TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
79uncu
Birleşim
18
Mart 2015 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları
Zaferinin 100üncü yıl dönümü nedeniyle bir dakikalık saygı
duruşu
V.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, 1915
Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü
ve 18 Mart Şehitler Günü vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun 18 Mart 2015 Çarşamba günkü 79uncu Birleşiminde
birleşimin başında saygı duruşunda bulunulmasına
ve İstiklal Marşının okunmasından sonra özel bir
oturum gerçekleştirilerek bu oturumda siyasi parti grupları ile
Hükûmet adına birer üyenin yirmişer dakika süreyle söz
almasının ve özel oturumun tamamlanmasından sonra Genel Kurulun
gündeminde yer alan işlerin görüşülmesine devam edilmesine
ilişkin önerisi
VI.- ÖZEL GÜNDEM
A) 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları
Zaferi Görüşmeleri
1.-
1915 Çanakkale Kara ve Deniz
Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle günün anlam ve öneminin belirtilmesi
görüşmeleri
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin 1915 Çanakkale Kara ve
Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin 1915 Çanakkale Kara ve
Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren
açıklaması
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin
1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl
dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
4.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin 1915 Çanakkale Kara ve
Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü
yıl dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin açıklaması
6.- Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin, Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin
1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl
dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
eski Grup Başkanına ve AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun yaptığı
açıklaması ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Bitlis Milletvekili Vedat Demirözün (11/47) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Rize Milletvekili Nusret Bayraktarın 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 13üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Rize Milletvekili Nusret Bayraktarın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Ankara Milletvekili İzzet
Çetinin, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
100üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdemin, 18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
X.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, 18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü yıl
dönümüne ilişkin konuşması
XI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
17/3/2015 tarihli 78inci Birleşimdeki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin konuşması
XII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avusturya-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan parlamenter
heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10/3/2015 tarihli
96 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1720)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19
milletvekilinin, Yozgat ilindeki
işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1263)
2.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 19
milletvekilinin, sigara kaçakçılığı ve sigara
kaçakçılığıyla ilgili kayıt dışı
ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1264)
3.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 21
milletvekilinin, kız çocuklarının erken yaşta ve zorla
evlendirilmeleriyle ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1265)
XIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Türkiyenin son dönemde ekonomik ve
istihdama yönelik göstergelerinin kötüye gittiği iddiasıyla Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/47)
XIV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
4.-
Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/1008) (S. Sayısı: 685)
5.-
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443,
2/2469) (S. Sayısı: 684)
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
7.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili
Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın
Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın;
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2
Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkerelerinin (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)
XV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak'ın, 2014 yılında başlatılan
kamu yatırımlarına,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2015 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan hukuk,
muhasebe ve mali hizmetlere,
Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarda Gezi Parkı eylemlerine
katıldığı gerekçesiyle hakkında işlem
yapılan kamu personeline,
- İstanbul Milletvekili
Celal Adan'ın, son üç yıl içinde İstanbul'a yapılan
yatırımlara,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, Ardahan'ın Hanak ilçesindeki bir köy ve çevresindeki
arı ölümlerine,
- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, pancar üreticilerinin
yaşadığı sorunlara,
- İstanbul Milletvekili
Atila Kaya'nın, Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından kiralanan hizmet binalarına,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 28 Mayıs 2013 tarihinden itibaren sosyal medya
paylaşımları nedeniyle hakkında işlem yapılan
personele,
İlişkin
soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/60477), (7/60478), (7/60479), (7/60480),
(7/60481), (7/60482), (7/60483), (7/60484)
2.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer'in, uzman erbaşların
yaşadığı sıkıntılara ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/61211)
18 Mart 2015 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.-
ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları
Zaferinin 100üncü yıl dönümü nedeniyle bir dakikalık saygı
duruşu
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün 53üncü maddesine göre Başkanlık
Divanınca alınan karar gereğince 1915 Çanakkale Kara ve Deniz
Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü münasebetiyle
şehitlerimizin aziz hatırası önünde Genel Kurulu bir dakikalık
saygı duruşuna davet ediyorum. Arkasından İstiklal Marşımız
icra edilecektir.
(Saygı
duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN
İstiklal Marşımız.
(İstiklal
Marşı)
BAŞKAN
Ruhları şad olsun.
Değerli
milletvekilleri, Danışma Kurulunun, 1915 Çanakkale Kara ve Deniz
Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart Şehitler
Günü münasebetiyle bugün özel oturum yapılmasına ilişkin bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, 1915
Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü
ve 18 Mart Şehitler Günü vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun 18 Mart 2015 Çarşamba günkü 79uncu Birleşiminde
birleşimin başında saygı duruşunda bulunulmasına
ve İstiklal Marşının okunmasından sonra özel bir
oturum gerçekleştirilerek bu oturumda siyasi parti grupları ile
Hükûmet adına birer üyenin yirmişer dakika süreyle söz almasına
ve özel oturumun tamamlanmasından sonra Genel Kurulun gündeminde yer alan
işlerin görüşmelerine devam edilmesine ilişkin önerisi
18/3/2015
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 18 Mart 2015 Çarşamba günü yaptığı
toplantıda, 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin
100üncü yıl dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü vesilesiyle Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 18 Mart 2015 Çarşamba günkü 79uncu
Birleşiminde birleşimin başında saygı duruşunda
bulunulması ve İstiklal Marşının okunmasından
sonra özel bir oturum gerçekleştirilerek bu oturumda siyasi parti grupları
ile Hükûmet adına birer üyenin yirmişer dakika süreyle söz
almasının ve özel oturumun tamamlanmasından sonra Genel Kurulun
gündeminde yer alan işlerin görüşmelerine devam edilmesinin Genel
Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
Cemil Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mihrimah Belma
Satır Engin
Altay
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan
Vekili Grubu
Başkan Vekili
Yusuf Halaçoğlu İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket Partisi Halkların Demokratik
Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, alınan karar gereğince, 1915 Çanakkale Kara ve Deniz
Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü münasebetiyle özel oturuma başlıyoruz.
VI.- ÖZEL GÜNDEM
A) 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları
Zaferi Görüşmeleri
1.-
1915 Çanakkale Kara ve Deniz
Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle günün anlam ve öneminin belirtilmesi
görüşmeleri
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bugün Türk milletinin tarihe altın harflerle
yazdığı muhteşem zaferin 100üncü yılı. Milletçe
tarihî bir gün yaşıyoruz. Bu zaferle sadece Çanakkalede,
Geliboluda, Anafartalarda düşman gemileri boğazın derin
sularına gömülmemiş, merhum Akifin Hani tauna da züldür o rezil
istila. diye tarif ettiği rezil istilaya, müstevlilerin dehşet saçan
saldırılarına karşı kahramanlık destanı
yazılmıştır. Bu zafer gerçekten de asrın
destanıdır. Aziz milletimizin yediden yetmişe,
Müslim-gayrimüslim tüm fertlerinin kahraman Mehmetçikin, şehit ve gazilerimizin
mübarek kanlarıyla yazdığı emsalsiz bir destandır. Bu
zafer, bize istiklalimizin ve istikbalimizin yolunu açmıştır. Bu
yoldan giderek çok şükür cumhuriyete ve demokrasiye ulaştık. Bu
zafer, Anadoluyu ebediyete dek bize vatan yapmıştır. Bu zafer,
sadece bizim için değil, tüm insanlık için derin izler
bırakmış, tarihin seyrini değiştiren bir zafer
olmuştur. Bu zafer, aziz Atatürkün en veciz ifadesiyle, Anzaklara
verdiği mesajda da ifade ettiği şekliyle, savaştan dostluk
çıkaran bir anlam taşımaktadır. 1915te Çanakkalede,
Geliboluda sadece bir zafer kazanmadık, milletçe yeniden dirildik,
yeniden güç ve öz güven kazandık. Bu öz güven bize millî mücadeleyi ve
bağımsızlığımızı kazandırdı;
tarihten silinmek istenen milletimize yeniden can verdi, yeniden hayat verdi,
yeniden bir olduk, birlik olduk. Bu zafer, müstevlilerin bütün
planlarını bozdu, tarih yön değiştirdi. Bu zafer, hiç
şüphesiz bizlerin sorumluluklarını da artırdı. Bize
düşen, aziz şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin bize
kanları pahasına miras bıraktığı bu mübarek vatan
topraklarını korumak, mamur hâle getirmek, devletimizi güçlü
kılmak, onların ebedî miraslarına sahip çıkmak,
birliğimizi ve dirliğimizi, kardeşliğimizi koruyarak
onların ruhlarını şad etmektir.
Bu vesileyle,
başta bu savaşın büyük komutanı ve kahramanı Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere, bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi,
devletimize ve milletimize büyük hizmetler vermiş değerli
büyüklerimizi minnet ve şükranla anıyorum; Allahtan hepsine rahmet
diliyorum, aziz ruhları şad olsun. Allah, milletimizi bir daha darda,
zorda ve darlıkta bırakmasın. (Alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, alınan karar
gereğince, siyasi parti grupları ve Hükûmet adına birer üyeye
yirmişer dakika süreyle söz vereceğim.
Söz sırasını bilginize
sunuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekili ve Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İhsan
Özkes, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve
Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Abdullah Levent
Tüzel, Hükûmet adına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın
Ayşenur İslam.
İlk söz, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Amasya Milletvekili
Sayın Mehmet Naci Bostancıya aittir.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Çanakkale Zaferinin 100üncü
yılındayız. Yüz yıl, aslında milletlerin tarihinde çok
uzun bir süre sayılmaz. buradaki arkadaşların büyük bir
çoğunluğu Çanakkale Savaşını görmüş olan insanlarla
muhakkak bir yerde yolu kesişmiş arkadaşlardır, bunların
hatıralarını birinci elden dinlemiş
arkadaşlardır. Tabii, zaman geçtikçe bir tarafıyla
hatıralar tarihin derinliklerine gömülür ama diğer taraftan da
milletlerin ortak hafızası bu hatıraları geleceğe taşır.
Önemli olan bu hatıraları geleceğe taşırken nasıl
bir anlam ve yaklaşım içerisinde
taşıdığımızdır. Yüz yıl önce
Çanakkalede yedi düvele karşı meydan okuyan, onlara karşı
mücadele eden, bir yıllık süre içerisinde kanlarını döken o
sayısız vatan evladını, oradaki şehitlerimizi, gazi
olanları, hepsini öncelikle rahmet ve minnetle anıyorum.
Toplam her iki taraftan
yaklaşık 500 bin kişinin hayatını kaybettiği bir
savaş. 257 bin civarında bizim askerimiz, Osmanlı Devletinin
askeri, bu Osmanlı coğrafyasının farklı yerlerinden
kopup gelerek Çanakkalede düşmana karşı saf tutan bizim
askerlerimiz orada şehit düştüler, 257 bin kişi. Aslında,
bakarsanız, bugün orta büyüklükte bir şehrin nüfusuna tekabül edecek
kadar büyük bir sayıdır. Düşman kuvvetlerinin kaybı da 250
bin civarındadır.
Değerli
arkadaşlar, böylesine büyük kayıpların
yaşandığı, büyük tarihsel sonuçlar çıkartan olaylar
milletlerin kolektif hafızasında da çok önemli bir yer edinirler.
Aradan yıllar geçse bile o yerin nasıl bir yer olduğunu bize
anlatan görüntülerle, hâllerle gündelik hayatımızın içinde de
karşılaşırız. Bundan birkaç yıl önce bir Türk
halk müziği korosunun performansına, programına
katılmıştım Resim ve Heykel Müzesinde Ankarada. Bu tür
konserleri bilirsiniz, ön tarafta laci elbiseliler otururlar, daha çok toplumun
seçkin kesiminden gelen insanlar, geriye doğru da bir protokol
sırası içerisinde ama o toplumsal hiyerarşiyi
hatırlatır tarzda insanlar yerleşirler ve konseri dinlerler.
Çeşitli türküler söylendi. Her sınıf âdeta kendi içine gömülü
bir biçimde bu türküleri dinledi ama ne zaman ki konserde Çanakkale içinde
vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni türküsü söylenmeye
başladı, bir anda salonda bütün o sosyal sınıf
farklılıklarını, o görünmez hatlarla insanları
birbirinden ayıran ve onları kendi içine gömen atmosferi
dağıtan ve hepsini aynı kalbî yakınlık ve
sıcaklıkta toplayan bir atmosfer teşekkül etti. Bu
kahramanlık türküsü ama aynı zamanda bütün kahramanlık türküleri
gibi bu acıklı türkü oradaki insanlar tarafından derin bir
biçimde, derin bir duyarlılıkla, sadece dudaklarıyla değil
aynı zamanda kalpleriyle söylendi. Böylesine muhteşem bir orkestra
teşekkül etti. Çanakkale Savaşından belki doksan yıl
sonraydı ama Çanakkale Savaşının
hatırasının bu milletin kolektif hafızasına nasıl
yerleşmiş olduğunu gösteren muhteşem bir örnekti,
kesinlikle tanık olmak gerekirdi. Onun peşinden de Yemen türküsü
söylendi. Yine aynı orkestra Yemen türküsünü söylerken programdakiler,
seyirciler de aynı ses tonuyla, aynı kalbî hissedişle o türküye
katıldılar. Bizim kolektif hafızamızı Yemende,
Çanakkalede, Kafkas cephesinde, Kut'ül Amarede, Sina cephesinde toplayan,
oradaki acıları türküler üzerinden bugün terennüm etmemizi
sağlayan, işte bizi bir yapan duygunun temelidir. O bakımdan
Çanakkale orada yaşanmış hatıralarıyla bizim
kardeşliğimizin, millet oluşumuzun tarihsel mührüdür,
acıklı bir mührüdür ama kesinlikle o tarihî mühürdür.
Hepiniz
bilirsiniz, çocukken kan kardeşi olur insanlar; parmakları kesilir,
kanlarını birbirine sürterler ve kan kardeşi olurlar. Kan
kardeşi olduktan sonra da aralarında çok derin bir hukuk
teşekkül eder. Çanakkale Savaşı, bu milletin kan kardeşi
olduğu, oradaki 250 bin kişinin kanı üzerinden geçmişten
geleceğe o ortak iradenin bir ok gibi ileriye
fırlatıldığı çok önemli bir tarihsel bölümdür. O
bakımdan, bu kan kardeşliği, bu Anadolunun her tarafından
gelmiş insanların hep birlikte kanı üzerine
oluşturdukları -ama hamasi değil, gerçekten öyle, kalbî
şekilde öyle, gönül dili üzerinden öyle- bir kardeşliktir. O yüzden,
Çanakkaleye bakarken biz sadece geçmişe bakmayız; Çanakkaleye
bakarken Anadoludan Rumeliye, Kafkas cephesinden Orta Doğuya kadar
uzanan o sosyokültürel devamlılık içerisinde kan kardeşi
olduğumuz insanlarla birlikte bir geleceğe, insanlığın
ufkuna bakarız. Çanakkale işte böyle bir yerde duruyor
arkadaşlar.
Tabii ki zaferler
çok önemli. Zaferler bize yapabilme, edebilme gücü verir. Ama aynı
şekilde yenilgileri bilmek gerekir. Yenilgilerdeki dramı, oradaki
insanlık adına, kendi milletimiz adına, geleceğimiz
adına çıkartmamız gereken dersleri de iyi bilmek gerekir.
Hayatın bir tarafı zafer, bir tarafı yenilgidir; bir tarafı
hayat, bir tarafı ölümdür. Kahramanlık dediğimiz o
anlatıların bir tarafında da kanın ve dehşetin
olduğunu unutmayalım. Çanakkaleye ilişkin o hatıraları
dinlerken insanların gündelik hayatı içerisinde olağan bir
şekilde yaşam parçalarının bize
anlatıldığı hatıralar olmadığını
biliriz; şarapneller uçar, toplar atılır, insanlar
parçalanır, bir mahşer yeridir. Bir tarafıyla insani dramlar
vardır, bir tarafıyla insani soyluluk, asalet vardır,
kahramanlık vardır. Ama kahramanlığın bir tarafı
acıdır, dramdır. 250 bin kişinin hayatını
yitirdiği bir savaştan bahsediyoruz. O savaşa gelinceye kadar
yaşanmış kimi kayıplardan, yenilgilerden,
mağlubiyetlerden bahsediyoruz.
Balkan
Savaşı, hemen Çanakkalenin önünde yine bizim kolektif
hafızamıza mıh gibi çakılmış bir
savaştır (1912-1913). Altı tane Balkan ülkesi birleşti,
kendilerinden katbekat üstün Osmanlı kuvvetlerine karşı bir
savaş kazandılar ve biz, şanla şerefle gittiğimiz
Balkanlardan yenik, mahzun, perişan bir şekilde geri döndük
1912-1913te. Mağlubiyetlerden de çıkartmamız gereken dersler
var. Ama herhâlde millet o dersi çıkarttığı için olsa
gerek, ondan iki sene sonra, gerçekten, o yedi düvelin oraya yığmış
olduğu kuvvete karşı, o altı tane kendisinden kopmuş
Balkan devletinin kendisinin altıda 1i kadar olan kuvvetine yenilen
Osmanlı İmparatorluğu yedi düvele kafa tuttu, yedi cephede kafa
tuttu ve birçok yerde zaferler kazandı. Demek ki ders çıkartmak da
mühim.
Değerli
arkadaşlar, Çanakkale Savaşını Mehmet Akif Ersoy çok güzel
anlatır. Eminim buradaki değerli milletvekilleri arasında parti
farklılıkları, siyaset farklılıkları, telaffuz
farklılıkları vardır ama ortaklıklardan birisi de
Mehmet Akif Ersoyun şiirleridir ve birçoğunun hafızasında
o şiirin olduğundan eminim.
Şu
Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesîf
orduların yükleniyor dördü beşi.
Tepeden yol
bularak geçmek için Marmaraya,
Kaç donanmayla
sarılmış ufacık bir karaya. diye başlayan o
şiiri ben daha 15 yaşındayken, bir yatılı okul
talebesiyken öğrendim. Eminim buradaki arkadaşlar da -bu milletin
birçok diğer ferdi gibi- çok daha küçük yaşlarında bu şiiri
öğrenmiştir çünkü şiirler ne
yaşandığını bize kendi dilleriyle daha iyi anlatır.
Şairler o yüzden milletlerin haykıran sesleri, bir başka
şairin dediği gibi. Ve Mehmet Akif Ersoy o şiirinde hepimizin
yine tamamını ezbere bir şekilde
hatırladığımız ama en çok terennüm ettiğimiz o
mısraları üzerinden bize şöyle seslenir:
Vurulup tertemiz
alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal
uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ne büyüksün ki
kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedrin
aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Bu
mısrası eleştirilmiştir de, bilirsiniz.
Ey, bu topraklar
için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdad
inerek öpse o pak alnı, değer.
Ey şehit
oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana aguşunu
açmış duruyor Peygamber.
Ben sussam bile bu
Meclis onu tamamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, tarih böyle klişe anlatımlar üzerine yürümez. Tarih
o kadar derin ayrıntılarla oluşur ki
İngiliz tarihçi Carr
vardır, What is History?, tarihin ne olduğunu orada çok
detaylı bir şekilde ifade eder. Ayrıntılar
Biz Çanakkale
Savaşından bahsediyorsak orada hayatını kaybetmiş
olan 250 bin insanın hayatından bahsetmemiz gerekir. Nasıl
şehit düştükleri kadar, o ilk şehit Hasan Mevsuf gibi geride
hangi gözyaşını, hangi acıyı
bıraktıklarını da Çanakkale savaşlarının
yanına koymamız gerekir çünkü işin bir tarafında
Çanakkaledeki kahramanlık vardır, diğer tarafında da
Anadoluda o kahramanların geride bıraktıkları vardır.
Hepsini görürsek, hepsini tek bir ayrıntısına kadar bilebilirsek
ancak o zaman Çanakkale savaşlarının ne olduğuna
ilişkin daha kapsayıcı bir perspektifimiz olur.
O ayrıntılar
Tabii ki ben burada hepsini anlatamam ama o ayrıntıların ne
olduğuna ilişkin bazı hatıralar vardır, insan
hikâyeleri vardır. O insan hikâyeleri ki bestseller değildir, arka
planlarda kalmıştır ama yine bizim o kolektif
hafızamız arkada ve derinlerde kalan bu hikâyeleri kendi hikâyesi
olarak bildiği için onlara dokunur, onları gün
ışığına çıkartır, onları terennüm eder.
Bakın, size
Çanakkale Savaşının geride bıraktıklarından bir
anekdot okumak istiyorum: Bir anda dışarıda koşuşma
başladı. Eski askerler Saya geldi, saya geldi. diye birbirlerine
bağırıyorlardı. Binbaşı Abdülkadir meraklı
bakışlarını Binbaşı Lütfiye çevirince o da bilgi
vermek mecburiyetini hissetti: Sâî gelmiş. İzmirin köylerinde
dolaşır. Askerlere gönderilecek mektupları, küçük emanetleri
toplar, getirir, sahiplerine verir. Sırdaş olduğu için de
sevgililer selamlarını ona emanet ederler. Bu da onun gelişini
çok değerli yapar. Askerler etrafına toplanınca sâî sağ
elini heybenin bir gözüne soktu, bir mektup çıkardı ve
bağırdı: Mehmet Oğlu Kara Ali
Değişik
yerlerden sesler yükseldi: Cennetiâlâda, mertebesine erdi. Mektubu heybenin
diğer gözüne attı, tekrar bir mektup çıkardı: Alsancaktan
Hayati Oğlu Salim
Kalabalığın arasından birisi elini
uzatarak bağırdı: Ver, buradayım. Yanındaki asker
Salimin sırtına hafif bir yumruk vurdu Kimden geliyor?, Dur hele,
zarfın arkasını okuyayım. Eline yeni bir mektup alan sâî
yüksek sesle bağırdı: Kadir oğlu Hüseyin
Değişik yerlerden cevap geldi. Şehit, şehit
Onu da
diğer göze attı. Bu kere işlenmiş bir mendil
çıkardı: Hasan oğlu Rafet
Hiç ses çıkmayınca sâî
tekrarladı: Hasan oğlu Rafet
Tanıyanı
kalmamıştı. Sâînin yüz hatları değişti. Gözleri
dolan Binbaşı Abdülkadir karargâha girdi, onu takip eden
Binbaşı Lütfi kapıyı örttü ama az da olsa Sâînin sesini
hâlâ duyuyorlardı: Musa oğlu Muharrem
Öyle ki kimsesi kalmayan,
tanıyanı kalmayan şehitler olmuş. Düşünün ki orada
insanlar birbirlerine canlarını emanet ediyorlar, her şeylerini
emanet ediyorlar; nasıl bir hercümerç, nasıl bir mahşer yeri ki
bazen bunlar da yaşanıyor.
Bir başka
anekdot okuyacağım izninizle. Bu, Balıkesirde Ali Sururi
İlkokulu karşısındaki boşlukta eski bir ayakkabı
tamircisi Cevdet Alkalpe ilişkin. Bir gün Çanakkaleden bahsederken
ağlamaya başlıyor ve şöyle anlatıyor derleyene:
Rahmetli babam Hafız Ali Çanakkalede kaldığında,
anamın karnında yedi aylıkmışım. Onu hiç
tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu. O günler çok zor
günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları,
Kuvayımilliye zamanı, işgal yılları vesaire
Çocukluğumuz hep ekmek peşinde, sıkıntıyla geçti. Ama
anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta,
her nereye giderse yanıma gelir ve Oğlum, ben pazara gidiyorum.
Baban gelirse beni hemen çağır ha! Ben teyzenlere gidiyorum. Baban
gelirse beni hemen çağır ha! Ben komşulara gidiyorum. Baban
gelirse beni hemen çağır ha! derdi. Anam babamı bekledi durdu.
Büyüdüm, dükkân açtım. Annem yine her bir yere gidişte dükkâna gelir,
gideceği yeri söyler ve Baban gelirse beni çağır ha! diye
eklerdi. Aradan yıllar geçti, anacığım ihtiyarladı.
Gene hep değneğini kaparak bana gelir ve Baban gelirse beni
çağır ha! diye tembihlerdi. Günü geldi
ağırlaştı, ölüm döşeğinde bizimle
helalleşti. Bana iyi baktınız. Hakkınızı helal
edin. dedi. Bana döndü yavaşça: Baban gelirse ona annem hep seni bekledi
de. dedi. Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru
gülümseyerek Hoş geldin Bey, hoş geldin. diyerek ruhunu teslim
etti.
Bir tarafta
insanların hikâyesi, o küçük hikâyeler ama içinde bu milletin ruhu ve
kalbi olan hikâyeler, bir tarafta o büyük kahramanlıklar ama ne o küçük ne
büyüklükte onunla yarışamayacak bir hikâye. İkisini bir arada
gördüğünüzde, o savaş meydanında çarpışan kahramanlar
ile onların, geride kalan o acılı, o yürekleri yaralı
insanların hikâyesini bir araya getirdiğimizde işte, Çanakkale
hepsi birlikte. Hepsi birlikte Çanakkale dediğimiz, o 250 bin
kişinin hayatını kaybettiği ve bizim kolektif zihnimize
böylesine yerleşmiş olan o büyük zaferin arkasındaki derinlik.
Değerli
arkadaşlar, Çanakkalede büyük kahramanlıklar yapıldı, bir
kısmını tarih yazıyor. Ama Çanakkale
savaşlarının seyrini değiştiren en önemli
kahramanlıklardan birisi -bütün o kahramanlar adına söylüyorum- 25
Nisanda, Conkbayırında, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürkün,
gelen Anzaklara karşı bizim askerlerimizi, Size dönmenizi
değil, ölmenizi emrediyorum. Süngü takın ve yatın! diyerek
askerleri oraya yatırıp o tarihî anda, bir anda savaşın
seyrini değiştiren o kararı vermesidir. Ruşen Eşref
Ünaydına bu hatırasını anlatırken O sırada
bilmiyorum bilinçli miydi değil miydi ama bir önsezi, bir mevcut hâlin
insana kazandırdığı bir durum. O çerçevede, hiç
tereddütsüz, o tehlike anında, o varlık yokluk anında bu
kararı verdim. Elinde mermisi olmayan askeri süngü takıp
yatırarak gelen düşmanı engelledim ve 57nci Alayın zaman
kazanmasını sağladım. diyor.
Büyük devlet
adamları böyledir. Atatürk, bu tarihte çok önemli işler yaptı.
Manastırda okuduğu okula gitmiştim, ziyaret ettim.
Manastırdaki ufuktan Anadoluya baktığımda, evet, bu
sarı çocuğun, bu mavi gözlü çocuğun çok önemli işler
yaptığı çok açık, çok ortada. Tarihi kendi gerçekliği
içerisinde her yönüyle birlikte görmek lazım. Ama unutmayalım,
Mustafa Kemal ve arkadaşları, oradaki generaller, oradaki Mehmetçikler,
bu kahramanlık hepsinindir arkadaşlar ve hepsinin hatırası
olarak bize intikal etmiştir.
Bu çerçevede
şimdi aramızda bütün o sınırları kaldıran
Çanakkale Zaferlerini, oradaki şehitleri ve aynı zamanda onların
geride kalan insanlarının aziz hatıralarını, o küçük
gibi görülen insan hikâyelerini minnetle anıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
İhsan Özkes.
Buyurun Sayın
Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özkes,
sizin de süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün Çanakkale
Zaferinin 100üncü yıl dönümündeyiz. Bu özel gündemde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Dünya tarihinde
eşi benzeri olmayan bu zaferi bize yaşattıkları için
başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Çanakkale Savaşının
tüm kahramanlarını şükranla, rahmetle ve minnetle anıyoruz,
ruhları şad olsun.
Sayın milletvekilleri,
elhamdülillah hepimiz Müslümanız. İnancımıza göre,
İslam dininde en üst mertebe, en yüce mertebe peygamberliktir ve
peygamberlik müessesesi Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafayla (AS)
sona ermiştir. Ancak, İslamda peygamberlikten sonra en üst mertebe,
ikinci sırada, şehadet mertebesidir, şehitliktir. Bu nedenle,
Çanakkale şehitlerini 100üncü yılında anma daha da manevi bir
anlam kazanmaktadır. Çanakkale şehitlerinin ruhları şad
olsun, Allah onların şefaatine bizleri nail eylesin.
Sayın milletvekilleri, Birinci
Dünya Savaşı başladığında ekonomik ve teknolojik
olarak yoksun olan Osmanlı Devleti, yanlış politikalar sonucunda
kendisini bu Çanakkale Savaşının içinde bulmuştur.
Dünyanın her noktasında
haklarının olduğunu düşünen 20nci yüzyılın
sömürgecileri, Osmanlı Devletini savaş dışı
bırakıp kirli emellerine ulaşabilmek için sömürdükleri
coğrafyaların insanlarıyla çıkmışlardı
Çanakkalede Mehmetçikin karşısına. Ekonomik ve teknolojik güçleriyle
tüm hedeflerine ulaşabileceklerini düşünenlerin gözden
kaçırdıkları ve planlamadıkları bir şey
vardı, o da vatanları için canlarını vermeyi
kazanılmış en büyük zafer sayan yüz binlerce Mehmetçikin
varlığıydı.
Çanakkale
savaşları, çeliğe ve ateşe, etin ve kemiğin kendisini
savunmasıdır. O kadar çetin bir savaş yaşanıyordu ki
Mustafa Kemal Atatürk Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum.
diyordu.
Mehmet Akif bir
şiirinde Öteden saikalar parçalıyor afakı/ Beriden zelzeleler
kaldırıyor amâkı/ Bomba şimşekleri beyninden inip her
siperin/ Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin. diyordu.
İstanbul ve
Anadolunun en seçkin liselerinin öğrencileri gönüllü olarak Mehmetçikin
imdadına koşuyordu ve bunların büyük bir çoğunluğu
şehit olmuşlardır. Mustafa Kemalin Biz Çanakkale'de bir
darülfünun gömdük. sözü bu anlamda önemlidir.
Çanakkale bir ölüm
kalım savaşıdır. Bütün bir milletin mutlaka ama mutlaka
zafere odaklanmış bir şekilde Ya istiklal ya ölüm!
kararının verilişidir Çanakkale. Vatanın kapısına
dayanmış ve tüm kutsalları tehdit eden düşmana Dur!
denilmesidir Çanakkale Savaşı. Dur yolcu, bilmeden gelip
bastığın/ Bu toprak, bir devrin battığı yerdir/
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın/ Bir vatan kalbinin
attığı yerdir!
Sayın
milletvekilleri, Atatürksüz Çanakkale Savaşı tarihi yazılamaz.
Çanakkale Zaferi önce Yüce Allahın sonra Ulu Önder Atatürk ve nice
isimsiz kahramanların eseridir.
Çanakkale
Zaferinde Atatürkün oynadığı askerî rolü unutmamamız
gerekir. Birinci Dünya Savaşı başladığında
Bulgaristanda, Sofyada Ataşemiliter olan Atatürk, Avrupadaki
rahatını bırakarak vatan ve millet borcunu ödemek için âdeta
gönüllü olarak Çanakkale Savaşına katılmıştır.
Atatürk, Kasım 1914te Başkomutanlık Vekâletine müracaat ederek
cephede aktif bir göreve getirilmek istemiş, ancak, kendisine Sizin için
orduda her zaman bir görev vardır ancak Sofya Ataşemiliterliğini
daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz. cevabı
verilmiştir. Bunun üzerine Atatürk, Aralık 1914te Sofyadan
Başkomutan Vekili Enver Paşaya bir mektup yazarak cephede aktif
görev alma isteğini yinelemiştir: Vatanın müdafaasına ait
faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım
muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofyada
Ataşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak
liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açıklayınız.
demiştir. Atatürk, o günlerde içinde bulunduğu ruh hâlini ve
kafasındaki planları sonradan Falih Rıfkı Ataya şöyle
anlatmıştır: O günlerde neler çektiğimi anlatamam.
Gerekirse bir er gibi herhangi bir cepheye katılmaya karar vermiştim.
Onun için, Sofyadaki evimin eşyalarını Fethi Bey
arkadaşımla anlaşarak elçiliğe taşıdım.
Hemen hareket edebilmek üzere küçük bir bavul hazırladım. Artık,
evi de bırakmak üzere iken İsmail Hakkı imzalı bir
telgraf aldım. İmzanın üstünde Harbiye Nazırı Vekili
yazılıydı. 19uncu Tümen Komutanlığına tayin
buyuruldunuz, hemen İstanbula hareket ediniz. Ben bu telgrafı
aldığım vakit Başkumandan Vekili Enver Paşa Sarıkamış
savaşını yapıyordu. Yani, Atatürk isteseydi pekâlâ
kanlı Çanakkale Savaşı sırasında Sofya
Ataşemiliterliğine devam edebilir ve ileride Çanakkale
Savaşı sırasında neden cephede değildin? diye
soranlara da Enver Paşadan gelen telgrafları göstererek Ben cephede
aktif bir görev almak istedim ama Enver Paşa kabul etmedi. diye cevap
verebilirdi. Ama, gerçek bir vatansever olarak Atatürk Gelme, orada kal.
telkinlerine karşın âdeta zorla kendisini cephede aktif bir göreve
tayin ettirmiştir. Gerçek kahramanlık ve vatanseverlik bu olsa
gerekir. Bilerek, isteyerek ölümün kucağına atlamak; Atatürkün
Çanakkale Savaşındaki kahramanlığı bir yana, sadece
ve sadece bu davranışı bile onun nasıl bir kahraman ve
nasıl bir vatansever olduğunu anlatmaya yeter de artar bile.
20 Ocak 1915te
İstanbula gelen Atatürk, atandığı 19uncu Tümen
hakkında bilgi almak için temaslara başlıyor. Bu sırada, o
günlerde Sarıkamışta büyük bir bozguna uğrayan Enver
Paşayla görüşüyor. Atatürk yıllar sonra o görüşmeyi ve
sonrasında yaşananları Falih Rıfkı Ataya şöyle
anlatıyor: Enver Paşayla karşı karşıya
bulunuyorduk. Enver biraz zayıflamış, rengi
solmuş bir hâlde idi. Söze ben başladım: Biraz yoruldun.
dedim. Yok, o kadar değil. dedi. Ne oldu?, Çarpıştık,
o kadar!; Şimdiki durum nedir?, Çok iyidir! dedi. Kendisini üzmek
istemedim. Konuşmayı görevim üzerine çevirdim. Teşekkür ederim,
beni numarası 19uncu olan tümene kumandan tayin etmişsiniz. Bu tümen
nerededir? Ha, evet. Belki bunun için Erkânıharbiye ile görüşürseniz
daha iyi bilgi edinirsiniz. Enveri çok yorgun ve kafası işlerinde
görüyordum. Sözü uzatmadım. Peki, o hâlde fazla rahatsız etmeyeyim.
dedim. Başkumandanlık Erkânıharbiyesine gittim. Gerekenlere
kendimi şöyle tanıtıyordum: 19uncu Tümen Komutanı Mustafa
Kemal. Hepsi şaşırıyordu! Böyle bir tümenin var
olduğundan haberi olana rastlamadım. Sonunda bir akıllı
dedi ki: Belki böyle bir tümen Liman von Sandersin ordusunda
bulunmaktadır. Bir defa onu görseniz. Von Sandersin Kurmay
Başkanı Kazım Beyin bürosuna giderek durumu anlattım.
Kazım Bey: Bizim dislokasyonumuzda böyle bir tümen yoktur. Fakat olabilir
ki, Geliboluda 3üncü Kolordu, yapmakta olduğunu bildiğimiz
bazı yeni teşkilat arasında yeni bir tümen kurmayı
tasarlamıştır. Bir defa oraya kadar gitseniz.' Kazım Bey
Bununla beraber hareketimizden önce sizi kumandan paşaya
tanıtayım dedi."
Bunun
üzerine Atatürk, Liman von Sanders ile tanışmıştır. Bu
Alman Mareşali Atatürkü nezaketle karşılamış,
Bulgarların durumunu merak eden Mareşal, Atatürke kibar bir
tavırla "Bulgarlar hâlâ harbe girmeyecekler midir?" diye
sormuş. Atatürk "Benim görüşüme göre henüz
girmeyeceklerdir." diye cevap vermiştir. Mareşal Niçin?" diye
sorunca Atatürk Benim anladığıma göre Bulgarlar
iki ihtimalden biri anlaşılmadan harbe girmezler. Biri,
Almanyanın başarı kazanabileceğine
inandırıcı deliller görmedikçe, ikincisi de harp kendi
topraklarına temas etmedikçe. diye cevap vermiştir. Bu cevaba
sinirlenen Mareşal, sağ yumruğunu sıkıp havaya
kaldırarak Bulgarların Alman başarısına güvenleri yok
mu? diye sormuştur. Bu öfkeli soruyu Atatürk gayet sakince Hayır
Ekselans. diye cevaplamıştır. Öfkeden yüzü
kıpkırmızı olan Liman von Sanders Niçin? diye sorunca,
Atatürk bir şey anlamamış gibi bakmış, bu sırada
Mareşal Nasıl olur Alman başarısına güvensizlik?
Nasıl olur bu? diye söylenince, Atatürk Öyle efendim. diye
diretmiştir. Bunun üzerine Mareşal Sanders, dikkatlice Atatürke
bakarak Sizin fikriniz nedir? diye sormuş, her ne koşulda olursa
olsun muhatabının yüzüne gerçeği, sadece gerçeği söylemeyi
ilke edinmiş olan Atatürk, biraz düşündükten sonra kendisinden emin
Bulgarları düşündüklerinde haklı buluyorum. demiştir.
Yarbay Atatürkün bu cevabı Mareşal Liman von Sanders üzerinde âdeta
şok etkisi yapmıştır. Bu sözler üzerine ayağa kalkan
Mareşal, Atatürke Çıkabilirsiniz. demiştir.
Sayın
milletvekilleri, Çanakkalede iki büyük savaş kaderi tayin etmiştir.
Bunlardan biri, 6-18 Mart 1915 deniz savaşı, Nusret Mayın
Gemisinin döktüğü mayınların kaderi tayin ettiği bir
muhteşem destan; diğeri ise 6-10 Ağustos 1915te Anafartalarda
Büyük Atatürkün komutasında verilen kara savaşıdır.
19uncu Tümen
Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Çanakkalede verdiği kritik kararlarla
savaşın kazanılmasında önemli roller üstlenmiştir.
Mustafa Kemalin Çanakkale savaşlarında o kritik kararlarından
birisini nasıl verdiğini kendi ağzından dinleyelim:
Kaçmakta olan
askerlere Niçin kaçıyorsunuz? dedim. Efendim, düşman
dediler ve
karşı tepeyi gösterdiler. Gerçekten de düşmanın bir
avcı hattı karşı tepeye doğru serbestçe yürüyordu. Ben
kuvvetlerimi dinlensinler diye geride bırakmıştım.
Düşman bana benim askerimden daha yakın durumdaydı ve
bulunduğum yere gelirse kuvvetlerim çok kötü duruma düşecekti. O
zaman, artık mantık yürütmeyle mi içgüdüyle mi bilmiyorum, kaçan
askerlere Düşmandan kaçılmaz. dedim. Cephanemiz kalmadı.
dediler. Cephaneniz yoksa süngünüz var. dedim ve bağırarak bunlara
Süngü takın! dedim ve yere yatırdım. Bunlar süngü takıp
yere yatınca düşman askerleri de yere yattı ve arkadaki bölük
yetişerek ateş açtı. Kazandığımız an bu
andı. Yarbay Mustafa Kemalin o an orada olması ve verdiği o
kritik karar sonunda düşman püskürtülmüştür. Böylece Mehmetçik
Gelibolu topraklarının batı kıyısındaki ilk
mevzisini oluşturmuştur.
Mehmet Akif
şöyle diyor:
Vurulup tertemiz
alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal
uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar
için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdad
inerek öpse o pak alnı, değer.
Ne büyüksün ki,
kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedrin
aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar
gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni
tarihe desem, sığmazsın.
Bedrin
aslanları ancak, bu kadar şanlı idi. sözünü söylüyor Mehmet
Akif. Neden Bedirin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi? Bu bir
benzetme ve incelik var burada. Çünkü manevi
inanışımızın büyük lideri Hazreti Muhammed Eğer
313 kişi burada yok olursa sana kulluk yapacak tek bir insan
kalmayacaktır. diyerek Allaha yalvarıyordu Bedir
Savaşında. İşte Çanakkale de böyleydi. Bugün yeryüzünde
bir Türk kalmayacak ve dolayısıyla müstevliler emellerini
gerçekleştirmiş olacaktı Çanakkalede. O şanlı zaferin
komutanı Çanakkaledeki askerimize Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum.
diyerek bir tarih yazıyordu. Ve yine o Atatürk, değen şarapnel
parçasından dolayı yaralanıyor, saat parçalanıyor ama
yaralandığını kimseye haber vermiyordu.
Bu arada, Balıkesir Havranlı
Koca Seyitten de bahsetmek gerekir. İngilizlere ait Ocean isimli
zırhlı gemi, mayınlardan kurtuluyor, Boğazı
ateşe vererek İstanbula doğru seyrediyordu. Seyit
Onbaşı, Rumeli Mecidiye Tabyasındaki ayakta kalan vinci
kırılmış tek bir topu namlusuna, 276 kilogram
ağırlığındaki mermiyi bütün varlığıyla
Allaha sığınarak insan üstü bir gayretle sürüyor ve ancak
üçüncü atışında Ocean gemisini batırmasıyla
savaşın seyri değişiyordu. Churchill şöyle diyor:
Tophaneli Hakkının yaptığını dört yüz
yıldan beri hiç kimse yapmamıştır. Nusret Mayın
Gemisinin bu kahraman subayı, bir gecede Çanakkale
Boğazını mayınlamış, yenilmez addedilen
İngiliz donanmasının üçte 1ini kullanılmaz hâle
getirmiştir. Churchill, yargılanması esnasında da
şöyle diyor: Ben Çanakkalede Türklerle savaşmadım, Allahla
savaştım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkes, süreniz
doldu.
Size ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız.
İHSAN ÖZKES (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çanakkalede vatanını namus
bilen, öndeki arkadaşının şehit düştüğünü görüp
kendisinin de şehit olacağını gören
kahramanlarımız, dünyanın mazlum halklarına örnek olacak
bir destan yazmıştır. Emperyalistlerse 500 binden fazla cana mal
olan acı ve gözyaşını geride bırakarak Çanakkalenin
geçilmezliğini anlamışlardır.
Savaş bittiğinde,
Osmanlı, Rus ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları tarih
sayfasından silinmiştir. Dünya, adını altın harflerle
boğazın iki yakasına kazıyan, yedi düvele meydan okuyan
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ve nice isimsiz
kahramanlarımızın Çanakkalenin geçilmez destanına
tanık olmuşlardır. Mehmet Akifin dediği gibi: Değil
mi cephemizin sinesinde iman bir/ Sevinme bir, acı bir, gaye aynı,
vicdan bir/ Değil mi cenge koşan Çerkezin, Lazın, Türkün/
Arapla, Kürt ile bakidir ittihadı bugün/ Değil mi sinede birdir
vuran yürek, yılmaz/ Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe
sarsılmaz!
Sayın
milletvekilleri, Çanakkale Savaşında, İstiklal Harbinde bu
millet, Türküyle Kürtüyle, Alevisiyle Sünnisiyle birlik ve beraberlik
içinde olduğu için kazanmışlardır. Çanakkale
Savaşı Türkiye Cumhuriyetinin bir ön sözüdür. Çanakkaleyi geçilmez
kılan, Çanakkalede yatan şehitlerdir; Çanakkaleyi geçilmez
kılan, Çanakkalenin o deha, o zeki, o askerî bilgesi Ulu Önder
Atatürktür.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Sözlerime Mehmet Akifin mısralarıyla son veriyorum.
BAŞKAN
Sayın Özkes, iki dakika ek süre verdim. Lütfen, Genel Kurulu selamlamak
için
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Son cümlem efendim, son cümlem.
BAŞKAN
Tamam, mikrofonunuzu açtım. Lütfen
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Çanakkalede şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyor ve
Mehmet Akifin mısralarıyla son veriyorum: Sen ki asara gömülsen,
taşacaksın. Heyhat!/ Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihan/ Ey
şehit oğlu şehit, isteme benden makber/ Sana aguşunu
açmış duruyor Peygamber.
Saygılarımla.
(CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.
Şimdi söz
sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekili ve Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğluna aittir.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
(MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Muhterem Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 18 Mart Şehitler Günü.
Aynı zamanda, Çanakkale Zaferinin 100üncü yıl dönümü. Her mart
ayının 18inde içimizi farklı duygular kaplar; biraz buruk,
biraz iftihar dolu, biraz hüzünlü ama bir o kadar da gururla dolu duygular
hâkim olur. Zira, insanlığın kıyamete kadar dönüp dönüp
bakacağı, bakıp da ders alacağı, tarihe unutulmaz bir
not düşülmüştür Çanakkalede. Biz tarihin şeref levhalarına
ecdadının yapıp ettikleriyle iftihar edebilecek, tarihi okuyup
anlatırken yüzü kızarmayacak, yeryüzünde Hazreti Peygamberin
övgüsüne mazhar olmuş nadide milletlerden biri olarak ibretle
bakılacak bir geçmişe sahibiz.
Bugün, tarihin tozlu raflarından
çıkarılıp insanlığın önüne serilen birçok doküman
Çanakkalede akılalmaz hadiselerden bahsediyor. Bu dokümanlara
baktığımızda, binlerce kilometre uzaklardan gelmiş
yedi düvelin, Müslüman Türkleri Anadolu tarihinden silmek uğruna, haç
adına ölüm kustuklarını ortaya koyuyor. Bizim, işin bundan
sonrası adına gerekli hassasiyeti gösterip göstermediğimiz
hususunda ise pek de iç açıcı şeyler söylememiz mümkün
değildir.
Çanakkale savaşları, kendi
kulvarında dünyanın en büyük olaylarından biridir. Yokluk
varlığı, iman küfrü, tevazu ve mahviyet kuru gururu perişan
etmiştir. Mevzuya böyle yaklaşıldığında
Çanakkaleden çıkarılabilecek pek çok ders vardır. Her
şeyden evvel, Çanakkalenin savaş yoluyla geçilemeyeceği bütün
dünya tarafından görülmüş ve kabul edilmiştir. O dönemin süper
güçleri İngiliz ve Fransız ordularının, onların
isimlendirmesiyle Yenilmez Armada olarak bilinen orduların dahi
yenilebilir olduğu bütün dünyaya ispat edilmiştir. Tarihin hemen her
döneminde dünyanın dört bir tarafında problem çıkaran, baş
ağrıtan, âdeta çıbanbaşı durumundaki, üzerinde
güneş batmayan imparatorluk, tarihindeki en büyük hezimet ve asker
kaybıyla büyük bir prestij kaybına uğradı. Çanakkale
geçilemeyince Birinci Dünya Harbi uzadı. Sıcak denizlere inme,
yıkılan Osmanlı pastasından pay alma ümidiyle ittifak
devletlerinin safında savaşa katılan Çarlık Rusyası da
Çanakkaleden geçip kendine ulaşacak ittifak kuvvetlerinin
yardımını elde edemediği için iç
karışıklıkların üstesinden gelemeyerek Bolşevik
İhtilaline boyun eğmiştir. Doğusundaki son karakolunda
kardeşlerinin ölüm kalım mücadelesine seyirci kalan Âlemiislam, Türk
ordularının muzafferiyetiyle bayram yapmıştır. Tarihin
felsefesini yapanlar bundan daha pek çok netice ve ders çıkarabilirler.
Sayın milletvekilleri, Çanakkale
Zaferi, dünya tarihinde bir dönüm noktası olmuş, tarihin
akışı üzerinde Türk milleti belirleyici bir rol
oynamış, millet olma bilincinin tohumları atılarak Kurtuluş
Savaşının kazanılmasına zemin hazırlayan bir
prestij ve azmin mücadelesinin adı olmuştur. Çanakkaleyi geçilmez
yapan, Çanakkale Savaşında şehit olan insanların
torunları olan bizler, bu savaşın tarihî, siyasi, askerî ve
diplomatik yönlerini iyi bilmeli, günümüze ulaşan etkilerini iyi
değerlendirmeliyiz; bayrağın teslimiyetini, her keresinde gerçek
varlığın ilanı olan ezanın susmasını, ata
kanlarıyla sulanmış kutsal vatan topraklarının
düşman çizmesi altında ezilmesini kabul etmeyip inanç ve iman dolu göğüslerin
düşmana siper edildiğini unutmamalıyız. Gönülden
inanıyorum ki bilimsel bilgi, belge ve tarihî verilerin
ışığı altında hazırlanan
çalışmalar, gelecek nesillerin, Çanakkale Savaşının
tarihî önemini daha iyi anlamalarını sağlayacaktır.
Çanakkale
Savaşıyla ilgili kitaplar detaylı olarak incelendiği
zaman, nice ilginç bilgilerle karşılaşılır. Bu ilginç
bilgilerden bir demet sunmak istiyorum sizlere. Çanakkale cephesi
savaşları sonucu Anadoludaki her 3 evin 1inden şehit
çıkmıştır, 3 kadından 1isiyse dul
kalmıştır. Arıburnu ve Conkbayırında şehit
olan üniversite öğrencilerinin büyük bir kısmı, Darülfünun
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencisidir. Fakülte, öğrenciler
ordu hizmetine alındığı için 1915 yılında mezun
verememiştir.
Çanakkale
cephesinin deniz harekâtı, kuşkusuz, sıradan bir askerî harekât
ya da muharebe olayı değildir. Boğazlar, konumu ve önemi
itibarıyla İstanbul Karadeniz kapısı, Çanakkale de Ege
Denizi kapısı olarak geçmişte taşıdıkları ve
çağımızda taşımakta oldukları stratejik önem ve
değer açısından daima birlikte mütalaa edilmiş ve
edilmektedir. Her iki boğaz, klasik ve dar çerçevede sadece Akdenizi
Karadenize, Avrupayı Asyaya bağlayan su geçitleri ya da köprüler
değil, Akdenizin öteki önemli su geçitlerinden Cebelitarık ve Süveyş
Kanalıyla da bütünleşerek dünyanın büyük denizlerini ve büyük
kıta, kara parçalarını birbirine bağlayan, daha geniş
anlamdaki jeopolitik konumuyla dünya siyaset ve iktisadiyatı üzerine olan
etkilerini bugün de korumaktadır. Bu nedenlerledir ki Türk boğazları
uluslararası ilişkilere yön vermede daima odak noktası
olmuştur. Gerçekten, tarihin eski dönemlerinden beri ön planda, Avrupa ve
Asya ülkeleri arasında başlamış olan ekonomik, ticari ve
siyasi ilişkiler ile askerî hareketler sürekli olarak boğazlar bölgesinde
cereyan etmiştir. Başka bir deyişle, boğazlar,
dünyanın diğer parçalarında pek görülmemiş ardı
arkası kesilmeyen mücadelelere sahne olmuştur.
Boğazların
tarihin akışı içerisindeki stratejik durumu ve jeopolitik
konumuyla ilgili yukarıdaki kısa açıklamaların
ışığı altında, Çanakkale muharebelerinin
sonuçları üzerindeki değerlendirmeler, kuşkusuz, daha bir önem
ve anlam taşıyacaktır. Böylesine bir değerlendirmenin daha
gerçekçi ve sağlıklı olabilmesi için ise, büyük devletlerin Türk
boğazları üzerindeki ulusal emellerine kısa da olsa bir göz
atılması gerekir.
Birinci Dünya
Harbi öncesinin başlıca büyük devletlerinden Almanyanın
doğuya doğru politikası, Rusyanın ılık denizlere
ulaşma emelleri, İngilterenin Denizlere egemen olan, dünyaya hâkim
olur. teorisine dayanarak özellikle 19uncu yüzyıldan bu yana
güttüğü Rusyanın Akdenize çıkmasını engelleme
siyaseti, hep Türk boğazlarında düğümlenmektedir. İşte
boğazlar üzerindeki bu gizli çıkar çatışmalarıdır
ki İngiliz ve Fransızları İstanbulu almaya ve Ruslardan
önce Karadeniz Boğazına el atmaya yöneltmiş ve Çanakkale
cephesinin açılmasında başlıca etken olmuştur. Ruslara
silah ve malzeme yardımı sorunuysa savaşın sadece
görünürdeki nedenini oluşturmaktadır.
Böylece, büyük
devletlerin Türk boğazları üzerindeki tarihî emellerini ortaya
koyarken, bu devletlerden İngilterenin bu cephenin açılmasında
birinci derecede aktif rol aldığını da belirtmek doğru
olur. Nitekim, İngiliz Donanma Bakanı Churchill, cephenin
açılmasında büyük çaba göstermiş ve etkili olmuştur.
Gerçekten o, bu cephenin açılmasının başmimarı
olmuş, Türklerin askerî gücünü ciddiye almamış, olayı basit
ve sadece sınırlı bir cezalandırma hareketi olarak
görmüştü. En güçlü ve modern silahlarla donatılmış
zırhlılarının boğazda görünüvermesiyle Türklerin
direnmekten vazgeçeceğini sanmıştı. Kuşkusuz, bu,
büyük bir yanılgıydı. İngilizler, Çanakkaledeki Türk
savunmasını ve askerini sadece matematiksel ölçülere vurup onun
yüksek manevi gücünü görmezlikten gelerek büyük bir hesap hatasına
düştüler ve sonunda önce denizde, sonra da karada hiç beklemedikleri
amansız cevabı aldılar. Böylece onlar, zaferi boğazda Türk
top ve mayınlarına, karada Türk süngüsüne bırakarak çekilip
gittiler.
Çanakkale Zaferinin özellikle genç
nesillere iyi anlatılması, ecdadımıza ve şehitlerimize
bir borcumuz olduğu gibi, geleceğimizin de teminatıdır.
Nitekim, kazanılan zafer hakkında devrin önemli liderleri
şunları söylediler: Mesela Churchill Türkler, Çanakkaleyi zorlayan
çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısında
âdeta bir kale gibi dikilmişlerdir. diyor; Sör Kombet ise
"Çanakkale'de her şeyimiz kusursuzdu fakat başarılı
olmadık. Zira Türkler yuvalarına girilmiş aslanların
hiddet, cesaret ve kahramanlığıyla
savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim." diyor.
Sayın
milletvekilleri, çocuklarımıza Çanakkale'yi anlatırken,
Çanakkale'nin normal bir savaş olmadığını
anlatmalıyız. Gerçekten de Çanakkale, göğüslerin düşmana
siper edildiği, havada kurşunların birbiriyle
çarpıştığı sıra dışı bir
savaştı. Çanakkale, aynı zamanda yaralı
düşmanını savaş alanından alıp, düşman
siperlerine götürüp teslim edecek kadar insan olduğunu unutmayanların
savaşıydı. Dünyanın en büyük deniz gücüne sahip İngiltere'nin
görkemli filosunun Boğaz Muharebesi'nde düştüğü aczi,
yarınların vatan savunucuları hiçbir zaman
hatırlarından çıkarmamalıdır. Burada, Türk askerinin
dünyanın en güçlü zırhlıları ve en modern harp silah, araç
gereç ve bol cephanesiyle donatılmış deniz ve kara
ordularına karşı sergilediği, başka ulusların
askerleriyle kıyas götürmez direnç, azim ve ruh, Türk İstiklal
Savaşı'mızın Kuvayımilliye ruhuyla eş değer
bir anlam taşıması açısından da ayrıca tarihsel
bir değere sahiptir.
Öyle ki dev
armadalar, ateş edebileceğinden bile kuşkuya düşülen
birtakım eski, demode toplarla alay edercesine savaşıyor,
karadaki Türk topçusu ona sadece 1.900 mermi atabilirken, onlar tek
bataryamıza 4 bin mermi kullanabiliyordu. Ne var ki bu mermi
yağmurundan karada hasar gören 4 Türk topuna karşı, sadece batan
düşman gemilerinin üstünde 44 topun birden boğaz sularına
gömüldüğü görülüyordu.
Aslında
gerçek, modern silahların, iman ve inançla savaşmasıydı.
Hayalleri, Kostantinopolis'i İstanbul yapanları buradan atmak ve
kendilerine göre, düşmanı ezmek, Bizans'ı yeniden diriltmekti.
Yoksa topraklarımıza on binlerce kilometre öteden neden
gelmişlerdi? Mehmet Akif merhumun dediği gibi:
Eski
Dünya, Yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi,
hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor
karşında,
Avustralya'yla beraber bakıyorsun:
Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler
rengârenk.
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler
denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne
bela...
Hani, tauna da züldür bu rezil istila...
Sayın
milletvekilleri, Çanakkalede sadece bir cesaret örneği
gösterilmemiş, aynı zamanda insan onur ve haysiyetinin zirve
yaptığı bir nitelik de sergilenmiştir.
Sizlere Çanakkale
Savaşıyla ilgili gerçek bir hikâye: Kocadere köyünde büyük bir
sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi
Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı
getiriliyor. Bunlardan biri, Lâpsekinin Beybaş köyündendir ve yarası
oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp
yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının
elbisesine yapışır, nefes alıp vermesi oldukça
zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından Ölme
ihtimalim çok fazla. Ben bir pusula yazdım, arkadaşıma ulaştırın.
Tekrar derin nefes alıp defalarca yutkunur Ben köylüm Lâpsekili
İbrahim Onbaşıdan 1 mecit borç aldıydım, kendisini
göremedim, belki ölürüm, ölürsem söyleyin, hakkını helal etsin. Sen
merak etme evladım. der komutanı, kanıyla
kıpkırmızıya boyanmış alnını eliyle
okşarken ve az sonra komutanın kollarında şehit olur ve son
sözü de Söyleyin, hakkını helal etsin. olur. Aradan fazla zaman
geçmez, oraya sürekli yaralılar getirilmektedir. Bunlardan çoğu da
sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor,
şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana
ulaştırılıyor. İşte, yine bir künye ve yine bir
pusula. Komutan gözyaşlarını silmeye daha fırsat
bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve
olduğu yere yığılır kalır, ellerini yüzüne
kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olamaz.
Pusuladaki not: Ben, Beybaş köyünden arkadaşım Halile 1 mecit
borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza
kalkacağız. Belki ben dönemem, arkadaşıma söyleyin, ben
hakkımı helal ettim.
Aslında, bu
iman ve güçtür ki, Seyit Onbaşıya 215 kiloluk mermiyi
sırtına alıp top kundağına koyduran,
Conkbayırı'nda Mustafa Kemalin kalbi yerine şarapneli saate
çarptıran, mevcudunun üçte 2si şehit düşen 57nci Alaya
yenilmezlik gücünü veren. Bile bile ölen arkadaşının hemen
arkasından onun bıraktığı cepheyi tutan Çanakkalenin isimsiz
kahramanları vatanın her bir köşesinden cepheye koşarken,
bayrak için, vatan toprağı için, ezanın susmaması için asla
geri dönmeyi düşünmeyenler, Türklük onur ve haysiyetini en güzel
şekilde korumakla, üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine
getirdiler, şehadet mertebesine eriştiler.
Onlar, Çanakkale
Zaferini elde etmekle, sadece bir zafer değil, Türk milletinin
Anadoludaki varlığının devamını da
sağladılar ve haklı olarak Türk milletinin gönlünde ve kalbinde
Mehmetçik unvanını kazandılar, Hazreti Peygamberin ordusu
oldular.
Hiç kimse
unutmasın:
Bayrakları
bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak, eğer
uğrunda ölen varsa vatandır. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, mukaddes vatan toprakları için canlarını seve
seve vererek bir ulusun kaderini değiştiren,
vatanımızı, istiklalimizi, sarsılmaz imanları,
eşsiz cesaretlerine borçlu olduğumuz aziz şehitlerimiz, dünyada
eşi benzeri olmayan bir destan yazmıştır.
Onlar, şairin
dediği gibi, toprakları uğruna toprağa düşüp, bir
hilal uğruna tertemiz alınlarından vurulup, makber yerine Yüce
Peygamberin kendilerine açılan kollarına yol
almışlardır. Vatanın her karış
toprağını kanlarıyla sulamış bu destanı
yazanları, barış adına ülkemizi işgal etmek
isteyenlerle eş değer tutanlar, ehlisalibin günümüzdeki
temsilcileridir. Bu gibilerin toplumumuz tarafından iyi bilinmesi
gerekmektedir.
Bu vesileyle,
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale şehitlerimiz ve
bugüne dek vermiş olduğumuz tüm aziz şehitlerimizi ve
gazilerimizi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bir kez daha
saygı ve şükranla anıyor, Cenab-ı Allahtan rahmetler
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(MHP, AK PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Halaçoğlu.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Abdullah Levent Tüzel.
Buyurun Sayın
Tüzel. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
HDP GRUBU ADINA
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bütün
grupların ortak değerlendirmesiyle birlikte Çanakkale
şehitlerimizi ve Çanakkaledeki o büyük zaferi anıyoruz.
Emperyalistlere karşı verilen bu mücadelede hayatlarını
kaybetmiş atalarımızı, büyüklerimizi bir kez daha
saygıyla, hürmetle anıyoruz.
Evet, aslında
Meclisimizin ve bütün grupların konu üzerinde konuşması,
özellikle de 100üncü yılında konuşması, buradan günümüze
dair sonuçlar çıkartmak açısından hem gerekli hem de önemli.
Benden önce konuşan
sayın grup temsilcileri, daha çok Çanakkalede kahramanlık eserleri
sergileyen, destanları sunan ve Anadolunun, yurdumuzun dört bir
tarafından cepheye sürülüp, orada korkusuzca canlarını verenler
üzerine, daha çok onları anan konuşmalar ve değerlendirmeler
yaptı.
Tarih, bizim
tarihimiz; tarih elbette bütün yönleriyle, gerçeklikleriyle bilinmeli. Ve bugün
çokça başvurulduğu gibi, birtakım çarpıtmalar yapmadan,
özellikle de dersler çıkartarak ve günümüzdeki ihtiyaçlara işaret
ederek anmak, herhâlde, o toprakta yatan binlerce insanımıza bizim
borcumuzdur, bizim onlara karşı görevimizdir.
Ne olmuştu
yüz yıl önce Çanakkale Boğazında? İngiliz, Fransız
emperyalistleri ile Alman emperyalistlerinin Birinci Dünya
Savaşındaki paylaşım mücadelesinde, savaşında
Osmanlı Devletinin kullanılması ve
topraklarımızın, boğazların kaybedilmesi pahasına
böyle bir savaşa girilmesiydi ve çokça söylendiği gibi, bugün çokça
dile getirdiğimiz gibi, Anadolunun bağrından kopup gelen Türk,
Kürt, Arap, Çerkez, Alevi, Ermeni, bütün milliyetlerden, bütün uluslardan,
bütün inançlardan bizim insanımız cephede amansız bir mücadele
verdiler. Bütün yoksunluklara rağmen gerçekten büyük bir kahramanlık,
adı gibi büyük bir destan yazdılar ama onlar, emperyalist
işgalcilere karşı yurdunu savunmak, geleceğine sahip
çıkmak adına gerçekten bir mücadele verdiler.
Şimdi, bugün
yine destan yazmaktan söz edenlere hatırlatmada bulunmak istiyorum.
İşgalcilere karşı savaşmak, yüreklice mücadele etmek
başka bir şey; bugün kendi evladına, bu ülkenin gençlerine
Demokrasi, özgürlük, eşitlik, yaşam hakkı istiyoruz.
dediği için kurşun sıkmak, gaz fişeği atmak,
şiddet uygulamak, devlet terörü estirmek başka bir şey. Bunun
adı destan olmaz, bunu öncelikle bu Çanakkale şehitlerimiz ve
Çanakkale Savaşındaki kahramanlıkları anarken bir kez daha
hatırlamak, hatırlatmak istedim.
