
bulamamış. Bakın, evet, bu bir kamu istatistiği, bu bir
devlet istatistiği ama şu anda bizi milyonlarca insan ve binlerce
mühendis dinliyor. 5 kişiden 1i mi işsiz yoksa 5 kişiden 4ü mü
işsiz? Acaba yaşamın gerçeği bize neyi ifade ediyor? Yani,
yüzde 20 rakamının çok üzerinde, bu fakülteleri bitiren
arkadaşlarımızın önemli oranda işsiz
olduklarını görüyoruz. Peki, neden bu işsizlik olgusu?
İşte esas cevap verilmesi gereken budur. Biraz evvel AKP
milletvekilinin söylediği gibi, Türkiye tarımda hopluyor
zıplıyor mu yoksa tarımda başka gerçeklerle mi
karşı karşıyayız?
Bakın arkadaşlar,
bilmiyorsanız rakamlara bakın, ben bunu hep söylüyorum. Size ürün
söylüyorum, çıkın birinde Doğru söylemiyorsunuz. deyin.
Buğday, arpa, mısır, soya, çeltik, bakla, mercimek, nohut,
fasulye, bunların tamamında, bir kez daha söylüyorum, bunların
tamamında ithalatçısınız. Bir de çıkıp buraya
Türkiye tarımda hopluyor zıplıyor. diye konuşmalar yapıyorsunuz.
Rakam veriyorum size bir kez daha. Örneğin, Fransa. Avrupada 1inciyiz.
diye atıp tutuyorsunuz, Fransa 102 milyar euroluk ihracat yapıyor, 60
küsur milyar euroluk da ithalat yapıyor; Fransa yılda 35 milyar euro
tarımdan para kazanıyor. İspanyanın, İtalyanın
tarımdan kazandıkları paralar 15-20 milyar euro düzeyinde. Sizin
durumunuz ne biliyor musunuz? Siz, tarımsal ham maddede yılda net 6-7
milyar dolar açık veriyorsunuz. İnsan rakamlara bakmaz mı yahu?
Bu yalanlar bu kürsülerden daha ne kadar söylenecek.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Bir bağırmadan konuş.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Ben
söylüyorum size: Yılda 6-7 milyar dolar ithalata para ödüyorsunuz.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) - Niye bağırıyorsun?
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Duyun diye
bağırıyorum, duyun.
Buğdayı
dışarıdan alıyorsun kardeşim, arpayı
dışarıdan alıyorsun, mısırı
dışarıdan alıyorsun, soyayı dışarıdan
alıyorsun, çeltiği dışarıdan alıyorsun
Bak, bu
mercimek var ya mercimek, Türkiyenin ana ürünü bu mercimek, bu mercimeği
sayenizde Kanadadan alıyoruz, hâlâ çıkıp buralarda
konuşuyorsunuz. Bu mercimeği Türkiye yirmi yıl evvel,
ürettiğini depolayacak yer bulamadığı için baklava
yapıyordu kardeşim. Şimdi sizin zamanınızda, gidip bir
haftada gemi yolcuğuyla getirilen Kanadadan mercimek alıyorsunuz.
İnsan biraz rakama bakmaz mı yahu? Milletvekili olmuş, rakamlara
bakmaz mı biraz insan?
Şimdi, anlatıyorlar
İşte, biz, tarımı geliştirdik, personel aldık,
falan filan. diye. Sevgili dostlarım, Türkiyenin nüfusu 1980de 44
milyondu, bugün 78 milyon, orta vadede bu memleket 100 milyon olacak. Siz,
bugün, her yıl bir kez daha söylüyorum- tarım ve gıda
ithalatına 18 milyar dolar para ödüyorsunuz. Sizin, mevcut dolar kuruyla,
iktidarınız döneminde tarım ve gıda ithalatına
ödediğiniz toplam para 350 katrilyon liranın üzerindedir.
Çıkıp buraya böyle atıp tutarak bir yere varamazsınız.
İktidarınız döneminde iki Trakya büyüklüğündeki alanı
Türkiye işlemekten vazgeçmiştir. Sebebi nedir biliyor musunuz?
İşleyen adam iflas etmiştir, mesele bu kadar basittir. Gidin
kendi bölgelerinize, çiftçiye sorun. Ha, bana söylüyor arkadaş,
neymiş? Efendim, desteklemeleri artırmışmış! Ya,
insaf edin, bu memlekette rafineri çıkış fiyatı 1 lira 15
kuruş olan mazotu siz çiftçiye 4 liradan satıyorsunuz. Yalnızca
mazot üzerinden aldığınız vergi toplamı 10 katrilyon
liradır. Yani siz çiftçiye verdiğinizi iddia ettiğiniz
desteğin tamamını yalnızca mazot vergisi üzerinden ÖTV ve
KDVden geri alıyorsunuz. Siz yatlardan ÖTV almazsınız,
traktörden ÖTV alırsınız, işte sizin adalet
anlayışınız budur.
AHMET YENİ (Samsun) Cem Uzan
Mazot 1 lira. diye kaçtı.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Sağdan
soldan laf atmayı bırak da çiftçinin durumuna bak, mühendisin
durumuna bak. Bu insanlardan dolayı azıcık bir sorumluluk duyun.
Sevgili dostlarım, bakın,
2013 yılında bu memlekete 5.567 kadro sözü verdiniz. Ne kadar
aldınız? 490 atama yaptınız. 2014 yılında 2 bin
kadro sözü verdiniz, sadece 4 atama yaptınız. Mehdi Eker bu kürsüde
defalarca dedi ki: Ben Maliye Bakanlığından 2 bin kadro
istedim, gelecek, atama yapacağız. Plan Bütçe Komisyonunda Maliye
Bakanı ne dedi? Hayır, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının bizden böyle bir kadro
sözü yoktur, kadro talebi yoktur. dedi.
Ben şimdi buradan soruyorum size:
Tarım Bakanına, yalan söyleyerek bu arkadaşların
hayalleriyle oynamak yakışıyor mu? Ya Maliye Bakanınız
yalan söylüyor ya Tarım Bakanınız yalan söylüyor. Birisi diyor
ki: Kadro istedim., öbürü diyor ki: Benden herhangi bir kadro talebinde
bulunan olmadı. Bu iki bakandan birisi yalan söylüyor, hangisi? Bu
çocukların hayalleriyle oynamak yakışıyor mu sizlere?
Şimdi, sevgili dostlarım,
arkadaş anlatıyor, işte Türkiyede o kadar çok arz var ki
bunları istihdam edemiyoruz. diyor. Yükseköğretimi kim idare ediyor
ya, ben mi idare ediyorum? Bu memlekette on üç yıldır iktidar olan
Adalet ve Kalkınma Partisi değil mi? Zamanınızda
şakır şakır üniversite açıyorsunuz, fakülte
açıyorsunuz. Diyoruz ki: Lise açar gibi üniversite açılmaz, planlama
yapılmadan bunlar yapılmaz. Ne kadar yapmışsınız?
72 vakıf olmak üzere 186 üniversite var. Bunlarda 35 tane ziraat fakültesi
var. Sadece Kilis ve Düzce öğrenci almıyor. Peki, bu 33 ziraat
fakültesinde kontenjanın kaçını doldurabiliyorsunuz?
Ortalaması yüzde 75. Şırnak Ziraat Fakültesi yüzde 16yla
çalışıyor, Rize Recep Tayyip Erdoğan Ziraat Fakültesi yüzde
23le çalışıyor, Ahi Evran yüzde 30, Bilecik yüzde 30, Siirt
yüzde 32, Bozok yüzde 39. Şimdi, bu ne gösteriyor? Demek ki ziraat
fakültesi açarak, gerekli olmayan üniversiteleri açarak, lise gibi
şakır şakır yükseköğrenim mezunu yetiştirerek
aslında o insanların gelecekleriyle oynuyorsunuz. Ekonominizi
canlandırmadan, planlama yapmadan bu çocukların gelecekleriyle
oynuyorsunuz. Buradan yetişenler ne oluyorlar? Buradan yetişenler
iş bulamıyorlar. Size 2014 yılı rakamı veriyorum: 2014
yılında 4.332 öğrenci kayıt yaptırmış, her
yıl 5 bin ziraat mühendisi yalnızca ziraat fakültelerinden mezun
oluyor; gıda mühendisini, veteriner hekimini, su ürünleri mühendisini,
teknikeri, teknisyeni sayınız. Ben şimdi soruyorum:
Tarımı öldürüyorsun, hayvancılığı öldürüyorsun,
ekonomiyi sadece inşaata ve ranta dayalı bir hâle getiriyorsun ve
ortalama işsizlik yüzde 10, yükseköğrenim görmüş gençler
arasında işsizlik yüzde 20 ve burada Kadro verdim., Kadro
vermedim. diyerek pinpon topu gibi bu çocukların hayalleriyle
oynuyorsunuz. Daha fazla oynayabilir misiniz? Ben size bir şey
söyleyeceğim. Bakın, bu çocuk size sesleniyor, diyor ki: Çanakkale
Bayramiçte yaşıyorum. Adım Cihan Arıcıoğlu, 27
yaşındayım. Trakya Ziraattan mezun oldum, beş yıl
oldu. KPSSye girdim, 70 puan aldım, devlet memuru barajını
geçtim. Ancak, bana iş vermediler. Altı ay evvel evlendim.
Mesleğimi yapamıyorum. Günde 20 liraya çaycılık
yapıyorum. Şimdi, bu çocuğun vebali üzerinizdedir, bu
çocuğun vebali akraba taallukatı işe doldurup Kuranda bile
akrabanızı koruyun yazıyor. diyen yani vatandaşın
evladına iş vermeyen ama kendi evlatlarına, bakan
çocuklarına her türlü torpil yapan AKP Grubunun boynundadır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Mustafa Gökhan Gülşen, Kastamonu
Milletvekili.
Buyurun Sayın Gülşen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GÖKHAN GÜLŞEN (Kastamonu)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup
önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, HDP grup
önerisinde tarım, hayvancılık ve gıda alanlarında
eğitim almış veteriner, mühendis, tekniker ve teknisyenlerin
istihdam sorunu hakkında Meclis araştırması açılması
istenmektedir. Benden önce grup önerisi aleyhine söz alan Kars Milletvekilimiz
Yunus Kılıç konuyla ilgili ayrıntılı bir şekilde
açıklama yapmıştır. Yine, grup önerisi lehinde söz alan,
benden önce konuşan değerli milletvekilimizin tarımsal üretim
konusunda söylediği konuların tamamına, bu kürsüde, gerek
Tarım Bakanımız gerek parti grubumuzdan milletvekilleri
tarafından defaatle cevap verilmiştir.
Ben, grubumuzca belirlenen Meclis
gündemine bir an önce geçmek için sözlerimi fazla uzatmayacağım.
Ancak, bir hususu burada bildirmek istiyorum. Her meslek grubu için, her meslek
grubunun kamuda istihdamı konusu ihtiyaç ve imkân dengesi gözetilerek
yapılmaktadır. AK PARTİ hükûmetleri on üç yıldır
ihtiyaç-imkân dengesini başarıyla yürütmektedir. Önergede adı
geçen meslek gruplarına, veterinerlere, mühendislere, tekniker ve
teknisyenlere olan ihtiyaç Hükûmetimizce yakinen bilinmektedir. Bütçe
imkânları el verdiği ölçüde bu meslek gruplarının da
istihdamı önümüzdeki dönemde sağlanmaya devam edecektir.
Bu sebeple, Meclis
araştırması açılmasının aleyhinde olduğumuzu
bildiriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. ( AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, karar yeter sayısı
BAŞKAN Halkların Demokratik
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım, karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.18
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
16.31
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu
önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
2.- MHP Grubunun, 25/11/2014 tarih ve 2311 sayıyla Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından,
Atatürk Orman Çiftliğinin birinci derece tarihî doğal sit
alanından üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesinin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 16 Mart
2015 Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup
Başkan Vekili
Öneri:
25 Kasım 2014 tarih ve 2014/2311
sayı ile TBMM Başkanlığına; Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz ve arkadaşlarınca "Atatürk Orman
Çiftliğinin birinci derece tarihî doğal sit alanından üçüncü
derece sit alanına dönüştürülmesinin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergemizin
16 Mart 2015 Pazartesi günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi olarak vermiş olduğumuz, başkentin göbeğinde yer
alan Atatürk Orman Çiftliğinin birinci derece tarihî ve doğal sit
alanı iken üçüncü dereceye dönüştürülmesinin yasal olmayan
uygulamaları hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
ünlü Ormancı türküsünün bestecisi, devlet sanatçısı Nazmi
Yükselen Hakkın rahmetine kavuşmuştur, kendilerine Allahtan
rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
sarayın yapıldığı alan, Gazi Yerleşkesi olarak
adlandırdığımız bu alan 1954 yılında Orman
Genel Müdürlüğünün tapulu yeri olarak alınmıştır.
Vefakâr Türk ormancısının elli altmış
yıldır, uzun süren çalışmaları neticesinde, çorak
diye adlandırabileceğimiz, yer yer ağaçların olduğu bu
alanda Türkiye'nin en güzel botanik bahçelerinden birisini oluşturacak
çalışmalar Türk ormancıları tarafından hayata
geçirilmiştir.
Şimdi, burası, saray
yapılmadan önce ormanlarla kaplı, üzerinde sedirden ıhlamura,
dişbudaktan akçaağaca, meşeden çama kadar her türlü orman
varlığını üzerinde barındıran bir alandı.
Yine, baykuşundan tutun, tilkisine, kargasına kadar yaban
hayatının orada hayat bulduğu bir alandı ve bu alanda Türk
ormancılarının teknik ve olağanüstü
çalışmaları neticesinde 68i doğal ve 65i de egzotik olmak
üzere 133 bitki türünü bünyesinde barındıran, Ankaranın büyüyen
nüfusunun olduğu bir ortamda Ankaranın göbeğinde
insanların nefes almasını sağlayan, doğal görünümüyle
bir botanik bahçesi şeklinde bu yıllar içerisinde
yapılandırılmıştı. Ta ki Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın bu alanı görüp saray hevesine kapılmasıyla
beraber kamuoyunda şu oluşmaya başladı: İşte,
Türkiyede Başbakanlık binası yeterli değil, bu
Başbakanlık binasının daha muazzam bir yere
taşınması gerekiyor. Peki, nereye taşınacak? En kolay
yol, emek sarf etmeden, katkı koymadan, Türk ormancısının
emeğiyle ortaya çıkan, Atatürkün de vasiyeti olarak
adlandırabileceğimiz -bir bütünlük arz ediyor- Atatürk Orman
Çiftliğiyle
Bakın, burada, 11 Haziran 1937 yılında
Atatürkün vasiyeti var. Ne diyor vasiyetinde? Kendi uhdesinde bulunan bütün
demirbaşları, malları, arsalar dâhil olmak üzere hazineye
bağışlıyor. Hazine kimindir? Hazine milletindir. Bu hazineye
bağışlanırken burasını hazinenin olması için
devretti ama birilerinin lüks ve şatafat aşkı ortalığa
çıkarak Atatürkün hazineye devrettiği bu alanı bir şatafat
merkezi hâline getirdiler.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, burasına TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği) dava açtığında Atatürkün vasiyeti soruluyor.
Atatürkün vasiyeti, 54üncü Hükûmette -rahmetli Necmettin Erbakanın da
içinde olduğu- kararlarının tamamı devlet arşivlerine
gönderilmesine rağmen
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin
müracaatı üzerine mahkemenin sorusuna karşılık bir
başbakan yardımcısının kardeşinin
başında bulunduğu birim Atatürkün vasiyetinin yok olduğunu
ifade ediyor. İşte Atatürkün vasiyeti, yok falan değil, 11
Haziran 1937 tarihli yazılan vasiyet burada.
Değerli arkadaşlar, bu alan
daha sonra ne oluyor? Değerli milletvekilleri, buraya hem Orman
Mühendisleri Odası hem TMMOB dava açıyor. Biliyorsunuz, Başbakan
buraya göz koyduktan sonra buna direnecek bürokrat, milletvekili, bakan nerede?
Başbakanın talimatı diye bizim Orman Bakanı Sayın
Veysel Eroğlu Başbakandan hızlı bir şekilde Emriniz olur.
diyerek harekete geçiyor. Birinci derece sit alanı, biliyorsunuz,
inşaat yapılmasına müsaade edilmiyor. Diyorlar ki: Burayı
önce birinci derece sit alanından üçüncü derece sit alanına
çevirelim. Çünkü burası 1997 tarihinde sit alanı olarak ilan edilmiş
ve burada inşaat yapılması mümkün değil. Bunu talimat kabul
eden Veysel Eroğlunun talimatı bürokratlara iletiliyor. Peki, ne
yapılacak birinci derece sit alanının üçüncü derece sit
alanına dönüştürülmesi için? Kırk beş yıl bu
mesleğe hizmet etmiş Orman Genel Müdürü Mustafa Kurtulmuşlu,
şimdi emekli, şu 80 yaşındaki sedir
ağaçlarının olduğu bu yere ne diyor biliyor musunuz?
Birinci dereceden üçüncü derece sit alanına çevirecek ya. Bakın
arkadaşlar, bunlar 80 yaşında. Bırakın bir kırk
beş yıllık orman mühendisine, çocuğa gösterseniz bunun
70-80 yaşında olduğunu görür. Burada bunun yüzlerce örneği
var. Buradaki binlerce ağacın olduğu yere, sanki buradaki
ağaçlandırmalar on yılda başlamış gibi Efendim,
bu yere ağaçlar 11 yaşındadır. diyerek bir rapor tutuyorlar,
uydurma bir rapor ve bir hafta içerisinde jet hızıyla Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu buranın birinci dereceden sit
alanını üçüncü dereceye çeviriyor. Böyle gayriyasal, böyle
gayriahlaki bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar? Bunun
hesabının sorulmayacağını mı sanıyorsunuz?
Çok net soruyorum. Bunun biz takipçisiyiz.
Şimdi, bu kaçak sarayı hafiye
gibi tespit ediyorum, yarın, bir gün belgelerini de
açıklayacağım. Hani 1 katrilyon 300 trilyon diyorlar ya,
rakamlar ne 1 katrilyon 300 trilyon, bunun kat kat üzerinde. Belgeleriyle
beraber iki gün sonra bunları da açıklayacağım.
Sayın Başbakan hani diyordu
ki: Ya, milletin başbakanlarını yolun içinde mi
karşılayalım, devletin itibarı yok mu? Ne oldu devletin
itibarına? Başbakanlık orada duruyor. Siz Başbakan
olsaydınız oraya gidecektiniz, şimdi oraya saray
yaptırdınız. Kaç katrilyon olduğunu iki-üç gün sonra
açıklayacağım. Ve diyorlar ki: Devletin itibarını
düşünmeyelim mi? Değerli milletvekilleri, devletin itibarı
ilimle olur, erdemle olur, ahlakla olur, faziletle olur; lüksle, şatafatla
itibarın olduğu bir yer görülmemiştir.
Şimdi, millet açlıktan kömür
toplayarak evine ekmek götürecek, ayağında yırtık
ayakkabısı olanlar bu memlekette gezecekler. (Hatip elindeki
fotoğrafları göstererek) İşte burada bakın Recep amca,
sırtında çuvalla kömür
taşıyarak evine ekmek götürmenin derdindeki Ayşe teyze burada.
Çocuğunun cenazesini bile sırtında taşıyarak karda,
yolda yürüyen insanların olduğu yerde hangi itibardan
bahsediyorsunuz? Bunları görmeden saraylarla şatafatlarla itibardan
bahsediyorsunuz. Ben size buradan şunu ifade etmek istiyorum: Siz
sarayın içerisine Fin hamamı yaptınız, sauna
yaptınız, jakuzi yaptınız, yetinmediniz havuzlar
yaptınız. Orada yapılan
bir kongre sarayını bozdunuz yeniden yaptınız,
milyon dolarları toprağa gömdünüz. Oranın granitlerini özel
getirttiniz. Burada, Türkiyede yetişen dişbudak yapraklı
akçaağaç, mevcut olan ağaçlar varken, Almanyanın bir kentinden,
özel fidanlıktan tırlarla
buraya getirip ağaç diktiniz Türkiyede yetişen bütün
ağaçlara rağmen. Bu kadar şatafatın olduğu yerde siz
hangi itibardan bahsediyorsunuz? Eğer itibar arıyorsanız,
ülkenin insanlarının insanca yaşadığı ortamı
sağladığınızda itibardan bahsedebilirsiniz. Çok
açık söylüyorum, bugün 1.350 odalı, 5 katrilyonu geçen rakamlarla
saray yaptınız, eğer itibar sarayda olsaydı
Çavuşeskunun 1.150 odalı sarayında itibar olurdu.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen ne
yaptın?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Sayın Bartın Milletvekili, eğer itibar olsaydı Suudi
Arabistanın kralında itibar olurdu. Şimdi bunların
hesabının sorulmayacağını mı
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Üç buçuk
yıl iktidarda kaldın, kendine genel merkez yaptın değil mi?
Nasıl yaptın onu?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Ha,
sana genel merkezden de bahsedeyim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen kendi
genel merkezinden bahset.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Atatürk
Orman Çiftliğinin olduğu yerde Söğütözü Millî Parkı
Türkiye'nin en önemli millî parklarından birisiydi, oraya Adalet ve
Kalkınma Partisinin Genel Merkezini oturttunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen kendi
genel merkezine bak, kendi genel merkezine. Üç buçuk yılda nasıl
yaptın onu?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Siz
şimdi orada kaçak olan genel merkezin üzerinde oturuyorsunuz. Ne zaman
yaptınız bunu? 2007 yılında yaptınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ülke kriz
içindeyken üç buçuk yılda genel merkezi nasıl yaptınız?
Üstüne helikopter bile iniyor.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Orada
büyük binaların yapılabilmesi için ne lazım? Otopark ve yeşil
alan lazım. Hemen Büyükşehir Belediyesi imar
değişikliği yapıyor. O Sögütözü Millî Parkı,
insanların içerisinde nefes aldığı, orada her türlü
bitkinin, hayvanın yaşadığı bir yeri ne
yaptınız? Adalet ve Kalkınma Partisinin otoparkına dâhil
ettiniz. İşte, ben buradan söyleye söyleye iki üç senedir, şimdi
Büyükşehir Belediyesi ile Orman Genel Müdürlüğü takas
yapmış. Ha, şimdi bunlardan kurtulduğunuzu sanmayın.
Ne yaparsanız yapın, bunların gün geldiğinde
hesabını sormak bizim boynumuzun borcu.
Açık söylüyorum: Kim kul
hakkı yemişse, kim usulsüz iş yapmışsa bunun
hesabını hem yargıda verecek hem de Allah indinde verecek.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri aleyhinde söz isteyen Osman
Kahveci, Karabük Milletvekili.
Buyurun Sayın Kahveci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN KAHVECİ (Karabük)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin, Atatürk Orman Çiftliğinin birinci derece doğal sit
alanıyken üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesindeki yasal
olmayan uygulamaların araştırılmasıyla ilgili grup
önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
milletimize armağan ettiği en önemli yerlerden birisi de Atatürk
Orman Çiftliğidir. Atatürk, 1925 yılında ülkemizin
tanınmış tarımcılarını Köşke
çağırır, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak
istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi aranmasını ister.
Uzmanlar birçok alternatifler sunduklarında o bugünkü çiftlik yerinin
bulunduğu yeri işaret eder. Ankaranın kenarında hem batak
hem de çorak olan bu yerin ıslah edilerek çiftlik
yapılmasını emreder. Bunun üzerine ilk önce 20 bin dönüm arazi
merhum Abidin Paşanın eşi Faike Hanımdan satın
alınır. Daha sonra Etimesgut, Balgat, Çakırlar, Güvercinlik,
Macun, Tahar ve Yağmurbaba Çiftlikleri de satın alınır. Bu
şekilde büyük ve modern bir tarım işletmesi için yeterli
genişliğe, bir araziye sahip olunur ve bugünkü Gazi Orman
Çiftliği kurulmuş olur.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Ne
oldu, sonra ne oldu?
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, tamamını kendi parasıyla
aldığı bu çiftliği 1925-37 yıllarında bizzat
kendisi yönetir. Daha sonra, 1937 yılında bu yeri hazineye, dolayısıyla
da milletine hediye eder ve Gazi Orman Çiftliği 1938 yılında
Devlet Ziraat İşletmeler Kurumuna bağlanır. 1950 tarihine
kadar on iki yıl bu statüde işletilen çiftlik daha sonra 5659
sayılı Kanunla Atatürk Orman
Çiftliği hüviyetine kavuşur. Atatürk Orman Çiftliği daha sonra,
1992 tarihinde 2436 sayılı Ankara Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kurulu Kararıyla doğal ve tarihî sit
alanı ilan edilir.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Nasıl oldu da saray yapıldı?
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Evet,
bundan sonra ne oluyor? Atatürk Orman Çiftliğinin hazineye
devredildiğindeki arazisi 55.538 dekardır. Çiftliğin arazi
kayıplarının ilki 1939 yılında bira
fabrikasının kurulmasıyla başladı. Arkasından
39-83 yılları arasında 44 yıl içerisinde 9 tane kanun ve
Devlet Ziraat İşletmelerinin Yönetim Kurulu kararlarıyla
çiftlikte toplam arazi kaybı 22.282 dekardır.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Ne
oldu o arazilere?
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Kimler
almış arazileri? 10 bin dönümünü Millî Savunma
Bakanlığı almış.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Ne
yapmış?
OSMAN KAHVECİ (Devamla) 12.222
dekar arazi hazine, Makine Kimya ve diğer kamu kurumlarına
gitmiştir.
Evet, şimdi Atatürk Orman
Çiftliği diye bağıranlar neredeyse Atatürkün çiftliğinin
yüzde 40ı giderken neredeydi?
HASAN AKGÖL (Hatay) Yani yüzde 60ını
götürdün, kâr ettin! Yüzde 60ı da ben götüreyim
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Evet,
yüzde 40ı gitmiş ve bunların büyük kısmı da
yerleşime açılmış.
Bakın, daha sonra, 1953-60
yılları arasında, yine Atatürk Orman Çiftliği arazisinin
868 dönümü Orman Genel Müdürlüğüne satılıyor.
Dolayısıyla bugün Gazi Çiftliği diye konuştuğumuz
alan Atatürk Orman Çiftliğine ait değil, Orman Genel
Müdürlüğünün kamu tüzel kişiliğine ait tapulu mülküdür.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kim
satmış?
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Atatürk
Orman Çiftliği satıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kim
satmış yani? O Orman Çiftliğinin yetkilisi satamaz.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Atatürk
Orman Çiftliğini, çiftliğin yönetimi satıyor, Atatürk Orman
Çiftliği yönetimi satıyor.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) Biz
satmadık.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Biz
satmadık. Bakın, bu alan 1992 yılında Ankara Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından da birinci
derece sit alanı ilan ediliyor.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Peki, sit alanına inşaat nasıl yapılıyor?
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Orman
Genel Müdürlüğü bu alana hem kamu konutlarını yapıyor hem
de idare binalarını yapmak suretiyle, geri kalan
kısmını da bitkilendirmek ve ağaçlandırmak suretiyle
burayı hem kamu kurumu hüviyetinde hem de yeşil dokuyla kaplıyor
ama Orman Genel Müdürlüğüne verildiğinde bu alan boş,
çıplak bir alan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Değil, yanlış işte,
o yanlış, o yanlış. Resimler var, yanlış, yanlış.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Evet,
işte, raporlar bunlar. Bunun fotoğrafları da var boş ve
çıplak bir alan olduğuna dair.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yok,
değil, değil.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Buralar
Orman Genel Müdürlüğü tarafından, boş ve çıplak bir alan
olduğundan dolayı
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Değil, değil, yapmayın.
OSMAN KAHVECİ (Devamla)
Burası doğal sit alanı hüviyetinde değildir, tamamen bir
suni yapıdır. diyerek Ankara
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma -sit- Kurulu bu alanı
birinci derece doğal sit alanından üçüncü derece doğal sit
alanına çeviriyor çünkü bu alan içerisinde kamu kullanımı var.
Kamu kullanım amacının sürdürülebilmesi için burayı üçüncü
derece sit alanına çeviriyor çünkü Burası doğal sit değil,
burada bir kamu hizmeti var, 360 tane lojman var, 17 bin-20 bin metrekarelik
kamu kurumları var. Dolayısıyla da Burada bir doğal sit
alanı hüviyeti yoktur. diyerek üçüncü derece sit alanına çeviriyor.
Dolayısıyla da söz konusu yer Orman Genel Müdürlüğünün tapulu
mülkü olup tasarruf yetkisi Orman Genel Müdürlüğüne aittir. Tüzel bir
kurum olan Orman Genel Müdürlüğü de mülklerini bir başka kurumla
takas edebilir, bunun da birçok örneği vardır. Bundan dolayı da
Başbakanlıkla takas yapıyor, Başbakanlık da
TOKİye devretmek suretiyle takas işlemini gerçekleştiriyor.
Orman Mühendisleri Odası bu takası, TOKİye devir işlemini
mahkemeye götürüyor. Dava 1. İdare Mahkemesi tarafından reddediliyor,
Orman Mühendisleri Odası temyiz ediyor ve süreç devam ediyor. Bir
başka dava Mimarlar Odasınca açılıyor. Mühendis ve Mimarlar
Odasının müracaatı Ankara 1. İdare Mahkemesince
reddediliyor. Ancak 10uncu Daire bu kararı bozuyor ve süreç devam ediyor.
Görüldüğü gibi bu alanda herhangi bir hukuksuzluk yoktur. Üçüncü derece
sit alanı olan bu yerlerde Sit Kurulundan izin almak şartıyla
imar izni verilebilmektedir. Bu çerçevede izin alınmış ve
inşaat sürdürülmüştür. Sit mevzuatına ve İmar
Yasasına aykırı bir durum söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, Atatürk
Orman Çiftliğinin diğer alanlarında, bakın, 1925ten 2002
yılına kadar toplam yetmiş yedi yıllarında, ağaçlandırılmış
alan 4.500 dekar. AK PARTİ iktidarında, 2002-2012 yıllarında
Atatürk Orman Çiftliğinde toplam ağaçlandırılan alan
18.500 dekar yani on yılda 4 kat Atatürk Orman Çiftliğinde
ağaçlandırma ve yeşillendirme yapılmıştır.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Evet, az önce meslektaşım
burada egzotik türlerden bahsetti. Evet, elbette ki o yörenin
doğasına uygun olmayan her tür egzotiktir. Bu bazen ülkenin bir
başka yerinden getirilebilir, bazen dışarılardan da
getirilebilir. Bundan dolayı da, orada 150 tane egzotik değil, sizin
tenkit ettiğiniz o Cumhurbaşkanlığı Köşkünde
160ın yerine 560 tane egzotik tür dikilmiştir. Lütfen bir gidip
bakın oraya, ne kadar egzotik tür dikilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Egzotik türlerin
gittiğinden bahsediyorsunuz. O kadar daha, bunun 5 katı daha egzotik
tür dikilmiştir.
Bir başka şeyi de burada
ifade ederek sözlerime son vermek istiyorum. Ayrıca, Atatürk Orman
Çiftliğinin 1.000 dönüm arazisinde Türkiye'de ilk defa millî bir botanik
parkı kuruluyor. Bütün egzotik
türlerin, bütün bitki türlerinin getirilebileceği bir millî botanik
parkının da kuruluş çalışmaları şu anda
Tarım Bakanlığı tarafından son aşamaya
getirilmiştir. Kimse AK PARTİ iktidarında Türkiye'de yeşil
katlediliyor. diyemez.
HASAN AKGÖL (Hatay) Niye
yapıldı? Doğru söyle. Niye yapıldı bunlar?
Cumhurbaşkanına yaptınız.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) On
yıl içerisinde dünyada en çok ağaç diken ilk üç ülkeden birisi de
Türkiye'dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu da
belirtmek istiyorum.
Bu önergenin aleyhinde
olacağımızı bildiriyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, Orman Çiftliğiyle ilgili Seyfettin Bey'in sözü
saklı kalmak üzere ben Grup Başkan Vekili olarak bazı
düzeltmeler yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Anlaşılmadı Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Seyfettin Bey'in sözü, talebi dışında özel olarak ben Grup
Başkan Vekili olarak söylediklerinden düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN Hayır,
söylediklerinden düzeltme olmaz da siz söz hakkı isteyebilirsiniz. Yoksa,
söylediklerini düzetme gibi bir şeyiniz yok yani o şekilde söz isteme
hakkınız yok efendim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Nasıl söz isteme hakkım yok efendim?
BAŞKAN Şöyle: Sataşma
varsa söz isteyebilirsiniz. Grup Başkan Vekili olarak da söz
istiyorsanız
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sataşma dışında grup başkan vekili söz isteyemez mi?
BAŞKAN İsteyemezsiniz
efendim. Sözlerini düzeltme gibi
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Pekâlâ o zaman
BAŞKAN Grup Başkan Vekili
olarak isteyebilirsiniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Grup
Başkan Vekili olarak istiyorum zaten.
BAŞKAN Tamam, onu söylüyorum ben
de.
Buyurun Sayın Yılmaz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın konuşmacı benim konuşmamda yanlış bilgi
verdiğimi ifade etti.
İkincisi de Bu Atatürk Orman
Çiftliğinde katliam oluyor. diye konuşanlar orada şu kadar
katliam olurken neredeydi? dedi. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yılmaz, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın, Karabük
Milletvekili Osman Kahvecinin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, ben konuşmacıya
saygı duyarım, beraber de çalıştık, bunlar ayrı
bir şey ama Allah kimseyi yanlışı savunacak noktaya
getirmesin. Bunun bir yanlış
Şimdi Şu kadar ağaç
diktik
Bu Bakanın ağzı. Bakan diyor ki: Milyonlarca fidan
diktik.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Yalan mı
söylüyor?
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) Sayın Genel Müdür de çok iyi bilir ki fidan dikmeyle
orman olmaz. Bir yerde orman oluşması için kırk yıl, elli
yıl, altmış yıl gerekiyor ama Sayın Veysel Eroğlu
da çıktığında Afyonda dağıttığı
fidanlar için diyor ki: Ben milyonlarca fidan dağıttım, şu
kadar orman yaptık. Ya, Allah rızası için, bütün herkes
biliyor, siz de biliyorsunuz ki fidan dağıtmayla orman yetişmez,
ormanın yetişmesi için emek gerekir.
Şimdi
Cumhurbaşkanlığı Sarayına 560 tane egzotik bitki
diktik. diyoruz. Bakın, değerli milletvekilleri, objektif
bakın, yanlışı savunmayın. Şu ağaçları
görüyor musunuz, şu ağaçları? Bu alanların olduğu
yerlerde
Bakan bana Mecliste dedi ki: Bir tane bile ağaç kesilmeyecek.
Sen devletin bakanına güvenmiyor musun? Devletin bakanı yalan mı
söyler? Şurası neresi değerli arkadaşlar, burası
neresi?
RECEP ÖZEL (Isparta) Neresi?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
İşte sarayın olduğu yer, kesilen ağaçlar
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen gittin mi
saraya?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Evet.
Gelin gidelim, eğer böyle değilse ben her şeyi veririm.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen gelmiyorsun
ki.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Bakın, şu kesilen ağaçları görüyor musunuz? Bakın,
bakın, şunların hepsi ormandı.
Ya, Allah rızası için, bari
haksız olduğunuz yerde susmasını bilin, haksız
olduğunuz yerde yanlışı savunmayın.
Şimdi, burası 1997
yılında birinci derece sit alanına dönüyor, buraya üçüncü derece
sit alanı onayı veren hiçbir orman mühendisi mesleğinin
gereğince bunu yapmamıştır. Bu bir siyasi baskıdır.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
5 milyar ağaç dikildi mi dikilmedi mi?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Siyasi baskıya boyun eğip de ondan sonra ormancılık
mesleği adına bunu dersek mesleğimize yanlış
yaparız, mesleğimize hakaret etmiş oluruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hiç de
değil.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
İkinci bir husus: Altmış yılda biz mi vardık
iktidarda? Biz bugün yanlışı gördük. Ormanlar katlediliyor,
şatafat yapılıyor, havuz yapıyorsunuz, jakuzi yapıyorsunuz
şu ağaçların yerine.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Yazık değil mi? Bunları söyleyeceğiz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum Sayın Yılmaz.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Karabük Milletvekili Osman Kahvecinin MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, sizin mantığınızla düşüneceksek
Şu kadar insanı öldürelim, şu kadarına da doğum
yaptıralım. gibi bir şey söylüyorsunuz siz.
Şimdi, Atatürk Orman Çiftliği
arazisinin tüm alanını, geniş alanını bilebiliyor
musunuz? Nereye kadar uzanıyor biliyor musunuz? Nereye kadar uzanıyor
Sayın Vekil? Bakın, bilmiyorsunuz. Bilmediğiniz için diyorsunuz
ki: Şu kadar ağaç diktik. Ağaç dikilen alan gerçekte hiç
ağaç olmayan alandı ama şimdi saray yapılan yerle hiç
alakası olmayan bir bölge. Siz de biliyorsunuz böyle olduğunu.
Bakın, yanlışlar...
OSMAN KAHVECİ (Karabük)
Ağaç burada olur, burada olur; ne fark eder ki?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Yanlış
OSMAN KAHVECİ (Karabük) Olur mu
canım, biz bunun ilmini yaptık yani.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Şimdi, Orada ağaç sonradan dikilmiş
OSMAN KAHVECİ (Karabük) Ha orada
olmuş ha orada olmuş ağaç, ne olacak?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
üçüncü
derece hâle getirilmiş. demeyin hiç olmazsa lütfen o bölgeler için. Orada
ağaçlar önceden dikilmişti,
siz de biliyorsunuz. Şimdi Doğru değil. demeyenler de doğru
söylemiyor.
Değerli arkadaşlar, orada,
Atatürk Orman Çiftliğinde çok büyük hatalar işlendi, daha önceki
tarihlerde de işlendi. Yani onların, o hataların işlenmesi
sizin aynı hatayı işlemeniz anlamına gelmez, aksine
bunları düzeltmeniz gerekirdi. Mesela traktör fabrikasına yer
verilmiş. Ne anlamı var? Başka yer mi yoktu Türkiyede,
orayı verdiler? Onlar da yanlıştı. Birtakım
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hangi traktör fabrikası var orada?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Koçun
traktör fabrikası var arkada.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kim verdi
ona?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Bakın, Siz Orman Çiftliğinin sınırlarını
bilmiyorsunuz demem. oradan işte. Bilmiyorsunuz. Şu anki traktör
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne olacak?
Çiftliği ne yapacaksınız? Ne yapalım çiftliği? Siz
söyleyin, biz yapalım. Ne yapalım?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Çıkarın, başka yere atın, başka yere
gönderebilirsiniz. Onun dışında, bakın, arkadaşlar,
Söğütözüne kadar bütün, bugünkü garın bulunduğu yer, Gençlik
Parkının bulunduğu yer, stadyumun bulunduğu yer; hepsi
orman arazisi yani Atatürk Orman Çiftliği buralar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ve
geçmiş dönemde Millî Komite diye bir komite kuruldu, Evrenden sonra,
80den sonra. Bunların yaptıkları hatalar var, hepsi var.
İlla bu hataları devam ettirmek zorunda mıydınız?
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum Sayın Halaçoğlu.
OSMAN KAHVECİ (Karabük)
Başkanım
BAŞKAN Lütfen
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, 25/11/2014 tarih ve 2311 sayıyla Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından,
Atatürk Orman Çiftliğinin birinci derece tarihî doğal sit
alanından üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesinin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Şimdi, lehte söz
isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum bu vesileyle.
Konu, önergede de yer
aldığı üzere, öncelikle bu tarihî alanın, doğal sit
alanının, birinci derece olan doğal ve tarihî sit
alanının 2011 yılında ani bir kararla üçüncü derece sit
alanına dönüştürülmesi; ondan sonra da yapılaşmanın
önünün açılarak üzerinde bir saray yapılması. Bu açıdan bu
konunun incelenmesi lazım, araştırılması lazım.
Bu alan sonuçta Ankaranın
doğal bir alanıydı, tarihî bir alanıydı, önemli bir alanıydı
kent olarak da. Bu alanın birdenbire şekil değiştirmesi, bu
konunun mutlaka araştırılması gerekir Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisinde belirtildiği üzere ama bunun haricinde de konunun bir
kere hukuki yönü var, bakın, çok önemli olan bir hukuki yönü var, bu
yönden de araştırılması gerekiyor. Tarihî bir yönü var
işin, tarihe bir saygımızın olması gerekir. Kültürel
yönü var, doğal bir alan, bu yönü var ve kentle ilgili, başkentle
ilgili, en önemli kentimizle ilgili bir yönü var, bu yönden de araştırılması
gerekir. Bütün bunlarla ilgili olarak, bir bütün olarak konuyu ele
almamız, araştırmamız gerekir. Onun için, konuyu bu
yönlerden de düşünmemiz lazım.
Şimdi, işin hukuki yönü
şu: Hukuk her şeyin üstündedir. Geçmişte de bazı
yanlışlar yapılmış olabilir, bu, mazeret değil.
Ben Plan ve Bütçe Komisyonundayım, biraz önce yukarıda bazı
konuları tartışıyoruz, efendim, mesela Kamu İhale
Kanunuyla ilgili olarak bir tane daha istisnai madde getirilmiş, deniyor
ki: TRTnin Anadolu Ajansından yapacağı alımlarla ilgili
olarak bir istisna daha getirelim. Zaten alım yapabiliyor. Niye istisna
getiriyoruz? Zaten bir yığın istisna var, bir tane daha
getirsek ne olur? Böyle bir hukuk mantığı olamaz. Burada da
Sayın Kahveci, dediniz ya: Geçmişte daha önce yapılmış.
Bunlar yanlış şeylerdir. Daha sonra 2011de
yapılmasının bir mantığı yok ki, bir
hukuksuzluğun üzerine başka hukuksuzlukların
yapılmasının bir mantığı, gerekçesi olamaz ki, o
gerekçe değil, doğru değil çünkü, geçmiştekiler de
doğru değildi, bu da doğru değil. Bunlar sonuç olarak
yanlış işlerdir, işin hukuki boyutuyla ilgili olarak da
bizim oturmamız, bu konu üzerinde çalışmamız lazım.
Ayrıca, konuyla ilgili ne kadar
dava var biliyor musunuz? 50ye yakın dava var, konuyla ilgili olarak aşağı yukarı bütün ilgili
kuruluşlar, meslek kuruluşları dava açmışlar, konu
davalık ve büyük bir hukuk garabeti ortaya çıkmış bütün bu
davalar sonucunda. Geçen, birkaç ay önce konuyla ilgili olarak
tartışırken Adalet Bakanı bizim Grup Başkan Vekilimiz
Sayın Gökle ilgili bir iddia üzerine burada özür dilemek zorunda
kalmıştı. Biliyorsunuz, mahkemenin konuyla ilgili verdiği
bir yürütmenin durdurulması kararı da var ayrıca.
Hukuk açısından da tam bir
rezalet durum söz konusu olmuş, eskiden beri. Yani sadece AKP dönemi
değil, geçmişten gelen bütün dönemleri ayrıca
araştırmak gerekir, bu yanlışlıkların neden
olduğunu, nasıl yapıldığını ortaya koymak
gerekir. Sadece bir dönemle ilgili olarak değil bütün dönemlerle ilgili
bunu yapmamız lazım. Başkentimizde bir 90 hektarlık alan
söz konusu oluyor, burası tarihî bir alan, kültürel bir alan, başkent
için bir nefes alma yeri, bu alanı biz koruyamıyoruz. Öyle veya
böyle, yıllardan beri bu noktaya kadar getiriyoruz. Bunun
araştırılması lazım, örnek olması lazım. Bir
daha buna benzer bir hadisenin Türkiyede tekerrür etmemesi lazım.
Nasıl biz bu yanlışları yapıyoruz? Nasıl böyle
bir sıkıntı söz konusu olabiliyor? Bunu hep beraber ortaya
koyabilmemiz lazım.
Biraz önce Değerli Yusuf Hocam
diyor ki: Orada traktör fabrikası yapıldı. Hakikaten
yapılmaması lazım, niçin yapılır? Bira
fabrikası dediniz, yapılmaması lazım. Bu alan çok daha
farklı olarak projelendirilip günümüze aktarılabilirdi, başkent
için çok daha farklı bir alan olabilirdi örnek bitkileriyle, bitki örtüsü
çok değerli. Bütün bunları yapabilirdik, niçin yapmadık?
Bunların araştırılması ve bize bir ders
çıkarılması lazım, yol gösterici olması lazım.
Bunun için
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Yeni yeri güzel Sayın Kuşoğlu, yeni yeri çok güzel yani.
Sarayın yani çok güzel oldu şu anda yeri.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
Sarayın güzel olduğu, o konu tartışılır.
Bakın, işin bir de o yönü
var. Biraz önce söyledim, devlet yönetimi boyutu da var işin. Bir devlet
durup dururken böyle bir karar almaz, durup dururken bir saray yapmaz.
Başbakanlık binası yapıyorum. diye ortaya çıkıp
daha sonra dünyanın parasını
Bakın büyük projeler, o tüp
geçit ya da üçüncü köprü gibi projeler kadar bedeli var bu sarayın ama ne
kadar olduğunu bilmiyoruz. Bakın, ben Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesiyim, sorduğum soruya Maliye Bakanının verdiği cevap 1
milyar 370 milyon liradır. oldu ama bunun haricinde ithalatla ilgili,
yurt dışından gelen lüks mallar, içindeki granit, mermerler,
içindeki mobilyalar, Bunların ilave maliyeti nedir? dediğimde Onu
biz bilmiyoruz, onlar ayrı kalemlerden alınmış. demek
zorunda kaldı. Yani, 1 milyar 370 milyonun çok üzerinde maliyeti olan bir
bina bu ve bunu Maliye Bakanlığı bilmiyor, işin böyle bir
garabeti var, devlet adabı yönü var, devlet idaresi yönü var.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa)
Türkiyenin ihtiyacını giderecek yüz yıl.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
Bir devlet durup dururken Ben Başbakanlığa bina
yapıyorum. diyecek -öyle bir ihtiyaç yok, öyle bir ihtiyacı bildiren
bir rapor yok- ondan sonra, bu bina daha sonra dönüşecek, Cumhurbaşkanlığına
verilecek.
Bugün gazetelerde haberler var,
Cumhurbaşkanlığında çalışan kişi
sayısı 2 bin 700 küsura çıkmış, 700 kişi ilave
olarak konmuş. Böyle bir ihtiyaç var mıydı? Yoktu, daha dün yoktu.
Eğer Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bu seçimleri kazanmayıp
da Sayın İhsanoğlu kazansaydı bu bina
Cumhurbaşkanlığına tahsis edilecek miydi ihtiyaç
vardır diye? Edilmeyecekti; siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum çünkü
böyle bir ihtiyaç yok.
Bakın, bir devlet idaresinde,
aklı başında, oturmuş devlet idaresinde, Türkiye gibi
binlerce yıllık devlet geleneği olan bir ülkede bir günde böyle
bir karar alınamaz. Bu çok yanlıştı. Devlet idaresi
açısından da orada yapılan saray bir garabettir. Hiçbirimiz
itiraz edemeyiz. Tutup Başbakanlık için yapıyorum. diyeceksin,
ihtiyaç yokken Yapıyorum. diyeceksin, sonra da
Cumhurbaşkanlığına tahsis edeceksin.
Cumhurbaşkanlığına da değil, kişiye tahsis
yapacaksın. Bu keyfî bir şeydir, böyle bir rezalet olamaz. Bunu
geçmişte
AHMET YENİ (Samsun) Muhtarlar
memnun, muhtarlar.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
Bakın, bizim geçmişte çok güzel örneklerimiz var, devlet yönetimiyle
ilgili çok güzel örneklerimiz var; Cumhuriyet Döneminde de var, geçmişte
de var.
Yavuz Sultan Selim
Edirneden yol almış ordusuyla birlikte, devlet erkânı da
kendisini uğurluyor. Dönüşte Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi bir
grup görüyor; elleri kolları bağlanmış, götürülüyor.
Nedir, ne oluyor? demiş Şeyhülislam Zembilli Efendi, sormuş.
Demişler ki: Bunlar ipek ticaretiyle ilgili padişahın
fermanını dinlemediler. Bunların hepsi -400ü de-
boğdurulacak, idam edilecek. Nasıl olur? Yani, sonuçta ipekle
ilgili bir emri dinlememiş. O tarihlerde de Türkiye tabii bir ipek
cenneti, Türkiye üzerinden, Türkiyeden ipek Batıya götürülüyor ve
dengeler sarsılıyor. Padişahın böyle bir yasak kararı
olmuş. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi hemen atını
sürmüş, geri çevirmiş, gitmiş Yavuz Sultan Selimi
yakalamış. At üstünde, inmeden demiş ki: Padişahım,
böyle böyle bir grup gördüm, 400 kişi. Böyle bir ferman vermişsiniz,
doğru mudur? Doğrudur. demiş. Bu yanlıştır,
uygun değildir. demiş. Mevlânanın dediğine göre benim
böyle bir yetkim vardır. Yok. O, normal zamanlar için değildir,
böyle bir zamanda böyle bir yetkiyi kullanamazsın. demiş, herkesin
ortasında, diğer devlet ricalinin de ortasında bunu
söylemiş. Buna benim ferman vermem, icazet vermem mümkün değildir,
yanlış iş yapıyorsunuz. Bu dünyada da, öbür dünyada da
vebal üzerinizedir. demiş ve atını sürmüş, geri
dönmüş. Daha sonra Yavuz Sultan Selim tabii, büyük padişah-
düşünmüş, bunun yanlış olduğuna karar vermiş ve o
idam fermanını geri almış o 400 kişiyle ilgili olarak.
Devlet yönetimi, hep beraber
yapılması gereken, bir geleneği olan, bir mantığı
olan, mantalitesi olan konudur. Böyle, bir günde verilen kararlarla devlet
yönetilmez, yönetilmemelidir. İşin devlet boyutunu gündeme getirdiğiniz
için bunu anlattım.
