TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
80inci
Birleşim
19
Mart 2015 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Nevroz Bayramına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, yerel
basının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslanın, TANAP
Projesi ve Kars iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Nevruz Bayramını kutladığına,
Milliyetçi Hareket Partisinin kurultayına tüm vatandaşları davet
ettiğine ve TANAP Projesinin hayırlı olmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, CHP
Grubu olarak, Nevruz Bayramını kutladıklarına ilişkin
açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satırın, AK PARTİ Grubu olarak, Nevruz
Bayramını kutladıklarına ve kurultayları nedeniyle
Milliyetçi Hareket Partisine hayırlı olsun dileğinde
bulunduklarına ilişkin açıklaması
4.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Ayşenur İslamın, Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
5.-
Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin 688
sıra sayılı Kanun Teklifinin yeni ihdas edilen 22nci
maddesinde soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine
ilşkin açıklaması
6.- Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.-
Gümüşhane Milletvekili Feramuz
Üstünün, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 22nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.-
İstanbul Milletvekili D. Ali
Torlakın, 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 33üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
açıklaması
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Başkanlık Divanı olarak, Nevroz Bayramını
kutladıklarına ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, bu yasama
döneminde Başkan Vekili olarak yönettiği son birleşim
olduğuna ve bu dönemde hayatını kaybeden milletvekillerine
Allahtan rahmet, hasta olanlara şifa dilediğine ilişkin
konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel ve 20 milletvekilinin, akraba evliliklerine neden olan sosyal
etkenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1266)
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21
milletvekilinin, norm kadro fazlası öğretmenlerin
durumlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1267)
3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici ve 21 milletvekilinin, bölgeler arasında gelir
dağılımındaki eşitsizliğin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1268)
B)
Gensoru Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serter ve 21 milletvekilinin, Bakanlığına bağlı
kurumlarda kayıtlı olan bazı çocukların kayıp
olduğu ve bu kurumlarda kaç çocuğun olduğunu tespit edemediği
iddiasıyla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/52)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23
milletvekilinin, yanlış politikalar nedeniyle üreticinin zarar
gördüğü, ithal edilen et ve hayvan fiyatlarının
artmasının ve ülkeye kaçak et girişinin engellenemediği,
tarım desteklerinin zamanında ödenmediği ve bu sorunlarla ilgili
görevlerin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/53)
3.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve
21 milletvekilinin, FATİH Projesini zamanında bitiremediği,
projeye dair birçok yolsuzluğa sessiz kaldığı
iddiasıyla, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/54)
C) Önergeler
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesinin (11/48) geri
alındığına ilişkin önergesi (4/247)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak
dağıtılan (11/52) ve (11/48) esas numaralı Gensoru
Önergelerinin, Genel Kurulun 19 Mart 2015 Perşembe günkü gündeminin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmının
sırasıyla 1inci ve 2nci sıralarına alınmasına
ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına; gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; daha
önce toplanılması kararlaştırılan 20 Mart 2015 Cuma
günü toplanmamasına ilişkin önerisi
VIII.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.-
İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve 21 milletvekilinin,
Bakanlığına bağlı kurumlarda kayıtlı olan
bazı çocukların kayıp olduğu ve bu kurumlarda kaç
çocuğun olduğunu tespit edemediği iddiasıyla, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/52)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin, İstanbul Milletvekili Alev
Dedegilin (11/52) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin, İstanbul Milletvekili Alev
Dedegilin (11/52) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Binnaz Toprakın, İstanbul Milletvekili
Alev Dedegilin (11/52) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Ayşenur İslamın (11/52) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün 697
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun 697
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde MHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
AK PARTİ eski Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
4.-
Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/1008) (S. Sayısı: 685)
5.-
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443,
2/2469) (S. Sayısı: 684)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti
Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar
Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1038) (S. Sayısı: 697)
7.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)
8.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Merkez
Anlaşmasının Ekinde Değişiklik Yapılmasına
ve KEİ Merkezinin Kalıcı Olarak Taşınmasının
Usullerine İlişkin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1036) (S. Sayısı:
696)
9.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/683) (S. Sayısı: 375)
10.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Bilim ve Eğitim Alanlarında
İşbirliğine Yönelik Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/416) (S. Sayısı:
288)
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S.
Sayısı: 212)
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Sekretaryası
Arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi
Sekretaryasına Dair Evsahibi Ülke Anlaşmasına Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1003) (S.
Sayısı: 695)
XI.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 697) Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma
Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- (S. Sayısı: 375) Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- (S. Sayısı: 288) Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Bilim ve Eğitim Alanlarında İşbirliğine Yönelik
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
4.- (S. Sayısı: 695) Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi
Sekretaryası Arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi Sekretaryasına Dair Evsahibi Ülke
Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul
Milletvekili Celal Adan'ın, son üç yıl içinde İstanbul'a
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı (7/60486)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Bülent Belen'in, Türkçe kullanma kılavuzu bulundurma
zorunluluğu olmayan ürünlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı (7/60488)
3.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya'nın, Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/60494)
4.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan'ın, bağımsız denetime tabi olmayan birlikler
ile kooperatiflerin denetlenmesine esas oluşturacak yönetmeliğin
çıkarılmamasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı (7/61105)
19 Mart 2015 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Nevroz Bayramı hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzele aittir.
Sayın
Tüzel, üç gündür büyük bir performans içindesiniz.
Buyurun
Sayın Tüzel.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Nevroz Bayramına ilişkin
gündem dışı konuşması
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, coğrafyamızdaki ezilen halkların bayramı,
Kürt kardeş halkımızın bayramı olan Nevroz
Bayramını barış ve kardeşlik bayramı olarak
kutluyorum, halklarımıza kutlu olsun, şan olsun. Bugün,
Türkiyenin ve bölgenin birçok kentinde, mahallerinde Nevroz ateşleri
yanıyor. Ben de, hem Kürt halkının hem ezilen halkların
kader ortaklığı olarak alanlara çıkan, bedel ödemiş,
acılar çekmiş ve bayramını bugünlere kadar
taşımış olan halkımızın özlemlerini
paylaşıyorum. Bugüne kadar acılar yaşamış,
evlatlarını kaybetmiş analarımızı, ailelerimizi
buradan saygıyla selamlıyorum.
Nevroz
Bayramı, Kürt halkının ulusal motifleri, kimliği,
renkleriyle birlikte epey bir zamandan bu yana ülkemiz topraklarında da
kutlanıyor ve her seferinde de halklar çözümü, barışı,
demokratik geleceği ve kardeşliği dile getiriyorlar. Tarihten
bugüne böyle bir anlamı var. Ama özellikle 2015 Nevrozu, ülkemizde
yakın bir zamanda gerçekleşecek olan seçimler, Kürt
halkının, ezilen halkların, demokrasi ve barış
isteyenlerin iradesinin alanlarda olduğu kadar Parlamentoda da yer
alması açısından son derece önemli.
Aynı
zamanda da tabii, bu çatışmasızlık süreci, hem
kalıcı bir barışa hem de özgürlüklerle bezenmiş bir
geleceğe doğru taşıması açısından önemli.
Gerçekten bütün kıyımlara, katliamlara, yok saymaya, asimilasyona,
köy boşaltmalara, faili meçhullere, olmadık acılara rağmen
bugün hâlâ ısrarla bir kimlik, eşit yurttaşlık mücadelesi
veriliyorsa, bu başta kadınların, gençlerin ve ezilen
halkların direncinden kaynaklı. Bunun önünde saygı duymak
hepimizin görevi. Üzülmesinler, bugüne kadar bu çabaların hiçbirisi
boşa gitmedi ve inancımız odur ki, er geç kazanan, bu mücadeleyi
veren, barışta ısrarlı olan halk cephesi olacak.
Değerli milletvekilleri, bugün Nevroz
meydanlarında hangi talepler ifade ediliyor, kısaca onları
sizlere hatırlatmak istiyorum. Öncelikle, Mecliste şu anda
görüşülmeye devam etmekte olan iç güvenlik paketi elbette geri çekilmeli.
Ne Kürt halkının talepleriyle ne bu beklentide olduğumuz
barış süreciyle bağdaşır bir yanı
olmadığı açık. Özgürlüğün olmadığı bir
yerde elbette barıştan söz etmek mümkün değil. Onun için
iktidara bir kez daha hatırlatıyoruz. Bakın, şimdi seçim
güvenliğini sağlamak üzere bölgede 20 bin polisin görevlendirildiği
haberleri yazılıyor. Seçim güvenliği, halka güvenmek işin
esasıdır. Polislerle, kolluk, güvenlik güçleriyle, onları
sokaklara salarak, demokratik eylemleri baskılayarak, özellikle de
çocukların, gençlerin hayatını alarak bu ülkeye ne
barış ne özgürlük ne demokrasi gelir. Çocukları vurmayın.
diyoruz ve özellikle de yıllardır cezaevinde yatan, siyasi
nedenlerle, özgürlük istediği için, kendi görüşleri nedeniyle yatan
bütün mahkûmların, tutsakların salıverilmesini bir kez daha
hatırlatıyoruz.
Barış mücadelesi, toplumsal
barışı sağlamak bir bilek güreşi meselesi hâline getirilmemeli,
bir siyasi mücadeleye dönüştürülmemeli, hele hele seçim malzemesi
yapmaktan kaçınılmalı. Medyayı,
kışkırtıcı bir dili kullanmak, yine,
ayrıştırıcı bir yaklaşım içerisinde olmak
doğru olmayacaktır.
Özellikle iktidara seslenmek istiyorum: Sizler bir
şey bahşetmeyeceksiniz, lütufta bulunmayacaksınız. Kimse
sizden bir şey beklemiyor. Onun için, Neyiniz eksik? demeyeceksiniz. Bu
şekilde hükümran bir dili, öncelikle, terk etmek gerekiyor Kürt
halkının bunca kaybedilmiş evladı ortada dururken. Onun
için, kimse şefkat ve merhamet dilenmiyor; sadece insanların,
halkın hakkını teslim etmeniz gerekiyor ve bu mutlaka
gerçekleşecek.
Çözümün gereklerini yapmak lazım, halkı
dinlemek ve oyalama da yapmamak lazım. Bu müzakere sürecinin izleme heyeti
benzeri gereklerini harekete geçirmek gerekiyor ve Kürt halkının
içine, siyasi güçlerinin içine oynamamak lazım. Bu hareket, bu mücadele
yeterince birleşiktir ve tabii ki Kürt halkına siyasi yasaklar,
barajlar da çözüm olmayacaktır. İşçi
sınıfımız bu meselenin sahibidir, esas çözücü güçtür;
birliği ve kardeşliği adına Kürt kardeşlerimi
onların diliyle bir kez daha selamlamak istiyorum:
(x)
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Gündem dışı ikinci söz, yerel basının
sorunları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Haydar Akara
aittir.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, yerel basının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün de gündem dışı
konuşmamız yerel basın üzerine, medya üzerine.
Demokrasinin bir
aracı, dördüncü kuvvet olarak görülen medyanın, işlevsel olarak
kamuoyunun sesini gündeme taşıma ve siyasal iktidarı denetleme
gibi bir görevi vardır. Tabii Siyasal iktidarı denetleme gibi bir
görevi var. derken ben hepimizin bildiği gibi havuz medyasından ya
da haram medyadan söz etmiyorum, kamu imkânlarıyla siyasal iktidarın
borazanı olmuş medyadan bahsetmiyorum.
Medya deyince
aklımıza yaygın medya ve yerel medya gelir. Sizi ilgilendirmiyor
zaten bunlar. Yaygın medya yüzde 80idir bu işin, yerel medya da
yüzde 17lik kısmını oluşturur ki bugün yaygın
medyanın problemlerini, gelir kaynaklarını bilmemize rağmen
yerel medyanın -en büyük sorun- hem ekonomik olarak boğuşmak
gibi hem de istihdam konusunda, kaliteli istihdam konusunda büyük
sıkıntıları vardır. Bunu fark eden Kocaeli
Üniversitesi geçen hafta üniversitede yerel medya organlarının, basının
da katıldığı ve yerel medyada görev alan arkadaşlarımızın
da katıldığı bir çalıştay düzenledi ve bu
çalıştayda da 13 maddelik, basının, yerel medyanın
sorunlarını tespit etti ve aynı zamanda, bu 13 maddeyle ilgili
çözüm önerilerini de belirledi.
Tabii,
iktidarı ilgilendirirse bu konu çözüm önerileriyle ilgilenir ama bu
konunun çok ilgilendireceğini zannetmiyorum. Siyaset ve sermaye
ilişkisi basına yansıdığı için sadece yaygın
medyada haram ve havuz medyasını oluşturmadılar, aynı
zamanda yerel medyada da oluşturdular. Ama yerel medyanın buna
rağmen 3 tane ana problemi var. Bir tanesi ekonomik ilişkiler,
diğerleri tiraj sorunu ve denetim sorunu olarak öne çıkıyor.
Yerel medyada çalışan arkadaşlarımızı
aslında fikir işçisi olarak da görebiliriz, bir yerel köleliktir.
Onların 212 sayılı Yasadan kaynaklanan hakları var ama bu
hakları hiçbir zaman kullanamazlar. Genelde yerel medyada bu eğitimle
ilgili olay göz ardı edildiği için genelde basınla ilişkisi
olmayan insanların çalıştırılması tercih
edilmiştir ve düşük ücretle çalıştırılırlar;
mesai saatleri göz ardı edilmiştir, hiçbir zaman mesai saatleri
içerisinde değil, her zaman hazır vaziyette beklemek zorundalar ve bu
yaptıkları mesainin ücretleri de ödenmemektedir, yasal hakları
verilmeden çalıştırılmaya
çalışılmaktadır.
Yine, yıpranma payları elinden
alınmış, geçen yıl çıkardığımız
bir kanunla daha önce üç yıl olan yıpranma payından
yararlanmayı beş yıla çıkarmışız. Bundan da
sadece sarı basın kartlılar yararlanabiliyor.
Yine, bunun gibi birçok problemi var. En büyük
problemlerden bir tanesi ödenmeyen ücretler. Yasa gereği
maaşlarının peşin ödenmesi gerekirken bu maaşlar
hiçbir zaman peşin ödenmemiş.
Ekipmanları çalışanların kendilerine
aldırılıyor ve onlar ne bir ekipman bedeli ne de amortisman
bedeli olarak işlem görmüyor, tamamen kendi kazançlarından bunu
sağlamak zorunda kalıyorlar.
Meslekten gelmeyenlerin, bu meslekte eğitim
almamış, çalışmamış insanların daha çok
gazete patronu olması ve bununla da ticari ilişkilerini sürdürmesinin
ön plana çıkmasıyla yereldeki gazetelerin ve gazeteci arkadaşlarımızın
problemleri biraz daha fazlalaşmıştır.
En büyük problemlerden bir tanesi de örgütlenme
problemleridir ki Türkiye Gazeteciler Sendikası vardı daha önce
Anadolu Ajansında ama yine bir sarı sendika kurdunuz diğer
alanlarda olduğu gibi, o alandan Türkiye Gazeteciler Sendikasını
çıkardınız ve Türkiye'de gücünüzle, siyasal güçle, ekonomik
güçle sendikalaşmanın, örgütlenmenin önüne geçmeye
çalıştınız. Buna rağmen Türkiye Gazeteciler Sendikası
benim kentimde, Kocaelide Manşet Kocaeli gazetesinde örgütlendi, sendikal
faaliyetlerine başladı. Oradaki arkadaşlarımız
aynı zamanda sözleşmelerini de yaptılar ve işverenle uyumlu
bir şekilde çalışıyorlar. Bu imkânı sağlayan
orada çalışan arkadaşlarımıza ve aynı zamanda
işverene de teşekkür ediyorum buradan. Bütün işverenlerin de,
Manşet Kocaeli gazetesinde yapıldığı gibi,
arkadaşlarımızın örgütlenmelerinin önündeki engelleri
kaldırmaları gerektiğini bir kez daha buradan ifade etmek
istiyorum.
Yapılması gereken şey, bir defa, meslekten
gelmeyenlerin gazete patronu olmasının önüne geçilmesi ki bunu da
hepimiz Türkiye'de görüyoruz; nasıl yandaş ve haram medya, havuz
medya yaratıldığını, aynı manşetle
çıkan gazeteleri. Ulusal gazeteleri satın alan iktidar, aynı
zamanda, yerel gazeteleri de satın almaya başladı. Bunun önüne
geçilmesi gerekiyor ve arkadaşlarımızın problemlerinin
çözülmesi gerekiyor diyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar.
Gündem dışı üçüncü söz, TANAP projesi ve
Kars iline yapılan yatırımlarla ilgili söz isteyen Kars
Milletvekili Ahmet Arslana aittir.
Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Efendim Başkanım.
BAŞKAN - Konuşmacı kürsüde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Özür dilerim.
BAŞKAN - Buyurun.
3.- Kars
Milletvekili Ahmet Arslanın, TANAP Projesi ve Kars iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri, ekranı başından bizi izleyen
saygıdeğer yurttaşlarımız, sevgili Karslılar; ben
de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Niye özellikle Karsı
vurguladım arkadaşlar? İki gün önce TANAP projesinin Karsta
temeli atıldı. Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı 10 milyar
dolarlık bir yatırım, 5
bin kişiye istihdam sağlayacak bir yatırım ve 20 ilde, 67
ilçede, 500ün üzerinde köyde insanımıza istihdam sağlayacak,
esnafa sıcak para sağlayacak. Ve az önceki konuşmalarla hemen
bağdaştırayım. Medya, dün özellikle takip ettim,
bazıları manşet yapmış, Türkiye'nin geldiği
konumu vurgulamak üzere bu projenin önemini vurguluyor. Bu proje,
barış ve kardeşlik projesidir. Bu proje, Türkiye'nin dünyada söz
sahibi ülke hâline geldiğinin projesidir. Bu proje, Türkiye-Azerbaycan ve Karsta
yaşayan 4 farklı etnik yapının bin yıldır
nasıl kardeşçe hareket ettiğinin göstergesidir ama
bazıları bırakın manşette iç sayfada dahi bir
satırlık yer vermemişti. Ama halkımız bunu biliyor,
dünyadaki mazlumlar ve mağdurlar biliyor ki Türkiye'nin
başarısı onların da kucaklanacağı dünya lideri
bir ülkenin gittikçe güçlenmesi demek. Trans Anadolu Doğal Gaz Boru
Hattı, bu, Türkiye'nin geldiği noktayı gösteriyor.
Peki, Kars bundan
nasıl yararlanıyor? Bugüne kadar hep söylendi, Türkiye ve Kars
bulunduğu coğrafya nedeniyle köprü konumunda. Hep söylüyorum,
eğer siz köprüyü kullanmıyorsanız, eğer siz köprü
konumunuzdan yararlanmıyorsanız köprü konumunda olmanız bir
anlam ifade etmez. İşte, Türkiye, Avrupa ile Asya, Kafkaslar ile
Balkanlar Orta Doğu arasındaki bu köprü konumunu artık kullanıyor;
Marmarayla kullanıyor, üçüncü havalimanıyla kullanıyor, üçüncü
köprüyle kullanıyor ama daha da önemlisi Bakü-Tiflis-Karsla
kullanıyor, Bakü-Tiflis-Ceyhanla kullanıyor,
Bakü-Tiflis-Kars-Erzurumla kullanıyor. Bugün de, artık, TANAPla
Kars üzerinden ta Avrupaya doğal gaz gidecek. Siz ekonomik olarak ne
kadar güçlü olursanız, enerji koridorları anlamında ne kadar
güçlü konumda yer alırsanız dünyada o kadar sözünüz geçer. Onun için,
Kars artık çok önemli, Kars enerji nakil koridorlarının merkezi,
Bakü-Tiflis-Karsın, Kars-Iğdır-Nahçıvan-Dilucunun
merkezi, lojistiğin merkezi ve doğuya, Orta Asyaya gidecek olan
hızlı tren de Kafkasların başkenti.
Karsta Harakani
Havalimanında iki gün önce 3 Cumhurbaşkanını
ağırlayarak -17 uçaklık parkıyla- Türkiyenin
doğusunda bile bir havaalanının 17 tane uçağı
ağırlayabileceğini gösterdik; bu, Türkiyenin geldiği
noktayı gösteriyor. Kars, Karayolları Bölge Müdürlüğüyle ve her
tarafındaki şantiye hâline gelen bölünmüş yollarıyla, daha
da önemlisi doğu-batı eksenli değil, kuzey-güney eksenli,
Rusyanın, Karadenizin yükünü Kars üzerinden güneye, Orta Doğuya
indirecek bir yol haritasında merkez hâline geliyor. Onun için, biz,
Türkiyenin geleceğini büyük düşündüğümüz gibi Karsın da
geleceğini büyük düşünüyoruz, diyoruz ki: Kars, artık, küçük
işlerle uğraşmıyor, Kars AK PARTİye desteğini
veriyor ve ticaret merkezi, kongre merkezi, fuar merkezi, turizm merkezi hâline
geliyor. Hasan Harakani Hazretlerinin manevi hamiliğiyle daha da büyüyor,
inanç turizmini, kültür turizmini, kış turizmini, kongre turizmini
öne çıkarıyor.
Bir okul açılışı yapıldı,
sadece 1 okul açılışı değildi, onun yanında 19
tane daha okul açılışı yapıldı. 48 tane biten
okulumuz var. Bunun yanında 237 derslik, 800 öğrenci kapasiteli
pansiyonları açtık. O kadar çok proje var ki doğrusu sadece
beş dakikada onları anlatmak lazımdı ama gümrük il
müdürlüğünün açılması, Aktaş Sınır
Kapısının açılacak olması, yeni adliye binası,
yeni cezaevi, birçok baraj, birçok program var ama özetle Karslı biliyor.
Biz son dört yılda
yaptığımızı bir kitaba sığdırdık,
herkes dedi ki: Birçok şeyi atlamışsınız. Biz de
biliyoruz, diyoruz ki: Türkiye büyüyor, Kars büyüyor, yolumuza devam ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.18
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın
Vural, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Nevruz Bayramını kutladığına, Milliyetçi Hareket
Partisinin kurultayına tüm vatandaşları davet ettiğine ve
TANAP Projesinin hayırlı olmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Orta
Asya ve Anadolumuzda yeni yıl, Ergenekondan çıkış, bahar
bayramı olarak bilinen ve kutlanan Nevruz Bayramını -21 Mart-
kutluyorum. Huzura, esenliğe, güzelliğe vesile olmasını
diliyorum.
Bu
vesileyle, 21 Mart günü Milliyetçi
Hareket Partisinin 11inci Kurultayı. Cumartesi günü saat onda Ankara
Arena Kapalı Spor Salonunda gerçekleştirilecektir. Böylesine
anlamlı bir günde kurultayımızı gerçekleştiriyoruz.
Bütün vatandaşlarımızı da bu kurultaya davet ediyoruz.
Diğer taraftan, dün çok önemli bir projenin
-açıkçası, bir millet iki devlet- Azerbaycan doğal
gazının Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı yoluyla
Türkiyeden Avrupa'ya götürülmesiyle
ilgili bir projenin temel atması oldu. Çok önemli bir projedir.
Aslında bakıldığında Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattından
sonra Doğu-Batı enerji koridorunun oluşturulması, Hazar
bölgesi enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa'ya doğru
gitmesi bakımından önemli bir projedir. Dolayısıyla,
özellikle bu projenin ve diğer projelerle Rus doğal gazına olan
bağımlılığın azaltılarak enerji
güvenliğinin artırılması ve bu projeyle rekabet edebilecek
Güney Akım ya da Mavi Akımın kapasitelerini artırmak
suretiyle Hazar bölgesi enerji kaynaklarının piyasaya çıkmalarını
engelleyecek rekabetçi projelerden uzaklaşmasının da Türkiye'nin
stratejik amaçları açısından önemli olduğunu
düşünüyorum.
Doğu-Batı enerji koridorunda atılan bu
adımın milletimize, Türk dünyasına, Azerbaycana
hayırlı olmasını diliyorum. Bu proje, aynı zamanda,
sadece Türkiye için değil, Avrupa'nın enerji güvenliği
açısından da son derece önemlidir. Rusya ile Ukrayna arasında
vuku bulan bu gelişmeler bu bakımdan bu projenin stratejik önemini
daha artırmıştır. Kapasitesinin artırılarak daha
geniş kitlelere ve ülkelere hizmet vermesi dileğiyle,
hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
Sayın Altay
ENGİN ALTAY (Sinop) Grubumuz adına Ali
Özgündüz konuşacak.
BAŞKAN Grubunuz adına Sayın Özgündüz
konuşacak.
Buyurun.
2.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, CHP Grubu olarak, Nevruz Bayramını
kutladıklarına ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tarihten beri
Orta Asyada, Türk dünyasında doğanın yılbaşı,
yeni yılın gelişi, bahar bayramı olarak kutlanan ve
özellikle Azerbaycanda bir hafta tatil ilan edilen Nevruzu kutluyoruz.
Nevruzun ülkemize ve bölgeye barış, kardeşlik, huzur
getirmesini diliyoruz. İnşallah, bu Nevruzla birlikte baharda açan
çiçekler gibi ülkemizde de yeni bir dönem başlar ve insanların
yüzünde çiçekler açar diyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Başkanlık Divanı olarak, Nevroz
Bayramını kutladıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Biz de Divan olarak Nevruz
Bayramını kutluyoruz. Kardeşliğe ve barışa yol
açması dileğiyle Nevruz Bayramının tüm
Türkiyeye, sizin de dediğiniz gibi Sayın Özgündüz, çiçekler
getirmesini diliyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel ve 20 milletvekilinin, akraba evliliklerine neden olan sosyal
etkenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1266)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki
akraba evliliklerine neden olan sosyolojik etkenlerin incelenebilmesi,
boşanmalara bağlı sosyal, psikolojik ve ekonomik etkilerin en
aza indirilebilmesi, toplumsal farkındalığın
arttırılabilmesi için gerekli önlemlerin alınabilmesi
amacıyla Anayasamızın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1)
Ruhsar Demirel (Eskişehir)
2)
Tunca Toskay (Antalya)
3)
Sümer Oral (Manisa)
4)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5)
Erkan Akçay (Manisa)
6)
Münir Kutluata Sakarya)
7)
Mustafa Kalaycı (Konya)
8)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
9)
Necati Özensoy (Bursa)
10)
Oktay Vural (İzmir)
11)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
12)
Muharrem Varlı (Adana)
13)
Koray Aydın (Trabzon)
14)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15)
Ali Öz (Mersin)
16)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
17)
Bülent Belen (Tekirdağ)
18)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
19)
Emin Çınar (Kastamonu)
20)
Meral Akşener (İstanbul)
21) İhsan Barutçu (İstanbul)
Gerekçe
Türklerin
tarih boyunca aşiretler halinde yaşaması, gezer-göçer bir toplum
olması nedeniyle, çocukların akrabalar arasından evlendirilmesi
bir zorunluluk ve gelenek hâline gelmiştir.
Günümüzdeyse
geniş miras arazilerinin ve mülkün bölünmemesi, soy birliğinin
korunması, farklı çevrelerde yetişen kişiler arasında
yaşanabilecek kültür, örf ve gelenek farkı, gelin veya damat
adayının akraba olması durumunda büyüklerine sahip
çıkacağı gibi nedenlerle akraba evlilikleri kurulmaya devam
etmektedir.
Türkiye
İstatistik Kurumu 2011 yılı verilerine göre, gençlerin yüzde
76,5'i eşlerini aile ve komşu çevresinden, yüzde 10,2'si okul ve
iş çevresinden, yüzde 10,8'i ise sosyal çevresinden seçmektedir. 2011
yılında akraba evliliği oranı yüzde 21,2 ve akraba
evliliği yapanlar içinde birinci derece akraba evliliği oranı
yüzde 51,9 ile dikkat çekmektedir.
Ne
yazık ki yapılan akraba evlilikleri birçok olumsuzluğu beraberinde getiren sosyolojik bir olgu
olarak karşımıza çıkmaktadır. Akraba evliliği
yapan çiftler, ayrıldıklarında veya boşanma kararı
aldıklarında akrabalık ilişkilerinin zarar görmesinin
ötesinde "namus veya töre cinayeti" denilen olumsuz geleneğin
de sürmesine neden olmaktadırlar.
Akraba evliliğinin en önemli sakıncası,
çocukların kalıtsal hastalıklı doğma ihtimalinin
yüksek olmasıdır. Özellikle tedavi ve rehabilitasyon maliyetleri
yüksek olan zekâ gerilikleri, talasemi ve diyabet gibi hastalıklar akraba
evlilikleri sonucu dünyaya gelen çocuklarda daha sık görülmekte, engelli
çocukların sayısında artış olmaktadır.
Ülkemizde sosyal devlet gerçeğinin tam
uygulanmaması nedeniyle anne veya büyük kız çocuğu evdeki
engelli çocuğun bakımıyla ilgilenmek adına
çalışma hayatından alıkonmakta, bu nedenle kadın
istihdamı olumsuz yönde etkilenmektedir.
Evliliklerin bilinçli yapılmasının
sağlanmasıyla, hasta-engelli çocukların doğması
önlenebilecek, kadınların istihdamı sağlanabilecek, ülke
üzerindeki toplumsal ve ekonomik yük azaltılabilecektir.
Araştırmanın genel amacı: Akraba
evliliklerinin sosyolojik etkilerinin incelenebilmesi, boşanmalara
bağlı sosyal, psikolojik ve ekonomik etkilerin en aza
indirilebilmesi, toplumsal farkındalığın
arttırılabilmesi için gerekli önlemlerin alınabilmesidir.
Araştırmanın alt amaçları:
1)
Bölgelere göre
kırsalda ve şehirlerde yapılan akraba evliliklerinin
yapılmasındaki sosyolojik etkenleri belirlemek,
2)
Akraba
bağlarının zarar görmemesi için boşanma kararı
alamayan çiftlerin sayıları ile sosyodemografik özelliklerini
belirlemek,
3)
Boşanmayla
sonuçlanan akraba evliliklerinin, ayrılan çiftler ve çocukları
üzerindeki psikolojik ve sosyoekonomik etkileriyle, bu etkileri en aza
indirebilecek çözüm yolları belirlemek,
4)
Akraba evlilikleri
sonucunda dünyaya gelen hasta veya engelli çocukların sayıları
ile teşhis, tedavi, eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinde, aile ve
devlete yüklenen ekonomik sorumluluğu belirlemek.
5)
Akraba
evliliklerinin sosyolojik ve psikolojik etkileriyle ilgili, toplumun
farkındalığını arttırma yönünde
gerçekleştirilebilecek uygulamaları belirlemek.
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin, norm kadro fazlası
öğretmenlerin durumlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1267)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Norm kadro fazlası öğretmen
atamalarının, öncelikle görevli oldukları yerleşim
yerindeki ya da ilçedeki eğitim kurumları olmak üzere, il içinde
branşlarında norm kadro açığı bulunan eğitim
kurumlarına atama yapılması gerekirken, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından öğretmenlerin tercihleri göz
önünde bulunmaksızın görevlendirme yaparak öğretmenlerin
mağduriyetine yol açmaktadır. 4+4+4 dayatmasıyla yeterince
mağdur edilen norm fazlası öğretmenlerimizin daha fazla
mağdur edilmesine izin verilmemelidir. Bu konuda öğretmenlerin mağdur
edilmesini önlemek, gerekli önlemlerin alınması ve
araştırma yapılması için Anayasanın 98'inci, İç
Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Zozani (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe
Gerekli çalışma ve altyapı
yatırımı yapılmadan hayata geçirilmeye
çalışılan ve uygulanmak istenen 4+4+4 kademeli eğitim
modeli on binlerce öğretmeni pek çok yönden ciddi anlamda mağdur etmiştir.
Okullar açılmadan önce yapılan il içi ve il dışı tayin
ve özür grubundan atama bekleyen binlerce öğretmen zor duruma sokulurken,
tayin ve özür grubu atamalarını bekleyen çok sayıda
öğretmen ciddi anlamda hayal kırıklığına uğramıştır.
İlk olarak il içi yer değiştirme kılavuzunda, isteğe
bağlı yer değiştirmesi yapılan öğretmenlerin,
iller arasında yer değiştirmeye başvuruda bulunması
engellenmiştir. Sadece il içinde ataması yapılamayanların
iller arası yer değiştirme başvurusunda bulunabilecekleri
belirtilerek başka bir mağduriyet yaratılmıştır.
Bakanlığın hazırladığı kılavuza göre il
içi yer değiştirme ile görev yeri değiştirilen
öğretmenlerin, özür durumundan tekrar yer değiştirme
isteğinde bulunması da engellenmiştir. 4+4+4 üzerinden
okulların ayrılmasıyla birlikte 30 bine yakın
sınıf öğretmeni başta olmak üzere, 70 bine yakın
öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Norm
fazlası durumuna düşen sınıf öğretmenleri yer
değiştirmek zorunda bırakılmış ancak bu kadar çok
sayıda fazlalık varken tercih ettikleri okullara yerleşmeleri
mümkün olmamıştır. Daha önce Atama ve Yer Değiştirme
Kılavuzu'nda norm fazlalığı olan branşlarda
atamanın yapılmayacağı dile getirilmiştir.
Sağlık, öğrenim ve eş durumu özür grubu atamaları ile
binlerce öğretmenin yer değişikliğinin
yapılmaması bir kaos ortamı yaratmıştır. Daha
önceki düzenlemelerde bir ilde norm kadro açığı olmaması
durumunda il emrine atama yapılıyorken Millî Eğitim
Bakanlığı il emri uygulamasını daha önce
kaldırmıştır. Özür grubunda çoğu öğretmenin
hizmet puanı yetmesine rağmen norm fazlası sorunu ve özür
grubunda yaşanan diğer sorunlar nedeniyle bu yıl
parçalanmış ailelerin yaşadığı dram daha da
derinleşmiştir. Norm kadro fazlası durumundaki sınıf
öğretmenlerinin ne olacağı ve özür grubu atamalarında
yaşanan sorunların ve mağduriyetlerin daha da artmasına
neden olmuştur.
Norm kadro fazlası öğretmenler, 06/05/2010
tarihli ve 27573 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Millî
Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer
Değiştirme Yönetmeliğinin "İhtiyaç fazlası
öğretmenlerin yer değiştirmeleri" başlıklı
41inci maddesine göre "Eğitim kurumunun ya da bölümün
kapatılması veya program değişikliği sonucunda bu
eğitim kurumlarında görevli öğretmenler, yeni eğitim kurumu
açılarak öğrencilerin taşınması hâlinde bu eğitim
kurumlarına, öğrenci azlığı nedeniyle kapatılan
eğitim kurumlarında ya da bölümlerde görevli olanlar ise açık
norm kadro bulunması hâlinde öncelikle öğrencilerin
taşındığı eğitim kurumları olmak üzere il
içinde alanlarında ihtiyaç duyulan eğitim kurumlarına özür
durumları ve tercihleri de dikkate alınmak suretiyle
atanırlar." ifadesi yer almaktadır.
Bu nedenlerle öğretmenlerin içinde bulundukları
bu durumun araştırılması ve önlem alınması için
araştırma komisyonu kurulmasında yarar bulunmaktadır.
3.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin,
bölgeler arasında gelir dağılımındaki
eşitsizliğin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1268)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye İstatistik Kurumunun Gelir ve Yaşam
Koşulları Araştırmasına göre Türkiye'de yüzde 20'lik
dilimler itibarıyla en yüksek gelir ile en düşük gelir
arasındaki fark 8 kat düzeyindeyken bu fark bölgeler bazında 18 kata
kadar ulaşmaktadır. Toplumsal huzursuzluk ve kargaşaya neden
olabilecek bu durumun incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98, TBMM İç
Tüzüğümüzün 104 ve 105inci maddeleri gereğince araştırma
komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ve
talep ederiz.
30.11.2012
1) İbrahim Binici Şanlıurfa
2) Pervin Buldan Iğdır
3) İdris Baluken Bingöl
4) Sırrı Sakık Muş
5) Murat Bozlak Adana
6) Halil Aksoy Ağrı
7) Ayla Akat Ata Batman
8) Hasip Kaplan Şırnak
9) Hüsamettin Zenderlioğlu Bitlis
10) Emine Ayna Diyarbakır
11) Nursel Aydoğan Diyarbakır
12) Altan Tan Diyarbakır
13) Adil Zozani Hakkâri
14) Esat Canan Hakkâri
15) Sırrı Süreyya Önder İstanbul
16) Sebahat Tuncel İstanbul
17) Mülkiye Birtane Kars
18) Erol Dora Mardin
19) Ertuğrul Kürkcü Mersin
20) Demir Çelik Muş
21) Nazmi Gür Van
22) Özdal Üçer Van
Gerekçe
Bölgeler arasındaki eşitsizlik ve
gelişmişlik farkı, tarihsel süreç içerisinde üretim
faktörlerinin tek yanlı ve dengesiz olarak belli bölgelerde
yoğunlaşmasının sonucudur. Bölgelerin sahip olduğu
özellikler eşitsiz dağılımın nedeni olarak görülse de
sanayi devrimiyle yaratılan sermaye birikimi ve kalkınma modelleri
sonucunda bölgesel eşitsizlikler oluşmuştur. Günümüzde bölgeler
arası gelişmişlik farkları, dünyanın çoğu yerinde
en önemli sorunlardan biri olarak dikkat çekmektedir. Sosyoekonomik
gelişmişlik farkları yalnız ülkeler arasında
değil, bir ülkenin farklı bölgeleri arasında da
görülebilmektedir.
Ülke içindeki bu gelişmişlik farkları,
adaletsiz gelir dağılımı, göç ve çarpık kentleşme
gibi pek çok sosyal ve ekonomik sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle
özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde sosyoekonomik bütünlüğün
sağlanması amacıyla bölgeler arasındaki
farklılıkları azaltmaya yönelik politikalar
uygulanmaktadır. AB'nin bölgesel politikaları, Birliğin ekonomik
ve sosyal alanda uyumlu bir biçimde gelişmesi ve bütünleşmesini
sağlamak, bölgeler arası gelir dağılımı
farklılıklarından doğan istihdam ve gelişme sorunlarıyla
mücadele etmek amacıyla oluşturulmuştur. Avrupa Birliği,
bütçesinin yaklaşık üçte birini bölgesel politikaya ayırarak
bölgeler arasındaki farklılıkların ortadan
kaldırılmasına verdiği önemi göstermektedir.
Türkiye'de bölgeler arası gelişmişlik
farkının ortaya çıkışı Osmanlı
İmparatorluğu'nun son yılları ile Cumhuriyetin kuruluş
yıllarına kadar dayanmaktadır. Osmanlı döneminde 19uncu
yüzyıl sonunda ortaya çıkan bölgeler arası gelişmişlik
farkı, Batıya açılma sonucu mevcut el sanatlarına
dayalı ekonomik faaliyetlerinin gerilemesi ve imparatorluğun
yıkılmasıyla başlamıştır. Cumhuriyetin ilk
yıllarında devam eden bu durum; coğrafi konum itibariyle
Batı Avrupayla ticari ilişki içine girme şansını elde
eden Batı Anadolu, doğu bölgelerine oranla daha gelişmiş
bir duruma gelmiştir. Oluşmaya başlayan bu gelişmişlik
farkı, izlenilen devlet politikalarının yetersizliği ve
üretim faktörlerinin büyük şehirlerde yoğunlaşması
nedeniyle de günümüze kadar derinleşerek büyümüştür.
Türkiye'de, 1963 yılında başlatılan
kalkınma planları, sonrasında uygulamaya konan bölgesel planlar
ve yatırım indirimlerine rağmen bölgeler arası eşitsiz
gelişme önlenememiş, özellikle doğu ve batı arasındaki
makas açılmaya devam etmiştir. 1980 yılından itibaren,
piyasaların liberalizasyonu, dış ticarette kota ve diğer
engellerin kaldırılması, devletin küçültülmesi,
özelleştirme ve yabancı sermayeye kapıların ardına
kadar açılması olarak özetlenebilecek neoliberal politikaların
uygulanmasıyla doğu-batı arasındaki gelişmişlik
farkı âdeta uçuruma dönüşmüştür.
Devletin ekonomik alandan giderek çekilmesi, kimi kentlerin
tek sanayi tesisi olan kamu fabrikalarının özelleştirmeye kurban
edilerek kapatılmasıyla gelişmemiş bölgeler kaderleriyle
baş başa bırakılmıştır. Neoliberal
politikaların ivme kazanarak devam ettirildiği AKP Hükûmetleri
döneminde, Gaziantep ile Kilis dışındaki Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerine aktarılmış gibi görünen
kaynakların büyük bölümü savunma, güvenlik harcamaları ve enerji
yatırımlarında kullanılmıştır.
Türkiye İstatistik Kurumunun gelir ve yaşam
koşulları araştırmasına göre, Türkiye'de yüzde 20'lik
dilimler itibarıyla en yüksek gelir ile en düşük gelir
arasındaki fark 8 kat düzeyinde iken, gelir uçurumu bölgeler bazında
18 kata kadar ulaşmaktadır. Araştırmaya göre, ortalama
yıllık eş değer hanehalkı kullanılabilir gelir
İstanbul bölgesinde 14.873 lira iken, bu rakam Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde 5.418 liraya düşmektedir. Araştırmanın ortaya
koyduğu diğer husus ise, yoksulluk sınırının
altında yaşayan yüzde 16,7'lik dilime her an dâhil olabilecek
nüfustaki oransal ve nicel artıştır. Sürekli yoksulluk riski
altında bulunan bu kesimin toplam nüfus içindeki payı 2009
yılında yüzde 17,3 iken, bu sayı 2010 yılında 18,5'e
çıkmıştır. Bunun anlamı, yoksulluk
sınırı altında yaşayan 16,7'lik dilime her an
eklemlenebilecek durumda olan 18,5'lik bir kesimin hazır
bulunmasıdır.
Bu gerekçeler
ışığında, toplumsal barış yönündeki en büyük
engellerden biri olan gelir ve bölgeler arasında eşitsizliğin
nedenlerinin araştırılması yerinde olacaktır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
Satır, sisteme girmişsiniz, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, AK PARTİ Grubu olarak,
Nevruz Bayramını kutladıklarına ve kurultayları
nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisine hayırlı olsun dileğinde
bulunduklarına ilişkin açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Teşekkür ediyorum Başkanım. 21
Mart Nevruz Bayramını ben de kutluyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Balkanlardan Orta Asyaya kadar uzanan
müşterek kültür coğrafyamızda, yüzyıllardan bu yana
kutlanan Nevruz, hepimizin ortak değeri ve hepimizin ortak
bayramıdır. Bizler dili, dini, mezhebi ve inancı, etnik kökeni
ve siyasi görüşü ne olursa olsun, aynı gök kubbenin altında
yaşıyoruz. Nevruz Bayramı bu sarsılmaz gerçeği bizlere
bir kez daha hatırlatmaktadır. Onun için, bu anlamlı günü el
ele, gönül gönüle vererek kutlayacak, birbirimize her zamankinden daha fazla
sıkı sarılacağız.
Başta aziz
milletimiz olmak üzere, müşterek kültür coğrafyamızda
yaşayan tüm halkların Nevruz bayramlarını kutluyor,
Nevruzun barış ve esenliğe vesile olmasını diliyorum.
Sayın
Başkan, ayrıca, bu hafta sonu kongresini yapacak olan Milliyetçi
Hareket Partisine hayırlı olsun dileklerimizi iletiyorum AK
PARTİ Grubu adına. Değerli milletvekillerine ve Milliyetçi
Hareket Partisi temsilcilerine, camiasına başarılar diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, üç gensoru önergesi vardır.
Önergeler daha önce
bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Önergeleri
ayrı ayrı okutacağım.
2nci sırada
okutacağım gensoru önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için
önergenin özeti okunacaktır. Ancak, önergenin tam metni Tutanak Dergisine
eklenecektir.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Gensoru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter ve 21 milletvekilinin, Bakanlığına
bağlı kurumlarda kayıtlı olan bazı çocukların
kayıp olduğu ve bu kurumlarda kaç çocuğun olduğunu tespit
edemediği iddiasıyla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Ayşenur İslam hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/52)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına
bağlı çocuk yuvası ve kız yetiştirme yurtları,
çocuk yuvaları, erkek yetiştirme yurtları, kız
yetiştirme yurtları, sevgi evleri, bakım ve merkezi sosyal
rehabilitasyon merkezleri, ÇOGEM yatılı kurumları ve koruma
bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde kayıtlı olduğu hâlde
bu kurumlarda bulunamayan çocukların nerede olduklarının tespit
edilememesi nedeniyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur
İslam hakkında Anayasanın 98'inci ve 99'uncu, TBMM
İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını arz ederiz.
Fatma Nur Serter Ensar Öğüt Bihlun
Tamaylıgil
İstanbul Ardahan İstanbul
Mehmet Hilal Kaplan Ali Rıza Öztürk Mehmet Şeker
Kocaeli Mersin Gaziantep
Uğur Bayraktutan Mehmet Haberal Binnaz Toprak
Artvin Zonguldak İstanbul
Ali Serindağ Hurşit Güneş Orhan Düzgün
Gaziantep Kocaeli Tokat
Müslim Sarı Ali Haydar Öner İzzet
Çetin
İstanbul Isparta Ankara
İhsan Özkes Bülent Kuşoğlu Ali Demirçalı
İstanbul Ankara Adana
Mustafa Sezgin Tanrıkulu Oğuz Oyan Muharrem
İnce
İstanbul İzmir Yalova
Tufan
Köse
Çorum
Gerekçe:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2013
yılı Aralık ayı istatistiklerinde;
1) Çocuk yuvası ve kız yetiştirme yurtlarında
kayıtlı 712 çocuk bulunurken fiilen bakılan 460 çocuğun
olduğu, kayıtlı ve fiilen bakılan farkının 252
olduğu,
2) Çocuk
yuvasında kayıtlı 1.184 çocuk bulunurken fiilen bakılan 901
çocuğun olduğu, kayıtlı ve fiilen bakılan
farkının 283 olduğu,
3) Erkek yetiştirme yurtlarında
kayıtlı 2.014 çocuk bulunurken fiilen bakılan 1.201 çocuğun
olduğu, kayıtlı ve fiilen bakılan farkının 813
olduğu,
4) Kız
yetiştirme yurtlarında kayıtlı 355 çocuk bulunurken fiilen
bakılan 138 çocuğun olduğu, kayıtlı ve fiilen bakılan
farkının 217 olduğu,
5) Sevgi evlerinde kayıtlı 4.646 çocuk
bulunurken fiilen bakılan 3.952 çocuğun olduğu,
kayıtlı ve fiilen bakılan farkının 694 olduğu,
6) Bakım ve sosyal rehabilitasyon merkezlerinde
kayıtlı 1.168 çocuk bulunurken fiilen bakılan 711 çocuğun
olduğu, kayıtlı ve fiilen bakılan farkının 457
olduğu,
7) ÇOGEM
yatılı kurumlarında kayıtlı 225 çocuk bulunurken
fiilen bakılan 178 çocuğun olduğu, kayıtlı ve fiilen
bakılan farkının 47 olduğu,
8) Koruma bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde kayıtlı
495 çocuk bulunurken fiilen 187 çocuğun olduğu, kayıtlı ve
fiilen bakılan farkının 308 olduğu görülmektedir. 2013
yılı istatistikleri toplam 3.071 çocuğun kayıtlı olduğu
hâlde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı
kurumlarda olmadığını ortaya
çıkarmıştır.
Bakanlığın yayımladığı
bu istatistiklerdeki farkların nedenleri 30/1/2014 tarihinde İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter tarafından bir soru önergesi ile
sorulmuş, soru önergesinin sorulmasının ardından Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı istatistik yayımlama sistemini
değiştirerek kayıtlı olan ve fiilen bakılan
çocukların farkının tespitini engellemiştir. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı soru önergesine tam on ay sonra,
21/10/2014 tarihinde cevap vermiş, verdiği cevapta bu çocukların
nerede olduğunu açıklayamamıştır.
Bu olaya bağlı olarak, İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter tarafından 3/6/2014 tarihinde 4982
sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereği Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığına, 2013 yılı Aralık
ayı istatistiklerinde, Bakanlığa bağlı kurumlarda
kayıtlı olduğu hâlde bu kurumlarda fiilen bulunmayan 3.071
çocuğun akıbeti sorulmuştur. 9/10/2014 tarihinde 2013
yılı istatistiklerine uymayan, değiştirilmiş rakamlarla
bir yanıt verilmiş, o yanıtta bile 16 çocuğun kayıp
olduğu görülmüştür.
Ülkemizde son yıllarda yaşanan olaylara
bakıldığında birçok ailenin çocuklarının
kayıp olduğu, birçok çocuğun taciz ve tecavüz olayıyla
karşı karşıya kaldığı bilinmektedir. Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam,
Bakanlığına bağlı kurumlarda kaç çocuğun
olduğunu net olarak tespit edememektedir. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına bağlı kurumlarda 2013 yılı
Aralık ayında en fazla 3.071, en az 16 çocuğun kayıp
olduğu belgelerle ortaya çıkmıştır. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Bakanlığına
bağlı kurumlarda kendi yetkisine teslim edilmiş çocukların
nerede olduğunu tespit edememiştir.
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23
milletvekilinin, yanlış politikalar nedeniyle üreticinin zarar
gördüğü, ithal edilen et ve hayvan fiyatlarının
artmasının ve ülkeye kaçak et girişinin engellenemediği,
tarım desteklerinin zamanında ödenmediği ve bu sorunlarla ilgili
görevlerin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/53)(x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gıda, tarım ve hayvancılıkta
uygulanan yanlış politikalar sonucunda üreticilerimiz girdi
fiyatları, mazot, gübre ve yem fiyatlarının aşırı
derecede artmasıyla büyük sıkıntı içerisine girmiştir.
Devletten aldığı krediyi bile ödeyemeyen üreticimiz bitme
noktasına gelmiştir. Bütün bu sorunlar yaşanırken gerekli
tedbirleri almayan ve görevinin gereklerini yerine getirmeyen Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında
Anayasa'nın 98'inci, 99'uncu ve TBMM İçtüzüğünün 106'ncı
maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve
talep ederiz. 9/3/2015
Ensar Öğüt Sedef Küçük Aytuğ
Atıcı
Ardahan İstanbul Mersin
Mustafa Sezgin Tanrıkulu
Bihlun Tamaylıgil Müslim
Sarı
İstanbul İstanbul İstanbul
Erdal Aksünger Ali
Rıza Öztürk Aydın
Ağan Ayaydın
İzmir Mersin İstanbul
Mehmet Şeker Ali Serindağ Mehmet Hilal
Kaplan
Gaziantep Gaziantep Kocaeli
Ayşe Eser Danışoğlu Binnaz Toprak Uğur
Bayraktutan
İstanbul İstanbul Artvin
Ali Haydar Öner Aytun
Çıray Bülent
Kuşoğlu
Isparta İzmir Ankara
Mehmet Haberal Haluk
Koç Hurşit
Güneş
Zonguldak Samsun Kocaeli
İhsan Özkes Orhan Düzgün İzzet
Çetin
İstanbul Tokat Ankara
Gerekçe:
2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP Hükûmeti
tarafından izlenen yanlış politikalar sonucunda ülkemizde
tarım ve hayvancılık sektörü bitme noktasına gelmiş,
üreticilerimiz üretim yapamaz, aldıkları kredileri ödeyemez duruma
gelmiştir. Bir zamanlar tarım ve hayvan ürünlerini ihraç eden
ülkemizde, cumhuriyet tarihinde ilk kez kurbanlık hayvan bu Hükûmet
döneminde ithal edilmiştir.
Oysaki piyasaları rahatlatmak için ve geçici bir
çözüm olarak düşünülen ithalat, Tarım
Bakanlığının alışkanlığı hâline
gelmiş, bu sayede yerli üreticimiz bitmiştir. Başta Avustralya,
Bulgaristan, Macaristan gibi ülkeler olmak üzere, birçok ülkeden yapılan
et ve canlı hayvan ithalatına milyar dolarlar
harcanmıştır. Doğal beslenen hayvanların eti omega 3
vitamini yönünden zengindir. Omega 3 yeşil bitkilerde olur. Yeşil
bitkileri yiyerek doğal yayılan hayvanın etinin tüketilmesiyle
hastalıklar azalacak, kırmızı et tüketimi nedeniyle
insanlarımız sağlıklı yaşayacaktır.
KAMU-SEN'in araştırmasına göre,
yıllık kişi başı et tüketimi Avustralya'da 142
kilogram, ABD'de 125 kilogram, Almanya'da 82 kilogram iken Türkiye'de 12
kilogramdır.
Hükûmet, gemiler ve lüks yatlara verilen mazottan vergi
almazken, çiftçiye verilen mazottan vergi alarak 4 TL civarında
satmaktadır. Oysaki mazot, üretici çiftçimize 1,5 TL'den
satılırsa üretim daha çok olacak, dolayısıyla ekonomimize
katkı sunacak ve köylümüz de kalkınmış olacaktır.
13 Aralık 2010 tarihinde, dönemin Tarım
Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürü, ithal edilen
kasaplık canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvanların
spesifik risk materyali olarak adlandırılan beyin, göz, omurilik,
bademcik ve ince bağırsağın hastalık riski
dolayısıyla en kısa sürede imha edilmesini, bu materyallerinin
insan tüketimine sunulmaması için mezbahalardaki takiplerinin
yapılmasını, gıda ve yem zincirine girmeyecek şekilde,
gömülerek veya yakılarak imha edilmesini ve kayıtlarının
tutulmasını, valiliklere acele ibareli yazıyla
göndermiştir.
Bu tarihten sonra birçok kere Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığından bu yazının
doğruluğu sorulmuş, yazının örneği, Bilgi Edinme Yasasına
göre istenmiştir. Ancak, yazının örneği verilmemiş,
sadece il müdürlüklerine Bakanlık mevzuatlarının
uygulanmasında daha dikkatli olunmasına yönelik bir
yazıdır. denmiştir. Uzun uğraşlardan sonra
yazının fotokopisi elimize ulaşmış, yukarıda bahsi
geçen bilginin doğru olduğu kanıtlanmıştır.
Açıkça görülmektedir ki hangi şartlarla geldiği belli olmayan
ithal hayvan ve etler hastalık saçmaktadır. Yıllar önce Çernobil
Santrali patlamış, yıllar sonra etkileri görülmüşse,
şimdi de hastalıklı ithal etleri yiyen
vatandaşlarımız da yıllar sonra bunun
sıkıntısını yaşayacaktır.
Veteriner Hekimleri Derneğinin açıklamada,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından gönderilen belgede tarif edilenlerin deli dana
hastalığını işaret ettiğini, büyük risk
taşıdığını belirtmiş, ithal edilen
hayvanlarda bu risklerin izlenmesi gerektiğini ancak ithal edilen
hayvanların kesim amaçlı getirildikleri için izlemenin mümkün
olmadığını açıklamıştır.
Yine, bu AKP Hükümeti döneminde tarımsal
desteklemeler zamanında ödenmemiş, doğrudan gelir desteği
ödemeleri her yıl azalmıştır. Tarım Kanununun 21'inci
maddesi, "Millî Gelirin yüzde 1i oranında çiftçiye destek
verilir" demektedir. 2014 yılında bu Kanuna göre çiftçiye 17 milyar verilmesi gerekirken bu Hükûmet 9,5 milyar
lira vermiştir.
Başbakan, Mazot desteğini yüzde 5
artıracağız. demiş, ÖTV ve KDV dolayısıyla
çiftçinin kullandığı mazottan 9 milyar lira vergi
almıştır. 9 milyar lira vergi alıyor, 500 milyon lira
destek veriyor. Yani verilen desteğin 18 katı çiftçiden vergi olarak
geri alınıyor.
Bir yandan işsizlik yaşanırken, bir yandan
da gıda ürünlerine milyar dolarlar ödeyen Hükûmet, ülkemizi dışa
bağımlı hâle getirmiş, üretici çiftçimizi büyük
sıkıntı ve borç batağına sokmuştur. Bu nedenle
görevinin gereklerini yerine getirmeyen Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında
Anayasanın 97'nci, 99'uncu ve TBMM İçtüzüğünün 106'ncı
maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve
talep ederiz.
3.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter ve 21 milletvekilinin, FATİH Projesini
zamanında bitiremediği, projeye dair birçok yolsuzluğa sessiz
kaldığı iddiasıyla, Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcı hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/54)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Eğitim Bakanlığı 2010
yılında Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi
İyileştirme Hareketi (FATİH Projesi) adı altında bir
projeye başlamıştır. Millî Eğitim Bakanlığının
ilk açıklamalarında projenin 2014 yılında bitirileceği
belirtilmiştir. Gelinen bu noktada, FATİH Projesinin ortalama yüzde
92,4'ü bitirilememiştir. Ayrıca, FATİH Projesinin birçok
aşamasında yolsuzluk yapıldığına dair belge ve
bilgiler ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı hakkında Anayasanın 98'nci ve 99'uncu,
TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını arz ederiz.
Fatma Nur Serter Ensar Öğüt Bihlun
Tamaylıgil
İstanbul Ardahan İstanbul
Mehmet Hilal Kaplan Ali Rıza Öztürk Binnaz Toprak
Kocaeli Mersin İstanbul
Mehmet Şeker Uğur Bayraktutan Mehmet Haberal
Gaziantep Artvin Zonguldak
Ali Serindağ Hurşit Güneş Orhan Düzgün
Gaziantep Kocaeli Tokat
Müslim Sarı Ali Haydar Öner İzzet
Çetin
İstanbul Isparta Ankara
İhsan Özkes Bülent Kuşoğlu Ali
Demirçalı
İstanbul Ankara Adana
Mustafa Sezgin Tanrıkulu Oğuz Oyan Muharrem
İnce
İstanbul İzmir Yalova
Tufan Köse
Çorum
Gerekçe:
FATİH Projesi, eğitim ve öğretimde
fırsat eşitliğini sağlamak ve okullarımızdaki
teknolojiyi iyileştirmek amacıyla 2010 yılında dönemin
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından
başlatılmıştır.
FATİH Projesi,
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmekte olup
Ulaştırma Bakanlığı tarafından desteklenen bir
projedir. Proje başlarken dört yılda tamamlanması planlanmış,
sonra bu süre beş yıla, daha sonra ise yedi yıla
çıkarılmıştır. FATİH Projesi kapsamında
öğrencilere tablet bilgisayarlar dağıtılacağı,
tablet bilgisayar dağıtılan öğrencilere kesinlikle ders
kitabı verilmeyeceği belirtilmiştir. FATİH Projesine 8
milyar 500 milyon TL bütçe ayrılmıştır.
FATİH Projesi kapsamında bazı
okulların alan ağı altyapı işleri
yapılmıştır. Bu okullarda yapılan kablolama
işlerinde ihale teknik şartnamesine uygun olmayan malzemelerin
kullanıldığı, bu nedenle sistemin bilgi depolama, İnternete
ulaşma vb. konularda yetersiz kaldığı ortaya
çıkmıştır. Bunun yanı sıra etkileşimli
tahtaların arızalı olduğu, tablet bilgisayarlarla
bağlantı kuramadığı, bu durumun Milli Eğitim
Bakanlığı Eğitim Bilişim Sistemleri Grup
Başkanı tarafından tespit edildiği ancak projenin iptal
olmaması için 84.921 arızalı etkileşimli tahtanın
satın alındığı bilinmektedir.
