TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
101inci
Birleşim
14
Haziran 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, İstanbul ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşilin, Ankara ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünalın, Jandarma
teşkilatının kuruluşunun 177nci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, liseli öğrencilerin
gerici ve bağnaz eğitime karşı tepkisine destek
verdiğine, okullardaki gerici ve laiklik karşıtı
uygulamaları şiddetle kınadığına ve imam-hatip
lisesine dönüştürülmeye çalışılan Şehit Jandarma Er
Bahadır Aydın Ortaokulunun normal eğitime devam etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, ramazan ayını
kutladığına, Mersin Tarsus teknoloji üniversitesi kurulması
kararı alındığına ve adının Eshabı Kehf
üniversitesi olması yönünde Tarsus kamuoyunda büyük bir beklenti
olduğuna ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Hükûmetin dar gelirli
vatandaşların cebine göz dikmekten vazgeçmesi ve adil bir vergi
sistemi için çalışması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdunun, Cemil Meriçin ölümünün
29uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirin Susurluk ilçesinin bazı köylerinde yaşanan
sorunlara ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Kanaltürke kayyum
atanması sonucu bir kısım basın mensubunun Can Erzincan
televizyonuna geçmesi nedeniyle Can Erzincan televizyonunun uydudan
çıkarılma durumuyla karşı karşıya
bulunduğuna ve bu uygulamanın basına yönelik bir sansür
olduğuna ilişkin açıklaması
7.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
Hükûmetin istikrarlı bir şekilde doğa katliamlarına devam
ettiğine, Bursanın Mudanya ilçesinde Yalıçiftlik köyünün
Ketendere sahiline Ro-Ro limanı yapılmasına bölge
halkının itiraz ettiğine ilişkin açıklaması
8.- İzmir Milletvekili Atila Sertelin, Kars Araştırma
Hastanesinin durumuna ve çok sayıda kişinin EURO 2016 nedeniyle
devlet kasasından Fransaya gitmesine ilişkin açıklaması
9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, aile geliri ve gelir
testi uygulamasıyla engelli ailelerin ücretlerinde kesinti
yapıldığına ya da tümden hak mahrumiyeti
oluştuğuna ilişkin açıklaması
10.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın,
Balıkesir Gönen Ovası Sulama Projesinin bir türlü hayata
geçirilememesi nedeniyle köylülerin yaşadığı
mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, Ensar
Vakfının devlet mekanizmasını kullanarak devlet ile
toplum, devlet ile birey ilişkilerinde dini referans kaynağı
hâline getirmesinin anayasal bir suç olduğuna ve perşembe günü
Manisada yapılacak eyleme toplumun tüm duyarlı kesimlerini davet
ettiğine ilişkin açıklaması
12.- Tokat Milletvekili Kadim Durmazın, Jandarma
teşkilatının kuruluşunun 177nci yıl dönümüne,
Tokatın Niksar Ovasında aşırı yağış
sebebiyle mağdur olan üreticilerin borç ödemeleriyle ve istifa etmiş
uzman erbaşlarla ilgili Hükûmetin bir tasarrufu olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin,
okullarda yükselen isyan seslerine kulak verilmesini dilediğine
ilişkin açıklaması
14.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldızın, Sivasta Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı tek fen lisesinin
öğrenci kapasitesinin düşürülmek istenmesine, Sivas Numune
Hastanesinde mobbing skandalı ve Sivasın ilçelerindeki uzman doktor
sorunlarının hâlen çözülmediğine ilişkin
açıklaması
15.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, 370ten fazla lisede
öğrencilerin eğitim sistemindeki baskıcı uygulamalar
konusunda seslerini duyurmak için bildiri yayınladıklarına ve
yeni Millî Eğitim Bakanının öğrencilerin kamuoyu gündemine
taşıdığı sorunlarını ve taleplerini
sağduyuyla karşılamasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
16.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, 12 Haziran Dünya
Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Gününe, bazı yerleşim
yerlerinde uygulanan sokağa çıkma yasakları ve abluka
uygulamalarının devam ettiğine, Yüksekovada iftar
çadırlarına ve yemek dağıtılmasına izin
verilmediğine ve bu uygulamaları kınadığına
ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Cemil Meriçin ölümünün
29uncu, Dündar Taşerin ölümünün 44üncü yıl dönümlerine ve ömrünü
büyük Türkiye ülküsüne adayan Başbuğ
Alparslan Türkeşi, Dündar Taşeri, ebediyete intikal eden
arkadaşlarını ve tüm şehitleri rahmet, minnet ve
şükranla andığına ilişkin açıklaması
18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Cemil
Meriçin ölümünün 29uncu yıl dönümüne, doğuda, güneydoğuda
belli yerlerde terör örgütünün yürüttüğü bir şiddet olayı ve
buna karşı devletin halkın can güvenliği ve esenliği
için yürüttüğü bir mücadele olduğuna ilişkin açıklaması
19.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, ramazan
ayının barışın, huzurun, refahın, mutluluğun
egemen olacağı, kan ve göz yaşının
akmayacağı günlere vesile olmasını temenni ettiğine,
okullarındaki keyfî tutumları protesto etmek için bildiri yayınlayan
liselilere yönelik herhangi bir şiddet uygulanmaması konusunda
Hükûmeti uyardığına, Cumhurbaşkanının ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanının iftar davetlerine ilişkin
açıklaması
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlığın, Malatya Milletvekili Öznur
Çalıkın Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/42)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin (2/588) esas
numaralı, 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, 2981 Sayılı İmar ve
Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı
İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun ve 4706 Sayılı
Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma
Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/43)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve 20 milletvekilinin, 6360
Sayılı Büyükşehir Kanununun mevzuattan veya uygulanma
yöntemlerinden kaynaklanan sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226)
2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
soruşturmasının karşı savı olarak ortaya
atılan iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/227)
3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekilinin,
ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/228)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve
beraberindeki heyetin, 10-12 Temmuz 2016 tarihlerinde İtalya'da
düzenlenecek olan Akdeniz için Birlik Parlamenter Asamblesi Başkanlık
Divanı toplantısına katılmak üzere İtalya'ya ziyarette
bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/800)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve
arkadaşları tarafından, çiftçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 16/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken tarafından, dünyanın ve Türkiyenin gündemindeki
bir sorun olan çocuk işçiliğinin bütün boyutlarıyla
araştırılması amacıyla 13/6/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 23
milletvekili tarafından, terörle CHPyi yan yana göstermeye yönelik
algı operasyonunun tüm yönleriyle araştırılması ve
2016 yılında cezaevlerinde terör örgütleriyle ilişkiye
geçtiği iddia edilen 24 CHP milletvekiline ilişkin gerçeklerin ortaya
çıkarılması amacıyla 14/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler"
kısmında bulunan 383 ve 343 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının bu kısmın 1inci ve 3üncü
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Muharrem Varlının, Karaman Milletvekili
Recep Konukun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Malatya Milletvekili
Veli Ağbabanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul
Milletvekili Engin Altayın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıçın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, milletvekillerinin kullandığı
sözcüklere dikkat etmesi gerektiğine ilişkin konuşması
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker'in, Burdur'un Değirmen
Deresi mevkiinde bulunan Karamanlı Barajı'nın kirletildiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/4091)
2.-
İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, 2003-2016
yılları arasında bakanlık tarafından düzenlenen kurs,
seminer ve eğitimlere ait harcamalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/5062)
3.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2015-2016
yılları arasında gerçekleşen temsil ve ağırlama
harcamalarına,
Bağlı
kurum ve kuruluş binalarının depreme karşı
dayanıklılık durumuna,
Memur
alımlarına dair çeşitli iddialara,
2010-2016
yılları arasında maaşında icra takibi ve haciz olan
personele,
Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlardaki makam araçlarına,
İlişkin
soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/5256) (7/5257) (7/5258) (7/5259) (7/5464)
4.-
İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı'nın, iflas
erteleme kararı alan firmalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/5424)
5.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlardaki makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkcinin cevabı (7/5425)
6.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Dereköy Sınır
Kapısı'ndan yapılan araç ve şahıs giriş
çıkışlarına,
Cilvegözü
Sınır Kapısı'ndan yapılan araç ve şahıs
giriş çıkışlarına,
İlişkin
soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı
(7/5528) (7/5529)
7.- Adana
Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in, hizmet binasında
çalışan tek asansörün makama tahsis edildiği iddiasına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbalın cevabı
(7/5677)
14 Haziran 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 101inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, İstanbulun sorunları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demire aittir.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu Demir, süreniz beş dakika.
Sayın milletvekilleri, sessizliğimizi muhafaza edelim lütfen.
Buyurun.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, İstanbul ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Mahalleler Birliği adı
altında örgütlenmiş kentsel dönüşüm mağdurları hem dün
hem bugün Meclisteki tüm partileri ziyaret ettiler ve sorunlarını,
taleplerini aktardılar. Yıllardır kendi yaşam alanları
ve kent hakkı için mücadele eden ve bu mücadeleyi kimseye havale etmeden
bire bir kendileri sürdüren Mahalleler Birliğini selamlayarak sözlerime
başlamak isterim.
Bir kenti kimin kullandığı, kimlerin kent hakkına
sahip olduğu yöneticilerle, bu ülkenin idarecileriyle ilgilidir.
Şehir çevre düzeni, planlar kentlerin anayasalarıdır. Bu
anayasada kadınların, engellilerin, çalışanların,
çocukların, yaşlıların kent üzerinde ne kadar hak sahibi
olduklarını görebilirsiniz.
Çok uğultu var
Sayın Başkan ama
Yani, süremden de gidiyor, hiçbir şekilde
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyelim.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Mesela
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Lütfen
Buyurun Sayın
Konuşmacı.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Mesela Sarıyer, Fikirtepe,
Seyrantepe kentsel dönüşüm alanı ilan edildiyse anlarız ki orada
toprak rantı yerleşik nüfusun barınma hakkına üstün
gelmiştir. Kentin, sermayenin kâr mantığına göre
değil, insan için, kentlerin refahı için düzenlenip
düzenlenmediği politik bir meseledir fakat en azından kent
planına riayet edilmesi gerekir. Oysa, İstanbulun anayasası
anlamına gelen 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı kime ne vadediyor
göremiyoruz bile çünkü plan defalarca deliniyor. Hazırlanan planda üçüncü
köprü, üçüncü havaalanı, iki yakaya iki şehir, tüp tünel gibi
projelerin hiçbiri yok. Bu planın en önemli ilke kararlarından biri,
kuzeye eğilim gösteren kent gelişiminin engellenerek doğu-batı
aksında kademelendirilmiş bir gelişimin
sağlanmasıydı. Bugün ise kentin dokusunu altüst edecek kuzeye
doğru bir büyüme var.
Bugün, maalesef, üç
tarafı denizlerle çevrili olan İstanbulda yolculuk yapan 100
kişiden sadece 2,3ü deniz ulaşımını kullanıyor
yani deniz ulaşımının payı yalnızca yüzde 2,5.
Bir saatten sonra İstanbul gibi turistik bir şehirde vapur bulmak ise
mümkün değil. Demir yolu ulaşımı imkânları son derece
kısıtlı. Haydarpaşayı da içine alan projeyi ortaya
attıktan sonra iktidar, Haydarpaşayı talileştirmek için
hızlı tren ray inşaatı bahanesiyle demir yolu
ulaşımını durdurdu. Garlar misyonlarına uygun biçimde
korunur ve işlerken kimliksiz, tarihsiz bir kent yaratılmaya
çalışılıyor. Tekrar söylüyoruz: Tarihiyle, hikâyeleriyle,
her gün binlerce yolcuya ev sahipliği yapan Haydarpaşa gardır ve
gar olarak kalacak.
İstanbulda temel
ulaşım, özel araç kullanımına bağlı kara yolu
ulaşımı. Kentte trafiğin günlük tıkanıklık
oranı yüzde 57. Akşam saatlerinde bir kişi gideceği yere yüzde
125 oranında geç kalıyor. Bu oran sabah saatlerinde ise yüzde 84.
İstanbulda tramvay, hafif metro daha öncelikli olması gerekirken en
çok kullanılan araç metrobüs. Dünya ölçeğindeyse bu tam tersi.
İMOnun inşaat mühendisleri rakamlarına göre İstanbulda
170 kilometrelik raylı sistemin sadece 39 kilometresi metro hattı.
Londra metrosunun ise uzunluğu 400 kilometre, Berlin metrosu 473
kilometre, New York metrosu da 1.355 kilometre uzunluğunda; İstanbul,
dediğim gibi, 39 kilometre.
Evet, kenti kırdan
ayıran temel özelliklerden biri kültürel etkinliklerin
çeşitliliğidir ama buna baktığımız zaman da
İstanbulda kültürel etkinliklere, spor faaliyetlerine
ulaşabilenlerin neredeyse marjinal olarak kaldığını
görüyoruz. Kentin çoğunluğunun bunlar için hiçbir ödeme gücü yok. Her
yanı eskiden gül bahçeleriyle, dut ağaçlarıyla dolu bu
şehirde, şimdi uçsuz bucaksız binalar inşa edilirken
insanlar bizim kültürümüze uymayan Fransız balkonlara maalesef mecbur
edilmişler. Her yıl duvarlara ihaleyle yeni çiçekler yapıştırılıyor.
Oysa biz ağaçlarımızı, parklarımızı istiyoruz.
Bir şarkı var Ah
İstanbul, İstanbul olalı görmedi böyle keder. diye.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Bu kederi gerçekten umuda
dönüştürmek, tıpkı Mahalleler Birliği gibi, mücadele eden
insanların sayesinde olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kerestecioğlu Demir.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Bir dakikam gitti ama
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir dakika
değil, ben baktım Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) 50 saniye.
BAŞKAN Otuz saniye.
Gündem dışı
ikinci söz, Ankaranın sorunları hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Nihat Yeşile aittir.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Ankaranın her tarafı ücretli otopark hâline getirildi Nihat Bey.
Dava kazandım, kararı uygulamıyorlar.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Yeşil. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ankara Milletvekili Nihat
Yeşilin, Ankara ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
NİHAT YEŞİL
(Ankara) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Ankara ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı söz almış
bulunmaktayım.
Ben, konuşmama
başlamadan önce, şehitlerimizi rahmetle anarken geçen hafta Genel
Başkanımıza yapılan o haksız saldırıyı
da nefretle kınıyorum. Yani, şehit cenazelerinde yapılan bu
antidemokratik anlayışı hiçbirimizin tasvip etmemesi gerekir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, onun için
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Kesinlikle biz de tasvip etmiyoruz.
NİHAT YEŞİL
(Devamla) Ama maalesef buna prim vermeme noktasında tüm milletvekili
arkadaşlarımızın o konuda duyarlı olmasını
özellikle istirham ediyorum.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Vermiyoruz.
NİHAT YEŞİL
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bunlarla, kent
sorunlarıyla ilgilenmemiz gerekirken Büyükşehir Belediye
Başkanımız kendine özel, özgü kurallarıyla billboardlara
başkası vasıtasıyla billboard hazırlaması
yaparak o menfur saldırıları kınamayı boş verin
tamamen destek olunuyor. Onun için, bunlara pek fazla girmek istemiyorum.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Sayın Başbakanımız grup konuşmasında
açık ve net bir şekilde kınadığını söyledi.
NİHAT YEŞİL
(Devamla) Saygıdeğer arkadaşlar, kent yönetimi, insan ve
doğa ilişkisini kavrayabilmiş, vatandaşı müşteri
olarak görmeyen, kentsel gelişimi kamu yararına kontrol altında
tutabilen, geleceğe dönük ihtiyaçlara uygun, estetik, planlı,
programlı projeler geliştirebilen bir anlayışa sahip
olması gerekir. Bütün dünya başkentlerinde
Cumhuriyetimizin
başkentinde maalesef Sayın Belediye Başkanımızın
bu tür davranışlarını
İşte, bizim, kongre
merkezlerimizle, kültür merkezlerimizle, saraylarımızla, bunlarla
anılmamız gerekirken ama biz Büyükşehir Belediye
Başkanımızda bunları görmeyi boş verin; o, siyasetin
diğer alanlarında bunu yapmaya çalışıyor, yirmi iki
yıldan beri de bu anlayışı devam ettiriyor.
Bakın, Ankarada şu
anda Türkiyenin en pahalı su bedelini
Normal metreküp bedeliyle bir
Ankaralı suyun metreküpüne 3 lira 40 kuruş ödüyor, atık su
bedeline de 1 lira 70 kuruş veriyor. Bu 1 lira 70 kuruşla birlikte
ortalama 5 lira 10 kuruş artı KDVyle en pahalı suyu içiyoruz.
Sayın Başkanımızın, bu suyla ilgilenmesi, ucuz suyun
bu halka sunulması gerekirken bunları yapmıyor; bunlarla ilgili
daha değişik olaylarla uğraşıyor. Büyükşehir
Yasasını bahane ederek, iki yüz yıldan beri toplumun kendi
imkânlarıyla getirdiği suya saat takarak ASKİ bunları
ücretlendiriyor ve bununla da, çevre ilçelerde yaşayan yoksul köylümüzün
hayvanını, merasını, bahçesini sularken
kullandığı suyuna saat takarak daha da zor durumda
bırakmaya çalışıyor.
Beypazarında
yıllardan beri, biz hepimiz, özellikle organize sanayi bölgesinin
geliştirilmesi gerekirken onu atıl bir noktaya atmışız
ve bırakın organize sanayi bölgesini geliştirmeyi daha da kötü
bir noktaya taşıdık.
Ayaş Belediye
Başkanımız, yolsuzlukla ilgili görevden alınmasına
rağmen, daha doğrusu partiden ihraç edilmesine rağmen, hâlen
daha görevine devam ediyor.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Belediye Başkanımız, 7 Haziran seçimlerinde
durdurulan yol harcamaları katkı paylarını tekrar
ücretlendirerek hatta haciz götürerek, Çubukun köylerini de şu anda
hacizle baş başa bırakıyor.
Ankara, en pahalı
ulaşım olayına da sahip oluyor. Kilometrede 2 lira 55
kuruşla Türkiyede kilometre bazında en pahalı toplu
taşımacılığı Ankara yapıyor, bir bilet
yaklaşık 4 liraya mal oluyor.
Murat Karayalçın
zamanında Ankaranın metro planları yapılmasına
rağmen on yedi yıl boyunca Sayın Gökçek bunları
yapmadı, on yedi yıl sonra Ulaştırma
Bakanlığımıza devredilerek Ulaştırma
Bakanlığı bu projeleri tamamlamaya çalıştı.
Melih Beyin döneminde
kilometre bazında 100 milyon harcama yapılmışken, üstelik
bu metroyu on yılda tamamlamayı beklerken, aynı metroya
İzmirde kilometre bazında 60 milyon harcandığı
söyleniyor.
Ankara Metrosundan
bahsederken şunu da söylemek isterim: Dün, Melih Bey sosyal medya
üzerinden bir anket yaptı. Bu ankette kadınlara yönelik tacizin
önlenmesi bahanesiyle, Ankara Metrosunda cinsiyet
ayrımcılığını tetikleyen haremlik selamlık
pembe vagonlar oluşturulmasını teklif etti. Kadını
eşit yurttaş olarak görmeyen bu karanlık zihniyeti lanetliyorum.
Melih Bey, hem Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürkün aziz hatırasını hiçe sayarak hem de
Ankaralının parasını sorumsuzca kullanarak Atatürk Orman
Çiftliği arazisine inşa ettirdiği, belediye meclisinde
Kişisel zevkim oldu. dediği alana 783 milyon para
harcamıştır. Ankaralılar bunun hesabını soruyor.
Bunu da kabul etmesi mümkün değil.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Ankara Büyükşehir Belediyesi hakkında ciddi anlamda
olumsuz iddialar var. Büyükşehir Belediyesinin belediye binası
yanındaki kullanılan kıymetli araziyi TOKİye 400 milyona
satıyor, TOKİ 900 milyon liraya Emlak Konuta devrediyor, Emlak Konut
da Pasifik İnşaat diye bir firmaya
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NİHAT YEŞİL
(Devamla) -
1 milyar 400 milyona mülkiyetini veriyor.
Şimdi,
Ankaralının cebinden 1 milyar parası gitmiş oluyor.
Çok teşekkür ederim,
sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yeşil.
Gündem dışı üçüncü
söz, jandarma teşkilatının kuruluşunun 177nci yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Şirin Ünala
aittir.
Buyurun Sayın Ünal. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili
Şirin Ünalın, Jandarma teşkilatının kuruluşunun
177nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Jandarma Genel Komutanlığının 177nci kuruluş yıl
dönümü hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya milletleriyle
karşılaştırıldığında düzenli ve uzun
ömürlü devletler kurma yeteneğini ve gücünü göstermiş olan Türkler,
tarih sahnesinde görüldükleri günden bu yana düzenli devlet anlayışlarının
yanı sıra ülkelerinde emniyet ve asayişin sağlanması
yolunda koydukları yasalar ve törelerle de dikkat çeken bir millet
olmuşlardır. Eski Türklerde başbuğ, kağan, hakan
diye anılan hükümdarlar aynı zamanda emniyet ve asayiş
hizmetleriyle bizzat uğraşmışlardır. Orhun
Kitabelerinde yargan olarak geçen ve hakanların emrinde emniyet ve
asayişi sağlayan bir zabıtanın bulunduğu
bilinmektedir. Selçuklularda Surta, Osmanlılarda Subaşılar, daha
sonraları Zaptiyeler ve yakın tarihte jandarma, emniyet ve
asayiş hizmetlerini yürüten askerî kolluk teşkilatları olarak
görülmektedirler.
Arşivlerde 1839
yılından itibaren jandarma adına ve muhtelif jandarma tayin
kararnamelerine rastlanılmış olduğundan, Türk jandarma
teşkilatının 1839 yılında kurulduğu
anlaşılmış ise de araştırmalarda kuruluş ay
ve gününün tespiti mümkün olmamıştır. Bu nedenle, Asakir-i
Zaptiye Nizamnamesi'nin kabul tarihi olan 14 Haziran 1869 tarihinin 14
Haziranı alınarak, 14 Haziran 1839 tarihi jandarma
teşkilatının kuruluş günü olarak kabul edilmiştir.
Jandarma, 1908
yılında İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra
özellikle Rumelide büyük başarılar göstermiştir. Bunun üzerine,
teşkilat 1909 yılından itibaren yeniden düzenlenerek Harbiye
Nezaretine bağlanmış ve Umum Jandarma Kumandanlığı
ismini almıştır. Jandarma birlikleri 1914 yılında
başlayıp 1918 yılında tamamlanan Birinci Dünya
Savaşında ve 1919 yılında başlayıp 1922
yılında biten Kurtuluş Savaşımızda çok önemli
yararlılıklar göstermişler, hem iç güvenlik görevlerini
sürdürmüşler hem de birçok cephede Silahlı Kuvvetlerin ayrılmaz
bir parçası olarak yurt savunmasına iştirak etmişlerdir.
Jandarma birliklerinin bu savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar
ve yararlılıklar her türlü övgünün üzerindedir. Jandarma, 1984
yılından günümüze kadar geçen süre içerisinde ülkemizin bölünmez
bütünlüğüne kasteden başta PKK olmak üzere tüm terör örgütlerine
karşı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile bütün ülke
sathında terörle mücadelenin en önemli unsurlarından birisi
olmuştur. Bu uğurda binlerce şehit ve gazi veren Jandarma,
bundan sonra da her ne pahasına olursa olsun, ülkemizin birlik ve
beraberliğini korumaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin güvenliği, asayişin sağlanması ve
halkımızın huzuru için halkımızla iç içe görev yapan
Jandarma Genel Komutanlığı iyi eğitimli personeli, donanımı,
disiplini, vatan sevgisi ve kabiliyetiyle gurur verici çalışmalara
imza atmaktadır. Modernizasyon ve yeniden yapılanma
çalışmalarına öncelik veren Jandarma Genel
Komutanlığı, milletimizin birlik ve bütünlüğü, vatan
topraklarının korunması için ülkemizin her köşesinde
fedakârca hizmet vermektedir.
Sözlerime son verirken,
yüksek bir vazife şuuruyla halkımızın can ve mal
güvenliğinin sağlanmasında, kamu düzeninin korunmasında
görev alan Jandarma Genel Komutanlığının kuruluş
yıl dönümünü kutluyor ve bu kutlu günde aziz şehitlerimizi rahmet ve
minnetle yâd ediyor, görevlerini başarıyla sürdüren Jandarma Genel
Komutanlığı mensubu kardeşlerime selam ve
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ünal.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden, daha sonra da grup
başkan vekillerine yine yerlerinden söz vereceğim.
Sayın Aydın
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, liseli öğrencilerin gerici ve bağnaz eğitime
karşı tepkisine destek verdiğine, okullardaki gerici ve laiklik
karşıtı uygulamaları şiddetle
kınadığına ve imam-hatip lisesine dönüştürülmeye
çalışılan Şehit Jandarma Er Bahadır Aydın
Ortaokulunun normal eğitime devam etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Her geçen gün çığ
gibi artan gerici ve bağnaz eğitime karşı liseli
öğrencilerin tepkisine tam destek veriyorum, karanlığa
karşı yürüyüşlerinde yalnız olmadıklarını
bir kez daha vurguluyorum, okullardaki gerici ve laiklik karşıtı
uygulamaları da şiddetle kınıyorum. Mezun olduğum
Samsun Anadolu Lisesinin de haklı direnişinde yanlarında
olduğumu bildiriyor ve okul idaresinin de haksız
uygulamasını bir an önce sonlandırmasını talep
ediyorum.
Son uygulamalardan biri de
seçim bölgem Bursada adını şehit isminden alan Şehit
Jandarma Er Bahadır Aydın Ortaokulu imam hatip lisesine
dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Okul, o bölgedeki tek
ortaokuldur. Orada birçok imam hatip okulu bulunmaktadır ama normal eğitim
veren başka okul yoktur. O yüzden, buranın normal eğitime devam
etmesini, velilerin ve öğrencilerin de isteğini buradan dile
getiriyorum ve Atatürkün dediği gibi Atatürk gençliği
karanlıkları ışığa boğacak. diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Şimşek
2.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, ramazan ayını kutladığına, Mersin
Tarsus teknoloji üniversitesi kurulması kararı
alındığına ve adının Eshabı Kehf
üniversitesi olması yönünde Tarsus kamuoyunda büyük bir beklenti
olduğuna ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Herkesin ramazan
ayını kutluyorum.
Uzun yıllardır
verilen mücadele sonucunda Mersin Tarsus Teknoloji Üniversitesinin
kurulmasına karar alınmıştır. Yalnız, bölgede
uzun yıllar yapılan mücadele sırasında, bu üniversitenin
adının Eshabı Kehf Üniversitesi olması yönünde Tarsus
kamuoyunda büyük bir beklenti vardır. Bunun isminin mutlaka Eshabı
Kehf Üniversitesi olarak düzenlenmesini ve bir tarım bölgesi olan
Çukurovada, mutlaka bu üniversite içerisinde ziraat fakülteleri, ziraat meslek
yüksekokulları ve Eshabı Kehfin adına yakışacak bir
ilahiyat fakültesinin de üniversite kapsamı içerisinde ele
alınmasını istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Engin
3.- İstanbul Milletvekili
Didem Enginin, Hükûmetin dar gelirli vatandaşların cebine göz
dikmekten vazgeçmesi ve adil bir vergi sistemi için çalışması
gerektiğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
7 Haziran seçimlerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Asgari ücret yükseltilmeli. demişti ve bu vaadi
1 Kasım seçimlerinde AKP tarafından örnek
alınmıştı.
Seçim sonrasında AKP
Hükûmeti asgari ücreti 1.300 liraya yükseltti, fakat yükü asgari ücretliye ve
işverene yükledi. Örneğin asgari geçim indirimi 1.300 liraya dâhil
edildi, ayrıca ekim ayından itibaren bir üst vergi dilimine
geçiş sebebiyle asgari ücretli çalışanlar daha fazla vergi
vermeye başlayacaklar. Bunlar yetmiyormuş gibi, 45 yaş
altındaki her çalışan için zorunlu bireysel emeklilik sistemi
başlatılıyor ve asgari ücretli çalışanlardan bile her
ay otomatik olarak 100 TL alınacak. Yani, asgari ücret ekim ayında,
asgari geçim indirimi hariç, 1.007 liraya düşecek.
Hükûmet dar gelirli
vatandaşlarımızın cebine göz dikmekten vazgeçmeli ve adil
bir vergi sistemi için çalışmalı.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Gündoğdu
4.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdunun, Cemil Meriçin ölümünün
29uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
METİN GÜNDOĞDU
(Ordu) Saygıdeğer Başkan, kıymetli milletvekilleri; Cemil
Meriç, ömrü boyunca kitaplara sarılmış, bu yolla milletimize ve
edebiyatımıza çok önemli katkılar sağlamış mümtaz
yazarlarımızdandır. Sanatçı kimliğinin yanı
sıra değerli bir mütefekkir olan Hüseyin Cemil Meriç İnsanlar
sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için.
Dünyadaki kaosun nedeni, eşyaların sevilmeleri ve insanların
kullanılmalarıdır. sözleriyle erdemli bir dünya görüşünün
nasıl olması gerektiğini ortaya koymuştur. Bizlere garbın
şarka bakışını, geleneklerin modernize adı
altında nasıl erozyona uğradığını anlatan
merhum Cemil Meriçi vefatının 29uncu seneidevriyesinde
saygıyla ve rahmetle anıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Akın
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirin Susurluk ilçesinin bazı köylerinde yaşanan
sorunlara ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir)
Sayın Başkan, teşekkürler.
Susurluk ilçemizin bazı
köylerinde çözüm bekleyen sorunlar var. Söve-Soğuksu ve Göbel-Söve
mahallelerimiz arası yolların asfaltı dört beş
yıldır yapılmıyor. Muhtarlarımız sürekli
girişimlerde bulunuyor, müracaatlar yapıyorlar. Kendilerine bu
yolların yapılacağı söyleniyor ama aradan geçen bunca
zamana rağmen bir gelişme olmuyor, hemşehrilerimiz
oyalanıyor.
Yine Söve Mahallemizde dört
beş mahallenin yararlandığı, arazilerini
suladığı bir gölet var. Uzun yıllar önce
yapılmış ve açık kanalet sistemiyle su iletimi
yapılıyor. Kanaletler dökülmüş durumda, hiçbir şekilde
bakım ve onarımları da yapılmıyor. Açık kanalet
yerine yer altı kapalı sistem yapılması yönünde projeler hazırlanmış,
çalışmalar yapılmış ama bu konuda da hiçbir
gelişme yok. Hem açık kanalet sistemi fayda üretmiyor hem de
yapılması planlanan yer altı kapalı sistem konusunda bir
şey yok. Buradan yararlanan, arazilerini sulayan hemşehrilerimizin
beklentileri var. Buradan ilgili ve yetkililere
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AKIN (Balıkesir)
sesleniyorum: Bu taleplere daha fazla duyarsız kalmayın.
BAŞKAN Sayın
Tanal
6.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın, Kanaltürke kayyum atanması sonucu bir
kısım basın mensubunun Can Erzincan televizyonuna geçmesi
nedeniyle Can Erzincan televizyonunun uydudan çıkarılma durumuyla
karşı karşıya bulunduğuna ve bu uygulamanın basına
yönelik bir sansür olduğuna ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Bugün TV Kanaltürke kayyum atanması nedeniyle bir kısım
basın mensubu CNN Türk, Sky Türk ve diğer medya gruplarında
çalışmaya başlamışlardır, bir kısmı ise
Can Erzincan televizyonuna geçmiştir. Can Erzincan televizyonuna geçen bu
basın mensupları nedeniyle Can Erzincan şu anda uydudan
çıkarılmayla karşı karşıyadır. Bu uygulama
suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırıdır, bu uygulama
basına yönelik bir sansürdür, bu uygulama düşünce özgürlüğüne,
ifade özgürlüğüne aykırı bir uygulamadır. Bu uygulamayla
halkın öğrenme ve bilgilenme hakkı engellenmektedir. Siyasi
iktidarın bu hukuksuz uygulamadan vazgeçmesini talep ediyorum.
Saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
Kayışoğlu
7.- Bursa Milletvekili Nurhayat
Altaca Kayışoğlunun, Hükûmetin istikrarlı bir şekilde
doğa katliamlarına devam ettiğine, Bursanın Mudanya
ilçesinde Yalıçiftlik köyünün Ketendere sahiline Ro-Ro limanı yapılmasına
bölge halkının itiraz ettiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Hükûmet istikrarlı bir
şekilde doğa katliamlarına devam ediyor. Son olarak
Bursanın Mudanya ilçesinde Yalıçiftlik köyünün Ketendere sahiline
Ro-Ro limanı yapılmak isteniyor ve bu şekilde İstanbulun
tır trafiği bu hêliyle Anadoluya yığılmak isteniyor
ve o bölge halkı buna itiraz ediyor. Hiçbir şekilde onların
görüşü alınmış değil, onlara sorulmuş değil.
Orası aynı zamanda antik bir liman, tarihî bir yapısı var,
sit alanı, bununla ilgili hiçbir çalışma
yapılmamış ve Ro-Ro limanı açılarak hem oradaki
doğa hem tarihî yapı hem halkın beklentileri yok ediliyor,
katlediliyor. Oraya Ro-Ro limanı
yaptırmayacağımızı buradan Hükûmete tekrar söylüyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın
Özkan
Yok.
Sayın Sertel
8.- İzmir Milletvekili Atila
Sertelin, Kars Araştırma Hastanesinin durumuna ve çok sayıda
kişinin EURO 2016 nedeniyle devlet kasasından Fransaya gitmesine
ilişkin açıklaması
ATİLA SERTEL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kars Araştırma
Hastanesiyle ilgili bir görüş belirtmek istiyorum.
Burada acili açacak doktor
bile bulamadıklarından yakınıyorlar, zaman zaman
asistanlarla acil açılıyor. Burada onkoloji ünitesi
açılmıştı, 10 trilyonun üzerinde de para
harcanmıştı fakat şimdilerde kardiyoloji de
taşınmış, cihazlar da kullanılmadan ortada kalmış.
Karsın bir bakanı var, adı Ahmet, soyadı Arslan;
kendisinin dikkatini çekiyorum Sağlık Bakanıyla birlikte.
Artık Karsın hizmete ihtiyacı var. Vekil bakan oldu ve
memleketine elini uzatması lazım.
Bu arada, TRTyle ilgili bir
soru önergesi verdim Sayın Başkan. TRT kasasından, devlet
kasasından 93 kişinin maçlar nedeniyle Fransaya gittiğini
öğrendik. Ayrıca, federasyonun da 560 kişiyle oraya bir
çıkarma yaptığını görünce Devlet malı deniz,
yemeyen domuz. anlayışını da hak etmediğimizi
söylemek istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Gürer
9.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürerin, aile geliri ve gelir testi uygulamasıyla engelli ailelerin
ücretlerinde kesinti yapıldığına ya da tümden hak
mahrumiyeti oluştuğuna ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Teşekkürler Sayın Başkan.