Bunun haricinde, Ankarayla ilgili
olarak da belirteyim. Ankara Türkiye Cumhuriyetinin başkenti. Bir güzel
alan ayrılmış, nefes alınabilen bir yerdi Ankara için,
Ankaralıların nefes alabildiği bir yerdi. Biz orayı, öyle
veya böyle bugün yok ettik. Bugün o tarafa bir de güvenlik gerekçesiyle kimse
giremiyor. Bir başkentin, bir doğal alandan, bir tarihî alandan
mahrum edilmesi çok çok büyük bir yanlışlıktı, bunu da
yaptık.
Kent açısından büyük bir
yanlışlıktı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
bunu da yaptık hep beraber.
Çok teşekkür ediyorum
dinlediğiniz için.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Yusuf
Başer, Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın Başer. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun, Atatürk Orman
Çiftliği arazisinin birinci derece tarihî doğal sit alanıyken
üçüncü derece sit alanı olarak dönüştürülmesine ilişkin olarak
vermiş olduğu Meclis araştırması önerisinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öneriyle
ilgili olarak benden önce söz alan, aynı zamanda Orman Genel
Müdürlüğü yapmış olan değerli milletvekilimiz detaylı
bilgiler verdi. Ben tekrara girmek istemiyorum ancak bir hususun özellikle
bilinmesini istiyorum, düşünün ki Atatürk Orman Çiftliği diyorsunuz
ama bira fabrikası var; Atatürk Orman Çiftliği diyorsunuz, çimento fabrikası
var; Atatürk Orman Çiftliği diyorsunuz, traktör fabrikası var.
Değerli arkadaşlar, kaldı ki
Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak yapılan yer saray
olmadan önce, bildiğim kadarıyla, Orman Genel Müdürlüğünün hizmet
binalarının olduğu bir mekândır, yine orası orman
bölge müdürlüklerinin hizmet verdiği bir bina yeridir, yine orası
orada çalışanların lojman olarak kullandıkları bir
alandır. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, şu an
oraya Cumhurbaşkanlığı Sarayı inşa
edilmiştir, orası ülkemizin bir prestij makamıdır,
dışarıdan gelen devlet yetkilileri de kısa süre içerisinde
bu kadar güzel alana böyle bir bina yapılmış olmasından
dolayı da gurur duymaktadırlar. Ben diyorum ki değerli
arkadaşlar, AK PARTİ kurulduğu andan itibaren Türkiyedeki tüm
sorunları çözme noktasında gayret göstermiştir, ülke
insanının maddi kalkınmasını gerçekleştirmek için
mücadele etmiştir, manevi yücelişinin de yollarını
açmıştır.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde
MHP Grubunun vermiş olduğu önergenin aleyhinde olduğumu
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) Yoklama
talep ediyoruz.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım; yoklama talebi
var, yerine getireceğim.
Sayın Altay, Sayın Hamzaçebi,
Sayın Toprak, Sayın Türmen, Sayın Akar, Sayın Aygün,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Çetin, Sayın Aldan, Sayın
Tamaylıgil, Sayın Kaplan, Sayın Köktürk, Sayın Gök,
Sayın Varlı, Sayın Günaydın, Sayın Günal, Sayın
Öztürk, Sayın Şimşek, Sayın Halaçoğlu, Sayın
Halaman.
Evet, üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
17.17
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
17.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, pamuk sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/963) ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
16/3/2015
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 16/03/2015
Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
Sinop
CHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (pamuk sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan) 10/963 esas numaralı Meclis
Araştırma Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun 16/3/2015
Pazartesi günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen, Hasan Akgöl, Hatay Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akgöl.
HASAN AKGÖL (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
üzerinde parti grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Konumuz, pamuk, Amik
Ovasının, Harranın, Çukurovanın incisi olan, büyük
istihdam alanı sağlayan pamuğun sorunlarının
görüşülmesi. Ama ben konuşmama başlamadan da şundan net
eminim; Tayyip Erdoğanın grubunun, burada yapacağım
konuşmanın ne olduğunu bilmeden, ne yapacağını
bilmeden mevcut sandalyeler ret oyu verecektir
RECEP ÖZEL (Isparta) Ayıp
ediyorsun!
HASAN AKGÖL (Devamla)
çünkü pamuk
sorun değil, çünkü pamuğun bir problemi yok, çünkü pamukçunun bir
problemi yok, çünkü pamukçu rahat, çünkü çiftçi rahat.
Bundan adım gibi eminim, talimat
gelmiştir, Cumhuriyet Halk Partisinin pamuk üzerinde vereceği grup
önerisine ret vereceksiniz. Bu, kesin. Bir tanesi de çıkar, okey verirse,
kabul oyu verirse, ben o arkadaşımızın alnından
öperim.
Burada, şunu söylüyorum,
ürettiğimiz pamuk, ihtiyacımız olan pamuğun ancak yüzde
30u kadardır. Peki, ne oldu da pamuk bu kadar düştü? Daha önceleri
ürettiğimiz pamuk, ihtiyacımızı karşılarken, ne
oldu bu kadar düştü de pamuk ithalcisi konumuna düştük? Bunu
sorgulamak gerekir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hatayda ön
seçim var herhâlde!
HASAN AKGÖL (Devamla) Hatayda merkez
yoklama, rahat ol! Rahat ol!
Ne oldu da bu hâle düştü,
ithalatçı konumuna düştü, bunun sorumlusu çiftçi mi? Bunun sorumlusu
pamuğu eken mi? Köylerdeki pamuk üreticilerinin sayısına bir
bakar mısınız. 76 milyon nüfusumuzun azalması mı oldu?
Yirmi iki yıl önceki, yirmi yıl önceki pamukçuyla şu andaki
pamukçu arasında ne fark var? Tüm bunları göz önünde bulundurursak
pamuk üreticisinin sorunlarının araştırılması
gerektiğine inanıyorum.
Biz bunu 2011 seçim projemizde
belirtmiştik, dedik ki: Çiftçinin girdi maliyetlerinin düşürülmesi
gerekti. Neydi bunlar? Mazot, gübre, ilaçtaki KDVnin yüzde 1e indirilmesi
gerekirdi. Ancak, çiftçi, girdilerinin düşürülmesi durumunda dış
piyasayla rekabet eder hâle gelir demiştik ama dinleyen kim? Pamuk üreticisi
veya diğer çiftçiler umurunda mı iktidarın? Hiç umurunda
değil. Zaten çiftçiliği bırakmak için var güçleriyle ellerinden
geleni yapmaktadırlar.
Diğer ürünlerde çok mu
farklı? Zeytinde, üzümde, tütünde çok mu farklı? Hepsinde aynı,
değişen bir şey yok. Şimdi buradan çıkar iktidara ait
bir arkadaşım, der ki: Olur mu arkadaşlar? Bizim
verdiğimiz destekleme şuradan şu rakama çıktı.
Geçmişte şu kadar TL veriyorduk, bugün bu kadar TLye
çıktı. Ya, destekleme isteyen yok sizden arkadaşlar, destekleme
isteyen yok. Alın desteklemeyi, kafanıza çalın. Siz yeter ki
ürüne değer verin. O verdiğiniz desteklemeyi de zamanında
ödemiyorsunuz. Buğday, mısır, hububat, pamuk
Mart
ayının sonuna yaklaşıyoruz, tek kuruş ödeme yok.
Bunlar 2014 yılının ürünleri. Hâlen bunların desteklemesi
ödenmedi çiftçiye. Ondan sonra Biz, çiftçinin yanındayız.
diyorsunuz.
Hatayda bir sel oldu.
Yaklaşık 100 bin dekar alan sular altında kaldı. Ha,
Hatayın kaderi mi bu? Bu, kaçıncı sel? Daha önce, 2011de biz
şunu söylemiştik, 2012deki selden sonra: ÇKS belgelerine bakmadan
bunların tespitini yapın, çiftçinin zararını ödeyin.
Nerede? Yok. 3-5 tane çiftçiye ödendi, o kadar. Peki, bu sene ne oldu? Bu sene
aynı sel oldu. Nerede? Yok ortada. Bu sene tespite bile giden
Allahın kulu yok. Bu sene kaç hektar altında su kalmış, ne
yapmış, bakan bile yok. Umurunda değil ki çiftçi ne
yapmış. Peki, bu çiftçinin ektiği ürünün ne hâlde olduğu,
onun zararının karşılanması gündeminizde değil
mi?
Ben verdim, bir soru önergesiyle
sordum, dedim ki: Bu 100 bin hektarlık alanda ürünü batan çiftçiye ne
yapacaksınız? Zararını karşılayacak
mısınız, yardımcı olacak mısınız? Peki,
bu çiftçinin batan ürününün yerine yeni ekmesi gereken ürün için bir
yardımda bulunmayı düşünüyor musunuz? Cevap yok çünkü bu
Hükûmet, çiftçiden vazgeçmiş durumda. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi,
elde avuçta kalan üç beş toprağı ilaçlamak için traktörün
girmediği bölgeyi bari uçakla ilaçlamaya izin verin, o da yok; kalan mal
da ölsün. Dolayısıyla, böyle bir Hükûmetle, böyle çiftçinin
yanında olan bir Hükûmetle çalışıyoruz; vay milletin
hâline.
Değerli milletvekilleri, sizi
biraz geçmişe götürmek istiyorum. Şu anki Cumhurbaşkanı
-geçmişteki Başbakan- yirmi iki yıl önce Bursada
yaptığı bir konuşmada diyor ki: Simit 1,5 -o zamanki parayla
1.500 lira, çay 1.000 lira; etti mi 2.500? 5 kişilik bir ailenin günlük
masrafı 37.500. Otuz günle çarparsak, 1 milyon 125 bin. Bunu Tayyip
Erdoğan söylüyor, ben söylemiyorum. Asgari ücret 910 bin lira. Tayyip
Erdoğanın ağzıyla konuşuyorum. Nerede bunun
elektriği, nerede bunun suyu, nerede bunun doğal gazı, nerede
bunun kitabı, nerede bunun kıyafeti? Bunları söyleyen, ben
değilim. Diyor ki: Ey zalim Hükûmet, siz bu vatandaşın
neresindesiniz?
Sene 2015. Simit 1,5 lira, çay 1 lira.
5 kişilik bir ailenin günlük masrafı 12,5 lira, aylık
masrafı 1.125 lira. Asgari ücret ne kadar? 950 lira. Ne fark var? Sadece
atılmış 6 sıfır farkı var.
Ben de soruyorum buradan, ey Hükûmet,
ey zalim Hükûmet, dün böyle söylüyordun, bugün de ben söylüyorum sana:
Neredesin? Bu adamın elektriği yok mu, suyu yok mu, telefonu yok mu,
kıyafeti yok mu? Hükûmet neredesin? Tayyip Erdoğanın yirmi iki
yıl önce söylediğini bugün kendisine iade ediyorum. Artı, arada
bir fark var, yirmi iki yıl önce bu dediği kıstaslara uyan nüfus
sayısı toplam nüfusun kaçta kaçıydı? Yüzde 20 ila yüzde
25i arasıydı. Bugün kaçta kaçı? Sizin, Çalışma
Bakanı Faruk Çelikin ağzından çıkan kelimeyle: Yüzde 80i.
Bakın, o zaman yüzde 20yken bugün yüzde 80i, Tayyip Erdoğanın
yirmi iki yıl önce söylediği terimin bugüne
uyarlanmışına bire bir uymaktadır. Ben de buradan Hükûmete
diyorum: Ey zalim, ey zalim Hükûmet; yeter, vatandaşın yanında
olun; yeter, sizi buraya getiren insanların yanında olun. Ama Tayyip
Erdoğanın buradaki sandalyeleri bunu düşünecek kapasitede
değil, bunu göremez. (CHP sıralarından alkışlar)
Grubu da demiyorum, ben grup olarak görmüyorum burayı. Grup olsalar
kendi özgür iradelerini, özgür ifadelerini bire bir ederler.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen de
iskemlesin, iskemle!
HASAN AKGÖL (Devamla) Aranızda
çiftçi yok mu, pamukçu yok mu, esnaf yok mu? Hangi vicdanla buradan gidip,
seçmeninize çıkıp hesap vereceksiniz?
RECEP ÖZEL (Isparta) Göreceğiz,
göreceğiz.
HASAN AKGÖL (Devamla) Ama sizin
verecek hesabınız yok. Siz insanların cebindeki 5 lirayı
alıp verdiğiniz 1 lirayla gönüllerini görmeye çalışan bir
Hükûmetsiniz. Ama bu vatandaş, size zamanı gelince bire bir dersini
verecek.
Şimdi soruyorum buradan, buradan
Tayyip Erdoğanın sandalyelerini işgal eden
arkadaşlarıma soruyorum
RECEP ÖZEL (Isparta) İşgal
mişgal, ne demek ya! Ya, biz size muhalefetin işgalcileri desek
Terbiyeli ol, terbiyeli!
HASAN AKGÖL (Devamla) Burada pamukla
ilgili sorunların araştırılmasına, gündeme
getirilmesine, çiftçinin sorunlarının masaya
yatırılmasına var mısınız, yok musunuz?
Kesinlikle Yokuz. diyeceksiniz, Varız. deme şansınız
yok. Bir taneniz de çıksın, Pamuk sorunlarının burada
araştırılmasına varım. desin, kendisini göstersin.
Burada bana rakamlarla desteklemelerin şuradan şuraya geldiğini,
şu kadar ödendiğini anlatamazsınız. Sizin
desteklemelerinize bu çiftçinin ihtiyacı yok, sizin vereceğiniz
desteklemelere ihtiyacı yok. Siz, dışarıdan ithal edilen
pamuğa vergi koyun, gümrük koyun, iç piyasadaki pamuk bitsin, ondan sonra
ithalatı serbest bırakın diyorum ben.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sen
kimin sandalyesisin?
RECEP ÖZEL (Isparta) Kaç defa geldin
sen buraya? Genel Kurulda hiç görmüyorduk seni, seçim de yaklaştı ya
herhâlde, geldin.
HASAN AKGÖL (Devamla) -
Dolayısıyla, ben grup önerime kabul oyu yönünde oy verilmesini talep
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sen
kimin sandalyesisin?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Hayırdır, hiç gelmedin buraya ya?
HASAN AKGÖL (Devamla) Ben hep
buradayım.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Sayın Başkanım
RECEP ÖZEL (Isparta) Yok, hiç
gelmedin.
HASAN AKGÖL (Devamla) Demek ki benim
seçmenimin karşısına çıkacak yüzüm var. Sizden de aynı
yüzü bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sen
kimin sandalyesisin?
HASAN AKGÖL (Hatay) Ben kendimin
sandalyesiyim.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Satır.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Sayın konuşmacı, AK PARTİ Grubunu grup
olarak görmüyorum, Tayyip Erdoğanın
işgal ettiğiniz sandalyeleri gibi bir cümle kullandı.
HASAN AKGÖL (Hatay) Evet, çok
doğru.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) - Zabıtlara geçmesi adına söylüyorum: Halkın
oylarıyla seçilen biz milletvekillerine, beraber mesai
yaptığı milletvekillerine kullandığı bu kelimelerden
dolayı kendisini şiddetle kınıyorum. İlk seçimde,
kimin milletvekili olduğu, kimin oylarıyla nereden nereye
geldiğini göreceğiz. Bir sonraki dönemde burada olursa kendisine de
bunu göstereceğiz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Öneri aleyhinde söz isteyen Mülkiye
Birtane, Kars Milletvekili.
Buyurun Sayın Birtane. (HDP
sıralarından alkışlar)
MÜLKİYE BİRTANE (Kars)
Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; CHP Grubunun önerisinin aleyhinde söz aldım ama lehinde
konuşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, ilk yıllarında bir
tarım ve hayvancılık ülkesiyken günümüzde tarımdan
uzaklaşmış, kentleşme sürecinin sancılarını
atlatamamış bir ülkeye dönüşmüştür. 2015 rakamlarına
baktığımızda, ocak ayında yüzde 8,99 artan tarım
üretici fiyatları, şubat ayında 0,72 ile düşüşe
geçmiştir. Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi geçen yıla göre
yüzde 13,53 oranında artmıştır. On iki aylık
ortalamalara göre gerçekleşen artış yüzde 11,22dir.
Türkiye Ziraat
Odaları Birliği verilerini incelediğimizde, tarımda
istihdamda düşüş gerçekleşmektedir. Kasım ayında
tarımda çalışan kişi sayısı 5 milyon 180 bin
kişi iken aralık ayında 5 milyon 10 bin kişi olarak
kaydedilmiştir. Bu da bize göstermektedir ki tarımda çalışan
170 bin kişi, 3 milyon 145 bin kişilik işsiz ordusuna
katılmıştır.
Halkların
Demokratik Partisi olarak yıllardır tarım alanlarının
yok edilmesine karşı mücadele etmekteyiz. Ancak, mevcut
iktidarın tahrip politikaları tarım sektörünü çok ciddi bir
şekilde etkilemektedir.
Ülkeye
baktığımızda, bir tarım ülkesi olarak
ihracatını karşılayamaz bir noktaya getirmişiz. 2015
Şubat ayı rakamlarına göre yıllık tekstil ve ham
maddeleri ithalatı 9,71 milyar dolar iken ihracat 8,53 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir.
Rakamlara
bakıldığında, üretimin tüketimi
karşılamadığı ve Türkiyenin tekstil ve ham
maddelerinden kaynaklı sahip olduğu açığın 1,18 milyar
dolar olduğu görülmektedir. Cari açık gibi bir sorunla başa
çıkmaya çalışan ekonomik sistem, tarım alanında
çalışan üreticilerin sorunlarının çözülmesi durumunda 8,5
milyar doların ülkede kalmasını sağlayabilir. Bunun için
başta pamuk üreticileri başta olmak üzere tarımsal üretim yapan
üreticiler korunmalı ve desteklenmelidir.
Türkiyeli çiftçiler, üretim yapabilmek
için ABDli çiftçilere göre yüzde 17 daha fazla maliyete
katlanmaktadırlar. Aynı zamanda, pamuğun dünyada en yüksek
maliyetle üretildiği ülke yine Türkiyedir. ABDde çiftçilere dekar
başına 0,38 sent doğrudan destekleme primi verilmektedir. Öte
yandan, ABDde düşük faizli ürün rehin kredileri, uzun vadeli ihracat
kredileri ve gelir koruma ödemeleri gibi çeşitli finansal araçlarla
çiftçiler desteklenmektedir. Türkiyede ise doğrudan destekleme primi 55
kuruştur. Mevcut durumda 80 kuruş olarak tartışılan
doğrudan destekleme primi, dolardaki artış da göz önünde
bulundurularak 1 TLnin üzerine çıkarılmalıdır.
Yine, Manisa Ticaret
Borsasının raporuna göre, çok önemli
karşılaştırmaları da paylaşmak istiyorum: 2000
yılından 2013 yılının sonuna kadar pamuk ithalatı
için yurt dışına ödediğimiz döviz tutarı 15 milyar
dolardır. Bu dönemde sadece Amerikaya ödenen döviz miktarı 8 milyar
dolar olarak belirtiliyor. Ayrıca, Yunanistanın ürettiği
pamuğun yüzde 40ını da biz ithal etmekteyiz. Bu kısa
verilerden de anlaşılacağı üzere, pamuk üretimiyle ilgili
neden sıkıntı yaşadığımız açıkça
görülmektedir.
Değerli arkadaşlar, Urfa,
Aydın, Diyarbakır, Hatay, Adana, İzmir illeri başta olmak
üzere 20nin üzerinde ilde pamuk üretimi temel ekonomik faaliyet
alanlarındandır. Türkiye, bu illerin sahip olduğu
avantajları elinde bulundurmakla birlikte bu avantajları üretime
dönüştürmemekte, Yunanistan, ABD, Brezilya gibi Latin Amerika ülkeleri,
Orta Asya ülkeleri, Hindistan gibi ülkelerden kütlü pamuk ithal etmektedir.
İç savaştan önce, Suriye de Türkiyeye pamuk ihraç eden ülkelerden
bir tanesiydi. İstatistikler de incelendiğinde, tekstil sektörünün
ham maddesi olan pamuğun bu derece ihmal edilmiş olmasını
anlamak mümkün değildir. Böyle bir tahribatı
gerçekleştirdiği için AKP, üreticiye hesap vermelidir.
Pamuk üretiminin lokomotifi konumunda
olan illere baktığımızda, kentleşmenin de yoğun
yaşandığı iller olduğu görülmektedir. Yaşanan bu
sosyal değişim, insanların üretimden koparıldığının
da bir göstergesidir diyorum.
Kendi bölgem olan Karsın da
Hükûmetin bu olumsuz politikalarından nasibini
aldığını defalarca dile getirdim, bir kez daha
anımsatmak istiyorum: Mazot, gübre ve tohum ücretlerinin yüzde 100
zamlanması nedeniyle ilde tarım ve hayvancılık
yapılamamaktadır. Çiftçilikle uğraşan ailelerin çoğu
ekim yapamamaktadır. Hayvancılık yapanların da
sayısı yüzde 50 oranında azalmıştır. Bölgenin ve
Kars halkının tek geçim
kaynağı olan bu iki alanın desteklenmesi gerektiğini bir
kez daha vurgulamak istiyorum.
Bir noktayı daha sizlerle
paylaşmak istiyorum. 1952 yılında, sadece Karsın
değil, tüm bölgenin tarım ve hayvancılığına
katkıda bulunan Kars Et ve Balık Kurumunun kapatılmasıyla bir
istihdam alanı daha ortadan kaldırılmıştır.
Yeniden faaliyete geçmemesi için de âdeta zemin hazırlanmış,
çevresindeki arsalara yüksek binalar yapılmıştır. Tekrar bu
işletmenin açılması, Kars halkına yapılacak en büyük
iyilik olacaktır.
Değerli milletvekilleri, çiftçinin
almış olduğu gübre, mazot ve tohum fiyatlarının yüksek
olması nedeniyle gübreyi ve tohumu yetirebilmek için çaba harcayan
çiftçiler doğallığın da, üretimin de düşmesine neden
olmaktadırlar. Bakınız, 2002 ve 2014 verilerini
karşılaştıracak olursak, Karsta buğday üretimi
2002de 139.026 ton, 2014te büyük bir düşüşle, 84.039 tona
gerilemiştir. Yine, arpa üretimi 2002de 112.156 ton iken 2014te 85.995
tona gerilemiştir. Şimdi soruyorum: Tarım ve
hayvancılık politikalarıyla övünen AKP Hükûmeti, 2002de aldığı
iktidarındaki üretimle 2014e gelindiğinde sınıfta
kalmış mıdır, kalmamış mıdır diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, öneri lehinde söz isteyen
Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Pamuğu uzun süreden beri
konuşuyoruz ama ne yazık ki pamukla ilgili, şu ana kadar
atılan hiçbir olumlu adım gerçekleşmedi. Defalarca burada
kürsüye çıktım ve pamuk çiftçisinin, pamuk üreticisinin ne kadar
büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu, pamuk üreticisini
desteklememiz, pamuk ekim alanlarını genişletmemiz ve pamuk
üretimini çoğaltmamız gerektiğini ısrarla vurgulamama
rağmen, şu ana kadar hiçbir şey yapılmadı. Hep
diyorsunuz ya buraya çıkınca: Ya, eleştiriyorsunuz,
eleştiriyorsunuz, çözüm? Çözümü de söylüyoruz kardeşim, bu
kulağınızdan giriyor, öbür kulağınızdan
çıkıyor. Çözüm noktasında fon dedik, fon koymadınız,
Primi artırın. dedik, primi artırmadınız yani
şu ana kadar yapılması gereken hiçbir şeyi
yapmadınız.
Bakın, bugünlerde Çukurovada eğer havalar
normale binerse -yağmur yağdı- birkaç gün içerisinde ekim
başlar. Dolayısıyla, çiftçi pamuk mu ekecek, mısır
mı ekecek, bunun kararını verememiş durumda. Niye? Çünkü
pamuğun primini bekliyor. Siz pamuğun primini, pamuk Çukurovadaki
veya diğer alanlardaki ekim alanları ekildikten sonra belirledikten
sonra hiçbir anlam ifade etmiyor. Şimdiden primi belirlemeniz lazım
ki çiftçi ona göre kararını versin, pamuk mu ekecek, mısır
mı ekecek. Biz defalarca dedik ki: Türk çiftçisine dünya
standartlarında katkıda bulunun, faydalı işler yapın,
Türk çiftçisini rekabete zorlayın. Ama hiçbirisini yapmıyorsunuz.
Sayın Ekonomi Bakanı da burada, Adanaya
geldiğinde ziraat odası başkanlarıyla, çiftçilerle
yapılan toplantıda orada işte çiftçiler 1 TL yani eski parayla 1
milyon lira prim desteği istiyorlar, Sayın Bakan da diyor ki:
Hükûmetin teklifi 550 bin lira geçen yıl yani eski rakamla, şimdi
yeni rakamla 55 kuruş. Gelin, bunun ortasını bulalım, 75
kuruş yapalım yani eski rakamla 750 bin lira. Fakat şu ana
kadar daha hiçbir şey yok ortada, hiçbir belirleme yok. Ya, arkadaş,
Allah aşkına, bir an önce şu fiyatları belirleyin, prim
desteklerini belirleyin de çiftçi de bir karar versin ne ekeceğine.
Bakın, pamuk hakikaten endüstriyel bir bitki.
Ülkemizde tekstil sanayisiyle övünüyoruz. Dünyada tekstil sanayisi rekabet
içerisinde. Siz kendi ham maddenizi başka ülkelere teslim ederseniz
nasıl rekabet edeceksiniz diğer ülkelerle? Bunun hiç
hesabını yapan yok. Yani, Türkiye pamuk üretebilecek bir iklime
sahip, pamuk üretebilecek çiftçimiz var, bilgi birikimi var. Çukurova eskiden
Türkiyeye yetebilecek kadar pamuk üretirken şu anda Türkiye'nin
ihtiyacının ancak yüzde 10unu karşılamış;
Çukurova, bakın, ancak yüzde 10unu karşılamış. Niye?
Çünkü çiftçi para kazanamıyor ki pamuktan, onun için de ekmekten vazgeçiyor,
gün geçtikçe mısıra yükleniyor, başka bitkilere yükleniyor,
dolayısıyla da toprak her geçen gün çoraklaşmaya
başlıyor.
Ben burada defalarca söyledim.
Bakın, topraktan alın teriyle ekmek kazanan bir çiftçi
arkadaşınızım, toprağın nasıl
ekildiğini, dikildiğini bilirim; toprağın nasıl
çoraklaştığını, nasıl kötüye gittiğini çok
iyi bilirim. Mısır üç sene, beş sene üst üste ekildiği
zaman toprağı çoraklaştırıyor, artık o
toprağı kurtarma şansınız yok ama pamuk ektiğiniz
zaman toprak gençleşir, istediğiniz ürünü birkaç sene üst üste
ekebilirsiniz. Şimdi, bakıyoruz, çiftçiyi mısır ekmeye
zorluyorsunuz. Türkiyenin mısır ihtiyacı 6 milyon ton,
bilemediniz 7 milyon ton. Bir de gidiyor, Romanyada, Ukraynada, efendim,
dünyanın değişik ülkelerinde mısır anlaşması
yapıyorlar; 1,5 milyon, 2 milyon ton da ithal mısır getiriyorlar
Türkiyeye, oldu mu 9 milyon ton, 10 milyon ton. Şimdi, Türkiyenin
ihtiyacı 5-6 milyon tonken bu fazlalıkta çiftçi nasıl para
kazanacak? Dolayısıyla, mısır da para etmeyecek. O da
sanayide değerlenmeyince, yeterli değeri bulamayınca çiftçi
mısırdan da zarar edecek ama bir miktar pamuk, bir miktar
mısır ekilirse hem pamuk ihtiyacımız
karşılanmış olacak hem mısır
ihtiyacımız karşılanmış olacak.
Dolayısıyla, fazlalık olmadığı için de çiftçi
para kazanmış olacak. Biz bunların hesabını yaparken
ne yazık ki Hükûmetten şu ana kadar bununla ilgili hiçbir
kıpırtı yok. Yahu, gelin, pamuğun prim desteğini
artıralım bari. Bir önceki yıl, bakın, 2013te pamuğu
eski parayla 1 milyon 800 bin liraya satan çiftçi, geçen yıl eski parayla
1 milyon 200 bin liraya yani 2015 yılına girerken 1 milyon 200 bin
liraya sattı. Hani, hep övünüyor ya Hükûmetiniz Nereden nereye. diye.
Bakın, ben size bir örnek vereyim: 2002de 1 kilo pamukla 3 kilo gübre
alan çiftçi şu anda ne yazık ki 1 kilo pamukla 1 kilo gübre dahi
alamıyor arkadaşlar. İşte nereden nereye getirdiğiniz
belli, çiftçinin durumunu nereden nereye getirdiğiniz belli. Mazot
derseniz, hakeza. O zamanki rakamlarla 1 kilo pamukla 1 litre mazot alabilen
çiftçi şu anda ne yazık ki 3 kilo pamukla ancak 1 litre mazot
alabiliyor. İşte çiftçiyi getirdiğiniz durum burası.
Arkadaşlar, bakın, tekrar
söylüyorum: Eğer Türk sanayisini -efendim, bu kumaş sanayisini, iplik
sanayisini- geliştirmek istiyorsak pamukçuluğu geliştirmemiz
lazım. Pamuk aynı zamanda istihdam sağlayan bir ürün, yani bugün
Türkiyede en fazla istihdam sağlayan ürünlerden bir tanesidir pamuk. Kazması vardır, toplaması
vardır, efendim, ilaçlaması vardır, bunların hepsi
işçilik gerektiren şeylerdir. Ama pamukçuluk bittiği için ne
yazık ki Çukurovada şu anda mısıra veya değişik
ürünlere yükleniliyor, onlardan da artık çiftçi para kazanamaz hâle geldi.
Dolayısıyla, çiftçinin durumu gün geçtikçe sıkıntıya
giriyor.
Bakın, biz dünyaya uçak
satamıyoruz, gemi satamıyoruz, efendim, ne bileyim, otomobil
satamıyoruz -yani satıyoruz da ara madde olarak satıyoruz-
dolayısıyla, ağır sanayisi gelişmemiş bir
ülkeyiz. Biz dışarıya ne satacağız? Narenciye
satacağız, domates satacağız, biber satacağız,
patlıcan satacağız, pamuk satacağız, buğday
satacağız. Ama ne yazık ki, bakın, ne yazık ki,
topraklarımız buna müsaitken, insanlarımız buna müsaitken,
ekmeyi, dikmeyi, biçmeyi biliyorken, biz dışarıdan buğday
ithal ediyoruz, biz dışarıdan pamuk ithal ediyoruz. Şu anda
dünyanın en büyük pamuk ithal eden ülkelerinden bir tanesiyiz. Niye biz
yapmıyoruz kardeşim bunu ya? Hadi, uçak satıyor olsak
anlayacağım, füze satıyor olsak anlayacağım, nükleer
başlık yapıp satıyor olsak anlayacağım da, yani
biz pamuk dahi satamıyoruz, dışarıdan ha bire pamuk
alıyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Biz onları
da yapacağız.
MUHARREM VARLI (Devamla) Sana
kalırsa çok şey yaparsın Recep sen
Neyse, beni konuşturma
buradan şimdi, dur. Sen anlamazsın bu işlerden.
Şimdi, bakın, primlerle
ilgili yükseltme kararı alınmadığı gibi bir önceki
yılın prim desteklemesi de ödenmedi. Bakın, pamuk ekim
zamanı geldi, mısır ekim zamanı geldi, çiftçi tohumunu
alacak, efendim, mazotunu alacak, gübresini alacak ama desteklemelerden daha
şu ana kadar hiçbir haber yok.
Arkadaşlar, bakın, bu çiftçi
üvey evlat değil. Çiftçiyle ilgili bir şey istediğimiz zaman,
Maliye Bakanlığı veya Ekonomi Bakanlığı veya
hazine diyor ki: Ek yük getiriyor. Ya bu ülkede sadece bu çiftçi mi ek yük
kardeşim! Yani 1.100 odalı saray ek yük değil, efendim, bilmem,
ayakkabı kutularında saklanan dolarlar ek yük değil, efendim,
onlara ödenen faizler ek yük değil ama çiftçiye istediğimiz zaman Ek
yük getiriyor. Ya, bırakın da biraz da çiftçi ek yük getirsin ya!
Alnının teriyle bu ülkede üreten insanlar çiftçiler,
bırakın da biraz bunlar ek yük getirsin. Ama her defasında
bunları söylüyorsunuz ve geçiştiriyorsunuz.
Şimdi, arkadaşlar, yine gübre
fiyatları ekim zamanı başladı mı birdenbire 300 lira,
400 lira artış gösteriyor. Ya, eğer gübre 800 liradan
kurtarıyorsa üreticiyi niye kardeşim mısır ekimi
başladığı zaman 1 milyon 200 bin liraya çıkıyor
bu gübre? Niye bunun tedbirini almaz bu Hükûmet? Niye serbest piyasada veya
kendisi sübvanse ederek veya gübre fabrikalarını yeniden
canlandırarak bunun önlemini almaz? Yani dün, daha bir ay önce 3-15
gübre dediğimiz taban gübresi veya 20-20 dediğimiz taban gübresi
850 liraydı, şu anda 1 milyon 250 lira. Arada 400 lira fark var. Bu
kimin cebinden çıkıyor? Türk çiftçisinin cebinden çıkıyor.
Yani her defasında burada söylüyorum tedbir alın diye, öneri
getiriyorum şu şekilde yaparsanız önlersiniz diye ama bu
kulağınızdan giriyor, bu kulağınızdan
çıkıyor. Niye? Tuzunuz kuru kardeşim, tuzunuz kuru. Sizin
çiftçiyle ilgili bir probleminiz yok, bir hesabınız kitabınız
yok. Siz para kazanma yöntemini öğrenmişsiniz, dolayısıyla
da Çiftçi ne hâli varsa görsün. Ölmüş mü kalmış mı,
batmış mı, çoluğunun çocuğunun rızkını
çıkartabiliyor mu, böyle bir hesabınız yok. Ancak oradan, hatta
söylediklerinizi de, böyle sanki çiftçiyle dalga geçer gibi Onu da
yapacağız, bunu da yapacağız. gibi, aklınız
ermeden de bu tip şeyleri de söylüyorsunuz yani. Yakışık
almıyor arkadaşlar, yakışık almıyor. Çiftçi,
sofranıza en lezzetli yiyecekleri getiren insanlar, onları üreten
insanlar. Bu çiftçiyi korumak da bizim görevimiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri aleyhinde söz isteyen Mehmet
Şükrü Erdinç, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdinç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu grup
önerisi aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi, ekranları başında bizleri
izleyen değerli vatandaşlarımızı, çiftçilerimizi,
pamuk üreticilerimizi, pamuk üretiminde çalışan bütün
işçilerimizi gönülden saygıyla
selamlıyorum.
AK PARTİ olarak, güçlü bir ülke
olma yolunda, değişime ve dönüşüme öncülük eden bir parti olma
vizyonumuzla hareket ediyoruz. Bu vizyon çerçevesinde, iktidara geldiğimiz
3 Kasım 2002den bu yana geçen yaklaşık on üç yıllık
süre zarfında milletimize her alanda hizmet etmeye
çalıştık. Hamdolsun, geride bıraktığımız
bu süre zarfında milletimize gerçekten çok önemli hizmetler yaptık ve
milletimize karşı mahcup da olmadık. Bu sürede vermiş
olduğumuz sözlerin hepsini yerine getirmeye çalıştık ve
getirmeye de devam edeceğiz. Verdiğimiz her sözün bugüne kadar hayata
geçtiğini milletimiz bütün seçimlerde gösterdi.
Gerçekten on üç yıllık süre
zarfında birçok alanda -eğitim alanında- birçok
kronikleşmiş sorunu çözerek bunları hayata geçirdik.
Sağlıkta değişim ve dönüşümle
vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm ürettik ve bu
çerçevede de bu alanda dünyada örnek alınan bir ülke hâline geldik. Adalet
alanında yaptığımız, ulaşım alanında
yaptığımız, emniyet, sosyal devletle ilgili
yaptığımız çalışmalar ve yatırımlarla
vatandaşlarımıza hizmet etmeyi her zaman bir borç olarak gördük
ve bunu da yerine getirdik, çözüm ürettik.
Tabii, bu çerçevede
baktığınızda tarım alanında
yaptığımız çalışmalar da gerçekten önemlidir.
Ülkemiz tarımı, hayata geçirilen reformlarla Türkiyenin
değişim ve dönüşümünü en hızlı yaşayan ve
yaşatan sektörlerin başında olmuştur. Tabii, bu sektörün
önemli ürünlerinden birisi de pamuktur. Bizden önce çıkan
arkadaşlarımız pamukla ilgili birçok değerlendirme
yaptılar, çeşitli şeyler söylediler. Burada pamukla ilgili
birçok veri var, bunları paylaşabiliriz ama bu kürsüde bu verileri
paylaşmanın çok da makul olduğunu düşünmüyorum. Zira
yaklaşık dört yıldır görev yaptığım bu süre
zarfında bu kürsüden çeşitli zamanlarda bu veriler
paylaşıldı ama her seferinde de benzer konularda araştırma
önergeleri, grup önerileri Meclis gündemi içerisine alınmaya
çalışıldı.
Tabii, pamuk, sadece Türkiye'de
değil dünyada da önemli ürünlerden biri; başta tekstil sektörü olmak
üzere, kimya, yem sanayisi ve diğer alanlarda da çok önemli bir ham
maddedir. Bu ham maddeyi sadece üretim açısından veya hasat ürünü
olarak değerlendirmenin de yeterli bir değerlendirme
olmadığını düşünüyorum. Zira, bu çerçevede
baktığımızda, 1970li yıllarda Türkiye pamuk ürününü
bir ham madde olarak ihraç eden bir ülkeydi. Ama bu pamuğu ham madde
olarak kullanıp ham madde çerçevesinde üretilen ürün olarak
ihraçlarına baktığımızda böyle bir kalemin
olmadığını görüyoruz. Ama bugün tekstil sektörünün
gelmiş olduğu aşama pamuk sektörünün de ne kadar iyi bir konumda
olduğunu, vatandaşlarımızın bu çerçevede
yapmış olduğu çalışmaların da nasıl uygun
görüldüğünü hepimiz görmekteyiz.
Tabii, burada bizden önceki
konuşmacılara baktığımızda, özellikle grup
önerisi veren arkadaşımız grup önerisine destek isterken
çeşitli değerlendirmeler yaptı ama ben şunu da gördüm:
Kendisinin söylediklerinin mutlak doğru olduğunu kabul ettiler, kendi
fikrinde olmayanı yanlış, önergeye hayır diyenleri de
pamuk üreticisinin, pamuğun karşısında bir kesim olarak
göstermeye çalıştılar. Biz bu zihin yapısını asla
kabul etmiyoruz. Biz her zaman olduğu gibi doğruyu toplumun
kararında aramaya devam edeceğiz.
Araştırma komisyonları
gerçekten önemli çalışmalar yapıyorlar ama şu da iyi
bilinmelidir ki AK PARTİ hükûmetlerinde görev alan bakanlarımız
ve bakanlıklarımız da gerçekten kendi görev alanlarıyla
ilgili olan çalışmalarda araştırma komisyonlarını
aratmayacak şekilde çalışmalar yapmaktadır.
AK PARTİ toplumun
ihtiyaçlarını çok iyi bilmektedir. Her alanda, her sorunu çözdünüz
mü? derseniz, çözemedik, eksikliklerimiz var ama takdir edersiniz ki doksan
yılın birikmiş sorunlarını on üç yılda çözmek de
mümkün değildir. Ama şu da iyi bilinmelidir ki bugüne kadar
milletimizin ihtiyaçlarını çözen AK PARTİ bundan sonra da bu
sorunlara, ihtiyaçlara çözüm üretmeye devam edecektir. Yine milletimizin
sorunlarını, ihtiyaçlarını çözecek olan yegâne parti AK
PARTİdir.
Burada çeşitli
değerlendirmeler yapıldı özellikle ilk çıkan
arkadaşımızın söylediği değerlendirmeler
çerçevesinde şunu belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum: AK
PARTİ Grubunda yer alan bütün milletvekili
arkadaşlarımızın Cumhurbaşkanımız, kurucu
Genel Başkanımızın Recep Tayyip Erdoğanla,
Başbakanımız Ahmet Davutoğluyla yol yürümekten, onlarla
birlikte milletimize hizmet etmekten onur ve gurur duyduğunu herkesin
bilmesi gerektiğini düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu çerçevede Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde olduğumuzu, aleyhine oy
kullanacağımızı, gündemimizin yoğunluğu
sebebiyle, birazdan görüşülecek olan gensoru ve akabinde milletimizin
ihtiyaçlarını karşılayacak kanunlar çerçevesinde grup
önerisinin gündeme alınmaması gerektiğini düşünüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisini oylarınıza sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın Altay, Sayın Hamzaçebi,
Sayın Susam, Sayın Kaplan, Sayın Toprak, Sayın Düzgün,
Sayın Türmen, Sayın Gök, Sayın Köktürk, Sayın Öztürk,
Sayın Haberal, Sayın Aldan, Sayın Akgöl, Sayın Akar,
Sayın Özkes, Sayın Işık, Sayın Kalaycı,
Sayın Şimşek, Sayın Bulut ve Sayın Serindağ.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, pamuk sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/963) ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 16 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.21
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
18.30
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Bilgöl Milletvekili
İdris Balukenin kalkınma plan ve stratejilerinin
oluşturulması sürecindeki görevini yerine getirmeyerek ve
KOBİleri yeterince desteklemeyerek çevresel, ekonomik ve sosyal problemlere
zemin hazırladığı iddiasıyla Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
(11/46) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere
başlayacağız.
X.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, kalkınma plan ve stratejilerinin
oluşturulması sürecindeki görevini yerine getirmeyerek ve
KOBİleri yeterince desteklemeyerek çevresel, ekonomik ve sosyal
problemlere zemin hazırladığı iddiasıyla Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/46)
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun 9/3/2015 tarihli 72nci Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden
bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge sahibi
için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi söz alan üyelerin isimlerini
okuyorum:
Önerge sahibi Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili; gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili; Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Adil Zozani, Hakkâri milletvekili; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Cahit Bağcı, Çorum
Milletvekili ve Hükûmet adına Cevdet Yılmaz, Kalkınma Bakanı.
Şimdi söz sahibi, önerge sahipleri
adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
Süreniz on dakikadır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisi olarak özellikle kalkınma plan ve stratejilerinin
oluşturulması sürecindeki görevi nedeniyle Sayın Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru önergesi verdik.
Sanıyorum ilk gensoru, değil mi Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Evet.
HASİP KAPLAN (Devamla) İlk
defa millî olacaksınız sayemizde! Ekonomiyle ilgili gensorular çok
önemli Türkiye'nin geleceği açısından çünkü akabinde Ekonomi
Bakanı var, onun akabinde yine ekonomi koordinasyonundan sorumlu
Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan var.
Özellikle şunu belirtmek isteriz
ki bir ülkenin kalkınması iktidarı ve muhalefet partileriyle
ortaklaşılarak, devletin ilgili kurumlarının
katılımıyla planlanan bir çalışmadır. Ancak, ne
hikmetse AK PARTİ iktidarları döneminde mesele enerji olunca, mesele
su olunca, mesele kalkınma olunca bütün bu ekonomi
bakanlıklarında muhalefetin dışlandığı ve
kaynakların, aktarılan kaynakların özellikle İhale
Kanununda 190 defanın üstünde değişiklik yapılarak yandaş
işverenlere, müteahhitlere iş verildiği ve bunun sonucu olarak
da hedeflenen kalkınmanın, ekonominin gelişmesinin
sağlanamadığı ayan beyan ortadadır.
Size şunu ifade etmek istiyorum,
çok basit bir göstergeden yola çıkarak Sayın Kalkınma
Bakanına Şunu ifade etmek istiyorum: GAP Projesi devasa bir proje,
kırk yıllık bir proje arkadaşlar. Şu an Türkiyenin
HES elektrik enerjisinin yüzde 48ini karşılayan bu devasa projelerin
içinde ilk amaç sulamaydı arkadaşlar. 1 milyon 782 bin hektar
arazinin sulanması, Harran Ovasından, Bozovadan, Suruçtan, Ceylanpınardan,
Viranşehirden Kızıltepeye, Mardin Ovasına, oradan
Nusaybin, İdil, Cizre ve Silopiye kadar olan bir alanın
sulanmasıydı ve bu sulamanın getireceği korkunç bir
tarım endüstrisiydi, bir kalkınma modeliydi ve burada, Türkiyenin geleceğini
etkileyen, dünyanın sayılı en büyük projelerinden biri olan GAP
Projesine -açık ifade etmek istiyoruz, çok açıklıkla ifade
etmek istiyoruz- on üç yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde
İşsizlik Fonundan ayrılan 32 milyar liranın, maalesef,
ilgili alanlara harcanmadığını, doğru
yatırım yapılmadığını, doğru planlama
yapılmadığını, sadece sulamayla ilgili, AK PARTİ
iktidarları döneminde, daha önce yüzde 17 olan, 280 bin hektar
civarındaki sulamanın yüzde 22 oranına çıktığını
ifade etmek istiyoruz, en son da yüzde 27 oranına bir
çıkıştan bahsediliyor.
Şimdi, bunu, gerçekten, böyle
ifade ederken şu verilere bakmanızı çok açıkça ifade etmek
istiyorum: GAP bölgesi, 75 bin 358 kilometrekarelik bir alanı
kapsıyor ve küresel kriz esnasında Türkiyeyi uçuracak projelerin,
tarım endüstrisinin, tarım sanayisinin, işsizler ordusuna
müthiş rahatlık getirecek istihdam alanının ve müthiş
yatırımların gelişebileceği bir alan olmasına
rağmen, şu an 9 il, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman,
Batman, Gaziantep, Kilis, Şırnak, Mardin ve Siirt illerimiz
Mardinde, Şanlıurfada ve diğer alanlarda sulama kanalları
bitirilmediği için tarımsal sulama elektrik enerjisiyle
yapıldığından, maalesef, Hükûmetin torba kanunlarda
aldığı sayaç takma kararlarına rağmen, Şanlıurfada
bu konuda ciddi krizler yaşanmış, ciddi problemler doğmuştur.
Şimdi, soruyoruz: Yer
altından geçirdiğiniz ve depolamak üzere sulama sistemi için
ayırdığınız bu para ne oldu? Parça parça
verdiğiniz ihaleler niye zamanında gerçekleşmedi? Niye
tarım, sulama istenilen planlamada gelişmedi? Sulama projesinin
2014e kadar ancak yüzde 17,3ü neden tamamlanabildi ve neden 1,8 milyon hektar
arazinin sadece yüzde 20si, üstelik on üç yıllık
iktidarınız döneminde sulanabiliyor? Maalesef, bölgenin gayrisafi
millî hasıladan aldığı pay da Türkiye
ortalamasının çok altındadır. Bırakın onu, en
büyük işsizlik oranının da bu bölgede olduğunu
düşündüğünüz zaman -Batman, Mardin, Siirt, Şırnak,
Adıyaman- en fazla yeşil kartlıların da
Şanlıurfada olduğunu düşündüğünüz zaman, bu Hükûmetin
sadece Şanlıurfaya gidip oy almaktan başka yaptığı
yatırımların, GAP projelerinin, hiçbirisinin hayata
geçmediğini görüyoruz. Neden görüyoruz, neden anlıyoruz? Çünkü, hep
böyledir, başarısızlık söz konusu olduğu zaman
seçimler gelir. Seçimler gelince bir atak başlar. Bu atağı
Sayın Başbakan Davutoğlu Mardinde bir GAP Eylem Planı
olarak açıkladı. Kırk yıllık GAP Planının
adı Yeni Güneydoğu Projesi GAP Eylem Planı (2014-2018) oldu.
Kırk yıllık projeyi dört yıla sığdırmak ve
dört yılda bütün alanları sulamak... Bütün temel misyon, GAP
kalkınma sürecinin sürdürülebilirliğini kılmak, sulama
oranını artırmak değil, 1,1 milyon hektara çıkarmak.
Arkadaşlar, hesap kitap bilmiyor
musunuz? Çıkardınız, on üç senede çıkara çıkara yüzde
20sini sulayabildiniz. Hadi, 1 milyon 782 bin hektarda 300 bin hektara
çıkardınız... 1,1 milyon hektar sulama ve bunun için
ayrılacak para 26 milyar lira. 32 milyar lira yetmedi mi? Nereye gitti 32
milyar lira? İşsizlik Fonundan aktarılan bu para nereye gitti?
Viranşehirde niye su akmıyor? Mardin Ovasındaki,
Kızıltepedeki, Derikteki vatandaş niye elektrikle yeraltından
su çekiyor hâlâ? Elektrikle sulama yapıp bedeli, masrafı üretiminden
pahalı bir durum yaratıyorsunuz. Vicdan yok mu sizde? 32 milyar
harcayıp o suyu Mardin Ovasına akıtmayan
başarısızlığın bir siyasi faturası olur
arkadaşlar, bir siyasi bedeli olur, bunu anlatmak gerekir.
Şimdi,
Başbakan kalkmış, rüyalar, pembe hikâyeler anlatıyor; Yeni
GAP Projesi. Kırk yıllık GAPı yeni proje ve
ayıracağı 26 milyar lirayı da bütün bunlar için, çözecek
şeyler söylüyor. Bunlar kabul edilemez şeylerdir. Yerel yönetimleri
dışlayarak, üniversiteleri dışlayarak, halkı dışlayarak
halkın bilgisini, referandumunu hiçe sayarak Ankaranın merkezinden
paraları yandaşlara ihaleyle verip Bunlar yer altında su
kanalları açıyorlar. demekle kimseyi kandıramazsınız.
