TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
9uncu
Birleşim
4
Kasım 2014 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun,
Grup Başkan Vekili seçilmesinden dolayı Ankara Milletvekili Levent
Gökü tebrik ettiğine ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun, Divan olarak, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
V.- KAPALI OTURUMLAR
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
VI.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının, Karamanın Ermenek ilçesinde bir maden
ocağında yaşanan su baskını sonucu 18 işçinin
mahsur kalmasına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
muharrem ayı, Kerbelâ olayı ve Aşure Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğitin, muharrem ayına
ilişkin gündem dışı konuşması
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan
saldırıyı üzüntüyle karşıladıklarına, 3
Kasım Türk alfabesinin kabulünün ve 1 Kasım
saltanatın kaldırılmasının yıl dönümlerine ilişkin
açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, TEOG puanıyla özel
okullara yapılan kayıtlarda yaşanan bazı olaylara
ilişkin açıklaması
3.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, HDP Parti Meclisi üyesine
yapılan saldırıyı kınadığına,
Ermenekteki maden kazasına, Ispartanın Yalvaç ilçesinde meydana
gelen kazada ve İstanbul Boğazında bir teknenin batması
sonucunda hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ve
Kerbela olayına ilişkin açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, HDP Parti Meclisi
üyesine yapılan saldırıyı kınadıklarına ve
Organ Bağışı Haftası ile Lösemili Çocuklar
Haftasına ilişkin açıklaması
5.-
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
6.-
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, İstanbul Milletvekili
Mihrimah Belma Satırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
8.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
9.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcının yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Niğde Milletvekili Alpaslan
Kavaklıoğlunun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Isparta Milletvekili Recep Özelin AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, Ankara
Milletvekili Zühal Topcunun 651 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubu eski Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
IX.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifa
ettiğine ilişkin önergesi (4/204)
2.- Ankara Milletvekili Fatih Şahinin, Anayasa
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/205)
3.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürkün, (2/63) esas numaralı Bazı Ölüm Cezalarının
Yerine Getirilmesi Hakkında Bazı Kanunların Yürürlükten
Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/206)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker ve 19
milletvekilinin, Suriyede yaşanan iç karışıklık ve
ikili siyasi ilişkilerin bozulmasının bazı illerimizin
yerel ekonomilerine olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1079)
2.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 22
milletvekilinin, Suriyede meydana gelen olaylar nedeniyle Hatay başta
olmak üzere bölgede bulunan diğer illerde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1080)
3.-
Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 21 milletvekilinin, madde
bağımlılığı ve kaçakçılığı
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1081)
C)
Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen
siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak
müracaat etmelerine ilişkin duyuru
D)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki bir heyetin Gürcistan Parlamento
Başkanı David Usupashvilinin vaki davetine icabet etmek üzere
Gürcistana resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
(3/1613)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ürdün
Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu
tarafından 12/11/2014 tarihinde Ürdünün başkenti Ammanda
düzenlenecek Küçük Çaplı ve Hafif Silahların Yayılması:
Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve
Fırsatlar konulu parlamenter seminere katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1614)
3.-
Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından
21/11/2014 tarihinde Arnavutlukun başkenti Tiranda düzenlenecek Temel
Haklar, Ayrımcılık Yasağı ve LGBTI (lezbiyen, gey,
biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların
Korunması konulu seminere katılım sağlanmasına
ilişkin tezkeresi (3/1615)
X.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, son zamanlarda yaşanan işçi ölümlerinin
tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin (10/820), ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından 31/10/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından PYD terör örgütüne destek
olmaları amacıyla Suriyenin Ayn El Arap ilçesine gönderilen
peşmergelerin 29/10/2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle
ilgili genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin, Genel
Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşları
tarafından, Ermenekteki kömür ocağı faciası esas
alınarak artık sistematik iş cinayetlerine dönüşen bu ve
benzeri olayların sebeplerinin, sorumlularının ve
alınması gereken önlemlerin araştırılması
amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı
günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
XI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
2.- İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
XII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya
Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)
4.- Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1
Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın;
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili
Zühal Topcunun; Antalya Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290,
2/2403) (S. Sayısı: 651)
XIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, yeni Halkla İlişkiler
Binasının engelli erişimine uygunluğuna ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/44653)
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 2002 yılından
itibaren yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/46739)
3.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, savunma sanayi
alanında faaliyet gösteren bir şirkete ve bu şirketten
yapılan araç alımlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/47679)
4.-
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/47773)
5.-
Mersin Milletvekili Vahap Seçer'in, idari yargılamaya ivedi yargılama
usulü getirilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın cevabı (7/48149)
6.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, ülke genelindeki tutuklu ve
hükümlü sayısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın cevabı (7/48308)
7.-
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane'nin, Siirt E Tipi Kapalı Cezaevindeki
siyasi hükümlülere kötü muamelede bulunulduğu iddiasına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/48313)
8.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlarınca yaptırılan kamu spotlarına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/49063)
9.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından satın alınan web hizmetleri
kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49226)
10.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından satın alınan temizlik hizmetleri
kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49227)
11.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Türkiye-İsrail
arasındaki kerosen ithalat-ihracat miktarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/49228)
12.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile
ilişkilere ve yapılan anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/49229)
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'da enerji
hizmetlerinin yeterli olmadığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/49230)
14.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan lojistik hizmetleri kapsamında
yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49231)
15.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından satın alınan eğitim hizmetleri
kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49232)
16.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında
doğal gazda teknik kayıp-kaçak miktarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/49233)
17.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından satın alınan güvenlik hizmetleri
kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49234)
18.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Rize'de çevre
güvenliğini tehlikeye attığı iddia edilen bir maden
ocağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/49235)
19.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, taşınır ve
taşınmaz kiralamaları nedeniyle yapılan harcamalara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/49236)
20.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Atatürk
Barajı Hidroelektrik Santralinin yıllık elektrik üretimine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/49237)
21.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan ve Çıldır Gölüne
yıldızlı oteller yapılmasına,
Elazığ
ve Adıyaman'a yatırımlar için daha fazla pay
ayrılmasına,
Bitlis,
Bingöl ve Batman'a yatırımlar için daha fazla pay
ayrılmasına,
Mardin,
Şırnak ve Hakkari'ye yatırımlar için daha fazla pay
ayrılmasına,
Van
ve Ağrı'ya yatırımlar için daha fazla pay
ayrılmasına,
Gümüşhane
ve Bayburt'a yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,
Kars
ve Iğdır'a yatırımlar için daha fazla pay
ayrılmasına,
Ardahan'a
yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,
Erzurum'a
yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,
İlişkin
soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/49314), (7/49315), (7/49316), (7/49317), (7/49318), (7/49319),
(7/49320), (7/49321), (7/49322)
22.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından satın alınan eğitim hizmetleri
kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/49370)
23.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında satın alınan fuarcılık ve tanıtım
hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/49423)
24.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Yalova'ya yönelik
yatırımlara,
Düzce'ye
yönelik yatırımlara,
Karabük'e
yönelik yatırımlara,
Kilis'e
yönelik yatırımlara,
Osmaniye'ye
yönelik yatırımlara,
İlişkin
soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/49434),(7/49435), (7/49436), (7/49437), (7/49438)
25.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
satın alınan güvenlik hizmetleri kapsamında yapılan
harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/49452)
26.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından hazırlatılan kamu spotlarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/49510)
27.-
Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, Amasya'nın Merzifon ve Suluova
ilçelerinde termik santral yapım projesine ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/49511)
28.-
Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, Erzurum'un İspir ilçesindeki bir acele
kamulaştırma işlemine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49512)
29.-
Bursa Milletvekili Sena Kaleli'nin, Suriyeli sığınmacılara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş'un cevabı (7/49595)
30.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kastamonu-Araç-Safranbolu
Enerji İletim Hattı Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/49737)
31.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlıkta verilen kurum içi ihale
eğitimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
İdris Güllücenin cevabı (7/49745)
32.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlığın satın
aldığı fuarcılık ve tanıtım hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/49746)
33.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de bulunan yeni hizmet
binasının yapım ihalesine ve TBMM binalarının tarihî
eser niteliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/49747)
34.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Soma maden kazasında alınan
tedbirlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/49763)
35.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İran'dan
yasa dışı petrol satın alımlarında
bulunulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49764)
36.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, otobüslerde kullanılan
akaryakıta ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/49765)
37.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kastamonu-Araç-Safranbolu
Enerji İletim Hattı Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/49766)
38.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, bakanlığın
tanıtım ve reklam harcamalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/49767)
39.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın,
Şanlıurfa'nın Yeşildirek mahallesinde yaşanan bir
olaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/49768)
40.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Türkiye'den İsrail'e ve
İsrail firmalarına satılan yakıt miktarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/49769)
41.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlığın satın
aldığı fuarcılık ve tanıtım hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/49770)
42.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, şahsi bir hukuki meselesinin
Bakanlık avukatlarınca araştırıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/49771)
43.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Ankara Batıkent'te bulunan bir sitenin
doğal gaz aboneliği sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/49772)
44.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Başkent Gazın abonelerini sayaç
değiştirmeye zorladığı iddialarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/49774)
45.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik olarak elektrik
kesintisi olmaması için alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/49775)
46.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlığın satın
aldığı fuarcılık ve tanıtım hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/49897)
47.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, 2002 - 2014 yılları
arasında işçi alacak davalarının ve icra takiplerinin
sayılarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın cevabı (7/50050)
48.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
Gaziosmanpaşa Belediyesinin başlattığı bir kentsel
dönüşüm projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/50073)
49.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan yabancı ülke
vatandaşlarının sayısına ilişkin sorusu ve Çevre
ve Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/50075)
50.-
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, Ankara Saraçoğlu
mahallesinde bulunan kamuya ait toplu konutların satılacağı
iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
İdris Güllücenin cevabı (7/50079)
51.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Türkiye ile İsrail
arasındaki enerji işbirliği anlaşmalarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50097)
52.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bayburt'un enerji hizmetlerinden
faydalanma açısından durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50098)
53.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan yabancı ülke
vatandaşlarının sayısına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/50099)
54.-
Ankara Milletvekili Zühal Topcu'nun, Ankara'nın Polatlı ilçesine
bağlı bir köyde yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50100)
55.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından vergiye tabi olmayan
kimselerden satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50101)
56.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde yapılan ihaleler için
verilen kurum içi ihale eğitimlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/50102)
57.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın, Kocaeli'nin Karamürsel ilçesine
bağlı bazı köylerde yaşanan elektrik kesintilerine ve
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/50103)
58.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Adıyaman'ın enerji
hizmetlerinden faydalanma açısından durumuna ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50104)
59.-
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın, Türkiye
Taşkömürü Kurumu ile bir şirket arasında imzalanan rödovans
sözleşmesinin hukuka aykırı uygulandığı ve
Sayıştayın uyarılarının dikkate
alınmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/50105)
60.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından vergiye tabi olmayan
kimselerden satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/50153)
61.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde yapılan ihaleler için
verilen kurum içi ihale eğitimlerine ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/50154)
62.-
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak'ın, temel işgücü
göstergelerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı (7/50155)
63.-
Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk'ün, Erzurum'un Pasinler ilçesinde meydana
gelen şiddetli dolu yağışına ve çiftçilere yönelik
desteklere ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı (7/50156)
64.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Adıyaman'ın
tarım ve hayvancılık alanlarındaki durumuna ilişkin
sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı
(7/50157)
65.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde yapılan ihaleler için
verilen kurum içi ihale eğitimlerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/50203)
66.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Et ve Süt Kurumu
Ağrı Kombinasından Van'daki bir askerî birliğe gönderilen
etlerin bozuk olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/50204)
67.-
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın,
Bartın'da yapılmak istenen termik santralle ilgili olarak ÇED
sürecine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/50321)
68.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, doğal sit
alanlarının yeniden değerlendirilmesi ve bu alanlarda HES
yapımı ile ilgili alınan ilke kararına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı
(7/50325)
69.-
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, doğal sit
alanlarının yeniden değerlendirilmesi ve bu alanlarda HES
yapımı ile ilgili alınan ilke kararına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı
(7/50327)
70.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Cumhurbaşkanı
seçiminin güvenliğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50337)
71.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Kütahya'da
Bakanlığa ait bir arazinin tahsisi için bir vakfın talepte
bulunduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50338)
72.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, kapalı maden ocaklarının
sayısına, kaçak kömür üretimine ve alınan önlemlere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50339)
73.-
Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, ülkemizdeki maden ocaklarında düzenli ve
günlük jeoteknik parametrelerin toplanıp toplanmadığına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/50340)
74.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, akaryakıt ve akaryakıt
ürünleri alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50341)
75.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, akaryakıt ve akaryakıt
ürünleri alımlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/50354)
76.-
Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan'ın, Eskişehir Hava
İkmal Bakım Merkezi Komutanlığında çalışacak
motor meslek lisesi mezunlarının personel alımlarında
usulsüzlük olduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/50416)
77.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında yapılan medya ve tanıtım hizmet
alımlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/50485)
78.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında yurt dışından satın alınan lobi ve
tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/50486)
79.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz'ın, kara listeye
alınan esnaf ve sanatkârlara sicil affı getirilmesine ve kredi
almalarının kolaylaştırılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin
cevabı (7/50495)
80.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların
seyahat giderlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
İdris Güllücenin cevabı (7/50551)
81.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
yurt dışında kiraladığı gayrimenkullere
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/50558)
82.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
tamir ve tadilat işleri için hangi firmalara ne kadar ödeme
yaptığına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/50560)
83.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 30 Haziran 2014
tarihi itibarıyla bağlı kurum ve kuruluşların sahibi
olduğu taşınmazların listesine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/50561)
84.-
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya'da yaşanan
elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50596)
85.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından yurt dışından satın alınan mal ve
hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/50597)
86.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların
seyahat giderlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50598)
87.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
hizmet alım sözleşmesi imzaladığı firmalara
yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50599)
88.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
otopark alanları kiralanması için gerçek kişilere ve firmalara
yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50602)
89.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
kiraya verdiği binalardan elde ettiği gelirlerin toplamına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/50603)
90.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
yurt dışında istihdam ettiği personeller için
yaptığı tüm giderlerin tutarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50604)
91.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
yurt dışında kiraladığı gayrimenkullere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/50605)
92.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
tüm temsil ve ağırlama giderlerinin toplam tutarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50606)
93.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 30 Haziran 2014
tarihi itibarıyla bağlı kurum ve kuruluşların sahibi
olduğu taşınmazların listesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/50607)
94.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
tamir ve tadilat işleri için hangi firmalara ne kadar ödeme
yaptığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50608)
95.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında başka şirketler üzerinden yurt
dışında istihdam edilen personellerin ülkelere göre
dağılımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50609)
96.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 1 Ocak 2002
tarihi itibarıyla bağlı kurum ve kuruluşların sahibi
olduğu taşınmazların listesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/50610)
97.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların
seyahat giderlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/50622)
98.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Başbakanlık örtülü ödenek harcamalarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/50676)
99.-
İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Yalova iline yapılan
yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/50741)
100.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul'un Üsküdar
ilçesinde bulunan Validebağ Korusu'nda gerçekleştirilmesi planlanan
projeye ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/50803)
101.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, belediye statüsünü kaybederek
mahalleye dönüşen beldelerden kaç tanesinde Bakanlık, bağlı
ve ilgili kuruluşların şubesi ve alt birimi olduğuna
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/50805)
102.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002 - 2014
yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlar personelinden maaşında icra takibi ve haciz olanlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/50806)
103.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, otoparkların
sosyal donatı fonksiyonundan çıkarılarak gayrimenkul
değerine çevrileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/50808)
104.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından alınan medya ve tanıtım hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/50821)
105.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından alınan insan kaynakları hizmetlerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50822)
106.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından alınan yemek hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/50823)
107.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından alınan lobi ve tanıtım hizmetlerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50824)
108.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2013 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı ve ilgili
kuruluşların Ankara'da gerçekleştirdikleri yatırımlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/50825)
109.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, belediye statüsünü kaybederek
mahalleye dönüşen beldelerden kaç tanesinde Bakanlık, bağlı
ve ilgili kuruluşların şubesi ve alt birimi olduğuna
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/50826)
110.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002 - 2014
yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlar personelinden maaşında icra takibi ve haciz olanlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/50827)
111.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İran'a konan
ambargoyu delerek petrol parasını yurt dışına
kaçıran bir işadamının Türkiye'de bazı kişilerle
ilişkili olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50828)
112.-
İstanbul Milletvekili Melda Onur'un, İzmir'in Gaziemir ilçesinde bir
arazide bulunan radyoaktif atıkların temizlenmesinde TAEK'in
sorumluluğuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/50829)
113.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
Başbakanın adını kullanan bir kişinin İran'a bor
sattığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/50830)
114.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından alınan yemek hizmetlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı (7/50860)
115.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2013 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı ve ilgili kuruluşların
Ankara'da gerçekleştirdikleri yatırımlara ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/50891)
116.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2013 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı ve ilgili
kuruluşların Ankara'da gerçekleştirdikleri yatırımlara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/50904)
117.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Suriyeli
sığınmacılara yapılan konut satışlarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/51005)
118.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bodrum'da
özelleştirilen bir araziye ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/51007)
119.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Van'ın
Gevaş ilçesinde TOKİ'nin tarihî bir yapının yanına
bina inşa ederek zarar görmesine neden olduğu iddiasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin cevabı (7/51015)
120.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Maden İşleri Genel Müdürlüğü
müfettişlerinin Soma'da bir maden ocağı sahibiyle
buluştukları iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/51030)
121.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'da borcunu
ödemediği gerekçesiyle dört sulama birliğinin elektriğinin
kesildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/51031)
122.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Ankara'nın Haymana ilçesinin bazı
mahallelerinde elektriklerin sık sık kesilmesi nedeniyle bazı
vatandaşların zarar gördüğü iddiasına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/51032)
123.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Başbakanın Çek
Cumhuriyeti ziyareti sırasında gerçekleştirildiği iddia
edilen bir toplantıya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/51033)
124.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları
arasında Bakanlık tarafından kiralanan binalara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/51035)
125.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2013-2014 yılları
arasında Bakanlık ile üniversiteler arasında
gerçekleştirilen projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/51036)
126.-
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın, Mardin'in
Derik ilçesindeki bazı köylere elektrik verilmemesi üzerine
çıktığı iddia edilen olaylara ve alınacak önlemlere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/51038)
127.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın,
Şanlıurfa'da yerleşim yerlerinin üzerinden geçen yüksek gerilim
hatlarının neden olduğu can ve mal kayıplarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/51040)
128.-
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, 17 Aralık 2013'ten 25
Ağustos 2014'e kadar iflas eden şirketlere ve bunların
borçlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/51063)
129.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
Cumhurbaşkanının görevini yerine getirirken kullanması için
alındığı iddia edilen uçağa ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/51147)
130.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2013-2014 yılları
arasında Bakanlık ile üniversiteler arasında
gerçekleştirilen projelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/51149)
131.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Tekirdağ'da
Bakanlığa bağlı bir hizmet binasının inşaat
bedelinin siyasi müdahaleyle yükseltildiği iddiasına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin
cevabı (7/51239)
132.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Türkiye
sınırından Suriye ve Irak'a cihatçıların geçtiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı (7/51246)
133.-
Adana Milletvekili Ali Demirçalı'nın, Adana, Hatay, İskenderun,
Osmaniye ve Mersin'de yaşanan elektrik kesintilerine ve Toroslar EDAŞ
ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/51248)
134.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Trabzon'un Maçka
ilçesindeki bir taş ocağında meydana gelen patlama sonucunda
köylülerin zarar gördüğü iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/51249)
135.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Ankara'nın Mamak ilçesinde bir
mahallenin doğal gaz abonelik taleplerinin
karşılanmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/51250)
136.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
yurt dışında istihdam ettiği personellerin ülkelere göre
dağılımına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmazın cevabı (7/51277)
137.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
yurt dışında istihdam ettiği personeller için
yaptığı tüm giderlerin tutarına ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/51278)
138.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların
yurt dışında kiraladığı gayrimenkullere
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/51279)
139.-
Antalya Milletvekili Mehmet Günal'ın, Antalya'nın Kemer ilçesinde
bulunan su sporları parkur alanının bir derneğin iktisadi
işletmesine kiralanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/51303)
140.-
Ankara Milletvekili İzzet Çetin'in, SGK'nın internet sayfasında
verilen bilgilerin yanlış olduğu iddiasına ve emeklilerinin
aylık tutarlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/51377)
141.-
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın, Balıkesir'in
Edremit ilçesinde deniz suyunun temizliğine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/51382)
142.-
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman'ın, Bursa'da bazı
çiftçilerden tarımsal sulama için yeniden abone parası
alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/51389)
143.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Sosyal Politika ve İstihdam
faslı ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/51525)
144.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Üsküdar Belediyesinin bir
araziyi hukuka aykırı şekilde TOKİ'ye devrettiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
İdris Güllücenin cevabı (7/51534)
145.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, iç
savaşın devam ettiği Suriye'ye ihracat artışı ile
IŞİD ve El Nusra örgütlerinin elindeki sınır
kapılarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/51542)
146.-
Niğde Milletvekili Doğan Şafak'ın, Niğde ilinin
bazı belde ve köylerinde ve ülke genelinde yaşanan su
baskınlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51609)
147.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul'da bir
vakfın işlettiği kafeteryanın ihalesiz olarak bir
başka vakfa devredildiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/51617)
148.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
hazırlatılan kamu spotlarına ve bunların bedellerine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/51619)
149.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda
çalışan yabancı ülke vatandaşlarının ve çifte
vatandaşların sayısına,
-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları
arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlatılan
kamu spotlarına ve bunların bedellerine,
2011-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından gerçekleştirilen iletişim ve haberleşme
giderlerine ve makamlara tahsis edilen cep ve araç telefonlarına,
2011-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından kiralanan binalara,
2011-2013
yılları arasında bağlı ve ilgili
kuruluşların Ankara'da gerçekleştirdikleri
yatırımlara,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş'un cevabı (7/51665), (7/51666), (7/51667), (7/51668),
(7/51669)
150.-
Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın,
Suriye'den kaçan ve Türkiye'ye sığınan Ezidilerle ilgili
çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51670)
151.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları
arasında Bakanlık tarafından hazırlatılan kamu
spotlarına ve bunların bedellerine ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/51712)
152.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014
yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan yabancı ülke
vatandaşlarının ve çifte vatandaşların
sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/51717)
153.-
Amasya Milletvekili Ramis Topal'ın, Rusya'dan alınan doğal
gazın kesilmesi ihtimaline karşı önlem alınıp
alınmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/51718)
154.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları
arasında Bakanlık tarafından hazırlatılan kamu
spotlarına ve bunların bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/51719)
155.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'ın, İzmir'in Aliağa
ilçesi yakınında bulunan bir arazinin termik santral kurulması
amacıyla bir şirkete tahsis edileceği iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/51720)
156.-
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun, Muğla'nın
Marmaris ilçesi sınırları içerisinde bulunan Bozburun Deniz
Hudut Kapısının 2014 yaz sezonu boyunca kapalı
kalmasının nedenlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı (7/51733)
157.-
Van Milletvekili Özdal Üçer'in, Van AFAD İl Müdürlüğünde yapılan
ihalelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51869)
158.-
Van Milletvekili Özdal Üçer'in, IŞİD'den kaçıp Türkiye'ye
sığınanların sayısına ve Van Depremi
sonrasında kullanılan konteynerlerin bu kişilere tahsis
edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51870)
159.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya'da kamuya ait bir
arazinin bir vakfa verildiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/51877)
160.-
Muş Milletvekili Demir Çelik'in, Muş ili ve ilçelerinde elektrik
altyapısının durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/51969)
161.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, bölge müdürlüklerinin yeniden
konumlanma stratejisine ve yeni hizmet binaları için gerçekleştirilen
harcamalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/51999)
162.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014
yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından gerçekleştirilen insan kaynakları hizmet
alımlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/52214)
163.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,
Sözlü
soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/52215), (7/52216)
164.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Suriye'den ve Irak'tan gelen
göçmenlerin kayıtlarına ve göçmenlerden suç işleyenlere
yapılacak işlemlere,
Sığınmacıların
ülkemize maliyetine,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş'un cevabı (7/52230), (7/52468)
165.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014
yılları arasında Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen insan kaynakları hizmet alımlarına
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlunun cevabı (7/52269)
166.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014
yılları arasında Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen insan kaynakları hizmet alımlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/52278)
167.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, IŞİD'in
bir Türk iş adamının Musul'daki mallarına el koyduğu
iddialarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/52306)
168.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,
Sözlü
soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,
İlişkin
soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/52365), (7/52366)
169.-
İzmir Milletvekili Erdal Aksünger'in, THY bünyesinde İranlı
pilotlar çalıştırılacağı iddiasına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/52372)
170.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/52378)
171.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, yeni Halkla İlişkiler
Binasındaki kuaför salonunda kadın personel
çalıştırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/52451)
172.-
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın, Kosova'da TİKA
tarafından restore edilen bir caminin imam hatibinin IŞİD ve
El-Nusra ile ilişkili olduğu için gözaltına
alındığı iddiasına,
-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, TİKA'nın Kosova'da
desteklediği bazı sivil toplum kuruluşlarının
IŞİD ve El-Nusra ile ilişkili oldukları gerekçesiyle
kapatıldığı iddiasına,
İlişkin
Başbakandan soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş'un cevabı (7/52463), (7/52640)
173.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Cumhurbaşkanlığı
seçimi kesin sonuçlarının Resmî Gazete'de geç
yayınlanmasından dolayı ilgililer hakkında idari
soruşturma başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/52464)
174.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, Azerbaycan'a ihraç edilen
damızlık gebe düvelere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52469)
175.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,
Sözlü
soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,
İlişkin
soruları ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkırın
cevabı (7/52479), (7/52480)
176.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Libya'nın Türkiye'deki
büyükelçisini geri çağırdığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlunun cevabı (7/52489)
177.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/52505)
178.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, sözlü soru önergelerine ve
bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Gümrük
ve Ticaret Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı (7/52506)
179.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, TİKA'nın Kosova'da
desteklediği bazı sivil toplum kuruluşlarının
IŞİD ve El-Nusra ile ilişkili oldukları gerekçesiyle
kapatıldığı iddiasına,
-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
TİKA'nın Kosova'da desteklediği bazı sivil toplum
kuruluşlarının IŞİD ve El-Nusra ile ilişkili
oldukları gerekçesiyle kapatıldığı iddiasına,
İlişkin
Başbakan'dan soruları ve Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52625), (7/52626)
180.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında ülkemizde meydana gelen deprem sayısına, depremlerden
zarar görenlere ve ortaya çıkan maddi zarara,
2002-2014
yılları arasında ülkemizde meydana gelen doğal afet
sayısına, doğal afetlerden zarar görenlere ve ortaya çıkan
maddi zarara,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş'un cevabı (7/52641), (7/52642)
181.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile bağlı kurum
ve kuruluşlara yönelik siber saldırılara ilişkin sorusu ve
Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkırın cevabı
(7/52660)
182.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık tarafından satılan veya kiralanan sosyal
tesislere ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/52661)
183.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Dış Ekonomik
İlişkiler Kurulunun Bakanlığın gözetimi ve denetimi
altına alınmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Nihat Zeybekcinin cevabı (7/52675)
184.-
Kütahya Milletvekili İdris Bal'ın, bir vakfın sahip olduğu
gayrimenkullere ve mevduata ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/52926)
185.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Artvin'de meydana gelen sel
felaketinden etkilenen ilçelerin zararlarının giderilmesine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş'un cevabı (7/52929)
186.-
İstanbul Milletvekili Şafak Pavey'in, Paris
Başkonsolosluğuna pasaport çıkartmak için yapılan bir
başvuruya ve yurt dışındaki pasaport işlem ücretinin
yüksekliğine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı (7/52978)
187.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Malatya'da yatırım
teşvik belgesi iptal edilen işletmelere ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/52979)
188.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Girdi Tedarik Sistemi kapsamında
eylem planları hazırlanması çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı
(7/52984)
189.-
Van Milletvekili Nazmi Gür'ün, IŞİD tarafından
saldırıya uğrayan Türkmenlere yardım edilmediği
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/53175)
190.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014
yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından alınan medya ve tanıtım
hizmetlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
cevabı (7/53214)
191.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014
yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından alınan medya ve tanıtım
hizmetlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/53228)
192.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Bakanlık santral
memurlarının kullandıkları telefonlarda kurum
dışı arama yapılamamasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/53288)
193.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, bazı soru önergelerinin
işleme konulmamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/53313)
4 Kasım 2014 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan),
İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, görüşmelere
başlamadan önce 8 Eylül 2014 tarihli 137nci ve 9 Eylül 2014 tarihli
138inci birleşimlerde yapılan kapalı oturumlara ait tutanak
özetlerinin İç Tüzükün 71inci maddesine göre okunabilmesi için
kapalı oturuma geçmemiz gerekmektedir. Bu nedenle sayın
milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve
yeminli görevliler dışındakilerin salonu
boşaltmalarını rica ediyorum.
Tutanak özetleri okunduktan sonra açık oturuma
geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir. Sayın idare amirlerinin
bu konuda yardımcı olmalarını ve salon
boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini
rica ediyorum.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun, Grup Başkan
Vekili seçilmesinden dolayı Ankara Milletvekili Levent Gökü tebrik
ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın Gök, Grup Başkan Vekili
seçilmeniz dolayısıyla tebrik ediyor, başarılar diliyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan, sağ olun.
BAŞKAN Oturumu kapatıyorum.
Kapanma Saati: 15.03
V.-
KAPALI OTURUMLAR
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
-----0-----
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan),
İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9uncu Birleşimin kapalı oturumdan sonraki Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Karaman Ermenek
ilçesinde bir maden ocağında yaşanan su baskını sonucu
18 işçimizin mahsur kalması hakkında söz isteyen Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycıya aittir.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, Karamanın Ermenek ilçesinde
bir maden ocağında yaşanan su baskını sonucu 18
işçinin mahsur kalmasına ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karamana bağlı Ermenek ilçemizde bir
kömür madeninde su baskını nedeniyle yaşanan facia konusunda söz
aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ermenek ilçemizin Güneyyurt beldesi ve Pamuklu köyü
yakınlarındaki sahada özel bir şirketin işlettiği
madende yaşanan su baskını sonucu kömür ocağında
bulunan 26 kardeşimizden 8i dışarı çıkarak
kurtulmuş, 18i ise maalesef mahsur kalmıştır. 8inci güne
girdiğimiz şu an itibarıyla aradan tam yüz yetmiş bir saat
geçmesine karşın 18 kardeşimize hâlâ
ulaşılamamıştır. Yerin 350 metre altında bulunan
işçilerimizin kurtarılması için devlet imkânları seferber
edilmiş olup yoğun çaba harcanmaktadır. Ocaktaki su hemen hemen
çıkarılmakla birlikte, 20 metreye varan balçığın
çıkarılmasına çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ben Ermenekten geliyorum.
Acı haber duyulur duyulmaz Genel Başkanımız Devlet
Bahçelinin talimatıyla oluşturduğumuz Milliyetçi Hareket
Partisi heyeti olarak inceleme, araştırma, destek ve yardım
amacıyla bölgeye intikal ettik. Tüm enerji, tüm
çalışma, tüm dua ve temennimizi 18 kardeşimizin
toprağın altından çıkarılmasına yönelttik.
Ermenek Cumhuriyet
Başsavcılığı konuyla ilgili adli soruşturma
başlatmıştır. Başsavcılığın dünkü
açıklamasına göre, bilirkişi heyetince düzenlenen ön raporda, yaşanan
facianın, eski imalat bölgesinde yıllar içerisinde birikmiş olan
suların zaman içinde basınç eşik değerini aşarak
zayıflayan topuktan çalışma alanlarında aniden su
baskınına neden olmasından kaynaklı olduğu
belirtilmiştir. Bu faciayla ilgili sorumsuzlukta, ihmalde, tedbirsizlikler
halkasında kimlerin dahli varsa haklarında gerekli işlemlerin
yapılması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak elbette gerekenleri
yapacağız.
Bölgedeki metruk ocakların neden
kapatılmadığını, buraların suyla dolu
olduğunu bölge halkı bildiği hâlde yetkili ve sorumluların
yıllardır niye görmediğini ve neden önlem
almadığını, imalat haritası ve planların neden
sağlıklı bir şekilde takip edilmediğini, bu nedenle
devletten belki de milyarlarca liralık kömür kaçırılmasına
da neden olunduğunu, içi su dolu metruk ocakların hemen yanında
imalat yapılmasına nasıl izin ve onay verildiğini, böylesi
olayları önleyebilecek 25 metrelik kontrol sondajının neden
yapılmadığını, neden etkili bir denetim sistemi
oluşturulmadığını, göstermelik denetimler
yapıldığını, torba yasayla yapılan düzenlemenin
getirdiği mali yük gerekçesiyle kırk beş gün
çalıştırılmayan işletmelerin tekrar
çalışması için işçiler ile firmalar arasında görüşmelerin
nasıl yapıldığını; buna, bakan ve yetkililerin
müdahil olup olmadığını, önceden firmaca
karşılanan yemek ve servis işini işçilerin üstlenmesi için
ve sekiz saat yer altında kalarak yemeklerini ocakta yemeleri konusunda
kimlerin baskı yaptığını, işçileri AKP
mitinglerine kimlerin götürdüğünü, seçimlerde işçilerini AKPye
yönlendirmesi için işletme sahiplerinin müfettişle tehdit edilip
edilmediğini elbette ki soracağız. Konunun tüm yönleriyle
araştırılması, incelenmesi ve soruşturulması için
gerekenleri yapacağız.
Sayın
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bölgeye gelişlerinde tüm
arazi ve yollar güvenlik çemberine alınmış, benim aracım da
defalarca durdurulmuştur. Kendi güvenlikleri için sahadaki her yere,
dağa, taşa binlerce polis ve jandarma dikenlerin işçilerimizin
güvenli bir şekilde çalışması için neden gerekli tedbirleri
almadığını tabii ki soracağız. Ocağı
kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye
sokuyor. diyen bakana mutlaka hesap soracağız. Bakan vaziyeti
düzeltmek için faturayı işçilere, esnafa kesmiş ve Ermenekteki
işçileri örnek göstermiştir. Evet, Ermenekli kardeşlerim çalışmak
zorundadır, Hükûmet olarak senin görevin de güvenli bir çalışma
ortamını sağlamaktır. Kendileri için 1 milyar 370 milyon
liraya saray yaptıranlar -eski parayla 1 katrilyon 370 trilyon liraya
saray yaptıranlar- 185 milyon dolara yeni uçak alanlar, zevküsefa içinde
saltanat sürenler işçilere güvenli bir çalışma
ortamını neden sağlamadıklarının elbette
hesabını vermek zorundadır.
Ermenekte bölge
halkı ekmeğini kömürden çıkarmaktadır. 11 kömür
işletmesinde 1.500 civarında işçi çalışmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Ermeneklinin ailesinin
nafakasını sağlamak, borçlarını ödeyebilmek için
çalışabileceği başka bir iş de yoktur.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, muharrem ayı,
Kerbelâ ve aşure konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüze aittir.
Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, muharrem ayı, Kerbela olayı ve
Aşure Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Eşginle divane menem,
Diyerem şamu seher ya Hüseyin.
Şemine pervane menem,
Yanaram şamu seher ya Hüseyin.
Muharremin geldi gene,
Adın düştü dillere,
Evladı resul Hüseyin.
Mazlum, şehit, susuz Hüseyin.
Selam
olsun Seyid-i Şühedaya, Şah-ı Kerbelaya; Selam olsun Bedirden
Kerbelaya, Kerbeladan Çanakkaleye ve günümüze, tüm şehitlere. Selam
olsun bu yüce Meclise ve bu güzel millete ki bu güzel milletin, bu güzel
Meclisinde İmam Hüseyini yâd edebiliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
muharrem ayındayız, dün aşure günüydü yani muharremin 10uncu
günü, yani Kerbela vakasının yıl dönümü. Biliyorum ki, adım
gibi eminim ki bu Mecliste herkes -milletim gibi, Hanefisi, Şafisi,
Alevisi, Caferisi- benim kadar İmam Hüseyine yanar, ehlibeyte ihtiram
gösterir, saygı gösterir ve muharrem ayını hüzünlü olarak
geçirir. Bu, bizim, bu toprakların, Anadolu topraklarının, bizim
insanımızın güzelliğini, özelliğini gösterir. Bu
toprakların İslam anlayışı, Emevi Arap
anlayışı gibi değildir. Yani bu ülkenin Sünnisi de,
Alevisi de, Caferisi de Kerbelada olsaydı İmam Hüseyinin
safında yer alacaktı, Yezidin değil. Çünkü Yezid,
karanlığı, zorbalığı, zulmü, pisliği,
fitneyi, fesadı temsil ederken Azad İmam Hüseyin, gerçek
İslamı, ceddi Resulullahın getirdiği Allah yoluyla,
Allahın Resulullah yoluyla tebliğ ettiği o gerçek orijin
İslamı, güzelliği, doğruluğu, onurlu duruşu,
özgürlüğü, insanlığı temsil ediyordu ve benim milletim o
safta yer alır.
Aslında İmam Hüseyin Kerbelada insanlık
onurunu korumuştur, insanlık onurunu kurtarmıştır
çünkü bizim inancımıza göre insan yaratılmışların
en şereflisidir, eşrefimahlukattır, Allah kendi ruhundan can
vermiştir. İnsanı insan yapan odur; onurudur, şerefidir,
haksızlığa karşı başkaldırabilmesidir. En
büyük cihat zalimin karşısında, zalim hükümdar
karşısında gerçeği haykırabilmektir. Bunu
yaptığınız anda insan oluyorsunuz, bunu kaybederseniz
insanlığınızı kaybedersiniz. Dolayısıyla,
Hazreti İmam Hüseyin, Kerbelada aslında insanlık onurunu,
özgürlüğü, haksızlık karşısında susmamayı,
insan olmayı temsil etmiştir ve kazanmıştır. Niye
kazanmıştır? Çünkü Yezid bugün lanetle anılırken
İmam Hüseyin saygıyla minnetle anılıyor.
Yezidin üç yıl, iktidarı boyunca birinci
icraatı Kerbelada Peygamber evladını şehit etmek, ikinci
icraatı Medinede Mescidi Nebevîye sığınan binlerce
Peygamber ashabının kanını dökmek ve üç gün bütün ordusuna
Peygamber ashabının namusu dâhil her şeyi helal etmek, üçüncü
icraatı da Mekkeyi mancınıklarla taşlatıp yakıp
yıkmaktır, ki onu yaparken mezarında kömürleşmiş bir
hâlde ölü olarak bulunmuştur lanetli bir şekilde.
Dolayısıyla, insanlar güç, iktidar uğruna
bazen Peygamberin evladını bile katledebiliyor. Bugüne
geldiğimizde bu dersi çıkarmalıyız ki çevremizde bugün bile
o Yezid anlayışını temsil edenler Allahuekber. diyerek
baş kesiyorlar. Şükür ki ülkemiz bu anlayıştan, o
çarpık anlayıştan uzaktır.
Allah, ülkemizin ve milletimizin birliğini
bozmasın diyorum, Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, yine muharrem
ayıyla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili İbrahim
Yiğite aittir.
Buyurun Sayın Yiğit. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul
Milletvekili İbrahim Yiğitin, muharrem ayına ilişkin
gündem dışı konuşması
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muharrem ayı
münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama
başlamadan önce, Konya Ermenekte yaşanan maden faciasındaki tüm
işçi kardeşlerimizin yakınlarına sabır ve metanet
diliyorum. Hepimizi derinden üzen bu olayların yenilerinin
yaşanmaması en büyük dileğimizdir.
Değerli milletvekilleri, muharrem ayı
vesilesiyle, her yıl olduğu gibi bu yıl da, Kerbelada yaşanan
vahşi insanlık dramının ne ülkemizde ne de dünyada bir
benzerinin yaşanmaması temennilerimi sunmak istiyorum. Tarihimizde
bir insanlık suçu olarak yerini almış olan Kerbela
olayları, İmam Hüseyin ve çoğunluğu kadınlardan
oluşan 73 canın katledilişi nedeniyle de Müslüman toplumumuzda
bir yas ve matem ayı olarak kabul edilmektedir. Dileğimiz, bu matemin
o günkü yaşananları bize hatırlatarak bizi birleştirmesi ve
farklı etnik köken ve mezheplerden oluşan insanları yan yana
getirerek kardeşlik, hoşgörü ve birlikte yaşam
duygularının güçlendirilmesine hizmet etmesidir. Çünkü insanlık
tarihimiz etnik ve mezhepsel çatışmalardan hiçbir zaman, hiçbir sonuç
elde edememiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün gene
coğrafyamızda benzer insanlık dramlarından biri daha
yaşanmaktadır. Gerçek amaçları belli olmayan ve bazı güç
odaklarınca yönlendirildiği düşünülen bu terör örgütü ne
Müslümanlık adına ne de insanlık adına hareket etmektedir.
Bölgemizin kan gölüne dönmesinden ve zayıflamasından yararlanmak
isteyenlerin bu emelleri, yarattıkları Orta Doğu
bataklığında yok olmaya mahkûmdur. İnsanların
kardeşçe yaşamasından ve güçlü bir bölgenin
varlığından rahatsız olanların yaratmak istedikleri
kaosa hiçbir ülke, etnik grup ve mezhebin alet olmaması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, ehlibeyit özünü insan
sevgisinden bulur ve bütün düşünceleri bir insan hakkı olarak kabul
eder. Hiç kimseyi inancından dolayı hor görmez. Asıl olan,
bilgi, candan dostluk, merhamet, eşitlik ve erdemli insan ortaya
çıkarmaktır. Hacı Bektaş Velinin dediği gibi
Okunacak en büyük kitap insandır. Yolumuz ilim, irfan ve insanlık
sevgisi üzerine kurulmuştur. Bu sözler ehlibeytin inanç ve felsefesini
çok güzel bir şekilde özetlemektedir. Kerbelada yaşanan olaylar ise
bütün bu değerlere karşı işlenmiş, güç ve iktidar
hırsıyla onlarca masum insanın hayatlarını
kaybetmesine neden olmuştur.
Sayın milletvekilleri, daha önceleri de dile
getirdiğim gibi, inanç hem toplumlar hem de fertler için çok hassas bir
konudur. Toplumun hiçbir ferdi inancına müdahale edilmesini istemez. Bugün
gelinen noktada, ülkemiz içerisindeki bütün inanç ve mezhep
gruplarının kendi inanış ve felsefelerini daha özgürce
yaşaması hususunda ciddi adımlar atılmaktadır.
Yıllarca devletin baskısına maruz kalan ve görmezden gelinen Alevi
toplumu son yıllarda kendilerini ifade edebilir ve birçok sorununu ve
talebini de devletle tartışabilir hâle gelmiştir. Önceleri
gündeme bile getirilmemiş birçok sorundan bazıları çözüme
kavuşmuş, bazıları ise zaman içerisinde çözülmeye
çalışılmaktadır. Önemli olan, çözüm konusundaki samimi ve
içten yaklaşımlardır. Hazreti Alinin dediği gibi, fikir
çatışmalarından hakikat çıkar. Ortak akılla hareket
etmek sorunların çözümünü daha da kolaylaştıracaktır; aksi
takdirde, ortaya çıkacak istenmeyen çatışma ve gerilimlerin
kimseye bir fayda sağlamayacağı açıktır.