FATİH Projesinin bitiriliş tarihi olarak
taahhüt edilen zamanın sonuna yaklaşılmasına rağmen,
sadece ortalama yüzde 7,6'sının tamamlanabilmesi, yerli sanayinin
projeye dâhil edilememesi, etkileşimli tahtaların tamamının
arızalı olması, alan ağı altyapı işlerinde
usulsüz ve eksik malzemelerin kullanılması, etkileşimli
tahtalarla tablet bilgisayarların iletişim kuramaması, birçok
yolsuzluk olayının yaşanması ve yolsuzluklara sessiz
kalınması nedeniyle Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı
hakkında Anayasanın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün
106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensoruların görüşme günleri Danışma
Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ
Grubunun, bastırılarak dağıtılan (11/52) ve (11/48)
esas numaralı Gensoru Önergelerinin, Genel Kurulun 19 Mart 2015
Perşembe günkü gündeminin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmının sırasıyla 1inci ve 2nci
sıralarına alınmasına ve gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin bu birleşimde
yapılmasına; gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; daha önce toplanılması
kararlaştırılan 20 Mart 2015 Cuma günü toplanmamasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 19/05/2015 Perşembe günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mihrimah
Belma Satır
İstanbul
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan (11/52)
ve (11/48) esas numaralı gensoru önergelerinin, Genel Kurulun 19 Mart 2015
Perşembe günkü (bugün) gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının sırasıyla 1inci ve
2nci sıralarına alınması ve Anayasanın 99uncu
maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerinin bu birleşimde yapılması,
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan 697, 696, 375, 288, 212, 695 ve 686 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın sırasıyla 6, 8, 9,
10, 11, 12 ve 13üncü sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
19 Mart 2015
Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 686 sıra sayılı
kanun tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, bu
birleşimde gece yirmi dörtte günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarına
devam etmesi,
Daha önce
toplanılması kararlaştırılan 20 Mart 2015 Cuma günü
toplanmaması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisinin lehinde ilk konuşmacı Çanakkale Milletvekili Sayın
İsmail Kaşdemir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK PARTİ
grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulumuzu, tüm milletvekillerimizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, grup önerimizle bir
kısım uluslararası sözleşmeleri öne aldık. Bugün
gündemimizdeki planlamış olduğumuz işleri bitirdiğimiz
takdirde yarın çalışmamama kararı alıyoruz. O yüzden,
inşallah, Genel Kurulumuzun yoğun bir çalışmasıyla,
özverili bir çalışmasıyla bugünkü gündemdeki işlerimizi
bitirdiğimiz takdirde yarın çalışmama kararı
aldık. Bu konuda emek veren, katkı veren bütün milletvekillerimize
şimdiden çok çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir diğer konuşma gündemim de- dün itibarıyla
kutlamış olduğumuz 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferinin 100üncü
yıl dönümü münasebetiyle söz
almış bulunuyorum. 18 Mart Çanakkale Zaferi bir milletin küllerinden
yeniden doğduğu, dizlerinin üzerinden ayağa doğrulduğu
ve Türkiye Cumhuriyeti devletine giden yolların taşlarının
döşendiği bir gündür. Bu vesileyle, Çanakkale Zaferinin
kahramanlarını, aziz şehit ve gazilerimizi minnetle, rahmetle,
şükranla yâd ediyorum. İnşallah onların bize bırakmış
olduğu emaneti
Onlara layık bir şekilde, onların
vermiş olduğu istiklal mücadelesindeki aynı ruh ve inançla,
aynı azim ve kararlılıkla, bugün onların nesilleri olarak,
onların torunları olarak, onları idrak etmiş nesiller
olarak bizler de aynı ruh ve heyecanla istikbal mücadelemizi veriyoruz.
14 Mart Tıp
Bayramında Sayın Cumhurbaşkanımız her zaman
olduğu, her yıl olduğu gibi yine Çanakkaleye geldi.
Çanakkaleye her zaman büyük önem veren ve destek veren, Çanakkale ruhunu
temsil eden Sayın Cumhurbaşkanımız 14 Mart Tıp
Bayramında Çanakkalelilerle buluştu. Aziz şehit ve
gazilerimizin manevi atmosferinde, manevi huzurlarında
şehitliğimizi her yıl olduğu gibi yine ziyaret etti ve aziz
şehit ve gazilerimizi bir kez daha dualarımızla rahmet ve
minnetle andık. Dün itibarıyla, 18 Mart gününde Çanakkale 18 Mart
Deniz Zaferinin 100üncü yıl dönümünde Sayın
Başbakanımız da Çanakkaledeydiler; Çanakkalelilerle
buluştu, Çanakkale kahramanlarının torunlarıyla
buluştu. Sayın Başbakanımız ve bakanlarımızla
birlikte, bütün parti gruplarımızdan temsilcilerimizle birlikte,
Çanakkalelilerle birlikte, ülkemizin 81 vilayetinden gelen Çanakkale
kahramanlarının torunlarıyla birlikte, hatta bugün Türkiye
dışında kalan Basradan, Halepten, Şamdan, Balkan
ülkelerinden gelen misafirlerimizle birlikte bir kez daha Çanakkale
kahramanlarının, Çanakkale şehitlerinin aziz
hatıraları önünde onları rahmetle, minnetle ve dualarla
andık. Bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ifade
ediyorum ki: Çanakkale kahramanları her zaman bizim için örnek olacaktır,
her zaman onların takipçisi olacağız ve onlara layık olmak
için de elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz.
Bu vesileyle bir
kez daha ifade etmek isterim ki, Çanakkale ruhunun temsilcileri olarak, bugünkü
istikbal mücadelesini veren torunları olarak da özellikle Çanakkale
boğaz köprüsünü çok çok önemsediğimizi ifade etmek isterim. Bugün
itibarıyla yapılan açıklamayla Çanakkale boğaz köprüsü,
inşallah, otobanla birlikte 2015 yılı içerisinde ihale edilecek
aşamaya gelecektir.
Ben bir kez daha
sizleri saygıyla ve hürmetle selamlarken aziz şehit ve gazilerimizi
minnetle, şükranla, dualarla anıyorum. Ruhları şad olsun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Kocaeli
Milletvekili Sayın Haydar Akar.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin, AKPnin
vermiş olduğu grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum.
Bu grup önerisi, klasik,
alıştığımız grup önerilerinden bir tanesi. Her
perşembe veya cuma gününe geldiğimizde bu grup önerileri verilir,
hafta sonu tatil yapılmasına karar verilir, ama bir tehdit unsuru
olarak da pazartesi getirirler grup önerilerini; pazartesi, tekrar cumartesi,
pazarı da dâhil ederek yeni iş programını Meclisin önüne
koyarlar.
Dört yıllık milletvekili deneyimimde şunu
gördüm ki Adalet ve Kalkınma Partisi, AKP, bu Meclisin gündemini
planlayamıyor veya hafta sonları çalıştırmayı bir
tehdit unsuru olarak görüp, muhalefetin bu şekilde belini
bükebileceğini, onu çalışmaktan vazgeçirebileceğini
düşünüyor. Bizce hiçbir sakıncası yok; biz, yirmi dört saat de
burada çalışırız, cumartesi, pazar da
çalışırız, hiçbir sıkıntımız yok, ama
planlamayı doğru yapmak gerek.
Bu planlamayı doğru
yapamadığınız için Türkiye'yi de planlayamıyorsunuz.
Bu planlamayı doğru yapamadığınız için Türkiye'yi
de tarihinin en büyük borç denizine soktunuz. Bu planlamayı doğru
yapamadığınız için Türkiye'yi tarihinin en büyük
işsizliğine getirdiniz. Bu planlamayı doğru
yapamadığınız için emeklileri yoksulluğa mahkûm
ettiniz. Bu planlamayı doğru yapamadığınız için
Türkiye'deki öğrencilerin yurt problemini çözemediniz. Bu planlamayı
doğru yapamadığınız için benim burada bulunduğum
dört yıllık süre zarfında 4/Clilerin problemini çözemediniz. Bu
planlamayı doğru yapamadığınız için EYT
dediğimiz emeklilikte yaşa takılanların problemlerini
çözemediniz. Bu planlamayı doğru yapamadığınız
için insanları yoksullaştırdınız, yoksulluğu
yönetmeye kalktınız, sosyal yardımları bir övünç
kaynağı olarak ifade ettiniz; bir taraftan
yoksullaştırdınız, bir taraftan işsizleştirdiniz
diyorum.
Bakın, niçin söylüyorum ben bunları? Bir torba
kanun getirdiniz, torba kanunun yarısına geldik, şimdi torba
kanunu görüşmüyoruz. Ondan önce bizi yirmi dört saat
çalıştırdınız, gündüz ikide girdik, sabah sekiz
buçukta çıktık, ama 67nci maddeye geldik, Komisyona geri çektiniz.
Şimdi, size soruyorum: 47 bin öğretmen
ataması gelecek bir sonraki torbada, ne yapacağız? 47 bin
öğretmen atamasını hep birlikte onaylayacağız
değil mi burada? Hatta, onun -50 bin, 100 bin, 110 bin- Millî Eğitim
Bakanının dediği gibi, ihtiyaç olan 110 bin rakamına
gelmesi için belki önergelerimizi vereceğiz ama 47 bini hep beraber
onaylayacağız.
Yine, bonzaiyi konuştuk burada. Bonzaiyi ne
yaptık? Sizin Başbakanınız her yerde Cumhuriyet Halk
Partisi bonzaiye karşı çıkıyor, bunu istemiyor. demesine
rağmen hep beraber, diğer muhalefet partilerinin de oylarıyla
bunları onayladık.
Demek ki halkın menfaatine, yararına bir
şey olduğunda, torbaların içine, kanunların içine o
yandaş medya gruplarına, yandaş iş adamları
gruplarına ya da bürokrasideki yandaşlara bir şey vermemeniz
şartıyla eğer muhalefetle oturup bir diyalog kurabilmiş
olsaydınız ne yapardık; daha faydalı işler
yapardık, daha güzel şeyleri Türkiyeye sunma imkânını
yakalardık. Ama bu grup önerisinde olduğu gibi,
planlayamadığınız için bizi sabahlara kadar
çalıştırdınız -uykusuz, stres yüklü-
arkadaşlarımız hasta oldu, arkadaşlarımız darbedildi,
herkesin şekeri çıktı, tansiyonu çıktı ama sonunda o
kanunları geri çekmek zorunda kaldınız. Bunu oturup
konuşsaydık, anlaşsaydık olmaz mıydı? Şimdi
yine aynı şeyi yapıyorsunuz. Bakın, dün akşam son
dakika itibarıyla bir ek madde ihdas etmeye kalktınız. Ne oldu?
Ortalık karıştı, bırakmak zorunda kaldık. Onu
daha önce bizim gruplarımızla görüşmüş olsaydınız
-gerçekten bir ihtiyaçsa, devletin ihtiyacıysa, hep birlikte karar
vermişsek ki bunun için buradayız hep beraber- bir kez olsun bizi
dinlemiş olsaydınız bu Meclis daha verimli
çalışırdı diyorum.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde
konuşmacı yok galiba Sayın Satır.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Yok
efendim.
BAŞKAN Aleyhinde son konuşmacı Kayseri
Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Başkanım.
Bu defa aleyhinde konuşmayacağım, lehinde
konuşacağım.
Öncelikle, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekiline partimizin kurultayı dolayısıyla
yaptığı başarı dileklerinden dolayı teşekkür
ediyorum. 21 Martta yapacağımız bu
kurultayımızın -tıpkı isminden olacağı gibi-
Nevruz yani yengi gün olarak adlandırılan ve Türk dünyasında
bir bayram olarak kutlanan o günde yapılması ve yepyeni bir güne
başlanması gibi Milliyetçi Hareket Partisi de inşallah 21
Marttan sonra yepyeni bir şekilde Türkiyeye hizmet yolunda adım
atacaktır. Öncelikle ben de hayırlar diliyorum. Nevruz gününü, bütün
Türk dünyasının Nevruz gününü de bugünden kutluyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, öncelikle bizim kurultayımız
dolayısıyla bu gündemin bu şekilde belirlenmesinden dolayı
ayrıca AKP Grubu ve CHP Grubuna özellikle teşekkür ediyorum, her
ikisine de. Çünkü yarından itibaren delegelerimiz Ankaraya gelecekler ve
pazar günü de tabii yolcu edeceğiz. Onun için, bu üç günlük rahatlama
bizim kongremiz açısından büyük önem taşıyordu. O sebeple
yeniden teşekkür ediyorum.
İki
gensoru görüşeceğiz, ardından her ne kadar çekincemiz olsa da
Katarla ilgili bir görüşme yapacağız. Büyük
sıkıntılar olduğunu düşünüyoruz o konuda.
Konuşmamızı da zaten onunla ilgili yapacağız. Onun dışında,
görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifiyle ilgili
görüşmeler de devam edecek. İki üç uluslararası sözleşme
görüşüp kapatacağız nasip olursa. Şimdiden
hayırlı olsun diyorum.
Hepinize
saygı ve sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Adalet
ve Kalkınma Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına geçiyoruz.
Bu
kısmın 1inci sırasında yer alan, İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter ve 21 milletvekilinin; Bakanlığına
bağlı kurumlarda kayıtlı olan bazı çocukların
kayıp olduğu ve bu kurumlarda kaç çocuğun olduğunu tespit
edemediği iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur
İslam hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/52)
esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve
21 milletvekilinin, Bakanlığına bağlı kurumlarda
kayıtlı olan bazı çocukların kayıp olduğu ve bu kurumlarda
kaç çocuğun olduğunu tespit edemediği iddiasıyla, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/52)
BAŞKAN
- Hükûmet? Burada.
Önerge
daha önce bastırılıp dağıtıldığı
ve Genel Kurulun bugünkü birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa'nın 99'uncu maddesine göre, bu görüşmede,
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge
sahibi: İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak.
Gruplar
adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Alev Dedegil.
Hükûmet
adına: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam.
Gördüğünüz
gibi bütün konuşmacılar ve Meclisi yönetenler kadın. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
İlk söz, önerge sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Sayın Binnaz Toprakta.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Merhaba arkadaşlar.
Şimdi, Türkiyede kâğıt üstünde her bir
şey harika. Mesela, bu çocuk meselesine ilişkin olarak
kâğıt üstünde baktığımda ben önergede de zaten
yazıyor- çocuk yuvalarımız var, kız yetiştirme
yurtları var, erkek yetiştirme yurtları var, sevgi evleri var,
bakım ve sosyal rehabilitasyon merkezleri var, koruma, bakım ve
rehabilitasyon merkezleri var yani yok, yok. Aslında, kâğıt
üzerinde fevkalade bir durumdayız gibi gözüküyor.
Ama, öte yandan, buralarda ne olduğuna, neler
yapıldığına baktığınızda, gerçekten de
çok ciddi sorunlar var. Yani, bir kere, önergede belirtildiği gibi, bütün
bu yuvalarda, yetiştirme yurtlarında, sevgi evlerinde vesaire veya
rehabilitasyon merkezlerinde kayıtlı çocuklar ile orada kalan çocuklar
arasında -anladığım kadarıyla- büyük bir fark var ve
milletvekilimiz Nur Serter arkadaşımız bunu Bakanlığa
sormuş ama Bakanlık tam bir cevap verememiş. Yani, bu çocuklar
nereye kayboldular, neredeler? Bu kurumun her birinde aradaki fark nereden
kaynaklanıyor? Bunu bilmiyoruz. Öldüler mi, sokağa mı
atıldılar? Ne oldukları hakkında bir fikrimiz yok.
Aynı şekilde, nasıl ki kâğıt
üzerinde birtakım kurumlarımız var, biz aynı şekilde
çocuk haklarıyla ilgili olarak uluslararası her türlü sözleşmeye
imza atmışız. Öte yandan, Cumhurbaşkanımız,
biliyorsunuz, uzun süredir her Türkiyeli kadının 3 çocuk
yapmasını, hatta mümkünse 5 çocuk yapmasını öneriyor yani
bir çocuk politikamız var. Aynı zamanda da bu iktidar sürekli olarak
aileyi vurguluyor yani Bakanlığın ismi de zaten ilk
başlarda Aile değilken, Aile tabiri yokken
Bakanlığın isminde, aileyi koruma diyerek Bakanlığa
da Aile ibaresi kondu.
Parantez içinde şunu da söyleyeyim: Aslında bu
bütün kadın örgütlerinin itiraz ettiği bir mesele. Türkiyedeki
kadın sorunları, sorunsalı o kadar ciddi boyutlara
ulaşmış vaziyette ki, bir eşitlik bakanlığı
olması şart. Sadece belki kadın sorununa değil, eşit
olmayan bütün gruplara bakacak. Ama bu parantez içinde bir mesele.
Yani şunu söylemek istiyorum: Sözde ve
görünüşte çocukları el üstünde tutuyor bu toplum. Hem kurumlar var
hem çok çocuk yapılsın isteniyor, aynı zamanda aile
vurgulanıyor vesaire. Ben sosyoloji derslerini hatırlıyorum
-liselerde falan okuduğumuz- Aile anne, baba ve çocuklardan
müteşekkil. diye yazardı, çekirdek aile için. Şimdi, çocuklar
demek ki ailenin bir parçası ama genelinde
baktığımızda, gerçekten de Türkiyede telef olan çocuk
sayısı inanılmaz diye düşünüyorum.
Şimdi, bu çocuk yuvaları, yurtları,
işte yetiştirme yurtları vesaire bütün demin saydığım
kurumlarla ilgili ciddi sorunlardan bir
tanesi denetleme meselesi. Bu kurumlar ne zamanlar denetleniyor, kim denetliyor
bunları? Önceden haberli mi bu denetlemeler? Çünkü şunu biliyoruz ki
yani hepimiz okuldan hatırlarız, okul müdürüne Müfettiş gelecek.
denir, okul birdenbire böyle temizlenir, paklanır vesaire yani her günkü
hâlinden farklı bir hâle bürünür. Dolayısıyla da bu önceden
haberli denetlemeyse zaten hiçbir anlamı yok ama denetleniyorsa, bir
şekilde denetleniyorsa denetleme raporları nerede? Yani ben mesela
bunu merak edecek olsam, Ya, şu yurtlardaki denetlemelerde
yazılmış olan raporlar nerede? desem bunu nereden ben
bulacağım? Bir de denetleme sonrası ne yapılmış?
Bu raporlarda herhangi bir olumsuzluktan bahsedilmiş mi? Eğer
olumsuzluklardan bahsedilmişse bunlar sonrasında ne
yapılmış, onun hakkında da pek bir fikrimiz yok.
Şimdi, bu yurt ve merkezlerde zaman zaman -bunu
sürekli olarak medyadan biliyoruz- çocuklara taciz
yapıldığı haberlerini duymaktayız. Daha çok yakın
zamanda oldu böyle bir haber mesela. Sadece kız çocuklarına değil,
erkek çocuklara da. Hatta geçenlerde insanın kanını donduran bir
haber vardı. Bu yurtların içinde daha büyük yaştaki çocuklar
küçük yaştaki çocuklara taciz, tecavüz etmekle kalmıyor, aynı
zamanda da işkence yapıyormuş. Yani bu da bir başka sorun,
aynı yurdun içinde farklı yaşlardaki -8-9 yaşındaki
çocukla 16 yaşındaki- çocukların aynı yurtta kalması.
16 yaşındakiler çok daha güçlü kuvvetli ve diğerlerine
Hakikaten de kan donduran bir hikâyeydi.
Şimdi, bu tacizlerin bir de yargı safhası
var ki, Sayın Bakan işte en son olayda müdahil olma kararı almış.
Gerçi, o kız çocuğu yurtlarda yetişmiş
bir kız çocuğu değildi ama
15 yaşındaki kıza
bilmem ne kadar insan tecavüz ediyor ve hâkim Niye direnmedin?
diyerek, kızla alay ederek vesaire
Hâkime mektup yazmış bunun
üzerine. Aslında Bakanlığın bu tür durumlarda sonucu
beklemeden müdahil olması gerektiğini düşünüyorum; özellikle de
çocuklar söz konusu olduğunda yani kadın tecavüzlerinde, kadına
karşı şiddette, her hâlükârda başından itibaren olmalı
ama hele hele çocuklar söz konusu olduğunda muhakkak olmalı diye düşünüyorum.
Şimdi,
bu yuvaların vesairelerin yanı sıra çocukların durumuna
baktığınızda
Sokak çocukları mesela.
İstanbulda, insanın içi acıyor, küçücük kız
çocukları, oğlan çocukları mendil satıyorlar, otoyollarda
su satıyorlar çiçek satıyorlar. Anneleriyle birlikte dilenen
bebekler
Yani biz güya çocuklara, aileye vesaire çok önem veriyoruz, hele hele
işte muhafazakâr bir iktidar olarak AKP güya çok önem veriyor ama sokaklar
-dilenen, dilencilik yapan- annelerinin kucağında sefil vaziyette soğukta
titreyen bebeklerden geçilmiyor. Merdiven altı atölyelerde, sokaklarda
çalıştırılan çocuklar, sokaklarda büyüyen bebekler -deminde
dediğim gibi- ev işlerinde çalıştırılan kız
çocukları, tarlalarda çalıştırılan kız
çocukları ve okula gönderilmeyen kız
çocukları her ne kadar okuma yazma oranı yükselmişse de hâlâ
mevcut. Dolayısıyla yani şunlar hakkında bizim hiçbir
fikrimiz yok: Kaç çocuk sokaktadır, kaç çocuk annesiyle beraber dilencilik
yapmaktadır, sokakta bir şeyler satmaktadır? Bunlar
hakkında ne yapılmaktadır? Bir şey
yapılmadığı anlaşılıyor ki, bunlar hâlâ
yıllardır sokaklarda. Hiçbir istatistik yok. Aynı şekilde
bu çocuk yurtlarıyla ilgili de istatistikler az. Şunu biliyoruz ki, bu yurtlarda yetişen
çocuklar 18 yaşına gelince kapının önüne bırakılıyor.
Ne oluyor peki bunlara? Yani ya Bakanlık ya yurtlar, bu çocukları, bu
gençleri takip ediyorlar mı? Gene ben
medyadan bildiğim
kadarıyla, özellikle kız çocuklarının seks
işçiliğine yönelmesi, başka bir şey yapamadıkları
için, erkek çocuklarının pazarlarda vesaire, sokaklarda
yatmaları
Yani mademki bunlar yetiştirme yurtları
Yetiştiriliyorlar mı? Gerçekten de bunlara 18 yaşına
geldiğinde iş bulmak için, bir yere yerleştirmek için, iyi bir
vatandaş olmalarını sağlamak için herhangi bir şey
yapıyor mu Bakanlık, herhangi bir programı var mı?
Bunları bilmiyoruz. Dolayısıyla da bütün bunların çok
önemli olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan, mesela, engelli çocukların eğitimi
meselesi
Engelliler için çünkü değişik değişik engelli
türleri var- engelli çocuklar için eğitim kurumları kaç tanedir
Türkiyede? Üstün zekalı çocukların eğitim meselesi
Yani özetle
söylemek istediğim şey, bu ülkede felsefesine gelince Ah,
çocuklarımız, gençlerimiz, Türkiyenin ilerisi, Türkiyenin
geleceği. diyoruz ama işin özüne döndüğümüzde gerçekten bu
çocuklar için ne yaptığımız fevkalade
tartışmalı.
Çok teşekkür ederim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Biz de teşekkür ederiz Sayın
Toprak.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Fatma Nur Serter konuşacak.
Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş
olduğumuz gensoruda Aile ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının özellikle çocuk bakımevleri ve koruma
altındaki çocuklarla ilgili çeşitli defalar vermiş
olduğumuz soru önergelerine rağmen verdiği birbirinden son
derece farklı ve çelişkili cevapları da gündeme
taşımayı amaçlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Aile ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının en önemli, en temel görevlerinden
biri, hiç kuşkusuz kendisine emanet edilen çocuklarımızın
bakımı, eğitimi, korunmasıdır. Şiddete
uğrayan, tacize uğrayan, sokaklarda evsiz kötü alışkanlıklar
edinen çocukların da öncelikle Bakanlığın görev alanı
içine girmesi gerektiği hepimizin bildiği bir gerçekliktir.
Şimdi, Bakanlık bu görevi yaparken Çocuk Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne bağlı birimlerle bu faaliyetini ifa ediyor. Bu
birimler nelerdir? Aslında Bakanlığın
yapılanmasında oldukça geniş bir yelpazenin kapsanmış
olduğunu görüyoruz. Bunlar: Çocuk yuvaları, kız yetiştirme
yurtları, tekrar ayrı bir başlık altında çocuk
yuvaları, erkek yetiştirme yurtları, kız yetiştirme
yurtları, sevgi evleri, ayrıca koruma, bakım ve rehabilitasyon
merkezleri, bakım ve sosyal rehabilitasyon merkezleri, çocuk ve gençlik
merkezleri yani ÇOGEMler yani geniş bir teşkilat var. Bu sekiz birim
çocukların korunmasını, bakımını ve özellikle de
tabii ki eğitimini, psikolojik olarak da sağlıklı, kendi
ayakları üzerinde durabilen bireyler olarak yetiştirilmesini
hedefliyor.
Şimdi, bakıyoruz bütün bu toplamının
kontenjanına, kapasitesine -yine Bakanlığın verileri
doğrultusunda- bu kapasitenin saymış olduğum bu sekiz
birimin toplamında 17.651 olduğunu görüyoruz. Yani neymiş?
Türkiyede korunmaya muhtaç ya da yardıma muhtaç çocuklar için toplam
17.651 kişilik bir kapasite mevcut. Peki, Bu hizmetlerden yararlanmak
için kayıtlı kişi sayısı nedir? diye
baktığımızda, bunun da 15.752 olduğunu görüyoruz.
Şimdi arkadaşlar, Türkiyede çok ciddi çocuk
sorunu var, çok büyük çocuk istismarı var, çocuğa yönelik şiddet
var, taciz var ve sokakta yaşayan çocuklar var. Bütün bu realiteye
rağmen şu anda bu birimlerin 17.651 kişilik
kontenjanını bile dolduramamış olması ve toplam
kapasitesinin 2 bine yakın, 1.899 kişi altında hizmet veriyor
olması bence çok dikkat çekici bir durumdur. Buradan bir sonuç
çıkıyor. Buradan çıkan sonuç şu: Toplum korunmaya muhtaç
olan çocukları Bakanlığın korumasına emanet etme
konusunda gerçekçi, etkin bir yapılanmadan yoksun; Bakanlık da bu
durumdaki çocuklara ulaşabilecek araçlardan yoksun ya da bu araçları
yeterince etkin bir biçimde kullanamıyor çünkü gözün gördüğü bir
gerçeklik var, sokakta yürürken bile gözümüze çarpan gerçeklik. Özellikle büyük
kentlerde ve İstanbulda trafikte arabalarımız
kaldığında ve sıkıştığında, o
otomobillerin camını silip üç kuruş almak için arabaların
üstüne atlayan ve giderek de artık kimileri için tehditkâr olmaya başlayan
çocuk ve genç nüfus. Bunlar gözün gördüğü gerçekliklerdir.
Şimdi ben şunu çok merak ediyorum:
Bakanlık bir zahmet bir gün örneğin Şişliye gelse,
örneğin Gayrettepeye gelse, orada otursa, beklese yetkililer, acaba kaç
tane korunmaya muhtaç çocuk görüp himaye altına alabilir? Çok basit bir
şey bu. Bir noktadan söz ediyorum. Onlarcası, onlarcası
inanın bu durumda.
Şimdi geçiyorum, arkadaşlar, bundan belki daha
ciddi, daha vahim bir başka durum daha var: O da kuruma kayıtlı
görünen, kurum istatistiklerinde kuruma kayıtlı görünen kişi,
çocuk sayısıyla fiilen bakılan çocuk sayısı arasındaki
fark.
Şimdi, sadece bu rehabilitasyon merkezlerinin bile
dışına çıktığınızda, onların
sayılarını geçici diye kabul edip dikkate
almadığınız zaman bile, işte, kız yetiştirme
yurtları, çocuk bakımevleri, erkek yetiştirme yurtları gibi
birimlere kayıtlı olan çocuk sayısı ile fiilen bakılan
çocuk sayısı arasında 2.259 kişilik bir fark olduğu
istatistiklerde ortaya çıkıyor. Şimdi, bununla ilgili
çeşitli soru önergeleri verdik. İlginç bir şey oldu; ilk soru
önergesi verildikten sonra, arkadaşlar, istatistik değişti,
Bakanlığın yayınladığı istatistik
değişti ve kuruma kayıtlı kişi sayısı
istatistikten çıkarıldı. Şimdi artık bu tarihten sonra
kuruma kayıtlı kişi sayısını göremez hâle geldik.
Peki, Bu kuruma kayıtlı olan fakat fiilen
kurumda kalmayanlar hangi kurumlarda, ne yapıyor? diye
baktığınızda, çeşitli kriterler görüyoruz.
Kayıtlı olup da kurumda bulunmayan diye yapılan
açıklamalar var. Mesela bunların bir kısmı hastanede
kalıyor yani tedavi görüyor, bir kısmı yurtlarda, üniversite
yurtlarında kalıyor, bir kısmı özel pansiyonda,
bazıları yatılı okullarda kalıyor. Tamam, bunları
anlıyoruz ancak bakınız, burada yine, çok ilginç bir durumla
karşılaşıyoruz; kayıtlı ve fiilen kalmayan
kişi sayısını Bakanlık 3.323 olarak
açıkladı. Nerede kalıyorlar, ne yapıyorlar? diye
sorduğumuzda bize verilen cevapta, kategorize edilmiş cevapta 3.055
çocuktan bahsediliyor, 3.055. Yani 268 çocuğun ne olduğu, ne
yaptığı, fiilen kalmayıp da nerede kaldığına
ilişkin hiçbir bilgi kayıtlarda yer almıyor.
İş bununla da bitmiyor arkadaşlar. Kamu
kuruluşlarında en azından bu çocukların istihdamı için
kurumla ilişikleri kesildiği andan itibaren özel bir düzenlemenin ne
yazık ki bugüne kadar yapılmadığını ve etkin
kullanılmadığını görüyoruz. Şu anda kurumla
ilişiği kesilme noktasına gelip de iş bekleyen 4.251
gencimiz var. Bunların sadece 215ine ek ekonomik destek veriliyor.
Şimdi, o zaman ne anlamı var diye ben sorarım. Bütün bu
korumaların, işte, korurken eğitmelerin ne anlamı var? Siz
kapıda bekleyen, kurumla ilişiği kesilen 4.251 gençten sadece
215ine o da ayda 290-300 lira bir para yardımı yaparsanız, onca
yıl bu çocukları korumuş olmanızın ne anlamı var?
Kapının önüne konulduğu andan itibaren karşısında
onu her yönüyle tehdit edecek tehlikelerin beklediği bir ortam ne
yazık ki ülkemizde mevcut. O zaman kurumun sadece İşte, benim
görevim budur, ben bunları yatırırım, bakarım, bir
kısmını da kaybederim. demenin ötesine geçip bu çocukların
yaşamı için, istihdamı için çok özel düzenlemeleri Hükûmete
önermesini ben çok önemsiyorum ve bunun acilen yapılması
gerektiğini düşünüyorum.
Aile yanına gönderilen çocuklar arkadaşlar
ayrı bir trajedidir. Çocuk başına aileye bir para ödeniyor.
Çocuğun eğitim seviyesine göre 500-600 liraya yakın bir para.
Bazı aileler korumacı aile olarak 2 çocuk, 3 çocuk alıyorlar,
aldıkları o çocukların parasıyla rahatça geçiniyorlar, o
çocukları ya okula göndermiyorlar ya da gerçekten taciz, tecavüz,
şiddetin kölesi hâline getiriyorlar. Bu nedenle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Sinop) Devam devam, bitmedi süren.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Bitmedi değil mi? Ben
de şaşırdım.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, hatibe on dakika mı
verdiniz?
FATMA NUR SERTER (Devamla) On dakika değil.
BAŞKAN Şimdi onu ayarlıyorum.
Bir on dakika daha veriyoruz, bir teknik nedenden
dolayı böyle olmuş, özür dileriz.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Estağfurullah.
BAŞKAN Buyurun Sayın Serter.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Şimdi, bu da çok ciddi
ve dikkate alınması gereken bir durumdur. Bakın, şimdi
yükseköğretime devam eden çocuk için aile başına, çocuk
başına 658 lira veriliyordu 2014 Ocak-Haziran arasında.
İşte, ilköğretime devam eden çocuklar için 500-550 yani iyi
miktarda desteklerdir bunlar. Şimdi, bunlar iyi niyetle
kullanılıyor mu kullanılmıyor mu? Bunun takibi nasıl
yapılacak? Kim yapacak? Bu takip yapılmadığında bunun
geri dönüşü çocuğun lehine değil, aleyhine olmayacak mı?
Elimizde somut birtakım şikâyetler var. Örneğin, bir aile,
işte, akrabasıyım demiş, iki çocuk almış.
İnanın, kardeştir diye iki çocuk ya da üç çocuk bile alan
aileler var ama o çocuklar ne doğru dürüst eğitim imkânlarından
yararlandırılıyor ne de gerçekten insanca bir muamele
görüyorlar. O zaman, demek ki Bakanlık sadece rutin işlerin
dışında da bu çocukların takibini ve izlemesini yapmakla
yükümlü. Peki, takip ve izleme yapılıyor mu? Evet yapılıyor
ama o kadar gevşek ve o kadar seyrek bir biçimde yapılıyor ki
muhtemelen, biraz önce Sayın Binnaz Toprakın da teftiş öncesi
okulların durumundan söz ettiği gibi, orada da bu kontrollerin
yapıldığı süreçler belki gerçekleri tam olarak gün yüzüne
çıkarmıyor ve çok sayıda çocuk bundan büyük zarar görüyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; bakın, çocuk yuvası ve yetiştirme
yurtlarına kayıtlı 712 çocuk bulunurken, fiilen bakılan
çocuk sayısı 460 yani aradaki fark, kayıtlı ile fiilen
bakılan arasındaki fark 252. Çocuk yuvalarına kayıtlı
1.184 çocuk bulunurken, fiilen bakılan çocuk sayısı 901, aradaki
fark 283. Erkek yetiştirme yurtlarında kayıtlı 2.014 çocuk
var, fiilen bakılan 1.201, fark 813. Kız yetiştirme
yurtlarında -farkları sadece söyleyeyim- 217 fiilen bakılanla
kayıtlı olan arasındaki fark, sevgi evlerinde 694. Bakım ve
sosyal rehabilitasyon merkezlerinde 457 yani kayıtlı olanla
bakılan arasındaki fark. Bunları ben uydurmuyorum, bunlar soru
önergelerine verilen cevaplar. ÇOGEMlerde fark 47. Koruma bakım ve
rehabilitasyon merkezlerinde fark 308. Şimdi, biz soruyoruz: Bu fark
nedir, nereden kaynaklanıyor? Bu fark, işte, bu çocukların kimi
oraya gönderilmiş, kimi korumacı ailenin yanına
gönderilmiş, kimi hastanede tedavi ediliyor filan gibi kategorizasyon
içine girilip değerlendirildiğinde de verilen sayıların ne
yazık ki yine kendi içinde bir tutarsızlık gösterdiğini
saptıyoruz ve görüyoruz. Şimdi, bu çok önemli bir şey çünkü
gerçekten Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu çocuklar için
aynı zamanda bir aile kurumu yani çocuğun ailesi, bu demin
saymış olduğum merkezler. Onu severek, şefkatle kucaklayan,
ona bakan, onu gelecekte kendi ayakları üzerinde duran bir birey olarak
yetiştiren, bununla da kalmayıp onun o hayatın yüküne
karşı direnebilmesi için, kendi ayakları üzerinde durabilmesi
için ona iş imkânı yaratan, arada kontroller yapan bir kurum, bir
aile. Bizim aile yapımızın, sıcak, şefkatli, birbirini
koruyan, kollayan aile yapımızın aslında
yansıdığı bir alan değil midir bu Bakanlık ve bu
Bakanlığa bağlı birimler? O zaman bu çocuklar Bakanlığın
kendi öz evlatları değil midir? Peki, bunları nasıl takip
ediyor, nasıl koruyor diye ve kaybolan kayıt dışı hâle
gelen bu çocukların nerede ne yaptığı konusunda
yeterince bilgi sahibi olmamak Bakanlık hakkında bir yeniden
araştırmayı gerekli kılmıyor mu değerli milletvekili
arkadaşlarım? Bu, gerçekten Türkiyenin geleceği
açısından da son derece önemli bir konudur.
Bakın,
benim çok rahatsız olduğum ve üzüldüğüm şey, ne yazık
ki istatistiksel olarak da bu gerçeklerin kapatılmasına dönük bir
girişimin de başlatılmış olmasıdır. Daha
önce söyledim, tekrarlıyorum, çok da önemsiyorum, biz sorduk,
kayıtlı çocuk sayısı ile fiilen bakılan çocuk
sayısı. E bir süre sonra eğer istatistiklerden kayıtlı
çocuk sayısını çıkarma gereği duyuyorsa
Bakanlığın yetkilileri, o zaman bir şeyleri saklamaya
çalıştıkları anlamı çıkmaz mı bundan? Neden
insan bir şeyi saklar? Hatasını örtmek için saklar. Ben de
diyorum ki hataları örtmeyelim, bu hataları örtersek -elbette eksikliklerimiz,
elbette yoksunluklarımız olabilir ama- bunların her örtülüşü
binlerce çocuğun yaşamına mal oluyor. O çocukların devlete
emanet edilmiş olan yaşamlarına sahip çıkmak
Bakanlığın birinci derecede ve en önemli görevidir.
Değerli
arkadaşlar, Bakanlık, kuşkusuz bu değişik birimlerinde
korumaya aldığı çocuklara gerekli sevgiyi, ilgiyi ve
korumayı göstermesinin yanı sıra, sokaktaki çocuklara, aile
yanında şiddet gören çocuklara da aynı duyarlılıkla
sahip çıkmak durumundadır. Şimdi, zaman zaman basına yansıyan,
ailesinden şiddet gören, çok küçücük bebeklik döneminde bile tacize ve
tecavüze uğrayan, üzerinde sigara izmaritleri söndürülen nice bebeğimiz, nice çocuğumuzun
yaşamını biz gazetelerde okuyarak hüzün duymak zorunda
kalmamalıyız. Eğer Aile ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı gibi çok ciddi bir teşkilatı olan, çok
önemli istihdam potansiyeline sahip olan, bu konuda ülkemizde çok sayıda
yetişmiş uzmanları olan bir yapılanma varsa o zaman biz
elbette bu şiddet gören çocukların da tıpkı bazı
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Bakanlığın koruması
altına neden o şiddeti görmeden aile bazında inceleme
yapılarak alınmadığını da sorgulamak
durumundayız. Bakanlık çocuk koruma bakanlığı
değil çünkü, Bakanlık aileyi esas alan bir Bakanlık.
Çocuk yapın. demek kolay arkadaşlar, 1
yetmez, 2; 2 de olmaz, 3; 3 de yetmez, 4, sırala gitsin. Verin
paraları, çocuk başına 300, 400, 500, 600, zam yapın. Bu
mudur? Bu mudur çocuğa yönelik bakış açısı? Bu yetmez.
Burada yapılması gereken şey, dünyaya gelmiş, yaşam
hakkı olan, insanca yaşama hakkı ve eğitim hakkı olan
çocuklarımıza Bakanlığın bir Aile
Bakanlığı olması nedeniyle aile
sıcaklığı ve şefkati içerisinde
yaklaşımını sağlamaktır.
O nedenle, bu konuda eksik, yanlış ne varsa
bütün bunların araştırılması
Elbette hatadır,
insan hata yapabilir ama bunların
araştırılmasının önünü kapamak bu hatanın
paydaşı olmaktır.
O nedenle, vermiş olduğum gensoru önergesinin
kabul edilmesini ve durumun bütün çıplaklığıyla ortaya
çıkarılarak bundan sonra himayeye, korunmaya muhtaç olan
çocuklarımıza daha nitelikli bir yaşam alanı
yaratılmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Serter.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel
konuşacak.
Buyurun Sayın Demirel. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde korunmaya muhtaç kalmış
çocuklarımızla ilgili yapılan veya yapılamayanlar nedeniyle
Sayın Bakan hakkında açılan bu gensoru hakkında parti
grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Hepinize tekrar
saygılar sunuyorum.
Tabii, bu, korunmaya muhtaç çocuklar, devlet
koruması altındaki çocuklarla ilgili, parti olarak aralık
ayında bütçe konuşmasında genel bir sorgulama
yapmıştık biz ve Sayın Bakana devlet koruması
altındaki çocukların, yetiştirme yurtlarında
yetişmiş, daha sonra toplumsal hayata katılmış
çocukların akıbetiyle ilgili pek çok soru yönelttik. Fakat o
sorulara, sözlü sorularımıza cevap alamadığımız
gibi, bu konuda bugüne kadar verdiğimiz yazılı soru
önergelerimize de cevap alamadık. Hatta Bakanlık, yalnız bu konu
değil, kendi ilgi alanındaki birçok konuya da cevap vermiyor. Ama
durum görülüyor ki bazı şeyler halının altına süpürülmüyor,
bazı şeylerin üzerine yorgan çekmekle olmuyor. Gün geçmiyor ki
haberlerde bu konudaki mağduriyetleri konuşmayalım.
Öncelikle bir şeyin altını çizmek
gerekiyor: Devlet koruması altında olmak çocukların tercihi
değil, bir zorunluluğu. Zaten hiçbir çocuk dünyaya gelişini
kendi tercihiyle şekillendirmiyor, anne baba olabileceğini iddia eden
bazı kadın ve erkekler olarak bu kararı bizler veriyoruz ve
çocuklarımızı dünyaya getiriyoruz. Sonrasında belki kendi
bazı zaaflarımızdan ötürü, belki kaderin bir sonucu olarak
-belki ölümler, belki hastalıklar, belki ekonomik yetersizlikler- çocuklar
tercih olarak değil, bir mecburiyet olarak devletin koruması
altına giriyorlar. Bazen bunlara kimsesiz çocuklar deniliyor,
aslında bunlar kimsesiz çocuklar değil, bunlar milletin
çocukları, bunlar devletin korumasındaki çocuklar. Hani hep, bu,
Devlet nedir? deniliyor ya, devlet aslında bizleriz, sizsiniz, benim,
buradaki herkes, bizi izleyenler, milletimiz, 77 milyon. Birbirimizin gözetmeni
olmak durumundayken, bu çocuklarımızı hiçbirimiz gözlemlemiyoruz.
Ülkemizde korunmaya ihtiyacı olan çocukların
sosyal hizmet kurumlarında bakılıp yetiştirilmeleri ve
meslek sahibi edilmeleri yönünde 2005 tarihli bir Çocuk Koruma Kanunu var
biliyorsunuz. Bu kanuna atıfla da biz Sayın Bakana bütçe
görüşmeleri sırasında sorular sorduk ve ben öncelikle o bütçe
görüşmesinde sorduklarımızı kısaca sizlerin
hafızalarınızı canlandırmak adına
hatırlatmak istiyorum.
Haklarında koruma kararı verilen, sosyal
hizmet kurumlarına yerleştirilen ve devlet koruması
altındaki çocukların koruma ve bakım hizmetini yürüten
kişilerce şiddet, taciz, tecavüz gibi kötü uygulamalara maruz
bırakıldığına dair haberler zaman zaman gündeme
gelmekte, olayların ardından ilgili kişi, kurum veya Bakan
tarafından gerekli soruşturmanın yapıldığı
ve önlemlerin alındığı yönünde açıklamalar
yapılmaktadır. diye bir cümleyi şahsen bu kürsüde aralık
ayında kurdum ve ben şu anda üzülerek tekrar ifade ediyorum ki biz bu
cümleleri kurarken bile bu yurtlarda hortumla dövülen, bağlanan, taciz edilen,
evlere temizliğe götürülen, geceleri farklı yerlerde
çalışmaya götürülen çocuklar olduğunu hepimiz şu anda
endişeyle öğreniyoruz.
Hissediyorduk, basına yansıyan haberler
vardı ama geçtiğimiz hafta bir şey daha oldu, altı
yıldır süren bir olayı herkes kendi üzerinden atmak istedi.
Bakanlık şu açıklamayı yaptı: Bu soruşturma
yürütülüyor, 2012 yılında bitmiş bir olaydı. Kurumun
müdürü 2013 yılına kadar bir süre tanıdı. Bu işin ne
zamana kadar sürdüğü konusunda Bakanlık ile müdür arasında bile
bir fikir birliği yoktu.
Böyle bir haber çıktığı zaman ne
yapılıyor? Böyle bir haber çıktığı zaman
mağdur olmuş çocuklar başka yurtlara
dağıtılıyor, o yurt ya da yuva kapatılıyor,
ilgililer, haklarında soruşturma açılıyor diye ya
açığa alınıyorlar ya da son örnekteki gibi sosyal
baskı nedeniyle, toplumsal infial nedeniyle işten el çektiriliyorlar.
Peki, size sormak istiyorum: Bu çocukları başka
yurtlara, yuvalara dağıttığınızda ne oluyor?
Yaralı bir dokuyu başka bir yere sevk ederseniz ne olursa
aynısı oluyor. Yaralarıyla beraber gittikleri yerlerde ya kendilerine
yapılan taciz, tecavüzün bir örneğini güçlerinin yettiğine
yapıyorlar ya da bilindikleri için gittikleri kurumda da benzer tacizlere
maruz kalıyorlar. Yalnızca kız çocuklarımız mı?
Hayır. Erkek çocuklarımız da bu şekilde ve devletin bu
çocuklarımızla ilgili yapabildiği tek şey, gördüğümüz
kadarıyla, yalnızca kurumlarını değiştirmek.
Peki, çocukların kurumları değiştiriliyor da ne oluyor?
Hiçbir şey. Oysa bunların bir kısmının rehabilitasyon
merkezi diye geçiyor adı, aynı Elâzığda olduğu gibi.
Kimin kimi rehabilite ettiği tartışılır. Eğer bir
kurumun adında rehabilitasyon yazıyorsa o kurumda
çalışanların bu konuda uzmanlaşmış olmaları
gerekiyor. Nitekim, bütçe görüşmesinde de sorduk, daha sonra da ben
Sayın Bakana soru önergeleri verdim. Şüphesiz cevaplamadı, hâlâ
da cevaplamıyor. Bu kurumlarda çalışanların bir
standardı var mı? Bunların meslek dağılımı
nedir? Ne iş yaparlar, hangi vasıflardadır? Bu kurumların
bir kısmının adresleri bilinmiyor, aileleri bile
çocuklarının nerede kaldığını bilmiyorlar, bunu
neden saklıyorsunuz? diye... Ama, ben o gün bir şey daha söyledim,
şunu söyledim: Yaşanılan kurumun adını
istediğiniz şekilde değiştirebilirsiniz, sevgi evi,
uğur böceği evi diye ama bu kurumlardaki
kızlarımızın özellikle akıbeti yalnızca adres
değişikliğinden ibaret. Sevgi evinden çıkıp
sığınmaevine gidiyorlar Sayın Bakan, bunu biliyorsunuz
değil mi? dedim. Ne biliyorum dedi ne de tedbirini aldı; maalesef
durum bu.
Devlet koruması altında dediğimiz ama
birçokları devletin koruması adına, devletin eli, gözü,
kulağı olması gereken yöneticiler ve eğiticiler
tarafından tacize ve şefkatsiz bir yaşama sevk edilmiş bu
çocuklar gördükleri ilk şefkat hissi veren elle beraber başka
mecralara kayıyorlar. Sonunda birçoğunun gittiği yer
sığınmaevleri ya da hayal bile edemediğimiz yerler.
İşte bu
çerçevede şunları da sorduk: Çocuklara yönelik koruma ve bakım
hizmeti veren kamu sosyal hizmet kuruluşları ile bu kuruluşlarda
çalışanların nitelik ve yeterliliklerine standart getirme konusunda
ne yapıyorsunuz? Sosyal hizmet kurumlarında sunulan hizmetin
yeterliliği ve kalitesi ölçümleniyor mu? Kuruluşlardan
aldıkları hizmet sırasında şiddet, taciz ve tecavüz
gibi kötü uygulamalara maruz bırakılan çocuklar ile kötü uygulamalar
sonucunda çocukların yaşadıkları travmaların ve kötü
uygulamaların yaşanmaması için alınan önlemler veya
alınabilecekler konusunda ne yapıyorsunuz? Sosyal hizmet
kuruluşlarından aldıkları hizmet sırasında
hayatını kaybeden çocuklar; bunlar kimlerdir, nedendir, bunun bir
daha olmaması için bir çalışmanız var mıdır?
Kuruluşlardan kaçan ya da kaçırılan çocuklara yönelik, devlet
tarafından, bunun tekrarlanmaması için stratejik bir
çalışmanız var mı? Sosyal hizmet kuruluşları ve
çalışanların hizmetlerine yönelik etkili bir izleme, denetleme
işlemi yapıyor musunuz, böyle bir süreç çalışmanız var
mıdır? Sosyal hizmet kuruluşlarından hizmet alan çocuklar
hakkında toplumsal farkındalığın
artırılması için topluma yönelik bir çalışma
yapıyor musunuz? Açıkçası, bunların hiçbirine cevap
almadığımız gibi -daha önce de söyledik- zihniyet
değişmediği için akıbet yine aynı ve
kaçınılmaz.
Özellikle kız
çocuklarımız için tekraren söylüyorum: Bu çocuklar ileride toplumun
geleceğini şekillendirecek çocuklarımızın annesi
olmaya aday kadınlar. Bunları hayata ne kadar
hazırlıyorsunuz Sayın Bakan?
Hazırlamadığınız mutlak ama hazırlamak için bir
çalışmanız var mı? Bu, yalnızca bina kiralamakla,
binaların içini güzel mobilyalarla donatmakla olmuyor. Biliyorsunuz ki
-uluslararası bütün ölçümlemeler de gösteriyor- sevgi ve şefkat
çocukların zihni gelişimlerinde, zekâ düzeylerinde bile etkili. Bu
çocuklarla ilgili yalnızca toplu törenler yapıp,
Başbakanın, Cumhurbaşkanının veya first ladylerin
katıldığı törenlerde baş okşayarak bu işler
olmuyor. Bu ülkede gün geçmiyor ki çocuğa dair bir taciz, bir tecavüz
olmasın.
O günkü konuşmamızda bir şeyin daha
altını çizdik, dedik ki: Bir yönetmelik yayınladınız,
buna bağlı olarak da işe girmeyle ilgili bir öngörünüz oldu. 18
yaşından önce, erişkin olmadan önce iki yıl boyunca bu
kurumlardan hizmet almış olma şartı getirdiniz. Bu iki
yıl şartını lütfen kaldırınız Sayın
Bakan, bu çok tehlikeli bir şey. diye örnek vermiştim. 17
yaşında tecavüze uğrayan bir genç kızı işsiz mi
bırakacaksınız? 17 yaşında tecavüze
uğramış bir çocuk Keşke daha küçükken tecavüze
uğrasaydım. dese, bu daha mı iyidir? diye, bunların
hiçbirine cevap almadık. Resmen üç maymunu oynuyoruz ve bu bizim
toplumsal vicdanımızın kötü bir fotoğrafı. dedim, bu
fotoğrafla ilgili bir gelişme olmadı. Ha, Bakanlık zaman
zaman bazı fotoğraflar paylaşıyor, kesik başların
torbada olduğu fotoğraflar gibi. Ama Bakanlık hiçbir zaman
koruma altındaki -tekraren söylüyorum bir tercih değil, bir
zorunluluk olarak- bu çocuklarla ilgili bir iyileştirme yapmıyor.
18 yaşından önce koruma kararı
kaldırılmış kaç çocuk var ve gerekçeleri nedir? diye de
bir soru sorduk. Gördüğünüz gibi, bu konuda muhalefet olarak birçok defa
sorularla -sözlü ya da yazılı olarak- Sayın Bakandan ve onun
şahsında kurumlardan cevap istedik. Cevap vermeyerek bir şeyi
yok sayamazsınız. Sizin yok saydıklarınız
basında, farklı sosyal mecralarda, herkesin gözünün önünde, hatta
gözlerimize sokularak gerçekleşiyorlar.
Erkek çocuklar
Onlar da kaçıyorlar, onlar da 18
yaşından sonra sokağa bırakılıyorlar ve ileride
onlar baba olsun diye teşvikler yapıyorsunuz. Şimdi yine bir
tasarı getirdiniz, evliliği teşvik yasası.
Şimdi, Türk filmlerini hatırlayınız,
Türk filmi diye şablonlanmış bir hâl var biliyorsunuz. Bir
kadın ve bir erkek koşarak ağacın altında
buluşurlar, eller birbirine kavuşur, sonrasında Mutlu son.
yazar. Aslında film bitmez, film o zaman başlar. Ama ne için? Gerçek
hayat için. Gerçek hayatta o eller buluştuğu zaman film
başlıyor ve hayatın görünen yönü ondan sonra gerçekleşiyor.
İşte, siz, bu eller birleşsin diye, o
ağaçların altında ya da farklı mecralarda birleşsin
diye şimdi de çeyiz paketi hazırladınız, evlenmek
isteyenlere çeyiz yardımı. Para biriktirin, kumbarada para
birikmesin, ayakkabı kutusunda birikmesin, tamam, bankada biriksin,
hayhay. Ama sonrasında bu evliliklerde ne oluyor? Bu evlilikler içinde
çocuklar doğsun diye kadınlara 400 lira, 600 lira, 300 lira para
veriyoruz. diyorsunuz ki bu, kadını
aşağılamadır, annelik veya babalık hissiyatına
yönelik bir küçümsemedir. Bunu parayla ölçümlemek kadar akıl
dışı bir şey olamaz ama bunu da yapıyorsunuz.
Peki, bu doğan çocukların akıbetini hiç
sorguluyor musunuz? Yurtlarda yetişmiş çocuklarla ilgili bir izleme,
değerlendirme biriminiz var mı? 2011 yılının Haziran
ayında çıkan kanun hükmünde kararnameden sonra
Bakanlığınızın farklı idari mekanizmaları
için farklı torbalarda, tasarılarda düzenleme yaptınız ama
hiçbir zaman, devlet korumasından sonra toplumsal hayatın içinde bu
çocuklar ne oluyorlar, nasıl yaşıyorlar, bunları nasıl
izleyebiliriz, nasıl değerlendirebiliriz diye bir çabanız olmadı.
Tahmin ediyorum az sonra çıkıp burada bir rakamı vereceksiniz,
devlet korumasından sonra görevlendirmeleri var, biliyorsunuz, kamuda
göreve alınma, Biz şu kadar çocuğu yerleştirdik.
diyeceksiniz. Evet, bir atama kararı çıkardınız 2 bin küsur
kadar çocuk için ama kaç tanesi başlayabildi, bunun rakamını da
verin bize. Bunun soru önergesini de sorduk size, cevap alamadık henüz.
Siz, kuralar çekilip atamalar yapılmasını onların göreve
başlaması diye kabul ediyorsanız çok yanılıyorsunuz, o
çocukların birçoğu hâlâ başlayamadılar. Bir kısmı
rapor almak için para bile bulamadı. Genelge yayınladık, para
istenmeyecek. diyorsunuz, hastaneler para istiyor, sağlık raporu
için para istiyor.
Bazı karıştıkları küçük
suçlardan ötürü hükümlü diye atanamayan çocuklar var, bunların
sayısı kaçtır Sayın Bakan, söyler misiniz? Ama siz
yalnızca onları sayı olarak görürseniz, Biz devlet
korumasındaki çocuklar için kanun çıkardık, onları da
kamuda göreve alıyoruz. diye toplumun önünde bazı kuralarla,
rakamlarla gezerseniz gerçeklikten kopuyorsunuz, gerçek bu değil. Bu
çocukların büyük bir kısmı işe başlayamadılar.
Önümüzdeki günlerde aynı şeyi engelliler için de
yapacaksınız, onların da büyük bir kısmı başlayamıyorlar
ama siz hâlâ bunları söyleyerek bu toplumun hafızasıyla alay
ettiğinizi düşünüyorsanız Sayın Bakan, kusura
bakmayın, komik duruma düşen devlet oluyor böylece, sizin elinizle,
sizin dilinizle devleti küçük düşürüyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti devleti
bu çocuklarına bakamaz durumda değil, Türkiye Cumhuriyeti devleti
insanlarını aç bırakacak durumda değil; adalet olursa,
hakkaniyet olursa, eşitlik olursa, sosyal devlet bilinciyle hareket
edilirse bu çocukların hepsine bakılabilir, bunlarla ilgili acil
tedbirler alınarak hızlıca ve çok küçük hareketlerle
bunları gerçekleştirebilirsiniz. Mesela, bunlardan bir grup,
dernekler, kurdukları platformlar, geçtiğimiz hafta sizinle
görüşmek için talepte bulundular, özel kaleminizin verdiği cevap
şu: Seçim geliyor, artık Sayın Bakana ulaşamazsınız.
Bunu ben söylemiyorum, özel kaleminiz söylemiş.
Müsteşarınız da görüşmüyor, hiç kimse görüşmüyor,
ilgili daire başkanınız da görüşmüyor, Yeni geldim, daha
konuya hâkim değilim. diyor. Bunları siz tabii ki biliyorsunuz, ben
yalnızca burada size hatırlatıyorum.
Bir şey daha, bu evlerin görüntüsünü paylaşarak
buralarda iyi hizmet verildiğine kimseyi inandıramazsınız.
O evler lüks, bir kısmını ben de gezdim, sevgievlerinin, çocuk
yuvalarının bir kısmını hepimiz geziyoruz.
Gördüğümüz manzara
Evet, akılların almayacağı kiralar
veriyorsunuz, kimlerden kiraladığınız da malum, aynı
kendi Bakanlık binanız gibi. Bakanlığınızın
kirasını bile daha izah edemediniz. Bunun benzeri şekilde
kiralama yaptığınız sevgi evleri var, bu benzeri
şekilde kiraladığınız küçük apartman dairelerinde
evler var. Kaç liraya, kimlerden kiraladığınızı izah
edemediğiniz bu evlerde muhteşem mobilyalarla bu çocukları
yaşattığınızı düşünüyorsunuz.
Sayın Bakan,
hani, çok bilinen bir sözümüz var, altın kafese giren kuş misali,
altın kafese de koysanız insanlar sevgi, ilgi ve insan yerine
konulmayı istiyor. Sizin ilgili kurumlarınızdaki yöneticileriniz
eğer bu konuda bir farkındalığa sahip değilse
yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Hızlıca bu insanları
eğitmeye bakın. Mesela, bir rakam vermiştiniz bir soru
önergesine cevaben: 227.126 kamu çalışanına eğitim
verdik. diye. Sayın Bakan, bu 227.126 kamu çalışanı içinde
hiç kendi kurumlarınızda çalışanlar var mı? Özellikle,
sevgi evlerinde, çocuk yuvalarında, rehabilitasyon merkezlerinde
çalışanları aldınız mı buna? Daha ötesi, kendi
Bakanlığınızdakiler, bire bir Bakanlık merkez
teşkilattakiler, bunları bu eğitime aldınız mı?
Bu çocuklarla nasıl konuşacaklarını, bu çocukların
derdini anlamak için empati yapmayı, duygudaşlığı
onlara anlattınız mı? Anlatmak zorundayız. Şunu
bilmemiz lazım: Bir nefes sonramızı, bir adım ötemizi
hiçbirimiz bilmiyoruz. Evet, bugün evlatlarımızın
başındayız, Allah herkesinkini daim etsin ama bunun bir
garantisi yok. Hiçbirimiz yarınlarda çocuklarımızın ya da
torunlarımızın ne olacağını bilmiyoruz. Çocuklarımız
akıl sağlığını kaybetse, ekonomik durumları
kötüleşse kime emanet edeceğiz bunları? Devlete. Siz devletin
eliyken, siz devletin gözüyken bu çocuklara dokunmuyorsanız, bu çocukları
duymuyorsanız, görmüyorsanız, bunlar sokaklarda basın
açıklaması yaparken duymazdan geliyorsanız ne yapsınlar?
Kendilerini mi yaksınlar? Antalyada bir kız çocuğu kendini
yakmayı düşünüyor uğradığı taciz için, bilgileri
bende var, günlerdir konuşuyoruz telefonda Yapma. diye. 16
yaşında tacize uğramış, 7 yaşında bir
kız çocuğu var. Şimdi bu kız çocuğu, kendisi 23
yaşında ve tacize uğruyor, sizlere ulaşamıyor,
hiçbirinize, yetkilere, hiç kimseye. Yetkili kimse hiçbirinize
ulaşamıyor, ismi önemli değil, makamı önemli değil.