Mardin Ovasında sarı başaklar kuruyor ve bu halk bunun
hesabını soruyor. O alanlarda onun için oy alamıyorsunuz, suyun
gitmediği yerlerde oy alamıyorsunuz. Onun için, böyle bir gensoruyu
verdik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla)
Umarız ki bundan ders çıkarırsınız. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, kalkınmadan, ekonomiden
bahsediyoruz ama tamamen siyasi gündeme kilitlenmiş kısır
çekişmelerle, sanal kayıkçı kavgaları gündemi meşgul
ediyor. Şu anda yukarıda, komisyonda bir torba kanun görüşüyoruz;
iki saatten fazla somut soru soruyoruz, cevap yok, ilgili kurumun genel müdürü
yok. Nasıl bir kanun yapma işi, nasıl bir teknoloji, nasıl
bir iştir, benim aklım ermiyor Sayın Bakanım.
Kalkınma Bakanlığı
var; kalkınma yok, adı var. Plan var, uygulama yok. Eylem planı
var, eylem yok. Ya, iki saatten fazla somut soru soruyoruz -çok somut
söylüyorum, şimdi devam ediyor, oradan geldim tekrar gideceğim-
ilgili Anadolu Ajansının Genel Müdürü yok; hâlâ bekliyoruz,
İnsan Kaynakları Müdürü geliyor. Böyle bir şey olur mu ya?
Ya, siz, Meclisi hiçe
sayıyorsunuz, komisyonu hiçe sayıyorsunuz. Meclis, sadece birkaç
siyasi şeyin çıkarıldığı bir yer hâline
gelmiş. Ekonomi ne oluyor? Kalkınma ne oluyor? Sağlık kendi
hâline... Sayın Cumhurbaşkanı ile onun birisi jöleli olan birkaç
danışmanı ekonomiyi kimseye sormadan, her türlü şeyi bilir
bir şekilde yönetiyorlar. Bu nasıl bir iştir Sayın
Bakanım? DPT kalktı, rahmetli DPT diyorum burada, arkadaşlar
dikkate almıyor. Bir kurum kalmadı, hiçbir kanunla ilgili
Orada
DPTnin bir yeri vardı Sayın Bakanım -arkadaşlar söylüyor
olabilir- orada bir masası vardı; o uzmanlar gelirdi oraya.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) DPT bakanlıklar üstüydü.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yani,
şimdi orası kalkmış, hiçbir şeyle ilgili görüş
alamıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?
Arkadaşlarımızın ihtiyacı olabilir ama Sayın
Bakana söylüyorum: Bakın, orada DPTnin bir tabelası vardı,
bütün bakanlıkların üstündeydi, her konuda gelip görüş beyan
ederlerdi, bir kere zaten kanun oraya giderdi; şimdi böyle bir şey
kalmamış.
Defalarca konuştuk,
kalkınmanın temel dinamikleriyle ilgili bir sürü kanun var. Ben size
soruyorum: Kaç tane dönüşüm programı açıkladınız,
güzel; 3 paket de Sayın Başbakana açıklattınız, 1.000
dediniz, 1.200 dediniz, 1.400 oldu -böyle saçma sapan şey olmaz ama- kaç
tanesini gerçekleştirdiniz bir söyleyin bakalım, kaç aydır
yapıyoruz? Hangi düzenlemeler yapıldı, bununla ilgili ne
yapıldı? Ortada bir şey yok. Yani, öncelikli dönüşüm
programı, eylem planı yapmaktan bunları uygulamaya vakit
kalmıyor.
Değerli arkadaşlar, böyle bir
şey olabilir mi? Peki, ekonomideki sorunları çözmesi gerekenler ne
yapıyor? En başta Sayın Bakan burada. Birbirleriyle
atışıyorlar, o ona çakıyor, öteki bir şey diyor,
Sayın Cumhurbaşkanı hepsine birden kızıyor, sonra topluyor
böyle, garip garip toplantılar yapılıyor. Böyle bir ekonomi
anlayışı olur mu, böyle bir yönetim anlayışı olur
mu, böyle bir kalkınma olur mu? Yani, bir gün diyorsunuz ki: Bu faizleri
yükseltenler, düşürmeyenler vatan hainidir. İki gün sonra
buluşuyorsunuz, hiçbir şey olmamış gibi açıklama
yapılıyor. Ekonomiden sorumlu bir sürü bakan var ama hiçbirisi
diğeriyle oturup herhâlde görüşemiyor, Ekonomi Koordinasyon Kurulu
toplantısı yapılıyor, Ekonomi Koordinasyon Kurulundaki 4
bakanın 2si bu tarafa geçmiş, Erdoğancı olmuş, daha
doğrusu gazcı olmuş; öbürü bu tarafa geçmiş, Gülcü
olmuş yani frenci olmuş. 2si kalkıyor, diğer 2sini faiz
lobisi olmakla suçluyor Sayın Erdoğandan tarafta yer alıp.
Böyle bir çekişme içerisinde... Peki, o sorunlar nasıl çözülecek
Sayın Bakanım?
Gelmiş, toplantıya
çağırmış, enteresan şekilde. Ben de açtım
baktım. Hani, 130 sayfalık sunum yapmış ya Merkez
Bankası Başkanımız. Sayın Cumhurbaşkanı da İşi
tatlıya bağladık. diyor ya, herhâlde tatlı yemişler,
ondan dolayı Tatlıya bağladık. diyor. Anlamadım,
nasıl tatlıya bağlandıysa! Yahu, vatana ihanet
suçlaması nasıl tatlıya bağlanır? Faiz düştü mü?
Düşmedi. Bizim haberimiz yok, Para Politikası Kurulu toplandı da
bir karar mı aldı? Almadı. Peki, neyi tatlıya
bağladı, kim kimden özür diledi, ben bunu anlamadım. Böyle bir
ekonomi yönetimi olur mu? diye onun için söylüyorum.
Şimdi, burada Ekonomik
Gelişmeler demiş. Bakın, Sayın Babacan ile Sayın
Merkez Bankası Başkanının sunduğu sunumun özeti
şu, özet olarak söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanım, böyle,
sizin bu jöleli danışmanın dediğiyle falan bu ekonomi
olmaz. İçindeki sunumlar. 1) Kur Gelişmeleri
2) Dış Ticaret
Gelişmeleri
3) Enflasyon ve Faiz
4) Yatırımın
Belirleyicileri. Ne demek bu? Vallahi kardeşim, kurlar zaten yurt
dışında da artıyor. Dış ticarette de
sıkıntı var. Cari açığımız var, bizim bunu
finanse etmemiz lazım. Arkasından da enflasyon ve faiz
göstergelerini kurmuşlar, diyorlar ki: Bu enflasyon düşmeden zaten
faiz düşmez. Kurdaki artıştan dolayı da enflasyonda biz düşüş
beklemiyoruz. Nitekim, beklenti anketini de yayınladık. Yıl sonu
enflasyon beklentimiz de yüksektir. E, onun sonucunda da dönmüşler,
Yatırımın Belirleyicileri var. Şimdi ilginç
tarafını size oradan okuyayım, ayrıntısına
girmeden. Yani, kim kime ders vermiş, kim kimi tatlıya
bağlamış, orasını söyleyeceğim.
Yatırımın Kaynakları diyor, başlık
yapmış iki tane sunumda; diyor ki: Yurt içi: Mevduat ve Bireysel
Emeklilik Fonları. Yurt dışı: Mevduat ve Yatırım
Fonları. Yani, sıcak para yani bizim cari açığı
finanse edenler. Şimdi, önce onu yazmış. Çok sakin, imalı
bir şekilde anlatıyorlar. Sonra, Yatırımların Faiz
Dışındaki Belirleyicileri. Ben de aynen sunumdaki gibi
söylüyorum: Olumlu: Güven ve istikrar. Olumsuz: Belirsizlikler.
İsterseniz buna da bir dip not düşelim: Sayın Babacan
Uludağdaki ekonomi zirvesinde konuşurken söylüyor Dış
kaynaklar var evet ama kısmen içimizdeki tartışmalar çok kibar
söylemiş- içimizdeki tartışmalar da bunun biraz daha
yükselmesine neden olmuş olabilir. Kimin içindeki tartışmalar?
Yani Hükûmetin kendi içinde ve Cumhurbaşkanının bakanıyla,
kendi bakanlarıyla yapmış olduğu tartışmalardan
bahsediyor.
Peki, sonra ne demiş? Asıl
Sayın Bakanı da ilgilendiren kısmına gelelim şimdi:
Yatırımların faiz dışındaki belirleyicileri.
Devam ediyor olumlu, olumsuzu yazdıktan sonra: Yapısal reformlar
tasarrufları, geleceğe ilişkin güveni ve istikrarı daha
artıracak. Yani olumlu dediği kısmın neyle ilişkili
olduğunu söylüyor; yapısal reformlarla. Başka? Bu yolla
yatırım eğiliminde ilave bir artış sağlanacak.
Faiz dışındaki belirleyicilerin
Yani Sen ikide bir bize
çakarsan, senin her konuştuğundan sonra dolar yükselirse, gösterge
faiz 6,5tan 8 küsura çıkarsa sen o olumsuzluğun, sen o
istikrarsızlığın kaynağısın. diyor, kibarca
bunu söylüyor.
Ee, peki şimdi ne olacak? Hani
Oslo görüşmeleri çıktığında bir şeref
tartışması olmuştu, şimdi de hain
tartışması var yani bu da mı ortada kalacak? Hain kim?
Değilse, nasıl tatlıya bağladılar? Sayın
Cumhurbaşkanı Sayın Başçıdan ve Babacandan özür diledi
mi ben merak ediyorum. Yapılan açıklamalarda hiç öyle bir şey
yok. Biz oturduk konuştuk, gerektiğinde yine konuşuruz. diyor.
Böyle bir yönetim olamaz. 2 danışmanın şeyiyle gidersek
yani daha veciz söylemem gerekirse Kılavuzu jöleli olanın burnu krizden
kurtulmaz. Sayın Cumhurbaşkanının kendi işine
bakması lazım, bu işleri -aynen dediği gibi- Merkez
Bankasına, ilgili bakanlara bırakması lazım. Ama, az önce
belirttiğim gibi, şimdi bakanlara bakıyoruz farklı
yerlerde; Ekonomi Bakanına bakıyoruz başka bir şey
söylüyor, öbür taraftan sürekli eylem planı
çıkarmışız. Öncelikli konumuz ne, neden yükseliyor? Az önce
Merkez Bankasının sunumundan başlıkları söyledim. Niye
muhtacız? Dış ticaret açığımız var,
sonucunda cari açığımız var yani tasarrufumuz yetersiz.
Tasarrufu nasıl artıracağız? Üretimi artırarak
yapacağız. Peki, bunlar böyle birbiriyle kavga ederse
En son
söylediğimiz yapısal reform ne demek? Gerekli yasal düzenlemeleri
çıkarmak demek. Peki, gerekli yasal düzenlemeleri kim çıkaracak?
Meclis çıkaracak. Kim hazırlayacak? Bakanlar hazırlayacak,
Bakanlar Kuruluna sunacak. Ama, Sayın Bakanın
hazırladığı hatta Bakan değilken
hazırlamış olduğu öyle söyleyelim- örneğin kamu-özel
ortaklığını burada kaç defa konuştuk, hâlen daha
Bakanlar Kuruluna dahi gelemedi, 2008-2009dan beri bekliyor. Nedir
yapısal düzenleme? İşte, burada hepinizin
akladığı eski Ekonomi Bakanımız Sayın
Çağlayanın döneminde bize söylediği örnek girdi tedarik
sistemi. Hâlâ ortada bir şey yok. Nedir? Yerli malının, yerli
girdilerin, ara malının teşvik edilmesidir, örnek. Peki, bunun
için ne yapıyorsunuz, var mı bir şey? Çalışma
yapıyoruz, tespit ediyoruz, envanter yapıyoruz, ona bakıyoruz,
buna bakıyoruz. Böyle devam ediyor.
Şimdi arkadaşlar, bununla
ilgili oturup bakmamız gereken şey ne? Hangi mallarda, ne kadar
üretimimizde ithal girdi kullanıyoruz? Şimdi, 2006dan 2014e ara
malı ve hammaddede oranına baktığımız zaman yüzde
71den 73e çıkmış. Bakıyoruz, yatırım
malında azalma var, tüketim malı aşağı yukarı
aynı. Yani, bu gelişmelerden sonra, dışarıdan ithal
ettiğimiz girdiler tam tersine artıyor. Biz bunu dört-beş
senedir konuşuyoruz. Hâlâ yapısal bir önlem alınmadı, hâlâ
alınmadı. Bakın, defalarca söyledim, Sayın Bakanın
Bakanı olduğu kurum, DPTyken de yapıyordu, şimdi de
yapıyor. Buradan bir kalkınma planı geçirdik. Yani üçüncü sene
oluyor, neredeyse iki sene doldu. İki sene önceydi değil mi
Sayın Bakanım, yanlış hatırlamıyorum, 2003ün
ilkbaharındaydı?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Ortanca ay.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Eh işte,
bir iki ay sonra mayısta iki sene dolmuş olacak. Sayın Başbakan mecbur kaldı yani
ekonomiyle ilgili bir şeyler söylemesi lazım seçime kadar. Sayın Başbakana veriyorlar, peyderpey 1inci,
2nci, 3üncü açıklama diye. 2013 yılında
hazırlamış olduğumuz Kalkınma Planının
öncelikli programlarını yazıyoruz madde madde, sonra altına
da tedbirleri yazıyoruz Biz yeni tedbirler alıyoruz. diye. Ya,
2013ten beri ne yaptık? Onun için diyorum, şimdi çıkan ne var?
Bunları almış olsak
Bir tanesinden burada size bir şey
okuyayım deminki söylediğim konuda. Dış ticaretle ilgili
bölüm var; örnek, cari işlemlerle ilgili Özel İhtisas Komisyonu
Raporundan bir pasajı okuyayım isterseniz: Cari Açığa Karşı
Politika ve Tedbir Önerileri: Birincisi, Para ve Kredi Politikaları."
diyor. Arkasından gelmiş, Dış Ticaretle İlgili
Alınacak Önlemler. Yani, burada eksikleri de söylüyor, önerileri de
söylüyor: Mevcut teşvik sisteminde, girdi tedarik sisteminde (GİTES)
konuştuğumuz, cari açığın azaltılmasıyla
ilgili- geleceğin stratejik sektörlerinin seçiminde mevcut
yapıların kalıcılığından ziyade
geleceğe dönük hedeflerin de belirlenmesi gerekmektedir. Türkiyenin
sanayi üretiminde ithal girdi kullanımının azaltılmasına
yönelik sanayide yerlileştirme politikalarında, geleneksel ithal
ikameci politikalardan farklı olarak, ithal girdilere alternatif olarak
yüksek katma değerli veya yüksek teknoloji içeren ürünlerin/girdilerin
Türkiyede üretilmesi hedeflenmelidir. Bu cümlelerin aynısı
Milliyetçi Hareket Partisinin 2011de ve
2007de hazırlamış olduğu Üreten Ekonomi Programının içerisinde
sanayide istihdamı artırmaya yönelik, üretime, yatırıma
yönelik politikalarda önerdiği şeyler. Peki, kim
gerçekleştirecek bunu? Güzel, arkadaşlarımız
çalışmış, üniversiteden, bürokrasiden, özel sektörden, Özel
İhtisas Komisyonu çalışmış, yazmış; daha
önce konuştuğumuz şeyler. Kim gerçekleştirecek? Hükûmet. Ne
diyor Kalkınma Bakanlığının öncülüğünde hazırlanan
Özel İhtisas Komisyonu Raporunda? Yeni yatırımlara belli
oranda yerli girdi kullanma, belirli
ihracat oranı ve benzeri hedeflerin gerçekleşmesine yönelik devlet
destekleri ve teşvikler sağlanmalı. Devam ediyor: Gerekli
mevzuat ve uygulamalar değişiklikleri hayata geçirilmeli. Peki kim
yapacak gerekli mevzuatı? Uygulamayı kim yapacak? Hükûmet getirip
karar alacak, burada da kanun çıkaracağız. Bakanlar Kurulu
kararıyla olanları Bakanlar Kurulu kararıyla, kanunla
olanları biz çıkaracağız. Biz neyle
uğraşıyoruz? Şu anda, hâlâ, gereksiz birkaç tane maddeyi
geçirebilmek için biz yukarıda torba kanunla uğraşıyoruz,
İçişleri Komisyonu da hülleyle, bir şekilde geriye çekilen
maddeleri tartışmakla uğraşıyor, Genel Kurulda da
birkaç arkadaşımız dinliyor, birazdan oylama olduğu zaman
gelecek olanları saymıyoruz zaten.
Şimdi, ülkenin en önemli sorunu
kalkınma sorununun, daha doğrusu kalkınamama, büyüyememe
sorununun tartışıldığı Kalkınma
Bakanıyla ilgili bir durum var; arkadaşlarımız sadece
oylamada Bu gensoru kabul edilmesin. demeye gelecekler. Şimdi,
nasıl olacak bu? Yani bu mantıkla, bu anlayışla bunu
nasıl çözeceğiz arkadaşlar? Açıkçası, çözüm
önerilerinde diyor ki: Stratejik sektörlerin yanında stratejik ürünler de
belirlenmelidir. Bakıyoruz, sektör bile belirlenmemiş. Niye? Çünkü,
teşvik sistemimiz paket hâlinde yapılmış, 50ye yakın
ilin desteklendiği garip bir teşvik politikamız var. Ya,
defalarca burada söyledik: Teşvik sistemi böyle olmaz; dar bölgeli,
sektörel, hatta ilçe bazlı teşvik sistemi uygulamamız
lazım. Aksi takdirde, bu üretimi artıramayız, üretimi reel
olarak artıramazsak da işsizliği düşüremeyiz. dedik.
TÜİK belli yöntemlerle işsizliği düşürüyor, yöntem
değişikliğiyle beceriyor ama yine, çıktı kasım
ayında 10,9. Yani, ta on sene öncesi 10,3tü Sayın Bakan, krizden
sonra olmasına rağmen. Hani, siz, gerçi dün işsizlik rakamını
9,9 olarak açıkladınız ama... Şimdi, şunu da merak
ediyorum, bir de bunu üç ayın ortalaması olarak alıyorlar.
Sayın Bakan bizi aydınlatırsa sevinirim: Ekim, kasım,
aralık; bitti diye, yılın ortalamasını bize 9,9 olarak
verdi. Peki, kasım, aralık, ocak -orta noktası aralık olan
ay- 10,9 çıktı, bunun etkisi ne olacak yıla? O zaman 9,9u
geçiyor. Yani, hesaplamayı değiştirdik çünkü hesaplama üç
ayın ortalaması, ortası da, medyanı da ortadaki ay. Yani,
aralık ayının rakamı şu anda açıklanan 10,9
değil mi? 10,9. O zaman, demek ki işsizlik oranı yüzde 9,9
değil.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Ortanca ay.
MEHMET GÜNAL (Devamla) İşte
ortanca ay aralığa denk geliyor, ortanca ayın etkisini koymak
lazım diyorum yani. Tabii, o TÜİKin zaten, böyle, sürekli olarak
bazı uygulamaları, tanım değişiklikleri,
alıştık ona. Hükûmet düşüremese de onlar birtakım
anket yöntemlerinde değişiklik yaparak işsizlik
oranını bir yere kadar düşürüyor ama düşüre düşüre
başka yere olmuyor, yine yüzde 10larda kalıyor.
Şunun için söylüyorum Sayın
Bakanım: Bu sistemi değiştirmeden, gerekli yapısal
önlemleri almadan -ki Merkez Bankası Başkanı ile Sayın
Babacan da onu anlatmışlar Cumhurbaşkanına, onu söylüyorum
bunun sonucunda- üretim artmaz, yatırım artmaz, ihracat artmaz; ihracat
artmazsa, ithalat artmaya devam ederse aradaki açığı kapatmak
için sıcak paraya muhtaç olursunuz; sıcak paraya muhtaçken de
faizleri düşüremezsiniz çünkü enflasyonunuz yüzde 7- 7,5 çıkarsa
sizin 5 faiz verme şansınız yok, siz de biliyorsunuz, bunu tartışmanın
da bir anlamı yok. Ama, her kafadan bir ses çıkıyor, ekonomi
yönetiminde bir kakafoni olduğu için, maalesef, kimin ne dediği
anlaşılmıyor. Bir gün hain dediğimizle ertesi gün oturabiliyoruz.
Böyle bir anlayış olmaz.
Onun için, ne yapılması lazım?
Bir kere, bu kafa karışıklığını
dağıtmak için ekonomi yönetiminde bir koordinasyon olması
lazım ama Ekonomi Koordinasyon Kurulunun içindeki kişiler birbiriyle
kavgalı olursa, birinin sabah söylediğini diğeri bir saat sonra
başka bir toplantıda yalanlarsa, hepsinin üstüne de gelir
Cumhurbaşkanı tüy dikerse nasıl yapacağız? Onun için,
biz sizden artık bunu yapmanızı beklemiyoruz, zaten seçimler
geliyor. İnşallah, biz Milliyetçi Hareketin iktidarında güçlü
bir Ekonomi Bakanlığı altında, şimdiki gibi adı
Ekonomi olan ama sadece ihracattan sorumlu olan bir Bakanlık
değil, bütün kurumların bir arada olduğu, koordinasyonun
sağlandığı, gerçekten de üretime, yatırıma destek
veren, yüksek teknolojili, yüksek katma değerli ürünleri, stratejik
ürünleri ve stratejik sektörleri destekleyen, sektörel dar bölgeli bir
teşvik sistemiyle de reel üretimi destekleyen, herkesin asgari refah
düzeyinin üzerinde, açlık sınırının, yoksulluk
sınırının üzerinde gelir elde edebildiği bir ekonomik
yapıyı tesis edeceğiz. Ama, maalesef, sizin gündeminizde bu yok.
İnşallah, bizim söylediğimiz, sizin de belirttiğiniz 2023
hedeflerini 7 Hazirandan sonra Milliyetçi Hareketin iktidarında güçlü
ekonomi yönetimiyle, üreten ekonomiye geçiş programıyla bizler
yapacağız diyorum. Sayın Bakanı da bu konularda
duyarlı olmaya artık davet edemiyorum çünkü hiçbir konuda,
söylediğimiz hiçbir şeyi şimdiye kadar dinlemediler, muhalefeti
yok saydılar. Onun için, bu konuda Hükûmetinizden artık bir şey
beklemiyoruz, zaten gitmiş durumdadır, kurumumuz rahmetli oldu,
Hükûmet de herhâlde bundan sonraki şeye kadar rahmetli duruma gelecek
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.04
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
20.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz
hakkındaki (11/46) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere devam
edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Adil Zozani, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Zozani. (HDP sıralarından
alkışlar)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın
Başkanım, 26ncı dönemde Şırnak olabilir, şimdi
Hakkâri.
BAŞKAN Düzeltiyorum; Hakkâri Milletvekili ama
Şırnak yazılmış buraya.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Ben yazmadım
Sayın Başkan.
RECEP ÖZEL (Isparta) Demek ki Şırnaktan aday
olacak.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) 26ncı dönemde
inşallah.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi bakalım!
HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kalkınma Bakanı
Sayın Cevdet Yılmaz aleyhine vermiş olduğumuz gensoru
üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi
Sayın Bakan, haklı olarak şöyle bir soru sorabilir, diyebilir
ki: Ya ben hiçbir şey yapmadım, benim aleyhime niye bu gensoru
verildi, benimle ilgili niye bu gensoru verildi? Amacını anlamakta
zorluk çekebilir. Ama sorunun cevabı sorunun içerisinde zaten gizli.
Sayın Bakan gerçekten hiçbir şey yapmadığı için
hakkında gensoru verdik.
Şimdi, düşünün, öyle bir bakanlık
düşünün ki devletin beş yıllık kalkınma
programını yapmış olsun, kalkınma
sıralamalarını vesairesini yapsın, ülkenin kalkınmasıyla
ilgili olsun ama hiçbir öngörüsü gerçek çıkmasın, hiçbir öngörüsü
tutturulmuş olmasın.
Değerli milletvekilleri, çoğunuzun belki
şu anda sıralarının gözünde, önlerindeki
sıraların gözünde Hükûmetin geçen sene gündeme getirdiği Onuncu
Beş Yıllık Kalkınma Programı bulunuyor olabilir ama
mutlaka da bakmışsınızdır. Bu kalkınma
programıyla ilgili olarak, bir yıl içerisinde, Hükûmet hemen hemen
bütün öngörülerinde yanıldı. Üzerinden bir yıl geçmeden Beş
Yıllık Kalkınma Programı gözden geçirildi.
Değişen Başbakan bu programın revize edildiğini
açıkladı. Daha birinci yıldan öngörülerinizin
tutmadığı ortaya çıktı.
Esasında 24üncü Dönemin sonlarına
yaklaştığımız bugünlerde bu gensoruların
özellikle Kalkınma ve Ekonomi Bakanlıklarıyla ilgili gündeme
gelmiş olmasının da bence bir esprisi var, olmalı.
Sayın Cevdet Yılmaz tek başına burada oturmamalı
hatta. Bu Hükûmetin ekonomiden sorumlu bütün bakanlıklarıyla ilgili
esasında bu söylediklerimiz geçerlidir. Çünkü, bu Hükûmet, daha doğrusu
AK PARTİ hükûmetleri, 57nci Hükûmetten devraldıkları Kemal
Derviş politikalarıyla bir yere kadar idare ettiler. Kemal
Dervişin önlerine koyduğu revizyon programını bir yere
kadar idare ettiler ama sermaye bitti, şu anda düşüş
başladı. O nedenle, 57de devraldıklarının üzerine
hiçbir şey koymadıkları için, şimdi o sermaye tükendi ve
geriye düşüş söz konusu. O nedenle, sadece Kalkınma Bakanı
değil, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı
Sayın Ali Babacanın da burada oturuyor olması gerekir;
aynı zamanda, Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşekin de
burada oturuyor olması gerekir; aynı zamanda, Ekonomi Bakanı
Nihat Zeybekcinin de burada oturuyor olması gerekir, Gümrük ve Ticaret
Bakanı Sayın Nurettin Caniklinin burada oturuyor olması
gerekir, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık Beyin de
burada oturuyor olması gerekir çünkü bu ifade ettiklerimiz hepsinin toplam
karnesini yansıtıyor.
Öyle müthiş bir
başarısızlık ki artık, yurt dışından
yurt içine yabancı sermayenin akışını
sağlayabilmek için Cumhurbaşkanı düzeyinde piyasalar speküle
ediliyor. Bakın, herkes, sadece, Merkez Bankası faizleri
indirmediği için Cumhurbaşkanının ona
kızdığını düşünüyor, onun üzerinden politika
geliştirdiğini düşünüyor; oysaki alakası yok. Bakın,
yabancı sermayenin, daha doğrusu kısmen Türkiye piyasasında
bulunan sıcak paranın ve gelme ihtimali olan sıcak paranın
Türkiye piyasasından kaçmaması için Cumhurbaşkanı
düzeyinde, Türkiye piyasaları, özellikle döviz kuru üzerinden speküle
ediliyor.
Nihat Zeybekci Bey açıkladı,
itiraf etti esasında Sayın Zeybekci açıklamasında. Ne
demişti Sayın Zeybekci? Daha iki gün önce, bir
açıklamasında diyor ki: TLnin aşırı değerlenmesi
piyasalar açısından sorun pozisyonundadır. TL
aşırı değerlenince oraya bir müdahale gerekiyordu. O
müdahaleyi nasıl yapacaklardı? En kolay araç
Cumhurbaşkanının piyasayı speküle etmesiydi.
Cumhurbaşkanı piyasayı speküle etti ve döviz yükseldi. Ancak,
hesap etmedikleri bir şey çıktı, o arada hesap edilemeyen bir
durum söz konusu oldu. Neydi o durum? Amerikan Merkez Bankası dünya
piyasasında bulunan doları geri çağırdı, geri çekti;
Hükûmetin öngördüğü değer düşüşü 4-5 puan daha fazla oldu.
Esasında, dolar 2,300 civarında tahmin ediliyordu, kapalı
kapılar ardında kendilerine öyle bir hesaplama
yapmışlardı ancak Amerika Merkez Bankasının bu ani
hamlesi onları boşluğa düşürdü, dolar 2,70e kadar
yükseliyor, 2,60 ile 2,70 arasında git gel yapıyor, şimdi çözüm
bulamıyorlar.
Kalkınma Bakanı o arada ne
yapabilirdi, ne yapmalıydı? Bakın, bir kere bu döviz ve piyasa
spekülasyonundan zengin olanlar hiçbir şey kaybetmedi, döviz cinsinden
yatırımları olanlar hiçbir şey kaybetmedi ama fakir fukara
çok şey kaybetti. Kalkınma Bakanlığının öncelikli
görevleri, kalkınma programını yurt sathında belli bir
dengede tutabilmektir, bölgeler arası eşitsizliği bertaraf
edebilmektir; bunu yapabilirdi. Oysaki Kalkınma
Bakanlığının bırakın böyle bir çaba içerisinde
olmasını, hiçbir zaman böyle bir düşüncesi dahi söz konusu
olmamıştır, Türkiyenin bazı bölgelerinin belirli bir
bölgesi için sömürülmesine göz yummuştur. Bakın, Türkiyede herkes
çalışıyor, Türkiyenin 7 bölgesinde insanlar
çalışıyor, Türkiyenin 7 bölgesinin her bölgesinin kendisine
özgün kalkınma kaynakları vardır ama bu kaynakların hepsi
bir bölgenin kalkınması için öncelikli olarak kullanılıyor.
Hangi bölgedir? Marmara Bölgesi açısından.
Şimdi, düşünün ki kendi iline
dahi çivi çakamamış, kendi ilinin kalkınması için bile bir
gıdım iş yapmamış bir Bakanın Türkiyenin
kalkınmasına katkı sunmasını beklemek abesle
iştigaldir. Açıkçası bizim böyle bir beklentimiz yoktur. Çünkü
Sayın Bakanın seçilmiş olduğu il Bingöl ile İstanbul
arasındaki kalkınmışlık farkı gayrisafi millî
hasıladan alınan pay oranı itibarıyla tam 9 kattır.
Şimdi TÜİK verileriyle ortalama veri veriyorlar, ortalama veri
üzerinden hesaplama yapıyorlar. Türkiyede gayrisafi millî hasıladan
kişi başına düşen pay 10.500 dolar olarak
hesaplanıyor. Daha önce iller bazında hesaplama
yapılıyordu.
Sayın Bakan, siz burada
konuşma yapacağınız zaman, sizden ricamız iller
bazında verileri bizimle paylaşmanız. İstanbul 27.800 dolar
düzeyindedir, Bingöl 3.500 dolar düzeyindedir. Yanlış bir bilgi varsa
buradan lütfen düzeltin, yanlış bir bilgi veriyorsam lütfen buradan
düzeltin. Yani, bir İstanbullu ya da İstanbulda yaşayan bir
vatandaşımız Bingölde yaşayan 9 vatandaştan daha
fazla devletten kamusal hizmet alıyor; yol, su, elektrik,
sağlık, eğitim vesaire; 9 kat daha fazla hizmet alıyor.
Sayın Bakan burayla hiç ilgili değil.
Bu Hükûmetler
iktidara geldiğinden beri, sürekli milat olarak 2002 dersiniz. Sayın
Bakanı açıklamaya davet ediyorum, 2002 yılında
Diyarbakırın kalkınmışlık ortalaması
itibarıyla bulunduğu sıra ile bugün bulunduğu
sırayı lütfen açıklasın.
RECEP ÖZEL (Isparta) TÜİKin
verileri
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
1920lerde Türkiye'nin kalkınmışlık sıralamasında
Diyarbakır 3üncü sıradadır.
RECEP ÖZEL (Isparta) 1920lerde?
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
3üncü sıradadır 1920lerde. Sayın Bakan buraya geldiğinde
bir açıklasın, Diyarbakırın bugün bulunduğu
sırayı bir açıklasın.
RECEP ÖZEL (Isparta) On yıl
öncesine göre iyi noktada.
ADİL ZOZANİ (Devamla) On
yıl öncesini de açıklasın, bugünü de açıklasın. Ben
bugünü açıklayayım da on yıl öncesini Sayın Bakan
açıklasın. Bugün Diyarbakır 73üncü sırada. 3 nerede, 73
nerede?
Diyarbakır yerinde saydı da
diğerleri çok mu hızlı koştu? Diyarbakırdaki
kaynağı, Urfadaki kaynağı alıp İstanbul için
harcarsanız, Diyarbakır yerinde sayacak.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya Bizim oradan
o tarafa gidiyor. diyorlar.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Ha.
Bakın, iki veri daha vereyim size.
GAP bölgesini çok seviyorsunuz, çok ifade ediyorsunuz. Ben çok zaman almamak
için hemen girmeyeceğim ama GAPla ilgili iki önemli açıklama var.
Biri, 2008de şimdiki Cumhurbaşkanı, o zamanın
Başbakanı Sayın Erdoğan ile bugünkü Başbakan
Sayın Davutoğlunun iki ayrı açıklaması var. Alın,
kıyaslayın.
Ya, siz erken unutuyor olabilirsiniz
ama emin olun, bizim çok güçlü bir arşivimiz ve belleğimiz var,
unutmuyoruz. 2008de Erdoğan ne demişse 2014te Davutoğlu
aynı şeyleri söylemiş. Bir arpa boyu yol
alınmamış. 2008de GAP bölgesinde GAP Projesinin sulama üniteleri
itibarıyla gerçekleşmişlik düzeyi yüzde 13,5; şimdi yüzde
17,28. Devlette daha sağlam veriler vardır, 1-2 puan
yanılıyorsam Sayın Bakan düzeltsin ama gerçeği bu. Ne
yaptınız? Beş yıl içerisinde GAP Projesi bitiyordu,
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan o dönem Başbakan
sıfatıyla Beş yıl içerisinde bitiyor, 5 milyon kişiye
istihdam yaratıyoruz. diyordu. Davutoğlu açıklıyor, tek
fark ne biliyor musunuz? Tek farkı şu, diyor ki: Biz önümüzdeki
dönemde bitiriyoruz, 3 milyon 800 bin kişiye de istihdam alanı
yaratıyoruz. E, vallahi, şehirlerinizde, Kayseride, Bursada,
Konyada işsizleriniz varsa bölgeye gönderin, Diyarbakıra, Urfaya.
Mademki Hükûmet
İstihdam bakımından güzel, 3 milyon 800 bin
kişi, dile kolay, bir ülke nüfusu demek. Gönderin, varsa işsizleriniz
gönderin, hemen başvursun, Urfaya başvursun mesela; varsa
işsizleriniz gönderin. Hükûmet vadetmiş, 3 milyon 800 bin kişiyi
işe alacak ama sakın bu teklifimi ciddiye alıp hemen işsiz
gençlerinizi bölgeye yönlendirmeyin, sukutuhayale uğrarsınız.
Bakın, işte burada,
işsizlik oranlarını söylüyorum iller bazında. Hükûmet yüzde
10,9 falan diyor ya işsizliğe, Diyarbakır resmî rakamları
söylüyorum, güncel, resmî rakam- yüzde 25, Batman yüzde 26,5; Siirt yüzde 27,2;
Mardin yüzde 27,9; Şanlıurfa, yüzde 28,5; işsizlik
oranları. Bakın, Bakan bununla ilgiliydi. Bu farkları ortadan
kaldıracak, kalkınma programlarını takip edecek ve
onların uygulanmasını sağlayacak Sayın Bakan; ya,
giderek dibe vuruyor, iş giderek kötüleşiyor. Şimdi, öyle bir
noktaya gelindi ki, öyle bir noktaya gelindi ki devletin, üzerinde oynamalar
yaparak bile gizleyemediği rakamlar işin vahametini bize bir
şekilde anlatıyor. Şunu beklerdik yani siyaseten doğal bir
beklenti durumuna gelmiş, her bir siyasetçi bakan olunca öncelikle kendi
seçim bölgesine, geldiği bölgeye bir iltimas geçer beklentisi olur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Geçmemiş
mi?
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Bakın, Sayın Yılmazın Bingöle tek iltiması ne
olmuş biliyor musun? Bingöl Üniversitesindeki yöneticilerin zevküsefa
içerisinde yaşamasına olanak sağlamış ya da göz
yummuş, bir şekilde kayırmış.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nasıl
yani?
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
Bakın, on gündür Bingöl Üniversitesi burada
tartışılıyor, defalarca bu kürsüde dile getirildi, Bingöl
Üniversitesinin öğrencileri açlık grevine girdi; Bingöl Milletvekili
Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmazın
ağzından bir kelime, bir açıklama duyan oldu mu, bir
açıklama, bir cümle açıklama duyan oldu mu?
RECEP ÖZEL (Isparta) Oldu tabii ki,
sen duymamışsın.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Belki
bu vesileyle, biz ifade ettik diye buraya geldiğinde bir
açıklaması olur. Ama olmadı.
Peki, biraz önce işsizlik
verilerini verdim, Bingölün biraz önce sıraladığım
illerden durumu farklı mıdır? İşsizlik yüzde 30un
üstünde. Bu söylediğim rakamlara ilişkin olarak Sayın
Bakanın elinin altında TÜİKin Hükûmete özel olarak
hazırlayıp sunduğu verilerin tamamı vardır. Bizimle
paylaşılmıyor, TÜİK bu verileri siteye de koymuyor. Soru
önergeleriyle soruyoruz, cevap vermiyorlar. Sayın Bakana
çağrımızdır, bu verilerin hepsini burada
açıklasın. Sağlıkta bölgenin ya da bölgeler arası
yararlanma düzeyinin ne olduğunu, Sayın Bakana
çağrımızdır, gelsin burada açıklasın.
Bakın, teşvik paketleri
düzenleniyor sürekli. Teşvik paketleri içerisinde 2011 yılına
kadar olan uygulamada Türkiyenin 7 bölgesi içerisinde teşvik
uygulamalarından en az yararlanan 2 bölgesi, 6ncı ve 7nci
sırada Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri yer alır; birisi yüzde
7, birisi yüzde 7,5. Sayın Bakanın bölgesi yüzde 5
yararlanmış teşvik yatırımlarından. Sonradan
müthiş bir teşvik programı çıkardılar. Müthiş
teşvik programından yararlanma düzeyinde -ki 6 bölge ekseninde
yaptılar, 6 kategoride yaptılar- yine Sayın Bakanın bölgesi
ne yazık ki son sırada. Hodri meydan diyoruz! Varsa bizim bir
yanlışımız, buyurun burada tek tek kamuoyuna
açıklayın, paylaşın, biz de bilelim ama sıralamalara
ilişkin olarak verdiğimiz verilerin hepsi devletin resmî verileridir.
Bakın, Türkiyenin tamamına
yapılan yatırımları üst üste koyarsanız Hükûmetin sadece
İstanbul için öngördüğü yatırımları bulmuyor,
karşılık bulmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) Tek
bu veri bile bir bakanın istifasını gerektirir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Rahmi Aşkın Türeli, İzmir
Milletvekilinde.
Buyurun Sayın Türeli. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz hakkında vermiş olduğu gensoru önergesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz
almış buluyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan, bu ilk gensoru
önergeniz değil mi?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Evet.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(Devamla) Evet, burada, tabii, Kalkınma Bakanlığı, eski
adıyla Devlet Planlama Teşkilatı önemli bir kurum, Türkiyenin
en önemli kurumlarından biri. Türkiye ekonomisinin ekonomik ve sosyal
açıdan, ekonomik, sosyal, kültürel sektörlerini kapsayan, buna
ilişkin makro planlamasını yapan ve onun altında sektörel,
bölgesel boyutlarıyla geleceğe ilişkin perspektifleri ortaya
koyan bir bakanlık. Bu yüzden de çok önemli görevler icra ediyor. Bu
yüzden de tabii, Kalkınma Bakanlığının
hazırladığı dokümanların prestiji de bizim için çok
önemlidir diye düşünüyorum. Kalkınma planları var; orta vadeli
programlar, yıllık programlar, gene aynı şekilde yatırım
programları ve birçok sektörel ve bölgesel bazda hazırlanan
dokümanlar var. Tabii, bu dokümanların içinde hangi amaç setinin yer
aldığı yani Türkiyenin, Türkiye ekonomisinin ekonomik, sosyal
hayatıyla birlikte nereden gelip nereye götürülmesinin planlandığı,
buna ilişkin amaç setinin nasıl oluşturulduğu, hangi
araçların kullanılacağı, hedeflerin neler olduğu ve bu
hedeflere ulaşılıp ulaşılamadığı da tabii
önemli bir soru ve Kalkınma Bakanlığı olarak sizin de
performansınızı belirleyecek diye düşünüyorum.
Bu açıdan da
baktığımda tabii ortada açıkçası parlak bir tablo yok.
Genel anlamda baktığımızda, bu hazırlanan
makroekonomik planlamanın içinde var olan hem amaçların hem de
hedeflerin çok ciddi anlamda saptığını görüyoruz. Tabii,
ben şunu anlıyorum: Burada sadece belli hedeflere, belli amaçlara
odaklanmış değiliz. Bunlar, sonuçta, belli varsayımlar
altında hazırlanıyor. Eğer o varsayım seti yani
bunların hazırlanmasına temel teşkil eden varsayım
seti değişirse elbette bu rakamlar da değişebilir. Ama bu rakamların
işaret ettiği bir dönüşüm var ortada yani Türkiye ekonomisinin
yapısal dönüşümünü sağlama zorunluluğu var. Bu açıdan
da baktığımızda ne yazık ki AKP
iktidarlarının on üç yıla yaklaşan dönemi son derece
olumsuz şekillenmiş ve bu anlamda da ciddi soru işaretlerinin
olduğu bir dönem.
Şimdi, bir kalkınma
stratejisi önemli. Kalkınma stratejisi kendi altında birtakım
alt stratejiler içerir ve belli amaçlar içerir. Nedir? Örneğin,
sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyümenin sağlanması
önemlidir. Büyüme politikaları çerçevesinde temellenir.
İstihdamın artırılması ve işsizliğin
önlenmesi gene önemlidir; enflasyonun kontrol altına alınması,
gelir dağılımının düzeltilmesi ve yoksulluğun
ortadan kaldırılması, bölgeler arası dengesizliklerin
azaltılması.
Şimdi, bakın, ben bunlara
bakıyorum, biraz önce saymış olduğum
ulaşılması hedeflenen 5 amacın 5ine de
baktığımda, AKP döneminde ne yazık ki bir iyileşme
yok, tam tersi kötüleşme ve Türkiyenin var olan sorunlarının
ağırlaşması söz konusu. Sağlıklı ve
sürdürülebilir bir büyüme yok. Büyümenin belli aralıklarla
hızlandığını, iki sene, üç sene üst üste yüksek
büyümenin sağlandığını, arkasından da ekonominin
krize girdiğini ve reel anlamda ciddi daralmaların olduğunu
biliyoruz. Bu, Türkiye ekonomisinin bir problemidir geçmişten gelen çünkü
dışa bağımlı bir ekonomi, çünkü cari işlemler
açığı veren ve onun finanse edilmesi ihtiyacı içinde olan,
gereksinimi içinde olan bir ekonomi ve bu açıdan da baktığınızda,
elbette dalgalanmalar olabilir. Ama önemli olan şudur: Türkiye
ekonomisinin bugün yüzde 6, yüzde 7ler gibi bir ortalama büyüme
hızına kavuşma ihtiyacı vardır.
Sayın Bakan, ne yazık ki kriz
sonrasında, 2008-2009 sonrasında, 2010-2011de bir büyüme var, büyüme
hızında bir artış var ama ondan sonra 2012, kısmen
2013 ve 2014 yılında da büyüme resmen duraklamış durumda.
Yurt içi talebin büyümeye katkısı neredeyse sıfır
noktasında. Büyüme tamamen net ihracattan kaynaklanıyor. O da
şöyle: İhracat artışından değil, ithalat
azalışından çünkü Türkiye ekonomisinde hem üretim hem ihracat
yapısı ciddi anlamda ara malı ithalatına
bağımlı olduğu için ekonomi büyüdüğü zaman ithalat da
patlıyor, ekonomi daraldığı zaman ithalat ihtiyacı
azalıyor. Bunun sonucunda da, bir bakıyorsunuz, net ihracatın
büyümeye katkısı olmuş. Tabii, 2012 yılında altın
ihracatının buna nasıl etki ettiğini gördük. O dönem,
biliyorsunuz, hep konuştuk bunları. Sonradan çıktı, bütün
hepsi, altın ihracatının altında
Biz söyledik bunları.
İrandan petrol, doğal gaz alınıp bunların
altınla ödendiğini söyledik. Önce inkâr edildi, ondan sonra
bunların hepsi ortaya çıktı ve arkasından da neler
çıktı ortaya? Bu işin içinde ne olduğu, kimlerin buradan
nemalandığı, komisyonları, rüşvetleri, hepsi çıktı
ortaya. Yani baktığımız zaman ciddi bir problem var.
İstihdamın artırılması,
işsizliğin azaltılması, ne yazık ki böyle bir durum
yok. İşsizlik, Türkiye ekonomisinin işsizliği yüzde 10lar
seviyesinde, âdeta bir stabilite kazandı, bir durağanlık kazandı
ve ben başka bir şey söyleyeyim Sayın Bakan: Şimdi,
bakın, işsizlik rakamları da, en son istihdam rakamları da
açıklandı. Ben Türkiye İstatistik Kurumunun
yaptığı anketlere güvenmiyorum. Hanehalkı iş gücü
anketleri yüzde 100 yanlıştır Sayın Bakan, lütfen müdahale
edin ve bunu değiştirin, gerçek rakamları ortaya koyun çünkü Türkiye
ekonomisinin performansı belli. Son dört beş yıla
bakıyoruz, istihdam artışı yılda ortalama 500 bin-600
bin civarında, 500 bin-600 bin ama şimdi bir bakıyorsunuz, 1
milyon 200 bin, 1 milyon 300 binlik bir artış var. Hem de ekonominin,
yurt içi talebin durduğu, özel tüketimin, hanehalklarının
harcamadığı, firmaların, şirketlerin
yaptığı yatırım harcamalarının negatif
olduğu bir dönemde böyle bir şeyin olması mümkün değil. Bu
bizim Türkiye ekonomisini doğru biçimde analiz etmemizi de engelliyor. Bu
açıdan bunların ciddi anlamda gözden geçirilmesine ihtiyaç var.
Gerçek rakamları görmek istiyoruz, gerçek rakamları görmek istiyoruz.
Yani Türkiyede istihdam artışının ne olduğunu, bu
rakamları görmek istiyoruz ve bunun üzerine analizimizi yapmak istiyoruz.
Enflasyonun kontrol altına
alınması
Hangi enflasyon kontrol altına alındı? 2006
yılından beri enflasyon hedeflemesinde -daha önce zımni, örtülü
enflasyon hedeflemesi vardı, sonra açık enflasyon hedeflemesinde-
neredeyse her yıl yüzde 50-yüzde 100ler arası bir sapmanın
olduğu bir Türkiye ekonomisi bu. Böyle bir şey olabilir mi?
Almışsınız, Merkez Bankası bağımsız,
ona belli hedef setini vermişsiniz, hedefler belirlenmiş, ondan sonra
elindeki araçları da Merkez Bankası kullanıyor ama
bakıyorsunuz ciddi sapmalar var. Tabii, bu sene, şu anda, yakın
bir zamanda yaşadığımız Merkez Bankası üzerindeki
spekülasyonları söylemiyorum. Onlar, tabii, daha da vahim çünkü sonuç
itibarıyla Hükûmet Merkez Bankasıyla beraber hedefleri ortak
belirliyor ama hedefler belirlendikten sonra o hedefe ulaşmak için gerekli
araçları kullanma yetkisi Merkez Bankasınındır. O
açıdan da Cumhurbaşkanının müdahaleleri, onun da
sonrasında diğer bakanların müdahaleleri son derece talihsiz
müdahalelerdir ve bunun sonucunda da döviz kurunu bilmem ne seviyelere
çıkarmıştır şu anda, 2,60ların üzerine
çıkarmıştır. Ee, böyle bir şey olabilir mi? Bunun
ekonomiye maliyeti nedir, kimler kaybetmiştir bu sürecin içinde ve ondan
sonra da birtakım tartışmalar, ekonomistlerin bile
baktığı zaman güldüğü tartışmalar; neymiş
Faiz mi enflasyonu belirler, enflasyon mu faizi? Sayın Bakan, bunlar
iktisat fakültelerinde birinci sınıfta okutulan şeyler. Para
politikası aracı olarak faiz belirlidir ama faizi düşürerek
yatırımı artıramazsınız. Faiz, elbette bir maliyet
unsuru olarak önemlidir ama esas itibarıyla yatırımcı,
yatırım yapacağı zaman kısa döneme bakmaz, uzun
dönemli faiz oranına bakar, üç yıl, beş yıl, on yıl
sonraya bakar, talep projeksiyonuna bakar, yurt içinde talep ne olacak ona
bakar, ihracat yapabilecek mi ona bakar, istikrar var mı ekonomide ona
bakar ve bütün bunlara göre karar verir ve uzun dönemli faiz hadlerine göre
karar verir ve siz müdahale ettiğinizde ekonomideki beklentileri olumsuz
yönde etkileyerek bu ulaşılması gereken sonucun çok daha olumsuzunu
ortaya çıkartırsınız.
Şimdi, tabii, gelir
dağılımının düzeltilmesi, yoksulluğun ortadan
kaldırılması; bu alandaki durum ortada. Türkiyede yoksulluk
derinleşiyor. TÜİK, bunun farkında ve 2009 yılından beri
yoksulluk, eski bildiğimiz anlamda mutlak yoksulluk dediğimiz
gıda yoksulluğu ve gıda artı gıda dışı
yoksulluğu hesaplamıyor. İşte, 1 dolar, 2,15 dolar, 4,30
dolar hesabı var; ee, zaten cari hesapta bunlar cari millî gelirle
yapılıyor.
Değerli milletvekilleri, zaten
cari olarak millî gelir artıyor; fiyatlar da bunun içinde, sadece büyüme
hızları yok ki. Şu anda Türkiyede,
baktığınızda, bunların altında kimsenin
kalmamış olması bir şey ifade etmiyor. Türkiyede ciddi
anlamda gelir dağılımı sorunu ve yoksulluk sorunu
vardır ve bölgeler arası dengesizlik de ciddi biçimde azalmamakta,
üstelik artmaktadır.
