TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
88inci
Birleşim
1
Nisan 2015 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kütahya Milletvekili Vural Kavuncunun,
Kütahya iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
okullardaki madde bağımlılığı ve sonuçlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
muhtarların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özelle birlikte locada kendilerini izleyen gençlik
kollarına selam gönderdiğine ve Malatyanın Yamaç Mahallesinde
yapılması düşünülen kentsel dönüşüm projesine ilişkin
açıklaması
4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ve sağlık
personelinin özlük haklarıyla ilgili düzenleme yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeninin,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın
rehin alınarak öldürülmesine ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı
Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
8.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Halkların Demokratik Partisi olarak, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine
ve Orta Doğu ile Afrikada yaşanan terör olaylarına ilişkin
açıklaması
9.- Uşak Milletvekili İsmail
Güneşin, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet
Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet
Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ve Balyoz davasında
beraat edenlerin zararlarının tazmin edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
11.- Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinçin,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
12.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
13.- Yalova Milletvekili Temel Coşkunun,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
14.- Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyarın,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
15.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
16.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
17.- Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlunun, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı
Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
18.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
19.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza
Yetişin, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet
Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
20.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgünün,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ve parti tüzükleri gereği
yeniden aday olamayacağı için helallik dilediğine ilişkin
açıklaması
21.- Batman Milletvekili Ziver Özdemirin,
Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
22.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarcanın, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı
Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
23.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
MHP Grubu olarak, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet
Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Balyoz davasında beraat edenler için Cumhuriyet Halk
Partisinin verdiği iadeyiitibar teklifinin
yasalaştırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
25.- İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın, gölge Başbakanın, Berkin Elvanın
acılı anısı üzerinden gelişen terör hadisesinin
faturasını Cumhuriyet Halk Partisi liderine kesmeye kalkıştığına
ilişkin açıklaması
26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Antalya Milletvekili Mehmet Günalın (11/55) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
27.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, İzmir Milletvekili İlknur Denizlinin (11/55) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
28.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın
(11/55) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21
milletvekilinin, tarımsal üretimin kadın istihdamı üzerindeki
olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1284)
2.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ve 20
milletvekilinin, Türkiyede yaşayan Alevilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1285)
3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova ve 26 milletvekilinin, öğretmenlerin çalışma
şartları ile eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen
sayısı, öğretmen açığı sayısı ve
ataması yapılan öğretmen sayısı arasındaki
dengesizliğin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1286)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, (11/55) esas numaralı Gensoru
Önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmının 1inci sırasına alınmasına ve
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
Genel Kurulun 1 Nisan 2015 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına; İçişleri eski Bakanı Efkan Ala
hakkındaki (9/13) esas numaralı Meclis Soruşturması
Önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmının 2nci sırasına alınmasına ve Meclis
soruşturması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmelerin Genel Kurulun 1 Nisan 2015 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, ekonominin kötü yönetildiği
iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/55)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın,
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın (11/55) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın (9/13) esas numaralı
Meclis Soruşturması Önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, İçişleri eski Bakanı Efkan Alanın (9/13)
esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna ve
CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
İçişleri eski Bakanı Efkan Alanın (9/13) esas
numaralı Meclis Soruşturması Önergesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- MECLİS SORUŞTURMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin,
başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefeti etkisiz kılmaya,
muhalefet partisi üyelerinin parlamenter denetim haklarını
engellemeye ve bunları karalamaya yönelik girişimlerde
bulunduğu, muhalefeti karalayarak suç işleyen medya kuruluşları
mensuplarını kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk
Ceza Kanununun 114, 257, 283 ve 311inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla Anayasanın 100üncü ve TBMM İçtüzüğünün
107nci maddeleri uyarınca İçişleri eski Bakanı Efkan Ala
hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi (9/13)
X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Şükran Güldal Mumcunun, (9/13) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesinin ön görüşmeleri sırasında
İçişleri eski Bakanı Efkan Alaya sataşma nedeniyle söz
vermesi yönündeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
4.-
Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S.
Sayısı: 685)
5.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 8
Milletvekilinin; Yargıtay Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/2746) (S. Sayısı: 704)
6.- İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir
Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili
Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekinin; İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türelinin;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulunun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın;
Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüşün; Manisa Milletvekili
Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)
XII.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.- 01/07/2014-31/12/2014 tarihleri arasında
komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 31/12/2014 tarihinde
komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler,
tezkereler
XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2005-2015 yılları arasında yurt
dışından satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/59405)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2015 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan kurulum ve
montaj hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/60927)
3.- Ankara Milletvekili
Levent Gök'ün, TBMM Kreşi ile ilgili bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/61260)
4.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker'in, bir fabrikadaki işçilerin
yaşadığı iddia edilen mağduriyete ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/61538)
5.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan'ın, bir kurumun internet sitesinde kadınları
aşağılayıcı ifadeler bulunduğu iddialarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş'un cevabı (7/62527)
1 Nisan 2015 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88'inci
Birleşimini açıyorum.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Bir
saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88'inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Kütahya ilinde yapılan yatırımlar
hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Vural Kavuncuya aittir.
Buyurunuz
Sayın Kavuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncunun, Kütahya iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24üncü Yasama Döneminin bu son çalışma
günlerinde Kütahyada yapılan yatırımlar konusunda gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, dün şehit edilen
Savcımız Mehmet Selim Kiraz'a Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm
milletimize başsağlığı diliyorum.
Bir sevdadır Kütahya. Anadolu Beylerbeyliği,
Germiyan'ın başkenti, şehzadeler şehri Kütahya tarihin,
doğanın, kaplıcanın, sanatın kentidir.
Osmanlı İmparatorluğu Domaniç yaylalarında
kuruldu, Türk milletinin kaderi Dumlupınar'da Başkomutanlık
Meydan Muharebesinde çizildi. Kütahya tarihi, sanatı, doğası ve
termaliyle saklı kalmış bir güzelliktir.
Devletine, milletine yürekten bağlı güzel
Anadolu insanları yaşar Kütahya'mızda. Elbette Kütahya her
şeyin en iyisini hak ediyor. Buna karşın, Kütahya'mız AK
PARTİ öncesinde pek çok yatırım yönünden ihmal edilmiş ve
çevre illerle kıyaslandığında gelişmişlik makası
açılmış durumdaydı. Şimdi, AK PARTİ olarak
Kütahya'mızın gelişimi ve kalkınması için anahtar
hamleleri birer birer yapıyor, insanlarımızın refahı
ve geleceği için önemli yatırımları hayata geçiriyoruz.
Ne yapıldı? diyenlere: 2002 den 2014'e
Kütahya'ya yaklaşık 6 milyar TL, eski parayla yaklaşık 6
katrilyon tutarında tarihinin en büyük kamu yatırımı ve
transfer harcamaları yapıldı. Kütahya doğal gazla AK
PARTİ sayesinde tanıştı. TOKİyle 8 bin aile konut
sahibi oldu, yeni projeler geliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla
kentsel dönüşüm başladı, şehrimize 100 milyon TL kaynak aktarıldı.
Köylerimiz kilitli taş ile çamurdan kurtuldu. Kütahya il genelinde
kanalizasyon yapım oranı yüzde 98'e ulaştı. İçme suyu
olmayan hiç bir köyümüz kalmadı. DSİ tarafından onlarca baraj,
gölet, sulama, taşkın koruma ve dere ıslahları
yapıldı.
Kütahya'nın dört bir yana yollarını AK
PARTİ açtı. Kütahya'dan Afyon'a, Bozüyük'e, Tavşanlı'ya,
Altıntaş-Dumlupınar'a, Çavdarhisar-Aslanapa'ya kadar
yollarımız artık bölünmüş yol ve BSK sıcak asfalt.
Çavdarhisar-Gediz-Abide-Uşak yolu yapılıyor. Abide-Simav arası
da projelendirildi, yapımına başlanacak. Simav-Dağardı
yolunu yapıyoruz. Kırk senedir bitmeyen Balıkesir yolumuzu açmak
bize nasip oldu. Simav'dan Tavşanlı-Domaniç'e kadar uzanan yolun
tamamı yapılıyor.
AK PARTİyle yapılan Zafer Havalimanı
Kütahya'mızın dünyaya açılan kapısı oldu. Hac ve umre
dönemlerinde vatandaşlarımızı kutsal topraklara artık
kendi havalimanımızdan uğurluyoruz. Haftalık Avrupa ve
Kıbrıs seferleri de başlamak üzere.
Kütahya'ya yüksek hızlı tren geliyor.
Kütahya-Balıkesir demir yolu yenileniyor. Anadolu illerinden limanlara,
Avrupa'ya Kütahya üzerinden ulaşılacak.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİyle
Kütahya'da on üç sene içerisinde 50 bin yeni çalışanımız
oldu, 130 bin aktif çalışanımız var. Teşvik sisteminde
4üncü bölge, organize sanayilerimizde ise 5inci bölge teşviki
alıyor. Toplam 4 organizede 100'e yakın fabrikada 11 bin kişi
çalışıyor.
Yürütülen olumsuz propaganda ve dedikodu siyasetine
karşılık, geçtiğimiz günlerde 1i rehabilitasyon merkezi
olmak üzere 2 adet 5 yıldızlı otel düzeyinde şehir
hastanesi ihale sürecine başlanıldı bilgisini verdik. AK
PARTİyle Tavşanlı Devlet Hastanesi, Hisarcık ve
Çavdarhisar Hastaneleri, Kütahya Ağız ve Diş
Sağlığı, Evliya Çelebi Acil Ünitesi, Domaniç Diyaliz
Merkezi, 16 adet sağlık ocağı yaptık. Gediz ve Emet'te
hastanelerimizi yapıyoruz. Simav Hastanesine başlıyoruz.
Üniversite içindeki atıl bina 400 yataklı hastaneye
dönüştürülüyor. Geçmişte en basit tetkik ve tedaviler için bile
komşu şehirlere gidilir, bir MR için üç ay sıra beklenilirdi. Şu
anda ilimizde senede yüzlerce açık kalp ameliyatı yapılır
düzeye geldik.
2002'den bu yana Kütahya ve ilçelerimizde 100 okul, 1.700
derslik yaptık. Dumlupınar Üniversitesinde öğrenci
sayısı 23 binden 50 bine ulaştı. Öğretim üyesi
sayısı on yılda ikiye katlandı. Sadece son dört yıl
içerisinde Kütahya merkezde SGK binası, Zafer Kalkınma Ajansı,
acil çağrı merkezi, il özel idare binası, tugay içinde 6 bin
kişilik yeni binalar, gençlik merkezi, il kapalı spor salonu
yapılıyor veya tamamlandı. Yeni cezaevi, adliye binası,
emniyet müdürlüğü, il tarım müdürlüğü yeni hizmet binaları
yatırım programına alındı. İlçelerimizde hükûmet
konakları, spor salonları, sentetik çim sahalar, bunlar yapılıyor.
Değerli milletvekilleri, Kütahya'da AK
PARTİyle yapılan yatırımları anlatmaya saatler
yetmez. Ancak geçmişten gelen açığımızı kapamak
ve hızlı adımlarla ilerlemek adına daha çok proje
üreteceğiz.
Son olarak Kütahya'ya yatırım yapan
kazanır. diyoruz.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kavuncu.
Gündem dışı ikinci söz, okullardaki madde
bağımlılığı ve sonuçları hakkında söz
isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğruya aittir.
Buyurunuz Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, okullardaki madde
bağımlılığı ve sonuçlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Okullarda uyuşturucu kullanımıyla ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında -tabii, dönemin sonuna
geliyoruz- 23üncü ve 24üncü Dönemde gündem dışı söz
vermesinden dolayı Sayın Başkanımız Güldal Mumcu
Hanımefendiye teşekkür ediyorum. Ayrıca, İç Tüzükün
60ıncı maddesine göre bizlere ben de çoğu zaman
kullandım- birer dakikalık söz veriyor, ondan dolayı da tüm
arkadaşlarım adına müteşekkir olduğumu ve
teşekkürlerimi sunmak istediğimi de bildirmek istiyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; çeşitli sivil toplum kuruluşları ve emniyet
yetkililerinin yaptığı araştırmalar, okullarda ve gençler
arasında, başta uyuşturucu olmak üzere, madde
bağımlılığının gittikçe artmakta olduğu
yönündedir. Millî Eğitim, narkotik, AMATEM merkezleri ve üniversiteler
acil önlemler alınması gerektiği noktasında müteaddit
defalar açıklamalarda bulundular. Okullarda, başta 8inci
sınıflar olmak üzere, lise öğrencilerinin tamamının
tehlike altında, risk altında olduğu ifade ediliyor.
Yapılan araştırmalar, uyuşturucu
kullanan her 10 çocuk ve gençten 9unun düşük ve orta gelirli ailelerden
geldiğini gösteriyor. Bu gençlerin büyük bir kısmı da
parçalanmış aileden değil, ailesiyle yaşayan çocuklardan
oluşuyor. Ayrıca, en kötü durum da, her 2 çocuktan 1i
uyuşturucuya arkadaşı yüzünden başlıyor ve çoğunlukla
da tedaviyi reddediyor. Ancak Türkiye genelinde okullarda madde
bağımlılığı istatistiklerini, maalesef,
bilmiyoruz. Hâlbuki istatistiki bilgilerin bilinmesinin mücadele için çok
önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Avrupa ülkelerinde yapılan ESPAD (Alkol ve
Uyuşturucu Kullanımına Yönelik Avrupa Okul Anketi Projesi)
bizde, maalesef, uygulanmıyor. Avrupalılar ESPAD projesine göre
sonuçlar alıp ona göre tedavi ve mücadele ediyorlar. Ancak bu proje her
nedense ülkemizde 2003 yılı sonrasından itibaren
uygulanmıyor. Sonuçta biz ülkemizde tam olarak sonuçların ne
olduğunu bilmiyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı bu
projenin uygulanmasını -anlayamayacağımız bir
şekilde- istemiyor ve uygulattırmıyor. Bu durum doğru
değildir. Avrupa Birliğinde sorulan sorular
değiştirilebilir, yeni sorular ilave edilerek bununla ilgili
çalışmalar yapılabilir.
Artan uyuşturucu ve madde kullanımında tam
olarak okulların durumunu bilmenin mücadelede çok farklı bir yeri
olduğu da mutlaka kabul edilmelidir. Millî Eğitim
Bakanlığının yapmadığı çalışmayı
TÜRK EĞİTİM-SEN 40 ilde 9-17 yaş grubunda 13.430 çocuk
üzerinde yapmış ve ankete katılan öğrencilerin yüzde
16sının sigara, yüzde 11inin alkol -enteresandır- yüzde
2,9unun da uyuşturucu ve benzer maddeyi en az bir kere
kullandığını ifade ettiği ortaya
çıkmıştır.
Ayrıca, Polis Akademisi Güvenlik Yönetimi
Araştırma Merkezince batı bölgeleri illerinde yapılan bir
araştırmada 4 okulda 500 öğrenci çalışmaya
katılıyor. Yaş ortalaması 16,4. Bu öğrencilerin yüzde
56,5u kız, yüzde 43,5u da erkek öğrencilerden oluşuyor.
Sorulan soruların en önemlisi Liseye başladığınızdan
beri uyuşturucu kullandınız mı? şeklindedir.
Öğrencilerin -enteresandır- bu ilde yüzde 6,3ü Evet. diyor, yüzde
93,7si de Hayır. diyorlar. Ancak, okul öğrencilerinin, okul
idarecilerinin uyuşturucu kullanımını fark etme ihtimaline
ise yüzde 17,5u Kesinlikle hayır. diyor, yüzde 45,42si ise Çok büyük
bir olasılıkla, belki. diyor, Bir ihtimal. diyenlerin oranı
da yüzde 26,6dır. Yani okullarda, maalesef, idareciler bu konuyu yakinen
takip etmiyorlar. Sonuçta madde bağımlılığı her
geçen gün artmakta ve de tedavi edilmeyi beklemektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, konu ailelerden
başlayarak devletin bütün kurumlarını ilgilendirmektedir. Bizim
ailemize, çocuğumuza bir şey olmaz. demek doğru değildir.
Aileler çocuklarıyla ilişkilerinin kalitesini mutlaka çok iyi bir
şekilde artırmalıdır. Çocuklarıyla kuvvetli sevgi
ilişkisi olan, doğru ve yanlışları öğreten,
davranışları için uygulanabilir kurallar koyan, bunların
uygulanmasını sağlayan ve çocuklarını gerçekten
dinleyen ebeveynlerin çocuklarına çok iyi bir şekilde sahip
çıktıklarını ve bu konuda da koruyucu bir şekilde
davrandıklarını ifade etmek istiyorum. Aile sosyal, ailesel ve
dinî doğruları ortaya koyarak Alkole ve maddeye hayır.
demelerini çocuklarına mutlaka vermelidir yani çocuklar Hayır.
diyebilmelidir.
Ayrıca, bunun yanında, yurt
dışındaki çocuklarımızda da bu konuyla ilgili çok
ciddi oranlarda, büyük sıkıntılar vardır ki birçok yerde de
insanlarımızın madde bağımlılığından,
uyuşturucudan cezaevlerinde, hapishanede yatmakta olduğu
görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
REŞAT DOĞRU (Devamla) Sonuçta ailenin
yanı sıra okul yöneticilerine, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına, Millî Eğitim ve Sağlık
Bakanlıklarına çok önemli görevler düşüyor diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Gündem dışı üçüncü söz, muhtarların
sorunları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüte
aittir.
Buyurunuz Sayın Öğüt.
3.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, muhtarların sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; muhtarların sorunlarıyla ilgili söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, konuşmama
başlamadan önce, Doğu Anadolunun sorunlarını gündeme
getiren başta Veli Ağbabaya ve bütün arkadaşlara, hepinize çok
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) CHPnin
getirmiş olduğu önerileri de desteklemenizi isterdim ama olmadı.
İnşallah, gelecek dönemde Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olacak.
Değerli arkadaşlar, Elâzığda Beritan
aşireti var. Beritan aşiretinin 30 üyesi var, 500 bin can
koyunları var, bunlara 3 milyon lira para cezası gelmiş. Sizden,
ilgililerden rica ediyorum, bu Beritan aşiretinin para cezasını
lütfen kaldırsınlar yoksa hayvancılık bitiyor.
Değerli arkadaşlar, Ardahan, Kars illerinde,
Doğu Anadolu Bölgesinde yaşamak çok zor; kış
ağır, iklim şartları ağır, yaşam
şartları ağır; bu nedenle bizim bölgedeki esnafımızdan
vergi alınmaması lazım. Esnaf siftah yapmadan dükkân
kapatıyor, hakikaten vergisini ödeyemiyor, çekini ödeyemiyor,
kirasını ödeyemiyor ve perişan bir durumda. Köylü daha da
perişan durumda. Köylü bankadan 3 bin-5 bin kredi almak için gidiyor,
banka kredi vermiyor. Bir de bankalardan rica ediyorum, buradan duysunlar: Bu,
Ziraat Bankası ve diğer bankalar köylüden dosya parası
adı altında para alıyorlar. Bu dosya paralarını
almasınlar.
Değerli arkadaşlar, muhtarlara gelecek olursak,
Türkiye genelinde 53 bin muhtarımız var. Bu muhtarların daha
doğru dürüst bir kanunu yok. 1924te çıkan, bir de 1944te çıkan
kanunlar var, bu kanunlarla muhtarlar idare ediyor. Muhtar, ölümümüzden
doğumumuza kadar her şeyimize karışıyor, her
şeyimizle ilgileniyor. O anlamda, muhtarların
maaşlarının iyileştirilmesi lazım. Muhtarlar şu
anda 870 lira civarında maaş alıyorlar, 400 lira civarında
sosyal güvenlik primi ödüyorlar. Yani elinde 470 lira para kalıyor, bu
adam nereye harcasın?
Şimdi, şehir muhtar ile köy muhtarını
birbirinden ayırmak lazım. Şehir muhtarının geliri
var, para alıyor ama köy muhtarı para alamıyor.
Alamadığı zaman da köyden şehre gidip gelmesi için
dolmuş parası, yemek parası, oradaki harcama, para adamın
cebinden gidiyor. Onun için, devlet olarak biz
Muhtarlarımızın
maaşlarının dışında sosyal güvenlik primlerini
devletin ödemesi lazım. Niçin? Çünkü elinde beş kuruş
parası kalsın. Yani 870 lira, 900 lira para alan muhtarımız
hiç olmazsa bu parayla masraflarını giderir ama sosyal güvenlik primi
olan 400 lira civarındaki parayı da devlet öderse
muhtarlarımız daha iyi hizmet yapar.
Bu anlamda, bir de muhtarlarla ilgili bir teklifim var:
Değerli arkadaşlar, emekli muhtarlarımız var. Daha önce
muhtarlık yapmış bu insanların muhtarlık
yaptığı dönemde BAĞ-KUR borçları var. Bunların
BAĞ-KUR borçları silinsin ve devlet ödesin o eski muhtarların
primlerini de. Ve onların da emekli olması sağlanırsa bir
adalet sağlanır.
Adaletli bir şey daha söylüyorum: Şu anda
bizim, milletvekillerinin, hepimizin emekli maaşı var ama muhtarlarımızın
emekli maaşı yok. Emekli olan veya muhtarlığı
bırakan muhtarlarımıza da emekli maaşı
bağlansın az veya çok, hiç olmazsa, çünkü o da sonuçta muhtar, o da
masraf ediyor, o da köyüne masraf ediyor. Şehirli ile köylüyü bir tutmamak
gerekiyor diye düşünüyorum değerli arkadaşlar.
Bir de değerli arkadaşlar, bu dönem, hepimiz,
mümkün mertebe milletin faydası, köylünün, çiftçinin faydası için
konuştuk. Başta köylü olmak üzere, çiftçi, köylü, işçi, memur,
esnaf, bütün herkesin sorunlarını tartıştık ama köylünün,
çiftçinin sorunlarını, burada, kanun teklifleri getirmemize
rağmen kabul etmediler.
Ben çiftçimize, köylümüze şuradan sesleniyorum ve
diyorum ki
Bu şapkayı da başıma sembolik olarak
takacağım. Evet, buradan selam veriyorum köylümüze, çiftçimize,
esnafımıza. (CHP sıralarından alkışlar) Herkese
diyorum ki: Gelin, 7 Haziranda Cumhuriyet Halk Partisini iktidar yapalım,
köylümüzü milletin efendisi yapalım. Köylü milletin efendisi olursa
Türkiye kalkınır, Türkiyede çiftçi kalkınır.
Bu anlamda, herkese selamlarımı,
saygılarımı sunuyorum. Allaha ısmarladık, hoşça
kalın ama köylüyü, çiftçiyi, işçiyi, esnafı, sanayiciyi
unutmayın diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Gündeme geçmeden önce, sisteme giren sayın
milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
İlk söz Sayın Tüzele ait.
Buyurunuz Sayın Tüzel.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dün memleket her bakımdan karanlığa
gömüldü, hem çöken bir enerji sistemi ve politikası hem de çöken bir
adalet mekanizmasını gördük. Üzgünüz, onaylanmayacak şekilde
Çağlayan Adliyesinde kendilerince Berkin Elvan için adalet
arayışını silahlı rehin eylemiyle yapan gençler ve
savcı polis operasyonu sonucu öldürüldü. Adliye camiasına ve hepsinin
ailesine başsağlığı diliyorum.
Kim bu ölümlerin sorumlusu? Kan akmaması için
uğraşanların görüşü Böyle bitmeyebilirdi. şeklinde.
Sağ yakalanmaları ve eylemin sonuçlanması mümkünken bu tercih
edilmemiştir. Yaşam hakkını hiçe sayan yaklaşım
Cumhurbaşkanının ağzından
çıkmıştır. Ortada bir başarı varmış
gibi polisler kutlanmış, avukatlar hedef gösterilmiştir. Bu
kabul edilemez.
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Hiç
utanmıyorsun!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) İnsan biraz utanır,
cenaze devam ediyor.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Operasyon
memleket gibi karanlıkta kalmamalı, gerçekler
aydınlatılmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Tanal
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle, Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim
Kiraza Allahtan rahmet diliyorum; ailesine, yargı camiasına
sabırlar diliyorum.
Berkin gibi tertemiz bir gencin adı
kullanılarak yapılan iğrenç bir provokasyondur bu. Bu, siyasal
iktidarın baskı yasaları için kullanacağı bir
provokasyondur. Bu anlamda, halkımızı sağduyuya davet
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Ağbaba
3.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Manisa Milletvekili Özgür
Özelle birlikte locada kendilerini izleyen gençlik kollarına selam
gönderdiğine ve Malatyanın Yamaç Mahallesinde yapılması
düşünülen kentsel dönüşüm projesine ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) Teşekkür ederim.
Öncelikle,
Manisada ön seçime girerek aramıza katılan, şu anda
yukarıda, locada gençlik kollarıyla bizleri izleyen Özgür Özele ve
gençlik kollarına buradan selamlarımı gönderiyorum.
Değerli arkadaşlar, Malatyada bir mahalleden
bahsedeceğim size. Mahallenin yüzde 65i sosyal yardımla geçiniyor,
yüzde 35i iş bulursa yaz aylarında inşaatlarda
çalışıyor. En zenginiyse yüzde 10, emekli kesim; onlar da emekli
maaşıyla geçinmeye çalışıyorlar. Malatyanın
Beydağı yamaçlarındaki Yamaç Mahallesinden bahsediyorum.
İşte bu mahalleye TOKİ diye bir talih kuşu kondu. Kentsel
dönüşüm yapacağız. deyip
hiç geliri olmayan mahalle sakinlerinden
ortalama 40 bin lira istiyorlar. Bahçeli, iki kat olan evleri alıp 100
metrekarelik evlere hapsetmek istiyorlar. Üstelik bunun için üzerine de para
alıyorlar, buna da sosyal devlet diyorlar. Maalesef, Yamaç Mahallesinde
yüzde 90a yakın AKPye oy veriyorlar ama verdikleri oyları helal etmiyorlar.
Bir an önce bu mağduriyetin giderilmesini istiyorlar. Ben de yüce Meclisin
dikkatine sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ağbaba.
Sayın Doğru
4.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine
ve sağlık personelinin özlük haklarıyla ilgili düzenleme
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim Kiraza
yapılan saldırıyı ben de kınıyorum. Allahtan
rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun diyorum.
Ülkemizde sağlık personeli çok fedakâr
şekilde çalışmaktadır. Yalnız, sağlık
personelimizin en önemli sorunları özlük hakları ve emeklilik
konusuyla ilgilidir. Emekliliği gelen sağlık personelimiz,
maalesef, bununla ilgili çeşitli defalar konuşulmuş
olmasına rağmen bir türlü emeklilik hakkını
alamamışlardır, bundan dolayı da emekli olmaya
korkmaktadırlar. Bilhassa, döner sermaye primlerinin tam olarak emekliliğe
yansımamış olması onları büyük bir mağduriyete
sevk etmekte ve beraberinde de emeklilikten vazgeçmektedirler.
Önümüzdeki günlerde görüşülecek torba kanunlar
içerisine -belki girebilir mi bilmiyorum ama- girmezse bile önümüzdeki dönemde
yani bundan sonraki milletvekilliği seçimlerinden sonraki dönemde gelecek
olan konuların başında bunun olmasını bekliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Yeni
5.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeninin, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine
ilişkin açıklaması
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, dün
İstanbul Çağlayan Adliyesinde teröristler tarafından şehit
edilen Savcı Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet; ailesine, adalet
camiasına ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Savcı Mehmet Selim Kirazı şehit eden
teröristlerin arkasında, yanında kimlerin olduğu,
sözcülüğünü kimlerin yaptığı mutlaka bulunup
cezalandırılmalıdır. Canilerin, katillerin çirkin
görüntülülerini yayınlayan basını da şiddetle ve nefretle
kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya) Kahrolsun caniler!
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yeni.
Sayın Hamzaçebi
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan. İstanbul Çağlayandaki
Adliye Sarayına gerçekleştirilen hain saldırı sonucunda
görevi başında hayatını kaybederek şehit olan
Savcımız Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet diliyorum. Eşine,
çocuklarına, yakınlarına, yargı mensuplarına ve
milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.
Avrupanın en modern sarayı olarak
isimlendirilen bu Adliye Sarayına adı geçen terör örgütünün
mensupları nasıl girmiştir? Bu mutlaka
araştırılmalı ve ortaya çıkarılmalıdır.
Arkasında kimler vardır, nasıl bir provokasyondur, nasıl
bir eylemdir? Bu büyük acının arkasından şimdi milletimizin
bunu bilme ihtiyacı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak her türlü terörü, buradan,
kınadığımızı bir kez daha ifade ediyorum.
Savcımız Sayın Kiraza Allahtan rahmet
diliyorum tekrar, ailesine sabır ve başsağlığı
diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın Bostancı
7.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Çağlayan
Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin
alınarak öldürülmesine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Çağlayandaki hain saldırıyı
kınıyorum. Orada şehit edilen savcımız için
milletimizin başı sağ olsun, öncelikle bunu belirteyim.
Türkiye terörden çok çekmiş bir ülke. Burada 80
öncesini yaşamış olan insanlar da var. Terörün nasıl bir
şiddet sarmalı oluşturduğu ve tüm toplumda bir
çılgınlık atmosferi inşa ettiği iyi biliniyor. Daha
sonraki dönemlerde de Türkiye bu dramı yaşadı.
Bizim gördüğümüz şudur: Terör eylemi her zaman
topluma takdim ettiği amaçla esasen gizli ve saklı
amaçlarını, ilişkilerini örter; topluma takdim ettiği amaç
ile ulaşmak istediği amaç arasında kesinlikle fark vardır.
Burada da bu eylemde rahmetli Berkin Elvanın
adı kullanılmıştır ama Berkin Elvanın ailesinin,
babasının tavrı açıkça ortadadır. Yapılan eylem,
bunu bir vesile olarak kullanıp toplumsal bütünlüğe yönelik bir
suikasttır ve Sayın Hamzaçebinin dediği gibi bunun arkasındaki
ilişkiler mutlak surette açığa çıkartılarak, hangi
bağlar, hangi ilişkiler, hangi arka plan böyle bir terör eylemini
oluşturuyor, bütün bunların açıklığa
kavuşturulması yararlı olacaktır. İnsanların
aklıselime, dayanışmaya, birliğe ihtiyacı vardır.
Türkiye çok sıkıntılı bir
coğrafyada. Bir toplumsal birliği parçalamak için bir kibrit yeter
ama onu inşa etmek için çok alın teri, emek ve akıl gerekir.
Unutmayalım, aklın bir sınırı var,
akılsızlığın yok. Terör, insanları
akılsızlığa çağırır, asıl amacı
budur. Bu hususa tüm kesimlerin, toplumun dikkatini çekiyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
Sayın Baluken
8.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Halkların Demokratik Partisi
olarak, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın rehin alınarak öldürülmesine ve Orta Doğu ile Afrikada
yaşanan terör olaylarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, dün İstanbul Çağlayan
Adliye Sarayında son derece acı ve vahim bir olay meydana
gelmiştir. Hepimiz tarafından ölümlerin olmaması temennisiyle
yakından takip edilen bu olayda ne yazık ki AKP Hükûmetinin
yürüttüğü altını çizerek söylüyorum- başarısız
bir operasyon sonucunda Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz ve 2
eylemci yaşamını yitirmiştir.
Biz Halkların Demokratik Partisi olarak bu
ölümlerden kaynaklı üzüntümüzü tüm halkımızla
paylaşıyoruz, ailelerine sabırlar diliyoruz. Hukukun anayasal
teminat altına alındığı rejimlerde adaletin
hızlı ve etkin bir şekilde tesis edilmesinin zaruri
olduğunu düşünüyoruz. Bu zaruretin gerçekleşmemesi durumunda
demokratik protesto ve meşru muhalefet kapılarının
kullanılması gerektiğini ve hukuk içerisinde çözüm aranması
gerektiğini tekrar belirtiyoruz. Berkin Elvanın vurulması ve
vuranların cezalandırılmaması gerekçesiyle demokratik
muhalefetin bugüne kadar konuyu hassasiyetle takip ettiği sürecin devam
ettiğini ifade etmek istiyoruz.
Dün pek çok kısmı açıklanmaya muhtaç olan
bu olayın gerekçe gösterilerek de bu soruşturmanın üzerinin
kapatılamayacağını ve hızla bununla ilgili
çalışmalarda AKP Hükûmetinin gerekli tavrı ortaya koyması
gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Sayın Başkan, ayrıca, Türkiyede
olduğu gibi Orta Doğu ve Afrikada da son derece vahim olaylar
yaşanmaktadır. IŞİD terör örgütü, Suriyenin Hama kentine
bağlı Mabucaya baskın düzenleyerek 2 çocuğun da
aralarında bulunduğu en az 40ın üstünde Alevi Suriye
yurttaşını katletmiştir. Kafa kesmek ve yakmak suretiyle
gerçekleştirilen bu katliamları ve IŞİD destekçilerini
buradan kınıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tamamlayabilir miyim
Sayın Başkan bir yarım dakika?
BAŞKAN Siz söyleyin o zaman.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Aynı şekilde
Nijeryada da insanlığa karşı vahşi suçlar
işleyen Boko Haram örgütünün lideri de kendi halifeliğini ilan
etmiş ve Gwoza bölgesindeki bütün kadınları katliamdan
geçirdiğini bütün dünyaya duyurmuştur. Başta hamile
kadınlar ve çocuk yaştaki kız çocukları olmak üzere şu
anda oradaki kadınlar üzerinde uygulanan bu vahşeti de
kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın Güneş
9.-
Uşak Milletvekili İsmail Güneşin, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Dün İstanbul Çağlayan Adliyesinde görevi
başında şehit edilen Mehmet Selim Kiraz kardeşimize
Allahtan rahmet diliyorum, ailesine ve milletimize
başsağlığı diliyorum. Teröristleri ve teröristlere
eylemleriyle, söylemleriyle, tweetleriyle destek verenleri lanetle
kınıyorum, nefretle kınıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türkiye artık eski Türkiye değildir. Faili
meçhul cinayetlerin olduğu, sıkıyönetimlerin olduğu,
özgürlüklerin kısıtlandığı Türkiye geride
kalmıştır. Terörle hareket edenler asla başarıya
ulaşamayacaktır. Yeni Türkiyede kardeşlik ve barış
galip gelecek diyorum. Tekrar kardeşimizin ailesine
başsağlığı diliyorum, tekrar milletimizin
başı sağ olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Güneş.
Sayın Öğüt
10.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ve Balyoz davasında beraat edenlerin zararlarının
tazmin edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şehidimiz Savcı Selim Kiraza rahmet diliyorum,
ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Arkasındaki tüm karanlık olayların aydınlığa
çıkarılmasını istiyorum, sürüncemede
bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Berkinin
adının kirletilmesine izin vermeyeceğimizi burada bir kez daha
belirtiyorum.
Yıllarca süren Balyoz davasında 2 onur
intiharı, 1 ölüm; günlerce, aylarca hücre cezaları; ailelerin, anne
babaların manevi işkenceleri, gözyaşları dün beraatla
sonuçlandı ama bu arkadaşlarımızın, işlerinden
güçlerinden olanların, terfi atlayamayanların, ailelerinde çoluk
çocuklarının okullarından oluşlarının, ekonomik
zorluklara girişlerinin bu Hükûmet tarafından nasıl tazmin
edileceğini görmek istiyoruz. Arkalarından timsah gözyaşı
dökenleri, Kumpasa uğradılar. diyenleri, bunların tüm haklarının
geri verilmesi için bu arkadaşlarımızı tekrar göreve çağırıyorum.
Hükûmet ve Meclis bu konuda daha girişken olmalıdır diye
düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Erdinç
11.-
Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinçin, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Sayın
Başkan, dün şehit edilen Savcımız Mehmet Selim Kiraza
Rabbimden rahmet, ailesine ve sevenlerine sabrıcemil niyaz ediyorum.
Bizler şehidimizi güzel bir şekilde hatırlamak istiyoruz.
Şehidimizin hatırlamak istemediğimiz o
fotoğrafını gazetelerinde yayınlayanlar, bir kadına
kocasını, evlada babasını, anne ve babasına da
oğlunu bu şekilde gösterdiler ya bu gazetecilik yerin dibine
batsın diyorum.
Savcımızı şehit eden teröristleri, o
katillere destek olanları, onları meşrulaştırmaya
çalışanları lanetliyor, şanı şerefi yüce
Rabbimden, onları Onun kahhar sıfatına havale ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdinç.
Sayın Özdağ
12.-
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Dün Çağlayan
Adliyesinde bir terör örgütünün aşağılık eylemiyle
Savcı Mehmet Selim Kiraz şehit edildi. Savcımıza yüce
Yaradandan rahmet diliyorum.
Bu eylemin mesajları ise örgütün, çok iyi
korunduğu varsayılan bir adliye binasını basarak güç
gösterisi yapması ve Berkin Elvanın ölümü üzerinden toplumun büyük
çoğunluğunu kin ve nefretle doldurarak mezhep farklılığını
çatışmaya döndürme isteğidir. Berkin Elvanın ölümü
üzerinden siyaset, kan emiciliği, terör eylemi yapmak, yapılan terör
eylemlerini desteklemek, teröristlerin eylemlerine meşruiyet kazandırmak
ve mezhep farklılığını derinleştiren bir araç
hâline getirmek alçaklıktır. Dünden beri üzülerek görmekteyiz ki
meslekleri gazeteci, televizyoncu, sanatçı, siyasetçi olan bazı
gafiller terörü ve teröristleri kınamak yerine kinlerini devlete kusmak
aymazlığını göstermektedirler. Unutmasınlar ki terör
bumerang gibidir.
DHKP-Cnin uzun zamandır PKKyla iş
birliği içinde olduğunu, PKKnın çözüm süreci münasebetiyle kimi
eylemlerini DHKP-Cye yaptırabileceği ihtimalini gözden
kaçırmamalıyız. Öteden beri PKK ile Marksist sol arasında
yüzüklerin kardeşliğine benzer bir kardeşlik vardır.
Terör örgütleri bir elmanın iki yarısı gibidirler. Bu eylemi
kınamayanlar insanlıktan nasibi olmayanlardır.
Şehit savcımıza tekrar Allahtan rahmet
diliyorum, milletimizin başı sağ olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.
Sayın Coşkun
13.-
Yalova Milletvekili Temel Coşkunun, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine
ilişkin açıklaması
TEMEL COŞKUN (Yalova) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Ben de şehit Savcımız Mehmet Selim
Kirazı rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.
Bu menfur cinayeti işleyen terör örgütünü ve onlara
destek verenleri şiddetle ve nefretle kınıyorum. Ülkemizin
huzurunu, istikrarını bozmak ve bu ülkeyi kaosa ve eski karanlık
günlere götürmek isteyenler bilsinler ki bu millet onlara bu fırsatı
vermeyecektir. Ölen teröristler ile şehit savcımızı
aynı kefeye koyanları da şiddetle kınıyorum. Tekrar
savcımıza Allahtan rahmet, ailesine
başsağlığı diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Coşkun.
Sayın Tayyar
14.-
Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyarın, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
Dün Çağlayan Adliyesinde gerçekleştirilen terör
eylemini ben de arkadaşlarım gibi şiddetle kınıyorum.
Şehit olan, hayatını kaybeden savcı kardeşimize,
Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet diliyorum. Bu süreçte iyi sınav
veremeyen, gazetecilik kisvesi adı altında terör eylemini
masumlaştıran ve teröristleri kutsallaştıran sözde
gazetecileri de bu vesileyle kınamak istiyorum.
İlave olarak, şehidimizin,
savcımızın o görüntüsünü yayınlayan, bugün birinci
sayfadan, manşetten yayınlayan Hürriyet, Taraf, Yurt, Todays Zaman,
Sözcü, Ortadoğu ve Vatan gazetelerini de buradan
kınadığımı bildirmek istiyorum.
Tekrar şehidimize Allahtan rahmet diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tayyar.
Sayın Özgündüz
15.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Dün İstanbul Adliyesinde şehit olan meslektaşımıza,
cumhuriyet savcısı arkadaşıma Allahtan rahmet diliyorum;
ailesine, yakınlarına, tüm yargı camiasına sabır ve
başsağlığı diliyorum.
Bu bir terör eylemidir, kınıyoruz ancak
yapılan operasyon da tam bir fiyaskodur. Çağlayan Adliyesindeki cumhuriyet
savcısı arkadaşlarımla sabahtan beri irtibat hâlindeyim.
Arkadaşlarımdan aldığım bilgilere göre, içeriden silah
sesinin gelmesi üzerine yaklaşık sekiz on dakika geçtikten sonra
kapı ve duvar patlatılarak içeriye bir operasyon düzenleniyor. Bu,
tam bir fiyaskodur, tam bir beceriksizliktir. Orada, aslında, silah sesi
gelmeden içeriye havalandırma sistemi ya da başka yöntemlerle
uyutucu, uyuşturucu gaz verilerek bu teröristler etkisiz hâle
getirilebilir ve cumhuriyet savcısı arkadaşımız
sağ salim kurtulabilirdi. Burada tam bir beceriksizlik vardır, bu
beceriksizliği de birilerinin üstlenmesi lazım. Yani, evet, ölü,
şehidimiz var ancak bu beceriksizliğin Hükûmet tarafından
üstlenilmesi lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.
Sayın Tunç
16.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim Kirazın
görevinin başındayken hain ve alçakça bir saldırı
neticesinde şehit edilmesi hepimizi derinden sarsmıştır.
Tek amaçları milletimizi huzursuz etmek olan terör örgütünü ve
teröristleri şiddetle ve nefretle kınıyorum. Rehin alma
olayını ve saldırıyı eylem olarak ve teröristleri de
eylemci olarak nitelemenin, teröristler tarafından servis edilen
görüntülerin basın ahlakına aykırı bir şekilde
manşetlere taşımanın teröristlerin amacına hizmet etmek
anlamına geleceğini belirtmek istiyorum.
Şehit savcımıza Allahtan rahmet;
ailesine, yargı camiamıza ve milletimize
başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tunç.
Sayın Çavuşoğlu
17.-
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Dün menfur bir saldırı neticesinde şehit
düşen Savcımız Mehmet Selim Kiraza ben de Allahtan rahmet
diliyor, ailesine sabır niyaz ediyorum; milletimizin ve adalet
camiamızın başı sağ olsun.
Sayın milletvekilleri, bu tür olayların
akabinde yapılacak açıklamalar birleştirici, bütünleştirici
ve teskin edici olduğu takdirde milletçe acımızın
hafiflediğini hissedeceğiz, terörle ulaşılmak istenen
amaçlar da akamete uğramış olacaktır. Hâl böyle
olmasına karşın, yaşanan bu menfur hadiseyle ilgili olarak
çeşitli kesimler tarafından âdeta terörü
meşrulaştıracak manalara gelecek tarzda yapılan açıklamalar
ve paylaşımlar da ne yazık ki milletimiz tarafından ibretle
izlenmiştir. Milletin yekpare olup yaşadığı acı
ve üzüntüyü, birlik ve beraberlik ruhunu yaşayamayan bu nasipsiz kimseler
tarihin kirli sayfalarından hiçbir zaman silinmeyecektir. Yine,
milletimizin kendisine bu manada sorumluluk düştüğü zaman da her
zaman olduğu gibi vakarlı ve makuliyet çerçevesinde
cevabını verecektir diyorum.
Tekrardan şehidimize Allahtan rahmet, kederli
ailesine başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Çavuşoğlu.
Sayın Atalay
18.-
Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine
ilişkin açıklaması
ORHAN ATALAY (Ardahan) Teşekkür ederim
Başkanım.
Bugün bir hak arama yöntemi veya aracı olarak
şiddetin hiçbir meşru dayanağının
kalmadığı Türkiyenin yürüyüşünü kesmek isteyenler
bilsinler ki barışa, özgürlüğe ve kardeşliğe irade
koymuş bu yürüyüş asla durdurulamayacaktır. Terör ve
şiddetten siyasi nema bekleyişin bu çağda artık hiçbir
şekilde mazur görülemeyeceği gerçeğine dikkat çekerken merhum Savcımız
Mehmet Selim Kiraza rahmet diler, kederli ailesine ve yargı
camiasına başsağlığı dileklerimi iletirken
saldırıyı da lanetle kınıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Atalay.