Sayın Bakan,
yaptığınız görev çok önemli bir görev. Yaptığınız
görevin alanı çok kutsal bir şey, sosyal politika. O çocuklar sizi
anne, baba diye görmek istiyor, cinsiyetler önemli değil. Sizi
sığınılacak bir liman diye görmek istiyor. Sizin kendilerini
dinlemenizi istiyorlar yalnızca. Sorunlarını duymanızı
istiyorlar, duyun onları. Onları yalnızca
kulağınızla değil, gönlünüzle duyun ve o çocuklar için bir
şey yapın çok geç olmadan. Çünkü zayi oluyorlar. Geceleri o
çocukların nerelere götürülüp çalıştırıldığını
siz de biliyorsunuz, tüylerimiz diken diken oluyor değil mi? 16-17
yaşında kız çocuklarının geceleri kurumlarından
alınıp nereye götürüldüğünü tahmin edebiliyor musunuz? Hepimiz
tahmin ediyoruz değil mi?
Devletin
koruması denilince bu yalnızca yuvalardaki çocuklar değil,
cezaevleri de böyle. Devlet, o çocukların can güvenliğini, beden
bütünlüğünü korumak zorunda. Cezaevleri o çocukların rehabilite
olması için. Rehabilitasyon böyle mi yapılır? Hayır,
yapılmamalı. Gelişmiş, çağdaş, gerçek anlamda
ilerlemiş, evrensel değerlere sahip hiçbir devlette bunların
olmaması gerekir. Elbette ki önlenemez şeyler vardır.
İnsandan kaynaklanan, insani zafiyetlerimizden kaynaklanan,
kurumlarımızdaki personelin özel durumlarından kaynaklanan
önlenemez hâller olabilir ama Sayın Bakan, bu konuda Hükûmetiniz on iki
yıldır sınıfta kaldı. Sizden bir bakan, bir
hanım, bir anne ve Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak
herkesin bir ricası var: Bu çocukları dinleyiniz. Tekraren
söylüyorum: Yalnız kulakla değil, gönlünüzle dinleyin ve gönlünüzden
geçenleri yapın onlar için, kâğıtlarda yazılanları
değil.
Partim olarak
gensoru hakkında olumlu oy kullanacağız.
Saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şu anda tarihî bir an
yaşıyoruz, onu sizlerle paylaşmak istiyorum: Şu anda, bu
salonda bulunan kadın milletvekilleri erkek milletvekillerinden daha
fazla.(Alkışlar) Koltuklar belki boş ama inşallah 25inci
Dönemde çok daha fazla kadın milletvekili olması dileğiyle.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Alev Dedegil konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALEV DEDEGİL
(İstanbul) Çok değerli milletvekili arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız
hakkında verdiği gensoru önergesi için
huzurlarınızdayım. Sözlerime başlarken sizleri, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle düzeltmek isterim: Önerge sahibi olan siyasi
parti Cumhuriyet Halk Partisi hatipleri devamlı Aile ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı diye söyledi ve tutanaklara da hep bu şekilde
geçti. Gensoru verdiğiniz bakanlığın adı Aile ve
Sosyal Politikalar.
Şimdi, burada, AK PARTİ hükûmetleri olarak
tabii, bu alanda yaptığımız işleri,
attığımız adımları, gerçekleştirdiğimiz
reformları saymak istemiyorum. Bu, açıkçası çok fazla zaman da
alacak olan bir şey ama çok özel ilgilenen ve bütün detaylarla tek tek
ilgilenen çok değerli milletvekili arkadaşlarıma tavsiye
ediyorum, Bakanlığımızın 2014 yılı faaliyet
raporu yani resmî raporu yayımlanmıştır ve
uluslararası çalışmalarda da bir referans belge olarak
hâlihazırda yayındadır, bundan istifade edebilirler.
Tabii, şunu da belirtmek istiyorum: Bu
reformların en başında -yani hiçbirini saymasak dahi-
Anayasaya, mevcut hukukumuza ve çocuk konusundaki politikalarımıza
baz olarak aldığımız çocuğun yüksek menfaati
kavramını da getirmiş bir iktidardan söz ediyoruz.
Şimdi, çok
vakit almayalım dedik, o yüzden toparlayalım. Zaten bu gensorunun
teknik, rakamsal, mış, miş kısmıyla ilgili
gerçekler konusunda Sayın Bakanımızın önemli açıklamaları
olacak. Ben, sadece şunu isterdim: Bu kadar zaman içerisinde bu konuda
yazılı ya da sözlü birçok önerge verildi, sorular soruldu, Sayın
Bakanımızın bu konuda verdiği yazılı ve sözlü
cevaplar var, keşke bunlara bakılsaydı.
Şimdi, bir grup diyor ki: Bunlara cevap
verilmedi., diğer siyasi partimiz de verilen cevapları
kaldırarak verilen cevaplar üzerinden, verilerden bir eleştiri
getiriyor. Ben de anlamadım, bir partiye bakıyorum, cevaplar
verilmemiş, diğer parti verilen cevaplar üzerinden bir gensoru
üretmiş, bu çelişkiyi de anlamak açıkçası çok mümkün
değil.
Şimdi, tabii, defalarca sorulmuş, defalarca
cevaplanmış bir konuda Parlamento böyle yoğun bir gündemle
çalışırken niye bir gensoru verilir? Zannediyorum, burada bir
seçim çalışması yapılmak arzu ediliyor. Bunu da tabii, ben
açıkçası burada çok uygun bulmuyorum. Çünkü milletin bizden
beklediği çok önemli kanunlar var, onlar üzerinde
çalışmamız gerekirken, defalarca konuşulmuş,
açıklanmış bir konuyu tekrar buraya getirmek çok adil de
olmuyor. Ama tabii, millet de bu hakikati biliyor, bu oturumları izliyor,
zannediyorum 7 Haziranda bununla ilgili mevcut iktidara güvenini tazeleyip
belki de bu kez muhalefete millet bir gensoru verir artık diye
düşünüyorum, çünkü sıkıldık.
Şimdi, çok değerli arkadaşlar,
Bakanlığa bağlı kuruluşlarda kalmakta olan korunmaya
muhtaç çocuklarımız bizlere milletin emaneti, sadece bize değil,
bu salondaki herkese emanet, bu toplumdaki herkese emanet. Hepimiz hepimizin
çocuğundan sorumluyuz, korunmaya muhtaç olsun olmasın sorumluyuz ve
İnsanı yücelt ki devlet yücelsin. diyen ve Her bir ferdi bana
emanettir. diyen bir siyasi anlayışı bu şekilde
eleştirmiş olmanızı da çok adil bulmuyorum.
Biz, AK PARTİ iktidarı olarak topluma
dokunuyoruz, elimizden gelen bütün sosyal, ekonomik çalışmaları
yapıyoruz. Eksikler olabilir, Her yer tamam, hiçbir eksik yok.
iddiasında bulunmak bizim gibi aklı başında bir
iktidarın kuracağı bir cümle tabii ki değil. Ama nedir? Bu
eksiklikler üzerinden istişare edip bu modelleri geliştirmek, birlikte
siyaset yapmak varken bütün yapılanları yok sayan bir
anlayışı da adil bulmuyorum, burada paylaşmak isterim.
Şimdi, bu kurumlarda kalan çocuklarımız
var. Tabii, rakamlar var, sizlerin de elinde istatistikler var, birtakım
veriler var, Sayın Bakanım da bu konulara girecek. Bu kurumlarda
kalan çocukların önceki şartlarını aranızda
hatırlayan var mı? 2001 şartlarını hatırlayan var
mı? Yani bir hortumla dövülen çocuklardan veya işte, farklı
sorunlar yaşayan çocuklardan bahsedildi, eski Türkiyeden bahsedildiğini
düşünüyorum. Şimdi, şu anda
yaşadığımız, 2015 yılında geldiğimiz
noktada bunu da çok insafsız ve gerçek dışı bir beyan
olarak kabul ediyorum. Şu anda görüşülmekte olan konudan
bahsediyoruz, tabii, kuruluşlarımızda kayıtlı
olduğu hâlde fiilen bulunmayan çocuklar var ve iktidar mensubu ve
muhalefet mensubu milletvekili arkadaşlarım gayet iyi bilirler ki,
bunların teknik ve manevi sebepleri de var. Yani izinli çocuklar var, o
yurtlarda kalırken suça itilmiş, psikolojik olarak rahatsızlık
geçiren çocuklar, ailesini daha sık görme ihtiyacı olan çocuklar,
izinli gönderilen, tatile gönderilen veya hastanede olan çocuklar var ama
muhalefet milletvekili arkadaşlarım da gayet iyi biliyorlar fiilî
durumla kayıtlı durum arasındaki farkın ne olduğunu
ama ilgilenmişler; ben yine de memnun oldum, zahmet etmişler,
bunları sormuşlar; önemlidir. Ama bir şeyi bekliyorum, kaç kere
gitmişler, en son ne zaman gittiler? Mesela ben önerge sahibi değerli
hocamıza sormak istiyorum: En son hangi yetiştirme yurduna, hangi
yuvaya, hangi sevgi evine gittiniz? Kaç kere gittiniz? Oradaki çocukları
dinlediniz mi? Oradan gelen sorunlarla ilgili kalkıp
Bakanlığımıza bir ziyarette bulundunuz mu? Şöyle bir
önerim var. dediniz mi? Bir el uzattınız mı? Ben bunu
bilmiyorum, belki de kendileri bunu cevaplarlar.
Şimdi, haklarında tabii, korunma, tedbir
kararı alınan bütün çocukların devlette kaydı vardır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti ciddi bir devlettir ve biz, hepimiz bununla iftihar
ederiz. Nerede olduğu bilinmeyen çocuk tanımlaması, bu
şekilde sunulması, bu çocukların kendilerine de, bu
çocukların ailelerine de zarar vermektedir, üzmektedir.
Yani biz burada siyaset yapacağız diye, kendi
seçmenimize seçimlerden önce birtakım mesajlar vereceğiz diye sert
cümleler kuruyoruz ama, bunun ucunda, bu cümlelerin gidip de nereleri tahrip
ettiğini hiç düşünmüyoruz, çünkü odaklandığımız
bir tek yer var, şu kürsüden seçmene biraz daha fazla mesaj verebilmek.
Şimdi, bunu da adil bulmuyorum açıkçası.
Gidelim, birlikte gidelim. Bakın, ben buradan çok
açık bir öneride bulunuyorum iktidar partisinin bir milletvekili olarak,
burada çok değerli milletvekili arkadaşlarım da var, hep
beraber, yani iktidar-muhalefet diye de ayırmıyorum, birlikte
gidelim, hatta isterseniz muhtelif gruplar oluşturalım, bu çocuklar yaş
gruplarına göre devlet tarafından korunuyor, bakılıyor,
birazımız bir kurumu ziyaret etsin, diğer grup diğerini
ziyaret etsin, konuşalım, sonra Bakanımızla oturalım,
eğer varsa gördüğümüz bir eksiklik, aksilik, bunun üzerinde
tartışalım ve en iyi modeli oluşturmaya
çalışalım.
Yani yetimler üzerinden ve çocuklar üzerinden sürekli
siyaset yapmak, mağdur kadınlar üzerinden sürekli siyaset yapmak,
açıkçası ben bunu da çok adil bulmuyorum. Yani eğer sizin
anlattığınız kadar vahim bir durum varsa, bence bunun
yöntemi çözüme odaklanmış ve çözüme yönelik katkı
sağlayacak bir hareket yapmaktır. Yani buradan sert, son derece
olumsuz ve yapılmış bütün her şeyi, bütün iyi
çalışmaları, hepsini birden hükümsüzleştiren bir üslup,
bunu da hiç adil bulmuyorum.
Şimdi, değerli milletvekili, herhangi bir
kurumdan izinsiz olarak ayrılan çocuklar var mı? Evet, var. Biraz
önce bahsettim, bu çocukların birçoğu zaten çok problemli. Ya bir
şekilde suça itilmişler, farklı alışkanlıklar
edinmişler, sokaklarda yaşamışlar. Bu
çocukların ailelerinden uzakta ve belli bir disiplin altında
işletilmesi gereken bu kurumlara anında adapte olmalarını
ve orada bütün kurallara uygun olarak hemen benimseyip yeni bir
davranış modeline geçmelerini hiçbirimiz beklemiyoruz, zaten bu
doğru da olmaz. Bu tip çocukların zaman zaman izinsiz olarak, bu
kaldıkları, korundukları yerlerden
çıktıklarını da biliyoruz. Ama bunun arkasındaki
asıl felsefe ne? Bütün bu kurumlar açık kapı sistemiyle yönetiliyorlar.
Buralar hapishane değil yani sistem açık kapı sistemi.
Çıkabiliyor, gidebiliyor, oynayabiliyor, okula gidebiliyor, aile ziyareti
için gidebiliyor; gittiği zaman, örneğin beş gün için gittiyse
aile yanına bu on beş güne çıkabiliyor. O anda kayıtlı
olanla fiilî olarak o fiziksel ortamda bulunmayan çocukların tamamının
kayıp çocuk, nerede olduğu bilinmeyen çocuk, asla takip edilmeyen
çocuk kategorisine sokulmasını da adil bulmuyorum.
Yani
burada işimiz, burada görevimiz sadece millete değil, birbirimize de
doğruları söylemek. Bunların hepsi bizim göz bebeği kurumlarımız.
Bakın, nereden nereye geldik. Ben konuşmamın bir bölümünde
söyledim. Hepsi bitti mi? Tabii ki bitmemiştir. Eksikler yok mudur? Tabii
ki vardır. Ama olan her şeyi de yok saymak, bir felaket tablosu çizmek
ve bunu milletle bu şekilde paylaşmak bence sizin için de çok
faydalı olmuyor, olmayacaktır da.
Şimdi,
burada, uyum sorunu yaşayan çocuklarla ilgili, açık kapı
sisteminden istifadeyle izinsiz olarak hareket eden çocuklarla ilgili, o
çocukların o kurumlarda daha bağlı, daha mutlu
yaşamaları için bildiğiniz bir model varsa -ki
çalıştığımız bir sürü model var- lütfen buyurun,
masaya gelin ve katkı sağlayın. Hep birlikte
çalışalım bunları, biz bunları çok önemsiyoruz.
Şimdi, gensoruya gerekçe olarak
sunulan, fiilen de kuruluşta bu, bakım altında olmayan çocuklara
tekrar bir değinmek istiyorum. Bu
çocuklar çok ciddi travma almış çocuklar ve başlarına
gelenlerle tek başına, ailelerinden uzak ve kendilerine tamamen
yabancı bir sosyal ve fiziksel ortamda başa çıkmaları her
zaman çok kolay olmuyor, her çocuğun başarabileceği bir şey
değil bu. O yüzden, ya özellikle ekstra destekler verilmesi gerekiyor ya
da bu çocukların aile yanlarında kalışlarında,
izinlerinde biraz daha toleranslı olmak gerekiyor.
Bu çocuklar,
kuralları kabul etmekte, davranışlarının sonuçlarını
öngörmekte biraz farklılar. Nasıl biz üstün yetenekli çocuklarla
ilgili çok özel çalışmalar yaptıysak,
araştırdıysak, çalıştırdıysak, özel ilgiye
muhtaç olan çocuklarla da ilgili bu tip çalışmalar devam ediyor ve
bunların, kurumun o aşırı, olması gereken disiplinli
ortamında ama açık kapı sisteminde bir şekilde ruhsal
olarak da, bedensel olarak da sağlıklı muhafaza edilmesi ve
yetiştirilmeleri gerekiyor. Örneğin, bunların içinde madde bağımlısı
olan çocuklarımız var, suça eğilimli, suça bulaştırılmış
ve kendisine o suç ortamında bir sosyal ortam oluşturmuş
çocuklarımız var. Mutlaka bunlarla ilgili de eminim söyleyecekleriniz
vardır. Ama, olumlu, çözüme yönelik, katkı sağlayan. Bütün yapılanları
hükümsüzleştiren bir anlayışı hiç adil bulmuyorum. Şimdi,
bu ne oluyor o zaman? Yani, sadece eksikler, bütün yapılanları silip
sürekli, zaman zaman da bireysel trajediler, bakın trajedi diyorum,
bizler de o konularda tabii ki son derece üzüntülüyüz ama bunlar üzerinden
geliştirilmiş bir dil, bunlar üzerinden geliştirilmiş bir
muhalefet anlayışı o zaman bana bir tek şeyi
düşündürüyor; ben yürümek istiyorum, halletmek istiyorum ama beni çeken,
durdurmaya çalışan bir muhalefetle de bir yandan baş etmek zorundayım.
Bu benim yükümü çok artırıyor. Hâlbuki bütün modern toplumlarda
muhalefet biraz daha yapıcı, muhalefet iktidarın yüklerini
önerileriyle, çözüm önerileriyle, tabii ki denetimleriyle de biraz daha
azaltıcı bir fonksiyon üstleniyor. Şimdi, tabii, ben Sayın
Bakanımıza bütün bu çalışmalarda güveniyorum, kişisel
olarak güveniyorum, bir milletvekili, bir vatandaş olarak Sayın
Bakanımıza güveniyorum ve 7/24 çalışan bir Bakanla ilgili
bu kadar sert konuşmaları, bunu da çok adaletsiz buluyorum.
Değerli konuşmacılar şunu da
söylediler: Ne yapılıyor, bilmiyoruz. O öyle mi oluyor, bilmiyoruz.
Biz biliyoruz. Bunlar kapalı çalışmalar değil ki bunlar
gayet açık çalışmalar. Resmî raporlar yayımlanıyor,
bütün kurumların kapısı açık, yirmi dört saat açık.
Buradan seçim bölgenize giderken arabanızı herhangi bir kurumun
önünde durdurup içeri girseniz, belki de burada çok daha güzel şeyler
konuşacaktık, belki de çok daha olumlu katkılar
sağlayacaktınız ama bunu yapmıyorsunuz. Yani verilen soru
önergelerinin içerisinden en olumsuz iki üç rakamı alıp, oradan
siyaset üretip, bilmiyorum yani milletin gündemini de bu şekilde
meşgul etmek ne kadar ağır!
Bir de çok yadırgadığım bir şey
var: Yani niye bu aile kavramından bu kadar rahatsız oluyoruz? Aile
çok önemli bir şey. Aile hepimiz için bir çatı. Yani hepimizin bir
aileye ihtiyacı var. Aile olması, sağlıklı bir aile
olması, o ailenin birtakım sosyal, ekonomik desteklerle ayakta
tutulması, niye bundan bu kadar rahatsız oluyoruz, onu da
anlamadım. Yani sürekli bir kadın problemi konuşulurken, bir
kadınla aile karşılaştırması yapılıp
sanki kadın bunun içine hapsedilmek istenmiş, aile farklı bir
yere konmuş gibi bir algı oluşmasına sebebiyet
veriyorsunuz. Böyle bir algı yok çünkü böyle bir politika yok ama siz
baktığınız yerde neyi, nasıl görüyorsunuz, ben
bilmiyorum.
Denetlemeleri bilmiyoruz. diyorsunuz. Ben eminim,
Sayın Bakanım onları bu Genel Kurulla paylaşacaktır.
Her türlü denetleniyor, inanın her türlü denetleniyor ve bunun
başında devletin, olması gereken, birinci derecede partneri
STKlar da işin içindedir. Sivil toplum kuruluşları da bu
denetimin içinde, muhalefet de bu denetimin içinde, iktidarın bizatihi
kendisi de bu denetimin içinde. Burada gördüğünüz iktidar partisine ait
her bir milletvekili, hepsi bu denetimin bir parçasıdır ve hepsi
oralara giderler ve hepsi gördüklerini gelip paylaşırlar. Size de
aynısını temenni ediyorum.
Ben, bu vesileyle yine de teşekkür ediyorum.
Birtakım şeyleri açıklamamıza, yeniden milletimizle
paylaşmamıza vesile olacak bu gensoru. Sayın Bakanıma
başarılı çalışmalarında sabırlar diliyorum
ve biz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hem Bakanımızın
hem de bütün bu sosyal politikaların arkasında olduğumuzu
belirtiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Talebiniz nedir Sayın Serter?
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sataşmadan söz
istiyorum.
BAŞKAN Kayıtlara geçirmem gerekiyor, hangi
sataşmadan?
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Tabii, çok sayıda
sataşma var. Bir defa, bizi kadın istismarı, çocuk
istismarı yapmakla suçladı, aile kavramından
rahatsızlık duyduğumuzu ifade etti ve şahıs olarak da
hiçbir yere, hiçbir çocuk yetiştirme yurduna gitmediğimizi...
BAŞKAN Buyurun Sayın Serter.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin,
İstanbul Milletvekili Alev Dedegilin (11/52) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Evet, Sayın
Dedegil, çok sevdiğim ve takdir ettiğim bir milletvekilisiniz ama
bugün vehimlerle dolu bir konuşma yaptınız, gerçekten
şaşırdım diyebilirim.
Önce şunu söyleyeyim: Aile, çocuk ve kadın
istismarı yapan bir partinin milletvekili olarak Cumhuriyet Halk Partisini
çocuk ve kadın istismarıyla suçlamak gerçekten insanın bazı
gerçekleri nasıl göremediğinin açık bir kanıtıdır
çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi ilk günden itibaren kadın
istismarıyla ve çocuk istismarıyla yol alan bir parti olmuştur.
AHMET YENİ (Samsun) Yalan konuşuyorsun yalan!
NURCAN DALBUDAK (Denizli) Yalan söyleme!
FATMA NUR SERTER (Devamla) Siyasette de bunu bu
şekilde sürdürmektedir.
Gelelim, Hiçbir yere gitmedi, görmedi. sözünüze. Ben
burada somut veriler dile getirdim. Dile getirdiğim veriler resmî
istatistikler ve Bakanlıktan gelen bilgiler doğrultusundadır.
Bir yetiştirme yurduna gidip gözümle bakarak kayıtlı ve fiilen devam
eden çocuk sayısını algılamamı herhâlde beklemezsiniz.
Benim hayatımda nereye gidip gitmediğimi de ancak ben bilirim.
AHMET YENİ (Samsun) İkna odalarından
bahset, ikna odalarından!
FATMA NUR SERTER (Devamla) Ben sizler gibi bunun
reklamını yapmaya, buradan siyasi rant elde etmeye çalışan
bir kişi de olmadım. Biz hiçbir zaman aile kavramından
rahatsızlık duymadık, yaptığımız hiçbir
konuşmada aileyi küçültmedik, tersine, ailenin önemini vurguladık ama
siz o kurumlarla ilgili bir örnek istiyorsanız dönüp bugün gazetelere
bakar ve Antalya Yeniköy Sevgi Evinde kolu nasıl dayakla
kırılmış olan bir çocuğun var olduğunu
anlarsınız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Yanlış
bilgi o; o yanlış bilgi, yanlış bilgi.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Orada çığlık
çığlığa bağırmanız da bir anlam ifade etmez.
Adabına uygun konuşun.
Teşekkür ediyorum, selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) İkna odalarında
varsınız siz!
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sus be sen de, ne ikna
odası be!
BAŞKAN Sayın Yeni...
AHMET YENİ (Samsun) Yazıklar olsun!
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Kafanı
çalıştır kafanı, ne iknası! Hâlâ orada mısın
sen? Hâlâ oradasın sen.
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen
AHMET YENİ (Samsun) Benim kızlarım lanet
okuyor size.
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Çık orada
konuş, çık, laf atma. (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Lütfen, sayın milletvekilleri
Sayın Yeni, duymuyor musunuz beni? (AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Dilek YÜKSEL (Tokat)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
(11/52)
esas numaralı gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere devam ediyoruz.
Hükûmet
burada.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Demirel, buyurun.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan, az önce Sayın
Hatip, Soru önergesine cevap aldım diyor, öbürleri alamadım diyor;
bu tutarsız bir durumdur. dedi. Bir de keskin cümlelerle seçime yönelik
siyasi söylemde bulunduğumuzu ifade ederek
Soru önergelerine cevap
alamadığını söyleyen ve o cümleleri söyleyen bendim, dolayısıyla
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Oturum değişti ama size söz
verdiğim için, buyurun, kürsüye davet ediyorum sizi.
İki
dakika
2.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
İstanbul Milletvekili Alev Dedegilin (11/52) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Cevap
alamadığım soru önergelerini okusam herhâlde bu iki dakikam
yetmez ama bu kâğıtta en azından elliye yakın soru var, bu
sorular beşer taneden en az on tane soru önergesi. Heves eden varsa
şahsi sitemde, Meclisteki adıma açılmış sitede
muhtelif yerlerde cevap alamadığım soru önergeleri var. Soru
önergelerinin hepsine cevap veriyorlar diye bir kaide yok. Zaten Hükûmetin en
büyük sorunu, yalnızca yasa çıkarmakla kendini sorumlu hissedip,
denetlemeye müsaade etmemesidir ve önergelere cevap vermemiştir. Burada da
örnekleriyle söyledim, sözlü ya da yazılı soru önergelerime cevap
alamadım.
Ama
burada bir söz var, ben bunu, Adalet ve Kalkınma Partisinin muhtelif
mekanizmalarında yer almış yöneticilerin hemen şurada
otururken aklıma gelen cümlelerini hatırlatacağım size,
çünkü sayın hatip diyor ki: Kurduğunuz cümleler nereye gidiyor,
kimlerde ne acılar yaratıyor bunu siz düşünmeden
konuşuyorsunuz siyaset yapmak için. Ben
soruyorum size -şu cümleleri kimlerin söylediğini siz de
biliyorsunuz- bu laflar nereye gitti, kimlerde ne acı açtı? Sizi
insan yerine koyup yasa çıkardık. Engellilere bir milletvekiliniz
söyledi, hatırlıyor musunuz nereye gittiğini? Ananı da al
git. dediğiniz o ana nereye gitti, onu hatırlıyor musunuz?
Gözünüzü toprak doyursun. diyen bakanınızı
hatırlıyor musunuz? Kör hâlinle iş verdik. diyen eski bir
Sağlık Bakanınız var, hatırlıyor musunuz bu
lafların nereye gittiğini? Başı açık kadın
perdesiz evdir. diyen parti yöneticinizi hatırlıyor musunuz? Bu
sözlerin nereye gittiğini hatırlamadan, sırtınızdaki
küfedeki yumurtaları bilmeden, kuyruğunuzdaki kabağa bakmadan, muhalefete, daha doğrusu
Milliyetçi Hareket Partisine veya onun bir hatibine söz söylemeyi hadsizlik
bilirim.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Toprak
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Sayın
Başkan, bu aile konusunu ben de belirtmiştim, aile meselesini. Onun
için söz istiyorum.
BAŞKAN Ne gerekçeyle söz istiyorsunuz?
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Aileyi
önemsemiyorsunuz. dedi ya Sayın Dedegil, Aileyi neden önemsemiyorsunuz?
dedi. Ben de aile meselesinden, özellikle Bakanlığın ismiyle
bağlantılı olarak...
BAŞKAN Sizin isminizi zikretmedi yalnız.
ENGİN ALTAY (Sinop) Bir dakika açıklama
yapsın.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Zikretmedi ama onu
söyleyen de bendim.
BAŞKAN Sizin isminizi zikretmedi Sayın
Toprak.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Ama o sözü söyleyen
bendim, adımı zikretmesine gerek yok.
BAŞKAN Peki.
Buyurun.
İki dakika
3.- İstanbul Milletvekili Binnaz
Toprakın, İstanbul Milletvekili Alev Dedegilin (11/52) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
O sözü söyleyen bendim, çeşitli defalar
komisyonlarda da söyledim. Onun için bunu düzeltmeyi önemli buluyorum.
Şimdi, bakın, bu Bakanlığın
ismiyle ilgili demin konuştuğumda aile tanımının
orada olmasının yanlış olduğunu söyledim. Zaman zaman
AKPli arkadaşlar Avrupadan örnekler veriyorlar, efendim, işte, şu
Avrupada da var, öteki mesele Avrupada da var. Ben hiçbir Avrupa ülkesi
bilmiyorum ki böyle bir Bakanlığın isminde aile olsun,
eşitlik bakanlığı veya kadın bakanlığı.
Kadın örgütleri de bunun böyle olması konusunda ısrarcı.
Şimdi, aile tabii ki her toplumun en önemli
kurumlarından bir tanesi ama aileyi korumak devletin işi
değildir. Eğer aileyi siz korumak istiyorsanız ailenin
fertlerini yani kadını, erkeği ve çocukları özgür
bırakacaksınız, onları birey olarak kabul edeceksiniz,
onları hakları olan vatandaşlar olarak kabul edeceksiniz ve de
kendi potansiyellerini maksimuma çıkartmaları için devlet ne
yapılması gerekiyorsa yapacak çocukların eğitimiyle ilgili.
Bakın, bugün Türkiyede eğitim fevkalade
sorunludur. Aynı şekilde sosyal devlet politikaları
kanalıyla aileyi siz dolaylı olarak destekleyeceksiniz. Fakirlik,
ekonomik yetersizlik, ailelerin birbirine girmesinin en önemli nedenlerinden
bir tanesidir. Dolayısıyla, böyle pazar ekonomisini önemseyerek,
AVMler, yollar, köprüler vesaire yaparak aileyi korumanız mümkün
değil. Bunu belirtmek istedim yoksa Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir
milletvekili, ben de dâhil olmak üzere, hiçbir zaman Aileyi önemsemiyoruz.
demedik. Aile tekrar ediyorum- önemli bir kurumdur ama devletin görevi de aileyi
korumak değildir, aileyi ancak dolaylı koruyabilir devlet.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Toprak.
Başka söz isteyen yok.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve 21
milletvekilinin, Bakanlığına bağlı kurumlarda
kayıtlı olan bazı çocukların kayıp olduğu ve bu
kurumlarda kaç çocuğun olduğunu tespit edemediği
iddiasıyla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/52)
(Devam)
BAŞKAN Şimdi, Hükûmet adına Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Ayşenur İslam
konuşacak.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin hakkımda verdiği gensoru
önergesi vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce ve daha önce
sorulan soruların tümüne burada cevap vermeye
çalışacağım ama burada, bu kürsüde bundan önce, bundan
sonra ve şu anda hiçbir hezeyana, hiçbir ön yargıya, hiçbir hakarete,
hiçbir sözlü şiddet girişimine cevap vermedim, vermiyorum,
vermeyeceğim, bunu peşinen ilan etmek istiyorum. Öğrenmek
maksadıyla değerli arkadaşlarımın sorduğu bütün
sorulara şimdi cevap vereceğim, bundan önce cevap verdim, bundan
sonra da daima cevap vermeye devam edeceğim.
Biz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak, çalışma alanımızın temel unsurunun insan
olması dolayısıyla, görev alanımıza giren
dezavantajlı toplum kesimleri için yapılan
çalışmaların ve üretilen hizmetlerin her türlü siyasi
mülahazanın dışında tutulması gerektiği ve
zaruretinin altını çiziyoruz arkadaşlar. Hükûmet olarak on üç
yıl içerisinde sosyal hizmet, sosyal yardım ve genel olarak sosyal
politika alanında neler yaptığımızı siz
değerli milletvekilleri ve vatandaşlarımız aslında
yakinen biliyorlar. Bundan sonra da bu çalışmalar artarak devam
edecek, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu gerçek, Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetlerinden önce bu hizmetler için ayrılan
kaynaklarla bizim dönemimizin rakamları
karşılaştırıldığında açıkça
görülebilir.
Değerli arkadaşlar, Bakanlığıma
bağlı olarak bakım hizmeti vermekte olan bakım
kuruluşları, tarihinde hiçbir zaman olmadığı kadar iyi
durumdadır ve hizmet kalitemiz bütün dünyaya örneklik teşkil edecek
düzeydedir. Özellikle çocuk koruma sisteminde bizim hükûmetlerimiz döneminde
yaşanan iyileşmeler, UNICEF ve diğer uluslararası
kuruluşlarca dünyaya örnek olarak sunulmaktadır.
AK PARTİ iktidarlarından önce
dağınık bir durumda bulunan sosyal hizmet ve sosyal yardım
kuruluşları, bizim dönemimizde tek çatı altında
toplanmıştır. 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
kurulan Bakanlığımız bünyesinde aile, çocuk, kadın,
yaşlı, engelli, sosyal yardımlar, şehit yakınları
ve gazilere yönelik hizmetler bütünsel bir bakış açısıyla
uygulanmakta ve hizmetlerde etkinlik ve verimlilik sağlanmaktadır.
Bakanlık olarak temel hedefimiz,
vatandaşlarımızın hayat kalitesini yükseltmek, sosyal
devlet anlayışıyla hak temelli hizmeti esas alarak onları
her türlü ihmal, istismar ve dışlanmaya karşı korumak,
muhtaçlıklarını ve mağduriyetlerini gidermektir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak hizmet politikalarımızın temelinde aile odaklı
bakış açısı bulunmaktadır. Bu bakış
açısıyla temel hedef kitlemiz olan kadını, erkeği,
çocuğu, yaşlıyı, engelliyi, şehit
yakınlarını ve gazileri ilgilendiren her alanda çok boyutlu ve
kapsamlı çalışmalarla birbirine entegre olabilen ve
değişen şartlara göre farklı uygulama modülleri olan yeni
programlarla projeler geliştirdik ve geliştirmeye devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin geleceği
olan çocuklarımızı her
şeyin üstünde tutuyor, İstikbalimiz için önce çocuk,
çocuklarımız için de önce aile. diyoruz. Çocuklar için en iyi
bakım ortamının aile olduğu düşüncesiyle, çocuk
politikamızın temel eksenini aile yanında bakım olarak
belirlemiş bulunuyoruz. Çocuk haklarını düzenleyen temel
uluslararası metin olan Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin temel
ilkeleri de çocuğun anne ve babasından ayrılmaması
gerektiğini vurgulamakta, bu bir gerçeğin altını
çizmektedir. Bakanlığımızın korunmaya ihtiyacı
olan çocuklara ilişkin temel hizmet politikası, çocukların
öncelikle öz aileleri veya yakınlarının yanında
bakımlarını sağlamaya yönelik tedbirler almak, bunun mümkün
olmaması hâlinde ise çocukların toplu bakım
kuruluşları, yani çocuk yuvaları ve yetiştirme
yurtları yerine ev tipi bakım kuruluşları olan çocuk evi
veya çocuk evi sitelerinde bakılmalarını sağlamaktır.
Bu kapsamda başlatılan hizmet dönüşümü
çalışmalarında son aşamaya gelinmiş ve
çocuklarımızın yüzde 90ı eski tip toplu bakım
kuruluşları olan yetiştirme yurtları ve çocuk yuvaları
yerine ortalama en fazla 5 ile 10 çocuğumuzun bir arada bakıldığı
ev tipi bakım kuruluşlarına yerleştirilmiştir.
Bakanlık olarak çocuklarımızın
psikososyal yönden sağlıklı gelişimleri için aile
yanında olmalarını tercih ettiğimizi belirtmiştim. Bu
amaçla, çocuğun öz ailesi
yanında bakımına yönelik çalışmalara öncelik
veriyoruz. Bu kapsamda, son on yılda kuruluşlarımızda kalan
çocukların ailelerine yönelik psikolojik danışmanlık ve
rehberlik hizmetinin yanı sıra, sosyoekonomik destek sağlayarak
10.616 çocuğumuzu ailesinin yanına döndürdük. Bu ay itibarıyla
bin kadar çocuk evimizde yaklaşık 5 bin çocuğumuz yirmi dört
saat aralıksız bakım esasına göre bakılmakta, 500e
yakın çocuk evi sitemizde de 4.500 kadar çocuğumuz bakım
altında bulunmaktadır. Yeni kuruluş modellerimiz olan bu iki
kuruluşumuz kamusal bakım sistemimizin temelini
oluşturmaktadır. Bu modeller kuruluş bakımı
açısından çok başarılı ve dünyaya örneklik teşkil
eden modellerdir.
Bakanlığımızın aile odaklı
bakım uygulamalarından bir diğeri de koruyucu aile sistemidir.
Koruyucu aile sistemi, ailesini kaybetmiş veya ailesi yanında
bakılması uygun görülmeyen çocuklarımızın bu çocuklara
reşit oluncaya kadar bakmayı kabul eden uygun ailelere verilmesi
uygulamasıdır. Kuruluşlarımızda koruma ve bakım
altında bulunan çocuklarımızın aile odaklı hizmet
modellerinden yararlandırılması amacıyla, bugün
itibarıyla, 4.150 çocuğumuzu koruyucu aile hizmetinden
yararlandırmış, sıcak ve şefkatli aile ortamında
yaşayıp gelişmelerini sağlamış bulunuyoruz. Bu
uygulamayı önümüzdeki aylarda daha da geliştireceğiz.
Bakanlığımızın yürüttüğü
bir diğer aile odaklı hizmetse evlat edindirme hizmetidir. Bu
kapsamda, 13.694 çocuğumuz evlat edindirilerek sıcak bir aile
ortamına kavuşturulmuştur.
Bize göre en iyi bakım kuruluşu aile, en iyi
bakım ortamı ise aile ortamıdır. Bu inançla sosyal ve
ekonomik yoksunluk sebebiyle çocuklarına bakmakta zorluk çeken
ailelerimize kendi çocuklarına baktıkları için ekonomik ve
sosyal destek sağlıyoruz, kendi çocuklarına baktıkları
için. Bu uygulama kapsamında yıllık ortalama 60 bin
çocuğumuzun kuruluş bakımına alınmadan sosyal ve
ekonomik destekle ailesinin yanında bakılmasını
sağlıyoruz. Böylelikle hem çocuğu ailesinden hem de aileyi
çocuklarından mahrum etmemiş oluyoruz.
Kurum ve kuruluşlarımızda bakım
altında olan çocuklarımızın fiziksel, zihinsel ve duygusal
gelişimlerini sağlamak için, olumlu ve düzenli hayat
alışkanlıklarını sürdürebilmeleri ve toplumsal
değerleri kazanmaları amacıyla kuruluşlarımız
bünyesinde çocukların ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda atölye
çalışmaları, sportif etkinlikler ve kurslar düzenliyor, ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarınca düzenlenen çeşitli kurslara
katılımlarını sağlıyoruz. Yüce Meclisimizin
destekleriyle çıkarmış olduğumuz 6518 sayılı Yasa
kapsamında kurum bakımındaki çocuklarımızın
akademik ve sosyal başarılarını artırmak için
ayrılan kontenjanla 400e yakın çocuğumuzun özel okullarda
ücretsiz olarak yerleştirilmesini sağladık.
Çocuklarımızın eğitim
başarısına da kısaca değinirsem, 2013-2014 eğitim
ve öğretim yılında çocuklarımızdan 415i lisans
yerleştirme sınavına girmiş olup 293ü yükseköğrenime
girmeye hak kazanmıştır yani çocuklarımızın bu
alandaki başarısı yüzde 71dir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kuruluşlarımıza kayıtlı olduğu hâlde fiilen
bulunmayan çocukların nerede olduğunun tespit edilemediği
konusuna gelince. Bakanlığımız bünyesinde
kuruluşlarımız, korunmaya muhtaç çocukların bedensel,
eğitsel, duygusal, psikososyal gelişimlerini sağlamak ve
sağlıklı bir kişilik kazandırmak amacıyla Çocuk
Hakları Sözleşmesi ve Çocuk Koruma Kanununun özünde yer
aldığı gibi çocuklarımızın hürriyetlerini
sınırlamadan okula gitmelerinin, sportif ve kültürel faaliyetlere
katılmalarının sağlandığı, kısaca
sosyal hayatın içinde yer aldıkları bir sistem olarak açık
kapı sistemiyle çalışmaktadır. Bu
kuruluşlarımız cezaevi gibi düşünülmemelidir. Bizler bu
çocukları hapsetmiyoruz, özgürlüklerini kısıtlamıyoruz. Bu
nedenle de nasıl ki ailelerinin yanında yaşayan çocuklar için
ailesinden izinsiz olarak eve dönmeyen, evden kaçan çocuklar varsa bizim
kuruluşlarımızda da bakım altında olan
çocuklarımızın bir kısmı zaman zaman
kuruluşlarımızdan izinsiz olarak ayrılmaktadırlar.
Haklarında koruma ve bakım tedbiri kararı
alınan her çocuk kuruluşlarımızda öncelikle kayıt
altına alınır. Ancak bazı çocuklarımızın
yüksek yararı gereğince geçici olarak ailesi, yakını ya da
gönüllü aileler yanına izinli verilmesi, eğitim veya kurs
amacıyla bu yerlerde yatılı kalmaları, kamp ve sosyal
etkinliklere katılmaları veya hastanede olmaları gibi durumlarda
fiilen kuruluşta bulunmayan ancak istatistiklerimizde kayıtlı
olan çocuk şeklinde yer almaktadırlar. Bir kısım
çocuğumuzsa kuruluştan izinsiz ayrılan ve geri dönmeyen
çocuklarımızdır. İstatistiklerde yer alan kayıtlı
çocuk sayısı ile fiilen kurumlarımızda kalan çocuk
sayısı arasındaki farkın kamuoyu tarafından nerede
olduğu bilinmeyen çocuk şeklinde bir yanlış algıya
neden olmaması için istatistik sistemimizde yeni bir düzenlemeye gittik.
Yeni sistemde istatistikler daha ayrıntılı verilecek ve
çocuklarımızın durumlarıyla ilgili olarak kamuoyu daha
detaylı olarak bilgilendirilecektir.
Biraz önce de söyledim, bizim bütün
kuruluşlarımız açık kapı sistemiyle
çalışmaktadır. Buralar hapishane değildir, bu nedenle zaman
zaman bu kuruluşlarımızdan izinsiz ayrılan çocuklarımız
olabilmektedir. Herhangi bir sebeple kuruluşlarımızdan izinsiz
ayrılan bir çocuğumuz olduğunda durum derhâl ilgili güvenlik
birimlerine, varsa çocuğun ailesine ve mahkemeye bildirilmektedir. Bu
çocukların kuruluştan izinsiz ayrılma nedenlerine
baktığımızda, en önemli nedenin çocuğun ailesinden ve
alıştığı sosyal çevreden ayrılarak
kuruluştaki yeni hayatını ilk etapta benimseyememesinden ve
ailesiyle geçirdiği zamanlara özlem duymasından
kaynaklandığını görüyoruz. Ayrıca kuruluştaki
kurallı ortam ilk aşamada bazı çocukların uyum sorunu
yaşamalarına da yol açabiliyor. Bu durumdaki
çocuklarımızın önemli bir kısmı ailesinin yanına
gitmekte, bir bölümü geçmişte yaşadığı sosyal
çevresine, arkadaş çevresine dönmektedir. Sonuçta, bu
çocuklarımızın yeri tespit edilmekte ve gerekli mesleki
çalışmalar da yapılmaktadır. İzinsiz olarak ailesi ve
akrabası yanına giden çocukların durumu yeniden
değerlendirilerek yararlanacağı uygun hizmet modelleri belirlenmektedir. Bu durumdaki
çocuklarımızın aranması ve bulunup tekrar
kuruluşlarımıza döndürülmesi süreçlerinde
(Gürültüler)
Sayın Başkan, kendi sesimi bile
duyamıyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Evet, yani hiç olmazsa
hanımlara saygınız olsun.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakanın sözlerini duydunuz, ben ayrıca bir ikazda bulunmak istemiyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Bu durumdaki çocuklarımızın
aranması ve bulunup tekrar kuruluşlarımıza döndürülmesi
süreçlerinde gerek Emniyet teşkilatımızın gerekse
kırsalda Jandarma kuvvetlerimizin her türlü desteğini
yanımızda görüyoruz. Bütün kayıp ihbarlarının
muhatabı olan ve kayıp ihbarlarını ortalama yüzde 97
oranında olumlu sonuçlandırma başarısı gösteren
güvenlik birimlerimiz bizim çocuklarımızın bulunması
konusunda da ciddi başarılara imza atmaktadır. Bu vesileyle
onlara da teşekkür ediyorum.
Diğer taraftan, Bakanlık olarak kuruluştan
izinsiz ayrılan çocuklarımıza yönelik
çalışmalarımızın ve ilgili mahkeme tarafından
çocuk hakkında verilen tedbir kararının devam etmesi nedeniyle
bu çocukların kuruluştaki kayıtları silinememekte,
istatistiklerde fiilen kuruluşta kalmayan çocuk olarak
değerlendirilmektedirler. Bu teknik konunun Meclisimizde ve kamuoyunda
doğru değerlendirilmesi gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bizim hizmet verdiğimiz ve bakım altına
aldığımız çocuk profilini düşünecek olursak
çocuklarımızın önemli bir kısmı bir çocuğun
başına gelebilecek en ağır travmaları
yaşamış ve bununla tek başına baş etmesi mümkün
olmayan çocuklardır. Kuruluş bakımındalar bu çocuklar ve
aile desteğinden mahrumlar. Davranışlarını kontrol
etmekte zaman zaman zorlanıyorlar. Kuruluşların disiplinli
ortamına uyum problemi yaşayabiliyorlar. Aralarında madde
bağımlılığı olanlar var. İçlerinden bir
kısmı suç mağduru olmuş, istismara uğramış,
suça sürüklenmiş, sokakta yaşama alışkanlığı
edinmiş ve sokağın her türlü riskini yaşamış,
şiddet görmüş çocuklar. Bunların da sosyal uyum problemleri var.
Bu tür sosyal uyum problemi sebebiyle kuruluşlarımızdan izinsiz
ayrılan çocuklarımızın sayıları,
kuruluşlarımızda fiilen kalmakta olan çocuk sayıları
günlük olarak, hatta gün içinde bile değişiklik göstermektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Üç ay önce size
verdiğimiz rakamlarla bugün cari olan rakamlar birbirinden çok
farklı. Hatta, bugün ben burada şu anda konuşurken bile kurum
bakımında olan çocuklarımızın sayıları
değişiyor. Gün içinde bir yandan mahkemelerce verilen koruma
kararları sonrası kuruluşlarımıza çocuklar sevk
ediliyor veya herhangi bir şekilde kuruluşlarımızda
kayıtlı olup fiilen bulunmayan, hastanede yatmaktayken taburcu olan,
kuruluş dışında bir ilde okumaktayken okulu bitirip gelen,
ailesinin yanında izinliyken izni biten ve benzeri çocukların
kuruluşa dönmesiyle sayı artıyor. Öte yandan, reşit olma,
aileye izinli gitme, koruyucu aileye verilme, evlat edindirme gibi nedenlerle
de bu sayı her an azalabiliyor. Kısaca, sayısal veriler sürekli
değişiklik gösteriyor. Kuruluşta fiilen kalmayan
çocuklarımızla ilgili bilgiler de yukarıda ifade ettiğim
sebeplerle sürekli değişiyor ve farklılık arz ediyor.
Bugün
itibarıyla, bu sabah itibarıyla kuruluşlarımızda
15.179 kayıtlı çocuğumuz var. Bunlardan kuruluşlarda fiilen
kalmayan çocuk sayısı 2.985. Bunların 2.160ı izinli,
hastanede, yatılı okulda, koruyucu aile yanında. 825
çocuğumuz kuruluştan izinsiz ayrılmış durumda. Bu 825
çocuğun 551inin ailesi veya akrabası yanında olduğunu bu
sabah tespit etmiş durumdayız. 275 çocuğumuzun ise kurumlardan
izinsiz ayrıldığını, izinsiz
ayrıldıkları gün kolluk kuvvetlerine derhâl bildirmiş
durumdayız ve bu çocukların aranma çalışmaları
başlamıştır.
Konuşmamın bu bölümünde sizlere kamuoyunda
fazla bilinmeyen yeni bir hizmet uygulamamızdan kısaca bahsetmek
istiyorum. Haklarında korunma ve bakım tedbiri kararı verilen,
özel surette korunması gereken, aile içi veya dışı
istismara uğramış, suça sürüklenmiş, sokak geçmişi
olan ve sokağın her türlü risklerine maruz kalmış,
şiddet görmüş, madde bağımlısı olmuş çocuklarımızın
rehabilite edilmelerini sağlamak üzere adına Çocuk Destek
Merkezleri dediğimiz rehabilitasyon merkezleri kurduk. Şu anda
ülkemiz genelinde bu amaçla 62 merkezimiz hizmet veriyor, bu sayıyı
ihtiyaca göre artıracağız.
Çocukların mağduriyeti, suça sürüklenme,
sokakta yaşama, gebelik veya madde
bağımlılığı gibi kriterlerle yaş
grupları ve cinsiyetlerine göre
ihtisaslaştırdığımız bu merkezlerde uygulanan,
bilimsel güvenirliliği, etkililiği ve geçerliliği olan bir
iyileştirme ve rehabilitasyon programının
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen! Rica
ediyorum, dinleyenler var, lütfen onlara saygılı olun bari.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Yani, bana hem niye anlatmıyorsunuz
diye soruyorsunuz arkadaşlar hem de anlatırken dinlemiyorsunuz, bu
çelişkiyi size havale ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bu tarafa bakmayın, o
tarafa bakın, arkalara bakın. Bize bakınca sanki biz
konuşuyormuşuz zannediyor millet.
BAŞKAN Herkes konuşuyor.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Size ve bu tarafa, hepsine birden
söylüyorum.
BAŞKAN - Eğriye eğri doğruya
doğru, herkes konuşuyor.
Buyurun Sayın Bakan.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Tekrar söylüyorum arkadaşlar,
etkililiği ve geçerliliği olan bir iyileştirme ve rehabilitasyon
programının eksikliğini fark ettik ve bu ihtiyacı karşılamak
üzere 2014 yılının ikinci yarısında hazırlanan ve
yaklaşık üç aydan bu yana kuruluşlarımızda
uygulanmakta olan bir psikososyal destek programını uygulamaya
koyduk. Bu programın adı Anka. Efsaneye göre küllerinden yeniden
doğan bir kuşun adını verdik. Kendi
çocuklarımızın da travmalarından -bu program sayesinde
inşallah- kurtularak hayata yeniden tutunmalarını
amaçlıyoruz.
Anka Çocuk Destek Programıyla suça sürüklenen,
suçun mağduru olan ve sokakta sosyal tehlikelerle karşı
karşıya kalan bu çocuklarımızın düşünen, kendini
geliştiren, kendine ve başaracağına inanan, hayat
becerisini zenginleştiren, entelektüel kapasitesini geliştiren
çocuklar olmalarını hedefliyoruz. Anka Çocuk Destek Programı
çerçevesinde kuruma kabulü yapılan her çocuğa merkez müdürü
tarafından bir meslek elemanı öncelikle danışman olarak
atanıyor. Danışman tarafından ilk on gün içerisinde
çocuğun bireysel ihtiyacı ve riskleri değerlendiriliyor,
çocuğun merkeze geliş şekli, geliş nedeni, çocuğun
eğitim durumu, ailenin ekonomik durumu, yaşadığı yer,
arkadaş ilişkileri, fiziksel durumu, ruhsal durumu, madde
kullanım durumu, istismar veya suça sürüklenme durumu, kişisel
özellikleri, davranış sorunları ve ailevi özellikleri tespit
ediliyor. Ortaya çıkan ihtiyaç ve risklere göre her çocuğa ve
ailesine ayrı ayrı grup çalışmaları veya bireysel
danışmanlık hizmeti uygulanıyor. Bireysel
danışmanlık çalışmalarında evden kaçma, kendine
zarar verme davranışı, intihar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Sayın Başkan, iki dakika rica
ediyorum. Karşılıklı görüşmelerimiz
BAŞKAN Peki, iki dakika veriyorum çünkü ben de
araya girerek konuşmalarımla zamanınızı aldım.
Buyurun, iki dakika.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR
İSLAM (Devamla)
istismar mağduru olmak, kriz yönetimi, krize
müdahale ve travma modüllerini uyguluyoruz. Grup çalışmaları ise
kişisel gelişim, sağlıklı yaşam, duygusal
düzenleme, kişilik gelişimi, bağımlılık olmak
üzere 5 bölüm ve 68 oturumdan oluşuyor. Her bir oturum kırk beş
dakika sürüyor. Kişilik gelişimi ve sağlıklı
yaşam modülleri tüm çocuklara uygulanırken suça sürüklenme, istismar
mağduru olma, madde bağımlılığı, öfke
kontrolü, dürtü bozukluğu gibi durumlara göre uygulanan modüller
çocukların bireysel farklılıkları ve ihtiyaçları
dikkate alınarak uygulanıyor. Bu ihtiyaca cevap verecek nitelikteki
kurumlarımızı ihtisaslaştırıyoruz. Çocuk destek
merkezlerimizde bu programı üç aydan bu yana uyguluyoruz.
Değerli milletvekilleri, lütfen bu
kurumlarımızı ve kuruluşlarımızı ziyaret
edin, lütfen bu kuruluşları ziyaret edin. Aslında, bilmiyor
olmanız da belki çok doğal, belki çok daha sıklıkla bu
kürsüye çıkıp bütün bu yeni çalışmaları size anlatmam
gerekir. Bundan sonra inşallah bunu biraz daha rutin aralıklarla
yapmaya çalışacağım, bunu deneyeceğim, size söz
veriyorum ama lütfen bu kuruluşları dolaşın. Henüz üç
aydır bu uygulamaları yapıyoruz, sizin çok müşteki
olduğunuz çocuk grubuna hitap eden çalışmalar bunlar. 62 kurum
oluşturduk bununla ilgili. İsimleri çocuk destek merkezleri, buralar
ve sevgi evleri, çocuk evleri, inşallah çocuklarımızla ilgili
yaptığımız çalışmaları başarıya
ulaştıracak. Size ihtiyacımız var, sizin desteğinize
ihtiyacımız var, kontrolünüze, denetiminize ihtiyacımız
var. Sorduğunuz sorulardan asla gücenmiyoruz, gocunmuyoruz, elimizden
geldiği kadar cevap vermeye çalışıyoruz. Belki bazen
iş yoğunluğundan gecikiyoruz, bunun için özür diliyorum ama onun
dışında yaptıklarımızı gördüğünüz takdirde
takdir edeceğinizi düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Eğer herhangi bir spesifik
şikâyetiniz olursa telefonlarım yirmi dört saat açık, bütün
arkadaşlarımızın telefonları yirmi dört saat
açık. Birlikte çalışalım diyoruz. Bize dost elinizi
uzatın diyoruz.
Selam ve saygılar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Ayşenur İslam hakkındaki gensoru önergesinin gündeme
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın
Başkan, ben söz istiyorum hezeyan sözü üzerine.
BAŞKAN Hangi konuda sataşma yaptı size?
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın Bakan
konuşurken daha önceki konuşmaların ifadelerine atıfla bir
hezeyan sözü kullandı. Onun üzerine sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun.
Yani böyle bir sistematikle gidersek burada hiç kimse
konuşmayacak, hiç kimse eleştiri yapmayacak.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslamın (11/52)
esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın
Başkan, eleştiri bir kültür, bir seviye gerektirir, hezeyansa bir
tanımlamadır, bir teşhistir. Hezeyanı açıp
bakarsanız ben bir tıp doktoruyum- deliriumu tarif eder. O yüzden
ben buradaki arkadaşların bir kısmının da meslek
büyüğümüz olan Sayın Mazhar Osmanı saygıyla anarken bir
anekdotu Sayın Bakana ithaf etmek istiyorum.
Sayın Mazhar Osman diyor ki birisine: Senin bana
deli demen bir mana ifade etmez ama vay ki ben sana deli dersem. O yüzden
hezeyan sözünü iade ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI
AYŞENUR İSLAM (Sakarya) Sayın Başkan, yerimden söz
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Ayşenur İslamın, Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirelin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerim aynen
şöyleydi: Bütün sorularınıza, önergelerinize, bu kürsüde
sorduğunuz soracağınız bütün sorulara cevap verdim, cevap
vereceğim. Sadece hezeyanlara, ön yargılara, hakaretlere ve sözlü
şiddet içeren konuşmalara cevap vermeyeceğim. Hiç kimsenin
adını anmadım, hiç kimseyi işaret etmedim.
Arkadaşımız kendini bu kapsama dâhil ettiyse yapabileceğim
bir şey yok. Özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Arkadaşımız sözü bana ait ise
ben o kapsamda birilerini dâhil edersem bir doktor olarak, o kişilerin
kendi durumunu değerlendirmeleri gerekir. Ben Sayın Mazhar Osmandan
da onun için söyledim. Bir hekim birine bunu söylerse bunun
karşılığı çok farklı.
Ben
çok teşekkür ediyorum. Kayıtlara geçsin.
BAŞKAN
Sayın Demirel, teşekkür ederim ama sizin de lütfen şunu bilmenizi isterim: Burada sataşmadan
dolayı söz verip vermeme ve bunu değerlendirme hakkı
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Tamam, sizin takdirinizde.
BAŞKAN
şu anda Meclisi ben yönettiğim için benimdir. Sizin de bunu
bilmenizi isterim.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Tutanağa geçti efendim.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Biz de tutanağa geçsin diye söyledik. Uyarmaya gerek yok
yani.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve
21 milletvekilinin, Bakanlığına bağlı kurumlarda
kayıtlı olan bazı çocukların kayıp olduğu ve bu
kurumlarda kaç çocuğun olduğunu tespit edemediği iddiasıyla,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/52) (Devam)
BAŞKAN
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam
hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunacağım.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:17.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Dilek YÜKSEL
(Tokat)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Özel gündeme alınan (11/48) esas numaralı
Gensoru Önergesinin önerge sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili Sayın İdris
Baluken tarafından geri alındığına dair bir tezkere
Başkanlığımıza ulaşmıştır.
Okutup bilgilerinize sunuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, ekonominin kötü yönetildiği
iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/48)
geri alındığına ilişkin önergesi (4/247)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hakkında verilen
(11/48) esas no.lu Gensoruyu geri çekiyoruz.
Saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
HDP
Grup Başkan Vekili
BAŞKAN Gensoru önergesi geri
alındığından özel gündemde yer alan konular
tamamlanmıştır.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri İle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İç
Tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S.
Sayısı: 616)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan Askeri Hakimler Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili İsmail
Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559
Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Osman
Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay, Ankara
Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490
Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.-
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus
Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop
Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin;
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443,
2/2469) (S. Sayısı: 684)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma
Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti
Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar
Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1038) (S. Sayısı: 697) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet burada.
Komisyon Raporu 697 sıra sayısı ile
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz
konuşacaktır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir tehlikeli anlaşma
yine geldi gündeme apar topar. Bu anlaşma enteresan bir şekilde Katar
topraklarına Türk Silahlı Kuvvetlerinin
konuşlandırılması konusunda bir iş birliği
anlaşması, sıra sayısı da böyle yazıyor kapakta.
Şimdi, bildiğiniz gibi, yurt
dışına Türk askerinin gönderilmesi ancak Meclisin kararıyla
mümkünken Anayasaya aykırı olarak Katarla yapılan bir
anlaşmayla Mehmetçikin Katar topraklarına gönderilmesi için bu
uluslararası anlaşmanın onayı isteniyor bizden. Bu
anlaşma ne zaman yapıldı değerli arkadaşlar? Bu
anlaşma 19 Aralık 2014te imzalandı, 10 Şubatta Meclis
Başkanlığına sevk edildi; 20 Şubatta, normal
toplantı günü dışında -pazartesi günü- alelacele
toplanıp bu anlaşma Komisyondan geçirildi ve bugün de yine apar topar
diğer işlerin önüne alınarak Meclise sunuldu. Bu acele niye yani
bu alelacele getirilme işi? Ne oluyor bölgede? Zaten 2007de Türkiye ile
Katar arasında yapılan bir askerî iş birliği
anlaşması var. Bu ihtiyaçları karşılamıyor mu ki
apar topar şimdi Katara asker konuşlandırmak için yeni bir
anlaşma getiriliyor? Bu enteresandır.
