TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
78inci
Birleşim
17
Mart 2015 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin
Yılmazın, şehit, dul ve yetimleri ile gazilerin
sorunlarına ve çözümlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün,
KEFEK Komisyonunun, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü
Komisyonunun 59uncu Oturumuna katılımına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Sinop Milletvekili Engin Altayın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Zaferinin 100üncü yıl dönümüne ve Diyanet İşleri
Başkanlığının, Çanakkale şehitleriyle ilgili cuma
hutbesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürkün adının geçmemesiyle ilgili
kamuoyuna açıklama yapmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
2.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Mersinin Anamur
ilçesinde grip nedeniyle ölüm vakalarına ve bu konuda acilen tedbir
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.-
Mersin Milletvekili Ali Özün, Mersinin Anamur ilçesinde grip nedeniyle ölüm
vakalarına ve bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
4.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, MHP Grubu olarak 18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferinin 100üncü yıl dönümünde
Meclisin özel gündemle toplanmasını teklif ettiklerine ilişkin
açıklaması
5.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin,
Türkiyede çocuk emeği kullanımının ve sokakta
çalışmak zorunda kalan çocuklar sorununun gerçek
boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1261)
2.-
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 23 milletvekilinin,
emeklilerin sosyal ve ekonomik durumlarının ve sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1262)
3.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, zorunlu göçe
maruz kalmış Kürt ailelerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1260)
B)
Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1
üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin
duyuru
C)
Önergeler
1.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, (2/1750) esas numaralı
Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan ve Yeniden Yapılandırılan
Borçlarının Faizsiz Ödenmesine Dair Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/244)
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak
önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı
sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
MHP Grubunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve
arkadaşları tarafından, ülkemizde yaşanan işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24
milletvekili tarafından, TBMMde gerçekleri araştırma komisyonu
Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere
Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Kayseri Milletvekili İsmail
Tamerin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin, Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin sataşma nedeniyle
yaptıkları konuşmaları sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
8.-
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
9.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
10.-
Sinop Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
12.-
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Sinop
Milletvekili Engin Altay ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
4.-
Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/1008) (S. Sayısı: 685)
5.-
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443,
2/2469) (S. Sayısı: 684)
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
7.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili
Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın
Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın;
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2
Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkerelerinin (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)
XI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, 16 Mart 1978de İstanbul Üniversitesinde 7
öğrencinin ölümüyle sonuçlanan olayların yıl dönümüne
ilişkin konuşması
17 Mart 2015 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, şehit, dul ve
yetimleri ile gazilerimizin sorunları ve çözümleri hakkında söz
isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaza aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi
koruyalım.
Buyurun Sayın Yılmaz.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin
Yılmazın, şehit, dul ve yetimleri ile gazilerin
sorunlarına ve çözümlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, yüce dinimiz İslam
inancına göre şehitlik ve gazilik unvanlarının mana ve
öneminden uzun uzun bahsedecek değilim. Çanakkale
savaşlarının 100üncü seneidevriyesini
yaşadığımız bugünlerde bunun mana ve öneminin çok iyi
idrak edilmesi gerekir. Çanakkale ne ise Kocatepe de odur, Kıbrıs da
odur, bugünkü mücadele de odur. Vatan için, bayrak için, din için, devlet için,
namus için, emperyal güçlere karşı verilen mücadele sonucu bugün hür
ve bağımsız olarak yaşamaktayız. Bu destansı
mücadele bugünlerde de Ezanlar dinmesin, Türk Bayrağı inmesin, Türk
vatanı bölünmesin. diye verilmektedir. Tüm kutsallar için, geriye dönmeyi
hiç düşünmeden, ömürlerinin baharında şehadet şerbetini
içen şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi şükran ve minnetle yâd
ediyorum. Rabbim kedilerinden razı olsun.
Ateş düştüğü yeri yakıyor
değerli milletvekilleri. Kutsallarımız uğruna
kanını, canını veren şehitlerimizin emaneti olan dul
ve yetimleri ile gazilerimizin içinde bulunmuş oldukları
hâletiruhiye, gerçekten yüreklerimizi dağlamaya devam ediyor. Kendilerine
ödenmekte olan ücretlerin komikliği yanında iş imkânından
istifade etmeleri bile önemli değil kendileri için. Şehit dul ve
yetimleri ile gazilerimizin -iane istemiyorlar- haklarını,
onurları kırılmadan, siyasete alet edilmeden vermek devletimizin
asli görevlerindendir. Geciktirilmemelidir, önemsizleştirilmemeli ve de
kesinlikle başa kakınç yapılmamalıdır.
Evet, istihdam sorunları vardır,
haberleşme sorunları vardır, ulaşım sorunları
vardır, hayatını idame ettirme sorunları vardır.
Bunlar bugün olmazsa yarın mutlaka çözülecektir ama onların
yanında tüm bunların hiçbir önemi yoktur. Zira uğruna kan ve can
verdikleri değerlere sahip çıkılmamışlık
insanlarımızı kahrediyor. Âdeta her gün, her an aynı
acıyı hissediyorlar. Zira şehitlerimizin ruhları
onları rahat bırakmıyor.
Yıllardır başımızın
belası konumundaki terör örgütüyle ekonomik, sosyal, kültürel ve son çare
olarak da silahlı mücadele yerine müzakere yolunu seçen iktidar, âdeta
Kandil ile İmralı arasına sıkışmış
vaziyettedir. Verilen tavizler yeni tavizleri tetiklemiş, terör örgütü,
bölücülük yolunda maalesef hedefine adım adım ilerlemektedir.
Polisimiz karakollara, askerimiz kışlasına, valimiz,
kaymakamımız vilayet konağına hapsedilmiştir.
Sokaklar, caddeler, ilçeler, şehirler PKK, KCK paralel
yapılanmasına terk edilmiştir. İktidar, acz içinde
İmralıdan medet ummakta, taviz üstüne taviz vermeye maalesef devam
etmektedir.
Bu rezil durum, iktidar tarafından milletimize
hazmettirilmeye çalışılmaktadır. Teröriste sayın,
şehitlerimize kelle dediği için bağımsız
mahkemelerce tazminat ödemeye mahkûm olmuş kişiler, ülkemizi
yönetmekte ve tüm kutsal değerlerimizi erozyona uğratmaya devam
etmektedirler. Diyarbakırda ayrı, Balıkesirde ayrı
konuşarak milletimizi kandırdıklarını zannediyorlar.
Türk milleti, ne sağırdır ne dilsizdir ne de kör. Bugün
susuyorsa edebinden susuyor. Tavsiyem şu ki: Bu milletin sabrını
fazla zorlamayın, bu aziz toprakları vatan yapan bu millet, yüksek
sağduyusuyla eksiklerinizi tamamlar, yanlışlarınızı
düzeltir ama ihanet edenleri asla ve asla affetmez.
Sözde açılım ve
çözüm süreciyle gelinen noktada genel aftan, ikinci bayraktan, ikinci
başbakandan ve vatan parçasından pay almalardan, federasyondan, özerk
yapılardan bahsedilir olmuştur. Eli kanlı terör örgütü elebaşısı,
âdeta bir barış güvercini gibi algılatılmaya
çalışılıyor. Hükûmet yetkilileri, milletin itibarından
öte, İmralıdakinin itibarını öne alır olmuştur.
Büyük Ortadoğu Projesinin silahlı taşeronu olan PKKnın meşru
zemine oturtulması için her türlü tavizi veren, gayreti gösteren
iktidarın tutumu şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır.
Bu yanlış yoldan dönmek erdemdir. Telafisi mümkün olmayan,
dönüşü olmayan bir yanlışın yol
ayrımındasınız.
Umutsuz değiliz, bu
ülkede Vatan bölünmez, bayrak inmez, ezan dinmez. diyen birileri var, Söz
konusu vatan ise gerisi teferruattır. diyen birileri var, Vatan sevgisi
ve savunması imandandır. deyip Vatanımın ha ekmeğini
yemişim ha uğruna bir kurşun. diyen birileri var ve de Bu
uğurda ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum. diyen birileri var
olduğu müddetçe emperyalistlerin yerli iş birlikçileri, BOP eş
başkanları, siyasi ve silahlı taşeronları
başaramayacaklar, bin yıllık kardeşliğimizi
bozamayacaklar. Zira, bu millet, bin yıllık kardeşliğimizi
yaşamak ve yaşatmak için kararlıdır ve her türlü fedakârlık
için de hazırdır.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem dışı
ikinci söz, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü
Komisyonunun Elli Dokuzuncu Oturumuna katılımları hakkında
söz isteyen Aksaray Milletvekili İlknur İnceöze aittir.
Buyurun Sayın İnceöz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, KEFEK Komisyonunun,
Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun 59uncu
Oturumuna katılımına ilişkin gündem dışı konuşması
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı olarak,
geçtiğimiz hafta New Yorkta başlayan Birleşmiş Milletler
Kadının Statüsü Komisyonunun Elli Dokuzuncu Oturumuna Komisyonumuzun katılımı
hususunda sizleri bilgilendirmek üzere söz almış bulunuyor ve bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kadının Statüsü
Komisyonu, Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan Ekonomik ve Sosyal
Konseyin kararıyla 1946 yılında kurulmuştur.
Ekonomik ve Sosyal Konseyin en önemli
komisyonlarından biri olan Kadının Statüsü Komisyonunun birinci
amacı, kadın erkek fırsat eşitliği ilkesinin
uygulanmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, Ekonomik ve Sosyal
Konseye siyasi, ekonomik, sosyal ve eğitime ilişkin alanlarda,
kadın haklarının geliştirilmesine yönelik kadın
hakları alanında, acil çözüm gerektiren sorunlar hakkında
tavsiyelerde bulunmak ve bu konulara ilişkin rapor hazırlamak
komisyonun görevleri arasındadır.
Komisyonun 59uncu oturumu, 9-20 Mart 2015 tarihleri
arasında New Yorkta, Birleşmiş Milletlerde
gerçekleştirilmiş ve şu anda da devam etmektedir. Bizler de
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olarak, Komisyonumuzu
ve Meclisi temsilen bu oturumlara katıldık. Komisyon
Başkanı olarak benimle beraber, Komisyonumuzun İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlu, Trabzon Milletvekili Safiye
Seymenoğlu, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Meclis
Şiddeti Araştırma Komisyonu üyesi Kahramanmaraş
Milletvekilimiz Sevde Bayazıt Kaçarın yer aldığı bir
heyete bu seneki oturumlarla Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen takip
ettik.
Kadının Statüsü Komisyonu oturumunun bu seneki
ana temasını Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu
oluşturmaktaydı. Bu iki belge, 1995 yılında düzenlenen
Dördüncü Dünya Kadın Konferansında kabul edilmiş, ülkemiz de bu
iki belgeyi herhangi bir çekince koymadan kabul etmiştir.
Pekin Deklarasyonu, kadın erkek fırsat
eşitliğinin sağlanması ve kadının
güçlendirilmesini öngören bir irade beyanıdır. Eylem platformu ise bu
amaçların gerçekleştirilmesi için 12 kritik alanda hükûmetlere,
parlamenterlere, uluslararası kuruluşlara ve sivil toplum örgütlerine
düşen görev ve öncelikleri sıralayan bir belgedir. Bu bağlamda,
bu seneki oturumun ana teması da bu belgelerin kabul edilişinin
20nci yılı ve bugüne kadar bu ülkelerin hangi alanlarda ilerleme
kaydettikleri, ne gelişmeler gerçekleştirdikleriyle ilgili bilgi
paylaşımlarıydı.
Değerli milletvekilleri, heyet olarak bu seneki ana
oturumun yanı sıra Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımız ve ülkemiz sivil toplum
kuruluşlarınca düzenlenen yan etkinliklere de katılma
fırsatı bulduk. Söz konusu yan etkinliklerde kadınların
ekonomik fırsatlara erişimini, kadın girişimciliğini,
karar mekanizmalarında kadınların yer alması konusunda
diğer ülkelerin ve uluslararası kuruluşların kaydettikleri
gelişmeleri birlikte, sivil toplum örgütleriyle beraber istişare etme
imkânı bulduk.
Bunların yanı sıra, beş ülke
parlamentosunda, Komisyonumuz muadili komisyonların başkan ve
üyeleriyle ikili görüşmeler gerçekleştirdik. İran, Almanya,
İtalya, Danimarka ve İspanya parlamentoları kadın erkek
fırsat eşitliği ve kadın hakları alanında ihtisas
komisyonu üyeleriyle son derece yararlı ikili görüşmeler
gerçekleştirdik.
Bu görüşmelerimiz sırasında, özellikle
ülkemizde son on yılda kadının statüsü, kadının
iyileştirilmesi, kadının siyasi karar mekanizmalarında yer
almasıyla alakalı yapılmış olan yasal düzenlemeleri
paylaşma imkânı bulduk. Kadınlarımızın,
kadına karşı şiddet, kadınlarımız konusunda,
kız çocuklarımızın özellikle eğitimi, kadın
istihdamı, ailenin korunması gibi konularda ülkemizin
yapmış olduğu gelişmeleri karşılıklı
görüşmelerde diğer ülke parlamentolarıyla ikili temasta bulunmak
suretiyle paylaşma imkânı bulduk.
Bunlar içerisinde yine Anayasa başta olmak üzere, mevzuatımızda
yapmış olduğumuz değişiklikler, İstanbul
Sözleşmesini ilk imzalayan ülke olarak bunları paylaşmak, yine
iç hukukumuzda yapmış olduğumuz, 6284 sayılı Kanun gibi,
çok önemli düzenlemelerden bahsetmek suretiyle ülkemizin son on iki yılda
almış olduğu tüm mesafelerden, ilerlemelerden bahsetme
imkânı bulmuş olduk.
Bununla beraber, kadın erkek fırsat
eşitliğine ilişkin zihinsel dönüşümü sağlamamız
gerektiği noktasında uluslararası normlarla uyumlu olarak
yenilediğimiz mevzuatımızın hayata geçmesinde bir ön
koşul olduğu görüşmelerden çıkan sonuçlardan bir tanesidir.
Değerli
milletvekilleri, kadın erkek fırsat eşitliğinin
sağlanması, ailenin korunması, kadının statüsünün
yükseltilmesi gibi alanlarda ülkemizde çok önemli mesafeler kaydedilmiş;
Hükûmetimizin, tüm siyasi partilerimizin, sivil toplum
kuruluşlarımızın bu yolda el ele yürümesi ve Türk toplumu
kadını için de kadının siyasi, ekonomik, her alanda hak
ettiği yere kavuşturulması için birlikte
çalışılması gerektiği konusunda bugüne kadar
başta Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız,
bakanlarımız, tüm STKlar da dâhil olmak üzere, emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz, Ardahan ilinin sorunları hakkında söz isteyen Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüte aittir.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Ardahanın sorunlarıyla ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Ardahan, tam kırk üç
yıl Rus işgali altında kalmasına rağmen, Ermenistan ve
Gürcistan sınırında vatan bekçiliği yapan bir ilimiz ama bu
ile -adı üzerinde il ama- bir kasaba, bir köy gibi doğru dürüst bir
hizmet gelmiyor. Neden gelmiyor? Çünkü, on iki yılda AKP Hükûmeti,
hakikaten, başka yerlere yaptığı yatırımı
Ardahana yapmıyor. Neden? Onu açıklayacağım.
Şu anda Ardahan merkeze gidin, insanların boyu
kadar çukurlar var, arabalar gitmiyor, yollar bozuk, mahalle aralarına
girilmiyor; sadece Ardahanda değil, Ardahanın ilçelerinde de var.
Burada mutlak surette Hükûmetin, devletin oraya şimdiden acil para
göndermesi lazım yani Posofa da, Hanaka da, Damala da,
Çıldıra da, Göleye de ve Ardahan belediyelerine. Çünkü, bizim
şu anda karlar eridi, Kel göründü. derler ya, hakikaten çukur, rezillik
Yani, tam manasıyla, lağımlar dışarıda
akıyor. O bakımdan, istirham ediyorum Maliye Bakanından, buradan
acil olarak Ardahan ve ilçelerine mutlak para gönderilsin.
Arkadaşlar, Ardahanda gençlerimiz işsiz,
gençlerimiz evlenemiyor, gençlerimize kızlar gelmiyor. Niye? İnsanlar
işsiz. Samimi söylüyorum, belki size latife geliyor ama kızlar diyor
ki: İstanbula gidin işiniz olsun veya Ardahanla işin olsun.
E, çocuğun işi yok, gücü yok, anası babası
bunalmış, çocuk bunalmış.
Ardahanda üniversite var, Ardahanda üniversiteye
dışarıdan adam alınıyor yani başka illerden adam
getiriyorlar, alıyorlar, Ardahanda çalışan, Ardahanda oturan
gençlerimizi almıyorlar. Onun için, istirham ediyorum ya, Ardahandaki
devlet dairelerine, resmî dairelere Ardahanda oturan gençlerimizi alın.
Ya, kızlarımız evlenemiyor, çocuklarımız evlenemiyor
ve korkunç bir göç var büyük şehirlere. Yani, ben isyan ediyorum. Böyle
bir şey olabilir mi ya? Gençler perişan bir durumda. Yani,
çocukların cebinde 50 lira, 30 lira harçlık yok. Ben bu gençlere
sahip çıkmak istiyorum. Sizden istirham ediyorum, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, gençliğine sahip çıksın. Mustafa Kemal Atatürk,
gençliği emanet etti bize ama gençliğe kimse sahip
çıkmıyor. Gençler şu anda evlenemiyor. Samimi
söylüyorum, kızlar gençlere gitmiyor.
Bu
anlamda işsizliği çözmek için mutlak surette Ardahandaki resmî
kurumlara ve İŞKURa adaletli davranmak gerekiyor. Resmî kurumlara da
dışarıdan değil, Ardahanda oturanları mutlak surette
işe almamız gerekiyor çünkü Ardahan Üniversitesinde şu anda bir
sürü insan çalışıyor, bunların yüzde 70i, 80i
dışarıdan arkadaşlar. Ya ne işi var! Ardahanda oturan
yetenekli çocuklarımız var. Bunlar işe alınmıyorlar.
Ardahanın
sorunları, sadece Ardahanda değil. Bakın, Posofta hâlen daha
Ilgar Dağının tünel projesi devam ediyor ama
yapılmadı, Posof yolu daha bitmedi. Bunun ödeneklerini tam yazın
gönderiyorlar. Orada altı ay kış var kardeşim, altı ay
da yaz var. Şimdiden para gönderirseniz müteahhit orada sonbahara kadar
yapar yolu. Posof, Damal, Hanak, buraların yolu hâlen daha doğru
dürüst yapılmadı.
Şimdi
TANAP
Bugün Sayın Cumhurbaşkanı da gitti, temel attılar.
TANAPla biliyorsunuz doğal gaz gelecek. Bu üçüncü doğal gaz
hattı geliyor, Ardahan merkezin dışında Posofta, Damalda,
Hanakta, Çıldırda, Gölede doğal gaz yok. Biz hâlen daha tezek
yakıyoruz arkadaşlar. Ardahanın yüzde 60ı tezek
yakıyor. Bu, ayıptır! Bu, 21inci yüzyılda bu devletin ve
Hükûmetin ayıbıdır. Doğal gazın
sıkıntısını biz çekiyoruz, petrol boru hattı
bizden geçiyor, bize doğal gaz vermiyorlar, aynı doğal gazı
Yunanistana veriyorlar arkadaşlar ya. Yunanistan, bizden geçen doğal
gazla ısınıyor, benim çocuklarım, benim
vatandaşım doğal gazla ısınmıyor. Ben isyan
ediyorum ya! Böyle bir şey olmaz. Sayın ekonomiden sorumlu devlet
bakanım, lütfen bu konuyla ilgili gelin, burada cevap verin ya! Bu, ne demek
ya! Bu, ayıptır ya! Utanıyorum ben!
Çıldırda
adliyeyi kapattılar, hastane yok, hastanemizde anjiyo tesisleri yok, yani
bir beyin ameliyatını yapamıyoruz. İnsanlarımız
Erzuruma taşınmak mecburiyetinde kalıyor değerli arkadaşlar.
Gölede askeriyeyi kapattılar, Damalda askeriyeyi kapattılar, bizim
buradaki sıkıntımız, orada istihdamı sağlayacak,
esnafı orada kalkındıracak, geliştirecek, esnaftan
alışveriş yapacak orada askeriyelerin olması lazım,
üniversitelerin olması lazım. Damala ve Hanaka yüksekokul
yapılması lazım. Her yere yapılıyor, Damala ve
Hanaka yapılmıyor. Bunu da mutlak surette dile getirelim. Sayın Bakanım, sizden istirham
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Büyük Millet Meclisinin gençliğe
sahip çıkmasını istiyor ve hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Sayın Altay, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale
Zaferinin 100üncü yıl dönümüne ve Diyanet İşleri
Başkanlığının, Çanakkale şehitleriyle ilgili cuma
hutbesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürkün adının geçmemesiyle ilgili
kamuoyuna açıklama yapmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yarın 18 Mart,
şehitlerimizi anacağız, şehitleri anma günü ve Çanakkale
Deniz Zaferimizin 100üncü yılını kutlayacağız, o
coşkuyu yaşayacağız. Ancak Diyanet İşleri
Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Türkiye
genelinde cuma hutbelerinde okunmak üzere yayınladığı 13
Mart 2015 tarihli bir hutbe var ve bu hutbenin konusu Çanakkale şehitleri.
Ancak hutbenin içerisinde Çanakkale kahramanı Gazi Mustafa Kemalin
adı geçmemekte. Bunu bir yanlışlık olarak, bir ihmal olarak
görmüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Bunu Diyanet İşleri
Başkanlığının Gazi Mustafa Kemal Atatürkü yok
sayması olarak değerlendiriyoruz. Din Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün yaptığı bu uygulamayla ilgili, Diyanet
İşleri Başkanının Türkiye kamuoyuna bir açıklama
yapmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup başkan vekillerinden başka söz isteyen yok.
Evet, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç
önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin,
Türkiyede çocuk emeği kullanımının ve sokakta
çalışmak zorunda kalan çocuklar sorununun gerçek
boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1261)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de çocuk emeği kullanımı ve sokakta
çalışmak zorunda kalan çocuklar sorununun gerçek boyutlarının
ortaya çıkarılması, bu çocukların sorunlarının
belirlenerek çocuk işçiliğini önleyici etkin politikaların
oluşturulması ve gerekli yasal düzenlemelere dayanak
oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereği bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Ali Serindağ (Gaziantep)
3) Haydar Akar (Kocaeli)
4) Gürkut Acar (Antalya)
5) Celal Dinçer (İstanbul)
6) İlhan Demiröz (Bursa)
7) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
8) Hurşit Güneş (Kocaeli)
9) Turgay Develi (Adana)
10) Doğan Şafak (Niğde)
11) Hülya Güven (İzmir)
12) Namık Havutça (Balıkesir)
13) Osman Kaptan (Antalya)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
16) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
17) Candan Yüceer (Tekirdağ)
18) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
19) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
20) İhsan Özkes (İstanbul)
21) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
22) Hasan Akgöl (Hatay)
23) Mahmut Tanal (İstanbul)
24) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
Gerekçe:
Çocuk emeği kullanımı Türkiye'nin de
tarafı olduğu Birleşmiş Milletler, Uluslararası
Çalışma Örgütü, Avrupa Birliğinin ilgili sözleşmeleri ve
İş Kanunu tarafından yasaklanmıştır.
Türkiye mevzuatı gereğince, ilköğretimi
tamamlamış ve 15 yaşını doldurmuş çocuklar ancak
kendilerine uygun işlerde çalıştırılabilmektedir.
Çocuk işçiliği konusunda 2005 yılında
kurulan Meclis araştırması komisyonu Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunduğu sokakta
yaşayan/çalışan çocuklar hakkındaki raporunda, Anayasayla
belirlenmiş bir görev olan çocukların korunması konusunda ilgili
kurum ve kuruluşların yetersiz kaldığı, bu sorunun göç
ve işsizlik başta olmak üzere, ekonomik ve sosyal sorunlarla
bağlantılı olduğu ve birçok devlet kurumunun sorumluluk
alanına girmesi sebebiyle, çözümünün çok boyutlu bir çalışma
gerektirdiği vurgulanmıştır.
Hükûmet çocuk emeğinin sömürülmesine seyirci
kalmakta ve denetim mekanizmalarını
çalıştırmamaktadır. Çocuk işçiliğinin önlenmesi
çalışmalarında izleme ve veri toplama, değişimleri
kayıt altına son derece önemli olmasına rağmen 2006
yılından bu yana çocuk işçiliğiyle ilgili resmî
istatistikler toplanmamaktadır. Bu durum sorunun boyutlarını
kamuoyunun bilgisinden kaçırmak isteyen AKP Hükûmetinde
rahatsızlık yaratmamaktadır.
Çocuk işçiliği konusunda yapılan alan
araştırmaları sonuçlarına dayanan tahminlere göre verilen
rakamlar 1 milyon ile 4 milyon arasında değişmektedir.
Türkiye'de hâlen yaklaşık 650 bin çocuğun,
Uluslararası Çalışma Örgütü kriterlerine göre en kötü
çalışma biçimleri olarak belirlenen mevsimlik tarım
işçiliği, kayıt dışı kentsel işletmeler ve
sokakta çalıştırılmakta olduğunu gösteren
araştırmalar mevcuttur.
AKP iktidarları döneminde hızla artan
yoksulluk, çocuk emeği kullanımını
yaygınlaştırmaktır. Yoksulluğun çocuk emeği
kullanımı sorununu ne kadar büyüttüğü konusunda ise kamu
otoriteleri net verilere sahip değildir.
Çocuk emeği sömürüsünün sadece yasaklamalarla
çözülemediği ve çocuk emeği kullanımının ülkelerin yapısal
sorunlarından kaynaklandığı bilinmektedir. Türkiye'de çocuk
emeği kullanımını ortadan kaldırmak, sorunu körükleyen
ekonomik ve sosyal koşulların tespiti ve etkin önleyici mekanizmaların
geliştirilmesi ile olanaklı olacaktır.
Araştırma önergemiz ile sorunun
boyutlarının 2005 yılından beri geçen yedi yıl boyunca
yapılan uygulamaların çocuk işçiliği sorununu hangi
boyutlarda etkilediğinin ortaya çıkarılması da
arzulanmaktadır.
2.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 23 milletvekilinin, emeklilerin sosyal
ve ekonomik durumlarının ve sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1262)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye İşçi Emeklileri Derneğince 47
ilde, 4.362 emekliyle yapılan geniş kapsamlı bir
araştırmaya göre;
Çocuğu işsiz olan emeklilerin oranı yüzde
60,5 çıkmaktadır.
Emeklilerimizin yüzde 72,2'si günlük gazete
alamamaktadır.
Emeklilerimizin yüzde 88,8'i kitap satın
alamamaktadır.
Araştırmada kendilerine yöneltilen
"Tiyatroya hangi sıklıkla gidersiniz?" şeklindeki
soruya emeklilerimizin yüzde 86,4'ü "Hiç gitmedim." diye yanıt
vermişlerdir. Aynı soruya "Haftada bir kez giderim." diyenlerin
oranı yüzde 0,9 olurken "Ayda bir kez giderim." diyenlerin
oranı yüzde 1,6dır. "Yılda bir veya birkaç kez
giderim." diyenlerin oranı ise yüzde 11,1'dir.
"Sinemaya hiç
gitmedim." diyenler yüzde 81dir. Haftada bir gidenler yüzde 1,5; ayda bir
gidenler yüzde 2,8; yılda bir veya birkaç kez diyenler ise 14,7'dir.
Bütün bu sonuçlar emeklilerimizin ekonomik olumsuzluklar
yüzünden birçok şeyden mahrum kaldığı gibi, kültür ve
sanattan da mahrum kaldığını ortaya koymaktadır.
Nitekim bunun sonucu olarak da kendilerine yöneltilen "Ülkemizin bir
emeklisi olarak, mutlu bir yasam sürdürebildiğinize inanıyor
musunuz?" sorusuna emeklilerimizin yüzde 95,6'sı Hayır.,
sadece yüzde 4,4'ü Evet, mutluyum. yanıtı vermiştir.
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa,
Zonguldak gibi illerimiz başta olmak üzere, 47 ilimizde gerçekleştirilen
bir anketle ulaşılan sonuçlar emeklilerimizin sosyal alanda da büyük
sıkıntılar yaşadığını ortaya
koymaktadır. Ortaya çıkan tablo son derece kaygı vericidir.
Açıkça görüldüğü gibi emeklilerimiz ülke ve dünya gündemini takip
etme olanağından yoksun, âdeta hayattan kopuk bir yaşam
sürdürmektedirler.
10 milyona yakın emeklimizin maaşlarına
bakıldığında tamamına yakınının
açlık sınırının altında kaldığı
görülmektedir. Hükûmetin koro hâlinde sık sık
tekrarladığı "Türkiye'nin ekonomisi sürekli büyüyor, millî
gelir sürekli yükseliyor." sözlerine rağmen, büyüdüğü
varsayılan ekonominin varsayılan artışları
emeklilerimizin maaşına yansımamaktadır.
Bu nedenle pek çok emekli de açlık ve yoksulluk
sınırının altında bir maaşa maruz
kaldıkları için ileri yaşlarına ve fiziki
yıpranmalarına rağmen çalışmaktadır.
Çalışan emeklilerden yapılan sosyal güvenlik destek primi
kesintileri ise emeklilerin mağduriyetlerini daha artırmaktadır.
İntibak yasası olarak da nitelenen ve 2013
yılında yürürlüğe girecek olan yasa da emeklilerimizin
sorunlarını çözmekten ve gerçek anlamda intibakı
sağlamaktan oldukça uzaktır.
Bu ve buna benzer araştırmaları
emeklilerimizin "çığlığı" olarak
algılayıp emeklilerimizin durumunu iyileştirecek, ekonomik
yönden nefes almalarını sağlayacak yeni düzenlemeler
gerekmektedir.
Yukarıdaki nedenlerden ötürü, emeklilerimizin sosyal
ve ekonomik durumlarının ve sorunlarının tespiti,
alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla, Anayasa'nın
98inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104üncü ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 22 Kasım 2012
1) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
2) Celal Dinçer (İstanbul)
3) İlhan Demiröz (Bursa)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Turgay Develi (Adana)
6) Haydar Akar (Kocaeli)
7) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
8) Emre Köprülü (Tekirdağ)
9) Doğan Şafak (Niğde)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Osman Kaptan (Antalya)
12) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
13) Kamer Genç (Tunceli)
14) Ali Serindağ (Gaziantep)
15) Hülya Güven (İzmir)
16) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
17) Candan Yüceer (Tekirdağ)
18) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
19) İhsan Özkes (İstanbul)
20) Gürkut Acar (Antalya)
21) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
22) Hasan Akgöl (Hatay)
23) Mahmut Tanal (İstanbul)
24) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, zorunlu göçe
maruz kalmış Kürt ailelerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1260)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de zorunlu göçe maruz kalmış Kürt
ailelerin kentlerde yaşadıkları sosyoekonomik sorunların
tespit edilmesi, bu ailelerin çocuklarının okullarda, sokakta
yaşadıkları sorunların, ayrımcı yaklaşımlarının
araştırılması ve bu yaklaşımların
çocukların eğitim hayatından günlük hayatlarına olan
etkilerinin tespit edilmesi ve kentte yaşamak zorunda bırakılan
Kürt ailelerinin yaşadıkları zorlukların
azaltılabilmesi için devletin üstlenmesi gereken uygulamaların
raporlanması için bir Meclis araştırma komisyonu
açılması amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe Özeti:
Otuz yıldır yaşanan
çatışmalı ortam ve bir türlü çözümlenmeyen Kürt sorunu sadece
ölümlere sebep olmamakta, aynı zamanda çatışmalar nedeniyle
toplum üzerinde yıkıcı etkilere neden olmaktadır.
Özellikle, 1990'lı yıllarda düşük yoğunluklu savaş
döneminde hâlâ toplumun hafızasında tazeliğini
korumaktadır. 90'lı yıllarda bir devlet politikası olarak
zorunlu göçle birlikte çatışmanın etkileri sadece Kürtlerin
yaşadığı coğrafyayla sınırlı
kalmamış, batı metropollere de
taşınmıştır. Zorunlu göçün en büyük
mağdurları kadınlar ve çocuklar olmuştur.
İstanbul başta olmak üzere, metropollere göç
etmek zorunda kalan aileler artık 2000'li yıllarla ikinci kuşak
olarak kentlerde yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Kürt sorununa inkâr, imha, asimilasyon ve şiddet yöntemleriyle
yaklaşımın sonucu binlerce insan yerlerinden edilirken
yaşadıkları sorunlara bir de kültürünü, yaşam
tarzını hiç bilmedikleri, daha karmaşık ve ekonomik olarak
zorlukların olduğu, topraklarından koparılıp varoşlarda
yaşamak zorunda kaldıkları kentlerde yaşadıkları
zorluklar eklenmiştir.
Zorunlu göç üzerinde çalışma yapan
akademisyenler, yerlerinden edilmiş ailelerin çocuklarıyla
yaptığı çalışmalarda, bu çocukların farklı
mekânlarda karşılaştıkları iktidar ilişkilerine
ve denetim mekanizmalarına verdikleri tepkileri, çocukların bu
zeminlerde karşılaştıkları mekanizmaları bozma
pratiklerini, okulu, aileyi ve sokağı nasıl
algıladıklarını ortaya koymuşlardır.
Araştırma sonucuna göre bu aileler Kürt olduklarından
dolayı sürekli devlet kurumlarında ayrımcılığa
uğradıklarını belirtmektedirler.
Araştırmaya göre, okullar göç eden
insanların tutunmalarını kolaylaştıracağı
beklentisiyle ailelerin sıklıkla kullandığı bir mekân
olarak görülmektedir. Ancak evde Türkçe konuşmayan çocuklar okullarda
kendi ana dillerinde eğitim alamadıkları için
başarısız olmakta ve bu
başarısızlığın getirdiği bir
çatışma sonucu, çocuklar daha öfkeli tepkiler vermektedir. Ancak
aileler, sokakların çocuklar için tehlikeli olmasından dolayı da
endişeli olmakta, çocuğu sokaktan uzak tutabilmek için kendince
yöntemler geliştirmektedir. Eğer ailenin durumu iyiyse kendi
yanında çalıştırma, başka bir işletmede
çalıştırma ya da çalışması
sağlanamıyorsa daha küçük bir yerleşim yerinde bulunan bir
akrabanın yanına gönderme gibi yöntemler bulunmaktadır.
Araştırmaya göre, göçle gelmiş ailelerin
kentlerde en çok sorun yaşadıkları alanın okullar
olduğu ve okulların Kürt çocukları için bir çatışma
alanına döndüğü tespit edilmiştir. Ailelerin sokağın
tehlikeli olmasından dolayı endişeyle okula gönderdikleri, en
azından çocuklarının farklı bir hayat elde etme imkânı
olarak gördüğü okullar, çocuklar için zorlu bir alana dönüşmektedir.
Çocuklar, okullarda öğretmenlerin Kürtlere küfrettiklerini, terörist
dediklerini ve bu yüzden okula gitmek istemediklerini söylemektedirler. Bu
yaklaşım çocukları daha çok sokaklara iterken, daha radikal
tepkiler vermesine neden olmakta, çoğu zaman polisle çatışmalar
yaşanmaktadır. Çocuklar, devletin köylerini yaktıkları için
buraya göç etmek zorunda kaldıklarının farkında, okusalar
bile yine devletin kendilerini dışlayacaklarını, bu yüzden
okula istekli gelmediklerini belirtmektedir. Bu nedenle, çocuklar
sokakları bir yandan da özgür alanlar olarak görmekte, sokakta kendilerini
daha iyi ifade ettiklerini belirtmektedirler.
Kentte yoksullaşan aileler çocuklarını
okutabilme, tehlikeli sokaklardan uzak tutabilme gibi endişeler
taşırken, çocuklar okullarda inkâr politikasını en
ağır şekilde yaşamaya devam etmektedir. Kentin
getirdiği yoksulluk nedeniyle çalışmak zorunda kalmakta,
okullarda Türkçe bilmediği için sorunlar yaşamakta, hatta birçok Kürt
çocuğu dil bilmemesine dayandırılarak Algı sorunu
yaşıyor. diye rehabilitasyon merkezlerine gönderilmektedir. Sivil
toplum örgütlerinin raporlarına göre, 3 milyonu bulan Kürt ailelerinin
kentlerdeki nüfusu aradan geçen zaman içerisinde daha da arttı. Türkiye'de
zorunlu göçe maruz kalmış Kürt ailelerin kentlerde
yaşadıkları sosyoekonomik sorunların tespit edilmesi, bu
ailelerin çocuklarının okullarda, sokakta yaşadıkları
sorunların, ayrımcı yaklaşımların
araştırılması ve bu yaklaşımların
çocukların eğitim hayatından günlük hayatlarına olan
etkilerinin tespit edilmesi ve kentte yaşamak zorunda bırakılan
Kürt ailelerinin yaşadıkları zorlukların azaltılabilmesi
için devletin yapması gereken uygulamaların raporlanması için
bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1
üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin
yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak isteyen
siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 23 Mart 2015 Pazartesi
günü saat 18.00e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Şimdi Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak
önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı
sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
17/3/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 17/3/2015 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Grup Başkan Vekili
Öneri:
23 Ocak 2013 tarihinde
Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından
verilen (2405 sıra no.lu), "Grip hastalıklarına
karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi ve grip
aşılarından kaynaklı sorunların önüne geçilmesi"
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/3/2015 Salı günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı
Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grip
hastalığıyla ilgili vermiş olduğumuz
araştırma önergesi üzerine söz aldık.
Aslında, bu önergeyi
çok daha önceden vermişiz ve grip aşısıyla ilgili hem bir
toplumsal bilinçlenme, bir farkındalık yaratma hem de Meclisin bu
konuda gerekli önlemleri alma noktasında bir inisiyatif alma
sorumluluğuna girmesini amaçlamışız. Ama bu tarihe kadar,
maalesef, bu konuda herhangi bir gelişme olmadı.
Özellikle dün mevcut torba yasanın görüşülmesi
sırasında karşı karşıya
kaldığımız tablodan gerçekten ben dehşete düştüm.
Bir sağlıkçı olarak, bir doktor olarak, bir hekim olarak bu
ülkede yaşanan çok vahim bir durumun aslında nasıl örtbas
edilmeye çalışıldığını, sağlık
camiasını yakından takip eden bir milletvekili olarak bizlerden
de nasıl saklanmaya çalışıldığını dün
bu Genel Kurulda, çok acı bir şekilde burada gözlemleme
şansına sahip olduk. 2 Mersin milletvekili, Cumhuriyet Halk
Partisinden ve Milliyetçi Hareket Partisinden 2 sayın milletvekili Genel
Kurulda bir bilgilendirmeyi yapmasalar, biz bu korkunç durumla ilgili herhangi
bir bilgi sahibi de olamayacağız demektir, buradan bu sonuç
çıkıyor. Özellikle Mersinde, Anamurda son bir hafta içerisinde 3
genç insan domuz gribinden dolayı yaşamını yitirmiş,
son birkaç ay içerisinde Türkiyede çok farklı illerde 17
insanımız gripten dolayı yaşamını yitirmiş
ve bununla ilgili, Sağlık Bakanlığının ya da
Hükûmetin tek bir uyarıcı bilgilendirmesi bile söz konusu
olmamış. Böyle bir anlayış olabilir mi? Grip gibi son
derece tehlikeli, endemik salgınlar yapabilen bir hastalıkla ilgili
bu kadar duyarsız bir yaklaşım ortaya konabilir mi?
Bu arkadaşlarımızın
uyarıları üzerine, dün burada Sağlık Bakanının
yerine oturan Kalkınma Bakanı da vahim bir durum
olmadığını, son birkaç ay içerisinde sadece 11
vatandaşımızın öldüğünü, burada Genel Kurula,
bilgilendirme amacıyla söylüyor. Eğer son birkaç ayda 11
vatandaşımızın gripten dolayı ölümünü siz vahim bir
durum olarak değerlendirmiyorsanız, asıl vahim durumda olan
sizsiniz demektir.
İçinizde hekim arkadaşlar var, toplum
sağlığıyla yakından ilgilenen, en azından bugüne
kadar hekim olarak o sorumluluğu üstlenmiş olan arkadaşlar var.
Bu arkadaşlara bugüne kadar hiç mi danışmadınız ya da
bu arkadaşlar bugüne kadar size hiç uyarı yapmadı mı? Son
iki ayda gripten dolayı 11 kişi ölmüşse, son dört gün içerisinde
Anamurda domuz gribinden dolayı 3 vatandaşımız
yaşamını yitirmişse büyük bir tehlikeyle karşı
karşıyayız.
Biz burada bu konuyu bir siyasi polemik hâline getirme
amacında değiliz. Hükûmetin ve Sağlık
Bakanlığının alması gereken tedbirleri
almamasından dolayı, bu Meclisteki sağlıkçı olan milletvekillerinin
bir an önce bu durumla ilgili acil bir eylem planı ortaya
koymasını önemli bulduğumuz için bu araştırma
önergesini getirdik. Bu arkadaşlarımızın, milletvekili
arkadaşlarımızın uyarılarından sonra, bugün
Sağlık Bakanlığından bir yetkili lütfetmiş de
bilgilendirici bir açıklama yapmış. Yani, iki aydır ölümler
oluyor, iki aydır pek çok vatandaşımız bu salgın
hastalığın ölümcül etkisiyle bir risk altında, herhangi bir
açıklama yok; konu birkaç milletvekili tarafından Genel Kurula
getirildikten sonra, sayın Sağlık Bakanlığı
yetkilisi bir açıklama yapmayı lütfetmiş ve
yaptığı açıklamada da ortada dolaşan bilgilerin
doğru olduğunu söylüyor. 2015 itibarıyla 170 vakanın tespit
edildiğini, bunlardan 11inin yaşamını yitirdiğini
söylüyor. Anamur dışında, Antalya, Kocaeli, Çanakkale, Sivas ve
Mersin bölgesinde domuz gribiyle ilgili bir tehlikenin olduğunu ifade
ediyor. Samsunda yine 3 vakanın kaybedildiğini, 3
vatandaşımızın bu nedenle yaşamını
yitirdiğini ifade ediyor.