Sayın Yetiş
19.-
Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin, Çağlayan
Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin
alınarak öldürülmesine ilişkin açıklaması
MUHAMMED MURTAZA YETİŞ (Adıyaman)
Sayın Başkan, Savcımız Mehmet Selim Kiraza Allahtan
rahmet diliyorum. Terörü şu ya da bu şekilde mazur gösterenleri de
kınıyorum, yazıklar olsun diyorum.
Milletimiz dün darbeciye darbeci diyemeyenlerin, bugün
de teröriste terörist diyemediğini ibretle izliyor. Maalesef, yine,
milletimiz, dün ülkeyi kaosa sürüklemek için birtakım vesayet
odaklarından medet umanların, bugün de terörden medet umduğunu
ibretle izliyor. Onları da lanetliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yetiş.
Sayın Akgün
20.-
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgünün, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine
ve parti tüzükleri gereği yeniden aday olamayacağı için helallik
dilediğine ilişkin açıklaması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Dün Çağlayan Adliyesinde görevi başında
terör örgütünce kahpece şehit edilen Savcımız Mehmet Selim
Kiraza Allahtan rahmet diliyorum. Aziz milletimizin, ailesinin ve adalet
camiasının başı sağ olsun diyorum.
Sayın Başkanım, bu vesileyle 3 Kasım
2002den beri millî iradenin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görev yapmanın onur ve şerefini yaşıyoruz.
24üncü Dönemin sonuna geldiğimiz bugünlerde, partimizin tüzüğü
gereği yeniden aday olamamam hasebiyle, bütün
arkadaşlarımızdan helallik diliyor ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akgün.
Sayın Özdemir
21.-
Batman Milletvekili Ziver Özdemirin, Çağlayan Adliyesinde Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak öldürülmesine
ilişkin açıklaması
ZİVER ÖZDEMİR (Batman) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Ben de dün Çağlayan Adliyesinde bir terör eyleminde
hayatını kaybeden Savcı Mehmet Selim Kiraza Rabbimden rahmet
diliyorum, ailesine de başsağlığı ve sabırlar
diliyorum.
Dün şunu gördük: Türkiyede maalesef demokratik
eylemleri ve demokratik hakları kendilerine perde edinerek, şiddete
başvurarak, terör eylemlerine başvurarak başka insanların
ve Türkiyedeki toplumun mağduriyetine alet olanları nefretle,
lanetle kınıyorum. Demokratik eylemlerde, insan haklarında
herkes elbette ki demokratik eylem hakkını kullanmalıdır
ama şiddete alet olanları lanetle kınıyorum.
Ve bugünkü gazetelerde de maalesef IŞİDin
şiddetinden hiç farkı olmayan resimleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Sayın Kaynarca
22.-
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcanın, Çağlayan Adliyesinde
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin alınarak
öldürülmesine ilişkin açıklaması
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Terörü ve teröristleri lanetliyorum. Hain
saldırıda şehit olan Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim
Kiraza Allahtan rahmet; ailesine, aziz milletimize, adalet camiasına da
başsağlığı diliyorum.
Başa silah dayayan teröriste eylemci diyen, bu
görüntüyü gazetelerinde yayınlayıp terörün ekmeğine yağ
süren sorumsuz medyayı da şiddetle
kınadığımı belirtmek istiyorum.
Ve gün, teröre karşı bir olma, omuz omuza olma
günüdür diyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaynarca.
Sayın Halaçoğlu
23.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, MHP Grubu olarak, Çağlayan
Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kirazın rehin
alınarak öldürülmesine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Her şeyden önce, dünkü elektrik kesintisinin de
içerisinde bulunması sebebiyle Çağlayan Adliyesinde meydana gelen ve
teröristlerin nasıl girdiklerinin ve onlarla ilgili kayıtların
da alınamadığı bir ortamda şehit Savcımız
Mehmet Selim Kiraza yapılan hain saldırıyı şiddetle,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, tekrar kınıyorum.
Ancak, teröristleri ve terörü lanetlemek yetmiyor,
bununla ilgili önceden istihbari bilgileri almak gerekiyor. Ayrıca,
şehidimizin herhangi bir otopsiye tabi tutulmaksızın kimler
tarafından kurşunlandığının da tespit edilmemesi
Çünkü içinde bulunduğu odada üzerinin de birçok farklı tozlarla
kaplanmış olması birtakım şüpheleri ortaya
çıkarıyor. Muhakkak ki bunun sonuna kadar
araştırılması Hükûmetin birinci derecede borcudur.
Bu vesileyle, başta ailesi olmak üzere, Türk
milletine başsağlığı diliyorum. Kendisine Allahtan
rahmet diliyorum. Sevenlerine, yakınlarına ve hukuk camiasına
yine başsağlığı diliyorum. Bir daha böyle
olayların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin öncelikle
alınması, havaalanına
bile girerken herkesin kontrol edildiği bir ortamı göz önüne alacak
olursanız adliyeye girişlerin de muhakkak, kim olursa olsun,
aynı şekilde kontrol altına alınması gerektiğini
özellikle belirtmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Halaçoğlu.
Sayın Hamzaçebi, tekrar sisteme girmişsiniz.
Buyurunuz.
24.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Balyoz davasında
beraat edenler için Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği iadeyiitibar
teklifinin yasalaştırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu hak ihlali
kararından sonra İstanbuldaki mahkeme tarafından yeniden
görülen Balyoz davasında, mahkeme, sanıkların tümüyle ilgili
olarak beraat kararı vermiştir.
Esasen, davanın başlangıcından bu yana,
biz, bu davanın uydurma delillerle yürütüldüğünü söylemiştik,
Bu dava haksız, hukuksuz bir davadır. diye ifade etmiştik ve
söylediklerimiz gerçek çıktı.
Tüm sanıkların beraat kararı
almış olmasından elbette ki mutluyuz ama buruk bir mutluluk bu
çünkü o davada yargılanan Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok değerli
komutanlarının hayatları çalınmıştır,
gelecekleri karartılmıştır, büyük bir umutsuzluğun
içerisine düşmüşlerdir, ya emekli olmuşlar ya tasfiye
edilmişlerdir, emekli olmak zorunda kalmışlardır; böyle bir
acının içerisindedirler. Zamanın Başbakanı,
şimdinin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Biz
aldatıldık. demiştir bu davayla ilgili olarak.
Şimdi o zaman yapılması gereken yani
mahkemenin beraat kararı vermesinden sonra yapılması gereken, bu
komutanlarımıza itibarlarını iade etme yönünde bir yasa
çıkarma olacaktır. Bunu mutlaka yapmak gerekir.
Aldatıldık. demek yetmez, özür dilemek kanunla olur. Hiçbir özür, o
komutanlarımızın çalınan hayatlarını,
yaşadıkları acıları geri getirmez, intihar eden
kişilerin o hayatlarını geri getirmez, onların ailelerinin
acılarını hafifletmez ama bunu mutlaka yapmak gerekir, bir
demokratik devlet bunu mutlaka yapmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisinin konuya ilişkin olarak
vermiş olduğu kanun teklifi, geçen hafta salı günü Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun oylarıyla reddedilmiştir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi kapanmadan, Cumhuriyet Halk Partisinin iadeyiitibar
teklifini yasalaştırmayı, başta iktidar partisi grubu olmak
üzere tüm Genel Kurula, Parlamentoya öneriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Son olarak Sayın Çıray
25.-
İzmir Milletvekili Aytun Çırayın, gölge Başbakanın,
Berkin Elvanın acılı anısı üzerinden gelişen
terör hadisesinin faturasını Cumhuriyet Halk Partisi liderine kesmeye
kalkıştığına ilişkin açıklaması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın Başkan, gölge
Başbakanın Berkin Elvanın acılı anısı
üzerinden gelişen terör hadisesinin faturasını, ahlak
dışı bir tutumla Cumhuriyet Halk Partisi liderine kesmeye
kalkışması ve bunu da Türkiyeyi mutlak bir polis devletine
dönüştürecek iç güvenlik yasasını savunarak yapması, bir
ipucu oluşturmaktadır. Bu olayı araştıracak
olanların bilgisine sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çıray.
Gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin, tarımsal
üretimin kadın istihdamı üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1284
Türkiye
Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Tarımsal üretimle sanayi üretimi arasında köprü
kuran tütün üretimi de hem kadın istihdamının
yoğunlaştığı alandır hem de esas olarak
kadın emeğine dayalı tarımsal üretime örnek
oluşturmaktadır. Kadınlar zahmetli ve uzun tütün üretiminin
hemen bütün aşamalarında başlıca üretici güç olmanın
yanı sıra, endüstriyel tütün işlemesinde de istihdamın asli
bir bileşenini oluşturmaktadır. Tarımsal üretimin
kadınlar üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması
ve önlem alınması için Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve
teklif ederiz.
1) Hasip
Kaplan (Şırnak)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) İdris
Baluken (Bingöl)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat
Ata (Batman)
8) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna
(Diyarbakır)
10) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan
Tan (Diyarbakır)
12) Adil
Zozani (Hakkâri)
13) Esat
Canan (Hakkâri)
14) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye
Birtane (Kars)
17) Erol
Dora (Mardin)
18) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
19) Demir
Çelik (Muş)
20) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe:
Türkiye'de tarımsal üretim kadın istihdamı
bağlamında iki bakımdan büyük önem taşımaktadır:
Bir yandan son yıllara kadar kadınların başlıca
istihdam alanı olagelmiştir; ikinci olarak, tarımsal üretim
kadın emeği yoğunluklu bir üretim sürecidir. Tarımsal
üretim ile sanayi üretimi arasında köprü kuran tütün üretimi de hem
kadın istihdamının yoğunlaştığı
alandır hem de esas olarak kadın emeğine dayalı
tarımsal üretime örnek oluşturmaktadır. Kadınlar, zahmetli
ve uzun tütün üretiminin hemen bütün aşamalarında başlıca
üretici güç olmanın yanı sıra, endüstriyel tütün
işlemesinde de istihdamın asli bir bileşenini
oluşturmaktadır. Bununla birlikte, 2000'li yıllar boyunca
tarımsal üretimin gerilemesine koşut olarak kadın
istihdamının bu önemli alanı daralmaya
başlamıştır. Son on yıldır Türkiye'de
kadınların istihdama katılımındaki düşüşün
başlıca nedeni de tarımsal istihdamın gerilemesidir. Tütün
sektörü bu sürece en iyi örneklerden birini teşkil etmektedir. 2002'de
kabul edilen ve tütün sektörünü özelleştirmeyi, tütün için destekleme
alımlarını giderek kaldırmayı amaçlayan ve TEKEL'in
varlıklarının satışına olanak sağlayan Tütün
Yasasıyla Türkiye'de tütün ekimi büyük oranda gerilemiştir. TEKEL'in
bütünüyle özelleştirilmesinin ardından tütün üretimi bitme noktasına
gelmiş durumdadır. Tütün üretimi azaldıkça kadın işsizliği
büyümekte, büyük kentlere göç tek çare olarak belirmektedir.
Türkiye'de kadın istihdamının erkek
istihdamıyla karşılaştırılması kadınlar
ile erkekler arasındaki toplumsal kaynaklara erişimdeki
eşitsizliği açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Erkeklerin
istihdama katılımı yüzde 62,7 iken kadınların
istihdama katılımı yüzde 22'dir. Gelişmiş Batı
ülkelerinde kadın nüfusunun yarısından fazlasının
istihdam edildiği düşünüldüğünde Türkiye'de kadın
istihdamının karanlık resmi daha açık hâle gelmektedir. Türkiye'de
100 kadından sadece 22'si istihdama katılmaktadır. 1990'lardan
bu yana kadınların istihdama katılım oranı 12 puan
gerilemiştir. 1990'da 100 kadından 34'ü istihdama
katılırken 2004'te 27'si istihdama katılmaktadır.
Türkiye'de kadın istihdamının yönelimini
belirleyen başlıca etkenlerden biri tarımsal üretimdir.
Türkiye'de tarım, kadın istihdamının en yoğun
olduğu alan olagelmiştir. 2000'lere kadar ekonomi içindeki
ağırlığını muhafaza eden tarımsal üretim,
kadınların başlıca emek etkinliklerinden biri olduğu
gibi, tarımsal üretimin kendisi de kadın emeği yoğunluklu
gerçekleşmiştir. Genellikle küçük üreticilik biçiminde yürütülen
tarımsal üretimde, kadınlar, ücretsiz aile işçisi olarak sosyal
güvencesiz bir biçimde çalışmaktadır. Kadın
istihdamında son dönemde baskın eğilim olan gerilemenin
başlıca nedeni tarımda yaşanan dönüşüme
bağlı olarak kırsal istihdamın gerilemesidir.
Tarımda sübvansiyonların
kaldırılması, çiftçiye dolaysız ya da dolaylı
yapılan desteklemenin sona erdirilmesi Türkiye tarımında
üreticileri ve özellikle aile emeğine dayalı küçük işletmeleri
hızlı bir erime sürecine sokmuştur. Tarımsal üretim
geriledikçe kırsal alanda istihdam olanağı kalmayan ve gittikçe
artan yoksullukla baş edemeyen yığınlar süratle kentlere
göç etmektedir. Kırdan kente göç, istihdamdan barınmaya bir dizi
olumsuz sonuç yaratan karmaşık bir süreçtir. Kırdan kente göç,
erkekler için iş gücüne katılımda küçük bir düşüşe
neden olurken kadınların neredeyse tamamının istihdam
dışında kalması sonucunu doğurmaktadır. Kente göç
etmek zorunda kalan nüfus içerisinde genç erkekler kadınlara oranla daha
kolay iş bulabilmektedir. Kadınlar ise çoğu durumda ya
işsiz kalmakta ya da olumsuz koşullarda çalışmak zorunda
bırakılmaktadır. Tarımsal üretimin kadın
istihdamı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması
ve önlem alınması için araştırma komisyonu
kurulmasında yarar bulunmaktadır.
2.-
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ve 20 milletvekilinin, Türkiyede
yaşayan Alevilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1285)
Türkiye
Büyük Milleti Meclisi Başkanlığına
Alevi toplumunun temel talepleri olan, cemevlerinin
ibadethane sayılması, zorunlu din derslerinin kaldırılması,
Alevi mal varlıklarının iade edilmesi, varlığı
tarafsız devlet ilkesine aykırı olan Diyanet İşleri
Başkanlığının lağvedilmesi, Alevi köylerine cami
yaptırma politikalarından vazgeçilmesi, nüfus cüzdanlarındaki
din hanesinin tamamen çıkartılması; ders kitapları,
sözlükler, ansiklopediler ve Millî Eğitim Bakanlığınca
önerilen yardımcı kitaplardaki Aleviliği ve Alevileri
aşağılayan tanımlamaların düzeltilmesi ve benzeri
hususlarda bazı düzenlemelerin yapılması ve girişimlerde
bulunulması devlet ve hükûmet olmanın temel görev ve sorumluluğu
iken bu görev ve sorumluluk alanlarıyla ilgili bugüne kadar herhangi somut
bir adımın atılması bir yana, Şubat 2012 tarihinden
beri Adıyaman'da Alevi evlerinin işaretlenmesi,
kapılarının boyanması ve çeşitli biçimlerde tehdit
işaretlerinin konulması; Erzincan ve İçel'in Tarsus ilçesinde
okul ve cemevi duvarına tehditkâr ifadelerin yazılması; Didim,
İstanbul
Kartal ve Gaziantep'te Alevi evlerinin işaretlenmesi; Malatya ili
Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü beldesinde 26 Temmuz 2012
Cuma günü gece saat 01.30 sıralarında ramazan dolayısıyla
Evli ailesinin linç edilmeye kalkışılması, daha sonra Evli
ailesine yönelik tehdit, baskı, tecrit, tahammülsüzlük ve toplumsal
baskının hâlen devam etmesi; Ankara ili Altındağ ilçesi Battalgazi
İlköğretim Okulunun imam-hatibe dönüştürülmesine karşı
imza toplayan velilerin 6/9/2012 tarihinde düzenlemiş oldukları
basın açıklaması sonrasında mahalle sakinlerinden
Yılmaz ailesinin ev ve iş yerine gece saat 01.20 sularında
kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından pompalı
tüfekle dört el ateş açılması vb. olayların meydana
gelmesi, Türkiye'de yaşayan Alevi yurttaşların can
güvenliğinin gittikçe ortadan kaldırıldığı
yönünde kaygıları artırmıştır.
Öte yandan, yaşanan bu olayların, Başbakan
ve bakanların seçim kampanyalarında ve çeşitli
toplantılarda Türkiye'deki Alevileri hedef alan, Aleviliği yok sayan,
küçümseyen ve aşağılayan açıklamalar yaptığı
bir döneme denk gelmesi rastlantı değildir.
Şubat 2012 tarihinden beri meydana gelen bu olaylarla
ilgili yürütülen soruşturmalarda, ev ve okul duvarlarına yazılan
yazıların veya yapılan işaretlemelerin çocuk işi
olduğu, abartmamak gerektiği yönündeki resmî açıklamalar,
başta Alevi toplumu olmak üzere, kamuoyunda oluşan kaygı ve
endişeleri artırmaktadır. Endişeleri giderecek herhangi bir
adım atılmamıştır.
Devlet ve ilgili kurumlarının öncelikli görev
ve sorumluluğu yaşanan bu olayların
aydınlatılması ve kamuoyunu ikna edecek bir politika izlenmesi
bir yana dursun, Emniyet tarafından hazırlanan rapora göre,
"Olayların çocuklar ve ideolojik amaç gütmeyen şahıslar
tarafından yapıldığı" tespitine yer verilmesi
durumun vahametini daha da arttırmıştır. Aslında bunun
açık anlamı, Türkiye'de Alevilere yönelik sistematik olarak
yapılan ayrımcılığın çocukların belleklerine
dahi işlendiğidir. Normal şartlarda çocuklar masumiyetin ve
saflığın temsilcisi, toplumsal yaşamın en
kırılgan halkası, korunmayı ve şefkati en fazla hak
eden ve geleceğin umudu olarak resmedilir. Fakat ülkemizde çocukların
"tinerci vahşeti", "kapkaç canavarı", "suç
makinesi", "kentin kâbusu", "taş atan çocuklar",
"çocuk işi" gibi dehşet verici ifadelerle
anlatılması ya da damgalanması, masumiyeti kâbusa dönüştürmektedir.
Devlet ve ilgili kurumlarının öncelikli görev ve sorumluluğu,
meydana gelen bir olayın aydınlatılması ve kamuoyunu ikna
edecek bir politika izlenmesidir. Bunun yerine suçlu olarak çocukların
işaret edilmesi onları yetişkinler gibi davranmaya zorlamaktan
öte bir davranış değildir.
Alevi evlerinin işaretlenmesi,
duvarlarının çizilmesi, cemevi ve okul duvarlarına Alevilere
yönelik hakaret ve tehdit içeren ifadelerin yazılması iddia
edildiği gibi, çocuklar tarafından yapılıyorsa
yarının Türkiyesinde Alevilerin can güvenliğinin olmayacağı
sonucuna varılır. Çünkü yarının yöneticileri, toplumsal
aktörleri ve kamu görevlileri bugünün çocuklarıdır. Bu nedenle,
Anayasanın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci
maddeleri gereği Meclis araştırması
açılmasını arz ederim. 23/10/2012
1) Hüseyin Aygün (Tunceli)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Hasan Akgöl (Hatay)
4) Hülya Güven (İzmir)
5) İhsan Özkes (İstanbul)
6) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
8) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
9) Tolga Çandar (Muğla)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Sakine Öz (Manisa)
12) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
13) Namık Havutça (Balıkesir)
14) Hasan Ören (Manisa)
15) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
16) Mahmut Tanal (İstanbul)
17) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
18) Ramis Topal (Amasya)
19) Aytuğ Atıcı (Mersin)
20) Mevlüt Dudu (Hatay)
21) Veli Ağbaba (Malatya)
3.-
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 26 milletvekilinin,
öğretmenlerin çalışma şartları ile eğitim
fakültelerinden mezun olan öğretmen sayısı, öğretmen
açığı sayısı ve ataması yapılan
öğretmen sayısı arasındaki dengesizliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1286)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Öğretmenlerimizin bugün yetiştirdikleri
öğrenciler çağdaş, demokratik ve bağımsız
Türkiye'nin yapı taşlarını oluşturacaktır.
Geleceğimizi yetiştiren öğretmenlerimizin
yaşadıkları sorunlar, mesleklerini daha iyi
yapmalarının önünde engel oluşturmaktadır.
Öğretmenlerin özür grubu atamalarında yaşanan
sıkıntılar, ailelerin parçalanmışlığı,
öğretmenler için gerekli sayıda kadro çıkarılmaması ve
sözleşmeli öğretmenlerin iş ve gelecek güvencesiz ağır
çalışma koşullarının incelenmesi; eğitim
fakültelerinden mezun olan öğretmen sayısı, öğretmen açığı
sayısı ve ataması yapılan öğretmen sayısı
arasında var olan dengesizliğin araştırılması ve
gerekli politikaların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci
ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereği, bir
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla. 28/11/2012
1) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Recep Gürkan (Edirne)
4) Tolga Çandar (Muğla)
5) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
6) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
7)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
8)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
9)
Sakine Öz (Manisa)
10)
İhsan Özkes (İstanbul)
11)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12)
Ali Haydar Öner (Isparta)
13)
Kamer Genç (Tunceli)
14)
Namık Havutça (Balıkesir)
15)
Hasan Ören (Manisa)
16)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
17)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
18)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
19)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
20)
Mahmut Tanal (İstanbul)
21)
Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
22)
Ramis Topal (Amasya)
23)
Oğuz Oyan (İzmir)
24)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
25)
Mevlüt Dudu (Hatay)
26)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
27)
Veli Ağbaba (Malatya)
Gerekçe:
Eğitimin yapı taşı
öğretmenlerimiz ülkemizin geleceğini şekillendirirlerken her
türlü zorluklara rağmen inançlarını kaybetmeden üstlerine
düşen sorumlulukları büyük bir özveriyle yerine getirmektedirler.
Öğretmenlerimizin bugün yetiştirdikleri
öğrenciler çağdaş, demokratik ve bağımsız
Türkiye'nin yapı taşlarını oluşturacaktır.
Nesiller iyi bir şekilde yetiştirilmeden geçmişin birikimi ve deneyimi
geleceğe aktarılamaz. Öğretmenlerimiz ülkemizin ayakta
durması için kilit taşını yerleştirirler.
Öğretmenlerimizin yeni nesillerin yetiştirilmesinde gördükleri köprü
görevinin daha başarılı olması için, sorunlarının
acilen bir çözüme kavuşturulması gereklidir. Geleceğimizi
yetiştiren öğretmenlerimizin yaşadıkları sorunlar
mesleklerini daha iyi yapmalarının önünde engel
oluşturmaktadır.
Özür grubu atamalarında yaşanan
sıkıntılar, ailelerin parçalanmışlığı,
öğretmenler için gerekli sayıda kadro çıkarılmaması,
sözleşmeli öğretmenlerin iş ve gelecek güvencesiz ağır
çalışma koşulları Millî Eğitimde yeniden
yapılanmanın gerekliliğini açık bir şekilde
göstermektedir.
Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen
sayısı, öğretmen açığı sayısı ve
ataması yapılan öğretmen sayısı arasında bir
dengesizlik olduğu bilinmektedir. Ancak hâlen bu dengesizliği
gidermek için Millî Eğitimde rasyonel bir yapılanma sürecine
gidilmemiş, gerekli politikalar üretilmemiştir.
Öğretmenlerin özür grubu atamalarında
yaşanan sıkıntılar, ailelerin
parçalanmışlığı, öğretmenler için gerekli
sayıda kadro çıkarılmaması ve sözleşmeli
öğretmenlerin iş ve gelecek güvencesiz ağır
çalışma koşullarının incelenmesi; eğitim
fakültelerinden mezun olan öğretmen sayısı, öğretmen
açığı sayısı ve ataması yapılan
öğretmen sayısı arasında var olan dengesizliğin
araştırılması ve gerekli politikaların belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza
sunacağım.
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
CHP Grubunun, (11/55) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmının 1inci
sırasına alınmasına ve gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 1 Nisan
2015 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına;
İçişleri eski Bakanı Efkan Ala hakkındaki (9/13) esas
numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmının 2nci
sırasına alınmasına ve Meclis soruşturması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmelerin Genel
Kurulun 1 Nisan 2015 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
01/04/2015
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 01/04/2015 Çarşamba günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
(11/55) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının
1inci sırasına alınması ve gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun
01/04/2015 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde yapılması,
İçişleri Eski Bakanı Efkan Ala hakkındaki (9/13) esas
numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin; gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2nci
sırasına alınması ve Meclis soruşturması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmelerin TBMM Genel
Kurulunun 01/04/2015 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde yapılması
önerilmektedir.
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Şimdi, alınan karar gereğince gündemin
Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1inci sırasına alınan
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin ekonominin kötü yönetildiği
iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/55) esas
numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VII.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/55)
BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 26/3/2015 tarihli
84üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu
maddesine göre bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri önerge
sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi olarak Bingöl Milletvekili İdris Baluken; gruplar
adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Mehmet Günal, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili İlknur Denizli; Hükûmet
adına Başbakan Yardımcısı Ali Babacan.
Şimdi ilk söz olarak önerge sahibi Bingöl
Milletvekili İdris Balukene söz vereceğim.
Süresi on dakikadır.
Buyurunuz Sayın Baluken. (HDP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ekonominin kötü yönetilmesi
dolayısıyla ekonomik konularda genel koordinasyon sorumlusu
Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hakkında
vermiş olduğumuz gensoruda önerge sahibi olarak söz almış
bulunmaktayım.
Tabii, bu konuyla ilgili düşüncelerimizi ifade
edeceğiz ancak öncelikle bu gensorunun görüşülme tekniğiyle
ilgili bir eleştirimizi burada ifade etmek istiyorum.
Aslında son iki aydır Meclisin
çalışma usulünde bu eleştirilerimizin neredeyse
tamamının haklılık kazandığı bir pratikle
karşılaştık. Biz bu gensoruyu verdiğimizde, bu
gensorunun görüşülme günüyle ilgili olarak özellikle AK PARTİ grup
başkan vekilleriyle bir diyalog içerisinde olduk ve Nevroz
haftasına denk gelmesi nedeniyle grubumuzun büyük çoğunluğunun
Nevroz kutlamalarında halkımızla birlikte yapılacak
etkinliklerde olması nedeniyle bunun zamanlamasının bizimle
ortaklaşılarak Genel Kurula getirilmesini özellikle rica
etmiştik. Bu gensorunun Genel Kurula getirildiği günden bir gün önce
de yine AK PARTİ grup başkan vekillerini aradık ve burada
bulunan, Mecliste bulunan arkadaşlarımızın da çözüm süreci
kapsamında yürütülen zorunlu bazı görüşmelerden dolayı bir
gün sonra Mecliste olamayacaklarını ve o nedenle bu gensorunun
görüşülme gününün bizimle ortaklaşılması gerektiğini
ifade ettik. Bütün bu söylemlerimize rağmen, maalesef, çözüm süreci
kapsamında yürüttüğümüz çalışmalar ve Nevroz
kutlamalarında alanda olduğumuz bir günde bu gensoru Genel Kurulun
gündemine getirildi ve biz de böyle bir durum olduğu için gensoruyu geri
çekmek zorunda kaldık. Tabii, o günlerde basın bunu farklı bir
şekilde yansıttı, sanki Halkların Demokratik Partisi
Sayın Ali Babacanla ilgili gensoruyu geri çekmiş gibi flaş bir
haberle duyurdu. Gerçi biz basına gerekli açıklamayı
yapmıştık ama bu açıklamanın bugün de kamuoyu
tarafından bilinmesi açısından yapılmasını
önemsiyoruz. Tamamen, Meclisteki siyasi etik kuralların, siyasi nezaket
kurallarının hiçe sayıldığı, grubumuzun büyük
çoğunluğunun burada olmadığı bir güne denk
getirildiği için biz gensoruyu geri çekmiştik ve nitekim bu gensoruyu
tekrar Genel Kurulun gündemine getirdik.
Çünkü şundan dolayı, yani biz bu gensoruyu
verirken dolar kurunda hızlı bir artışın olması,
Merkez Bankasına dışarıdan müdahalelerin
yapılması ve mevcut siyasi istikrarsızlığın
ekonomik krize yol açabilecek bir ekonomik istikrarsızlığı
tetiklediği gerekçesiyle biz bu gensoruyu vermiştik. Bu süreç
içerisinde bu bahsettiğimiz parametrelerden hiçbirinde bir düzelme
olmadı. Eğer bir düzelme olsaydı o zaman gensorunun geri
çekilmesiyle ilgili farklı bir inisiyatif kullanabilirdik ama dolar
kurunda aynı istikrarsızlık, aynı dalgalanmalar devam
ederken, siyasi konjonktür ekonomik istikrarsızlığı
tetiklerken tabii ki Halkların Demokratik Partisi olarak bu gensoruyu
tekrar Genel Kurula getirmenin, Genel Kurul gündemine getirmenin doğru
olacağını düşündük. Bu konuda da AK PARTİ Grubunun
çekinmemesi gerektiğini, Hükûmetin çekinmemesi gerektiğini, eğer
memlekette yanlış giden bazı şeyler varsa ilgili
bakanların Meclise gelerek hesap verebilirlik ilkesine uygun olarak burada
Meclis Genel Kurulunu bilgilendirmesi yoluna başvurması gerektiğini
tekrar hatırlatmak istiyoruz.
Ekonomik
istikrarsızlıkla ilgili, grubumuz adına yapılacak
konuşmada, mevcut ekonomik veriler ayrıntılı bir
şekilde zaten detaylandırılacak. Ancak, ben, özellikle işin
direkt ilişkili olması vesilesiyle, siyasi
istikrarsızlığın nereden kaynaklandığı
boyutuyla ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz
gibi Sayın Cumhurbaşkanının Merkez Bankasına müdahale
eden açıklamalarından sonra dolar kurunda hızlı bir
dalgalanma ve gün içerisinde neredeyse tarihî rekorlara varan birtakım
uygulamalarla karşı karşıya geldik. Sayın
Cumhurbaşkanının bu müdahalesinden sonra maalesef Hükûmet bu
konuda büyük bir suskunluk içerisine girdi, bir tavır bile ortaya
koyamadı. Bağımsız olması gereken bir kuruma, bu
konuda yetkisi olmayan bir Cumhurbaşkanının yapmış
olduğu müdahaleyle ilgili ne ilgili Bakanın ne Başbakanın
ne de kabinedeki herhangi bir bakanın, biz, herhangi bir şey
söylediğine ya da herhangi bir tutum belirlediğine tanıklık
etmedik. Hatta, bırakın bu konuda bir siyasi tavır
geliştirmeyi, tam tersine, öylesi iddialar dolaştı ki
Cumhurbaşkanının müdahale etmesi normalmiş de bu müdahaleye
yol açan ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı istifa
ediyormuş haberleri dolaşmaya başladı.
Yine,
Merkez Bankasının Başkanıyla ilgili, aynı şekilde
görevinden alındığına ya da istifa ettirildiğine dair
haberler dolaşıma sokuldu ve bütün bunlarla ilgili de Hükûmetin tek
bir açıklamasına, Başbakanın bu konuda kamuoyunu tatmin edecek tek bir
açıklamasına biz rastlamadık.
Dolayısıyla,
mevcut bu istikrarsızlık, dolarda -dediğim gibi- 2,60ları
geçen birtakım dalgalanmaları beraberinde getirdi ve dolar üzerinden
borçlanmış olan şirketlerin veya çevrelerin büyük oranda zarar
etmesiyle ilgili çok vahim bir durum ortaya çıktı.
Aslında,
Cumhurbaşkanının müdahalesi sadece ekonomiyle ilgili değildi,
salt Merkez Bankasıyla ilgili müdahaleler söz konusu değildi.
Cumhurbaşkanı o günlerde -hâlen de devam ettiriyor- miting miting
dolaşarak 400 milletvekili istediğini ve AK PARTİye âdeta oy
istediğini açık bir şekilde kamuoyuna deklare ediyor. Bu konuda
yapmış olduğu konuşmaların, vermiş olduğu
beyanatların hepsi ortadayken, kendi tarafsızlığıyla
ilgili ciddi bir tartışma söz konusuyken bir de hepimizin
zekâsını, halkımızın zekâsını âdeta alaya
alır şekilde, Ben parti ismi zikretmedim. şeklinde özrü
kabahatinden beter birtakım açıklamalarda bulundu.
Yine,
bu Cumhurbaşkanı, tarafsız olması gereken
Cumhurbaşkanı, AK PARTİ listelerinden kimin milletvekili olup
olmayacağına dair görüşlerini pervasız bir şekilde
kamuoyu önünde hepimizle paylaştı. Milletvekili
adaylığı için başvurup da Cumhurbaşkanının
şerhinden, muhalefetinden dolayı başvurusunu geri alan
bürokratların durumunu hepimiz biliyoruz.
Yine,
bütün bunlar yetmiyormuş gibi AK PARTİnin hazırlamış
olduğu seçim bildirgelerini okuduğunu ve bu konuyla ilgili,
başkanlık sisteminin seçim bildirgesinde nasıl
yazılması gerektiğiyle ilgili görüşlerini de yine aynı
şekilde tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı ortaya
koydu.
Çözüm
süreciyle ilgili yapmış olduğu açıklamalar da Hükûmetin tüm
yaptıklarını ya da tüm söylemlerini âdeta yalanlayacak bir
boyutta maalesef gündemleşti ve kopan fırtına da hem çözüm
sürecine hem siyasi istikrara hem de ekonomik istikrara muazzam bir zararı beraberinde getirdi.
İşte,
bütün bu konularla ilgili aslında tavır koyması gereken Hükûmet
ve belki de en önemli bakanlardan olan ekonominin koordinasyonundan sorumlu
Başbakan Yardımcısından biz hiçbir şey duymadık.
Çünkü, Sayın Ali Babacan da defalarca yapmış olduğu
konuşmalarda, bir ülkedeki siyasi istikrarın ekonomik istikrarla doğrudan
ilişkili olduğunu, demokratikleşme ile ekonomik göstergelerin iyileşmesinin birbiriyle
direkt ilişkili olduğunu defalarca ifade etmişti. Şimdi
ortada böyle bir siyasi istikrarsızlık varsa,
tarafsızlığını yitirmiş bir Cumhurbaşkanının
ekonomik alana yönelik müdahaleleri varsa, göstergeler de kötüye gidiyorsa, e,
bu konudan sorumlu Sayın Bakan olarak bugüne kadar net bir tavır
ortaya koymanız gerekirdi. Maalesef, dediğim gibi, bu konuda başarılı bir kriz
yönetilmemiştir. Gerek siyasi istikrar gerek ekonomik istikrar
açısından durumun daha kötüye gittiği, dolar kuruyla ilgili
mevcut durumun da hâlâ belirsizliğini koruduğu ve
dolayısıyla da Türkiye'de
ekonomik kriz ve siyasi krizlerle ilgili kaygıların
arttığını biz ifade ediyoruz.
Dolayısıyla, bu gensorumuzu, gerekçeleriyle
ilgili grup adına yapmış olduğumuz konuşmada ekonomik
verilerle destekleyeceğimizi ifade ediyor ve bu konuda bütün Meclisten
destek beklediğimizi tekrar belirtiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Mehmet Günal.
Buyurunuz Sayın Günal.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, tabii, sözlerime başlamadan önce, ben,
Sayın Babacana teşekkür ediyorum öncelikle, yukarıda da
etmiştim. Teşekkürümün birinci nedeni, kendisinin üçüncü döneminin
sonuna doğru bizim yıllardır söylediğimiz bazı
gerçekleri hafif daha yüksek sesle -olabildiği kadar- yani fırça
yemeyecek şekilde itiraf etmeye başlamış olması. Onun
için, çok da fazla arkadaşlar tebessüm ediyor ama haklıyım çünkü
kabinenin içinde 1-2 kişi bir şey deyince hemen Başbakan
dâhil fırçayı yiyorlar yani bu
gerçek.
Şimdi, biz, az önce Komisyonda son bir toplantı
yaptık, arkadaşlarımızla helalleştik ama
söyleyeceğimizin tamamını söyledik. Sayın Bakan da
gocunmasın, aslında bir taraftan iltifat ediyoruz ama durum da
maalesef böyle. Sizin söyleyemediğinizi de biz söylemiş olalım
böylece.
Şimdi, diyor ki Sayın Babacan: Sanayiye
geçmemiz lazım, inşaat ile AVMyle olmaz. Doğru, bir tane çek
attık. Ama biz hep söylüyorduk, böyle olmaz, yapısal önlem
alalım arkadaşlar.
İki: Yapısal önlemler alalım. diye hatta
işi tatlıya bağladıktan sonra o ara toplantıda yine
söylemiş. Birazdan değineceğim ama neden teşekkür
ettiğimi önce söyleyeyim.
Üçüncü bir teşekkürüm de bu kadar eleştiriye
rağmen, çok fazla bir şey söylemeden soru-cevap
kısmını geçiştirip her zaman usuletle gitmesinden
dolayı. Bu konudaki becerisini de
tebrik ediyorum. Çok ağır sorulara hiç cevap vermeden gidebiliyor,
bir şekilde kendi bildiğini anlatıyor.
Tabii, teşekkür etmemin nedeni de
Haklı
olduğu o konuları neden bu kadar yavaş sesle söylediğini ve
cevap vermediğini biz kendimiz de Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın çıkışlarından anlamış
oluyoruz. Bu ortamda, bundan daha fazlasını ne Sayın
Şimşekin ne Sayın Babacanın söylemesini, biz, zaten,
görünce, beklemiyoruz. Öncelikle bunu yapmamız lazım. Ama üçüncü
dönemin sonuna doğru olduğu için de günaydın diyoruz
Sayın Bakanım, giderayak oluyor yani bunu daha önceden yapsaydık
şimdi burada çok kanunları, yapısal önlemler gerektiren
düzenlemeleri çıkarmış olacaktık.
Sürekli söylediğimiz bir husus olduğu için
tekraren bunları söylemek durumundayım. İşte, biz
yukarıda söyledik; aynen sizin dediğiniz gibi inşaat lobisiyle
bu iş olmaz, AVMyle olmaz. Arkadaşlarımız son anda gene
getirdiler torbaya. Neyse ki aşağıda, çok sıkışınca
burada arkadaşlarımız bazı maddeleri çektiler.
İnşaata yine teşvik veren düzenlemelerimiz vardı, süresini
uzatan, onları canlandırmaya çalışan. Bizim inşaatla
ilgili bir sorunumuz yok. Ama ekonomiyi sadece inşaat sektörünün
yatırımlarına dayalı hâle getirirseniz ve bunu da konut
stoku şişmesiyle sağlarsanız
Sürekli uyardık Türk usulü bir mortgage krizi
çıkabilir diye. Çünkü bankalar hepsine ipotek koymuş. Yarın
geriye ödeyemediği zaman ne olacak? Hepsi bir sürü ev sahibi olacak. Bir
ara bazı bankalarımız vardı, Sayın Babacan biliyor,
sağa sola ipotekli şeyleri dağıtınca, geri
ödenemeyince bir sürü turizm şirketi sahibi olan bankamız var mesela
yani otel sahibi oldular, otel işletmeciliği yapıyorlar;
normalde bankacılık yapmaları gerekiyordu. Ama kredileri
sağa sola verip dikkatli bir kredi değerlendirmesi
yapmadıkları için aktiflerin arasında bir sürü otel
işletmesi olur; örnek söylüyorum. Şimdi, böyle bir ortamda, bu kadar bankanın vermiş
olduğu konut kredileri geri dönmediği zaman ne olacak? Vatandaş
elindeki konutu teslim etmiş olacak daha az değere, banka da onu, o
gün piyasa doluysa daha düşük değerden ya satacak ya bekleyecek,
zarar yazacak. Dolayısıyla, bu konularda biz sizi çok uyardık.
Şimdi, sizinle ilgili diğer konu, teşekkür
etmemizin nedeni: Çok yumuşak başlı, yumuşak huylu
bakanlarımızdan bir tanesi Sayın Babacan. Şimdi merak
ediyorum Sayın Cumhurbaşkanının söylediği sözden
dolayı size burada birinci elden sorma şansımız var.
Sayın Başçıyla, Sayın Babacanla ilgili defalarca hakarete
varan laflar söyledi. Yani, ben kendim, muhalefet milletvekili olarak hicap
duydum o lafların söylenmesinden, hele eski bir Merkez Bankacı
olarak, Merkez Bankası Başkanına o lafların söylenmesinden
üzüntü duydum. Yani vatan hainliğine varan suçlamalar oldu. Sonra da
Denmedi. diyor. Ya, Faizi yüksek tutmak vatana ihanettir. demek, ne demek?
Yüksek tutandan sorumlu kim? Ben merak ediyorum. Size üç yıl önceki
bütçede, burada, bir A3 kâğıdında tutup göstermiştim Faiz
lobisi içeride mi, dışarıda mı? diye -yeni
başlamadı Sayın Cumhurbaşkanının bu lafı,
siz de biliyorsunuz- buradaydınız bütçe konuşmasında. Hâlâ
yandaş olarak yayın hayatına devam eden gazetelerden birisi hem
sizi hem Sayın Başçıyı hem Sayın Şimşeki
koyarak -aynen içinde de faiz lobisi var- faiz rantı yaratmakla
suçlamışlardı. Ne zaman sıkışsa Sayın
Erdoğan hep birilerini suçlamaya çalıştı. Ama benim derdim
o değil. Nasıl oluyor da vatan haini dediği kişilerle
sonra buluşuyor ve ondan önce de diyor ki size: Kendinize çekidüzen
verin, böyle olmaz. bir de uyarıyor, Dinlemediler, faizi
düşürmediler. diye yurt dışına gidip gelirken bir daha
mesaj veriyor; sonra, geliyoruz, Efendim, biz tatlıya
bağladık. diyor. Merkez Bankası Başkanı ile
Sayın Babacan gitmiş. Merak ediyorum, tatlı yiyip, tatlı
mı konuştunuz? Nasıl tatlıya bağladınız? Bu
laflardan sonra, insan bu kadar ağır konuştuktan sonra, sadece
bir brifing almayla tatlıya nasıl bağlanıyor, hakikaten
merak ediyorum. Yani açıkçası, sizin verdiğiniz özete
bakınca, Merkez Bankası Başkanımız da sunum
yapmış, aslında, kibarca Sayın Cumhurbaşkanı,
arkadaşlarımızın sunumu o. Kusura bakmayın, siz
hiddetleniyorsunuz ama bir sürü uluslararası gelişme var. Bu
kurlardaki artışın şu kadarı şundan,
uluslararası faizler burada, bizim dış ticaret açığımız
var, biz sıcak paraya muhtacız. Biz sıcak paraya muhtaçken, cari
açığımız böyleyken de, kusura bakmayın, bu faizleri bu
şartlarda, enflasyon düşmeden düşüremeyiz. diyor. Sayın Cumhurbaşkanı
ne diyor? Kalkıyor, diyor ki: Bu da benim teorim. Onlar enflasyonla
faizin sebep-sonuç ilişkisini ters söylüyor. Ben de diyorum ki: Faizi
düşürmezseniz bu iş olmaz. Hâlâ teoriye devam ediyor.
Şimdi, arkadaşlar, bu kadar laf söylendikten
sonra bunu nasıl tatlıya bağlayacağız? Şimdi,
faizleri yükselten eğer vatan hainiyse
Sayın Cumhurbaşkanı
konuşmadan önce -onlar Merkez Bankası faiziyle
uğraşıyor ama- gösterge faizler 6,5 civarındaydı
yanlış hatırlamıyorsam, bir anda 8in üzerine çıktı;
8,25lere çıkmıştı. Ee, kim sebep oldu o zaman? Ben de
diyorum: O zaman bu faizcilere hizmet eden kim? Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetleri.
Sayın Cumhurbaşkanı Başbakan
olduğu dönemde Gezi olaylarıyla ilgili, hatırlarsanız,
tartışırken ne dedi? Hepsine kızdı. Dün bizim
dönemimizde 5 kat zengin olduğunu söyleyip bize gelenler bugün
karşımıza geçti. dedi. Bakın, bu, Sayın
Erdoğanın cümlesidir. Gezide o faiz lobisi diye
kızdığı kişilere söylediği cümle bu. 5 kat zengin
olmuşlar. Kimin döneminde? Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri
döneminde.