Değerli milletvekilleri, muharrem ayında
tutulan matem orucu, günlerce susuz bırakılmış, Kerbelada
İmam Hüseyinle birlikte hunharca katledilmiş 73 can içindir. Tarih
bu insanlık dramını sayfalardan hiçbir zaman silmeyeceği
gibi, zalimleri de affetmeyecektir. İmam Hüseyin ve efradı ise insana
zulmedenlere karşı onurlu direnmenin sembolü olarak tarihteki
yerlerini bugünkü gibi korumaya devam edeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken
özellikle son günlerde yaşanan olaylar nedeniyle ülkemizdeki ve
bölgemizdeki toplumsal barış ve huzur ortamının
bozulmaması, insanların kardeşçe, barış içerisinde
yaşaması dileklerimle ölüme karşı yaşamı
savunmak, insan olarak herkesin görevi ve sorumluluğudur diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök, buyurun, söz talebiniz var.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, HDP
Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı üzüntüyle karşıladıklarına,
3 Kasım Türk alfabesinin kabulünün ve 1 Kasım
saltanatın kaldırılmasının yıl dönümlerine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Öncelikle bugün öğlen saatlerinde Halkların
Demokratik Partisinin Parti Meclisi üyesine yapılan
saldırıyı büyük bir üzüntüyle ve infialle
karşıladığımızı belirtmek ve Halkların
Demokratik Partisine geçmiş olsun demek isterim.
Bu saldırının yapılış
biçimi bir parça bizi fazlasıyla endişelendiriyor ve
düşündürüyor. Saldırganın yakalanmış olması
sevindirici olmakla beraber saldırının yapılış
biçimi ve uygulanan yöntem dikkate alındığında
arkasının çok dikkatli bir şekilde araştırılması
ve bu konuda toplumu gerçekten aydınlatıcı
açıklamaların emniyet güçleri tarafından
yapılmasını bekliyoruz. Biz de konuyu dikkatlice takip ediyoruz.
Sayın Başkan, bugün 4 Kasım 2014. Bundan
tam seksen altı yıl önce, 3 Kasım 1928de Türk Harflerinin Kabul
ve Tatbiki Hakkında Kanun çıkartılmış ve Türkiye Türk
alfabesine geçmiştir. Alfabeye geçilmesiyle, ülkemizde ulusal
okulların açılmasıyla Türkiyenin bütününe yönelik, Arapça ve
Farsça egemenliğinden kurtulmak kaydıyla, Türkiyedeki yaşayan
yurttaşlarımızın yeni alfabeyle tanışması ve
okuma yazma oranının bir anda artması söz konusu olmuştur.
Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden bir tanesidir tam seksen altı
yıl önce gerçekleştirilen harf devrimi.
Yine, aynı şekilde, tam 4 Kasım 1922de,
ondan üç gün önce 1 Kasım 1922de saltanatın
kaldırılmasıyla, hüküm sürmekte olan Tevfik Paşa
Hükûmetinin 4 Kasım 1922de yani bundan tam doksan iki yıl önce
istifa etmesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi artık meşru ve
Türkiyenin tek hükûmeti olarak kalmıştır ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin
Esasında bugün, tam doksan iki yıl önce
gerçekleşen saltanatın kaldırılmasıyla millî
egemenliğin halka dayandığı ve çağdaş
uygarlığın temelinin atıldığı bir gün olarak
da tarihe geçmesi açısından bu konuyu dile getirmeyi uygun gördüm.
Hepinizi ve Büyük Atatürkü saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, TEOG puanıyla özel okullara yapılan kayıtlarda
yaşanan bazı olaylara ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu yıl ortaöğretim
kurumlarına yani liselere TEOG puanıyla kayıt yapıldı.
Özel okullar ise TEOG puanına esas olan verilerden hareketle hesaplanan
bir başka puanla kayıt yaptılar. Bu çerçevede, İstanbulda
bulunan Özel Üsküdar Amerikan Lisesi de 168 kişilik kontenjanını
doldurdu. Özel Üsküdar Amerikan Lisesinin 168 kişilik kontenjanı
dâhilinde en düşük puanla almış olduğu öğrencinin
puanı 789dur.
Kayıt dönemi kapandıktan sonra, medya gücünü
arkasında almış olan bir öğrenci velisi bu güce yaslanarak,
dayanarak hak etmediği hâlde 782 puanlı bir öğrenciyi Millî
Eğitim Bakanlığı ve il millî eğitim müdürlüğü
üzerinden bu okula kaydettirmiştir. Bu kayıt, diğer
öğrencilerin haklarını çiğneyen, onların
haklarını elinden alan bir kayıttır. TEOG
puanının esas alınması gerektiğini söylemiştir
Millî Eğitim Bakanlığı. TEOG puanıyla da bu
öğrencinin puanı 477dir. Bu puanın üzerinde hem TEOG puanı
hem özel okul puanı aldığı hâlde bu okula ve diğer
özel okullara kaydolmamış öğrencilerin hakkı ortadan
kaldırılmıştır, hakkı yenmiştir.
Öğrenci velileri büyük bir infial hâlindedir, büyük bir isyan hâlindedir.
Eğer ortada özel okulların yaptığı bir
yanlışlık olduğu düşünülüyor ise o zaman 477 TEOG
puanının üzerindeki tüm öğrencilerin bu okullara kaydolması
için Millî Eğitim Bakanlığının gerekli düzenlemeyi
yapması gerekmektedir.
Bir kişiye yönelik olarak, sadece o öğrenci
velisinin isteğini karşılamak için yapılmış olan
bu düzenlemeyi kınıyorum. Sayın Millî Eğitim
Bakanını da şu an Genel Kurul salonunda görüyorum, umarım,
bu konuda Sayın Bakan bir açıklama yapar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken, buyurun.
3.- Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı
kınadığına, Ermenekteki maden kazasına,
Ispartanın Yalvaç ilçesinde meydana gelen kazada ve İstanbul
Boğazında bir teknenin batması sonucunda hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ve Kerbela olayına
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
günlerdir hedef gösterilen partimize yönelik bu sabah Ankarada çok planlı
ve örgütlü bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Parti Meclisi
Üyemiz Sayın Ahmet Karataş sabah 09.30 sıralarında HDP
Ankara il binasında 1 kişinin bıçaklı
saldırısına uğramıştır ve arkadaşımız,
şu anda da hastanede yaşam mücadelesi vermektedir. Biz Halkların
Demokratik Partisi olarak, Ankaranın göbeğinde gerçekleşen bu
saldırının planlı, organize ve örgütlü olduğunu
buradan tekrar ifade ediyoruz.
Günlerdir açıkça partimiz hedef alınıyor. Bu saldırı
partimize yönelik yapılmış olan linç kampanyasının bir
sonucudur. Başta Hükûmet yetkilileri ve Hükûmete yakın basın
yayın organları olmak üzere bazı köşe yazarlarının,
günlerdir eş genel başkanımızı, partimizi,
milletvekillerimizi, yöneticilerimizi hedef gösteren açıklama ve
yayınların tüm uyarılarımıza rağmen kesintisiz
bir şekilde sürdürülmüş olmasının bugünkü
saldırıya zemin hazırlamış olduğunu açık bir
şekilde ifade ediyoruz.
Bu karanlık saldırıyı ve
arkasındaki odakları, bu saldırıya zemin yaratanları
Halkların Demokratik Partisi olarak şiddetle kınıyor ve
lanetliyoruz. HDPyi hedef olarak gösteren Hükûmeti de bir an önce bu
tutumundan vazgeçmeye, bu hunharca saldırıyı da bir an önce
aydınlatmaya çağırıyoruz.
Yine, Sayın Başkan, özellikle ülke olarak
siyasetin gerilimli olduğu bugünlerde maalesef ihmallere ve
uğursuzluklara bağlı her geçen gün bir ölüm haberiyle
sarsılıyoruz. 27 Ekim tarihinde Karamanın Ermenek ilçesinde bir
madende yaşanan su baskını nedeniyle 18 maden emekçisinin hâlâ
göçük altında bulunmasının üzüntüsünü, acısını
biz halkımızla paylaşıyoruz. Bu konuda
hazırladığımız bir araştırma önergesini de
Genel Kurulun bilgisine sunacağız. Neredeyse rutin hâle gelen bu
iş cinayetleriyle ilgili bu Meclisin artık inisiyatif alması
gerektiği çağrısını bugün tekrar yineliyoruz.
Yine, 31 Ekimde Ispartanın Yalvaç ilçesi
yakınlarında elma toplayan tarım işçilerini, tarım
emekçilerini taşıyan bir midibüsün devrilmesi sonucu da 18 emekçinin
yaşamını yitirmesinden dolayı acımızı,
üzüntümüzü halkımızla paylaşıyoruz.
Dün de İstanbul Boğazında bir teknenin
batması sonucu 24 göçmen yaşamını yitirmişti. Bütün bu
ölümlerden Halkların Demokratik Partisi olarak üzüntümüzü
halkımızla paylaşıyoruz, yaşamını yitiren
tüm insanlara Allahtan rahmet, ailesi ve yakınlarına ve tüm
halkımıza başsağlığı diliyoruz.
Son olarak, bugün yas-ı Kerbela için, hak için
Hakka yürüyen Şah Hüseyini, Kerbelayı ve yârenlerini saygıyla
anıyoruz, Alevi halkımızın Kerbela direnişi
anısına tuttukları orucu ve bağladıkları
yası da Halkların Demokratik Partisi olarak
paylaştığımızı ve
selamladığımızı iletmek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Satır, buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan
saldırıyı kınadıklarına ve Organ
Bağışı Haftası ile Lösemili Çocuklar Haftasına
ilişkin açıklaması
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Halkların Demokratik Partisi önünde bugün
cereyan eden şiddet olayını şiddetle kınıyorum.
Hiçbir şiddeti tasvip etmek mümkün değil. Yaralanan kişiye de
geçmiş olsun, acil şifalar diliyorum. Kamu düzeni gereği, kamu
otoriteleri, suç aletiyle birlikte olayın failini
yakalamıştır. Geçmiş olsun dileklerimizi tekrar iletiyoruz.
Bu adi olay ile HDPye yapılan eleştirilerin
karşılaştırılmasına ve
özdeşleştirilmesine de bir anlam veremediğimi tekrar söylemek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kasım ayının ilk haftası Organ Bağışı
Haftası olarak kutlanıyor. Ülkemizde bu haftanın çok önemli
olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Organ
bağışı, kişi hayatta iken kendi iradesiyle,
tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının
başka hastalığın tedavisinde kullanılmasına izin
vermesidir. Ülkemizde 20 bini aşkın kişi hayatlarını
devam ettirmek için organ nakline ihtiyaç duymaktadırlar. Özellikle kalp,
karaciğer nakli bekleyen hastalar uygun ve yeterli verici olmaması
nedeniyle kısa süre içinde hayatlarını kaybetmektedir.
Halkımızın organ bağışı konusunda
hassasiyetlerinin artması, bizlerin de ihtiyacımız olduğunda
organ bulabilmesi anlamına gelmektedir. Ne yazık ki bizler ancak
alıcı olduğumuz durumda bağışın önemini fark
edebiliyoruz. 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası
vesilesiyle tüm halkımızın organ bağışına
katılımlarını gönülden destekliyoruz.
Ayrıca, bu hafta Lösemili Çocuklar Haftasıdır.
Halk arasında kan kanseri olarak bilinen lösemi
hastalığının çoğunlukla kemik iliğinden
kaynaklanan ve bir tek hücrenin kanserleşmesi, daha sonra bu hücrenin
bölünerek çoğalıp önce kemik iliğini, daha sonra tüm
organları istila etmesi olarak bilinir. Lösemi, çocukluk çağında
görülen kanserler arasında tedavi şansı en yüksek olanlardan
biridir. Günümüzün modern tedavi protokolleriyle akut löseminin genel anlamda
tedavi şansı yüzde 70-75 oranındadır. Bazı lösemi
tiplerinde bu oran yüzde 90lara çıkmaktadır. Ülkemizde löseminin her
türlü tedavisi en modern şartlarda ve yurt dışından çok
daha ucuza yapılmaktadır.
Bu vesileyle, lösemiyle mücadele eden tüm
kardeşlerimize Allahtan şifa diliyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
5.- Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Hamzaçebinin sözünü ettiği olayla ilgili kısa bir
açıklama yapmak ihtiyacını duydum.
Bu konuda Sayın Hamzaçebide aslında daha fazla
bilgi de var. Çünkü iki gün önce -biz kendisiyle- telefonda bu konuyu bana
aktardığında, ben de durumu
araştıracağımı, eğer bu konuda bir usulsüzlük söz
konusuysa ve bunda Millî Eğitim Bakanlığı bürokrasisinin
bir hatası veya kusuru varsa onu da
araştıracağımı ve soruşturma açtıracağımı
söylemiştim.
Bu konuyu araştırdım. İlgili hemen
hemen bütün taraflarla da bizzat görüştüm. Ortaya çıkan durum
şu: Bir defa, yapılan işlemde, çocuğun bir okuldan
diğerine naklinde Saint-Josephten Amerikan Lisesine naklinde
yönetmeliğe aykırı bir durum yok. Çünkü yönetmeliğe göre
özel okullar hangi kriterlere göre öğrenci alacaklarını
kendileri belirlemek durumundalar. Bizim daha önce Özel Okullar Birliğiyle
yaptığımız toplantılarda da kendilerine söylediğimiz,
bir araya gelerek bütün özel okulların bizim devlet okullarındaki
yerleştirme sistemimize alternatif oluşturacak paralel bir kabul
sistemi oluşturmamalarını ama her özel okulun kendi kriterlerini
oluşturmasında bir beis olmadığını konuşmuştuk
zaten. Yönetmelik de zaten buna imkân veriyor. Burada şüpheli olan durum,
öğrencinin, Saint-Josephten Amerikan Lisesine geçen öğrencinin
kaydının alındığı tarihte kayıtların
açık olup olmadığı ve kontenjan dışı bir
kayıt yapılıp yapılmadığıydı. Ben
bilgisayar kayıtlarını çıkarttırdım bu
öğrenciyle ilgili, orada da herhangi bir usulsüzlük söz konusu değil,
yani normal zamanda, kayıtlara bağlı olarak yönetmeliklere uygun
bir biçimde yapılmış. Buna rağmen, resmen görülmese bile
acaba bürokrasiden sizin de ima ettiğiniz veya açıkça
söylediğiniz biçimde bir baskıyla mı bu işlem
gerçekleştirilmiş olabilir diye okul Vakıf Yönetim Kurulu
Başkanı İlter Turan Beyle de görüştüm. Onun da bu tür
şüpheler izhar etmesi üzerine eğer mümkünse kaydı biraz
durdurmalarını
Fakat bana verilen bilgi Kaydını
yapmayın. dediğimiz hâlde kayıt yapılmış. Ben
bir araştırayım, ondan sonra kaydını
netleştirirsiniz. dediğimiz hâlde okul tarafından kayıt
yönetmeliklere de uygun olarak yapılmış. Daha sonra şunu da
öğrendim: Sadece kayıt yapılmakla kalmamış, okul,
aynı zamanda, öğrenci velisiyle mali sözleşmeyi de
imzalamış, yanlış hatırlamıyorsam 40 bin lira
parasını da almış. Şimdi bir yandan bu kayıt
işlemleri bu şekilde yapılıp edilirken bir yandan da bir başka
medya grubunun gücünü arkaya alarak bu konuda bir soru işareti
oluşturulmak isteniyor. Burada -Sayın Hamzaçebi ne kadar işin
taraflarının farkında bilmiyorum- aslında, iki medya
grubunun da müdahil olduğu
Yani iki ayrı medya grubu, âdeta, bizim
sırtımızdan birbirleriyle bilek güreşi yapıyorlar.
Biz, buna, Millî Eğitim Bakanlığı olarak izin vermeyiz.
Yönetmeliklere uygun olan işleri onaylıyoruz, uygun olmayan bir
iş şüphesi duyduğumuz zaman da gerekli soruşturmayı
yapıyoruz. Bu konuda gerekli araştırmayı yaptım,
vardığım netice bu.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, Sayın Bakanın vermiş olduğu bilgiler son derece
eksik, son derece yüzeysel bilgiler olup benim yaptığım
açıklamanın bir başka anlama gelecek şekilde
yorumlanmasına neden olmuştur. Sataşma nedeniyle 69uncu maddeye
göre söz istiyorum.
BAŞKAN Ben yerinizden söz vermiştim ama ne
söyleyerek sataştı ki size Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, Sayın Bakan diyor ki: Sayın Hamzaçebinin söylediği
doğru değil, yönetmeliklere uygun bir
BAŞKAN Buyurun, iki dakika söz veriyorum
sataşma nedeniyle.
RECEP ÖZEL (Isparta) Doğru değil. demedi
ki.!
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın
vermiş olduğu bilgi doğru değil. Özel Üsküdar Amerikan
Kolejine İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğünce
yazılmış olan bir yazı vardır ve yazıda
hilafıhakikat bir gerekçe vardır. Yazı burada, İl Millî
Eğitim Müdür Yardımcısı Murat Altınöz yazmış
Üsküdar İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne. Üsküdar İlçe Millî
Eğitim Müdürlüğü de okul müdürlüğüne aynı yazıyı
intikal ettirmiş.
Yazıda diyor ki: Falan öğrencinin yedek listede
bırakılarak kendisinden daha düşük puana sahip öğrencilerin
kaydedilmesi usulsüzdür.
Bir kere öğrenci yedek listede değil. Öğrencinin
puanı 782, Üsküdar Amerikan Lisesi en son 789 puana inmiş.
Açıkça bir usulsüzlük var. Siz eğer 782 puanlı öğrenciyi
oraya alıyorsanız -ve kontenjan dışı
alınıyor Sayın Bakan, bunu siz gayet iyi biliyorsunuz, kontenjan
168 kişi, dolmuş, 169uncu kişi olarak oraya gidiyor ve
kayıt döneminden sonra gidiyor- o zaman 782 puanın üzerindeki tüm
öğrencilere duyuru yapacaksınız, diyeceksiniz ki: Bu okul bu
uygulamayı yanlış yapmıştır. Bu puanın üzerindeki
bütün öğrenciler buraya kaydolsun, gelsin. Gelen gelir, gelmeyen gelmez.
Olay açıkça usulsüzdür Sayın Bakan.
Pazar günü, evet, sizinle ben telefonla görüştüm.
Bana biraz daha farklı söylemiştiniz, yani haklı
olabileceğim yönünde bir ifade kullanmıştınız ama
bugün tam tersi bir şey söylüyorsunuz. Buna üzüldüğümü ifade
etmeliyim.
Bu öğrencinin bir kabahati yok tabii. Sonuçta onun
velisi, velisinin dayandığı medya gücü, konu oradan
kaynaklanıyor. Bir başka medyada bu haksızlığın
haber olmasını, Sayın Bakan, iki medya gücünün arasındaki
bir mücadele olarak görüyor; değil. Hayır, diğer gazete,
Hürriyet gazetesi haksızlığı gündeme getiriyor.
Bunu sürekli olarak gündeme getireceğim. Bu
hukuksuzluğun üzerini hiç kimse örtemeyecektir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakutun, Divan olarak, HDP
Parti Meclisi üyesine yapılan
saldırıyı kınadıklarına
ilişkin açıklaması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biz de
Halkların Demokratik Partisine yapılan saldırıyı
kınadığımızı belirtiyor, olayda yaralanan
vatandaşımıza acil şifalar diliyor, failin
yakalanmasını da sevindirici buluyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının
bu konuyla ilgili araştırması, soruşturması biraz önce
söylediğim şekilde. Buna rağmen şunu da biliyorum: Bu, bir
dava konusu olacak; nitekim, şu anda müracaat eden veliler de var.
Bekleyelim, yönetmelikler ortada, yapılan işlemler ortada. Açılan
davaların neticesini görelim, kimin haklı olduğunu o zaman hep
beraber görürüz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Bakanım, diğer müracaat eden velilerin taleplerini
karşılayacak mısınız efendim?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yani o
puanın üzerinde olanları karşılayacak
mısınız?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Özel okulların hangi koşullarda öğrenci
alacakları yönetmeliklerde çok açık.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Komisyonlardan gelen istifa tezkereleri vardır,
okutuyorum:
IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/204)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilliğine
seçilmem nedeniyle İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeliğinden ayrılıyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 03/11/2014
Levent Gök
Ankara
CHP
Grup Başkan Vekili
2.- Ankara Milletvekili Fatih Şahinin,
Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi
(4/205)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Anayasa Komisyonu üyeliğinden
istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Fatih
Şahin
Ankara
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker ve 19 milletvekilinin, Suriyede yaşanan
iç karışıklık ve ikili siyasi ilişkilerin
bozulmasının bazı illerimizin yerel ekonomilerine olumsuz
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1079)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dışişleri Bakanının
izlediği dış politika ve açıklamaları, Suriye'deki iç
karışıklıklar Mersin'den Şırnak'a kadar olan
bölge illerimizin yerel ekonomilerini sarsmış ve insan
hayatını tehlikeye atmıştır.
Bu nedenle Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz. 4/10/2012
1) Bahattin Şeker (Bilecik)
2) Muharrem Varlı (Adana)
3) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Münir Kutluata (Sakarya)
6) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
7) Sinan Oğan (Iğdır)
8) Ali Öz (Mersin)
9) Emin Çınar (Kastamonu)
10) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
11) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
12) Mustafa Kalaycı (Konya)
13) Faruk Bal (Konya)
14) Oktay Öztürk (Erzurum)
15) Özcan Yeniçeri (Ankara)
16) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
17) D. Ali Torlak (İstanbul)
18) Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
19) Necati Özensoy (Bursa)
20) Atila Kaya (İstanbul)
Gerekçe:
Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu'nun söylemleri ve izlediği politikalarla gelinen Suriyeyle
ikili ilişkiler, bu ülkeyle yoğun ticari ilişkiler içindeki
illerimizde ciddi ekonomik kayıplar ve Şanlıurfa ilimizin
Akçakale ilçemizdeki insanların ölümü ve hayati tehlikesinin
yaşanmasına neden olmuştur. Ekonomi
Bakanlığının verilerine göre Türkiye'nin Suriye
ihracatında 2011 yılında bir sene öncesine göre yüzde 13
düşüş yaşanmıştır.
Suriyeyle ticari ilişkilerde başta Mersin
olmak üzere Hatay, Gaziantep, Kilis, Mardin, Şırnak ve Adana'da
ekonomik sıkıntılar belirgin olarak çıkmaya
başlamıştır. Suriyeyle ticaret Adana, Hatay, Kilis,
Mardin, Şırnak ve Gazianteple yapılmakta ise de özellikle
Mersin'de turizm faaliyetlerinde bulunan şirketler ve esnaf zararlı
çıkmıştır. 2006-2010 arasında Arap turist
patlaması yaşanan kente 2010 yılında toplam 50.178 turist
gelmiştir. Bu rakam 2011'de 8.774e kadar gerilemiştir. Mersin'i
tercih eden Suriyeli, Ürdünlü ve Lübnanlı turist sayısının
2012 yılında da düşüş gösterdiği turizmciler
tarafından dile getirilmektedir.
Adana'dan Suriye'ye gıda, inşaat malzemesi ve
mobilya başta olmak üzere önemli ölçüde ihracat gerçekleştirilirken
ikili ticaretin daralmasıyla Adana'da ihracat yapan firmalar artık
mal satamaz hâle gelmiştir. Benzer şekilde, 2010 yılında
gümrük kapılarından Gaziantep'e 1 milyon 33 bin 571 kişi
giriş yapmasına karşın 2011'de bu sayı 804.343'e
düşmüştür.
Nakliye sektöründe ekonomik kayıplar ciddi oranlara
yükselmiştir. Hatay Cilvegözü Sınır Kapısı bozulan
ilişkilerden dolayı işlerliğini yitirmiştir.
Suriyeyle olan iyi ilişkiler döneminde araçlarını yenileyen pek
çok nakliyecinin finans kurumlarına borçlandığı ancak
nakliyecilerin borçlarını ödeyemez duruma düştükleri bölgede
sıkça dile getirilmektedir.
Açıklanan nedenlerle,
Suriye'de yaşanan iç karışıklık ve ikili siyasi
ilişkilerin bozulmasının Mersin'den Şırnak'a kadar
olan illerimizin yerel ekonomilerine olumsuz etkilerinin araştırılması
amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince araştırma komisyonu kurulmasını arz ve
teklif ederiz.
2.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 22 milletvekilinin, Suriyede meydana
gelen olaylar nedeniyle Hatay başta olmak üzere bölgede bulunan diğer
illerde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1080)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Suriye'de meydana gelen olayların
yansıması nedeniyle Hatay başta olmak üzere bölgede bulunan
diğer illerde meydana gelen sorunları araştırmak ve
alınacak önlemleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98inci ve
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımla.
2/10/2014
1) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Tunca Toskay (Antalya)
8) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
9) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
10) Bahattin Şeker (Bilecik)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Oktay Öztürk (Erzurum)
13) Meral Akşener (İstanbul)
14) Mustafa Kalaycı (Konya)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Erkan Akçay (Manisa)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Sadir Durmaz (Yozgat)
19) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
20) Emin Çınar (Kastamonu)
21) Zühal Topcu (Ankara)
22) Atila Kaya (İstanbul)
23) D. Ali Torlak (İstanbul)
Üç semavi dinin asırlardır iç içe yaşadığı,
ezan sesinin çan sesine karıştığı, Medeniyetler
Korosu'yla Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen hoşgörü
şehri Hatay'da, Suriye'de meydana gelen olaylar nedeniyle huzur kalmamıştır.
Yaklaşık bir buçuk yıl öncesinde ortak
Bakanlar Kurulu toplantısı yapılan, Asi Nehri'ndeki
taşkınları önlemek, Amik Ovası'nın
sulanmasını sağlayabilmek amacıyla Dostluk Barajı
temeli atılan Türkiye-Suriye ilişkileri, Suriye'de meydana gelen
siyasi kriz sonrasında Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
ve Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad muhaliflerinin yanında
tavır almaları nedeniyle bozulmuştur.
Özelikle silahlı muhalif grupların Türkiye'ye
sığınması ve uluslararası basın
kuruluşlarında Tayyip Erdoğan
Başbakanlığındaki Hükûmetin bu gruplara silah, askerî
eğitim konusunda yardım ettiği iddialarının yer
alması, Suriyeyle ticari, diplomatik, ekonomik bütün ilişkilerin
bitmesine neden olmuştur.
Hatay, daha bir yıl öncesine kadar ülkemizin
ihracat, narenciye, tarımsal üretim, ticaret ve uluslararası
taşımacılık alanlarında öncülük teşkil eden
illerimizin başındayken bu gerilimli durum nedeniyle ekonomisi
bitmiş bir il durumuna gelmiştir.
Suriye'den kaçarak Türkiye'ye sığınan
kişilerin çadır kentler dışında sebep olduğu
asayiş olayları, Özgür Suriye Ordusu mensuplarına yönelik gündüz
kampta kaldıkları, gece savaşmak için sınırı
geçtikleri iddiaları, sığınmacı kalkanı
altında Libya'dan gelen silahlı grupların Suriye rejimini
yıkmaya yönelik çalışmalarda bulundukları, Özgür Suriye
Ordusunun üs merkezi olarak Hatay'ı adres gösterdiği, Hatay'da
sağlık hizmeti başta olmak üzere her türlü kamu hizmetinde
önceliğin Suriyeli sığınmacılara verildiği,
parası olan sığınmacıların kamplar
dışında kendilerine yaşam alanı oluşturduğu
ve buralarda silahlandıkları, kendilerine seyyar hastaneler
kurdukları ve ilaç ve diğer desteğin Hükûmet tarafından
sağlandığı, Suriyeli muhaliflerin Hatay'daki esnaf üzerinde
baskı kurduğu, silah zoruyla esnafı haraca
bağladığı, Türkiye-Suriye sınırının
fiilen kalktığı, Yayladağı'ndan Suriyeli muhalifler
olmak üzere PKK terör örgütü mensuplarının da rahatlıkla girip
çıktığı, Hatay'da Alevi-Sünni çatışmasına
zemin hazırlayacak girişimlerinde bulunulacağı ve benzeri
iddialar Hükûmet tarafından araştırılması ve tedbir
alınması gereken sorunları oluşturmaktadır.
Hatay başta olmak üzere Gaziantep, Kilis,
Kahramanmaraş ve Adıyaman olmak üzere bölgede yaşayan
vatandaşlarımız can ve mal güvenlikleri endişesi ile
yaşamakta, bölgede depresyon tedavisi alan vatandaşın
sayısı her geçen gün artmaktadır.
Suriye'de meydana gelen olayların Türkiye'ye
etkileri hakkında TBMM'nin bir araştırma yapması ve
alınacak önlemler konusunda Hükûmete yardımcı olunması
Türkiye'nin selameti açısından doğru bir uygulama
olacaktır.
Bu gerekçeyle, Anayasanın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 21 milletvekilinin, madde
bağımlılığı ve kaçakçılığı
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1081)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Uyuşturucu başta olmak üzere, madde
bağımlılığı ve kaçakçılığı
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz
Saygılarımızla. 2/10/2012
1) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
2) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
3) Münir Kutluata (Sakarya)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) Tunca Toskay (Antalya)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Meral Akşener (İstanbul)
8) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
9) Bülent Belen (Tekirdağ)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
12) Oktay Öztürk (Erzurum)
13) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Erkan Akçay (Manisa)
15) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
16) Sadir Durmaz (Yozgat)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Zühal Topcu (Ankara)
19) Emin Çınar (Kastamonu)
20) Atila Kaya (İstanbul)
21) D. Ali Torlak (İstanbul)
22) Bahattin Şeker (Bilecik)
Gerekçe:
Ülkemizde son yıllarda "uyuşturucu
tehlikesi, uyuşturucu sorunu" gibi ifadelerin yanı sıra
"uyuşturucu politikaları, etkin önleme faaliyetleri,
rehabilitasyon" gibi terimlere sıkça rastlanır olsa da,
uyuşturucu ve keyif verici maddelerin kullanılmasının önüne
bir türlü geçilememiştir.
Uyuşturucu madde
bağımlılığı sadece gençlerimiz arasında
değil ilköğretim çağındaki çocuklar arasında bile
yaygınlaşmaya başlamış, Emniyet Genel
Müdürlüğünün verilerine göre madde
bağımlılığı nedeniyle tedavi gören
kullanıcı yaşı ne yazık ki 12'ye kadar
düşmüştür. Yine aynı verilerde, tedavi görenlerin ilk uyuşturucu
ile tanışma yaşı da acı gerçeği ortaya
koymaktadır. Buna göre, tedavi görenlerin yüzde 10,72'sinin 15
yaşından küçük, yüzde 1,59'unun 15-19, yüzde 28,55'inin 20-24, yüzde
14,17'sinin 25-29, yüzde 6,97'sinin 30-34 ve yüzde 4,83'ünün ise 35-59
yaşları arasında yer aldığı görülmektedir.
İnternet kullanımının
yaygınlaşması ile gençler, uyuşturucu tacirlerinin kolay
avı hâline gelmiştir. Sanal ortamda uyuşturucu,
uyarıcı madde satışının denetlenebilmesinin
zorluğu, bu maddelerin satın alınabilmesini
kolaylaştırmış; macera arayışları,
arkadaş çevreleri, eğitimsizlik ve sosyoekonomik etkenler, öncelikle
ilk ve ortaöğretim çağındaki gençleri tehdit eder bir duruma
gelmiştir.
Resmî verilerde, eroindeki düşüşe
karşın Türkiye'de esrar kullanımının hızla
arttığı ürkütücü bir gerçek olarak ortadadır. Türkiye'de
son 5 yılda ele geçirilen esrar miktarının yüzde 249
oranında yükselmesi, en tehlikeli uyuşturuculardan biri olarak
bilinen ve Türkiye'de yakın zamana kadar görülmeyen metamfetamin
kullanımının da 2009'dan itibaren hızla artması
ülkemize yönelik tehdidin boyutlarını da ortaya koymaktadır.
Öte yandan uyuşturucu ile ilgili bir diğer
tehdit de terör örgütlerinin en önemli finansman kaynaklarının
uyuşturucu kaçakçılığı olmasıdır. Gençleri
zehirleyen, kanlı elleriyle askerimize silah sıkan bu eller,
fuhuş, cinayet, hırsızlık, her türlü adi suçu
uyuşturucu müptelası hâline getirdiği gençlere işletmekten
de geri kalmamaktadırlar.
Bu arada en korkutucu olan da Türkiye birkaç yıl
öncesine kadar, uyuşturucu kaçakçılığı ve
sevkiyatında sadece transit ülke iken, artık aynı zamanda önemli
bir üretici ülke de olmuştur. Geçtiğimiz günlerde ulusal bir
yayın organında yer alan haberde, uyuşturucu tacirlerinin,
Diyarbakır ile Bingöl arasındaki kırsal bölgede terör örgütünün
kontrolünde pervasız bir şekilde kenevir yetiştirmesi, 80 köy ve
mezranın esrar yatağı olması üzerinde düşünülmesi
önemli bir sorundur.
Sonuç olarak, uyuşturucu kullanımının
yaygınlaştığı, yaş sınırının
ilköğretim çağına inmesi ve ülkemizde etkin mücadele
girişimlerine rağmen uyuşturucu kaçakçılığına
engel olunamadığı acı gerçeklerinden yola
çıkılarak, bu konuları araştırmak ve
alınması gereken önlemleri tespit etmek amacıyla Anayasanın
98 ve İç Tüzükün 104üncü maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını talep ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine
düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine
ilişkin duyuru
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonlarında, siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de
birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak isteyen, siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin, 10 Kasım 2014 Pazartesi günü
saat 18.00e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
D) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin
Gürcistan Parlamento Başkanı David Usupashvilinin vaki davetine
icabet etmek üzere Gürcistana resmî bir ziyarette bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1613)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil
Çiçek Başkanlığındaki heyetin Gürcistan Parlamento
Başkanı David Usupashvilinin vaki davetine icabet etmek üzere
Gürcistan'a resmî ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük
Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12/11/2014
tarihinde Ürdünün başkenti Ammanda düzenlenecek Küçük Çaplı ve
Hafif Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika
Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar konulu parlamenter
seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi
(3/1614)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif
Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12 Kasım 2014 tarihinde
Ürdün'ün başkenti Amman'da "Küçük Çaplı ve Hafif Silahların
Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin
Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar" konulu parlamenter semineri
düzenlenecektir.
Söz konusu seminere katılım
sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3.- Avrupa Parlamentosu Katılım
Öncesi Eylem Birimi tarafından 21/11/2014 tarihinde Arnavutlukun
başkenti Tiranda düzenlenecek Temel Haklar, Ayrımcılık
Yasağı ve LGBTI (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel,
interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların Korunması konulu seminere
katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1615)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi
tarafından 21 Kasım 2014 tarihinde Arnavutluk'un başkenti
Tiran'da "Temel Haklar, Ayrımcılık Yasağı ve
LGBTI (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere
Hassas Grupların Korunması" konulu seminer düzenlenecektir.
Söz konusu seminere katılım
sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
X.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, son
zamanlarda yaşanan işçi ölümlerinin tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesinin (10/820), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 4
Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 4/11/2014 Salı günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Genel
Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler
kısmında yer alan (10/820) numaralı "son zamanlarda
yaşanan işçi ölümlerinin" tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 4/11/2014 Salı
günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tuncel. (HDP sıralarından
alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de konuya ilişkin görüşlerime geçmeden
önce, yas-ı Kerbela orucu vesilesiyle bin üç yüz yıl önce hak için
hakka yürüyen Şah Hüseyini, Kerbelayı ve
yoldaşlarını bir kez daha saygıyla anıyorum ve
aslında, onların ortaya çıkardığı bu
direniş, zalime karşı direnme, mazlumun yanında olma, asla
baş eğmeme ve diz çökmeme geleneğinin bugün de devam
ettiğini, insanlık adına bir umut olduğunu bir kez daha
söylemek isterim.
Doğrusu, aslında bu vesileyle gruplar da
kınadı, Sayın Meclis Başkanı da partimize yönelik
saldırıyı kınadı; bunun önemli olduğunu
düşünüyorum. Bugün sabah itibarıyla bir HDP Parti Meclisi üyemiz
boğazından kesilerek öldürülmek istendi. Arkadaşımız
Kürt Alevi birisidir. Çok tesadüf mü bilmiyorum ama Kerbela olayını
yaşadığımız bir dönemde arkadaşımıza
yönelik böyle bir saldırının gerçekleşmesinin çok manidar
olduğunu düşünüyoruz.
Bu kürsüde çok konuştuk özellikle IŞİDin
hem Ezidi Kürtlere yönelik saldırısını, Türkmenlere,
Araplara, Asuri Süryanilere
En sonunda Kobanide Kobani halkına
karşı geliştirdiği soykırım kıskacında
aslında uyguladığı yöntem, kafa kesme, taciz, tecavüz
Ki
görüntüler yansıdı. Aslında bu yaklaşımın bir
yanının da yanı başımızda olduğunun ve bizim
de güvende olmadığımızı gösteren bir emare
olduğunun altını çizmek istiyorum.
Ben arkadaşımıza acil şifalar
diliyorum. Gerçekten çok ucuz atlattı ve 2 santim daha boynuna gelmiş
olsaydı şimdi yaşamıyor olacaktı. Şu an
ameliyattan çıkmış olması gerekiyor.
Gerçekten, Türkiye açısından da bunlar, bizim,
sadece HDPnin değil, bu Parlamentonun da kendi gündemine alması
gereken bir konu.
Değerli milletvekilleri, biz bu kürsüde işçi
sağlığı, iş güvenliği konusunda çok fazla
konuştuk, bir kez daha bir araştırma önergesi gündeme
getiriyoruz. Her ölümün olduğu yerde, biz her defasında bir
araştırma önergesiyle bunu gündeme taşımaya
çalışıyoruz.
Baştan belirtelim, bu araştırma önergemiz
de kabul edilmeyecek, öyle görünüyor çünkü iktidar, aslında bu konuda
bizim verdiğimiz her türlü önergeye hayır diyor baştan. Ama biz
buradan hatırlatmak isteriz: Yani biz, sadece ölülerin, işçi
ölülerinin yanına gidip orada maden kapılarında nöbet tutmak
değil, ölüleri ailelerine teslim etmek değil, onların
yaşaması için işler yapmak zorundayız. Yani, biz
kadınlar olarak da hep böyle, kadınlar, öldüğünde gidip
onları mezarlara taşımaktan, tabutlardan
sıkıldık, işçi tabutlarını taşımaktan
sıkıldık. Daha altı ay olmadı değerli
arkadaşlar, bu ülkede Soma gibi bir facia yaşandı, 301 işçi
diri diri toprağa gömüldü. O zaman da ifade etmiştik Gelin, bu
konuda ciddi bir iş yapalım. Burada, bir daha bu maden
kazalarının olmaması konusunda, işçi kazalarının
olmaması konusunda ne yapıyorsak birlikte yapalım diye torba
yasa çıkarıldı. AKP Hükûmetinin genel politikası, her
şeyde bir rant elde etme yaklaşımı ne yazık ki buradan
da, bu cinayetten, işçi katliamından, işçi katliamını
önlemek üzerinden değil, buradan bir rant elde etmek üzerine kurulduğu
için torba yasaya konuldu. Sadece işçilerin, sadece emekçilerin sorununu
ilgilendiren bu konuda kapsamlı bir değerlendirme yapan değil,
torbanın içerisinde, buradan işçileri değil, patronları
daha çok nasıl koruruz yaklaşımı içerisinde oldu.
Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri;
AKP on iki yıldır iktidarda. Her defasında buraya çıkan
milletvekili arkadaşlarımız İyi şeyler yapmadık
mı, niye hep bizi sorumlu tutuyorsunuz? diye söylüyorlar. İyi
şeyleri de söylüyoruz ama tabloya baktığımızda ne
yazık ki iyi şeyler söyleyemiyoruz. On iki yılda en az 14.455
işçi, sadece ekim ayında ise 160 işçi yaşamını
yitirdi. Ki, iş kazaları nedeniyle, ölümlü olmayan iş
kazalarını da düşündüğünüzde aslında nasıl bir
tabloyla karşı karşıya olduğumuz ortada. Bakın,
2002 yılında 146 işçi, 2003 yılında 811 işçi,
2004 yılında 843 işçi -artıyor dikkat ederseniz- 2005
yılında 1.096, 2014 yılının ilk on ayında ise
1.600 işçi can vermiş. Yani, bunlar ciddi anlamda bu Meclisin
kendisinin dert edip, bunu sorun edip çözmesi gereken konular. Ama şimdiye
kadar AKP Hükûmeti daha çok Birçok yasa çıkarttık, olmadı
mı?; işte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıyla
görüştüğümüzde Sorunları çözeceğiz... Hatta öyle ki bazen
diyaloglar, HEY Tekstil işçileriyle Sayın Bakanla
görüştüğümüzde neredeyse diyeceğim Sayın Bakan sosyalist;
öyle emekten, işçiden, işçi sınıfından bahsediyor,
sorunlarımızı anladığını ifade ediyor ama
pratik uygulamalara geldiğinde hâlâ hiçbir sorun çözülmüyor. HEY Tekstil
işçileri hâlâ ücretlerini alamadı, hâlâ işçiler ölüyor, ölmeye
devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, Ermenekteki
olay da geliyorum diyen bir olay. Hatırlarsanız, Soma faciası
olduğunda biz dedik ki: Bütün maden durdurulsun, ağır iş
kolu durdurulsun, bu konuda güvenli hâle gelince çalışma
başlatılsın. İktidar dedi ki: Bu HDPliler istemiyor
işçilere istihdam sağlayalım. Biz istiyoruz işçilere
istihdam sağlansın. Tabii ki insanlar çalışmak istiyor, bu
ülkede yaşayabilmek için çalışmak zorunda ama siz öncelikle
güvenli mekânlar yaratmak durumundasınız. Güvenli mekânlar yaratmadan
insanlara Gidin ölün. demek
Ki insanlar bilerek ölüme gidiyor, çok ilginç
bir durum. Türkiyede insanlar madenlerin güvensiz olduğunu bildiği
hâlde
Medyayı hiç takip ettiniz mi? Soma maden faciasında söylenen
sözlerle Ermenekteki neredeyse aynı. Herkes diyor ki: Aslında biliyorduk.
Bilerek gelmiş, bile bile gelmiş facia; şöyleymiş,
böyleymiş, aynı cümleler neredeyse. Medyanın şeylerini bir
alt alta koyun, aynıdır sevgili arkadaşlar.
Bakın, hele Ispartadaki olay çok vahim bir olay.
Şimdi, 25-26 kişilik bir minibüsle siz 46-47 kişiyi
götüreceksiniz. Hatta 81 kişi, 87 kişi bindiği dahi söyleniyor.
Şimdi, bunların hiçbirinde denetim yok. Mevsimlik tarım
işçileri, bunlar da onun trajedisi. Nereden bakıyor? Küçük kalkar,
büyüğe bakar. diye bir söz var. Vatandaş da bakıyor iktidara,
iktidar her şeyi kâr için yaptığı için oradan bakıyor:
Nereden kâr elde edebilirim? Minibüs sayısını azaltalım,
hepsini iç içe koyalım. Burada, sevgili arkadaşlar, 15i kadın
olmak üzere 18 yurttaşımız yaşamını yitirdi elma
toplamaya giderken. Yani, arkasından, işte, Zonguldak; bize SOS
veriyor. Türkiyede sınıf mücadelesi yürütenler her gün eylem,
etkinlik yaparken sendikalar buna, Hükûmete uyarıda bulunuyorlar.
Bu Hükûmet sivil toplum örgütlerini, bu alanda
çalışan meslek örgütlerini de devre dışı
bıraktı. Bakın, meslek örgütlerinin bütün raporları
gerçekçi çıkıyor çünkü Hükûmet bunu dikkate almıyor.