Tabii bu nasıl bir ihtiyaç
doğuruyor? Ekonomide maliye politikası, para politikası,
gelirler politikası, sektörel politikalar, bölgesel politikalar,
yatırım teşvik politikaları, destekleme politikaları,
bunların hepsinin bir uyum içinde, bir arada yürütülme
ihtiyacını ortaya koyuyor. Ama ne yazık ki bu açıdan da
baktığımızda ciddi bir uyum görmüyoruz.
Onuncu Kalkınma Planı
hazırlandı, 2014-2018
yıllarını kapsıyor. Onun içinde de 25 öncelikli
dönüşüm programı vardı. Bir baktık, Hükûmet birdenbire buna
bir hamle yaptı, üst üste açıklanan paketler, paketler
İyi ama
arkadaşlar, zaten bunlar vardı, değerli milletvekilleri bunlar
zaten Onuncu Kalkınma Planının içinde vardı. Sizin bunu,
on iki yılı geçen, on üç
yıla giden iktidarınızda, önceden yapmış olmanız gerekiyordu.
Bunları söyledik, dedik ki: 2001 krizi sonrası, ekonomilerin
canlı olduğu, büyüme hızlarının
arttığı, diş ticaret hacminin arttığı,
uluslararası likiditenin bol olduğu bir dönemdi. Türkiye de burada, o
likiditeden yararlanarak, dışarıdan gelen o paradan yararlanarak
-çünkü açığı var, açığı tamamlamak için sermaye
ithal etmek zorunda- onları alarak ekonomide büyüdü. Ama bu büyüme gerçek
bir büyüme değildi. Bu büyüme kendi kaynaklarımıza dayanan bir büyüme değildi. Bu büyüme
âdeta taşıma suyuyla değirmen döndürmek anlamına gelen bir
büyümeydi ve onun sonucunda da sermaye hareketlerinde bir kesinti, bir
sınırlanma, bir kısıtlama olduğu zaman birdenbire
Türkiye ekonomisi önceki dönemlerle hiç karşılaştırılmayacak
şekilde ki 2002-2007 dönemini o açıdan
karşılaştırıyorum- ciddi bir anlamda kriz içine girdi
ve AKP, bu dönemde Türkiye'nin yapısal problemlerini çözmedi. Yurt içi
tasarruf geriledi. Tasarrufların millî gelir içindeki payı
1990lı yılların ortalamasını veriyorum hem içinde
1994 krizi vardır hem de 1999
yılındaki daralma vardır- yüzde 23 ama sizin döneminizde
ortalama yüzde 15lere, hatta bazı yıllar yüzde 12lere, 11lere
kadar indi. Cari işlemler açığı arttı, yüzde 10lara
dayandı. Cari işlemler açığının elbette
değişik nedenleri var. Bunun içinde petrol ve enerji
fiyatlarındaki artış da var ama tek neden bu değil. Esas
nedeni, cari işlemler açığının artışı,
Türkiye ekonomisinin dışa bağımlı bir model içinde,
yüksek faiz düşük kur sarmalı içinde, dışarıdan gelen
sermayeyle büyümesine dayanan bir modeldi ve bu da Türkiye'de ihracatı
azaltırken, ithalatı patlattı ve cari işlemler
açığı yarattı. Yani başka bir anlamda, Türkiyede
üretimin ve ihracatın ara malı ithalatına bağımlılığı
arttı ve bunun sonucunda dış borçlar arttı. Bakın,
sık sık yapıyorsunuz o kıyaslamaları, 1923 döneminde
2002ye kadar -ben de yapayım- 130 milyar dolardı, bunun içinde
Osmanlı İmparatorluğundan kalan borçlar vardı, 1954
yılına kadar ödenmeye devam edildi. Bunun içinde kurulan KİTler
vardı, Sümerbanklar, Etibanklar, şeker fabrikaları, çimento
fabrikaları ama siz geldiniz on iki buçuk yıl, on üç yıla
yaklaşıyor, bir baktık, nereye, 400 milyar dolara
çıktı. Ve bunun içinde, bu dönem içinde de 62 milyar dolarlık
bir özelleştirme yapılmış olmasına rağmen. Yani,
baktığınız zaman, cari işlemler açığı
problem. İş gücüne katılım oranı hâlâ yüzde 50ler
seviyesinde. Yani çalışma çağındaki nüfusun ancak
yarısı iş gücüne katılabiliyor, böyle bir şey olabilir
mi? Vergi yapısı ciddi anlamda dolaylı vergiler üzerine kurulu;
ekonomi büyüdüğü zaman vergiler artıyor, ekonomide bir daralma
olduğu zaman vergiler birdenbire düşüyor. Öyle bir model
yaratılmış ki son derece sağlıksız bir model ve
aynı zamanda da gelir dağılımını bozan bir model.
Türkiyede imalat sanayisi ki lokomotif
sektördür, imalat sanayisinin hem üretim hem ihracat yapısına
baktığımızda şunu görüyoruz: Daha çok, düşük ve
ortanın altı teknolojili sektörlerin ağırlıkta
olduğu bir yapı, üçte 2sini bu oluşturuyor. Yüksek teknolojili
sektörlerin payı, toplama 100 dediğimizde, içsel
dağılımına baktığımızda, yüzde 3ler
seviyesinde. Bununla Türkiye nasıl katma değeri yüksek mal ve hizmet
üretecek? Bununla Türkiye nasıl yurt dışıyla rekabet
edecek? Nasıl büyüyecek? Nasıl gelişecek? Nasıl
refahını artıracak, gelir dağılımını düzeltecek,
yoksulluğu azaltacak? Böyle bir şey yok arkadaşlar, böyle bir
şey yok. Özet olarak, Türkiyenin yapısal problemleri AKP döneminde
çözülmemiş, aksine ağırlaşmıştır.
Son olarak KOBiye geleyim. Gensoruda
da, gensoru önergesinde de gerekçede vardı KOBİlerle ilgili.
Bakın, Türkiyede KOBİlerin sayısı, TÜİKin
açıkladığı rakamlar bunlar, veriyorum: 2 milyon 646 bin
117dir. Çalışan sayısı bakımından toplam girişimlerin
yüzde 99,8i -neredeyse yüzde 100ü arkadaşlar- istihdamın yüzde
75,8i -dörtte 3ü- katma değerin yüzde 54ü, yatırımların
yüzde 53ü ve ihracatın yüzde 59unu KOBİler yapıyor. Ama
KOBİ dediğimiz zaman, KOBİyi kendi içinde bir bütünlük olarak
düşünmeyin. KOBİ tanımına baktığımızda,
çalışan sayısı, yıllık net satış
hasılatı ve yıllık mali bilançoya göre KOBİlerin bir
ayrımı var. Çalışan sayısı üzerinden
gittiğimde, mikro işletmeler var, 1 kişi ile 9 kişi
arasında işçi çalıştıran, kişi çalıştıran
firmalar mikro işletmeler olarak geçiyor. 10 ila 49 işçi
çalıştıranlar küçük işletmeler, 50 ile 249 arasında
işçi çalıştıranlar orta ölçekli işletmeler. Yani,
aslında üç ayrı grup var ve bu üç ayrı grubun da kendi içinde
sorunları aynı değil ve otomatikman bunların finansmana
ulaşımları aynı değil, pazarlama desteklerinden
yararlanması aynı değil ve bunların da bu açıdan böyle
bir yapıda nedir kendi içlerinde dağılım ona bakmak
lazım. Bakın, mesela ben birkaç rakam vereyim. KOBİ
dediğimiz zaman, KOBİ, temel anlamda ekonominin neredeyse
çoğunluğunu, hemen hemen hepsini oluşturan işletmelerden
bahsediyoruz ama ekonomi içindeki ağırlığı o kadar
değil. KOBİlerin ciddi anlamda desteğe ihtiyacı var.
Bakın, ihracat yapan KOBİ sayısı 50 bin. Biraz önce
söyledim, 2,6 milyon KOBİ var; esnaf, sanatkâr, KOBİ, bütün o
kapsamları, mikro ölçek, küçük ölçek, orta ölçek diye
baktığımda yüzde 1,9u, yüzde 2si ancak ihracat yapıyor,
dış pazarlara açılabiliyor.
KOSGEB destek programları var.
Destek sayısı 2012 yılında -2012yi veriyorum çünkü 2014te
TÜİKin açıkladığında 2012 rakamları var
KOBİlere ilişkin- 27.161, destek miktarı 293,5 milyon TL,
KOSGEB desteklerinden yararlanan KOBİ sayısı yüzde 1, Sayın
Bakan, yüzde 1. Yani, KOBİ destekleri artıyor. diyorsunuz.
KOBİ destekleri artmıyor. Yani, baktığınız zaman
rakam olarak artıyor ama bütün KOBİlere baktığınızda,
2,6 milyon işletme, buradan geçinen milyonlarca insanı
düşündüğümüzde görüyoruz ki sadece yüzde 1lik, yüzde 2lik bir kitle
bu finansmandan yararlanıyor, ihracat yapıyor, dış pazarlara
açılıyor. Bu açıdan da gerçekten o KOBİ kavramı
içinde özellikle hem mikro işletmeler için hem de küçük ölçekli
işletmeler için de ciddi tedbirlerin alınması ihtiyacı var.
KOBİler önemli, esnek üretim
yapıları var, değişen piyasa koşullarına
hızlı uyum yetenekleri var, bölgesel kalkınmada roller
oynuyorlar, istihdamın artırılması ve işsizliğin
azaltılmasında da önemli rolleri
var ama KOBİlerin ciddi sorunları var. Bir tanesi
kurumsallaşma sorunu. Bu ne demek? Kurallara ve ilkelere bağlı
bir sistem kurulması demek yani amaç ve hedeflere uygun bir örgüt
yapısının oluşturulması, iş ve görev
tanımının yapılması, işletme içi süreçlerin
yönetimi, denetimi ve raporlanması. Bu açıdan
baktığımızda, Türkiye'nin çok ciddi bir kurumsallaşma
sorunu var. Buna ilişkin olarak ne yaptınız Sayın Bakan?
Yetersiz sermaye yapıları
var. Bu, aynı zamanda da finansman sorunlarını ortaya getiriyor.
Çünkü, banka kredilerinden yeterince yararlanamadıklarını
söylüyorum, biraz önce de söyledim. Bunda, tabii, KOBİlerin belli bir
kesiminin kayıt dışı olmasının da etkisi var.
Kayıt dışı olduğu için, doğal olarak, gidip kredi
alamıyor yani onun bankacılık sisteminden, finansmanından
yararlanamıyor. Ya bankaların istediği belgeleri veremiyor ya
teminat gösteremiyor ve bankalar da genelde büyük işletmeleri tercih
ediyor. Böyle bir yapı içinde KOBİlerin, özellikle küçük
işletmelerin -daha da küçük KOBİ içindeki- daha çok işçi
çalıştıran değil ama daha küçük KOBİlerin ciddi
problemleri var.
Nitelikli eleman eksiklikleri var, en
önemli problemlerden birisi. Ya farkında değiller bunun ya da maliyetini
karşılayamıyor. Nitelikli eleman almak demek sonuçta belli
maliyetlere katlanmak demek, ona gerekli çalışma ve iş
yaşamını kurmak demek. E, nitelikli eleman
olmadığı zaman o KOBİnin bir şey sağlayabilmesi
mümkün değil.
Yenilikçilik faaliyetleri zayıf,
yeni bir alana girme oranları düşük, yeni ürün geliştirmeleri
zayıf, AR-GE harcamaları düşük, teknoloji getiremiyorlar
Sayın Bakan yani böyle bir yapının içinde KOBİler kendi
yağlarıyla kavruluyor ve siz de Hükûmet olarak buna ilgisiz
kalıyorsunuz.
Markalaşma problemi var, katma
değeri düşük mal ve hizmet üretimi yapıyor çoğunluğu
ve işletmelerin büyük bir çoğunluğunun herhangi bir kalite
belgesi yok, kalite standartlarına
göre üretim yapmıyor arkadaşlar.
Pazarlama sorunları var,
dış pazara açılım zayıf, ihracat bilinçleri
düşük. E, bütün bunlara baktığınızda çok ciddi
problemleri olan bir KOBİ sektörüyle karşı
karşıyayız ama ne yazık ki alınan tedbirler
yetersizdir. AKP iktidarları döneminde hem ekonomi genel anlamda kötüye
doğru gitmiştir, yapısal problemler
ağırlaşmış hem de KOBİlerin problemleri
çözülmemiştir.
CHP iktidarında biz üretime ve yatırıma
dayalı, katma değeri yüksek mal ve hizmet üreten ve geliri adaletli
paylaşan bir ekonomiyi tesis edeceğiz. Bu açıdan da
KOBİlere özel önem veriyoruz. Esnaf ve
KOBİler bakanlığı kurulması Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında ilk gerçekleştireceğimiz sözlerimizden,
vaatlerimizden biridir. Halkbankı KOBİlerin ve esnafın ihtisas
bankasına dönüştüreceğiz ve KOBİlerin ayakta
kalmasını ve Türkiye ekonomisine entegrasyonlarını ve
dışa açılmalarını sağlayacağız diyorum.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi söz
sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Cahit
Bağcı, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET VE KALKINMA
PARTİSİ GRUBU ADINA CAHİT BAĞCI (Çorum) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bugün gündemimizde,
HDPnin, Sayın Kalkınma Bakanımızla ilgili olarak, gerekçesinde
iddia edilen uygulanan kalkınma stratejilerinin yaratmış
olduğu sorunlar ve doğal kaynakların sermayenin
kullanımına sokulması, kalkınma planlarının
hazırlanmasında halk katılımının yer
almadığı, GAPta sulama projelerinin
yapılamadığı ve KOBİlerin finansmana erişim
sorunlarının iddia edildiği bir gensoru verilmiştir.
Bununla ilgili düşüncelerimi sizlerle, AK PARTİ Grubu adına,
arkadaşlarım adına paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki bazı politikaları eleştirirken
eleştirdiğiniz konuyla ilgili argümanlarınızın daha
önce söylediklerinizle de tutarlı olması lazım. Sizler
hatırlarsınız -ben sekiz yıldır bu
Parlamentodayım- BDPden arkadaşlar -şu anda HDP Grubu olarak
milletvekili arkadaşlarımız- zaman zaman bu kürsüye
çıktıklarında çeşitli vesilelerle bu, yeri geldiğinde
Meclis araştırma önergesi vererek, yeri geldiğinde de
çeşitli kanunlarla ilgili- görüşlerini ortaya koyarken Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yatırım yapamamanın,
istihdam üretememenin eleştirisini Hükûmetimize getirmişlerdir.
Şimdi
gensoruyla ilişkili bakıldığında, bölgede
yapılan, yapılması planlanan rüzgâr enerjisinin, güneş
enerjisi panellerinin veyahut da sulama projelerinin doğada
yarattığı tahribatla ilişkilendirilmesini burada
çelişki olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. Tabii ki birtakım
yatırımları yaparken doğada istenmeyen malzeme
alımı gerçekleşiyor. Örneğin yol yapımıyla
alakalı olarak malzeme almak durumundasınız veyahut da bir yerden
kanal geçireceksiniz, tünel yapmak durumundasınız. Hâliyle o
coğrafyada birtakım oynamalar yapılmaktadır. Ama bu
oynamaların yapılmasını, sermayeye doğal
kaynakların veyahut da coğrafyanın peşkeş çekilmesi
olarak değerlendirmek son derece tutarsızdır.
Ben, zaman zaman bu kürsüde özellikle Sayın Veysel
Eroğlunun Türkiyede ormanlaşma alanında ve çevre
duyarlılığı konusunda -geçen dönemde Çevre Bakanı
olarak görev yapıyordu- yapılan faaliyetlerin, AK PARTİ
iktidarlarında bir önceki yıllarla kıyaslandığında
son derece, 2ye, 3e katlayan çevre duyarlılığı yönünde ve
özellikle ağaçlandırma, ormanlaştırma, erozyonla mücadele,
toprak koruma faaliyetlerinin yapıldığını sizler de
hatırlıyorsunuz. Ben bu konulara girmeyeceğim.
Ancak bu gensorunun gerekçesinde ortaya konulan özellikle
katılımcı bir yaklaşımla kalkınma
politikalarının veyahut da genel anlamda politikaların
yapılmadığı gerekçesini, gensorunun bence en zayıf
yönü olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.
Şöyle ki: Az önce, benden önceki konuşmacı
arkadaşlar da söylediler, Kalkınma Bakanlığı öncesinde
Devlet Planlama Teşkilatı aracılığıyla -ki benim
de uzun yıllar çalıştığım kurumda- hem özel
ihtisas komisyonlarının hazırlanmasında hem de
kalkınma planlarına altlık oluşturan bu çalışmaların
yapılmasında tam da iddia edilenin aksine katılımcı
bir anlayışla bu çalışmalar yapılmıştır.
Bakın, değerli arkadaşlar, Onuncu
Kalkınma Planı, Kalkınma Bakanlığının
koordinasyonunda katılımcı bir yaklaşımla 2010
yılında bir plan hazırlık çalışmasıyla
başlatılmış ve Başbakanlık genelgesiyle
makroekonomik, sektörel ve bölgesel düzeyde 66 adet özel ihtisas komisyon
raporunun çalışmalarıyla işe
başlanmıştır. Söz konusu komisyonlarda 3 bini
aşkın akademisyen, kamu çalışanı, özel kesim, sivil
toplum kuruluşu temsilcisi bir araya gelerek çalışmalara
katkı vermişlerdir. Planın hazırlık
çalışmaları yerel düzeyde de sürdürülmüştür. Bu kapsamda,
kalkınma ajansları aracılığıyla mahalli
idarelerin ve yerel aktörlerin, Türkiyenin kalkınma öncelikleri konusunda
görüşleri alınmıştır. Plan metninin
oluşmasında Kalkınma Bakanlığının elli
yılı aşan planlama deneyiminden, özel ihtisas komisyonu
raporlarından; iş dünyasıyla, sivil toplum
kuruluşlarıyla, düşünce kuruluşlarıyla, akademik
çevrelerle, kamu ve özel sektör temsilcileriyle yapılan istişare
toplantılarının sonuçlarından
yararlanılmıştır. Çanakkaleden Ağrıya,
Iğdırdan Sinopa kadar tüm illerimizde anket, mülakat, yazılar
alınmış, toplantılar yapılmış, 7.200ü
yerelden 10 bini aşkın kişi ve kuruluştan Türkiyenin
kalkınma öncelikleri konusunda görüş ve öneriler alınarak Onuncu
Kalkınma Planının yol haritası oluşturulmuştur.
Ben bazı rakamları, tablodaki
rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. 3.038 kişiyle
görüşme yapılmış, değerli arkadaşlar; kamu
sektöründen 1.295 kişi, özel sektörden 425 kişi, sivil toplum kuruluşlarından
547 sivil toplum kuruluşu temsilcisi, akademik dünyadan 500,
uluslararası kuruluşlarımızdan 28, yerel yönetimlerden 126
temsilci, sosyal kesimlerden, sendikalardan 77, kamu sermayeli
şirketlerden 16, işveren temsilcilerinden 15, barolardan da 6 temsilci
bu çalışmalara katılmıştır.
Bir diğer konu: Değerli
arkadaşlar, şu anda kalkınma ajansları 26 bölgemizde
faaliyet göstermektedir ve her ilimizde de bağlı bulunduğu
kalkınma ajansına bağlı çalışan bir destek ofisi
vardır. Planlı yılların başladığı
1960larda olduğu gibi, merkezden planlama ve politika üretmenin
sıkıntılarını Türkiye yaşamıştır.
Bu çerçevede, kalkınma ajanslarının kuruluşuyla birlikte
her ilin valisi, belediye başkanı -ki burada az önce HDPden
konuşan Sayın Zozani ifade etti bir katılımın
olmadığını ki gensoru gerekçesinde de yazıyor- HDPli
belediye başkanlarının da içinde olduğu kalkınma
ajansı yönetim kurulu ve aynı şekilde, o kalkınma
ajansının bağlı bulunduğu ildeki bütün sivil toplum
kuruluşları, il genel meclisi başkanları, rektörler
kalkınma kurulunda görüş, öneri, düşüncelerini
yansıtmaktadırlar ve o bölgenin stratejisine, eylem planlarına
ve master planlarının hazırlanmasına katkı
sunmaktadırlar. Her ilin ihtiyaç ve öncelikleri ortaya konulmakta, o
bölgeye yönelik özellikle gelişim evreleri, gelişim hedefleri belirlenmektedir.
İllere yönelik olarak şu anda elimizde plan ve stratejiler mevcuttur
kalkınma ajansları tarafından yapılan. İddia edilen
Program hazırlanırken halkın görüşü
alınmamaktadır. tezi ya ülkemizde olup bitenin görülmediği ya
da anlamakta zorlanıldığı anlamına gelir. Ben
arkadaşlara bir gün illerde ki bu, Vanda Doğu Anadolu Kalkınma
Ajansı olabilir, Dicle olabilir, Fırat olabilir veyahut da
İpekyolu, Karacadağ, hangisini istiyorlarsa veyahut da Ankara
Kalkınma Ajansı olabilir, Çukurova olabilir, buyurun gelin Samsuna,
Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı olabilir, size yapılan
çalışmalar hakkında bilgi versinler, brifing versinler, ne tür
bir katılımcılıkla bu çalışmaların
yapıldığını çok daha somut bir şekilde anlama ve
izleme imkânı bulabilirsiniz.
25 dönüşüm programıyla
alakalı olarak Sayın Günal da söylediler, Sayın Türeli de
konuşmasında ifade etti. Değerli arkadaşlar, Onuncu
Kalkınma Planına altlık sağlayan 25 dönüşüm programının
1.300 eylem planına dönüşmüş olmasından aslında
memnuniyet duymanız gerekir. Sizin hem bu Hükûmet programlarının
okunmasında hem her yıl bütçe görüşmelerinde ifade
ettiğiniz bir şey vardı ki bu da nedir? Yapısal sorunlara
çözüm üreten bir Hükûmet programı değil. veyahut da Kalkınma
planı yapısal sorunlara çözüm üretmiyor. Nedir yapısal
sorunlar? Cari açığı azaltmıyor, ithalata
bağımlılığa bir çare oluşturmuyor,
tasarrufları artırmıyor. veyahut da Nitelikli iş gücüne
çare üretmiyor. gibi bir eleştiri getiriyordunuz. İşte, 1.300
eylem planı burada, her bir sektörle ilgili ortaya konulan eylem
planında ilgili kuruluş, sorumlu kuruluş, koordinatör
kuruluş en ince detayına kadar, âdeta kılcal damarlarına
kadar ekonomiye ve piyasalara inen bir strateji, bir eylem planı ortaya konulmuştur.
Bundan Türkiye adına, kurumlarımız adına, geçmişte
elli yıllık tecrübeyi Kalkınma Bakanlığı
bünyesinde
Sataşan arkadaşlardan Devlet
Planlama Teşkilatı ölmüştür, Kalkınma
Bakanlığı sıradan bir bakanlığa
dönüşmüştür. şeklinde ifadeler oldu. Kesinlikle bu doğru
değildir. Kalkınma Bakanlığı, hâlâ hükûmetlere
müşavirlik yapan, Türkiyenin orta ve uzun vadeli geleceğine yönelik
stratejileri, eylem planlarını ortaya koyan, politika üreten bir
kurum olarak daha da üst düzeyde, makro bir bakış açısıyla,
gözle, bütün tarafları dinleyen, gözleyen, izleyen ve uygulamaya koyan bir
bakanlığa dönüşmüştür.
Bu açıdan, 25
dönüşüm programının Sayın Başbakanımız
tarafından detaylarıyla açıklanmış olması Türkiye
adına memnuniyet verici bir durumdur. Sizler de bunu inceleyerek her bir
dönüşüm
3 defa açıklama yapıldı, sizin de açıklanan 3
dönüşüm programının içeriğine girerek Filanca dönüşüm
programının şu numaralı eylem planı
sağlıklı değildir. şeklinde bir değerlendirme
yapmanızı daha doğru bulduğumu ifade etmek istiyorum. Zira,
politikalar, beraberinde enstrümanlarıyla ancak sağlıklı
bir şekilde yol alabilirler veyahut da uygulanabilirliğin
gerçekleşebilme imkânı o şekilde daha uygun olur diye
düşünüyorum.
KOBİlerle alakalı olarak
gensoruda iddia edilen bir konu var, onunla ilgili olarak da şunu söylemek
istiyorum: Bu arada kalkınma ajansları tarafından dört
yılda 81 ilde toplam 1,9 milyar TL hibe desteği verilmiştir
arkadaşlar. Bunun yüzde 56sı KOBİlere verilen destektir. Yani
bildiğimiz, bankalar aracılığıyla veyahut da KOSGEB
aracılığıyla verilen kredilerin dışında, son
dört yılda 1,9 milyar TLnin yaklaşık 1 milyar TLsi
KOBİlere yüzde 50ye varan hibe desteği olarak
yararlandırılmıştır ki bu
haksızlığı da kabullenmemiz mümkün değildir.
Gensoruda, 10 milyon ailenin yoksulluk
yardımlarıyla yaşamaya mahkûm edildiği tezi yer
almaktadır. Eğer siz bunu, bu sosyal devlet
anlayışını veyahut da sosyal yardımları veyahut
da sosyal adaleti sağlama çabalarını, Hükûmetin
uygulamalarını, engelliye, yaşlıya, dula, muhtaca, asker
ailelerine yapılan bu yardımları, genel sağlık
sigortası gibi kapsamları bir muhtaçlık kültürü olarak
görüyorsanız bu sizin yaklaşımınızdır ancak bu,
bizim anlayışımızın farkını sadece ortaya
koyar. Biz, nerede bir kimsesiz varsa nerede bir âciz varsa, yardıma
muhtaç varsa, korunması gereken insan varsa, sosyal adaletin ve sosyal
devlet olmanın gereği onlara sahip çıkmaya devam edeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sosyal yardımlar ve harcamalarla
ilgili olarak gayrisafi yurt içi hasıladan
2002de 825 milyon TL ayrılmışken bugün bu rakam 26,5
milyar TLye ulaşmıştır ancak bu, bu durumu, bu
muhtaçlığı, muhtaçlığa mahkûm edildiği tezini
kesinlikle doğrulamaz çünkü kişi başına düşen günlük
harcama, değerli arkadaşlar, bunu bütçe görüşmelerinde de
detaylı olarak konuştuk; 2002de 4,3 doların altında
yaşayan nüfus, nüfusumuzun yüzde 30u idi; aynı şekilde,
açlık sınırı sayılan kişi başı günlük
harcaması 2,25 doların altındaki nüfusumuz 2002de yüzde 3 idi ama
bugün 4,30 doların altında harcama yapan bir nüfus neredeyse
kalmamıştır. Gelir dağılımındaki
eşitsizliği ancak bu şekilde ortadan kaldırabilirsiniz.
Sayın Başbakanımızın, Maliye
Bakanımızın bütçe görüşmelerinde de ifade ettiği gibi,
küresel mali krizin devam ettiği yıllar dâhil, son yedi yılda
ülkemizde 5,7 milyon kişiye istihdam yaratılmıştır.
Bu, gelir dağılımında hızla düzelen ve orta
sınıfı genişleyen bir Türkiyenin
fotoğrafıdır. Büyümenin kapsayıcı olması, gelir
dağılımındaki adaletin sağlanması, refahın
bölgeler arasında dengeli dağılması hükûmetlerimizin
öncelikleri olmuştur.
Hızlı büyümenin toplumun tüm
kesimlerine olumlu yansıdığının en somut göstergesi
ise en zengin yüzde 10luk kesim ile en yoksul yüzde 10luk kesimin
karşılaştırılmasıdır. 2002de en zengin
yüzde 10luk kesimin geliri en yoksul yüzde 10luk kesimin gelirinin 18
katı iken bu oran 2013 yılında 11 kata düşmüştür.
İnsani gelişme endekslerine göre, Türkiye 187 ülke arasında
69uncu sıradadır. Gelir eşitsizliğini azaltarak sosyal
gelişmeyi sağlamaya çalışan bir iktidar olmuştur.
Değerli arkadaşlar, ben son
olarak GAP bölgesiyle ilgili değerlendirmeleri de sizlerle paylaşmak
istiyorum. Sayın Kaplan konuşmasında söyledi; GAP
başlangıçta tabii ki, bölgenin özellikle su ve toprak
kaynaklarının gelişmesine dayalı bir program olarak ele
alınmıştı ancak yeni açıklanan, Sayın
Başbakanımız tarafından Mardinde açıklanan planla GAP
bir bölge gelişme planına dönüşmüştür. Yani, GAP bölgesine
yönelik olarak bu aşamada bütün yönleriyle bir bölgesel gelişme planı;
hastaneleriyle, yollarıyla, barajlarıyla,
toplulaştırmasıyla, sosyal yardımlarıyla, OSBleriyle,
çevre yatırımlarıyla bütünsel anlamda bir bölgesel kalkınma
programına dönüşmüştür.
Diyarbakırla alakalı burada
bir husus ifade edildi. Ben de çıkmadan önce bilgileri aldım.
Değerli arkadaşlar, Diyarbakırda hiçbir şey yapılmadı.
diye ifade edildi. Kanalizasyon olan köy sayısı Diyarbakırda
2002 öncesinde son derece sınırlıyken -ki bu 50ye yakın
köyken- bugün 425 köyümüzün kanalizasyona kavuştuğunu, içme suyu giden
köyümüzün 1.500ün üzerinde olduğunu ve son on üç yılda da 15 milyar
TLlik bir yatırımın Diyarbakırda
yapıldığını belirtmek istiyorum.
Hakeza, sulamalarla alakalı olarak
ifade etti gene Sayın Kaplan Bir şey yapılmadı. diye, ki
önergede de yüzde 17 olarak sulama yatırımlarının
yapılabildiği ifade edilmektedir. Ceylanpınar bölgesiyle ilgili
sulama projesi ihale edilmiştir, 700 bin dekar alan sulanacaktır,
yapımı devam ediyor. Aynı şekilde, Viranşehir sulama
projesi de 355 dekar araziyi sulayacak olup ihalesi yapılmıştır,
önümüzdeki günlerde de yapımına başlanacaktır.
Ben, bu çerçevede,
Kalkınma Bakanımızla alakalı gensoruda hem Onuncu
Kalkınma Planını hem dönüşüm programlarını hem
de GAP Projesi sonrasında GAP bölgesine yönelik olarak bir bölgesel
gelişme programını bölgemize yönelik olarak nasıl
uygulayacağımızı anlatma, ifade etme
fırsatını buldum. Ben inanıyorum ki GAP gelişme
projesi bölgemizde ciddi bir sinerji yaratacaktır,
yaratmıştır. Ben, 47 milletvekili arkadaşımızla
bir yıl önce bölgeyi ziyaret etmiştim. Çözümün adının dahi
bölgede ciddi bir beklenti, umut, gelecek adına güzellikler
taşıdığını gördüm, hissettim. İnşallah
diliyorum ki bu programlar hem kalkınma planı hem dönüşüm
programları hem de diğer açıklanan programlar ülkemizin
gelişmesine, büyümesine, kalkınmasına ve 2023 hedeflerine
bizleri yaklaştıracaktır. Daha demokratik bir Türkiyenin
inşasına, daha gelişmiş bir Türkiyenin inşasına
katkı sağlayacaktır diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Zozani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Bağcı, konuşmasında bizim, kürsüden ifade
ettiğimiz eleştirilerin, dile getirdiğimiz hususların
yersiz ve tutarsız olduğu ithamında bulundu, sataştı
grubumuza.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Zozani, iki dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin, Çorum Milletvekili
Cahit Bağcının (11/46) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bağcı,
esasında sizin burada yirmi dakikaya yakın
yaptığınız konuşmayı alıp gerekçe olarak bir
gensoruya koysak yeterlidir diye düşünüyorum çünkü on yıl önce de,
beş yıl önce de, üç yıl önce de sadece ihale
yapılmış. Bir gerçekleşme söz konusu mu? Yok.
Hatırlıyorsunuz, geçen sene -siz ismini andığınız
için ifade edeyim- Sayın Veysel Eroğlu, GAP Projesiyle ilgili, o
sulama kanallarıyla ilgili Photoshopla içinde su konulmuş
kanalların resmini gösterdi; Photoshop olduğu açıktı, geçen
seneki kitapçıkta var, bir bakın ona.
Sayın Bakana gelince: İfade
ettiğimiz hususlarda, lütfen, bir
karşılığını koyarak bizimle konuşun.
Sayın Bakan Hakkâride konuşma yapmış, partinizin
kongresinde: Hakkâride üniversitemizi kurduk ve çok önemli
yatırımlar tahsis ediyoruz. Hakkâri Üniversitemizin yatırım
programında 131 milyon TL yatırım var, cari harcamaları
söylemiyorum, personel ya da başka harcamaları söylemiyorum, sadece
yatırım için koyduğumuz ödenek 131 milyon TL. Ya, Hakkâriye kadar gitmişsin
Sayın Bakan, bir kafanı kaldır bak, bu üniversite nerede, bir
gör. O kadar para vermişsiniz. 131 milyon para
harcamışsınız, dağa bir tabela
asmışsınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tabela var,
dağda var.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Bakın, defalarca resimlerini gösterdik. 131 milyon para
harcamışsınız, Sümbül Dağının eteğine
bir tane üniversite tabelası asmışsınız: Hakkâri
Üniversitesi. Dağa yazıyor. Hangi yerden, nereden bakarsa baksın,
bakan o tabelayı görür. Onun
dışında üniversite yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bakan görür.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Bakan
görmemiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nasıl
bakıyor ama? Nasıl baktığına bağlı.
ADİL ZOZANİ (Devamla) Biraz
sonra burada ne söyleyecek, merak ediyorum.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
D)
Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret
eden İspanya Senato Başkanı Pio Garcia-Escudero ve beraberindeki
heyete Hoş geldiniz. denilmesi.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, ülkemize resmî ziyarette bulunan İspanya Senato
Başkanı Sayın Pio Garcia-Escudero ve beraberindeki heyet şu
anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunmaktadırlar. Kendilerine Meclisimiz
adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, kalkınma plan ve stratejilerinin
oluşturulması sürecindeki görevini yerine getirmeyerek ve
KOBİleri yeterince desteklemeyerek çevresel, ekonomik ve sosyal
problemlere zemin hazırladığı iddiasıyla Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/46) (Devam)
BAŞKAN Şimdi Hükûmet
adına Cevdet Yılmaz, Kalkınma Bakanı.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Halkın
Demokrasi Partisinin hakkımda vermiş olduğu gensoru vesilesiyle
huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verilen
gensoruda kalkınma politikalarımız eleştiriliyor;
çeşitli boyutlar itibarıyla, sosyal boyut, bölgesel boyut, KOBİ
politikalarımız, bunlarla ilgili çeşitli eleştiriler
getiriliyor. Ben öncelikle şunu belirtmek istiyorum ve bunu da samimi
şekilde söylüyorum, bir polemik olsun diye de söylemiyorum: Keşke bu
konuları her zaman tartışsak. Daha çok güncel meseleler maalesef
hep tartışılıyor. Böyle kalkınma politikaları, uzun
vadeli politikalar her zaman tartışılmıyor. Gensoru, tabii,
Meclisimizin zamanı açısından farklı şekillerde
değerlendirilebilir ama bu konuların
tartışılmasının ben çok faydalı olduğunu
düşünüyorum. Bu çerçevede, muhalefetin de ifade ettiği
eleştirilerden her zaman için faydalanma gayreti içinde
olacağız. Bunu da belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
vesileyle kalkınma politikalarına
yaklaşımımızı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bunun için de bunu, tabii, bir fırsat olarak değerlendiriyorum.
Kalkınma kavramı, ekonomi kavramından farklı bir
kavram. Bizde de bir Ekonomi Bakanlığımız var, Maliye
Bakanlığımız var, Kalkınma
Bakanlığımız var.
Kalkınma, elbette, ekonomiyi
içeren bir kavram. Ekonomi olmadan, ekonomiyi değerlendirmeden
kalkınmayı anlamak elbette mümkün değil ancak ekonomiye
indirgenebilecek bir kavram da değil kalkınma kavramı; daha
geniş bir kavram, çok boyutlu bir kavram. Özellikle insan odaklı
yaklaştığınızda kalkınmaya, bunu çok daha rahat
görebilirsiniz. Nitekim, uluslararası tartışmalarda da
Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma dediği bir
kavram var. Bu kavramla baktığınız zaman temelde üç
boyuttan oluştuğunu görüyoruz: Ekonomik boyut, sosyal boyut ve
çevresel boyut. Ekonomik boyut, malum, refahımızın artırılması;
sosyal boyut, refahın mevcut nesil içinde, şu anda yaşayan insanlar
arasında daha dengeli dağıtılması; çevresel boyut
dediğimiz ise bugünkü nesil ile gelecek nesiller arasında adaletin
kurulması, dengenin sağlanması, kaynakların bugünkü nesil
tarafından tamamıyla tüketilmemesi, gelecek nesillere de bunun
devredilmesi. Ben buna doğrusu uluslararası ortamlarda da dördüncü
bir boyut eklenmesi gerektiğini söylüyorum. O boyut da temel haklar boyutu
ve hukuk boyutudur, demokrasi boyutudur. Ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlara
özgürlük boyutunu, demokrasi boyutunu da ilave ettiğimizde aslında
kalkınmayı hak ettiği şekilde tarif etmiş oluruz diye
düşünüyorum.
Bu çerçevede de kalkınma
konusunda, hükûmetlerimiz döneminde son on iki yılda nasıl bir
performans sergilemişiz, onu paylaşmaya gayret edeceğim. Ancak
bu noktada şunun da altını çizmek isterim. Başarı
dediğimiz kavram elbette farklı şekillerde tarif edilebilir,
sübjektif tanımlar da getirilebilir başarıya ama ölçülebilir,
objektif tanımlar da konabilir. Siyasette, tabii, belki iki türlü ölçmek
lazım. Bir tanesi, ekonomik, sosyal rakamlar bazında
başarıyı ölçmek; diğeri de halkın teveccühü
bağlamında, halkın sizin politikalarınıza verdiği
destek anlamında ölçümdür. Her iki bakımdan da AK PARTİnin son
on iki yıllık icraatlarının başarılı
olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim. Bunun rakamsal boyutunu çok
fazla detaya girerek anlatacak durumda değilim ama belli noktaları
itibarıyla aktarmaya çalışacağım. Bundan, rakamlardan
daha önemlisi, elbette halkımızın demokratik bir ortamda,
serbest ve adil seçimlerde politikalarımıza verdiği destektir;
bunu da çok şükür her seçimde artarak görüyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ekonomik
göstergeleri çok kısaca özetleyecek olursam; kişi başına
gelir AK PARTİ iktidara geldiğinde 3.500 dolar
civarındaydı, en son ölçümlerimizde 10.500 dolar civarında.
Millî gelirimiz, 230 milyar dolardan 800 milyar dolarlar mertebesine yükseldi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Başbakan 19 bin dolar dedi bir ara Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
- İhracatımız 36 milyar dolardan geçen yıl itibarıyla
158 milyar dolara yükseldi, AR-GE harcamalarımız arttı; bütün
bunları çok detaylı anlatmak istemiyorum. Yapılan toplu
konutlardan duble yollara, inşa edilen eğitim, sağlık
tesislerine kadar hizmetler ortada.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Biri
yalan söylüyor, ya Başbakan ya Sayın Bakan!
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Diğer taraftan, bu ekonomik boyut kadar en az önemli olan sosyal boyut.
Ben bugün daha ziyade sosyal boyut üzerinde durmak istiyorum. AK PARTİ
hükûmetleri sosyal bakımdan da başarılı oldu mu? Bunu
gerçekten bizim kendi kendimize de sormamız lazım çünkü sosyal
açıdan başarılı olmayan bir ekonomik politikanın
sürdürülebilir olması da mümkün değil, siyasi olarak desteklenmesi de
mümkün değil. Dolayısıyla buna bakmak durumundayız.
Şimdi,
baktığımız zaman, bu alanda ne yapmışız?
Değerli arkadaşlar, bunu ölçmek için Gini katsayısı
dediğimiz bir katsayı var. Gelir dağılımını
ölçüyor; gelir dağılımında adalet arttıkça bu Gini
katsayısı düşüyor, gelir dağılımında
adaletsizlik yükseldikçe Gini katsayısı da yükseliyor. Buna göre
baktığımız zaman, 2002de Gini katsayısı 0.44
iken 2013te 0,38e kadar gerilemiş durumda. Bu nispi olarak gelir
dağılımının daha iyi hâle geldiğini gösteriyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Bu 0,38
nerede yazıyor Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Dolayısıyla, burada bir taraftan
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Bakan, bu 0,38 nereden?
FARUK IŞIK (Muş) Dinle bak,
sen konuşurken biz susuyorduk.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Hayır hayır, nerenin rakamı?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
TÜİKin rakamları.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Ya,
Avrupa Birliği ortalamasından daha iyi bir ortalama.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Avrupa Birliği daha iyi, biz de oralara yükseleceğiz inşallah.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Bakan, Avrupa Birliğinden daha iyi bir rakam, 0,42dir.
FARUK IŞIK (Muş) Çok iyi
biliyorsun sen!
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Ya, Avrupa Birliğinden iyi bir rakam değil, siz bir kontrol edin o
rakamlarınızı.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Siz
kontrol edin.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, tabii, bu 0,38 iyi bir rakam ama Avrupa
Birliği ortalamalarından daha kötü bir rakam. Bunu biz daha iyiye
götürmemiz lazım, daha iyi politikalarla yolumuza tabii ki devam
edeceğiz ama geldiğimiz nokta itibarıyla
baktığınızda AK PARTİ hem ekonomiyi büyüttü,
ekmeğimizi büyüttü hem de daha adil bir şekilde
dağıtılmasını sağladı. Birçok ülke bunu
başaramaz, birçok ekonomik politika bunu yapamaz. Bazı ülkeler
ekonomiyi büyütmekte başarılı olur, sosyal politikada
başarısız olur; bazıları sosyal politikalarda iyi
işler yaparlar ama ekonomiyi büyütemezler.
AK PARTİ, ekonomiyi büyütürken sosyal adaleti iyileştiren bir
performans ortaya koymuştur. Bu da takdir edilmesi gereken bir
performanstır.
Diğer taraftan, yine,
uluslararası mukayese edilebilir yoksulluk rakamları var. Bunu, yine,
satın alma gücü paritesine göre hesaplıyoruz yani cari dolara göre
değil, bütün dünyayla mukayese edilebilir satın alma gücü paritesine
göre hesaplıyoruz. Buna göre baktığımızda 2002
yılında günlük ortalama harcaması 4,3 doların altında
olan nüfusumuz toplan nüfusumuzun yüzde 30undan fazlaymış. Yani
2002de 66 milyondu Türkiye'nin nüfusu, 20 milyondan fazla insanımız
günde 4 dolar 30 sentin altında bir harcamaya mahkûmdu, satın alma
gücü paritesine göre. Bu rakam en son hesaplamalarımızda yüzde 2,1e
kadar gerilemiş durumda. Tek başına bu performans AK PARTİ
döneminde yoksullukla ne kadar etkili mücadele edildiğinin çok açık göstergesidir,
diğer rakamlara girmek istemiyorum.
Bütün bunlar tabii kendiliğinden
olmadı, özellikle kamunun sosyal harcamalarında ciddi
artışlar yaptık. AK PARTİ iktidarları döneminde, güven
ve istikrar ortamında, siyasi istikrar ve makroekonomik istikrar
ortamında faiz giderlerimiz ciddi bir şekilde gerilerken
yatırım harcamalarımız ve sosyal harcamalarımız
ciddi oranlarda artış gösterdi. Bakın, oran olarak söyleyecek
olursam, sosyal harcamalarımızın, sosyal yardım
harcamalarımızın yurt içi hasılaya oranı
yaklaşık 2,5 kat artmış bu dönemde. 2002 yılında
bu sosyal harcamalar için 825 milyon Türk lirası kullanılırken
2014 yılında 26,5 milyar Türk lirasına kadar bu
harcamalarımız çıkmış.
Diğer taraftan, yine,
Birleşmiş Milletlerin insani gelişme endeksi dediğimiz
bir endeksi var. Bu sadece ekonomiyle ölçmüyor gelişmişliği;
satın alma gücüne göre kişi başına gelir, eğitim ve
sağlık; 3 temel gösterge bazında insani
gelişmişliği ölçen bir endeks. Burada da Türkiye 2000
yılında 158 ülke arasında 80inci sıradayken, bakın
158 ülke içinde 80inci sıradayken 2013 yılında 187 ülke
arasında 69uncu sıraya yükselmiş durumda. Yani ülke
sayısı artmış, Türkiye durumunu daha da
iyileştirmiş. Burada da 4 kategori var Birleşmiş
Milletlerin kabul ettiği: Bir düşük insani gelişmişlik
grubundaki ülkeler var, orta insani gelişmişlik grubundaki ülkeler
var, yüksek insani gelişmişlik var, bir de en yüksek insani
gelişmişlik var. İlk 50 ülke aşağı yukarı en
yüksek insani gelişmişlikte, biz de yüksek insani
gelişmişlik kategorisindeyiz. İnşallah, önümüzdeki
dönemlerde sosyal politikalarımızın, eğitime,
sağlığa yaptığımız
yatırımların da etkisiyle en yüksek insani gelişmeyi
hedefleyen bir konumda oluruz.
Diğer taraftan, sosyal yardım
harcamalarımızın istihdamı olumsuz etkilediğine dair
bazı eleştiriler de zaman zaman duyuyoruz. Bu konularda da son
yıllarda önemli çalışmalar yürütüyoruz. Sosyal yardımlarla
istihdamın bağını güçlendirmeye dönük çalışmalar
yapıyoruz. 2014 yılında yaklaşık 54 bin kişiyi
işe yerleştirmişiz, daha önce sosyal yardım alan 54 bin
kişi işe yerleştirilmiş. Yine, 32 bin kişiye
eğitim vermişiz, iş gücü piyasalarına
hazırlamışız.
Biz sosyal yardımı ikiye
ayırıyoruz. Bir, gerçekten sürekli vermemiz gereken yardımlar
yani çalışamayacak durumda olan insanımıza sürekli yapmamız
gereken destekler -bu, sosyal devletin ve adaletin bir gereğidir- bir de
geçici sosyal yardımlarımız var. Çalışabilecek durumda
olan insanımıza biz yardımı geçici olarak düşünüyoruz
ve bu insanlarımızı bir süre sonra kendi ayakları üzerinde
durur hâle getirecek politikalar uyguluyoruz. Önümüzdeki dönemde bu konuda yeni
birtakım tedbirler de var. Bu, 25 dönüşüm programımız
içinde bu konuda da bazı faaliyetlerimiz, bazı eylemlerimiz var.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kaç tanesi
gerçekleşti Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Özellikle yoksul insanları, sosyal destek alan insanları istihdam
ettiği zaman işletmeler, ekstra birtakım teşviklerle bunu
desteklemeyi öngörüyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Değişti mi, mevzuat değişti mi?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bir taraftan da refahın
yayıldığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Buna da
bir tek örnek vermek istiyorum: Bakın, 2002 yılında asgari ücret
ne kadarmış biliyor musunuz TL olarak? 184 Türk lirası, sadece
ve sadece 184 Türk lirası. 2015 yılında bu rakam 949 Türk
lirasına yükselmiş durumda. İnşallah, ikinci
yarısında ilk defa bin lirayı da aşmış
olacağız. Reel olarak baktığımızda, 100 lira
kabul ederseniz 2002yi, 2014te 212ye çıkmış durumda. Bu da
tabii refahın toplumsal kesimlere yayıldığının
çok açık bir göstergesi.
Sosyal göstergelerde söylenecek çok
şey var. Üniversitelere yaptığımız
yatırımdan, hastanelere, diğer birçok alana kadar.
Bunların, vakit açısından, detayına giremeyeceğim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Mesela
hastaneleri bir anlatın Sayın Bakanım. Hastaneler ile bu
işletmeleri bir anlatın, sizi ilgilendiriyor o.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Gir
gir ya, bu üniversitelere bir gir ya.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Sosyal boyutu dışında bir de çevresel boyuta da değinmek
istiyorum çünkü çevre konusunda da gensoruda eleştiriler var.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kamu özel
hastaneleri vardı, bir anlatın da bir dinleyelim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Bakan, şu üniversite meselesini bir anlatın.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Hastaneleri
özellikle bekliyoruz, hastaneleri.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Şimdi, çevre konusunda neler yapmışız, bununla ilgili de
birkaç şey paylaşmak isterim, tabii yine zaman elverdiği sürece.
Çevre alanında da yine AK
PARTİ iktidarları döneminde çok önemli gelişmeler olmuştur.
Bakın, SUKAP diye bir programımız var. Biz bunu belki yeterince
anlatamadık, KÖYDESten daha büyük bir program aslında. Bu programla
şu anda mali imkânları yetersiz bütün belediyelerimize destek
oluyoruz. Nüfusu 25 binin altında olan belediyelerimizin projelerine yüzde
50 hibe destek sağlıyoruz, diğer belediyelerimize uzun vadeli
krediler sağlıyoruz ve şehirlerimizin
altyapılarını bu vesileyle geliştiriyoruz. Şu anda 4,1
milyar liralık 589 proje bu anlamda devam ediyor ve 362 tane de proje
tamamlanmış durumda.
Yine, orman
varlığımıza baktığınız zaman, 2002
yılında 20,7 milyon hektarken 2014te 21,7 milyon hektara
yükselmiş durumda. Bu dönemde 421 bin hektar alanda ağaçlandırma
yapmışız, 654 bin hektar alanda erozyon kontrolü
yapmışız, 2,57 milyon hektar bozuk orman alanında
rehabilitasyon çalışması yapmışız ve yine 4,1
milyar adet fidan üretimi yapmış ve burada da yine 127 adet
şehir ormanı tesis etmişiz. Bütün bunlar son on iki yılda
ormancılık alanında yaptığımız önemli
çalışmalar.