Engellilerle ilgili çok
sayıda şikâyet almaktayız. Bu yıl aile geliri ve gelir
testi uygulamasıyla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfı, engelli ailelerin ücretlerinde ya kesinti yapmış ya da tümden
hak mahrumiyetleri oluşturmuştur. Niğde ilinin Elmalı
köyünde, Hamamlı köyünde, Niğde merkezde örnekleriyle
vatandaşlar benzer sorunlar yaşamaktadır.
Niğdenin
İlhanlı Mahallesinden İlkay Kaya, kendisinin daha önce
muhtaçlık aylığı aldığını, eşinden
engelli maaşı aldığını,
maaşlarının kesilip yalnız evde bakım
maaşıyla geçinmek zorunda bırakıldığını
anlatmaktadır. Eşi yüzde 85 engellidir, kendisi yüzde 65 engellidir.
Akülü araçlarını dahi tamir ettirememekte, evlerinin giderlerini
karşılayamamaktadırlar. Bu yıl uygulamaya geçirilen bu uygulamanın
yasayla birlikte değerlendirilerek gözden geçirilmesi gereklidir çünkü çok
sayıda yurttaştan benzer şikâyetler almaktayız. Daha önce
kendilerine ücret ödenirken şu anda ücretlerinin kesildiğini, geçim sıkıntısı
yaşadıklarını ve mağdur olduklarını ifade
etmektedirler.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Havutça
10.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutçanın, Balıkesir Gönen Ovası Sulama Projesinin
bir türlü hayata geçirilememesi nedeniyle köylülerin
yaşadığı mağduriyetin giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir Gönen
Ovası Sulama Projesi, yıllardır sürüncemede ve bir türlü hayata
geçirilemedi. Gönen Ovasının sulama projesi kapsamında
Bandırma Misakça köyünde 160 bin hektarlık araziye Nisan 15te su
verilmesi sözü verildiği hâlde, hâlâ araziye su verilememiş ve
köylüler arazilerini ekememiştir. Bu durumda Tarım
Bakanlığı yetkililerinden
Bu köylülerin Ziraat Bankasına,
tarım kredi kooperatifine yığınla borçları
bulunmaktadır. Bu köylüler araziyi ekemediği takdirde -ki
ekememişlerdir- geçimlerini nasıl sağlayacaklar,
borçlarını nasıl ödeyecekler, evlatlarını nasıl
besleyecekler? Buradan Tarım Bakanlığı yetkililerine
sesleniyorum: Oradaki mağduriyeti gidermek için köylülerimize maddi destek
anlamında bir şey düşünülüyor mu?
BAŞKAN Sayın
Bektaşoğlu
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Efendim, sıramızı Tur Biçer
Hanımla değişmiştik.
BAŞKAN - Sayın
Biçer, buyurun.
11.- Manisa Milletvekili Tur
Yıldız Biçerin, Ensar Vakfının devlet mekanizmasını
kullanarak devlet ile toplum, devlet ile birey ilişkilerinde dini referans
kaynağı hâline getirmesinin anayasal bir suç olduğuna ve
perşembe günü Manisada yapılacak eyleme toplumun tüm duyarlı
kesimlerini davet ettiğine ilişkin açıklaması
TUR YILDIZ BİÇER
(Manisa) - Sayın Başkan, başta, adı tecavüzle anılan
Ensar Vakfı olmak üzere, birçok vakıf ve dernek, İslamın
Sünni yorumuyla ve AKP devleti aracılığıyla kamusal
yaşamı yeniden inşa etmeye çalışmaktadır, bunun
için de ne yazık ki çocuklarımızı hedef almaktadır.
Bugün, Ensar Vakfının Manisada İl Millî Eğitim Müdürünün
bilgisi olmadan, okul aile birliğinin görüşü ve onayı
alınmadan, sadece Kaymakamlık oluru ile bir devlet okulunda açmaya
çalıştığı yaz okulu, bunun en güzel örneğidir.
Ensar Vakfının devlet mekanizmasını kullanarak devlet ile
toplum, devlet ile birey ilişkilerinde dini referans kaynağı
hâline getirmesi anayasal bir suçtur. Bu nedenle perşembe günü Manisada
yapacağımız eyleme toplumun tüm duyarlı kesimlerini davet
ederim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Durmaz...
12.- Tokat Milletvekili Kadim
Durmazın, Jandarma teşkilatının kuruluşunun 177nci
yıl dönümüne, Tokatın Niksar Ovasında aşırı
yağış sebebiyle mağdur olan üreticilerin borç ödemeleriyle
ve istifa etmiş uzman erbaşlarla ilgili Hükûmetin bir tasarrufu olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KADİM DURMAZ (Tokat)
Yüksek vazife şuuruyla ülkemizin, halkımızın huzuru, can ve
mal güvenliğinin sağlanmasında halkımızla iç içe görev
yapan; tarihi şan, şeref ve başarılarla dolu Jandarma
teşkilatımızın 177nci kuruluş yıl dönümü kutlu
olsun.
Ayrıca, Tokatın
Niksar Ovasında aşırı yağış sebebiyle
patates üreticileri, Şahinli, Mahmudiye, Haydarbey, Yolkonak,
Gürçeşme, Boğazbaşı, Sarıyazı, Hacılı,
Yarbaşı köyleri, perişan durumdadır. Bunlarla ilgili, borç
ödemeleri konusunda Tarım Bakanlığının bir tasarrufu
var mıdır?
Yine, istifa etmiş
olan-zorunlu hâllerde ve kendi isteğiyle- uzmanlarla ve erbaşlarla, uzman
erbaşlarla ilgili Hükûmetin bir tasarrufu var mıdır? Bunun
ilgilerce cevaplandırılmasını istiyorum.
BAŞKAN Sayın
İlgezdi...
13.- İstanbul Milletvekili
Gamze Akkuş İlgezdinin, okullarda yükselen isyan seslerine kulak
verilmesini dilediğine ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) Sayın Başkan,
okullarımızdan isyan sesleri yükseliyor. İstanbul Erkek Lisesi
öğrencilerinin yaktığı meşalenin ardından bildiri
yayınlayan lise sayısı çığ gibi büyüyor. Proje okul
uygulamasıyla tek tipleştirmek istediğiniz öğrenciler isyan
ediyorlar, Millî Eğitim Bakanlığına seslerini duyurmaya
çalışıyorlar. Proje okul yapacağız diyerek
öğretmen ve müdürlerimizi sınavsız atayamazsınız,
geleceğimizle oynayamazsınız. diyorlar. Bu sese kulak vermenizi
diliyorum. Her ne kadar birileri onları potansiyel suçlu olarak göstermeye
çalışsa da bu gençler bizim ışığımız,
bu gençler bizim aydınlık yarınlarımız,
karanlığa teslim olmayan bu gençler bizim onurumuz.
Sözlerimi, sudan sebeplerle
görevden alınarak havuza gönderdiğiniz İstanbul Erkek Lisesi
öğretmenlerinden bir eğitimcinin öğrencilerine rehber sözleriyle
bitiriyorum: Özgür düşünceden yana olun, demokrasiden yana olun, insan
haklarından yana olun ve sevgiyi daima her şeyin üzerinde tutun.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
Akyıldız
14.- Sivas Milletvekili Ali
Akyıldızın, Sivasta Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı tek fen lisesinin öğrenci
kapasitesinin düşürülmek istenmesine, Sivas Numune Hastanesinde mobbing
skandalı ve Sivasın ilçelerindeki uzman doktor sorunlarının
hâlen çözülmediğine ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sivasta Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı 1 adet fen lisesi mevcut, bu fen
lisesinin de öğrenci kapasitesi 150 kişi.
Aldığımız duyumlara göre, bu öğrenci kapasitesinin
önümüzdeki eğitim öğretim yılında 120 kişiye
düşürülmesi planlanıyormuş. Şimdi, Sivasın nüfusunun
620 bin olduğunu ve hemen komşu ilimiz Yozgatın 420 bin
olduğunu düşündüğümüzde; Yozgatta 2 tane fen lisesi var, 240
öğrencisi var. Hani Yozgatınki azaltılsın demiyorum,
Sivasınki de Yozgatınkinin üzerine çıkarılsın
diyorum. Bu noktada bir çalışma yapmayı düşünüyor mu
Sayın Millî Eğitim Bakanımız?
Bir ikincisi de: Sivastaki
Numune Hastanesindeki mobbing skandalıyla ilgili sorun hâlâ çözülmüş
değil ve Sivasın ilçelerindeki uzman doktor sorununa da bir çözüm
bulunmuş değil. Bu konuları da tekrar hatırlatmak istedim.
Teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Özdemire söz
verelim, ilk on beşi tamamlayalım.
Buyurun Sayın Özdemir.
15.- İstanbul Milletvekili
Sibel Özdemirin, 370ten fazla lisede öğrencilerin eğitim
sistemindeki baskıcı uygulamalar konusunda seslerini duyurmak için
bildiri yayınladıklarına ve yeni Millî Eğitim Bakanının
öğrencilerin kamuoyu gündemine taşıdığı
sorunlarını ve taleplerini sağduyuyla
karşılamasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul Erkek Lisesi,
Vefa ve Fatma Talip Kahraman Anadolu İmam Hatip Liselerinin de
aralarında bulunduğu 370ten fazla liseden öğrenciler
eğitim sistemindeki baskıcı uygulamalar konusunda seslerini
duyurmak için birbiri ardına bildiri yayımladılar. Liseliler,
ortaöğretim eğitim sistemindeki baskıcı uygulamalara,
eğitim sisteminin laiklikten uzaklaştırılmasına ve
çağ dışı uygulamalara tepki gösterdiler.
Karanlığa sırtını, aydınlığa
karşı yüzünü dönen öğrencilerimizi kutluyorum. Demokratik
yollarla tepkilerini ortaya koyan liselilerin ne söylediğine, neye tepki
gösterdiklerine bakmadan, aralarında dış mihraklar arayan,
nesilleri ayrıştıran, kutuplaştıran ne yazık ki
bir Cumhurbaşkanı var çünkü onun aklında liselilerin böyle bir
tepki göstermeleri mümkün değildir.
Yeni Millî Eğitim
Bakanının, bu öğrencilerimizin demokratik yollarla kamuoyunun
gündemine taşıdığı sorunlarını ve
taleplerini sağduyuyla karşılamasını ve dinleyip
anlamasını ve çözüm bulmasını talep ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özdemir.
Şimdi, sisteme giren
grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Baluken, buyurun.
Süreniz iki dakikadır.
16.- Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle
Mücadele Gününe, bazı yerleşim yerlerinde uygulanan sokağa
çıkma yasakları ve abluka uygulamalarının devam ettiğine,
Yüksekovada iftar çadırlarına ve yemek
dağıtılmasına izin verilmediğine ve bu
uygulamaları kınadığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma Örgütü ILO,
Dünyada Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü olarak 12 Haziranı
belirlemişti. Ülkemizde de yine, Çocuk İşçiliğiyle Mücadele
Günü olarak 12 Haziran tarihi kabul ediliyor.
Şu anda Türkiyede
birçok çocuk ağır ve tehlikeli işlerde çalışıyor.
TÜİKin yapmış olduğu çocuk iş gücü anketi verilerine
göre, 2012 yılındaki çocuk işçi sayısı 893 bin olarak
belirlenmiş. Bu rakam çocuk işçilerin toplam çocuk nüfusu içindeki
oranının yüzde 6ya tekabül ettiğini gösteriyor. Bu, tabii,
korkunç bir rakam. Bununla ilgili gerekli politikaların
geliştirilmesi ve bu çocukların kölece koşullarda
çalıştığı, çalışmak zorunda
bırakıldığı bu zeminin mutlaka ortadan
kaldırılması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bugün bu
amaçla grubumuz bir araştırma önergesi de Genel Kurula sunacak.
Umarım ki bütün siyasi partiler destek verir ve Meclis olarak çocuk
işçiliği sorununa çözüm getirecek olan önerilerle ilgili bir
arayış içerisine gireriz.
Diğer taraftan,
Sayın Başkan, Yüksekova, Şırnak ve Nusaybin başta
olmak üzere, Kürt illerinde uygulanan sokağa çıkma yasakları ve
abluka uygulamaları devam ediyor. Şırnakta, Yüksekovada ve
Nusaybinde şu anda evler yakılıp yıkılıyor,
iş yerleri yakılıp yıkılıyor. Hendek ve
barikatların olmadığı mahallelerde de kent merkezleri yüzde
90 oranında talan edilmiş durumda. Yüksekovada operasyonlar
bittikten sonra kentin yüzde 90ı yıkıldı. Nusaybinle
ilgili yıkım öyle bir aşamaya geldi ki
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen, artı bir dakika veriyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) -
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Yüksek Komiserliği oradaki süreci uydu görüntüleri üzerinden takip
ettiklerini ve bu yıkımın kabul edilemez olduğunu ifade
etti. Yüksekovada iftar çadırlarına izin verilmiyor. İftar
çadırlarına götürülen sıcak yemekler, çadır
kurulamadığı için arkadaşlarımız tarafından
mahallelere götürülmek isteniyor, buna izin verilmiyor. Mübarek ramazan
ayında insanların iftarda bir kaşık sıcak yemek
almasının önüne geçecek bir düşman hukuku işletiliyor,
yemekler gözaltına alınıyor. Böyle bir uygulamayla
karşı karşıyayız. Bu uygulamaları
kınıyoruz. Hiç kimse sanmasın ki bu uygulamaları yapıp
bunları yapanlara koruma zırhı getiren yasal düzenlemelerle
tarih önünde hesap vermekten sıyrılacağız. Bunların
tamamı insanlığın önünde, adalet önünde mutlaka
sorgulanacak ve adalet önünde hesap verecek uygulamalardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Bir an önce bu uygulamaların kaldırılması
çağrısını yineliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Akçay, buyurun.
17.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Cemil Meriçin ölümünün 29uncu, Dündar Taşerin ölümünün
44üncü yıl dönümlerine ve ömrünü büyük Türkiye ülküsüne adayan
Başbuğ Alparslan Türkeşi, Dündar Taşeri, ebediyete
intikal eden arkadaşlarını ve tüm şehitleri rahmet, minnet
ve şükranla andığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Büyük düşünce
adamı, sosyolog ve edebiyatçı Cemil Meriçin vefatının
29uncu yıl dönümünü idrak ediyoruz. Merhum Cemil Meriç hayat
yolculuğunun başlangıcını şu şekilde tasvir
etmişti: Kimi başında taçla doğar, kimi elinde
kılıçla; ben kalemle doğmuşum. Cemil Meriç, kendisine
çizdiği yaradılışının gereği olarak okuma,
öğrenme, düşünme, üretme azminden hiçbir zaman vazgeçmedi. Bu
uğurda gözlerini kaybettiğinde dahi onun için kitaplar
fırtınalı sulardaki limandı, kitaplar onun hayat
yolculuğunun sınır taşları olmuştu. Cemil Meriç
Kimim ben? sorusuna Hayatını Türk irfanına adayan münzevi ve
mütecessis bir fikir işçisi. diyerek cevap vermiştir. Cemil Meriçin
hisarında sadece özgür düşüncenin bayrağı dalgalanmıştır.
Bu bayrağın gölgesindeki Bu Ülke, Mağaradakiler, Umrandan
Uygarlığa, Işık Doğudan Gelir, Jurnaller gibi
eserleri baş ucu kaynaklarıdır. Cemil Meriçin bu eserlerinin
her aydının ve siyasetçinin mutlaka satır satır okuması
ve okuyacağı, idrak edeceği eserler olduğunu düşünerek
bu vesileyle Cemil Meriçi rahmet ve şükranla anıyorum.
Yine, partimizin
kurucularından ve fikir kaynaklarımızdan Dündar Taşerin de
vefat yıl dönümünü idrak ediyoruz. Dündar Taşer, Türk milletinin son
yüzyılda yetiştirdiği en önemli fikir ve dava adamlarından
birisidir. Merhum Taşer, büyük Türkiye ülküsüyle yoğrulan ve genç
neslin de bu ülküye sahip olması için gayret gösteren, genç nesli de bu şekilde yetiştirmeye
gayret eden büyük bir aydındı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen, bir dakika daha verelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
Türklüğe ait her fikir ve hadiseyi Türk milletinin tarih içinde
teşekkül etmiş millet ve devlet anlayışına göre
değerlendirmiştir. Bu vesileyle, ömrünü milletimize ve büyük Türkiye
ülküsüne adayan Başbuğumuz Alparslan Türkeşi ve merhum Dündar
Taşeri, ebediyete intikal eden arkadaşlarımızı ve tüm
şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bostancı, buyurun...
18.- Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının, Cemil Meriçin ölümünün 29uncu yıl dönümüne,
doğuda, güneydoğuda belli yerlerde terör örgütünün yürüttüğü bir
şiddet olayı ve buna karşı devletin halkın can
güvenliği ve esenliği için yürüttüğü bir mücadele olduğuna
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Rahmetli Cemil Meriçin
vefatının 29uncu yıl dönümü, 13 Haziran 1987 tarihinde vefat
etmişti. Ex Oriente lux, Işık Doğudan Yükselir,
Kırk Ambar, Mağaradakiler, Umrandan Uygarlığa,
Jurnal 2 cilt, Bu Ülke ve daha sayısız makale ve kitap Cemil
Meriç tarafından kaleme alınmış, milletimizin ve
insanlığın irfanına sunulmuştu. Bildiğiniz gibi,
Cemil Meriç gözleri görmeyen bir mütefekkirdi tıpkı Borges gibi ama
herhâlde irfan sahibi insanların gözlerindeki perdeyi kaldıran bir
insan oldu yazdıklarıyla, düşünceleriyle, eleştirileriyle,
fikirleriyle. Çok miktarda sözü var, Kamus namustur. mesela bunlardan
birisidir. Kamus sözlük ama kastettiği, söylenen her sözün ilgili kişi
için bir namus meselesi olduğunu, o yüzden ağzından laf kaçmak
değil, düşünerek, tartarak ve gerçekten irfan ve insanlık
adına ne söylüyoruz, buna ilişkin bir endişe taşıyarak
konuşmamız gerektiğini bize hatırlatan bir sözdür. Bunun
üzerine de daha uzun konuşulabilir. İyi ki milletimizin yüz akı
olan bu tür mütefekkirlerimiz var.
Diğer yandan,
doğuda, güneydoğuda belli yerlerde, belli mekânlarda terör örgütünün
barikatları, çukurları marifetiyle yürüttüğü bir şiddet
olayı ve buna karşı devletin halkın can güvenliği ve
esenliği için yürüttüğü bir mücadele vardı teröre
karşı. Evet, bazı şehirlerde bazı yerler
yıkıldı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
tamamlayın sözlerinizi, bir dakika daha veriyorum Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Şehir içine yerleşmiş, evler arasında tüneller
açmış, evleri patlayıcılarla doldurmuş bir terör
örgütüne karşı mücadele takdir edilmelidir ki kolay değil.
Suriyedeki şehir savaşlarını Türkiyeye taşımak
isteyen terör örgütüne karşı güvenlik güçlerimiz
başarılı bir şekilde mücadele etmişler ve halkın
can güvenliğini sağlamışlardır. Buradaki
yıkımlarda, terör örgütünün evlere yerleştirdiği ve
güvenlik güçlerini hedef aldığı suikast girişimleri,
patlatmaların çok önemli rolü vardır, evlerin hepsini tuzak hâline
dönüştürmüştür. Dolayısıyla, yıkımlardan
bahsederken, yıkımların hiçbir biçimde kendi gündeminde
olmadığı, katliamların, cinayetlerin gündeminde
olmadığı, tek hedefinin terör marifetiyle netice almak
olduğu terör örgütünün stratejisini unutmamak gerekiyor. Devlet buna
karşı halkın esenliği için ihtimamla bir mücadele
vermiştir. Bunu saygıyla karşılamak lazım.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
Sayın Altay, buyurun.
19.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, ramazan ayının barışın, huzurun, refahın,
mutluluğun egemen olacağı, kan ve göz yaşının
akmayacağı günlere vesile olmasını temenni ettiğine,
okullarındaki keyfî tutumları protesto etmek için bildiri
yayınlayan liselilere yönelik herhangi bir şiddet uygulanmaması
konusunda Hükûmeti uyardığına, Cumhurbaşkanının
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının iftar davetlerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, bir
mübarek aydayız. Peşinen, bu ayın -Cenab-ı Allahtan
dileğimiz- öncelikle ülkemizde, tüm İslam âleminde, tüm dünya
insanlık âleminde barışın, huzurun, refahın,
mutluluğun egemen olacağı, kanın akmayacağı,
gözyaşının akmayacağı günlere de vesile
olmasını çok temenni ediyoruz.
Bununla beraber, biraz önce
grubumuza mensup milletvekillerimizin de değindiği gibi, Türkiyede
liselerde bir huzursuzluk var. Umarım ve dilerim ki, sadece ve sadece
laik, bilimsel eğitim talebiyle okullarındaki keyfî tutumları protesto
etmek için bildiri yayınlayan liselilere yönelik -geçmişte
Türkiyenin hafızasında kötü anılan, devlet eliyle, devlet
marifetiyle- olumsuz şiddeti görmeyiz. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet
Meclisinden Hükûmeti uyarmak isterim ki, sakın ola ki liselerde TOMAları,
biber gazlarını Türkiyeye yaşatmasınlar. Demokrasinin,
hele böyle bir mübarek ayda, bir tepki rejimi olduğunun, bir protesto
rejimi olduğunun, demokraside olmazsa olmazın hoşgörü ikliminin
egemen kılınması olduğunun unutulmamasını talep
ediyorum.
Bu vesileyle Türkiyede hiç
kimsenin, hiç kimsenin inancını sorgulama haddi ve hakkının
olmadığının bir kere daha altını çizerken; yine,
bu vesileyle insanların inançlarını, ibadetlerini,
inançları çerçevesinde hiçbir siyasi ve ticari kaygı ve hesap
gözetmeden yapmalarının dinimizin de emredici hükümleri arasında
olduğunun altını çizerken
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
açıyorum mikrofonu, bir dakika daha, toparlayın lütfen.
ENGİN ALTAY
(İstanbul)
iki iftara da değinmeden geçemeyeceğim. Sayın
Cumhurbaşkanının sarayda sadece ve sadece Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki 1 siyasi partinin milletvekillerine iftar vermesinin takdirini
yüce milletimize ve Cenab-ı Allaha bırakıyorum. Bununla
beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanının
1.500- 2.000 kişilik bir iftar vereceği malumumuzdur. Bence
şöyle olursa daha yakışık alır: Bu iftarı
Sayın Kahraman verecekse maaşından ve önceki birikimlerinden
vermelidir, eğer Sayın Kahraman vermeyecekse bu iftarı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin verdiği kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlığın, Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden
istifasına ilişkin önerge yazısı (4/42)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalıkın
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden
istifasına ilişkin yazısı 10/06/2006 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Aydın Milletvekili Deniz
Depboylu ve 20 milletvekilinin, 6360 Sayılı Büyükşehir Kanununun mevzuattan veya
uygulanma yöntemlerinden kaynaklanan sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/226)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
6360
Sayılı Büyükşehir Kanununun, mevzuattan veya uygulanma
yöntemlerinden kaynaklanan sorunlarının belirlenmesi ve bu
sorunların giderilmesine yönelik ayrıntılı
çalışma yapmak üzere, Anayasa'nın 98 ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Deniz Depboylu (Aydın)
2) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
3) Kamil Aydın (Erzurum)
4) Mehmet Erdoğan (Muğla)
5) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
6) Mevlüt Karakaya (Adana)
7) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
8) Baki Şimşek (Mersin)
9) Mustafa Mit (Ankara)
10) Seyfettin Yılmaz (Adana)
11) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
12) Mustafa Kalaycı (Konya)
13) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
14) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Erkan Haberal (Ankara)
17) Nuri Okutan (Isparta)
18) Ümit Özdağ (Gaziantep)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Zühal Topcu (Ankara)
21) Arzu Erdem (İstanbul)
Temel Gerekçe:
Çağımızda iç
ve dış göçler ile artan nüfusun da etkisiyle yaşanan
hızlı ve çok boyutlu kentleşme sorunlarının çözümü
için uygulamaya konmuş olan Büyükşehir Yasası, çözüm
amacını düşünüldüğü gibi gerçekleştirememiş,
aksine beraberinde farklı sorunları peşi sıra
getirmiştir.
Ulaşım, imar,
bütçe, altyapı gibi birçok konuda büyükşehir belediyesinin denetimi
ve koordine edici yetkisi altında bulunması, özellikle siyasi
farklılığın yaşandığı belediyeler
arasında gerilim yaratan ilişkilere neden olmaktadır.
Daha önceden İller
Bankasından aldığı payla daha iyi hizmet veren ilçe
belediyeleri, bu yardımdan mahrum kalarak maddi kayıp
yaşamıştır. Yine su, kanalizasyon, vergi vb. gelirleri
büyükşehir belediyelerine devredildiği için ilçe belediyeleri
gelirinin büyük bir kısmını kaybetmiştir. Bununla birlikte
birçok ilçe belediyesinin kendilerine bağlanan belde ve köyler sebebiyle
hizmet alanları genişlemiştir. Daha da kötüsü ilçe
belediyelerine belde belediyelerinin borçları devredilmiş, ilçe
belediyeleri borç batağına saplanmıştır.
Bazı büyükşehir
belediye başkanlarının yasadan kaynaklanan gücüyle keyfî
uygulamalarda bulunması sorunların daha da büyümesine neden
olmaktadır. Hatta bu gücü diğer belediyelerin üstünde baskı
yaratma unsuru olarak kullanmaktadırlar.
Başta Ankara,
İstanbul, İzmir'i uygulama içine alan bu yönetmelik, siyasal amaçlar
düşünülerek 26 ili kapsamına almıştır. Bu uygulamaya
geçmeden önce büyükşehir olmaları durumunda yaşanacak
sorunların tespiti ve uygulamanın altyapı
çalışmaları yapılmamıştır. Daha vahimi,
Büyükşehir Belediye Yasası'nın getireceği gücü, yerel
yönetimi kazanan başkanların hangi amaçlarla kullanabileceği
hesaplanmamıştır.
6360 sayılı
Büyükşehir Kanununun, mevzuattan veya uygulanma yöntemlerinden
kaynaklanan sorunlarının belirlenmesi ve bu sorunların
giderilmesine yönelik ayrıntılı çalışmanın
planlanması amacıyla Meclis araştırma komisyonunun kurulması
önem arz etmektedir.
2.- MHP Grubu adına Grup
Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 17/25
Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının
karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/227)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son yıllarda özellikle
de 17/25 Aralık süreciyle ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet
ve yolsuzlukların, bunların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının
araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere rüşvet ve
yolsuzlukların önlenmesi amacıyla verilen araştırma
önergelerine karşı ve 17/25 Aralık sürecinde yaşanan
rüşvet ve yolsuzluk iddialarının soruşturulmasına
yönelik AKP milletvekillerinin verdiği soruşturma önergesi
doğrultusunda hazırlanmış rapor görüşmeleri
sırasında ve kamuoyundaki tartışmalarda bu süreçteki
girişimler "darbe, "montaj", "kumpas",
"algı operasyonu", "tezgâh" olarak dile
getirilmiştir. "17/25 aralık yolsuzluk ve rüşvet
soruşturmasının karşı savı olarak ortaya
atılan bu iddiaların araştırılmasını teminen
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına verilmiş olan Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Herhangi bir kamu görevlisi
ya da politikacının, pozisyonundan doğan görev ve yetkilerini
bilinçli bir şekilde kullanıp, bir kişi ya da belli bir gruba
çıkar sağlayıp karşılığında birtakım
çıkarlar elde etmesi olarak tanımlanabilecek rüşvet ve
yolsuzluk, tüm toplumsal kesimlerin mücadele etmeye
çalıştığı, devlet otoritesini sarsan, adalete olan
güven duygusunu yok eden organize ve bulaşıcı bir
hastalıktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin de kuruluşundan bu yana
özellikle siyasi yönetimin başı çektiği birçok olaydan
dolayı rüşvet ve yolsuzluk konusunda acı tecrübeleri
bulunmaktadır.
AKP hükûmetleri döneminde ise
ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet skandalları, yerel
yönetimlerden vakıf ve derneklere, özelleştirmelerden kamu
ihalelerine, görevini kötüye kullanan üst düzey bürokratlardan rüşvet
çarkının dişlileri hâline gelmiş hükûmet üyelerine kadar
geniş bir alana dağılmış, ortaya saçılan bilgi ve
belgeler, ilgililerin cüretkârlığı noktasında tüm kamuoyunu
şaşkınlık içerisinde bırakmıştır. AKP,
iktidarda bulunduğu süre içerisinde 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu'nu 158 kez değiştirmiş, "ihaleye fesat
karıştırma" suçunun cezasını düşürmüş,
Sayıştayı denetim yapamaz hâle getirmiş ve toplam
müfettiş sayısı 13 bini bulan teftiş kurullarını
kapatarak tüm denetim mekanizmalarını ortadan
kaldırmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen bu
rüşvet ve yolsuzlukların sosyal, hukuki ve ekonomik
boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak
üzere rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla 17 Aralık
2015 tarih ve 2015/535 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğumuz Meclis araştırma
önergesinin Genel Kurulda okunarak 17 Aralık 2015 Perşembe günü
görüşülmesi hakkındaki grup önerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda görüşülerek oy çokluğu ile reddedilmiştir.
Genel olarak ve TBMM Genel
Kurulunda yapılan mezkûr görüşmeler esnasında AKP
milletvekilleri tarafından özellikle 17-25 aralık Rüşvet ve
Yolsuzluk Soruşturması kapsamında ortaya çıkan ses
kayıtları ve tapelerin "paralel yapının darbe
teşebbüsü", "algı operasyonu",
"sahte-montaj" olduğu, Hükûmet üyelerinin çocuklarının
evlerinde bulunan para, para sayma makinesi ve kasaların "paralel
yapı"ya mensup polisler tarafından yerleştirildiği,
ayakkabı kutularının içinde bulunan paraların bir ildeki
imam-hatip lisesi yapımında kullanılmak üzere orada
bulundurulduğu gibi iddialar dile getirilmiştir.
AKP milletvekilleri
tarafından dile getirilen bu çelişkili hususların, kamuoyunun
görerek, duyarak âdeta şahit olduğu yolsuzluk ve rüşvet
delillerinin karşısında inandırıcı olmamakla
birlikte araştırılmaya ihtiyacı vardır.
Uzun zamandır ülke
gündemini işgal eden 17-25 Aralık sürecindeki gelişmeler
hakkında dile getirilen bu iddiaların
araştırılması, bu iddialar hakkında sorumlu
kurumların aldıkları kararların tespiti, 17-25 Aralık
soruşturmalarında hukuk devletini işlevsiz kılma
iddialarına ilişkin bütün girişim ve süreçlerin tüm
boyutlarıyla ile araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bütün bu hususları içerecek
şekilde Meclis araştırması açılması
gerekmektedir.
3.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının
nedenleri ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
AKP hükûmetleri döneminde
Türkiye'nin yolsuzluk olaylarında büyük artışlar
yaşanmış, Türkiye hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda
yolsuzluklarla anılan bir ülke konumuna
taşınmıştır.
Uluslararası sivil
toplum kuruluşu Şeffaflık Örgütü tarafından yapılan
Yolsuzluk Algı Endeksi'nde 2012 yılında 54üncü sırada yer
alan Türkiye, geçtiğimiz yıl puanı en fazla düşen ülke
olmuş ve 64üncü sıraya gerilemiştir. Bu durumun en önemli
gerekçelerinden birisinin 17-25 Aralık tarihlerinde ortaya çıkan
yolsuzluk olayları olduğuna kuşku yoktur.
Cumhuriyet tarihinde eşi
görülmemiş büyüklükteki yolsuzluk olaylarının üstü
örtülmüştür. Aralarında yargı mensuplarının da
bulunduğu birçok kamu görevlisinin baskı altına alınmaya
çalışılması, kamuoyunda rüşvet ve yolsuzluğun var
olduğu konusundaki kanıyı daha da güçlendirmiştir.
Yaşananlar sadece 17-25
Aralık tarihlerinde ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk
olaylarıyla sınırlı değildir. Bu olayların
dışında da ülkemizde hemen her gün, her alanda yeni yolsuzluk
olaylarına tanık olunmaktadır.
Yolsuzluk olayları
demokrasimizin geleceğini de tehdit eden bir noktaya ulaşmıştır.
Yolsuzluk olayları ile siyasetin finansmanı arasında ilişki
bulunması bu tespiti doğrulamaktadır. Bu bağlamda,
basın kuruluşlarının el değiştirmeleri, siyasi
iktidarın hegemonyasına girmeleri ya da otosansür uygulamaları
noktasında yaşananların yolsuzluk olaylarından ayrı
düşünülemeyeceği de açık bir gerçektir.
Toplumsal yaşamı
yozlaştıran rüşvet ve yolsuzluk olgusuyla mücadele edilmesi
konusunda yasama organının da üzerine düşeni yapması
gerektiğine kuşku yoktur.
Bu bağlamda ülkemizdeki
yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçları ile gelir
dağılımında yarattığı etkileri, toplumsal
yaşamımızda yarattığı yozlaşma ile toplum
psikolojisine getirdiği olumsuzlukları, toplumda
yarattığı umutsuzluğu, adalet sistemine olan güvene
etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Bülent
Tezcan (Aydın)
2) Mevlüt Dudu
(Hatay)
3) Cemal Okan
Yüksel (Eskişehir)
4) Mehmet
Gökdağ (Gaziantep)
5) İrfan
Bakır (Isparta)
6) Uğur
Bayraktutan (Artvin)
7) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
8) Aytun
Çıray (İzmir)
9) Ahmet
Tuncay Özkan (İzmir)
10) Aydın
Uslupehlivan (Adana)
11) Ali
Akyıldız (Sivas)
12) Akın
Üstündağ (Muğla)
13) Akif Ekici
(Gaziantep)
14) Serkan
Topal (Hatay)
15) Gaye
Usluer (Eskişehir)
16) Ali
Şeker (İstanbul)
17) Kazım
Arslan (Denizli)
18) Tur
Yıldız Biçer (Manisa)
19) Haluk
Pekşen (Trabzon)
20) Mustafa
Tuncer (Amasya)
21) Çetin
Osman Budak (Antalya)
22) Ömer Süha
Aldan (Muğla)
23) Necati
Yılmaz (Ankara)
24) Mehmet
Göker (Burdur)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
İsmail Kahraman ve beraberindeki heyetin, 10-12 Temmuz 2016 tarihlerinde
İtalya'da düzenlenecek olan Akdeniz için Birlik Parlamenter Asamblesi
Başkanlık Divanı toplantısına katılmak üzere
İtalya'ya ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/800)
9/6/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı İsmail Kahraman ve beraberindeki heyetin, 10-12 Temmuz
2016 tarihlerinde İtalya'da düzenlenecek olan Akdeniz için Birlik
Parlamenter Asamblesi Başkanlık Divanı toplantısına
katılmak üzere İtalya'ya ziyarette bulunmaları hususu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9uncu maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Ahmet
Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkan
Vekili
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Adana
Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşları tarafından,
çiftçilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 16/2/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
14 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 14/6/2016 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
16 Şubat
2016 tarih, 1105 Sayı ile TBMM Başkanlığına Adana
Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşlarının
"Çiftçilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla"
vermiş olduğu Meclis araştırma açılması
önergemizin 14/06/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı
Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı olacak.
