TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
5inci
Birleşim
8
Temmuz 2015 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.-
9uncu Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirelin vefatı nedeniyle bir dakikalık saygı duruşu
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçilmesi
nedeniyle bakanlık görevi sona eren İsmet Yılmazdan
boşalan Millî Savunma Bakanlığına, Mehmet Vecdi Gönülün,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113üncü maddeleri
gereğince atandığına ilişkin tezkeresi (3/4)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 10/7/2015 tarihinde Rusya
Federasyonunun başkenti Moskovada düzenlenecek olan 21. Yüzyılın
Güncel Uluslararası Hukuki Sorunları başlıklı
toplantıya İstanbul Milletvekili Osman Canın
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/6)
3.- Başbakanlığın,
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin 5 Eylül 2015 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha UNIFIL
Harekâtına İştirak Etmesi Hususunda Anayasanın 92nci
Maddesi Uyarınca Hükümete İzin Verilmesine Dair Tezkeresi (3/3)
IV.-
ANT İÇME
1.-
TBMM dışından Millî
Savunma Bakanlığına atanan Mehmet Vecdi Gönülün ant içmesi
V.- ÖNERİLER
A) Başkanlık Önerileri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının, Danışma Kurulunun 7/7/2015 tarihinde
yaptığı toplantıda görüş birliğine
varılamadığından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının Başkan dâhil 18 üyeden kurulmasına ve görev yerleri
dağılımının; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna 1
başkan vekili, 4 kâtip üye, 2 idare amiri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
1 başkan vekili, 2 kâtip üye, 1 idare amiri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubuna 1 başkan vekili, 1 kâtip üye, 1 idare amiri; Halkların
Demokratik Partisi Grubuna 1 başkan vekili, 1 kâtip üye, 1 idare amiri
şeklinde oluşmasına ilişkin önerisi
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Şırnak Milletvekili Ferhat Encuya yapılan
saldırıya ve bakanların ya da bakanlık yetkililerinin
milletvekillerinin bilgi talep etmeleri durumunda cevap vermeleri
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, 2011de
Şırnak Uluderede 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların
ardından yargının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
İçişleri Bakanlığının görevini yerine
getirmediğine ve Başkanlık tarafından RTÜK seçimleriyle
ilgili kararın bir an önce siyasi partilere bildirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
25inci Dönem çalışmalarının hayırlı
olmasını dilediğine, Cumhurbaşkanının yeni
Hükûmetin kurulmasıyla ilgili görevlevlendirme yapması ve Polis
Meslek Yüksek Okulu sınavları ile okul müdürlerinin
atanmalarıyla ilgili haksızlığın giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, 25inci Dönemin, Meclis Başkanı ile seçilen tüm
milletvekillerine hayırlı olmasını dilediğine ve
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken, Ankara Milletvekili Levent Gök
ile İzmir Milletvekili Oktay Vuralın yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
8 Temmuz 2015 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: İsmet YILMAZ
KÂTİP ÜYELER : Geçici Kâtip Üye Fatma Gaye GÜLER
(Tokat), Geçici Kâtip Üye Enise GÜNEYLİ (Mardin)
-------0-------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
II.-
ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- 9uncu
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin vefatı nedeniyle bir
dakikalık saygı duruşu
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 25inci Dönemde, 17 Haziran 2015
tarihinde vefat eden Türkiye Cumhuriyetinin 9uncu Cumhurbaşkanı
Sayın Süleyman Demirelin aziz hatırası önünde Genel Kurulu bir
dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
(Saygı duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN Allah rahmet eylesin, ruhu şâd olsun.
Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığının Millî Savunma Bakanı
atanmasına dair bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçilmesi
nedeniyle bakanlık görevi sona eren İsmet Yılmazdan
boşalan Millî Savunma Bakanlığına, Mehmet Vecdi Gönülün,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113üncü maddeleri
gereğince atandığına ilişkin tezkeresi (3/4)
3/7/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi: Başbakanlığın, 3/7/2015
tarihli ve 69471265.300-01/7341 sayılı yazısı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına seçilmesi nedeniyle bakanlık görevi sona
eren İsmet Yılmaz'dan boşalan Milli Savunma
Bakanlığına, Mehmet Vecdi Gönül, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 109 ve 113üncü maddeleri gereğince
atanmıştır.
Bilgilerinize sunarım.
Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
ANT İÇME
1.-
TBMM dışından Millî
Savunma Bakanlığına atanan Mehmet Vecdi Gönülün ant içmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 109uncu maddesine göre atanan ve milletvekili olmayan Millî
Savunma Bakanının Anayasanın 112nci maddesine göre ant içmesi
gerekmektedir.
Şimdi, Millî Savunma Bakanı Sayın Mehmet
Vecdi Gönülü ant içmek üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül ant içti)
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının Başkanlık Divanının üye
sayısı ve görev yeri dağılımına ilişkin bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Başkanlık Önerileri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının, Danışma Kurulunun 7/7/2015 tarihinde
yaptığı toplantıda görüş birliğine
varılamadığından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının Başkan dâhil 18 üyeden kurulmasına ve görev
yerleri dağılımının; Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna 1 başkan vekili, 4 kâtip üye, 2 idare amiri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna 1 başkan vekili, 2 kâtip üye, 1 idare amiri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna 1 başkan vekili, 1 kâtip üye, 1 idare amiri;
Halkların Demokratik Partisi Grubuna 1 başkan vekili, 1 kâtip üye, 1
idare amiri şeklinde oluşmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Danışma Kurulunun 7/7/2015 tarihinde
yaptığı toplantıda görüş birliğine
varılamadığından; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının Başkan dâhil 18 üyeden
kurulması ve görev yerleri dağılımının; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna 1 başkanvekili, 4 kâtip üye, 2 idare amiri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna 1 başkanvekili, 2 kâtip üye, 1 idare
amiri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna 1 başkanvekili, 1 kâtip üye, 1
idare amiri; Halkların Demokratik Partisi Grubuna 1 başkanvekili, 1
kâtip üye, 1 idare amiri şeklinde oluşmasını arz ve teklif
ederim.
İsmet
Yılmaz
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Öneri üzerinde söz isteyen var mı?
Evet, görüyorum ki yok.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul
edilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, 10/7/2015 tarihinde Rusya
Federasyonunun başkenti Moskovada düzenlenecek olan 21. Yüzyılın
Güncel Uluslararası Hukuki Sorunları başlıklı
toplantıya İstanbul Milletvekili Osman Canın
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/6)
7/7/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
10 Temmuz 2015 tarihinde Rusya Federasyonu'nun
başkenti Moskova'da düzenlenecek olan "21. Yüzyılın Güncel
Uluslararası Hukuki Sorunları" başlıklı
toplantıya İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Osman Can'ın
katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmet Yılmaz
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım,
bununla ilgili talep bir Parlamento heyeti talebi midir, bir kişisel talep
midir? Bu konuda Parlamentoya bilgi
Çünkü, Parlamento heyetiyse bu durumda
partiler arasında bir dağılım yapılması
gerekiyor. O bakımdan, bununla ilgili bilgi verirseniz
İstirham
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İsme davet vardı. Dolayısıyla, bir
Parlamentoya davet yoktu. Eğer Parlamentoya davet olursa gruplardan
eşit şekilde çok daha geniş bir katılım
sağlarız ama bunun isme davet olduğunu belirtmek isterim.
Teşekkür ediyorum.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
isme davetse bu, Parlamentonun onayına nasıl sunuluyor? Yani bu özel
davetinizle ilişkili, Parlamentoda bunun
hukuksallaştırılması ne derece doğrudur?
BAŞKAN Sayın Tanal, bu talep tabii isme
değil, Dışişleri Bakanlığı tarafından
bize bildirildiği için
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama siz böyle izah ettiniz
Genel Kurula. İsme davetiye Sayın
BAŞKAN Tamam.
İsme yapılan bir davet,
Dışişleri Bakanlığı üzerinden Meclisimize
gelmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama bu oylanmaz
Değerli Başkanım. Yani bu Parlamento
Dışişleri
bu kararını kendisi idari anlamda verir. Yani siz bu işlere
Genel Kurulu niçin alet ediyorsunuz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu konuda bir
açıklama yapayım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 9uncu maddesinde
uluslararası toplantılara davet konusu düzenlenmiştir. Maddenin
3üncü fıkrasında da isme yapılan davetler ayrıca yer
almıştır. Bu hükme göre: İsim belirtilmek suretiyle
uluslararası toplantılara davetlerde siyasi parti
gruplarının yüzde oranlarına uygun olması kaydıyla ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının da olumlu görüşü
üzerine Genel Kurulun onayıyla heyet seçilmiş olur.
Bilgilerinize sunulur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama siyasi partilerin
oranlarına uygun olması kaydıyla ibaresini okudunuz. Bu,
tezkerenin içinde var mı?
BAŞKAN Sayın Tanal, eğer çok fazla
kişi olsaydı dediğiniz doğruydu, bir kişi olduğu
için bu oldu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sorun bu, sorun bu!
Dediğinizle yapılan çelişkili bir durum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu konuda usul
tartışması açmak istiyorum. Bu gerçekten mevcut olan İç
Tüzüke, Anayasaya aykırı bir durum Değerli Başkan.
BAŞKAN Sayın Tanal, kanuna aykırı
bir durum yoktur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu
tavrınızın aleyhine usul tartışması açmak
istiyoruz.
BAŞKAN Uygulamalara da uygundur. Daha önceki
örnekler de vardır, sonucu da çıkarıp tek tek sizlere iletiriz
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi, Uygulamalara
uygundur. derken Divana danışmanız lazım. 2 üyeniz daha
var, onların fikirlerini almadan, onların iradesine ipotek
koymanız hem İç Tüzüke hem Anayasaya aykırı Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Tanal, böyle bir usulümüz yok
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Divanın karar
alması lazım, sizin bu şekilde Divanı hiçe sayıp
kendiliğinizden karar almanız gerçekten mevcut olan düzenlemelere
aykırı. Bu konuda kendinize bir çekidüzen vermenizi
BAŞKAN Sayın Tanal, yapılan işlem
hukuka, kanuna uygundur.
Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır,
okutuyorum:
3.- Başbakanlığın, Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül
2015 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha UNIFIL Harekâtına
İştirak Etmesi Hususunda Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca Hükümete İzin Verilmesine Dair Tezkeresi (3/3)
Sayı:
31853594-165-12-2354
Konu: Bakanlar
Kurulu Prensip Kararı 1/72015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
11/8/2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı
Kararıyla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye,
Lübnan'da konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
(UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı
sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2/7/2014 tarihli ve 1067 sayılı
Kararıyla 5/9/2014 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL'e yaptığı katkılarla
barışı koruma harekatının etkin biçimde icrasında
önemli bir işlev üstlenmiştir. Bu çerçevede Türkiye'nin
katkısı gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek
bölgesel ve küresel ölçekte, gerekse kapsamlı sivil-asker
işbirliği faaliyetleri vasıtasıyla Lübnan toplumunun her
kesimi nezdinde görünürlüğünün artmasına, ayrıca barış
ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine
önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFIL'in ülkemizin askeri kuvvet katkısında
bulunduğu tek Birleşmiş Milletler Barış Gücü
operasyonu olması da dikkate alınarak, UNIFIL Deniz Görev Gücüne
katkımızın sürdürülmesinin önem arz ettiği
değerlendirilmektedir.
UNIFIL'in görev süresi 31/8/2015 tarihinde sona erecek
olup, görev süresinin bu tarihten sonraki dönem için yenilenmesi yönünde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından Ağustos
ayı içinde bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Bu hususlar ışığında ve
Lübnan'la ikili ilişkilerimiz ile bölgedeki güvenlik koşulları
da göz önünde tutularak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönünde karar alması
durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe belirlenecek Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında 5/9/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Deniz Görev Gücüne iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükümet tarafından yapılması için Anayasa'nın 92nci
maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Ahmet Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün
72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye
söz vereceğim. Konuşma süresi gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum:
Hükûmet adına Vecdi Gönül, Millî Savunma
Bakanı.
Gruplar adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Murat Özçelik, İstanbul Milletvekili; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Emrullah İşler, Ankara
Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Sırrı Süreyya Önder, Ankara Milletvekili.
Şahıslar adına, onar dakika: Mehmet
Şeker, Gaziantep Milletvekili; Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili.
İlk söz, tezkerenin gerekçesini açıklamak üzere
Hükûmet adına Vecdi Gönül, Millî Savunma Bakanı.
Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yeni
seçilen Sayın Başkanımızı, yüce halkımız
tarafından yasama göreviyle onurlandırılan sayın
milletvekillerimizi gönülden kutluyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü, UNIFIL olarak ifade
ediliyor ki United Nations Interim Force in Lebanon bünyesinde bulunan Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2015 tarihinden itibaren
UNIFIL Deniz Görev Gücüne bir yıl daha katılımının
devamının sağlanması hususunda Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine dair Başbakanlık
tezkeresinin gerekçesini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüzyıllara dayanan ortak bir
geçmişi paylaştığımız bu coğrafyanın
geçmekte olduğu zorlu sürece kayıtsız kalmamızın
mümkün olmadığı, bölgesel istikrar, güvenlik ve
barışla bağlantılı her türlü gelişmenin iç ve
dış politikamız üzerindeki yansımaları en açık
şekilde görülmektedir. Bu itibarla ülkemiz, bölgesinde bir güç ve denge
unsuru olarak çevresinde yaşanan sorunların çözümlenmesine,
barış ve güvenlik ortamının yeniden sağlanmasına
katkıda bulunmayı, bunu geniş bir bölgeye yaymayı dış
politikasının öncelikli hedeflerinden biri olarak görmektedir.
Uluslararası
ortamdaki faaliyetlerimizin en somut göstergesi olan ve tezkerenin konusunu
oluşturan UNIFIL, 2006 yazında yaşanan İsrail-Lübnan
savaşına son verilmesi ve ateşkes sağlanması için
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde
aldığı 1701 sayılı kararı uyarınca Lübanda
barış tesisi ve idamesi amacıyla oluşturulan
uluslararası bir güvenlik gücüdür. Ülkemizin de oluşturulmasında
aktif rol aldığı bu süreçte bu irade doğrultusunda Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının UNIFILe iştirak etmeleri
yüce Meclisimizin 5 Eylül 2006 tarihinde 880 sayılı kararıyla
onaylanmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları 2006dan
itibaren bölgede görevlendirilmiştir.