Tabii, özellikle
AKP Hükûmeti, son yıllarda, Çanakkale Deniz Zaferi ve ardı sıra
da kara savaşlarında insanlarımızın
fedakârlıkları üzerinden çokça bir siyasi malzeme konusu
yapıyor. Bugün de Sayın Başbakan yine Çanakkaledeki anma
törenlerinde konuşuyordu, bir kez daha vatan, namus, onur, şeref,
haysiyet gibi kelimelere çokça başvuruyordu ve bugün, işte, yine IMF
örnekleri vererek IMFye tek kuruş borcumuz kalmamıştır.
benzeri ifadelerle ülkemizin gelmiş olduğu noktaya olumlu anlamda
atıflarda bulunuyordu.
Değerli
milletvekilleri, Değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; ekonomi üzerine bugün gensoru önergemiz de zaten
görüşülecek. Ekonomimizin hiç de parlak olmadığını,
artık IMFye tek kuruş borcumuzun kalmamış
olmasının, bugünkü borçlar, cari açık, enflasyon, devalüasyon,
işsizlik, yoksulluk rakamları karşısında zerrece
kıymetiharbiyesinin bulunmadığını artık kabul
etmemiz gerekiyor. Ekonomik gerçekliklerimizi çok daha doğru,
halkımızı da doğru bilgilendiren bir şekilde ele almak
gerekiyor.
Çanakkale
savaşlarını anmak, Çanakkaledeki kayıplar ve orada
yaratılan fedakârlık; öbür taraftan Sarıkamışta 90
bin askerin donarak ölmesine yol açmak
Burada Osmanlı
paşalarının sorumlulukları, emperyalistlere bağlanan
emeller
Yani çok övündüğümüz Çanakkale Savaşında bizim
askerlerimize, ordumuza komutanlık edenin bir Alman Paşası
olduğunu, Liman von Sanders olduğunu unutmadan bunları
konuşmak gerekiyor.
Tarihte
emperyalistlerin uğursuz rolü, toprakları işgal etmek,
halkları boyunduruk altına almak, halkları bölmek,
kışkırtmak, devletçikler kurmak, oraları bir pazar
alanı gibi görüp yağmalamak, doğal, tarihî zenginliklerine,
kaynaklarına el koymak, bunu askerî, siyasi her planda yapmak,
soykırıma uğratmak
Emperyalistlerin bu uğursuz rolü o
zaman da vardı, şimdi de var, uyanıklığı elden
bırakmamamız gerekiyor. O nedenle, tarihimizdeki bu türden
değerlere sahip çıkarken bunların arka planındaki
nedenleri, niçinleri iyi görmek gerekiyor. Özellikle de ecdadına sahip
çıkmasını arzu ettiğimiz genç nesillerin eğitiminde
tarihi doğru öğrenmelerini sağlamak gerekiyor.
Bakın,
yine bu Çanakkale hatırası üzerine 100üncü yıl vesilesiyle
yapılan bir salon konuşmasında Sayın
Cumhurbaşkanı yine AKP gençliği diyebileceğimiz bir gençlik
kesimine seslenirken Bizim gençlerimiz sağda solda yakıp yıkan
Vandal olmayacak; kadınlara saldıran, şiddet gösteren, tecavüz
eden gençler olmayacak... devlete baş kaldıran, benzer, bu
türden şeylerde bulunarak kendi yaratmak istediği bir gençlik tipini
tarif ediyordu. Milliyetçi, dindar, aynı zamanda kendi fikrinin
dışındakilerle, kendi ideallerinin dışındakilerle
de her an için kavga etmeye hazır bir gençlik modeli çiziyordu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Levent Bey,
milliyetçi model çizmiyor.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - Ama,
bu konuşmayı yapan Sayın Cumhurbaşkanının
eleştirilerine, Sayın Cumhurbaşkanının bugünkü ülke
yönetimindeki uyguladığı tutumlara karşı eleştirileri
dile getiren gençler de önleyici gözaltı muamelesi görüyordu,
tıpkı bugün -anaların ahını alan- çeşitli
vesilelerle, nedenlerle annelerin Cumhurbaşkanına hakaret ediyor.
gerekçesiyle sorgulanıp tutuklanma istekleri, aynı şekilde, kimi
köşe yazarlarının, gazetecilerin Cumhurbaşkanını
eleştirilerinin hakaret kapsamında ele alınıp bu
şekilde yargılanmaları örneğin.
Şimdi, bir tarafta bir tarih,
gerçekten bugünlere varmamızda çok önemli tarih sayfaları içerisinde,
Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin belki de ilk muharebesi
diyebileceğimiz son derece tarihî, önemli, şanlı bir sayfa; onun
arkasında işte bugün neredeyse inkâr etme noktasında olunan
bütün bu Osmanlı coğrafyasındaki çok uluslu, çok milliyetli, çok
kimlikli bir yurttaş topluluğunun orada bu cephe savaşını
vermiş olması gerçekliğini inkâr eden bir anlayış,
bunun arkasından milliyetçi, ayrıştırıcı,
kelimenin anlamıyla bölücü bir söylem. Bütün bunlar ne için? Sadece benim
dediğim olsun, benim söylediğim bir iktidar sürsün diye.
Yani, bir diğer taraftan,
eğer gerçekten tarihimizden
Yani bir tarafı kahramanlık
destanları, yurt savaşı, vatan savunması, emperyalist
işgalcilere, sömürgecilere karşı cansiparane bir mücadele ama
öbür tarafında Ulusal Kurtuluş ve cumhuriyetten sonra halkların
inkârı, sadece tekçi bir anlayışı ülkede egemen kılmak
adına bir tarafıyla dinci, muhafazakâr bir toplum inşası,
Sünni mezhebinden başka bir düşünceyi, inancı tanımamak,
öbür tarafında, başta Kürtler, Ermeniler olmak üzere, Türk milleti
dışındaki halkların yaşam hakkını,
varlığını, geleceğini, kültürünü, ulusal
kimliğini devam ettirme hakkını acımasızca yok eden
bir anlayış. Şimdi, belki de bütün bu katliamlarla dolu,
karanlık sayfalarla dolu tarihimizden ders çıkartmak adına bir
arayış var, bir çözüm süreci var ama bunda da Sayın
Başbakanın ağzından duyuyoruz ki, çözümü bir şefkat ve
merhamet duygusuyla açıklıyor.
Bakın,
değerli milletvekilleri, Sayın Meclis Başkanımız; çok
önemli süreçlerden geçiyoruz. Yüz yıllık bir tarih, doksan iki
yıllık bir cumhuriyet; bütün bunlardan, geleceğe dönük, birlik,
beraberlik içerisinde, sağlık, huzur, refah ve barış
içerisinde ama hepsinden önemlisi, eşit, özgür, onurlu yurttaşlar
olarak yürümek açısından bunlarla gerçekten yüzleşmeli. Bunlarda
yanlışa yanlış diyebilmeli, yapılması
gerekenlerde de doğru kararlar almak durumundayız, böyle yaklaşmak
durumundayız.
Kürt sorunu... O
gün cephede Hakkâriden, Batmandan, Siirtten gelip Çanakkalenin
topraklarında bugün yatan, hepimizin saygıyla andığı
insanlar... Yine aynı şekilde, Agop, başka isimlerle Ermeni
yurttaşlarımız, o Anadolu insanı, orada
savaşırken iyiydi ama öbür tarafta aynı tarihlerde
İstanbulda Babıalide, Sultanahmette Ermeni aydınları
sürgüne gönderiliyordu.
Bakın, 24
Nisan, bütün dünyada herkesin üzerine konuştuğu, aynı zamanda
üzerinden bir hesaplaşma, bir propagandanın sürdürüldüğü bir
tarih ama bunu en çok Fransızlar, Amerikalılar, şurada burada
olanlardan öte bizim yapmamız gerekiyor. Niye böyleydi? Bir tarafta
Çanakkalede savaşılırken o hepimizin övündüğü Çanakkale
geçilmez. şiarını Kilitbahire kanlarıyla yazanların
mirasına sahip çıkacaksak o zaman cephede savaşan Ermeniler,
sürgüne, soykırıma uğratılan Ermeniler(X)
gerçekliğini ve bugün hâlâ acısını çektiğimiz ve Hrant
gibi değerli aydınlarımızın katledilmesine yol açan
Ermeni politikamızı sorgulamalıyız, Kürt politikamızı,
Alevilere dönük politikalarımızı.
Burada hepimizi
düzlüğe çıkaracak, selamete çıkaracak olan, demokratik
kültürdür, demokratik çözüm yoludur. Eğer çözüm diyeceksek öyle demin
söylediğim gibi şefkat, merhamet değil, hepimizin
doğuştan, insanlık toplumunun bir parçası olmaktan gelen
haklarımız vardır. Bir Türk olarak benim haklarım
vardır, bir Kürt olarak arkadaşlarımın hakları
vardır, başka milliyetlerden insanlarımızın hakları
vardır. Ne olacak canım, hepimiz de bir aradayız, neyimiz
eksik? diyerek sokakta, mahallede, kahvehanede konuşan
vatandaşın yaklaştığı gibi, bir soruna
yaklaşarak bir Cumhurbaşkanı, bir devlet
politikacılığı tutumu, tavrı geliştirmiş
olmayız.
Neyimizin eksik
olduğu, Kürtlerin neyinin eksik olduğu ortada değil midir? Her
şeyden önce bu kimlik mücadelesinde, eşit yurttaşlık
mücadelesinde kaybedilmiş canlar vardır. Bir savaştan
çıkmış gelmişiz. Yani, kastettiğimiz savaş
emperyalistlere karşı vermiş olduğumuz bir savaş,
değil, bir halkın Ben de varım, bu topraklarda geçmişten
bugüne hep oldum, bundan sonra da olacağım ama olacaksam, beraber
yaşayacaksak, bu vatan ortak vatanımızsa, demokratik bir ülke
olarak yeniden inşa etmeliyiz. Yeni bir anayasa, yeni bir
yurttaşlık tanımı, yeni siyasal özgürlüklerle, yeni idari,
demokratik yönetim modelleriyle birlikte ama tabii ki savaşarak,
çatışarak değil, konuşarak, müzakere ederek,
tartışarak ve siyaset geliştirerek çözüm üretmeliyiz
İşte, çokça çekiştirilen, özellikle milliyetçi kesimden gelen
arkadaşlarımızın ha bire, bunu bir pazarlık,
arkasında karanlık güçlerin olduğu, bilinmeyenlerle dolu bir
süreç olarak eleştirdiği, sorguladığı bir süreci
anlamak ve bu süreci geliştirmekle hepimiz aslında görevliyiz.
Eğer yani o, tarihteki şehitlerimize boynumuzun bir borcu varsa, bir
vefa borcumuz varsa ve bugünlere gelmemizde, onların mücadelelerinde bir
görevimiz varsa, işte bugünü konuşmak gerekiyor.
Çok şeyimiz
eksik aslında bakıldığında. O ölenlerimizin
mezarları dahi yok, o çocukların, o gençlerin. Faili meçhuller
aydınlatılmamış. Bunlar ortaya çıksın, bunlar
araştırılsın, komisyonlar kurulsun, Meclis bu işi
yürütsün, yönetsin diye ha bire söylüyoruz.
Kürtlerin neleri
yok? Başta, ana dili yok sayılmış. Ana dilde eğitim
bugün hâlâ en temel mesele ve Anayasa değişikliği konusunda
belki de en çok konuşulan konuların başında geliyor.
Bakın, bugün
Meclis sıralarımızda birçok milletvekili
arkadaşımız yok HDP Grubundan. Neden yok? Yani bugüne
karşı, onlar için anlamsız olduğu için değil.
İçinde bulunduğumuz hafta Nevroz haftası, Nevroz kutlamaları
nedeniyle, onlar Nevroz kutlamaları yapılan illerdeler,
ilçelerdeler; köylerde, mahallelerde halkın, Orta Doğu
halklarının, Kürt halkının, bütün bu coğrafyanın
halklarının ortak bayramı olan Nevroz kutlamalarındalar.
Nevroz kutlamaları bir yanıyla tarihten gelen bir süreç, tarihsel
bir anlamı var ama en az onun kadar önemli, işte, bugün içinde
bulunduğumuz, son iki yıldır adada Sayın Öcalanla
sürdürülen bir barış ve çözüm süreci arayışı içerisinde,
bugün herkes kulağını dikmiş, Nevroz meydanlarında,
Sayın Öcalandan gelecek mesajın nasıl bir içerikte
olacağını merakla bekliyor. Niçin bu böyle? Çünkü artık
gençlerimizin çatışmalar içerisinde ölmeyişi ve bundan sonra da
bu yönde, bunu güvenceye alacak çalışmaların, ihtiyaçların
işaret edilmesi hepimiz için önemli.
Değerli
milletvekilleri, Kürt sorunu hiçbir zaman ülkemizde yaşayan Kürtlerin
sorunu olmadı. Kürt sorunu bugün, işte o cephede, Çanakkale
Savaşında savaşan bütün o ecdadımızın
torunları olan hepimizin sorunu oldu, başta Türk halkı olmak üzere
hepimizin sorunu oldu çünkü eşitlik, özgürlük, demokrasi olacaksa bütün
ülke için olacak. Ama doksan iki yıllık bir cumhuriyetle gelmiş
olduğumuz nokta o tarihî mücadeleye yakışır, denk
düşer bir vaziyette midir? Öyle değildir. Ne Çanakkale o döktüğü
kanları hak eder bir durumdadır
Çanakkale ilini kastediyorum. Bir
tarafta tersanesiyle, termik santralleriyle, döküm tesisleriyle, çevre
tahribatıyla, kırsalındaki ağaç kesimiyle, maden
ocaklarıyla, taş ocaklarıyla başka türden bir yangın,
alev içerisindedir. Öbür tarafıyla, yurdumuzun yüzde 20 oranındaki
işsizliği, genç işsizliği; Çanakkalede yaşayanlar
yani o mücadelenin torunları, milyonlarca genç bugün işsiz
durumdadır. O gün cepheye silah taşıyan, o gün savaşan
kocalarını, eşlerini, erkeklerini bekleyen kadınlar,
Türkiye'nin kadınları şimdi ne durumdadır?
Aşağılanmakta, küçümsenmekte, cinsiyetçi
ayrımcılıkla her gün her gün yeniden üretilen, ailede, sokakta,
kahvede, devlet kurumlarında, eğitim alanında her gün
kadını daha kötü bir yere doğru itekleyen ve üzerine
şiddeti sevk eden
Ne yazık ki Türkiye'nin kadınları bu
noktadadır. İşte en büyük problemimiz, halkların bir arada
yaşayacağı, düşmanlaştırıcı,
ayrımcı olmayan bir dille bugün bu sorunlara yaklaşmak. O
nedenle, tarihimizdeki kahramanlığı anarken, öbür taraftan,
yaptığımız yanlışlıkların ve bugün bizi
bekleyen başkaca bela ve tehditleri savuşturmanın -emperyalist
güçlerden kaynaklı- tek çıkış yolu, bunları doğru
aydınlatmak, Kürtlerden, Ermenilerden, Alevilerden, bütün zulüm
görmüş, ayrımcılık görmüş, baskı görmüş,
kırımlara uğramış bizim insanlarımızdan özür
dilemekten ve onların isteklerine yanıt vermekten geçmektedir.
Gerçekten hatalardan ders çıkartarak ilerlemek bugün işte içinde
bulunduğumuz her tür yoksunluğu da gidermek açısından tek
çıkış yolu olacaktır. Yoksa, hak isteyenlere
karşı baskıcı, otoriter bir yönetim, ülkeyi istediği
gibi tek başına yönetmek, benim dediğim olsun, beni
eleştirenler tutuklansın
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tüzel, süreniz doldu, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız, ek süre verdim.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
O nedenle, tarih
bizim tarihimiz, gerçeklikler bizim gerçekliklerimiz ve bir arada yaşama
irademiz hâlâ son derece güçlü ve kuvvetli ama en büyük ihtiyaç demokratik bir
ülkeye olan ihtiyaç, herkesin utanmadan, sıkılmadan, onuruyla, bütün
haklarıyla, özgürlükleriyle katılacağı bir toplum
yaşamı yani toplumsal barış. Bunun yolunun da nereden geçtiği
son derece ortada. O nedenle Kürt halkının ve barış
isteyenlerin, demokrasi isteyenlerin Nevroz meydanlarındaki
çağrıları bu yeniden eski defterlerle ülkeyi yönetmek isteyenler
karşısında onlara verilmiş en iyi cevaptır diye
düşünüyorum. Nevroz ateşleri, o anlamda ülkemizi
aydınlatsın, birlik ve beraberlik duygularımızı
pekiştirsin ve yeniden bu ülkenin hiçbir gencinin, hiçbir
insanının canı yanmasın. Emperyalistlere karşı,
sömürgecilere karşı, onların dayatmalarına karşı
hep birlikte eşit yurttaşlar olarak göğüs gerelim,
geleceğimize birlikte sahip çıkalı, tam demokratik, özgür bir
ülkenin, bir Türkiyenin yurttaşları olarak hep birlikte
yaşayalım diyorum.
Bir kez daha
şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Onun peşi sıra gelen
bütün halklarımıza, bütün yurttaşlarımıza da böyle
savaşların görülmeyeceği, kayıpların
olmayacağı bir gelecek diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tüzel.
Sayın Halaçoğlu, bir
talebiniz mi var?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkanım, bir talebim var.
Sayın konuşmacı,
gerçekle alakası olmayan, özellikle Ermenilerle ilgili birtakım
konuşmalar yaptı. Bu konuda, Çanakkale Savaşlarını ve
şehitlerini andığımız şu tarihte bir düzeltme
yapmamız lazım, yanlış anlaşılmaması
açısından.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Sayın Başkanım...
BAŞKAN Sayın
Halaçoğluna söz vereyim, sonra Sayın Başkan Vekili, size de...
Buyurun, iki dakika süre veriyorum
Sayın Halaçoğlu.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin 1915 Çanakkale Kara ve
Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
tabii, tarihle yüzleşmek çok kolay bir iş değil. Herkesin
tarihiyle yüzleşmesinde çok büyük bir fayda vardır.
Gerçekten, Ermeniler tarihleriyle hangi
ölçüde yüzleşecekler, önce onu belirlemek isterim. Yani, siz Çanakkalede
ölüm kalım mücadelesi verirken sizin tebaanız olan Ermenilerin Vanda
isyan çıkarmaları, Ruslarla iş birliği yapmaları ve 80
bin insanı katletmeleri karşısında ne
yapacaktınız? Veya Zeytunda isyan etmiş Ermenilere karşı
20 bin askeriniz İngilizlerle savaşmak yerine eğer Zeytuna sevk
edilmişse ne yapacaksınız? Savaş içerisindesiniz ve 4
cephede savaşıyorsunuz. Her şeyden önce bunları yerli
yerine oturtmak lazım.
İkincisi: Kürtlerden
bahsediyorsunuz. Peki, Birinci Dünya Savaşında hangi Kürt
aşiretleri Ruslarla iş birliği yapmışlardı? Yani
yapmayın, başta Bedirhanlar olmak üzere pek çok aşiretten söz
ediyorum. Kimlere madalya takılmıştı Ruslar
tarafından?
Tarihle yüzleşmek kolay bir
şey değildir. Gelin, tarihle yüzleşecekseniz hep beraber
yüzleşelim. Bakın, biz devlet olarak Ermenilere bir çağrıda
bulunduk, dedik ki: Buyurun, tarihçiler komitesi kuralım ve tarihçiler
komitesi tarafından da bu iş birlikte çözümlensin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Ama
neden hiç kimse girmiyor? Çünkü tarihleriyle yüzleşme imkânları
yoktur, yüzleri yoktur.
Şimdi, burada rastgele
konuşmamak gerekiyor.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı...
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Çanakkale üzerine özel bir oturum yapıyoruz. Levent
Beyin de konuşmasının sonunda ifade ettiği gibi, birlikte
yaşama iradesine katkı yapmamız gereken bir nitelik
taşıdığı için özel oturum yapıyoruz fakat
gündelik, polemikçi bir siyasal dille Çanakkale arasında bağ
kurmuş, bununla yetinmemiş, gündelik dilin içerisinde Sayın
Cumhurbaşkanımıza ve Başbakanımıza yönelik hak
etmedikleri ağır eleştirilerde bulunmuştur. Bu çerçevede
söz istiyorum.
BAŞKAN Evet, buyurun size de söz
vereyim. Ancak, sizin de belirttiğiniz gibi özel gündem yapıyoruz,
bunun nezaketini hepimiz takdir ederek
Kamuoyu zaten tüm konuşmaları
dinliyor, takip eder, onun için, siz de lütfen o çerçevede
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, burada aslında konuşmada hiçbir sataşma
yok. Her grup tabii ki, belli olaylarla ilgili farklı düşünecek ve
direkt gruplara sataşma olmayan bir konuda, sizin böylesi bir gündemde bu
işi bir polemik konusu hâline getirmeniz doğru olmamıştır.
BAŞKAN Yaptırmak
istemiyorum da, sizin, sataşmadan söz verilmediğinde hangi İç
Tüzük hükümlerini değerlendirdiğinizi de biliyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır,
sataşma diye bir şey yok. Halkların Demokratik Partisinin tarihe
bakış açısını güncelle birleştiren bir çerçeve
konuldu ortaya.
BAŞKAN Onun için, merak etmeyin,
ikazı da yaptık, o çerçevede bir tavzihde bulunacak, yoksa size
sataşacak değil. Evet, sataşırsa zaten doğru olmaz.
Buyurun Sayın Bostancı, rica
edeceğim
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin
1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl
dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ eski Grup
Başkanına ve AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
sataşırsam usul belli, Sayın İdris Bey de söz alır,
gelir.
Burada özel bir oturumla bir
aradayız. Hakikaten birlikte yaşama iradesi mühim. Bu birlikte
yaşama iradesi de kendiliğinden oluşmaz, bunu inşa etmek
için emek ve çaba sarf etmek gerekir. Tarihe bakarken tarihi farklı
biçimlerde okuyabiliriz ama bugün eğer özel bir oturum var ise bu özel
oturumun ruhuna da uygun bir şekilde, birlikte yaşama iradesini
tahkim eden bir anlayışla yaklaşmak doğru olurdu.
Sayın Levent Bey de aynı görüşte olduğu için sözlerinin
sonunda, bu yüzden bunun altını çiziyorum. Ama affedersiniz, yirmi dakikalık
bir konuşmanın on sekiz dakikasını Sayın Cumhurbaşkanına,
Sayın Başbakana yönelik polemikçi bir dille eleştiri üzerine
kurmak, bu iradeye bir tür destek sayılmaz.
Polemikçi diyorum, kendisi hakikatçi
görebilir. İdeoloji zaten tabiatın duplike edilmesidir yani kendisini
tabiatla aynı görür, başka türlü bir gerçeklik görmez. Levent Bey de
böyle bir gerçeklik üzerinden konuştuğunu varsayabilir ama benim için
öyle değildir, polemikçi bir dildir, bugün yeri olmaması gerekirdi.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bostancı.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Müsaade ederseniz, ben de bu konularda arkadaşlarımızın
eleştirilerine, sataşmalarına
BAŞKAN Bu son konuşma,
arkası gelecek mi şimdi, siz de ona
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Yok, hayır, ben sadece kapatmak üzere
BAŞKAN Hadi buyurun, size de
verelim.
İyi başladık ama iyi
bitirmemiz gerekiyor. Anlamlı bir gün, rica edeceğim
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun yaptığı
açıklaması ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, merak etmeyin, iyi bitiririz,
hiç merak etmeyin, yeter ki
Biraz önce söylendiği gibi, bu ülkede ortak
yaşama irademiz hepimizde var, bu sorunları çözme
kararlılığımız var, iyi olmasından başka bir
şans yok ama iyi olması için de bunlara gerçekçi bir şekilde
yaklaşmak lazım. Öncelikle de buradaki demokratik teamüller usulü
değerlendirmelerimize saygı duymak gerekiyor. Yani şimdi üç
grubun Çanakkale Savaşı ve şehitlerimiz üzerine
değerlendirmeleri daha çok o tarihle sınırlı kalan, onu yâd
eden bir konuşmaydı. Benimkisi farklı olarak bugünün, ülkemiz
Türkiyesinde bugünkü o yaşananlardan çıkartılan sonuçlar
açısından bir değerlendirmeydi. En çok da ihtiyaç
duyduğumuz şey demokratik bir gelecek. Bu, ülke yönetimi
açısından da, bir arada bulunduğumuz halkların ihtiyaç
duyduğu yakıcı barış açısından da, Kürtler,
Ermeniler açısından da.
Tabii ki
Sayın MHP Grup Başkan Vekilinin söylediği tarzda yani O tarihte
şöyle isyanlar vardı, onun için yani katli vacipti. anlamına
gelecek bir değerlendirmeye katılmak mümkün değil.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Katli vacipti. diye bir şey söylemedim ya,
katli vaciple alakası yok yani.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) - Ama bunu iki dakikada da konuşmak mümkün değil.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Neyse
Hepsi
tutanaklara geçti. İnşallah, okuyanlar objektif
değerlendirecektir.
VI.- ÖZEL GÜNDEM (Devam)
A) 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları
Zaferi Görüşmeleri (Devam)
1.-
1915 Çanakkale Kara ve Deniz
Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle günün anlam ve öneminin belirtilmesi
görüşmeleri (Devam)
BAŞKAN -
Şimdi, Hükûmet adına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sayın Ayşenur İslam.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
yirmi dakika.
AİLE VE
SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği
gibi, 20nci yüzyıl dünya savaşlarının
yüzyılıdır. 1914te Avrupada başlayan birinci savaş
kısa zamanda tüm bölgeye yayılır ve Osmanlı Devletini
etkisi altına alır. İlber Ortaylıya atfen, 19uncu
yüzyılın imparatorluğun en uzun yüzyılı olduğunu
düşünürsek, 1915in de asrın en uzun yılı olduğunu
kabul edebiliriz. Bir suikastla başladığı varsayılan
Birinci Dünya Savaşı, iki kurşunla milyonlarca insanın
öldürüldüğü muazzam bir yangındır aslında. Osmanlı
Devleti savaşın başlamasından yaklaşık beş
ay sonra sürece dâhil olur ve yüz yıl önce bu topraklarda dünya tarihinin
en önemli bağımsızlık ve istiklal mücadelesi başlar.
Daima jeopolitik bir değere sahip olan
Çanakkale ve İstanbul boğazlarının savaş
zamanında kıymetinin katlanarak arttığı malumdur. Bu
iki boğaza hâkim olmak, bütün güney Rusyanın iktisadi hayatına
egemen olmanın yanında, Karadeniz ve Akdenize kıyısı
olan devletlerin siyasi, ticari ve bazı askerî faaliyetlerini, özelde
deniz kuvvetlerinin faaliyetlerini, genelde ise bu devletlerin deniz
ulaşımını kontrol altına almak demektir. Boğazlar
üzerindeki hâkimiyet dolaylı olarak çevre devletlerin ticari faaliyetleri
üzerinde etkili bir kontrol unsurudur.
Savaş
sırasında bu konu epeyce tartışılır ve
İngilizlerin sadece donanmayla boğazın geçilebileceği,
ardından da İstanbula ulaşılabileceği tezi
ağırlık kazanır. Savaş öncesi Osmanlı ordusu
tarafından boğazı savunmak için bazı tertibatlar elbette
alınmıştır. Boğaz mayınlanır, mayın
hatlarının sayısı artırılır, tabyalar
düzenlenir, gece gözlemi ve isabetli atış için ışıldaklar
yerleştirilir, denizaltıların geçmesine mani olmak üzere 5
Şubat 1915te boğazın güney kesimindeki son mayın
hattının ardına balıkçı ağları gerilir.
İngilizler Kraliyet Donanmasının en modern
zırhlısı Queen Elizabethi, Fransızlar en iyi donanma
filolarını bölgeye gönderirler. İtilaf devletlerinin deniz
harekâtı 19 Şubat 1915te başlar. 13 Mart 1915e kadar
düşman gemileri tabyalarımızı top ateşine tutar,
mayın tarama gemileri alabildiğine yol alır. Osmanlı
donanması savunmadadır. Nusret Mayın Gemisi 7-8 Mart sabaha
karşı, düşman gemilerinin projektörlerine aldırmadan,
Yüzbaşı Hakkı komutasında, 26 adet mayını 100
metre aralıkla Erenköy Koyuna, diğerlerinden farklı biçimde
kıyıya paralel olarak dökmeyi başarır. Bu harekât bir süre
sonra savaşın kaderini değiştirecektir. Nitekim 16 Mart sabahı
Fransız Amiral Karden sinirleri bozulduğu gerekçesiyle görevinden
ayrılır. 18 Mart günü itilaf devletlerinin gemilerinin bir bölümü
batırılır, bir bölümü saf dışı edilir ve yüz
yıl önce bugün Çanakkale geçilemez.
Mareşal Otto
Liman von Sanders itilaf devletlerinin
şaşkınlığını şu cümlelerle
anlatır: Çanakkaleyi bir asker olarak anlatmak imkânsızdır.
Çelikten, manevi kudretten, vatan aşkından bir insan yapısı
ne demektir? Bu sualin cevabı işte, bu gösterişsiz, mütevekkil
ve sessiz Anadolu çocuğunun ta kendisidir.
Savaşın
seyri 18 Marttan sonra değişir. Boğazda elde edilen bu ilk
zaferden sonra Gelibolu Yarımadasına yöneltilen çıkartmalarla
dünyanın en güçlü zırhlılarınca sürdürülen cehennemî
bombardımanlarla Çanakkale kara savaşları başlar.
Çanakkaleyi karadan geçmek için 25 Nisandan itibaren itilaf devletleri
Gelibolu Yarımadasına çıkartma yaparlar. Bu kez Avustralya,
Yeni Zelanda askerlerinden oluşan Anzakların bulunduğu itilaf
devletleri karşılarında yüz binlerce Mehmetten oluşan Türk
kara ordusunu bulurlar. Önce karadaki birliklerle savaşmayı, sonra da
denizden ilerleyerek boğazı geçmeyi planlamaktadırlar.
Arıburnunda, Seddülbahirde başarısız olurlar. Haziran
1915te 20 bin Fransız ve 31 bin İngiliz askerinden oluşan iki
kolordu zırhlı araç desteğinde genel bir saldırıya
geçer. Bu çarpışmalarda her iki taraf da büyük kayıplar verir.
Düşman durdurulur ancak iki ayda 100 bin şehit verilmiştir. Ne
var ki özellikle İngilizler Marmara Denizine ulaşmak için her şeyi
göze almışlardır. Anafartalarda, Conk Bayırında
yeniden püskürtülürler ve nihayet 9 Ocak 1916da neredeyse gizlice çekilip
giderler.
Toplam 250 bin
şehit verdiğimiz Çanakkale Savaşında İngilizler 100
bin, Fransızlar 50 bin asker yitirdiler. Bir eşi daha olmayan bu
mücadeleyi Darülfünun müderrislerinden İsmail Hakkı Bey şöyle
anlatıyor: Çanakkale müdafaası yapılmış ve
kazanılmıştır. Lakin vazife yalnız askerler ve
kumandanlar için bitmiştir, bizim için bitmemiş, hatta başlamamıştır
bile. Herkes bilsin ki burada kanlarını akıtanlar hep bu tarih,
bu namus ve fazilet için öldüler. Onların kan borcunu ödemek
lazımdır. Şairler destanlarını yazsınlar,
ressamlar levhalarını çizsinler, heykeltıraşlar abidelerini
ortaya koysunlar, muharrirler hikâyelerini yazsınlar, sağ kalanlar da
Fatiha okusunlar.
Samipaşazade
Sezai ise Çanakkale müdafaası üç mucizeler muharebesidir. diyor. Bir,
hâli kurtardığı için; iki, maziye hamaset ve azametini iade
ettiği için; üç, vatanımızı bir vatanıebedi
yaptığı için. Gerçekten de Çanakkale
savaşlarının tartışılmaz en önemli sonucu, bu
toprakları hepimiz ama hepimiz için bir ebedi vatan yapmasıdır.
Çanakkale,
Osmanlı coğrafyasının bir manzumesidir. Osmanlı
topraklarının dört bir tarafından gelen genç-yaşlı,
kadın-erkek yüz binlerce insan yaşadıkları coğrafyaya
sahip çıktılar. Gerçek manasıyla yedi düvele karşı
muazzam bir direnç göstererek Çanakkale ruhunu ortaya çıkardılar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, bundan seksen beş
yıl önce bu kürsüden söylenen birkaç cümleyle tamamlamak istiyorum:
Çanakkale topraklarında bir Mehmet vardır, Dumlupınarda bir
Mehmet vardır, Sakaryada bir Mehmet vardır, İnönüde bir Mehmet
vardır, tarihin içinde bir Mehmet vardır, bu Meclisin havasında
bir Mehmet vardır. İşte bu Mehmeti, isterseniz şu
esnafın şahsında, isterseniz bütün memleketin
şahsında, bütün tarihin şahsında görürsünüz fakat Mehmet
dediğimiz, bugünleri, bu muvaffakiyetleri, bu muahedeleri getiren
Mehmetin ruhudur, o kaynaktır.
Ey göklerde toz olan, ey siperde toprak
olan süngülü Mehmet, ey denizlerde kaynayan, su gibi eriyen Mehmet, asker
Mehmet, denizci Mehmet, zabit Mehmet, Türk tarihi Mehmet, senden sonra biz
varız, bizden sonra yine sen varsın, Mehmet vardır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Ebediyete intikal eden bütün
Mehmetlerimize Allahtan rahmet diliyorum; gazilerimize,
kahramanlarımıza şükranlarımı bir kez daha ifade
ediyorum. Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü yıl dönümünü ve
Şehitler Gününü kutluyor, bu aziz günde bütün milletimi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, 1915
Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü
ve 18 Mart Şehitler Günü münasebetiyle yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Olağan görüşmelere
geçeceğiz.
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, söz alabilir miyim?
BAŞKAN Bu konuyla ilgili mi?
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Evet.
BAŞKAN Bu konulara yine devam
edeceğiz, gündem dışı konuşmalar var Sayın Bakan.
MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Hayır efendim, şimdi, İstanbul Milletvekili Sayın Levent
Tüzelin konuşmasını diğer arkadaşlarla beraber
dikkatle dinledik. Orada soykırım lafı geçti, bunun
zabıtlardan çıkarılmasını teklif ediyorum.
BAŞKAN Peki, tutanakları
getirtelim, varsa böyle bir husus gereğini yaparız.
Teşekkür ediyorum.
Konuşmalar tamamlandı,
olağan görüşmelere geçeceğiz.
Yine aynı konuyla ilgili olarak
Sayın İzzet Çetin, Sayın Mustafa Erdem ve Sayın Selçuk
Özdağ sırasıyla konuşacak ancak görüşmelere on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Bugünkü
olağan görüşmelerimize geçiyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale
Deniz Zaferinin 100üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara
Milletvekili İzzet Çetine aittir.
Buyurun Sayın
Çetin.
IX.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Ankara Milletvekili İzzet
Çetinin, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin
100üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çanakkale Deniz Zaferi'nin 100üncü yıl dönümü ve Şehitleri Anma Günü
nedeniyle gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tarihin akışını değiştiren bir
nitelik taşıyan Çanakkale savaşları, emperyalist Birinci
Dünya Savaşının en kritik aşamalarından birini
oluşturmaktadır.
Tarihçilerin
cumhuriyetimizin ön sözü olarak nitelendirdiği Çanakkale
savaşlarında her türlü yokluğa ve olumsuzluğa rağmen
canını dişine takarak savaşan şehitlerimiz ulusumuzun
kalbinde ölümsüzleşmişlerdir.
Çanakkale
Savaşı, emperyalizme karşı tarihî özgürlük ve
bağımsızlık direnişine, mücadelesine sahne olduğu
gibi, aynı zamanda tarihin gördüğü en büyük devrimcinin de tarih
sahnesine çıkmasına vesile olmuştur. Mazlum milletlerin
kurtuluş mücadelesine de öncülük ve örnek teşkil eden Ulusal
Kurtuluş Savaşımızın eşsiz komutanı,
ulusumuzun şansı ve cumhuriyetimizin kurucusu büyük dahi Mustafa
Kemal Atatürk, Yarbay Mustafa Kemal olarak bu savaşta
çıkmıştır tarih sahnesine.
18 Mart 1915'te
Çanakkale'yi denizden geçmeyi planlayan emperyalist güçler yenilgiye
uğratılmış, arkasından 25 Nisan 1915'te başlayan
kara savaşları da bağımsızlık, özgürlük,
kardeşlik ve birlik ruhuyla sonuçlanmıştır.
Çanakkale
Boğazını denizden geçemeyenler karadan saldırarak
amaçlarına ulaşmayı denemişler ancak
başaramamışlardır. Yarbay Mustafa Kemal Atatürk
komutasındaki birliklerimiz büyük bir savunma ve kahramanlık
örneği ortaya koyarak kara savaşını da zaferle
sonuçlandırmışlardır. Bu zafer, hayal
kırıklığına uğrayan Winston Churchill'in
"Yalnız bir kişiyi hesaba katmamışız, Mustafa
Kemal'i." itirafına da yol açmıştır. Çanakkale Zaferi,
arkasından verilecek ulusal Kurtuluş Savaşı için de büyük
bir moral ve motivasyon kaynağı olmuştur. Bu savaşta
halkın güvenini kazanmış olan, efsane bir kahraman olarak
halkın gönlüne giren Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde yine bir
tarihî mücadele verilmiş ve zaferle
sonuçlandırılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün tarihî çarpıtan, tarihsel
gerçekleri yok sayan, tarihî olayları kendi ideolojileri çerçevesinde
dönüştürüp eğip büken bir anlayış var ülkemizde. Bu
anlayış, uzunca bir süre Çanakkale Zaferinin ve bu zaferde büyük
asker Mustafa Kemal'in tarihsel önemini hafifletmek için çok çaba sarf etti.
Atatürk ilke ve devrimleri ile cumhuriyetin kazanımları konusunda
rahatsız olanlar da, emperyalist çıkarcıların yelkenine
rüzgâr taşıyanlar da aynı anlayışın
mensuplarıdır. Bugün için Atatürk adından rahatsız olanlar,
aynı zamanda Çanakkale Zaferinden ve Kurtuluş Savaşından
da rahatsız olanlardır.
Milyon
dolarlık lüks zırhlı arabalarla dolaşan, şatafat
gösterisinden geri kalmayan birisi tarafından yönetilen Diyanet, Çanakkale
Zaferi nedeniyle okuttuğu hutbede savaşın en önemli
komutanı Mustafa Kemal Atatürk'ten bahsetmiyor. Oturduğu koltuğu,
yaşadığı şatafatı Atatürk'e borçlu olan birisinin
Atatürk'ü yok sayması, görmezden gelmesi, rahatsız olması
ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken vahim bir durumdur. Bunlar laik,
çağdaş Türkiye Cumhuriyetini içine sindiremeyen, ucube rejimler
arayışı içinde olanlardır. Kuruluşunda aziz
şehitlerimizin, atalarımızın kanı bulunan
cumhuriyetimizi babalarının çiftliği gibi görenlerdir. Dedeleri,
Çanakkale başta olmak üzere, pek çok cephede özgürlük ve
bağımsızlık uğruna şehit olan bu halk, Atatürk'ün
de laik cumhuriyetin de kıymetini ve değerini çok iyi bilmektedir.
Laik demokratik cumhuriyete dönük her türlü girişim ve plan hakşinas
halkımız tarafından hep püskürtülmüş, bundan sonra da
püskürtülecektir.
Bu duygu ve düşüncelerimle
Çanakkale Zaferinin 100üncü yıl dönümünde cumhuriyetimizin kurucusu,
Çanakkale Gazisi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını,
kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve minnetle
anıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz,
aynı konuda söz isteyen Ankara Milletvekili Mustafa Erdeme aittir.
Buyurun Sayın Erdem.
2.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdemin, 18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA ERDEM (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri,
Çanakkale Savaşının 100üncü yıl dönümü münasebetiyle bu
vatanı, bu devleti, bu dini, bu milleti bizlere emanet eden, başta
Çanakkale şehitlerimiz olmak üzere, bütün şehitlerimizi ve
gazilerimizi sevgi, saygı, rahmet ve minnetle anıyor,
Cenabıhakkın kendilerine rahmetini, merhametini esirgememesini niyaz
ediyor, bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
şehadet makamı, bir beşerin dünya hayatında ulaşmak
istediği en yüce makamdır, kolay kolay ulaşılabilecek,
kolay kolay erişebilecek bir makam değildir. Yüce kitabımız
Kuranda Cenabıhak şehitlik mertebesine erip cennete
ulaşabilecek olanlar için Onların malları ve canlarıyla
satın aldıkları bir değer. ifadesini kullanmaktadır.
Bugün, Çanakkalede bizlere bir emanet bırakan, Çanakkalede yedi düvele
haddini bildiren, Çanakkaleyi geçilmez kılan insanlar, dünya
hayatındayken ahireti tercih edip mallarını ve
canlarını ortaya koyarak Allahın rızasını
kazanmak durumunda olanlardır.
Yine, yüce
kitabımız Kuran-ı Kerimde Cenabıhak, müminleri, inanan
insanları Özellikle kendileri muhtaç olmalarına rağmen
başkalarını kendilerine tercih edenler olarak niteler.
Dün, Çanakkalede
bir insan olarak, bir kul olarak en az bizim kadar yaşama hakkına
sahip, en az bizim kadar Allahın kendilerine tahsis etmiş
olduğu dünya nimetlerini tatma hakkına sahip, en az bizim kadar
hayalleri, en az bizim kadar emel ve idealleri, en az bizim kadar dünya
tasavvuru olan insanlar, bu milletin zulme uğramaması, bu milletin
ayaklar altına alınmaması, vatan denilen kutsal topraklara
düşman çizmesi basmaması için, gencecik yaşlarında, bir gül
bahçesine girer gibi, toprağın kara bağrına
girmişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, bugün ülkemizde ayakta duranların, onların
mirasına değil emanetine sahip çıktığını
söyleyenlerin, en azından dünyaya duydukları meyil ve sahip
oldukları sırça köşklerin vebali içerisinde, Allaha karşı
hicapla ellerini yüzlerine germeleri ve yaptıklarının Allah
rızasına ne kadar uygun olup olmadığını test
etmeleri lazım gelir.
Değerli
milletvekilleri, dün Çanakkalede gençliğini toprağa gömenlere
karşı vatanın ne olduğunu bilmeyenler, özgürlüğün ne
anlama geldiğini bilmeyenler, düşmanlarla ittifak kurup
vatanını satanların bugün torunlarının kan ve
gözyaşı denizinde Orta Doğuda nasıl boğulmaya mahkûm
olduklarını ibretle, esefle, acıyla görüyor, yüce Türk
milletinin böyle bir acı akıbeti yaşamaması için
huzurlarınızda yüce Rabbime niyazda bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Çanakkaleyi geçilmez yapan hadise, inanmanın ne anlama
geldiğini, vatanın ne anlama geldiğini bilme ruhudur. Onlar
öylesine inanmış insanlardı ki vatan olmadan devlet
olmayacağını, devlet olmadan özgürce yaşamanın ve
onurlu bir insan olma imkânının bulunmadığını
biliyorlardı. Onlar Müslümandı. Onlar vatan olmadan iffetin,
şerefin, namusun, haysiyetin olmayacağını;
dahasını söyleyeyim, onlar vatan olmadan, devlet olmadan Müslümanca
yaşamanın mümkün olmayacağını biliyorlar ve onun için
bayrağını, devletini bir şekilde düşman çizmelerine
karşı korumak ve bunun için toprağa gencecik girmek için can
atıyorlardı.
Değerli
milletvekilleri, üzülerek bir şey daha söylemek istiyorum: Dün, onlar
Osmanlı Devletinin mensubu olmalarına rağmen, gâvurun bile
Türk askeri dediği, Türk milleti şerefini taşıyan ve Türk
milleti adına yedi düveli dize getiren insanlardı ama bugün, ne
acı ki onların vatanları, onların toprakları üzerinde
saltanat sürenler Türküm demeye hicap duyuyor. Türk milliyetinin ne temsil
ettiğini dikkatlerinize arz etmek istiyorum: Ama, unutmayın ki Ecdadımızın
heybeti marufi cihandır/ Fıtrat değişir sanma, bu kan yine
o kandır! diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Manisa
Milletvekili Selçuk Özdağa aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Özdağ.
3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SELÇUK ÖZDAĞ
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüz yıl
önce emperyalizme karşı, geri dönmeyeceklerini bile bile koşarak
cepheye gidenlerin aziz hatırasına:
Vurulup tertemiz
alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl
uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar
için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad
inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki
kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in
arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar
gelmeyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni
tarihe' desem, sığmazsın.
Akifin muhteşem
dizeleriyle ifade ettiği ve Bedirin arslanlarına benzetme
yaptığı bir varoluş mücadelesinin adıdır
Çanakkale.
Çanakkale Zaferimiz ile İstiklal
Marşımızın Mehmet Akif üzerinden derin bir
bağlantısı da vardır; Çanakkale Şehitlerine
şiirinde İstiklal Marşının izlerini görmek mümkündür.
Daha doğru bir ifadeyle, İstiklal Marşımızın
arka planında Çanakkale Zaferimiz de vardır.
Çanakkale Zaferinin 100üncü
yılını kutluyoruz. Bu zafer elbette tarihimizdeki tek zafer
değildir ama bugüne tesirleri olan, geleceğimizin savaşı ve
zaferidir Çanakkale.
İstanbulu ve
sığındığımız son limanımız olan
Anadolumuzu korumak için bundan tam yüz yıl önce yedi düvele
karşı Çanakkale geçilmez. diyerek yazılan destanın
adıdır Çanakkale.
İlayikelimetullah, din-i mübin-i
İslam, nizamıâlem, bayrak ve istiklal uğruna, önündeki
arkadaşının şehit olduğunu gördüğü hâlde gözünü
kırpmadan şehadet şerbetini içmek için mevzilere koşan
Mehmetçiklerin destanıdır Çanakkale.
Müslüman Türk milletinin haysiyet ve onuruna
halel getirmemek, mabetlerimize namahrem eli değdirmemek,
ezanlarımızın sedasını dindirmemek için
göğüslerini siper edenlerin yazdığı şiirin
adıdır Çanakkale.
Değerli
milletvekilleri, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı direncinin
nüvesidir. Çanakkaledeki direnç fidanı, Millî Mücadelede dal budak
salmıştır. Çanakkale bizim için azmin fark edildiği,
Sakarya ise azmin zafere dönüştüğü cephedir.
Çanakkale, Azerbaycanlı Meşhed
Alinin, Afganistanlı Ali Arratın, Batumlu İlyasın,
Bosnalı Yakupun, Bitlisli Mehmetin, Gümüşhaneli Hüseyin Zihninin,
Diyarbakırlı Memduhun, Giritli Raufun, Muğlalı Hacı
İbrahimin, Manisalı Hasanın, Ankaralı Halilin Toprak
eğer uğrunda ölen varsa vatandır. düsturunca koyun koyuna
yattıkları dünyanın en büyük şehitliğinin
adıdır.
Değerli
milletvekilleri, Balkanlarda küçük devletlere mağlup olan, kısa
zamanda Avrupadaki topraklarını kaybeden Osmanlı, Çanakkaleyle
âdeta yeniden dirilmiş ve kendine biçilen kefeni parçalayarak ilelebet
yaşayacağını ve gücün sadece silahta
olmadığını dünyaya göstermiştir.
Churchill daha savaş başlamadan Bir
elimizi arkamıza bağlar, bir elimizle ezer geçeriz. diyordu
Çanakkale için. Hiçbir direnmeyle karşılaşmadan İstanbula
gireceklerini hayal ediyordu. Türk milleti, Churchill ve müttefiklerinin hayallerini
ve bu topraklar üzerindeki hesaplarını Çanakkalenin serin
sularına gömmüştür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Eğer Çanakkalede mağlup
olsaydık, Birinci Dünya Savaşının sonuçları bizim
için daha acı olacak ve belki de Anadolu topraklarını tamamen
kaybetmiş olacaktık. Türkiye Cumhuriyeti, bu topraklar üzerinde
hevesi ve hesabı olanlar için hâlâ Osmanlı Devletidir. Dün
Çanakkalede bizi boğmaya çalışanlar ile bugün Orta Doğuyu
ve Afrikayı kan gölüne çevirenler aynı güçlerdir. Bu coğrafya
üzerinde hesabı ve hevesi olanların oyunları hâlâ devam
etmektedir. Biz, geleceğe dair bütün planlarımızı bu
hesapları bozmak üzerine kurmalı, yaşananları
Çanakkaledeki inanmışlıkla ve adanmışlıkla
değerlendirmeliyiz.
Bu çerçevede, Çanakkale Zaferinin bugüne
uzanan ve bütün Türk milletine yüz binlerce şehit üzerinden verdiği
mesajı iyi anlamalıyız. Çanakkalede şehit olan ecdat, bize
bir ruh armağan etti. Bu ruhun adı Çanakkale ruhudur. Bu ruh, bizi
aynı ülküde, aynı iman mihverinde, aynı irfanda birleşmeye
çağırıyor; birlik olunca hangi destanların
yazılabileceğini bütün bir dünyayı dize getiren bir zaferle bize
gösteriyor.
Millet olarak hepimize düşen, Çanakkalede
yatan şehitlerimizin yaşadığı kardeşlik ruhunu,
genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle,
doğusuyla batısıyla yaşamaktır; geleceğimiz olan
gençlerimizi Çanakkale ruhuyla yetiştirmektir; şehitlerimizin
uğruna can verdikleri değerlere sahip çıkmak ve bu
değerlerin yaşaması için çaba sarf etmektir. Çanakkalede yeşeren birlik ve beraberlik
ruhunu diri tuttuğumuz sürece ulaşamayacağımız hiçbir
hedef ve üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur.
Değerli
milletvekilleri, bu aziz beldede yatan 250 bin şehit hâlâ orada nöbet
tutmaya devam ediyor. Biz, şehitlerin ölmediğine inanan bir medeniyetin
çocuklarıyız. Onlar mahiyetini bilmediğimiz bir hayatla
diridirler. Onlar şehadet şerbetini içerek bize mukaddes bir vatan
hediye etmişlerdir. Bu emaneti korumak, her taşını
Çanakkale bilmek görevimizdir.
Çanakkaledeki Osmanlı orduları
Başkomutan Vekili Enver Paşaya, Cevat ve Esat Paşaya,
Çanakkale Savaşında yarbay olan cumhuriyetimizin kurucusu banisi-
Gazi Mustafa Kemale, binlerce komutana ve öğrenci olarak cepheye gidip
bir daha geri dönmeyen öğrencilere, aziz şehitlerimize: Şundan
emin olun ki bize emanet ettiğiniz vatan her taşıyla
korunacaktır. Sizin çiğnetmediğiniz vatan toprağı
kıyamete kadar hiçbir güce çiğnetilmeyecektir. Çanakkalede
mayaladığınız millî ruh kılavuzumuzdur. Vatanın
her karış toprağı bizim için Çanakkaledir.
Zaferimizin
100üncü yılı kutlu olsun. Saygılar sunuyorum. Allaha emanet
olun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özdağ.
X.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, 18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü yıl
dönümüne ilişkin konuşması
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, bugün, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü yıl dönümünü kutluyoruz.
Tarihî bir gün
yaşamaktayız. Çanakkale Zaferi, tarihten silinmek istenen bir
milletin vatanını ve mevcudiyetini canı pahasına da olsa
nasıl savunacağını göstermesi bakımından ibret
alınması gereken bir ilham kaynağıdır. Çanakkale
Zaferi, bu memlekette yaşayan herkesin kardeş olduğunun ve
aynı kaderi paylaşmış olmasının en güzel ve en
acı gerçeğidir. Çanakkale Zaferi süreci, aynı kardeşlik
duygusunu diğer ülkelerin insanları için hissettiğimizi ispat
ettiğimiz, dünya tarihine örnek olan bir destandır.
Kardeşlik
duygusu en içten bir şekilde Mustafa Kemal Atatürk tarafından
Conkbayırında şöyle dile getirilmiş: Bu memleketin
toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost
ülkenin toprağındasınız, huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.
Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan
evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı
dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır,
huzur içindedirler ve huzur içinde, rahat uyuyacaklardır. Onlar bu
toprakta canlarını verdikten sonra artık evladımız
olmuşlardır.
Sayın
milletvekilleri, bizleri izleyen herkese sesleniyorum: Bu vatanın, bu
ülkenin, tarihimizin hangi acılarla dolu olduğunu ve
acıların hangi zaferlerle örüldüğünü anlamak için, bu
vatanın her bir karış toprağı için gençlerimizin
nasıl toprağa düştüğünü anlamak için Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkını görmek gerekiyor. Oraya
gidip her defasında, Mehmet Akif Ersoyun dediği gibi Ey, bu
topraklar için toprağa düşmüş asker/Gökten ecdad inerek öpse o
pak alnı, değer. diye haykırmak gerekiyor.
Ben de Çanakkale
Zaferine giden yolda kurulan kardeşliğin geleceğimize
ışık tutmasını diliyorum. Başta Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere, tüm şehitlerimizi gururla anıyorum, onlarla onur
duyuyorum ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Ben bir şehit
torunuyum. Seferberlik yıllarında Trabzon Maçka Mağura -bugünkü
adıyla Örnekalan- köyünden seferberliğe giden ve bir daha geri
dönemeyen Mustafaoğulları 4 kardeşten birisi olan ve Filistin
cephesinde şehit olan öz dedem İbrahim Efendiyi ve diğer
kardeşleri olan Çanakkalede, Sarıkamışta şehit olan
Kazım Efendiyi, Mehmet Efendiyi ve Kamil Efendiyi sevgiyle
anıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım, sözünüz bittiyse bir
şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN
Bitti.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin 1915 Çanakkale Kara ve
Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, Sayın Başkanım, demin
Çanakkale savaşlarıyla ilgili özel oturumda Halkların Demokratik
Partisi adına konuşan milletvekili aynen şu şekilde bir
cümle kullandı:
savaşan Ermeniler, sürgüne, soykırıma
uğratılan Ermeniler gerçekliğini ve bugün hâlâ
acısını çektiğimiz ve Hrant gibi değerli
aydınlarımızın katledilmesine yol açan Ermeni
politikamızı sorgulamalıyız. diye bir söz sarf etti,
burada, Ermenilerin soykırıma uğratıldığı
gibi bir iddia içerisinde yer aldı.
Bunun Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bu şekilde söylenmesini kabul etmemiz mümkün
değil çünkü var olmayan bir meseleyi burada dile getirmek, burada
ırkçılık yapmak, aslında Ermenilerin
Çanakkale savaşlarını
andığımız, 252 bin şehitten bahsettiğimiz bir
dönemde, devletine ihanet eden, Vanda, Zeytunda, Yozgatta, İzmitte
isyan edip devletine başkaldıranlara karşı
uluslararası hukukun da verdiği bir uygulamayı yapan devlete
karşı soykırım kelimesini kullanmasını kabul
etmemiz mümkün değil.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bunu kabul edeceğini de düşünmüyorum. Gerekiyorsa
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu tekrardan oylamaya sunmanızı,
buradan kaldırılmasını talep ediyorum, tutanaklardan
çıkarılması konusunda.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bostancı.
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin
1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl
dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan, soykırım hukuki bir
kavram olarak İkinci Dünya Savaşının ardından gündeme
gelmiştir. Diasporadaki Ermeniler 1915te yaşanan olayları, 1945
sonrası bu hukuki kavramla ilişkilendirerek farklı amaçları
hedeflemişlerdir.
1915te
Osmanlı topraklarında, evet, büyük dramlar
yaşanmıştır, büyük acılar
yaşanmıştır; Ermeniler acı da
yaşamıştır, katliam da yapmıştır. Aynı
şekilde, Anadolunun başka yerlerinde de yaşanan olaylar,
felaketler söz konusudur. Bunlara ilişkin, tarihçilerin söyleyeceği
çok söz olabilir, çok farklı iddialar olabilir ama Millet Meclisi içinde,
milleti temsil eden iradenin parçası olan bu yerde, Ermeni
diasporasının farklı amaçlara matuf, tarihi de çarpıtarak
dile getirdiği tarzda soykırım ifadesinin
kullanılmasını talihsizlik olarak görüyor ve metinden
çıkarılmasını talep ediyorum.
Ermeniler,
bildiğiniz gibi, Osmanlı İmparatorluğunda
tebaayısadıka olarak adlandırılan bir kesimdir. Tanzimat
Döneminde tercüme odası faaliyetleri, bütünüyle Ermenilere
bırakılmıştır. Ermenilerin Osmanlı
İmparatorluğunda büyük katkıları vardır. Elbette,
Ohannes Paşa vardır. Mesela usta olarak, mimar olarak, sanayici
olarak imparatorluğun bir parçası olarak yaptıkları
işler vardır. Ama 1915e doğru giderken doğuda Taşnak
ve Hınçak komiteleri marifetiyle yaptıkları, kayıtlarda
mevcuttur.
Dolayısıyla,
bu yaşanan olaylara ilişkin siyaset yapanların, Ermeni
diasporasının milliyetçi amaçlara matuf diskurunu kullanarak burada
dile getirmelerini uygun ve kabul edilebilir bulmuyorum. Tutanaklardan
çıkarılmasını talep ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Tüzel,
bir açıklama yapacak mısınız?
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Evet, Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Yerinizden lütfen...
Sayın Tüzel,
Sayın Altayın da bir açıklaması olacak. İsterseniz
onu da dinleyelim, toplu bir şey yaparsınız.
Buyurun Sayın
Altay.
4.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin 1915 Çanakkale Kara ve
Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü yıl dönümü ve 18 Mart
Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY
(Sinop) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tarihi tarihçilere
bırakmak Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de hep öteden beri
söyleyegeldiğimiz bir durumdur. Geçmişte Anadolu topraklarında
halklar arasında yaşanmasını istemediğimiz
olayların olduğu bir vakıadır. Biraz önce Sayın
Halaçoğlunun da kürsüden söylediği gibi, Kürtler de Ruslar da
şunu yaptı. deyip bunları kaşıyarak Türkiyenin
geleceğine, selametine yönelik bir sonuç elde etmiş olmayız. Biz
de Cumhuriyet Halk Partisi olarak Ermeni soykırımı ifadesini
kabul ve tasvip etmediğimizi ancak bunu söylerken elbette ki Ermenilerin
öldürüldüğünü, karşılıklı öldürmelerin, şunun
bunun olduğunu, tehcirin yaşandığını biliyoruz,
bunda bir sorun yok ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Ermeni
soykırımı ifadesinin kürsü masuniyeti var, bir şey
diyemem ama- doğru olmayacağı kanaatindeyiz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın
Tüzel.
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferinin 100üncü
yıl dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Biraz önceki
konuşmamdaki ifadelerin gruplar tarafından bir düzeltme
isteğiyle karşılandığını öğrenmiş
bulunuyorum.
Şimdi
Ermeniler, sürgüne, soykırıma uğratılan Ermeniler
gerçekliği ifadesi
Öncelikle şu
hususa değinmek istiyorum: Yani Parlamentoda demokratik bir
işleyiş açısından, hem milletvekillerinin hem
grupların, düşünce özgürlüğü ve değerlendirme serbestisi
çerçevesinde görüşlerini hiçbir kısıtlamaya tabi
olmaksızın ifade edegelmesi gerekir.
Ancak, tabii, bu
konu, Ermeniler konusu, hem Meclisimiz açısından hem ülkemiz
halkları açısından son derece hassas bir konu. Kimse Ermenilere
düşmanlık gibi bir kötülüğü üstüne almak istemiyor. Biz de
tabii, bu konuda bu duyguları paylaşıyoruz ancak şu var:
Yani tarihimizde yaşanmış acı olaylar var. Bu,
uluslararası yargı kararlarıyla bir soykırım olarak
adlandırılmış değil, doğru, bu yönüne katılmak
mümkün. Belki de orada bir gerçeklik lafı yerine Bu türden,
uluslararası toplumun da tartıştığı iddialar
şeklinde ifade edilebilir.
Ama bizim
asıl dikkat çekmemiz gereken nokta şu, hep onu söyledik: Eğer
barış içerisinde yaşayacak, geleceğe yürüyeceksek,
halkların kardeşliğini sağlayacaksak 24 Nisan gibi bir
tarihte, âdeta üstüne tüy dikercesine, gidip Çanakkalede Anzakları anma,
hatırlama adına bu tarihi oraya atfetmek, bu anma törenlerini orada
yapmak değildir. Bütün açık yürekliliğimizle, tarih yazıcılarıyla,
işte siyasetçileriyle birlikte 24 Nisanı bütün gerçeklikleri,
yaşanmışlıkları, eleştirileriyle masaya
yatırmak olmalı. O zaman, işte bugün Ermeni kardeşlerimiz
huzur ve güven içerisinde, hani güvercin tedirginliği olmadan
yaşayabileceklerdir, burada yok olup gitme korkusu yaşamadan. Yoksa 1
milyon Ermeni nüfusun bugün binlerle ifade edilen sayılara
düşmüş olması, onların sorunu değil, tıpkı
Kürtlerin yaşadığı acılar gibi bizim sorunumuz, bu
ülkede çoğunluğu oluşturan kesimlerin sorunudur.
Benim ifade etmek
istediğim husus buydu. Eğer soykırım kelimesi böyle bir
hassasiyet yaratıyorsa -ki bu hassasiyeti anlıyorum- hiçbir
şekilde kullandığımız ifadeler bizlerin
kardeşliğine, ortak yaşamına, barışına ve bu
geçmişi soruşturmadaki ortak sorumluluğumuza halel getirmemeli;
buna katılıyorum, bu açıdan da bunu iddialar(x) şeklinde düzeltmek benim
açımdan da grubumuz açısından da bir sorun teşkil
etmeyecektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gerekli düzeltme
yapılmıştır Sayın Tüzel tarafından.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, bir dakika. Tam
anlamadık nasıl bir şekilde değiştiriliyor?
BAŞKAN İddia
demem gerekirdi. şeklinde açıklama yapıyor.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Yani Soykırıma uğratılan
Ermeniler iddialarını şeklinde mi değiştireceksiniz?
BAŞKAN
Şimdi, bakın
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu, Sayın Tüzel dedi ki: Yani bu konunun bu
şekilde burada ifade edilmesi bir hassasiyettir. Benim de bunu böyle
söylememem gerekirdi.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) O zaman soykırım kelimesini tamamen
çıkarın oradan.
BAŞKAN
Kelimeyi tutanaktan çıkarmak benim yetkim içinde değil.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, kendisi o zaman
çıkarttırsın.
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Öyle şey olur mu canım?
Sayın
Başkan, öyle şey olur mu?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Kusura bakmayın, o zaman
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu, bir dinler misiniz beni?
Şimdi, Sayın Tüzel
açıklamasını yaptı, Böyle dememeliydim. dedi. Siz de
bundan tatmin olmadığınızı söylüyorsunuz ama benim
tutanaklardan bu kelimeyi çıkarma yetkim yok. Bu bir Başkanlık
Divanı kararıyla olur. Eğer bu cevaptan tatmin olmazsanız
İç Tüzükün 155inci maddesine göre gerekli dilekçenizi
yazarsınız, Başkanlık Divanı buna karar verir.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Onu yaparız Sayın Başkan ama burada
şunu ifade etmek istiyorum
BAŞKAN
Buyurun.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Her şeyden önce soykırım tabiri,
tamamen, siyasi bir tabirden öte bir şey değildir. Ermeni çetelerinin
-bakın, Ermeniler demiyorum, dikkatli konuşuyorum- o tarihte
katlettiği Müslümanların sayısı içinde Kürtler de
vardır, tam 518.301 kişidir. Hangi köyde, hangi mahalde hangi
çetelerin katlettiklerine dair kayıtlar vardır. Peki, Ermenilerle
ilgili böyle bir kayıt yokken hangi sebeple burada soykırım
adına bir konuşma yapılabilir?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Her şeyden önce bu
BAŞKAN
Yani, burada şimdi biz tarihi tartışma durumunda değiliz
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Efendim, bu basit bir iş değil;
bakın, bu, fikir özgürlüğüyle alakası olan bir iş
değil; bu, bir milletin tamamen en adi suçla suçlanması anlamına
gelmektedir.