Aslında başka bir denetim olayını da devreden
çıkarmış oldu. Siz kendiniz denetlemiyorsunuz, Bakanlık
denetlemiyor, Bakanlığın denetim için gönderdiği
kişiler gidip patronla içli dışlı oluyor, patronun raporuna
Eyvallah. diyor ama bunun dışında sivil,
bağımsız kurumların raporlarını da, denetimlerini
de hiçbir şey sayıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi?
Buradan çok yasa çıkarttık. Biz onayladık
ya da onaylamadık, sonuçta bizim de sorumluluğumuz var. Buradan
buradaki milletvekili arkadaşlarımıza bir kez daha
hatırlatıyoruz: Demek ki yasalar çıkıp hâlâ katliam
engellenemiyorsa, ölüm engellenemiyorsa bir sorun vardır. O zaman gelin,
bu sorunu birlikte araştıralım. Bütün dünyada uygulanan, AKP
Hükûmetinin dört elle sarıldığı bu neoliberal
politikaların, esnek çalışmanın, güvencesiz
çalışmanın, taşeron çalışmanın, kayıt
dışı çalışmanın başımıza ne büyük
felaketler getirdiğini bir kez daha araştıralım. Partizanlık
yapmayalım, bütün alanlarda, Şırnaktan Zonguldaka kadar her
alanda bunun çalışmasını yapalım. Ağır
iş kollarında, özellikle maden işlerinde başlayalım,
tersanelerde başlayalım. Her gün ölümler olunca mı biz bu
meseleyi konuşacağız? O yüzden bunu kapsamlı
değerlendirmek, bunun üzerinden bir araştırma yapmak ve bunun
sonucuna göre yasa çıkarmak
Bakın, bu Parlamento ne yapıyor?
Önce yasa çıkartıyor, sonra yasadan çıkan pürüzleri düzeltmek
için bir daha yasa çıkartıyor. Herhâlde hiçbir dönemde AKP iktidarı
dönemi kadar yasa çıkartılmadı. Böyle bir şey olabilir mi?
Değerli
milletvekilleri, sizlere de, özellikle iktidar partisinin milletvekillerine
söylüyorum: Sizin tek işiniz el kaldırıp indirmek değildir,
ne olduğunu bilmeden onaylamak değildir; aynı zamanda bu sizin
sorumluluğunuzdur. Buradan, her bir milletvekilinin kendi iradesiyle bu
işçi ölümlerine dur demesi gerektiğini düşünüyoruz. Eğer bu
yapılmazsa, kapsamlı bir değerlendirme yapılmazsa burada
çok ciddi sorunlar olacak.
Sevgili arkadaşlar,
mesele zihniyet meselesidir. Hangi perspektiften bakıyorsunuz, işçiye
nereden bakıyorsunuz; sizin için önemli olan patronun kazancı
mı, işçinin sağlığı mı? Şimdiye kadar
iktidarın ortaya koyduğu perspektifte önemli olan Para, para, para
yani Napolyonun sözünü gerçekleştirmek. Daha çok para kazanmak için her
türlü koşulu zorlamak, her alanı ranta açmak; işte, diyelim ki,
bunun karşısında işçi sağlığı konusunda
da tedbir alamamak.
Bir tek Türkiyede mi
maden var? Niye dünyanın diğer yerlerinde maden kazası olmuyor,
bu kadar işçi ölümleri olmuyor? Tek Türkiyede mi inşaat var;
inşaatta bu kadar işçi cinayeti olmuyor, kazalar olmuyor? O yüzden
değerli milletvekilleri, demek ki bir sorun var. Bu sorunu gidermek konusu
da hepimizin sorumluluğu.
Başta söylediğim
şey -umarım yanılıyorumdur- yani iktidar oylarıyla bu
araştırma önergemiz reddedilecek. Umarım bizi
yanıltırlar, bir defa daha bu araştırma önergesine evet
deriz. Yani, eğer, şöyle deniliyorsa: Biz hazırlamadık, o
yüzden evet demiyoruz., gelin birlikte hazırlayalım. 4 parti
gelsin, birlikte hazırlayalım ve buradan işçi ölümlerinin önüne
duracak çok ciddi bir çalışma başlatalım diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan),
İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaçar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP Grubu önerisi
hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, özellikle son aylarda yaşamış
olduğumuz iş kazaları, Soma başta olmak üzere, son, ekim
ayı sonu itibarıyla Karaman Ermenek ilçesindeki su baskını
sonucu meydana gelen göçük ve neticesinde 18 işçimizin madende mahsur
kalması süreci, Türkiye'deki iş kazaları noktasında konunun
yeniden değerlendirilmesi ve konuyla ilgili yeni bir bakış
açısıyla bu hususların ele alınması gerçeğini
hepimizin gözleri önüne seriyor.
Türkiye, iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili son yıllarda çok önemli yasal düzenlemeler
yapmış olmasına rağmen, hatta,
imzalamadığımız, onaylamadığımız ILO
sözleşmelerinin ilgili hükümlerini yasal düzenlemeler içerisinde
dercetmesine rağmen, maalesef, son iki yılda gerek iş
kazaları sayısındaki artış ve gerekse de ölümlü
iş kazaları noktasında son iki yıldır gerçekten
sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz.
Türkiye, 30 Haziran 2012 tarihinde Resmî Gazetede
yayınlanan İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasıyla birlikte, aslında, bu anlamda son derece önemli bir yasal
düzenleme gerçekleştirdi. Bu yeni yasanın en önemli özelliklerinden
biri, kuralcı yaklaşımlardan ziyade önleyici, iyileştirici
ve geliştirici bir yaklaşıma sahip olmasıdır. İş
yerlerinin risk analizlerine göre değerlendirilerek
sınıflandırılması, hayati ve özel tehlike bulunan
yerlerde sadece özel eğitim almış elemanların girmelerine
müsaade eden bir düzenleme olması, 1 ve 9 çalışanı olan,
tehlikeli ve çok tehlikeli sınıflarda yer alan iş yerlerinde
iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin
finansmanının Çalışma Bakanlığı
tarafından yapılmış olması; iş yerlerinin az
tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olmak üzere üç gruba ayrılması,
tüm çalışanların iş sağlığı ve güvenliği
kapsamına alınması gibi son derece önemli, devrim
niteliğinde bir yasal düzenlemeyi hep birlikte hayata geçirdik. Soma
kazasıyla birlikte son torba yasada özellikle maden alanında ve yer
altında çalışan işçilerimizin çalışma koşullarını
düzeltmeye yönelik, onların çalışma sürelerini günlük altı
saate indiren ve bazı çalışma koşulları içerisinde
işverene yeni yükümlülük getiren çok önemli bir düzenlemeyi hayata
geçirmemizin hemen arifesinde Ermenekte yaşanan hadise meselenin
yalnız yasal düzenlemelerle çözülemeyeceğini, bu konuda mutlaka
güvenlik tedbiri noktasında bir bilinç oluşturulması
gerektiğini, gerek çalışanlar açısından ve gerekse de
toplum açısından bir farkındalık oluşturmamız
gerçeğini net bir şekilde ortaya koymuş durumda.
Değerli
arkadaşlar, 6 Eylülde meydana gelen ve 10 işçimizi kaybettiğimiz
inşaat kazasının hemen sonrasında Sayın
Başbakanımızın yapmış olduğu açıklama
bundan sonraki süreçle ilgili son derece önemli ve yol haritasını
belirleyen bir açıklama. Sayın Başbakanımızın
yaptığı açıklamada her türlü soruşturmanın en
detaylı şekilde yapılacağını, bu tür hadiselerin
oluş şekli, varsa ihmal veya başka sebeplerle derinlemesine
araştırılacağı ve kamuoyunun bu konularla ilgili çok
şeffaf bir şekilde bilgilendirileceğiyle ilgili bu sürecin takibi
noktasında önemli bir açıklaması oldu. Bu açıklamanın
hemen ertesinde, 8 Eylülde toplanan Bakanlar Kurulunun en önemli gündem maddesi
iş kazaları, iş kazalarıyla ilgili yapılan yasal
düzenlemeler ve bundan sonrasıyla ilgili yapılması gereken
hususlar oldu. Burada, Çalışma Bakanlığınca sosyal
tarafların katılacağı bir toplantı yapılması
kararlaştırıldı. Hemen ardından, 12 Eylülde
Çalışma Bakanlığında yapılan toplantı
sonucunda 4 başlıktan oluşan bir eylem planı ortaya kondu
ve Sayın Başbakanımızın Çalışma
Bakanını ziyareti sonrası kamuoyuyla paylaşmış
olduğu bu 4 eylem planının birincisi süreç yönetimi, ikincisi
insan faktörü ve eğitim, üçüncüsü toplumsal duyarlılık,
bilinçlendirme ve iş güvenliği kültürü, dördüncüsü de yasal
düzenlemeler adı altında, dört temel başlık unsuru olarak
eylem planı ortaya konuldu.
Yasal düzenlemelerle ilgili, gerek iş
sağlığı ve güvenliği konusunda yapılan ve
yapılması gerekenler ve gerekse de Türkiye'nin İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanununun ILO ve Avrupa
Birliği standartlarına yükseltilmesi noktasında, Türkiye'nin 176
sayılı ILO Sözleşmesini onaylamasıyla ilgili yasal
düzenleme paketi hazırlandı ve hepinizin bildiği gibi bu konuyla
ilgili gereken yasal düzenlemeler noktasındaki hazırlıklar
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi.
Yalnız, geldiğimiz noktada, yasal
düzenlemelerin çok daha ötesinde hepimizin üzerinde durması gereken temel
konunun eğitim konusu olduğu, toplumda farkındalık
oluşturma olduğu ve çalışma bilinciyle ilgili başta
çalışanlarımızın bu konudaki yetkilerini,
sorumluluklarını ve kendilerinin sağlığını
ve hayatını koruma noktasında gereken
farkındalığın oluşturulması noktasında bir
mesafe almamış olmamız.
Son olarak Yalvaçta çok vahim bir kazayla
karşı karşıya kaldık. Aslında bu konularla ilgili
yasal düzenlemelerde sorumluluklar net bir şekilde tarif edilmiş
olmasına rağmen, maalesef, gerek işverenin kapital
yaklaşım içerisinde daha fazla kazanma arzusu ve gerekse de
çalışanlarımızın iş sağlığı
ve güvenliği bilincine yeterince sahip olmamaları, kendi hayatlarını
riske eden yaklaşımlara karşı bir duruş ortaya
koyamamaları neticesinde çok vahim sonuçlar doğuran bir kazayla
karşı karşıya kaldık.
Düşünün ki bir jandarma kontrol noktası var ve
bu kontrol noktasında çalışanların nasıl
taşınmaları gerektiğiyle ilgili kurallar belli, 3 minibüsle
jandarma kontrol noktasından yasal prosedüre uygun bir şekilde bir
geçiş sağlanıyor, ama maalesef oradan geçtikten hemen sonra
kapital işveren zihniyeti ortaya çıkıyor, ama buna karşılık
çalışanlarımızın da iş güvenliğiyle ilgili
yeterli bilince sahip olmamaları neticesinde, 3 minibüsten
işçilerimiz ayrılarak -hepimizin bildiği- 20 küsur kişinin
binmesi gereken bir yere 40 küsur işçimiz binerek ve gerçekten makine
mühendislerinin -zannediyorum- yapmış olduğu incelemelerde de
kesinlikle ve kesinlikle taşıma yapılamayacak bir minibüste fren
patlaması sonucu burada birçok vatandaşımız maalesef
hayatını kaybediyor.
Burada bizim gerek bütün aktörler olarak bu yeni yol
haritasında bir yandan yasal düzenlemelerin yapılması ama
diğer yandan da ilgili bütün birimlerin üzerine düşen görevi
yapması noktasında ciddi bir farkındalık
oluşturmamız gerekiyor. Denetim sistemimizi yeniden gözden geçirmemiz
gerekiyor. Çünkü geldiğimiz noktada, denetim sistemiyle ilgili ciddi
anlamda bazı aksaklıklar olduğu, özellikle denetim ve
işveren ilişkisinin çok ciddi anlamda facialara davetiye
çıkardığı noktasında önemli tespitler var. Denetim
sistemimizi masaya yatırmamız gerekiyor.
İşçimizde, işverenimizde ve bürokrasimizde
iş sağlığı ve güvenliği kültürünü yeniden masaya
yatırmamız gerekiyor. Sendikalarımız ve
sendikalaşmayla ilgili, Türkiyede bu konuyu yeniden gündeme alıp
özellikle sendikaların iş sağlığı ve
güvenliği noktasında üzerine düşen görevleri yapma
noktasında çok daha farklı inisiyatifler almaları gerekiyor.
İş kazalarını açıklama dilimizle ilgili yeniden bir
hususu masaya yatırmamız gerekiyor ve en önemlisi kazaları
tartışmamız ve ders çıkarmamız noktasındaki yaklaşımlarımızı
yeniden masaya yatırmamız gerekiyor.
Önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edilen yasal düzenlemeler, Türkiyenin onaylanmak üzere Meclise sevk etmiş
olduğu, ILOnun 176 Sayılı Sözleşmesi ve şu anda
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi 176 Sayılı Sözleşme.
Bu anlamda, zannediyorum
Ve Soma faciasını araştırmaya
yönelik olarak kurulan Meclis araştırma komisyonu sonuçlarıyla
birlikte, zannediyorum hep beraber bu konuyu yeniden masaya
yatırmamız ve yol haritası belirlememiz gerekiyor.
Ben artık bu konuyu tekrardan bu şekilde
hepimizin gündemden çıkarmamız gerektiğini, bu konuda siyaset
üstü bir yaklaşımla
Ki şu anda Mecliste grubu bulunan
partilerin de bu konudaki yaklaşımları ve samimiyetleri de
ortada, ben inanıyorum. Mecliste grubu bulunan siyasi partilerle birlikte,
Hükûmetin getirmiş olduğu yasal düzenlemelerle birlikte inşallah
artık Türkiye bu anlamda, iş sağlığı,
güvenliği anlamında yasal tedbirlerini almış ve artık
iş kazaları olmaktan çıkıp katliamlara dönüşen,
cinayetlere dönüşen bu hususun da inşallah gündemimizden
çıkarılmış olması temennisiyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde
söz isteyen Sakine Öz, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından
alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HDP Grubu tarafından verilen işçi
ölümlerinin nedenlerinin araştırılması hakkındaki
Meclis araştırma önergesi üzerine grubum adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, muharrem ayında
Kerbelada yaşanan acıların yaslarını
yaşadığımız ve lanetlediğimiz günlerde
oruçlarını tutanların oruçlarının Allah katında
kabulünü ve bir daha böyle acıların yaşanmaması temenni,
dileklerimle sözlerime başlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu önergenin verildiği
tarih olan 2012 Nisan ayındaki işçi
kayıplarımızın sayısına bir bakın, bir de
aylardır ülkemizin en can yakan ve bir türlü sonu gelmeyen iş
cinayetleri gündemine.
Önergenin gerekçesinde de belirtildiği gibi bizde
insan hayatı ve işçi sağlığı büyük
işverenlerin büyük maliyet hesaplarının arasında yok
sayılmaya devam ediyor. İş cinayetleri 2012 Nisan ayından
bugüne çok da fazla katlanarak artıyor. Devletin
yayınladığı ve sadece sayı olarak anıp
geçtiği işçi kıyımları Cumhuriyet Halk Partisinin, Uluslararası
Çalışma Örgütünün, İşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Meclisinin ve birçok kurumun raporlarında
emeğin karşılaştığı tüm baskıları
açıkça ortaya koymaya Hükûmeti ve Meclisi acilen görev yapmaya
çağırıyor. İş kazaları ve emek cinayetlerinin
önüne geçmek, açıkça bir adalet çağrısı niteliğinde
bizlerin karşısına geliyor.
Açıkça konuşmak gerekirse Soma, Ermenek, Kozlu
ve Amasrada madenlerde, İstanbulda asansör kazası yaşanan
inşaatlarda düşük ücretlerle, güvencesiz ve güvenliksiz
çalışmaya, insanlık dışı koşullara itilen,
sosyal devletin sağladığı hakların esirgendiği
işçilerimizin, Isparta Yalvaçta bir servis kasasına 46 tarım
işçisini, kadın işçileri dolduran ve buna ses çıkarmayan
kara düzenin hepimiz üzerinde ahı var. Geçen yıl Manisa
Alaşehirde küçük bir minibüse 40 işçiyi doldurup yine çiftçilerin
ölümüne neden olan düzeni sorgulayıp yetkilileri
uyardığımızda susanların üzerinde ahımız
var.
Sayın milletvekilleri, Somada yüzlerce kadın
hemşehrimin, 432 çocuğumun babasız kalmasına neden
olanların tepeden tırnağa kadar sorumluluk sahibi olduğu
düzende, daha geçen hafta girdiğim Eynezdeki madenin içinde
hissettiğim duygularla, tek tek madenin içinde ve acısını
paylaştığım Soma evlerinden yükselen feryatlarla
yapıyorum sizlere bu konuşmayı.
Ben bugün bu kürsüde, Ermenekte mahsur kalan madencimiz
Mehmet Özcanın 5 yaşındaki oğlu Ömer Asafın Babama
Galatasaray maçı var dersek madenden çıkar. diyen sesini duyurmak
için, Oğlum yüzme bilmezdi, suda ne yaptı? diyen Ayşe Gökçe
anamın feryadını anlatmak için buradayım.
Madenden inşaata, tarladan tersaneye, fabrikadan
atölyeye, yol inşaatından nakliyeye, hastaneden imalathaneye,
kısacası her bir emek yuvasının sınırsız kâr
ve üretim hırsına terk edildiği, işçiden çalınanla
yeni ihalenin alındığı, herkesin bildiği sömürünün bir
sır gibi gizlenmeye çalışıldığı, devleti
yönetenlerin faciadan sonra ortalıkta boş boş
dolaştığı bu yüzsüz düzende işçilerin daha güvenli
koşullarda, daha insanca yaşaması için yapıyoruz bu
çağrıyı sizlere. İşçilerin hayatından ve kursağından
çalınanların, bir avuç kömür için ömrünü verenlerin, bir parça ekmek
için bileği, kolu kesilen, sakat bırakılıp yüzüstü konan
işçilerin, en çok da Somalı madencilerin çağrısını
sizlerle paylaşıyor, Meclisi korkusuzca tavır almaya
çağırıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2012 Nisanda verilmiş
bu önerge 2012nin ilk üç ayındaki iş kazası sonucu ölümlerin
sayısını 163 olarak vermiş. Bugün geldiğimiz
aşamada, Soma yarasıyla kavrulduğumuz 2014te işçi
hayatını hiçe sayanların karnesi çok daha ağır bir sonuçla
dolu. Uluslararası Çalışma Örgütüne göre 2014
yılının ilk dokuz ayında 1.414 işçimizin
yaşamına son verildi. Son on iki yılda en az 14.455, sadece ekim
ayında 160 işçimiz yaşamını kaybetti.
Ekim ayında iş cinayetlerine, ucuz emeğe,
pahalı bedellerin ödendiği bu düzene kimleri kurban verdik,
bazılarını bir de benden dinleyin ve artık iş
cinayetlerini önleyecek adımları atmaya sizler de karar verin.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğini Meclisin
ve partimizin açıkladığı gibi öteki Türkiyenin tablosunda
ölüme gönderilen 35 işçi inşaat ve yollarda, 25 işçimiz
madenlerde, 10 işçimiz nakliyatlarda çalışıyordu.
Belediyelerde 9 işçi, büro, eğitim, sinema iş kolunda 6
işçi, savunma güvenlik iş kolunda 6 işçi ve -böyle giden
nitelikte- konaklama eğlence iş kolunda 1 işçimiz
canını yitirmiştir.
Meclisin üst katında Plan Bütçe Komisyonu
odasında büyüme rakamlarıyla hava atanlar adaletsiz büyümeden
bahsedilirken susuyor, dünyada en fazla iş kazası olan 3üncü ülke
olduğumuzu görünce kafasını kuma sokuyor. Kalkınmasını
ve adaletini insansız, emeksiz kurmaya, binlerce işçi
çocuğunu babasız ve annesiz büyütmeye kararlı olanlar, adı
belli maden firmalarını, inşaat şirketlerini ihya etti.
Madencinin ve inşaat işçisinin baretinden, maskesinden düşülen
maliyetler her bir işçimize mezar olarak geri döndü. Madenlerde, tüm
dünyada kabul edilmiş ilkeleri, çalışma düzenini ve denetimleri
sanki hiç görmemiş gibi, emekçilerin canına kastedenler ile devleti
yönetenler açıkça iş birliğine girdi. İhaleler, maden
ruhsatlarının kime verildiği tek adamın kararına
bağlanırken on binlerce işçimizin önce canı, sonra
alacaklarının hesabı sorulduğunda o adamlar yalan sözlerle
ortalıktan sıyrıldı.
Daha ocak ayında, Somada, Uyar
Madende yüzlerce madencinin alacağı için kapısını
çaldığımız Taner Yıldız madencinin gözünün içine
bakarak Bulun maden sahibini, ruhsatını iptal edeceğim. dedi.
Sonra, geçen hafta Uyar Madeninden pay sahibi olduğunu gördüğümüz
manzaranın önünde Uyarın işlerinden memnun değiliz.
dedi. Geçtiğimiz yıl kasım ayında Soma Işıklarda
kolu kopan madencimiz Mustafa Asalın büyük bir ihmal sonucu
hayatını kaybettiğini daha geçen hafta bana itiraf eden Bakan
Faruk Çelikin güvencesiz bakanlığında madenlerin
kapanmaması için acaba hangi 50 kişi kuyruğa girdi, hiç
düşündünüz mü?
Bir çalışma yerinin, bir
madenin en önemli güvenlik önlemlerinden olan, günlük yapılması
gereken jeolojik zemin etüdü yapmayan işletmeyi kontrol etmeyen, gaz
ölçümlerini düzenli takip etmeyen şirket-hükûmet düzeniyle Somada 301
madencimizi kaybettik. Elimizde belgeler var. Bir madende düzenli zemin raporu
tutulmadığını, fayların göçme ve çökme tehlikelerini
hiçe saydığını, sadece ilk kuruluşta jeolojik etüt
yapıldığını itiraf eden Taner Yıldızın
cevabı Somada skandalın yeni belgesidir.
Ermenekte her bir teftiş raporunda
eksiği açıkça belirtilmesine rağmen firmanın sondaj
yapmayışına ses çıkarmayan kamu düzeni bu büyük
göçüğün altında
kalmıştır. Türkiye'nin emekçileri, çocukları, eşleri
ve gözü yaşlı anaları, iş işten geçtikten sonra
Ermenekteki göçükte suya bakan bakanları değil, emeğe hak
ettiği karşılığı ve güvenceyi sağlayacak,
hakça adalet dağıtacak bir anlayışı, devlette
aklın egemen olacağı bir çalışma düzenini hak ediyor.
Düşme, ezilme, göçme, çökme, kalp krizi, zehirlenme
ve yanma nedeniyle emeğin ve emekçilerin yok oluşundan insana ve
güvenceye dayalı yatırıma büyük kâr hırslarından biraz
olsun sıyrılıp da bakan olumlu oyları görmek dileğiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, iş kazalarında ölen
kardeşlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dileklerinde bulunuyorum, yaralı
kardeşlerimize de geçmiş olsun diyorum.
Muhalefet ve iktidar olarak iş güvenliği
alanında bir sürü düzenlemeler yaptık; İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası,
Sendikalar Yasası bunlardan bazıları. Fakat bütün bu
yasaları çıkarmış olmamıza rağmen uygulamadaki
problemlerden dolayı iş kazalarını önleyemedik.
İş güvenliği ve eylem planı uygulamaya konmalı,
konulacak. İşçi ve emekçi tanımı saygın olarak
kalacak, profesyonelleşecek. Vasıfsız işçi kalmayacak
şekilde mesleki yeterlilik kurumu da oluşturulacaktır.
Eğitim olarak okullara iş güvenliği dersi konulacak, bu şekilde
sosyal duyarlılık geliştirilecek. Sendikalar eğitim
alanında işçileri bu duyarlılığa davet edecek. Bu
hususta üzerimize muhalefet ve iktidar olarak ne düşüyorsa bunları
takip etmek durumunda olacağız, olmalıyız.
Denetimlerde
denetmenler üzerine düşeni tamamen yerine getirmeli; objektif, tamamen
ilmî raporlar vermeli. İşçi güvenliği için gereken, özellikle
işçi güvenliği için gereken maliyet, ihale şartnamesine
konmalı. Hizmet alımında veyahut da diğer ihale bedelleri
anlamında bu, ihale güvenliğiyle ilgili bedel üzerine konur. Bu
şekilde müteahhit ya da işveren ya da Hükûmet ya da idare bunu göz
önüne alarak değerlendirmeli, buna göre hizmet satın almalı ya
da hizmet verilmeli. İhale şartnamelerine işçi
güvenliğinden kaynaklanan maliyet konmadığından dolayı
gerek işveren gerekse işçi bu noktada sıkıntılara
düşmekte. İş güvenliği anlamındaki bu maliyet
bedelinin ihaleye konması yasal düzenleme gerektiriyorsa Mecliste
iktidarıyla muhalefetiyle bu yasal düzenlemeyi de en kısa zamanda
güncelleştirmeliyiz.
Diğer taraftan, iş güvenliği alanı
işçi ile işveren arasında bir muhalefet alanı değil,
bir çıkar çatışma alanı değil; işçi-işverenin
ortak menfaat alanı olarak düzenlenmelidir, bu şekilde
değerlendirilmelidir.
Netice itibarıyla, 649 sıra sayılı
İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık
Sözleşmesi ile 650 sıra sayılı Maden İşyerlerinde
Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini birazdan grup önerimizde
getiriyoruz, bunları ön sıralara alacağız, inşallah
muhalefetiyle iktidarıyla önümüzdeki hafta
yasalaştıracağız. Bu yasalar, bu sözleşmeler,
inşallah bu kazaların önüne set çeker diye düşünüyoruz ama
öncelikle şunu özellikle belirtmek istiyorum ki: Bütün bu uygulamalar, bu
teori, bu nazari, bu pratik çalışmalar, hep beraber
yasalaştırdığımız mevzuatın uygulamalarındaki
zihniyet dönüşümünü hep beraber iktidarıyla muhalefetiyle
yapmalıyız diye düşünüyorum. Siyaset üstü bu alanı bir
çıkar çatışma, menfaat alanı olarak değil;
işçi-işveren arasında bir güvenlik, bir sağlık
alanı olarak dizayn etmeliyiz diye düşünüyor, bütün bu
açıklamalarımdan sonra ileride
yasalaştıracağımız sözleşmeleri de dikkate
değer buluyorum. Bu nedenle grup önerisine
katılamadığımı beyan ediyor, Genel Kurulu tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.51
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu tarafından 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi
tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla
Suriyenin Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29/10/2014
tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
04/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 04/11/2014 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
31 Ekim 2014 tarih ve 1019 sayı ile TBMM
Başkanlığına MHP Grup Başkan Vekili ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile MHP Grup Başkan Vekili ve Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun verdiği Irak Bölgesel Kürt Yönetimi
tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla
Suriye'nin Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29 Ekim 2014
tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili olarak verdiğimiz
genel görüşme açılması önergemizin 04/11/2014 Salı günü
(bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.(MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün önemli bir konuyu Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşeceğiz. Türkiye, maalesef, AKP Hükûmetinin bir
skandalına daha şahit olmuştur. İkinci bir Habur rezaleti
ve bunun ötesinde, tüm uluslararası hukukun çiğnendiği bir olay
daha yaşanmıştır. Türkiye, Suriyede, Ayn El-Arapta iki
terör örgütünün çatışmasına müdahil oldu, Anayasa ve
uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak Kuzey Irak
Bölgesel Yönetiminin silahlı gücünü Türkiye toprakları üzerinden
başka bir ülkenin topraklarına geçirdi. AKP bu hareketiyle, Mehmetçik
katillerini koruyan, kollayan, bunlara silah ve cephane veren, Irakın
kuzeyinde barınmalarına imkân sağlayan peşmergeyi
meşru bir güç olarak dünyaya takdim etmiş oldu.
Olayları bir gözden geçirelim: Suriyedeki
karışıklıktan faydalanarak Suriyenin kuzey bölgelerinde üç
kanton oluşturan Kürtler, Esada karşı Özgür Suriye Ordusunun
yanında yer almadılar. Derken, kısa adı IŞİD
olan Irak ve Şam İslam Devleti ortaya çıktı ve gerek
Suriyede gerekse Irakta terör estirmeye başladı, Allahuekber
diyerek insanların kafalarını kestiler, sivil insanları
katlettiler. Birçok Arap bölgesi ile Türkmen bölgelerinde bu katliamları
gerçekleştirdiler. Türk halkı, IŞİDle, Musul
Konsolosluğumuzun işgali ve buradaki Türklerin tutsak edilmesiyle
tanıştı. Kerkük, peşmergeler tarafından işgal
edildi ve birçok petrol bölgesi Barzaninin eline sorunsuz geçti.
ABD başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri,
IŞİDin, bölge halkını ve Türkmenleri katletmesine sessiz
kaldılar. Buna karşılık, IŞİDin peşmergeler
üzerine yürümesinden ve bazı bölgeleri ele geçirmesinden sonra, herkes,
birdenbire hop oturup hop kalkmaya başladı. Aynı şekilde,
IŞİDin, Suriyedeki birçok bölgeyi işgaline sessiz kalanlar,
iş Ayn-el Arapa yani Kobaniye
gelince aslan kesildiler. Türkiyedeki basın dâhil, ABD ve Avrupa, bundan
sonra, IŞİDin hakkından gelinmesi gereken bir terör örgütü olduğunu
ilan ettiler.
ABD ve ittifak güçleri, IŞİDe karşı
hava harekâtı başlattılar. Türkiyede de IŞİD
hakkında beyan üstüne beyanlar verildi. Başta bebek katili olmak
üzere aynı çizgideki siyasi parti ve uzantıları, Kobani
düşerse Türkiye de düşer. gibi açıklamalar yaptılar. Bu arada
birçok devlet ve Türkiyedeki PKK yanlıları, Türkiyenin
IŞİDe destek verdiği konusunda iddialar ileri sürdüler.
Maalesef, Türkiyeden IŞİDe katılanlar olduğu gibi,
bazı yaralıların da Türkiyede tedavi edildiği ortaya
çıktı. Sınırlarımız yol geçen hanı hâline
döndü.
Bu arada, Hükûmet, süresi dolan Suriye ve Irak
tezkerelerini birleştirerek Anayasanın 92nci maddesi gereğince
Meclise getirdi. Sözde, Suriyeden Türkiyeye gelmiş 1,5 milyona
yakın mülteci güvenli bölgelere nakledilecek, IŞİDin olası
tehlikesine karşı güç kullanılacaktı.
Şimdi, bundan sonra herkesin kafasını
karıştıran bir dizi olay ortaya çıkmıştır.
Türkiyenin Ayn-el Arapa müdahalesi ve ittifak güçlerinin havadan
bombardımanına ve Türkiyenin kara harekâtı düzenlemesi
çağrılarına karşılık, Türkiye, güvenli bölge
oluşturulması ve Esada karşı da harekât teklifinde
bulundu. Hedefi farklı olan ABD tarafından
tabii olarak bu teklif kabul edilmedi.
Bu
sırada Türkiye'nin Suriye bataklığına girmemesi
gerektiği konuşulurken, Başbakan Türkiye, Kobani konusuna
bulaşmaz, orada yardım amaçlı da olsa bir koridor
açmayacaktır. derken, bir başbakan yardımcısı da
Koridor açmak hukuken mümkün değil, siyaseten de izahı yoktur. diye
demeç veriyordu. Ancak, bir dediği ötekini tutmayan, bulanık suda balık
avlamakla meşgul Başbakan Davutoğlunun, geçtiğimiz
günlerde, Türkiye'nin Kobanideki sivil halka destek sağlaması
doğaldır. sözleri, AKPnin, içine düştüğü perişan ve
dağınık hâli ortaya koymaktadır.
Aynı
zamanlarda, Cumhurbaşkanı, Afganistan dönüşünde uçakta Son
günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYD'ye
silah desteği vermek ve PYD'ye verilecek silah desteğiyle
IŞİD'e karşı burada bir cephe oluşturmak. Tamam da,
PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir
terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATO'da beraber olduğumuz
Amerika'nın böyle bir desteği, açıktan açığa
söyleyerek bizden evet ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok
çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün
değil, böyle bir şeye de biz evet diyemeyiz." diyordu ama iki
saat sonra aynı Cumhurbaşkanı, Peşmergelerin Türkiye
üzerinden geçişini Obamaya ben önerdim. demek zorunda kaldı ve
peşmergenin geçişi için bir koridor açıldı. Yani, terör
örgütüne desteği, bizzat Cumhurbaşkanı vermiş oldu ancak
ABD Dışişleri Bakanının 19 Ekimde Peşmergenin
Kobaniye geçişine yardım edin. açıklamasından
Obamanın aba altından sopa gösteren emrivakilerinin, AKP Hükûmeti ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildiği
anlaşılıyor. Açıkçası, AKPnin ne dediği, nerede
durduğu, neyi savunduğu belirsizdir. Cumhurbaşkanından
Başbakana ve bakanlara kadar herkes ayrı tellerden çalmaktadır.
Sonuçta
PKKnın bir numaralı destekçisi Barzaninin 150 kişiden
oluşan silahlı peşmergesini Türkiye üzerinden Ayn El Arap'a
intikal ettirmesi, büyük bir tarihî hata ve rezalet olarak tarihe geçti.
Mamafih, göklere çıkartılan peşmergelerden bir
kısmının, daha Kobaniye gitmeden firar ettikleri, bir
kısmının hastalık sebebiyle Kobaniye geçmedikleri, ancak
125 civarında peşmergenin Kobaniye geçtiği ortaya
çıktı.
Bu
hareketiyle Hükûmet, IŞİD terörüyle çatışan PKK-PYD
terörüne can simidi uzatmış, destek vermiş, lojistik imkân sağlamıştır. ABD ve
Avrupadan PKK-PYDye silah yağmaktadır. AKP Hükûmeti de buna göz
yummakta, aracı olmaktadır. Nitekim, son olarak, dün Kobanideki
peşmergeye silah ve mühimmat sağlanması konusunda Barzaniyle
bir anlaşma yapıldığı ortaya
çıkmıştır. Hiç kimse unutmasın ki PKKnın
silahlanması, PYDnin silahla donatılması, Türkiye
etrafında kurulan ve kurdurulan bir ölüm tuzağıdır. Terör
örgütlerine giden silahların gerçek hedefi, Türkiyedir ve Türk
milletidir.
Yarın IŞİD riski hafiflediğinde bir
Kürdistan kurmayı hedeflemiş ABD ve Batının, terör
örgütlerinin rotasını tam olarak Türkiyeye çevireceklerinden
kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bunun ilk belirtileri 6-10 Ekimde
yaşanmış, 49 vatandaşımızın katledilmesi,
asker ve polislerimizin şehit edilmesi, içlerinde 220si okul olmak üzere
1.113 bina ve 1.177 aracın yakılmasıyla
sonuçlanmıştır. Aslında bu durum, asıl hedefin ne
olduğunu göstermekte ve aslında fiilen bitmiş olan çözüm
safsatasının Türkiyeyi nerelere sürüklediğini açıkça
göstermektedir. Yani bundan sonra asıl hedefin Türkiye olduğunu
görmemek için ya hain ya da gafil olmak lazımdır ama ne yazık ki
Cumhurbaşkanı ile Başbakan farklı farklı
konuşmakta, keşmekeşlik ur gibi her tarafı
sarmaktadır.
Madem PYD terör örgütü olarak kabullenilmektedir, o hâlde
Ayn El Arapa fiilî koridor açılması, bu örgütün
silahlandırılıp desteklenmesi nasıl izah edilecektir? Keza,
aynı şekilde yine Özgür Suriye Ordusunun PYDye yardım için
Türkiye topraklarını kullanarak Kobaniye geçirilmesi nasıl
açıklanacaktır?
Erdoğansın, 19 Ekimde Obamayla
yaptığı telefon görüşmesini duyururken Peşmergenin
Ayn-el Arapa geçişini ben istedim. demesi, PYD-PKKya nefes
aldırmak değil midir? Silahlı peşmergelerin
Şanlıurfa üzerinden Ayn El Arapa sevkiyatının
yapılması, anayasal suç olmakla kalmayıp uluslararası
hukuka aykırı değil midir? 2 Ekimde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilen tezkere, bu geçişlere cevaz vermemektedir. Nitekim
Anayasada ve onunla eş değer olan tezkerede Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiyede bulunmasına izin verilmiştir.
Peşmerge, Irak ordusu olmadığı gibi,
Türkiyede bulunmak yerine Türkiye üzerinden iki terör örgütünün birbiriyle
çatışmasına müdahil olmak üzere bölgesel bir silahlı güç
olarak Türkiye üzerinden başka bir ülkeye geçirilmiştir.
Cumhurbaşkanı, üstelik bu silahlı gücün 90 kişilik grubunun
kendileri tarafından uçakla getirildiğini beyan etmiştir.
Ayrıca, karayoluyla gelenlerin geçişlerini gece yapmaları
öngörülmüşken, araçlarının lastiğinin patlaması
bahanesiyle geçişin gündüz yapılması, ikinci bir Habur
rezaletinin yaşanmasına yol açmıştır.
Bizzat Cumhurbaşkanı, peşmerge
geçişini önermişse resmen ABDnin isteklerine boyun eğmiş
olmakta, ABDnin Akdenize kadar uzanan bir Kürdistan kurulması hedefinin
yerine getirilmesine destek vermiş olmaktadır. Nitekim,
Cumhurbaşkanı: Bazıları ABDye destek vermediğimizi
iddia ediyor, yalan. Biz gerekli desteği verdik. diye açıklama
yapmış yani suçunu itiraf etmiştir. Açıkçası,
Cumhurbaşkanı ve Başbakan suç işlemiştir, ABD
şantajına boyun eğmişlerdir.
Şimdi, Hükûmete soruyorum: Peşmerge, hangi
Anayasa maddesine, hangi hukuk kurallarına göre Türkiye üzerinden, Türkiye
dışında çatışan iki terör örgütüne yardım için
geçirilmiştir? Başka bir ülkeden silahlı bir gücün
topraklarımız kullandırılarak diğer ülkeye geçirilmesi
aleni bir suç değil midir? Barzaniyle yapılan son anlaşmayla
Ayn El Araptaki peşmergeye silah ve mühimmat gönderilmesi hangi yasaya ve
hukuka dayanmaktadır? Türkiyedeki muhtemel bir ayaklanma durumunda, dost
bildiğiniz bazı ülkelerin aynı yönteme başvurabileceği
gözardı edilebilir mi? MHP Grubu olarak bu sorularımızın
cevaplarını bekliyoruz.
Bu ve bu gibi sorunların
araştırılması ve gelecekte Türkiyenin uluslararası
bir suçlamayla karşı karşıya kalmaması için, genel
görüşme önerimizin, demokratik hukuk devleti hüviyeti taşıyorsak
kabulünü MHP Grubu adına yüce Meclisten bekliyorum.
Değerli milletvekilleri, 1914te zaten haritalar
çizilmişti. Bugün görmediğiniz veya görmek istemediğiniz mesele
budur. Bugün orada bir devlet kurulmaya çalışılmaktadır
Orta Doğuda ama Arap Baharı adı altında yapılan bu
görüşmeler, aslında Müslüman İslam dünyasının
değil, emperyalist Batının ve Amerikanın, İsrailin
çıkarlarına hizmet eden bir görüş ortaya koymaktadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Tan.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bir kez daha, Türkiyenin en önemli meselesi olan
dış politikayla alakalı bir Meclis araştırması
önergesiyle ilgili olarak huzurlarınızdayız.
Değerli arkadaşlar, bu mevzuyu bu kürsüden
defalarca konuştuk. Türkiye, yüz yıllık tarihinin -Birinci Dünya
Savaşından sonraki yüz yıllık tarihinin- en
karışık, en karmaşık ve en zor günlerini
yaşıyor. Defalarca buradan dile getirdik, böylesine zorlu ve
böylesine bütün bir coğrafyayı ilgilendiren bir konuda polemik
yapmak, günlük basit politik manevralara bu kürsüyü alet etmek hiçbirimize
yakışmaz. Peki, ne yapalım? Defalarca şunu söyledik, dedik
ki: Bu Meclis araştırması önergelerini de bir yana
bırakalım, gelin, bu Mecliste gerekirse üç gün, beş gün, on gün
yatmadan bu durumları bir müzakere edelim.
Çevremizde neler oluyor? Her ağzını açan
Yeni bir Orta Doğu kuruluyor. diyor. Evet, yeni bir Orta Doğu
kuruluyor. 1914-2014; tam yüz yıl sonra aynı oyunlar, aynı
senaryolar tekrar sahneleniyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Biz, sadece, grup
toplantıları ve Meclis kürsüsü üzerinden polemik yapıyoruz.
Gelin. derken kime çağrıda bulunuyoruz? Sayın Başbakana,
Sayın Dışişleri Bakanına, Hükûmet yetkililerine ve bu
konuda bilgisi, belgesi olan, bizi aydınlatacak, katkı sunacak
herkese çağrıda bulunuyoruz. Gelin, burada, bunları, önce bir
doğru düzgün konuşalım, bilgilenelim, ondan sonra da topyekûn
önümüzdeki yüz yılı belki aydınlatacak bir yol haritası
bulalım. Fakat, maalesef, en eften püften mevzularla alakalı
günlerce, gecelerce bu Meclisi meşgul eden iktidar, asla böyle bir
müzakereye, böyle bir uzlaşmaya, böyle bir bilgilendirmeye
yanaşmıyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, O,
yanlış; bu, yanlış. Amerika, gelip müdahale etmesin;
Türkiye, topraklarını kullandırmasın; İncirlik Üssü de
devreye girmesin; peşmerge de geçmesin. Peki, ne olsun? İşte,
esas soru bu; ne olsun? Hiçbir şey olmasın, Türkiye,
kapılarını, pencerelerini kapatsın, otursun. Peki, bu,
mümkün mü? 200 bin insan, Kobaniden Türkiye sınırlarına hücum
etti ve girdi. Yine Hükûmetin verdiği resmî rakamlara göre 1 milyon 600
bin Suriyeli var. Hükûmet, bir şaşkın ördek gibi, ne
yapacağını bilmiyor. Orta Doğuda petrol kuyuları el
değiştiriyor, rafineriler el değiştiriyor. Türkiye, bir
boru hattı yaptı Kürdistan idaresiyle birlikte, bu,
çalışmıyor; Ceyhandan yüklediği petrol gemisi, dünyada yükünü
indirecek liman bulamıyor ve siz Bunların hiçbirisi beni
ilgilendirmiyor, ben, kapımı, penceremi kapatırım,
gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım. diyemezsiniz.
Burada tartışma konusu şu: Peki, ne yapmak
lazım? İşte, soru bu. Ne yapmak lazım? Ne yapmak
lazıma doğru bir cevap verebilmek için doğru düzgün analizler
yapmak lazım. Önce bir master proje yapmak lazım. Bu Orta Doğuda
neler oluyor? Dünyanın bütün devleri, büyük ülkeleri bizim bu coğrafyamızda
niye kavga ediyor? Biz, Türkiye olarak, kendi içimizdeki barışı
nasıl sağlayabiliriz, Orta Doğudaki
soydaşlarımızla, dindaşlarımızla,
komşularımızla nasıl bir diyalog geliştirebiliriz?