İsterseniz
Sıkça, bize burada, biliyorsunuz,
hep oranları söylüyorlar; İşte şöyle oldu, faizler buraya
düştü, oradan buraya çıktı, hopladı, zıpladı.
diyorlar. Ortalama her sene 50 milyardan fazla -48, 50, 53, 56, böyle gidiyor-
2003ten itibaren 2014 sonuna kadar toplamda 612 milyar lira faiz
ödemişiz; faiz gideri arkadaşlar. Yani şimdi borcu siz alıp
129 milyardan 400 milyarın üzerine çıkardığınız
zaman buna faiz ödüyorsunuz.
100
milyarın borcu ayrı, 400 milyarın borcu ayrı; toplamda faiz
lobisine ödediğiniz faiz bu. Miktarın büyümüş olması ve
oranın düşüyor olması bizim derdimizi çözmüyor ki.
Ödediğimiz faiz budur, her sene ortalama 50 milyar civarında, 2 eksik
3 fazla, 5 fazla faiz gideri ödüyoruz. Milyar bu, eski parayla katrilyon.
Şimdi,
peki, bunun üzerine ne oluyor? Bu faizleri kime ödedik? Yani Sayın
Erdoğan bu hükûmetlerin Başbakanı değil miydi
arkadaşlar? Şu anda da Cumhurbaşkanı olarak bunlarla
uğraşmıyor mu? Hâlâ yukarıdan söylevler vermeye
bakıyor. Ee, tabii, ona da bir şey demiyoruz çünkü değerli
arkadaşlar, ben daha önce de söyledim Eğer kılavuzunuz jöleli
olursa burnunuz krizden kurtulmaz. diye. Burada Ekonomi Bakanı varken,
ekonomi bürokratları varken, Maliye Bakanı varken, Ekonomi
Koordinasyon Kurulu varken, sizin kişiye göre oluşturduğunuz 4-5
tane ekonomiyle ilgili bakanlık varken siz 2 tane
danışmanınızın söylediğiyle bunlara karar verir,
herkesi ihanetle suçlarsanız o ekonomi düzelmez. Ee, siz kendiniz o zaman
bu istikrarsızlığın başnedeni olursunuz. Şu anda
en büyük siyasi riskimiz Sayın Cumhurbaşkanının kendisidir,
ben size söylüyorum. Ekonomik anlamda siyasi riskler önemlidir. Evet,
haksız reytingler olabilir, şimdi de olmuştur, geçmişte de
olmuştur ama önemli olan Onlar siyasi değerlendirme yapıyor.
demek değil, siyasi anlamda bu tartışmaları
sonlandırmak, Hükûmet arasında bir şey varsa Bakanlar Kurulunda,
eğer bankayla sorun varsa ilgili bakanla sorun varsa da brifing alarak onu
çözersiniz. Bir Cumhurbaşkanı kalkıp medya üzerinden
polemiklerle böyle bir şey yapamaz. Onun nedenini söyledim, Sayın
Bakan da biliyor; dediğim gibi teşekkür etmemin nedeni de o, hepsine
girmiyor polemiklerin. Frenciler, gazcılar dedik yani siz dediniz, biz
de onu kavramsallaştırdık; sonra o, siyasi olarak Gülcüler,
Erdoğancılar oldu. Ondan sonra da kalktı hem yandaş
basının bir kısmı hem de kendisi frencilere çakmaya
başladı; Sayın Arınçın tabiriyle söylüyorum. Ya,
böyle bir yönetim olabilir mi? Böyle bir ekonomi anlayışı
olabilir mi? Daha sorunda anlaşamıyoruz yani anlaşamıyoruz
derken anlaşamıyorsunuz, yönetim olarak söylüyorum. Ortadaki sorun
nedir, bunda anlaşamıyoruz. Ekonomi yönetiminin birbiriyle
koordinasyonuna ilişkin bir kurum var, bir Başbakan
Yardımcısı var, Sayın Cumhurbaşkanı onu vatan
haini ilan ediyor. Şimdi nasıl çözeceğiz bu meseleyi? Yani bir
gün toplanıp sonra tatlıya bağlamakla olacak mı bu iş?
Bu söylediğimiz sözler nerede kalacak? Burada tarihte duruyor.
Şimdi, arkasından, Sayın Babacan bir
toplantıda söylüyor. Ee, diyoruz bütün bu kurun hesabı ne olacak? Üç
ay içerisinde kur zararı 80 milyarı bulmuş. Özel sektör,
firmalar, bir sürü, şimdi ithalata bağımlı olan -ki Türkiye
ekonomisinin geneli ithalata bağımlı olduğu için- özel
sektör de doğal olarak yaptığı ithalattan dolayı kur
zararı yazıyor. Yani işin garibi daha önce
avantajımızaydı, euroylaydı şeyimiz, eurodaki
değerlenme tersine dönünce bir de oradan, pariteden zarar ediyoruz
şimdi. Ekonomik olarak biz çok etkilenmiyorduk diye onu söylüyoruz çünkü
alışımız satışımız farklıydı,
kur düşüktü, euro yüksekti, şimdi tersine dönünce yine zarar etmeye
başladık.
Peki, bu tartışmalı ortamda nasıl
yapacağız? Sürekli olarak frencilere çakan, gazcıların
savunucusu daha önce Sayın Çağlayan vardı, artık o yok.
Sayın Zeybekci aynı şekilde o bile itiraf etmek zorunda
kalmış Sayın Cumhurbaşkanının
çıkışı da kurlarda etkili olmuş olabilir. diye biraz
böyle çekingen bir edayla. Şimdi, siz burayı
karıştırıyorsunuz, kurlar yükseliyor, faizler yükseliyor.
Peki, o zaman herkes dönüp size faiz ve kur lobisi dese, Türkiye
Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına, olacak mı? Yani nereye
gittiğini söylediğimizin önce oturup bir tartmamız lazım,
hele sorumluluk makamında olan kişilerin bunları yaparken çok
daha dikkatli olması lazım. Bu iktidarın ekonomisi değil,
tüm vatandaşlarımızı, tüm kesimleri ilgilendiren bir
ekonomik yapı. O geminin içinde hepimiz varız, su almaya
başladığı zaman Efendim, onlar yanlış
yaptı, o oldu. diye bakamayız çünkü bu sorunlar birikecek ve
vatandaşlarımızın üzerine, dar gelirlerinin üzerine çökecek.
O sorun buraya geliyor.
Şimdi, ben tekrar baktım, sonra Sayın
Babacan ne demiş diye. Uludağ Ekonomi Zirvesinde üçlü
sacayağı üzerinden ülkelerin ekonomisinden bahsediyor.
Bir: Maliye politikaları. Soruyorum, burada bir mali
kural gelmişti geçen dönem, apar topar kayboldu. IMFyle, Dünya
Bankasıyla, bütün sivil toplum kuruluşlarla, uluslararası
kuruluşlarla yapılan şeyde konuştuğumuz bir
uygulamaydı, yok.
Mali kuralla ilgili aklıma gelmişken bir
şey daha söyleyeyim. Sayın Başbakan şeffaflık paketi
açıkladı, Sayın Cumhurbaşkanı ona da müdahale etti.
Hem de sadece ekonomik gerekçeyle değil. Bakın Yahu, bunun
zamanlaması manidar, seçim öncesinde böyle şey olur mu kardeşim,
bunu geriye çektirin. Neden manidarmış? İlçe
başkanlığı, il başkanlığı yapacak adam
bulamayız. diyor. Ya bu basına yansıdı, perde
arkasında değil bakın. Bu ne demek? Bizim adamlar mal varlığı
beyanını verirse sebepsiz zenginleşme olabilir. demek. Böyle
bir itiraf olur mu? En azından bunu çağırıp kendisiyle
konuşsanız da basın da bunlar yer almasa. Bunlar utanç verici
şeyler. Yani, bunlar bütün arkadaşlarımızı töhmet
altında bırakır. Hepsinin de mal varlığı o kadar
zenginleşmemiştir; tabii ki olmuştur, sebepsiz olan da
olmuştur, ticaret yapan da olmuştur. Ama siz Şeffaflık
paketi partiye zarar verir. derseniz aleni olarak o zaman kendi partinizin
başkanlarını da suçlamış olursunuz. Ama biz
yadırgamıyoruz artık, Sayın Erdoğanın gözü
görmüyor, 17-25 Aralık sonrası bakanlarına da Başbakan
Yardımcısına da, Merkez Bankası Başkanına da, il,
ilçe başkanlarına da hepsine yükleniyor. Böyle bir şey olmaz.
Üçüncü ayağın ikincisi, Sayın
Babacanın sözünde: Para politikaları ve Merkez Bankası diyor.
Kaldı mı? Merkez Bankasının ne tüzel kişiliği
kaldı ne bağımsızlığı kaldı ne ihanet
etmediği kaldı, hepsi oldu bitti. Sonra da hiçbir şey
olmamış gibi devam ediyoruz. Ben bunu anlayamıyorum. Ya
taraflardan birinde bir sorun olması lazım. Yeniden brifing
alırız. diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Açıkçası
anlamıyorum, bir brifingle düzeliyorsa
Ki brifingin içeriğine de
baktık, az önce söyledim. Vallahi bizim söylediğimiz doğru.
diye masum bir şekilde arkadaşlarımız göstergelerle ikna
etmişler.
Üçüncüsüne bakıyorsunuz: Yapısal reformlar.
Yani günaydın diyoruz. Bakın, burada defalarca konuştuk.
Sayın Bakanım, bir Onuncu Kalkınma Planımız var, iki
sene önce çıktı. Hâlen, daha, onun öncelikli dönüşüm
programlarını alıp bize 1, 2, 3 diye eylem planı
yapıyorsunuz. Defalarca söyledim, Bakanı gitti, planı
kaldı yadigâr. diye. Hiçbir maddesine dokunulmadan beş yıl
geçip strateji belgesi uygulama planı gitti. E, bu da aynısına
benziyor. Ya, ne zaman yapacaksınız? Bir tanesini, iki tanesini
yapın bari ya! 1.200 tane, 1.400 tane tedbir olur mu Sayın Bakan? Hiç olmazsa baştan 50sini bir
yapın da görelim. Gösterdim size, burada var istiyorsanız,
arkadaşların bazısı soru sorar gibi bakıyor da.
En önemli maddelerden biri cari açıkla ilgili
GİTES sistemiydi. Baktım, 2013-2015 -şimdi
uğraşmayayım diye, özetini söylüyorum size- stratejisi
hazırlanacak, uygulanacak sonra da revize edilecek. E, 2015 bitiyor yani
bunu ne zaman uygulamaya koyacağız? Ortada bir şey yok.
Onun için, şimdi, burada çok şeyler söylemek
mümkün Sayın Bakanım ama
Şu plandan vazgeçin, bir an önce uygulamaya geçin. dedik. Plan zaten
var, sürekli olarak dönüşüm programını, planları yaparken
biz maalesef uygulamaya vakit bulamadık. Ne yapıyoruz burada? Sürekli
olarak birtakım çalışmaları getirip dayatmayla, muhalefeti
çoğunluk kararıyla zorlayarak, gereksiz, lüzumsuz,
tartışmalı, hiç olmaması gereken torba
kanunlarının içine rant düzenlemelerini, siyasi birtakım bölücü
örgütle yapılan pazarlıkları, çözülme süreci çerçevesindeki
siyasi kanun tasarı ve tekliflerini görüşerek burada Meclisin üç
ayını, dört ayını sizin dayatmanızla gece
yarılarına kadar yedik. Ne olurdu bu yapısal önlemlerin hiç
olmazsa onda 1ini çıkarsaydık? Ama, artık, bu, dediğim
gibi, bir veda konuşması, Sayın
Bakanın da üçüncü dönemi, maalesef, sizden artık bunları
yapmanızı beklemiyoruz.
İnşallah, Allah izin verirse 7 Haziranda
milletimiz desteklediği zaman yeni dönemde, Milliyetçi Hareket Partisinin
iktidarında böyle 5 tane ayrı bakanlık birbirine çakan, öbürü
gazcı, biri frenci olan değil; güçlü bir Ekonomi
Bakanlığı, bütün kurumların toplandığı bir
yapı içerisinde temel yapısal sorunları öncelikli olarak ele
alacak; üreten, sanayiye, imalat sanayisine, öncelikli alanlara destek veren;
yüksek teknolojili, yüksek katma değerli sektörlere önem veren;
girişimciliği, yenilikçiliği ve AR-GEyi destekleyen bir Hükûmet
içerisinde bu sorunları inşallah milletimiz çözme yetkisini bize
verecek.
Bunları, geçmiş dönemde yaşanan,
cumhuriyet döneminin on iki yıllık reklam arasını ekonomik
anlamda bir durum tespiti olarak sizlerle paylaşmaya
çalıştım.
Biz, MHP olarak hem üretimi, istihdamı destekleyen,
istihdam dostu bir üretim ekonomisi içerisinde ülkemizin ihracatının
ve üretiminin ithalata bağımlılığını
azaltacak gerçekçi politikalarla, yapısal önlemlerle desteklenen sektörel
ve dar bölgeli teşvik sistemleriyle ve bu bahsettiğimiz öncelikli sektörleri
destekleyecek bir anlayışla yatırım ve istikrar ortamını
da belli bir seviyeye getirerek hem yurt dışından
yatırımcıların, doğrudan yabancı sermayenin hem
de yurt içindeki yatırımcılarımızın güvenini
sağlayacak bir ekonomik program uygulayacağız.
İnşallah, üretime öncülük eden, yenilikçiliğe,
girişimciliğe öncülük eden bir ekonomi anlayışı
içerisinde de ülkemizin sorunlarını çözerek şimdiye kadar
mağdur edilmiş olan tüm sosyal kesimleri de kucaklayacak bir
şekilde, sosyal destek projeleriyle halkımızın
sorunlarını çözeceğiz diyorum.
Şimdiden hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
Maalesef, bu dönemin sonunda da böyle bir şeyle
karşılaştık. Sayın Bakanın istifa etmesi gerekir
diyeceğiz ama zaten dönemi sona eriyor, onun için saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Sayın Bostancı, bir açıklamanız
mı vardı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet, bir
açıklamam olacak.
BAŞKAN - Buyurunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Antalya Milletvekili
Mehmet Günalın (11/55) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde MHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Değerli konuşmacı
konuşmasının içinde, Sayın Başbakanın AK
PARTİ adına, Hükûmet adına şeffaflık paketine
ilişkin bir çalışmayı kamuoyuyla
paylaştığı süreç içerisinde, Sayın
Cumhurbaşkanının buna itiraz ettiği Eğer bu paket
çıkarsa il ve ilçe başkanı yapacak kimseyi
bulamayacağız. dediği şeklinde bir yorumda bulundu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yorumda bulunmadım,
doğrudan bilgi aktardım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bir yorumda bulundu,
şöyle ki: Evet, bir gazetede böyle bir haber çıktı, gazetelerde
çok çeşitli haberler çıkıyor. Biz gazetelerde
çıkmış olan haberleri
Yorumda bulunmadık, bir tespitte bulunduk. şeklinde takdim
etmeye başlarsak burada herkes birbirine ilişkin olarak söyleyecek
çok söz bulur. Dolayısıyla, gazete haberlerini bir tür hakikatin
kaynağıymış gibi, birinci elden bir bilgiymiş gibi,
mukayese edilebilir objektif bir bilgiymiş gibi sunmak ve bu bilgi
üzerinden insanları töhmet altında bırakmak doğru bir
değerlendirme olmaz. Bunu arz etmek için söz aldım.
Teşekkür
ediyorum.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Peki, şeffaflık paketi ne oldu Sayın
Bostancı, bir de onu söyleyin. Çekilmedi mi?
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Gelecek gelecek.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Nereye gelecek? Günaydın!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Herhâlde. Getiren kim?
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Ben de onu diyorum, biz getireceğiz onu.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Getiren kim?
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Onu biz getireceğiz, siz geri çektiniz.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Gelecek merak etme.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Olur mu burada?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) 7 Hazirandan sonra.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Geri çekmediniz mi?
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Hangi gazetede yazıyor, cacık
gazetesinde mi yazıyor haber?
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Yok, gösteririm şimdi.
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu, buyurun.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım, şimdi,
şeffaflık paketinin bir gazetede çıktığını
söyledi. Evet, Taraf gazetesinde çıkmıştı ama hiçbir zaman
tekzip edilmedi oradaki yazı onu özellikle belirtmek isterim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) İkincisi de şeffaflık paketi geri çekildi
Sayın Başkanım. Yani, söylüyor Sayın Bostancı ama
orasını söylemiyor. Şeffaflık paketi geri çekildi mi,
çekilmedi mi?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Üzerinde çalışıyoruz, gelecek.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Bir de Sayın Babacan söylesin, G20nin gündem
maddelerinden birisi şeffaflık değil mi? Onu da söylesin.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Çekiyor muydunuz eğer Cumhurbaşkanı
karşı çıkmasaydı?
VII.-
GENSORU (Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/55) (Devam)
BAŞKAN
Peki.
Şimdi
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun
Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
salona bakıyorum, yani üzülüyorum doğrusu. Sayın Babacan tam on
iki sene Türkiye ekonomisinden sorumlu, elbette ki başarılı
çalışmaları da oldu. Son zamanlarda müdahaleler oldu ve bu
müdahaleler sonucu da ekonomide bazı durumlar oluştu. Bununla ilgili
bir gensoru verdik ama Hükûmetin Başbakan
Yardımcısının gensorusunu konuşurken şu salona
bakıyorum, -2, 4, 6, 8, 10, 12, 14, 16- 17 AK PARTİ milletvekili var
salonda. Bu tablo bile başlı başına Hükûmetin
sorumluluğuna gitmenin bir anlamı var mı, yok mu? sorusunu da
gündeme getiriyor. Eğer, cumhurbaşkanlarının Parlamentoya
karşı sorumluluğu olsaydı hiç tereddüdümüz olmadan anayasal denetim hakkını kullanarak
parti grubumuz Cumhurbaşkanıyla ilgili ekonomi, Merkez Bankası
kavgasında bir gensoru veya denetim mekanizmasını hayata
geçirirdik. Ancak, cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu var,
bir tek vatana ihanetten yargılanıyorlar, onun için de 417
milletvekilinin oyu gerekiyor. Hükûmet ise Parlamentoya karşı yürütme
olarak sorumlu ve tabii ki ekonomi söz konusu olduğu zaman, Ekonomide
kimi sorumlu tutacağız? sorusunu sorduğumuz zaman kendimize,
bir bakıyoruz ki Kalkınma Bakanı var Ben ekonominin
patronuyum. diyor, bir bakıyorsunuz Ekonomi Bakanı var Ben de
patronum. diyor, sonra Maliye Bakanı çıkıyor Ben de onlardan
patronum. diyor. E, bütün bu ekonomiden direkt sorumlu bakanların bir de
koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın
Babacan var Ben de hepsinin başındayım. diyor ve tabii ki
böyle olunca da bu dolar-faiz kavgasında doğal olarak gensoruyu
Sayın Babacan hakkında verdik. Sanıyorum on iki yıllık
görev sürenizde ilk defa millî olacaksınız, ilk gensoru bu, Bakanlar
Kurulunun tümü üzerinde verilenler hariç.
Fakat, sizlerin -üç yıllık dönemde zaten Plan ve
Bütçe Komisyonunda da bakıyordum iktidar milletvekilleri arazi oluyordu,
kalmıyorlardı ama yeni gelen bakanlar olunca hepsi oturuyordu- son
bir toplantıdaki sözlerinizden yola çıkarak buradan sizden samimi
birkaç söz duymak istiyoruz Sayın Babacan. Yani, gerçekten çok önemli bir
toplantıda söylediğiniz sözler var ve söylediğiniz sözler o
kadar önemli ki ekonomideki verimlilik için, istikrar için, mali disiplin için
diyorsunuz ki: Adalet çok önemlidir, hukuk çok önemlidir. Bakın, dikkat
edin arkadaşlar, bir hukuk devleti olmak çok önemlidir; adalet,
bağımsız yargı çok önemlidir ve özellikle de buna dikkat
çekilirken -sanıyorum, KONFEDin bir toplantısıydı bu-
burada söylenen sözlere bakıldığında asgari bir hukuk
devleti olmak yatırımların gelmesi için de son derece gerekli
bir konu.
Şimdi, sadece sıcak paranın dökümüne
bakacağım, likidite. 131 milyar doların 62 milyar doları
hisse senetlerinde, 52 milyar doları hazine bonosunda, 17 milyar
doları da piyasada. Şimdi, herkes FEDin faiz artırmasına
bakıyor. Yani sıcak para miktarı aslında tam olarak
bilinmiyor, bu varlık dışı kazanılan kara paralar
ayrıca bir konu ama burada bir faiz lobisi, bir dolar lobisi olayı
ortaya çıkıyor. Şimdi, niye çıkıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan -Cumhurbaşkanın görevleri içinde
ekonomiden sorumludur diye bir şey yazmıyor- çıkıyor
mitinglerde, meydanlarda Merkez Bankası Başkanına anayasal
olarak, yasal olarak bağımsız olan Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Başkanı Başçıya diyor ki: Siz vatan
hainisiniz. Sayın Babacan, Hükûmete de, sizlere de söyledi; siz vatan
hainiymişsiniz! Mümkün mü, on iki yıl beraber yürüdünüz bu yollarda,
beraber ıslandınız yağmurlarda? Yani,
sizleri biz çok iyi tanıyoruz ve samimi olarak da sizler yeri geldiği
zaman da sözlerinizi çok kibarca esirgemiyorsunuz ve burada Vatanı
satmak, yüksek faizle, kötü yönetimle emeği heba etmekle olur. diyen bir
Cumhurbaşkanına karşı Sayın Başçının
ve sizlerin de dâhil olduğunuz 130 sayfalık bir brifing sunumu oldu.
Saraya gittiniz ve nezaketsiz bir şekilde sizin karşınıza 2
danışman çıkardılar; biri Yiğit Bulut, diğeri de
Cemil Ertem. Sizler orada da onurlu bir duruş gösterdiniz, dediniz ki:
Ben buraya Cumhurbaşkanına brifing vermeye geldim. Sonradan haber
gönderdiler Başlayın, ben geliyorum. diye. Bu şekilde durumu idare
ettiniz. Doğru, eğri; yazıldı bunlar.
Şimdi, Cumhurbaşkanının, on
iki yıl boyunca ekonominin sorumluluğunu üstüne almış,
ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısına çok
rahatlıkla Kendine çekidüzen ver. demesi basının önünde,
ekonomik konularda ne kadar doğru? Tabii ki bunu bizzat
Cumhurbaşkanına sormak isterdik ama diyorum, muhalefet partilerinin
denetimi hükûmete oluyor ve Hükûmet adına da sizlerden buradan bazı
sözler duymak istiyoruz, çok açık şeyler. Mesela brifing sonrası
nasıl ikna oldu Cumhurbaşkanı, nasıl tatlıya
bağlandı? Yani tatlıya bağlanması için bunca
kavganın dışarıda sürmesi ve doların birdenbire
2,62yi bulması mı gerekiyordu?
Şimdi, 2,62yi gören dolar Merkez
Bankası-Cumhurbaşkanı tartışmalarında
10.750
dolar olan kişi başına millî gelir 2013te, 2014te 10.500e düştü. Yani 10.500e düşen
-ekonomik açıdan- kişi başına düşen gayrisafi millî
hasıla, bu döviz artışı, bu doların
fırlamasıyla birlikte tam 8.500 dolara düştü, yani 12 Mart
itibarıyla -en sıcak 2 Mart-12 Mart arasında bu tartışma-
8.500e. Yani yurttaş, kişi başına tam tamına 2 bin
dolar yoksul duruma düştü.
Şimdi, 2 bin dolar yoksul duruma düşerken
Türkiye artık 16ncı büyük ekonomi değil G20 zirvesi içinde, en
kırılgan ekonomiye sahip; büyümesi düşmüş, cari
açığı artmış, enerji politikaları sonucu bir
yandan IMFnin borcunu kapattık, IMFye borç vereceğiz. derken
IMFden tekrar borç ister konuma gelen bir ekonomiden bahsediyoruz. Çünkü
Türkiyedeki dış borcun toplamı sadece özel sektör bazında
400 milyar dolar, 390 küsur buna 400 diyoruz. Şimdi, 400 milyar dolar
borcu olan sektöre, şirketlere, bu dolar yükseldiği zaman tabii ki ne
oluyor? Borçları artıyor. Peki, bu borçları artarken
yurttaşın parası ne oluyor? Bunun yansıması geliyor
yurttaşa oluyor.
Bakın, 929 TL alan asgari ücretli, Türk
lirasının doların yükselişi karşısında
erimesi nedeniyle, 140 TL zarar etmiş bu arada. Sonra, emekli olan biri,
1.000 TL alan emekli biri 147 TL kaybetmiş bu faiz kavgasında.
Şimdi, Hükûmet kalkmış 1.000 liranın altında emekli
maaşı olanlara 100 lira verecek. İşte, vatandaşa
eşeğini kaybettirip buldurma buna denir biliyor musunuz. 147 lira
kaybettir, değerini düşür, sonra 100 lira ver, üstelik seçim öncesi
bunu yap, seçim malzemesi olarak kullan. Bu, asla kabul edilir bir şey
değil. Son iki ay içinde doların 2,30dan -bizim gensoru önergesi
verdiğimizde 2,62- şimdilerde 2,64e çıktığı
dikkate alındığı zaman, 396 milyar dolarlık
dış borçla beraber bu kavgadan sonra borç stokunda 135 milyar TL
artıştan bahsediliyor.
Şimdi, kim kazanıyor? Bu faiz lobisi kim?
Sayın Babacan, son döneminiz ve 78 milyon yurttaşımız
sizlere bakıyor şu an. Kim kazanıyor? Dolar lobisi kim, faiz
lobisi kim; kimin parası artıyor, kiminki azalıyor? Bunu
gerçekten sizden dinlemek doğru olacaktır. Çünkü Maliye Bakanı dolar
artışını ABDnin iç işine bağlıyor. Ekonomi
Bakanı Sayın Zeybekci diyor ki: Beklenen dalgalanma. Sizlerin
açıklamalarınız farklı Sayın Babacan.
Burada şunu çok açık ifade etmek istiyorum ki,
130 sayfalık yaptığınız sunumda
Cumhurbaşkanını ne ikna etti, bunu öğrenmek istiyoruz
burada.
Ekonomik verimlilik için bağımsız
yargı güçlendirilmelidir dedik. Arkadaşlar, hangi
bağımsız yargıdan bahsediyoruz Allah aşkına,
söyler misiniz? Dün üç olay yaşandı. Sayın Babacanın son
açıklamalarıyla birlikte almak istiyorum. Balyoz davasında 280
subay, general önce beş sene yatırıldı, sonra beraat
ettirildi. Kim yanlış yaptı burada?
Dün bütün Türkiyede elektrikler kesildi; sanayi durdu,
yatırımlar durdu, fabrikalar durdu, metrolar durdu, hastaneler durdu,
ameliyatlar durdu, her yer durdu ve kayıp oldukça yüksek. Nasıl oldu
bu?
Dün, yine Türkiye'nin ve Avrupanın en büyük
adliyesi olan Çağlayan Adliyesinde -Çağlayan Adliyesinde, bakın,
dikkat çekiyorum- AVM tarzında yapılan; beton, demir ve camdan
oluşan bu binada daha önce yaşanan birçok toplumsal olaydan ders
alınmamış, birçok avukat saldırıya
uğramış ama bu adliyede ne hâkimin ne savcının ne de
avukatın hiçbir güvenliği düşünülmemiş. Neden? 2005
yılında Türk Ceza Kanunu ve CMKda Adli kolluğu
getireceğiz. diyen Hükûmet bugüne kadar adli kolluğu getirmedi; adli
kolluğu getirmediği gibi, en son, 17 Aralık operasyonundan sonra
Adli Kolluk Yönetmeliğini çıkardı, bu yönetmelik baroların
dava açması sonrası iptal edildi. İşte, savcılar o
zaman isyan etti, dedi ki: Bizi zabıtaya çevirdiniz. Hatta hâkimler
çıktı dedi ki: Adli kolluk değil bu; adli kulluktur, adli
kulluktur. Avukatlar çıktı güvenlik paketini getirdiğiniz
zaman; savcıların yetkisini valilere, kaymakamlara ve Emniyet
müdürlerine verdiğiniz zaman 79 baro, bütün barolar, bütün farklı
görüşler yürüdüler, şu Kızılay Meydanından Meclisin
önüne kadar geldiler. Şimdi orada bir elim olay yaşanıyor; yine
çarpıtılıyor, yine avukatlar hedef gösteriliyor, yine savunma
makamı hedef gösteriliyor, yine yargının üçlü sacayağında
olan avukatlar bu olayın sorumlusu olarak gösteriliyor
Cumhurbaşkanı tarafından. Allahtan korkun!
Şöyle bir şey düşünün: Orada yüzlerce
resmî polis girişte görev yapıyor ve bütün katlarda özel güvenlik
görevlileri var. Özel güvenlik görevlilerinin katlarda olduğu o yerde o
kapıdan hem hâkim giriyor hem savcı giriyor hem özel güvenlik giriyor
hem resmî polis giriyor, personel hariç binlerce kişi giriyor. Siz orada
bu koşullarda; savcının, hâkimin emrinde olmayan adli
kolluğun olduğu bir adliye binasında hangi güvenliği
sağlayabilirsiniz, söyler misiniz? Düşünebiliyor musunuz, o adliyenin
içindeki polis başsavcının emri altında değil, Adalet
Komisyonu Başkanının hiçbir hükmü yok, barolar ve
başkanlarının hiçbir hükmü yok. Her geçen, orada Hükûmetin talimatları
doğrultusunda oraya müdahale ediyor. Bu müdahalenin sonuçlarının
kamuoyuyla paylaşılması çok önemlidir. Ama inanın ki,
Sayın Babacanın dediği, bu ekonomik dalgalanmada
bağımsız yargının önemi açısından son derece
önemli ve kötü bir görüntü vermiştir Hükûmet. Sadece Hükûmet değil,
Cumhurbaşkanı kutsal olan savunma hakkını, avukatları
hedef alarak
Zaten güvenlik paketinde, yargı paketinde avukatların
dosya incelemesini bile kaldırdınız. Şimdi, böyle bir
ortamda, sıcak paranın bu ülkede durması mümkün müdür
arkadaşlar; herhangi bir şirketin gelip burada, bu yargı
koşullarında yatırım yapması mümkün müdür? Bu
koşullarda elbette mümkün değildir arkadaşlar.
Şimdi, doların gayrisafi millî hasıla
üzerindeki kaybına baktığımız zaman,
vatandaşların bankalara borcu 2002de 6 milyardı, 2015te 357
milyar. Evet, bu da gelişen rakamlardır.
Şimdi, Sayın Bakanın bizzat
açıkladığı büyüme oranları var, enflasyon
oranları var, işsizlik oranları var. Ne denmiş 2015-2019
için? Yüzde 2-4 arası büyüme öngörülmektedir. Şu an büyüme 2,1
düzeyindedir. Ilımlı ama dengeli büyüme; 2014te yüzde 3,3.
denildi, tutturulmadı. 2015te yüzde 4 büyüme olacak. denildi, hiçbir
dilim tutmuyor.
Şimdi enflasyona bakın arkadaşlar: Bu
yıl sonu yüzde 6,8 olacak. denildi, 2015te yüzde 5,3 olacağı
tahmin edilmektedir. denildi. Enflasyonun yıl sonu, 2014te yüzde 9,4
olarak gerçekleştiği görüldü. 2015te de enflasyon, orta vadede,
değil 6,3ün altına düşmesi, yüzde 10lara, çift rakamlara
doğru seyrediyor. Burada bir yanlış var arkadaşlar. Bu
yanlışın ve cari açık olarak artışlarda,
maliyette, bütçenin 56,7 milyardan
Şu an, sadece Orta Doğudaki
gelişmeler, petroldeki dalgalanmalar dikkate alındığı
zaman, petrol düştüğünde Sayın Babacanın bahsettiği
cari açık yüzde 7 azalıyor; bugün tam tersine döndü, döviz artarken
bu sefer de 60-70 milyar dolar ek yük gelmeye başladı.
Şimdi, buradan, Türkiye yüzde 74 dışa
bağımlı enerjisiyle
Dün burada nükleer santral projeleri geçti
ama nükleer santral projesi -Japonlarla- geçerken bütün Türkiye
karanlıktaydı. Bütün Türkiye karanlıktayken bu Mecliste bir
sorumlu arandı; bir tek sorumlu çıkıp bu kürsüde Hükûmet
adına doğru bir bilgi vermedi.
Sayın Babacan, sizlere bu son
uğurlanışı bir gensoruyla yapmak istemezdik ama Türkiyenin
size ihtiyacı var, Türkiyenin açıklamalarınıza
ihtiyacı var, Türkiyenin o brifing sırasında yaşananları
anlatmanıza ihtiyacı var; Türkiyenin yeniden bağımsız
yargıya, hukuk devletine, insan haklarına, hukuka, demokrasiye
ihtiyacı var; ekonomik açıdan bunu açıklamanıza
ihtiyacı var. Siz, bu son deminizde, son görev anlarınızda
Belki bu kürsüye son çıkışınız olacak. Sayın
Babacan, size kürsü fırsatı tanıyoruz. Sizi kürsüye davet
edeceğiz tabii ki grup konuşmalarından sonra.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Faiz Öztrak.
Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
verilen, Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan
hakkındaki gensoru üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Yine, konuşmama başlarken, dün menfur bir terör
saldırısı sonucunda kaybettiğimiz Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet, kederli ailesine ve
ulusumuza başsağlığı ve sabır diliyorum.
Değerli milletvekilleri, dün Sayın
Davutoğlunun grup konuşmasını dinliyordum. Büyüme
rakamlarını veriyordu, baktım, Büyüme rakamı 1 trilyon 749
milyar Türk lirası oldu, bir sene önce 1 trilyon 567 milyar Türk
lirasıydı. gibi giden bir konuşma vardı. Allah Allah, ne
oluyor dedim. Normal olarak AKP sözcülerinin temel
alışkanlığı bu rakamları dolar olarak
kullanmaktır. Neden dolar olarak kullanmıyorlar diye döndüm,
baktım, tabii, dolar olarak kullanamıyorlar. Çünkü 2014
yılında 800 milyar dolar olan gayrisafi yurt içi hasıla 2013
yılında 823 milyar dolarmış yani AKPnin yanlış
politikaları bir yılda Türkiyedeki vatandaşlarımıza
23 milyar dolar kaybettirmiş. Yine, dönüp, her zaman söylemekle
övündükleri kişi başına gelire baktığımız
zaman -dolar olarak- 10.404 dolar. Geçen sene kaçmış? 10.822 dolar
yani bu ülkedeki her bir fert 400 dolar geçen yıl para kaybetmiş.
Neden? Yanlış politikalar yüzünden ama daha vahimi var.
Baktığınızda, 10.404 dolar, 2008 yılında
Türkiyenin kişi başına ortalama geliri olan 10.444 doların
da 40 dolar altında. Yani 2014 yılında altı yıl geriye
gitmişiz.
Değerli milletvekilleri, aslında dün akşam
da Sayın Babacan 2015 yılında tüm ekonomik göstergeler 2014
yılından daha iyi olacak. demiş. 2015 yılı başladı,
sahne açıldı. Şimdi, bakın, ekonomik güven endeksi 2012de
yayınlanmaya başladı, şubat ayında 2012den bu yana en
düşük seviyesinde. Tüketici güven endeksi 2009 Mart ayındaki
seviyesine inmiş.
Şunu
hatırlatmak isterim: 2009 Mart ayı Türk ekonomisinin yüzde 15
daraldığı bir aydır, tüketici güven endeksi burada. Yine,
dönüp baktığınız zaman imalat sanayisindeki satın alma
yöneticileri endeksi ki önemli bir göstergedir sanayi bakımından-
Nisan 2009dan bu yana en düşük seviyesine inmiş. Nisan 2009
dediğimiz dönem, Türkiyenin son dönemde yaşadığı en
derin krizlerden birinin gerçekleştiği dönem, ekonominin tüm yıl
boyunca yüzde 5 daraldığı bir dönemdir. Mart ayı ihracat
verileri eksi 13,4; TİMin verileri. Şimdi ben burada sormak
istiyorum: Sayın Bakan, nasıl 2015in 2014ten daha iyi
olacağını iddia edebiliyorsunuz? 2015in 2014ten daha iyi
olması ihtimali artık ortadan kalkmıştır. 2015,
2014ten daha kötü olacaktır.
Bakınız, yılbaşından itibaren
dolara dönüp baktığımız zaman, dolar 16 Ocak ile 31 Mart arasında
yaklaşık yüzde 11,75 değer kazanmış, Türk lirası
dolar karşısında yüzde 11,75 değer kaybetmiş. Peki,
başka ülkelerin paraları dolar karşısında ne kadar
değer kaybetmiş aynı dönemde? Yüzde 4,6. Niye bizimki
onlarınkinin yaklaşık 3 katı? Bizim gibi olan bir tane daha
ekonomi var, o da Brezilya ekonomisi. Her iki ekonomi de yolsuzlukla malul
ekonomi, açıkça söyleyeyim.
Şimdi, bakın, 12 Marttan bu yana yine -hani
İşler tatlıya bağlandı. falan dendi- benzer
ülkelerin paraları yüzde 0,9, yüzde 1e yakın değer
kazanmış, Türk lirası yüzde 0,6 değer kaybetmiş.
Türkiyede işler iyi gitmiyor. Aslında, dolar denizinin kabarık
olduğu dönemde tüm hataları gizleyen likidite artık bu
hataları gizlemiyor. 2013ten bu yana, bu ekonominin, aslında dünyada
likiditenin bol olduğu dönem de dâhil olmak üzere, çok kötü
yönetildiği açıkça ortaya çıkmış vaziyette.
Şimdi, bakın, 16 Ocak 2015te
Cumhurbaşkanı kükredi: Ey Merkez Bankası, faizi indirmek için
daha neyi bekliyorsun? Şimdi diyebilirler Merkez Bankası
bağımsızdır, ben de bağımsızım. Ne
demekse? Çağırıp kendileriyle konuşacağız, bu
iş böyle yürümez. Ondan sonra iş giderek yükseldi, vatan
hainlikleri, vatanı satmalar devreye girdi. En sonunda, size kendinize
çekidüzen vermeniz gerektiği söylendi, sonra da ne olduysa oldu, sizi
kırk beş dakika kapıda beklettiler, yanına da 2
danışmanını aldı yani Sizin muhatabınız
onlardır. dedi, Merkez Bankası Başkanı ile sizin
verdiğiniz brifingi 2 danışmanıyla dinledi. Ondan sonra
İşi tatlıya bağladık. dedi ama
danışmanlardan biri Ya, başkanlık sistemine
geçeceğiz, bunlar zaten değişecek. Merkez Bankasının
elinde bir reçete var, onu da zaten değiştireceğiz. dedi.
Bakınız, Merkez Bankasının araç bağımsızlığının
sorgulandığı bir ülkede, işte, bugün
yaşadığımız manzaraları yaşarız.
Peki, bu, dolarda meydana gelen artışın bu
millete hiç mi faturası yok? Yılbaşından itibaren 27
kuruş olarak bugüne kadar hesaplarsak Türkiyenin döviz açık
pozisyonu 431 milyar dolar, çarpın 27 kuruşla, zarar 116 milyar Türk
lirası. Reel sektörün açık pozisyonu 183 milyar dolar, çarpın 27
kuruşla, zarar 49,5 milyar Türk lirası. Şimdi, şuna
açıkça bir bakmamız lazım: Bu zarar nasıl kapanacak? 31
Martı da geçtik. Bu zarar bilançolara girdi, ilk üç aylık bilançolara
bu zarar yazıldı. Şu anda bankalar şirketlerin
bilançolarına baktıkları zaman bu zararı görüyorlar. Ne
yapacaklar? Açık söyleyeyim, bankalar, bir kere, krediyi kısmaya
kalkacak, şirketler de ya işçi çıkaracaklar ya zam yapacaklar ya
da şirketlerini kapatacaklar. Her üç hâlde de bu işin faturası
vatandaşa çıkacak ve çıkıyor da zaten.
Bakınız
Faizi düşür, faizi düşür. Hakikaten, faizi düşürdüğümüz
zaman işler düzelecek mi? Bu konuda da fikirlerimi sizlerle paylaşmak
isterim. Bakın, 3 tane ülke var: Türkiye, Hindistan, Endonezya. Her 3ünde
de politika faizi yüzde 7,5 ama Türkiyede işsizlik yüzde 10,7 iken yani
11e yaklaşmışken Hindistanda yüzde 5, Endonezyada yüzde 6.
Nasıl oluyor? Neden yüzde 7,5 faizde bizde işsizlik yüzde 11 de
onlarda bizim yarımız kadar? Enflasyon bizde 7,6; onlarda yüzde 5,1;
yüzde 6,3; faizler aynı. Yine, büyüme, baktığımız
zaman, bizde 2,9 -son çeyrekte 2,6- Hindistanda son çeyrekte yüzde 7,5;
Endonezyada yüzde 5.
Şimdi,
Sayın Bakan, bu nedir? Faizi düşürmekle bu iş olmaz.
Anlatmadınız mı orada? Bu iş faiz işi değil. Biz
bu ülkeyi kötü yönettik, döviz havuzu da kuruyunca, dünyada döviz denizi de
kuruyunca şimdi biz dünyanın en kırılgan ekonomilerinden
biri olduk. Artık bu ekonomi bizim yönetimimizde dikiş tutmaz.
demeliydiniz.
Bakınız,
bunlar aslında neden oldu? Bir: Görünen, yakın dönemdeki sorunlardan
bir tanesi Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankası Başkanı
arasındaki kavga. Neden? Çünkü bu, ülkede bir yönetim sorunu olduğunu
gösterir. Yönetimde Türkiyenin kurumsal olarak risk yaratan problemleri var
yani Cumhurbaşkanı her an devreye girip ekonominin
işleyişine müdahale edebilir ve bu gidişi bozabilir, yetkisiz
olarak bozabilir.
Ama,
bence bundan daha önemli bir şey daha var: 16 Haziran 2009 tarih ve 15082
sayılı Kararname. Bu kararnamede sizin imzanız var, bu kararnamede
önceki dönemin Başbakanının imzası var yani Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın imzası var, bu kararnamede
Dışişleri Bakanı olarak Sayın Davutoğlunun da
imzası var. Bu kararname ne diyor? Bu kararname şunu diyor: Eskiden
Türkiyede döviz geliri elde eden şirketler dövizle borçlanabilirdi, onu
kaldırdılar. Artık, şirketlerin döviz geliri elde edip
etmemelerine bakmadan şirketler dövizle borçlanabiliyorlar 2009 tarihinden
itibaren.
Peki, ne oldu? 2008 yılında 71,2 milyar dolar
olan şirketlerin açık pozisyonu 2014 yılı sonunda 183
milyar dolara ulaştı. Bu, korkunç bir artış. Bu, Türkiyede
şirketlerin çok hızlı bir biçimde dövizle
borçlandığını gösteriyor.
Peki, bugün dünyanın en kırılgan ekonomisi
olarak ilan edilen ekonomiler ya da bugün dünyada doların değer
kazanması sonucunda sorunlu olduğu söylenen ekonomiler hangileri?
Döviz cinsinden en hızlı borçlanan ekonomiler. Bunların
başında da Türkiye geliyor.
Sayın Bakanım, o zaman
hatırlarsınız- çıkıp demiştik ki: Bakın,
bunu böyle yaparsanız Türk ekonomisinin rekabet gücü gider, üretemezsiniz,
sanayi üretimi düşer, geliri artıramaz hâle gelirsiniz. Ama siz bize
dediniz ki: Artık bitti, o paradigmalar değişti, o
paradigmaları bıraktık; artık tüketim zamanı,
inşaat ve alışveriş merkezi zamanı, şimdi
artık, borcu artırma zamanı. Dünyada çünkü çok bol para var.