TÜLAY BAKIR
(Samsun) Soykırım diyemezler; hayır, hiçbir şekilde
kabul etmiyorum, öyle bir şey yok.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Halaçoğlu, böyle iddialar var, bu
şekilde.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Türkiye Cumhuriyetinde, Türkiye Cumhuriyetinin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, böyle bir Mecliste ve Çanakkale
savaşları konuşulurken böyle bir iddianın ortaya
atılmasını kabul etmek mümkün değildir. Kendilerinin bizzat
bunun hassasiyetini duyup çekmesi gerekir. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
BAŞKAN
Söyledi, hassas davrandığınızı biliyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkanım, gerekli açıklamayı
yaptı Sayın Vekilimiz, tutanaklardan inceleyebilirsiniz.
BAŞKAN
Eğer bununla tatmin olunamazsa, şu anda benim yetkim değil
tutanaklardan bu kelimeyi çıkarmak, 155inci maddedeki usule uygun
davranmanızı özellikle rica edeceğim sizden.
Sayın Haydar
Akar
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Soykırım iddiası Türkiye ve Türk
düşmanlarının bir ithamıdır, asla kabul edilemez ve
reddediyoruz.
BAŞKAN
Sayın Akar, 58e göre bir söz talebinde bulunmuşsunuz. Hangi
beyanınızı düzeltmek istiyorsunuz öğrenebilir miyim?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Orada ifade etmiştim efendim.
BAŞKAN
Yapmış olduğum konuşma esnasında yanlış bir
ifade kullandım. diyorsunuz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Evet, yanlış bir ifade kullandım. Okuyayım
mı ifademi?
ENGİN ALTAY
(Sinop) Onu orada söyleyecek. Burada niye söylesin?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Orada söyleyeceğim efendim, onun için istiyorum.
BAŞKAN
Söyleseydiniz çok daha iyi olurdu yerinizden ama buyurun, peki.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yok, önemli değil, burada da söyleyebilirim.
BAŞKAN
Yani, artık Sayın Altaya soracağım nasıl idare etmem
gerektiğini bundan sonra.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, İç Tüzük gayet açık.
BAŞKAN Size
soracağım işte.
Buyurun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Şimdi söyleyeceğim zaten ben.
BAŞKAN
Gerçek, samimi söylüyorum yani kızmıyorum.
Buyurun, iki
dakika.
XI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
17/3/2015 tarihli 78inci Birleşimdeki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin konuşması
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce, bugün 18
Mart; onurlu bir ulusun dünyaya kendini kanıtladığı,
tarihin akışını değiştirdiği Çanakkale
Zaferinin 100üncü yılını kutluyoruz. Başta Büyük Önder
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu topraklarda özgürce
yaşamamızı sağlayan aziz şehitlerimizi saygı ve
rahmetle anıyorum.
Evet, bu sözü niye
istedim? Dünkü konuşmamın bir paragrafında, tarımla ilgili
paragrafta Nasıl gelmişiz? Bakalım buğdaya: 2003ten
2014e kadar 19 milyon ton buğday ithalatı yapmışız ve
19 milyar TL para ödemişiz. 2003ten 2014e 8 milyon ton arpa ithal
etmişiz, bunun karşılığında 6 milyar 300 milyon
TL para ödemişiz. dedim. Bu cümle tamamen yanlış, hatalı
söylediğim bir cümle. Bu cümleyi düzeltmek istiyorum.
Evet, gerçekten
buraya nasıl gelmişiz? Buğday üretiminde 2003te 19 milyon ton
buğday üretilirken 2014te de 19 milyon ton buğday üretiliyor. Yani
buğday üretiminde hiçbir artış olmamış ama on iki
yıllık AKP döneminde de nüfusumuz 10 milyon artmış. Bunu
belirtmek istemiştim.(x)
Yine, arpayla
ilgili de yine 2003te arpa üretimimiz 8 milyon 100 ton iken 2014te 6 milyon
300 bin tona düşmüş yani ciddi bir düşüş kaydedilmiş.
Nüfusla doğru orantılı değil tahıl ürünlerinde veya gıda
ürünlerinde bu tür düşüşler AKP iktidarları döneminde nüfusun
artmış olmasına rağmen. Ama bunların sonucu olarak da
büyük miktarlarda ithalat yapma zorunluluğu ortaya çıkmış
ve Türkiyede 2 Trakya büyüklüğündeki alan da, üretici ürünlerinin
karşılığını alamadığı için, üretip
kazanamadığı için, maliyetleri
karşılayamadığı için de tarımdan
çıkmış, Türkiye Cumhuriyeti tarım ürünleri ithal eden bir
ülke hâline dönüşmüş demek istedim.(x)
Teşekkür
ediyorum söz verdiğiniz için.
BAŞKAN Ben
de teşekkür ederim Sayın Akar.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
XII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avusturya-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan parlamenter
heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10/3/2015 tarihli
96 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1720)
17/3/2015
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Avusturya-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan parlamenter
heyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunması, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10 Mart 2015 tarihli ve
96 sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19
milletvekilinin, Yozgat ilindeki
işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1263)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yozgat ilinin
işsizlik sorunlarının araştırılarak
yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin
tespiti amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün
104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Sadir Durmaz (Yozgat)
2) Mustafa
Kalaycı (Konya)
3) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Emin Çınar (Kastamonu)
6) Cemalettin
Şimşek (Samsun)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Ali Halaman (Adana)
9) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
10) Bülent Belen (Tekirdağ)
11) Ali
Uzunırmak (Aydın)
12) Münir Kutluata (Sakarya)
13) Mustafa Erdem (Ankara)
14) Sümer Oral (Manisa)
15) Erkan Akçay (Manisa)
16) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
17) Muharrem
Varlı (Adana)
18) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
19) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
20) Mehmet
Şandır (Mersin)
Gerekçe:
Yozgat,
Anadolu'nun merkezinde tarım sektörünün ağırlıkta
olduğu bir kentimizdir.
Anadolu'nun
merkezinde bulunan ve coğrafi konum olarak Kayseri ve Ankara gibi büyük
şehirlere yakınlığının ilimizi daha
avantajlı bir konuma getirmesi gerekirken Yozgat'ta işsizlik had
safhada bulunmaktadır.
Yozgat ilimiz
sürekli olarak göç vermektedir. Son on yılda Yozgat'tan göç
alabildiğince hızlanmıştır. 2007 yılından
itibaren TÜİK'in rakamları ortadadır. Son olarak 2010-2011
dönemi baz alındığında, Yozgat, deprem felaketi
yaşanan Van ilimizden sonra en çok göç veren 2nci il durumundadır.
Vandaki göçün nedeninin deprem olduğu herkesin malumudur, ancak Yozgat'taki
göçün nedeninin yetkililerce araştırılarak açıklanması
ihtiyacı bulunmaktadır.
Yaş
guruplarına göre bakıldığında göç eden nüfusun büyük
bir bölümünün 40 yaş ve altı olduğu görülmektedir. Bu da
göstermektedir ki Yozgat her geçen yıl genç, dinamik ve üretken nüfusunu
kaybetmektedir.
Kalkınma
Bakanlığı verilerine göre, 2003 yılından bu tarafa
kamu yatırımlarının illere göre
dağılımı sıralamasında Yozgat ilimiz 81 il
arasında 60'ıncı sıranın üzerine hiçbir zaman
çıkamamıştır. Nüfus yoğunluğu ve coğrafi
büyüklük bakımından Yozgat'tan küçük olan iller bile daha fazla
yatırım almışlardır.
Özellikle son
yıllarda Yozgat'ta üretime dönük bütün kamu yatırımları
kapatılmış ya da özelleştirilmiş, istihdama dönük yeni
hiçbir yatırım yapılmamıştır. Bazı bölge müdürlükleri
de kaldırılmıştır.
Turizmin
geliştirilmesine müsait bazı beldelerdeki belediyelerin
kapatılması, zaten yetersiz olan turizmin tamamen ortadan
kalkmasına neden olacaktır. Bu olumsuzluklardan dolayı
işsizlik ve göç hızla artmış ve artmaya devam etmektedir.
Açıklanan bu
sebeplerden dolayı, Yozgat ilimizde işsizlik sorununun yerinde tespit
edilerek konunun aydınlığa kavuşturulması ve gereken
önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırması
açılması gerekmektedir.
2.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 19
milletvekilinin, sigara kaçakçılığı ve sigara
kaçakçılığıyla ilgili kayıt dışı
ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1264)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Sigara insan
sağlığına zararlı olmasına karşın,
ekonomik açıdan önemli bir tüketim maddesidir. Türkiye'de nüfusun üçte 1i
sigara tüketmekte ve büyük paralar harcanmaktadır. Bu harcanan
paraların büyük bir bölümü yabancı sigara tekellerinin kasasına
gitmektedir. Ülkemizde sigara kaçakçılığının insan
sağlığı ve ekonomiye verdiği zararlar bilinmektedir.
Kaçak yollarla ülkemize giren kaçak sigaranın yurda girişinin
engellenmesi ve kayıt dışı ticaretin önlenmesi için ve
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini saygılarımla arz ederim.
1) Ali Halaman (Adana)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Oktay Öztürk (Erzurum)
8) Enver Erdem (Elâzığ)
9) Bülent Belen (Tekirdağ)
10) Mustafa
Kalaycı (Konya)
11) Murat
Başesgioğlu (İstanbul)
12) Meral
Akşener (İstanbul)
13) Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Koray
Aydın (Trabzon)
15) Sümer Oral (Manisa)
16) Münir Kutluata
(Sakarya)
17) Ali Öz (Mersin)
18) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
19) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
20) Emin
Çınar (Kastamonu)
Gerekçe:
Tütün mamulleri ve
alkollü içki kaçakçılığıyla mücadele, vergi
kaybının önlenmesi, insan sağlığının
korunması, terör ve organize suç örgütlerinin finansmanının
engellenmesi, haksız rekabetin önüne geçilmesi ve kayıtlı
istihdamın temin edilebilmesi açılarından önem arz etmektedir.
Ülkelerin ekonomik
yapısı ve toplum sağlığına karşı önemli
bir tehdit hâline gelen tütün mamulleri kaçakçılığı suçu
konusunda, ülkemize yönelik risk her geçen gün artmaktadır. Tütün ve tütün
mamulleri kaçakçılığı çoğunlukla kara ve deniz
sınırlarımızın ihlali şeklinde
gerçekleşmektedir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2011 yılında ülke genelinde yakalanan gümrük
kaçağı sigaraların yüzde 32,3'ünün Doğu Anadolu
Bölgesinde, yüzde 27,8'inin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, yüzde 7'sinin
Karadeniz Bölgesinde, yüzde 12,8'inin Akdeniz Bölgesinde, KKTC üzerinden
Akdeniz'e kıyısı bulunan Adana, Antalya ve Mersin illerimiz
üzerinden iç piyasaya sürüldüğü tespit edilmiştir.
Karadeniz ve
Doğu Akdeniz Bölgesindeki sigara kaçakçılığı suç
faaliyetlerini arttıran uluslararası suç kartellerinin Romanya,
Gürcistan, Abhazya özerk bölgesi, Mısır, Lübnan, Suriye ve KKTC
limanlarından ülkemize ve Avrupa'ya yönelik suç faaliyetlerini 2011
yılında yoğunlaştırdıkları tespit
edilmiştir.
Diğer
taraftan, 2011 yılında ülke genelinde kargo yöntemiyle sevkiyatı
gerçekleştirilen 354 olayda 1 milyon 324 bin 125 paket gümrük
kaçağı sigara ele geçirilmiştir. Kaçak sigaranın doğu
illerinden batı illerine nakledilmesi ve batı bölgesinde farklı
illerde piyasaya sürülmesinde bahse konu yöntemin artan bir ivmeyle
kullanıldığı tespit edilmiştir.
Türkiye'ye her
yıl 30 bin ton kaçak sigara girmektedir. Yani, her 6 sigaradan 1i
kaçaktır. Resmî kurumlara göre ekonomi yılda 1,1 milyar dolar, tütün
eksperlerine göre ise 2,1 milyar zarara uğramaktadır. Bu
rakamların çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Sigara
kaçakçılığının, silah ve uyuşturucu
kaçakçılığına göre daha risksiz ve daha kolay olması,
mevcut kanunlara göre cezasının yok denecek kadar az olması
kaçak ve sahte sigaraya olan ilgiyi arttırmaktadır. Bir yandan devlet
her yıl 2,5 milyar dolar dolayında vergi kaybına uğramakta,
bir yandan da terör örgütü PKK bu yöntemle ciddi lojistik destek
sağlamaktadır. İstihbarat raporlarına göre, Türkiye
pazarına sokulan sahte sigaranın Kuzey Irak'taki sigara
fabrikalarında üretildiği, ülkeye sokulması ve
dağıtılmasında ise PKK'nın aktif rol
oynadığı belirtilmektedir.
Türk
ekonomisindeki kaybın önlenmesi ve devlete vergisini ödeyen esnafın
zarar görmemesi için, ülkemize yasal olmayan yollarla giren sigaranın
kaçakçılığının engellenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini saygılarımla arz ederim.
3.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 21
milletvekilinin, kız çocuklarının erken yaşta ve zorla
evlendirilmeleriyle ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1265)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Uluslararası sözleşmelere
göre, 18 yaşının altında olan her birey çocuk
sayılmakta ve 18 yaş altı yapılan evlilikler erken evlilik
olarak değerlendirilmektedir. Yeni Medeni Kanunla evlilik yaş
sınırının istisnai hâller hariç 17 yaşını
doldurma şartına bağlanmış olması sonrasında,
gerek söz konusu istisnai hâlin kullanımına ilişkin
başvuruların sayısının yükselmesi gerek çocuk
yaşta yaptırılan gayriresmî evliliklerin artması ülkemizde
öteden beri bir sorun olan çocuk gelinler konusunda önlem alınması
gereğini ortaya koymaktadır.
Bilindiği gibi, erken yaşta
evlilik her şeyden önce özellikle kız çocuklarının okuldan
alıkonulmasıyla sonuçlanmaktadır. Öte yandan, küçük yaşta
kadın, eş ve anne olmak kız çocuklarına altından
kalkamayacakları kadar ağır sorumluluklar yüklemektedir.
Toplumsal geleneklerin arkasına sığınarak yapılan ve
pek çok yaşamın kararmasına yol açan erken yaşta evlilikler
bir sorun odağı olmaya devam etmektedir.
Bu nedenlerle, kız
çocuklarının erken yaşta ve zorla evlendirilmeleriyle ilgili
sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz. 26/11/2012
1) Sedef Küçük (İstanbul)
2) Tolga Çandar (Muğla)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Emre Köprülü (Tekirdağ)
5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Celal Dinçer (İstanbul)
8) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
13) İhsan Özkes (İstanbul)
14) Gürkut Acar (Antalya)
15) Hasan Akgöl (Hatay)
16) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
17) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
18) Recep Gürkan (Edirne)
19) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
20) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
21) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
22) Sakine Öz (Manisa)
Gerekçe:
Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin 16/2
maddesi, evliliğin ancak evlenmeye niyetlenen eşlerin özgür ve tam
oluruyla yapılabileceğini hüküm altına almaktadır. Yani,
bildirgeye göre, taraflardan birinin bilinçli bir karar vermek için yeterince
olgun olmaması hâlinde evlilik iradesinin özgür ve tam
olamayacağı kabul edilmiştir.
Birleşmiş Milletlerin insan haklarına dair
yedi temel sözleşmesinden biri olan Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası
Sözleşmesinde Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya
evlenmesi hiçbir şekilde yasal sayılmayacak ve evlenme asgari
yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmî sicile
kaydının mecburi olması için yasama dâhil gerekli tüm önlemler
alınacaktır." denilmektedir.
Bunlara uygun olarak, Medeni Kanunumuzun 124'üncü
maddesi "Erkek veya kadın onyedi yaşını
doldurmadıkça evlenemez." diyerek bu durumu hüküm altına
almıştır. Ancak kanun, hâkime, olağanüstü durumlarda ve pek
önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya
kadının evlenmesine izin verebilme yetkisi de
tanımıştır. Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe
girmesiyle birlikte çocuklarını 18 yaş altında evlendirmek
isteyen aileler bu yolu kullanmaya başlamışlardır.
Son yıllarda bu başvurularda bir
artış eğilimi gözlenmektedir. Örneğin TÜİK verilerine
göre, 2012 yılında 18 yaşından küçük kızını
evlendirmek için mahkemeye dava açan ailelerin sayısında 2011
yılına göre yüzde 94,2 artış olduğu saptaması
yapılmaktadır. Ayrıca bazı sivil toplum örgütlerince,
kız çocuklarının çocuk yaşta, ruhsal ve fiziksel
gelişimini tamamlamadan gayriresmî olarak yapılan evliliklerin
sayısında da artış olduğu belirtilmektedir. Bu
evliliklerin hemen hepsi kız çocuğunun bilinçli rızası
dışında, zorla yaptırılmaktadır.
Çocuk gelin görülme sıklığı ile
ailenin yoksulluğu arasında doğru orantı bulunmasından
başlayarak ülkelerin toplumsal ve geleneksel profiline kadar pek çok
faktörün bu sorunda rol oynadığı ifade edilse de Türkiye
genelinde erken evlilik oranının yüzde 40'lar civarında
olduğu ve kız çocuklarının kendilerini koruyamayacak
yaşta evlendirilmelerinin en temel insan hakkı olan eğitim
haklarının önündeki en büyük engel olduğu gerçeği gözlerden
ırak tutulmamalıdır.
Bu konuda toplumsal duyarlılığın
artırılması başta olmak üzere, yasal düzenlemeleri de
kapsayan geniş kapsamlı ve sürdürülebilir önlemlerin
alınması gerekliliği bulunmaktadır. Aksi takdirde, bu
sorunun etkilerinin ve yarattığı olumsuzlukların
artması kaçınılmazdır.
Yukarıda anılan nedenlerle,
kız çocuklarının erken yaşta ve zorla evlendirilmelerinin
önlenmesiyle ilgili sorunların ve alınacak önlemlerin yüce
Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Türkiye'nin
son dönemde ekonomik ve istihdama yönelik göstergelerinin kötüye gittiği
iddiasıyla Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin (11/47) esas numaralı Gensoru
Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
XIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Türkiyenin son dönemde ekonomik ve
istihdama yönelik göstergelerinin kötüye gittiği iddiasıyla Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/47)
BAŞKAN -
Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun 9/3/2015 tarihli 72nci Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi
olarak İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel; gruplar
adına, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Abdullah Levent Tüzel, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Müslim Sarı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Sayın Vedat Demiröz; Hükûmet adına Ekonomi Bakanı
Sayın Nihat Zeybekci konuşacaktır.
Şimdi, ilk
söz, önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat
Tuncelde.
Buyurun Sayın
Tuncel. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Bugün, burada, aslında Türkiye
ekonomisine ilişkin çok önemli tartışmalar yürüteceğiz.
Aslında yaşamın kendisini çok ilgilendiren bir konu. Ekonomi,
sadece rakamlarla ilgili bir durum değil, toplumun refahını,
toplumun geleceğini ilgilendiren bir konu ama baktığımda
Genel Kurula bu konuyla çok ilgilenen kesim yok. İktidar ve muhalefet
açısından bu bir sorun hâli diye düşünüyorum.
Sevgili
arkadaşlar, bizim Sayın Bakan hakkında verdiğimiz gensoru,
aynı zamanda AKP hükûmetlerinin aslında ekonomi politikalarına
ilişkin yaklaşımlarımızı, genel eleştirilerimizi
ifade etmek açısından önemli; yoksa bu politikalardan sadece bir
kişinin sorumlu olmadığının, aslında o kişi
şahsında AKP Hükûmetinin ekonomi politikalarının Türkiye'yi
ne hâle getirdiğinin görülmesi açısından önemli.
Türkiye
ekonomisinin en temel sorunlarından biri, aslında bu ülkede gerçekten
ekonominin ne olduğu meselesinin çok doğru değerlendirilmemesi.
Aslında AKP Hükûmeti, Başbakanından Cumhurbaşkanına,
bakanlarına, on iki yıllık iktidarları boyunca her zaman
için Türkiye ekonomide çok iyi, dünya ekonomisinin bilmem kaçıncı
sırasında; dolayısıyla istikrar gerekiyorsa bize oy
vereceksiniz, dolayısıyla biz çok mutlu bir ülkeyiz çünkü ekonomimiz
çok iyi. diye ifade ettiler ve bunun üzerinden siyaset yaptılar. Oysa
gerçeğe baktığınızda gerçekten Türkiye'nin ekonomide
durumu çok mu iyi? Evet, bir kesimin durumu çok iyiydi, yüzde 10luk
diyebileceğimiz bir kesim Türkiye'de çok mutlu çünkü AKP Hükûmetinin tam
da patronlara, tam da aslında iktidar sahibine yakın olanlara yönelik
politikaları nedeniyle Türkiye'de bir grup bu ekonomik politikadan memnun.
Ama çok geniş bir kesim, yüzde 80le, yüzde 90la ifade edeceğimiz
kesim bu ekonomi politikalarının altında ezilmekte.
Türkiye'de
işçi sınıfının geldiği düzeye; işçilerin,
emekçilerin, kadınların, yoksulların düzeyine
baktığınızda bunu çok daha net olarak görebilirsiniz. AKP
Hükûmetinin özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
bütçesine baktığınızda, bununla ne demek istediğimizi
çok net ifade edebiliriz. Bu ülkede yoksulluğu kronik bir hâle getiren,
bunu bir kader olarak sunan ve bunu da özellikle yoksulluk üzerinden
yardımlaşma fonlarıyla bir kadere dönüştüren bir zihniyetle
karşı karşıyayız.
Aslında
kapitalist modernist ülkelerin genel olarak politikası bu. AKP, sonuçta,
kapitalist modernist güçlerin Türkiye temsilcisidir, neoliberal
politikaların Türkiye temsilcisidir. O yüzden, özelleştirme
politikalarına, işçi politikalarına, kadın
istihdamına, tarıma, bütün bu politikalardan bakıyor ve bu
ülkede ekonomiye de bakarken buradan, sadece sıcak para üzerinden, sadece
işlerin dönüp dönmediğinden bakarak siyaset yapıyor.
Cumhurbaşkanının son günlerdeki bu ülkeyi bir şirket gibi
yönetme yaklaşımı, aslında AKP iktidarının bu
ülkeyi nasıl yönettiğinin bir göstergesi ve çok çarpıcı.
Aslında, bu ülkeyi şirket gibi yönetme yaklaşımıyla,
Türkiyenin ekolojik alanını talana çeviren, her türlü süreci ranta
çeviren, kentsel dönüşüm projeleri adı altında
yaşamımızı zindan eden, yoksulları daha yoksul yapan,
zenginleri daha zengin yapan, bu ülkede yoksullar ile zenginler arasındaki
farkı uçuruma sürükleyen bir yaklaşım içerisindeyiz. Hesap
verilebilirliği de yok bunun.
En temel
eleştirilerimizden birisi bu yani bu ülkede AKP Hükûmetinin
yaptığı bütün ekonomik yatırımlara ya da bütün
işlemlere baktığınızda, gelip bu Meclise hesap
vermemiştir, halka hesap vermemiştir; bunun hesap sorulabilir yönü de
yoktur. Yerel yönetimlerinden tutun, aslında, merkezî Hükûmet
politikalarına baktığınızda bu çok ciddi bir sorun. Bu
ülkede eğer yolsuzluk tartışılıyorsa,
hırsızlık tartışılıyorsa, kara para aklama
tartışılıyorsa, AKP Hükûmeti ve onun şahsında
Cumhurbaşkanının ismi dahi bu işlere
karışmışsa burada bir sorun var demektir. Yani, ekonomi
dediğiniz şey sadece paranın gelip gitmesi meselesi
değildir ki; bu, aslında şeffaf olmamasının,
denetimden yoksun olmasının temel şeyidir. Ekonomi Bakanı
bundan sorumludur. Hâlâ hesap verilmemiştir bu ülkede, halklara hesap
verilmemiştir. Örneğin, ayakkabı kutularından çıkan
paranın hesabı verilmemiştir. Örneğin, bu ülkede hâlâ
hırsızlığın hesabı verilmemiştir.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Seçimler olmuyor mu bu ülkede Sebahat Hanım?
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Verilmediği için de insanlar kaygıyla bakıyor.
Tabii, bu geleneksel, Küçük kalkar, büyüğe bakar. diye bir söz var, bu
baştan aşağı, Cumhurbaşkanından
Başbakanına, bakanlarına, hatta yerelde en küçük bir esnafa,
bireye kadar yaygınlaşan bir yaklaşımdır. Daha önce
birkaç yerde söyledim, dayısı olmak sözü Türkiyeye özgü bir sözdür
çünkü dayısı olan işlerini yapar. Bu dayısı olmak
denetimden uzaklaşmanın, şeffaf olmamanın beraberinde
getirdiği bir şey.
Şimdi,
bakıyoruz, ekonomik olarak gerçekten bu kadar iyi durumdaysak niye
insanlar ciddi anlamda sorun yaşıyor? Diyelim ki, bu ülkedeki
ekonomik istihdam alanına baktığınızda, istihdam
alanında ciddi sorunlar var, özellikle kadın istihdamı. 2013
yılı verilerine bile baktığınızda, bu ülkede 7
milyon 820 bin kadın istihdam ediliyor, bunun 2,1 milyonu tarım
alanında yani aslında güvencesiz, aslında kayıt
dışı alanlarda çalışan.
Yine,
bakıyorsunuz, Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Cinsiyet
Eşitsizliği Raporunda Türkiye 142 ülke arasında 125inci
sıraya gerilemiş ve bu, Avrupa ve Orta Asya bölgelerinde en son anlamına
geliyor. Bu eşitsizlikler de ifade edilirken aslında
kadınların istihdam yaşamına katılımı,
ekonomik yaşama katılımı, bütün bu anlamda
değerlendirilen konulardır.
Değerli
milletvekilleri, o yüzden Ekonomi Bakanının bugün burada hesap
vermesi, Hükûmet adına hesap vermesi Türkiye açısından
önemlidir. Çünkü, ekonominin demokrasiyle de direkt, doğrudan alakası
vardır. Demokratik ülkelerde yoksul ile zengin arasında bu kadar çok
uçurum yoktur. Demokratik ülkelerde insanların eğitim, barınma,
sağlık haklarında bu kadar uçurum yoktur. Yine, demokratik
ülkelerde, denetlenebilir bir ekonomiyle karşı
karşıyayız. Dolayısıyla, bütün bunların
hesabını vermek gerekiyor.
Bakın,
önümüzde 1 Mayıs var. Yeniden tartışacağız biz bunu.
İşçi sınıfının getirildiği durum,
sendikaların getirildiği durum; bu ülkede işçinin, emekçinin
hakkını alamaması, grev bile yapamaması bunun sorunu
değil midir? Bakın, bu ülkede grev yapamıyor işçiler. Grev
kararı alıyor. Hükûmet, hemen bakanlar olmadığı hâlde,
bakanların imzasıyla grevi erteliyor güvenlik gerekçesiyle. Bu
nasıl ekonomidir ki bu ekonomiye karşı itiraz eden, bu ekonomiye
karşı Biz bunun karşısında eziliyoruz,
emeğimizin karşılığını alamıyoruz,
örgütlenemiyoruz. diyenlerin sesini bile kısan bir sistemle
karşı karşıyayız. O yüzden, bu denetlenebilirlik
durumu da yok. Kim denetleyecek? İşçi sınıfı
denetleyecek. Şimdi, siz patronların sözüne göre bütün kararları
alırsanız burada işçi sınıfı tabii ki itiraz
edecek, tabii ki isyan edecek, bu mücadeleyi büyütecek.
Yine, sevgili
arkadaşlar, son dönemlerde bakıyorsunuz, AKP iktidarı döneminde,
hani, ekonomi bu kadar iyiyken doların ateşinin yükselmesi,
doların geldiği düzey, bunun karşısında aslında
işte bütün siyasi müdahalelere rağmen sorunun hâlâ çözülmemiş
olması, Türkiyedeki ekonomik krizin ne kadar derin olduğunu
gösteriyor. Şimdi gidin küçük esnafa, durumu göreceksiniz. Aslında
AKP iktidarı döneminde çok övündüğünüz o ekonominin ciddi anlamda
esnafta bir karşılığının
olmadığının, esnafın ciddi anlamda darboğazda
olduğunun, bu ülkede herkesi, 76 milyonun neredeyse tamamını siz
özel şirketlere ya da kamuya borçlu hâle getirdiğinizin farkında
mısınız? Bu ülkede yurttaşlar yaşayabilmek için kredi
almak zorundalar. Bu ülkede insanlar çocuklarını okula gönderebilmek
için, daha iyi koşullarda yaşayabilmek için ya da en azından
yaşayabilmek için -bırakalım daha iyi koşulları, ev
alabilmek için- hepsini borçlandırmış durumdasınız.
Aslında bu, kapitalizmin temel şeylerinden birisi, kendisine
bağımlı hâle getiriyor. Buna karşı bu
politikaları yürütmek yani AKPnin ortaya çıkarttığı
bu politikalara karşı gerçekten itirazlarımızı ortaya
koymak ve bunun hesabını sormak bizim muhalefet olarak
görevlerimizden birisi.
Yine, sevgili
arkadaşlar, rakamlara siz bizden daha iyi bakıyorsunuz. Bakın,
Sayın Bakanın da önünde rakamlar vardır, Türkiyenin
gelişmişlik düzeyi, enflasyonun artışı, yine işte
dolarda ortaya çıkan durum ve bunun aslında Türkiye ekonomisine ne
kadar büyük zarar verdiğini, AKPnin şimdiye kadar sıcak para
üzerinden kurduğu ilişkinin Türkiyeyi ne hâle getirdiğini hep
buradan bir kez daha hatırlatırız. Ben kendim bu kürsüde
konuşma yapmıştım, o zaman hatırlarsanız
Yunanistanı da örnek göstermiştik, demiştik ki: AKPnin
uyguladığı politikalarla biz hep ekonomik olarak iyi
kalacağız, istikrarlı olacağız, dolayısıyla
kimse korkmasın, politikalarının yanlış olduğunu,
toplumu yanlış yönlendirdiğini, tam da aslında bu
sıcak paraya yönelik yaklaşımın ciddi sorun olduğunu,
istihdama dayalı değil, üretime dayalı değil sadece tüketim
üzerinden, sıcak para üzerinden geliş gidişin ne hâle
getirdiğini uyarmıştık, şimdi bir kez daha bunun
uyarısını gösteriyoruz. AKPnin hem dış
politikası hem de ekonomiye yönelik uyguladığı politikalar
bugün Türkiyeyi ciddi bir ekonomik krizin ortasına sürüklemiştir, bu
kriz çok daha derindir, görünenden çok daha derindir, bunu önümüzdeki
dönemlerde göreceksiniz. AKP Hükûmeti, seçim nedeniyle bu krizi gölgelemek, bu
kriz yokmuş gibi davranmak, kendi şeylerinden, Başbakanından,
Cumhurbaşkanına tedbir almaya çalışıyor ama halk
artık gerçeği biliyor. Yani Türkiye ekonomisi o kadar iyi bir düzeyde
değil, üstelik Orta Doğuda yürüttüğü siyaset nedeniyle çok daha
kırılgan. İnsanlar artık buraya yatırım
yapmıyor, sadece inşaat alanında yatırım yapıyor,
ne istihdama yönelik ne de üretime dayalı bir yatırım
yapıyor. Bunu bir sorgulayın bakayım, daha çok dış
ülkelerden buraya gayrimenkul üzerinden değerlendirmeler
yapılıyor yani bütün bunların nedenini bile
sorguladığınızda Türkiye ekonomisinin çok
kırılgan olduğunu, çok derin kriz yaşayabileceğini,
bunun tedbirinin alınması gerektiğini, bu tedbirin de ancak
demokratik, şeffaf bir noktada olması gerektiğini
düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Gensorunun konusu neydi anlamadık ki, bundan dolayı
gensoru verilebilir mi ya?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) O yüzden,
Bakanlığın bu konuda hesap vermesi gerekiyor. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Tuncel,
teşekkür ederim
RECEP ÖZEL (Isparta) Gensorunun
konusu ne?
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Anlamadın mı, on dakikadır konuşuyor işte.
RECEP ÖZEL (Isparta) Vallahi, bunlardan
dolayı gensoru verdiyseniz yazık ya, vallahi yazık!
BAŞKAN Sayın Özel,
lütfen...
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Ekonomik kriz, dolar; onlar Ekonomi Bakanıyla alakalı değil mi?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Abdullah Levent Tüzel konuşacak.
Süreniz yirmi dakika. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grubumuzun, Ekonomi Bakanı
Sayın Nihat Zeybekci hakkında vermiş olduğu gensoru
üzerinde görüşlerimizi paylaşmak istiyorum.
Recep Bey arkadaşımız,
tabii, ekonomiye değindi, onları anlayamadı herhâlde. Yani,
işsizlik rakamları, yoksulluk göstergeleri, dolar-kur-faiz
ilişkileri ve bütün bunlar Türkiyenin ekonomisiyle son derece
yakından ilgili, bire bir bağlantılı.
Dolayısıyla, ekonominin iyiye gittiğini kim iddia edebilir bugün
yani son, yılbaşından bu yana yaşananlardan sonra? Bunun
üzerine gitmemiz gerekiyor yani bütün 77 milyon Türkiye vatandaşı
adına. Birileri bir eli yağda, bir eli balda, birileri borç
batağında; birileri demeyelim, milyonlarcası borç
batağında. Bu dengesizlik elbette masaya yatırılmalı,
sorgulanmalı ve Sayın Bakan tarafından da, Hükûmet tarafından
da bir izahı olmalı. Bizim de sorularımız var.
Değerli milletvekilleri, kabul
etmek gerekiyor ki Türkiye ekonomi bakımından hayli
sıkıntılı, zor günlerden geçiyor; kelimenin anlamıyla
bir darboğaz hâli var, bir bunalım hâli var. Aslında, ekonomiyi
yönetenler tarafından da bir çarşafa dolanma hâli var.
Şimdi, kamuoyu en son neyi
konuşur oldu? Dolardaki ani yükseliş, işte, Doların
ateşini kim körüklüyor? tartışmaları. Ardı sıra,
Cumhurbaşkanının adının burada sık sık geçer
oluşu, yaptığı her açıklamadan sonra böyle kuruş
kuruş doların yükselmesi. Herkes bilir ki, sokakta kime
sorsanız, dolar ne kadar artıyorsa, dolar kuru ne kadar
artıyorsa vatandaşın cebindeki para da o kadar eriyor; bu, çok
açık bir şey. Ve yılbaşından bu yana saptanan
kayıp yüzde 16 civarında bir örtülü devalüasyon olduğu
şeklinde. Tabii, çokça tartışıldı bu dolardaki
yükselişin ve devam etme eğilimi gösteren bu yükselişin
nedenleri; kaynağında dış spekülatörler mi var, yoksa
ülkeyi yöneten iç gücün kendi içinde yaşadığı
çatışmalar, tartışmalar, çelişkiler mi var? Bütün
bunlar sorgulanıyor. Ama herkesin üzerinde birleştiği bir
şey var değerli milletvekilleri, yani bütün bu dış
kaynaklı olabilecek müdahalelerin doları getirebileceği
seviyenin 2,40 olabileceği ama bugün 2,63lere gelip dayandıysa
aradaki farkın tek müsebbibi, tek sorumlusunun, doğrudan bu alana
müdahale eden, Merkez Bankasını sorgulayan, Merkez
Bankasının bağımsız ya da özerk
yapısını âdeta ta vatan hainliğine kadar uzatan
Cumhurbaşkanının açıklamaları,
Cumhurbaşkanının müdahaleleri olduğu hemen herkes
tarafından saptanıyor. Dolayısıyla, bunu, bir defa, anlamak
ve sorgulamak gerekiyor. Gerçekten bu ülkede yani dolar zenginlerini daha da
zengin yapmak, milyarder sayısını kırklara çıkartmak,
bu şekilde dengesiz, adaletsiz bir durum, kısa yoldan köşe
dönenler, haksız kazanç sağlayanlar, vurgun yapanlar yani kimler
zenginleşiyor, bunu saptamak çok da zor olmasa gerek yani bugün
yaşadığımız koşullarda bilançolar açıklanıyor,
cirolar açıklanıyor, SPK var, İMKB var, bir sistem, bir çark
dönüyor, bunları bulmak zor olmasa gerek. Yani biz biliyoruz tabii, mart
ayı başında Türkiyenin zenginler listesi bir kez daha
açıklandı, bir kez daha büyük tekeller, bankalar. Ama sanki
başkaca da böyle elinde dolar biriktirip bu spekülasyondan kazananlar
olduğu da sorgulanıyor, tartışılıyor.
Şimdi, bir
zaman, hiç kimsenin de bir yere koyamadığı, Merkez
Bankasıyla -yani devletin en tepesi ile ekonomideki yeri ortada olan
Merkez Bankasının- olan tartışmaları biliyorsunuz.
Finans dünyasında bunlara bir ölçüde anlam verilemedi. Sonra Sayın
Başbakan New Yorka gitti, orada birtakım tavsiyeler aldı belli
ki. Sonra Ekonomi Kurulu toplandı, izahatlar verildi, Merkez Bankası
bu konuya açıklamalar getirdi. Bir anlamıyla, iş sanki
tatlıya bağlandı gibi ama tatlıya bağlandı da ne
oldu? Bizim millî birikimlerimiz, millî kaynaklarımız, bize olan bu
kayıp maliyet 80 milyar lirayı aştı. Şeyler böyle
söylüyor, yani bu aradaki çeşitli oyunlar
Dolayısıyla, bunun
gerçekten bir hesabının verilmesi lazım. Yani sadece her
yıl bir bütçe yapmak, bu bütçe fazlalıkları, bütçeyi aşan
şeyler, bunların da açıklamalarının
yapılması gerekiyor ama bunların doğrudan, öncelikle
vurduğu kesim, bütün bu oyunların, spekülasyonların,
vurgunların doğrudan vurduğu kesim işçiler, emekliler, kamu
emekçileri yani sabit ücretlileri, sabit geliri olanlar. Neden? Çünkü sabit
gelirlilerin beslenme, ulaşım, konut, bütün bu yaşamsal
giderleri doğrudan katlanmıştır.
Bir diğer
şey, yani kredi kartı borçluları milyonlarla ifade ediliyor.
Bugün her kesim, dar gelirli, düşük ücretli, zorlukla ayakta duran her
kesim bütün aile bütçesini kartlarla, borçlarla döndürüyor ve bu borçlu küçük
üreticinin, küçük esnafın iflası her yerde gelip kapıya
dayanmıştır ve tabii ki kaybeden emekçi, şimdi, önceki
zamanlarda yapmış olduğu toplu sözleşme haklarını
bile kaybetme durumuyla karşı karşıya
kalmıştır. Döviz artışının, döviz kurundaki
artışın sonuçları acımasızca milyonlarca emekçiyi
vurmaktadır.
Şimdi, o zaman, hakikaten kim
zenginleşti, kim haksız zenginleşti? Bu soruyu sorarak,
ardından da Gerçekte kim vatan haini? sorusunu sormamız gerekiyor.
Bu türden dış ve iç güçlerin oyunlarıyla, müdahaleleriyle
birileri olağanüstü bir şekilde zenginleşiyorsa, belki de
ülkeye, vatana, halklarımıza yapılacak en büyük kötülük
buradadır. Bunun açıklanması, bunun bir izahı olması
gerekiyor.
Yine hep böyle ekonomiden söz
alınınca, işte IMFye borçları ödedik. şu bu falan
hep söyleniyor ya ama on dört ayda yüzde 33 artan bir dış borç
gerçekliği var. Yine aynı şekilde, işsizlik rakamları
hep açıklanıyor, çift haneli deniliyor, işte 10,6 deniliyor
ama biz biliyoruz ki, genç işsizlik yani umudu tüketenler, benzeri,
şu bu açısından bakıldığında bunun yüzde
20lere vardığını, 3 milyonu aşan
insanımızın işsizlik çemberinde böyle bir yaşam
sürdürdüğünü biliyoruz.
Evet, şimdi, peki gidişat ne
yönde? Bu kırılganlığın, bu bunalım hâllerinin
düzelme, iyileşme belirtileri var mı? denildiğinde böyle
olmayacağı da ortada. Bütün sanayisiyle, üretimiyle, finans
dünyasıyla dışa bağımlı olan şey bu sürecin
durmayacağını gösteriyor, Amerikan Merkez Bankasının
bu açıdan müdahaleleri, niyetleri durmayacak. İşte, bir para
toplama ve ülkemizdeki birikmiş dövizin de buralara akması ve dolayısıyla
bizdeki açıkların daha da büyümesi söz konusu. Ama sermaye
dünyası bir şekilde kendisine bir yol bulacaktır, bundan hiç
şüphemiz yok. Bir şekilde yine, siyasi güç eliyle, iktidar eliyle
kendisine tanınan aflar, muafiyetler, imtiyazlar, teşvikler ve
işte ha bire önümüze gelen bu yasal düzenlemelerle, bu Bakanlar Kurulu
kararlarıyla, planlamalarla yolunu bulacak ama işçi
sınıfımızın, ezilen, işinden atılan,
yoksullaştırılan, her geçen gün daha çok sefalete sürüklenen
işçi sınıfımızın, emekçilerin manzarası
açısından bakıldığında, elbette bu durum içten
içe büyük bir öfke doğurmakta. Her yerde, bakın, Türkiyenin her
yerinde aslında büyük bir direniş var; irili ufaklı, küçüklü
büyüklü, memleketin her sathında aslında kime dokunsanız
yarası olan ve sızlanan bir emekçi kesimi var.
Bunun nedenleri
çok; işte, hiç vazgeçilmeyen özelleştirme politikaları. Yine, bu
görüşülmekte olan yasada bakıyoruz, İGDAŞ
özelleştirmesi gündemde. İşte, bu santrallerin
özelleştirilmesi. Büyük kızılca kıyametten sonra Yatağan,
Kemerköy santrallerinde bir anlaşma sağlandı ama biliyoruz ki
-nerede özelleştirme var- elektrik iş kolunda, BEDAŞta,
İstanbulda, Taksimde aylardır direnen işçiler, iş
sağlığı, güvenliği talep ettikleri için, taşeron
çalışmayla bu özelleştirme sonucunda mağdur edildiler ve
onlar aylardır direniyorlar. Özelleştirme
başlığı, işçi sağlığı ve
güvenliği önemli bir direniş başlığı.
Bakın, bu
Hükûmet, Somadakilere, Ermenektekilere, Zonguldak madencilerine, hiçbirisine
verdiği sözü tutmadı. Somada 2.830 işçi işinden oldu.
Bunun bir kısmı işe geri döndü, kendisine yeniden iş
bulabildi, iyi kötü çalışıyor. Ama 1.400 işçi Somada,
Kınıkta, Manisanın ilçelerinde, İzmirin ilçelerinde, bu
madenciler şimdi TKİnin önünde direnmeye devam ediyorlar.
Tazminatları verilmedi, kıdem, ihbar tazminatları verilmedi,
Hükûmet sözünde durmadı. Ermenek işçileri daha geçende yine
ayaklandılar Hükûmet bize verdiği sözleri tutmadı. diye.
Zonguldakta HEMA işçileri yerin 500 metre altına indiler. Peşi
sıra, aynı şekilde, işçiler, yine o şekilde,
Zonguldakta ancak direnerek ve madenleri işgal ederek, bu şekilde
hak alabiliyorlar.
Sadece madenciler
değil, bakın, gıda işçileri. Hem de bu gıda
işçileri kimler biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye'nin en
zenginlerinin, fabrikatörlerin işletmelerinde çalışan
işçiler. Ülker işçileriydi, en son dün anlaşma
sağlayabildiler. Koç Holdingin Divan işletmelerinde çalışan
işçiler, sendikalaşma istedikleri için 60ı birden kapıya
konuldu, fabrika önünde direniyorlar. Dünya zengini, Türkiye'nin zengini, en zengin
ailesi sendikalı çalışmaya kendi fabrikasında,
işletmesinde bir türlü razı gelmiyor.
Kayseride Boydak
işçileri, mobilya iş kolunda, ağaç iş kolunda örgütlü
işçiler geçenlerde yürüdüler, binlercesi, 4 bin işçi ama oradan, en
tepeden müdahalelerle yine direnişleri bastırıldı ve
şimdi karın tokluğuna acımasız bir sözleşmeyle
çalıştırılıyor. Belediye işçileri keza aynı
şekilde. Dün çokça adı geçiyordu üniversite kurulsun diye.
Kastamonuda SFC işçileri, yine ağaç iş kolunda işçiler.
Bakın, bunlar sıralandığında, sayısız.
Bursada Sütaş işçileri,, Nestle işçileri, hepsi, işten
atılma nedeniyle, ücret alacaklarını almadıkları
nedeniyle, sendikalaştıkları için, haksız ağır
çalışma koşulları için direniyorlar. Neden? Çünkü ülkenin
hâli bu, çalışma hayatına yansıması bu. Ekonomide
sermaye sınıfı, yöneten sınıf, egemen sınıf
hep fedakârlığı işçiler versin istiyor, işçiler
göstersin istiyor. Bundan dolayı bütün bunlar gerçekleşiyor.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Sayın Bakan Nihat Zeybekci burada. Biz
özellikle bu ekonomide iyiye gidiş olarak dönüp dönüp söylenen
şeyleri
Şunları sormak istiyoruz: Bakın, şimdi,
cumhuriyet tarihinin en düşük büyüme oranları gerçekleşti yani
özellikle AKP iktidarı döneminde, 2002-2015 yılları
arasında en düşük büyüme oranları. Bunlar nasıl izah
ediliyor? Özellikle Orta Vadeli Programda revize edilen yüzde 3 büyüme, hâlâ
bu iddianın arkasındalar mı? Ekonominin kurmayları,
ekonominin bakanları, Hükûmet hâlâ bunun gerçekleşeceğini ileri
sürebiliyorlar mı? Yani, büyüyen büyüyor tabii, zenginler ortada, dolar
milyarderleri ortada, bunların sayıları artıyor ama öbür
taraftan da gelir adaletsizliği de vahim boyutlarda. Nüfusun yüzde 1i,
değerli milletvekilleri, Türkiyede üretilen gelirlerin yüzde 54üne
sahip. Bu size bir şeyi çağrıştırıyor mu? Nüfusun
yüzde 1i, gelirlerin yüzde 54ü
Bu, gelir adaletsizliğinin, gelir
uçurumunun gelmiş olabileceği son noktadır. Peki, bu nasıl
giderilecek? Adaletli bir vergi toplamayı, vergi sistemini bu Hükûmet
başarabilecek mi? Bakın, enflasyon hedeflemesi tutmayan Merkez
Bankası -şimdi, bu sıra
sık sık görüşmeler, toplantılar yaptılar ya- Hükûmete
bu konuyu acaba nasıl açıklıyor?
Şimdi, yine, izahı gereken
bir konu: Şimdi, dolar kuru, demin de değindik, bir yılda
1,82den 2,63e yükseldi, bir yılda bu trendi gösterdi. Hükûmet buna
burada nasıl bir izahat getiriyor? Yok mu, hiçbir sorumluluğu yok mu?
Yine, bu Merkez Bankası ile
Cumhurbaşkanının atışmalarında bir şekilde
hal yolu bulundu, demin söylediğim gibi iş tatlıya
bağlandı da acaba bu tatlıya bağlanmasında
Başbakana önerilen tavsiyelerin rolü nedir? Bunları
açıklayın, öğrenmek istiyoruz. Dış ticaret hacminde
bir azalma var. Bu azalma neye yorumlanıyor? Bu işsizlik
oranları düzenli olarak artıyor; azalmıyor, eksilmiyor,
artıyor. Aynı şekilde, Hükûmet bunu neye bağlıyor
acaba?
Yine, dün gazetelerde vardı,
Başbakanlık kendisine ayrılan ödeneğin çok çok üstünde bir
harcama yapmış. Bu ne kadardır? Nedir bu harcama? Bu
harcamayı gerektiren nedenleri bizler öğrenmek istiyoruz.
Şimdi, bakın, üretici sanayi
giderek küçülüyor, ufalıyor ve özel sermayenin döviz borcu, geliri
konusunda, hem borcu hem de döviz geliri konusunda biz sayısal veriler ve
kanıtlar duymak istiyoruz Sayın Ekonomi Bakanından. Yani, bu
açıdan gidişat ileriye doğru mu, kötüye doğru mu? Hani,
sermaye dünyası, tamam, onların hesapları ama bizim
işçilerimiz de buradan payımıza ne düşecek diye bilmek
ister.
Değerli
milletvekilleri, yine, gıda politikaları açısından,
bakın, tüm dünyada gıda fiyatları düşüyor ama nedense, ne
hikmetse bizde ha bire artıyor. Dışa
bağımlılık mı? Evet, dışa
bağımlılık yönü var. Peki, burada bu dolar
artışının bu tarafa yansıması açısından
durum nedir? Bunların da birer birer izahatının
yapılması gerekiyor. Ama bu izahatın şöyle, yani
televizyonlarda halka Biraz daha dişinizi sıkın, biraz daha
sabredin, her şey iyi olacak, güzel olacak. tarzında Meclisi
bilgilendirmek değil, hakikaten hepimizi tedirgin eden, düşündüren,
önlem alınması gerektiğini ortaya koyan bu gidişata
gerçekçi, anlaşılabilir, mantıklı izahatların
getirilmesini istiyoruz.
Son olarak,
değerli milletvekilleri, şunları söylemek istiyorum: Gerçekten,
ekonomik gidişat açısından dış müdahaleler,
bağımlılık, benzeri şeyler ve Türk lirasının
bu açıdan getirilmiş olduğu nokta, göstergeler hiç de parlak
değil. Ama öbür taraftan Hükûmetin, yönetimin eli hep emekçinin cebinde,
hep onun boğazını sıkar durumda. Hep fedakârlık
işçiden, gençlerden, kadınlardan isteniyor. İstihdam
politikası da böyle, üretim politikası da böyle, sermaye
piyasası politikası da böyle. O nedenle, biz bu ülkenin birikimleri
varsa, milyonlarca
Bakın, Türkiyenin 26 milyon çalışan, üreten
emekçi nüfusu var. Bu insanların birikimleri, bu insanların
yarattığı değerler, bu insanların ödedikleri vergiler,
sizin millî sermaye, millî servet diye ilan ettiğiniz birikim, bunlar bir
kez daha sermaye gruplarına peşkeş çekilmesin ve bütün bunlar
halkın aşına, ekmeğine, çalışma
koşullarının iyileştirilmesine, refahına yöneltilsin;
tedbir alınacaksa, düzenleme yapılacaksa, yasa getirilecekse bunun
için getirilsin. Peki, Hükûmette, Ekonomi Bakanlığında bu yönde
bir çalışma var mı? Biz bugüne kadar bunu görmedik, göremedik.
Bundan daha kötüsü olabileceğini düşünüyoruz. Tabii, önümüzdeki
seçimler bu açıdan aynı zamanda bir hesaplaşma da olacak. Yani,
sadece hep konuştuğumuz yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik
değil, bu açıdan da halk doğru yönde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla)
tercihini yapacağı bir sürece girmiştir.
Ekonomi Bakanlığı da bu açıdan hedefte olan bir
bakanlıktır.
Gensorumuzun
dikkate alınmasını ve desteklenmesini talep ediyorum.
Grubumuz
adına teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan
Tanrıkulu konuşacak.
Süreniz yirmi
dakika.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Ekonomi Bakanı
Sayın Nihat Zeybekci adına verdiği gensoru önergesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve
önergeyle ilgili görüşlerimizi aktarmak üzere huzurunuzdayım.
Öncelikle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün 18 Mart. Ben de Çanakkalede atalarımızın
bu toprakları kanla, canla vatanlaştırmasını ve
şehitlerimizi minnetle ve rahmetle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, milletimiz, içinde bulunulan ve bir türlü düzelemeyen bu
ağır ekonomik şartlardan ve ülkemizde daha önce hiç şahit
olunmamış ölçüde yolsuzluk ve hırsızlıklardan,
keyfekeder, hukuk sisteminin alaşağı edilmesinden artık
yorulmuştur. Bugün Türkiye'nin faiz tartışmasından daha
çok, daha derinlerde ve daha önemli problemleri bulunmaktadır ve Türkiye
ekonomisi bıçak sırtındadır.
Tartışmaların
yoğunlaştığı alanlar aslında şu başlıkların
altında olsaydı burada belki de daha farklı konuları
konuşma fırsatı bulup bazı önerilerde de bulunabilirdik
Hükûmete. Bunlar ne olabilirdi?
Giderek yükselen
ve tehlike gösteren enflasyon. Hâlen düşüşte de olsa yeteri kadar
karşılanma imkânı olmayan cari açık ve daha önemlisi bu
açığın finansmanının kalitesi meselesi. Bir yıl
içinde çevrilmesi gereken 170 milyar dolarlık dış yükümlülük ve
reel kesimin 183 milyar doları bulan açık pozisyonu ve nihayet son
tartışmalarla birlikte Türkiye'nin yükselen kredi riskleri, CDS risk
primlerinin yükselmesi bugün burada asıl tartışılması
gereken meseleler olmalıydı. İşte bu risklerin
varlığı yabancıların Türkiye'ye paralarının
yani sıcak para dediğimiz, o elimize
aldığımızda avcumuzu yakan paranın rahatça gelmesinin
önünde de engel teşkil etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, aslında sıcak para açısından Türkiye çok
uzun yıllar, 2003-2007 arasında bir cennet hâline gelmiştir ve
Türkiye büyümesi sıcak parayla finanse edilmiştir çok uzun
yıllar. Böyle bir ortamda Hükûmete ve ekonomi yönetimine ve tabii ki
iktidara düşen ne olmalıydı? Ek bir risk yaratmamak, riskleri
büyütmemek ve mümkün mertebe alınmış olan -bu biraz önce
saydığım başlıklardaki- riskleri de minimize ederek,
azaltarak ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıydı ama
gelin görün ki AKP yönetimi bunun tam tersini yaparak bugün
görüştüğümüz gensoru önergesindeki alt başlıklardaki
konulardaki meseleleri gündeme taşımıştır.
Değerli
milletvekilleri, durup dururken kurlar artmadı, fırlamadı. Yani
baktığımız zaman aşağı yukarı 16 Ocakta
2,30 civarında olan kur 2,62ye geldi, iniyor çıkıyor belki 1
kuruş. Merkez Bankasının o kadar ciddi anlamda rezervlerinden
para aktarmasına rağmen kurlarla ilgili ciddi bir tedbir de
geliştirilemiyor değerli arkadaşlar. Sepet kur 2,70i
bulmuş, gösterge tahvil faizi dediğimiz on yıllık veyahut
beş yıllık faizlerdeki oran da 8,76 yani bir ara yüzde
9ları buldu bu faizlerin artışı.
Değerli arkadaşlar, bu ortamda
geçenlerde Beştepede İşi tatlıya bağlama ekonomi
brifingi verildi. Bu brifingin enteresan bir tarafı da burada sunulan ve
döviz kuru oynaklığını gösteren grafik, şu
gördüğünüz grafik, değerli arkadaşlar, aslında durumu en
güzel şekilde bizzat Merkez Bankası Başkanının
hazırladığı sunuda bize anlatıyor. Bu grafikte koyu
renkte gördüğünüz şey Türk lirasının 2013ten sonra
yabancı paralara, özellikle dövize, dolara karşı
aldığı değeri gösteriyor, diğerleri de, daha az renkli
olanlar da gelişmekte olan ülkelerin aldığı kur. Şimdi
buradaki esas, bu grafikte gösterilmesine rağmen, özellikle son bir buçuk
ayda kur dalgalanmasına neden olan sebebin, Merkez Bankasına faiz
baskısını bir tarafa bırakarak, işte birtakım
bakanlar veya ekonomi yönetiminin ileri gelenleri Pariteden oldu. gibi hikâyelerle
kamuoyunu da yanıltmaktadırlar. Aslında Beştepe sunumu
bunun böyle olmadığının da çok açık delili olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bunun anlamı şudur:
2013ten sonra Türk lirasındaki dalgalanmanın en önemli sebebi,
kırılganlıkların en önemli sebebi tamamıyla iç
unsurlardan ivme almasıdır ve iç meselelerden, daha doğrusu
Türkiyedeki ekonomik ve siyasi istikrarın yok olmaya
başlamasından kaynaklanmaktadır. Türkiyede istikrar
kaybolmuştur değerli arkadaşlar. Bunun ilanı da işte
bu sunumda ortaya konulan grafiktir. Faiz baskısıyla yüzde 14
artış gösteren dolar kuru eğer sadece bir parite hareketi
olsaydı, farklı kurlarla hareket etmiş olsaydı en fazla
yüzde 5lik bir artış gösterecekti ama bu bile meselenin tek
başına içeriden kaynaklandığının bir diğer
göstergesi.
Bize benzer 27 ülkede dolar fiyatı
ortalama olarak yüzde 6 oranında artmış. Bugünlere getirirsek
bunu, bizdeki yüzde 14, şu andan bugün itibarıyla bakarsak, neredeyse
yüzde 20lere yaklaştı. Aslında bu bir gizli devalüasyon böyle
baktığınız zaman. Ocak ayında malum çevrelerin
konuşması, malum şahısların konuşması ve
neredeyse vatan hainliğine kadar işin götürülmesiyle başlayan o
tartışma ve polemikler, Türk lirasının yüzde 20 devalüe
edilmesine yol açmıştır değerli arkadaşlar.
İşte,
maalesef, nasıl birtakım manevi değerlerimiz Süleyman Şah
Türbesinde olduğu gibi korunamıyorsa, bugün Türk lirasının
da değeri korunamamaktadır.
Önümüzdeki
günlerde ne olacaktır? Dolara bağlı olarak ithalatın
faturasında artışlar olacaktır. İçeride de buna
bağlı olarak fiyat artışları yani enflasyonda
artışlar göreceğiz. Tabii, bu dolardaki yükselişin maliyeti
ve fiyatları artırması kaçınılmaz olarak önümüzdeki
günlerde karşımıza çıkacak. Buna karşılık
euronun değer kaybı ihracat gelirlerimizde de azalmaya yol
açmaktadır. Bu da bir başka gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır. Yani çok kısa bir süre içerisinde maliyet ve fiyat
yapısından kaynaklanan ve tüm ekonomiyi olumsuz olarak etkileyen bir
durumla karşı karşıyayız.
Değerli
milletvekilleri, biz, Merkez Bankasının politika faiziyle
birtakım uğraşmalar yaparken veya birileri Merkez Bankasına
tabir caizse ayar vermeye çalışırken, aslında Merkez
Bankasının belirlediği bir diğer faiz oranı var ki
toplumda herkesi ilgilendiren ve toplumun her kesiminin canını yakan
bir faiz oranı. O da nedir biliyor musunuz? Kredi kartı faiz
oranları. Siz hiç bu Merkez Bankasına ayar verenlerden Kredi
kartı faiz oranlarını, ey Merkez Bankası, indir.
dediğini duydunuz mu? Maalesef böyle bir şey duymadınız.
Böyle bir durum da yok.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Hiç duymadık.
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) - Kredi kartı faizi aylık olarak,
alışveriş faizi ve nakit avansı olarak
baktığımız zaman yüzde 2,02dir. Bunu
yıllığa getirdiğimiz zaman, hani basit olarak baktığımızda,
yüzde 24 gibi algılarsınız ama öyle değil, o basit.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Bileşik
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) - Bileşik faize baktığınız zaman
yüzde 30ları buluyor. Bir de bunun üstüne Kaynak Kullanımı
Destekleme Fonu koyun, banka sigorta muamele vergisini koyun, tüketicinin
sırtına yükleri yükleyin ve kredi kartının içinden
çıkılamaz hâle geldiğini görün.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Birileri de köşeyi dönüyor Sayın Bakan bu arada!
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası faiz
oranı -dedim ya- yüzde 7,5; bu kısa vadeli faiz oranı yani
politika faiz oranı denilen faiz. Fiilî enflasyon yüzde 7,55. E,
enflasyon hedefini de tutmayan bir hedefleri var- yüzde 6,3
almışsınız ama siz bu arada kredi kartının
politika faizinin en az 3 katı ve diğer fiilî enflasyon
oranının da 4 katı kadar bir faiz oranıyla tüketicinin
sırtına bindiriyorsunuz. Şimdi, bunun adına, tabiri caizse,
kelimenin en hafif tabiriyle soygun denir, talan denir, vurgun denir ve
geliri az olan toplumun her kesiminde yaşayan insanların
canının yanması demektir.
Değerli
arkadaşlar, bu durumda gerçekten bir faiz oranı indireceksek veyahut
Merkez Bankasına belirli bir ölçüde bir çıkış, bir yol
gösterme yapacaksak, ben -tabirimi hoş görün- bu ayar kelimesini
kullanmak istemiyorum, bu çok yanlış bir şey çünkü Merkez Bankası
bizim hükûmetimiz döneminde bağımsızlığına
kavuştu değerli milletvekilleri. Biz Merkez Bankasının bu
hâllere gelmesi için bağımsızlığını
getirmedik. 2000 yılında Merkez Bankası
bağımsızlanırken bu olaylarla işte
karşılaşmasın, birtakım gözünü hırs bürümüş
siyasetçiler veya sorumsuz kişiler Merkez Bankasına ayar vermesin
diye işte o zaman bağımsızlığını
getirdik.
Peki, bu durumda
Türkiye'nin diğer makroekonomik göstergeleri bundan nasıl
etkilenecek? Gelelim, buna bakalım.
Birkaç tane
mesele. Bu işten büyüme etkilenir mi veya azalır mı veyahut da
enflasyon hedefe yaklaşır mı? Bu sorulara
baktığımız zaman ilk soruya Evet. diye cevap
verebiliyoruz ama ikinci soruya maalesef Hayır. demek zorundayız. Yani
büyüme bu işten olumsuz etkilenir, enflasyon da düşmez. Bunun nedeni,
tabii ki döviz kurlarındaki oynaklık olarak karşımıza
çıkıyor. Enflasyona neden olan meselenin yeteri kadar artış
sebebi ortada. İthal girdi fiyatları içerideki diğer fiyatları
etkiliyor ve dolayısıyla maliyetler artıyor. Bu maliyet
artışları da beklenen enflasyonu da etkilediği için üçlü
fiyat davranışları enflasyonun daha yukarı
çıkmasına yol açıyor.
Bu
tartışmalar Türkiye'nin kırılganlaşmasına yol
açıyor değerli milletvekilleri. Bu, kırılma meselesi nedir?
Şimdi, Türkiye'nin o ilk 20lerde, ilk 15lerde diye gösterildiği
mesele çok gerilerde kaldı; Türkiye artık kırılgan 5li
içerisinde sayılıyor. Nedir bu ülkeler? Brezilya, Endonezya, Güney
Afrika, Hindistan ve nihayet Türkiye. Bu ülkelerin hepsinin temel özelliği
şu: Hepsinin ekonomisinde sıkıntılar var, problemler var,
ciddi enflasyon artışlarıyla karşı
karşıyalar, cari açıkları var ve bunlar onu, o ülkeleri
kırılgan yapmakla mükellef.
Değerli
arkadaşlar, bu kırılganlığın
ağırlıklı kesimi şirketler. Şirketler kesimi yani
özel sektör bu kırılganlıktan daha fazla etkileniyor, sebebi de
bu kur artışları meselesidir. Yani borçlarını geri
ödeme zamanı geldiğinde kur artışları
tartışmaları başladığındaki kurla
Ki biraz
önce söyledim, yani 2,29-2,30 civarından 2,62lere, hatta bir ara 2,65lere
kadar geçti bu kur. Bu kadar yüksek bir maliyeti bunların
kaldırması mümkün değil. İşte, onlar da ne
yapıyorlar? Üretimi kısıyorlar, işçi
çıkarıyorlar; bu da büyümeyi olumsuz anlamda etkiliyor.