Buyurun
Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun
önerisi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
çiftçilerin problemleri denilince o kadar çok problem var ki burada on dakika
değil, on saat konuşsak bile bunu anlatmak veya çözüme
kavuşturmak zor olacaktır ama biz on dakika içerisinde önemli
bulduğumuz ve her defasında söylemekten
yorulmadığımız, söylemeye de devam edeceğimiz
problemleri sizlerle, televizyonları başında bizi izleyen
değerli çiftçilerimizle, değerli milletimizle
paylaşacağız.
Şimdi,
öncelikle, çiftçilerin para kazanabilmesi, ektiğinden zevk alması ve
bununla çoluğunun çocuğunun rızkını kazanabilmesi için
düşmesi gereken bu gübre fiyatlarının hâlâ düşmediği
serbest piyasada ve tarım kredi kooperatiflerindeki fiyatlardan belli
oluyor.
Şimdi, ben daha önce
gübredeki KDVnin düşürülmesiyle ilgili birçok defa soru önergesi, kanun
teklifi verdim ve burada konuşma yaptım ama hep bunu kulak
arkası yapmıştınız. Ne zaman ki 7 Haziran seçimlerinde
Milliyetçi Hareket Partisi bunu seçim beyannamesine aldığında
bununla oy kazandığını, sizin de oy kaybettiğinizi
görünce 7 Haziran seçimlerinden sonra 1 Kasım seçimlerine
gidildiğinde siz de böyle bir uygulama yapacağınızı
gündeme aldınız ve bunu da kamuoyuyla paylaştınız.
Evet, olumlu bir
gelişme; gübredeki KDVnin yüzde 18den sıfıra düşürülmesi
ancak bu çiftçiye yeterince yansıdı mı? Çiftçiye yeterince
yansımadı. Neden yansımadı?
Yansımayışının sebebi de piyasada devletin serbest
piyasayla rekabet edecek bir organı yok. Daha öncesinde tarım
krediyle bunu çözebiliyorduk ama geldiğiniz günde tarım kredi gibi
önemli bir kurumu özerkleştirdiniz ve şu anda tarım kredi, gübre
fiyatlarını sübvanse edebilmek adına piyasaya giremiyor. Niye?
Çünkü özerk bir kurum olduğunu iddia ettiğiniz bir kurum olduğu
için giremiyor. Aslında tarım krediyi aktif olarak kullanabilsek ve
piyasaya gübre fiyatlarını regüle edebilecek şekilde
kullanabilsek çok faydalı olacak.
Bakın, ben size birkaç
örnek vermek istiyorum. Şimdi, tarım kredi devletin kurmuş
olduğu bir kurum. Buradaki gübre fiyatları ile serbest piyasadaki
gübre fiyatlarını karşılaştırmak istiyorum ve sizlerin
de vicdanına sunuyorum: Değerli arkadaşlarım, üre gübresi
serbest piyasada 810 lira -yani 81 kuruş- ama tarım kredide 994 lira
-yani 99,4 kuruş- arada 100 küsur lira bir fark var. Yine, DAP gübresi
dışarıda, serbest piyasada 1.160 lira ama tarım kredide
1.260 lira. Yine, serbest piyasada 20-20 taban gübresi 860 lira, tarım
kredide 1.060 lira. Yani böyle bir mantıkla gübre fiyatlarını
düşüreceğinizi nasıl düşünüyorsunuz; bunu anlamak mümkün
değil.
Yine, mazot: Dünyanın en
pahalı mazotunu yine Türk çiftçisi kullanıyor hâlâ. Varil
fiyatları düşmüş olmasına rağmen bu, yeterince Türk
çiftçisine yansımadı. Mazot fiyatları yeterince
düşürülmedi, Türk çiftçisi hâlâ dünyanın en pahalı mazotunu
kullanıyor.
Şimdi, dünyanın her
tarafında ülkeler çiftçisini korumak için tarımsal mazot uygulaması
yaparlar ve onun fiyatı Amerikada da, efendim, Yunanistanda da,
Fransada da, İtalyada da üç aşağı beş yukarı 1
milyon 260 bin lira gibidir, eski rakamla. Yani, değerli
arkadaşlarım, bizde ise şu anda, mazot fiyatı hâlâ 3 milyon
830 bin liralarda dolaşıyor, hâlâ Türk çiftçisi bu fiyattan mazot
tüketiyor. Yani, dünyadaki çiftçiler ile Türk çiftçisinin mazot rakamı,
aradaki fark 2 milyon 570 bin liraya dayanıyor eski rakamla yani yeni
rakamla 2,57 kuruş. Ya, bu Allahtan reva mıdır? Yani Türk çiftçisi
dünya çiftçisiyle nasıl rekabet edecek bu şartlarda? Nasıl Türk
çiftçisini koruyacaksınız? Yani ucuz mazot projeniz vardı, 2002
yılında ilk iktidara geldiğinizde bunu çok
kullanmıştınız, Çiftçiye mavi mazot vereceğiz, ucuz
mazot vereceğiz. demiştiniz, ancak şu ana kadar daha onunla
ilgili hiçbir gelişme sağlamadınız.
Biz seçim beyannamemizde
ÖTVyi ve KDVyi düşüreceğimizi, çiftçiye ucuz mazot
vereceğimizi söylemiştik, ne yazık ki iktidar olamadık ama
siz iktidarsınız; Allah rızası için çiftçiye bu zulmü reva
görmeyin değerli arkadaşlar, Allah rızası için çiftçiye bu
zulmü reva görmeyin. Çiftçi ucuz mazot kullanmayı hak ediyor çünkü çiftçi
alnının teriyle para kazanmaya çalışıyor,
alnının teriyle o topraklarda yetiştirdiği ürünle
çoluğunun çocuğunun rızkını temin etmeye
çalışıyor.
Şimdi, buğday
Türkiyenin en temel ürünlerinden bir tanesi. Şu anda, bu yıl tahmin
ediyorum 18 milyon ton civarında gerçekleşecek buğdayın
rekoltesi çünkü Ankarada da, Konyada da
Zaten Çukurovaya, Amik Ovasına
buğday ekmez oldu, efendim, gübre fiyatlarından ve buğdaydan
para kazanamadığından dolayı. Bu bölgede de buğday
yeterince iyi ve kaliteli değil. Dolayısıyla, Türkiyenin
ihtiyacı 22 milyon ton, 22 milyon tonun ancak 18 milyon tonunu Türkiye
üretecek ve 4 milyon ton buğdayı dışarıdan almak
mecburiyetinde kalacağız. Yani topraklarımız buna
müsaitken, iklimimiz buna müsaitken biz neden tohumculuğu
geliştirmeyiz? Biz İç Anadolu Bölgesinde, Konyada, Ankarada daha
iyi ürün alabileceğimiz tohumlar neden geliştirmeyiz? Gübre
fiyatlarını ucuzlatıp, çiftçinin buğdayına bol gübre
atıp daha fazla mahsul almasını neden sağlamayız?
Bunların hepsi soru işareti. Ben bunları yıllardan beridir
burada gündeme getiriyorum ama hiçbirine de daha çözüm bulamadık.
Hep çıkıp
diyorsunuz ya Eleştiri, eleştiri
Çözüm? İşte çözümü de
ortaya koyuyoruz, çözümü de söylüyoruz ama yok, buradan giriyor öbür kulaktan
çıkıyor, bir dakika sonra unutuyorsunuz her şeyi. Zaten, sizin
çiftçiyle alakalı bir politikanız yok; çiftçiyi geliştirmek,
çiftçiyi büyütmek, çiftçiyi iyi duruma getirmek gibi bir politikanız yok.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, pamuk endüstriyel bir bitki, Türkiyenin
yetiştirebileceği en önemli ürünlerden bir tanesi. Çukurova pamuk
ekmiyor, Amik Ovası pamuk ekmiyor. Niye? Çünkü, maliyetler, girdiler çok
pahalı, üründen para kazanamıyor. İlk defa bu yıl -olumlu
bir gelişme, bakın, ben olumlu olan şeyleri de söylüyorum
burada- 75 kuruş yani eski rakamla 750 bin liraya çektiniz pamuktaki prim
desteğini. Yeterli mi? Değil. Bu, 1 liralar civarında olursa ve
dışarıdan ithal gelecek pamuk engellenir, fon konularak
Türkiyeye ithal pamuğun girmesi engellenirse Türkiyede yeniden kendi
ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde pamuk üretebiliriz. Bakın,
lif pamukta Türkiyenin ihtiyacı -TÜİK rakamlarına göre
veriyorum, sizin kendi kurumunuz- TÜİK rakamlarına göre 1 milyon 500
bin ton. Türkiye ne kadarını üretebilmiş? Ancak 800 bin tonunu
üretebilmiş lif pamukta yani 700 bin ton dışarıdan pamuk
satın almak zorunda kalmışız ki bunun Türkiyeye maliyeti ne
kadar biliyor musunuz arkadaşlar? 3 katrilyon. Yani, 3 katrilyon
parayı kendi çiftçimizin cebinden alıp Amerikalı çiftçinin,
Hindistanlı çiftçinin, Yunanistanlı çiftçinin cebine koymuştur.
Yazık, günah değil mi ya? Allahtan reva mı? Yani geçmiş
yıllarda, çok eski yıllarda Türkiye, pamukta kendi
ihtiyacını karşıladığı gibi
dışarıya satabilecek pozisyondayken şu anda dünyanın
en büyük pamuk ithalatçısı hâline gelmişiz.
Değerli
arkadaşlarım, bunu da bir an önce düzeltmemiz lazım; pamuk
primini, desteklerini artırıp ondan sonra, dışarıdan
gelecek ithal pamuğun önünü kesmemiz ve fonla bunu engellememiz
lazım. Eğer bunu başaramazsak, Türkiyede, ne yazık ki
pamukçuluk bitme noktasına geldi, bunu bir türlü canlandıramayız
yeniden.
Mısır: Şimdi,
Türkiyenin ihtiyacı 6 milyon ton civarında mısırda. Bunun
1 milyon ton kadarını nişasta ve glikoz fabrikalarında -ki
zaten ortak onların ikisi- orada tüketiliyor, 5 milyon ton kadarı
yemlik mısır olarak tüketiliyor yani yem fabrikalarında
tüketiliyor. Ee, şimdi, Türkiye, aşağı yukarı,
pamukçuluk bittikten bu yana 6-7 milyon ton mısır üretiyor, 1 milyon
ton da Ofisin elinde mısır var. Yarın, mısır
hasadı başladığında bu 1 milyon ton mısırı
piyasaya sürüp de çiftçiyi perişan edecekseniz, lütfen, bugünden bunun
tedbirini alın arkadaşlar. Allah rızası için çiftçinin
hasadı başladığında ya dışarıdan
mısır gelmesini engelleyin ya da Ofisin elindeki
mısırı çiftçinin karşısında bir tehdit olarak
kullanmayın, çiftçiyi faizcinin kucağına düşürmeyin.
Herkesin şu anda traktörü, evi, tarlası ipotekli; çiftçinin bir tek
canı kaldı, o da para kazanamadığı için ya hasta ya
reva, ölümcül bir hastalık içerisinde.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM VARLI (Devamla)
Onun için, üreten ve bu ülkeye kazanç getiren bir kurum çiftçilik kurumu.
Burayı korumamız gerektiğini söylüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Varlı.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde olmak üzere Karaman Milletvekili Sayın Recep Konuk
konuşacak.
Buyurun Sayın Konuk. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana)
Aleyhinde konuşacak değli mi Sayın Konuk?
BAŞKAN Evet.
Buyurun Sayın Konuk.
RECEP KONUK (Karaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. MHP grup önerisi üzerinde, aleyhinde
görüş belirtmek üzere söz aldım.
Tarım sektörünün içinden
gelen birisi olarak öncelikle şunu ifade etmekte yarar görüyorum: Ülke
tarım sektörünün tespit edilmemiş ve çözüm reçetesi
yazılmamış sorunu yoktur. Bu sadece bugün için değil,
bundan on sene önce de böyleydi, yirmi sene önce de, kırk sene önce de,
elli sene önce de. Örnek olsun diye söylüyorum: Ülkemizin parçalı arazi
sorunu bugün karşımıza çıkan bir sorun değildir.
Tarım arazilerinin parçalı yapısı elli sene önce de vardı,
kırk sene önce de vardı; hatta MHPnin iktidarda ortak olduğu,
hükûmette yer aldığı 1999-2002 arasında da parçalı
arazi sorunu tarım sektörümüzün önündeki yapısal problemlerden
biriydi. Bu mesele o gün tespit edilmemiş bir mesele de değildi,
parçalı arazi meselesi sır falan da değildi. Çaresi belli miydi?
O da belliydi. Bunun iki tane reçetesi var: Birincisi, arazi
toplulaştırması; ikincisi, tarım arazisinin miras yoluyla
bölünmesinin önlenmesidir. Yani, sorun belli, reçete de belli. AK PARTİ
hükûmetlerinden önce bu sorunu ve reçeteyi bütün hükûmetler de biliyordu ancak
hiç kimse adım atamadı, bu soruna el atmaya kimse cesaret edemedi. Ne
zamana kadar? AK PARTİ iktidarlarına kadar.
Bakın, burada hamasete
gerek yok, ben size rakamları vereyim. 1961 yılından 2002ye
kadar Türkiye'nin tamamında 450 bin hektarlık arazi
toplulaştırılmıştır. 2003ten 2016ya kadar on üç
yılda toplulaştırılan arazi miktarı ise 4 milyon 600
bin hektardır. Yani kırk bir yılda alınan mesafenin 10
katından fazlasını biz on üç yıla
sığdırdık. Sözde değil, özde toplulaştırma
yaptık. Yetmedi, tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne
geçen yasa da geçtiğimiz dönemde çıkartılmış oldu.
Değerli milletvekilleri,
bakın, tarımsal gelişmenin zaten en büyük datası veya
göstergelerinin başında 2002 yılı itibarıyla 11inci
büyük tarım ekonomisine sahip olan Türkiye'nin bugün 7nci büyüklüğe
ulaşmış olmasında gözükür. Bakın,
devralındığı günden bugüne özellikle tarımsal
gelişmeleri rakam olarak ortaya koyarsak belki seyri daha da doğru
anlamış oluruz. 1980 yılında Türkiye'nin büyükbaş
hayvan varlığı 16 milyon 925 bin iken 1990da 11 milyon 740
bine, 2000 yılında ise 10 milyon 907 bine düşmüştü. 2002
başında ise Türkiye ancak 9 milyon 925 bin büyükbaşa sahipti.
1980de 67 milyon 673 bin olan küçükbaş sayımız 2002de 32
milyonu bile bulmuyordu. Bu acı tablo keşke önceden görülebilseydi.
2015 yılı itibarıyla büyükbaş sayımız 14 milyon
727 bine yükselmiş, küçükbaş hayvan varlığımız
ise 42 milyona dayanmıştır. 8,5 milyon ton olan süt üretimimiz
ise 18 milyon 655 bin tona yükselmiştir. Türkiye, yirmi-yirmi beş
yılda kaybettiğini ancak on-on iki, on üç yılda geri koymaya,
üretme alışkanlığını yeniden kazanmaya
başlamıştır.
Bakın, burada az önce
mısırdan ve diğer ürünlerden de söz edildi. Bunu, on
yıllık dekatlara tahsis ederek bakıldığı zaman
son on yılda nasıl bir terakkinin
sağlandığını rakamlar bize çok daha doğru ifade
edecektir.
2002 yılında,
sayın milletvekilleri, 145 bin ton olan tohum üretimi günümüz
itibarıyla 896 bin tona yükselmiştir. 19,5 milyon ton olan
buğday üretimi 22,6 milyon tona; 2,1 milyon ton olan mısır 6,4
milyon tona, 850 bin ton olan ayçiçeği 1 milyon 680 bin 780 tona
yükselmiştir.
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Hatay) Samana, ete gel.
RECEP KONUK (Devamla)
Ayrıca 95 bin ton muz üretimi 270 bin tona, 35 bin ton olan Antep
fıstığı 144 bin tona yükselirken, tarla bitkileri, meyve ve
sebze üretiminde de ciddi artışlar sağlanmıştır.
Bu pozitif değişim, sürdürülebilir üretim konusunda yapılan
onlarca doğru işin sonucudur. Bu örnekleri daha da çok çoğaltmak
mümkün.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya)
İthal et.
RECEP KONUK (Devamla)
Özellikle AK PARTİ iktidara geldiğinde desteklemelerin neredeyse
yüzde 80e varan oranı ürün ve üretimden uzak, varlığı
ödüllendiren desteklerken, bu sistem bugün ürünü destekler şekilde
değişime ve dönüşüme uğramıştır.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Patateste yok ama patateste. 50 lira var da bir işe
yaramıyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
O rakamların hepsi yanlış.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Konuk.
RECEP KONUK (Devamla)
Değerli milletvekilleri, tarım, tarımsal büyüme çok şükür
ülkemizde büyük bir hız ve ivmeyle devam ediyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Mısır üretimi arttı ama tatlandırıcı da
arttı, değil mi? Çocuklarımız zehirleniyor. Onu niye
söylemiyorsunuz? Niye arttı mısır üretimi Türkiyede? Cargill
için arttı, Cargill. Bütün ailelerimizi, çocuklarımızı
zehirliyorlar.
RECEP KONUK (Devamla)
Bakın, özellikle sulamadan bahsedilmiş. Sulamayla ilgili ben size
rakamları da vereyim. Nitekim sulamada özellikle GAPta, DAPta ve KOPta
ciddi gelişmeler olmuş, özellikle damlama ve yağmurlama
desteklemeleriyle de çok ciddi mesafeler alınmıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ah be
sevgili kardeşim, Antep fıstığı ile muz
Soğanı söyle, patatesi söyle, kuru fasulyeyi söyle, nohutu söyle.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
RECEP KONUK (Devamla)
Değerli milletvekilleri, tarımı ayağa kaldırmanın
çok önemli bir yol ve yöntemi var, o da şudur
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Pamuğu söyle
BAŞKAN - Lütfen
Sayın Akar
RECEP KONUK (Devamla) Bütün
dünyanın geçtiği yoldan bizim de geçmemizdir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Mısır üretimi artmış! Tatlandırıcı
arttı ülkede. Hepimizin çocukları zehirleniyor, onu söyle.
BAŞKAN Sayın
Akar, lütfen, konuşmacıyı dinliyoruz şimdi.
RECEP KONUK (Devamla)
Türkiyede ben tatlandırıcının seyrini de biliyorum, hangi
hükûmetler döneminde tatlandırıcıların hangi nispette
arttırıldığını da biliyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Anlatayım mı?
CEYHUN İRGİL
(Bursa) AKP hükûmetleri
RECEP KONUK (Devamla)
Hepsini biliyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Her
sene yüzde 50 kota artırıyorsunuz ihtiyaç olmamasına
rağmen. Çocuklarımızı zehirliyorsunuz, sizin
çocuklarınızı da zehirliyorsunuz.
RECEP KONUK (Devamla) Bunun
çözümü bütün
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sadece bizim değil, hepimizin... Tüm Türkiyeyi zehirliyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
Akar, lütfen, müdahale etmeyin.
Sayın
konuşmacı, siz, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Avrupada yüzde 2si, Türkiyede yüzde 15i şekerpancarı
kotasının. Onları söyle. Gerçekleri konuşalım biraz.
BAŞKAN - Sayın Konuk,
konuşmanız bitti mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Mısır üretimi artmış! Bir de ne artmış? Muz ile
Antep fıstığı artmış arkadaşlar.
Alkışlıyorum! Bravo! Türkiye'nin karnı doydu.
RECEP KONUK (Devamla) Bu,
şu saat itibarıyla, şu dakika itibarıyla verdiğim rakamların
hepsi sahih rakamlardır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sahih
değil, bir tanesi gerçek değil o rakamların.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Hayır
Hayır
Bir tanesi gerçek değil. TÜİKe bakın,
TÜİKe
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir
yıl 20 milyon tona çıktınız buğdayda, on dört yıl
batırdınız ülkeyi.
RECEP KONUK (Devamla)
Bunların hepsi doğru rakamlardır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
RECEP KONUK (Devamla)
Bunlar rakam. Hamaset yok, rakam üzerinden konuşuyoruz, rakam, rakam
Bunlar rakam Beyefendi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben
sana söyleyeyim rakamları. Sadece bir yıl çıktınız 20
milyon tona, asla çıkamadınız!
MELİKE BASMACI (Denizli)
TÜİK rakamlarına bakın.
RECEP KONUK (Devamla)
Beyefendi, bunlar rakam.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bu
kadar da doğru olmayan şeyler söylenmez ki. Arada bir doğru
şey söyleyin ya.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Konuk, siz devam
edin konuşmanıza lütfen.
RECEP KONUK (Devamla)
Tarımdaki gelişmeyi, tarımdaki terakkiyi az önce rakam olarak
size arz ettim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Yanlış onlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hepsi
yanlış, söylediklerinin alayı yanlış.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Ya da yaşadığınız ülke Türkiye değil.
RECEP KONUK (Devamla)
Değerli milletvekilleri, tarımdaki büyüme önümüzdeki günlerde
yapılan altyapı yatırımlarıyla daha da çok
gelişecektir.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Ya rakamlar böyle ya siz başka yerde yaşıyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Paralel yapı vermiş bu rakamları arkadaşlar,
aldatıyorlar sizi(!)
BAŞKAN Sayın
Akar, rica ettim sizden, lütfen
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Başkan, müsaade edin ya o kadar.
BAŞKAN Müsaade
ediyorum ama konuşmacının konuşmasına müdahale
ediyorsunuz, insicamını bozuyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne
yapacağımıza siz karar vermeyeceksiniz orada.
BAŞKAN Benim size bu
konuda ikazda bulunmam çok normal ve doğal. Lütfen
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Karşılıklı, gayet, güzel konuşuyoruz, rakamları
tartışıyoruz. Her şeye müdahale etmeyin siz oradan.
RECEP KONUK (Devamla)
Beyefendi, burası kürsü. Söz alırsınız gelir
konuşursunuz. Yani oradan konuşarak neyi doğru ifade ettiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Konuk.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Süreniz doldu, teşekkür ederiz.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Evet, süre doldu, teşekkür ederiz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Olsun, biz konuşuyoruz karşılıklı,
sıkıntı yok.
RECEP KONUK (Devamla) Ben,
o nedenlerle MHP grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımı
belirtiyor
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Vallahi seni alkışlıyorum(!) Bu kadar çarpıtılabilir
ya! Vallahi billahi, bravo(!) [CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar(!)]
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Doğru olmayan rakamları vermekten dolayı.
RECEP KONUK (Devamla)
yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Konuk, teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, sayın hatip konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma
yapan
RECEP KONUK (Karaman)
Eğer siz bunları konuşmak ve tartışmak
istiyorsanız tarımı sizinle her türlü platformda konuşmaya
hazırım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben
tarımcı değilim ama seninle bütün ürünleri konuşuruz, her
şeyi konuşuruz.
RECEP KONUK (Karaman)
Nerede isterseniz varım, böyle laf atarak değil, bunu her yerde
konuşurum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Her
şeyi konuşuruz, her şeyi konuşuruz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Hangi televizyon kanalında istiyorsan.
MELİKE BASMACI (Denizli)
TÜİK rakamlarına bakın, sadece TÜİK rakamlarına
bakın.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Sayın Konuk, Sayın Akar; Sayın Akçayı
dinliyorum, lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Türkiyede tatlandırıcının yüzde kaçını kim
üretiyor, onu da söyleseydiniz şu kürsüde.
BAŞKAN - Sayın
Akar, izin verirseniz Sayın Akçayı dinleyeceğiz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Hangi televizyon kanalında istiyorsan.
RECEP KONUK (Karaman) O
rakamları da konuşuruz.
BAŞKAN - Sayın
Akçay
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
Sayın milletvekilleri,
bittiği zaman haber verin, Sayın Akçaya söz vereceğim.
Oldu mu, bitti mi?
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Daha
bitmedi.
BAŞKAN - Buyurun, devam
edin bitmediyse.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın hatip konuşması sırasında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Muharrem Varlıya
atfen hamaset yapmakla itham etmiştir; bir. İkincisi: Sayın
Varlının konuşmasında dile getirmemesine rağmen
parçalı arazilerden de bahsetmek suretiyle Sayın Varlıya ait
olmayan görüşü atfetmiştir. O nedenle sataşmadan iki dakika söz
istiyoruz.
BAŞKAN Peki, buyurun,
iki dakika.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Varlı konuşacak.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Varlı.
İki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlının, Karaman Milletvekili Recep Konukun MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM VARLI (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Konuk
adına üzüldüm; kendisi Tarım Komisyonu Başkanı, tarımın
içerisinden gelen ama tarımın üzerinden sanayileştirdiği
bir kurum var. Ben çiftçiyim, bizzat toprağın içerisinde
uğraşan, topraktan para kazanmaya çalışan bir insanım,
alnımın terini de toprağa döken bir insanım. Onun için,
mısırı da, buğdayı da, pamuğu da sizden çok daha
iyi bilirim Sayın Başkan; bir. İkincisi, siz 2002 ile bugünü
karşılaştırdınız, 2002de doğan çocuk askere
gidecek neredeyse yani 2002 ile bugünün arasında on beş yıl geçti,
Türkiyede de çok şeyler değişti elbette ki.
Yani şimdi şunu
söylemek istiyorum; her çıktığınızda rakamlarla -siz
veya bir başka arkadaşınız- şunu söylüyorsunuz: Biz
şunu yaptık, bunu yaptık. Ya, peki, kardeşim, yani hayvancılıkta
bu kadar iyiyseniz bu et fiyatları niye düşmüyor hâlâ? Niye
insanlarımız ucuz et yiyemiyor hâlâ? Niye dışarıdan
karkas et ithal etmek zorundasınız hâlâ? Ben mi kurbanlık koyun
ithal ettim? Sizin iktidarınız döneminde olmadı mı? Ya,
sapa samana muhtaç ettiniz bu milleti. Yani buğday ekilmiyor, buğday
ekilmediği için sap olmuyor, dolayısıyla çiftçi
samanını bile alamıyor. Yani gidip dışarıdan sap
saman ithal eden bu Hükûmet değil mi? Kurbanlık koyunu ilk defa ithal
eden bu Hükûmet değil mi?
Ha, bir şey için de
teşekkür ederim ben size. Yani ben kültürümü de geliştirmiş
oldum böylece. Angus nedir bilmiyorduk. Ben şaroleyi sadece araba
biliyordum, meğerse o da bir inek ırkıymış, bir
sığır ırkıymış yani şarole marka. Sizin
sayenizde bunları da öğrendik. Yani Arjantinden anguslar geldi,
bilmem nereden şaroleler geldi, impalalar geldi. Sizin sayenizde bu manada
kültürümüz de gelişti ama Tarım Komisyonu Başkanı olarak
şahsen çiftçinin durumunu burada savunmanızı beklerdim, çiftçinin
hakkında Şu eksikler var, bu eksikler var, yapamadık ama
inşallah bundan sonra yapacağız. demenizi beklerdim.
Bunun için çok üzgün
olduğumu beyan ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- MHP Grubunun, Adana
Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşları tarafından,
çiftçilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 16/2/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
14 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin lehinde olmak üzere son konuşmacı
Kırklareli Milletvekili Sayın Türabi Kayan olacak.
Buyurun Sayın Kayan.
(CHP sıralarından alkışlar)
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçinin sorunları hakkında lehte söz
almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
insanoğlu var olduğundan bu yana önce toplamayla, ardından
avlanmayla, daha sonra da tarımla karnını doyurmaya
başlamıştır. Tarım devrimiyle kültürler
başlamıştır. Bu kültürler sayesinde insanoğlu beynini
ilerletmiş, makineleşmeye yönelmiş, makineleşmeden sonrada
Sanayi Devrimini yaratarak bugünlere gelmiştir. Ama hiçbir zaman
insanoğlunun karnını doyurmak tarımdan başka bir
yöntemle olmamıştır. Onun için, tarım son derece önemlidir.
Onun için, tarım, hepinizin bildiği gibi, dünyada insanı doyuran
bir uğraştır.
Değerli milletvekilleri,
peki, bu şekilde geliştikten sonra tarımın ilerlemesi
nasıl olmuştur? Makineleşmeyle, dünya aydınlanma devrimiyle
pusulayı icat edip buharlı makineyi bulduktan sonra tarımda
üretim katbekat artmıştır ve dünya bu şekilde
zenginleşmeye, biriktirmeye başlamıştır.
Peki, dünya biriktirirken
bizler neler yaptık? Bizler, Osmanlı Döneminde özellikle, bu kadar
araziye rağmen buğdayı Rusyadan, pirinci Mısırdan,
şekeri İngiltereden, Fransadan alıyorduk. Şeker
fabrikamız yok idi. Şekeri bize pahalı bir şekilde yedirmek
için, bize şekeri dünyanın en pahalı ürünü olarak yedirmek için
Fransız, İngiliz gemileri limana yanaştıkları zaman kapaklarını
açmıyorlardı. Ta ki şeker bitsin, karaborsaya düşsün, karaborsa
fiyatından satış başladığı anda gemiler
kapaklarını açıp şeker sevkiyatı yapmaya
başlıyorlardı. Bunun önüne biz nasıl geçtik? 1926da ilk
defa şeker fabrikasını kurarak, pancar üretimini çiftçimize
öğreterek ama ondan önce de çiftçimizi topraklandırarak bu
işlere başladık. Çünkü daha önceden tarım arazilerinin
tamamı sultanındı ve işletmesini bilmiyorlardı. Daha
sonra bürokrasinin eline geçmeye başladı, Osmanlı tapulama
sistemine geçince; onlar da bilmiyorlardı. Nasıl
işleneceğini, nasıl kullanılacağını zerre
kadar bilmedikleri için çiftçinin eline vermişlerdi bunları.
Çiftçinin sırtından yılda 3 defa deri alarak bu ürünü
sağlamaya çalışıyorlardı, beceremiyorlardı.
Beceremezler çünkü, eğer alın teri vererek oradan
kazanmasını sağlayamazsanız üretimi
artıramazsınız ve yetemezsiniz, toplumunuza yeterli
gıdayı veremezsiniz, stratejik ürünü bu topluma
sunamazsınız.
Onun
için, bu ülkede cumhuriyetle birlikte üretim başlamıştır,
üretim artmıştır ve üretim mekanizmaları günbegün hayata
geçmiştir, makineleşme başlamıştır, gübreleme
başlamıştır ve tarımsal mücadele dediğimiz ilaç
yöntemleri başlamıştır. O yöntemle biz son zamanlarda
buğday üretimini yılda 25 milyon tona çıkarmıştık.
Az önce MHPli arkadaşım da söyledi, 18 milyon ton civarında
rekolte bekleniyor. Değerli dostlar, 22-23 milyon ton ihtiyacı olan
bir ülke 18 milyon ton üretiyorsa burada bir açık vardır. Bizler, bu
ülkeyi cumhuriyetle birlikte, dünyanın kendi kendini besleyen yedi
ülkesinden biri hâline getirmişken, bugün 4 milyon, 5 milyon ton buğday
açığı vermekteyiz; dışarıya buğday
parası veriyoruz, döviz veriyoruz.
Sevgili
AKPli arkadaşlar, bu döviz dışarıya
çıktığı zaman, bir daha içeriye gelmiyor. Gelmesi için bir
mal üretip satmanız gerekiyor. Hâlbuki kendi çiftçinizi desteklemiş
olsanız, dışarıya bu döviz kaybı da olmayacak, onu
tekrar içeriye almak için başka zor koşullara da girmeyeceksiniz.
Onun için, bizim üretimi artırmamız gerekiyor. Üretimi
artırmamız için de önce tarla hazırlamasını
yapmamız, tarla hazırlaması için makineleşmeyi, mekanizasyonu
yenilememiz gerekiyor. Yenilemek için de çiftçimizi desteklememiz gerekiyor.
Çiftçi bugün destekleniyor mu? Biz yıllardır söylüyoruz Mazotu 1,5
lira yapacağız." diye. Sizler, biz 1.500 lira
yapacağız asgari ücreti. dediğimiz zaman 1.300 lira
yapacağız. dediniz ve bu, bu Meclisten çıktı. Şimdi
aynı şeyi mazot için de sizden bekliyoruz. 1,5 lira yerine 1 lira 30
kuruşa çevirin mazotu, gelin, sizi alnınızdan öpelim. Bu
çiftçinin gerçek alın terini, hak ettiğini sizler verin diyoruz biz.
Değerli arkadaşlar,
sulamayla, gübrelemeyle ve tarımsal mücadeleyle ürün
artırılır ama bu Hükûmet, ürün artırmak bir yana,
dışarıdan ithal etmeyi kendisine şiar edinmiştir.
Size pahalı geliyorsa, sizi kurtarmıyorsa dışarıdan
alırız. diyerek utanmadan bu, çiftçiyle dalga geçilmektedir.
Değerli arkadaşlar,
bu çiftçi, yüzlerce yıldan beri, binlerce yıldan beri sizin
karnınızı ve bu toplumu doyuruyor. Onun için, onun hak
ettiğini mutlaka vermeniz ve yerine getirmeniz gerekiyor.
Tarımın
sorunları büyük. Tarımın sorunlarında, önce tohum
ıslahı, ardından sulama ve ondan sonra da bu, çiftçinin en çok
başının belası olan, kültür bitkisine musallat olan gerek
haşerat gerek diğer bitkilerden arınması için tarımsal
mücadelede destek şarttır.