Yani böyle bir paradigma değişikliği olmaz. Dünyada bir tek
kural değişmez; tedbir almayan bizim gibi ekonomilerde dolar
yağmuru başladığında sel olur, yağmur
durduğunda çöl olur. Şimdi Türkiye çölü yaşıyor, çok
açık söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani bugün Türkiyeye dönüp
baktığımız zaman, Türkiye, gerçekten, cari
açığıyla -ne kadar Düzeldi. derseniz deyin- yine çok ciddi
sorunlar yaşayan bir ekonomi. Döviz rezervlerimizin kısa vadeli
borçlara oranına baktığımız zaman
Bir rezervimiz var,
şimdi rezervlerimiz çok yüksek, rezervlerimiz çok yüksek diyoruz.
Rezervleri kısa vadeli borçlara oranladığınız zaman
yani kısa vadeli borçların ne kadarına tekabül ediyor diye
baktığınız zaman, her 100 dolarlık kısa vadeli
borç karşısında 96 dolar rezervimiz var. Peki, 2002de size bu
ekonomiyi devredenler her 100 dolarlık kısa vadeli borç
karşılığında ne kadar rezerv bıraktılar? 176
dolar. 176 dolar nerede, 96 dolar nerede?
Açık söyleyeyim, Türk ekonomisi şu anda
gerçekten çok sıkıntılı bir süreci yaşamaktadır,
büyüme hızı alarm vermektedir, işsizlik rakamları alarm
vermektedir. Yani, yüzde 10,9a çıkmış işsizlik
rakamı, 3 milyon 145 bin kişi işsiz. Son dört beş
aydır işsizlerin sayısı her ay 500 bin artıyor. Bu
ekonominin iyi yönetildiğini söylemek mümkün mü? Geniş
tanımlı işsizlik 5 milyon 700 bin kişiye
ulaşmış. Genç işsizliği: Her iş arayan 5 gençten
1i işsiz. İşsizlik sigortasından yararlananlar şubat
ayında yüzde 25 artarak 324 bine dayanmış. Ve siz ne
yaptınız? İşsizlikle mücadele etmek için, geçtiğimiz
ay Meclise Türkiyede yabancıların çalışmasını
kolaylaştıracak yasa tasarısını Başbakanın
imzasıyla sundunuz. Yani, kendi çocuklarımız işsizken bu
ülkede yabancıların çalışmasına imkân sağlayacak
bir yasa tasarısını hangi gerekçeyle getirdiğinizi gerçekten
merak ediyorum. Bu, bir şeyi gösterir; bu, ekonomiyi yönetemediğinizi
gösterir.
Yani, çok açık söyleyeyim, Ekonomik Özgürlük
Endeksi diye bir endeks yayınlandı. Bakın, 2015te 178 ülke
içinde 70inci sıraya gerilemişsiniz, 64üncü
sıradaymışsınız 2014 yılında. Peki, alt
endekslerde düşen ne? Mülkiyet hakları. Mülkiyet haklarına
saygı yok bu ülkede, hukukun üstünlüğü bitti, kuvvetler
ayrılığı bitti. Böyle bir ekonomiye kimse gelip
yatırım yapmaz, yapmıyor da zaten.
Yatırımlarınız, reel olarak baktığınızda,
özel yatırımlar 2011 seviyesinin altında. Bakın, bu ülke
gerçekten potansiyeli olan bir ülke. Bulunduğu yere, coğrafyaya
baktığınız zaman, işte, bir tarafta Afrika, bir
tarafta Asya, Avrupa, Orta Doğu; bütün bunlar bir arada,
etrafımızda. Normal olarak böyle bir ekonominin senede 40 milyar
dolar yabancı sermaye çekmesi lazım, 6 milyar doları geçemedik.
Neden? Çünkü güven yok. Yani, güven endekslerine biraz önce söyledim-
baktığınız zaman, hepsi diplerde sürünüyor. Yani, mali
özgürlükler düşmüş, kamu harcamalarıyla ilgili şey
düşmüş, iş hayatında özgürlük düşmüş, emek
özgürlüğü düşmüş, yatırım özgürlüğü
düşmüş; her şey düşmüş. Yani, bu endekse baktığımız
zaman Türkiyenin çok ciddi sıkıntıları var.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde
Bloomberg bir endeks yayınladı: Sıkıntı endeksi.
Sıkıntı endeksine dönüp baktığımız zaman,
2015 yılında sıkıntı çekecek ilk 15 ekonomi
arasında Türkiye 9uncu sırada. İyi yönetilen bir ekonomide bu
olur mu? Olmaz. Aslında önünüzde fırsat da vardı, maalesef,
Cumhurbaşkanının müdahalesiyle o fırsatı
kaçırdınız. Petrol fiyatları düşmeye
başlamıştı, bu büyümeyle enflasyonun, cari
açığın görünümünü düzeltecekti, Türkiye bu işlerden en
fazla yararlanacak ekonomi diye yabancılar hikâyeler yazmaya
başlamışlardı, ocak ayında 2 milyar dolarlık cari
açığa karşılık memlekete 7,5 milyar dolar para geldi;
tam piyasalar istikrara kavuşurken o emirle faiz düşürme
operasyonunun sonucunda her şey altüst oldu. Merkez Bankasının siyasi
baskılara dayanıp dayanamayacağı gücü sorgulandı ve
maalesef Merkez Bankası Başkanı da önceden Enflasyon şu
çıkarsa toplantı yapıp faizi düşüreceğim. gibi bir
yanlış adım atarak çok ciddi hata yaptı ve siyasi
baskı altında kaldığı görünümünü verdi. Oysa,
bakın, Hindistanda Merkez Bankası Başkanı da faiz indirdi.
O, Merkez Bankasının Cumhurbaşkanına yaptığı
sunumda yazmıyor ama 7,75 yazmışlar orada faizi, 7,5; 0,25
indirim ve dünyanın en başarılı faiz indirme
operasyonlarından bir tanesi. Ne oldu? Yeni hükûmet orada bütçesini
getirdi, onunla beraber yapacağı yapısal reformları ilan
etti, Merkez Bankası Başkanı Rajan çıktı, Tamam, bu
işi halledeceğiz şimdi. O zaman ben faizleri düşürüyorum.
Enflasyon düşecek, faizleri onun için düşürüyorum. dedi ve çok
başarılı bir faiz indirimi yaşandı.
Hayırlısıyla, 7 Hazirandan sonra Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında da böyle başarılı faiz indirimlerini
inşallah ülkemiz yaşayacak. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakan, şunu söyleyeyim: Küresel
yarışma gücü olmayan bir ekonomi ayakta duramaz. Bu ekonomiye küresel
yarışma gücünü kazandıracak yapısal reformları 2007
yılından bu yana ertelediniz, ötelediniz, milleti
oyaladınız.
Nimetlerinden herkesin yararlandığı bir
büyüme yoksa o ülkede o büyümenin sürdürülebilir olmadığını
artık bugün Amerika Birleşik Devletleri bile kabul etti ama dönüp
Türkiyeye baktığınız zaman, sizin döneminizde, en zengin
yüzde 1 bu memleketin servetinin yüzde 9una sahipken 2002 yılında,
2014 yılında yüzde 55ine sahip hâle geldi. Yani, gelir dağılımını,
servet dağılımını ciddi şekilde bozdunuz.
Şimdi, tabii, şunu diyebilirsiniz: Efendim, 2002 ile 2014ü
karşılaştırdığında biz 2 doların
altında geliri olanları şu kadar düşürdük, bu kadar
düşürdük. Size tavsiyem şudur: O rakamları bir de diğer
ülkelerin rakamlarıyla karşılaştırın.
Şimdi, bir başka önemli olay sürdürülebilirlik
meselesidir. Bu sürdürülebilirlik meselesinde, yapılan, elde edilen
kazanımları korumak gerekir. Ama en son ve en önemli konu, bu ülkede
demokrasidir, hukuk devletidir, saydamlıktır, hesap verebilirliktir.
Bunlar olmadığı zaman -açık söyleyeyim-
vatandaşın cebi yanar, büyüme de olmaz, borçlar ödenmez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, sizin bu reformları falan yapma
imkânınız yok ama uygulamanız gereken bir acil eylem planı
olduğuna inanıyorum. Ekonomide yitirilen bu güveni tekrar
sağlamak için bir an önce herkes anayasal çizgisine çekilmeli, Kamu
İhale Yasası gösterge olarak yeniden uluslararası normlara
kavuşmalı, kamu-özel iş birliğinde hazine garantileri
mutlaka şeffaflaşmalı, yeni projelerde otomatik garantiler
sınırlanmalı. Yani, bakın, 167 tane projeniz var, 88 milyar
hazine garantisi var, bu kurla bu garantileri her an çağırabilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Evet, sözlerimi bitirirken
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztrak.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili İlknur
Denizli.
Buyurunuz
Sayın Denizli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA İLKNUR DENİZLİ (İzmir) Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grup Başkan Vekili
Sayın İdris Baluken tarafından, ekonominin kötü
yönetildiğine ilişkin olarak verilen gensoruya yönelik grubum
adına söz almış bulunuyorum. Meclisinizi saygıyla
selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce, dün terörist bir saldırıyla kaybettiğimiz
şehidimiz, Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim Kiraza Allahtan
rahmet, ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Ben
konuşmamda öncelikle Hükûmetimiz döneminde makroekonomik istikrarı
sağlama ve sürdürmeye yönelik atılan adımlar ve elde edilen
kazanımlara değinmek, ardından küresel ekonomi ve Türkiye
ekonomisindeki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, son on üç yıllık dönemde AK PARTİ hükûmetleri
tarafından, amaca yönelik, açık, tutarlı ve zamanında
uygulanan makroekonomik politikalar ve gerçekçi bir anlayışla
hazırlanan orta vadeli politika çerçeveleri ekonomideki
öngörülebilirliği artırmış, güven ortamını da
güçlendirmiştir.
Türkiye,
sağlam makroekonomik temellere sahiptir. 2002 yılı
sonrasında ekonomi politikaları özel sektörün önderliğinde,
güçlü, istikrarlı, dinamik, verimli ve rekabetçi bir piyasa ekonomisi
yaratmak hedefi üzerine inşa edilmiştir. Yüksek kamu
açıkları, kronik enflasyon ve istikrarsız büyüme
yapısıyla mücadeleye yönelik olarak uygulanan makroekonomik
politikalar ve yapısal reformlar Türkiyeyi istikrarlı, güçlü ve
dünyayla bütünleşmiş, rekabet edebilir bir piyasa ekonomisi hâline
getirmiştir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan,
özür dilerim.
Hakkında gensoru verilen bir bakana bir başka
bakan vekâlet edemez. İhtiyaç varsa ara verelim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Zozani, Hükûmet
adınadır bu.
Sayın Denizli, buyurunuz konuşmanıza devam
ediniz.
İLKNUR DENİZLİ (Devamla) Türkiye
ekonomisi büyürken aynı zamanda gelir dağılımı da
iyileştirilmiştir. Hükûmetlerimiz döneminde ivedilikle hayata
geçirilen ve büyük kararlılıkla uygulanan yapısal
reformların katkısıyla Türkiye, 2004 yılında alt orta
gelir grubundan üst orta gelir grubuna geçmiş ve takip eden dönemde grubun
üst sıralarına yükselmiştir.
2013 yılı sonu itibarıyla, 2002
yılına göre kişi başına düşen millî gelir 3.500
dolarlardan 10.000 dolarların üzerine yükselmiştir. Kişi
başına düşen millî gelir bu dönemde 3 katından fazla
artmakla birlikte ülkemizin küresel ekonomideki yeri de güçlenmeye devam
etmiştir. Daha da önemlisi, yüksek istihdam oluşumu, gelir
dağılımındaki hızlı iyileşme ile
sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimdeki iyileşmeler
sayesinde ekonomik büyüme çok daha kapsayıcı olmuştur. Türkiye,
OECD ülkeleri arasında son on yılda Gini katsayısını
en hızlı düşüren ülke olmuştur.
Yoksullukla mücadelede de büyük mesafeler
katedilmiştir. 2006 yılından itibaren, kişi başı
günlük 1 doların altında yaşayan vatandaşımız
kalmamıştır. Kişi başı günlük 2,15 doların
altında yaşayan nüfusun oranı ise 2002 yılında yüzde
3,04 seviyesinden, 2013 yılı sonunda yüzde 0,06 seviyesine
inmiştir. Diğer bir yoksulluk sınırı olarak kabul
edilen kişi başı günlük 4,3 dolar gelir seviyesinin altında
bulunan nüfusumuz 2002 yılında yüzde 30,3 seviyesindeyken 2013
yılı sonunda yüzde 2,06lara inmiştir.
Değerli milletvekilleri, iş gücüne
katılımda ve istihdamda artış devam etmektedir. 2014
yılı genelinde yıllık bazda yüzde 5,4 oranıyla güçlü
istihdam artışı da devam etmiştir. İş gücüne
katılım ve istihdam oranları 2014 yılı genelinde
sırasıyla yüzde 50,5 ve yüzde 45,5 seviyelerinde gerçekleşerek
son beş yıllık artış eğilimini sürdürmüştür.
Diğer yandan, iş gücü piyasasındaki arzın yüksek
artışı sebebiyle işsizlik oranı geçen yıl bir
miktar artarak yüzde 9,9 seviyesinde gerçekleşmiştir.
İhracattan bahsetmek gerekirse, 4 kattan fazla
artış kaydedilmiştir. 2002 yılında 36,1 milyar dolar
olan ihracatımız, 2014 yılında 157,6 milyar dolara
yükselmiştir. Türkiye 2014 yılı itibarıyla 239 ülke ve
gümrük bölgesine ihracat yapar duruma gelmiştir.
Aynı dönemde turizm gelirleri ve turist
sayısı da önemli ölçüde artmıştır. 2002
yılında 12,4 milyar dolar olan turizm geliri, 2014 yılında
34,3 milyar dolara yükselmiştir. Türkiyeye gelen turist
sayısıysa 2002 yılında 12 milyonken 2014 yılında
36 milyona yaklaşmıştır.
Ayrıca, Türkiyede cumhuriyet tarihi boyunca 2002
yılı sonuna kadar 14,6 milyar dolar doğrudan yabancı
yatırım gerçekleşirken 2003-2014 yılları arasında
ülkeye 148,7 milyar dolar yabancı sermaye girişi sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, güçlü kamu maliyesi
duruşu da sürdürülmektedir. 2014 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 1,4ü seviyesinde gerçekleşmesi beklenen merkezî
yönetim bütçe açığı, gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelere kıyasla oldukça düşük seviyede olup, bununla birlikte yüzde
33,1 seviyesindeki Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı da bu alandaki Maastricht
Kriterlerinin yaklaşık yarısı düzeyindedir. Kamu borç yükü
ve yapısındaki iyileşme ekonomiyi dış şoklara
karşı çok daha dayanıklı hâle getirmektedir. Kamu
dengelerindeki iyileşme ve borçlanma gereğindeki düşüş,
bütçeden faiz giderleri için ayrılan kaynağın
azalmasını da beraberinde getirmektedir. Böylece,
yatırımlar ve sosyal harcamalar için daha fazla mali kaynak
oluşturulmaktadır.
Enflasyon da tek haneli seviyelerde. Geçtiğimiz
yirmi yılda yaşadığımız yüksek ve
kalıcı enflasyon döneminden sonra, Türkiye ihtiyatlı maliye ve
para politikaları sayesinde 2004 yılında tek haneli enflasyon
rakamlarına ulaşmış, 2012 yılındaysa enflasyon
son kırk dört yılın en düşük değerine inerek yüzde 6,2
olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılında Türk lirasındaki
değer kaybı ve yüksek seyreden gıda fiyatları nedeniyle,
enflasyon yüzde 8,2 seviyesine yükselmiştir. 2015 yılı
Şubat ayı itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 7,6 seviyelerine
gerilemiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde
makroekonomik politikaların ve yapısal reformların eş güdüm
içinde yürütülmesine büyük önem verilmektedir. Bu amaç doğrultusunda, 2009
yılında Ekonomik Koordinasyon Kurulu, 2011 yılında Finansal
İstikrar Komitesi oluşturulmuştur. Başbakan
Yardımcımız Sayın Ali Babacan
Başkanlığında ilgili bakanların
katılımıyla toplanan Ekonomik Koordinasyon Kurulu, ekonomik
istikrarla ilgili gelişmeleri izlemekte ve değerlendirmekte, ekonomi
politikaları ile plan ve programların tespitinde, uygulamasında
koordinasyonu temin ederek gerekli adımların hızlı bir
biçimde atılmasını sağlamaktadır. Benzer biçimde,
Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacanın
Başkanlığında Hazine Müsteşarı, Merkez
Bankası Başkanı, BDDK Başkanı, SPK Başkanı
ve TMSF Başkanının katılımıyla Finansal
İstikrar Komitesi toplanmakta, yurt içi ve yurt dışı
ekonomik ve finansal gelişmeleri yakından takip ederek
ayrıntılı değerlendirmeler yapmakta, mikro ve makro
tedbirleri bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır. Bu çerçevede,
ekonomi yönetimimiz ve ilgili kurumlarımız uyum içinde
çalışmalarını devam ettirmektedir.
Türkiyede
makroekonomik hedefler ve politikalar hükûmetler tarafından belirlenir. Bu
hedeflerin önemli ayaklarından biri de enflasyondur. Merkez Bankası Kanununda
belirtildiği üzere, enflasyon hedefini Hükûmet Merkez Bankasıyla
birlikte tespit eder. Bu hedef belirlendikten sonra, Merkez Bankası
makroekonomik hedefleri de dikkate alarak enflasyon hedefine ulaşmada
çalışmalarını sürdürür. Merkez Bankası Kanunuyla para
politikasının büyüme ve istihdamı göz önünde bulundurmak
suretiyle makroekonomik istikrara katkı sağlaması da mümkün
kılınmıştır. Ayrıca, Merkez Bankası,
şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri gereğince, enflasyon
hedeflerinden sapılması ya da sapılma
olasılığı ortaya çıkması hâlinde söz konusu
sapmanın nedenleri ve alınması gereken önlemleri kamuoyuyla da
paylaşmaktadır. Türkiyede 2001 yılı ekonomik krizi
sonrasında güçlendirilen Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi rejimi
çerçevesinde para politikasını ülkenin makroekonomik temelleriyle
uyumlu bir biçimde uygulamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, finansal piyasalarda son dönemde gözlenen dalgalanmalar, daha
ziyada yurt dışı gelişmeler kaynaklı hareketler olarak
dikkat çekmektedir.Bilindiği üzere, 2013 yılı Mayıs
ayında para politikasında normalleşme sürecini başlatan
Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankasının (FED) 2015
yılında faiz artırımına başlaması
beklenmektedir. Böylece, Amerikan doları gerek gelişmiş gerek
gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı değer
kazanmaktadır. Hemen hemen tüm gelişmiş ülkeler de bu süreçten
olumsuz etkilenmektedir. Türkiyede, güçlü makroekonomik temelleri sayesinde,
finansal piyasalarda gözlenen bu dalgalanmaların konjonktürel nitelikte
olduğu ve reel ekonomi üzerinde kayda değer bir etki
yaratmadığı görülmektedir. Bu alandaki gelişmeler ekonomi
yönetimimiz tarafından yakından takip edilmekte, gerekli adımlar
da gecikmeksizin atılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, 2023 hedefleri doğrultusunda kararlı
adımlarla ilerlemektedir. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin önünde
ulaşması gereken önemli hedefler bulunmaktadır. Bunların
başında, Türkiye'nin orta gelir tuzağına düşmeden üst
gelir grubu ülkeler arasına yükselmesi ve 2023 yılında
Hükûmetimizin hedeflediği dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına
girmesi gelmektedir. Küresel rekabetin her gün arttığı son
yıllarda, Türkiye'nin 2023 hedefleri doğrultusunda uluslararası
rekabet gücünü artırması amacıyla Hükûmetimiz ekonomide
üretkenliğin ve verimliliğin artırılması, kaynak
dağılımının iyileştirilmesine yönelik makro ve
mikro bazda gerekli adımları da atmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisi, 2008 küresel finans krizi sürecinde ve
sonrasında büyük bir sınav vermiş ve bu sınavı
başarıyla tamamlamıştır. Ekonomi yönetimimiz bu
süreçte riskleri azaltmak ve küresel dalgalanmaların olumsuz etkilerini
asgariye indirmek amacıyla gerekli tedbirleri almıştır.
Böylece, ekonomimiz sağlam hedefler üzerinde büyümeye devam etmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle
Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan hakkında
verilen gensorunun gündeme alınmaması gerektiğini belirtiyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Denizli.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Kaplan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, İzmir Milletvekili
İlknur Denizlinin (11/55) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın hatip
bir noktada vurgu yaparken
-gensorumuzun konusunu sanırım tam anlayamamış-
Makroekonomik politikalar Hükûmetin sorumluluğundadır. dedi.
Doğru, zaten biz de bunu diyoruz, Cumhurbaşkanı niye müdahale
etti? Bizim söylemek istediğimiz bu. On yıllık plan revize
edildi, orta vadeli program revize edildi. Sayın Başbakan ekonomiden
sorumlu 11 bakanı arkasına aldı, bütün bu revizeleri yaptı
ve en son yetmedi, GAPa gitti, yeni bir plan revize etti. Şimdi, burada 8
bine düşmüş olan gayrisafi millî hasıla 2023te nasıl 25
bin olacak, biz iktidar partisinin bunu anlatmasını ve
Cumhurbaşkanına karşı İşin değil
kardeşim, karışma. demesini beklerdik. Bizim temel şeyimiz
bu. Artık, Sayın Babacan, bunu inşallah uygun bir şekilde
anlatır.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
VII.-
GENSORU (Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/55) (Devam)
BAŞKAN - Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan.
Buyurunuz Sayın Babacan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarafıma yöneltilen
gensoru önergesine ilişkin şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında dün hain bir
saldırı sonucunda şehit olan İstanbul Cumhuriyet
Başsavcısı Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet diliyor,
ailesine ve tüm yargı camiasına başsağlığı
diliyorum. Bu saldırıyla ilgili yargı ve Emniyet birimlerimiz
geniş bir çalışmayı başlatmış durumdalar ve
yakın bir zaman içerisinde olayın bütün cepheleriyle
aydınlanması için yoğun bir çabanın olduğunu da
özellikle belirtmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünya ekonomisine şöyle bir
bakacak olursak henüz geneli kapsayan dengeli ve sürdürülebilir bir
toparlanmayı göremiyoruz, 2008 krizinin etkileri hâlâ devam etmekte.
Bölgeler ve ülkeler arasında ekonomik aktivite önemli ölçüde
değişiklik göstermekte.
Gelişmiş
ülkelerden Amerikan ekonomisi nispeten hızlı toparlanırken avro
bölgesi ve Japonyada büyüme yavaş ve düzensiz seyretmekte.
Gelişmekte olan ülkelerde ise büyüme rakamlarında genel olarak bir
yavaşlama söz konusu. Latin Amerikanın geçen yılki büyümesi
ortalama yüzde 1,3e düşmüş durumda ve Avrupanın tümünün geçen
seneki büyümesi yüzde 1,3. Avro bölgesinde, Almanyanın ve Fransanın
da içinde bulunduğu avro bölgesinde de sadece yüzde 0,8lik bir büyüme
var.
Dünyaya
şöyle baktığımızda, Asyada -Çinin biraz da
lokomotifliğini yaptığı- daha hızlı büyüme
rakamları görüyoruz ancak orada da yavaşlama var. Çin için dahi
artık yüzde 9luk, 10luk rakamlar mümkün görünmüyor, yüzde 7nin de
altında bir rakama doğru bu yıl seyretmekte Çin ki tasarruf
oranı millî gelirinin yüzde 52si olan bir ülkeden burada bahsetmekteyiz.
Türkiyeyi
çevreleyen coğrafyaya şöyle bir baktığımız zaman,
Ukrayna ile Rusya arasında savaş diyebileceğimiz noktaya gelen
ciddi sıkıntılar var. Suriyede bir iç savaş var. Yemene
karşı 10 ayrı ülkeden oluşan bir koalisyon gücü yeni bir
operasyon başlatmış durumda. Irak hâlâ istikrarını
sağlayabilmiş değil, Irakın üçte 1i bir terör örgütü
tarafından fiilen işgal altında.
Avrupadaki
bu ciddi ekonomik sıkıntılar ve hemen ülkemizin yanı
başındaki çok ciddi jeopolitik risklere rağmen Türkiye ekonomisi
büyümeye devam ediyor ve geçen yıl
yakalamış olduğumuz yüzde 2,9luk rakam, aslında bütün bu
şartlarda olumlu bir rakam. Biraz önce saydığım
problemlerden herhangi bir tanesi dahi Türkiyeyi resesyona sürükleyebilecek
güçte olaylar. Hemen sınırında savaş yaşayıp da
bir şey yokmuş gibi büyümeye devam edebilen bir ülke Türkiye. Yine,
Avrupayla bunca yoğun ticaret ve finansman bağlarına
rağmen, Avrupadaki krizin 2008 yılından bu yana bütün
şiddetiyle devam etmesine rağmen Türkiye olumlu bir şekilde
ayrışmış durumda ve büyümeye devam etmekte.
Bu
geçtiğimiz dönemde yaşanan kriz küçümsenecek bir kriz değil, son
yüzyılın en büyük ekonomik ve finansal krizi, maliyeti İkinci
Dünya Savaşının getirdiği maliyetten daha fazla. Pek çok
ülkenin parlamentosu bu dönem içerisinde çok zor kararlar almak zorunda
kaldı, çok acı reçeteler uygulamak zorunda kaldı. Çok yüksek vergi
artışları, memurları işten çıkartma, fiilen
maaşları azaltma, emekli maaşlarına vergi getirme gibi çok
ciddi ve zor tedbirler Avrupa ülkelerinin parlamentolarında
tartışıldı ve mecburiyetten alınmak zorunda
kalındı. Biz, çok şükür, Türkiyede bu tür olumsuzlukların
hiçbirini yaşamadık, bunca sıkıntılı tabloya
rağmen topyekûn kalkınmaya devam ettik. Nereden bakarsak
bakalım, 230 milyar dolardan 800 milyar dolara ulaşmış bir
ekonomimiz var. İhracatımız 36 milyar dolardan 160 milyar dolara
çıktı. Dünya Bankasının
sınıflandırmasına göre alt orta gelir grubundan üst orta
gelir grubuna resmen yükseldik. 2002 yılında Türkiye'nin ortalama
geliri Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 35indeydi, henüz 2014
rakamları açıklanmadı ama 2013te bu oran yüzde 53e
çıktı. Yani, Avrupa Birliği ortalamasının yüzde
35inden yüzde 53üne yükselen bir refahımız var ve bunlar satın
alma gücü paritesine göre hesap edilmiş rakamlar, günlük kur
hareketlerinden etkilenmeyen rakamlar. Türkiyede gelir
dağılımı bu süre içerisinde düzeldi. Günlük 1 doların
altında geliri olan vatandaşımız kalmadı, günlük 2
doların altında geliri olan bir vatandaşımız
kalmadı. 4,3 dolara dahi baktığımızda bunun oranı
yüzde 30dan yüzde 2,06ya düştü. Dünyada şu anda 7 milyar nüfusun
tam 1 milyarı 1 doların altında bir parayla geçinmeye
çalışıyor. Bizde böyle bir nüfus hamdolsun yok. Tüm OECD
ülkeleri içerisinde gelir dağılımının en
hızlı düzeldiği ülke olduk. Dünya Bankasının son
raporlarına göre, son on yılda Türkiyede orta sınıfın
büyüklüğü tam 2 kat arttı. Nüfusumuzun yüzde 22si uluslararası
standartlarda orta sınıf diye tanımlanırken şu anda
bu yüzde 44e yükselmiş durumda.
Türkiye'nin
son birkaç yıldır büyüme rakamlarında tüm Avrupaya ve tüm
gelişmekte olan ülkelere paralel olarak, benzer olarak bir düşüş
olsa da Türkiyede istihdam artmaya devam ediyor. 2009dan bu yana 6 milyon
kişi toplam çalışan sayımızda artış var ve
son açıklanan 2014 istihdam rakamlarına göre de 2013 yılından
2014 yılına toplam 1 milyon 332 bin kişi istihdam
artışımız var. Çalışan iş gücü yüzde 5,04
artmış durumda bir yılda yani yüzde 2,9 büyümeye yüzde 5,04lük
bir istihdam artışı var. Bir yandan da iş gücüne
katılım oranımız hızla artıyor. Bir yılda
tam 3 puanlık artış var iş gücüne katılım
oranında. Başta kadınlarımız olmak üzere artık
nüfusumuz, halkımız daha çok iş dünyasına,
çalışma hayatına katılmak istiyor. Bunun sonucu olarak da
istihdam artmasına rağmen işsizlik oranlarımızda da
belli miktarlarda, belli oranlarda artış söz konusu. Ama Türkiye
kadar yüksek istihdam üreten bir başka ülke, şu anda, ne
gelişmekte olan ülkeler içerisinde ne de gelişmiş ülkeler
içerisinde yok. Yani 2009dan bu yana toplam istihdamdaki
artışımızın yüzdesine bakarsanız başka ülkede
böylesine bir rakamı kolay kolay
göremiyorsunuz.
Bütün
bu büyümeyi biz mali disiplinle sağladık. Bir yandan büyürken bir
yandan borç stokumuzu düşürdük. Kısa vadeli sürelerde büyüme
kolaydır; bazen para basarak, bazen bütçe açıklarını
alabildiğince yükselterek ülkeler kısa vadede büyümeyi elde edebilir.
Bizim büyümemiz böyle bir büyüme değil; dengeli bir büyüme, sıhhatli
bir büyüme, kaliteli bir büyüme. Büyümeyle beraber, bizde enflasyonla mücadele
devam ediyor. Büyümeyle beraber, bütçe disiplini devam ediyor ve son
açıklanan rakamlara göre de borcumuzun millî gelire oranı yüzde
33,5a düşmüş durumda, en son açıklanan millî gelir
rakamlarına göre hesap ettiğimizde, 2014 sonu itibarıyla yüzde
33,5 ve borç stokunun kur, faiz ve likidite risklerine karşı
duyarlılığı da önemli ölçüde azalmış durumda.
Güçlü bir bankacılık sektörümüz var. Yüzde 16
sermaye yeterliliği olan ve sadece yüzde 2,9luk bir takibe geçen alacak
oranı olan bir bankacılık sistemimiz var. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumumuz sektörü yakından izliyor ve sektörün
dengeli ve sağlam bir şekilde büyümesi için gerekli her türlü tedbiri
alıyor.
Para politikalarında Merkez Bankamızın
temel amacı fiyat istikrarını sağlamak. Merkez
Bankamız, Hükûmetle birlikte enflasyon hedefini tespit ediyor ve bu
hedefle uyumlu olarak fiyat istikrarını sağlayıcı para
politikasını belirliyor. Merkez Bankasının
uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı
para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirleme
yetkisi bulunmakta. Merkez Bankası, geleneksel araçların yanı
sıra yeni politikası çerçevesi dâhilinde faiz koridoru, rezerv
opsiyon mekanizması gibi araçlardan da yararlanıyor. Ayrıca,
Merkez Bankamıza, fiyat istikrarını sağlama amacıyla
çelişmemek kaydıyla, Hükûmetin büyüme ve istihdam politikalarını
da destekleme ve finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve
para ve döviz piyasalarıyla ilgili düzenleyici tedbirleri alma görevi de
tevdi edilmiş bulunmakta.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gerek 2008 yılı küresel finansal krizinde gerekse 2013
yılında Amerikan Merkez Bankasının almış
olduğu kararlar ya da ilan ettiği, atacak olduğu adımlar
kuşkusuz küresel piyasalar açısından son derece önemli ve
özellikle, geçtiğimiz son aylarda bir yandan Amerikan Merkez
Bankasının sıkılaştırma yönünde atacağı
adımların etkisi, bir yandan da Avrupa Merkez Bankasının
gevşetici yönde attığı, atacağı
adımların etkisiyle euro/dolar paritesinde çok önemli
değişiklikler oldu ve dolar pek çok para birimi
karşısında değer kazandı. Euro/dolar paritesi son bir
yıl içerisinde son derece oynak oldu.
Peki, Türk lirası bu dönemde ne oldu? diye bakacak
olursak: Kısa vadeli dönemlere bakarsak çok farklı sebeplerden
inişler çıkışlar olabilir. Bir yıllık dönemi ele
alıp şöyle bir incelediğimizde yani 31 Mart 2015 ile 31 Mart
2014 arasındaki on iki aylık döneme baktığımızda
öncelikle şunu görüyoruz: Amerikan doları pek çok para birimi
karşısında değer kazanmış durumda ve pek çok
ülkenin para birimi de dolayısıyla dolar karşısında
değer kaybetmiş durumda. Euro, son bir yılda Amerikan
dolarına karşı tam yüzde 28 değer kaybetmiş on iki
aylık dönemde, Türk lirası ise yüzde 21 değer kaybetmiş.
Bu, şu demek: Almanyada ya da Fransada yaşayanlar için ya da
euronun kullanıldığı 19 ülkede yaşayanlar için dolar
kuru bizdekinden çok daha fazla artmış bu on iki aylık dönemde.
Bizdeki artış yüzde 21,9; euro bölgesindeki artış yüzde
28,2. Aynı dönemde Türk lirası, dolar karşısında yüzde
21,9 değer kaybederken euro karşısında yüzde 5,4lük
değer kazanmış durumda. Yani geçen sene, 31 Martta
bakıyoruz, euro kuru 2,95 belki o günleri unuttuk ama- bugün 2,79.
Dolayısıyla, değerlendirmelerimizi yaparken sadece Türkiyeye
özgü koşullara bakmayacağız, tüm dünyadaki koşullara da
dikkat edeceğiz.
Şu anda Türkiye dışa açık bir
ekonomi, sermaye hesabının açık olduğu bir ekonomi, sermaye
hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomi. Dışa açık bir
ekonomi kuşkusuz küresel dalgalanmalardan etkilenir ama burada önemli
olan, bizlerin ekonomi yönetimi olarak küresel dalgalanmaların Türkiye
üzerindeki etkisini minimumda tutabilmek. Bu sıfır olmaz, mutlaka
hissedersiniz. Bir gemiyle yolculuğa çıktığınızda
nasıl hava şartlarını ya da denizin, okyanusun
dalgalarını belli nispette geminin içinde hissederseniz bunu da
hissedeceğiz kuşkusuz. Bunu mutlaka görmek lazım ve Türkiyedeki
piyasa göstergelerini değerlendirirken hem dış koşullara
bakmak lazım hem de bizim kendi iç şartlarımıza mutlaka
bakmak lazım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyede pek çok gösterge çok şükür olumlu yönde ilerliyor ve şöyle
bir baktığımızda orta vadeli programı da biliyorsunuz
ekim ayında açıkladık ve en önemli amaçlarımızın
enflasyonla mücadele, cari açıkla mücadele olduğunu söyledik; üçüncü
amacımızın da Türkiyenin potansiyel büyümesinin artırılması
olduğunu söyledik ve bunun da yapısal reformlar eliyle mutlaka
olması gerektiğini söyledik. O günden bugüne yani ekim ayından
bugüne baktığınızda çok şükür hem enflasyonda hem de
cari açıkta orta vadeli programımızda öngördüğümüz
gelişmeler sağlanmakta hatta cari açıkta petrol
fiyatlarının da katkısıyla orta vadeli programda
öngördüğümüzden daha iyi bir tabloyu bu yıl sonu itibarıyla
inşallah göreceğimizi tahmin ediyoruz.
Türkiye, kim ne derse desin, son on iki yılda
ekonomide büyük bir başarı tablosu çizdi ve dünyada yükselen bir ülke
olarak ve aynı zamanda yükselen bir donör ülke olarak tescil edildi.
Türkiyenin bu başarısının temeline
baktığımızda siyasi istikrarı görüyoruz ve Türkiyenin
siyasi istikrarı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
Genel Başkanlık, Başbakanlık döneminde
başlattığı ve on iki yıllık bir dönemde Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı olarak ülkemize getirdiği güven ve
istikrar ortamının bir sonucu.
Geçtiğimiz yıl biliyorsunuz yerel seçimleri
yaptık, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaptık.
Gayet düzenli bir şekilde, siyasi istikrara en küçük bir zarar gelmeden
yeni Cumhurbaşkanımızı ilk defa halkın oyuyla seçtik,
AK PARTİ olarak yeni Genel Başkanımızı seçtik, yeni
Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu görevine başladı
başarıyla ve Türkiye, siyasi istikrarından en ufak bir taviz
vermeden yoluna devam etti. İnşallah bundan sonraki dönemde de bu
istikrar ortamını koruyacağız. Güven ve istikrar,
Türkiyenin en önemli varlığı. Bizim petrol konusunda büyük
zenginliklerimiz yok, doğal gaz deseniz daha 1 metreküp yok, bizim
ülkemizin tek zenginliği güven ve istikrar ortamı. Güven ve istikrar
ortamı korunduğu sürece Türkiyenin önü açık, yolu açık.
Zaten güven ve istikrar olmayınca da ekonomi politikasıyla ilgili ne
yaparsanız yapın sonuç almanız mümkün değil. Hemen
yanı başımızdaki Avrupada görüyoruz, trilyonlarca dolar,
euro basıyorsunuz, piyasaya sürüyorsunuz, işe yaramıyor; yüzde
10-12 bütçe açığı veriyorsunuz, Devlet borçlansın, para
harcasın ki piyasa canlansın. diyorsunuz, yine olmuyor; illa güven,
illa istikrar. İşte bunu hamdolsun Türkiyede yakalamış
durumdayız.
Bu arada, benden önce söz alan değerli
konuşmacıların bahsettiği konulara da çok kısa
kısa girip çıkmak istiyorum.
Sayın Günalın, özellikle yapısal
reformlarla ilgili Çok geç kaldınız. ifadeleri... Aslında
bizim, yapısal reformlar konusunda on iki yıldır
yaptıklarımızı herkes biliyor, bütün dünya görüyor. Pek çok
alanda Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen sıfırdan
yazılmış yasalarımız var, yepyeni kurumlarımız
var. Ama biz ne yaptık? 2008e kadar detaylı bir yapısal
programımızı ortaya koyduk ve bu, Sayın
Başbakanımızın 4 ayrı basın
toplantısında yaptığı açıklamalarla kamuoyuyla
paylaşıldı ve bu 25 öncelikli dönüşüm programı günü
gününe uygulandığında Türkiyenin asıl önemli olan
potansiyel büyümesini artıracağız. Dediğim gibi, geçici
dönemler için büyüme kolay. Bir yılda biraz yüksek büyümeyi elde edersiniz
ama ileriye sıkıntılı, hasarlı bir tablo
bırakabilirsiniz. Sürekli, sürdürülebilir ve sıhhatli bir büyüme
ancak yapısal reformlarla, büyümenin potansiyelini artırmakla mümkün,
bunu da bu şekilde inşallah gerçekleştireceğiz.
Yine, Sayın Başbakanımızın
şeffaflıkla ilgili açıklamış olduğu
çalışmanın teknik detayları önemli ölçüde tamamlandı
ama takdir ediyorsunuz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
takviminin artık sonuna geliyoruz. Dolayısıyla, bu
çalışma her şeyiyle hazır oluyor birkaç hafta içerisinde ve
önümüzdeki dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında
inşallah AK PARTİ Hükûmetinin o dönemde bunu Meclisin gündemine
getirmesini bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Hasip Kaplanın, Sayın Cumhurbaşkanımızla
yapmış olduğumuz görüşmenin içeriğiyle ilgili
değindiği bazı hususlar var, bazı medyada çıkan
haberlerle ilgili hususlar var. Öncelikle, teyit edilmediği sürece bu
haberlerin hiçbirisine güvenmemek lazım, itimat etmemek lazım. Burada
esas olan nedir? Başbakanımızın
Başkanlığında bir toplantı
yapılmıştır o günlerde ve Başbakanlıktan
yazılı resmî bir açıklama yapılmıştır,
Sayın Cumhurbaşkanımızla yaptığımız
toplantının ardından da Cumhurbaşkanlığı
makamından yazılı resmî bir açıklama
yapılmıştır; referans onlardır, asıl
görüşmelerin içeriği, verilen kararlar, gelinen nokta orada açık
açık yazmaktadır. Bunun dışındaki hiçbir habere
güvenmemenizi ben özellikle istirham ediyorum.
Yine, bir başka konu: Bu faiz lobisi ve döviz
lobisinin tanımını ya da Kimdir bunlar? diye Sayın Kaplan
sormuştu. Aslında, her lobinin tanımını nasıl
yapıyorsak bunu da böyle yapmak gayet mümkün. Piyasa faizlerinin
artmasını isteyen ve bundan istifade edenler diye faiz lobisini
belki tanımlayabiliriz. Döviz lobisini, tabii ki Döviz kurunun
artmasını isteyen ve bundan istifade edenler diye de yine
tanımlayabiliriz.
Sayın Öztrakın 2015 yılıyla
alakalı ifadeleri vardı yani 2015 yılı daha iyi
olmayacak. diye. Bizim bu tespitlerimiz sadece kendi analizlerimiz değil,
uluslararası bütün kuruluşların analizlerine bakın, Dünya
Bankası, Uluslararası Para Fonu, OECD, Avrupa Komisyonu bunların
tümünün analizlerinde Türkiyenin 2015 büyümesinin 2014e göre daha yüksek
olacağı zaten teslim edilmekte. Bu, sadece bizim tespitimiz
değil, dünyanın yapmış olduğu tespiti biz burada
sizlerle paylaşıyoruz.
Şirketlerin dövizle borçlanmasına gelince,
büyük şirketler zaten yurt dışından borçlanabiliyor ya da
yurt dışından bir şekilde offshoredan borçlanabiliyor.
Biz, lüzumsuz yere yurt dışına komisyon verme yerine içeride
borçlanmayı açtık; KOBİler için yasak devam ediyor, hane
halkı için yasak devam ediyor.
Rezervlerle ilgili son bir konuya daha değinip
sözlerimi tamamlamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla)
İki dakika daha rica edebilir miyim.
BAŞKAN Tabii, Sayın Bakan buyurunuz,
tamamlayınız sözünüzü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla)
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, kısa vadeli yükümlülüklerle rezervlerin
oranını Sayın Öztrak burada ifade etti. Sayın Öztrak benim
Müsteşarımdı, yaklaşık altı ay boyunca beraber
çalıştık, onun için kendisi de rakamlara çok hâkimdir. Tabii,
rakamlar her zaman doğruyu söyler, istatistikler doğruyu söyler ama
onu nasıl yorumladığımız çok
çok önemlidir. Ben sadece bir rakam vermek istiyorum: O gün için Merkez
Bankamızın rezervi 28 milyar dolar fakat IMFye 23 milyar dolar
borcumuz var. Yani, asıl o günlerde Türkiye sıfırı
tüketmiş, ancak IMFnin verdiği 23 milyar dolar borçla Merkez
Bankası rezervini 28 milyarda tutabilen bir ülkeydi, onu da tekrar
kayıtlara geçmesi açısından ben vurgulamakta fayda görüyorum.
Son
bir konu: Sayın Günalın faiz ödemeleriyle ilgili ifadesi vardı
600 milyar liralık faiz ödedik bu on iki yılda. diye. Ki rakam doğru, 600 milyar. Ama bu dönem
içerisinde biz faizleri düşüremeseydik, aynı faizle Türkiye borçlanmaya devam etseydi on iki yılda
ödeyeceğimiz faiz 1 trilyon 612 milyar olacaktı. Yani faizlerin düşmesinden
Türkiye 1 trilyon lira yani eski parayla 1 kentrilyon lira istifade etti.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Ona itirazımız yok
ki, hâlâ faiz ödüyoruz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla)
Bizim amacımız ve umudumuz
tabii ki bu faizlerin daha da düşmesini, daha da makul noktalara gelmesini
sağlamak hem hazine borçlanma faizleri açısından hem de piyasa
faizleri açısından. Bu amacımız doğrultusunda da tüm
ekonomik birimlerimiz yoğun bir şekilde çalışmakta ve büyük
bir çaba ortaya koymakta.
Ben
tekrar, burada benden önce görüşlerini ifade eden konuşmacılara
teşekkür ediyorum. Her biriyle zaten Plan ve Bütçe Komisyonunda da beraber
kaç yıldır yoğun çalışıyoruz; çok faydalı,
yapıcı eleştiriler, öneriler aldık, yasa düzenlemelerimize
de bunları yansıttık ve tekrar saygılarımı
sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın
Bakan.