Erozyonla mücadelede de ciddi bir
ilerleme sağlamışız. Bizim hükûmetlerimiz öncesinde
yıllık 500 milyon ton toprağımızı kaybederken
bugün geldiğimiz rakam 178 milyon tona kadar düşmüş durumda.
Tabii, amaç bunu sıfırlamak, daha da aşağı düzeylere
çekmek.
Yine 2009 yılında Kyoto
Protokolüne Türkiye taraf oldu ve yine 2009 yılında Ulusal
İklim Değişikliği Strateji Belgesi Yüksek Planlama Kurulu
tarafından onaylandı ve yürürlüğe girdi.
Bu dönemde yine
baktığınızda 1,4 milyar ton emisyon tasarrufu
sağlamışız. 2002 yılına göre 2012
yılında Türkiye ekonomisinin emisyon yoğunluğu yüzde 13
oranında azalmış durumda. Yani, ekonomimiz büyürken daha az karbon
üretecek şekilde birim büyümeyi
sağladığımızı rahatlıkla ifade edebilirim.
Yine bu dönemde 14 adet entegre
katı atık projesini tamamlamışız. Hava kalitesi
istasyonları, deniz kirliliği izleme istasyonları, bütün
bunlarda ciddi artışlar sağlamışız.
Ayrıca, tabii, Avrupa
Birliğiyle de bir çevre müzakere faslı
Burada da önemli ilerlemeler
sağlamış durumdayız.
Bakın, çevre konuları hep gündeme geliyor.
Geçmiş dönemlerle mukayese edildiğinde bu dönem çevre alanında
da son derece olumlu bir performans sergilediğimiz bir alandır. Ama,
burada ne kadar fazla yaparsak azdır. Önümüzdeki dönemde de enerji
verimliliği başta olmak üzere bu konulara her türlü önemi,
önceliği vermeye devam edeceğiz.
Vaktim
daralıyor. Hemen KOBİ politikalarıyla ilgili de bazı
fikirlerimi paylaşmak istiyorum. KOBİler, az önce de söylendiği
gibi, gerçekten çok önemli bizler için. Sadece ekonomik açıdan değil,
sosyal açıdan, yenilik açısından, girişimcilik
açısından önemli bir alan. Bugün itibarıyla
baktığınızda istihdamın yaklaşık yüzde
76sını, katma değerin yüzde 54,5unu,
yatırımların yüzde 53,2sini KOBİler üretiyorlar.
KOBİlere ne yapmışız? Bakın, 2008 yılında
KOBİ kredileri 86 milyar TL iken, 2014 yılında 394 milyar Türk
lirasına yükseltmişiz bunu. Yine aynı dönemde KOBİ
kredilerinin toplam krediler içindeki payı yüzde 25,1den, yüzde 346ya
çıkmış durumda. Bunu elbette daha da
arttırmalıyız, bu politikalarımıza devam etmeliyiz.
Yine ilk defa bizim
dönemimizde bir KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı oluşturuldu ve
hayata geçirildi. KOSGEBin 2014 sonu itibarıyla 34.751 işletmeye 312
milyon Türk lirası destek sağladığını görüyoruz.
Teknoloji geliştirme merkezleri, girişimcilik eğitimleri,
teknogirişim sermaye destekleri gibi çeşitli programlarımız
var. Ayrıca organize sanayi bölgelerimizin sayısını 162ye
çıkardık. Küçük sanayi sitelerimizin sayısını 453e
yükselttik. Teknoloji geliştirme bölgelerimizin sayısını
59a yükselttik. Bütün bu altyapılarla birlikte bir taraftan da
kalkınma ajanslarıyla, kırsal kalkınma fonlarıyla
KOBİlerimize destek olmaya devam ediyoruz.
Kalan
sürem içinde GAPla ilgili de birkaç şey ifade etmek istiyorum. Gerçekten
Türkiyenin iftihar etmesi gereken çok önemli bir kalkınma programı.
GAPla ilgili de son derece önemli çalışmalar yürüttük. Bakın,
bazı eleştiriler belki geçmişten kaldığı için
habire tekrarlanıyor ama bunu mutlaka düzeltmemiz lazım.
Geçmişte, gerçekten, GAPtaki sulamalara yeterince önem verilmemişti.
Bizden önceki hükûmetler döneminde baktığınızda, 2002
yılında biz devraldığımızda GAPın
ödeneğinin toplam kamu yatırımları içinde payı yüzde
5lere kadar gerilemişti. Biz ne yaptık? 2008le birlikte yeni bir
eylem planı ortaya koyduk ve o tarihten sonra GAP
yatırımlarının toplam kamu yatırımları
içindeki payı yüzde 14lere kadar yer yer yükseldi ve çok önemli bir
miktara gelmiş oldu.
Burada barajları büyük oranda bitirmiş
durumdayız. Neye yoğunlaştık geçtiğimiz dönemde? Ana
kanallara yoğunlaştık. Barajlardan tarlaya suyu getirecek o
büyük, devasa ana kanallara yoğunlaştık. Bu çerçevede ama tarla
içini de ihmal etmedik. Tarla içinde 424 bin hektara kadar yükseldik. Ancak
önümüzdeki dönem asıl tarla içine gireceğimiz dönem. Barajlarda su
birikti, ana kanallarla büyük ovalara bunu taşıdık.
Suruçtaki devasa yatırımlarımız
ortada, Mardindeki yatırımlarımız, Batmandaki;
Diyarbakır Silvandaki, Atatürk Barajından sonra ikinci büyük sulama
projesi. Bütün bu projelerle sulamaya büyük bir ağırlık
veriyoruz. Önümüzdeki dönemde de yine sulama ağırlıklı
olacak.
Tek bir rakam söyleyeyim. 2002 yılında
GAPın sulamalarına verilen ödenek 75 milyondu sadece, 75 milyon
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Yüzdelik kaç, yüzdelik?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - 2015te 1,2
milyar lira ödenek tahsis ettik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın, 16 kat sulama ödeneğini
artırdık, 16 kat. Buna bir teşekkür etmenizi beklerdik
doğrusu. Ama biz halkımızın teşekkürünü önemsiyoruz.
Bundan sonra da halkımıza hizmet etmeye devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Uzunırmak sizden önce el
kaldırdı efendim.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan,
Sayın Başbakan Davutoğlu, 9 Şubat 2015 tarihinde
Uluslararası Finans Enstitüsünün Bosphorus Oteldeki konferansında
Türkiyede kişi başına millî gelirin 19 bin dolar olduğunu
açıkladı. Sayın Bakan da 10.500 dolar diyor.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) O satın
alma gücüne göre.
BAŞKAN Evet, tutanaklara geçti.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Reel olarak da 6.300e
düştü.
BAŞKAN Buyurun Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan,
Sayın Bakan Yılmaz Gini katsayısı rakamı vererek de
bizim gelir paylaşımındaki adaletsizlik, eğitim,
sağlık ve sosyal olanaklara ulaşım konusundaki verdiğimiz
rakamları, bir şekilde doğru olmayan rakamlar olarak verdi ve
Gini katsayısını da ifade ederken yanlış bir rakam
ifade etti ve bize sataştı. Benim verdiğim rakam
BAŞKAN Fikrini söyledi,
çalışmasını söyledi. Bunun sataşmayla
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Hayır efendim, benim
BAŞKAN Hayır, sizin
söylediğinizin aksini söyledi mi?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Çarpıttığımı ifade etti, yanlış rakamlar
paylaştığımı söyledi.
BAŞKAN O zaman hiçbir hatibin
bir şey konuşmaması lazım.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Hayır efendim, konuşsun, niye konuşmasın!
BAŞKAN Ben anladım da, bak,
şimdi şu
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Biz
birçok soru sorduk.
BAŞKAN Sayın Zozani, size
söz verebilmek için, sataşma var mı yok mu, bunu arıyoruz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sataşma var, evet.
BAŞKAN Sizin söylediğinizin
aksini söyledi mi?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Bakın, sadece aksi değil. Rakamları
çarpıttığımı ifade etti, aksi bu. Benim verdiğim
rakamların doğru olmayan, yanlış rakamlar olduğunu
söyledi. Bu bir sataşmadır. Eğer tersini çürütemiyor ise
BAŞKAN Peki, tutanakları
getirteceğim, tamam.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Hayır efendim, ne tutanağı!
BAŞKAN Tutanakları
getirteceğim Sayın Zozani. Niye
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Şimdi, Sayın Bakan, konuşması sırasında daha
önceki hükûmetler döneminde yapmış olduğumuz eleştirilerin
bir alışkanlık hâline geldiğini ve o eleştirilerin bu
Hükûmete tekrar, sulama kanallarıyla ilgili, haksız olarak
yöneltildiğini söyledi. Dolayısıyla, grubumuza açıktan bir
sataşmada bulundu. Yani sanki sulama kanallarıyla ilgili, daha önceki
hükûmetlerden kalan bilgiyle sataşmışız
BAŞKAN Sayın Baluken,
buyurun. Kim konuşacak? Siz mi?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Adil
Bey.
BAŞKAN Sayın Zozani,
buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozaninin,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın (11/46) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Photoshopla su
kanallarını doldurabilirsiniz, maharetleriniz arasında var.
Sayın Bakan Eroğlu Photoshopla sulama kanallarını
doldurdu, biz bunu gördük. Siz de şimdi ifade ediyorsunuz, Gini katsayısını
açıklıyorsunuz. Gini katsayısının
anlaşılır olması açısından ifade edeyim. Gelir
paylaşımındaki adaletsizlik, eğitim, sağlık,
sosyal olanakları vatandaşların, ulaşım konusundaki
ortalama veriyi sunar Gini katsayısı. Türkiyenin Gini
katsayısı verisini 0,38 olarak ifade etti. Sayın Bakan
yanlış ifade etti. Türkiye 27 ülke sıralamasında, OECD ülke
sıralamasında sondan 3üncü ülke. Türkiyenin arkasında kimler
var? Şili ve Meksika var. Türkiyenin Gini katsayısı
ortalaması ne? 0,41 bu yılın verisi, öyle 38 değil. OECD
ülkeleri verisi kaç, ortalaması kaç? Yüzde 0,31. En iyi konumda olan ülke
hangisi? Norveçtir; 0,24. Şimdi, hangisini düzelteyim? Külliyen
yanlış, külliyen yanlış.
İkincisi: Sayın Bakan,
bakın, ben burada neredeyse 10a yakın soru sordum, o soruların
hiçbirine cevap vermediniz. İliniz Bingölle ilgili sordum, cevap vermediniz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Söz verirse Başkan devam ederim.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Efendim, yirmi dakika içerisinde buna girebilirdiniz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Bingöle gelin, gösterelim bütün yatırımları.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Bakın, yani, biz Bingöle çok gidiyoruz da siz hiç
uğramıyorsunuz, öyle görünüyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Yani, Sayın Bakan, siz üniversite tabelasını
görmedikten sonra bu Gini katsayısını görebileceğinizi
düşünmüyorum.
FARUK IŞIK (Muş) Muş
Havaalanının bir kayıtlarını çıkarın, her
hafta oraya geliyor.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Bakın efendim, Sayın Bakanın verdiği Gini
katsayısı Türkiyeye ait değil, Amerikaya ait. Sayın Bakan
Amerikayı görüyor, Türkiyeyi göremiyor. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkanım, Sayın Bakana, dönüşüm programlarıyla ilgili
kendisine soru sordum. Dedim ki: 1.400 tane alt tedbir
açıkladınız, bunun kaçını yaptınız? 25
tane dönüşüm programı. dedi geçti. Şimdi, yani, bekliyoruz ki
bir şey söylesin, yok.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Zaman kısıtlı.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Ya,
hangi zaman? Sayın Başkan, bir saat zaman tanıyın da
söylesin ya!
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sağlıkla ilgili dedi ki: Çevreye girme. Sağlığa
girdi, maalesef
BAŞKAN Tutanaklara geçti
Sayın Günal, teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
bütün
bilgiler yanıltıcı geldi, hiçbir açıklama yapmadı.
Kayıtlara geçsin.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, kalkınma plan ve stratejilerinin
oluşturulması sürecindeki görevini yerine getirmeyerek ve
KOBİleri yeterince desteklemeyerek çevresel, ekonomik ve sosyal
problemlere zemin hazırladığı iddiasıyla Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/46) (Devam)
BAŞKAN Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkanım, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın Altay, Sayın Akar,
Sayın Türeli, Sayın Aygün, Sayın Çıray, Sayın Özkes,
Sayın Haberal, Sayın Köktürk, Sayın Düzgün, Sayın Öztürk,
Sayın Aydın, Sayın Aldan, Sayın Akçay, Sayın
Kalaycı, Sayın Kutluata, Sayın Öz, Sayın Işık,
Sayın Şandır, Sayın Günal, Sayın Bulut ve Sayın
Uzunırmak.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, kalkınma plan ve stratejilerinin
oluşturulması sürecindeki görevini yerine getirmeyerek ve
KOBİleri yeterince desteklemeyerek çevresel, ekonomik ve sosyal
problemlere zemin hazırladığı iddiasıyla Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/46) (Devam)
BAŞKAN - Gensoru önergesinin
gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:21.37
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati:
21.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
BAŞKAN 2'nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Ceza
İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı:
616)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Askeri
Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Polis
Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
5.-Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve
Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Osman Faruk
Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay, Ankara
Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490
Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları
(1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S.
Sayısı: 684)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkerelerinin görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)(*)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 688 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Şimdi, teklifin tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay
MUHARREM VARLI (Adana) Geliyor
Sayın Başkanım.
BAŞKAN İkinci sırada,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adil Zozani, Hakkâri
Milletvekili.
Buyurun Sayın Zozani. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 688
sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine, daha doğrusu torba
teklif üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, elimizdeki tasarının bir hikâyesi var. Buraya gelen her
torbanın, her sıra sayısının bir hikâyesi olduğu
gibi bunun da bir hikâyesi var. Birazdan bu hikâyeyi de
ayrıntılarıyla sizlerle paylaşacağız ama
öncelikle özünü oluşturan unsur hangisidir? Ben de oradan
başlayacağım değerlendirmelerime.
Malumunuz, bir üniversite kuruluyor,
sağlık bilimleri üniversitesi kuruluyor. Hayırlı olsun.
Faydalı bir iştir. Tabii, üniversitelerin kurulmasına itiraz
etmeyiz, üniversiteler mutlaka kurulmalıdır ve amaca hizmet
etmelidir. Tabii, uzun yıllardan bu yana Türkiyede özellikle eğitim
araştırma hastanelerinde görev yapan akademisyenlerimiz, maalesef,
bir haksızlığa maruz kalıyorlardı. Şimdi bu kanun
teklifi marifetiyle, onaylayıp kabul edildikten sonra bu mağduriyeti
ortadan kaldıracağız. Ama bu mağduriyeti ortadan
kaldırmak için böyle bir kitaba gerek yoktu. Bir maddelik bir
değişiklik bu mağduriyeti yıllar önceden ortadan
kaldırabilirdi. Ancak bugüne kadar ihmal edilmiş, buraya kadar
getirilmiş. Şimdi, hayırlısıyla bir üniversite
kuruldu, kuruluyor, merkezi İstanbulda ve rakamı yanlış
bilmiyorsam 59 eğitim ve araştırma hastanesi doğrudan
üniversitenin birimi durumuna gelecek ve İstanbul merkezde üniversite,
aynı zamanda öğrenci de alacak. Yani bundan sonra bu üniversitemize
de öğrenciler kayıtlarını yapabilecekler, tercihte
bulunabilecekler ve bu üniversiteden mezun olmuş olacaklar. Ama bunu
yaparken, bu üniversiteyi kurarken Hükûmet olmamışı denemeye
çalışıyor. Biliyorsunuz, Türkiyede üniversiteler ya YÖK
mevzuatına tabi olarak kurulurlar ya da vakıf üniversiteleri
mevzuatına tabi olarak kurulurlar. Şimdi, burada kurulan üniversite,
YÖKe bağlı üniversite ama vakıf üniversitesinin
kurallarıyla yönetilecek bir üniversite olmasına
çalışılıyor.
Bürokratlarımız, konuyla
ilgili arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız,
bir araya gelmişler, saatlerce, günlerce bir kanun maddesini
tartışmışlar. Ben günlerce diyorum, onlar kendi
telaffuzlarıyla Kırk sekiz saat çalıştık
bulamadık, niye böyle bir yanlışlık yaptık? dediler.
Ne yapmışlar? En son ortaya çıkardıkları bir madde
Anayasaya aykırı. Anayasaya aykırı bu maddeyi teklif
içerisinde Meclis Başkanlığına gönderiyorlar. Şimdi,
biz zaman zaman burada çıkıyoruz, itiraz ediyoruz ya; yahu efendi,
burası yanlıştır, burası şöyle olsa daha iyi olur
mealinde değerlendirmeler yapıyoruz. Sadece muhalefet
etmediğimizi göstermek için, bir yanlışı düzeltme gayreti
içerisinde olduğumuzu ifade etmek için bu örneği veriyorum.
Önemlidir, siz de bizi anlarsınız diye düşünüyorum, o nedenle bu
örneği sizinle ayrıntılarıyla paylaşacağım.
Meclisin Kanunlar Kararlar
Başkanlığı var, Meclis Başkanlık Divanına
bağlı çalışır. Gelen her kanun teklifi ya da
tasarısı, Meclis Başkanlığı adına orada
denetlenir, incelenir. Neye göre incelenir? İç Tüzükün 73 ve 74üncü
maddelerine bağlı olarak ve kanun hazırlama
mevzuatının 21inci maddesine bağlanarak, oraya indirgenerek
denetlenir, incelenir, ondan sonra Meclis Başkanlığı, gelen
kanun teklifi veya tasarısını ilgili komisyonlara havale eder. Bu
defa da böyle olmuş. Bakın, bürokrasi çalışmış,
iktidar partisi milletvekili arkadaşlarla
çalışılmış, metin oluşturulmuş, Meclis
Başkanlığına sunulmuş, Meclis
Başkanlığı, komisyona havale etmiş.
Hemen, İç
Tüzükü bir defa üstünkörü okuyan ya da Anayasayı bir defa üstünkörü
okuyan herkes bu üniversitenin kuruluşuyla ilgili maddenin Anayasaya
aykırı olduğunu görür. Neye göre aykırı? Efendim,
Anayasanın 82nci maddesi diyor ki: Milletvekilliğiyle
bağdaşmayan işlerle meşgul olamazlar. Bu üniversitenin
mütevelli heyetinin başına getirmişler Sağlık
Bakanını koymuşlar. Diyelim ki oraya kadar geldi, görülmedi. YÖK
mevzuatına yani 2547 sayılı Yasaya tabi olarak kurulacak
üniversite vakıf üniversitesi kurallarıyla oyunu oynayacak. Mütevelli
heyeti belirlemişler. Mütevelli heyetinde kimler var? İlk hâliyle;
bakan, müsteşar, Bakanlığın atadığı iki
kişi ve rektör. Bu, Anayasaya aykırılık belirlemesinden
sonra düzeltildi. Düzeltilen haliyle nedir? Mütevelli heyeti, hâlâ duruyor.
Biliyorsunuz, mütevelli heyeti vakıf üniversitelerine tabi bir yönetim
modeli. Müsteşar var, rektör var, bakanın atadığı 2
üye var, bir de YÖKün 1 temsilcisi var orada. Her koşulda Bakanlık
3-2 önde. Skor tabelasına nereden bakarsanız bakın Bakanlık
her koşulda 3-2 önde. Hani rektörün biraz muhalefet edeceğini
düşünelim, YÖKten gelen üyenin kısmen muhalefet edeceğini
düşünün, hangi açıdan bakarsanız bakın
Bakanlığın 3-2 ağırlığı var.
Bu mütevelli heyeti ne yapacak? Bize
gelen, Komisyona gelen metinde mütevelli heyeti, profesörlerin,
doçentlerin atamalarını ve
onların terfi düzenlemeleri dâhil olmak üzere, unvan tahsisleri dâhil
olmak üzere her şeye yetkili. Paralel bir YÖK kurulmuştu. İtiraz
edildi, bazı maddeleri oradan çıkarıldı. Şimdi, bu
hâliyle tatminkâr bir düzenleme midir? Bakın, mütevelli heyetinin
yetkilerini bu yasama dönemi yetiştiremezsiniz ama önümüzdeki dönemlerde
hasbelkader siz iktidar olup burada olursanız yapacağınız
ilk iş şu: Bu üniversitenin kuruluşuyla ilgili bu maddede
herhangi bir torbanın içerisinde ufak bir değişiklik yaparak
Sağlık Bilimleri Üniversitesinin mütevelli heyetinin yetkilerini
artıracaksınız. Bakın, çok ufak bir değişiklik
yapacaksınız. Bugün tasarıdan çıkarılan yetkilerinin
tamamı hasbelkader siz, bir dönem daha iktidar olursanız en geç
ENGİN ALTAY (Sinop) Yok öyle bir
şey.
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
2015
sonbaharında böyle ufak bir düzeltme yapacaksınız, bir
torbanın içerisine
Bakın ben söylüyorum. Ben bugünü de not
alacağım ve birlikte göreceğiz. Sayın Cevdet Erdöl burada
olur mu bilmiyorum ama
Ya, ben bir buçuk ay Sayın Kerim
Özkulun adını duydum, Allah rızası için eğer Genel
Kuruldaysa bir defa ayağa kalksın, görmek istiyorum, tanımak
istiyorum. Ya, bir buçuk ay biz onun teklifiyle yattık kalktık,
tartıştık, bir defa göremedim. Eğer Genel Kuruldaysa
Sayın Özkul ayağa kalksın, bir defa görmek istiyorum.
İkinci önemli husus: Bakın,
değerli arkadaşlar, bir madde daha geldi bize, bir maddenin daha
hikâyesi var, teklif metninin içerisinde var. İstanbul Sultanbeylide
bulunan, yanılmıyorsam, 9 milyon metrekarelik problemli bir arsa
sorununun çözümüne dair, trampa yoluyla kamulaştırma. AFAD bunun için
Afet Yasasında bir değişiklik öngörüyor. Afet Yasasında
yapılan değişikliğe göre, İstanbul Sultanbeylideki bu
sorunu çözecekler. Ama Sultanbeyli ortada yok, ismi yok. Mesela burada
Konyayla ilgili bir düzenleme var, Meram açık açık ifade
edilmiş. Önerdik, dedik ki: Eğer derdiniz, meramınız
buradan İstanbul Sultanbeyli ise, bu konuda
hazırlıklarınız varsa bizimle açık paylaşın,
bilelim, size söz veriyoruz, destek verelim, 200 bin
vatandaşımız mağdur olmasın dedik.
Arkadaşlar, yarım günden
fazla tartıştık. Aynı madde, aynı maddenin usulüne
ilişkin olarak yukarıda tartıştık. Şimdi, bize
burada diyorsunuz ya, muhalefet boşu boşuna zamanımızı
alıyor. Tam yarım gün tartıştık. Söylediklerimde hilaf
varsa pek çok arkadaş burada tanıktır. Sayın Bakan
oradaydı, Komisyon Başkanımız, Komisyon üyelerimiz orada.
Sayın Erdöl de tartışmanın tanığıdır.
Tam yarım gün tartıştık. Biz, efendim, böyle bir
düzenlemeyi Afet Yasasında yapamazsınız diyorduk.
Dön dolaş, bizim söylediklerimize,
bizim dile getirdiklerimize kani olmadılar, en son önerdik, dedik ki:
Millî Emlakten bir uzman çağıralım, bakalım o ne diyecek?
Millî Emlakten bir uzman geldi, ne söylese iyidir, biliyor musunuz? Efendim,
bu düzenlemeyi Türkiyenin her tarafına uygularsınız sadece
nereye uygulayamazsınız, biliyor musunuz? Sadece Sultanbeyliye
uygulayamazsınız. Uygulayamazsınız. Diyarbakırda,
Hakkâride, İstanbulun başka yerlerinde, Kayseride, Konyada,
nerede isterseniz isteyin, burada uygularsınız bu maddeyi ama esas
uygulamak istediğiniz Sultanbeyliye uygulayamazsınız.
Uygulayabilmeniz için ne yapmanız gerekiyor? Sultanbeyliyi önce afet
bölgesi ilan etmeniz gerekiyor. Afet bölgesi olarak ilan ettiğinizde ne
olur? Hemen 1957den beri yürürlükte olan, 2012de de kısmen
değişiklik yapılan Afet Yasasına göre, oraya çivi
çakamazsınız. 200 bin vatandaşın malına mülküne devlet
resen el koymuş olacak. Getirdiğiniz kanun değişikliği
maddesinde bu var. Muhalefet partisi milletvekilleri olarak Efendim, bu,
yanlış. Bu yanlışa imza atmayız, bu
yanlışı kolay kolay da buradan geçirtmeyiz, düzeltelim.
diyoruz.
Tam yarım günlük
tartışmadan sonra bize döndüler, dediler ki: Kusura bakmayın,
yanlış olmuş. Biz yanlışız, işte oraya
Ne
yapacağız? Ee, göz yumun, biz İç Tüzükün biraz
kulağını bükelim, Sultanbeyliyi buraya koyalım. Çünkü
İç Tüzükün 35inci maddesine göre, komisyonlar, işi olmayan
konularda kanun teklif edemez, önüne gelenin üzerinde çalışır.
Ne yapacağız? Orada izi yok. İlgili kanunda orada
değişiklik öngören herhangi bir düzenleme söz konusu
olmadığı için bizden göz yummamızı talep ettiler.
İstanbul Sultanbeylide yaşayan vatandaşların rakam,
iktidar partisi mensuplarının bize verdiği rakamdır- 200
bin insanın hakkı hukuku burada iyileştirilmiş, kanun
maddesine göre ve açık açık söyleyeyim, arkadaşlar, o
İstanbul Sultanbeylide yaşayan 200 bin vatandaşın sorununu
siz değil, muhalefet çözdü. Siz değil, muhalefet çözdü; demek ki bu
muhalefet iyi şeyler yapıyor; demek ki iyi ki bu muhalefet var, iyi
ki takip ediliyorsunuz, iyi ki inceleniyorsunuz. Daha başka hükümler de
var ama sadece 2 madde üzerinden bakın, neredeyse, on beş
dakikadır konuşuyorum, 2 madde daha bitmedi. Söylenecek o kadar çok
hikâyesi var ki yine başa döneceğiz.
Şimdi, geçen dönem, o meşhur,
çok zaman alan torba içerisine yerleştirilmiş, sonradan Anayasa
Mahkemesince iptal edilmiş TİB düzenlemesi. 36 madde falan
konuşuyoruz ama bakın, daha 3üncüsündeyim. TİB düzenlemesi, ya
eğer geçen sene, daha bir sene bile olmadı, o TİB düzenlemesiyle
ilgili bizim bu kürsüde, yukarıda komisyonda söylediklerimize bir
Allahın kulu sizlerden çıkıp deseydi Ya, hele bu muhalefeti
bir dinleyelim, belki doğru bir şey söylüyordur. demiş olsaydı,
bir yıl kaybetmiş olmazdınız, Anayasa Mahkemesini
meşgul etmiş olmazdınız. Ya, bu memlekette herkes
yanlış da bir tek siz mi doğrusunuz? Ee, bakın, şimdi
geldiniz bir TİB düzenlemesini buraya getirdiniz, yeniden TİB
düzenlemesi.
TİB düzenlemesi, kusura
bakmayın yine yanlış, buraya konulmuş, yine
yanlış. Anayasa Mahkemesine giderse Anayasa Mahkemesinin bunu
reddetmesi gerekir, iptal etmesi gerekir, mevcut düzenlemeyi de iptal etmesi
gerekir. Başından beri biz size söylüyoruz, ya, arkadaşlar, siz
eğer gerçekten bu ülkede insanların huzur içinde yaşamasını
arzu ediyorsanız, dinlenme kaygısını
yaşamamasını arzu
ediyorsanız, öncelikli yapmanız gereken bir şey var:
Kişisel verileri koruma yasasını getirin burada yasalaştıralım. Önce
bir bunu konuşalım, ondan sonra Hükûmetin ve devletin,
vatandaşı dinleme yetkisine geçelim. Ama bunların hiçbiri
yapılmamış, devlet adına Hükûmet, eline bardağı
almış herkesin duvarına dayamış dinliyor. Ya, bu, bir
ilkelliktir, bunun elle tutulur yanı yok, ilkelliktir bu.
Ulaştırma
Bakanlığının burada ayrıca düzenlemeleri var, evlere
şenlik. Eminim, bu akşam burada konuşma yapan bütün
milletvekillerinin üzerinde duracağı hususlar var. Yeşilay ve
Kızılayla ilgili düzenlemeler. Ben, çok ayrıntısıyla
bu konuya girileceğini varsaydığım için buna çok zaman
ayırmadım açıkçası. Ama düşünün ki bir ülkede
vakıf var, vakıf yöneticileri kimdir bilinmiyor ve o vakfa bu yasada
ayrıcalık tanınıyor. Kim, ne şekilde o
ayrıcalıkları kullanacak bilmiyoruz. İnternet sitelerine girseniz
herhangi bir vakfın mütevelli heyeti kimdir, yönetim kurulu kimdir,
baksanız bulursunuz, hele hele bir milletvekili olarak girseniz çok
rahatlıkla bulursunuz ama burada kendisine ayrıcalık
tanınan, kamuya yararlı varsayılan vakıflardan bir
tanesinin yönetim kuruluna milletvekili olarak da ulaşma gayreti içerisinde
olduk, ulaşamadık. Kimdir bilmiyoruz. Ama adı çok
cezbedici, uzun süreden beri Türkiye
kamuoyunun, herkesin bildiği bir isim Yeşilay. Ama, kime ait, kim
bunun yöneticileri? Bilmek istiyoruz. Türkiye kamuoyundan niye gizliyorsunuz,
ne gereği var bu bilgileri Türkiye kamuoyundan gizliyorsunuz? E,
arkadaşlar, böyle yaklaştığınız zaman ya da böyle
baktığınız zaman, kusura bakmayın, zan altında
kalırsınız, size haksız gibi gelen eleştirileri duymak
durumunda kalırsınız. Açık açık koy,
şeffaflıkta yarar vardır. Şeffaflıkta bugün biraz
eleştirilirsiniz ama iki gün sonra biri çıkar, der ki: En
azından şeffaf davrandılar.
Şimdi, Sayın Bakana da söz verdim, Yirmi dakikadan fazla
konuşmayacağım. dedim. Maddeleriyle ilgili olarak hem
değişiklik önergeleri hem ayrıntılı
değerlendirmelerimiz söz konusu olacaktır. Üniversitenin
kuruluşu hayırlı olsun, umarım, amacına hizmet eder.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Yusuf Has
Hacib, Kutadgu Biligde der ki: Adalete dayanan kanun, göğün
direğidir, kanun bozulursa gök, yerinde duramaz. Bugün Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde yerle bir edilen hukuk sisteminin kanuni
düzenlemelerinden birini görüşüyoruz. Bu kanunda Anayasa yok, hukuk düzeni
yok, vatandaşlarımızın beklenti ve talepleri hemen hemen
hiç yok; bunun yerine bazı yandaş sivil toplum kuruluşlarına
çıkar sağlayan maddeler, parti uleması, parti üniversitesi
hâline getirilen üniversite düzenlemeleri var, yandaş kollama var, rant
var, çıkar var ancak hak yok, hukuk yok. Bu kanunda çiftçi yok, emekli
yok, esnaf yok, işçi memur yok, garip gureba hiç yok.
Bu vesileyle, 10 Şubat tarihinde,
10 Şubat 2015te Somadan yola çıkan 400 maden işçisinin,
Çalışma Bakanlığı ve Türkiye Kömür
İşletmeleri önünde, hak mücadelesi vermek için dile getirdikleri
sorunlarına ilişkin, tazminat taleplerine ilişkin
-iktidarın söz vermesine rağmen- düzenlemeler hâlâ ufukta yok. Meclis
kapanmak üzere, 5 Nisanda seçimler nedeniyle çalışmalarına ara
verecek. Ancak, 1 Aralık 2014 tarihinde Somada 2.831 maden işçisi
işten atıldı, cep telefonu mesajlarıyla. O tarihten bu yana
yüz altı gün zaman geçti, süre geçti fakat tazminatlarını
işçiler hâlâ alamadılar. Oysa, firma, tabii, hakları,
hesapları üzerinde tedbir olduğu için ödeme
yapamadığını açıkladı.
Önce ve bu süreden sonra çıkan
mahkeme kararlarında da asli işveren olarak Türkiye Kömür
İşletmeleri işçisi sayıldılar mahkeme
kararlarında. Bu mahkeme kararına göre, yeni bir kanuni düzenleme
yapmaya da gerek yok ancak tabii, bürokrasiyi ve kurumları belli
tereddütten ve sorumluluktan kurtarmak adına da bu yasal düzenleme yapılabilir.
Fakat, Mecliste bütün siyasi parti gruplarını bu işçilerle
birlikte ziyaret ettik. Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Mustafa Elitaş da buna ilişkin çalışmaların
yapılacağını ve bir neticeye
ulaşılacağını ifade etmesine rağmen henüz
işçilerin tazminatlarını alabilmelerine ilişkin bir niyet
dahi ortada göremiyoruz. Oysa, torba kanun tekliflerinin görüşmeleri
sırasında bütün grupların mutabakatıyla bu, çok kısa
süre içerisinde yapılabilir.
Yine, 1 Aralık 2014te Hükûmet
Sözcüsü Sayın Bülent Arınç, aynen şu açıklamayı yaptı:
Konunun üzerindeyiz, bunu çözeceğiz. Onları aç ve açıkta,
işsiz bırakacak değiliz. Aradan geçen yüz altı günde
Hükûmet, madencileri, neredeyse, açlığa mahkûm etmiştir,
işsiz kalmalarına göz yummuştur, şu anda işçiler aç ve
açıktadır, Soma meydanlarında, Soma sokaklarında gece
gündüz eylem hâlindedirler. Buradan Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütün
siyasi parti gruplarına da bir ortak çağrı yapmak istiyoruz:
Somalı madencilerin gözü kulağı Türkiye Büyük Millet
Meclisindedir. Bunu bir kanun teklifiyle Genel Kurulda rahatlıkla
çözebiliriz.
Değerli milletvekilleri, bu torba
kanun düzenlemeleri, aynı zamanda Hükûmetin başka telden, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun ayrı telden çaldığını
göstermektedir. Akort yok, Ben ne söylerem, tamburam ne çalar. Misali,
herhangi bir uyum yok.
15 Eylül 2014, Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent
Arınç, aynen ifade ediyor, Başbakanın talimatı
olduğunu belirtiyor yani Sayın Ahmet Davutoğlunun
talimatını belirtiyor: Her kanunun bir maddesini değiştiren
ve sonunda da maalesef haklılık payı da olan torba gibi bir
lafı yasama literatürüne sokma gayreti içinde değiliz. Bunu
literatürden çıkaracağız inşallah. Yasama sıfır
hata kabul eden bir şeydir. Bundan sonra bu kadar maddeli bir
tasarıyı görmeyeceksiniz. Kim söylüyor? Sayın Bülent Arınç
söylüyor. Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek de 29 Eylül 2014te
şu ifadeleri kullanıyor: Biz yasama faaliyetindeki kanun
çıkarma işini verimli yapamadık. O yüzden de garip bir yola
saparak torba yasa gibi bir uygulamayı gündeme getirdik. Demek ki hem
Hükûmet hem de Meclis Başkanı, torba kanun uygulamasına
karşıdır. Demek ki yasama faaliyetleri hata kabul etmemektedir
ve kanun çıkarma işinde verimlilik önemlidir ancak verimlilik yoktur.
O zaman soruyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisi, neden, kendi
milletvekillerinin imzasıyla 20 kanun ve 5 kanun hükmünde kararnamede
değişiklik öngören toplam 37 maddelik bir torba kanun teklifini
Meclis gündemine getirdi? Getirdi çünkü plan yok, program yok, samimiyet hiç
yok, ilke hiç yok, orkestrasyon yok, akort yok. Deyim yerindeyse şakul
kaymış.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Şakulü bozuk!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Evet.
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) MHPde ne var?
ERKAN
AKÇAY (Devamla) Belirtmek istediğim bir başka husus: Meclisin
yasama faaliyetlerinin temelinde hukukilik ilkesinin olması gerekir. Biz
burada, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için yasa yaparken hukuktan
ayrılamayız, Anayasa ve İç Tüzükten ayrılamayız.
Diğer bir ifadeyle, yasaların mutlak surette Anayasa ve İç
Tüzüke göre hazırlanması ve görüşülmesi esastır fakat bu
teklifte Anayasaya aykırı düzenlemeler bulunmaktadır.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi kurulmasına ilişkin 5inci
madde, elektrik kayıp-kaçak oranlarının hedeflerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin 17nci madde, İnternetle ilgili düzenlemelere
ilişkin 27nci madde, Kamulaştırma Kanununun 4üncü
maddesinde değişiklik öngören 26ncı madde Anayasaya
aykırıdır ve İç Tüzükün 35 ve 87nci maddelerine
aykırı bir komisyon çalışmasıyla bu kanun teklifi
Genel Kurula getirilmiştir. Süremizin azlığı nedeniyle de,
maalesef, fazla ayrıntıya giremiyoruz. Yalnız, madde
görüşmeleri sırasında bu hususa ilişkin görüşlerimizi
ayrıntılı olarak ifade edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, torba kanun düzenlemeleri,
AKPnin yolsuzluk ve usulsüzlüklerinin, hukuk dışı, hatta suç
teşkil eden faaliyetlerinin âdeta bir yasal kılıfı hâline
getirilmektedir. Hukuk dışı eylem ve faaliyetler, torba
kanunlarla yasal çerçevede meşruiyet içerisine alınmak istenmektedir.
Torba kanun, toplumsal ihtiyaçtan ziyade bireysel ve
siyasi çıkarları hedef alan düzenlemeleri içermektedir büyük ölçüde.
Bu hâliyle kanun teklifi, Hükûmet iradesinden ziyade, Hükûmet
dışında ve Hükûmet üzerinde bazı vesayet
odaklarının iradesini ve inisiyatifini yansıtmaktadır. Bu
durum, gayrihukukidir, keyfîdir ve şahsidir. Anayasa ve yasa
dışı bir iradeye işaret etmektedir.
Ülkeyi şirket gibi yönetmek isteyenler, aslında
keyfî ve şahsi bir yönetim arzularını topluma beyan
etmektedirler ama sadece kâra ortak bir şirket yönetim
anlayışı, zararla hiç alakaları da yok. Ancak bu
düzenlemelerden ve uygulamalardan pek çok kamu zararı da meydana
gelmektedir.
Teklifin Kızılay ve Yeşilaya ilişkin
düzenlemeleri içeren altı maddesi, kayırmacılığa ve
yolsuzluğa zemin hazırlayan düzenlemelerdir. Yeşilay
Vakfına Sağlık Bakanlığı bütçesinden 2015
yılı için 15 milyon lira ve takip eden yıllar için de yeniden
değerleme nispetinde artırılacak ödenek
aktarılmasının
düzenlemesi var. Üstelik Yeşilay Vakfı için bu düzenleme
yapılırken 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
da çiğnenmektedir. 5018e göre, herhangi bir vakfa, kamuya yararlı
derneğe, bir yere kaynak aktarılırsa devlet bunu
denetleyecektir. 5018 sayılı Kanun bunu emrediyor. Ancak
Yeşilaya aktarılacak 15 milyon lira bu denetimin
dışına çıkarılıyor. Neden denetim
dışına çıkarıyorsunuz? İşte, yolsuzluklara,
hukuksuzluklara zemin hazırlıyorsunuz. Bunun başka bir
anlamı yoktur.
Yolsuzlukların zemini olabilecek bir başka
madde 25inci madde. Bu maddeyle de Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumuna ait binaların, her türlü tesislerin yapım, yaptırma,
donatım, bakım ve onarım işlerinin kurum tarafından da
yürütülebilmesi hüküm altına alınıyor. Oysa, bu işler zaten
351 sayılı Kanunun 20nci maddesine göre Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Eğer bu
Bakanlık görevini yerine getirmiyorsa zaten kanuna aykırı bir
durum var demektir. O hâlde, maddede dikkatinizi çekmek istediğim bir
ibare var. Yapmanın dışında yaptırma ibaresi var.
Deniliyor ki: Kuruma ait binaların, her türlü tesislerin yaptırma
işleri kurum tarafından da yürütülebilir. 20nci maddenin ilk
hâlinde bu ibare yok. Yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yaptırmıyor, yapıyor. İşte, bu ibare yolsuzluk
dosyalarının en önemli kısımlarından birisini
oluşturan inşaat sektöründe yandaş sermayeye yeni bir alan
açmanın ibaresi ve ifadelerini görmemek için kör olmak lazım.
Bu maddeyle ilgili bir başka husus
da Minareyi çalan kılıfını hazırlar. misali. Mevcut
kanunlara açıkça aykırı olmasına rağmen, 7 Şubat
2015 tarihinde kamuoyuna yansıyan bilgi ve haberlere göre, Kredi Yurtlar
Kurumu on beş yıl kira garantili yurt yaptırmak için onlarca
iş adamıyla protokol imzalamıştır. Bu protokoller 351
sayılı Kanunun mevcut hâline açıkça aykırıyken
teklifin 25inci maddesi Komisyonda bir önergeyle metne eklenmiştir.
Bir diğer madde 13üncü madde. Bu
teklifte 10uncu madde olarak yer almıştı. Çok uzun
tartışmalardan sonra ilk hâliyle alakası olmayan bir hâle
getirildi -biraz evvel Sayın Zozaninin
de ifade ettiği gibi- Komisyonda, Maliye Bakanlığı Millî
Emlak Genel Müdürlüğü temsilcisinin uyarısıyla. Çünkü iktidar
partisinin, muhalefetin ve bizlerin uyarılarını hiç dikkate
almaya niyeti yok. Daha sonra şimdiki hâline getirildi. Bu da hiçbir derde
derman olmayacak garip bir düzenleme. Denildi ki: Sultanbeylide 200 bin
vatandaşın arsalarının, binalarının imar sorunu
var ve bu da 9 bin dönümlük bir araziyi, arsayı da kapsayan bir düzenleme.
Trampa yoluyla kamulaştırılan taşınmazların
hazineye devrinden doğan kazançlara ilişkin düzenleme yapılarak,
31 Aralık 2015e kadar bu işlemlerle ilgili ve teslimlerle ilgili
Kazanç oluşmaz. diyerek katma değer vergisinden istisna
getiriliyor. Oysa öğreniyoruz ki böyle satır aralarından
kaçırılan, ağızdan kaçırılan ifadelerden,
şirketler kurulmuş, arsalar alınmaya, biriktirilmeye, bazı
ellerde, bazı şirketlerde toplanmaya başlamış; trampa
konusu yapılacak, ondan sonra hazineye mal edilecek, yine AKPli
belediyelere, bir bedel ve komisyon elde etmek suretiyle belediyeye verilecek,
bu bedel ve komisyon mukabili de vatandaşlardan bu gayrimenkuller
edinilecek. Tam bir muamma ve yani âdeta yolsuzluk yapılması için
düzenlenmiş bir teklif görüntüsü var. Yani artık bunu açıkça
ifade ederiz: Birincisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir düzenlemesi
varsa burada acaba nerede bir yolsuzluğa kapı aralayan, ranta yol
açan bir düzenleme var, mutlaka buna bakmak gerekiyor.
Bir diğer düzenleme 17nci
maddede. Elektrik kayıp kaçak oranlarının yüksek olduğu
bölgelerde kayıp hedeflerinin belirli süreyle yeniden tespiti öngörülüyor.
Burada ilginç bir durum var. Madde gerekçesinde, kayıplarla etkin mücadele
edilmesi ve kayıpların düşürülmesi için ek önlemlerin
alınması gerektiği söylenmektedir. AKP için kayıp kaçakla
mücadele demek, masum vatandaştan daha fazla kayıp kaçak parası
tahsil etmek demek hâline geldi. Bu düzenlemelerle kayıp kaçakla mücadele
edilemez, sadece kayıp kaçağı teşvik edersiniz. Getirilen
bu 17nci madde aslında kayıp ve kaçağı teşvik eden
bir düzenlemedir. Bu düzenleme, dağıtım şirketleriyle
yapılan sözleşmelerin kayıp kaçak oranlarının
belirlenmesi suretiyle değiştirilmesi anlamına gelmektedir. Oysa
bu durum 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun
10uncu ve 15inci maddelerine aykırıdır.
Ayrıca altını çizmek
istediğimiz bir husus, bu düzenlemeler Hükûmetin elektrikte kayıp kaçak
hedefini tutturamadığının bir itirafıdır ve bu
elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin de
ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyan bir durum ortaya
çıkmaktadır. Elektrik kayıp kaçak hedefleri ile gerçekleşmeler
arasındaki farktan kaynaklanan zarar mevcut durumda şirketlerin
üzerine yüklenmektedir ancak teklifteki düzenlemeyle şirketler aleyhine
olan bu zarar tamamen vatandaşların omuzları ve cepleri üzerine
yüklenecektir. Oysa Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner
Yıldız 13 Kasım 2014 tarihinde bir yazılı soru
önergesine şu cevabı vermiştir, diyor ki: Nitekim, düşük
performanstan dolayı gerçekleşen yüksek kayıp kaçak düzeyinin
oluşturduğu ek maliyeti, 2006-2010 döneminde olduğu gibi
2011-2015 döneminde de dağıtım şirketleri üstlenecektir. Bu
ek maliyetler hiçbir şekilde tüketicilere
yansıtılmamaktadır. Oysa bu 17nci madde, değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanı -çok affedersiniz ama- yalancı
konumuna düşürmektedir.
Bu düzenlemenin ayrıca rant
kısmı da vardır fakat süremiz elvermediği için onu da
inşallah madde görüşmelerinde dile getirmek üzere hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Rahmi Aşkın Türelide,
İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Türeli. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar,
gene bir torba kanun uygulamasıyla karşı
karşıyayız. Bu torba kanunlar vakayıadiyeden oldu,
bunları kaçıncı keredir
Plan Bütçe Komisyonundan da özellikle
torba kanun dışında kanun geçmez oldu. Bunu nasıl
eleştirdiğimiz hem Genel Kurulda hem Komisyonda herkesin malumu.
Ancak ısrarla torba kanun yöntemi uygulanmaya devam ediliyor.
Önce, torba kanunun tasarı olarak
gelmesi söz konusu oluyordu. Belli zamanlarda teklif olarak da gelebiliyor
tabii, milletvekilleri isterse teklif verebiliyor. Biz buna karşı
çıktık, bununla ilgili olarak eleştirilerimizi yaptık.
Hatta benim Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Sayın
Cemil Çiçeke yöneltmiş olduğum soru önergeleri de var. En son siz
bir cevap verdiniz Sayın Yakut, sizin imzanızla, orada siz de bu
yöntemin ne kadar yanlış olduğunu, hatalı olduğunu
kabul ediyorsunuz.
Bakın değerli arkadaşlar,
22nci Yasama Döneminde torba kanun sayısı 2ymiş, 23üncü
Yasama Döneminde 11miş, 24üncü Yasama Döneminde 17. Ancak, 3 kanun var,
burada görüşülen kanunlar, bir de yukarıda Plan Bütçede bir torba
kanun gene var. Yeni kanun gelmediğini varsaydığımızda
21e çıkmış, tam 2ye katlamış.
Tabii, bu konuya ilişkin olarak
TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçekin ifadeleri var. Ne demiş
2014 yılı Eylül ayında? Biz yasama faaliyetindeki kanun
çıkarma işini verimli yapamadık. O yüzden de garip bir yola
saparak torba kanun gibi bir uygulamayı gündeme getirdik. demiş.
Gene, hemen hemen aynı günlerde Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent
Arınç da Başbakan Sayın Davutoğlunun torba kanun teklifine
ilişkin benzer sorunlara dikkat çektiğini söylemiş.
O zaman,
değerli arkadaşlar, niye hâlâ torba kanun geliyor? Yani, herkes
bunun, bu yöntemin yanlış olduğunun farkındaysa, birbiriyle
ilişkisiz kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin burada birlikte
görüşülmesinin, önce Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmesinin,
sonrasında da buraya temel kanun olarak gelmesinin hiçbir anlamı yok,
bunu anlatmak mümkün değil ama ısrarla getiriliyor. Söylediğimiz
zaman da E, milletvekilleri kanun teklifi veremez mi? deniyor. Verebilir
tabii arkadaşlar, bizim de kanun tekliflerimiz var ama bakın, bu,
torba kanun teklifi yok. Milletvekili olarak kanun elbette hazırlanabilir
ama ne hikmetse AKP milletvekilleri torba kanun teklifleri veriyorlar. Ve
Komisyonda görüşürken de soruyoruz Ne diyor? diye, milletvekilleri cevap
veremiyor. Mecburen gidip bürokrasiden görüş alınıyor, oradan
yani ilgili kamu kurumlarından insanlar cevap veriyor. O zaman şu da
anlaşılıyor ki aslında bunu bürokrasi
hazırlamış, oradaki milletvekillerine imza attırılmış.
Şimdi bu, son derece -yani baktığınız zaman- onur
kırıcı bir iş. Yani, böyle bir yönteme neden ısrarla
gidildiğini anlamış değiliz. Tekrar tekrar tekrar devam
ediyor.
Şimdi gene bir torba kanun var,
içinde bir sürü farklı kanun ve kanun hükmünde kararnamede
değişiklik öngörülüyor. İçinde, dernek ve vakıflara
ilişkin vergi istisna ve muafiyetleri var, yeni bir üniversite
kurulması, kamulaştırma uygulamaları, İnternet
yasakları, elektrik kayıp kaçak bedelleri, öğrenci yurtları
var, ne aklınıza geliyorsa bunun hepsi bu kanunun içine
atılmış ve bizden de burada bunu tartışmamız, sağlıklı
bir biçimde, Meclise, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir
biçimde bunları konuşmamız, tartışmamız, müzakere
etmemiz bekleniyor. Şimdi ben tümü üzerine konuşuyorum, ben hangisinden
bahsedeceğim? Yani burada o kadar birbirinden farklı -36 madde, 1 de
geçici madde, 37- hükümler var ki hangisinden bahsedeceğiz?