İşte, bunlarla ilgili eğer bir uzlaşma ortaya
çıkmazsa, tatminkâr, uzun vadeli ve uygulanabilir bir siyaset hattı
belirlenemezse, inan edin, her gün birbirimizi eleştireceğiz.
Şimdi, en son, peşmergenin gelişi de işte bununla
alakalı bir mevzu. Yine çalakalem, Hükûmetin çok fazla da düşünmeden,
önceden hazırlığını yapmadan
İşte, madem
IŞİD kapının önüne kadar geldiyse onu engellemek
lazım, onu engellemek için NATOnun, Avrupa Birliğinin, ABDnin
güçlerine izin verilmesi lazım, yetmiyorsa Türkiyenin müdahale etmesi
lazım, o da yetmiyorsa peşmergenin gelmesi lazım, o da
yetmiyorsa Özgür Suriye Ordusunun devreye girmesi lazım. E, peki, bu
curcuna içerisinde nereye varmayı düşünüyorsunuz? Hedef belli
değil.
Değerli arkadaşlar, şöyle bir hedef de
hedef olamaz: Yani bir yazar bir tarihte bir gazetede köşesinde dile getirmişti,
Uzayda bile bir Kürt devleti kurulursa buna karşı çıkmak
lazım. E peki Kürtün çadırı olmasın, benim evim
yıkılsın. derseniz buradan neye varırsınız?
Buradan da bir yere varamazsınız arkadaşlar.
Yani ben burada, dikkat ederseniz, böyle çok köşeli
polemiklere girip de, şu olsun, bu olsun da demiyorum çünkü bunun
cevabı böyle iki cümlelik değil. Bunları önce, kızmadan,
bağırmadan, birbirimize hakaret etmeden, küfretmeden, sinirlenmeden,
doğru düzgün konuşabilmemiz lazım. Bunları yapamazsak değerli
arkadaşlar, günübirlik politikalarla, işte Hükûmetin içine
düştüğü perişanlık ve çaresizliğin içine düşeriz.
Yarın ne olacak, nasıl bir Suriye olacak, nasıl bir Kürt
politikası olacak, nasıl bir Halep olacak, nasıl bir Musul
olacak, bir politika var mı, bir proje var mı? Yok. Varsa
çıksın anlatsın Dışişleri yetkilileri.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu peşmerge
meselesine de bir iki cümleyle değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, mesele sadece Kobani,
sadece peşmerge meselesi değil. Şengaldeki Ezidilerin
dramı da bizim dramımız, Telaferdeki, Tuzhurmatudaki
Türkmenlerin sefaleti, perişanlığı, çaresizliği de
bizim sorunumuz. Buna nasıl yaklaşacağız?
Şimdi, mesela, bazı
arkadaşlarımız her fırsatta Irak Türkmenlerini dile
getiriyorlar. Doğru, getirmek lazım, hepsi kardeşimiz. Peki,
Iraktaki Türkmenlerin Sünni olanları, bugün IŞİDle beraber
Şii olan Türkmenleri vuruyor; bunu nasıl çözeceğiz? Nasıl
yaklaşacağız? Hangi diyalogları, hangi politikaları
devreye sokacağız? Yani öyle bir siyaset ortaya koyalım ki Sünni
Türkmenin de, Şii Türkmenin de, Kürtün de, Arapın da, Sünni
Arapın da, Şii Arapın da, Alevinin de, Süryaninin de burnu
kanamasın, doğru düzgün bir Orta Doğu olsun, bir düzen olsun.
İşte master plan dediğim, kastettiğim bu. Eğer bir
demokratik uzlaşma modeli çıkaramazsak, bunu millete anlatmadan önce,
Orta Doğuya ders vermeden önce, önce Türkiyenin içinde, kendi içimizde
bir uzlaşma, bir barış, bir yumuşama, bir toplumsal
mutabakat sağlayamazsak millete ne söyleyeceğiz, ne
öğreteceğiz?
Sonra, değerli arkadaşlar, bu peşmerge de
bizim düşmanımız değil, kardeşlerimiz.
Bakınız, bugün Iraktaki Federal Kürdistan Bölge Yönetimi bir karar
aldı ve Türkmenceyi de resmî dil olarak ilan etti. Hani bizim burada
yapamadığımızı
Bugün Kürdistan yönetimi, oradaki
Kürdistan yönetimi Türkmenceyi de Kürtçeyle beraber resmî dil ilan etti. Bütün
o okullarda başlangıcından itibaren Türkçe, Türkmence
eğitim serbest. Parlamentoda, bölgesel parlamentoda Türkmence de
konuşabiliyorsunuz, Kürtçe de konuşabiliyorsunuz. Meclis
Başkanı Türkmence biliyor, bizzat kendisi tercüme ediyor
anlamayanlara da, Türkmence bilmeyenlere.
Onun için, bu coğrafyada kadim zamanlardan beri
birlikte yaşayan bizler, hepimiz bir uzlaşma, bir barış
çıkarmak zorundayız Türkmeniyle, Kürtüyle, Şiisiyle,
Alevisiyle, Arapıyla, Süryanisiyle, Asurisiyle. Eğer bunu
sağlayamazsak, arkadaşlar, inan edin kıyamete kadar bu kan
davası, bu kan dökme devam edecek ve birilerinin işine
yaradığı müddetçe de elin oğlu silah da verecek, benzin de
dökecek. Barışı sağlamak bizim elimizde bu Meclis
çatısı içerisinde öncelikli.
Saygılar sunarım. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Osman Taney Korutürk, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Korutürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Arkadaşlar, gene, önemli bir konuyu
konuşuyoruz, gene, bir Meclis araştırması yapalım
diyoruz. Lehte konuşanlar da aleyhte konuşanlar da bu konuların
bu Meclis tarafından oturulup konuşulmasını tavsiye
ediyorlar, telkin ediyorlar, talep ediyorlar. Hiçbir zaman böyle bir şey
yapmıyoruz. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensupları olarak,
seçilmiş milletvekilleri olarak âdeta seyirci konumunda
koltuklarımızda oturuyor, olanı biteni seyrediyoruz.
Bakın, Hükûmet, kısa bir süre önce, bizzat
Cumhurbaşkanının ağzından bir siyaset
açıkladı, bu siyasette dedi ki: PYD, PKKnın
uzantısıdır ve bir terör örgütüdür. Bizim PYDye yardım
etmemiz söz konusu değildir. Kimseyi geçirmeyiz, silah vermeyiz.
Şimdi, bu tartışılır, doğrudur
yanlıştır, oraya girmiyorum ama Başbakanın beyanı
bu. Bu beyanın hemen arkasından, baktık, tam da 29 Ekim günü
âdeta alternatif bir geçit resmi yapar gibi, gayet muntazam bir geçişle
Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi peşmergeleri Türkiyeden Kobaniye
geçiş yaptılar. Şimdi, Başbakan bir açıklama daha
yaptı, dedi ki: Bunu Amerikalılara ben tavsiye ettim. Bu nasıl
bir politika arkadaşlar? Bunları biz niye burada oluşturmuyoruz?
Bir yandan Geçemez, terör örgütüdür, ona yardım etmeyiz. diyor, öbür
yandan Ben tavsiye ettim. diyor. Geçemez. dediğinden bir gün sonra, Geçemez.
dediği birlikler geçiyor.
Şimdi, bu olay Başvekil Ahmet Davutoğlu
tarafından şöyle takdim ediliyor, diyor ki: Türk askerinin Suriyeye
gitmesini isteyenler var. Biz bunlara engel olmak için, Türk askerini Suriyeye
göndermemek için çok kurnazca bir manevra yaptık ve bunu
gerçekleştirdik. Hangi manevra, hangi kurnazca hareket? Arkadaşlar,
bu, halkımızın, bizlerin zekâsıyla, aklıyla,
hafızasıyla, algısıyla alay etmekten başka bir anlam
ifade ediyor mu? Ben askerin Suriyeye gitmesini isteyen kimseyi bilmiyorum,
Cumhurbaşkanı ile Başvekilin dışında. Bunu
Amerika istemiyor, PYD istemiyor, Özgür Suriye Ordusu istemiyor, bölge
istemiyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin istediğine dair bir bilgi yok
ama Başvekil Davutoğlunun beyanları var; hem televizyonlarda
hem gazetelerde Eğer Suriyeye karşı bir kara harekâtı
yapılırsa biz buna katılırız. diyor, bunların
hepsi kayıtlarda. Suriyeye askerin gitmesini isteyenler varmış,
onu engellemek için böyle bir manevra yapılmış. Yapılan
işin ne olduğunu şu Mecliste görüşmek lazım,
yapılan işin niye yapıldığını şu
Mecliste görüşmek lazım.
Şimdi, bakıyorsunuz, bu peşmerge
birlikleri geçerken çok büyük gösteriler yapılıyor o bölgede ve
Yaşasın Obama! diye bağırmalar,
haykırışlar çıkıyor. Bunlar, insanları, bizleri,
hepimizi üzüyor. Niye, Yaşasın Obama!? Ne demek Yaşasın
Obama! Üzüyor ama bunun iyi bir analizini yapmak lazım. Niye
Yaşasın Obama! diye bağırıyor bu insanlar? Çünkü,
Hükûmet, bundan çok uzun olmayan bir zaman önce Kürt sorununu çözmek için bir
süreç başlatıyorum. dedi. Bu sürecin o zamandan itibaren biz içinin
boş olduğunu gördük. Yok, bunun içerisinde ne yaptığı,
ne yapmak istediği, nereye gittiği belli değil. İki ileri,
bir geri. Ne söylediği birbirini tutuyor ne o eylemi tutuyor ne hareketi
birbirini tutuyor ne politikası birbirini tutuyor. Böyle bir noktaya
geldiğiniz zaman bakıyorsunuz ki insanlar artık ümitlerini
kaybediyorlar. Siz, hem doğudakini hem batıdakini kandırarak
hiçbir yere gidemezsiniz. Süreç getiriyoruz, çözüm getiriyoruz. diyoruz,
hiçbir çözüm yok ortada, hiçbir şey yok. Oradaki insanlar eğer
Yaşasın Obama! diye bağırıyorsa bunun suçunu bir
parça da kendinizde aramanız lazım. Demek ki bu insanlar sizden ümidi
kesmiş arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinden ümidini kesmiş, başka memleketlerden,
okyanus ötesi, taa oralardan, kendisine de hiçbir hayrı dokunmayacak
memleketlerden medet umuyor, Yaşasın Obama! diye
bağırıyor. Ne kadar acı bir şey bu, ne kadar acı
bir şey bu
Ve buna sebebiyet veren Hükûmet, hâlâ bir sürü
lakırdıyla işi geçiştirmeye çalışıyor,
birçok zikzaklar içerisinde hükûmet oluşturmaya çalışıyor.
Bakın, bizzat İçişleri
Bakanının, bir de Başvekilin Başbakanlığa yeni
atamış olduğu bir danışmanın açık
beyanları var itiraf mahiyetinde: Doğuda ve güneydoğuda büyük
bir alan kaybedilmiştir, kontrol elden çıkmıştır.
Bundan daha vahim bir şey olabilir mi arkadaşlar? Kendi
vatandaşınızın derdine çare olamıyorsunuz, memleketin
çok önemli ana sorunlarından bir tanesini çözmek için hiçbir şey
yapmıyorsunuz, yapmış gibi gözüküyorsunuz, hem çözüm
getireceğinizi söylediğiniz insanları hem onun
dışında bölgedeki insanları kandırıyorsunuz, bu
insanları birbirine düşürüyorsunuz. Türkiye büyük bir bölünme
içerisine girdi, herkes birbirine karşı. Böyle bir yönetim olabilir
mi?
Ondan sonra, bakıyorsunuz, Sayın Başvekil
çıkıyor, birtakım beyanlarda bulunuyor. Ne diyor? Kendi
partisinden istifa etmiş olan bir sayın milletvekilinin istifa
mektubundan parçalar alıyor, söylüyor, alıntılar veriyor, diyor
ki: Ben bu istifa mektubunun altına imzamı atarım. Ondan
sonra, memleketin hâline bakıyorsunuz, memleketin durumu hiç parlak
değil. Bir başıbozukluk ve idaresizlik içerisinde ülke
debeleniyor. Ekonomi krize sürükleniyor, bunu herkes söylüyor, çok kötü günler
bekliyor ekonomide bizi. İşsizlik artıyor, üretim azalıyor.
İnsanlar kâh toprak altında kalarak kâh yükseklerden düşerek kâh
yollara savrularak kâh denizde boğularak, grup grup, kitle hâlinde ölüyor.
Cumhurbaşkanı Ülkemizden kimseyi geçirmem. diyor, bunlar daha
televizyonlarda yayınlanırken alternatif geçit resmi şeklinde,
bando mızıkayla yabancı birlikler Türkiyeden geçiyor. Bütün
bunların başında, bunların yönetiminden sorumlu olan Başvekil
de kalkıyor, diyor ki: Sayın muhalefet milletvekilinin istifa
mektubunun altına imzamı atarım.
Şimdi, arkadaşlar, Başvekilin bilmesi
lazım gelen bir şey var: Bir istifa mektubunun altına imza
atması şart, atması lazım ama onun bunun istifa mektubu
değil bu, kendi şahsi istifa mektubunun altına
imzasını atması lazım. (CHP sıralarından
alkışlar) Belki böylelikle memlekete yaptığı
yapacağı tek iyiliği yapmış olur, bir isim
bırakır, istifa etmiş bir insan olarak isim bırakır.
Başarı kazanmış bir insan değil ama istifa da bizde
âdet olmadığı için, hiç olmazsa Yapamadı, istifa etti. Derler.
Ama, başka partilerin iç işlerinden kendisine siyasi prim
çıkartacak yerde, şu memlekete bir çekidüzen vermesi lazım,
şu memleketin durumuna bir bakması lazım.
Şimdi, tekrar araştırma konusuna gelirsek,
bakın, Hükûmetin başarısızlığı artık
herkes tarafından kabul ediliyor, ülkede de dışarıda da. Bu
başarısızlık sadece Hükûmeti mesul etmiyor arkadaşlar.
Adalet ve Kalkınma Partisine, ben milletvekili olduğumdan bu yana, ne
zaman bu Mecliste bir konuşma yapsam, dikkat etmişinizdir, hiçbir
saygısızlık yapmadım, çünkü bu büyük bir kitle partisidir.
Bunun içerisinde çok saygın bireyler var, sizler, milletvekilleri
varsınız, hepimiz bu memlekete faydalı olmak için, hepimiz bu
memlekete katkıda bulunmak için uğraşıyoruz ama bu
başarısızlık, bu derbederlik, bu savrukluk, bu ilkesizlik,
bu yönetimsizlik herkesi, hepinizi töhmet altında bırakıyor.
Sizler bu töhmetin altında kalıyorsunuz çünkü bunu kimse Hükûmete
fatura etmiyor, Adalet ve Kalkınma Partisine fatura ediliyor bu. Sorun
arkadaşlar, sizden şimdiye kadar çok rica ettim, her zaman söyledim,
yapalım bir açık toplantı, yapalım bir kapalı
toplantı, bütün bu konuları sorun, kendiniz de sorun, biz de
soralım. Hükûmetleri sıygaya çekmek lazım.
Bakın, Demokrat Parti Hükûmeti sırasında
Demokrat Parti ile Adalet ve Kalkınma Partisinin fazla bir ilgisi
olmamakla beraber, Başbakan ikide birde dönüp Menderese atıfta
bulunuyor, Cumhurbaşkanı ikide birde dönüp Menderese atıfta
bulunuyor- Menderesin zamanında Demokrat Parti grubu kendi hükûmetini
grup toplantısında sorguya çekmiş, Dışişleri
Bakanından başlayarak teker teker bakanları istifa
ettirtmiş, Başbakanı da istifaya zorlamıştı.
Başbakan daha sonra şahsına güvenoyu isteyip yeni bir hükûmetten
göreve gitti. İstifa ettirirsiniz ettirmezsiniz, sizin bileceğiniz
iş, hiç kimsenin iç işine de karışmayız, kimsenin
istifa mektubunun altına da imza koymayı düşünmeyiz ama sizlerin
bunu sormanızı istiyorum, sizlerin bunu sormanız gerekiyor.
Sizler bu memleketin çok büyük bir siyasi oluşumunun çok değerli ve
vasıflı mensuplarısınız, bunları sormadan
geçmeyin. Niye böyle oluyor? diye bir sormak lazım. Bakın,
egemenliğimizin söz konusu olduğu bölgede bizim egemenliğimiz
geçmiyor, Amerikanın egemenliği geçiyor; iki telefonla, olmayacak
işler oluyor, olmayacak denilen işler oluyor ama bunu kimse
kalkıp sormuyor etmiyor.
Bütün bu
düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Milliyetçi Hareket
Partisinin araştırma önergesine olumlu oy vereceğimizi söylüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kavaklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Niğde) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından Suriyenin
Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29 Ekim 2014 tarihinde
Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili olarak genel görüşme
açılması teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 911 kilometrelik sınırı
paylaştığımız Suriyede yaşanan
çatışmalı durumun ve insanlık dramının 4üncü
yılındayız. Sözlerimin hemen başında, Suriyedeki
durumun ortaya koyduğu acı ve üzücü tablo ile ülke olarak bu insani
krizde üstlendiğimiz sorumluluğu sizlere hatırlatmak istiyorum.
Suriyedeki şiddet
sarmalında bugüne kadar 300 binden fazla insan ölmüştür.
Yarısı çocuk 7 milyon kişi ülke içinde yerlerinden
edilmiştir. 2 bini aşkın kişinin rejim eliyle kimyasal
saldırılarda yaşamını yitirdiği
Birleşmiş Milletlerce raporlanmıştır. 3 milyon
kişi komşu ülkelere sığınmak zorunda
kalmıştır. 150 milyar dolara ulaşan ekonomik tahribat
meydana gelmiştir.
Suriyedeki durum
yaşadığımız dönemdeki en büyük insanlık krizi
hâline gelirken etkisini ülke olarak çok yakından hissetmekteyiz.
Ülkemizdeki barınma merkezlerinde misafir edilen ve şehirlerde kendi
imkânlarıyla ikamet eden Suriyeli sayısı 1,5 milyonu
aşmıştır. İnsani ve komşuluk vazifelerimizin
gereği, ülkemize sığınmak durumunda kalan bölge halkı
için elimizden gelen her şeyi yapmaktayız.
Türkiye, 2013 yılında acil ve insani
yardımlarda tüm ülkeler arasında millî gelire oranla dünyada 1inci,
miktar olarak Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltereden sonra
dünya 3üncüsü olmuştur. Türkiye de bu sığınmacı
baskısıyla tek başına mücadele etmekte ve uluslararası
toplumun desteğini yeterince görmemektedir.
Değerli milletvekilleri, Suriyede yaşanan son
gelişmeler ülkedeki insani trajediye yeni ve dehşet verici bir boyut
kazandırmıştır. Suriye rejimi kaynaklı tehditlerin
kapsamı terör tehlikesiyle birlikte genişlemiş, bölgesel ve
uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir
tehdit hâline gelmiştir. Bölgemizde bugün bir IŞİD tehdidinden
bahsediyoruz ki onda Suriyedeki rejimin rolü büyüktür. Şunu
rahatlıkla söyleyebiliriz ki rejimin mezhepçilik ve etnik
ayrımcılığa dayalı politikaları bölgesel
istikrarsızlığı tetiklemiş, tehditlerin yeni bir boyut
kazanmasına sebep olmuştur. Suriye yönetilemez hâle gelmiştir.
Bugün, aşırılık yanlısı terör örgütleri kaos
ortamından ve rejimin politikalarından beslenerek faaliyet
alanlarını sürekli genişletmekte, onun bölgesel güvenlik ve
istikrar bakımından yol açtığı risk ve tehditler de
artmaktadır.
Biz, Türkiye olarak, Irak ve Suriyenin
bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünden yana
olduğumuzu ve nereden gelirse gelsin terörün her türlüsüne karşı
olduğumuzu her zaman söyledik. Uygulanan bütün politikalar bu söylem
doğrultusundadır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de Irak ve
Suriyenin bağımsızlığını ve toprak
bütünlüğünü teyit ederken IŞİD gibi terör örgütlerinin Irak ve
Suriyedeki faaliyetlerini kınamıştır. IŞİDin
terör faaliyetlerine karşı, Birleşmiş Milletler, üyesi tüm
ülkelere 1373 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde ve
uluslararası hukuka bağlı kalarak, sorumluluklarının
gereği olarak terörizm ve aşırılıklarla mücadele için
gerekli tüm önlemleri alma çağrısında bulunmuştur.
5 Eylül tarihli NATO Galler Zirvesinde Irak ve
IŞİD tehdidinin detaylı şekilde ele
alındığı çok taraflı toplantılarla başlayan
süreç, 11 Eylülde Ciddede, 15 Eylülde Pariste yapılan toplantılarla
devam etmiştir. Ülkemizin de iştirak ettiği toplantılarda
uluslararası toplumla birlikte hareket edileceği belirtilmiştir.
IŞİD'e karşı mücadele verilmesi ve bu doğrultudaki
uluslararası çabaların siyasi, güvenlik ve insani boyutlar ekseninde
yürütülmesi hususunda mutabakata varılmıştır. Ülke olarak
bu bölgesel meselede uluslararası camiayla birlikte hareket etmeye gayret
etmekteyiz. Nitekim, geçtiğimiz ay yüce Meclisimizce kabul edilen ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinin gerektiğinde sınır ötesi müdahale
için yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak
üzere yabancı askerlerin Türkiye'de bulundurulmasına yetki veren
tezkerede de IŞİD ismi özellikle vurgulanmıştır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye olarak Suriye
ihtilafında siyasi çözüm başlıca önceliğimiz olmayı
sürdürmektedir. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunarak anayasal ve
parlamenter sistemle herkesi kucaklayan bir yönetimin acilen tesis edilmesi
yine önceliğimiz olmaya devam edecektir. Bir kardeş diğer bir
kardeşin yaşadığı trajediye nasıl bakıyorsa,
Hükûmetimiz Suriye'de yaşananlara başından beri öyle bakmaktadır.
Hemen yanı başımızda acı çeken, zulme uğrayan
kardeşlerimizin bir an önce huzur ve sükûna kavuşması için
Türkiye olarak vicdan sahibi bir ülke duyarlılığı
sergilemekteyiz. İçinde bulunduğumuz bölgede yeni ve büyük krizler
yaşanırken, bu krizler Arap, Kürt, Türkmen kardeşlerimizi,
sınırlarımızın dâhilini ve
akrabalarımızın olduğu diğer tarafını
ilgilendirirken kayıtsız ve çekingen kalmamız, ikircikli
olmamız düşünülemez. Yanı başımızdaki sorunlar
için başkalarının karar vermesini bekleyen bir politika yürütmemizi
kimse bizden bekleyemez. Burnumuzun dibinde vuku bulan olayların ülke
menfaatlerimizi olumsuz etkilemesine izin veremeyiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye olarak bu
savaştaki odak noktamız insani acıları dindirebilmek
olmuştur, bunun için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam ediyoruz.
Kobaniden, IŞİD zulmünden kaçan 200 bin kişi ülkemizde misafir
edilmektedir. Bu çerçevede Kobaniye insani ve lojistik amaçlı olarak
bazı unsurların geçişi söz konusu olmuştur. Burada
peşmergelerin anayasal açıdan Irak ordusunun resmî bir parçası
olduğunu vurgulamak gerek. Irak Anayasasına göre Bölgesel hükûmet,
özellikle bölgenin polis güvenlik kuvvetleri ve bölge muhafızları
gibi güvenlik kuvvetlerinin kuruluş ve yapılandırılması
olmak üzere bölgenin tüm idari gereksinimlerinden sorumlu olmaktadır.
hükmünü amirdir. Bu anayasa hükmüne göre, ülkenin federal birimi olan Irak Kürt
Bölgesel Yönetiminin kendi güvenlik güçlerini kurma ve idare etme yetkisi
bulunmaktadır. Peşmerge, bu çerçevede Irak Anayasasının Kürt
Bölgesel Yönetimine verdiği yetkiye uygun şekilde oluşturulan
bir güvenlik yapısıdır. Kısaca, peşmergelerin
geçişi, gerek geçtiğimiz ay yüce Meclisimizce kabul edilen tezkerenin
muhtevası gerek uluslararası koalisyon
ile Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde ortaya çıkan
bir durumla değerlendirilmelidir. Burada en önemli husus Türkiyenin de
üyesi bulunduğu uluslararası koalisyonun IŞİDe
karşı verdiği mücadeledir ve ülkemiz bu mücadelede üzerine düşen
sorumluluğun bilinci içinde hareket etmektedir. Ayrıca
şunları da ifade etmek gerekir ki Suriyedeki
aşırılık yanlısı unsurların tamamen yok
edilmesi için uluslararası toplumun Suriye muhalefetine desteğini
artırması ve güçlendirmesi elzemdir. Suriye halkının
desteklediği Suriye muhalefetine destek olunması
aşırılık yanlısı grupların çekim merkezi
olmasını da engelleyecektir, önleyecektir. Suriye ve Irakta devam
eden krizleri en iyi analiz edebilen, çözümleri en iyi bilen ülke Türkiyedir.
Türkiye, Suriye politikasını şekillendirirken, üçüncü tarafların
yönlendirmesiyle, değil ulusal çıkarları, bölgesel vizyonu ve
benimsediği evrensel değerler temelinde hareket etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; buradan son olarak, komşularımızda
cereyan eden ve bizi ciddi biçimde etkileyen hadiseler karşısında
Türkiyeyi güvenli, istikrarlı ve huzurlu şekilde güçlendirme
çabamız sürerken her zaman bize güvenen büyük milletimize müteşekkir
olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Onlarca tahrike, provokasyonlara rağmen
milletimiz sağduyusuyla, ferasetiyle, birliğimizi ve
bütünlüğümüzü bozacak davranışlara prim vermemiştir.
İşte bu tavır sayesinde ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hükûmetimiz,
milletimizden aldığı bu destekle, egemenliğine yönelik
saldırılara müsaade etmeksizin, demokrasi ve hukukun
üstünlüğünden asla taviz vermeden, her türlü
haksızlığın üzerine kararlılıkla gitmeye devam
edecektir.
MHP Grubunun vermiş olduğu genel görüşme
talebini uygun görmediğimi belirtiyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkanım, konuşmacı hem Irak Anayasasındaki ifadeleri
yanlış olarak aktardı hem de bizim önergemizin temel olan
noktasını çarpıtarak verdi, sataşmadan
BAŞKAN Ne söyledi de çarpıttı Sayın
Halaçoğlu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Peşmergelerin Irak
ordusunun bir mensubu olduğunu belirtti; Irak ordusuyla alakası yok,
bunları açıklamak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaçoğlu.
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlunun
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; bir defa, her şeyden önce Irak
Anayasasının 9uncu maddesi, peşmergeleri iç güvenlik gücü
olarak gösterir, Irak ordusunun bir parçası olarak göstermez.
Dolayısıyla, tezkereye bunun dayandırılması mümkün
değil, bir defa her şeyden önce bunu ortaya koyalım. Yani peşmerge,
Irakta bölgesel bir yönetimin iç güvenlik gücüdür, Irak ordusuyla, merkezî
yönetimiyle alakası olan bir ordu değildir. Dolayısıyla,
Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulundurulması der
Anayasanın 92nci maddesi, tezkere de aynı şekilde geçmiştir.
Dolayısıyla, peşmerge Türkiye'de bulundurulmak için
gelmemiştir, peşmerge Türkiye üzerinden başka bir ülkeye
gönderilmiştir. Dolayısıyla, uluslararası hukuka da
aykırı bir işlem görülmüştür, Anayasa suçu da
işlenmiştir.
Biz, oradaki insanların, Suriyedeki insanların
veya Ayn El Araptaki insanların yanında olmayalım demiyoruz ki,
insani bir meseleden bahsetmiyoruz, yapılan bir yanlıştan
bahsederek biz bu önergeyi getirdik, genel görüşme
açılmasını istedik. Yani siz burada meseleyi farklı yönlere
çekiyorsunuz. Eğer böyle düşünecek olursak bile, Irakta meydana
gelen katliamlar
Amerikanın baskısıyla ne kadar Müslüman öldü?
1 milyon. Peki, ardından Libya
Peki, Mısır, ardından
Suriye... Ne kadar insan öldü, birbirini kesti? Mezhep çatışmaları
vesair, ne olursa olsun, binlerce insan, milyonlarca insan katledildi.
Şimdi, siz bunların arasını bulmak dururken
çatışmaların içerisine fitne sokmaya
kalkışıyorsunuz. Yapmayın!
Diğer taraftan, kim kazandı? Müslümanlar
kaybetti, İslam dünyası kaybetti. Kim kazandı? Batı
emperyalizmi, Amerika, İsrail kazandı. Boşuna mı Gazzeyi
bombaladı İsrail rahat rahat? Buna söz söylemezsiniz.
Diğer taraftan, tamamen Anayasa suçu
işlenmiştir, uluslararası hukuk çiğnenmiştir ve bunun
hesabını yarın Türkiye Cumhuriyeti olarak Laheye gittikleri
zaman veremezsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
X.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu tarafından 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi
tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla
Suriyenin Ayn el-Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29/10/2014
tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.58
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.075
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Konya Milletvekili Atilla
Kart ve arkadaşları tarafından, Ermenekteki kömür
ocağı faciası esas alınarak artık sistematik iş
cinayetlerine dönüşen bu ve benzeri olayların sebeplerinin,
sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin
araştırılması amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 4/11/2014 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent Gök
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşları
tarafından, Ermenek'teki kömür ocağı faciası esas
alınarak artık, sistematik iş cinayetlerine dönüşen bu ve
benzeri olayların sebeplerinin, sorumlularının ve
alınması gereken önlemlerin araştırılması
amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin (1544 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/11/2014 Salı günlü
birleşimde, sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından
alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından
verilmiş olan grup önerisi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 2014
yılında, ilk on ayda, iş cinayetlerinde 1.600
insanımızı kaybettik. Avrupa birinciliğinden dünya
birinciliğine doğru hızla, koşar adım gidiyoruz.
Ülkemiz adına vahim, dramatik, kaygı veren ve bir o kadar utanç veren
bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu gayriinsani ve
dramatik tabloyu artık görmemiz gerekiyor, bu tabloyla yüzleşmemiz
gerekiyor. Bu yüzleşmeyi yaparken, zorunlu olarak, ölümlere yol açan
sebepleri, daha doğrusu sistemi tartışmak durumundayız.
Somalar, Ermenekler yaşanmadan evvel neler olmuş, kim nerede
durmuş, devletin organları ne yapmış, nasıl bir
tavır içinde olmuş, bu süreci kronolojik olarak anlatmamız,
hafızamızı tazelememiz gerekiyor.
22 ve 23üncü Yasama Dönemlerini bir tarafa
bırakıyorum, 24üncü Dönemde, başta Manisa milletvekillerimiz
olmak üzere, muhalefet grupları bu konuyu ısrarla Meclis gündemine
getirdiler, taşıdılar. Muhalefetin bu yapıcı ve
sorumlu yaklaşımına rağmen, iş cinayetleri neden
önlenemiyor? Sınıfsal çelişki neden giderilemiyor? Mevcut
çelişkiler neden giderek derinleşiyor, neden uçurum boyutlarına
varıyor?
Ermenekteki olayı incelediğimizde şu
tespitler ve bulgular ortaya çıkıyor değerli
arkadaşlarım: Facianın meydana geldiği ocağın
doğusunda terk edilmiş bir maden alanı var. Mevcut bulgulara
göre, bu bölgeden kaynaklanan su baskınlarının diğer
faktörlerle birleşmesi sonucunda facia meydana geliyor.
İşçilerin bir bölümü suyun tazyikiyle savruluyorlar, bu savrulma
onların kurtuluşu oluyor. 18 işçi ise madende kalıyor ve
facia meydana geliyor.
Kayda değer olan soru şu: Terk edilmiş
görünen bu alanlar Enerji Bakanlığının işletme
kayıtlarında, haritalarında neden görünmüyor?
İşletmeci, ruhsat aldığı alanın
dışında bu alanda da mı acaba faaliyet gösteriyor? Enerji
Bakanlığı ruhsat verirken alanda inceleme yapmıyor mu?
Çalışma ve Enerji Bakanlıkları bu vahim tabloya neden
müdahale etmiyor, neden göz yumuyor, neden bu süreci görmezden geliyor?
Madenler konusunda ruhsat ve yetkileri Başbakanlık uhdesinde toplayan
2012/15 sayılı Genelgeyi bu bakanlıklar aşamıyor mu,
Başbakanlığa rağmen görev yapamıyorlar mı?
Türkiye gerçeği şudur değerli
milletvekilleri, şunu görmemiz gerekiyor: Türkiye'de tüm idari ve adli
sistem Başbakanlık üzerinden kilitlenmiş durumdadır.
Türkiye, öncelikle bu temel sorunu aşmak zorundadır.
İkinci temel tespitimiz şu değerli
arkadaşlarım: Bu sektörün başlı başına sorunlu
bir sektör olduğu bir vakıa. Bakıyoruz, böyle bir sektörde
teknolojik yatırım yok, altyapı yatırımı yok,
bunu zorlayan ve yaptırıma bağlayan bir anlayış yok.
Bu anlamda, iş güvenliği kültürünün geliştirilmesini, bunun
kurumsal hâle getirilmesini sağlamak gerekiyor. Bu noktada hiçbir ciddi
çalışmanın yapılmadığını görüyoruz. Bu
çalışmayı yapması gereken, bu konudaki kurumsal
yapıyı oluşturması gereken Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, bakıyoruz, yedi sekiz yıl
geçtikten sonra, 2010 yılında, 2011 yılında Zonguldaktaki
bir başka faciadan sonra Efendim, iş güvenliği kültürünü
geliştirmeye ihtiyacımız var. diyerek ahkâm kesiyor; bu kültürü
geliştirme ve kurumsal yapıyı oluşturma sorumluluğunun
kendisine ait olduğunu görmezden geliyor. Böylesine ucuz bir siyasetin
yapıldığını görüyoruz.
İktidar olduğu hâlde, on iki yıldır
Türkiyeyi yönettiği hâlde sızlanmaya, şikâyet etmeye, nasihat
vermeye devam eden bir iktidar kimliğiyle karşı
karşıyayız. Biraz evvel iktidar sözcüsü konuşuyordu, hâlen
söylediği şu: Olmalı, yapılmalı. Sen on iki
yıldır Türkiye'yi yönetiyorsun. Sen yapacaksın, tavsiyede
bulunmayacaksın, nasihat etmeyeceksin.
İşte, böylesine güvencesiz bir ortamda, bakıyoruz,
anormal üretim zorlamasının getirdiği başka tehlikeleri
görüyoruz, başka sakıncaları görüyoruz. Somanın
işletmecisi itiraf etti, ne dedi? Dedi ki: 2009 yılında 230 bin
ton olan üretim, 2010 yılında 2,6 milyon tona çıktı. Bu,
işte, başlı başına vahşi kapitalizm
uygulamasını gösteren bir tablo değil midir değerli
milletvekilleri?
Bakıyoruz, bütün bunların
devamında, 14 bin ocağı 240 müfettiş sözde denetliyor.
Peki, nasıl denetliyor? Madene inmeden, madenin gerçeklerini bildiği
hâlde bunları görmezden gelerek tamamen şeklî yöntemlerle
gerçekleştirilen formalite bir denetim vakıasından söz ediyoruz
ve göstermelik bir denetim.
Diğer bulguları
bırakıyoruz. Bakın, son üç günde ortaya çıkan, basına
yansıyan bilgilere göre, resmî raporlara göre şu söyleniyor: Ocak
sahipleri, denetçileri lüks otellerde ağırlayıp onları
göstermelik olarak ocağa getiriyorlar, hediyelerini ayaklarına
gönderiyorlar. Denetçiler gelmeden işverenlerin haberleri oluyor.
Akşam içki masaları kuruluyor. İşçiler bu
baskının olabileceğini söylediği hâlde tedbirler
alınmıyor. Bakıyorsunuz, danışıklı
ilişkilerle işçisinin maluliyet tazminatını ödememek için
mal kaçıran firmalar, Somada muhtelif kazalara, olaylara yol açan ve hep
korunan firmalar. Vergi, SSK ve elektrik borçlarını ödemeyen yine
aynı firmalar. Her nasılsa bu tesadüfler, siyasi kadrolarla, siyasi
iktidarın kadrolarıyla özel ilişkiler içine giriyorlar ve
himayeye mazhar oluyorlar. Aslında, 17 Aralığı yaratan
fotoğrafı, o aktörleri orada da görüyorsunuz. Sorunun esası da
burada düğümleniyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, Çalışma
Bakanı bu olayın sıcaklığıyla konuşuyor, ne
diyor? Diyor ki: Efendim, ruhsat verilmemeliydi. 50 kişi araya giriyor.
Üretim zorlaması var, aşırı kâr hırsı var. Ne
güzel tespitler, doğru söylüyor Çalışma Bakanı. Peki, bu
itiraflardan sonra ne beklersiniz? Bunları söyleyen bir Bakanın, bir
Hükûmetin çözüm adına yapması gereken şeyler yok mudur? Ne yapıyor ilgili Bakan? Bakıyoruz,
anlatımı yapılan bu süreçte denetim görevini yapmayan, ihmal ve
suistimalde bulunan müfettişler için savcılığın
istediği soruşturma iznini vermiyor Çalışma Bakanı.
Böyle bir şey kabul edilebilir mi? İşte, bu, tuzun koktuğu
yer değil midir? Bu, yüz karası değil midir değerli
milletvekilleri? Bu bir fotoğraf değil midir? Bu bir yönetim
anlayışı değil midir? E, bakıyoruz, tabii, bütün
bunların devamında da Maden Mühendisleri Odasının,
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun raporlarına,
Cumhuriyet Halk Partisinin, muhalefetin diğer grupların vermiş
oldukları araştırma önergelerine rağmen, Hükûmet üstüne
düşen görevleri bir türlü yapmıyor, bu
anlattığımız kapsamda bir türlü yapmıyor.
Ortaya çıkan fiilî durum şu, işin
esası şu: İşletmeciler iktidarla olan yerel ve merkezî
ilişkilerine güveniyorlar, Nasıl olsa Ankara benim hakkımda
yaptırım uygulamaz. diyorlar ve bu duyguyla kural
dışılığa ve haksız kazanca yöneliyorlar, bunu
kurumsal hâle getiriyorlar. Çıkar ilişkisi ve nüfuz suiistimalleri,
beraberinde cezasızlık kültürünü getiriyor ve bu cezasızlık
kültürü en ağır sonuçlarını madencilik sektöründe
yaratıyor değerli arkadaşlarım.
İşte, böyle bir tablonun sonunda, aslında
fotoğrafın özünü, esasını yine kim ortaya koyuyor?
Ermenekli, Güneyyurtlu Emiş Baha isimli kadınımız ortaya
koyuyor. Diyor ki Emiş Baha: Önce ekmeğimizi çaldılar,
emeğimizi çaldılar, sonra da canımızı aldılar.
Emiş Baha, Türkiye gerçeğini özetliyor, Anadolu gerçeğini
özetliyor. Emiş Bahaların haykırışı ve
Oğlum yüzme bilmezdi. diyen Ayşe annenin masumiyeti ve dile
getirdiği insani değerler bu topluma, hepimize ders
olmalıdır değerli arkadaşlarım.
Gelin, bu seslere kulak verelim. Gelin, bu
sınıfsal çelişkiyi, vahşi kapitalizmin
yarattığı bu sömürü ve soygun düzenini sona erdirelim
değerli arkadaşlarım. Etraftan dolaşmayalım, işin
özüne girelim, olayın özüne girelim, sorunla yüzleşelim. Bu cesareti
gösterelim, bu sorumluluğu gösterelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bu düşüncelerle sizleri bir kez daha
sorumluluğa ve sağduyuya davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili.
Buyurun Sayın Alaboyun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 13 Mayıs 2014 tarihinde Somada
hayatını kaybeden 301 şehidimize tekrar Allahtan rahmet
diliyorum ve ağır bir travma yaşayan yaralılara ve
ailelerine tekrar geçmiş olsun diyorum.
Ermenekte geçen hafta
yaşadığımız kazada çıkartmaya
çalıştığımız, göçük altında kalan
işçilerimizin de bir an evvel sağ salim evlerine dönmesi,
çıkartılması konusunda dua ediyoruz, elimizden gelen
desteği veriyoruz.
Değerli arkadaşlar, Somadaki kazadan sonra,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün partilerin el birliğiyle bir
komisyon oluşturuldu; Soma Kazasını Araştırma
Komisyonu ve beraberinde, bir daha benzer kazaların olmaması için
neler yapılması gerektiği konusunda. Ben herkese teşekkür
ediyorum, her partiye. Özellikle, Komisyon üyesi
arkadaşlarımızın hepsinin arasında müthiş bir
uyum var. Ben Komisyon Başkanıyım, mesleğim de maden mühendisliği
olduğu için, grubum tarafından bu göreve getirildim ve bu uyum
içerisinde de gerçekten çalışmalarımızı hem bilimsel
temele hem de işçi ifadelerine dayandırarak olayın nasıl
olduğunu çözmeye çalışıyoruz. Amacımız şu:
Olayın nasıl olduğunu çözersek iyi öneriler öneririz, yoksa
klasik önerilerin dışına çıkamayız diye düşündük.
Sonuçta, geldiğimiz noktada, bu ayın sonunda Komisyonumuz
çalışmalarını tamamlıyor, belli bir noktaya geldik.
İnşallah, ay sonuna doğru da Komisyonumuz raporunu görüşüp
bir karara bağlayacak.
Buradaki temel sıkıntı, maalesef ve
maalesef, çok uzun süredir, madencilikteki -temeli olmayan- mevzuat
eksikliğimizden kaynaklanıyor. Ben birkaç örnek vermek istiyorum. Bu
bizim Maden Kanunumuz, bu da geçen sene, 6331 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanununa bağlı olarak yer altı madenleriyle
ilgili çıkartılmış olan yönetmelik, sadece 20 sayfa.
Benzer şekilde Avustralyadan örnek vereyim:
Avustralyada maden kanunu değil, sadece kömürde iş sağlığı
ve güvenliği kanunu var ve bu iş sağlığı ve güvenliği
kanunu da 350 sayfa, 650 sayfa da yönetmeliği var.
Bizdeki temel sorun, maalesef, kömürü normal İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına
almamış olmamız. Bu bağlamda, 301 insanın ölmesinin ve
Ermenek kazasının bizim için artık bir dönüm noktası
olması gerekir diye düşünüyorum. Bu bağlamda, biz
raporlarımızı bu çerçevede hazırlıyoruz. Mesela, niçin kömürde İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gerekli? Çünkü, kömür
ocakları diğer madenlerden çok farklı. Bugün, madenlerde meydana
gelen kazaların yüzde 95i kömür ocaklarında meydana geliyor. Soma
kazasına kadar ölümlerin yüzde 98i grizudandı, Somayla birlikte biz
gaz zehirlenmesi ve en sonunda da su baskınıyla
karşılaştık. Yani, kömür madenlerinde genelde 4 tane temel
kaza riski var. Bunlardan birincisi grizu; ikincisi için için yanma,
kızışma, gaz; üçüncüsü göçük; dördüncüsü de su
baskını. Dolayısıyla, kömürdeki iş
sağlığı, güvenliğini biz bu temel üzerine oturtursak,
galeri açmadan havalandırmaya kadar her türlü şeyi sistematik olarak
mevzuatımıza yazarsak işverenin yapması gereken her
şeyi tanımlamamız lazım; bizde bu eksik. Bizdeki Maden
Kanunu, maalesef, iş sağlığı ve güvenliğini,
kömürdeki iş sağlığı ve güvenliğini
kapsamıyor; bizdeki Maden Kanunu, genelde işveren ile ruhsat sahibi
arasındaki hukuki işleri veya iki ruhsat sahibi arasındaki
hukuki ihtilafları çözmek üzere yazılmış bir kanun. Bu
bağlamda, bizim maden konusunda yeniden köklü bir kurumsal yapıya,
köklü bir mevzuat değişikliğine ihtiyacımız var.