Şu anda, biliyorsunuz, bu eğit-donat meselesi
var. Suriyedeki muhalif silahlı unsurları biz burada eğitip
donatırken acaba Katara gidecek Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurları orada da mı bu işi devam ettirecek? Bu konu
muğlak ve müphemdir. Hükûmetin bu konuda bir açıklama yapması
lazım yani Genel Kurulu, sizleri, milletvekillerini, efendim, milletin
vekillerini bu konuda bilgilendirmesi lazım.
Katarda, yine, biliyorsunuz, Amerikan Merkez Kuvvetler
Komutanlığının (CENTCOM) ana üssü bulunmaktadır.
Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri orada Amerikan Merkez
Kuvvetler Komutanlığının bilgisi olmadan adım dahi
atamaz. Şimdi, bölgede çıkan IŞİD denilen gözü
dönmüş terör çetesi Katarda da etkin. Yarın bizim oradaki askerî
birliğe karşı bir tehdit olursa siz ne yapacaksınız?
Süleyman Şahı yükleyip getirdiniz, tabutları
sırtlayıp Hükûmet getirdi. Peki, Katardaki askerî birliğimizle
ilgili ne düşünüyorsunuz değerli arkadaşlar? Hükûmet bu konuda
herhangi bir plan, program yapmış mıdır?
Bu iş birliği anlaşması, efendim
sadece askerî eğitim, tatbikat falan değil arkadaşlar. Burada
yine 4üncü maddede bir başka tehlikeli ibare var: Terörizmle mücadelede
iş birliği yapılması. Şimdi, hangi terörizm
değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri? Katarda bir
terörizm olayı mı var? Kimdir orada terörist? Yani Katarda konuşlanan
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları hangi terörist gruplara
karşı savaşacak ve niye savaşacak, kimin çıkarına
savaşacak? Ya biz daha kendi teröristimizle savaşmaktan yorulduk,
başa çıkamadık; bir de gidip Vahabi, Selefi, IŞİD,
gözü dönmüş o katil çetelerle mi Türk Silahlı Kuvvetleri
savaşacak ve niye savaşacak? Bizim çıkarımız nedir?
Değerli arkadaşlar, aslında tabii
Hükûmetin biz geçmişten beri, 2012 yılından beri Orta
Doğudaki politikasını eleştiriyoruz, Yanlış
yapıyorsunuz. diyoruz ve nitekim son geldiğimiz noktada da ülkemizin
ulusal çıkarları aleyhine birçok gelişme oldu. İşte en
son Süleyman Şahtaki türbeyi sıfır noktasına
taşımak zorunda kaldı. Yani utanılacak bir durumdur,
ülkenin toprakları terk edildi. Şimdi, orada bakın Peşmerge
o bölgeyi IŞİDten temizledi. Ya Allah aşkına Türkiye gibi
bir devletin toprağına kim yan gözle bakabilir? Yan gözle
bakanın gözü çıkarılmalı, sen güçlü bir devletsin, güçlü
bir ordun var. Yani IŞİD denilen üç beş tane çete, gözü
dönmüş psikopat katil, ondan mı çekindik? Efendim, benim oraya,
türbeye saldırı yapacaktı. Kimdir yani, IŞİDi
darmadağın edersin. Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücü var, 76-77
milyon Türk milleti ordunun arkasında, onu destekler, kimse de bir
şey demezdi. Toprağına karşı saldırı var.
Uluslararası hukuk açısından, Birleşmiş Milletler
hukuku açısından da yapacağın müdahale
IŞİDin
bir saldırısı olsaydı, senin Hava Kuvvetlerinin, kara
birliklerinin her türlü unsurunu kullanarak IŞİDi orada
darmadağın etmene kimse bir şey diyemezdi, herkes de
alkış tutardı. Sen şimdi koruyamadın, geri çekildin. E?
Bugün o IŞİD çetesini orada Suriyedeki diğer yerel birlikler
defettiler. Nasıl oluyor?
Değerli arkadaşlar, şimdi aslında
Hükûmet tehlikeli işler yapıyor. Geçenlerde biliyorsunuz
Cumhurbaşkanı Suudi Arabistana gitti, Riyada gitti, aynı günde
Sisi de oradaydı, Mısır Cumhurbaşkanı. Hani sizin
darbeci dediğiniz Sisi var ya
EŞREF TAŞ (Bingöl) Doğru
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Doğru, doğru,
darbeci Sisi, çok güzel; doğru, çok güzel, darbeci Sisi.
Sisiyle, bakın, Suudi Arabistan ne yapmaya
çalışıyor? Sisi darbeci, güzel, çok güzel. Şimdi siz
darbeci Sisiyle müttefik oluyorsunuz farkında mısınız?
EŞREF TAŞ (Bingöl) Neden?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Anlatayım dinleyin,
şimdi evet dinleyin, o zaman dinleyin.
Şimdi bakın, Suud Kralı Selman orada bir
cephe oluşturmak istiyor. Adını da koyalım, Sünni cephe
oluşturmak istiyor. Bunun içine de Türkiyeyi, Ürdünü, Katarı,
Mısırı ve Pakistanı katmak istiyor.
Sen burada şu anda bu anlaşmayla birlikte
aslında Katarda -eğer Mısır da okey derse bu işe-
Sisiyle müttefik olacaksın, kol kola gireceksin, darbeci Sisiyle
birlikte hareket edeceksin.
Bakın, başka bir şey diyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, arkadaşlar, lütfen, rica ediyorum.
Bakın, Suudi Arabistanın resmî mezhebi
Vahabilik, klasik Sünnilik değildir biliyorsunuz. Hatta, bizim klasik
Sünniliği yani benim ülkemin klasik Sünnisini, Hanefiyi, Şafii
mezhebine mensup Sünni kardeşimi gerçekten Müslüman da kabul etmez. Benim
hacım gidip orada Peygamberimizin mezarında dua ettiği zaman
Siz şirk koşuyorsunuz. der. Benim Sünnim, efendim, Abdülkâdir
Geylânînin türbesinde ya da Eyyûb el-Ensarînin türbesinde dua ettiği
zaman bunu şirk olarak kabul eder. Böyle bir anlayış.
Şimdi burada
siz bu cepheyle birlikte hareket ediyorsunuz. Kral Selmanla Riyad
görüşmesi sonrası yapılan açıklamada, bölgede mezhepçi ve
yayılmacı politikalara karşı ortak hareket edileceği
belirtildi. Bölgede mezhepçi ve yayılmacı politikalar
Kim bölgede
mezhepçilik ve yayılmacılık yapıyor? İran mı?
Açıkça belirtmiyorsunuz. İrana karşı mı bu ittifak?
Yahu Allah
aşkına, Vahabilik ilk olarak Suudi Arabistanda
çıkmıştı, Pakistana yayıldı, oradan Afganistana
yayıldı, oradan, efendim, Kafkasyaya yayıldı, Suriyeye
yayıldı, Iraka yayıldı ve benim Türkiyeme
yayıldı. Vahabilik yayılıyor, Vahabilik
yayılıyor. Siz, Suudi Arabistanla mezhepçi
yayılmacılığa karşı nasıl ittifak
yapıyorsunuz? Ya Şiilik yayılmaz ki, Şiilik Türkiyede
yayılmaz, korkmayın. Yani, efendim, Suriyede -işte, Irak zaten
Şiidir- ya da Kafkasyada ya da Suudi Arabistanda, Katarda
Şiiliğin yayılma ihtimali yok. Vahabilik yayılıyor ve
Vahabilik klasik Sünniliği yutuyor. Vahabi, Selefi ne yapıyor?
Şiiyi, Aleviyi öldürüyor, kesiyor ama senin tabanını kaydırıyor,
Sünniliği yutuyor. Bunun farkında değil misiniz? Yahu,
korkmayın. Yani, İran zaten hem Fars hem Şii,
yayılması da mümkün değil bölgeye; her tarafı Arap, Türk ve
Sünni. Yanı başında Irak var, Irakın zaten
yapısı belli. Efendim, orada bile Irakı destabilize etmek için
-elinizden gelen her şeyi- bu Suudi Arabistanın
başını çektiği ekip yapıyor, ne yazık ki benim
Hükûmetim de destek veriyor. Böyle tehlikeli bir politika izliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, benim askerim Katarda
konuşlanacak. Yarın bu işin sonunda -dediğim gibi-
eğer Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır da olursa
Ki, Pakistan
karışmıyor, Pakistanı da katmak istiyorlar, Pakistan
akıllı davranıyor. Büyük ihtimalle Mısır da kendi iç
karışıklığından dolayı karışmayacak
ama bunu söyleyeyim size, kamuoyu da bilsin, Türk kamuoyu da bilsin: Yani,
Riyadda Sisi ile Tayyip Erdoğanın aynı gün orada
bulunması, yeni Suud Kralı Selmanın bu ikisini bir araya
getirmesi aslında Türkiye ile Mısır arasındaki bu
sorunları çözmeye dönük bir nevi de ara buluculuk. Dolayısıyla,
sizin kardeşiniz Mursiyi deviren darbeci Sisiyle de kol kola girerek,
yarın başka bir ittifakta birlikte hareket etmenin
altyapısı yapıldı. Dolayısıyla, yarın
utanacaksınız; yarın bugün söylediklerinizden dolayı
utanacaksınız.
Mısır, bölgenin büyük devletidir, Arap
dünyasının asıl, merkez devletidir. Mısır, hiçbir
zaman Türkiyeyi Arap toplumunun, Arap coğrafyasının lideri
kabul etmez. Bunu bir defa unutun. Yani Hükûmetin yanlış
bakış açısı burada. Mısır diyor ki: Kardeşim,
kültür dersen, medeniyet dersen ben senden önce vardım burada zaten. Eğer
İslam diyorsan senin İslamının kaynağı da
bendedir, El Ezherdedir, senin hocalarını da ben
yetiştiriyorum. Sen bana İslam adına liderlik yapamazsın
ki. Bölge Arap coğrafyası, Arapın da lideri benim. Sen bana
tabi olacaksın, ben sana tabi olmam. Bunu bir defa bilin.
Suudi Arabistan ise başka bir şey diyor.
Efendim, Peygamber benden çıkmıştır; Mekke, Medine
bendedir; dolayısıyla, ben sana tabi olmam ki, sen bana tabi
olacaksın, hatta senin yaşadığın İslam bile
orijin İslama aykırı. diyor Suudi Arabistan Vahabi
anlayışı. Şimdi siz ne yapmaya
çalışıyorsunuz?
Bakın, İran mezhepçi yayılmacı
politika izleyebilir. İran, sonuçta şeriat devletidir, Şii bir
devlettir, anayasasında da yazmıştır. Suudi Arabistan da
izleyebilir kendisi açısından, o da şeriat devletidir, o da
haklı olabilir kendisi açısından ama Türkiye Cumhuriyeti mezhep
eksenli bir dış politikayı yürütemez arkadaşlar. Türkiye
Cumhuriyeti laik bir cumhuriyettir. Türkiye Cumhuriyeti Sünni İslam
cumhuriyeti değil ki Sünni blokta yer alarak bu anlamda, mezhepçi anlamda
bloklaşmada kendisine bir yer tayin etsin.
Arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti laik bir cumhuriyettir, laiktir, bütün inançlara, bütün
dinlere karşı vatandaşın inancını
yaşaması için gerekli ortamı sağlamakla da yükümlüdür.
Dış politikasını da buna göre şekillendirmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti mezhebe göre değil çıkarına göre
politika izlemelidir.
Şimdi, siz bu anlaşmayla birlikte
İran'ı rahatsız edeceksiniz, İran'ı
karşınıza alacaksınız. Şimdi, en büyük enerji
ihtiyacını İran ve Rusya'dan karşılıyorsunuz.
Yine, Suriye konusunda zaten yeterince çatıştınız,
şimdi bir de bununla birlikte başka, daha stratejik bir dönüşüm
sağlıyorsunuz. Ee, o zaman, İran'la ilişkileri iyice
bozacaksınız. Bunu mu göze alıyorsunuz?
Düne kadar, işte, 17-25 Aralık yolsuzluk
olayıyla birlikte ortaya saçılan iddialardan sonra o şüpheli
bakan çıkıp burada Ben ihracatı artırdım, cari
açığı azalttım. diyordu. İşte, muteber iş
adamı Rıza Sarrafınız Türkiye'nin cari
açığını tek başıma ben kapattım neredeyse.
diyordu. Ee, bu cari açığı nasıl kapatıyordunuz, bu
ihracatı nereye yapıyordunuz? İran'a. Ee, İran'ın
doğal gaz ve petrolden kaynaklı alacakları şu anda bizim
Halk Bankasında hâlen TL olarak yatıyor. Ee, siz yarın
Ha, İran nasıl olsa bana satmak zorunda. diye
mi düşünüyorsunuz? İran petrolünü, doğal gazını
satacak; ben parasını nasıl olsa göndermeyeceğim, transfer
etmeyeceğim; Halk Bankasında tutacağım, onu da
istediğim gibi kullanacağım. Böyle mi bakıyorsunuz olaya?
Bu işler böyle olmaz. Bugün için böyle olabilir ama İran şu anda
artık biliyorsunuz uluslararası camia tarafından da ambargonun
yavaş yavaş gevşetildiği, yarın tamamen
kaldırılacağı, nükleer anlaşmayla da birlikte
artık dolayısıyla Batıyla direktmen ilişki
kurabilecek bir pozisyona geldiği zaman bu işler böyle olmaz.
Ee, Türkiye iki yüz yıldır, Osmanlıdan
beri yönünü Batıya dönmüş bir ülkedir. Batıya doğru
giderken siz niye birdenbire şimdi Orta Doğu'ya, Suudi Arabistana,
Katara filan kırıyorsunuz direksiyonu? Efendim, Türkiye'nin bölgeyle
ilişkisi olmasın mı? Elbette olsun, elbette olsun. Atatürkün
olmadı mı? En yakın ilişkileri
komşularımızlaydı, Yunanistanlaydı,
İran'laydı, Pakistanlaydı; Sadabat Paktı'nı kurmuştu Atatürk. İlişki
olmasın diyen yok ki, ilişki kurun ama ülkenin çıkarları
doğrultusunda kurun. Ülkemizin dış politikası ülkenin
çıkarlarına doğru şekillenmelidir. Ama siz mezhep eksenli
bir ittifak kurarsanız, yani bu içeriye de yarın başka türlü
yansıyacak. Yani yoksa biz bilmiyor muyuz, Türkiye Cumhuriyeti laik
niteliğini filan mı kaybetti ya da sizin kafanızda laiklik bitti
mi? Efendim, Türkiye'yi bir din devletine mi dönüştürdünüz belli bir
mezhep eksenli? Size göre Türkiye Cumhuriyeti artık laik cumhuriyet
değil mi? Ona göre, biz, nasıl olsa Sünni İslam cumhuriyetiyiz,
hatta Sünninin de Hanefi İslamıyız, dolayısıyla ben
o ittifakı
Yahu, Hanefi İslamsan senin Vahabiyle ne işin var?
Vahabiyle iş birliği senin işine değil ki. Yarın
kalmaz ki.
Bakın, şu anda, benim gençlerimin, benim
çocuklarımın dinî duyguları istismar edilerek, kullanılarak
IŞİDe katılan binlerce gencim var. Yazık değil mi?
Aileleri, anası babası ağlıyor, cenazeleri geliyor.
Peki, bugün IŞİD saflarına katılan
gençler, şu anda binlerce, siz yarın Türkiye'nin yönünü bu tarafa
doğru döndürdüğünüz anda, 10 binlerce IŞİD militanı
üretmez mi? O IŞİD militanları, bugün Suriyede kesen
-IŞİD kimi kesiyorsa- içeride de senin yurttaşını
kesmez mi? Yani, bugün Aleviyi öldürmeyi sevap kabul eden bu sapkın
anlayış yarın kendi yurttaşlarına döndüğü zaman
siz ne yapacaksınız değerli Hükûmet? Yani bu ülkeyi nereye
götürür -Allah korusun- böyle bir çatışma?
Allah aşkına, hakikaten muhalefet etmek
istemiyorum, ama ben Türkiye Cumhuriyetinin çıkarları
doğrultusunda, bu anlaşmanın ülkemizin çıkarına hizmet
etmediğini düşünüyorum. Yarın Mehmetçik orada yine bu terör
unsurlarıyla çatışma ortamına girdiği zaman benim
ciğerim yanacak. Hiçbirinizin çocuğu gitmeyecek ki oraya. Samimi
misiniz? Size bir öneri. Başta Dışişleri Bakanı ve
Millî Savunma Bakanı olmak üzere, Kabine üyelerinin çocukları varsa
askerlik çağında, yoksa yakınlarını lütfen buraya
gönderin. Lütfen, samimiyseniz, siz hakikaten ülke çıkarına bir
şey yapıyoruz diyorsanız; tamam, ülke çıkarıysa, önce
Hükûmet üyeleri bu işin önünde olmalı, bayrağı almalı
değil mi? Katara göndereceğiniz bu birliğe, siz, öncelikle
kendi yakınlarınızı, başta Hükûmet olmak üzere, sonra
da iktidar partisindeki milletvekillerinin yakınları olmak üzere
gönderin çocuklarınızı. Gönderebilecek misiniz? Hayır,
göndermeyeceksiniz. Bir kişinin dahi, bir AKP üyesinin dahi çocuğu
burada olmayacak. Siz, vatan evladını, gariban Anadolu
evladını kullanıyorsunuz. Kimin uğruna, hangi çıkar
uğruna? Ya, deyin; buraya çıksın bir Hükûmet yetkilisi, desin ki
arkadaşlar
Ya da kapalı oturum isteyin, siz isteyin, deyin ki:
Arkadaşlar, bu anlaşmayı onaylamakta ülkemizin bu
çıkarı var. Bunu deyin, beni ikna edin, biz de evet verelim ama
ikna edin. Bu hâliyle olmaz ki. İstihbarat anlaşması
diyorsunuz arkadaşlar yani askerî ve manevra eğitim amacıyla
bilgi alışverişinde bulunulması yani sadece eğitim
değil, bilgi alışverişi diyorsunuz, lojistik alanda
iş birliği yapmak diyorsunuz, ekipman mübadelesi diyorsunuz,
askerî ekipman, personel. Yani, siz hangi silah araç ve gereci vereceksiniz?
Daha önce, biliyorsunuz, Yemene giden uçaklarla silah
taşınmasıyla ilgili basına yansıyan konuşmalarda
adam Bu silahlarla kim öldürülecek? Ben vicdan azabı çekiyorum. diyordu.
E, şimdi Yemende, işte görüyorsunuz, orada da başka bir oyun
içindesiniz.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; ya Hükûmet çıksın, bu anlaşmanın Türkiye
lehine olduğunu bize açıklasın, bizi ikna etsin, sizinle
birlikte biz de evet verelim, ülkemizin çıkarı neredeyse elbette ki
hepimiz evet verelim ya da bu hâliyle bu anlaşmaya onay vermek,
aslında hem Anayasanın 92nci maddesinin ihlali anlamına
gelecektir hem de yarın ne olacağını bilmeden, ucu
açık bir maceraya doğru Mehmetçik giderken bu işe onay vermiş
olacaksınız.
Bu kaygılarımız nedeniyle Katara Türk
Silahlı Kuvvetlerinin konuşlandırılmasına ilişkin
bu uluslararası anlaşmanın aleyhinde olduğumuzu ve
karşı oy vereceğimizi bildiriyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özgündüz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Değerli
konuşmacı kürsüde konuşurken mezhep eksenli bir ittifak
peşinde olduğumuz ve
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Hükûmetin, Hükûmetin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hükûmet kimin
Hükûmeti?
RECEP ÖZEL (Isparta) AK PARTİ Hükûmeti o ya!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Efendim, Bakan,
Hükûmet adına orada konuşabilir.
BAŞKAN Sayın Özgündüz, lütfen, ben karar
vereyim müsaade ederseniz.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ve IŞİDi
desteklediğimiz şeklinde aynı zamanda imada bulundu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Evet, evet Sayın
Başkan ama efendim, Hükûmeti
eleştirdim ben. Bunu bilemez ki AKPnin Grup Başkan Vekili. Hükûmetin
politikası
BAŞKAN Peki, bundan sonra size sorarım
Sayın Özgündüz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ama, Sayın
Başkanım, Hükûmet var orada.
BAŞKAN - Size sorarım bundan sonra kime söz
vereceğimi, anlaştık mı?
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüzün 697 sıra sayılı Kanun Tasarısının
tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar
Ali Bey, Hükûmetin politikasını siz
biliyorsunuz ama ben bilmiyorum(!)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ben bilmiyorum,
izahat istiyorum efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Affedersiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) İzahat
istiyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bakın,
şöyle bir şey
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Gelsin, izah etsin
dedim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli
kardeşim, değerli arkadaşlar; bu Orta Doğu
coğrafyasında mezhep ya da etnik temelli bir siyasal
yaklaşım, buna ilişkin saf oluşturma şeklinde bir
siyaset en tehlikeli siyasettir; her kim yaparsa bunun altında kalır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Çok güzel, doğru,
alkışlıyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri de -AK PARTİ hükûmetleri dâhil- bu konuda çok dikkatli
olmuşlardır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) AKP hariç doğru.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Çünkü Türkiye'nin
kendi sosyal gerçekliği de, aslında, kimi nitelikleri itibarıyla
o ifade ettiğimiz Orta Doğunun sosyal gerçekliğinin bir
parçasıdır.
Eğer Hükûmetimiz mezhep esaslı bir
yaklaşımla Orta Doğuya baksaydı, sizin
konuşmanızda eleştirdiğiniz İranla ticari
ilişkiler kurmazdı. İranın, bildiğim kadarıyla
yanlış biliyorsam beni düzeltin lütfen- mezhebi farklı.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Doğru.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İkincisi,
eğer mezhep esaslı baksaydı darbe yapan Sisiyi desteklemesi
gerekirdi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Şu anda ittifak
kuruyorsunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sisi ve onlar,
bildiğim kadarıyla, bizimle ortak bir dünyada yer alıyorlar;
genel olarak söylüyorum, yani, sizin suçlamanız esasında söylüyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ama İhvan-ı
Müslimin anlamında farklısınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Üçüncüsü, hep
söylüyorsunuz: Esadla iyiydiniz, sonra kötü oldunuz. Biz Esadla iyiyken
Esadın mezhebi mi farklıydı? Değildi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sonra
İhvan-ı Müslimini iktidara getireceğiniz
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Şimdi kötüyüz,
mezhepten mi? Hayır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Evet, evet.
Değişti politikanız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sisi meselesi de,
Esad meselesi de vahşettendir, kandandır; mezhepten değil.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Değil,
alakası yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Çok rica ediyorum,
bu konuları dile getirirken çok dikkatli olmak
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yok, en kanlı
rejim Suudi Arabistanda.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
Ali Bey, hepimizin
boynunun borcu, lütfen. Türkiyeye hizmet edelim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Efendim, Bahreyn ve
Suudi Arabistanla niye müttefiksiniz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Türkiyeye hizmet
edelim, çok dikkatli olalım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Bahreyn ve Suudi
Arabistanın eli kanlı değil mi, niye onlara bir şey
demiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Özgündüz
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İstirham
ediyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yani, lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri
Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1038) (S. Sayısı: 697) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz tabii ki
özellikle Osmanlı coğrafyası içerisinde bulunan ülkelerle her
alanda iş birliği yapılmasına hiçbir zaman karşı
değiliz ancak burada şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Son
yıllarda AKP Hükûmetinin Orta Doğu politikalarında çok büyük
hatalar işlediğini herkes kabul ediyor. Bütün otoriteler de bunu bu
şekilde ifade ediyor ki AKPnin kendisi de zannediyorum ki
yapmış olduğu politikalarda büyük hatalar işlediğini
biliyordur. Nitekim, bugün, aslında, şu anki Sayın
Başbakanın Dışişleri Bakanıyken sıfır
problem olarak ilk attığı adımlar gerçekten herhangi bir
şekilde tenkit edilmek yerine beğenilen bir politikaydı. Çünkü
Orta Doğu devletleriyle yakın bir ilişki kuruldu, ticaret
anlaşmaları yapıldı, sınırlar âdeta
açılır derecesinde vize muafiyeti de sağlandı. Bu,
Batı tarafından da hoş karşılanmadı ve âdeta
Türkiye'nin kulvar değiştirdiği, mecra
değiştirdiği şeklinde ifade edildi ama aslında gerçek
olan şey şuydu: Türkiye asli mecrasına dönüyordu. Nitekim, bu
ilk adımlar Türkiye'nin Orta Doğuda önemli bir mevki kazanmasına,
prestij kazanmasına, nüfuz kazanmasına da sebep oldu. Nitekim,
Suriyeye gittiğimizde, bu vizeler kaldırıldıktan sonra,
çok rahat bir şekilde Suriyeye intikal ettik. Ben kendim, bizzat, Halep
Üniversitesinde Türkiye'nin Orta Doğu Politikasında Suriyenin Yeri
ve Önemi adı altında bir konferans da verdim ve son
derecede de beğenildi. Şu açıdan söylüyorum beğenildi
derken, kendimi övmek için söylemiyorum: Suriye bu adımın,
Türkiyeyle, şu anki Başkanın babası zamanındaki
sorunların ortadan kaldırılması açısından son
derece önemli bir adım olduğunu düşünüyordu. Nitekim, bu
konferansım sırasında Halepteki Türkmenler ve Halep
Üniversitesindeki Türkmen öğrenciler bana Türkçe sorular yöneltebilecek
kadar rahatlamışlardı. Dolayısıyla iyi bir
başlangıç sergilendi. Ama birdenbire Orta Doğuda Türkiyenin
politikalarında bir gecede sanki rüyada bir darbe yenmiş gibi büyük
bir değişiklik söz konusu oldu ve Türkiye doğru girdiği
mecradan birdenbire çıktı. Şu an Cumhurbaşkanı olan o
zamanki Sayın Başbakan, çok yakın ilişkiler içerisinde
olduğu Suriyeyle, Suriye Başkanıyla birdenbire âdeta eli
bıçaklı düşman hâline geldi. Bu doğru muydu? Doğru
değildi ama Amerika Birleşik Devletleri Büyük Orta Doğu
Projesi adı altında, Orta Doğuda, aslında var olan ama
yeni bir stratejiyle başlattığı bir projenin parçası
olarak ortaya çıktı. Bizim o tarihteki Başbakan da Ben Büyük
Orta Doğu Projesinin Eş Başkanıyım. demek durumunda
kaldı. Ama şunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyordu ki o tarihteki
Amerika Dışişleri Bakanı olan Riceın Orta
Doğudaki sınırların değişeceğine dair olan
beyanları, aslında bugünkü çanların hangi sebeple
çalacağını ortaya koyuyordu. Sonuçta, Suriye ile Türkiye
arasında -akıl almaz- aksi olması gerekirken, sorunsuz devam
etmesi gereken bir politika olması gerekirken birdenbire âdeta düşman
kardeşler hâline geldiler.
Ama enteresan olan şey şuydu: O tarihteki Başbakan, şu anki
Cumhurbaşkanı 2011 yılında Avrupa Konseyinde şöyle bir
konuşma yapıyordu: Haçlı Seferleri doğuya medeniyet
getirmiştir. Aslında konunun çekirdeği buradaydı, ana
fikri buradaydı. Şimdi, herkes biliyordu ki Haçlı Seferleri
doğuya medeniyet getirmemiştir, yıkım getirmiştir.
Bunu hepimiz biliyoruz. İslamın yeniden Hicaza, Arabistan çöllerine
sürülmesinden başka bir şey değildi Haçlı Seferleri ve
doğuda
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Kim demiş bunu?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) O tarihteki Başbakan Avrupa Konseyinde.
Videosunu gösteririm Mehmet Bey. Göstereyim yani Avrupa Konseyindeki
konuşmasını göstereyim.
Hatta Yemek
kültürümüz bile bununla değişti. dedi o konuşmasında.
Aslında, dediğim gibi, kilit noktası burasıydı,
Başbakanın bu bölgedeki politikasının Amerika
politikasıyla örtüştüğünü gösteren. Haçlı Seferleri hem
Anadoluya yıkım getirmişti hem de İslam dünyasına
yıkım getirmişti. Anadoluyu biliyorsunuz, Kılıçarslan
karşı çıktı ama Aslan Yürekli Richard Kudüsü aldı ve
ne kadar sivil, çocuk ve kadın varsa katletti. İşte, bunu yapan
insanlarla iş birliği hâline girdiniz ve dedi ki: Eş
Başkanıyım. Aslında bugün Orta Doğuda kan gövdeyi
götürürken, yüz binlerce insan hayatını kaybederken bu hayat
kayıplarının ana müsebbibi kimdi? Amerika Birleşik
Devletleri başta olmak üzere ittifak kuvvetleriydi yani müttefikleriydi,
Avrupadaki müttefikleriydi. Bombalar yağarken hepimiz televizyondan sanki
film seyreder gibi seyrettik. Doğru değil mi? Irakta milyonlarca
insan katledildi, göç etmeye mecbur kaldı. Aynı şey Suriyede
meydana geldi, bugün belirtilen 200 bin civarında insan hayatını
kaybetti. Bunun hangisi olursa olsun, her iki taraftan bu çatışmalar
içerisinde ölenler, ikisi de Allah diyen, ikisi de Müslüman olan insanlar. Ama,
bunun müsebbibi kimdi? Maalesef, bunun içerisinde Türkiye ve Türkiyeyi
yönetenler de yer aldılar. Bunun vebalinden kurtulmak mümkün değil.
Tarih bunu böyle yazacak. Ama, şurasını iyi düşünün
arkadaşlar: Bakın, bugün Orta Doğuda meydana gelen şu anki
görüntü kimin hayrınadır? Türkiye'nin hayrına mıdır?
Orta Doğudaki İslam dünyasının hayrına
mıdır? Batının hayrına mıdır? Bunu iyi bir
düşünmek gerekiyor.
Bugün, IŞİDin ortaya çıkmış
olması, Esadın veya onun karşısındaki muhalifler,
işte Kürt kantonları veya Iraktaki durum. Bunlar kimin
hayrınadır? İslam dünyasının hayrına mı,
yoksa Batı emperyalizminin hayrına mı?
Bakın, İslam dünyası, bugüne kadar,
maalesef -İslam dünyasını genel olarak alıyorum- hep
sömürgesi ve pazarı hâlindedir Batı emperyalizminin, hep geri
kalmıştır, hep yönetilmektedir ve maalesef, enerji yönünden de
dünyanın en zengin bölgesi olmasına rağmen hep
Batının kontrolünde yürümüştür. Batı, ne zaman ki burada
kendilerine karşı bir güç oluşmaya
başlamıştır, bir bahane bulmak suretiyle bu bölgelere
müdahale etmiştir; birbirine düşürmüştür Irak ile
İranı, Irak ile Kuveyti.
İşte, ardından kendi iç
çatışmalarını ortaya çıkardı. Sözde, hani insan
hakları ve demokrasi gelecekti? Libyada; geldi mi? Mısırda;
geldi mi? Irakta; geldi mi? Suriyede; geldi mi? Hiçbirine Evet.
diyemezsiniz. Sadece yıkım ve ölüm geldi. Sadece İslam
dünyasının bu ülkelerinde parçalanma ve birbirine düşman
kardeşler ortaya çıktı. Kan gövdeyi götürüyor, birbirlerine düşman.
Çünkü aslında Birinci Dünya Savaşında bu devletler
oluşturulurken çok ciddi bir stratejiyle oluşturuldu. Hepiniz
haritaları gözünüzde canlandırın. Devlet
sınırları tam cetvelle çizilmiş şekildedir. Niçin
sizce? Hiç düşündünüz mü? Aslında bu devletlerin kendi iç dinamikleri
içerisinde farklı mezhepler vardır. Bunları birbirine
düşürmek çok kolaydır. Nitekim, geçmiş dönemde de bu
şekilde katliamlar yaşanmıştır. İşte,
Batı, ne zaman müdahale etmesi gerektiğini iyi bildiği bir
dönemde buralara müdahale etmiştir ve bugün, gördüğünüz gibi, kan
gövdeyi götürüyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin güney
sınırları bugün kalbura dönmüştür, siz de biliyorsunuz.
Peki, bana söyler misiniz, Türkiyede terörü besleyen unsurlar nelerdir -sadece
kendi içimizdeki birtakım etnik grupları düşünmeyin- kimdir?
Geçmiş dönemde kimse, aynı kişilerdir. Nasıl, Kürt Teali
Cemiyeti varsa, nasıl, Şeyh Saidin ayaklanmasında birilerinin
desteği varsa veya nasıl, Dersim hadisesinde Fransanın,
İtalyanın, Rusyanın, İngilterenin dahli varsa bu
işlerde de dikkat ederseniz bu devletler vardır.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Kürt Teali Cemiyeti
isyan etmedi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) 1914 öncesinde
Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasına hangi devletler
imza atmışsa ve pay istiyorsa bugün Orta Doğuda bu devletlerin
parmağı ve eli vardır. Dolayısıyla, bunları göz
önünde tutmamanız sizin hatalı bir politika izlemenize sebep olur.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Hocam, Kürt Teali
Cemiyetinin bir isyanı yok tarihte.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) İngilizlerle
beraberdir.
Onu sonra sizinle tartışırım, benim
sözlerimi kesmeyin lütfen.
BAŞKAN Sayın Metiner, lütfen
Lütfen,
müdahalede bulunmayın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Dolayısıyla,
bu tahlil çerçevesinde ele alacak olursak konuyu, şimdi, arkadaşlar,
Türkiye'nin Katarla iş birliği yapmasında sakınca yok,
hatta askerî iş birliği yapmasında da sakınca yok. Ama
bakın, bir şey söylemek istiyorum: Esadla neden kavga ettik, kavga
ediyor Türkiye? İnsan haklarını ciddiye almadığı
veya ayaklar altına aldığı için, demokrasi
olmadığı için; öyle değil mi? Diğer taraftan, peki,
Irakta hangi sebeple savaştığımızı veya onlara
müdahil olduğumuzu düşünüyoruz? İnsan hakları -ki
Avrupanın da söylediği, Amerikanın söylediği- ve burada
diktatörlük olduğu için deniyor. Bana söyler misiniz arkadaşlar,
İslam dünyasına bakın, Ürdünde nasıl bir rejim var, Suudi
Arabistanda nasıl bir rejim var, Katarda nasıl bir rejim var, Arap
Emirliklerinde nasıl bir, Kuveytte nasıl bir rejim var?
Aslında, ötekilerden farkı var mı? Peki, biz Suudi Arabistanla
kucaklaşırken, Katarla kucaklaşırken
Peki, hangi sebeple
Bunlar az mı zulmediyor zannediyorsunuz? Yani Suudi Arabistanda
insanların idam edilirken kafası kesilmiyor mu kılıçla?
Kadınlar recme tabi tutulmuyor mu? Peki, insan haklarından söz
ediyorsak bunlarla niye iş birliğimiz var? Niye Amerika bunlara
sesini çıkarmıyor?
Dolayısıyla, bunun altında yatan mesele
farklı bir meseledir. Bu açıdan değerlendirmek
zorundasınız.
Siz, devlet yönetirken Yaptım, oldu; bozdum,
yeniden yapıyorum; bu, yanlıştır. diyemezsiniz.
Attığınız her adımın sonuçlarını iyi
tahlil etmeniz ve nereye
varacağını bilmeniz gerekir. Devlet
adamlığıdır bu, devlet kültürüdür bu, devlet
adamlığı kültürüdür. Yani Ben bugün yaptım, yarın
bunu düzeltirim. diyemezsiniz devlette çünkü o sorumluluk, millet
tarafından size verilmiştir ve milletin yanlış yola
gitmesinin önleyicisi sizsiniz. Bunu yanlış yaparsanız, o zaman
siz, bu millete, maalesef, hizmet yerine köstek olmuş olursunuz ve
milletin hak ve hukukunu çiğnemiş olursunuz. Böyle
yaptığınız takdirde, yarın tarih sizi affetmeyecektir.
Muhalefet sizi sürekli olarak ikaz ediyor, bugün de ikaz
ediyoruz. Bakın, Katarla yaptığınız bu
anlaşmalarda diyoruz ki: Şimdi, Anayasanın 92nci
maddesini bir şekilde gözden
geçirelim. Ne diyor? Türk Silahlı Kuvvetlerinin başka ülkelere
gönderilmesi için veya savaş yetkisi için Türkiye Büyük Millet Meclisi...
92nci madde ve siz 90ıncı maddeyi ele alıyorsunuz. Hâlbuki 90ıncı
madde, bir yıllığına gönderilen meseleler içindir, burada
on yıl; on yıl anlaşma yapıyorsunuz ve burada ilginç
olanı sonradan koymuşsunuz, diyorsunuz ki: Terörizmle mücadelede
iş birliği yapılması. Tamam, Batıya da diyoruz
Terörizmde iş birliği yapalım. diye ama bakın, onlarla
yaptığımız bu sözleşmelerde
Bana söyler misiniz?
Bunlar, PKKnın kurduğu her derneğe maddi destekte bulunuyor mu?
Bulunuyor. Peki, Amerika Birleşik Devletleri, PKKya resmen yardım
ediyor mu? Ediyor ve bugün, maalesef, siz, karşı
çıktığınız PKKyla birlikte hareket ediyorsunuz.
Diyorsunuz ki: Süleyman Şah Türbesindeki 44 askerimizin geleceği
için onları çektik. diyorsunuz ve vatan toprağını terk
ediyorsunuz. Ve diyordu ki Başbakan: Ankara neyse Süleyman Şah
Türbesi de aynıdır. Yani şimdi, siz Süleyman Şah
Türbesini 44 asker için terk ettiğinize göre, o zaman, Ankara aynı
şekilde terk edilecek anlamına gelmez mi bu?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Hocam, ilk
defa mı?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Mademki eş değer, burada bir yanlış
var. O zaman bu, yanlış; en azından
beyanatlarınızı beyanatlarınızı düzgün
yapın.
Şimdi, siz
geleceksiniz, onu terk edeceksiniz, diyeceksiniz ki askerlerimiz; insaf edin,
daha dün, 18 Marttı. Çanakkale Savaşları şehitlerini
andık, Kahraman ordumuz. dedik. Burada özel gündemle toplandık. O
şehitler için hepimiz yürekten dualar ettik ve dedik ki: Türk milleti
için, Türkiye için, bayrak için, ezan için; düşman çizmesi girmesin, onun
için canlarını, göğüslerini siper ettiler. Bana söyler misiniz,
göğüslerini siper eden o insanların ailesi yok muydu, çocukları
yok muydu? Dün söyledim, Her 4 aileden 1 aile dul kalmıştır.
dedim, Her 3 evden bir şehit çıkmıştır. dedim.
Bunlar istatistikle belirlenmiştir. Şimdi, dolayısıyla
bunları çok iyi tahlil edelim.
Siz
toprağınızdan, bir şekilde, uluslararası
tanınmış toprağınızdan Askerimizin burnu kanar.
diye korkarak çekiliyorsanız, yarın sizin tepenize binerler.
Aslında askerin başına çuval geçirildiğinde tepki
göstermediğiniz için bu kırılma noktası olmuştur yani
kırmızı çizginiz artık kalmamıştır. Türk
askerine her şey yaptırılabilir demektir, sessiz
kaldığınız için. Bir defa, orada tamamen teslim
olunması çağrısında kim bulunmuşsa vatan hainliği
yapmıştır. Dolayısıyla, şunu söylemek istiyorum:
Hatayı biz 1938de aldık mı uluslararası anlaşmayla?
Aldık, bize bağlandı. Demek ki buradaki askerlerimizin burnu
kanayacak diye Hatayı da terk edeceksiniz. Böyle bir anlayış
olabilir mi, böyle bir devlet adamlığı olabilir mi? O zaman,
ordu ne için besleniyordu söyler misiniz bana? Yapmayın Allah
aşkına!
Dolayısıyla, bakın, tekrar ediyorum:
Uluslararası emperyalist güçlerin oyununa gelerek biz kendi
coğrafyamızda İslam dünyasının birbirine
kırılmasına müsaade ettik, buna bir yerde ortak da olduk. Hani
ne demişti Başbakan, sabık Başbakan: Libyaya hiçbir asker
giremez, yabancı asker. Ertesi gün NATO, Libyaya Libyalıların
selameti için girecektir. dedi, bir gün sonra -nasıl bir
anlayıştır- bir gün sonra. Ve enteresan olan şey
şuydu: Aslında, devlet yönetilirken hangi coğrafyaya, hangi
biçimde bizim yakınlığımız vardır
Değerli arkadaşlar, bu coğrafyaya
birçoğunuz gitmiştir. Oradaki halk, insanlar Türk dediğiniz
zaman sizi kucaklıyorlardı. Bakın, Yemende hiç kimseye
uygulamadıkları birtakım uygulamalar yaptılar bize. Normal
halk arasındayken şöyle bir olayla karşılaştım:
Dükkâna girdik, hediye alalım diye geri dönüşümüzde, bana ne
olduğumu sordu, Türk olduğumu söyleyince adam geldi, beni bir güzel
kucakladı. Aynı şey, Tunusta gerçekleşti. Zeytuniye
bölgesinde El Ahbar meydanı vardır, orada yeşil panjurlu evler
vardır. Kamerayla çekiyorum, güzel mimari yapısı var diye. 3
sivil geldi, Çekemezsin. dedi, polismiş. Bana dediler ki: Kamerayı
ver. Ben dedim ki: Hayır, kaseti vereyim, yasak olduğunu
bilmiyordum. Gösterdiler, tabela varmış hakikaten. Kaseti vermeye
kalkıştığımda bana dediler ki: Hangi millettensin?
Türküm. dedim. Türküm deyince geri verdiler kaseti, Türk gardaş,
sen çekebilirsin. dediler.
Şimdi, arkadaşlar, bu insanlar bizim
kardeşlerimizdi. Cezayire gittiğimizde de şunu gördük: Sokakta
dolaşan insanlar bize benziyordu, bizim gibiydiler ve ben bunu o zaman
Arşivler Genel Müdürü Abdülkadir Beye sordum, dedim ki: Bize çok
benziyor bu arkadaşlar, kendimi Türkiyede hissediyorum. Aynen şunu söyledi:
Onların çoğu zaten Türk orijinlidir. dedi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
coğrafyadan bahsediyoruz ve biz bu coğrafyanın birbirini
kırmasına hizmet eden ve bunların kırılmasına
vesile olan Batılılarla iş birliği hâlinde bunların
üzerine gidiyoruz. Biz barıştırıcı olmak
zorundaydık, biz çözümcü olmak zorundaydık, her 2 grubu birbirine
yaklaştırmak zorundaydık; bunu yapabilecek tek millet ve tek
ülke Türkiyeydi ama biz bunu yapmadık ama Esad, şunu yapıyordu
gittiğimde: Şamda, Kapalıçarşıda, her tarafta
Başbakanın ve Cumhurbaşkanının adına bez
afişler vardı, her taraf Türk Bayrağıyla
donatılmıştı. Bugün, Türk Bayrağı
yakılıyor orada. Ve aynı yere gittiğim zaman, şunu söyleyeyim,
burada Başbakan şu kararı almıştı: Kapalı
mekânlarda sigara içilmesi yasaktır. En güzel hareketlerden biriydi,
kanunlardan biriydi ve aynısını Esad orada
çıkardı.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, demokrasi, bir kültür meselesidir,
olgunlaşma zamanına ihtiyacı vardır. Bunlar olmadan
demokrasiyi yerleştiremezsiniz. İslam dünyasında da demokrasiyi
yerleştirmeniz şu an için, daha o kültür
oluşmadığı için mümkün değil, Türkiyede bile hâlâ
uğraşıyoruz.
Son
olarak şunu söylemek istiyorum: Katarla imzalanan anlaşmadan
endişemiz şudur ki, siz orada, Suriyede işleri daha da
karıştırmak adına Kerrynin sözlerine rağmen bir ekip
oluşturmak, eğitmek yolunda hareket edeceksiniz.
Dolayısıyla buna müsaade edilmesi uygun olmayacaktır, hepiniz
vebal yükleneceksiniz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, kıymetli
konuşmacı, eski Genel Başkanımız şimdiki
Cumhurbaşkanımızın, Haçlı Seferlerinin İslam
dünyasına medeniyet getirdiğini söylediğini ifade etti. Bu,
açık bir sataşmadır, o çerçevede söz istiyorum.
FARUK
BAL (Konya) Doğru.
Hocam
sana mı sataştı?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Videoyu seyrettiririm, dinletirim, video
burada.
BAŞKAN
Tamam, Sayın Bostancı, konuşsun;
siz de açıklamasını yaparsınız Sayın
Halaçoğlu.
Buyurun
Sayın Bostancı
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, çok özür dilerim, bir şey
söyleyebilir miyim?
BAŞKAN
Buyurun, tabii.
LEVENT
GÖK (Ankara) Yani, özür dileyerek söylüyorum: Sayın Naci Bostancı,
şimdiki mevcut Cumhurbaşkanının söylediği bir sözle
ilgili söz aldı. Bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanı,
seçildikten sonra partisiyle ilişiği kesilir.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Eski Genel Başkanımız. dedim.
BAŞKAN
Eski Genel
Başkanımız. dedi.
LEVENT
GÖK (Ankara) Ama efendim olsun, partisiyle ilişiği kesilir. Bence
bu konuda sataşmadan dolayı söz isteyemez ama bir bilgi vermek
istiyorsa, bence oturduğu yerden vermesinde yarar vardır.
BAŞKAN
Sayın Gök, Eski Genel
Başkanımız. dedi. Yani, eski Genel
Başkanımızın, Genel Başkanımız olduğu
dönemde söylediği bir söze istinaden cevap veriyor.
LEVENT
GÖK (Ankara) Ama ilişiği
kesilmiş efendim. Yani ilişiğinin kesilmediğini tespit
ediyoruz bu arada. Bence buradan
konuşmasında yarar var Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi değil, şimdi
değil, yani Sayın Cumhurbaşkanının şu anda
söylediği bir söze cevap vermiyor.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkanım, biz zapta geçirelim de efendim
bunları.
BAŞKAN
Tabii, geçsin.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun 697 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ eski
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; esasen, eleştirinin kendisi de sadece
Cumhurbaşkanına değil, Cumhurbaşkanı üzerinden AK
PARTİye yönelik bir eleştiri bağlamına oturuyor, o
bakımdan benim cevap vermem, kabul edersiniz ki mantıklı.
Şimdi
efendim, aslında Yusuf Beyin konuşmasına cevap verilmesi
gereken birçok husus var ama
onları es geçiyorum, onları milletin takdirine bırakıyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hepsini söyleyin de
cevap vereyim hemen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Haçlı
Seferleri konusunda
Yüz yetmiş küsur yıllık bir tarihtir
Haçlı Seferleri. Arkasında, her ne kadar kutsalın
bayraktarlığını yaptığı, Hristiyanlığın
sancaktarlığını yaptığı bir sefer gibi görülse
de esasen yağma ve talan amaçlı seferlerdir. Haçlı Seferlerinin
arkasındaki sosyoekonomik gerçeklik de feodal yapının toprak
sistemi üzerinden açığa çıkan şövalyelik
anlayışıdır. Parası olmayan ama şan, şeref
peşinde koşan bu şövalyeler, kutsalı da bir ambalaj olarak
kullanarak Doğunun zenginliklerini yağmalamak amacıyla bu
Haçlı Seferlerini yaklaşık iki yüz yıl
sürdürmüşlerdir. Ancak kültür ve medeniyet tarihçileri iyi bilirler ki
-Yusuf Bey de tarihçidir, bilmesi gerekir- kültürlerin birbirleriyle olan
ilişkileri ve zenginleşmesinde ticaretin, maceraperest
seyyahların, çeşitli misyonerlerin ve aynı zamanda
savaşların bir yeri vardır. İnsanlar, savaşırlar
fakat aynı zamanda birbirlerinden çeşitli kültürel unsurları
alırlar, kültür transferi olur.
Sayın Cumhurbaşkanının ifade
ettiği, Haçlı Seferleri üzerinden İslam dünyası ile
Hristiyan dünyası arasında kurulan hem bir hasımlık hem de
aynı zamanda bir kültür transferidir. Bu bağlamda demiştir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Şimdi de
savaşlara karşı çıkma o zaman Naci Bostancı!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Lütfen, her
şeyi doğru, yerinde, tutarlı bir şekilde okuyalım.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Şimdi niye
savaşlara karşı çıkıyorsun o zaman?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Medenileşmek için
savaşmak lazım o zaman. Şimdi de karşı çıkma o
zaman.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak demedim,
Sayın Halaçoğlu dedim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Öyle, öyle, başka
bir şey yok.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, Sayın
Bostancı, benim sözlerimi Başbakan adına kendisi tarafından
Şöyle kastetmiştir. diye söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) O bağlamı
söyledim, kasıt filan değil.
BAŞKAN Bağlamını söyledi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bağlamını
ben de söylemek istiyorum, bağlamının o
olmadığını ben de söylüyorum.
BAŞKAN Bir açıklama yapacaksanız yerinizden
vermek zorundayım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, oradan
yapacağım efendim çünkü benim yanlışımı ortaya
koyduğunu söylüyor.
BAŞKAN Bakın, Sayın Halaçoğlu,
sataşmadan mı söz istiyorsunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Birçok da cevap vermem
gerektiği konu olduğunu söylüyorum.
BAŞKAN Açıklama yapacaksanız yerinizden
söz vermek zorundayım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sataşmadan
istiyorum.
BAŞKAN Gerekçesi nedir? Yok. (MHP
sıralarından gürültüler)
Ama buyurun.
İki dakika
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Daha ne söyleyeyim?
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Hem hâkimsiniz hem savcısınız, anlayamadık.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, Tayyip Erdoğana sorsun, versin mi,
vermesin mi? Çok basit.
BAŞKAN
Sayın Uzunırmaka da soracağım bundan sonra burada ne
yapacağımı.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Tabii ki, memnuniyetle.
BAŞKAN
4üncü kişi oldunuz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Memnuniyetle.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Hoca, konuşmayı dinletsin bize.
BAŞKAN
Buyurun.
7.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Değerli milletvekilleri, Haçlı
Seferlerinin bir kültür alışverişi olduğunu söylemeye
kalkışmak gerçekten
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Aynı zamanda
Çok rica ederim. Senin bunları
bilmen lazım.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Bakın, Haçlı Seferleri kaç tarihinde
başlamıştır? 1097, 1inci Haçlı Seferi 1097de
başlamıştır, doğru mu?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Doğru.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) 1097de başlamıştır 1inci
Haçlı Seferi, 4üncü Haçlı Seferi 1204te İstanbulun
işgaliyle sonuçlanmıştır ve ondan sonrakiler zaten
kıymetsiz haçlı seferleridir. İlk 3ü aslında Kudüse kadar
giden Haçlı Seferidir ve sadece tahribattan başka bir şey
getirmemiştir. Şimdi, siz, eğer Avrupa Konseyinde
konuşuyorsanız
Ki bunun başka bir yolu daha var. Yıl 1997,
Tarih Kurumu Başkanı olarak Haçlı Seferlerinin 400üncü
yıl dönümü toplantısını yapıyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Bize dinlet onu, dinlet.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Dinleteceğim beyefendi, bir dakika.
1997 ve Haçlı
Seferlerinin 400üncü Yıl Dönümü Kongresi yapıyorum. O zaman
Sayın Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı. Ben,
kendisine, gelen misafirlere bir yemek verip vermeyeceğini sorduğumda
aynen bana şunu söyledi: Başka iş mi bulamadın Hoca?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Emanete ihanet edilmez.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bu kadar şartlanmışlığı
bırakın.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Şimdi, dolayısıyla, İstanbul gibi bir
şehrin belediye başkanının, İstanbulun tahrip
edilmesi gibi bir haçlı seferini göz ardı ederek Başka iş
mi bulamadın? demesi bir garipti zaten.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Konuşmayı dinletin.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Size dinleteceğim, özel olarak
dinleteceğim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Özel olarak
değil, burada dinletin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Burada da
dinleteceğim. Şimdi bulacağım oradan, dinleteceğim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Yusuf Bey, 2
kişi arasındaki konuşmayı burada böyle
açıklamanız çok ayıp.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Bu, özel konuşma
olamaz, bu, kamuyu da ilgilendirir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Bulamazsın, yok öyle bir
şey.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Bulduğumda
peki ne yapacaksınız? Peki, bulduğumda, gösterdiğimde ne
diyeceksiniz? Göstereceğim şimdi.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Bulamazsınız.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Göstereceğim
şimdi, gerçekten.
BAŞKAN - Sayın Halaçoğlu, lütfen, Genel Kurula hitap
eder misiniz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, Haçlı
Seferlerini bir şekilde eğer böyle övmeye
kalkışırsanız, İslam dünyasının bugün
haçlılar tarafından -şu an haçlı seferleri var- ezilmesini
de göz ardı ediyorsunuz, kültür alışverişi olarak
nitelendiriyorsunuz demektir ve aynı zamanda yemek kültürümüz bile
değişiyor şimdikilerle.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım,
zabıtlar için söylüyorum.
Ben Haçlı Seferlerini övmedim,
yağma ve talan amaçlı olduğunu söyledim, Yusuf Bey
atlamış. Fakat savaşların, aynı zamanda kültür
transferi doğurduğunu söyledim; bu da kültür tarihçilerinin çok
ilgilendiği ve iyi bildiği bir husustur.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri
Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Konuşlandırılması Konusunda
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1038) (S. Sayısı:
697) (Devam)
BAŞKAN
Sayın Gök
Sayın Gök
burada mı?
LEVENT GÖK (Ankara)
Buradayım efendim, tam karşınızdayım.
BAŞKAN Ben,
İsa Gökü arıyorum.
Buyurun Sayın
Gök.
LEVENT GÖK (Ankara)
Kabul ederseniz ben konuşayım.
BAŞKAN
Tabii, rica ederim; buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, Sayın Bakana bir soru yöneltiyorum bu
anlaşmayla ilgili olarak ve Hükûmetin de bu konuda Anayasanın
90ıncı ve 92nci maddesi çerçevesinde bu anlaşmayı bir
hukuki zemine oturtması açısından da bir görüşünü
bekliyorum.
Şimdi,
Anayasamız çok açık; Anayasamız, 90ıncı madde,
milletlerarası anlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylanmasıyla yürürlüğe gireceğini ifade ediyor. Bu
görüştüğümüz Katarla ilgili 697 sıra sayılı Kanun
Tasarısı da Anayasanın 90ıncı maddesine göre Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirilmiş bir tasarı. Ancak Sayın Bakan,
savaş hâli ilanı ve silahlı kuvvet kullanılmasına izin
verilmesini düzenleyen 92nci maddede çok açık bir şekilde
Silahlı Kuvvetlerin kullanılması ya da
kullanılmamasına dönük
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Birer
dakika veriyorum Sayın Gök, başka arkadaşlarımız da
var soru soracak.
LEVENT GÖK (Ankara)
Ama baştan yaşadığımız o bölümle ilgili bir sürem
geçmişti efendim.
BAŞKAN Zaman
kalırsa size tekrar söz veririm.
LEVENT GÖK (Ankara)
Son bir cümlem kaldı onu ileteyim efendim isterseniz, son bir cümlem
kaldı, onu ileteyim.
BAŞKAN Bütün
arkadaşlarımıza karşı haksızlık olur diye
düşünüyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, biz ona veriyoruz süremizi
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Grup Başkan Vekili efendim, süre verseniz uygun olur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Yani bizim yerimize de söz verebilirsiniz.
BAŞKAN Peki,
ikinci kez size söz veriyorum; buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara)
Anayasamızın 92nci maddesi
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sabote ediyorsunuz Sayın Başkanım, daha
doğrusu arkadaşlar, sizi tenzih ediyorum.
BAŞKAN Espri
bir yere kadar, lütfen!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, düzelttim onu.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gök, mikrofon açıldı mı?
LEVENT GÖK (Ankara)
Hayır efendim, açılmadı.
BAŞKAN Siz,
sisteme tekrar girdiniz mi Sayın Gök? Bir daha girin ona göre yeniden söz
verelim.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, 92nci madde
hükmü çok açık. 92nci madde diyor ki:
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi
Burada, açıkça, Anayasa,
Silahlı Kuvvetler gönderildiği zaman ya da geldiği zaman bir
kuvvet kullanılması unsuruna değinmemiştir. Şimdi,
90ıncı madde ile 92nci madde arasında çelişen bu hüküm
çerçevesinde, 90ıncı maddeye göre getirdiğiniz bu
tasarıyla ilgili olarak Hükûmetinizin bizleri ikna edici hangi gerekçeyi
ileri süreceğini merak ediyoruz. Bu giderilmediği takdirde Anayasaya
aykırılık iddiası ortadadır ve 90ıncı
maddeye göre görüşülürse çok açık bir Anayasaya aykırı
iş yapmış oluruz. Bu konuda lütfen Meclisimizi bilgilendirir
misiniz.
BAŞKAN Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu anlaşmanın
tartışmalarına ciddi ışık
tutacağını tahmin ettiğim iki soru soracağım:
1) Bu anlaşmanın acaba borsaya Katardan
geleceği duyulan 2-4 milyar dolarla bir ilişkisi var mıdır?
2) Acaba Katarın Suriyeli muhalifler için
gönderdiği 10 milyon dolardan sonra yeniden para göndermesi
olasılığı var mıdır ve bu anlaşmanın bu
paralarla bir ilişkisi var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, Hükûmetinizin
de destek verdiği Libya iç savaşından önce Libyada 30 bin Türk
çalışıyordu. Bununla birlikte çeşitli firmalar da yüksek
rakamlarda iş yapıyordu Libyada. Şimdi, çift başlı
Libyada -2 tane yönetim var- Türkler çalışabiliyor mu;
çalışıyorsa ne kadar Türk çalışıyor şu anda?
Türk iş adamları, firmaları iş yapıyorlar mı?
Aynen savaştan önce 5 petrol kuyumuz petrol
çıkarma noktasına gelmişti Libyada,
anlaşmalarımız gereği 5 petrol kuyumuz vardı. Şu
anda bu petrol kuyularının akıbeti nedir? Savaştan sonra
Fransa ve İtalya, Libyayla petrol anlaşmaları yapmış.
Türkiye, bu anlaşmaları yapmış mıdır,
yapmışsa nedir bunun karşılığı?
BAŞKAN Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu anlaşmanın ABDyle
daha önce imzalanan Suriye muhalefetine yönelik eğit-donatla bir ilgisi
var mı yani Katarda bulunacak Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları
orada Suriye muhalefetini eğitip donatacak mı?
İkinci bir
soru: Yine, Katarda bulunan ABD Merkezî Komuta Kuvveti (CENTCOM) bünyesinde
oluşturulması düşünülen olası bir askerî birlik içinde bizim
bu askerlerimiz, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları görev alabilecek
midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, daha önce Katarda olduğu
bildirilen Müslüman Kardeşlerin -Muslim Brothers- üst yöneticileri -daha
sonra bir açıklama yapıldı- Türkiyeye kabul edilecekti. Ne
kadarı kabul edildi? Bununla ilgili bir bilgi verebilir misiniz? Ben de
-Sayın Akarın sorusu-
Libyadaki Türk müteahhitlerin akıbeti konusunda Hükûmetin girişimlerini
soracaktım, tekrarlıyorum.
Bir de dün ABD
Temsilciler Meclisinden sonra Senato da, Senatodan 70 küsur senatör de
Türkiyedeki medyanın, basının üzerindeki baskıları
kınayan bir mektup kaleme aldılar. Bu konuyla ilgili nasıl bir
tutumunuz olacak Hükûmet olarak? Bir tepki gösterdiniz mi? Nasıl bir
tavrınız olacak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dünyada kültür
alışverişinde bulunma gerekçesiyle savaş sebebi acaba hiç
cereyan etmiş midir? Savaşlar değerlendirilirken sebep ve
sonuçları itibarıyla değerlendirildiğinde elbette ki
savaşın sonuçlarında birtakım alışverişler
olur ama bu alışverişlerin neticesi her zaman insanlık
dışı olmuştur. Birbirinden güç alarak gelişme olmuştur
ama bir devlet adamının ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bir
parlamenterin böyle insanlık dışı olayları bir kültür
alışverişi olarak tanımlaması savaş sebebini
hiçbir zaman gerekçeli kılmaz ve geçerli kılmaz. İnsanlık
düşmanlığıdır savaş gerekçesi.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, bu soruyu size sormam doğru mu,
değil mi bilmiyorum ama umarım, cevap verirsiniz. Çünkü şu
andaki Cumhurbaşkanının adına, eski Genel
Başkanınız olduğu için, AKPliler cevap veriyor, siz de
cevap verirsiniz diye düşünüyorum.