Değerli milletvekilleri, domuz gribi, eğer
gerekli önlemler alınmazsa, Sağlık Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığının bilimsel kurulları ciddi
bir şekilde ele almazsa bütün ülkede çok kısa bir süre içerisinde
ölümcül salgınlar yapabilen bir viral hastalıktır. Bugüne kadar
böyle bir risk varsa sizin bu konuda hastalığın olduğu
bölgelerde birtakım izolasyon önlemlerinden tutalım da, o bölgeye
yapılan seyahatler ya da o bölgeden ülkenin diğer taraflarına
yapılan seyahatlerden toplu yerlerde, okullarda, yaşlı
bakımevlerinde maske kullanmaya, gerekirse uzun süreli tatiller planlamaya
kadar pek çok koruyucu tedbiri devreye koymanız gerekiyordu. Bugüne kadar
bu koruyucu tedbirlerden hiçbir şey yapmamışsınız.
Sayın Bakanlık yetkilisinin
açıklamasında da sadece el yıkamanın ne kadar önemli
olduğuna vurgu yapılmış. Böyle bir ciddiyetsizlik olur mu?
El yıkamanın önemiyle toplumsal farkındalık yaratmaya
çalışan bir Bakanlıkla karşı karşıyaysak
korktuğumuzun başımıza geleceğiyle ilgili çok ciddi
kaygıları burada ifade etmek isteriz.
Siz zaten Sağlıkta Dönüşüm Programı
adı altında koruyucu hekimliği neredeyse tamamen rafa
kaldırdınız. Hazırlığı olmadan, zemini
olmadan geçmiş olduğunuz aile hekimliği sisteminde de aile
hekimlerinin sırtına yüzlerce yük bindirip aile hekimlerinin sadece
gelen hastalarla ilgili tedavi edici ve sevkle ilgili işlemlerle
meşgul olmasını sağladınız. Bundan dolayı,
sadece grip hastalığından dolayı, grip
hastalığı değil, diğer salgın hastalıklarla
ilgili de çok ciddi bir riskle karşı karşıyayız.
Bu ülkede, neredeyse tamamen ortadan kalkmış
olan kızamık vakaları yeniden görülmeye başlandı. Hem
Sağlık Bakanlığı olarak hem de Hükûmet olarak uzun
süre bu kızamık vakalarını tıpkı bugün domuz
gribinde olduğu gibi reddetme yolunu seçtiniz.
Ülkenin her tarafında tüberküloz hastalarına
hizmet veren göğüs hastanelerini kapattınız. Şu anda
ülkenin her tarafında normal ilaçlarla tedavi edilmeyen, çok ilaca
dirençli tüberküloz vakaları neredeyse patlama yapmış durumda.
Neredeyse eradike olmuş sıtma
hastalığını âdeta yeniden canlandırdınız.
Sadece Mardin ilinde geçen yıl itibarıyla 80 sıtma vakasına
rastlandığının bilgilerine sahibiz. Böyle bir
sağlık yönetimi olabilir mi, böyle bir sağlık
anlayışı olabilir mi? Koruyucu tedbirleri almadan, gerekli
önlemleri almadan, sadece vaka ortaya çıktıktan sonra Biz gerekli
olan mücadeleyi yürütüyoruz. demeniz hiçbir işe yaramaz.
Bakın, Anamurda
halkımız çok büyük bir panik içerisinde. Haklı olarak büyük bir
panik içerisinde, ne olduğunu bilmiyorlar. Gencecik insanlar bir anda
hastanelere kaldırılıyor, orada yaşamını yitiriyor
ama bu konuda Anamurda alınmış tek bir önlem yok. Anamurdaki
okullar, yaşlı bakımevleri hiçbir tedbir almadan bu
hastalığın riskiyle karşı karşıya
bırakılmış durumda. Anamura seyahat edecek olanlara tek
bir uyarı yapılmamış. Sağlık
Bakanlığı tarafından, bu grip hastalığını
önlemeye yönelik bir aşılama programı mı olur, bir koruyucu
antiviral tedavi mi olur, toplu yaşanılan yerlerde maskeyle ilgili
gerekli önlemler mi alınır, bu konularda hiçbir şey yapmamışsınız.
En azından, hiçbir şey yapmıyorsanız bile medya
aracılığıyla, basın aracılığıyla,
televizyonlar aracılığıyla yaklaşan tehlikeye dikkat
çekebilir, bu konuda halkın gerekli hassasiyeti, gerekli
duyarlılığı göstermesini isteyebilirdiniz.
Bütün ülkede durum
aynı. Ama özellikle bakın sizi Suriyeden gelenlerle ilgili, mülteci
kamplarıyla ilgili uyarıyoruz. Daha önce de
uyarmıştım: Sağlığın Soması bu mülteci
kamplarında yaşanabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bir anda, o mülteci kamplarında yüzlerce insan
hayatını kaybedebilir, oradan yayılan bulaşıcı
hastalıklarla Türkiyenin her tarafında yüzlerce
vatandaşımız bir anda ölümcül bir durumla karşı
karşıya kalabilir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Felaket geldikten sonra buraya çıkıp bir şey
söylemenin bir anlamı yok. Bütün samimiyetimle söylüyorum, bu konu siyasi
polemiklere malzeme edilecek bir konu değildir.
BAŞKAN Sayın
Baluken, teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bakanlığın ve Hükûmetin yapmadığı
tedbirleri bu Meclisin sağlıkçı milletvekilleri bir an önce bir
araya gelip Hükûmete ve Sağlık Bakanlığına önermelidir
diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Kayseri Milletvekili
Sayın İsmail Tamer.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
yarın 18 Mart Şehitler Günü. Konuşmama başlamadan önce tüm
şehitlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, grip influenza diye
virütik bir hastalıktır. Mevsimsel olarak yayılmaya başlar,
özellikle sonbahar aylarında ve ilkbahar aylarında da zaman zaman
artışlar gösteren, kendisini yorgunluk, hâlsizlik,
hapşırık, öksürük ve ateşle belli eden virütik bir
hastalıktır. Antibiyotik tedavisi yoktur. Bunun yanında,
yardımcı tedavi yöntemleriyle bu hastalık, biz doktorların
tabiriyle İlaç verirseniz yedi gün, vermezseniz bir haftada geçer. diye
de ifade ettiğimiz bir hastalık türüdür diye sözlerime başlamak
istiyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bu öldürüyor yalnız,
öldürüyor bu.
İSMAİL TAMER (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, grip, eğer geç kalınmışsa, özellikle
doktora gitmekte gecikilmişse birtakım komplikasyonlara neden olur.
Bu komplikasyonların başında, özellikle de risk grubu
dediğimiz kronik hastalığı olanlarda daha çok olmak üzere
-bunlar şeker hastalığı, kalp hastalığı,
akciğer hastalıkları gibi- özellikle yaşlılarda
pnömoniye neden olabilir. Meningoensefalite -beyin iltihabına- neden olabilir,
yine miyokardit dediğimiz kalp kası iltihabına neden olabilir.
Aynı zamanda, bunun sonucunda da ölümcül sebeplerle hastanın ölümüne
neden olabilir.
Halkların Demokratik Partisinden değerli doktor
arkadaşımın vermiş olduğu bu öneriye katılmak mümkün
değil çünkü Sağlık Bakanlığımız Kamu
Hastaneleri Birliğiyle ve aynı zamanda, etrafta
aşılamalarla birlikte bu hastalığın önüne geçmek için
önemli tedbirler almıştır. Tüm hastanelerimizde ilaç tedavisiyle
ilgili en ufak bir ilaç sıkıntısı olmadan ve ücretsiz
olarak da halka dağıtılması sebebiyle de bu gibi gribal bir
enfeksiyonun bahar aylarında artmasını bir tehlike olarak görmek
yanlıştır diye düşünüyorum
AYTUĞ ATICI (Mersin)
İnsanlar ölüyor Sayın Tamer, ölüyor insanlar.
İSMAİL TAMER
(Devamla) -
çünkü Sağlık Bakanlığımızın
bilimsel kurulları zaten her dönem toplanıyor, bu gibi
salgınların olduğunu, olabileceğini göz önünde bulundurarak
gerekli tedbirleri alıyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Ne yaptınız, onları anlatın.
İSMAİL TAMER (Devamla) - Tabii ki, gribal
enfeksiyonda halkın yapması gereken, çocuklarımızın
yapması gereken
Özellikle kreşlerde, yaşlı bakım
merkezlerinde ve huzurevleri gibi toplu yaşanılan yerlerde
birtakım tedbirlerin alınması gerekiyor. Bunlar, gribal
enfeksiyonu olan hastaların ayrılması, maske
kullanılması, hijyenin ön plana çıkarılması, özellikle
el yıkama gibi çok önemli bir olayı tüm insanlarımızın
alışkanlık hâline getirerek bu hastalıklardan ve buna
benzer diğer bulaşıcı hastalıklardan
korunmasıdır.
Şimdi, son yıllarda, özellikle son günlerde
H1N1 dediğimiz domuz gribiyle ilgili de ben bilgiler vermek istiyorum.
Domuz gribi her ülkede olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman gözüken
virütik bir hastalıktır. Zaman içerisinde ölümlere giden sebepler de
olabilir. Diğer grip enfeksiyonuna benzer bulgular verir ve eğer
tedavi edilmezse de kötü bir şekilde ölümlere neden olabilir.
Şimdi, ben size özellikle H1N1le ilgili, domuz
gribiyle ilgili rakamlar vereceğim: 2012-2013 yıllarında 812
pozitif vakaya rastlanmış. 2013-2014 yılında 17
vakamızı kaybetmişiz. 2014-2015 yılında da, özellikle
2014 yılında 11 vakanın kaybedildiğini, 2015
yılında da 5 vaka olmak üzere toplam 16 vakanın
kaybedildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Rahatlıkla
söylemeseydin iyiydi.
İSMAİL TAMER (Devamla) - Tabii, 2014 ve 2015
yılları arasında şüpheli olan 3.117 tane vakadan numune
alınmış, bunlardan 170 tanesinde domuz gribine, H1N1 virüsüne
rastlanmıştır. Bunlar da gerekli tedavi altına
alınmış, bir sıkıntı olmadan
AYTUĞ ATICI (Mersin) Nasıl
sıkıntı yok? Ölmüş bunlar Sayın Tamer, nasıl
sıkıntı yok?
İSMAİL TAMER (Devamla) - Özellikle
Sağlık Bakanlığımızın Bilimsel Kurulu
toplanmış ve bunlara ek, yeni bir tedbir alınmasına da
gerek kalmadığı
Her yıl olduğu gibi, tüm ülkelerde
olduğu gibi, Türkiye'de de bu virüsle ilgili bazı vakaların
görüldüğüyle ilgili bir şeyi söyleyebiliriz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hayret bir şey ya,
Ölüyor insanlar. diyoruz ya.
İSMAİL TAMER (Devamla) Bu bakımdan,
değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığı gerekli
tedbirleri almıştır. Bana göre de geniş olarak toplumu
huzursuz edecek, toplumu rahatsız edecek bir salgının
olmadığını ifade ediyorum. Değerli
arkadaşımın görüşlerine katılmadığımı
ifade ediyor, hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın hatip,
konuşması sırasında, bizim yapmış olduğumuz
değerlendirmelerin âdeta, böyle, ürkütücü değerlendirmeler
olduğunu ve mevcut durumun da bu şekilde vahim
olmadığını ifade ederek bağlamından
koparmıştır.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin
HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şahıs olarak İsmail Hocamı da
severim, sayarım ama bir hekim olarak keşke bu kürsüden böyle bir
konuşma yapmasaydınız Sayın Hocam. Yani, özellikle biz
hekimlerin görevi, mevcut tehlikeyi hafifletmekle ilgili burada bir
bilgilendirme olmaması gerekiyor. Eğer bir tehlike varsa bizim
bağlı olduğumuz mesleki ilkeler, etik değerlerle burada
gerçeği açık bir şekilde ifade etmemiz en doğru olan
tutumdur. Ben sizin konuşmanızı dinleyince şöyle bir
kanaate vardım: Yani, ortada ciddi bir tehlike yok. Zaten ilaç verseniz
bir haftada, ilaç vermeseniz de yedi günde geçen bir hastalıkla
karşı karşıyayız gibi bir izlenim edindim.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Onu influenza için
söyledim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani, sizin için,
bakın, şu tablonun bir önemi yok mu, bu tablo bir tehlike değil
mi? Son üç gün içerisinde Anamurda 31 yaşında Avukat Hüsnü Uysal,
Bozyazı ilçesinde 56 yaşında Eşme Demir, 30
yaşında -Mersin Devlet Hastanesinde- Yaşar Küçükalıç
yaşamını yitirmiş. Son birkaç ay içerisinde 11 kişinin
öldüğünü, burada Sağlık Bakanlığı kendi
yaptığı açıklamada kabul ediyor. Grip gibi her an endemi,
pandemi yaratabilecek bir hastalık eğer bu düzeyde ölümlere sebep
olmuşsa siz burada bunu hafifletici cümleler kullanamazsınız.
Önergeye oy verirsiniz vermezsiniz, ayrı bir şey ama tıpkı
Başbakanın yaptığı gibi İşte, bazı
şeylerin fıtratında da ölüm var, gribin de gidişatında
ölüm var. falan diyemezsiniz, bir hekim olarak bunu söyleyemezsiniz.
Bununla ilgili
Sağlık Bakanlığının Bilim Kurulunun
aldığı ne karar var? Anamurda hangi tedbirleri aldı?
Okullarla ilgili, bakımevleriyle ilgili, toplu yaşanan yerlerle
ilgili, Anamura yapılan seyahatler ya da Anamurdan
dışarıya yapılan seyahatlerle ilgili hangi tedbirleri
aldı? Eğer bunları siz içinize sindiriyorsanız diyecek bir
şeyimiz yok ama bir hekim olarak, rica ediyoruz, burada gerçeği ifade
edin.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bir yanlış
anlaşılma var, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tamer.
Ne denildi? Pardon, özür dilerim, kayıtlara geçmesi
açısından
İSMAİL TAMER (Kayseri) Özellikle ölen
kişilerin önemsiz olduğunu ifade ettiğimi söyledi, onu
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
2.- Kayseri
Milletvekili İsmail Tamerin, Bingöl Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şunu ifade etmek istiyorum: Her
hayat bizim için önemlidir, her ölüm bizim için değerlidir ve o bizi üzer.
Dolayısıyla, burada yanlış bir ifade kullanmanın hiç
yeri yoktur diye düşünüyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) İsmail Hocam,
yaşam değerlidir, ölüm değerli değildir.
İSMAİL TAMER (Devamla) - Değerli arkadaşımı
ben de çok severim, İdris Beye ben de kişisel olarak saygı
duyarım, kendisi de bana saygı duyar, bizim birbirimize
karşılıklı şeyimiz var. Ancak şunu ifade
ediyorum: Hepimiz doktoruz. Türkiyede epidemi yapacak veya pandemi yapacak bir
durum var mı? Böyle bir durum yok. Ancak Anamurda olan
Bilim Kurulu ve
Sağlık Bakanlığından yetkili bir heyet tarafından
Anamur şu anda inceleniyor ve orada alınacak tedbirler de olabilir,
olacaktır.
Ölümler olabilir ama şunu tekrar altını
çizerek söylüyorum: Türkiyede pandemi yapacak veya epidemi yapacak bir durum
yok. O açıdan, ben diyorum ki: Tabii ki, şu an için Sağlık
Bakanlığımızın almış olduğu tedbirler
yeterlidir. Zaten başından beri koruyucu hekimlikte,
aşılamada, ücretsiz aşılamada sürekli, yıllardan beri
yapılan düzenli bir çalışma vardır ve
aşılanması gereken, aşılamamız gereken grubu da
hep biliyoruz; altı aylıktan sonra, 65 yaşın üzerindeki
insanlarımızın aşılanması gibi, üçüncü
trimesterlarda hamile kadınların gribal aşılanması
gibi pek çok şeyler var. Dolayısıyla, bunları
yanlış söylemeyelim, ifade etmeyelim.
Ölümler bizim için önemlidir, bir tane canımız
ölse bile bizim için değerlidir. Gerekli araştırma
yapılıyordur, Bakanlığımız gerekli
çalışmayı yapıyordur.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, sadece tutanaklara geçmesi açısından bir şey ifade
etmek istiyorum.
İsmail Bey bir hekim milletvekilidir.
Kullanmış olduğu bir cümle yanlış
anlaşılabilir. Ölümler bizim için değerlidir. gibi
yanlış anlamaya müsait bir cümleyi 2 defa kullandı. Eminim ki
kastı o değildi
BAŞKAN Kastı o değildir tabii.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
yani Ölümleri
önemsiyoruz, bununla ilgili gerekli tedbirleri alıyoruz. noktasında bir
şey ifade etmek istedi. Tüm hekimler için yaşam değerlidir.
BAŞKAN Elbette.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ölüm, yaşam
açısından tedbir alınması gereken bir şeydir. Hocam
tutanaklara bakıp onu düzeltebilir.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ben düzelteyim
efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tamer.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Her insanın
hayatı bizim için önemlidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Evet, bunu kastetmiştiniz zaten.
Sayın Atıcı, bir şey mi
söyleyeceksiniz?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan,
Anamurda yaşanan ölümlerden sonra halk orada infial hâlinde. Ben de
Mersin Milletvekili olarak, halk sağlığını
ilgilendiren önemli bir konunun hafife alındığını
gördüğüm için, yerimden bir dakika söz istiyorum eğer uygun görürseniz.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Mersinin Anamur ilçesinde
grip nedeniyle ölüm vakalarına ve bu konuda acilen tedbir
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, biz tıp fakültesinde
öğrencilerimize şunu öğretiriz: Bir hastalığın
önemli olması için 2 şey gereklidir -2sinden 1i- ya çok sık
görülecek ya da öldürecek. Bu hastalık insanları öldürüyor Sayın
Tamer. Bir hafta içerisinde Anamurda 3 genç insan öldü. Daha neyine önemsiz
diyoruz? Anamurda bir tek tedbir alınmış değil Sayın
Başkan. İnsanlar panik hâlde yirmi dört saat bizi arıyorlar Ne
olacak bizim hâlimiz? diye. İnsanlar ölüyor. İl Sağlık
Müdürü kalkıyor, diyor ki: Bu, domuz gribi değildir. Üstünden
beş saat geçtikten sonra Sayın Vali açıklıyor: Evet, bu
domuz gribidir. Türkiye genelinde de 11 ölü var bir hafta içerisinde. Bunlar
çok önemlidir ve bunların domuz gribi olduğu Müsteşar
tarafından açıklanmıştır. O yüzden bu konunun acilen
ele alınması gerekir ve tedbir alınması gerekir; gerekirse
aşı, gerekirse seyahat kısıtlılığı,
gerekirse Bilim Kurulunun önereceği her şey. O yüzden bu konu hafif,
geçiştirilecek bir konu asla değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak
önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı
sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde Tokat Milletvekili Sayın Orhan Düzgün konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Halkların Demokratik Partisinin önerisi üzerinde söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tıp bir bilimdir.
Eğer bilimin kurallarını yerine getirmezseniz, bilimin
dışına çıkarsanız mutlaka başınız
belaya girer, hele de 21inci yüzyılda bilimi görmezden gelirseniz bu
işlerin içerisinden çıkamazsınız. Bakın, tıp
fakültesinde okuyan doktor arkadaşlarımız var, doktor
milletvekillerimiz var. Bize ilk öğretilen şey şuydu: Primum
nihil nocere. İlk önce zarar verme. Yani, ilk önce elindeki mevcudu
koru, mevcut durumu koru. Nedir mevcut durum? Normalde insanlar
sağlıklı doğarlar, genel yapı budur. Bu
yapıyı korumak durumundasınız. Tıp biliminin asıl
amacı insanları hasta olunca tedavi etmek değil, insanların
sağlıklı kalmasını sağlamaktır. Bu nedenle
de asıl amaç koruyucu hekimlik dediğimiz hekimlik hizmetleridir.
Bakın, buraya
geldiğiniz zaman eleştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: Bu Cumhuriyet Halk
Partisi ne yaptı? İşte, 1930lu yıllarda, 1940lı
yıllarda CHP neredeydi, ne yapıyordu? Bakın, ne yaptı
Cumhuriyet Halk Partisi? O 1930lu, 1940lı yıllarda, o savaş
yıllarında, o fakir yıllarında bir sosyal sağlık
sistemi kurdu. Dağın en başındaki köye bir ebe verdi, o
ebeleri bir sağlık ocağına bağladı, o sağlık
ocağını bir hastaneye bağladı, o hastaneyi de bir
üniversiteye bağladı. Ebeden şifa bulamayan sağlık
ocağında şifa aradı, sağlık ocağında
şifa bulamayan hastaneye gitti, hastanede şifa bulamayan üniversiteye
gitti ve cumhuriyet hükûmetleri bunların tamamını ücretsiz
yaptı, dikkatinizi çekerim. İşte, sosyal devlet
anlayışı budur, vatandaşına önem vermek budur. O fakir
yıllarda bunlar başarıldı. Bakın, sıtma, trahom, Şark
çıbanı, tüberküloz yani verem o dönemde eradike edildi. Daha bundan
on beş yirmi yıl öncesine kadar Türkiye'de bu hastalıklardan
bahsedemiyorduk, yoklardı, yok edilmişlerdi. İşte, başarılı
sağlık politikası budur.
Peki, bugün ne
oldu, biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Şu anda,
Türkiyede her yıl 13-14 bin yeni tüberküloz vakası tespit ediliyor.
Tüberküloz yani verem hastalığı neden önemli, biliyor musunuz?
Aynı zamanda ülkelerin kalkınmışlık,
gelişmişlik düzeyini gösteriyor. Çünkü tüberküloz düşkün
insanlarda, fakir insanlarda, aç insanlarda oluyor. Evet, demek ki Türkiye son
on beş yirmi yıldır kalkınmış değil, halk
zengin değil, halk iyi beslenemiyor, halk
sağlığını koruyamıyor. İşte, cumhuriyet
hükûmetleri ile şu anki sağlık sisteminin farkı bu.
Peki, değerli
arkadaşlarım siz ne yaptınız? Siz olaya tersten
baktınız. Dediniz ki: Biz hastaneleri güçlendirelim. Hastalar
geldiğinde onları tedavi edelim. Tabii ki hastaları tedavi
etmek de tıbbın, doktorların görevi. Ancak şunu
açıklıkla söylemeliyim: Bir hastaneye çok hasta gelmesiyle, hastaların
doktora çok muayene olmasıyla övünmemeliyiz. Bu, doğru bir
yaklaşım değil. Eğer hastaneye çok geliyorsa vatandaş,
birincisi, ya toplum çok hastalanıyor demektir; ikincisi, vatandaş
doktora gidiyordur, derdine derman bulamıyordur demektir yani sürekli
doktora git gel, git gel yapıyordur. Bundan sonra, lütfen, buraya
geldiğinizde Efendim, bizim zamanımızda doktora gelen hasta
sayısı şu kadar arttı. diye övünmeyin. Bu, doğru bir
şey değil. Yani, şöyle söyleyeyim size: Sizin iktidar olduğunuz
süreç içerisinde antidepresan ilaç kullanımı yaklaşık 3
katına çıktı arkadaşlar. Demek ki insanların
psikolojisini bozmuşsunuz. Bunu, bu rakamları söyleyen ben
değilim, Sağlık Bakanlığının rakamları.
Depresyon artmış Türkiyede. Mutlu insanlar niye depresyona girsin
arkadaşlar? Demek ki bir sorun var, insanlar birtakım sorunlar
yaşıyorlar demek ki.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, koruyucu hekimlik hizmetleri yok
sayılınca problemler de artmaya başladı. Bakın, bugün
gripten bahsediyoruz, domuz gribinden bahsediyoruz. Size şunu sormak
isterim: Bu ülkeye 2 milyon mülteci geldi Suriyeden. Gelen bu 2 milyon
insanın arasında çocuklar var, sokaklarda görüyoruz, hepimiz
görüyoruz, dilencilik yapıyorlar maalesef. Tabii ki Türkiye büyük devlet
diyoruz, tabii ki Türkiye zorla kalanlara elini uzatmak durumunda diyoruz,
komşularına yardım etmeli diyoruz. Bunların hepsine
katılıyoruz fakat Suriyeden gelen bu çocukların aşı
programlarına hiç baktınız mı? Bunların hangi
aşıları yapılmış, hangi aşıları
yapılmamış? Siz bunları herhangi bir kontrolden geçirmeden,
ülkenin dört bir yanına, Türkiye'nin bütün şehirlerine nasıl
dağıtabilirsiniz değerli arkadaşlarım? Siz şu
anda, Türkiyedeki her bir çocuğu bu çocuklar vesilesiyle hastalık
riskiyle karşı karşıya bıraktınız.
Bunların çocuk felci aşısı var mı? Bunların
kızamık aşısı var mı? Haberimiz yok. Onun için
Türkiyede her an bunlarla ilgili bir salgın çıkabilir, çok mümkün,
tıbben çok mümkün bu. Bir an evvel bu çocukların aşı
takvimleri kontrol edilmeli, gereken aşıları yapılmalı
ve önlem alınmalıdır, aksi takdirde bunun altından kalkamazsınız.
Evet, bugün Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı açıklama yaptı, diyor ki: Türkiyede domuz gribi
nedeniyle 3.117 hasta müracaat etti. Bunun 170 vakası domuz gribi olarak
tespit edildi -H1N1 virüsü tespit edildi- ve 11i öldü.
Değerli arkadaşlarım -Sayın
Atıcı az önce söyledi- eğer bir hastalık 1 kişiyi
öldürüyorsa, bu, tıp için çok önemlidir. Yani, siz, normal, günlük
hayatınızda binde 1lik bir oranı küçük görebilirsiniz ama
tıpta milyonda 1 oran bile, eğer ölümcülse çok önemlidir. O milyonda
1 olan kişi siz olabilirsiniz, sizin çocuğunuz olabilir, sizin
anneniz, babanız olabilir. Bu nedenle, tıptaki bu oranlar çok çok
önemlidir. 11 ölüm çok ciddi bir rakam ve şu anda bunların hangileri
daha bu virüsü taşıyor, hangileri kuluçka döneminde, bilmiyoruz. Onun
için mutlaka ve mutlaka bu işi çok ciddiye almalıyız.
Bakın, size bir şey daha hatırlatmak
istiyorum: Tokatta, Sivasta, Amasyada, Çorumda Kırım Kongo
kanamalı ateşi diye bir hastalık var. Ne oluyor bu ateşte?
İnsanlar bir anda -aynen grip oldukları gibi- ateşleniyorlar,
halsizleşiyorlar, hastaneye düşüyorlar ve maalesef, ölümcül bir
hastalık, aşısı yok. Peki, arkadaşlar, şunu
sormak isterim size: Adı üstünde Kırım Kongo kanamalı
ateşi. Nereden geldi Türkiyeye ya da neden? Bizler köylü çocuklarıyız.
Köylerde, bizim hayvanlarımızda kene olur. Peki, bu keneler neden
hastalık yapmaz da Kırım Kongo kenesi bizde hastalık yapar?
Bakın, işte, nereden nereye geliyoruz: Türkiyede
hayvancılığı bitirdiniz, ithal hayvanlar geldi; Afrikadan
geldi, Bulgaristandan geldi, Yunanistandan geldi, Rusyadan geldi,
onların üstünde gelen keneler bu hastalığı getirdiler
değerli arkadaşlarım.
TÜLAY BAKIR (Samsun) Hangi yılda geldi?
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) 2002 yılında ilk vaka
Hocam.
TÜLAY BAKIR (Samsun) 2002den önce efendim, ben
biliyorum. Kendim Ondokuz Mayıs Üniversitesinde
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) Ben ilk vakayı bizzat
tanıyorum Hocam, bu konuda benimle iddiaya girmeyin, benim hemşiremdi
ilk vaka.
TÜLAY BAKIR (Samsun) Henüz bilmiyorduk Kırım
Kongo ateşi olduğunu.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
Sayın Bakır, lütfen
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) Onu konuşuruz Hocam,
meraklanmayın, konuşuruz.
TÜLAY BAKIR (Samsun) İstediğiniz kadar
konuşuruz, hiç çekinmem.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlarım, evet, az önce de bahsedildi, Kırım Kongo
kanamalı ateşiyle ilgili, Bakanlığın bu bölgede,
saydığım, işte, Tokat, Sivas, Amasyada
yaptığı işleri size söyleyeyim, vatandaşa diyor ki:
Sokağa çıkarken beyaz pantolon giyin. Pantolonunuzun paçasını
içeri sokun. Tarladan eve gelince mutlaka her gün duş alın.
Değerli arkadaşlarım, bunlar bir bakanlığın
söyleyeceği şeyler değil. Oradaki hekim, oradaki hemşire,
sağlık personeli bunları söyleyebilir ama Bakanlık bu
işle ilgili daha ciddi önlemler almalı. Maalesef, böyle bir önlem
alınmadı.
Bakın, klasik, gene sizin yaptığınız,
size özgü bir taktik; ne oldu biliyor musunuz bu Kırım Kongo
kanamalı ateşi? Bakanlık bu bölgedeki bütün hastanelere emir
verdi, dedi ki: Bundan sonra bu rakamları kimseye söylemeyeceksiniz, söyleyenin
gereğini yaparız. Şimdi, artık ne basın yazıyor
ne de bizim, oralarda bu hastalıklardan kimler ölüyor, hiçbir bilgimiz
yok. Dolayısıyla, Kırım Kongo kanamalı ateşini
hallettik Allaha şükür!
Sayın milletvekilleri, bu işler yasaklarla
olmaz. Sağlık işi ciddi bir iştir, sağlık
işi şakaya gelmez.
Domuz gribinden bahsediyorduk, bir şey
soracağım, bir hafızalarınızı yoklayalım:
Bundan önceki Sağlık Bakanımız domuz gribi
aşısı almıştı, hatırlıyor musunuz?
Şimdiki Cumhurbaşkanı, o zamanki Sayın Başbakan da
demişti ki: Ben aileme bu aşıyı yaptırmam kardeşim.
Basına söylemişti bunu, hepiniz biliyorsunuz. O zaman alınan
aşı, Çinin ihtiyacının, 1,5 milyar nüfusu olan Çinin
ihtiyacının tam 2 katıydı. Peki, bu aşılar ne
oldu arkadaşlar? Milyonlarca dolar vererek alınan bu aşılar
ne oldu, şu anda nerede, ne yapıldı? Peki, bu
aşıları alıp daha sonra yok eden, devletin
parasını çöpe atan adamlardan kimse hesap sormayacak mı bu
memlekette? Başbakanın yaptırmayı kabul etmediği bir
aşıyı Sayın Bakan kime sorarak almıştı o
zaman? Bu paralar Sayın Bakanın cebinden çıkmadı, devletin
cebinden çıktı.
Değerli arkadaşlarım, bunların
hepsini aklımızda tutuyoruz ve bu yaklaşımla Türkiye'nin
sağlık sorunlarının çözülmeyeceğini de çok iyi
biliyoruz. İnşallah, biz iktidar olduğumuzda bu sorunların
hepsini de çözeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi
ALİ ÖZ (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Öz.
ALİ ÖZ (Mersin) Bu, Mersinin Anamur ilçesinde
ölümle sonuçlanan vakalarla alakalı, o hastanelerde çalışan
sağlık personelinin duymuş olduğu birtakım
rahatsızlıklar var önlem alınmamasıyla alakalı.
Eğer uygun görürseniz onların söylediklerini Meclisle paylaşmak
istiyorum. Yerimden bir dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Bir dakika yerinizden
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Özün, Mersinin Anamur ilçesinde grip nedeniyle ölüm
vakalarına ve bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
bir hafta içerisinde, hepinizin malumu, bildiği gibi etiyolojik sebebi
henüz tam belli mi, değil mi bile belli olmaksızın ama oradaki
halkın büyük çoğunluğunun domuz gribine bağlı olarak
insanların hayatını kaybettiğine yönelik bir iddiası
var. Orada, genç, yaşları 30 yaşın altında olan 4
insanımızı
Hatta birisinin de şu anda Mersin Devlet
Hastanesinde yoğun bakımda yattığını
-trakeostomisi falan kapatıldı- onun hayata tekrar dönme ihtimalinin
olduğunu söylüyorlar. Ama, önceki gün, Anamur Devlet Hastanesinde yatan ve
yatmakta iken de sağlık çalışanlarıyla yakın
temas içerisinde olup aynı lavaboları, aynı tuvaletleri
kullandıklarını ifade eden sağlık çalışanları,
kendilerinin bu hastalıktan korunmak için hangi tedbirleri almaları
gerektiğinin, dolayısıyla gerçek etiyolojik sebebin, eğer
bu H1N1se, kendilerine bildirilmesini talep ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZ (Mersin) Bu konudaki bir gecikme, bu konuda
halkı aydınlatmayan görüşmeler oradaki vatandaşın
paniğini artıracak. Dolayısıyla, açıklıkla ifade
edilmesi gerekiyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından,
grip hastalıklarına karşı alınacak önlemlerin
belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı sorunların
önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca
konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi
aleyhinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Grubun önerisi grip hastalıklarıyla ilgili
Meclis araştırması açılmasıyla ilgili. Benden önceki
çok değerli konuşmacıların verdiği bilgilerin
öncelikle çok değerli olduğunu ifade etmek isterim. Konu çok hassas,
konu sağlıkla ilgili çünkü. Kayseri Milletvekilimiz İsmail Tamer
de özellikle Hükûmetimizin bu konuda aldığı aşamaları
dillendirdi. Dolayısıyla, ayrıntıya girmek istemem ama
şunu ifade etmem gerekir ki Türkiye kamuoyunda, AK PARTİ Hükûmetlerinin
her birinin döneminde -22, 23 ve 24üncü Dönemde- özellikle sağlık ve
özellikle ulaşımla alakalı halkın memnuniyet
oranının çok yüksek olduğuna ve sağlık sektörüyle
ilgili atılan adımların ne kadar yerinde tespitler olduğuna
da bu anlamda dikkat çekmek isterim.
Önümüzde bir seçim süreci
olması nedeniyle Meclis çalışma takvimi de Meclis
araştırması açılması yönündeki zaman diliminin çok
yeterli olmadığının da bir göstergesi çünkü nisan
ayının ilk haftasına kadar çalışılacak ve bir
taraftan da Plan ve Bütçe Komisyonunun, Adalet Komisyonunun şu anda ilgili
teklif ve tasarılarla ilgili çalışmaları da var. Dün
başladığımız 688 sıra sayılı kanunun
birinci bölümünün maddelerine geçtik. Dolayısıyla, öngörümüz odur ki
bu kanunun görüşmelerine bugün itibarıyla devam edelim ve Genel
Kurulumuz çalışmayı sürdürsün.
Bu duygu ve
düşüncelerle HDP grup önerisi aleyhinde olduğumu ifade ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçmesi
açısından bir durumu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Mecliste bekleyen
hiçbir yasa tasarısı insan yaşamından daha değerli
değildir. Bizim buraya getirdiğimiz konu insan
yaşamını doğrudan ilgilendiren ve genel halk sağlığıyla
doğrudan ilgili olan bir konudur. Dolayısıyla, burada Meclis
gündemindeki, komisyon gündemindeki yoğunluğu, bazı yasa
tasarılarının gündemde bekletilmesini gerekçe göstermek
doğru bir yaklaşım değil. Biz uyarıyoruz. Daha önce
madenlerle ilgili uyardık, inşaatlarla ilgili uyardık,
çalışma alanıyla ilgili uyardık, maalesef, dikkate
alınmadığı için çok kötü toplu ölümlerle
karşılaştık. Sağlıkla ilgili de
kaygılıyız. Bu Meclisin bir an önce gerekli önemleri
alması, bu konuda ortak bir irade ortaya koyması gerekir. Zaman
açısından illaki üç aylık bir çalışma gerekmez. Hele
hele bu tarz, mevsimlik endemi yaratabilecek hastalıklarla
ilgili bir haftalık bir çalışma bile yeterli olur
düşüncesindeyiz. Özellikle iktidar partisi milletvekillerinin bu hususu
dikkate almalarını bilgilerinize sunuyorum.
Sağ
olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Atıcı
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayın Başkan, Mersinde insanların öldüğü
bir ortamda, hastalığın giderek yayıldığı
bir ortamda sağlıkçı olmayan milletvekillerinin bir dakika elli
saniye konuşarak bu işi geçiştirmelerini AKPnin
sağlığa bakışı olarak yorumluyorum.
Kayıtlara geçirmek için söz aldım.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Bizim takdirimizde o ya. İsteyen istediğini
konuşur.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi
ENGİN
ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on beş dakika veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yine yok.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Yine yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki, elektronik cihazla yapalım.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.32
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin ikinci
oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP
Grubunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve
arkadaşları tarafından, ülkemizde yaşanan işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Tarih: 17/03/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 17 Mart 2015 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
20 Ocak 2015 tarih ve 2015/3897 sayıyla TBMM
Başkanlığına, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve arkadaşlarınca, ülkemizde yaşanan işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin
17 Mart 2015 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
bugünkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
4.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, MHP Grubu olarak 18 Mart Şehitleri
Anma Günü ve Çanakkale Zaferinin 100üncü yıl dönümünde Meclisin özel
gündemle toplanmasını teklif ettiklerine ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, yarın,
Çanakkale savaşlarının başlangıcının
100üncü yıl dönümü. Türkiyede ve yurt dışı
temsilciliklerimizde heyecanla kutlanmakta. Yarın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin özel gündemle toplanmasının, araştırma
önergeleri yerine bu konunun görüşülmesinin diğer partilerle
istişare edilip karara bağlanmasını teklif ediyorum
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup başkan vekilleriyle görüşürseniz
Elbette
ki bizim bu konuda yapacağımız başka bir şey yok.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP
Grubunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve
arkadaşları tarafından, ülkemizde yaşanan işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin
lehinde ilk konuşmacı, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Mesut Dedeoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanan işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz Meclis
araştırması önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde son yıllarda
her alanda sorunlar artmıştır. Üretim ve istihdam konusunda
önemli sorunlar yaşanmaktadır. İşsizlik konusu ülkemizin en
önemli sorunlarından biri hâlindedir. Ülkemizde hemen hemen her meslek
grubunda milyonlarca kişi işsiz durumundadır. Okul
sıralarında yıllarca dirsek çürüterek okul bitiren gençlerimizin
birçoğu maalesef ki işsiz durumdadır. Bunlar: İktisadi ve
idari bilimler fakültesi mezunları, atanamayan öğretmenler,
mühendisler, mimarlar, eczacılar, doktorlar, gazeteciler, iki
yıllık yüksekokulunu bitirmiş gençlerimiz, lise
mezunlarımız ve bunlarla aynı durumda olan vasıfsız
elemanların büyük bir çoğunluğu da şu anda Türkiyede
işsiz durumdadır. Kısacası ülkemizde her yaşta ve her
seviyede işsizlik vardır ve devam etmektedir. Özellikle genç nüfusta
yaşanan işsizlik sorunu bugün ülkemizin âdeta kanayan bir yarası
hâline gelmiştir. Seçim bölgem Kahramanmaraşta da işsizlik had
safhadadır. Ülkemizde genç nüfustaki işsizlik oranı ne
yazık ki yüzde 20 rakamlarına dayanmıştır. Bu, çok
büyük bir rakamdır.
Yaşanan işsizlik, ekonomik ve sosyal
sorunları da birlikte getirmektedir. Ülkemizde neredeyse her evde en az 1
kişi işsiz durumdadır. Ekonomik kriz ve işsizlik nedeniyle
vatandaşlar borcunu ödeyemez hâle gelmişler. Ülkemizde bankalara olan
bireysel kredi ve kredi kartı borçlarını ödeyemeyen
kişilerin sayısı 4 milyonu aşmıştır.
Ülkemizde ekonomik şartlar her geçen gün biraz daha
ağırlaşmakta ve geçim sıkıntısı aile
reislerinin, aile bireylerinin sırtına binmektedir.
İşsizlik konusuna çözüm bulamayan Hükûmet, ülkemizde yaşanan
yolsuzluk sayısını da artırmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yapılan son araştırmalara göre Türkiyedeki yoksul
sayısı 29 milyona yükselmiştir ki ülke nüfusunun
yaklaşık üçte 1ine tekabül etmektedir. Şubat ayı
araştırmalarına göre 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırı 1.308 liraya ve yoksulluk sınırı da 4.259
liraya kadar yükselmiştir. Bu durumda, ülkemizde çalışan asgari
ücretli kesim hem açlık hem de yoksulluk sınırlarının
altında kalmıştır. İşçilerimizin, emeklilerimizin
ve memurlarımızın büyük bir bölümü de ülkemizde yoksulluk
sınırı altında ücret almaktadır hatta son
yıllarda Hükûmet politikaları nedeniyle işleri iyice bozulan
küçük esnaf ve çiftçilerimiz de yoksulluk sınırının altında
yaşam mücadelesi vermektedirler.
Ülkemizde ücretli kesimde bütün bu sorunlar
yaşanırken işsizlik oranı 3 milyon 43 bin kişiye
ulaşmıştır. İşsizlik konusundaki bu rakamlar 19
ilimizin toplam nüfusuna eşittir. Ülkemizde işsizlik
Kırıkkalenin, Hakkârinin, Bingölün, Burdurun, Karamanın,
Karabükün, Kırşehirin, Yalovanın, Erzincanın,
Bilecikin, Sinopun, Çankırının, Iğdırın,
Bartının, Gümüşhanenin, Kilisin, Ardahanın, Tuncelinin
ve Bayburtun toplam nüfusuna eşit hâle gelmiştir; bu da yaklaşık
19 milyon kişiye tekabül etmektedir.
Ayrıca, yapılan araştırmalar, Türkiye
İstatistik Kurumu hesaplaması dışındaki işsizlik
rakamlarının da daha yüksek olduğunu göstermektedir. AKP
Hükûmeti, ülkemizdeki işsizlik konusunu görmezden gelmeye de devam etmektedir.