Değerli
arkadaşlar, Türk ekonomisine yön veren, TL faizi değildir
-bakın, bunun altını çiziyorum- döviz faizidir çünkü Türk
ekonomisi çift paralı bir ekonomidir. Böyle bir ekonomide sizin, Merkez
Bankasına talimat vererek, kısa vadeli faizleri indirerek bir yere
varmanız asla mümkün değildir; diğer yöne dikkatinizi çekmeniz
lazım ama maalesef, onun için de basiretli, dirayetli bir ekonomi yönetimi
olması gerekiyor. Kısa vadeli TL faizlerinin hızlı
düşmesi demek aynı zamanda yatırımların finansman
maliyetinin de artması demek, buna da çok ciddi manada dikkat çekilmesi
lazım. İşte, bu ilişki doğru
anlaşılsaydı vatana ihanet meselesinin muhatabı da bir
başkaları olurdu diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede reel faiz bir ara dünyanın en yüksek reel
faiziydi. Bakın, 2002-2006 arasında reel faiz yüzde 14leri buldu,
yüzde 17 bile olduğu oldu ve daha sonra yani 2006-2010 arasında yüzde
5,5 ve daha sonra da, 2010dan sonra geçen dört yıllık süre
içerisinde sıfıra yaklaştı, zaman zaman eksi oldu. Bu,
faizin yüzde 14 olduğu dönemde, değerli arkadaşlar, bizim büyümemiz
ortalama yüzde 7,5-8lere yaklaşmış, faizin 5,5 olduğu
dönemde yüzde 4,7leri bulmuş ve reel faizin neredeyse sıfır,
negatif olduğu dönemde de 4,4 olmuş. Şimdi bunları niye
söyledim, biliyor musunuz? TL faizinin inmesi aynı zamanda büyümeyi de
düşürmüş, çünkü dövizin faizi yükseldiği için TL faizinin inmesi
büyümeyi olumlu bir anlamda etkilemiyor. Bu, ortada bir gerçek. İşte,
başlattığınız tartışma ülkeyi maalesef böyle
bir noktaya getirdi.
O zaman şu
soruyu soralım: Faiz lobisi kim, kimlerdir bu faiz lobisi? Hani herkesin
dilinde, söylüyorlar. Normalde, kendi aralarında anlaşıp,
vatandaştan mevduatı düşük faizle toplayıp sonra
topladıkları bu paraları çok yüksek faizlerle vatandaşa
tekrar kredi veren gruplara bizim normalde faiz lobisi dememiz lazım, yani
düzen normal işleseydi böyle dememiz lazımdı. Zaten bunun
örneği de şu: Bankalar Ocak 2015te tam 12,4 milyar lira faiz geliri
elde etmişler ve bu dönemde de, yine ocak ayında, mevduat sahiplerine
4,7 milyar lira faiz ödemişler. Yani neredeyse aldıkları
paranın üçte 1i kadar veriyorlar geriye, yani bu kadar da pintilikte
bulunuyorlar.
Aslında
-şimdi söyleyeceğim önemli- on iki yıldır bu ülkede hem
Hükûmet hem de işte, şimdi hedef tahtası hâline getirilen Merkez
Bankası kriz söylemiyle yüksek faiz düşük kur politikası
uygulayarak gerçek faiz lobisini yarattı. Bu politikaların sonucunda
gerçek faiz lobisi ortaya çıktı.
Değerli
arkadaşlar, bütün bu uygulamalar, aynı zamanda ihracatı da
kârlı olmaktan çıkartmıştır. Şu anda ihracatla
ilgili de ciddi sıkıntılarımız var. Niye?
Kaynaklarımızı dış ticarete konu olan konulara ve
sektörlere aktaracağımız yerde, lüks gayrimenkullere,
birtakım kamu arazilerine ve yatırımlarına yöneldi. Yani
kaynak planlamasında bir yanlışlık yaptı Hükûmet. Buna
da çok dikkat etmek gerekiyor. Faiz lobisini orada burada
arayacağınız yerde, dönün bu yanlış politikalarda
arayın diyoruz.
Enflasyon çok
ciddi manada yükseldi ve enflasyonun önlenebilmesi adına, aslında
yapılması gereken birtakım da reformlar var hem büyümeyi
artıracak hem enflasyonu önleyecek. Biz diyoruz ki Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, Hükûmetin odaklanması gereken yapısal reformlar var.
Nedir onlar? Beşerî sermayeye önem verin, iş gücü piyasasına
dikkat edin, teknolojik yeniliklerle uğraşın ve nihayet fiziki
altyapıyı da ona göre düzgün hâle getirin. Yani bu kadar reform
yapılması dururken sadece faiz politikasına odaklanmanız
gerçekten çok enteresan ve yanlış bir hedef.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, şunu söylemem gerekiyor: Merkez Bankası
son dokuz yılda 6 kere bu Hükûmete veya önceki hükûmetlere özür mektubu
yazdı, Ya, kusura bakmayın, ben enflasyon hedeflemesi yaptım
ama bir türlü tutturamıyorum. dedi. Şimdi, siz Merkez
Bankasının faiz politikasını bir kenara bırakın
da asıl bu konu üzerinde odaklanın. Niye para ve maliye
politikalarını birlikte entegre edip bu konu üzerinde bir şey
yapmıyorsunuz da mektup yazılmasına vesile oluyorsunuz? Yoksa
mektuptan mı acaba çok fazla hoşlanıyorsunuz?
Şimdi, döviz
girişi ve çıkışı 2015 yılında ciddi manada
sıkıntıya girecek ve azalacak. 180 milyar dolarlık bir
kısa vadeli dış borç meselemiz önümüzde heyula gibi duruyor, çok
ciddi bir problem. Borç rakamlarına baktığımız zaman
bu rakamlar çok büyük rakamlar. 2014ün sonunda hazinenin borcu 612 milyar
lirayı bulmuş ama daha önemlisi, özel sektör ve hanehalkı borcu
1,5 trilyon.
Şimdi, ben
size bir şey söyleyeyim, işte değişim burada. On iki
yılda ne yapmışlar arkadaşlar? Eskiden kamu
borçluymuş, toplam borçların yüzde 80i kamudaymış,
şimdi denge değişmiş, yüzde 70ini özel sektöre yüklemişler.
Diğer bir deyimle, Türkiyenin borçları azalmamış, yer
değiştirmiş, birbirleriyle yer değiştirmişler.
Şimdi, bunu
deyince aklıma, şirketlere gidince, bir şirket meselesi geldi,
bugünlerde de tartışılan bir konu. Acaba bir ülke anonim
şirket olarak yönetilebilir mi?
Değerli
arkadaşlar, hepinizin merakla bunun üzerinde durduğunu biliyorum.
Devlet niçin bir şirket gibi yönetilemez, önce onu söyleyeyim.
Aslında cevabı çok basit, ikisinin arasında dağlar kadar
fark var, devlet ile şirket arasında. Devlet bir toprak
parçasında yaşayan insan topluluklarının egemenlik
anlayışı ve hukuk içinde teşkilatlanması demek,
dolayısıyla milletten ayrı bir devlet kavramının da
düşünülememesi lazım. Bu yüzden de devlet zaten toplumsal refahı
artırmak için vergi gelirleri, diğer gelirlerle birtakım
çalışmalar yapıyor ama şirkette patron belli. Şirketin
amacı ne? Kârını artır, kârı dağıt. Devlette
böyle bir olay var mı yani Kâr artırayım, kârı
dağıtayım. diye? Böyle bir şey de yok.
Değerli
arkadaşlar, şunu söylüyorum: Bugün siyasi iktidar devleti kendi
babasının malı gibi görüyor. Türk devleti, işletme veyahut
şirket veya holding değil, bunun altını çizelim, böyle bir
fark yok. Türkiyede Osmanlılardan beri gelen bir devlet geleneği
var, bu devlet geleneğini ciddiye alıp devamını getirmemiz
lazım. İşte, bu nedenlerle şirketler şirket gibi,
devlet de devlet gibi yönetilmeli. Esas olan, devleti devlet gibi, şirketi
de şirket gibi yönetmektir.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı
konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halkların
Demokratik Partisinin vermiş olduğu gensoru üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gensoru Sayın
Zeybekciyle ilgili bir gensoru, Ekonomi Bakanlığıyla ilgili bir
gensoru ve genel olarak da Hükûmetin iktisat politikası ve ekonomi
politikasıyla ilgili bir gensoru.
Özellikle son
zamanlarda piyasalardaki gelişmeler üzerinden Sayın
Cumhurbaşkanının da dâhil olduğu, daha doğrusu
Cumhurbaşkanının yönlendirdiği, Merkez Bankasının
olayın bir tarafı olduğu bir kur ve faiz
tartışması yapılıyor. Şimdi, öncelikle bu
tartışmaların ne kadar anlamlı olduğunu;
Cumhurbaşkanının, Başbakanın, sayın
bakanların ya da Merkez Bankası Başkanının söylediği
sözlerin ne kadar yerinde olduğunu anlayabilmek, anlatabilmek için bütün
bu tartışmaların üzerine oturduğu ekonomi politikaları
ve ekonomik gelişmelerle ilgili birkaç söz söylemek gerekiyor.
Öncelikle, en
sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Türkiyede ekonomide
işler yolunda gitmiyor, ekonomi iyi gitmiyor. Şimdi, bazı
verilere bakarak, TÜİKin resmî verilerini kullanarak bu konuda
söylediklerimin altını doldurayım.
Büyümeye
bakalım. Şimdi, bakınız deniyor ki: AKP Hükûmetleri
dönemleri boyunca Türkiye ekonomisi büyüme rekorları kırdı.
Çini geçtik. Bir Türkiye mucizesi var uluslararası alanda. Bu gerçekten
böyle mi? Bakınız, devletin resmî rakamları: 2003ten 2014e
kadar -yani bu senenin de büyümesinin 3 civarında olacağını
varsayarsak- Türkiye ekonomisinin büyüme ortalaması yüzde 4,8. Cumhuriyet
kurulduğundan 2002 yılına kadar Türkiye ekonomisi ortalama yüzde
5 büyümüş. İşin içinde savaşlar var, krizler var, koalisyon
hükûmetleri var, sol hükûmetler var, sağ hükûmetler var, istikrarsız
dönemler var, darbeler var; bunların hepsini topluyorsunuz, bölüyorsunuz,
ekonomi ortalama yüzde 5 büyümüş. Sizin Hükûmetiniz döneminde, 2003ten
bugüne kadar ekonominin büyüme ortalaması yüzde 4,8. Dolayısıyla,
tarihsel ortalaması kadar bile büyütememişsiniz ekonomiyi. Cumhuriyet
tarihinin büyüme ortalamasının altında bir büyüme var Sayın
Bakanım, devletin resmî rakamları. Şimdi diyeceksiniz ki
Türkiyenin tarihsel ortalamaları bu olabilir, tarihsel ortalamaların
altında büyünülebilir ama dünyanın diğer ülkeleri ne
olmuş? Bakınız, Türkiyeyi dünyanın diğer
ülkeleriyle, karşılaştırılabilir ülkeleriyle
karşılaştırdığınız zaman da Türkiye
ekonomisine özgü bir problem olduğunu anlıyorsunuz.
Yine resmî rakamlardan
bahsedelim: 2003ten 2007ye kadar yani dünyada bol paranın olduğu
bir dönemde Türkiye ekonomisi 6,9 büyümüş; bu iyi bir büyüme, tarihsel
ortalamaların üzerinde bir büyüme. Aynı dönemde, gelişmekte olan
ülkeler yüzde 7,6 büyümüş yani Türkiye yine gelişmekte olan ülkelerin
altında bir büyümeyle kapatmış bu dönemi ama tarihsel
ortalamaların üzerinde bir büyümeyle. Sonra paranın yönü
değişmiş, bir küresel kriz olmuş. Gelişmekte olan
ülkeler ne kadar büyümüş ve gelişmiş, Türkiye ne kadar
büyümüş diye baktığımız zaman 2008 sonrasına,
gelişmekte olan ülkelerin büyümesi 5,3e inmiş, düşmüş,
Türkiyenin büyümesi ise 3,2ye düşmüş. Yani, Sayın
Bakanım, Türkiye gelişmekte olan ülkelerden ayrışmış.
Bu, Türkiyeye ilişkin, Türkiyede uygulanan politikalara ilişkin,
ekonomik politikalarına ilişkin Türkiyeye özgü yapısal bir
sorun olduğu anlamına geliyor. Türkiye hem tarihsel ortalamaları
kadar büyüyememiş hem de diğer gelişmekte olan ülkelerle
karşılaştırdığımız zaman bunlardan daha
az büyümüş.
Üçüncü bir sorun,
büyümemiz son üç yılda çok çok fazla düşmüş. Yani, bakın,
2012 yılında 2,2; 2013 yılında 4,1; bu sene de 3ün
altında 2,7 bekliyoruz, ortalamayı aldığımız
zaman yüzde 2,9. Bu üç yıl ortalamasının 2,9 olduğu Türkiye
ekonomisinde kriz yılları dışında çok az dönem var.
Dolayısıyla, bizim gerçekten ekonomiye ilişkin yapısal bir
problemimiz var, bunu bir oturup konuşalım. Yani, her türlü siyasi
polemiğin ötesinde, her türlü ideolojik duruşumuzun ötesinde devletin
resmî rakamlarını önümüze koyarak bunu bir tartışmaya
ihtiyaç var; yani, Türkiye ekonomisinde bu büyüme kaybı, bu ivme
kaybı nereden kaynaklandı, bunları bir tartışmaya
ihtiyaç var Sayın Bakanım. Bakınız, bunun doğal sonucu
işsizlik.
Şimdi, size
bir rakam vereyim, yine devletin resmî rakamları. AKP dönemi boyunca
Türkiyede işsizlik oranları artmış Sayın
Bakanım. Bakın, 1980li yıllar, Özallı yıllar, yine
istikrarlı hükûmetlerin olduğu yıllar Türkiyede işsizlik
ortalaması yüzde 8,3. 1990lı yıllar, istikrarsızlık
yılları, sürekli hükûmetlerin kurulduğu, bozulduğu
yıllar Türkiyede işsizlik ortalaması 8,2; TÜİKin resmî
rakamları. Peki, sizin döneminizde kaç? Çift haneli rakamlar. 2014
yılı sonu itibarıyla, işsizlik ortalama 9,9; aralık
ayında 10,9. Dolayısıyla, sizin döneminizde, hani Büyüme
mucizeleri yaptık, mucizeler yarattık. diyorsunuz ya, bu dönemde
işsizlik artmış, işsizlik oranı 1980li ve 1970li
yılların üzerinde. Ve işsizlik 2012 yılının
sonbaharından itibaren de artış sürecinde. Bakınız,
2012 8,4; 2013 9; 2014 9,9; yani işsizlik artıyor. Normal, Türkiyede
işsizliğin artması normal. Niye? Çünkü büyüme oranları
düşüyor.
Türkiye yüzde 3 büyümeyi
taşıyamaz. Bir Batı ülkesi, Amerika ya da olgun bir ekonomi,
örneğin Fransa, İngilterede yüzde 2lik, 3lük büyümeler çok iyi
büyümeler olabilir ama Türkiye genç bir ülke. Her yıl 500 bin insan, 600
bin insan istihdam havuzuna giriyor. Dolayısıyla, mevcut 3 milyon
işsize ek olarak istihdam havuzuna giren bu insanlara iş verebilmek
için bile ekonomiyi en az yüzde 5 büyütmek zorundasınız. Ekonomi en
az yüzde 5 büyüdüğünde işsizlik sabit kalıyor. Ama büyüme
oranları aşağıya doğru indikçe işsizlik
oranları da büyüyor. Ve önümüzdeki dönem, orta vadede, Türkiyenin önünde
0 ile 3 arası bir büyüme patikası var.
Ben bir kriz beklemiyorum, ben yüzde 5,
yüzde 6 gibi bir küçülme beklemiyorum ama inatçı bir düşük büyüme
dönemi var Türkiyenin önünde; 0 ile 3 arasında. Bu, işsizlik demek.
Bu, aslında hükûmetler için daha yıpratıcı demek çünkü bir
yıl küçüldüğünüzde, ertesi yıl büyüdüğünüzde bunu
anlatabiliyorsunuz ama sürekli işsizlik yaratan, yeteri istihdam
üretmeyen, işsizliği artıran düşük büyümeler Türkiye için
kabul edilemez, Türkiye için, iktidarlar için daha
yıpratıcıdır. Dolayısıyla, böyle de bir problemimiz
var, bunu da dikkatlerinize sunmak isterim.
Şimdi, Türkiye
ekonomisinin en yapısal problemi nedir? diye sorduğunuzda,
karşımıza çıkan ilk konu hiç kuşkusuz ki dış
açıklar; cari işlemler açığı ve ekonominin
dışa olan bağımlılığı.
Bakınız, aslında konuştuğumuz bütün problemler,
konuştuğumuz bütün sorunlar Türkiyenin büyüme modelinden kaynaklanan
sorunlardır. Bu sorunu AKP de icat etmiş değildir, AKPnin
yarattığı bir sorun da değildir ancak bu, 24 Ocak
Kararlarından beri, 1980lerin başından beri kurgulanan büyüme
modelinin yarattığı ama AKP iktidarı döneminde de
derinleşen, giderek derinleşen bir sorundur.
Bakınız,
her ülke cari işlemler açığı verebilir ama büyümek için
cari işlemler açığı vermek zorunda olan ender ülkelerden
biridir Türkiye. Mekanizma son derece basit: Büyümek için ara girdiye ihtiyacınız
var ve bu ara girdiniz ithal. Dolayısıyla, sizin büyüme modelinizde
büyümeniz ihracata değil ithalata bağlı. Mal ve hizmet ithal
edebildiğiniz sürece büyüyebiliyorsunuz. İhracatınız da
ithalatınıza yetişmediği için cari işlemler
açığı veriyorsunuz. O zaman, cari işlemler
açığı verebildiğiniz ölçüde ve bunu finanse
edebildiğiniz ölçüde büyüyebiliyorsunuz. Sizin bu modelinizde, bu büyüme
modelinizde büyüyebilmeniz, cari işlemler açığı vermenize
ve bunu finanse edebilmenize bağlı ve giderek bu ilişki derinleşerek
devam ediyor, ekonomi büyürken de küçülürken de devam ediyor. Sizin Hükûmetiniz
döneminde 1 birim büyümek için vermek zorunda olduğunuz cari işlemler
açığı sürekli artıyor. 1990larda da Türkiye büyümek için
cari işlemler açığı vermek zorundaydı ama şimdi
de vermek zorunda. Fakat şimdi 1 birim büyümek için daha fazla cari
işlemler açığı vermek zorunda olan bir ülke.
Dolayısıyla, Türkiye bunu taşıyamaz. Türkiye ekonomisinin
yapısal problemidir bu ve bu yapısal problem bir an önce ele
alınmalıdır.
Cari işlemler
açığının finansmanı bir başka problem ve sizin
iktidarınız döneminde bu değişmedi, hatta daha da
derinleşti. Bakınız, siz büyümek için cari işlemler
açığı veriyorsunuz, cari işlemler
açığını da ya sıcak parayla ya da borç
yaratıcı kalemlerle finanse ediyorsunuz. Bakınız, en son
rakam, 2015 Ocak itibarıyla cari işlemler açığı yıllık
bileşik kümülatif 42,8 milyar dolar. Yani Türkiye ekonomisi, bu ocaktan
geçen ocağa kadar 42 milyar dolar açık vermiş.
Peki, bu
açığını nasıl finanse etmiş diye
baktığımız zaman, sadece 6,1 milyar dolarını borç
yaratmayan kalemlerden finanse etmiş ve sıcak para olmayan
kalemlerden. Yani, doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarıyla yapılan finansman, bunun 4 milyarı da
zaten gayrimenkul alımları. Yani, düşünün ki 42 milyar dolar
cari işlemler açığı veriyorsunuz ve bunun sadece yüzde
14ünü borç yaratmayan ya da sıcak para olmayan kaynaklardan finanse
ediyorsunuz. Bu model sürdürülemez, bu modelin bir an önce değişmesi
gerekir, bu modele bir an önce radikal müdahalelerde bulunmak gerekir,
bunları tartışmak ve konuşmak gerekir.
Şimdi,
bakınız, bu modelin, bu iktisadi yapının doğal sonucu
borçlardır. Şimdi, bu kürsüye gelecek Sayın Bakan ya da AKP
sözcüsü arkadaşım gelecek, diyecek ki Biz IMF'ye olan
borçlarımızı ödedik. 22 milyar dolar borcumuz vardı,
şimdi borçları sıfırladık. Biz IMF'ye borç veren ülke
hâline geldik. Şimdi, bakınız arkadaşlar, eğer siz
cari işlemler açığı veriyorsanız bu cari işlemler
açığını birilerinin finanse etmesi gerekir. Bu
açığı kamu finanse etmiyor 2001den beri. Kamunun borç
stoklarının millî gelire oranı düşüyor. Bu açıdan
baktığınız zaman Maastricht kriterini tutturmuş
görünüyorsunuz ancak ekonominin toplam borçluluğu büyüyor çünkü cari işlemler
açığı veriyorsunuz. Kim yükleniyor peki bunu? Özel sektör
yükleniyor. Bakınız, 2002 yılında özel sektörün sadece 43
milyar dolar borcu vardı yani cumhuriyet kurulduğundan 2002
yılına kadar gelen bütün hükûmetlerde özel sektörde 43 milyar dolar
stok borç birikmişti; şimdi, sizin döneminizde bu 278 milyar dolara
çıktı, en az 5 kat, en az 6 kat. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu gayet normal. Bir balon gibi düşünün, ekonominin
bir tarafını sıkıyorsunuz, kamu sektörünü
sıkıyorsunuz, kamu borçlanmıyor ama ekonominin borç yaratma
dinamiği devam ediyor, o zaman balonun öbür tarafı şişiyor.
Balonun öbür tarafı kim? Özel sektör. (CHP sıralarından
alkışlar) Şimdi diyeceksiniz ki Özel sektör borcundan bize ne?
Biz kamuya bakarız.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Maalesef, maalesef, Özel sektör borcundan
bize ne? diyorlar.
MÜSLİM SARI
(Devamla) - Böyle bir şey yok, 2001de olduğu gibi bir sabah
kalkıverirsiniz ki özel sektör borçları bir anda kamu borçları
hâline dönüşmüş. Dolayısıyla, bunu yok
sayamazsınız. Türkiye ekonomisinin toplam borçluluğu bu model
elinde büyümektedir, bu, ekonominin
kırılganlığını artırıyor.
Bakınız
Sayın Bakan, bunları konuşmaya ihtiyacımız var.
Türkiyede önümüzdeki bir yılda ödemek zorunda olduğumuz borç
miktarı 166,1 milyar dolar. Yani, bugünden önümüzdeki bir yıla kadar
geçmiş dönemde yaptığımız borçlanmanın 166 milyar
dolarının vadesi gelecek; 42 milyar, 43 milyar da cari işlemler
açığı vereceksiniz, 210 milyar dolar. Bunu bulmak
zorundasınız uluslararası piyasalardan ve ödünç verilebilir
fonların daraldığı bir çerçevede. Bundan üç yıl önce
bu konuşmayı yapıyor olsaydık size diyebilirdim ki:
Dünyada ödünç verilebilir fonlar 3 trilyon dolardır. Buradan 200 milyar
doları Türkiye çok rahat çekebilir. Ama paranın yönü
değişiyor, para yeniden güvenli limanlara doğru gidiyor.
Dolayısıyla, ödünç verilebilir fonlar 1 trilyon doların bile
altına düştü. Yani, giderek küçülen bir pastadan giderek büyüyen bir
finansmanı sağlamak zorunda olan bir ekonomik model bu. Faiz
tartışmalarına buradan bakacağız, bu tartışmaların
ne kadar anlamlı olup olmadığına buradan
bakacağız.
Bakınız,
bir başka veri döviz pozisyon açıkları. 2001 yılında
finansal sektörün döviz pozisyon açıkları 20 milyar dolardı ve
bütün bankacılık sistemi bu 20 milyar dolarlık döviz pozisyon açığıyla
battı, kura karşı daha kırılgandı çünkü. Sonra
BDDK kuruldu ve BDDK kurulduğu için finansal sektörün döviz pozisyon
açıkları izlenebildi, sıfırlandı ya da risksiz bir
yerde tutuldu ama reel sektörle ilgilenmedik. Doğrudan doğruya
istihdam yapan, üretim yapan, en büyüğünden en küçüğüne kadar, Türkiyedeki
bütün reel sektör firmalarının döviz pozisyon açığı
183 milyar dolar. Biz finansal krizde 20 milyar dolar bankacılık
sektörü döviz pozisyon açığıyla yakalandık. Bugün 183
milyar dolar. Siz iktidara geldiğinizde 6,5 milyar dolardı,
şimdi 183 milyar dolar ve bu sektör kuru, bu kur da reel sektörü
kırılgan bir hâle getiriyor. Bakınız, son üç ayda
tartışmalar ya da küresel gelişmelerle ulusal para yüzde 10
değer kaybetti diyelim; yüzde 12 ama yüzde 10 diyelim. Yüzde 10 değer
kaybının reel sektörde yarattığı zarar 18 milyar
dolar, sırf döviz pozisyon açığından dolayı. Yani,
bunu Türk reel sektörüne yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yok.
Dolayısıyla,
faizle ilgili bütün bu tartışmalara bu ekonomik çerçeveden
bakacağız. İdeolojik pozisyonlarımızı, siyasal
duruşlarımızı bir tarafa bırakalım. Bu ülke
hepimizin. Eğer bu ülkenin daha fazla üretmesini istiyorsak -bu modelle de
hesaplaşmayı düşünerek- bütün bu palyatif
tartışmalardan öte bu kürsülerde bir şeyler söylemek gerekir, bu
kürsülerde yol göstermek gerekir, hatalar yapılıyorsa bu
hataları açık yüreklilikle kabul etmek gerekir, öz eleştiri
yapmak gerekir. Biz de muhalefet partisi milletvekilleri olarak, bütün bu öz
eleştiri ortamında katkılarımızı sunmaya
hazırız, yapıcı muhalefet olarak bunu yapmaya
hazırız.
Bakınız, faiz, piyasadaki
bütün riski süpüren yegâne araçtır. Bir ülkede faize
baktığınız zaman o ülkenin bütün risklerini görürsünüz;
siyasi risklerini görürsünüz, sosyal risklerini görürsünüz, ekonomik risklerini
görürsünüz. Hiç kimse, piyasadaki faizin arz ve talep koşulları
çerçevesinde oluşmasını engellemeye çalışan hiç kimse
palyatif olarak faizi orada tutamaz. Faiz oranları yüksektir Türkiyede.
Türkiye yüksek reel faiz vermektedir. Türkiyede yüksek faizi savunanlar ya da
faiz oranlarının aşağı inmesini istemeyenler vatan
hainidir. demek bizi hiçbir yere götürmez. Merkez Bankası faiz
oranlarını piyasadaki arz ve talep koşullarına göre, para
politikasına göre ayarlamaya çalışmaktadır. Şu anda
Merkez Bankası son derece zor durumdadır. Bir yandan siyasal
iktidarın baskısı, bir yandan piyasanın gerekleri.
Dolayısıyla, piyasanın arz ve talep koşullarına göre
oluşmuş faizinin üzerinde baskı oluşturmak bizzat faiz
oranlarının yükselmesine neden olmaktadır.
Şimdi, bakın, Merkez
Bankasının faiz oranlarını aşağıya
doğru indirelim diye Merkez Bankasının
bağımsızlığına halel getirecek şekilde bir
baskı yaratmaya çalışmak, bir müddet sonra ikincil piyasada faiz
oranlarının yükselmesine neden olmaktadır.
VAHAP SEÇER (Mersin) Bir de vatan
haini demek.
MÜSLİM SARI (Devamla)
Şimdi, şunu sormak lazım: Merkez Bankası faizi indirmiyor
diye vatan haini diyenler, yapmış oldukları baskıyla
piyasa faizinin yukarıya çıktığında acaba vatan haini
kim olacak diye soracaklardır? Vatan haini kim? Eğer faiz
oranlarının yükselmesiyse vatan hainliği ya da faiz
oranlarını yüksek tutmaksa vatan hainliği, yaptıkları
baskılarla ikincil piyasada faiz oranlarını yükseltmesinden
dolayı dönüp kendilerine bir bakmayacaklar mıdır Sayın
Bakanım? Bunu nasıl açıklayacaklar? (CHP sıralarından
alkışlar) Ekonominin dengelerine palyatif müdahaleler ekonominin
başka yerlerinde arızalar çıkmasına neden oluyor?
Bakınız,
kur
Yine balon örneğinden verelim: Bir tarafı
sıktığınızda diğer taraf patlıyor. Ulusal
para 22 Ocaktan bu yana yüzde 13 değer kaybetti.
Şimdi,
diyeceksiniz ki döviz kuru
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Dünya ekonomisinden de bahset biraz ya, ne oluyor, dolar
ne yapıyor? Amerika nasıl büyüyor?
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Diğer paralar?
MÜSLİM SARI
(Devamla) Bu doların sorunudur, diğer paraların değildir.
Bakın, Türk
lirası euroya karşı yüzde 5,2 değer kaybetti. Sepet yüzde
8. Bu sadece şeyle ilgili değil, parite etkisi değil.
Bakınız
bir örnek vereyim: Türkiye'de yılbaşından bu yana dolar yüzde
12,3 değer kaybetti. Gelişmekte olan ülkelerin parası yüzde 9
değer kaybetti.
Şimdi,
gelişmekte olan ülkelerin -ki bunun içinde çok kırılgan ülkeler
var- parası dolara karşı yüzde 9 değer kaybederken
Türkiye'nin parası niye yüzde 12,3 değer kaybediyor? Bu, Türkiye'ye
ilişkin yapısal bir problemin olduğu anlamına gelir. Bu,
Türkiye'nin diğer gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğundan
farklı bir biçimde, Türkiyeye özgü bir sorunun olduğu anlamına
gelir. Bu, tamamıyla buradaki tartışmalarla ilgilidir.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Norveç kronunu söyle, dünyadaki en yüksek şey. Dünya
ekonomisine bak bir de.
MÜSLİM SARI
(Devamla) - Dolayısıyla Sayın Bakan, siz ekonominin dümeninde
bulunan bir bakansınız, bütün bu tartışmalardan azade
Türkiye'deki reel sektörün, Türkiye'deki bütün vatandaşların ekonomik
haklarını savunmakla yükümlüsünüz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLİM SARI
(Devamla) - Dolayısıyla ekonominin bu tür müdahalelerden azade
kılınması birincil görevinizdir. Bu tartışmaları
bir tarafa bırakarak bu konuyla ilgili daha aklıselim
davranmanızı öneririm.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci hakkındaki (11/47) esas numaralı Gensoru
Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere devam ediyoruz.
Hükûmet burada.
Şimdi söz
sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Sayın Vedat Demirözde.
Buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bağımsızlık uğruna canını
vermekten çekinmeyen milletimizin kahramanlık destanı olan,
diriliş ve tarih sahnesine yeniden çıkışın öncüsü olan
Çanakkale Zaferimizin 100üncü yıl dönümünü kutluyor, vatanını
canından aziz bilen tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle
anıyorum. Bizlere emanet ettikleri bu güzel yurdu daha müreffeh bir
seviyeye getirmek için iktidarı ve muhalefetiyle tüm gayretlerimizle
çalışmaya devam edeceğimizi beyan ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci
hakkında verilen gensorunun gündeme alınıp
alınmamasına ilişkin karar vermek üzere toplanmış
bulunuyoruz. Öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Türkiye
ekonomisine ilişkin güncel gelişmeleri sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Tabii, bu gensoru
müessesesi, doğrusu, geçmiş yıllarda çok önem arz eden ve
gensoru verildikten sonra günlerce konuşulan, hükûmetler düşüren bir
müesseseydi ama maalesef, bugün 5 bakanımız ve üstelik Bakanlar
Kurulu hakkında peş peşe gensoru önergesi veriliyor ve maalesef,
önergeyi veren arkadaşlarımızdan da ancak Grup Başkan
Vekili şu anda aramızda
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kendi sıralarına bak, Hükûmet sıralarına
bak!
VEDAT DEMİRÖZ
(Devamla) Buna verilen önem
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Hükûmet nerede?
VEDAT DEMİRÖZ
(Devamla) Onun için, lütfen, bu müessese gerçekten önemli bir müessese ve
buna dikkat etmemiz gerekiyor.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sizin ne kadar ciddi olduğunuz ortada! Hükûmet nerede?
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Hükûmet nerede? Bir tane bakan yok orada!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) AK PARTİ Grubunda kaç kişi oturuyor? 20 kişi
yok. Ayıp, ayıp!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
VEDAT DEMİRÖZ
(Devamla) Evet, değerli milletvekilleri, hepinizin malumu, Türkiye'de
2002 yılından bu yana ekonomik olarak hızlı bir
dönüşüm süreci yaşanıyor.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bizim arkadaşların nerede olduğunu en iyi sen
biliyorsun! Nevroz alanlarındalar.
BAŞKAN
Sayın Baluken, lütfen laf atmayalım. Lütfen
VEDAT DEMİRÖZ
(Devamla) Ekonomideki bu dönüşüm ve iyileşmenin bir neticesi
olarak, 2002den bu yana ortalama yüzde 5 büyüme oranı yakaladık.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bilinçli olarak bugüne denk getirip ondan sonra böyle
konuşuyor.
VEDAT DEMİRÖZ
(Devamla) 2008 yılında yaşanan küresel krizin ardından
altı yılı geride bıraktık. Altı yıl boyunca
tüm ekonomi oyuncuları istikrar ortamının yeniden
sağlanması ve ekonomik olarak tekrar düzlüğe çıkmak için
büyük çaba harcadılar, ancak küresel ekonomide istenen istikrar ortamına
hâlâ ulaşılamadığını görüyoruz. Özellikle en
büyük ticari ortağımız olan Avrupa Birliğinde hâlâ bir
arayış mevcut. Türkiye, 2010 yılında yüzde 9,2; 2011
yılında yüzde 8,8 büyüyerek Avrupada en yüksek büyüme kaydeden ülke
pozisyonuna geldi.
Bunun yanında,
son 20 çeyrekte ortalama 5,6 gibi son derece yüksek bir büyüme oranına
ulaştık ve söz konusu oran, gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye'nin küresel krizin
etkilerinden ne denli kısa süre içerisinde çıkmayı
başardığının bir göstergesidir. Öyle ki 2013
yılında 4,1 büyüme oranıyla, Avrupa Birliği üyeleri içinde
Letonyanın ardından en hızlı büyüyen 2nci ekonomi olduk.
Dünyada birçok ekonominin deflasyon riskiyle karşı karşıya
kaldığı ve büyümenin son derece düşük olduğu 2014
yılında, Türkiye ekonomisi 3,3 büyüme kaydetmiştir. Net
ihracatın büyümeye katkısının pozitif tutulması için
Ekonomi Bakanlığımızın büyük gayretleri mevcuttur.
Gelişmekte
olan ekonomilerin yer aldığı BRICS; Brezilya, Rusya, Hindistan,
Çin ve Güney Afrika bloğuna baktığımızda, son dönemde
Hindistan dışında kalan ülkelerin zayıf bir büyüme
seyrettiğini görüyoruz. Özellikle Çinde büyümenin ivme kaybettiği,
Brezilyada yüksek enflasyona karşı büyümede sorunlar
yaşandığı bir konjonktürden geçiyoruz. Diğer taraftan,
Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinde enflasyon dışında
takip edilen kritik göstergelerde kayda değer bir iyileşmeden söz
etmek mümkün. Bu kapsamda, FEDin faiz artırma sürecine ilişkin
kritik bir dönemdeyiz ve söz konusu durum gelişmekte olan ekonomilerin
tamamını etkiliyor.
Diğer taraftan, Rusya ve Ukrayna
arasında yaşanan siyasi gerilimler, sınır ülkelerimizde
meydana gelen siyasi istikrarsızlıklar Türkiye ekonomisini olumsuz
etkileyen faktörler olarak önümüze çıkıyor. Amacımız,
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarını çözerek
geleceğimiz olan gençlerimize daha yaşanabilir bir Türkiye
bırakmaktır. Bu doğrultuda en büyük sermayemiz dediğimiz
genç nüfusumuzun nitelik olarak daha iyi hâle gelmesi için her ilimize
üniversite açtık. 2003 yılında 70 olan üniversite
sayısı 2014 yılında 181e çıktı. Üniversitelerin
sayısını artırmanın yanında daha nitelikli hâle
gelmeleri ve özel sektörümüze katkıda bulunmaları için AR-GE ye önem verdik. 2002de 1,84
milyar lira olan AR-GE harcamaları 2013te 14,8 milyar liraya yükseldi.
Böylelikle 2002 yılında yüzde 0,54 olan AR-GE
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla payı, 2013
yılında 0,95e yükseldi. Hedefimiz, 2023 yılında AR-GE
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla payının yüzde
3 seviyesine ulaştırılması. Ekonomi
Bakanlığımız bu hedefe ulaşmamız adına
gereken desteği veriyor. Örneğin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı tarafından desteklenen AR-GE projeleri
neticesinde elde edilen ürünlerin üretimine yönelik yatırımları
Ekonomi Bakanlığımız öncelikli yatırımlar
kapsamına alarak bu tür projelere büyük destekler sağlıyor. Bu
vesileyle, Hükûmetimizin tüm kurumlarının ortak hedefler
doğrultusunda iş birliği ve uyum içerisinde
çalıştıklarının altını çizmek istiyorum.
Ekonomi
Bakanlığımızın önemli
çalışmalarının bir kısmını da
yatırımlara verilen teşvikler oluşturuyor. 2003
yılından bugüne ülkemizde 480 milyar liralık sabit
yatırım ve yaklaşık 1,6 milyon kişilik istihdam
öngören 41.200 adet yatırım teşvik belgesi düzenlenmiştir.
Bu teşviklerin de olumlu katkısıyla ülkemizde istihdam seviyesi
rekor düzeylere ulaşmıştır. 2014 yılı
itibarıyla toplam istihdamımız 26 milyon kişiye
dayanmıştır.
Kıymetli
milletvekilleri, böylesine zorlu koşulların
yaşandığı dünya ekonomisinde Türkiye'nin tek
başarısı elbette ki büyüme değildir. Dış ticaret
rakamlarına bakıldığında artık eski Türkiye'nin
olmadığını bir kez daha görüyoruz. 2014 yılında
ihracatımız yüzde 4lük artışla 157,7 milyar dolara
ulaşarak tüm zamanların rekorunu kırdı. Bu rakamlara
serbest bölgelerden yaptığımız ihracat ve yolcu
beraberindeki satışlar dâhil değildir. Onları da dâhil
ettiğimizde yaklaşık 172 milyar dolarlık bir ihracat
rakamına ulaşmış oluyoruz. İşte, Sayın
Bakanımıza verilen gensorunun sebebi bu, niye ihracat rakamları
bu kadar milyar dolara ulaşıyor?
Ayrıca,
ihracatımızda önem arz eden belirli sektör ve ürünlerin yurt
dışında tanıtımı amacıyla ihracatçı
birliklerimiz bünyesinde oluşturulan sektörel tanıtım
grupları marifetiyle yurt dışında tanıtım
faaliyetlerimiz sürdürülmektedir. Hizmet ihracatında önemli
sektörlerimizden biri de yurt dışı müteahhitlik ve
müşavirlik hizmetleridir. Müteahhitlerimiz bugüne kadar yurt
dışında 104 ülkede 295 milyar dolar değerinde 7.615 proje
üstlendi. Üstlenilen proje bedeli 2002 yılındaki 2,6 milyar dolar
seviyesinden 2013 yılında 32,5 milyar dolara yükseldi. 2014
yılında üstlenilen yurt dışı projeleri ise 17,4 milyar
dolar olarak gerçekleşmiştir.
Lojistik
sektöründe ise ihracatçılarımızın elverişli
maliyetlerle ve süratli bir şekilde hedef pazarlara
ulaşmalarını sağlayacak yeni ulaşım
güzergâhları tespit edilmeye ve sektörün sorunları süratle çözülmeye
çalışılmaktadır. Lojistik çalışmalar sayesinde
hedef pazarlara ulaşımda Kızıldenizden Körfez ülkelerine,
Gürcistandan Rusyaya, Hazar Denizinden Orta Asyaya yeni ihraç
güzergâhlarının tesis edilmesi yönünde çaba sarf edilmektedir Çok
önemli bir ihraç pazarımız olan Iraka
taşımalarımızın kesintisiz bir şekilde devam
etmesi için Irak ve İranın ilgili makamları nezdinde
girişimlerde bulunulmuş ve Iraka ihracatımızın aksamadan
devamı için gayret sarf edilmektedir.
2014 yılında olduğu gibi
2015 yılında da ikili ilişkiler açısından temel hedef
-talep açısından pazarın büyük ölçüde doygunluk
yaşadığı geleneksel Avrupa Birliği pazarının
dışında- Türkiye'nin tarihî bağları ve coğrafi
konumu itibarıyla kültür coğrafyamız olarak tanımlanan Orta
Asya, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya, Kuzey ve Orta Afrikayı da
içine alan geniş bölgede ekonomik ve ticari anlamda etki
alanımızın genişletilmesi olacaktır.
2023 hedeflerimiz için önemli
uygulamalarımızdan bir tanesi de 2012 yılı Haziran
ayında yeni bir anlayışla uygulamaya koymuş olduğumuz
yatırım teşvik sistemimizdir. Bugüne kadar geçen iki
yılı aşkın bir sürede teşvik sistemimiz sayesinde
yatırımlar anlamında önemli kazanımlar elde ettiğimizi
rahatlıkla söyleyebilirim. Artık ülkemizi katma değer
yaratmayan, düşük teknolojili ve sadece montaja dayalı
yatırımların gerçekleştirildiği fasoncu, edilgen bir
ülke olmaktan çıkarıyoruz. Bu anlayış çerçevesinde
hazırlanan teşvik sistemimiz, sanayimizin ihtiyaç duyduğu
yapısal dönüşümün sağlanması ve sanayimizin dışa
bağımlı üretim çıkmazından kurtulması
açısından kullandığımız önemli bir enstrümanımız
olma özelliğini taşıyor. Ülkemize 2002ye kadar toplam 14,6
milyar dolar doğrudan yabancı yatırım gelmişken 2003
başından bugüne kadar 150 milyar dolar doğrudan yabancı
yatırım girişi olmuştur ve 2014 yılındaki
doğrudan yabancı yatırım girişlerinin yüzde 70e
yakını Avrupa Birliği kaynaklıdır.
Burada hatırlatmakta yarar
görüyorum. Bakanlığımızın tüm amacı,
yatırımcılarımız için daha uygun yatırım
ortamının oluşturulmasıdır. Bugüne kadar olduğu
gibi özel sektörümüzle birlikte bu amaç doğrultusunda yürütülen çalışmalar
büyük bir kararlılık ve titizlik içinde önümüzdeki dönemde de
sürdürülmeye devam edilecektir.
2014 yılında ithalat
cephesine baktığımızda sevindirici sonuçlar elde
ettiğimizi görüyoruz. İthalatımızı yüzde 3,7 azaltarak
242 milyar dolar seviyesinde tuttuk ve dış ticaret açığımızı
yüzde 15 oranında azaltmayı başardık. Ayrıca,
Sayın Başbakanımızın açıkladığı
öncelikli dönüşüm programlarının hızlı bir
şekilde hayata geçirilmesiyle beraber, dış ticarette
yaşamakta olduğumuz dengelenmenin daha güvenli ve sağlam bir
şekilde gerçekleşeceğini düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanımız Nihat Zeybekcinin yönetiminde
Ekonomi Bakanlığı ülkemiz ekonomisini hem küresel hem de
bölgesel sorunlara rağmen sağlam bir şekilde yönetmeye devam
ediyor. Ülkemizi daha müreffeh seviyelere ulaştırmak için
yaptığı kıymetli çalışmaların önümüzdeki
dönemde de devam ederek başarıya ulaşmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, kürsüde konuşmasını
yapan sayın hatip, gensoru hazırlama usulüyle ilgili grubumuzu
ciddiyetsizlikle suçladı, dolayısıyla açıktan sataşma
oldu.
BAŞKAN Size
söz vereceğim, yalnız bir de Bakan da konuşsun, sonra
itirazları alacağım. Tamam?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Olur.
BAŞKAN
Hükûmet adına Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci
konuşacak.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin
Ekonomi Bakanlığıyla ilgili, Bakanlığımı
ilgilendiren konularla ilgili vermiş olduğu gensoru sebebiyle
sizlerin huzurundayım. Bu vesileyle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, sözlerimin
başında, bugün, bu toprakların insanlarının çok büyük
bir şemsiye altında -bütün özellikleriyle- öncelikle en büyük
şemsiyemiz olan aynı inancın insanları, aynı
vatanın insanları, aynı bayrağın insanları
olarak, bütün kardeşlerim bir araya gelerek, Çanakkalede yazılan o
destanı burada anmadan geçemeyeceğim. Gerek Çanakkalede gerekse
dünyanın her yerindeki tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve
şükranla anıyorum.
Yalnız,
şehitlerimizi anarken de tarihimizin de çok iyi şekilde bilinmesi
gerekliliğinin altını da bir kere daha çizmek istiyorum.
Başta Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve
Hükûmetimizin bütün mensupları ve bundan önce de Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetlerinin başbakanları ve cumhurbaşkanları, iddia
edilen Ermeni iddiasıyla ilgili her daim şunu söylemişlerdir:
Tarihi tarihçilere bırakmak lazım. Bu işi bilenlere ve
uzmanlara bırakmak lazım. Onların dışında da bu
işi siyasi amaçlarıyla bu millete asla ve asla
yakıştırılmayacak bir yafta takmaya çalışanlara
da bugüne kadar bu milletin bir duruşu vardır.
Ben öncelikle, bu
gensoru için çok teşekkür etmek istiyorum. Demokrasimizin gereği
olan, demokrasimizin en önemli unsurlarından birisi olan bilgi alma,
bilgilenme, tartışma, karşılıklı istişare
edebilme ve müzakere edebilme adına bunu çok önemli bir fırsat olarak
görüyorum. Son dönemlerde speküle edilen, manipüle edilen, bir şekilde
suistimal edilen bir alanın, bir konunun sağlıklı bir
şekilde tartışılması gereken en önemli mekân Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Burada hakkıyla, hiçbir şeye, siyasi
mülahazalara meydan vermeden veyahut da minimum seviyede, siyasi konulara bu
konuyu alet ederek bu tartışılabilmeli veyahut da Hükûmetin bir
bakanı veya Hükûmet mensupları muhalefetin veyahut da Türkiye Büyük
Millet Meclisi mensuplarının aklına takılan her konuyla
ilgili buraya gelip bilgi vermeli, bilgi sunmalı. Onun için, ben bunu son
derece önemli buluyorum. Sadece gensoruyu da beklememeli, bu gelenek bence
geliştirilerek devam etmeli. Hükûmetimizin bakanı veya bakanları
muhalefet partilerimizin her birini veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
grupların tamamını konularla ilgili zamanında,
sağlıklı olarak bilgilendirmeli. Bilgi önemli. Eğer
sağlıklı bilgilenirsek, sağlıklı bilgi verilirse
doğru kanaate sahip oluruz. Doğru kanaate sahip olduğumuz zaman
da doğru kararlar veririz, sağlıklı kararlar veririz ve
bundan da en çok faydalanan ülkemiz olur ve milletimiz olur.
Ben sözlerime
başlamadan önce 2014 yılıyla ilgili bir değerlendirmede
bulunmak istiyorum. Burada benden önce söz alan değerli grup
temsilcilerinin görüşlerine tek tek cevap vermeye kalkarsam buradaki bu
süre kesinlikle yetmez, saatlere varan cevaplar vermek gerekir veyahut da
konuyu tartışmak gerekir.
2014
yılında Türkiye, etrafındaki tüm olumsuzluklara rağmen,
ticari anlamda bir destan yazmıştır. Kuzeyimize
baktığımız zaman, Rusya ve Ukrayna krizi
Ukraynanın
dış alımlarının yüzde 40ın üzerinde
düştüğü, Rusyanın dış alımlarının
-2014ten bahsediyorum, daha 2015 değil- yıl ortalamasıyla yüzde
20 civarında düştüğü, Kafkaslarda Gürcistan civarındaki
olumsuzluklara, İrandaki yaptırımların
kaldırılıp kaldırılmamasıyla ilgili belirsizliklere,
Irak topraklarının yüzde 40ının bir terör örgütü
tarafından işgal edilmesine, Suriyenin bir zulüm
coğrafyası hâline gelmesine, Mısırın sadece
dış ticaretinde, ithalatta yüzde 10un üzerinde daralmaya gitmesine
bizimle değil, kendi dış ticaretinde- en önemli pazarlarımızdan
bir tanesi Libyanın üç dört parçaya bölünmüş olmasına, Avrupa
Birliğinin toplam dış ticaretinde, ithalatında yüzde 1in
altında bir artış, büyümesinin de sıfır olmasına
rağmen, Türkiye ihracatını yüzde 5 artırmayı
başardı. Neden yüzde 5? Bakın, biz bunu
Ki, sizlere de bu
bilgiyi arz ettiğim zaman bundan sonra Türkiye'nin ihracatıyla ilgili
sağlıklı rakamlar kullanmamız gerekiyor. Bizim
ihracatımız 157,7 milyar olarak Hükûmetimiz tarafından veyahut
da ilgili otoriteler tarafından açıklanmıştır, doğrudur
ama bunun içinde dikkate almadığımız bizim serbest bölgelerden
yapmış olduğumuz 5,2 milyar dolarlık ihracatımız
vardır. Bu, ihracat rakamlarımızın içine dâhil
edilmemiştir yani bugüne kadar hiç yapılmamıştır.
Ayrıca, resmî kayıtlarda olan, faturası olan ve para girdisi
olan, kayıtlı bir şekilde devletimizin eline 8,8 milyar
dolarlık bavul ticareti
Bunları üst üste eklediğimiz zaman da
Türkiyenin ihracatı 171,6 milyar dolardır.
İthalatımıza gelince, 242 milyar doların üzerinde
açıklanan ithalatımız da, yine serbest bölgelere yapılan
ithalatı artı olarak koyduğumuz zaman, bir de minimum fiyat
uygulamasıyla ithalatımızı yaklaşık olarak 4
milyar dolar civarında fiktif şekilde artırmamızı da
üzerine eklediğimiz zaman da ithalatımız 241 milyar dolardır.
Dolayısıyla, Türkiyenin dış ticaret açığı
veyahut da ihracatın ithalatı karşılama oranı tarihî
bir zirveye gelmiştir, yüzde 71-72 seviyesine gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, dış ticaret açığımızdan sonra Türkiyenin
hakikaten en önemli -biraz önce değerli konuşmacıların da
belirttiği gibi- açıklarından bir tanesi, zaaflarından bir
tanesi de cari açıktır. Yani bu cari açığın,
Türkiyenin cari açığıyla ilgili Türkiye ihracatını
artırırken
Evet, kabul etmemiz mümkün değil yani Türkiyenin
yüzde 5in altında bir büyümeye asla ve asla razı olmaması
gerekir ama dünyaya baktığımız zaman ve özellikle çevremize
baktığımız zaman, yüzde 2,8 civarında
-söylediğinizi teyit etmek için söylüyorum- bu senenin sonu
itibarıyla gelecek olan büyüme rakamı yüzde 2,8 civarında.
Gelecek olan büyüme rakamını asla ve asla küçümsemeden Türkiye, ekonomi
kitaplarında, ekonomi teorilerinde yazılan, olması gereken bir
başarının altını çizdi bu sene. O da şudur:
İhracatını artırırken, büyürken, yatırım ve
ara malı ithalatında azalmaya gitmeden cari
açığını daraltmayı başardı. Geçtiğimiz
2013e göre yüzde 30 seviyesinde cari açığını daralttı
ve cari açığında 19,3 milyar dolarlık bir iyileşmeyi
yakaladı. 19,3 milyar dolarlık cari açıktaki daralma
sağlıklı yani millî bir büyümenin en önemli göstergelerinden bir
tanesidir. Neden? Bunun 12 milyar doları doğrudan net ihracat
artışımızdan, yaklaşık olarak da 7 milyar
doları gereksiz ithalatımızdaki daralmadan
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye bu anlamda da çok önemli
bir başarıyı sağlamış ve başarıya imza
atmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin en önemli başarılarından bir tanesi
de hizmet ihracatıdır. Türkiye 2014 yılında 50,5 milyar
dolarlık hizmet ihracatı başarmıştır. Hizmet
ihracatı bizim genelde kalemlerimizde görünmez ama hizmet
ihracatımız yarısını fazla verdiğimiz bir
gelirimizdir. Hizmet ihracatımız 50,5 milyar dolardır, hizmet
ithalatımız da yaklaşık olarak tam
yarısıdır, 25 milyar dolar net fazla verdiğimiz
alandır burası.
Diğer
taraftan, etrafımızdaki bütün olumsuzluklara rağmen yani
coğrafyanın bu kadar olumsuzluğuna rağmen Türkiye 2013
yılında tarihî bir zirve yakalamıştır müteahhitlik
hizmetlerinde. Türkiye yıllık 34 milyar dolarlık müteahhitlik
hizmetlerinin altına imza atmıştır. 2014 yılında,
bütün bu olanlara rağmen Türkiye 23 milyar doların üzerinde
müteahhitlik hizmetinin altına imza atmıştır. Türkiye
olarak 2023te yılda 100 milyar dolarlık müteahhitlik hizmetinin,
kontratının altına imza atmayı hedefliyoruz.
Türkiye 2014
yılında turizmde de istediği sonucu almıştır. 41
milyon turist Türkiyeye gelmiştir. Dünyanın 6ncı büyük turizm
destinasyonu olmuştur, Avrupanın 1inci turizm destinasyonu
olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, 2014 yılındaki cari açıkla ilgili bu olumlu
gelişme 2015 yılında rekor seviyede devam etmektedir. Ocak
ayında cari açığımız 2 milyar dolar seviyesindedir.
Aynı ocağın yani 2014 yılının Ocağına
göre 2015 yılındaki cari açığımız yüzde 60
seviyesinde iyileşmiştir. Yani, 2014 yılında yüzde 5,7
seviyesinde gerçekleşecek olan cari açık 2015 yılında yüzde
4 seviyelerine gelecektir. Bunun sebebi, petrol fiyatlarının
düşmesi, ham maddenin de paralel bir şekilde, buna uygun bir
şekilde düşmesi, adı ne olursa olsun, ortada bir sonuç
vardır. Yani, şu anda biz cari açıkla ilgili çok önemli bir
sonuç elde ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, 2002
yılından itibaren- ki bunu işte 2002 yılında biz
iktidara geldik diye, o anlamda da söylemiyorum ama- kilogram ihracat
fiyatlarında da artık Türkiye edilgen bir ekonomi olmaktan
çıkmakla ilgili önemli adımlar atıyor. O da ne? Türkiye, bugüne
kadar
Yani bugüne kadar bu ülkeye ve millete hizmet eden herkesten Allah
razı olsun diyorum. Her kim ki bu ülkede taş üstüne taş koydu,
Allah razı olsun. Ama, bu döneme kadar gelmiş olduğumuz resmi
şöyle bir çekelim beraber: Ham madde ve enerji geleceğini ve ham
madde ve enerji dünyasını başkalarının kontrol ettiği
bir dünyada, tüketim alışkanlıklarını
başkalarının kontrol ettiği bir dünyada, belirlediği
bir dünyada, dağıtım kanallarını ve tüketim
kanallarını da başkalarının belirlediği ve
kontrol ettiği bir dünyada, bugüne kadar bütün bu
başkalarının kontrol ettiği dünyada Türkiye bu
başarıyı gerçekleştirmiştir. Ama, artık Hedef
2023 diyorsak, Hedef 500 milyar dolarlık ihracat, 150 milyar
dolarlık hizmet geliri, 100 milyar dolarlık müteahhitlik kontratı
diyorsak, artık Türkiye gelecekle ilgili ham madde ve enerji
geleceğini kendisinin belirlediği, tüketim
alışkanlıklarını belirlediğini ve tüketim
kanallarını kontrol ettiği bir dünyada yoluna devam etmek
zorunda. Bu şekilde Türkiye 2023 hedeflerine varır ve bu şekilde
de çalışmalarımız devam ediyor. Türkiyenin 2009 yılında
1 kilogram ihracatı -2009dan bahsediyorum- 1,16 sent/kilogram iken bugün
itibarıyla Türkiyenin 1 kilogramlık ihracatı 1,66 dolara
gelmiştir. İthalatı da var. İthalatımız da 1,77
dolardır, ithal ettiğimiz ürünlerin. Hedef: Türkiyenin bunu
behemahâl, en kısa sürede 2,25-2,50 dolarlar seviyesine getirmesi gerekir.
Diğer önemli
bir gelişmeyi ben sizlerle paylaşmak istiyorum: TLnin dış ticaretteki yeri
binde yarım, yani yüzde yarımlar seviyesindeydi, 2002de binde
6ydı, şu anda Türkiye'nin dış ticaretinde TLnin payı
yüzde 5 seviyesine geldi yani 19,1 milyar dolarlık dış ticaretimizi
artık TLyle yapabilir hâle geldik.
Gelelim son günlerde bu, hakikaten
Türkiye'nin hiç hak etmediği hâlde gündem yaratılmaya
çalışılan konularına.
Değerli arkadaşlar, malumunuz
kurlarla ilgili birileri, Türkiyeye yakışmayan, Türk ekonomisinin
gücüne yakışmayan maalesef bir dalgalanmadan fırsat
çıkarmaya çalışıyorlar. Dünyada bir dalgalanma vardır.
Dünyada dolar karşısında 2013 sonundan
2013 başından
itibaren Amerikan Merkez Bankasının 750 milyar dolardan 4 trilyon
dolara çıkarttığı likiditesini durduracağını
ve daraltacağını açıklamasından ve
dolayısıyla faiz artışına gideceği, faiz
artışı beklentisi yaratmasıyla dünya ekonomilerinin bundan
etkilenmesi kaçınılmazdı. Ama o gün şunu söyledik, dedik
ki: Evet, dünya bundan etkilenecektir, Türkiye de etkilenecektir ama Türkiye
dış ticaretinin yüzde 40ını Avrupa Birliğiyle yapan
bir ülkedir. Dünyada Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliği
Anlaşması olan tek ülkedir. Avrupa Birliği Merkez Bankası
Başkanı aynı zaman diliminde ne söyledi? Euronun
değerlenmesine müsaade etmeyeceğiz. Biz çıktık dedik ki:
Evet, Türkiye, ABDnin bu kararından etkilenecektir ama Avrupa
Birliğinin kararlarından daha çok etkilenecektir ve
dolayısıyla, Türkiye'nin gelecekle ilgili doların bu
şeyinden dolayı kaygı duymasına ve yüksek faiz maliyetine
gitmesine gerek yoktur. Bunu söyledik. Peki, sonra ne oldu? Tarih bizi
haklı çıkardı. En son geldiğimiz noktada, Avrupa
Birliği Merkez Bankası her ay 60 milyar avroluk piyasaya para sürmeye
başladı. 2016 baharına kadar 1,6 trilyon avro piyasaya para
süreceğini söyledi ve bunu yaparken şunu da yaptı: Faizi de
sıfıra çekti, hatta eksiye çekti. Bu arada başkaları ne
yaptı? Başka ülkeler de bunu takip etti. Tam tersini yapan bir ülke
oldu, Brezilya. Brezilya bu dönemde faizini artırdı kurla
ilgili bu sıkıntıyı gidermek için ama bunu engelleyemedi ve
hazirandan bugüne kadar yüzde 40 Brezilya parası değer kaybetti.
Peki, ne oldu?
Değerli
arkadaşlar, ben, bunu da sizlerle çok hızlı bir şekilde
paylaşmak istiyorum. Sözlerimin başında söylediğim gibi, bu
çok kısa bir şekilde konuşulacak şey değildir.
Bakın, dolar ve doların karşısında diğer paralar:
Doların karşısında -bu an itibarıyla- geçen sene 2014
Haziranından bugüne kadar euro yüzde 27,2 değer kaybetti,
doların karşısında, TL yüzde 23,7 değer kaybetti.
Diğer bir
konu: Dolar endeksi dediğimiz 6 para biriminden oluşan bir grup
var. Dünyanın en bağımsız para birimleri diyelim bunlara.
Euro, yen, İsviçre frangı, sterlin, Kanada doları ve İsveç
kronu. Bu 6 para birimi dolar karşısında 2014 Haziranından
bugüne kadar ne yapmış biliyor musunuz? Onlar da yüzde 24 değer
kaybetmiş. Türk lirası aynı dönemde yüzde 23 seviyesinde
değer kaybederken dünyanın en bağımsız, en güçlü
paraları da yüzde 24 seviyesinde değer kaybetmiş.
Biraz önce
konuşmacıların burada değindikleri Sayın
Cumhurbaşkanımızın konuştuğu, Sayın
Cumhurbaşkanımızın konuşmadığı günlerle
ilgili enteresan bir grafik var. Orada şunu söylüyor: Özellikle şubat
başından itibaren alınıyor bu. Cumhurbaşkanı
konuştu falanca yerde, grafik yukarıya gitti; falanca yerde sustu,
durdu; falanca yerde konuştu, yukarıya gitti. diye. Aynı
dönemlerde, aynı günlerde, aynı dakikalarda bir çalışma
yaptık, dedik ki
Tam şurada, ikisi arka arkaya. Peki, aynı
günlerde euro ne yapmış? diye ona da baktık. Bire bir, yüzde 95
oranında aynı günler, aynı saatlerde euro da aynı hareketi
yapmış. Dönsek baksak dolar endeksine, aynı şeyi
yapmış olur.
Ben o gün
şunu söylemiştim: Tamam, TLyle ilgili böyle bir iddianız
olabilir ama euroyla ilgili bu dalgalanmayı ne yapacağız? Euroyu
da mı Cumhurbaşkanımız indirip kaldırmaya
başladı veya euro da mı artık
Cumhurbaşkanımızı takip etmeye başladı? Öyle bir
şey varsa seviniriz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Türkiyenin şu andaki bütün değerlerine
baktığımız zaman, ekonominin bütün değerlerine
baktığımız zaman, bankaların sermaye
yeterliliğine baktığımız zaman Avrupa Birliğinde
28 ülkenin bankalarının 25inden daha iyiyiz. Bütçe
açığına baktığımız zaman Avrupa Birliği
üyesi ülkelerin 28inin 22sinden daha iyiyiz.
Birilerinin
şöyle bir öğretisi vardır, derler ki tabi olduklarına veya
onlara tabi olanlara; Siz üretime yatırım yaparak üretimin sonunda
helal kazanç elde edip onun gelirini alacak kadar veyahut da faize para
yatırıp da vadesini bekleyecek kadar şaşkın ve saf
değilsiniz. Siz bu dalgalanmalar arasındaki o dalga
boylarının rantına bakacaksınız. diye birileri
tembihlidir.
Şimdi onlar
Türkiyede bir oyun oynamaya çalışıyorlar. Türkiyenin
geleceğiyle ilgili, siyasi istikrarla ilgili zerre miktar şüphe
yoktur; Türkiyenin geleceğiyle ilgili, ekonomik istikrarla ilgili zerre
miktar şüphe yoktur. Ne yapmaları gerekiyor? Risk varsa
rızık var. diye onların bir sloganı vardır.
Rızkı da burada tabii ki Allahın helal rızkıyla
karıştırmamak lazım, onların spekülasyonlarıyla
ilgili söyledikleri bir sözdür. Türkiyede risk yoktur, onlara da rızık
yoktur. Bunu herkes böyle bilsin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) Değerli arkadaşlar, gönül
isterdi ki, bu önemli konuda çok daha sağlıklı bir şekilde
uzun uzun sizlere bilgi arz etmek isterdim.
Tekrar yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Allaha emanet olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın
Baluken, buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, Sayın Bakandan önce söz talebim
vardı sataşma nedeniyle.
BAŞKAN Biliyorum.