Şimdi, eski Başbakan, şimdiki
Cumhurbaşkanı, Büyük Ortadoğu Projesinin eş
başkanı olduğunu, başkanı olduğunu, liderlerinden
biri olduğunu defalarca ifade etmişti. Şimdi, Türkiye
Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı olduktan
sonraki konumu nedir? Hâlen Büyük Ortadoğu Projesinin bir eş
başkanı mıdır ya da liderlerinden biri midir? Bunu
öğrenmek istiyorum?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çıray
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın Başkan,
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Libyaya bavullarla 300 milyon dolar
göndermişti örtülü ödenekten. Şimdi, Libyada iki hükûmet var, bu
hükûmetlerden hangisiyle muhatapsınız, hangisini
tanıdınız ve bu 300 milyon doları geri almak için ne
yapacaksınız?
BAŞKAN Sayın Çetin
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan,
dün PKKnın Kandildeki liderlerinden Cemil Bayık,
Cumhurbaşkanı için aynen şöyle diyor: Türkiye
halklarının toplumsal sağlığı açısından
Tayyip Erdoğan tımarhaneye bile kapatılmalıdır.
denilebilir. Bu yaklaşıma Hükûmetin ve AKP Grubunun tutumunu
öğrenmek istiyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Böyle bir ifade buraya
taşınabilir mi? Böyle bir soru olur mu?
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanının BOP eş başkanı
olduğu dönemde Türkiyenin bu projeden ne tür fayda
sağladığına şahit olunmuştur? Hâlen bu görevi
devam etmekte midir? Etmiyorsa yerine kimi görevlendirmiştir? Sayın
Başbakanın, yeni Başbakanın şu anda BOP eş
başkanlığıyla bir ilişkisi var mıdır? Söz
konusu coğrafyada bu görev kimler tarafından hâlen yürütülmektedir?
Açıklarsanız sevinirim.
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, Suriyedeki
olaylara baktığımızda, İsraille Güney
Kıbrısın yapmış olduğu anlaşmalar
gereği doğal gaz çıkarttıktan hemen sonra
başladığını görüyoruz. Hatta, Enerji Bakanı da
Gelin, sizin doğal gazınızı biz pazarlayalım. dedi.
Çünkü Akdenizden bir boru hattıyla Avrupaya taşıma, çok fazla
çıkan doğal gaz rezervlerinin o bölgede, alanda tüketim
olanağı olmadığı için bir tek Suriye üzerinden
Türkiyeye taşınması vardı. Sizce, bu doğal gazın
Türkiye tarafından pazarlanması mümkün müdür? Suriye
olaylarının başlamasının gerekçesi, İsraille
yaptığınız anlaşmalar olabilir mi?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Konuştuğumuz kanun tasarısıyla
doğrudan ilgili olduğu için Sayın Gökün sorusuna detaylı
bir şekilde cevap vermek istiyorum.
Anayasanın 92nci maddesinin birinci
fıkrasında Milletlerarası hukukun meşrû
saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türkiyenin
taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya
milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya
yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiyede bulunmasına izin verme
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. hükmüne yer verilmiştir.
Hükümden de anlaşılacağı üzere, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine izin verme yetkisi, Türkiye
Büyük Millet Meclisine ait olmakla birlikte, Türkiyenin taraf olduğu
uluslararası anlaşmaların gerektirdiği hâllerde Türkiye
Büyük Millet Meclisinin izin vermesine gerek bulunmaksızın Türk
Silahlı Kuvvetleri başka bir ülkeye gönderilebilecektir. Nitekim,
ülkemizin taraf olduğu NATO, ABDyle ikili anlaşmalar gibi
uluslararası anlaşmalar gereği, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararına ihtiyaç duyulmaksızın yabancı silahlı
kuvvetlerin ülkemizde bulunmasına izin verilmekte veya Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurları yurt dışına gönderilebilmektedir.
Diğer taraftan, mezkûr anlaşmanın 4üncü
maddesi incelendiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katarda
konuşlanmasının eğitim ve ortak tatbikat amacıyla
olduğu anlaşılmaktadır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sadece o değil
Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Bu türden
hükümlerin bulunduğu birçok uluslararası anlaşmanın
onaylanması, daha önce de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
uygun bulunmuştur. Anayasanın 92nci maddesine göre, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine izin verme
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu
yetkisini, genel olarak, Meclis kararı olarak kullanmaktadır. Ancak,
bu yetkinin kanun çıkarılarak kullanılmasında da herhangi
bir engel bulunmamaktadır. Bu sebeple Katar ile yapılan mezkûr
anlaşmanın onaylanması ve yürürlüğe girmesi için bir uygun
bulma kanununa ihtiyaç hissedildiğinden, kanun tasarısı olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Genel Kurulda
kanunlaşması hâlinde Anayasanın 92nci maddesindeki İzin
verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. şartı da yerine
getirilmiş olacaktır. Dolayısıyla, Katar ile yapılan
mezkûr anlaşmanın veya kabul edilmesi hâlinde bu anlaşmanın
onaylanmasını uygun bulan kanunun Anayasaya herhangi bir
aykırılığı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Sayın Atıcı, bu
önemli anlaşmanın ekonomik birtakım çıkarlarla,
menfaatlerle ilişkisi olup olmadığını sordu. Bu
anlaşma, güvenlik odaklı ve ikili menfaatleri gözeten, bölgesel
menfaatleri gözeten bir anlaşmadır. Kesinlikle birtakım dar
ekonomik çıkarlara indirgenemez.
Sayın Akar, Libyayla ilgili sorular sordular.
Başka bazı arkadaşlarımızın da Libyayla ilgili
soruları söz konusu. Libyada bugün tabii, bir iç çatışma söz
konusu. Libyanın kendi iç siyasetinden kaynaklanan meseleler var. Bu,
diğer ülkelerin Libyadaki ekonomik faaliyetlerini etkilediği gibi
ülkemizin de oradaki ekonomik faaliyetlerini elbette etkilemektedir.
İnşallah, en kısa sürede, Libya, kendi içindeki bu problemleri
aşar. Biz de bu anlamda daha öngörülebilir bir ortam görmüş oluruz.
Bu süreç içinde ülkemizin menfaatleri, oradaki ekonomik menfaatlerimiz, Ekonomi
Bakanlığımız tarafından yakından izlenmektedir ve
bu şartlar altında neler yapılabilecekse bunları yapma
yönünde ülke olarak elbette gayret sarf ediyoruz.
Diğer taraftan, bu anlaşmanın, Sayın
Özgündüz, Suriye için
eğit-donatla bir ilgisi var mıdır gibi bir soru sordu.
Arkadaşlarımdan ben de az önce bilgi aldım. Bu konunun hiçbir
şekilde eğit-donatla, Suriye muhalefetinin eğit-donat
programıyla bir ilişkisini kuramayız, böyle bir ilişki söz
konusu değildir.
Diğer taraftan, Sayın Kuşoğlu,
Müslüman Kardeşlerin üst düzey uzmanlarının Türkiyeye
getirilmesine ilişkin bir soru sordu ve yine, ABD senatörlerinin
basına dönük bir mektubundan bahsetti. Bu konularla ilgili doğrusu
şu an bir detay verebilecek durumda değilim. Ancak, basına dönük
yurt dışından yapılan tezviratın bir algı
operasyonunun bir parçası olduğunu söylemek zorundayım. Son
dönemlerde ülkemizin demokratikleşmesine dönük
sağladığı uluslararası imajı gölgeleme
çabası var. Buna çeşitli iç çevrelerin de çanak tuttuğunu
biliyoruz, maalesef. Çünkü bazen, Hükûmetin aleyhinde olacaksa bir iş,
gerekirse ülkemizi de karalayabiliriz gibi bir yaklaşımın,
maalesef, olduğunu görüyoruz ancak gerçekler ortadadır.
Türkiyede hiçbir basın mensubu basın mensubu
olma kimliğiyle herhangi bir baskıya, herhangi bir şekilde
takibe uğramamaktadır. Diğer bütün mesleklerde olduğu gibi
basın mensuplarının da suç işleme özgürlüğü yoktur,
ayrıcalığı yoktur. Basın mensubu da olsanız,
başka bir meslek grubundan da olsanız suç işleyenler de elbette
adalet önünde hesap vermek zorundadırlar. Bunun basın
özgürlüğüyle de bir ilişkisi yoktur.
Türkiyede, bugün, birçok medya kuruluşu, serbest bir
şekilde, Hükûmeti de yirmi dört saat eleştirecek şekilde
yayın yapabilmektedir. Bunun, Batılı birçok ülkeden çok daha
fazla bir canlılık içinde yapıldığını da
rahatlıkla ifade edebiliriz. Ancak az önce söylediğim gibi, hiç
kimsenin de suç işleme özgürlüğü yoktur. Basın mensubu olma
kimliği size bu anlamda bir imtiyaz tanımaz. Elbette ki basın
özgürlüklerini de daha ileriye götürmek için ne yapmamız gerekiyorsa da
hep birlikte yapmamız gerekir.
Diğer taraftan, bu savaşlar ve kültür
alışverişi meselesi
Kültür alışverişinin bin
türlü yolu yordamı olabilir. Elbette bunun savaşlarla değil
başka kanallarla gerçekleşmesi hepimizin arzu ettiği bir
durumdur. Savaşları hiçbir zaman arzu etmiyoruz ancak savaşlar
da toplumları bir araya, karşı karşıya getiren, olumlu
veya olumsuz etkileşimler sağlayan ortamlardır. Sosyal
bilimciler bunu tartışırlarsa çok daha sağlıklı
olur diye düşünüyorum ben. Yani bu Meclis ortamı içinde bunu
tartışmak yerine bu tür tartışmaları sosyal bilime,
tarihçilere bırakmamızın ben daha faydalı
olacağını düşünüyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Siyaseten
yapıldı Sayın Bakan, siyaseten yapıldığı
için dile getirmek zorundayız.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Ancak burada
kültür alışverişi olması o olayın olumlu olduğu
anlamına gelmez. Elbette savaşlar hiçbir zaman arzu etmediğimiz
durumlardır, bunu da elbette hepimiz biliyoruz, farkındayız.
Diğer taraftan, Cemil Bayıkın bir
ifadesine dayanarak Sayın Cumhurbaşkanımıza dönük bir
hakaret gündeme getirildi. Sayın Cumhurbaşkanımız hepimizin
Cumhurbaşkanıdır, 78 milyonun Cumhurbaşkanıdır.
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) Keşke olabilse.
ENGİN ALTAY (Sinop) Bir tek o bilmiyor; herkes
biliyor, o öğrenemedi daha!
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Halkın
çoğunluğuyla seçilmiş ve işbaşına gelmiş bir
Cumhurbaşkanıdır. Herkesin de Sayın
Cumhurbaşkanımıza ve o makama saygı göstermesi gerekir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın
Bakanım, itiraz yok ki. İtiraz yok ama kendileri de öyle
davransın.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Cumhurbaşkanlığı makamına herkesin saygı
göstermesi gerekir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Başta Sayın
Erdoğana söyle onu.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Cumhurbaşkanı
400 milletvekilini kimin adına istiyor? Ayıptır!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, şu
dediklerine kendin de inanmıyorsun.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Bu
saygıyı göstermek sadece iktidar partisinin değil, hepimizin
görevidir.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Tarafsız
değil Cumhurbaşkanı!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Diğer
taraftan
AYTUĞ ATICI (Mersin) Tarafsız
Cumhurbaşkanı AKPye 400 milletvekili istemez! Siyaseten taraf olmaz!
BAŞKAN Siz soru sorarken Sayın Bakan sizi
dinledi, lütfen siz de aynı sessizlikle Bakanın cevaplarını
dinleyiniz, lütfen.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Cumhurbaşkanı
diyor ki: Ben sizin Cumhurbaşkanınız değilim. Küstüm ona,
küstüm!
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Bir taraftan da
şunu söylemek durumundayım: Her konuşanın birtakım
hakaret içeren ifadelerini Meclisin bu ortamında dile getirmenin de çok
doğru bir üslup olmadığına inanıyorum ben.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Her konuşan mı
diyorsunuz? Müzakere ediyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O herkese hakaret ediyor. O sabah
akşam hakaret ediyor herkese Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Yani bunu
Sayın Vekilimiz niçin burada ifade etme ihtiyacı duydu, niçin gündeme
getirdi; bunu da halkımızın takdirine bırakıyorum.
Büyük Ortadoğuyla ilgili hususlara gelecek olursak
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Üzülüyoruz, Sayın
Cumhurbaşkanına hakaret edilmesine üzülüyoruz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Diğer
taraftan, Büyük Ortadoğu Projesiyle ilgili hususlara gelecek olursak,
bizim hiçbir şekilde Orta Doğuda dış müdahalelere olumlu
bakmadığımız, bütün bunlara karşı politika
sergilediğimiz ortadadır. Biz bir taraftan da ancak Orta
Doğunun, elbette, demokratikleşmesinden yanayız, bunu da kendi
iç dinamikleriyle gerçekleştirmesinden yanayız. Türkiyede,
nasıl halka dayalı demokratik bir rejim varsa ve halka dayalı
bir refah kalkınma süreci varsa, gönlümüz arzu eder ki elbette bütün Orta
Doğuda bu gerçekleşsin. Ancak bunu hiç kimse
dışarıdan dayatamaz, getiremez. Bunu Orta Doğu kendi
dinamikleriyle sağlamak zorundadır.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bir
açıklama yapmama izin verir misiniz.
BAŞKAN Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, Sayın Bakan
sorduğum soruya karşılık cevap verirken 92nci maddeyi
okudu ve Türkiyenin taraf olduğu milletlerarası anlaşmalar
uyarınca bu kanun tasarısının buraya getirildiğini
ifade etti. Oysa bu bir ikili anlaşma Sayın Bakan, yani Türkiyeyle
Katar arasında düzenlenen bir ikili anlaşma. Yani siz bu ikili
anlaşmayı hangi uluslararası anlaşmaya dayanak olarak
buraya getirdiniz, benim sorum oydu. Yani bana açıkça tarif ederseniz, onu
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Gök, teşekkür ederim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) İki ulus
arasında...
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) İki ulus
arasında yapılan anlaşma uluslararası anlaşmadır.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama öyle değil.
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Dilek YÜKSEL (Tokat)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
697 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KATAR DEVLETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA ASKERİ EĞİTİM, SAVUNMA SANAYİİ İLE
KATAR TOPRAKLARINDA TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN
KONUŞLANDIRILMASI KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE
1- (1) 19 Aralık 2014 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma
Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı
konuşacak.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 697 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Konuşlandırılması Konusunda
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Siyasi kariyerlerini ve
kazanımlarını hiç kimsenin gölgesine borçlu olmayan
milletvekillerini saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, iki taraf arasında
yani Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Katar Devleti Hükûmeti arasında bir
anlaşma imzalanıyor. Anlaşmanın gerekçesine bakıyoruz,
anlaşmanın gerekçesi diyor ki: Dostane ilişkileri güçlendirmek
istiyorum. Aynen Dışişleri Komisyonu raporundan okuyorum, diyor
ki: İki taraf arasındaki mevcut dostane ilişkilerin bunun
altını 3 kere çiziyorum- uluslararası kurallar ve
anlaşmalara uygun olarak geliştirilmesi amacıyla Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti arasında askeri
eğitim, savunma sanayii ile Katar topraklarında Türk Silahlı
Kuvvetlerinin konuşlandırılması konusunda iş
birliği
Duruma bakar mısınız arkadaşlar? Bir yandan
dostane ilişkileri geliştirmek istiyorsunuz, bir yandan askerî
eğitim yaptırıyorsunuz, savunma sanayisi geliştirmeye çalışıyorsunuz
ve Katar topraklarında Mehmetçik konuşlandırıyorsunuz. Hiç
aklınıza geliyor mu böyle bir şey, hiç aklınız kesiyor
mu böyle bir olayı? Neresinde bunun dostluk? Neresinde bunun
kardeşliğin geliştirilmesi? Eğer dostluğu
güçlendirecekseniz ticaret anlaşması yaparsınız, sanat
anlaşması yaparsınız, kültürel anlaşmalar
yaparsınız, sosyal anlaşmalar yaparsınız. Ama siz
doğruları söylemiyorsunuz, her zaman olduğu gibi ikircikli,
ikiyüzlü politika yapıyorsunuz, çok net. Dostluk anlaşması
geliştirilmek için bir başka ülkenin topraklarına asker
gönderilmez. Bunu lütfen aklınızdan çıkarmayın, küçücük
çocukları da bizim üzerimize güldürmeyin.
Bakın, şimdi daha vahim olaylar
anlatacağım bu anlaşmayla ilgili. Şimdi, diyorsunuz ki yine
gerekçenizde: Efendim, Katar bizden böyle bir anlaşma istedi, Katar bize
dedi ki: Mehmetçiki benim ülkeme gönder. Peki, 19 Aralık 2014te bu
anlaşmayı imzalıyorsunuz. Bundan tam yetmiş iki gün sonra,
2 Mart 2015te Dışişleri Komisyonunda görüşülüyor. Bundan
da on yedi gün sonra yani 19 Martta bugün Genel Kurulda görüşüyoruz. Ben,
iki yıl Dışişleri Komisyonunda görev yaptım
arkadaşlar. Böyle bir vakayla ilk defa karşılaşıyorum.
Genellikle yıllarca bekleyen veyahut da sıraya giren anlaşmalar
yüzünden biz kavga ederiz Hadi getirin bunları, geçirelim. diye ama
Katar sizden bunu isteyecek ve siz bunu yetmiş iki gün içerisinde
Dışişleri Komisyonunda görüşüp aşağı
indireceksiniz. Üstelik anlaşma metninde diyeceksiniz ki: Katar bu süreci
çoktan tamamlamış yani kendi Meclisinden bunu geçirmiş. Yahu bu
aşk nereden kaynaklanıyor? Bu sevgi, bu dostluk nereden
kaynaklanıyor? Yetti mi? Yetmedi.
Geçen hafta, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
İstinye Bayırını Katar Caddesi olarak ilan etti. Buyurun
bakalım, daha neler çıkacak altından? Aynı gün Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı Katar Emiriyle görüştü. Diyeceksiniz
ki: Ne var bunda, Başbakan Emirle görüşmez mi? Görüşür ama
acaba nişadırı kim değirdi de Katar bu kadar
hızlı bir şekilde, Türkiye bu kadar hızlı bir
şekilde, koşar adım, yetmiş iki günde bu
anlaşmaları getirdi, bizim karşımıza koydu?
Birazcık, şu kadarcık siyasi zekâsı olan, şu
kadarcık dış politika birikimi olan insanlar bunun normal
olmadığını anlarlar, bunun arkasında kimin
olduğunu da bilirler, Katarın kimin hesabına çalıştığını,
kimlerle dans ettiğini bilirler. Katarın dans ettiği ülke ya da
emrinde olduğu ülke Amerika Birleşik Devletleridir. Şimdi
anladınız mı bizim ülkemizi ne hâle getirdiğini?
Şimdi, gelelim, acaba Amerika Birleşik
Devletleri bunu niye istiyor? Şimdi, bakın, ikircikli
politikanızı tekrar yüzünüze vuruyorum. Diyorsunuz ki: Ben Katarla
dostluk geliştireceğim. Peki, güzel, geliştir. Bunun için bir
anlaşma var mı daha önce? Evet, var. Ne zaman biliyor musunuz? 23
Mayıs 2007de. Tam 23 Mayıs 2007 tarihinde siz Katarla iyi
ilişkiler geliştirmek üzere bir anlaşma imzalamışsınız,
üstelik yetmemiş, orada yine askerî eğitim ve teknik ve bilimsel
iş birliği de var. Peki, o zaman yaptığınız
anlaşmadan ne beklediniz, bulamadınız da bugün bu
anlaşmayı buraya getiriyorsunuz? Bir tek amaç var, Türk Silahlı
Kuvvetlerini yani Mehmetçiki Katar topraklarına göndermek, başka
hiçbir farkı yok.
Şimdi, bakın, bu olaylardan AKP
milletvekillerinin de haberi olduğunu zannetmiyorum. Daha önce
yapılan bu anlaşmayı ben inceledim satır satır. Bu
yapılan anlaşma sadece ve de sadece Mehmetçiki Katara gönderme
anlaşmasıdır, kimse oraya buraya eğip bükmesin. O yüzden,
birazdan o mübarek ellerinizi kaldırdığınızda Türkiye
Cumhuriyeti askerini Katara göndereceğinizi bilerek el
kaldıracaksınız. Yarın orada, Allah göstermesin, bu askerin
başına bir şey geldiğinde Vallahi ben bilmiyordum,
bilseydim bu yasaya el kaldırmazdım. diyemezsiniz. Sizi buradan
uyarıyorum, bu yaptığınız iş, doğru bir
iş değildir. Demin Sayın Bakan konuşurken, bir önceki
Bakan, orada oturan Kalkınma Bakanı konuşurken diyordu ki: Efendim,
biz Hükûmetiz, bizim asker gönderme yetkimiz yoktur. Bakın,
altını çiziyorum AKP milletvekili arkadaşlarım, Hükûmet
Bizim asker gönderme yetkimiz yoktur, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce
Meclis uygun görürse biz göndeririz. diyor yani bu işin vebalini sizin
üzerinize bırakıyor, onu düşünerek ellerinizi
kaldıracaksınız. Acaba bizim askerimiz orada ne yapacak? Hadi,
tamam, bazı ülkelerde askerimize ihtiyaç olabilir. Acaba bizim askerimiz
Katarda ne yapacak, Allah billah aşkına birisi bana söylesin. Kim
söyleyecek? Demin burada Ekonomi Bakanı oturuyordu, şimdi bir
başka Sayın Bakan oturuyor ve bu konuda bize bilgi verecek Millî
Savunma Bakanı yok. Eminim istişare etmişlerdir, ben Sayın
Bakandan ya da Hükûmetten askerimizin Katarda ne yapacağını
bilmek istiyorum. Bunu sizin de bilmeye hakkınız var, bu
çocukları yaban ellere gönderirken niçin gittiklerini bilmek
mecburiyetindesiniz, eğer bilmezseniz o zaman lütfen göndermeyin. Çünkü,
bu konu Dışişleri Komisyonunda enine boyuna
tartışıldı, Hükûmete bazı sorular soruldu, hiçbir soru
cevaplanmadı. Hiç kimse benim askerimi, benim evladımı palas
pandıras el âlemin ülkesine gönderemez. Hükûmet buraya gelecek, bu
askerlerin niçin Katara gönderildiğini bize anlatacak, sizin
vicdanınıza seslenecek, siz de düşüneceksiniz. Askerimizin
gitmesi, devletimizin, ülkemizin, milletimizin yararına ise elbette
göndereceğiz, değilse göndermeyeceğiz ama orada ne
yapacağını bilmeden bu askerleri asla, asla oraya gönderemezsiniz.
Bu bir vicdan meselesidir.
Birazdan 3üncü maddede endişelerimi sizlerle
paylaşacağım. Bu askerlerin, Mehmetçikin ne
karşılığında oraya gönderilmiş olabileceğini
sizlere söyleyeceğim. Bir Mehmetçikin asla maddi bedeli olmaz ama siz
maddi bedel düşünerek Mehmetçiki oraya gönderdiniz mi, göndermediniz mi
sorusunu soracağım birazdan. Onun için şimdiden Hükûmete
sataşıyorum. Gelsin, burada cevap versin. Bizim Mehmetçikimizi
hiçbir şekilde yaban ellere pazarlayamazsınız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına konuşma
yok, soru yok.
1inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1inci maddeyi oylarınıza
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.20
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Dilek YÜKSEL (Tokat)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
697 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi yeniden oylama
yapacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
2nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci maddede şahsı adına
Ali Özgündüz konuşacak.
Buyurun Sayın Ali Özgündüz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, benim konuşmam üzerine
Sayın Grup Başkan Vekili Naci Bostancı Bey söz alarak dedi ki:
Eğer Hükûmet mezhep eksenli politika uyguluyor idiyse biz Esadla daha
önce samimiydik. O zaman Alevi değil miydi? Evet, doğru, o zaman da
Aleviydi, peki. Efendim, o zaman da Esad aynı Esad değil miydi?
Yani, sizin kardeşlik fotoğrafı verdiğiniz zaman, efendim,
birlikte tatil yapıldığı zaman Esad demokrat
mıydı size göre? Yani, özgürlükler mi vardı Suriyede,
başka bir rejim mi vardı? Esad rejimi değiştirdi,
diktatörlüğe doğru gitti diye mi siz bunu yaptınız? E,
kendi argümanınızla çelişiyorsunuz. E, yine aynıydı.
Efendim, Esad dedi ki: Evet, bazı sorunlar var, müsaade edin, düzeltelim.
Siz eğer iyi niyetliyseniz bize katkı verin bir komşu ülke
olarak, dost ülke olarak. E, siz Anayasayı otuz yıldır
değiştiremiyorsunuz. Bana hemen altı ay içinde Efendim, her
şeyi değiştir. diyorsunuz. Bu, olacak iş mi? Müsaade
edin. Etmediniz, ne yaptınız? Efendim, illa da İhvanın
önü açılacak. İhvan-ı Müsliminin içeride tutuklu bulunan
önderleri serbest bırakılacak. İşte, seçim yapacaksın.
İhvan iktidara gelecek. Yani, size ne? Suriyenin iç politikası
değil mi? Siz kimsiniz, başka ülkeye demokrasi, insan hakları
götürmeye kalkıyorsunuz?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Size ne?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Ee, peki, madem demokrasi,
özgürlük havarisi ise benim Hükûmetim, yahu, Allah aşkına, 2011den
beri Bahreynde silahsız, tamamen barışçıl anlamda
milyonlar sokakta. Orada Kralı niye destekliyorsunuz, niye Bahreyn Kralını
destekliyorsunuz? Suudi tankları girip insan haklarını ihlal
ettiği zaman niye Kral ağabeyinize Yapma. demiyorsunuz? Yani,
Katarda demokrasi mi var, Suudi Arabistanda demokrasi mi var? Bölgenin en
zalim, en baskıcı diktatör yönetimi Suudi Arabistan değil mi?
Suudi Kralıyla kol
kolasınız. Ha, demek ki demokrasi değil sizin
Onu bırakın, kendi ülkenizde demokrasi
sorunları yok mu? Gezide insanlar ölmedi mi? Hâlen insanların
üzerinde baskı kurmak için iç güvenlik yasası adı altında
polis devleti yasası getirmiyor musunuz? Yarın birileri size
Efendim, gidişat totaliter rejime doğru gidiyor. Ben de demokrasi
isteyen belli grupları, belli terör gruplarını
destekleyeceğim. derse meşru olmaz mı sizin
argümanınıza göre. Böyle bir mantık olur mu değerli
arkadaşlar?
Bakın, şu anda Katarı tehdit eden
herhangi bir ülke mi var? Bana söyleyin, Hükûmet söylesin: Katarın askerî
yönden, bizim oraya asker göndererek onları eğitmemize ihtiyacı
mı var, nedir bu? Öyle bir ihtiyaç yok.
Az önce Sayın Bakana soru sordum ama cevap
alamadım, tekrar soruyorum buradan, siz de sorun lütfen: Katarda ABD
merkez komuta kuvveti var CENTCOM. Buranın bünyesinde oluşabilecek,
ileride oluşması muhtemel bir uluslararası görev gücüne
katılacak bir askerî birlik mi gönderiyorsunuz? Bunu bilelim biz yani oy
kullanıyoruz, şimdi parmak kaldırıyorsunuz. Asker niye
gidiyor oraya? Katarı kime karşı korumaya gidiyor? Efendim,
teröre karşı
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) İrana
karşı.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) İrana
karşı. diyorsunuz, İranla düşmanlık mı var?
Hayırdır! İrana karşı
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) İran rahat
durmuyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Bir saniye, sen çok güzel
itiraf ediyorsun değil mi, Hükûmet de bu tarafta mı? Yani siz bir
Sünni blok içinde, Sünni cephede mi Türkiyeyi konumlandırıyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik bir cumhuriyet değil midir? Az önce
de sordum, Türkiye Cumhuriyeti, laiklik niteliğini mi kaybetti biz
bilmeden? İranla ne işiniz var sizin, İranla derdiniz ne var?
Az önce grup başkan vekilin çıktı dedi ki: İranla biz dostuz.
Sen düşmansın, zihniyet
Çok güzel, işte
bilinçaltınızı ortaya koyuyorsunuz. Bu, Türkiyenin hayrına
değil arkadaşlar. Sen bölgedeki herkesle dost ol ama bir ülkeye
karşı Mehmetçiki cepheye sürme diyoruz biz de, bizim derdimiz bu.
Bakın, bu kafayla giderseniz Suriyede olduğu gibi
toslarsınız. Bugün Amerika bile diyor ki: Suriyeyle oturup
konuşmamız lazım. Siz hâlen eli kanlı, gözü dönmüş,
insanın başını kesen, insanları diri diri yakan o
katil IŞİDi destekliyorsunuz anlayışınızla,
bakış açınızla.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Nereden çıkarıyorsun sen
ya?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Yahu, Allah
aşkına, bu anlayışı desteklemeyin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Kendi milletvekilin diyor, Yahu şu
anda IŞİD İranın düşmanı, İrana
karşı ben de bu hareketin içindeyim. bu ne demektir, aynı
zihniyet değil mi? İrana karşı bu askerî birlik gidecek.
diyor.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Hayır, hayır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Ama IŞİD de
aynı, aynı saftasın o zaman. Bakın, bu yanlış bir
politikadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Dolayısıyla, sizi sağduyuya, ülkenin
çıkarları doğrultusunda politika yapmaya davet ediyorum, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet,
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ
Atıcı konuşacak.
Buyurun.
Süreniz on dakikadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 697 sıra
sayılı Kanun Tasarısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerini
Katara gönderdiğinizi sizlere bir kez daha hatırlatıyorum.
1inci madde üzerinde yaptığım konuşmada Hükûmetten bir
açıklama beklediğimizi söyledim. Ne AKPden ne de her zaman AKPnin
sahiplendiği Hükûmetten bir yanıt gelmedi. Acaba içinizde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Katarda ne yapacağını bilen bir
Allah kulu var mı? (AK PARTİ sıralarından var, var
sesleri) Varsa, ben istirham ediyorum, sahsı adına söz alıp burada
söylesin; Allah rızası için; bilen bir kişi varsa söylesin.
Eğer, gerekçede yazdığı gibi, sadece dostluk için gidiyorsa
milleti, dünyayı bizim üzerimize güldürmeyin. Ne yapacaksınız,
askerin eline bir buket çiçek verip dostluk için mi göndereceksiniz oraya? Bunu
yapmayın.
Ben size endişelerimi anlatayım. Ben diyorum
ki: Siz Amerika Birleşik Devletleriyle eğit-donat anlaşması
imzaladınız. Şimdi, Türk askerini Katara göndererek Suriyenin
muhaliflerini orada eğiteceksiniz ve donatacaksınız. Benim
iddiam bu. Şahsi iddiadır, çıkın hayır deyin, Biz
bunu yapmayacağız. deyin, Biz gerçekten Suriyede kan
akmasını istemiyoruz. deyin. Eğer siz Katarda
eğit-donatla muhalifleri silahlı olarak eğitir, ellerine
silahları vermeye devam ederseniz, orada akan kandaki vebaliniz
artacaktır. Bugüne kadar akan kanda maalesef ve de maalesef bu Hükûmetin
vebali vardır. Türkiye menşeli silahlarla kardeş kardeşi
öldürmüştür, gelin, buna izin vermeyin; bu, benim birinci iddiam.
İkinci iddiam da şu: Ben diyorum ki: Siz bizim
askerimizi Katarda üssü bulunan, tıpkı İncirlik havaalanı
gibi üssü bulunan Amerikanın merkezî komuta kuvveti bünyesinde
uluslararası bir görev için gönderiyorsunuz. Yani, bizim
evlatlarımızı uluslararası bir iş için hem de kirli
bir iş için kullanıyorsunuz. Ben iddia ediyorum, iddia benden, ben
bunları size araştırarak söylüyorum. Çıksın, Hükûmet
desin ki: Hayır, göndermiyorum. Biz bunu duymak istiyoruz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) İnanacak
mısınız?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Eğer Hükûmet namusuyla,
şerefiyle çıkıp burada Ben askerimi oraya eğit-donat için
göndermiyorum. derse inanacağım veya Ben askerimi uluslararası
bir görev için göndermiyorum. desin inanacağım, kayıtlara da
geçecek. O zaman benim derdim, askerimi korumaktır,
yavrularımızı korumaktır. Sizin de göreviniz o olmalı
arkadaşlar, sizin de göreviniz o olmalı. Ellerinizi kaldırmadan
önce bu soruların cevaplarını Hükûmetinizden isteyin, yahu
isteyin Allah aşkına! Çıksın Hayır, biz eğit-donat
için göndermiyoruz, bizim askerimizin uluslararası bir işi olmayacak
orada Amerikayla, sadece Katara dostluk için gönderiyoruz. desinler, ben
bunu kayıtlarda göreyim, vallahi de billahi de rahatlayacağım.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin Hükûmeti yalan söyler mi? Söylememeli.
Hele hele söz konusu Mehmetçik ise hiç söylememeli.
Peki, başka iddialarım var mı? Var, var.
On iki yıldır tanıdığım AKP bu
işi bedava yapmaz. Bugüne kadar yaptıklarını bir bir göz
önüne getirdiğimde AKPnin bu işi bedava yapmayacağını
tahmin ediyorum.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) 10 milyar dolar para gelmiş duyduğumuza
göre, 10 milyar.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Bunun için de az önce bir soru sordum, o sorduğum soruya
Bakan Böyle bir finansman kaygımız yoktur. dedi. Ben buradan tekrar
etmek istiyorum: İsraile 2,5 milyar avro veren Katardan bahsediyoruz.
Arkadaşlar, tekrar dikkatinizi çekiyorum, İsrail Hükûmetine,
bazı kaynaklara göre 2,5, bazı kaynaklara göre 3 milyar avro
bağış yapan Katar devletinden bahsediyorum. Diyor ki: Ben
Türkiyeye 2 ila 4 milyar dolar sıcak para akıtacağım,
borsaya. Hadi bakalım! gelin deyin ki, hayır böyle bir şey yok.
Aynı Katar, bize de 10 milyon dolar göndermişti
hatırlarsanız, sanki bizim buna ihtiyacımız varmış
gibi.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) 10 milyar, 10 milyar.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Ne için? Bu 10 milyon dolar Suriyeden gelen insanlara sözüm
ona yardım için. Ama siz ne yaptınız? O parayla lojistik destek
sağlayıp tekrar bu insanları savaşa gönderdiniz. O yüzden,
çok meşhur bir borsa spekülatörü -adını çok iyi bilirsiniz-
diyor ki: Türkiye'nin en iyi ihraç malı Türk Silahlı Kuvvetleridir.
Buyurun! eğer siz böyle yaparsanız, askerimizi ihraç ederseniz,
Allahın üç kuruşluk borsa spekülatörü kalkar Türkiye'nin en iyi
ihraç malı Türk Silahlı Kuvvetleridir. der. Ya, bunu dedirtmeyin
arkadaşlar.
Bakın,
partilerüstü konuşacağımız bazı konular vardır.
Türk Silahlı Kuvvetleri de partilerüstü bir konumda
tartışılmalıdır. Mehmetçiki oraya göndermek
partilerüstü bir konumda olmalıdır. Siyaset malzemesi, hele hele para
malzemesi asla hiçbir şekilde olmamalıdır. Ama eğer
birileri, tarikat-siyaset-ticaret ekseninde siyaset yaparsa,
çalışırsa o zaman bundan her şey beklenir.
Son
soru: Düşünün bakalım, on iki yıllık Orta Doğu
dış politikanızda Başarılıyız. diyeceğiniz bir tek şey var mı? Bir tek
şey var mı ki benim askerimi Katara gönderiyorsunuz? Hiç mi
Allahtan korkmuyorsunuz? Bu gençleri kalkıp Katar gibi çeşitli
ilişkileri olan, karanlık noktaları olan bir ülkeye
gönderiyorsunuz. Bunu yapmaya hakkınız yok.
Evlatlarımızı Katara ölmeye, kirli işlere
bulaştırmaya, hiçbir şekilde göndermeye hakkınız yok
arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) 86ya göre söz talebimiz
var Sayın Başkan.
BAŞKAN 86ncı madde gereğince, aleyhte,
Sayın Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili konuşacak.
Buyurun.
Süreniz beş dakika.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek
Sayın Cumhurbaşkanı gerekse Başbakan gerek AKP Hükûmetinin
bakanları, AKPnin yetkili arkadaşları ve AKP vekilleri bu
kürsüye çıktıkları zaman kendilerine yönelik yapılan eleştirileri
hemen hakaret olarak nitelendirip onları bertaraf etmeye
çalışıyorlar. İyi, hoş, zaten Sayın
Cumhurbaşkanı da kendisine yönelik tüm eleştirilere mahkemeyle
karşılık veriyor, ceza davalarıyla karşılık
veriyor. Sayın Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanı
olduğundan beri açtırdığı dava sayısı 100ü
aşmış vaziyette. Şimdi, millî irade Türkiye Büyük Millet
Meclisinde sadece AKP milletvekillerinden ve onların temsil ettiği
iradeden ibaret değil. Millî iradeye saygı aslında aynı
zamanda yasama sürecine, yasama teamüllerine, yasama kurallarına
saygıdan ibarettir. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama sürecine
saygı gösterilmiyor, millî irade, aksine millî iradeden çokça bahseden
kişiler tarafından engelleniyor.
Sayın
Cumhurbaşkanı Türkiyenin dört bir tarafını dolaşarak
400 vekil istiyor. İyi, hoş, aslında 400 vekil olmasa 367ye de
fit; o da olmazsa 330a da olur diyor; o da olmazsa 276 da kabul diyor.
Aslında iktidar olmaya razı.
Şimdi, tam
bütün bunlar olurken bir bakıyor ki kendisine göre, kendi deyimine göre
bir Kürt çocuğu çıkmış grup toplantısında -3 sefer
söylüyor- Ya, seni biz başkan falan yapmayız. diyor. Ee, buna yürek
dayanmaz tabii, yani Cumhurbaşkanının yüreği de dayanmaz
buna.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ona neler dayanır neler!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Şimdi, evet, evet
Zaten dayanmıyor. En son
araştırmalara bakıyorsun, Türk halkının yüzde 78i
başkanlık sistemine karşı.
Şimdi, böyle
olunca, Cumhurbaşkanı aslında tabii ne
konuşacağını da şaşırıyor. Diyor ki
Ya, diktatör olsa bu ülkede, Allah aşkına, beni diktatör olarak
söyleyebilir misiniz? ama hemen akabinde mahkeme diktatör diyen bir
üniversite çocuğuna bir yıl hapis cezası veriyor, hapishaneye
giriyor. Ee, demek ki Recep Tayyip Erdoğan diktatörmüş kendi
deyimiyle. Ee, diktatör olmasa üniversite çocuğu hapishaneye girer mi?
Şimdi, hangi
demokratik ülkede bir devlet büyüğüne varsayalım ki hakaret etmek
tutuklama nedenidir? Hakaret varsa
unsurları, suç işlenmişse yargılama sonunda bir cezayla
karşılanır ama Cumhurbaşkanına hakaret ettiği
nedeniyle insanların tutuklanması ya da Başbakana hakaret
ettiği nedeniyle insanların tutuklanması
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) Hakaret etmeye hakkı yok.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Ben başka bir şey söylüyorum, sen anlamazsın
bu işlerden.
devlet büyüklerine hakaret etmek sanki bir tutuklama
maddesiymiş gibi işlem görür. Bu, hukuk devletiyle
bağdaşmayan bir hukuk ilkesidir. Yani tutuklama ayrı bir
müessesedir, işlenen suçların cezalandırılması
ayrı bir müessesedir. Eğer bir ülkede devlet büyüğüne hakaret
ettiği nedeniyle gencecik üniversite öğrencileri tutuklanıp
zindanlara atılıyorsa o ülkede diktatörlük vardır. Ne
diyeceğiz yani? Şimdi Sayın Recep Tayyip Erdoğana demokrat
bir kişi mi diyeceğiz? Kediye kedi denilir. Eğer siz bu ülkede
gerçekten demokrasiyi rafa kaldırıyorsanız, otoriter, totaliter
bir yönetim anlayışına destek veriyorsanız size herkes
diktatör diyecek. O zaman siz diktatör denilmekten de
alınmayacaksınız, gocunmayacaksınız.
Bakın, değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi, başta Sayın Cumhurbaşkanı
Kabataş yalanını ortaya attı, Dolmabahçede rakı
içtiler. dedi, tutmadı;
Sayın Sümeyye Erdoğana suikast. dedi olmadı, Bülent
Arınça suikast. dedi palavra çıktı. Oda TV, Balyoz, Ergenekon,
Sauna çetesi davalarının hepsi palavra çıktı. Şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kalkıp bu halktan özür dilemesi
gerekirken, canım, bundan bile dem vurulmuyor, Biz de bu işe alet
olmuşuz. diyor Sayın Bülent Arınç, Benim üstümden bir tezgâh
kurmuşlar anlaşılan. diyor. Biz bunu beş sene önce bu
kürsüde söyledik. 2010 yılında ben bunu bu kürsüde söyledim. O zaman
Sayın Bülent Arınç kendi üzerinden oyuna geldiğinin
farkında değil miydi? Biz görüyorduk, o görmüyor muydu?
Değerli milletvekilleri, eğer millî iradeye
saygı duyacaksak öncelikle azınlıkların yani Parlamentodaki
ve toplumdaki azınlık haklarına saygı duymak lazım
çünkü çoğunluğun içerisinden azınlığı
çıkarırsanız demokrasi çöker.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
sodayı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylamaya başlandı)
BAŞKAN
Pusula veren arkadaşlar lütfen Genel Kurulu terk etmesin.
(Oylamaya devam
edildi)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar
Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 211
Kabul : 200
Ret : 11(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Dilek Yüksel Muhammet
Bilal Macit
Tokat İstanbul
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
7nci sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
7.- Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S.
Sayısı: 688) (*)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin
görüşmelerinde, geçen birleşimde ikinci bölümde yer alan 21inci
maddeden sonra gelmek üzere yeni madde ihdasına dair bir önerge
verilmiş ve Komisyonun salt çoğunluğuyla
katıldığı bu önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılmıştı.
Şimdi, yeni madde üzerine söz isteyen Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa
Kalaycıyı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Kamu çalışanlarıyla ilgili, daha
doğrusu, kamu kurum ve kuruluşlarındaki tüm yönetici
kadroların görevden alınmasıyla ilgili önemli bir düzenleme
yapılması öngörülmektedir. Baştan söyleyeyim, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu konuda bir düzenleme yapılmasını prensip
olarak olumlu buluyoruz. Yalnız verilen önergeyle ilgili
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Kalaycı, bir dakika.
Dışarı çıkmak durumunda olan
milletvekilleri lütfen bir an evvel dışarıya çıksın ve
sessizliğimizi muhafaza edelim.
Bir dakika ekleyeceğim size Sayın Kalaycı.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) Tekrar edeyim, baştan söyleyeyim, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, bu konuda bir düzenleme yapılmasını prensip olarak
olumlu buluyoruz. Yalnız, verilen önergeyle ilgili usul ve içerik olarak
eleştirilerimiz ve katılmadığımız konular var.
Bir defa, sizin de ne yapmak istediğiniz belli değil, kafanız
net değil. Şöyle ki: Komisyonda görüşülen ve Genel Kurulun
gündemine gelen 687 sıra no.lu Kanun Tasarısının 23üncü
maddesinde benzer düzenleme var ama içerik olarak ikisi birbirinden
farklı. Tasarıda, 7.000 ve üzeri yöneticilerin Başbakanlık
merkez müşavirliğine atanması öngörülürken, önergede, 7.600 ve
üzeri yöneticilerin atanması öngörülmektedir. Bu kapsamda, bazı, SGK
gibi, Devlet Personel gibi, TİKA gibi kurum
başkanlarımızın statüsü bir anlamda genel müdür seviyesine
düşürülmüş olmaktadır. Dolayısıyla, sizin de bu konuda
net olmadığınız
ortadadır.
375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye madde ilavesini öngören bu önerge
öncelikle usul yönünden de tartışmalıdır. Zira, 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararname, çıkarılış
amacı ve özü itibarıyla kamu çalışanlarına uygulanacak
ortak mali hükümleri düzenlemektedir.
Bakınız,
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin adını
okuyayım, kanunlarda
değişiklikleri geçiyorum, Devlet Memurları ve Diğer Kamu
Görevlilerine Memuriyet Taban Aylığı ve Kıdem
Aylığı ile Ek Tazminat Ödenmesi Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname diyor. Eklenmek istenen madde ise görevden alınacakların
atanacağı kadroları belirlemektedir. Dolayısıyla,
uyumlu bir düzenleme olmamaktadır. Hâlbuki kamu yöneticilerinin
atamalarıyla ilgili, biliyorsunuz, iki ayrı kanun var: 2451
sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama
Usulüne İlişkin Kanun. Bu kanunda müşterek kararname ve üçlü
kararname ile atanacak kamu yöneticileri tadat edilmekte. 2451 sayılı
Kanunun kapsamı dışında kalan 2477 sayılı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usulüne İlişkin Kanunda da
bakan onayıyla atama yapılacak kadrolar, yönetici kadroları
tadat edilmektedir. Dolayısıyla, kamu yöneticilerinin
atamalarıyla ilgili iki ayrı kanuni düzenleme var. Bizim de burada
önerimiz, kamu yöneticilerini görevden almanın da ayrı, müstakil bir
kanuni düzenlemeyle yapılmasıdır, değilse 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmesi usul
açısından, şekil açısından doğru
olmayacaktır, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi iyice karma
karışık hâle getirecektir.
Değerli milletvekilleri, bu maddeyle kamu kurum ve
kuruluşlarındaki bazı istisnalar dışında tüm
yöneticilerin görevden alınmaları hâlinde atanacakları kadrolar
belirlenmektedir. Teknik olarak bu alandaki eksikliğin giderilmesi, bir
çerçeve oluşturulması bakımından genel anlamda makul
görülebilir. Ancak, binlerce yetişmiş, tecrübeli personel için
şahsa bağlı kızak kadrolar oluşturulması söz
konusu olacaktır. Boş oturan, maaş alan, bankamatik
memurları öngörülmektedir. O nedenle hem deneyimli insan
kaynaklarımızın hem de milletimizin kaynaklarının
israfına neden olunacaktır. Aslında yapılması gereken
personel rejimine ilişkin reformun hayata geçirilmesi, bu konunun da orada
düzenlenmesidir. Bu konuyla ilgili olarak da bizim görüşümüz şudur:
Hükûmetlerle gelip gidecek siyasi kadroların oluşturulması yani
müsteşar, müsteşar yardımcısı gibi kadroların
siyasi kadrolar olarak hükûmetle gelip gitmesini sağlayacak bir düzenleme
yapılması, böylelikle boş yere kızak kadrolar, bankamatik
memurlukları oluşturulmasının da önüne geçilebilecektir.
Diğer taraftan, bir eleştirimiz de şu:
Bugüne kadar yan gelip yatanların şimdi böyle bir düzenlemeye
girişmesinde farklı ve özel amaçlarının olduğunu
düşünüyoruz. Öyle bir şey yok, gerekli bir düzenleme, onun için
yapıyoruz diyorsanız aklınız başınıza yeni
mi geldi, jetonunuz on iki yılda mı düştü diye ben de sizlere
sorarım.
Bu düzenleme aynı zamanda görevden almaları da
kolaylaştırmış olmaktadır. Göreve gelirken görevden
alınması hâlinde atanacağı kadronun bilinir olması ve
bazı haklar yönünden mağduriyetin ortadan kalkacak olması
nedeniyle keyfî uygulamalarda yargının iptal kararlarının
önüne geçilmesi söz konusu olacaktır. Bürokraside yıldırma ve
yıpratma sürecinin yaşandığı, yönetici kadrolara
atamalarda ehliyet, liyakat ve hakkaniyetin göz ardı edildiği,
kadrolaşmanın had safhaya ulaştığı, kamu
çalışanlarının tayinlerine, yükselmelerine AKP
teşkilatları ve yandaş sendikanın karar verdiği, parti
teşkilatı ve yandaş sendikanın istemediği dürüst
memurların sürgün edildiği, görevlerinden uzaklaştırıldığı
bir ortamda böylesine bir düzenleme keyfî ve haksız uygulamaların
daha da önünü açabilecektir.
Değerli milletvekilleri, bu kanunun -yani
görüştüğümüz torba kanunun- iki ayrı maddesinde çelişkili
bir durum da söz konusu olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
aynı konuda iki farklı irade oluşması söz konusudur.
Şöyle ki: Bu önergeyle getirilen madde ile dün kabul edilen 21inci
maddede yapılan düzenleme birlikte dikkate alındığında
Başbakanlık ve bakanlıklarda görevden almalar için çerçeve bir
düzenleme, Gençlik ve Spor Bakanlığı için ise özel bir düzenleme
yapılmış olmaktadır. Böyle bir çelişkinin izah
edilebilecek tarafı yoktur.
Bakınız -önergeyi yanıma aldım-
Gençlik ve Spor Bakanlığında genel müdür
yardımcısı, müşavir, teftiş kurulu başkanı,
hukuk müşaviri saymış tüm kadroları- il müdürü, federasyon
sekreteri, yurt müdürü, gençlik merkez müdürü, bu kadrolarda sayılanlar
araştırmacı kadrolarına atanır. diyor. Hâlbuki
çerçeve düzenlemede ek göstergelere göre bana göre daha tutarlı- bir atama
öngörülmekte. Müşavirliklere, uzmanlıklara, müfettişliklere ek
göstergesi itibarıyla bu kadroların atanması öngörülmekte ama
Gençlik ve Spor Bakanlığında aynı düzenlemeye uyulmamakta,
farklılık oluşturulmakta. Bu durum Anayasanın eşitlik
ve adalet ilkelerine açıkça aykırı bir duruma neden
olacaktır.
Dün kabul edilen 21inci maddede başka
eleştirilerimiz de var.
Arkadaşlar, maddeye mahkeme kararları
gereği diye bir şey yazılabilir mi? Kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırıdır böyle bir
düzenleme. Dünkü kabul edilen 21inci maddenin ikinci fıkrasında
açtıkları davalara dair mahkeme kararlarının gereği
diye bir ifade var. Böyle bir düzenleme olamaz yani bu, kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırıdır.
Yine, üçüncü fıkrasında da Gençlik hizmetleri
ve spor ilçe müdürü, gençlik merkezi müdürü ve yurt müdürü kadrolarına,
her bir kadro için bir defaya mahsus olmak üzere 657deki şartlar
aranmaz. diyor. Yani görevde yükselme ile ilgili mevzuat baypas ediliyor. Bu
da yanlış bir düzenleme. Ayrıca, bu konudaki
Danıştayın iptal kararının da etkisiz hâle getirilmesi
söz konusu.
Bizim bir başka eleştirimiz de kariyer
mesleklerle ilgili olacak. Bu, kariyer meslekler açısından da sorunlu
bir düzenlemedir. Yapılan düzenleme, uzun ve meşakkatli bir süreç
sonucunda elde edilen kariyer mesleklere gerekli şartlar sağlanmadan
ve dolaylı yöntemlerle atanmayı mümkün kılmaktadır.
Yarışma sınavıyla girilen bir kariyer meslek kadrosuna,
mesleğe girme şartları delinerek, meslek dışı
atama yapılabilmesi öngörülmektedir. Kariyer meslek kadrolarının
yöneticilik görevlerinde bulunan personel için bir geçiş kadrosu ya da
kızak kadro hâline gelmesi söz konusudur. Ayrıca, ek gösterge farklarından
dolayı hizmet gereğinden ziyade siyasi ve keyfî atamalara da yol
açabilecek bir düzenlemedir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kalaycı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Rahmi Aşkın Türeli, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, 688 sıra
sayılı Kanun Teklifine 21inci maddeden sonra gelmek üzere eklenmek
istenen bu maddeyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, önce usulden gitmek lazım, ondan
sonra da bu işin esasına, maddenin içeriğinde ne var, onlara
bakmak lazım. Usulsüz esas olmaz. Bir kere, en önemli usul
hatalarından biri
Usul hatası derken, tabii, burada aynı
zamanda olması gereken, Meclisin yasa çıkarma faaliyetlerini
layıkıyla yapmasından ve etkin ve verimli bir yasama sürecinden
bahsediyorum. Bu açıdan baktığımızda, dün gece
yarısı on iki saatlik bir çalışma yapmışken -ki
biliyorsunuz ikide başladık, akşam bir buçuk iki civarıydı,
on iki saat geçmiş üzerinden- bir madde, ek madde önerisi gündeme geldi.
Öncesinde bize bununla ilgili hiç bilgi verilmedi,
tartışılmadı ve birdenbire, gece yarısı bu,
gündeme getirilerek burada, hemen Plan Bütçe Komisyonunda çoğunluk
sağlandı 21 milletvekiliyle. Bir kere, bunu son derece gayriciddi
buluyoruz. Yani bunun öncesinde
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Bunları konuştuk
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla)
Konuşursunuz sonra, sıranız geldiği zaman.
Bunun öncesinde bu konularla ilgili bize
ayrıntılı bilgi verilmesine ihtiyaç vardı.
O zaman, arkadaşlar, komisyonları
kaldıralım, madem öyle, hepsini Genel Kurulda görüşelim. Niye
komisyonlar var? Çünkü komisyonlarda bu konuların enine boyuna
tartışılması için var. Yani bu komisyonlarda
tartışmadan, burada getirin bir ek maddeyi, buradan
çıkartalım. Bize burada sadece on dakika, on beş dakika bilgi
vermekle bu iş olmaz. Onun üzerine zaten itirazlarımız da oldu,
görüştük, Sayın Başkan da müdahil oldu olaya ve sonuçta bugüne
getirdik ve onun üzerinde de, maddenin üzerinde de çalışma
imkânı bulduk. Bunu söyleyeyim, bu yöntemin yanlış olduğunu
vurgulayayım.
Diğer taraftan, tabii, bu madde nereden geldi diye
merak ettik. Meğerse bu madde, değerli arkadaşlar, şimdi,
biliyorsunuz, 687 sıra sayılı bir gene torba kanun var, bekliyor
sırada, bundan sonra da onun gelmesi bekleniyor, orada varmış,
meğerse varmış arkadaşlar orada. Esas itibarıyla o
torba kanun İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu,
yani Somadaki, Ermenekteki maden kazaları ve buna dayalı olarak
ortaya çıkan, yani çalışma hayatındaki ciddi problemleri
ortadan kaldırmak, gerekli tedbirleri almak, denetim
standartlarını sıkılaştırmaya yönelikti ve önemli
bir şey, bütün toplumun, insanların da ciddi anlamda bir an önce
çıkmasını beklediği bir düzenleme.
Kaç maddeden oluşuyormuş? 89 maddeden, 1 de
geçici madde var, toplam 90 madde. Bir de ne görelim arkadaşlar, işte
bugün de şu anda üzerinde konuştuğumuz madde meğerse bu 687
sıra sayılı Kanun Tasarısında yok muymuş?
Şimdi, ben buradan şu mesajı aldım: Demek ki siz 90 madde
içinden 1 maddeyi çektiniz, aldınız, bizim bu torba kanunun içine
getirip koyuyorsunuz, monte ediyorsunuz. Geriye kalan 89 madde ne olacak, bunu
çıkarmayı düşünmüyor musunuz? Niye o zaman
çalıştı, niye o zaman komisyonları
çalıştırdınız, neden buranın gündemine getirdik,
muhalefet şerhleri yazıldı? Böyle bir beklenti yarattık
toplumda. Ki çok önemli bir konu. İş güvenliği ve sağlığı
konusunda da biz de her zaman elimizden gelen katkıyı, desteği
veriyoruz.
Buradan ilan ediyorum değerli arkadaşlar: Demek
ki siz bunu çıkarmayacaksınız. 90 maddeden 1ini
çekmişsiniz, öbürlerinin, 89 maddenin hiç önemi yok. Bunu getirin, burada
çıkartın. Bütün sorun bu kadarmış, böyle gözüküyor. Bunu da
son derece yadırgadığımı belirtmek istiyorum ve bu
kanunun, iş sağlığı ve güvenliği kanununun
çıkması için bekleyen milyonlarca insanın da burada ciddi bir
hayal kırıklığına uğrayacağını tahmin
ediyorum.
Şimdi, diğer taraftan, içeriğine
bakıyoruz. Bize yapılan açıklamalarda da Görevden alınan
kamu yöneticileri için -belli kadrolar orada tanımlanmış ek
göstergelerine göre- bir standart getiriyoruz. denildi. Yani Kim görevden
alındığı zaman -ek göstergesine, yaptığı
göreve göre, hangi kurumda çalışıyorsa- nerelere atanabilir?
üzerinden derli toplu bir sistem kuruldu, standart getirildi. deniyor.
İyi ama arkadaşlar, standart getirirken diğer taraftan da kamu
yöneticilerinin görevden alınmalarını meşru hâle
getiriyorsunuz. Yani bir standart var artık. Yani buradan şu sonuç
çıkar: Artık bir mağduriyet doğmaz, problem yok.
Nasıl olsa görevden alındığı zaman nereye
atanacağı belli. Biz bunları koyduk, artık bir
mağduriyet doğmaz. gibi bir anlam ifade edilmeye çalışılıyor.
Hayır arkadaşlar, böyle bir şey yok. Görevden alınma ciddi
anlamda bir mağduriyettir. Onun neresinde, sonrasında nereye
atanacağını, görevden alındıktan sonra,
belirlemiş olmak o mağduriyeti ortadan kaldırmaz.
Sonra, diğer taraftan, düşünüyorum: Nereden
çıktı bu düzenleme, ne ihtiyacı var? On iki buçuk yıldan
beri iktidardasınız, neden şimdi getiriyorsunuz seçime
kalmışken iki aylık bir süre? Yani birilerini görevden
almayı mı planlıyorsunuz arkadaşlar? Nedir yani? Buradaki
amacı, bunun gerisindeki amacı da bilmek isteriz doğrusu.
Gene, başka bir husus: Değerli milletvekilleri,
yasama genel düzenleme yapmalı. Burada ise tek tek, kimin hangi görevden
alındığı zaman nereye atanacağını hükme
bağlıyorsunuz. İyi ama arkadaşlar, bu yasamanın görevi
değil, bu yürütmenin görevi. Yürütme de yanlış
yaptığı zaman yargı var. Şimdi, yasama yolunu
alıyorsunuz, sistemin içine sokuyorsunuz ve yasamayla her şeyi
belirliyorsunuz. Yürütme de bir anlamda -baktığınız zaman-
sanki sınırlanmış, eli bağlanmış gibi
gözüküyor ama diğer taraftan da biraz önce de söylediğim gibi- esas
itibarıyla idarenin olan bir yetkiyi ve aynı şekilde
yargının olan yetkilerin hepsini yasama faaliyetiyle, bir yasa
çıkartarak hükme bağlamaya çalışıyorsunuz. Bunun da
yanlış olduğunu düşünüyorum.