Ne yazık ki Hükûmet yıllardır milletimizin gündeminden
kopmuş durumdadır, Hükûmet milletimizin biriken ve artan
sorunlarına kulak tıkamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetin gündemi açılım politikaları ve paralel söylemler üzerine
devam etmekte ve Türkiyeye zaman kaybettirmektedir. Milletimiz, Hükûmetten
iş ve aş konusunda çalışma beklemektedir. Ne yazık ki
Hükûmet bu konularda çalışma yapmak yerine, içinde milletin
bulunmadığı ve tamamen kendine dönük hazırlamış
olduğu iç güvenlik yasası gibi yasa dışı
çalışmalarıyla zaman harcamaktadır. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak milletimizin yararına ve ülkemizin selametine olan
bütün çalışmalara katkı sağladık.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminde milletimizin sorunlarına çözüm olacak pek çok
çalışma bulunmaktadır ancak bunlar Genel Kurula gelmemektedir.
Buradan AKP Hükûmetine seslenmek istiyorum. Ülkemizde yaşanan sorunlar çok
büyümüştür. Hemen hemen her alanda sorun yaşanmaktadır.
Eğitimden sağlığa, tarım ve hayvancılık
alanından sanayi sektörüne kadar çok önemli sorunları vardır
Türkiyenin. İşçilerimizin, memurlarımızın,
emeklilerimizin, çiftçilerimizin, esnafımızın, kısacası
toplumun bütün kesimlerinin sorunlarını çözüme kavuşturacak
çalışmaları öncelik sırasına göre görüşüp
kanunlaştıralım diyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna
hazırız, bunu da her platformda söylüyoruz.
İşsizlikle ilgili bugün gündeme getirmiş
olduğumuz çalışma da bunlardan bir tanesidir. Gelin, Hükûmet
olarak bu önergeye destek verelim, ülkemizde işsizlik konusuna çözüm
bulalım, ülkemizde işsizliği ortadan kaldıralım, çözüm
yollarını hep beraber arayalım ve Meclis kürsüsünde
görüşmeye açalım. Çözüm bulalım ki evine ekmek götüremeyen
vatandaşlarımız evine ekmek götürsün. Ülkemizin
kalkınması ancak üretim ve istihdamdan geçer.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hemen hemen her alanda ithalata yönelen Hükûmet, ülkemizde neredeyse üretimi ve
istihdamı da unutmuş durumdadır. İşsiz
vatandaşlarımıza devlette iş kapısını kapatan
Hükûmet, özel sektör kesiminde de rekabet gücünü ortadan
kaldırmıştır.
Sanayi ülkemizin can
damarı durumundadır. Tarım ve hayvancılık
alanında ülkemizde mazot, gübre, ilaç gibi girdileri yükselten Hükûmet,
sanayi sektörüne de çok pahalı elektrik ve doğal gaz vermektedir.
Seçim bölgem ve memleketim
olan Kahramanmaraşta da sanayi teşvik beklemektedir.
Kahramanmaraşın teşvik bölgelerindeki yeri 5inci bölgede
değil, 6ncı bölgede olmalıydı ve özel bir kanun
çıkarılmalıydı. Neden? Kahramanmaraş 1984
yılında verilen teşvikleri yerinde ve zamanında
kullanmış, üretime, istihdama, Türkiye ekonomisine katkı
sağlamış sayılı illerden bir tanesi; daha doğrusu
kendi imkânlarıyla, kendi müteşebbisleriyle bölgeye de,
Kahramanmaraşa da, ülkeye de ekonomik anlamda katkı
sağlamış, istihdam sağlamış bir şehirdi.
Özel bir kanun çıkarılması lazımdı, daha önceden bu
yatırımları sağlıklı bir şekilde
yaptığı için ödüllendirilmesi gerekirdi ama maalesef ki
Kahramanmaraş 5inci teşvik bölgesinde kaldı. Durum böyle
olunca, üretim ve istihdam içerisinde yer alan şirketlerin büyük bir
kısmı kapanmakta ve kapanma noktasına gelmektedir. Uygulanan
yanlış Hükûmet politikaları yüzünden özel sektörde iş
kapısı giderek azalmaya başlamıştır.
İşsiz vatandaşlarımızın üretime ve istihdama
katılması konusunda mutlaka geniş çaplı bir
çalışma yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde üretim ve istihdama
katkı sağlamak, işsizlik konusuna çözüm bulmak amacıyla
Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz olarak vermiş olduğumuz bu
önergeye tekrar desteklerinizi bekliyorum, bu önergenin kabulünü diliyorum. Bu
vesileyle de yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı, Çorum Milletvekili
Sayın Salim Uslu.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SALİM USLU (Çorum) Sayın Başkanım
çok teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu -işsizlikle ilgili- araştırma
önergesiyle ilgili grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Doğrusu, bu önergeyi, aslında önergenin
konusunu çok önemli buluyorum, on sekiz günlük çalışma süresinin
kaldığı bir ortamda bu kadar ciddi bir konunun
sağlıklı bir biçimde tartışılamayacağını
düşünüyorum. Oysa, 25inci dönemde, konunun ciddiyetine uygun bir zaman
diliminde ele alınmasının daha doğru olduğuna
inanıyorum. Bu vesileyle böylesine ciddi bir konunun on beş on sekiz
gün gibi kısa bir süre içerisinde, ağırlığına
uygun bir zaman dilimi içerisinde tartışılmasının,
önemli bulgular elde edilmesinin mümkün olmadığına
inanıyorum.
Bilindiği gibi, işsizlik konusu Hükûmet
politikaları kadar küresel konjonktürle de ilgili bir konudur ve
makroekonomik politikalarla işsizliğin kontrol edilebilmesinin ilk ve
temel şartı siyasal istikrarın sağlanmasıdır.
Aziz milletimiz, son yıllardaki ekonomik göstergelere, parasal
değerlere, dengelere bakıldığında siyasal
istikrarın keyfini sürmektedir, sonuçlarını görmüştür ve
inanıyorum ki bu seçimlerde de istikrarın devamı yönünde önemli
adımlar atacaktır.
Bir diğer husus, burada, sizlerle paylaşmak
istediğim: Hükûmetimiz böylesine önemli bir konuda önemli düzenlemeler
yapmıştır. Bütün hükûmetlerimiz için geçerlidir bu. Söz gelimi,
Sayın Başesgioğlunun Çalışma Bakanlığı
yaptığı dönemde çıkardığımız
düzenlemeler, ondan sonra çıkardığımız 4857
sayılı Yasa, İşsizlik Sigortası Yasası, Ücret
Garanti Fonu oluşturulması; bütün bunlar aslında yapısal
sorunları yasal bir kısım sosyal koruma sistemleriyle çözmeye
yöneliktir ve bu konuda önemli adımlar atılmıştır.
Bunlardan birkaçını örnek vermek gerekirse: Prim teşvikleri
getirilmiştir. Benim ilim Çorumda 2005ten bugüne kadar
aşağı yukarı 350 milyon liralık prim desteği
sağlanmıştır. 5 puanlık prim teşviki, yine
işveren sigorta prim payının beş yıl süreyle
teşvik edilmesi, AR-GE faaliyetlerinde çalışanların
beş yıl süreyle işveren sigorta prim payının devlet
tarafından karşılanması, engelli
çalışanların istihdamında sigorta priminin devlet
tarafından karşılanması, işsizlik ödeneği alan
işçilerimizi işe alan işverenlerin ödeyeceği sigorta
primlerinin devlet tarafından karşılanması, ilave istihdam
sağlayan işverenlerin işveren sigorta prim payının
devlet tarafından karşılanması, işsizlik ödeneği
miktarlarının artırılmış olması, kısa
çalışma ödeneğinin işler hâle getirilmesi -ki
aşağı yukarı 200 bin kişi işsiz kalmaktan
kurtarılmıştır- il istihdam ve il mesleki eğitim
kurullarının birleştirilerek daha etkin hâle getirilmesi,
mesleki eğitim, girişimcilik eğitimi, staj programı ve
toplum yararına çalışma gibi programlardan daha çok kişinin
yararlanması yine bu dönemde sağlanmış bulunmaktadır.
Bunun
dışında, özellikle, sosyal devletin gündelik yaşama tekabül
eden bir kısım önemli düzenlemeleri de öne
çıkmıştır. Özürlü çalıştırma, hükümlü
çalıştırma, terör mağduru çalıştırma
konusundaki işveren yükleri hafifletilmiştir. İş yerlerinin
sağlık birimlerini hizmet satın almak suretiyle yerine getirmesi
sağlanmış bulunmaktadır. Ayrıca, emzirme odası,
kreş açılması, anaokulu, spor tesisi kurulması gibi
işverenlere bazı ilave maliyetler getiren yükler hizmet
alımı yoluyla karşılandığı için de bu konuda
önemli adımlar atılmış bulunmaktadır.
Buradaki en önemli
hususlardan bir tanesi de 2023 hedefleri içerisinde, bildiğiniz gibi 2014
6 Mayısında Resmî Gazetede yayınlanmış olan Ulusal
İstihdam Stratejisidir. Ulusal İstihdam Stratejisi birkaç ana
noktadan oluşmaktadır. Bir tanesi: Yapısal sorunların
çözümü esas alınmıştır yani eğitim ve istihdam
ilişkisi burada öngörülmüştür.
İkincisi: Sosyal diyalog esas
alınmıştır. O nedenle işçi-işveren tarafları
ve devlet birlikte çözüm üretmektedirler.
Üçüncü bir husus da: Eğitim-istihdam
ilişkisinin güçlenmesi amaçlanmıştır. Yine, bu da çok
önemlidir.
Bir dördüncü husus da: Emek yoğun
yatırımların özellikle teşvik edilmesi, emek yoğun sektörlerin
teşvik edilmesi, desteklenmesi öngörülmüştür. Bu nedenle de 2023
vizyonunda muhtemelen işsizlik oranının yüzde 5lere
indirilmesi, istihdam oranının da yüzde 55lere
çıkartılması hedeflenmiştir.
İşsizlik sorunu sadece Türkiye'nin değil,
aynı zamanda gelişmiş ülkelerin de çok önemli sorunlarından
bir tanesidir. İtalyada işsizlik oranı yüzde 12,7, Fransada
yüzde 10,2, Portekizde yüzde 14,1, Yunanistanda yüzde 26,5 ve yine
İspanyada aynı orandadır. Dolayısıyla, bunlara
baktığımız zaman, Türkiye'de özellikle İŞKURun
yeniden yapılandırılmış olmasıyla,
İŞKURa sadece iş bulan değil, aynı zamanda
işsizlik sorununda nitelik kazandırmak suretiyle meslek edindirilmesi
konusunda da önemli işlevler yüklenmiştir. Bu nedenle, 1 milyon 28
bin kişiye meslek eğitimi verilmiştir. Yine belli bir cep
harçlığı karşılığı 190 bin kişiye
işbaşı eğitimi verilmiştir, yine belli bir cep
harçlığı karşılığı 130 bin kişiye
girişimcilik eğitimi verilmiştir, 757 bin kişi Toplum
Yararına Çalışma Projesinde yer almıştır, 4 bin
kişi de iş ve meslek danışmanı olarak göreve
başlamış ve 5 milyon 487 bin 645 kişiyle yüz yüze
görüşerek onların yönlendirilmesi sağlanmıştır.
Burada asıl amaç, İŞKUR
danışmanlarıyla yapılmak istenen asıl amaç:
İş gücü piyasasının fotoğrafı çekilmektedir,
MRı çıkartılmaktadır. Böyle olunca biz şunu
apaçıkça görmekteyiz ki: Bir defa hem maliyetlerin aşağı
çekilmesi, devletin burada fedakârlık yapması hem de beraberinde,
işsizlik sorununun, meslek edindirilmesi suretiyle işsizlere nitelik
kazandırılması gibi temel amaç söz konusu olmuştur.
İşsiz engellilere yönelik önemli adımlar
atılmıştır. Kendi işini kurmak isteyenlere 36 bin
liralık hibe desteği söz konusudur. Yine, İşsizlik
Sigortası Fonu 2002de faaliyete geçmiştir -konuşmamın
başında söyledim- şu ana kadar 78 milyar TLlik fon
varlığı vardır ve yaklaşık 3 milyon 736 bin
kişi de bundan istifade etmiştir. Kısa çalışma
ödeneğinden söyledim- 200 bin kişi istifade etmiştir ve birçok
işçinin işsiz kalması önlenmiştir. Ücret Garanti Fonundan
53.610 kişiye 109 milyon TL ödenmiş bulunmaktadır.
Bu örnekleri elbette artırmak mümkündür ama
böylesine önemli, böylesine ciddi bir konuyu gündeme getirdiği için burada
ben değerli Maraş milletvekilimize teşekkür ediyorum. Keşke
bu önemli konuyu 25inci Dönemde çok daha telaşsız bir ortamda ele
alabileceğimiz ve gerçekten sağlıklı çözümler
üretebileceğimiz bir zaman diliminde konuşabiliyor olsak diye
düşünüyorum.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyor
ve önergenin aleyhinde olduğumu belirtmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde
Sayın Umut Oran konuşacak, İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
UMUT ORAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İşsizlik gerçekten önemli bir konu, Türkiyenin
ve hepimizin öncelikli konusu olmalı ve aslında işsizlik
konusuna bir ülkede iktisadi politikalar açısından da baksak, siyasi
iktidar açısından da baksak, başarı var mı yok mu,
bunun ölçümü en doğru şekilde işsizlik oranlarıyla
belirleniyor açıkçası. Bu konu önemli, bu konunun bugün gündeme
alınması önemli çünkü son on iki yıldır işsizlik
sürekli olarak, kronik olarak çift haneyle devam ediyor ve bu devam eden
Tabii, hesaplama yöntemlerine girmek istemiyorum yani hesaplama yöntemleriyle
ilgili birçok tartışma açabiliriz ama bugün Hükûmetin elindeki
TÜİKin açıklamalarına baktığımız zaman da,
oradaki rakamlarla da işsizlik Türkiye için çok büyük bir tehdit, hepimiz
için çok büyük bir tehdit, çift hanelerde. Hatırlarsak 2001de, bizim dip
yaptığımız, en büyük kriz
yaşadığımız dönemde bile işsizlik yüzde 8,9du.
Şu anda işsizlik rakamlarımız bizim çift haneli, yüzde
11lere gelmiş durumda. Yüzde 11 büyük bir rakam yani bunu bir kenara
bırakamayız.
Onunla beraber tabii gençlerde işsizlik ayrı
bir konu yani Türkiyenin yaş ortalaması 29. Geleceğimiz gençler
diyoruz ama şu anda gençlerdeki işsizlik oranımız yüzde 20.
Kadınlarda işsizlik oranımız daha da yüksek, yüzde
30larda. Özellikle, üniversite bitiren kadınlarımızda -son bir
yıl üzerinden- yani üniversiteli genç kızlarımızda
işsizlik oranındaki artış yüzde 70. Yani böyle
baktığımız zaman bu konunun bizim, bu Meclisin, dört siyasi
partinin en önemli, en öncelikli konusu olması gerekiyor. Bu, hiç
tartışmasız, mutlaka Şu kadar zaman kaldı, seçim
zamanı var. demememiz lazım. Gece gündüz oturup bu konunun üzerinde
durmamız ve bu dönemde de bununla ilgili somut adımlar atmamız
gerekir diye düşünüyorum.
Bakın, şöyle bir süreç yaşadık, hep
denildi ki işte: Türkiyede bir algı var, istikrar var.
İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün. Yani hep bu algı ortaya konuldu
Ekonomi iyi gidiyor, işler fena değil. diye ama bugün rakamlara
baktığımız zaman, verilere baktığımız
zaman işsizlikte olduğu gibi, esasında Türkiyede öyle bir
istikrarın olmadığını ve Türkiyenin esasında
büyümediğini, bu büyümenin insanın hayatına
dokunmadığını, insanlara iş, aş yaratmadığını
görüyoruz. İş, aş yaratmadığı zaman sosyal
barış da olmuyor yani bir ülkede iş yoksa, bir ülkede aş
yoksa o ülkede sosyal barış olmuyor. Bakın, bugün kaç parçaya
bölündük, ne kadar ayrıştık, ne kadar kutuplaştık.
Âdeta bir çatışma durumundayız, insanlarımız, gençlerimiz,
kadınlarımız sokaklarda, mahallelerde. Bu, Türkiye için
gerçekten son derece büyük bir tehdit. Biraz evvel söylediğim gibi, yani
Türkiyede işler iyi gitmiyor, birçok alanda olduğu gibi ekonomide de
iyi gitmiyor. Şöyle bir mukayese yaparsak yani mesela işsizlik
oranlarına, mesela büyüme oranlarına, mesela cari açık oranlarına,
mesela borç oranlarına baktığımız zaman, şöyle
bir bakarsak, on iki, on üç yıl tek başına bir iktidar var,
dolayısıyla güçlü olduğunu da ifade eden bir iktidar var ama
hangi parametreye bakarsak ekonomide, hangi verilere bakarsak ekonomide biz
işlerin iyi gitmediğini görüyoruz. Neyle kıyaslıyoruz bunu?
İşte, bir tarafta son on iki yıl var, bu tarafta da ondan
evvelki seksen yıl var. Şimdi, o seksen yılda neler var? O
seksen yılda darbeler var, bu seksen yılda koalisyon hükûmetleri var,
petrolün 1 dolara indiği dönemler var, o seksen yılda dünyada
savaşlar var, ekonomik krizler var, gıda krizleri var yani yok, yok
seksen yıl boyunca. Bakıyoruz büyüme rakamlarına o seksen
yıl boyunca yani hangi zaman dilimiyle, beş yıl aralarla
bakıyorum, on yıl arayla bakıyorum, 1946dan sonraki
yaklaşık elli yedi yıla bakıyorum, hep 5in üzerinde
büyümüş Türkiye. Şimdi, on iki yıl, on üç yıl, son 2002 ile
2014 arasına baktığım zaman da şu anda ortalamada
bizim 5 büyümediğimizi görüyorum. Bunu bizim dikkate almamız gerekiyor
yani İşler iyi. demememiz gerekiyor. Aynı şey
işsizlik rakamlarında da, biraz evvel söyledim, 2002
yılında, en kötü olduğumuz dönemde, büyük bir kriz
yaşadığımız dönemde 8,9; son on iki yıla
bakıyoruz, ortalama hep çift hane.
Yine aynı şeklide borç stokuna bakıyoruz.
Mesela, yine mukayese edersek seksen yılı ayıralım
şöyle, 58 başbakan seksen yılda görev yapmış, hükûmete
başkanlık yapmış. Bu 58 başbakan seksen yılda borç
stokunu 260 milyar liraya taşımışlar; seksen yıl, 58
başbakan, borç stoku 260 milyar lira. Şimdi bakıyorum, on iki
yıl, tek Hükûmet, tek parti, uzun dönemler, işte, Sayın
Erdoğan Başbakan, baktığınız zaman, işte,
istikrar diyoruz, istikrar var; borca bakıyoruz, borcun toplamı 600
milyar liraya gelmiş yani borcumuzda 340 milyar liralık bir
artış var. Şimdi, bunları dikkate almamız lazım.
Ben bir kez daha
İşsizlik konusu Türkiyenin en
yakıcı, en can alıcı, en önemli konusudur. Bu yüce Meclis
birçok yasa için gece gündüz çalışıyor, bunun için de bu Meclis,
bu yüce Meclis gece gündüz çalışmalıdır. Bu sorunu bu
Meclisin çözmesi lazım. En azından, bir sonraki döneme, bu sorunun
çözümleriyle ilgili önemli adımları atarak devretmesi gerekiyor.
Bakın, ekonomiyi ele aldığımız
zaman mesela şöyle eleştiriler olabiliyor: Ya, muhalefet, ana muhalefet
her konuda da iktidarı eleştiriyor. Ana muhalefetin işi bu
belki ama mesela, iktidar partisinin sayın milletvekilleri, sizin bir
hedefiniz vardı, diyordunuz ki: 2023te Türkiye Cumhuriyeti ilk 10
ekonomiden birisi olmalıdır. Ben ve partimdeki arkadaşlarım
da, onu söylediğiniz andan itibaren Evet, doğrudur,
olmalıdır. Yani bu, Türkiyeye yakışır. Türkiye ilk
10da olmalıdır ve biz bu konuda da üstümüze ne düşüyorsa ne
gerekiyorsa da desteklemeye hazırız. dedik ama sizden şöyle bir
farkımız var, şurada ayrılıyoruz
Tabii, onu söylerken
de şunu da ifade etmemiz lazım: Yani hedefimiz ilk 10, tamam, ortak
hedefimiz bu ama ne olmuşuz? 14üncüymüşüz 1984, ondan sonra 16, 17,
şimdi 19. Yani, gelişmiş 20den aşağı doğru
iniyoruz, hedeften uzaklaşıyoruz. Ama sizden farkımız
şu: Biz diyoruz ki ekonomide Türkiye güçlü olmalıdır, doğru
ama güçlü Türkiye için, itibarlı Türkiye için de güçlü bir adalet sistemi
de olmalıdır diyoruz. Çünkü, temelde adalettir, adalet mülkün
temelidir. Eğer adalet sağlam olursa, yargı
bağımsız olursa, tarafsız olursa, özgür olursa, evet, o
temelin üzerine güçlü bir ülke inşa edilebilir. Artı, o adalet
sisteminin üzerinde de mutlaka çok güçlü bir demokrasi olması lazım.
Yani, ülkenin ilk 10 ekonomide olması yetmez, kişi başı
gelirde de biz 90ıncı sırada değil, ilk 10u hedeflememiz
lazım. Bugün biz, kişi başı gelirde 93üncü
sıradayız. Bizim gelir dağılımı
eşitsizliğini çözmüş ülkeler arasında ilk 10u hedeflememiz
lazım. Bugün gelir dağılımı eşitsizliğinde
ilk sıralardayız.
İşte, bizim, sosyal
demokratlarla iktidar parti arasında ekonomide
anlaşamadığımız nokta bu. Güçlü ekonomi, evet, biz
ilave olarak "güçlü demokrasi" diyoruz, "güçlü adalet"
diyoruz. Demokrasinin, tüm kurum ve kurallarıyla bağımsız
olarak çalışması gerekiyor. Kuvvetler
ayrılığının olması gerekiyor, hukukun
üstünlüğü olması gerekiyor. Bunun üzerine, eğer güçlü bir
ekonomiyi yine hep beraber ortak akılla, yeni akıllar ortaya koyarak,
yeni çözümler ortaya koyarak inşa edebilirsek, evet, işte o zaman o
ülke, aynı zamanda, güçlü bir adalet sistemine, güçlü bir demokrasi
sistemine, güçlü bir ekonomiye ve güçlü, itibarlı bir Türkiye'ye, bir
ülkeye dönüşebilir. Bunu sağlamak hepimizin görevi.
Ben,
bu vesileyle, bir kez daha Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisinin mutlaka olumlu
bir şekilde karşılanmasını ve bu konunun gündeme
alınması görüşüne katıldığımı ifade
ediyorum.
Evet, yarın Çanakkale
zaferimizin 100'üncü yıl dönümü. Bakın, yüz yıl önce,
atalarımız toprağın üstünde mücadele verirken de sonra
toprağın altında yatarlarken de bir araya gelebildiler. Biz de
bu Meclis olarak ülkenin ortak sorunlarıyla ilgili, ülkenin ortak gündem
ve öncelikleriyle ilgili -aynı işsizlik gibi- bir araya gelmek ve hep
beraber bunu gündeme ve önceliklere taşımaktan sorumluluğunda ve
zorundayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın
Osman Aşkın Bak, konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin ülkemizde yaşanan
işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılması konusunda verdiği önergenin aleyhinde söz aldım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yarın,
Çanakkale zaferinin 100'üncü yılı. Tüm şehitlerimizi rahmetle
anıyorum.
Hükümetimiz
işsizlikle etkin şekilde mücadele etmektedir. İstihdamın
artırılmasına yönelik bir dizi teşvik uygulanmaktadır.
Bunun en son örneğini, 2015
yılının Ocak ayı sonunda Sayın
Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, Onuncu Ekonomik Kalkınma
Planında işsizliğin azaltılmasına yönelik paketler ve
programlar olarak açıklamıştır. Bunların
bazılarını Etkinleştirme Programı, Mesleki
Geliştirme Programı, Beyin Göçü Programı olarak
sıralayabiliriz.
Biraz evvel de Sayın
Salim Uslu, Hükûmetimiz döneminde yapılan işsizlikle mücadeleyle
ilgili konular hakkında bilgiler verdi. Tabii, işsizlikle en etkin
mücadele ekonomik istikrar, yatırımların artırılması
ve siyasi istikrarla gerçekleştirilebilir. Burada, bugün de ülkemizdeki
büyük projelerden birini örnek vermek istiyorum: Bugün, Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan
Cumhurbaşkanı İlham Aliyevin katılımıyla TANAP
projesinin temeli atıldı. Ülkemiz için, çevre coğrafya için
hayırlı olsun diyoruz. Bu proje yaklaşık 12 milyar
dolarlık bir proje ve yaklaşık 20 bin kişilik bir istihdam
sağlayacak. 1.850 kilometrelik bir boru hattı döşenecek. Bu da,
ülkemizdeki büyük projelerin artmasıyla istihdamın
artacağını, büyüyen ekonominin ortaya
çıkacağını göstermektedir.
Tabii, şunu da ifade etmek lazım: Hedefimiz,
2023 yılında dünyanın 10uncu büyük ekonomisi olmak. Bunun için
de siyasi istikrar, büyüyen ekonomi ve nitelikli iş gücüne
ihtiyacımız var diyorum ve sözlerimi Durmak yok, çalışmaya
devam. diyerek tamamlıyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunacağım
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN
ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP ve MHP
sıralarından Yok, yok. sesleri)
Elektronik yapalım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.19
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP
Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24
milletvekili tarafından, TBMMde gerçekleri araştırma komisyonu
Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere
Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
17/3/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 17/3/2015 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili M. Sezgin Tanrıkulu ve 24
milletvekilinin, TBMMde gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye
modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis
araştırması açılması amacıyla 16/1/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (653 sıra
no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 17/3/2015 Salı günlü Birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli Birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
lehinde ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çatı altında
dört yılını geçirmiş olan her milletvekili
hayatının geri kalan bölümünde bu dönemi öyle veya böyle
anlatacaktır. Meclise bir daha gelemeyecek olanlar belki kitap yazacak,
belki de çocuklarına, torunlarına burada yaptıklarını
anlatacaktır.
Siyasetçiler sıradan insanlardan farklı olarak
sadece kendi onur ve haysiyetleri için değil, aynı zamanda temsilcisi
oldukları kitlelerin de onur ve haysiyetleri için mücadele ederler.
Değerli arkadaşlar, torunlarımız
soracak bize: Roboski katliamı olunca ne yaptın? Somada 301
işçi hayatını kaybederken Mecliste ne yaptın? Berkin Elvan
isimli bir çocuk öldürülürken ne yaptın? Her gün en az bir kadın
katledilirken, işçiler ölürken, gençler hapishanede zulüm görürken,
çocuklar hapishanede tecavüz görürken ne yaptın? Dört yıllık
milletvekilliği döneminde millet için ne yaptın? Onlar sormadan biz
kendimize soralım: Geçmişte yaşanan acıların
sebeplerini ortaya çıkarmak, geçmişle hesaplaşmak için ne
yaptım? Binlerce anne çocuklarının kemiklerini ararken ben ne
yaptım? Berfo Ana gözü açık bir şekilde giderken Cemil
Kırbayırın akıbetini ortaya çıkarmak için ne
yaptım? Askeriyle köylüsüyle, dağa çıkmış genciyle
korucusuyla, ülkücüsüyle solcusuyla bu ülkenin toprakları kefensiz
yatanlarla dolu. Ne oldu da bunlar oldu? Çocuklarımız sormayacak
mı: Baba, anne, ne oldu da bunca insan öldü?
Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları
Derneğinin toplu mezar haritasını gördünüz mü? O haritayı
açınca karşınıza 45 tane sarı, 303 tane
kırmızı ünlem işaretli yer çıkıyor. Sarı
işaretler açılmış toplu mezarları gösteriyor,
kırmızılar ise henüz açılmamış olanları. Bu
mezarlarda 4.201 insanın kemiklerinin olduğu sanılıyor.
Toplu mezarların -3 tanesi, 1i Konya, 1i Ankara, 1i İstanbul-
hepsi Doğu ve Güneydoğuda. Bu bir tesadüf değil,
olağanüstü hâl rejiminin olağan sonucudur. Aslında şu an bu
topluma dayatılan iç güvenlik yasasının da öngördüğü
gelecek, geçmişte yaşanan da zaten bu. O yüzden isyan ediyoruz: Bu
yasa çıkmamalı, yeni infazlar, yeni faili meçhuller
gerçekleşmemeli.
Bakın, değerli arkadaşlar, geçen cumartesi
Galatasaray Meydanında Cumartesi Anneleri 520nci haftalarında
oturma eylemi yaptılar. En az 300ünde ben de bulundum, en az 300ünde.
Her cumartesi aynı çığlığı duyuyoruz o meydanda,
Kemiklerimizi verin. Anneler, torunlar, çocuklar, eşler
yakınlarının kemiklerini arıyor.
Yakınlarının bir daha dönmeyeceklerine inanmalarının
tek yolu da bu. Yoksa hepsi, bir gün çıkıp gelir diye
kapısını aralık bırakıyor. Siz hangi anneyi
cenazesini görmediği çocuğunun öldüğüne ikna edebilirsiniz?
Berfo Ana, öldüğü güne kadar da içinde bir umut taşıyordu.
Kayıp yakınlarının çığlığı sadece
CHPye, HDPye değil, aynı zamanda, AKPye ve MHPye de.
Dört yıl boyunca çok kavgalar ettik,
tartıştık. AKP, bu ülke demokrasisi için getirdiğimiz tek
bir öneriyi kabul etmedi. Bu dönem de böyle geçti fakat siyasette
ortaklaşamadık ama hiç olmazsa burada, insaniyette
ortaklaşalım.
Dünyada geçmişle hesaplaşmak konusunda
oluşturulmuş çok fazla örnek var. Bu deneyimlerden yararlanabiliriz.
Yapacağımız bir araştırmayla Türkiyeye özgü bir model
ortaya çıkarabiliriz. Bundan ne AKP ne MHP ne de diğer partiler zarar
görür.
Hakikatin sağı solu yok. Anneler
çocuklarını sağcı veya solcu, Kürt veya Türk oldukları
için sevmezler, onları doğurdukları için, onları
büyüttükleri için severler. Bu sevgi öğrenilmiş değil, içgüdüsel
bir sevgidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de kendi
yurttaşlarını Kürt, Türk; sağcı, solcu; Sünni, Alevi
diye değil, bu ülkenin yurttaşı olduğu için kollamak
durumundadır. Çünkü bu Meclisi var eden de bizzat yurttaşlardır.
O bakımdan, bu koltuklarda oturan herkese yani sizlere, sağıyla
soluyla aynı görev düşüyor: Yurttaşın canına kast eden
karanlıkları ortaya çıkaracak bir gerçekleri araştırma
komisyonu. Biz diyoruz ki: Bu komisyon kaçınılmazdır, gelin
nasıl bir model oluşturacağımızı
araştıralım. Eğer buna bile iktidar partisi Hayır.
diyorsa, Hayır, araştırmayalım. diyorsa bu artık muhalefet
fobisinden başka da bir şey değildir.
17 bin faili meçhulden bahsediliyor değerli
arkadaşlar. Bu ülkenin uzak ve yakın geçmişinde Maraştan
Çoruma, Sivastan Roboskiye, Gaziden Somaya kadar onlarca katliam, toplu
ölüm, toplumsal travma olduğu yerde duruyor. Gelin, Kulpun Hamzalı
köyünde 1995 yılında katledilen 23 köylü için, Başbağlarda
katledilen 33 köylü için, Bingölde katledilen 33 asker için, Roboskide
katledilen 34 köylü için, bu ülkede katledilen herkes için bir çabanın
içerisine girelim, onları katleden karanlığa karşı
hakikatleri ortaya çıkaracak bir mum yakalım. Bu mum hem karanlığı
delsin hem de hayatını kaybedenlerin ruhlarına bir anma olsun.
Değerli milletvekilleri, toplumsal hafıza
hesaplaşılmamış hiçbir hadiseyi silmez ve unutmaz.
Geçmişte aydınlatılmamış her vaka geleceğin önüne
konmuş birer mayın gibidir. Eninde sonunda ya siyaset kurumu veya
toplumsal dinamikler bu mayınlarla karşı karşıya
kalır ve geçmişte bırakılmış, hesabı
sorulmamış olayların bedelini ödemek durumunda kalır.
Geçmişini aydınlatmamış, geçmişiyle
yüzleşmemiş, geçmişteki hakikatlere erişememiş
toplumlar ve devletler geleceklerini de göremezler. Geçmişe yönelik
objektif bir gerçeklik arayışına girilmesi mağdurların
yaşadıklarının tarihin kaydına geçirilmesi için dünya
genelinde kullanılan yöntem resmî hakikat komisyonları olmuştur.
1974ten 2007ye Ganadan Almanyaya, Şiliden Fasa, Sri Lankaya kadar
çok farklı coğrafyalara dağılan bir yelpazede çok
farklı siyasi özelliklere sahip 40tan fazla ülkede gerçekleri
araştırma komisyonları kuruldu. Gerçekleri araştırma
komisyonları çekilen acıların farkında olunduğunun
toplumun geneli tarafından tasdiki yani bir toplumsal mutabakata
varılması için, kutuplaşmaları yeniden üretir hâle
gelmemesi için çok önemlidir. Toplumsal barış ve demokratikleşme
ihtiyaçlarımıza uygun düşecek hakikat komisyonu modelini hep
birlikte araştırıp bir dahaki döneme önermeliyiz. Komisyonun bir
yasayla kurulması, bağımsız ve geniş yetkilere sahip
olması, devlet kurumlarının komisyon
çalışmalarına her türlü destek ve kolaylığı
sağlamakla yükümlü tutulması yeni bir sayfa açmanın da yoludur.
Gelin, yeni Meclise böyle bir öneride bulunalım ve beşyüzyirmi
haftadadır İstanbulda Galatasaray Meydanında,
Diyarbakırda Koşuyolunda, Yüksekovada, Cizrede, Türkiyenin her
yerinde çığlık çığlığa bağıran
annelerin feryadına bir derman olalım ve bu Meclis bir komisyon
kursun, bu komisyon dönem kapanana kadar çalışsın ve bir dahaki
döneme bir komisyonun nasıl kurulacağı konusunda bir rapor
bırakalım ve Cumartesi Annelerine bu Meclis borcunu ödesin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde Ankara
Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
gerçekleri araştırma komisyonu kurulması için Meclis
araştırması açılması yönündeki bakış
açısına ya da önergesine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, kurumsallaşmış bir PKK terörü ve
bölücü sorunuyla karşı karşıyadır. AKP iktidarı
terörle mücadele yerine doğrudan ya da dolaylı olarak terörle
müzakereyi esas alan bir politika yürütüyor. On üç yıldır Türkiyeyi
tarihten nasibini almamış hafızasızlar grubu yönetmektedir.
Teröristlerin iddialarını kabul ederek, onlarla pazarlık
masasına oturarak, onların taleplerini yerine getirerek onların
şerrinden korunmaya çalışıyorlar. AKPnin çözüm süreci
dediği politika, terör örgütünü 6-7 Ekim olaylarını
gerçekleştirecek yeteneğe kavuşturmuştur. Çözüm süreci
sayesindedir ki terör örgütü bölgede yargı yapar, vergi toplar, yol keser,
kimlik kontrolü yapar hâle gelmiştir. AKPnin çözüm süreci adı
altında yürüttüğü politika Yunan isyanı sırasında
Halet Efendinin yürüttüğü politikaya benzemektedir. Yunan isyanı
sırasında isyancılara karşı tedbir almayan, hatta
isyancıların sadık tebaa olduğunu yayan zamanın
Sadrazamı Halet Efendi, kendisine Neden isyanı bastıracak
tedbirler almıyorsun? diye soranlara Bir dert ortaya çıkınca
idari ve siyasi tedbirlerle önünü almak silah kullanmaktan iyidir. Yani,
siyasi çözüm diye bugün ifade edilen şeyi söylemiştir. Şimdi,
sürekli olarak Moraya asker gönderiliyor. Bu kadar askerin ölümünden
başka, dünya kadar para gidiyor. Sonucun ne olacağı belli
değil. Rahmetli Efendinin hatasız, barışçı fikri
elbette daha iyi ve devlet çıkarlarına uygun. gibi değişik
sözlerle de onun kusurları ve gafleti kapatılmaya
çalışılıyor. Halet Efendinin sözleri Tayyip
Erdoğanın ve Davutoğlunun söyledikleriyle tam, birebir
örtüşmektedir. Osmanlı, Morayı bu zihniyet ve kafanın
yüzünden kaybetmiştir.
Değerli milletvekilleri, PKKnın
İmralıdaki başı sürekli olarak AKP iktidarına ne
yapması gerektiğini, hangi adımların hangi sırayla
atılması lazım geldiğini söylüyor. Bu durum kamuoyunun da
malumu. Bu bağlamda, İmralıdaki kitle katliamcısı
teröristbaşıyla görüşmeler
kurumsallaştırılmıştır. Heyetler kurulmuş,
komisyonlar teşekkül ettirilmiş, bebek katili Öcalanın talep ve
istemleri doğrultusunda yasalar çıkartılmaktadır. İmralının
talepleri doğrultusunda yapılan düzenlemeleri, kurulan
komisyonları sanki iktidar partisi kendi iradesiyle yapıyormuş
gibi halka sunmaktadır. Bir zamanlar Kim Öcalanla görüşüyor.
diyorsa şerefsizdir. diyen de bu zihniyettir. Şimdi, alenen
İmralıyla görüşmelerini tarifeye bağlamış
bulunmaktadırlar. Öcalan, sözde çözüm bağlamında, hiçbir zaman
PKK terör örgütünün çekilmediği süreçte iktidara şunları
söylemiştir: Çekilme Parlamento kararıyla olacak, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde onaylanacak; hakikatleri araştırma komisyonu
kurulacak, akil adamlar komisyonu kurulacak, çözüm ve çekilme komisyonu
kurulacak. Öcalanın dayatması bağlamında akil adamlar
komisyonu teşekkül ettirilmiştir. Onların ne yaptıkları,
neyi başarmaya çalıştıkları kamuoyunun malumudur.
Öcalanın talep ettiği çözüm ve çekilme komisyonu da Toplumsal
Barış ve Çözüm Süreci Araştırma Komisyonu adı
altında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulmuştur. Bu Komisyon
teröristlere düşman değil, suçlu gözüyle bakmak gerektiğini
ifade etmiş; bu rapor gerçeklere gözünü yumarak teröriste terörist
dememek suretiyle çözüm geleceğini büyük bir buluş olarak bize
sunmuştur. Ayrıca, aynı raporda Kafaların
silahsızlandırılması sürecin ilerleyeceği zemin
açısından da dikkate değerdir. şeklinde ifadede
bulunmuşlardır. Rapor, silahların gölgesinden kurtulmaktan söz
ediyor, bunun nasıl olacağına ise hiç değinmiyordu.
Teröristin sırtındaki silahı, belindeki bombayı almadan,
daha açıkçası, vücudunu silahsızlandırmadan
kafasındaki düşüncelerin nasıl silahsızlandırılacağından
raporda hiç söz edilmiyordu. Raporun özü, suçlu olan teröristler değil,
toplumdur. Rapora göre, sanki sorunu çözümsüz kılan, barışı
zehirleyen, kitle katliamları yapan teröristler değil de toplumdur,
toplumsal şartlardır. Rapor, teröristler ve onlara destek verenler
hariç toplumun her kesimine sorumluluk yüklemektedir. Rapor, avami tabirle
terörün asıl aktörünü ve sorununu dışarıda
bırakmıştır. Rapor, Kürdistanı namlunun ucunda
görenlere hoşgörü, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü
ve benzeri kavramlarla yaklaşmak gerektiğinden söz etmektedir.
Kısacası, hazırlanan bu rapor gerçeklerden, asıl zeminden
kopuk, ütopik bir temenniler metni olarak arşivdeki yerini
almıştır. İşin ilginç yanı, Öcalanın
İmralıdan dayattıklarını AKPnin bir ihtiyaç olarak
hâlâ görmeye devam etmesidir, Öcalanın koyduğu kurallarla çözüm
oyununu AKPnin oynamasıdır. Bu, kabul edilemez.
Değerli milletvekilleri, kitle katliamcısı
Öcalan çözüm süreci başladığında aynen şunları
söylemişti: Daha önce bahsettiğim hakikatleri araştırma
komisyonu mart ayına kadar mutlaka kurulmalıdır. Burada önemli
olan toplumsal statüdür. Her ilde, her bölgede
demokratik özerklik geliştirilmelidir. Süreç tıkanırsa devrimci
halk savaşı devreye girer.
Gördüğünüz
gibi, hakikatleri araştırma komisyonu, doğrudan doğruya
Öcalanın talebi olarak, arzusu olarak, iradesi olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu bağlamda kitle katliamcısı
Öcalanın, hakikatleri araştırma komisyonu, gerçekleri
araştırma komisyonu adı altında kurulması Darbeleri
Araştırma Komisyonu Raporunda da yer almıştır. Bu
komisyonun kurulmasıyla Öcalanın bir talebi daha yerine
getirilmiş olacaktır.
İş
o hâle gelmiştir ki, AKP Hükûmeti Öcalana sekreterya tayin etmiştir.