Hangi nedenden dolayı?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın hatip konuşması sırasında
grubumuzu gensoru müessesesini ciddiyetsiz bir şekilde işletmekle
suçladı.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
3.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Bitlis Milletvekili Vedat Demirözün (11/47) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kürsüde
konuşmak ciddi bir iştir; 10 kere düşünüp 1 kere cümleyi
kullanmak gerekir çünkü söz ağızdan çıktıktan sonra
bağlayıcıdır. Özellikle Sayın Bitlis Milletvekilinin
kendi halkından, kendi gerçeğinden bu kadar kopuk olmasını
da biz halkımızın takdirine bırakıyoruz. HDP
Grubundaki milletvekillerinin nerede olduğunu en iyi siz biliyorsunuz. Bu
hafta Nevroz haftasıdır ve milletvekillerimizin tümü kendi
halkıyla birlikte ağır bedellerle kutlamaya
başladıkları Nevrozun coşkusunu kutluyorlar.
Tabii,
konuşurken önce, aynayı da kendinize tutmanız lazım;
eğer kendinize tutsaydınız, bu gensoru görüşmeleri
sırasında AK PARTİ Grubunda maksimum 25 milletvekilinin
oturduğunu, sizin konuştuğunuz sırada da 25 milletvekilinin
burada olduğunu, Hükûmet sırasında da tek bir bakanın
olmadığını; ayrıca, yasama faaliyeti
sırasında AK PARTİ Grubunun sadece yoklamalar
sırasında burada bulunduğunu görmüş olurdunuz.
Dolayısıyla bu gensoruyla ilgili yaptığınız
eleştiri son derece yersiz bir eleştiridir. Çünkü biz gensoruyu
verdiğimiz tarihten itibaren aslında siyasi nezakete de uyan,
grubumuzla bunu istişare ederek buraya getirmekti. Grubumuz geçen hafta
full kadro buradaydı, haftanın ilk günü yine aynı şekilde
milletvekillerimizin çoğunluğu buradaydı ama özellikle, bilinçli
olarak Nevroz haftasının seçilmesini de biz sizin ciddiyetinizle
bağdaştırıyoruz. Bu hafta hem Halkların Demokratik
Partisi açısından Nevroz programı var hem de bir başka
siyasi partinin sanırım kurultayı var, genel kurulu var. Yani
böylesi bir ortamda bile siz Meclis gündemini işletmeyle ilgili siyasi
partilerle bir ortaklaşma ihtiyacı hissetmiyorsunuz. Bu
yaklaşımınız her şeyden önce siyasi nezakete uymaz
diyorum.
Ayrıca, bir
sözüm Sayın Bakana
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Sayın Bakanın bir cümlesini düzeltmesi gerekir.
Burada, bu ülkedeki ortak şemsiyeyi inanç üzerinden tanımladı.
Bu, sanırım farkında olmadan yapılmış büyük bir
hata. Bu ülkedeki gayrimüslimler, farklı inanç grubuna sahip olan insanlar
da bu vatan altında, aynı şemsiyenin altında
vatandaşlarıdır. Bu açıklamanızı mutlaka
düzeltmeniz lazım.
Teşekkür
ederim.
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Sayın Başkan, sadece
bununla ilgili yanlış anlaşılmayı
BAŞKAN
Buyurun.
Süreniz bir
dakika.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin, Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Bizi
birleştiren şemsiyelerden birisidir inanç, birisidir; vatandır
-yani söylediysem onu düzeltmek için söylüyorum- bayraktır, tek devlettir
ve inançtır. Bütün bunlar bizim zenginliklerimizdir. Yoksa, Çanakkalede
Rumların olduğunu da bilen birisiyim; Çanakkaledeki yatanların,
bu vatanı savunanların içinde Rumların olduğunu da bilen
birisiyim, öyle bir hata yapmam.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
XIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Türkiyenin son dönemde ekonomik ve
istihdama yönelik göstergelerinin kötüye gittiği iddiasıyla Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/47) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci hakkındaki
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı konusu
hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunacağım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, saat 20.00ye kadar birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
XIV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada
yer alan, Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.-
Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/1008) (S. Sayısı: 685)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada
yer alan, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve
Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin
Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490
Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.-
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları
(1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S.
Sayısı: 684)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (*)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin geçen
birleşimde birinci bölümde yer alan 10uncu maddesi kabul edilmişti,
şimdi 11inci maddeyi görüşeceğiz.
11inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır ve ikisi aynı mahiyettedir.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 11. maddesinin aşağıdaki değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Haydar
Akar Bülent
Kuşoğlu
İzmir Kocaeli Ankara
Ensar
Öğüt Bihlun
Tamaylıgil
Ardahan İstanbul
MADDE 11-
11/7/1972 tarihli ve 1606 sayılı Bazı Dernek ve Kurumların
Bazı Vergilerden, Bütün Harç ve Resimlerden Muaf Tutulmasına
İlişkin Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesinde yer alan "bu kuruluşlara ait iktisadi
işletmelere" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve 31/12/1960
tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile 13/6/2006 tarihli ve
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca yapılacak olan
vergi kesintilerine" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN -
Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan
birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 11. Maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris Baluken Selma Irmak Halil Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye Birtane Adil Zozani Erol Dora
Kars Hakkâri Mardin
Demir Çelik Abdullah Levent Tüzel Sebahat Tuncel
Muş İstanbul
İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan Akçay Özcan Yeniçeri Mehmet Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Erkan Akçay, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11inci
maddede verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Bu kanun teklifinin 4,
11, 12, 14, 15 ve 16ncı maddeleri Kızılay ve Yeşilayla
ilgili düzenlemeler.
Değerli
milletvekilleri, bu Kızılay, Yeşilaydan sonra AKPye bir de
moray kurmayı öneriyorum çünkü bu düzenlemeler AKPyi ileride morartacak
düzenlemeler. (CHP sıralarından alkışlar) Yani gerçekten,
bütün samimiyetimle ifade ediyorum.
Sayın
Erdoğan dedi ya: Ülkeyi biz şirket gibi yöneteceğiz.
Yalnız, haber vereyim: Şirketiniz kayıt dışı
çalışıyor, merdiven altı çalışıyor. Bu,
kayıt dışı ve merdiven altı şirket yönetme
zihniyetinin, Kızılayı da Yeşilayı da merdiven
altı yönetme anlayışının bir tezahürüdür. Ne hukuk var
ne de saydamlık var. Yani Yeşilay Vakfına 2015 yılı
için 15 milyon lira ödenek aktarmayı kendinize hak görüyorsunuz, bir de
denetlenmeyecek diyorsunuz. Yani benim burada yolsuzluk
yapacağımın bir itirafıdır. Yok, yolsuzluk
yapmayacağız. diyorsanız, bu düzenlemeleri yapmamanız
gerekir. O kadar çok vergi istisna, muafiyetleri getiriliyor ki haksız
rekabete de yol açıyor. Ne üzerine haksız rekabet ve eşit
olmayan bir tutum sergileniyor? Sivil toplum kuruluşları, kamu
yararına çalışan dernekler arasında da bir
haksızlık ve adaletsizlik yaratılıyor.
Yeşilay
Vakfı kurulmuş, sanki Yeşilay Vakfı tapınak
şövalyeleri; isim yok, yöneticiler belli değil,
açıklanmıyor. Niye açıklamıyorsunuz? Yeşilaya
vakıf kurmaya ne gerek var? Mahdumları var herhâlde veya mason
locası gibi mahrem çalışacağı
anlaşılıyor ve sizin bu kadar mahrem tuttuğunuz bir
yönetime, bir yapıya her yıl 15 milyon lira aktarmayı
öngörüyorsunuz. İşte, Kızılayda KDV istisnası,
kurumlar vergisinin birtakım istisnaları, tahakkuk eden vergi
cezalarını affetme şeklinde, devam eden davaları
kaldırma şeklinde birtakım düzenlemeler.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, eğer bir yerde denetim yoksa, hesap kitap
yoksa orada yolsuzluk olması kaçınılmazdır. Neticede,
bunlar, bir anlamda da kamunun, milletin bağışlarıyla,
milletin parasıyla, milletin kaynaklarıyla oluşan ve yine
millete hizmet etmesi gereken kurumlar ve kuruluşlardır. Bir taraftan
siz buna kamu kaynağını aktarırsanız, öncelikle sivil
toplum kuruluşu olma hüviyetini zedelersiniz.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu 5624 sayılı Kanuna göre
yürüttüğü faaliyetleri hariç olmak üzere Kızılay
Derneğinin, Gelir Vergisi Kanunu veya Kurumlar Vergisi Kanunu
uyarınca yapılacak vergi kesintilerinden muaf tutulmasını
öngörüyorsunuz. Neden öngörüyorsunuz? Vergi ödevlerini yerine getirme konusunda
kamunun öncelikli olarak örnek olması gerekmiyor mu? Önce kamu, kamu
yararına çalışan dernek, vakıf ve sivil toplum
kuruluşları örnek olacaklar vatandaşa ki vatandaş da bu
olumlu örnekleri görecek, kendi ödevlerini yerine getirecek.
Ve her torba
kanunda artık bu klasik hâline geldi. Bir: Kamu İhale Kanunundan
istisna ve muafiyetler banko getiriliyor. Kızılayla ilgili
birtakım düzenlemeler ve son yıllarda bilhassa Yeşilayla ilgili
Bir de Yeşilay merakı başladı ama Yeşilayın
yaptığı faaliyetleri de somut olarak milletin önüne de
koyamıyor bu Hükûmet bunca desteğe, birtakım
ayrıcalıklara, imtiyazlara rağmen.
Bundan sonraki
görüşlerimizi diğer maddelerde ifade etmek üzere hepinize saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Diğer önerge
üzerinde Sayın Sebahat Tuncel konuşacak.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 11inci madde üzerine grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi selamlıyorum.
Aslında bu
kürsüde çok defa ifade ettik, bu kanun yapma biçiminin, torba kanun yapma
biçiminin çok sorunlara neden olduğunu ve bu kanun uygulamaya geçtikten
sonra çok ciddi sorunlar teşkil ettiğini, bu defa yeni torba
kanunlarla yeni düzenlemeler yaptığımızda hep ifade ettik.
Tabii ki burası, insanların, Türkiyede yaşayan 77 milyon
insanın geleceğini ifade edecek, onların
yaşamlarını kolaylaştıracak, daha iyi koşullarda
yaşamalarını sağlayacak kanunlar çıkarmakla görevli.
Ama burada çıkarılan kanunlar ne yazık ki toplumun
sorunlarını çözmek yerine sorunlara yeni sorunlar katmak üzerinden
gerçekleşiyor.
Şimdi, aslında, bu maddelerde de
ifade edilen, özellikle yeni bir vakıf kuruyoruz, bunun üzerinde yeni
şeyler yapıyoruz. Bu, AKP Hükûmetinin aslında ihtiyaçları
belirlemek üzerinden değil
Mevcut ihtiyaçları belirleyelim, bunun
üzerinden yasa çıkartalım. Bunun çerçevesi nedir, kuralları
nedir, ne talep ediyor? diyerek bunu yapmak yerine, tersine, önce kurumu kuralım,
sonra bütçesini hazırlayalım, sonra da -ne olursa- bunu ihtiyaç
olarak topluma dayatalım. Asıl kanun yapma pratiği
açısından bu çok ciddi bir sorun. Gerçekten, Kızılay
varken, Yeşilay varken yeni bir şeye ihtiyaç var mı, hangi
ihtiyaçtan? Mesela, Hükûmet bizi ikna etmeli: Bu, bu ihtiyaçlar var.
Yardımlaşma konusunda toplumun çok yoğun talebi var, her gün bu
talepler dile getiriliyor, dolayısıyla biz bu talepler
karşısında yeni bir kanun getiriyoruz. Bunun yerine, aksine,
aslında kendi iktidar ilişkileri çerçevesinde, işte
Cumhurbaşkanının kızının
başkanlığını yaptığı bir kurumu buradan
nasıl şey yapabiliriz? Bunun kanununu çıkartıp bunun
üzerinden bir değerlendirme
O zaman da başka bir tartışmaya
neden oluyor. Toplumun mu ihtiyacı, birilerinin ihtiyacı mı?
Yani topluma göre mi kanun yapıyoruz, bireylere göre mi kanun
yapıyoruz? Hukukun mu üstünlüğü, üstünlerin hukuku mu?
tartışmasını AKPliler çok yaptığı için,
bunu çok sevdikleri için bir kez daha görüyoruz ki aslında hukuk falan
yok, Anayasa yok.
Diğer bir boyutu, bu yasayı yaparken
vergilendirme meselesi. Kamu yararına diye ifade ettiniz. Bütün kamu
yararına olan kurumlar için aynı değerlendirmelerde mi
bulunuyoruz? Hayır, bazıları çok daha özel. Çünkü bu
şeylere özel yetkiler veriyorsunuz. Vergiden muaf tutuyorsunuz, kamu
kaynaklarını aslında bir şekilde bunun hizmetine
sunuyorsunuz. Olabilir, olmaz demiyoruz. İhtiyaç olur, siz bunun
üzerinden
Gerçekten bu bir ihtiyaçtır, çok geniş kesimler
tarafından talep edilmiştir, acil yapılması gerekir ama
burada böylesi bir durumla da karşı karşıya değiliz.
Biraz önce sayın hatip de söyledi. Yani hangi ihtiyaçlar çerçevesinde bu
yeni kurum kuruluyor? Bunu neye istinaden yapacağız? Denetimi
nasıl olacak? Mesela, denetim yok. Peki, bunlar gerçekten amaca uygun
çalışıyor mu, çalışmıyor mu? Bu amaca
uygunluğunu nasıl denetleyeceğiz? meselesinde hiçbir şey
yok. Oysa bu kanunla haksız kazanç elde edilmesiyle ve bu kapsamda topluma
yönelik yani zaten mevcut olan hukuksuz, mevcut olan adaletsiz sistemi yeniden
biraz daha derinleştirmekle karşı karşıyayız. O açıdan
-çünkü bundan sonra birkaç maddede daha var aynı düzenleme- bunun
düzenlemesini, bu kürsüde, bunları, eleştirilerimizi ifade etmeye
devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, bu konuda
gerçekten toplumun yararına olan her şeyden yanayız biz, her
şeye muhalefet etmiyoruz. Ama, bunu yaparken bu yararın nasıl
olacağına birlikte karar verelim, birlikte tartışalım,
gerçekten sivil toplum örgütü de gelip buraya dâhil olsun, birlikte
ihtiyaçları belirleyelim, birlikte kanun yapalım. Şimdi, siz bir
kanun getiriyorsunuz, bunu hem sivil topluma dayatıyorsunuz hem topluma
dayatıyorsunuz hem siyasi partilere dayatıyorsunuz, sonra da Bunlar
kamu yararınadır. diye ifade ediyorsunuz. Biz anlıyoruz, seçim
öncesi böyle torba kanunla hem bir sonraki şeyde tek başına
iktidar olamazsanız mevcut ne çıkaracaksak bunları
çıkaralım diye bir kaygı içerisindesiniz. Bu haklı bir
kaygı çünkü seçimlerden sonra tek başınıza iktidar
olmayacağınızı göreceksiniz. İkinci şey olarak da
ne çıkartabilirsek, yangından ne kurtarabilirsek, böylesi bir
yaklaşım içerisinde
Ama, bu bir sonraki dönemde yeniden buraya
gelecek ve yeniden tartışma hâline gelecek. Çünkü
çıkardığınız her kanunda, her yasada ciddi
sorunların ortaya çıkacağı ortada.
Biz, buradan bir kez daha muhalefet
olarak bunun ciddi sorunlara neden olduğunun, hele hele denetimden uzak
bir yapılanmanın, denetimden uzak, şeffaflıktan uzak bir
yapılanmanın kendisinin ciddi sorunlara neden
olacağının, adaletsizliği derinleştireceğinin
altını çizmek istiyoruz. Var olan kurumlar niye yetmiyor?
Bunları nasıl güçlendirebiliriz? yerine, var olan kurumlara yeni
kurumlar eklemek ihtiyacı aslında yeni rant alanı açmaktan, yeni
istihdam alanı açmaktan, kendine göre aslında politikalarında
kendi yandaşlarına rant sağlamaktan başka bir anlam ifade
etmiyor. O açıdan, biz bu maddenin yasa metninden
çıkartılmasını öneriyoruz.
Genel Kurulu selamlıyorum.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunacağım...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Hayır, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı mı, yoklama mı?
III. YOKLAMA
(CHP ve MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama için lütfen 20
kişi rica edeyim.
Sayın milletvekilleri, yoklama
taleplerinde Sayın Halaçoğlu, Sayın Hamzaçebi ki bu kuralı
iyi uygular- lütfen 20 kişi birden ayağa kalkarsa bize de
yardımcı olmuş olursunuz.
Sayın Halaçoğlu, Sayın
Akçay, Sayın Hamzaçebi, Sayın Düzgün, Sayın Seçer, Sayın
Şeker, Sayın Çetin, Sayın Erdem, Sayın Korkmaz, Sayın
Türeli, Sayın Öztürk, Sayın Türmen, Sayın Bulut, Sayın
Çirkin, Sayın Haberal, Sayın Işık, Sayın
Başesgioğlu, Sayın Tayan, Sayın Özgündüz, Sayın Özkes.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Sayın
milletvekilleri, ilk ve son defa on beş dakika ara veriyorum. Bundan
sonraki bütün aralar beş dakikadır.
Kapanma
Saati: 20.20
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III. YOKLAMA
BAŞKAN - 688
sıra sayılı Kanun Teklifinin 11inci maddesi üzerinde aynı
mahiyetteki Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşları ile
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşlarının
önergelerinin birlikte yapılan oylamasından önce istem üzerine yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
XIV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S.
Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 11. maddesinin aşağıdaki değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ensar
Öğüt (Ardahan) ve arkadaşları
MADDE 11-
11/7/1972 tarihli ve 1606 sayılı Bazı Dernek ve Kurumların
Bazı Vergilerden, Bütün Harç ve Resimlerden Muaf Tutulmasına
İlişkin Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesinde yer alan "bu kuruluşlara ait iktisadi
işletmelere" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve 31/12/1960
tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile 13/6/2006 tarihli ve
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca yapılacak olan
vergi kesintilerine" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Sayın Bülent Kuşoğlu konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu, 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 11inci maddesi vergiyle ilgili, aslında herhangi bir
sorun olmayan bir konunun daha da netleştirilmesiyle ilgili bir madde
düzenlemesi. Maliye Bakanlığı ve Kızılayla normalde
çözülebilecek bir konunun çok rahat bir şekilde kanun çıkarabilme
durumu söz konusu olmasından dolayı getirilmiş bir düzenleme.
Değerli
arkadaşlar, bu dönemde, maalesef, bazı şeyler moda oldu. Her
konuda, yönetmelikle düzenlememiz gereken bir konuda ya da bakan onayıyla
halletmemiz gereken bir konuda maalesef kanun çıkarıyoruz. Bunlar
bürokrasi tarafından, bakanlar tarafından düzenlenmesi,
detaylandırılması gereken konulardır, bütün bunlarla ilgili
kanun çıkarılmaz ama bürokrasi bu dönemde hiç üzerine sorumluluk
almıyor, bakanlar sorumluluk almıyor. Ha, bununla ilgili bir kanun
çıkaralım. Her konuyla ilgili kanun çıkarılıyor.
Dolayısıyla, biz bu dönemde, maalesef, Plan ve Bütçe Komisyonunda ya
da burada sürekli olarak torba kanunlarla uğraştık durduk.
Bunların çoğu kanun olarak gelmemesi, düzenlenmemesi gereken
konulardı, işlerdi, maalesef hep bunları yaptık ve bunlar
yapılırken de mesela, Plan ve Bütçe Komisyonunda
arkadaşlarımız bunlar çok hızlı geçsin
düşüncesiyle -diplomatik bir üslupla söylüyorum- söz almıyor, bu
konuları genellikle tartışmıyorlar, bize
bırakıyorlar. Biz de konuyla ilgili olarak
-tartışıyoruz ama tartışma
karşılıklı olur, iki tarafın diyaloğudur- sadece
bürokrasiden aldığımız bilgilerle bir şeyi
aydınlatmaya, düzeltmeye çalışıyoruz. Bu dönemde
yaptığımız işlerin çoğu, maalesef,
çıkardığımız kanunların bir bölümünü düzeltmekle
geçti, hatta uygulamaya geçmeden ya da bir ay sonra, iki ay sonra, beş ay
sonra düzelttiğimiz kanunlar oldu maalesef; böyle bir dönem
yaşadık. Hâlbuki daha düzgün kanunlar üretebiliriz. Kanun yapmak
Burası bir fabrika değil, çok hızlı kanun çıkarmak,
çok kanun çıkarmak Meclisin, yasama organının iyi
çalıştığı anlamına gelmez. Böyle bir
anlayış var, bu anlayışla maalesef, sürekli olarak kanun
yapıyoruz.
Anayasaya
aykırılık iddialarımız oluyor, bunlar da dikkate alınmıyor. Maalesef,
bu torbada da benzer bir durum söz konusu. Bunlar da çok fazla
tartışılmadan, dikkate alınmadan yine buralara kadar
getiriliyor. Yine, Anayasa Mahkemesinden dönen bir düzenleme, cümlenin ters yüz
edilmesiyle bir daha kanun olarak çıkarılacak; yine Anayasa
Mahkemesinden büyük ihtimalle dönecektir yani normal olarak dönmesi gerekir.
Anayasa Mahkemesiyle ilgili olarak da soru işaretlerimiz oldu maalesef.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda görüştüğümüz torba kanunla ilgili olarak veya yine Plan
ve Bütçe Komisyonunda iki günde bitirdiğimiz bir torba kanunla ilgili
olarak bir yığın -biraz önce söylediğime benzer-
aksaklık söz konusu. Biraz önce Sayın Akçay söyledi, mesela, bu
Yeşilayla ilgili, Yeşilay Vakfı, cemiyetin bir vakıf
kurması, ondan sonra ocak ayı içerisinde bunun mahkeme
kararının yayımlanması söz konusu ama biz tutuyoruz
alelacele Sağlık Bakanlığı bütçesine 15 milyon lira
koyuyoruz. Peki, bu vakfın yöneticileri kimler? Belli değil, belli
değil. Bakın, daha kurulmamış, teşekkül etmemiş,
hayatiyete geçmemiş bir vakfa, kuruma, biz 5018 sayılı Kanunda
muafiyet yaratarak yani Denetlenmesi de olmasın. diyerek para
aktarıyoruz. Aslında oradaki ibare de yanlıştır, dün
de bunları söyledim. Oluşmamış bir kuruma, vakfa para
aktarıyoruz, bunun da denetimi olmasın diyoruz kanunda.
Bunun haricinde, yine bu kanunda var,
bu torbada var, Sağlık Bakanlığı personeli için
üniversite kuruyoruz; böyle bir şey olamaz. O zaman Maliye
Bakanlığında da değerli elemanlar var, onlar için de bir
üniversite kurulsun, bir maliye üniversitesi, Kültür Bakanlığı
için de kurulsun. Spor Bakanlığı için de kurulsun, Ekonomi
Bakanlığı için de kurulsun, her yer üniversite olsun. Yani,
kanun yapıyoruz diye sistemi altüst ediyoruz, devlet düzenini altüst
ediyoruz, kanun silsilesini altüst ediyoruz.
Yine, bu görüştüğümüz, Plan ve Bütçe
Komisyonunda bugün biten torba kanunda bir düzenleme var
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Peki.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
12nci maddede üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 12. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Ensar
Öğüt Haydar
Akar
İzmir
Ardahan
Kocaeli
Bülent
Kuşoğlu Bihlun
Tamaylıgil
Ankara
İstanbul
MADDE 12-
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun
13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.
"h) Türkiye
Kızılay Derneğine tüzüğünde belirtilen amaçlarına
uygun olarak afet yönetimi ve yardımları, barınma, beslenme,
sosyal yardımlar, toplumu bilinçlendirme, ulusal ve uluslararası
insancıl hukuk ve uluslararası Kızılay-Kızılhaç
Hareketi faaliyetleri, savaş veya olağanüstü hallerdeki görevleri ile
kan, sağlık, göç ve mülteci hizmetlerini
(sığınmacı hizmetleri dahil) yerine getirmesine yönelik
görevler kapsamında yapılan teslim ve hizmetler; Türkiye
Kızılay Derneğinin ulusal ve uluslararası işbirlikleri,
uluslararası mensubiyet ve üyelikleri, Birleşmiş Milletlere
bağlı kurum ve kuruluşlar ile uluslararası akreditasyonu
olan yardım kuruluşlarıyla yürüttüğü insani yardım
faaliyetleri kapsamında bulunan teslim ve hizmetleri,"
BAŞKAN
Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 12 nci maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Erol
Dora
Bingöl Şırnak Mardin
Abdullah
Levent Tüzel Adil
Zozani Demir
Çelik
İstanbul
Hakkâri Muş
Mülkiye
Birtane Halil
Aksoy Sebahat
Tuncel
Kars Ağrı
İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Mustafa
Erdem Ali
Öz
Kütahya Ankara Mersin
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Önergelerden biri üzerinde Sayın Sebahat Tuncel konuşacak.
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12nci
madde üzerine grubumuzun görüşlerini iletmek için söz aldım. Genel
Kurulu tekrar selamlıyorum.
Gerçekten, burada
bazı tartışmaları yeniden yapmak gerekir. Kamu
yararına olan kurumların, sivil toplum örgütlerinin
kapsamlarını ele almak sanırım daha doğru çünkü bu
sivil toplumun kamu yararına hizmet yapıp yapmadığını
neye göre belirliyoruz meselesi önemli. Çünkü bütün kamu yararına hizmet
yapan kurumlara aktarım yapmak gerekir. Burada Yeşilay Vakfına
yıllık 15 milyon TL ve her yıl da aslında ihtiyaç
oranında artırılarak bu yapılacak ama kamu yararına
olan bu vakfa başkaları giriyor mu? Örneğin kadın örgütleri
kamu yararına iş yapıyor mu yapmıyor mu, bunu nasıl
belirliyoruz? Bu ülkede gerçekten kadınların mevcut durumda daha
ileri düzeye ilerlemesi, yaşadığı şiddet,
yaşadığı toplumsal sorunlar, yaşadıkları
sorunlara çözüm bulabilmek için oluşturdukları derneklere, sivil
toplum örgütlerine aynı destek yapılacak mı, yapılmayacak
mı?
Bu ülkede birçok
kadın, kadına yönelik şiddet nedeniyle mağdur oluyor yani
her türlü şiddet
Bu kürsüde de konuştuk, Özgecanın katliamından
sonra Kadına uzanan eller kırılsın. dedik. Ondan sonra,
neredeyse, 10a yakın kadın katledildi ve hâlâ katledilmeye devam
ediyor. Bu konuda özellikle eşleri tarafından, sevgilileri
tarafından, akrabaları tarafından şiddet gören
kadınlar, diyelim ki kadın örgütlerine başvuru yapıyorlar
ve birçoğu, olanaksızlık nedeniyle bu şeyi yapmıyor
yani kadınlar çoğu zaman üç ay, altı ay sığınma
evlerinde kalıp sonra yaşama yeniden gitmek zorunda kalıyorlar.
Mesela biz bu
kamu yararına şeyine kadın örgütlerini katacak
mıyız? Bence katmamız gerekir. Madem kamu yararına
diyoruz o zaman onları da burada değerlendirelim, o zaman adaletli
olsun. Şimdi biz, bazılarını ayırıp
bazılarını ayırmadan, Hükûmetin kendi yararına, kamu
yararına dediği aslında iktidarın yararına
kurduğu vakıflara ya da kurumlara burada bütçe
ayıracağımıza, aksine, gerçekten toplumun ihtiyacı
olan gençlerin, kadınların, çocukların
Örneğin, bugün
sokakta çalışmak zorunda olan çocuklar var, sokakta yaşayan
çocuklar var. Bunların geleceği için bir sivil toplum örgütü, kamu
yararına yapılan kurumlara yönelik yaklaşımları burada
değerlendirebiliriz. O yüzden, bir adalet sağlamak lazım hem
vergi toplarken hem dağıtırken.
Diğer bir
konu değerli milletvekilleri: Denetim meselesi, çok ciddi bir mesele.
Örneğin, bu vakıflar yani hem Kızılay hem Yeşilay hem
de diğer sivil toplum örgütleri aldıkları bütçeyi nasıl
değerlendiriyorlar? Mesela, toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme
yapıyorlar mı; yaptıkları konusunda eşitlik
perspektifini ele alıyorlar mı? Kızılay,
yardımları yaparken bunu hangi perspektiften yapıyor;
yapmıyorsa bunun denetimi nedir, yaptırımı nedir? Mesela,
diyelim ki alınan bu paraları amacına uygun kullanıp kullanmadığını
kim denetliyor, nasıl denetliyor, bunun hesabı nasıl verilecek
meselesinde hiçbir tartışma, hiçbir şey yok; daha çok işte,
burada bir kurum var, yardım -ki duygusal bir noktada da kamu
yararına- evet, uluslararası alanda da, işte Türkiyede de
Yanı başımızda,
hele hele Orta Doğuda savaş, çatışma yaşanırken
Türkiyede işte insani yardım konusunda bu kadar ciddi ihtiyaç
duyulduğu bir dönemde de biz, özellikle Kızılayın ya da
AFADın ya da bu alanda çalışma yapanların nasıl
çalışma yaptığını, buradaki denetimi bile
görmüyoruz. Özellikle, savaş nedeniyle kapımızı açtık,
insanlar buraya geldi. Buradaki yardımlar ne kadar denetleniyor, bu
yardımlar amacına uygun yapılıyor mu yapılmıyor
mu, bu yardımlar karşısında nasıl bir şey
izleniyor bunlar yok.
Dolayısıyla yani
çıkarttığımız yasalara bakarken sadece bir maddi
ihtiyaç üzerinden bir yasa çıkarmak değil ya da işte orada kurum
temsilcilerinin ihtiyacı ya da iktidarın kendi şeyine göre
temsilini değil, gerçekten toplumun ihtiyacını belirleyelim,
buradaki denetim meselesini ciddi yapalım çünkü denetim, demokrasinin
temel şeylerinden birisidir.
Sonuçta muhalefet, bugün burada
söylediği, kürsüde söylediği sözleri boşuna söylemiyor ya da
sadece muhalefet etmek için söylemiyoruz, aynı zamanda bu konuda bizim
kaygılarımız var, bu kaygıların giderilmesi gerekiyor.
Sonuçta biz de kendi durduğumuz noktada Bu ülkeyi yönetmeye adayız.
diyoruz. Mesela biz bu ülkeyi yönettiğimizde böyle yönetmeyeceğiz;
bütün sivil toplum örgütleriyle, halkla, yurttaşlarla bir araya gelip
ihtiyaçlarımızı birlikte belirleyeceğiz. Belki halkın
bu konuda denetiminin yolunu açacağız. Mesela, halk bilmiyor, bütün
bu yasalar çıkartılıyor, nereye
başvuracağını dahi bilmiyor. Gerçekten haksız hukuksuz
bir durum var mı, bunu bile denetleyemiyor ama bu çok doğal çünkü
Türkiyede hukuksuzluk hukuk hâline getirildi.
Sağlık alanında, eğitim
alanında, işte kadın alanında, her yerde, kentsel
dönüşüm bir sonraki madde kentsel dönüşüm üzerine, o konuda da
görüşlerimizi ifade edeceğiz- bütün bu alanlarda hukuksuzluk, hukuk
hâline getirildi. Bize de bu dayatılıyor; biz en azından,
muhalefet olarak buna yönelik şerhimizi ifade ediyoruz.
Bu maddenin metinden
çıkartılmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Diğer önerge üzerinde Sayın Mustafa Erdem konuşacak, Ankara
Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ERDEM
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
688 sıra
sayılı yasanın 12nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, inanç değerlerimizin gereği olarak, insanlar, kendi
kazanımlarını, kendi imkânlarını
başkalarıyla paylaşmak durumunda kalırlar. Bu, bizim
örfümüzde vardır, kültürümüzde vardır, dinî değerlerimizde
vardır, İslam medeniyetinin tamamında vardır. Bir
sadakayicâriyye kültürü olarak bu, asırlar boyu devam edegelmiş ama
en mükemmel şeklini Türk milletinin insanlığa yön verdiği
döneme isabet ettirmiştir.
Şimdi, biz,
birey olarak birtakım hayri hizmetleri yaparken bunun kurumsal kimlik
kazanması ve böylece daha fazla kimselere, daha fazla kitlelere, daha
fazla yerlere ulaşmasını da temin etmek durumunda
kalırız. Nitekim bizim tarihimizde, başta Kızılay
olmak üzere çok çeşitli hayır kurumları icra edilegelmiş ve
bunlar, insanlığın karşı karşıya
kaldıkları tehdit ve tehlikelere her zaman çözüm üretmeye gayret etmişlerdir.
Bu, sadece Türk milletinin kendi tarihiyle alakalı değil, aynı
zamanda insanlığın karşı karşıya
kaldığı ciddi tehlikelerde de bir çözüm arayışı
içerisinde olmuştur. Son zamanlarda Kızılayımız,
sadece Türkiye'de yangın, deprem, sel vesaire değil, İslam
dünyasının çok çeşitli yerlerinde de birtakım hayri
hizmetlere vesile olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, bir hususu burada özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum:
İnsan, bir hayır kurumuna katkıda bulunacak ise önce hayır
kurumuna katkıda bulunacak olanların, bunu meşru yollardan,
helal yollardan temin etmesi lazım gelir ama inancımız
gereği bunun bir başka hususu daha vardır ki bu da en az birinci
madde kadar önemlidir; o da temiz yollardan, meşru yollardan, helal
yollardan biriken değerlerin aynı şekilde ahlaki, insani, hayri,
temiz, helal ve meşru alanlara sarf edilmesi lazım gelir.
Ecdat, dünden
bugüne alın teri, göz nuru olarak nitelediğimiz,
insanlığın yararına olması hâlinde ebedî hayatın
kazanımlarını elde edeceğine inandığından
dolayı bu konularda çok hassas davranmış, çok titiz
davranmış ve onların kurduğu medeniyetle asırlarca
insanlığa ışık tutmuş, huzur ve refah sebebi
olmuştur ama gelin görün ki yakın geçmişimizden bugüne yani
AKPnin iktidarda olduğu dönemlerde hayır hizmetleriyle alakalı
olarak yapılan işlerde amacı dışında
kullanılmalar, maksadı dışına hizmet, insanların
alın terleri ve göz nurlarını siyasi veya farklı hesaplar
uğruna peşkeş çekmeler, maalesef, Türk milletinin hayır
duygularının zedelenmesine, umutlarının yok edilmesine,
inançlarının istismar edilmesine sebebiyet vermektedir.
Şu anda
karşı karşıya kaldığımız manzaralara
bakılır ise, adı her ne olursa olsun, dünden bugüne
insanlığın hayır duygularının şu veya bu
şekilde kötü amaçlarla kullanılmış olması,
onların dinî değerlerinin de bir şekilde zaafa
uğratılma sebebi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hayır kurumları, hayır yapmak için kurulur.
Hayır kurumları, hayır yapma amacına matuf olarak kurulur.
Ama bunun hedefi, ebedî alanı kazanmak, ebedî âlemde huzur içerisinde
bulunmak, bireysel olarak yapmak istediklerini yapamayanların, kurumsal
olarak, amaçlarına hizmet etme gayesine matuf olarak vardır. Ama
gelin görün ki son dönemlerde, özellikle de sizin dönemlerinizde kurageldiğiniz
birtakım sivil toplum örgütleri veya birtakım hayır
kuruluşları, sizlerin nasıl siyasi çıkarlarınıza
alet edildiklerini, insanımızın hayır
tutkularının nasıl amacı dışına kullanıldıklarını
gösterme bakımından fevkalade ibret vericidir. Şunu buradan
özellikle hatırlatmak ve uyarmak istiyorum: Hayır sahipleri,
verdikleri hayır, yaptıkları hayır hizmetleriyle ahireti
kazanmak, ebedi âlemde huzurlu ve mutlu olmak isterlerken, onların
amaçlarını kötüye kullananların, dünya saltanatı inşa
etmeleri, kendilerini sırça köşklerde yaşatmaları ve
yaptıkları yanlışları suretihaktan görünerek Türk
milletine dayatmaları, ahlakımız, inancımız, örfümüz,
kültürümüz ve dinimiz açısından fevkalade sakıncalıdır
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 12. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir) ve arkadaşları
MADDE 12-
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun
13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.
"h) Türkiye
Kızılay Derneğine tüzüğünde belirtilen amaçlarına
uygun olarak afet yönetimi ve yardımları, barınma, beslenme,
sosyal yardımlar, toplumu bilinçlendirme, ulusal ve uluslararası
insancıl hukuk ve uluslararası Kızılay-Kızılhaç
Hareketi faaliyetleri, savaş veya olağanüstü hallerdeki görevleri ile
kan, sağlık, göç ve mülteci hizmetlerini
(sığınmacı hizmetleri dahil) yerine getirmesine yönelik
görevler kapsamında yapılan teslim ve hizmetler; Türkiye Kızılay
Derneğinin ulusal ve uluslararası işbirlikleri, uluslararası
mensubiyet ve üyelikleri, Birleşmiş Milletlere bağlı kurum
ve kuruluşlar ile uluslararası akreditasyonu olan yardım
kuruluşlarıyla yürüttüğü insani yardım faaliyetleri
kapsamında bulunan teslim ve hizmetleri,"
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Bihlun Tamaylıgil konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 688 sıra sayılı Teklifin 12nci maddesinde
verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Sayın
Başkanım, arkadaşlarımızın belki çok acil
görüşmek istedikleri konular var ama ben o konuların
dışında kendi anlatmak istediğimi dile getirmek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Tamaylıgili dinleyelim lütfen.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) İsterlerse dışarda da herhâlde
beraberce paylaşabilirler.
BAŞKAN
Sayın Tamaylıgili lütfen dinleyelim. Lütfen sessiz olalım.
Sürenizi
baştan alıyorum.
Buyurun.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; bugün 18 Mart. 18 Martı
ve 18 Mart ruhunu paylaşmayı, bu kürsüden bir milletvekili olarak,
özellikle de bir kadın milletvekili olarak, kurtuluş mücadelesinin
bayrağıyla Türk kadınının açmış olduğu
bağımsızlık ve özgürlük ruhunu paylaşmayı kendime
görev biliyorum.
18 Mart, tabii,
dünya tarihine baktığımız zaman, hem bağımsızlık
ve özgürlük mücadelesi hem de birlik ve beraberlik içerisinde
yapılmış büyük bir karşı duruşun yazmış
olduğu bir destan olarak karşımızda ve bu destan
yazılırken Çanakkale, şehit ve gazilerin kanlarıyla
sulanarak, bir ulusun dirilişini ortaya koyduğu toprak olarak
-varlığı- tarihte yer tutuyor.
Şimdi, bu
zaferin 100üncü yıl dönümünde, tarihten de ders alarak bundan sonraki
barış dolu günleri dilerken, ben Çanakkale geçilmez. dedirten
Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve kahraman şehitlerimizi
saygı ve şükranla anmak istiyorum. Bu sözleri söylerken, ne
yazık ki, son dönemde, 18 Mart ruhunu paylaşırken Mustafa Kemal
Atatürkü dikkate almayan söylemlerle karşı karşıya
olmaktan da büyük üzüntü duyduğumu bildirmek istiyorum.
Bakın, Harp
Mecmuası diye bir mecmua var Osmanlı Devletinin 1915
yılında basmış olduğu ve orada Seyit
Onbaşıyla beraber Mustafa Kemal Atatürkten övgüyle bahsediyor. Biz
bugün hâlâ bu övgüyü dile getirmekten imtina edenlerle karşı
karşıyayız. Unutulmamalı ki bu imtina edenler tarihin tozlu
raflarında kalırken, Mustafa Kemal her zaman altın harflerle
Türk tarihinde yerini tutacaktır.
Şimdi,
bugünkü KDV istisnasıyla ilgili söylemek istediklerim de şunlar:
Bakınız, bizim bir kanunumuz var ve bu kanun 1606 sayılı
Kanun, bazı Dernek ve Kurumların Bazı Vergilerden, Bütün Harç ve
Resimlerden Muaf Tutulmasına İlişkin Kanun. Bu kanun 3685
sayılı Kanunla da değişikliğe uğramış
ve orada da Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Türkiye Yardım Sevenler
Derneği, Darüşşafaka, resmî darülaceze kurumları,
sağlanan bütün gelirlerinden, vergi, resim ve harç olarak muaftır.
diyor ve Kendilerine terettüp eden vergi, harç ve resim mükellefiyetinin kurumlara
ait olduğu hâllerde bütün vergilerden muaftır. diyor.
Şimdi, biz
bakıyoruz, Yeşilay, Yeşilayın şimdi üretilen
vakfı ve Kazılaya vergi istisnaları getiriliyor. Çok güzel,
tabii ki Kızılay çok önemli işler yerine getiriyor, kan
bağışlarını, kan bağışlarıyla
ilgili çalışmaları hızlandırıyor, tüm Türkiye'ye
ve dünyaya afet zamanı, olumsuz şartların
yaşandığı her süreçte el uzatıyor ama biz, peki,
burada tanımlanmış bir sürü kurum varken niye diğerlerini
dışarıda bırakıyoruz?
Bakın, bir
Darüşşüfaka var, Anadolunun toprağının her
kısmında babasız çocuklara okul imkânı veriyor, onlara KDV
istisnası tanımıyoruz. Geçen sene 3 milyon lira KDV ödemiş.
Neye ödemiş? Aldığı defter, kitaba. E, biz battaniyeye,
çadıra KDV ödemeyelim ama bunlar ödesin. Artı, bir de
Kızılay ve Yeşilaya bağış topladıkları
zaman kurumlar vergisi matrahından tamamını düşürten bir
uygulama ama bunlarda da matrahın yüzde 5ini aşmayacak bir
sınırlama. Böyle kurumlar veya yardım faaliyetleri arasında
güçlendirecek çalışmaları niye birbirinden ayırıyoruz?
Bunu ayırma ihtiyacı neden duyuluyor?
Bakınız,
değerli arkadaşlar, bugün Darüşşafakayla ilgili talepler
defalarca Komisyonda da dile getirildi, kabul edilmedi; Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği kabul edilmedi. LÖSEV
Lösemili
çocuklarla ilgili hastane yapılıyor, niye bunlara istisna
tanımıyoruz? Hepsinin eğer bir sosyal devlet sorumluluğunda
düşünüyorsak bunların bütünüyle dikkate alınmasında fayda
var diye düşünmek gerekiyor. Ama Kızılaya son dönemde
bakıyoruz
Ha, şu: Kızılay Sağlık
Bakanlığından Yeşilay gibi yardım da almamış.
Kızılay da buraya dâhil edilmiş ki Yeşilay
Vakfının yolu açılırken o da bir anahtar olsun, anahtar
kelime olsun diye.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) Kızılay son dönemde -hani şu, biraz
önce hocamız dile getirdi, bağışçıların hukukuyla
ilgili, bazı bağışları aldı ama adı
özellikle 17-25 Aralık sürecinde geçenlerin
bağışlarını alırken onlarla ilgili bir tweeti
sosyal medyada paylaştı diye, en başarılı, Türkiye
3üncüsü, bölge 1incisi kan merkezi müdürünü de görevden aldı.
Biraz da siyasi
düşünmemek gerekir diyorum, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
İstem üzerine
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.06
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.19
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
13üncü maddede dört adet önerge var,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 13 üncü maddesi ile 3065 sayılı
Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici 34 üncü maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Elitaş Osman
Boyraz Mihrimah
Belma Satır
Kayseri İstanbul İstanbul
Erol
Kaya Mehmet
Doğan Kubat Recep
Özel
İstanbul İstanbul Isparta
Ramazan
Can Nusret
Bayraktar
Kırıkkale Rize
"GEÇİCİ MADDE 34-
6/10/2011 tarihli ve 28076 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 26/9/2011 tarihli ve 2011/2266 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile uygulama usul ve esasları belirlenen ve
sınırları ve koordinatları gösterilen alanda yapılacak
iyileştirme, yenileme ve dönüşüm projeleri kapsamında, trampa
yolu ile kamulaştırılan taşınmazların Hazineye
devir ve teslimi işlemleri 31/12/2018 tarihine kadar katma değer
vergisi, damga vergisi ve tapu harcından müstesnadır. Bu
taşınmazların 31/12/2018 tarihine kadar Hazineye devrinden
dolayı Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarına göre kazanç
oluşmuş sayılmaz."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra
Sayılı Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri'nin Çerçeve 13üncü maddesiyle 3065
Sayılı Kanun'a eklenmesi öngörülen Geçici 34'üncü Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
"GEÇİCİ
MADDE 34- 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin birinci fıkrasının
(ğ) bendi ile 13/12/1983 tarihli ve 178 sayılı Maliye
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesine dayanılarak çıkarılan ve
6/10/2011 tarihli ve 28076 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 26/9/2011 tarihli ve 2011/2266 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile uygulama usul ve esasları belirlenen ve
sınırları ve koordinatları gösterilen alanda yapılacak
iyileştirme, yenileme ve dönüşüm projeleri kapsamında, trampa
yolu ile kamulaştırılan taşınmazların Hazineye
devir ve teslimi 31/12/2015 tarihine kadar katma değer vergisinden
müstesnadır. İstisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin
iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme
kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin
yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar
vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınır.
Sultanbeylideki
vatandaşların tapu sorununu çözmek amacıyla yukarıdaki
fıkra uyarınca katma değer vergisinden müstesna olarak, trampa
yoluyla kamulaştırılarak hazineye devir ve teslim edilen
taşınmazlar karşılığında hazinece devredilen
taşınmazların imar durumları ve değerleri uygun
araçlarla kamuoyuna duyurulur. Anılan imar durumlarında
Sultanbeylideki mülkiyet sorunu yaşayan vatandaşların sahip
olacağı taşınmazlar hariç, 10 yıl süreyle
değişiklik yapılmaz.
BAŞKAN
Şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyettedir, birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 13. Maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye
Birtane Adil
Zozani Erol
Dora
Kars Hakkâri
Mardin
Demir
Çelik Abdullah
Levent Tüzel Sebahat
Tuncel
Muş İstanbul İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Mesut
Dedeoğlu Ali
Öz Alim
Işık
Kahramanmaraş Mersin Kütahya
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Sebahat Tuncel konuşacak önergelerin bir tanesinde.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Tekrar merhaba.
Bugün milletvekili
arkadaşlarımızın çoğu Nevroz haftası nedeniyle
alanlarında olduğu için, Nevroz kutlamalarında, nöbet bize
kalmış durumda. O yüzden sık sık karşınıza
çıkıyorum ama grubumuzun görüşlerini ifade edeceğim.
Değerli
arkadaşlar, bu 13üncü madde kentsel dönüşüme ilişkin bir madde.
Aslında bu kürsüde kentsel dönüşüme ilişkin muhalefetimizi çok
net olarak hep ifade ettik. Özellikle Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının kuruluşu döneminde, kanun hükmünde
kararnameyle kurulurken de Şehircilik Bakanlığı ile
çevrenin yan yana gelmesinin ciddi anlamda bir sorun olduğunu,
dolayısıyla aslında çevreyi, şehirlerimizi ranta
açmanın temel bir noktası olduğunu düşünüyoruz. Bugün
burada yapılan düzenleme de aslında daha önce yapılan bir
düzenlemeden dolayı ortaya çıkan sorunların çözümüne
ilişkin İstanbul Sultanbeylide yapılan bir projeye
ilişkin.
İstanbul, bu
kentsel dönüşüm konusunda ciddi sorun yaşayan alanlardan birisi çünkü
kentsel dönüşüm meselesi, sadece binaların yapılması
meselesi değil, aynı zamanda sınıfsal perspektifi olan bir
yaklaşım çünkü yoksulların, en yoksulların olduğu
yerlerde, Romanların, Kürtlerin, bu toplumda en alttakiler diye ifade
edeceğimiz insanların olduğu yerlerde ama aynı zamanda
güzel, kentin en güzel merkezlerindeki yerleri boşaltıp bunu daha
zenginlere rant alanı olarak veren sistemin kendisi. Kentsel
dönüşüm adı altında ciddi sorunlar yaşanıyor.
Yerinden dönüşüm yerine, aslında mevcut olanları yerinden ederek
başkalarını oraya getirip, zenginleri getirip daha zengin eden,
asıl oranın sahibi olanları oraya yaklaştırmayan bir
zihniyetle karşı karşıyayız.
Kent demek, kent yönetimi
demek aynı zamanda bir demokrasidir. Her kentin bir ruhu vardır. Siz,
şimdi, bu ruhu görmeden, sadece her yere bina olarak
baktığınızda, her binaya da dolar işaretiyle
baktığınızda, aslında ne hâle getirdiğinizi
görürsünüz. AKP Hükûmetinin yaptığı şey tam da bu çünkü
inşaat partisine dönmüş durumda; Türkiye'nin her yerinde inşaat
yapıyor, inşaat üzerinden rant elde ediyor ve bütün yaşam
alanlarımızı buna açıyor. Bir yandan HES projeleriyle doğamızı
talan ediyor, bütün toplumsal muhalefete rağmen, halka rağmen oradaki
insanları zorunlu göçe tabi tutuyor, Kürdistandan Türkiyeye, her yerde,
Egeye kadar, yaşamın her alanında HES projeleriyle
insanları başka bir zorunlu alana dönüştürüyor, sonra da
aslında oraları ranta açıyor. Yine, başka bir noktada,
kentin en iyi yerlerinde, en verimli yerlerinde insanları buradan
çıkarıyor.
Bir başka
mesele, bunu yaparken de oradaki insanlara sormuyor, oradaki insanların
görüşünü almıyor. Bunun olanakları ne, riskleri ne, neyle
karşılaşacaklar? Daha iyi bir yaşam sunuyoruz. adı
altında, aslında kentlerimizi tarumar ediyorlar. O yüzden,
dediğimiz gibi, kentin bir ruhu var ve bu ruhu AKP iktidarı
bozmuş durumda. Büyük büyük binalar dikiliyor, orada kendisine göre rant
elde ediliyor; yaşam alanı, ekolojik sistem, hepsi
darmadağın.
Bakın,
İstanbulda bir ara Kanal İstanbul denildi. Bu Kanal İstanbul
Projesi ne zaman hayata geçecek belli değil. Bir yandan üçüncü köprü
projesi, bir yandan aslında kentsel dönüşüm projeleriyle
İstanbulu İstanbul olmaktan çıkardınız, tarihî,
doğal yapısını ortadan kaldırdınız, kültürel
yapısını ortadan kaldırdınız. Binlerce
yıllık, insanların yaşadığı, geleneklerini,
kültürlerini taşıdığı bir şehri buradan yok
ettiniz.
Bakın, şimdi, aynı
zihniyeti biz başka biçimde Orta Doğu'da görüyoruz. IŞİD
denilen bu çete örgütleri halklara saldırmıyor sadece, doğaya
saldırıyor. Bakın, Irakta Ninovada ne yaptı?
İnsanlık tarihini yok etti. Taşlara
saldırmasının, oradaki tarihî eserlere
saldırmasının özü ne? Oradaki yaşam kültürünü, oradaki ruhu
tamamen ortadan kaldırmak.
Aslında bugün iktidarın
uyguladığı da modernize edilmiş başka bir yöntem. Yani
girdiği her yeri talan ediyor, her yeri aslında yaşam alanı
olmaktan çıkartıyor. Her yere sadece binalar dikiyor, her yeri
sosyal, kültürel, ekonomik alanından uzaklaştırıyor. Yeni
sınıflar yaratıyor, yoksullarla zenginler arasındaki
uçurumu derinleştiriyor, onlara duvar örüyor, barajlar örüyor birbirine
karşı. Dolayısıyla biz buna karşı
değerlendirmemizi hep ifade ettik. O yüzden daha çok sorun çıkacak.
Yani çıkarttığınız yasalar o kadar ciddi sorunlara
neden oluyor ki, biz buradan tekrar bunları düzeltelim diye yeni yasalar
çıkartılması konusunda çaba harcayacağız.
Ama şunu
ifade edeyim: Artık insanlar eskisi gibi değil, artık insanlar
uyanmış durumda, doğaya sahip çıkıyor, kendine sahip
çıkıyor, kültürüne sahip çıkıyor, geçmişine sahip
çıkıyor ve bu konuda da mücadele ediyor, itiraz ediyor, isyan ediyor.
Gezi direnişi bu açıdan çok önemli bir ivmedir. AKP Hükûmetinin
bundan ders alması gerektiğini düşünürüz. Çünkü eğer bundan
ders almazsanız yarın başka toplumsal sorunlarla karşı
karşıya geleceksiniz. Siz zannediyor musunuz ki
yaptığınız her türlü kötülük, her türlü hukuksuzluk
yanınıza kalacak? Hiç öyle değil. Çünkü adaletsizliğin
olmadığı yerde barış yoktur.
Adalet yoksa
barış da yoktur, bunu en yakın sürede de göreceksiniz diyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Adaletsizliğin dediniz, yanlış söylediniz, cümleyi
yanlış söylediniz ama, cümle yanlış oldu.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Adaletin olmadığı yerde
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Adaletin olmadığı yerde... İktidara
düzelttiği için teşekkür ediyorum.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Olsun, anladık biz, biz sizi anlıyoruz
Sebahat Hanım, biz sizi anladığımız için sorun yok.
BAŞKAN
Diğer önerge üzerinde Sayın Mesut Dedeoğlu konuşacak.
Buyurun.
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 13üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, ülkemizin her geçen gün biriken ve artan
sorunlarına köklü çözümler bulmak yerine, zaman zaman
hazırlamış olduğu torba yasalarla çözüm bulmaya
çalışmaktadır. Hükûmet, torba yasalarda milletimizin
sorunlarına çözüm bulmak yerine, rantiye gruplarına çıkar
sağlamaktadır.
Trampa yoluyla
kamulaştırılan taşınmazlarda gelir ve kurumlar
vergisine ilişkin kazanç oluşmamasını düzenleyen hüküm,
kanun teklifinin 13üncü maddesinde yer almaktadır. Teklifin 13üncü
maddesiyle, 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer
Vergisi Kanununa eklenen geçici 34üncü maddesinde, kentsel dönüşüm
projeleri kapsamında, trampa yoluyla kamulaştırılan
taşınmazların hazineye devrinden doğan kazançlara
ilişkin düzenleme yapılmaktadır. 31/12/2015 tarihine kadar madde
kapsamında öngörülen devir işlemlerinden dolayı kazanç
oluşmaması düzenlenmekte ve aynı işlemlerle ilgili
teslimler katma değer vergisinden istisna edilmektedir.
Söz konusu
düzenleme, AKP Hükûmetinin rant temelli kentsel dönüşüm
politikalarının bir parçasıdır. Hükûmet, rant temelli ve
yolsuzluk merkezli politikalarının ana eksenini inşaat sektörü
üzerinden yürütmüştür. Bunun bir nedeni inşaat sektörünün
büyüklüğü ise, diğer bir nedeni de bu sektörün bol kazançlı
alanlardan birisi olmasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; inşaat sektöründeki rant
dağılımı imar planları üzerinden
yapılmaktadır. Söz konusu madde hükmüyle de özelde İstanbul
Sultanbeyli ilçesindeki imar sorunu saklanmakta ve yolsuzluklara zemin
hazırlanmaktadır.
AKP, kentsel
dönüşüm rantını "afet yasası" adı
altında gizlemek istemiştir. Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren vatandaşlarımızın aleyhine birçok uygulamaya zemin
hazırlanmıştır. Kentsel dönüşüm, Hükûmet ve AKP için
bir yandaş zenginleştirme kanunu olarak uygulanmaya
başlanmıştır. Kentsel dönüşüm projelerinin bugüne
kadarki uygulamaları projelerin bir dönüşümden daha çok, yağma
ve talan projeleri olduğunu ortaya koymaktadır. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı başta olmak üzere, TOKİ ve
belediyelere verilen kamulaştırma yetkisi yandaş sermayelerin
yatırım alanı hâline gelmiştir. Buralarda yaşayan yoksul
insanların hakları maalesef ki hiç gözetilmemiştir. Bu alanlarda
rantiyecilerin hakları tamamen ortaya
çıkarılmıştır.
Kentsel
dönüşümün yasal dayanağı Mayıs 2012'de yürürlüğe giren
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanundur. Bu kanunun iki buçuk
yıllık uygulamaları bile
mülkiyet hakkına uyan, toplumsal katılımı esas alan ve
toplumsal yararı merkezine alan uygulamalardan uzak bir görüntü
vermektedir. Bu kanunla, dünyada tarihe gömülmüş yap-sat uygulamaları
ortaya çıkmıştır. Çünkü rantı en hızlı ve en
yoğun şekilde sağlamanın yöntemi yap-sat uygulamasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa, Anayasanın 2nci
maddesinde yer alan olan sosyal hukuk devleti ilkesine, 10uncu maddesinde yer
alan eşitlik ilkesine, 21inci maddesinde yer alan konut
dokunulmazlığı ilkesine ve 35inci maddesinde yer alan mülkiyet
hakkı ilkesine aykırıdır. Bu düzenleme Anayasanın
36ncı maddesinde yer alan hak arama hürriyeti ilkesini, 56 ve 57nci
maddelerinde yer alan sağlık, çevre ve konut ilkesini, 125inci maddesinde
yer alan idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı
yargı yolunun açık olması ilkesini ihlal etmektedir.
Devlet
arazilerinin yandaşlara peşkeş çekilmesini sağlayan bu
düzenleme, TMSF'ye devredilen televizyon ve banka gibi işletmelerin
yandaş firmalara rahatlıkla satışını
sağlayacak bir düzenlemedir.
Bütün bu duygu ve
düşüncelerle, değişiklik önergemizin kabulünü dileyerek yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra
Sayılı Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri'nin Çerçeve 13üncü maddesiyle 3065
Sayılı Kanun'a eklenmesi öngörülen Geçici 34'üncü Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Akif Hamzaçebi (İstanbul)
"GEÇİCİ
MADDE 34- 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (ğ)
bendi ile 13/12/1983 tarihli ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü
maddesine dayanılarak çıkarılan ve 6/10/2011 tarihli ve 28076
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
26/9/2011 tarihli ve 2011/2266 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
uygulama usul ve esasları belirlenen ve sınırları ve
koordinatları gösterilen alanda yapılacak iyileştirme, yenileme
ve dönüşüm projeleri kapsamında, trampa yolu ile
kamulaştırılan taşınmazların Hazineye devir ve
teslimi 31/12/2015 tarihine kadar katma değer vergisinden
müstesnadır. İstisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin
iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme
kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin yapıldığı
hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının
tespitinde gider olarak dikkate alınır.
Sultanbeylideki
vatandaşların tapu sorununu çözmek amacıyla yukarıdaki
fıkra uyarınca katma değer vergisinden müstesna olarak, trampa
yoluyla kamulaştırılarak hazineye devir ve teslim edilen
taşınmazlar karşılığında hazinece devredilen
taşınmazların imar durumları ve değerleri uygun
araçlarla kamuoyuna duyurulur. Anılan imar durumlarında Sultanbeylideki
mülkiyet sorunu yaşayan vatandaşların sahip olacağı
taşınmazlar hariç, 10 yıl süreyle değişiklik
yapılmaz.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Akif
Hamzaçebi konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz
teklifin en önemli iki üç maddesinden bir tanesi budur.
Konu şu:
İstanbulda Sultanbeyli ilçesi, vatandaşlarımızın
mülkiyet sorunu yani tapu sorunu yaşadığı ilçelerin en
başlarında gelen birkaç ilçeden biridir. Sultanbeylideki
vatandaşlarımızın 2/Bden kaynaklanan sorunları vardır,
orman arazisi üzerinde yapılan yerleşimlerden kaynaklanan
sorunları vardır, üçüncü olarak da diğer ilçelerde olmayan,
Sultanbeylide olan, özel mülkiyete konu taşınmazlar üzerinde
vatandaşların yapmış olduğu yapılardan
kaynaklanan sorunlar vardır. Yani, özel mülkiyete konu taşınmaz
üzerinde bir başka kişi, gerçek kişi bina yapmış,
gecekondu yapmış, dükkân yapmış, her neyse ama bu
binanın tapusu, 2/B veya orman arazisinde olduğu gibi hazineye,
ormana veya kamu kurumlarına değil gerçek kişilere ait.
Şimdi, görünüşte bu madde, bu
vatandaşlarımızın bu mülkiyetten, özel mülkiyete konu
taşınmaz üzerindeki yerleşimden kaynaklanan tapu sorununu çözmek
amacıyla getirilmektedir. Biz de Sultanbeylideki
vatandaşlarımızın tapu sahibi olmasını istiyoruz.
Bu konuda hiçbir tartışma yok. Sultanbeylinin 15 mahallesi var:
Fatih Mahallesi, Mecidiye Mahallesi, Orhan Gazi Mahallesi, Akşemsettin
Mahallesi, Necip Fazıl, Yavuz Selim, Turgut Reis, Adil Mahallesi,
Hasanpaşa Hasanpaşanın ormandan kaynaklanan yerleşim
sorunu hâlâ duruyor, önergelerimize rağmen çözülmedi- Ahmet Yesevi, Mehmet
Akif, Abdurrahmangazi, Battalgazi, Mimar Sinan, Hamidiye. Yani, bu 15
mahallenin neredeyse hepsinde bu özel mülkiyete konu taşınmaz
üzerindeki vatandaşın binasından kaynaklanan sorun var.
Şimdi, bizim
önergemiz şunu getiriyor
Teklif diyor ki: Biz bu mülkiyet sorununu
trampa yani takas yoluyla çözelim. Bu 15 mahalledeki arazinin önemli ölçüde
mülkiyeti birkaç şirkete ait, birkaç kişiye ait. Bunlar
toplamışlar arazileri. Bu arazileri hazineye alalım, bunun
karşılığında da, hazineye alınan bu araziler
karşılığında da bu birkaç şirkete, birkaç
kişiye hazineden arazi verelim. Aslında, buna gerek yok normalde.
Hazine bu araziyi vereceğine, kendisi de değerlendirip bu araziyi, o
arazileri, Sultanbeylideki arazileri kamulaştırıp
vatandaşa tapusunu verebilir. Diyelim ki bu yolu Hükûmet tercih etmedi;
olabilir, işe sürat kazandıralım, pratiklik
kazandıralım diye, Trampa yapalım, hazinenin bir arazisini
devredelim, birkaç arazisini devredelim. O zaman diyoruz ki: Bu
devrettiğin arazinin değeri nedir, bunu açıkla Sayın Bakan,
Hükûmet bunu açıklasın. İki: Bu arazinin imar durumu nedir,
devrettiğin tarihteki, takas yaptığın tarihteki imar durumu
nedir, bunu da açıkla. Bir de on yıl süreyle bu imar durumu da yani
Sultanbeylideki taşınmazları vatandaşa tapusunu vermek
üzere trampa yoluyla kamulaştırdın, onun
karşılığında İstanbulun diğer yerlerinde
değerli arazilerin, o verdiğin arazilerin imar durumu da on yıl
süreyle değiştirilmesin. Bu kadar basit. Madem Sultanbeylideki
vatandaşımıza tapu vereceğiz, Sultanbeylideki vatandaşın
sırtından birileri vurgun vurmasın. Konu bu kadar basit.
Daha evvel ben bir
basın toplantısı yaptım, bu konu çok eski bir konu.
Maslaktaki MİT arazisinin -800 dönüm civarında bir arazidir,
miktarda yanılabilirim ama yüzlerce dönüm büyüklüğünde bir arazidir-
bu kişilere devredileceğini ben duydum, bana böyle bir bilgi geldi.
Basın toplantısı yaptım, bunu reddettim, buna kimse
teşebbüs edemez, cesaret edemez. Sonra iktidar partisi mensuplarıyla
yaptığım konuşmada O eski bir mevzu. dediler bana.
Şimdi, MİT arazisi yerine başka araziler verilecek.