Lübnan-İsrail
sınırında istikrar ve güvenliğin sağlanmasında
önemli bir katkısı olan UNIFIL kapsamında denizde denetim
harekâtı yapan bir fırkateyn ile muharip olmayan unsurlardan
oluşan Türk İstihkam İnşaat Bölüğümüz 261 personeliyle
Ekim 2006 ayından itibaren göreve başlamıştır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 6 Temmuz 2013 tarih ve 1045 sayılı kararı
çerçevesinde Suriyedeki durum, Lübnandaki iç dinamiklere bağlı
olarak İstihkam İnşaat Bölüğünün faaliyetlerine son
verilmiş ve Eylül 2013 ayından itibaren bölüğümüz Türkiyeye intikal
etmiştir. Bu tezkereyle herhangi bir kara birliğinin Lübnanda
görevlendirilmesi talep edilmemektedir.
Görev süresi boyunca Sur şehri
yakınlarındaki Eş Şaatiye kasabasında konuşlanan
Türk İstihkâm İnşaat Bölüğü, UNIFIL tarafından icra
edilen görevler kapsamında, ana ikmal yollarının yenilenmesi ve
bakımı, helikopter pisti yapımı ve bakımı,
altyapıların inşaatı, var olan bina ve yapıların
bakımı, yeni yapı ve sığınakların
inşası ve bakımı olmak üzere birçok önemli projeyi hayata
geçirmiştir. Türk İstihkâm İnşaat Bölüğümüz, UNIFIL
tarafından verilen görevlerin yanında icra ettiği sivil-asker
iş birliğiyle de bölge halkının takdirini
kazanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
UNIFIL Deniz Görev Gücüne iştirak eden Türk Silahlı Kuvvetleri
Unsurlarının görev süresi ise, son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
2 Temmuz 2014 tarihli ve 1067 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2014
tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.
2006 yılından bu yana devam eden UNIFIL Deniz
Görev Gücüne katkımız, 2014-2015 döneminde fırkateyn, hücumbot,
korvet ve Tuzla sınıfı karakol gemileriyle sürmektedir.
Hâlihazırda harekâta Tuzla sınıfı karakol gemisi
Köyceğiz ile katkı sağlanmaktadır.
Birleşmiş Milletler tarafından UNIFIL
Harekâtı kapsamında, Beyrut, Limasol, Mersin Limanları UNIFIL
Deniz Görev Güçlerinin kullanacağı resmî limanlar olarak
belirlenmiştir. Harekâta iştirak eden ülke gemilerinin lojistik
ikmalleri bahse konu limanlardan yapılmaktadır. Türk Deniz Kuvvetleri
unsurları tarafından lojistik ikmal maksadıyla Mersin
Limanı kullanılmakta, Beyrut Limanı gemilerimiz tarafından
görev periyotlarında bir kez görev brifingi almak maksadıyla
günübirlik ziyaretlere muhatap olmaktadır.
Gemimiz programa göre Birleşik Görev Kuvveti (CTF
448) Komutanı Brezilyalı Tuğamiral emrinde, tahsis edilen deniz
sahasında üçer günlük periyotlarla denizde denetim harekâtı icra
etmekte; akaryakıt ve diğer lojistik ihtiyaçlarını Mersin
Limanından -biraz evvel de arz ettiğim gibi-
karşılamaktadır.
TCG Köyceğizle birlikte Birleşik Görev Kuvveti
emrinde 2 Bangladeş, 1 Brezilya, Alman, Endonezya ve Yunanistan gemisi
bizimle birlikte görev yapmaktadır.
Ayrıca Nakura/Lübnan'da konuşlu UNIFIL
karargâhında ise 2 karargâh subayımız görevlidir.
UNlFIL'de, Türkiye'nin de içinde bulunduğu toplam 38
ülkeden yaklaşık 11.500 personel görev yapmaktadır. Akdeniz
havzasına komşu olmayan Almanya, Hırvatistan, Kamboçya gibi
ülkelerin bile katılım sağladığı UNIFIL
Harekâtına katılım sağlamamız dış
politikamız ve uluslararası konjonktür açısından fevkalade
önem arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri;
UNlFIL'in görevi, çatışmaların sona erdirilmesi ve
ateşkesin izlenmesi, insani yardımların sivillere
ulaştırılması, Lübnan'ın isteği üzerine
sınırların güvenliği ve Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 1701 -2006 tarihindeki- ve 1832 -2008 tarihindeki-
sayılı Kararları gereğince yasaklanmış silah ve
malzemenin Lübnan karasuları ve limanlarına girişini tespit
etmek ve bu maksatla doğu Akdeniz'de ilan edilen deniz harekât
sahasında sancak-varlık göstererek denizde denetim harekâtı icra
etmektir.
Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerden, bahse
konu kararda belirtilen görevlerin yerine getirilmesi maksadıyla, UNIFIL
unsurlarını desteklemek üzere birlik tahsis etmeleri bu kararlarla
talep edilmiştir. Ayrıca vurgulamak isterim ki, Birleşmiş
Milletler, UNlFIL'in yukarıda ifade ettiğim görevler
dışında bölgedeki unsurların silahtan
arındırılması ya da başka hiçbir görevde
kullanılmayacağını karara bağlamıştır.
Yani görevlendireceğimiz gibi bir asayiş gücü olmayacaktır.
UNlFIL'e katkılarımız kapsamında bir
diğer önemli husus, bölgede barış ve istikrarın tesisi
amacıyla bulunan UNIFIL Deniz Görev Gücündeki unsurlarımıza ait
masrafların geri ödenmesi konusunda, Türkiye ile Birleşmiş
Milletler sekretaryası arasında mutabakat muhtırası ve
yardım mektuplarının imzalanmış olmasıdır.
Bu kapsamda, askerî unsurlarımızın masrafları
Birleşmiş Milletler tarafından ödenmektedir,
karşılanmaktadır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ülkemiz, gerek tek başına ve gerekse üyesi
olduğu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla
geçmişte olduğu gibi bundan sonra da barışı destekleme
harekâtlarına katkıda bulunarak bölgesinde ve dünyada istikrar ve
barışın tesis edilmesinde rol almaya devam etme
kararlılığındadır.
Tüm bu gelişmeler ışığında,
içinde bulunduğumuz bu dönemde, Lübnan'da barış ve
istikrarın korunması bakımından UNlFIL'in
oynadığı rol daha da önem kazanmış olmaktadır.
Lübnan'da barış ve istikrara katkıda
bulunması nedeniyle, Lübnan Hükûmeti ve Lübnan'daki tüm taraflar UNlFIL'in
faaliyetlerine ve UNlFIL'in görev süresinin uzatılmasına büyük önem
vermektedir.
Söz konusu gereklilikler göz önünde bulundurularak,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı
Kararı doğrultusunda, UNlFIL'in bir yıl olarak belirlenmiş
olan görev süresinin, geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu yıl
da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından, 31
Ağustos 2015 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılması
beklenmektedir.
Tüm bu yukarıda arz ettiğim hususlar
çerçevesinde, ülkemizin, yaptığı katkılarla icrasında
etkin rol aldığı UNIFIL Barışı Koruma
Harekâtına katkısının devam etmesinin; Birleşmiş Milletler sistemi içinde
askerî kuvvet katkısında bulunduğumuz tek Birleşmiş
Milletler Barış Gücü operasyonu olması sebebiyle sistem
içerisindeki mevcudiyetimizin devamına, bölgemizde barış ve
istikrarın korunmasına yönelik politikalarımızın
sürdürülmesine hizmet etmesine; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin doğu Akdeniz'de sancak ve varlık
göstermesine önemli ölçüde katkı sağladığını
belirterek Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki
güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin, UNlFIL'in görev süresinin uzatılması
yönünde karar alması durumunda, hudut, şümul ve miktarı
Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ile
5 Eylül 2006 tarih ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında, 5 Eylül 2015 tarihinden
itibaren bir yıl daha UNIFIL Deniz Görev Gücüne iştirak etmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması
için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesini yüce
Meclisinize arz ediyorum.
Sayın Başkan ve sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyoruz.
Şimdi, gruplar adına ilk konuşmacı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tuğrul Türkeş.
Sayın Türkeş, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnanda
barışı korumak amacıyla Birleşmiş Milletler
Geçici Görev Gücü UNIFILe Türkiyenin Silahlı Kuvvetleri
unsurlarıyla katkı sağlamasına bir yıl daha imkân
sağlayacak düzenlemeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisimizin 25inci Döneminin bu ilk
çalışma gününde bu dönemin Türk milletine hayırlar getirmesini
yüce Rabbimden diliyorum. Ülkemizin ve insanlarımızın bu
dönemde güven içinde, sağlıklı ve mutlu
yaşamalarını temenni ediyorum. Siz saygıdeğer
milletvekillerinin de hayırlı, güzel ve ülke yararına
çalışmalar yapmanızı diliyor, bu vesileyle de
ramazanışerifinizi de kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, 2006 yılında
yaşanan İsrail-Lübnan savaşı sonrasında Lübnanda
barışın tesisi ve idamesi amacıyla Birleşmiş
Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) oluşturulmuştur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006
tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Kararla kurulan UNIFILin
görev süresi geçici olarak bir yıl için belirlenmiştir. Aynı
kararda, bu sürenin, gerekli görülmesi hâlinde ve her yıl yeniden
uzatılması da öngörülmüştür. UNIFILin görev süresi bu çerçevede
bugüne kadar 8 kez uzatılmıştır. Bugün ise bunun 9uncusunu
müzakere etmekteyiz.
Bölgemizde barışı korumayı, Lübnan
ile tarihten gelen sosyal ve kültürel ilişkilerimizi bu dönemde
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü çerçevesinde teminat
altına almayı doğru bulmamız nedeniyle, geçmiş
yıllarda olduğu gibi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu
tezkerenin uzatılmasına olumlu bakmaktayız. Her yıl
bölgeyle ilgili, değişik tarihlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelen tezkereleri bu çerçevede değerlendiriyor, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFILde var
olmanın gerekliliğine inanarak bu tezkerelere olumlu bakıyoruz.
Çok değerli milletvekilleri, Lübnanda
yaşananları ve gelişmeleri tek başına ele almamız
mümkün değildir. Lübnanda yaşananları bölgedeki
gelişmelerin tümü çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir. Orta
Doğuda yaşananları bir bütün olarak görmez isek ve her olaya
tek tek bakıp ülkelere münferit değerlendirmeler yapacak olursak,
şüphesiz ki büyük yanlışlara sebep oluruz. Irak ve son
zamanlarda da Suriyede meydana gelen ve tüm komşularımızı
tehdit eden, son yaşananlarda da gelişmeler ilerleyen süreçte
Lübnanı da içine alabilecek boyuta ulaşabilir. Bu öngörü düne veya
bugüne ait değildir. 19 Temmuz 2012 tarihinde yapmış
olduğum Yeni Lübnan Savaşı başlıklı basın
açıklamamda düşüncelerimi kamuoyuyla paylaşarak bunları ta
o zaman ifade etmiştim. On üç yıldır iş başında
olan ve bölgedeki olayları maalesef her seferinde yanlış
değerlendiren AKP iktidarı, yaptığı
yanlışlar ile hem ülkemizin sınır güvenliğini hem de
iç huzurumuzu bozmuştur, aynı zamanda da vatandaşlarımızdan
toplanan vergiler bu yanlışlar neticesinde çarçur edilmektedir. Ancak
iktidar her zamanki kibri ve Her şeyi ben biliyorum. havasıyla
olayları yanlış değerlendirmiş, önerilerimizi ve uyarılarımızı
da dikkate almamıştır.
Değerli milletvekilleri, geçen yıl yine UNIFIL
tezkeresi için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
ve bölgeyle alakalı şu tespitlerde bulunmuştum, aynen
zabıtlardan tekrar ediyorum: Bir diğer değindiğimiz nokta,
oradaki bu IŞİDin doğurduğu huzursuzluğun
ardından olası bir göç ihtimaliydi. Daha üç hafta önce yetkililerle
görüştüğümüzde böyle bir ihtimal olabilir diye
bakıyorlardı, bugün hududa dayandılar, huduttan geçiyorlar. Bu
siyasetin, bu bölgedeki siyasetin çok daha ciddi, çok daha akılcı ve
çok daha kapsamlı olarak ele alınması lazım; çok daha
ciddi, tekrar altını çizerek söylüyorum demiştim.
Yine, Sayın Genel Başkanımız 9 Ekim
2012 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup toplantısında
Suriye kaynaklı tehdit dalgası artık çok boyutlu, çok yönlü
risk ve kaygıları içinde barındırmaktadır. Mülteci
akını kontrol altına alınmalı ve Suriyenin kuzeyinde
yeni bir peşmerge yönetimi veya Kandil yapılanmasına asla
müsaade edilmemelidir. tavsiyelerinde bulunmuştu.
Milliyetçi Hareket partisi olarak yapmış
olduğumuz bu uyarılarımızı dikkate almayan, on üç
yıldır tek başına iktidar dönemleri boyunca Her şeyi
ben bilirim, en iyisini de ben bilirim. zihniyeti sonucunda Türkiye bir
mülteci kampına dönmüştür. Şimdi, hep bir ağızdan Biz
misafirperver bir ülkeyiz, herkese kapımızı açarız.
sözlerini duyuyorum. Tabii ki biz misafirperver bir ülkeyiz, bu konuda en ufak
bir tereddüt yok ancak bu insanlar daha kaç yıl bu kamplarda
hayatlarını idame ettirebilecek? Hadi, diyelim ettiler. Peki, Türkiye
Cumhuriyeti bu yükü daha kaç yıl sırtında
taşıyabilecek? Şu ana kadar harcandığı söylenen
rakam 5,5 milyar doların üzerindedir. Biz nasıl ki mülteci
akını konusunda Hükûmete uyarılarımızı ve
önerilerimizi yukarıdaki gibi dile getirdiysek şimdi
tartışılan Suriyedeki gelişmeler ve oluşturulacak
tampon bölge konusunda da sizlere uyarılarda ve tavsiyelerde
bulunmuştuk.
Bakın, 6 Ağustos 2012 tarihinde, bundan tam üç
yıl önce Sayın Genel Başkanımız, düzenlediği
basın toplantısında sizleri uyarıyor ve önerisini sunuyor:
Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu
Afrinde ve doğu ucu da Kandili içine alacak biçimde tesis edilecek hilal
şeklindeki güvenlik kuşağı bir an önce sağlanmalı
ve icra edilmelidir. Önerilerimiz ve tavsiyelerimiz dikkate
alınsaydı bugün, sıkıntılarını
yaşadığımız birçok konunun önüne geçmiş
olacaktık. Bu önerilerimizi dikkate almak yerine, Suriye konusunda
yaşanan şiddet döngüsüne gereğinden fazla angaje olmuş ve
bölgesel barışı gözetici bir diyalog odağı olmak
yerine, komşu bir ülkenin iç savaşında taraf olarak derin bir
hataya düşülmüştür.