Öcalana kurulan sekreterya bir katiller sekreteryasıdır ve bu
katillerin içerisinde 13 askeri şehit eden bir katil, aynı zamanda 13
kişinin yakılarak öldürülmesine sebep olan bir başka katil
baş katille bir araya gelecek ve o, görüş ve düşünce ortaya
çıkaracak, bu görüş ve düşünce sayesinde de AKP Türkiyeyi
barışa ulaştıracak. Katiller Türkiyeyi barışa
ulaştırsaydı, caniler dünyayı barışa
ulaştırsaydı, demokrasi getirseydi, insan hakları getirseydi,
hukuk getirmiş olsaydı bugün bir caniler hukuku, caniler ahlakı,
caniler yönetimi ortaya çıkmış olurdu ama bizim geleneklerimizde
eşkıyanın dünyaya padişah olamayacağı vardır
ve bu, tarihin derinliklerinden bugüne kadar da devam eden bir olgudur.
Değerli
milletvekilleri, Öcalan, Dolmabahçede AKP iktidarına demokratik siyaset,
demokratik cumhuriyet, anayasa, kimlik, vatandaşlık gibi
kavramları dayatmıştır. Yalçın Akdoğan da
huşu içinde bunları dinlemiştir. Sanki, Mondrosu, Calthorpe
karşısında oturup dayatan 30 Ekim 1918deki 25 madde yerine,
Öcalan lütfetmiş 10 madde dayatmış,
arkadaşlarımız da devlet adına oturmuş onları
dinlemişlerdir. Aslında bu maddelerin özü Türkiye Cumhuriyetini var
eden bütün dayanakları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Öcalan ve AKP,
Dolmabahçede buluşmaları ve yaptıkları açıklamalarla
Kurtuluş Savaşını, Atatürkü, Türk milletini, Türk
tarihini ve Lozanı anlamsızlaştırmaya
çalışmışlardır.
Değerli
milletvekilleri, AKP ve kurmaylarının demokrasiye demokratik siyaseti, demokratik cumhuriyeti,
kimliği, Anayasayı, vatandaşlık kavramını Öcalan
veriyor. Birileri Öcalandan ev ödevi ve ders almaktadır.
Türk milleti, dizliye diz çöktüren, başlıya
baş eğdiren tarihî bir geleneğe sahiptir. Hiç kimse, hiçbir
baskı Türk milletine dayatmada bulunamaz. Eli kanlı terörist
sürülerinden bu milletin öğreneceği hiçbir şey yoktur. Türkiye
bir çadır devleti değildir, Türk milleti de aşiret
değildir. Herkesin aklını başına devşirmesinin
kendisi için sayısız yararları olduğunun altını
çizmek isterim.
Türk milleti, AKP Hükûmetini teröristlerle pazarlık
yapsın, ülke üzerindeki PKK terör örgütüyle birlikte istediği tasarrufu
yapsın diye işbaşına getirmedi. Titreyin, kendinize gelin;
teröristlerle Türkiyeyi, Anayasayı, Türk milletini tartışmak
suçtur ve bu suçu işleyen, kim olursa olsun, yargı
karşısında ve tarih karşısında hesap vermek
durumunda kalacaktır.
Unutulmamalıdır ki Türkiyenin
varlığı ve bağımsızlığı
pazarlıkla elde edilmiş değildir, zorla
alınmıştır, silahla alınmıştır, kanla,
şehitle alınmıştır. Teröristbaşlarıyla
pazarlık masalarında verebileceğimiz herhangi bir
malımız yoktur, herhangi bir özgürlüğümüz yoktur, herhangi bir
kişiliğimiz de yoktur. Cumhuriyet Halk Partisinin siyasal anlamda
AKPden rol kapmak amacıyla getirdiği ve Öcalanın talebi olan,
hakikatleri araştırma komisyonu kurulmasına şiddetle
karşıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) İşte
hakikatler burada. Bunu araştıracaksanız istediğiniz kadar
araştırabilirsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sırayla başlayalım.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
konuşmacı grubumuza, Hükûmet üyelerine yönelik benzetmeler üzerinden,
hafızasızlıktan, terörle müzakere etmekten kaynaklı
hakaretlerde bulunmuştur. Söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
İki dakika
Sonra da size söz vereceğim.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, benim de söz talebim var.
BAŞKAN Görmedim.
Tamam, sizi de dinlerim.
Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Özcan Bey tahmin ediyorum her gün çok ateşli
basın toplantıları yapıyor. Onun getirdiği bir
alışkanlıkla buradaki arkadaşları da kıymetli
basın mensupları zannetti. Mecliste konuşmayla basın
karşısında belli bir siyasetin repliklerini tekrar etme
arasında bir fark olmalı. Gerçi burada Özcan Bey konuştu ama
yapmış olduğu konuşma çok anonim bir konuşma, çok
bildik bir konuşma. Yıllardır bu arkadaşların
söylediği sözler üzerine dayalı bir konuşma. Bu konuşma
siyaseten, hakikaten para etmiyor. İnsanın
yanlışlıktan kurtulması lazım ama bu da bir yol ve
yöntem demek ki. Herkesin aklı kendine.
AK PARTİnin müzakere ettiği tek zemin milletin
kendisidir. Temsilcisi olduğu tek kesim millettir. Onun iradesi adına
buradadır, onun iradesi adına toplumsal barış ve çözüm
yolunda ilerler. Bugünün işi değildir. Yıllardır AK
PARTİnin çizgisi budur, bu da millet tarafından teyit
edilmiştir. Eğer millet, millet derken hayalî, ufukta birtakım
insanları düşünmüyor, gerçekten bu ülkede yaşayan halka
bakıyorsanız, bu halkın söylediği budur. Halk barış
ve çözüm istiyor. Otuz yıldır yaşanan, evet, kanlı bir mücadele
var. Bunun bir netice getirmediği görüldü. Başka ülkelerin
tecrübeleri var. İçerideki problemleri akılla çözersiniz. Ateşli
bir dil ancak çatışmanın, savaşın dili olabilir.
Barışın dili güvercin kanatlarıyla gelen dildir, daha
yumuşak bir dil gerekir. Eğer Özcan Beyin böyle bir dili
olsaydı, onu da barışa katkı adına görmek mümkündü.
Biz, çözümü sağlamak istiyoruz. Bu, düşman-suçlu meselesi de: Ülkenin
içindeki insanlara karşı dışarıdan gelen bir
düşman muamelesi yapamazsınız. O insanlar şundan bundan,
suç işlemişlerdir, cezasını verirsiniz ama düşman
farklıdır.
Saygılarla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tanrıkulu buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın konuşmacının konuşmasında şahsıma
yönelik kastetmediğim cümleler vardı, ona yönelik olarak söz almak
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
4.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Değerli arkadaşlar, bu kürsü bir demagoji kürsüsü değil. Yani
burada yüksek nutuklar atabiliriz. Ben biraz önce konuşma yaparken
Cumartesi Annelerinin beş yüz yirmi haftadır Galatasaray
Meydanında çocukları için, eşleri için, anneleri için
haykırdığını ifade ettim. Geçtiğimiz cumartesi de
oradaydım. Ben isterdim ki milletvekillerimizden herhangi birisi de orada
olsun ve gerçekten de bu annelerin haykırışına bir kulak
versin. Burada demagoji yapmak kolay, bağırır
çağırırsınız. Peki, yirmi yıldır, yirmi
beş yıldır kaybedilmiş kemikleri arayan annelere ne
diyeceğiz biz? Zaman aşımı süresi doluyor, yasalarımızda
bunlar var. Nasıl araştıracağız? Nasıl adaleti
sağlayacağız? Nasıl barışı
sağlayacağız? Ya da gösterdiğiniz o fotoğrafta
Hamzalıda olmuştu, Başbağlarda olmuştu onlar, o
fotoğraf o. Konuşmamın içeriğinde aynen şu cümle var:
Gelin, Kulpun Hamzalı köyünde 95 yılında katledilen 23 köylü
için, Başbağlarda katledilen 33 köylü için de kuralım ve araştıralım,
gerçekten nasıl oldu bütün bunlar? Burada bağırıp
çağırmak, şunun önerisi, bunun önerisi demekle olmaz ki.
Nasıl bu barışı sağlayacağız? Annelerle
nasıl barışacağız? Nasıl adaleti
sağlayacağız? O haykırışlara
kulağımız hep tıkalı mı kalacak? 17 bin faili
meçhul cinayet var, 17 bin. Ne diyorsunuz, bunu söyleyin. Sivas davası
zaman aşımına uğradı. Bunu söyleyin, buna ilişkin
bir cümle söyleyin, bir tek cümle söyleyin. Benim ömrüm bununla geçti.
Bakın, değerli arkadaşlar, milletvekili
olmadan önce, 2007 yılında, Diyarbakır Barosu
Başkanıyken, Profesör Doktor Alex Boraineyi Diyarbakıra
getirttim hakikatleri nasıl araştırırız diye, dünya
örnekleri nasıldır diye; oraya getirttim. O zaman bu öneri mi
vardı? Diyarbakır Barosunun yayınlarında var. Her şeyi
bir yere bağlayıp kaçamayız ki. Bu Meclisin bir sorumluluğu
var millete karşı. Adaleti sağlayamazsak, özgürlüğü
sağlayamazsak ne yapacağız? Geleceğiz, burada
bağırıp çağıracağız. Yok böyle bir şey
değerli arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum.
Bu komisyonun kurulması lazım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tüzel, buyurun.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Özcan Yeniçeri yapmış olduğu
konuşmada, hem benim hem grubumuzun desteklediği, çaba sarf
ettiği, talep ettiği çözüm sürecini küçümseyici,
aşağılayıcı, sataşma içeren ifadelerle
konuşmuştur. Buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, size de iki dakika verelim.
5.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, ülkemizde, her ne kadar Sayın Cumhurbaşkanı Kürt sorunu
yoktur. demiş olsa da, milyonlarca Kürt halkının eşit,
özgür, onurlu yurttaşlar olarak yaşama talebi vardır.
Geçmişte bundan kaynaklı son derece acı şeyler
yaşadık ve bütün bunları telafi edecek bir çaba içerisindeyiz.
Devletin İmralıda Sayın Öcalanla yapmış olduğu
görüşmelerin arkasında da bunları aramak gerekir. O nedenle,
geçmişteki yaşanmış acıları yeniden bu
şekilde hatırlatarak, bu tür resimlerle hatırlatarak buradan bir
çözüm üretmek mümkün değildir. Aslolan, bu süreci oyalamadan bir an önce
halkın mutluluğunu, barışını, toplumsal bir arada
yaşayışını sağlayacak adımlar atmaktır.
Şimdi, Sayın Sezgin Tanrıkulunun
söylediği Cumartesi Analarının yaşamış
olduğu acılar, 17 bin faili meçhul; bunların
aydınlatılması, geçmişin aydınlatılması tekrar
yaşanmaması açısından önemlidir ama Cumartesi
Analarımızın acılarının üzerine yeni acılar
konmaktadır. Bakın, bunlardan bir tanesini paylaşmak istiyorum.
Bugün üzerinden dokuz ay geçmiş, Adanada, 15 yaşındaki
İbrahim Arasın son derece kuvvetli enerji yayan bir harp
silahıyla vurulmasına dair bir araştırma
yapılması talebimiz vardır. Bugün Meclisi ziyaret ettiler.
Bakın, İbrahim Aras Adanada 15 yaşında bir genç;
kalekolları protesto eden 2 insanın öldürülmesi nedeniyle Adanadaki
gösterilerde polisin yakından ateş etmesi sonucu bir bütün olarak
kafatası ortadan kalkacak şekilde katlediliyor. Şimdi bunu vuran
polis memurları soruşturulmuyor ve bir cezasızlık
örneği yaşanıyor. İşte, bunların üzerine
gidilmesi gerekiyor. Gidilsin ki hem Kürt sorunu çözülsün hem de hiçbir olay
faili meçhul olarak kalmasın. O nedenle, halkımızın bu
talepleri yapıcıdır. Bunları küçümseyici bir ifade de
kullanmamak gerekiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
Buyurun Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Bostancı ve diğer her iki konuşmacı da benim sözlerimi
çarpıtmıştır ve aynı zamanda zehirli dil
şeklinde bir ifade kullanmıştır. Bu tam bir
sataşmadır. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika da size verelim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hepsine birden
meydan okuyor olmalı.
BAŞKAN E, Özcan Yeniçeri onun ismi.
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin sataşma nedeniyle
yaptıkları konuşmaları sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben burada bir resim ortaya koydum ve bu resmin her
tarafı kamuoyu tarafından biliniyor.
Şimdi Sayın Bostancı dedi ki: Siyaset
para etmiyor yani bu tür bir siyaset para etmiyor. Siyaseti parayla eğer
siz özdeşleştirirseniz paganist ve materyalist bir noktaya
gelmiş olursunuz. Bu noktaya nasıl geldiğinizi de ben çok merak
ediyorum doğrusu. Halk barış ve çözüm istiyor, bu tamamen
doğrudur. Halk hiçbir zaman savaş istemedi ki. Halk PKK önünde,
katiller önünde diz çök. demiyor size. Mondrosta yapılan gibi diz
çökmeyeceksiniz, Sevrde yapılan gibi aynı şekilde diz
çökmeyeceksiniz. Halk sizden
Onurlu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
davranması gibi davranacaksınız. 10 madde size
dayatılırken, Sayın Önder orada bu metni okurken sizin kuzu kuzu
Başbakan Yardımcınız onu dinliyordu. Orada ha
Sırrı Süreyya Önder ha Agamemnon zırhlısındaki
İngiliz Amiral Calthorpe; arasındaki fark nedir, bana bir
açıklayabilir misiniz? Hapishaneden bir metin gelmiş, birileri
tarafından dayatılıyor ve siz de onu dinliyorsunuz ve bunu da
millete gösteriyorsunuz. Bu resim, resim değildir, ben onu söyledim.
Şimdi bu komisyonlarla, ben de
katılıyorum, nerede bir cinayet olmuş, nerede bir mazlum zulme
uğramışsa onları bulup ortaya çıkarmak bizim elbette
görevimizdir, onda hiç kimsenin kuşkusu yoktur ama bunlar istismar
ediliyor. Bunlar çözmek için değil. Komisyon kurduk, işte çözümü
izleme süreci komisyonu kuruldu, başkanı da burada. Başka
komisyonlar da kurduk. Hangi netice alındı ki oradan da istenen
netice alınmış olsun.
Yani şunu mu demek istiyorsunuz? Siz çok iyi
niyetlisiniz, barışseversiniz, barış havarisisiniz, her
biriniz bir Hazreti İsa; buna karşılık biz, Efendim, bu
çok kötü bir iş. diyoruz. Biz size herkesin durması gerektiği
yeri söylüyoruz. Her şeyin bir sınırı vardır. O
sınır çerçevesinde hareket etmenizi söylüyoruz. Yasalar çerçevesinde
hareket edilmesini, devlete ve millete saygının gereği
davranılmasını istiyoruz. Hepsi bu.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.
Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amaysa) Efendim, terörün
karşısında diz çökmek bildik bir replik ama tekrar ettiği
için söz hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN Daha önce bu konuda açıklama
yaptınız Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amaysa) Siyasetin para
etmediği deyiminin ne olduğunu Özcan Bey bilir, parayla illiyet
bağı kurması
BAŞKAN Peki, iki dakika
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
7.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar, Özcan Beyin engin dilbilgisi
Siyasetiniz para etmiyor. deyiminin parayla ilişkili
olmadığını bilir ama dehası dilbilgisinin önüne
geçtiği için öyle anlamak konusunda ısrar ediyor fakat bizi ikna
edemiyor.
Terör karşısında diz çökenleri kimse
sevmez, halkımız hiç sevmez. Eğer AK PARTİ Hükûmeti kaç
zamandan beri söylediğiniz gibi terörün karşısında diz
çökmüş olsa idi tarihin çöp sepetine atılırdı. AK
PARTİ nerede Sayın Özcan Bey?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Halkı
aldattınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - AK PARTİ
nerede?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Algısını yönetiyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kimin
oylarıyla burada? Kimin oylarıyla burada?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) O halk size o oylarda
karşılığını verecek hiç merak etmeyin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Algı
malgı diyerek, algı malgı diyerek halkımızı
topyekûn aldatılan bir kitle gibi gösterme huyundan da vazgeçin.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayenizde
Aldatıyorsunuz o televizyonlarla, o gazetelerle ve buradaki o gerçek
dışı beyanlarla.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Halkımız
bu şekilde görmeye çalışanlardan daha akıllı, ne
olduğunu çok daha iyi biliyor ve kararını o çerçevede veriyor
kardeşim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Ne oldu
Dolmabahçede?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Saygılar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Dolmabahçede ne
oldu, ne oldu? Açıklasana Dolmabahçeyi.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, hepimiz
biliyoruz ki bu Mecliste herkes barıştan yanadır; kimin daha
fazla barışın yanında olduğunu ifade etmesi, ifadeye
dönüştürmesi doğru bir şey değil. Herkesin bütün
samimiyetle barıştan yana olduğunu düşünüyorum, bunu da
tartışma konusu yapmayalım diye öneriyorum.
Buyurun Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın hatip ismimi vererek sataştı.
Grup adına da konuşacağım;
dolayısıyla bu sataşma süresinin de konuşmama eklenmesini
BAŞKAN On iki dakika mı istiyorsunuz?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Evet.
BAŞKAN - Peki, o zaman bir okuyayım
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) İngiliz
amirali etti bizi!
BAŞKAN - Durun bir dakika
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder konuşacak.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Süreyi eklediniz
mi?
BAŞKAN Ekledim; on artı iki eşittir on
iki oldu.
Buyurun.
8.-
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Yeniçeri İngiliz
amirale benzetti beni. Milliyetçilikle uzak, yakın hiçbir sevgi
ilişkim yok benim. Hangi ulus adına yapılırsa
yapılsın yapıldığı coğrafyalara kan,
gözyaşı ve zulümden başka bir şey götürmemiştir. Ama
kendisi bir bilim insanıdır. Bu topraklarda da dünyanın bütün
geri bıraktırılmış bölgelerinde de özellikle
İngiliz emperyalizminin başını çektiği bütün espiyonaj
örgütleri, bütün istihbarat örgütleri, başta Türk milliyetçiler olmak
üzere, altını kazıdığınızda arkasında
hep İngiliz amiraller çıkmıştır. Öncelikle
milliyetçilik dediğin de daima emperyalizmin tezgâhladığı
bir entrikalar silsilesi olarak ortaya çıkar. Bunu Sayın Yeniçeriye
aynen iade ediyorum. İngiliz
Efendim Sayın Toprak?
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Sarışın olmanız benziyor biraz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sarışın
değilim yahu, marsık gibiyim, nerem sarışın benim?
İngilizleri bu ülkedeki Türk milliyetçileri iyi
bilirler, vaktiyle çok sarmaş dolaştılar.
Bir diz çökme meselesi var. Hükûmet ile biz siyasi
mücadelemizi hepinizin de tanık olduğu üzere, hiç bir santim erozyona
uğratmadan yürütüyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Mücadele mi müzakere
mi?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ama müzakerede,
değil Hükûmet kim olursa olsun, karşımızda diz çökerse biz
bundan derin bir utanç duyarız çünkü bunun adı müzakere olmaz.
Müzakereye dönük en yanlış kavranan meseleyle başlamak istiyorum
bu sözümüze. Yani bizde biri diz çökerse ne adına olursa olsun biz tutar
kaldırırız onu. Eşitler arası bir müzakere
yürütüyoruz. Bu dizimiz bizim hiç toprağı görmemiştir. Kendini
bilen hiçbir insana da bunu yakıştırmam ben.
Bu çözüm sürecinin başta Sayın Yeniçeri ve Türk
milliyetçileri ve hassasiyet gösteren, anlamak isteyen herkes tarafından
bilinmesi gereken olmazsa olmaz bir mottosu vardır; bu müzakere mağlubu
ve galibi olan bir şey değildir. Eğer inşallah biz bunu
hitamına erdirirsek hep beraber; sizlerin de katkılarıyla,
önerileriyle, yıkıcı olmayan eleştirileriyle hep beraber
bunu hitamına erdirebilirsek bundan bizler, çocuklarımız,
gelecekte bu ülkede yaşayacak olanlar, herkes muazzep olmak yerine derin
bir mutluluk duyacaklar. Galibiyeti insanlık olacak, galibiyeti demokrasi
olacak, hassasiyet gösterdiğiniz Türklük olacak. Esas hacir altında
olan Türklüktür ama sebebi Kürtler değildir. Dönün o İngiliz
emperyalizminin, o Amerikan emperyalizminin bu ülkeyi ne hâle getirdiğine
bakın, sebebi bir tek Kürtler değildir. Onun için bu bilindik
jargonla konuşmak seçim öncesi hamasidir ama bir tek Türk, Kürt, Arap
evladımızın canından daha aziz değildir. Teessüf
ediyorum, bu müzakere galibi, mağlubu olmayan bir anlayışla
yürümektedir, böyle de yürüyecektir, böyle de yürümesinin hepimiz
açısından sonsuz faydaları vardır.
Sayın Öcalana dair söylediklerinize
Kendisine son
4 ya da 5 görüşmede Türkmenlerin özel selamlarını götürdüm ben;
Iraktaki, Suriyedeki Türkmenlerin özel selamlarını ve teşekkür
duygularını götürdüm. Aynen şöyle dediler: Bize askerî lojistik
anlamında belli yardımlar geliyor, götürüp bunları YPG
savaşçılarına veriyoruz çünkü bizim izzetimizi, şerefimizi,
haysiyetimizi onlar koruyorlar. Türkmenlerle hepinizin ilişkisi,
aşinalığı, tanıdıklığı var,
açın onlarla konuşun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Doğru değil.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Doğru değil;
işte, göreceğiz, doğru mu değil mi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Doğru değil, ben
o işin içerisindeyim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Doğru mu değil
mi, göreceğiz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Öyle
karşılığı olmayanı ortaya yerde konuşma.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Öyle
karşılığı olmayan değil,
karşılığı olmayan değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kim teşekkür etti
size?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bütün Türkmenler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hadi canım, yalan.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bütün Türkmenler.
İstihbarat örgütlerinin oyuncağı olmayı reddeden bütün
Türkmenler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hayır, hiç öyle bir
şey yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Gerek yok, çok uzağa
gitmeyin, burada cengâverliğe gerek yok, gitseydiniz Süleyman
Şahı siz emniyete alsaydınız. Kobani
savaşçıları Türkün haysiyeti, Türkün izzeti, şerefi
bizim izzetimiz, şerefimizdir. dedi, emnü emân içerisinde bir Kürt
toprağına nakledilmesini sağladı. Daha başka bir
tanıklığa gerek yok ki. Buradan kurusıkı atmak kolay,
vukuatsız kabadayılık bu, vurduğu çok, ölüsü yok; böyle bir
anlayış olmaz. Orada insanlar IŞİD
barbarlığına karşı bedenlerini siper ettiler,
canlarını verdiler. Süleyman Şahı da bu şekilde
aldılar ve bir Kürt toprağına emnü emân içinde gelmesini
sağladılar.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Hangi Kürt toprağı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Ben bu sürecin bizatihi içindeyim Sayın Şandır, hiç
de yalan söylemedim, yalan söylemem. Ben müzakere heyetinin bir üyesiyim, yalan
bu konuda en fazla beş dakikalık olur.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Doğru değil söyledikleriniz.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayın lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Çıkar, derler ki: Sen bu güvene layık
davranmıyorsun. Onun için bu ciddi bir iştir. Süleyman Şah,
Kürt savaşçıların, Kobanili Kürt savaşçıların
nezareti ve sağladığı güvenlikle emnü emân içerisinde bir
Kürt toprağına nakledilmiştir. Çünkü, sadece Kürtün de
değil
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa)
Orası Kürt toprağı değil, Suriye toprağı
orası!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) O zaman tarihe bakacaksın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyiniz, lütfen.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) O zaman tarihe bakacaksınız.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa)
Ben sana veririm tarih dersi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Ben size şimdi sıfırdan tarih dersi veremem, ne
haddimdir ne hakkımdır. Peki, orası Türk toprağıysa
niye Kobanili Kürtler ölüyor orada? Niye sen gidip Süleyman Şahı
emnü emân içerisine alamıyorsun? Türk toprağıymış!
BAŞKAN Sayın Önder,
siz Genel Kurula hitap ediniz lütfen.
Sayın milletvekilleri,
konuşmacıya lütfen müdahale etmeyiniz, lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) O zaman dinleyecekler.
BAŞKAN Söz
hakkına saygılı olalım lütfen.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa)
O zaman doğru konuşsun.
BAŞKAN Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Hamasetle tarih olmaz, o Emin Oktay zamanında kaldı,
hayata da hiçbir faydasının olmadığını hepimiz
yaşayarak gördük.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Şimdiki tarih kitapları daha kötü.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Sayın Başkan, çok interaktif bir
BAŞKAN Sayın Önder,
siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekillerinden
de, lütfen, rica ediyorum, ciddiyetle konuşmacıyı dinleyelim,
laf atmayalım, söz hakkına saygılı davranalım.
Bir dakika daha ekleyeceğim size.
Buyurun.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP
Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24
milletvekili tarafından, TBMMde gerçekleri araştırma komisyonu
Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere
Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Bir türkü var, hepiniz bilirsiniz ya da
aşinasınızdır: Şu dağlarda kar olsaydım/Bir
asi rüzgâr olsaydım/Arar bulur muydun beni/Sahipsiz mezar olsaydım?
Bu önerge, işte bu toprakların
bağrındaki on binlerce sahipsiz mezarın önce kendisini, sonra
müsebbiplerini bulup bu mezar sahiplerinin yas tutma hakkını,
boynumuzun borcu olan yas tutma hakkını bunlara iade etmek,
müsebbiplerinin de adalet önünde hesap vermesini sağlamak
Bu önerge bu
yönüyle hayatidir, kıymetlidir.
Sayın hatip Roboskiden bahsetti, şunu
kısacık hatırlatarak geçiyorum: Roboskide havalanan uçaklar
CHPnin verdiği sınır ötesi önergesine verdiği desteklerle
havalandılar. CHPnin o noktadan bu noktaya gelmiş olmasını
da çok kıymetli, çok hakiki, çok gerçek buluyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Tekrar tekrar teşekkür ediyorum
bunun için.
Şimdi, bu mezarları bulacağız.
Hakikatleri araştırma komisyonu bahsinde, burada hiçbir vekilin ve
hiçbir siyasi partinin itiraz edemeyeceği bir argüman var, o da bu
topraklardaki adaletin içine düşürüldüğü hâldir. Düşünün, siz
iktidarsınız Bu mahkemelere güvenmiyoruz. diyorsunuz. Bizim böyle
bir lüksümüz yok. Sabaha karşı evlerimizden alındık,
götürüldük ve Bu mahkemelerde yargılanacaksınız. dediniz. Biz
Bu mahkemeler adil değil, böyle hıyar doğrar gibi ceza
doğruyorlar. dediğimizde, Adaletin kestiği parmak
acımaz. dediniz, sıra size geldiğinde Biz bu mahkemeye
güvenmiyoruz. dediniz. İşi ve çıtayı o kadar yükselttiniz
ki şuursuzlukta had safhaydı. Özünde doğru olabilir belki,
Anayasa Mahkemesine de güvenmiyoruz. dediniz. Daha sonra Kolluğa da
güvenmiyoruz. dediniz. Ee, erenler, biz bunların üçünün de mağduru
olduk. Hadi, Anayasa Mahkemesini bir an için bir kenara bırakalım,
birkaç kere partimizi kapattılar ama son zamanlarda hakkaniyetli kararlar
verme noktasında bir gayret seziyoruz. Peki, bunun yolu ne? Yüz binlerce
dosya var. Bunun yolu işte bu önergeye hayatiyet vermektir, bunları
araştırmakla başlayacağız. Adalet kaybolduğu
zaman, adalet duygusu kaybolduğu zaman çok şeyimizi yitiririz. Onun
için, bunda bir beis yok; üstelik, buradan ilanen ve açıkça söylüyorum
-Sayın Yeniçeri de dinlesin- bu heyetin bir üyesi ve sözcüsü olarak
söylüyorum: Hakikat komisyonu bu müzakerelerin olmazsa olmaz bir
parçasıdır. Peki, bunda ne kötülük var? Hakikatten niye
kaçıyoruz? Bu komisyonun adı yalan komisyonu değil ki. Kimin
ne suçu, sorumluluğu, günahı, vebali varsa ortaya dökeceğiz,
ondan sonrasına bu millet helalleşme mi der, rıza alma mı
der, cezalandırma mı der, ne derse onu yapacağız. Bıçağına
pakız. Ne şartla? Objektif olarak bu hakikatler
araştırılıp ortaya çıkarılması
şartıyla. Onun için, bu önerge desteklenmelidir, bu önerge
barışa giden yolda çok önemli bir köşe taşıdır.
BAŞKAN Artı bir dakikanızı
veriyorum Sayın Konuşmacı, buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Bu ülkenin en büyük derdi konusunda, en büyük meselesi
konusunda bütün kurumlar bir şeyler yaptı ama hayrına, ama
şerrine. Bir şey yapmayan bir tek Meclis oldu. Ya, gelin, bizim
memleketimizin böyle bir derdi var. Buraya çıkan ya sövüyor, ya tağyir
ediyor, ya tahfif ediyor; bununla bir yere varamayız. Gerçekten bu dönemin
en şerefli işlerinden birisi olacaktır çünkü geleceğimize
dair bir iş yapmış olacağız.
Burada Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakan
var, daha önce de komisyonlarda görevliydi. Kendisinden ricamdır, bu kadar
bağıran çağıran arkadaşlara karşı, sadece bu
ülkede hiçbir şey yok idiyse kardeşim, bu devlet çok aziz bir devlet
idiyse siz AİHMe giden dosyalardan dolayı ne kadar tazminat
ödediniz, daha ne kadar dosya var, bunun maddi büyüklüğü ne kadar? Bu
soruya bir cevap
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
verdiğiniz zaman,
sadece bilgisini aldığınız zaman bu meselenin ne kadar
vahim ve ne kadar ivedilikle ele alınması gereken bir mesele
olduğu anlaşılacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Önder.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Sayın
Başkan
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Toprak, buyurun.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Ben Sırrı
Süreyyanın ilk cümlesine dikkat etmemişim anlaşılan,
başka bir şey düşünüyordum, alkışladım.
BAŞKAN Alkışladınız, evet.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Alkışımı geri alıyorum ve kınıyorum
kendisini CHP ve Roboski hakkında söylediklerine ilişkin olarak.
BAŞKAN Tamam, peki.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Çünkü, gerçekten de
CHP bu konuda elinden gelen her şeyi yaptı, sürekli gündemde tuttu.
Hassas olduğumuz konulardan biri. Orada CHPye laf etmiş
olmasını gerçekten kınıyorum ve lütfen,
alkışladığımın da tutanaklardan
çıkarılmasını istiyorum.
Teşekkür ederim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Hemen bir düzeltme
yapabilir miyim?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Ben buradan fark ettim öyle olduğunu, siz de
düzelttiniz.
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Şimdi,
milliyetçilikle ilgili çok vahim, çok bühtan ve çok cahilce sataşmalarda
bulundu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Cahilce deme.
BAŞKAN Hocam, talep ederken bile sataşmada
bulunuyorsunuz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Bir milliyetçi
olarak, çok iyi milliyetçi olarak buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) O zaman ben
kayıtlara
BAŞKAN
milliyetçilikle ilgili olarak hatibin
düşüncelerinden dolayı
Burada milliyetçi olmayan
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Ben değilim,
ben milliyetçi falan değilim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Keşke milliyetçi
olsa, etnik ırkçı kendisi.
BAŞKAN
yani sizin anladığınız
veya başka türlü anladığınız milliyetçi olmayan
insanlar da var, olanlar da var. Ama, sizin düşüncelerinize göre
yorumlayıp ifadede
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Hayır, bizi esas
alarak konuştu da onun için.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Hayır,
hayır, Sayın Yeniçeriyi esas alarak konuşmadım ya da
MHPyi esas alarak konuşmadım.
BAŞKAN Bakın, Sayın Yeniçeri, ben bir
cümlemi bitireyim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Peki, buyurun.
BAŞKAN Sizin isminizi anmadı.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Andı, andı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Yok, yok,
anmadım.
BAŞKAN Sadece yani kendi diline, kendi
anlayışına göre milliyetçiliğe olan eleştirisini
söyledi. Sizin milliyetçilik anlayışınızla ilgili herhangi
bir şey söylemedi.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Bütün
milliyetçilikleri katarak bizim anlayışımızı da dâhil
etmiş oldu.
BAŞKAN Ama, bütün milliyetçiler adına siz söz
alamazsınız.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) O zaman ben bir
açıklama yapayım yani bu muallakta kalmasın.
BAŞKAN Sayın Şandırı da
dinleyeyim, bir dakika.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, tartışma Sayın Yeniçerinin
konuşması üzerine oldu. Dolayısıyla
BAŞKAN Anladım, onun
üzerine oldu ama biliyorsunuz ki sataşmadan dolayı söz vermemin de
koşulları var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani o noktada takdir size ait ama söz konusu olan
Sayın Yeniçerinin konuşmasıydı.
BAŞKAN
Bütün milliyetçiler adına da doğal olarak sizin sözcü olabilmeniz
mümkün değil. Bir dakika oturduğunuz yerden, buna rağmen söz
vereyim size.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önderin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçilerin
veya milliyetçiliğin aslında kazıldığı zaman
arkasından İngiliz çıkacağını söylüyor. Son
derece yanlış ve vahim bir hata. Biliyorsunuz, Mustafa Kemal
Atatürkü Sivas Kongresi sırasında tutuklamaya gelenlerin
arkasında Binbaşı Noel ve Bedirhan vardı. Seyit Rıza
aynı zamanda bir İngiliz ajanlığı sürecini
yürütmüştür. Şeyh Sait de oradan destekli olarak hareket
etmiştir. Herhâlde arkadaş karıştırdı.
Türkiye
Cumhuriyetini Türk milliyetçileri kurmuştur. Milliyetçilik,
bağımsızlığı, egemenliği ve millet sevgisini
esas alan bir değerler sistemi ve manzumesidir. Sizin de ifade
ettiğiniz gibi milliyetçi olmayan kimse yoktur, milliyetçi olduğunun
farkında olamayanlar vardır, tıpkı Sırrı
Süreyyanın olduğu gibi.
BAŞKAN
Hocam Ben milliyetçi değilim. dedikten sonra kimsenin ona bir şey
yapacak durumu söz konusu değil.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Değil de yani davranışı öyle.
BAŞKAN
Lütfen
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Önder, size de söz vereceğim.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, Sayın Önder benim soy ismimi kullanarak
benimle ilgili de sözler söyledi.
BAŞKAN
Siz laf attınız, onun üzerine cevap verdi size Sayın
Şandır.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Hakaret yok, bir şey yok.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Anladım da ama yani beni de
bağlayıcı sözler söyledi.
BAŞKAN
Sayın Şandır, siz laf attınız. Türkmenler üzerine
hiçbir
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, hadise şu
BAŞKAN
Bir dakika, ben anlatayım meramımı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Başkanım, önce
BAŞKAN
Hiçbir Türkmenin Sayın Süreyya Önderin söylediği gibi
davranmayacağını belirttiniz. Size buradan cevap verdi,
şahsınızı da rencide etmedi.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, ben Suriye Türkmen Millî
Meclisinin
BAŞKAN
Bir dakika size de açıklama için yerinizden söz veriyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, 69e göre
BAŞKAN
Lütfen, şahsınızla ilgili bir şey söz konusu değil.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, ismimi anarak benim
doğruyu söylemediğimi söyledi. Dolayısıyla ben doğruyu
söylüyorum. Sayın Sırrı Önder dedi ki: Suriye Türkmenleri
teşekkür ediyor, selam söylüyor. Bu doğru değil.
BAŞKAN
Evet.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Benim doğru söylemediğimi söyledi, buna cevap
vermem lazım.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sen Suriye Türkmeni miydin?
BAŞKAN Peki,
buyurun iki dakika. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Ben Suriye Türkmeniyim ve bu Meclisin de Başkan
Yardımcısıyım. Nereden biliyorsun?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) - Efendim, ben de açıklama talep ediyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ne oluyor böyle? Forum mu yapıyoruz, Parlamento mu
çalıştırıyoruz?
BAŞKAN
Sayın Altay
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle
şuna cevap verilmesi lazım: Süleyman Şah Türbesinin
bulunduğu yerden şimdiki olduğu yere getirilmesi için YPG
güçlerine teşekkür edilmesi bir zillettir, Türkiye Cumhuriyeti devletine
hakarettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi emanetini eğer oradan
getiremiyorsa, Sayın Önderin söylediği gibi Kobanideki YPG
militanlarının himmetine muhtaçsa, bu kabul edilemez. Öncelikle bunu
reddediyorum Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milleti adına.
İkinci husus
şu: Değerli arkadaşlar, İmralı canisi diye
nitelediğimiz Abdullah Öcalanın vermiş olduğu terör
mücadelesi her bulunduğu yerde önce Türkmenleri hedef
almıştır Irakta da Suriyede de.
Ben Suriye Türkmen
Millî Meclisinin onursal Başkanıyım, İstişare Kurulu
Başkanıyım. Bütün detayını biliyorum. Bütün bölgeyi
takip ediyorum. Hiçbir Suriye Türkmeni, Abdullah Öcalana teşekkür etmez,
selam göndermez. Bu doğru değil. Bu doğrudan yalan bir
beyandır. Türkmenlerin Abdullah Öcalana ne selamı olur ne
teşekkürü olur. Bunu herkes böyle bilmelidir.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Telaferde katliamı kim önledi Sayın
Şandır?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sırayla gidiyoruz.
Size de söz
hakkı vereceğim Sayın Altayı da dinleyelim.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Önder biraz önceki konuşmasında Roboski
katliamına Kuzey Iraka sınır ötesi operasyona destek vermek
suretiyle bizi katkı sağladığımızla itham etti.
Söz talep ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun iki dakika.
10.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önderin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(Sinop) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Önder bu
söylediklerini inanarak söylediyse kendisine güceniriz. Roboski
katliamının yaşandığı gün Cumhuriyet Halk Partisi
en üst düzeyde oradaydı, Genel Başkanından milletvekillerine
kadar. Şu Meclis tutanaklarını açıp bakın, Roboskiyle
ilgili, Cumhuriyet Halk Partili vekillerden daha fazla konuşmuş, bu
konuyu gündeme taşımış başka bir siyasi parti yoktur,
sizin partiniz de dâhil.
Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz,
sınırlarımız dışından Türkiyeye yönelik bir
tehdit algısı gördüğümüzde doğal olarak bir devlet
ciddiyetiyle sınır ötesi operasyona, tezkereye Evet. oyu
vermişizdir, doğrudur.
Burada şunun altını çizmek isterim:
Şimdi Kürt sorunu var mı, yok mu?yu tartışacak Türkiye
bir müddet, Cumhurbaşkanının yeni açıklamasından sonra
ama biz başından beri Türkiyenin bir Kürt sorunu vardır.
diyegeldik, böyle demeye de devam edeceğiz. Ancak hiçbir hak ve özgürlük
talebi de teröre, terörizme dayanak olamaz. Nasıl ki hiçbir güvenlik
kaygısı temel hak ve özgürlüklerin daraltılmasına dayanak
olmamalıysa, hiçbir hak ve özgürlük talebi de terörizme
başvurulmasına dayanak olamaz. Bizim açımızdan, Cumhuriyet
Halk Partisi açısından Türkiyenin bir Kürt sorunu olmakla beraber
PKK terör örgütü diye de bir sorunu vardır. Bu tehdit var olduğu
sürece bu tür tezkerelere biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak da Evet. demek
durumundayız.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, nedir talebiniz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Efendim, Sayın
Önderin açıklamaları çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
âdeta YPGnin himayesinde Süleyman Şah Türbesine ilişkin operasyonu
gerçekleştirdiğine yönelik beyanı üzerine
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
11.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; reel politiği böyle
bağırarak çağırarak yahut da birtakım kelime
oyunlarıyla farklı bir tasvir içinde sunmak çok doğru olmaz.
Sayın Önder neyle neyi mukayese ediyor? Kobanide
IŞİDe karşı mücadele eden bir grup savaşçıyla
Türkiye Cumhuriyeti devletini mukayese ediyor ve âdeta YPGnin himayesinde
iş görmüş bir devlet resmi çiziyor. Bu, bir kere hiçbir bilginiz
olmasa dahi akıl sahibi bir değerlendirme olarak yani aklın kabul
edebileceği bir değerlendirme olarak görülemez.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Yalanlanmadı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Türkiye Cumhuriyeti
devleti bölgede kendi çıkarlarını koruyacak kudrete sahiptir,
civarda da başka türlü operasyonları da vardır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) O zaman tabutu niye
taşıdınız, tabutu niye sınır ötesine getirdiniz
sırtlayıp da? Ayıp yani!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Süleyman Şah
Türbesine ilişkin operasyonu da kendi kudretiyle
sağlamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Operasyon değil,
geri çekilme, resmen geri çekilmedir ya! Geri çekilmeyi operasyon diye
yutturmayın millete! Ayıp yani!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu bölgede kudreti
olmayana kimse merhamet etmez, kudretin yoksa kimse sana merhamet etmez.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapmış
olduğu işi doğru ve yerinde değerlendirmek gereklidir.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Orduyu koyarsın
sınıra, Erkek olan oraya gitsin. dersin! Devlet öyle yönetilir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ayrıca
Kobanide IŞİDe karşı oradakiler mücadele ederlerken
Türkiye Cumhuriyeti devletinin himayesinin nasıl oluştuğunu da
bilmek gerekir, onu da ayrıca değerlendirmek gerekir.
Şu milliyetçilik konusuna gelince -bu alanda
çalışma yapmış birisi olarak- milliyetçiliği bir
İngiliz oyunu olarak göstermek yanlış. İngilizler
kendilerine de mi oyun yaptılar? İngiliz milliyetçiliği var,
Alman milliyetçiliği var, Fransız, İtalyan milliyetçilikleri
var. İngilizler mi yaptılar? İki yüz yıllık bir
hikâye; bir tarafı kış, bir tarafı yazdır; bir
tarafı kan döker, barbarlıktır, bir tarafı toplumsal
seferberlik sağlar, insanlara bu modern dünyada bir kimlik ve anlam verir.