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Öztrak.
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Sayın Bakan adımı zikrederek bazı
rakamlardan bahsetti, çok da doğru
değil, onları düzeltmek isterim.
BAŞKAN
Yani, yanlış bir
bilgilendirmede mi bulundu?
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Evet, evet, yani 69a göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Öztrak, düzeltiniz.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın, Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın (11/55) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan biraz
önce IMF borcundan bahsetti, O zaman 23 milyar dolar borç vardı, 23
milyar dolar da rezerv vardı: dedi. Ben
açık söyleyeyim, IMF borcunun seviyesine baktığınız
zaman, bugünkü IMF borcu banka borcundan çok farklı değil.
Şimdi, bugünkü Türkiyenin dış borcu o gün 180 milyar
dolardı, bugün 400 küsur milyar dolara geldi.
Ha, şimdi diyeceksiniz ki: Özel sektör borcudur.
Şunu da söyleyeyim: Bakın, Amerikadaki son krizde özel sektör borcu
bir gecede nasıl kamu borcu oldu? Çok açık söyleyeyim, özel sektör
borcu diye bir şey yoktur. Sistemik kriz yaşandığı
zaman o borç bir gecede devletin borcu olabilir. Onun için şunu
açıkça ifade edeyim: Evet, biz o dönemde Hazine
Müsteşarıydık, Sayın Bakan geldi, kendisine ekonomiyle
ilgili neler olup neler olmaması gerektiğini de anlattık;
beraberce, birlikte çalıştık, kendisi daha uzun kalmamı da
istedi ama kalmadım, ayrıldım.
Şimdi, bakın, ben size bir şey söyleyeyim:
Bugün geldiğimiz noktada o günden daha kırılgan bir ekonomiye
sahibiz. Bunun bilincinde olmamız lazım, bunun için gerekli önlemleri
mutlaka almamız lazım. Yapmayın, yani 2013ün başında
bu şirketlerin borçlanması, devletin dışarıdan
borçlanması nedeniyle bir gecede dünyanın ilk 5 kırılgan
ekonomisi arasına girdiniz. Niye girdiniz? Çünkü Amerika Birleşik
Devletleri Merkez Bankası Başkanı Ben artık dolar
basmayacağım. dedi. Bu kadar sıcak paraya
bağımlı hâle getirdiğiniz ekonomide, biz, efendim,
kısa vadeli borcu, IMF borcu ile kısa vadeli borcu
karşılaştırmak doğru değildir, o gün olduğu
gibi, bir daha anlatayım, hatadır Sayın Bakan, bence bunu
düzeltmeniz lazım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztrak.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Kaplan.
Biraz yüksek sesle söylerseniz
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, ben konuşmamda, dövizin artması sonucu işçi, emekçi
ve memurların -net rakamlarını vererek- ne kadar düşüş
yaşadıklarını beyan ettim. Sayın Başbakan
Yardımcımız, orta gelir düzeyinde yüzde 44 rakamlarından
bahsetti. Bizim elimizdeki verdiğimiz verilerle tamamen çelişkili.
Gerçek verileri vermek istiyorum. Yani bizim açıklamamızda
belirttiğimiz işçi ücret ve memur maaşlarındaki
düşüş karşısında yoksulluk sınırı
arttı.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, buyurun siz de düzeltin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Biraz
sabırlı olun sayın milletvekilleri, baştan sona
izlemediniz, bari şimdi dinleyiniz.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın (11/55) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, yani gerçekten Sayın
Babacandan ben bugün burada bir şeyler anlatmasını bekliyordum.
İstifa eşiğine gelmek, gerilim yani danışmanlarla
kavgalar, bunların hepsi yaşandı, yaşanmadı dersek
kendi kendimizi kandırırız. Ama bir gerçek var Sayın
Babacan, çok açık söylüyorum: Sizin belirttiğiniz bütün bölgesel
negatif savaşlara rağmen Türkiye büyüyor ve nüfusumuzun yüzde 44ünün
orta gelir seviyesine ulaştığı tespiti maalesef,
rakamlarla, gerçek değil. Bakın, asgari ücret bu sene 2014
itibarıyla 891, memur maaşı 2.025 liraydı; açlık
sınırı 1.205 lira arkadaşlar yani asgari ücretin altındaki
20 milyon asgari ücretli açlık sınırının altında
yaşıyor. Yine, TÜRK-İŞin 4 kişilik aile asgari geçim
indeksi, yoksulluk sınırı açısından bir ölçüdür, 4 bin
lira. Burada da memurları, emeklileri, işçileri, bakkalları,
esnafları koyduğunuz zaman 50 milyon kişi, 30 milyon da
yoksulluk sınırı altında, 30+20=50 milyon ediyor.
Şimdi, 50 milyonu yoksulluk ve açlık sınırı içinde
olan bu ülkede ekonominin 18 bankada iyi gitmesi, 28 holdingde iyi gitmesi demek,
yüzde 1in bile değil, çok azınlık bir grubun işine gelen
gelişmelerin olduğunu gösteriyor. Türkiyenin yüzde 99u açlık,
yoksulluk ve geçim sıkıntısıyla karşı
karşıyadır.
Tabii ki ben burada Sayın Başbakan
Yardımcısının bir şeyler anlatmasını
beklemiyordum. Sonra Sayın Cumhurbaşkanı Sen de mi Brutus?
derdi, yine bir tartışma çıkardı.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım bu
açıklamayı yaptırdığınız için.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan,
aynı şekilde, Sayın Bakan ismimi kullanarak bazı
verdiğim rakamları çarpıtmıştır, düzeltmek için
söz istiyorum. 3 defa Mehmet Günal diyerek
BAŞKAN Sizin rakamlarınızın
doğru olduğunu söyledi Sayın Günal, yanılıyor muyum?
LEVENT GÖK (Ankara) Ama adını söyledi.
BAŞKAN Doğru olduğunu söyledi, onun için
düzeltecek bir şey görmedim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ondan önce de yapısal
önlemlerle ilgili de söyledi, benim söylediğim de
BAŞKAN Size bir şeyde bulunmadı,
Doğrudur verdiği rakamlar.
dedi.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkanım, yapısal
önlemlerle ilgili ben kendisinin söylediğini söyledim, onun üzerine de
başka yorum yapıyor. Ben bekliyordum ki işi nasıl
tatlıya bağladılar, onu söylesin, hâlâ onu merak ediyorum, yani
ona da cevap vermedi.
BAŞKAN Onu da söylemediğine göre merak devam
ediyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yani gideririz
Herhâlde sizi
tatmin etmiş o zaman Sayın Bakanın söyledikleri.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, burada biz farazi gündem oluşturmuyoruz. Gitsin, o magazin
haberlerini başka yerden alsın.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Günal.
VII.-
GENSORU (Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/55) (Devam)
BAŞKAN Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan hakkındaki (11/55) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.275
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 88'inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Özel Gündemde Yer Alacak İşlerin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Bu kısmın 2nci sırasına alınan,
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin, başta
Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere, muhalefeti etkisiz kılmaya, muhalefet
partisi üyelerinin parlamenter denetim haklarını engellemeye ve
bunları karalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu, muhalefeti
karalayarak suç işleyen medya kuruluşları mensuplarını
kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 114, 257,
283 ve 311inci maddelerine uyduğu iddiasıyla, Anayasanın
100üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 107nci
maddeleri uyarınca, İçişleri eski Bakanı Efkan Ala
hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
(9/13) esas numaralı Önergesi üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
IX.-
MECLİS SORUŞTURMASI
A)
Ön Görüşmeler
1.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin, başta
Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefeti etkisiz kılmaya, muhalefet
partisi üyelerinin parlamenter denetim haklarını engellemeye ve
bunları karalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu, muhalefeti
karalayarak suç işleyen medya kuruluşları mensuplarını
kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 114, 257,
283 ve 311inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Anayasanın
100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca
İçişleri eski Bakanı Efkan Ala hakkında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/13)
BAŞKAN Bu görüşmede sırasıyla,
önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir
diğer imza sahibine, şahısları adına 3 üyeye ve son
olarak da hakkında soruşturma açılması istenmiş
bulunan Başbakan veya Bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri onar
dakikadır.
Meclis soruşturma önergesi, Genel Kurulun 16/03/2015
tarihli 77nci Birleşiminde okunmuş veya bastırılarak
sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle
soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.
Önerge üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Umut Oran;
şahıslar adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can.
Hakkında soruşturma açılması istenen
eski bakan, İçişleri eski Bakanı Efkan Ala.
Şimdi, önerge sahibi olarak ilk konuşmacı
İstanbul Milletvekili Umut Orandır. Kendisini kürsüye davet
ediyorum.
Buyurunuz Sayın Oran. (CHP sıralarından
alkışlar)
UMUT ORAN (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 1 Nisan. Aslında 1 Nisan baharın
habercisi ama maalesef Türkiye bir kâbusu yaşıyor. Ben de daha
evvelki konuşmacılar gibi Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim
Kirazın haince katledilmesini kınıyorum. Kendisine rahmet,
yargı dünyasına ve ailesine başsağlığı
diliyorum. Terörü kınıyorum. Terör bir insanlık suçudur ve bu
provokasyonlara karşı da hepimizin sağduyulu olması
gerekiyor. Özellikle seçime altmış altı gün kala yapılan bu
terör eylemi çok manidar. Yine birileri, bazı eller Türkiyeyi
karıştırmak istiyor. Hepimizi sağduyulu ve dikkatli olmaya
davet ediyorum.
Ayrıca, dün başka bir olay yaşadık. Dün
bütün Türkiye karanlığa gömüldü, hayat felç oldu, insanlar
perişan oldu ve bu konuda da Hükûmetten sağlıklı bir
açıklama henüz gelmedi. Hâlâ bu kesintinin gerekçesi bilinemiyor. Burada
da bir ilk yaşandı, bir faili meçhul elektrik kesintisi ama Türkiyeyi
sarstı. Bunu da dikkatlerinize bir kez daha sunuyorum.
Konumuza dönersek önceki İçişleri Bakanı
hakkında soruşturma önergesi verdik. Önergede, Türk Ceza Kanununun
birçok maddesiyle ilgili ihlaller var. Onun için detaylara girmiyorum. Bu
konuda, sizlerin de bu konuya duyarlı olmanız gerektiğini ifade
etmek istiyorum. Sonuç itibarıyla, söz konusu olan Türkiye Cumhuriyeti
devleti ve devletin içerisinde oluşan çeteler ve devletin içerisinde
oluşan suç örgütleri ve bunlara göz yumulması. Bu konuda çeşitli
açıklamalar geliyor zaman zaman, Sayın
Cumhurbaşkanının da açıklamaları var, onun da bu
konuda bazı itirafları oldu. Dolayısıyla bu çetelerle
mücadele etmemiz gerekiyor ve bu çetelere göz yumanlarla ilgili de
gereğini yapmamız gerekiyor.
Sayın
Cumhurbaşkanının açıklamalarına rağmen -işte
Aldatıldık, kandırıldık. işte, şudur
budur- bu çeteler hâlâ iş başında, bu çeteler hâlâ görevlerinin
başında ve Türkiyedeki demokratik, parlamenter hukuk devletine
karşı bir mücadeleye devam ediyorlar. Burada tabii, sizler bu konuda
samimi iseniz, bundan sizler de rahatsızsanız özellikle iktidar
partisi milletvekilleri, o zaman gerçeğin ortaya çıkması için bu
önergemizi kabul etmenizi ben sizlerden bekliyorum.
Sayın
milletvekilleri, hep konuşuyoruz, işte medya diyoruz; medya,
demokrasinin olmazsa olmazı. Demokrasinin çalışması için
özgür, bağımsız, tarafsız medyaya ihtiyacımız
var. Özellikle 2003ten itibaren medyaya baktığımız zaman
medyada çok ciddi bir değişim ve dönüşüm görüyoruz. Bir sürü,
eskiden medyada belli patronlar vardı; medyanın belli, temel
oyuncuları vardı, bunların hepsi oyun dışında
kaldı ve bugün kimine baskı kuruldu, kimi sindirildi, kimi tehdit
edildi ve medyada büyük bir değişim dönüşüm maalesef
gerçekleşti. Medyada bu değişim dönüşüm aslında büyük
bir operasyon ve medyada medya patronları eğer taraf olmadılarsa
işte bertaraf oldular veya yandaş medya oluşmasına
katkı sundular. Ya taraf oluyorsunuz ya bertaraf oluyorsunuz; böyle bir
şeyle karşı karşıyayız.
Yandaş
medya dediğimiz zaman da, adını havuz medyası da
koyduğumuz bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz.
Burada da baktığımız zaman, bunu da üstüne basa basa
söylemek istiyorum, bu medyadaki değişim dönüşüm, bu medyadaki
oluşum, bu medyadaki operasyona baktığımız zaman yani
burada nereye çıkıyor? Bütün yollar sonuçta saraya doğru
çıkıyor. Yani Bugün, Türkiye'de, medya üzerindeki en büyük kontrol,
güç kimde? derseniz o zaman o Beştepeye bakmamız gerekiyor.
Bu havuz medyası artık yalan üretim merkezi hâline
gelmiş ve çeşitli iftiralar, çeşitli hakaretler, çeşitli
tehditler, çeşitli hedef göstermeler üretiyorlar ve bunlarla da halkı
aldatıyorlar ve kandırıyorlar. Bir psikolojik operasyonla
algı yönetimi ve kara propagandayla işte, bu havuz medyası bir yalan
üretim merkezi, bir çamur medyası hâline geliyor.
Geçen hafta da burada medyayla ilgili bir konu
vardı, o zaman da ifade ettik orada. Nereden besleniyorlar, bu havuzun
suyu nereden doluyor? İşte, nasıl kamu kaynakları
aktarılıyor bu medyaya veya nasıl kamudaki ihalelere bu
medyadaki patronlar, yandaş patronlar giriyor? Bunların üzerinde çok
fazla durmuyorum, zaten hepsini konuştuk, sizler de bunu biliyorsunuz.
Tabii, burada şunu ifade etmek istiyorum özellikle:
Son zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisine yapılan saldırılar var;
Cumhuriyet Halk Partisine, Sayın Genel Başkanımıza,
milletvekillerimize ve şahsıma yapılan saldırılar var
ve burada da bakıyoruz, nereden geliyor bu saldırılar?
İşte, her taşın altında da orada Ethem Sancak
çıkıyor. Ethem Sancakı da burada çok fazla üzerinde durarak
anlatmak istemiyorum, konu yargıya intikal etmiş durumda. Ethem
Sancak da sahibinin sesi, havuz medyasının da bekçisi konumunda ve
görevini yapıyor; sürekli olarak iftiralar, hakaretler, tehditler, hedef
göstermelerle o kara propagandalara da devam ediyor. Tabii,
baktığınız zaman, yani bunu söylüyorum, kusura
bakmayın, partinizin bir üyesi, partinizin yöneticisi ve Erdoğanla
ilgili de sözlerini zaten söylememe gerek yok, Erdoğanın da,
Sayın Cumhurbaşkanının da yakın arkadaşı.
Dolayısıyla biraz evvel bu yolun neden Beştepeye
çıktığını ifade ederken burada bunu ortaya
koymamız gerekiyor.
Peki, o zaman bütün bunlara bir demokraside, bir
demokratik hukuk devletinde neden izin veriliyor, neden bunlara müsaade
ediliyor? Sayın milletvekilleri, eğer bir ülkede Millî
İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü 77 milyon
yurttaşı detaylı veri analiziyle yani DEVAyla, o programla
fişliyorsa o zaman bir sorun var demektir.
Yine, bir ülkede, ana muhalefet partisi lideri
çıkıp: MİT Cumhuriyet Halk Partisine operasyon yapacak. diyor
ise, böyle bir ihbarda bulunuyorsa o zaman buna göz yumulmaması gerekiyor.
Bir ülkede ana muhalefet partisinin genel başkanı, milletvekilleri
izleniyorsa, dinleniyorsa, fişleniyorsa, hatta nefes alışları
bile takip ediliyorsa ve bu durum önlenemiyorsa, buna son verilemiyorsa o
zaman, bu, dikkate alınması gereken bir durumdur.
Yasama organından, yüce Meclisten, buradaki tüm
partilerden, milletvekili arkadaşlardan bizim böyle bir sorgulama isteme,
talep etme hakkımız var. Biraz evvel söyledim, daha evvel de
söylemiştim; bugün Cumhuriyet Halk Partisine, yarın Adalet ve Kalkınma Partisine. Eğer biz
bağımsız medya olsun, çeteler son bulsun, bu çetelerle
mücadelede temiz, ahlaklı bir siyaset olsun diyorsak bu mücadeleyi hep
beraber vermemiz lazım ve bu soruşturma komisyonunun kurulmasına
da karşı çıkmamak lazım. Eğer gerçeklerin ortaya
çıkmasını istiyorsak cesaretle bunların üstüne gitmemiz lazım.
Bunların ucu 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna gidiyorsa
da yine bunun üzerine gitmemiz lazım. Arkasında kim varsa
siyasetçiyse siyasetçi, medyaysa medya, bürokratsa bürokrat, istihbaratsa
istihbarat, Emniyetse Emniyet; temiz siyaset için, ahlaklı siyaset için
hep beraber bu soruşturmayı yapıp gerçeklerin ortaya
çıkmasına müsaade etmemiz lazım.
Bakın, biraz evvel söyledim, 17-25 Aralık
rüşvet ve yolsuzluk olayları dünyaya bomba gibi düştü ve orada
durum hâlâ açıklığa kavuşmadı, mutlaka
açıklığa kavuşacak. Bu konuda yani sizin içinizde de,
AKPden, iktidardan da sözcüleriniz, Başbakan
yardımcılarınız -Sayın Bülent Arınç, Sayın
Hüseyin Çelik gibi- bu konuda yeni itiraflarda, yeni açıklamalarda
bulundular. Onun için bütün bunlar tek şeyi gösteriyor: Hep beraber bu
temiz siyaset için mücadele etmemiz gerekiyor. Önümüzde seçim var, seçim
güvenliği söz konusu, seçim süreci söz konusu. Eğer biz temiz,
ahlaklı siyaset yapalım diyorsak, biz çetelerle mücadele edelim
konusunda samimiysek ve biz bugün parlamenter hukuk devletine karşı
-kim olursa olsun- buna karşı gelenlerle mücadele edeceksek o zaman
bu soruşturma komisyonunu işleme sokmamız gerekiyor. Temiz
siyasete inanan -bu biraz evvel-
medya havuzunun pisliği üzerine bulaşmayan, ben, AKPli olsun veya
diğer bütün milletvekili arkadaşlarımı önergemize destek
vermeye, Evet. demeye davet ediyorum.
Özellikle, AKPli milletvekili arkadaşlar bu konuda
konuşmak için siz 7 Nisanı bekliyor olabilirsiniz, listeler
açıklanacak vesaire ama gelin, temiz siyasetin ilk adımını
bugün hep beraber burada atalım.
Evet, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oran.
Şahsı adına Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani.
Buyurunuz Sayın
Zozani. (HDP sıralarından alkışlar)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin vermiş olduğu Meclis soruşturma komisyonu
kurulmasına dair önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, esasında bu, Türkiyeye özgü bir durum olsa
gerek- milletvekillerinin, siyasi mekanizmanın yani icra
mekanizmasının, Hükûmetin basına niye müdahale etmediği
şeklinde eğer bir talepte bulunuluyor, bir suçlamada bulunuluyor ve
bunun için bir Meclis soruşturma önergesi talep ediliyorsa bu Türkiyeye
özgü bir durum olur ve işin açıkçası bugünün ehemmiyetiyle de
biraz örtüşen bir durum, ironik bir durum. Bu olsa olsa bir 1 Nisan
şakası gibi algılanabilir. Ama, biraz sonra vereceğim
veriler itibarıyla esasında hâlimizin tümden bir 1 Nisan
şakasını andırdığını ortaya koymaya
çalışacağım.
Şimdi, Türkiyede, artık, basının
özgür olduğu teranesini ilkokul 1inci sınıftaki çocuklara dahi
söylerseniz inanmazlar, çünkü böyle bir durum söz konusu değildir.
Tanıklık ettiğim süre içerisinde, yirmi
küsur yıl gazetecilik yapmış bir arkadaşınız
olarak, son dört yılda da burada milletvekili ve basınla ilgili her
bir durum söz konusu olduğunda, bir şey gündeme geldiğinde
burada söz alıp konuşan bir arkadaşınız olarak şunu
ifade edebilirim: Bir kere Türkiyede basının bu kadar zapturapt altına
alındığı başka bir dönem
yaşanmamıştır. Bakın, brifing basınının
Genelkurmayın ve Millî Güvenlik Kurulunun talimatıyla habercilik
yaptığı dönemlerde bile bu kadar düzeysizlik, bu kadar
pervasızlık söz konusu olmamıştı.
Bakın, 23 Kasım 2011 tarihli bir haberin
başlıklarını sizinle paylaşacağım.
Fırat News -Fırat haber ajansı- 23 Kasım 2011de bir haber
yaptı. Haberin kaynağı İstanbul Emniyet Müdürlüğü.
İstanbul Emniyet Müdürlüğünden basın kuruluşlarına,
akredite basın kuruluşlarına gönderilen bir haber; hazırlanmış
haber, başlıklar ve spotları itibarıyla
hazırlanmış bir haberdi bu. Kimlerdi bu gazeteler? Zaman, Yeni
Şafak, Bugün, Star, Şok, Cumhuriyet, Taraf, Sabah, Milliyet,
Hürriyet, Haber Türk, Akşam, Vatan ve daha başka gazeteler
vardı. Tek tek bu gazetelerin hangisinin hangi başlığı
atacağı -23 Kasım 2011- tek tek bu gazetelerin hangisinin hangi
başlığı atacağı İstanbul Emniyet
Müdürlüğünden giden e-mailde belirtilmiş. 23 Kasım 2011
tarihinde Fırat haber ajansı bu maile ulaşıyor, bu habere
ulaşıyor ve saat 20.30 itibarıyla -23 Kasımdan söz
ediyorum- bu haberi servis ediyor. Ve diyor ki: Yarın bu adını
andığım gazeteler şu, şu, şu
başlıklarla çıkacak. Yanılmamıştı, ertesi
gün Vatan gazetesi, Bugün gazetesi, Sabah gazetesi, Akşam gazetesi, Star
gazetesi, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, Haber Türk hepsi, o gün bir gün
önceden Fırat haber ajansının tahmin ettiği
başlıklarla çıktı, tahmin ettiği birinci sayfa
spotlarıyla çıktı. Spotlar neye dönüktü? Haber neye dönüktü? O
tarihte gerçekleşen KCK basın davasına ait, operasyonuna ait
haberdi. Biz operasyon yapıyoruz, siz operasyonu yarın bu
başlıklarla servis edeceksiniz. diye talimat verilmişti ve
hepsi Emir büyük yerden. deyip bir gün önceden bir ajansın servis ettiği
haberi dahi dikkate almadan aynı başlıkta haberleri verdi. Devam
ediyorum, bugün, bir kesimi orada muhalif pozisyonuna geçti, muhalif haberler
bugün yapıyorlar ama o gün aynı haberleri aynı talimatlar
doğrultusunda komiserden giden talimatla manşetlerine attılar.
Şimdi, bir başka başlık operasyonu
daha. Kaç gazete? Sabah -yine aynı- Vatan, Star, Güneş, Yeni
Şafak, Milat, Bugün gazeteleri. Aynı gün hepsi noktası virgülüne
aynı başlıkla çıktı. Neydi? Bir Musa Çıkar,
Hesabını Sorar. dedi. Burada. Bir başka operasyon haberiydi bu:
Bir Musa Çıkar, Hesabını Sorar. Merak edenler varsa o günün
gazetelerine girsin, arşive girsin; orada talimat üzerine spotların
dahi modu moduna oturtulduğunu, talimatla gönderilen haberin servis
edildiğini göreceksiniz.
Meşhur Kabataş olayı
Kabataş
olayını hepiniz biliyorsunuz, tekrar etmeme gerek yok. Bugün, iktidar
partisinin içinden milletvekilleri çıkıyor, diyor ki: Biz o gün
punduna getirildik, yanlış yönlendirildik. Milletvekili
yanlış yönlendirildi, peki 11 köşe yazarı aynı
başlıkta köşe yazısı yazabilir mi? Yan yana oturan iki
milletvekili burada eline kalemi alsın, bir cümleyi yazsın, mutlaka
bir yerinde bir ima farkı çıkar ama farklı gazetelerin 11
köşe yazarı Kabataş olayıyla ilgili olarak aynı başlığı
atıyor ve aynı kalıpta ve aynı puntoda, aynı dizaynda
hepsi servis ediyor. Türkiye kamuoyu bilsin diye isimlerini de ifade
edeceğim, bir tanesinin başlığını
okuyacağım, diğerlerinin hepsi aynıdır,
tekrarlamayacağım: Diliniz Kaba, Vicdanınız Taş. 11
köşe yazarının, havuz medyasının 11 köşe
yazarının başlığı aynı, hepsinde aynı
dizayn kullanılmış. Kimlerdi bunlar? Yasin Aktay, Merve
Şebnem Oruç, Abdulkadir Selvi, Mahmut Övür, Halime Kökçe, Ahmet Kekeç,
Kemal Öztürk, Fuat Uğur, Ardan Zentürk, Murat Çiçek. Köşe yazarı
hepsi, hepsi aynı başlıkla çıktı. Sabah gazetesinin
-ibret olsun diye- o günkü manşeti bu. Ne diyor? Kabataş
Saldırısı 52 Saniyede Oldu. Yani, elli iki saniye görüntü
kaydı var dedi. O günün üzerinden ne kadar süre geçti? Birisi
çıksın burada bir açıklama yapsın.
Yaranmada ölçüyü kaçırınca ne oldular? Son bir
örnek buradan vereceğim. Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir konuşma yaptı.
Esasında konuşma yaptığı sırada sıralar boştu,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kimse yoktu. Manşetler
atıldı.
Şimdi, herkes
bundan ders çıkarsın diye ifade ediyorum; bu yazarlarla, ismini
zikrettiğim insanlarla kişisel olarak hiçbir sorunum, hiçbir
husumetim söz konusu değildir. Fikirlerimizi muhtelif zamanlarda
karşı karşıya geldiğimizde de
tartışırız. Star gazetesinin o günkü birinci sayfası,
havuz medyası içerisinde ifade edilen bir gazete: Yüzlerine
Haykırdı. "Fotoshop"la Birleşmiş Milletler Genel
Kuruluna adam oturtmuşlar. Orijinal fotoğraf bu. Peki, o haberi yapan
kim? Sevgili Mustafa Karaalioğlu. Sevgili Mustafa Karaalioğlu o gün
yaranmada ölçüyü kaçırınca sonradan Cumhurbaşkanı ile
Başbakan arasında bir ihtilaf çıktı ve bu ihtilaftan
kendine yer bulabileceğini düşününce hemen Brutusler grubunda ifade
edildi. Ne zaman? Daha geçen hafta. Yaranmada ölçü kaçırılınca
bu duruma geldi.
Evet, basının tüm fonksiyonları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla)
çürütüldü, artık,
yandaşı, şuyu buyu kalmadı; basın ahlakı
Türkiye'de çürütüldü. Bu konu gerçekten araştırmaya değer, bu
konu gerçekten soruşturmaya değer çünkü bu, hepinize kaybettiriyor.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Zozani.
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu.
Buyurunuz Sayın Türkoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; İçişleri eski Bakanı Efkan
Ala hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerimin
başında, dün İstanbul Çağlayan Adliyesinde bir terör
örgütünün yapmış olduğu eylemde vazifesi başında
şehit olan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraza Cenab-ı
Allahtan rahmet diliyorum. Ailesine, yargı camiasına ve büyük Türk
milletine başsağlığı ve sabrıcemil diliyorum.
Bir
cumhuriyet savcısının 6ncı kattaki odasında
silahlı terör örgütü
mensupları
tarafından rehin alınması ve meydana gelen çatışmada
şehit olması çok ciddi bir güvenlik zafiyetidir. Eylemci
teröristlerin silahları, bombaları, pankart, flama ve benzeri
paçavraları adliye binasına sokmaları, bunları binanın
6ncı katına kadar taşımaları tam bir skandaldır.
Bu kişiler, silahlar ve bu sayılan malzemeyle adliye
binasının 6ncı katına, bir savcının odasına
nasıl girebilmişlerdir? Adliye binasını,
savcısını koruyamayan bir devlet düşünülebilir mi?
Dün
gün içinde uzun süre eylemcilerle diyalog kurulduğu, müzakere
edildiği ifade edilmektedir. Bu müzakereler nasıl
gelişmiştir? Aracılar vasıtasıyla kurulan bu
diyaloglar nasıl böyle bir olayla sonuçlanmıştır?
Gün
boyunca sayıları 3 olduğu söylenen eylemcilerin sonradan
sayıları nasıl 2ye düşmüştür? Olayla ilgili haber
yasağı getirilerek uygulanan karartmanın gerekçesi nedir?
Bütün
bu karanlık noktalar biran evvel aydınlatılmalı, bu olayda
zafiyet gösterenler tespit edilmeli ve sorumlular muhakkak cezalandırılmalıdır.
Dünkü
Çağlayan Adliyesinde yaşanan olay bir kez daha göstermiştir ki
Türkiyede istihbarat ve kamu düzeninin sağlanması noktalarında
çok büyük zafiyetler vardır. Terör örgütlerinin yasa dışı
oluşumlarını, eylemlerini önceden tespit etmek bir istihbarat
faaliyetidir. AKP hükûmetleri, maalesef, istihbarat faaliyetlerini yerine
getiren kurumları çökertmişlerdi. Emniyet istihbaratı ve
Emniyetin KOM ve Terörle Mücadele gibi diğer kritik birimleri paralel
yapılanmayla mücadele adı altında zayıflatılmıştır.
İstihbarat başta olmak üzere, bu kritik birimlerde çalışan
personel toptan cezalandırılarak bu birimlerin dışına
atılmıştır.
AKP
Hükûmetinin bu konudaki gerekçesi 17-25 Aralık
soruşturmalarıdır. 17-25 Aralıkta Hükûmetin o zamanki
Başbakanı dâhil bazı mensuplarının, rüşvet ve
yolsuzluk iddialarıyla olan irtibatları ortaya çıkmış;
yolsuzluk ve rüşvet kirli çamaşırları kamuoyunun önüne
dökülmüştür. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bunun bir
darbe girişimi olduğunu, ortaya çıkan bilgi ve belgelerin montaj
ve dublaj olduğunu iddia etmiş olsa da, bunu yapanların
paralelciler olduğunu söylese de geçtiğimiz bir buçuk yıl
içerisinde ortaya çıkan bilgi, belge ve hatta bizzat Recep Tayyip
Erdoğanın kendi sözleri 17-25 Aralık
soruşturmalarının aslında
düzmece olmadığını, bu iddiaların somut verilere
dayandığını, bağımsız, tarafsız bir
yargı tarafından incelenmesi hâlinde çok önemli hukuki
sonuçların ortaya çıkacağını göstermiştir.
İşte, 17-25 Aralık
soruşturmalarında Recep Tayyip Erdoğan tarafından toplumda
oluşturulmaya çalışılan algı için Emniyetin diğer
birimleriyle birlikte istihbarat birimi de kurban edilmiştir. Nüfusumuzun
yüzde 90ından fazlasının yaşadığı alanlarda
önleyici kolluk hizmetini yerine getiren Emniyetin istihbaratı, Recep
Tayyip Erdoğanın algı operasyonu için kurban edilince
Türkiyede ciddi bir güvenlik zafiyeti doğmuştur.
Bahsettiğim birimlerde çalışan
yetişmiş nitelikli Emniyet personeli paralelci yaftasıyla
görevlerinden alınmış, yerine başka görevliler
getirilmiştir. Yerine getirilenler de aynı yaftayla görevlerinden
alınmış, başkaları getirilmiş, onlar da görevden
alınmıştır. Yani AKP Hükûmeti yolsuzluğa ve
rüşvete, hırsızlığa razı olmayanları
paralelci yaftasıyla görevden uzaklaştırmış, ta ki
yolsuzluğa ve rüşvete razı olan personeli buluncaya kadar yer
değiştirmeye devam etmiştir. İşte, bu sebeple,
Emniyetin gözü kör kulağı sağır hâle gelmiştir.
Toplumun güvenliğini sağlayacak birimler yolsuzluk ve rüşvet
uğruna iş göremez hâle getirilmiştir. Bu tabloda Sayın
İçişleri eski Bakanı Alanın çok katkısı
vardır.
MİT ise başka bir âlemdir. AKPliliği
tescil edilmiş bir istihbarat birimi söz konusudur. MİTin uzun
zamandan beri devletin değil AKPnin
istihbaratçılığını yaptığı
iddiaları henüz hafızalarımızdadır. Muhalefetle ilgili
fişleme yaptığı, AKPli belediye başkan
adaylarına referans olduğu, AKPde siyaset yapmak isteyen
kişilerle ilgili rapor hazırladığı iddiaları
henüz açıklığa kavuşmamıştır.
İçişleri eski Bakanı İdris Naim
Şahin, İstanbul Küçükçekmecede molotofkokteyliyle yakılan
otobüste hayatını kaybeden 18 yaşındaki Serap Eser
kızımızın katilinin MİT elemanı olduğunu
iddia etmiş idi. İşte, MİT, bu tartışmaların
ortasındadır.
Her kötü olayı paralel yapıya havale edip
paralel yapıyı sorumlu göstermeye çalışan AKP Hükûmeti, hem
MHP üst yöneticileri hem de ana muhalefet partisi genel başkanıyla
ilgili olayı paralel yapıya bir türlü
bağlamamıştır. Dolayısıyla, bu iki olayda da
başta MİT olmak üzere istihbarat birimleri ve AKP Hükûmeti
zanlıdır ve aklanmamışlardır.
Bu
kurumu ve olayları birlikte değerlendirdiğimizde Türkiyenin
güvenlik politikası ve güvenlik sistemi çökmüştür. Türk devleti
AKPnin hırsı yüzünden kör ve sağır hâle
getirilmiştir. Bugünkü tablo bize göstermektedir ki böyle giderse
ödediğimiz bedellerden daha fazla bedel ödememiz muhtemeldir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; anayasal düzenin korunmasından sorumlu olan
İçişleri Bakanlığı ve Bakan, Anayasanın 137nci
maddesindeki Kanunsuz emir verilemez. Konusu suç olan emir verilemez. hükmünü
bizzat çiğneyerek güvenlik güçlerinin terör örgütüne müdahale etmesini
engellemiştir.
Sayın Ala kendisine Bakanlar Kurulunda koltuk veren,
Parlamentoda söz hakkı tanıyan Anayasa için Ben bu Anayasayı
tanımıyorum. diyecek kadar hukuk dışına
çıkmış ve Anayasayı çiğnemiştir.
Sayın Ala, Bakanlık yaptığı
dönem içerisinde kamu düzenini bozan terör örgütleriyle mücadele eden
politikalara imza atmamıştır, bunun yerine müzakere eden
anlayışları desteklemiştir. Bu dönem içerisinde, AKPnin
açılım adını verdiği ihanet süreci çerçevesinde
gelinen noktada Türkiye Cumhuriyetinin egemenliğinin belli
coğrafyalarda PKK terör örgütüne terk edilmesine göz yummuştur. Bu
bölgede PKK terör örgütü AKP Hükûmetinin 2002de devraldığı
seviyenin çok üzerinde bir güce erişmiştir. 2002 yılında
terör olayları sıfırlanmış, Türkiye toprakları
üzerinde silahlı faaliyet gösteren terörist sayısı 30lu,
40lı sayılarla ifade edilirken bugün yüz binlerden bahsedilir hâle
gelmiştir. PKK terör örgütü, KCK yapılanması asayiş timleri
oluşturmuş, kimlik ve yol kontrolleri yapıp umuma açık
yerlerde denetim yapmaya başlamıştır. Terör örgütü
yargı sistemi tesis etmiştir. Terör örgütü şehir
yapılanmasıyla sözde vergi sistemi kurmuştur.
Bülent Arınç-Melih Gökçek
tartışmasıyla 17-25 Aralık soruşturmasını
örtmek için kullanılan paralel yapı tezi çökmüştür. AKPnin
paralel yapı iddiası 17-25 Aralık
soruşturmalarını örtmek için uydurduğu bir gerekçeden,
örtüden ibarettir. Ve Arınçın ifade ettiği, Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek hakkında 8 Haziranda
dile getirilecek olan 100 dosya konusunda İçişleri
Bakanlığı MHPli belediyelere gösterdiği
şahinliği bu Belediye Başkanına göstermemektedir. Türk Ceza
Kanununda belirtilen suçu gizleme, suçluyu koruma ve bunlar gibi çok
sayıda suçu 77 milyonun gözleri önünde işleyen görevlilere
karşı kayıtsız kalınmaktadır.
Sayın Başbakanın Bu konuyu bir cümleyle
kapattık. demesi ayrı bir trajikomik durumdur. AKPnin yolsuzluk,
rüşvet ve hırsızlığı kapatmak için
kullandığı paralel iddiası çökmüştür. Sayısı
100 olduğu iddia edilen dosyalar dile getirilmiş, takke düşüp
kel görünmüştür. Bu, Başbakanın bir cümlesiyle kapatılacak
bir durum değildir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 28 şubat 2015 günü, Dolmabahçe Sarayında, PKK terör
örgütünün İmralıdaki katil liderinin hazırladığı
10 maddelik ihanet metni kabul edilmiştir. Bu metinde, süslü
başlıkların içeriğinde, teröristler affedilecek,
teröristbaşı çıkarılacak, terör örgütü ve onun yan kuruluşları
sivil toplum örgütü hâline getirilecek; çok dilli, çok milletli, çok
başkentli, çok bayraklı bir Türkiye için Anayasa
değişikliği yapılacaktır. Başbakan
Yardımcısıyla beraber Sayın Ala, AKP Grup Başkan
Vekili Sayın Ünal tıpkı Mondrosu, Sevri imzalayanlar gibi bu
anlaşmaya poz vermişlerdir.
Ülkenin güvenliğini sağlamak yerine
tapınak şövalyeleri gibi Recep Tayyip Erdoğanın
güvenliğini sağlamayı tercih eden Sayın Alayla ilgili
olarak bu önergede dile getirilen, soruşturma önergesinin içeriğinde
bulunan, Efkan Alanın Türk Ceza Kanununun 311, 114, 257, 283e aykırı
davranışları olduğu düşüncesiyle Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Meclis soruşturması açılmasının uygun
olacağı kanaatindeyiz.
Bu düşüncelerle yüce heyetinizi ve Türk milletinin
milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Türkoğlu.
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.
Buyurunuz Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, dün şehit düşen Savcımız
Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet diliyorum. Yakınlarının ve
milletimizin başı sağ olsun.
Burada (9/13) esas numaralı, 11/3/2015 tarihli
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin Önergeyi
görüşüyoruz.
Ethem Sancaktan bahsedildi. Milletin kürsüsünden
savunmasız birine, hak arama yeri belliyken savunma hakkı olmayan
birine vurmak doğru değildir, haksızlıktır diye
düşünüyorum.
Sayın Umut Oran, önergede, aleyhinde yoğun bir
karalama kampanyasına, 17 Şubat 2015 tarihinden itibaren psikolojik
harekâta başlandığını iddia etmekte ve bunun
şahsından ziyade CHPye ve Meclisteki milletvekillerine yönelik
olduğundan bahsetmekte; milletvekili olarak denetim faaliyetini
kullandığından, görevini yaptığından dolayı
başına bunların geldiğini iddia etmektedir.
Gerçekte, masumiyet ilkesi gereği kanunsuz suç ve
ceza olmaz, hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı
olmadıkça hiç kimse suçlu ilan edilemez. Yani beraatızimmet
asıldır, bu evrensel hukuk kuralı karşısında da
herkes eşittir. Bütün bu hükümlere rağmen, gerek Gezi Parkı
eylemlerinde gerekse 17-25 Aralık hadiselerinde, hatta Kobani
eylemlerinde, gerek Hükûmetimizin gerek partimizin ve bizim, milletvekili
olarak, aynen Sayın Oranın iddia ettiği şeylerin
fazlası başımıza gelmişti. Empatiyi zaten yaptık,
yapıyoruz ve gerçekten de Sayın Oranı iyi anlıyoruz,
anlamaya çalışıyoruz ama Sayın Oranın da bizi
anlamasını diliyoruz. Dolayısıyla, çağrıda ve
iddiada bulunduğu hassasiyetin gerekliliğini çok iyi anlıyoruz.
Komplolarla, iftira kampanyalarıyla her gün karşılaşıyor,
kendimizi temize çıkarmak için her gün gayret ediyoruz. Asılsız
iftiralarla mücadelede idmanlıyız, tecrübeliyiz,
aşılıyız.
Ancak iftira kampanyalarına çokça destek
vermiş, gerek Gezi Parkı gerekse 17-25 Aralık
kampanyalarında Cumhuriyet Halk Partisinin, sizlerin durumu neydi?
Sayın Oran başta olmak üzere, bu iftira kampanyalarını
yürüten, destekleyen, suçlu olduğu ispat edilmemiş onlarca
mağdur hakkında pervasızca saldıran sizler değil miydiniz?
Sadece kendinize adalet istemek ne kadar haklı, ne kadar masum olabilir?
İftirayı kurumsallaştıran, medya organlarının
âdeta tetikçisi olan siz değil miydiniz? İftirayı kurumsal
olarak bir müessese hâline getiren partiniz değil miydi? Cumhuriyet Halk
Partisi grup toplantı salonu âdeta yasa dışı delillerin,
kopyaların, kasetlerin ifşa edildiği yer değil miydi? Evet,
adalet ve hukuk bir gün herkese lazım olacaktır, aynen bugün sizlere
ve bizlere lazım olduğu gibi; bütün bunlara rağmen,
şahsınıza gelen ya da partinize gelen iddia ettiğiniz
iftiralarla ilgili empati yapmak şartıyla. Biz hukuka
saygılı AK PARTİliler olarak sizin hukuki
haklarınızı savunmayı da görev telakki ederiz. Şayet
gerçekten bir iftirayla karşı karşıyaysanız, bir psikolojik
savaşla karşı karşıyaysanız, gerçekten böyle bir
durum varsa bilesiniz ki AK PARTİliler olarak bizler sizlerin
yanınızdayız ama gerçekten böyleyse. Diğer taraftan,
Türkiye bir hukuk devletidir, iddialarla ilgili olarak yasal yollara müracaat
etmek de hakkınızdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
netice itibarıyla görüşmüş olduğumuz meclis soruşturma
önergesi Türk Ceza Kanununun ilgili maddeleri 114, 257, 311, Anayasanın
100 ve İç Tüzükün 107nci maddelerine dayanmaktadır.
Dolayısıyla, hukuki bir altyapısı olacak ve maddi gerçekle
örtüşecek bir önerge hazırlanmalıydı ama önergeyi hukuki
olarak tahlil ettiğimizde bakıyoruz ki ayakları yere basmayan,
tamamen mücerret bir önerge.
Önerge sahipleri birinci paragrafta diyor ki: Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri üzerinden doğrudan ana muhalefet partisi
Cumhuriyet Halk Partisi hedef alınmaktadır. Olmayan hayali Twitter
yazışmalarıyla CHP'ye yönelik çok ağır suçlamalar
yapılmakta, geleceğe dönük bazı karanlık senaryoların
altyapıları bugünden hazırlanmaya
çalışılmaktadır. Güzel.
Aynı
önergenin beşinci paragrafına geldiğimizde ise aynen şöyle
bir ibare geçiyor: 17-25 Aralık 2013 soruşturmaları
sonrası ülke ve dünya gündemine yansıyan gelişmeler, sorumlu bir
parlamenter olarak tarafımızca Anayasanın ve İç Tüzükün
vermiş olduğu görev ve sorumluluklar kapsamında son derece etkin
bir şekilde kullanılmıştır. Bu ne perhiz, bu ne
lahana turşusu! Böyle bir çelişki olabilir mi? Size karşı
iftira kampanyası, komplolar düzenlenecek ama 17-25 Aralıktaki
aynı şeyi siz yapacaksınız, burada kendi kendinizi de
tekzip ediyorsunuz.