Değerli milletvekilleri, güney
sınırımızda, tüm dünyada ibretle izlenen dış
politikamız ve Orta Doğuda örnek alınan siyasetçilerimiz
sayesinde geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değil. Afrin ve
Kobani arasındaki 90 kilometre uzunluğundaki Cerablus da terör örgütü
PYDnin kontrolüne geçecek olursa Türkiyenin Hataya kadar olan tüm Suriye
sınırı bu terör örgütünün kontrolüne geçmiş olacak. Bu
durum, Türkiye Cumhuriyeti için açık bir tehdittir ve bu tehdit göz
ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Bizler, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiyenin
güvenliğini partiler üstü olarak gördük, görmeye de devam ediyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin sınırlarında oldubittiye asla müsamaha
gösterilemez, gösterilmemelidir de.
2014 yılı Ekim ayında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilen tezkere bu durumlar için vardır. Siyasi iktidar,
tüm millî güç unsurlarını ve Türk Silahlı Kuvvetlerini
kararlılıkla harekete geçirerek vatanımızı ve
milletimizi savunmalıdır. Bunun için hiçbir devletten izin
beklenmesine gerek duyulmamalı, uluslararası hukuktan doğan
meşru haklar kullanılmalıdır. Biz, bu olaylar patlak
verdiği andan itibaren, son derece fevri, aceleci ve radikal bir
dış politikayla bir sonuç alınamayacağını,
meydana gelen olayların sonucunda güney sınırımızda
yeni ve yapay bir devletin temellerinin atıldığını,
bölgenin demografik yapısını dile getirmiştik. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak uzunca zamandır dile getirdiğimiz bu konular,
Hükûmet tarafından iftar sofralarında ve Millî Güvenlik Kurulu
kararlarında dile getirilmeye başlandı nihayet. 29 Haziran 2015
tarihli Millî Güvenlik Kurulu toplantısında, bizim dediğimiz
yere biraz geç de olsa gelindiğini gözlemlemekteyiz, bunu da umut verici
olarak değerlendiriyoruz. Geldiğimiz bu noktada Hükûmete önerim,
önümüzdeki tehditleri geçmişe nazaran çok daha akılcı ve sakin
bir ruh hâliyle tahlil etmek mecburiyetini anlamalı ve ona göre hareket
etmelisiniz zira millî menfaatlerimiz bunu gerektirmektedir.
Değerli milletvekilleri, Lübnanda
barışı korumak için görevini sürdürmekte olan UNIFIL
Birleşmiş Milletler Geçici Gücüne Türkiye'nin Silahlı Kuvvetler
unsurlarıyla katkı sağlamasının bir yıl daha
uzatılmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak
desteklediğimizi tekraren belirtiyor ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Türkeş, teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Murat Özçelik,
İstanbul Milletvekili.
Sayın Özçelik, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT ÖZÇELİK (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiyenin Lübnandaki
Birleşmiş Milletler Geçici Gücüne yapmış olduğu
katkının bir yıl daha uzatılması konusunda,
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
partimizin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Bilvesile, yeni Meclisin ve yasama yılının,
ülkemizin hayati sorunlarını çözmek ve halkımızın
demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler,
eşitlik ve refahın adaletli paylaşımı
bağlamındaki beklentilerinin karşılanması
bakımından yaratıcı ve verimli olmasını
diliyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin uluslararası meşruiyeti haiz Birleşmiş
Milletler Barış Gücü operasyonlarına katılmasını
hem Silahlı Kuvvetlerimizin milletler topluluğunda olumlu
görünürlüğünü artırmak, Türkiyenin Birleşmiş Milletler
içerisindeki ağırlığını güçlendirmek hem de dünya
ve bölge barışına hizmet etmek açısından yararlı
görüyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgedeki tecrübesinin Lübnandaki
Birleşmiş Milletler Geçici Barış Gücü için büyük değer
taşıdığı tartışılmazdır.
Birleşmiş Milletlerin bölge barışı için meşru
zeminde yürüttüğü etkinliklerin muhakkak Türkiyenin de faydasına
olacağına inanıyoruz. Bölge meselelerinde müttefiklerimizle
birlikte hareket etmemizin önemli olduğunun altını çizerken, bu
tür faaliyetlerin Türkiye Cumhuriyetinin millî menfaatlerine olumlu etkisinin
öncelikli hedef teşkil etmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bu
anlamda, sadece Lübnanın değil, tüm Orta Doğu
coğrafyasının yani komşularımızın da
barış ve istikrara kavuşması ülkemiz için hayati öneme
sahiptir.
Gündemin bir yandan koalisyon veya erken seçim tahminleriyle,
diğer yandan da Suriye ve Iraktaki gelişmeler çevresinde
döndüğü bugünlerde, dış politika bağlamında daha
ilkeli ve ayağı yere basan bir yol izlenmesi gerektiğine
inanmaktayız.
Suriye ve Iraktaki
gelişmeler ülkemiz için çok ciddi bir tehdit teşkil etmektedir. Ne
yazık ki bu iki komşumuzun şu an yaşadıkları
olumsuzluklar Türkiyenin son yıllarda izlediği yanlış ve
maceracı dış politikanın bir ürünüdür. Yani, Türkiye
uygulanan dış politikayla barış ve istikrar getirici
özelliğini kaybetmiş bulunmakta ve kendi menfaatlerine
aykırı olarak bölgede ve dünyada gün geçtikçe daha da
dışlanmış bir konuma sürüklenmektedir.
Komşularımızla
ilişkilerimizi düzeltmek, ortak sorunlara çözüm bulabilmek için
iletişim çok önemlidir. Ancak son dönemlerde yanlış olan
dış politika metotları sonucu birçok ülkeyle bu iletişimi
sağlayan diplomatik ilişkilerimizin seviyesi düşürülmüş
hatta topyekûn durdurulmuştur. Nitekim Mısır, Suriye,
İsrail, Lüksemburg, Avusturya, Vatikan, Yemen ve Libyadaki
büyükelçilerimiz çekilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bu
ülkelerle ilişkilerimiz son derece düşük seviyededir. Bölgemizdeki
ciddi gelişmeler karşısında Suriye, Irak ve
Mısırla ilişkilerimizin öncelikle yeniden düzeltilmesi gerekir.
Ancak bu suretle Körfez ülkelerine dönük dış ticaretimiz eski
seviyeye getirilebilecektir. Türkiyenin dışarıdaki menfaatleri
sadece etkin işleyen diplomatik ilişkilerle sağlanabilir.
Değerli
milletvekilleri, yakın bir geçmişte Türkiyenin AB üyelik talebi
özgürlük ve demokrasi peşindeki Arap kitleleri tarafından da
yakından takip ediliyor, bu sayede siyasi ve ekonomik alanda reformlar
yapılıyordu. Şu anda dini referans alan, terörü temel felsefesi
olarak benimsemiş El Kaide, El Nusra, IŞİD ve Boko Haram gibi
birçok örgüt Afrikanın batısından Afganistana kadar, Kuzey
Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin hemen tamamında bizim tahmin
ettiğimizden daha güçlü bir hâle gelmiş bulunmaktadırlar. Eğer
biz sorunları doğru teşhis edip bu sorunlara karşı
kolektif tedbirleri müttefiklerimizle birlikte zamanlıca alamazsak, sadece
komşularımız ve bundan hareketle Avrupa ve diğer
Batılı ülkeler değil, tabiatıyla Türkiye de çok önemli bir
terör tehdidinin etkisi altında kalacaktır.
Türkiye'nin içindeki Selefi yapılanmaların hem
insan devşirme faaliyetlerinde bulundukları hem de hücreler
oluşturdukları herkesin bildiği sırlardır. Önümüzdeki
dönemde Türkiye'nin etkin istihbari ve güvenlik tedbirlerini alması durumunda
çıkarları zarar görecek bu terör odaklarının hem Türkiyeyi
hem de Batıyı daha fazla hedef alması çok zor
olmayacaktır. Bu şartlar altında İslam ülkelerine öncülük
etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Biz, mademki İslam ile terör
aynı cümlede geçemez, İslam bir barış dinidir. diyoruz, o
hâlde temeli barış olan dinimizi bu terör odaklarından kurtarmak
öncelikle bizim görevimizdir.
ABD ve Avrupanın zamanında desteklediği
ılımlı İslam, yerini, maatteessüf, radikal İslam ve
teröre bırakmıştır. Esas şimdi ülkemizin bu çağ
dışı anlayıştan kurtulmayı isteyenlere örnek olma
zamanı gelmiştir. Yani inanca ve kimliklere saygılı laik
bir sistem altında dar gelirlilerin sıkıntılarına
derman olacak, insan hakları ve tüm özgürlüklere sıkı
sıkıya bağlı bir anlayışla rotasını
çağdaş medeniyete çevirmiş bir Türkiyeyi muhafaza etmeliyiz.
İşte biz Türkiyeyi böyle bir rotaya oturtarak İslam
dünyasındaki din kardeşlerimize onların özlediği
örneği sunabiliriz.
Eğer kendi halkımızın güvenlik
içerisinde yaşamasını temin etmek istiyorsak ki bu her
çağdaş ülkenin vatandaşlarına olan asli görevidir- o zaman
hep birlikte el ele vererek, özellikle Orta Doğuda bir yandan
halkların insanca yaşamalarını sağlayacak
koşulları oluşturmaya gayret ederken öte yandan terörle
mücadeleyi en katı biçimiyle yürütmeliyiz. İslamın
barış dini olduğunu göstermek, silahlı terörü varoluş
felsefesi olarak gören gruplarla iş birliği yapmamak, Suriyede
olduğu gibi taşeron görevini onlara vermemek anlamına gelir.
Orta Doğuya baktığımızda, Türkiyenin tekrar tüm
dinler ve mezheplere eşit mesafede duran bir dış politika
uygulamasına dönmesi ve böylece bölge istikrarına katkıda
bulunması birinci önceliğimiz olmalıdır.
Yabancı savaşçılara verilen destek daha
fazla çatışmaya, acıya ve Suriye ile Irakta milyonlarca
kişinin yerlerinden edilmesi sonucunu doğuruyor. Bu nedenle
Türkiyenin yabancı savaşçıların geçiş güzergâhı
olmasının önüne geçilmelidir. Hemen
sınırımızın karşısında Türkmenler kadar
Arapların da Kürtlerin de bizim himayemiz altında mutlu yaşamalarını
sağlamamız lazım. Biz, halkların refahı için
dış politikamızı ayarlamalı, bu politikaların
arkasında durmalı, kendi akrabalarımızı
IŞİDe veya başka terörist oluşumlara
vurdurtmamalıyız; birbirlerine saygı göstererek birlikte
yaşamalarını sağlamalıyız. Kimse yadsıyamaz
ki Türkiye önemli, güçlü ve büyük bir ülkedir. Türkiye,
komşularımızın sınırlarımızın
hemen ötesinde demokratik düzeni kurmalarına yardım edecek olursa
bölge istikrarına da ciddi katkı yapmış olacaktır.
Suriyedeki nihai siyasi çözümü görmeden güvenlik
koridoru veya tampon bölge gibi yaklaşımlar anlamsızdır.
Nitekim Türkiyeye güvenlik koridoru veya tampon bölge konusunda izin veren bir
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı veya Suriyenin
kendi topraklarında böyle bir bölgenin yaratılmasına yönelik
herhangi bir rızası yoktur. Böyle bölgeler oluşturmanın
yegâne amacının bir saldırıyı defetmek olduğunu
da ileri sürmek imkânsızdır. Suriye topraklarında Türkiyenin
bir güvenlik koridoru oluşturması uluslararası hukuku ihlal
etmek demektir ve Türkiyeyi işgalci güç durumuna düşürecektir. Kimse
Türkiyeyi macera olacak işlere çekmemelidir. Oysa Türkiye,
IŞİDin insan kıyımını durdurmak için
uluslararası girişimlere hız vermeli, IŞİDe
karşı mücadele için Suriye ve Iraka kara birlikleri göndermenin
haricinde, uluslararası koalisyona tam destek sağlamalıdır.
Türkiye, İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçler Irak ve Suriyeye
müdahalelerini mezhep gözetmeksizin, tüm halkların iyiliğine olacak
yardımlarla sınırlamalıdırlar. Bu çerçevede, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin önü arkası belli olmayan, hedefi belli olmayan,
stratejisi belli olmayan hiçbir maceranın içerisine kesinlikle itilmesi
taraftarı olmadığımızın bu yüce kürsüden de bir
kere daha altını önemle çiziyorum.
Değerli milletvekilleri, şu anda 2,5 milyon
Suriyeli Türkiyede bulunuyor. Türkiyenin 5inci büyük şehri kadar
kalabalık bir nüfusa Türk halkı bakıyor. Bu insani dram ülkemiz
için büyük bir yük olmaktadır ancak yurdumuza kabul ettiğimiz bu
insanlara Suriyede nihai bir çözüm gerçekleşip geri dönüş
şartları oluncaya kadar bakmak bizim insanlık borcumuzdur. Hâl
böyle olmakla birlikte, onları sokaklara bırakmak yerine, insani bir
politikayı bir an evvel devreye sokmak da önem arz etmektedir. Suriyeli
mülteciler konusunda müttefiklerimizden fazla bir dayanışma
görmemekteyiz. Bunun nedeni ise mülteciler arasında bulunan ve
sınırlarımıza kadar büyük bir rahatlıkla girip
çıkan militanlardan ileri gelmektedir.
Şu an Türkiye için en büyük tehdidi oluşturan,
Suriye ve Irak sınırlarında güvenlik neredeyse hiç yoktur.
Türkiye mültecilerle birlikte, teröristlerin de cirit
attığını bilerek sınır güvenliği konusundaki
tedbirlerini azami ölçüde almalıdır. Türkiye,
halkımızı ve müttefiklerimizi alacağı esaslı
sınır güvenliği tedbirleriyle rahatlatmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Batıdaki
komşumuz Yunanistandaki gelişmeler ışığında
avro bölgesinde kalmayı sürdüren ancak sıkı mali
politikaları uygulamakta güçlük çeken Avrupa Birliği ülkelerinin
oluşturduğu yeni bir kuşağın ortaya
çıktığını görmekteyiz. Bu çerçevede, bir yandan
Avrupadaki gelişmeleri izlerken diğer yandan ülkemizin özelliklerini
dikkate alarak Birliğin neresinde yer almamız gerektiğini ciddi
bir şekilde değerlendirmeliyiz, belirlemeliyiz. Her hâlükârda Türkiye
tüm samimiyetiyle Avrupa Birliği üyeliği çalışmalarına
öncelik verme politikasına geri dönmelidir. Eğer Türkiye örnek bir
demokrasi olup bölgenin güvenlik ve istikrarına katkıda bulunacaksa,
özgürlükleri ve adalet sistemini Avrupa Birliği ile tam uyumlu hâle
getirmelidir. Zira Avrupa Birliği savaşa karşı
barışı, yoksulluğa karşı refahı
savunanların çok önemli bir projesidir. Bugün nefretin, şiddetin ve
savaşın bir kez daha Türkiyenin de içinde bulunduğu Avrupa
uluslar topluluğunun kapısına dayandığı bir
ortamda Avrupa Birliğinin misyonunu ve önemini bir kez daha
hatırlamakta büyük fayda bulunmaktadır.