Biraz ayrıntısına inersek, tabii, birkaç
teknik hususu da söyleme ihtiyacı var. Değerli arkadaşlar,
mesela maddenin (2)nci fıkrasında otomatik olarak kadro
ihdasının yolu açılıyor. Bakın, okuyayım:
(1)inci fıkra kapsamında atananlar ile anılan fıkranın
son cümlesi uyarınca talep üzerine yapılacak atamalar için uygun
boş kadro veya pozisyon bulunmaması hâlinde çünkü kadrolar,
biliyorsunuz, açılır, bellidir, bütçe kanununda da belirlenir- bunlar
için başka bir işleme gerek kalmaksızın söz konusu kadro
veya pozisyonlar ihdas edilmiş sayılır. Ya, nasıl otomatik
bir kanun arkadaşlar? Nasıl iş, ben anlamadım. Maliye
Bakanının görüşünü almıyorsunuz, Devlet Personel
Başkanının görüşünü almıyorsunuz, bütçeye girmiyor,
bütçede yeri yok, görevden alıyorsunuz, aldığınız
kişilere kadro yok, otomatik kadro kuruyorsunuz, kişi oradan ayrıldığı
zaman da o kadro tekrar geriye gidiyor, o kadro ortadan kalkıyor. Böyle
bir düzenleme yok. Allah aşkına nerede böyle bir düzenleme var? Böyle
otomatik kadro diye bir sistem mi var bütçe kanunlarının dışında?
Yani ben hesabını kitabını bilmeyen bir devlet
anlayışını çok yadırgıyorum. Devlet
bürokrasisinde yetişen birisi olarak devletin hesabını
kitabını, her şeyi bilmesinin ve bunları da usulüne göre
yapmasının çok büyük önemi var.
Gene, maddenin (3)üncü fıkrasında görevden
alınan kamu yöneticileri için atandığı kadro ve pozisyonda
iki yıl süresince önceki görevine ait ödeme unsurlarından
yararlanmasını hükme bağlıyorsunuz. Bakınca ilk anda
iyi gibi gözüküyor yani kişiyi aldınız, tabii, ekstra
birtakım ödemeler hariç tutuluyor görevin niteliğiyle ilgili olan,
iki yıl boyunca buna bir anlamda eski maaşını veriyorsunuz,
özlük haklarını veriyorsunuz. Ama iki yıl sonra ne olacak?
Kişinin daha emekliliğine on beş yıl var diyelim. Ne olacak
arkadaşlar? Ondan sonra bu mağduriyet olmayacak mı? Yani iki
yıl vererek neyi sağladığınızı
anlamış değilim.
Arkadaşlar son
olarak vurgulamak istediğim husus: Biraz önce söyledim, yasama yoluyla
idarenin görev alanına bir müdahale vardır burada. İdarenin esas
itibarıyla kullanması gereken takdir, yasamayla ortadan kaldırılmaktadır.
Diğer taraftan, görevden
alındığı zaman insanlar yargıya gider arkadaşlar.
İdari mahkeme yolu, idari yargı yolu açıktır ve oradan
birtakım kararlar alırlar. Şimdi siz burada bir anlamda idarenin
kararlarını da dolaylı olarak baskı altına alıyorsunuz.
Şimdi, yargı eskiden ne yapıyordu? Eski görevine iade ediyordu.
Şimdi ne olacak peki eski göreve iade ettiği zaman? Burada
belirlediniz bunu, hangisi geçerli olacak? Burada görevden
alındığı zaman nereye gideceği belli ama yargı da
dedi ki: Hayır, eski görevine gelsin. Çünkü böyle yargı
kararları var. Ortada ciddi bir belirsizlik var.
Diğer taraftan, yargının
çalışması için de bir usul, bir ilke vardı. Yargı,
mağduriyetleri göz önüne alıyordu, bir mağduriyet
olmamasını sağlamaya çalışıyordu, hem iptal
kararları hem yürütmenin durdurulması kararıyla. Şimdi
bunun sonucunda bir mağduriyet doğmayacağı düşüncesi
var. Bir anlamda da yargının vereceği kararları
dolaylı olarak etkiliyorsunuz. Nasıl olsa artık belli bir
mağduriyet yok bunun içinde, yargı da bakacak bunun
dışında bir karar verecek. Biz yazın torba kanunu
görüşürken de bunları defalarca konuştuk, belli yargı
kararları bize gösterildi. Orada da biliyorsunuz kamu görevlilerinin
görevden alınmasıyla ilgili maddeler vardı, Anayasa Mahkemesine
gittik iptal etti. Orada da yargı kararlarından son derece muzdarip
olan bir siyasi iktidarla, hükûmetle karşı
karşıyaydık. Yargının verdiği karar, işte
eski görevine atanması, bunları kabul etmiyoruz. diye. İyi ama
siz yasama yoluyla şimdi aldınız bunu yürütmenin
Yani
yargının bir anlamda yürütmeye müdahalesi olarak görüyordunuz
Sayın Bakan, şimdiyse burada aynı şeyi yasama
tarafından yapıyorsunuz. Yasama yoluyla bir müdahalenin
olmasının yolunu açıyorsunuz. Bu açılardan, bu maddenin,
ihdas edilmek istenen bu ek maddenin kanun metninden
çıkartılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Türeli.
Şahsı adına Kocaeli Milletvekili
Sayın Haydar Akar
Haydar Akarın yerine Mersin Milletvekili Sayın
Aytuğ Atıcı konuşacak.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 688 sıra
sayılı Tasarıya eklenen 22nci madde üzerine şahsım
adına söz aldım. Siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını
hiç kimsenin gölgesine borçlu olmayan milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biz bu maddeyi Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda uzun
uzadıya tartışmış idik. Daha sonra bu tasarı 687
sıra sayısını alarak gündemdeki yerini aldı. O zaman
687 sıra sayılı Tasarının içerisinde güzel maddeler
de vardı ama en seviyesiz, en vicdansız, en merhametsiz madde buydu.
687 sıra sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısında
Ermeneklilere borcunuzu ödüyordunuz, Ermeneklilere borcunuzu ödüyordunuz.
Ermenekteki maden işinde çalışanları önce öldürdünüz,
şimdi aldatıyorsunuz çünkü bazı bürokratları görevden
almayı Ermeneklilere olan borcunuzdan daha önemli saydınız. Yine
o yasa tasarısında, İş Sağlığında,
Zonguldakın yüz yıllık tapu sorununu kısmen çözüyor idik,
şimdi Zonguldaklıları da aldattınız.
Zonguldaklıların tapu sorununu bazı bürokratları görevden
almaktan daha düşük seviyede gördünüz, daha önemsiz gördünüz. Yetmedi,
Urfa Ceylanpınarlıları da aldattınız. Hatta, burada
mı bilmiyorum ama Sayın Faruk Çeliki de hayal
kırıklığına uğrattınız.
MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) Neyi aldattı?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Hayal
kırıklığına uğrattınız çünkü Sayın
Faruk Çelik son döneminde Urfa Ceylanpınara söz vermişti, önemli bir
sorununu çözüyordu ama şimdi siz bu kanun tasarısını buraya
getirmeyerek onu da hayal kırıklığına
uğrattınız.
SEYİT EYYÜPOĞLU (Şanlıurfa)
Geliyor, geliyor.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Gerçi Urfa umurunda mı
bilmem ama Ceylanpınarlılar hepimizin umurunda.
SEYİT EYYÜPOĞLU (Şanlıurfa)
Geliyor, geliyor.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Şimdi, bakın, bu
maddeyle ne yapıyorsunuz? İşin lafı güzafını bir
tarafa bırakalım. Bu maddeyle iki şey yapıyorsunuz seçime
iki ay kala. Bakın, diyorsunuz ki üst düzey bürokratlara: Ey üst düzey
bürokratlar, eğer benim emirlerimi yerine getirmez iseniz sizi oradan
alırım, müşavirliğe kaydırırım, yargıya
da gitseniz hiçbir şey yapamazsınız. Siz üst düzey bürokratlara
bu şekilde aba altından sopa gösteriyorsunuz. Peki, bu üst düzey
bürokratlar yani müsteşarlar, müsteşar yardımcıları,
daire başkanları, sizin adamlarınız yok mu bunların
içerisinde? Var. Peki, onlara ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: Benim
atadığım AKP'li bürokratlar, benim emirlerimi harfiyen yerine
getireceksin. Bürokrat size diyor ki: Sayın milletvekili, sayın
bakan; siz gidicisiniz, biz kalıcıyız, biz devlet memuruyuz, siz
gidiyorsunuz, biz, sizin bu emirlerinizi yerine getirirsek hâlimiz ne olur?
Siz de onlara diyorsunuz ki: Merak etmeyin, eğer biz iktidarda kalır
isek zaten sizi koruyacağız ama biz iktidardan gidersek, bir
başka hükûmet kurulur ise, sizi görevden almaya kalkar ise en fazla sizi müşavirliğe
gönderir. Bu maddenin bütün ruhu budur. Üç sayfalık bir metin getirdiniz,
getirdiğiniz bu üç sayfalık metinde bürokratları bu şekilde
kıskaç altına alıyorsunuz, kıskaca alıyorsunuz. Sizin
gibi düşünen bürokratlar zaten emirlerinizi yerine getiriyor ama Allah
bilir, neler istiyorsunuz ki o bürokratlardan, yerine getirmeleri asla mümkün
değil. Siz diyorsunuz ki: Merak etme, siz, CHP iktidar olsa bile asla
görevlerinizden alınamayacaksınız, müşavir
olacaksınız. Böylece onların sizin emrinizde çalışmalarına
olanak tanıyorsunuz, yaptığınız olay budur.
Size direnen bürokratlara ise diyorsunuz ki: Sizi
görevden alırım. Eskiden olsaydı bürokrat size diyordu ki:
Alırsan al, hâlâ vicdanlı hâkimler var, idare mahkemesine giderim,
yargıya giderim, aslanlar gibi dönerim. Şimdi diyorsunuz ki: Senin
yargıya gitmen bir anlam ifade etmeyecek çünkü seni
müsteşarlıktan müşavirliğe aldım. Böylece herhangi
bir itiraz söz konusu olmayacak ve bu mahkemeler takipsizlik kararı
verecek. Bence bu madde siyaseten utanılacak bir maddedir, bunu geri
çekin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Haydar Akar, konuşacak
mısınız? Konuşmuyor.
Soru-cevap kısmına geçtik.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu düzenlemeyle getirilen, ek maddeyle
görevine son verilecek toplam yönetici sayısı ne kadardır?
Bunlar içerisinde özlük hakkı geriye giden var mıdır? Varsa bu
mağduriyet nasıl giderilecektir? Bu tasarıda yeni bir düzenleme
yapmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şimşek
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Namevcut efendim.
BAŞKAN Namevcut
Peki.
Sayın Bakan, buyurun.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Işıkın sorusuyla ilgili olarak
öncelikle şunu belirtmemiz gerekiyor: Getirilen bu düzenleme, bu maddeyle
memurların görevden alınmalarına ilişkin özel bir düzenleme yapılmamaktadır. Yani,
bir başka ifadeyle, memurların görevden alınması
kolaylaştırılmamakta ya da zorlaştırılmamakta.
Zaten ifadeye bakıldığında,
bakılmaksızın
görevden alındıklarında
Yani, orada nötr bir düzenleme söz
konusu. Bu ifade memurların daha kolay görevden
alınmalarını teşvik edecek, ona imkân sağlayacak bir
düzenleme olmasını engellemektedir çok açık bir şekilde.
Biliyorsunuz, devlet memurları zaten görevden alınabilir. 657
sayılı Kanunda bu açık bir şekilde belirtilmekte. Sadece,
hangi usule göre atanmış ise aynı usule göre görevden
alınacağı hüküm altına alınmıştır. Yani
diyelim işte, müşterek kararnameyle atanmış bir kadro, unvan
söz konusu ise o kişi yine, biliyorsunuz, aynı usulle görevden
alınır. Dolayısıyla, burada hiçbir şekilde bu
düzenleme bir yeniden görevden alma hakkı, imkânı ortaya
çıkarmaz. Dolayısıyla -Sayın Işıkın
sorusuyla bağlantılı olarak söylüyorum- böyle bir imkân
sağlamadığı, böyle bir amacı
taşımadığı için de böyle bir sayı söz konusu
olamaz.
İkincisi: Bütün idari kararlarda olduğu gibi,
bu hususlarla yani bu maddede belirtilen konularla ilgili olarak verilecek
kararların tamamı yargı denetimine tabidir tartışmasız
olarak. Biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi,
herhangi bir nötr bir düzenleme olduğu, lehte ya da aleyhte yani görevden
alınmalarla ilgili bir hüküm içermediği için bu noktada ilave bir düzenleme
yapmıyor. Dolayısıyla, burada herhangi bir sayı ortaya
konulması mümkün değil ve yargı da, yargı kararları,
şu anda olduğu gibi, alındığında nasıl,
hangi prosedüre, yargı organının hangi usulde denetimine tabiyse
aynı usulde denetimine tabi olmaya devam edecek. Sadece, getirilen
düzenleme şu: Gerçekten, memurlar her zaman görevden alınıyor,
geçmişte de alındı, alınabilir zaten usulüne uygun olmak
şartıyla ama alındıklarında verildikleri,
atandıkları görevler konusunda, pozisyonlar konusunda bir
standardizasyon yok. Geçmişte de bakıldığında, yani
mevcut pozisyonlarıyla hiç alakası olmayan, mütenasip olmayan
görevlere atanabildikleri
Yani diyelim bir müsteşar görevden
alınıyor, bir tanesi müşavirliğe atanıyor, bir tanesi
şube müdürlüğüne atanıyor ya da başka görevlere
atanıyor, bunun sayısız örnekleri var. Dolayısıyla,
burada bir yeknesaklığa ve standardizasyona gitmek gerekiyor,
haksızlığın önlenmesi açısından da gitmek
gerekiyor. Esasında, bu güvence sağlıyor yani bürokrasiye ciddi
anlamda bir güvence sağlıyor, onları korkutmanın,
onları örtülü tehdit etmenin ötesinde bir güvence sağlıyor ama
şöyle olsaydı hüküm yani Görevden alınırlar ve şuraya
atanırlar. gibi, o anlama gelecek bir ifade olsaydı yorumlar
doğru olurdu ama Görevden alındıklarında
diye
başlayan ifade olduğu zaman
Zaten görevden alınıyorlar
yani çok açık. Şu anda da alınabilirler.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) E,
alın. Yargıya gider, yargıdan döner. Böyle bir düzenlemeye niye
ihtiyaç var Sayın Bakan?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Burada da yargıya gidebilirler.
Yani, onun için, bu sadece
Bir pozisyonda görevden
alınan, daha sonra aynı pozisyona atansın. Çok farklı
dönemlerde, farklı tarihlerde, farklı bakanlıklarda görevden
alınan aynı unvanlı kişiler çok farklı görevlere
atanabiliyorlar. Bu da doğru değil. Yani, burada bir
müsteşarı o görev yaptığı döneme ve pozisyona uygun,
onurunu da kırmayacak bir şekilde bir başka göreve getirmek
gerekiyor, tamamen ezmemek gerekiyor, haklarını korumak gerekiyor ve
bunun bir standart olması gerekiyor yani tüm kurumlarda, tüm bakanlıklarda
benzer uygulamaların yapılması gerekiyor. Olay çok net bir
şekilde bundan ibarettir.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakana ben de delaletinizle bir soru sormak
istiyorum.
Bu Süleyman Şah Karakoluyla ilgili olarak bir kriz
masasının oluştuğu, Dışişleri
Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı yetkilileri
tarafından bu nakil olayının uluslararası anlaşmalara
dayanmadığı, Türkiyenin toprağından vazgeçtiği
ve ihanet suçu -sonuç olarak- işlendiği ve Suriyenin
Birleşmiş Milletler kararıyla şu andaki Süleyman Şah
Türbesini boşalttırabileceği üzerinde çalışmalar
yapılıyor. Kriz masasında bu çalışmalar
yapılırken acil olarak aslında bunların çok önceden
yapılması gereği sizce de kabul edilir Sayın Bakan. Bu
çalışmalar yapılmadı mı da Türkiye bu zor duruma, bu
sıkıntılı duruma düşürüldü ve bu çalışmalar
ne aşamadadır? Bilgi verebilirseniz Hükûmet adına memnun oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Kuşoğlunun Süleyman Şah Türbesinin,
taşınmasıyla ilgili olarak
Şimdi, tabii, bu konu çok
konuşuldu, tartışıldı. Birçok bilgiye zaten sizler de
sanıyorum vakıfsınız ama öncelikle şu hususu belki
belirtmemiz gerekiyor: Yani, taşımakla o hakkın ihlali yani
Türkiyenin sahip olduğu, uluslararası anlaşmalarla garanti
altına alınan bu hakkın ihlal edilip edilmediği konusu
önemli. En önemli konu bu tartışmalarda tabii, diğerleri de
önemli ama- sanıyorum bu konu. Orada bizim tezimiz, kabulümüz; bir
ihlalin, bir zayıflamanın olmadığı şeklinde yani
sonuç itibarıyla Suriye devletinin egemenlik alanındaki bir bölgede
belirli bir miktar arazinin Türk toprağı sayılması.
Şimdi, tabii, şu söylenebilir: Yani o yer bellidir, spesifiktir
-taşınmadan önceki alan için, yer için söylüyorum-
dolayısıyla bu imtiyazlar, bu haklar orası için, o lokasyon için
verilmiştir gibi birtakım hususlar, iddialar gündeme gelebilir.
Şimdi, normal şartlar altında, her şeyin normal olduğu
bir dönemde yani uluslararası ilişkiler açısından
karşınızda tam olarak muhatap olabileceğiniz ve
egemenliğe hâkim, kendi topraklarında egemenliğine hâkim bir
gücün, bir kuvvetin, bir devlet yapısının olduğu durumlarda
bu tartışmalar haklı olabilir. Ama burada çok özel bir durum
var, özel durumlar uluslararası hukukta da hukuki gerekçe olarak kabul
edilebilir iç hukukta olduğu gibi. Yani şunu anlatmaya
çalışıyorum: Buradaki bir taşıma, bu şekildeki
bir taşıma yeni yerde aynı hakları bize sağlar.
Öncelikle, yine burası da Suriye devletinin, bilinen, tanınan haliyle
Suriye devletinin egemenlik sınırları içerisinde aynı
miktar bir arazi, bu anlamda bir kayıp söz konusu değildir. Zaten bu
simgeseldir esas itibarıyla, elbette önemlidir ama simgeseldir sonuç
itibarıyla. Onurlu bir kazanımdır, korunması gerekir, sonuç
itibarıyla bu topraklarda bu kazanım devam ediyor, o hak korunmaya
devam ediyor.
Uluslararası
haklar açısından uluslararası kuralların ihlali midir?
İhlali olmadığını da ortaya koyan bana göre
olağanüstü şartlardır, olağanüstü durumlardır. Biraz
önce ifade etmeye çalıştığım gibi yani her şey
normal olsaydı böyle bir taşıma uluslararası hukuk açısından
tartışılabilirdi ama şimdi tartışılamaz
çünkü o devlet bu hakkımızı orada koruma imkânına sahip
değil. Eğer koruyabilseydi, koruma iktidarı, gücü olabilseydi
yani taşınmadan önceki lokasyonunda Türkiyenin bu
haklarını koruma imkânına -aynı büyükelçilik gibi- sahip
olsaydı o zaman bu sağlanırken, sağlandığı
bir ortamda bu taşımanın tartışılması,
değerlendirilmesi yapılabilirdi.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım, bu konuda küçük bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, yerinizden, bir dakika.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin yeni ihdas edilen
22nci maddesinde soru-cevap işlemi sırasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Bakanım, burada bir şey var
açıklığa kavuşturulması gereken.
Sizin
söylediklerinizin hiçbirisi olmaz. Şundan dolayı olmaz: 1923 Lozan
Anlaşmasına göre Caber Kalesinin bulunduğu yerdeki arazi
uluslararası anlaşmayla Türkiyeye bırakıldı ama
şimdi terk edilmiş bulunan barajın yanındaki yani
şimdi yıkılıp terk edilmiş olan yer Suriye ile, iki
devlet arasında yapılan anlaşmayla onun yerine kabul
edilmiş bir bölge ama şimdiki taşındığı yer
Suriyeyle anlaşmayla yapılmış bir yer değil.
Dolayısıyla, o söyledikleriniz gerçekleşmez. Yani, şu anki
terk edilen yer Türkiye toprağı olarak Suriye tarafından da
kabul edilmiş bir yerdir. Dolayısıyla, şimdiki
taşındığı yer aynı statüye girmez anlaşma
olmadığı için. O bakımdan Suriye bu konuda haklı
duruma düşer. Dolayısıyla, bunu o şekilde
değerlendirmek, uluslararası bakımdan da herhangi bir
şekilde başımıza karşı bir argüman
çıkmayacak demek yanlıştır.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Başkanım, kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Size
de yerinizden bir dakika söz vereyim.
Buyurun.
6.- Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Şimdi,
taşınmadan önceki yer uluslararası anlaşmalarla
korunmuş, muhafaza altına alınmış ya da o haklar
tespit edilmiş.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Suriyedeki ilk
taşındığı...
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Taşınmadan önceki
yeri söylüyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) İlk taşındığı, Caber
Kalesi...
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Hayır,
daha sonraki de yine Suriyeyle yapılan
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sadece Suriyeyle.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Evet, Suriyeyle yapılan
O da geçerlidir,
hukukidir, uluslararası hukuk açısından geçerlidir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Geçerli orası.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Şimdi, zaten o nedenle geçici olduğunu
söylüyoruz. Suriye diyorsa ki eğer, bunu diyebilir yani: Hayır,
şu anda taşındığı yerde uluslararası hukuk
açısından benim rızam yoktur, geçerli değildir, tek
başına bunu taşıyamazsın. Dolayısıyla,
senin için korunan alan eski yeridir. Tamam, sorun yok, eski yerinde sorun yok.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama, Terk ettiniz.
diyor yalnız.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ya, Terk etsin. demiş olabilir mi?
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu, lütfen
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Yani, dolayısıyla
Tabii,
tartışılabilir bunlar, hepsi tartışılabilir. Ama,
o zaman orada uluslararası anlaşmalarımızla karşılıklı
korunuyorsa tamam, güzel. Sen güvenliği sağla, devletsin madem, ben
de taşınayım
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bakanım, orayı
Türkiyenin koruması lazım, Suriye korumaz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
7.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
RECEP ÖZEL (Isparta) Değişiklik önergesi
vardı.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Önerge
değil, madde ihdası bu. Madde ihdası Başkanım.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Evet, önerge kabul
edildi, madde kaynadı gitti.
BAŞKAN Yanlış yaptım, özür dilerim.
İhdas edilen yeni madde üzerinde 3 adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin, ihdas edilen 22 nci maddesi ile 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye eklenmesi öngörülen ek 18 inci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah Belma Satır Recep Özel Ramazan Can
İstanbul Isparta Kırıkkale
Şuay Alpay Hacı Bayram Türkoğlu Mehmet Doğan Kubat
Elâzığ Hatay İstanbul
a)
Görevden alınan veya görev süreleri sona eren müsteşarlar ile ek göstergesi
7600 ve daha yüksek tespit edilen yönetici kadrolarında bulunanlar
Başbakanlık merkez müşaviri kadrolarına, ek göstergesi 7000
olan yönetici kadrolarında bulunanlar Başbakanlık müşaviri
kadrolarına,"
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler
aynı mahiyette olup birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sarı Sayılı kanun Teklifinin 21inci maddesinden sonra
gelmek üzere ihdas edilen 22inci maddenin Teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Murat
Başesgioğlu Faruk
Bal
Manisa İstanbul Konya
Ali Halaman Mustafa
Kalaycı
Adana Konya
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ali Rıza Öztürk Vahap Seçer Aytun Çıray
Mersin Mersin İzmir
Haydar Akar Rahmi
Aşkın Türeli
Kocaeli İzmir
BAŞKAN Okunan aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) -Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeler üzerinde Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk konuşacak, sonra da Sayın Erkan Akçay.
Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce
ihdas edilen yeni 22nci maddenin teklif metninden
çıkarılmasını teklif ediyoruz.
Bu elimdeki Anayasa. Yani eski İçişleri
Bakanı Efkan Alanın bu kürsüde tanımadığını
belirttiği Anayasa ve bu yine, Efkan Alanın dışarıdan
bakan olarak atandığı zaman üzerine yemin ettiği bu
Anayasa. Bu Anayasanın 125nci maddesinde İdarenin her türlü eylem
ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.
denilmektedir.
Değerli milletvekilleri, hukuk devletinin en önemli
özelliklerinden bir tanesi, hemen hemen birinci koşulu idarenin eylem ve
işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır. Hukuk
fakültesine girdiğiniz zaman Hukuk devleti nedir? diye
sorulduğunda, verilecek cevap şudur: Yasama ve yürütmenin eylem ve
işlemleri yargı tarafından denetlenebiliyorsa ya da hükûmet
kendisini denetime uygun bir davranış gösterebiliyorsa bu hukuk
devletidir. Şimdi, bizim devletimizde çok sık tartışma
konusu olan devlette çalışan memurların ya da kamu
görevlilerinin görevden alınması. Elbette ki bir kamu görevlisi ya da
memur hangi usulle göreve geliyorsa usulde paralellik ilkesince aynı
şekilde görevden alınması gerekir çünkü bir idari işlemin
hem şekil bakımından, sebep bakımından, amaç
bakımından hukuka uygun olması gerekir ve idarenin takdir
yetkisi hiçbir zaman mutlak ve sınırsız değildir.
İdarenin takdir yetkisi, o idareye takdir yetkisi hakkını da
tanıyan ve onu da bağlayıcı olan kamu yararı
hakkıyla sınırlıdır. Her şeyden önce, idare eylem
ve işlemlerini yaparken yaptığı eylem ve işlemlerde
kamu yararının bulunup bulunmadığını dikkate
almak zorundadır. Siyasi amaçlarla kişisel çıkar sağlamak
amacıyla ya da başka nedenlerle ve keyfî olarak yapılan idari
işlemler yargı tarafından mutlak surette iptale söz konusu
olurlar. Kamu görevlilerinin bu şekilde, maddede öngörüldüğü
şekilde atanmaları ya da görevden alındıktan sonra ne
yapılacağının teker teker belirlenmesi, genel düzenleyici,
yasa işlemi yapma görevi olan, yasama görevi olan Türkiye Büyük Millet
Meclisinin görevi değildir arkadaşlar. Ne yapılmak isteniliyor
bununla? Bununla, idarenin yapacağı haksız ve keyfî
işlemlere hukuki zemin oluşturulmaya çalışılıyor,
onlara hukuki meşruiyet kazandırılmaya
çalışılıyor. Artık, yasamadaki özensizliği bir
kenara bırakmak lazım değerli arkadaşlar. Bakın, bu
yasama organındaki özensizlik, yasa yapma konusundaki özensizlik bu Meclis
Başkanını da çileden çıkarmıştır. Bu yasama
faaliyetindeki özensizlik, Başbakanı, göreve geldiği zaman Ben
bu temel yasaya karşıyım. demek zorunda bırakmıştır.
Yasama faaliyetini Meclis, İç Tüzükün ve Anayasanın kendisine
yüklediği görevler çerçevesinde yapmalıdır. İdare de ve
yürütme organı da kuvvetler ayrılığının bir
ilkesi olarak bunu Anayasada kendisine verilen görevler çerçevesinde
yapmalıdır ve herkes, ama her kişi ve kurum bu görevlerini,
Anayasadan kaynaklanan yetkilerini kullanırken, görevlerini yaparlarken
mutlaka ama mutlaka yasalarla ve hukukla sınırlı
olduklarını bilmelidirler. O nedenle bu maddenin hukuk devletinde
olmaması gereken bir madde olduğunu düşünüyoruz ve tasarı
metninden çıkarılmasını talep ediyoruz.
Önergenin kabulünü istiyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Diğer konuşmacı Manisa Milletvekili
Sayın Erkan Akçay.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yeni ihdas edilen 22nci maddeyle ilgili söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde bürokratların, memurların görevden
alınmasına ilişkin bir düzenleme getirmeye
çalışıyor. Düzenleme getirmeye çalışıyor.
derken, sanmayın ki düzenli bir hâle getiriyor. Söylenen o ama bize göre
düzenli bir hâle getirmiyor, keyfî bir hâle getirmektedir ve soruyoruz:
Gerçekten amacınız ne? Gerçek amacınız ne? Niyetiniz ne?
Bildiğimiz kadarıyla, İş
Güvenliği Yasa Tasarısında, Sağlık Komisyonundan
çıkan ve sıra sayısıyla Genel Kurulda bekleyen torba
tasarının 23üncü maddesinde bu düzenleme vardı. Belli bazı
değişikliklerle, bir gece yarısı operasyonuyla, dün bir
oldubitti yapılmaya çalışıldı. Biz de buna tepkimizi
gösterdik ve Acaba
dedim yani düşündüm, notlarımı da
almışım, Bu gece yarısı operasyonunun gece müdürü
kimdir? diye merak ettik.
Şimdi, 21inci
maddede, değerli arkadaşlar, bizim bir önergemiz var. 21inci
maddedeki değişiklik önergemizi ve şimdi, şu anda
konuşmasını yaptığım 22nci maddenin bu tekliften
çıkartılmasına ilişkin gerekçemizi okumalarını
özellikle Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan
vekillerinden, Hükûmetten ve Komisyon yöneticisi arkadaşlarımdan
istirham ediyorum. Bizim bu gerekçelerimizi lütfen yeniden okuyunuz. Biz niyet
okumuyoruz; yalnız, Anadoluda bir söz var Ağzını
büzüşünden Ömer diyeceğini anladım. derler. Sizin bu
tasarıları getirişinizden biz niyetinizi de anlıyoruz. Bu
iki gerekçemiz de bu niyetini ortaya koyan, ispat eden hususlardır.
21inci maddenin değişiklik önergesinde dedik
ki Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde 20 bölge müdürü, 40 bölge
müdür yardımcısı araştırma kadrolarına atanacak;
bunlarla ilgili düzenleniyor. Ancak Hükûmetin Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğündeki genel müdür yardımcısı, daire
başkanları, şube müdürü, yurt müdürü, müdür
yardımcılarını araştırmacı kadrosuna
geçirmek için çalışma yaptığı iddia edilmektedir. Bir
duyumdu ve bu duyumu, iddiayı gerekçemize de yazdık ve 21inci
maddede dün yaptığınız değişiklikte bunu
ispatladınız, 22nci maddedeki yeni ihdasla da bunu ortaya
koyuyorsunuz. Dedik ki 22nci maddedeki gerekçemizde Bu ihdas edilen yeni
22nci madde kamu bürokrasisinde geniş kapsamlı sonuçlara yol
açabilecek, çeşitli muhtemel sakıncaları da içeren bir düzenlemedir.
Böylesine geniş kapsamlı bir düzenlemenin yeni bir çerçeve, kanuni
düzenlemeyle, gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra
yapılması daha uygun olur. Daha ne diyelim? Bundan daha makul bir
muhalefet eleştirisi olabilir mi? Ancak değerli arkadaşlar, bu
gerekçenin haklılığını ortaya koyan 22nci maddede
değişiklik öneriyorsunuz yani daha değişmeden
değiştiriyorsunuz. El insaf! Değişmeden
değiştiriyorsunuz; daha ne diyelim? Yani harbi söylüyorum niyetiniz
halis değil hem de kusura bakmayın ama beceriksizsiniz. Eğer
bizim dediklerimizi yapmış olsaydınız, dört başı
mamur incelenir, değerlendirilir, biz de muhalefet olarak olumlu
katkımızı daha fazla verirdik ve vermeye
çalışıyoruz, kendimizi de alabildiğine zorluyoruz ama
değer mi, değmez mi bilemiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinde hukuk bilinci yok,
devlet bilinci yok ve gelenek, teamül tanımıyor. Bu
anlayışla devlet değil, ne şirket yönetilir ne de
aşiret yönetilir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin, ihdas edilen 22 nci maddesi ile 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye eklenmesi öngörülen ek 18 inci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır (İstanbul) ve
arkadaşları
a) Görevden alınan veya görev süreleri sona eren müsteşarlar
ile ek göstergesi 7600 ve daha yüksek tespit edilen yönetici kadrolarında
bulunanlar Başbakanlık merkez müşaviri kadrolarına, ek
göstergesi 7000 olan yönetici kadrolarında bulunanlar
Başbakanlık müşaviri kadrolarına,"
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Takdire bırakıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Katılıyoruz Sayın Başkan.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yapılan düzenleme ek göstergesi 7000 olarak
tespit edilen yönetici kadrolarında bulunan kamu görevlilerinin
Başbakanlık müşaviri kadrolarına atanması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda yeni madde
ihdasına dair önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Önerge kabul edilmiş ve yeni bir madde ihdas
edilmiştir ancak herhangi bir karışıklığa mahal
vermemek için komisyon raporu üzerinden görüşmelerimize devam ediyoruz.
22nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin, mevcut çerçeve 22 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Osman
Aşkın Bak
Kayseri İstanbul İstanbul
Recep
Özel Hilmi
Bilgin Ramazan
Can
Isparta Sivas Kırıkkale
"MADDE 22- 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin; eki (I) sayılı Cetvelin
"A-Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa Göre Alanlar" kısmının "1- Kadroları
Genel İdare Hizmetleri Sınıfında yer alan personel ile
Teknik Hizmetler, Sağlık ve Yardımcı Sağlık
Hizmetleri ile Avukatlık Hizmetleri sınıflarında bulunan
personelden ek ödeme oranları ilgili gruplarında düzenlenmeyen ve
kadro unvanları bu bölümde yer alan personel" bölümünün (d)
sırasında yer alan "büyükşehir belediyesi bulunan illerin
il özel idaresi genel sekreter yardımcısı, diğer illerin il
özel idaresi genel sekreteri," ibaresi "il özel idaresi genel
sekreteri," şeklinde ve aynı bölümün (e) sırasında yer
alan "büyükşehir belediyesi bulunan illerin il özel idaresi I. hukuk
müşaviri, büyükşehir belediyesi bulunmayan illerin il özel idaresi
genel sekreter yardımcısı," ibaresi "il özel idaresi
genel sekreter yardımcısı," şeklinde
değiştirilmiş, aynı bölümün (g) sırasına "il
yazı işleri müdürü" ibaresinden önce gelmek üzere "İl
nüfus ve vatandaşlık müdürü," ibaresi eklenmiş, eki (II)
sayılı cetvele (3) numaralı sıradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki sıra eklenmiş ve aynı cetvelin 9 uncu
sırasında yer alan "ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu"
ibaresi metinden çıkarılmış ve aynı sıraya
"Spor," ibaresinden sonra gelmek üzere "Yükseköğrenim Kredi
ve Yurtlar Kurumu," ibaresi eklenmiştir.
3/A |
Başbakanlık Merkez Müşaviri |
68.950 |
37.950 |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 22 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Erkan
Akçay Mustafa
Kalaycı Alim
Işık
Manisa Konya
Kütahya
D.
Ali Torlak Cemalettin
Şimşek Özcan
Yeniçeri
İstanbul Samsun Ankara
MADDE 22 - 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin; Geçici 11 inci maddesinin sonuna
aşağıdaki fıkra eklenmiş, eki (I) Sayılı Ek
Ödeme Oranları Cetvelinin " A- Aylıklarını 657
sayılı Devlet memurları Kanununa Göre Alanlar kısmının
"k)" bölümünde yer alan "araştırmacı"
unvanı buradan çıkarılarak aynı cetvelin "g)" bölümüne
eklenmiş, eki (II) sayılı cetvelin 9 uncu sırasında
yer alan " Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlıklarının bakanlık il müdürü ve bakanlık bölge
müdürü" ibaresi " Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlıklarının bakanlık il müdürü, şube müdürü ve
bakanlık bölge müdürü" şeklinde değiştirilmiş
"ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu" ibaresi metinden
çıkarılmış ve aynı sıraya "Spor,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu," ibaresi eklenmiştir.
"Başbakanlık
Merkez Teşkilatında Araştırmacı olarak görev yapanlara
genel idare hizmetleri sınıfında aynı dereceli ve aynı
ek gösterge ile yer alan Basın ve Halkla ilişkiler Müşaviri için
öngörülmüş özel hizmet tazminatı oranları aynı usul ve
esaslar dahilinde ödenir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 22. maddesinin Kanun metninden
çıkarılmasını teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Hilal Kaplan Mehmet Şeker
İzmir Kocaeli Gaziantep
Ali Serindağ Haydar Akar
Gaziantep Kocaeli
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Mehmet Hilal
Kaplan konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 22nci maddesi üzerinde, vermiş olduğumuz önerge üzerine
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, söyleyeceğim rakamlar
YÖK Başkanlığının açıklaması: Türkiyede
üniversiteli öğrenci sayısı 5,5 milyon. Yaklaşık
olarak -2013 yılı itibarıyla- her yıl üniversitelerin
birinci sınıfına 810 bin öğrenci girmektedir. Aynı,
YÖKe bağlı, şimdi Spor Bakanlığına
bağlı olarak bulunan bu ülkedeki yurt sayısını veriyorum:
363ü devlet olmak üzere 2.241 yurt var. 305 bin civarında devlet
yurdunda, 110 bin de özelde olmak üzere 415 bin kişi yurtlarda
barınmaktadır. Gerisi nerede kalıyor değerli
milletvekilleri? Gerisi sizin Hükûmetiniz döneminde sokağa
bırakılıyor. Yani bir başka deyişle üniversiteye giren
her 10 öğrenciden 1 tanesi devlet yurdunda kalabiliyor, 9 tanesi de kendi
kaderiyle baş başa bırakılıyor.
Şimdi, on üç yıldır
iktidardasınız, bu yurt sorununuzu bir türlü çözemediniz, bence
çözmek de istemiyorsunuz. Öğrencilerin barınma hakkını
elinden alıyorsunuz, bilerek çözmüyorsunuz. Şöyle ki: Bunların
yurt sorununu devlet aracılığıyla çözmediğiniz zaman
öğrenciler nereye gidecek? Ya ışık evlerine ya
vakıflar aracılığıyla, dernekler
aracılığıyla dönem dönem şimdi eleştirmeye
başladığınız cemaat yurtlarına, tarikat
yurtlarına, özel evlere gidecekler ve siz on üç yıldır iktidarda
olmanıza rağmen bilerek bu öğrencilerin buralara kanalize
olmasına, ideolojik yapılanmalarına izin verdiniz. Şimdi
birden sesiniz yükselmeye başladı. Ne zamandan beri? Sizin
Hükûmetinizin dönüm noktası olan 17 Aralık, 25 Aralık
olaylarından sonra birden değişmeye başladınız.
Ne demeye başladınız? Önce dershaneler üzerinde paralelci
paranoyasına girdiniz, şimdi yurtları cemaat yurtları diyerek
boşaltmaya kalktınız. İki gün öncesinde Gümüşhanenin
Kelkit ilçesinde bir özel kuruma ait, üç yıldır hizmet veren bir
öğrenci yurdunu bu imtihan döneminde bir öğleden sonra müfettiş
göndererek bahçe düzenlemesi olmadığı gerekçesiyle
kapattınız. Gerekçesi? Olabilir ya, bunlar paralelci yapıya
destek verecekler diye.
Size bir önerim var: Artık bir şeyi
kanıksayın. Bu ülkede paralelci
varsa, cemaatçi varsa sizin eserinizdir, bundan kaçınmayın ama
her şeyi, polisi, devlet memurlarını, yurt öğrencilerini böyle
bir paralelci paranoyasından çıkarak da yıpratmaya
hakkınız yok.
Bakın, bir şeyler ifade etmek istiyorum:
Dönemin Başbakanı, şimdi Sayın Cumhurbaşkanı bir
ara dershanelerden sonra bu cemaat yurtlarını da ortadan
kaldırmak için ne dedi hatırlıyor musunuz? Boşaltın
bu cemaat yurtlarını, gelin ben size devlet yurtlarında yer
vereceğim. dedi. Hatta Devlet
yurtlarında yer bulamazsanız size otellerde yer tahsis edeceğim.
dedi. Ayıptır, bazı yerlerde kızlı erkekli
öğrenciler mi kalır. dedi. Bunu kim söyledi? Sayın Recep Tayyip
Erdoğan söyledi. Şimdi ben onun nezdinde size söylemek istiyorum,
Sayın Cumhurbaşkanı nezdinde Hükûmetinize söylemek istiyorum.
Madem yurtlarda boş yer varsa neden dar gelirli ailelerin çocuklarını
yurtlara yerleştiremiyorsunuz? Bir iki örnek vereceğim size
bulunduğumuz ille ilgili. Kocaeli ilindeyiz. Kocaeli Üniversitesi ve Gebze
Teknik Üniversitesinde toplam 77 bin öğrencimiz var, devlet yurdu 8 bin
kişilik yani yine onda 1 kişi.
Arkadaşlar, son resmî rakamları veriyorum size:
Hâlihazırda boş yatak sayısı 785 ama her gün Kocaeliden
öğrenciler beni arıyor, milletvekili arkadaşlarımı
arıyor, muhtemelen sizin de Kocaeli milletvekillerini arıyor Biz
yedekteyiz, bir türlü sıramız gelmiyor, bizi almıyorlar. diye.
Şimdi, kaygım şu: Siz -vakit bulabilirsem
bir sonraki maddede bunu dile getireceğim- hatırlarsanız,
milletvekillerini KYKnın Genel Müdürlüğünün kapısında
dilenci kılığına getirerek bir kontenjan mantığı
getirdiniz, sonra bu kontenjanı kaldırdınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) Bir başka
maddede devamını hatırlatırım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifinin 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özcan Yeniçeri (Ankara)
ve arkadaşları
MADDE
22 - 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin;
Geçici 11 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra
eklenmiş, eki (I) Sayılı Ek Ödeme Oranları Cetvelinin A-
Aylıklarını 657 sayılı Devlet memurları Kanununa
Göre Alanlar kısmının k)" bölümünde yer alan araştırmacı"
unvanı buradan çıkarılarak aynı cetvelin g)" bölümüne
eklenmiş, eki (II) sayılı cetvelin 9 uncu sırasında
yer alan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlıklarının
bakanlık il müdürü ve bakanlık bölge müdürü" ibaresi Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlıklarının bakanlık il müdürü,
şube müdürü ve bakanlık bölge müdürü" şeklinde
değiştirilmiş ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu" ibaresi metinden çıkarılmış ve aynı
sıraya Spor," ibaresinden sonra gelmek üzere Yükseköğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu," ibaresi eklenmiştir.
Başbakanlık
Merkez Teşkilatında Araştırmacı olarak görev yapanlara
genel idare hizmetleri sınıfında aynı dereceli ve aynı
ek gösterge ile yer alan Basın ve Halkla ilişkiler Müşaviri için
öngörülmüş özel hizmet tazminatı oranları aynı usul ve
esaslar dahilinde ödenir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
GÜMRÜK
VE TİCARET BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Özcan Yeniçeri
konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; içinde sağlıktan spora,
üniversiteden Kızılaya kadar uzanan her şey bulunan 688
sıra sayılı torba yasa teklifinin belki de en masum maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge bağlamında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önce şunu söyleyeyim: Bütün her şey ihtiyaçtan
doğar. Eğer herhangi bir ihtiyaç yoksa yapmış
olduğunuz işlemler boşuna, abesle iştigaldir. Şimdi,
birileri bir yerde eğer yurt açıyorsa hiç kimsenin kuşkusu
olmasın ki bir yurt açığınız, bir barınma
açığınız var onun için yurt açıyor. Birileri bir yerde
dershane açıyorsa sizin orada bir eğitim açığınız
var demektir. Dolayısıyla, temel sorun yurt kapatarak ya da dershane
kapatarak sorunu çözmek değil, tam tersi, dershane ve yurtlara giden
yolları kapatmaktır, nokta.
Değerli milletvekilleri, ben maddeden çok Kredi ve
Yurtlar Kurumunun öznesi olan gençlik üzerinde durmak istiyorum çünkü biz
burada sürekli bina üzerinde duruyoruz, yapı üzerinde duruyoruz, idare
üzerinde duruyoruz ama öznesi üzerinde durmuyoruz. Acaba yapmış
olduğumuz değerlendirmeler
Üzerine basarak söylüyorum, gerçekten
okul açın, yurt açın, aklınıza gelen her türlü yapısal
düzenlemeleri yapın ama acaba onun içerisinde özne olan insanın
idrak, izan, irfan, ahlak, değerler sistemi, ülkeye
bağlılığı noktasında ne katkı
sağlıyorsunuz ona bir bakın. İyi bina içerisinde o
binayı da ortadan kaldırabilecek derecede zelil ve rezil insanlar
yetiştirebilirsiniz. Geçmiş bunun örnekleriyle doludur.
Bu bakımdan, ben şu gençlik üzerinde biraz
konuşmak istiyorum. Türkiye'de gençliğin içinde bulunduğu
sosyolojik, ekonomik ve kültürel öğeleri sizin huzurunuzda biraz açmak
istiyorum. Umarım Sayın Bakan ve yetkililer -tabii, Spor
Bakanını diyordum ama Sayın Spor Bakanı burada yok- burada
ifade ettiklerimizi dikkate alarak meseleyi bizim şu getirdiğimiz
analizler çerçevesinde algılama ve değerlendirme imkânına sahip
olur.
Türk
gençliğini sosyolojik olarak dört grupta toplayabiliriz. Birinci grup,
kırsal kesimde yaşayan, geleneksel değerleri ağır
basan, nispeten dışa kapalı yörelerde yetişen gençlerdir.
Bunların kişiliklerinin oluşmasında aile eğitimi baskın
unsurdur.
İkinci
gruba ise kentte yaşayan, daha fazla evrenselliğe ve kozmopolit
ortamlara girip-çıkma imkânı olan, ortak paydası geçicilik olan
değerleri daha çok benimseyen gençleri sokabiliriz. Bu grupta ise okul
eğitimi ağırlıklı olarak etkendir.
Üçüncü
gruba ise köy ve kent arasında gidip gelen, gecekondularda yaşayan,
konum olarak kenarda kalan, hiç bir yere ait olmayan yan kültür gençliğini
sokabiliriz. Bu grubun davranışlarında tecrübeler egemendir.
Bunların okulları kahvehaneler, öğretmenleri akran
gruplarıdır, oyun alanlarıysa sokaklardır.
Dördüncü
gruptaki gençler ise üst zenginlerin, sosyetenin, üst bürokratların ve
sanatçıların çocuklarından oluşan gençliktir.
Yaşadıkları yerler büyük şehirlerin en modern semtleri ya
da yabancı ülke kentleridir. Gelir seviyesi yüksek, imkânları
geniş olan bu kesim zenginler ya da yerli aristokrasiyi oluştururlar.
Bunların okulları yabancı, eğitimleri evrenseldir.
Zenginlik kültürüne sahiptirler. Bu kültür de bir yan kültür alanı olarak
karşımızda durmaktadır.
Millî
kültürü köylülük ve gelenekli kasaba duygusu beslerken, yoksulluk ve zenginlik
kültürlerini millî kültürden sapmalar oluşturur. Bolluk içinde
yaşayanlar, yeni zenginler, kendilerine ayak bağı olan toplumun
eski kalıplarını kırarak, yeni namus ve ahlak
anlayışları meydana getirerek millî kültür değerleriyle
çatışma içerisine girerler.
Şehirleşme
ve sanayileşmenin ürettiği yapısal ve niteliksel sorunlar bu
süreçlere hazırlıksız ve donanımsız yakalanan gençler
üzerinde büyük tahribatlara yol açar.
Gençler
arasında yapılan araştırmalarda, dindarlık,
vatanseverlik, toprağa bağlılık, mertlik ve yiğitlik
gibi Müslüman Türk'e has olan değerlerin oluşturduğu
kavramların modası geçmiş, köylülük işaretleri olarak
değerlendirildiği görülmüştür. Bu değerlerin yerini
meşhur olmak, zengin olmak, maddiyat ve
cinsel özgürlük gibi bir seri hastalıklı değerler
almıştır. Bütün bu gelişmeler tarihini ve
inançlarını taşıyamayan nesiller meydana getirmektedir.
Tarihini taşıyamayan, inançlarını yaşayamayan bir
nesil büyük davaların küçük takipçileri olarak kalmaya mahkûmdur.
Sıfır oldu. Devam edeceğiz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hocam, gençlik sizinle gurur
duyuyor.
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Sayın Başkan,
biraz önce Sayın Kaplan Gümüşhane Kelkitteki bir yurdun
kapanışıyla ilgili bir şey söyledi. Kayıtlara girsin
diye cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Anlamadım.
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Sayın
Başkanım, yurdun kapanış sebebi: Süre verilmiş, bir
aylık bir süre. Yangın sisteminin olmadığı
BAŞKAN Buyurun yerinizden bir dakika açıklama
yapın.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.-
Gümüşhane Milletvekili Feramuz
Üstünün, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 22nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Sayın Başkan,
biraz önce Sayın Kaplan Gümüşhanenin Kelkit ilçesindeki bir yurdun
usulsüz kapatıldığına yönelik bir şeyler söyledi. Onun
için ben onu öğrendim. Yurdun kapanışı yangın
sistemlerinin olmaması, yangın merdiveninin olmaması ve
tehlikeli olduğundan dolayıdır.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Üç yıldır
neden açık o zaman Sayın Feramuz Bey?
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Müfettiş raporuyla
bir aylık süre verilmiş. Bir aylık sürede de
yapılmayınca müfettiş raporu doğrultusunda
kapatılmış.
Kayıtlara geçsin diye söyledim.
Saygı sunuyorum hepinize.
BAŞKAN Sayın Kaplan Bahçe peyzajı yok
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, ben birazdan zaten 24te konuşacağım, yanıt
vereceğim.
BAŞKAN Teşekkür ederim. Sağ olun.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
7.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin mevcut çerçeve 22 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
MADDE 22- 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin; eki (I) sayılı Cetvelin
"A-Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa Göre Alanlar" kısmının "1- Kadroları
Genel İdare Hizmetleri Sınıfında yer alan personel ile
Teknik Hizmetler, Sağlık ve Yardımcı Sağlık
Hizmetleri ile Avukatlık Hizmetleri sınıflarında bulunan
personelden ek ödeme oranları ilgili gruplarında düzenlenmeyen ve
kadro unvanları bu bölümde yer alan personel" bölümünün (d)
sırasında yer alan "büyükşehir belediyesi bulunan illerin
il özel idaresi genel sekreter yardımcısı, diğer illerin il
özel idaresi genel sekreteri," ibaresi "il özel idaresi genel
sekreteri," şeklinde ve aynı bölümün (e) sırasında yer
alan "büyükşehir belediyesi bulunan illerin il özel idaresi I. hukuk
müşaviri, büyükşehir belediyesi bulunmayan illerin il özel idaresi
genel sekreter yardımcısı," ibaresi "il özel idaresi
genel sekreter yardımcısı," şeklinde değiştirilmiş,
aynı bölümün (g) sırasına "il yazı işleri
müdürü" ibaresinden önce gelmek üzere "İl nüfus ve
vatandaşlık müdürü," ibaresi eklenmiş, eki (II)
sayılı cetvele (3) numaralı sıradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki sıra eklenmiş ve aynı cetvelin 9 uncu
sırasında yer alan "ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu" ibaresi metinden çıkarılmış ve aynı
sıraya "Spor," ibaresinden sonra gelmek üzere
"Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu," ibaresi
eklenmiştir.
3/A |
Başbakanlık Merkez Müşaviri |
68.950 |
37.950 |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ
BERBER (Manisa) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Katılıyoruz Sayın
Başkanım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I)
sayılı Cetvelde yer alan bazı ibarelerin, 6/4/2011 tarihli ve
6223 sayılı Kanun kapsamında yürürlüğe konulan 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin olarak yetki kanunu
kapsamına girmediği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi
ve 6360 sayılı Kanun ile büyükşehir belediyesi bulunan illerin
il özel idarelerinin tüzel kişiliği kaldırılması
nedeniyle yeniden düzenlenmesi ve ayrıca yeni ihdas edilmesi öngörülen
kadronun da mali haklarının belirlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
23üncü maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 23 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özcan Yeniçeri Necati
Özensoy Erkan
Akçay
Ankara Bursa Manisa
Seyfettin Yılmaz Ali Halaman Ahmet Kenan Tanrıkulu
Adana Adana İzmir
MADDE 23- 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 6
ncı maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten
kaldırılmış ve 14 üncü maddesinin son fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Ayrıca, Genel Müdürlük, gelirlerinden her
yıl belirlenecek belli bir oranı, illerin nüfuslarını ve
illerdeki yatırımları dikkate alarak il bütçelerine yardım
olarak iller emrine gönderir. İl bütçeleri, bu esaslar göz önünde
bulundurularak düzenlenir."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 23. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Hilal Kaplan Haydar Akar
İzmir Kocaeli Kocaeli
Ali
Serindağ Mehmet
Şeker
Gaziantep
Gaziantep
Madde 23- 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı
Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 6
ncı maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ve 14 üncü
maddesinin son fıkrasının son cümlesi yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN Okunan son önergeye komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ
BERBER (Manisa) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Mehmet Hilal Kaplan.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Tekrar saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, Feramuz Bey, bir şeyi beraber
paylaşalım. Yanlışlığı doğruluğu
varsa burada kamuoyu bilmiş olsun. Bahsettiğimiz yurt, Özel Devran
Erkek Öğrenci Yurdu. Kaç yıldır faaliyette? Gümüşhanenin
Kelkit ilçesinde üç yıldır faaliyette. Eğer ruhsat
almışsa, üç yıldır faaliyet yürütüyorsa ilgili Millî
Eğitim Müdürlüğüne bağlı, Belediyeye bağlı
birileri ruhsat değerlendirmesi yapmamışlarsa çıkın
burada açıklayın, o resmî rakamları verin ama üç
yıldır faaliyette bulunan
Son dönemde iktidarınız,
Hükûmetiniz daha doğrusu, özellikle yurtlarda cemaatlere karşı
bir yapılanmanın yok edilmesi noktasında olduğu için
sınavların olduğu bu dönem, bakın, sınavların
olduğu bu dönemde apar topar bu öğrencilerin yurt kapatılarak
başka yerlere nakledilmesinin doğru olmadığını
söyledim. Eğer üç yıldır bekliyorsanız dönemin sonuna kadar
bekleyebilirsiniz pekâlâ, yangın merdiveni yoksa dahi ki öyle olmadığını
siz de biliyorsunuz.
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Müfettiş raporuna göre.
Müfettiş raporuna uyulmasın diyorsanız uyulmasın!
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - Bakın, onun
dışında, bir şey hatırlatayım size. Değerli
milletvekilleri, birbirimizi kandırmayalım. Üniversitelerin her
açılış döneminde en az 100 öğrenci yurtlarla ilgili bir
sorunun çözülmesini istiyor. Ya öğrenciler istiyor ya öğrencinin
yakınları, veliler istiyor. Yedekte kaldık, şu devlet
yurdunda bize yardımcı olabilir misiniz? Bizi götürüyorsunuz, Kredi
ve Yurtlar Genel Müdürlüğünün kapısında, 3 tane, 5 tane isim
veriyoruz, ya oluyor ya olmuyordu, bu sene onu da kaldırdınız.
Ama bir şey denedim ben bu sene, ben bu sene bunu denedim. Bizim
gönderdiğimizin olmadığı bu Gençlik ve Spor
Bakanlığı, sizin aracılığınızla
yolladığım kişilerin yurt işlemlerini çözdü. O zaman
kaygı şu: Biraz elinizi vicdanınıza koyun. Eğer siz
yurtlardaki öğrencilerin yerleştirilmesinde AKPye yakın
ailelerin çocuklarını yerleştireceğiz.
mantığıyla hareket ediyorsanız size saygı
duyarım. Eğer tarafsız, objektif tüm milletvekillerinin bu
eşit haktan yararlanmasını istiyorsanız hiç böyle bir
şeye gerek yok, Genel Müdürün kapısına gitmemize gerek yok, ya
bize yetki verin ya hiçbirinizin yetkisi olmasın ama size
ayrıcalık veriliyorsa bu adaletsizliktir. Onun için bir şeyi
hatırlatmak istiyorum. Bakın, yurtlarla ilgili bu talebin ötesinde
başka bir sorun daha var, yurtta kalan öğrencilerin kalma
şartları olgunlaşma noktalarından çok uzak.
Onun dışında başka bir şey daha
söyleyeyim. Samsunda yaşandı, Konyamda yaşandı,
İzmirde yaşandı, ilim olan Kocaelide yaşandı.
Öğrenciler neyi protesto etme hakkına sahipler? YÖKün
uygulamalarını protesto etme hakkına sahipler. Öğrenciler
neyi protesto ediyorlar? Harçları protesto ediyorlar. Öğrenciler toplumun
dinamikleri, toplumun içerisinde sizin aldığınız toplumun
olumsuzluklarını dile getiren bazı uygulamalara karşı
sesini çıkaracaklar. Emniyet takip ediyor, nerede bir üniversite
öğrencisi bir konferansta, bir toplantıda konuşuyor, protesto
ediyorsa kamerayla alıp götürüyor, yurt müdürüne veriyor ve iki gün sonra
savunmasız yurttan atıyorlar. Kocaelideki yurdun müdiresinin de
ismini vermek istemiyorum, yurdun ismini de vermek istemiyorum, en az 11
öğrenci var böyle. Gerekçesi, üniversitede YÖKün uygulamalarını
protesto etmişler; gerekçesi, üniversitedeki harçların tekrar
alınmasını protesto etmişler. Peki, bu öğrenciler
sizin çocuklarınız da olabilir. Hangi hakla itiraz etme
hakkını kullansın?
Bakın, siz bu yurt meselesini çözemiyorsunuz,
çözmeye de niyetiniz yok. Nasip olursa inşallah, Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında -Sayın Genel Başkanımız çok net bir
şey söylüyor- iki yıl sürede Türkiyede yurt sorunu kalmayacak.
İki yıl sürede Türkiyede hiçbir öğrencinin yurt sorunu
kalmayacak.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir, bir.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) Belki
bazılarınıza komik gelebilir. TOKİ
aracılığıyla siz Türkiyede şu anda kaç tane ev
yaptınız, bilginiz var mı? Dörtte 1ini yapsanız yurt
problemi zaten çözülecek ya.
Hani, cemaat yurtlarında kalanlara otellerde yer
buluyordunuz, ne oldu? Merak ediyorum, hangi otellere yerleştirdiniz? Onun
için, bir şeyleri ifade ederken bu konuda direnmenize gerek yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bu işi de beceremediniz.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - Adalet ve
Kalkınma Partisinin beceremediği bir tek nokta değil bu; beceremediği
önemli noktalardan bir tanesi yurt sorunu.
Bu çocuklar bizim, ötekileştirmeye gerek yok.
Demokratik haklarını kullanabilirler. Okul dönemlerinde hepimizin
sıkıntısı var. Sizi de arıyorlar bu insanlar. Bunlara
nasıl çözüm noktası bulabiliriz? Ben bir milletvekili olarak bir
öğrencinin bir yurt problemini çözemiyor, sizlerden birini aramak zorunda
kalıyorsam, bu benim de ayıbım, sizin de
ayıbınız, bu, Meclisin de ayıbı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - Bir an önce çözmemiz
lazım diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Başkan, karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.24
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.39
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 23üncü
maddesi üzerinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi yeniden oylama
yapacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Kanun teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 23 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özcan Yeniçeri (Ankara) ve
arkadaşları
MADDE 23- 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 6
ncı maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten
kaldırılmış ve 14 üncü maddesinin son fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Ayrıca, Genel Müdürlük, gelirlerinden her
yıl belirlenecek belli bir oranı, illerin nüfuslarını ve
illerdeki yatırımları dikkate alarak il bütçelerine yardım
olarak iller emrine gönderir. İl bütçeleri, bu esaslar göz önünde
bulundurularak düzenlenir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak
önerge üzerinde.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; torba kanunun bu maddesiyle daha
önceki yasanın birkaç cümlesi yürürlükten kaldırılıyor. Koy-kaldır
yöntemiyle çalışan bir iktidardan, tabii, bundan başka bir
şey beklenemezdi. Bu durum AKPnin yasa çıkarma konusunda ne denli
ciddiyetsiz, tutarsız ve laubali davrandığının da
kanıtıdır.