Yine, Bu nedenle
her ne kadar şahsıma ve CHPye yöneltilmiş gibi görülen bu
saldırı, aslında doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine,
partimize yapılan bir saldırıdır. Milletvekilinin denetim
fonksiyonu, görevi olan yasama faaliyeti ve TBMMnin, dolayısıyla
milletvekilinin çalışma usul ve esasları, Anayasa ve Meclis
İç Tüzüğünde belirlenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
başlıca görev ve yetkileri arasında kanun koymak,
değiştirmek
diye devam ediyor. Önergede böyle bir ibare var. Güzel.
Peki, Allah aşkına, iç güvenlik yasasını burada
konuşurken sizler kürsüye gelip 312 kişilik bir gruba hitaben Bu
kanunu çıkaramazsınız, bu kanunu size
çıkarttırmayız. diyerek Meclisi abluka altına
almadınız mı, kürsüyü işgal etmediniz mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Demek ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
milletvekillerinin iradesini hâkim kılmak esastır, bu kürsü
dokunulmazdır. Dolayısıyla, 312 kişilik ve Türkiye
milletinin vermiş olduğu, 2 kişiden 1 kişinin vermiş
olduğu oylara sahip, yüzde 50 oy alan bir partiye siz diyorsunuz ki: Bu
kanunu çıkartamazsınız. Sevsinler sizi! Bu kanunu tabii ki
çıkartırız. Çünkü bize millet kanun çıkarma yetkisini
verdi, sizler de zaten bunu önergede teyit ediyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Anayasa
çerçevesinde verdi yalnız, bir de Anayasa var. Sen de mi Anayasayı
yırtıp attın?
RAMAZAN CAN (Devamla) Yine önergede diyor ki: Kamu
düzenini ve güvenliği sağlamak Bakanlığın görevi. Ve
şurada, Allah aşkına okuyorum, dikkatinizi çekmek istiyorum,
önergeden aktarıyorum aynen: Zira iktidar yanlısı medya grubu
muhalefetin görevini yapmasını engelleme amacıyla suç uyduruyor,
ancak kolluk kuvveti dikkatinizi çekiyorum- herkesin gözü önünde
gerçekleşen bu olaylara karşı tek bir adım dahi
atmıyor, yaşananları görmezden geliyor yani suçluyu
kayırmayı tercih ediyor. Arkadaşlar, sizler bir aydır,
altı aydır burada iç güvenlik yasasını eleştirmediniz
mi? Demediniz mi?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ya iç güvenlik
yasasının bununla ne alakası var, ne alakası var?
RAMAZAN CAN (Devamla) Dinlersen anlarsın!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bilmiyorsun. Ne
alakası var bununla?
RAMAZAN CAN (Devamla) İdari kolluğa bu
yetkileri vermeyin. diyen siz değil misiniz? Şimdi diyorsunuz ki:
Kolluk, yetkisini kullanmıyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Olayları
çarptırıyorsun.
RAMAZAN CAN (Devamla) Allah aşkına, kolluk ne
yapacak? Basının elindeki materyallere el mi koyacak? Sayın
Oran, bunu mu kastediyorsunuz?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Yalan
söylüyorsun, doğru söylemiyorsun!
RAMAZAN CAN (Devamla)
Materyallere el mi konulsun? Anayasaca teminat altına
alınmış haberleşme hürriyetini ihlal mi etsin, ne
yapsın?
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Yapıyorsun
zaten!
RAMAZAN CAN (Devamla) Bunları gözaltına
mı alsın? Bunu mu kastediyorsunuz?
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Bu kadar basın
mensubu hâlâ içeride.
RAMAZAN CAN (Devamla) Sayın
Bakanımızın bu konuda kolluk üzerindeki idari denetimini
kullanmadığından bahisle de Sayın Bakanın
cezalandırılması talebinde bulunuyorsunuz. Allah
aşkına, sayın milletvekilleri, ne söylediğinizin, ne
yazdığınızın farkında olun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sen bilmiyorsun
bir şey, bilmiyorsun!
RAMAZAN CAN (Devamla) Bu Meclis soruşturması
hukuki altyapıdan uzak, tamamen, siyasi bile diyemeyeceğim derecede
alelade, alelıtlak hazırlanmış bir önerge.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Önergeler siyasi olur
Beyefendi, önergeler siyasi olur; Anayasa öyle söyler.
RAMAZAN CAN (Devamla) Şimdi, siz diyorsunuz ki:
İdari kolluk görevini yapsın. Doğru, görevini yapsın.
Basına sansür konsun, basının materyallerine, bütün
binalarına girilsin. Böyle bir şey olabilir mi? O zaman da Nerede
basın hürriyeti? AK PARTİ haberleşme hürriyetinin önüne engel
getirdi. diyeceksiniz. Böyle bir çelişki olamaz, bu çelişkiyi de
ancak Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri yapar diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demin de söylediğim üzere, tamamen soyut, mücerret, günü kurtarmaya matuf
bir önergeyle gelinmiştir. Dolayısıyla, bu önergeye
savunmayı dahi doğru bulmuyorum. Bütün bunlara rağmen önergenin
reddi ya da kabulünü Genel Kurulun takdirine sunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Can.
Buyurunuz Sayın Oran.
UMUT ORAN (İstanbul) Sayın Can hem
şahsımla ilgili hem de partimizle ilgili ve grubumuzun verdiği
önergeyle ilgili sataşmada bulundu. Kendisine, müsaade ederseniz, cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Oran. (CHP
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Umut
Oranın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın (9/13) esas
numaralı Meclis Soruşturması Önergesi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında şahsına
ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
UMUT ORAN (İstanbul) Öncelikle şunu ifade
etmek isterim: 17-25 Aralıkla ilgili, bir milletvekili olarak, sizin daha
evvel Ne istediniz de vermedik? dediğiniz, ondan sonra paralel deyip
ondan sonra bir düşman olarak ilan ettiğiniz bir yapı; bizim de
her zaman eleştirdiğimiz, daha evvel de eleştirdiğimiz bir
yapı.
RECEP ÖZEL (Isparta) Şimdi siz berabersiniz!
UMUT ORAN (Devamla) Onunla ilgili bir sürü tapeler,
iddianameler hazırlandı, bunlar medyada yer aldı. Bir muhalefet
partisinin milletvekili olarak, bir yöneticisi olarak bunları sormak,
sorgulamak benim görevim yani bu benim anayasal ve parlamenter görevim. Bundan
niye gocunuyorsunuz? Ben bir iftira etmiyorum. Ben sadece soru önergesi
veriyorum, araştırma önergesi verdim. Onunla ilgili beni niye
eleştiriyorsunuz? Yani, bunu sormak benim en doğal hakkım; siz
de ana muhalefette olsanız siz de soracaksınız, sizin de en
doğal hakkınız.
Bakın,
bizim bu soruşturma önergemizde, bahsettiğiniz Bu İçişleri
Bakanının görev ve yetkilerine girmiyor, bu -okuduğunuz
paragrafla ilgili, zamanı verimli kullanmak için söylüyorum-
yargının görevi dediğiniz konuda şöyle bir hadise var:
Tabii ki medya özgür olmalı, yargı medyaya müdahale etmemeli
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Gürsel Tekin öyle demiyor ama.
UMUT
ORAN (Devamla) -
buna katılıyoruz ancak ortada kamu düzeni ve kamu
güvenliğiyle ilgili bir durum var. Yani, İçişleri
Bakanlığının sonuç itibarıyla kamu düzenini ve kamu
güvenliğini sağlaması gerekiyor. Öyle iddialar ve iftiralar
ortaya atıldı ki
Bakın, ben bu işin mağduru olarak
O
konuda da destek verdiniz, desteğinizi somut olarak vermenizi istiyorum.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Hangi toplantıda?
UMUT
ORAN (Devamla) Sonuç itibarıyla, insan hayatı söz konusu hâle
geldi, insan hayatına kastetmek söz konusu oldu. Bununla ilgili iftiralar
ve iddialar
Ki biz bunların hepsini çürüttük sonuçta. E, burada milletvekili sonuç itibarıyla yasama faaliyetleri
yapamıyor. Sayın İçişleri Bakanının tabii ki bu
konuya bakması lazım, bu konuya bakmayıp da nereye bakacak?
İnsan hayatı söz konusu, can güvenliği söz konusu ve
milletvekilinin
Bir ana muhalefet partisine yapılan karalamalar ve ana
muhalefet partisinin burada bir yasama faaliyetini engelleme söz konusu.
Üçüncü
konu: Bakın -Sayın Can yine ifade etti- tabii ki burada kürsü
dokunulmazlığı içerisinde bizim temel görevimiz vatandaşa
hizmet etmek, vatandaşın sorunlarını çözmek,
vatandaşın can ve mal güvenliğini korumak. Ben buradan hiç
kimseye herhangi bir şekilde bir iftirada bulunmak istemem ama,
şimdi, Ethem Sancakla ilgili olaya geldiğiniz zaman -havuz
medyasının başında duruyor- buradan, medyada bombalamalarla
ana muhalefet partisine, genel başkana öyle iddialar, öyle iftiralar
atıyor ki akıllara zarar verecek şeyler, insan hayatına
kastetmelerle ilgili ve buralarda da asılsız iftiralarda bulunuyor.
CUMA
İÇTEN (Diyarbakır) Aydın Doğan medyası
UMUT
ORAN (Devamla) Şimdi, bunlara karşı buradan
söylemeyeceğim de nereden söyleyeceğim? Ve bakın, bu kişi
medyaya giriyor. Medyaya girme nedeni olarak da Sayın Cumhurbaşkanına hizmet
etmek için girdim, onu yalnız bırakmamak için girdim ve onu müdafaa etmek için girdim. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UMUT ORAN (Devamla) E şimdi, bu,
bağımsız, özgür medya oluyor mu böyle bir şekilde?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Aydın Doğan
medyası kime hizmet ediyor?
UMUT ORAN (Devamla) O ayrı bir şey. O
geldiği zaman onu da tartışırız. Yani her konuda
tartışılır, her konuda ama siz samimiyseniz şuna
bakmamız lazım Sayın Can: Yani burada sizin de ortaya
getirdiğiniz bir soruşturma önergesi olur, size karşı bir
haksızlık yapılır, iftira, hakaret edilir, o zaman biz de
bunu değerlendiririz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oran.
UMUT ORAN (Devamla) Ama siz madem bana hak
veriyorsunuz, madem partimize hak veriyorsunuz, bu mücadeleyi beraber
götürelim. Şahıs bazına indirgemenin bir anlamı yok. Siz
orada fesada düşmeyin. Hem Biz hak veriyoruz, bu konuda beraber mücadele
edelim. diyorsunuz
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Oran.
UMUT ORAN (Devamla)
o zaman söylemde kalmasın,
gelin, hep beraber bu soruşturma önergesini işleme koyalım.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
IX.-
MECLİS SORUŞTURMASI (Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin, başta
Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefeti etkisiz kılmaya, muhalefet partisi
üyelerinin parlamenter denetim haklarını engellemeye ve bunları
karalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu, muhalefeti karalayarak suç
işleyen medya kuruluşları mensuplarını
kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 114, 257,
283 ve 311inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Anayasanın
100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca
İçişleri eski Bakanı Efkan Ala hakkında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/13) (Devam)
BAŞKAN - İçişleri eski Bakanı Efkan
Ala.
Buyurunuz Sayın Ala. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EFKAN ALA Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sözlerimin başında heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Menfur bir terörist saldırı sonucu şehit
olan Savcımız Sayın Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet diliyorum,
ailesine, milletimize ve Meclisimize başsağlığı ve
sabır diliyorum.
Metanetin müşahhas timsali babasına buradan
saygılarımı iletiyorum. Ailesine de metanetleriyle birlikte
sabırlar niyaz ediyorum, metanetlerinden dolayı yine onları
hürmetle selamlıyorum.
Kartal ilçe teşkilatımıza ve İstanbul
Emniyet Müdürlüğüne yapılan terörist saldırıları da
şiddetle kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette fazla izaha gerek
yoktur ki önümüzdeki yüzyılda dünyanın bir numaralı sorunu
olacağı şimdiden belli olan bu teröre karşı topyekûn
durmamız icap eder ve terörün beslenebileceği iklimi oluşturacak
siyasal dilden de özenle kaçınmamız gerekir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan;
elbette demokrasilerde iktidarlar Meclis denetimine tabidir, soruşturma
önergeleri, gensorular verilir ve bunların gereği yapılır.
Bunları çok şükür muhalefet öğrenmiş durumda. Ama
muhalefete de yaptırımlar vardır demokrasilerde. Bir muhalefet
partisi örneğin birkaç seçimi kaybetmişse, bir seçimi kaybetse bile
gelişmiş demokrasilerde onun yönetimi yenilenir, genel
başkanı yenilenir, teşkilatları yenilenir.
SENA KALELİ (Bursa) Sana ne?
EFKAN ALA Ama birkaç seçimi kaybetmişse,
gelişmekte olan bir demokrasideysek hiç olmazsa bu saatten sonra
yenilenmesi beklenir. Tabii, bu kendi bilecekleri bir iş.
SENA KALELİ (Bursa) Sen siyasi
sorumluluklarını yerine getiriyor musun, siyasi ahlakın var
mı?
EFKAN ALA 3 genel seçim, 3 yerel seçim, 2 referandum, 1
Cumhurbaşkanlığı seçimi kaybetmiş bir muhalefet
bunların tamamını kazanmış iktidara sorular soruyor.
Sorulacak tabii.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sormayacak
mıyız yani?
EFKAN ALA Hayır, sorulacak tabii, sorulacak.
Teşekkür ediyorum çünkü bu bize fırsat veriyor, eleştiriler bizi
güçlendirir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen daha hesap vereceksin,
hesap.
EFKAN ALA Biz sorulan soruyu bir fırsat olarak
değerlendiririz, tehdit olarak değil. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) O soruları
fırsat bilip milletimize yaptıklarımızı
anlatırız, milletimize yaptıklarımızı
anlatırız. Ama enteresan bir durum var -Sayın Milletvekilimiz
Zozani de söylediler- gerçekten 1 Nisan şakası gibi çünkü basına
neden müdahale etmediğime ilişkin bir soru önergesi, bir önerge var.
Tabii, bunun bizim zaviyemizden izahını yapmak oldukça güçtür ama
Biz iktidara geldiğimizde bu gazeteleri kapatacağız. diyen bir
genel başkan yardımcısına sahip bir partinin bu önergeyi
vermesinden daha doğal bir şey olamaz. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Ama biz demokrasiyi
içselleştirmiş, zihinsel kodları 1940larda kalmamış
bir partiyiz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Siz ve
demokrasiyi içselleştirmek, öyle mi! Hiç yakışmıyor.
EFKAN ALA Ve biz, arkadaşlar, basın
özgürlüğünü savunuruz, basın özgürlüğüne yönelik tehditleri
ortadan kaldırmayı da vazife ediniriz. Böyle siyasi kuraklık
içerisinde politik çölleşme yaşamak bize yakışmıyor.
Biz ana muhalefet partimizin de son derece gelişmiş projeler üreten,
bizi sorularıyla sıkıntıya sokacak derecede çalışan
ve milletimizin derdine deva olacak çözüm önerilerinde bulunan bir parti
olmasını canı gönülden arzu ederiz çünkü milletimize
katkının yolu budur.
Ama bir yerde haklısınız değerli
arkadaşlarım: Neden CHPyi savunmamışım ve neden
müdahale etmemişim? E, bizi de savunun. diyorsunuz.
Haklısınız, çünkü biz savunmayı çok iyi biliyoruz. Biz
1960ta, 1971de, 1980de demokrasiyi savunduk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen o zaman
doğmadın ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Biz,
siz ve 1960, öyle mi!
EFKAN ALA Biz 28 Şubatta değerlerimizi
savunduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) 1960 yılında
dünyaya gelmemiştin, dünyaya.
EFKAN ALA Biz bir hareketiz. Biz 27 Nisanda millet iradesinin ne olduğunu
hükûmet bildirisiyle bildirdik.
MAHMUT TANAL (İstanbul) 1960ta dünyaya
gelmemiştin, çocuk bile değildin, çocuk!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Hadi oradan Efkan Ala!
EFKAN ALA Biz 367 saçmalığında hukuku
savunduk. Biz kapatma davasında partimizi ve Meclisimizi savunduk. Biz
17-25 Aralıkta devletimizi, milletimizi savunduk.
LEVENT GÖK (Ankara) Konuya gel Efkan Ala, konuya gel.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Hırsızlığı savundunuz, yolsuzluğu savundunuz,
namussuzluğu savundunuz 17-25 Aralıkta.
EFKAN ALA Yani, tarih şahittir ki, siz de
öğrenmişsiniz, biz savunmayı iyi biliyoruz. Haddini bilmeyene de
haddini bildiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Peki, biz bunları savunurken, değerli
dostlarım, arkadaşlarım, siz neredeydiniz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen neredeydin?
EFKAN ALA 1960ta neredeydiniz? 28 Şubatta
neredeydiniz? 17-25 Aralıkta neredeydiniz? 27 Nisanda biz bildiriyi
bildiriyi verenlerin başına geçirirken neredeydiniz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sen mi geçirdin? Boynuna madalya
taktınız, boynuna. Başına geçirmedin. Bildiriyi verenlere
araba verdin, madalya taktın.
EFKAN ALA Şimdi, değerli kardeşlerim,
değerli arkadaşlar, çok kıymetli milletvekilleri; elbette bizim
ulusal güvenliğimizi tehlikeye sokacak gizli, problemli işlerin
içinde olanlarla iş birliği yaptığını iddia
edenleri de savunamayız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Efkan Ala, ulusal
güvenliğe en büyük tehdit sensin, sen!
EFKAN ALA - E, biz onları iyi biliyoruz ama bu öyle
bir durum ki bunu savunamayız. Neden? E, çünkü, bakınız, siz
çıktınız dediniz ki bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanına: Yurt dışına gidecek. Ben o tırnak
içerisindeki kelimeyi kullanmak istemiyorum. Hangi bilgiyle dediniz? Hangi
odaklarla iş birliği içerisinde o bilgileri aldınız da
söylediniz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen de gideceksin!
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Ya, daha düne kadar
sizin yoldaşınız değiller miydi?
EFKAN ALA - Sizin Genel Başkanınız
aynı şeyi söyledi. Nasıl oluyor bu? Hangi kirli ilişkilerin
sonucunda bu bilgiler elde edilir ki böyle bir şey çıkılıp
söylenir. Bunu söyleyen herhangi birisi değil, bunu söyleyen ana muhalefet
partisinin yetkilileri, genel başkanı, genel başkan
yardımcısı. O zaman, ya yalan söylüyor, ya hangi kaynaktan o
bilgileri aldı da bu iftiraları attı, onu çıkıp
söyleyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yalan
söyleyen sensin. Yalancı!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Millet tokat
attı onlara, tokat!
EFKAN ALA - Değerli kardeşlerim, millet size
soruşturma komisyonu kurma önergesini vermiş sandıkta da
haberiniz yok.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Millet
sandığa gömdü, sandığa!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sen kendin bir çık
sandıktan da bir görelim bakalım! Çünkü, atanmış kendi,
atanmış adam. Seçileceksin ondan sonra!
EFKAN ALA - Siz soruşturma önergesi verseniz ne
olur, vermeseniz ne olur? Biz de çıkar anlatırız mevzuları.
Şimdi, AK PARTİ Grubumuzun işi zor ama
memleket, millet için bunu yapacağız arkadaşlar. Neden? Çünkü,
siz, 2002de batmış bir ekonomiyi, bitmiş bir siyaseti,
perişan bir sosyal politikayı aldınız, düze
çıkardınız ve millete, memlekete hizmet ettiniz, bölgemize,
dünyaya örnek olacak bir performansı ortaya koyan hükûmeti dizayn ettiniz,
arkasında dimdik durdunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
E, şimdi muhalefet de bizden yardım istiyor.
İyi şeyler yapın yardım edelim. O zaman
sıkıntıya düşerseniz biz sizinle birlikte oluruz.
Ama bir tavsiyem var, hiç buraya eli boş gelmiş
değilim. Değerli muhalefet partisinden arkadaşlarımız,
milletvekillerimiz; reçetem yok ama tavsiyem var, tavsiyem şudur: Gelin,
sandıktan başka güç tanımayan, ileri demokrasi hedefi olan
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Fakültede hangi yurtlarda kalıyordun? Fakültede
kimin yurdunda kalıyordun?
EFKAN ALA -
Türkiyeyi gelişmiş ilk 10 ülke
içinde görmek isteyen, hayal yerine proje üreten bir yapıcı muhalefet
olun
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sen fakültede kimin
yurdunda kalıyordun?
EFKAN ALA -
bir
yapıcı muhalefete dönüşün; millete de
MAHMUT TANAL (İstanbul) Fakültede
kaldığın yurtları açıkla sen.
EFKAN ALA -
memlekete de, kendinize de bir faydanız
olsun. (CHP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Fakültede
kaldığın yurtları açıkla.
EFKAN ALA - Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ala.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Fakültede kaldığın yurtları
açıkla, yurtları. Fakültede kimin yurdunda kaldın? Hangi yurtta
kaldın fakültede? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz
ve sakin olalım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaldığı
yurtları açıklasın, kimin yurdunda kaldı o?
BAŞKAN - Lütfen sakin olunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Bu adamın bu Meclise
girmemesi lazım! Özgürlüklerin düşmanı!
BAŞKAN Sayın Öztürk, sessiz olursanız
Sayın Grup Başkan Vekili Hamzaçebiyi dinleyeceğim, talebini
almak istiyorum.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, biraz önce kürsüde konuşan hatip Genel
Başkanımıza ve grubumuza sataşmada bulundu, söz istiyorum
efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Bu adam özgürlüklerin
düşmanı, demokrasi düşmanı!
BAŞKAN Sayın Öztürk, lütfen sessiz olur
musunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Özgürlüklerin
düşmanı! Derin devlete hizmet etmiş
BAŞKAN Sayın Öztürk, lütfen sakin olunuz.
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İçişleri eski
Bakanı Efkan Alanın (9/13) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna ve CHP Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir insan tabii,
geldiği yerlere hak etmeden gelirse, belli bir projeyi
gerçekleştirmek üzere gelirse konuşacağı şeyler bunlar
olur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Hadi oradan be!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Onu millet
tayin eder, millet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Şimdi,
biraz önce burada konuşan sayın kişi saygısız bir
üslupla grubumuza sataşmada bulundu.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Aynaya bak, aynaya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Kendisi ne
zaman Bakan oldu? 17 Aralıktan sonra Bakan oldu. Niçin Bakan
yapıldı sayın hatip?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Oyunu bozdu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) 17 Aralık
yolsuzluğunu kapatmak üzere Bakan yapıldı, bütün misyonu budur.
ADNAN YILMAZ (Erzurum) - Görev yapmak için.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Oyunu bozdu,
oyunu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Tarih var
oldukça, Türkiyenin bugünlerdeki siyaseti ileride yazıldıkça siz iki
şeyle anılacaksınız. Birincisi: O AKPnin -AKPnin derken-
o Bakanlar Kurulunda yolsuzluğa bulaşanların da, o
bulaşanları koruyanların da aklanması projesinin Bakanı.
İkincisi de Peygambere saygısızlık yapan bir Bakan.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Hadi oradan sen de!
ADNAN YILMAZ (Erzurum) Hiç alakası yok. Orada
mıydınız Sayın Başkan, ben oradaydım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, şimdi, 4 bakanla ilgili yolsuzluk oylaması burada
yapılacaktı. İlkin, o oylamadan önceki perşembe veya cuma
günü yapılacaktı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan bize
böyle bir bilgi geldi. Sonra ertesi hafta salı gününe ertelendi. Neden
ertelendi biliyor musunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Neden ertelendi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Davutoğlunun Davos toplantısının olduğu güne
erteledi. Burada kalarak o yolsuzluk dosyalarına hayır oyu vermek
istemiyordu.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hayal, hayal, hayal; rüya
görüyorsunuz!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) İçine
sinmiyordu, kendisi yurt dışına kaçtı. Biraz önce burada
oturan o proje adamını bu işe memur etti, sizler bu proje
adamının söylediklerine uydunuz ve o bakanlara siz hayır oyu
verdiniz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Hayal
dünyasındasın gerçeğe gel Sayın Hamzaçebi, hep hayal dünyasındasın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, biraz önce burada konuşan Bakan, o odaklar modaklar,
cemaat, paralel yapı gibi bir şeylerden söz etti. Yirmi dört saat
onlarla beraber oldu. Onlarla beraber camiye girdiniz namaz kıldınız,
secdeye vardınız, sonra döndünüz şimdi onu paralel odak diye
suçluyorsunuz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Siz niçin
berabersiniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Asıl
paralel sizsiniz, bu devleti tarumar eden sizsiniz, bu devleti talan eden
sizsiniz, bu devletin bütün kurumlarını çökerten sizsiniz, Türk
Silahlı Kuvvetlerine kumpas kuran sizsiniz. Siz demediniz mi Bu devlete
kumpas kurulmuştur. diye? Bu kumpası kim kurdu? Siz kurdunuz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Kumpası
kuranlardan hesap soruyoruz şimdi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bugün
paralel dediklerinizle o kumpası Türk Silahlı Kuvvetlerine, bu
devlete kurdunuz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Kumpas kuranlardan
hesap soruyoruz. Sayın Hamzaçebi, gelin birlikte soralım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz
yolsuzlukları aklayan bu Hükûmetin proje adamısınız,
yolsuzluğun projesi olarak ortaya çıkmış
Bakansınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Hadi oradan be!
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
UMUT ORAN (İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Oran.
UMUT ORAN (İstanbul) Sayın Ala benimle ilgili
de bazı şeyleri çarpıttığımı,
yanlış söylediğimi ifade etti. İç Tüzük 69a göre söz
istiyorum lütfen.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Başbakan kaçacak.
diyen bu muydu Sayın Başkan?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Kim dedi, nereden
duydu?
BÜLENT TURAN (İstanbul) 30 Martı göremez.
diyen sen miydin? Utanmaz!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Yanlış
şifre gelmiş!
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Oran.
4.-
İstanbul Milletvekili Umut Oranın, İçişleri eski
Bakanı Efkan Alanın (9/13) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
UMUT ORAN (İstanbul) Öncelikle, biz hiçbir zaman
basına müdahale edilsin demiyoruz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hadi canım!
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Genel başkan
yardımcının açıklamasına bak.
UMUT ORAN (Devamla) Ortada kamu düzeni ve kamu
güvenliğini tehdit eden unsurlar var.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Allah elinize
düşürmesin milleti.
UMUT ORAN (Devamla) Kamu düzenini, kamu
güvenliğini sağlamak, korumak ve kollamak İçişleri
Bakanının sorumluluğudur. Bunlara İçişleri Bakanı
seyirci kalamaz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Dikkatli
konuş, Fuat Avni dinliyor seni!
UMUT ORAN (Devamla) Bir ülkede ana muhalefet partisinin
genel başkanı MİT Cumhuriyet Halk Partisinde operasyon
yapacak. diyor ise burada İçişleri Bakanı bu konuda seyirci
kalamaz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Fuat Avni mi
söyledi sana?
UMUT ORAN (Devamla) 15 milyon seçmeni olan Cumhuriyet
Halk Partisine seçimlere iki ay kala havuz medyası tarafından
operasyon yapılıyorsa İçişleri Bakanı buna seyirci
kalamaz. Ortaya deli saçması iddia, iftiralar atılıyorsa; insan
hayatlarına kastediliyorsa, insan onuru burada ayaklar altına
alınıyorsa; milletvekillerinin, ana muhalefet partisinin yasama
faaliyetleri engelleniyorsa İçişleri Bakanı buna seyirci
kalamaz.
Bakın, Sayın eski Bakan, Sayın Ala
Nasıl bir kirli ilişkilerde bulundunuz ki bazı ifadeler mi
ortaya koydunuz? dediler. Evet, ben 30 Marttan on gün evvel çıktım,
bir basın açıklamasında şunları söyledim, dedim ki:
Allah Allah, 30 Marta on gün var...
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Fuat Avni mi
söyledi sana?
UMUT ORAN (Devamla) ...ülkedeki Başbakan 36
milyon İnternet kullanıcısının bulunduğu bir
alanı yasaklıyor. Seçime on gün var. Burada bir sorun var. Ya o zaman
Başbakan kontrolünü kaybetti, bir neden bu ya da çok önemli bir problem
var ki Başbakan bunun saklanmasını istiyor, İnternete
yasak getiriyor. Üç, Benim elimdeki anketlere göre -o zaman elimdeki
anketlere baktığım
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Fuat Avni ne
söyledi, onu söyle sen. Yanlış bilgi verdi sana Fuat Avni;
yanlış bilgi verdi, şifreyi çözemedin.
UMUT ORAN (Devamla)
zaman iktidar partisinin
oylarının aşağıya indiğini görüyordum- demek ki
iktidar elden gidiyor ve 36 milyonun içinde bulunan İnternet, Twitter
kapatılıyor, burada bir problem var.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Kıvırma.
UMUT ORAN (Devamla) Dolayısıyla, bunu
görüyorsa demek ki koltuğunu kaybedecek. Beni buradan herhangi bir,
efendim, sizin gibi paraleldir maraleldir şey yapmak için aklından
zoru olması lazım.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Fuat Avni
yanlış bilgi verdi galiba.
UMUT ORAN (Devamla) - Yani, bu konuda sizin Sayın
Bakan, en son söz söyleyeceğiniz insanın Umut Oran olması
lazım.
ADNAN YILMAZ (Erzurum) Ya, Genel Kurula hitap et, bize
hitap et.
UMUT ORAN (Devamla) - Bu konuyu bir kez daha
hatırlatıyorum. Bu konuda lütfen ağzınızdan çıkan
söze hâkim olun, kontrolünüzü kaybetmeyin.
Benim Atatürkçülüğüm, benim cumhuriyet
duyarlılığım, altı oka
bağlılığım ne tartışılır ne de
bunu tartışmak, bunu gündeme getirmek sizin haddinizdir Sayın
Bakan.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oran.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Fuat Avni
inanmadı.
EFKAN ALA Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz.
Pardon, sataşma nedeniyle söz istiyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Konuşamaz, bakan
değil, milletvekili değil Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, pardon, siz hangi maddeye dayanarak söz veriyorsunuz?
Hangi maddeye dayanarak Sayın Başkan? Konuşamaz.
ENGİN ALTAY (Sinop) Konuşamaz.
EFKAN ALA Sayın Başkan, sayın
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, burada savunma için neden gelmişse aynı şekilde
sataşmadan dolayı cevap verir. Böyle bir şey olur mu?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Anayasada hüküm var,
Bakan değil şu anda, milletvekili değil, konuşamaz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hangi
maddeye göre söz verdiniz Sayın Başkan?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Neyi suçluyorsun,
savunma hakkı yok mu? O zaman niye suçluyorsun, savunma hakkı yok mu?
ADNAN YILMAZ (Erzurum) Konuşmasına bile
tahammül edemiyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) İnsan
haklarına aykırı iddia ettikleri şey.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) İç
Tüzüke aykırı, bırak onu.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Savunma hakkı
yok mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sen kes
sesini.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Güzel konuş,
Grup Başkan Vekilisin, sana yakışmıyor. Savunma
hakkını vermiyorsunuz, işte böylesiniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, konuşamaz. On dakikadır konuşma
hakkı efendim, söz vermiştiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
Anayasa, İç Tüzük açık; üstelik bakanlık süresi de bitmiş,
şu anda sıradan bir vatandaş o.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) 69uncu
madde milletvekilline verilen bir haktır efendim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir dakika,
sakin olunuz lütfen.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) Elinizden
gelse yargısız infaz yaparsınız, âdetiniz bu sizin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sataşmadan söz alamaz
Sayın Başkan, savunma hakkını yaptı. Milletvekili
olmadığı için
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sataşmadan
söz almak savunmanın bir parçasıdır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sataşmadan söz alma hakkına sahip değildir.
BAŞKAN Şimdi, hepiniz bir ağızdan
konuşursanız hiçbir şekilde bir şey söyleyebilmek mümkün
değil. Lütfen sakin olunuz, Sayın eski Bakan burada geldi, kendi
savunmasını yaptı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Tamam,
bitti efendim.
BAŞKAN Bu kürsüye gelip
konuşma hakkına sahip ise, eğer kendisine herhangi bir
şekilde cevap vermesini gerektirecek ve de sataşma mahiyetinde bir
şey var ise, bu kürsüye çıkıp konuştuysa ona da cevap verme
hakkına sahiptir diyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
RECEP
ÖZEL (Isparta) Ne oldu? Ne oldu?
BAŞKAN
Şimdi
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır, yoktur efendim.
Tutumunuz
hakkında usul tartışması açıyorum Sayın
Başkan.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Kürsüde konuşmacı var Sayın Başkan, kürsüde konuşmacı var.
BAŞKAN
Tabii açabilirsiniz, açabilirsiniz
ama
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Tabii, açıyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, Sayın Ala sizi
lütfen... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Hayır Sayın Başkan, lütfen
konuşmasını yapsın Sayın Bakan.
BAŞKAN
Lütfen
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Hayır efendim, lütfen kürsüde
konuşmasını yapsın.
BAŞKAN
Lütfen müdahale etmeyiniz, lütfen.
Nasıl yöneteceğim konusunda baskı yapma hakkına sahip
değilsiniz. İç Tüzük konusunda
Bu son derece açık ve nettir,
çok rica ediyorum.
ADNAN
YILMAZ (Erzurum) Kürsüye davet ettiniz.
BAŞKAN
Şimdi, sayın
milletvekilleri, İç Tüzük son derece açıktır. Ben kürsüye
çağırdım fakat arkadaşlarımız, sayın
milletvekilleri, bu çağırmamın usule aykırı
olduğunu söylediler. İç Tüzük amir hükmüdür ki
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Baskıya boyun eğdiniz.
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, benim söyleyeceğimi iyi dinleyiniz: İç
Tüzük amir hükmüdür ki eğer ki Başkanın tutumu hakkında bir
usul tartışması açılma talebi varsa bu, derhâl yerine
getirilir. Açıp okuyunuz.
Onun
için Sayın Ala, sizi yerinize davet ediyorum, usul
tartışmasını açıyorum.
Buyurunuz
efendim.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Aleyhinde
BAŞKAN
Aleyhinde Sayın Günal.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Aleyhte
BAŞKAN
Hamzaçebi aleyhinde.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Lehte
BAŞKAN
Lehinde Mahir Ünal.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Lehte
BAŞKAN
Lehte Halaçoğlu.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Derin devletin adamı o! Derin devletin ta kendisi
o!
MEHMET
ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Bağır, bağır,
bağırınca listeye gireceksin!
BAŞKAN
Sayın Ünal, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
X.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun,
(9/13) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin ön
görüşmeleri sırasında İçişleri eski Bakanı Efkan
Alaya sataşma nedeniyle söz vermesi yönündeki tutumunun İç Tüzük
hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada tabii ki İç
Tüzüke uygunluk esastır. Ama ben
burada bir hususun altını çizmek istiyorum: Dört yıldan beri
burada parlamenterim ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel
Başkanı olduğu günden beri bu Mecliste bir şey
yaşıyoruz: Her konuda bir meşruiyet krizi; yargıyı
gayrimeşru gören, askeri, emniyeti, orduyu, kendisinin yönetmediği
her alanı gayrimeşru gören; kendi meselelerinde eğer bir husus
kendi iddialarını destekliyorsa o konuda seslerini
çıkarmıyorlar ama diğer konularda direnme hakkından,
sokaktan, isyandan bahseden, siyasetin meşru zeminine ihanet eden, demokrasiyi
sadece CHP seçim kazandığında demokrasi olarak gören, kendisi
seçim kazanmadığında, milletin iradesi başka şekilde
tecelli ettiğinde Özala diktatör diyen, Adnan Menderese diktatör
diyen, bugün AK PARTİnin uygulamalarına diktatöryal uygulamalar
diyen bir anlayışla siyasetin zeminini devam ettirmeye
çalışıyorlar. Böyle siyaset olmaz!
Bakın, dün çok acı bir olay yaşadık.
Günlerden beri sokak çağrısı yapan, günlerden beri antisiyaset
yapan, direnme hakkından bahseden, yargıyı meşru görmeyen
ve âdeta DHKP-Cnin söylemlerine çanak tutan bir dil
kullanılmasının dün sonucunu yaşadık.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) - Bunu inanarak
mı söylüyorsunuz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bu dili
kim kullandı Sayın Ünal?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Artık bundan sonra
siyasetin, demokrasinin, hukukun, İç Tüzükün gereğini yerine
getiren, demokrasiye ve siyasete saygı duyan bir Cumhuriyet Halk Partisi
görmek istiyoruz. Bu da bu ülkenin özgür vatandaşlarının en
temel hakkıdır.
Sayın Bakanın konuşma hakkına
gelince: Savunma hakkı kutsaldır, bu kürsüye gelip konuşma
hakkı varsa aynı birleşim içerisinde kendisiyle ilgili
yapılmış sataşmaya da cevap hakkı vardır. İç
Tüzükte bunun aksine bir beyan ya da ifade bulunmamaktadır. Sayın
Bakanın konuşamayacağına
dair İç
Tüzükte bir ifade yoktur. Burada savunma hakkını kullanan Sayın
Bakan kendisine yapılan sataşmaya da cevap verme hakkına
sahiptir. Savunma hakkının kutsallığı kadar kendisiyle
ilgili sataşmadan dolayı cevap verme hakkı da kutsaldır.
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
Aleyhte Sayın Günal.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşmaya cevap da
savunmanın bir parçasıdır zaten.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Ünalın hiddetini anlayamadım, her
zaman bize İç Tüzükü hatırlatır ama İç Tüzük 69da Komisyon, bakan, milletvekilleridir. diyor.
Şu anda Sayın Alanın herhangi bir görevi yok.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) -
Hangi sıfatla soruşturuyorsunuz burada ya, hangi sıfatla
soruşturuyorsunuz Bakanı!
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Niye gensoru verdiniz?
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Niye soruşturma
açtırıyorsunuz?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Aferin, okuyun orada, okuyun,
okuyun; bağırmadan okuyun, benim söylediğimin sizinle
alakası yok. Hukuk tanımayan, Anayasa tanımayan Bakana, siz,
burada olmayan hukuku veremezsiniz, İç Tüzükte olmayan hakkı
veremezsiniz. Savunmasını yaptı; o Anayasayı
tanımıyor, İç Tüzükü tanımıyor, ona burada savunma
bile yaptırmamak lazım. Neymiş efendim, filanca varmış.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yani ne İç Tüzük
tanıyor ne Anayasa tanıyor.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Koray Aydın
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sayın Arınç burada;
bak, Sayın Arınç burada
Sen de İçişleri
Bakanıydın, Yüz tane dosyası var. diyor. Kaç tane
soruşturma açtırdın Melih Gökçekle ilgili? Bunları
söylemeden gelip burada, efendim, ne güzel hafıza, ileri demokrasi
varmış.
SALİM USLU (Çorum) - Sende hafıza sorunu mu
var?
AHMET YENİ (Samsun) Hafıza sorunu var,
hafıza.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Sen niye rahatsız oluyorsun?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Hangi demokrasi? Valilere
kalkıp kolluk kuvvetinin ötesinde hâkim, savcı yetkisi veriyorsun,
olağanüstü hâl getiriyorsun, başında mimar olarak duruyorsun,
sonra kalkıp burada demokrasiymiş, savunma hakkıymış
İç Tüzük yazıyor: Bakan, komisyon milletvekili
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Koray Aydın ne
yaptı?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sayın Alanın şu
andaki sıfatı ne?
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Bakan.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Milletvekili aday adayı.
Başka bir şey yok. Savunmasını yaptı. Komisyonu
kurarsanız, bakın soruşturma komisyonunu kurarsanız oraya
gelir yeniden ifadesini de verir, siz aynen o yetkileri
kullanırsınız
SALİM USLU (Çorum) - Tutarlı ol, tutarlı!
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
gelir kendisi orada ifadesini
verir, o zaman savunma hakkını yapar. Niye kavga ediyorsunuz?
Kuralım soruşturma komisyonunu, burada gelsin, kendisini savunsun.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Günal, Koray
Aydın ne yaptı?
MEHMET GÜNAL (Devamla ) - Değerli arkadaşlar,
hukukta olmayan bir şeyi, İç Tüzükte olmayan bir şeyi siz
burada ihdas edemezsiniz.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Günal, Koray
Aydın
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sen
İç Tüzükü tanımazsın.
MEHMET GÜNAL (Devamla) İç Tüzükte olanları
bile uygulamıyorsunuz zaten.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Ya, önergeyi Bakan
sıfatıyla vermediniz mi? Önerge Bakan sıfatıyla
verilmiş, Bakan sıfatıyla savunma yapıyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) 35inci maddeyi, 87nci maddeyi
kaç defa burada deldiniz. Dolayısıyla, burada diyor ki
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Ya, yapmayın!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Boşuna
bağırmayın, bağırmayın, ben
bağırırsam sesim daha çok çıkıyor, fark etmez.
AHMET YENİ (Samsun) Koray Aydın ne
yaptı?
MEHMET GÜNAL (Devamla) Hukukta olmayan bir şeyi
veremezsiniz. Zaten kendisi hukuk tanımıyor, Anayasa
tanımıyor. Burada da İç Tüzükteki haklarının
ötesinde
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Soruşturma
önergesi hangi sıfatla verildi?
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Bakan
sıfatıyla vermişsiniz.
SALİM USLU (Çorum) Bu kadar tutarsızlık
olmaz!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Biriniz çıkın, onu
söyleyin o zaman, nerede yazıyor? Sataşmada, buraya gelen,
savunmasını yapan eski bakana söz verilir. diye bir şey var
mı? Yok.
AHMET YENİ (Samsun) Koray Aydına
verilmişti.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Koray Aydın komisyona girdi
ve aklandı. Kurun komisyonu, o da gelsin; kuralım buradan heyeti,
aklanabiliyorsa, o zaman gelsin, savunmasını versin. Ona cevaz
veriyor. Bakın, komisyonu kurduğunuz zaman, bunların incelenmesi
için İç Tüzük cevaz veriyor.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Yapmayın ya!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Kurarsınız komisyonu,
o da gelir, hesabını verir, istediği kadar da orada
savunmasını yapar. Ama şu anda Sayın Efkan Ala eski
Bakandır, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekili aday
adayıdır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Soruşturma
önergesi hangi sıfatla verildi?
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Sayın Bakan
sıfatıyla verildi.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Savunmasını
yaptı, bunun dışındakiler, siz konuşabilirsiniz,
Sayın Komisyon konuşabilir, sayın bakanlar konuşabilir ama
Efkan Ala bu sıfatla konuşamaz diyorum.
Teşekkür ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) Ayıp, ayıp!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Yazık
ya!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Bu kadar
tutarsızlık olmaz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Lehte Sayın Türkoğlu, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, her gruptan bir kişiye söz vermiştiniz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, İçişleri eski Bakanı burada yapmış
olduğu savunmasıyla İç Tüzükte öngörülen savunma
hakkını kullanmıştır. Ona yeniden bir söz
verilmesinin, özellikle sataşma üzerine söz verilmesinin doğru
olmadığı kanaatindeyim. Lehte söz aldım ama aleyhte ifade
edeceğim düşüncelerimi çünkü İç Tüzükün 69uncu maddesi
komisyona, bakana ya da ilgili milletvekiline, hükûmete bu konuda yetki
vermiştir. Sayın Bakanın tekrar burada söz almasının
doğru olmadığını düşünüyorum.
Zaten Sayın Bakan söz alsa da ne söyleyecek, bilemiyorum
çünkü soruşturma önergesinin içerisinde bulunan hususların hiçbirine
Sayın Bakan cevap vermediler. Sayın Bakan, burada, 40lardan,
60lardan, 80lerden bahsettiler; aynı bu televizyon dizileri gibi, hani,
80ler, 90lar var ya; burada hikâye anlattılar
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Hasan Hüseyin,
darbeler hikâye midir? Yapma ya! Ne ayıp ya!
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla)
hamaset
yaptılar, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu mensubu
arkadaşlarımızı kendi arkasına almak için, konsolide
edebilmek için burada bir şov yaptılar.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Yapma Hasan Hüseyin
ya! Hasan Hüseyin, darbeler hikâye mi geliyor? Yapma eyleme ya! Ne ayıp
ya!