Yine, bugün baktığımızda,
toplumumuzun çok geniş bir kesimi ülkemizin gidişatı nedeniyle
büyük endişe duymaktadır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Türkiyenin Avrupa Birliği üyeliğini demokrasimiz, ekonomimiz ve
toplumumuz için vazgeçilmez bir hedef ve bir demokrasi çıpası olarak
görüyoruz. Avrupa Birliği üyeliği ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel
ve insani özgürlükler ve gelişmişliğe ulaşma hedefidir. Bu
hedef iç politika polemiklerine kurban edilmeyecek kadar önemlidir. 77 milyon
vatandaşımız daha iyi ve modern bir yaşamı hak ediyor.
Avrupa Birliği ilkeleri, teknolojik yenilik, yeni kurumlar oluşturma
ve yeni uluslararası ortaklık kurma kapasiteleri bakımından
öncül konumlarını sürdürmektedir. Türkiye, insan haklarına,
demokrasiye, eğitime, teknolojiye, kadınlara, sanata önem veren bir
ailenin parçası olmalıdır. Avrupa Birliği, yakın
bölgelere yönelik komşuluk, göç ve enerji politikalarına önem
vermektedir, öncelik vermektedir. Türkiyenin yeni bir genişleme sürecinde
yer alması bu alanlarda ortaya koyacağı politikalara
katkıda bulunmasına da bağlı olacaktır, Avrupa
Birliği değerlerini içselleştirmesine ve yakın çevresinde
temsil etmesine de bağlı olacaktır. Biz, Türkiyenin bölgesinde
barışın ve güvenliğin tesis edilmesi ve yeniden örnek bir
ülke hâline gelmesi için ülkemizin pusulasını tekrar çağdaş
medeniyet yoluna çevirmesi gerektiğine inanmaktayız. Bu anlamda,
Avrupa Birliğiyle yarım kalmış üyelik sürecinin
tamamlanması için gereken tüm adımlar ivedilikle
atılmalıdır. Avrupa Birliğine tam üyelik gerçekleşene
kadar vize, tarım destekleri ve bölgesel kalkınma alanlarında
halkımızın refahı için etkin müzakereler yürütmeliyiz.
Diğer yandan, yeni fasılların açılmasını
sağlamalıyız.
Avrupa Birliği
üyelik sürecinde ülkemizin ilerlemesi, yürütülen transatlantik ticaret ve
yatırım müzakerelerinde ülkemizin hak ettiği yeri almasına
da katkı sağlayacaktır. Transatlantik Ticaret ve
Yatırım Sözleşmesi vasıtasıyla elde edeceğimiz
saygın konum ve yumuşak güç, evrensel demokratik ilkeler çerçevesinde
bölgemizde istikrarın yeniden tesisi yolunda
kullanılmalıdır. Bu sayede bölge halkları ile
karşılıklı çıkar kanallarının yeniden
açılması mümkün hâle gelecektir.
Değerli
arkadaşlarım, dış politikada öncelik
yurttaşlarımızın güvenliği, huzuru ve
refahıdır. Coğrafyamız fırsatlar kadar tehlikelerle
doludur. Devletler zayıflamakta, aşiret ve mezhep
çatışmaları tırmanmakta, suç ve terör örgütleri ülkeleri
kan gölüne çevirmektedir. Ülkemizin geleceğini düşünürken bu
tehlikeleri yakından izlemek ve yurttaşlarımızın
güvenliğini teminat altına almak gerekmektedir. Ülkemiz, Hükûmet
politikalarıyla yurttaşlarının canını tehlikeye
atan değil, dünyanın neresinde olursa olsun yurttaşlarına
güven veren bir aktör olmalıdır. Girişimcilerimizin meşru
haklarının korunması ve yatırım
olanaklarının artırılması öncelikli dış
politika hedeflerimizde yer almalıdır.
Türkiye'nin farklılıkları ve çok
kültürlülüğü en önemli dış politika gücüdür. AKP öncesi
hükûmetler dış politikada Türkiye'nin çok boyutlu kimliğini ön
plana çıkarmaya çalışmıştır. Türkiye,
barındırdığı her kültürle başka bir
coğrafyaya bağlanabilir. Türkiye, sahip olduğu demokrasi
deneyimi, Batıyla ilişkileri, inanç ve değerleri,
laikliğiyle özgün bir ülkedir. Türkiye, farklı bölgelerin kültürel
özelliklerini taşımaktadır. Bu nedenle, çevremizde bulunan ve
farklı kültürlere sahip olan ülkeler Türkiyeyi kendilerine yakın
hissetmektedirler. Türkiye, bütün dinî ve mezhepsel kimliklere
saygılı, seküler yapısıyla Anadolunun kültürünün ve dinî
geleneklerinin bütün bölge ülkelerine de ışık tutacağı
bir istikrar odağı hâline gelmelidir.
Atatürkün dış politika için yön
gösterdiği Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesinden hareket ederek,
Türkiye'ye yeniden bölgede ve uluslararası zeminde güven verici,
barışçıl ve güçlü bir ülke konumunu kazandırarak,
komşularımızla barış ve iş birliği
ortamı içerisinde, uluslararası alanda ise saygın bir ülke
sıfatıyla ciddi, tutarlı ve istikrar getirici bir yolda
ilerlemeliyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi adına grubumuzun tezkereye
olumlu oy vereceğini bildiriyor, Lübnanda Birleşmiş Milletler
Geçici Barış Gücü nezdinde görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri
personelimize görevlerinin devamında, barış namına
verdikleri çabalarında başarılar diliyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özçelik, teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Emrullah
İşler, Ankara Milletvekili.
Sayın İşler, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlarken, 25inci Yasama Döneminin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı olmasını diler, Meclis Başkanımızı
yeni görevinden dolayı kutlarım. Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin başarı dolu bir dönem geçirmesini temenni ederim.
Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici
Görev Gücüne sağladığı kuvvet katkısının
bir yıl daha uzatılması konusunda yüce Meclisimizin onayına
sunulan Hükûmet Tezkeresi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
2006 yılında yaşanan İsrail-Lübnan
savaşı sonrasında, Lübnanda barışın tesisi ve
idamesi amacıyla oluşturulan UNIFILin başarıyla icra
ettiği görevler sonucunda Lübnan-İsrail sınırında
sağlanan güvenlik ve istikrar ortamı sürmektedir. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği
1701 sayılı Kararla kurulan UNIFILin görev süresi geçici olarak bir
yıl olarak belirlenmiş ve bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde her
yıl uzatılması öngörülmüştür. UNIFILin görev süresi bu
çerçevede bugüne kadar 8 kez uzatılmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemiz, geniş
bir bölgeye yayılma riski taşıyan İsrail-Lübnan
savaşına son verilmesi amacıyla bölgesel barış ve
istikrara atfettiği önem çerçevesinde 1701 sayılı Kararla
kuruluşunu takiben UNIFILe kuvvet katkısında bulunma
kararı almıştır. Bu irade doğrultusunda, Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının UNIFILe iştirak etmeleri
yüce Meclisimizin 5 Eylül 2006 tarihinde aldığı 880
sayılı Kararla onaylanmıştır. Bu karar
sonrasında, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları Ekim 2006dan
itibaren bölgeye konuşlandırılarak görevlerine başlamışlardır.
UNIFILe iştirak eden askerî unsurlarımızın görev süreleri
UNIFILin görev süresine paralel olarak uzatılagelmiştir. Bu
kapsamda, yüce Meclisimizin geçtiğimiz yıl aldığı
karar doğrultusunda, yetkilendirmenin süresi 5 Eylül 2015 tarihine kadar
uzatılmıştır. Bu defa, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyince UNIFILin görev süresinin Ağustos 2015 sonu
itibarıyla yeniden bir yıl uzatılması öngörülmektedir. Bu
çerçevede, Hükûmetimiz, yüce Meclisimizin çalışma
programını da dikkate alarak ülkemizin katkı süresinin UNIFILin
Görev Yönergesiyle eş güdüm içinde uzatılabilmesini teminen,
Anayasamızın 92nci maddesi uyarınca, yüce Meclisimizden
vakitlice izin istemiş bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu
üzere, ülkemizin öncelikli dış politika hedeflerinden biri yakın
coğrafyamızda barış ve istikrarın tesisidir. Bölgesel
barış, güvenlik ve istikrarı ilgilendiren tüm gelişmeler
dış politikamız üzerinde şüphesiz önemli yansımalara
neden olmaktadır. Bu minvalde, son dönemde bölgemizde yaşanan
gelişmeler ülkemizin istikrar ve esenliğinin bölge ülkelerinden
ayrı düşünülemeyeceğini bir kez daha gözler önüne
sermiştir. Tabiatıyla, millî menfaat ve
çıkarlarımızı yakından ilgilendiren bölgesel
gelişmeler karşısında kayıtsız kalmamız düşünülemez.
Bu anlayıştan hareketle, ülkemizin dış politikası,
çevresinde bir barış, güvenlik, istikrar ve refah
kuşağı oluşturmayı hedeflemektedir.
Değerli milletvekilleri, Suriyede Esed rejiminin
masum halka karşı çocuk, kadın, yaşlı ayrımı
yapmadan uyguladığı kanlı şiddet ve baskı
politikalarının, bölge istikrarına yönelik tehdidinin giderek
arttığı bir ortamda tüm bölgenin istikrarı
bakımından kilit önemi haiz Lübnanda barış ve
istikrarın muhafazası, bölgemizin içinden geçmekte olduğu bu
hassas süreçte, hiç şüphesiz, daha da önem kazanmıştır.
Esasen, Lübnandaki gelişmeler, Suriye ihtilafının bölgesel
barış ve güvenliğe yönelttiği tehdidin vahametiyle
doğrudan ilintili bir seyir izlemektedir. Suriye ihtilafı boyunca
Lübnandaki etnik ve dinî gruplar arasında yaşanan dönemsel gerginlikler
ve toplumsal huzuru hedef alan eylemlerde kaydedilen artış
endişe kaynağı olmayı sürdürmektedir. Suriyede rejim,
Lübnan içindeki kendine yakın siyasi ve askerî unsurların da
yardımıyla Lübnana zarar verecek tehlikeli adımlar atmaya
yönelmiştir. Bölgesel gelişmelerin etkisiyle Hizbullahın artan
ölçüde Suriye rejimine destek vermesi ve Suriyedeki iç savaşta rejimin
yanında bilfiil yer alması, Lübnanı da Suriyedeki
gelişmelere müdahil kılmaktadır. Hizbullahın bu dahli,
gerek Lübnanın gerek bölgemizin güvenlik ve istikrarına yönelik
ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Böyle bir dönemde Lübnanda
toplumsal ahengin korunması her zamankinden daha fazla önem
kazanmıştır. Bu açıdan, Türkiye olarak, Lübnanın
kendini Suriye krizinden mümkün olduğunca uzak tutmaya özen gösteren
politikasını destekliyoruz.
Ayrıca, çatışma ortamından kaçarak
komşu ülkelere sığınmak durumunda kalan milyonlarca
Suriyelinin yarattığı yoğun mülteci baskısı da
Lübnanı ciddi toplumsal sınamalarla karşı
karşıya getirmiştir. Bugün, Lübnan, kendi nüfusunun neredeyse
üçte 1i kadar Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmakta;
dolayısıyla Lübnan, Suriyede devam eden ihtilafın etki ve
yansımalarını doğrudan ülkesinde hissetmektedir. Bu
bağlamda, Lübnana sığınan çoğunluğu Sünni
Suriyeli ve Filistinli 1,5 milyona yakın mültecinin, ülkedeki hassas
mezhep dengelerini bozmasından endişe edilmektedir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin
tahminlerine göre bu yılın sonunda 1,8 milyona ulaşması
beklenen Suriyeli mülteci sorunu, Lübnanın önündeki en temel
istikrarsızlık sorunlarından biri olarak göze çarpmaktadır.
Öte yandan, DEAŞ terör örgütünün son dönemde Irak ve
Suriyede giderek yerleştiği ve Yemende önemli gelişmelerin
yaşandığı bir dönemde bölgesel planda vuku bulan
Şii-Sünni gerginliğinin, diğer bölge ülkelerine kıyasla sosyopolitik
açıdan çok daha hassas dengeler üzerine kurulu olduğu Lübnanın
barış, huzur ve istikrarına olumsuz yansımaları
olacaktır. Şüphesiz bu etkiler asgari düzeyde
tutulamadığı takdirde ülkede yaşanabilecek mezhep temelli
bir iç çatışma, komşu ülkeler başta olmak üzere, bölgesel
ve küresel düzeyde barış ve istikrara yönelik ciddi risk ve tehditler
oluşturacak, tedavisi mümkün olamayacak derin yaralar açabilecektir.
Sayın milletvekilleri, bu noktada Suriye
kaynaklı güvenlik tehdidi ve bölgesel çatışma riski
bağlamında elbette ki Lübnan ordusuna da önemli görevler
düşmektedir. Sahip olduğu kısıtlı imkânlarla gerek
bölgesel tehditler karşısında gerek ülke içinde yaşanan
gerginliklerin iç çatışmaya dönüşmeden kontrol altında
tutulması hususunda başarılı bir sınav veren Lübnan
ordusunun bölgesel gelişmelerin beraberinde getirdiği büyük
sınamalar karşısında da desteklenmesi elzemdir. Bu
çerçevede, Lübnanla ikili düzeyde yürüttüğümüz askerî iş
birliği faaliyetlerimizin yanı sıra, Lübnan ordusuna destek
sağlanması hususunda uluslararası platformda yürütülen çabalara
da aktif katkı sağlanması önem taşımaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin girişimi ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerinin
katılımıyla Lübnan İçin Uluslararası Destek Grubu
oluşturulmuş olup ülkemiz UNIFIL kapsamında Lübnana
sağlamakta olduğu desteğe ilave olarak başta eğitim
iş birliği olmak üzere Lübnan Silahlı Kuvvetlerine vereceği
somut katkılarla önümüzdeki dönemde Destek Grubunun içinde yer
alacaktır.