Irkçılıkla milliyetçiliği karıştırmamak
lazım. İnsanların bir kimliği var. Biz Yunan değiliz,
biz İngiliz değiliz, biz bu topraklarda bir milletiz arkadaşlar.
Bu iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Önder, talebinizi kayıtlara geçirelim
lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Söyleyeceğim
Sayın Başkan, 4 hatip ayrı ayrı sataştılar ismimi
vererek.
BAŞKAN Arkadaşlarımızınki
başka bir şeydi, burada usule göre davranacağız.
İki dakika
12.-
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Sinop
Milletvekili Engin Altay ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmaları sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Esas usulden evladır.
Şimdi, sanırım Sayın Binnaz Toprak
beni yanlış anladı, sayın CHPli üyeler de. Roboski
katliamına dönük CHPli üyelerden tek tek isim saymak istemiyorum ama-
bir kişiye özel bir teşekkür gerekirse Sayın Levent Gök
başta olmak üzere bütün CHPli milletvekillerinin seferber olma biçimleri,
katkıları ne bizim ne Türkiye halklarının gözünden
kaçmamıştır, teşekkür de gerekmez ama bu
duyarlılığın altını çizmek de boynumuzun
borcudur.
Ben sadece şunu söyledim: Hatırlayın, o
savaş tezkeresi geldiği zaman CHPli üyeler dediler ki: Biz bu sefer
bu tezkereye hayır diyeceğiz. Bir aradaydık arkadaşlar,
bütün konuştuğumuz CHPli arkadaşlar böyle dediler. Bu kürsüde
de ben konuştum, CHPnin son 9 tezkeredeki sözcülerinin söylediklerini
söyledim. Hepsinin ortak noktası şuydu: Son olarak olmak üzere bu
defa onay veriyoruz, bir daha bununla bize gelmeyin. Bütün CHP sözcüleri
Ki
ağırlıklı olarak -yanılıyor olabilirim- 4 ya da 5
konuşmayı Sayın Onur Öymen yapmıştı. Biz de
sevindik çünkü bu savaş tezkerelerinin nerelerde patlayacağı
belli değil, işte Roboskiye yol açıyor, bunu söyledik, ondan
önce başka köylerin bombalanması meselesi vardı, onu söyledik.
Sayın Faruk Loğoğlu çıktı burada, birçok CHPli vekilin
haberi olmadan, grubunuz adına da Sayın Loğoğlu
konuştu, dedi ki: Biz yine son olarak bu tezkereyi destekliyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tamam, son olarak vermişiz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Benim söylediğim
budur, benim söylediğim
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) İyi de
Roboskide sınır ötesi
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ya, tamam işte.
Benim söylediğim budur, bilir bilmez konuşmayın. Ben bu konudaki
gelişimi ve değişimi de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz ne
yaptığımızı biliyoruz Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
çok olumlu bir şey
olarak kayda geçtim, bunu herkesin bilmesi lazım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz ne
yaptığımızı biliyoruz, ne konuştuğumuzu
biliyoruz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Son bir şey
Sayın Başkan, 4 sataşma olunca
Son bir şey, Telafer
BAŞKAN Sayın Özcan Yeniçeriye de aynı
şekilde oldu, iki dakika verdik Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın
Şandırın Telafer Türkmenlerinin izzetlerinin, şereflerinin
nasıl emniyet altına alındığını, ne
şekilde emniyet altına alındığını şu
grupla paylaşmasını istiyorum. Bakın, ben söylemiyorum,
doğrusu neyse Sayın Şandır gelsin söylesin, Sayın
Şandır gelsin söylesin. Bu da zillet değildir.
BAŞKAN Tamam, teşekkür ederim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu da zillet
değildir, zillet değildir.
BAŞKAN Sayın Önder, teşekkür ederim,
lütfen
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bir kere Kürtün Türke
ihtiyaç duyması, Kürtün Türke yardım etmesi zillet değildir;
şereftir, kardeşler arası dayanışmadır, borçtur,
insanlıktır. Ne demek çuvaldız saplanmış gibi
emniyetçi oradan kalkıp bir şey diyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) Ne
bağırıyorsun?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Konuşma.
BAŞKAN Sayın Önder, lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Şereftir bu ya.
Teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP
Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24
milletvekili tarafından, TBMMde gerçekleri araştırma komisyonu
Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere
Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde, son konuşmacı Bartın Milletvekili Sayın
Yılmaz Tunç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde
söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Çözüm sürecinin lehinde, aleyhinde biraz önce burada konuşmalar
yapıldı. Ama ortada olan bir gerçek var, o da şudur: Yılda
ortalama 400 askerimiz şehit düşüyordu. İki yıldır
devam eden çözüm süreci sayesinde 800 ocağa ateş düşmedi.
Milletimiz için bundan daha büyük bir kazanç ne olabilir değerli
milletvekilleri? İşte, çözüm süreci başladığından
bu yana da iki seçim geçti, iki seçimde de bu süreci başlatan ve yürüten
iktidarı, bu politikaları destekleyen siyasi iradeyi milletimiz
sandıklarda açık ara destekledi.
Değerli milletvekilleri, CHP grup önerisiyle Türkiyenin
özellikle son çeyrek yüzyılında meydana gelen faili meçhuller,
kayıplar, toplu infazlar, işkence, güç kullanılarak
yerleşim yerlerinin boşaltılması ve zorunlu göç gibi
ihlallerle karşı karşıya kaldığımız
belirtilmekte, bu nedenle geçmişe yönelik objektif bir gerçeklik
arayışına girilmesi, mağdurlarının
yaşadıklarının tarihin kaydına geçirilmesi için benzer
olayların yaşandığı bazı ülkelerde olduğu
gibi, Türkiyede de gerçekleri araştırma komisyonu kurulması
istenmektedir.
Önergenin gerekçesinde ifade edilen ve son çeyrek
yüzyılda gerçekleşen olaylar, AK PARTİnin iktidara gelmesiyle
birlikte temel insan hakları alanındaki ilerlemeler,
demokratikleşmede sessiz devrim sayılabilecek adımlar sayesinde
son bulmuştur.
Ülkemizde özellikle 2000li yıllara kadar geçen
dönem, faili meçhul cinayetlerin ve terör olaylarının zirveye
çıktığı yıllar olarak tarihimize geçmiştir. O
dönemde terör, faili meçhuller, demokrasi eksikliği ekonomimize de
yansımış, bir taraftan cinayetler devam ederken diğer
taraftan da hazinenin kasası boşaltılmış, bunun
faturası da milletimize çıkarılmıştır. Toplumda
kaos ve güvensizlik ortamı oluşturmak isteyenlerin ve demokrasi
karşıtı hedeflerini gerçekleştirmek isteyen kirli
odakların en önemli silahı olan faili meçhuller AK PARTİ iktidarıyla
birlikte son bulmuştur. Güneydoğuda yaşanan faili meçhul
olaylarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalar bu dönemde
açılmış, karanlıkta kalmış onlarca olay
yargının önüne bu dönemde çıkarılmıştır.
2002 yılından itibaren kararlı bir
şekilde uygulanan demokratikleşme adımlarının bir
devamı olarak daha güçlü, demokratik, özgür ve huzurlu bir Türkiye için
çözüm süreci olarak adlandırılan süreç
başlatılmıştır. 2009 yılında başlatılan
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesinin devamı niteliğinde olan ve
nihai hedefi terörün tamamen sonlandırılması olan çözüm süreci
sayesinde ülkemizin özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri on
yıllardır özledikleri normalleşme görüntülerine kavuşmaya
başlamışlardır, bu bölgelerde gidilemeyen yerlere gidilir,
çıkılamayan yerlere çıkılır olmuştur, bölgede
ekonomi ve turizm canlanmaya, olağan manzaralar görülmeye
başlamıştır. Çözüm sürecine çok geniş toplumsal
kesimlerden ciddi bir destek verildiği ve toplumda sürece ilişkin
olumlu bir beklentinin hâkim olduğu gözlenmektedir. Esasen giderek artan
kamuoyu desteği bu sürecin başarıya ulaşmasının
en önemli teminatıdır.
Son on üç yılda ülkemiz normalleşmiştir
değerli milletvekilleri. İnsan hakları alanında alınan
mesafeler sayesinde demokrasimizin standardı yükselmiş, bu
gelişme ekonomiyi de olumlu etkileyerek Türkiye 4 kat büyümüş,
dünyanın dev projelerine ev sahipliği yapmaya
başlamıştır. Türkiyenin normalleşmesi, demokratik
standartları yükselten yasal ve idari düzenlemelerin gerçekleştirilmesi
sayesinde olmuştur. İktidara gelir gelmez yirmi yıldan bu yana
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde devam eden olağanüstü hâli uzatmayarak
kaldıran iktidardır AK PARTİ iktidarı. Devlet güvenlik
mahkemelerini kaldıran, özel yetkili mahkemeleri kaldıran, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru imkânını getiren iktidardır.
Vatandaşlarımızı Avrupa mahkemelerinde sıra
beklemekten kurtaran ve kendi ülkesinde hakkını arayabilme
imkânını getiren iktidardır. Türkiye İnsan Hakları
Kurumu gibi, insan hakları alanında birçok yeni kurumlar kuran ve
düzenlemeler yapan iktidardır. Farklı dillerde yayına izin
veren, yerleşim birimlerinin eski isimlerini iade eden,
vatandaşlarımızın çocuklarına istedikleri ismi verme
özgürlüğü getiren, özel okullarda ana dilde eğitim imkânını
getiren iktidardır AK PARTİ. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin
yakınlarıyla ana dillerinde görüşebilmeleri mümkün değildi
ülkemizde. Ana dilde görüşebilmeyi, ana dilde savunma yapabilmeyi getiren
iktidardır AK PARTİ. Bazı harflerin kullanılması yasaktı.
Farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapan siyasetçilerimiz hapse
atılırdı bu ülkede. Yasak harflere serbestlik getiren,
farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda imkânı getiren
iktidardır AK PARTİ. Yayla ve meralarda yasakları kaldıran,
üniversitelerde farklı dil ve lehçelerde enstitü kurulması ve
akademik çalışma yapılabilmesini sağlayan iktidardır
bu iktidar.
Araştırma önergesinde, bahsedilen,
geçmişte meydana gelen ve ülkemize zaman kaybettiren, demokrasiyi sekteye
uğratan karanlık dönemlerin arka planındaki gerçeklerle
yüzleşmek için gerçekleri araştırma komisyonu kurulması
istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, araştırma
önergesinde bahsedilen karanlık olaylar, ülkemizi 1960 darbesine, 1971
muhtırasına, 1980 darbesine, 28 Şubat sürecine sürükleyen
olaylardır. Bu olayların arka planı AK PARTİ döneminde
deşifre olmuştur ve ülkemiz bu karanlık olaylarla inşallah
hiçbir zaman artık karşılaşmayacak bir toplumsal bilince de
ulaşmıştır. Milletimiz bu olayların arka planını
artık öğrenmiştir. Bu girişimlere fırsat
vermeyeceğini de son on üç yılda gelişmeler
karşısındaki tavrıyla göstermiştir, demokratik
hakkını kullanırken de göstermiştir. Meclisimizde
geçmiş dönemlerde faili meçhul olayların
araştırılmasıyla ilgili komisyonlar kurulmuştur. Yine,
bu yasama döneminde de darbe komisyonu olarak bilinen, Ülkemizde Demokrasiye
Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar İle Demokrasiyi
İşlevsiz Kılan Diğer Tüm Girişim ve Süreçlerin Tüm
Boyutlarıyla Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma
Komisyonu da önemli tespitlerde bulunmuştur. Ülkemizin gerçeklerle
yüzleşmesi adına bu komisyonun raporu da Meclis literatüründe yerini
almıştır. Toplumsal Barış Yollarının
Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu da yine AK PARTİnin
öncülüğünde kurulmuş ve önemli tespitler yapmıştır.
Meclis İnsan Hakları Komisyonumuzun da yine faali meçhul olaylarla
ilgili şikâyetler üzerine yaptığı suç duyurularında
yargı da bu konuda önemli çalışmalar yapmıştır.
Aynı mahiyette geçmişte kurulmuş komisyonlar vardır ve
raporları da önümüzdedir. Meclisin yasama döneminin bitmesine de iki hafta
gibi bir kısa zaman var. Bu komisyonun kurulması ve iki hafta
içerisinde çalışmalarını tamamlayamayacağı zaten
hepimizin malumudur.
Bu duygu ve düşüncelerle önerinin aleyhinde
olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) Yoklama istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini
oylarınıza sunacağım, yalnız, yoklama talebi var.
Sayın Altay, Sayın Tanrıkulu, Sayın
Akar, Sayın Çıray, Sayın Kaplan, Sayın Toprak, Sayın
Küçük, Sayın Kaleli, Sayın Düzgün, Sayın Öğüt, Sayın Haberal,
Sayın Eryılmaz, Sayın Aldan, Sayın Canalioğlu,
Sayın Tayan, Sayın Köktürk, Sayın Oran, Sayın Oyan,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Ediboğlu.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklamaya başlandı)
BAŞKAN Pusula veren
arkadaşlar lütfen salondan ayrılmasın.
(Yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP
Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekili
tarafından, TBMMde gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye
modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis
araştırması açılması amacıyla 16/1/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, (2/1750) esas numaralı Üreticilerin T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan ve
Yeniden Yapılandırılan Borçlarının Faizsiz Ödenmesine
Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/244)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1750) esas numaralı Kanun Teklifi kırk
beş gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden İç Tüzükün
37nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması
konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz
ederim. 28/11/2013
Ensar Öğüt
Ardahan
BAŞKAN Teklif sahibi olarak Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğüt konuşacak.
Süreniz beş dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Değerli milletvekili
arkadaşlarım, çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının faizsiz ertelenmesi için
vermiş olduğum kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye
genelindeki bütün çiftçilerin yani Edirneden Ardahana kadar herkesin Ziraat
Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine borcu var. Yani
hayvancılık yapanların, tarım yapanların, herkesin
var. Ve öyle bir duruma geldi ki halk
Erteleme yapıyoruz. diyor
Bakanlık veya Hükûmet, ertelemeyi yapıyor, faiziyle beraber
yapıyor, faizsiz erteleme yapmıyor. Bu Hükûmet iktidara gelmeden önce
Biz faize karşıyız, faizi uygulamayacağız. dediler
ama en büyük tefeci oldular. En büyük faizci oldunuz ve o faiz şu anda
gariban köylüye yansıdı. Şu anda köylü, beni arayan Göleden,
Çıldırdan, Damaldan, Posoftan, Hanaktan; Ardahandan, Karstan,
Iğdırdan İstanbul Milletvekilimiz Ali Özgündüzün vermiş
olduğu kanun teklifiyle beraber
Iğdırlı çiftçiler
Tarlalarımızı artık bankalara ipotek verdik, geri
alamıyoruz, tarlalarımız icrada satılıyor. diyor.
Ardahanda öyle, Karsta öyle, bütün Türkiye'de öyle.
Burada bir şey istirham ediyoruz, diyoruz ki: Bu
bizim kanun teklifimiz kabul edilirse, çiftçilerin borcu faizsiz beş
yıl ertelenecek. Şu anda erteleme oluyor, ama faizi olduğu
için, limitinin de dolu olması nedeniyle, vatandaş gidip 10 bin lira
kredi alamıyor arkadaşlar, 20 lira veya 5 lira kredi alamıyor.
Bu krediyi alamadığı zaman ne oluyor
biliyor musunuz? Krediyi alamadığı zaman gübre alamıyor,
hayvanını besleyecek yem alamıyor, şimdi çiftçi traktörüne
mazot alamayacak.
Ya, Allah aşkına, bir bankadan 5 bin lira kredi
için, çiftçiden Kardeşim, anlamam, bana memur kefil getir, esnaf kefil
getir veya ipotek getir, köydeki gayrimenkulünü kabul etmem, şehirden bana
ev getir, şehirde binan varsa onu getir.
Kardeşim, şimdi soruyorum:
Vatandaşın, yani köylünün şehirde evi varsa niye gelsin köyde
otursun ki? Köyde köylüyü istihdam etmek istiyorsak, o zaman köylüye imkân
tanımamız lazım, ona teşvik vermemiz lazım, kredi
vermemiz lazım, kredi kolaylığı sağlamamız
lazım. 10 bin lira vermişler, Başka vermem. Vermediği
zaman ne oluyor? O krediyi vatandaş kullanamıyor,
kullanamadığı zaman da hayvanına yem alamıyor.
Şimdi, bahar geldi. Bir traktörün deposu, traktörün
büyüklüğüne göre 350 lirayla 500 lira arasında doluyor
arkadaşlar. Yani inanın, samimi söylüyorum
Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, bakın,
pırlantadan, elmastan -ithal getiriyorsunuz ya- onlardan vergi
almıyorsunuz, ama üreten köylüden, çiftçiden mazot üzerinden vergi
alıyorsunuz. Ya, Allah aşkına, bu kul hakkı değil mi,
kul hakkı yemek değil mi?
Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Lüks yatlardan,
gemileri olanlardan -kimin gemileri var bu Mecliste?- ÖTV, KDV
alınmıyor. Ya, arkadaş, Allah aşkına bakın,
çiftçiden, traktörcüden, kamyoncudan, otobüsçüden, minibüsçüden, taksiciden ÖTV
alıyorsunuz. Bu kul hakkıdır arkadaşlar. Kul
hakkını yiyorsunuz, samimi söylüyorum. AKP Hükûmeti kul hakkı
yiyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yemiyoruz ya.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Recep, evet, doğru
söylüyorum. Şimdi, sana soruyorum: Gemisi olan mı zengin, köydeki
çiftçi mi zengin, onu bana söyle, gemileri olan mı zengin, köyde çiftçi
olan mı zengin? Gemisi olandan vergi alınmıyor, köydeki adamdan
vergi alınıyor.
Arkadaşlar, bakın, samimi söylüyorum, hakikaten
bu kul hakkıdır. Hepimiz burada, elhamdülillah, Müslümanız.
Burada, Büyük Millet Meclisinde bütün vatandaşlarımızı
eşit tutmamız lazım. Ya, arkadaşlar, elmas, pırlanta
takan insanlar mı zengin, köydeki köylü mü zengin? Ondan vergi
almıyorsunuz, ondan alıyorsunuz. Ama Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında mazot 4 liraya değil, 1,5 liraya verilecek
arkadaşlar. Evet, tekrar söylüyorum, mazot 4 liraya değil, 1,5 liraya
verilecek; köylü kalkınacak, çiftçi kalkınacak, traktörcü
kalkınacak, tırcı kalkınacak, kamyoncu kalkınacak,
otobüsçü kalkınacak, taksici kalkınacak. Bu defa, 2015te herkes
Cumhuriyet Halk Partisine oy versin, hem mazotu ucuz alsın hem de görsün
bakalım, kardeşim, devlet nasıl yönetiliyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bir diğer milletvekili olarak da Kocaeli
Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.
Buyurun, sizin de süreniz beş dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçilerin Ziraat Bankasına olan
borçlarının yapılandırılması ile tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının yapılandırılması
konusunda Ensar Öğüt tarafından verilmiş olan kanun teklifi üzerinde
konuşuyoruz.
Ziraat Bankasının kuruluş amacına
baktığınızda, Ziraat Bankasının kuruluş
amacının tarıma finansal destek sağlamak olduğunu
görüyoruz ve bunun yanında bankacılık faaliyetleri de var, her
türlü bankacılık faaliyetlerinin yapılması gerektiğini
söylüyoruz. Ama bugün Ziraat Bankasına baktığınızda,
2013 sonu itibarıyla bankacılık faaliyetlerine
baktığınızda, 110 milyar TLlik yani 110 katrilyonluk bir
kredilendirme yapmış, bu kredilendirmenin yüzde 43,9u ticari
krediler, yüzde 35,7si bireysel, yüzde 20,3ü de tarımsal.
Baktığınızda, ticari kredilerin ve bireysel kredilerin
tarım kredilerinden çok fazla olduğunu görüyorsunuz. Demek ki Ziraat
Bankası işlevini yerine getirmiyor. Ne yapıyor Ziraat
Bankası? Bir talimatla -hani havuz medyasına 100er milyon dolar var
ya- çiftçiden aradığı tapuyu, çiftçiden aradığı
tarlayı, çiftçiden aradığı bordroyu aramıyor ve 100er
milyon dolarlık krediler veriyor. Ziraat Bankasını bu hâle
getirmişsiniz ve bugün de Ziraat Bankasını bu hâle
getirdiğiniz için çiftçi büyük bir finansal sıkıntı
içerisine girmiş. Şimdi, çiftçi bu finansal sıkıntılar
içerisine girmiş ama çiftçiye baktığımızda,
Türkiye'nin tüm genelinde, Edirneden Karsa kadar bütün çiftçinin bireysel
kredi borcu, tarım kredisi borcu, bir de kredi kartı borcu
olduğunu görüyoruz ama mutlaka, çiftçinin bir nefes alabilmesi için banka
kredisinin daha ucuz faizlerle kullanması gerektiğini söylüyoruz.
Bunun için de Ziraat Bankasına baktığınızda -yine
Ziraat Bankasına adres olarak bakıyorsunuz- bu bankaya
baktığınızda yüksek faizlerle ve bordrolu insanların
kefaletleri aranmakta, yine bütün tarlalar ipotek altına alınmakta,
çiftçi borcunu ödeyemediğinde bu tarlaların hepsini icraya vermekte
ve tarlalardan çıkarttırmakta çiftçilerimizi. Yine, 5488
sayılı Kanunla devletin tarımı, çiftçiyi desteklemesi
kararı kılınmış ve gayrisafi millî hasıladan en
az yüzde 1lik bir pay ayrılması öngörülmüş ama AKP
iktidarları döneminde bu hiçbir zaman 0,5i geçmemiş. 2007den 2014
rakamlarına baktığımızda AKP iktidarlarının
çiftçiye 43,8 milyar TL yani 43,8 trilyon borcu olduğunu görüyoruz. Buraya
gelip söylüyorsunuz ya: Şu kadar destekleme primi verdik, bu kadar
destekleme primi verdik. Bunların hepsinin bir yalan olduğunu hem
Ziraat Bankası belgelerinde hem de Tarım Desteklemenin
rakamlarına baktığınızda çok rahat görebiliyorsunuz.
AKP
iktidarlarında nüfus 10 milyon artmıştır Türkiye'de yani
nüfusumuz 10 milyon artmış ama tarımsal üretim, gıda
üretimi, bitkisel üretim ve hayvansal üretim AKP iktidarları döneminde
artmamıştır. Ki derdik hani: Dünya aç kalsa Türkiye aç kalmaz.
Türkiye bir tahıl deposu. Ama maalesef AKP iktidarlarında tahıl
deposu olmaktan uzaklaşmış, ithal eden bir ülke durumuna
gelmişiz. Nasıl gelmişiz? Bakalım buğdaya: 2003ten
2014e kadar 19 milyon ton buğday ithalatı yapmışız ve
19 milyar TL para ödemişiz. 2003ten 2014e 8 milyon
100 ton arpa ithal etmişiz, bunun karşılığında da
6 milyar 300 milyon TL para ödemişiz. (x)
Tütüne gelince tütünü bitirme
noktasına getirmişsiniz.
Kuru fasulyeyi 2003te 250 bin ton
üretirken 2014te 215 bin tona düşürmüşüz.
Türkiye, AKP Hükûmetleri döneminde 31
milyon ton buğday ithal etti, karşılığında da 9,2
milyar dolar yani 24 milyar TL para ödedi.
10 milyon ton mısır ithal
etti, karşılığında 2,5 milyar dolar yani 6,6 milyar TL
ödedi.
Yağlı tohum ve türevleri bir
felaket. 24,5 milyar dolarlık ithalat yapılmış AKP
hükûmetleri döneminde, 64 milyar TL yani 64 trilyon para ödenmiş.
Hele pamuğa gelince Akdenizde,
Egeden pamuğu yok ettiniz; ürettiği kadar ithal eden bir ülke hâline
dönüştürdünüz.
Tütüncülük bitme noktasına geldi,
şeker pancarına kota koydunuz.
Sonuç olarak AKP hükûmetleri döneminde
üretici desteklenmedi, ithalat patladı. Dünya tarım desteğinin
4,5 katını ithalata harcayan başka bir ülke yoktur diyor,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarlarında bunların çözüleceğini
ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN - İnsan Hakları
İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız
milletvekillerine düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.
İzmir Milletvekili Birgül Ayman
Güler aday olmuştur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, saat 19.00;
saat 20.00ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.00
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
BAŞKAN
2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Ceza
İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.- Askeri
Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/1008) (S. Sayısı: 685)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli
Milletvekili Sayın Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Sayın Osman Faruk
Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Sayın
Engin Altay, Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa
Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
5.- Polis
Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443,
2/2469) (S. Sayısı: 684)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616)
(S. Sayısı: 688) (*)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülen teklifin geçen birleşimde birinci bölümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
"Ebeler çalıştıkları kurum ve
kuruşlarda, ebelikle ilgili yönetim görevlerini yürütürler. Ebelikle
ilgili yönetim görevlerinde lisans üstü eğitime sahip ebelerin rüçhan
hakları vardır. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren, ebelerin çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda
baş ebelik, ebelik hizmetleri müdürlüğü kadroları
açılır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 1. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Vahap
Seçer Müslim
Sarı
İzmir Mersin İstanbul İzzet Çetin Mehmet Hilal
Kaplan
Ankara Kocaeli
MADDE 1 - 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanunun 47 nci maddesine aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
"Lisans mezunu ebeler meslekleriyle ilgili
lisansüstü eğitim alarak uzmanlaştıktan ve diplomaları
Sağlık Bakanlığınca tescil edildikten sonra uzman ebe
olarak çalışırlar.
Ebeler meslekleri ile ilgili olan özellik arz eden birimlerde
ve alanlarda belirlenecek esaslar çerçevesinde yetki belgesi alırlar.
Yetki belgesi alınacak eğitim programlarının düzenlenmesi,
uygulanması, koordinasyonu, belgelendirme ve tescili, kredilendirme ve
yetki belgelerinin iptali gibi hususlar ile uzman ebelerin ve yetki belgesi
alanların görev, yetki ve sorumlulukları Sağlık
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Kaplan
konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi önceden
hemşirelere verilen hakların şimdi ebelere verilmesi ve
uzmanlık statüsü kazandırılması açısından bir
eksikliği gidermektedir, bu nedenle de önemlidir. Dolayısıyla
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, geç de olsa, ebelere verilen bu düzenlemeyi
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede 2013 verilerine
göre 54 bin ebe vardır. Bunların yüzde 90ı Sağlık
Bakanlığı kadrosunda çalışmaktadır.
Ebeler, bildiğimiz üzere, doğum öncesi,
doğum, doğum sonrası 0-6 yaş çocukların bakım ve
danışmanlık desteğiyle son derece önemli bir görev icra
etmektedirler. Bugün kalkınmışlık göstergelerini ifade
ettiğimiz, dönem dönem sizin de Hükûmet olarak buradan övünerek ifade
ettiğiniz anne ölüm oranlarının, bebek ölüm
oranlarının azaltılmış olmasının; Türkiyede
0-6 yaş grubundaki çocukların aşılarının
yapılmış olmasının birinci derecede önemli kişisi
ebelerdir ama gelin görün ki Hükûmetiniz döneminde yapılan uygulamalarla,
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla, aile hekimliği
statüsüyle ebelerin içinde bulunduğu durumu ifade etmekte zorlanıyorum.
İçinizde değerli milletvekili
arkadaşlarımız var, hekim olan arkadaşlarımız
var. Bugünkü uygulamada ebelerin hangi kurumda
çalıştıklarını sorsam bana yanıt verebilir
misiniz? Ebelerin daha önceki çalışma alanı sosyalizasyon
çerçevesinde sağlık ocaklarında mahalle gezileri, gebe takip
noktasındayken bugün bu görevi yapamıyorlar. Ne yapıyorlar?
Sekreterlik yaptırılıyor, zorla aile sağlığı
elemanı olarak çalıştırılıyor, daktiloculuk
yaptırılıyor, veznede ebeye görev veriliyor; bu yetmiyor,
eğer hastanelerde hemşire yetersizliği varsa hemşirelerin
yetersiz olduğu yerlerde ebeleri oraya çektirerek bir angarya daha
yükletiyorsunuz. Hadi angarya kısmını bir derecede kabul edelim
diyelim, bu görevlerin her ne kadar tanımlaması aile
sağlığı hekimliğiyle uygulama alanındaki
farklılık olsa da ama bunları yaparken özlük haklarıyla
ilgili hiçbir iyileştirme yapmıyorsunuz. Uzun çalışma
saatleri var, yirmi dört saate varan nöbetler var, döner sermayeden pay
alıp almadıkları belli değil çünkü kurumları belli
değil, düşük maaşla çalışıyorlar.
Sayın Başbakanın, eski
Başbakanımızın, şimdiki Sayın
Cumhurbaşkanının ikide bir söylediği herkesin 3 çocuk
yapması önerisini acaba Sayın Cumhurbaşkanı bizim ebelere
söylüyor mu? Ebelerin başkalarının doğumunu yaparken,
başkalarının çocuklarını takip ederken kendi
çocuklarına bakamadıkları, ebelerin
çalıştığı kurumlarda kreşin
olmayışı nedeniyle 1.000 liraya yakın bir ücretle
yaşamını idame ettirmek zorunda kaldıkları bir noktada
hiç bunları düşünüyor mu? Takdirlerinize bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, ebeler böyle farklı
kurumlarda çalıştırılıyor, zor şartlarda nöbet
altında çalıştırılıyor ama başka bir
riskleri daha var: Çalışma ortamları belli olmadığı
gibi, mahalle gezilerinde, gebelik takiplerinde hangi eve gittiklerinde, hangi
kapıyı çaldıklarında neyle
karşılaşacaklarının hiçbir bilgisi yok, hiçbir
güvencesi yok. Bugün, sağlık alanında, hastanelere
kaydırılmaya çalışılan ebelerin hem enfeksiyon
hastalıkları açısından hem de hastanede
karşılaştıkları hastalıklar açısından
ne yazık ki bir önlem alınmış değil.
Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi
konuşulurken, ebelerin bu olumlu yapısını desteklerken
bizim Kocaelide bu yasa tasarısının 3üncü maddesinde de olan
kamu-özel ortaklığıyla da ilgili bir iki cümle söylemek
istiyorum. Kocaelide 2013 yılında 1.180 yataklı, kamu-özel
ortaklığıyla bir şehir hastanesi kurulmasına karar
verildi. Yaklaşık on dokuz ay geçti, on dokuz ay süresi içerisinde
sözleşmeyi imzaladı ama bu on dokuz ay geçmesine rağmen henüz
bir temel atma töreni yapılamadı. Gerekçesi: Bizim
Bakanımızın da olduğu, o bölgede bir mayın
taramasıyla karşılaşabilirmişiz. Neymiş: Askerî
alanın içinde bulunduğu cephaneliği biz kamulaştırıp
şehir hastanesine devrederken acaba hâlâ bir mayın olabilir mi diye,
böyle bir engellemeyle karşı karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) On dokuz ay geçti,
hâlâ bir çivi çakılmadı, hâlâ ne yaptığını kimse
bilmiyor.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) Ben iktidar partisi
yetkililerine ve Sayın Bakana, özellikle Sayın Fikri Işıka
seslenmek istiyorum: Kocaeli halkı şehir hastaneleriyle ilgili bir an
önce adım atmasını bekliyor.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var.
20 kişi lütfen ayağa kalkabilir mi.
Sayın Altay, Sayın Türeli, Sayın Çetin,
Sayın Akar, Sayın Kaplan, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Düzgün, Sayın Tayan, Sayın Aygün, Sayın Eryılmaz,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Oyan, Sayın Sarı, Sayın
Çetin, Sayın Çıray, Sayın Özkes, Sayın Aldan, Sayın
Öztürk, Sayın Köktürk, Sayın Seçer, Sayın Ayman Güler.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.19
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 20.35
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN 688 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 1inci maddesi üzerinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
(Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Öz (Mersin) ve arkadaşları
"Ebeler çalıştıkları kurum ve
kuruşlarda, ebelikle ilgili yönetim görevlerini yürütürler. Ebelikle
ilgili yönetim görevlerinde lisans üstü eğitime sahip ebelerin rüçhan
hakları vardır. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren, ebelerin çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda
baş ebelik, ebelik hizmetleri müdürlüğü kadroları
açılır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerine Sayın Ali Öz
konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle
alakalı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Tabii ki bu 688 sıra sayılı Kanun
Tasarısının içerisinde, maşallah, ne isterseniz var. Yani,
hastanelerdeki sağlık çalışanlarının
birtakım sorunları, yeni bir sağlık tıp fakültesi
açılması, aklınıza ne geldiyse var ama işin garip
tarafı, gerçek manada aslında sağlıklı bir
şekilde bu kanunların çıkarılabilmesi için, ilgili
komisyonlar tarafından bu çıkarılan tasarıda konulan
maddelerin tartışılmamış olması, kanun yapma
tekniği olarak büyük bir eksiklik olarak karşımızda
durmaktadır.
Torba yasa garabetinin bir yenisini daha Parlamentoda
yaşıyoruz ama her şeye rağmen, tabii ki bu maddeyi,
ebelerin lisans tamamlaması, uzman ebelik gibi bir tanımın
içerisine dâhil edilmesi ve idari görevlerde daha önce yer
bulamadıkları bir alanda görevlendirilmelerinin önünü açan bir
düzenleme olması münasebetiyle olumlu bulduğumuzu ifade etmek
isterim.
Ancak şunu unutmamak lazım ki tüm
sağlık çalışanlarında olduğu gibi ebelik görevini
yerine getiren bu değerli sağlık
çalışanlarının -daha önceki hatibin de ifade ettiği
gibi- özellikle yüzde 90ı kamu görev alanı içerisinde
çalışan, Türkiyede sayıları 53.500 civarında olan
ancak çalışma şartları son derece zor olan bu ebelerin,
diğer sağlık çalışanlarından farklı olarak
büyük alanlarda eksiklik yaşadıklarını da ifade etmek
isteriz. Çünkü aslında ebeler, sağlık hizmet sunumunu bir bütün
olarak değerlendirdiğiniz zaman, özellikle daha hayatın
başlamadığı erken dönemde yani doğum öncesi,
doğum, doğum anı, doğum sonrası ve ilk çocukluk
yıllarının 0-6 yaş grubunda gerçekten tüm toplumda çok
önemli görevleri yerine getiren, önemli bir kamu çalışanı
kesiminden bahsettiğimizi ifade etmek isterim.
Bunların sorunlarını gündeme getirmenin
ötesinde Bakanlığın çok iyi bilmesi gereken bir şey var.
Özellikle ebelere TÜRK SAĞLIK-SENin yaptırmış olduğu
bir anket var. Bu ankette belki de sorunlarını gündeme getirmiş
olmalarına rağmen ebe arkadaşlarımızın, üzülerek
ifade ediyorum ki En fazla sorununuz ne? diye kendilerine sorulduğunda,
yüzde 75 civarındaki ebe arkadaşlarımızın
Sağlık Bakanlığının kendi sorunlarıyla
ilgilenmemesini ve ilgisiz kaldığını belirtmiş
olmalarını sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Gerçekten, on iki yıllık Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı döneminde ihmal ettiğiniz en önemli
kesimlerin başında sağlık çalışanları
gelmekte. Bakın, her defasında bu kürsüye geldiğinizde,
sağlıkta tek çatı altında birleştirmeden,
sağlıkta yaptığınız iyileştirmelerden
bahsediyorsunuz. Biz de bunların bir kısmının olumlu
olduğunu ve yapılması gereken gelişmeler olduğunu,
dolayısıyla bunlardan dolayı da takdir edilmeye değer bile
bulunduğunuzu ifade ediyoruz. Ama hiçbir şekilde, bir hekim olarak da
on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından,
hekimlik yaptığım süre içerisinde de sizin bu dönüşüm
programınıza, kendim de dâhil olmak üzere, hiçbir sağlık
çalışanının size hakkını helal etmediğini
ifade etmek istiyorum. Yani, gerçekten bizi hep oyaladınız, hep
kandırdınız, dediniz ki Yok, işte, emeklilik ücretlerinizi
iyileştireceğiz, döner sermaye gelirinden elde ettiğiniz
kısımları emekliliğe yansıtacağız, fiilî
hizmet zamlarınızı vereceğiz. Hep böyle bunları
siyasi birer vaat olarak sundunuz ama bunun
karşılığında, ne hikmetse, grubunuzun içerisinde
bulunan hekim arkadaşlarımızla defaten görüşmemize
rağmen sağlık çalışanlarının hak
ettiği, sık sık talep ettiği, emeklilerinin hakkı olan
özlük haklarındaki iyileştirmeyi gerçekleştirmediniz.
Bu, sağlıkta hiçbir şey
yapmadığınız anlamını çıkarmasın.
Dolayısıyla, bu kürsüye geldiğinizde de hemen
başlıyorsunuz, Sağlıkta şöyle yaptık, şu
yoktu, bu yoktu, bunu getirdik, onu getirdik, bunu götürdük, ambulans
aldık, hava ambulansı. Bunlara itiraz eden yok, bunlara Kötü.
diyen de yok ama tekraren ifade etmek istiyorum ki sağlık
çalışanları, on iki yıllık Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarı döneminde en çok ihmal edilen kesim olmuştur, özlük
haklarında hak ettikleri, gerçekten kendilerinin haklı oldukları
iyileştirmeyi bir türlü alamamışlardır.
Bu konuda vermiş olduğunuz sözlerin yerine
getirilmesini özellikle istirham ediyorum. 13 Martta Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımızın da
Böyle bir çalışmamız var. dediği inşallah hayal
değildir ve bir an önce yüce Meclise gelir diyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifinin 2. maddesinde yer alan Sağlık
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca
ifadesinin Sağlık Bakanlığı ile bağlı
kuruluşlarınca olarak değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irma Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak
Ağrı
Adil
Zozani Mülkiye
Birtane Demir
Çelik
Hakkâri Kars Muş
Abdullah
Levent Tüzel Erol
Dora
İstanbul Mardin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin çerçeve 2 nci maddesiyle düzenlenen Geçici 8 inci maddede yer
alan "1.000" ibarelerinin "2.000" olarak değiştirilmesini,
Geçici 8 inci maddenin ikinci fıkrasının teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Özcan Yeniçeri Mehmet Günal
Manisa Ankara Antalya
Ali Öz Alim
Işık
Mersin Kütahya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Vahap
Seçer Bülent
Kuşoğlu
İzmir Mersin Ankara
Bihlun Tamaylıgil Haydar
Akar İzzet
Çetin
İstanbul
Kocaeli Ankara
Müslim Sarı
İstanbul
MADDE 2 - 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı
Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları İle Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek
Döner Sermaye Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 8- (1) Sağlık
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca;
sağlık hizmeti verildiği dönemde herhangi bir nedenle ilgili
mevzuatı kapsamında sosyal güvenlik sağlık
yardımından yararlanamayan gerçek kişilere sunulan
sağlık hizmet bedellerinden 31/12/2014 tarihine kadar tahsil
edilememiş alacak tutarlarının % 40'ı bu maddenin
yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgililerce defaten
veya taksitle ödenmesi halinde, geri kalan kısmı fer'ileriyle
birlikte terkin edilir. Şu kadar ki, alacak tutarı 2.000 Türk
Lirası ve altında ise resen terkin edilir; alacak tutarının
yarısının 2.000 Türk Lirasının altında
olması halinde 2.000 Türk Lirası terkin edilerek bakiye
kısım tahsil edilir.
(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren beş yıl süreyle Sağlık Bakanlığı ve
bağlı kuruluşları; götürü bedel üzerinden sağlık
hizmeti sunmak üzere kamu kurum ve kuruluşları ile protokol yapmaya,
kamu kurum ve kuruluşları da söz konusu protokoller
doğrultusunda götürü bedel üzerinden sağlık hizmeti bedeli
ödemeye yetkilidir. Bu şekilde hizmet verilmesine ve götürü bedelin tespit
edilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının
görüşü alınarak protokollerde belirlenir. Götürü bedel üzerinden
sunulan hizmetler için ilgili kurumlara ayrıca fatura ve
dayanağı belge gönderilmez.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi önergesi üzerinde
Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; herkesi saygıyla
selamlıyorum.
688 sıra sayılı Teklifin 2nci maddesi
üzerinde söz aldım, bu konuda verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz
aldım.
Bu madde, Sağlık Bakanlığında
sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanamayan, bu kapsamda olmayan bazı
kişilerin borçlarıyla ilgili bir düzenleme yapıyor, bir af
getiriyor. Yüzde 50sini defaten veya taksitle ödemeleri hâlinde geri
kalanının ferîleriyle birlikte alınmayacağı hükmünü
getiriyor, biz de katılıyoruz bu düzenlemeye.
Ama bu vesileyle sağlık hizmetleriyle ilgili
olarak şunu söylemek istiyorum: Sağlık hizmetlerinde önemli
sorunlar var, sıkıntılar var, yeni dönemde de yeni
sıkıntılar, sorunlar olacak gibi görünüyor. Bunların ele
alınması ve bunlarla ilgili bazı çalışmaların
yapılması lazım. Bunların başında da üniversite
hastaneleri geliyor. Çok önemli bir konu. Üniversite hastaneleri bu dönemde,
özellikle son yıllarda çok büyük sıkıntıya girmeye
başladılar. Özel hastaneler, biliyorsunuz, kâr ediyor, Sosyal
Güvenlik Kurumuyla anlaşmaları var, hemen hemen hepsi kârlı ama
üniversite hastaneleri, kadroları çok iyi olmasına rağmen,
profesörlerin, doçentlerin orada olmasına rağmen son yıllarda
zararda. Özellikle son dört yılda üniversite hastanelerinin borçları
1,4 milyar liradan yüzde 93lük bir artışla 2,7 milyar liraya
çıkmış, çok büyük bir artış söz konusu üniversite
hastanelerinde. Büyük sıkıntılar var. Bu konu, muhakkak
araştırılması gereken, üzerinde
çalışılması gereken bir konu.