Diğer, tabii, başka bir
sıkıntı, bunların hiçbiri tali komisyonlarda
görüşülmüyor. Şimdi bakın, Plan Bütçe Komisyonu, her şeyin,
bütün ilgili ilgisiz kanunların geldiği bir yer olmamalı. Plan
Bütçe Komisyonu anayasal bir komisyon, kabul ediyoruz ama bizimle ilgisi
olmayan, Plan Bütçe Komisyonunun görev alanıyla ilgisi olmayan kanun
maddelerinin, tekliflerinin bize gelmesini anlamak mümkün değil. Hadi
geldi diyelim, hiç olmazsa tali komisyonlarda görüşülsün. İlgili
komisyonlarda yani bize gelen maddeleri, esas itibarıyla, ilgili
olduğu komisyonlarda görüşülsün, bir fikir, bir görüş gelsin
bize ve biz de onun üzerine konuşalım diyoruz.
Peki, öyle mi? Yok. Ne yazık ki bu
konuştuğumuz, şu anda konuştuğumuz torba kanun 6 tali
komisyona gönderilmiş, iletilmiş, 6 tali komisyonun hiçbiri
görüşmemiş. 3ü demiş ki: Süresi içinde görüşülmesi mümkün
gözükmüyor. Bayındırlık, Millî Eğitim ve İçişleri
Komisyonları. Sanayi Komisyonu demiş ki: İş
yoğunluğumuz var. Adalet Komisyonu ve Sağlık Komisyonu da
-kısaltıyorum komisyon isimlerini, süremiz gitmesin diye- onlar da
Biz de görüşmeyeceğiz. demişler. E arkadaşlar, nasıl
bir iş bu? Yani bizim bunu nasıl sağlıklı
görüşmemizi bekliyorsunuz?
Komisyonda da söylüyoruz
Arkadaşlar, bunları alın, ilgili komisyona gitsin, oradan
çıksın. diyoruz. Neden bunu Plan Bütçe Komisyonuna getiriyorsunuz,
her şeyi Plan Bütçe Komisyonundan çıkarmaya
çalışıyoruz, anlamış olmak mümkün değil.
Diğer taraftan, düzenleyici etki
analizi diye bir şey var. Bakın, 5018 sayılı Yasanın
getirdiği en büyük yeniliklerden birisi bu. Bir kanun geldiği zaman,
eğer giderlerde artma ve gelirlerde azalma yaratıyorsa, borçlanma
durumunu değiştiriyorsa bunun mutlaka ne getirip ne götürdüğünün
bilinmesine, hesabının kitabının yapılmış
olmasına ihtiyaç var. Gene aynı şekilde TBMM Başkanına
sormuş olduğum, Sayın Başkan, sizin vermiş
olduğunuz, imzalamış olduğunuz cevapta da şu ana kadar
-arkadaşlar, şu ana kadar, söylüyorum- 22, 23, 24üncü Dönemlerde
düzenleyici etki analizi yapılmış tek bir kanun yok. Bir tane
kanun bulamazsınız arkadaşlar; tasarı veya teklif olarak
söylüyorum, tek bir kanun dahi yok. Ne getiriyor bunlar kısa dönemde, uzun
dönemde ekonomiye, bunların hiçbirinin hesabı kitabı yapılmamış,
bütçeye ne yük getiriyor bilinmiyor ve Komisyonda da sorduğumuz zaman
gerekli bilgileri, cevapları alamıyoruz. Böyle devlet yönetilir mi
arkadaşlar? Bu kadar gayriciddi ülke yönetilir mi?
Şimdi birkaç maddeye geçeyim izin
verirseniz. 5inci madde Sağlık Bilimleri Üniversitesi, 6, 7, 8inci
maddeler de gene onunla ilgili. Şimdi, arkadaşlar, zaten daha önce bu
Sağlık Bilimleri Üniversitesi TÜSEB Yasası olarak bilinen bir
tasarıda yer almaktaydı ama ondan sonra grup kararlarıyla bu
çekildi ve 6569 sayılı Kanun olarak yasalaştı. Tekrar
gündeme gelmeyeceği düşünülüyordu, ta ki torba kanunun içinde yeniden
Plan Bütçe Komisyonunun gündemine gelene kadar. Bu ne biliyor musunuz
arkadaşlar? Bu Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle yaratılan
şu: Ne deve ne kuş, deve kuşu; âdeta bir ucube bu. Şimdi,
Anayasamızda da, bütün mevzuatımızda da iki çeşit
üniversite var: Devlet üniversiteleri, vakıf üniversiteleri. Devlet
üniversitelerinin organları belli, rektör var, 13üncü maddesi 2547
sayılı Kanunun, 14üncü maddesi senato, 15inci maddesi üniversite
yönetim kurulu. Vakıf üniversitelerinde mütevelli heyeti var. Şimdi,
bu getirilen üniversite, değerli arkadaşlar, sözde devlet
üniversitesi ama mütevelli heyeti var. Böyle bir şey nasıl olabiliyor
arkadaşlar? Böyle bir şey yok. Bu, Anayasaya da aykırı,
ilgili mevzuata da aykırı, her şeye aykırı bu, ucube
bir durum bu çünkü sayılmış yani ilgili kanunda da
sayılmış hangi organlar olduğu. E, şimdi, o organlar
var zaten; senatosu var, üniversite yönetim kurulu var. Kararların
nasıl alınacağı, bütçeyi kimin onaylayacağı,
kadroları kimin açacağı, hepsi belli, hepsi
tanımlanmış ama siz mütevelli heyeti getiriyorsunuz ve mütevelli
heyete de bu yetkilerin bir kısmını veriyorsunuz.
Diğer taraftan, bu mütevelli heyet
nasıl bir mütevelli heyet? 5 kişiden oluşuyor. Sağlık
Bakanı Müsteşarı mütevelli heyet başkanı, 2
kişiyi Sağlık Bakanı seçiyor, etti 3 zaten, 5in 3ü oldu,
rektör, 1 de YÖKün seçeceği üye, 5. Yahu arkadaşlar, el insaf. Yani,
Sağlık Bakanının güdümünde bir üniversite getiriyorsunuz.
Arkadaşlar, Sağlık Bakanlığı taraf olamaz.
Bakın, bütün üniversitelerin tıp fakülteleri var, sağlıkla
ilgili bir fakülteleri var, bütün üniversitelere eşit uzaklıkta olmak
zorundadır Sağlık Bakanlığı. Siz bu
çıkardığınız yasayla -ilginç- zaten olmaması
gereken, Anayasada tanımlanmayan bir yapı yaratıyorsunuz ve
Sağlık Bakanının güdümüne, siyasi etkiye açık bir
üniversite kuruyorsunuz. Bunu yapamazsınız arkadaşlar, bunu
yapamazsınız. Bu açık ve net olarak Anayasaya aykırı,
Anayasanın 130, 131 ve 132nci maddelerine aykırı.
Anayasanın 132nci maddesi zaten söylüyor arkadaşlar. Bakın,
130, 131 tanımlıyor. 130da yükseköğrenim kurumlarını
tanımlıyor. 131de YÖKü tanımlıyor, üst kurulu. 132de de
diyor ki, bakın başlık şu: Yükseköğretim kurumlarından
özel hükümlere tâbi olanlar Yani, demek ki özel hükümlere tabi olanlar var
bunun dışında. İçinde de diyor ki maddenin, madde metninde:
Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatına bağlı
yükseköğretim kurumları özel kanunlarının hükümlerine tâbidir.
Bunun dışındaki bütün üniversiteler 130 ve 131inci maddede
tanımlanır. Anayasanın 130uncu maddesinin sekizinci
fıkrası diyor ki arkadaşlar: Üniversitelerin
hazırladığı bütçeler; Yükseköğretim Kurulunca tetkik
ve onaylandıktan sonra
diye devam ediyor. İyi de, söz konusu,
getirilen maddede bu mütevelli heyetin görevleri arasında üniversitenin
bütçe teklifini onaylamak konmuş. Şimdi, ben soruyorum: Hangisi
yapacak, Yükseköğretim Kurulu mu onaylayacak, yoksa mütevelli heyet mi
onaylayacak?
Yine, Anayasanın 130uncu
maddesinin son fıkrası zaten vakıflar tarafından kurulan
yükseköğretim kurumlarını tanımlıyor ve onların
mütevelli heyeti olacağını belirliyor. Siz şimdi burada,
baktığınız zaman, devlet üniversitesi diyorsunuz ama
mütevelli heyeti var. Böyle bir şey yok arkadaşlar. Bakın,
131de de yine aynı şekilde, YÖKün yetkileri ile mütevelli heyetin
yetkileri çakışıyor. Fazla zamanımı almak istemiyorum,
diğer maddelerden de bahsetmek istiyorum tümü üzerinde
konuştuğum için. O açıdan da dediğim gibi, Anayasanın
130, 131 ve 132nci maddelerine açık ve net biçimde
aykırıdır bu ve Anayasa Mahkemesinden de dönecek.
Arkadaşlar, lütfen çekin bu
maddeyi. Bu maddeyi çekin çünkü bu madde, dediğim gibi
Yani böyle
Ben
şunu anlamış değilim: Yani Anayasa Mahkemesine gidilen,
sonrasında da bozulan birtakım kanun maddelerinden zevk mi
alıyoruz arkadaşlar? Biz burada yasa yapıcıyız,
yasaları en güzel biçimde çıkarmak isteriz, en mükemmel biçimde
çıkarmak isteriz. Bizim var oluş nedenimiz bu, yasama faaliyetinde
bulunmak. Hepimiz de bunun için elimizden geleni yapıyoruz. Biz de
Cumhuriyet Halk Partisi olarak hem komisyonlarda hem burada yapıcı
bir muhalefet anlayışı içindeyiz. Memleketin
sorunlarını gelin hep beraber çözelim ama Anayasaya, yasalara
aykırı olan, hukuken eşitliği bozan, birtakım
insanlara, belli birtakım gruplara
veya kişilere özel haklar ve menfaatler taşıyan her türlü yasa
maddesinin, teklifinin, her şeyin karşısında oluruz, olduk,
bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.
Geçiyorum yine Anayasaya
aykırı bir maddeye, 26ncı maddeye. 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununun 4üncü maddesine tünel ibaresi eklenerek
kentsel dönüşüm veya bir kamusal hizmet için kamulaştırma bedeli
verilmeksizin vatandaşın özel mülkiyetinde bulunan gayrimenkulünün
altından tünel geçirilmesine olanak sağlanıyor. Bu zaten
yazın görüştüğümüz torba kanunda vardı arkadaşlar,
torba kanunda biz bunu görüştük. 10 Eylül 2014 tarihli ve 6552
sayılı Kanunun 99uncu maddesiydi, orada vardı zaten. Yani
taşınmaz malın arazisinin üzerinden, ya üstten ya da alttan
birtakım tesisler geçiriyorsunuz. Üstten teleferik yapıyorsunuz,
işte ne bileyim, birtakım, yol geçiriyorsunuz, köprü geçiriyorsunuz;
alttan da baktığınızda, raylı sistem gibi bir
şeyler geçiriyorsunuz. Şimdi, biz bunu sorduk Neden bunu
getirdiniz? dedik, dediler ki: Tüneli unutmuşuz. Unutursunuz tabii.
Bunları ciddi biçimde görüşmezsek, böyle torba kanunlarla
getirirseniz, bizi, muhalefeti dinlemezseniz, apar topar Bunlar illa yasalaştırılacak.
derseniz işte böyle unutursunuz.
Ayrıca, burada -okuyorum, o
maddeyi- Taşınmaz sahiplerine bu işlem nedeniyle
kamulaştırma, tazminat ve benzeri nam altında herhangi bir ücret
ödenemez. hükmü var. Bunu biz Anayasa Mahkemesine götürdük, Anayasa Mahkemesi
bunu görüşmek için bekliyor arkadaşlar. Anayasa Mahkemesinin
görüşmekte olduğu, görüşmek için gündemine aldığı
bir şeyi neden getiriyorsunuz buraya? Anayasa Mahkemesi iptal edecek bunu
çünkü malikine mülkü üzerinde her türlü tasarruf yapabilme, satma, kiralama,
sınırlı ayni hak tesis etme hakkını veren mülkiyet
hakkı bu düzenlemeyle sınırlanıyor. Bir kere
taşınmazda değer kaybı oluşuyor, ikinci olarak da
mülkiyet hakkının sınırları ve
kullanılmasıyla ilgili problemler var. Bu, bugün ortaya
çıkmayabilir. Mesela, bugün yukarıdan, üstten diyelim ki bir köprü
geçirebilirsiniz, oradaki yerde, yerleşimde emsal diyelim ki 5
kattır. İyi, yarın öbür gün değişti bütün bölgenin, 10
kata çıktı. Ne olacak? Siz geçirebilecek misiniz, çıkartabilecek
misiniz, yukarıya doğru yükseltebilecek misiniz
inşaatınızı? Hayır, çünkü yapılmış olan
oradaki tesisler, sizin o mülkün mülkiyetini, hakkınızı
kullanmanızı engelliyor. O zaman şunu düşünelim: Sadece
bugüne bakmıyoruz, mülkiyet hakkı bugün olduğu kadar
geleceği de bağlar, gelecekteki o hakkın
kullanılmasının da sınırlarını belirler. O
açıdan da baktığınızda hem bu hem de dediğim gibi
diğer gerekli birtakım yani mülkiyet hakkı,
kamulaştırmada para ödenmemesi konusu Anayasa Mahkemesinin
gündemindedir, o yüzden bunun tekrar neden getirildiğini de
anlamış değiliz.
Gene, 27nci madde var, bu
İnternet yasaklarıyla ilgili 5651 sayılı Kanuna bir ekleme
yapılıyor, Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde içeriğin
çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi. başlıklı.
Arkadaşlar, burada gene Anayasa
Mahkemesi bunu bozdu. Yani sonuçta yargıda olan yetkiyi siz gidip idareye
devredemezsiniz, TİBe devredemezsiniz. Ama burada ne yapılıyor?
TİBe devretmedik. Diyorlar, Başbakan veya ilgili bir bakan gelip
müracaat ederek TİBe bu işi yaptırıyor. Bizim
söylediğimiz, karşı çıktığımız o
değil arkadaşlar. Biz, bu işlerin yargı kararıyla
yapılması gerektiğini söylüyoruz. Dediğim gibi, açıkça
Anayasaya aykırıdır, bunu da zaten Anayasa Mahkemesi bozacak,
zaten de bozuldu.
Devam ediyor, 3üncü madde:
Sağlıkta yap-kirala olarak tanımlanan bir kamu-özel iş
birliği modelini tanımlıyor. Arkadaşlar, bu model üzerine
konuşmaktan dilimizde tüy bitti. Bu model, yanlış bir modeldir
diyoruz. Kamunun altyapı yatırımlarını kamu
yapmalıdır, bütçe kaynaklarıyla yapılmalıdır.
Burada ne yapıyorsunuz? Yap-kirala diye bir model, şehir
hastanelerini devlet yatırım programından yapmıyor,
cebinden para çıkmıyor ilk anda baktığınızda,
sonra ihaleye açıyorsunuz, birisi alıyor orayı, sonra siz oraya
otuz yıla kadar kira ödüyorsunuz. Ödediğiniz kira aynı zamanda
da enflasyon kadar artırılıyor, döviz kuru artışı
olursa artırılıyor. Böyle bir model yok. Bunun var mı
düzenleyici etki analizi? Ne getiriyor, nedir bunun maliyeti? dedik. Çünkü,
bakın arkadaşlar, 34 proje var, toplam bedeli 30 milyar dolar. Bunlar
koşullu yükümlülük getiriyor. Bu, şu demek: Şu anda belki bir
yükümlülük yok ama herhangi bir biçimde bu otuz yıllık kira süresi
içinde kişi burayı bıraktığında ne olacak o
zaman? Bunlara hazine garantisi getirildi arkadaşlar, hazine garantisi var
bunlarda. Böyle bir şey olmaz, bu model yanlış bir model.
Kamunun yapması gereken, gerekli altyapı
yatırımlarıdır. Özel sektör de girer, dış
ticarete konu olan sektörlerde yatırım yapar; üretim yapar, imalat
sanayisi sektörlerine gider, ihracat yapar. Burada öyle bir durum yok.
Şimdi de ne getiriliyor?
İhalelerde tahkim şartı konulduğunda davanın
Türkiyede görülmesi zorunluluğu ortadan kaldırılıyor,
ülkemizin mahkemeleri işlevsiz kılınıyor. Ne demek arkadaşlar
bu? Neymiş? Sağlık Bakanlığı temsilcisinin Plan
ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamalar var, Türkiyede
davalar uzun sürüyor. diyor, Yabancılar Türk mahkemelerine güvenmiyor.
diyor. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar, böyle bir şey
olabilir mi? Ne demek yabancılar Türk mahkemelerine güvenmiyor?
Bakın, bunları söylerken
baştan itibaren bütün söylediğimiz eleştiriler birer birer
ortaya çıkıyor. Bu model yanlış bir modeldir. Hele en son
bu getirilmek istenen kesinlikle son derece yanlıştır,
Türkiyedeki mahkemeleri işlevsiz bırakmaktadır. Yani,
Türkiyede yapılan bir yatırım bu, niye Türkiye mahkemesinde
görülmesin, niye yabancı mahkemelerde görülsün arkadaşlar? Türkiyede
yargı var, Türk mahkemeleri Türk milleti adına yargı görevini
yapıyor. Sonuçta siz yazmışsınız, bütçeden bir kaynak
çıkıyor, vermişsiniz kişiye. Alan da diyelim Türk ama
gitmiş dışarıdan bir biçimde borçlanmış,
borçlanabilir ama o dışarıdan finansman sağlarken siz
oturup da onun finansman modeline dayanaklılık, koltuk
değnekliği yapamazsınız.
Kızılay ve Yeşilaya
ilişkin düzenlemeler var. Birçok madde var içinde. Mesela, 4üncü maddede,
Yeşilay Vakfına 15 milyon lira ödenek ayrılması... Her sene
konulacak bütçeye. Bu Yeşilay Vakfı ne zaman kurulmuş?
2/12/2014te. Daha yeni kurulmuş arkadaşlar, durun bir bakalım.
Biz baştan da hep şunu söylüyoruz: Neredenmiş yani nedir bu? Bu
Yeşilay Vakfı nedir? Zaten Yeşilay Cemiyeti var.
Kızılay Cemiyeti, Yeşilay Cemiyeti, tamam, vakıf nereden
çıktı? Eğer vakıf kuruluyorsa da vakfedenler zaten
Hayır için yapılan bir şeydir vakıf arkadaşlar. Yani,
zaten bir sürü vergilerden istisnalar, muafiyetler sağlıyorsunuz ama
onun ötesinde bir de, istisna, muafiyetler yetmiyor, taşınmaz malda
onlara irtifak hakkı veriyorsunuz bedelsiz kırk dokuz yıla kadar
-gene bu maddelerde var- yetmiyor, üstüne üstlük de alıyorsunuz buna 15
milyon ödenek ayırıyorsunuz. Kesinlikle yanlıştır,
kanun teklifinden çıkarılmasına ihtiyaç vardır.
Gene, 14üncü maddede mülkiyeti
hazineye ve kamu ve kurum kuruluşlarına ait taşınmazlar
üzerinde kırk dokuz yıl süreli bedelsiz irtifak hakkı tesis
ediliyor. Bir kere niye bedelsiz, bir; neden sadece bu kurumlara? Bakın,
şunu söylüyoruz: Bu kurumların elbette ki hem Kızılay
Derneğinin hem Yeşilay Cemiyetinin vardır işlevleri, buna
karşı değiliz ama başka kurumlar da var arkadaşlar,
kamu yararına çalışan dernekler var. Bakın, ben size
söyleyeyim: 11/7/1972 tarihli ve 1606 sayılı Bazı Dernek ve
Kurumların Bazı Vergilerden, Bütün Harç ve Resimlerden Muaf Tutulmasına
İlişkin Kanun var. Bu kanunun 1inci maddesi bir kısım
kurumları saymış: Türkiye Kızılay Derneği var
içinde, Yeşilay Derneği de var. Ama, başka ne var biliyor
musunuz? Türk Hava Kurumu var, Türkiye Yardım Sevenler Derneği var,
resmî darülaceze kurumları var ve Darüşşafaka Cemiyeti var. E,
varsa böyle bir şey, gelin bunlara da verelim. Neden sadece Yeşilay
Cemiyetine veriyorsunuz, Kızılay Derneğine veriyorsunuz,
anlamış değiliz.
Gene, elektrikte kayıp kaçak
bedeli hesaplama yöntemi değişiyor. Bunlar belirlenmiş EPDK
tarafından, değiştiremezsiniz arkadaşlar. 4735
sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu 15inci maddesinde
sözleşmede hangi şartlarda değişiklik
yapacağını hükme bağlamıştır, bunun
dışında değiştiremezsiniz. 10uncu maddesi de mücbir
sebepleri sayar. Ama, bunların -şu andaki bu 21
dağıtım şirketinden 3üyle ilgili olduğu söylendi-
hiçbiri ne mücbir sebebe girer -oradaki var olan durum, bize anlatılan,
oradaki yapılan açıklamalarda- ne de dediğim gibi,
sözleşmenin değişmesi söz konusudur, bunlar değişemez.
Bunun dışında başka
maddeler de var zaten sıkıntılı. Bu açıdan da bu
maddelerin hepsinin bu kanun metninden temizlenmesi gerektiğini
söylüyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen
İzzet Çetin, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin
ENGİN ALTAY
(Sinop) Önce lehte olmuyor mu Sayın Başkan? Genellikle uygulama,
önce lehteki konuşmacının konuşmasıdır, sonra
hükûmet konuşur, son söz milletvekilininden dolayı da aleyhteki konuşmacı en son
konuşur. Genel uygulama böyle ama takdir sizin. Lehte konuşmacı
yoksa onu bilemem tabii.
RECEP ÖZEL (Isparta) Var var.
BAŞKAN Hayır,
leh, aleyh meselesi değil ama sıralamaya göre gidiyoruz
burada. Ama daha önce Sayın
Erdölün konuşmasını istiyorsanız...
Buyurun Sayın Erdöl.
CEVDET ERDÖL (Ankara) Genel istek
üzerine mi?
İZZET ÇETİN (Ankara) Tabii.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ama,
öyledir uygulama; lehte muhalefet
CEVDET ERDÖL (Ankara) Özellikle
istiyorlarsa konuşayım.
BAŞKAN Bu kadar ikram kabul edilir artık
Sayın Erdöl.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEVDET ERDÖL (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağlıklı, mutlu uzun
ömürler diliyorum.
14 Mart Tıp Bayramına
keşke bu kanun yetişmiş olsaydı, yetişmedi.
İnşallah, sizlerin de katkılarıyla bu kanunu
çıkarırız. Bu vesileyle sağlık
çalışanlarından ebediyete intikal edenleri rahmetle
anıyorum.
Yarın 18 Mart Çanakkale Deniz
Zaferinin yıl dönümü. Bu vesileyle gerek Çanakkale Deniz Zaferi
esnasında gerek Kurtuluş Savaşında ve gerek diğer
zamanlardaki tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; yaklaşık on üç yıla yakın bir
zamandır İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
prensibi çerçevesinde, sağlıkla ilgili çok önemli kanunlara Türkiye
Büyük Millet Meclisi imza attı.
22nci dönemde, 23üncü dönemde ve bu dönemde, uzun zaman
Sağlık Komisyonu Başkanlığını
yapmış bir kişi olarak büyük ölçüde bu kanunlara katkı
verdik. Bu vesileyle katkı veren tüm milletvekili arkadaşlarıma
saygılarımı ve teşekkürlerimi arz ediyorum milletim
adına.
Özellikle, sağlık ve sosyal
güvenliğin atbaşı gitmesi gereken hususlar olduğunu bir kez
daha sizlere hatırlatmak istiyorum. Özellikle, sağlık sunumunun
ve buna erişebilirliğin çok önemli
olduğunu bu vesileyle tekrar,
şu misalle hatırlatmak isterim: Özellikle sağlık sunumunun
iyi ama sosyal güvenliğin iyi olmadığı ülkelerde çok ciddi sağlık harcamaları olur.
Sosyal güvenliğin çok iyi, sağlık hizmetinin iyi
olmadığı ülkelerde yurt dışından sağlık
hizmeti satır alınır.
Sağlık hizmetinin kötü, sosyal güvenliğin kötü olduğu
yerleri zaten söylemeye gerek yok. Hem sağlık hizmeti sunumunun hem
de sosyal
güvencenin çok iyi olduğu dünyada nadir ülkeler var; Bunlardan birisi de
Türkiyedir. Bunu, burada büyük bir mutlulukla ifade etmek isterim.
Özellikle, hastanelerin
birleştirilmesi, aile hekimliği, genel sağlık
sigortası, Sosyal Güvenlik Kurumu gibi radikal değişikliklerin
yapıldığı ülkemizde gelinen noktayı iki misalle
söylemek ve bilgilerinize arz etmek isterim.
2002 yılına kadar ambulansla
bir yerden bir yere gitmenin imkânının hemen hemen
olmadığı, imkân bulan kişilerin de ambulanslara mazot
parası verdiği bir dönem vardı. Şimdi ise başka
ülkeleri örnek alarak gösterdiğimiz hava ambulans sistemine sahip bir ülke
hâline geldik. Gerek helikopterle gerek jet ambulanslarla ülke içinden, ülke
dışından hastalarımızı alıyor,
hastalarımızı gönderebiliyoruz. Bu, gerçekten, pek çok ülkenin
iftiharla bizi takip ettiği hususlardan biridir.
Bir diğer konu da şu: Yine,
İzmirde mesela bir Tepecik Hastanesi, herhangi bir sigorta hastanesi
konumundayken şu son değişikliklerden sonra geldiği noktada
ince bağırsak naklinin yapıldığı, kök hücre
uygulamalarının başarıyla uygulandığı bir
sağlık merkezi olmuş durumdadır. Nitekim şehir
hastanelerini ve sağlıktaki diğer değişiklikleri
burada zikretmeye artık gerek görmüyorum, bunları hepimiz
yaşıyoruz.
Kanunla ilgili bir
kısa bilgi arz etmek istiyorum. Üzerinde konuşulan teklifle ilgili
şunu söyleyeyim arkadaşlar: Gerçekten, çok hayırlı bir
kanuna hep birlikte imza atacağız. Bu, milletimiz tarafından da
hayırla yâd edilecek olan bir durumdur. Kurulacak olan, kıymetli
oylarınızla kurulacak olan Sağlık Bilimleri Üniversitesi,
aynen değerli milletvekili arkadaşımızın
söylediği gibi, YÖK Kanununa tabi bir üniversite olacak yani YÖKün
kuralları dışında, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununa eklenen bir kanun olması, bir üniversite
olması hasebiyle YÖKün kuralları dışında hiçbir
kuralın işlemeyeceği bir üniversite olacak. Sayın vekilimi
düzeltmek istiyorum: Bütün üniversitelere Sağlık
Bakanlığı eşit uzaklıkta değil eşit
yakınlıkta olacak.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) - Aynı şey.
CEVDET ERDÖL (Devamla) Öyle,
eşit yakınlıkta olacak. Ama, bizim bakış
açımız biraz değişik. Eşit yakınlıkta olacak
bir üniversite ve Sağlık Bakanlığı olacak. Bütün
üniversitelerimize Sağlık Bakanlığı elbette eşit
olacak.
Burada şunu söylemem gerekiyor ki:
Bir tıp fakültesi kuruyoruz İstanbulda. Modern tıp fakültesinin
ilk yapıldığı, ilk uygulandığı bina olan
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası bu tıp fakültesine
devrediliyor kanunla.
Bir diğer önemli
değişiklik: Tıp fakültesi yani lisans eğitimi sadece
İstanbulda yapılacak. Bunun yanı sıra, Türkiyedeki tüm
uzmanlık eğitimlerinin yaklaşık yarısını
veren eğitim hastaneleri de bir çatı, şemsiye altında bu
üniversiteye bağlanacak. 59 eğitim araştırma hastanesinde
de eskiden olduğu gibi uzmanlık eğitimleri verilmeye devam
edilecek ama fark şu olacak: Orada doçent olan kişiler, doçentlik unvanına
sahip olan kişiler doçentlik kadrosuna atanabilecekler, profesörlük
kadrosuna atama yapılabilecek yani şimdi, kulağı tersten
gösterir şekilde, x hastanesinde
-devlet hastanesinde- olan bir kişi profesör olabilmek için y
üniversitesine gitmeyecek, bulunduğu mekânda, bulunduğu hastanesinde,
üniversiteye bağlı bir şekilde doçent veya profesör kadrosuna
atanabilecek. Bunun hem özlük hakları bakımından önemli hem de o
hastanelerin eğitim seviyesini artırmak bakımından çok
önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bir diğer konu bu kanunda,
ebelerle ilgili olan değişikliktir. Hemşirelerimiz uzman
hemşire olabiliyorlar, lisans eğitimlerinin sonrasında yüksek
lisans ve doktora yapabiliyorlardı, öğretim üyesi olabiliyorlardı
ama hemen hemen aynı eğitimi alan ebelerimizin bu hakları yoktu.
İşte, bu kanun bunu getiriyor. Ebelerimiz bundan sonra yüksek lisans
ve doktora yapabilecekler, öğretim üyesi olma imkânları açık bir
yol olarak kendilerine sunulmuş olacak. Ayrıca ne yapılacak? Bu
uzman ebelerimiz sezaryen oranlarını mümkün olduğunca asgariye
indirecek olan hasta bilgilendirmelerini ve hasta eğitimlerini de
başarıyla yapmış olacaklar.
Kızılayla ilgili konuya
gelince şunu ifade etmem gerekiyor: Kızılay
aldığı yardımlarla beslenen önemli bir kurumumuz, marka
olmuş bir kurumumuz. Kızılay yaptığı insani
yardım faaliyetlerinde maalesef vergi ödüyor; çadır
yaptırıyor vergi ödüyor, ne bileyim, battaniye alıyor vergi
ödüyor. Bunlardan Kızılayı kurtarmak lazım çünkü bu insani
yardım faaliyetleri için yapılacak olan hizmetlerde
Kızılaya bir vergi kolaylığı getiriliyor; bir de
aynı zamanda kendisine devletin imkânlarından binalar tahsis
edilmesi, arazi tahsis edilmesi mümkün hâle getiriliyor. Şöyle ki:
Kızılay bir kan merkezi kurmak istiyor, kan merkezi açmak istiyor fakat
şehrin merkezinde bir devlet kurumu binası atıl duruyor,
Kızılaya verilemiyor. Kızılay parayla satın alacak,
Kızılay kiralayacak. Halbuki kan hizmeti hepimiz için lazım.
Dolayısıyla, Kızılaya bu imkân getiriliyor.
Aynı şekilde, Yeşilayla
ilgili konuşulanlara da dikkatinizi çekmek isterim ki Yeşilay,
Türkiyedeki ve bütün dünyadaki gençliğin en büyük sorunu olan
bağımlılıkla mücadele eden bir çatı örgüttür, bütün
insanların, bütün insanlarımızın ihtiyacı olan bir
örgüttür. Şöyle ki: Tütün olsun, alkol olsun, uyuşturucu olsun, uçucu
maddeler olsun, şimdi sanal bağımlılık
dediğimiz internet bağımlılığı,
e-bağımlılık olsun, bunlarla ilgili mücadelede
Yeşilaya mutlaka herkesin ihtiyacı oluyor. Çünkü, çocuğu evinde
olan bir kişi bilgisayarı eline aldığı zaman
çocuğu elinden uçup başka bir yere on-line olarak gidiyor.
Çocuklarımızın uyuşturucu
bağımlılığından kurtulabilmesi, o işlere,
uyuşturucuya, kumara, alkole hiç bulaşmaması için, tütüne, uçucu
maddelere bulaşmaması için Yeşilaya büyük görev düşüyor. Bütün
sivil toplum kuruluşlarına görev düşüyor ama Yeşilayın
bunların bir çatı örgütü olarak bu faaliyetleri yerine getirebilmesi
için onlara oldukça imkân tanınması gerekiyor. İşte,
Yeşilaya tanınan bu mali imkânın ve diğer imkânların
esas esprisi budur, bunu da sizin takdirlerinize sunuyorum.
Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; on üç yıla yakın bir zamandır, üç
dönemdir Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bir
arkadaşınız olarak son konuşmamı muhtemelen
yapıyorum çünkü bundan sonra program gereği konuşma
yapamayacağım. Ben hepinizden haklarınızı helal
etmenizi istirham ediyorum çünkü gerek Sayın Başkan,
Başkanlık Divanı gerek milletvekili arkadaşlarım
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEVDET ERDÖL (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Hakkınızı
helal edeceğiniz için açıyorum.
Buyurun.
CEVDET ERDÖL (Devamla) -
bürokratlar
ve stenograflar, değerli arkadaşlarım, herkesin mutlaka
anlamadan birbirimizi kırdığımız bir şey
olabilir, bunun için ben hepinizden tekrar haklarınızı helal
etmenizi diliyorum. Sizlere saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Eminim ki bu kanuna vereceğiniz
destek çocuklarınız ve torunlarınız tarafından sizlere
şükran olarak geri gönderilecektir, sizlere teşekkür edilecektir.
Katkı veren herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Hakkımız helal
olsun Sayın Erdöl.
Şimdi, şahsı adına
söz isteyen İzzet Çetin, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, 688 sıra sayılı
torba teklif üzerine söz aldım.
Sayın Erdöl 22nci Dönemde bizim
Sağlık Komisyonu Başkanımızdı, veda
konuşması yaptı. Bizim de önümüzü kesti ama dost acı
söyler, doğru söyler. Kusura bakmayacaksın Sayın Başkan,
belli konularda farklılıklarımız var, farklı
düşüncelerimiz var. Tabii, bu torba kanunun -sizden önceki
arkadaşlar, hemen hemen 3 konuşmacı da söyledi- teklif olarak
gelmesi, bir milletvekili arkadaşın ya da arkadaş grubunun
imzalayarak vermiş olması, bunun Hükûmet tasarısı olma
şeklini değiştirmiyor, sadece Sayın Arınçın,
Sayın Meclis Başkanının daha evvel söylediği sözlere
karşı mahcupluğun bir ifadesi olarak verilen kanun teklifi.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bunun gerçekten teklif olarak bakıldığı
zaman içine ya da kanun tasarısı olarak, 25-26 kanunda ya da kanun
hükmünde kararnamede değişiklik yapan 36 maddelik bir kanun yani
çorba kanun da değil, ne diyebiliriz bilemiyorum?
Sayın Erdöl
konuşmasında, özellikle bu tasarı içerisinde yer alan
Sağlık Bilimleri Üniversitesinin YÖKe bağlı olduğunu,
YÖKteki üniversitelerin tabi olduğu kurallar neyse bunun da o
kuralları taşıyacağını söyledi ama bu
Sağlık Bakanlığı üniversitesi yani özerklikten oldukça
uzak ve diğer üniversitelerin özerkliği tartışmalıyken
Türkiyede kaldıracağız deyip hiç
yaklaşmadığınız YÖKü bile aratacak düzeyde düzenleme
yapılan bir üniversite. Böyle bir üniversite, Plan ve Bütçe Komisyonunda
da tartıştık, Türkiyede ya da demokrasiyle idare edilen bir
ülkede olabilmesi mümkün olmayan bir üniversite.
Diğer taraftan, tabii ki
konuşmanın hemşirelerle ilişkili olarak yapmış
olduğu bölümüne ben de iştirak ediyorum, biz de muhalefet partileri
olarak ona hiçbir şey söylemedik ama bu kanunun esas ruhunda var olan
düzenleme ne bu üniversite ne hemşirelerin, ebelerin özlük haklarına
ilişkin düzenleme. Bu torba demeyeceğim artık çorba teklif
içinde var olan düzenlemeler, çoğunluğu birkaç kez, 3-4 kez
yapılan düzenlemeler ki en son Anayasa Mahkemesinin reddettiği ama
ısrarla, kör gözüme parmak misali getirip Meclisin önüne
dayadığınız o İnternet erişimine ilişkin
düzenleme en önemlisi belki.
Diğer taraftan, değerli
arkadaşlar, Sayın Erdöl Kızılay ve Yeşilaya, özellikle
Yeşilaya herkesin ihtiyacının olabileceğini söyledi.
Yeşilaya evet, Yeşilaya hepimizin ihtiyacı var. Peki,
Yeşilay Vakfı neyin nesi? Hangi ihtiyaçtan doğdu? Neden
Yeşilay dururken, Kızılay dururken, Kızılaya ve
Yeşilaya yaslanarak Yeşilay Vakfı yaratıyorsunuz? Birisi
bana bunun bir cevabını versin. TÜRGEV yıprandı. TÜRGEV,
başında oğlunun ya da yakınlarının,
akrabalarının, birkaç milletvekili arkadaşımın da
içinde olduğu bir vakıftı, kamuoyunda deşifre oldu.
Şimdi, Yeşilayın kuruluş kanununu da ben çıkardım
getirdim Sayın Erdöl. 6487 sayılı Bazı Kanunlar ile 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun içerisinde bu Yeşilay
Vakfının üç ay içinde kurulması öngörülmüş. Ne zaman? 2013
yılının Mayıs ayında. Şimdi, vakfı
kuruyorsunuz; vakfın kurucusu belli değil, mütevelli heyeti belli
değil, yönetimi belli değil, daha vakıf ortada yok, bütçeden 15
milyon para aktarıyorsun.
Değerli arkadaşlar, bu,
gerçekten, tam anlamıyla, kamuya ait, hazineye ait
taşınmazların, kamu kurum ve kuruluşlarına ait
taşınmazların hatta mazbut vakıflar ve Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait malların bile kırk dokuz
yıllığına bedelsiz olarak Yeşilay Vakfına ya da
Yeşilay yahut Kızılay da oraya eklenerek -demin söylediğim-
ona yaslanmak suretiyle, bir yolsuzluk ağı insanların hizmetine
sunulmuş iki güzide kuruluşun adına yaslanılarak
gerçekleştirilmek isteniyor. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.
Göreceksiniz, Yeşilay Vakfı en az TÜRGEV kadar
tartışılacak bir vakıftır ve giderek
bataklığa o da saplanacaktır.
Değerli arkadaşlar, biraz
evvel Sayın Türeli konuşmasında bu düzenlemelerin neler
olduğunu söyledi. Bakınız, içindeki 17nci madde -yanılmıyorsam-
kayıp kaçakla ilgili. Şimdi, elektrik özelleştirilmesi
sırasında siz İyi olacak, güzel olacak her şey.
diyordunuz hani! Ona ilişkin de güzel bir fıkra vardır, yeri
değil. Şimdi, kayıp kaçak oranları belli, risk
alanları belli, oralardaki durum belli iken yüklenici firma ihaleye
girmiş, ihaleyi almış. Şimdi, kayıp kaçak
oranlarında dengesizlikler var diye siz, EPDKya oradaki değerleri
yeniden belirleme yetkisi vermeye kalkışıyorsunuz. Ya, ihale
vardı, o koşulları bilerek girdi, ihaleyi aldı, ticarette
kâr da var, zarar da var. Ben illa ki birilerini kayırmak için ona devlet
desteği, kamu desteği aktarmak zorunda değilim ki. Şimdi,
sizin yaptığınız düpedüz kanunla, yapılan bir
özelleştirme ihalesine fesat karıştırmaktır. Kanun
zoruyla, kanun yoluyla o özelleştirme sözleşmesini şahıs
lehine -yurttaş lehine değil- değiştiriyorsunuz. Bu da
kabul edilebilir bir durum değil.
Değerli arkadaşlar,
Kızılaya KDV istisnası getirdik. deniliyor. Arkadaşlar,
Kızılay son zamanlarda ne zaman akla geldi, gündeme?
Kızılay son zamanlarda Rıza Sarraf adına Abdullah
Happaninin yaptığı faiz bağışıyla gündeme
geldi; ikinci bir kez daha gündeme geldi, o da 17-25 Aralık yolsuzluk ve
rüşvet operasyonlarıyla ilgili karikatürleri sosyal medyada
paylaştı diye Isparta Kan Bağış Merkezindeki Doktor
Şerafettin Kılınçı siz işten attınız,
Kızılay olarak attılar, Kızılay öyle gündeme geldi.
Yani Kızılay son zamanlarda başka neyle gündeme geldi?
Geçtiğimiz yıllarda içindeki yolsuzluklarla gündeme geldi. Yani böyle
güzide kurumları biz elbette en az sizin kadar koruruz değerli
arkadaşlar ondan hiç kuşkunuz olmasın.
Değerli arkadaşlar, mesela
bizim hiç itiraz etmediğimiz düzenlemeler var bunun içinde. Gençlik ve
Spor Bakanlığının teşkilat kanununa ilişkin
düzenlemelere parti olarak biz de diğer muhalefet partileri de itiraz
etmedik bir ihtiyaç ürünü diye. Ama, siz bu tür torba kanunlarla
yapmış olduğunuz düzenlemelerle sürekli olarak bir tarafa bir
rant aktarımı peşindesiniz.
Bakınız, ben size
Kızılay ve Yeşilay gibi kamu yararına faaliyet gösteren
dernek, vakıf, sandık vesaire kuruluşlara
Siz -2006
yılını baz alarak geliyorum, iktidarınızın orta
yeri olduğu için- dernek, birlik, kurum kuruluşlara 2006da 5 milyon,
2007de 7 milyon -küsuratlarını atıyorum- 2008de 55 milyon,
2009da 88, 2010da 111, 2011de 172 milyon, 2012de 354, 2013te 449 yani 450
milyon kaynak aktarmışsınız. Kimdir bu kurum, kuruluş,
sandıklar? Sorulara ne bakanlar cevap veriyor ne Başbakan cevap
veriyor ne Komisyon Başkanı cevap veriyor. Bir de diğerleri
kalemi var; orada da 2 milyon, 2 milyon, 2 milyon, 3 milyon, 3 milyon, 11
milyon, 54 milyon iken birdenbire 435 milyona çıkıyor 2013 yılında.
2014 yılının ilk dokuz ayında da dernek, birlik, kurumlara
yapılan bağış, yardım, hazineden yapılan
yardım 902 milyon lira.
Arkadaşlar, şimdi,
Kızılaya, Yeşilaya, evet, yapıyoruz, onun
dışında -biraz evvel
arkadaşım da isimlendirdi- kamu yararına faaliyet gösteren,
yoksullara yardım eden, fukara öğrencileri okutan Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği, ADD ya da ona benzer pek çok kamu
kurum kuruluşu var. Şimdi, siz kalkıp da sadece, hazineye ait
varlıkları eğer Yeşilay Vakfına devretmeye
kalkarsanız Bu kanunda şaibe vardır. denilir.
Değerli arkadaşlar, demin
söylediğim kanunla ilgili bir şey söyleyeyim, gerçekten, siz 23
Mayıs 2013te Yeşilay Vakfının kurulmasını kanuna
soktuktan sonra, eğer üç günde bu vakfı hem kurup hem de Meclis
gündemine o teklifi getirip Yeşilay Vakfına kaynak
aktarıyorsanız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla)
bütün AKPli vekillerin Bu neyin nesidir? diye sorması gerekir. Onun
için böyle bir kanun olmamalı, Türkiye Cumhuriyetine böyle bir yasa
yakışmaz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Atıcı, buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, AKPli
milletvekillerinde bir süredir helallik isteme modası başladı.
Benim, kendi adıma, kul hakkı yiyen, 17- 25 Aralık
operasyonlarını ve oradaki yolsuzlukları aklayan ve her
fırsatta şiddete tolerans gösteren insanlara hakkımı helal
etmem mümkün değildir. Biz bunların hesabını bu dünyada
yargıda soracağız, öteki dünyada ise Allaha havale ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Bakan, bu torba kanunla kayıp kaçak oranlarını
vatandaşımızın sırtına yüklüyorsunuz ve elektrik
dağıtım şirketlerini bu işten muaf tutmaya çalışıyorsunuz.
Biraz evvel arkadaşımın
açıkladığı gibi, bu dağıtım
şirketlerine, bu şirketlere verilirken ihale şartnamesi
vardı, eşit şartlarda yarışmışlardı diğer
şirketlerle birlikte, bu şirketlerde ihale kaldı. Bu saatten
sonra değiştirmenin İhale Kanununa aykırı
olduğunu düşünüyorum.
Bir de kayıp kaçağı
birleştirerek kaçağı sanki doğal bir nedenmiş gibi
ortaya koymak yanlıştır. Elektrik iletim hatlarındaki
kayıp kabul edilebilir bir orandır ki dünya standartları yüzde 3
ila 7 arasındadır. Kaçak ise çalınmış bir maldır
ve başkasının çaldığı veya
kullandığı bir şeyi parasız edinmesidir.
İnsanların para ödemesi gerekirken, bedel ödemesi gerekirken bunu
yasallaştırıyorsunuz ve elektrik dağıtım
şirketlerini bu işten muaf tutuyorsunuz.
Kocaeli ili yüzde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ederim.
Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamu-özel iş
birliği modeli üzerine sormak istiyorum: Şimdi, 3 yöntem var;
yap-işlet, yap-işlet-devret ve biraz önce konuştuğumuz
yap-kirala. Kaç adet proje bu 3 yöntemle, özet olarak da bu modelle
yapılmıştır? Bu projelerin toplam tutarı ne
kadardır? Şu ana kadar bu projeler için verilen hazine garantisi var
mıdır, varsa tutarı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, teşekkür
ederim.
Sayın Akar, buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet,
kayıp kaçağa devam ediyorum.
Kayıp kaçak konusunda Kocaeli ili
ortalama 6,4le hem Avrupa Birliği hem de dünya standartlarının
çok altında görülüyor. Kocaeli halkının günahı ne ki tüm
Türkiyedeki kaçakları ödettiriyorsunuz? Bu kanunda, bu torbada niye bir
haksızlığa neden oluyorsunuz daha sonra da çıkıp
kürsüden haklarımızı helal etmemizi istiyorsunuz?
Vatandaşın sırtına bu kadar yüklenirken size
haklarımızı helal etmemiz mümkün mü? Birçok insanın kaçak
olarak kullandığı elektriğin parasını Kocaeli
halkına ödetirseniz size haklarımızı helal etmemiz mümkün
müdür Sayın Bakan?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Şimşek
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ABD
Dışişleri Bakanı John Kerry CBC televizyonunda
yayınlanan bir röportajında Suriye krizini bitirmek için Devlet
Başkanı Beşar Esadla müzakere etmek zorunda olduklarını, daha önce
savaşı bitirmek için yürütülen görüşmelerin Esad müzakereye
istekli olmadığı için başarısızlığa
uğradığını söyleyerek esasen Suriye krizini çözmek
için daha önceden Beşar Esadla müzakere etmeye istekli
olduklarını açıklamıştır.
Geçtiğimiz aylarda, ABD ile
Türkiye arasında Suriyeli muhaliflerin Türkiye'de Eğit-Donat Projesi
kapsamında eğitilmesinde proje detaylarında
uzlaşılmış ve bu konudaki mutabakat metni ABD Ankara
Büyükelçisi John Bass ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu
tarafından imzalanmıştı. Eğit-Donat Projesi
kapsamında bir çalışma var mı? Varsa bu zamana kadar kaç
kişi eğitilmiştir? Bu eğitimler kim tarafından,
nasıl verilmektedir? Eğitilen bu askerler hangi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bundan
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) Bu silahlar kim tarafından karşılanmaktadır? Bu
Eğit-Donat Projesi kapsamında John Kerrynin yukarıdaki
açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'nin
Suriye politikası bu doğrultuda değişikliğe
uğrayacak mı?
BAŞKAN Sayın
Şimşek, Sayın Atıcıya söz verdim.
Süreyi uzatırız Sayın
Atıcı, yeniden söz veriyorum.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, AKP Hükûmeti birkaç ay önce Türkiye
sağlık enstitüleri başkanlığı kurmak üzere bir
yasa tasarısı getirmişti ve Sağlık Bilimleri
Üniversitesi kurulması da bu yasa tasarısının içerisinde
vardı. Ancak, Meclisin yoğun gündemi nedeniyle bu yasa bir türlü
sıralamaya giremiyordu ve tartışılamıyordu. O dönemde,
Sağlık Bakanı bizim itirazlarımızı dikkate
aldığını söyleyerek Sağlık Bilimleri
Üniversitesini kurma işlemini geri çektiğini söyledi ve bizimle
anlaşmak istediğini söyledi. Biz de Sağlık Bakanının
bu tutumunu alkışladık ve bizim itirazlarımızı
dikkate aldığını zannettik ama şimdi anlıyoruz ki
Türkiye Büyük Millet Meclisi aldatılmıştır, Türkiye Büyük
Millet Meclisi yanıltılmıştır. O dönemdeki o yasa
hemen geçirilmek için böyle Meclis kullanılmıştır
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Daha sonra da bu yasanın yeniden bir maddeyle bu yasa
tasarısının içerisine monte edildiğini görüyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Seçim bölgem Anamur
ilçesinde, son haftada domuz gribi iddiasıyla 10a yakın
yurttaşımızın yaşamını kaybettiği iddia
edilmektedir ve daha dün, 30 yaşında genç bir avukat
arkadaşımız domuz gribinden ölmüştür ve bunun kamuoyundan
saklandığı ve bu konuda herhangi bir tedbir
alınmadığı yönünde iddialar vardır. Bu konuyla ilgili
herhangi bir gelişme var mıdır ya da bunu
Bakanlığınız bilmekte midir? Herhangi bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu tasarı içerisinde sağlıkla ilgili düzenlemeler var.