Ülkemiz, Lübnanla arasındaki derin tarihsel
bağların ve her alanda gelişen ikili ilişkilerin yanı
sıra, Lübnandaki gelişmeleri de yakından izlemektedir. Mevcut
konjonktürde Lübnanda huzur ve sükûnetin korunması her zamankinden daha
fazla önem kazanmıştır. Bu çerçevede, Lübnanda bir
yılı aşkın süredir seçilemeyen yeni
cumhurbaşkanının bir an önce iç uzlaşı ve diyalog
yoluyla seçilmesinin Lübnanın çok ihtiyaç duyduğu istikrara
katkıda bulunacağını düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, Lübnanın istikrar ve
refahına atfettiğimiz önem çerçevesinde bu ülkede barış ve
istikrarın sağlanmasına yönelik olarak ortaya koyduğumuz
somut katkılar, ikili ilişkilerimizin her veçhesine olumlu etki
yapmaktadır. UNIFILde görev yapan birliklerimizin sergilediği üstün
performans, diğer katılımcı ülkeler tarafından
olduğu kadar Lübnan halkı tarafından da desteklenmekte ve
takdirle karşılanmaktadır. Nitekim, UNIFILe kuvvet
katkısında bulunduğumuz 2006 yılından bu yana UNIFIL
tarafından icra edilen görevler kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarınca hayata geçirilen birçok önemli proje Lübnan
halkının hafızalarında yer etmiştir. Bunlar
arasında, köy okullarının elektrik ihtiyacının
karşılanması, köy okullarına oyun sahaları, köylere
sağlık ocakları ve su depoları inşa edilmesi, yol
inşaatı gibi projeler sayılabilir.
UNIFILe mevcut kuvvet katkımızın deniz
gücüyle sınırlı tutulmasının karara
bağlandığı malumlarıdır. Bu kapsamda, 1 Ekim 2014
tarihinden itibaren ülkemiz Deniz Kuvvetleri 1 adet fırkateyn, 4 adet
hücumbot, 4 adet korvet ve 1 adet Tuzla sınıfı karakol
gemisinden müteşekkil takvimlendirilmiş unsurlarıyla denizde
denetim harekâtı icra etmektedir. Böylelikle, Türkiye, UNI FILe yaptığı katkılarla
barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında
önemli bir rol daha üstlenmiş olacaktır.
Ülkemizin söz konusu katkıları, Türkiye'nin hem
Birleşmiş Milletler sistemi içinde hem de bölgesel ve küresel ölçekte
etkin bir aktör olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, dış
politika anlayışını AK PARTİ hükûmetlerini
eleştirme üzerine kuranların, Türkiye'nin bölge
barışının sağlanmasına verdiği
katkıyı görmelerini ve anlamalarını elbette beklemiyoruz.
Yurtta sulh, cihanda sulh. anlayışının bir gereği
olarak başlattığımız komşularla sıfır
sorun politikasına yönelik yapılan insafsız eleştiriler
ancak akıl tutulmasıyla açıklanabilir.
AK PARTİ hükûmetlerinin takip ettiği ilkesel
politikaların gereği olarak Türkiye, zalim ve halkını
hunharca katleden diktatör yöneticilerle aynı safta yer almamaktadır.
Türkiye, AK PARTİ hükûmetleri dönemlerinde, açlıkla terbiye edilmek
üzere ölüme terk edilen Somalili mazluma bir umut, sahilde oynayan masum
Filistinli çocukları öldüren İsrailin zulmünü tüm dünya kamuoyuna
duyuran bir dost, zalim Suriye rejiminden kaçan Suriyeli kardeşlerine bir
ensar, başta Doğu Türkistan ve Arakan olmak üzere dünyanın
herhangi bir yerinde inancı gereği zulme tabi tutulan halklara bir
dayanak olmuştur. İcra ettiği politikalarının
merkezine insanı koyan ve ortaya koyduğu ilkelerle hareket eden AK
PARTİ anlayışının zalimlerle sorunsuz
olmasını kimse bizden beklemesin. Türkiye, uygulanan bu politikalarla
dost düşman herkesin takdirini kazanmış, hem bölge halkları
hem de dünya halklarıyla sıfır sorunlu bir ülke hâline gelmiştir.
Birilerinin bir türlü anlayamadığı sıfır sorun
politikamızın, temelinde, herhangi bir aidiyet dikkate
alınmaksızın halklarla kurulan dostluk ve kardeşlik
bağı bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, askerî kuvvet
katkısında bulunduğumuz tek Birleşmiş Milletler
barış gücü harekâtı niteliğindeki UNIFILe
iştirakimizin sürdürülmesi, bir yandan uluslararası
barışın korunmasına yönelik çabalar kapsamında
görünürlüğümüzün artırılmasını sağlarken
kapsamlı sivil asker iş birliği faaliyetleri
vasıtasıyla Lübnan toplumunun her kesimi nezdinde mevcudiyetimizin perçinlenmesine
de hizmet etmektedir. Şüphesiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin
üstlendiği bu misyon, bölgemizde barış ve istikrarın
korunmasına yönelik politikalarımızın sürdürülmesine de
önemli katkılar sunmaktadır. Bu anlayışla hareket eden
Hükûmetimiz, uluslararası meşruiyeti haiz olan ve uluslararası
toplumun ortak iradesini yansıtan Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 1701 sayılı Kararında öngörülen amaçlar
doğrultusunda Lübnanda görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici
Görev Gücü UNIFILe kuvvet katkısında bulunmaya devam edilmesinin
uygun olacağı görüşünü muhafaza etmektedir.
Yukarıda kaydettiğim hususlar
ışığında, başta Suriyedeki
çatışmaların yol açtığı güvenlik zafiyeti
yansımaları olmak üzere, DEAŞ tehdidinin ortaya koyduğu
bölgesel barış ve istikrara yönelik risk ve tehditler, mülteci
sorununun bölge ülkeleri üzerinde giderek artan baskısı ve bölgesel
ölçekte bir mezhep çatışmasının ciddi emarelerinin
belirdiği mevcut ortamda Lübnan devleti ve halkıyla dayanışma
içerisinde olduğumuzun ve desteğimizin sürdürüleceğinin
vurgulanması önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin UNIFILin görev süresinin uzatılması yönünde karar
alması durumunda hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında 5/9/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Deniz Görev Gücüne iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükûmet tarafından yapılması için Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca izin verilmesini yüce Meclisimizin takdirine sunuyor,
hepinizi AK PARTİ Grubu adına saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın İşler, teşekkür
ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Sırrı Süreyya Önder, Ankara Milletvekili.
Sayın Önder, buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; biz de 25inci Yasama Döneminin
bütün ülkemize ve bölge halklarına barış, demokratik siyasetin
gelişmesi konusunda olumlu katkılar sunucu olmasını
diliyoruz. Yeni seçilen Sayın Başkan ve seçilecek olan
Başkanlık Divanına da bu duygularla başarı
dileklerimizi bildiriyoruz grubumuz adına.
Şimdi, gönül isterdi ki bizden çok daha
sınırlı, bizden çok daha kısıtlı askerî güç veren
ülkelerin tezkere oylamalarında yaptıklarının yüzde 5ini
bu Parlamentoda yapabilseydik. Bu neye vesile olur eğer bir
Birleşmiş Milletler kararı da söz konusuysa? Ülkenin
dış politikasının Parlamento nezdinde hele böyle
karmaşık ve kaotik süreçlerde ele alınmasına, Parlamento
nezdinde gelişebilecek en geniş mutabakatların ve
ortaklaşmaların sağlanmasına vesile olurdu. Burada ne oldu?
Burada Sayın Millî Savunma Bakanından şunu beklerdik:
Yaptığı konuşmadan aklımda kalanları söyleyeyim,
yaklaşık on üç dakika Sayın Bakan konuşma yaptı;
yakıtını Mersinden alıyormuş, komutanları Brezilyalıymış
ve buna benzer bir sürü gereksiz, kundağa saçak, istatistik bilgi. Bizim
ihtiyacımız olan bunlar değil. 8incisini getiriyorsunuz. Devasa
bir bütçeye sahip Bakanlıksınız. Orada bir denizci de oturuyor, bir
denizci sözüyle söyleyecek olursak Hangi limana gideceğini bilmeyen
gemiye hiçbir rüzgârdan hayır, bereket gelmez. Bu sekiz senede biz oraya
asker gönderdik de, Birleşmiş Milletler müdahil oldu da özelde Lübnan
halkı için bu müdahalenin sonuçları ekonomik, sosyal, savaş, iç
savaş boyutlarıyla, özgürlükler boyutuyla ne oldu?
Peki, biz verdik ve
her sene -bu 8incisi- onayladığımız tezkereyle Meclisi bu
döneme kadar bir yasama organının sekretaryası gibi
çalıştırdık. Hele bir tezkere söz konusu olduğunda
Arş yiğitler, ileri! ruhuyla buraya çıkan herkesin defalarca
bunu bir millî birlik ya da bir millî meseleymiş gibi ele almasıyla meselenin
o uluslararası boyutunu, meselenin savaşı engelleyici ya da
geliştirici boyutunu hiç konuşmadan buradan alayıvâlâyla
sayısız tezkere geçirdik. Bu Bakanlıkça, bize bir gün Sayın parlamenterler, siz böyle
dediniz, bize bu görev ve yetkilendirmeyi yaptınız, biz de orada
şöyle bir şey icra ettik. Uluslararası alanda bize faydası
bu oldu, zararı bu oldu. diye bunun sonuçlarıyla ilgili bir tek
muhasebe önümüze gelebilmiş, getirilmiş değil. Bu, kabul
edilebilir bir şey de değil, rasyonel de değil, faydası da
yok.
Şimdi, özelinde
bütün konuşmacıların içine düştükleri yanlış
şöyle bir şey: Birleşmiş Milletler nezdindeki tek ortak
yurt dışı katkımızmış, olmaz olsun! Yani
bula bula, askeri bir sermaye gibi görüp
Vaktinde Amerikan emperyalizminin bir
temsilcisi çok güzel özetlemişti: Sizin bir tane ihraç malınız
var. ya da En kıymetli ihraç
malınız askeriniz. demişti. Ota yosuna hâllenen ordudan bu
konuda Sen ne diyorsun kardeşim, biz ihraç malı değiliz. diye
de bir tek çıkış hatırlamıyorum. Kendi yurttaşıyla
kavga etmek isteğinde bu Meclisin seçilmiş parlamenterine silah
doğrultmakta çok cevval olan ordudan, dönüp Kardeşim, sen bizi
nasıl ihraç malı diye nitelersin? diye bir tek
çıkış duymadık.
Peki, bu,
dış politikanın matah bir tarafı mı, etkinliğimiz
bununla mı artacak? Mesela, bu vesileyle elimize verilen dış
işleri ya da millî savunma metinlerini okumak yerine, keşke biraz
daha istişare edebilsek. Böylesi bir coğrafyada, siz,
komşularınıza ancak demokratik bir teklif sunabildiğiniz
zaman bir kudret sahibi olabilirsiniz. Peki, bu demokratik teklif nasıl
sunulur? Bir mektuba yazılıp verilmez, 3-4 tane fırkateynle de
gönderilmez; oradaki barbarlar çetesinden o toprağın kadim sahipleri
ele geçirdiğinde bütün askerî birliğini oraya yığınak
yapmakla da olmaz. Peki, neyle olur? Kendi pratiğinizle olur. Demokratik
teklif böyle bir şeydir. Buraya çıkan bütün konuşmacılar
bölgedeki etnik ve mezhebî farklılıklara vurgular yapmadılar
mı? Bizim içinde bulunduğumuz ülke, kara parçası da böyle bir
kara parçası değil mi? Peki, kendi içinizde
sağlayacağınız demokratik pratik nedir? Barış
içinde yaşamak. Yani nedir? Bütün insanlarınızın kendi
kültürel kimliklerinden, inançlarından, sosyal düşüncelerinden
dolayı emnüemân içinde olmalarını sağlamak. Siz bu
pratiği sağlarsanız bölgeye, bölgedeki bütün kudret sahiplerine
de, mazlumlara da bir teklif sunmuş olursunuz.
Bakanlar Kurulu da
biraz susarsa
Anladık, müstafisiniz ama biraz saygı gösterin.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Mülga, mülga!
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Şimdi, burada üstelik biz bu pratikten son
derece uzağız.
Sayın
Dışişleri arkada, muhabbet ediyor Dışişleri
Bakanı müstafi bir başka Bakanımızla.
Peki,
bunun için toplandı bu Meclis. Arkadaş, Suriye
sınırına bu ordunun yarısını gönderiyorsunuz. Ne
Sayın Millî Savunma Bakanı ne Sayın Dışişleri
Bakanı -bu on üç dakikayı- bölgeyi belki de bir savaşa
sürükleyecek bir şeyde Değerli parlamenterler, bu konuda ne
yapabiliriz? Biz birçok yaptığını yanlış yapmakla
malul bir siyasal hareketiz. 112 kere kendi yaptığımız
kanunları değiştirdik. Acaba burada da bir yanlış
yapıyor olabilir miyiz? İstişare sünnettir. Gelin, bunu bir
istişare edelim. demediler.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) İstişare ediyoruz şu anda.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) İstişare etmiyoruz, monolog
yapıyorsunuz Sayın Ahmet Aydın; getiriyorsunuz bunu, herkes
elinde Bakanlık metinlerini okuyor. İşte, biraz önce Sayın
Bakanımız, eski Bakanımız Emrullah Bey Somaliyi
saydı. Böyle bir şeyi söyleyince gerçekmiş gibi olmuyor. Siz, El
Şebaba -ki siz bu konuda birikimiyle maruf bir parlamenterimizsiniz-
yardım yaptığınız zaman, halkın yüzde 80ini
kontrol eden yapıya ve onun denetimi altındaki en yoksul insanlara
bir tek buğday tanesi vermediniz. Ben bunu Sayın Bekir Bozdağa da
söyledim, o zaman hısım akraba topluluklara o bakıyordu. Siz
gittiniz, onu uluslararası rejimin akredite ettiği hükûmete verdiniz
ve -o da o elindeki unu, buğdayı diğerlerine biat
şartıyla, Diz çökün, size ekmek vereyim. diye- bilerek bilmeyerek
bu zulme ortak oldunuz. Oraya götürdüğünüz PRcı magazin
unsurlarıyla bu gerçekliğin üstünü örtemezsiniz.
Onun
için, Sayın Ahmet Aydın, istişare etmiyoruz. Siz
çıkıyorsunuz Millet nasıl olsa bizim dediğimizi
şeksiz, şüphesiz dinler. İşte, bu da
alışılmış tezkere. Biz her zaman getiriyoruz, gücümüz
de yetiyordu, bunu da geçiririz... Böyle değil. Artık
karşınızda, tek başına geçiremeyeceğiniz ve
Hükûmetin sekretaryası gibi çalışmamakla bu ülkede demokratik
süreçlerin gelişmesine katkıda bulunma ihtimali taşıyan bir
Parlamento var. Borun pazarı geçti, Niğde de ufukta gözükmüyor;
yerinizde olsam bu Meclisi ciddiye alırım ve ciddi bir şekilde
bilgilendirme yaparım. Niye? Gerçekten bir buğuzla söylemiyorum;
topyekûn, sizin çocuklarınız, bizim çocuklarımız,
müşterek geleceğimiz buradaki basit bir hamleyle
Sayın
Başbakanın, sizin parti olarak dış politikanızın
mimarı olan -pek sizin grubun da okuduğunu düşünmediğim- bu
konuda geniş kitaplar yazan Sayın Davutoğlunun iki üç tane
inşa ettiği kavram vardı: Birisi maestroluk -ne demekse-
birisi proaktiflik, birisi ve en sıkı buz dağının
görünmez kısmı. Ben o kitabı çok derinliğine, anlamaya
çalışarak, bilimsel bir merakla okudum. Şimdi, maestro
diyoruz, kardeşim, geniş bir senfoninin içerisinde usul bilmeyen,
rota bilmeyen darbukatör konumuna düştünüz; nereye gidiyorsanız
ahenksizlik, nereye gidiyorsanız kakofoni.