Sulama konusu: Değerli
arkadaşlar, bugün en pahalı sulama Türkiyede
yapılmaktadır. Barajlardan elektrik elde ediyoruz ama aynı
barajlardan sulama yapıp da çiftçimize su veremiyoruz. Verdiğimiz
suyu da buharlaştırarak veriyoruz, açık kanallarla, açık
sulama yöntemleriyle. Hâlbuki bugün, dünya, kapalı şebekeyle ve
damlama sulama yöntemiyle suda en az zayiat verilerek sulama sistemine
geçmiştir ve çiftçisini desteklemektedir. Biz, dünyanın
desteklediği çiftçinin
Dünya, kendi ülkesinin çiftçisini destekleyerek
ürününü satmaya çalışıyor. Biz ise, çiftçimize vermekten imtina
ettiğimiz dövizlerimizi yabancı ülkelerin çiftçisini besleyerek
harcıyoruz. Ondan sonra da mısırı dışarıdan
ithal ediyoruz. Biz sulamayı geliştirmedikçe mısır
üretimini geliştiremeyiz. Mısır üretimi, değerli
arkadaşlar, hayvan gıdası olarak, hayvan yemi olarak en ucuz bir
yem yöntemidir. Bunu sağlayabiliyor muyuz? Hayır. Onun için
dışarıdan angus ithal etmek zorunda kalıyoruz, onun için
dışarıdan saman ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Bizim, çiftçimizi korumak
için, önce bu çiftçinin üretimini artırmamız gerekiyor, ardından
da üretimi artırılmış olan çiftçimizin ürününü
depolamasını sağlıklı bir şekilde
geliştirmemiz gerekiyor. Onun için, bizim, Toprak Mahsulleri Ofisini
yeniden canlandırmamız ve çiftçinin elindeki malı, tüccara
muhtaç kılmadan, onun alın terinin
karşılığını vererek almamız ve
depolamamız gerekiyor. Depolama yöntemini de, en vahşi bir
şekilde toprağın altına gömerek, orada çürüterek
değil, havalandırma yöntemleriyle, ilaçlama yöntemleriyle, bugünün en
modern yöntemleriyle gerçekleştirip çiftçinin yüz akının,
alın terinin, emeğinin karşılığını
vererek sağlamamız gerekiyor.
Bizim kendi çiftçimize üvey
evlat muamelesi yapıp yabancı ülkelerin çiftçilerine öz evlat
muamelesi göstermek size yakışıyor mu, bu topluma
yakışıyor mu, dünyayı besleyen bu ülkeye
yakışıyor mu? Yakışmıyor. Bizler çiftçiye ne
yapıyoruz, biliyor musunuz? Yüksek faizli kredi verip, yüksek fiyatlı
gübre verip, yüksek fiyatlı mazot verip, kredisini ödeyemez hâle getirip
tarlasını sattırıyoruz. Bugün çiftçi tarlasını
satıyor değerli arkadaşlar. Cumhuriyetten önce, gördüğünüz
bütün köyler çiftlikti. Bu çiftlikler yabancılara kiralanıyordu ve
üretemiyorlardı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TÜRABİ KAYAN (Devamla)
Cumhuriyetle ürettik, cumhuriyetin bu üretimini
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kayan.
TÜRABİ KAYAN (Devamla)
Bir dakika müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Yapamam çünkü
diğer arkadaşlarınıza vermedim artı bir dakika.
TÜRABİ KAYAN (Devamla)
Peki.
Değerli arkadaşlar,
size şunu söyleyeceğim: Bu ülke, ilk defa, bu Hükûmet sayesinde
yabancılara toprak satışını
gerçekleştirmiştir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
İlk defa mı? Yıllardır var ya, ilk defa diyorsun ya.
BAŞKAN Sayın
Kayan, teşekkür ederim.
TÜRABİ KAYAN (Devamla)
300 dekardan, Bakanlar Kurulu kararıyla 600 dekara çıkarma yetkisi
verilmiştir. Şirket oluştursa yabancılar, 100 kişi bir
araya gelse, bir şirket kursa, 600 dekardan 100 kişi 60 bin dekar
yapar.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) Mütekabiliyet esas, mütekabiliyet.
BAŞKAN Sayın
Kayan, teşekkür ederim.
TÜRABİ KAYAN (Devamla) -
Böylece Türkiyenin hepsi yabancı şirketlerin çiftliği olur,
bizler de yabancıya ırgat oluruz.
BAŞKAN Sayın
Kayan, süreniz bitti, lütfen.
TÜRABİ KAYAN (Devamla) -
Sizler bu ülkeyi ırgat yapmak mı istiyorsunuz, efendi yapmak mı?
Buna karar verin.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL AYDIN
(Bursa) Hikâye anlatıyorsun, hikâye.
BAŞKAN - Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde ikinci olarak Osmaniye Milletvekili
Sayın Suat Önal konuşacak.
Buyurun Sayın Önal. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT ÖNAL (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin çiftçilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş
olduğu grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyenin günümüzde artık her gün gelişen, güçlenen, daha da
büyüyen ve dünyada göz kamaştıran bu büyümesinin içerisinde yer alan
unsurlardan bir tanesi de tarımdır. Türkiyenin en önemli güçlerinden
birisi şimdi de ifade ettiğim gibi kendi kendine yetecek bir
tarımsal üretim potansiyeline sahip olmasıdır.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Öyle midir şu anda?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Öyle değil. diyor arkadaşlar.
SUAT ÖNAL (Devamla)
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın
Başbakanlığı döneminde AK PARTİ hükûmetleri, 2002den
bu yana toprağı berekete dönüştüren çiftçilerimize bütün imkânlarını
kullanarak sahip çıkmış ve sahip çıkmaya da devam
etmektedir.
AK PARTİ hükûmetleri
döneminde tarım sosyal bir alandan çok iktisadi ve stratejik bir sektör
olarak da ele alınmış, çiftçilerimizin kronik sorunlarına
çare olacak temel kanunlar çıkarılmıştır. AR-GE için
bugüne kadar toplamda yaklaşık 1,4 milyar TL kaynak
sağlanmıştır. Dünyanın 3üncü büyük tohum gen
bankası kurulmuş ve çalışmaları tüm dünya
tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Son teknolojiye sahip 13 adet ileri
araştırma, teknoloji ve eğitim merkezi açılmış;
bitkisel ve hayvansal araştırma ve üretime yönelik 15 merkezin
kuruluş çalışmaları devam etmektedir.
Türkiye, günümüzde tarım
ve gıda ürünleri dış ticaretinde net ihracatçı bir ülkedir.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) 9 milyar dolarlık buğday alıyoruz arkadaşım
Rusyadan, Rusyadan 9 milyar dolarlık buğday aldınız.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Kesin başka bir ülkede yaşıyoruz!
SUAT ÖNAL (Devamla) -
2013-2015 döneminde, tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinde
toplam 53 milyar dolar dış ticaret fazlası verdik. Tarımsal
ihracatımız 2002 yılında 3,7 milyar dolardan 2015
yılı sonunda 16,8 milyar dolara yükseldi. Dış ticaret
dengesiyse 5,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. Türkiye, 192 ülkeye 1.681
çeşit tarımsal ürün ihraç eden bir ülke konumuna gelmiştir.
Toplam tarımsal destekler 2002 yılında 1 milyar 856 milyon TL
iken 2015 yılı sonunda 10 milyar 300 milyon TL olarak
gerçekleşmiştir.
İktidarımız
süresince hayvancılığa da tarım gibi özel önem verdik. 2002
yılında toplam tarımsal destekler içerisinde
hayvancılığa yüzde 3,4 oranında destek verilmekteyken 2015
yılı sonu itibarıyla bu oran yüzde 33e
çıkmıştır. Vermiş olduğumuz kırsal
kalkınma destekleri sayesinde çiftçilerimizin modern tarıma
geçişini sağladık. AK PARTİyle birlikte Türkiye için
tarımda da yeni bir çağ başlamıştır. Son on
yılda 5 milyon hektar alanda toplulaştırma
çalışması yapılmış, 2 milyon hektar alanda da
çalışmalar devam etmektedir. Hedefimiz, her yıl 1 milyon hektar
arazi toplulaştırarak 2023 yılına kadar 14 milyon hektar
alanda arazi toplulaştırması yaparak kullanılabilir
tarım alanlarından daha fazla verimi elde etmektir.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Toplulaştırmadan çok şikâyet var.
SUAT ÖNAL (Devamla) Sürekli
gündeme gelen ancak bir türlü çözüm üretilemeyen bir konuya da yine AK
PARTİ hükûmetleri çare olmuştur. Doğal afetlerden etkilenen
üreticilerin mağduriyetlerini gidermek üzere, yetmiş yıllık
bir rüya olan tarım sigortaları uygulamasına 2006
yılında AK PARTİ Hükûmeti döneminde
başlanmıştır ve başarıyla da devam etmektedir.
Her dönemde olduğu gibi
1 Kasım seçimlerinde de biz çiftçilerimizi unutmadık. Çiftçilerimiz
de milletimiz gibi bizi unutmadı ve çiftçilerimiz, yapılan tüm
politikalarda olduğu gibi AK PARTİnin icraatlarını
benimsediğini sandıkta gösterdi. Tabii ki burada değerli
arkadaşlarımız kendilerine göre eleştiri yapabilirler,
onların eleştirilerine saygı duyuyoruz ancak gerçekleri de
görmelerini ümit ediyoruz.
Yemde ve gübrede KDVyi biz
kaldırdık. Seçim bölgem Osmaniye, Çukurovanın bereketli
topraklarının bir parçasını barındıran yer.
Dolayısıyla, biz de çiftçilerimizle muhatap oluyoruz, her hafta sonu
gittiğimizde onlarla görüşüyoruz, dertlerini dinliyoruz. Evet,
dolayısıyla, AK PARTİ iktidarlarında, hükûmetlerinde tüm
tabanımız, çiftçilerimiz de bu vesileyle desteklenmiştir.
Küçük ölçekli üretim yapan
çiftçilerimizi de ayrıca destekliyoruz. Seracılarımıza
benzer şekilde desteklerimiz devam ediyor. Genç çiftçilerimize proje
karşılığında 30 bin TL karşılıksız
destek veriyoruz. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumunu -ki IPARD kapsamında 42 ilde destekleniyordu- ulusal kaynaklarla
81 ile de yaygınlaştırdık ve 39 ilde de bu kurumu
kuruyoruz.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Mutlular mı?
SUAT ÖNAL (Devamla) Bu,
Osmaniyenin de daha önce bu kapsamın dışında olup bugün bu
kapsama alındığı ve çiftçilerimizin de büyük bir
memnuniyetle sevincini bizimle paylaştığı bir husustur.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) O IPARD değil, doğru bilgi verin.
SUAT ÖNAL (Devamla)
Tarımsal ihracatta fındık içi, kuru kayısı, üzüm, kuru
incir ve kirazda dünyada 1inci sıradayız. Tarımsal ekonomik
büyüklük açısından, 2002de AK PARTİ iktidara geldiğinde
Avrupada 4üncü sıradayken, bugün Avrupanın 1inci büyük
tarımsal ekonomisi olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu bile,
birçok şeyi anlatmaya yeter.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Çok güzel(!)
SUAT ÖNAL (Devamla) -
Hedefimiz, inşallah, tüm tarım arazilerimizi hem
toplulaştırarak
CEYHUN İRGİL
(Bursa) 9 milyar dolarlık buğdayı nereden alıyoruz, onu
söyle? Ukraynadan 9 milyar dolarlık buğday alıyor muyuz,
almıyor muyuz?
SUAT ÖNAL (Devamla) -
hem de
sulanabilir hâle getirerek çiftçilerimizin daha fazla ürün elde etmesini
sağlamak, onları ekonomik olarak daha iyi hâle getirmek ve millî
gelirimizi de bu anlamda artırmaktır.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Daha pamuktaki teşvik ödenmedi. Nitratı kaldırdınız,
üre pamuğu sararttı.
SUAT ÖNAL (Devamla) - Biz,
toprağa hak ettiği değeri veriyoruz. Allaha şükür, toprak
da bereketini, ürününü, bolluğunu ülkemizden esirgemiyor, ziyadesiyle
karşılığını veriyor.
Şimdi bakın, tabii,
genel anlamda konuştuk ama ben kendi ilimle de ilgili, özellikle bu konuda
çiftçilerimizden aldığımız geri dönüşümleri sizlerle
paylaşmak isterim. Bu vesileyle de özellikle, tabii ki tüm
bakanlıklarımıza teşekkür ederken, birlikte Orman ve Su İşleri
Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu Beye de ayrıca Osmaniye
adına teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Neden? derseniz, Bin Bir
Günde Bin Bir Gölet Projesiyle, birçok ilimizde olduğu gibi
MELİKE BASMACI (Denizli)
Binbir Gece Masalları hepsi.
SUAT ÖNAL (Devamla) -
Türkiye
genelinde olduğu gibi, Osmaniye ilimizde de birçok gölet
yapılmıştır ve sulama amaçlı baraj yapımları
da devam etmektedir.
Yarbaşı Karacaören
Göleti ve Merkez Köyyeri Göleti tamamlanmış ve artık,
sulanamayan tarım arazilerinin sulanması noktasına
gelinmiştir.
Düziçi ilçemizin bereketli
ovalarında, sulama noktasında sulanamayan yerleri sulama
amacıyla Sabun Çayı üzerinde Çatak Barajı yapım
çalışmaları başlamış ve inşallah, bu
yılın sonu itibarıyla da ihalesi yapılıp yapım
aşamasına gelinecektir.
MUHARREM VARLI (Adana) Suat
Bey, şu Cevdetiyeyi hallet, Cevdetiyeyi.
SUAT ÖNAL (Devamla) Yine,
Kadirlide Mehmetli Barajımızdaki set yüksekliği
artırılarak sulanabilir arazi kapasitesi yaklaşık 2
katına çıkarılmıştır.
MUHARREM VARLI (Adana)
Çiftçinin en çok suya ihtiyacı olduğu dönemde Cevdetiyeyi anlat,
Cevdetiyeyi.
SUAT ÖNAL (Devamla) - Yine,
Kadirlide Savrun Barajıyla ilgili yapım çalışmaları
hazırlıkları sürmektedir. Bunlar da çiftçilerimizi, milletimizi
ziyadesiyle memnun etmektedir. Bunları her gittiğimizde çiftçilerimizden
bir teşekkür babında memnuniyet göstergesi olarak alıyoruz,
görüyoruz.
Dolayısıyla,
Hükûmetimiz fakir fukaranın, öğrencinin, yaşlının,
garip gurebanın yanında olduğu gibi çiftçimizin de
yanındadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT ÖNAL (Devamla) -
Milliyetçi Hareket Partisinin bu grup önerisinin aleyhinde
olacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Önal.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, grup önerisi kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan
Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından,
dünyanın ve Türkiyenin gündemindeki bir sorun olan çocuk
işçiliğinin bütün boyutlarıyla araştırılması
amacıyla 13/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
14/6/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
14/6/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
13 Haziran 2016 tarihinde
Diyarbakır Milletvekili, Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından, çocuk işçiliği, dünyanın ve Türkiyenin
gündeminde olan bir sorundur; bu bağlamda çocuk işçiliğinin bütün
boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan 2235 sıra numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere,
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 14/6/2016 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir konuşacak.
Buyurun Sayın
Kerestecioğlu Demir. (HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle
Mücadele Günüydü. Çocukların çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan,
potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve
zihinsel gelişimleri açısından zararlı işler çocuk
işçiliği olarak tanımlanır. Çocuk işçiler
okullarına düzenli devam edemez, okullarından erken
ayrılırlar ya da aşırı uzun süren ve ağır
işleri okullarıyla beraber yürütmek durumunda kalırlar.
15 yaşını doldurmuş çocuklar okul saatleri
dışında ve tatillerde cep harçlığı
sağlayacak kimi işlerde yer almak gibi işleri zaman zaman
yapabilirler ama İş Kanununa göre 15 yaşını doldurmuş
veya 14 yaşını doldurmuş ve ilköğretimi bitirmiş
çocuklar gelişimlerine ve eğitimlerine engel olmayacak hafif
işlerde çalışabilirken, bugün Türkiyede 14 yaşın
altındaki çocuklar da dâhil olmak üzere çocuklar oldukça ağır ve
tehlikeli işlerde yoksullukla başa çıkmak için
çalışmak zorunda kalıyorlar.
TÜİKin resmî verilerine göre çocuk işçiler toplam çocuk
nüfusunun yüzde 5,9unu oluşturuyor. Ev işinde
karşılığı olmadan emeği sömürülen çocukların
oranı ise yüzde 49,2. Bu çocuklar hane halkı için alışveriş
yapma, yemek pişirme, çamaşır yıkama, ütü yapma, küçük
kardeşlere veya hanede bulunan hasta fertlere bakma, evi temizleme, hanede
bulunan eşyaları onarma gibi faaliyetler yapıyorlar. Devletin
sunması gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetleri
küçücük çocuklar tarafından yapılıyor. Türkiye nüfusunun yüzde
15i yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Yoksul fertlerin yüzde 44,3ü çocuk. Çocuklar arasındaki eşitsizlik,
eşitsizliğin yaygınlaşmasının, kalıcı
hâle gelmesinin ve nesilden nesile aktarılmasının nedeni oluyor.
UNICEFin yayınladığı Çocuklar İçin Adalet
Raporunun 2016 sonuçlarına göre ise Türkiyede farklı ekonomik gruba
mensup çocuklar arasında eğitim, sağlık ve yaşam
memnuniyeti bakımından uçurumlar var. Çocukların yaşam
memnuniyeti eşitliği bakımından son sırada yer alan
Türkiye, sağlık konusundaki eşitlik bakımından ise
İsraille beraber son 2 sırayı paylaşıyor.
Dinlemiyorsunuz
arkadaşlar ama Türkiyenin çocukların yaşam memnuniyetinde en
son sırada yer alan bir ülke olduğunu ifade etmek istiyorum bir kez
daha, sağlık eşitliği açısından da İsraille
beraber son 2 sırada yer aldığını ifade etmek
istiyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, uğultu çok.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyabilir miyiz, lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Çocuk işçiliğinin en
kötü ve ağır biçimlerinden biri de mevsimlik tarım
işçiliği. Çocuk işçilerin yaklaşık yarısı
tarım işlerinde çalışıyor. Üstelik, mevsimlik
tarım işçisi çocukların sayısı her yıl
artış gösteriyor. 2006 yılına kadar çocuk
işçiliğinde azalma varken bu eğilim 2006-2012 yılları
arasında durdu ve özellikle tarım kesimindeki artışla
birlikte çocuk işçi sayısı tekrar artmaya başladı.
BAŞKAN Sayın
konuşmacı
Sayın Kerestecioğlu, bir dakika
Sürenize ekleyeceğim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Ama, bir dakika verirseniz çünkü
demin olmadı.
BAŞKAN
Ekleyeceğim sürenize Sayın Kerestecioğlu, lütfen itiraz etmeyin.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Ama, demin eklemediniz
Başkanım, o yüzden.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, sohbetinize kulislerde devam edebilirsiniz, lütfen
sessizliğimizi koruyalım.
Buyurun Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkan.
2012 yılında çocuk
işçi sayısı 893 bine ulaştı. Bilmiyorum, kendi
çocuklarınızla ilgili herhangi bir düşünceniz var mı ama
şu anda Türkiyede -2012 yılında daha doğrusu- çocuk
işçi sayısı 893 bine ulaşmış. Çocuk
işçiliğinin en kötü biçimlerinin on yıl içinde
kaldırılması hedeflenmişken 2002de, 2016 yılında
bu hedefin çok çok uzağındayız.
Okula gitmeyen çocuklar için
haftalık çalışma süresi elli dört saat. Çocukların
çalışma süresi Türkiye ortalamasının dahi üzerinde.
Çocukların üçte 1ine iş yerinde yemek verilmiyor ve çocukların
yarısından çoğu 400 lira altında bir ücretle
çalışıyorlar. Bu rakamlara henüz yansımayan ve birçoğu
Türkiyede kayıtlı olarak dahi bulunmadığından,
adresleri belli olmadığından ileride de yansımayacak
Suriyeli çocuklar var; savaşın en yoksulları, yoksulluğun
en ağır işçileri olan Suriyeli çocuklar. Çocuk ticaretinden seks
ve porno ticaretine kadar, Suriyeli çocuklar çok ciddi bir istismar tehdidi
altındalar, sanayide de en ağır işlerde
çalışıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde,
IŞİD, El Kaide, El Nusra cephesi, Suriyeli Ahrar-uş Şam
örgütü ve Özgür Suriye Ordusu militanlarına satılan askerî giysilerin
Gaziantep ve Antakyada dikildiği merdiven altı tekstil atölyeleri
basına yansıdı. 9-12 yaşlarındaki Suriyeli göçmen
çocuklar bu atölyelerde çalışıyorlardı. Atölye sahibi dahi,
bu çocukların okula gitmek yerine çalışmak zorunda
kaldıklarını söylüyordu. UNICEFe göre, Türkiyede göçmen
çocukların yüzde 80i okula gitmiyor. Üstelik, atölyede çalışan
çocukların bazıları ailelerini Antakyada bırakıp
çalışmak için Gaziantepe gelmişler ve ne yazık ki iş
cinayetleri de çocukları öldürüyor. İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi son üç buçuk
yılda en az 194 çocuğun çalışırken
yaşamını yitirdiğini, tam da Dünya Çocuk İşçiliğiyle
Mücadele Günü olan 12 Haziranda açıkladı. 2013 yılında en
az 59 çocuk işçi, 2014 yılında en az 54 çocuk işçi, 2015
yılında en az 63 çocuk işçi, 2016 yılının ilk
beş ayında ise en az 18 çocuk işçi çalışırken
yaşamını yitirdi. Trafik, servis kazası, beyin kanaması,
zehirlenme, boğulma, düşme, ezilme, göçük, patlama, yanma gibi,
çocukların adlarıyla insanın yan yana getirmeye içinin
elvermediği nedenlerle küçücük yaşta gözlerini hayata yumdular.
Eski Çalışma
Bakanı Faruk Çelik bir önergeye verdiği cevapta, 2013
yılında 21 ve 2014 yılında 16 çocuğun
çalışırken yaşamını yitirdiğini
belirtmiş oysa karşımızda isimleri ve hikâyeleriyle çok
daha fazla sayıda çocuk var. Devlet, ya ölen çocuk işçiler için rakam
dahi tutmuyor ya da devlet ve sermaye rakamları gizliyorlar.
Dünya Çocuk
İşçiliğiyle Mücadele Gününde, Adanada bir oto tamircisinde,
araçlardan çıkan atık motor yağların
toplandığı varilin patlamasıyla tamircide çalışan
13 yaşındaki çocuk işçi Mehmet Bozkurt ağır
yaralandı. Mehmet, bugün hâlen yaşam mücadelesi veriyor.
Ahmet
Yıldızın adını pek çoğunuz unutmuştur. 13
yaşındaki kimya işçisi Ahmet -plastik enjeksiyon makinesine
sıkışarak can vermesi- hastaneye Trafik kazası geçirdi.
diye getirilmiş, işverenine açılan davada 30.040 lira ceza
verilmiş, bir de 24 takside bölünmüştü. Çocuklara verdiğimiz bu
kıymet Surda, Cizrede, Geverde öldürülen, evleri yıkılarak
evlerinden koparılan çocuklara verdiğimiz; Karamandaki, Nizipteki
denetimsiz kamplarda ve yurtlarda çocuk istismarıyla ilgili
geçmişlerini dahi kontrol etmediğimiz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha
süre veriyorum size Sayın Kerestecioğlu, lütfen tamamlayın.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Çocuklara verdiğimiz
BAŞKAN Sayın
Kerestecioğlu, bir dakika
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sistemde sorun mu var? Bir dakika
yirmi bir saniye görünüyor zaten. Yani, henüz bir buçuk dakikalık süre
varken kesildi.
BAŞKAN Sistem
kapandı, evet.
Bakalım, bir dakika
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sistemde sorun var. Yani, söz süresi bitmedi çünkü.
BAŞKAN Evet, saate
bakmadım, sistem kapandı diye ikazda bulundum. Bir dakika
İki dakika veriyoruz
Sayın Kerestecioğlu, sistemde bir arıza varmış.
Teşekkür ederim
Sayın Baluken ikazınız için.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Çocuklara verdiğimiz bu
kıymet Surda, Cizrede, Geverde öldürülen, evleri yıkılarak
evlerinden koparılan çocuklara verdiğimiz; Karamandaki, Nizipteki
denetimsiz kamplarda ve yurtlarda çocuk istismarıyla ilgili
geçmişlerini dahi kontrol etmediğimiz eğitimcilere ve çalışanlara
emanet ettiğimiz çocuklara verdiğimiz kıymetten ayrılabilir
mi?
Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi Üyesi Doktor Filiz Ünal İncekara, Diyarbakır Surda
3,5 yaşındaki bir erkek çocuğunun sadece salondaki halıda
oynadığını, halının dışına
çıkıp oyuncak bile alamadığını anlatıyor.
Çocuk, kendisini o halının içinde güvende hissediyor. Suriyede
çatışma ortamından ayrılmış 8-14 yaş
arası çocukların bir buçuk yıl sonra Almanyada bir resim
atölyesinde hâlâ tank, top, uçaksavar çizdiklerini söylüyor. Bu savaş uzun
yıllar silinemeyecek.
Son dönemde İstismar
Komisyonu ve HDP heyetiyle 3 yerde inceleme yaptım; Nizip, Karaman ve
Sincan Çocuk Cezaevi. Nizipte de gördük ki pek çok kadın ve kız
çocuğu insanca ve güvenceli bir iş bulamadıklarından çocuk
yaşta ve ikinci eş olarak evlenmeye mecbur kalıyorlar.
Artık, çocuk ve evlilik,
istismar, çocuk ve işçilik, ölüm, hapishane bir araya gelmemeli. Gerçekten
dünyayı çocuklara vermemiz gerekiyor.
Ben, son olarak kendi
hakları için mücadele yürüten liselerdeki öğrencileri selamlayarak
konuşmamı bitirmek istiyorum.
Köklü bir geleneği olan,
yöneticilerini kendi vakıflarının önerileri ve sınavlarla
işe alan liseler proje okul adı altında iktidarın
atadığı yöneticilerle yönetilmeye, itibarsızlaştırılmaya
çalışıldı ama gençler, maalesef, bunlara karşı
gereken mücadeleyi yürütmeye kararlılar ve gelecek de onlarda diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin aleyhinde Aydın Milletvekili Sayın Deniz
Depboylu konuşacak.
Buyurun Sayın Depboylu.
(MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU
(Aydın) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına çocukların ihmali ve
istismarıyla ilgili olarak konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Gazi Meclisimizde
çocuklarımız için yaptıklarımızla övünç duyarak biz bu
kadar çok şey yaptık, acaba daha çok ne yapabiliriz diye
konuşmamız gereken 2016 yılında, biz, hâlâ
çocuklarımızın ihmal ve istismarlarını nasıl
engelleriz diye konuşuyor, kafa yoruyoruz. Bu, gerçekten çok üzücü.
Çocukların cinsel
istismarı üzerine çok konuştuk ve hatta bununla ilgili bir
araştırma komisyonu kuruldu. Ben de aynı komisyonda görev
aldım grubum adına, çalışıyoruz ve bu
istismarların önlenmesiyle ilgili olarak da grubum adına umudumu
kaybetmemek istediğimi de belirtmek istiyorum. Ancak, ne yazık ki biz
dün Karamandaydık, Karamanda incelemeler yaptık, toplantı
yaptık.
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın)
Bir de Söke ye gidin, Sökeye.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla)
- Olabilir, siz oradaymışsınız, biz de Karamandaydık
ama maalesef
ERKAN AKÇAY (Manisa) Cevap
vermeyin, Genel Kurula konuşun.
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın)
Hayır, Sökede de CHP'li Meclis üyesinin bir benzer olayı oldu da
geçen hafta.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmacının insicamını
bozmayın, lütfen.
Buyurun Sayın Depboylu.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla)
Evet, maalesef, orada toplantıda gördüklerimiz ve
duyduklarımız biraz umudumu kaybetmeme neden oldu. Neden?
diyeceksiniz. Özel kurumları bir kenara bıraktım, resmî kurum ve
kuruluşlarda çalışan ve bu olaylarla ilgili olarak ihmal ve
kusuru olduğu tespit edilen veya görünen kişiler hakkında hiçbir
idari soruşturma maalesef açılmamış.
Bunu şimdilik bir kenara
bırakacağım ve bugün biraz daha çocuklarımızın
uğradığı diğer istismarların üzerinde durmak
istiyorum, iki istismarla ilgili: Bunların birincisi çocuğun ekonomik
istismarı. Evet, biz grubumuz adına çocukların ekonomik olarak
istismar edilmesine ve çocuk işçiliğine karşı
çıktığımızı her fırsatta dile getiriyoruz.
Uluslararası Çalışma Örgütü, 15 yaşın altında
aile bütçesine katkıda bulunmak veya yaşamını kazanmak
amacıyla çalışanları çalışan çocuk ya da çocuk
işçi olarak sınıflandırmış, 15 ve 24 yaş
arasındakilere de genç işçi demiş ve biz de buna dayanarak
4857 sayılı İş Kanununda 15 yaşına kadar
olanlara çocuk işçi, 15-18 yaş arasındakilere de genç
işçi demişiz. Ancak, imzaladığımız bir
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi var ve burada
imza attığımız maddelerden biri, her çocuğun 18
yaşına kadar çocuk olarak kabul edileceği yani 18 yaş
altındakilerin çocuk olduğunu kabul edeceğimize dair bir madde
ama bunu nedense her seferinde yok sayıyoruz.
Çocukların ekonomik
hayatta olmasının sebeplerine şöyle bir
baktığımızda, neden çocuklar işçi oluyorlar diye
düşündüğümüzde, en temel sebebin de yoksulluk olduğunu
görüyoruz. Aileler, gelir düzeyleri düşük olduğu için çocuğun
kazandığı parayla ekonomilerini güçlendirmeye çalışıyorlar.
Yine, sanayileşme sürecini tamamlayamamış, nüfus artış
hızı yüksek, dolayısıyla, nüfus yapısı genç olan
ülkelerde ailelerin eğitime yaklaşımı çocukla ilgili,
fakirliğin zorlayıcı baskısı altına girmektedir.
TÜRK-İŞin yaptırdığı bir araştırmada,
mayıs ayı içinde 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırı 1.385 liradır, yoksulluk sınırı ise
4.478 lira düzeyindedir; maalesef, açlık sınırının
altında yaşayan birçok aile, çoluk çocuk hepsi birlikte
çalışmaktadırlar. Açlık sınırı altında
yaşayan ve toplumun yüzde 40ını oluşturan asgari
ücretlilerden 100 lira kesmeyi planlayan Hükûmet, yoksulluğu
artırarak daha çok çocuğu mu çalışma hayatına itiyor?
Bunun bir sorgulanması gerekmektedir.
Ülkemizde hâlâ çocuklar ihmal
ve istismara uğruyor, eğitim hakkından mahrum
bırakılıyor, iş hayatında güvensiz ortamlarda
çalıştırılıyorsa bu bizim sorunlarımızı
çözdüğümüz anlamına gelmiyor; bunu iyi bir değerlendirmek
gerekiyor çünkü nihayetinde bakıyoruz, çocuklarımızın
hakkı olan para yardım adı altında başka ülkelere
gönderiliyor. Zira, bugün grup toplantımızda liderimiz Sayın
Devlet Bahçelinin de ifade ettiği gibi, Sayın
Cumhurbaşkanı ve AKPli bakanlar, dönem dönem millî gelire göre
insani yardım yapan ülkeler arasında Türkiyenin ilk sıralarda
yer aldığını ifade etti.
Bütün bu sebeplerin
dışında, peki, çocuklar neden işçi olarak seçiliyor? Çünkü
çocuk işçiliği ucuz, çocuklar haklarını arayamıyorlar.
Diğer bir nedense mevzuat eksiklikleri; çocukların yaygın olarak
istihdam edildikleri küçük işletmeler, tarım ve sokakta yürütülen işler
ile ev hizmetlerinin İş Kanununun dışında
tutulmasının yanında kapsamda olan iş yerlerinin
denetiminin eksik olarak yapılması, etkin olarak
yapılmaması, cezai müeyyidelerin yetersizliği, denetim yapan
kurum ve kişilerin denetimlerde çocuk işçiliğini göz ardı
etmeleri veya yaklaşım tarzlarındaki yetersizlikler bu sorunu
daha ciddi hâle getirmektedir.
Türkiye İstatistik
Kurumu 2014 yılında çocuk bülteninde çocuk nüfusunu
açıklamış, Türkiye nüfusunun yüzde 29,4ü çocuk yani 22 milyon
838 bin 482 çocuğumuz var. 2012 yılında ise çocuk
işçiliği üzerinde bir araştırma yapmış ve 893 bin
çocuğun çalıştığını ifade etmiş.
2012den sonra TÜİK çocuk işçilerimizi hiç merak etmemiş; kaç
çocuk çalıştırılıyor, ne şartlarda çalışıyor
bakmamış, ya yok saymış ya da görmezden gelmiş.
Anayasamızın
50nci maddesi diyor ki: Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne
uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve
kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma
şartları bakımından özel olarak korunurlar.
Sayın vekiller,
çalıştırılan çocukların hem ruhsal, psikolojik hem de
bedensel açıdan gelişimleri tehlikeye girmektedir, eğitimlerini
tamamlayamamaktadırlar.
Yine, çocukların olumsuz
koşullar altında çalıştırılması onların
öz güvenlerine de zarar vermekte, hayati tehlike yaratmakta, eğitimini
tamamlayamadığı için bu döngüden geri gelip tekrar ileri dönemde
eksiklerini kapatması mümkün olmamakta.
Yine, aileden uzakta
çalışıyor olması onların ihmal ve istismar
olaylarına maruz kalmalarını da güçlendirmekte, daha da kötüsü
işçi olarak çalışan çocukların
bağımlılık yapan maddelerle karşılaşma ve
bunlara alışma riski de artmaktadır. Çocuk her anlamda korunmaya
muhtaçtır.
Yine, yapılan
araştırmalarda, kentlerde çocuklu aile reislerinin de
çalışma eğilimlerinin düştüğünü tespit edilmiş
çünkü aile reisleri, ne kadar çok çocuğu varsa bir organizatör gibi
çocuklarını çalıştırıp kendileri de ekonomik
koşullarını bu açıdan güçlendirmeye
çalışmışlardır. Bu da ücretlerin aşağı
düşmesini sağlayan işçi havuzunu genişletiyor, kitlesel
çocuk iş gücüyle aracı işverenler yeni teknolojiye
yatırım yapmaktan cayıyor.
Çocuğun ekonomik
istismarı göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir husus, ancak benim
üstünde durmak istediğim bir önemli istismar şekli daha var ki bu,
çocukların can güvenliğini riske atıyor. Son üç buçuk yılda
194 çocuğun iş kazalarında öldüğü ifade ediliyor.