Madencilik diğer iş kollarından çok
farklı dolayısıyla bunun 6331 sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanununun dışında
ele alınması, farklı bir kurum tarafından denetlenmesi
gerekiyor.
Biraz önce de bahsedildiği üzere, denetimde
hakikaten bazı boşluklar var. Çalışma
Bakanlığımızın ilgi alanına giren yerler
ayrı, Enerji Bakanlığımızın ilgi alanına
giren yerler ayrı. Bu, iki ayrı kurum tarafından
denetlenmesinden kaynaklanıyor. Aynı kuruma bir gün Çalışma
Bakanlığının iş müfettişleri giderken on beş
gün sonra, ondan habersiz, MİGEM yetkilileri gidiyorlar. MİGEMde
denetim için maalesef altyapı yok. Biraz önce söylediğim gibi,
MİGEM her şeyi bu kanuna göre, bu hukuka göre, ruhsatlar
bağlamında denetliyor. Dolayısıyla, MİGEM durumdan
vazife çıkararak orayı denetleme görevini almış. MİGEM
sadece projelere uzun ayak mı, oda-topuk mu diye bakıyor; projelere
sadece açık işletme mi, kapalı işletme mi diye
bakıyor. O yüzden, MİGEMin elini güçlendirmemiz için köklü bir kanun
çıkarmamız gerekiyor.
301 insanımızı kaybettik, 18
insanımız da göçük altında, bunun bizde artık yeniden bir
değişim ve dönüşümü, hatta zihinsel dönüşümü meydana
getirmesi lazım. Biz, bugün şu kanunların hepsini çıkarsak
bile, bu bir kültür meselesi. Maalesef, işçilerimizin hiçbirisinin
madencilik sertifikası yok. Bunların çok iyi ele alınıp
incelenmesi lazım. Somada on sene önceki dayıbaşılık
sisteminin kullanıldığı konusunda işçiler
arasında yaygın bir görüş var. Eğer sertifikalı bir
eğitim olursa dayıbaşılığı sistemi
kendiliğinden çöker. Onun için de zaten üç gün veya beş günlük
verilen madencilik eğitimleri yeterli değil, bunun
geliştirilmesinde fayda var, bu konuda da elimizden gelen gayreti
göstermemiz gerekiyor.
Biz, kazalarda sadece Somadaki kazayı ele
almadık, Ermenek bağlamında da kazayı ele alıyoruz.
Çünkü, Somada şunu gördük: Somada meydana gelen kaza eski bir
imalatın göçüğünden meydana geliyor. Eski bir imalatta biriken gaz
galeriye girmişken Ermenekte de eski bir imalatta biriken su yeni
açılan bir galeriye giriyor. Demek ki eski imalatlar bizim madencilik
sektörümüzde hep çok büyük bir risk oluşturuyor. Belki, burada, bizim
Komisyonumuzda önereceğimiz bir madde olacak, bu çerçevede belki özel bir
kanun çıkarmamızda fayda var, Soma bağlamında ve kömürlerin
eski imalatlarının risk analizinin yapılması konusunda.
Bunun dışında birçok önerimiz olacak, zamanımız
yetmediği için burada girmek istemiyorum.
Mesela, 301 insanımızın öldüğü Soma
kazasının mutlaka bir senaryosunun yapılıp film hâline
getirilmesi ve 13 Mayısta sürekli bu bilincin diri tutulması
lazım. Burada, hakikaten, işçi ifadelerini okuduğunuz zaman
neler yaşandığını görüyorsunuz,
yaşıyorsunuz, o gün uykunuz kaçıyor. O yüzden, Soma bize bir
örnek, Ermenek bize bir örnek ama bedelini ağır ödediğimiz bir
örnek. Buradan çıkarak inşallah madenciliğimizde köklü değişiklikler
yapalım. Bu bir partinin sorunu değil. Yani, temeli çok çürük
olduğu için biz üzerine ne kadar sağlam betonarme binalar yaparsak
yapalım, bu temel çöker. Bunun temeli, bu mevzuatları
değiştirmekten geçiyor. Bunun için de başta bizde zihniyet
değişikliği olmak kaydıyla, bunun madenciye, işçiye ve
bütün sektöre yayılması lazım.
Bu çerçevede, bütün Meclisi saygıyla
selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ermenekteki kömür ocağı
faciasıyla ilgili CHP grup önerisinin lehinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, Ermenekteki kömür
ocağı faciasıyla ilgili gündem dışı
yaptığım konuşmanın bir bölümü, aldığım
bilgiye göre, TBMM TVden verilmemiştir. Sayın Başkan, sansür mü
uyguluyorsunuz? Neden verilmemiştir, gerekçesini alabilirsem memnun
olurum.
Gündem dışı konuşmamda da ifade
ettiğim gibi, Ermenekten gelen acı haber üzerine, Milliyetçi Hareket
Partisi heyeti olarak inceleme, araştırma, destek ve yardım
amacıyla hemen bölgeye intikal ettik. Faciadan kurtulabilen işçilerin
verdiği bilgiye göre, ocağın içinde, yemek molası
esnasında bir patlama sesiyle birlikte gelen şiddetli rüzgârın
etkisiyle yemek kapları uçuşmuş, vagonlar raydan çıkıp
yuvarlanmaya başlamış, baca denilen kömür çıkarma
alanına yakın olan işçilerin Kaçın! diye
bağırması sonucu çıkışa yakın
kısımda olan işçilerden 8i peşlerinden gelen suyun önünden
koşarak dışarı çıkabilmişlerdir. Yirmi
yıllık tecrübesi olduğunu söyleyen bu işçilerimizden biri,
baskınla birlikte gelen kokunun metruk bir ocağın kokusu
olduğunu ve gelen suyun yandaki ocakta birikmiş su olduğunu
ifade etmiştir. Nitekim, faciayla ilgili adli soruşturma
başlatan Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığının
dünkü açıklamasına göre, bilirkişi heyetince düzenlenen ön
raporda yaşanan facianın eski imalat bölgesine yıllar içerisinde
birikmiş olan suların zaman içinde basınç eşik
değerini aşarak zayıflayan topuktan çalışma
alanlarında aniden su baskınına neden olmasından
kaynaklı olduğu belirtilmiştir.
Su baskını yaşanan kömür ocağı
Has Şekerler Limited Şirketi tarafından redevans usulüyle
işletilmektedir. Şirketin sahibi olan Saffet Uyar, Güneyyurt
beldesinde önce ANAPtan belediye başkanı seçilmiş, sonra AKPye
geçmiş, 2009da da AKP belediye başkan adayı olup
kazanamamıştır. Ruhsat sahibi ise Özbey Grup bünyesinde faaliyet
gösteren Ermenek Cenne Linyit Kömür İşletmesi Limited
Şirketidir. Sayın Bakanlar ve yetkililer tarafından bugüne kadar
ismi bilerek veya bilmeyerek gündeme getirilmeyen bu şirket, maden mevzuatımıza
göre ruhsat sahibi olup aslında sahadaki işlerden birinci derece
sorumlu durumdadır.
Bir nevi taşeron uygulaması olan redevans usulü
işletmecilikle kâr için insan hayatı hiçe sayılmaktadır. Bu
sistem iş kazalarına âdeta davetiye çıkarmaktadır. Bu
sistemde para ve rant vardır ama içinde insana yer yoktur, her şey
para içindir ve insanın da değeri ürettiği mal kadardır.
Değerli
milletvekilleri, iş sağlığı ve güvenliği
önlemlerinin alınmadığı, bu önlemlerin alınıp
alınmadığının ve uygulanıp uygulanmadığının
gereği gibi denetlenmediği, kuralsız çalışma
şartlarının hâkim olduğu bir çalışma
ortamında faciaların yaşanması
kaçınılmazdır. Ermenekte yaşanan facia en küçük
ayrıntısına kadar incelenmeli ve
soruşturulmalıdır. Bu faciayla ilgili sorumsuzlukta, ihmalde,
tedbirsizlik halkasında kimlerin dahli varsa haklarında gerekli yasal
işlemler yapılmalı, hesap sorulmalıdır. Hiçbir ihmal
göz ardı edilmemelidir. Ermenekte, facianın
yaşandığı bölgede yıllar önce ve birçoğu da
ruhsat sahibi şirket tarafından kömür çıkarılmış
metruk ocakların olduğu ve kapatılması gerektiği hâlde
öylece bırakılan bu ocakların suyla dolu olduğu bölge
insanı tarafından genelde bilinmektedir. Yetkili ve sorumlu
olanların yıllardır bunu niye görmedikleri ve önlem
almadıkları mutlaka sorgulanmalıdır.
Maden
mevzuatı gereği her yıl verilmesi zorunlu olan ve kömür
alınan yerler için geçmiş yıllara ait üretim, bir önceki
yıl yapılan üretim ile bir sonraki yıl planlanan üretimler gibi
bilgileri, koordinat ve kodları, sayısal verileri gösteren imalat
haritası ve planların sağlıklı bir şekilde takip
edilmediği, kömür çıkarılacak alanların belirlenmesinde bu
harita ve planlardan yararlanılmadığı ifade
edilmiştir. İmalat haritası ve planlar konusunda yıllar
itibarıyla neler yapıldığı, içi su dolu metruk
ocakların yanında imalat yapılmasına nasıl izin ve
onay verildiği tüm boyutlarıyla inceleme ve soruşturma konusu
yapılmalıdır.
Kömür
çıkarılırken çevrede olası yer altı suyu, metruk ya da
faal ocak olup olmadığı gibi durumları belirlemek için kullanılan
25 metrelik kontrol sondajının yapılmadığı, bunu
yapacak cihazın da işletmede olmadığı
söylenmiştir. Dolayısıyla, kontrol sondajı
yapılmamasının nedeni, denetimlerde neden dikkate
alınmadığı, alındıysa neden
uyulmadığı inceleme ve soruşturma konusu
yapılmalıdır.
Bölgedeki
işletmeci firmalar torba yasayla yapılan düzenlemenin getirdiği
mali yük gerekçesiyle kırk beş gün çalışmayı
durdurmuş, daha sonra firmalar ve işçiler arasında
görüşmeler sonucu yemek ve servis ücretlerini işçilerin üstlenmesi ve
yarım saati mola olmak üzere yer altında sekiz saat
çalışmanın kabul edilmesiyle, Kurban Bayramı sonrası
işletmeler tekrar faaliyete geçmiştir. Dolayısıyla, eskiden
beri dışarı çıkarak firmanın verdiği yemeği
yiyen işçiler kendi getirdikleri yemeği ocak içerisinde, yer
altında yemeye başlamışlardır. Ocakta asansör sistemi
bulunmamakta, yürüyerek giriş çıkış bir saate yakın
zaman almaktadır. Su baskınının yemek molası saatine rastlaması nedeniyle eskiden olduğu gibi
dışarıda yemek yenseydi işçiler su altında kalmayacaktı
ama işçilerin her an yaşanabilecek böylesi bir facia riskiyle
karşı karşıya bulunduğu gerçeği de
ortadadır. Önceden firmaca karşılanan yemek ve servis işini
işçilerin üstlenmesi ve yemeklerini ocakta yemeleri konusunda kimlerin
baskı yaptığı, ayrıca işçileri AKP mitinglerine
kimlerin götürdüğü, seçimlerde işçilerini AKPye yönlendirmesi için
işletme sahiplerinin müfettişle tehdit edilip edilmediği
hususları da mutlaka soruşturulmalıdır.
AKP iktidarının yaptığı yasal
düzenlemeler, iş sağlığı ve güvenliğini
sağlamak ve sömürü düzenine son vermekten ziyade günü kurtarmaya dönük
düzenlemeler niteliğindedir. Ayrıca, ayrımcı, eşitlik
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan düzenlemeler
yapılmaktadır. Nitekim, son torba yasayla verilen haklarda
geçmişteki hizmetler göz ardı edilmiş, yer altında
çalışarak emekli olmuş kişilerin emekli
aylığında hiçbir iyileşme
yapılmamıştır. Yine, sadece Somadaki faciada
hayatını kaybeden 301 işçimizle ilgili olarak
yakınlarına 1 kişilik istihdam hakkı verilmiş, prim
borçları silinmiş, anne ve babalara aylık
bağlanmasında muhtaçlık şartı
kaldırılmış ama gerek öncesinde gerekse sonrasında
yaşanan maden kazalarında hayatını kaybedenler dikkate
alınmamıştır. Yasayla verilen haklardan aynı durumda
olan herkesin yararlanabileceği bir düzenleme mutlaka
yapılmalıdır. Aynı işi yapmış emekliler göz
ardı edilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan bir
ocakta yemeğin dışarıda yenilmesine izin verilmediğini
duyunca Ocağı kapatın. diye talimat vermiş. Peki
çalışanlar ne olacak? Tabii ki umurunda değil. Burada
yapılması gereken, işverenin işçileri bu
zorlamasını kaldırmak, dışarıda yemek yemelerini
sağlamaktır.
Ermenekte facianın yaşandığı
sahadaki 11 kömür işletmesinde 1.500 işçi
çalışmaktadır. Bölge halkı ekmeğini kömürden çıkarmaktadır.
Ermeneklinin ailesine nafakasını sağlamak, borçlarını
ödeyebilmek için çalışabileceği başka bir iş yoktur. O
nedenle bölgeye özel olarak önem verilmeli, destek olunmalı, sağlıklı
bir çalışma ortamı için gerekli tedbirler
alınmalıdır.
Bugünlerde hepimizin
yüreğini dağlayan bir acı haber de Yalvaçtan gelmiştir.
Akşehirden 35 lira yevmiyeyle elma toplamaya giden işçilerimizin
balık istifi bindirildiği midibüsün devrilmesi sonucu yaşanan
kazada 17 kişi ölmüş, 29 kişi yaralanmıştır. Bu
kaza da denetimsizliği, insanımızın çaresizliğini,
nasıl bir fakirlik, borçluluk ve geçim sıkıntısı
içinde olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya
koymuştur. Kişi başına gelirimizin 3 kat
arttığını ve 10.500 dolara yükseldiğini söyleyerek
afra tafra satanların, yaklaşık 1,5 katrilyon liraya kendilerine
saray yaptıranların, yeni yeni uçaklar, lüks makam araçları
alanların, israf ve gösteriş içinde saltanat sürenlerin acaba
vatandaşımızın yoksulluğu karşısında
hiç yüzleri kızarmıyor mu, hiç utanmıyorlar mı, hiç vicdan
azabı çekmiyorlar mı?
PKKnın hamisi peşmergenin
topraklarımızdan geçmesine izin verip üstelik yemek
paralarını ve yakıt paralarını ödeyen, Suriyeli
mülteciler için katrilyonlarca liralık harcama yapan AKP Hükûmetinin gözü
kendi insanımızın yoksulluğunu, işsizliğini,
çaresizliğini maalesef görmemektedir.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.
Buyurun Sayın Tunç.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, Ermenekte
meydana gelen maden kazasında mahsur kalan 18 madencimizin bir an önce yer
altından çıkarılmalarını diliyorum. Somada
hayatını kaybeden 301 madencimizi ve Soma kazasının
öncesinde ve sonrasında Zonguldakta ve seçim bölgem Bartında ve
ülkemizin değişik bölgelerinde meydana gelen kazalarda vefat eden
madencilerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Bu tür acıların,
kazaların bir daha meydana gelmemesi için gerekli tedbirlerin alınması
hususunda ortak iradenin başarıya ulaşmasını ve milletimizin
bu tür kazalarla, yeni acılarla karşılaşmamasını
yürekten diliyorum.
Madencilik sektörü, özellikle de yer altı
madenciliği iş sağlığı ve güvenliği
açısından oldukça riskli bir alandır. Öte yandan ülke
ekonomisine sağladığı önemli katkılar nedeniyle de
özellikle zengin yer altı kaynaklarına sahip olan birçok ülkede bu
sektöre ayrı bir önem verilmekte, bir yandan da bu sektörde iş
güvenliğini artırmak üzere birçok tedbir alınmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde maden mevzuatında yapılan
iyileştirmelerin yanı sıra, güvenliğin iç ve dış
denetimlerle de güvence altına alındığını, küçük
işletmeler yerine havza bazında daha güçlü ve daha profesyonel bir
çalışma gerçekleştiğini Komisyon
çalışmalarımız vesilesiyle de gördük.
Ülkemizde maden kazaları istatistikleri
gelişmiş ülkelerle
karşılaştırıldığında, sektörün maden
güvenliği alanında gelişmeye ihtiyaç duyduğu
açıktır. Madencilik sektörünün sorunları çeşitli çalışma
ve araştırmalarda dönem dönem dile getirilmiş, 2010
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Madenciliğin
Sorunlarının Araştırılmasına İlişkin
Meclis Araştırması Komisyonu önemli tespitlerde
bulunmuştur. Hâlen Soma kazasının nedenlerinin ve
alınması gerekli güvenlik tedbirlerinin
araştırılmasına ilişkin kurulan Komisyon da
çalışmalarını detaylı bir şekilde sürdürmüş,
konunun tüm ilgililerini dinlemiş, üyeler zaman zaman kendi güvenliklerini
de riske atacak şekilde hem kaza mahallinde hem de başka ocaklarda
inceleme yapmış ve rapor yazma sürecine girmiştir.
2010 yılında kurulan Meclis Araştırması
Komisyonunun tespitlerine ve henüz raporunu hazırlamayan, rapor yazma
aşamasında olan Soma Komisyonunun tutanaklarına
baktığımızda ülkemizde madencilik sektörünün yeniden ele
alınıp gelişmiş ülke örnekleri göz önünde bulundurularak
bir sistem değişikliğine gidilmesi gerektiği ilk akla gelen
husustur. Madencilerimizin ciddi altyapı sorunlarının
bulunduğu, ülkemizin son yıllardaki ekonomik kalkınma ve
gelişmesine paralel bir gelişme içerisinde olmadığı
görülmektedir. Manisanın Soma ilçesinde yaşanan ve 301 madencimizin
şehit olduğu maden faciasıyla birlikte gündeme gelen ve Ermenek
kazasıyla tekrar eden iş sağlığı ve
güvenliği sorunu bu alanda güvenlik kültürü eksikliğinin
olduğunu göstermektedir.
Yer altında üretimi
tamamlanarak terkedilmiş pano ve ayakların, galerilerin nasıl
bir tehlike oluşturduğunu Somada ve Ermenekte gördük. Birinde gaz
patlaması ve yangın olarak ortaya çıkarken diğerinde de su
baskını olarak karşımıza çıktı. O hâlde,
böyle kazaların artık ülkemizde meydana gelmemesi için gerekli tedbirler
alınmalı, maden sahalarının üretime hazırlık
projesinden itibaren tüm rezerv çıkarılıp üretim bitince ve
sonrasında da o bölgenin ıslahına kadar geniş bir planlama
gerektirdiği hususu artık tartışmasızdır.
Denetimden uzak, parça
parça, küçük maden ocakları yerine, havzanın tamamıyla
planlandığı ve madencilikte uzman kuruluşlar
tarafından işletilen, üretim kalitesi yüksek, iş kazası
oranı düşük bir sisteme mutlaka geçilmelidir.
Maden kazaları
üzerinden siyaset yapmanın sektöre de, ülkemize de bir faydasının
bulunmayacağı kanaatindeyim. Ölümler üzerinden siyasi
tartışmalar yerine, hep birlikte, ülkemizdeki bu önemli sorunu
nasıl ortadan kaldırabiliriz buna kafa yormamız gerekir.
Maden kazalarıyla
ülkemiz yeni tanışmamaktadır. Maden kazaları istatistikleri
iktidardaki partiye göre de değişmemektedir. Ülkemizin son otuz
yılına baktığımızda: 1983 yılında
Zonguldak Armutçukta, 1983 yılında yine Zonguldak Kozluda, 1987
yılında yine Zonguldak Kozluda, 1990 yılında Bartın
Amasrada, 1990 yılında Amasya Yeniçeltekte, 1990 yılında
-ki bu da büyük bir faciaydı, 263 madencimizi kaybetmiştik- Zonguldak
Kozluda, 1995 yılında Yozgat Sorgunda, 2003 yılında
Karaman Ermenekte, 2004 yılında Kastamonu Kürede, 2009
yılında Bursa Mustafakemalpaşada, 2010 yılında Balıkesir
Dursunbeyde, 2010 yılında Zonguldak Karadonda, 2013
yılında Zonguldak Kozluda büyük çaplı maden kazalarında
madencilerimizi yitirdik ve 2014 yılında Manisa Somada 301
madencimizin şehit olması hepimizi derinden yaraladı. Bu arada,
Zonguldak ve Bartın başta olmak üzere, ülkemizin değişik
yerlerinde küçük çaplı, ölümle sonuçlanan maden kazalarıyla
karşılaştık ve son olarak Karaman Ermenekte 18 madencimiz
hâlen yer altında. Kazaların tarihlerine
baktığımızda, kazaların sayısı veya
kazalarda verdiğimiz can kayıpları iktidardaki partiye göre
değişmemektedir. Mesele, sistem sorunudur değerli
milletvekilleri. Yaşadığımız tecrübe, artık, bu
alanın her boyutuyla masaya yatırılmasını, yeniden
yapılandırılmasını ve çok güçlü bir denetim
mekanizmasının oluşturulmasını gerekli
kılmaktadır.
2013 yılında yürürlüğe giren İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanununun ve yönetmeliklerinin
uygulanmasının sağlanması, uygulamada tespit ettiğimiz
mevzuat eksikliklerinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Soma Komisyonu,
her ne kadar Soma kazasına yönelik kurulmuşsa da değişik
ocaklarda yaptığımız incelemelerden ve ülkemiz
madenciliğini tüm boyutlarıyla
araştırdığımızdan, bu Komisyonun raporunda yer
alacak önerilerin bir uygulama takvimi çerçevesi içerisinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetimiyle hayata geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bu aşamada, cezai ve idari soruşturmaları
devam eden, henüz madencilerimize ulaşamadığımız
Ermenekteki kazayla ilgili olarak arama kurtarma
çalışmalarının tamamlanmasından sonra konunun
değerlendirilmesini Genel Kurulun takdirlerine sunuyor, Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Yoklama istiyoruz
efendim.
BAŞKAN Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Sarıbaş, Sayın Akar, Sayın
Serindağ, Sayın Ayaydın, Sayın Kart, Sayın
Bayraktutan, Sayın Özkoç, Sayın Erdemir, Sayın Öğüt,
Sayın Özdemir, Sayın Toprak, Sayın Ekinci, Sayın Tayan,
Sayın Özkes, Sayın Genç, Sayın Serter, Sayın Dinçer,
Sayın Değirmendereli, Sayın Gök ve Sayın Çetin.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:18.51
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Konya Milletvekili Atilla
Kart ve arkadaşları tarafından, Ermenekteki kömür
ocağı faciası esas alınarak artık sistematik iş
cinayetlerine dönüşen bu ve benzeri olayların sebeplerinin,
sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin
araştırılması amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde
sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 4/11/2014 Salı günü bugün
yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında
oy birliği sağlanamadığından İç Tüzükün 19uncu
maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mihrimah
Belma Satır
İstanbul
Grup Başkan Vekili
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan 651, 613, 640, 616, 565, 387, 617, 649, 650, 73, 455 ve 646 sıra
sayılı kanun teklifi ve tasarılarının bu
kısmın 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun,
4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;
4 Kasım 2014
Salı günkü (bugün) birleşiminde 640 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
5 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde 565 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar;
6 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde 649 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
11 Kasım 2014
Salı günkü birleşiminde 73 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
12 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde 646 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
13 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde 641 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te
günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;
616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması önerilmiştir
616
sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri
Kanunu Tasarısı (1/742) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ile
19 uncu maddeler arası |
19 |
2. BÖLÜM |
20
ile 22nci maddeler arası (Çerçeve 20nci maddenin (1), (2), (3), (4)
numaralı fıkraları; (5) numaralı
fıkrasının (a) ve (b) bentleri; (6),
(7) numaralı fıkraları; (8)
numaralı fıkrasının (a), (b), (c), (ç) ve (d) bentleri; (9)
numaralı fıkrası; (10) numaralı fıkrasının
(a) ve (b) bentleri; (11)inci fıkrası
ile geçici 1; 2; 3; 4üncü maddeler dâhil) |
23 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
42 |
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kubat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; partimizin
grup önerisi lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar, grup önerimizde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bu hafta ve önümüzdeki haftaki
çalışma saatleri ile gündeme ilişkin bir değişiklik
önerilmektedir. Bu çerçevede, bir kısım kanun tasarı ve
tekliflerinin gündemin ön sıralarına alınması
önerilmektedir. Bu çerçevede, bugün Yükseköğretim Personel Kanununun,
kamuoyunun da oldukça yakından takip ettiği ve 120 bin
akademisyenimizi çok yakından ilgilendiren kanun tasarısının
bugün görüşmelerinin yapılması, inşallah
kanunlaşması önerilmektedir. Bu kanunla yükseköğretim
tazminatı ve akademik teşvik ödeneği getirilmek suretiyle,
akademik çalışmaların hem nitelik hem nicelik olarak
artırılması amaçlanmaktadır. 120.999 personeli ilgilendiren
ve bunun kapsamına doçentler, profesörler, yardımcı doçentler,
öğretim görevlisi, araştırma görevlisi, okutman, uzman, çevirici
ve eğitim öğretim planlamacılarının da dâhil
olduğu oldukça geniş bir eğitim camiasını ilgilendiren
bu kanunu inşallah bugün yasalaştırıp bu kesime müjdemizi
vermiş olacağız.
Yine, bugün, Macaristanla aramızda bir
uluslararası sözleşmenin görüşmelerini planlıyoruz.
Yarın, İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısını
-geçen hafta da görüşmek için gündeme almıştık ama
olmamıştı- ve ceza ve infaz kurumlarına ilişkin kanun
tasarını -temel kanun olarak görüşülecek, 42 madde-
perşembe günü de İsveçle ilgili iki uluslararası
sözleşmemizi ve eczacılık mesleğinde
ihtisaslaşmayı öngören -yine siyasi parti
gruplarımızın da görüş birliğine
vardığı- bir tasarıyı, inşallah -görüşmelerini
yapıp- kanunlaştırmayı hedeflemekteyiz.
Ben, önerimize desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, bugün, Adalet ve Kalkınma Partisinin
grup önerisi hakkında söz istedim. Niye söz istedim? Hepinizin
bildiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi, aşağı
yukarı haftanın her günü bu tür değişlik yapan bir grup
önerisiyle geliyor. Çünkü, her işte olduğu gibi, Meclisin
çalışması konusunda da bir planları yok. Nasıl bir
planları olduğunu anlamış değiliz. Dördüncü yıla
girdik, her Meclis toplantısında, Adalet ve Kalkınma Partisinin,
grup önerisi olarak Türkiyenin problemleriyle ilgili hiç bir grup önerisi getirdiğine
şahit olmadım. Neye şahit oldum? Sadece ve sadece zamanlarla
ilgili, öncelikle getirecekleri kanunlarla ilgili veya talimat
aldıkları bazı kanunları Meclisten geçirmekle ilgili
hızlı bir zaman değişikliğine gidiyorlar.
Şimdi, bir ikincisi de -garip bir şey
yapıyorlar- mesela yarın Yükseköğretim Personel Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısını getiriyorlar. Evet, destekliyoruz,
yükseköğretim kurumlarında çalışan profesöründen
uzmanına kadar 120 bin arkadaşımızın personel kanununu
düzenleyen, onlarda belli ücret artışlarına neden olan bir kanun
tasarısı. Evet, tamam, doğru ama başka bir şey var; bu
kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü, bu
akşam burada görüşülecek ama Plan Bütçe Komisyonundaki
arkadaşlarımız yukarıda çalışıyorlar.
Yarın yine Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısını getiriyorsunuz. O da ihtiyaç, gelmesi gerekiyor ama
Adalet Komisyonu yukarıda çalışıyor...
RECEP ÖZEL (Isparta) Yarın Adalet Komisyonu yok!
HAYDAR AKAR (Devamla) Evet, son dakika
değişiklik yaptınız ama teorik olarak çalışıyordu
Adalet Komisyonu. Yine burada bir plansızlıkla karşı
karşıyayız. Şimdi bunları düzgün planlamanız
gerekiyor ki burayı beceremediğiniz gibi ülkeyi planlamayı da beceremiyorsunuz.
Önce buranın düzenli çalışması gerekiyor ki ondan sonra
ülkenin ihtiyacı olan kanunlar da rahatlıkla çıksın
diyorum.
Sevgili arkadaşlar, biraz kömürden bahsedelim
istiyorum. Son günlerde, gerçekten, Türkiyenin üzerinde kömürle ilgili bir
sıkıntı var. Kömür madenlerinde çalışan
arkadaşlarımız hayatlarını kaybediyorlar, mahsur
kalıyorlar, mahsur kalanlara -inşallah, bir ümit, Allahtan ümit
kesilmez diyoruz- sağ salim kurtulmaları konusunda duacıyız
ama çok fazla da zamanları kaldığını
düşünmüyorum. İnşallah ailelerine, çocuklarına, o gözü
yaşlı annelerine, gözü yaşlı çocuklarına
kavuşurlar diyorum. Bunları söylüyoruz, biraz evvel AKPnin, CHPnin
vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinde konuşan
arkadaşları dikkatlice dinledim. Bakın, on iki yıldır
iktidarsınız arkadaşlar, on iki yıldır
iktidarsınız ve on iki yıldır sürekli maden
kazalarını konuşuyoruz. Özellikle de son dört yıl, bizim
içinde bulunduğumuz yasama döneminde maden kazalarını
sıklıkla konuşmaya başladık, hepimiz birer madenci
olmaya başladık. Ben ilk geldiğimde beni KİT Komisyonuna
verdiler. Aslında ben özel sektörden geldiğim için KİT
Komisyonunun da ne iş yaptığını çok bilmezdim.
KİT Komisyonuna geldiğimde devleti öğrenmeye başladım,
TTKyı öğrenmeye başladım, TKİyi öğrenmeye
başladım. Yani Türkiye Taşkömürü Kurumunu öğrendik, Türkiye
Kömür İşletmelerini öğrendik, bu kurumların ne kadar kötü
yönetildiğine bizzat şahit olduk ve geçen haftaki KİT
Komisyonunda da, siz AKPli milletvekillerinin çekimser kalmasıyla,
TTKyı ibra etmedik. Niye ibra etmedik biliyor musunuz? TTKda her
şey vardı; yolsuzluk vardı, rüşvet vardı, işçi
sağlığı, iş güvenliği vardı ve verimsizlik
vardı, kurum bilinçli bir şekilde zarar ettiriliyordu. Böyle
durumlarla karşı karşıya kaldık. Yine sizin döneminizde
çıkartılmış olan, daha önce de devletin yönettiği
maden şirketleri veya madenler, sizin döneminizdeki hizmet
alımı, redevans gibi birtakım usullerle -aslında yasal
boşluklardan da yararlanarak çıkartmış olduğunuz
birtakım usullerle- özel sektöre devredilmeye, devlet hızla buralardan
uzaklaşmaya başladı. Bunun sonucunda da kömür üretiminin
artırılacağını düşündünüz.
Bakın, Bartınlı milletvekili
arkadaşlarım çok iyi bilirler, Amasralı milletvekili
arkadaşlarım, Zonguldaklı milletvekili arkadaşlarım
çok iyi bilirler ki devrettiğimiz redevans olarak devrettiğimiz-
Türkiye Taşkömürü Kurumunda dokuz yıldır 1 kilogram kömür
üretilmedi. 500 bin ton kömür üretimi taahhüt etmesine rağmen,
sözleşmede, otuz altı ayda, hazırlık dönemi olarak, 500 bin
ton kömür üretimi ve daha sonraki yıllarda yıllık 1,5-2 milyon
ton kömür üretmesi gerekirken bunların hiçbirini gerçekleştiremedi.
Dokuz yıldır bu şirkete en ufak bir yaptırım
uygulanmadığı gibi, bu şirket aynı zamanda TTKyı
esir almış vaziyette.
Şimdi, bu şirket sadece TTKyı esir
almamış. Bir iki gün önce, hatırlarsınız, yine o
bölgede bir iş kazası oldu, 2 Çinli madenci kardeşimiz
hayatlarını kaybetti. O şirket orayı devraldıktan
sonra 12 işçi öldü, 42 işçi yaralandı, 2005ten beri de 1 gram
kömür çıkartmadı. Kömür çıkarttığı ocaklar da
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
kapatılmış. İş güvenliği eksikliği
nedeniyle, ocakların yeterince havalandırılmadığı
ve yangına duyarlı tesisat kullanılmadığı için
kapatılmış kömür madeninde, aynı şirket -dokuz
yıldır TTKyı esir alan şirket- kaçak
çalıştırdığı ocakta iş kazasına neden
oluyor. Bunlar birer gerçek.
2010 yılında Karadonda 30 madenci
arkadaşımızı kaybettik. Baktığınızda
grizuydu ve hemen 2011de Afşin-Elbistanda 11 işçimizi kaybettik,
bunların 9u hâlen toprak altında, çıkartılamadı.
2013te Kozluda 8 işçi, 2014te Somada 301 maden işçisi
kardeşimizi kaybettik ve 2014, bu hafta da Ermenek.
Şimdi, buraya baktığımızda,
Sayıştay raporlarına baktığınızda, Kozluda,
Karadonda bir cinayetin geldiği, kazanın geldiği
belirtilmiş, tedbir alınması gerektiği söylenmiş,
maden ocaklarında taşeron işçi çalıştırmanın
bedelleri olduğu bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik tarafından açıklanmış, bir inşaat
firması, hiçbir deneyimi olmayan bir inşaat firması galeri açma
işinde çalıştırıldığı için bu kazalar
meydana gelmiş.
Afşin-Elbistanda toprak kayması; bakın,
yer üstündeki bir kazadan bahsediyoruz. Oradaki susuzlandırma, alanın
susuzlandırılması ve bitki örtüsünün,
kaldırılması gereken bitki örtüsünün tam yüzde 50si
yapıldığı için toprak kaymasıyla maden üretimine
geçilmiş, kömür üretimine geçilmiş. Toprak kaymasıyla
karşı karşıya kalınmış ve 11 işçimiz
hayatını kaybetmiş; Soma da aynı gerekçelerle, gaz
zehirlenmesinden ve su basmasından.
Şimdi, sanki bir doğal afetmiş gibi Su
bastı. diyorlar. Eğer madenlerde susuzlaştırma
işlemlerini yapmaz iseniz, kuyu açma işlemlerini, sondaj
işlemlerini yapmaz iseniz -ki son Ermenek olayında buna şahit
oluyoruz- bu susuzlaştırma işlemini yapmazsanız bu iş
cinayetleriyle, bu iş kazalarıyla sık sık
karşılaşacağız demektir.
Şimdi, her iş kazasından sonra bu kürsüye
geliyoruz, Allahtan bir daha böyle iş kazalarını göstermemesini
diliyoruz ve özellikle iktidar partisi milletvekilleri de sanki on iki
yıldır bu ülkede iktidar değillermiş gibi, sanki başka
bir ülkeden gelmiş gibi bunların yapılması diye
yapılması gereken şeyleri bu kürsüye gelip tarif ediyorlar.
Elinizi tutan mı var arkadaşlar? Elinizi tutan mı var? Siz
İşçi sağlığı ve iş güvenliği
yasalarında işvereni de içine dâhil ederek, yine diğer
mekanizasyon sistemini yenileyerek, teknolojisini yenileyerek yeni kömür
madenlerine bu şekilde izin vereceğiz. derseniz bunda elinizi tutan
mı var? Yok, değil mi?
Size bir örnek vereyim ve bunun maddi tarafı da çok
rahat hazır. Bakın, örtülü ödenekten 2010da 706 milyon dolar
harcamış önceki dönemin Başbakanı, 2011de 951 milyon,
2012de 1 milyar 175 milyon TL, 2013te de 1 milyar 248 milyon TL
harcamış; bunların bir kısmı Libyaya, bir
kısmı Mısıra, bir kısmı Müslüman
Kardeşlere gitmiş. Eğer bunlardan madenci kardeşlerime 5
milyar lira harcamış olsaydı yaklaşık beş
yıl boyunca 48 bin madencinin parasını hiç çalışmadan
ödeme şansına sahip olurduk.
Yine, yaptırdığınız kaçak
saray var ya -Ak Saray diyorsunuz hani- kaçak saray için harcamış
olduğunuz para 1 katrilyon 370 trilyon lira eski parayla, yeni parayla 1
milyar 370 milyon. Bununla da bir buçuk yıl 48 bin madencinin ücretini
ödeyebilirdiniz.
Niye söyledim bu örnekleri, niçin verdim? Hani Faruk
Çelik her gittiğinde diyor ya 50 vatandaş bize baskı
yapıyor, madenleri kapatmayın, esnaf baskı yapıyor,
madenleri kapatmayın, işçi baskı yapıyor, madenleri
kapatmayın
Madenleri kapatmayalım, madenlerde iş
güvenliği tedbirleri alalım. Bu süredeki işçinin
maaşlarını da işverene yük olmadan nereden ödeyelim?
Yaptırdığınız bu kaçak saray gibi paralardan, örtülü
ödenekten ödeyelim arkadaşlar. Örtülü ödenekten Suriyeliye, örtülü
ödenekten Mısırlıya, örtülü ödenekten Libyalıya para
bulabiliyorsanız, örtülü ödenekten valizlerle Libyadaki teröristlere para
taşıyabiliyorsanız aynı örtülü ödenekle benim madenci
kardeşlerime de çözüm bulursunuz diyorum.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Parti
grubumuzun vermiş olduğu grup önerisi lehinde
konuşacağım.
Konuşmaya başlamadan önce de geçen hafta Yalvaç
ilçemizde Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencilerinin trafik
kazasında ve Akşehirden Yalvaça taşınan elma
işçilerinin trafik kazasında vefat etmelere dolayı Allahtan
rahmet diliyoruz, geride kalanlara sabır, yaralılara da acil
şifalar diliyoruz.
Grup önerimizle bugünkü, bu haftaki ve önümüzdeki
çalışma takvimimizi belirliyoruz. Biraz önceki konuşmacı,
çalışma takvimimizden ziyade maden kazalarında ölenlere yönelik
tespitlerde bulunmuş. Kimse burada gelip ölümleri savunmak ölümler
üzerinden siyaset yapma hakkına da sahip değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Konuşmayacak mıyız
Recep ya?
RECEP ÖZEL (Devamla) Ölümlere elbet hepimizin yüreği
acıyor ama on iki yıldan beri de iktidarız, bunun
sorumluluğunu da elbette ki taşıyoruz. Kim yanlış
yaptıysa, kim teftişte var olmayan şeyleri var gibi
göstermişse onun Allah belasını versin ve üzerine sonuna kadar
da gidilecektir, hiçbir şeyin üzeri de örtülmeyecektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hükûmet yapıyor, Hükûmet.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Siyasi sorumluluk
kimde, bırak teftişleri?
RECEP ÖZEL (Devamla) Buna herkesin, bütün
vatandaşlarımızın da samimiyetle inanması gerekiyor
ama gelip buradan ölümler üzerinden bir siyaset yapmak, ölümler üzerinden
siyaset devşirmek, ölümler üzerinden bir şey nemalanmaya
çalışmak da
Sizin öneriniz nedir? Sizin teklifiniz nedir? Onu
buradan söylerseniz biz daha çok istifade, daha çok faydalanırız diye
düşünüyoruz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bizim
teklifimiz yaşam odası.
ALİM IŞIK (Kütahya) Yandaşlara devletin
madenlerini peşkeş çekmeyin diyoruz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Şehit
oldular deyip üstünü kapatmayın.
RECEP ÖZEL (Devamla) Bugünkü gündemimizde
Yükseköğretim Kanununda epeyden beri Sayın
Başbakanımızın açıklamış olduğu
öğretim üyelerinin ücretlerine artış
Gerçekten çok mağdur
bir şekilde yaşayan bu kesimin ücretlerine az buçuk da olsa bir
katkıda bulunmak için yasa tasarımızı bugün gündemimize
alacağız. Arkasından da bir uluslararası sözleşmemiz
var.
Yine bu hafta, ceza infaz kurumlarındaki güvenlik
görevlilerine bu yasayla da yaklaşık 28 bin kadar bir kadro buraya
verip 28 bin vatandaşımıza iş sahibi olma imkânı da
sağlamış olacağız.
Eczacılık kanununu getiriyoruz ki tüm
grupların uzlaşmış olduğu uzman eczacılık.
Gündemimiz bunlardan ibaret, sizin onayınıza sunuyoruz, inşallah
destek verir, muhalefetin olumlu katkılarıyla daha iyi bir yasal
çalışma yapalım diyoruz, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, hatip ölümler
üzerinden siyaset yaptığımı söyledi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akar, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Isparta Milletvekili Recep Özelin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ölümler üzerinden siyaset
yaptığımızı iddia eden AKP milletvekili
arkadaşım, öldüklerinde koşa koşa gidiyorlar madenlere ama
ölmeden kimse gitmiyor oraya.
Şimdi, Çalışma Bakanı Sayın
Faruk Çelikin Kozluda olaydan sonra söylemiş olduğu sözü size
hatırlatmak istiyorum: Kozlu olayında bir kere daha gördük, orada
alt işveren olmalı mı, olmamalı mı? Bu konuları
netleştirecek, taşeron şirketler ve işçi haklarıyla
ilgili yaşanan sorunları ortadan büyük ölçüde kaldıracak bir
düzenlemeyi Meclis gündemine taşımış olacağız.
Yaptınız mı? Torba kanun geldi. Torba kanunda madenlerle ilgili
ne var? Ücret artışından ziyade, madenlerde işçilerin
ölümlerine engel olacak, bunları önleyecek hangi kanun teklifini
getirdiniz, hangi yasa teklifini getirdiniz? Ölümlerde, siz, burada gelip
konuşuyor ve her seferinde inşallah, maşallahla bu işi
örtmeye çalışıyorsunuz.
Bakın, bu işin etik tarafı var, değil
mi? Bu işin etik tarafı var. Dünyada -neresinde olursa olsun- 1, 5,
10, 15 insan öldüğünde, hayatını kaybettiğinde o işle
ilgili kim sorumluysa, hangi siyasi profil sorumluysa -harakiri yapsın
demiyoruz- adam gibi çıkar kürsüye Ben bu işi beceremedim. der ve
istifa eder. Kozluda söyledik, Afşin-Elbistanda söyledik, Somada
söyledik, Ermenekte söyledik, her tarafta söyledik, söylemeye de devam
ediyoruz ama sizin Bakanınız sadece şikâyet ediyor.
Bakanlık şikâyet etme müessesesi değildir. Kürsüye
çıkıp da Bunlar, bunlar yapılmalıydı. Ya kim
yapacak? Sana soruyorum. Geldin bu kürsüye, konuştun. Kim yapacak bunu?
Soruyorum. Somaliden bir hükûmet başkanı getirip, bir hükûmet
getirip burada Türkiyedeki madenlerdeki iş kazalarını mı
önleyecek? Çok basit ya, bunu beceremiyorsanız Almanyadan 2 tane uzman
getirin, sizin hepinizin yerine koyun, 2 kişi sizin
yapamadığınız işi yapar diye düşünüyorum.