Neyse, konumuz bu
değil. Biz yine Spor Genel Müdürlüğünün öznesi olan gençliğin
nasıl yetiştirilmesi gerektiğini aktarmaya devam edelim. Ancak,
burada da yapısal sorunlarla ilgili bir şeyi sizinle paylaşmak
istiyorum. Şimdi, reengineering diye bir kavram var yani değişim
mühendisliği denilen bir kavram. Bu kavrama göre, bir işletme
açılırken, bir bina yapılırken veya bir sistem kurulurken
daha önce kurulmuş olan sistemin varlığını yok saymak
ve her şeyi sıfırdan, âdeta kendisi teşkilatlandırmak
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, sürekli bir biçimde,
yamalı bohça gibi, bir sistemin o tarafını
değiştirmek, bu tarafını değiştirmek, bir ilave
yapmak, bir çıkarmak suretiyle ancak sistemi işletmede
sıkıntı ortaya çıkardığını ve meseleye
bakarken bir de bu gözle bakmanın gerekli ve zorunlu olduğunun
özellikle altını çizmek istiyorum.
Şimdi,
şunu açıkça söylemek lazım ki, gençliği uyanık olmayan
bir toplumun geleceği de hasta demektir. Bu bağlamda, konuyla ilgili
bütün sorumlulara şimdiye kadar gerektiğinden daha fazla olarak
gençliğin içeriden ve dışarıdan gelen politik ve ideolojik
cereyanlar karşısında uyarılması, kötü
alışkanlık ve temayüller kazanmalarının önlenmesi,
çeşitli telkinler ve ayartmalar karşısında korunması
vazifeleri düşmektedir. Yani gençliğe mesleki, ilmî, ahlaki, objektif
ve sorumluluk duygusu terbiyesinin yanında millet, vatan, millî kültür
gerçeklerimize uyan bir eğitim ve onları muhafaza görevi de
yüklenmelidir.
Bilgili olmak demek
aynı zamanda egemen olmak demektir. Bu milletin evlatları tarihinin,
kültürünün, jeopolitik ve jeostratejik konumunun ülkeye yönelttiği
tehditleri ve tehlikeleri çok iyi bilmek, analiz etmek ve onları
içselleştirmek durumunda ve konumundadırlar. Özellikle evrensel
güçlerin ekonomik, sosyal ve siyasi politikalarının gençlere çok iyi
anlatılmasında yarar var. Bilgisiz bırakılan bir gençlik
her türden kirli emelin avı durumuna düşmeye aday demektir. Gençlerin
hata yapma özgürlüğü vardır ancak onlara sanat, kültür, eğitim,
örf ve âdet, adabımuaşeret pazarlaması yapan yönetici, bilim
adamı, sanatkâr ve eğitimcilerin hata yapma özgürlüğü yoktur.
Gençlere kendi ayakları üstünde yükselme, kendilerini başkası
sanma yanlışından kurtulma ve var olabilmeleri için
varlıklarının farkına varmalarının gerekli
olduğu öğretilmelidir. Gençlik, mutlaka bilimsel ve akılcı
bir anlayışa sahip olmalıdır, umut edilen nesil hem
aklı hem imanı güçlü olan bir nesil olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, maneviyatı güçlü
olmayan bir toplumda barış da huzur da olmaz. Toplumun aktif unsuru
da gençliktir, manevi yönden mutlaka güçlendirilmelidir. Bu görev de yalnız
belirli bir kesimin veya grubun işi değildir. Bir milletin istikbali
olan gençliğin yetiştirilmesinde ve her hâlleriyle olgunlukları
kabul edilen insanlar seviyesine yükseltilmesinde başta aileler olmak
üzere bu türden kurumlara büyük görev düşmektedir
Maslowun ihtiyaçlar hiyerarşisi diye bir teorisi
var. İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisinin temelinde temel ihtiyaçlar
dediğimiz yemek, içmek, barınmak vesaire gibi ihtiyaçlar gelmektedir.
Bu ihtiyaçlar üzerinden diğer sosyal ihtiyaçlar, aidiyet ihtiyaçları,
güvenlik ihtiyaçları vesaire gelir. Dolayısıyla, fizyolojik
ihtiyaçların temeli de biraz önce Kredi Yurtlar Kurumu dediğimiz,
yurtlarla ilgili ihtiyacın genç yaştaki çocuğun birinci derecede
tamamlanmasıyla yakından ilgilidir. Temel
ihtiyaçlarınızı yani barınma ihtiyacını
karşılamadan onun üzerine artı bir ihtiyacın
karşılanması, olayı daha da sorunlu hâle getirecektir.
Bu bakımdan, gençliğe mutlaka bu yönü
itibarıyla rahat bir barınma imkânı sağlamak herkesin
görevidir. Gençliğe mutlaka uğrunda prangalar eskitebilecek kadar
önem atfettiği idealler verilmelidir. Bilinmelidir ki ideal, aptalı
kahraman yaptığı gibi, idealsizlik de kahramanı aptal
yapar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
24üncü maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Haydar Akar Mehmet Hilal Kaplan
İzmir Kocaeli Kocaeli
İhsan Özkes Mehmet Şeker
İstanbul Gaziantep
MADDE 24 16/8/1961 tarihli ve 351 sayılı
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununun 10 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Genel Müdür ve Genel Müdür yardımcıları
23/4/1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanuna göre müşterek kararla
atanır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 24 üncü maddesinin Teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana
Adana
Necati Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu Özcan
Yeniçeri
Bursa İzmir
Ankara
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Özcan Yeniçeri, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu
maddeyle bir başka maddeyi bir başka biçime sokma gibi bir
davranış içerisine girmişsiniz bir daha ve 10uncu maddeyi
şöyle değiştirmişsiniz. Diyor ki: Genel müdür ve genel
müdür yardımcıları bakanlık ve bağlı
kuruluşlarda atama usulüne ilişkin kanuna göre müşterek kararla
atanır. Tamam, buraya kadar problem yok. Bunun dışındaki
kadrolara bakan tarafından atama yapılır. Tamam, bunda da
problem yok fakat şurada problem var. Diyor ki: Bakan gerektiğinde
bu yetkisini alt kademelere devredebilir. Bu madde de karmaşık,
sınırları belirsiz ve keyfî bir madde yani kendi içinde sorunlu
bir madde. Bakın, dikkat ederseniz Bakan, genel müdür ve
yardımcıları dışındaki kadrolara atama yapar. Bakan
gerektiğinde bu yetkisini de alt kademelere devreder. diyor. Bakanın
keyfine göre atama yetkisi alt kademelere devredilebiliyor. Ama bakanın bu
yetkisini hangi alt kademeye devredeceği belli değildir. Bakan, genel
müdür ve yardımcısı dışındaki kadrolara isteğine
bağlı olarak herhangi bir alt kademeye atama yetkisini bu maddeye
göre devredebilecek. Bu denli esnek ve keyfe bağlı bir madde
olmaz. AKP iktidarı öteden beri en
acımasız, en adaletsiz ve en işlevsiz bir atama sistemiyle
çalışmaktadır maalesef. Yani 4+4+4 sisteminde biliyorsunuz
cumhuriyet tarihinde olmamış derecede bir kadro kıyımı
yapılmıştır, bir kadro soykırımı
gerçekleştirilmiştir. VIP atamaları, yükselmede fişleme
sistemi, partizanlık maalesef iktidarın geleneksel yönetim biçimiyle
örtüşmektedir. Böyle bir atama
sistemi natamam insanların yapabileceği bir iştir.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Natamam ne demek?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) Şimdi
söyleyeceğim.
Bu tür bir sistem, her şeyden önce, eskilerin
natamam dedikleri türden noksan insanlar tarafından yapılır.
Bu noksanlık, tabii, insanlıklarında değil; bu
noksanlık kavrama, algılama, adaletli olma vesairedeki eksiklikleri
yüzünden gerçekleşir. Bu, AKPnin tamı tamına klasik bir
anlayışı natamam olarak içselleştirdiği anlamına
gelmektedir.
AKP, bürokratları göreve başlatmadan önce
göreve gelecek olanların ruhlarını ve vicdanlarını
teslim almaya çalışıyor. Eğer yönetime atanacak insanlara
siz iki tercih sunuyorsanız, ya ekmek ya erdem veya ya konfor ya onur
gibi, biri diğerinden sorunlu tercihler sunuyorsanız oradan ahlak
hicret eder. Bu cümlenin daha da açıkçası şöyledir: Ya AKP ya
erdem, ya AKP ya da onurdur.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hocam, vallahi olmuyor.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) Bir yönetici ya
AKPye boğun eğecek, o zaman erdemini kaybetmiş olacak ve ancak
o zaman ekmeğe sahip olacak bir yönetime gelecektir. Bu durum insani,
ahlaki ve manevi yönden tam bir çöküşü anlatmaktadır.
AKP, midesi için zihni faaliyetlerini durdurabilecek
insanları yönetime getirmek gibi bir geleneğe sahiptir. AKP yönetimi
devlet memurlarına, iş yerine girmeden önce ruhlarını
vestiyere bırakmasını öneriyor. Değerli milletvekilleri, bu
durumun somut kanıtları vardır. MİT
Müsteşarının durumu bir yana, Cumhurbaşkanı
Erdoğanın son yaptığı rektör atamaları bu
söylediklerimizin de kanıtı niteliğindedir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) İlk
defa mı oluyor?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) Sandık
namustur. sözünü şiar edinen Cumhurbaşkanımız
Erdoğan, üniversitelerdeki rektörlük seçimlerinde akademisyenlerin
verdiği oyları dikkate almamıştır. Çanakkale
Üniversitesindeki seçimi en fazla oy alarak birincilikle kazanan Profesör
Doktor Sedat Laçinerin, Muş Alparslan Üniversitesinde sandıktan
1inci çıkan Profesör Doktor Ekrem Atalanın yerine onlardan daha az
oy alan isimler rektör olarak atanmıştır. Cumhurbaşkanı
Erdoğanın AKPye yakınlığı rektör
atamalarında esaslı bir kriter olmuştur. Daha önce
yapıldığı gibi, rektör atamaları tamamen yasaya,
yürürlükteki mevzuata ve teamüllere uygun ancak kamu vicdanına
rahatsızlık verecek bir durumu var, ona dikkati çekmek istiyorum.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Bunu sen mi
söylüyorsun Hocam?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Bu konuda itiraz
yoktur. Yolsuzluk dahi, her konuda sandık diyen Recep Tayyip
Erdoğanın rektörlük atamalarında sandığın
sonucuna uygun davranmaması calibi dikkattir. Atama ve yükselmelerde
liyakat ve ehliyetin yerini yandaşlık, karındaşlık ve
partizanlık aldığı sürece biz çok daha yasa
çıkarır ya da çıkarılmış yasaları
değiştiririz. Türkiyenin emaneti ehline verecek kadar basiretli ve
imanlı yöneticilere ihtiyacı vardır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hocam, şimdi
alkışlamıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.54
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fehmi Küpçü (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 24üncü
maddesi üzerinde Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden oylama yapacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Kanun teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli) ve arkadaşları
MADDE 24 16/8/1961 tarihli ve 351 sayılı
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununun 10 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Genel Müdür ve Genel Müdür yardımcıları
23/4/1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanuna göre müşterek kararla
atanır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak?
ENGİN ALTAY (Sinop) Haydar Akar.
BAŞKAN
Haydar Akar konuşacak önerge üzerinde.
Buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
önce, Beşiktaş Spor Kulübünün 112nci yaşını
kutluyorum. Umarım 112nci yaşında Türkiyeye büyük bir mutluluk
yaşatırlar bu akşam ve ikinci yarısını
oynayacakları biraz sonraki karşılaşmayı golle
bitirip, hep beraber bu sevinci tadarız diyorum. Bir Galatasaraylı
olarak da onları yürekten, candan destekliyorum, bunun böyle bilinmesini
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Anayasanın 58inci maddesine göre gençlerin,
alkolden, uyuşturucudan, kumardan ve benzeri kötü
alışkanlıklardan korunması bir görevdir ve gençlerimiz için
bunu yapmak zorundayız. Kim yapacak bunu? Tabii ki yasama yapacak, yürütme
yapacak ve birlikte gençlerimizin ülkeye faydalı birer insan olarak
yetişmesini hep birlikte sağlayacağız. Bunun temelinde,
altyapısında da spor kulüpleri geliyor. Aslında bugün bu
maddelerde Spor Bakanlığındaki bölge müdürlüklerinin
kaldırılması, il müdürlüklerinin kurulması, bunların
hepsi doğru ve geç atılmış adımlar olmasıyla
birlikte yapılması gereken şeyler. Daha yerele hizmetin
götürülmesi, daha hızlı ulaştırılması konusunda
bunları doğru buluyorum.
Bu biraz evvel gençlerle ilgili yapılması
gereken şeyleri saydığımızda da görev yürütmede
Gençlik ve Spor Bakanlığına düşüyor. Görev Gençlik ve Spor
Bakanlığına düştüğü için de Türkiyede ne
yapılması gerekiyor? Sporcu sayısının
çoklandırılması, amatör spor kulüpleri sayısının
çoklandırılması gerekiyor. Oranlara
baktığımız zaman, Türkiyedeki verilere
baktığımız zaman, bunun böyle
olmadığını görüyoruz. Türkiyede yaklaşık 12.411
amatör spor kulübü bulunuyor. Bu tamamen Spor Genel Müdürlüğünün 2014
verilerine dayanarak söylediğim rakamlar ve yaklaşık 2,5 milyon
amatör sporcumuz bulunuyor. 150 bin antrenörle bu sporcuları
yetiştirmeye çalışıyoruz.
Baktığınız zaman, Türkiyede 6.340
tane sporcuya bir kulüp düşüyor. Bu gerçekten büyük bir rakam ve gençlere
hizmetin ulaştırılması konusunda
sıkıntılı bir durum. Bunun için de
Örneğin Fransada
333 kişiye bir amatör spor kulübü düşüyor, Hollandada 417
kişiye bir spor kulübü düşüyor. Demek ki eksiğimiz çok fazla.
AKP Hükûmetleri döneminde de bu eksiği görüyoruz.
Yalnız, yaptığımız bir
çalışma var, eski Güreş Federasyonu Başkanı Osman
Beyle birlikte yaptığımız bir çalışma var. Çünkü
Türkiyedeki amatör spor kulüpleri az olmasına rağmen büyük
sıkıntı içerisindeler. Özellikle kaynak problemi ve
geçmişten kaynaklanan borçları ödeme noktasında büyük
sıkıntı içerisindeler. Sosyal Güvenlik Kurumundan sorumlu
Sayın Bakanımız da burada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız burada- en büyük borçlarından bir tanesi de bu Bakanlık
birimine olan prim borçları, yine gelir vergisi borçları. Gerçekten
bu yükten kurtulmaları, amatör spor kulüplerimizin, hiçbir
kaynağı olmayan, geliri olmayan, tamamen insanların
inisiyatifleriyle, vicdanlarının seslerini dinleyerek
yaptıkları yardımlarla, bağışlarla geçinen amatör
spor kulüplerimizin bu borçlardan kurtulması mümkün değil. Biz de
bununla ilgili bir çalışma yaptık, hem Maliye Bakanıyla hem
Gençlik ve Spor Bakanıyla görüştük. Bu çalışmanın son
noktaya geldiğini biliyorum, bugün yarın çalışma
bitirilecek. Umarım bundan sonra -pazartesi günü gelecek torba kanun
içinde, belki bir ek maddeyle, belki de Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülecek kanunun içerisine koyarak bunu- amatör spor kulüplerimizi bu
borçlardan kurtarırız, bu borçlardan arındırırız.
Çünkü yüz yıl da beklesek, üç yüz yıl da beklesek bunların ödeme
şansları yok. Sadece prim borçları değil bir de ecrimisil
borçları var amatör spor kulüplerimizin, bu da önemli bir borç.
Bunların hepsi -yani devlete olan borçlarından bahsediyorum- büyük
yekûn tutuyor. Örneğin Kocaelispor. Kocaelispor bir zaman Süper Ligde
fırtınalar estirmiş, iki sefer Türkiye kupasını
kazanmış, Türkiyeyi Avrupada temsil etmiş spor kulübümüz,
bugün, bölgesel amatör ligde oynamak zorunda kalıyor. Niçin?
Geçmişten gelen borçları nedeniyle transfer yapamadığı
için, yeniden reorganize olamadığı için. Kocaelispor ki bu
rakam yapılandırma sonrası 30 milyona düşüyor, eğer
faizlerini de işletirsek rakamlar çok daha büyük- inanılmaz bir borç
yükü altında. Eğer bunları bir şekilde halletmezsek
gençlerimizin spor yapma şansı, amatör spor kulüplerimizin tutunma
şansı kalmayacaktır. Biz, kulüp sayımızı
artırmalıyız. Bunun için de sadece geçen yıl
yapmış olduğumuz ve belediyelerden kaynak aktarmanın çok
yeterli olduğunu düşünmüyorum. Biraz daha belki bundan sonraki
dönemde, 25inci Dönemde bu tekrar görüşülür ve amatör spor kulüplerimize
kalıcı kaynaklar buluruz diyorum ve buna destek vereceğinizi
düşündüğüm için de hepinize iyi akşamlar diliyor, teşekkür
ediyor, sağ olun diyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
25inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 25. Maddesinin 2 inci
fıkrasında yer alan yaptırma ibaresinin kanun metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Refik Eryılmaz Mehmet Şeker Ali
Serindağ
Hatay Gaziantep Gaziantep
Haydar Akar Mehmet
Hilal Kaplan Rahmi
Aşkın Türeli
Kocaeli Kocaeli İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 25 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Özcan Yeniçeri Ahmet Kenan Tanrıkulu Necati Özensoy
Ankara İzmir
Bursa
Erkan Akçay Seyfettin Yılmaz Ali Halaman
Manisa Adana Adana
BAŞKAN Komisyon son okunan önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak
önerge üzerinde.
Buyurun.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, şunu söylemesem eksik
kalırdı, bunu özellikle ifade etmek istiyorum: Şimdi, bugün, biraz önce yapılan
bir tartışma vardı, bu tartışmada, Haçlı
Seferlerinin kültür değişimine ve kültür etkileşimine neden
olduğu şeklinde vahim bir açıklama yapıldı. Halbuki
Haçlı Seferleri konusunda, Papa, bu Haçlı Seferlerinden dolayı
İslam dünyasından özür diledi. Bu durumda, Selahattin Eyyübi ve
Kılıçarslanın ruhları incinmiştir, rencide
olmuştur. Bunu söyleyenlerin özellikle bir daha durumlarını
gözden geçirmelerini öneririm.
Bir zamanlar -Anadoluyu işgal eden Yunan ordusunun-
aslında Anadoluya medeniyet ve demokrasi getireceğini söyleyen
şairler vardı. Hem de çok kelli felli şairler vardı. Kapitülasyonların
da ekonomik yön ve ticari hayatı canlandırdığına
yönelik birtakım açıklamalar vardı ve bu açıklamalar,
yüksek sesle ifade ediyorum ki, müstemleke kafaların
açıklamalarıdır. Bunu söyledikten sonra da gündem ve teklifin
25inci maddesiyle ilgili açıklamayı, görüşlerimi sizinle
paylaşmak istiyorum. Şimdi, bu 351 sayılı Yasanın
20nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan hüküm şu
şekildedir: Yurtların yapım, donatım, bakım ve
onarım işleri ile bunlarla ilgili tesisler kurum tarafından
hazırlanacak bir programa göre Bayındırlık
Bakanlığınca ve öncelikle yürütülür. Bu hükümden de
anlaşılabileceği gibi, yurtların yapım, bakım ve
onarım işleri öncelikli olarak Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecektir. Fıkra
hükmünde yer alan öncelikli ibaresi yurt yapım işinin önemine
işaret ederken diğer taraftan da Bakanlığın görevini
öncelikli olarak yerine getirmemesi kanuna aykırı bir durum ortaya
çıkaracaktır. Bakanlığın yurt yapım, onarım
ve bakım işini öncelikli olarak yerine getirirken Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumuna muğlak
bir ifadeyle yapım, yaptırma, donatım, bakım ve onarım
işlerinin yürütülmesi yetkisini vermesi dikkat çekicidir. Bu düzenleme
yeni yolsuzluk ve rüşvet alanlarına işaret etmektedir.
Özellikle, eklenen fıkra hükmünde yer alan yaptırma ibaresi AKPnin
yolsuzluk dosyalarının en önemli kısımlarından birini
oluşturan inşaat sektöründe yandaş sermayeye yeni bir alan açma
faaliyeti veya gayreti olarak görülebilir.
7 Şubat 2015 tarihli gazetelerde yer alan bir haber
aslında bize bazı ipuçlarını veriyor bu konuda. Haberde
Kredi Yurtlar Kurumunun on beş yıl kira garantili yurt yaptırmak
için onlarca yandaş iş adamıyla protokol
imzaladığına ve yapılan bu protokollerde yüksek kira
ödeyebilmek için yurt kapasitelerinin yüksek gösterildiği ve
öğrenciden alınacak ücretlerin artırıldığına
dikkat çekmektedir. Açık bir kanun hükmünün bulunmamasına ve
hâlihazırda yurt inşaatlarının Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından yapılabilecek olmasına dair
kanunun açık hükmüne rağmen Kredi Yurtlar Kurumunun
imzaladığı protokoller kanuna aykırıdır. Teklifle
öngörülen düzenleme ise bu kanuna aykırılığı gidermek
için iktidarın
Komisyon görüşmelerinde de bir önergeyle aslında
bunun düzeltilmesi mümkündü, o da düzeltilmemiştir. AKP söz konusu
düzenlemenin kamuoyunda yeterince tartışılmasını
engellemek için Komisyon görüşmeleri esnasında madde hükmünü maalesef
olduğu gibi muhafaza etmiş, böylece minareyi çalan
kılıfını hazırlar tipinde bir durum ortaya
çıkmıştır.
Şimdi,
dolayısıyla, artık kelimenin tam anlamıyla bir inşaat
iktidarı hâline gelmiş olan AKPnin hemen hemen her şeyden
mutlaka bir yandaşa artı bir rant aracı ve bir nevi yolsuzluk
alanı açma politikalarını terk etmesinin zamanı
gelmiştir. Kaldı ki gençliğin ve gençlikle ilgili olan bir
alanda yapılan yatırımların böyle bir muameleye, böyle bir
amaca tabi tutulması da ciddi bir biçimde, daha da olayı vahim bir
konuma ve duruma getirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede gerek eğitim sistemini gerek gençliğin
yetişme usullerini biraz önce yaklaşık üç önerge üzerinde
yapmış olduğumuz konuşmalarla belli bir noktaya doğru
özellikle çekmek istedim. Türkiyede eğitim
yabancılaşmış yerliler yetiştiriyor. Herkesin bu yön
itibarıyla durumu bir daha gözden geçirmesinde sayısız faydalar
olduğunu düşünüyorum. Gençler -kendine güven duymayan-
yılgınlık, bezginlik ve umutsuzluk içerisinde
yetişmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) -
Okullarından mezun olanlar, özellikle istihdam alanlarının
açık olmaması yüzünden ciddi biçimde bir bunalıma düşmekte,
bunun sonucu olarak da ileri seviyede birtakım yürüyüşler,
toplantılar, sivil ve sosyal hareketlerin meydana gelmesine sebep
olmaktadır. Bütün bunları dikkate alarak atacağınız
adımları düzenlemeniz gerekiyor.
Hepinize bu
vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 25. Maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan yaptırma
ibaresinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Refik Eryılmaz (Hatay) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim
konuşacak Sayın Altay?
ENGİN ALTAY
(Sinop) Refik Eryılmaz.
BAŞKAN
Sayın Refik Eryılmaz, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifinin 25inci maddesiyle 351 sayılı
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun Yurtların Yapımı
ve Onarımı başlıklı 20nci maddesine eklenmesi
öngörülen fıkra hükmüyle, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna
ait binaların ve her türlü tesislerin yapım, yaptırım,
donatım, bakım ve onarım işlerinin kurum tarafından da
yürütülebilmesi hüküm altına alınmak istenmektedir.
Şimdi, bu kanun teklifiyle öngörülen şeyin,
yurtların sorunlarını, üniversitede okuyan öğrencilerimizin
yurt sorununu çözmek olmadığı çok açıktır. 20nci
maddeyle eklenmek istenen bu fıkrayla aslında AKPye yakın
bazı iş adamlarına yeni rantlar sağlanmakta olduğunu
görüyoruz. Bu yapım işini Çevre ve Şehircilik
Bakanlığından alıp Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumuna devretmeyi amaçlayan ve buna da yaptırma kelimesini eklemek
suretiyle, AKPnin yolsuzluk dosyalarının en önemli
kısımlarından birisini oluşturan inşaat sektöründeki
yandaş sermayeye yeni bir alan açma gayreti içinde olduğunu
görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle
hedeflenen şeyin üniversitede okuyan öğrencilerimizin
yıllardır sıkıntısını
yaşadığı ve bir türlü çözülemeyen yurt sorununa çözüm
üretmek amacı taşımadığını, aksine iktidar
partisine yakın bazı iş adamlarına yeni rantlar
sağlamayı hedeflediğini görüyoruz.
AKP, söz konusu düzenlemenin kamuoyunda yeterince
tartışılmasını engellemek için de Komisyon
görüşmeleri esnasında madde hükmü eklenmesi yöntemine
başvurmuştur. Böylece minareyi çalan kılıfını
hazırlarken yeni bir torba kanun teklifinde yeni bir yolsuzluk ve rant
düzenlemesine yer verilmektedir.
Yurt demişken şunu da ifade etmeden
geçemeyeceğiz: Bugün yurt dışında okuyan bir sürü
üniversiteli gencimizin yurt dışında hem yurt sorunuyla,
barınma sorunuyla hem de harç sorunuyla karşı karşıya
kaldığını görüyoruz. Mütekabiliyet şartını
hiç dikkate almadan, bugün Türkiyenin değişik ülkelerden binlerce
öğrenciyi Türkiyeye davet ettiğini, Türkiye'deki üniversitelerde
onlara öğrenim imkânı tanıdığını,
bunların her türlü barınma sorununun ve bunların
harcının da devlet tarafından karşılandığını
görüyoruz. Ancak Türkiyeden başka ülkelere giden Türk vatandaşı
üniversiteli gençlerimizin yurt dışında bu barınma
sorunuyla, bu yüksek orandaki harçlarla boğuştuğunu görüyoruz.
Şimdi, burada esas alınması gereken şeyin mütekabiliyet
şartı olduğunu ifade etmemize rağmen, bu konuyla ilgili
olarak düzenleme yapılması için kanun teklifi vermemize rağmen
maalesef bununla ilgili en ufak bir düzenlemenin
yapılmadığını görüyoruz.
Yurt sorunu derken şunu da ifade edemeden geçemeyeceğim: Maalesef,
Hükûmet, yurt dışından özellikle Suriyeden gelen Suriyeli
gençlere sadece beyana dayanarak istedikleri üniversitede öğrenim görme
hakkı tanıyor. Anayasanın 10uncu maddesi açık, o madde
bütün vatandaşlarımızın kanun önünde eşit
olduğunu ifade ediyor. Yani bugün kasap, esnaf vatandaşımızın
oğlu, üniversiteye hazırlanmak için dişinden
tırnağından biriktirdiği parayla dershaneye gidip
üniversite sınavlarına hazırlanıp üniversiteye girerken
başka ülkeden gelen vatandaşlara sınav zorunluluğu
getirilmeden istediği üniversiteye giriş hakkı tanınabiliyor.
Bunların bütün barınma sorunları, bütün harç masrafları da
devlet tarafından
karşılanıyor. Şimdi, normal, sıradan
vatandaşımız soruyor: Bu ayrımcılığı
neden yapıyorsunuz? Eğer gerçekten dışarıdan gelen bu
gençlere bu imkânı tanıyorsanız,
kendi vatandaşlarımıza da bu imkânın
tanınması gerekiyor. Biz, bu konuda defaten burada bunu gündeme
getirmemize rağmen, maalesef, bu sorun giderilmemiştir.
Anayasanın 10uncu maddesine açıkça aykırılık
oluşturan bu uygulamalardan da derhâl vazgeçilmesini talep ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
26ncı maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 26 ncı maddesinin aşağıdaki şeklide
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Necati
Özensoy
Manisa Adana Bursa
Ali Halaman Alim
Işık Ahmet
Kenan Tanrıkulu
Adana Kütahya İzmir
MADDE
26- 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun
4 üncü maddesinin ikinci fıkrası madde metninden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN
Şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyettedir, birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 26. Maddesinin kanun metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye
Birtane Adil
Zozani Erol
Dora
Kars Hakkâri
Mardin
Demir
Çelik Abdullah
Levent Tüzel
Muş İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin Vahap
Seçer
İzmir Ankara Mersin
Müslim
Sarı Bihlun
Tamaylıgil Haydar
Akar
İstanbul İstanbul Kocaeli
Ali
Rıza Öztürk
Mersin
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Ali Rıza Öztürk
konuşacak.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yasa tasarısının 26ncı
maddesi ile Kamulaştırma Kanununun 4üncü maddesinin (2)nci
fıkrasında Benzeri raylı taşıma sistemleri
ibaresinden sonra ile tünel yapılabilir." deniliyor. Yani, ne
demek? Şu, değerli arkadaşlarım: 4üncü madde
Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması
yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın
belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde
kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulabilir. (2)nci
fıkrada bunun bir istisnası düzenlenmiş 2014 yılında:
Ancak, maliklerinin mülkiyet hakkının kullanılmasının
engellenmemesi, can ve mal güvenliği bakımından gerekli
önlemlerin alınması kaydıyla, kamu yararına dayalı
olarak taşınmazların üstünde teleferik ve benzeri
ulaşım hatları ile her türlü köprü, taşınmazların
altında metro ve benzeri raylı taşıma sistemleri
yapılabilir. ifadesi varmış. Şimdi, buraya o raylı
taşıma sistemlerinin yanına tünel de ilave ediliyor.
Taşınmazlarının mülkiyet hakkının
kullanımının engellenmemesi hâlinde taşınmazlara
ilişkin herhangi bir kamulaştırma yapılamaz.
Taşınmaz sahiplerine bu işlemler nedeniyle
kamulaştırma, tazminat ve benzeri nam altında herhangi bir ücret
ödenmez.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu,
Taşınmaz sahiplerine bu işlemler nedeniyle
kamulaştırma, tazminat ve benzeri nam altında herhangi bir ücret
ödenmez. hükmü Anayasa Mahkemesine götürülmüştür Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından. Aslında 2014 yılında böyle bir düzenleme
yapılmış.
Şimdi, burada, yasa yapmanın
çarpıklığını söylemek istiyorum: 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununda bir düzenleme yapıyorsunuz, bu Adalet
Komisyonunda görüşülmesi gerekirken Plan ve Bütçe Komisyonuna gidiyor,
daha önceki düzenleme de öyle olmuş zaten 2014 yılında.
Şimdi, burada mülkiyet hakkının
kısıtlanması olayı vardır. Medeni Kanun 718,
aslında mülkiyet hakkının kapsamını belirlemektedir.
Bu mülkiyet hakkının kapsamı sadece belirli
kapladığı alan değil, aynı zamanda bunun dikey ve
yatay kapladığı alan vardır, hem yukarısı hem
aşağısı vardır, buralar da mülkiyet hakkının
kapsamı içindedir. Bu mülkiyet hakkı Anayasanın 35inci
maddesinde tanımlanmıştır ve temel haklardandır.
Anayasanın 35inci maddesi çok açık bir şekilde Herkes
mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı
amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
denilmektedir.
Yine, temel hak ve özgürlüklerden olması nedeniyle
mülkiyet hakkının, Anayasanın 13üncü maddesi Temel hak ve
hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. deniliyor. Yani Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplerle.
Yine, burada
46ncı madde kamulaştırmaya ilişkindir. Değerli
milletvekilleri, esas olan şey mülkiyet hakkı dediğimiz zaman,
kuru mülkiyet hakkı değildir. Bunun kullanılması ve
mülkiyet sahibinin, bu mülkiyet hakkının kendisine verdiği tüm
imkânları kullanabilmesidir, bunun engellenmemesi lazım. Siz,
adamın evinin altından tünel geçireceksiniz, canım, bunun can ve
mal güvenliği sağlanmıştır diye herhangi bir ücret
ödemeyeceksiniz. Yani, bu, adamın dikey, aşağı doğru,
arza doğru, dikey mülkiyetini engellemektir. Ya da üzerinden teleferik
geçireceksiniz, yine bunun kamulaştırma bedelini ödemeyeceksiniz.
Hadi, diyelim ki ileride bir dönemde bir imar değişikliği oldu,
teleferiğin geçtiği seviyeden daha yüksek kat izni verildi, o zaman
ne olacaktır?
Dolayısıyla,
bu hüküm her şeyden önce Anayasanın 35, 13 ve 46ncı madde
hükümlerine aykırıdır ve nitekim, zaten bu nedenledir ki 2014
yılında 6552 sayılı Yasanın 99uncu maddesinde
yapılan değişiklik Anayasanın bu ilgili maddelerine
aykırı olduğu nedeniyle iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine
götürülmüştür, Anayasa Mahkemesinin önünde beklemektedir. Daha henüz bunun
kararı verilmemişken buraya tünel ibaresini ekleyerek getirmek
doğru değildir. O nedenle, bunun madde metninden çıkarılmasını
talep etmekteyiz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Diğer
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Mülkiyet hakkı
Anayasa'nın, Özel Mülkiyet üzerinde tasarruf ise mevcut kapitalist
sistemin temelini teşkil etmektedir. Söz konusu madde ile kentsel
dönüşüm kapsamında evleri, mahalleleri, yaşam alanları
ellerinden alman yurttaşların bir de mülkiyetlerinin yer
altındaki kısmı da ellerinden alınmaya
çalışmaktadır. Bu durum, demokratik değildir.
Otoriterleşen bir anlayışın, 'her şeyin ve her
anın' üzerinde tahakküm kurarım mantığının
yansımasıdır, taşınmaz üzerinde tasarruf meselesi hala
Anayasa Mahkemesi'nde çeşitli davalarla bulunmasına rağmen
böylesi bir maddenin TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmesi, yargının
bağımsızlığı ve güçler
ayrılığı ilkesinin ihlalidir. Dolayısıyla
maddenin metinden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 26 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
MADDE 26- 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası
madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Alim
Işık konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688
sıra sayılı Kanun Teklifinin
26ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge
hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi yine gecenin bu saatinde
saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu teklifin 26ncı maddesi 2942
sayılı Kamulaştırma Kanununun 4üncü maddesinde
değişiklik öngörüyor. Bu 4üncü madde, söz konusu kanunun irtifak
hakkı kurulması başlıklı bir maddesi olup bu madde
zaten altı ay önce yani 10 Eylül 2014 tarihinde yine bu yüce Mecliste çok
ciddi tartışmalara yol açan, Anayasaya aykırılık
iddialarıyla bu düzenlemenin yerinde olmadığı önerilerimize
kulak tıkanarak çıkartılan bir düzenleme. Şimdi, altı
ay sonra bir daha getiriliyor.
6552 sayılı Tasarının 99uncu
maddesiyle şu değişiklik getirilmişti: Önce
Taşınmaz malın mülkiyetinin
kamulaştırılması yerine amaç için yeterli olduğu
takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği,
derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak
hakkı kurulabilir. şeklindeydi madde. Buna bir ek getirildi, biraz
önce Sayın Öztürkün de ifade ettiği gibi, Ancak, maliklerin
mülkiyet hakkının kullanılmasının engellenmemesi, can
ve mal güvenliği bakımından gerekli önlemlerin
alınması kaydıyla kamu yaranına dayalı olarak
taşınmazların üstünde teleferik ve benzeri ulaşım
hatlarıyla her türlü köprü, taşınmazların altında
metro ve benzeri raylı taşıma sistemleri yapılabilir.
Taşınmazların mülkiyet hakkının
kullanımının engellenmemesi hâlinde taşınmazlara
ilişkin herhangi bir kamulaştırma yapılmaz,
taşınmaz sahiplerine bu işlemleri nedeniyle
kamulaştırma, tazminat ve benzeri nam altında herhangi bir ücret
ödenmez. Yapılan yatırım nedeniyle taşınmaz
maliklerinden değer artış bedeli alınmaz. ibaresi eklendi.
Böylece vatandaşın evinin altından daha önce raylı
taşıma sistemleri, metro ve benzeri gibi kamu hizmeti görecek
yatırımlar için söz konusu taşınmazların
kamulaştırılmasına gerek kalmadan ve para ödenmeden
altının kullanılabileceği hükmü getirilmişti.
Şimdi, buna raylı taşıma sistemlerine ek olarak tünel
getiriliyor. Böylece İstanbulda AKP hükûmetlerinin, özellikle rant
esaslı olmak üzere çoğunlukla birçok yerde para ödemeden bazı
yatırımların gerçekleştirilmesini amaçladığı
bu düzenleme gerçekten Anayasanın ilgili maddelerine
aykırıdır. O nedenle biz önergemizde 10 Eylül 2014 tarihli ve
6552 sayılı Yasayla getirilen eski hükmün kaldırılarak -bu
yeni tünel ibaresinin de dolayısıyla eklenemeyeceği- bu
nedenle oluşacak birçok mağduriyetin de önüne geçilmesini
amaçladık. Zaten biraz önce Sayın Öztürkün de ifade ettiği gibi
önceki düzenleme şu anda Anayasaya aykırılık gerekçesiyle
Anayasa Mahkemesindedir. Henüz o sonuçlanmadan, akıbetinin ne olacağı
belli olmadan sanki Anayasa Mahkemesi kararını vermiş, burada
vatandaşın mağduriyetine yol açan düzenleme geçmiş, kesin
yasalaşmış gibi, bir de onun üzerinde değişiklik
yapıyorsunuz. Dolayısıyla hem yasa yapma tekniğine hem
özellikle de vatandaşın mağduriyetine yol açacak bu
düzenlemelerin bu geç saatlerde kimsenin anlamadığı bir
şekilde düzenlenerek geçirilmesinin doğru
olmadığını, önergemizin bu amaçla
hazırlandığını ifade etmek istiyorum.
Daha önceki uyarılarımızın dikkate
alınmamış olması bu
uyarımızın da dikkate alınmayacağı anlamına
inşallah gelmez. Çünkü henüz Anayasa Mahkemesi kararı vermemiş.
Diyelim ki on gün sonra bu önceki düzenlemeyi iptal etti. Zaten bu iptal edilen
düzenlemede siz değişiklik yapıyorsunuz; dolayısıyla
bu da iptal edilmiş olacak. Hiç olmazsa kendimize güldürmeyelim. Bu yasayı
çıkaran yüce Meclisin daha ciddi çalıştığını
vatandaşımız anlamış olsun. Aksi takdirde ona da
gülerler, zaten buna gülüyorlar.
Önergemizin
kabulünü diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.33
DOKUZUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 23.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Dilek YÜKSEL (Tokat)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
27nci madde üzerinde üç adet önerge vardır.
Şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 27 nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Alim Işık Necati
Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu
Kütahya Bursa İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Rahmi Aşkın Türeli Aytun Çıray İhsan
Özkes
İzmir İzmir İstanbul
Haydar Akar Mehmet
Hilal Kaplan Sinan
Aydın Aygün
Kocaeli Kocaeli Ankara
Erdal Aksünger
İzmir
BAŞKAN Şimdi okutacağım önerge
Anayasaya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme
alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı
Kanun Teklifi'nin 27. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle
kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İdris
Baluken Selma
Irmak Halil
Aksoy
Bingöl Şırnak Ağrı
Mülkiye Birtane Demir
Çelik Abdullah
Levent Tüzel
Kars Muş İstanbul
Erol Dora Adil
Zozani
Mardin Hakkâri
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun metninde yer alan 27. madde Anayasa'ya, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine ve Uluslararası hukuk
metinlerine aykırıdır. Bu madde ile internet erişimi ve
gözetlenmesine ilişkin idari kurumlara büyük bir yetki verilmekte, bu
yetki ile birlikte otoriter gözetim ve denetim toplumu yaratmak isteyen bir
anlayış zuhur etmektedir. Günümüzün en etkin haberleşme, bilgi
paylaşma ve sosyal aktivite ortamı olan internetin AKP iktidarının
kıskacına alınması amaçlanmıştır. Bu konuda
gerek ulusal gerekse de uluslararası arenada sicili bozuk olan AKP
iktidarı, söz konusu yasa maddesi ile kendini koruma adına ülkedeki
özgürlüklerin önünü kesmeye çalışmaktadır. 17 ve 25 Aralık
operasyonları, Gezi Direnişi gibi dönemlerde pervasız bir
şekilde Anayasal hakları askıya alıp haberleşmeyi
kısıtlayan AKP iktidarı, bu düzenleme ile Anayasa ihlalini
yasalaştırmak gibi hukuk terminolojisinde yeri olmayan ve meşru
olmayan bir uygulamaya imza atmaktadır. Anayasa Mahkemesinin ilgili
kararları ve AİHS'nin bu konudaki hükümleri açık şekilde
ortada olmasına rağmen bu madde yasalaştırılamaz, ki
yasalaştırılırsa gayri meşru olur. Çünkü evrensel
hukuk normlarının yanı sıra teknolojinin her geçen gün
ilerlemesi ile tüm yasaklamalar açıkları ile birlikte
aşılabilir. AKP iktidarının da bu gerçeklikleri dikkate
alarak söz konusu tüm hukuk metinlerine aykırı olan maddenin
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Aynı mahiyetteki diğer iki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 27 nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Alim Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine gecenin bu saatinde hepinize iyi geceler
diliyorum.
Öngörülen 688 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 27nci maddesinin teklif metninden çıkartılması
amacıyla vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Bu madde kamuoyunda İnternete sansür yetkisi
olarak bilinen ve Bu yetkinin yargı kararına
dayanmaksızın, hâkim kararı olmadan, bakanlıkların
talebi üzerine, Başkanlık tarafından İnternet
ortamında yer alan yayınla ilgili içeriğin çıkarılması
ve/veya erişimin engellenmesi kararının getirilebileceğini
öngören düzenlemenin çıkartılmasını amaçlamaktadır.
Çünkü maddenin bu şekilde geçmesi hâlinde, hukukun ayaklar altına
alındığı, uluslararası ve evrensel hukuk
kurallarının çiğnendiği, Anayasanın ihlal
edildiği bir maddenin bu yüce Meclisten geçirilmiş olduğunu
göreceğiz. O nedenle, öncelikle, bunun çıkartılması hem
hukuka olan saygının yerine getirilmiş olması hem de
uluslararası arenada ülkemizin saygınlığının
düşürülmemesi açısından önemlidir.
Şimdi, bu teklif ilk defa gelmiyor, bu teklif bu
yüce Meclise üçüncü kez geliyor. Israrlı olunmasının
sebeplerinden birisi, yaklaşan seçimler öncesinde iktidar partisinin
herhangi bir kazaya kurban gitmemesi amacıyla, yine, yayın
yasağı koyarak İnternet ortamında aleyhine olabilecek
yayınların anında erişime kapatılmasını
amaçlamaktadır. Özellikle yolsuzluk ve rüşvetle ilgili belgelerin
İnternette dolaşımının engellenmesi
amaçlanmaktadır.
Telekomünikasyon İletişim Daire
Başkanlığının bu yetkiyi alması hukuka
aykırıdır. Hâkim kararı olmaksızın herhangi bir
İnternet sitesine erişim ve o site içerisindeki yayına yasak
konulması doğru değildir. Özellikle, düşüncenin
açıklanmasının ve hürriyetin kısıtlanacağı
gerekçesiyle böyle bir düzenlemenin doğru olmadığını
düşünmekteyiz.
Umarım, bu yanlışta ısrar edilmez.
Edilmesi hâlinde, yine Anayasa Mahkemesinden
dönecek ve maalesef, Meclisin yasama kalitesine bir eksi puan olarak bu
da geçecektir. Daha önce, ısrarla, bu tür düzenlemelerin doğru
olmadığını, sadece Adalet ve Kalkınma Partisine
yönelik aleyhte yayınlara erişimin engellenmesi, yolsuzluk,
rüşvet operasyonlarından sonra yaygınlaşan yolsuzluk
belgelerinin İnternet ortamından kaldırılması
amacıyla getirilmiş olan, yine iptal edilen, tekrar şimdi,
yeniden yüce Meclisin gündemine getirilerek seçim öncesi, yine benzeri olaylarla
muhatap olunması hâlinde anında bu tür yayınlara yasak
getirilmesini öngören bu düzenleme belli bir amaca yöneliktir. Kimsenin
yararına değildir, ülkenin yararına değildir. Özellikle de
hukuk devleti ilkesinin çiğnenmesine yol açacak sakıncalı bir
düzenlemedir. Bu nedenle önergemiz söz konusu maddenin teklif metninden
çıkartılması amacını gütmektedir.
Tekrar hepinize saygılar sunuyor, önergemize
desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Diğer önerge üzerinde Sayın Erdal Aksünger
konuşacak.
Buyurun.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, 27nci madde, tabii, 3 kere gelgit yapan bir
madde bir yerinden baktığınızda. Arkadaşlar da ifade
ettiler, defalarca söyledik bunun Anayasaya aykırı olduğunu,
zaten Anayasa Mahkemesi Anayasaya aykırı olduğunu söyledi.
Şu anda getirilen gerekçeler aslında o gerekçeleri içinde
barındırıyor, daha da ağırlaştırıldı
bunların hepsi. Şimdi, Anayasanın 2nci maddesine
aykırı olduğunu söyledi, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş
felsefesine aykırı, Anayasa Mahkemesi aynı kararın
içerisinde madde 13ten dolayı da bunun bir ihlal olduğunu söyledi,
22nci maddeden, haberleşme hürriyetinin engellenmesinden yine dem vurdu
ve 26ncı maddeyi, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini
engelliyor. diye iptal etti. Peki, bunlarla ilgili konu ortadan kalktı
mı? Kalkmadı. Anayasa Mahkemesi aslında bu kararı vermeden
önce, 2013te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zaten 5651 üzerinde
verdiği dünya kadar hak ihlali konusu vardı burada.
Şimdi, burada getirdiğiniz konulardan bir
tanesi olarak mesela retweet yapma konusunu bir ceza hukukuna tabi
tutacaksınız, tamam diyelim, öyle olsun, zaten Türk Ceza Kanununda
vardı bu. Kendi Milletvekiliniz Sayın Babuşcu retweet etti bir
şeyi, dedi ki: Ben bundan dolayı özür diliyorum. Ama o zaman bu
kanuna tabi olacaktı. Neden? Zaten öbür tarafta, TCKda
karşılığı var. Bu girişimin nedeni şu:
Cumhuriyeti yıkma eylemidir bu normalde ama bir başkası belki
bunu yapmak istiyordu, sen de retweet ettin, burada söylüyorsun. Şimdi,
geldiğinde ben bunu şikâyet edersem ne yapacaksın bununla
ilgili? Öyle değil mi yani? O, Aslında Cumhuriyet bir reklam
arası meselesi. diyorsa Biz bunu yıkacağız, yeniden
başka bir düzeni kuracağız. demek istemiyor mu? Burada
retweet etmiş ama bunun zaten Türk Ceza Kanununda ve Anayasada
karşılığı, ceza olanı var, tekrar burada bir
kanuna ihtiyaç yok. Bunun yapılmasının nedeni -arkadaşlar da söyledi-
aslında bu seçim dönemini gerçekten de tehditlerden arındırarak
geçirmek. Neden olduğunu söyleyeyim: Geçen sene bunu getirdiğinizde
sekizinci ayda, dokuzuncu ayda, bu buradan geçtikten sonra kanunlaştı
ve biz Anayasa Mahkemesine götürdük. Tüm maddeleri ezbere biliyorum, ben götürdüm
bunların hepsini. 10uncu ayın 2sinde iptal etti Anayasa Mahkemesi
bunu. Ne yaptınız biliyor musunuz? Üç ay boyunca Resmî Gazetede
yayınlamadınız ama bu arada böyle bir kanun varmış
gibi hepsi uygulandı, hepsi uygulandı bunların. Olamaz böyle bir
şey, 1 Ocak 2015te tekrar bu Resmî Gazetede yayınlanınca
ortadan kalktı konu, siz hemen altı yedi gün sonra Plan ve Bütçe
Komisyonuna yine torbadan getirdiniz bunun hepsini. Hatta onu da
değiştirdiniz yine, onu da değiştirdiniz bir
tarafından baktığınızda. Zaten bu teklif edilemez,
Anayasaya aykırı olduğunu söylememiz oradan kaynaklanıyor,
teklif edilemez.
Şunu da söyleyeyim: Bir yerinden
baktığınızda, Türkiye 2013 itibarıyla ifade
özgürlüğünün ihlallerinden dolayı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde, ilk 10a baktığınızda Avrupada Türkiye 224
tane bu konuyla ilgili cezaya çarptırılmış. Geri kalan 9
tane ülkenin toplamı 197. Bu 9 ülkenin içerisinde Rusya da var, Polonya da
var, Romanya da var yani. Bunların hepsi toplamda 197, Türkiye tek
başına 224 tane hak ihlalinden dolayı, ifade özgürlüğü hak
ihlalinden dolayı cezaya çarptırılmış durumda. Zaten
51de de aynı şekilde bize devamlı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bununla ilgili cezayı kesiyordu, bizi mahkûm
ediyordu. Siz devamlı bu ülkeyi hem Avrupa nezdinde hem de dünya nezdinde
gerçekten rezil ediyorsunuz. Ortada, veriler ortada, ben söylemiyorum ki,
bunların hepsi ortada.
Dayanakları neden kalkıyor? Biraz sonra, bir
daha önerge getirmişsiniz aslında, bir sonraki maddede onu da
anlatacağım ben. Erişim Sağlayıcıları
Birliği diye bir birlik kurulmuştu, şimdi aslında o birlik
ortada yok, normalde yok. Bu kanunda aslında yapsanız da böyle bir
uygulama yapamayacaksınız. O Erişim Sağlayıcıları
Birliğini niye yaptılar biliyor musunuz? Batıya şirin
görünmek için yaptılar. Ya, biz yapmıyoruz, bir tane demokratik
kitle örgütü var, onlar yapıyor. diyor. Aslında doğru söylüyor
TİB Başkanı da. Aslında, bu kadar çok İnternet
erişim sağlayıcılığı birliği yok
normalde, doğru söylüyor, ben bir şey söylemiyorum da bununla ilgili.
Bugüne kadar bunlar hoştu, iyiydi de bugün mü kötü oldular? Onun nedeni
Biraz sonra getireceğinizi de ben anladım zaten, ne getirmek
istediğinizi, orada zaten bunları anlatacağız.
Bunun yanı sıra da ifade özgürlükleriyle ilgili
daha başımıza gelecek konuları
Yeni daha Amerikada bir
rapor yayınlandı, belki biraz sonra da ona değinme
zamanımız olabilir deyip hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair
bir önerge vardır. İç Tüzükün 91inci maddesine göre, yeni bir madde
olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır
ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu nedenle önergeyi
okutup Komisyona soracağım ve Komisyon önergeye salt çoğunlukla
yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 27 inci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Osman Aşkın
Bak
İstanbul İstanbul İstanbul
Recep Özel İsmail
Kaşdemir Ramazan
Can
Isparta Çanakkale Kırıkkale
MADDE 28- 5651 sayılı Kanunun geçici 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "mevcut internet servis
sağlayıcıları" ibaresi "bu maddenin yürürlük
tarihi itibarıyla abonesi bulunan mevcut internet servis
sağlayıcıları" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon, önergeye salt çoğunlukla
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ
BERBER (Manisa) Evet Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz
vardır, Komisyonumuz salt çoğunlukla önergeye katılıyor.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan,
grubumuz adına Erdal Aksünger
BAŞKAN Yeni madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Sayın Erdal Aksünger konuşacak.
CHP GRUBU ADINA ERDAL AKSÜNGER (İzmir) Şimdi,
Erişim Sağlayıcıları Birliğiyle ilgili konuda
biraz önce de ifade ettim. Aslında, Türkiyede gerçekten bu kadar çok
erişim sağlayıcı yok zaten. Normalde bir tane erişim
sağlayıcı, bir kişi var zaten, aslında hâkim olan o
zaten. Bütün altyapının Türkiyedeki sahibi TÜRK TELEKOM. Bunu 50 kere anlattık. TÜRK TELEKOM, Türkiyedeki
tüm İnternet altyapısının ve iletişim
altyapısının yüzde 90ından fazlasına sahip.
Doğrudur, diğer çoğu taşeron olarak
çalışıyor ama bunun adını neden TÜRK olarak daha
hâlâ tutuyorsunuz? Onu 50 kere söyledik, hâlâ onu değiştirtmemekte
ısrar ediyorlar. TÜRK TELEKOM diye bir kurum Türkün değil
artık, başkasının, Arapın, onun, bunun. Yani
aslında senin altyapının hepsi orada.
Şimdi, geri kalan erişim
sağlayıcılarının çoğu TÜRK TELEKOMdan
taşeron hizmeti alıyor. İşte, birkaç tane GSM operatörü
hariç bunların hepsi oraya bağlı zaten.
Ama şöyle bir durum var: Bence bu maddeyi getirerek
hülle yapmaya çalışıyorsunuz, araya koyarak. Neden hülle
yapıyorsunuz? Artık Erişim Sağlayıcıları
Birliği diye bir birlik yok. Niye yok? Bu ayın başında
Danıştay, tüzüğünü iptal etti oranın. Neden iptal etti? Biz
bunu bu kürsüden de anlattık, şundan iptal etti: Siz, Erişim
Sağlayıcıları Birliğini BTKyla birlikte kurarken,
TÜRK TELEKOMun başını çektiği 12 tane hâkim
sağlayıcıyla birlikte bir tüzük yazdınız. Bu
tüzüğü aldınız, BTKyla birlikte onayladınız, devlet
eliyle, iktidar eliyle devlet demeyeceğim artık bu işe, siz
kendinizi devlet zannettiğiniz için öyle oluyor- bu tüzüğü
geçirttiniz ama geri kalan -112ydi o zaman, sonra 116ya çıktı- bu
erişim sağlayıcıları bir araya geldiler, bir tüzük
hazırladılar, bu tüzüğü götürüp BTKya da verdiler ama buna
rağmen siz bu birliği, bu 12 kişinin dediği şekilde
yaptınız, kabul ettiniz.
TELKODER bunu aldı, Danıştaya gitti,
itiraz etti. Danıştaya gidip itiraz edince ne oldu? Çok uzun bir süre
geçti ama bu ayın, 3üncü ayın 9unda Danıştay bunun
tüzüğünü iptal etti yani artık Erişim Sağlayıcıları
Birliği diye bir birlik yok. Bunu yaparken ne yapmaya
çalışıyorsunuz? Orada 40-50 kişiyi acaba oyundan
düşürür müyüz ya da kaç kişiyse, 100 kişi mi düşürürsek,
çoğunluğu sağlarsak, buradan yeni bir tüzük yaparsak, bununla
birlikte, biraz önce ifade ettiğim, Avrupaya veya gelişmiş
ülkelerin bizi eleştirmesine karşılık şunu
söyleyeceksiniz: Ya, biz söylemiyoruz bunların
kapatılmasını. Kim söylüyor? İşte, burada
oluşan Erişim Sağlayıcıları Birliği
söylüyor. diyeceksiniz. Bu mümkün değil, bunu yapamazsınız.
Şu anda bu kanun yasalaşsa bile biz Anayasa Mahkemesine bunu zaten
götüreceğiz, hiç şansı yok. Eğer bu Anayasa Mahkemesi
aynı maddelerden bunu iptal etmiyorsa oranın yasayla bir alakası
olmayacak, ana tarafını bilmiyorum. Anlatabiliyor muyum? Çünkü,
aynı gerekçeler geçerli.
Şimdi, madem,
bu yasalaşsa bile siz bunu uygulayamazsınız. Neden
uygulayamazsınız? Artık sizin bahsettiğiniz, Erişim
Sağlayıcıları Birliği diye bir birlik yok, bunu
uygulayamayacaksınız, öyle bir birlik de yok. Demek ki böyle bir
birliği yeniden oluşturmanız gerekiyor. Bu gelen, bu yeni
maddeyle ilgili konunun temeli şu: Siz alelacele, hemen, acilen bu
oyunculardan kaç tanesini bu oyunun dışına iteleyebiliriz, taca
atabiliriz, ona bakıyorsunuz. Ama şunu açıkça söylüyorum: Bu,
kesinlikle bu millete kan kusturacak bir kanundur. Zaten bütün dünyanın da
Türkiyeye bakışı, yeni yayınlanan raporda gördük ki, daha
dün değil evvelsi gün geldi, Amerikada sivil toplum
kuruluşlarının yayınladığı raporlar,
Türkiyenin aslında cinnet geçirdiğini iddia ediyorlar bu konuyla
ilgili. Yine aynısını söylüyorum, Türk Ceza Kanununda bunun
karşılığı varken böyle kanun getirmenin temeli bence
sadece önümüzdeki süreçte başınıza gelecekleri engellemektir,
başka bir şey değildir zaten, bunun başka bir anlamı
da yoktur. Ben, bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu Anayasa Mahkemesine
götüreceğimizi buradan da yine söyleyeyim. Zaten siz bunu aslında
kanunlaştıramazsınız diyorum, uygulayamazsınız
diyorum ve Anayasaya aykırıdır diyorum. Daha önce
götürdüğümüz ve Anayasa Mahkemesinin de gerekçeleri aynı ve daha da
ağırlaştırılmış bir şekilde
yaptığını düşünürsek bunu biz Anayasa Mahkemesine
götürürüz.
Başka bir şey daha söyleyeceğim. Daha önce
TİB Başkanına yetki veriliyordu, şimdi Bakana ve Başbakana
veriliyor. Şimdi Erişim Sağlayıcıları
Birliği yok. Bu Bakan ile Başbakan milyonlarca başvuruyu
nasıl ayıklayacakmış, bana bir anlatsın birisi ya,
nasıl ayıklayacakmış buradan? Tabii, nasıl
ayıklayacak? Yukarıdan bir yerden, herhangi bir, size zeval getirecek,
siyasi ikbalinize sıkıntı getirecek olanları
ayıklayabilir. Geri kalanı nasıl ayıklayacakmış?
Şimdi, ben de 50 bin, 100 binin üzerinde takipçisi olan bir adamım,
bana da günde, her gün birileri garip bir şekilde bir şeyler
yazıyorlar. Taciz edenler var, hakaret edenler var, tamam ama belli boyuta
kadar ama inanın, hiçbirisi hakkında benim kanuni bir işlem
yapmak gibi bir derdim de yok. Neden yok? Baş edilmez ki böyle bir
konuyla. Engelliyorum geçiyorum bunu yani. Ne yapayım yani, bunların
hepsiyle mi uğraşayım? Böyle bir şey olamaz zaten. Ama ben
uğraşmak istediğim zaman, kanunda, nizamda yeri var zaten. Zaten
TÜRK TELEKOM veya TİB biliyor bunun ne olduğunu. Ben zaten öyle bir
şey yapacaksam dava açarım bunların hepsine. Açmıyorum,
böyle bir şeye gitmiyorum, engelliyorum, geçiyorum gidiyorum. Onunla
mı uğraşacağım ben? Ama uğraşanlar
başka bir konuda var.
Bakın, insanların özel hayatıyla ilgili
olan konuda zerre kadar herkesle hemfikirim- bir tereddüdüm yok. Özel hayatla
ilgili, hakaretin çok daha üzerinde iftiralarla ilgili konular; bunlarda hiçbir
tereddüdümüz yok. Şimdi, İnternet dediğiniz zaman sadece sosyal
medyadan bahsetmiyoruz. İşte, çocuk pornosu diyorlar, terör diyorlar.