Değerli
arkadaşlar, ne verecekseniz, imar durumu nedir, değeri nedir, bunu
açıklayalım, kanun hükmüne bunu koyalım. Siz bunu
yapmadığınız gibi, şimdi bir önerge
getirmişsiniz, gelir ve kurumlar vergisi istisnası veriyorsunuz;
Komisyondan geçen metinde yok, birazdan onu buraya getirip, oylayıp kabul
edeceksiniz. Sultanbeylinin sırtından kimse vurgun vurmasın.
Amaç, Sultanbeylideki vatandaşa tapu vermek olmalı, biz bunu destekliyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım
III. YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Düzgün, Sayın Seçer, Sayın Şeker,
Sayın Haberal, Sayın Akçay, Sayın Dedeoğlu, Sayın
Altay, Sayın Sarı, Sayın Özkes, Sayın Türeli, Sayın
Özgündüz, Sayın Küçük, Sayın Aldan, Sayın Köktürk, Sayın
Türmen, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Çetin, Sayın Akar, Sayın Bulut.
İki dakika
süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
XIV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 13 üncü maddesi ile 3065 sayılı
Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici 34 üncü maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Osman Boyraz
(İstanbul) ve arkadaşları
"GEÇİCİ MADDE 34-
6/10/2011 tarihli ve 28076 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 26/9/2011 tarihli ve 2011/2266 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile uygulama usul ve esasları belirlenen ve
sınırları ve koordinatları gösterilen alanda yapılacak
iyileştirme, yenileme ve dönüşüm projeleri kapsamında, trampa
yolu ile kamulaştırılan taşınmazların Hazineye
devir ve teslimi işlemleri 31/12/2018 tarihine kadar katma değer
vergisi, damga vergisi ve tapu harcından müstesnadır. Bu
taşınmazların 31/12/2018 tarihine kadar Hazineye devrinden
dolayı Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarına göre kazanç
oluşmuş sayılmaz."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ARSLAN (Kars) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Sayın Nusret Bayraktar konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR (Rize) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce
anlatıldığı üzere, konu aslında tamamen, AK PARTİ
iktidarının bugüne kadar sürdüregeldiği çözüm önerilerinden en
önemlisi olan mülkiyet sorununu çözmektir.
1950 yılından bu yana,
özellikle Sultanbeylideki tapuların bir bölümü iptal edilmiş, yüzde
27si 2/B idi, 2/Byi geçmiş dönemde muhalefetle birlikte
yaptığımız çalışmalar sonucunda
halletmiştik. Ancak, 9 bin dönüm arazinin asıl tapusu var, tapu iptal
edilmiş. 1950li yıllardan sonra, tapusuz gözüken bu alanı 200
bin kişi el senetleriyle satın almışlar ama mahkeme
sürecinin bittiği 1987 yılında kök tapu sahipleri
tapularını yeniden ellerine alıyorlar ve birbirlerine de
satıyorlar. 6.146 hissedar 9 bin dönüm araziyi alıyorlar. Oysa,
parsel sayısı 22. Sadece 1561 sayılı parsel 601.129
metrekare, hisse sahibi 2.122. Bu kadar yoğun hisse sahiplerinin
bulunduğu bir ortamda, şu anda 9 bin dönümünün yüzde 30u yani 3 bin
dönümlük kısım hem hak sahibi hem tapu sahibi, hisseli olarak. 1.600
dönümlük kısım belediyenin mülkiyetinde. Geriye kalan yüzde 35lik
kısım ise 7 kişi ve şirketlerin satın alarak
topladığı alanlar. Buradaki mülkiyeti çözmenin bir yolu var:
Hazine buraları ya kamulaştırmalı yahut da takas yapmalı
ve belediyeye devrederek belediye de 4706 sayılı Yasa ile
İşgalci demiyorum çünkü bunlar hak sahipleri, parayla
almışlar, kimisinin tapusu vardır. Peki, ne yapılması
gerekir? Yeniden, belediye bunlara satarak mülkiyet hakkını elde
etmek suretiyle hak sahiplerine tapu vermeli ve iyileştirme ve
yenileşme yapmak suretiyle çarpık yapılaşmayı muhtemel
depreme karşı, o güzelim Sultanbeylideki çarpık oluşumu
belediyenin uygulama yapmak suretiyle dönüştürmesi gerekir. O hâlde, bu
mülkiyetin trampa yoluyla takas edilmesinde Maliyecilerin büyük bir bölümünün
Vergi çıkar mı, çıkmaz mı? tartışmaları
iki yılımızı aldı. İki yıl sonunda, bu madde
çıksın, bu kanun çıksın ki yani vergilendirme hususundan
Peki, ne veriyorsunuz? Sayın Hamzaçebinin söylediği gibi, MİT
arazisini talep ettiler bu hak sahiplerinin bir bölümü. 800 dönüm değil,
120 dönüm, DOPu kesildikten sonra 75 dönümlük Maslaktaki bir araziyi talep
ettiler; ne Maliye Bakanlığı ne Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ne de Başbakanlık müsaade etmedi.
Burası kritik, hassas bir yerdir. Daha gelişmeye müsait olan
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Demek ki o vardı yani.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Vardı, talep ediyorlar, hâlâ, şimdi bile talep ediyorlar.
Sizin tanıdığınız o şahsiyet, bir tanesi
şimdi bile
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben tanımıyorum Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Belki tanıyorsunuz, muhtemelen, Ben tanıyorum. dedi.
talep
ediyor, biz müsaade edilmediğini söyledik. Bizim elimizde değil,
Başbakanlık, Maliye Bakanlığı müsaade etmiyor.
Peki, neresi
olacak? Yenibosna gibi, Esenyurt gibi, gelişmeye müsait İstanbulun
dış alanlarındaki arazilerin rakamsal değeri değil,
orada uygulanacak proje değeri üzerinden bir değerlenme
yapılsın. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
kılı kırk yararak, kendilerine verilen yetkiyi kullanmak
suretiyle SPK lisanslı firmalara yaptırdıkları ölçüm ve
değerlendirme sonucu, Sultanbeylide 0,53 emsalle 2.350 TL bedelle
Oranın proje bedeli nedir? 100 lira. Aynı bedelle
Neresidir? Diyelim
Esenyurt. Esenyurttaki emsal nedir? 2 emsal. Değer nedir? 4 bin lira.
2x4.000=şu, onun karşılığı. Örnek veriyorum,
sadece bir tane: İşte, Yenibosnada 74.074 metrekarex2,50ye göre, Mevcut, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının yaptığı emsale göre değer
şu kadar. Sultanbeylideki arazinin kaç metrekaresini satın
alabiliyor? Hesap ettiler, 1.273 dönüm hazine Sultanbeyliden alacak,
karşılığında Yenibosnadan 74 dönüm verecek. Peki,
hazine bunları aldığı zaman ne yapacak? Belediyeye
devredecek, belediye de 4706 sayılı Yasayla vatandaşa
bunları satarak mülkiyet hakkı halledilmiş olacak. Hissedar sayısı
çok olduğu için toplayan firmalarla birlikte, Az sayıdaki alanlarla
takas işlemleri daha kolay olur. diyerek böyle bir metot
uygulanmış, vergiye esas olan bir usul çıktığı
takdirde takas ve devir işlemleri ve belediyenin uygulama ve belediyenin
oradaki hak sahiplerine satış rakamlarında haksızlık
olabileceği kanaatiyle aynen Beykozda uygulanan 2/Bdeki usulün bir
benzeriyle -burada asıl tapulu mülk sahibi para vermiş- yeniden
satın alarak uygulama yapacaktır. Yani, burada hem mülkiyet çözülüyor
hem kamu menfaati gözetiliyor hem de Sultanbeylinin yeniden
iyileştirilmesi ve dönüşümünün altyapıları sağlanarak
konu çözülmüş oluyor.
Takdirlerinize arz ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bayraktar ismimi anarak,
verdiğim bilgilerin de doğru olmadığını
söyleyerek sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Rize Milletvekili Nusret Bayraktarın 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 13üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Bayraktarın konuşmasını
üzüntüyle izledim. Bu, benim konuşmamın ne kadar doğru
olduğunu gösteriyor.
Sayın Bayraktar diyor ki: O
Maslaktaki arazi eski bir mevzu. O şimdi yok. Şimdi, Yenibosnadan
74 dönüm büyüklüğünde bir arazi verilecek. Yani, her şey
planlanmış, ayarlanmış, hangi arazi alınacak,
karşılığında hangi arazi verilecek ve bu
planlanmış, ayarlanmış duruma uygun olarak kanun
değişikliği yapılıyor şimdi. Bu, ihaleye fesat
karıştırmaktır. Her şeyi
ayarlamışsınız, Meclisi buna alet ediyorsunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (Rize) Örnek verdim
ben.
RECEP ÖZEL (Isparta) Örnek verdi,
örnek.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ne örneği
ya?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Efendim, örnek ne? Yenibosnadan 74 dönüm yer verecek.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Mesela dedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Niye Yenibosnadan 74 dönüm
RECEP ÖZEL (Isparta) Örnek dedi,
örnek.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Evet, onu da biliyorum, nasıl Maslak bilgisi bana geldiyse o
bilgi de bana geldi, o bilgi de bana geldi. Kimseyi de tanımam, bilmem;
olayı biliyorum. Mesele, Sultanbeylideki o mağdur, garip
vatandaşın tapu sahibi olması değil, görünüşte onu
tapu sahibi yaparken birilerinin vurgun vurmasıdır; mesele budur.
Ben, işin bu tarafına karşı çıkıyorum. Biz parti
olarak işin bu tarafına karşı çıkıyoruz. Gelin o
zaman saydamlığı sağlayalım. Hangi imar durumudur,
nedir, değer nedir? Aslında bu dahi olmaz artık bu saatten sonra
çünkü Sayın Bayraktar bu işin pişirildiğini söylüyor. Her
şey bitmiş, buna Parlamento alet ediliyor. Kınıyorum. Bu
önergeyi eğer kabul edeceksiniz doğrusu üzüntülerimi bildiriyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Sayın Başkan, bir düzeltme istiyorum. İsmim
kullanılarak yeni bir çarpıtma oldu, onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Açıklama mı yapacaksınız?
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Evet.
BAŞKAN
Açıklama yerinizden.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sataşma yaptı.
BAŞKAN
Sataşmadan dolayı söz istiyorsunuz.
Buyurun, iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
5.- Rize Milletvekili Nusret Bayraktarın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Sayın milletvekilleri, aslında Bir örnek
verilsin. diyerek talep edildi daha önce muhalefet partileri tarafından.
Mesela hangi esaslar üzerinde değerlendirme yapılacak? Ben bir
örnek verdim. Bu sadece, eğer 1.300 dönüm yer ise toplamda 9 bin dönüm
yerle ilgili çalışmanın bir anahtarıdır ama Maslak
gibi önemli kritik bölgelerin olmadığını, talep edilse dahi
Başbakanlığın buna müsaade etmediğini
Hem Maliye
Bakanlığının hem Başbakanlığın izni
olmadan böyle bir değişim olmaz. Usul ve esasları Bakanlar
Kurulu tarafından tayin edilen ölçüler çerçevesinde, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının uygulama alanına
koyduğu yerlerdeki trampa işlemlerinde uygulanacak esaslardır.
Benden örnek istendiği gibi, hangi örneklerle neresi olur? Genellikle,
dedim ki İstanbulun daha henüz gelişmemiş, işte Esenyurt
gibi, Tuzlanın uzak bölgeleri gibi, Yenibosnanın bir yeri gibi bir
yer olabilir; yoksa, anlaşma yoktur, herhangi bir devir yoktur.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yenibosna gelişmemiş mi?
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) Eğer bu devirler olsaydı o zaman kanunun buraya
getirilmesine gerek kalmayacaktı, o zaman çözüm bitmiş, sorun
bitmiş olacaktı. Demek ki eksiklikler var. Hangi esaslarla ilgili
çalışma yapılır talebinde bulundular benden daha önce, ben
de onun bir örneğini usul olarak, anahtar olarak vereceğim dedim.
Hemen gelip de böyle Bu böyledir, verilmiştir
Verilmiş
olsaydı buraya bu kanun gelmezdi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, anlaşılmış
anlaşılan.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) Hayır, prensipte bir çalışma yapılacak. Teknik
elemanlar elbette bir çalışma yapıyorlar. Neyle
çalışma yapıyorlar? Bu araziler
Talep edilen arazilerin büyük
bir bölümü Çevre ve Şehircilik Bakanlığına tahsis
edilmiştir. İstedikleri, uygun olanların -değerlenme
esaslarına göre- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı SPK
lisanslı firmalara değerlendirmeleri yaptıracak, imar
şartlarını eşitleyecek ve kesinlikle
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) O zaman madde konulsun.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Ben hele İdris Güllüce Bey Bakanımızın
hassasiyetine son derece güveniyorum. Çok olağanüstü bir hassasiyetle
Sakın ha, milimetre şaşırılmayacak, devletin ve tüyü
bitmemiş yetimin hakkı asla yenmeyecek. diyerek bir hassasiyet gösterdiğine
ben şahidim, tanığım ve bu çerçevede, bu işlemleri
hızlandırmak için böyle bir maddeye ihtiyaç duyulmuştur.
Saygıyla arz
ediyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
XIV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S.
Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü maddede üç
adet önerge vardır, üç önerge de aynı mahiyettedir, birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 14. Maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye
Birtane Demir
Çelik Adil
Zozani
Kars Muş Hakkâri
Abdullah
Levent Tüzel Erol
Dora
İstanbul Mardin
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
Aynı mahiyetteki
son önergenin imza sahipleri:
Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin Müslim
Sarı
İzmir Ankara İstanbul
Vahap
Seçer Haydar
Akar Bihlun
Tamaylıgil
Mersin Kocaeli İstanbul
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI KENAN İPEK
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Sebahat
Tuncel
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye'deki vergi
sistemi, dünyanın modern hukuk ve şeffaflık ilkelerine
dayalı anayasaya sahip olan ülkelerindeki en adaletsiz olan, en
şeffaf olmayan vergi sistemidir. Bu vergi sistemi, zenginden az vergi, yoksul ve orta
gelirliden çok vergi düsturuna dayanan bu sistem, toplumsal gerilimleri
arttırması, haksız kazançlar elde edilmesi ve bu kapsamda toplumsal
fay hatlarına saldırı sistemidir. Bir bütün olarak ele
alınması gereken vergi sistemi AKP iktidarında yandaş
sermaye birikimi nedeniyle ele alınmamış, geçici maddeler torba
yasalara eklenerek yandaşlar zengin edilmiştir. Bu birikim
oluşturma teknikleri ise birkaç şekilde vücut bulmuştur. Bu
tekniklerden birisi kamu kaynaklarının aracı kurumlara
aktarılması yoluyla sermaye birikiminin yolunun
açılmasıdır. İçeriği, ödemeleri, şekli iktidar
tarafından belirlenen, Sayıştayın denetimlerine kapalı
olarak gerçekleşen bu teknikle birlikte kamu kaynaklarının
sermaye birikimine dâhil edilmesi hem hukuk açısından hem de etik
açısından kabul edilemez bir durumdur. 14. maddenin kanun metninden
çıkarılması Türkiye'de hukuk ve şeffaflığın
tesis edilmesi için elzemdir.
BAŞKAN
Sayın Akçay, siz mi konuşacaksınız?..
Sayın Erkan
Akçay konuşacak diğer önerge üzerine.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14üncü madde
üzerine verdiğimiz önergede söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bu
maddede yapılan bir ek madde düzenlemesiyle, Kızılaya,
Yeşilaya ve Yeşilay Vakfına, mülkiyeti hazineye, kamu kurum,
kuruluşlarına ait taşınmazlar üzerinde işte bu
Kızılay ve Yeşilay ve Yeşilay Vakfı lehine kırk
dokuz yıl süreyle bedelsiz irtifak hakkı kurulabilmesinin önü
açılmaktadır. Yani kediye ciğer emanet ediliyor, âdeta
yağma Hasanın böreği gibi bu kamu kaynakları üzerine bir
çöreklenme yapılmaktadır. Yani hani devleti, ülkeyi şirket gibi
yönetmek var ya, ifade ettiğimiz gibi, kayıt dışı ve
merdiven altı bir yönetimdir bu. Bu maddeyi kabul etmek mümkün değil.
Daha henüz Yeşilay Vakfı kimlerden oluşuyor, bu
açıklanabilmiş değil. Bu Yeşilay Vakfı yönetimi
tapınak şövalyeleri mi, mason locası mı, paralel mi,
Haşhaşi mi, bir bilelim. Bu kadar niye meçhul tutulur,
açıklanmaz, neden çekinirsiniz? Siz milletten
aldığınız oylarla iktidar değil misiniz? Milletten
neyi saklıyorsunuz? İşte bu, kayıt dışı
faaliyetlerinizi milletten saklamaktan başka bir durum değil. Onun
için tekrar ediyorum: Kızılay, Yeşilay yerine moray kurun,
moray! Eninde sonunda AKPyi morartacak faaliyetlerdir bunlar, şimdiden
kurun! (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, şimdi, 17-25 Aralık sürecinde Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarının yolsuzluk ve rüşvet
olayları âdeta cürmümeşhut şeklinde, bir suçüstü hâlinde gözler
önüne serilmişti. Artık bütün örtbas etme, saklama ve gizleme
faaliyetlerini herkes biliyor ve bu yolsuzluk kapsamında TÜRGEV merkezli imar
usulsüzlükleri ve rüşvet faaliyetleri de kamuoyuna feci bir şekilde
yansımıştı.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bir de makul olan bir durum vardır; bir
insanın bir suçu, ayıbı ortaya çıktıktan sonra veya
bir suçüstü olmuşsa şöyle kendini biraz frenler, biraz bekler fakat
yani 17-25 Aralık sürecine rağmen Hükûmet durmuyor, yolsuzluk,
rüşvet ve usulsüzlüklere zemin hazırlayan uygulamalar pervasız,
pupa yelken devam ediyor.
İşte, en
son çıkan 6552 sayılı Kanunun 124üncü maddesinde de
belediyelerin, İçişleri Bakanlığının
onayıyla böyle TÜRGEV gibi birtakım dernek, vakıflara
taşınmaz tahsis edilebilmesinin de önü açılmıştı.
Şimdi, eskiden bu ibare arsa şeklindeydi, arsa ibaresi
taşınmaz ibaresi olarak değiştirildi. Yani arsa yerine
artık bu adı geçen vakıflar, dernekler kendi belediye
başkanlarına diyecekler ki: Ya, ben şu arsayı
beğendim. O arsa belediyeninse bunun üzerine veya değilse satın
al, kamulaştır, ne yaparsan yap. Bana 20 katlı bir gökdelen yap,
AVM yap, birtakım iş yerleri yap ve bana bu inşaatı da
tamamladıktan sonra yirmi beş otuz yıllığına en
az devret, bedelsiz olarak veya çok sembolik bir bedelle devret. Bu imkânlar
verilmiş ve bu artık önüne geçilemez bir hâle gelmiş. Bu
nasıl bir pervasızlıktır? Bu kamu kaynaklarının,
millet malının, vatan malının bu kadar pervasızca
üzerine nasıl gidilebiliyor, doğrusu anlamak mümkün değil.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin bu faaliyetleri Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulunun 17 Şubat 2010 tarihli raporuna da
yansımıştır. Kamu yararına çalışan
derneklere sağlanan ayrıcalıklar yanında bazı
dernekler, diğerlerinden farklı olarak özel istisna ve
ayrıcalıklardan yararlanarak
İnşallah
bundan sonraki maddede devam edeceğiz çünkü
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme raporu bu konu
bakımından önemlidir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Diğer önerge
üzerinde Sayın Vahap Seçer konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
688 sıra
sayılı bu torba Teklifin aslında en fazla Komisyon
çalışmalarında zamanımızı alan ve en fazla da,
madde olarak, sayısal olarak fazla olan konuları Kızılay ve
Yeşilayla ilgili düzenlemeler. Aslında, Kızılay,
Yeşilaya sağlanan imtiyazlara ilişkin bir mostra görevi
yapıyor. Yani Kızılayı gösteriyoruz ama bu arada
Yeşilaya ilişkin de çok önemli düzenlemeler yapıyoruz.
Bakın, bu teklifin 4üncü maddesinde bir düzenleme oldu. Orada
Yeşilaya Sağlık Bakanlığı bütçesinden her
yıl 15 milyon TL aktarılması yönünde bir düzenleme oldu. Daha
önce, 2013 yılında da olmuş, o zaman vakıf yok,
Yeşilay Derneği var; 12,8 milyon TL o dönemde bir para
aktarılmış.
Yine, 11inci
maddede Kızılaya ilişkin gelir ve kurumlar vergisine dair bir
muafiyet var. 12nci maddede, yine, Kızılay Derneğine
ilişkin KDV istisnası var. 14üncü maddede, şu anda
verdiğimiz önerge üzerine görüştüğümüz 14üncü maddede -biraz
sonra geleceğim- çok çok önemli tasarruflar var, değişiklikler
var. 15inci maddede yine birtakım imtiyazlar getiriliyor hem
Kızılaya hem Yeşilaya. 16ncı maddede, yine, bu sefer,
Kızılayın iktisadi işletmeleri adına birtakım
vergi muafiyetleri ve istisnalar getiriyor.
Şimdi, Yeşilayın
alametifarikası nedir yani niçin Yeşilaya ilişkin bu kadar
önemli düzenlemeler yapılıyor? Biliyorsunuz, Yeşilay, Sayın
Cumhurbaşkanının çocuklarının yönetiminde
bulunduğu ve 02/12/2014te -sanıyorum- tescil edilen vakıfta
yöneticilik yaptığı bir kuruluş, bir yapı.
Şimdi, bunlar, mutlaka önemli
hizmetler yapıyor, toplum yararına, kamu yararına
çalışıyor. Türk Kızılayını zaten
tartışmak mümkün değil. Az önce de söyledim yani Türk
Kızılayı gösteriliyor ama arka planda Yeşilaya önemli
imtiyazlar sağlanıyor.
Şimdi, 14üncü maddeye bir
bakalım. Arkadaşlar, burada biz Türk Kızılay
Derneğine, Türk Yeşilay Cemiyetine ve Türkiye Yeşilay
Vakfına, hazineye ait, mülkiyetleri kamu kurum ve kuruluşlarına
ait taşınmazlar üzerinde bedelsiz olarak irtifak hakkı tesis
ediyoruz. Ayrıca, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler
üzerinde ise bunlar adına bedelsiz kullanma izni veriyoruz, ayrıca
bunlardan hasılat payı almıyoruz. İrtifak hakkı tesis
edilen taşınmazların tapu kütüğüne,
taşınmazların amacı dışında
kullanılmayacağına ilişkin şerh koyuyoruz; buna bir
lafım yok. Ancak, şimdi, bakın, burada bu kuruluşlara çok
önemli birtakım imtiyazlar tanınıyor.
Nedir yani
Yeşilayı bir LÖSEVden, bir Türk Eğitim Vakfından,
Darüşşafakadan ayıran özelliği nedir? Şimdi,
düşünün, LÖSEV bir hastane kurmak istesin, bir kamu kuruluşuna ait,
hazineye ait bir bina olsun, gidip müracaatta bulunsun: Ben, önemli bir
hayır işi yapıyorum, kanserli çocuklarla ilgili birtakım
hizmetlerim var, faaliyetlerim var. Bir hastane kurmak istiyorum, onkoloji
hastanesi. Falanca kurumunuzun bir binası var, bunu bana, kırk dokuz
yıllığına bedelsiz olarak irtifak hakkını verin,
tesis edin, tahsis edin. dese, burada ret cevabı çıkar. Aynı
talebi Yeşilay yapar ise bu kanuna göre, tabii ki kurumun da onayıyla
vermek durumunda. Ya da aynı talebi Kızılay yapsa, Benim kan
merkezi için binaya ihtiyacım var. dese -diyelim ki Sosyal Güvenlik
Kurumunun bir binası var- böyle bir talepte bulunsa bu kanuna göre o talep
yerine getirilecek.
Ama az önce
söylediğim gibi, bu ülkede gerçekten toplum yararına, kamu
yararına çalışan onlarca dernek var, vakıf var, bu ülkenin
insanlarına, evlatlarına hizmet ediyor, onlara bu
ayrıcalığı tanımıyoruz. Bu büyük bir
haksızlıktır, dolayısıyla bu maddenin bu tekliften
çıkartılmasını teklif ediyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
15inci maddede üç
adet önerge vardır, önergeler aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 15. Maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye
Birtane Adil
Zozani Erol
Dora
Kars Hakkâri Mardin
Abdullah
Levent Tüzel Sebahat
Tuncel Demir
Çelik
İstanbul İstanbul Muş
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Mehmet
Günal
Manisa Ankara Antalya
Alim
Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
Aynı
mahiyetteki son önergenin imza sahipleri:
Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin Müslim
Sarı
İzmir Ankara İstanbul
Vahap
Seçer Bihlun
Tamaylıgil Haydar
Akar
Mersin İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Okunan önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
KENAN İPEK Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Sebahat Tuncel konuşacak.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Aslında
birkaç maddedir aynı konu üzerinde tartışıyoruz;
Kızılay, Yeşilay ve Yeşilay Vakfı üzerinde. Kamu
yararına nasıl hizmet edecekleri, bunlara aktarılan
kaynakların nasıl denetleneceği üzerinde soru
işaretlerimizi hep ifade ediyoruz, bir kez daha bunun altını
çizmek istiyoruz. Tabii, kamu yararına olan vakıfları,
dernekleri, sivil toplum örgütlerini desteklemek, bu konuda ortak bir fikir
edinmek olabilir ama bu konuda gerçekten hangi ihtiyaca istinaden bunu
gerçekleştiriyoruz? Bu konuda açıklığın olmaması,
şeffaflığın olmaması
Ne kadar personel buraya gidecek
ya da hangi alanda çalışma yapacak, buraya aktarılan maddi
kaynakların ne kadarını nereye kullanacak, bu konudaki
planlaması nedir, hiçbir tartışma yok. Sadece önümüze sunulan
bir yasa var ve burada bu yasa ısrarla onaylatılmaya
çalışılıyor. Belli ki iktidar bu konuda daha önceden
bazı tartışmalar yürütmüş, bazı kararlar
almış; işte, kırk dokuz yıllığına
burayı kiralayacak, bunun üzerinden çeşitli işler yapacak ve
kamu yararına olan şeyleri, kamunun olanaklarını bu
vakıflara harcayacak. Bunun üzerinden de bize de onaylaması
kalıyor ya da muhalefetimizi yapmamız. Bu konuda, ciddi anlamda bunun
yeniden tartışılması gerektiğinin, bunun ciddi
sorunlara neden olduğunun altını çizelim.
Diğer bir
konu: Dikkat ederseniz, bu yasa metninde birkaç şeyi birden
konuşuyoruz. Bir yandan Gençlik ve Spor Bakanlığına
ilişkin düzenlemeler Millî Eğitim Bakanlığının
kapsamına giriyor, bir yandan sağlıkta özelleştirmeye dair
konuları konuşuyoruz; bir yandan bazı vakıflara kamu
kaynaklarının nasıl aktarılacağı, aslında
kamu kaynaklarının nasıl kendi yandaşlarına
peşkeş çekilmesi meselesi; bir yandan kentsel dönüşüm, bir
yandan elektrik kaçakları ve kayıp payı, özel mülkiyet ihlali,
İnternet erişimi üzerinden
Bakar mısınız, kaç tane
bakanlığı ilgilendiren bir meseleyi biz aynı torba yasada
konuşmaya çalışıyoruz ve bunların birçoğu
aslında aynı maddede düzenlenen şeyler. Bizim bu konudaki
muhalefetimizin nedenini de ifade ediyor. Yani, bir konuda bir bakanlık
bir çalışma yapıyorsa gelir, burada kapsamlı
tartışılır, kapsamlı öneriler sunulur, bunun üzerinden
bir tartışma yürütülebilir.
Şimdi, biraz
önce iktidar partisinden arkadaşımız sunum yaparken, özellikle
kentsel dönüşüme ilişkin örneklendirme yaparken de
karşısındakiyle dalga geçer gibi, hani Örnekleme veriyorum.
adı altında aslında gerçek niyetlerini ifade ediyor.
Dolayısıyla, bu yasa tartışmalarını ifade ederken
biz de burada
Gerçek ile burada ifade edilenin yani kamu yararına hizmet
edenlere hizmet etmek, bu konuda olanak sağlamak, Sağlık
Bakanlığından buraya bütçe ayırmak, burada yaşanan
sorunları çözmek gibi genel söylemin altında, aslında orada
başka bir şey yapılmak istendiğinin, bunun bir perde
olduğunun net göstergesi olarak karşımıza
çıkıyor. İki durum var. Bir gerçeklik var; gerçeklik, ihtiyaç
olmayan, aslında mevcut, var olan kurumlarla yapabileceğimiz
işleri başka bir kuruma yükleyerek, üstelik Sağlık
Bakanlığından buna şimdi 15 bin TL, daha sonra yılda değişecek
miktarlarda bir şey yaparak, ön kabulle bu yasayı geçirmeye
çalışıyoruz. Ama, diğer yandan, asıl gerçek nedir?
Bunu kim denetleyecek, nasıl denetleyecek, nereye hizmet edecek, hizmet ettiği
kişilere gerçek anlamıyla hizmet edip etmediği meselesi
muğlak. Çünkü, gerçek anlamı nedir, gerçek anlamda hedef kitle nedir meselesinde
de burada ciddi anlamda bir sorunla karşı karşıya
olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Yani, burada Kızılay,
Yeşilay gibi bazı vakıflara kamusal kaynakların
aktarılmasıyla aslında, bir şekilde, AKP iktidarı
buradan başka bir yarar elde etmek istediğini bize ifade ediyor.
O yüzden, bu tip
uygulamalardan vazgeçmek, burada daha sağlıklı
çalışmak açısından önemli. Kaç saattir burası
çalışıyor, gerçekten bu Parlamento artık çok
sağlıklı bir şekilde yasa çıkaramaz hâle geldi. Sadece
iktidarla muhalefetin
İktidarın yasayı
dayattığı, muhalefetin söz geldikçe buna eleştirilerini
sunduğu ama en nihayetinde iktidarın dediğinin olduğu, zor
yöntemleriyle çalışan bir Meclis hâline geldik. Yani, böyle bir
şey olabilir mi? Buradaki, iktidardaki parti vekilleri bile, şimdi
bir kısmı burada dinliyor, bir kısmı
dışarıda. Grup başkan vekilleri evet diyorsa evet,
hayır diyorsa hayır meselesi üzerinden bir tartışma
RECEP ÖZEL
(Isparta) 1 kişi varsınız, siz de 1 kişisiniz.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Sizi bugün galiba görevli addettiler. Bilmiyorum,
milletvekilliğiniz tehlikede mi? Böyleyse bence bu bir sorundur. Yani,
burada şeye gerek yok, her şeye laf atıyorsunuz. Sabahtan beri
konuşuyoruz. Anlaşılan odur ki yeriniz garanti değil. Yani
eğer öyle bir şeyle sürekli laf atmaya çalışıp bozmaya
çalışıyorsanız bu bir sorundur.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ne yapayım? Arkadaşlar burada, siz 1 kişi
kaldınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Neyse, söz hakkımı gasbettiniz.
İyi
akşamlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Diğer önerge
üzerinde kim konuşacak?
Sayın Akçay,
siz mi konuşacaksınız? 15inci madde
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Evet.
BAŞKAN
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15inci
maddedeki önergemiz üzerine söz aldım.
Biraz evvel
14üncü maddedeki konuşmamda, Hükûmetin, affedersiniz, AKP anonim
şirketinin bu faaliyetleriyle ilgili Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulunun 17 Şubat 2010 tarihli raporunda, kamuya
yararlı dernek statüleriyle ilgili ve bunların faaliyetleriyle ilgili
yaptığı araştırma ve incelemeler dile getirilmişti.
Raporun Sonuç kısmından bir cümleyi önemine binaen sizlerle
paylaşmak istiyorum, 2010 tarihli Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu Raporundaki inceleme, araştırma ve tespitler:
Kamu
yararına çalışan derneklere sağlanan ayrıcalıklar
yanında bazı dernekler, diğerlerinden farklı olarak özel
istisna veya ayrıcalıklardan yararlanarak genel yapı içerisinde
imtiyazlı hâle gelmektedirler. Yani, Kızılay, Yeşilay
Vakfı, TÜRGEV ve benzerleri imtiyazlı hâle gelmektedirler. diyor
rapor. Bu durum sivil toplum yapısının bozulmasına
Demokratlığın, demokrasinin en önemli göstergelerinden biri
sivil topluma gereken önemi vermek, onu güçlendirmek, onun faaliyet
alanını genişletmek değil mi? Hayır,
sivil toplum
yapısının bozulmasına, kamu yararı faaliyetlerinin
belli alanlarda sınırlanmasına yol açıyor. diyor. Yani
arsa, arazi, inşaat işlerinde.
ve bunun neticesinde mali
kaynakların birkaç dernekte yoğunlaşmasına sebebiyet
vermektedir. Daha ne desin arkadaşlar? Yani bir
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunda daha ne
söylenilsin? Yani biraz da siyaseten, lafın açığı kime
söylenir, burada tekrarlamak istemiyorum.
Teklifte öngörülen
bu düzenlemeler, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
raporunda dikkat çekilen ayrıcalıkları daha da
derinleştirmektedir. Yani raporun dikkat çektiği hususlar maalesef
daha da olumsuz yönde ilerlemektedir ve bir bütün olarak Kızılay ve
Yeşilaya ilişkin düzenlemelerle bu iki sivil toplum kuruluşu
yeni usulsüzlük, yolsuzluk ve rüşvet uygulamalarına imkân verecek bir
ortama doğru gittikçe sürüklenmektedir. O nedenle, bu teklif metninden bu
maddelerin çıkarılmasının daha yerinde
olacağını düşünüyoruz ve bu tür kayıt
dışılığa sevk eden düzenlemelerden de vazgeçilmesi
gerekir. Ve 15inci madde de 14le beraber bir devamı niteliğinde.
Mevcut tahsislerde bu 14üncü madde doğrultusunda Hasılat payı
alınmaksızın
E hasılat payı var, alınsın.
Yani, bu kadar bir açgözlülük söz konusu.
Değerli
arkadaşlar, bu Kızılay, Yeşilay artık tamamen siyasi
propagandaya da alet edilmeye başlandı. 13 Mayıs 2014 tarihinde
Somada meydana gelen maden faciasından sonra tabii
vatandaşlarımızın yardımları,
Kızılayın bazı dağıtımları da
Kızılay Şube Başkanı Soma Belediyesi AKP Belediye
Meclisi Üyesi ve Kızılayın yöneticilerinden birisi de AKP
Kadın Kolları Başkanı. Kızılayın o
kıyafetleri giyilmeden ve Kızılay tarafından bu
yardımların yapıldığı ifade edilmeden, sanki bir
siyasi parti veya iktidar tarafından
yapılıyormuşçasına bunların
dağıtımları yapılmıştır -çok fazla
kişileri deşifre de etmek istemiyorum ama birisi AKP Belediye Meclisi
Üyesi, birisi de AKP Kadın Kolları Başkanı- ve propaganda
amaçlı kullanılmıştır Kızılayın
yardımları. Yani, bu Kızılay, Yeşilay üzerinde neden
bu kadar durulduğu da Somada ayan beyan ispatlı, belgeli olarak da
ortaya çıkmıştır.
Bu düşüncelerle bu maddenin de
teklifimiz doğrultusunda çıkarılmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
Diğer önerge üzerinde Sayın
Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 15inci
maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım.
Tabii, ben maddeye biraz bağlı kalmak istiyorum işin
doğrusu. Yani, Türkiyede Kızılay gibi, Yeşilay gibi kurumlara
sahip çıkmak hepimizin görevi ama onları istismar ederek, onlara
yaslanarak Yeşilayın görevlerini yapmak üzere vakıf kurup o
vakfa kamuya ait varlıkları, kamu kurum ve kuruluşlarına,
hazineye ait taşınmazları devretmek ve bu devir işleminden
sonra, o vakfa bu işler devrediliyor diye daha evvel Yeşilay ve
Kızılay cemiyet ya da derneğine irtifak hakkı olarak
verilen varlıkların, o irtifak hakkı bedellerinin
kaldırılarak vakfa veriliş biçimine döndürülmesi kabul
edilebilir bir yaklaşım değildir. Çünkü, biz, hazineden kamu
yararına dernek, birlik, kurum, kuruluşlara, vakıflara
yardım yapıyoruz. Bunu defaatle Hükûmetlerin bakanlarına
sormuş olmamıza rağmen, Bu kamu yararına kurumlardan
kimlere hazineden yardım yapılıyor? dediğimizde ne
başbakanlar ne bakanlar bize Şu, şu kurumlar. diye cevap
veremedi, cevap alma hakkını bile kullanamadık.
Tabii, burada, bu
miktar, örtülü ödeneğin dışında neredeyse yeni bir örtülü
ödenek boyutuna ulaştı. Yani, kaynakların nereye
kullanıldığı; hangi dernek, cemiyet, vakfa verildiği;
bunun içerisinde Deniz Fenerinin, İHHnın olup
olmadığı
Ya da bunlardan daha tehlikeli dernek, vakıf,
kurum var mıdır, yok mudur; bu bir muamma. Kızılay ve
Yeşilaya irtifak hakkıyla devredilen varlıkların şimdi
bedelsiz olarak kırk dokuz yıllığına verilmesini
düzenlemek AKPyi bu konuda aklamaya yetmeyecektir. Çünkü, bakınız,
bu 2015 bütçesi öncesinde 2013 yılı kesin hesapları
görüşüldüğü için oradaki bu kuruluşlara, adı belli olmayan
ama dernek, birlik, kurum, vakıflara yapılan yardımlar 2013
yılında 449 milyon 473 bin liraya kadar çıkmışken 2014
yılının sadece ilk dokuz ayında 902 milyon 529 bin liraya
çıkıyor bu para. Yani neredeyse, eski parayla, dokuz ayda 1 katrilyon
Kızılay ve Yeşilay dâhil, hangi kuruluşlara,
sandıklara, vakıflara verildiği belli olmayan yetimlerin
parası. Bunun hesabı elbette bir gün sorulacak.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, burada irtifak hakkı dediğiniz zaman
Tabii, vakıf deyince akla
Girin, bakın Vakıflar Genel
Müdürlüğünün sitesine, vakfın tanımında diyor ki: Kişisel
çalışma ve gayretle elde edilen imkânların ve mal
varlığının gönül rızasıyla
paylaşılmasını öngören sistemdir. Yani vakfı böyle
tanımlıyor ama siz, vakıf kurup hazineye ait, kamu kurum ve
kuruluşlarına ait varlıkları, malları bir bütün olarak
bir ailenin fertlerinin yönetimine girdiği TÜRGEV gibi, Yeşilay
Vakfı gibi vakıflara devretmeyi vakfetme olarak
algılıyorsanız bu, büyük bir yanılgıdır. Bu,
doğrudan doğruya 77 milyonun hakkı olan malın,
eşyanın, varlığın kırk dokuz
yıllığına bir aileye, bir zümreye devrinden başka bir
şey değildir. Bu, düpedüz kamu malını kanunla gasbetmektir,
bir ailenin emrine vakfetmektir.
Bakınız,
Yeşilay Derneğinin yöneticilerine bir bakın. Yöneticilerinin
kimler olduğunu göreceksiniz, derneğe girdiler. Şimdi,
vakıf ortada yok, vakfın başkanı belli değil, yönetimi
belli değil. Oraya verdiğiniz, bedava, kırk dokuz
yıllığına bedelsiz verilen malları, bu sefer de
eşitlik olsun diye, göz boyama, kendi milletvekillerinizi kandırma
amaçlı olarak Yeşilay Cemiyeti ve Kızılay Derneğine de
vermeye kalkışıyorsunuz. Bu, kamunun malıdır, yetimin
malıdır; bunu vermeye hakkınız yok. Haram olacaktır,
haram olsun.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeleri oylarınıza sunuyorum
III.-
YOKLAMA
(CHP ve MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var.
Sayın Akar,
Sayın Şeker, Sayın Çetin, Sayın Haberal, Sayın Öztürk,
Sayın Özkes, Sayın Aksünger, Sayın Kuşoğlu, Sayın
Köktürk, Sayın Küçük, Sayın Kaplan, Sayın Tamaylıgil,
Sayın Türmen, Sayın Akçay, Sayın Çıray, Sayın
Uzunırmak, Sayın Özgündüz, Sayın Işık, Sayın
Yılmaz, Sayın Düzgün.
Bir dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
XIV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN - Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
16ncı
maddede üç adet önerge vardır, önergeler aynı mahiyettedir, birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 16. Maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris Baluken Selma Irmak Halil Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye Birtane Erol Dora Demir Çelik
Kars Mardin Muş
Adil Zozani Abdullah Levent Yüksel
Hakkâri İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan
Akçay Özcan
Yeniçeri Ali
Öz
Manisa Ankara Mersin
Mehmet
Günal Alim
Işık
Antalya Kütahya
Aynı
mahiyetteki son önergenin imza sahipleri:
Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin Müslim
Sarı
İzmir Ankara İstanbul
Vahap
Seçer Haydar
Akar Bihlun
Tamaylıgil
Mersin Kocaeli İstanbul
Ali
Özgündüz
İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI KENAN İPEK
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tuncel,
konuşacak mısınız?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye'deki vergi
sistemi, dünyanın modern hukuk ve şeffaflık ilkelerine
dayalı anayasaya sahip olan ülkelerindeki en adaletsiz olan, en
şeffaf olmayan vergi sistemidir. Bu vergi sistemi, zenginden az vergi,
yoksul ve orta gelirliden çok vergi düsturuna dayanan bu sistem, toplumsal
gerilimleri arttırması, haksız kazançlar elde edilmesi ve bu
kapsamda toplumsal fay hatlarına saldırı sistemidir. Bir bütün
olarak ele alınması gereken vergi sistemi, AKP iktidarında
yandaş sermaye birikimi nedeniyle ele alınmamış, geçici
maddeler torba yasalara eklenerek yandaşlar zengin edilmiştir. Bu
birikim oluşturma teknikleri ise birkaç şekilde vücut bulmuştur.
Bu tekniklerden birisi, kamu kaynaklarının aracı kurumlara
aktarılması yoluyla sermaye birikiminin yolunun
açılmasıdır. İçeriği, ödemeleri, şekli iktidar
tarafından belirlenen, Sayıştayın denetimlerine kapalı
olarak gerçekleşen bu teknikle birlikte kamu kaynaklarının
sermaye birikimine dâhil edilmesi, hem hukuk açısından hem de etik
açısından kabul edilemez bir durumdur. Bu kapsamda 16ncı madde
kanun teklifi metninden çıkarılmalıdır.
BAŞKAN
Sayın Akçay, siz mi konuşacaksınız?
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Erkan Akçay konuşacak.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16ncı
maddeyle ilgili önergemiz hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu da, maalesef,
Kızılayla ilgili ve bir af maddesi. Şimdi, 16ncı maddeyle
Kurumlar Vergisi Kanununa geçici 8inci maddenin eklenmesi suretiyle,
Kızılay Derneğine ait iktisadi işletmeler adına önceki
vergilendirme dönemlerinde tarh veya tahakkuk ettirilen kurumlar vergisi ve kâr
dağıtımına bağlı vergi kesintisi ile bu vergiler
ve geçici vergiye ilişkin gecikme zammından, gecikme faizi ve vergi
cezalarından ve bu alacaklarla ilgili açılmış tüm
davalardan ve Gelir Vergisi Kanununun ilgili maddelerinin uygulanmasına
yönelmiş tüm davalardan, bu kanunun yayımlanacağı tarihi
izleyen ikinci ayın sonuna kadar vazgeçilmesi şartıyla
tahsilinden vazgeçilmektedir; yani, bir vergi affı düzenlemesi. Kime?
Kızılaya. Neden? Meçhul, makul bir gerekçe yok. Herhâlde şunu
söyleyeceklerdir yine, Komisyonda da dedikleri gibi: Efendim,
Kızılayın mali gücünü güçlendirmek. Kızılay kamu
yararına çalışan bir dernek, milletin bir değeri; bu
kanunlara, nizamlara uymayacak da kim uyacak?
Şimdi, bu
düzenlemeler
En önemlisi, değerli arkadaşlar, para gitmişse
sorumlusundan alınır, yerine konulur, mutlaka para veya bir maddi
değer yerine getirilir, hesabı da sorulur. Yalnız,
kurumları, kavramları ve bazı kıymetleri dejenere
ederseniz, bunun telafisi bazen imkânsız, bazen de çok zordur. Bu
düzenlemelerle, özellikle son üç dört yıldır Kızılay,
Yeşilay vesaireyle ilgili getirilen düzenlemelerle Kızılay gibi
bir güzide kurumu ne kadar çok dejenere ettiğinizin farkında
mısınız? Farkındasınız veya değilsiniz ancak
dejenere ediyorsunuz; kurumları, kavramları, değerleri dejenere
ediyorsunuz.
17 25 Aralık
yolsuzluk olaylarından sonra ve önce
Âdeta, sanki milat oldu. Kaldı
ki, bunlar ta 1994 yıllarına kadar âdeta bir şebeke hâline
gelmiş bir organizasyonun yaptığı yolsuzluklardır bize
göre, somut olarak baktığımızda. Neticede bu düzenlemeler,
AKPnin sivil toplum kuruluşlarına, kamu yararına çalışan
derneklere ve kuruluşlara, kamu kaynaklarına yönelik bakış
açısının, yandaş oluşturma ve yolsuzluk zeminini
ortaya koyma şeklinde kendini göstermektedir. Hükûmetin sivil toplum
kuruluşlarına yönelik ayrıştırıcı ve
ötekileştirici tutum ve davranışlarının bir
yansıması olarak görüyoruz. Yani, mesela, her ne hikmetse,
yıllardır bütün ısrarlarımıza rağmen,
Kızılaya, Yeşilaya, Yeşilay Vakfına getirdikleri bu
imtiyazlı düzenlemelerin binde 1i bile Darüşşafaka için,
Darülaceze için getirilmiyor. Neden? Üstelik bu Darülacezenin Başkanı
da bildiğimiz kadarıyla başbakanlar. Acaba neden? Herhâlde henüz
ellerine geçiremediklerini düşünüyorlar Darüşşafakayı,
Darülacezeyi. O yüzden, bu tür durumları maalesef hoş
karşılamak mümkün değil.
Bunlar kamu
kaynaklarını kullanıyorlar, millet malını
kullanıyorlar. Kamu kaynaklarını ve millet malını
kullanan, talan edenleri, yiyenleri buradan lanetliyorum. İzzet Çetin
Beyin dediği gibi, haram olsun, zehir zıkkım olsun diyerek
sözümü tamamlıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Diğer
konuşmacı Sayın Ali Özgündüz, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 18 Mart,
Çanakkale Savaşının 100üncü yıl dönümü. Çanakkale
Geçilmez destanını yazan şehitlere selam olsun. Şehitler
bizim inancımıza göre ölmemiştir, onlar Hakka yürümüştür. Başta
Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Çanakkale destanını yazan tüm
şehitlerin huzurunda saygı ve minnetle eğiliyorum.
Çanakkalede
İngiliz ve Fransız donanması eğer boğazı geçseydi
müttefikleri olan o zamanki Çarlık Rusyaya destek sağlanacaktı
ve o takdirde Çarlık rejimi çökmeyecekti, bir rejim
değişikliği de olmayacaktı. Dolayısıyla, bizim
Kurtuluş Savaşını vermemiz de çok daha zor şartlarda
olacaktı çünkü Rusyadaki devrim sonrası bizim doğu cephemiz
koruma altına alınarak, hatta emperyalizme karşı verilen
savaşta o zamanki Sovyet rejimi de önemli destek vererek Kurtuluş
Savaşını yapmamızda katkı
sağlamıştır.
Elbette
ki Çanakkaledeki bu zaferle birlikte Türk ordusu, özellikle Balkan
savaşlarıyla birlikte kaybettiği prestijini yeniden kazanarak
milletle birlikte Kurtuluş Savaşını başlatmak için de
bir moral bulmuştur. Yine bu savaşla Türk milleti, Mustafa Kemal
Atatürk gibi bir deha lideri ortaya çıkarmıştır, 20nci
yüzyılın dâhi lideri bize nasip olmuştur.
Bu
savaşta milletimiz 100 binin üzerinde öğretmen, mülkiyeli,
tıbbiyeli, okumuş aydınını kaybetti. Ancak, bu
şehitler Hakka yürürken, Vatan sağ olsun. diyerek Hakka yürürken
vatanı kurtardılar. Dolayısıyla, onların sayesinde
bugün anlı şanlı bayrağımız, rengini
şehitlerin kanından alan ay yıldızlı al
bayrağımız göklerde dalgalanıyor. O şehitler sayesinde
bugün yüz binlerce minareden ezanlar okunuyor. Yine, şükür ki burası
İslam yurdu olarak, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti olarak ve
İslam ülkeleri içinde de en önemli, önder, lider konumunda bir ülke olarak
yolumuza devam ediyoruz.
Tabii, kolay değil, 213 bin
şehit verilmiştir. Birileri bugün Çanakkale Savaşının
kahramanı, Kurtuluş Savaşının kahramanı Gazi
Mustafa Kemal Atatürke ve 213 bin şehide saygısızlık
adına -onu dahi göze alarak- Çanakkale Savaşı bir hezimet
midir, bir zafer midir? gibi tartışmalara giriyor ki, e, ne diyeyim,
yani bu insanların Gazi Mustafa Kemalle sorunları olabilir ama
Allahtan korksunlar, bari 213 bin şehide saygıdan dolayı bu
tartışmaya girmesinler. Eğer hakikaten inanıyorlarsa, inancımıza
göre bu 213 bin şehit ölü değil, hâlen içimizde yaşamaktalar, en
azından bunlara saygıya hürmeten -bugün başlarını
yastığa koyup evlerinde rahat uyuyorlarsa o şehitler sayesinde-
onlara hürmeten bu tartışmalara girmesinler. Bu tartışmalar
yarın
Bir daha, Allah, Çanakkale gibi zor bir duruma ülkemizi
düşürmesin. Ancak, yarın böyle bir durumda da Çanakkale
destanını yazacak kahramanlar da bulunmayabilir. Ne diyordu Gazi
Mustafa Kemal? Vatanın bağrına düşman dayasın
hançerini, / Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini.
Çanakkale şehitlerini saygı
ve minnetle anıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.42
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati:22.58
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Şimdi, ikinci
bölümün görüşmelerine başlayacağız.
İkinci bölüm,
geçici madde 1 dâhil, 17 ila 36ncı maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde gruplar adına, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel konuşacak.
Buyurun.
Süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümü
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, başından
beri bu torba yasa şekline hep itiraz ettik. Dolayısıyla, bu
torba yasada, aslında birbiriyle hiç alakası olmayan
bakanlıkları ilgilendiren ve o alanda daha kapsamlı bir
çalışmanın esas alınması gereken maddeler bu torba
yasaya yedirilmiş durumda.
İkinci bölüme
ilişkin de aslında bizim genel olarak bu yasada olmaması
gerektiğini, çıkarılması gerektiğini
düşündüğümüz maddeler var. Ben onlara ilişkin
eleştirilerimizi ifade edeceğim.
Ama ondan önce,
yasa yapma tekniğine ilişkin bir şey ifade etmek istiyorum.
Yasalar o kadar ruhsuz ve aslında sadece sermayedarların, sadece
neoliberal politikaların temsilcilerinin ihtiyaçlarına göre
düzenlendiği için, bu yasalar, yoksulları, emekçileri,
kadınları, gençleri çok ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir çünkü asıl
olan şey, toplumsal yaşamı yeniden eşitlik, özgürlük,
adalet, barış üzerine örgütlemek değil, aksine, Bunları
nasıl birbiriyle parçalarız, nasıl çatışmaları
derinleştirebiliriz, eşitsizlikleri artırabiliriz? üzerinden
kurulan yasalardır.
Şimdi, buradan
baktığımızda aslında Türkiye kendisini sosyal devlet
olarak tanımlayan ve biraz önce de konuştuğumuz bu kamu
yararına olan dernekleri, vakıfları güçlendirmek için tam da
işte kamu olarak tanımladığımız
Daha
doğrusu, kamuyu şimdi, AKP Hükûmeti ve mevcut yasalarda devlet olarak
tanımlıyoruz. Benim kişisel ve grubumuzun tanımlaması,
kamu, halkın kendisidir, toplumdur. Aslında, kamu yararına
denen şey daha çok devlet yararına olan, devleti korumak üzerinden
kurulan bir yasa. Asıl problem de burada zaten. Yani kamu
dediğinizde, kamu yararı diye ifade ettiğinizde, burada
yaşayan yurttaşları değil, devleti kastediyorsunuz.
Dolayısıyla, devletin bekası için her türlü sömürü, her türlü
hukuksuzluk, her türlü hak ihlali yasal hâle geliyor. Bugün yapılan
şey bu. O yüzden, bu kamu tanımını da değiştirmek
gerekiyor. Yani kamu dediğiniz şey aslında toplumun
kendisidir. Sosyal devlet olduğunu iddia eden Hükûmetin aslında bu
kamunun güvenliğini, kamunun geleceğini düşünmesi gerekir benim
söylediğim anlamda ama burada daha çok devleti ve devletin içerisinde olan
bazı grupları destekleyen bir nokta. Dolayısıyla,
yapılması gereken şeylerden birisi de bir yurttaşın
barınma hakkını, yaşam hakkını, sağlık
hakkını, eğitim hakkını güvence altına
almaktır. AKP Hükûmeti bunu da derinleştiriyor. Nereden,
söyleyeceğim. Örneğin, bu maddelerde, ikinci bölümde en temel itiraz
ettiğimiz konulardan birisi elektrik kaçak kayıp bedeli. Şimdi,
bu elektrik kaçak kayıp bedeli üzerinde çok yoğun
tartışmalar oldu. Biliyorsunuz, özellikle Kürdistan illerinde;
Mardinde, Diyarbakırda, Bismilde, birçok yerde insanlar, özellikle
çiftçiler
Elektrik idaresi özelleştirildikten sonra çiftçilere, halka
yönelik çok ciddi bir baskıyla geri döndü. O zaman da hatırlarsanız,
bunu Kürtler üzerinden ifade eden, özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanının söylediği Kürtler aslında bunu vermiyor. ya da
Kürtler kaçak elektrik kullanıyor. üzerinden ırkçı,
ayrımcı, milliyetçi bir söyleme de götüren bir dönemi
yaşadık. Evet, yani bu ülkede insanlar yoksullaşıyor ve siz
bu alanı özelleştirerek, özel sektörün insafına bırakarak
yurttaşı da daha çok mağdur ettiniz. Siz, kendiniz kâr etmek
için, devrettiğiniz özel şirketlerin kâr etmesi için işte
yurttaşın isyan etmesine, eylem yapmasına neden oldunuz.
İsyan eden, eylem yapan, bu konuda hak arayanlara da Zaten onlar Kürttü,
onlar kaçakçılık yapıyor, efendim, onların kaçak
kullandığı şeyi biz mi ödeyeceğiz? diye toplumu da
yanlış bilgilendiren bir noktaya getirdiniz. Oysa asıl kaçak
elektrik şeylerine baktığınızda o sizin çok
özelleştirme heveslisi olduğunuz özelleştirilmiş
şirketlerin kaçak elektrik kullanılması ya da
hırsızlıklarıyla yaptığı şeyler bu yurttaşlarınkinin
10 kat fazlasıdır. Gerçekten eğer elektrik anlamında
Ki bu
ekolojik dengeyle de alakalı bir şey; sadece şeyle değil,
elektrik üretimi, şu bu falan
Her yere HES yaptınız, her yerde
elektrik üretimi adı altında doğamızı talan ettiniz.
Neymiş? Türkiyenin ekonomik elektrik ihtiyacını
karşılayacağız. Hiç de öyle değil,
karşılayamıyorsunuz zaten, var olan kaynakları da eşit
dağıtmıyorsunuz. Bunlar çok ciddi bir sorun,
dolayısıyla bu elektrik kaçak kayıp bedelini zaten bu yasayla
siz, işte özel sektör üzerine düşen şeyi kamuya yüklüyorsunuz
ama yurttaşı korumak yerine yine patronları koruyorsunuz. Burada
da çok ciddi bir sorun var, dolayısıyla işte buradan itiraz
ediyoruz. Yurttaşlık hakkını koruyan, yurttaşları
koruyan bir perspektifle hazırlanmadığı için yarın
temel sorunlar ortaya çıkacak. Bu ülkede kaç tane insan kaçak elektrik
kullandığı için hırsızlık suçuyla
yargılanıyor ya da siciline böyle işlenmiş durumda. Oysa bu
devletin yapması gereken şey o parayı ödeyemeyen insanların
haklarını güvence altına almak. Madem sosyal devletiz, o zaman
sen en alttakilerin, en yoksulunun, bu ülkede parası olmayanların
hakkını güvence altına alacaksın; ama buradaki bütün
uygulamalar daha çok parası olanların hakkını güvence
altına alıyor yani daha çok para, para, para
diyenlerin hakları
güvence altına alınıyor ama bu yurttaşlar meselesi sorun.
Mesela, diğer
bir madde 26ncı madde. Sevgili arkadaşlar, bu 17nci maddeye
ilişkin eleştirilerimizi böyle ifade ederken 26ncı madde
başka bir nokta. Mesela, kentsel dönüşüm projelerinin eksikliklerini
konuştuk. Biraz önce, Sultanbeyli özgülünde aslında neler
yapılmak istendiğini bir kez daha tartıştık. Yani,
kentsel dönüşüm denen proje, Türkiyede ciddi anlamda kentsel sorunlara
neden olan, kentin kimliğiyle, kentin kültürüyle, sosyal, ekonomik
yapısıyla oynayan bir yaklaşım. Öyle ki, AKP yani her yeri
Taşı toprağı altın. diyerek yetinmiyor. Yani, bu
rant elde etmekten o kadar çok şey yapıyor ki para deyince daha çok
para gelsin diye. Şimdi yurttaşın da haklarını elinden
alıyor. Çünkü burada, 26ncı maddede bir şekilde, yeni
düzenlemeyle, özel mülkiyete sahip olanların arazilerini de kullanıma
açıyor yani tünel aracılığıyla bunları
kullanıma açmaya çalışıyor. Bu çok ciddi bir sorun. Yani,
AKP Hükûmetinin bu politikası yurttaşları olumsuz etkiliyor.
Yani, şurada böyle şey yok. Yani, bu ülkede milyonlarca evsiz insan
var. Bu ülkede insanlar gerçekten sağlıklı ev
koşullarında kalmıyorlar ve bunları düzenlemek yerine, biz
mevcut olanı nasıl ranta çeviririz, işte, yer altından, yer
üstünden nasıl bu alanları kendi çıkarımıza düzenleriz
gibi bir sorun var. Yani, arazileri, yer altını da... Yani, devlet bu
şeyle -üstte mülk sahibi, özel mülkiyet sahibi olacak- alttaki
kullanımı kendisine açmak istiyor, bu da başka bir
mağduriyet alanı. Dolayısıyla, burada AKP Hükûmetinin bu
politikalarına itiraz etmek bizim açımızdan bir zorunluluk.
Yurttaşın hakkını koruyanlar, soldan, demokrasi güçlerinden
muhalefet edenler açısından bu önemli.
Diğer,
arkadaşlar, bu bölüm açısından itiraz ettiğimiz yasalardan
birisi de İnternet erişimi meselesi. Yani, biliyorsunuz, daha önce bir
kez İnternet erişim konusunda, İnternet özgürlüğü konusunda
yine yasa çıkartılmıştı. Anayasa Mahkemesinden döndü
ama AKP iktidarı ısrarla İnternet üzerinden yeni bir baskı,
yeni bir iktidar alanı kurmaya çalışıyor. Niye? Çünkü
biliyor ki aslında sosyal medya üzerinden, işte, yeni bir
aydınlanma, yeni bir bilinçlenme ortaya çıkıyor. Bütün Orta
Doğuda, sayın vekiller bilirler, aslında sosyal medya üzerinden
insanlar örgütlenerek mevcut iktidarlara itiraz ettiler, iktidarları
değiştirdiler. Tunusta başlayıp Mısırla devam
eden, bugün Suriyede gelişen süreçlerde insanlar sosyal medyayla,
işte, iletişim üzerindeki özgürlükler
aracılığıyla bir araya geldi. AKP bundan korkmuş olsa
gerek ki Olur da benim de iktidarım gider. üzerinden daha çok denetime
alıyor, her şeyi merkezîleştiriyor. Yani, aslında biri bizi
gözetliyor babında herkesi gözetleyen, herkesi denetimi altına alan
ve bu konuda bilim üzerinden iktidar kuran bir anlayışla
karşı karşıyayız. Bilim üzerinde iktidar kurmak
toplumu tahakküm altına almaktır, toplumu baskı altına
almak ve korku salmaktır. Şimdi, demokrasinin, özgürlüklerin
olduğu yerde böyle bir şeye ihtiyaç var mı? Bu, korkunun da
yansımasıdır. AKP Hükûmeti kendi iktidarından korkuyor.
Nasıl ki, Sayın Cumhurbaşkanı o saraya gittiği hâlde nasıl
korkuyor, sarayını koruma, sarayının güvenliğini alma
şeyine girdiyse AKP iktidarı da kendi güvenliğini, özgürlükleri
kısıtlayarak, İnternet erişimini kısıtlayarak
şey yapmaya çalışıyor. Uluslararası kuruluşlar
Türkiyenin aslında Uganda, Zambiya, Bangladeş ve Ruandadan geri bir
noktaya geldiğinin, 2013ten bugüne 6 puan gerilediğinin tespitini
yapıyor. Ama, durum daha vahimdir.
Yine, bir noktada
bu yükseköğretim kurumlarına ilişkin bir şey söylemek
istiyorum. Burada yapılan düzenlemeler de yerelin inisiyatifini yok sayan,
daha çok merkezîleştiren, denetim altına alınan bir
yaklaşımla sergilenmiş. Dikkat ederseniz hem işte
İnternet özgürlüğünü kısıtlayan hem de yükseköğrenime
ilişkin yapılan düzenlemelerin hepsinde bir merkeziyetçilik var, bir
elinde tutma, denetleme ve tek merkez elinde yapma. Bu demokrasinin ilkelerine
de aykırıdır yerelde demokrasiyi geliştirmek, yönetime
yereldeki insanları katmak açısından. Bütün bunlar bizim
açımızdan eleştiri konusudur ve bu konuda maddeler konusunda da
önergelerimiz var, gerekli konularda buna dair görüşlerimizi ifade
edeceğiz.
Ben bir kez daha
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, birkaç kayıtlara
geçmesi için
BAŞKAN
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin 688
sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sebahat Hanım
konuşurken özellikle Kürdistan illeri diye bir ifadede bulundu.
Şimdi, bu mantıkla bakacak olursak bazı yerler Kürdistan illeri,
geri kalan ne oluyor? Onlar da Türkistan illeri mi oluyor? Türkiye Cumhuriyeti
devletinin vilayetleri vardır ve Türkiye Cumhuriyeti devletine
ilişkin de öyle zannediyorum ki HDPnin bir temel itirazı yok. Ortak sembollere, ortak değerlere
bağlı olduğunu ifade ediyor. Türkiyede Kürtlerin
varlığı, var olması ayrı bir meseledir, Kürdistan
illeri denilerek, kimi insanlara kışkırtıcı
gelebilecek bir dille kavramları siyasal çatışmanın o
sınırında sertleştirmek farklı bir şeydir. Lütfen,
bunlara dikkat edelim. Zaten bir çözüm sürecinde ilerliyoruz, herkesin ihtimam
göstermesi lazım; bu bir.
İkincisi, kayıp kaçak için
itirazlar söylenebilir, eleştiriler dile getirilebilir ama Asıl
hırsızlar bunu yapan şirketler. filan gibi bir ifade çok
doğru olmaz. Türkiye'nin partisi olmaya çalışıyorsunuz,
herhâlde bu iddianızın içinde vatandaşlar kadar bu ülkenin
şirketleri de var, onların da partisi olmayacak
mısınız, yani onlara ilişkin bir hassasiyetiniz yok mu?