Şimdi, sıfır sorunla başladı
-yani hiç bu konuda bir polemik tadında konuşmuyorum- iki tane
fotoğraf: Gerçekten komşularımızla asgari
ilişkilerimiz vardı, bugün nizalı
olmadığımız bir komşumuz yok. Sayın Nabi
Avcı, bir ara, biz muhalefet için bu benzetmeyi yapmıştı o
faşist iç güvenlik yasasını görüşürken, dedi ki: Yahu, bu
kadar birbirine benzemez insanları karşımızda nasıl
hizaladık pes doğrusu. Siz de bütün komşularımızdan
birbirleriyle kavgalı olanları bile bizimle kavgalı hâle
getirdiniz. Bu proaktif, maestro, buz dağının görünmeyen
kısmı
En önemlisini de unuttum, beni bağışlayın,
Sayın Davutoğluna da haksızlık etmek istemem:
Sabrımızı sınamasınlar. Sabrımız kevgire
döndü, hâlâ Başbakan çıkıyor yani komikse komik değil,
değilse çok komik denkleminde
Kim ne derse desin bu ülkenin izzetine, şerefine,
haysiyetine, varlığına, birliğine, bölünmezliğine
dönük binlerce iş oldu; Sayın Başbakandan duyduğumuz
standart bir cümle: Sabrımızı taşırmasınlar. Ne
yaparsın? Nasreddin Hoca gibi heybeyi bozup çul yaparım. Yani
inandırıcılığımızı yitirdik. Niye bütün
bunlar? Kendi içimizde biz -hani etrafa telkin verirken talkın olarak
söyleniyor ya- etrafa telkin verirken, Birbirinizle anlaşın. derken
kendi içimizde düşmanlığı, kutuplaşmayı
körükleyen bir siyaset izlediğimiz için.
Bütün üyelerin dikkatine sunuyorum, onun için, bizim
hâlen şeffaf bir dış politika programımız var mı?
Ülke olarak soruyorum ya, bu ülkedeki 550 vekilden birisi olarak merak
ediyorum: Olurlarımız neler, olmazlarımız neler?
Müttefiklerimiz kim? İnanmıyorum ama düşmanlarımız
kim, rakiplerimiz kim? Böyle bir şey yok. Bir sütre gerisinde o anki
altın ticaretinin, o anki örtülü ilişkilerin, o anki petrol
ihtiyacının gerektirdiği bir kayganlık, bir
omurgasızlık içinde geçip gidiyor.
Şimdi, bu ülkenin en yetkili ağızları
bu askerimizi, hepimizin evlatlarını, hepimizin kardeşlerini
Rojava sınırına dikiyorlar, Bu bizim kırmızı
çizgimizdir. diyorlar. El insaf! Sen bundan önce Iraktaki Kürt bölgesi için
de Kırmızı çizgimizdir. dedin, sonra neredeyse kirve oldunuz,
birbirinize gidip gelmelerin hesabı bitti. Şimdi işi böyle
ticarete, kötü bir pragmatizme falan endekslediğiniz zaman bir ciddiyeti
kalmaz, getirdiğiniz işlerin de bir ciddiyeti kalmaz. Yerli yersiz
kullanılan bir kavram var. Bu Rojavadaki saldırıyı bari bu
vesileyle biz konuşmuş olalım ne Dışişleri
Bakanının ne Millî Savunma Bakanının bu konuda bir izahat
vermek gibi sorumlulukla hareket etmeyecekleri çıktı ortaya.
Arkadaşlar, oradaki demografik bir göç ya da
yönlendirme değil; 21inci yüzyılın kahramanlık
destanı, bir barbar çetesine karşı genç kadınlar, erkekler,
Kürtler, Araplar, Türkmenler ve dünyanın bütün halklarından çocuklar
tarafından bir barbar ordusuna karşı 21inci yüzyılın
destanı yazılıyor; bir.
İki: Orada ulus devlet
anlayışını reddederek bölgedeki tüm bu karmaşaya
demokratik teklif sunan bir siyasal yapı var, bunun kıymeti
bilinmiyor. Dinlerin, mezheplerin, halkların üzerinde bir yaşam
modelini yani o demokratik teklif dediğimiz şeyi, Türkiyedeki çözüm
sürecini de talep eden, kontrol altına aldığı bölgelerde de
ırzını, namusunu, bütün tacizlere, tecavüzlere karşı
canını, toprağını savunan insanlar orada pratiğe
geçiriyorlar.
Çok değil, Nasır ile baba Esadın
geliştirdiği Arap milliyetçiliği kavramında -içinizde çok
değerli yeni vekiller var, onlara sorarsanız- Arap Kemeri nedir, Gire
Spi ne zaman Arap toprağı olmuştur, size anlatacak -bizzat AK
PARTİli arkadaşlara söylüyorum- çok değerli yeni
arkadaşlarınız var. Arap Kemerinde orada Kürt ile Kürtün
arasına iskânla, zorla Arapları koydular, Kürtlerden
Köroğluları çıktı. Türkiye sınırından
mayınları söktüler, o Arap Kemerine döşediler, o Arap Kemerini
geriletmeye çalıştılar. Orada mektumluk meselesini,
kimliksizleştirme meselesini sorun, size anlatsınlar. Böyle
bakanlık bültenleriyle olmaz bu işler. Şu devlet dilinden; o
soğuk, tekfir eden, üstten bakan devlet dilinden biraz ari tutalım
hepimiz kendimizi. Önümüzde çözmemiz gereken, attığımız her
adımda iç barışımızı ya tahkim edeceğimiz ya
hepten tahrip edeceğimiz bir yol ayrımına götürebilecek
kalibrede meselelerimiz var. Bunları kimseden duyamazsınız,
bunları elinize tutuşturulan bakanlık bültenlerinde göremezsiniz.
O Arap kemeri, işte demografik göç diyen kim olursa olsun Arap
kemerinden başlayacak anlatmaya. Şimdi, oradaki PYD
anlayışı, bütün bunların da üzerine çıkarak, oradaki
Arapın da, Türkmenin de, Süryaninin de, Ezidinin de, Kürtün de
yaşam hakkını, güvencesini aziz sayarak bir modelleme
yapıyor; bizdeki ferasete bakın, PYD ile IŞİDin bir
farkı yok deyip çıkıyoruz. İşte, Meclis, artık,
eğer siz, bu Hükûmetten düştüğünüzü kabul etmeyip bir an önce
yeniden, tek parti iktidarınızla bir seçime daha götürelim
demezseniz, bu Parlamento böyle bir işlev görecek.
Sağcısıyla, solcusuyla, ulusalcısıyla, Kürtüyle,
Süryanisiyle, Ermenisiyle, Ezidisiyle oturacağız, müşterek
geleceğimizi, birbirimize hakaret etmeden de konuşabileceğimizi,
birbirimizi ikna etmeye çalışabileceğimizi, bu organın bir
sekretarya gibi değil, bu memleketin en yüksek istişare organı
gibi çalışabileceğini göstereceğiz.
Herkese düşen, bu seviyeyi muhafaza etmek. Herkese
düşen, bu ciddiyeti ve katkı sunabilecek, geliştirebilecek
sözleri burada kamusal alana taşımak. Herkese düşecek olan,
artık resmî devlet ağızlarını bir kenara
bırakıp çoktandır unuttuğunuz insan, insan, insan olgusuna,
derekesine bunu indirip bununla ele almak, tartışmak.
Farkındasınız,
seçimden bu yana çok tahkir ediliyoruz, yok sayılıyoruz. Büyük bir öz
güven ve büyük bir demokratik sabırla bu işlerde bunu yapan herkesin
kendine gelmesini bekliyoruz. Derdimiz, gerçekten müşterek
geleceğimizdir. Bütün bu asker ihraçlarına ilkesel olarak
karşı çıkacağımızı, hayır oyu vereceğimizi
de belirtiyorum.
Sayın Divanı ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Önder, teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, sayın konuşmacı sataşmada bulunmuştur.
Hükûmetin yürütmüş olduğu dış politikaya ilişkin
omurgasızlık ifadesi bir sataşmadır, bir eleştiri
değildir. O çerçevede söz talep ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz Hükûmet
yetkilisi değilsiniz ya. Hükûmet değilsin.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sen Hükûmet
değilsin ki.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, ona Hükûmet
cevap verir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) AK PARTİ
Grubunun Hükûmetidir efendim.
BAŞKAN Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Şahıslar adına Mehmet Şeker.
Buyurun.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyenin Lübnandaki Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücüne yapmış olduğu katkının
bir yıl daha uzatılması konusundaki tezkere hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlarım. Bu arada Sayın Bakanıma da hayırlı olsun
dileklerimde bulunuyorum.
2006 yılında başlayan bu harekâtla,
yasaklanmış silah ve malzemenin Lübnan kara suları ve limanlarına
giriş çıkışını caydırma amacı
güdülüyor. Tabii, böyle bir amaca olumsuz bakmak, eleştirel bakmak mümkün
değil. Ancak, burada iki önemli noktaya değinmek gerekiyor
değerli milletvekilleri. Bunlardan birincisi: Lübnana silah ve mühimmat
girişini caydırma kararı var, burada bir sıkıntı
yok ancak böyle bir karar Suriye için neden uygulanmıyor? Dört
yıldır, geçtiğimiz dönem hep bundan bahsettik, niçin Suriyeye
silah girişini caydırmıyoruz, engellemiyoruz da Lübnana
girişini engelliyoruz? Evet, engelleyelim Lübnana girişini ama
Suriyeye girişini de engellememiz gerekiyordu. Türkiye, Suriyedeki
örgütlere silah sevkiyatının güzergâhı hâline geldi; bunu
dünyada bilmeyen yok, bir tek bizim iktidarımız bilmiyor.
MUSA ÇAM (İzmir) O yapıyor.
MEHMET ŞEKER (Devamla) - Bunlar arasında
başka ülkelerden getirilen silahlar var, buradan gidenler var. Bizzat
iktidarın döneminde gönderilen silahlar var ki bunlar, kayıtlarla,
bütün basın mensuplarının her gün konuştuğu ve gündeme
getirdiği silahlar. 2011 yılı başında -bakın, ilk
kez o zaman olmuştu- Öncüpınar Sınır Kapısında
içinde silah ve mühimmat olan bir tır yakalandı. O dönem,
geçtiğimiz dönem, 24üncü dönem, ilk kez milletvekili olduğumuz dönemdi.
Ondan sonra, 12 Ocak 2012 tarihinde içinde kimyasal maddeler, silah
yapımında kullanılan, bomba yapımında kullanılan,
mühimmat olan 5 tane tır yakalandı. Bununla ilgili soru önergesi
verdim, dedim ki: Bu tırlar nedir; nereden geliyor, kime gidiyor;
Suriyeye gidiyorsa kim gönderiyor; bu silahların menşei nedir; bunu
kim organize ediyor? Bana o zaman, İdris Naim Şahin imzalı
İçişleri Bakanlığından bir cevap geldi. Cevap aynen
şöyle: Yurt yüzeyinde görülen patlayıcı madde ve şüpheli
cisimlere uygulanacak esaslara ilişkin kanunun -bilmem kaçıncı-
maddesine istinaden Genelkurmay Başkanlığı ve
Dışişleri Bakanlığı ile
Bakanlığımız arasında yapılan
yazışmalar neticesine söz konusu patlayıcı ve kimyasal
maddelerin imhasıyla ilgili sürecin Genelkurmay
Başkanlığının eş güdümünde yürütülmesine karar
verilmiştir. Benim sorum Bu silahlar nereden geliyor, kime gidiyor;
Türkiye'nin içinde nasıl denetimsiz geziyor? idi ama cevap çok ilginç
değerli milletvekilleri.
Gürbulak Sınır Kapısından
geçtiğini iddia ettiler, Kilisin Öncüpınar Sınır
Kapısından Suriyeye girerken yakalanan bu tırlar,
yaklaşık 10 ilden sorunsuz geçti arkadaşlar. Kontrol yok,
durdurma yok, arama yok, istihbarat yok. Bunlarla ilgili defalarca soru
önergesi verdim. Bu tırların nereden geldiğine,
taşıdıkları silahların menşeinin ne
olduğuna, Suriyedeki isyancılara gidip gitmediğine yönelik
sorularım bilinçli şekilde cevapsız bırakıldı.
Suçüstü yakalanan suçlu psikolojisiyle AKP iktidarı susmayı tercih
etti. Bu tırlar yakalananlar, bir de yakalanamayan, yakalanamadığı
için de haberdar olamadıklarımız var; bunlar da yüzlerce
değerli arkadaşlar. İktidarın eliyle Suriyeye gönderilen
silah, mühimmat konusu da MİT tırları olayıyla artık
kamuoyunun da bilgisi dâhilinde. İktidar, önce, bu MİT
tırlarının içerisinde gıda olduğunu, silah
olmadığını söyledi, bunu da tüm Türkiyeye ve dünyaya
deklare etti. Türkmenlere yardımcı oluyoruz. dediler. Biz,
Türkmenlerle görüştük, Şimdiye kadar Türkiyeden ne
aldınız? diye sorduk. Onların cevabı Hiç yardım
almadık. oldu. Sonra o tırların içerisinde silah olduğuna
dair görüntüler ortaya çıktı yani AKP iktidarı bütün Türk
halkına -çok özür diliyorum ama- yalan söyledi. Bizi
kandırdınız. Gerek başka ülkelerden gönderilen
silahların Suriyeye sokulmasında gerekse direkt silah gönderme
konusunda oldukça istekli hareket eden iktidar, Suriyede kaç Müslümanın
kanının akmasından sorumlu olduğunu hesap etti mi acaba?
Eğer Lübnan benzeri bir faaliyet planı
oluşturulsaydı yani buraya silah girmesi engellenebilseydi, bugün
askerin sınırda aldığı güvenlik önlemleri
karşıya geçişi, karşıdan da buraya geçişi
engelleseydi belki bugün orada bu savaş olmayacaktı, Müslüman
kanı akmayacaktı, kadınlar kocasız, çocuklar babasız
kalmayacaktı ama maalesef bunda Türkiyenin de çok ciddi vebali var.
Suriyeye silah, mühimmat girişi konusunda önleyici, caydırıcı
tedbirler alsaydık Suriyedeki iç savaş bu kadar uzun sürer miydi
değerli arkadaşlar, canından olan Müslüman sayısı
azalmaz mıydı?