Sağlık Bakanlığı kendi
hastaneleriyle ilgileniyor, bir sahibi var. Özel hastanelerin kendi sahipleri
var ama üniversite hastaneleri hakikaten sahipsiz kaldı. Üniversite
hastaneleri şirket değil, bir şirket gibi yönetilmemeleri
gerekir değerli hocam. Yani Türkiye gibi üniversite hastanelerinin de
şirket gibi yönetilmemesi lazım, şirket
mantığıyla yönetilmemesi lazım çünkü üniversite
hastanelerinin çok önemli işlevleri var. Bir kere, tıp hizmeti
veriyorlar, hekim yetiştiriyorlar ve özellikli hastalara bakıyorlar.
Dolayısıyla, daha farklı bir şekilde kamu hizmeti görüyor,
daha farklı görülmesi lazım.
Bütçeden, sağlık kesimi her sene yüzde
6lık, 7lik bir pay alır. Üniversite hastaneleri bunun yüzde
10-12sini alır, çok az bir pay düşüyor. Üniversite hastanelerinin
bir de gelirleriyle giderleri arasında çok büyük bir farklılık
var, yüzde 30a yakın bir farklılık var, net olarak bu
görülüyor. Bunların muhakkak giderilmesi lazım. Buna
karşılık biz ne yaptık? Geçen yıl
çıkardığımız bir torba kanunda bunların
üzerlerindeki sermayelerinin yani gayrimenkullerinin, arsalarının,
vesaire, bunların satışını öngördük,
satılmasını kanuna bağladık. O zamana kadar, bunlar
sadece yatırım amacıyla kullanılabiliyordu. Tuttuk, torba
kanunla Bunları satabilirler. dedik. Kendi gayrimenkulünü,
binasını, arsasını satması bir üniversite hastanesi
için, üniversite için sıkıntıdır, satılmaması
gerekirdi, onların yatırım için kullanılmaları
gerekirdi. Önemli sorunlar, sıkıntılar getirecek.
Biraz önce söylediğim gibi, gelirleri ile giderleri
arasında genelde büyük bir farklılık var. Bu konuda
yapılmış bir çalışma da var, bir rapor da var. Bunu da
çok önemsiyorum. Bunun dikkate alınması gerekir. Bu konuda ben bir
araştırma önergesi de verdim ama Genel Kurulda gündeme gelmedi
maalesef, gelmesi iyi olurdu. Özel hastanelere -SGKyla yapılan
anlaşma gereğince- yüzde 195e kadar kendilerinin
aldığı ücret dışında katkı ödeniyor. Yani
hastanın aldığı hizmet karşılığı
yüzde 195e kadar bir katkı ödemesi var. Üniversite hastanelerinde bu yok,
dolayısıyla üniversite hastaneleri muhakkak zarar ediyor,
sıkıntıya giriyorlar ve ayrıca üniversite hastanelerinin
yüzde 24lük de bir öğretim üyesi kaybı var, bunu da
yaşıyorlar. Bunların hepsini birlikte ele alınca
sağlık sektöründe önemli ölçüde sıkıntıya
girdiğimizi görüyoruz.
Çok vaktim kalmadı, şöyle bir rakam da vereyim:
2007de 4.980 olan üniversitelerde tıp fakültesi kontenjanı -4.980
dikkat edin- 13.500e çıkmış hemen birkaç yıl içerisinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bunlar tabii
tıp eğitiminde de büyük sıkıntılar getiriyor.
Bu vesileyle herkesi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin çerçeve 2 nci maddesiyle düzenlenen Geçici 8 inci maddede yer
alan "1.000" ibarelerinin "2.000" olarak
değiştirilmesini, Geçici 8 inci maddenin ikinci fıkrasının
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Sayın Ali Öz
konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde
verdiğimiz değişiklik önergesiyle alakalı söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Evet, bu torba yasa tasarısının
içerisindeki 2nci madde, daha önceden görmüş olduğu sağlık
hizmeti dolayısıyla hastaneye borçlanmış, borcunu ödeyememiş
insanların bir şekilde affını gündeme getiriyor.
Şimdi, şöyle bir düşünelim, bir insan
hastaneye gider ve hastaneye niye borçlu kalır? Demek ki Sosyal Güvenlik
Kurumu kapsamında kalmasını gerektiren bir durum var. Yani
yeşil kartlı olabilir, borçlu kalmaz; BAĞ-KURlu olur, borçlu
kalmaz; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre bir sosyal
güvenlik kurumu kapsamındadır, borçlu kalmaz; borçlu
kaldığına göre bu vatandaş zaten bu kapsamların dışındadır.
Şimdi, buraya koymuş olduğunuz 1.000 TL, bunun da yüzde 50sini
affetseniz bile -ki genelde hastanede yatarak tedavi gören ve Sosyal Güvenlik
Kurumu kapsamında olmayan birileri borçlu kalır- 500 TLye Türkiyede
hangi tedavi yapılıyor? Yani bir hastaneye bu affettiğiniz 500
liralık borcu olan vatandaş var mı? Yani bunun bir
altyapısı olmaz mı, bunun bir incelemesi olmaz mı? Yani
gerçekten büyük bir araştırma sonucunda Sosyal Güvenlik Kurumu
kapsamında olmayan, gerçekten mağdur olan vatandaşların
hastaneye ne kadar borçları var? Bu bir çıkartılmaz mı? Ona
göre bu affın getirilmesi lazım. 1.000 TL koyduk, yüzde 50sini
affediyoruz, bundan çok fazla istifade edecek olan insan olmaz.
Dolayısıyla, bu rakamın yükseltilmesi talebimizin gerekçesi bu.
Yani burada gerek Hükûmet gerekse Komisyon tabii ki,
doğal olarak sizleri de etkiler, Kabul etmiyoruz. diyeceksiniz siz de
muhtemelen ama gerçekten hesabı doğru
yaptığınızda bu kadar hastaneye yatmış olan bir
insanın 500 lira borcu kalmaz zaten hastaneye, meblağ olarak mutlaka
daha yüksek miktarda borç olur. Yani attığımız
taşın ürküttüğümüz kurbağaya değmesi lazım. Bunu,
madde içerisinde yer almış, ne amaçlandıysa çok da tutarlı
olmayan bir af maddesi olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Tabii ki, burada sağlık harcamalarındaki
artışa da kısaca değinmek lazım. Özellikle özel
hastanelerdeki durumun lütfen herkes farkında olsun. Yani burada, giden
hekim arkadaşlarımız, tedavi amaçlı gittikleri
doktorların büyük bir kısmı vatandaşlardan çok yüksek
meblağlarda fark talep ediyorlar. Dolayısıyla, vatandaşlar
bunu ödemekte zorlanıyorlar. Sizler de milletvekilisiniz, mutlaka size de
bununla alakalı çok sayıda Aman bir araya girin, görüşün. diye
talepler geliyordur. Kendi kendimizi kandırmayalım. Yani
Vatandaşın cebinden doktor elini çeksin. derken
vatandaşın tam böğrüne hançeri saplattıracak şekilde
düzenlemeler yapıyoruz. Bunlardan lütfen haberdar olun.
Dolayısıyla, bunlarla alakalı, gerçekten
bu hekimlerin özlük haklarında iyileşme ve maaşlarında
artış sağlamadığınız sürece, hekim
arkadaşlarımızı da zan altında bırakacak bir
şekilde, bunların kurumlarından fatura bile kesmeksizin,
haksız kazanç mı dersiniz -daha açık bir şekilde de ifade
etmekten çekinmeyeceğim- vergi kaçırmak mı dersiniz, zoraki
kendi elinizle bu insanları bunlara mahkûm hâle getirirsiniz.
Lütfen ülkemizde olanları tüm gerçekliğiyle
değerlendirelim. Yani bu üniversitedeki gerek akademik kadro
yetersizlikleri gerekse dışarıda, özel hastanelerde yapılan
işlemlerden bihaber gibi durmayalım; gerçekte olanlar neyse, gerçekte
yaşananlar, sıkıntılar neyse, bunların önlenmesi,
bunların bir rayına girmesi lazım.
Ben şuna inanıyorum ki gerek iktidarda gerekse
muhalefette bu konuların farkında olanlarla bir komisyonda oturup,
enine boyuna tartışıp, bu sorunların çözümü için nelerin
yapılması gerektiği noktasında ortak bir kanaat, ortak bir
akıl oluşturup, vatandaşımızın bu konudaki
mağduriyetini giderme noktasında birlikte bir çalışma
yapabiliriz, ama bunları sürekli halının altına süpürerek,
maalesef, bu gerçekleri kapatamayız.
Dolayısıyla, bu konuda ivedilikle bir pozisyon
belirlemek, alınması gereken önlemleri almak, vatandaşı bu
mağduriyetten gerçekten kurtarmak gerekiyor, çünkü bununla alakalı
çok sayıda vatandaştan şikâyetler geliyor.
Öncelikle, tabii ki bu iktidarın görevi olsa gerek
diye düşünüyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin 2nci maddesinde yer alan Sağlık
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca
ifadesinin, Sağlık Bakanlığı ile bağlı
kuruluşlarınca olarak değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR
DENİZLİ (İzmir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Levent Tüzel
konuşacak.
Buyurun.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, özellikle AKP Grubuna
seslenmek istiyorum. Getirilen bu kanun teklifiyle, daha önceki oturumlarda
sık sık atıfta bulunduğunuz kurucu Genel
Başkanınız, Sayın Cumhurbaşkanının Ülkemizi
şirket gibi yönetmek lazım. fikrine âdeta katkı
yaparcasına düzenlemeler getiriyorsunuz. Yasanın tümünde de bu
maddede de özelleştirmeci mantık, bütün kamu hizmetlerinin
özelleştirilmesi fikri egemen. O nedenle, özellikle de bu şirket gibi
yönetmek, anonim şirket gibi yönetmek, ondan öte bir şahıs
firmasını yönetir gibi ülkeyi yönetmenin aslında en uygun
uygulama alanı, biliyorsunuz, sağlık iş kolu,
sağlık hizmetleri ve uzunca bir zamandır iktidar partisi bir
Dünya Bankası projesi olan Sağlıkta Dönüşüm
Programını yürütüyor.
Biliyorsunuz, içinde bulunduğumuz hafta 14 Mart
Tıp Haftası, Tıp Bayramı ama sağlık emekçileri
bunu bir bayram olarak kutlayamadılar. Biliyorsunuz, 13 Martta bütün
ülkede sağlık emekçileri iş bıraktılar, acil hizmetler
dışında. Neden böyle? Çünkü hayli dertliler, hem kendileri
adına dertliler hem de hizmet götürdükleri hastalar ve yurttaşlar
adına dertliler.
Aslında bugün sağlık hizmetlerinin bir
sağlık hizmeti üretmekten öte hastalık üretiyor olmasındaki
nedeni bu özelleştirme ve piyasaya açılmakta görmek mümkün. Hani,
hatırlarsınız, bu Somada sistem vardı ya daha çok, daha
çok sistemi
Şimdi, sağlıkta da özel sektör ne ister? Daha çok
hasta gelsin, daha çok muayene, daha çok tetkik, daha çok hasta yatırma ve
bunu övünme hâline getiren bir iktidar Bakın, biz size ne güzel hizmet
sunuyoruz. İstediğinizde açıyorsunuz telefonu, gidiyorsunuz,
istediğiniz doktora, istediğiniz hastaneye muayene oluyorsunuz.
diye. Sonra bir bakmışız, özeldeki muayene şeyleri,
başvuran hasta sayısı tam bu dönemde 13 kat artmış.
Yani, iktidar tarafından bir kışkırtıcı
propaganda, özellikle hastaları bu şekilde özel hastanelere
teşvik eden ama öbür taraftan da başka bir
kışkırtıcılık. Eğer istediğinizi
bulamıyorsanız, gerektiği gibi muayene olamıyorsanız
bilin ki kusurlu olan, sorumlu olan oradaki sağlık personelidir.
deyip bu sefer sağlık hizmeti sunan emekçilere, doktoruna,
hemşiresine şiddet uygulatan, şiddeti teşvik eden bir
kışkırtıcı propaganda.
Elbette sağlık emekçileri hayli dertli.
Bakın, o günlerde Okmeydanı Eğitim ve Araştırma
Hastanesindeki hemşirelerin -100 civarında hemşire kadrosu var-
hepsi dertli. Neden? Çünkü asıl kendi işlerini yapmıyorlar; masa
başında, başka alakasız işlerde
çalıştırıldıklarından dert yanıyorlar.
En çok performans sistemi, yine sağlık
emekçilerini vurmuştur, rekabete sokulmuştur, yani hasta
başına ayrılan zaman beş dakikalarla
sınırlı. Bir günde 120 hastanın muayene edilmesi
Bundan
doktor bir şey anlamıyor, hasta hiçbir şey anlamıyor.
Şimdi, dolayısıyla, hani
sağlıklı olma hâli, fiziken, ruhen, sosyal, siyasal
koşullarla sağlıklı olma hâli kesinlikle mümkün
olmamış ama iyilik hâli yerine götürü hâli gelmiştir, tıpkı
bu maddede konuşulduğu gibi. Yani havuzu, bu sosyal güvenlik
kurumlarındaki havuzu vatandaş, yurttaş, halk doldurmuş ama
havuzun içini boşaltanlar, hortumlayanlar yine özel sektör olmuş.
Yani, kelimenin anlamıyla, kazanan özel sektör olmuş ama kaybeden
bizim hizmet bekleyen insanımız olmuş,
yurttaşımız olmuş, vergileriyle, bütün bu birikimleriyle bu
havuzu dolduran halkımız olmuş. O nedenle, bir kez daha, seçime
üç kala bu torba yasayla vurgunun en çok yapılacağı bu alanda,
bu sağlık iş kolunda getirilen bu düzenlemeyi kabul etmek mümkün
değil.
Biz bir kez daha söylüyoruz: Ey iktidar,
yurttaşın, hastanın cebinden elini çek! Artık
halkımız bu oyunlara, bu numaralara, bu götürü usulü işlere
gelmek istemiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik cihazla yapalım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü
maddede üç adet önerge vardır. Önergeler aynı mahiyette
olduğundan birlikte işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Adil
Zozani Abdullah
Levent Tüzel
Bingöl Hakkâri İstanbul
Selma
Irmak Halil
Aksoy Erol
Dora
Şırnak Ağrı
Mardin
Mülkiye
Birtane Demir
Çelik
Kars Muş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 3. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer
maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Bihlun
Tamaylıgil Müslim
Sarı
İzmir İstanbul İstanbul
Haydar
Akar Vahap
Seçer Bülent
Kuşoğlu
Kocaeli Mersin Ankara
İzzet
Çetin
Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif.
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKAN VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Kim konuşacak sayın milletvekilleri?
Erkan
Akçay, sizden başlayalım.
Buyurun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüştüğümüz kanun teklifinin 3üncü maddesindeki önergemiz üzerine
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu 3üncü madde gerçekten tam bir skandal madde. Hepinizin
hatırlayacağı gibi Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarının bazı şehirlerde şehir efsanesine
dönüşen şehir hastaneleri efsanesi vardı. Şimdi, onunla ilgili bir düzenleme yapılmak
isteniyor. Hatırlayacaksınız, sürekli Sayın
Başbakanın da ifadesiyle
Ne zamandı? Eylül 2013te bu kamu-özel
iş birliğiyle yapılacak hastaneler için zamanın
Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan şöyle demişti:
Şehir hastaneleri, bu kardeşinizin on bir yıl önceki önemli
hayallerinden biridir. Şimdi, bu hayale göre Manisada, İstanbul,
Ankara, Yozgat, Trabzon gibi illerde temelleri atılmıştı
ama temelleri atılalı iki yılı geçmesine rağmen, daha
henüz bu inşaatlara çivi çakılmış değil, sadece
inşaat barakaları var; Manisada da böyle, diğer yerlerde de
var. Daha vahimi, bu şehir hastanelerinin henüz projesi yok. Projesi
olmayan bir hastaneyi yapacakmış gibi söylem getirerek
oyalıyorlar insanları. Manisada 2004 yılından beri bir
şehir efsanesi hâline geldi, Şehir hastanesi yapacağız.
Yerleri belirlenemedi sekiz senede. Şimdi, belirlenen yerde de bir temel
atma töreni yapıldı, zannediyorum iki yılı da buldu fakat
ortada proje yok. Kaça, ne kadara biteceğine, yıllık ne
kadarlık kira ödemesinin olacağına ilişkin bütün
sorularımız cevapsız.
Şimdi, bu 3üncü maddeyle kamu-özel iş
birliği sözleşmelerinin uygulanması sırasında taraflar
arasında doğabilecek ve milletlerarası tahkim yoluyla
çözümlenebilecek hukuki ihtilaflarda tahkim yerinin Türkiye
dışında da belirlenebilmesine imkân tanınması
öngörülüyor. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, bu
değişiklikle kamu-özel iş birliği projelerinin finanse edilebilirliğinin
kolaylaştırılmasını hedeflediğini söylüyor.
Görünürde sanki olumlu bir cümle var ama altında çok vahim, facia bir
sebep yatıyor. Bu gerekçe ve düzenlemeyle, AKP, Türk hukukuna olan güveni
tamamen yerle bir etmektedir. Hükûmetin kamu-özel iş birliği
modelinde, Türk yargı sistemine olan güvenin zedelendiği
varsayımıyla Uluslararası yatırımcıya yeni
fırsat ve imkânlar sunmak suretiyle güven verilmesi amaçlanıyor.
diyor. Güven yoksa güven verilir, demek ki güven yok, bu bir itiraftır ve
on iki yıldır yönettiği Türkiye Cumhuriyetine uluslararası
güvenin de kalmadığını göstermektedir.
Bu okuyacağım ifadeler aynen Sağlık
Bakanlığının yani AKP Hükûmetinin ifadeleridir. Lütfen
dikkat ediniz. Tutanaklardan okuyorum: Kamu hastanelerinin finansmanı
için yüklenici firmaların 30 milyar dolar kaynağa ihtiyacı var.
Firmalar gerekli kaynağın ancak yüzde 20sini Türkiyeden buluyor,
kalan yüzde 80inin yurt dışından getirilmesi gerekiyor. Ancak
bu projeye kredi açacak yabancı şirketlerin şöyle bir tereddüdü
var: Devlet de bir anlamda projeye taraf olduğu için olur da bir
anlaşmazlık yaşanırsa, Türkiyede görülecek davalara siyasi
baskı olacağı ve davaları kaybedebileceklerini
düşünüyorlar. Onun için de tahkim merkezinin Türkiyede olması
şartının yasadan çıkartılmasını,
davaların Türkiye yerine yabancı bir tahkim merkezinde görülmesini
istiyorlar.
Bir itiraf ki yani -özür diliyorum- tam bir rezalet. Bu,
tutanaklarda Hükûmetin ifadesi; bu, muhalefetin ifadesi değil. Türkiyeyi
bu hâle getirmeye ne hakkınız var, ne hâle getirdiniz hukuk
sistemini.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Diğer konuşmacı Sayın Müslim
Sarı.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
688 sıra sayılı Teklifin 3üncü
maddesiyle ilgili önergede söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
3üncü maddede yap-işlet-devret modeliyle şehir
hastaneleri yapılması çerçevesinde tahkime uygun bir düzenleme varsa
eğer sözleşmede, tahkim merkezinin Türkiye dışında
farklı bir ülke olabileceğine ilişkin bir düzenleme var. Esasen,
bu yeni model, şehir hastanelerinin yap-işlet-devret yöntemiyle
yapılmasına ilişkin model, bizim, Plan ve Bütçe Komisyonunda
2013 yılından beri, bu yasa ilk geldiği andan itibaren
şiddetle karşı çıktığımız ve kamu maliyesine
çok ciddi yükler bindirdiğini iddia ettiğimiz, ancak bu yüklerin ne
kadar olduğunu iktidar partisine mensup milletvekillerinin bile
bilmediği, ne muhalefetin ne iktidarın ne Sayın Bakanın
bildiği bir durumla karşı karşıyayız.
Bakınız, bu model nasıl bir model? Bu
model şöyle işliyor: Bir yatırımcı geliyor, diyor ki:
Ben bir şehir hastanesi yapacağım. Devlet de diyor ki:
Buyurun size kamu arazisi, bu arazide şehir hastanesini yapabilirsiniz.
Yaptınız, sürecin sonunda da -bedava veriliyor bu arazi- yapılan
bina ve tesisler için ilgili özel sektör firmasına kira ödemesi
yapıyor devlet. Aynı zamanda, bu binaların yapılabilmesi
için eğer söz konusu firma uluslararası piyasalardan bir
dış kredi temin edecekse bu dış krediye de hazine garanti
veriyor, garantör oluyor. Böylece, dış kredisi garanti altına
alınmış, arsası bedava olarak verilmiş, yapılan
bina ve tesisler için de kira ödemesi, belirli bir süre kira garantisi alan ve
bunların işletilmesi üzerine yapılmış bir
sözleşmeyle yürüyen bir sistem bu. Bu şekilde AKP hükûmetleri dönemi
boyunca 34 tane hastane yapılması planlanıyor, bunların 16
tanesinin sözleşmesi yapılmış ve yaklaşık 17
milyar dolarlık bir sözleşme bağıtlanmış durumda.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bu
model son derece tehlikeli, orta ve uzun vadede bütçe üzerinde çok ciddi
yükleri olabilen bir model. Bir defa, bu model bir koşullu yükümlülük
yaratıyor. Önümüzdeki on yıl, on beş yıl, yirmi yıl
boyunca hazine o şehir hastanesini kendi bütçesinden yapmak yerine özel
sektör firmasına vererek bu kadar süre boyunca kira ödeme yükümlülüğü
altında kalıyor. Dolayısıyla, bunun çok ciddi bir
koşullu yükümlülük olduğu açıktır ve biz 2001 krizinde
koşullu yükümlülüklerin Türk hazine sistemini nereye getirdiğini çok
iyi biliyoruz.
Bir başka boyutu bu meselenin finansmanıyla
ilgilidir. Bakınız, ben Sayın Bakana, hem bundan önceki Bakana
hem de şu anki Bakana defalarca her fırsatta bu modelin klasik bütçe
olanaklarıyla yapılmak yerine bu modelle yapılması sebebiyle
ne kadarlık bir kamu maliyesi, bütçesi yüküyle karşı
karşıya kaldığımıza ilişkin sorular
sorduğum hâlde bugüne kadar bunun cevabını alabilmiş
değilim. Sadece muhalefet partisi milletvekilleri için değil, iktidar
partisine mensup milletvekili arkadaşlarım da bunun
cevabını alabilmiş değil. Klasik modelden farklı
olarak bu modelle şehir hastanesi yapıldığında bu 34
proje için bütçeden önümüzdeki on yıl, yirmi yıl boyunca toplam ne
kadar kira ödemesi yapılacağına ilişkin bir projeksiyon şu
anda kamunun elinde yok, şu anda Sağlık
Bakanlığının elinde yok, varsa da biz bunu bilmiyoruz.
Bununla ilgili çeşitli spekülasyonlar var. Bakınız, 30 milyar-35
milyar dolara klasik yöntemle yapılacak bu yatırımlar yerine
orta ve uzun vadede kamunun bütçesinden 180 milyar dolar kira gideri
çıkacağına ilişkin yapılan çalışmalar var,
bununla ilgili dedikodular var, bununla ilgili spekülasyonlar var.
Dolayısıyla, ben Sağlık Bakanını bu kürsüye davet
ederek bu projenin maliyetinin orta ve uzun vadede bütçe üzerine ne kadar yük
getirdiğini açıklamaya davet ediyorum. Bunu yapmadığınız
sürece bu tür spekülasyonların önünü alma şansınız yoktur
ama her hâlükârda bu modelle sağlık harcamalarının,
sağlık yatırımlarının finansmanının
artacağı kesindir ve orta ve uzun vadede bunun sağlıkta
katkı payı olarak vatandaşlara faturasının çıkartılması
da kesindir. Ayrıca, sağlık çalışanları da bundan
olumsuz etkilenmektedir çünkü kira bedelleri öncelikli olarak döner
sermayelerden verilecektir, Döner sermayeli bütçeler yetersiz
kaldığında o zaman merkezi yönetim bütçesinden
karşılanacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
MÜSLİM
SARI (Devamla) Dolayısıyla tehlikeli bir iştir, maliyetli bir
iştir, ucu ve sonu belli değildir. Türkiyeyi ciddi şekilde
yükümlülük altına sokmaktadır. Bu konuyla ilgili doyurucu
açıklamalara ihtiyaç var diye düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde Sayın İdris Baluken
konuşacak.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
3üncü
maddedeki bu önergemiz, bu maddenin kanun metninden
çıkarılmasını öngörüyor çünkü bu madde de
sağlıkta özelleştirmenin yolunu açan, özel sektöre alan yaratan,
özel sektöre rant sağlayan bir düzenleme. Biz, sağlıkta
özelleştirmeyle ilgili, AKP Hükûmeti döneminde zirveye ulaşan bütün
uygulamalara karşıyız. Özellikle yürüttüğünüz bütün
politikaların bugüne kadar özelleştirmenin önünü açan politikalar
olduğunu defalarca dile getirdik. Bu maddede de yine aynı
şekilde, kamuya ait arazilerin özel sektör aracılığıyla
işletilmesiyle ilgili bir düzenleme var.
Halkların
Demokratik Partisi olarak, Anayasada da belirtilen sosyal devlet olma ilkesi
gereği bu devletin bütün vatandaşlarına eşit,
ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve ana dilde sağlık
hizmeti vermesinin bir görev ve sorumluluk olduğunu ve Hükûmetinizin de
bunu yerine getirmekle mükellef olduğunu bir kez daha
hatırlatıyoruz.
Tabii,
bütün bu sağlıktaki uygulamalarınızın,
özelleştirmeyle ilgili yapmış olduğunuz düzenlemelerin
bazı istatistiki verilerini sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın,
2008 yılında vatandaştan yüzde 30 oranında bu özel
hastanelerle ilgili katkı payı alırken 2010 yılında
bunu yüzde 90a çevirdiniz, şu anda da bu oran yüzde 200ün üzerine
çıkmış durumda. Yani başlangıçta SGKlılara özel hastanelerin
yolunu açarak iyi bir propaganda yaptınız, seçimde oy
aldınız, politik bir rant devşirdiniz ama sonra ortaya çıktı ki o oy
aldığınız vatandaşın cebine de elinizi
uzatıp oradan alıp özel hastanelerin kasasına
aktardınız.
Burada özellikle
şu veri önemlidir: Özel hastaneye verilen fark ücretleri sadece son
beş yıl içerisinde yüzde 700 gibi korkunç bir artış
oranına sahiptir.
Türkiyede 2001
yılında özel hastanelere ödenen miktar 284 milyonken 2009
yılında tam 17 kat artmış ve 4 milyar 682 milyon TLye
yükselmiştir.
2002 ile 2010
yılları arasında özel sektörün sağlık içerisindeki
payı yüzde 6lardan yüzde 30lara yükselmiştir. Yani bütün
sağlıktaki uygulamalarınız vatandaşın
sağlık sorunlarının çözümüne yönelik değil, hizmet
alanların ya da hizmet veren sağlık emekçilerinin daha rahat
koşullarda sağlık hizmeti vermesiyle ilgili değil, tam
tersine özel sektörün pastadan daha fazla pay almasına yönelik olarak
gerçekleşmiştir.
Sadece özel hastane
sayısı üzerinden bunu değerlendirebiliriz. 2002 ile 2010
yılları arasında 180 olan özel hastane sayısı 500ün
üzerine çıkmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir
ülkesinde kendisini sosyal devlet olarak tanıtan, addeden bir ülkede bu
rakamları görmek mümkün değildir. Dolayısıyla, burada,
sağlık politikasıyla ilgili tavrınız son derece
nettir. Siz özel sektöre alan yaratmak, o bölgede bir rant alanı
oluşturmak ve bunu da hastaların sağlığı ve
sağlık emekçilerinin hakkının aleyhine bir şekilde
işletmekte kararlısınız.
Bakın, döneminizde, Sağlık
Bakanlığı bünyesinde çalışan taşeron işçi
sayısı 11 binken bugün bu rakam 150 binin üzerine
çıkmıştır. Yani modern kölelik olarak
tanımladığımız taşeron sistemini âdeta
sağlık sisteminin bir parçası hâline getirmişsiniz.
Dolayısıyla sağlıkla ilgili yaptığınız
bütün düzenlemeler emek karşıtıdır, sağlık
karşıtıdır, sermaye yanlısıdır, rant
yanlısıdır.
O nedenle, bu 3üncü maddedeki düzenlemenizi de biz
doğru bulmuyoruz. 3üncü maddenin kanun metninden
çıkarılmasını burada tavsiye ediyoruz. Aynı zamanda
Sağlıkta Dönüşüm Projesi adı altında yürütmüş
olduğunuz özel sektöre rant sağlama işinden de bir an önce
vazgeçmeniz gerektiğini söylüyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir)
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Türeli, Sayın Seçer,
Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın Özkoç, Sayın
Atıcı, Sayın Küçük, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Haberal, Sayın Kuşoğlu, Sayın Aldan, Sayın Susam,
Sayın Köktürk, Sayın Öztürk, Sayın Sarı, Sayın
Özgündüz, Sayın Aygün, Sayın Akar, Sayın Günaydın,
Sayın Düzgün.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
(Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Murat
Başesgioğlu
Manisa Ankara İstanbul
Ali
Öz Mehmet
Günal Alim
Işık
Mersin Antalya Kütahya
"MADDE 4- 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı
Bazı Kanunlar ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 33 üncü
maddesinin dördüncü fıkrası Kanun metninden çıkarılmıştır."
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki önerge
aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifi'nin 4. Maddesinin kanun metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Adil
Zozani Abdullah
Levent Tüzel
Bingöl Hakkâri İstanbul
Selma
Irmak Halil
Aksoy Mülkiye
Birtane
Şırnak Ağrı Kars
Erol
Dora Demir
Çelik
Mardin Muş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 4. maddesinin kanun
metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Bihlun
Tamaylıgil İzzet
Çetin
İzmir İstanbul Ankara
Müslim
Sarı Haydar
Akar Vahap
Seçer
İstanbul Kocaeli Mersin
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR
DENİZLİ (İzmir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Bülent
Kuşoğlu konuşacak.
Buyurun.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu 4üncü madde gerçekten çok enteresan bir madde.
Hukukçular var aramızda, onların bir incelemesini tavsiye ediyorum.
Hukuk tarihine geçecek bir düzenleme yapılmış burada.
Bakın, ilginç bir kanun var: Bazı Kanunlar ile
375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun. Bu 6487 sayılı Kanun
24/5/2013 tarihinde çıkmış. Çok enteresan ve bunun 33üncü
maddesi Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından bir vakıf
kurulmasını öngörüyor ve bu vakfın kurumlar vergisinden, her
türlü vergiden muaf olmasını, veraset ve intikal vergisi de dâhil
olmak üzere bütün bağış ve yardımların vergiden muaf
olmasını getiriyor. Normalde herhangi bir kuruma, vakfa
bağışta bulunursanız kazancınızın yüzde
5ini indirim konusu yapabilirsiniz, şirketinizin kazancının yüzde
5ini. Ama buraya Bu vakfa yapılacak bağışların yüzde
100ünü indirim konusu yapabilirsiniz. diye bir hüküm getirilmiş. Bu
vakıf, biraz önce söylediğim gibi, 2013te kuruluyor. Şimdi, bu
madde ile vakfa, amaçlarını gerçekleştirmek üzere, bütçe denetiminden
Yani Sayıştay denetiminden de muaf. 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunundan da muafiyet getirilerek bir düzenleme
yapılıyor ve Sağlık Bakanlığı bütçesinden
her yıl -bu yıl için daha doğrusu- 15 milyon, ondan sonra da her
yıl yeniden değerleme oranında da artırılarak bütçeden
bir kaynak sağlanıyor.
Vakıf nedir? Vakıf belli bir amacı
gerçekleştirmek için kişilerin yaptığı mal, para veya
mülk bağışıdır, bir bağış olması
gerekir. Burada Yeşilay Cemiyeti bir vakıf kuruyor. Bu vakıf
2013te kuruluyor, vakfın yönetimi belli değil, yönetim kurulu belli
değil. Bakın, vakfın yönetim kurulu belli değil. Biz geçen
yıl bu vakfa para aktarıyoruz Bütçe Kanunuyla, daha yönetim kurulu
belli değil ve bu sene 18 Ocakta yine Başbakanlık Vakıflar
Genel Müdürlüğünün bir tebliği Resmî Gazetede
yayınlanıyor. Burada bazı özellikleri vakfın
sıralanıyor, Türkiye Yeşilay Vakfının kuruluşuyla
ilgili mahkeme kararı açıklanıyor. Bundan önce hem
Sağlık Bakanlığı bütçesinden buraya aktarma
yapılıyor hem kanun çıkıyor ama yönetim kurulu hâlâ belli
değil, ne yaptığı belli değil.
Şimdi, değerli arkadaşlar, vakıflar
çok önemli kuruluşlardır, önemli işlevleri vardır yani bir
kâr amacı gütmezsiniz, uzun yıllar bir amacı
gerçekleştirmek üzere özellikle eğitim ve sağlık gibi
alanlarda vakıf kurarsınız. Çok önemlidir, burada değerli
hocam da var bir vakıf kurmuş, bir sağlık kuruluşunun
başında ama bu vakıfları her konuyla ilgili
kuramazsınız, böyle kanunsuz hiç yapamazsınız. Bu
kanunsuzdur; bu, hukuku altüst ederek bir vakfa ya da birilerine kaynak
sağlamaktır. Burada bir bağış söz konusu değil,
bir amaca vakfedilmiş bir kaynak söz konusu değil. Niçin bunu
yapıyoruz? Bir cemiyet var, cemiyet bünyesinden vakıf kuruyoruz, bunu
da kanunsuz yapıyoruz, bu vakfın yönetimi hâlen belli değil.
Tahsisler yapılıyor, paralar aktarılıyor, ondan çok sonra
vakıf kuruluyor, mahkeme kararı daha bu sene Resmî Gazetede
yayınlanıyor ama ondan önce aktarmalar yapılıyor. Bu hukuk
garabetidir, bu hukuksuzluktur, bu ayıptır, bu günahtır, bu
-nasıl ifade edeyim- yapılmaması gereken bir şey. Ama, ne
var? Yeşilay Cemiyetinin yönetiminde çok değerli insanlar var.
Olabilir tabii. Sayın Cumhurbaşkanının kızı da
var. Ama, bakın, bu vasıtayla, vakıflar vasıtasıyla
Türkiyede bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Kocaman
bir soru işareti oluşuyor kafalarda, bir hukuksuzluk oluşuyor.
Bunlar yanlış işlerdir. Bunlar Sayın
Cumhurbaşkanını da sıkıntıya sokacak
işlerdir
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU
(Devamla) -
kendisiyle ilgili soru işaretleri yaratacak işlerdir.
Bunlar yanlış işlerdir, yapılmaması gerekir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU
(Devamla) Buna onay verecek de hiç kimse yoktur, vicdan sahibi yoktur.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önerge üzerinde Sayın
İdris Baluken konuşacak, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
4üncü madde üzerinde,
yine, bu maddenin kanun metninden çıkarılmasını teklif
etmişiz çünkü gerekli olmayan, ihtiyaç olmayan bir vakıfla ilgili bir
vergi muafiyeti ve o vakfa avantaj sağlayan bir durum söz konusu. Bunun
arka planındaki sebeplere tabii bakmak gerekiyor.
Aslında, Türkiyedeki
vergi sistemini baştan sona ele almak lazım. Demokratik hukuk
ülkelerinde bütün vergi sistemlerinin şeffaf bir şekilde ve gelir
dağılımına uygun bir şekilde planlanmasıyla
ilgili durum söz konusuyken Türkiyede vergi sistemi maalesef bahsetmiş
olduğumuz kriterlerin hiçbirisine uygun olmayacak bir biçimde
planlanıyor.
Buradaki vergi sisteminde
yoksuldan daha çok vergi, orta sınıf ya da zenginden daha az vergi
almak şeklinde bir planlama var. Yani, sadece bu maddedeki bir vakfa
sağlanan avantajların dışında, Türkiyedeki vergi sisteminin
kimlere avantaj sağladığıyla ilgili bu Meclisin
ayrıntılı bir kanunu Komisyonda tartışması ve
Genel Kurulda yasalaştırması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu ülkede eğer işçiler, emekçiler, köylüler,
çiftçiler, ezilenler daha fazla vergi veriyorsa bu sistemde temel bir problem
var demektir, bu sistemi baştan sona değiştiren birtakım
uygulamaları devreye koymak gerekir demektir ancak siz, bütün olarak ele
alınması gereken bir vergi sistemini küçük kesitlerle bu şekilde
torba kanunlara yedirerek, kendi yandaşlarınıza sermaye birikimi
doğrultusunda ele alma konusunda hâlâ anlamsız bir ısrar
içerisindesiniz. Bunun hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değildir.
Burada, özellikle Yeşilay Vakfıyla ilgili bir
önceki sayın hatibin dile getirmiş olduğu iddialar da son derece
vahim iddialardır. Yani iktidar partisinden burada bulunan grup
başkan vekillerinin ya da milletvekillerinin çıkıp burada cevap
vermesi hepimizin beklentisidir. Eğer Sayın
Cumhurbaşkanının kızıyla ilgili ya da AK PARTİ
Grubuna yakın olan yandaşların bu vakıfla bir ilişkisi
üzerinden böyle bir düzenleme yapılmışsa, her şeyden önce
buna AK PARTİ Grubunun karşı çıkması gerekiyor.
Adaletli, hakkaniyetli bir vergi sistemi içerisinde toplumun genel sorunlarını
düşünmeden buraya bu şekilde, belli gruplara avantaj sağlayacak
bir düzenlemenin getirilmesi etik açıdan da, siyasi etik açıdan da
hiçbir şekilde uygun düşmemiştir.
Türkiyede muazzam bir gelir dağılımı
adaletsizliği var. Eğer vergi sistemiyle ilgili bir şey yapmak
istiyorsanız işe bu gelir dağılımı
adaletsizliğini masaya yatırarak, yoksulun hakkını zengine
karşı koruyarak başlayabiliriz. Bu ülkede milyonlarca insan
açlık sınırının altında yaşıyor, yine
milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında,
ayın sonunu zor getirecek koşullarda yaşamak zorunda
kalıyor. Getireceğimiz vergi sisteminde, biz bu dezavantajlı
kesimlere, emekçi kesimlere biraz soluk alabilecek birtakım
uygulamaları gündemleştirmek zorundayız diye düşünüyoruz.
Dolayısıyla, burada yapmış
olduğunuz düzenlemenin de hiçbir şekilde uygun olmadığı
ve bu maddenin de mutlaka kanun metninden çıkarılması
gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.41
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü
maddesinin metinden çıkartılmasına ilişkin iki önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır. Önergeler kabul
edilmemiştir.
Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada, Hükûmet burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu (İstanbul) ve
arkadaşları
"MADDE 4- 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı
Bazı Kanunlar ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 33 üncü
maddesinin dördüncü fıkrası Kanun metninden
çıkarılmıştır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR
DENİZLİ (İzmir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Murat
Başesgioğlu konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesine ilişkin vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 4üncü madde
Sağlık Bakanlığı bütçesinden Yeşilay Vakfına
ödenek aktarılmasına ilişkindir. Bu tamamen hem anayasal hem de
meri mevzuatımız açısından son derece
aykırılıklar taşıyan bir hükümdür, 5018
sayılı Yasanın da denetim imkânını tamamen ortadan
kaldırmaktadır. Arkadaşlarımız komisyonda ve Genel
Kurulda bunu uzun uzun izah ettiler. Önergemiz bu ilgili maddenin kanun
metninden çıkartılmasına ilişkindir.
Genel Kurula esas arz
etmek istediğim husus, 5inci maddeden sonra gelmek üzere yeni bir madde
ihdasına ilişkin önergemiz hakkında yüce Genel Kurulu
bilgilendirmektir. Değerli milletvekilleri, bu önergemiz Kastamonuda
Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi
kurulmasına ilişkin yeni bir madde ihdasını öngörmektedir.
Şimdi, bu üniversite mevzu, lafı olunca belki bir gülümseme, bir
tebessüm söz konusu olabilir ama istirhamım şudur ki: Bu önergenin
içi boş değildir, hatta bu kanun teklifinde bulunan üniversite
teklifinden fiziki şartları itibarıyla ve yasal yapısı
itibarıyla daha ileri bir önergedir. Niçin böyledir? Kastamonuda 2007
yılında Hacettepe Üniversitesine bağlı bir tıp
fakültesi kurulmuştur ve bu fakültenin öğrencileri mezun
olmuşlardır. 235 dönüm arazisi söz konusudur, kadro söz konusudur,
poliklinik binaları tamamlanmak üzeredir, eğitim ve
araştırma hastanesi de bitmek üzeredir. Bu tıp fakültesi
yanına diş hekimliği fakültesi, eczacılık fakültesi,
hemşirelik fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi,
sağlık hizmetleri meslek yüksekokulu ve sağlık bilimleri
enstitüsünden oluşan bölümleri de ilave etmek istiyoruz.
Tabii, Kastamonu,
sağlık ihtiyaçları açısından önem arz etmektedir.
Kastamonu ilinde maalesef anjiyo yapılmamaktadır. Ağır risk
taşıyan hastalıkların teşhisi ve tedavisi konusunda da
Batı Karadeniz Bölgesindeki insanlarımız büyük şehirlere
gitmek durumunda kalıyorlar, bu açıdan bir önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başkanım; ikincisi, Batı Karadenizde sadece Kastamonu
değil, Sinop, Bartın, Karabük, Zonguldak bir sosyoekonomik çöküntü
içerisindedir. Köylerde artık çocuk sesleri duyulmaz olmuştur.
Türkiyede emeklisi çalışanından daha çok, emekli
paralarıyla ekonomisi dönen illerdir Batı Karadeniz illeri. Bunun
için de cumhuriyetin kuruluşunda önemli roller üstlenmiş bu bölgeye
bu Meclisimizin son döneminde hak ettiği bu hizmeti yüce Meclisimizin
uygun görmesini bütün gruplarımızdan ve teker teker değerli
milletvekillerimizden istirham ediyorum.