Nasıl böylesine bir genellemeyle hepsini hırsız, kaçakçı
diye ilan edersiniz buradan? Çok yanlış bir yaklaşım
Sebahat Hanım.
Üçüncüsü, Elektrik borcunu
ödeyemeyenlere yardım. diyor. Şunu ödeyemeyenlere ayrı bir
yardım, bunu ödeyemeyenlere ayrı bir yardım
mantığıyla yaklaşabilir miyiz? AK PARTİ Hükûmeti on üç
yıldır Türkiye'nin alt toplumsal kesimlerini destekleyen birçok
politikaya imza atmıştır, oradan öder, buradan öder.
Dolayısıyla alt sosyal kesimlere zaten birtakım yardımlar
yapılıyor. Elektrik borcunu da öder, su borcunu da öder. Kalem
başına para ödenmesi diye bir yaklaşım hiçbir devlet için
söz konusu olmaz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Sataşmadan söz istiyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Ben yerimden yaptım açıklamayı.
BAŞKAN Yerinden bir
açıklama yaptı, size de yerinizden söz vereyim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Tamam,
ben de yerimden yapabilirim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Ayrıca, sataşmadım Sebahat Hanım.
BAŞKAN Sadece bir açıklama
yaptı.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ben de
bir açıklama yapayım.
BAŞKAN Siz de buyurun.
8.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Grup Başkan Vekilinin
itirazlarına ilişkin öncelikle şunu söyleyeyim: Tabii,
Türkiyede hep bir çözüm sürecinden bahsediyoruz ama ne kadar çözüm sürecinin
kurallarına göre değerlendiriyoruz, bunu halkımızın
takdirine bırakıyoruz. Bu konuda özellikle iktidarın yeterince
adım atmaması, Kürt sorununun çözümü konusunda, bırakalım işte
2005te Kürt sorunu vardır. deyip, şimdi Kürt sorunu yoktur.
noktasına gelen politikalarını herkes takdir ediyor.
Ben, Kürdistan illeri deyince, burada
çok açtık diye düşünüyorum, bu kürsüde. Onu, Türkiye illeri ya da
Kürdistan diye bir ayrım yapmaktan ziyade bunu bir tespit,
coğrafi terim olarak değerlendirdim. O açıdan, hem Türkiyede
hem Trakyada -Anadolu, Mezopotamya diyebilirsiniz ya da Trakya, Anadolu,
Mezopotamya- orada da başka tanımlar var. Kürdistan, Türkiye diye
tanımlıyoruz.
Her yerde
halkların, ezilenlerin, emekçilerin partisi olmaya tabii ki devam
edeceğiz. O konuda hiç şüpheniz olmasın. Seçimlerde de mutlaka
bunun sonuçları ortaya çıkacaktır.
İkincisi: Bu,
özellikle elektrik kaçakları meselesinde, ben, iktidarın, tam da
Bakanın söylediği, bu, Kürtlere bunu mal eden politikalarına
itirazla bunu söylüyorum.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ne zaman Kürtler dedi ya? Yalan söylüyorsun!
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) - Genelleme yapmak doğru değil, katılıyorum
size. Asıl eleştirmek istediğim şey, aslında
yaptığınız, kurduğunuz sistem bütün bunlara zemin
sunuyor yani bu özel şirketlere orada kaçak elektrik
kullanılmasına
Hırsızlık belki kurumlar yapmıyor
ama bu sistemin kendisi tam da bunu üretiyor. Bunları çözelim, birlikte
tartışalım. Biz daha önce Sayın Bakanla kaç defa bir araya
geldik, Bu meseleyi nasıl bir müzakere içerisinde çözebiliriz? diye.
İşte insanlara, köylülere tazyikli suyla polis müdahale ederken bunu
yapmadan nasıl çözeriz diye biz de tabii ki bir araya geldik, birlikte bu
meseleleri tartıştık, tartışmaya da
çalışıyoruz. Ama burada yaptığınız düzenleme
başka bir nokta yani bu sorunu çözecek bir düzenleme değil, kaçak
elektrik şeyini giderme adına aslında mevcut olan
sorunların üzerini örtme yaklaşımı. Bizim itiraz
ettiğimiz nokta bu. Bunu beğenirsiniz, beğenmezsiniz; ayrı
bir nokta.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Son olarak bir şey daha
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Bakanın Kürtler diye
başlayan bir cümlesi yok. Yalan söylüyorsun!
BAŞKAN Bir
dakika sayın milletvekilleri
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Yalan söylüyor!
BAŞKAN -
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Yalanı kimin söylediği belli!
BAŞKAN
Tamam, teşekkür ederim.
Siz
cevaplarınızı verdiniz.
Başka
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ucuz, beylik laflar!
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Bir cümleyle
Sayın
Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN Son
bir dakika
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Şimdi, bir şey daha ifade etmek istiyorum. Tabii ki
biz muhalefet olarak burada kendi eleştirilerimizi, önerilerimizi sunmaya
çalışıyoruz, katkı sunmaya çalışıyoruz.
Sadece derdimiz muhalefet etmek falan değil, aynı zamanda doğru
bir kanun çıksın, doğru bir şey çıksın diye ifade
ediyorum.
Bir de yani bu
beğenilir, beğenilmez; ayrı bir şey. Ben Sayın Grup
Başkan Vekilinin yaklaşımlarını çok şey olarak
görmedim. Düzeltme açısından da teşekkür ediyorum, en
azından ne demek istediğimizi açıklama açısından. Ama
buradan bağırıp Yalan söylüyor! diyen zatın kendisi kendi
geçmişine baksın diye düşünürüm.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Birbirinize sataşmayın lütfen.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Siz kimsiniz, benim geçmişi mi
konuşacaksınız?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 780 bin
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sen kimsin asıl?
BAŞKAN
küsur kilometrekare
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Halkına ihanet edenin kimseye faydası yok!
Terbiyesiz!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ucuz, pespaye laflar ediyorsunuz! Kaç
kıratlık insansınız be?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Kes sesini be!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Hayret bir şey!
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Terbiyesizlik yapma! Sen kimsin ya, sen kimsin! Sen kim
oluyorsun!
BAŞKAN -
Sayın Tuncel
Sayın Metiner
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) - Halkına faydası olmayanın başka halklara
faydası olur mu!
BAŞKAN
Sayın Tuncel
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Haddinizi bilin ya!
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) - Sen haddini bil be!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Saygısız!
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN -
780
bin küsur kilometrekare üzerinde bulunan vatan parçasının ismi
Türkiye Cumhuriyetidir. Bu kara parçasının içinde bulunan 81 ilimiz
de Türkiye Cumhuriyetinin ilidir. Bunu kayıtlara geçmesi anlamında
söyledim.
XIV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN -
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci
bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
AKP, milletimizin
talebi ve beklentisi olan konular yerine rant sağlamaya, yandaş
korumaya ve kendilerini kurtarmaya yönelik düzenlemeler yapmaya devam
etmektedir. Öyle ki özel çıkarlar için milletin parasıyla vakıf
ve dernek dahi kurulmaktadır. Torba diye nitelendirilen tasarı ve
tekliflerde pek çok konu dikkatlerden kaçırılmaktadır. Özel
nitelikte, adrese teslim, birilerine çıkar sağlamaya yönelik maddeler
torba kanunlara sıkıştırılmaktadır. Bu torba
düzenlemede de aynı mahiyette maddeler dolu olup bu konuşmamda
elektrik piyasası ile ilgili düzenleme ve gelişmeleri dile
getireceğim.
Bu teklifin 17nci
maddesinde, dağıtım şirketlerine verilen hedef kayıp
kaçak oranlarının yeniden belirlenmesi konusunda EPDK'ya yetki
verilmesi, dolayısıyla faturalarını düzenli ödeyen
abonelerin daha fazla kayıp kaçak ücreti ödemesinin yasal altyapısı
oluşturulmaktadır. Bu düzenleme Hükûmetin elektrikte kayıp kaçak
hedefini tutturamadığının açık bir
itirafıdır. Elektrik dağıtım şirketleri
özelleştirilirken ihaleleri kazanan şirketlere kayıp
kaçağı azaltmak için hedefler verilmiş olup hedefi yakalayamayan
şirketin oluşan zararı kendisinin üstlenmesi gerektiği
açıktır. Bu zararın vatandaşa yüklenmesinin ihale
şartlarını çiğnemek, dolayısıyla ihaleye fesat
karıştırmak anlamına geldiği açıktır.
Ayrıca, kayıp kaçağın oluşmasında hiçbir
sorumluluğu bulunmayan tüketicilerin doğrudan kayıp
kaçağın bedelini ödemek durumunda bırakılması hak ve
nasafet ilkesiyle bağdaşmaz. Birileri elektriği kaçak
kullanmakta, bunun faturasını masum vatandaş ödemektedir.
Vatandaştan kullanmadığı elektriğin parasını
hangi hakla alıyorsunuz? Başkasının yaptığı
hırsızlığı neden dürüst vatandaşa
ödettiriyorsunuz? Tüketicilerin, dağıtım sisteminin kayıp
ve kaçağına muhatap kılınması, Anayasanın hukuk
devleti, sosyal devlet, adalet ve eşitlik ilkelerine ve evrensel
tüketici haklarına aykırıdır.
Nitekim,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, içtihat niteliğindeki 21 Mayıs 2014
günlü kararında elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen
kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak
suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin kurallara uyan abonelerden
tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleriyle
bağdaşmadığını, elektrik kaybını önleme
ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı
takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevinin de bizzat enerjinin sahibine ait
olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla elektrik kayıp
kaçaklarından tüketiciler sorumlu tutulamaz ve bunun bedeli tüketicilere
ödetilemez. Uygulama ve yapılan düzenleme açıkça hukuka
aykırıdır.
Ayrıca,
Hükûmete ve Komisyona soruyorum: Bu madde bu teklife niye konmuştur? Zira,
Hükûmet tarafından 28/1/2015 tarihinde Meclise sunulan Elektrik
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı Komisyonda görüşülmektedir. Böyle bir tasarı
varken bir madde neden bu torbaya alınmıştır? Yoksa ne yaptığınızın
farkında mı değilsiniz?
Hükûmet tasarısında
yargı kararlarının önüne geçebilmek için hukuksuz uygulamalar
açık bir şekilde kanuna konulmakta, hatta kayıp kaçak bedeli,
sayaç okuma ve faturalama bedeliyle ilgili mahkeme ve tüketici hakem heyeti
kararına istinaden dağıtım şirketlerince yapılan
iadeler ve mahkeme masraflarının da gider olarak tarifelere
alınmak suretiyle tüm abonelere ödettirilmesi gibi ilginç ve ucube bir
düzenleme yapılmaktadır. Gerekçe ne biliyor musunuz?
Dağıtım şirketleri zarar eder, iflas eder. AKP Hükûmeti, bu
gerekçeyi pervasızca sunabilmektedir. Bu kadarına pes doğrusu!
Biliyorsunuz, dağıtım şirketlerinin
tahsildarlığını yapan, tarımsal desteklemeleri
elektrik borçlarına mahsup eden de AKP Hükûmetidir. AKPnin
anlayışı bu; aman yandaşlar zarar etmesin, vatandaş
ise ne hâli varsa görsün.
Hükûmete soruyorum,
dağıtım şirketleri özelleştirilirken ihaleyi alan
şirketlerin verilen hedefler doğrultusunda kayıp kaçak
oranlarını düşürmeleri öngörülmedi mi? Bu yükümlülüklerini
sağlayamadılarsa sonucuna katlanmaları gerekmektedir. Ticarette
kâr ya da zarar etmek vardır. Niye bu kadar ve aleni olarak
dağıtım şirketlerini kolluyorsunuz? Vatandaşa gelince
canına okuyorsunuz. Elektrik faturasını ödemeyi bir iki gün
geciktiren vatandaşın elektriği kesilmekte olup, sanayicinin
tesisleri duracakmış, çiftçinin tarlası susuz
kalacakmış, hiç umursanmamakta ve açma kapama için de bir dünya
masraf istenmektedir. Hükûmet olarak dağıtım şirketlerinin
zararını düşünüyorsunuz da sanayicinin, çiftçinin,
vatandaşın uğradığı zararı niye düşünmüyorsunuz?
Son yıllarda açık ve gizli yapılan
zamların etkisiyle elektrik faturaları aile bütçesinde önemli yer
tutan bir harcama kalemi hâline gelmiş, esnafın, çiftçinin ve
sanayicinin önemli bir maliyet unsuru olmuştur. Tüketicilerden haksız
yere alınan bedeller kayıp kaçakla sınırlı değildir.
Vatandaş haraca bağlanmış gibi elektrik tüketim tutarı
üzerinden birçok bedel, pay, fon, vergi, hatta verginin vergisi
alınmaktadır. Tüketicilerden sayaç okuma bedeli, faturalama bedeli,
yüzde 2 oranında TRT payı, yüzde 1 oranında enerji fonu alınmasının
da hiçbir haklı gerekçesi yoktur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun
tekliflerinde, elektrik abonelerinden kayıp kaçak, sayaç okuma ve
faturalama bedelleri ile TRT payı ve Enerji Fonu alınmaması
öngörülmekte olup bu teklifler komisyonların gündeminde görüşülmeyi
beklemektedir. Bu tekliflerimizin kanunlaşması hâlinde ailelerin
elektrik faturasında yüzde 25'i aşan tutarda bir azalma
sağlanacak, çiftçimizin maliyeti azalacak, sanayicimizin rekabet gücü
artacaktır.
Değerli
milletvekilleri, seçim bölgem olan Konya'nın hangi ilçesine, hangi
mahallesine gidilirse gidilsin, en fazla şikâyet alınan konu
elektriktir.
Dağıtım şirketi özelleştikten
sonra hizmet kalitesi her geçen yıl düşmüş, elektrik kesintileri
ve dalgalanmaları, hizmet konusundaki eksiklikler Konya'da sanayiciyi,
çiftçiyi çileden çıkarmış, vatandaşı canından
bezdirmiştir. Elektrik kesintilerinden ve elektrik akımı
dalgalanmalarından dolayı sanayicilerin cihazları bozulmakta,
çiftçinin sayaçları yanmakta, çarklar durmakta, üretim kaybı
yaşanmaktadır.
Elektrik
kesintileri kış aylarında daha da artmaktadır. Nitekim
geçtiğimiz kasım ayında 30 santim civarında yağan
karla birlikte Konya şehir merkezinin üçte 1i uzun süre elektriksiz
kalmış, organize sanayi sitelerinde bile dört güne kadar varan
sürelerde üretim çarkları durmuş, birçok ilçe ve mahalleye elektrik
verilmemiş, elektrik şirketi arızalara yetişememiştir.
Diğer
taraftan, elektrik borcu iki gün geciktirilince fabrika, tesis falan
olduğuna bakılmaksızın ve hiç de haber vermeksizin
dışarıdan kablolar kesilebilmektedir. Yine, elektrik borcu
olmamasına rağmen sayaçların dışarıya
çıkarılmaması bahane edilerek birçok abonenin elektriklerinin
kesilmesi uygulamasıyla karşılaşılmıştır.
Sanayi, konut ve tarımsal üretim aboneliklerinin daha
başlangıcında zorluklar çıkarılmakta, hizmet ve kalite
konusunda titiz davranılmamakta, yeni bir hat veya direk gerektiğinde
bir dünya para istenmekte, gerekli yatırımlar
yapılmamaktadır.
Konya AKP İl
Başkanı dahi Konya'da dağıtım şirketiyle ilgili
çok ciddi sıkıntılar olduğunu, çözüm bulmakta
zorlandıklarını, dağıtım şirketince verilen
sözlerin hiçbirinin yerine getirilmediğini, gelinen süreçte iyi niyet
konusunda şüpheye düştüklerini, hizmet üretmekten ziyade haksız
yaklaşımların söz konusu olduğunu basın huzurunda
itiraf etmiştir. Acziyet ifadeleri asla kabul edilemez.
Haksızlığı ve hukuksuzluğu önlemeye devletin her zaman
gücü yeter. Aciz kaldığınızı ifade etmek yerine,
yandaşınız olduğu için üzerine gitmediğinizi itiraf
edin.
Sayın Hocam,
yandaş kelimesi belki tırmalamıştır. Konya'da
dağıtım şirketinin ana ortağı kim, biliyor
musunuz? Millete galiz küfreden biri dersem, kim olduğunu ve kime çok
yakın biri olduğunu hepiniz anlarsınız.
Konya'da
elektrikle ilgili yaşanan sorunları sürekli gündeme getirmeme
rağmen AKP Hükûmeti hiç oralı olmamıştır. Enerji
Bakanı verdiğim soru önergelerine maalesef dağıtım
şirketinin ağzıyla cevap vermiştir.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil
konuşacak.
Buyurun. (CHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Alkış
yarışı var bu akşam.
CHP GRUBU ADINA
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) Teşekkür ederim
alkışlayan, alkışlamayan herkese.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizim torba yasanın -ki
artık geleneksel hâle gelen- ilk bölümünün düğümünü attık, iyice
sıktık; şimdi ikinci bölümü açıldı, bu torbanın
içerisinden artık neler çıkacak diye bakarak, onlar üzerinde bir
değerlendirme yaparak bölümle ilgili maddelere geçeceğiz.
Tabii, torba yasa
aslında baktığımızda demokratik bir yönetim ve yasama,
artı hukuk temelindeki bir yasa yapma mantığında son derece
sakıncalı ve bu sakıncanın ötesinde de
baktığınızda karmaşaya,
karışıklığa sebebiyet veren bir tercih. Bunu sadece
muhalefet partileri söylemiyor, bunu Meclisimizin Başkanı Sayın
Cemil Çiçek de söylüyor yani Öyle bir yasama mantığı ortaya
çıktı ki garip bir sonuçla karşı karşıyayız."
diyor. Bunu Sayın Bülent Arınç söylüyor yani bu sadece muhalefetin
dile getirmiş olduğu bir aykırılık değil.
Şimdi, yasa yaparken hukuki
kesinlik, hukuki güvenilirlik, hukuki güven ve bunların içerisinde de
sisteme inanç temelinde bir yasama olması gerekiyor ama maalesef görüyoruz
ki torba yasalarla bir çözüm bulanamıyor, torba yasalar diğer
ülkelerde çok nadir kullanılırken bizde gelenekselleşiyor ve
öyle bir karmaşa ki hangi torbadan ne çıkmış da onun içinde
mi, bunun içinde mi diyerek mevzuatın içinde boğulan bir süreç
işletiliyor.
Şimdi, bakın,
bağımsız kuruluşlar var, Türkiyeyle ilgili
değerlendirme yapıyorlar, her geçen gün Türkiyenin notları
düşüyor. Niye düşüyor? Yapılan yasama ve yürütmedeki
uygulamalarla özgürlük, bağımsızlık ve baskının
hâkim olduğu bir sürecin tablosuyla karşı karşıya
olduğumuz için.
Sayın Bülent Arınç geçenlerde
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin bir
toplantısına katıldı. En yüksek sayıda, rekor
sayıda soru geldi ve burada da sorulan sorularda, yapılan kanunlar ve
uygulamalar dâhil, özgürlüklerin Türkiyede nasıl kısıtlandığı
sorgulandı.
Şimdi, bu ortam içerisinde biz bir
torba yasa ve bunun içeriğindeki maddeleri görüşüyoruz. Yani,
bakıyorsunuz, ayrı ayrı kanunlar, kararnameler bir araya
getiriliyor, Plan ve Bütçede görüşülüyor, vazgeçiliyor, tekrar çekiliyor,
tekrar çağrılıyor, Hadi bir şeyler daha ekleyelim.
deniliyor ve bizim önümüze konuluyor.
Şimdi, biz her yasama dönemi
sonunda veyahut işte, böyle, Meclisin çalışmasının
artık son günlerine geldiği dönemde muhakkak torbadan birilerine bir
şeyler çıkarmak üzere çalışıp çalışıp
duruyoruz. Burada, bu bölümde neler çıkarmışız? Bunlardan
bir tanesi, Enerji Piyasası Kurulunun, EPDKnın 2011-2015
yılları arasında hesap ettiği kayıp kaçak
oranlarına göre fiyatlandırılan enerji dağıtım şirketlerinin
2015e geldiği zaman Ya, biz zarar ediyoruz çünkü hesap
yanlışmış. diyerek, Ya, bu zararımızı
karşılayın. Bak, biz burada kayıp kaçağı
iyileştireceğiz, yatırım yapacağız, kaynak
bulamıyoruz. diyerek, kamunun kapısını çalarak halkın
üzerinden bunun karşılanmasını istemesi. Bir kere bu, Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununa aykırı bir düzenleme. Orada
sözleşmenin nasıl yapılacağını veya
sözleşmenin ek mali yükler getirmeden hangi başlıklarda
değişebileceğini çok net olarak tanımlamış. Biz,
kanunla başka bir kanunu tanımamak yönünde tercih göstererek şu
an yasa yapıyoruz. Burada gördüğümüz şu ki 3 tane
dağıtım şirketi, bir tanesinde özellikle 400 milyon lira
gibi bir rakamla zararın oluştuğu söyleniyor, bununla ilgili
kamunun üzerine aldığımız bir düzenleme yapıyoruz.
Peki bunun faturasını kime ödetiyoruz? Bunun faturasını da
maalesef düzenli olarak gidip borcunu ödeyen vatandaşa ödetiyoruz. Ama
yargı bu konuda karar alıyor, yüksek yargı; Yargıtayda bu
konuyla ilgili yapılan hukuksuzluğa karar veriliyor ve geri
ödemelerle ilgili bir süreç işliyor.
Şimdi, bütün
bunları dikkate alarak yine söylüyorum: Yasa yapıcılar olarak
hepimizin sorumluluğu burada kamunun, halkın menfaatini gözeterek;
tepki olarak değil, ortaya çıkmış olan acil durumu
söndürmek için değil, belli bir strateji ve hedef güderek yasa
yapmaktır. Yoksa, biz burada her dakika bir torbaya bir yama, bir yasa
çıkartabiliriz.
Bir diğer
içerikte yer alan madde, Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgili, daha doğrusu
Gençlik ve Spor Bakanlığıyla ilgili bir teşkilatlanma
yasası. Burada da Kredi Yurtlar Kurumu Bölge Müdürlükleri
kapatılıyor, yerine il müdürlükleri kuruluyor. Burada yurtlarla
ilgili sorunda önemli olan, Türkiyede şu an 380 bin civarında gence
yurt verilebiliyor. Bizim, burada, onların müdürlüklerini
değiştirmekten önce, Türkiyede okuyan öğrenci sayısı
ile eksik olan yurtların bir oransal
karşılaştırmasını yapmamız çok daha gerçekçi
olur.
Bir diğer
konu da yurtlar; Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı olan devlet
yurtları, Millî Eğitime bağlı olan özel yurtlar Bir yerin
iki tane başı olmaz, bunu da bu düzenlemede dikkate almak lazım.
Diğer bir
konu, kamulaştırmayla ilgili süreçte bir yasa çıkardık, ya
orada da tüneli unutmuşuz, teleferiği üste koyduk da tüneli altta
unutmuşuz diye yasaya bir tünel maddesi ekliyoruz. Peki, bunun mülkiyet
hakkıyla veyahut Kamulaştırma Kanunuyla uygunluğu var
mı? Yok. Biz zaten CHP olarak bundan önce çıkan, içinde, hani tüneli
unuttuğunuz kısımda kamulaştırmanın
yapılışının Anayasaya
aykırılığıyla ilgili başvurumuzu yaptık.
Daha o çıkmadan, hadi bir de tüneli ekleyelim. Ya, bırakın, bir
kere burada insanların hem mülkiyet hakkı
Ki mülkiyet hakkı hem
Medeni Kanunda belirlenmiştir ve Medeni Kanunla belirlenirken hem
altı hem üstü olarak sahip olunan mülkiyetin sınırları
ortaya konulmuştur hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde
mülkiyet hakkının neleri kapsadığı ortaya
çıkmıştır. Artı, biz kamulaştırma yaparken,
Kamulaştırma Kanununun geçerli olan maddelerini hiçe sayarak, buraya
istisnalar getirerek kişilerin bugün karşılaşacakları
veya ileride karşılaşacakları mali veya
yaşadıkları zararın ortaya çıkabileceği dönemleri
de bloke eden bir yasama içinde hareket ediyoruz.
Şimdi,
burada, Anayasanın, tabii, 13üncü maddesinde, haklar korunur ama belli
istisnaları vardır; bu istisnalar kanunla belirlenir ama bunu ortaya
koyarken de Anayasanın sözüne, ruhuna, demokratik toplum düzeninin
gereklerine, ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gerekir denir.
Ben size bir ufak örnek vereyim. Sayın Hocam burada, Zonguldakta
Mithatpaşa ve Üzülmez tünelleri var. Bir dinamit atılıyor,
insanlar sokaklarda. Peki, bu insanlara Tünel yapıyoruz. Zararı?
Olsun canım, siz evinizde oturmayın. diyerek nasıl izah
edilecek? Tünel yapma konusundaki bir yerde baktığınız yaşanılan
gerçekle
Şimdi, bir
konu da İnternetle ilgili olan sınırlamalar. Şimdi, bu,
Şubat 2014ten beri yılan hikâyesi. Yasaya, Sayın Gül,
Cumhurbaşkanı Bunu belli kurallarla onaylarım. diyor, onu
onaylıyor. Tamam, Sayın Gülün görevi bitti, hadi biz yine
yargıyı hiçe sayalım, bir düzenleme yapalım, bunu Anayasa
Mahkemesi iptal etsin, arkasından altmış gün sonra Resmî
Gazetede yayınlansın ama bu sürede isteyen istediğini
yapsın, bir süreç işlesin ve Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonra
-ki o sıralarda- bu arada biz teklif getiriyoruz,
tasarıymış gibi sayın bakanlarımız ilgili
konular
Bunların da çakma teklif olduğu çok açık, hepsini
bürokrasi hazırlıyor ve teklif olarak geliyor.
Şimdi,
bakıyorsunuz, diyor ki Sayın Bakan: Biz daha kapsamlı bir
çalışma yapıyoruz, düzenleme yapıyoruz. Ne yapıyoruz?
İşte, Anayasa Mahkemesi hangi konularda iptal kararı verdiyse
onları dikkate alalım ama bunu yaparken başka
başlıkları da gözden kaçırmayarak ortaya koyalım.
Bakın,
birincisi: Savunma hakkı denilen hakkı -hani, şu
İnternete erişmekte dört saat koyarak- engelliyorsunuz. Bu hak,
anayasal bir haktır, bu engelleniyor.
İkincisi de:
Trafik denilen bilgi ve iletişimin işleyişinde ortaya konulan
bilgi, kişilerin özel, şahsi hakları, bunları
fişliyorsunuz. Bırakın diğer konuları. Ama, bu tabii
sürpriz değil, biz Sayın Genel Başkanımızın da
açıkladığı bir iddianamenin içinden kimlerin, 77 milyonun
nasıl fişlendiğinin de ortaya çıktığını
gördük.
Şimdi,
bakın, bir madde de getiriyorsunuz Kişisel verileri
gizleyeceğiz. Ya, hangisini yapacaksınız? Burada toplanan
verilerin ne kadar süre, nerede, nasıl saklanacağının
hiçbir şekilde burada tanımı yok. Hadi bir yazalım,
buradan tutsun.
Değerli
arkadaşlar, kanun yapmak, kanun yapıcı olmak ve üzerimize
yüklenen sorumluluk çok büyük. Bunun farkındalığı içinde,
Anayasaya aykırı olmayacak bir temelde umarım yasa yapmayı
bir gün hep beraber becereceğiz.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.
Şahsı adına Kayseri
Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak.
Süreniz beş
dakikadır.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, milletvekili oluncaya kadar ben Türkiye Cumhuriyeti'nin bir
hukuk devleti olduğuna hep inanıyordum ve içimde gerçekten böyle ulvi
bir düşünce vardı. Fakat, Millet Meclisine geldikten sonra, geçmişte
bir devlet yönetimiyle ilgili, Başbakanlıkla ilgili bir fikrim
vardı, orada hayal kırıklığına
uğradığım gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisine
geldiğimde, yasama organı olan bir yerde kanunlara ve hukuka
uyulmadığını gördükten sonra, maalesef, burada da aynı
şekilde bir hayal kırıklığına uğradım.
Şimdi,
hepiniz biliyorsunuz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye'nin en büyük
yasama organı olarak görev yapan bir meclistir. Şimdi, burada
eğer siz yasalara uymuyorsanız, Adalet
Bakanlığının vay hâline, yazık yani onlara.
Şimdi, tabii,
adalet ile hukuk aynı şeyler değil ama şunu muhakkak ki
ortaya koyalım: Hukuk devletiyseniz hukuka uygun davranmak
zorundasınız. Şimdi, bakın, diyoruz ki: Tüzüke göre bir
yönetim sergilenmesi gerekir Türkiye Büyük Millet Meclisinde çünkü Tüzük yani
İç Tüzükümüz Türkiye Büyük Millet Meclisinin anayasası, bundan
dışarıya çıkılmaması gerekir. Şimdi, torba
yasalar geliyor. Torba yasa zaten Tüzükte yok. Şimdi, normal 81inci
maddeden itibaren düşünürseniz, kanun tekliflerinden başlar ve temel
kanuna kadar pek çok şekilde gider. Peki, 91inci maddedeki temel kanuna
bu kanun ne kadar uyuyor? Hiç uymuyor. Çünkü temel kanun, belli kanun
maddeleri, belli konular üzerinde hazırlanmış olanlardan
bölümler hâlinde görüşülecekler temel kanun oluyor ama burada kaç tane
var? Çorba gibi. Hatta, ben biraz daha farklı söyleyeyim: Torba kanun da
değil bunlar, bunlar yamalı bohça olmuş. Her şeyi, onu bunu
eklemişsiniz, bir bohça meydana getirmişsiniz ve bununla Türkiye
Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğunu iddia edeceksiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) 57nci Hükûmette de vardı.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, hangi
hükûmet olursa olsun, bak bir şey söylüyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Önceden de vardı.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Bakın, ne olursa olsun, söylüyorum, bunlar
doğru değil.
Şimdi, burada
doğru olan şey nedir? Doğru olan şey şu: Kanun dört
dörtlük hâlde hazırlanır, getirilir ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde onaylanır ve geçer. Şimdi, siz ne yapıyorsunuz?
Bakın, İnternetle ilgili bu kaçıncı değişen
madde? Getirdik biz, oldu. Ama diyorsunuz ki: Ya, şurayı eksik
bırakmışız, şunu da tamamlayalım. Ondan sonra
diyorsunuz ki: Ya, şu yanlış uygulanıyormuş, bunu
böyle çıkarmamız çok hatalı olmuş, bunu da düzeltelim. Söz
gelimi, kendi ağzınızla söylediğiniz bir şey var:
Millet Meclisindeki vekillerin tekrar üniversitelerine dönmeleri söz konusu
olduğunda dönemiyorlar, resmî üniversitelerine. Şimdi diyorsunuz ki:
Bunu 2004 yılında biz kaldırmıştık, şimdi
yeniden getirelim. Keza aynı şekilde, aynı tarihlerde Millet
Meclisinde beş yıllık olan vekillik süresini dört yıla
indirdik. diyorsunuz, şimdi diyorsunuz ki: Beş yıla tekrar
çıkaralım. Niye? Madem çok doğruydu niye
değiştiriyorsunuz? Niye etraflıca düşünmediniz de
bunları değiştiriyorsunuz şimdi?
Bakın, yasama
organı dediğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi çocuk
oyuncağı değil. Burada ciddi şekilde değerlendirmeler
yapılıyor. Değişiklik meseleleri dört dörtlük göz önüne
alınır, ona göre kanun çıkar ama siz torbaya dolduruyorsunuz
veya bir bohça yapmışsınız, oradan buradan renk renk
yamalarla bir bohça hâline getirip içine doldurmuşsunuz. Ondan sonra
yamanın bir tanesinin ipi çözülüveriyor, bir bakıyorsunuz oradan
patlak veriyor, diyorsunuz ki: Bunu tekrar yamayalım, tekrar
dolduralım.
Şimdi,
nitekim bakın bu yasaların içerisinde de aynı şeyler var.
Yarın aynı duruma düşeceksiniz. Vakıf üniversiteleri
kuruyorsunuz ama vakıf üniversiteleriyle ilgili Anayasanın 131inci
maddesine aykırı davranıyorsunuz. Yani vakıf üniversiteleri
mütevelli heyeti, aslında YÖKün Anayasayla verilmiş birtakım
görevlerini üstlenmiş oluyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yarın
bu iptal edilecek, ne yapacaksınız? Diyeceksiniz ki:
Yanlış oldu, düzeltelim. Niye şimdi düzeltmiyorsunuz da o
zaman tekrar düzeltelim diyorsunuz? İşte o zaman hukuk devleti
unvanını ülkeye kaybettiriyorsunuz. Yazık değil mi? Yani
niye adamakıllı oturup bu kanunu ciddi şekilde yapmıyoruz?
Şimdi
diyorsunuz ki: Yeşilaya, Kızılaya vakıf kuruyoruz. Tamam,
çok güzel, kuralım, hatta maddi destek de verelim Yeşilaya. Çünkü
birtakım konularla uğraşıyor, halkın
sağlığıyla ilgili konularla uğraşıyor.
Tamam, helalühoş olsun ama bu kurduğunuz vakfın mütevelli heyeti
kimlerden oluşacak, yazmıyorsunuz vakfa. Bunların görevleri
nedir? Niye denetim koymuyorsunuz. Yani 15 milyon vereceğiz. diyorsunuz,
denetim koymuyorsunuz. Nasıl bir iştir bu kardeşim yani?
Koyduğunuz paranın denetimini nasıl yapmazsınız? Yani
böyle bir anlayış nasıl Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçer?
Dolayısıyla,
bu gibi konularda maalesef hayal kırıklığına
uğradığımı tekrar belirtir, hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Herkesin oturduğu yerde ayakta kalmak ve direnmek esastır.
BAŞKAN
Alkışlıyorum bu sefer ben sizi Hocam, ben de
alkışlıyorum.
Şahsı adına diğer
konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın İzzet Çetin.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ikinci bölümünde şahsım adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, bu torba kanunlarla ilgili düzenlemeler artık burada
konuşularak aynı şeyleri tekrardan öteye gitmez bir konuma
geldi. Biz anlatmaktan, siz dinlemekten bu saatlere kadar yorulmadık.
Gerçekten, baktığım zaman, bu düzenlemenin bir bütün olarak
birinci bölümünde, özerkliği olmayan bir üniversiteden, yeni vakıf
yaratmadan ya da Kızılayın, Yeşilayın, kurumların
kurumsal kimliklerinden yararlanarak başka türlü çıkar sağlamaya
kadar pek çok düzenlemeyi akşam saatlerinde geride bıraktık.
Şimdi de bir yandan Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği bir hükmü yeniden gündeme almak, diğer
yandan
Özelleştirmeler çok güzel olacaktı, iyi olacaktı, her
şey güllük gülistanlık olacaktı, istihdam artacaktı,
verimlilik artacaktı, bu elektrik ucuzlayacaktı ama bir baktık
ki tam anlamıyla burada bir talana dönüştü bu alan. Şimdi
kayıpkaçak oranını da
Yani, Elektrik Piyasasının
-EPDKnın- elektrik dağıtımını
özelleştirmesinden sonra, 21 firmanın almış olduğu
işlerde herhangi bir yatırım ya da genişleme söz konusu
olmadığı gibi, yaptıkları işin sadece sayaç okuyup
faturayı yurttaşın üzerine yıkmaktan öte bir iş
olmadığı gözüktü. Şimdi de riskli bölgelerde o riskleri
bilerek alan firmalar yandaş firma olduğu için, havuz medyası ve
firması oldukları için, havuza kaynak aktardıkları için,
onların kayırılması için, kayıpkaçak
oranlarını da halkın üzerine yıkmak için EPDK yeni bir
düzenleme yapsın diye bir tasarı getirilmiş.
Arkadaşlar, belki 17nci madde
üzerinde de şahsım adına söz alıp
konuşacağım ama
Şimdi,
1985ten 2014 yılına kadar enerji piyasasında ya da Türkiye
genelinde yapılan özelleştirmelerden 62,2 milyar lira gelir elde
edildi ama bunun Türkiyeye maliyeti, 553 bin işçiyi kapının
önüne koydu. İstihdamdaki daralma 553 bin kişi. Tabii, bu
özelleştirmelerden elde edilen gelirlerin yüzde 35i enerji piyasasından
özelleştirme; TEDAŞa 12,8; EÜAŞ 7,6; blok satıştan
1,4; ADÜAŞtan 0,8 milyar dolar olmak üzere toplam 22,6 milyar
dolarlık piyasa 21 şirkete paylaştırıldı. Bu
şirketlere bir bakıldığı zaman kimler diye: Bunun, 13
milyarı bulan 18 dağıtım şirketinin toplam
satış tutarının üçte 1i Limak-Kolin-Cengiz üçlüsüne,
diğer üçte 1i Sabancı grubuna, kalan üçte 1inin sahiplerine de bir
bakıldığı zaman, Çalık, Kiler, İçtaş, Aksa
gibi havuza para aktaranlara verildi. Şimdi, kalkıp da bunların
doymak bilmeyen hırslarına, bir de vatandaşın üzerine
kayıp kaçak bedelini, Yargıtay kararına, kesinleşmiş
karara rağmen onlara yıkmaya kalkışmak hiç hakkaniyete
uygun bir yaklaşım değil.
Bu düzenleme
içerisinde -vakit çok dar olduğu için söylüyorum- hakikaten, Gençlik ve
Spor Bakanlığının teşkilat kanununda, 638
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik
yapılarak getirilen düzenlemelere kısmen katıldık.
Gerçekten 383 bin öğrenciyi barındıran YURTKURun
Yani kamuya
ait yurtların yönetimi, denetimi YURTKURa verilirken, özel yurtların
denetiminin Millî Eğitimde kalmış olması bizce bir
eksiklik. Onun yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç var.
Esas, ana
sorunlardan bir tanesi de değerli arkadaşlar -Sayın
Tamaylıgil de değindi- bundan evvel, 9 Eylülde yürürlüğe giren
torba kanun tasarısında vatandaşın malına, mülküne
yerin altından tünel, raylı sistem; yerin üstünden teleferik vesaire
kamulaştırmasız yaptık, yapmayı getirdik. Şimdi
-tam da kavram öyle- tüneli unuttuk, tünel de yapalım, herhangi bir bedel
ödemeden yurttaşı mağdur etmenin bir yolunu bulalım dedik.
Bunlar hakkaniyetle örtüşen şeyler değil yani devlet
yurttaşı mağdur etmemeli. Bu konudaki düzenlemeler doğru
değil.
Ama asıl
eksik olan da Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu İnternete
erişim konusundaki düzenlemenin yeniden Meclisin önüne getirilip
dayatılması konusudur.
Bu kanun
tasarısı gerçekten ucube.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Süremiz on
beş dakika.
Sisteme giren
sayın milletvekillerine soru sormaları için söz vereceğim.
Sayın
Işık, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
İcra ve İflas Kanunu hükümleri gereğince taahhüdü ihlal
gerekçesiyle tazyik hapsiyle cezalandırılan
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderecek bir
çalışmanız var mı? Hâlen tazyik hapsiyle
cezalandırılan kaç vatandaşımız cezaevinde? Kaç
vatandaşımız da cezaevine girmemek için kaçak durumdadır?
Bu bilgileri kamuoyuyla paylaşırsanız sevinirim.
BAŞKAN
Sayın Şeker
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kayıp kaçak
adı altında, Türkiyede, namuslu vatandaş, elektrik
parasını zamanında ödeyen vatandaş, aksatmayan
vatandaş ve elektrikten herhangi bir yerde çalmayan vatandaş bunu
yıllardır ödüyor.
Yine, bunu tekrar
devam ettirmek için yeni formüller aranıyor. Bu çok doğru bir yöntem
değil ve son yıllarda en önemli sorunlardan birisi de son üç beş
aydır devam eden elektrik zamları. Ciddi anlamda elektriğe zam
yapıldı. Sayın Bakan açıkladı kaç kez, Doğal
gaza zam yapılmayacak, hatta indirim yapılacak. demesine
rağmen, şu anda benim şehrimde, Gaziantepte doğal gaza da
ciddi zam yapıldı, her ilde de bu zamlar yapılıyor.
Bunlarla ilgili bir açıklama yapılırsa seviniriz.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan Kent Konut var. Kent Konutun
projesi, dar gelirli aileleri, evi olmayan evsizleri ev sahibi etmek gibi bir
düşünceyle kuruldu. Ancak Kocaeli Büyükşehir Belediyesinde
çalışan üst düzey yöneticiler ve iktidar partisinin eski il
başkanı
Bazı usulsüzlüklerin yapıldığı
iddiasıyla bakanlık tarafından dört ay süreyle müfettişler
gönderildi ve soruşturma açıldı. Müfettişlerin
incelemelerini bitirmesinin üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen, Kocaeli
halkı bu konuda bir şey öğrenemedi, paylaşılmadı.
Bununla ilgili bir bilginiz var mı? Bilgi verirseniz sevinirim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu, Güneydoğu Anadoluda elektrik işini alan bir firmanın
sözleşmede belirtilen şartları yerine getiremediği ve ilin
valiliğine başvurarak, burada, bu ilde kamu güvenliği
sağlanamadı diye bir yazı alarak yükümlülüklerinden
kurtulduğu iddiası doğru mudur? Doğruysa bu firma
hangisidir, il neresidir?
İkinci bir
sorum da, Adanada dün itibarıyla 2 tane gazetecinin Sayın Cumhurbaşkanını
eleştirdi diye evlerinde arama yapılarak bilgisayarlarına ve cep
telefonuna el konulduğu ifade ediliyor. Bunu hukuki olarak nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akar
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, bu torba kanunla, özelleştirilen elektrik
dağıtım şirketlerine yeni imkânlar sağlanmakta.
Özellikle de kayıp kaçakta istenilen hedefi tutturamayan şirketler
için -bu rakamı cebinden ödemesi gerekirken vatandaşa ödettirmek
gibi- bir kanun çıkartıyorsunuz, bu da vatandaşın cebindeki
son kuruşu da almanın yollarını
aradığınızı açık açık göstermektedir.
Sizin bu kadar
imkân tanıdığınız bu elektrik dağıtım
şirketlerinin, özelleştirilen elektrik dağıtım
şirketlerinin özelleştirme esnasında kamudan özele geçerken
kasalarında unuttukları paralar daha sonra teftişlerde ortaya
çıkartıldı ve soruşturmalar açıldı. Bu
soruşturmaların ve mahkemelerin sonucu nedir? Bu elektrik
dağıtım şirketlerinin kasalarında kalan devletin
parası geri alınmış mıdır?
Alınmışsa bu rakam nedir?
BAŞKAN Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
daha önce, Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisinin
yaptığını bugün de Senato yapmış ve 74 senatörün
imzasıyla Türkiye'deki medya üzerindeki sansürün, basın üzerindeki
baskının kınanması istenmiş, Amerikan
Dışişleri Bakanlığından bu konuda harekete
geçmesi istenmiş.
Türkiye üzerinde
uluslararası güçlerin baskısı gittikçe artıyor, sebep de
önemli ölçüde basına yönelik, medyaya yönelik bu adaletsiz tutumlar.
Siz bir Adalet
Bakanı olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Tarafsız olması
gereken bir bakansınız, ama bu konu gittikçe önem kazanıyor;
önemli, dolayısıyla sizin tutumunuz da önemli, bu konuda bir
yorumunuzu almak isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakan, güneş enerjisinde veyahut da rüzgâr
enerjisinde lisanssız 1 megavata kadar izin verilmektedir. Oysaki
vatandaş oraya bir yatırım yapmakta işletmesinin
ihtiyacı olan rüzgâr enerjisini elde etmek için. Bu megavatı neden
sınırlanmaktadır, niye böyle bir sınır
konulmaktadır? 2lik, 3lük koyabilir ve bir direkle elektrik
ihtiyacını karşılayabilir, yan yana birkaç direk dikerek
yabancı şirketlerden alınan bu direklere masraf
yapacağına, tek direkle bunu karşılayabilir. Hükûmetinizin
böyle bir çalışması var mıdır? Bu megavat ölçüsünün
yükseltilmesi konusunda bir çalışmanız olacak mıdır?
BAŞKAN
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1 Aralık 2014
tarihinde Manisa Somada 2.831 maden işçisi işten
çıkarıldı ve o günden bugüne yüz günden fazla süre geçmesine
rağmen, bu işçilerimiz firmadan kıdem tazminatlarını
alamadılar.
Firmanın
kıdem tazminatlarını ödeyememe gerekçesi, Türkiye Kömür İşletmeleri
tarafından mal varlıklarına ve banka hesaplarına bloke
konulması. Ve 1 Aralık 2014 tarihinde Hükûmet Sözcüsü Sayın
Bülent Arınç İşçileri aç ve açıkta bırakacak
değiliz, bu konuyu da çözeceğiz. şeklinde ifadede bulundu. Daha
sonra, işçiler Ankaraya geldiklerinde, Mecliste bütün siyasi parti
gruplarını ziyaret ettiklerinde bu konuyu da dile getirdiler.
Hükûmetin bu kıdem tazminatıyla ilgili herhangi bir
çalışması var mıdır, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın
Bakan.
Cevap verme
süreniz yedi buçuk dakika.
ADALET BAKANI
KENAN İPEK Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Işıkın sorusu İcra İflas Kanunu ile ilgili
bir çalışmamızın olup olmadığı konusuydu.
Bundan yaklaşık on gün kadar önce Bakanlıkta İcra
İflas Kanunuyla ilgili bir bilim komisyonu kurduk, icra iflas
teşkilatının yapısal olarak değişikliği
dâhil her konu bu bilim komisyonu tarafından incelenmeye
başlandı. İnşallah yeni bir icra iflas kanunumuz olacak.
Hapsen tazyikle
ilgili şu anda hapishanelerde hükümlü olup olmadığı ve
varsa sayısı soruldu. Şu anda o bilgi bende yok, ben o konuda
yazılı olarak bilgi verebilirim.
Sayın
Yılmaz Adanada 2 gazetecinin evinde arama
yapıldığını, bilgisayarlarına el konulduğunu
söyledi. Bu haberi ben de aldım. Hazırlık tahkikatı konusu
cumhuriyet savcısı tarafından yapılan bir
soruşturmayla ilgili, onun sonucunu beklemek lazım. Sonucunun ne
olduğunu da yazılı olarak iletiriz.
Bunun
dışında, Sayın Kuşoğlu Amerika Senatosunun
Türkiyedeki medya üzerindeki baskının kınanmasını
istediğine dair bir karar aldığını ifade etti. Bugünkü
bir haber herhâlde, ben de vâkıf değilim bu konuya.
Onun
dışındaki sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.
Arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi
sıra size geldi Sayın Atıcı, süremiz var çünkü.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, gayet iyi
biliyorum ki burada Hükûmete sorular sorulur ancak eğer arzu ederseniz,
sizi de ilgilendiren bir soru soracağım, siz de cevap verebilirsiniz.
Bugün
basında, özellikle televizyonlarda Meclisin iktidar kulisinin dezenfekte
edildiğine dair haberler çıktı, domuz gribine karşı
dezenfeksiyon sağlandığı, muhalefet kulisine
uğranmadığı söylendi. Bu ne kadar doğrudur, bunu
öğrenmek istiyorum, bir.
Bir de Anamurda,
Mersinde, herhangi bir yerde domuz gribine karşı önlem almayan bir
Hükûmetin Mecliste böyle bir önlem almasını ne kadar doğru
buluyorsunuz? Bunu da sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Türeli
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan,
bildiğimiz üzere, elektrik faturaları son derece şişkin
çünkü elektrik kullanım bedelinin yanı sıra vergi, fon ve
çeşitli kesintiler
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Bakan soruları dinlemiyor.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Sayın Bakan
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sorulara cevap vermeyeceksiniz herhâlde.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Sayın Başkan, yeniden
başlatır mısınız lütfen.
BAŞKAN
Buyurun siz, dinliyoruz biz sizi.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Siz değil, o cevap verecek Sayın Başkan.
BAŞKAN Niye
yeniden başlatacağız, onu anlamadım.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Sayın Bakan burada, Sayın
Bakana soracağız, nasıl olacağını
anlayamadık bunun. Yani böyle bir şey var mı arkadaşlar ya?
BAŞKAN E,
buyurun Sayın Türeli, niye sorunuzu sormuyorsunuz dedim, onu
anlamadım, öğrenmek için soruyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Hayır, kime soracağız soruyu, onu anlamadık.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Bakan muhabbet ediyor orada.
BAŞKAN
Buyurun.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Evlerde kullanılan elektrik
faturalarına elektrik kullanım bedelinin yanı sıra
çeşitli vergi, fon ve kesintiler de uygulanmaktadır. Bu kayıp
kaçak bedeli konusunu da biliyoruz zaten, Yargıtayın da bu konuda
kararları oldu ama onun dışında, sırayla
dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli, perakende hizmet
satış bedeli var; iletim sistemleri bedeli, ayrıca da Enerji
Fonu kesintisi, TRT payı, elektrik tüketim vergisi ve KDV yüklenince çok
ciddi anlamda elektrik faturaları şişiyor. Buna ilişkin
daha önce vermiş olduğum bir yazılı soru önergesine gelen
cevapta bunların kaldırılmasına yönelik
çalışmaların devam ettiği söylenmişti Enerji
Bakanı tarafından. Bu çalışmalar var mıdır, hangi
aşamadadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, bu arada bana da bir soru yönelttiniz. Şu
aşamada bana bu anlamda bir soru sorma şekline ilişkin İç
Tüzükte bir hüküm yok ama ben araştırıyorum, size bilgi
vereceğim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, infaz sürelerinin kısaltılmasıyla ilgili bir
çalışma da var mı bu arada, böyle bir şey söz konusu mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI KENAN İPEK Sayın Türelinin
elektrik faturalarıyla ilgili sorusunu
yazılı cevaplandıracağız.
Sayın Kuşoğlunun infaz
sürelerinin kısaltılması konusundaki sorusuyla ilgili şu
anda bizim Bakanlıkta yapılan herhangi bir çalışma yok.
BAŞKAN Başka soru yok.
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Şimdi önergeler geldi, sanıyorum
Cumhuriyet Halk Partisinin önergeleri.
Önergeleri diğer gruplara da dağıtmak
için birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.01
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.21
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
17nci maddede üç
adet önerge vardır. Okutacağım önergelerin üçü de aynı mahiyette
olduğundan birlikte işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 17. Maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris Baluken Adil
Zozani Erol
Dora
Bingöl Hakkâri Mardin
Abdullah Levent Tüzel Demir
Çelik Selma
Irmak
İstanbul Muş Şırnak
Halil Aksoy Mülkiye
Birtane
Ağrı Kars
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan
Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Alim
Işık Necati
Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu
Kütahya Bursa İzmir
Aynı
mahiyetteki son önergenin imza sahipleri:
Rahmi Aşkın Türeli Bihlun Tamaylıgil Haydar Akar
İzmir İstanbul Kocaeli
Müslim Sarı İhsan
Özkes Vahap
Seçer
İstanbul İstanbul Mersin
İzzet Çetin
Ankara
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, İç Tüzükün 87nci maddesi açık. Bu Parlamentoda ben
bildim bileli önergeler, aynı mahiyette de olsa geliş
sırasına göre okutulurken önergelerin hepsi okutulur -zaten
kısa- aykırılık sırasına göre işleme
alınırken aynı mahiyettekilerin imza sahibi okunur. Bu uygulama
böyleydi. Şimdi siz yeni bir içtihat, uygulama yaratıyorsunuz. Bu,
usule aykırı.
BAŞKAN Hani, nedir?
ENGİN ALTAY (Sinop) Geliş
sırasına göre önergelerin okunması gerekir. İç Tüzük gayet
açık.
İZZET ÇETİN (Ankara)
Önergenin içeriği ne?
ENGİN ALTAY (Sinop) Yani, bu
tutumunuzu sürdürürseniz usul tartışması talep edeceğim.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Hepsi aynı.
ENGİN ALTAY (Sinop) Böyle bir
şey yok.
BAŞKAN Sayın Altay, bu
usulle de çok önergeyi işleme aldık, sizin söylediğiniz usulle
de çok önergeyi işleme aldık. Bu konuda o da uygulanıyor, bu da
uygulanıyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Hayır, Sayın Başkanım. Ben on iki senedir
buradayım, bu usulü hiç görmedim.
BAŞKAN
Peki, ben yalan söylüyorum, tamam.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ben de yalan söylüyorum, tamam.
BAŞKAN Hiç
kimse yalan söylemiyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Usul tartışması... Bu yapılan işlem...
BAŞKAN -
Bizim söylediğiniz gibi de oluyor, bizim yaptığımız
gibi de oluyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Hayır efendim, ben olduğuna tanık olmadım.
BAŞKAN Ben
bu konuyu Kanunlar Kararlarla da konuştum, aynı şekilde bana
bilgi verdiler.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Altayın dediği gibi olsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sizin söylediğiniz gibi de oluyor, benim söylediğim, bizim bu
yaptığımız uygulama gibi de oluyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın
Başkan, nasıl olacak? Bu uygulama tek.
BAŞKAN
Yani, talebinizi... Hayır, ben şimdiye kadar burada böyle bir
şey görmedim. diye söze başlarsanız...
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ben tanık
olmadım, samimi söyleyeyim, olmadım.
BAŞKAN -
...ben bunu böyle kendi kafamdan uydurmuşum, burada yapıyormuşum
gibi bir sonuç çıkar.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Hayır,
geçmiş tutanakları çıkarsın Kanunlar, getirsin.
BAŞKAN Geçmiş
tutanaklarda -ben iki senedir burada görev yapıyorum- aynı bu
şekilde yapıldı. Aynı mahiyetteki önergelerden bir tanesi
okunur, diğerlerinin de imza sahipleri okunur. Ama siz Ayrı
ayrı okunsun. diyorsanız, 17nci maddedeyiz, bu zamana kadar böyle
bir uygulama yaptık, bundan sonra da sizin uygulamanızı
yaparız. Bu kadar basit.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Tamam, mesele yok, olur, tamam. Ama Kanunlardan da istiyorum geçmiş
uygulama tutanaklarını.
BAŞKAN
Tabii, tabii.
Sayın
Komisyon, aynı mahiyetteki önergelere katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi adına...
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Uzunca bir süredir
Türkiye gündeminde olan ve çeşitli demeçlerle AKP iktidarı
tarafından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir
kısmına karşı düşmanlaştırma söylemi olarak
kullanılan elektrik kayıp kaçak bedeli ile ilgili düzenleme içeren bu
maddenin kanun metninden çıkarılması zaruridir. Çünkü öncelikle
belirtmek gerekir ki, Türkiye halkları açısından en büyük kaçak
ve kayıp elektrik hizmetinin özelleştirilmesidir. Nitekim
özelleştirme şirketleri ile yakın bağlar içerisinde olan
AKP iktidarı, algı yönetme amaçlı Doğu ve Güneydoğu
Bölgelerindeki halkı düşmanlaştırma yoluyla bu düzenlemenin
önünü açmıştır. AKP'li yetkililerin
açıklamalarının amacı bu madde ile ortaya
çıkmıştır. Amaç 90 yıllık devletin öteki olarak
kurguladığı kimlikleri suçlamak yoluyla şirketleri
zenginleştirmektir. Bu düzenleme ile kayıp kaçak bedelinin kamudan
yani halktan çıkması kabul edilemezdir. Söz konusu düzenleme ile
halkın özel şirketlerin insafına teslim edilmesi ise devlet
kuramı içerisinde devlet kurumunun iflasının mührüdür. Bu
sebeplerden ötürü söz konusu maddenin kesinlikle kanun metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Diğer önerge üzerine kim konuşacak Sayın Halaçoğlu?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Alim Işık.
BAŞKAN
Sayın Alim Işık konuşacak.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize iyi geceler diliyorum.
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 17nci maddesinin teklif
metninden çıkarılması için vermiş olduğumuz önerge
üzerinde söz aldım.
Bu madde,
öncelikle, Enerji Komisyonu üyesi olarak kendi Komisyonumuza tali komisyon
olarak havale edilmiş olmasına rağmen, maalesef, Komisyona gelmemiş,
getirilmemiş, dolayısıyla, Komisyonun görüşü
alınmadan, alelacele, diğer komisyonlarla birlikte, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanının ricası üzerine, Komisyon
Başkanı tarafından İşlerimizin yoğunluğu
nedeniyle görüşemeyeceğiz. şeklinde bir yazı alınarak
kılıfı uydurulmuş ve Genel Kurul gündemine getirilmiş
bir madde. Bundan dolayı, bu uygulamanın doğru
olmadığını ve yapılanların yanlış
olduğunu öncelikle ifade etmek istiyorum.
Peki, madde ne
diyor? Madde 2016 yılı başına kadar, teknik ve teknik
olmayan kayıplarının oranı ülke ortalamasının
üzerinde olan dağıtım bölgelerinde, diğer
dağıtım bölgelerinden farklı düzenlemeler
yapılmasına, hedef kayıp-kaçak oranlarının bir önceki
yılın gerçekleşmeleri dikkate alınarak ve sonraki uygulama
dönemleri de dâhil olmak üzere yeniden belirlenmesine Kurul yetkilidir. diyor.
Yani EPDKya yetki veriyor. Madde diyor ki açıkçası: Sayın
Bakanın da bir taraftan bu düzenlemeyi torba yasa içine
aldırırken, diğer taraftan da Elektrik Piyasası Kanununda
değişiklik öngören bir başka tasarıyı Enerji
Komisyonunda görüştürürken -iki gün önce medyaya da yansıdı-
bölgede, güneydoğuda PKKnın yani terör örgütünün -talimatı üzerine- bölgede yaşayan
vatandaşlara, Türkiye devleti bizim devletimiz değildir, elektrik
ücreti ödemeyin. dediğini, Onun için, çözüm süreci de devam ederken
böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyduk. diyerek
açıkladığını yani AKP Hükûmetinin, terör örgütünün
bölgede elektrik parası ödetmeden kaçak elektrik kullanılması
karşısında âciz kaldığını bizzat Bakanı
tarafından itiraf ettiğini maalesef, üzülerek duyduk, herkes
şahit oldu. Şimdi, burada da 2015 yılını yani
seçimlerin olduğu yılı bir geçirelim, EPDKya yetki verelim,
EPDK daha önce hedeflediği oranları aşan dağıtım
şirketlerinin bölgeden toplayamadığı parayı kamuya
yükleyerek, bir başka deyişle 77 milyon insana
paylaştırarak sömürmeye devam etsin, aman, o tarafta da bizim
şirket zarar görmesin, PKKlılar kaçak kullanmaya devam etsin, kaçak
elektrik kullanımını yasallaştıralım.
maddesidir. Onun için, derhâl bu tasarıdan çekilmesi lazım.
Değerli
milletvekilleri, sizlere Bakanlığın resmî verileriyle bu durumun
ne kadar vahim olduğunu söyleyeyim. Sorum üzerine Bakanlık son
verileri çıkardı, Komisyon üyelerimize dağıttı. 2013
yılı sonu itibarıyla toplam 32 milyar kilovatsaatlik enerjinin
kayıp kaçak olduğunu, bunun yüzde 60ından fazlasının
Dicle, Vangölü EDAŞ ve Aras EDAŞ dağıtım
şirketlerinin bulunduğu bölgede gerçekleştiğini, enerji
miktarı olarak 3 dağıtım bölgesinde toplam 16,5 milyar
kilovatsaatlik enerjinin kaçak harcandığını, bedelinin de
yaklaşık 3,5 milyar TL olduğunu Enerji Bakanlığı
yetkilileri resmî veri olarak verdiler. Bir başka deyişle şöyle
söylüyorum: Şu anda sürekli tartıştığımız
bir nükleer enerji güç santralinin kuruluşu için değişik
usulsüzlükleri, hukuku dolanarak, kanun yaparak aşmaya çalışan
Hükûmet, orada verdiği çabayı bu kaçak elektriği önlemeye
vermiş olsaydı, belki daha kârlı olacaktık. 3,5 milyar TL
2014 yılı rakamlarıyla güneydoğuda kaçak kullanılan
elektriği Türk milletinin 77 milyonu ödemek zorundadır. Bu da bu
maddenin ne kadar yanlış olduğunun bir göstergesidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM
IŞIK (Devamla) Onun için önergemizin mutlaka desteklenmesini bekliyor,
söz konusu maddenin tasarı metninden çıkartılması
gerektiğini söylüyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Bir
konuşmacı daha var Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Hayır, aynı mahiyette yok, bizimki aynı mahiyette
değil ki.
BAŞKAN
CHPden de var.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Aynı mahiyette değil ki bizimki.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Aynı mahiyette değil.
ENGİN ALTAY
(Sinop) 17yi okumuyor musunuz?
BAŞKAN
Hayır, aynı mahiyette.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Aynı mahiyette değil, şeyin
çıkartılması.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Evet, haklısınız, metinden çıkarmaymış.
BAŞKAN
Evet, kim konuşacak?
İZZET
ÇETİN (Ankara) Ben konuşacağım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İzzet Çetin.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
17nci madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biraz evvel şahsım adına
yaptığım konuşmada da söylediğim gibi, buna gerçekten
-Sayın Işık biraz evvelki konuşmasında da işaret
etti- bu Meclise yakışan bir madde değil. 21
dağıtım şirketi içerisinde özellikle 3
dağıtım şirketinin kayıp kaçak oranları
halkın üzerine yıkılmak isteniyor. Durumun vahameti, rakamı
da ortada; 3,5 milyar liralık bir kaçak Yargıtayın kararına
rağmen yurttaşın üzerine yıkılmak isteniyor.
Bakın, diyor ki Yargıtay kararında
Kayıp kaçak, perakende
satış hizmeti, sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve
dağıtım bedeline ilişkin elektrik faturalarındaki
kalemlerin iptalini istiyor. Bunlar bir elektrik faturasında
yurttaşın ödediği bedelin yüzde 21ine denk geliyor.
Yargıtay ne diyor? Hırsızlanmak suretiyle kullanılan
elektrik bedellerinin -yani kaçak elektrik bedellerinin- kurallara uyan
abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleriyle
bağdaşmamaktadır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, böyle bir karar varken bizim hâlâ kayıp
kaçak bedelleri için EPDKya işte seçimden sonraki süreçte sen
bunları ayarla. diye görev vermeye kalkışmamız doğru
değildir. Nitekim, geçtiğimiz 2014 yılı içerisinde,
özellikle yaz aylarında Güneydoğu Anadoluda, Doğu Anadoluda
pek çok yer elektriksiz kalınca ve de bu şirketler bilerek sayaç
okuma sürelerini uzatıp yurttaşın elektrik
faturalarını kabarık göndermeye başlayınca EPDK
Başkanı bir açıklama yaptı, dedi ki: Gerekirse
kasım-aralık, özellikle aralık ayının bedellerini
hesaplamada dikkate almayız. Yani bu, ana gerekçe değil.
Şimdi, biraz
evvelki bölümde söylediğim gibi, elektrik dağıtım işi
özelleştirildi. Özelleştirme yapılırken denildi ki elektrik
dağıtım şirketlerine... Şartnameye kurallar konuldu,
kayıp kaçak bedellerinin ne olacağı... Yani, uluslararası
ortalaması 8-8,2; işte Bizdeki yüzde 18-20lerden yüzde 15lere
çekildi. deniliyor. Geçen hafta içinizden bir arkadaşımız
Yüzde 2 kayıp kaçak oranı olan yerler de var. dedi. Yani, yüzde
15e çekilmesi iyi bir şey de uluslararası ortalamaların 2
katından yine de neredeyse fazla.