Şimdi, burada sataşmadan dolayı gel, söz
al. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Evet, evet, 2 tane, fazla değil. Bütün bu iş
için 2 akıllı insan lazım diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
X.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde
sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKPnin vermiş olduğu grup önerisiyle ilgili
-yani bu kanunların çıkması taraftarıyız ve onlara
herhangi bir itirazımız söz konusu değil ama- gerçekten burada
tenkit edeceğimiz tek şey, sürekli olarak belli bir zamanı
burada ayarlayamadığımız, sürekli olarak gündemi
belirlediğimiz önergelerle geliyorsunuz. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi
eğer kendisine gerçek bir çekidüzen veremiyorsa, belli bir program ve plan
içerisinde hareket edemiyorsa o zaman devleti yönetmekte de bu
sıkıntıları çekersiniz, o plan ve program çerçevesinde
hareket edemezsiniz. Nitekim bakın, Sayın Cumhurbaşkanı on
iki yıl iktidarda kaldı ve Cumhurbaşkanlığına
geçti ve şöyle söylüyor. İşte, yeniden millî güvenlik belgesi
olarak ortaya çıkarılan Kırmızı Kitapta da
şunları belirtiyor: Efendim, irticanın tekrar ülkede tehdit
unsuru olarak belirtildiği belirtiliyor. Siz
çıkarmıştınız, tekrar koyuyorsunuz. Hangi sebeple
koydunuz, niye çıkarmıştınız?
Dolayısıyla, bunları göz önüne
aldığınız zaman birtakım
sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Nitekim aynen
şunu söylüyor, paralel yapılanma veya legal görünümlü illegal
yapılanmalardan söz ediliyor.
Şimdi, arkadaşlar, legal görünümlü illegal
yapı varsa bunun üzerine gidersiniz, hukuk çerçevesinde hakkından
gelirsiniz. Bu, o zaman legal olmaz, illegaldir zaten. Legal görünümlü illegal
olmaz. Ama, burada, o zaman suç size aittir. Yani legal görünümlü illegal bir
yapı varsa, bir paralel yapı varsa, bunun suçu size aittir. Çünkü
Sayın Cumhurbaşkanı şöyle söylüyor: 134 ülkede okul
açtılar. Sanıyorlar ki bunu kendileri başardı. Oysa gerek
ben gerekse bakanlarım gezilerimizde o ülkenin hükûmetlerinden destek rica
ederek o okulların açılmasını sağladık. 13
üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. Ticari faaliyetlerine
yardımcı olduk.
E o zaman kimdir bunun müsebbibi? Paralel
yapılanmayı bu kadar palazlandıran kim on iki yıldır?
Siz. Eğer on iki yıldır bunu görmemişseniz devlet
yönetemezsiniz kardeşim. On iki yıldır sizin başınıza
dert açacak bir grubu görememişseniz, siz devlet yönetemezsiniz. Bunu
ifade ediyorsunuz, açıkça ağzınızla beyan ediyorsunuz,
ondan sonra şikâyet ediyorsunuz.
Diğer taraftan, ölüler üzerinden
Bu bir terane
hâline gelmiş: Ölüler üzerinden siyaset yapmayalım. Ama başta
Başbakan yaptı bugün. Ne dedi? Ermenekte meydana gelen bu kömür
kazasında biz bir gün sonra oradaydık. Sayın Devlet Bey, siz, 99
depreminde bir hafta sonrasında gittiniz.
Arkadaş, bir şey söyleyeyim önce: Bir kömür
kazasıyla, kömür ocağında meydana gelen kazayla, yani hiç tahmin
edemeyeceğiniz, Allah tarafından ne zaman geleceği belli olmayan
bir depremi eş değer tutabilir misiniz?
RECEP ÖZEL (Isparta) Van, Van
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Van da aynı. Vanda
da aynı.
Bir de, Vanla zaten 1999 depremini mukayese bile
edemezsiniz. Niye edemezsiniz? Birinde 134 tane bina yıkılıyor,
birisinde 480 bin tane bina yıkılıyor. Allah aşkına,
coğrafyayı göz önüne alacak olursanız
Kaldı ki bunun
herhangi bir siyaseti yapılmaz. Niye yapılmaz? Ya, deprem bu sonuç
olarak ve vatandaşlarımız zarar görmüştür, mağdur
olmuştur. Allahtan gelen, hiç kimsenin farkında
olmayacağı, hepimizin mağdur olabileceği,
başımıza gelebilecek
Ki ben, mesela o deprem
sırasında o bölgedeydim, o bölgede, İstanbuldaydım, hatta
Tavşancıldaydım o depremin olduğu an. E benim de
başıma gelebilirdi, başka insanların da başına
gelebilirdi. Ama bununla, bilmem, insan ihmalinden kaynaklanan birtakım
meseleleri mukayese edemezsiniz, bu yanlış bir şeydir. Devlet
adamı bunları yapmaz.
Diğer taraftan değerli arkadaşlar, yine,
Sayın Cumhurbaşkanı şunları söylüyor. Biliyorsunuz,
son bir haftadır 4 şehit verdik. 3 tane, Hakkâride sivil
kıyafetli, giyimli askerimiz kafalarından, arkadan vurularak
öldürüldü, şehit edildi. Diğer bir tanesi, Diyarbakırda
öldürüldü. Değerli arkadaşlar, 4 şehit verdik bir hafta
içerisinde. Sayın Cumhurbaşkanı şöyle diyor: Biz daha önce
açılım süreci, daha sonra millî birlik ve kardeşlik, şimdi
de çözüm süreci diyoruz. Bu süreci başlatalı beş yıl oldu.
Ardından da diyor ki: HDPye sabrımızın
sınırı var. Günaydın! Yani Allah aşkına,
sabrınızın sınırı var da bu
sabrınızın sınırı nedir? Nereye kadar ne müdahale
edeceksiniz? Şimdiye kadar etmemişsiniz, bütün bölgenin
Yani oradaki
savcı
Mesela, Beytüşşebapta bugün -gidin bakalım,
nasıl gideceksiniz- insanlar markete gidemiyor kardeşim ya. Bugün
gazetelerde de yazıyordu bu. Nereye kadar? Sınırınız
nedir? Ne yapacaklar daha? 6-8 Ekimde 49 tane vatandaşımız
öldürüldü, ortalık yakıldı, yıkıldı. Sizin aslında
kırmızı çizginizin ne olduğunu biz Irakta gördük askerin
başına çuval geçirildiğinde, şimdi de Suriyede görüyoruz.
Oradaki Türkmenlere sesiniz çıkmazken, sessiz kalırken bugünkü hâle
bakın, ne hâle geldi.
Arkadaşlar, sizin sabrınız, Allah bilir, herhâlde
Eyyub peygamberi bile çatlatırdı. Bu ama sabrın ötesine
geçmiş bir durum yani yapmayın bunları.
Diğer taraftan, arkadaş, şimdi, az sonra
bir zam meselesini görüşeceğiz yani üniversitedeki öğretim
üyelerine, bunu yıllardır da söylüyoruz. Bir araştırma
görevlisi özellikle araştırma yapacaksa bu
araştırmasını yapabilmesi için biraz maddi imkâna
ihtiyacı vardır ki gidip arşivlerde, kütüphanelerde
araştırma yapsın, doktorasını tamamlasın vesair.
Bunların çok büyük ihtiyacı vardı ve çok geri
kalmışlardı gerçekten.
Şimdi, bu yapılan doğru bir şey ama
bir şey söyleyeceğim, yani vicdanınıza sesleniyorum: Bir
işçi, bir kişi asgari ücretle çalışıyor, 849 lira bir
para alıyor. Arkadaş, 849 lirayla bir ay geçinen bir işçimizi
düşünün ve fakat birtakım egoları tatmin etmek için ak saraylar
yapımına eğer
Maliye Bakanlığının resmî
açıklaması, 1 milyar 370 milyon para harcandı. diyor, bu resmî
verilen rakam. Yani eski parayla 1 katrilyon 370 trilyon TL harcanmış.
Bin tane odası varmış kardeşim. Bana söyler misiniz, bu bin
odayı ne yapacaksınız? Bu, bir.
İkincisi: Bin odanın temizliğini
nasıl yapacaksınız? Kaç lira harcayacaksınız?
Tefrişini nasıl bunun şey yapacaksınız? Bin tane çöp
tenekesi lazım, en basitinden. Ne yaparsınız ya, Allah
aşkına ya! Ne bu gurur kardeşim be! Nedir bu yani? Nerede
yaşıyorsunuz? Ölmeyecek misiniz yani?
Osmanlı Devleti koca 3 kıtaya hükmederken, 23
milyon kilometrekare toprağa hükmederken Topkapı Sarayı gibi
mütevazı bir sarayda kalmış. Ne zamana kadar? Yıkılma
emaresi olan 1850ye kadar. 50 bin altın borç almış
İngiltereden, Dolmabahçe Sarayını yaptırmış.
İnsaf edin ya! 187 milyon dolara da bir uçak, ak uçak alıyorsunuz;
uçak, uç-ak; yani uçan bir saray. Yani Allah aşkına, yetmiyor muydu
uçaklar? Avusturya Başbakanı bisiklete biniyor, metroya biniyor
kardeşim. Nedir bu kibir ya!
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) Hocam, ne var, ben de
biniyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Nedir bu ya!
Devletin parasını harcıyor, senin
değil. Sen kendi paranı istediğin gibi harcayabilirsin ama orada
fakir fukara diyorsunuz, Kömür yardımı yaptık. diyorsunuz,
Şu kadar ekmek yardımı yaptık. diyorsunuz, insanlar
toprağın 400 metre altında çalışmaya giriyor 840 lira
için, ondan sonra siz de alayişli bir hayat sürmeye
kalkışıyorsunuz. Yarın bunun hesabını burada
vermezseniz -ki vereceksiniz- yarın Cenab-ı Allah huzurunda da
vereceğinizi unutmayın. Her canlı, unutmayın, ölümü
tadıcıdır, hepimiz bir gün o toprak altına gireceğiz.
Bugün su altında, kömür çıkarmak için toprak
altına girenler şehit mertebesindedir ama Allah korkusu olmayan, kul
hakkı yiyen; kulun, devletin size teslim ettiği, emanet ettiği
parayı bu şekilde harcayan insanların da, buna onay verenlerin
de yarın huzurumahşerde hesaplarını nasıl vereceklerini
düşünmeleri gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler (Devam)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, (2/63) esas numaralı Bazı Ölüm
Cezalarının Yerine Getirilmesi Hakkında Bazı
Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/206)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/63 sıra sayılı Kanun Teklifim ile ilgili
İçtüzüğün 37. Maddesi uyarınca işlem yapılması
için gereğini saygılarımla arz ederim.
Ali
Rıza Öztürk
Mersin
BAŞKAN Teklif sahibi Ali Rıza Öztürk, Mersin
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Necdet Adalı 19 yaşında bir lise
öğrencisiyken, cinayet işlediği iddiasıyla 1977de
tutuklandı. Adalı, suçsuzluğunun ortaya
çıkacağından, serbest bırakılacağından o
kadar emindi ki, Ulucanlar Cezaevinde arkadaşlarının firar
girişimine katılmadı. Kendisini yargılayan mahkeme reisi,
Adalının masum olduğunu iddia etti, karara şerh koydu
ancak fayda etmedi. Necdet Adalı 22 yaşındayken 8 Ekim 1980de
asılarak idam edildi. Şair Nevzat Çelikin Adalı için
yazdığı Şafak Türküsü bu zamansız ölümü en güzel
şekilde resmeder. Şafak Türküsü bu ölümün en güzel şekilde
resmidir.
Beni burada arama anne,
Kapıda adımı sorma.
Saçlarına yıldız düşmüş,
Koparma anne,
Ağlama.
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı,
Gözlerim şafak bekledim,
Uzarken ellerim,
Kulağım kirişte.
Ölümü özledim anne,
Yaşamak isterken delice.
Adalıdan sadece birkaç saat sonra, 22
yaşında bir genç, Mustafa Pehlivanoğlu darağacına
yürüdü. Bir başka isim Erdal Eren oldu, 17 yaşındayken
tutuklandı, 13 Aralık 1980de Ankara Merkez Cezaevinde 18
yaşından küçük olmasına rağmen idam edildi.
Tam otuz yıl sonra, yine bir 12 Eylül günü,
işte bu işkenceler, zulümlerle, bu insanlık dışı
uygulamalarla milletçe hesaplaşacağız. Gencecik ölümlerle,
zamansız vedalarla 17 yaşındaki çocukları yağlı
urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız. Gencecik
yaşında haksız bir şekilde idam edilen Mustafanın
Allahtan bulurlar. dediği gün, işte, 12 Eylül 2010 günüdür.
Değerli milletvekilleri, Allahtan buldu mu,
bulmadı mı, bilmiyorum ama bu okuduğum sözlerin tamamı
bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğanın 20
Temmuz 2010 AKP grup toplantısında yaptığı
konuşmalardır. Bu konuşmalardan sonra elimdeki bu kanun
teklifini verdim. Bu kanun teklifi Sayın Cumhurbaşkanının o
tarihte yaptığı konuşmaları, hatta burada da söylüyor,
ağlamaktan konuşamamasını dikkate alarak, onun 12 Eylül
hukukuyla hesaplaşma konusunda samimi olduğunu düşünerek bu
kanun teklifini verdik. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, sağdan ve soldan
siyasi nitelikli eylemler gerekçe gösterilerek, 12 Eylül sıkıyönetim
mahkemelerinde olağanüstü hukuk kuralları uygulanarak tam 50 gencimiz
idam edildi.
Bu kanun teklifinin konusu şu arkadaşlar: 12
Eylül 1980 darbe sürecinde darbecilerden kuvvet ve güç alarak, olağanüstü
hukuk kurallarını uygulayarak, daha doğrusu hukuksuzluğu
egemen kılarak hızlıca idam kararları veren mahkemenin
kararlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanmasına
ilişkin kanunların yürürlükten kaldırılmasını
istiyorum. Bu kanunla, idam edilen gençlerimizi geriye getirmeyeceğiz.
Eğer şayet Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan
sonra da 12 Eylül darbe hukukuyla hesaplaşmak istiyorsa, öncelikle, 12
Eylül darbesinin haksız ve hukuksuz bir şekilde katlettiği bu
gençlerin o katliam kararlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından yürürlüğe konulmasına ilişkin kanunlar
yürürlükten kaldırılmalıdır. O nedenle bu kanun
teklifimizin adı Bazı Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesi
Hakkındaki Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına
İlişkin Kanun Teklifidir.
Bu teklifi kabul ettiğimiz zaman, öldürülen
gençlerimizi geriye getirmeyeceğiz. Bu bir iadei itibar meselesi
değildir, itibarın iadesi teklifi değildir çünkü onların
itibarları Türk milletinin gönlündedir. Eğer bugün
Cumhurbaşkanı bu insanların haksız ve hukuksuz bir
şekilde asıldığını söylüyorsa, kendi grup
toplantısında milletten evet oyu alabilmek için bunu dile
getiriyorsa bunun gereğini yapmak durumundayız arkadaşlar. Bu,
burada beş dakikada geçecek bir şeydir, burada konuşmaya da
gerek yok.
O nedenle bu kanun teklifinin gündeme alınıp
görüşülmesini talep ediyorum ve bu, sizin gerçekten darbe hukukuyla
hesaplaşıp hesaplaşmayacağınızın turnusol
kâğıdıdır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bir milletvekili adına söz isteyen Dilek Akagün
Yılmaz, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Ali Rıza Öztürkün
vermiş olduğu bu yasa teklifine ilişkin ben de lehteki
görüşlerimi bildirmek üzere burada söz almış bulunuyorum.
Yasa teklifi çok açık: 12 Eylül askerî faşist
darbesi sonucunda gözdağı, siyasi gerekçelerle, adil yargılanma
ilkelerine uyulmaksızın, faşist darbecilerin baskısına
dayanamayan infazcı yargıçlar eliyle verilen idam
cezalarının yerine getirilmesini onaylayan yasaların yürürlükten
kaldırılmasını talep ediyoruz.
Güya 12 Eylül generallerini yargılıyoruz.
diye 80-90 yaşındaki insanlar yargılandı. Ancak gerçek
anlamda 12 Eylül faşist darbesini yapan, orada işkenceleri yapan ve
her türlü adil yargılanma ilkelerine aykırı bir şekilde
gencecik insanları idama gönderenlerin hiçbirisi yargılanmadı.
İşte, 12 Eylül 2010 referandumunda da getirilen Anayasa
değişiklinin aslında göstermelik amaçlı bir
yargılamaya dönük olacağını söylemiştik, nitekim de
öyle olduğunu gördük. Bu siyasal yargılanmaların, daha
doğrusu hukuk eliyle yapılan yargısız infazların yükü
bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinden
kaldırılmalıdır.
İdam bir ceza değildir. İdam
cezasının kaldırılmasını, bunun bir ceza
olmadığını bütün hukukçular, yıllarca verdikleri
mücadelenin sonucunda, 2002 yılında kabul ettirebilmişlerdir.
Ancak, sadece idam cezasının kalkması yetmiyor, ne yazık ki
bugün de hukuk eliyle infazlar yapılmaktadır.
O dönemde, daha önceki dönemde, 72de 3 fidan idam
edildi, 1980den sonraysa 50 insanımız idam edildi. Bu
insanların, bu gençlerimizin hepsinin idam cezası verilirken hiçbir
hukuki gerekçeye dayanılmadı. Tamamen siyasi gerekçelerle, tamamen, o
dönemde yürütülen devrimci mücadeleyi ortadan kaldırmak amacıyla
yürütülen bir yargılama, daha doğrusu, yargısız
infazın sonucuydu bu idam cezalarının verilmesinin gerekçesi.
Bu 50 insanımızın -Necdet Adalıdan
Hıdır Aslana kadar- hepsi de, gerçekten bu ülkenin her türlü
mücadelesine, devrimci mücadelesine ya da kendi çabasıyla belki bu ülkenin,
daha farklı bir şekilde kurtarılabileceğine ilişkin
düşüncelerini ifade etmişlerdi. Belki, bu insanlardan şiddete
dönük bazı eylemleri olanlar da olabilir ama ölüm cezası hiçbir zaman
ceza değildir ve bu cezaların aslında o dönemde siyasi amaçlarla
verildiği ve pek çoğunun idam edilmemesi gerektiğini o dönemdeki
mahkemelerde görevli olan yargıçlar açık açık söylediler: O
insanların cezası idam değildi. dediler, Pek çoğu
suçsuzdu. dediler ya da Belki müebbet verilebilirdi. dediler ama işte,
idam cezalarının geriye dönüşü olmadığı için o
insanlarımız, darağacındaki fidanlarımız yok
oldular, gittiler.
Şimdi de aynı şekilde, hukuk eliyle
yapılan aslında pek çok yargısız infaz var. En son, Balyoz,
Ergenekon ve Oda TV davalarında, yine idam cezası olmasa da, hukuk
eliyle yapılan yargısız infazlarda insanların ölümlerine
neden olundu. Pek çok suçsuz insanın, Kuddusi Okkırdan tutun da,
Türkân Saylana, kadar bu insanların ölümüne neden olundu. İşte,
siyasal yargılanmaların sonucunda pek çok insanın hayatı karardı
ve günleri, yılları cezaevinde geçirmesine neden olundu.
Dün Balyoz ve Ergenekon davalarını az çok
izleyenler bilirler; gelen tanıklar, hiçbir şekilde ne darbe
teşebbüsünün olduğunu ne bir darbe olayının olduğunu
çok açık seçik dile getirdiler. Peki, o zaman, oradaki insanlar
yıllarca neden yattılar? O insanların cezaevinde yıllarca
kalmasının bedelini kim ödeyecek diye düşünüyorum. Verilecek 3-5
kuruşun hiçbir anlamı yok. O zaman şunu görmemiz lazım: Yargının
siyasallaşması durumunda, her an için her kesime, bu, yargı
yoluyla, hukukun silah olarak kullanılması yoluyla pek çok hukuk
dışı şey gerçekleştirilebilir.
En son olarak şunu söylemek istiyorum:
İstanbul casusluk davası adıyla yürütülen yine kumpas
davalarından bir tanesinde 6 insan -bunların 5 tanesi asker, 1 tanesi
sivil memur- hâlen daha cezaevinde. Ne yazık ki bunlarla ilgili
başvurular bir yıla yaklaşan süredir Anayasa Mahkemesi
tarafından bir türlü görüşülmedi ve o insanların
mağduriyetine hiçbir şekilde çözüm yolu bulunmadı.
Balyoz ve Ergenekon
davasındaki durumdan çok daha ağır nitelikli bir davaydı
bu. Adı casusluk tu çünkü, adı fuhuştu; insanlar dokunmaya,
insanlar duruşmaya gitmeye bile sakındılar ancak ne yazık
ki bunların hepsinin de fos olduğu anlaşılmış
oldu. Ancak bu 6 insan hâlen daha cezaevinde tutuklu. Bir an önce bu
insanların serbest bırakılması gerekiyor. Bu konuda Anayasa
Mahkemesini de duyarlılığa davet ediyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.51
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
XI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Şimdi, bazı komisyonlarda
boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen
üyelikler için seçim yapacağız.
Adayları okuyorum:
Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için
Ankara Milletvekili Fatih Şahin
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul
Milletvekili Bülent Turan
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İç
Tüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile benzer mahiyetteki bir kanun teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus
Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin;
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Muhammet
Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya Milletvekili
Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili
Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403)
(S. Sayısı: 651) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 651 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Halil Aksoy, Ağrı
Milletvekili.
Buyurun Sayın Aksoy.
HDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
651 sayılı Yasa Tasarısının tümü üzerine
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede
yükseköğretime olan talep her yıl artmaktadır. Artan bu talebe
paralel olarak üniversite sayısında, öğretim elemanları ve
bilim emekçisi sayısında, öğrenci sayısında da
hızlı bir artış söz konusudur. 1994 yılında,
bundan tam yirmi yıl önce, Türkiyedeki üniversite sayısı, 53ü
devlet, 3ü vakıf olmak üzere toplam 56 iken günümüzde bu sayı, 123ü
devlet üniversitesi, 73ü vakıf üniversitesi olmak üzere 196ya
yükselmiş durumdadır. 1994te yaklaşık 1 milyon olan
öğrenci sayısı, bugün 5 milyona
yaklaşmıştır. Yine, aynı yılda yaklaşık
40 bin olan öğretim elemanı sayısı ise bugün 140 bini
bulmuştur ancak önemli olan nicel olarak üniversitelerin
sayısını artırmak değildir. Türkiyede
üniversitelilerin, eğitim elamanlarının ve eğitim
sisteminin çok ciddi sorunları bulunmaktadır. Ne yazık ki
Türkiyede üniversitelerde bilimsel ve özgür eğitim verilmemektedir.
Üniversitelerin, her dönem devletin hizmetinde
olduğu sermaye güçlerinin egemenliği altına alınmaya
çalışılan, egemen sistemin çıkarları
doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılan kurumlar
olduğu da bilinmektedir.
Bilginin üretildiği ve
toplumsallaştırıldığı alanlar olan üniversiteler,
toplumdaki dönüştürücü gücü nedeniyle sisteme eleştirel bir yerde
konum alabilme potansiyeli de taşımaktadır. Üniversiteler bu
özellikleri nedeniyle tarih boyunca egemenler tarafından sürekli
baskı ve denetim altında tutulmaya
çalışılmışlardır. Eğitim hizmetlerinde
gerçekleştirilen köklü dönüşüme paralel olarak geçtiğimiz on
yıl içerisinde yükseköğretim sistemindeki dönüşümler de
artmıştır.
Sayın milletvekilleri, bir taraftan Bologna Süreci
kapsamında yürütülen politikalar, diğer taraftan da
ortaöğretimdeki yapısal dönüşümlerin hedefi her bir ilde bir
üniversite projesiyle artan üniversite sayısı, Türkiyenin
yükseköğretim sistemini ve bu sistemin içerisindeki üniversitelerimizin
dönüşüm haritasını oluşturmuştur. Yeni üniversitelerin
kurulmasıyla birlikte, sadece eğitim öğretim hizmeti verilmesi
planlanan yüksekokul benzeri tabela üniversiteleri de ortaya
çıkmıştır. Bir nevi ortaöğretimin bir üst kademesi
olarak kurgulanan bu üniversitelerle özgür düşünce ve eleştiri
kapsamında varlığını bulan bilimsel bilginin
üretilmesi süresindeki çalışmalar arasında zayıf bir
bağ bulunmaktadır. Eleştirel, bilimsel
çalışmaların yapılabilme imkânlarını azaltan ve
sadece eğitim öğretime odaklanan bu mekânlarda bilim insanı
olabilmenin yolu ise nitelik sorununa temas etmeyen sınavlardan
geçmektedir. Kervanı yolda dizme mantığıyla hareket
edilerek kurulan bu üniversitelerde fiziki altyapı olanaklarının
yanında akademik kadroların da yetersiz olmasının nedeni bu
popülist mantıkta yatmaktadır, niteliğe odaklanmayan
politikalarda yatmaktadır.
12 Eylül ürünü olarak 6 Kasım 1981de kurulan YÖK
33üncü yılı biterken kaldırılması yönündeki toplumsal
mutabakata rağmen varlığını sürdürüyor, hatta sahip
olduğu merkezî iktidar yeniden yapılandırma
çalışmalarıyla daha fazla güçlendirmek istemektedir. Oysa, cunta
kurumu olan YÖKün toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olarak
gördüğü öğretim elemanlarını ve öğrencileri kontrol
altına almak üzere oluşturulduğu da açıktır. YÖK,
otoriter, baskıcı yapısı ve zihniyetiyle tüm
yükseköğretimi tahrip eden üniversitelerin tüm bileşenlerinin devlet
aklına uygun bir biçimde düşünüp davranmalarını öngören bir
ilişkiler sisteminin toplamıdır. Bu merkeziyetçi
yapısıyla yükseköğretim toplumla organik bağ kuramayan,
toplumsal aidiyeti olmayan, yalnızlaşmış, iktidar ve güce
tapınan, varlığı koşulsuz uyum sağlamak olan
insanları yaratmaktır. Kuşkusuz, tüm bu sürecin temel
taşıyıcısı olan YÖK yalnızca bir üst kurul
değildir, üniversitelerde resmî ideolojinin yeniden üretilmesini
sağlayan sermayenin çıkarı doğrultusunda yarattığı
ilişkiler sisteminin bir toplamı olarak
algılanmalıdır. Üniversiteler, fakültelerden enstitü, okul ve
araştırma birimlerinden oluşmuş, özerkliği ve kamu
tüzel kişiliği olan bilim, araştırma ve eğitim
birlikleridir. Sadece yüksekokul veya enstitüden oluşan, temel fen ve
sosyal bilimleri olmayan üniversiteler evrensel anlamda üniversite
sayılamaz.
Her üniversitenin genel özerkliği ve tüzel
kişiliği içinde o üniversiteyi oluşturan fakülteler de bilimsel
özgürlüğe, yönetim özerkliğine ve tüzel kişiliğine sahip
olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Dünya Üniversite
Birliği, 1965 toplantısında Yükseköğretim
Kurumlarının Özerkliği ve Akademik Özgürlük Üzerine Lima
Bildirgesini hazırlamış ve yayımlamıştır.
Lima Bildirgesi'nde belirtildiği gibi "akademik
özgürlük", akademik topluluk üyelerinin araştırma, inceleme,
tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma veya
yazma yoluyla bireysel ya da birlikte bilgi edinme, geliştirme ve aktarma
özgürlüğü anlamına gelmektedir.
Üniversitelerin temel ihtiyacı akademik özgürlükler,
mali ve idari özerkliğin genişletilmesidir; bilim insanlarının
özgürce, nitelikli çalışmalar yapabilmesidir.
Değerli milletvekilleri, sayıların
artması her zaman nitel bir değişime neden olmamaktadır.
Türkiye'de temel sorun yayın sayısının az ya da çok
olması değil nitelikli yayın yapılamaması, bunun için gerekli
demokratik ve özgürlükçü koşulların
oluşturulmamasıdır. Burada olumlu bir değişimin
adımı performansa, rekabete, teşvike, yönlendirmeye dayalı
politikalar değil, özgürlükçü politikalardır. Öğretim
elamanlarına dayatılan performans kriterlerinin daha fazla kâr için
olduğu da elbette ki biliniyor.
Üretilen eğitim hizmetinin ve bilimin
niteliğini daha da düşürecek olan performans kriterinden başka
bir şey olmayan "akademik teşvik sistemi"
uygulamasını kabul etmek mümkün değildir. Dolayısıyla
bu düzenlemenin tümden tasarıdan çıkarılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin üniversitelere
ilişkin politikaları, akademik kadrolar için norm kadrolar
belirlenmesi, norm kadro olmadan unvan verilmemesi, akademik personel için tam
gün kalıcı kadrolar dışında esnek çalışma
modeli benimsenmesi üzerinden yürütülmektedir. Bu uygulamalardan en çok
etkilenen kesimlerin başında araştırma görevlileri
gelmektedir. Araştırma görevlilerinin iş
tanımlarındaki muğlaklıklar çoğu zaman angaryaya maruz
kalmalarıyla sonuçlanmaktadır. Araştırma görevlileri,
aynı işi yapmalarına rağmen, 33/a, 50/d, ÖYP gibi
birbirinden farklı özlük haklarına sahip kadrolarda
çalışmaktadırlar. 50/d kadrosunda çalıştırılan
araştırma görevlileri lisansüstü eğitimlerini tamamladığında
görece daha güvenceli kadrolara aktarılmayarak işlerine son
verilmektedir yani en verimli dönemlerinde işlerine son verilmektedir. Son
birkaç yıldır sadece İstanbul Teknik Üniversitesinde işten
çıkarılan 50/dli araştırma görevlisinin sayısı
100ü aşmıştır. Bununla birlikte, rektörlük, İstanbul
Teknik Üniversitesinde son olarak 111 araştırma görevlisi için kadro
ilanı vererek araştırma görevlilerini mevsimlik işçi gibi
gördüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bunun yanında,
akademik yükseltmeler, statükocu hiyerarşik bir askerî düzene
dönüştürülmüştür. Bunun en bariz örneği doçentlik
unvanının alınması sürecidir. Üniversitelerarası
Kurul, doçentlik başvuru ve jüri oluşturma sistemini
işletememektedir. Yardımcı doçent, doçent ve profesör
kadrolarında kişiye özgü uygulamalar yapılmakta ve
haksızlıklar gittikçe artmaktadır.
Yükseköğretime kapitalist işletme
mantığının muhafazakâr etkiler altında
dayatılması yönetsel organlarda kadrolaşmaya ve ders
içeriklerinin, dolayısıyla eğitim programının bu çerçevede
belirlenmesine yol açmaktadır. Yeni açılan üniversitelerde yönetim
kademesinden çalışma hiyerarşisindeki en alt noktasına
kadar bu kadrolaşmayı görmek çok mümkündür. Savunduğumuz insan,
toplum ve doğa yararına üniversite için tüm eğitim ve bilim emekçileri
uygun çalışma koşullarına ve iş güvencesine
kavuşturulmalıdır.
Üniversitelerde kadrolaşmanın önüne geçmek
akademik çalışmaların niteliğinin
artırılmasını da koşullandıran şeylerden
birisidir. Bu çerçevede esnek ve güvencesiz çalıştırma politikasına
son verilmelidir. Üniversitede gerek akademik gerekse idari alanda
çalışanların örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller
mutlaka kaldırılmalıdır. Akademik çalışma
ortamı hiyerarşik yapılanmadan kurtarılmalı, ast-üst
ilişkisi yerine birlikte üretim esas alınmalıdır. Akademik
unvanlar hiyerarşik göstergelere dönüştürülmemeli, ticari nüfus
kaynağı olarak kullanılmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet,
görüştüğümüz bu tasarıyla akademik zam adı altında,
yıllardır haklarını alamayan öğretim elemanlarının
hak ettikleri ücretleri bir lütuf gibi sunmaktadır. Ayrıca akademik
teşvik ödeneği uygulamasıyla üniversitelerde performansa
dayalı ücret uygulamasını getirmektedir. Üniversitelerde
çalışan idari ve teknik personeli her zaman olduğu gibi bu kez
de görmezden gelmiştir. Yaşanan ekonomik krizlere, artan
işsizlik ve enflasyon verilerine rağmen eğitim ve bilim
emekçilerinin maaşlarında on dört yıldır bir
iyileştirme yoluna gidilmemiştir.
Akademisyenlerin reel ücretlerinin uzun süredir ciddi bir
biçimde aşındığı ve bu konuda bir iyileşme
yapılmadığı gerçeği de ortadadır.
Bakınız, tasarıda idari ve teknik personel yok
sayılmıştır. Üstelik üniversitelerde çalışan
idari ve teknik personel ek ödemeler nedeniyle diğer kamu
kurumlarında çalışanlardan daha düşük ücret
almaktadır. Ayrıca akademisyenlerin özlük haklarında gereken
iyileştirmeler yıllardır yapılmıyor. Akademik
basamağın en altında yer alan araştırma görevlilerinin
görev tanımlarını bilimsel kriterler çerçevesinde
düzenlemiyoruz. Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı
kadrolarına yüksek meblağlı senetler imzalatarak onları
âdeta köleye dönüştürüyoruz. Verimlilik,
performans, rekabet, kalite gibi söylemlerle angarya ve güvencesizliği
emekçilere dayatan Hükûmet, bu tasarıyla "akademik teşvik"
adı altında performansa dayalı ücret uygulamasını
yasalaştırmak istemektedir.
Bu çaba, akademik topluluğun bilimsel bilgi üretimi
yerine gelir getirici işlere yönelmesini, emekçiler arasındaki
dayanışmanın yerine rekabetin geçmesini ve üniversitelerin
üniversite olmaktan çıkarılmasını
hızlandırmaktadır. Bilinmelidir ki performans denetimi,
güvencesizliğin egemen kılınması amacıyla kamu
personel rejimine gönderilmiş bir Truva atı niteliğindedir.
Performans adı altında yayın
sayısını artırmayı hedeflediğini söyleyenler ise
büyük bir çarpıtma yapmaktadırlar. Bugün asıl ihtiyaç duyulan
fazla yayın değil, nitelikli yayındır. Bunun temel
koşulu ise akademik özgürlükten geçmektedir. Unutulmamalıdır ki
akademik özgürlüğün olmazsa olmazı da güvenceli
çalışmaktır.
Şimdi, ülkeler bazında
baktığımızda, bilimsel yayın sıralamasında
Türkiye 20nci sıradadır, 306.926 bilimsel yayın
yapılmış ama Hollanda gibi Konya büyüklüğünde ve nüfusu da
oldukça az olan bir ülkedeki bilimsel yayın sayısı 547.637dir.
Keza ABDde 7 milyonun üzerinde, Çinde 2,5 milyonun üzerinde, Fransada ve
Birleşik Krallıkta 2 milyona yakın bir rakamla bilimsel
yayın yapılmaktadır. Türkiye bunların içerisinde İsveç
gibi nüfusu oldukça az olan bir ülkeden dahi sonra gelmektedir. Bu da
göstermektedir ki Türkiyenin bilimsel yayın karnesi oldukça
zayıftır. Sayı artabilir ama uluslararası bilim
dünyasında ilgi görmediğimiz de bir gerçektir.
Keza üniversiteler bazında
baktığımızda bilimsel yayın noktasında ilk 20de
biz yokuz. Belki ilk 100ün içerisinde olabiliriz. Söz gelimi, bilimsel
yayın konusunda
ABDdeki üniversiteler 14 tane, İngilteredeki
üniversiteler 4 tane, Kanadada 1 tane, Japonyada 1 tane üniversite
vardır ama Türkiye, bu 20 ülke arasında yoktur.
Ayrıca, Türkiyede
yine bilimsel araştırma açısından bölgeler arası bir
eşitsizliğin de göze çarptığı görülmektedir. Türkiyede
devlet üniversiteleri içerisinde ilk 20 sırada Kürt
coğrafyasında olan bir tek üniversite yoktur, keza vakıf
üniversiteleri açısından da durum aynıdır.
Sayın
milletvekilleri, toplum sağlığını yakından
ilgilendiren konularda çalışma yürüten bilim insanlarına
açılan davalar, soruşturmalar ve işten atma uygulamaları
yeterince bu durumu aydınlatıyor. Kaldı ki üniversitelerde
performans denetiminden bahsetmek hâlihazırdaki güvencesiz ve esnek
istihdamın getirdiği sorunların ve emekçilerin üzerindeki baskının
süratle artması anlamına gelmektedir. Birçok üniversitede asistan
kıyımı yapılmak istenirken, üniversiteler
taşeronlaşmaya mahkûm edilmişken, idari ve teknik personelin
özlük ve sosyal hakları gasbedilip, angarya işlere zorlanırken
akademik zam adı altında yapılan bu değişiklikler
üniversitelerde esnek ve güvencesiz çalışmanın
kurumsallaşması anlamına da gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, bizler Halkların
Demokratik Partisi olarak, yükseköğretim alanında çalışan
tüm eğitim ve bilim emekçilerinin maaşlarının
iyileştirilmesini talep ediyoruz, bunda da ısrarlıyız.
Ayrıca, güvencesiz ve esnek istihdamı
üniversitelerde kurumsallaştıracak adımları kabul
etmediğimizi de buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Tasarının 1inci
maddesini eksik bulduğumuzu, ancak destekleyebileceğimizi
belirtebiliriz; 2nci ve 3üncü maddesinin de metinden
çıkarılmasını talep ediyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Zühal Topcu, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Topcu.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 651
sıra sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarının
son yıllarında özellikle eğitim alanında çok sesli, çok
başlı, gürültü olarak ifade edebileceğimiz seslerin çok fazla
çıkmaya başladığını görüyoruz. Öncelikle
şunu sormak istiyoruz: Bu kadar çok sesliliğe rağmen, Bakanlar
Kurulunda Millî Eğitim Bakanlığı adı altında bir
Bakanlık olmasına rağmen ve eğitimde içinde
çıkılmaz bir hâl baş göstermişken Millî Eğitim
Bakanını görememekteyiz. Acaba gören var mıdır? Nabi Hocam
size söylemiyorum, Millî Eğitim Bakanına söylüyoruz. Acaba, millî
eğitimden kim sorumludur? Öncelikle, bunu öğrenmek istiyoruz. Biraz
önce ifade ettiğim gibi, eğitim alanında herkes konuşuyor.
Dün bir üniversite açılışında Sayın Cumhurbaşkanı
şu sözleri sarf ediyor: Önce Genel Başkan olarak, ardından hem
Genel Başkan hem Başbakan olarak on iki yıl boyunca
Başkanlığını yaptığım o hükûmetler için
4 öncelik belirledik. Bunlardan bir tanesi eğitim, diğeri
sağlık, öbürü adalet, öbürü de emniyet. Bu alanlarda kararlı
adımlar attık. Hamdolsun sürekli ilerledik ve büyüme noktasında
verdiğimiz sözleri tek tek yerine getirmeye başladık. Bu
sözümüzün arkasında durarak bu 4 alanda Türkiyeyi gerçekten çok farklı
yerlere ulaştırdık. Acaba farklı yerler denirken nereye
ulaştı bu Türkiye? Somut veriler var elimizde, eğitimin
geldiği nokta, adaletin, emniyetin geldiği noktalar var.
Sağlık alanında deniyor ama Randevu alınır.
deniyor, randevuyu alamıyoruz. İlaçlara
bakıldığında gizli ücretlendirme var, maaşlardan gizli
kesintiler var.
Şimdi, bunları
kimse dile getirmeyince, sürekli olarak koro tarafından ortak bir Yeni
Türkiyeyle ifade edilmeye çalışılırken gerçekten
birtakım şeylerin şu anda uygulanan olumsuz görüntülerini
kapatma çabaları hep bir ağızdan yapılmaktadır.
Gerçekten, ülkemiz şu anda çok farklı bir yerdedir. Ama nerede?
Eskiden olduğundan çok daha kötü durumdadır. Acaba, ülkemizdeki
yandaş kesimler mi bu farklı yerlere ulaştı sormak
istiyoruz.
Uluslararası Saydamlık Örgütünün Türkiyeyle
ilgili diğer bulguları şöyledir: Türkiye, küresel rekabet
liginde 142 ülke arasında 43üncü. Yargı
bağımsızlığı endeksinde 142 ülke arasında
88inci. Rüşvet verme endeksinde 28 ülke arasında 19uncu.
İnsani gelişme endeksinde 187 ülke arasında 92nci. Basın
özgürlüğü endeksinde 179 ülke arasında 148inci sıradadır.
Yolsuzluk liginde de, Türkiye, Avrupada yolsuzluğun en yüksek
görüldüğü ülkeler grubunda yer almaktadır.
On iki yıllık iktidarın
yaptıklarını mukayese ettiğimizde, uluslararası
sınavlarda Türkiyenin sıralamasının ne olduğunu
artık biliyoruz. Bunlar da sürekli olarak basın yoluyla, kitle
iletişim araçlarıyla tokat gibi bizim yüzümüze çarpmaktadır.
Özellikle, üniversite mezunlarımız arasındaki işsizlik
oranlarının en yüksek düzeyde olduğunu biliyoruz.
AKPnin iktidarda olduğu on iki yıl boyunca
kurulan 58inci, 59uncu 60, 61 ve diğer hükûmetler sırasında
okudukları hükûmet programlarında verdikleri sözlerin hiçbirini
yerine getirmediklerini görüyoruz. Bugün, özellikle buraya çıkmadan önce
bütün Hükûmet programlarını bizzat okuduk. En son Sayın
Davutoğlu tarafından okunan Hükûmet Programına da
baktığımızda bu programların hiçbirinin
ayaklarının yere basmadığını ve hâlâ böyle
birtakım fantezilerini paylaşmak için icraat alanı
oluşturduğunu görebiliyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanının öncelikli
olarak belirlediği alanlarda yani eğitim, sağlık, adalet ve
emniyet alanlarında problemler kartopu etkisiyle büyümüştür ve
Hükûmet bu problemlerin altında kalmıştır. Özellikle
eğitimdeki problemler artık içinden çıkılmaz bir hâl
almıştır. Üniversiteye giden öğrencilerin yurt problemleri,
eğitim kalitesi, YÖK sorunu, ÖSYM sınavlarındaki soru çalmalar,
haksızlıklar, adaletsizlikler, özellikle TEOG
sınavlarındaki başarısızlıklar, müdür
atamalarında yapılan yandaşlıklar, daha
sayabileceğimiz birçok hatalar var ve özellikle dershanelerin
kapatılmasından sonra şu anda okullarda açılan hafta sonu
kursları veya işte, halk eğitim merkezlerinde açılan
kurslara olan talebin azlığı, sınıf
sayılarındaki rakamların giderek yükselmesi yani bütün bunlara
baktığımızda, hakikaten, önceki verilerle şu andaki
verileri mukayese ettiğimizde çok kötü bir sonuçla karşı
karşıya kaldığımızı da söylemek istiyoruz.
Bugün, özellikle, 4 Kasım 2014 günü Keçiörende
Mustafa Necati Ortaokulunun Müdür Yardımcısı Hayri Özkan, 8inci
sınıf öğrencisi tarafından tabancayla
yaralanmıştır. Öğretmenimiz şu an yoğun
bakımda yatmaktadır hastanede. Şimdi biz buradan müdür
yardımcısına acil şifalar diliyoruz ama artık
şiddetin, okullardaki şiddetin -artık, diğer boyutları
söylemiyoruz- bu hâle geldiğini, öğretmeni silahla vurabilecek,
canına kastedebilecek boyutlara geldiğini söylemek istiyoruz. Daha
önce de söylemiştik, okullardaki uyuşturucu
kullanımlarını, bonzaideki artışları,
gençliğin sürüklendiği durumları da burada vurgulamak istiyoruz.