Değerli arkadaşlar, burada değinilmesi
gereken bir diğer nokta da IŞİD konusu. Geçen yıldan beri
Irak ve Suriyede kontrol ettiği bölgeleri genişleten IŞİD
militanlarının gözlerini Lübnana diktiği herkesin malumu.
Beyruttaki istihbarat birimleri de IŞİDin Lübnanda etkili olmaya
çalıştığını itiraf etmekteler. Bu tezkereyle
Lübnanda bir yıl daha görev yapacak askerlerimizin IŞİD
nedeniyle aldığı risk artacak. Bu risk göz önünde bulunduruldu
mu? Ne tür tedbirler alındı? Bu konularda açıklama bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, IŞİD nedeniyle
özellikle Suriye sınırındaki illerde yaşayan
vatandaşlarımızın da can güvenliği ciddi risk
altında. Bir yanda sınıra dayanmış IŞİD
militanları, diğer yanda da dünyanın dört bir tarafından
IŞİDe katılmak üzere bu illere gelen terör örgütü
sempatizanları var. Buradaki halk bunlarla yaşamak zorunda
bırakılıyor. Bunlar istenirse rahatlıkla önlenebilir ve
halk, yaşadığı tedirginlikten kurtarılabilir.
Bakınız, çok zor değil bunları yapmak. IŞİDe
katılmak üzere Türkiyeyi güzergâh olarak kullananların
başını Sudan kökenli Avrupa pasaportular çekiyor. Bunlar
İstanbul veya Ankara havalimanına geldikten sonra takip
edilebilirler, bunların sınır illerine gitmesi engellenebilir.
Benim bildiğimi Millî İstihbarat Teşkilatı bilmiyor mu?
Hartum Özel Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi öğrencileri yine
gruplar hâlinde Türkiye üzerinden Suriyeye geçip IŞİDe
katılıyorlar. Mart ayında 11 kişilik bir grup, haziran
ayında 3 anne, 9 çocuktan oluşan bir grup, geçtiğimiz günlerde
18 veya 12 kişilik bir grup yine IŞİDe katılmak üzere güzergâh
olarak Türkiyeyi kullandı. Sonra bunların aileleri geliyorlar,
hâliyle çocuklarını terör örgütünün elinden kurtarabilmek için
çırpınıyorlar. Tüm bunlara ne gerek var arkadaşlar? Neden
bölge halkını tedirgin ediyoruz, neden gençlerin bir terör örgütüne
katılmasına göz yumuyoruz, neden bu gençlerin ailelerinin acı, tedirginlik
ve belirsizlik içinde yaşamasına vesile oluyoruz? Hartum Özel
Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi öğrencileri Türkiyeye
geldikten sonra takip altına alınırsa hem de bu gençlerin Suriye
bataklığında yitip gitmesi önlenmiş olurdu ama bunları
yapmadık.
Peki, Türkiyeden kaç kişi katıldı?
Değerli arkadaşlar, Türkiyeden 10 bine yakın gencimiz
katıldı. Kaç tanesinin öldüğünü bilmiyoruz. Sadece Gaziantepte
22ye yakın ailenin yakınları, çocuklarının orada
hayatını kaybettiğini bizleri arayarak söyledi. Türkiyenin
değişik illerinden, çocuklarının Suriyede öldüğünü,
en azından cenazesini alıp getirebilmek için bizlerden yardım
istediler. Böyle bir facia yaşanıyor. Çocuklarımız orada hayatını
kaybediyor ama kimse bir şey yapmıyor. En son, HDPnin Diyarbakır
mitinginde bombayı koyduğu iddia edilen kişinin babası
diyor ki: Benim çocuğumun pasaportu yok, hiçbir şeyi yok. Ben bunun
IŞİDe katıldığını söyledim. Gittim,
uğraştım, yakalandı asker kaçağı olarak ama bir
işlem yapılmadı. Sayın Başbakandan rica ettim
İlgileneceğim dedi, ama herhangi bir sonuç elde edemedim. dedi.
Değerli arkadaşlar, bir risk daha var
şimdi. Şu anda dünyanın değişik ülkelerinden
IŞİDe katılanlar bugün, yarın çekilip kendi ülkelerine
gidecekler. Türkiyeden katılan gençler de dönüp kendi ülkesine
gelecekler. O zaman her ülkenin bir IŞİDi olacak, her ülkenin bir
terör örgütü olacak, buna da hazırlıklı olmalıyız, bu
da çok önemli bir sorun.
Şu anda asker, orada, karşıya müdahale
eder etmez, yapar yapmaz, bunlar çok ciddiye aldığım şeyler
değil. Müdahale etmesine gerek yok askerin, sınırı korusun,
buradan o tarafa terörist geçmesine engel olsun, silah, mühimmat geçmesine
engel olsun. Kesinlikle bu sınırı koruyarak Türkiye'yi terörden,
Suriyedeki insanları da ölmekten ancak böyle kurtarabiliriz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, bu üzerine
düşen görevi yapmadı. Müteaddit defa söyledik ama orada kardeş
kanının, Müslüman kanının akıtılmasına sebep
oldu. Bu sınırı korursak, tedbir alırsak, bu
sınırdaki tedbirleri artırırsak, silah karşıya
geçmezse ölümler de olmaz. Onun için, Türkiye'ye Lübnandakinden daha büyük bir
görev düşüyor.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Şeker, teşekkür
ediyorum.
Şahıslar adına ikinci konuşmacı
Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili.
Sayın Ünal, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Birleşmiş
Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü UNIFILe sağladığı
kuvvet katkısının bir yıl daha uzatılması
konusunda Yüce Meclisimizin onayına sunulan Hükûmet tezkeresi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
2006 yılında yaşanan İsrail-Lübnan
savaşı sonrasında Lübnan'da barışın tesisi ve
idamesi amacıyla Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü
(UNIFIL) oluşturulmuştur.
Ülkemizin de kuvvet katkısında bulunduğu
UNIFIL'in başarıyla icra ettiği görevler sonucunda
Lübnan-İsrail sınırında sağlanan güvenlik ve istikrar
ortamı hâlâ sürmektedir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11
Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar'la
kurulan UNIFIL'in görev süresi geçici olarak bir yıl olarak
belirlenmiştir. Aynı kararda, bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde
her yıl yeniden uzatılması da öngörülmektedir. UNIFIL'in görev
süresi bu çerçevede bugüne kadar 8 kez uzatılmıştır.
Bu defa, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyince UNIFIL'in görev süresinin Ağustos 2015 sonu itibarıyla
yeniden bir yıl daha uzatılması öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yakın coğrafyamızda barış ve istikrarın tesisi
öncelikli dış politika hedeflerimizden birisidir. Bölgesel
barış, istikrar ve güvenliği ilgilendiren tüm gelişmelerin
dış politikamız üzerinde şüphesiz önemli
yansımaları olabilmektedir. Son dönemde bölgemizde yaşanan
gelişmeler, ülkemizin istikrar ve güvenliğinin bölge ülkelerinden
ayrı düşünülemeyeceğini bir kez daha gözler önüne
sermiştir. Bu itibarla, millî menfaat ve çıkarlarımızı
yakından ilgilendiren bölgesel gelişmeler karşısında
kayıtsız kalmamız düşünülemez. Bu anlayıştan
hareketle, Hükûmetimizin dış politikası, ülkemizin
etrafında bir barış, güvenlik, istikrar ve refah
kuşağı oluşturulmasını hedeflemiştir.
Suriye'de rejimin halka karşı
uyguladığı kanlı şiddet ve baskı politikalarının
bölge istikrarına yönelik tehdidini artırdığı bir
ortamda tüm bölgenin istikrarı bakımından kilit önemi haiz
Lübnan'da barış ve istikrarın muhafazası, bölgemizin
içinden geçmekte olduğu bu hassas süreçte hiç şüphesiz daha da önem
kazanmıştır. Bölgesel gelişmelerin etkisiyle Lübnan'daki
etnik ve dinî gruplar arasında yaşanan dönemsel gerginlikler ve
toplumsal huzuru hedef alan eylemlerde kaydedilen artış endişe
kaynağı olmayı sürdürmektedir. Hizbullah'ın artan ölçüde
Suriye rejimine destek vermesi ve Suriye'deki iç savaşta rejimin
yanında bilfiil yer alması Lübnan'ı da Suriye'deki
gelişmelere müdahil kılmaktadır.
Ayrıca, çatışma ortamından kaçarak
komşu ülkelere sığınmak durumunda kalan milyonlarca
Suriyelinin yarattığı mülteci baskısı da Lübnan'ı
ciddi sınamalarla baş başa bırakmaktadır.
Ülkedeki farklı mezhep grupları arasında
zaman zaman ortaya çıkan ve silahlı çatışma boyutuna
varabilen gerginlikler, bugüne kadar Lübnan Hükûmetinin, Lübnan
halkının ve ordusunun sağduyulu tavrı neticesinde büyümeden
önlenebilmiştir. Lübnan halkının sahip olduğu ve uzun
yıllara dayanan bir arada yaşama kültürünün beraberinde
getirdiği toplumsal direnç, ülkenin
istikrarsızlıklarının olumsuz yansımalarının
mümkün olduğunca asgari düzeyde tutulmasına imkân
sağlamıştır. Lübnan halkının zor zamanlarda
sergilediği bu olgunluk ve dayanışma duygusunun bölgedeki
diğer toplumlar açısından da örnek teşkil etmesini temenni
ediyoruz. Ne var ki Lübnan toplumunun bugüne kadar başarıyla
karşı koyduğu sınamalar, bölgesel dinamiklerin etkisiyle
gün geçtikçe yeni boyutlar kazanmaktadır.
Bunun yanı sıra DAEŞ'in son dönemde
Irak'ta kaydettiği ilerlemelerin bölgesel planda yarattığı
Şii-Sünni gerginliğinin, diğer bölge ülkelerine kıyasla
sosyopolitik açıdan daha hassas dengeler üzerine kurulu Lübnan'da
barış, huzur ve istikrar üzerinde olumsuz etkileri olabilecektir. Bu
etkilerin asgari düzeyde tutulamaması hâlinde ülkede yaşanabilecek
mezhep temelli bir iç çatışma, komşu ülkeler başta olmak
üzere, bölgesel ve küresel düzeyde barış ve istikrara yönelik ciddi
bir risk ve tehdit oluşturacaktır. Dolayısıyla,
çıkaracağımız bu tezkere ciddi önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri; Türkiye, UNIFIL'e
yaptığı katkılarla barışı koruma
harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev
üstlenmiştir. Bu çerçevede Türkiye'nin katkısı, gerek
Birleşmiş Milletler sistemi içinde gerekse bölgesel ve küresel
ölçekte gerekse kapsamlı sivil-asker iş birliği faaliyetleri
vasıtasıyla Lübnan toplumunun her kesimi nezdinde görünürlüğünün
artmasına, ayrıca barış ve istikrarın korunmasına
yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkılarda
bulunmuştur.
Bu hususlar ışığında Lübnan'la
ikili ilişkilerimiz ile bölgedeki güvenlik koşulları da göz
önünde tutularak Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL'in görev
süresinin uzatılması yönünde karar alınması durumunda
hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararı'yla tespit edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül
2015 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Deniz Görev Gücüne
iştirak etmesi uygun görülecektir.
Sözlerime son verirken UNIFIL'e askerî katkıda
bulunmaya devam etmemize ilişkin Hükûmet tezkeresini olumlu bulduğumu
beyan ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Ünal, teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık tezkeresi üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
özür dilerim.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, Anayasaya
aykırı, Anayasanın 6ncı ve 7nci maddelerine
aykırı. Bunun geri alınması lazım Sayın
Başkan.
BAŞKAN Başbakanlık tezkeresi kabul
edilmiştir.
Hayırlı olsun.
Sayın Baluken, bir söz talebiniz vardı.
Buyurun lütfen.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Şırnak Milletvekili Ferhat Encuya yapılan
saldırıya ve bakanların ya da bakanlık yetkililerinin
milletvekillerinin bilgi talep etmeleri durumunda cevap vermeleri
gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
İç Tüzük 60a göre, Halkların Demokratik
Partisinin Grup Başkan Vekili olarak söz istedim ama yaklaşık
bir buçuk iki saattir sözün gelmesini bekliyorum. Bu konuda, ilk oturumunuz
olduğu için demokratik bir tahammül içerisinde olduğumuzu
hatırlatmak istiyorum. Siyasi parti grup başkan vekillerinin, acil
bir durumla ilgili Genel Kurulu bilgilendirmesi durumunda İç Tüzükün
ilgili maddesine göre söz isteme hakkı vardır ve Başkanlık
Divanının da bunu takdir etmesi gerekir.
Dün biliyorsunuz, Şırnakın Roboski
köyünde Milletvekilimiz Sayın Ferhat Encuya ve oradaki
halkımıza yönelik fiilî, fiziki silahlı bir saldırı
gerçekleştirildi. Bu saldırıyı yapanlar, Şırnak
halkının yüzde 85 oyuyla seçilmiş olan milletvekili arkadaşımıza
Eşkıyaların milletvekilisin. demek suretiyle tarihte
görülmeyecek bir eşkıyalık örneği sergilemiş
durumdalar. Meclis Başkanı olarak ve Başkanlık Divanı
olarak, bir milletvekiline yönelen saldırıların aynı
zamanda bütün Türkiye halkının iradesine yönelmiş
saldırı olarak burada mutlaka Genel Kurula
hatırlatılması gerektiği ve burada bir tavrın ortaya
konulması gerektiğini ifade etmek durumundasınız. Maalesef,
bu saate kadar, dün milletvekiline silah doğrultan bir
eşkıyalık örneği ortadayken ne Hükûmetten ne Meclis
Başkanından, Başkanlık Divanından bu konuda tek bir
açıklama yapılmamış, âdeta milletvekillerine yönelen bu
silahlı saldırı boyutuna gelmiş olan vahim durumlar
toplumumuza kanıksatılmaya çalışılmaktadır. Bu
durumun kabul edilemez olduğunu ifade etmek istiyoruz. Halkların
Demokratik Partisine oy veren 6 milyon insanın iradesine hakarette bulunan
bu sorumluların, bu kamu görevlilerinin de bir an önce bir idari
soruşturmayla açığa alınması gerektiği hususunu
bilginize sunuyorum.
Bir diğer ikinci husus: Bizler burada milyonlarca
oyun temsiliyle görev yapmaya çalışan milletvekilleriyiz ve acil bir
durum olduğunda ilgili bakanlıkları
aradığımız zaman o bakanlar ya da bakanlık yetkilileri
mutlaka bizim telefonlarımıza çıkmak zorundalar bilgi talep
ettiğimiz zaman bize o bilgileri ulaştırmak zorundalar.