Şimdi, bu
ihale yapılırken bu kayıp kaçak oranını, o bölgenin
riskli olduğunu bu firmalar biliyordu. Bu firmaların kimler
olduğunu bir kez daha söyleyeyim kayıtlara geçsin diye. Millete
küfreden müteahhit var, size, havuzunuza para atan firmalar var. O firmalar
kimler? Söyleyeyim: Cengiz İnşaat, Limak, Kalyon Grubu, Çalık
Holding, İbrahim Çeçen (IC) Holding, Kazancılar, Torunlar, Zorlu gibi
firmalar. Bunlar hükûmetleriniz tarafından kayırılan firmalar.
Zaten, o özelleştirme sırasında son derece düşük fiyatla
aldılar. Şimdi onlar ne yatırım yaptılar ne
genişleme yaptılar ne istihdam; demin de söyledim,
yaptıkları iş sadece sayaç okuyup vatandaşın cebindeki
paraya hükmetmek. Bunu şimdi kural hâline getirmek hiç doğru bir
yaklaşım değil değerli arkadaşlar. O nedenle, bu
maddenin kesinlikle çıkartılması gerekir diye düşünüyoruz.
Ayrıca, özellikle
bu kayıp kaçak bedeli konusunda Yargıtayın vermiş
olduğu karara uygun olarak, yurttaşların alacakları
paraların bundan böyle ödeyecekleri faturalardan mahsup edilmesi
yöntemiyle fatura alacaklarının yurttaşın cebine
bırakılması kararı Hükûmete düşen, Meclise düşen
bir görevdir. Esas yapmamız gereken çalışmanın ona yönelik
bir çalışma olması gerekir.
Bu maddenin madde
metninden çıkarılması son derece isabetli olur. Riski üstlenen
yani ihaleyi almış kâr edeceğim diye, kâr ediyor, zarar
göstermek için oyunlar oynuyor, hâlâ doymak bilmiyorlar, sizin de işinize
geliyor havuza para attıkları için. Onun için, bundan vazgeçin diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeleri
oylarınıza sunacağım
III. YOKLAMA
(CHP ve MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var.
Sayın Altay,
Sayın Türeli, Sayın Aygün, Sayın Şeker, Sayın Kaplan,
Sayın Çetin, Sayın Atıcı, Sayın Köktürk, Sayın
Haberal, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Özkes, Sayın Aksünger, Sayın Sarı, Sayın Akar, Sayın
Özgündüz, Sayın Düzgün, Sayın Kalaycı, Sayın Akçay,
Sayın Halaçoğlu.
İki dakika
süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır.
XIV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı
Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
18inci maddede
iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 18. Maddesinde yer alan "koordine etmeye" ibaresinden sonra
gelmek üzere "planlamaya ve denetlemeye" ibaresi eklenmiştir.
Rahmi
Aşkın Türeli Aytun
Çıray Sinan
Aydın Aygün
İzmir İzmir Ankara
İhsan Özkes Haydar
Akar Bülent Kuşoğlu İstanbul Kocaeli Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 18 inci maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Necati
Özensoy Seyfettin
Yılmaz
Manisa Bursa Adana
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ali Halaman İzmir Adana
"(4)
Bakanlık; katılımcı ve kapsayıcı bir gençlik
politikası oluşturmaya, gençlikle ilgili yasal mevzuatı
geliştirmeye, kurumlar arasında ortak bir gençlik tanımı ve
stratejisi oluşturmaya ve gençlik katılım
mekanizmalarını belirlemeye yetkilidir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kendilerine yeterli sosyal olanaklar
sunulduğunda ve sosyal içermeyi sağlayan bir gençlik politikası
hazırlandığında genç toplumlar sosyoekonomik gelişmeyi
hızlandıran önemli bir etmen olabilir. Türkiye'de gençlikle ilgili
kurumlar arasında ortak bir gençlik tanımı ve stratejisi yoktur.
Kurumlar, gençlik tanımını hizmet verdikleri gençlik
gruplarıyla sınırlandırmaktadır. Örneğin;
genç kelimesi Milli Eğitim İl Müdürlükleri için öğrencileri,
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri için devlet korumasındaki
18 yaşın altındaki bireyleri, belediyeler içinse burs ve benzeri
hizmetleri götürdükleri grupları içeren sınırlı bir
tanımdır.
Türkiye'de gençlik
politikalarının hazırlık ve uygulama aşamasında
gençliğin söz sahibi olamaması, planlama, karar alma ve uygulama
süreçlerine uzak kalmaları, gençlerin kendi aralarında bir üst örgüte
sahip olmamaları (ulusal gençlik konseyinin bulunmaması) ve bilgi
alışverişi sağlayamamaları hükümet ve diğer tüm
kamu kurum ve kuruluşlarının karşısına eşit
ortak olarak çıkmalarına engel olmakta ve bu durum gençlikle ilgili
politikaların hayata geçirilmesinde ciddi sorunlar
oluşturmaktadır.
Türkiye'nin,
katılımcı ve kapsayıcı bir gençlik politikası
oluşturması, ilgili yasal mevzuatı geliştirmesi ve gençlik
katılım mekanizmalarını belirlemesi gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 18. Maddesinde yer alan "koordine etmeye" ibaresinden sonra
gelmek üzere "planlamaya ve denetlemeye" ibaresi eklenmiştir.
Haydar
Akar (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyor efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Bülent Kuşoğlu konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; 18inci madde üzerinde söz aldım, verdiğimiz
önerge konusunda. Bu, Gençlik ve Spor Bakanlığının teşkilatıyla
ilgili, taşra teşkilatıyla ilgili bir düzenleme. Aslında
2011 yılında yapılan bir düzenlemenin
Biraz önce söyledim ya,
sık sık yapıyoruz, hata yapıyoruz kanun yaparken, yasama yaparken.
Bu da onlardan bir tanesi. Alelacele yapıldı. O zaman bir kanun
hükmünde kararname çıkmıştı; şimdi,
çalışmadığı görüldü, düzeltiliyor.
Aslında
nasıl yapılırsa yapılsın konuyla ilgili
yapılması gereken çok farklı konular var çünkü Türkiyede spor
politikası yok, sporun tabana yayılması diye bir şey söz
konusu değil. Bizde performans sporları var yani temaşa
sporları; televizyonlardan seyrettiğimiz ya da
seyredebileceğimiz türden sporlar, kendimizin yapmadığı
sporlar; futbolu, basketbolu vesaire, bunları ön plana çıkarıyoruz.
Kendimiz spor yapmıyoruz. 78 milyonluk bir ülke olduk, bunun
yarısı genç. En azından Türkiyede 20 milyonun üzerinde
lisanslı sporcunun olması lazım. Hâlbuki çok çok düşük
düzeylerde sporcumuz var. Mahalleler düzeyinde Gençlik ve Spor
Bakanlığı yaygın olarak tesisleşmeyi
başaramadı. Mahallî idarelerle beraber tesisleşme
başarılamadı, buralara gidilemedi, gençlerle ilgilenilemedi
maalesef, birçok eksiklik var. Yapılan çok düşük düzeyde. Bakın,
Ankara metropol, gittikçe nüfus artıyor ama Ankaranın birçok
ilçesinde Erzurumdan ya da Trakyadan çok daha az spor tesisi vardır. Çok
daha fazla yapılması lazım. Batıyı biliyorsunuzdur,
yapılan tesisler böyle büyük statlar değil. Genellikle bizde büyük
stadyumlar yapılması planlanıyor. Onlardan ziyade küçük spor
tesisleri yapılacak, insanlar, gençler gidecekler, zaman geçirecekler.
Özellikle güneydoğuda biz spor tesisleri yapabilseydik böyle mi olurdu, bu
kadar sıkıntılı mı olurdu? Bu işsizlikte
gençlerin spor yapabileceği, vakit geçirebilecekleri yerler dahi yok.
Tümünü de, biraz önce dediğim gibi, temaşa sporlarına
ayırdık, sadece seyirlik sporları geliştirdik. Onlarla
ilgili olarak bile hata yaptık. Bugün, futbol seyircisi siyasi parçalara
bölünmüş vaziyette. Aynı takım içerisinde şeyleri var,
sanki bir bölüm 1453ü destekliyor da öbürü karşıymış gibi.
İşi siyasete döktük, her şeyi siyasi gözle görüyoruz. Maalesef
sporu da o gözle görmeye başladık.
Burada Hükûmeti
temsilen biraz önce Çevre ve Şehircilik Bakanımız oturuyordu.
Bilmiyorum Çevre ve Şehircilik Bakanımız şehirleşmenin
belli yerlerde arttığı
20ye yakın yerde
şehirleşme var, gelişme var, nüfus artıyor, kalan yerlerde
de nüfus azalıyor sürekli olarak, sıkıntılar var. Buralarda
yapılan spor komplekslerinin, tesislerinin gelişmesini doğru
buluyor mu diyecektim, Spor Bakanımız gelmiş. Bu konuyla ilgili
çok önemli bir eksiklik var.
Bunun haricinde de
bir konuyu belirtmek istiyorum. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda sürekli olarak
yurtlara ihtiyacımız olduğunu uzun zaman belirttik, açık
olduğunu belirttik. Bu konuda yatırım yapılmasını
önerdik, bu konuda bütçenin artırılması gerektiğini önerdik
sürekli olarak ama maalesef o da dikkate alınmadı. Bakın
kayıtlara, Sayın Suat Kılıç zamanında da bu
önerilerimizi sık sık yaptık ama Hayır, yeterlidir.
denildi. Daha sonra şu paralel-cemaat olayı çıktıktan sonra
yeniden yurtlara ağırlık verildi, yeniden yurtlara
yatırım yapılmaya başlandı, kiralanmaya
başlandı ama iş işten geçmişti, çok daha önceden
yapılması lazımdı o yatırımların. Bu konuyla
ilgili olarak da öyle. Sporla ilgili olarak bir master plan yapılmalı,
ciddi olarak yapılan o plan doğrultusunda da ciddi işler
yapılmalı. Mahallî idarelerle iş birliği
yapılmalı. Birlikte yapılması gereken çok şey var.
Çok önemli bir
konu. Gecenin bu saatinde bu beş dakikalık süre içerisinde böyle
başlıklar hâlinde bunları sizlerle paylaşmak istedim ama
hakikaten çok önemli bir konudur gençlik ve spor politikası ve
tesisleşme. İnşallah daha doğru dürüst işler
yapılır, sadece Gençlik ve Spor teşkilatının organize
edilmesi düzeyinde kalmaz.
İyi
akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
19uncu maddede
iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 19. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Hilal Kaplan Mehmet Şeker
İzmir Kocaeli Gaziantep
Ali Serindağ Haydar Akar İhsan Özkes
Gaziantep Kocaeli İstanbul
MADDE 19- 638
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
EK MADDE 3- (1)
Ekli (3) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek kısmında yer alan
ilgili bölümünden çıkarılmıştır. Ekli (4) ve (5)
sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin eki ilgili bölümlerine eklenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 19 uncu maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Necati Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu
Bursa İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Erkan Akçay konuşacak.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19uncu madde
üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, tabii,
Gençlik ve Spor Bakanlığının Teşkilat Kanunu
düzenlemeleri ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğüyle ilgili bazı düzenlemeler var. Aslında bu
düzenlemelerin olumlu bulduğumuz yönleri de var. Mesela, Gençlik ve Spor
Bakanlığının bölge teşkilatları
kapatılıyor; bunu olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Fakat böyle palyatif, işte tesadüfi torba kanunların içerisine
sıkıştırılmış teşkilat düzenlemelerini
de doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum
çünkü bu, Hükûmetin politika zayıflığına işaret eder
bence ve kararlı olmadığını da gösterir.
Kapsamlı, dört başı mamur bir teşkilat kanunu
düzenlemesiyle gelmesi ve bunun ilgili komisyonlarında da yeterince tartışılıp
olgunlaştıktan sonra gelmesi gerekirdi.
Şunu
rahatlıkla söyleyebiliyoruz ki ve üzülerek ifade ediyoruz ki Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetinin ne doğru düzgün bir gençlik
politikası ne de doğru düzgün bir spor politikası var. Yok.
Sadece bazı yöneticilerin, işte, Sayın Başbakanın,
Sayın Cumhurbaşkanının, ilgili bakanların sözle ifade
ettikleri, çeşitli platformlardaki birçoğu da hamasi sözler var. Yani
birisinin söylediğine bakarsak, çıkan tablo, kindar bir nesil
istiyor. Yani gençlerle ilgili oysa çok daha farklı, uzun perspektifte,
orta vadeli politikaların net bir şekilde oluşturulması
gerekir.
Önemli
bulduğumuz üçüncü politika noksanlığı da Hükûmetin maalesef
bir olimpiyat politikası yok. On iki yıldır -13üncü
yılında bir iktidar ve 3 olimpiyat görmüş,
yaşamış bir dönemi idrak ediyoruz- aslında
Sayın
Başkan, lütfen Sayın Bilgiçi uyarır mısınız.
Sayın Bakanı meşgul ediyor. Ben burada çok önemli bazı
hususları ifade ediyorum ama meşgul ediliyor.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sayın Bilgiç
de burada önemli bir konu görüşüyor ama.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Sayın Bilgiç
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Şimdi, bu söyleyeceğim husus çok önemli.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Ben dinledim Sayın Akçayı
yukarıda.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Akçay kürsüde konuşuyor.
Lütfen, rica ediyorum
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Ama burada ifade etmemiz gereken bir şey Sayın Bilgiç.
Sayın Bakanla her zaman konuşabilirsiniz. Yani bula bula tam ben
kürsüdeyken mi konuşmayı buldunuz!
RECEP ÖZEL
(Isparta) Vallahi, sana kastı var.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kasıt var, kasıt.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Tekrar ediyorum; Hükûmetin bir olimpiyat politikası yok
değerli arkadaşlar, varsa Sayın Bakan açıklasın.
Olimpiyatlarda alınan sonuçlar bunu gösteriyor ama yani burada ben siyasi
bir polemik veya eleştiri konusu getirmiyorum, şunu ifade etmek
istiyorum: Sadece Gençlik ve Spor Bakanlığının
yapacağı bir iş değil bu; olimpiyat olayı topyekûn bir
politikayı gerektiriyor, âdeta bunu bir millî seferberlik hâline getirmemiz
gerekir. Hükûmet, Gençlik ve Spor Bakanlığı olacak, belediyeler
olacak, üniversiteler yani tüm kurum, kuruluşlar, spor kulüpleri, sivil
toplum kuruluşları bütün hâlinde, bir orkestrasyon içerisinde, orta
vadeli kararlı bir politika uygulamasıyla Türkiye'nin çok üst düzey
başarılara imza atabileceğine inanıyorum, bunu vurgulamak
istiyorum. Ben kişisel fikrim olarak ifade edeyim: Yani, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin, Ankara Büyükşehir Belediyesinin veya
başka bir büyükşehir belediyesinin futbol takımına niye
ihtiyacı vardır? Birinci Süper Ligde futbol takımları
çalıştırıyorlar. Oysa İstanbul Belediyesinin, Ankara
Belediyesinin ve diğer bütün belediyelerimizin olimpiyatlara sporcu
hazırlamak gibi bir görevi olmalı. Bu görevi motive edecek de
Hükûmettir, devlettir.
Bunu ifade
ediyorum ve bu görüşümün de doğru ve yerinde olduğunu
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Hükûmeti de yeni ve iyi bir olimpiyat politikası uygulamaya
davet ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 19.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli
(İzmir) ve arkadaşları
MADDE 19- 638
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
EK MADDE 3- (1)
Ekli (3) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek kısmında yer alan
ilgili bölümünden çıkarılmıştır. Ekli (4) ve (5)
sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin eki ilgili bölümlerine eklenmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Haydar Akar konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Gençlik ve Spor
Bakanlığının Kredi ve Yurtlar kurumları ve
onların bölge müdürlüklerinin lağvedilerek illerdeki müdürlüklere
dönüştürülmesi, onlara kadro tahsis edilmesi ve oradan takip edilmesi konusundaki
maddenin olumlu olduğunu ifade etmek istiyorum; bu doğru bir
şey, geç kalınmış bir şey hatta. Çünkü, artık,
döneminizde özellikle lise binalarının üniversite
yapılmasının, Bütün illere üniversite getireceğiz. diye
plansız, programsız bir şekilde bütün illerde üniversitelerin
açılmasının Türkiyeye getirmiş olduğu boyutları,
sonuçları hep birlikte görüyoruz. Bu sonuçların en büyüğü de
öğrencilerin barınma problemleri. Tabii, bu barınma
problemlerine bölgesel nitelikte bakıldığında illerde
sıkıntılar yaşanıyordu, şimdi iller bazına
dönüştürülünce ben daha da bu problemlere odaklanıp çözüm
yolları bulunabileceğini düşünüyorum.
Sizin de iktidarlarınız
döneminde vakıf üniversiteleriyle birlikte yaklaşık 184
üniversite açıldı ve öğrenci sayısı 5,5 milyona
ulaştı Türkiyede. Tabii, 5,5 milyona ulaşınca garip bir
şeyle de karşılaşıyoruz, üniversiteyi bitiren
çocuklarımıza iş bulmakta zorlanıyoruz. Geçmişin
Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı şöyle demişti: Her
üniversiteyi bitirene biz iş bulmak zorunda mıyız? Doğru
da söylemişti, o Somalinin başbakanıydı çünkü, Türkiye
Cumhuriyetinin başbakanı değildi, ancak bir Somali
başbakanı Türkiyedeki çocuklara iş bulmakla kendini yükümlü
saymazdı. Böyle bir anlayışla yönetildiğimiz için çocuklarımız
da işsiz.
Tabii, 5,5 milyon öğrencimizin
barınma sorunu var. Özellikle 2014 yılında 673 bin yeni
kayıt oldu ve bunun ancak 370 bini yurt başvurusunda bulundu, 87 bin
kişi yurda yerleştirildi. Bu rakam giderek büyüyor. Düşünün ki 3
çocuk yapan, 946 lira asgari ücret alan bir vatandaşın da
çocuğunun okuma hakkı var. Tabii, çocuğunu okutabilmesi için de bu
vatandaş, gelirinin yarısını -hele 1 çocuksa, sizin gibi 3
çocuk dediğiniz zaman bunu okutmak mümkün değil, 1 çocuğunun
olduğunu düşündüğümüzde- sadece barınma ve yiyecek
giderlerine ödüyor. Bu da müthiş bir sıkıntı
yaratıyor.
Bir başka boyutu var: Çocuklarımız
yurtlara yerleşemedikleri için, özellikle deprem bölgelerinde, deprem
geçirmiş bölgelerde benim tabut evler diye nitelendirdiğim evlerde
ikamet etmek zorunda kalıyorlar. Allah korusun, Allah vermesin, bir depremle
karşılaştığımızda bilin ki Kocaelinde
çökecek evlerde en çok öğrenciler, hem de şehir
dışından gelen öğrenciler, başka kentlerden gelen
öğrenciler
Aileleri bilmeden bu tabut evlere yerleştirdiler ve
öğrenciler orada ikamet etmek ve barınmak zorunda kalıyorlar.
Bunlar hem ucuz hem o aileler orada oturmadığı için de evlerini
bir şekilde dışarıdan gelen öğrencilere açıyorlar
ve bu şekilde evlerini kiraya veriyorlar; bunu da doğru
bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
buradaki sıkıntı ne arkadaşlar? Hani hep övünüyorsunuz ya,
TOKİ diye devletin bir kurumu var. Siz on iki yıllık
iktidarınız döneminde 630 bin tane konut
yapıldığından övünüyorsunuz. Tabii ki güzel bir algı
yaratmışsınız, özellikle kara yollarının
kenarlarına yapıyorsunuz, görsel alanlara yapıyorsunuz, büyük
reklam tabelaları asıyorsunuz TOKİ diye. TOKİnin sizin
iktidarınızdan önce 530 bin konut yaptığını
biliyor musunuz? On iki yılda, hatta on yılda TOKİnin, sizin
iktidarınızdan önce 530 bin konut yaptığını
biliyor musunuz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yok ya! Yanlış ya, yanlış bilgi.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) 50 bin kardeşim, 50 bin.
HAYDAR AKAR
(Devamla) Zannetmiyorum, bilmiyorsunuzdur, gerçekten bilmiyorsunuzdur.
RECEP ÖZEL
(Isparta) 50 bin de yok ya!
HAYDAR AKAR
(Devamla) Bu TOKİ böyle, sizi bunu yapıyorsunuz. Bu TOKİ sizin
iktidarınız döneminde her şeyi yaptı; konut yaptı,
stadyum yapıyor, hastane yapıyor, aklınıza ne gelirse, rant
transferi yapabilmek için TOKİye devrediyorsunuz ama bir tek şey
yapmıyor bu TOKİ, yurt yapmıyor arkadaşlar. Gerçekten,
kaçak saray yerine bu TOKİye o parayı vermiş
olsaydınız, önümüzdeki yıl, 2015 senesinde
dışarıda bir öğrencimiz kalmazdı, hatta bu
öğrencilerimizden -oturacak- orada ikamet ederken bir barınma parası
dahi almazdınız.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kaç tane yurt yaptı biliyor musun?
HAYDAR AKAR
(Devamla) Bakın arkadaşlar, yurt yapmadınız,
yurtları kiralıyorsunuz.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Allah Allah!
HAYDAR AKAR
(Devamla) Sayın Bakan geldikten sonra yurt kiralamaya önem verdi. Onu da
niçin verdi?
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) TOKİ Antalyada yapıyor, İzmirde
yaptı, Trabzonda yaptı.
HAYDAR AKAR
(Devamla) Çünkü öğrenciler bedava
Sizin paralel dediğiniz, kucak
kucağa oturduğunuz
RECEP ÖZEL
(Isparta) Şimdi siz oturuyorsunuz.
HAYDAR AKAR
(Devamla)
birlikte iş yaptığınız, Türkiyenin tüm
değerlerini beraber sattığınız, rantı
paylaştığınız insanların yurtlarından
çocukları kurtarabilmek için kiralama yöntemiyle yurt yapma işine
giriştiler, yurt kiralama işine giriştiler. Ama bütün bunlar
Türkiyeyi plansız, programsız on iki yıldır
yönettiğinizi gösteriyor. Bilin ki 7 Haziran 2015te Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarıyla birlikte ilk yapacağımız şey,
TOKİnin ilk yapacağı iş, çocuklarımıza yurt
yapmak ve asgari ücretle geçinen insanlarımızın da
çocuklarına eğitim ve öğretim hakkını sağlamak
olacak.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) TOKİ yapıyor zaten, yeni bir şey
değil, Amerikayı yeniden keşfetme!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Bağırma! Bağırma Osman, gel buradan konuş.
BAŞKAN
Sayın Akar, lütfen
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Sayın Başkan, bana niye lütfen, Osman Beye lütfen.
BAŞKAN Ben
onlara da lütfen dedim, size de lütfen diyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Dört senedir bu kürsüden bir kez konuşmadı. Bir kez bu
problemleri
Çok rica ediyorum.
BAŞKAN
Çünkü, konuşmanızda bu kürsüye yakışan hiç güzel bir
şey olmadığını da siz biliyorsunuz. Lütfen
Lütfen
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Ne konuşmadım ya? Daha salı günü
konuştum ben oradan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
- Bana değil, Osman Beye lütfen.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Başkanım, bir dakika konuşmak istiyorum.
Başkanım, sataşmada bulundu, bir dakika söz istiyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Öyle konuşulmaz, bir dakika konuşulmaz. Usulüne uygun
isteyeceksin konuşmayı.
BAŞKAN Ne
oldu? Ne sataştı? Ne dedi?
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Gel buradan konuş. dedi efendim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Söyle bakayım, İç Tüzükün hangi maddesine göre
isteyeceksin, söyle hadi.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) 69
Sataşma var, evet.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Öyle iste, hadi!
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SADİ SÜREYYA BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Başkan, Hükûmetin bir talebi var.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.01
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.06
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 19uncu maddesi üzerindeki Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
20nci maddede iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 20. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Mehmet
Hilal Kaplan Mehmet
Şeker
İzmir Kocaeli Gaziantep
Ali
Serindağ Haydar
Akar Aytuğ
Atıcı
Gaziantep Kocaeli Mersin
MADDE 20 - 638
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 12- (1) Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
Bölge Müdürlükleri kapatılmıştır. Kapatılan Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Bölge Müdürlüklerinin
kullanımında olan her türlü taşınır ile
taşıt, araç, gereç ve malzeme, varsa her türlü borç ve alacaklar,
yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıtlar ve diğer
dokümanlar ile personeli Kredi ve Yurtlar İl Müdürlüklerine devredilir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Bölge
Müdürlüklerinin devri sebebiyle gerçekleştirilen, kapatma, devir, personel
geçişi ve nakli, diğer geçiş işlemleri ile kadro,
demirbaş devri ve benzeri hususlarda yapılacak iş ve
işlemler kurulacak bir komisyon tarafından yerine getirilir. Komisyon
tarafından söz konusu işlemler tamamlanıncaya kadar bölge
müdürlükleri tarafından yerine getirilen hizmetler aynı şekilde
yürütülmeye devam olunur.
(2) 2015
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa istinaden Maliye
Bakanlığınca yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar bu
maddeyi ihdas eden Kanunla kurulan Kredi ve Yurtlar İl Müdürlüklerinin
2015 yılı harcamaları Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğünün 2015 yılı bütçesinden
karşılanır.
(3) Birinci ve ikinci fıkraların
uygulanmasına ilişkin olarak meydana gelebilecek tereddütleri
gidermeye Bakanlık yetkilidir.
(4) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla mevzuatta "Kredi ve Yurtlar Kurumu Bölge Müdürlükleri ve
Müdürü"ne yapılan atıflar "Kredi ve Yurtlar İl
Müdürlükleri ve İl Müdürü"ne yapılmış
sayılır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 20 nci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Necati
Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu Mustafa
Kalaycı
Bursa İzmir Konya
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Bu kanun
teklifiyle Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Bölge Müdürlükleri
kapatılmakta; bunun yerine 81 ilde Kredi ve Yurtlar il müdürlükleri
kurulmaktadır. Kapatılan bölge müdürlüklerinin kullanımda olan
her türlü taşınır ile taşıt, araç gereç ve malzeme,
borç ve alacaklar, her türlü kayıtlar ve diğer dokümanlar ile
personel hiçbir işleme gerek kalmaksızın Kredi ve Yurtlar il
müdürlüklerine devredilmektedir.
Her ilde kurulan
üniversiteler dolayısıyla artan öğrenci ve yurt sayısı
dikkate alınarak yeni bir yapılanmaya gidildiği ifade edilse de
pek inandırıcı değildir. Hükûmet, öncelikle, yurt sorununu
niye çözüme kavuşturamadığının hesabını
vermelidir. Yükseköğrenim öğrencilerinin en önemli sorununun
barınma sorunu olduğuna hiç şüphe yoktur. Üniversitelerdeki
öğrenci sayısı dikkate alındığında, mevcut
yurt kapasitesinin çok yetersiz kaldığı ortadadır. Yurt
bulamayan öğrenciler büyük mağduriyet yaşamış ve
yaşamaktadır. Bu öğrencilere sahip çıkamayan Hükûmet, bu
konuda sınıfta kalmıştır. Bu sorunun çözülmesi için
çok sayıda devlet yurduna ihtiyaç bulunmaktadır. Bu itibarla,
öncelikle yurt kapasitesinin artırılması için bütün imkânlar seferber
edilmelidir.
YURTKUR
yurtlarında personel sıkıntısı da had safhadadır.
Bu yurtlara yeterli sayıda personel atamasının
yapılması gerekmektedir. Yurtlarda yeterli eleman
olmadığından ve mevcut memurların da yurtlara
dağılımı dengeli yapılmadığından büyük
sıkıntılarla karşı karşıya
kalınmaktadır. Bazı illerde 100 öğrenci için 10 personel
nöbet tutarken İstanbul gibi bazı illerde de yaklaşık bin
öğrenci için 4-5 personel nöbet tutmak zorunda kalmaktadır. Haddinden
fazla nöbet tutulmasından dolayı personel fiziksel ve ruhsal
sıkıntılar yaşamaktadır. Ayrıca, başta
bayanlar olmak üzere yurtlarda gece nöbeti tutan personel, servis
bulunmadığından evlerine gitmede büyük sorunlar
yaşamaktadır.
YURTKURda yurt ve şube
müdürlüğü ile daire başkanlığı gibi üst görevleri
yerine getirecek çok sayıda yetişmiş eleman bulunmasına
rağmen, bu görevlere kurum dışından atama
yapılması huzursuzluğa neden olmaktadır. Bununla yetinmeyen
kurum, yurt müdürlüklerine sınavsız atama yaparak büyük
haksızlıklara sebebiyet vermektedir.
Yine, yurt yönetim
memurlarının kazanılmış haklarına uygun kadro
derecesi tahsis edilmemektedir. Yurtların belkemiğini oluşturan
yurt yönetim memurlarının büyük çoğunluğu lisans mezunu
olmasına rağmen 5inci dereceden
yukarıya çıkamazken, geçen yıl 600 adet yurt yönetim memuru
kadrosunun kadro derecesi 5ten 4e yükseltilmiştir. Ancak, başka
kurumlarda çalışan lisans mezunları 1inci derecenin 4üncü
kademesine kadar ilerleyebilirken, üniversitelerde görev yapan koruma güvenlik
memurları gibi yurt yönetim memurlarının da bu çifte standarda
maruz bırakılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Yurt
yönetim memurları ve koruma güvenlik görevlileri bu haksızlıktan
dolayı, emekli maaşları ile emekli ikramiyelerinde önemli bir
mağduriyetle karşı karşıya bulunmaktadır.
Yurt yönetim memurlarının
gerek hafta içi ve gerek hafta sonu veya millî ve dinî bayramlarda
tuttukları nöbet için aldıkları saat başı nöbet ücreti
çok düşük olup kabul edilebilir bir ücret değildir. YURTKUR çalışanlarına
açıkça haksızlık yapılmaktadır.
Yine, nöbet tutan yurt yönetim memuru
ve yurt müdür yardımcılarına yol ücreti ve 3 öğün yemek
bedeli olarak çok komik ücret verilmesi, yapılan
haksızlığın hangi noktada olduğunu açıkça
göstermektedir.
YURTKUR personelinin
yaşadıkları sorunlara acilen çözüm getirilmesi ve özlük
haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, görevde
yükselme ve unvan değişikliği suretiyle yapılacak
atamalarda, ülke genelinde iller ve unvanlar itibarıyla bütün kadroların
duyuruya açılması, şube müdürü, yurt müdürü, sivil savunma
uzmanı, eğitim uzmanı ve uzman kadroları ile yurt müdür
yardımcısı, şef ve benzeri kadroların ayrı
ayrı duyuruya çıkarılması, şube müdürlüğüne
atanma imkânı bulunmayanların şeflik kadrosuna, yurt
müdürlüğüne atanma imkânı bulunmayanların da yurt müdür
yardımcısı kadrolarına atanma imkânı verilmesi
gerekmektedir.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 20. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli
(İzmir) ve arkadaşları
MADDE 20 - 638
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 12- (1) Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
Bölge Müdürlükleri kapatılmıştır. Kapatılan Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Bölge Müdürlüklerinin
kullanımında olan her türlü taşınır ile
taşıt, araç, gereç ve malzeme, varsa her türlü borç ve alacaklar,
yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıtlar ve diğer
dokümanlar ile personeli Kredi ve Yurtlar İl Müdürlüklerine devredilir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Bölge
Müdürlüklerinin devri sebebiyle gerçekleştirilen, kapatma, devir, personel
geçişi ve nakli, diğer geçiş işlemleri ile kadro,
demirbaş devri ve benzeri hususlarda yapılacak iş ve
işlemler kurulacak bir komisyon tarafından yerine getirilir. Komisyon
tarafından söz konusu işlemler tamamlanıncaya kadar bölge
müdürlükleri tarafından yerine getirilen hizmetler aynı şekilde
yürütülmeye devam olunur.
(2) 2015
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa istinaden Maliye
Bakanlığınca yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar bu
maddeyi ihdas eden Kanunla kurulan Kredi ve Yurtlar İl Müdürlüklerinin
2015 yılı harcamaları Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğünün 2015 yılı bütçesinden
karşılanır.
(3) Birinci ve ikinci fıkraların
uygulanmasına ilişkin olarak meydana gelebilecek tereddütleri
gidermeye Bakanlık yetkilidir.
(4) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla mevzuatta "Kredi ve Yurtlar Kurumu Bölge Müdürlükleri ve
Müdürü"ne yapılan atıflar "Kredi ve Yurtlar İl
Müdürlükleri ve İl Müdürü"ne yapılmış
sayılır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERAYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, 688 sıra sayılı Teklifin 20nci maddesiyle
ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Sorunları gerçekten çözmeye çalışan ve sorunları halı
altına süpürmeyen milletvekillerini ve yöneticilerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıyla ne getiriyorsunuz? 81 ilde Kredi ve Yurtlar
il müdürlüğü kuruyorsunuz. Sayın Bakan, öğrencilerin Kredi ve
Yurtlar il müdürlüğü kurulmasına mı ihtiyacı var Allah
aşkına? Bunu mu bekliyorlar sizden? Âlâyı vâlâyla, vay efendim,
komisyon kuracağız, malları şöyle devredilecek, onun
malı buraya, hesabı şuraya
Hayır, bütün aileler, bütün
gençler, herkes sizden yurt ihtiyacının giderilmesini istiyor.
İl müdürlüğü kurmanız kimsenin umurunda değil. Eğer
bir hükûmet on iki yılda yurt sorununu çözemezse aklınıza ne
gelir? Benim aklıma iki şey geliyor: Ya beceriksizdir ya art
niyetlidir. Her ikisi de olabilir, o da ayrı bir konu. Eğer siz yurt
sorununu bu kadar para varken, bu kadar güç varken, tek başınıza
iktidar iken çözememişseniz siz beceriksizsinizdir, başka bir
şeyi yok bunun çünkü yapılacak iş teknik bir iştir. Hastane
yapmıyorsunuz, yüksek teknoloji gerektiren akıllı bina
yapmıyorsunuz, yurt dışından ithal edilmesi gereken bir
donanıma ihtiyacınız yok. Yapacağınız bir bina,
içine koyacağınız da yatak, yorgan, karyola, başka bir
şey yok ki. Eğer on iki yılda siz bunu
başaramadıysanız, hakikaten beceriksizsiniz. Art niyetli
olabilir misiniz? Elbette. Elbette, art niyetlisiniz. Neden? Çünkü, siz
öğrencilerimizin bu yurtlarda kalmak yerine çeşitli cemaat ve tarikat
evlerinde kalmalarının önünü açtınız. Daha düne kadar,
otogarlarda stant kuran, masa kuran ve öğrenci ve ailesi iner inmez
onları alan ve kendi cemaatine veya tarikatına uygun yerlerde
barınma teklif eden insanlar cirit atıyorlardı ve siz buna ses
çıkarmıyordunuz. Bunlara kanmayan, yurtlarda da yer bulamayan 3-5
kişi de bir araya gelip ev tuttuğunda, utanmadan Kızlı
erkekli kalıyorlar. diye bütün kızlarımızı töhmet
altında bırakmıştınız. Şimdi
kalkmışsınız, bana il müdürlüğü kuruyorsunuz.
Kurmayın Allah aşkına, kuracağınız bir tek
şey varsa o da yurttur, yurttan da başka bir şey istemiyoruz
sizden. Çok çok zor bir şey değil. Bunu ben söylemiyorum, Hükûmet
Sözcüsü Sayın Bülent Arınç söylüyor, hem de Sayın Bakan, sizin
Bakanlar Kurulunu bilgilendirdiğiniz toplantıdan hemen sonra
söylüyor. Çıkıyor kameraların karşına, diyor ki: 2015
başına kadar bu ülkenin yurt sorunu çözülecektir. Koskoca Hükûmetin
koskoca Sözcüsü 2015 yılının başında biz bu sorunu
çözmüş olacağız. diyor.
Siz o gün o toplantıda çok önemli
bilgiler vermişsiniz, tek tek okudum, kapasitelerinizi
anlatmışsınız, yurtlarda kalan öğrenci
sayısından bahsetmişsiniz, açıkta kalan insanlardan
bahsetmişsiniz ve demişsiniz ki: Acilen sorunun çözülmesi
lazım. On iki yıl sonra aklı başına gelen Hükûmet
Ben bu sorunu nasıl çözerim. diye bakıyor. Ya ben bunu
belediyelere vereyim, belediyeler çözsün. Olmuyor, Ben yurt yapayım.
Hemen çözülemez, Bari yurt kiralayayım. diyor. Mantıksız değil,
mantıklı. Bunu Bülent Arınç söylüyor Yurtlar kiralanacak,
hiçbir öğrenci dışarıda kalmayacak. Ne zaman? 2015
yılının başına kadar? Hangi yıldayız? Hangi
aydayız?
Hangi birinize
hâlâ Kızıma/oğluma yurt bul. diye bugün dahi telefon gelmiyor?
Vallahi de billahi de bana geliyor, bugün de geldi iki tane: Paramız
bitti, özel yurttan çocuğumuzu alıp devlet yurduna koymak istiyoruz.
Ne olur, Sayın Vekilim, bize yardımcı ol. Arıyorum,
3.500üncü sırada ve siz ancak ve de ancak üniversitelere giden
öğrencilerin sadece yüzde 20sinin barınma sorununu çözmüşsünüz,
sadece yüzde 20sinin, üstelik buna özel yurtlar da dâhil. Şimdi
kalkıp il müdürlüğü kuracağınıza, Allah
aşkına, yurt kurun, şu işi çözelim.
Teşekkür
ederim (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
21inci maddede üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 21 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet
Doğan Kubat Hilmi
Bilgin
İstanbul İstanbul Sivas
İdris
Şahin Yusuf
Başer Recep
Özel
Çankırı Yozgat Isparta
Fehmi
Küpçü
Bolu
"MADDE 21-
638 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 13- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte; Bakanlık
merkez teşkilatı ile Spor Genel Müdürlüğü ve Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde; Genel Müdür
Yardımcısı, Müşavir, Teftiş Kurulu Başkanı,
I. Hukuk Müşaviri, Müstakil/Unvanlı Daire Başkanı, Daire
Başkanı, Bölge Müdürü, Bölge Müdür Yardımcısı, Gençlik
Hizmetleri ve Spor İl Müdürü, Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü,
Federasyon Genel Sekreteri, Yurt Müdürü ve Gençlik Merkezi Müdürü
kadrolarında bulunanların görevleri hiçbir işleme gerek
kalmaksızın sona erer. Bu fıkrada sayılanlar
Araştırmacı kadrolarına halen bulundukları kadro
dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış
sayılır. Ancak, ilgililerin önceki kadroları ile
atandıkları yeni kadro arasında mali haklar bakımından
bir fark bulunması durumunda bu fark, 14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci
fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde aradaki fark
kapanıncaya kadar ödenir. Araştırmacı kadro veya
pozisyonları atama işleminin yapıldığı tarihte
hiçbir işleme gerek kalmaksızın ihdas edilmiş ve herhangi
bir sebeple boşalması halinde hiçbir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.
(2) Bakanlık ve
bağlı kuruluşlarında yönetici kadrolarında olup,
görevden alma ya da atama işlemlerine ilişkin açtıkları
davalara dair mahkeme kararlarının gereği; Müsteşar
Yardımcısı ve Genel Müdür kadroları için Bakanlık
Müşaviri kadrolarına, diğerleri için ise Araştırmacı
kadrolarına halen bulundukları kadro dereceleriyle atanarak yerine
getirilir. Bu şekilde atananlar birinci fıkrada yer verilen mali
haklardan aynı usul ve esaslar çerçevesinde
yararlandırılır. Bakanlık Müşaviri ve
Araştırmacı kadro veya pozisyonları atama işleminin
yapıldığı tarihte hiçbir işleme gerek
kalmaksızın ihdas edilmiş ve herhangi bir sebeple
boşalması halinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın
iptal edilmiş sayılır. Bu madde gereğince Bakanlık
Müşaviri veya Araştırmacı kadro veya pozisyonlarına
atananlar atamaya yetkili amirleri tarafından Bakanlık ve
bağlı kuruluşlarının merkez ve taşra
teşkilatında istihdam edilir.
(3) Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Gençlik Hizmetleri ve Spor
İlçe Müdürü, Gençlik Merkezi Müdürü ve Yurt Müdürü kadrolarına, her
bir kadro için bir defaya mahsus olmak üzere, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun hizmet süreleri ve eğitime ilişkin
şartları taşıyanlar arasından atama
yapılır."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 21.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Hilal Kaplan Mehmet Şeker
İzmir Kocaeli Gaziantep
Ali
Serindağ Haydar
Akar Müslim
Sarı
Gaziantep Kocaeli İstanbul
MADDE 21- 638 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 13- (1) Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde Bölge Müdürü ve Bölge Müdür
Yardımcısı kadrolarında bulunanların görevleri hiçbir
işleme gerek kalmaksızın sona erer. Bu kadrolarda bulunanlar
Araştırmacı kadrolarına halen bulundukları kadro
dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış
sayılır. Ancak, ilgililerin önceki kadroları ile
atandıkları yeni kadro arasında mali haklar bakımından
bir fark bulunması durumunda bu fark, 14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci
fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde aradaki fark
kapanıncaya kadar ödenir. Araştırmacı kadro veya
pozisyonları atama işleminin yapıldığı tarihte
hiçbir işleme gerek kalmaksızın ihdas edilmiş ve herhangi
bir sebeple boşalması halinde hiçbir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Söz konusu
fıkra gereğince araştırmacı kadro veya pozisyonlarına
atananlar atamaya yetkili amirleri tarafından belirlenen birimlerde
istihdam edilir."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 21 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Necati Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu Mustafa
Kalaycı
Bursa İzmir Konya
BAŞKAN Okunan son önergeye
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF
ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz maddede,
YURTKUR Genel Müdürlüğünün kapatılan bölge müdürlüklerindeki mevcut
bölge müdürü ve bölge müdür yardımcılarının görevlerine son
verilmekte, mevcut mali hakları korunarak şahsa bağlı
araştırmacı kadrolarına atanmaları öngörülmektedir,
bilinen adıyla bankamatik memuru yapılmaktadırlar.
AKP iktidara gelirken kamuda reform
mahiyetinde yeni bir personel rejimi ve ücret rejiminin süratle hayata
geçirileceğini taahhüt etmesine rağmen, on iki yılı
aşkın süredir bu yönde hiçbir adım atmadığı gibi,
mevcut personel ve ücret rejimini delik deşik ederek içinden
çıkılmaz hâle getirmiştir. Kamuya personel alımında
kayırmacılığın önlenmesi amacıyla yürürlüğe
konulan merkezî sınav uygulaması sulandırılmıştır.
Objektif kurallara bağlanmadığı için, dilediğinin
istihdamına imkân veren sözleşmeli, geçici, ücretli ve vekil personel
uygulaması yaygınlaştırılmış, taşeron
işçisi kamuda her alana girmiştir. Milyonlarca işsiz merkezî
sınavla iş hayali kurarken bu yollarla yakın, eş dost ve
yandaşlar kamu kurumlarına yerleştirilmişlerdir.
Çalışanlarla ilgili verilen
sözler de tutulmamaktadır. Taşeron işçilerine kadro verilmesine
yönelik çalışma yapıldığı en yetkili
ağızlar tarafından açıklanmıştır ancak bugüne
kadar hiçbir şey yapılmamıştır. Bu kanunda da
taşeron işçilere kadro verilmesine yönelik bir düzenleme yoktur.
Hâlbuki Karayollarında taşeron işçisi olarak
çalıştırılan 9 bine yakın işçinin,
açtıkları davalar sonucu, bu işçilerin işe
başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel
Müdürlüğü işçisi olduğuna mahkemelerce karar verilmiştir,
Yargıtay da bu kararı onamıştır. Ayrıca, mahallî
idarelerde ve diğer kamu kurumlarında çalışan taşeron
işçilerinden de dava kazananlar bulunmaktadır ancak AKP Hükûmeti
yargı kararlarına uymamakta, hak hukuk tanımamakta, dört
yıldır bu yargı kararlarını uygulamamaktadır. Bu
işçilerin hâlen taşeron işçisi olarak
çalıştırılmaları suçtur. AKP Hükûmeti yargı
kararlarını çiğnemekte, açıkça suç
işlemektedir. Yargı kararları dikkate alınarak kamuda
çalışan taşeron işçiler, kıdem tazminatı
haklarına da halel getirilmeden derhâl kadroya atanmalıdır.
Taşeron işçilerin yanı sıra 4/C mağdurları, vekil
ebe, hemşireler, vekil imamlar ve vekil müezzinler, iş ve meslek
danışmanları, usta öğreticiler, üniversite mezunu
işçiler, geçici ve mevsimlik işçiler de kendilerine yapılan
haksızlığın ve ayrımcılığın
giderileceği ve kadroya geçecekleri günü umutla beklemektedir. Yine,
atanamayan öğretmenler, atanamayan mühendisler, veterinerler, teknikerler,
iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları Hükûmetten kadro
ihdası yapılmasını beklemektedir. Ancak AKP Hükûmeti kendi
özel amaçları için vakıf, üniversite ve kurum oluşturup kadrolar
ihdas ederken bunları hiç umursamamakta, kale bile almamaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı
döneminde tahrip edilen alanların başında kamu yönetimi
gelmektedir. Bu dönem kamu yönetimi disiplininin ve devlet yönetimine
ilişkin geleneklerin yok edildiği, siyasetin kamu kurumlarının
her alanına girdiği bir dönem olmuştur. Bugüne kadar kamu
yönetimi alanında yapılanlar, kamu yönetiminde birlik ve bütünlük
ilkesinden tamamen uzak, temel dengeleri tahrip eden, eşitliği
zedeleyen, adaletsizliğe yol açan düzenlemelerdir. Kamuda liyakat ve
hakkaniyet göz ardı edilmiştir, kadrolaşma had safhaya
ulaşmıştır. Kamu çalışanlarının
tayinlerine, yükselmelerine AKP teşkilatları ve yandaş
sendikalar karar vermiş, parti teşkilatları ve yandaş
sendikaların istemediği dürüst memurlar sürgün edilmiş,
görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Bürokraside
yıldırma ve yıpratma süreci yaşanmıştır.
Yönetici kadrolara atamalarda ehliyet, liyakat ve hakkaniyet yerine yandaş
sendika üyeliği ve partizanlık hâkim olmuştur. Şef, müdür
yardımcılığı ve şube müdürlüğü gibi
kadrolara atamalarda dahi yandaş sendikanın sözü geçmektedir.
Hükûmet çalışma
şartlarının iyileştirilmesi ve verimliliğin
artırılması adına hiçbir çaba sarf etmezken
partizanlık adına her şeyi yapmıştır. Elbette bu
yaptığı haksızlıkların ve hukuksuzlukların AKPye bir
faturası çıkacaktır. AKP, 7 Haziranda milyonlarca işsizin,
çalışanların ve emeklilerin sillesini yiyecek ve bir daha
kendine gelemeyecektir.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi 21. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir) ve arkadaşları
MADDE 21- 638
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 13- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde Bölge Müdürü ve
Bölge Müdür Yardımcısı kadrolarında bulunanların
görevleri hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona erer. Bu
kadrolarda bulunanlar Araştırmacı kadrolarına halen bulundukları
kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın
atanmış sayılır. Ancak, ilgililerin önceki kadroları
ile atandıkları yeni kadro arasında mali haklar
bakımından bir fark bulunması durumunda bu fark, 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 91 inci
maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde
aradaki fark kapanıncaya kadar ödenir. Araştırmacı kadro
veya pozisyonları atama işleminin yapıldığı
tarihte hiçbir işleme gerek kalmaksızın ihdas edilmiş ve
herhangi bir sebeple boşalması halinde hiçbir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Söz konusu
fıkra gereğince araştırmacı kadro veya
pozisyonlarına atananlar atamaya yetkili amirleri tarafından
belirlenen birimlerde istihdam edilir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Müslim Sarı konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı torba
kanunun 21inci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgiyle selamlıyorum.
Torba kanunun
18inci ve 22nci maddeleri, Gençlik ve Spor Bakanlığının
yeniden yapılandırılmasını düzenleyen maddeler.
Özellikle bunlardan 20nci ve biraz sonra konuşacağım 21inci
madde de Kredi ve Yurtlar Kurumunun yeniden
yapılandırılması ve bununla ilgili düzenlemeleri içeriyor.
Öncelikle
şunu belirteyim: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ve bir sosyal demokrat
muhalefet partisi olarak öğrencilerin barınma sorunlarına,
özellikle yükseköğretimdeki öğrencilerin barınma
sorunlarına karşı özel bir hassasiyet gösteriyoruz çünkü bu mesele
tek başına eğitimle ilgili bir mesele değil. Elbette ki
barınma ihtiyacı eğitim sorununun çok önemli bir parçası,
mütemmim cüzü, ayrılmaz bir parçasıdır dolayısıyla
sosyal devlet olarak devletin yükseköğretim kurumlarına giden
öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını bedava bir şekilde
karşılamış olmaları bizim en büyük önceliklerimizden
biridir. Aynı zamanda, bu mesele tek başına bir eğitim
meselesi de değildir, bir politik meseledir aynı zamanda, bir
politika tercihidir. Dolayısıyla, özellikle barınmak zorunda
olan, barınmak durumunda olan öğrencilerin barınma
ihtiyaçlarının karşılanmayışı, barınma
ihtiyaçlarının orta ve uzun vadede onların farklı
birtakım siyasal tercihlere yönelmesinin bir aracı olarak
kullanılmış olması, geçmiş dönemde Türkiyede çok yaygın
uygulama alanı bulmaktadır. Dolayısıyla, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bir sosyal demokrat parti olarak bu konuya karşı
hassasız ve Türkiyede yurtların sayısının
öğrenci ihtiyaçlarına paralel bir biçimde, hızlı biçimde
artırılması en büyük politik önceliğimizdir.
Buraya gelen
sayın vekillerin de belirttiği gibi, on iki on üç yıllık
bir iktidar dönemi içinde bu sorunun hâlâ tam anlamıyla çözülememiş
olmasını hiçbir biçimde kabul etmiyoruz. Bu yasa görüşülürken
de, bu madde görüşülürken de Plan ve Bütçe Komisyonunda bize verilen
bilgilere göre, bugün, Kredi ve Yurtların yurt kapasitesi
yaklaşık 383 bindir. Türkiyede üniversite öğrencilerinin
sayıları düşünüldüğünde, üniversitelerdeki artış
hızları düşünüldüğünde bu kapasitenin asla yeterli
olmadığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla,
Gençlik ve Spor Bakanlığının birincil önceliği bir an
önce yükseköğretimdeki öğrencilerin yurt ve barınma
ihtiyaçlarının giderilmesini temin edecek hızda yurt
üretmesidir; bu, birinci önceliğidir. Elbette Gençlik ve Spor Bakanlığının
yeniden yapılandırılarak özellikle Kredi ve Yurtlar Kurumunun
bölge müdürlüklerinin kaldırılıp yerine il müdürlüklerinin
oluşturulmuş olmasını da olumlu karşılıyoruz.
Bu, özellikle, hizmetteki etkinliğin sağlanması
açısından olumlu sayılabilecek bir düzenlemedir. Ancak,
yurtların kapasitesinin de artırılmasına bu düzenlemenin
eşlik etmesini de biz beklerdik. Orta vadede ve uzun vadede Sayın
Bakandan bunu bekliyoruz.
Meselenin bir
başka boyutu da şudur: Tek başına, Kredi Yurtların
kapasitesinin artırılması ya da bu yurtların organizasyon
yapısının düzenlenmesi değildir. Meselenin özü, aynı
zamanda, özel yurtlardaki denetimin de, özel yurtlara ilişkin denetimin de
tek elde toplanmasını sağlayacak bir yasal düzenlemenin
Türkiye'nin önüne getirilmesidir. Bilindiği üzere, Kredi Yurtlar Kurumu
kamu yurtlarının yönetilmesinden sorumludur ancak Millî Eğitim
Bakanlığı özel yurtların denetlenmesinden sorumludur.
Dolayısıyla, özel yurtlarda da çok ciddi şekilde, çok ciddi
sayıda öğrenci barınmaktadır. Bu bakımdan, kamu
yurtlarının yönetilmesinden sorumlu olan bir kurumun bu
uzmanlığının, bu yetkinliğinin özel yurtların
denetlenmesi konusunda da gerçekleştirilmesinin önemli olduğunu
düşünüyoruz. Dolayısıyla, özel yurtların denetlenmesinin de
yine Kredi Yurtların uhdesine verilmiş olmasının çok önemli
olduğunu düşünüyoruz. Hazır bununla ilgili bir düzenleme
yapılmışken, bölge müdürlükleri kapatılıp da il
müdürlükleri kuruluyorken, bu konuda bir yeniden yapılanma söz konusuyken,
organizasyon yapısı buna göre düzenlenmişken işin özünün de
genişletilmesi gerektiğini, yeniden organize edilmesi
gerektiğini düşünüyoruz ve hem yurt sorununun tek elden
denetlenmesinin hem de bu barınma sorununun çözülmesinin tek elden
düzenlenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Özel yurtların
denetiminin de tek elden yürütülmesi açısından Kredi Yurtlar Kurumuna
devredilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 21inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah Belma
Satır (İstanbul) ve arkadaşları
"MADDE 21- 638 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 13- (1) Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihte; Bakanlık merkez
teşkilatı ile Spor Genel Müdürlüğü ve Yüksek Öğrenim Kredi
ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde; Genel Müdür
Yardımcısı, Müşavir, Teftiş Kurulu Başkanı,
I. Hukuk Müşaviri, Müstakil/Unvanlı Daire Başkanı, Daire
Başkanı, Bölge Müdürü, Bölge Müdür Yardımcısı, Gençlik
Hizmetleri ve Spor İl Müdürü, Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü,
Federasyon Genel Sekreteri, Yurt Müdürü ve Gençlik Merkezi Müdürü
kadrolarında bulunanların görevleri hiçbir işleme gerek
kalmaksızın sona erer. Bu fıkrada sayılanlar Araştırmacı
kadrolarına halen bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme
gerek kalmaksızın atanmış sayılır. Ancak,
ilgililerin önceki kadroları ile atandıkları yeni kadro
arasında mali haklar bakımından bir fark bulunması durumunda
bu fark, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve
esaslar çerçevesinde aradaki fark kapanıncaya kadar ödenir.
Araştırmacı kadro veya pozisyonları atama işleminin
yapıldığı tarihte hiçbir işleme gerek
kalmaksızın ihdas edilmiş ve herhangi bir sebeple
boşalması halinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın
iptal edilmiş sayılır.
(2)Bakanlık ve bağlı
kuruluşlarında yönetici kadrolarında olup, görevden alma ya da
atama işlemlerine ilişkin açtıkları davalara dair mahkeme
kararlarının gereği; Müsteşar Yardımcısı ve
Genel Müdür kadroları için Bakanlık Müşaviri kadrolarına,
diğerleri için ise Araştırmacı kadrolarına halen
bulundukları kadro dereceleriyle atanarak yerine getirilir. Bu
şekilde atananlar birinci fıkrada yer verilen mali haklardan
aynı usul ve esaslar çerçevesinde yararlandırılır.
Bakanlık Müşaviri ve Araştırmacı kadro veya
pozisyonları atama işleminin yapıldığı tarihte
hiçbir işleme gerek kalmaksızın ihdas edilmiş ve herhangi
bir sebeple boşalması halinde hiçbir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Bu madde
gereğince Bakanlık Müşaviri veya Araştırmacı
kadro veya pozisyonlarına atananlar atamaya yetkili amirleri
tarafından Bakanlık ve bağlı kuruluşlarının
merkez ve taşra teşkilatında istihdam edilir.
(3) Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü, Gençlik Merkezi
Müdürü ve Yurt Müdürü kadrolarına, her bir kadro için bir defaya mahsus
olmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun hizmet
süreleri ve eğitime ilişkin şartları taşıyanlar
arasından atama yapılır."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu önergeyle;
yürütülen hizmetlerin daha etkin bir şekilde verilmesi için Gençlik ve
Spor Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının
ilişkileri yeniden düzenlenmiştir. Bu bağlamda Bakanlık
merkez teşkilatı ile bağlı kuruluşlarının ve
taşra teşkilatlarının koordinasyonu hedeflenmiştir.
Ayrıca Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün
bölge teşkilatlanması kaldırılarak il düzeyinde örgütlenmesi
sağlanmış ve gençlik faaliyetlerinin taşrada Bakanlık
merkez teşkilatıyla koordineli bir şekilde yürütülmesi
amacıyla Gençlik Hizmetleri Müdürü kadrosu ihdas edilmiştir. Önerge
ile, yukarıda yer verilen düzenlemeleri tamamlayıcı mahiyette,
Bakanlık ve bağlı kuruluş kadrolarına ve bunların
kullanımına ilişkin gerekli değişiklikler
yapılmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi
okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla,
21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifine 21 inci maddeden sonra
gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer
maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kayseri İstanbul Kırıkkale
Hilmi Bilgin Osman
Aşkın Bak Recep
Özel
Sivas İstanbul Isparta
MADDE 22- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 18- (1)
22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ile 27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu
hariç olmak üzere, tâbi oldukları personel kanununa bakılmaksızın
Başbakanlık, bakanlıklar, bağlı ve ilgili kuruluşlar
ile başkan ve üyeleri hariç olmak üzere 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (III)
sayılı Cetvelde sayılan düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda;
a) Müsteşarlar ile ek göstergesi 7600 ve daha
yüksek tespit edilen yönetici kadrolarında bulunanlar görevden
alındıklarında veya görev süreleri sona erdiğinde
Başbakanlık merkez müşaviri kadrolarına,
b) (a) bendinde belirtilenler hariç olmak üzere ek
göstergesi 6400 ve daha yüksek tespit edilen yönetici kadrolarında veya
pozisyonlarında bulunanlardan Başbakanlık merkez
teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında
olanlar görevden alındıklarında veya görev süreleri sona
erdiğinde Başbakanlık müşaviri, bakanlık merkez
teşkilatları ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında
olanlar bakanlığın müşavir kadrolarına, düzenleyici ve
denetleyici kurumlar ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda olanlar
kurumlarının müşavir veya danışman kadro veya
pozisyonlarına,
c) Ek göstergeleri 3600 (dâhil) ila 6400 (hariç)
olarak tespit edilen yönetici kadro veya pozisyonlarında bulunanlar
görevden alındıklarında veya görev süreleri sona erdiğinde;
1) Daha önce 657 sayılı Kanunun 36
ncı maddesinin Ortak Hükümler bölümünün (A) fıkrasının (11)
numaralı bendinde sayılan merkez teşkilatına ait kadrolar
ile mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri ve yeterlilikleri
aynı veya benzer nitelik arz eden merkez teşkilatına ait kadro
veya pozisyonlarda bulunanlar daha önceki bu kadro veya pozisyonlarına,
2) Daha önce (1) numaralı alt bentte
belirtilen kadrolarda bulunmayanlardan ek göstergesi 3600 (dâhil) ila 6400
(hariç) olarak tespit edilen yönetici kadro veya pozisyonlarında toplam en
az üç yıl görev yapmış olanlar ilgili kuruma ait (1)
numaralı alt bentte yer alan kadro veya pozisyonlardan kurumlarınca
tespit edilmiş olan kadro veya pozisyonlarına,
3) (2) numaralı alt bentte belirtilenlerden
üç yıldan az görev yapmış olanlar, bu maddeye göre ihdas
edilmiş sayılan merkez veya taşra teşkilatına ait
araştırmacı kadro veya pozisyonlarına,
ç) Ek göstergesi
3600'den daha düşük tespit edilen yönetici kadro veya pozisyonlarında
bulunanlar görevden alındıklarında veya görev süreleri sona
erdiğinde;
1) Daha önce 657
sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin Ortak Hükümler bölümünün (A)
fıkrasının (11) numaralı bendinde sayılan kadrolar ile
mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri ve yeterlilikleri
aynı veya benzer nitelik arz eden kadro veya pozisyonlarda bulunanlar daha
önceki bu kadro veya pozisyonlarına,
2) Diğerleri,
bu maddeye göre ihdas edilmiş sayılan merkez veya taşra
teşkilatına ait araştırmacı kadro veya
pozisyonlarına,
atanırlar. Bu
şekilde atananlardan bir ay içinde talepte bulunanlar, atamaya yetkili
amirler tarafından bu fıkra kapsamında yer alan yönetici kadro
veya pozisyonları dışındaki daha önce bulundukları
veya öğrenim durumları itibarıyla ihraz etmiş
oldukları unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara bir ay içinde
atanırlar.
(2) Birinci fıkra kapsamında atananlar
ile anılan fıkranın son cümlesi uyarınca talep üzerine
yapılacak atamalar için uygun boş kadro veya pozisyon
bulunmaması hâlinde, bunlar için başka bir işleme gerek
kalmaksızın, söz konusu kadro veya pozisyonlar ihdas edilmiş ve
kurumların kadro veya pozisyon cetvellerinin ilgili bölümlerine
eklenmiş sayılır. Bu şekilde ihdas edilmiş
sayılan kadro ve pozisyonlar boşalması hâlinde, herhangi bir
işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.
Anılan kadro ve pozisyonlara atananlar, atamaya yetkili amirleri
tarafından belirlenen birimlerde istihdam edilir.
(3) Birinci fıkra hükmü kapsamında
atananlardan birinci fıkra kapsamında yer alan yönetici kadro veya
pozisyonlarında kesintisiz olarak en az iki yıl fiilen görev
yapmış olanların mali hakları, atandıkları söz
konusu kadro veya pozisyonlarda bulunmaları kaydıyla,
atandıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren ikinci
yılın sonuna kadar fiili çalışmaya bağlı ödemeler
hariç, önceki görevine ait ödeme unsurları esas alınarak verilmeye
devam edilir.
(4) Bu madde hükümleri hakim ve savcılar,
Dışişleri meslek memurları, mülki idare amirliği
hizmetleri sınıfı, milli istihbarat hizmetleri
sınıfı ve emniyet hizmetleri sınıfı
kapsamına giren ve yönetici kadrolarında bulunanlar, 27/9/1984
tarihli ve 3046 sayılı Kanunun 21/A maddesi kapsamında
bulunanlar, atanma şartlarını kaybetme, ceza
kovuşturması veya disiplin soruşturması sonucunda görevden
alınanlar ile mevzuatı uyarınca görevde yükselme
sınavıyla atanalabilecek kadro veya pozisyonlardan ek göstergesi 3000
(dahil) ve daha düşük tespit edilenlerde bulunanlar hakkında
uygulanmaz.
(5) Bu maddenin uygulanması
bakımından özel mevzuatına göre emeklilik bakımından
yararlanılanlar da dâhil olmak üzere ek göstergeleri farklı tespit
edilenler hakkında 657 sayılı Kanuna ekli cetvellerde yer alan
aynı veya benzer kadro unvanları için uygulanan ek gösterge
rakamları dikkate alınır.
(6) Diğer kanunların bu
maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.
(7) Bu maddenin uygulanmasında mali konularda
ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Maliye Bakanlığı,
diğer konularda ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Devlet
Personel Başkanlığı yetkilidir."
BAŞKAN Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) Evet, Sayın Başkan,
Komisyonumuzun salt çoğunluğu vardır, salt çoğunluğumuzla
katılıyoruz.
ENGİN ALTAY (Sinop)
İşari olarak görmek istiyoruz.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Kaldırın ellerinizi arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Şahıs
adına
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Şahıs adına söz istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.51
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 02.14
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79uncu
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada
yer alan, 687 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine başlayacağız.
7.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili
Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın
Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın;
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2
Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkerelerinin (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonların bulunmayacağı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 19 Mart 2015 Perşembe günü alınan karar gereğince saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 02.16
(X) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisinin 110uncu sayfasında Açıklamalar bölümündedir.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu birleşim Tutanak Dergisinin 62nci sayfasındadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 17/3/2015 tarihli 78inci Birleşim Tutanağı'nın 171inci sayfasında yer almaktadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 17/3/2015 tarihli 78inci Birleşim Tutanağı'nın 171inci sayfasında yer almaktadır.
(*) 688 S. Sayılı Basmayazı 16/03/2015 tarihli 77nci Birleşim Tutanağına eklidir.