Bugün üzerinde konuşacağımız
üniversite öğretim elemanlarının maaşlarının
iyileştirilmesine yönelik kanun tasarısının çok daha iyi
şartlarda olmasını, yapılmasını istiyoruz aslında.
Tabii ki maaşlarda yapılacak iyileştirmeler bizleri memnun
edecektir ama bunun da ülke gerçekleriyle örtüşmesi gerekmektedir. Bu
iyileştirmelerle bir profesör maaşı 5 bin liraya, doçent
maaşı 3.657, yardımcı doçent 3.300, araştırma
görevlisi 3.200 liraya yükselecektir. Sendikalar ve birçok sivil toplum
örgütleri tarafından yapılan açlık ve yoksulluk
sınırlarının belirlendiği gösterge
çalışmalarında elde edilen veriler, bu maaş iyileştirmelerinin
yeterli olmadığını bize göstermektedir. Açlık
sınırının 1.205 TL, yoksulluk sınırının
da 3.926 TL olduğu ülkemizde akademik personel, nasıl
çalışmalar yapacak ve ülkemizi dışarıda nasıl
temsil edecektir? Bunları 4 kişilik aileyle beraber
düşündüğümüzde, bu ailenin geçiminin sağlanabilmesi için,
gerçekten, sihirli bir güçlerinin olmasını da düşünebiliriz.
Ayrıca, bu ödemelerden damga vergisi dışında kesinti
yapılmayacağı için de bu ödenmesi planlanan yükseköğretim
tazminatının emekliliğe yansımayacağı da
görülmektedir.
Bir de, akademik teşvik ödeneği bulunmaktadır.
Bu ödemeler 2016 yılında yapılacak ve 2015 yılındaki
bütün çalışmaları kapsamaktadır. Burada bir
muğlaklık söz konusudur. Kriterler nedir? Bu kriterler kimler
tarafından değerlendirilecektir? Kesinlik yok. Kriterlerin
işlemesi, yönetici insafına mı bırakılacaktır?
Bunları da soruyoruz, bunların netleştirilmesi lazım.
Yükseköğretim tazminatının emekli
keseneğine dâhil edilmemesi ve dolayısıyla, akademik personelin
emekli maaşlarının artırılmaması büyük bir
eksiklik olarak karşımızda durmaktadır.
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
bazı memurlara 1.500 liraya varan ek ödemeler yapılmakta ve adalet
mensuplarına da yine bu miktarda ek maaş zamlarının
yapılması düşünülmektedir. Bu artışlar,
akademisyenlerin emekli maaşlarına da
yansıtılmalıdır. Özellikle bu ay içerisinde hem
elektriğe hem doğal gaza gelen zamlarla ve özellikle enflasyonun da
yükselmesiyle, kullanım mallarındaki, ihtiyaç mallarındaki
artışlarla beraber bu zamların büyük bir çoğunluğunun
da gittiğini söyleyebiliriz.
Biliyorsunuz, muharrem ayı içerisindeyiz ve
aşure kaynatılıyor evlerde, 10 kişilik bir aşurenin
hesaplanması gündeme getirildiğinde, geçen yılla bu yıl
arasında, kaynayan aşurenin yüzde 57 oranında
zamlandığını da söyleyebiliriz. Özellikle bu ay içerisinde
elektriğe ve doğal gaza da zammın geldiğini söyleyebiliriz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Cevizle
fındığı fazla atmışsınızdır.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Yok, yok. Hesaplamaları
söyleyebiliriz, kayısıya, fındığa, pirince
yapılan zamlarla beraber. Onları takip edin, onları söyleyelim.
Emekli deyince, şu anda ülkemizde 10,5 milyon
emeklimiz bulunmaktadır. İktidar, emekliye verdiği hiçbir sözü
yerine getirmemiştir. Onların maaşlarına yapılacak
zamlar da onların açlık sınırı altında yaşam
mücadelesi vermelerini engelleyemeyecektir. Emeklilerin
maaşlarının, hayat standartlarını düzeltecek
şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Emeklilerle aynı zor yaşam
şartlarında mücadele veren asgari ücretle çalışanlar için
de durum hiç parlak görülmemektedir. 15 milyona yakın asgari ücretlinin olduğu
ülkemizde, AKP iktidarının hâlâ kelime oyunlarıyla
insanları oyaladığını görmekteyiz. Hâlen, en son
Hükûmet Programında Sayın Davutoğlu, asgari ücretin reel olarak
yüzde 76 oranında artırıldığını belirtirken
gerçek yaşamdan uzak ve hamaset kokan laflardan vazgeçmeyeceklerini de
ortaya koymuştur. Açlık sınırının 4 kişilik
aile açısından 1.205 lira olduğu belirtilirken, ülkemizde 891
lira alan bir asgari ücretli çalışanın ne yapması
lazım? Ölmesi gerekiyor herhâlde. Bu insanları buna mahkûm edenlerin utanması
lazım.
Sayın Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı
tarafından Türkiyenin en büyük kamu kuruluşu olarak ifade edilen
Millî Eğitim Bakanlığının lokomotifi ve aktif
öğesi olan öğretmenlerin maaşlarının da yeni bir
düzenlemeye ve iyileştirmeye ihtiyacı olduğunu buradan belirtmek
istiyoruz. 2015 yılının Ocak ayında 2.136 TL olan
öğretmen maaşı, yapılacak olan yüzde 3lük zam ile 2.220
lira olacaktır. 58inci Hükûmet Programında bulunan
Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı
yakalayabilmesi için öğretmenlerin niteliklerinin yükseltilmesine paralel
olarak çalışma şartları iyileştirilecektir.
ifadesinin ne kadar suni, yüzeysel, samimiyetsiz olduğu da ortaya
çıkmıştır. On iki yıllık AKP
iktidarının öğretmenlik mesleğine ve eğitime
verdiği önemi de bu uygulamalar gözler önüne sermektedir.
TEOGda hata iyi niyetimizden. diyerek hataları
kabul etmeyen, eğitim camiasını yalnızca niceliksel olarak
ifadelendirirken 22 milyon öğrenciye nasıl hizmet götürüleceğini
izah edemeyen Millî Eğitim yöneticilerimiz var.
En vahimi de, bir yılda 25 bin öğretmenin,
çeşitli gerekçelerle doğu ve güneydoğudan nakillerini
aldırdıkları ve çalışmak istemedikleri, devletin ve
kamu görevlilerinin sokağa çıkamadığı
paylaşımları var. Aynı zamanda, bunu, Sayın
Cumhurbaşkanının dün bir üniversitenin açılış
töreninde yaptığı konuşmada da bir doktorun, kendisiyle
yaptığı konuşmada belirttiğini görebiliriz.
Şehre inemiyoruz Hakkâride, Yüksekovada. Onun için hastaneye lojman
yapın. şeklinde ifadeleri var.
Şimdi, bunları bile bile, kamu görevlilerinin
sokağa çıkamadığı ve atadığınız
kamu görevlilerinin görev yerine gidemediği bir Türkiyede
yaşıyoruz. Bunu nasıl izah edeceksiniz? Bunların izahı
gerekiyor.
Sokağa çıkan sivil kıyafetli kamu
görevlisine sahip çıkamıyorsak, onlar gündüz göz göre göre sokaklarda
şehit ediliyorsa, bu iktidarı hâlâ nasıl sürdürebiliyoruz ve bu
insanların yüzüne nasıl bakabiliyoruz?
Bütün bu alanlarda bu kadar sorun varken, insanlar bu
ülkede yaşam mücadelesi verirken ve Somadaki kazada 301 işçimizi kaybediyorsak,
en son Ermenekte 18 çalışanımız su altında
kalabiliyorsa maden içerisinde ve bunları da kaybedebiliyorsak,
adının ak olduğu belirtilen ama çok tartışma götürür
bir saray fantezisi, iktidarın asıl amacına yönelik birçok
gerçeği de gözler önüne sermiştir.
Maliye Bakanı Sayın Şimşek,
artık, ismine ne denirse densin, kara kaçak saray mı deniyor, ak
saray mı deniyor yani maliyetinin 1 milyar 370 milyon Türk lirası
olduğunu açıklamıştır. Aynı zamanda, demin yine
bu kürsüden bahsedilen bir de uçan saray var. Onun maliyetinin ise 436 milyon
Türk lirası olduğu belirtilmektedir. Bu kadar aç insan varken ve
gittikçe de Türkiye'nin ekonomik sorunları kartopu etkisiyle, bu milletin,
özellikle çalışanın, asgari ücretle çalışanın
sırtına binmişken bu sarayları nasıl
yaptırıyoruz ve bu saraylarda nasıl kalacağız ve bu
uçaklara nasıl binip gideceğiz? İnsanın biraz bunları
değerlendirmesi ve karşıdaki o asgari ücretle çalışanın
gözlerinin içine bakamaması gerekiyor.
Şimdi, bu maliyetlerle ilgili bir hesaplamayı
sizlerle paylaşmak istiyorum: Kara kaçak sarayın maliyeti, 1 milyar
370 milyon Türk lirası, uçağın maliyeti de 436 milyon Türk
lirası; toplam maliyet, 1 milyar 806 milyon Türk lirası. Peki,
ülkemizde 2014te asgari ücretin net tutarı ne kadar? Net asgari ücreti,
işte 800 küsurdan hesapladığımızda, bunların
maliyeti 2 milyon 135 bin kişinin aylığına bedel, bu
verilen paralar, harcanan paralar. Türkiyede öğrenci başına
yıllık ortalama 1.614 Amerikan doları harcama yapıldı.
Bu rakamın üniversitede 4.648, mesleki ve teknik ortaöğretimde 2.293,
genel ortaöğretimde 1.531, ilköğretimde 1.130 dolar olduğu
belirtiliyor. Cumhurbaşkanının bu sarayı ve
uçağıyla yıllık ortalama 504 bin öğrencinin
yıllık maliyeti karşılanabilmektedir.
Yapılan yeni okul maliyeti göz önünde tutularak,
maliyeti 2 milyon 200 bin TLden 820 tane 28 derslikli okul inşa
edilebiliyor bu parayla. Bakın neleri kaçırıyor bu ülke, birkaç
kişinin ihtirası yüzünden neleri kaybediyoruz, nasıl bu ülkenin
alın teriyle kazanılan paraları çarçur ediyoruz, heba ediyoruz.
Maden kazalarında ölüm oranlarının 1,5
milyar nüfuslu Çinde bile Türkiyeden daha az olduğu ve sadece son on
yılda maden kazasında ölen işçilerin sayısının
ise en az 354 olduğu düşünülürse maden ocaklarında yaşam ve
kaçış odalarının önemi ortaya çıkar. Madenlerdeki
kaçış odalarının fiyatı 80 bin dolardan yani 160 bin
liradan başlıyor. Saray ve uçak maliyetiyle tam 11.287
kaçış odası ve
Yaygın olarak kullanılan 40 kişilik
yaşam odalarının fiyatı ise 200 ile 250 bin dolar. Bu kara
saray ve bu uçak parasıyla 4.515 yaşam odası
yapılabiliyordu, bunlara harcanan parayla.
Bu iktidar tarafından, madencilerimiz işin
fıtratı diye yerin altında ölüme terk edilirken, Sayın
Cumhurbaşkanı, aslında kendisi için bir kaçış
odası yaptırdı Beştepeye; yolsuzluktan,
hırsızlıktan, hesap vermekten kaçınmak için. Ancak er ya da
geç, beytülmale el uzatmanın, ihaleye fesat
karıştırmanın, ihale havuzlarının
hesabını bu yüce millet soracaktır. Bunu da bildirmek istiyoruz.
Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen,
Aydın Ağan Ayaydın, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayaydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 651 sıra
sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu hakkında Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanı
Sayın Nabi Avcıyı bugün bu sıralarda görüyoruz. Sayın
Nabi Avcıyı görünce hemen aklıma bir sınav yolsuzluğu
geliyor. Millî Eğitim Bakanlığı ne zaman bir sınav
yaparsa mutlaka orada bir yanlışlık olur, orada bir
hırsızlık olur, orada bir haksızlık olur. Onun için,
Nabi Avcıyı gördüğüm her yerde mutlaka yine bir sınavda
bir yolsuzluk, bir sınavda bir hırsızlık vardır diye
aklıma geliyor. Ama bugün akademisyenlerin, profesörlerin, doçentlerin,
yardımcı doçentlerin, öğretim görevlilerinin,
araştırma görevlilerinin maaşlarını konuşuyoruz,
açlık içerisinde, yoksulluk sınırının altında
maaş alan bu akademisyenlerin hakkını konuşuyoruz, mali
haklarını. Ne yazık ki şu sıralarda bunların başında
olması gereken YÖK Başkanını burada görememek de büyük bir
eksikliktir, YÖK Başkanını da buradan kınıyorum.
Temel işlevi bilgi üretmek, öğretmek ve
yaygınlaştırmak olan üniversiteler gerek bilimsel gelişimin
gerekse toplumsal ilerlemenin itici gücü konumundadır. Üniversiteler
sosyoekonomik kalkınmanın ayaklarından birini oluşturmakla
birlikte dünyadaki iyi üniversitelere ilişkin listelere ne yazık ki
girememektedirler. Üniversitelerimizin evrensel standartları
yakalayamadığı çok açık bir şekilde görülmektedir.
Oysa ülkemizde son yıllarda pek çok sayıda üniversite
açılmış, 104ü devlet, 73ü vakıf, toplam 177 üniversiteye
ulaşılmıştır. Yarısı son altı
yılda açılan bu üniversitelerde okuyan öğrenci sayısı
5,5 milyon düzeyine gelmişken, maalesef, üniversitelerimize yönelik bu
gelişim, sadece niceliksel kalmakta, açılan üniversitelerin pek
çoğu tabela üniversitesi olmaktan öteye gidememiştir. Nitekim,
artık YÖK dahi gelecek yıllarda sayısal büyümeden nitelikli
büyümeye geçiş gerektiğine, akademik insan kaynağının
yetiştirilmesi gerektiğine vurgu yapmaya
başlamıştır. Altyapıdan yoksun olarak sayı
artırmaya yönelik açılan üniversitelerin tabelada kalması
tehlikeli sonuçlara yol açacaktır. Zira hem sadece adı üniversite
olan ve yetersiz imkânlar nedeniyle tabeladan öteye gidemeyen bu kurumlara
aktarılan kaynaklar heba olacağı gibi, daha da önemlisi, bu
üniversitelere güvenerek eğitimini buralarda sürdürme kararı alan
öğrencilerimizin, yetersiz donanım nedeniyle, geleceği risk
altına girecektir.
Son on yılda öğrenci sayısı 3 kat
artarken öğretim üyesi sayısı 2 kat artmış. 5,5 milyon
üniversite öğrencisi karşısında öğretim görevlisi
sayısı 141 binde kalmıştır. Üstelik bu 141 binin
dağılımının da son derece çarpık olduğu göze
çarpmaktadır. Bakınız, Türkiyedeki öğretim üyelerinin
yüzde 72si Marmara Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi ve Ege Bölgelerinde.
Güneydoğuda çalışan profesörlerin sayısı, Türkiyedeki
profesör sayısının sadece yüzde 2,5unu
oluşturmaktadır. Türkiyedeki yükseköğretimin 45 bin
öğretim elemanı açığı olduğunu ben değil,
bizzat YÖK Başkanı söylemektedir. Şüphesiz ki
üniversitelerimizin içinde bulunduğu bu hazin durumun temel sebeplerinden
biri, öğretim elemanlarının mevcut mali haklarıdır.
Öğretim elemanlarının günümüz koşullarında komik
denilebilecek, yetersiz özlük hakları, mevcut akademik personelin
çalışma şevkini olumsuz yönde etkilemektedir, mezun
öğrencilerin de üniversitelerden uzak durmasına ayrıca yol
açmaktadır.
TÜRK-İŞ tarafından açıklanan en son
verilere göre, ülkemizde 4 kişilik bir ailenin yoksulluk
sınırı 3.926 Türk lirasıdır. Akademik personelin
mevcut maaşları göz önüne alındığında, pek çok
akademisyenin yoksulluk sınırının altında gelir
düzeyinde oldukları gerçeği ortaya çıkmaktadır. Yine,
akademisyen maaşları konusunda Siyaset, Ekonomi ve Toplum
Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından hazırlanan
rapor da öğretim elemanlarının maaşları
açısından dünyada nerede olduğumuzu ortaya koymaktadır. Bu
rapora göre Türkiyedeki öğretim elemanları, Nijerya, Hindistan,
Malezya, Güney Afrika, Brezilya ve Arjantinli meslektaşlarına göre
çok daha az maaş almaktadırlar.
Akademisyenlerin mali haklarına ilişkin bu
durum, herkes tarafından malum olmakla birlikte AKP iktidarı
tarafından ısrarla gözardı edilmektedir. Tüm uyarı ve
tekliflerimize rağmen son on bir yılda kamu personeline yapılan
mali iyileştirmelerin kapsamına ne yazık ki öğretim
elemanları alınmamış, 2011 yılında
çıkarılan ve pek çok kamu personelinin maaşlarında
artış öngören 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
öğretim elemanlarının maaşlarına ne yazık ki yer
verilememiştir. Nitekim, maaş artışları diğer
kamu personelinin çok altında kalmış olan akademisyenlerin
gelirlerinin son on bir yıllık dönemde reel olarak eridiği,
bizzat YÖK raporlarında açıkça ortaya konulmaktadır.
Bu çerçevede 7 Mayıs 2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunduğum ve o günden beri
Komisyonda bekleyen ve nihayet bu tasarıyla gündeme alınan benim
vermiş olduğum kanun teklifimde, bilimsel çalışma
katkı ödeneği ihdas edilerek öğretim elemanlarının
maaşlarında 2014 yılı itibarıyla 1.170 Türk
lirası ile 1.750 Türk lirası arasında değişen
iyileştirmeler öngörülmektedir.
Teklifimde, maaş artışı, akademik
unvana göre değişmekte ve unvan yükseldikçe maaş
artışı kademeli olarak artmaktadır. Bu çerçevede,
araştırma görevlisi, okutman ve uzmanlar için 1.170 Türk lirası,
yardımcı doçentler için 1.315 Türk lirası, doçentler için 1.535
Türk lirası ve profesörler için 1.750 Türk lirası iyileştirme
ödeneği öngörülmektedir.
Görüştüğümüz kanun tasarısıyla,
akademik personelin maaş unsurlarına iki yeni kalem eklenmektedir:
Yükseköğretim tazminatı ve akademik teşvik ödeneği. Kanun tasarısı
bu şekilde yasalaşırsa, hemen kanunun yayımını
izleyen aydan itibaren profesör, doçent, yardımcı doçent
maaşlarına 725 Türk lirası; araştırma görevlisi,
okutman ve öğretim görevlisi maaşlarına ise 834 Türk lirası
yüksek öğretim tazminatı adı altında artış
yapılacaktır. Ancak bu artışı, görevde olduğu
sürece alacaklardır. Bu akademisyenlerin emekli olmaları hâlinde bu
artışı almaları mümkün olmayacaktır. Akademik
teşvik ödeneği ise akademisyenlerin yurt içinde veya yurt
dışında faaliyetleri esas alınarak tespit edilecek akademik
teşvik puanına göre 30 ve üzeri akademik teşvik puanı
olanlara verilecektir. Akademik teşvik puanı hesaplaması ise
2015 yılında yapılan faaliyetler esas alınmak suretiyle
2016 yılı için yapılacak olduğundan 438 lira ile 731 lira
arasında farklılaşan bir teşvik ödeneği ancak 2016
yılında verilebilecektir.
Özetle, Hükûmet, nihayet akademisyenlerin
mağduriyetine el atmaya karar verdi ve bu konudaki tasarıyı 14
Ekimde Meclise sundu. Bugün de Genel Kurul gündemine alındı, iyi de
oldu. Geç kalınmış olsa da destekliyoruz. Ancak,
tasarının ilk hâli eksik ve yetersizken, komisyonda bizim vermiş
olduğumuz bir önergeyle tasarıda unutulan uzmanlar, çevirici,
eğitim öğretim planlamacıları bu iyileştirmeye dâhil
edilmişlerdir.
Bu çerçevede, hazır, yıllar sonra ve tüm
çağrılarımız sonunda nihayet Hükûmette de akademisyenlere
maaş artışı verme iradesi ortaya çıkmışken,
maaşların tatmin edici düzeyde artırılmasının ve
bu artış yapılırken araştırma görevlisi
maaşının bir kariyer uzman yardımcısı düzeyine
çekilmesinin ve de akademik unvan yükseldikçe maaş
artışının da yukarıya doğru
farklılaşmasının daha doğru olacağını
düşünmekteyim. Tıpkı Hükûmetin öngördüğü akademik
teşvik ödeneği gibi unvana göre yükselerek, her ne kadar Hükûmet,
akademik teşvik ödeneği adı altında iyileştirmeyi
tamamlamak niyetinde görünse de, henüz uygulaması olmayan ve ancak 2016
yılında hayata geçecek bir mekanizma yerine, maaş
artışının doğrudan yapılması daha isabetli
olacaktır. Tabii, bu teşvik ödeneği de muhafaza edilmeli,
bilimsel çalışma özendirilmeli ve ödüllendirilmelidir.
Akademisyenlere verilmesini önerdiğim maaş
artışı fazla görülmesin çünkü bu, ülkemiz için stratejik önemde
bir karardır. Zira, içinde bulunduğumuz orta gelir
tuzağından çıkmanın, kişi başı millî geliri,
15 bin dolar ve üzerine çıkartmanın yolu, öyle masa başında
2023-2071 hedefleri tespitiyle olmuyor; bilgi ekonomisine geçmekle, teknoloji
üretmekle yani nitelikli beyinlerle oluyor.
Bakınız, Türkiye, yıllardır kişi
başı 10 bin dolar millî gelir düzeyinde gidip gelmektedir. Bir türlü,
kişi başı millî gelirini artıramamakta, yıllardır
bulunduğu yerde saymaktadır. İktisat literatüründe de bu duruma gelir
tuzağı denmektir. Evet, ne yazık ki Türkiye orta gelir
tuzağına düşmüştür. Türkiye ekonomisi, son yıllarda
kişi başına yıllık ortalama gelirini bir türlü 15 bin
dolara taşıyamamıştır. Zira, ülkemizde nüfus
kalabalık, eğitim yetersiz, nitelikli insan eksik, doğal
kaynaklarımız sınırlı ve sanayimiz modernizasyona
kapalı bir yapı arz etmektedir.
Böylesine bir yapıyla orta gelir
tuzağını aşmak hiç de kolay değildir. Kapsamlı,
köklü ve radikal reformlara ihtiyaç bulunmaktadır. İşte AKP
iktidarının genelde seçtiği, günü kurtarmak, yapısal
reformları ötelemek olduğu için, söz konusu gelir tuzağı,
ülkemiz açısından kaygı verici hâle gelmiştir. Kaldı
ki Dünya Bankası verilerine göre, 1960 yılından bu yana orta
gelirli sayılan 101 ülke arasında orta gelir tuzağından
kurtularak yüksek gelire geçebilen sadece 13 ülke vardır. Latin Amerika,
Orta Doğu başta olmak üzere, ülkelerin yüzde 90ı bu
eşiği aşamamıştır. Biliyorum ki AKPnin ekonomik
kurmayları bunun farkında ancak farkındalığın
yetmediğini, gerekli adımların hâlâ atılmadığını
görmekteyiz.
Orta gelir tuzağından nasıl
çıkacaklar? diye sorulduğunda cevap, yüksek katma değerli
sanayi üretimi, nitelikli insan ve teknoloji üretimi olacaktır. Peki,
nasıl sağlanacak bu? Tabii ki bilime, teknolojiye yatırım
yaparak ve insana yatırım yaparak. Nitekim, bu eşiği aşabilen
sınırlı sayıdaki ülkelerden biri olan ve Merkez
Bankası Başkanının, Türkiye analizlerinde emsal olarak çok
kullandığı Güney Korenin başarısının
sırrının da bilim ve teknolojiden geçtiğini açık ve
net olarak görmekteyiz.
Bununla birlikte, sosyoekonomik kalkınmanın
motor güçlerinden biri olan üniversitelerin, içinde bulunduğu üzücü
tablonun bir ayağı, görüşmekte olduğumuz özlük hakları
iken diğer ayağı ise kalite ve yönetim
anlayışıdır.
AKP iktidarı, her zamanki gibi, yapması
gerekeni geç ve eksik yapmaktadır. Buradaki eksiklik açıktır;
üniversiteler, yalnızca akademisyenlere maaş artışı
verilerek istenen düzeye gelemeyecektir. Akademisyenlerin özlük hakları
düzeltilerek, eş zamanlı olarak iktidarın üniversitelere
bakışı, üniversitelerin yönetim anlayışı ve
mevzuatı değiştirilmelidir. Bu yapılmadığı müddetçe
güçlü ve özgür bir bilimsel ortamdan söz edilmesi mümkün değildir.
Bakınız, bugün Türkiyede üniversiteler, 12
Eylülün bir mirası olan YÖK eliyle yönetiliyor; YÖKten yıllarca
şikâyetçi olan AKP iktidarı, YÖK yönetimini eline geçirdikten sonra,
artık, YÖKe sarılmış ve YÖKü bir türlü
bırakmıyor. YÖK vasıtasıyla bütün üniversiteleri, bütün
akademisyenleri, artık, onları emrine alan bir yönetim
anlayışıyla ellerine geçirmişlerdir. Dolayısıyla,
diğer kurumlarda yaşandığı üzere, YÖKü eline
geçirdikten sonra, AKP açısından sorun artık bitmiştir.
Nitekim, uygulama ve örnekler gösteriyor ki AKPnin de YÖKe ihtiyacı
vardır. Niçin? Tek tip, kendi gibi düşünen, kendisine biat eden bir
yükseköğrenim için. Zaten iktidar için üniversitenin, lise gibi bir
eğitim kurumundan farkı da yoktur.
Yine, son on yılda sayıları hızla
artan vakıf üniversitelerinin kurulması için objektif kriter ve
standart bulunmamaktadır. Son dönemde pek çok vakıf üniversitesinin
kurulmasında bunun etkisi büyüktür. İktidara yakınlıkla, Hükûmet
siparişiyle üniversite kurulmaz. Kurulsa da sadece adına üniversite
denir. Türkiye'nin yaşadığı da budur. Bu zihniyet ve bu
şekilde kurulmuş olan üniversitelerin bilime katkısı
olmayacağı gibi, yükseköğrenimin özelliği ortadan
kalkmaktadır.
İşte, bugün görüştüğümüz akademik
personele maaş iyileştirmesi düzenlemesi ne kadar gereklidir, çok
açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu yıl memur maaşlarına seyyanen 123 Türk
lirası zam yapıldı. Bu zam yapılırken enflasyon hedefi
yüzde 5,3 iken bugün enflasyonun da yüzde 9,4 olacağı artık
Hükûmet tarafından çok açık bir şekilde dile getirilmiştir.
Gelin memur maaşlarında enflasyonun yarattığı
kaybı telafi edelim, gelin hep beraber bunu yapalım, tüm memurlara bu
amaçla maaş artışı yapalım. Toplu sözleşme hükümlerinin bu şekilde olması memur
maaşlarında artış yapılmasına asla engel
değildir. Zira biliyorsunuz ki akademisyen maaşları da toplu
sözleşme kapsamındadır ve Hükûmet istediğinde artış
yapabiliyor. Ha, yok, siz eğer diyorsanız ki Biz memuru enflasyona
ezdiren ilk hükûmet olmak istiyor ve tarihe böyle geçmek istiyoruz. ona da
şaşırmam doğrusu.
Bugün Türkiyede bir profesörün eline 4.900 Türk
lirası para geçiyor, bu yapılan değişiklikle bu
öğretim üyelerine sadece 725 lira zam yapılıyor. Doçentler hâlen
3.539 lira maaş alıyor, 725 lira zam yapılıyor.
Yardımcı doçentler 2.845 lira alıyor, 725 lira zam
yapılıyor. Araştırma görevlisi 2.421 lira maaş
alıyor, 834 lira zam yapılıyor. Öğretim görevlisi, okutman
2.590 lira maaş alıyor, 834 lira zam yapıyoruz. Akademik
personele yapılan bu zamlar yetersizdir. Bu zamlarla yoksulluk
sınırının altında bilimsel araştırma yapmak
mümkün değildir. Bu öğretim üyeleri evini mi geçindirecek,
kirasını mı ödeyecek, yoksa bilime para yatırıp kitap
mı alacak, araştırma mı yapacak, bunu sizin takdirlerinize
bırakıyorum ve bu yasayı çok iyi bir şekilde
benimsememiş olmakla birlikte, yine de az bir zam getiriyor, bunun
akademisyenlere hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Fatma Nur Serter, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından
alkışlar)
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün gerçekten uzun
zamandır beklemekte olduğumuz bir yasa üzerinde konuşuyoruz.
Kuşkusuz yapılan zamlar yeterli değildir diyebiliriz,
kuşkusuz gönlümüz daha fazlasını istemiş olabilir ama en
azından uzun yıllardır beklemekte olduğumuz bir düzenlemeyi
hayata geçirmiş olmaktan da ben şahsım adına memnuniyet
duyuyorum.
Ancak burada altını özenle çizmek
istediğim bir konu var, o da şudur: Şimdi, değerli
milletvekilleri, dikkatinizi bir konuya çekmek istiyorum. Evet, zam
yapılıyor ama bu zamlar bu öğretim üyelerinin emekli
maaşlarına yansımayacak yani bugün bu zammı alan kişi
önümüzdeki yıl emekli olduğunda emekli maaşında bu
zammın yansımasını göremeyecek. Dolayısıyla benim
dileğim, öğretim üyelerinin sadece aldıkları tazminatlara
veya akademik faaliyetler karşılığında alacakları
vadedilen ek gelire, ek olarak doğrudan maaşlarına
yansıtılacak ve emekliliklerinde de almalarına imkân
sağlayacak bir artışın sağlanmasıdır.
Şimdi, ben öncelikle tabii, bu yasada emeği
geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Bunu bir adım olarak
değerlendiriyorum ama keşke diyorum bunun için on iki yıl Adalet
ve Kalkınma Partisi beklemeseydi, keşke seçimlere çeyrek kala
yapılıp da çeşitli spekülasyonlara yol açılmasaydı ve
daha net, daha açık, daha gönülden, daha erken, öğretim üyelerini de,
en azından çocuklarını özel bir okulda okutabilecek bir gelire
sahip kılabilseydik. Çünkü, konu millî eğitim, e, bu da onun bir
parçası. Bugün öğrenciler sürekli özel okullara yönlendiriliyorlar,
gelin görün ki bir öğretim üyesi bu zamma rağmen, eğer tek
başına çalışıyorsa ailede, örneğin baba sadece
profesör -profesör hem de yani en yükseğini söylüyorum- olarak
çalışıyor, başka da kimse çalışamıyorsa
çocuğunu bir özel okula gönderemeyecektir. Dolayısıyla,
önümüzdeki süreçlerde bunun daha da geliştirilmesini temenni ediyorum.
Şimdi, bu işin hoş ve tatlı tarafı. Zaten Cumhuriyet
Halk Partisi olarak da biz bu yasayı destekliyoruz.
Şimdi, gelelim Adalet ve Kalkınma Partisinin
millî eğitimle ilgili uygulamalarına.
Değerli arkadaşlar, ben burada eğitim gibi
çok can alıcı bir konu konuşulurken çok gönülden Eğitimde
ne güzel de başarılar elde edildi bu on iki yıllık
dönemde. demeyi gerçekten arzu ederdim. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi
eğitimde gerçekten bir destan yazmıştır ama bu bir
başarısızlık destanıdır. Cumhuriyet tarihi
içerisinde incelendiğinde, hiçbir dönemde eğitim, Adalet ve
Kalkınma Partisinin iktidar döneminde olduğu kadar yapboz oyununa
benzetilmemiş, çeşitli değişikliklere,
başarısızlıklara ve skandallara sahne olmamış ve
eğitimin karnesi hiçbir dönemde bu iktidar döneminde olduğu kadar
zayıflarla dolmamıştır.
Çok iddialı her konuda iktidar partisi. Şimdi,
eğitim gibi çok iddialı olduğu bir alanda neler elde
edilmiş, gelin bir ona bakalım isterseniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bu konuda bizi ikna
edemezsiniz.
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Yani, sayın vekilim,
şimdi siz diyebilir misiniz ki devriktidarımızda eğitimin
niteliğini biz yükselttik? Diyemezsiniz, göstergeler belli. PISA
sınavlarında sondan 3üncüyüz, sondan 3üncü. Siz diyebilir misiniz
ki biz yaptığımız merkezî sınavlarda, seçme ve
yerleştirme sınavlarında pırıl pırıl,
hatasız, eksiksiz, skandallardan arınmış sonuçlara gittik?
Diyemezsiniz. İster üniversite giriş sistemlerinde ister
ortaöğretimde yapılan her sınav skandallarla, şaibelerle ve
başarısızlıklarla doludur.
Siz diyebilir misiniz ki biz on iki yıllık
zorunlu eğitime geçtik, bu ülkedeki her bir öğrencimiz şu anda
okulda dersliklerde eğitim görüyor? Diyemezsiniz. Sadece 2014
yılında 385 bin öğrenci eğitim sisteminde
kayıptır kayıp, kayıp öğrenci. Bunları ben
uydurmuyorum, Bilgi Edinme Yasasından elde ettiğim verileri sizlerle
paylaşıyorum. İzi sürülemeyen, derslere gelmeyen, sisteme
girmeyen ve kaydedilmeyen 385 bin öğrenci varsa, siz eğitimde
kaliteden söz edemezsiniz, başarıdan söz edemezsiniz.
Bakın, dediniz ki: Okullarda süt
dağıtacağız. Değerli arkadaşlarım, önce
sütleriniz bozuk çıktı, arkadan sütler beş günden üç güne indi,
şimdi daha birtakım okullarda süt hiç dağıtılmaya bile
başlanmadı. Yani çok basit, bizim bir belediye
başkanımızın başarıyla uyguladığı
projeyi siz üç senedir okullarda bir türlü uygulayamadınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir de FATİHi söyle,
FATİHi.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Siz, bir FATİH Projesi
balonu uçurdunuz, dönemin Başbakanının eline tabletleri
tutuşturdunuz, dağda bayırda reklamını
yaptırdınız, Tabletleri dağıttık. dediniz.
FATİH Projesi iflas etmiştir. Okullarda
dağıttığınız tabletler ile kurdurduğunuz
akıllı tahtalar arasında daha bağlantı
kurulamadı, sistem çalışmıyor, süre çoktan doldu ve
FATİH Projesi dibine kadar yolsuzluğa bulaşmış bir
projedir. Bunu bilerek -elimde rakamlar var, açıklamıyorum- bilerek
söylüyorum, dibine kadar yolsuzluğa bulaşmıştır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Açıkla, açıkla!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Başlamadan yolsuzluk
başladı ya.
FATMA NUR SERTER ( Devamla)
LYS sınavını alalım isterseniz, haziran ayında
yapılan LYS sınavını.
Arkadaşlar, oraya bir ÖSYM Başkanı
oturttunuz, çocukların sınav harçlarını aldı, 10 bin
öğrenciyi, becerip, başarıp da sınavlara sokamadı. 10
bin çocuktan bir tanesi sizin çocuğunuz olsaydı acaba ne
yapardınız, çok merak ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) 10 bin öğrencinin yaşam hakkı, bu ÖSYM
Başkanının beceriksizliği yüzünden ve art arda
yaptığı hatalara bir yenisini eklemesiyle engellendi. Şimdi
bunun başarı neresinde? Biri bana başarıyı
anlatsın.
Gelelim işin bir başka yerine yani bütün bu
saydıklarımdan daha elim ve daha vahim olan yönüne. 4+4 dediniz,
laik eğitim sistemini sonlandırdınız. Eğitimin temel
ilkelerini yasalardan çıkarttınız. Eğitim Birliği
Yasasını açıkça ihlal ettiniz yani bir anayasal ihlal
gerçekleştirdiniz. Karma eğitimden adım adım
uzaklaşıyorsunuz. Görmüyoruz zannetmeyin, her şeyin
farkındayız. Adım adım uzaklaşıyorsunuz.
Nasıl uzaklaşıyorsunuz? Söyleyeyim: Okullarda önce
sınıfları kız sınıfı, erkek
sınıfı diye ayırdınız; bu yetmedi,
öğretmenleri ayrıştırdınız, kızlara
kadın, erkeklere erkek öğretmenler; bu da yetmedi, kantinleri
ayırdınız, kantinleri. Okul adı vereyim mi? Okul adı
vereyim isterseniz. Gidin Sincandaki İmam Hatip Anadolu Lisesine bir
bakın bakalım. Öğrencileri sabahçı ve öğlenci diye
cinsiyetlerine göre böldünüz. İşte bütün bunlar eğitimdeki
vizyonunuzu, perspektifinizi ve yeni Türkiyeden neyi
amaçladığınızı çok açık ortaya koyuyor.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Biz seni biliyoruz,
seni! İkna odalarını biliyoruz.
FATMA NUR SERTER ( Devamla)
- Sizin için, TEOG denilen sınav, bir imam hatipleştirme projesidir,
başka hiçbir şey değildir. TEOG sınavlarıyla, imam
hatip liselerine girmek istemeyen 42.885 öğrenciyi zorla imam hatip
liselerine yerleştirdiniz; zorla, zorla, aileleri istemiyor. Kendinizi bir
yerine koyun, çocuğunuz papaz okuluna ya da Katolik okuluna gitse ne
hissederdiniz?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Gitmez, gitmez!
BAŞKAN Sayın Korkmaz, lütfen
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bu ülkedeki gayrimüslim
azınlıkların çocuklarını bile imam hatip liselerine
yerleştirdiniz. Çünkü sizin eğitime bakış açınız
bu. Siz, eğitimi, çocuğu istismar edilecek bir dinsel siyasi istismar
aracı olarak gördüğünüz için bunları yaptınız.
İlkokul çocuklarının kafalarını kapattınız
türbanla, ilkokul bu, ilkokul! Bütün bunlardan utanç duymalısınız
ve bu eğitime başarılı diyemezsiniz. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Satır, söz talebiniz var, buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın, Ankara Milletvekili Zühal Topcunun 651 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde MHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grubu eski Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Biraz evvelki konuşmacıya da söyleyecek sözler
var ama ikna odalarını hatırlatıp konuyu kapatalım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Söylediklerime cevap
vereceksiniz temcit pilavı gibi aynı şeyleri
söyleyeceğinize!
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) -
Başka bir konuda açıklama yapmak istiyorum ve teessüflerimi belirtmek
istiyorum.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Verdiğim bütün
rakamlar Bilgi Edinme Yasasından alınmış rakamlardır,
ona cevap verin siz, ona cevap verin!
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - MHP
Milletvekili Sayın Zühal Topcu biraz evvelki konuşmasında
Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve yeni
Cumhurbaşkanlığı binasından, köşkünden bahsederek
birtakım şeyler söyledi. Kendisini gerçekten çok esefle dinledik ve
kınıyorum. Cumhurbaşkanı aslında kendisi için bir
kaçış odası yaptırdı Beştepeye; yolsuzluktan,
hırsızlıktan, hesap vermekten kaçınmak için. Ancak, er ya
da geç, beytülmale el uzatmanın, ihaleye fesat
karıştırmanın, ihale havuzlarının
hesabını bu yüce millete verecektir. diye bir cümle kullandı.
Sayın Cumhurbaşkanımız hiçbir yere gitmemekte, halkın
oylarıyla seçilen ilk cumhurbaşkanı olarak iftiharla görevini
yapmaktadır. Bahsedilen Cumhurbaşkanlığı köşkü,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına ve Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan bütün insanlara yakışan bir mekândır. 29 Ekim
törenlerinde ilk defa giden birisi olarak da iftihar ettim, bir Türkiye
Cumhuriyeti milletvekili olarak orada bulunmaktan iftihar ettim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 1 katrilyon 300 trilyon! 800 kat,
900 kat fazla birim fiyatlar! Her taraf yolsuzluk!
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Türkiye
Cumhuriyeti tarihini incelerseniz, ilk yapılan Çankaya Köşkü,
Savarona ve bu gibi büyük mekânların, bu gibi özel mekânların bu
şekilde yapıldığını herkes bilir. Bu konulardaki
ifadelerinden dolayı Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilini
kınıyorum ve reddediyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Topcu.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) İsmim kullanılarak cevap
hakkı doğdu diye düşünüyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Doğru, ismini kullandı.
BAŞKAN Cevap hakkı olmaz ki
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sataşmadan,
sataşmadan
BAŞKAN Sayın Topcu, Sayın Satır
eğer size sataşmışsa sadece sataşmadan söz
isteyebilirsiniz, yoksa cevap hakkı diye herhangi bir şey
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Tamam, sataşmadan istiyorum.
BAŞKAN- Ne dedi de sataştı size, ne
söyledi?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kınamak başlı
başına sataşmadır.
BAŞKAN Bir saniye, müdahale etmeyin.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Beni kınadı.
BAŞKAN Yani Sayın Topcu cevap veremiyor mu,
konuşamıyor muyuz?
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Beni
kınadığını söyledi de Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Topcu. (MHP
sıralarından alkışlar)
5.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satırın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Şimdi, orası aslında çok netameli bir
saray, öyle değil mi? Yargı kararına rağmen, eğer
Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik ilkelerle ve hukuk devleti olarak
anılıyorsa, o sarayın yapılmaması gerekiyordu.
Söylenen söz Ben bütün her şeye rağmen yapacağım.
şeklindeydi. Yani, burada, Türkiye bu durumdayken -ekonomik kriz
içerisindeyken ve önemli sorunlarla boğuşulurken- yargı
kararlarını hiçe sayarak o sarayın yaptırılması
gerçekten bu milleti incitmiştir, onu belirtmek istiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Hangi ekonomik kriz? Nerede yaşıyorsunuz? Siz olup bitenin
farkında değilsiniz herhâlde.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Ve şimdiye kadar,
bakıldığında, o uçakta sunulan hizmetler
açısından -tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, Başbakanı,
Cumhurbaşkanı önemli şeylere layıktır ama- şu
anda onlara ihtiyaç yoktu, onu da söyleyelim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Yargı kararına rağmen o kaçak
yapının orada bulunması Türkiye Cumhuriyeti devleti için kara
bir lekedir, onu da söyleyelim. (MHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, ben de cevap vereyim.
BAŞKAN Bir saniye
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bir açıklama yapmak
istiyorum grubumuz adına Sayın Başkanım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Uçaktan korkanların
uçağa ihtiyacı olmayabilir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Kriz
içerisinde olan Türkiye değil, muhalefet.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
Cumhurbaşkanını, burada, gelsin Cumhurbaşkanı
savunsun, Cumhurbaşkanının bütçesinde, savunsun, niye
savunuyorsunuz?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Siz
İç Tüzükü bilmiyorsunuz herhâlde, İç Tüzükte madde var.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bırakın
İç Tüzükü!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hoca ona cevap verdi.
Osmanlı da batarken kendine saray yaptırmış, borçla
yaptırmış. Bu da borçla yaptırıyor, tarihin en büyük
borcunu aldı.
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaçoğlu
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Hoca boş konuşuyor o zaman öyle söylüyorsa.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen daha mı iyi biliyorsun?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Osmanlı batarken saray yaptırdı diyorsun, öyle mi?
BAŞKAN Bir saniye
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; çok görkemli saraylar yapılması devletin çok büyük
olduğunu göstermez. Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmet
zamanında yaptırılmıştır ve Abdülaziz dönemine
kadar da o saray kullanılmıştır. Devletin en şaşaalı
döneminde o saray kullanılmıştır. Sonra, 1850den sonra
İngilizlerden 50 bin altın borç para alınmak suretiyle
Dolmabahçe Sarayı yaptırılmıştır. Dolmabahçe
Sarayı mı görkemlidir, Topkapı Sarayı mı? Tabii ki
mimari ve iç donanım olarak baktığınızda Dolmabahçe
Sarayı şahane bir saray görüntüsündedir ama Osmanlı Devletinin
yıkılışının tescilidir. Dolayısıyla
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne alakası var?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ne alakası var?