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) Oysa
soruşturma önergesine konu olan hususlarla ilgili bilgi verilmesini beklerdik.
Hatta bu şovunu yaparken çok da bariz bir hata yaptı. 27 Nisanda
verilen muhtırayı kafasına geçirdik. falan dedi, Sayın
Bakanın hafızası -benim meslektaşım- aslında
iyidir, bunu hatırlaması lazım ama
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bakan olunca
karışmıştır.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) 27 Nisan
bildirisini kaleme alan paşaya devlet övünç madalyası verildi o
bildiriden yedi sekiz gün sonra.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Herkes biliyor ne
olduğunu, herkes biliyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) Sonra bir
tane de o günkü değeri 1 trilyon 200 milyar olan yani şimdiki
parayla, tahmin ediyorum, 2 milyon liranın üzerinde değeri olan bir
zırhlı araç tahsis etti Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti.
Dolayısıyla, o muhtırayı veren paşayla iş
birliği deşifre olmuş oldu.
Şimdi, bu Sayın Bakan İçişleri
Bakanı iken PKKnın kamu düzenini tesis ettiği belli bölgeyi
kontrol ettiğini kendisi ifade etmiş idi; Cizre ve Diyarbakır
Belediye Başkanlarıyla ilgili, görevlerini yerine getirmediklerini,
suç işlediklerini kendisi ifade etmiş idi.
Sayın Bakanın -Sayın Arınçın
Melih Gökçekle girdiği bu diyaloğu da hatırlarsanız,
temadi eden o 100 dosya, soruşturmayı da düşünürseniz- kendi
bakanlığı döneminde o soruşturmaları
açmadığı, Arınç tarafından Melih Gökçekin
işlediği ima edilen suçları soruşturmadığı
için görevini ihmal ettiği, suçu gizlediği, suçluyu
barındırdığı iddialarının gayet yerinde
olduğunu, buradaki savunmasında da bunu yapmadığını
biliyorsunuz.
Sayın Bakan herhâlde o Mekkenin fatihlerine,
haddini aşarak, kibir yakıştırmıştı.
Sayın Bakan tahmin ediyorum kibre boğulmuş, bu boğulma onu
7 Haziranda da, ondan sonraki -eğer bürokrasiye geri dönebilirse-
bürokratik hayatında da mevta hâline getirecektir.
BÜLENT TURAN (İstanbul) 8inde
görüşeceğiz.
ADNAN YILMAZ (Erzurum) Göreceğiz 7 Haziranda.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Hasan Hüseyin,
darbelere hikâye dedin; hiç olmadı, yanlış oldu.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Ya
Şuay, yürü ya!
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Türkoğlu.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) 12 Eylülden en fazla
ülkücüler zarar gördü. Darbelere hikâye dediniz ya! Ayıp olmadı
mı yani? Bunu yapmayın.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Paralelle
sevişiyorsun, sonra da gelip burada konuşuyorsun.
BAŞKAN - Aleyhte Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce Sayın Mahir Ünal
burada
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Darbelere hikâye
dedin burada ya! Ve bunlar tutanaklara geçti, yapma ya!
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Yürü ya!
Yürü ya!
BAŞKAN Lütfen sakin olunuz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Darbelere hikâye
dedin burada ya! Çok ayıp!
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
İşiniz gücünüz burada
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) 12 Eylülden en fazla
ülkücüler zarar gördü.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Bugün
dediğinize yarın başka bir şey diyorsunuz ya! Her
yerinizden yalan akıyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
bir şey
söyledi, ona cevap vermek istiyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Darbeciye
madalya takan sizsiniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Mahir Ünal Ben dört yıldır Parlamentodayım. Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun Genel Başkanlığından bu
yana Cumhuriyet Halk Partisi her şeye muhalefet ediyor, usul
tartışması açıyor. diye bir şey söyledi.
Sayın
Ünal, bir kere bu cümlen -cümlen diyorum yani Grup Başkan Vekili
olmamızdan dolayı bu cümleniz diyelim- kendi içinde çelişkili.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Neden?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Yani Sayın
Kılıçdaroğlu Grup Başkan Vekili olmasından bu yana
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Genel Başkan
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Kılıçdaroğlu
Genel Başkan olduğu tarihte sen Mecliste yoktun Ünal, sen 2011de
geldin yani evveliyatını nasıl biliyorsun sen? (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Beyefendi, son dört yılı kastediyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ya bırak onu yani!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Son dört yılı kastediyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Hem
dört yıldır Meclistesin hem de dört yıldan öncesini biliyorsun.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) - Şahitlik ettiğim, tanıklık
ettiğim dönemi söylüyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ya, bırak bunları, bırak!
Millet yutmuyor bunları, millet yutmuyor.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) - Kendi
tanıklığımdan bahsediyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Öyle İstanbuldaki DHKP-C
saldırısına falan giderek oralardan güç almaya
çalışma, oralardan bir şey bulamazsın, oralardan size ekmek
çıkmaz.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, kürsüde konuşan İçişleri eski
Bakanı şu anda bakan değildir, milletvekili de değildir.
İç Tüzükün 69uncu maddesi açık; buraya tekrar kim çıkabilir?
Kendisine sataşılan kişi çıkabilir. Sayın Başkan,
hangi maddeden söz verdiğini söylemedi kendisine, olsa olsa 69uncu madde
nedeniyle söz vermiş olabilir çünkü bu hâlleri sadece 69uncu madde
düzenliyor. 69uncu madde de diyor ki: Şahsına sataşılan
veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş
kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri,
açıklama yapabilir ve cevap verebilir. O, hakkındaki soruşturma
önergesiyle ilgili olarak çıktı on dakikalık
savunmasını yaptı, bitti; buraya bir daha çıkamaz. İç
Tüzüke aykırı.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) Var mı böyle bir şey, hangi mahkeme bu?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ama şaşırmıyorum tabii
ki kendisi Anayasayı tanımayan bir Bakan olduğu için elbette
İç Tüzükü tanımayıp söz alma talebinde bulunacaktır.
Sayın Başkan da savunma hakkına saygıdan dolayı
kendisine söz verecektir.
Ben
Anayasayı tanımıyorum. diyen Bakan Bakan değildir; ben de
onu tanımıyorum, onu tanımıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Demokrasi, hak, hukuk, özgürlük,
darbelere karşı mücadele bu Bakanın ağzına hiç
yakışmıyor, hiç yakışmıyor.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Kendinize göre fikir üretiyorsunuz!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Soru önergelerine cevap vermeyen bir adam.
Bizim
parti sözcümüz bir açıklama yaptı; Yenimahallede 4 kişilik bir
birim kurulmuş, yasa dışı birim, Cumhuriyet Halk Partisine
organizasyon yapmak üzere. Bunu daha evvel burada gündeme getirdim, kendisi
orada oturuyordu, kendisinin yüzüne bakarak getirmiştim. Çıkıp
bir şey de söylemedi Bunu söylerken niye benim yüzüme bakıyorsun?
diye.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Muhatap
almamıştır, muhatap!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bu birimin
sarayla irtibatını bir bakan sağlıyor, yasa
dışı operasyonlar için. Yasa dışı bir
bakandır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Devlet hikâyelerle
değil gerçeklerle yönetilir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Başkan, orada oturamaz o kişi.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, buyurunuz, talebiniz nedir?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bu
tartışmalar ışığında
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) O kişinin
savunma yapıp dışarı çıkarılması lazım,
orada oturamaz. Bakan değil, Bakan değil, dışarı
çıkarılmalı, gerekirse çağrılır.
BAŞKAN Bir dakika, sayın milletvekilleri,
sakin olunuz, heyecanlanmayınız.
LEVENT GÖK (Ankara) Efkan Ala savunmasını az
önce yapmıştır. Şu anda ne Bakanlar Kurulu
koltuklarına oturabilir ne de bu salonda bulunabilir. Kendisini
dışarıya davet etmeniz gerekmektedir. Kendisi şu anda Genel
Kurul salonunda bulunacak kişilerden değildir. Savunmasını
yapmıştır, kendisinin dışarıya çıkması
gerekir, kendisini dışarı çıkarmak gerekir.
RECEP ÖZEL (Isparta) İşlem sonuçlanmadı
daha.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, işlem sonuçlanmadı. İşlem
sonuçlanmadığı için Sayın Bakan orada oturabilir çünkü
soruşturma, araştırma önergesi bakan sıfatıyla
verilmiştir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Hayır, gerekirse
çağrılır yeniden.
MAHMUT TANAL (İstanbul) İç Tüzük 166 net
yazıyor.
BAŞKAN Şimdi, daha oylamayı
bitirmediğimiz için
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, izin
verirseniz, İç Tüzükün 166ncı maddesini okumak isterim: Genel
Kurul salonu ile komisyon odalarına
BAŞKAN Yani şimdi İç Tüzük 166 burada
uygulanacak bir şey değil efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, sayın milletvekilleri
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, biz bunları ifade
ediyoruz ve itiraz ediyoruz Sayın Bakanın burada olmasına.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Millet ondan fırsat
vermiyor bunlara. Sayın Bakanın orada oturmasına bile tahammül
edemiyorlar.
BAŞKAN Şimdi, bakınız
LEVENT GÖK (Ankara) İdare amirlerini göreve
çağırmanız lazım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Biraz
daha aklıselim sahibi olalım.
Ben şimdi size şöyle bir şey söylüyorum:
Şimdi, benim şahsi görüşüm daha önce belirttiğim gibidir çünkü
bir şekilde çağırıyorsanız eğer -eski bir
bakanı soruşturma için buraya çağırabiliyoruz- ve
hakkında Meclis soruşturması açılması talebiyle gelip
burada konuşma yapabiliyorsa benim şahsi fikrim onun buna cevap
verebilme hakkına da sahip olmasıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Fakat biz İç Tüzüke
bağlı olarak çalışmak da zorundayız.
LEVENT GÖK (Ankara) Elbette, 166 çok açık.
BAŞKAN Bu İç Tüzüke bağlı olarak
çalışacağımız için burada bu konu açık ve
netlikle ifade edilmiş değildir. İfade edilmediği için
milletvekilleri ve komisyon üyesi olan milletvekilleri üstüne bir kurgu var
69da. Bu, soruşturma için çağırılmış
milletvekili olmayan bir eski bakanın da böyle bir haktan
yararlanacağı konusunda açıklık var, net değil. Onun
için ben de İç Tüzüke uyuyorum ve Meclis soruşturması
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır diyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Başkanım, Bakanlar Kurulu
başkadır, o başka.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yok, Sayın
Başkan
IX.-
MECLİS SORUŞTURMASI (Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin, başta
Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefeti etkisiz kılmaya, muhalefet
partisi üyelerinin parlamenter denetim haklarını engellemeye ve
bunları karalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu, muhalefeti
karalayarak suç işleyen medya kuruluşları mensuplarını
kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 114, 257,
283 ve 311inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Anayasanın
100üncü ve TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca
İçişleri eski Bakanı Efkan Ala hakkında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/13) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, İçişleri eski
Bakanı Sayın Efkan Ala hakkında Meclis soruşturması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım. Oylama gizli olarak yapılacak. Oylamaya başlamadan
önce oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda
bulunacağım.
Gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum. Yalnız şunu belirteyim
İç Tüzüke göre
MAHMUT TANAL (İstanbul) - O zaman şunu
dışarı çıkarmanız lazım. Şimdi,
dışarı çıkarmanız lazım oylamadan önce.
BAŞKAN Şimdi, vekâleten oy
kullandırmayacağımı tekrar beyan ediyorum, daha önceki
birleşimlerde bunu söylemiştim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, Efkan
Alayı dışarı çıkarın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkan,
dışarı çıkarmanız lazım artık.
BAŞKAN Şimdi, sayın milletvekilleri,
lütfen, o da yerine gelecektir, şu sözümü bitireyim, lütfen sakin olunuz.
Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan kâtip
üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üye Adanadan başlayarak
Denizli'ye kadar, -Denizli dâhil- ve Diyarbakır'dan başlayarak
İstanbul'a kadar -İstanbul dâhil- Hükûmet sırasındaki kâtip
üye ise İzmir'den başlayarak Mardin'e kadar -Mardin dâhil- ve
Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan
milletvekillerine 1i beyaz, 1i yeşil, 1i de kırmızı
olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen
milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri
Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan
kabinlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul,
kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu
ifade etmektedir.
Oylamayı başlatıyorum efendim.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN Oyunu kullanmayan sayın milletvekili
var mı? Yok.
Oy verme işlemi bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, (9/13) esas
numaralı İçişleri eski Bakanı Efkan Ala hakkında bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin Önergenin
gizli oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 291
Kabul : 48
Ret : 234
Çekimser : 7
Boş : 2
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Dilek Yüksel Mine
Lök Beyaz
Tokat Diyarbakır
Böylece Meclis soruşturması açılması
kabul edilmemiştir.
Saat 21.00e kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.26
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı:
616)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Askeri Hakimler Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 8
Milletvekilinin; Yargıtay Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 8 Milletvekilinin; Yargıtay Kanunu,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(2/2746) (S. Sayısı: 704) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 704 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerine grupları adına söz
isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
704 sıra sayılı Yasa Teklifinde
aslında Yargıtayda bir düzenleme öngörüyor. Faydalı
şeylerde muhalefet hep sağduyulu davranmıştır. Biz de
bu konuda sağduyulu davranıyoruz ama gerçekten yargının
sorunu bu mu yani bununla mı çözülecek?
Şimdi, şuradaki gerekçeyi okuduğumuz zaman
çok hukuki, çok felsefi, hepimizin altına imza atacağı bir
şey: Anayasaya göre madde 141, IV. bölüm- adalet hizmetinin
işlememesi, geç işlemesi ya da kötü işlemesi, toplumsal düzenin
ve barışın bozulmasına neden olmaktadır. Evet,
şu an Türkiye'nin yaşadığı budur aslında. Sadece
o değil, bu nedenle Geciken adalet adalet değildir. veciz sözüne de
vurgu yapılıyor.
Eğer bir ülkede yargı bağımsız
değilse, mahkemeler tarafsız değilse, makul bir sürede
yargılama yapamıyorsa, makul süre içinde yargılama yapıp
silahların eşitliğini, iddia ve savunmanın
eşitliğini sağlayamıyorsa; tanıkları, doğru dürüst delilleri ikame edemiyorsa
ve adalet, hukuk devletinin evrensel kurallarına göre işleyemiyorsa o
zaman zaten sorunlu bir adalet sistemi var demektir.
Şimdi, HSYKda yapılan değişikliklerden
sonra, atanan hâkimlerden sonra, bunca yargıda yapılan bunca
işlemden sonra, yargı reformunda avukatların dosya
evrakını incelemesinin engellenmesinden sonra, CMKda yapılan
değişiklikle makul şüpheli durumu konulduktan sonra, güvenlik
paketiyle savcıların görevleri valilere ve kaymakamlara
devredildikten sonra yani şu paket, şu yasa geçmiş ne yazar, ne
çözer, ne getirir; hiçbir şeye bunun bir faydası yok.
Şimdi,
tabii ki dün kötü bir olay yaşandı, gerçekten acı bir olay ama
bu acı olaydan hukuk adına, bağımsız yargı
adına zerre kadar ders çıkarılmış değil.
Yaşanan acı olayın üzerinden Cumhurbaşkanının,
avukatları hedefe koyan açıklamaları insanı
şaşırtıyor, üzüyor. Nasıl bir şey ki bu,
yargının üçlü sacayağında olan savunma makamını
dışlayarak nasıl bir bağımsız yargı olur,
bunu birilerinin anlatması lazım. Yani, Cumhurbaşkanı bir
şiir okuduğu zaman, eğer Diyarbakır DGM'de, olağanüstü
mahkemede avukatları onu savunmamış olsaydı,
savunmasına rağmen o olağanüstü mahkemede aldığı
ceza, belediye başkanlığının düşmesi,
Pınarhisarda cezaevinde yatması gerçeğini bilmesek şunu
derdik: Ya, savunma hakkı gereksizdir. Napolyon hani diyordu ya
Avukatların dili kesilmelidir., bir başka diktatör başka bir
şey söylüyordu, aynı şey. 21inci yüzyılda yaşıyoruz,
bunu hak etmiyor 78 milyon, Türkiyede yaşayan halkımız,
yurttaşımız.
Şimdi,
burada Yargıtay üyelerinin sorumluluğuna ilişkin bir Genel Kurul
prosedürü var, onu dairelere, ön incelemelere tabi tutup hızlandırmak
amaçlanıyor. Bakın, size şunu söyleyeyim: Sayın
İyimaya tecrübeli, akademisyen yanı olan bir hukukçu ve 2005 Türk
Ceza Kanunu, CMK reformu yapıldığı zaman Avrupa
Birliği süreci vardı, üyelik süreci vardı. Hatta ondan önceki
iktidara, koalisyon dönemlerine de buradan teşekkür etmek lazım çünkü
rahmetli Ecevitin koalisyonu döneminde Anayasada tam 17 madde
değiştirildi, bunlardan biri de bağımsız yargıyla
ilgiliydi. Şimdi, Avrupa Birliği Ulusal Programı
çıkarıldığı zaman da çok önemli noktalara vurgu
vardı. Bunlardan biri adli kolluktu arkadaşlar. Şimdi ben size
bu adli kolluk olayının önemini dün yaşanan acı olayın
üzerinden, siyasiler olarak Meclisteki herkesin sorumluluğu üzerinden
anlatmak istiyorum.
İyi hoş da siz bu büyük adliyeler
yapıldığı zaman
Avrupanın en büyük adliyesi,
biliyorsunuz -Avrupa Birliği fonlarıyla da yapıldı bu
binalar- AVM gibi, betondan, demirden ve camdan fakat bunun işleyişi
konusunda, maalesef maalesef diyorum- ceza mahkemeleri orada, icra mahkemeleri
orada, aile mahkemeleri orada, hepsi karmakarışık bir
şekilde orada. Adli kolluk denen bir olayı sürekli
tartıştık; adliyenin işlemesi, bağımsız
yargı için adli kolluk zorunludur diye hep konuştuk bunu. Avukat
olarak konuştuk, barolarda konuştuk; geldik burada, Mecliste
konuşuyoruz. Maalesef, 2005ten 2015e kadar adli kollukla ilgili hiçbir
düzenleme yapılmadı ve uygulanmadı arkadaşlar.
Uygulanmayınca ne oldu? Bu AVM gibi büyük adliyelerin kapısına
önce devletin resmî polisini koydular; sonra, içeri 7-8 kat tabii, her katta da
özel güvenlikçileri bakın, dikkat edin, özel güvenlikçileri-
görevlendirdiler sözleşmeli olarak. Yani, özel güvenlikçiler
şirketlerine bağlı çalışıyor. Yani, adalet
komisyonları var adliyelerde, başsavcılar var, onların
emrinde çalışmıyorlar. Polis, yine hâkim veya
savcıların veya avukatların veya onların ortak bir
kurulunun emrinde çalışmıyor. Nerede çalışıyor?
Emniyet Müdürlüğüne bağlı, İçişleri
Bakanlığına bağlı çalışıyor. Zaten bu
güvenlik paketinden sonra bu da tamamen kaldırıldı. Şimdi,
bu güvenlik paketiyle polis yapılandırılmasına da gidilmesiyle...
Arada adli kollukla ilgili şöyle bir şey oldu 17 Aralık
sürecinde yolsuzluklarla ilgili: Oradaki polisler ilgili Bakana soruşturma
yapıyor, Bakanın haberi yok, Adalet Bakanının haberi yok,
savcıların haberi yok. Bununla ilgili bir yönetmelik düzenlendi, bu
yönetmelik de İstanbul Barosunun açtığı dava sonucu iptal
edildi.
Peki, o dönemde savcılar ne diyordu?
Savcıların dediği sözleri aynen size söylüyorum, bunu
unutmayınız: Bizi zabıtaya çevirdiler. Bütün savcılar
böyle söyledi. Savcıları zabıtaya çeviriyorlardı o Adlî
Kolluk Yönetmeliğiyle. Savcıları sadece zabıtaya
çevirmediler, güvenlik paketiyle savcıları polisin emri altına
koydular arkadaşlar. Bu paket buradan geçti. Dikkat edin! Güvenlik paketiyle
savcılar baypas edildi, onların yetkileri valilere ve kaymakamlara
verildi. Yani, zabıtalık bile çok görüldü, adliyede iddia makamı
böylesine baypas edildi. Peki, hâkimler ne dedi? Adli kollukla ilgili
hâkimlerin söylediği tek sözcük şudur: Adli kulluk, kulluk, kulluk getirildi.
dediler. Şimdi, savcısı böyle diyor, hâkimi böyle diyor,
avukatı zaten karşı çıkıyor.
Şimdi, bu sistemde bu adliyelerin güvenliği
kime emanet siz biliyor musunuz arkadaşlar, kime? Hukukçu
arkadaşlarıma sesleniyorum: Yani, adliyelerin güvenliği yok,
bunu iyi biliniz, kimsenin güvenliği yok adliyede; avukatın da yok,
hâkimin de yok savcının da yok, davacının da yok,
davalının da yok, tutuksuz yargılanın da yok, tutuklu
yargılananın da yok. Şimdi, böyle bir sistemi getirip
koyduğunuz zaman, bu sistem her gün provokasyona açık
sıkıntılar yarattığı zaman siz neyi
çözebilirsiniz? Burada çözülecek bir şey yok. Siz sistemle
uğraşmazsanız sistem size arıza üretir, arıza üretmeye
devam etmiştir. Bu bağımsız yargının, hukuk
devletinin olduğu adliyelerde güvenlik yekten kaybolmuştu; sadece dün
yaşanan olay acı bir olay değil, ondan önce de mafya
hesaplaşmaları bu adliyelerde yaşandı, birçok insan
vuruldu, hesaplaşma alanlarına döndü; orada mağdur ve
müştekilerin dövüldüğü sahneler yaşandı. Peki, bunun
güvenliği ne olacak? Kim yapıyor bunun güvenliğini? Yok. Peki,
bunun çözümü ne? Bunun çözümünü hiç kimse doğru konuşmuyor;
lanetlemek, telin etmek, kınamak çözmüyor hiçbir şeyi
arkadaşlar. Çok açık söylüyorum: Bu sistemin değişmesi
lazım. Eğer bağımsız yargının kendi
güvencesini, kendi özgür işleyişini, yargının
bağımsızlığını istiyorsanız onun adli
kolluk sistemi içinde savcının vereceği emri yapacak, mahkemenin
verdiği kararı uygulayacak, avukatın talep ettiği talebinin
inceleneceği bir sistemi getirmek zorundasınız. Bunu
getirmediğiniz zaman olağanüstü mahkemelerde yaşanan rezaletleri
her gün yaşarsınız. Dün Balyoz davası vardı, beş
sene yatan subaylar, generaller beraat etti, şimdi çıkıyorlar,
Cezalandırın. diyorlar. Şimdi, burada çok net bir durum var
arkadaşlar. İdari kolluk ile adli kolluğu birbirine
karıştırmanın bir anlamı yok, birbirine
karıştırdığınız zaman çok ciddi
sıkıntılar doğuyor.
Burada şunu da açıklıkla ifade etmek
istiyoruz: Çağlayanda dün yaşanan olayda oradaki polisin müdahalesi
var mı? Yok. Oradaki özel güvenliğin müdahalesi var mı? Yok.
Özel harekât çağrıldı. dediler, onu kim yönetiyor? Yok. Sonra
TEM şubesi müdahale etti. dediler. Ya, şimdi, arkadaşlar,
böyle büyük adliyelerde böyle bir sistem olduğu takdirde siz neyi çözeceksiniz?
Bunun çözülmesi için öncelikle adliyelerde güveni sağlamak gerekiyor,
adliyelerde güvenin tesisi gerekiyor.
Şimdi, diyeceksiniz ki bu mümkün mü? Evet,
mümkündür. Biz gördük, ben uluslararası hukuk alanında
çalışırken birçok ülkedeki yüksek ceza mahkemesine gittim. O
yüksek ceza mahkemelerinin giriş kapıları farklıydı.
Bir giriş kapısından hâkim, savcı ve avukat girerdi. Hâkim,
savcı ve avukat arasında ayrım olmadan x-ray cihazından
geçerdi ve cihaz öttüğü zaman çantasını aratırdı. Ne
hâkim savcıdan üstün ne savcı avukattan üstün ne avukat savcıdan
ne savcı hâkimden. Eğer siz bu düzeni kurmazsanız hâkim de,
savcı da, avukat da o kapıdan giriyor. Ayrıca, özel güvenlik
silahlı zaten giriyor, polis zaten silahlı giriyor, orada binlerce
personel çalışıyor. Şimdi, siz neyin kontrolünü o dev adliyelerde,
büyük binaların içinde sağlayabilirsiniz?
Sağlayamazsınız.
Şimdi, yüksek ceza mahkemelerinde bir kere
tutukluların getirildiği asansör ayrıdır, ayrı bir
bölümden sanık bölümüne alınır. Tanıklar ayrı bir
bölümden alınıyor. Basın ayrı bir bölümden
alınıyor ve bunlar alındığı zaman görevliler
onları yerlerine alıyor, bırakıyor, yerlerinde görev
yapıyorlar. Hâkim öndedir; savcı ve avukat eşit, marangoz
hatası olmayan bir düzeyde yan yana otururlar çünkü iddia ve
savunmanın eşitliği budur. Biz, avukat olarak hep
savunmanın iddia karşısındaki eşitsizliğinden
bahsederdik; silahlarımız eşit değildir, bütün yetki
savcılardadır. Şimdi, ne diyeceğiz biz avukatlar? Savunma
hakkı kutsaldır; sözleşmeler böyle diyor, Anayasanın
90ıncı maddesi böyle diyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
böyle diyor. Böyle diyor demekle bir şey çözemeyiz. Şimdi, marangoz
hatası mekanik hataya döndü. Valiler ve kaymakamlar savcıların
yerini aldı, emirleri onlar veriyor, emirleri onlar uygulatıyor;
onların verdiği emirler sonucu suç işleyen güvenlik
görevlilerini de hangi olay olursa olsun, hangi görüş olursa olsun, nerede
olursa olsun valiler ve kaymakamlar artık korumak, kollamak ve temize
çıkarmak zorundadır çünkü onlardan birisi hüküm giydiği zaman
emri veren kaymakam ve vali aynı suçun azmettiricisi olarak içeri
gireceği için onları koruyacaktır.
Bakın, Gezi olayları sırasında veya
toplumsal olaylarda veya Güneydoğuda hangi davaya bakarsanız
bakın, faili eğer güvenlik görevlisi ise dava sürgüne gidiyor: Bir
dava Kayseriye gidiyor, bir dava Eskişehire gidiyor, bir dava
İzmire gidiyor. Bu ülkenin her yerinde güvenliğini tesis edemeyen
bir devletten bahsediyoruz. Ankaradaki davayı, Eskişehirdeki
davayı alıyor, Kayseriye gönderiyor, başka yerdeki davayı
da güvenlik nedeniyle Eskişehire gönderiyor.
Şimdi, bunca ciddi sorunları olan bir
yargı mekanizmasından bahsediyoruz. Bu yargı mekanizmasında
adil yargılanma hakkı, bağımsız liman olma hakkı
çok ciddi bir sorundur, sistemsel bir sorundur. Siz istediğiniz kadar
reform paketi adında baskı paketlerini getirin, sizi konjonktürel
olarak bugün, bu yıl, bir yıl, iki yıl belki koruyabilir ama
bunlar evrensel hukuk kuralları olmadığı için
aşınır ve çabucak terk edilirler ve bu kanunlar kalkar ama siz
temelini sağlam kurmadığınız zaman
bağımsız yargının, istediğiniz kadar
yargıyı çabuklaştırmak, kırtasiyeyi kaldırmak,
bürokrasiyi kaldırmak için çabaların içine girin, çözüm
getiremezsiniz.
Şu an Türkiyenin en büyük problemi adaletsizliktir
arkadaşlar, çok açıkça itiraf ediyorum burada. Otuz yıl ceza
avukatı olarak çalışmış bir arkadaşınız
olarak, yirmi beş yıl uluslararası hukukta
çalışmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum:
Şu an Türkiyede yargı felç olmuş durumdadır, felç,
işlemez durumdadır. Düşünebiliyor musunuz, Hükûmet, AK PARTİ
on iki yıldır iktidar, Anayasa Mahkemesinin en az 12 tane
yargıcının seçimini kendi yapmıştır, kendi
seçtiği yargıçlara güvenmiyor. HSYKya seçilen yargıçlarda da
aynı durum oldu. Paralelci dedi dün beraber yürüdükleri, beraber iş
yaptıkları kişilere. HSYK değişikliğinde bu sefer
muhalefetle uzlaşarak seçimlere girildi, karma listelerle yönetimler
oluşturuldu. Hiçbirisi bu olayların çözümü değildir. Çözüm,
doğru olan, evrensel hukuk kurallarında bu adil yargılamayı
sağlayacak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini uygulayacak
bir sistemi kurmaktır. Biz bu sistemi kurmadığımız
zaman toplumsal barış olmaz arkadaşlar. Toplumsal
barışın olmadığı yerde güven olmaz, güvenin
olmadığı yerde demokrasi yeşermez, demokrasinin
yeşermesi için uygun bir iklime, uygun bir ortama ihtiyaç vardır.
Seçim dönemi yaklaşmış, iki ay
kalmış, bu iki aylık seçim döneminde herkes çıkıp en
ufak şeyi propaganda aracı olarak kullanılabilir ama bu bile
yargıya zarar verir, bu bile yargının bağımsız
işlemesine zarar verir. Emrinizdeki güçlere bugün güvenebilirsiniz,
iktidarsınız ama 7 Haziranda iktidarınızı
yitirdiğinizde emrinizdeki güçlerin kimin emrine gireceğini de
düşünmek zorundasınız. Ben bunu düşünmek istemiyorum, hiç
kimsenin kimseye karşı kan davası güdeceğini siyaseten
düşünmek istemiyorum. Sizler iktidar olarak beraber yürüdüğünüz
cemaatle çok çok çok kavgalı oldunuz. Bu davalar ne olacak bilmiyoruz ama
eğer bağımsız bir yargı varsa arada masum insanlar
Kuruyla beraber yaş yanmaz; onlar kendi masumiyetleri çerçevesinde
aklanırlar. Burada çok ciddi bir kritik durumla karşı
karşıyayız. Seçimlere giderken seçim güvenliği sorunu
yaşanacak, provokasyonlar için çok uygun
bir iklim var, çözüm süreci açısından
sıkıntılı anlar var. Bütün bu konularda Meclisin üzerine
düşen bir görev vardır; ilk işi, bağımsız
yargıyı bu ülkede tesis etmektir. Herkesin
sığınacağı bir tek liman vardır, o da
bağımsız yargı.
Saygılarımla.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın
Kaplan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Murat
Başesgioğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
efendim.
MHP
GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; 704 sıra sayılı
Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hemen
sözlerimin başında,
değerli milletvekilleri, Çağlayan Adliyesinde şehit edilen
Savcımız Mehmet Selim Kiraza Allahtan rahmet diliyorum; ailesine,
yargı camiamıza ve milletimize de başsağlığı
diliyorum. Gerçekten her yönüyle araştırmaya muhtaç bir olay.
Güpegündüz Türkiye'nin en büyük adliyesinde adalet görevini yerine getiren,
üstelik de dava konusu soruşturmaya daha henüz iki ay önce
atanmış bir cumhuriyet savcısının şehit edilmesi
olayını, elbette güvenlik birimlerimiz dikkatli bir şekilde
izlemek durumundalar ve bu konuda toplumumuzun da, partimizin de büyük bir
dikkatle olayı takip edeceğini ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz teklif, daha çok teknik konulara ilişkin
bir teklif. Yargıtayda hukuk daireleri arasındaki görev ve iş
bölümü uyuşmazlıkları nedeniyle zaman kaybını önlemeye
yönelik bir düzenleme; 1inci maddesi bu. Bir diğer maddesi de
Yargıtay üyelerine karşı açılan tazminat
davalarının temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
yerine Hukuk Genel Kurulunda
yapılmasını düzenleyen, bizim de itiraz etmediğimiz iki
değişiklik. Bu değişiklikler hayırlı olsun.
İnşallah, Yargıtayımız büyük iş yükü
arasında bu zaman kaybını ve davaların makul sürede
bitirilme işini yerine getirebilir ama üye sayısı
artmış, dava daire sayısı artmış ve dünyanın
hiçbir yerinde örneği olmayan, büyük, devasa bir Yargıtayda
sorunların çıkması mukadderdir. Sık sık yargıya
başvurmak suretiyle Yargıtay kendi içindeki bu sorunları
düzeltmeye çalışıyor. Bizim, Yargıtayda görmek
istediğimiz esas misyon, bir içtihat mahkemesi olmasıdır. Bunun
için de, bir an önce, çıkmış olan istinaf mahkemelerinin
Türkiyede yürürlüğe girmesidir.
Tekrar, bu değişikliklerin hayırlı
olmasını diliyorum ve kendilerine başarılar diliyorum.
Böyle acılı bir günde tabii, yargı üzerinde çok
konuşulabilir ama o konuşmaları inşallah daha başka
ortamlarda yerine getiririz diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Beşinci Yasama
Yılının sonuna geldik. Birçok arkadaşımız
milletvekili adayı, aday adayı, olmadığını ifade
eden arkadaşlarımız var. Bu sürecin herkese, milletvekili
arkadaşlarımıza, aday olanlara, olmayanlara hayırlı
olmasını diliyorum; partilerimize, Türk siyasetine hayırlı
olmasını diliyorum. Siyaset çok zor bir kariyerdir, siyasetçinin
tırnaklarıyla, teriyle kazandığı bir kariyerdir. Onun
için bütün arkadaşlarımızın emekleri
saygıdeğerdir, yapmış oldukları hizmetlerden
dolayı hepsine teşekkür etmek bir borçtur diye düşünüyorum ve bu
saygın kariyerin öyle ufak tefek şeylerle zedelenmemesi
gerektiği inancındayım.
Bunu söyledikten sonra, değerli milletvekilleri, bir
tespit yapmak durumuyla karşı karşıya olduğumuzu da
ifade etmek istiyorum. Dönemlerin sonunda bu tespitler yapılır,
yasama üyesi olarak bu dört yıllık dönemde nasıl bir faaliyette
bulunduk, bir muhalefet olarak, iktidar olarak bu süreci nasıl
değerlendirdik? Müsaade ederseniz bu konuya ilişkin görüşlerimi
ve tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bunlardan ilki, içinde bulunduğumuz, üyesi olmaktan
onur duyduğumuz yasama organına ilişkindir. Yasama
organımız kuvvetler ayrılığı ilkesi içerisinde
bağımsız, kendi özel çalışması, özerkliği
olan, devlet çatımızın önemli bir kuruluşudur. İstenir
ki yasama organı diğer kuvvetlere karşı
bağımsız olsun, yürütmenin etkisinde olmasın, yargıyla
ilişkileri demokratik ülkeler nispetinde olsun. Peki, şu son dört
yıllık uygulama performansına baktığımız
zaman yasama organı Hükûmetten bağımsız davranabilmiş
midir? Hayır, açık yüreklilikle söylemek gerekirse yasama organı
yürütmenin inisiyatifinde yürümektedir. Mesela, başkasından örnek
vermeyelim belki incinebilirler
Dün akşam burada üniversitelerle ilgili
bir kanun teklifi görüşüldü. Bizim de bir teklifimiz vardı, Kastamonu
Candaroğulları sağlık bilimleri üniversitesinin
kurulmasına ilişkin bir yeniden madde ihdasıydı. Normal
olarak kiminle görüşmem lazım? İlgili bakanla ve Komisyon
Başkanıyla görüşmem lazım. Ben onlarla da görüştüm ama
Doğan Beyle görüştüm. Eğer Doğan Bey bu yeni madde
ihdasına Evet. deseydi Sayın Bakan ve Komisyon da buna Evet.
diyecekti.
AHMET İYİMAYA (Ankara) Aa, yok, Adalet
Komisyonu için o varit değil.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) Adalet için
söylemedim.
Onun için, Doğan Beyi Kastamonulular hiç
unutmayacaklar. İnşallah bir dahaki dönemde geleceksiniz, gene bu
lafları belki size yeni gelen arkadaşlarımız da tekrar
ederler. Yani burada alınmasın, Doğan Bey sevdiğimiz bir
kardeşimiz ama bir realiteyi anlatmak istiyorum. Yani
ALİM IŞIK (Kütahya) - İstanbulda
Kastamonulular bunun hesabını soracak Doğan Beyden.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) -
yürütme
tamamen yasamaya hâkim, yasamanın gündemini tanzim ediyor ve burada
çıkacak tasarılar, teklifler tamamen yürütmenin inisiyatifiyle
oluyor. Mesela kaç tane muhalefet milletvekiline ait kanun teklifi buradan
yasalaştı?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Hiç.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Hiç yok
denecek kadar az. Bunun böyle olmaması lazım. İdeal
parlamentolarda kanun teklifi vermek imtiyazı iktidar ve muhalefet
partileri arasında fark etmez.
Gelelim başka bir konuya. Mesela, burada bir
tartışma yaşandı. Bir eski Bakanımız savunma
hakkını kullandı, sataşmadan dolayı söz istedi ama
İç Tüzükte bir hüküm olmadığı için, Sayın
Başkanımız, istemesine rağmen -şahsi tercihi-
Sayın Bakana burada sataşmadan dolayı söz veremedi. İç
Tüzük bunun gibi birçok boşlukla malul.
Torba yasa
Torba yasa diye bir kavram icat ettik. Çok
çirkin. Yani hiçbir üretici kendi ürettiği ürünün
değersizleşmesine razı olmaz. Biz kanun yapıyoruz ve
adına torba yasa diyoruz, torba kanun diyoruz. Yani böyle bir şey
olur mu? İnsan ürettiği ürünü daha iyi pazarlar, daha iyi saygınlığını
sağlamak ister. Torba yasa ne? Meclis Başkanı Bütçe Komisyonu
Başkanına yazı yazıyor, İlgisi olmayan yasaları
birleştirme. diyor, Komisyon Başkanı diyor ki: Ben böyle
yaptım, benim dediğim doğrudur. Peki, bunu çözecek merci? Yok.
Bunu çözecek merci İç Tüzük ve biz İç Tüzükü maalesef değiştiremedik.
Gündemin 1inci sırasında aylardır, yıllardır
beklemeye devam ediyor.
Gündemin 2nci sırasında ne var hep pas
geçtiğimiz? Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı var. Önemli
bir tasarı. Tarif yok. Komisyonlarda çok acele edildi, Aman
çıksın, çıksın, lazım. diye. Peki, niye
görüşmüyorsunuz? Yarım, açtık kitabın ortasından,
masanın üzerine bıraktık, duruyor.
3üncü sırada ne var? Ceza İnfaz Kurumları
Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı. Cezaevlerinin dış
korumasını İçişleri Bakanlığından alıp
Adalet Bakanlığına veriyoruz. Binlerce kadro ihdas edildi. Ceza
infaz kurumlarında çalışan infaz memurlarına, özlük
haklarında iyileştirmeler yapıldı, tazminatlar verildi,
yıpranma payları verildi; onlar bekliyorlar şimdi. Peki, bunu
niye çıkarmıyorsunuz? Maliye Bakanlığıyla
anlaşamadınız ve bunu bloke ettiniz, burada durdu şimdi. E,
yazık günah değil mi? O kadar zor şartlarda görev yapan infaz
koruma memurlarından bunu niye esirgiyorsunuz?
Başka bir tasarı: Askerî Hâkimler Kanunuyla
ilgili tasarı. Komisyonda acele ettik, bir an önce çıkardık,
geldi buraya, 3 madde, 5 madde görüştük, açtık, masanın üzerinde
kanun duruyor. Demek ki usul ekonomisine riayet etmiyoruz.
Şimdi acele ediliyor. Bütün bakanlıklar
raflarında ne kanun varsa, tasarı varsa getirdiler,
yığdılar, komisyona.
Değerli arkadaşlarım, 8 Hazirandan sonra
Meclis duracak mı, Türkiye duracak mı, bu Meclisten kanun
çıkmayacak mı? Acele ne? Buna Dur. demek lazım. Peki buna kim
Dur. diyecek? Buna Meclisimizin Dur. demesi lazım.
Şimdi, bu noktada grup başkan vekillerimize çok
önemli görevler düşüyor, bilhassa iktidar partisindeki grup başkan
vekillerimize çok önemli görevler düşüyor. Ben de, kısmet oldu, iki
dönem grup başkan vekilliği yaptım. Grup başkan vekilinin
iki şapkası var: Bir, kendi grubunun hakkını, hukukunu
koruyacak; iki, Meclisin hakkını hukukunu koruyacak. Eğer kendi
grubunun hakkını korumakla yetinirse işi tamamıyla
yapamamış demektir. Onun için, Meclisin tüzel kişiliğini, Meclisin
yerleşik kavramlarını, içtihatlarını koruma konusunda
grup başkan vekillerinin hassas olması lazım ama bu olmuyor,
olmuyor. Hükûmetten ne geldi, bir an önce bunu çıkarma gayreti içerisinde
olunuyor.
Aklıma şu geliyor: Bir tarihte
Galatasarayın İngilterede maçı var. Maç devam ederken bir
seyirci bölücü pankartla sahaya girdi. İngiliz takımının
kaptanı o pankartı aldı elinden, sahanın
dışına attı. Kaptanı tenkit ettiler: Sen niye bunu
aldın? Başına bela aldın, husumet çektin. İngiliz
kaptan dedi ki: Ben bu takımın kaptanıyım. Hakem kadar,
sahada olacaklardan ben de sorumluyum ve o risk neyse ben üzerime
alıyorum. dedi. Onun için, buradaki grup başkan vekili
arkadaşlarımız bu dönem için demiyorum, inşallah ileriye
dönük- yeni grup başkan vekilliği görevini yapacak arkadaşlarımız
Meclisin hukukunu, Meclisin saygınlığını, Meclisin
içtihatlarını koruma konusunda inşallah hassas olurlar, sadece
kendi gruplarının haklarını korumakla yetinmezler diye
düşünüyorum.
Şimdi, temel yasa, iktidar için önemli bir avantaj;
çok kapsamlı, özellikle kod kanunlarının
çıkarılması için çok önemli ve bundan istifade ederek önemli
tasarılar çıktı ama istismar edildi. 15 maddelik bir
tasarıyı, teklifi temel yasa olarak gördük. Bu, bu temel yasanın
istismarı anlamına geliyor. Torba yasa çok çirkin, hiç telaffuz
etmememiz gereken bir konu ve inşallah önümüzdeki yasama
yılında, yasama dönemlerinde bir daha bu şekilde bir kanun yapma
ameliyesi olmaz diye düşünüyorum.
Bütün
bunlar tabii, yasa yapma kalitesini bozuyor, yasalarımızın
saygınlığını zedeliyor. Bakanlıklar ve bürokrasi
çok sık müracaat ediyor Meclise. Mesela, Yargıtay Kanunu defalarca
değişti, Ceza Muhakemeleri Kanunu defalarca değişti. Üç
ayda, iki ayda bir kanun değiştiriyoruz. Bu, ne oluyor? Ülkede
istikrarı bozuyor, hukuk güvenliğini bozuyor; hem bizim
vatandaşlarımız hem de yabancılar bu ülkedeki hukuk
güvenliğine ve istikrarına çok dikkat ederler. Bu konuda da hem
bürokrasinin hem bakanlıkların dikkatli olmasında fayda var diye
düşünüyorum.
Bundan
başka ne var? Değerli arkadaşlarım, bundan başka
Dikkatle incelediğimiz zaman, çıkan kanun tekliflerinin,
tasarılarının iki ana amaca hizmet ettiğini görüyoruz:
Birinci ana hedef, sözde açılım sürecinin hukuki
altyapısını tanzim etmek; ikincisi, 17 ve 25 Aralıkta
başlatılan yolsuzluk iddialarının hukuki delillerini yok
etmek üzere bir hukuki karşı mücadeleyi gördük. Hükûmet, böyle bir
anlayış içerisinde çıkarmış olduğu yasalara bu
damgayı vurdu yani 10 tane kanun olsa 8 tanesinin bu iki amaca hizmet
ettiğini çok rahatlıkla görebiliriz.