Peki, bu ülkede, bizim güzel
ülkemizde kaç çocuk teröre kurban gitti, kaç çocuk terör cinayetlerinde
yaşamını kaybetti, bunun da araştırılması
gerekiyor. Çocuk suçunun bireysel veya adi suç nitelenmesinden çıkarak organize
suça dönüşmesine neden olabilecek yeni bir istismar türü belirlendi son
dönemde. Çocukların siyasi ve ideolojik amaçlara ulaşmak için
kullanılması şeklinde ifade edeceğimiz çocuğun
siyasi ve ideolojik amaçlı istismarı şeklinde
nitelendirilmektedir. Yapılan araştırmalarda terör örgütlerinin
insan kaynağı olarak 14-25 yaş grubundaki çocuk ve gençleri
kullandığı tespit edilmiştir. Söz konusu gösteri,
yürüyüş gibi eylemlerde çocukların kullanılmasının
belli başlı sebepleri vardır. Bunları bir sıralayacak
olursak:
Birincisi, çocukların
ceza ehliyetinin olmaması ya da az olması. Bir diğeri,
çocuğun bir yetişkine göre şüphe çekmemesi; çocukların
istenilen amaç doğrultusunda kullanılmasının
yetişkinlere göre daha kolay olması; güvenlik güçlerinin çocuklara
karşı güç kullanamayacağının bilinmesi; gösteri ve
eylemlerde çocuklar kullanıldığında yasa
dışı yapılanmalar tarafından Bakın, çocuk ve
kadınlarımızla hep birlikte göğüs göğse çarpışıyoruz,
dışarıdayız, meydanlardayız. ifadesinin
yaratılmak istenmesi.
Çocuk Koruma Kanununa göre,
korunma ihtiyacı olan çocuk, bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve
duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal ya
da istismar edilen ya da suç mağduru olan çocuklardır ki terör için
kullanılan çocuklar bu konuda en ciddi, en iyi şekilde, en acil ele
alınması gereken konulardan biridir ve bütün bunların
düzeltilmesi için de birçok faktörün göz ardı edilmeden dikkate
alınarak en iyi araştırmaların yapılması ve
sonuçlandırılması gerekmektedir.
Bir devletin gücü,
himayesindeki çocukların güven, huzur içinde, eşit haklara sahip
olarak, eğitim haklarını sonuna kadar kullanarak ruhsal ve
bedensel açıdan sağlıklı büyümesiyle ölçülür. Zira,
çocuklar milletin ve devletin geleceğidir, teminatıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Depboylu.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla)
Sayın Başkan, izin verirseniz tamamlayabilir miyim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim, konuşmanızı bağlayın lütfen.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla)
Bizim, Gazi Meclisteki en büyük sorumluluğumuz
çocuklarımızı ve onların geleceğini teminat
altına almaktır.
Yüce heyetinizi bir kez daha
saygıyla selamlıyor ve bütün bunları bir kez daha
hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Depboylu.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı olarak İstanbul
Milletvekili Sayın Yakup Akkaya konuşacak.
Buyurun Sayın Akkaya.
(CHP sıralarından alkışlar)
YAKUP AKKAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce kendimle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde
Adalet Bakanının verdiği listede -benim de adımı
söyleyerek- PKKlıları cezaevinde ziyaret eden milletvekili olarak
ismim geçti. Ben buradan yalancı bir Adalet Bakanı, müfteri olarak
ilan ediyorum. Ben sadece Can Dündar ve Erdem Gülü cezaevinde ziyaret ettim,
başka hiçbir kimseyi ziyaret etmedim. Bütün cezaevlerinin
girişlerinde ziyaret edenlerin kim olduğu bellidir ve izinle gidilir.
Yani hiç yapılmadık bir şeyi yapıyormuş gibi yapmak,
toplumda farklı bir algı yaratmak siyasete yakışmayan bir
durumdur. Bunu burada bir kez daha şiddetle kınıyorum,
reddediyorum ve yalancıdan da Adalet Bakanı olmaz diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Hakaret etmedi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör suçu demiştir, niye çarpıtıyorsun? Terör suçu
demiştir.
BAŞKAN Sayın
Akkaya, hakaret etmeyelim lütfen.
Buyurun.
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Efendim, hakaret etmiyorum. Ben kendi başıma -başkasını
da söylemiyorum- gelen üzerinden söylüyorum burada.
BAŞKAN Buyurun, devam
edin. Ben sadece hakaret etmemeniz gerektiğini söylüyorum, o kadar.
Buyurun, Genel Kurula hitap
edin lütfen.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sen terör suçlusunu ziyaret ettin mi, etmedin mi, onu söyle.
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Hayır, ziyaret etmedim
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör suçlusunu
BAŞKAN Sayın
Tunç
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Hayır, hiçbir terör örgütünün
Sadece Erdem Gül ve Can Dündarı
ziyaret ettim ben.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Can Dündar neden yargılanıyor?
BAŞKAN Sayın
Tunç
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Neden yargılanıyor?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör suçu değil mi?
BAŞKAN Sayın
Tunç
YAKUP AKKAYA (Devamla)
PKKlı mı?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör suçu
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Yargı verdi mi
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör suçu dedi Bakan.
BAŞKAN Sayın
Tunç
Sayın Akkaya
YAKUP AKKAYA (Devamla)
PKKlı olarak mı ilan etti mahkeme onları?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör suçu dedi.
BAŞKAN Sayın
Akkaya, sizden rica ediyorum, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Yapmayın Allah aşkına!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Çarpıtıyorsun ya, çarpıtma.
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Ayıp denen bir şey var. Siyaset yapıyoruz burada,
konuşuyorsunuz orada bir de.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Bu kadar da çarpıtma.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, siz de konuşmacıya laf atmayınız, lütfen
YAKUP AKKAYA (Devamla) Hadi
gidin oradan Allah aşkına!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Kendin yalan söylüyorsun.
YAKUP AKKAYA (Devamla) Hadi
sen git oradan!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Hadi be, sen git!
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Oturuyorsun, bir de boyuna posuna bakmadan konuşuyorsun.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, hiç yakışmıyor bu tavır, hiçbirinize.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ayıptır ya! Üslubuna dikkat et.
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Senin yaptığın ayıp! Beni burada şey
yapıyorsunuz
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Bakana yalancı diyemezsin.
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Sizin bir özür dilemeniz gerekir her şeyden önce.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Terör suçu dedi.
BAŞKAN Sayın
Tunç
ENGİN ALTAY
(İstanbul) 50 kere Haydar dediniz, 1 kere Sayın Tunç demediniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Dedim,
açın tutanaklara bakın Sayın Altay, açın tutanaklara
bakın lütfen. Dediğimi de çok iyi biliyorsunuz.
Buyurun, devam edin.
YAKUP AKKAYA (Devamla)
Sayın Başkan, 12 Haziran, Dünya Çocuk İşçiliğiyle
Mücadele Günü. Dünya Çalışma Örgütünün bu yılki teması,
tedarik zincirlerinde çocuk işçiliğine son vermektir. Yani, ILO, 12
Hazirandaki bu anmayı tedarik zincirlerinde çocuk işçiliğiyle
mücadele etmeye adamıştır.
Değerli milletvekilleri,
ben de bir çocuk işçiydim, 11 yaşında çalışma
hayatına başladım. İçimizde de böyle örnekler vardır.
Bütün okulları da gündüz çalışırken gece okudum. Yoksul bir
ailenin çocuğu olduğum için çocuk işçiliğin ne olduğunu
çalışarak bilen birisiyim, sadece raporlardan okuyarak değil.
Çocukken bir işte
çalışmamak en temel insan hakkıdır. Peki, çocuk
işçiler kimlerdir? Çocuk işçiler, tarım sektöründe ailesiyle
birlikte çalışanlardır. Çocuk işçiler, iş
öğrensin diye yaz tatilinde çalışanlardır. Çocuk
işçiler, ailesi yaşama tutunsun diye çalışan
çocuklardır. Çocuk işçiler, Türkiye'nin bir gerçeğidir;
bilinçli, sistematik bir emek sömürüsünün kurbanlarıdır. Çocuk
işçiler, oyun alanlarından kopartılarak daha ilköğretim çağındayken
acımasız üretim çarklarının çocuklarıdır, onlara
sokulan çocuklardır.
Değerli milletvekilleri,
son dört beş yıldır çocuklarımızın yanında
Suriyeli çocuklar da yer almaktadır. Gaziantep, Şanlıurfa,
İstanbul, Suriyeli çocukların emeğinin en yoğun olarak
sömürüldüğü illerdir. Bu çocuklarımız kimi zaman zorla tekstil,
kundura, tarım, temizlik ve inşaat işlerinde
çalışmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
bakın, 4857 sayılı İş Kanununun 71inci maddesi çocuk
çalışmasına ayrılmıştır. Yani, 15
yaşını doldurmamış çocukların
çalışmasını yasak olarak belirtmiş, buna istisna
olarak da 14 yaşını doldurmuş ve ilköğretimi
tamamlamış çocukların -hangi işlerde- hafif işlerde
çalışmasını öngörmüştür. Ancak ülkemizde birçok çocuk
ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadır,
resmî rakamlar da bunu açıkça göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
çocuk işçiliğini önlemek için ciddi tedbirler almak yerine
çocukların nasıl çalışması gerektiği mevzuata
alınırsa, yasaya konulursa çocuk işçi çalıştırmak
meşru bir hâle gelir. Ülkemizde 1 milyona yakın çocuk işçi
olduğu belirtilmektedir. TÜİK verilerine göre nüfusumuzun yüzde
29,4ünü çocuklar oluşturmaktadır. Çalışan çocukların
yüzde 49,8i okula devam ederken yüzde 50,2si okula devam etmemektedir.
Yine, TÜİK verilerine göre,
17 milyon yoksul vatandaşımız bulunmaktadır. Yoksul
fertlerin yüzde 44,3ünü çocuklar oluşturmaktadır ve her 3 çocuktan
1i şiddetli maddi yoksulluk çeken hanelerde yaşamaktadır. 7
milyondan fazla çocuğun yüzde 40ı protein alamamaktadır yani
et, süt, tavuk, balık yiyememektedir. Yoksulluk her geçen gün artarken
çocuk işçi sayısı da her geçen gün artmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
okula gitmeyen çocuklar haftada elli dört saat çalışmakta ve
çocukların üçte 1ine iş yerinde yemek verilmemektedir. Çocukların
yarısından çoğu 400 TLnin altında ücretle
çalıştırılmaktadır. Daha bir ay önce uzaktan
çalışma adı altında evde çalışmayı bu
Meclisten geçirdiniz. Bu yasa, çocuk işçiliğini düşürmek yerine
sayıyı daha da artıracaktır.
Değerli milletvekilleri,
bu tablo, on dört yıldır bu ülkeyi yöneten AKP zihniyetinin
tablosudur. Siz değerli AKP milletvekilleri bu tablonuzla ne kadar
övünseniz azdır.
Değerli milletvekilleri,
bu ülkede çocuklar 23 Nisanı kutlamadılar. Bu ülkedeki kimi sermaye
düzeni kutlanacak bir gün dahi bırakmadı çocuklarımıza.
Bakınız, Ensar
Vakfında gerçekleşen tecavüz sonrasında yaşananlar,
insanlık düşmanlarının aynı zamanda çocuk
düşmanı olduğunun da bir kanıtıdır. Bu
ahlaksızlığa ses çıkarmayanlar, çocukların
sömürülmelerine, iş cinayetlerinde ölmelerine de ses
çıkarmamışlardır.
Bakın, değerli
milletvekilleri, 2013te 59 çocuk, 2014te 54 çocuk, 2015te 63 çocuk, 2016da
14 çocuk çalışırken katledildi iş cinayetlerinde. Bu
çocuklar oyun oynamaları gerekirken, okula gitmeleri gerekirken
çalıştırıldılar ve öldürüldüler.
Bu ülkede yaşanan pek
çok çocuk iş cinayetini ve cinayetlere biçilen komik bedelleri
unutmayalım. Yaşamını yitiren 16 yaşındaki
işçi için mahkemenin vermiş olduğu tazminat sadece 47 bin lira.
Ekmek parası için kâğıt toplarken bir kamyonetin altında
kalarak can veren 6 yaşındaki işçiden geriye kalan, bir
acılı annenin feryadı: Yavrum, sen daha çok küçüksün! Daha iki
gün önce, tam da Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü'nde
Adanada 13 yaşındaki bir çocuk işçi, atık motor
yağlarının yanması sonucunda ağır yaralı,
hastanede yaşam savaşı veriyor.
Sonuç ortadadır;
çocuklarımız eğitim sistemindeki değişiklikler
nedeniyle birer ideolojik deneme tahtasına dönüşmekte, uygulanan
yanlış politikalar yüzünden aileler ekonominin ağır
çarkı içerisinde mecburen çocuklarını da çalışma
hayatına sürüklemektedirler. Oyun oynaması gereken yaşta,
Aliler, Ayşeler tarlalarda, atölyelerde, makine başlarında üç
kuruş için alın teri dökmektedirler.
Çocuk işçilik konusunda
gerekli adımlar bir an önce atılmalı, mevsimlik tarım
işçisi olarak çalışan ailelerle ilgili düzenlemeler çocuk ve
insan haklarını gözeterek yapılmalıdır. 4+4+4
eğitim sistemi acilen kaldırılmalı, eğitim ücretsiz,
ulaşılabilir olmalı, nitelikli ve kesintisiz eğitim sistemi
hayata geçirilmelidir. Çocuk işçiliğe karşı mücadele için
etkin şekilde denetimler yapılmalıdır. İşte,
geçtiğimiz 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele
Günü'nde, Türkiyede yaşayan 1 milyon çalışan çocuğun
kayıt dışı açıklarından faydalanarak
çalıştırılmasına biz de dur demeliyiz. Bu anlamlı
günde bunun bir siyaset malzemesi yapılmadan bütün siyasi partilerin ortak
önerisiyle çocuk işçilikle mücadeleyi hep beraber desteklemeliyiz.
Nazım Hikmet şöyle demiş: Dünyayı çocuklara verelim/
Kocaman bir elma gibi verelim, sıcacık bir ekmek somunu gibi/ Hiç
değilse bir günlüğüne doysunlar. Evet, yoksulluk en çok
çocuklarımız etkiliyor, savaşlar en çok
çocuklarımızı etkiliyor. Çocuklarımız iş yerlerinde
kötü çalışma koşullarında
çalıştırılıp perişan oluyor.
Bu duygularla hepinizi bir
kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akkaya.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Ankara Milletvekili
Sayın Jülide Sarıeroğlu olacak.
Buyurun Sayın
Sarıeroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
JÜLİDE SARIEROĞLU
(Ankara) Sayın Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen
başında rahmet, mağfiret ve cehennem azabından
kurtuluş olan ramazan ayının ülkemize, milletimize, tüm
İslam âlemine ve insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.
Yine, bu vesileyle, milletimizin kürsüsünden tüm şehitlerimizi rahmetle
anıyor, gazilerimize de şifa diliyorum.
HDPnin çocuk
işçiliğiyle ilgili Meclis araştırması açılmasına
yönelik önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Konuşmamın
çerçevesini de bu bağlamda, çocuk işçiliği konusuyla da
sınırlı tutacağımı sözlerimin hemen
başında belirtmek istiyorum.
Geleceğimiz olan
çocukların sağlıklı ve güvenli şartlarda mutlu bireyler
olarak yetiştirilmesi bugün, iktidar-muhalefet hepimizin ortak
kaygısı, ortak hedefi. Bu bağlamda, çocukların üstün
yararının da hepimiz açısından temel öncelik olması
gerektiğinin altını tekrar çizmek istiyorum.
Biz AK PARTİ
iktidarı olarak on dört yıldan beri çocukların üstün yararı
ilkesini temel öncelik yaparak çalışmalarımızı
kararlılıkla, bütünsel bir yaklaşımla ve çok boyutlu olarak
sürdürüyoruz.
Çocuk işçiliği
bugün, tüm dünyada devam eden önemli bir sorun, evrensel bir olgu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde, tüm dünyada
milyonlarca çocuk fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, duygusal, kültürel
gelişmelerine zarar veren, ulusal yasalara ve uluslararası
standartlara uygun olmayan koşullarda maalesef çalışmaktadır.
Tüm dünya, çocuk işçiliğiyle ciddi şekilde mücadele etmek için
çalışmalarını sürdürmektedir. Bu bağlamda, ülkemiz de
artan bir kararlılıkla, artan bir bilinçle çocuk
işçiliğiyle mücadele çalışmalarını sürdürmeye
devam etmektedir.
Ülkemiz, çocuk hakları,
çocuk istihdamı konusunda faaliyet gösteren uluslararası
kuruluşlara bildiğiniz üzere üyedir. Bu bağlamda, bu
uluslararası kuruluşlarca alınan kararlara hızla uyum
göstermekte, uluslararası standartları ülkemiz mevzuatına yansıtma
konusunda önemli bir çaba içerisindedir. Çocuk işçiliğiyle ilgili
uluslararası standartlar konusunda da dünyada örnek gösterilecek kadar
önemli çalışmalara ülkemiz imza atmıştır. Bu
bağlamda, 1992 yılında ILOnun Çocuk Emeğinin Sona
Erdirilmesi Uluslararası Programı olarak anılan IPEC
kapsamında bu programa katılan dünyadaki ilk 6 ülkeden birisi
konumundadır ülkemiz.
Diğer taraftan,
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi 1994
yılında onayladık. Uluslararası Çalışma Örgütünün
çocuk işçiliğiyle ilgili temel sözleşmelerinden birisi olan 138
sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi ve en temel sözleşme olan
ve bütün mevzuatımızın da temelini oluşturan 182
sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin
Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin
Sözleşmeyi de ülkemiz 2001 yılında onaylamıştır.
Üye olduğumuz uluslararası kuruluşların çocuk iş gücü
konusundaki kararları ve prensipleri ülke gerçeklerimiz ve
gereksinimlerimiz doğrultusunda kendi yasalarımıza ve
mevzuatımıza aktarılmaktadır.
Ülkemizde çocuk iş
gücüne yönelik düzenlemelerde başta Anayasamız olmak üzere -ki
biliyorsunuz, 2010 yılında yapılan düzenlemede ilk defa çocuk
hakları ibaresi AK PARTİ iktidarı döneminde Anayasamızda
yerini bulmuştur- İş Kanununda, Mesleki Eğitim Kanununda,
Umumi Hıfzıssıhha Kanununda, İlköğretim ve
Eğitim Kanununda önemli yasal değişiklikler son on dört
yıl içerisinde gerçekleştirilmiştir. Anayasamızın
50nci maddesinde özellikle, çocuk işçiliğiyle ilgili önemli bir
ifade karşılığını bulmuştur, Kimse,
yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde
çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve
ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları
bakımından özel olarak korunurlar. denmektedir. Bu kapsamda,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız uzun
yıllardır çocuk işçiliğine karşı aktif bir
mücadele vermektedir. Bu mücadeleyi verirken ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarıyla, işçi, işveren sendika ve
konfederasyonlarımızla, sivil toplum örgütlerimizle -ki az önceki
konuşmacımız da söyledi, bu dönem ILOnun, tedarik zincirleriyle
ilgili konusu gündemde- bu bağlamda, özel sektörümüzü de içine alarak çok
önemli bir çalışma sürecini yıllardır sürdürmektedir.
Yine, 4857 sayılı
Kanunumuzda yapılan değişiklikle, 71inci maddesinde, 15
yaşını doldurmamış çocukların
çalıştırılmasının yasak olduğu
düzenlenmiştir.
2010 tarihinde, Mevsimlik
Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal
Hayatlarının İyileştirilmesi Genelgesi kabul
edilmiştir. Yine bu kapsamda, METİP projesi
uygulanmıştır.
Yine, bize bazı
suçlamalar söz konusu: Evet, 2006 yılına kadar çok ciddi
çalışmalar yapılmıştı -HDP önergesinde de var-
ama son dönemlerde bu çalışmalarda bir durağanlık söz
konusu. Bunun aksini ispat edecek bir çalışmayı 2016 Mart
ayında hayata geçirmiş bulunmaktayız. Hazırlanan bir
genelgeyle mevsimlik tarım işçileri ile göçer ve yarı göçer
ailelerinin çocuklarının eğitime erişimi konusunda önemli
bir çalışma başlatılmıştır, hizmet içi
eğitimler devam etmektedir. 81 ilimizde bu genelgenin uygulanmasıyla
ilgili koordinasyon birimleri oluşturulmuştur.
Yine, çocuk
işçiliğiyle mücadele kapsamında ulusal istihdam stratejimizde ve
eylem planında önemli hedefler ortaya konulmuştur. Bu, bütünsel
bakış ve doğru ilerleme açısından çok önemlidir.
Yine, Çocuk
İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Ulusal
Politika ve Program Çerçevesi 2005 yılında
hazırlanmıştır, on yıldır uygulanmaktadır ve
şu anda 2017-2023 sürecini kapsayacak şekilde yenilenmesi
çalışmaları sürdürülmektedir.
Diğer taraftan, çocuk
iş gücüne yönelik yapılan araştırmalarla ilgili az önce de
rakamlar ifade edildi, araştırmaların 2012den itibaren neden
yayımlanmadığıyla ilgili bazı ifadeler burada
belirtildi. TÜİK şu anda dünyada çocuk işçiliğiyle ilgili 4
kez üst üste araştırma yapan tek istatistik kurumu durumunda ve bu
konuda Türkiye örnek gösterilmektedir. 1994, 1999, 2006 ve 2012
yıllarında çalışmalar yapılmıştır,
belli periyotlarla yapılmaktadır, inşallah, bu periyot
dolduğunda yeni araştırması da gerçekleştirilecektir.
Bu araştırmalara göre çocuk işçiliğiyle ilgili çok önemli
bir azalış ortaya çıkmaktadır. 1994 yılında
ekonomik işlerde çalışan çocukların oranı yüzde 15,2
iken 1999 yılında 10,3e, 2006 yılında 5,9a
düşmüştür; yine, 2012 yılı anketi sonuçlarında da çok
ciddi olarak düşüşler göze çarpmaktadır. Özellikle çocuk istihdam
oranı 6-14 yaş grubunda yüzde 2,6; 15-17 yaş grubunda
15,6dır. Çocukların genel istihdamı ise 5,9dur.
Birçok proje de
Çalışma Bakanlığımızın koordinasyonunda ILO
Türkiye Ofisinin teknik desteğiyle, yine sosyal paydaşların
katkısıyla ortak akılla birlikte sosyal diyalog temelli olarak
sürdürülmektedir. İşte, IPEC Projesini söyledim, Tarladan Okula
Projesi var, Fındık Üretilen İllerde Çocukların
Fındık Bahçelerinden Uzak Tutulması Eylem Planı 2011
yılında hazırlandı. Yine, Çocuk İşçiliğinin
Önlenmesinde Yerel Kaynakların Etkinleştirilmesi gibi birçok proje
uygulandı ve uygulanmaya da devam ediyor. Bu bağlamda ülkemiz, 2006
yılında ILO Çalışma Konferansında çocuk
işçiliğiyle mücadelede örnek ülke olarak ilan edilmiştir. Bu
bağlamda bizim tecrübelerimiz, bizim iyi örneklerimiz başka ülkeler
tarafından da şu anda değerlendirilmektedir.
Şu anda biliyorsunuz
başta cinsel istismar olmak üzere her türlü çocuk istismarıyla ilgili
burada 4 tane partimizin ortak önergesiyle bir komisyon kuruldu, dün Karamanda
çalışmalarımızı yaptık, yine yarın
toplantımız gerçekleştirilecek. Biliyorsunuz çocuk
işçiliği de bir istismar türü olarak öne çıkmaktadır. Bu
bağlamda araştırma komisyonumuzun gündeme alacağı
konulardan birisi olarak da çocuk işçiliği belirlenmiştir.
Yarın Çalışma Bakanlığından ve ILOdan,
önümüzdeki günlerde de ILO Türkiye temsilciliğinden
arkadaşlarımız gelerek konuyla ilgili bilgileri bizlere
iletecekler.
Yine, İnsan Hakları
Komisyonu kapsamında -HDP önerisinde iş sağlığı
ve güvenliğiyle ilgili hususlar söz konusu, konuşmacılar da
bunlara vurgu yaptılar- İnsan Hakları Komisyonumuzun
altında 27 Nisan tarihinde iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun önergesinde de
çocuk işçiliğiyle ilgili konuların gündeme alınması, incelenmesi
yer alıyordu.
2 komisyonumuzda şu anda
çocuk işçiliğiyle ilgili konular inceleneceğinden, ele
alınacağından içinde bulunduğumuz süreçte yeni bir
araştırma komisyonu kurulması yerine biz AK PARTİ olarak bu
komisyonlarda yapılacak çalışmaların içinde bulunduğumuz
süreçte -tabii ki yeterli olmaz söz konusu çocuksa ama- ciddi olarak ele
alınacağını burada ifade etmek istiyoruz.
Sözlerimin sonunda da çocuk
işçiliği başta olmak üzere, çocukların hayatın her
alanında istismarının önlenmesi konusunda da daha güçlü sesler
yükselmesi gerektiğini buradan vurgulamak istiyorum. Sadece çocuk
işçiliği değil, birçok alanda maalesef, üzülerek görüyoruz ki
istismar olayları devam ediyor. 182 sayılı Sözleşme
özellikle çocukların silahlandırılmasını,
çatışmalarda kullanılmasını da yasaklayan bir
sözleşme.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
JÜLİDE SARIEROĞLU
(Devamla) İnşallah, çocuk işçiliği konusunda olduğu
gibi bu konuda da yüksek sesler önümüzdeki günlerde samimi şekilde
duyabiliriz diye ümit ettiğimi belirtmek istiyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun önerisini oylamaya sunacağım
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi
var.
Sayın Altay, Sayın
Çamak, Sayın Gürer, Sayın Karabıyık, Sayın Arık,
Sayın Hürriyet, Sayın Özdemir, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın İlgezdi, Sayın Demirtaş, Sayın Topal, Sayın
Akaydın, Sayın Akın, Sayın Balbay, Sayın İrgil,
Sayın Bozkurt, Sayın Yalım, Sayın Sarıbal, Sayın
Yüceer, Sayın Tekin.
İki dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan
Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından,
dünyanın ve Türkiyenin gündemindeki bir sorun olan çocuk
işçiliğinin bütün boyutlarıyla araştırılması
amacıyla 13/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.32
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.49
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 101inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 23 milletvekili tarafından, terörle
CHPyi yan yana göstermeye yönelik algı operasyonunun tüm yönleriyle
araştırılması ve 2016 yılında cezaevlerinde terör
örgütleriyle ilişkiye geçtiği iddia edilen 24 CHP milletvekiline
ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla
14/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
14/6/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasına oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve 23 milletvekilinin terörle CHPyi yan yana göstermeye yönelik
algı operasyonunun tüm yönleriyle araştırılması ve
2016 yılında cezaevlerinde terör örgütleriyle ilişkiye
geçtiği iddia edilen 24 CHP milletvekiline ilişkin gerçeklerin ortaya
çıkarılması amacıyla 14/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (633 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 14/6/2016
Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Malatya Milletvekili
Sayın Veli Ağbaba olacak.
Buyurun Sayın
Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz hafta Genel Başkanımızın
katıldığı bir televizyon programından sonra hem Genel
Başkanımıza hem de CHP milletvekilleri üzerine, örgütlü bir
yalan çetesi, iftira ve yalan kampanyası yürüttü. Hatırlayalım
hızlıca, ne demişti Genel Başkanımız: Biz,
ahlakı, erdemi bilen insanlarız. Biz, kadına da saygı
duyarız, çöpten kâğıt toplayana da saygı duyarız.
Kimin sorunu varsa ilgileniriz ve hiç ayrım yapmayız. Biz, hapiste
hasta yatan PKKlıya da gittik, DHKP-Cliye de gittik, kader
kurbanına da gittik, İslami kesimden kendisini tanımlayıp
sağlığı zor olan insanlara da gittik, hiç ayrım
yapmadık çünkü hapse giren insanın koruması devlettir ve devletin
güvencesi altındadır. demişti.
Değerli arkadaşlar,
bu sözlerde ne var anlayabilmiş değiliz. Bugün CHPyle ilgili
iftirada bulunanların, yalan söyleyenlerin oluşturmuş
olduğu organize bir yalan çetesi harekete geçti. Bu yalan çetesinde
belediye başkanı var, bu yalan çetesinde köşe yazarı var,
bu yalan çetesinde TV yorumcusu var, siyasetçi var.
Değerli arkadaşlar,
Ankaranın haramisi, halkın vergilerinden çaldığı
parayla gece yarısı afişler yaptırdı, aynı gece
tüm reklam panolarına belediye kaynaklarını kullanarak bu
alçakça yalanları ve iftiraları astırdı. Ardından,
yine bu Ankara haramisine ait olan bir televizyon kanalı, Genel
Başkanımızın sözlerini makaslayarak ekranda döndürmeye
başladı. Aynı dakikalarda hem bu TV kanalında hem de haram
medyasında CHP Genel Başkanını paralı çakallara hedef
gösterdi. 1inci sınıf protokolün uygulandığı
şehit cenazesinde Genel Başkanımızın önüne kurşun
atıldı, ölümle tehdit edildi. Bu cenaze töreninde eski
Cumhurbaşkanı vardı, Başbakan vardı, İçişleri
Bakanı vardı, devletin protokolü vardı.
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Kahrolsun faşist diktatörlük! Kahrolsun faşist diktatörlük!
(Gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın milletvekili,
burası miting meydanı değil, lütfen.
VELİ AĞBABA
(Devamla) - Ardından Cumhurbaşkanı, Genel
Başkanımızın ifadelerini aynen şöyle kullanarak
değiştirdi: Yeri geldi hastanelerdeki PKKlıları, yeri
geldi DHKP-Cyi ziyaret ettiğini söyledi, iddia etti. Bunu kim söyledi
değerli milletvekilleri? Ülkenin Cumhurbaşkanı söyledi. Ne zaman
söyledi? Oruç olduğu gün söyledi. Ne zaman söyledi? İftardan sonra söyledi.
Kime söyledi? Aynı anda canlı yayın yapan 30-40 tane televizyon
kanalına söyledi. Artık yapacak bir şeyimiz yok değerli
milletvekilleri, el vicdan diyoruz, el vicdan diyoruz, el vicdan diyoruz! (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
bunun böyle olmadığını, bunun yalan olduğunu,
çarpıtma olduğunu, gerçeğe aykırı olduğunu
Cumhurbaşkanı biliyordu. Ama olsun, onlar biliyorlardı ki
onların söylediği yalan 30 milyon kişiye ulaşıyor,
bizim söylediğimiz doğru maalesef 1 milyon kişiye
ulaşıyor. İkinci gün -bizim CHPnin- bunun yalan olduğunu
açıkladık ama bu iftira maalesef geldi, geçti.
Değerli arkadaşlar,
Adalet Bakanı da bunun yalan olduğunu bal gibi biliyordu. Hastanede
kalan veya tedavi gören mahkûmların başında jandarma ekibi
bekler, infaz koruma ekibi bekler. Yanına giren çıkanı,
aynı cezaevindeki gibi herkesi kayıt altına alır. Oraya
sinek girse mutlaka Adalet Bakanının haberi olur.
Değerli milletvekilleri,
cezaevlerine giden heyetin tıpkı adaletin simgesi gibi gözleri kör
olmalıdır. Bizler cezaevine giderken, hep, hem mahpusun suçuna hem de
mahpusun menşesine karşı gözümüzü kapattık, gözümüz kördü.
Hiç kimseyi siyasi görüşüne, etnik kimliğine, sosyal statüsüne
bakmadan
Mağdur olduğunu kim iddia ediyorsa o insanların
yanında yer aldık. Kimden mektup geldiyse, kimden talep geldiyse
sorunlarını inceledik.
Değerli milletvekilleri,
bu karalamalarla bilin ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu teslim
alamayacaksınız. Nerede insan hakları ihlali varsa, hangi
cezaevinde, kim haksızlığa uğruyorsa kimliği,
kişiliği, mezhebi, siyasi görüşü ne olursa olsun Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri, grubu o haksızlığa uğrayan
insanların yanında olmaya devam edecektir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bizim Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi Komisyonu şimdiye kadar
birçok ziyaret yaptı. Hiç kimsenin selam vermediği, AKP Grubunun
selam vermekten korktuğu, yirmi yıl cezaevinde tecritte kalmış,
İBDA-Cnin lideri olduğu iddia edilen Salih Mirzabeyoğlunu
ziyarete giden ilk milletvekilleri CHP milletvekilleridir. Ergenekondan Fatih
Hilmioğlu ziyaretini biz yaptık. Değerli arkadaşlar, Güney
Afrikalı kanser hastası olan ama hastalığını
-dilini bilmediği için- hiç kimseye anlatamayan, son isteği
doğduğu ülkede güneşin doğuşunu görerek ölmek isteyen
Magdalena Marthayı ilk kez biz ziyaret ettik. Bugün kol kola
girdiğiniz, geçmişte fuhuşla suçladığınız Cübbeli
Ahmetin mağduriyetini biz gündeme getirdik. Sırtı kocaman oyulmuş,
kemikleri gözüken kader mahkûmu, yoksul Maraşlı kardeşimizin
yanında biz olduk.
Açık cezaevinde
insanların üst üste uyuduğunu, farelerin, kedilerin
oynadığını, birçok mahpusun hasta olduğunu ilk kez biz
gündeme getirdik. Antalya Cezaevindeki insanların üst üste
yattığını, nöbetleşe uyuduğunu ilk kez bu
kürsüden biz dile getirdik. Urfa Cezaevinde yanan insanları biz söyledik.
Pozantı Cezaevindeki tecavüz çığlığını ilk
kez Cumhuriyet Halk Partisi Grubu duydu. İzmir askerî casusluktaki
kepazeliği ilk biz duyurduk. Şakrandaki oyuk araması
dediğimiz, ince arama dediğimiz o kepazeliği, o rezaleti, o
insanlık dışı uygulamayı ilk kez biz gündeme getirdik.
Değerli arkadaşlar,
dün terörist, darbeci dediğiniz insanları biz her zaman ziyaret
ettik. İlker Başbuğa terörist diyordunuz, biz gittik, Tuncay
Özkana biz gittik. Bugün bakarken utanır mısınız
bilmiyorum, en arkada oturuyor, İlhan Cihanerin sorunlarını ilk
kez Cumhuriyet Halk Partisi Grubu gündeme getirdi.
Tabii, AKPnin kime, ne zaman
terörist diyeceğini bilemezsiniz. Daha geçtiğimiz yıl bu
grupta oturan bir milletvekili şu anda terör örgütü üyeliğinden
cezaevinde yatıyor.
Değerli arkadaşlar,
ayırmadan herkesin yanında yer almaya çalıştık.
Ayırmadan, tutuklu milletvekillerinin tamamının yanında yer
aldık. Şimdi, değerli milletvekilleri, havuz ve haram
medyasının bu yalanlarını beklerdik ki Adalet Bakanı
yalanlasın, Adalet Bakanı Cumhurbaşkanın söylediği
iftirayı düzeltsin diye bekledik ama beklentimiz boşa.
Değerli
arkadaşlar, ne dedi? CHP milletvekilleri 2016 yılında 81
teröristi ziyaret etti. dedi ve açıkça sadece CHP Grubunu hedef gösterdi.
Bu dönemde, 2016da cezaevine giden AKP milletvekillerini söylemedi, HDP
milletvekillerini söylemedi, MHP milletvekillerini söylemedi, açıkça,
Türkiyeye CHP milletvekillerini hedef gösterdi. Ardından, değerli
arkadaşlar, bu organize çetenin, yalan çetesinin medyası ortaya
çıktı, Dediler ki: CHPliler 81 teröristi cezaevinde ziyaret etti.