Şundan dolayı alakası var: Yarın eğer ekonomik kriz sebebiyle
zamları getirmeye başlarsanız ki getireceksiniz, arka arkaya
gelecek- birçok yerde iflaslar başlayacak olursa bu sarayın bedelini
kimin cebinden ödeyeceksiniz? Babanızın cebinden değil, milletin
cebinden ödüyorsunuz ve bu israftır. Hem Müslümanız. diyorsunuz
hem de israf etme yönünde hareket ediyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Bravo Hocam!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bin odayı ne
yapacaksınız? Bir açıklayın. Bin oda, bin oda! Bin
odanın
Bırakın sarayın cari gideri, güvenlik giderleri
vesaire, kaç kişi olacak?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Recep Tayyip
Erdoğan götürecek mi? Bunu götürecek mi?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır efendim, bir
dakika.
Uçak kimin için alınmıştı?
Başbakan için alınmıştı.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Sayın Başkan
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bu, Başbakanlık
için yapılmıştı ama hem uçağa hem de saraya konan
Cumhurbaşkanı olmuştur.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Satır.
8.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bahsettiğimiz makam, Türkiye Cumhuriyetine
yapılmış bir makamdır, Recep Tayyip Erdoğanın
şahsi mülkü değildir, alıp götürmeyecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Başbakana aitken
neden Başbakanlıkta bırakmadı?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Bu
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamı olarak
yapılmıştır, bu bir.
İkincisi, Toplumu incitmiştir. dedi
sayın konuşmacı, milletvekili arkadaşımız. Bu
binanın yapıldığı birkaç yıldır biliniyor.
İncitmiştir. dediğiniz toplum, yüzde 50den fazla oy
oranıyla Sayın Recep Tayyip Erdoğanı o makama layık
gördü ve oraya gönderdi; bunu da özellikle söylemek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) O saray yapılmadan
önceydi o.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Toplumun yüzde 38inin yüzde
50si!
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Üçüncüsü; ekonomik kriz olduğundan bahsediyor. Biraz evvel
arkadaşımın söylediği gibi, hangi dünyada
yaşıyoruz acaba veya Türkiyenin gerçeklerinden haberdar mı
değiller? Türkiye Cumhuriyeti, şu güne kadar olan en yüksek ekonomik
verilerini yaşadığı bir dönemdedir; kriz
olmadığı gibi, Türkiyenin önü açıktır. Daha güzel
günler için hizmet etmeye devam ediyoruz. Bizden sonra gelecek yönetimler için,
cumhurbaşkanları için de burası yapılmıştır.
Eğer hedefleri varsa bir sonraki cumhurbaşkanları da orada
oturacaktır. Ümit ederim ki kendilerinden birisi de orada oturmak
şerefine nail olurlar. Orada oturmakta olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
hukuka uygun bir şekilde yapılmış binada seçilmiş ilk
Cumhurbaşkanı olarak oturmaktadır. Bizler de oraya gitmekten
büyük bir şeref duymaktayız.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Siz
alkışlayın! Milletin parasını çarçur edin, harcayın!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Milletin hâkimi değil
hadimiyiz. Diyenlere duyurulur.
BAŞKAN Sayın Gök, buyurun.
9.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satırın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bir
sessizliği temin edebilirseniz konuşmaya
çalışacağım.
BAŞKAN Siz devam edin, buyurun efendim, sessizlik
temin edildi.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, tarihimize
baktığımızda, Cumhuriyet Döneminde Atatürk için Çankayada
bir ikametgâh ve idari bina yapılması düşünüldüğünde,
Rıfat Börekçi başkanlığında bir heyet Ankara
halkından topladığı yardımlarla bir bağ evi
satın almış ve Mustafa Kemal Atatürk de bunu Millî Savunma
Bakanlığına bağışlamak kaydıyla bugün
Çankaya Köşkü diye tabir edilen yerdeki yapı inşa
edilmiştir. Atatürkün bu yapı yapılırken bir tek
ricası olmuştur, isteği olmuştur; bir tek ağaç dahi kesilmeyecektir.
Şimdi, günümüze geldiğimizde
Başbakanlık sarayı diye başlanan bir sarayda
başlangıçta tam 3 bin tane ağaç kesilmek suretiyle, Atatürkün
bize emanet ettiği Atatürk Orman Çiftliğinin vasiyeti daha
baştan çiğnenmiştir. Daha sonraki aşamalarda burayla
ilgili, bu binayla ilgili Ankara Mimarlar Odası, Ankara Barosu, Şehir
Plancıları Odası gibi pek çok kuruluş dava
açmıştır. Ankara 5. İdare Mahkemesi, tam yirmi beş
sayfalık bir gerekçeyle bu binanın yapımını
durdurmuştur. Bu karara rağmen, o zamanki Başbakan, şimdiki
Cumhurbaşkanı Hangi kararı alırlarsa alsınlar ben
burada oturacağım. diyerek Anayasamızın 2nci maddesinde
tarif edilen hukuk devleti ilkesini çiğnemiştir, bir.
İkincisi: Cumhurbaşkanı burada gelip yemin
etmiştir. Anayasaya ve hukukun üstünlüğüne sadık
kalacağına yemin ettiği hâlde yeminini çiğneyerek oraya
gitmiştir. Neresine bakarsanız bakın, tam hukukun
katledildiği, Atatürkün mirasının çiğnendiği, Türk
halkının parasının ayaklar altına
alındığı ve yerin dibine
batırıldığı, görgüsüz bir binayla karşı
karşıyayız. Türk halkının bugün pek çok emekçisinin,
işçisinin, dar gelirlisinin Bir an önce nefes alalım. diye gelir
artışı beklediği bir tabloda bu kadar harcanan para
hoyratça harcanmış bir paradır, bunu kimsenin kimseye kabul
ettirmesi söz konusu değildir. Bu bina kaçak binadır. Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanının, Başbakanın gücü
yetiyorsa bu binayı mühürlemesi gerekir, mühürlemesi gerekir. Mühürlemek
için gecekondulara gidip de vatandaşların binasını
yıkmak marifet değildir. Eğer siz bugün o Başbakanlık
binası olarak başlanılan Cumhurbaşkanlığı
binasını mühürleyemiyorsanız namertsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili
Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403)
(S. Sayısı: 651) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına söz isteyen
Türkan Dağoğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Dağoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 651 sıra sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Ancak ben de biraz evvelki konuya bir iki cümleyle
değinmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, siz içine
girmediğiniz için, uzaktan baktığınız için belki size
Cumhurbaşkanlığı sarayı farklı görülebilir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Biz kirli olduğu için
girmiyoruz.
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) Ancak şuna
inanın ki Türkiye çok büyük bir ülke, öyle bir saray gerçekten Türkiye
cumhurbaşkanlarına da yakışır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Yazık Hocam, size
yakışmıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Beytüşşebapa
hâkim olamıyorsunuz! Bırakın onu ya, Beytüşşebapta
hâkim değilsiniz!
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) Ancak bir noktaya
temas etmek istiyorum; onu yapmak güç ister, güç, o sözle yapılacak
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Kaçaktır, kaçaktır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Beytüşşebapa
hâkim değilsiniz, küçük bir ilçeye, küçük bir ilçeye hâkim değilsiniz!
Askerlerinizi koruyamıyorsunuz, askerlerinizi!
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) Marmaraylar, üçüncü
köprüler, üçüncü havaalanları, hızlı trenler, bütün bunlarla
beraber bir de Cumhurbaşkanlığı sarayı Türkiyeye ne
kadar da güzel yakıştı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara)
Neresi yakıştı? Kaçaktır orası kaçak, kaçak! Neyi savunuyorsun
sen daha!
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla)
Allah güle güle kullanmayı kısmet etsin. Kim oturursa otursun,
hangi partiden olursa olsun, bütün cumhurbaşkanlarımız
Biz
Çankaya Köşkünün ışıklarını kapatıp
Türkiyeyi karanlıkta tutan cumhurbaşkanlarını da gördük,
bu memleket o şekilde cumhurbaşkanları da gördü. Değerli
milletvekilleri, lütfen, onlarla gurur duyunuz.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) Kaçakla nasıl gurur duyalım?
TÜRKAN DAĞOĞLU
(Devamla) Cumhurbaşkanlığının uçağına
gelince: Bizim Cumhurbaşkanımız yerde yürümüyor ki zaten hep
havada; Türkiye için, milleti için, devleti için o bir ülkeden bir ülkeye zaten,
geziyor. O nedenle, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına o da
yakışır. Keşke daha iyileri olsa, daha iyilerini alabilse.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, her neyse, buraya çıkan muhalefet milletvekili
konuşurken bizim yaptığımız -veya konuşulan,
ortaya konulan- kanunlar hakkında hemen söylediği şey, Burada
Anayasa ihlali var. Değerli milletvekilleri, her şeyde Anayasa
ihlali
Ama, nedendir ki on iki senedir bu ülkeyi AK PARTİ yürütüyor, hem
de çok büyük bir başarıyla yürütüyor.
Yani, bugün 4+4+4
sistemini tenkit ederken milletvekilinin, burada kapatılan meslek
okullarının Türkiyeye ne kadar büyük zararı olduğunu,
nitelikli meslek elemanlarının Türkiyede bulunamaz olduğunu ve
bu açığın uzun seneler kapanamayacağını
bilmiş olması gerekir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Meslekle imamın ne alakası var?
TÜRKAN DAĞOĞLU
(Devamla) Çok alakası var. Çünkü kesinlikle
(CHP sıralarından
gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) On
senedir meslek okullarının hepsini imam-hatip yaptınız.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(Devamla) Müsaade edin, lütfen, ben konuşuyorum; siz konuştunuz,
biz karışmadık, lütfen susun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen
çocuğunu yolluyor musun imam hatibe?
BAŞKAN Sayın Akar,
lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Garibin çocuğu gidecek imam-hatibe, senin çocuğun gidecek özel okula.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(Devamla) Hiç alakası yok, alakası yok Sayın Vekilim. İyi
irdeleyin o konuyu.
HARUN KARACA
(İstanbul) Ne konuşuyorsun Haydar, ben yolluyorum be.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Ya, bırak Allah aşkına!
BAŞKAN Sayın Akar
TÜRKAN DAĞOĞLU
(Devamla) Türkiyenin demokrasisinin gelişmesinde, ekonomik
kalkınmasının ilerlemesinde şüphesiz ki üniversitelerin çok
kritik bir işlevidir ve 2023te ile ilk 10 büyük ekonomiden biri olma
hedefinin gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan her alanda iyi
yetişmiş insan kaynağı ancak kaliteli eğitim sunan
üniversitelerle gerçekleştirilecektir.
Türkiyenin geleceği
şekillenirken toplumsal ve siyasal konularda da üniversitelerde
bağımsız araştırmaların yapılması ve
her türlü görüşün özgürce ifade edileceği bir tartışma
ortamının olması oldukça önemlidir. Çünkü, üniversiteler, her
türlü ideolojilerin tartışıldığı, ancak
kendilerinin ideolojik olmaması gereken yerlerdir. Ayrıca,
dünyamız ve içinde bulunduğumuz bölgemiz tarihsel bir dönüşüm
sürecinden geçmektedir. Bu dönüşümün doğru bir şekilde
yorumlanıp gerekli cevabın verilebilmesi iyi yetişmiş
uzmanların yetiştirilmesine bağlıdır.
Türkiye için
üniversitelerin bu kritik rollerine ve üniversitelerden beklentilerin yüksek
olmasına rağmen üniversitelerin
Bunun temel nedenlerinden biri
istenilen ilgiyi görememesi, üniversitelerin insanlar için yeterince cazip
imkânlar sunmamalarıdır.
Mevcut sistem hem küresel
standartlar hem de ulusal düzeyde rekabetçi olmaktan uzaktır. Sistemin
kapsamlı bir dönüşüme tabi tutulması ve üniversite misyonunun
etkinliğini sağlayıcı bir vizyonla yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir. Öğretim üyeliği mesleğinin istihdam koşulları
diğer kamu çalışanlarından ayrı bir çerçevede ele
alınmalı ve misyonuna uygun bir bakış açısıyla
reforme edilmelidir. Çalışma koşullarını ve maaş
sistemini köklü şekilde değiştirecek yapısal bir
dönüşüm programı uygulamaya konulmalıdır. Yeni sistemde,
istihdam modeli ve unvan yapısı esnek tutulmalı, bireysel ve
kurumsal başarıyla ilişkilendirilmiş bir maaş sistemi
tanımlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, uluslararası rekabette
Türkiye ekonomisiyle yarışan ülkelerdeki ortalama öğretim üyesi
maaşları kıyaslandığında, Türkiye'deki
öğretim üyelerinden Brezilyadaki öğretim üyeleri yüzde 22, Arjantinde
öğretim üyeleri yüzde 46 daha fazla kazanmaktadır. Bu, hepimizin,
iktidar ve muhalefet milletvekillerinin ortak
sıkıntısıdır. İşte, bu nedenledir ki bugün,
bu kanun Meclise getirilmiş ve bu kanundaki öğretim üyelerinin
maaşlarında veya alacakları ücretlerde bir iyileştirme söz
konusu olmuştur. Bugün yapılacak bu iyileştirme yeterli midir?
Bence değil. Ancak, eğer enflasyonun azmasını istiyorsak,
eğer IMFlere kucak açmak istiyorsak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Saray
yaptıracaksın!
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla)
tabii ki bu daha
fazla artırılabilir ama Türkiye'nin bütçesinin kendine göre bir
programı var. İktidar milletvekili olarak, şimdiye kadar bunun
düzeltilmemesinden bir akademisyen olarak biz çok mutlu muyduk? Tabii ki
değildik. Biz de bunu defaatle Hükûmete söyledik, biz de bunu defaatle
Maliye Bakanıyla tartıştık ancak tabii ki onların da
uygulaması gereken bir programları ve bütçeleri vardır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Seçim yakın
değildi de ondan.
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) Ve
dolayısıyla, bugün bu Meclise geldi.
Ben tekrar bu konuda Yetmez ama evet. diyorum. Kendim
bir akademisyen ve bir iktidar partisi milletvekili olarak bunu daha fazla
artırmak ve bunun özlük haklarına yansıması için
çalışacağımı burada ifade etmek istiyorum. Çünkü, bir
akademisyenin yetişmesi kesinlikle kolay bir konu değildir ve ona
verilen çok fazla emek vardır. Şimdiye kadar aldıkları
ücretler gerçek anlamda çok düşüktür ve bununla bir nebze olsun
düzeleceğinden hiç kuşkumuz yok ama gönül arzu eder ki bunun en
yakın zamanda biraz daha düzeltilmesinin, hatta olabilecek en yüksek
düzeylere, en gelişmiş ülkelerdeki seviyelere
ulaştırılmasının ve böylece, bu akademisyenlerin
çalışmalarını daha rahat şartlarda yapmış
olmalarının tabii ki hepimizin geleceği için, ülkenin
geleceği için daha iyi olacağından hiç şüphemiz yok ama
yine de bu değerlerin bütün akademisyenlerimiz için hayırlı
uğurlu olmasını ve bu kanunun da yine, bütün herkes için
hayırlı uğurlu olmasını gönülden temenni ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Süre yirmi dakika, on dakika soru sorma süresidir.
Sayın Erdoğan, buyurun.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Böyle bir kanun görüşülürken Millî Eğitim
Bakanının Genel Kurulu terk etmesini gerçekten kınıyorum.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Geldi, geldi.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Bakanlığınızın, Millî Eğitim
Bakanlığı Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliğine
dayanılarak yapılan 1.709 şube müdürünün atamalarının
yasalara uygun olmadığına dair birçok yargı kararı
bulunmaktadır. Dolayısıyla, ataması yok hükmünde olan bu
şube müdürlerinin ataması neden iptal edilmemektedir? Yasalara
aykırı bir şekilde ataması yapılan bu şube
müdürlerinin yönetici görevlendirme komisyonlarında yer alması tam
bir faciadır. Sayısız adaletsizliğin baş
gösterdiği bu komisyonların kararları ne kadar meşrudur?
Muğla Millî Eğitim Müdürlüğü
tarafından görevlendirilecek olan yöneticilerin belirlendiği
komisyonun başkanı, İlçe müdürleri olarak biz,
çalışacağımız müdürleri belirledik, hatta kimin hangi
okulda görev alacağı da belli. Biz sadece bunları
puanlayacağız. sözlerinin sahibi Milas İlçe Millî Eğitim
Müdürü İradet Genç hakkında herhangi bir idari işlem
yapılmakta mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Öncelikle, Türkiye'de, dekanı olarak profesör
unvanını taşımayan kaç fakülte bulunmaktadır ve rektör
olarak profesör unvanı taşımayan kaç rektör
bulunmaktadır, kaç üniversitemiz vardır bu şekilde?
İkinci sorum: Akıllı tahta, tablet FATİH
Projesinde kaç TL ödenmiştir. Ödeneli ne kadar olmuştur?
Uygulaması hangi okullarda gerçekleşmiştir? Ne zaman
gerçekleşecektir? Neden bu uygulama gerçekleşmemektedir,
sorgulanmış mıdır?
Üçüncü sorum: 6-7 Ekim olaylarında kaç okul
yakılmıştır? Bu yakılan okullarda yakalanan kaç fail
vardır? Bu faillerin yaş grupları ve eğitim durumu nedir?
Dördüncü sorum: Beden eğitimi ve spor
yüksekokulları atama beklemektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Öz
Yok.
Sayın Erdemir, buyurun.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bugün bir Pravda görevi gören Yeni
Şafak gazetesinin yazarlarından Yusuf Kaplan Erdoğana 20
öneri başlığıyla yazdığı bir köşe
yazısında, Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜnün yıkılmasını
önermiştir. Sayın Erdoğan artık
Cumhurbaşkanlığı makamında olduğuna göre,
sanırım bu önerinin muhatabı Sayın Başbakan
Davutoğludur. Sayın Davutoğlunun ve
Bakanlığınızın, Türkiyenin bu güzide üç
üniversitesinin yakılması yönündeki öneriye ilişkin görüşü
nedir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan, buyurun.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Artvin İl Millî Eğitim
Müdürü, şu cemaat operasyonundan önce çocuğunu cemaatin okulunda
okutuyorken cemaate operasyon yapılınca çocuğunu oradan
aldı, devlet okulunda okutuyor. Bir sınav yaptı bu okul
müdürleri görevden alınınca. Onların yapmış
olduğu sınav baştan aşağı rezalet. Bana geçen
hafta Artvinde, seçim bölgemde anlattılar. Hangi okula hangi kişinin
müdür olacağını öğrenmek için Artvinde berbere gidiyorlar,
berber diyor ki: Önümüzdeki hafta şu okula şu müdür atanacak.
İnanamayacaksınız belki ama o berberden öğreniyorlar hangi
okula hangi müdürün atanacağını. O berber bu gücü nereden
alıyor, çok merak ediyorum! Kasabın, manavın da böyle okul
müdürlüğü atamaları var mı? Onu ciddiyetle merak ediyorum.
Size yazılı bir soru sordum, Meclis
araştırması önergesi de verdim. Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde
de soracağım. Bu soruları tutanaklarla açıklar
mısınız? Gerçekten merak ediyorum.
Artvinde -Türkiye'nin her tarafında da
yapıldı ama- baştan aşağı usulsüzlük var. Ben
hukukçuyum kendim.
Bu berberi de merak ediyorum. İsmini size
vermeyeceğim.
Bir il millî eğitim müdürünü arayın, deyin ki:
Bu berber
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, son yapılan orta dereceli
okulların müdür atamalarında çok önemli bir kısmının,
yaklaşık 7 bin okul müdürünün 5.600e yakın
kısmının aynı sendika, EĞİTİM-BİR
sendikasına üye öğretmenler arasından seçilmesinin bir sebebi
var mıdır?
Bu müdür atamalarında, giren öğretmenlerin
kılık kıyafetine göre mi değerlendirme
yapılmıştır? Okudukları gazeteye göre mi
değerlendirme yapılmıştır? Nasıl adaletsiz bir
sınav yapıldı ki hep aynı sendikaya mensup öğretmenler
müdür yapıldı?
Bu ayrımcılığı doğru
buluyor musunuz? Anayasaya, Anayasanın eşitlik ilkesine, kanunlara
uygun buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gümüş
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Teşekkür
ederim.
Arkeoloji ve sanat okulu mezunları büyük bir
işsizlik içindedir. Bu alanda 40 bin yetişmiş elemanın
olduğu söyleniyor. Ve kamuda en son alımda 5 kişinin bu
alanlarda istihdam edildiğini öğreniyoruz.
Arkeoloji çok çok önemli. Sanat tarihi ise modern insanların
gelişmesinde, modern Türkiye'nin gelişmesinde, hayata
bakışta, hayat felsefesinde çok önemli bir dal. Bu alanda, sanat
tarihi öğretmenlerinin yerine bu seçmeli bir ders zaten- başka
bölümlerden öğretmenler alıyorsunuz, koyuyorsunuz. Bunlar normal mi?
Bir de bu yapılan saray üzerine
konuşacağım. Böyle büyük israflar yapanlar, böyle büyüklüklere
girip böyle büyük, gereksiz yapılar yapanlar, içinde
oturamamışlardır; örneğin Romanya şu anda
yarısı boştur.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt, buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, son günlerde, özellikle Anadolu
Yakasında şahit olduğumuz birçok ortaokulun ve ilkokulun
imam-hatibe dönüştürülmesi söz konusu. Bütün velilerin direnişine
rağmen, bu, zorla da olsa yapılıyor. TEOG sınavları
okulları imam-hatipleştirmenin bir yöntemi olarak uygulandı. Örneğin,
Küçükyalıda Rezan Has İlkokulu ikiye bölündü, sınıflar
ikiye bölündü, küçücük sınıflar hâline getirildi; o okulun spor
salonu ve kütüphanesi yok edildi, imam-hatibe çevrildi. Yine, Dudulluda bir
okulumuz ikiye bölündü. Uğur Mumcudaki Millî Eğitim Vakfı
okulumuz maalesef dönüştürüldü imam-hatibe ve bazı okullarda da yemek
ve servisin imam-hatiplerde ücretsiz olarak verileceğine dair ilanlar
asıldı. Bu ilanların asılması oradaki, o bölgede
oturan çocukların bu okullara gitmesi konusunda caydırıcı,
bu ekonomik sıkıntılarda caydırıcı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlu
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, birkaç konuda merakım var.
Şimdi, bizim, Kayseride Pınarbaşı, Tomarza gibi
ilçelerimizde hâlâ birleştirilmiş sınıflarda eğitim
görülüyor. Bunları ne zaman düzelteceksiniz? Ki biraz önce söylendiği
üzere, 1 milyar 800 milyon TLlik bir harcama yapıldı saraya ama
bununla 860 tane okul açılabiliyordu 28 derslikli. Şimdi, bunlara ne
zaman sıra gelecek? Kaç zamandır devam ediyor, taşıma
sistemi hâlâ devam ediyor.
Diğer bir taraftan, kaç lisemizde kütüphane var, onu
merak ediyorum veya liselerimizde kütüphane var mı?
Olmadığını bildiğim için söylüyorum
bazılarında, çoğunda daha doğrusu. Kaç kütüphane var?
Kütüphane düşünüyor musunuz?
Bir de, bir dönemde bir anda 7 bin okul müdürünün
görevden alındığı başka herhangi dönem var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, daha açık anlatayım: İl
Millî Eğitim Müdürü Özel Menderes Kolejine cemaatin okulu, açıkça
söylüyorum- daha önce çocuğunu okula veriyor. Bir düşünün, bir kamu
görevlisi, ilin millî eğitim müdürü
Siz bu ülkenin Millî Eğitim
Bakanısınız, kendi çocuğunuzu özel okula verseniz ne
düşünürsünüz? Yani, veliler ne düşünürler? Kendi millî eğitim
müdürü kendi çocuğunu özel okula veriyor. Sonra neden vazgeçiyor biliyor
musunuz? Ortaklık bozulduğu için. Cemaatle Hükûmetin
ortaklığı bozulunca çocuğunu okuldan alıyor, devlet
okuluna veriyor. Şimdi, aynı Millî Eğitim Müdürü operasyon
yapıyor Artvinde, nasıl yaptığını demiyorum.
Şimdi, sınava girenler, sınav değerlendirmelerini yapanlar
dünkü çocuklar -aynen öyle söyleyeyim- yıllardır öğretmen
olanlara öyle sorular soruyorlar, -Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde- tam puan
alması gerekenler 50 puan alıyorlar Sayın Bakan.
Şimdi, yarın bir telefon açın, Millî
Eğitim Müdürüne deyin ki: Sen çocuğunu cemaat okuluna verdin mi,
vermedin mi? Ben de sizden özür dileyeceğim ama eğer doğruysa
acaba ne yapmayı düşünüyorsunuz Sayın Bakan? Buzdolabına
mı koyacaksınız, merak ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın
Bakanım, okullarda eğitim yöneticiliği tecrübeyle elde
edilmekte. 7 bin eğitim yöneticisini çok beceriksiz, tecrübesiz, sizin
atadığınız, şube müdürü diye
görevlendirdiğiniz, o görevden aldıkları müdürle tecrübe
itibarıyla, bilgi itibarıyla, birikim itibarıyla asla
kıyaslanmayacak kişiler
Sadece sendikal tavsiyelerle, işte,
berberlerin tavsiyesiyle bu kişiler görevlerinden alındılar. Bu
7 bin kişinin yerine şimdi atanacak müdürler konusunda
kurduğunuz komisyonlar; bu komisyonlardaki kişilerin ehliyeti,
liyakati, bilgisi nedir? Sadece mülakatla alınacak müdür. Okula
öğrenci alınırken sınav yapıyorsunuz, devlete memur
alınırken sınav yapıyorsunuz; bir kurumun başına
yönetici atanırken neden sınav yapmıyorsunuz? Sınav
yapılmış yöneticileri neden aldınız görevden?
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun
Sayın Bakan
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Dinlemiyor ki,
boşuna soruyoruz.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, soruları
duydunuz mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Efendim?
LEVENT GÖK (Ankara) Soruları duydunuz mu acaba?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Duydum, duydum.
LEVENT GÖK (Ankara) İnşallah!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Şimdi, önce kolay sorulardan başlayalım.
Rektörü profesör olmayan kaç üniversitemiz var? Öyle
bir şey yok, bütün rektörlerimiz profesör.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bütün?
CELAL DİNÇER (İstanbul) Dekanı?
Sayın Bakan, dekanı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Dekanlardan profesör olmayan dekan yok, yasa gereği olmuyor
zaten.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yalnız bunlar
ortaya çıkarsa çok yanlış olur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Mahcup oluruz tabii.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Mahcup olursunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Onun için ben de korka korka söylüyorum zaten. Olmaz öyle
şey.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ama gazeteler
yazdı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Gazetelere çok fazla inanmayın, Bakanınıza
inanın.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Gazetecilere hakaret.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sözcü de yazıyor
her şeyi, inanıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Hayır, çok fazla inanmayın. İnanmayın.
demedim canım, çok fazla inanmayın, tahkik edin yani.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bakalım,
araştıracağız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Araştıralım, beraber
araştıralım. Ben de merak ettim çünkü bu kadar sürreal bir
şey...
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Vekâleten falan
olabilir belki.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Onu bilmiyorum. Asaleten
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan, bu
iş olabilir falan değil. Eğer vekâletense onu cevaplamak
zorundasınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Hayır, onu Bilmiyorum dedim, bakacağım.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ama nasıl
bilmiyorsunuz, nasıl Bakanlık bu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Bakacağım. Tek tek hangi fakülte
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yani, vekâleten bir
doçenti atadıysanız Benim profesör unvanı taşımayan
dekanım yok. diyemezsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Dekan olabilmesi için asaleten atanmış olması
lazım. Asaleten atanmış, profesör olmayan dekan yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Vekâleten bir doçent
atadıysanız orada bir doçent vardır. Yasa gereği olmaz. Falan,
yok öyle bir şey.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) İkisi de profesör
olmak zorunda.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Şimdi, YÖK temsilcisi açıkça söyledi. vekâleten de
yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Efendim?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Vekaleten de yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yok?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Peki. Ben sorumu sonra
yenileyeceğim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Tamam.
Şimdi, bu müdür atamaları, müdürlerin görevden
alınmalarıyla ilgili bir tashihe ihtiyaç var. Bizim son
yaptığımız düzenlemeyle
Dört yılını
tamamlamış olan okul yöneticileriyle ilgili bir düzenleme yaptık
biliyorsunuz. Bu durumda olan yönetici sayımız, okul müdürü
sayımız toplam
Bazı arkadaşlar basın
toplantılarında 40 binlerden filan bahsettiler, hatta, ilk komisyonda
konuşurken 100 binlere kıyılacak. filan gibi şeyler
söylendi. Orada da açıkladığımız hâlde, daha sonra bu
şehir efsanesi devam etti. Bizim, dört yılını
tamamlamış müdür sayımız Türkiye genelinde toplam 16 bin.
Bunlarla ilgili değerlendirme süreci de öyle,
komisyonlar marifetiyle yapılmadı. Bu müdürlerin
değerlendirmeleri şöyle yapıldı: Her okulda en tecrübeli
öğretmen yani hizmet süresi itibarıyla en kıdemli öğretmen,
bir; en kıdemsiz öğretmen, iki; öğrenci temsilcisi, üç; okul
aile birliği başkanı, dört
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın
Bakanım, bunlar yüzde 35.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Bir dakika, devam ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Esas, mülakat.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir)
bağlı olduğu ilçe müdürü ve şube
müdürü.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bunların AKPlilerin kardeşlerini
mi söylüyor!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tabii
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Bunlar bir komisyon hâlinde toplanarak değerlendirme
yapmadılar. Bir komisyon hâlinde olurlarsa birbirlerini etkileyebilirler
diye düşünerek elektronik ortamda, her birinin ayrı ayrı, kendi
bağımsız değerlendirmelerini yapmalarını istedik.
Bu değerlendirmelerde de olabildiğince nesnel kriterlere
bağlı kalmaları için 100e yakın kriter belirledik. Bir
okul müdüründe aranması gereken, bakılması gereken temel
özellikler, beceriler olmak üzere 100e yakın kriter belirlerdik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Maşallah şu EĞİTİM-BİR-SENe
nasıl yetiştirmiş!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Ve bu değerlendirmeler sonucunda, 16 bin müdürümüzün tam
yarısı yeniden görevine devam etti. 100 üzerinden 75 ve üzeri alanlar
görevlerine devam ettiler.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Belli bir sendikaya
bağlı mıydı yani?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Onun dışında, görevlerine devam etmeyecek
olanlarsa ya öğretmenliklerine devam ediyorlar veya yeni müdürlük
kadrolarına yani o kurumda değilse bile, boş olan diğer
kurumlarda görevlendirilmek üzere şimdi müracaatlarını
yaptılar. Dolayısıyla, süreç böyle devam etti.
Burada sendikal asabiyyet rol oynadı mı?
İlçe müdürleri, gerçekten, çok
tanımadıkları, hakkında bir değerlendirme yapacak
kadar yakından tanımadıkları müdürler hakkında
yanlış değerlendirmeler yapmış olabilirler mi? Olabilirler.
Nitelim, bize ulaşan bazı şikâyetlerde öğretmenlerin yani
en kıdemli öğretmen, en kıdemsiz öğretmen, okul aile
birliği başkanı ve öğrenci temsilcisinin verdiği
puanların ortalamaları ile ilçe müdürü ve şube müdürünün
verdiği puanların ortalamalarını karşılaştırdığımızda,
eğer arada
çok dramatik bir fark varsa bunlarla ilgili araştırma yapıyoruz
yani burada ya kişisel bir husumet veya sendikal bir asabiyyet sebebiyle
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, söylediklerinize siz inanıyor musunuz?
Yapmayın gözünüzü seveyim!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) -
farklı
uygulamalar yapılmış olabilir diye bunları
araştırıyoruz, bunların telafisi için de
çalışıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bütün müdürler değiştirildi, ilçede hiç
tanımadığı öğretmenlere puan verdirttiniz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evet,
doğru, bazı yerlerde yeni ilçe müdürleri atandı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bazı yerlerde değil Sayın Bakan, yüzde 80inde
böyle.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Hayır,
hayır, birçok yerde bu tür şeyler olmuş olabilir, bunu biliyoruz
ve bunu da araştırıyoruz, gereğini de yapmaya
çalışıyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Birbirleriyle
haberleşemezler miydi Sayın Bakan?
CELAL DİNÇER
(İstanbul) Sizi kandırıyorlar Sayın Bakan.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Elinizi vicdanınıza koyun, bu sistemin doğru olup
olmadığına dair açıkça bir kelime söyleyin. Hep mi
EĞİTİM-BİR-SENliler burada yüksek puan aldı?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Zaten,
tartışma da oradan çıkıyor.
BAŞKAN
Sayın Akar, lütfen, sorularınızı sordunuz, Sayın Bakan
cevap verecek, müsaade edin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi,
gerçekten, atanan yöneticilerin içerisinde sendikal
dağılımlarına baktığımız zaman-
EĞİTİM-BİR-SEN üyelerinin çok büyük çoğunlukta
olduğunu görüyoruz. Bunun bir masum sebebi olabilir.
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Tesadüf!
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Olasılık
dağılımına aykırı bir durum.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Hep olabilir oluyor Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) En büyük sendika,
EĞİTİM-BİR-SEN sendikası yani kümenin içerisinde zaten
EĞİTİM-BİR-SENliler daha fazla.
İki:
EĞİTİM-BİR-SEN sendikası diğer sendikaların
pek yapmadığı bir şeyi yapmış ve yönetici
adayı olan bütün mensuplarını ciddi bir eğitimden
geçirmiş. Hatta burada soru konusu da oldu, onların
hazırladığı bir sınava hazırlık kitabı,
Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihiyle ilgili bir Atatürk kitabı,
sendikanın kendi üyelerini yönetici sınavına hazırlamak
için hazırlattığı bir eğitim kitabı Millî
Eğitim Bakanlığının yayınıymış
gibi polemik konusu yapıldı hatırlarsanız. İşte,
o tür materyallerle kendi üyelerini ciddi manada hazırlamış.
Şimdi, bir sendikaya da Sen niye üyelerini yönetici sınavına
böyle hazırlıyorsun. deme hakkımız yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Haklısınız Sayın Bakan, çok
haklısınız!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, sendikaya geçmesi için baskı da var
Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Ama, sendikalar
arası rekabetin bu işlerde bir rol oynadığını da
biz de görüyoruz.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Bakan, oradan bu tarafa bakınca saf gibi
mi gözüküyoruz? Yani, öyle mi gözüküyor oradan buraya bakınca?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yani, hakikaten Sayın Bakan! Siz buna inanmıyorsunuz
Sayın Bakan, vallahi billahi siz buna inanmıyorsunuz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Siz de çalışın kardeşim, biraz ders
çalışın ya! (CHP sıralarından gürültüler)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu
etkileşimli tahtalarla ilgili, siz akıllı tahta diye sordunuz
ama biz bunlara akıllı tahta yerine etkileşimli tahta demeyi
istiyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Baştan sizinkiler söyledi akıllı tahta diye,
eski sayın bakanlar söyledi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) 346 bin tahtadan
101 bini, ilk faz olan 101 bini yıl sonuna kadar yetişiyor. 246 bini
de eğitim-öğretim yılı sonuna kadar yerleştirilecek.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, bu tahtaların mevcut, şu andaki
sistemde çalıştığı yer var mı?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Fonksiyonlarını yerine getiriyor mu? Ödendi mi paraları?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Getiriyor.
Altyapısı tamamlanan yerlere zaten yerleşiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) 1 tane örnek verir misiniz? Yarın gidip bakmak istiyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Şu anda fonksiyonunu yerine getiren var mı?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Herhangi bir
etkileşimli tahtası olan okula giderseniz görürsünüz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ben çok gittim, hiçbir yerde görmedim etkileştiğini ama!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Siz de hiçbir şey görmüyorsunuz!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Bakan, biz soruyoruz burada, çok ayıp bu
verdiğiniz cevap!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Görmediğiniz okulların listesini bana verin
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yapmayın Bakanım ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Görmediğiniz okullar az olur, onun listesini siz bana verin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Birlikte gidelim Sayın Bakanım, haber vermeden herhangi
bir okula gidelim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Şırnakta var, git gör işte!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Uygulanan bir tane okulun ismini verin; gidelim bakalım
oraya.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi, soru-cevap
mı yapacağız, karşılıklı böyle
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Ama Sayın Bakan, lütfen
Yani, Millî Eğitim
Bakanına yakışır cevap istiyoruz biz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Siz
sorularınızı sordunuz, ben de cevaplarımı veriyorum.
Milletvekiline yakışır sorulara, Bakana yakışır
cevaplar veriyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Uygulanan kaç tane okul var? Uygulanan okul ismi var mı?
Şikâyet geliyor velilerden, Okulda yok, olmadı. diyor.
Paraları ödenmiş
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Ne uygulanan?
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak, soruyu sordunuz. Böyle bir usul yok, lütfen
dinleyin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Varsa
şikâyetçi olan okullar
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Canım, böyle, soruya cevap verme usulü de yok Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Bakanın cevabını dinleyin. Cevap verecek.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Böyle bir usul de yok cevapta.
BAŞKAN -
Sizin yaptığınız gibi de bir usul yok. Soru sordunuz
cevabını bekleyin bir Sayın Bakanın. Ben usulü
anlatıyorum size, evet.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Böyle bir usul de yok.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakan, siz cevap verin lütfen.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yakılan okul
sayısı: 300ye yakın okulumuz muhtelif derecelerde tahribat
gördü. Bunlarla ilgili 65 milyonluk bir ödenek ayrıldı. En kısa
zamanda, bunları eskisinden daha iyi hâle getirmek için
çalışıyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Ben onu sormadım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Hayır, siz
sormadınız da yani sadece sizin sorduğunuz sorular yok burada.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Hayır, başkası da onu sormadı, ne kadar
tahribat olduğunu, maliyet sorulmadı.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Hayır bir arkadaş
sorduğu için cevap veriyorum. Birbirinizin sorularını da
beğenmiyorsunuz yani!
En son, bununla
ilgili olarak on beş gün önce, Mardinde, 23 bölge il millî eğitim
müdürlerini topladık, tek tek illerindeki tahribatı gözden geçirdik.
Bunları en kısa zamanda... Tabii, şimdi, çok büyük tahribat
gören okulları ancak inşaat mevsimi bittikten sonra bitirebiliriz ama
diğerlerini yapıyoruz.
Belki, bu
Profesör olmayan dekan var mı? sorusunu size sordurmaya sebep olan dekan
yardımcıları olabilir; doçent olarak var.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Yok, yok
Eğer isterseniz sorayım. Mesela,
Gümüşhane Üniversitesinde Rektör dahi kendi üniversitesinin kadrosunda
değil. İbrahim Çeçen Üniversitesinde...
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) O ayrı bir
şey. O yasal bir zorunluluk değil zaten.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bakın, yasal zorunluluğa
sığınmanın bir anlamı yok. Gümüşhane
Üniversitesinin Rektörünün kadrosu Karadeniz Teknik Üniversitesinde.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evet.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) İbrahim Çeçen Üniversitesinde sadece 6 fakülte var, 2 tane
profesör o üniversitenin kadrosunda.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evet.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Ve siz Türkiye'ye diyorsunuz ki: Biz şu kadar üniversite
kurduk.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sorunuz
şuydu: Profesör olmayan dekanınız var mı, profesör olmayan
rektörünüz var mı? Yok.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) O üniversitenin kadrosunda mı?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Öyle
sorarsanız, cevabını biliyorsunuz zaten.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) O üniversitenin kadrosunda mı?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bunun
cevabını biliyorsunuz zaten. Onda da bir yasal zorunluluk yok, onu da
açıklamış oluyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Tabii canım, zaten her şey taşımalı,
seyyar!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Birleştirilmiş sınıflar ne zaman sona erecek? Liselere
kütüphane... Hangi lisede kaç kütüphane var? Bunu, tabii, şu anda hemen
ezbere söylemem mümkün değil ama araştırırım, size de
yazılı olarak bildiririm.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Saati, dakikası yok mu Başkanım bu işin
ya?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Halaçoğlu, Kayseride birleşmiş sınıflar var.
Dediniz, o okulların isimlerini bana verirseniz ben oradaki... Muhtemelen
şöyle olabilir: Başka yerlerde de olabilir, Kayseride değil
başka yerlerde de...
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Kayseride Pınarbaşında
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yapımı
devam eden okullar sebebiyle hem birleştirilmiş
sınıflarımız var hem de -bir başka
arkadaşımızın sorusunda söylediği- imam-hatiplerle
birleştirilen...
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Çanakkalede de var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Geçici olarak,
diyelim bir Anadolu lisesi bünyesinde imam-hatip okulu da açılıyor.
Afyonda mesela, son, benim...
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Öyle değil yani yeterli derslik ve
öğretmen olmadığı için birleştirilmiş
sınıflardan bahsediyoruz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) İşte
onu diyorum yani yapımı devam eden okullar vardır, onlar
bittiği zaman
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Öyle değil, ben size bildireceğim
Sayın Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Ama,
Kayserideki tekil örnekleri alayım, hangi nedenle
birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılıyor,
ona bir bakalım.
Diğerleri,
imam-hatip okulları birleştirilmesi meselesi de
Özellikle imam-hatip
ortaokullarında ciddi bir inşaat şeyi var,
hayırseverlerimizin bu konuda ciddi katkıları var. Onlar
bittikçe biz onları diğer okullardan ayıracağız yani
bu geçici, ilanihaye orada devam etmeyecek.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süre tamamlandı, sözlerinizi tamamlar
mısınız lütfen.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Peki,
soruların dışında ben burada konuşacak
mıyım?
BAŞKAN
Hayır Sayın Bakanım, görüşme tamamlandı.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Bakanım, Artvin İl Millî
Eğitim Müdürü hakkında...
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Artvinle ilgili
olarak da, şimdi
BAŞKAN
Sayın Bakanım, sözlerinizi tamamlarsanız
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bitireyim.
BAŞKAN
Lütfen, buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evet, bir özel
okula vermiş olabilir. Özel okullar da devletin okulu yani Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı. Ben hiçbir yöneticimizi
çocuğunu özel bir okula vermesinden ötürü kınayamam; vermiş
olabilir, hâlen de vardır, onlar da Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okullardır, Millî Eğitim
Bakanlığının müfredatını uygulamaktadırlar; alırken
de, verirken de bana sormak zorunda değil.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Evet, doğru ama etik değil.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Çok güzel bir yanıt oldu Sayın Bakan,
teşekkür ederim!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK
(Ankara) Toplantı yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
İsimleri
okuyorum: Sayın Gök, Sayın Dinçer, Sayın Akar, Sayın Tunay,
Sayın Bayraktutan, Sayın Öztürk, Sayın Eyidoğan, Sayın
Özkoç, Sayın Erdemir, Sayın Öner, Sayın Güneş, Sayın
Atıcı, Sayın Genç, Sayın Oyan, Sayın
Sarıbaş, Sayın Serindağ, Sayın Öğüt, Sayın
Çıray, Sayın Gümüş ve Sayın Haberal.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.33
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati:
22.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9uncu
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN 651
sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerine
geçilmesinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Tutanaklara geçsin, CHP oy kullanmıyor, daha
doğrusu yoklamaya girmiyor, akademisyenlere yapılacak zammı
engelliyor.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter
sayısı bulunamadığından, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 5 Kasım
2014 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
22.45