Tabii,
ülkenin başka sorunları var, başka sektörlerin, toplumdaki
değerli vatandaşlarımızın başka beklentileri var.
Gönül isterdi ki bunlara da bir yasa olarak cevap verelim ve toplumdaki
kargaşayı bir an önce giderelim ama maalesef bu iki konu hem bu
yasama dönemini aldı, muhtemelen önümüzdeki dönemde de yine önemli ölçüde
yasama faaliyetlerini kısıtlayacağa benziyor.
Sayın
milletvekilleri, önemli bir süreçten geçiyoruz. Bulunduğumuz coğrafya
çok kritik, ülkemizdeki sınır güvenliği başta olmak üzere
birçok güvenlik konusu tehdit altında. İşte, akşam Vatan
Caddesindeki Emniyet binasına bir saldırı gerçekleştirilmek
üzere yine bir olay oldu. Yani hep kulağımız -Allah korusun-
tetikte. Ülkenin neresinde silah patlayacak, bomba patlayacak, bu
endişeyle şey yapıyoruz. Tabii, onun için hepimize önemli
sorumluluklar düşüyor. Terör bir insanlık suçudur, buna
karşı hepimizin birbirimizi suçlamadan dikkatli olmamız
lazım ama şu anda devleti yöneten, devleti ve kurumlarını
korumakla mükellef olan Hükûmet herkesten daha duyarlı olmak zorunda, daha
hoşgörülü olmak durumunda.
Sadece güvenlik konusunda değil tabii
sorunlarımız, dış politika konusunda yanlış
uygulanan politikalar neticesi önemli sorunlarımız var. İfade
özgürlüğünün kısıtlanmasında, düşünce hürriyetinin
kısıtlanmasında önemli yasal düzenlemeler yapıldı, bu
noktalarda sıkıntımız var. Ekonomi konusu son derece
sıkıntılı. Bir faiz tartışması bu ülkede
yaklaşık 90-95 milyar liralık bir borçlanma maliyetini
artırdı. Hem kurumların hem de kişilerin bu
tartışmadan dolayı kayıpları oldu, daha doğrusu
ülke ekonomimizin bir kaybı oldu. Şimdi de
tartışıyoruz Acaba faizi yükseltsek mi, dünyadaki trendlere
uygun olarak bir faiz yükseltmesine mi gitmemiz gerekir? diye. Ekonomi,
dünyadaki gelişmeler ve bizim kendi dinamiklerimizden dolayı
sıkıntılı bir noktada. Millî eğitim her yıl
yazboz. Sağlık konusunda önemli sorunlar var. Hülasa çok kritik bir
sürece giriyoruz. Bence, işimiz 7 Hazirandan sonra daha zor değerli
arkadaşlarım. 7 Hazirandan sonra yeni oluşacak Parlamentoyu ve
yeni oluşacak cumhuriyet hükûmetini çok önemli görevler bekliyor.
Böyle sıkı bir döneme bir toplum nasıl
hazırlanabilir? Kendi içinde barışık olarak
hazırlanabilir. O zaman ilk yapacağımız iş, bizim,
siyasal uzlaşmayı gerçekleştirmemiz gerekiyor. Siyasal
uzlaşmayı gerçekleştirmeden toplumsal uzlaşmayı
yapamazsınız. Bugün itibarıyla özellikle iktidarın
tavrına bakarak bir siyasal uzlaşma sağlanma umudu çok
zayıf ama bunun mutlaka ve mutlaka olması lazım. Bu toplum bu
kadar gergin bir şekilde yoluna devam edemez, bu kadar devasa
sorunlarını bu gerginlik ortamında halledemez. Onun için,
siyasal bir uzlaşmayı sağlamamız lazım ki siyasette
uzlaşmayı sağladıktan sonra vatandaşlarımız
arasında da toplumsal uzlaşmayı rahatlıkla
sağlayabiliriz.
Dikkat edeceğimiz şeyler var. Şu anda bana
göre, sistemin bir hakemi yok. Kurumlar arasında kavga var. Bu
kavgayı kimin çözeceği, kimin hakem olacağı Anayasada
belli ama Sayın Cumhurbaşkanı anayasal sınırlar
içerisinde kalmadığı için bu tarafsızlık ve hakemlik
unvanını kaybetti. O zaman iş kime kalıyor?
Bağımsız yargıya kalıyor. O hâlde hepimizin öncelikle
üzerinde durması gereken konu hukuk devleti, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatıdır. Bu konuda
da sıkıntılarımız var. Mesela, Balyoz davasında
236 subay beraat etti. Geçmiş olsun, çok çektiler, çok bedeller ödediler
aileleriyle, kendileriyle ve beraat ettiler ama Basra harap olduktan sonra.
Şimdi, belki, bu Meclisin ve toplumun onların
iadeyiitibarları konusunda her şeyden erken davranması
lazım, onların bu iadeyiitibarlarını sağlamaları
lazım. Bu konu, yargının kendi normal akışına
müdahale edildiği için oldu. Özel yetkili mahkemeler kurulmasaydı,
özel yetkili savcılar olmasaydı Balyoz ve kamuoyuna mal olmuş
davaların seyri bence böyle olmazdı.
Şimdi de yargıya bu anlamda bir müdahale var,
Hükûmetin inisiyatifine almak için, HSYK seçiminden başlamak üzere
Yargıtaydaki daire seçimlerine kadar var. Şimdi, Yargıtayda
daire seçimleri var, kilitlendi, kaç tur oldu bilmiyorum. Çoğu
tanıdığımız insanlar, saygın, yıllarca daire
başkanlığı yapmış insanlar. Eğer
Yargıtaydaki üyeleri kendi hâline bıraksanız o üyelerden birini
seçecekler ama İlla ki bu daire başkanı da benim olsun, bura da
benim olsun. deyince şimdi orası kilitlenmiş vaziyette.
Hâkimlerimiz odalarını ayırmışlar, birbirlerine selam
vermiyorlar. Yani böyle bir yargı husumeti içerisinde, yargının
kamplaşmaya girdiği bir dönemde adaletin tecellisi de çok zor. Ama,
bütün bunlara rağmen, şu anda içinden geçmekte olduğumuz krizi
çözecek, krizin hakemliğini yapacak Türk yargısıdır. Onun
için, yüksek yargıçlarımız, hâkimlerimiz, yargı
bağımsızlığına, hâkim teminatına dikkat
ederek önlerine gelen uyuşmazlıkları tarafsız bir
şekilde çözdükleri takdirde, en
azından şu geçiş sürecinde ülkemizin önemli
sorunlarını halletmiş oluruz; buna yüksek Yargıtay da
dâhil, Anayasa Mahkemesi de dâhil. En büyük sıkıntılardan biri
yargının siyasallaşmasıdır ve dinimizin
siyasallaşmasıdır. Bu iki alandan olduğunca uzak
olmamız lazım. Bu, bizi sonu gelmez sıkıntılara düçar
eder.
Parlamento
olarak da hep birlikte bu konuya çok dikkat etmemiz lazım diyor, bu
teklifin, tekrar, hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın
Başesgioğlu.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk. Şahsınız adına da söz
talebiniz vardır, ikisini birleştirerek size söz veriyorum.
Buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 704 sıra sayılı Kanun Teklifiyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada
boş sıraları da selamlıyorum!
Değerli
milletvekilleri, bu 704 sıra sayılı Kanun Teklifi Adalet
Komisyonundan oy birliğiyle geçen bir kanun teklifi. Bunun neler getirip
neler götürdüğünü benden önceki arkadaşlarımız
açıkladı. Yerel mahkemelerden gelen dosyaların Yargıtaydaki
daireler arasında görev uyuşmazlığı nedeniyle
dolaşıp durmasını engelleyen bir mekanizma getiriliyor, bu
yerinde bir mekanizmadır.
Yine,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda daha önce kısmi davalar açmak
yasaktı, şimdi de burada onun önünü açtık. Bu, aslında, hak
arama özgürlüğünün sınırlarının genişletilmesi
bakımından yerinde bir düzenlemedir.
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı
tarafından konjonktür esaslı ve kısa süreli yasalar
çıkarıldı. Bu yasalar çıkarılırken esas olarak o
günün konjonktürünün getirdiği şeyler düzenlendi. Kanun tekliflerinin
içerisinde yargının gereklerine ilişkin, ihtiyaçlarına
ilişkin hiçbir husus yer almadı. Hatta, bu kanun tekliflerinin
arasına kişiye ve iktidara yakın olanlara özgü özel düzenlemeler
de serpiştirildi ve bunun adına reform denildi. Sayın iktidar
bu reform kelimesinin cılkını çıkardı. Yahu,
aynı konuda ardı arkasına reform olmaz. Çünkü siyasi iktidar
aslında hukuk devleti ilkesini hazmedememişti, onu bir türlü
benimseyememişti. Yürütme organı, önüne gelen her sorunu yasa yaparak
aşma yolunu seçti, burada da Parlamentodaki çoğunluğuna
dayandı ve bunu yaparken de Anayasaya aykırılığı
çok açıkça belli olan düzenlemeleri yapmaktan kaçınmadı.
Şimdi, hukuk fakültesine gitmeyen bir
vatandaşımızın dahi açıkça Anayasaya aykırı
olduğunu anlayabileceği düzenlemeleri acaba bu Parlamento neden
yaptı? Şundan yaptı: Biz yapalım. Anayasa Mahkemesi buna
iptal kararı verinceye kadar biz istediğimiz değişiklikleri
yaparız. Zaten iptal kararı verdikten sonra da nasıl olsa
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye doğru yürümeyecektir.
anlayışıyla yaptı. Nitekim, HSYKda yapılan atamalar
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen HSYK Yasasına dayanarak
yapılan atamalardır.
Değerli milletvekilleri, ben hukuk devleti ve demokrasi
konusundaki yasama organının yasa yapma faaliyetlerine girmeden önce,
İstanbul Adliyesinde meydana gelen
ve kendisi de Mersinli olan Savcı Mehmet Selim Kirazın
öldürülmüş, katledilmiş olması nedeniyle üzüntülerimizi
belirtiyorum ve kendisine Allahtan rahmet diliyorum; yargı camiasına
ve ailesine, eşine, çocuklarına başsağlığı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, yalnız, bu olayı
siyasi iktidarın kamuoyuna sunduğu şekliyle bırakmamak
lazım. Yani Bunu DHKP-C militanları yapmıştır.
Hainlerdir. Şunu yapmışlardır
Bu tip hamasi nutuklarla bu
olay geçiştirilemez. Eğer bir hukuk devleti, rehin
alınmış bir savcısını ve onu rehin alan
eylemcileri etkisiz bir şekilde bertaraf etme imkânlarını
araştırmadan doğrudan doğruya yargısız infaz
olacak şekilde bir hareketli operasyon gerçekleştirmişse bunu
kabul etmek de mümkün değildir. Bu kürsüde defalarca söyledim; hukuk
devletinde teröristlerin de insan haklarından faydalanma hakkı
vardır. dedim, Hukuk devleti terörizme karşı mücadele ederken
bir eli bağlı mücadele etmek zorundadır dedim.
Şimdi, o kişilerin operasyondan yarım saat
önce Ahmet Şıkla yaptıkları mülakattan
anladığımız kadarıyla, kamuoyunun bu olayın
oluş şekliyle ilgili derin şüpheler taşımasının
haklılığını ortaya koyuyor. Burada Ahmet Şık
şu soruyu soruyor: İçeri girerken avukat kimliği
kullandığınız ya da bizlerin de avukat olduğunuza dair
bilgiler dolaşıma girdi. Adliyeye silahlarla nasıl girdiniz?
İçeri nasıl girdiğimizle ilgili herhangi bir açıklama
yapmayacağız. Mutlaka zamanla ortaya çıkacaktır ama şu
aşamada açıklama yapmayacağız. Bu tür dedikodular
avukatları hedef hâline getiriyor ama bu eylemde avukatların hedef
olması için bizim, avukat kimliği ya da cübbesi kullanmamıza
gerek yok. Bu ülkede avukatlar defalarca hedef oldu, müvekkillerine sahip
çıktıkları için hapislere atıldılar, hatta
öldürüldüler. Bu yüzden, bizim eylememizle avukatların hedef hâline
getirilmesi söz konusu değil çünkü AKP'den ve düzenden yana olmayan herkes
zaten bu ülkede hedeftir. deniliyor ve devam ediyorlar değerli
arkadaşlarım: Talep karşılanmazsa savcı beyi
cezalandıracağınızı söylüyorsunuz, bu meşru mu?
Adamların söylediği şu: Biz bu olmasın diye
uğraşıyoruz. Talebimizin karşılanıp
karşılanmaması ve savcının başına bir
şey gelmemesi kendi ellerinde. Başlarına bir şey gelsin
istemiyorlarsa talebimizi yerine getirsinler.
Şimdi, söylemek istediğim konu şu: Emniyet
Müdürü de bu olaydan sonra açıklama yapıyor. Emniyet Müdürünün
açıklamasından da
O operasyon yapıldıktan sonra
savcının o eylemciler tarafından öldürüldüğünü söylüyor
İstanbul Emniyet Müdürü. Ya, arkadaşlar, o operasyon
yapıldıktan sonra bu adamlar o savcıyı nasıl
öldürecek?
Şimdi bu kürsüden söylüyorum: Bende hem eylemcilerin
hem de savcının polis kurşunlarıyla öldürüldüğü
konusunda ciddi şüpheler vardır. Bunu bertaraf etmenin, kamuoyundaki
bu şüpheleri kaldırmanın bir tek yolu vardır: Otopsi
raporunda, Emniyet, o savcının vücudundaki ile o eylemcilerden
çıkan kurşunların aynı olup olmadığını
tespit etmelidir. Bu konuda Emniyetten hiçbir açıklama yok; Vatan
hainleri, DHKP-Cliler, PKKlılar, şunlar bunlar
Bunlarla, hamasi
şeylerle biz bir yere gidemeyiz arkadaşlar, böyle bir şey olmaz.
Şimdi, aynı gün elektrik kesiliyor Türkiye'de
ve Bakan hiç açıklama yapmıyor. Ben bu olayların da birbiriyle
paralel olduğunu düşünüyorum, sadece ben değil,
aldığım tepkiler de bu şekilde. Bu olayın
arkasında belli güçlerin olduğu şeklinde kamuoyunda çok ciddi
kuşkular var ve bilmiyorum Sayın Bakan hissediyor mu elektrikler niye
kesildi? Sayın Bakanımızın hissiyatı güçlüdür. Acaba
elektrikler niye kesildi? Bugüne kadar açıklanmıyor, teknik
arıza olmadığı söylenildi. Değerli milletvekilleri, bu
konunun aydınlatılması gerekiyor.
Bir başka konu: Dün çok ciddi bir olay oldu. Balyoz
davasından yargılanan 206 sanık beraat etti ve Türkiye'de hiçbir
şey yokmuş gibi olayı geçiştiriyoruz yani sanki
sıradan bir olay oldu. Bakın, düşünebiliyor musunuz bu
generaller yargılanıyor ve darbeden dolayı
yargılanıyorlar, bunlar değişik cezalar alıyorlar.
Bakın söyleyeyim size, o tarihte, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini vazife
görmekten cebren menetmeye teşebbüs suçlaması yöneltiliyor, bundan
mahkûm oluyorlar. Bu cezalar Yargıtay tarafından onanıyor yani
Yargıtay onamasından geçerek kesinleşmiş mahkeme
kararıyla kimileri ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası alıyor ama ondan sonra ikinci bir
yargılamada bunlar beraat ediyor. Şimdi, ya o mahkeme, o tarihte 10.
Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi kusurlu ve o kararı onayan
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin üyeleri kusurlu ya bu beraat
kararlarını veren mahkemeler kusurlu. Şimdi, vatandaş
olarak ben yargıya nasıl güveneceğim arkadaşlar?
O tarihte de yine Sayın Başbakanın,
bugünkü Cumhurbaşkanının o Balyoz davasıyla ilgili
söyledikleri çok açık şeyler var: Ak ile kara belli olacak."
diyor. Evet, ak ile kara belli oldu Sayın Cumhurbaşkanı,
bakın, beraat ettiler. Ve diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı o
tarihte: Kurumlar Balyoz davasıyla ilgili âdeta temizliğe tabi
tutuluyorsa bundan kimsenin rahatsız olmaması gerekir." Demek ki
kurumlar temizliğe tabi tutulmamış. Yine, Bülent
Arınçın o tarihte söylediği laflar var, diyor ki Bülent
Arınç: Bağırsaklarını temizliyor. Başbakan, o
Balyoz, Ergenekon davalarında Bu örgütlerin dışarıdan
yardım almadan ayakta durması mümkün değildir. Başbakan
Yardımcısı Sayın Yalçın Akdoğan, o tarihte yine
Bu bir hukuki hesaplaşmadır." diyor. Şimdi,
arkadaşlar, o tarihte bu kadar övgüler düzüyorsunuz, savcısı
olduğunu da söylüyorsunuz bunun ama şimdi kalkıyorsunuz
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
alan bir adam dışarı çıkıyor, ondan
sonra da serbest kalıyor. Ayıptır ya! Çıkıp da özür
dilemek lazım. Bu kadar kolay mı? Tamam, beraat ettiler; peki, bu
insanların hapishanede geçirdikleri, yaşamlarından verdikleri
süreç ne olacak? Sayın Mehmet Haberal orada oturuyor, dört buçuk
yılı hapishanede çürüdü; eşleri, çocukları, yakınları
bir sürü işkence gördü, eza çekti, cefa çekti. Bu kadar basit mi? Ama hiç
kimseden tık yok. Balyoz davası sanıkları serbest
bırakmış. Allah Allah! O kadar sıradan bir olay.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bir
başka konuya da değinmek istiyorum. Yani bakın, ikide bir buraya
çıkıyor arkadaşlarımız, şu paralel yapıya
Yani neredeyse CHPyi paralel yapıcı yapacaklar, çıkacaklar
işin içinden. Yani nedir o paralel yapı, ben anlamadım. Bunun
adam gibi adını koyalım. Niye Fethullah Gülen yapısı
demiyorsunuz, niye cemaat demiyorsunuz, paralel yapı falan diyorsunuz?
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bugünkü tartışmanın özü nerede
yatıyor biliyor musunuz? Sizin bugün, geçmişte yol
arkadaşınız olan Fethullah Gülenle ayrışmanız
nerede yatıyor biliyor musunuz? 22 Mayıs 2013. Sayın
Başkan, 22 Mayıs 2013, Sayın Bülent Arınç, Fethullah
Gülene gidiyor. Bülent Arınç Ben bu ziyareti Başbakanımın
bilgisiyle gerçekleştirdim. diyor ve Sayın Başbakan bu
ziyareti kendisine vekilen gerçekleştirdiğimi söyledi. Bana
sorulsaydı ben de öyle derdim. Bu ziyaret, hemen hemen kırk
yıldan beri kendisini seven sayan bir insanın yüzünü görebilmek için
yapılan bir ziyarettir. Sayın Başbakanımız da
selamlarını iletti. Hoca Efendinin bizden bir emirleri olur mu?
diye sormamı istedi. Bakın, bu cümle çok önemli. Sayın Mahir Ünal,
bu cümle çok önemli. Kendisi hakkında
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sataşmana cevap vermeyeceğim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bakın
Kendisi hakkında, Hükûmetimiz hakkında yazılıp çizilenler
var. Bu konularda önerileri var mı? Yani diyen kim? Recep Tayyip
Erdoğan. Medyada cemaatle ve bizimle ilgili yazılıp çizilenler
var, arası bozuldu mozuldu. Bu konuda önerileri
var mı? Bizim göremediğimiz konularda bizi uyarmasını
istedik. diyor. Bunu diyen adam Recep Tayyip Erdoğan.
Bu kürsüde Sayın Adalet Bakanı, AKP Grup
Başkan Vekili olarak, Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekilinin
Fethullah Gülene çete demesi üzerine Grup Başkan Vekili olarak
çıktı şunları söyledi burada; diyor ki: Fethullah Gülen bu
ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Devam edeceğim,
bunları söylemeyeceğim. Diyor ki: Yapılan hizmetlere
baktığınızda siz, buna, hakkında herhangi bir
savcının iddiası, mahkûmiyet kararı olmayan birini çete
diye itham ederseniz ona karşı da büyük bir haksızlık
yaparsınız. Kendi de burada yok. Ama çeteden
yargılananları, çete iddiasıyla
Bakın, arkadaşlar,
çok önemli:
çeteden yargılananları, çete iddiasıyla
soruşturulanları, kovuşturulanları, demokrasiye darbe
vurmak isnat ve iddiasıyla yargılananları milletvekili olmak
için Meclise taşıma gayreti içerisinde olurken
Yani bizi söylüyor,
diyor ki: Mehmet Haberalı, Sinan Aygünü, Mustafa Balbayı, Engin
Alanı -diyor MHPye- bunları, çete iddiasıyla
soruşturulanları, demokrasiye darbe vurmak isnat ve iddiasıyla
yargılananları siz milletvekili olmak için buraya taşıma
gayret içerisinde olurken temiz insanları çete diye suçlamak kabul
edilemez.
Arkadaşlar, ben söylemiyorum bunu, bunu Bekir
Bozdağ söylüyor.
Şimdi, biraz utanmanız lazım. Bakın,
insanlar başkalarını suçlarken utanacak.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ya yapma
Kendi
kurduğun kelimelerden yola çıkarak ahlak üretiyorsun. Yapma ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Siz daha 2013
yılında bunları söylerken Hüseyin Çelik
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Biz
utanılacak hiçbir şey yapmadık.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Utanacaksınız
Sayın Başkan, utanacaksınız! Siz CHPye bunları
söylerken utanacaksınız! Bu lafları söylerken utanacaktın!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Biz
utanılacak hiçbir şey yapmadık.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Daha ne yapacaksın?
Daha ne yapacaksın?
Bak, bak, Hüseyin Çelik ne diyor? Cemaat devleti ele
geçirmiş, devlete sızmış. Bunlar kargaları güldürür.
Bu paranoyaları bir tarafa bırakın.
Evet, şimdi söylüyorum size: Cemaatle
uğraşma paranoyasını bir kenara bırakın. En büyük
tarikatçı, paralel yapı sizsiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan! Hadi oradan!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Tamam mı?
Emniyetteki bu çeteler, Efkan Ala döneminde
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Senin zaman
algın yok mu? Sen hukukçusun, senin zaman algın yok mu? Öncelik,
sonralık yok mu sende? Suç öncesi, suç sonrası yok mu?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bu çeteler Oğuz
Kağan Köksal Emniyet Genel Müdürlüğü yaparken vardı. Bu çeteleri
devlete AKP yerleştirdi, Recep Tayyip Erdoğan yerleştirdi,
Abdullah Gül yerleştirdi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya, kalpten gideceksin ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Oğuz Kağan
Köksal Emniyet Genel Müdürüydü, Emniyet Genel Müdürü. Bu yargıyı siz
bu hâle getirdiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ben seninle kavga
etmeyeceğim, bağırma.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) En büyük çete sizsiniz.
Bakın, en büyük çete bu ülkede sizsiniz. Sizin
varlığınız demokratik hukuk devletine en büyük tehdittir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Seninle kavga
etmeyeceğim, hepsini sana iade ediyorum, hepsini iade ediyorum
söylediklerinin. Söylediklerinin bir kıymeti de yok senin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) En büyük çete var ya
buraya çıkıp da Bu Anayasayı tanımıyorum. diyen
adamlardır en büyük çete. Sizin hukuka saygınız yok.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Kendi gazınla
devam et sen! Kendi gazınla devam et! O gaza ben gelmem.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Siz Fethullah Gülenle
el ele, gönül gönüle vermişsiniz, yürüyorsunuz. Bülent Arınç diyor
ki, Bülent Arınç
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sen geç
onları, geç, geç!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bülent Arınç diyor
ki: Melih Gökçek parsel parsel paralel yapıya sattı. Melih Gökçek
de diyor ki
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sen ne diyorsun,
ona bak!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Mahir Ünal
Mahir Ünal,
Melih Gökçek de diyor ki: Bülent Arınç, Başbakan
Yardımcısı paralel yapıcı.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sen
lafını söyle, lafını!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Zor geldi değil mi?
Kaldıramıyorsun değil mi?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Birgül Ayman Güler ne
dedi? Paralel yapıyla...
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Kaldıramıyorsun değil mi? Bak, sana ben bir şey
söyleyeceğim
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Şişliyi
konuş sen! Sen Şişliye bak, Şişlideki tehditleri
anlat!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Sen demin dedin ki
burada: CHP kendi hâkimiyetinde olmayan her yapıyı gayrimeşru
ilan etti.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Aynen öyle
yapıyorsunuz, aynen öyle yapıyorsunuz!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bu Anayasayı
burada gayrimeşru ilan eden sizsiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Siz yönetmediğiniz
için devleti gayrimeşru ilan ediyorsunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bu ülkede kuvvetler
ayrılığı olmaması gereken
diyen senin
Cumhurbaşkanın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu
ülkede hukuku katleden sizsiniz, bu ülkede yargıyı bu hâle getiren
sizsiniz, şimdi de günah çıkarıyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Biz her şeyi
milletin önünde yapıyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Utanacaksınız!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Utanması
gereken sensin!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Yargıyı
paralel yapının emrine verdiniz, demiyorsunuz ki
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Bir siyasetçi
olarak böyle konuştuğun için sen utanmalısın!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Emniyeti
peşkeş çekti. Sen Grup Başkan Vekili olarak çık önce
bunların hesabını ver.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sen
utanmalısın! Sen utanmalısın!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bir grup başkan vekili
böyle davranır mı?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Değerli
milletvekilleri
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Pensilvanyadan emir
alıyorsunuz, Pensilvanyadan emir geliyor size!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Tabii, tabii!
BAŞKAN Lütfen, karşılıklı
konuşmayınız Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bakın, Fethullah
Gülenle kol kola gidenler, yurt dışında -biz gittiğimiz
zaman- Fethullah Güleni ziyaret edenler
AKPnin milletvekilleriydi. Bizi otel odasında bırakıp da
Fethullah Gülenin okullarını ziyaret edenlerin kim olduğunu ben
biliyorum.
Bakın, ne diyor Bülent Arınç? Biz kimin nerede
havladığını çok iyi biliriz. diyor. Bunu ben söylemiyorum,
Bülent Arınç söylüyor, Bülent Arınç.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ya, sakin ol, kalpten
gideceksin biraz sonra.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Tamam mı? Bunlar
sizin gücünüze gitmiş olabilir.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Rahatla, bir bardak su
iç.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Kimin nerede
havladığını Bülent Arınç çok iyi biliyormuş,
Bülent Arınç biliyormuş kimin nerede havladığını,
tamam mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya, iyi ki konuştu, iyi ki
malzeme verdi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Siz onu söyleyin, tamam
mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) Başka konuşacak bir
şeyin yok mu senin? Hep bu, bu. Malzemeniz yok mu sizin ya?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Sizin
alnınızda kara bir lekedir bu. Bakın, bu paralel yapı
dediğiniz olay sizin alnınızda kara bir lekedir, tamam mı?
Kara bir lekedir! Siz bu lekeyle bu toplumda daha fazla gezemezsiniz.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Pensilvanyadan kim
emir alıyor? CHP kimle iş birliği yapıyor seçimde?
BAŞKAN Sayın Öztürk, biraz sakin olunuz
lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Şimdi, Cemaat
devlete sızmış, kargalar güler, bu paranoyadır. diyor.
Bunu söyleyen Hüseyin Çelik. Şimdi siz söylüyorsunuz Cemaat ele
geçirmiş. diyorsunuz, Hüseyin Çelik de diyor ki: Bu paranoyadır.
Değerli milletvekilleri, sizinle ilgili çok
söylenecek laf var ama hukuktan anlamayan, hukuk devletinden kopmuş bir
Cumhurbaşkanı Anayasayı tağyir, tebdil, ilga ediyorsa ve
bu Mecliste millî iradenin temsilcisi olan milletvekilleri buna boyun
eğiyorsa bunlara söylenecek hiçbir sözüm yok. Yazıklar olsun size!
(CHP sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sana yazıklar
olsun! Yürü!
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, şahsı
adına on dakika.
Buyurunuz.(CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Sayın Öztürkün
bıraktığı yerden birazcık devam etmek istiyorum.
Tabii, belki 24üncü Dönemin son
konuşmasını yapıyoruz. Tarihe not düşmek amacıyla
ve kayda geçmesi amacıyla, dün sonuçlanan Balyoz davasıyla ilgili ben
de birkaç düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle söylemek isterim
ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak AKPnin kendi muhaliflerini susturmaya dönük
davaların tamamında yer aldık, hiç ayırmadık.
Ergenekonda, Balyozda, KCKde, Oda TVde, Devrimci Karargâhta, şike
davalarını izledik ve buradaki hukuksuzlukları Türkiye
kamuoyuyla paylaştık. Bu davalarda yaşanan kepazelikleri, bu
davalarda yaşanan haksızlıkları hem bu Meclis kürsüsünde
söyledik hem zaman zaman AKPli milletvekillerine anlattık. Kamuoyunun
yönlendirildiği bu davalara siyasi denildiği ve izleyenlere
darbeci denildiği ve o davaları izlediği için o davalara
yaklaştığı için darbeci ilan edildiği günlerde,
kamuoyunun, basının etkilediği günlerde Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu davaların yanında olduk, onları izledik. Övünerek
söylemek isterim ki buradan, bu davalarda en net tutumu alan tek parti
Cumhuriyet Halk Partisidir.
Değerli milletvekilleri, bakın Balyozla ilgili
şimdi yan çizenler, Kandırıldık. diyenler geçtiğimiz
yıllarda basın aracılığıyla neler
söylüyorlardı, basın neler yazıyordu? Bakın değerli
milletvekilleri, daha yüzünüzü yıkamadan okuduğunuz, feyiz
aldığınız, sizi yönlendiren bir gazetenin
attığı manşet: Fatih Camii bombalanacak, suikastlar
düzenlenecek. Bunları kahvaltıdan önce, yüzünüzü yıkamadan
okuyordunuz. Şimdi, kahvaltıda yumurta soyulurken okuduğunuz bir
gazete -bakın, bunu görün, yumurta soyulurken, yumurtayı soyarken
okuyordunuz- Darbeciye ibret olsun. diyor. Bu sizin okuduğunuz bir gazete
arkadaşlar, sizin yayın organınız, resmî yayın
organınız sizin. Burada yazıyor, kahvaltıda yumurtayı
soyduktan sonra okuyorlar bu gazeteyi. Şunu yüzlerini yıkamadan
okuyorlar. Şimdi, bir haram medyası, kahvaltıda ikinci çayı
içerken okuyorsunuz bunu, kahvaltıda ikinci çayı içerken bunu okuyorsunuz.
Ardından, ne yazıyor? Evet, Darbeye teşebbüs ettiler.
yazıyor. Bu da aynı şekilde: Balyoza adil diyemem. Sizin
hocanız bu da, bunu tanıyorsunuz. Bu da kendi ordusuna
komutanlık yapmış ama bu darbenin
Şimdi ne düşünüyor,
utanıyor mu, bilmiyorum. Bu da Başbakanın Hoca dediği
arkadaş. Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de Hoca Efendiye
yani Fetullah Hoca Efendiye Sağlığı yerinde olsun. Allah
uzun ömürler versin. diyordunuz bu gazeteyi okurken de. Hatırlayın,
bunu, bütün belediyelerinizde, bütün devlet kurumlarında ücretsiz
dağıtıyordunuz. Evet, bunları görün, varsa belki biraz
alınırsınız, belki biraz utanırsınız
arkadaşlar. Bakın, şuraya bakın, şuraya bakın.
RECEP ÖZEL (Isparta) Şimdi siz okuyorsunuz
VELİ AĞBABA (Devamla) - Sayın Recep Özel,
buraya bak. Bunu ne yapıyordun sen? Aman, Zaman gazetesi gözüksün. diye
dışa dönük şekilde koltuğunun altında gezdiriyordun.
Bu ne? Arkadaşlar, bunu okurken de Sayın Recep Tayyip Erdoğana
dua ediyorsunuz, Allah seni başımızdan eksik etmesin, bizi
milletvekili yaptın. diyorsunuz. Ve bakın, bunu da siz
yaptınız, bu manşeti ben atmadım. Şimdi,
arkadaşlar, geldik dönem dönem herkesi hedef gösteren bir başka
gazeteye. Rövanşı değil. diyorsunuz ya. Muhtar bile
olamaz.ın rövanşını nasıl
almışsınız? Manşete baksanıza: Artık
onbaşı bile olamazlar. Şimdi, size arada telefonda
ağlıyor ya, o da böyle bir manşet atmış bir başka
gazetede, arada hapiste ağlayan, bunu da kahvaltıdan sonra kahve
içerken okuyorsunuz. Şimdi, bir gazete daha var, Yargıtay darbedir.
diye başlık atmış, bunu da öğle yemeğine
doğru okuyorsunuz, açlığınızı gideriyor herhâlde
bu da. Bunu da biliyorsunuz, Balyoz kararı emsal olacak. Sayın
Bakan da belki görür.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
davaların tamamında anormal haksızlıklar vardı.
Malumun ilamı gerçekleşti, Balyoz kumpasının
başına bir balyoz indirildi. AKPnin cemaatle birlikte oynadığı,
birlikte kurduğu, birlikte ürettiği beş yıllık oyun
son buldu, yalan rüzgârı bitti ama ben şunu da merak ediyorum,
sizlere de huzurlarınızda sormak istiyorum, birazcık
vicdanınız varsa vicdanınıza danışarak bu
sorularıma lütfen cevap verin: Sadece bu kumpası kuranlar, bu
kumpası destekleyenler, biz her kürsüye
çıktığımızda bize darbeci diyenler acaba o
insanlarla karşılaşınca utanacaklar mı?
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Sen
utanacaksın!
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi, bizim
yüzümüze bakarak örneğin sen utanıyor musun, bilmiyorum,
birazcık utanıyor musunuz, bilmiyorum. Hakikaten insan söylediği
sözün
Beş yıldan beri Ergenekona, Balyoza darbe dediniz. Acaba
sizde vicdan var mı? Birazcık bunları söylerken düşünüyor
musunuz?
Bakın, değerli arkadaşlar, bugün
mahkemenin Sahte deliller. Dediği deliller hakkında, dönemin Başbakanı
Erdoğan ne demişti? CDleri dinliyorum, şok oluyorum. YAŞ
toplantılarında beraber olduğumuz bir arkadaş,
yolculuklarımızın olduğu bir arkadaş ve ben bunu
CDdeki sesinden dinleyince
İnanın, o CDyi dinlemesem
inanmayacağım ama CDyi dinleyince şoklara giriyorum, Bu
nasıl olur? diyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, sizin
Bakanınız Sayın Bekir Bozdağ Balyoz davası kararı
için ne demişti hatırlayalım: Bu kararla şüpheler kanaate
dönüştü. Şimdi, Balyoz darbe planı şüphesi vardı,
kanaat oluştu. diyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, herkes
beraat etti.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Ama
başından sonuna herkes
VELİ AĞBABA (Devamla) Başından
sonuna kadar gözleriniz kapalı.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Bu
şüpheler
VELİ AĞBABA (Devamla) Sizler
Bakın,
değerli arkadaşlar bu kürsü, bakın bu kürsü var ya, bu kürsü
şahit buna.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Siz
de keşke aynı hassasiyeti gösterseniz.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bu kürsü şahit,
kimin ne dediğine şahit. Bu kürsü ne dediğine şehit, bak,
senin dediğine de şahit.
RECEP ÖZEL (Isparta) Size de şahit, size de! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Devamla) Bizim Balyozla ilgili
konuştuğumuza şahit, bu kürsü şahit, kim ne demiş
yazıyor, şahit arkadaşlar. Bu kürsüde, Balyoza kim darbe
demiş, sonra geçip askerlerin karşısına Biz
kandırıldık. kim demiş, bu kürsü şahit. (CHP
sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Paralel yapı
şahit olmasın diye
VELİ AĞBABA (Devamla) Paralel yapı
diyor. Biraz önce Ali Rıza Bey söyledi, bunları demekte ustasınız.
Ne diyorsunuz? Murat Karayılanla görüşmeye Kandille
görüştük. diyorsunuz, sanki dağla görüşüyorsunuz. Öcalanla
görüşüyorsunuz, ne diyorsunuz İmralıyla görüştük.
Şimdi
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Duble yolları bunlar
yapıyor, Oslo görüşmesini devlet yapıyor.
VELİ AĞBABA (Devamla) Evet, duble
yolları AKP yapıyor, Öcalanla görüşmeyi devlet yapıyor,
aynen öyle. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, değerli arkadaşlar, geçmişte
birlikte yiyip içtiğiniz, sizin iktidara gelmenizde çok emeği olan cemaate
ne diyorsunuz, Fethullah Hoca Efendiye ne diyorsunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Terörist.
VELİ AĞBABA (Devamla) Paralel yapı,
terörist diyorlar.
Bu konuda müthişsiniz arkadaşlar, onlar çeteyse
kusura bakma Recep Özel, siz de çetesiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yok canım, hadi oradan!
VELİ AĞBABA (Devamla) O çeteyse siz de
çetesiniz, siz duble çetesiniz arkadaşlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan!
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi, beş
sene önce bunları söyledik, bakın beş sene önce
araştırma önergeleri verdik, beş sene önce
Bakın, bir kitap var arkadaşlar, AKPnin
sayesinde, sizin sayenizde bu Meclis 3-4 tane yazar çıkardı: Özgür
Özel, Nurettin Demir, Muharrem Işık, bendeniz Veli Ağbaba. Bu
kitabı kim yazdı? Bu kitabı vallahi biz yazmadık, bu
kitabı siz yazdınız, AKP yazdı. (CHP sıralarından
alkışlar) Sayenizde yazar olduk. Bu Balyoz Kumpasını
hepinize gönderdik, biriniz kapağını açıp
okumadınız, okusaydınız buna daha önce hâkim
olacaktınız.
Değerli arkadaşlar, bakın, biz bu Balyoz
davasındaki yaşanan hukuksuzluğu her yerde söyledik. Bu davada
insanlar katledildi. Şimdi, kenara geçip Ben bir şey bilmiyordum.
deyip oturamazsınız. Bu davada Tarık Akça isminde bir emekli
albay gururuna yediremedi, intihar etti; Halil Yıldız intihar etti
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ali Tatar.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Murat Özenalp, bu
davalar, bu kumpas -sizin söyleminizle kumpas- ortaya çıktıktan sonra
Mamak Cezaevinde kalp krizinden öldü.
Ayrıca, bu ailelerin yaşadığı
dramları sizin huzurunuzda söylemek istiyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Aldatıldılar ama.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın, Murat
Özenalpin eşi Sema Özenalp işsiz bırakıldı. Balyoz
darbesinden yargılandığı için subayların çocukları
okullardan atıldı, özel okullardan atıldı. Balyoz
davasından mağdur edilmiş eşleri, kadınlar
işlerinden edildi. Birazcık sizde vicdan varsa
Geçtiğimiz
günlerde Akif Hamzaçebi de buraya getirdi Balyozdan ceza yemiş
insanların haklarını iade edin. diye
Eğer buna kumpas
diyorsanız, biraz vicdan varsa, biraz insanlık varsa Balyoz
davasında mağdur edilmiş insanların haklarını
iade edersiniz arkadaşlar.
Bakın, bu davada, değerli arkadaşlar, çok
şey yaşandı. Bu davada, bizim Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi
Komisyonu olarak hiç ayırmadan gitmediğimiz yer kalmadı. (AK
PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
Burada Sayın Özgür Özel, birileri utanabilir,
bunların başında da silah arkadaşlarına sahip
çıkmayan askerler gelir, alınmaları normaldir. Geçmişte
birlikte silah arkadaşlığı yapan insanlar utanabilir,
utanması da normaldir, utanması da normaldir çünkü utanacaklar onlar.
Sadece siyaset için, bir yere gelmek için arkadaşını satanlar,
makama gelmek için arkadaşını satanlar utanacaktır, utanmalıdır
değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, sizin en büyük hatanız
sürekli Erdoğana inanmak, Cumhurbaşkanına inanmak. O ne dedi?
Kabataş var. dedi, izlemeden inandınız.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Kılıçdaroğluna mı inanacağız yani?
VELİ AĞBABA (Devamla) Size ne dedi? Balyoz
yok, kumpas var. dedi, okumadan inandınız. Bakın, şimdi ne
diyor? 400 milletvekili istiyorum. diyor. Aslında onun istediği 400
tane beyin değil, 400 tane milletvekili değil, 400 tane parmak.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Hadi oradan!
VELİ AĞBABA (Devamla) 400 tane o
parmağı çıkarırsa bilin ki sizin de kıymetiniz
olmayacak, siz de sadece parmaktan ibaret olacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) Ben, bu Balyoz
davasını kim desteklemişse, kim göz yummuşsa hepsinin
yargılanacağı günlerin yakın olduğunu söylemek
istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ağbaba.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
YARGITAY KANUNU İLE HUKUK MUHAKEMELERİ
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
TEKLİFİ
MADDE
1- 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 17 nci
maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2797
sayılı Kanunun 60 ıncı maddesi
başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Dava
dosyalarının Yargıtaya gönderilmesi ve Hukuk İşbölümü
İnceleme Kurulu
MADDE 60- Adliye
mahkemelerinden Yargıtay hukuk dairelerine temyiz incelemesi yapılmak
üzere gönderilecek dava dosyalarının temyiz dilekçesinde gösterilen
daire ismiyle bağlı kalınmaksızın mahkeme hâkimi
tarafından Kanunun 14 üncü maddesi uyarınca yapılan
işbölümüne göre görevli dairesi de belirtilerek ilgili daireye
gönderilmesi sağlanır.
Temyiz üzerine
gelen dosyalarda çıkabilecek görev ve işbölümü
uyuşmazlıklarını çözmekle görevli, Hukuk Genel Kurulu
Başkanı olarak görevlendirilen Yargıtay Birinci
Başkanvekilinin başkanlığında, Yargıtay Birinci
Başkanlık Kurulunca aynı daireden birden fazla olmamak
kaydıyla Yargıtay üyeleri arasından bir yıllık süre
için görevlendirilen dört asıl ve dört yedek üyeden oluşan Hukuk
İşbölümü İnceleme Kurulu oluşturulur. Bu Kurul bünyesinde
bir büro kurulur; burada çalışmak üzere yeteri kadar tetkik hâkimi ve
personel görevlendirilir.
Birinci fıkra
uyarınca dosya kendisine gönderilen ilgili hukuk dairesi, bir ay içinde
yapacağı ön inceleme sonucunda işbölümü
bakımından kendisini görevli
görmez ise, gerekçesiyle
birlikte dosyayı Hukuk İşbölümü İnceleme Kuruluna gönderir.
Bir aylık sürenin bitiminden sonra gönderme kararı verilemez. Kurul
tarafından yapılan ön inceleme sonucunda verilen işbölümüne
ilişkin karar kesindir.
Kurul,
Başkanvekili ve dört asıl üyenin katılımıyla toplanır
ve oyçokluğuyla karar verir. Başkanvekilinin
bulunmadığı durumlarda asıl üyelerden en kıdemlisi
toplantıya başkanlık eder; asıl üyelerin eksikliği
yedek üyelerin katılımıyla tamamlanır.
Kurul,
ayda en az iki hafta çalışır. Bu süre zarfında Kurul üyeleri
dairelerindeki çalışmalara katılmaz."
BAŞKAN
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanununun 47 nci maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(1) Devlet aleyhine açılan tazminat
davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve
kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;
Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda
olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü
Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Dava, bu
dairenin Başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı ise,
yargılama Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinde yapılır. Verilen
kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır.
Temyiz incelemesine, karan veren başkan ile üyeler katılamaz."
BAŞKAN 3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 6100 sayılı Kanunun 109 uncu
maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN 4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
6ncı
sırada yer alan, 687 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
6.-
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili
Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın
Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın;
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun;
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir Milletvekili Haluk
Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2
Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664,
2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534,
2/2541, 2/2546) (S. Sayısı:
687)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 2 Nisan 2015 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.28
XII.-
KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.-
01/07/2014-31/12/2014 tarihleri arasında komisyonlara gelen,
komisyonlardan çıkan ve 31/12/2014 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun
hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler, tezkereler[1]
(x)