Gerçekten bu bölgeye devletimizin daha yakın ilgi
göstermesi lazım. Hâlâ göç olgusu devam etmekte, İstanbul başta
olmak üzere Türkiye'nin büyük kentlerine Batı Karadeniz Bölgesi illerinden
göç devam etmekte ve bu, bu bölgelerdeki sosyaekonomik geriliği de
beraberinde getirmektedir.
5inci maddeden sonra bu önergemiz söz konusu olacak ama
muhtemelen önergede konuşma imkânım olmayacağı için bu
4üncü maddede görüşlerimi yüce Genel Kurula arz ettim.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oylamayı elektronik cihazla yapalım.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı vardır.
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 5- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Sağlık Bilimleri Üniversitesi
EK MADDE 158- İstanbul'da Sağlık Bilimleri
Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Tıp Fakültesi,
b) Hemşirelik Fakültesi,
c) Yaşam Bilimleri Fakültesi,
d) Sağlık Bilimleri Fakültesi,
e) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu,
f) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur."
Erkan Akçay Özcan
Yeniçeri Ali Öz
Manisa Ankara Mersin
Mehmet Günal Alim
Işık Zühal Topcu
Antalya Kütahya Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5. maddesinin kanun
metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Vahap Seçer Bülent
Kuşoğlu
İzmir Mersin Ankara
Aytuğ Atıcı Müslim Sarı Haydar Akar
Mersin İstanbul Kocaeli
Bihlun Tamaylıgil İzzet
Çetin
İstanbul Ankara
BAŞKAN Şimdi okutacağım önerge
Anayasa'ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifinin 5. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle
kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris Baluken Selma
Irmak Halil Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye Birtane Adil
Zozani Erol Dora
Kars Hakkâri Mardin
Demir Çelik Abdullah
Levent Tüzel
Muş İstanbul
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR
DENİZLİ (İzmir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKÇİ (Denizli) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Levent Tüzel konuşacak.
(HDP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bu yasa maddesiyle birlikte
iktidarın gerçekten yenilikçi, gerçekten herkese parmak ısırtan
bir madde getirdiğini görüyoruz. Bu maddeyle birlikte bir Sağlık
Bilimleri Üniversitesi kuruluyor ve tabii, asıl Anayasaya
aykırılık teşkil eden husus, bir devlet üniversitesinin
mütevelli heyetine sahip olması, bu mütevelli heyetinin
başkanlığını da Sağlık Bakanlığının
müsteşarının yapması, müsteşarın
katılmadığı toplantılarda bu sefer rektörün
başkanlık yapması gibi abes, ucube, biraz önce bir vekil
arkadaşımızın söylediği gibi hukuk garabeti bir
düzenleme getiriliyor. Yani gerçekten bakanlığa bağlı bir
üniversite kuruluyor olması, Türkiye'de herhâlde ilk defa böyle bir
girişimde bulunuluyor. Bunun Anayasayla bağdaşır bir
yanı yok. Bu kadar tıp fakültesi varken, özellikle onlardan
doğru bir ihtiyaç, meslek odasından doğru bir ihtiyaç dile
getirilmemişken buna neden ihtiyaç duyulduğu meselesi gerçekten soru
işaretleri getiriyor.
Üniversitelerin bilimsel üretim yapabilmesi için,
bildiğiniz gibi, bağımsız, özerk, kendi yönetimine, kendi
seçilmişlerinden oluşan bir yönetime sahip olması gerektiği
açık. Yani gerçekten darbe hukukuyla, darbecilikle mücadele ettiğini
söyleyen bir iktidarın, bir politik anlayışın, dönüp dönüp
hep böyle arayışlar içerisinde olmasına insan gerçekten
şaşırıyor.
Değerli milletvekilleri, bakın, bugün 17 Mart,
dün 16 Marttı. 16 Mart, Türkiye'de tarihî bir gündür. 16 Mart 1978de,
biliyorsunuz İstanbul Üniversitesinde bir katliam yaşandı, bir
kontra saldırıyla birlikte 7 devrimci genç hayatını
kaybetti. Ben o zaman Davutpaşa Lisesinde son sınıftaydım,
kalktık gittik protesto etmeye. Ve o sene de İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesini kazandık ve orada, İstanbul Üniversitesinde bu
türden kontra tezgâhlar hiç eksik olmadı, ama şimdi, bugün
gelmiş olduğumuz noktada, İstanbul Üniversitesinde yüz
ağartıcı bir gelişme var. Geçtiğimiz gün yapılan
rektör seçiminde Demokratik Üniversite Girişiminin ortak adayı olan
Sayın Profesör Doktor Raşit Tükel 1.202 oy alarak 1inci sırada
seçilmiştir ama şimdi, Sayın Tükelin seçilmiş olması
yani oradaki üniversite iradesinin sandıktan Sayın Tükeli
çıkarmış olması yetmiyor ne yazık ki. İşte
bu darbecilerin getirdiği, 12 Eylülün getirdiği hukuk! YÖKün
öncelikle bir sıralama yapmasını, bu adayları 3e
düşürmesini, ardı sıra da Sayın
Cumhurbaşkanının üniversitedeki tercihe, iradeye bağlı
kalmaksızın istediğini, bu 3 kişiden birini seçebilmesini
getiren bir düzenleme var.
Şimdi, işte, dananın kuyruğunun
kopacağı belki de -kelimenin anlamıyla- bir sürece girmiş
bulunuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı yani millet iradesine,
sandık iradesine, demokratik tercihe dönüp dönüp vurgu yapan Sayın
Cumhurbaşkanı, acaba İstanbul Üniversitesi öğretim
üyelerinin tercihine, sandık iradesine saygı gösterecek mi?
AHMET YENİ (Samsun) AK PARTİden önce
nasıldı?
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) 1.202 oy
almış Sayın Raşit Tükel var, onun ardı sıra, çok
daha gerilerden oy almış ama iktidarın desteklediği yönünde
propaganda yapılarak bu oyu kazanmış bir profesör, bir
başka aday var.
Şimdi, 42 üniversitenin oluşturduğu
Üniversite Dayanışma Platformunun, bilimsel, demokratik, özerk
üniversite mücadelesi yapan, ülkemizdeki çağdaş gelişimden yana
olan bütün hocalarımızın Sayın Cumhurbaşkanına
çağrısı var: İstanbul Üniversitesindeki öğretim
üyelerinin iradesine, sandık iradesine, demokratik geleneğe
saygı gösterin ve buradan 1inci çıkmış Sayın Raşit
Tükeli orada Yunus Söylet yerine yani aday olarak istifa etmiş,
milletvekili adayı olmayı tercih etmiş
Niyeyse? Yani Bir
rektör niye milletvekili adayı olmayı tercih eder? diye de
diğer taraftan eleştiriliyor. Bu yönde bir tercihte bulunun. diye
Cumhurbaşkanına çağrıda bulunuyor.
İşte, ak ve karanın
ayrılacağı zamanın tam da vakti gelmiştir.
Darbeciliğe karşıysanız, darbe anayasasına
karşıysanız burada söylediğiniz gibi, o zaman üniversitenin
iradesine, sandık iradesine de saygı gösterin diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
XI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, 16 Mart 1978de İstanbul Üniversitesinde 7
öğrencinin ölümüyle sonuçlanan olayların yıl dönümüne
ilişkin konuşması
BAŞKAN Günün yoğunluğu ve
yorgunluğu esnasında, sürecinde ben de 16 Mart öğrencilerini
unuttum; Sayın Tüzel, hatırlattınız. 16 Mart kontra
saldırısı olduğu zaman ben de üniversitede
öğrenciydim. O öğrencileri sevgiyle anıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
(Devam)
BAŞKAN - Evet, önergeyi oylarınıza
sunuyorum
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
istiyoruz Başkan.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 5. maddesinin kanun metninden
çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR
DENİZLİ (İzmir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Aytuğ
Atıcı konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688
sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesiyle ilgili olarak
verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Siyasi kariyerlerini ve
kazanımlarını hiç kimsenin gölgesine borçlu olmayan
milletvekillerini saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bu maddeyle bir
sağlık bilimleri üniversitesi kurmaya çalışıyorsunuz.
Sağlık Bakanlığı, kendisine yasa ile
tanımlanmış bir görev olmadığı hâlde bir
üniversite kurmaya kalkıyor. Kurulmak istenen üniversite Sağlık
Bakanlığındaki siyasi iradenin esiri olacak şekilde
kurgulanıyor.
Olayı birkaç açıdan ele alabilirsiniz.
Sayın Cumhurbaşkanının Artık Türkiyede tıp
fakültelerine gerek kalmamıştır. ifadesini bir kenara koyacak
olursak, bu üniversitenin niçin kurgulandığı
tartışılabilir. Bu tartışılabilir ama
tartışılmayacak olan bir şey vardır ki bu
üniversitenin bu şekilde asla kurulamayacağıdır. Hiçbir
üniversite hiçbir bakanlığın arka bahçesi olamaz,
olmamalıdır. İktidarda hangi partinin olduğunun hiçbir
önemi yoktur. İktidarda Cumhuriyet Halk Partisi de olsa bu önergeye
karşı çıkarım, siz de olsanız karşı
çıkarım. Üniversiteye ömrünü veren bir milletvekiliyim ben, bütün
yaşamını akademik hayata adamış bir insanım ve
size diyorum ki: Bu üniversite bu şekilde ku-ru-la-maz,
kurulmamalıdır. İçinizde bulunan öğretim üyelerinden bir
tek kişi bile vicdanıyla konuşup da Bu üniversite iyidir. demez,
demeyecektir. Çünkü bu üniversitenin bu şekilde kurulmasıyla Adalet
Bakanlığının hukuk fakültesi kurması arasında
hiçbir fark yoktur, Tarım Bakanlığının ziraat
fakültesi kurması arasında hiçbir fark yoktur veya TOKİnin
inşaat mühendisliği fakültesi kurması arasında hiçbir fark
yoktur.
Değerli arkadaşlarım, üniversiteler
hepimizin ortak değeridir. Zaten faşist, darbeci bir dönemde YÖKün
kurulmasıyla katledilen üniversitelerimiz şimdi yine aynı
zihniyetle yok edilmeye çalışılıyor. Buna alet
olmayın. Bu üniversite bu şekilde kurulmamalıdır. Bu
üniversitenin bu şekilde kurulması demek, sizin üniversite
yaşamını birkaç yüz kişi için feda etmeniz demektir.
Sayın teklif sahibi konuşmasında Biz bu üniversiteyi
eğitim ve araştırma hastanelerinde bulunan öğretim
üyelerine kadro vermek için kuruyoruz. dedi, geldi, burada söyledi, Efendim,
kulağımızı öbür türlü gösteriyorduk, kısa yoldan
göstermeye karar verdik. Ne demek istedi? Tıp dışından
olan arkadaşlarım için anlatayım. Eğitim ve
araştırma hastanelerinde bulunan doçent arkadaşlarımız
profesör olmak istediklerinde herhangi bir üniversiteye bir günlüğüne
atanıyorlardı ve ertesi gün geçici görevle yine Ankaraya,
İstanbula geliyorlardı ve halk bunlara jet profesör
adını takmıştı ve profesörlük bu şekilde ayaklar
altına alınmıştı. Bu iyi bir şey değildi.
Neden böyle olduğunu sorduk: Niçin bu insanları bir günlüğüne,
farzımuhal, Atatürk Üniversitesine veya Bingöl Üniversitesine
atıyorsunuz? Efendim, ne yapalım, bunlara ihtiyacımız
var. Peki, madem ihtiyacınız var, elinizde tutun; madem
ihtiyacınız yok, bırakın bu insanlar üniversiteye dönsünler
ama bugün getirdiğiniz bu teklifle bu insanları doğrudan
Sağlık Bilimleri Üniversitesinde doçent kadrolarına
atıyorsunuz. Benim bir itirazım yok bu insanların doçent
olmasına, profesör olmasına ama bu şekilde, üniversite yaşamını
yok edecek şekilde bir uygulamaya ömrüm yettiğince karşı
çıkacağım. Her yerde bunun üniversite yaşamını
bitireceğini haykıracağım çünkü
yaptığınız iş yanlıştır. Eğer bu
doçentlerin, bu profesörlerin özlük haklarıyla ilgili bir endişeniz
varsa -ki vardır, özlük haklarında da problem vardır, bunu kabul
ediyoruz- bir geçici maddeyle bütün özlük haklarını verebiliriz,
deriz ki: Bir doçent, bir profesör hangi hastanede olduğuna
bakılmaksınız üniversitede görev yapanlarla eşit haklara
sahiptir. Bunu yapabiliriz arkadaşlar ama bunun için bir üniversite
kurmanıza ve üniversite yaşamını mahvetmenize gerek yok.
Bunun arkasından hukuk fakülteleri, ziraat fakülteleri gelecek. Bunu
yapmayın; bakın, bu gerçekten son derece tehlikeli bir
yaklaşımdır, tekrar düşünün.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, elde
olmayan nedenlerden ötürü Başkanlık Divanı aynı partiye
mensup üyelerden oluşuyor. Bu doğal, elde olmayan nedenlerden ötürü.
Biz de muhalefet partileri olarak Genel Kurulda karar yeter sayısı
talebimizi Bizce karar yeter sayısı yok. diye talep ediyoruz,
Bizce yok. diye. Başkanlık Divanı aynı partiye mensup
üyelerden oluştuğu için bence elektronik yapmanızda fayda var
çünkü bu konuda bizde, en azından bizim partimizde bu tutumunuzla ilgili
bir kuşku uyanıyor.
BAŞKAN Zaman zaman elektronik cihazla oylama
yapacağız ama bunun ötesinde her şeyden öncesi güvendir.
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, karar yeter sayısı istemedim ki.
BAŞKAN Bir şey demedim,
dedim mi?
ENGİN ALTAY (Sinop) Var
dediniz. Biz istemedik.
BAŞKAN Yani
yanlışlık olmuş, ne yapalım.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları
"MADDE 5- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Sağlık Bilimleri Üniversitesi
EK MADDE 158- İstanbul'da Sağlık Bilimleri
Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Tıp Fakültesi,
b) Hemşirelik Fakültesi,
c) Yaşam Bilimleri Fakültesi,
d) Sağlık Bilimleri Fakültesi,
e) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu,
f) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur."
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MEHMET YÜKSEL (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın
Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5inci maddesi üzerine
verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet Sağlık Bilimleri
Üniversitesi adıyla baktığımızda, gerçekten bunun
artık çok anlamlı gündeme getirildiğini çok rahatlıkla
söyleyebiliriz. Çünkü TÜSEB yasası olarak bilinen tasarıda yer
alırken daha sonra AKP tarafından bu yasanın içerisinden
çıkartılarak geri çekilmiş ve TÜSEB yasasının kısa
sürede kanunlaşması sağlanmıştı. Ama TÜSEB
yasasının kanunlaşmasının ardından, tekrar bu
Sağlık Bilimleri Üniversitesinin, üstelik
de fakülte sayısının artırılarak gündeme getirilmesi
gerçekten artık bizleri çok rahatsız etmiştir. Çünkü günümüzde
üniversiteler ile kalite kavramının örtüşmediği gündeme
geldiğinde, bu yeni kurulacak olan üniversitenin de acaba hangi imkânlarla
ve altyapıyla kurulacağı konusu gündeme gelmektedir.
Özellikle,
yalnızca Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirilerek getirilirken Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonuna uğramadan getirilmiş bir
tasarıdır bu. Şimdi, baktığımızda, özellikle
bu üniversite kurulurken
Daha önce Adalet ve
Kalkınma Partisi üniversitelerdeki uygulamaların ve özellikle YÖK
yapısının darbeci bir kurum olduğunu gündeme getirmiş
ve üzerinde sürekli vurgulama yapmıştı ve YÖKün darbe kurumu
olarak ayakta kaldığını belirtmişti. Ama, her nedense,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra, artık YÖKün bir
darbe kurumu olduğu söylemlerini bir kenara bırakarak şimdi o
zaman şikâyet ettiğiniz YÖKün aynı uygulamalarını,
siz, kendiniz aynen yapmaktasınız. Deminki konuşmacı
arkadaşlarımız da aynı konulardan bahsettiler. Eğer
başka kurumlar da üniversite açmaya kalkarsa ne yapacaksınız,
şimdiden bunların tedbirini almanız gerekiyor. Özellikle AKP
iktidarı artık hiçbir kural tanımamaktadır. Ben
yaptım, oldu. zihniyetiyle hiçbir yere varılmamaktadır. Yani,
yarın iktidarı kaybettiğinizde gelen iktidar aynı
uygulamaları size karşı yapmaya kalktığında
söyleyecek hiçbir sözünüz olmayacaktır bundan sonra. Onun için, bu ülke
hepimizin, bir an önce aklınızı başınıza
devşirmeniz gerekmektedir. Çünkü özellikle Sağlık Bilimleri
Üniversitesi adıyla üniversite kurmaya kalkışılırken
bir taraftan da özellikle üniversitenin hemen her şeyini belirleyecek olan
bir mütevelli heyetiyle yönetmeyi düşünmektesiniz ve bu mütevelli
heyetinin de siyasi kadrolar tarafından atandığını
gündeme getirdiğinizde karşılaşılacak tabloyla... Yani
çok fazla yorum yapmaya da gerek yok aslında çünkü bakıyorsunuz,
mütevelli heyeti Sağlık Bakanlığı
Müsteşarından, Sağlık Bakanının seçeceği 2
üyeden, rektör ve Yükseköğretim Kurulunun seçtiği 1 üye olmak üzere
toplam 5 üyeden oluşturuluyor. Şimdi, bunlar nasıl karar
alacaklar, nasıl icraat yapacaklar? Bu açılardan
baktığımızda, aklın, mantığın,
sabrın sınırlarının zorlandığı bir
durumla karşı karşıyayız. Bu işler nereye kadar
gider, bilmiyoruz ve devlet imkânlarıyla aslında artık
vatandaşa değil, özellikle kendi kendinize hizmet etmeyi amaçlayan
böyle bir kurumlar silsilesi oluşturmaya
çalışmaktasınız. Bunu yapacağınıza acaba
gündemi yorumlasaydınız, nasıl hizmet götürüyoruz, Anayasaya
uygun mu, uygun değil mi; bu tartışmaları gündeme
getirseydiniz, belki çok daha faydalı icraatlar yapılabilirdi.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair
bir önerge vardır. İç Tüzükün 91inci maddesine göre, yeni bir madde
olarak görüşülmesine Komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır
ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu nedenle önergeyi
okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla
yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi, önerge 500 kelimeyi geçtiği için
önergenin özetini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına(x)
Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin,
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Değişiklik Yapılması
Hakkındaki 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 5.
Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini
arz ve talep ederim.
MADDE 6 - 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki
ek madde eklenmiş ve ekli (1) sayılı listeyle Kastamonu
Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi merkez
teşkilatına 2450, ekli (2) sayılı listeyle, anılan
üniversitenin merkez teşkilatına 279 ve üniversitenin döner sermaye
teşkilatına 6 adet kadro ihdas edilmiştir.
"Candaroğulları Sağlık Bilimleri
Üniversitesi
EK MADDE:
Kastamonu'da Candaroğulları Sağlık
Bilimleri Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Tıp Fakültesi,
b) Diş Hekimliği Fakültesi,
c) Eczacılık Fakültesi,
d) Hemşirelik Fakültesi,
e) Sağlık Bilimleri Fakültesi,
f) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu,
g) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
Üniversitenin yönetim organları, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununa göre oluşur.
Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı
iken, Kastamonu İlinde kurulan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kadroları ile birlikte, Kastamonu İlinde Kurulan
Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi
Rektörlüğüne bağlanmıştır.
Ali
Öz Erkan
Akçay Emin
Çınar
Mersin Manisa Kastamonu
Alim
Işık Murat
Başesgioğlu
Kütahya İstanbul
BAŞKAN Komisyon, önergeye salt çoğunlukla
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Salt çoğunluğumuz yoktur Sayın Başkanım,
katılamıyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, üyeler
Komisyona davet edilsin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Davet edelim, Erkan Beyin davetine uyalım, Erkan Bey
Kuvvetli çağır. dedi, ben de kuvvetli çağırıyorum:
Komisyon üyeleri, arkadaşlar; madde ihdası vardır, Divana davet
ediyorum.
Sayın Başkanım, salt
çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmamış olduğundan önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
6ncı maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Erkan Akçay Özcan Yeniçeri Mehmet Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim Işık Ali
Öz Zühal
Topcu
Kütahya Mersin
Ankara
"10/12/2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli
(II) sayılı cetvelin "A) Yükseköğretim Kurulu,
Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri" bölümüne
aşağıdaki ibare eklenmiştir.
107)
Sağlık Bilimleri Üniversitesi"
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesinin kanun
metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Vahap
Seçer Bihlun
Tamaylıgil
İzmir Mersin İstanbul
Bülent
Kuşoğlu İzzet
Çetin Müslim
Sarı
Ankara Ankara İstanbul
Haydar
Akar
Kocaeli
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım önerge Anayasaya aykırılık önergesidir,
okutup öncelikle işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifi'nin 6. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle
kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye
Birtane Adil
Zozani Erol
Dora
Kars Hakkâri Mardin
Demir
Çelik Abdullah
Levent Tüzel
Muş İstanbul
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın İdris
Baluken konuşacak.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biz verdiğimiz önergede de bu 6ncı maddenin
Anayasaya aykırılık nedeniyle kanun metninden
çıkarılmasını teklif etmişiz. Benden önce konuşan
sayın hatipler de dile getirdiler, özellikle bu Sağlık Bilimleri
Üniversitesiyle beraber siz üniversitenin özerk yapısını tamamen
ortadan kaldırıyorsunuz. Türkiyede aslında bütün
üniversitelerde demokratik, özerk, bilimsel, tarafsız bir üniversite
ortamının sağlandığını söylemek mümkün
değil ancak fiiliyatta bugüne kadar var olan bu durumu bugün bir yasaya
geçirmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu yönüyle aslında
üniversiteyle ilgili bilimsel bir kaygınızın
olmadığını, demokratik, tarafsız, özerk bir
üniversiteyle ilgili bir kaygınızın
olmadığını açık bir şekilde ilan etmiş
oluyorsunuz. Biz bunu son derece tehlikeli buluyoruz.
Bakın, bu
Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle ilgili durum daha önce bir yasa
tasarısında Genel Kurulun gündemine getirildi. O dönem
Sağlık Bakanıyla yapmış olduğumuz
görüşmelerde, Sayın Sağlık Bakanı diğer muhalefet
partilerinin buna yapmış olduğu itirazları dikkate alarak
bunu çektiğini söyledi. Biz de bunu son derece olumlu bir adım olarak
değerlendirdik. Diyaloğa açık, muhalefetin önerilerine açık
bir bakan pratiğinin Kabinedeki diğer bakanlara da örnek olması
gerektiğini söyledik. Ama bugün bakıyoruz, aradan birkaç ay
geçmiş, birkaç ay önce çekiyoruz dediğiniz üniversite
yapısını bir başka kanun metni içerisinde Genel Kurula
getiriyorsunuz. Bu doğru bir anlayış değildir. Bir
bakanlığın arka bahçesi şeklinde, bir
bakanlığın mütevelli heyetin neredeyse karar alma süreçlerinin
tamamını etkileyecek şekilde üniversite kurmak doğru bir
yaklaşım değildir.
Siz bu anlayışa karşı olarak iktidara
geldiniz. Bunu söyleseydiniz halk sizi seçerek buraya göndermezdi. Siz
darbecilerin yapmış olduğu bu antidemokratik uygulamalara,
kurumlara, üniversiteleri vesayet altına almaya çalışan
yapısına karşı olduğunuzu söylediğiniz için halk
size oy verdi ama şimdi darbecilerin getirmiş olduğu kurumlara
dokunmuyorsunuz. YÖK yerli yerinde duruyor, Millî Güvenlik Kurulu yerli yerinde
duruyor, seçim barajı yerli yerinde duruyor. Bütün bunlar yetmiyormuş
gibi, tıpkı darbecileri taklit edecek şekilde, Anayasayla
özerkliği güvence altına alınmış olan
üniversitelerdeki mevcut durumu da geriye götürüyorsunuz. Büyük
yanlış yapıyorsunuz. Demin burada grubumuz adına
konuşan Sayın Levent Tüzel İstanbul Üniversitesindeki durumu
ifade etti. Burada sizinle ilgili her yanlışı dile
getirdiğimizde Sandık. diyorsunuz. Yolsuzluk. diyoruz,
Sandık. diyorsunuz; Çocuklar katlediliyor. diyoruz, Sandık.
diyorsunuz; Antidemokratik güvenlik yasası. diyoruz, Sandık.
diyorsunuz.
Bakın, üniversitede kurulan bir sandıktan
çıkan iradeye bile bugün saygı duymayan bir anlayış var.
Yani size gelince Sandık. diyorsunuz ama üniversitedeki iradeye gelince
Benim dediğim olur. diyorsunuz. Bunu kabul etmek mümkün değil.
İstanbul Üniversitesinde Raşit Tükeli seçen iradeye saygılı
olmak gerektiğini her şeyden önce Cumhurbaşkanının,
halkın oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının
yapması gereken bir tavır olarak buradan ifade etmek istiyoruz.
Üniversitelerdeki rektörlerin durumuyla ilgili bu kadar duyarlıysanız,
tam on gündür Bingöl Üniversitesindeki yolsuzlukları buradan dile
getirdik. Bir rektör düşünün ki kendisine 1 milyon Türk lirasına
saray sayılabilecek bir konut yaptırsın, bir rektör düşünün
ki altına 350 bin liralık bir makam aracı çeksin, bir rektör
düşünün ki tarihte ilk defa üniversite öğrencilerini açlık grevine
sevk etsin. Madem rektörlerle ilgili bir
duyarlılığınız var, madem rektörlerle ilgili
yakından takip eden bir anlayışınız var, o zaman
üniversitedeki sandıklara değil yolsuzluklara müdahale etmeniz
lazım; üniversitedeki baskılara, öğrenciler üzerindeki zulüm
uygulamalarına dikkat etmeniz lazım diyorum.
Üniversite özerkliğini kaldıran bu maddenin de
mutlaka metinden çıkarılması gerektiğini ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik oylama yapalım.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı vardır,
önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesinin kanun metninden
çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Müslim
Sarı (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Bihlun
Tamaylıgil konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Teklifin 6ncı maddesindeki önerge hakkında söz
aldım. Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, önümüzde 5018 sayılı Kanuna bir
ekleme yapılıyor, tanım eklemesi yapılıyor. 5018
sayılı Kanun da ne anlatıyor? dediğimizde, devletin bütçe
düzenini, kamu düzenini ve mali yönetimini tanımlayan kanun. Bu kanun
içerisinde kamunun para akışı ve mali yönetimi ve denetimi
tanımlanmış. Şimdi getiriyoruz, bu kanunun içerisine
Biraz
önce, gerek üniversitede öğretim görevlisi olarak görev yapmış
olan arkadaşlarımızın bu tanımlanan sağlık
bilimleri üniversitesi hakkındaki değerlendirmelerini de ortaya
koyarak karşımıza çıkan tabloya bakıyoruz. Şimdi,
diyor ki bu teklifi hazırlayan arkadaşlarım: Bu bir devlet
üniversitesi. Peki, devlet üniversitesiyse niye burada, ayrı bir
tanımla ortaya koyuyorsunuz?
Bakın, devlet yönetimi çok ciddi bir iştir ve
bu ciddiyetin farkında olup bu kanun içerisinde liste
hazırlanırken de hazırlayanlar üç ayrı liste ortaya
koymuştur: Bir, genel bütçeye tabi kurumlar ve bunun içinde
bakanlıklar da var; ikincisi, baktığınızda,
Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler, ileri teknoloji üniversiteleri,
şimdi de siz bu sağlık bilimleri üniversitesini getiriyorsunuz;
üçüncüsündeyse özel kanuna tabi olan özel bütçeli işletmeler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir hibrit
üniversite yapısı karşımıza çıkıyor. Bir
taraftan, bakıyorsunuz, devlet üniversitesi mi? Ya elimizde bir Anayasa
var, üzerine yemin ettiğimiz, oradaki bütün maddelerini kabul
ettiğimiz Anayasa var. Anayasanın 130, 132nci maddeleri bir
üniversite nasıl kurulur, tanımlamış. Devlet üniversitesi
nasıl olur, vakıf üniversitesi nasıl olur, bunların
kuruluşunu, idaresini, yönetimini tanımlamış. Devlet
üniversite dediğiniz zaman, onun çalışma ilkelerinin kanuni
açıdan açıklamasını yapmış.
Şimdi, karşımızda bir üniversite var,
59 tane eğitim ve araştırma hastanesini kanatları
altına almış. Devlet üniversitesiyim diyor ama
bakıyorsunuz, ne bağımsızlık, ne özerklik,
üniversitede hiçbir şey yok. Mütevelli heyeti oluşturulup
başına da Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı getirilmiş, gerisi zaten 5te, hepsinin hâkimiyetinde.
Üçüncüsü: Vakıf üniversitesi değil, e değil; zaten vakıf
üniversitelerinde 7 tane mütevelli heyeti olması lazım, burada 5.
Yani, adı ne, anlamı ne, tam bir hibrit, tam bir garabetle
karşımıza çıkan üniversite yapılanımı. Hadi
kurdunuz bu üniversiteyi, dediğim gibi, 59 tane eğitim
araştırma hastanesi ve bu Bakanlığa bağlı olan, Kamu
Hastaneleri Kurumuna bağlı olan hastanelerde bunun uygulama ve
eğitim birimleri olacak. Üniversiteyle getiriyorsunuz, onca
yıllık Marmara Üniversitesinin Hukuk ve Eczacılık
Fakültelerinin eğitim verdiği binalara el koyarak bu yeni hibrit
üniversiteye veriyorsunuz. Hak mı bu ya? Ben 1983te İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesini kazanmıştım. O zaman
da bu ülkeyi darbeden sonraki zihniyet yönetiyordu ve benim fakülteme Rumeli
Hisarı üstünde bir bina tahsis edilmişti. Ondan sonra, bazı
üniversiteler gözünü koyunca, başta benim dekanım ve öğretim
görevlileriyle, yağmur, çamur, okulun içinde sular akarken biz okulumuzu
terk etmedik ve okulumuzun gasbedilmesine izin vermedik. Şimdi, siz
Marmara Üniversitesinin binasını nasıl gasbedersiniz bu
üniversite için? Marmara Üniversitesi eksik eğitim mi yapıyor? Suçu
ne, cezası ne?
Tamamen 5018in dâhilinde bulunmaması gereken,
anayasal aykırılıkları bulunan, hatta üniversitenin
eğitiminin nerede verileceği, internlerinin, hemşirelerinin
nerede pratik yapacağı belli olmayan böyle bir tabela üniversitesinin
kurulmasının son derece sakıncalı olduğunu dile
getiriyorum ve bu sevdadan vazgeçilmesi gerektiğine tüm kalbimle
inanıyorum, değerlendirmeyi de siz değerli, sayın
milletvekillerine bırakıyorum.
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688
sıra sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Zühal
Topcu (Ankara) ve arkadaşları
"10/12/2003 tarihli
ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II)
sayılı cetvelin "A) Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve
Yüksek Teknoloji Enstitüleri" bölümüne aşağıdaki ibare
eklenmiştir.
107) Sağlık
Bilimleri Üniversitesi"
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge
üzerinde Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
6ncı maddesi üzerinde verilen önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu üniversite kurma
çabaları Anayasanın özellikle 130, 131 ve 132nci maddelerine
aykırıdır ama biz şunu görüyoruz ki her seçim döneminde
Adalet ve Kalkınma Partisi on iki yılda yaptığını
tekrar yapmaya çalışmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde böyle
ataklara geçmekte ve sanki gerçekten yeni bir şeyler
yapıyormuşçasına birtakım vaatler ve sözler vererek ondan
sonra da arkasını unutmaktadırlar. Evet, yani bir eylem
planına hazır mı acaba bu Türkiye? İşte, sürekli
olarak medyada görebiliyoruz, sürekli eylem planlarıyla oyalanmak
isteniyor. İşte, sağlıkta da bunların aynısı
yapılıyor aslında.
Şimdi, şunu
sormak istiyoruz: Gerçekten, Türkiyenin bir sağlık politikası
var mı? Bu konuda Türkiyeyi 2050lere taşıyacak bir vizyon
oluşturuldu mu? Bu vizyonun altyapıları hazır mı?
Acaba bu vizyonda, bu vizyonu gerçekleştirecek eğer var ise,
oluşturuldu ise- çalışanların özlük hakları neler?
Bunlara gerçekten olumlu, motivasyonları yüksek bir çalışma
ortamı sağlanabiliyor mu? Sağlık çalışanları
huzurla çalışabiliyorlar mı? Hemşire, ebe, diğer
sağlık personelinin acaba gelirleri hayat standartlarını
karşılamaya yeterli mi, açlık ve yoksulluk
sınırının ne kadar üzerinde ve altında? Aslında,
bunların düşünülmesi lazım.
Ve özellikle, 14 Mart Tıp Bayramını daha
yeni yaşadık ama diğer alanlarda olduğu gibi hastanelerde
de şiddet olayları başını almış gitmiş
durumda. 14 Mart Tıp Bayramında bile bir sürü şiddet
olaylarına şahitlik ettik. Ve bunlara
baktığımızda, acaba böyle bir üniversite girişiminde
bulunmadan önce elinizde bulunan durumları on iki yılda daha iyiye
taşımanın çabalarını gösterdiniz mi?
Maaşlarını düzeltmek için sağlık
çalışanlarının, neler yaptınız? Bu şiddeti
hazırlayan, özellikle hastanelerde ve sağlık
kuruluşlarında şiddeti oluşturan ortamları gidermek
için sosyolojik, psikolojik veya ekonomik nedenler nelerdir? Bunların
acaba çalışmaları yapıldı mı? Biz bunları
merak ediyoruz. Acaba, üniversitelerdeki veya sağlık
kurumlarındaki kalite sorunları neler, bunlar
araştırıldı mı? Daha iyi, kaliteli hizmeti yapmak için
neler yapılmalı, nasıl bir politika uygulanmalı, bunlar
acaba dikkate alındı mı? Görüyoruz ki on iki yılda Adalet
ve Kalkınma Partisi bunları dikkate almadığı gibi, özellikle
sorun üstüne sorun yüklemeye çalışılan bir adımın
içerisindeler.
Şimdi, üniversitelerdeki, özellikle tıp
fakültelerindeki problemlere baktığımızda, onların da
gerçekten dağ gibi karşımızda durduğunu görmekteyiz.
Öğrenci kontenjanlarının çok yüksek olduğunu görüyoruz.
Özellikle son zamanlarda yapılan araştırmalar bunlara vurgu
yapıyor. Üniversitelerde hoca ve altyapı eksiklikleri var,
bunların tamamlanması gerekiyor. Tıp fakültelerinde hizmet,
eğitim ve araştırma arasında dengesizlikler var, hizmetin
eğitimi desteklemesi gerekirken hizmetin önde olduğunu görüyoruz.
Özlük haklarını alamıyor çalışanlar, hocalar veya
diğer çalışanlar. AR-GE çalışmalarına yeterince
kaynak ayrılmadığını görüyoruz. Özellikle yeni
fakültelerde derslik, klinik, laboratuvarların yetersiz olduğunu
biliyoruz. Eski fakültelerde eski teknolojilerin takip edildiğini,
kullanılan araçların yenilenmediğini biliyoruz ve
altyapının gerçekten eksik olduğunu çok rahatlıkla
söyleyebiliriz. Acaba üniversitelerimiz, tıp fakültelerimiz yeni projelere
veya yeni üretilen bilgilere ne kadar sahipler, hangi yüzdelere sahipler, bu
oranda dünyayla mukayesesi nedir? İşte iktidarın yapması
gereken bu iken ama bakıyoruz ki özellikle yeni eylem planları
çerçevesinde farklı alanlara kayıyorlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Topcu. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 7nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688
sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle 2/9/1983
tarihli ve 78 sayılı Yüksek Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek Madde 18 in
ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin kanun
metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Vahap Seçer Bihlun
Tamaylıgil
İzmir Mersin İstanbul
İzzet
Çetin Bülent
Kuşoğlu Müslim
Sarı
Ankara Ankara İstanbul
Haydar
Akar Aytuğ
Atıcı
Kocaeli Mersin
BAŞKAN Şimdi
okutacağım önerge Anayasaya aykırılık önergesidir,
öncelikle işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifi'nin 7. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle
kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye
Birtane Adil
Zozani Erol
Dora
Kars Hakkâri Mardin
Demir
Çelik Abdullah
Levent Tüzel
Muş İstanbul
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bilimin, düşüncenin ve teknolojinin üretildiği
merkezler olan üniversiteler tarihleri boyunca özerk olması gereken
kurumlar olarak görülmüştür. Hem yönetimsellik hem de finansman
anlamında gerçekleştirilmesi düşünülen bu özerklik, teminat
altına alınan hukuki metinlere bağlanmıştır.
Anayasa'da da tanımlandığı şekliyle üniversite
kurumları, mali ve idari açıdan özerk kurumlardır. Ve fakat AKP
iktidarı diğer tüm kurumlarda olduğu gibi üniversite kurumunda
da mutlak anlamda iktidar olma istenciyle kendisine bağlı
üniversiteler geliştirmeye çalışmaktadır. Öncelikle
belirtmek gerekir ki bu uygulama tarihin akışına, bilime ve
özelde ise Anayasa'nın 130 ile 131 numaralı maddelerine
aykırıdır. Sağlık Bakanlığı'nın
icracısı olduğu bir üniversite sadece AKP iktidarı
döneminde değil, tüm iktidarlar döneminde zararlıdır. Bu
kapsamda ülkenin geleceği, bilimin salahiyeti açısından 7nci
maddenin Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmek istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin kanun
metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralanın
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Aytuğ
Atıcı konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 7nci maddesiyle ilgili verdiğimiz
önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu maddeyle
sağlık bilimleri üniversitesinin kadrolarını ihdas
ediyorsunuz. Bu kürsüye çıkan bütün milletvekilleri bu üniversitenin
Türkiyedeki üniversite yaşamına ne kadar zarar getireceğini
sizlere anlatmaya çalıştılar, anlatmaya devam edeceğiz siz
anlayana kadar. Anlamadığınız zaman bu mücadeleyi Anayasa
Mahkemesi düzeyinde sürdüreceğiz. Anayasa Mahkemesinin böyle bir
kararı reddedeceğini tahmin ediyorum çünkü Anayasaya
aykırı bir şekilde üniversite kuruyorsunuz. Bunu Komisyonda
defalarca size söyledik. Anayasa'yı çiğneyerek ayaklar altına
alarak hayallerinizi gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz,
Anayasa Mahkemesi de buna izin vermeyecektir. Kazara izin verir ise bu
üniversitenin yanlışlığını gücümüz
yettiğince, yüreğimiz yettiğince her yerde, her zaman anlatmaya
çalışacağız.
Değerli arkadaşlar, istediğiniz kadar
kadro ihdas edin, istediğiniz kadar profesör, doçent yapın. Bu
üniversite özgür bir üniversite değildir ve hiçbir zaman da işinize
yaramaz, yaramayacaktır. Siz, kadro ihdas ettiğiniz öğretim
üyelerine şunu diyorsunuz: Sakın ha, benim dediklerimin
dışına çıkma. Eğer çıkarsan senin kadronu
vermem. Bunu diyen kim? Sağlık Bakanlığı.
Sağlık Bakanlığı bugün bu Hükûmettedir, yarın başka
bir Hükûmettedir. Bunu bu şekilde yapmaya hakkınız yok.
Üniversitelerin bu şekilde özgürlüklerini yok etmeye hiçbir şekilde
hakkınız yok. Eğer üniversiteler özgürce düşünemiyorlar
ise, eğer üniversiteler özgürce çıkıp bilimin
ışığında, aklın yolunda devleti yönetenlere yol
gösteremiyor ise, devleti yönetenlerin âdeta uşağı hâline
gelmiş ise bu üniversitelerden hayır beklemeyin. Bunu Türkiye'ye
yapmaya hakkınız yok. Burada yetişen öğrenciler de,
tıp fakültesinde yetişen bu öğrenciler de özgür düşünceyle
yetişmeyeceklerdir, Padişahım en iyisini bilir. deyip
alkışlayacaklardır. Ama devir şunu göstermiştir ki,
hükûmetler, kendini padişah zannedenler sık sık
yanılmaktadır. Bu da gün gibi ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu iş birkaç yönden
sakattır, verdiğiniz kadrolar da aynı şekilde
sakattır. Niye sakattır? Çünkü yaptığınız iş
Anayasa'ya aykırıdır. Anayasa madde 130 diyor ki: Bilimsel
özerkliğe sahip olan üniversiteler ihtiyaca uygun şekilde devlet
tarafından kurulur. Kardeşim, Allah rızası için soruyorum:
Bu ülkenin bu tıp fakültesine ihtiyacı var mı?
CEVDET ERDÖL (Ankara) Var.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Yok.
İstanbulda birçok üniversite var, tıp
fakültesi var. Kalkıp da bu üniversiteyi İstanbula
kurmanızın bir anlamı yoktur. Götürüp Adıyamandaki
üniversiteyi güçlendirip, oraya para harcarsanız, eyvallah, başım
üstüne. Yanlış yaptınız, Adıyamana tıp fakültesi
kurdunuz. Yanlış yapılmıştır, şimdi,
kalkıp derseniz ki Ben burayı düzeltiyorum. eyvallah, en önde ben
giderim, ama bu ülkenin İstanbulda bir tıp fakültesi kurulmasına
ihtiyacı yoktur, yani ülke menfaatine değildir; sadece sizin emir
eriniz olacak olan, kurşun asker yetiştirecek olan öğretim
üyelerine ihtiyacınız vardır, bunun için siz bu üniversiteyi
kuruyorsunuz.