Birincisi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi daha önce buraya yine bir
torba yasa kapsamında geldi, itirazlarımız üzerine Anayasaya
aykırılık gerekçesiyle, vakıfların
uyguladığı sistem içerisinde bir devlet üniversitesinin
olamayacağı ve Bakanlık bünyesinde olamayacağını
söyledik ama şimdi, YÖKe bağlı ama sistem olarak
vakıfların sistemini uygulayan bir üniversite teklifi var. Bu
Anayasaya aykırı teklifi çıkarmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi,
Sağlık Bakanlığı bünyesinde hâlen vekil ebe ve
hemşire olarak kaç kişi çalışıyor? Bunların kadro
talepleri ve özlük hakları konusunda bir çalışması var
mı Bakanlığın?
Üçüncü soru da yine
Sağlık Bakanlığı bünyesinde kamu dışı
aile sağlığı elemanı olarak çalışan çok
sayıda kişinin devlet memuru mu, işçi mi ya da hangi statüde
olduğu belli değil. Bunların da özlük hakları
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Akçay,
buyurun.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Somada
2.831 maden işçisi 1 Aralık tarihinde işten
çıkartıldı ve o günden bu yana da işçiler kıdem
tazminatlarını alamadılar. Ve yine, 1 Aralık 2014 tarihinde
Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınçın Konunun üzerindeyiz. Bunu
çözeceğiz. şeklinde bir açıklaması var Hükûmet adına.
Ve 10 Şubatta da işçiler Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi parti
gruplarını gezdiklerinde de Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş da konuya ilişkin
düzenleme yapılması için gereken çalışmaları
yapacaklarını ifade ettiler. Şu anda işçiler ayakta,
kıdem tazminatlarının ödenmesi için gerekli düzenlemenin
yapılmasını bekliyorlar. Bu konuda Hükûmetin bir
çalışması var mıdır, yok mudur, tutumu ne
olacaktır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakan,
Türkiye Avrupada en pahalı elektriği kullanmakta. Ülkenin her
tarafında vatandaşlar kullandığı elektriğin
paralarını öderlerken bazı yerlerde ödenemediği için,
şirketleri, oradaki TEDAŞları özelleştiremediniz.
Özelleştirilen yerlerde kaliteli elektrik hizmetini vatandaş
alamamakta. Direk dikilmesi gerekiyor, direklerin yenilenmesi gerekiyor,
yenilenmiyor. Toplu yerlerde trafo konması gerekiyor, trafoyu
vatandaşa aldırıyorlar. Bunları denetleme noktasında
Hükûmet, vermiş oldukları şirketlere söz geçiremediği için
vatandaşa bunun yükünü bindiriyor. Bu adaletsizliği çözme konusunda
nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu görüştüğümüz kanun teklifinin 9uncu maddesinde, özel eğitime
muhtaç öğrencilerin eğitim gördüğü okullarda ve kurumlarda
görevli öğretmen ve yöneticilere yüzde 25
Bu dershaneler
kapatıldı, biliyorsunuz onun yerine kurslar kuruluyor. Oradaki
yönetici, öğretmen ve diğer personele de yüzde 100lük bir ek ödeme
getiriliyor yani ek ders ücreti getiriliyor. Bu ek ders ücretini neden bütün
öğretmenler için getirmeyi düşünmüyorsunuz? Çünkü ek ders ücretleri 9
lira 8 kuruş ile 9 lira 73 kuruş arasında. Son derece
düşük. Yani neden sadece buradakiler yararlanıyor, diğerleri
yararlanamıyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, bu kayıp kaçakla ilgili
sorular var elektrik piyasasıyla ilgili. Bildiğiniz gibi, bu
konularda yapılan düzenlemeler ilave bir yük getiren düzenlemeler
değil; esas itibarıyla, bir gösterim, maliyetlerle ilgili bir
gösterime ilişkin bir düzenleme. Bu, mahkemelerde birtakım
sıkıntılara yol açtığı için yeniden bir düzenleme
yapılıyor. Belli bir detayda verilen bilgilerin daha
toplulaştırılmış bir şekilde verilmesine
ilişkin düzenlemeler. Bütün dünyada belli oranda bir kayıp ve kaçak
yaşanıyor. Tabii, ideal olan bunu en düşük düzeylere indirmek.
Bu anlamda, aslında, dağıtım ihalelerinin özelleştirilmelerinin
yapılmış olması olumlu bir adım. Zaman içinde -burada
bir performans göstergeleri var biliyorsunuz- kayıp kaçağı
azaltmak durumundalar. Azaltmamaları hâlinde bedelini sonuçta buradaki
üstlenici firmalar ödemek durumunda. Dolayısıyla, zaman içinde bu
kayıp kaçakların daha düşük düzeylere inmesini bekliyoruz.
Bir geçiş süreci şüphesiz bu,
kolay süreçler değil. Özellikle belli bölgelerimizde oranların çok
yüksek olduğunu biliyoruz. Buradan daha makul oranlara doğru
indirilmesi biraz zaman alacak süreçler
ama bunu da yapmak durumundayız. İşte, Türkiye genelinde daha
dengeli bir dağılıma ulaşmak için, enerji
bağımlısı olan bir ülke olarak enerjiyi daha tasarruflu,
daha etkili, verimli kullanabilmemiz adına da bu dönüşüm sürecini çok
önemsiyoruz doğrusu. Hem denge açısından hem verimlilik
açısından belli bir süreç içinde daha iyi noktalara geleceğimize
inanıyorum.
Diğer taraftan, yap-işlet,
yap-işlet-devret, yap-kirala konuları soruldu. Çok detaylı tabii
bir bilgi soruldu. Şu an itibarıyla, sağlıktaki bu
yap-kiralalarla ilgili rakamı söyleyebilirim. Şu ana kadar 17
kamu-özel hastanesi projesinin sözleşmesi imzalanmış ve
buralarda bir hazine garantisi söz konusu değil, sadece kira taahhüdü söz
konusu, bir anlamda kira ödeme taahhüdü söz konusu. Tabii, daha geniş bir
alan var. Toplam, hatırladığım kadarıyla,
sözleşme tutarı itibarıyla 100 milyar doları
aşmış bir paketten bahsediyoruz ama çok detaylı
rakamları bilahare daha sağlıklı bir şekilde sunmakta
fayda var. Tabii, bu, yatırım tutarından bahsetmiyorum,
sözleşme tutarından bahsediyorum. Yani o yatırım tutarıyla
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Burada hazine garantisi var mı?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Bir kısmında, tabii, belli, değişik projelerde
farklı özellikler söz konusu olabiliyor.
Diğer taraftan, Sayın
Şimşek dış politikayla ilgili bir soru yönelttiler, ABDnin
Suriye politikasıyla ilgili. Tabii, her ülke kendi millî menfaatleri neyi
gerektiriyorsa politikalar belirleyebiliyor. Biz de kendi millî menfaatlerimiz
çerçevesinde yaklaşıyoruz.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) ABDyle iş birliği var ama.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Değişik dönemlerde farklı yaklaşımlar da
gelişebiliyor. Biz ülke olarak bölgemizde istikrarı gözeterek;
Suriyenin birliğini, bütünlüğünü de dikkate alarak politikalar izliyoruz.
Oradaki sorunun bir an önce çözülmesi elbette bizim için son derece önemli.
Bunun en uygun şekilde gerçekleşmesini istiyoruz. Başka
ülkelerle millî menfaatlerimizin örtüştüğü noktalarda elbette iş
birliği yapabiliriz ama ayrıştığı noktalarda da
kendi millî politikamız neyi gerektiriyorsa biz onu yaparız. Biz, bu
anlamda, dış politikada şüphesiz esnekliklerimizi de korumak
durumundayız. Amerika Birleşik Devletleriyle millî menfaatlerimiz
belli bir noktada örtüşmüşse elbette iş birliği yapabiliriz
ama başka bir konuda da bizim kendi politikamız
ayrışabilir, farklı bir şekilde politika izleyebiliriz. Bu,
her bir olay bazında ve zaman içinde değerlendirilmesi gereken bir
konudur. Dış politikada esas itibarıyla kendi menfaatlerimiz neyi
gerektiriyorsa o konuda adım atmaktan da hiçbir zaman çekinmeyiz. Tabii,
bir taraftan da ilkelerimizi de unutmayarak genel politika çerçevemizde bunu
uyguluyoruz.
Sağlıkla ilgili, yine
Sağlık Bilimleri Üniversitesi geri çekildi, neden geri geldi?
şeklinde Sayın Atıcının bir sorusu oldu. Sayın
Bakanımız o tarihlerde bir kanun tasarısından bunu
çekmiş. Anladığım kadarıyla o kanun
tasarısının daha hızlı yürümesini tercih etmiş
ama Bir daha bu gelmeyecek. gibi bir söz söz konusu değil
anladığım kadarıyla. Yani Bunu çektik, bir daha geri
getirmeyeceğiz. diye bir sözü olmadığını ifade etti
arkadaşlarımız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Tam AKPye
yakışır bir şey.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Diğer taraftan, bu gelen kanun da Sayın Bakanımızdan
gelmedi, milletvekillerimizin bir teklifi, onu da dikkate almak
durumundayız.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Anayasaya aykırılık gerekçesiyle bunu geri çekti.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Bakan, bari bunu söylemeyin. Karşınızda aptal insanlar yok,
karşınızda milletvekilleri var.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Anamurla ilgili konuda, bana şu an verilen bilgiye göre 1 kişi
domuz gribinden vefat etmiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kocaelinde de
var 1 kişi, 2 kişi de komada.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Bu konular dedikodulara, değişik söylemlere açık konular,
dikkatli ifadeler kullanmamız lazım. Burada herhangi yaygın bir
durumdan bahsedemeyiz. Herhâlde, çok yakın zamanda Sağlık
Bakanlığımız kamuoyunu daha sağlıklı bir
şekilde bilgilendirecektir.
Bugüne kadar da Türkiyede, toplama
baktığınızda, geçmişten bugüne 12 kişinin vefat
ettiğini görüyoruz. Yani çok yaygın bir salgından bahsetmemiz
mümkün değil. Ama Sağlık Bakanlığımız çok
daha detaylı bir bilgilendirmeyi kamuoyuna yapacaktır. Bu konularda
yorum yaparken hassas davranmamızda, vatandaşımızın
hayatını ilgilendiren konularda otorite kurumlarımızın
yaptığı açıklamalara itibar etmemizde büyük fayda var.
Diğer taraftan, bu vakıf
üniversitesinin Anayasaya aykırılığıyla ilgili
Sayın Işıkın ifadeleri oldu. Onu tabii, biz öyle
düşünmüyoruz doğrusu. İlk başta Sağlık
Bakanımızın içinde olduğu bir yönetim söz konusuydu. Orada
gerekli bazı tadilatlar Komisyon çalışmalarında
yapıldı. Bu hâliyle Anayasaya uygun olduğunu
değerlendiriyoruz.
Diğer taraftan, Sağlık
Bakanlığında vekil ebe ve hemşire olarak 560 kişi çalışmakta.
Uygulamanın ihtiyaca binaen devam etmesi planlanıyor. Şu an
itibarıyla Sağlık Bakanlığımızın
yaklaşımı bu şekilde.
Yine, Sayın Türeli Neden tüm
öğretmenlerin ek ders ücretleri yüzde 100 artmıyor? dedi. Örgün ve
yaygın eğitimi destekleme ve yetiştirme kursları
öğrencilerin talebi üzerine öğrenciden herhangi bir bedel
alınmadan açılan kurslardır, bu şekilde tarif ediliyor. Bu
kurslarda görev alacak öğretmenlerin teşvik edilmesi hedefleniyor
burada. Bu kurslarda görev alan öğretmenlerin ek ders ücretlerinin
artırılması amaçlanıyor. Yani belli bir amaca yönelik bir
çalışma söz konusu bu düzenleme içinde.
Diğer taraftan, Anamuru
konuştuk.
Sayın Akçay, Somayla ilgili bir
soru sordu ama benim şu anda elimde detaylı bir bilgi yok
açıkçası. Daha sonra, yazılı bir şekilde, son durum
sayın vekilimize daha sağlıklı bir şekilde ifade
edilebilir diye düşünüyorum.
Burada, yine, enerjiyle ilgili Her yer
özelleştirilmedi. dendi. Aslında dağıtım
itibarıyla her yer özelleşti, şu anda özelleştirilmeyen
alan kalmadı, tamamlandı.
Diğer taraftan
Yatırımlar yapılıyor mu? dendi. Her firmanın bir
yatırım yükümlülüğü var, yapmak durumundalar ve her yıl
belli miktarda bir yatırım yapma durumunda firmalar. Tabii, burada
eksiklikler, aksamalar oluyorsa somut bilgiler üzerinden onlarla ilgili Enerji
Bakanlığımız gerekli çalışmaları,
müdahaleleri yapabilir diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Öz, buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Mersinin Anamur
ilçesinde meydana gelen olayla alakalı etiyolojik sebepler belli
olmamış olsa da son bir hafta içerisinde
Ben bölgeme gidip gelen
vasıtaları, rahmetli olanları da bizatihi görmüş bir
insanım, ölenlere de Allahtan rahmet diliyorum. Burada 4 vakada gerçekten
ölüm sebebi belli değil ama ilçede bunların domuz gribine
bağlı olarak öldüğü noktasında yaygın bir kanaat var,
vatandaş orada infial içerisinde. Dolayısıyla, orada özellikle
toplu taşımada olsun, toplu bulunan yerlerde olsun, okullarda olsun
herkes büyük endişe içerisinde. Belki başka bir viral enfeksiyondur,
sebep belli olmasa da ani başlayan ve kısa süre içerisinde
insanların ölümüne yol açan bir hadise olduğu için alınması
gereken tedbirler noktasında duyarlı olmak gerektiği
kanaatindeyim. Okullara mı ara verilir, belediyeyle, kaymakamla
istişare mi edilir? Halk çünkü bu ölen insanları domuz gribinden öldü
diye kabul ediyor. Dolayısıyla
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum Sayın Öz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Sayın Başkanım, bir cümleyle
BAŞKAN Sayın Bakanım,
daha önce cevap verdiniz.
Teşekkür ediyorum.
III.- Y O K L A M
A
(CHP ve MHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, yoklama
BAŞKAN Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım; yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Altay, Sayın Akar,
Sayın Türeli, Sayın Tamaylıgil, Sayın Seçer, Sayın
Atıcı, Sayın Çetin, Sayın Aksünger, Sayın Çıray,
Sayın Haberal, Sayın Özkes, Sayın Köktürk, Sayın Sarı,
Sayın Öztürk, Sayın Işık, Sayın Halaman, Sayın
Bulut, Sayın Şimşek, Sayın Akçay ve Sayın Belen.
Evet, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
(Devam)
BAŞKAN Teklifin maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN - Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 16ncı
maddeleri kapsamaktadır.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkanım, maddelerine geçemeyiz çünkü 35inci madde
BAŞKAN Bir saniye
Mikrofonu
açtırayım da ona göre Sayın Halaçoğlu.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Maddelerine geçemeyiz çünkü Komisyona
gelen, teklif edilen önerinin ötesinde birtakım başka maddeler ihdas
edilmiştir orada yer almamasına rağmen. Dolayısıyla,
bundan dolayı geçilmesi mümkün değildir. 35inci madde Komisyona yeni
bir madde ihdası imkânı vermemektedir.
Dolayısıyla, bu konuda
aynı zamanda Meclis
Başkanının da Komisyona bir raporu vardır ve bunda herhangi
bir düzenleme yapılmamıştır, sadece 26ncı maddeye dayanarak
Komisyonun kendi gündemini belirleyeceği belirtilmiştir.
Dolayısıyla, böyle bir hak, 26ncı madde 35inci maddeyi ortadan
kaldırmaz. Dolayısıyla, bunun görüşülmesi mümkün
değildir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Komisyona geri çekilsin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Komisyona geri çekilmesi gerekir.
BAŞKAN Evet, teşekkür
ederim Sayın Halaçoğlu.
Zaten, biraz önceki
oylamalarımızda maddelerine geçilmesini kabul ettik.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Hayır efendim. Şimdi maddelerine geçilmesini kabul etmiş
olabiliriz ama
BAŞKAN Efendim, Genel Kurul
kabul etti daha doğrusu.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Geç
kaldılar Başkanım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Hayır, geç falan kalmadık.
BAŞKAN - Hayır, geç kalma
meselesi değil Sayın Halaçoğlu, siz Maddelerine geçemeyiz.
dediniz de maddelerine geçilmesini Genel Kurul kabul etti, bu ayrı bir
konu ama sizin söylediğiniz
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Genel
Kurul kabul etmiş olabilir ama Tüzüke aykırı bir uygulama
yapamazsınız Sayın Başkan.
BAŞKAN Şimdi, Sayın
Halaçoğlu, bu konuyla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, (2/2616) esas numaralı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifine ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu
tarafından hazırlanan rapor ve metni inceleyerek havale edilen
teklifte yer almayan yeni maddelerin ihdas edilmesi nedeniyle yeniden
değerlendirilmek üzere dosyayı Komisyona geri göndermiş. Plan ve
Bütçe Komisyonu Başkanlığı yapılan bu uyarıya
rağmen, İç Tüzüke aykırı bir usul hatası
yapmadığını ileri sürerek raporun Genel Kurulun
onayına sunulmasını talep etmiş. İç Tüzükte
Başkanın bu konuda yetkisine ilişkin açık bir hüküm de
bulunmamaktadır.
Geçmiş uygulamalara
bakıldığında da zaman zaman İç Tüzükün 35inci
maddesine aykırı olarak tasarı veya tekliflere yeni madde
ihdasına ilişkin komisyon raporlarının, ilgili
komisyonlara, bir daha değerlendirilmek üzere geri gönderildiği ancak
komisyonların raporlarında herhangi bir değişiklik ve usuli
bir hata yapmadıklarını belirten cevabi yazılarını
müteakip komisyon raporlarının bastırılıp
dağıtıldığı, Meclis Başkanının söz
konusu raporlara ilişkin olarak komisyonu uyarma dışında
bir yetkisinin olmadığı da görülmüştür.
Başkanlığımızın, gündeme girmiş ve
görüşmelere başlanmış bir tasarı veya teklifi
işleme almama -asıl mesele burada zaten- veya komisyona iade etme
yetkisi bulunmamaktadır. Meclis Başkanlığı üzerine
düşeni yapmış, Komisyon gündemine hâkimdir. diye
göndermiş. Bizim, gündeme alınmış ve görüşülmüş,
görüşmelere başlanmış bir tasarı veya teklifi de
komisyona geri iade etme yetkimiz yok. Burada ifade edilen görüşler
komisyonca ve milletvekillerince değerlendirilecektir. Komisyona geri
çekme, esas komisyon veya Hükûmetin tasarıyı değiştirme
veya reddetme yetkisi de yüce Meclisin takdirindedir, herhangi yapılacak
bir şey söz konusu değildir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) O
zaman Tüzüke ne gerek var?
BAŞKAN Bizim görüşümüz bu
yönde ve daha önceki uygulamalar da var.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim Sayın Halaçoğlu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Daha
önce yapılmış bir yanlışın tekrarı bir usul
olarak gösterilemez.
BAŞKAN Anladım da
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Affedersiniz
BAŞKAN Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
İkincisi, yani, o zaman Tüzükü uygulamayacaksa komisyon veya Türkiye
Büyük Millet Meclisi, neden Tüzük var?
BAŞKAN Sayın
Halaçoğlu, bir daha söyleyeyim: Bizim, Başkanlığın,
şu anda gündeme girmiş ve görüşmelerine başlanmış
bir tasarı veya teklifi işleme, almama veya komisyona iade etme yetkimiz
yok. Bu yetki kimin? Geri çekme yetkisi komisyonun ve diğer tarafta Genel
Kurulun. Hükûmetin tasarısını değiştirme ve reddetme
yetkisi de yüce Meclisin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, o zaman, Başkanlığın
yazdığı yazı var. Bunun uygulanmaması hâlinde,
Başkanlığın bu konuyu uygulamasıyla ilgili bir hüküm
var mıdır?
BAŞKAN Efendim,
istiyorsanız usul tartışması açayım. Benim
görüşüm bu yönde.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) O
zaman usul tartışması istiyoruz.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
Lehte
ENGİN ALTAY (Sinop) Aleyhte
RECEP ÖZEL (Isparta) Lehte efendim
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Aleyhte..
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Aleyhte
BAŞKAN Dört parti
anlaşın aranızda, söz vereceğim.
Lehte, Mehmet Doğan Kubat,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kubat. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
XII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 688 sıra sayılı Kanun Teklifine Komisyon
görüşmeleri sırasında yeni maddeler ihdas edildiğinden,
teklifin maddelerine geçilmesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı
konusunda Başkanlığın tutumu hakkında
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; açılan usul görüşmesinde
Başkanlığın tutumu lehinde görüşlerimi ifade etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Halaçoğlu Komisyonda görüşülen kanun teklifinin konusuna
dair olmayan bir kısım maddelerin önergeyle metne eklendiğinden,
bu sebeple bu tasarının burada görüşülemeyeceği ve
Komisyona iadesi gerektiği noktasında bir itiraz ileri sürdü.
Şimdi, esasen, bu noktada
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanlığının 12
Şubat 2015 tarihli, Anayasaya aykırılık iddiaları da
dâhil olmak üzere, bunu da kapsayan, bu itiraz konusunu da kapsayan bir
başvurusu oluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı da bunun üzerine bütün bu itiraz
konularını ilgili esas komisyon olan -anayasal olarak
düzenlenmiş- Plan ve Bütçe Komisyonuna göndermek suretiyle itirazları
iletiyor. Ve Komisyon, buradaki aynen verdiği cevapta Bu itirazları
biz inceledik ve bu önergelerle teklife konu edilen maddeler, bu teklifle
düzenlenen hükümlerin konu bütünlüğü bakımından doğrudan
veya dolaylı olarak ilgili oldukları alanlar olduğundan dolayı
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Öyle
demiyor.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
bu sebeple bizim yaptığımız işlemde usule ve
Anayasaya aykırı, İç Tüzüke aykırı bir yön yoktur.
diye 18 Şubat 2015 tarihli yazısında Meclis Başkanlığına
bildiriyor. Ve Meclis Başkanlığı da yine Milliyetçi Hareket
Partisine bir üst yazıyla 20 Şubat 2015te bu Komisyonun verdiği
bütün cevapları ayrıntılı biçimde bildiriyor.
Değerli arkadaşlar, buna
benzer birkaç tartışma daha önce de yaşandı biliyorsunuz.
Şimdi, komisyonun, 35inci maddeye göre, ilgili gördüğü tasarı
ve teklifleri birleştirme yetkisi var. 26ncı maddesinde de, yine
ikinci fıkrada, komisyonun gündemine hâkim olduğu ve üyeleri
tarafından gündeme alınması teklif edilen işler
hakkında karar verebileceği belirtiliyor. Önergeyle bu teklifin
konusunu oluşturan kanunlarla yakın ilgisi görülen konular
hakkında üyeler tarafından verilen önergelerin yine komisyon
tarafından kabul edilip madde olarak buraya dercedilmesinde ne İç
Tüzüke ne de Anayasaya aykırı bir yön olmadığı
kanaatindeyim.
Zaten biraz önce de, 81inci maddeye
göre, eğer maddelerine geçilmesi kabul edilmeseydi bu itirazlar
karşılanmış olacak ve Komisyona iade edilecekti. Ancak,
Genel Kurulun iradesi tecelli etmiştir -ki komisyonun raporu dahi Genel
Kurulu bağlamaz- yüce Genel Kurulun iradesi bu raporun görüşülmesi
noktasında oluşmuştur.
Esasen, Başkanlığın
da komisyon raporunu komisyona iade etmek gibi bir hak ve yetkisi yoktur.
Dolayısıyla,
Başkanlığımızın bu görüşmelerin sürdürülmesi
noktasındaki tutumu yerindedir diyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tutumum aleyhinde söz isteyen Yusuf
Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce
Sayın Kubatın söylediklerine katılmıyorum çünkü burada
Komisyonun raporunda bu maddelerin Tüzükün 35inci maddesine aykırı
olmadığı şeklinde bir beyanı söz konusu değil.
Burada tamamen sadece 26ncı maddenin Komisyon gündemine hâkimdir,
üyeleri tarafından gündeme alınması teklif edilen işler
hakkında karar verir. hükmüne dayandırmıştır. Hâlbuki
35inci madde bunların her birini saf dışı
bırakıyor çünkü 35inci madde açık ve net olarak aynen şunu
söylüyor: Komisyonlar, 92 nci maddedeki özel durum dışında
kanun teklif edemezler. Siz, şimdi kanun teklif etmişsiniz ve ondan
sonra da bunu 26ncı maddeye dayandırıyorsunuz. Açık ve net
Tüzüke uymayacaksınız, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi niye
kanun yapıyor, yasama organı deniyor? Bunların hiçbir tanesi
doğru değil. Çünkü bakın, Meclis
Başkanlığının 17/02/2015 tarihli verdiği raporda
da 2, 22, 23, 24, 25inci maddelerin 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede, 209 sayılı Sağlık Bakanlığına
bağlı kurumlarla ilgili kanunda
3289 sayılı Kanunda değişiklik
yaptığı ve bunların hiçbirinin aslında önceki
tasarıda yer almadığı belirtiliyor. Ama siz
tutmuşsunuz buraya madde koymuşsunuz, madde ihdas etmişsiniz. Bu
maddelerin, herhangi bir şekilde 35inci maddeye göre gündeme
alınması bile mümkün değil çünkü açık ve net belirtmiş
size burada. 92nci madde nedir? İdam cezalarıyla ilgili.
Dolayısıyla Bunun dışında herhangi bir kanun teklif
edemezler. diyor. Şimdi, efendim, siz kanun teklif etmişsiniz,
Tüzüke aykırı olarak gündeme getirmişsiniz, Meclise
sunmuşsunuz, Meclis Başkanlığını
reddetmişsiniz. Hani hukuk üzerine yemin etmiştiniz? Namus ve
şerefimiz üzerine burada yemin etmedik mi? O zaman niye Tüzük var, niye
kanun yapıyoruz? Bunların hiçbir tanesinin anlamı yok o zaman,
hiç komisyonlarda da görüşme yapmayalım. Sizin burada sunduğunuz
teklif, açık ve net olarak 29 maddeyi içeriyor, onun
dışında siz 37 maddeye çıkarmışsınız,
oradaki var olmayan maddeleri koymuşsunuz ve ondan sonra diyorsunuz ki:
Böyle.
Sayın Başkan,
Başkanlık eğer bu gibi durumlarda herhangi bir
yaptırım veyahut da görüşmeme konusunda karar veremiyorsa niye
varsınız ki orada, hangi sebeple Başkanlık var?
MEHMET GÜNAL (Antalya) Evrak sevk
memuru orası, evrak sevk memuru!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Yani,
Allah aşkına, yapmayın! Eğer Meclis idaresinden söz
ediyorsak Meclis idaresinin Tüzüke göre hareket etmesi gerekir. Eğer
Tüzük çiğneniyorsa burada, siz nasıl birilerini
uyarıyorsanız veyahut da birtakım kararlar alıyorsanız
aynısını bunun üzerinde de almanız gerekir. Öyle Benim
yetkim yoktur, geri gönderemem. gibi bir söz maalesef uygun değildir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Lehte söz isteyen, İdris Baluken,
Bingöl Milletvekili.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Usulen lehte görünmüş olabilir ama
Sayın Sadık Yakutun yönettiği oturumlarda Allah yazdıysa
bozsun diyorum.
17 Şubattan sonraki yönetim
tarzınızda İç Tüzükü tamamen rafa kaldıran bir tutumunuz
oldu. Dolayısıyla, sadece usulen söz almak için lehte olmuş
olabilir ama bugünkü tutumunuzun da aleyhinde olduğumu ifade etmek
istiyorum.
Burada, Milliyetçi Hareket Partisi
adına konuşan sayın hatip de açık bir şekilde ifade
etti, İç Tüzüke aykırı bir durum var. 29 madde olarak komisyona
gönderilmiş bir teklifin 37 madde şeklinde Genel Kurula sevki var.
İç Tüzük 35inci maddeye açık bir şekilde
aykırıdır. Başkanlık Divanının böyle bir
yetkisi yoktur. demek doğru değildir çünkü Başkanlık
Divanı orada İç Tüzüke göre Genel Kurulun kendi
çalışmalarını yapmasını denetlemeyle de burada
doğrudan görevlidir. Dolayısıyla, teklifte yer almayan
maddelerin ihdasıyla ilgili durum bizce İç Tüzüke
aykırıdır ve bundan sonraki görüşmelerin de bu şekilde
yapılmaması gerekiyor. Komisyonun sadece Komisyon gündemine
hâkimdir. demesiyle bütün sorun çözülecekse o zaman burada, Genel Kurulda da
İç Tüzükü esas almamak lazım, hiç dikkate almamak lazım sonucu
çıkar. Böyle bir şeye katılmamız mümkün değil.
Tabii, burada
temel sorun, iktidar partisinin kanun yapma yöntemiyle ilgili içerisine girdiği durumun
yarattığı sorunlarla karşı karşıyayız;
temel sorun budur. İktidar partisi, maalesef, birbiriyle alakası
olmayan bazı kanun tekliflerini bir torbada biriktirip bu Genel Kurula
getirmeyi bir alışkanlık hâline getirdi.
Şimdi, bu 688 sıra
sayılı Kanun Teklifine de baktığımızda
içerisinde sağlıkta özelleştirmeden tutalım da, Sağlık
Bakanlığına bağlı üniversite kurulması, Millî
Eğitim Bakanlığı çalışanlarıyla ilgili
düzenleme, vakıflara kamu kaynaklarının aktarılması,
kentsel dönüşüm, elektrik kaçak kayıp payı, İnternet erişiminin iktidar denetimine
alınması gibi birbiriyle alakası olmayan pek çok konu bir
torbada biriktirilmiş ve buraya getirilmiş. Bu yöntem
başından beri yanlıştır. Aslında son bir
aydır da bu Genel Kurulda son derece kötü bir sınav verdiniz. Bugün
Sayın Cevdet Erdölün burada yapmış olduğu helalleşme
isteği aslında son bir ayda bu Mecliste olması gereken bir
tabloydu. Bu Meclis uzlaşmayla kanunları, son
çalışmalarını yaparak birbiriyle helalleşmeyi isteyen
bir gündemle son bir ayını doldurmalıydı ama maalesef, siz
yanlışta ısrar ettikçe
biz de birbirimize
karşıt pozisyonda, birbirimizi kırmaya devam ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Sayın Başkan, belirttiğim gibi, İç Tüzüke uygun davranmaya sizi de davet ediyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, aleyhte söz isteyen Engin
Altay, Sinop Milletvekili.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan sizin
yapacağınız bir şey
yok çünkü yapılan işlemle ilgili sakatlık Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçekin yaptığı bir
sakatlık, kural ihlalidir, İç Tüzük ihlaline seyirci
kalmaktır.
Önümüzdeki sıra sayısı
almış kanun teklifiyle ilgili
Plan Bütçe Komisyonu, Sayın Cemil Çiçeke, Meclis
Başkanlığına 2/2616 esas numaralı Teklifi
görüştük. diye göndermiş, Şubatın 16sında.
Sayın Cemil Çiçek, Meclisteki Kanunlar Başkanlığındaki
arkadaşlarla konuyu belli ki incelemiş, bir durum tespiti
yapmış, 2, 22, 23, 24 ve 25inci maddelerin yetkisiz olarak buraya
işlendiğini belirtmiş, Komisyona bir yazı yazmış.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Biz müracaat
ettik de onun için yaptı, mecburiyetten.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
İşini yapmış Cemil Çiçek, dördüncü yılın son
seksen gününde tarafsız bir Meclis Başkanı olarak bir yazı
yazmış, iktidar partisi grubuna, daha doğrusu Komisyon
Başkanına ilk defa doğru dürüst Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğüne uygun bir yazı yazmış. Kendisine bu yüzden
teşekkür ediyoruz. Ancak Komisyon Başkanı Recai Berber de ertesi
günü hemen Cemil Çiçeke bir yazı yazmış. Benim
yaptığım iş doğrudur, sen işine bak. mealinde
bir yazıdır bu.
Eğer sayın milletvekillerimiz
35 ile 26ncı maddeleri karşılaştırırlarsa,
35inci maddenin çok açık ve kesin hükümler ve ifadeler içerdiğini
ama 26ncı maddenin orada muğlak bir ifadeyle komisyon üyelerinin
Tam söyleyeyim size ben de onu: Ancak, komisyon gündemine hâkimdir, üyeleri
tarafından gündeme alınması teklif edilen işler
hakkında
diyor ama 35inci madde kanun teklif edilemeyeceğini
kayıt altına almış.
Şimdi, her vesileyle
söylediğiniz bir şey var, Komisyon gündemine hâkimdir. Elbette
komisyon ve Genel Kurul gündemine hâkimdir ama uyması gereken Anayasa ve
İç Tüzük çerçevesinde hâkimdir. Bu kanun zaten içerik bakımından
tarafımızdan Anayasa Mahkemesine götürülecek. Esası
bakımından, içeriği bakımından büyük sakatlıklar
taşırken şimdi bu şekilde, Cemil Çiçekin bu
yazısıyla usul yönünden de bu kanun Anayasa Mahkemesinin yolunu
tutacak gibi görünüyor.
Sayın Başkan, siz buna göre
iş yapmaya devam etmek zorundasınız, onu söyleyeyim. Ama
ayıp olan şudur, ayıp da demeyelim ama yanlış olan
şudur: Cemil Çiçekin bunu 688 sıra sayısıyla bastırıp
sayın milletvekillerine ve gruplara göndermesi kanunsuzluktur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) İç
Tüzüke aykırıdır.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı, kanunsuz bir iş
yapmıştır. Kendisini, bu kürsüden, bu kanunsuzluktan dönmeye
çağırıyorum. Son seksen gününde bari kanunlara uyarak siyasi
hayatını tamamlamasını temenni ve tavsiye ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Şu anda tartışmış
olduğumuz konu ve sıra
sayısında yazılan Kanunlar ve Kararlar Başkanlığının
yazısı, bizatihi tarafımdan, Grubumuz
aracılığıyla Meclis Başkanına, bu kanunun
bazı maddelerinin Anayasaya aykırı olduğunu ve söz konusu
maddelerin de İç Tüzüke aykırı olduğunu yazmamız
üzerine yazılmıştır. Sayın Altay bunu söyledi ama
ENGİN ALTAY (Sinop) Ben sizin
yazınızı bilmiyordum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yok yok, yani
6552 sayılı Kanunda da aynı şekilde, yine sıra
sayısına basılmış şekilde tam kırk sekiz
tane maddeyi Kanunlar ve Kararlar tespit ederek göndermişti. Yine,
Sayın Recai Berber, bu sefer daha hızlı bir şekilde,
aynı gün içerisinde Hayır, doğrudur. demişti. Şimdi,
ben merak ediyorum, İç Tüzükün 87nci maddesi diyor ki: Genel Kurulda
kanunda olmayan bir şey eklenmez. Onun için de yukarıda iz maddesi
koymaya çalışıyorlar. Aynı şekilde, 35inci maddede
Komisyonlar kendiliğinden kanunla uğraşmazlar. diyor. Ya,
nasıl oluyor da 87 burada uygulanıyor da
Orası Recai Berberin
çiftliği mi, AKPnin çiftliği mi, anlamıyorum ben?
Yazıyoruz, bakın bu yazı
Kanunlar Kararlar
Başkanlığı ne iş yapar Sayın Başkanım,
siz Meclis Başkanını temsil ediyorsunuz. Meclis
Başkanı 14üncü maddeye göre komisyonları denetlemekle
görevlidir. Efendim, ben söyledim, benim yetkim yok. diyor, geçen gün
Danışma Kurulunda söyledik kendisine. Ya, nasıl yetkin yok? O
zaman herkes kafasına göre yapacaksa, niye bizim burada getirdiğimiz
teklifler okunup da, ekleme tekliflerini sadece sorup ondan sonra
atıyorsunuz, niye görüşülmüyor o teklifler Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Altay biraz
önce bahsetti, Anayasa Mahkemesinde gündeme getirilir efendim bunlar.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Hayır,
söylüyorum şimdi, bakın. İyi de şimdi yani böyle bir
şey olabilir mi? Bunun görüşülmemesi lazım. Bu İç Tüzüke
göre tekemmül etmemiş bir
şeydir.
BAŞKAN Ama Sayın
Başkan Komisyona yazmış. Daha önceki uygulamalar da var,
örneklerini de vereyim bakın: (1/594) esas numaralı
MEHMET GÜNAL (Antalya) Hayır,
ben söyledim zaten, ona gerek yok.
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Günal.
ALİM IŞIK (Kütahya) Hangi
tarihli Sayın Başkan? AKP dönemi mi hepsi? Hangi yıllarda?
Yılları bir söyler misiniz?
BAŞKAN (1/1257) esas
numaralı, (1/514) esas numaralı, (1/566) esas numaralı
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ben en
sonuncusunu söylüyorum.
BAŞKAN Evet, daha önceki
dönemlerde efendim, doğru.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Hangi
yıllarda? AKP döneminde mi hepsi?
BAŞKAN (1/810) esas
numaralı, (2/447) ve (1/931) esas numaralı yasalarda da aynı
işlem yapılmış efendim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Kötü emsal, emsal olmaz!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkanım, ben size zaten söylüyorum, bakın: Arkanızdaki
arkadaşlar, 6552 sayılı torba kanunda tam 48 tane maddenin
İç Tüzük 35e aykırı olduğunu yazdılar. 1 değil,
5 değil buradaki
Şimdi, yani, bu tekemmül etmemiş bir kanun,
neyini görüşeceğiz?
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum Sayın Günal.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkanım, şimdi, 87nci madde aynen şu şekilde
söyler: Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair
kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi
niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulmaz.
Sayın Başkan, şimdi bunu kim uygulayacak, söyler misiniz?
BAŞKAN Sayın
Halaçoğlu, usul tartışmasını bunun için açtık
zaten. Ben görüşümü bildirdim, onun üzerine usul tartışması
açtık.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Evet
ama kim uygulayacak bunu? Hani, Yetkimiz yok. diyorsunuz.
BAŞKAN E, burada yetki kimin?
Geri çekme yetkisi Komisyonun, Hükûmetin tasarıyı
değiştirme ve reddetme yetkisi var dedik.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bu
maddeler görüşülemez en azından.
BAŞKAN . Reddetme yetkisi de yüce
Meclisin dedik.
Biraz önceki
açıkladığım nedenlerden dolayı tutumumda herhangi bir
değişiklik söz konusu değildir.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı
Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, birinci bölüm
üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Demir
Çelik, Muş Milletvekili.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkan, bölüme geçemezsiniz, daha Anayasaya aykırılık da
var burada.
BAŞKAN Efendim, daha önceden
yapılmıştır.
Sayın Çelik, buyurun efendim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Olur mu daha
önce? Bir dakika
Yani, daha burada Anayasaya aykırı maddeler var.
BAŞKAN Efendim
tartışıldı, biraz önce usul tartışması
açtık.
Buyurun Sayın Çelik. Sayın
Çelik, lütfen
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bakın,
bir dakika Sayın Başkan, bir dakika
Bu söylediğimiz size,
sadece İç Tüzük 35e
BAŞKAN Sayın Günal, bir
dakikası olmaz ki ama
Böyle bir usulümüz var mı? Lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Olur mu?
İç Tüzük 35e uymuyor olması ayrı.
BAŞKAN Efendim, görüşümü
bildirdim, usul tartışması açtım ve görüşümün
değişmediğini de söylüyorum yani.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bakın, İç Tüzük 35e uymayan
maddeyle ilgili tartıştınız, Anayasaya aykırı
maddeler var.
ENGİN ALTAY (Sinop) O zaman oya
sunun Başkanım, tutumunuzu oya sunun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Geçti bölüme,
maddelerine geçti, genelinde...
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yani,
usul tartışmasını sadece geçiştirmek için mi
yaptınız Sayın Başkan?
ENGİN ALTAY (Sinop) Tutumunuzu
oya sunun Başkanım, böylece Genel Kurul iradesine hâkim
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sizin
tutumunuz değişti mi, değişmedi mi? Bir şey
söylemiyorsunuz
BAŞKAN Söyledim efendim, siz
konuştuğunuzdan dolayı dinlemediniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Geçiştirmek için mi yaptınız Sayın Başkan?
BAŞKAN Biraz önceki
açıkladığım nedenlerden dolayı tutumumda herhangi bir
değişiklik söz konusu değildir. dedim. Tutanakları
isteyebilirsiniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ama
ısrar var, oya sunmanız gerekir Başkanım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yoksa oya
sunun o zaman. Böyle şey olur mu ya?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hangi
maddeye dayanarak Yok diyorsunuz Sayın Başkan?
ENGİN ALTAY (Sinop) Genel Kurulun
oyuna başvurun.
BAŞKAN Sayın Çelik, buyurun
efendim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Meclis
Başkanı yazmış Sayın Başkanım, burada,
bakın, aynı şeyin içerisinde Anayasaya
BAŞKAN E, biz bunu devam
ettiremeyiz ki Sayın Günal, konuştuk, usul tartışması açtık,
lütfen...
ENGİN ALTAY (Sinop) Genel
Kurulun oyuna sunun Başkanım.
BAŞKAN Ama bunu yol
yapmayalım, usul yapmayalım Sayın Altay, lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Yapmışsınız zaten, yol olmuş.
BAŞKAN Buyurun Sayın Çelik.
DEMİR ÇELİK (Muş) - Sükûneti sağlayın.
BAŞKAN - Sayın Çelik, buyurun
lütfen siz.
DEMİR ÇELİK (Muş) - Ayakta grup başkan vekilleri var.
BAŞKAN - Daha öncekini
yapmayın Sayın Çelik, lütfen ama
MEHMET GÜNAL (Antalya) Aynı
zamanda, Anayasaya aykırılığı var Sayın
Başkanım. Anayasaya aykırı bir şey görüşülür mü?
Anayasaya aykırı bir kanun görüşülür mü?
BAŞKAN Ama izah ettim Sayın
Günal bu konuyu.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) O konuştuğumuz İç Tüzük 35le ilgiliydi Sayın
Başkan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Öyle
şey mi olur ya Sayın Başkan?
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) Demir Bey,
beyler oturmadan konuşmamanız gerekir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bunun çivisi
çıkmış, yarın
Evrak sevk memurunu ben artık
resmîleştiriyorum yani. Meclis Başkanı artık sadece bir evrak
sevk memuru olmuş, hiçbir hükmü yok.
HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK
(Muş) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun Tasarısı
üzerine söz almış bulunmaktayım.
ENGİN ALTAY (Sinop) Havale,
havale yardımcısı!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Aynen öyle,
aynen öyle, aynen öyle! Bundan sonra Meclis Başkanı demeyeceğim,
size de demeyeceğim. Hepiniz evrak sevk memurusunuz. Evet! 14üncü madde
Komisyonları denetle. diyor, denetle., Komisyon Başkanının
dediğini gönder. demiyor.
DEMİR ÇELİK (Devamla)
Başkanım
BAŞKAN Sayın Çelik, yeniden
söz veriyorum, buyurun.
DEMİR ÇELİK (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidar kirletir, mutlak iktidar ise çürütür. Mutlak iktidara
niyetlenmiş olanın tek bir gayesi, çabası, amacı
vardır, o da mutlakiyetini korumak ve kollamak adına bütün insanlık
değerlerini hiçleştirerek kendi mutlak iktidarını var etme,
sürdürebilme çabası içerisinde olur. Günün iktidarları gibi tarihteki
binlerce yıllık iktidarcı, devletçi zihniyetin
anlayışı bu. Bu nedenle, toplum hiçtir, özgürlükler, hak, adalet
ve talepleri göz önüne alınmaz.
AKP iktidarının on iki
yıllık pratiğinde gelinen nokta, mutlak iktidarını,
kendisini kanun hükmünde kararnamelerle, meşruiyet taşımayan
yasal faaliyetlerle kollamaktır. Bir kanun teklifinde meşruiyet evrensel
hukuka uygun mudur, demokratik toplum hukukuna uygunluk arz ediyor mu, adalet
sağlıyor mu, özgürlük ve barış içerisinde bir arada
yaşama ilkesine uygunluk arz ediyor mu kriterlerine bağlı olarak
dikkate değer bulunur.
Şimdi, bu manada torba
yasalarıyla her bir yanı farklı amaç ve kesimleri ilgilendiren
bir kısım kanunları, yasaları aynı torba içerisinde
getirip Meclisin gündemini işgal etme
alışkanlığı, görünen o ki muktedirlerin ve mutlak
iktidara bulaşanların yaptığı iştir. Bundan da
imtina etmeyen AKP iktidarı, yangından mal
kaçırırcasına fırsatçı, pragmatist, umut vadeden,
umudu pazarlayan tacir anlayışıyla günümüzü,
kaynağımızı, emeğimizi, zamanımızı
çalmaya devam ediyor. Yazıktır, günahtır! Çok daha adil, çok
daha demokratik, çok daha özgürlükçü bir ülke ve toplumu inşa etmek söz
konusu iken varsa yoksa iktidara, sermayeye yaranan bir kısım yasa ve
kanun teklifleriyle günümüzü, güncelimizi kaçırıyoruz.
Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; bu kanun teklifinde, bu torba yasada
göreceğimiz aykırılıkları şöyle sıralamak
mümkündür: Öncelikle, Sağlık Bilimleri Üniversitesi adı
altında kurulmak istenen üniversite, hiyerarşiye, siyasal vesayete
tabi bir kurum ve üniversite olması nedeniyle bilimsel eğitimden,
nitelikli eğitimden, ana dilde eğitimden uzak, vesayete tabi, özerk
ve özgür olmayan bir üniversiteyle de tahakkümcüdür, hiyerarşiktir. Bu
yönleriyle yetinmezmiş gibi, sizin bizim beğenmediğimiz,
artık mızrağın çuvala sığmaz olduğu 1982
Anayasasının 130uncu, 131inci, 132ni maddelerine de
aykırıdır. Böylesi aykırılıklar ihtiva eden bir
kanun teklifini bilerek ve isteyerek Meclisin gündemine yasama faaliyetini
engellemek adına nasıl getirirsiniz?
İkincisi;
sağlığın metalaştırıldığı,
ticarileştirildiği, bu manada da kamu, devlet hastanelerinin
niteliklerinin ve kapasitelerinin düşürüldüğü yetmezmiş gibi
oradaki açmazı, yetmezliği sanki özelleştirerek telafi
edecekmişiz algısı yaratılıyor. Kamu arazileri, kamu
malları özelleştirmeye tabi tutularak hastanelere peşkeş
çekilecektir. Peşkeş çektiğiniz kimdir? Toplumun 78 milyonu
olmayacaktır; toplumun 78 milyonunun on binde 1ine tekabül edecek, yüz
binde 1ine tekabül edecek, sermayeyi elinde tutan, güç olan, erk olan, gücü ve
erki palazlandırarak, büyüterek toplum üzerinde yeni kâr
alanlarını, mekânlarını yaratmaya çalışandır;
bu da yandaştır, iktidara tapandır, iktidardan yana
olandır. Toplumun çıkarı var mı? Hayır. Bu yönüyle de
Anayasanın sosyal devlet olma ilkesine aykırılık arz
etmektedir. Sosyal devlet ilkesini çiğniyorsanız, tanımıyorsanız,
gelin, bu Anayasayı rafa kaldırın,
hükümranlığınızı sürdürün.
Bir başka konu kentsel
dönüşüm. Bakınız, bölgesel eşitsizlik farkını
yaratıyorsunuz. Kırdan kente kontrol edilemez yoğun bir nüfus
akımı ve göçü söz konusudur. Göçürttüğünüz insanlardan açığa
çıkan talepleri karşılamak adına çevreyi, doğayı,
ekosistemi yıkan, tahrip eden bir noktada, kamu yararı gözetmeksizin,
betondan çok katlı binalarla kentsel dönüşüm adı altında
aslında yapılmak istenen ekolojik yıkımdır, toplumsal
yıkımdır, toplumun sosyal dokularıyla oynamaktır.
Sokakta birbirine dokunan, sokaktaki havayı teneffüs eden insanların
temasını kıran, onları bireysel, bencil ve bireyci, kendi
dairesine, kendi mekânına hapseden bir anlayışla siz toplumun
dokularıyla oynamaya çalışıyorsunuz. Bireyci, bencil
kişilikler üzerinden liberal demokrasinin, neoliberal politikalarına
bağlı olarak açlığı terbiye etmeyle,
yoksullaştırdığınızın iradesini teslim
almaya, iradesini çelmeye çalışıyorsunuz.
Bir başka konu elektrikteki
kayıp kaçak olayı. Kayıp kaçak evet, vardır, bu ülkenin bir
realitesidir. Hırsızlığın,
dolandırıcılığın, yüz kızartıcı
suçların haddi var, hesabı yok ama en çok da özelleştirme
politikalarına tabi tuttuğunuz bu alanlarda boy veriyor,
filizleniyor. Elektriği özelleştirdiğinizde ihaleye giren
firmaların kârlarını karşılama garantisi ve güvencesini
veren bir devlet, vatandaşa bu yükü yükleyerek daha çok ezilmesine, daha
çok sömürülmesine, daha çok yoksullaşmasına yol açıyor. Burada
adalet var mıdır, burada hukuk var mıdır? Hayır. Daha
çok zengin, zenginleşecek; sömürüyü, baskıyı, tahakkümü yoksulun,
emekçinin, ezilenin sırtına bindirecek; buradan da biz adalet, hak,
hukuk arayışı içerisinde
olacağız. Bu da çelişiyor. Tamamıyla bu boyutta devam eden,
hak, hukuk, adaletle ilişkisi olmayan bu torba yasa, elbette ki önceki
torba yasalardan da anlaşılacağı üzere, AKP iktidarına
yaranmak ve hizmet etmek adına organize edilmiş, örgütlenmiş,
toplumun ihtiyaçlarını, toplumun gündemini ve güncelini göz önünde
bulundurmaksızın, topluma rağmen, toplum üstü, elit siyasetin
mekanizmalarıyla, araçlarıyla gündemleştirilerek
kârlılığa, iktidara ve de uluslararası küresel emperyal
güçlerin hizmetine sunacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir başka konu, özellikle kamu arazilerinin, orman
vasfını yitiren 2/B kapsamındaki arazilerin, yine birçok kamusal
alanın, özelleştirme kapsamı adı altında ulusal ve
uluslararası finans kurumlarına peşkeş çekilmesi, ranta
açık alanlar hâline getirilmesi, derelerimizin üzerine kurulan HESlerden
karşılandığı varsayılan enerji konumu,
tamamıyla bir manipülatif ve aldatıcı olmaktan uzak bir konudur.