Ya, bunları koymadınız ki içine, yok ki bunlar. Zaten kanunda
yeri var ama burada yok, maniple etmesinler bu konuyu. Dünyanın her
yerinde çocuk pornosu yasak zaten, her yerinde yasak. Burada hemfikir olmayan
hiçbir adam yoktur zaten. Varsa da alçaktır, başka bir şey
denmez ona. Ne denilebilir ki başka türlü? Ya, bunları bahane etmeyin
yani, bunlar değil bu konu, bunlar olamaz da konu yani. O yüzden, bir an
önce bu işi
Tabii, şöyle olacak yani: Biz yine Anayasa Mahkemesine
götürsek bile
Götüreceğiz, bence iptal edecek. Eğer edemezse zaten
ona Anayasa Mahkemesi denmez. Edecek de siz bunu yine üç ay bekleteceksiniz,
Resmî Gazetede yayınlatmayacaksınız, seçim geçecek, ondan sonra
yürürlüğe girecek. E, ne olacak? Tren, at, neyse, alan nereye gidiyorsa
oraya gitmiş olacak. Sorun buradan kaynaklanıyor.
Beş dakika dedim, yedi buçuk dakika oldu ama
şunu da söyleyeyim, burada herkes bilsin: Biz bunların hepsini
Anayasa Mahkemesine götürürüz. Ama şu da var: Hak ihlalleri konusunda
insanlar
Bakın, bu Erişim Sağlayıcıları
Birliğiyle ilgili, arkadaş, şunu söyleyeyim size: 50 bin ile 500
bin lira arasında adamlara ceza konusu getiriyorsunuz, adam ödemezse
diyorsunuz ki: Hapis cezasına kadar gider, bunu da paraya
çevireceğiz. Hiçbir yabancı Türkiyeye yatırım yapmaz,
yapmayacak da. İsterseniz gelin, hepsini çağıralım, bunu
bir konuşalım. Kimse yapmaz. Bu sosyal medya meselesini bir kenara
bırakırsak, İnternet önümüzdeki, ekonominin aslında bel
kemiği, borsa da öyle, İnternet olmasa duracak zaten bir vesileyle. Her yer öyle de İnternet bel
kemiği ama yeni bilgi ekonomisinde İnternetin üzerine
koyacağınız bu balta gibi, hançer gibi yasalarla adam buraya
gelmek istemiyor, gerçekten istemiyor. Bununla ilgili bir sürü belgeler bizde
var. Belki önümüzdeki süreçte imkân olursa onları da açıklarız.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aksünger.
Yeni madde ihdasına dair önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Böylece teklife yeni bir madde eklenmiştir.
Şimdi herhangi bir
karışıklığa mahal bırakmamak için sıra
sayısını mevcut maddeler üzerinden görüşmelere devam
edeceğiz.
28inci maddede aynı mahiyette iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 28 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Ahmet Kenan Tanrıkulu Necati Özensoy
İzmir Bursa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Rahmi Aşkın Türeli Aytun Çıray İhsan
Özkes
İzmir İzmir İstanbul
Sinan Aydın Aygün Mehmet Hilal Kaplan Haydar Akar
Ankara Kocaeli Kocaeli
Erdal Aksünger
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
kanun teklifinin 28 inci maddesiyle Teklifin 18 inci maddesiyle 5809
sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasına eklenen bent hükmü ile Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığının görev ve yetkilerine Ulusal
Kamu Entegre Veri Merkezine yönelik politika ve stratejilerin belirlenmesi ve
yürütülmesi eklenmiştir.
Ulusal Kamu Entegre Veri Merkezi kurulma kararı
Bilgi ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun Ocak 2013'teki 25'inci
toplantısında verilmiştir. Bu toplantıda kamu
kurumlarının veri merkezlerinin birleştirilmesine yönelik hukuki,
teknik, idari yapılanma modelinin oluşturulmasına da dikkat
çekilmişti. Böylece kamuya ait tüm verilerin ortak ve güvenli bir
platformda toplanması planlanmıştır.
Bu aşamada dikkat edilmesi gereken bir diğer
nokta da ulusal kamu entegre veri merkezinin kuruluşunda Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının öncü olmasıdır. 17-25
Aralık sonrasında internette dolaşan tapelerle ilgili olarak
TÜBİTAK'ın dünyada olmayan bir teknolojiyle konuşmaların
birleştirildiği kararı ve hissiyat ile bilimi açıklama
gayretindeki bir bilim ve teknoloji bakanıyla bu işte iyi niyetin
olduğu iddiaları birbiriyle ters düşmektedir. Bu zihniyetin
oluşturacağı veri merkezi ancak fişleme ve
yolsuzlukları, usulsüzlükleri ve rüşveti gizleme merkezi
olacaktır.
Yine Ulusal Kamu Entegre Veri Sistemi
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
uygulamalarıyla hayata geçecektir. Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı yolsuzluk ve rüşveti örtbas
ederek kamuoyunun bilgi alma özgürlüğünü kısıtlamayı
kendisine misyon edinmiş çalışmalar içerisindedir. Bu yönde bir
zihniyetin yönetimindeki Bakanlığın Ulusal Kamu Entegre Veri
Sistemini teorik çerçevesine uygun olarak yönetmekten ziyade bu
çalışmayı fişleme ve baskı aracı olarak
kullanabilecektir.
Bu tür uygulamaların önüne geçebilmek adına
maddenin teklif metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Diğer önerge üzerinde Sayın Erdal
Aksünger konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bir sonraki madde aslında kişisel
verilerin güvenliği noktasında, Rıza Bey mutlaka onunla ilgili
ciddi şeyler anlatacaktır da, ben size çok ilginç bir şey
anlatacağım şimdi.
Şimdi, biz kişisel verilerimizi devlete teslim
etmek istiyoruz diyelim, devlet güvencesi olması lazım bunun. Tabii,
bugüne kadar devletin böyle bir güvenceyi sağladığını
görmedik ama Meclisle ilgili bir şey anlatacağım size.
Arkadaşlar, bugün hepinizin elinde ya bir akıllı telefon var,
iPad var, o var, bu var. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tbmm.gov.tr adresli
mailinden mutlaka mail kullanıyorsunuzdur. Eğer bu maili alıp
cep telefonunuzdan, akıllı telefonunuzdan kullanmak istiyorsanız
veya iPadinizde kullanmak istiyorsanız başınıza şöyle
bir iş geliyor, haberiniz olsun yani herkese söylüyorum: Şu anda
TBMMnin serverlarına bağlanıp -kendi
danışmanınız da olabilir- eğer bu mailleri
danışmanlarınız görmek istiyor diye onun iPadine veya
telefonuna yükleyin derseniz o servera bağlandığında
karşına şöyle bir şey çıkıyor, diyor ki: Sen bu
mailleri güncellemek istiyorsan ve bana bağlanmak istiyorsan -bak,
bunların hepsini o görüntüden aldım yani şu anda yeni
yapılıyor, çoğunuz da bilmez, hiç kimse bilmiyor bunu-
şunlara izin vermek zorundasın. Evet, hayır diye bir
seçenek de yok. Bakın, nelere izin veriyorsunuz yani sizin elinizdeki
telefon veya iPaddeki nelere izin veriyorsunuz: Tüm verileri silme yetkisini
veriyorsunuz. Sizin haberiniz olmadan telefonunuza veya iPadinize
bağlanıp -veya neyse oradaki mobil cihaz- Tüm veriler silinebilir.
diye o yetkiyi veriyorsunuz. Tüm verileri alabilme yetkisini de veriyorsunuz,
şifre kurallarını değiştirme yetkisini veriyorsunuz,
kameraları açıp kapatma yetkisini veriyorsunuz. Bunlar gerçek,
hiçbiriniz bilmiyor olabilir bunu yani bunlar gerçek. Güvenmek başka bir
şey güveniyorum diyorsanız bilemem onu. Ben ama burada seçenek
olmadığını söylüyorum, ben hayır demek istiyorum.
Bunlara bakma kardeşim.
Başka şey daha var, ekran kilitlerini açma veya
kapamaya da izin veriyorsunuz. Yapıyorlar da bunu, yapabilirler
dahası, yapıyorlar başka bir konu. Ekranı kilitle,
şifreleri değiştir bunları da veriyorsunuz. Depolama
alanları, mesela benim danışmanımın başına
geldi, bana gösterince anladım durumu, o geldi baktı. Ben buna izin
vermedim, şu anda telefonumdaki eski bütün telefon adreslerine
erişemiyor, erişemez de, ben izin vermediğim için
erişemiyor çünkü ben bunlara evet dersem o telefonla erişiyor. Daha
önce almışlar o telefonları yedeklemişler, telefon
numaralarını yedeklemişler yani. Kameraları açıp
kapatma diyor burada. Ne demek bu ya, neden açıp kapatıyorsun? Bu
elimdeki benim kişisel verilerim olan bir yer, ben kimseye izin vermem
bununla ilgili, bunun tedbirini de alırım yani. Eğer bununla
ilgili şöyle bir durum varsa, diyorsa birisi: Ya, senin iyiliğin
için yapıyorum bunu. Niye yapıyorsun benim iyiliğim için ya?
Benim öyle iyiliğime yapacak kendi yanımda mutlaka bir
çalışanım, bir edenim vardır; sadece bunu alacaksın
bir yere depolayacaksın, o kadar, yedeğine alacaksın, bu kadar.
Üç günde, beş günde, bir haftada bir de alabilirsin ama bunların
hepsini adamlar burada alabiliyor.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Bunun gibi
daha bir sürü şey var burada. Parolalar, kızılötesini devreye
sokma, SD kartın takılmasını devre dışı
bırakabiliyor veya onun içindeki bilgiyi de alabiliyor. Şimdi,
diyelim ki
Milletvekillerine yapılıyor bu ya, yani yapılma
olasılığı var en azından; yapılıyor mu, o
ayrı bir konu da, onu bilemem, belki oradan bakmak lazım ama en
azından benim kendi danışmanım benim maillerimin bir kısmını
benimle birlikte görmesi için kurarken bunları gördüm. Görünce buna izin
vermedim tabii. O yüzden, onun telefonunda da bazı telefonları
göremiyor. Şimdi, böyle düşündüğünüz zaman, bu hakkı Meclis
Başkanı biliyor mu bilmiyor mu, bilmiyorum ama milletvekilleri buna
maruz kalmışsa vatandaşın durumunu ben çok merak ediyorum;
vatandaşın durumunu merak ediyorum yani.
E, şimdi diyorsunuz ki: Emniyet istihbarattı,
onlar paralelciydi, şu yaptı, bu yaptı. E, MİTte de yetki
var. Sen MİTe zaten nasıl hâkim olacaksın? Bu kişisel
veriler konusu çok önemli bir konu da zaten kimse ne kanun ne nizam
dinlediği için, işte kanun da çıkarsan dinleyen yok, Anayasa
desen de dinleyen yok, anlatıyoruz, onu da dinleyen yok. Bugün sorun gibi
gözükmüyor olabilir ama yarın bunların hepsi herkesin
başına bela olacak; göreceğiz, yaşayacağız
bunların hepsini, göreceğiz. Bu verileri biz daha önce burada... BTK
Başkanı burada. Ben bununla ilgili TTNETe ceza kestirmek için her
şeyi yaptım. Bir sürü insanı... Onlar da kabul etti,
insanları fişliyorlar diye kabul etti, ceza kestiler kendileri. Ya,
devletin bir kurumu kabul etti zaten bunun yapıldığını
ama bu verilerin kime gittiğini, ne edildiğini kimse bilmiyor. Sizin
bütün özel hayatınızı TÜRK TELEKOMun altyapısından
alabiliyorlar. Ya, böyle bir şey olur mu? Ben bu devletin neyine
güveneceğim benim kişisel verilerimi bir yerlerde koruyacak diye?
O yüzden, bunun yeniden gözden geçirilip
Bu devletin
devlet gibi olması gerekir bence. İlk önce devlete güvenmek gerekir,
iktidarlara değil arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
29uncu maddede aynı mahiyette iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 29 uncu maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Ahmet Kenan Tanrıkulu Necati Özensoy
İzmir Bursa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Rıza Türmen Haydar Akar Rahmi Aşkın
Türeli
İzmir Kocaeli İzmir
Sinan Aydın
Aygün Aytun
Çıray
Ankara İzmir
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu...
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
kanun teklifinin 29 uncu maddesiyle Anayasa Mahkemesinin 2013/122 esas
sayılı, 2014/74 karar sayılı 09.04.2014 tarihli
kararıyla iptal edilen 5809 sayılı Elektronik Haberleşme
Kanunun 51 inci maddesinin yeniden düzenlenmesini öngörmektedir. Anayasa
Mahkemesinin söz konusu kararı kişisel verilerin işlenmesi ve
gizliliğinin korunmasına ilişkin maddenin uygulanmasına ilişkin
usul ve esasların Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
tarafından düzenlenecek olmasının Anayasa'nın 20 nci
maddesinde yer alan "Kişisel verilerin korunmasına ilişkin
esas ve usuller kanunla düzenlenir" hükmüne aykırı olduğu
gerekçesiyle almıştır.
Anayasanın 20 nci maddesinde yer alan bu hüküm
kişisel verilerin korunması hakkının Anayasal güvence
altına alınması ve böylece kamu makamlarının keyfi
müdahalelerine karşı koruma sağlamaktadır. Anayasanın
açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü bu konuda yürütme
organına ilk elden düzenleyici işlem yapma yetkisinin verilmesi
Anayasaya aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında yeniden
düzenlenmesi öngörülen 5809 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin 13 üncü
fıkrası da Anayasa Mahkemesinin iptal kararına gerekçe olan
hükmün aynı ruhla yeniden düzenlenmesini ifade etmektedir. Buna göre,
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasa hükmü AKP'nin ısrarıyla
aynı zihniyetle yeniden Meclis gündemine getirilmiştir.
Bütün bu gerekçelerle kanun teklifinin 29 uncu maddesinin
teklif metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Sayın Türmen, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
RIZA TÜRMEN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklifin 29uncu maddesiyle 5809 sayılı
Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 51inci maddesi yeniden
düzenlenmiştir. Tabii, Anayasa Mahkemesi bunu iptal ettiği için,
şimdi önemli olan bu yeni düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal
kararına ne kadar uygun, ne kadar uygun değil ona bakmak lazım.
Özel hayata
ilişkin kişisel verilerin bir kamu kurumu tarafından
toplanması elbetteki özel hayata bir müdahaledir. Bütün mesele, bu
müdahale meşru, hukuka uygun bir müdahale midir, değil midir? Hukuka
uygun müdahale olması için birtakım şartlar gerekir: Önce
kanundan kaynaklanması lazım bunun. Ama, kanundan kaynaklanması
yeter mi? Yetmez. Kanunun aynı zamanda erişilebilir, açık,
öngörülebilir olması lazım ve demokratik topluma uygun olması lazım
kanunun.
Şimdi,
bu maddenin başlığı
Kişisel verilerin işlenmesi ve gizliliğin
korunması olsa da, maddeye baktığınız zaman
gizliliğin korunmasıyla ilgili hiçbir şey yok aslında
maddede. Kişisel verilerin alınması var ama korunması yok
maddede.
Maddenin
(1)inci fıkrasında kişisel verilerin işlenmesinde uyulacak
olan ilkeler belirlenmiş, bu ilkeler son derece soyut ilkeler, dürüstlük
kurallarına uygun olmak gibi belirsiz ilkeler. İlkelere
uyulmadığı zaman ne olacağı belli değil,
müeyyidesi belli değil, maddede bu yazmıyor. Tabii, maddenin en
sakıncalı yanı şu: Bu maddede sayılan ilkeler,
maddenin (13)üncü fıkrasıyla maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar kurum tarafından belirlenir. Yani kurum
dediği Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından
belirlenir. demektedir. Yani, maddenin somutlaştırılması
yürütmeye bırakılmıştır. İşte Anayasa
Mahkemesi tam da bu yüzden bu maddeyi iptal etmiştir.
Anayasa
Mahkemesi iptal kararında ne diyor? Diyor ki: Anayasanın
açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda yürütme
organına doğrudan ve ilk elden düzenleyici işlem yapma yetkisi
verilemez. Elektronik haberleşme sektörüyle ilgili kişisel verilerin
işlenmesi ve gizliliğin korunmasına yönelik usul ve
esasları belirleme yetkisini Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumuna veren itiraz konusu kural Anayasanın 20nci maddesinde öngörülen
kişisel verilerin korunmasına ilişkin usul ve esasların
ancak kanunla düzenlenebileceğine ilişkin güvenceye
aykırıdır.
Şimdi,
böyle bir iptal kararı varken aynı gerekçeyi, yani yürütmeye
bırakılmasını, bu maddenin usul ve esaslarının
belirlenmesini, tabii ki arka kapıdan aynı şeyi kanuna sokmaya
çalışmaktadır.
Maddenin,
(2)nci, (4)üncü, (6)ncı fıkraları enteresan çünkü (2)nci
fıkrasında deniliyor ki: Haberleşmenin dinlenmesi,
kaydedilmesi, saklanması, rıza olmadan yasaktır. Ama öbür
taraftan bir istisna getiriliyor İlgili mevzuatın öngördüğü
durumlar hariç.
Şimdi,
ilgili mevzuat o kadar geniş ki, Sağlık
Bakanlığından Millî Eğitim Bakanlığına kadar
her şey var ama onun hepsinin üstünde MİT Yasası var
biliyorsunuz. MİT Yasası hiçbir
sınırlamaya tabi olmadan MİTe her türlü kişisel veriyi
istediği gibi almaya yetki vermektedir hâkim kararı
olmaksızın. Yani burada istisna gibi gözüken şey o kadar
geniş bir alanı kapsamaktadır ki aslında istisna kural
hâline gelmiştir burada. Bu, tabii, büyük bir sakıncadır.
Maddenin (5)inci fıkrasındaki kamu
yararı çok geniş bir kavramdır, kanunu belirsiz hâle
getirmektedir.
Maddenin (7)nci, (8)inci fıkrasında
açık rıza denmektedir. Açık rıza yerine, burada
açık rıza değil, aydınlatılmış onam
olarak değiştirilmesi gerekiyor yani böyle bir abonman
sözleşmesinin en altında küçük harflerle yazılan bir şey
rıza için yeterli değildir, açıklamak gerekir, bakın
demek lazım. Rızanı veriyorsun, rızanı verdiğin
zaman da olacak şeyler budur diye anlatmak lazım. Onun için bu
aydınlatılmış onam olarak değiştirilmelidir.
Bu kişisel verilerin gizliliğinin,
güvenliğinin ve amacı doğrultusunda
kullanılmasının temininden işletmeciler sorumludur. diyor.
Niçin sadece işletmeciler sorumludur? Belli değil. Yani bu sadece işletmeciye
verilecek bir külfet, bir yükümlülük değildir. Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumuna asıl bu külfetin verilmesi gerekir. Hâlbuki
kanunda bu bulunmamaktadır.
Bütün bunları topladığınız zaman
kanun son derece sakıncalı ve en önemlisi de Anayasa Mahkemesinin
iptal kararını arkadan dolanıp ortadan kaldırmaya ve
aynı hususları yeniden öngörmeye yönelmiş bir kanun. Bu
bakımdan yeniden iptal edilmeye mahkûm gibi gelmektedir bana.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Türmen.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
30uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 30. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Rahmi Aşkın Türeli Vahap Seçer Ali Rıza
Öztürk
İzmir Mersin Mersin
Aytuğ Atıcı Haydar Akar
Rıza
Türmen
Mersin Kocaeli İzmir
MADDE 30- 25/6/2010 tarihli ve 6001 sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 30 uncu maddesinin birinci ve beşinci
fıkralarında yer alan "o güzergahın en uzun mesafesine"
ibaresi "geçiş ücreti ödemeden giriş çıkış
yaptığı mesafeye" olarak, yedinci fıkrasında yer
alan "yedi gün" ibaresi "on beş gün" olarak
değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"(8) Sürücüsünün Türk Vatandaşı olup
olmadığına bakılmaksızın yabancı
plakalı araçlara uygulanacak olan bu maddenin birinci fıkrasında
belirtilen idari para cezaları ile geçiş ücretleri ve ikinci
fıkrasında yer alan idari para cezaları tebligat şartı
aranmadan, sürücüsü bilgilendirilmek suretiyle tahsil edilir. Tahsilat
gerçekleşmeden yabancı plakalı aracın ülkeyi terk etmesine
izin verilmez. Bu fıkra hükümlerinin uygulanmasına ilişkin usul
ve esaslar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
müştereken altı ay içinde belirlenir. Uluslararası sözleşme
hükümleri saklıdır."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 30 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Çınar Seyfettin Yılmaz Ali Halaman
Kastamonu Adana Adana
Erkan Akçay Necati
Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu
Manisa Bursa İzmir
"MADDE 30- 25/6/2010 tarihli ve 6001
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "o güzergâhın en uzun mesafesine ait geçiş ücretinin on
katı" ibaresi "geçiş ücreti ödemeden giriş
çıkış yaptığı mesafeye ait geçiş ücretinin
beş katı" olarak, yedinci fıkrasında yer alan
"yedi gün" ibaresi "on beş gün" olarak
değiştirilmiş, maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir. "
(8) Sürücüsünün Türk Vatandaşı olup
olmadığına bakılmaksızın yabancı
plakalı araçlara uygulanacak olan bu maddenin birinci fıkrasında
belirtilen idari para cezaları ile geçiş ücretleri ve ikinci
fıkrasında yer alan idari para cezaları tebligat şartı
aranmaksızın, Gümrük sahalarındaki
giriş-çıkış kapılarında sürücüsü bilgilendirilmek
suretiyle tahsil edilir. Tahsilat gerçekleşmeden yabancı plakalı
aracın ülkeyi terk etmesine izin verilmez. Bu fıkra hükümlerinin
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar İçişleri
Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret
Bakanlığınca müştereken belirlenir. Uluslararası
sözleşme hükümleri saklıdır."
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYALGÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Emir Çınar
konuşacak
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN ÇINAR (Kastamonu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Kanun ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 30uncu maddesinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bu maddede, Hükûmet, bu
düzenlemeyle, Genel Müdürlük işletimindeki otoyollar ile erişme
kontrolünün uygulandığı kara yolları için belirlenen
geçiş ücretini ödemeden geçiş yaptığı tespit edilen
araç sahiplerine Genel Müdürlük tarafından o güzergâhın en uzun
mesafesine ait geçiş ücretinin 10 katı tutarında para
cezası uygulanmasını teklif ediyor ve bu uygulamanın
yapılmasını istiyor. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu
maddede, 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 30uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer alan o güzergâhın en uzun mesafesine ait
geçiş ücretinin 10 katı ibaresini geçiş ücretini ödemeden
giriş çıkış yaptığı mesafeye ait geçiş
ücretinin 5 katı olarak değiştirilmesini teklif ediyor ve
yedinci fıkrasında yer alan 7 gün ibaresinin de 15 gün olarak
değiştirilmesini teklif etmekteyiz ve sürücünün Türk
vatandaşı olup olmadığına bakılmaksızın
yabancı plakalara uygulanacak olan bu maddenin birinci
fıkrasında belirtilen idari para cezası ve geçiş ücretinin
ikinci fıkrada belirtilen idari para cezasının tebligat
aranmaksızın gümrük sahalarındaki giriş
çıkış kapılarında, sürücünün bilgilendirilmesi
suretiyle tahsil edilmesini teklif etmekteyiz. Tahsilat
gerçekleşmediğinde de yabancı plakalı aracın ülkeyi
terk etmesine izin verilmemesini ve fıkra hükümlerinin uygulanmasına
ilişkin usul ve esasların da İçişleri
Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret
Bakanlığınca müştereken belirlenmesini teklif ediyoruz.
30uncu maddede yapılan değişiklikle köprü ve otoyol
geçişlerindeki cezai yaptırımlar düşürülmektedir. Madde
hükmünde, o güzergâhın en uzun mesafesi ibaresinin geçiş ücreti
ödemeden giriş çıkış yapıldığı mesafe
ve ücret toplama süresini yedi günden on beş güne çıkartan düzenleme
vatandaşlarımızın bugüne kadar mağdur olduğu düzenlemelerdir.
Söz konusu düzenlemenin kanun çıktıktan dört buçuk yıl sonra
gerçekleşmesi vatandaşımızın bugüne kadar mağdur
edildiğinin açıkça bir ispatıdır.
Değerli milletvekilleri, kanun düzenlemeleri
yapılırken milletlerin refahı, huzur, barış ve kardeşlik
içerisinde bir hayat sürebilmeleri için toplumsal düzeni ve nizamı
sağlayacak kurallara ihtiyaç vardır. Bu kurallar toplumsal düzeni
sağladığı gibi suça karşı
caydırıcı birer önlem aracı olma özelliğini de
taşımaktadır. Toplumsal kurallar kanunlar aracılığıyla
oluşturulurken ve yapılırken toplumun ihtiyaçları göz
önünde bulundurulmalıdır. Bir kanun yapılırken çok iyi
düşünülmeli, ihtiyaçlar tespit edilmeli ve en önemlisi de hiç aceleye
getirilmemelidir. Birilerini kurtarmak, iktidarı
sağlamlaştırmak ve ebedi kılmak için kanun yapılmaz.
Bu şekilde kanun yapanların arzuları sadece çıkar ve
menfaatle yüz yüzedir.
Ne yazık ki ülkemizi on iki yıldır yöneten
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bugüne kadar bu tutum ve
davranışlarını gelenek hâline getirmiş, bugün de
aynı torbayla karşı karşıya
bırakmıştır. Torba kanun yapmayı kendisine düstur
edinen AKP, ne milletin menfaatini düşünmekte ne de ülke
çıkarlarını gözetmektedir. İktidar, içine her şeyi
doldurarak torba teklifleriyle, bizlere göre çuval olan kanun teklifleriyle,
günü kurtarmak, yandaş ve kendi çıkar gruplarına menfaat
sağlamak için düzenlemelerle zamanını geçirmektedir. AKP için
önemli olan, kupon arsalar, kaçak saraylar, yandaşlara sağlanacak
ayrıcalıklardır.
Bu vesileyle, vermiş olduğumuz değişiklik
önergesine desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Karar yeter sayısı
istiyorum Başkan.
BAŞKAN Şaka galiba?
RECEP ÖZEL (Isparta) Var zaten ya.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Şaka şaka.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hayır, değil.
Uyandırayım dedim arkadaşları.
BAŞKAN Sayın Altay ne derse onu
yapacağım.
ENGİN ALTAY (Sinop) Estağfurullah Sayın
Başkanım. Milletvekilleri özgürdür. Bildiğiniz gibi yapın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Efendim, ben karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Grup Başkan Vekili ne derse onu
yapacağım.
ENGİN ALTAY (Sinop) Var, var zaten.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 30. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir) ve arkadaşları
MADDE 30- 25/6/2010 tarihli ve 6001 sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 30 uncu maddesinin birinci ve beşinci
fıkralarında yer alan "o güzergahın en uzun
mesafesine" ibaresi "geçiş ücreti ödemeden giriş
çıkış yaptığı mesafeye" olarak, yedinci
fıkrasında yer alan "yedi gün" ibaresi "on beş
gün" olarak değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(8) Sürücüsünün Türk Vatandaşı olup
olmadığına bakılmaksızın yabancı
plakalı araçlara uygulanacak olan bu maddenin birinci fıkrasında
belirtilen idari para cezaları ile geçiş ücretleri ve ikinci
fıkrasında yer alan idari para cezaları tebligat şartı
aranmadan, sürücüsü bilgilendirilmek suretiyle tahsil edilir. Tahsilat
gerçekleşmeden yabancı plakalı aracın ülkeyi terk etmesine
izin verilmez. Bu fıkra hükümlerinin uygulanmasına ilişkin usul
ve esaslar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
müştereken altı ay içinde belirlenir. Uluslararası sözleşme
hükümleri saklıdır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Vahap Seçer konuşacak;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
30uncu maddede Karayolları Genel Müdürlüğünün
teşkilat ve görevleri hakkında bir düzenleme var ve bu düzenlemeyle
ilgili de verdiğimiz önergede madde üzerinde redaksiyon
yapılması amaçlanıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
taşımacılık, lojistik önemli bir alan; hem yurt içi
taşımacılığı hem de özellikle ihraç ürünlerimizin
ihraç noktalarına ulaşmasında çok önemli vazife yapan bir
sektör. Ben güncel bir konuyu bu
vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz, Mersin-Adana-Hatay, o hinterlant özellikle
Körfez ülkelerine, Arap Yarımadasına yapılan ihracatta çok
önemli bölgeler. Özellikle o bölgede üretilen tarım ürünlerinin çok
kısa süre içerisinde o ihraç noktalarına ulaşması son
derece önemli. 2011den bu yana Suriyede meydana gelen olumsuz koşullar,
bizim o bölgenin ihracatını olumsuz yönde etkiledi. Biz Mersinden,
Adanadan, Hataydan, o hinterlanttan o bölgeye yaptığımız
ihracatları özellikle kara yolu
taşımacılığıyla, tırlarla o bölgelere
ulaştırabiliyorduk. Ancak 2011den sonra o gelişmeler oradaki o
imkânları ortadan kaldırdı ve Türkiye ile Mısır
arasında ikili anlaşmalarla, Ro-Ro seferleriyle Mersin
Limanından İskenderiye Limanına tırlar intikal
ettiriliyor. O bölgeden de, Mısırdan da Suudi Arabistana, Ürdüne o
Körfez ülkelerine ihraç ürünleri taşınabiliyordu.
Şimdi, Sayın Bakana buradan bu
uyarıyı yapmak istiyorum. Bizim Türkiye-Mısır Ro-Ro
seferlerine bağlı kara yolu kullanma hakkı sözleşmemiz var,
24 Nisanda doluyor.
Şimdi, biliyorsunuz, son gelişmelerden sonra da
Mısırla ilişkilerimiz son derece gergin ve bu sözleşmenin
yenilenebilme konusu son derece sıkıntılı görülüyor. Onun
için Hükûmetinizin ivedilikle ya bir alternatif koridor açması gerekecek
ya da bu sözleşmeyi nasıl yapacaksanız yenilemek
zorundasınız. Peki, yenilenmezse ya da yeni bir koridor
açılmazsa ne olur? Ki yeni koridor açılmasında -tabii ki bu
sektörde çalışan insanlar bunların araştırmasını
da yapıyorlar ama- bu sefer de ihracatçının özellikle
taşımacılıkla ilgili maliyetleri artıyor.
İşte, o piyasalarda da rekabet gücü sıkıntıya giriyor.
Dolayısıyla, bu konuda Hükûmetinizin önemli bir adım atması
gerektiğini düşünüyorum ve bu uyarıyı da buradan yapmak
istiyorum. Aksi takdirde tabii ki sadece taşımacılık
sektörü değil, onların da son derece etkileneceğini
düşünelim ama bunun yanında
Zaten Türkiye'nin ihracata ihtiyacı
var, ürünlerimizi ihraç edebilmek için her türlü çalışmayı
yapıyoruz, her türlü mücadelenin içerisindeyiz. Bu tip
sıkıntılar ihracatçılarımızı bir anlamda
baltalayacak, iç üretimimizi sıkıntıya sokacak. Özellikle o
ülkelere ihracı yapılan, bölgemizde yetişen, Güneydoğu
Bölgesinde, güney bölgesinde o alanlarda yetişen tarımsal ürünlere
ya da piyasa değerine önemli ölçüde olumsuz etki yapacaktır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii ki
Orta Doğuda yaşananlar özellikle Suriyede yaşananlar sadece
Türkiye'nin ihracatına ya da o bölgelere yapılan ihracatına
olumsuz etkilerde bulunmuyor. Türkiye'nin Suriyeden gelen misafir sorunu var.
Bunun karşılığını da bulamıyoruz. Mülteci
de diyemiyoruz, sığınmacı da diyemiyoruz. Son AFAD
rakamlarına göre 230 bini çadır kentte yaşayan, resmî
kayıtlara göre 1 milyon 858 bin misafirlerimiz var, Suriyeli
misafirlerimiz var.
Dün komisyonda Sayın Bakanı ilgilendiren bir
konu, Yabancı İstihdamı Kanunu kabul edildi. Bu da tabii ki
Suriyeli sığınmacıları yakından ilgilendiriyor.
Şimdi, son işsizlik rakamlarına bakıyorum, Türkiye yüzde 11
civarında bir işsizlikle boğuşurken, bir anlamda bu
yasanın çıkması bizim işsizlerimize istihdam yaratma ya da
iş bulmamızı sıkıntıya sokacak bir anlaşma.
Bu sorun, Suriyeden gelen misafirlerle ilgili sadece iş meselesi
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VAHAP SEÇER
(Devamla) Onların Türkiyeye olan maliyetinin yarattığı
sorunlar geçici birtakım tedbirlerle
çıkarttığımız yasalarla çözülmez. Burada
yapılacak olan, Suriyede iç barışı tesis etmeye Türkiye
Hükûmetinin katkı sunmasıdır.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
31inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 31 inci maddesinde yer alan on ibaresinin sekiz olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Necati
Özensoy
İzmir Bursa
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 31. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Aytuğ
Atıcı Vahap
Seçer
İzmir Mersin Mersin
Haydar
Akar RızaTürmen Ali Rıza
Öztürk
Kocaeli İzmir Mersin
Refik Eryılmaz
Hatay
MADDE 31- 6001 sayılı Kanunun Geçici 1 inci
maddesinin altıncı fıkrasında yer alan beş ibaresi
on şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın
Altay, kim konuşacak?
ENGİN ALTAY (Sinop) Refik Eryılmaz.
BAŞKAN Sayın
Refik Eryılmaz konuşacak önerge üzerinde.
Buyurun.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 688 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 31inci maddesi üzerinde söz almış
buluyorum. Bu vesileyle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ben Hatayın sorunlarından bahsetmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef, Hükûmetin dört yıldır
uygulamış olduğu yanlış dış politika
neticesinde Hatay ciddi bir şekilde etkilenmiştir, özellikle ekonomik
anlamda çok ciddi bir sıkıntı içerisinde. Düşünebiliyor musunuz,
900 kilometrelik sınır boyunca bütün gümrük kapıları, bütün
sınır kapıları kapalı ve terör gruplarının
cirit attığı bir alan hâline dönüşmüş durumda.
Tabii, Cilvegözü Sınır Kapısı
bölgenin can damarı, Orta Doğuya açılan ticaret merkezidir ve
bu kapı maalesef dört yıldır kapalı; sadece o değil,
onun dışındaki diğer kapılarımızın da
kapalı olduğunu görüyoruz. Can damarımız olan, Orta
Doğuya açılan bu kapı kapanınca ister istemez bölgenin
ekonomisi de bundan ciddi bir şekilde etkilenmiş, özellikle ihracat
durma noktasına gelmiştir. İhracatın durmasıyla
birlikte, dolaylı olarak tabii ki nakliye sektörü de bundan
etkilenmiş, turizm sektörü de etkilenmiş, sınır ticareti
yapan vatandaşlarımız bundan etkilenmiş, esnaf, çiftçi
etkilenmiş ve bölge ciddi bir ekonomik sıkıntıyla
karşı karşıya kalmıştır. Ekonomik boyutunu,
sosyal boyutunu, kültürel boyutunu tartışmıyorum; bu, sadece
ekonomik boyutu.
Bugün Türkiyede resmî rakamlara göre
işsizliğin yüzde 11lerde olduğu ifade ediliyor, ancak bölgede
işsizlik yaklaşık olarak yüzde 30-35lerde. Bunu nereden
anlıyoruz? Bizim Hatay Büyükşehir Belediyesi Bin kişilik bir
işçi alımı yapacağım. dedi, 30 bini aşkın
başvuru yapıldı. Bu başvuru yapanların çok önemli bir
bölümünün üniversite mezunu olduğunu görüyoruz. Asgari ücretle
çalışmak için büyükşehir belediyesine 30 bin başvuru
yapılıyor ve bunun yüzde 50ye yakınının üniversite
mezunu olduğunu görüyoruz.
Peki, bu kadar çok işsizlik olan bir ilde Hükûmet,
acaba bu sorunun çözümü konusunda herhangi bir adım attı mı?
Hayır. Peki, bu işsizlik sorununu giderme adına herhangi bir
yatırım, istihdam yaratacak herhangi bir yatırım yaptı
mı, herhangi bir çivi çaktı mı? Yok. Aksine, mevcut olan
işletmelerin, mevcut olan fabrikaların
kapandığını görüyoruz. Bakın, İzdemirde
Aralık 2014ten bugüne yaklaşık olarak 800 işçinin
işine son verildi, işçi kıyımı devam ediyor. AKPli
bakanlar oraya gitti Size iş güvencesi veriyorum. diye taahhütte bulundu
ama maalesef her gün yeni yeni işçi çıkarımlarıyla
karşı karşıya kalıyoruz.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu ekonomik
sorunların yanında, bölgede ciddi bir güvenlik sorunu da
yaşanıyor. Bakın, sadece son günlerde yani Eğit-Donat
Mutabakatının imzalanmasından hemen sonra Reyhanlıda bir
aracın içerisinde patlamaya hazır ciddi patlayıcıların
yakalandığını öğreniyoruz. Yine, aynı
şekilde Belende durdurulan arabanın içerisinde
patlayıcılar yakalanıyor, dün Amanosta yine
patlayıcılar yakalanıyor. Biz buradan ikaz ettik, dedik ki: Bu
politikalar ne Suriye halkının ne de bölge halkının,
Türkiye halkının yararına değildir. 200 bin kişinin,
300 bin kişinin ölümünden bahsediliyor. Peki, acaba bu ölümlerde AKP
Hükûmetinin uygulamış olduğu dış politikanın
hiçbir etkisi yok mu? Bu ölümler sadece bir inanca, bir mezhebe mensup olan
insanların değil, orada yaşayan bütün kimlikleri, bütün
inançları hedef alan, bütün camileri, bütün mabetleri hedef alan, her
kesimden din adamını hedef alan bir noktaya gelmiştir. Suriyede
her gün yeni katliamlarla uyanıyoruz. Bu nedenle, değerli AKPli
milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum: Bu dış politika ne
bölge halkına ne Suriye halkına yarar getirmemektedir. Bu
politikanın yeniden sorgulanmaya ihtiyacı vardır. Sadece
Cumhurbaşkanı ve Başbakanının kendi
hırslarına, kendi korkularına yenik düşerek uygulamaya
koyduğu, ısrarla uygulamakta direndiği bu politikanın
derhâl yeniden gözden geçirilmeye ihtiyacı olduğunu ifade ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 31 inci maddesinde yer alan on ibaresinin sekiz olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülmekte
olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 31 inci maddesiyle 6001
sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesinin altıncı
fıkrasında değişiklik yapılmak suretiyle
Karayolları Genel Müdürlüğünün muhasebe hizmetlerini yürüten ve Maliye
Bakanlığı kadrolarında bulunan personelin Genel
Müdürlüğün talebi ve Maliye Bakanlığının uygun
görüşü üzerine 6001 sayılı Kanunun yürürlüğe tarihten
itibaren on yıl süreyle görev yapabilmesi düzenlenmektedir. Önerge ile söz
konusu sürenin sekiz yıl olarak düzenlenmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
32nci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 32 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Seyfettin
Yılmaz Ali
Halaman
Manisa Adana Adana
Necati Özensoy Ahmet
Kenan Tanrıkulu
Bursa İzmir
MADDE
32- 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma
Kanununun 33 üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer alan ve
karayolu yatırım projelerine ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Seyfettin Yılmaz
konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 688 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 32nci maddesiyle ilgili
verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz bu önergede döner sermayeden kara yollarına
kaynak aktarılmasının önüne geçilmesini talep ediyoruz. Buradaki
ana nedenimiz de Karayolları Genel Müdürlüğünün
yaptığı uygulamalarda birçok soru işaretini bünyesinde
barındırmasından kaynaklanıyor. Bununla ilgili
Sayıştay raporlarına baktığımızda projesi
olmayan birçok harcamayı yaptığını görüyoruz. Sadece
2012 yılında programda yeri olmayan 259 projeye yaklaşık
972 milyonluk ödeme yapılmış. Yine, yatırım
programında yer almayan ve ödeneği olmayan 949 adet iş için
ihaleye çıkıldığı ve bu işler için de toplam 1,4
milyar lira harcama yapıldığı görülmektedir. Yani burada
baktığınız zaman, genel itibarıyla Sayıştay
raporlarıyla beraber de gözden geçirdiğinizde, neredeyse yandaşların
zengin olduğu, zengin edildiği, birilerine kaynakların
aktarıldığı ve usulsüz zenginleşmenin ana
kaynaklarından olan bir yer de Karayolları. Buna fiilen
baktığınızda da görebilirsiniz, Hükûmetin önemli
projelerinden olan duble yol projesi bizim de doğru bulduğumuz bir
proje olmasına rağmen ne yazık ki uygulamaya
baktığınızda niyet halis olmazsa sonuç da halis olarak
çıkmıyor. Adana-Ankara arası duble yol projesi kapsamında
yapıldı. Ben on senedir gider gelirim bir defa o yollarda yapım
olmadan geçtiğimi hatırlamıyorum. Şimdi, bir yolu
yapıyorsanız Allah rızası için düzgün yapın. Yani bir
yol yapılıp da bir sene sonra tekrar yapılır mı? Yani
Adanadan Ankaraya giderken en aşağı 7-8 yerde ne görüyorsunuz?
Yeniden yapım görüyorsunuz. Bir sene önce yapılıyor, bir sene
sonra yeniden yapılıyor yani bunları bir incelediğinizde
hangi müteahhitler bu işleri yaptı, kimlere rant sağlandı,
kimlere kaynak aktarıldı bunları görebiliriz ve ilerleyen
süreçte inşallah 7 Hazirandan sonra Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında
tek tek kim kamunun malını yemişse bunun hesabını
açık bir şekilde soracağız.
Burada Karayollarından konu
açılmışken
Geçen hafta Adanada kamyoncu esnafıyla bir
toplantı yaptık. Burada gördüğümüz manzara
gerçekten içler acısı. Bütün kamyoncu esnafı kan ağlayan
bir yapı içerisinde. Özellikle mazotun çok pahalı olduğundan
dert yanıyorlar. Bakıyorsunuz, yatlara, gemiciklere, jetlere ucuz
mazot verilirken alın teriyle, emeğiyle on altı saat, on yedi saat
direksiyon sallayan kamyoncuya geldiği zaman mazotta bir indirime
gidilmiyor. Yani illaki bakan çocukları veya başbakan çocuğu
kamyoncu olduğunda mı bu mazotta indirime gidilecek?
Yine
bir şeyi dile getiriyorlar. Bu Adanada olmuş ama Türkiyenin birçok
yerinde aynı sorun gündeme geliyor. 2012 yılında HGSye geçildi.
Kamyoncu Adanadan giriyor, Tarsustan çıkıyor; HGSsi var, HGSsinde
parası var ama okunamadığı için bir sürü ceza gelmiş.
Gidiyor ilgili yerlere müracaat ediyor, o postaneye gönderiyor, öbürü maliyeye
gönderiyor. Sadece Gerdibi Kooperatifinde çalışan kamyonların
cezası -Adananın Gerdibi köylülerinin kurduğu bir kooperatif
var- 200 bin lira. Yani yazıktır, günahtır! Bununla ilgili
tedbirlerin mutlaka alınması gerekiyor. Zaten nakliye yok, geçim
sağlayamıyorlar. Eskiden yolların kralı olarak
adlandırılan kamyoncular birçok zahmet ve emeğe rağmen en
azından emeklerinin karşılığını
alıyordu. Bugün nakliye fiyatları çok düşük, zaten nakliye
bulmakta ciddi sıkıntıyla
karşı karşıya kalıyorlar. İktidarınız
dönemi kamyoncular için tam bir dertli yıllar olmuş. Bununla ilgili
tedbirleri düşünen yok. Buraya özel kanunlar getiriliyor, özel
düzenlemeler getiriliyor ama toplumun sıkıntı çeken kesimine
yönelik uygulamaların hiçbirisi burada hayata geçmiyor.
SCR
belgeleri var, gidiyoruz, alamıyoruz, her gittiğimizde 200-300 lira
masraf yapıyoruz. Bu, kamyoncu esnafı için ciddi manada bir
sıkıntı. Bunların ehliyetleriyle ilgili cezalar geliyor, 10
puan, 20 puan. Zaten geçimlerini buradan sağlıyorlar. Bütçe açığını
kapatmak için de polisler gözünü kamyonculara dikmiş, ceza üstüne ceza
kesiyor.
Teşekkür
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
33üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin çerçeve 33 üncü maddesiyle 655 sayılı
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasından sonra
gelmek üzere eklenmesi öngörülen dördüncü fıkranın (b) bendinin 3 numaralı
alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M. Belma Satır Rahmi Aşkın Türeli D. Ali Torlak
İstanbul İzmir İstanbul
Mehmet Doğan Kubat Osman Aşkın Bak Recep Özel
İstanbul İstanbul Isparta
Ramazan Can
Kırıkkale
3) Millî Gemi Sicili veya Türk Uluslararası Gemi
Siciline kayıtlı ticari yük taşımalarında
kullanılan gemilerden cins ve nitelikleri Bakanlıkça belirlenenlerin
hurdaya ayrılmasını desteklemek amacıyla yerlerine asgari
yüzde otuz beş yerli katkı oranıyla Türkiye'de inşa
edilmek, asgari beş yıl Türk Bayraklı işletilmek ve
inşasının üç yıl içinde tamamlanmaması veya
inşasını müteakip beş yıldan önce satılması
hâlinde genel hükümler uyarınca tahsil edilmesi şartlarıyla yeni
gemilerin finansmanında kullanılmak ve hurda bedelini aşmamak
üzere nakdi,"
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Durmuş Ali
Torlak konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
D. ALİ TORLAK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 33üncü maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi
adına vermiş olduğumuz önerge(x)
üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk deniz ticaret filosu
Türk sicilinde kayıtlı gemiler ve Türk sahipli gemiler olmak üzere
yaklaşık 30 milyon dwt kapasiteye sahiptir. Ancak Türk sicilinde
sadece 8,5 milyon dwt gemi bulunmaktadır. Bu gemilerin yaş
ortalaması ise 20 yaşın üzerindedir. Akdeniz, Karadeniz ve Türk
kabotajında yoğunluklu olarak çalışan koster gemilerinin
yaş ortalaması ise 30u geçmiştir.
Bu yaşlanmış filomuzla mevcut ticari
gereksinimler karşılanmadığı gibi, çevresel
açıdan da olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Bilhassa Marmara
Denizi çalışmayan bu gemilerle bir hurda çöplüğü hâline
gelmiştir.
Bu madde hükmü hakkaniyetli uygulandığı
takdirde, yaşlı gemisinden başka sermayesi olmayan küçük
girişimci armatörlerimiz gemilerini hurdaya verecek ve şartlı
alacakları hurda teşviki ile yeni bir gemi inşa ettirerek
mesleklerine devam etme şansı bulacaklardır.
Hurda gemi teşviki kapsamında yeni inşa
edilecek gemilerin ise Komisyon görüşmeleri esnasındaki uyarılarımız
neticesinde Türk tersanelerinde yapılması şartı getirilmesi
2008 krizinden bu yana büyük sıkıntılar yaşayan
tersanelerimizin bir nebze olsun nefes almalarını
sağlayacaktır. Bu sağlandığı takdirde
yapılan her gemide yüzde 35in üzerinde yerli katkı payıyla da
yerli sanayi ürünü kullanılmasını beraberinde getirecek ve bu
sayede yan sanayimiz de bulunduğu talep sıkıntısından
belirli bir süre içinde kurtulacaktır. Ayrıca AR-GE
çalışmalarına hız vermesinin de önü açılmış
olacaktır. Bu sayede yerli sanayimiz yeni ve teknolojik ürünlere
yönelecektir, bundan da ülkemiz kazançlı çıkacaktır.
Değerli milletvekilleri, Akdeniz ve Karadeniz
Bölgesi 1980li yıllarda Türk Gölü olarak
adlandırılmaktaydı. Bunun nedeni de bu bölgelerde ticaret
gemilerimizin tartışılmaz üstünlüğüydü. Ancak
yıllardan bu yana denizcilik sektöründe uygulanan yanlış ve bilinçsiz
politikalar bu bölgelerdeki üstünlüğümüzün yabancı ülkelerin eline
geçmesiyle sonuçlanmıştır. 2009 yılından bu yana bu
kürsüde defalarca bu soruna değindiğim hâlde Hükûmetin duyarsız
tavrı nedeniyle bu soruna bir çözüm getirilememiş, neticesinde de
denizcilik sektörü günden güne devamlı kan kaybederek bugünlere
gelinmiştir.
Elbette hatadan dönülmesi önemlidir çünkü görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının bu maddesiyle
yıllardır can çekişen denizcilik sektörüne bir can suyu
verilmiş olacaktır. Bu düzenlemeyle ticaret ve rekabet
açısından eski gemilerin devreden çıkması ve yeni Türk
bayraklı gemilerin devreye girmesiyle Akdeniz ve Karadeniz Bölgesinde
yapılan ticari taşımacılıkta tekrar ülke olarak hâkim
konuma gelinmesine büyük katkı sağlayacağı kanaatindeyim.
Bu bölgelere hâkimiyet ülkemiz açısından hem prestij demektir hem de
büyük bir ekonomik kazanç demektir. Çünkü hâlen yılda sadece deniz
taşımacılığında 8 milyar dolar navlun
açığı veren ülkemizin, yapılacak yeni Türk bayraklı
gemiler ile navlun açığı azalacaktır. 2023
yılında mevcut hâliyle yılda 30 milyar navlun
açığı verilmeyecek, ülke bütçesine büyük katkı
sağlanacaktır. Türk tersanelerinde yapılan her gemide
yaklaşık yüzde 16 vergi katkısı devletimize geri dönecek ve
verilen hurda teşviki otomatik olarak karşılanmış
olacaktır. Her bir gemi için ortalama 200 işçi bir sene boyunca
istihdam edilecektir. Denizcilik meslek liseleri ile üniversitelerimizde okuyan
gemi zabitlerine büyük bir iş kapısı sağlanacak ve genç
nüfusumuzun ekonomiye katkısı artacaktır. Aliağa gemi söküm
bölgesi de bu teşvik sayesinde hareketlilik yaşayacak ve ekonomiye
katkısı daha da artacaktır.
Sonuç olarak, bu düzenleme ile Türk tersanelerinin en az
iki üç yıl boyunca iş imkânı bulmasını ve yan sanayi,
çalışanlar ve uzun vadede navlun açığının
azaltılmasıyla Türk ekonomisine çok yönlü ve verilen teşvikin
katbekat üstünde bir katkı sağlanması sağlanacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle önergemize desteğinizi
bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Hayırlı uğurlu olsun. (MHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Ortak önerge ama
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
34üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 34 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Recep Özel
İstanbul İstanbul Isparta
Dilek Yüksel Rahmi
Aşkın Türeli Osman
Aşkın Bak
Tokat İzmir İstanbul
D.Ali Torlak Hakan
Çavuşoğlu
İstanbul Bursa
MADDE
34-655 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek
madde eklenmiştir.
"Ek Madde 1-190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname eki (I) sayılı cetvelin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığına ait bölümünde yer alan "Gemi
Sürvey Uzmanı" unvanlı kadroların unvanı
"Denizcilik Sörvey Mühendisi" olarak değiştirilmiştir.
Mevcut "Gemi Sürvey Uzmanları", "Denizcilik Sörvey
Mühendisi" kadrolarına atanmış sayılırlar.
İlgili mevzuatında mühendis kadrosu için öngörülen mali ve sosyal hak
ve yardımlar bunlar hakkında da aynen uygulanır. Ancak, 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 9 uncu maddesi uyarınca
mühendis kadrosunda bulunanlar için dereceler itibarıyla tespit
edilmiş ek ödeme oranları bunlar hakkında 100 puan
artırılarak uygulanır. Bu maddenin yürürlük tarihinden önce
"Gemi Sürvey Uzmanı" kadrosunda görev yapmış olup
halen Bakanlıkta diğer unvanlarda görev yapmakta olanlar
"Denizcilik Sörvey Mühendisi" kadrolarına atanabilirler."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak?
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemizin taraf olduğu uluslararası denizcilik
sözleşmeleri ve ulusal mevzuat çerçevesinde, Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nın denizcilik
alanındaki asli görev ve sorumlulukları ile tüm denetim/hizmet
faaliyetleri mevcut Gemi Sürvey Uzmanları tarafından yürütülmekte
olup, denizcilikle ilgili her türlü iş ve işlemlerde kilit bir rol
üstlenmektedir. Ancak, personel mevzuatında tanımlı
olmadığı gibi, "Gemi Sürvey Uzmanlığı"
unvanı bu unvanda çalışan personelin yaptıkları
işi de karşılamamaktadır. 655 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname öncesi kadro karşılığı
sözleşmeli personel olarak çalışan Gemi Sörvey
Uzmanlarının kadro karşılığı
sözleşmeleri iptal edilmiş ve maaşları dondurulmuştur.
Bu düzenleme ile "Gemi Sürvey Uzmanlığı" kadrosu
"Denizcilik Sörvey Mühendisi" unvanlarına dönüştürülerek
özlük haklarının önceki haline yaklaştırılması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkanım, demin Ali arkadaşımız konuşma yaparken
ortak önerge olduğu konusunda bir yanlış ifade kullandı
bizim önergemiz gibi.
BAŞKAN Evet, 32nci maddede konuştunuz
değil mi siz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yanlış
anlaşıldı, ortak önergemiz olarak bir düzeltecek kendisi
eğer müsaade ederseniz.
BAŞKAN Tabii, buyurun.
Yerinizden bir dakika
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
8.-
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 33üncü maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması
D. ALİ TORLAK (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Bir yanlış anlaşılma oldu efendim. Bu
önerge siyasi partilerimizin birlikte aldığı bir karar
çerçevesinde oluşmuştur. Ben önergemiz(x)
ifadesiyle bunu söylerken ortak önergemiz olmasını ifade etmek
istedim.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
7.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı:
688) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır.
İç Tüzükün 91inci maddesine göre yeni bir madde
olarak görüşülmesine Komisyonunun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır
ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu nedenle önergeyi
okutup Komisyona soracağım ve Komisyon önergeye salt çoğunlukla
yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı
Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer
maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah Belma Satır Mehmet Akif Hamzaçebi İdris Baluken
İstanbul İstanbul Bingöl
Mehmet Doğan Kubat Alim Işık Recep
Özel
İstanbul Kütahya Isparta
Osman
Aşkın Bak
İstanbul
"MADDE 35 - 16/5/2012 tarihli ve 6306
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan "üç yıl" ibaresi "altı
yıl" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL
(Denizli) Sayın Başkanım, önergeye salt çoğunlukla
katılıyoruz.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Böylece teklife yeni bir madde eklenmiştir.
Şimdi, herhangi bir
karışıklığa mahal vermemek için sıra
sayısını mevcut maddeler üzerinden görüşmelere devam
edeceğiz.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.18
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), İsmail
KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
688
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer alan, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Merkez Anlaşmasının Ekinde Değişiklik
Yapılmasına ve KEİ Merkezinin Kalıcı Olarak
Taşınmasının Usullerine İlişkin Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Merkez
Anlaşmasının Ekinde Değişiklik Yapılmasına
ve KEİ Merkezinin Kalıcı Olarak Taşınmasının
Usullerine İlişkin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1036) (S. Sayısı:
696)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
9.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti
Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/683) (S. Sayısı: 375) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 375 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SUUDİ ARABİSTAN
KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA GÜMRÜK KONULARINDA
İŞBİRLİĞİ VE KARŞILIKLI YARDIM
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Mayıs 2012 tarihinde
İstanbulda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
1inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler..: Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama
sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 208
Kabul : 208 (x)
Kâtip
Üye İsmail
Kaşdemir Çanakkale |
Kâtip
Üye Dilek
Yüksel Tokat |
Böylelikle
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
10uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Bilim ve Eğitim Alanlarında İşbirliğine Yönelik
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmesine başlayacağız.
10.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Bilim ve Eğitim Alanlarında
İşbirliğine Yönelik Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/416) (S. Sayısı:
288) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 288 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE Suudi arabistan
krallığı hükümeti arasında bilim ve eğitim
alanlarında işbirliğine yönelik mutabakat zaptının
onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun TASARISI
MADDE 1- (1) 10 Mart 2010 tarihinde
Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Bilim ve Eğitim
Alanlarında İşbirliğine Yönelik Mutabakat
Zaptının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Söz isteyen? Yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Söz isteyen? Yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Bilim ve Eğitim
Alanlarında İşbirliğine Yönelik Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
204 |
|
|
|
Kabul |
: |
204(x) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Bilal Macit Dilek Yüksel
İstanbul Tokat
Böylelikle tasarı
kanunlaşmıştır.
11inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Gençlik ve Spor Alanında İşbirliğinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S.
Sayısı: 212)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, bu yasama
döneminde Başkan Vekili olarak yönettiği son birleşim
olduğuna ve bu dönemde hayatını kaybeden milletvekillerine
Allahtan rahmet, hasta olanlara şifa dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, geldik veda
konuşmasına.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Niye?
Bir tane daha alacaksınız.
BAŞKAN Biliyorum, bir sözleşme daha var. Son
işlemim olacak da o yüzden bu arada söyledim.
Sayın milletvekilleri, 24üncü Dönemin bitmesine çok
az kaldı. Muhtemelen ben de bu dönem artık kürsüye
çıkmayabilirim. 24üncü Dönemde hepimizin çok üzüldüğü, çok
sinirlendiği, zaman zaman da çok güldüğümüz anlar oldu. Dostluklar ve
arkadaşlıklar kurduk. Bu dönemde hayatını kaybeden bütün
milletvekili arkadaşlarıma tekrar Allahtan rahmet diliyorum. Şu
anda rahatsız olan, hasta olan milletvekili arkadaşlarıma
Allahtan şifa diliyorum. Ben kırdıysam sizleri, kastım
olmadığını kabul etmenizi istiyorum. Hakkımı
hepinize helal ediyorum. Hepinizin yolu açık olsun. 25inci Dönemde
buluşmak üzere diyorum. (Alkışlar)
12nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Sekretaryası
Arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi
Sekretaryasına Dair Evsahibi Ülke Anlaşmasına Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
12.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi Sekretaryası Arasında Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Sekretaryasına Dair
Evsahibi Ülke Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1003) (S. Sayısı:
695) (X)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 695 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TÜRK
DİLİ KONUŞAN ÜLKELER İŞBİRLİĞİ
KONSEYİ SEKRETARYASI ARASINDA TÜRK DİLİ KONUŞAN ÜLKELER
İŞBİRLİĞİ KONSEYİ SEKRETARYASINA DAİR
EVSAHİBİ ÜLKE ANLAŞMASINA EK PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 26 Eylül 2014 tarihinde New Yorkta
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi Sekretaryası Arasında Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Sekretaryasına Dair
Evsahibi Ülke Anlaşmasına Ek Protokolün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde söz? Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Söz isteyen? Yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Kanun tasarısının açık
oylama sonucunu bildiriyorum:
Kullanılan oy sayısı: 200
Kabul: 200(X)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Bilal Macit Dilek Yüksel
İstanbul Tokat
Böylelikle tasarı
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 23 Mart 2015
Pazartesi günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum;
24üncü Dönemi alkışlıyorum. (Alkışlar)
Kapanma
Saati: 01.44
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) 697 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(*) 688 S.Sayılı Basmayazı 16/03/2015 tarihli 77nci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisinin 430uncu sayfasının Açıklamalar bölümünde yer almıştır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifadeler bu birleşim Tutanak Dergisinin 423üncü sayfasındadır.
(x) 375 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 288 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 695 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.