Alçakça bir yalan, hayâsızca bir yalan. Bir başkası CHPdeki o
ekip deşifre oldu." dedi. Değerli arkadaşlar, bakın,
şu yalanlara bakın, bunlar sizin resmî yayın
organlarınız. Bir başkası -bizim resimlerimizi göstererek-
bizleri hedef gösterdi, televizyon ekranlarında isim isim vererek bizleri
hedef gösterdi. Değerli arkadaşlar, biz bu cezaevlerine o Adalet
Bakanının izniyle gittik, biz kendi kafamızdan gitmedik.
Eğer suçsa o Adalet Bakanından bu hesap sorulmalıdır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bize iftira atan Adalet Bakanına hodri
meydan diyorum: Hangi CHP milletvekili, hangi teröristi hastanede ziyaret
etmişse gelsin açıklasın, derhâl gün versin, saat versin, hangi
CHP milletvekili hangi cezaevinde hangi teröristi ziyaret etmişse bilelim.
Soruyoruz: Bu 81 teröristin hangisi şu anda içeride, hangi cezaevinde? Onu
da söylüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, size birkaç örnek vereceğim. Gamze İlgezdi 6
KCKliyi ziyaret etti. deniyor. Değerli arkadaşlar, Fikri
Sağlar 1 KCKliyi ziyaret etti." deniyor. Selin Sayek Böke 1
PKKlıyı ziyaret etti." deniyor. Tahsin Tarhan 3
PKKlıyı, 2 THKP-Cliyi -bunu da Adalet Bakanı kurdu, o örgütün
de kurucusu Adalet Bakanı- ziyaret etti. deniyor. Bakın, bu
listedeki teröristlerin kim olduğunu biliyor musunuz, bilmiyorum. Daha dün
Davutoğlunun tutuksuz yargılansın dediği insanlar kim?
Bunların birisi akademisyen, PKKlı dedikleri bu. Değerli
arkadaşlar, bir diğeri Can Dündar ile Erdem Gül. Bakın, bunlar
da terörist, bunlara iyi bakın, bunları da birçoğunuz
tanıyorsunuz değerli arkadaşlar.
Şimdi, Adalet
Bakanını eğer Hitlerin Propaganda Bakanı Goebbels
duysaydı, önünü iliklerdi, önünde saygıyla eğilirdi Adalet
Bakanının, Ben bile senin kadar yetenekli değilim. derdi.
Değerli arkadaşlar,
bununla ilgili her türlü hukuksal girişimde
bulunacağımızın bilinmesini istiyoruz. Cumhuriyet Halk
Partisi, tekrar söylemek isterim ki, nerede mağdur varsa, nerede mazlum
varsa yanında yer almaya devam edecek, özellikle AKPnin faşizminin
yaratmış olduğu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA
(Devamla)
mağdurların her zaman haklarını bu grup
savunacak.
Saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, hatip partimizin ismini zikrederek
grubumuza sataşmada bulunmuştur. Grubumuzun, bahsettiği bir
kişiyle görüşmekten korktuğu, kime, ne zaman terörist
diyeceğimizin belli olmadığı gibi ifadeler kullandı.
Söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki
dakika Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun, Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Ağbaba, buradan bağırmak suretiyle grubumuza
ağır ithamlarda bulunarak kendinizi haklı çıkarmaya
çalışmayın. Burada Genel Başkanınız ziyaretten
bahsetmiştir. Ha, siz bu ziyaretler noktasında, farklı kesimleri
ziyaret ettiğinizi, buradan, bir çekincenizin
olmadığını söylediniz. Buyurun, siz ziyaretlere devam edin,
yolunuz açık olsun. Bu noktada da takdiri millet zaten kendisi verecektir.
Bizim kimseden çekindiğimiz
CEYHUN İRGİL (Bursa)
Beraber gidiyoruz, siz de geliyorsunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Dinle, dinle! Dinleyin biraz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
araştırma komisyonunun yaptıkları haricinde sizin
yaptığınız ziyaretler var, kastedilen bu, Genel
Başkanınız da zaten bunları ifade ediyor.
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Metinere sor, Metinere.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Dinleyin.
İkincisi: Biz kimseye
teröristtir veya terörist değildir gibi bir karar verme makamında
değiliz, bunun makamı ve bunun kararını verecek olan
yargıdır. Yargı burada bir karar verir, yargılama süreci
noktasında ortaya bir netice çıkar, buna da herkes uyar.
Bir kez daha grubumuza atfen
söylediğiniz sözleri sizlere misliyle iade ediyorum Sayın
Ağbaba. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
3.- CHP Grubunun, Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 23 milletvekili tarafından, terörle
CHPyi yan yana göstermeye yönelik algı operasyonunun tüm yönleriyle
araştırılması ve 2016 yılında cezaevlerinde terör
örgütleriyle ilişkiye geçtiği iddia edilen 24 CHP milletvekiline
ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla
14/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde Gaziantep Milletvekili Sayın Şamil
Tayyar konuşacak.
Buyurun Sayın Tayyar.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi sevgi ve
muhabbetle selamlıyorum.
Bütün
milletvekili arkadaşlarımın, İslam âleminin,
yurttaşlarımızın ramazanını da tebrik ediyorum bu
vesileyle. Umut ederim ki bu oturum ramazanın ruhuna uygun olarak cereyan
eder, bunu da ayrıca dilemek istiyorum.
Bayağı
heyecanlı bir konuşma yaptı Malatya milletvekili az önce bu
kürsüde. Ben de kendisini mümkün mertebe dikkatlice izlemeye
çalıştım. Öneriye de baktığımda, öneride de yani
Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal olarak terör örgütleriyle
ilişkilendirilmesinden çok ciddi bir rahatsızlık duyduğu,
bir algı operasyonunun başlatıldığı, buna
ilişkin olarak da bir araştırma komisyonunun kurulması
yönünde bir talebi dile getiriyorlar.
Kendilerine
önce şunu söyleyeyim: Gerçekten, Atatürkün kurduğu bir siyasi
partinin burada terör örgütleriyle ilişkilendirilmekten
rahatsızlık duymasını son derece önemsiyorum. Keşke bu
hassasiyeti bugün değil, daha önce yüreklerinde hissedebilselerdi hem
kendi partilerine hem de bu ülkeye çok ciddi bir şekilde hizmet ederlerdi
diye düşünüyorum. Bakın, Gezi olayları
başladığı zaman da aslı astarı olmayan birçok
iddia, görüntü, görsel malzeme sosyal medyada, haber portallarında,
farklı mecralarda kullanıldı, değerlendirildi ve o Geziden
yani sokaklardan iktidar devşirmeye yönelik girişimleri CHP ciddi bir
şekilde destekledi. Olabilir, yani bunu kendisi de bir farklı
arayışın tezahürü olarak da değerlendirebilir ama daha
önceki konuşmalarımızda da ifade ettiğimiz gibi, o
yüreğimizi parçalayan bazı sahneler maalesef Cumhuriyet Halk
Partisini hiç rahatsız etmedi. Mesela, kurucuları Mustafa Kemal
Atatürkü Abdullah Öcalanla aynı fotoğraf karesine sokan CHPli
gençler, yine aynı şekilde birlikte Abdullah Öcalan lehine slogan
atan gençlerle ilgili olarak herhangi bir soruşturma
(CHP
sıralarından gürültüler)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Ne zaman oldu bu olay?
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Ne zaman oldu?
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) İftira atma! Nereden biliyorsun sen?
ŞAMİL
TAYYAR (Devamla) Bir saniye
Hayır, niye zıplıyorsunuz ki,
niye zıplıyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sen Abdullah Öcalana övgüler diziyordun be
kardeşim. Siz teröristlere övgüler diziyordunuz.
ŞAMİL
TAYYAR (Devamla) Az önce bunlarla ilgili, bakın bunlarla ilgili
BAŞKAN - Sayın
Tayyar, Sayın Tayyar
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Biz
dinledik...
CEYHUN İRGİL
(Bursa) İftira atmıyorduk ama, o iftira atıyor.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, konuşmacı düşüncelerini ifade ediyor; grup
başkan vekiliniz burada, söz alıp cevabını verebilir. (CHP
sıralarından gürültüler)
Buyurun Sayın Tayyar.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sen Atatürkü ağzına
Ağzını çalkala da
Atatürkü alma ağzına.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Neyi? Yani sen ağzına ne alıyorsun bilmiyorum ama
ben size şunu söylüyorum: Bakın
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Terbiyesizlik yapma!
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Ahlaksızlık yapma!
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ne biçim konuşuyorsun sen?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Ahlaksızlık yapma!
ORHAN KARASAYAR (Hatay)
Dinle! Biz dinledik.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ramazan vakti ne biçim konuşuyorsun sen?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Mustafa Kemal Atatürk
BAŞKAN Sayın
Tayyar, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin lideridir
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ee, tamam. Niçin iftira atıyorsun?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) -
bir siyaset adamıdır, bir devlet adamıdır ve
biz onu her zaman saygıyla karşıladık.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ee, tamam, o zaman düzgün konuş.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) - Bizim Mustafa Kemal Atatürkle bir problemimiz yok.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ee, tamam, düzgün konuş o zaman.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) - Ama ben şunu söylüyorum, ben diyorum ki: Arkadaş,
eğer Cumhuriyet Halk Partisini Mustafa Kemal Atatürk kurdu ise, siz
Atatürkün kurduğu bir partinin siyasi temsilcileriyseniz herkesten önce
Mustafa Kemal Atatürkü sahiplenmesi gereken sizlersiniz ama maalesef bu sahiplenmeyi
göstermediniz. Neyse
Vatandaş bunun muhasebesini yapacak.
Bir taraftan da, yani bu
değerlendirmeler karşısında üzülüyorum. Keşke bu
yaşanılanlar karşısında Cumhuriyet Halk Partisi kendi
iç muhasebesini yapsa, kendi yüzleşmesini yapsa zannediyorum ki daha doğru
bir yolu tercih ederdi. Efendim Bizimle ilgili bir algı operasyonu var.
Peki, bu operasyon Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili olarak niye
yapılmıyor? Ya da birileri bir şey söylediği zaman MHPye
yapışmıyor da niye sizin üzerinize yapışıyor?
Hakikaten niye yapışıyor?
ORHAN SARIBAL (Bursa) Onun
cevabını siz vereceksiniz.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bakın, Sayın Baykalın Genel Başkanlık
yaptığı dönemde Cumhuriyet Halk Partisiyle bu tür
ilişkilendirmeler yoktu. Ne zaman başladı? Sayın
Kılıçdaroğlunun Genel Başkan olmasından sonra. Birkaç
örnek vereceğim size: Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin bir
milletvekili, Selina Doğan; Ankarada 35 insan hayatını
kaybettiği zaman kendisi bir tweet attı; dedi ki: 1992 doğumlu
bir kadını vücudunu patlatarak ölüm saçmaya iten sebepleri
konuşmadıkça terörle mücadele yalandır. Doğru mu?
SELİNA DOĞAN
(İstanbul) Evet, tabii ki konuşmamız lazım.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Doğru mu? Yani bu tweette bir problem var mı?
SELİNA DOĞAN
(İstanbul) Tabii ki konuşacağız.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) - Hayır, hayır bu tweette bir problem var mı? Yani
atılmadığını iddia ediyor musunuz, bunun yalan
olduğunu
Etmiyorsunuz değil mi?
Bakın, bir şey
söyleyeceğim: Peki, 35 insanın ölümüne yol açan bir hadisenin
vesilesi olan bir canlı bombanın ruh hâlini anlamaya
çalışanlar, yani sizler, ya, bir şehit yakınının
ruh hâlini niye anlamaya çalışmıyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MELİKE BASMACI (Denizli)
Onları teşvik edenlerin ruh hâlini anlamaya
çalışıyoruz yani sizi.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Şimdi, geçen sefer söyledim tek sarılı yumurta
diye, bazı arkadaşlar dedi ki: İki sarılı yumurta.
MELİKE BASMACI (Denizli)
O kızı teşvik edeni anlamaya çalışıyoruz yani
sizi anlamaya çalışıyoruz.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya)
Şehit babasına karaktersiz diyen kim?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bakın, Selina Doğan diyor ki: Her ne kadar Sayın
Cumhurbaşkanı hukuku göz ardı etmeyi buyurmuş olsa da biz
Allah'tan değil, hukuktan ve bu ülkenin elden gitmesinden korkuyoruz.
Herhâlde bir problem yok? Bunu söyleyebilirsiniz, bu sizin tercihiniz, bir
ifade özgürlüğüdür, kimsenin de itirazı olmaz ama siz Allah'tan
korkmuyoruz. dediğinizde bir başkası size Allahsız
dediği zaman buna ne tür bir tepki verebilirsiniz ya da tepki
verdiğinizde bunun bir anlamı olabilir mi? Ama, sonuçta, bakın
MELİKE BASMACI (Denizli)
Ne şovmensin sen ya. İflah olmazsın sen ya. Yanlış
yerdesin sen ya.
BAŞKAN Sayın
Tayyar, şahsiyatla uğraşmayın lütfen.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Şahsiyet olur mu, bunlar Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri.
BAŞKAN Lütfen, siz
konuya bağlı kalıp konuşmanıza devam edin. Bir
şahıs üzerinden bağlı kalmayın lütfen.
CEYHUN İRGİL (Bursa)
Yani, çok şahsi bir konuşma bu. Ya, senin fikrin yok mu, fikrin?
Fikir konuş burada. Niye insanlarla uğraşıyorsun?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Sonra, CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sen attığın tweetlerin yarısını sildin
be korkudan.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bir saniye dinleyin beni ya, ben sizin temsilcinizi burada
dinledim.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Niye dinleyeceğiz, hakaret ediyorsun insanlara.
Kadınlarımıza hakaret ediyorsun.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bakın, az önce temsilcinizi dinledim, sabırla dinledim,
herhangi bir laf da atmadım. Siz de lütfen sabırlı olun.
Bakın, bir şey
söyleyeceğim
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Adam bilgi verdi, dedikodu yapmıyor.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Ya, dedikodu mu kardeşim, atılan tweetten bahsediyorum;
doğru mu, değil mi? Eğer yalansa yalan olduğunu söyleyin o
zaman.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sizin attığınız tweetlerin
yarısını siliyorsun be devamlı. Yalan yanlış
atıyorsun.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Neyi sildim kardeşim, neyi sildim ya?
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Tweetlerin yarısı iftira.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen sayın
milletvekilleri.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) CHP Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan
Yüksekovayla ilgili gözlemlerini paylaşıyor ve cümleye şöyle
başlıyor: Bir grup eylemcinin -50 kadar- alanı terk etmek üzere
olduğu
vesaire, devam ediyor. Bir grup eylemcinin diye söze
başlıyor. Yani, teröriste eğer siz eylemci diye hitap
ederseniz, ona terörist diyemezseniz o zaman vatandaş size tepki
gösterdiği zaman bundan niye alınıyorsunuz, bundan niye
gocunuyorsunuz? Bakın, bunu anlayabilmiş değilim.
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Teröristbaşına sayın diyenden niye söz
etmiyorsunuz?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Ya da Sayın Sezgin Tanrıkulu yine canlı bomba sonucu
hayatını kaybedenlerin olduğu bir süreçte eğer PKK'nın
kanalına çıkıyorsa ve orada eğer CHP
politikalarını anlatıyorsa ama yarın da birisi kalkıp
size bir ilişkilendirme yapıyorsa sizin söyleyecek bir sözünüz var
mı? Ben çok basit bir şey soracağım o zaman size.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sorma, konuşmanı yap sen.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bakın, bunların hiçbirine bir cevabınız yok,
oturduğunuz yerden tepki gösteriyorsunuz.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Kale alıp cevap vermiyoruz; cevap çok da.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Peki, Atatürkün posterini indirdi diye partiden ihraç
ettiğiniz Aylin Nazlıakayı ya, peki
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Öyle bir şey yok, yok.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Ya, nasıl yok ya? Aylin Nazlıaka niye ihraç edildi?
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Yok. Neden atıldığını bilmiyorsun, okuman
yazman bile yok.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Hayır, niye ihraç edildi onu söyleyin.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sana ne kardeşim, sana ne; bizim partimizin içinden sana ne?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Olur mu? Mustafa Kemal Atatürkün adını anan
milletvekilini ihraç edeceksiniz, ondan sonra, terör örgütlerine destek veren
milletvekillerine sahip çıkacaksınız; buna ilişkin bir
sözünüz var mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa)
Biz senin partindeki yarısını
Teröre eğer destekse,
Fethullah terörü desteklemek, terör örgütüyse
Bunların yarısı
televizyonlarda akşama kadar cemaat güzellemesi yapıyordu.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Konuşma, konuşma.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Konuşmacı; lütfen
insicamımızı bozmayalım.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) CHP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Kenan Otlu
bakın, diyor ki
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) CHP kadar taş düşsün başına.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Yüce Rabbime şükürler olsun ki 1960tan bu yana Cumhuriyet
Halk Partisini tek başına iktidara getirmedi, eğer bu kafayla
giderseniz ne sizin çocuklarınız ne de torunlarınız asla
CHPnin iktidarını da göremeyecekler.
CHP Gençlik Kolları
Başkanı Kenan Otlu doğudaki hendek hadisesi
başladığında diyor ki: Biz nasıl Gezide yan yana
durduysak, nasıl 1 Mayısta birlikte gaz yediysek, Ankara
katliamında kanlarımız birbirine nasıl
karıştıysa bu zulmün karşısında da yan yana, omuz
omuza duralım. Barikatta da, alanda da faşizme karşı omuz
omuza duralım. Bununla ilgili herhangi bir işlem yaptınız
mı?
MELİKE BASMACI (Denizli)
E, hep birlikte dursak da terör bitse.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Hendeklerde teröristlerle beraber yan yana durmayı sizin
Gençlik Kolları Başkanınız söyleyecek, bundan utanmadan da
bunu savunacaksınız.
MELİKE BASMACI (Denizli)
Teröristlerle değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne
terbiyesiz adamsın sen ya! (CHP sıralarından Ahlaksız
herif! sesi)
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bakın, size bir şey söyleyeyim
Terbiyesizlik yapma lan, ahlaksız
sensin, terbiyesizlik yapma, ahlaksız! Konuşma!
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ne biçim konuşuyorsun sen, kime lan diyorsun sen! (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Sayın Tayyar; lütfen, temiz bir dille konuşun.
ŞAMİL TAYYAR (Devamla)
Senin böyle konuşmaya hakkın yok. Ahlaksız!
BAŞKAN Sayın
Tayyar, sayın milletvekilleri; lütfen temiz bir dille konuşun.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Hayır, arkadaşlar, bırakın
Kalitesini
gösteriyor.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bakın, hayır, kim ahlaksız diyorsa ona buradan
aynen iade ediyorum, ahlaksızlık yapmayacaksınız. Burada
sizin temsilcileriniz var, kalkacak söyleyecek, kalkacak konuşacak.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Kalitesini gösteriyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Ayıp!
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Nedir ayıp? Gençlik Kolları
Başkanınızın sözünü söylüyorum kardeşim, yalan
mı? Ahlaksız! O zaman kalkacaksın, Gençlik Kolları
Başkanına hesap soracaksın. Ondan sonra konuşuyorsunuz.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Provokatör olmuş. Ya, niçin bu insanlar konuşurken biz hiç
rahatsız olmuyoruz da senden bu kadar rahatsız oluyoruz, niye bu
insanlardan rahatsız olmuyoruz?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Efendim, CHP Genel Başkanının önüne boş kovan
atılmış.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sen provokatörsün kardeşim. Bizim gibi sakin insanları bile
çileden çıkarıyorsun.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN Sayın
Tayyar, lütfen
Sayın Tayyar, karşılıklı
konuşmayın lütfen.
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Ben sizin milletvekillerinin buradan tweetini paylaşıyorum.
Tweetini paylaşıyorum.
BAŞKAN Genel Kurula
hitap edin lütfen.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ya bir efendi ol ya. Bu kadar efendi insan varken niye sen
çıkıyorsun?
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla) Bakın, boş kovandan kaos planı çıkar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ŞAMİL TAYYAR
(Devamla)
ama iktidar çıkmaz. Bunu da öğrenin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tayyar.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ya bırak iktidarı be. Bizden iktidar çıkmaz ama yalaka
da çıkmaz, yalaka! Pişmiş kelle gibi gül devamlı,
başka işin yok.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sana yazıklar olsun, yazıklar
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Altay
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Öncelikle sizin, Türkiye Büyük Millet Meclisini yöneten bir
Başkan olarak, kürsüdeki hatibin muhalefet sıralarına yönelerek
Terbiyesizlik yapma lan! sözünü -ki duymamanız mümkün değil- bunu
düzelttirmenizi bekliyorum. Bunu düzelttirmenizi bekliyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN İkazda
bulundum.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
İkaz ne demek canım?
BAŞKAN İkazda
bulundum, tutanakları alıp bakarsınız Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) O zaman, İç Tüzükün ilgili disiplin hükümlerine göre
işlem yapmanızı talep ediyorum.
BAŞKAN Tamam, peki,
onu da değerlendiririz. Buyurun, devam edin. Tutanakları inceler,
değerlendirmesini yaparız.
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) Ne işlem yapacak Başkan, ne işlem yapacak?
Senin arkadaşın
bana Terbiyesiz! diye laf atıyor. Ben sadece savunma hakkımı
kullandım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Terbiyesiz, edepsiz, bunlar söylenir.
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) Bakın bir şey söyleyeceğim
BAŞKAN Sayın
Tayyar
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) Başkan, bakın
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sen lan diyemezsin lan!
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) Şerefsizlik yapma! Ahlaksız herif!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sen şerefsizsin! Sen şerefsizsin!
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) Sus
Ahlaksız!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sen şerefsizsin!
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
birbirlerinin üzerine yürümeler, gürültüler)
BAŞKAN Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 101inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
milletvekillerinin kullandığı sözcüklere dikkat etmesi gerektiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, verdiğimiz arada bir
önceki oturumun tutanaklarını inceledim grup başkan vekilleriyle
birlikte. Gerçekten, kullanılan kelimeleri burada tekrarlamaktan hicap
duyarım.
Siz sayın milletvekillerinden özellikle rica ediyorum, kürsüden,
özellikle kürsüden konuşurken lütfen sözlerinize dikkat ediniz. Laf atmak
belki bir geleneğimizdir ama yine özellikle sıralarınızdan
laf atarken de kullandığınız sözcüklere lütfen dikkat ediniz.
Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi; buraya saygı, sözlerimizle ve
davranışlarımızla gerçekleşir.
Bu söylediklerime saygı
göstereceğinizi düşünüyorum ve kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
3.- CHP Grubunun, Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 23 milletvekili tarafından, terörle
CHPyi yan yana göstermeye yönelik algı operasyonunun tüm yönleriyle
araştırılması ve 2016 yılında cezaevlerinde terör
örgütleriyle ilişkiye geçtiği iddia edilen 24 CHP milletvekiline
ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla
14/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı olarak Kars
Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen konuşacak.
Buyurun Sayın Bilgen.
(HDP sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime vefat
yıl dönümü dolayısıyla Cemil Meriçin iki cümlesiyle
başlamak istiyorum; aslında, hem biraz önceki ortama hem de
Türkiyede siyaset kurumunun içerisinde bulunduğu duruma
ışık tuttuğunu düşündüğüm iki cümlesi: Polemik,
peşin hükümler ve gizli çıkarların savaşıdır.
diyor Cemil Meriç. Yine, bir başka sözünde de Düşünce şüpheyle
başlar. Zıt fikirlere kulaklarınızı tıkamak,
kendinizi hataya mahkûm etmek değil midir? diyor.
Evet, değerli
milletvekilleri, bazen ülke gündemine sadece dile hâkim olamamanın, sadece
söylediği sözün ne anlama geldiğini, nereye varacağını
kestirememenin ülke gündemine damga vurduğu anlar oluyor. Geçtiğimiz günlerde
bir ilahiyatçının -sonra düzeltme, özür açıklamaları
yapılsa bile- devlet televizyonunda yaptığı konuşmada
ibadet etmek ile etmemek ya da işte, namaz kılmak ile kılmamak
üzerinden hayvan göndermesi yapması, aslında sadece onun bir dil
sürçmesi değildi; ne yazık ki toplumda, toplumun bir kesiminde de
karşılığı olan bir zihin dünyasının
yansımasıydı. Oysa, içinde bulunduğumuz ayın galiba
hepimize öğretmesi gereken, en çok da inananlara, dindarlara
öğretmesi gereken bir şey var; o da, eğer dilinizi kötü sözden
alıkoymaya katkı sağlamıyorsa orucun açlıktan
başka hiçbir şey ifade etmediğini bizatihi Kuranın
kendisi söylüyor. Namazın, eğer kötülüklerden alıkoymuyorsa,
yorgunluktan başka hiçbir şey ifade etmediğini Kuranın
kendisi söylüyor; kurbanın kanının Allaha
ulaşmadığını, sadece niyet beyanı olduğunu,
paylaşma, dayanışma olduğunu bizatihi kendisi söylüyor.
Dolayısıyla, galiba akademisyen de, ilahiyatçı da, siyasetçi de,
herkes ağzından çıkanın ne anlama geldiğini, nereye
vardığını düşünmek zorunda.
Değerli milletvekilleri,
siyasette bazen polemik, oy kazandırabilir; popülist
yaklaşımlar, pragmatik söylemler sizi toplum nezdinde de güçlü
kılabilir, tarihin böyle dönemleri var. Ama ne yazık ki bazı
ahlaki konular, bazı insan hakları değerleriyle ilgili konular
var ki bu konularda kazanmak gerçekten kazanmak mıdır,
karşı tarafı sözle yenmek, yıkmak gerçekten bir
başarı mıdır; bunu yeniden sorgulamak gerekiyor.
İşte, cezaevleri böyle bir konudur. Türkiye'nin taraf olduğu
sözleşmeler var; Türkiye'nin iç hukukundan kaynaklı kurduğu
komisyonlar, mekanizmalar var; Mecliste cezaevleriyle ilgili kurulmuş bir
özel alt komisyon var ve bu komisyon çalışırken bu
sözleşmelerin gereği olarak, bu hukukun bir parçası olarak
cezaevine gittiğinde cezaevindeki mahkûmun eğer tutukluysa hangi
suçtan yargılandığını ya da hükümlü ise hangi
cezayı aldığını esas alarak görüşme yapmaz,
ziyaret yapmaz, yapamaz. Geçmişte de nitekim, özellikle 28 Şubat
döneminde, hatırlayacaksınız, birçok siyasi parti, işte,
Aczmendileri de, işte, Selam örgütünü de, başka grupları da
cezaevlerinde ziyaret ettiler. Dolayısıyla, bu konunun aslında
bir araştırma komisyonu kurulması için bu şekilde
gündemleşiyor olması bile siyaseten galiba hepimizin yüzleşmesi
gereken bir tablo, bir fotoğraf.
Değerli milletvekilleri,
cezaevlerinin içerisinde bulunduğu durumla ilgili Türkiye'nin Adalet
Bakanlığı içerisinde kurduğu mekanizmalar ve bu
mekanizmaların işleyip işlemediğine dair de aslında
Meclise düzenli, rutin bilgilendirmelerin olması gerekiyor. Yani bir
partinin özel çaba sarf etmesi, birkaç partinin özel olarak bu işe
yoğunlaşmasının ötesinde, bu çatının bu işle
ilgili özel sorumluluğu, özel yükümlülüğü var ama, ne yazık ki
bu konuda savunma yaparken bile savunma yapmak zorunda kalmak zaten başlı
başına bir çelişki ama- mahkûmları, tutukluları tasnif
ederek bir savunma refleksi geliştirmek zorunda kalınıyor. Yani
Ona gidilmedi, buna gidildi., O örgüte gidilmedi, bu örgüte gidildi. gibi
savunmaların aslında kendisi, içerisine düştüğümüz durumu
gösteriyor. Oysa cezaevlerinin durumu, bir ülkede toplumun aynasıdır.
Yani toplumda yozlaşma, çürüme, kokuşma derinleşmişse
cezaevlerinde adli tutukluların, hükümlülerin sayısı başka
bir noktaya ulaşır, bugün Türkiye'de olduğu gibi. Yine siyasi
tutuklular, siyasi hükümlüler sayıca bu kadar yüksek bir orana ulaşmışsa
o ülkenin demokrasisiyle ilgili, o ülkenin yargısıyla ilgili, adalet
sistemiyle ilgili bir tartışmayı yapmak kaçınılmaz
hâle gelir. Ama galiba bugün bu konunun gündeme gelmesinin asıl sebebi, cezaevleri
değil, Türkiye'deki siyaset tarzı ve hangi siyaset tarzının
oy kazandırıp kazandırmadığına dair
yaklaşımlardır.
Evet,
siyasetçiyi hedef hâline getirebilirsiniz, rakibinizi, hasmınızı
böyle yıpratabilirsiniz, hırpalayabilirsiniz; bu, kısmen,
sandıkta, sokakta, toplumsal algıda bir şeyler de
kazandırabilir ama şu kesin ki: Bundan ülke kaybeder, bundan ülke
zarar görür ve esas itibarıyla siyaset kurumu bir kere yıprandı
mı, siyaset kurumunun meşruiyeti bir kere
tartışılır hâle geldi mi, artık onun hangi parti
üzerinden olduğu, hangi lider üzerinden olduğu da çok önemli
değildir çünkü bu, bir siyaset yapma tarzına dönüşür. Nitekim
bir ana muhalefet partisi liderinin önüne mermi atılmasını
kınarken bile, eleştirirken bile amalı, ancaklı
cümleler kurarsanız yarın başka partilere, başka
siyasetçilere çok daha fazlası yapıldığında söylenecek
söz olmaz. Aslında yakın tarihte bizim partimizin eş
başkanlarına, milletvekillerine sadece mermi kovanları
değil, biliyorsunuz, gaz fişekleri, hatta doğrudan ateşli
silahlarla ateş açıldı güvenlik güçleri tarafından ama bu
konu yeterince buranın dikkatini çekmedi, yeterince ilgi konusu
olmadı. Asla bir kıyas için söylemiyorum. Demokratik protestonun
sınırı ile tehdidin sınırını bu ülkede
herkes ayırabilecek düzeyde, bu çatı altında da herkes bunu fark
edebilecek pozisyonda. Ama siyaset kurumunu bir kere hedef hâline getirip
siyasetçiyi şamar oğlanına çevirdiğinizde, sonunda ortaya
çıkan tablodan şikâyetçi olmanın ne yazık ki kimseye
kazandıracağı bir şey kalmaz.
Türkiye, geçmişinde, bu
anlamda çok acı tecrübeler yaşadı. Galiba, çok sıkça olumlu
örnek olarak aktarılan Demokrat Partili yıllardan buna dair bazı
örnekleri hatırlamak gerekiyor. Hatırlayın, o zaman Vatan
Cephesi -en azından, ders kitaplarında bile, siyaset bilimi
okuyanlara bu öğretiliyor- diye bir şey kuruldu ve Demokrat Parti,
toplumu ciddi bir kamplaşmaya götürerek, aslında rakibine
karşı siyaseten önemli bir kazanım elde etti. Ama Vatan
Cephesinin kurulması, Türkiyeye bir şey
kazandırmadığı gibi, sonunda idam gibi, siyasetçilerin
siyasetten dışlanması, yasaklanması gibi süreçleri de
beraberinde getirdi.
Yani, siyaset kurumunu
eğer ülkeye hizmet eden, topluma hizmet eden ve muhalefeti de en az
iktidar kadar değerli bir iş gören yerde görmüyorsanız, böyle
okumuyorsanız hainlik, düşmanlık, iç tehdit gibi kavramlarla
rakip partileri değerlendiriyorsanız bunun ortaya
çıkartacağı toplumsal kamplaşma, toplumsal gerilim, sonunda
döner, bir bütün olarak siyaset kurumunu yıpratmaya, siyaset kurumunu
vurmaya başlar.
Türkiyede, sorunların
çözümünde, özellikle de çatışmalı, büyük ve
kangrenleşmiş sorunların çözümünde siyaset kurumuna düşen
görev, bir ortak aklı inşa etmek ve sorunlardan kaçmadan sorunlarla
yüzleşmeyi bir oy kazanma, oy kaybettirme aracı gibi, argümanı
gibi görmeden o işe yoğunlaşmaktır.
Türkiye, her gün kan
kaybediyorken, Türkiyede her gün insanlar hayatlarını kaybediyorken
Meclisin, çözüm süreciyle ilgili polemiği bir yıpratma aracına
dönüştürmeden, yeniden, elbette geçmişin
yanlışlarından, eksiklerinden herkes ders çıkartarak ama en
azından o dönemde insanların hayatını kaybetmiyor
olmasından galiba, bir ders çıkartarak yeniden sorunların siyasi
çatılarda konuşulmasını, siyasi platformlarda
konuşulmasını, şiddetsiz, çatışmasız,
kimsenin babalarının tabutlarına sarılmak zorunda
kalmadığı bir ülkede yaşamayı hedeflemek, galiba
siyasetçinin öncelikli sorumluluğu.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bilgen.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin aleyhinde son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç.
Buyurun Sayın
Dalkılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem
azabından kurtuluş olan, içinde bin aydan daha hayırlı bir
geceyi barındıran ve Kuran-ı Kerimin inzal olduğu ay, ramazanışerifinizi
tebrik ediyorum, yüce milletimize ve tüm insanlık âlemine hayırlar
getirmesi temennisinde ve niyazında bulunuyorum.
Öncelikle, yapılan terör
saldırılarında, şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum,
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyorum, milletimize başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkanım
ve değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinde, son
günlerde Genel Başkanları Sayın Kemal
Kılıçdaroğluna yapılan saldırılardan
bahsetmektedirler.
Sayın milletvekillerim,
bugün Kılıçdaroğluna yapılan saldırıların
benzerleri geçmişte bizim milletvekillerimize, bakanlarımıza da
yapılmıştır ve tasvip etmemiz mümkün değildir.
Sayın Kılıçdaroğlunun saldırıya
uğramasını asla tasvip etmeyiz. Sorumlular hakkında mutlaka
yasal işlem yapılmalıdır, yapılacaktır. Zaten
Hükûmetimiz gerekli tedbirleri aldı, yargı onlarla ilgili
kararını verecektir.
Ancak, biz, siyaset yaparken
milletimizin ve her birimizin yüreğinin yandığı dönemlerde
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı başta olmak üzere biz
milletvekilleri ve siyasetçilerin sözlerimize, eylemlerimize, söylemlerimize
son derece hassasiyetle dikkat etmemiz gerektiğini bir kere daha
vurguluyorum. Milletimizin dirlik, birlik ve beraberliğe ihtiyaç
duyduğu bugünlerde yapılan her terör saldırısından,
her provokatif eylemden sonra çıkıp Sayın
Cumhurbaşkanımızı direkt hedef alan, Sayın
Başbakanımızı hedef alan, Hükûmetimizi hedef alan
açıklamaları yapmanın ve bunun üzerinden bir mağduriyet
edebiyatı üretmenin, bunun üzerinden bir siyaset üretmenin ne ana
muhalefet partisine ne bu milletin birliğine beraberliğine ne de bu
millete bir faydasının olmadığını, en çok da
muhalefet partisine yaramadığını defalarca gördük.