Düşününüz ki şu anda Karadenizde, Kürdistanda, Akdenizde
yapılması düşünülen 1.500 civarındaki hidroelektrik
santralin karşılayabildiği elektrik enerji potansiyeli yüzde 8dir.
Ama bu 1.500 hidroelektrik santralin yanı sıra Keban, Karakaya,
Atatürk Barajı ve benzeri barajları da dikkate
aldığımızda bu barajların
yapıldığı yerlerdeki flora, fauna yani ekosistem ortadan
kaldırılıyor, bölge insansızlaştırılıyor.
Bölge insansızlaştırılıp metropole, İstanbula,
İzmire göç ettirilen insanlar, bir yanıyla asimilasyonist
politikalarla kimliğinden, kültüründen, inancından,
toprağından koparıldığı gibi, bu insanları özelliklerinden de yalıtılarak
egemen kültüre, egemen dile, egemen kimliğe benzeştirmenin gayreti ve
çabası içerisindedirler. Bu yönüyle bu kanun teklifi demokratik
değil, adil değil, hukuki değil diyor, saygılar sunuyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın konuşmacı
Türkiyede olmayan bir coğrafi tabir kullandı Kürdistan diye,
Anayasada da yok; bunun çıkarılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN Dikkat etmemişiz, ne
kullandı Sayın Halaçoğlu?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kürdistan
diyor ya!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Kürdistanda enerji merkezlerinin kurulacağından, Akdenize
kadar... diye bundan söz etti.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Herkes keyfine
göre bu ülkeyi tanımlayacak mı Sayın Başkan, ne bu ya?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Açıklama yapacak mısınız Sayın Başkan?
Çıkarmasını
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sadece
teşekkür mü ediyorsun yani?
BAŞKAN Sayın Akçay yani
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Anayasada olmayan bir konuyu sizin gündeme getirmeniz
BAŞKAN Daha öncede burada,
Başkanlık tarafından, herkesin Anayasaya, ettiği yemine
sadık kalınması istenildi. Başkanlığın
konuşulan bir sözü tutanaklardan çıkarma yetkisi gibi bir yetkisi söz
konusu değil, bunu biliyorsunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
İkaz edebilirsiniz.
BAŞKAN Evet, sizin de
tutanaklara geçti söyledikleriniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani, sizin
Başkan olarak söyleyeceğiniz bir söz yok mudur Sayın
Başkan?
BAŞKAN Efendim,
söylediğiniz sözü söylüyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hükûmetin
söyleyeceği bir söz yok mudur?
Herkes bu ülkeyi istediği gibi tanımlayacak
mı?
BAŞKAN Her sayın
milletvekilinin Anayasaya, burada yaptığı yemine uygun
konuşması ve davranması gerekir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yemin mi
kalmış, Anayasa mı kalmış, İç Tüzük mü
kalmış!
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Anayasaya uygun olmayan bir durum yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Gruplar adına söz
vereyim, buyurun. Tüm gruplara söz veriyorum.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Grup
değil, siz bir şey söyleyeceksiniz Başkan olarak.
BAŞKAN Efendim, gruplar itiraz
edecek, şimdiye kadar grupların itirazı olmadı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nasıl
olmadı ya!
BAŞKAN Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Muş Milletvekili Demir Çelikin 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, şimdi, Anayasada olmayan, Türkiyeyle
alakası olmayan, tamamen bölücülük ihtiva eden bir coğrafi terim olarak
burada coğrafyadan bahsedilmesi Anayasaya aykırıdır ve
bunun Başkan olarak sizin tarafınızdan da uyarılması
gerekir. Ama siz uyarmıyorsunuz, Farkında olmadım. diyorsunuz.
Ben ikaz ediyorum sizi, ikaz ettikten sonra var mı yok mu tutanaklara
bakarsınız, ona göre bir uyarıda bulunursunuz; Anayasaya
aykırı olduğunu belirterek en azından bunun tutanaklarda
yer almaması gerektiğini söylersiniz. Bu uyarıyı
yapmanız gerekiyor.
Şimdi, biraz önce söylediğim
gibi, yani orada ne için oturuyorsunuz ki? İşinize geldiği zaman
istediğiniz biçimde hareket etme imkânı buluyorsunuz, maddeleri hemen
geçirebiliyorsunuz, oylamaya sunabiliyorsunuz ama Anayasaya aykırı
bir konuyu bile dile getiremiyorsunuz. O zaman hiç oturmayın oralarda, Meclisi
de kapatalım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Meclisi
nasıl kapatalım ya? Meclisi kapatmak Anayasaya aykırı
değil mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hangi
anlamda söylediğimi herhâlde biliyorsunuz!
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Sayın Baluken, buyurun.
8.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, mevcut tartışmanın bu yasa teklifiyle
hiçbir alakası yoktur. Bu konuda daha önce de Meclis Genel Kurulunda
çeşitli tartışmalar oldu ve siyasi parti grupları bu
konudaki görüşlerini dile getirdiler.
Biz Halkların Demokratik Partisi
olarak, Anadolu ve Mezopotamyada Kürt ve Kürdistan gerçekliği
olduğunu, bunun Sultan Sencer zamanından, Yavuz Sultan Selimden Mustafa
Kemal dönemine kadar bu Meclis tutanağına geçecek şekilde
tanımlandığını, dolayısıyla Kürdistan
kelimesini kullanırken aslında 1924 Anayasasıyla birlikte
reddedilen bir toplumsal, tarihsel, sosyolojik, coğrafik bir realiteye
dikkat çektiğimizi, bu ülkeyi bölme gibi herhangi bir nitelik
taşımadığını, tam tersine bu realiteyle
barışmanın bu ülkenin toplumsal barışına ve
bütünleşmesine katkı sunacağını ifade etmiştik,
bugün de aynı şekilde ifade etmiştik, bugün de aynı
şekilde ifade ediyoruz. Burada Anayasaya aykırı hiçbir durum
yoktur. Milletvekilimizin, bu kapsamda, kendi özgür düşüncelerini kürsüden
ifade etmesi kadar doğal bir şey yoktur. Şiddete
başvurulmadığı sürece bu ülkede ve tüm demokratik ülkelerde
en aykırı fikirlerin bile -ki biz bu tanımın
aykırı bir düşünce olduğu kanaatinde değiliz- özgürce
bu kürsüde ifade edilmesi, bu Mecliste dile getirilmesi olması gereken
doğal durumdur diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Tarihî
realiteyle hiç alakası yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hükûmeti
görüş belirtmeye davet ediyorum.
XIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakutun, milletvekillerinin yasama dokunulmazlığına
ilişkin konuşması
BAŞKAN Evet, Anayasanın
81inci maddesinin ikinci fıkrasını okuyorum: Devletin
varlığı ve bağımsızlığını,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız
ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun
üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve
refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde
herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması
ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk
milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim. Bu
bağlamda -buna bağlı
kalmak şartıyla- 83üncü
maddenin birinci fıkrası: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri
sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık
Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve
açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.
Evet, teşekkür ediyorum.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
(Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın
Başkanı niye selamlamadın?
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Başkanlık Divanı artık Başkan olma
fonksiyonlarını yitirdiği için Başkanlık Divanını
selamlamıyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Selamlama, hiç
gerek yok. Hükûmeti de selamlama.
ENGİN ALTAY (Sinop) Onun
kabahati yok, Cemil Çiçekin kabahati. İşini yapmayan Cemil Çiçek.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Şimdi,
aynı şekilde o da talimat aldığını itiraf
etmişti Sayın Altay. Dolayısıyla, bizim burada
söylediğimiz şeyleri dikkate almıyorsa, burada eğer İç
Tüzük uygulanmıyorsa, burada Anayasayı bakan tanımıyorsa
onların tanımasını zaten beklemiyoruz. Yani, bu
yazılar niye yazılıyor Sayın Başkanım, bu
yazılar niye yazılıyor? Kanunlar Kararlar Dairesi ne iş
yapıyor? Onların yazdığı emekler
Burada biz
verdiğimiz zaman -diyorum ki- bir tane maddeyi hemen geri gönderiyor,
elinde kalemle cızıktırıyor arkadaşlar. Bize mi
çalışıyor İç Tüzük sadece?
Böyle bir şey olur mu ya? Her seferinde yapıyorsunuz.
Aynısını yazdık. Sayın Berber orada oturuyor.
Sayın Berberin ayrıcalığı mı var?
İmzayı atıyor, Benim dediğim doğrudur. Ya, seninki
nasıl doğru Sayın Berber? Aynısını yaptın,
48 tane madde vardı ya, el insaf ya! 1 değil, 2 değil, 8
değil arkadaş. Ya, böyle bir şey olur mu? Yazıyor burada
Sayın Başkan, o yazıyı ben yazdım, burada. Benim
yazdığım yazı üzerine Sayın Cemil Çiçek gönderdi
oraya. Dedik ki: Şu şu maddeler Anayasaya aykırı,
şunlar da İç Tüzükün 35inci madde
Komisyonda bütün
arkadaşlarımız kaç saat usul tartışması
yaptı. İki gün kaybolduk, bir toplantıya gittik, ondan sonra
diyorum Acaba beni mahsus mu gönderdi Komisyon üyesi diye. Bir taraftan düşünmeye
başladım. Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak bir yere gittik
geldik, 4-5 tane madde araya girmiş. Sayın Lütfi Elvanın ne
suçu var, onun maddesi niye bu torbaya kaldı o zaman?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Koyalım onu da.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Koyuyor zaten
merak etme, yukarıdaki torbaya getirdi de o gün benim itirazım
üzerine arkadaşlar Komisyonda koymadı. Ya, böyle bir kanun yapma
tekniği olmaz, böyle rezalet olmaz, böyle Meclis
Başkanlığı olmaz. Evrak sevk memurudur Başkan bundan
sonra, artık ben Başkanım. demiyorum. Alıyorsun,
götürüyorsun
14üncü madde diyor ki: Meclis Başkanı
komisyonları denetler. Ne demek denetler? Yazı yazar, itiraz
ederlerse seslenmez! Niye, niye yani? Denetlemek ne demek? Denetimin
sonucunda, görevinizi yerine getirdiniz, size bir denetleme raporu geldiği
zaman savcılığa havale edilmesi gerekiyorsa üstünü mü
kapatırsınız her zaman? Denetim dediğiniz şey
bulduğunuz bulguya uymuyorsa
Bu raporu kim basıyor?
Sayın Başkanım,
içerisinde o terim var diye geçen sene bütçenin muhalefet şerhini
bastırmayan kimdi? O Başkanlık değil miydi? İç Tüzüke
ve Anayasaya aykırı diye onları çıkarttırıp
yeniden bastırmadınız mı? Niye Adalet ve Kalkınma
Partisine ve Komisyon Başkanına bu İç Tüzük uygulanmıyor,
niye?
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sonradan bastırdılar.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Recai Berberin ne özelliği
var da Ben yaptım oldu. diye buraya yazıp bize gönderiyor? Kanunlar
Kararların uzmanları bilmiyor, Meclis
Başkanı bilmiyor, Recai Berber çok iyi biliyor. Yani böyle
yalapşap kanun çıkarmayla olmaz. Bir günde gönderip hepsinden, bütün
Meclis komisyon başkanlarından biz bunu görüşmeyeceğiz diye
kanun çıkarılır mı? Bir on gün bekleyin, aceleniz ne?
Aceleden ne yaptığınızı
şaşırıyorsunuz, şaşırıyorsunuz.
İşte size iki tane imza. İki tane imzaya bakın
bakalım, şu koyu olanla bu hiç birbirine benziyor mu değerli
arkadaşlar?
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Birisi sahte.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Aynı kişi mi onlar?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Aynı kişinin imzası.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Birini ayakta atmıştır, birini oturarak.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Evet, birini yatarak atmış çünkü kuyruğu birinin
aşağıya, öbürünün yukarıya. Sekreteri benzetememiş.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Takla atarken atmıştır.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Ayıptır, ayıp! Meclise hakarettir. Bunları
kabul eden Meclis Başkanlığına da hakarettir. Bu teklifleri
böyle nasıl kabul ediyorsunuz kardeşim? Biz orada uyarıyoruz,
beş defa konuşuyoruz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ya adli tıbba
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Evet, adli tıbba götürmeye gerek yok, kaba gözle bakarsan
görürsün. Bak, bunun kuyruğu yukarı, bunun kuyruğu da
aşağıya. İkisi aynı imza mı? Bir bak
bakalım! Şu imzayla buna bir bak!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Buradan aynı gözüküyor!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Sana yakından da aynı görünür!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) İmzayı inkâr var mı?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Evet, burada da inkâr edilmemişti. Meclis Başkan
Vekilinin olmadığı anda imza atıp buraya
getirmiştiniz. Benim imzam. demişti. Kendisi yurt
dışındaydı. Ayıp olmasın diye sustuk, Meclisin
tüzel kişiliğine ayıp olmasın diye. Artık susacak
şey kalmadı. Aynen böyle oldu.
Burada imzasız
sevk yapıldı Sayın Başkanım. Tutanaklarda, siz
çektirdiniz burada. İmzasız, Başkanın imzası olmadan
kanun teklifinin birisi sevk edilmişti. Onu sizin başkanlığınızda
siz çektirdiniz. Diğerinde de topladınız bir saat görüşme
yaptınız, telefon ettiniz, Sayın Bahçekapılı
İmza benim. deyince. Ama gören arkadaşlar zaten kimin olduğunu
gördüler. Ya, şimdi sözlü ikrar güzel de birinde nokta var, birinde yok,
ötekinde yukarı doğru gitmiş, birinde aşağıya
doğru gitmiş; insan benzetemeyebilir ama çektiği çizgi
yukarı aşağı kayar mı? Böyle bir şey olabilir mi?
Sayın
Başkanım, size defalarca gösterdik, siz çok iyi biliyorsunuz. Size,
bir önceki geldiğinde de bu kanun görüşülürken komisyon
başkanlarından aynı tarihli aldığınız
imzalarla bir önceki alınan imzaları da yan yana getirip onu da
gösterdik. Kaşe olan imzalarla hakikat olan imzaları da gösterdik. O gün
tamamlatıyor Sayın Başkan, sonra da getirip aslını
attırıyor, bize fotokopisini kaşeden veriyorlar. Üstüne koyunca
da fotokopide altındaki kabak gibi belli oluyor; adli tıbba gerek
yok, yalın açık gözle şöyle baktığınız
zaman... Böyle kanun yapma olmaz. Böyle iktidar dayatması olmaz. Böyle
hukuksuzluk olmaz.
Neymiş efendim: Ülke anonim şirket gibi yönetilecek.
Tayyip Erdoğanın babasının şirketi mi burası?
Nasıl bir şey bu yani? Aile şirketi, ben karar verdim
Hani baba
var ya en başta, 5 kişilik anonim şirket, çocuklar susuyor, baba
ne diyorsa bütün kararlar böyle geçiyor. E, sürekli de zarardayız. Sürekli
de zarardayız. Gidiyor, nereye gidecek, zararını kim ödeyecek
şirketin? Babasının şirketi olsa, zarar, kendisi batar.
Arkadaşlar, böyle bir meclis olmaz.
İtibarımız ayaklar altına alınıyor. Böyle kanun
çıkmaz.
Şimdi, söyleyeyim size. Niye böyle hiddetleniyorsun?
diyor. Sayın Bakan, gelen kanun teklifindekini okuyayım önce
istiyorsanız. İsterseniz şöyle bir okuyayım hani niye
hiddetlendiğimi, niye bu kadar kızdığımı
Kanun
teklifinde yazan madde, gerçekten çıkanla girenin bir alakası var
mı bir bakın isterseniz. Geldiğindeki teklifte ne yazıyor,
sonra bizim değiştirdiğimizde ne yazıyor, kanunla bir
alakası var mı, size onu okuyayım.
Değerli
arkadaşlar, burada gereksiz bir şekilde- afetle ilgili,
arkadaşlarımız bir kanun maddesi getirdiler. Biz de trampa
olduğu için müteahhitlere kıyak geçiliyor diye karşı
çıktık, vergi kıyağı. Onun
tartışmasını yaparken Millî Emlak Genel Müdürlüğünden
arkadaşlarımızdan bilgi alma talebinde bulunduk. Çıkan
sonuç komedi, trajikomedi, rezalet. Şimdi neredeyse çivi çakmayı
imkânsız hâle getiren bir madde getirmiş
arkadaşlarımız, araya dercetmişler. Afet Kanunuyla ilgili
şeyi koymuşuz
Dedi ki arkadaşımız: Siz neyi
tartışıyorsunuz? Bu Çevre Bakanlığının
KHKsı olan 688le ve 178 miydi Maliye Bakanlığının
-arkada arkadaşlarımız var- Kanun Hükmünde Kararnamesiyle
ilgili, kuruluşuyla ilgili. Sonra madde tamamen değişti,
başka bir hâl aldı. Yani Meclis Başkanlığı bunu,
bu söylediğim şeylerin içinde yazmamış ama bu da İç
Tüzük 35e aslında aykırı. Çerçeve maddesinin yukarıda
aynı oluyor olması Sayın Başkanım, bununla bu durumu
kurtaramıyor. Yani 13üncü madde diyor ki: 3065 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. Daha önce ne 644
sayılı Çevre Bakanlığı var ne 178 sayılı
Maliye Bakanlığının KHKsı var? Şimdi, böyle bir
madde var. Sizce bu İç Tüzüke aykırı mı değil mi? Tam
tersine, Sultanbeylinin sorununu çözüyoruz. diye çivi
çakılmasını dahi engelleyen bütün toprakları, oradaki
şeyleri Afet Kanununa tabi kılan bir düzenleme gelmiş. Ya, daha
neyin geldiğinden, ne için geldiğinden haberi yok
arkadaşlarımızın çoğunun. Bizim itirazımız
da -aceleyle geldi- burada bir rant işi var her zaman olduğu gibi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Arsa, arazi, kamulaştırma. dedi mi
biz alarma geçiyoruz. Birilerine kıyak var, inşaatla müteahhitlere
kıyak var dedik. Bu doğru, elhak ama kendi istediklerini dahi kanun
metnine yazamayan bir irade, sonra getirip bize dayatıp bunları
kabul
Hadi o gün itiraz etmeseydik, bu kanun böyle çıksaydı, kimse
de fark etmeseydi çivi çakamayacaktınız, çivi, çivi
Böyle bir
şey olur mu? Sonra da diyorsunuz ki: Kanun yapıyoruz. Kusura
bakmayın, burası artık Meclis olmaktan çıktı, resmen
Dingonun ahırı gibi oldu. Herkes kafasına göre getiriyor, veriyor;
önerge veriyor, değiştiriyor, ekliyor; getiremediğini,
unuttuğunu son anda getiriyor. Mecliste kanunda olmayan, 35inci maddeye
göre teklifte olmayan, tasarıda olmayan şeyi ekliyorsunuz,
olmadı getirip burada ekliyorsunuz. Aynısını
yaptınız, 6552de var; korsan madde burada Somanın içine
eklendi, bilmem ne diye, şahsa özel düzenleme yaptınız.
Artık bunlardan vazgeçin
diyeceğiz ama siz vazgeçmiyorsunuz. Bunun hesabını millet 7
Haziranda sandıkta verecektir diyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Seçer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
688 sıra sayılı torba
teklifin birinci bölümü hakkında söz aldım.
Tabii, teklifin içeriğine girmeden
ben de bu kanun yapma tekniğiyle başlamak istiyorum. Sayın Günal
da haklı olarak, son derece sinirli bir üslupla bu itirazlarını
dile getirdi.
Şimdi, Sayın Komisyon
Başkanımız burada oturuyor. Bugün Plan Bütçe Komisyonunda,
yukarıda da başka bir torba üzerinde görüşmelerimiz vardı.
Burada Genel Kurulda bu görüşmeler başladığında,
akşam saatleri, saat ondan sonra Sayın Berberi zor ikna ettik. Yani
bir tarafta bu teklifte çalışan komisyon üyeleri yine böyle bir
garabet, torba garabetini, başka bir düzenlemeyi yukarıda
görüşürken, sadece burada Cumhuriyet Halk Partisi Plan Bütçe Komisyonunun
Sözcüsü Sayın Türeli var, diğer milletvekilleri yok. Burada daha önce
komisyondan geçen bir teklifi tartışıyoruz. Şimdi, böyle
bir yasa yapma anlayışı olmaz. Yani ben yaptım, oldu,
bitti, gitti.
Sayın Bülent Arınç diyor ki
Bir yaz torbası vardı, çok uzun sürdü, hatırlayın. Ondan
sonra bir Bakanlar Kurulu toplantısından sonra diyor ki: Her kanunun
bir maddesini değiştiren ve sonunda da maalesef haklılık
payı da olan torba gibi bir lafı yasama literatürüne sokma gayreti
içerisinde değiliz. Bunu literatürden çıkaracağız
inşallah. Yasama sıfır hata kabul eden bir şeydir. Çok
güzel, bizim söylediğimizi söylüyor Sayın Arınç. Yasama
sıfır hata kabul eden bir şeydir. Uzun
çalışmaların sonucunda, en iyi şekilde uygulanmak üzere
çıkarılmalıdır. Yani sizin yaptığınız
uygulamaların tam aksini söylüyor Sayın Arınç. Bu iş ciddi
bir iştir. Bu konu uzun süre tartışılmalı, ondan sonra
yasalaşmalı. diyor, biz bunun aksini yapıyoruz.
ENGİN ALTAY (Sinop) Paraleldir,
paralel!
VAHAP SEÇER (Devamla) Ve Sayın
Başbakanımızın talimatı da budur. diyor. Sayın
Başbakan da aynı talimatı veriyor. Sayın Meclis
Başkanı da Biz yasama faaliyetlerinde başarısız
olduk. diyor, bu torba yasa meselesinden sonra.
Şimdi, torba tasarıyı
çıkardık gündemimizden değil mi Parlamento olarak? Daha
doğrusu, Hükûmet olarak sizler tasarıyı
çıkardınız, arkadan dolandınız, teklifle geliyorsunuz.
Yukarıda ayrı bir teklif, aşağıda ayrı bir
teklif; farklı farklı konular.
Az önce buradan bazı evraklar
gösterildi, farklı imzalar, komisyonlardan geliyor Sayın Berber.
Efendim, zaman sıkıntısı nedeniyle falanca komisyon bu
konuyu görüşemedi. Tali komisyonlardan böyle raporlar geliyor. Allah
aşkına, şimdi, biz Komisyon üyeleri olarak çerçi dükkânına
döndük. Biliyorsunuz, çerçi dükkânlarında her şey vardır. Biz de
böyle bir komisyon hâline geldik Sayın Başkan, sizlerin sayesinde.
Sağlıktan anlamak zorundayız, tarımdan anlamak
zorundayız, hukuktan anlamak zorundayız; böyle bir anlayış
olabilir mi? Yani bizim yaptığımız yasanın, Allah
aşkına, bir hayrı olur mu? Ondan sonra döner döner gelir üç ay
sonra, beş ay sonra, altı ay sonra, Bunu yanlış
yapmış Parlamento. Hadi, gerisin geri, tekrar tartışma.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, birinci bölüm 1 ve 16ncı maddeleri içeriyor.
Burada 4üncü maddeden başlayayım. Bazı önemli maddeleri,
tartışmaya açılan maddeleri sizlerle
paylaşacağım, itirazlarımızı dile getireceğim.
Şimdi, burada
Yeşilay Cemiyeti var, Yeşilay derneği ve bu daha sonra da
2/12/2014 tarihinde de bir vakıf olarak da kurulmuş. Yani bir dernek
var, bir vakıf var ve bunun da henüz yönetim kurulu belli değil.
Bunları niçin anlatıyorum? Biz Yeşilay derneğine 2013
yılında 28/3/2013 tarihli bir kanunla, zaten 5018 sayılı
Kanuna da tabi olmaksızın Sağlık Bakanlığı
bütçesinden bir para aktarma altyapısını yapmışız
ve 2013te de bu derneğe 12,8 milyon TL para harcanmış.
Şimdi, yeniden, her yıl düzenli olarak Sağlık
Bakanlığı bütçesinden tekrar, bu sefer vakfın hesabına
para aktarılmasını düzenleyen bir kanun yapıyoruz,
düzenleme yapıyoruz. Şimdi, burada yine, 5018 yani Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanununa tabi değil yani denetlenemiyor.
Peki, niçin yani bu
ayrıcalığı niçin tanıyoruz buna? Yeşilayın
özelliği nedir? Ha, Sayın Cumhurbaşkanının ailesi
vakfın yönetiminde, bundan dolayı bir ayrıcalık
tanıyoruz. Bu içinize siniyorsa
Yani Türkiyede kamu yararına
çalışan sadece Yeşilay yok, onlarca dernek var, en az bunun
kadar faydalı işler yapan dernekler var, onlara bu imtiyaz, bu
ayrıcalık tanınmıyor.
Şimdi gelelim, 5, 6, 7 ve 8inci
maddeleri kapsayan bir düzenleme var. Burada Sağlık
Bakanlığı bir üniversite kuruyor, bir tematik üniversite,
sağlıkla ilgili Sağlık Bilimleri Üniversitesi. Bu konu,
daha önce 6569 sayılı Kanun içerisinde burada
tartışılmış ve iktidar-muhalefet mutabık
kalmış, bu tasarı içerisinden bu madde çıkarılmış
ama Plan Bütçe Komisyonu sağlıktan ne anlarsa, yine bir torba
düzenlemede alelacele getirilmiş ve bu kanun, bu madde, burada bu teklif
içerisinde tartışılıyor.
Şimdi, burada itiraza konu iki
önemli mesele var. Bir tanesi Anayasaya aykırılık. Görüş
istenmiş Kanunlar ve Kararlardan ve şöyle bir cevap gelmiş,
diyor ki: Öngörülen Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesinin
diğer devlet üniversitelerinden farklı bir teşkilatlanmaya ve
rektör seçim süreçlerine sahip olmasının, Anayasanın 130 ve
132nci maddeleri ışığında değerlendirilmesi
uygun olacaktır.
RECAİ BERBER (Manisa)
Değerlendirmedik mi?
VAHAP SEÇER (Devamla) Efendim,
değerlendirdik ama uymuyor. Şimdi, hiçbir devlet üniversitesinde
mütevelli var mı?
RECAİ BERBER (Manisa)
Değiştirmedik mi?
VAHAP SEÇER (Devamla) Efendim,
bazı konularını değiştirdiniz. Şimdi mütevelli
heyeti var mı devlet üniversitelerinde? Benim bildiğim, vakıf
üniversitelerinde var. Burada mütevelli heyeti var. Demek ki
yükseköğrenimi düzenleyen bu Anayasanın amir hükümlerine bir
aykırılık söz konusu.
Diğer bir konu var. Şimdi,
hep üniversiteler deyince, değil mi, bilim yuvaları, eğitim
yuvaları, öğretim yuvaları; özerk, bağımsız,
siyasi iradenin vesayetinden ayrı bir kurum olarak algılarız,
değil mi, telakki ederiz, değerlendiririz.
Şimdi, bakın, mütevelli
heyetinde kimler var? Sağlık Bakanlığı Müsteşarı
var. Bir siyasi makam mı? Bürokrat ama Bakanın yönetimi altında,
değil mi; Bakanı temsil ediyor bir anlamda, siyasi bir iradeyi temsil
ediyor. Sağlık Bakanının seçeceği iki üye var, rektör
var, Yükseköğretim Kurulunun seçtiği bir üye var ve devlet üniversitesi
bir mütevelli heyeti tarafından yönetiliyor.
Diğer maddelere geçiyorum,
zamanım da daralıyor. 11, 12, 14, 15 ve 16ncı maddeler; yine
Yeşilaya, Kızılaya burada da imtiyazlar söz konusu. 11inci
maddede, 12nci maddede Kızılaya hem vergi istisnası, bazı
vergi kesintilerinden muaf olma hükmü getiriliyor, ayrıca bazı
hizmetlerde, hizmet ifalarında, mal alımlarında ve hizmetlerin
Derneğe teslimi ifasında KDV istisnası getiriyor. Yine, burada
aslında dikkat etmemiz gereken konu, Kızılay tabii ki hepimizin
de son derece saygı duyduğu, hem yurt içinde hem yurt
dışında insani birtakım hizmetler yapan bir kurum ama
burada Kızılay gibi gerçekten müstesna bir kurum, bir yardım
kurumu gösterilerek bunun yanında Yeşilaya da birçok istisna
getiriliyor. En can alıcı maddede de 14üncü madde, burada
Kızılaya, Yeşilay Cemiyeti ve Vakfına mülkiyeti hazineye,
kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazların
kırk dokuz yıl süreyle bedelsiz irtifak hakkı
tanınıyor. Bu, gerçekten, az önce de söylediğim gibi, kamu
yararına çalışan diğer derneklere, vakıflara son
derece haksızlık yapılıyor, bunu buradan belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
torba teklifte mutlaka toplumun yararına gördüğümüz bazı
düzenlemeler var ama zamanım yettiğince de açıklamaya
çalıştığım konularda da burada muhalefet ediyoruz.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen,
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, öncelikle kayıtlara girsin diye söylemek istiyorum. Demin
Kürdistandan söz edildi. Evet, Sultan Sencer döneminde ilk defa Kürdistan
tabiri geçmiştir. Sultan Sencer 1117 ile 1157 yılları
arasında yaşamış bir Selçuklu hükümdarıdır ve
Kürdistan olarak belirtilen yer, Hamedan dediğimiz, bugünkü
İranın batı kesimleridir ve Irak bölgesiyle birlikte, Bahar
Kalesi denilen kale merkez olmak üzere, sadece o bölgededir, Anadoluyla da hiç
alakası yoktur. Nitekim Takvim-i Vekayiye göre -ki Kazvînî de bundan uzun
şekilde bahseder- Anadoluda sadece Kürdistan eyaleti 1847
yılında, Tanzimat Fermanından sonra kurulmuştur
Batılıların baskısı üzerine ve 1864te de
kaldırılmıştır. Zaten 1847de kurulmuş
olması, önce olmadığının da en önemli delilidir.
Dolayısıyla, Kürdistan diye herhangi bir yer söz konusu değil
Anadoluda.
RECAİ BERBER (Manisa) Birinci
Meclis Hocam
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
Hayır, Birinci Meclis de dâhil olmak üzere. Kürdistan diye bir tabir söz
konusu değil, sonradan raptedilmiştir. Kürdistan tamamen Irak
bölgesinde ve İran bölgesindedir.
RECAİ BERBER (Manisa)
Milletvekilleri ne diyor?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
Kardeşim, onların hepsi o tarihteki siyasi sebeplerle
söylenmiştir ve şundan dolayı: Bakın, Musul bölgesi daha
hâlâ Türkiye Cumhuriyetine aittir 1926ya kadar. Onun için Birinci Mecliste
vardır Kürdistan çünkü o da Türkiyeyle alakalı değil, Irakla
alakalıdır. Yani, yine Türkiyeyle alakalı değil.
Diğer taraftan, şunu ifade
edeyim: Bakın, Türkiye gerçekten bir hukuk devleti mi, yoksa guguk devleti
hâline mi getirdiniz? Arkadaşlar, Anayasanın 2nci maddesi Türkiye
Cumhuriyetini bir hukuk devleti olarak nitelendirir, 10uncu maddesi de bütün
eşitlikleri sağlar. Şimdi, siz Vakıf kurduk. diyorsunuz
ama vakfın mütevelli heyeti kim, belli değil. Vergilerden muaf
olabilir, tamam; Yeşilaydır, olsun. Destek de verilsin, ona da itiraz
yok ama denetim olmadan nasıl yapabilirsiniz? Denetimsiz bir kuruluş
olabilir mi, vakıf olabilir mi?
Diğer taraftan, mademki o vakfa,
bir vakfa maddi destekte bulunuyorsunuz, yine kamu yararına diğer
vakıflara aynı yardımı yapmadığınız
takdirde Anayasaya aykırı olmaz mı bu? Olur. Niye
aynısını yapmıyorsunuz o zaman, niye başka
vakıflara da yapmıyorsunuz, bu desteği vermiyorsunuz?
Bunları göz önüne aldığınız takdirde, işte o
zaman hukuk devleti olmuyorsunuz, o zaman adil olmuyorsunuz, adaletle ilginiz
olmuyor. Hâlbuki devlet, hukuk devleti olarak ayakta kalır, adil devlet
düzeninde ayakta kalır. Birine yardım edeceksiniz, birine
etmeyeceksiniz; ne kadar güzel, ne âlâ. Siz şimdi tüzük dinlemeyeceksiniz,
bilmem, kanun dinlemeyeceksiniz ve diyeceksiniz ki: İleri demokrasi.
Evet, ileri demokrasi. Demek ki, kanun, nizam dinlemiyorsanız,
diktatörlüktür, başka hiçbir şey olmaz. Kanun ve nizam devleti
olmaktan çıktığınız takdirde hiçbir anlamı olmaz.
Şimdi, deminden beri söz ediyoruz,
siz diyorsunuz ki: Efendim, bu bizi aşar. Sizi aşarsa beyefendi,
orada oturmayın o zaman. Çünkü 35inci madde ve 87nci madde açık ve
net olarak komisyona normal gelen maddelerin dışında herhangi
bir madde ihdasını yasaklar ama siz Koyduk, oldu. diyorsunuz. Yani
siz uymazsanız yasama organı olarak, o zaman buranın hangi
fonksiyonu kalıyor, hangi fonksiyona göre hareket ediyorsunuz, neye göre
idare edeceksiniz? Dolayısıyla, bir defa siz uymazsanız yasama
organı olarak, halktan, toplumdan yasalara uymayı bekleyemezsiniz.
Burada büyük hata işliyorsunuz. Dolayısıyla bu gibi
konuların ciddi olarak ele alınması lazım.
Şimdi, burada diyorsunuz ki,
işte, Kızılayı geçici kurumlar vergisinden muaf
tutuyorsunuz. Arkadaşlar, Kızılayda hangi denetimi hangi
şekilde sağlıyorsunuz ki? Biliyorsunuz, büyük bir yolsuzluk olmuştu
Kızılayda. Yani, bu tür kurumlarda tabii ki devlet bazı
meselelerde destek olur. Bunların, Kızılayın temeli Hilal-i
Ahmerdir ve Osmanlı döneminde büyük hizmetler de vermiştir.
Kızılay günümüzde de önemli hizmetler veriyor ama siz bir denetim
getirmediğiniz biçimde bunları birtakım vergilerden muafiyetle,
birtakım destekle nereye kadar götüreceksiniz, suistimal
olmayacağını nereden bilelim? Ki, nitekim, her zaman oluyor.
Dediğim gibi, bir vakıf
kuruyorsanız, muhakkak, vakfın mütevelli heyeti kimlerden
oluşuyor; yani üç dönemini doldurmuş, bir daha milletvekili olamayan
kişileri mi getireceksiniz başına mütevelli heyeti olarak, ne
yapacaksınız, açık söyleyin. Yani hem vakıf
kuracaksınız hem mütevelli heyeti bağlı olmayacak.
Aynı şey üniversiteler için geçerli. Üniversitelerde de siz yine
Anayasaya aykırı olarak vakıfların plan ve proje
yapmasıyla bağlantı kuruyorsunuz, hâlbuki bu da Anayasaya
aykırı. Yükseköğretim kurumları dışında hiç
kimse bunu yapamaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son iki ayda
Sayın Cumhurbaşkanının Merkez Bankası
Başkanıyla yaptığı tartışmalar sonucunda
ortaya çıkan dolar artışı nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti
devletinin millî gelirinde ve kişi başına düşen millî
gelirde dolar bazında ne kadar değişim oldu, dünya
sıralamasında ekonomik büyüklük olarak Türkiyenin yeri
değişti mi? Şu anda kişi başına gelir
açısından Türkiye kaçıncı sıraya düştü,
açıklarsanız sevinirim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biraz önce
değerli arkadaşımızın sorduğu soruya devam
edeyim. Siz de bu Merkez Bankası faiz oranlarını indirsin.
ısrarında bulundunuz ama son yapılan toplantılar sonucu
bunun düşürülmemesi gerektiği üzerinde bir tatlıya
bağladık sonucu çıktı. Bu durumda sizin de ekonomiden
sorumlu Bakan olarak sıkıntıya girmeniz söz konusu. Siz bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
Bir de bugün bazı veriler
açıklandı; geçen yılın aynı dönemine göre,
İŞKURa ilk iki ayda, ocak ve şubat ayında müracaat eden
işsizlerin sayısında yüzde 28e yakın bir artış var.
Bu, işsizliğin çok arttığını, ekonominin kötüye
gittiğini gösteriyor bir taraftan da, bununla ilgili nasıl bir yorum
yapacaksınız? Yani üçte 1 oranında artma söz konusu geçen
yılın aynı dönemine göre, ocak ve şubat aylarında
İŞKURa başvurular.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Öner
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başbakan Ahmet
Davutoğlu bir şeffaflık paketi hazırlamış ve
açıklamıştı. Sonra Sayın Cumhurbaşkanı
Nereden çıktı bu şeffaflık paketi? Böyle yaparsanız
il ve ilçe başkanlığı yapacak kimse bulamayız.
demişti. Daha sonra da Sayın Bakan Bu konu kamuoyunda yeterince
görüşülmedi, o bakımdan yeniden değerlendirilmesi lazım.
diye bir görüş belirtmişti Sayın Başbakanına
karşı. Şeffaflık paketinden vaz mı geçildi?
Bir de hangi kanun yeterince kamuoyunda
tartışılarak gündeme getirildi? Bunları bilmek
ihtiyacı var.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum, bu
kanun teklifinde de görüşülüyor, 3üncü maddede, kamu özel
ortaklığıyla ilgili: Sağlık
Bakanlığının 2013 Ocağında yaptığı
çalışmada, özellikle ilk üç yıl içerisinde, 2017nin sonuna
doğru, Türkiyedeki özel hastanelerin yapamadığı,
dışarıdan finans kaynağı bularak yaklaşık 44
bin yatak kapasiteli, kamu özel ortaklığıyla şehir
hastanelerinin kurulacağı noktasında bir görüşü vardı
ancak geçen sürenin neredeyse yarısı bitti.
Bazılarının temeli de atıldı. Ankarada da 2 tanesinin
temeli atıldı, Kayseride, Elâzığda. Ne aşamada?
Finans konusunda bir sıkıntı mı var? Bizim Kocaelinde de
hastanenin adı var, kendisi yok, arada imzalanan protokol olmuş
olmasına rağmen. Finans sıkıntısı mı
çekiyorsunuz? Bu konuda bir bilginiz var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
EKONOMİ BAKANI NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Alim Işık
Hocamızın sorduğu sorudan başlayarak vaktim
elverdiğince cevaplamaya çalışayım çünkü son günlerde en
önemli veyahut da en gündemde olan veyahut da en fazla bir şekilde
kamuoyunda farklı, yanlış algılamalara sebep olan bir bilgi
bombardımanı görüyoruz. Her ne kadar, hakkımda verilen gensoru
da aynı mahiyette olsa da çarşamba günü geniş kapsamlı bir
şekilde konuları cevaplamaya çalışacağım.
Sizin de söylediğiniz gibi,
Sayın Cumhurbaşkanımızın son bir buçuk, iki aydan
beri
Cumhurbaşkanı şurada konuştu, dolar arttı;
Cumhurbaşkanı şurada konuştu, dolar zıpladı;
Cumhurbaşkanı sustu, dolar düştü; Ekonomi Bakanı
konuştu, dolar zıpladı. diye bir grafiği bana getirdiler,
hatta üzerine de yazmışlar saat saat, gün gün. Onun üzerine biz de
aynı tarih, aynı günü, aynı saatlerle ilgili euro ne
yapmış diye bir çalışma yaptık. Şimdi
yanımda yok ama çarşamba gün göstereceğim size onu. Aynı
gün, aynı tarihlerde euroyla yaklaşık olarak yüzde 95 oranında
bir uyumla Türk lirası hareket etmiş. Orada biz kendi kendimize
şunu sorduk ve burada da sizlerin huzurunda bunu paylaşmak istiyorum:
Tamam, Türk lirası belki Cumhurbaşkanımızın
konuşmasıyla değer kaybetti veya o hızlı grafikleri
çizdi de euroya kim ne yaptı? diye biz tabii bunu sormak zorundayız.
Euroyu da mı Cumhurbaşkanımız artık değer
kaybettir hâle geldi?
Değerli
arkadaşlar, 2014 Haziran ayından itibaren
aldığımız değerlendirmeye göre, euro dolar
karşısında yüzde 29 değer kaybetti, 2014 Haziranından
bugün öğleye kadar. Aynı tarihte, 2014 Haziranından bugüne kadar
Türk lirası yüzde 22,5 değer kaybetti. Aynı şekilde dolar
endeksli dediğimiz euro, Japon yeni, İngiliz sterlini, İsviçre
frangı, Avusturalya doları olmak üzere 6 ana para birimi dolar endeksli,
2014 yılı Haziran ayından itibaren bugüne kadar dolar
karşısında yüzde 23 değer kaybetti, Türk lirası da
yüzde 22,5, yüzde 23 aralığında değer kaybetti. Bakın,
bu bir dalgalanmadır.
Dünyada dolar karşısında
diğer paralar değer kaybetmektedir. Burada Brezilya realinin yüzde
40ın üzerinde değer kaybettiğini
Onları klasmana
almıyorum. Rubleyi değere almıyorum veya Arjantin pesosunu
değerlendirmeye almıyorum. Buna benzer paraları değil,
muhatap aldığımız paraları ben burada değer
alıyorum.
Şimdi burada, diğer konu da
Sayın Kuşoğlunun Merkez Bankası faiz oranları
indirilmesin diyor musunuz? diye
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının, sizlerin de, bu Meclisteki bütün
milletvekillerinin de, bu ülkede Faizler yükseltilsin, faizler
artırılsın. diye hiç kimsenin böyle bir şey
söyleyeceğini ben tahmin etmiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Amerikada başlayan bu FEDin uygulamalarıyla yani 2013
sonlarındaki Amerikan Merkez Bankasının parasal genişlemeyi
durdurarak, faiz artışı yapabileceği beklentilerini yarattığı
andan itibaren, Brezilya, Arjantin, Şili, Türkiye, Güney Afrika, Hindistan
gibi ülkelerde Amerikan dolarının yani dünyadaki rezerv paranın
bolluğunun ortadan kalkması ve bundan sonra kolay ulaşılamaz
hâle gelmesi yani Amerikanın 750 milyar dolardan likiditesini 4 trilyon
doların üzerine çıkaran o ortamdan daha geriye doğru adım
atmasıyla dünyada bir faiz beklentisi oluşmuştur. Dünyada
oluşan bu faiz beklentisinin çıktığı anda biz şunu
söyledik, dedik ki: Türkiye'nin, doğru, bundan etkilenmesi beklenen bir
şeydir ama dış ticaretin
yüzde 40ını Avrupa Birliğiyle yapan, doğrudan yabancı
sermaye girişinin yüzde 72sini Avrupa Birliğinden yapan Türkiye'nin,
ABDnin tam tersine, Parasal genişlemeye gideceğim. ve 2014 yılının Şubat
ayının sonunda Avrupa Birliği Merkez Bankası
Başkanının Euronun değerlenmesine müsaade
etmeyeceğiz. sözündeki o gizli şifreyi açacak olursak, Türkiye'nin
yüksek faize katlanmasının gereksiz olduğunu, böyle bir risk taşımayacağını,
ABDden negatif etkilenmesini, Avrupa Birliğinden etkilenmesini nötr
edeceğini, hatta artıya geçireceğini hep söylemeye devam ettik.
Burada şu an
itibarıyla Türkiyede hâlâ faizlerin yüksek olduğunu, faizlerin
düşmesi gerektiğini, eğer enflasyon ile faiz
kıyaslamasının yapılması gerekiyorsa beklenti
enflasyon ile faizin kıyaslamasının
yapılacağını ve dolayısıyla Türkiyenin beklenti
enflasyonunun 2015 yılıyla ilgili yüzde 5,5lar seviyesinde
olması hasebiyle şu anda faizin hâlâ yüksek olduğunu söylüyorum.
İŞKURa müracaat eden
işsizlerin yüzde 28 arttığı
Bunu bilmiyorum ama -yani
bugün itibarıyla kontrol edemedim- şu değeri ben size
söyleyeyim: Doğrudur
Türkiye, 2009 yılı başından
itibaren bugüne kadar yaklaşık olarak 20 milyon civarında olan
sigortalı çalışan sayısını 26 milyonun üzerine
çıkardı yani 6 milyon civarında yeni vatandaşını
iş sahibi yaptı. Diğer taraftan, 2014 yılında Türkiye
1,4 milyon vatandaşını yeni iş sahibi yaptı ama buna
rağmen işsizlik oranı yüzde 9lardan, 9,4lerden 10,4lere,
10,5lere doğru çıktı. Sebep, niye? Aynı sürede Türkiye
2006-2007lerden itibaren iş gücü oranında, iş gücü
oranının içindeki kadın oranını yüzde 18lerden yüzde
30lara yaklaştırdı. Yani artık kadınlarımız
daha çok iş gücüne dâhil olmak istiyor ve Türkiye, son üç dört yıl
içinde iş gücü katılım oranını yüzde 44lerden yüzde
51-52lere çıkardı. Yani, bu, tabii, Türkiye için yeterli mi? Yeterli
değil tabii ki.
Önümüzdeki süreçte hedef olarak
koyduğu 2023 hedeflerindeki o
ortama varması için Türkiyenin yakalaması gerektiği
oranın, iş gücü katılım oranının yüzde 70-72ler
civarına çıkması gerekiyor yani yüzde 40lardan yüzde 51-52lere
geldik ama asıl olmamız gereken yer yüzde 70ler -Türkiye olarak
varmamız gereken yer- ki işte o zaman o muasır medeniyet seviyelerine
doğru vardığımızı iddia edebilelim.
Peki, buraya
varması için Türkiyenin, onun için bunun kavgasını hep beraber
veriyoruz. Hepimizin doğrusu müşterek, Türkiye yüzde 5in
altında büyüyemez. Türkiye, yüzde 5in altında bir büyümeyle
geleceğe kendini taşıyamaz yani yüzde 3lerle, yüzde 2lerle,
yüzde 4lerle Türkiye bunu başaramaz. Türkiye bugüne kadar hakikaten büyük
bir başarı sağladı. Son on üç yıl içinde Türkiye,
ortalama olarak yüzde 5,1 büyümeyi başardı. Son yirmi çeyrekte 2008 krizi arkasından
başlayan o dönemde, Türkiye, yüzde 5,6 büyüdü, yirmi çeyrekten beri
ortalama ama son yılda Türkiyenin şu andaki performansı bizleri
de mutlu etmiyor, Türkiyede hiç kimseyi mutlu etmiyor. Yani yüzde 3 seviyesi.
Bunun için ne olması gerekiyor? Aklın yolu bir. Türkiyede hep
beraber aklımızı kullanarak, birlik ve beraberlik içinde,
şu anda Türkiyenin yatırım yapılmasını
zorlaştıran faiz oranlarını aşağıya
düşürmek. Son dönemdeki bu kur tartışmalarıyla da, bakın,
bunda endişe edecek hiçbir şey yoktur. Türkiyenin kur endişesi
yoktur. Türkiye şunu yapamaz: Türkiye, Merkez Bankasıyla Türk
lirasının değerini korumak amacıyla döviz satarak kura
müdahale edemez, etmemesi gerekir, faiz artırarak da kura müdahale
etmemesi gerekir. Neden? Çünkü dalgalanma, bizden kaynaklanan bir dalgalanma
değil, dünyadan kaynaklanan bir dalgalanma. Bu, sürdürülebilir mi?
Sürdürülebilir değildir, Amerikan ekonomisi için bu sürdürülebilir
değildir. Çünkü en basit örneği size vereyim. Bundan bir sene önce,
bir Amerikan arabası ile bir Alman arabası veya bir Fransız veya
Türkiyede üretilen, yabancı patentle üretilen bir arabayı
kıyasladığımız zaman Avrupa arabası daha
pahalıydı şimdi Avrupa arabası daha ucuz hâle geldi,
Amerikan arabası daha pahalı hâle geldi yani Amerika ihracatta
zorlanır hâle geldi.
Sonuç şu: Bütün kaynaklar ve
imkânlar değerlenen dolardan dolayı ABDye aktığında:
Bir, yatırım artacak; iki, kapasite artacak; üç, üretim artacak,
istihdam zaten arttı. Sonuç, üretilen ürün ne olacak? İhracat yapmak
zorundalar. İhracat yapmak için de değerli dolar ihracat dostu
değil onlar için, gün gelecek bununla ilgili de gerekli kararları
almak zorunda kalacaklar.
Kamu özel finans sorunu şu anda,
arkadaşların bana verdiği bilgiye göre,
olmadığını söylüyorlar. Bazılarında, evet, onu
ben de biliyorum, bazı illerimizde araziyle ilgili, arazi
birleştirmeyle ilgili sorunlar yaşanıyor. Ama şu anda kamu
özel ortaklığıyla ilgili ihaleler bütün hızıyla devam
ediyor, Türkiyede bu kamu özel ortaklığıyla ilgili yapılmış
olan tüm ihalelere gerek Türkiyeden gerekse dünyanın her yerinden finans
kurumları bunları finanse etmek için inanın bana aralarında
yarışa giriyorlar. Yani bu ihaleyi alan firmalar, dünyadaki finans
kurumları şu anda ruhsat alanlar ve devam edenler, Ankara, Adana,
Isparta
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Niye tahkim şartları değiştiriliyor
Sayın Bakan?
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
01.09
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati:
01.11
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul).
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Onuncu Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada yer alan 687
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
7.- İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir
Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili
Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın;
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2
Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşleri sırasıyla görüşmek için 17 Mart
2015 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
01.12