Özellikle, son bir aydır, Roboskide 2011 yılında yapılan
katliam benzeri bir arayışla ilgili büyük bir duyarlılıkla
İçişleri Bakanlığı ve Şırnak Valiliği
nezdinde yapmaya çalıştığımız girişimlerin
hiçbirine olumlu cevap verilmiyor. İçişleri Bakanı seçim
sürecinde tarafsızlık ilkesi gereği atanmış bir
Bakandır, milletvekili olarak seçilmemiş, tarafsızlık
ilkesini yerine getirmek üzere atanmış bir Bakandır. Bugün bu
kadar acil gündemlerde bir siyasi partinin telefonuna çıkmayarak, cevap
vermeyerek, emrindeki müsteşarı ve valileri de milletvekillerinin
telefonlarına cevap vermeyecek şekilde talimatlandırarak
tarafsızlığını yitirmiştir.
Dolayısıyla, bu duruma Meclis Başkanı olarak sizin de
mutlaka müdahil olmanız gerekiyor. Meclisin
saygınlığını koruma, milletvekilinin
itibarını koruma, halk iradesine sahip çıkma, Meclis
Başkanı olarak, Meclis Başkanlık Divanı olarak İç
Tüzükte tanımlanan görevleriniz arasında bulunmaktadır. Biz bu
tarafsızlığını yitirmiş İçişleri
Bakanını hemen istifaya davet ediyoruz. Şırnak Valisi
başta olmak üzere sorumlu olan idari ve mülki amirlerin de bir an önce
açığa alınması gerektiğini burada oturan müstafi
Hükûmete bir kez daha hatırlatıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Baluken, konuyu
inceleyeceğiz, birinci nokta bu.
İkinci nokta: Hiçbir vekile saldırı kabul
edilemez, bunun da mazereti olmaz. İkinci nokta bu.
Üçüncü nokta da: Sayın vekillerin de herkesten daha
çok hukuka saygılı olmasını bekleriz, konuyu
inceleteceğimi söyledikten sonra. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ortada
hukuksuz bir durum yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Yok, yani öyle.
Üçüncü olarak
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ortada
hukuksuz ne varsa açıklayın o zaman.
BAŞKAN Bak, ben genel ilkeleri söylüyorum, bu
olayı da inceletelim diyorum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hayır, ortada hukuksuz bir şey mi var?
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Tamam da niye
alkışlıyorlar o zaman?
BAŞKAN - Bana ne, ya bana ne! Lütfen!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Milletvekilleri hukuksuz olarak ne yapmış, onu açıklayın?
BAŞKAN Sayın Baluken, son olarak da Türkiye
Büyük Millet Meclisinin
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu
tavır, bu saldırıları meşrulaştıran bir
tavırdır.
BAŞKAN Hayır, hayır, yok.
Sayın Baluken, son olarak da bütün milletvekilleri
telefon açtığında her bakanın mutlaka telefonuna
çıkması ve onu bilgilendirmesi yasamaya ve millî iradeye gösterilecek
saygının bir gereğidir diye düşünüyorum.
Dolayısıyla, İçişleri Bakanımızın mutlaka
telefonunuza çıkması lazım. Bakanımızın da her
milletvekiline mutlaka bilgi
Her cevaba mutlaka Olur. diye cevap gelmez,
Evet. diye de gelmez, Hayır. cevabı da bir cevaptır.
Dolayısıyla da biz bu konuyu inceleyip bir
Yoksa, milletvekiline
saygısızlığın veya saldırının
haklı bir sebebi kesinlikle olamaz, onu çok net şekilde söylemek
istiyorum.
Sayın Gök, söz istemişsiniz.
Buyurun Sayın Gök.
2.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, 2011de
Şırnak Uluderede 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların
ardından yargının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
İçişleri Bakanlığının görevini yerine
getirmediğine ve Başkanlık tarafından RTÜK seçimleriyle
ilgili kararın bir an önce siyasi partilere bildirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Şırnakın Uludere ilçesinde 2011 tarihinde 34
yurttaşımızın hayatını kaybettiği
olayın üzerinden geçen zaman dilimi içerisinde ne bir tek kimse
yargıya intikal ettirildi ne de Uluderede hayatını
kaybedenlerin yakınlarına, en azından faillerin yargılanmaya
gidişini göreceği teskin edici bir hareket sarf edilmedi. Tam
tersine, bu olayın geçtiği günden bugüne kadar olan süreç içerisinde
olayın kapatılmasına, unutturulmasına ve
karartılmasına dönük önemli bir çaba sarf edildi. Doğaldır
ki -34 tane- hepsi çocuk yaşlarındaki evlatlarını kaybeden
ailelerin büyük bir travma geçirdikleri, hâlen yas tuttukları gerçeği
tartışmasızdır. Uluderede 34 gencimizin öldürülmesi
Türkiyemizin bir ortak acısı olması gerekirken üstünün
kapatılmasına dönük çabalarla ne yazık ki büyük bir acı
olarak terk edilmek ve unutulmaya çalışılan bir tablo olarak
ortaya konulmak istenmektedir. Bu konuda ne yargı görevini
yapmıştır ne Türkiye Büyük Millet Meclisi görevini yapmıştır
ne de İçişleri Bakanlığı görevini
yapmıştır. Ortada kapatılmaya çalışılan bir
konu vardır. Dolayısıyla, böyle bir tabloda 34
evladını kaybeden Uludereli ailelerin hassasiyetlerini, onların
reaksiyonlarını hoş görmek devletin çok önemli bir işlevsel
görevidir. O aileleri anlamak, tam tersine, suçluları yargı önüne
çıkarmak devletin göreviyken oradaki ailelerin âdeta suçlu gibi görülerek
tahkir edilmesi, tecziye edilmesi kabul edilebilir bir anlayış
değildir. Bu anlayışın yanında bir de bir
milletvekilinin orada tartaklanması, dövülmeye tabi tutulması, üzerine
gaz bombası atılması Millet Meclisimizin, başta sizin
Başkanlığınızda karşı çıkması
gereken bir hadisedir. Biz de bu olayı şiddetle kınıyoruz,
Sayın milletvekiline yönelik bu tavrı asla kabul etmiyoruz. Orada
sükûnete ve adalete ihtiyaç vardır. Bu nedenle sizin de Meclis
Başkanı sıfatıyla bu konuda bir göreviniz var.
Başladığınız bu ilk günkü görevinizde bu görevi de
yerine getirmenizi sizden bekliyoruz.
Ayrıca, yine
dün Danışma Kurulunda görüştüğümüz çerçevede -milletvekili
arkadaşlarımızın bilgisine sunmak isterim- RTÜKle ilgili
değerlendirmenizi şu saat itibarıyla belki yapmış
olmanız gerekir. RTÜK seçimlerinin, başkanlık seçimlerinin
önümüzdeki hafta olacağı düşüncesiyle bu konudaki kararınızı
bir an önce siyasi partilere bildirmeniz ve RTÜK seçimlerinin zaman geçirmeden
yapılması konusundaki hassasiyetimizi ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Gök, teşekkür ediyorum.
Oktay Bey, buyurun.
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Çocukları kaçırılan Diyarbakırlı
anneler için niye konuşmuyorsunuz? Onlar da genç kız, dağda
Onlar için niye konuşmuyorsunuz o zaman insan haklarıysa?
LEVENT GÖK (Ankara)
Söz alın yerinizden, öyle konuşun Hanımefendi; söz alın
öyle konuşun, ne dediğinizi duymuyoruz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU
(Erzurum) Söz verilmişti annelere çocuklarının dağdan
indirileceğine.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Grup Başkan Vekiline oradan laf atılmaz, öğretin
arkadaşlar.
LEVENT GÖK (Ankara)
Grup başkan vekiliniz var, onlar konuşurlar.
BAŞKAN
Lütfen
LEVENT GÖK (Ankara)
Böyle karşılıklı olmaz. Daha öğreneceksiniz
bunları.
BAŞKAN Söz
alan konuşsun lütfen!
Sayın Vural,
buyurun.
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
25inci Dönem çalışmalarının hayırlı
olmasını dilediğine, Cumhurbaşkanının yeni Hükûmetin
kurulmasıyla ilgili görevlevlendirme yapması ve Polis Meslek Yüksek
Okulu sınavları ile okul müdürlerinin atanmalarıyla ilgili
haksızlığın giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle 7 Haziran seçimlerinde seçilen
milletvekillerimize başarılar diliyorum. 25inci Dönem
çalışmalarının hayırlara vesile olmasını, bu
dönemde milletimize hayırlı hizmetler yürütülmesini diliyorum.
Tabii, 7 Haziranda milletimiz görevini yaptı, 23
Haziranda da Parlamentoda milletvekillerimiz yemin etti. Parlamenter
demokraside hükûmetler Parlamentoya, Türkiye Büyük Millet Meclisine
karşı sorumludur. Dolayısıyla, bu sorumluluk çerçevesinde
eski Hükûmet istifasını vermekle birlikte yeni hükûmetin
kurulmasıyla ilgili Sayın Cumhurbaşkanı daha görevini
yapmamıştır. İvedilikle bu görevini yapmak suretiyle
görevlendirmeyi yapması ve parlamenter demokrasinin gereği olarak
Parlamentoya sorumlu bir hükûmetin kurulması konusunda da Parlamentodaki
milletvekillerinin bu çerçevede bundan sonraki süreçte
sorumluluklarını üstlenmesi gerekiyor. Bu çerçevede,
Cumhurbaşkanının Anayasa tarafından kendisine verilen
görevi ivedilikle yerine getirmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, bir konu daha var: Polis Meslek
Yüksek Okulu sınavı yapılmıştır. Biliyorsunuz,
bundan önce bu okullara girenler Emniyet Genel Müdürlüğünde hizmete
alınmak suretiyle buna başlamışlardı ancak maalesef,
bir mülakat suretiyle yaklaşık 1.803 kişi iki dakikalık
mülakatlarla elenmiştir. Bu konuda vatandaşlarımızın
çok önemli şikâyetleri vardır, önemli haksızlıklar
yapıldığını ifade etmişlerdir. Sayın Emniyet
Genel Müdürüne de bu konuyu ilettim, parlamenter arkadaşlarımıza
da bu konuda mağduriyete uğramış insanlar geliyorlar, çok
subjektif değerlendirmeler yapıldığını ifade
ediyorlar. Bu haksızlıklara dayalı tercihlerin, subjektif
tercihlerin derin bir adalet duygusunu zedelediğini ifade etmek isterim.
Aksarayda 370 öğrenci silinmiş, Samsunda hakeza, Aydında
Bu
bakımdan, bu konularda, Hükûmetin bu yapılan sınav ve mülakat
konusunda yapılan haksızlıklar konusuna özellikle dikkat
etmelerini ve incelemelerini istirham ediyorum. Objektif bir sınav olursa
kimsenin diyeceği yok ama keyfî yönetimlerle bu şekilde davranmak
aileleri açıkçası yıkmaktadır.
Ayrıca, biliyorsunuz, okul müdürlerinin
atanması konusunda mahkemeler yürütmeyi durdurma kararı vermiş
olmasına rağmen okul müdürlerinin atamalarının
yapılmaması konusunda açıkçası valiliklere talimat gönderilmektedir.
İvedilikle, hukuktan dönmüş bu haksızlığın giderilmesi
lazım. Bu konuda özellikle geçici bir şekilde Türkiye'yi yönetmek
durumunda olan Hükûmetin bu tür haksızlıkları bu dönem
içerisinde yapmaması gerekiyor. Bu çerçevede birtakım atamalar
yapılmaktadır, bunlar doğru değildir, Parlamentodan
güvenoyu almış bir hükûmetin yapması gerekir. Bu konularla
ilgili Hükûmeti ve uygulamaları uyarıyorum, Parlamentonun sizin de
yönettiğiniz ilk toplantısında bu konulardaki
uyarılarımızı yapmayı görev addettim.
Teşekkür
ederim, saygılarımla.
(MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Vural, teşekkür ediyorum.
Sayın
Aydın, buyurun.
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, 25inci Dönemin, Meclis Başkanı ile seçilen tüm
milletvekillerine hayırlı olmasını dilediğine ve
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken, Ankara Milletvekili Levent Gök
ile İzmir Milletvekili Oktay Vuralın yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
25inci Dönem
Parlamentosunun aslında ilk görüşmelerini yeminden sonra bugün
yaptık yeni seçilen Meclis Başkanımızın
Başkanlığında.
Öncelikle, hem
Sayın Meclis Başkanımıza hem de seçilen tüm
milletvekillerine tekrar hayırlı olsun diyorum; ülkemiz ve milletimiz
için inşallah hep birlikte hayırlı kararlara imza atarız ve
Türkiye'nin temel problemlerini burada hep birlikte çözeriz.
Yine, tabii, bugün
birkaç defa müstafi bakan, müstafi hükûmet ifadeleri kullanıldı.
Anayasa gereği yetkili ve görevli hükûmet işin
başındadır. Bunun alaycı bir şekilde müstafi hükûmet
olarak adlandırılmasının da doğru
olmadığı kanaatimi paylaşmak istiyorum.
Yine, Sayın
Cumhurbaşkanımızın görevlendirmeyi geciktirdiği gibi
bir husus dile getirildi. Anayasamız, İç Tüzükümüz çok açık.
Hükûmet arayışları konusunda özellikle Başkanlık Divanının
oluşumundan itibaren kırk beş gün içerisinde hükûmetin
kurulması lazım ki Başkanlık Divanının
oluşumuyla birlikte
MUSA ÇAM
(İzmir) Kaç gün oldu, kaç gün geçti? Bir ay oldu.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Musa Çam, bir sus!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Başkanlık Divanı henüz oluşmadı.
Başkanlık Divanının oluşumundan itibaren inşallah
en kısa sürede muhakkak ki bu görevlendirme yapılacak ve bu manada
gereken yapılacaktır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, biz Anayasaya ve İç Tüzüke göre
konuşuyoruz. Bir taraftan koalisyona uzak bir tavır sergileyip öbür
taraftan da niye bir an önce bu görüşmeler başlamıyor demek de
doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz. Dolayısıyla, Divanın
oluşumundan itibaren
Yarın AK
PARTİ Grubu olarak bizler de Divanı inşallah teşekkül edip
Meclis Başkanlığına bildireceğiz. Öyle zannediyorum ki
yarın bütün gruplar bildirmiş olacak ve bu manada Divan
oluştuktan sonra tabii ki görevlendirme yapılır ve
görevlendirmeyle birlikte, kırk beş gün içerisinde, diliyoruz ve
umuyoruz ülke menfaatlerini, Türkiye'nin kazanımlarını baz alan
ve bu ülkenin istikrarını zedelemeden büyük projelerin devamı,
reform hareketlerinin devamı adına bir an önce hükûmet kurulur diye
temenni ediyor, tekrardan saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemimizde yer alacak
konuları görüşmek için, 9 Temmuz 2015 Perşembe günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.06