Bunun yerine 79 milyon
vatandaşımızın kardeşliğini esas alan,
onların beklentilerini, onların istedikleri hizmetleri önceleyen ve
behemehal hem yasaları yapmak hem de önümüzde duran Meclis
İçtüzüğünden başlayarak milletimizin beklentilerine cevap
verecek hizmetleri bir bir hayata sokmak, iktidar partisinin görevi olduğu
kadar muhalefet partilerinin de görevidir. Bunu bir kere daha hatırlatmak
istiyorum.
Muhalefet yapmayın
demiyoruz, her yaptığımızı takdir edin demiyoruz.
Tabii ki eleştireceksiniz, tabii ki muhalefet yapacaksınız ancak
sürekli suçlayıcı, her eylemden, bu ülkenin huzurunu bozan her olaydan
sonra dönüp Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef almak,
Sayın Başbakanımızı hedef almak, güvenlik güçlerini
hedef almak herhâlde
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Kimi alalım?
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Dalkılıç, Yap. diyorsunuz da siz de
muhalefeti suçluyorsunuz.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Sayın Ağbaba, bunun muhalefete bir faydası yok.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Her olaydan sonra bizi hedef gösteriyorsunuz.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Sayın Ağbaba, kimseyi hedef gösterdiğimiz yok, birazdan
anlatacağım.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Her olaydan sonra bizi hedef gösteriyorsunuz, sanki ülkeyi biz
yönetiyoruz Sayın Dalkılıç. Ülkeyi on üç yıldır siz
yönetiyorsunuz.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğlu bugünkü konuşmasında bile yapılan o
çirkin saldırıyı iktidarın talimatıyla
yaptıklarını söyleyecek kadar sorumsuz
davranmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) İktidarın talimatından bahsetmek
sorumsuzluktur. Bununla ilgili, gerek Başbakanımız, gerek parti
sözcülerimiz olayın üzerine gitmişlerdir ve en üst seviyede
kınanmıştır. Doğrusu, anlamak mümkün değil.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Oh, olayların sorumlusu biziz, Kemal
Kılıçdaroğlu, sorumlusu o!
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Böyle bir sistemi kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz. diyecek kadar
sorumsuz davranmamalıyız, davranmayacağız.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Oradaki terör olaylarının sorumlusu biziz,
Veznecilerdeki 11 kişinin sorumlusu biziz!
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bu ülkede birlik beraberlikten bahsederken eylemleriniz, söylemleriniz
birbirini tutmak zorunda.
VELİ AĞBABA
(Malatya) İktidar biziz; Polis bizde, vali bizde, vay be!
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bakın, diyorsunuz ki bugünlerde Biz ayırt etmeyiz, hapishanede
PKKlıyı da DHKP-Cliyi de ziyaret ederiz. diyorsunuz. Biz
ayırt ederiz, milletin yanında olanlarla milletin evlatlarına
kurşun sıkanları çok net ayırt ederiz ve ziyaret etmeyiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) Vay be! Hiç sana yakışıyor mu ya? Ya hadi
başkaları yapar, sen bir de Malatyalısın ya. İftira
sana yakışıyor mu? İftira sana yakışıyor mu?
Sen Malatyalısın ya, sana yakışıyor mu ya?
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Edenlere de teröre destek verme noktasında sorumsuz
davrandıklarını hatırlatmak gibi bir görevimiz var.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Osloda kim pazarlık yaptı? Kim
pazarlık yaptı? Osloda kim pazarlık yaptı, kim
pazarlık yaptı Osloda?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bakın, bakın anlatayım. Adalet
Bakanlığının verileri var elimde. Veriler diyor ki: 2016
yılı içerisinde Cumhuriyet Halk Partili 24 milletvekili, KCKlı
19, DHKP-Cli 7, PKKlı 43 ve THKP-Cli 10 hükümlü ve tutukluyu ziyaret
etti. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Dalkılıç, kanıtla, istifa edeceğim.
Kanıtla, istifa edeceğim.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bakın, veri konuşuyorum. Adalet Bakanlığının
Cezaevleri Daire Başkanlığından aldığım
verileri konuşuyorum; boş ver, bırak şimdi bırak,
gerçekleri konuşuyoruz.
BAŞKAN Sayın
Ağbaba, sayın milletvekilleri, lütfen, rica ediyorum.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Kimlerin ziyaret ettiğini de konuşalım mı? Merak ediyor
musunuz? Peki onu da konuşalım, onu da konuşalım.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Yalan söylüyorsun!
VELİ AĞBABA
(Malatya) Ben biliyorum, iftira iftira!
MEHMET TÜM (Balıkesir)
İspatlamayan şerefsizdir!
BAŞKAN Sayın Tüm,
lütfen yerinize geçer misiniz.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Ali Haydar Hakverdi 3 KCKlıyı, Ali Şeker 1
KCKlıyı, Candan Yüceer 4 KCKlıyı
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Biz hiçbirini ziyaret etmedik. Bu, yalan, iftira!
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Fatma Kaplan Hürriyet 3 PKKlı, 1 DHKP-Cliyi, Fikri Sağlar 1
KCKlıyı
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Siz, Türkiyeyi savaşa doğru götürüyorsunuz, kışkırtıyorsunuz.
Ayıp!
BAŞKAN Sayın Tüm
(CHP sıralarından gürültüler)
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Gamze Akkuş İlgezdi 6 KCKlıyı, Hilmi Yarayıcı
6 DHKP-Cliyi, İlhan Cihaner 6 DHKP-Cliyi
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Ayıp ya! Gitmedik, yalan, iftira! Ayıp, utanın be! Gitmedik,
size gitmedik diyorum. Ayıp be! Gitmedik biz.
BAŞKAN Sayın Tüm
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Mahmut Tanal 3 DHKP-Cliyi, Mehmet Tüm 3 PKKlıyı, Murat Emir 2
DHKP-Cliyi, Mustafa Sezgin Tanrıkulu 4 PKKlıyı
VELİ AĞBABA
(Malatya) Yalan!
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Utanın be, utanın be! Bu kadar yalan olmaz, utanın ya! Ülkeyi
savaşa götürüyorsunuz, utanın!
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Necati Yılmaz 2 DHKPCliyi, Nurhayat Altaca Kayışoğlu 3
PKKlıyı, Oğuz Kağan Salıcı 1 PKKlıyı,
Onursal Adıgüzel 4 PKKlıyı, Orhan Sarıbal 1 PKKlıyı,
Selin Sayek Böke 1 PKKlıyı...
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, bu nedir ya? Bir ülkenin Meclisi böyle olur mu?
İftirayla, yalanla olur mu?
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Yalan söylüyorsun!
MEHMET TÜM (Balıkesir)
İspatlamazsan şerefsizsin!
BAŞKAN Sayın Tüm,
lütfen susar mısınız, konuşmacıyı duyamıyorum.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Tahsin Tarhan 3 PKKlıyı, 2 DHKP-Cliyi; Utku Çakırözer 1
PKKlıyı, Veli Ağbaba 3 PKKlıyı, 2 DHKP-Cliyi...
(CHP sıralarından gürültüler)
Biraz önce Yakup Bey diyordu
ki: Adalet Bakanı doğru söylemedi.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Bravo(!)
Yahu Bakan, yalan söylüyor,
iftiracı, iftiracı o.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bakın, burada verileri konuşuyoruz: Yakup Akkaya 1
PKKlıyı, Zeynel Emre 3 PKKlıyı ve 2 DHKP-Cliyi; Zeynep
Altıok 6 PKKlıyı ziyaret etmiş. diyor.
BAŞKAN Kimseye söz
vermeyeceğim sataşmadan dolayı çünkü duymuyorum.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bu veriler, Adalet Bakanlığının Cezaevleri Daire
Başkanlığından alınmış veriler. Bakın,
arkadaşlar, itirazınız varsa oraya edin.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Yalan
söylüyorsunuz!
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ramazanda, oruçta yalan söylüyorsunuz! Bir de oruçsunuz, nasıl
iftira atıyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz!
ÜNAL DEMİRTAŞ
(Zonguldak) Bir de oruç tutuyorsunuz; nasıl iftira atıyorsunuz,
nasıl oruç tutuyorsunuz?
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bir dakika... Şimdi sizlere soruyorum: Bunlar İnsan Hakları
Komisyonu üyesi midir, tüm milletvekilleri? Değil, tabii ki hayır.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Nasıl oruç tutuyorsunuz?
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Hangi saikle ziyaret ettiklerini sizin açıklamanız lazım,
benim değil, siz açıklayacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
milletin evlatları şehit düşerken, bu milletin birliğine
beraberliğine kurşun sıkılırken milletimiz kimin
nerede durduğunu çok net görüyor ve biliyor. Bildiği için de her
seçimde sizin dediklerinizi dikkate almadan kendi bildiğini söylemeye
devam ediyor millet; bunu çok net bileceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Hepiniz yalan söylüyorsunuz ya! Ramazan vakti yalan söylüyorsunuz,
toplumu provoke ediyorsunuz böyle böyle. Ondan sonra insanlara
saldırıyorlar.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri; ulusal
sorunlarda siyaset üretilmez, terörün üzerinden siyaset üretilmez...
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Bak, siz, milletvekillerini hedef gösteriyorsunuz millete.
BAŞKAN Sayın
İrgil...
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
...kanın üzerinden siyaset üretilmez.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Bak beni hedef gösteriyorsun, milletvekillerini yalan yere hedef
gösteriyorsun.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu dönemde
gelirsiniz, bu ülkenin birlik ve beraberliğine beraberce hizmet edersiniz,
daha sonra eleştiriniz, öneriniz varsa ki mutlaka bunları getirmelisiniz,
burası milletin kürsüsü, getirmelisiniz, söylemelisiniz. Ancak, her eylemi
fırsat bilip, her söylemi fırsat bilip, her provokatif eylemin
sonrasında çıkıp Vay saray, vay Cumhurbaşkanı, vay
Başbakan, iktidar. demekten vazgeçin, bunun size bir faydası yok,
bunu bir kere daha size hatırlatıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ama sen de ramazanda yalan söyleme.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Vazgeçin, millet adına siyaset yapın, milletin önceliklerini
önceleyin ki millet de sizi bu noktada dikkate alsın.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Bari ramazanda, oruçta yalan söyleme.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Ramazan ayrı.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Oruçta yalan söylüyorsunuz, burada var işte. Yapmayın,
insanları hedef gösteriyorsunuz, iftira atıyorsunuz.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Bakın, ramazanışerifte...
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) İftira atıyor efendim ya.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Ramazanışerifte, milletin birlik ve beraberliğini hedef alan
açıklamalar yapılmamalı.
BAŞKAN - Sayın
Dalkılıç, Genel Kurula hitap edin lütfen.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin
önerisinin aleyhinde olduğumu bir kere daha ifade ediyorum. (AK PARTİ
ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar)
Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerimizin ve tüm Meclisimizin, milletimizin birliğine,
beraberliğine, kardeşliğine hizmet edecek yasaların ve
mesajların ve birlikteliğimize hizmet edecek eylemlerin ortaya
konması noktasında
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Bir ülkenin bakanı yalan söyler mi?
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak)
Otur, otur! (AK PARTİ ve CHP milletvekillerinin birbirleri üzerine
yürümeleri)
BAŞKAN Sayın Tüm
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Otur oraya, otur, otur!
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak)
Otur!
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Gel, sen gel o zaman, ben durdurdum adamı.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Otur oraya yoksa gelir oturturum ben oraya. Otur oraya, otur!
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Yalan, yalan, yalan!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Adamı durdurdum ben gel, gel.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Çıldırtmayın lan adamı!
Çıldırtmayın adamı! Gel!
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Otur, ben gelir oturturum seni.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Şu arkadaşı gönderin. Gel, gel!
BAŞKAN - Sayın
Dalkılıç, sözlerinizi bitirin lütfen.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) - Ben adamı durdurdum, görmüyor musun? Terbiyesiz adam!
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bitir
Bitir
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hayır, ben durduruyorum adamı. Allah Allah ya!
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Şu arkadaş gelsin, gelsin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yetti ya! Ben adamı durduruyorum, ne oluyor sana?
BAŞKAN Birleşime
on beş dakika ara veriyorum; grup başkan vekillerini de
toplantıya çağırıyorum, lütfen.
Kapanma
Saati: 19.19
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.30
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
LEVENT GÖK (Ankara)
Arkadaşımız söz istedi efendim.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Grup başkan vekilini dinliyorum
sayın milletvekilleri.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Biraz önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partili
hatip, grubumuza mensup çok sayıda milletvekilimizin ismini zikrederek
milletvekillerimizin terör örgütü mensuplarıyla ilişki ve ziyaret
hâli içinde olduklarını itham etmiştir. Kendilerinin,
arkadaşlarımızın böyle bir ziyareti yoktur. Arkadaşlarımıza
açık bir terör örgütüyle ilişkilendirme sataşması yapılmıştır.
Adı geçen arkadaşlarımızın her biri için ayrı
ayrı sataşmadan söz talep etmekteyiz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, biraz önceki oturumda Sayın Dalkılıç
konuşurken çeşitli ikazlarım oldu Konuşmacıyı
duyamıyorum. diye çünkü belli ki sataşmalardan dolayı söz
isteyenler olacaktı. Ama gerçekten o kadar çok gürültü oldu ki ne ben ne
kâtip üyeler konuşmacının ne söylediğini duyamadık
açıkçası gürültüden. Ben tutanakları istettim, tutanakları
isteyeceğim, okuyacağım, bakacağım. Eğer
gerçekten Sayın
Altayın söylediği gibi bir sataşma söz konusuysa oturumu
değiştirmiş olmamıza rağmen arkadaşlara söz
vereceğim, eğer bir hakaret, sataşma varsa.
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Hepimiz duyduk Başkanım.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
işler" kısmında bulunan 383 ve 343 sıra
sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 1inci
ve 3üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
14/6/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
14/6/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
İlknur
İnceöz
Aksaray
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan 383 ve 343 sıra
sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 1inci
ve 3üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
14 Haziran 2016 Salı
günkü (bugün) birleşiminde 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tamamlanmasına kadar;
15 Haziran 2016 Çarşamba
günkü birleşiminde 343 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
16 Haziran 2016 Perşembe
günkü birleşiminde 328 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
328 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin 16 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde
tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma
günlerinin dışında 17 Haziran 2016 Cuma günü saat 14.00te
toplanarak bu birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi ve 328 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Samsun
Milletvekili Hasan Basri Kurt olacak.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Ben konuşacağım Başkanım.
BAŞKAN Ramazan Can
mı konuşacak?
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Evet Başkanım.
BAŞKAN Ramazan Can
konuşacak.
Buyurun Sayın Can. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizle, Maarif
Vakfı Yasa Tasarısını gündemin 1inci sırasına
alıyoruz. Yine, bir uluslararası sözleşmeyi gündemin 2nci
sırasına alıyoruz ve iki kanun tasarısını
perşembe günü itibarıyla bitirmeyi planlıyoruz. Perşembe
günü eğer bitmeyecek olur ise cuma günü Genel Kurulun 14.00te
açılıp gündemin tamamlanmasını arzu ediyoruz. Eğer
gündem perşembe günü biterse cuma günü Genel Kurulu
çalıştırmayı düşünmüyoruz.
Bu manada, hayırlı,
başarılı bir hafta diliyor, grup önerimizi takdirlerinize
sunuyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Engin Altay
konuşacak.
Buyurun Sayın Altay.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Hemen söylememiz lazım
ki bu Parlamentonun bu şekilde, hele de bu mübarek ayda gerilmesinin,
sayın milletvekillerinin gerilmesinin sebebinin orucun verdiği hâl
olmadığını düşünüyorum. Zira, Atalay Filizi herkes
bilir, toplumumuzun çok nefretini kazanmış bir seri katil. Bendeki
bilgilere göre de lise mezunudur. Ama bu Parlamentonun gerilmesine sebep olan,
ismini bile zikretmek istemediğim o zatın şöyle bir tweeti
var: ODTÜlü seri katil diplomasıyla birlikte yakalanmış 12
Haziranda. Bu kadar bilgiden, izandan yoksun birinin söylediklerini, sevgili
Cumhuriyet Halk Partililer, ciddiye almayın. Lafa bakılır laf
mı diye, söyleyene bakılır adam mı diye; böyle bakın,
geçin. (CHP sıralarından alkışlar) Ergenekon faciasını,
rezaletini fırsat bilip bu konu üzerinde yazdığı
kitaplardan dolayı insanların ölmesine, hayatların
kararmasına sebep olan birini ben ciddiye almıyorum, bana
sorarsanız siz de almayın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
her şeye verilecek bir cevabımız var. Burada Eskiden
gazetecilik yaptım. diye oturup birkaç saat böyle polemikler
toplayıp da Cumhuriyet Halk Partisinin ne kurumsal kimliğini ne de
teker teker sayın milletvekillerimizi zedelemeniz, rencide etmeniz mümkün
değildir. Biz siyaseti, herkesi tenzih ederim ama biz siyaseti namuslu,
ahlaklı ve dürüst yaptık, bundan sonra da böyle yapacağız.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Genel
Başkanımızın televizyonda o söylediği, sonra
Sayın Erdoğanın bir şey bulmuş gibi alıp uçakta millete,
bilmem, bunu çok çarpıtarak anlatıp sonra aslını
öğrenince O da doğru, tam anlatsaymış, ben eksik bildim.
diye
Yine de teşekkür ediyoruz, uzun zamandan sonra doğru bir
şey yaptı, Sayın Erdoğan kamuoyuna yanlış bir
bilgilendirme sunduğunu kabul etti.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Her zaman
ENGİN ALTAY (Devamla)
E, güzel, ne güzel, keşke her zaman olsa.
Yine söylüyoruz: Cumhuriyet
Halk Partisi İnsan Hakları Komisyonu üyelerimiz, Cumhuriyet Halk
Partisi Cezaevi Komisyonu üyelerimiz, cezaevlerindeki tutuklu ya da hükümlü,
IŞİDli, DAEŞli, İBDA-Cli, şuculu buculu,
PKKlı, DHKP-Cli mahkûm olan herkese, Ben mağdurum. diyen, Benim
hakkım ihlal ediliyor. diyen herkese gittiler, bundan sonra da giderler.
Ama biz, cumhuriyetin hâkimlerini sınıra getirip, çadır kurup da
teröristlerin ayağına getirmedik kardeşim; bunu böyle
bileceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Biz
Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan
çıkarttık. demedik. Abdullah Öcalanın vizyonunu
Abdullah
Öcalan için Türkiyenin ve Orta Doğunun en vizyoner adamı.
demedik. Bunları sizin partilileriniz söyledi. Ayrıca,
tartışılır, herkes her şeyi söyler. Biz Türkiyeyi kan
gölüne çevirmedik. PKK bir terör örgütüdür, altını çizerek
söylüyoruz, yıllardır söyledik. Bununla beraber dedik ki, Türkiyenin
bir Kürt sorunu vardır. Bunu söylemeye de devam edeceğiz, bunu
söylemeye de devam edeceğiz. Ama Osloda, İmralıda,
Dolmabahçede -daha ileri gidiyorum- Kandile gidip de, şimdi
rahatsız olduğunuz, ağlama duvarına çevirdiğiniz bu
şehit cenazelerine sebep olanların mağaralarına gidip, adadaki
lojmanlarına gidip, Dolmabahçede onlarla birlikte oturup, Türkiye
haritasını serip pazarlık yapmadık, yapmayacağız
da. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Olay
bundan ibarettir.
Siz teröristlere daha
yakınsınız, biz daha az yakınız. polemiği ucuz
ve çürük bir polemiktir.
MURAT BAYBATUR (Manisa) -
Yürü be! Kim tutar seni?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bu Parlamentoda müteaddit defalar dedim ki: Bu sorun ne dağda ne adada ne
ovada ne şurada çözülür. Bu sorun çözülecekse burada çözülür. Oslonun,
İmralının, Dolmabahçenin tutanaklarını
açıklayın. dedik.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) Saatini çıkar da konuş.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Gerekiyorsa çıkarırım o saati, istiyorsan gel.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bu samimiyetsizlik içinde olup da Cumhuriyet Halk Partisini terörle
ilişkilendirme gayretiniz boş bir gayrettir. Buradan size ekmek
çıkmaz. Bunun altını tekrar çizmek istiyorum.
Siyaset kültürünüz
şöyle: Milletvekilimizin bir dil sürçmesi oldu, dedi ki: Allahtan
değil hukuktan korkarım. Öyle bir şey, çerçeve.
LEVENT GÖK (Ankara)
Düzeltti hemen onu.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Düzeltmeye gerek bile yok. Niye yok, anlatacağım.
Bunun bir dil sürçmesi
olduğunu, mübarek gün diyorsunuz, bilmeyen var mı? Hepiniz de kabul
edersiniz ki dil sürçmesidir. Doğru mu? Gelip burada bunu malzeme yapmak,
sizin konuşacak bir şeyinizin kalmadığının
işaretidir. Buralara sığınacak hâle geldiyseniz,
yazıklar olsun size, uğurlar olsun size! (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT BAYBATUR (Manisa) -
Sana yazıklar olsun!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şu da bir dil sürçmesidir, evet, siyaset, kullanılır:
Elhamdülillah, çocuklarımıza helal lokma yedirmedik.
LEVENT GÖK (Ankara) Kim
diyor onu?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bu da kamuoyunda çeşitli tebessümlerle karşılandı. Helal
yediler, haram yediler, ben onu bilmem ama Elhamdülillah,
çocuklarımıza helal lokma yedirmedik. de bir dil sürçmesidir. Bunu
buradan kullanmak doğru değil.
ALİ İHSAN YAVUZ
(Sakarya) Kullandınız.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Dil sürçmesi diyorum ama ben.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Kullanıyorsunuz,
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
ENGİN ALTAY (Devamla)
Dil sürçmesi diyorum. Ne oldu? İşinize gelmedi. Bunları bir
tarafa bırakacaksınız.
Atatürk ile Abdullah
Öcalanın resimlerini biz yan yana getirmedik.
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Kim getirdi?
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Birisi getirmiş, bilmem, gider bulursun.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Kim getirdi, sen bul, iddia ediyorsan
sen bul.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Ama Abdullah Öcalanın önüne Türkiye Cumhuriyeti devletini oturtup diz de
çöktürmedik, diz de çöktürmedik devlete.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Kim yaptıysa söyle, açıkça
söyle.
ENGİN ALTAY (Devamla) Devlet,
Abdullah Öcalana hesap verdi. noktasına bu ülkeyi biz getirmedik.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Kim yaptıysa söyle açıkça,
polemik yapma.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bu konuda kavga etmek isterseniz, polemik yapmak isterseniz
arkadaşlarımız hazır. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT BAYBATUR (Manisa) - Biz
de hazırız.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Biz de hazırız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Biz de hazırız.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Hazır, buyurun, ederiz, sabaha kadar polemik yaparız, sabaha kadar
polemik yaparız, sabaha kadar yaparız.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Kim yaptıysa söyle.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Vergi mahkemesi kurdular, trafik kontrolü yaptılar, asker alma dairesi
kurdular, neredeydi bu Hükûmet o zaman? Hükûmet olmak gelip bu koltuklarda
oturmak mıdır? Burada edilmiş yeminler var, burada edilmiş
yeminlere herkesin sadık kalması lazım.
Gelelim diğer bir
konuya. Parlamentoda
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Ne kadar pişkinsin! Ziyaretiniz olmadı mı? Ne
kadar pişkinsin ya!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Doğru, doğru, pişkiniz, doğru.
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Hem Söylediğim doğrudur diyorsun hem de
yanlış konuşuyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Şehirlere, kasabalara, ilçelere cephane yığdılar, bomba
yığdılar, insan kaynağını
taşıdılar. diyen kim? Erdoğan, Cumhurbaşkanı
Erdoğan. Bunlar ne zaman yapıldı? Başbakan
Erdoğanın devrinde. Kim pişkin, sen söyle bakayım, kim
pişkin?
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) Sen, sen.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Tabii, tabii, tabii.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Pişkinliğin kimde olduğu belli. Memleketi kan gölüne çevirdiniz,
memleketi kan gölüne çevirdiniz, şimdi şehit cenazelerinden medet
umup ondan beslenmeye çalışıyorsunuz; asıl pişkinlik
budur. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Dokunulmazlıkları bile
yarım ağız kabul ettiniz.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Şimdi, ben size bir şey söyleyeyim: Buralar kimseye kalmaz, buralar
kimseye kalmaz ama bu memleket biz öldükten sonra sizin çocuklarınız,
benim çocuklarım- çocuklarımıza, onların çocuklarına
kalacak. Bu memleketin birliğini, huzurunu, dirliğini, düzenini bir
başkanlık sevdasına, bir yönetimde daha uzun kalma sevdasına
feda etmeyin.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) - Ne alakası var şimdi ya? Ne alakası var onun?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bunun için üç şeyden çekinmeniz lazım, bunun için üç şeyden
çekineceksiniz, hep beraber çekineceğiz: Yaşam tarzı üzerinden
siyaset yapmayacağız; bundan çekinin, biz de çekinelim, herkes de
çekinsin.
MURAT BAYBATUR (Manisa) -
Yapmıyorsunuz ama.
ENGİN ALTAY (Devamla)
İnanç aidiyeti üzerinden siyaset yapmayın, Allahın
tahsildarlığına da soyunmayın. Devlet keselerinden iftar
vermeyin, veriyorsanız cebinizden verin iftarı, veriyorsanız
cebinizden verin. (CHP sıralarından alkışlar)
Etnik aidiyet üzerinden de
siyaset yapmayın, yapmayalım. Bunlar, bu memlekete yapılabilecek
en büyük günahlardır.
Siyasette hiyerarşi
vardır, merkez yönetimin, lider kadronun talimatlarına elbette
uyacaksınız, uyacağız, bir tereddüt yok ama lafa gelince
mübarek ay, bilmem ne deyip de devlete, millete, bu ülkenin geleceğine,
bin yıllık kardeşliğe zarar verecek iş ve işlem
içinde olmak Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin en uzak duracağı
iştir.
Bu bakımdan, buradaki
polemiklerle kimse kâr etmez, kimse kâr sağlamaz ama kürsüden, özellikle
kürsüden herkesin milletvekillerine hitap ederken Türkiyenin 78 milyonuna
hitap ettiğini unutmaması lazım; bu kürsüden herhangi bir milletvekiline
söylenecek bir kötü söz, bir yaralayıcı söz, bir kaba söz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) -
78 milyon yurttaşımızadır. Sözün sahibine duyurulur.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Altay.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Sayın Başkan, önerge neydi?
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Muş, sizi dinliyorum.
Sayın Baluken, sizi de
dinleyeceğim.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Altay
konuşmasında Kandilin mağaralarına gittiniz. dedi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet, gittiniz. Sizi kastetmedim, Hükûmeti, devleti
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Grubumuza konuşuyordunuz Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Düzeltiyorum: Hükûmeti kastettim, Hükûmetin
memurlarını kastettim.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Terörü öven
TRyi Öcalanın önüne serip haritanın
üzerinde biz pazarlık yapmadık. dedi.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Biz yapmadık vallahi!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Devlet yaptı, devlet; yolları yapan devlet
yaptı(!)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Hükûmet bizim Hükûmetimiz. Grubumuza
sataştığından dolayı söz istiyorum.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ben gruba sataşmadım, grubu kastetmedim; devleti,
Türk Cumhuriyeti devletini idare edenleri kastettim.
BAŞKAN Sayın
Altay, teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Muş.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bakan var orada, Bakan cevap versin.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Altay, değerli arkadaşlar; bu grup
önerisi niye verildi biliyor musunuz? CHPnin terörle ilgisi
olmadığını kanıtlamaya çalışıyor, onun
için böyle bir önerge verdi. Bizim terörle, PKKyla bir ilişkimiz yok,
bunu araştıralım. diye bir önerge veriyorlar.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet.
MEHMET MUŞ (Devamla) -
Bakın, değerli milletvekilleri, şimdi, bak, burada ne var?
Sayın Altay, görüyor musunuz?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) O ne, görmüyorum, yakından
MEHMET MUŞ (Devamla) Ben
anlatayım size: Burada Öcalan, burada da Mahmut Tanal.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Aaa!
BAŞKAN Hani, diyordunuz
ya Nerede? Bak, gördünüz mü?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Burada da var, burada da var.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Bak, bu Kızılayda katliam yapıldığı zaman Sezgin
Bey nerede? PKKnın yayın organında. Tamam mı?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Aaa!
MEHMET MUŞ (Devamla)
Bakın, değerli milletvekilleri
(CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli milletvekilleri,
DHKP-Cli avukatlara ne diyor Sayın Kılıçdaroğlu: O
avukatlar senden daha yurtsever Recep Bey. DHKP-Cden tutuklandı bu
avukatlar. Ocak 2013.
2014: YPG terör örgütü
değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir
oluşum.
Yine
Kılıçdaroğlu, Eylül 2015: PKK silah bırakmaz, Orta
Doğunun atmosferi buna izin vermez, IŞİDle
çarpışıyorlar.
Yine
Kılıçdaroğlu: Hendek kazan arkadaşlara sesleniyorum.
Arkadaş olarak görüyorsunuz.
Yine
Kılıçdaroğlu: Hapiste yatan hasta PKKlıları da,
DHKP-Clileri de ziyaret ettik.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Devamını söyle, ayıp ya!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Devamını söyle, devamını.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, devam ediyoruz...
VELİ AĞBABA
(Malatya) Ayıp, ayıp! İftira, iftira!
MEHMET MUŞ (Devamla)
1.100 akademisyene saygı duyulmalı. diyen kim? Kim?
VELİ AĞBABA
(Malatya) İftira, iftira!
MEHMET MUŞ (Devamla)
Terörü öven akademisyenlere Saygı duyulmalı. diyen kim? Sayın
Kılıçdaroğlu.
Cizre raporunuzda PKKya ne
dediniz? Terör örgütüne ne laf ettiniz?
VELİ AĞBABA
(Malatya) Ne dedik?
MEHMET MUŞ (Devamla)
Hükûmeti ve devleti suçlamaktan başka ne yaptınız?
VELİ AĞBABA
(Malatya) Vay be! Çabuk uyum sağlamışsın, yalana çabuk
uyum sağlamışsın.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Ve şu anda Bizim terör örgütüyle bir ilişkimiz, bir desteğimiz
yok, böyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.
deyip işin içinden çıkmaya çalışıyorsunuz.
Bakın, Edirnedeki eşini
kaybeden, şehit olan polisin kocasının tepkisinin niye
olduğunu, şapkanızı çıkarıp önünüze koymak
zorundasınız, düşünmek zorundasınız; bu millet bize bu
tepkiyi niye gösteriyor diye
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Bursada şehit ailesi sizi içeri almadı, kapıdan içeri
almadı.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Muş.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Altay, sizi dinliyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sayın grup başkan vekili Cizre raporumuza atfen, orada yaşanan
olaylarla ilgili Hükûmeti ve devleti suçladığımızı
itham ederek ağır bir sataşmada bulunmuştur, söz talep
ediyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından Oo sesleri, gürültüler)
İki dakika.
4.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Mahmut Tanaldan kurtuluş yok, gelecekti; geldi.
Sayın Tanal, size de
sataşma oldu, cevap vereceksiniz herhâlde?
BAŞKAN Sayın
Altay, lütfen siz konuşmanıza başlayın.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Başlayayım Sayın Başkan.
Sayın Milletvekilim,
sevgili Grup Başkan Vekilim; şu kürsüde, kim terör örgütüne daha
yakın, az uzak, çok yakın, çok uzak polemiğinin kimseye bir
hayrı yok dedim, millet her şeyi görüyor dedim.
Cizre raporu
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Evet, görüyor, görüyor(!)
ENGİN ALTAY (Devamla)
E, görüyor tabii canım, görüyor.
Şimdi, bizim şuna
rızamız yok, çok açık söylüyorum: Elbette devlet terör örgütüyle
etkin mücadele yapacak ama bir tek sivil kayba tahammülümüz de yok, bu
böyledir. Sivillerin, günahsızların, çocukların öldürülmesine
Terörle mücadele adı altında bile olsa bunu da doğru bulmuyoruz.
Partimizin politikası başından beri de böyle olmuştur, bunu
bilin.
MURAT BAYBATUR (Manisa)
Sivilleri öldüren kim, çocukları öldüren kim?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Ama, PKK konusunda, Abdullah Öcalan konusunda bize herkes laf söyleyebilir,
mesela Milliyetçi Hareket Partisi söyleyebilir. Eksiğimiz, hatamız
varsa da şapkamızı önümüze koyup düşünürüz. PKK konusunda
bize laf söyleyemeyecek dünyada bir tane teşekkül varsa o da AKPdir, bir
tane kuruluş varsa o da AKPdir. (CHP sıralarından
alkışlar) Lojistik olarak, insan kaynağı olarak, silah,
mühimmat kapasitesi olarak, manevra kabiliyeti kapasitesi olarak, bomba
patlatma kapasitesi olarak PKKyı bu hâle biz getirmedik; PKKyı bu
hâle HDP de getirmedi, MHP de getirmedi.
MURAT BAYBATUR (Manisa)
Yuh! Yuh!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Yuh sana! Yuh sana!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MURAT BAYBATUR (Manisa) HDP
getirmedi diyorsun. Yuh sana be, yuh be!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Ne biçim laf bu Sayın Başkan, ne biçim laf?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
ENGİN ALTAY (Devamla)
Terbiyesiz adam!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, böyle çirkin konuşmaları yapmayın lütfen.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Yuh
sana, yuh sana!
ENGİN ALTAY (Devamla)
PKKyı bu hâle siz getirdiniz.
MURAT BAYBATUR (Manisa) Yuh
sana!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Ben burada dedim
MURAT BAYBATUR (Manisa) O
şehit cenazelerinin hesabını vereceksiniz.
BAŞKAN Lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla)
Gel, gel, gel; gel, gel
MURAT BAYBATUR (Manisa) Yuh
sana be, yuh!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bu Hükûmet dedim
MURAT BAYBATUR (Manisa)
Yalancı herif!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Yalancı sensin!
BAŞKAN Burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ne söylediğinizi kulağınız
duysun.
MURAT BAYBATUR (Manisa)
Yalancısın!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Neredeydin sen o zaman, sen o zaman neredeydin?
MURAT BAYBATUR (Manisa) Ben
buradayım, burada. Sen neredesin?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın Başkan
Bu Hükûmet cesetlerin
üzerinde oturuyor dedim, niye gıkın çıkmadı o zaman senin?