Peki, Anayasa 130 diyor ki Bilimsel özerkliğe sahip
olacak. Allah aşkına, müsteşarın başkanı
olduğu, Sağlık Bakanının 2 tane de üye
atadığı bir üniversite özerk olur mu? 5 kişinin 3 tanesini
bakan atıyor. Allah aşkına, birisi bana çıksın, desin
ki Bu özerktir. Bir kişi söyleyemez. Bir kişi çıkıp, Bu
üniversite özerktir. diyemez, o yüzden Anayasaya aykırıdır.
Yine, Anayasa 131inci madde, 132nci madde kesinlikle
böyle bir üniversitenin hiçbir şekilde kurulamayacağını
bizlere söylüyor. Bu üniversitenin sadece adı üniversite olacaktır,
başka hiçbir şey değil. Üniversitelerde olması gereken,
artık mumla aradığımız özgür düşünce, bilimsel
özerklik ve toplumsal liderlik rolü
Bakın, bu kavramları unuttunuz. Toplumsal
liderliği siyasetçiler yapmaz, üniversiteler yapar. Üniversitelerin
ürettiği bilimden yararlanan siyasi liderler, alır, ülkelerini
taşırlar. Şimdi siz üniversiteleri peşinize
taktınız, üniversiteler sizi peşinize takacağına. Bu
yanlıştır, bu yanlıştan acilen dönülmelidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 7nci maddesiyle
2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yüksek Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
eklenen Ek Madde 18 in ikinci cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Özcan Yeniçeri
konuşacak.
Buyurun.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Bakan uyuyor,
Komisyon uyuyor.
BAŞKAN Siz şimdi
uyandırırsınız Hocam onları.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yani gökten ecdat inerek öpse o pak
alnı, değer diyeceğim de burada öpecek o pak alın
kalmadı gibi görünüyor.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Burada Hocam,
burada.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) Öbür tarafta var.
Şimdi, önerge veriyoruz, soruluyor: Katılıyor
musun? Komisyon diyor ki: Katılmıyorum Başkan. Bakana
soruyorlar. Bakan fevkalade iştahlı bir şekilde
Katılmıyoruz. diyor. Çünkü, ne olduğunu da çok
anlamış değil aslında, çünkü tweet atıyor. Yani,
birisi katılmıyor, öbürü de katıla katıla
katılaşıyor ve dolayısıyla bu durumda da sizin
getirmiş olduğunuz önerinin bir anlamı ve bir
mantığı kalmıyor.
Değerli milletvekilleri, öncelikle ifade edeyim ki
biz bir gerçekten kanun yapma tekniğine aykırı ve teamüllerin
dışında bir torba saldırısıyla karşı
karşıyayız. Bu şekilde yapılan kanunlar, sonunda
tekrar bir başka kanunla değiştirilmek durumunda ve zorunda
kalınmaktadır. Koy, kaldır; yap, değiştir sistemiyle
işleyen bu yasa yapma sistemi, neredeyse AKPnin temel bir politikası
ve geleneği hâline gelmiştir. Torba yasa, AKPnin çadır devleti
felsefesinin bir yansımasıdır. Zaten AKP, devleti bir
şirket, vatandaşı da bu şirketin hizmetkârı olarak
görmektedir. İş adamı tipi, yalnız başarı peşindedir.
Bu amaç uğruna her türlü yüksek değeri feda eder. Kazanmak, kazanmak,
daima kazanmak
Gayesi kazanmak olduğu için de
kazandığını yemez, daha fazla kazanmaya sarf eder.
Bu bağlamda bakıldığında,
getirmiş olduğunuz yasaların aslında ta yıllar öncesinde
Tevfik Fikretin söylediği
Kanun diye topraklara sürtündü cebinler;
Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi
Bihude figanlar yine, bihude eninler. diyor.
Demek ki AKP bu yönü itibarıyla kanun yapma
değil, kanun tepeleme gibi bir yöntemle çalışmaktadır.
Laubali, ciddiyetten uzak, baştan savma ve keyfî kanun yapmayı,
âdeta, AKP iktidarı gelenek hâline getirmiş, kimlik edinmiştir.
Değerli milletvekilleri, Sağlık
Bakanlığı fiilî kontrolünde sağlık bilimleri
üniversitesi kurulması Anayasaya, üniversitelerin özerk ve bilimsel
niteliklerini haiz olması ilkesine tepeden aykırı hükümler
taşımaktadır. Biraz önce, benden önce konuşan hatibin de
ifade ettiği gibi, böyle bir üniversitenin üniversite olması, üniversitenin
bilimsel özerkliğe sahip olması söz konusu olmayacaktır. Böyle
bir üniversite üzerinde siyaset etkin bir biçimde rol oynayacak, mutlak
hâkimiyet siyasetin kontrolü altında bulunacaktır.
Diğer yandan, mevcut üniversiteler ihtiyaçtan
kıvranırken, öğretim üyeleri ihtiyacı had safhadayken yeni
üniversite kurmanın ne kadar akılcı bir iş olduğunu da
burada sorgulamamız gerekir.
Üniversite bünyesinde kurulması öngörülen mütevelli
heyet de, bu görevin tanımı YÖK mevzuatına ve üniversitenin
bilimsellik ve özerklik ilkelerine zarar verici bir nitelik ortaya
koymaktadır. Bu madde hükmünün bu şekilde kabulü üniversitelerde
zaten olmayan özerkliği iyice yok etmiş olacaktır.
AKP döneminde üniversiteler yüksek liselere
dönüşmüştür, üniversitelerde özgür düşünce ve özerklik yok
edilmiştir. Türkiyede hiçbir üniversite senatosunun Türkiye'nin hiçbir
meselesi hakkında herhangi bir bildirisi ve görüşü yoktur. Bu,
üniversite üzerindeki despotizmi, baskıyı gösteren tipik bir olgudur.
Şimdi, üniversite öğretim üyeleri aslında
erdem ile ekmek, onurları ile konforları, örs ile çekiç
arasında, bir anlamda, tercihe zorlanmaktadırlar. Ve
dolayısıyla, mevcut üniversitelerde biraz önce ifade ettiğim
sebepler yüzünden, zaten vahim bir hâle gelmiş olan bir üniversite
meselesi
Yeni üniversiteler ihdas ederek yeni birtakım sorunları da
aslında kendi kendimize gündeme getirmiş oluyoruz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Süre bitti.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) Süre bitsin,
efkârlanmayın, biraz sonra bir daha konuşacağım, demek ki
çok istiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, kalkınma millî
varlığın çimentosudur, üniversite ise kalkınmanın
yakıtıdır. Kalkınma doğrudan doğruya eğitime
endekslidir. Eğitimi mahvederseniz, eğitimi evcilleştirirseniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
üniversiteyi
evcilleştirirseniz topluma en büyük kötülüğü yapmış
olursunuz.
Şimdilik saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yeniçeri, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 8-
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 17-Yeni kurulan Sağlık Bilimleri
Üniversitesinde ekli (II) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas
edilmiş ve bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere,
ilgili üniversite bölümü olarak eklenmiştir."
Erkan Akçay Özcan Yeniçeri Mehmet Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8. maddesinin kanun
metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Vahap Seçer Bülent Kuşoğlu Müslim Sarı
İzmir Mersin Ankara İstanbul
Bihlun Tamaylıgil Haydar
Akar İzzet
Çetin
İstanbul Kocaeli Ankara
BAŞKAN Şimdi okutacağım önerge
Anayasaya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifi'nin 8. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle kanun metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye Birtane Adil Zozani Erol
Dora
Kars Hakkâri
Mardin
Demir Çelik
Abdullah Levent Tüzel
Muş
İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bilimin, düşüncenin ve teknolojinin üretildiği
merkezler olan üniversiteler tarihleri boyunca özerk olması gereken
kurumlar olarak görülmüştür. Hem yönetimsellik hem de finansman
anlamında gerçekleştirilmesi düşünülen bu özerklik, teminat
altına alınan hukuki metinlere bağlanmıştır.
Anayasa'da da tanımlandığı şekliyle üniversite
kurumları, mali ve idari açıdan özerk kurumlardır. Ve fakat AKP
iktidarı diğer tüm kurumlarda olduğu gibi üniversite kurumunda
da mutlak anlamda iktidar olma istenciyle kendisine bağlı
üniversiteler geliştirmeye çalışmaktadır. Öncelikle
belirtmek gerekir ki, bu uygulama tarihin akışına, bilime ve özelde
ise Anayasa'nın 130 ile 131 numaralı maddelerine
aykırıdır. Sağlık Bakanlığının
icracısı olduğu bir üniversite sadece AKP iktidarı
döneminde değil, tüm iktidarlar döneminde zararlıdır. Bu
kapsamda Sağlık Bakanlığına üniversite kurma yetkisi
veren maddelerden biri olan 8. maddenin Anayasaya aykırı olduğunu
belirtiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik cihazla
oylama yapalım.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.58
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8inci
maddesi üzerindeki Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 8. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer
maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Müslim Sarı
konuşacak.
Buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688
sıra sayılı Teklifin 8inci maddesinde vermiş
olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teklifin bu 8inci maddesi -özet olarak- Sağlık
Bakanlığı tarafından kurulması düşünülen,
planlanan Sağlık Bilimleri Üniversitesinin kadrolarının
tahsisiyle ilgili olan bir madde. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasaya
açık bir biçimde aykırı olduğunu düşündüğümüz bu
düzenlemeye şiddetle karşıyız. Bir defa, her şeyden
önce, bu düzenlemenin getiriliş biçimi ciddi bir samimiyet testinden
geçiyor çünkü aynı düzenleme daha önce Meclise geldiğinde bütün grupların
ortak önerisiyle kanun metninden çıkartılmıştı
dolayısıyla bunu olumlu bir adım olarak değerlendirdik.
Ancak daha sonra bir torba yasa önümüzde geldi ve daha önceden
çıkartılmış olan bu kanunun bu maddeleri bu torba
yasanın içerisine aynen dercedildi. Dolayısıyla, burada bir
samimiyet problemi olduğunu düşünüyoruz. En başta bunu belirtmek
gerekir.
Özellikle ihtisas sahibi komisyonlardan, ihtisası
olan, uzmanlık alanı olan komisyonlardan çekilerek Plan ve Bütçe gibi
daha teknik ağırlıklı bir komisyona getirilmesini, oradan
kaçırılarak uzmanlık sahibi arkadaşların
görüşlerinin ve önerilerinin yansıtılmamasını,
onların sürecin içine katılmasından azade
kılınmasını bu anlamda doğru
bulmadığımızı belirtmek isteriz.
İkinci olarak: Başta da belirttiğim üzere,
bu düzenleme Anayasaya aykırıdır, çok açık biçimde,
Anayasanın 130, 131 ve 132nci maddelerine aykırılık
teşkil etmektedir. Her şeyden önce, yönetsel olarak
aykırılık teşkil etmektedir çünkü bu düzenlemede 5
kişilik bir mütevelli heyeti tanımı yapılmaktadır. Bu
mütevelli heyetinin nasıl oluştuğuna
baktığımız zaman, bunun 1 kişisi zaten
Sağlık Bakanlığı Müsteşarıdır, 2
kişi Sağlık Bakanı tarafından belirlenmektedir, 1i
rektördür -ki rektörün de siyasal iradeyle çok yakından ilişki içinde
olduğu bellidir, açıktır- ve 1i de YÖK tarafından
belirlenmektedir. Dolayısıyla, siyasal iradenin ya da siyasal
iktidarın belirlediği bir mütevelli heyeti vardır ve bu
mütevelli heyetiyle yönetilen bir üniversiteden bahsetmekteyiz. Bu
üniversitenin yönetsel anlamda özerk olduğunu kimse iddia edemez, kimse
savunamaz. Dolayısıyla, bu kadrolarda Sağlık
Bakanlığının eğitim ve araştırma
hastanelerinin kadrolarının oluşturulmasının, bu mütevelli
heyetinin yönetiminde bir üniversite tarafından yapılıyor
olmasının da ne kadar siyasetten uzak olduğunu
değerlendirmelerinize sunmak isterim.
Üçüncüsü: Esasen, bu, buraya gelen arkadaşlarım
tarafından da belirtildiği üzere, hibrit bir modeldir. Kamu
üniversiteleriyle ilgili olarak Anayasanın ilgili maddelerinde yer alan
hükümler çerçevesinde belirlenmiş olan yetkili organlardan biri
değildir mütevelli heyeti. Anayasada, 2547 sayılı YÖK
Kanununun 13, 14 ve 15inci maddelerinde kamu üniversitelerinin organları
belirlenmiştir. Bu organlar, rektör, senato ve üniversite yönetim
kuruludur. Dolayısıyla, kamu üniversiteleri için mütevelli heyeti
diye bir düzenleme, böyle bir organ tanımlanmış değildir.
Bu daha çok, vakıf üniversiteleri için var olan bir organdır.
Dolayısıyla, biz vakıf üniversitesi mi kuruyoruz, yoksa bir kamu
üniversitesi mi? Kanunun bütün ruhundan ve metninden anlıyoruz ki bu bir
kamu üniversitesi, doğrudan doğruya Sağlık
Bakanlığı tarafından kurulan bir üniversite. Ancak
mütevelli heyeti bizim hukuk sistemimizde kamu üniversiteleri için
düzenlenmiş bir yöntem değildir, bir organ değildir, buna
aykırıdır. Bu, Anayasanın 130uncu maddesindeki mali
özerkliğe de çok açık biçimde aykırıdır.
Bakınız, Anayasanın 130uncu maddesi şunu söylüyor:
Üniversitelerin hazırladığı bütçeler YÖKçe tetkik ve
onaylandıktan sonra devreye girer. Dolayısıyla, mali özerlik
açısından bu hazırlanan bütçelerin YÖK tarafından, YÖKün
onayına sunulmuş olması burada bir denetim mekanizması
olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, mali özerklik
açısından bu önemli ancak burada biraz önce belirttiğimiz hibrit
modelin bir uzantısı olarak oluşturulmuş mütevelli
heyetleri üniversitelerin bütçe teklifini onaylamakla yetkilendirilmiştir.
Dolayısıyla, bu şekilde kurulmuş üniversitenin ne mali
özerkliği vardır ne idari özerkliği vardır ne de bilimsel
özerkliği vardır. Bunun çok açık biçimde Anayasaya
aykırı olduğu açıktır. Dolayısıyla, bunun
çıkartılmasını teklif ediyoruz. Değerlendirmelerinize,
takdirlerinize sunarız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"MADDE 8- 13/12/1983 tarihli ve 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK
MADDE 17- Yeni kurulan Sağlık Bilimleri Üniversitesinde ekli (II)
sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilmiş ve bu Kanun
Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere, ilgili üniversite bölümü
olarak eklenmiştir."
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Özcan Yeniçeri
konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Yasa
Teklifinin bu defa 8inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii,
şunu hemen ifade etmek lazım: Ben bu konuşmayı
yaptıktan sonra Başkan soracak Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmedi. denilecek. Ben de şunu anlamıyorum: Başkan sonucu
önceden belli olan bir oylamayı niye yapar, anlaşılır
değildir. Aslında bu gelenekleri sürdürmek bakımından
yapılıyor ama çok da mantıklı gelmediğini özellikle
ifade etmek istiyorum.
Şimdi
eğitimle ilgili bir zihniyeti burada bu yasayla beraber sizin önünüze
koymak istiyorum. Şimdi, eğitimin seviyesi düşük olan bir
ülkede, aynı zamanda kalkınmışlık, gelişme ve
ilerleme yönünden de sorun var demektir. Örneğin okuryazar oranı
düşük, orta ve yükseköğretimi bozuk, adaletsiz üniversiteler bilim ve
teknoloji üretmede geri kalmış demektir. Bu tür bir ülke, aynı
zamanda gelişmiş ülkeleri geriden takip eden bir durumda ve konumda
bulunacaktır.
Toplumlar ve
onların siyasi örgütleri olan devletlerin nasıl bir yurttaş
arzuladıkları, benimsedikleri eğitim ve onun da üstünde
üniversite anlayışlarıyla belirlenir. Devlet yöneticilerinin
sahip oldukları eğitim felsefesi yurttaşları faydalı,
sosyal, nitelikli ve üretici yapabileceği gibi yetersiz, bilgisiz, çaresiz
ve değersiz de yapabilir. Önemli olan üniversiteleri açmak değil,
gerçek anlamda üniversite hüviyetine sahip kurumlar inşa etmektir.
Bakın, bir
şey söyleyeyim size de bunu o manada bir değerlendirin. Harun
Reşit öldükten sonra yerine gelen halifeye demişler: Hadi gözün
aydın olsun, hayırlı olsun halife oldun. O da demiş ki:
Halife olmak önemli değil, halife gibi olmak önemli. Üniversite açmak
önemli değil, gerçek anlamda üniversite gibi bir üniversite açmak önemli.
Yoksa uydu üniversite, kukla üniversite, bağlı üniversite,
bağımlı üniversite üretirseniz bu, o üniversiteden çıkacak
insanların kimliği ve şahsiyetini de ezmek suretiyle onlara en
büyük kötülüğü yapmış olursunuz.
Şimdi, bir
bakın, Millî Eğitimde çıkarılan 4+4 sistemiyle bütün
eğitim kurumlarının yöneticileri toptan görevden
alınmış ve yerlerine AKP yandaşı sendikanın
üyeleri getirilmiştir. Cumhuriyet tarihinde olmayacak kadar 18 bin okul
müdürü üç ay içerisinde görevden alınmış ve bunların yerine
EĞİTİM-BİR-SEN sendikasının üyeleri
atanmıştır. Bu durum, maalesef, bizi çok rahatsız etmesine
karşın, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşları
rahatsız etmediği gibi, bir de alkışla bunu
karşılamaktadırlar. Keser döner sap döner, gün gelir hesap
döner. Yarın aynı şey size döndüğü zaman nasıl
bağıracağınızı ben şimdiden görüyorum.
Değerli milletvekilleri, eğitimi hallaç
pamuğu gibi atan bir Hükûmetin uygulamalarıyla biz bugün
karşı karşıyayız. Üniversiteler AKPnin âdeta yan
kuruluşu hâline getirilmiştir. Üniversiteye rektörler de öncelikle
AKPye yakınlık bağlamında değerlendirilmektedir. Türkiyede
eğitim kurumları giderek parti kurumları hâline
dönüştürülmüştür. Üniversite mali yönden, bilimsel yönden, idari
yönden hiçbir özerkliği olmayan, bağımlı, edilgen, sesi
çıkmayan sünepe kuruluşlar durumuna ve konumuna götürülmüştür.
Ülkemiz yönünden milletimizin beyni üniversiteler yani aklı üniversiteler,
yüreği de camilerdir. Yüksek bilime ve değerlere sahip bir
eğitim sürülerden kahramanlar çıkarır, maddi ve manevi
değer yoksunu bir eğitim de kahramanları sürüler hâline getirir.
İktidarın siyaseti, keyfîliği, idareimaslahatı ve particiliği
sokmadığı yer kalmamıştır. Camiye sokmuştur,
üniversitelere sokmuştur, kışlaya sokmuştur, okula
sokmuştur ve dolayısıyla biraz önce söylediğim
üniversitelerin, okulların bu yönü itibarıyla topluma
yapacağı katkıyı da neredeyse sıfırlamış
duruma getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, devletlerin
yapısı ile bireyin karakteri arasında ciddi bir ilişki
vardır. Devletler hangi vasıfta ve yetenekte bireyler istediği,
uyguladığı eğitim stratejisinden rahatlıkla
anlaşılır. Bireylerin aldığı eğitimin
kalitesi, biçimi ve felsefesi bireylerin şahsiyetinin teşekkülünde de
ciddi bir faktör olarak karşımızda durmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Eğitimin yeni
tutumlar yaratmak şöyle dursun, daha çok mevcut topluma yayılan
değer ve eğilimleri yansıtıp bunları
doğruladığına dair başka belirtiler de vardır.
Yani durum, bu getirilen yasa tasarısıyla
aslında bir şeye katkı yapmıyoruz, bir şeyleri
bozuyoruz, bir şeyleri kelimenin tam anlamıyla yeniden yerinden
oynatıyoruz. Onun için, iki defa düşünmenizi size salık veriyor,
hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yeniçeri, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.16
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
9uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifi'nin 9. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
"Bu ücretler, Milli Eğitim
Bakanlığı'na bağlı eğitim ve öğretim verilen
tüm okullarda görevli öğretmen ve yöneticilere %100 fazlasıyla
ödenir. Öğretmen ve yöneticilere ödenen bu miktar kadarı her
yardımcı hizmet personeline de ödenir.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye
Birtane Adil
Zozani Erol
Dora
Kars Hakkâri Mardin
Demir
Çelik Abdullah
Levent Tüzel
Muş İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 9. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Vahap
Seçer Bülent
Kuşoğlu
İzmir Mersin Ankara
İzzet
Çetin Bihlun
Tamaylıgil Haydar
Akar
Ankara İstanbul Kocaeli
Müslim
Sarı
İstanbul
"MADDE 9 -
"14.07.1965 tarihli ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun
176 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen "140" ve
"150" rakamları sırasıyla "280" ve
"300" olarak ve ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Bu ücretler,
özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretim
gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile bu
öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf
öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmen ve diğer
personele % 25, Milli Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın
Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi
kapsamında görev alan yönetici, öğretmen ve diğer personele %
100 fazlasıyla ödenir"
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 9 uncu maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Erkan
Akçay Mustafa
Kalaycı Özcan
Yeniçeri
Manisa Konya Ankara
Ali
Öz Emin
Çınar
Mersin Kastamonu
"MADDE 9-
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 176
ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bu Kanunun 89
uncu maddesine göre kendilerine ders görevi verilenlere, ders saati
başına gündüz öğretimi için 280, örgün ve yaygın
eğitim kurumlarında yarıyıl ve yaz tatillerinde, cumartesi
ve pazar günleri ile saat 18.00'den sonra başlayan öğretim faaliyetleri
için 300 gösterge rakamının bu Kanuna göre belirlenen aylık
katsayısı ile çarpımından oluşan miktar üzerinden ek
ders ücreti ödenir.
Bu ücretler, özel eğitime muhtaç öğrencilerin
eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve
yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel
sınıf öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmenlere
% 25 fazlasıyla ödenir.
Okullarda nöbetçi olarak görevlendirilen öğretmen ve
yöneticilere haftalık altı saat ilave ek ders ücreti ödenir.
Bu madde kapsamında ücretle ders vermek üzere
yükseköğretim kurumlarından görevlendirilen öğretim
elemanlarına 2914 sayılı Kanun hükümlerine göre ek ders ücreti
ödenir.
Konferans ücreti her yıl bütçe kanunlarında
gösterilir."
BAŞKAN Komisyon okunan son önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Erkan Akçay konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 9uncu maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu, 36 maddelik kanun teklifi içerisinde belki de olumlu
diyebileceğimiz ender maddelerden birisi de bu yani bütün
noksanlıklarına rağmen olumlu gördüğümüz,
desteklenebilecek, böyle, Diyojenin gündüz vakti fenerle
aradığı ve zor bulacağı maddelerden birisi,
değerli milletvekilleri.
Şimdi, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 176ncı maddesine göre öğretmenlere ders saati
başına gündüz öğretimi için 140, yarıyıl ve yaz
tatilleri için ve hafta içinde de saat 18.00den sonra başlayan
öğretim faaliyetleri için 150 gösterge rakamının memur maaş
katsayısıyla çarpımı tutarında ek ders ücreti ödenmektedir.
Bu da bugün itibarıyla brüt 11 lira tutmaktadır. Bu ücret
kesintilerle 9 lira 35 kuruşa düşüyor. Ve 6528 sayılı torba
kanunun 12nci maddesiyle 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanununa eklenen geçici maddeyle özel dershanelerin
faaliyetleri 1 Eylül 2015 tarihinden itibaren sona erecektir. Bu mevcut teklifle
Millî Eğitim Bakanlığı örgün ve yaygın eğitimi
destekleme kurslarında görev alacak yönetici ve öğretmenlere
verilecek ek ders ücreti yüzde 100 nispetinde artırılarak 21 liraya
kadar çıkarılmaktadır.
Bu düzenleme, konuşmamın başında da
ifade ettiğim gibi, iyi bir düzenleme olarak mütalaa edilse de
kapsamı itibarıyla yetersizdir çünkü yapılan düzenleme sadece
özel öğretim kurumları ve Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okullarda verilecek sınavlara
dönük kurslardaki branş öğretmenlerini kapsamaktadır, oysa Türkiyede
on binlerce sınıf öğretmeni ve kurslarda eğitim vermeyen
branş öğretmenleri vardır. Örgün ve yaygın eğitimi
destekleme kurslarındaki öğretmenlerin ek ders ücretleri
artırılırken Millî Eğitim Bakanlığındaki
diğer öğretmenlerin ek ders ücretlerinin artırılmaması
adaletsizliktir. Yani, burada da hani iyi bir şey yaparken dahi bir
adaletsizlik mutlaka yapılıyor. Ek ders ücretindeki
artışın bütün öğretmenleri kapsayacak şekilde
düzenlenmesi eşit işe eşit ücret ve Anayasanın
eşitlik ilkesi gereğidir.
TÜRKİYE KAMU-SEN Araştırma Geliştirme
Merkezinin 2015 Şubat ayına ait asgari geçim endeksi sonuçlarına
göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 2.061
liradır, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 4.183 lira,
çalışan tek kişinin açlık sınırı 1.593
liradır. Türkiyede 4 kişilik bir ailenin ortalama gıda ve
barınma harcamaları toplamı 1.645 liradır. Şubat 2015
itibarıyla ortalama 2.298 lira ücret alan bir memur,
maaşının yüzde 71ini yalnızca gıda ve barınma
harcamalarına ayırmaktadır, diğer ihtiyaçlarını
karşılamak için maaşının yüzde 28,4ü geriye
kalıyor. Ortalama ücretle geçinen bir memur ailesinin ulaşım,
sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu
ihtiyaçlarını karşılaması için Şubat 2015
maaşından geriye yalnızca 653 lirası kalmaktadır.
Kamuda görev yapan 9uncu derecenin 1inci kademesindeki
bir öğretmen Ocak 2015 itibarıyla 2.220 Türk lirası çıplak
ücret almaktadır. 1in 4ünde görev yapan bir öğretmenin
maaşı ise 2.570 liradır. Dolayısıyla, TÜRKİYE
KAMU-SENin bu araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerimiz
yoksulluk sınırının çok altında maaş
almaktadır. Bu rakamları da bu mukayesenin rahatça yapılabilmesi
için belirttik. Ayrıca, öğretmelere nöbet görevinin karşılığı
olarak hiçbir ücret de ödenmemektedir, bu da angarya niteliği
taşımaktadır.
Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diler,
saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları
"MADDE 9 - "14.07.1965 tarihli ve 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesinin
birinci fıkrasında geçen "140" ve "150"
rakamları sırasıyla "280" ve "300" olarak ve
ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bu ücretler, özel eğitime muhtaç
öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli
öğretmen ve yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan
özel sınıf öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmen
ve diğer personele % 25, Milli Eğitim Bakanlığı Örgün
ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları
Yönergesi kapsamında görev alan yönetici, öğretmen ve diğer
personele % 100 fazlasıyla ödenir"
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge
üzerinde Sayın Vahap Seçer konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Akçayın
da söylediği gibi, bu teklif içerisindeki belki de hepimizin
onaylayabileceği bir düzenleme ancak eksik olan bir düzenleme. Bu
düzenlemeyle, özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve
öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile
bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf
öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmen ve diğer
personele yüzde 25, Millî Eğitim Bakanlığı Örgün ve
Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi
kapsamında görev alan yönetici, öğretmen ve diğer personele de
yüzde 100 fazlasıyla bir ek ders ücreti düzenlemesi yapılıyor.
Bizim önergemizin farkı şurada: Biz diyoruz ki: Bunu onaylayalım
ancak aslında bütün öğretmenlerin ek ders ücretine bir zam
yapalım, onların 140 olan göstergelerini 280, 150 olan göstergeyi de
300 olarak belirleyelim ve daha sonra 9uncu maddede öngörülen bu düzenlemeyi
de yapalım. Ek ders ücretleri şu anda 9 lira ile 9 lira 73 kuruş
arasında. Bu yaptığımız değişiklikle bütün
bu ek ders ücretlerini 18 ile 20 TLye çıkarıyoruz. Siz de
öğretmenlerin bugünkü koşullarda hangi sıkıntılar
içerisinde yaşadıklarını biliyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, millî eğitim, gerçekten Türkiye için çok önemli
bir konu. Özellikle on iki yıllık iktidarlarınız süresi
boyunca da aldığınız kararlar aslında çok dramatik
kararlar oldu. Gerçekten çok önemli yasal değişiklikler oldu. Bugüne
kadar 5 Millî Eğitim Bakanı görev yaptı. Sayın Hüseyin
Çelik Sayın Nimet Başa bu görevi devrederken millî eğitimle
ilgili birçok olumlu düzenlemeler yaptıklarını ve artık
bunu bir otomatik pilota bağladıklarını, âdeta her
şeyin yolunda olduğunu söyleyerek o görevi devretmişti ama
maalesef otomatik pilota bağlanan o uçak şu anda yere
çakılmış durumda.
Gerçekten çok önemli gelişmeler oluyor Millî
Eğitim teşkilatında. Özellikle 2014 yılında
çıkartılan Millî Eğitim Temel Kanununda yapılan
değişikliklerden sonra çok önemli sorunlarla karşı karşıya
kaldık ama her şeyden önemlisi de atanmayan öğretmenler sorunu.
Türkiye'de şu anda atama bekleyen 330 bin öğretmenimiz var.
Geçtiğimiz günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen yeni torba
yasada Millî Eğitim Bakanlığına 47 bin kadro ihdası
yapıldı ve bunun, 35 bin öğretmen atamasının da 2015
yılı sonuna kadar yapılmasıyla ilgili bir düzenleme oldu.
Umut ediyorum kısa sürede Genel Kurula da iner ve o burada
yasalaşır. Çünkü 330 bin atanamayan, atanmayan öğretmen bu
sevindirici haberi bekliyor. Bu düzenleme sevindirici olabilir ama yetersiz. Zira,
Millî Eğitim Bakanlığının 115 bin öğretmen
ihtiyacı var. Bu yeni yapılan kadro ihdasıyla, yani 35 bin
öğretmen atamasından sonra 80 bin yine ihtiyacı kalacak. Bu
tartışmalar, müzakereler sırasında 35 bin atanacak öğretmenin
bir yıllık maliyeti üzerinde bir tartışma oldu ve hazineye
1,6 milyar TL yıllık maliyeti olduğu ortaya çıktı.
Ancak bunun yanında da 60 bin ücretli öğretmen var, onun da 600
milyon TL hazineye maliyeti var.
Şimdi, bu hesaptan yola çıkarak
baktığınız zaman, bu 35 bin öğretmen atamasından
sonra geriye kalan 80 bin öğretmen atamasını
gerçekleştirdiğiniz zaman 35 bin öğretmen atamasıyla
hazineye yüklenen 1,6 milyar TLnin üzerine bir 3 milyar TL daha yük binecek.
Şunu anlatmaya çalışıyorum: Türkiye
800 milyar doların üzerinde ciro yapan bir ekonomiye sahip, 400 milyar
TLye yakın bütçe yapan bir ekonomiye sahip. Birçok yere, 52 milyar TL
sadece savunmaya para harcayan bir Türkiye herhâlde gelecek kuşaklar için,
eğitim için, Türkiyenin geleceği için, eğitimli toplum için
ilave bir 3 milyar TL daha bulma gücüne sahiptir. Dolayısıyla, 35 bin
öğretmen ataması değil, Millî Eğitim
Bakanlığının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VAHAP SEÇER (Devamla)
ihtiyacı olan 115 bin
öğretmen atamasının bir an önce gerçekleşmesini diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Seçer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifi'nin 9. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
"Bu ücretler, Milli Eğitim
Bakanlığı'na bağlı eğitim ve öğretim verilen
tüm okullarda görevli öğretmen ve yöneticilere %100 fazlasıyla
ödenir. Öğretmen ve yöneticilere ödenen bu miktar kadarı her
yardımcı hizmet personeline de ödenir.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Milli Eğitim Bakanlığı'na
çalışan öğretmen, yönetici, yardımcı hizmet
personellerinin geçim durumları ve ekonomik gelirlerine bakıldığında
Türkiye'nin haysiyete yakışır bir yaşam şansı
sunmadığı açıktır. Bu kapsamda ek ders ücretlerinin
Milli Eğitim Bakanlığı'na çalışan sadece spesifik
bir kesime değil, tüm personele uygulanması gerekmektedir. Bu önerge
ile ayrım gözetmeksizin öğretmen ve yöneticilere verilmesi planlanan
ek ücretten yardımcı hizmet personelinin de
yararlandırılması öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair
bir önerge vardır. İç Tüzükün 91inci maddesine göre yeni bir madde
olarak görüşülmesine Komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır
ve bu maddede belirtilen sayıda da önerge verilebilir. Bu nedenle,
önergeyi okutup Komisyona soracağım ve Komisyon önergeye salt
çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifine, çerçeve 9uncu maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"MADDE 10- 657 sayılı
Kanunun ek 33 üncü maddesindeki gösterge tablosu aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir."
|
Gösterge |
a)
Eğitim görevlisi, başasistan, uzman tabip |
150 |
b) Tabip, tıpta uzmanlık mevzuatında
belirtilen dallarda, bu mevzuat hükümlerine göre uzmanlık belgesi alan
tabip dışı personel, aynı dallarda doktora belgesi
alanlar |
135 |
c) Diş tabibi ve eczacılar |
120 |
ç)
Mesleki yüksek öğrenim görmüş sağlık personeli |
90 |
d)
Lise dengi mesleki öğrenim görmüş sağlık personeli |
75 |
e)
Diğer personel |
55 |
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Fehmi
Küpçü
Kayseri İstanbul Bolu
Osman
Aşkın Bak Recep
Özel Ramazan
Can
İstanbul Isparta Kırıkkale
Cevdet
Erdöl
Ankara
BAŞKAN
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) - Sayın
Başkanım, Komisyonumuzun salt çoğunluğu vardır, salt
çoğunlukla katılıyoruz. Oy birliğiyle
BAŞKAN
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan,
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Gruplar adına
söz isteyen? Yok.
Şahsı
adına söz isteyen? Yok.
Soru-cevap? Yok.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir, böylece yeni bir madde ihdas edilmiştir.
Biz komisyon raporu üzerinden görüşmelerimize devam
ediyoruz.
10uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 10uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 10- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı
İskân Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 9- (1) Konya İli Hadim
İlçesi Dedemli Beldesinde Bozkır Barajı yapımından
etkilenen ailelerin, belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri,
hak sahipliği duyuruları, hak sahiplikleri ve
borçlandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar
Kurulunca bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde
belirlenir."
Rahmi Aşkın Türeli Müslim Sarı Bihlun Tamaylıgil İzmir İstanbul İstanbul Vahap Seçer İzzet
Çetin Ali
Öz
Mersin Ankara Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 10- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı
İskan Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 9- (1) Konya İli Hadim
İlçesi Dedemli Mahallesinde Bozkır Barajı yapımından
etkilenen ve bulundukları yerlerden kaldırılan ailelerin, yeni
yerleşim alanına nakilleri, hak sahipliği duyuruları, hak
sahiplikleri ve borçlandırılmalarına ilişkin usul ve
esaslar iki ay içerisinde Bakanlar Kurulunca belirlenir."
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Mustafa
Kalaycı Ali
Öz
Kütahya Konya Mersin
BAŞKAN Son okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ
BERBER (Manisa) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Mustafa
Kalaycı konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Görüştüğümüz maddede 5543 sayılı
İskân Kanununa bir geçici madde eklenerek Konyanın Hadim ilçesine
bağlı Dedemlide Bozkır Barajı yapımından
etkilenen ailelerin belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri, hak
sahiplikleri ve borçlandırılmalarına ilişkin usul ve
esasların Bakanlar Kurulunca belirlenmesi öngörülmektedir.
Bu madde, içi boş, göstermelik bir düzenleme olup
seçim öncesi Dedemlili hemşehrilerime sözde sahip çıkılıyor
ve bir şey yapılıyormuş izleniminin verilmek istendiği
açıkça görülmektedir.
Bakınız, maddede Dedemli beldesi diyorsunuz.
Daha Dedemlinin statüsünü bile bilmiyorsunuz. Siz Konyada belde mi
bıraktınız? İşin daha vahimi, bu kanun teklifini veren
Konya Milletvekili Kerim Özkul. Üzülerek söylüyorum, Konya Milletvekili ama
Konyada beldelerin mahalle yapıldığından haberi yok. PKK
istediği için çıkardığınız Büyükşehir
Yasasıyla beldeleri, köyleri yok ettiniz; adlarına mahalle diyerek
tüzel kişilikleri kaldırdınız; belde belediyelerini
kapattınız. Siz yaptığınız yanlış
düzenlemeden dolayı vatandaşlarımızın
yaşadığı sorunları görmüyor, bilmiyor, bilseniz de hiç
umursamıyorsunuz.
Evleri baraj altında kalacak Dedemlili
hemşehrilerimden yaklaşık 650 kişi başvuruda
bulunmuş ancak 172 kişi hak sahibi olabilmiştir. Bekâr
olanların, kıraç arazide yerleri olanların ve nüfus kaydını
kısa süreli başka yere kaydıranların hak sahipliği
kabul edilmemiştir. Bugüne kadar iskân konusu da çözüme
kavuşturulmamış, hemşehrilerim belirsizliğe
itilmiştir. Şimdi de, acele kamulaştırma
kararının alınmasının üzerinden tam iki yıl geçtikten
sonra Dedemlili ailelerin nakil ve hak sahipliğiyle ilgili usul ve esasları
belirleme konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veriyorsunuz. Onun da süresi ve ne
yapılacağı belli değil, yerleşim yeri belli
değil, herkes hak sahibi olabilecek mi, belirsiz. Zaten sizin işiniz
gücünüz göz boyama, yalan dolan.
Allah aşkına, bugüne kadar, yol, su, elektrik,
kanalizasyon vesair her türlü alt yapısı bitirilmiş, evleri,
iş yerleri, camisi, okulu, hastanesi, postanesi, çarşısı,
pazarı yapılmış yeni bir Dedemli yapılamaz mıydı?
Devletimizin buna gücü yeter ama AKP Hükûmeti yapmadı, beceremedi, üstelik
Dedemlilileri mağdur etti.
Kamulaştırma işlemlerinde de evlere, kiraz
bahçelerine, kuyulara, bağlara, tarlalara çok düşük ve adaletsiz
değerler biçilmiştir.
Dedemli'de, Korualan'da hem baraj hem de kara yolu için
kamulaştırma yapılmıştır. Ancak, aynı alanda
yer alan araziler ve kiraz bahçeleri için DSİ tarafından belirlenen
kamulaştırma bedeli ile Karayolları tarafından belirlenen
kamulaştırma bedelinin hem kendi içinde hem de birbirleri
arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. AKP Hükûmetinin
bu uygulamaları hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. O nedenle,
kapsamlı bir düzenleme yapılmalı, iskân işlemi kısa
sürede bitirilmeli, kıymet takdirleri doğru ve tutarlı bir
şekilde yeniden yapılmalı, hiçbir vatandaşımız
mağdur edilmemeli ve hakları verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, bölgede, Konya'nın
birçok yerinde olduğu gibi, kadastro çalışmaları da
çiftçimizi, köylümüzü, vatandaşımızı mağdur
etmiştir. Bugün bölgeye giderseniz en fazla bu konuda şikâyet
alırsınız. Hemşehrilerim atalarından, dedelerinden
kalan ve yıllardır kullandıkları arazilerin ormana
çıkarıldığını, bu nedenle
kullanamadıklarını söylemekte ve bu arazilerle ilgili olarak
"Burası dedemizin, babamızın malıydı. AKP
Hükûmeti döneminde devlet el koydu." diye dert yanmaktadır. Arazi
sahipliğine geçmiş dönemlerde saygı gösterilen yüzlerce dekar
arazi AKP Hükûmetinin uygulamaları neticesi orman arazisi sayılarak
sahipleri devre dışı bırakılmıştır.
Yetkililere sorarsanız Buralarla ilgili 2/B çalışması
yapılması gerekmektedir. Bu çalışma yapılınca vatandaşa
satılacak. Allah aşkına, siz kimin malını kime
satıyorsunuz? Bu, haksızlık değil midir?
Bu konuda mutlaka yeni bir düzenleme yapılmalı,
en azından orman ağacı veya bahçe yetiştirilmek
şartıyla ve köy halkının şehadetiyle araziler
sahiplerine iade edilmelidir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Vahap
Seçer (Mersin) ve arkadaşları
MADDE 10- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı
İskân Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 9- (1) Konya İli Hadim
İlçesi Dedemli Beldesinde Bozkır Barajı yapımından
etkilenen ailelerin, belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri,
hak sahipliği duyuruları, hak sahiplikleri ve borçlandırılmalarına
ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde belirlenir."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz
Başkanım.
ENGİN ALTAY (Sinop) Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde ile Konya'nın Hadim ilçesi
Dedemli Beldesi'nde Bozkır Barajı yapımından etkilenen
ailelerin, belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri, hak
sahipliği duyurularına ilişkin usul ve esasları kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde Bakanlar Kurulu'nca
belirlenecektir. Söz konusu yerde 2013 yılında acele
kamulaştırma işlemi kararı alınmış olup,
kararın üzerinden geçen 2 yıllık süre zarfında
birtakım mağduriyetler oluşmuştur.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın Komisyon, buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) Sayın Başkan, 10uncu
maddede bir düzeltme talebimiz olacak. Konya ili Hadim ilçesi Dedemli
Beldesinde ifadesi var. Dedemli Mahallesinde şeklinde düzeltilmesini
talep edeceğiz.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Not edilmiştir.
Bu düzeltmeyle birlikte maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
İki dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.04
ONUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 00.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada yer alan 687 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
7.- İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir
Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili
Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın;
Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili
Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkerelerinin (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonraki işlerde de komisyonun
bulunmayacağı anlaşıldığından, (11/47) esas
numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşme ile alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek üzere 18 Mart 2015 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
00.08