Niye gıkın çıkmadı? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Gene söylüyorum: Bu Hükûmet,
son beş ayda ölen 700 vatandaşımızın cesetlerinin
üstünde oturuyor. Gelsin Hükûmet cevap versin de göreyim. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Ayıp, ayıp! Cesedin üstünde oturuyor ne demek ya?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Biraz önce sayın hatip
ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) Son söylediğiniz cümle kayıtlara girdi galiba.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Girdi, girdi.
ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) Şerefsiz dediniz değil mi geçerken?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Kim dedi? Bu Parlamentoda birbirine şerefsiz demeyen
kalmadı zaten, merak etme. Siz başlattınız onu.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sayın Tanalı duymuyorum, çok gürültü var.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Ayıp ya, ayıp! Sen başkansın, grup başkan
vekilisin ya.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sen bana dedin. Sen üç ay önce ne dedin bana?
ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) Yazıklar olsun ya!
BAŞKAN Sayın
Altay, lütfen
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Biraz önce sayın hatip kürsüde konuşurken bir resim göstererek,
beni terör örgütüyle ilişkilendirerek bana sataşmada
bulunmuştur. Sataşma nedeniyle ben söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Ben o
fotoğrafı görmedim, bir göreyim. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, tutanakları inceleyin; açın,
görün kim var diye.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Ayıp ya! Vallahi ayıp ya!
BAŞKAN Görmedim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) İsim söyledi, isim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Fotoğrafla birlikte adımı zikretti. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, biraz sabırlı olun, sakin olun, ne
söyleyeceğimi bir dinleyin, ondan sonra tepki verin.
Sizin adınızı
zikretti; bu fotoğraftaki insan, kişi Mahmut Tanaldır dedi.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Abdullah Öcalanla yan yana getirdi beni.
BAŞKAN Evet, aynı
şeyi söyledi.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bu bir sataşmadır.
BAŞKAN - Ben size söz
vereceğim ama fotoğrafı görmedim; siz misiniz değil
misiniz, onu bilmiyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Lütfen
VELİ AĞBABA
(Malatya) Ayıp ya!
BAŞKAN - Ben size söz
vereceğimi beyan ettim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Peki.
BAŞKAN - Ama eğer
siz diyorsanız ki Fotoğrafta benim olup olmamam önemli değil
(CHP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sataşma bana
BAŞKAN Ben size söz
vereceğim Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sataşmada bulunmuştur, sataşılmıştır.
BAŞKAN - Vereceğim
size söz Sayın Tanal. Bir müsaade edin, bir sakin olun, bir ne
söyleyeceğimi dinleyin, ondan sonra tepki gösterin.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Tepki göstermedim ki ben şimdi.
BAŞKAN Buyurun, peki,
size iki dakika söz vereceğim zaten.
Ama bize de hak verin, biz
fotoğrafı görmüyoruz, lütfen
Buyurun.
5.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıçın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; çözüm süreci
içerisinde
24üncü Dönem milletvekili olmayan arkadaşlarımız
bunu bilmezler ancak 24üncü Dönemde burada bulunan
arkadaşlarımız şunu çok iyi biliyorlar: Demokratik süreç
adı altında PKK bayrağını suç olmaktan çıkaran,
Aponun posterlerini suç olmaktan çıkaran AKP iktidarının
oylarıyla olmuştu bu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ve bunun suç olmaktan çıkarılması nedeniyle Sayın
Bülent Arınç da övünerek dedi ki: Bakın, biz bunu suç olmaktan
çıkardık. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yok öyle bir şey, yok.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Doğru söyle ya.
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Girin, vatandaşlarımız, sizler Googlea girin. Eğer yalan
söylüyorsam ben milletvekilliğinden istifa edeceğim, yoksa, eğer
siz bu gerçeklerle yüzleştiğiniz zaman kendinize bir şey söyleyecek
misiniz?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Fotoğrafa cevap ver, fotoğrafa.
MAHMUT TANAL (Devamla) -
İki: Bakın, İdris Naim Şahin, AKPnin kurucusu
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Şu fotoğrafı bir görelim Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Fotoğraf mı?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Sayın Tanal, fotoğrafı bir görelim.
MAHMUT TANAL (Devamla) Siz
o PKKnın, Aponun posterlerini suç olmaktan
çıkardığınız için
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Görelim yani, onun için söz aldın, görüşelim.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Suruç katliamında 33 insan öldüğü zaman yapılan eylem nedeniyle
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Bu resimde Öcalanla var mısınız?
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Fotoğrafa gel, fotoğrafa.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Çevir kazı yanmasın
MAHMUT TANAL (Devamla)
Kimin arkamda kimin posterini taşıdığını ben
bilemem.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Yanında, yanında.
MAHMUT TANAL (Devamla) O
sizin âcizliğinizdir, o sizin âcizliğinizdir.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Niye söz aldınız? Fotoğraf ne diyor?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bakın, İdris Naim Şahin diyor ki: Beni Aponun eliyle, Apo
istedi diye bakanlıktan aldı. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MAHMUT TANAL (Devamla) Kim
bunu söylüyor? İdris Naim Şahin diyor ki: Beni Apo istediği
için AKP bakanlıktan aldı. Siz Aponun talimatıyla hareket
ettiniz.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) O
resimlerdeki siz misiniz, değil misiniz?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) - Fotoğrafı anlat, fotoğrafı.
MAHMUT TANAL (Devamla)
İki: Bakın, Türk Silahlı Kuvvetleri tutanak tutuyor.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Fotoğrafı izah et, fotoğrafı.
MAHMUT TANAL (Devamla)
İktidar diyor ki: PKK terör örgütü buradan geçtiği için bunlara
eylem yapmayın, bırakın, serbest geçsin. Bunu kim söylüyor?
Alın size tutanak, tutanak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Süre bitti zaten.
BAŞKAN Sayın
Tanal, süreniz bitti.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Bakın, gidip terör örgütünü, peşmergeleri Iraktan alıp
otobüslerle Urfaya götüren siz değil misiniz?
BAŞKAN - Sayın
Tanal, süreniz bitti.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Fotoğraf ne diyor?
MAHMUT TANAL (Devamla) Siz
gidip Osloda görüşenler değil misiniz?
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (Devamla) Siz
gidip Haburda karşılayanlar değil misiniz?
BAŞKAN Sayın
Tanal, teşekkür ederim.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Sayın Tanal, Sayın Tanal, izah et bunu, bunu.
MAHMUT TANAL (Devamla) O
sizin ayıbınızdır.
BAŞKAN Sayın
Tanal
FUAT KÖKTAŞ (Samsun)
Bunun için söz aldın, bir kelime etmedin.
MAHMUT TANAL (Devamla) Siz
ne yaptınız? Siz suç olmaktan çıkardınız.
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (Devamla)
PKKyla iş birliği yaptınız. (AK PARTİ
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) O
fotoğraf ne diyor?
BAŞKAN - Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.57
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
işler" kısmında bulunan 383 ve 343 sıra sayılı
Kanun Tasarılarının bu kısmın 1inci ve 3üncü
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı olarak Ankara
Milletvekili Sayın Murat Alparslan konuşacak.
Sayın milletvekilleri,
lütfen
Buyurun Sayın Alparslan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT ALPARSLAN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İşin doğrusu,
maksadımız ve meramımız çok açık ve net: Millete
hizmet anlamında öncelikli meselelerin ve kanunların Meclisimizde bir
an evvel görüşülerek yasalaşması konusunda bir gayretimiz var.
Buna da katkı vereceğinizi ümit ediyor ve hayırlı
olmasını temenni ederek hepinize hayırlı iftarlar, iyi
akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak İzmir Milletvekili Sayın
Müslüm Doğan konuşacak.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Yok Sayın Başkanım, yok.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Yok Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Müslüm Doğan
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Başkanım, yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Başkanım, yok.
BAŞKAN Müslüm
Doğan yok mu? (AK PARTİ sıralarından Yok. sesleri)
Sayın milletvekilleri,
lütfen
VELİ AĞBABA
(Malatya) Geldi.
BAŞKAN Burada
sayın milletvekili.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, bu ne ciddiyetsizlik ya!
Burada.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Yok.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, burada, görüyorum arkada, lütfen
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Dinlemek istemeyen çıkar ya!
BAŞKAN Buyurun
Sayın Doğan.
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkenin
çok önemli sorunları varken getirilen önerinin gündemi
değiştirmekle ilgili olduğunu düşünüyoruz. Gerçekten,
bugün, parti gruplarını gezen
Türkiye'nin iki önemli sorununu size
arz etmek istiyorum:
Değerli milletvekilleri,
uzun zamandır ülkenin gündeminde olan bir kentsel dönüşüm projesi ve
mülteci kampı, iki önemli mesele olarak bugün, Meclis grupları da
ziyaret edildi, bu sorunlar dile getirildi. Şimdi, bunlarla ilgili size
kısaca bilgi vermek istiyorum.
Uzun zamandır
vatandaşlarımızın yaşadığı mahalleler
ve konutlar rant amacıyla baskı altında
bırakılmaktadır. Vatandaşlarımızın hak arama
mücadeleleri de kamu idaresinin gücü ve olanakları kullanılarak
kesilmektedir. Herhangi bir bilimsel ve teknik analize dayanmadan, mahkeme
kararlarını yok sayar biçimde riskli alan ve riskli yapı
kararları alınmaktadır. Bugüne kadar yapılmış
olan riskli alan ilanları da dikkate alındığında, 6306
sayılı Kanunun nasıl keyfî bir şekilde
uygulandığını hepimiz görmekteyiz. Şu an İzmir
Karabağlarda 16 mahalle, 540 hektar alan ve Kemalpaşada 4 mahalle
kentsel dönüşüm mağduriyeti yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
kentsel dönüşüm konusunda idarenin, kamulaştırılan
gayrimenkullere tam değerini verme ihtimali çok zayıftır.
Vatandaşlara gayrimenkulünü kendi değerlendirmeleri için verilecek
yasal süreler ise çok kısadır. Bu süreler içinde, birbirini
tanımayan komşuların, mahalle sakinlerinin gayrimenkul
sahiplerinin bir araya gelip karar oluşturmaları
imkânsızdır. Binası depreme karşı dayanıklı,
hatta yeni bir bina olsa da kentsel dönüşüm yapılacak alan içerisinde
kalıyorsa maalesef, kamulaştırılacak ve
yıkılacaktır. Vatandaşların kendi aralarında
anlaşarak yapacakları uygulamalar için öngörülen 5 bin metrekare ada
şartı ise çok yüksektir. Büyükşehirlerde mevcut hâl düşünüldüğünde,
5 bin metrekare üzerinde onlarca bina ve yüzlerce bağımsız bölüm
bulunmaktadır. Yüzlerce insanın bir araya gelip karar alabilme
ihtimali ise çok zayıftır. Kentsel dönüşüm uygulamalarında
idare, devlet sağlam binaları dahi yıkacak ve yıkım
parasını vatandaştan alacaktır. Yıkım parası
vatandaştan alındıktan sonra vatandaşa verilecek
kamulaştırma bedeli ise pek az miktarda kalacaktır. Kentsel
dönüşüm uygulamalarında vatandaşı en fazla mağdur
edecek uygulama ise vatandaşa verilecek kamulaştırma bedeli binanın
mevcut hâline göre değil, yıkıldıktan sonra oluşacak
arsa pay oranı üzerinden değerlendirilmesiyle oluşacaktır.
Bu mağduriyetin bir an önce giderilmesi adına kentsel dönüşüm mağdurlarının
önerilerini sizin huzurlarınızda sunmak istiyorum. Özellikle bugün,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, kentsel dönüşüm projesi
mağdurlarının kurmuş olduğu Mahalleler Birliği
yönetiminin bu önerilerini size arz etmek istiyorum:
16/5/2012 tarihli 6306
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanunun 2nci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen
(7)nci fıkrasına yapısı riskli olmayan ve
yapının güçlendirilmesi tercihinde bulunmayan vatandaşın
rıza göstermesi hâlinde ibaresinin eklenmesi gerekmektedir.
6306 sayılı
Kanunun 4üncü maddesinin (1)inci fıkrası Riskli alanların
ise vatandaşların 3194 sayılı Kanuna göre
yapısını kendi tercihleriyle yeniden inşa etme
hakkını ortadan kaldırmamalıdır. şeklinde düzenlenmelidir.
Yine 6306 sayılı
Kanunun 6ncı maddesinin (1)inci fıkrası
Paydaşların üçte 2 çoğunluk kararı vermesi, alanda
uygulanacak proje ve sözleşmelere bağlı olarak hukuken geçerli
bir sözleşme olanağının var olması şartına
bağlanmalıdır. şeklinde yeniden düzenlenmelidir.
6306 sayılı
Kanunda tanımlanabilir, somut ölçülere yer verilmelidir. İmar
mevzuatına aykırı ya da ruhsatsız yapı, yüzde 65
gibi toptancı bir genelleme değiştirilmelidir.
6306 sayılı Kanun
ve uygulama yönetmeliği hükümleri içerisinde yer alan bilimsel tetkikler
esas alınmalıdır. Riskin ve riskliliğin gerek yapı
ölçeğinde gerekse alan ölçeğinde nasıl tespit edileceği
6306 sayılı Kanun ve uygulama yönetmeliğinde
belirlenmiştir. Şayet, ruhsatsızlık ölçü olarak
alınacaksa o vakit bütün ruhsatsız yapılar riskli alan ilan
edilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bildiğiniz üzere bu gecekondu sorunu ve kentsel dönüşüme
neden olan imar mevzuatına aykırı yapıların bu sorunun
çözülmesine ilişkin 755 sayılı Gecekondu Kanunu ile 2981
sayılı İmar Affı Kanunu çıkartılmasına
rağmen
Bak, düşünün 2981 sayılı İmar Affı Kanununu
çıkaralı otuz iki yıl olmuş ve otuz iki yıl içerisinde
imar mevzuatına aykırı yapıların hukuki ve geometrik
durumu hâlâ belediyeler tarafından tespit edilememiş. Tespit
edilemeyen hukuki ve geometrik durumun üzerinde kentsel dönüşüm projeleri
uyguluyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Müslüm Bey, bir saniye
Sayın Başkan, yani
dakikalar boyudur muazzam bir uğultu var ve neredeyse Genel Kurulun
yarısı ayakta.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Biz duyuyoruz Sayın Başkan, duyuyoruz biz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Anlıyoruz, iftar saati gelmiş durumda ancak
Meclis çalışmasına katılmak istemeyen, dinlemek istemeyen
dışarıya çıkabilir.
BAŞKAN Sayın
Baluken, ikazlarda bulunuyorum
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Biz, muhalefet partisi olarak -diğer arkadaşlar
da eğer katılırlarsa- bu iftar saatinde yoklama, karar yeter
sayısı falan da istemeyeceğiz ama hatibimizin
konuşması esnasında bu şekildeki bir
anlayışı kabul etmemiz mümkün değil.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
İkazlarda bulunuyorum,
bir kez daha bulunalım Sayın Balukenin talebi doğrultusunda.
Buyurun Sayın
Konuşmacı.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
Evet, değerli milletvekilleri, bakın, gerçekten bugün, kentsel
dönüşüm projeleri çok önemli toplumsal sorunlara neden olabilecek düzeyde
ele alınan projelerdir. Bu projelere ilişkin ben burada önerileri
getirirken siz değerli milletvekillerinin de ilgi göstermesini isterim. Bu
anlamda, bu ifadeyle yani düşünün, otuz iki yıldır siz bir
ülkede mülkiyet sorunlarıyla ilgili geometrik durumu tespit edemiyorsunuz,
jeolojik alan çalışması yapamıyorsunuz; sonra,
istediğiniz gibi, bilimsel tespitler olmadan, bilimsel analizler
yapılmadan yapı yasaklı alanlar ilan ediyorsunuz, oradaki
toplumsal dokuyla oynuyorsunuz, oradaki doğal yapıyla oynuyorsunuz.
Yani bunları, bu önerilerimizi getirirken de sizin bu önerilerimizi
dinlemenizde yarar var diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir diğer sorun da Maraş bölgesinde
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
mültecilere yönelik yapılan kamplardır. Maraşın
Pazarcık ilçesi ve Terolar köylerini içine alan ve mera alanı
içerisinde inşa edilmek istenen bu alanın yeniden gözden
geçirilmesini, proje olarak durdurulmasını istiyoruz. Niye bunu
istiyoruz? Bugün, özellikle, bölgede kurulan inisiyatif Artık, bu
işin çok zor bir sürece girdiğini, köylerde gezilemediğini,
kolluk kuvvetlerinin gece köylerin içinde gezdiğini, mezarlara gidip
ziyaret yapılamadığını, dışarıdan gelen
misafirlerin kabul edilmediğini hatta -durum neredeyse abartılı
gelebilir belki size- kimlik kartlarını boynumuza asacak şekilde
gezmek zorunda olduğumuzu
Aynen ifade böyle.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Yok öyle bir şey.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
Var. Dinleyin Vekilim, gidin siz de dinleyin. Ben burada konuşuyorum,
siz de dinleyin.
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) Ben Kahramanmaraş
Milletvekiliyim.
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen
İkaz etmekten sıkıldım,
konuşmaktan sıkılmadınız.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
Ben burada bir konuyu açmak istiyorum: Arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; eğer bölge halkı istemiyorsa siz bu kampı
yapmamalısınız. Şimdi, bölge halkı diyor ki:
Buranın demografik yapısı değiştirilmek isteniyor
yoksa biz mültecilerin, o zavallı insanların, kendi ülkelerinden
koparılıp, gelip buralara kadar düşmesini istemiyoruz. Ama bu
bölgede de bizim özel bir durumumuz var. Mesela, bu bölgeyle ilişkili
olarak ayrıca bir sanayi bölgesi oluşturuluyor, sanayi ve ticaret
bölgesi oluşturuluyor, mera üzerinde böyle bir projenin
varlığından söz ediyorlar. Şimdi, sayın vekilim yok
derse, iki ay sonra ortaya çıkarsa bu ayıp olur. Orada 2 tane çimento
fabrikası inşa edilmiş, tarım arazileri yok edilmiş,
bu son kalan meralar üzerinde de böyle bir proje elbette ki bölge halkı
tarafından istenmemektedir. Eğer istenmiyorsa bunu bölge
halkıyla konuşacaksınız, diyeceksiniz ki: Ne
istiyorsunuz? Bölge halkı diyor ki: Bu kampı durdurun, sosyal
hizmet alanı olarak bize devredin, biz burayı ortak alan olarak
kullanalım. Çünkü, mera bozuldu, artık geriye dönüş de yok,
üzerine yapılar yaptınız. Bakın, arkadaşlar, oradaki
kanalizasyon yeraltı sularına karışacak, oradaki köyün suyu
bozulacak, oradaki sosyal doku bozulacak.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Yok öyle bir şey.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
Mülteciler ile bizim orada yaşayan bölge insanlarının
arasında kültürel farklılıklar var, inanç
farklılıkları var. Biz Anadoluda bin yıldır yan yana
yaşamışız, ortak değerler elde etmişiz, kadim
ilişkilerimiz var ama dışarıdan gelen insanlarla bir anda
bu ilişkiler kurulamaz, siz de biliyorsunuz bunu. Niye oraya
götürüyorsunuz, niye Alevilerin, Kürt Alevilerin yoğun olduğu yere
götürüyorsunuz, o bölgeye götürüyorsunuz; elbette ki sorgulanır.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Art niyetlisiniz, art niyetli.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla)
Bu yüzden bölge halkının somut bir önerisi var: Kamp
alanının sosyal, kültürel alan olarak o köylülere devredilmesi ve bu
projeden vazgeçilmesi isteniyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin (2/588) esas numaralı, 6306 Sayılı
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanun, 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı
İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun ve 4706 Sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/43)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/588) esas numaralı
Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca doğrudan
Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
BAŞKAN Teklif sahibi
olarak İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebiyi dinleyeceğiz.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün doğrudan gündeme alınması talebiyle
üzerinde konuştuğum bu kanun teklifini, daha önce birisi 24üncü
Dönemde, diğeri de 25inci Dönemde olmak üzere 2 kez Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunmuştum. Üzerinde konuştuğum
bu teklif, aynı konuları düzenleyen ve 31 Aralık 2015 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğum 3üncü tekliftir. Zamanın izin verdiği ölçüde bu
teklifin kapsamını size anlatmak ve desteğinizi almak istiyorum.
Türkiyede ortalama
yirmi-yirmi beş yılda bir imar affı kanunları
çıkarılır. Bu konuda Turgut Özalın
Başbakanlığı döneminde de 1984 yılında 2981
sayılı Kanun, halk arasındaki adıyla İmar Affı
Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla, imar
mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş olan
yapılar ile başta hazine olmak üzere kamu idarelerinin
taşınmazları üzerinde sahibi olan idarenin izni
dışında, üçüncü kişiler yani vatandaşlar
tarafından inşa edilmiş olan yapıların imar ve
mülkiyet sorunlarının çözülerek yapı sahiplerine, gecekondu
sahiplerine tapularının verilmesi amaçlanmıştır. 2981
sayılı Kanun bu amaçla bir sistem kurmuştur. Yeminli özel teknik
bürolar oluşturulmuştur, vatandaşlar buralara, bu bürolara
başvurularını yapmışlardır, 2 bin liralık
bedeli Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasındaki hesaba
yatırmışlardır. Yeminli bürolar, oluşturdukları
dosyaları ilgili kamu kurumlarına, Millî Emlak müdürlüklerine intikal
ettirmişlerdir ve vatandaşlarımızın bir bölümü kanunun
ilk uygulama yıllarında tapularını almıştır.
Fakat, uzunca bir süredir, sayın milletvekilleri, 2981 sayılı
Kanun uygulanmamaktadır, kanun işlememektedir. Kanun herkesi
bağlar ama bu kanun maalesef işlemiyor. Kanunun
çıktığı 1984 yılından bugüne kadar otuz iki
yıl geçmiş olmasına rağmen, vatandaşlarımızın
çok büyük bir bölümü hâlâ tapularını alabilmiş değildir.
Tapu tahsis belgesi sahiplerinin ömrü, tapularını beklemekle
geçmiştir diyebiliriz, hâlâ tapularını bekliyorlar.
Sayın milletvekilleri,
uygulamada belediyeler bazı belediyeler hariç tabii- tapu tahsis
belgesini ciddiye almamaktadır. Hükûmet de belediyelerin bu tutumunu
engelleyecek bir düzenlemeyi maalesef yapmamıştır. Hükûmete
düşen görev bu yasanın uygulama sonuçlarını izleyip sorunun
olduğu yerde gerekli düzenlemeyi yapmaktır. Ama, bu düzenlemelerin
yeterince yapıldığını söylemek mümkün değildir.
16 Mayıs 2012 tarihinde
6306 sayılı kısa adıyla- Kentsel Dönüşüm Yasası
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. O yasanın
oluşmasına esas olan Hükûmet tasarısı metninde 2981
sayılı Yasanın yürürlükten kaldırılması
öngörülüyordu. İtirazlarımız üzerine, gerek komisyonda gerek
Genel Kurulda, 2981 sayılı Kanunun üç yıl daha yürürlükte
kalması için Genel Kurulda o yasaya bir madde ilave edildi. O süre, 31
Mayıs 2015 tarihinde sona erdi. Sürenin bitmesine doğru heyetler geldi
İstanbuldan, Mahalleler Birliği geldi, diğer
vatandaşlarımız, muhtarlar geldi. Bu kürsüden ben yine bir
konuşma yapmıştım Mart 2015 tarihinde, bu süreyi
uzatalım dedim. O süre üç yıl daha uzatıldı. O süre 31 Mayıs
2018 tarihinde sona eriyor. Yani 3+3, altı yıllık uzatmaya
rağmen ve dört yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ
vatandaşlar tapu alabilmiş değildir, bu gidişle tapu da
alamayacaklardır.
Teklifimiz şunu
öngörüyor: Tapu tahsis belgesine konu olan taşınmazlar, hangi kamu
kurumuna ait olursa olsun, bir yıl içerisinde hiçbir başkaca
işlem yapılmaksızın, araştırma
yapılmaksızın ilgili belediyelere devredilecektir. Belediyeler
devraldıkları taşınmazlar üzerinde en geç bir yıl
içerisinde imar ıslah planlarını yapacak, parselleri
oluşturacak ve vatandaşa tapusunu verecektir. Konu budur sayın
milletvekilleri. Mahalleler Birliğinin başka talepleri de var ama
bunlar tüm toplumu ilgilendiren taleplerdir.
Teklifim başka
konuları da düzenliyor ama zaman izin vermediği için bunlara
giremiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum; iyi akşamlar diliyorum,
iyi iftarlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi.
Bir milletvekili adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci konuşacak.
Buyurun Sayın Yedekci.
(CHP sıralarından alkışlar)
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
AKPnin son on dört
yıllık iktidarı boyunca iktidarını imar rantı
üzerine kurmuş olduğu çok açıktır. Sayın
Milletvekilimiz Akif Hamzaçebinin verdiği bu kanun teklifiyle, biraz
olsun orada mağdur olan vatandaşlarımızın
yaralarının sarılması amaçlanmaktadır. Onun için,
kıymetli bütün milletvekillerimizden bu kanun teklifine evet oyu
kullanmasını rica ediyoruz.
Kent topraklarının
menkulleştirilmesine ve yağmasına dönük yeni bir örgütlenme
modeli geliştiriliyor. Nasıl geliştiriliyor bu model, bundan da
bahsedelim size.
Şimdi, önce bir alan
iktidar sahipleri tarafından göze kestiriliyor, sonra bu alan atıl
hâle getiriliyor, oraya belediye hizmetleri götürülmüyor. Orada, çeşitli
suç örgütleri ya da efendim, esrar, eroin, uyuşturucu gibi şeylerle
uğraşan insanlar orayı mülk ediniyor, daha sonra da oranın
yaşayan halkı oradan bir şekilde uzaklaştırılmaya
çalışılıyor. Ne hikmetse bu alanlar hep İstanbulun,
Türkiye'nin en güzel, en verimli alanları. Deniz kenarları, efendim,
Taksimde Tarlabaşı, İstanbulda Sulukule, Fener, Balat; hep bu
tür yerler seçiliyor. Neden? Çünkü rant değeri çok yüksek, çünkü AKP
iktidarını bunun üzerine kuruyor. Nasıl kuruyor?
İnsanları buradan uzaklaştırıyor, kendi kamu gücünü de
kullanarak çok düşük değerlerle insanların mallarını
elinden alıyor, daha sonra da TOKİ eliyle kendine yakın
müteahhitlere veriyor ve bu müteahhitler de buraya yaptıkları
yapıları trilyonluk değerlerle satıyor. Bunun onlarca,
artık belki yüzlerce örneğini de görebilirsiniz.
Şimdi, 6306
sayılı Kanun, biliyorsunuz ki Van depreminden sonra çıktı.
Afeti fırsata çeviren başka bir anlayış olamaz herhâlde.
Bütün kanunların üzerinde çıkan ve mülkiyet hakkını yok
sayan 6306 sayılı Kanun artık AKPye yetersiz gelmekte, acele
kamulaştırma kararları alınmaktadır;
Gaziosmanpaşada olduğu gibi, Diyarbakır Surda olduğu
gibi.
Şimdi, 24 Ağustos
1984 tarihli ve 2981 sayılı Kanun kapsamında on binlerce
vatandaşımızı ilgilendiren ve üzerinden otuz iki yıl
geçmesine rağmen hâlâ sonuç alınamayan bir başka
sıkıntı var. Vatandaşın elinde tapu tahsis belgesi
var, tapu almak için gerekli bütün şartları haiz ama tapuları
verilemiyor. Bu konuyla ilgili olarak Mahalleler Birliği iki gündür
Ankarada ve Büyük Millet Meclisinde grubu olan bütün partilerle de
görüşmeye çalışıyor. Biz de onlara buradan açıkça
söylüyoruz ve diyoruz ki: Siz de dâhil olmak üzere, AKPnin ve kapitalizmin
vahşice imar anlayışından zarar gören, mağdur olan
bütün vatandaşlarımızın her zaman yanında
olacağız; sizlerin de yanındayız.
Bu nasıl olmalı
peki? Siz eleştiriyorsunuz ama öneriniz var mı? diyebilirsiniz.
6306yla ilgili önerimiz şudur: Bu iş 5 ayaklı bir sistemle
yapılmalıdır. Öncelikle mülk sahipleri projenin başından
sonuna kadar bütün süreci bilmelidir ve mutlaka Mimarlar ve Mühendisler
Odasından, Şehir Plancıları Odasından, hatta toplum
bilimcilerden ve psikologlardan oluşan bir heyetten, disiplinler
arası bir heyetten bir temsilci olmalıdır, bu işi yapacak
olan müteahhidin bir temsilcisi burada bulunmalıdır,
Bakanlığın bir temsilcisi burada olmalıdır ve
oranın yerel belediyesinin bir temsilcisi burada olmalıdır ve bu
5 ayaklı sistem projenin başından sonuna kadar süreci takip
etmelidir. Yani, riskli alan ilan edip de bu alanlar birilerini
zenginleştirme alanı olarak kullanılmamalıdır, afet
kimseye rant olarak dönmemelidir, kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme
dönüştürülmemelidir ve yeni kentsel dönüşüm alanları gerçek
anlamda insanların huzurla, keyifle, mutlulukla ve deprem
güvenliğiyle yaşayabilecekleri yerler hâline getirilmelidir. Gerek
2981 sayılı Yasada gerek 6306 sayılı Yasada bu ve benzer
çekinceler ön plana alınmalı, kamu yararı gözetilmeli ve
vatandaş birincil öncelik olmalı ve insan merkeze
alınmalıdır.
Hepinizi
içtenlikle, sevgiyle, saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yedekci.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum, hayırlı
iftarlar diliyorum.
Kapanma Saati: 20.24
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Birleşime otuz dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.29
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ile denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan
Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 383 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili İsmet
Uçma konuşacaktır.
Buyurun Sayın Uçma. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMET UÇMA (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkanım, sevgili milletvekili arkadaşlarım; bir iftar
sonrasında, mübarek bir günün sonunda, sizleri bu feyizli günde
saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
Yine, buraya her
çıktığımda yaptığım konuşmalarda bu
Meclisin mehabetine yakışan bir üslubu, üslup temizliğini
sürekli vurguluyorum. Doğrusu, bugün de biraz üzüldük. Mübarek bir ayda
üsluplarımız gene biraz havada uçuştu. İnşallah,
konuşacaklarımızın buna da katkısı olur diye
düşünüyorum. Bu vesileyle, geneli üzerinde söz aldığım
Maarif Vakfımızın kanun tasarısı, kuruluşu,
hayata geçişi ve yapacağı işlerin hayırlara vesile
olmasını diliyorum. Ülkemizi, milletimizi, gençlerimizi, muhassalamızı,
medeniyetimizi, gelecek tasavvurumuzu bütün dünyada yeni Türkiyenin
şanına şerefine yaraşır bir şekilde temsil
etmesini canıgönülden diliyorum.
Sevgili dostlar, her
ramazanda bir menü oluşturuluyor biliyorsunuz, bu ramazan da bir menü gene
önümüze geldi. Dolayısıyla, din ve dine dair alanlarda kimi
arkadaşlarımızın zaman zaman vurguladığı,
zaman zaman belki çizginin ve maksadın dışına çıkarak
algıladığı hususlara ilişkin birkaç söz söylemek
istiyorum.
Arkadaşlar, bütün dinler
3 ana umdeden meydana gelir, sevgili Ayhan Bey de değinmeye gayret etti
bunlara: Bunlardan birisi itikat yani itikat dediğimiz inanç, diğeri
ibadet, bir diğeri de muamelattır. Sevgili arkadaşlar, dikkat
kesilmenizi istediğim husus şudur: İtikat ve ibadet
akılüstü iki alandır ve Allaha ait alandır. Dikkat ederseniz,
bütün kıyametler bu iki alanda kopartılmaktadır ve bize ait
olmayan alan üzerinden, birtakım spekülatif gelişimler üzerinden
hakikaten kırıcı, dökücü, gerçekten de bizim medeniyetimizin
nezaketine, letafetine, hakikaten de mahviyetine yakışmayacak
durumlar ortaya çıkmaktadır. Peki, din nerede tezahür etmektedir ya
da dinler? Bizim sorumlu olduğumuz din ve dinler, muamelat dediğimiz,
birbirimizle ilişkiye geçtiğimiz, toplumsal hayatla ilişkiye
geçtiğimiz andan itibaren ortaya çıkmaktadır. Basit misaller
vermek gerekirse: Sözünde duruyor mu? Çekini, senedini ödüyor mu?
Çocuklarına iyi davranıyor mu? Komşusuyla geçimlik mi? Bir
cemiyete girdiğinde cemiyet rahatlıyor mu yoksa huzursuz mu oluyor?
Güvenli mi, emniyetli mi, her şeyinizi kendisine emanet edilebilecek bir
insan mı? Arkadaşlar din bu alanda tezahür etmektedir. Diğer
alanlara mümkün olduğunca girmemeye çalışmak lazım. Hem
akılüstü iki alandır hem bize ait olmayan alandır.
Bu konulara
bakışımızı İsa ile Allah arasında geçen
konuşma özetlemektedir, o da şudur: Sevgili arkadaşlar, Allah
İsa Peygamberimize sorar bütün peygamberler bizim peygamberlerimiz
biliyorsunuz- aynen soru şöyledir: Allahın dışında
beni ve anamı 2 ilah edinin. diye bu insanlara sen mi söyledin? İsa
cevap verir, der ki: Ben insanlar arasında yaşadığım
sürece Allahın dışında anamı ve beni 2 ilah edinin.
diye asla söylemedim, buna sen de şahitsin. Ama sen beni öldürdükten sonra
onlara vaziyet eden sensin, onlar senin kullarındır, istediğin
gibi muamele edersin.
Sevgili arkadaşlar, bir
peygamberin ağzından bir şirk toplumuna karşı
Rabbimizin karşılıklı diyalogla ifade ettiği dinî
alana lütfen dikkat ediniz. Ama, biz ne yapıyoruz ya da bu konuda söz
söyleyenler ne yapıyor? O alanlara girerek gerçekten de haddi
aşıyor, haddimütecaviz davranıyor; bunu yapmamak lazım.
Bir de yine muhalefet
şerhlerinde gördüğüm bir husus; sevgili arkadaşlar, laiklik
hukuki bir terimdir. AK PARTİnin ve gerçekten de bu insanların, Türk
insanının laiklikle hiçbir dönem hiçbir sorunu
olmamıştır. AK PARTİnin böyle bir gündemi asla yoktur,
esasen bu milletin de yoktur; Osmanlıda yoktur, öncesinde yoktur,
sonrasında yoktur. Niye bunlar meydana geliyor sevgili arkadaşlar?
Hukuki bir kavrama, başka bir alana çekildiğinde, ittifak edilmeyen
literal anlama sokulduğunda örneğin Amerikada farklı, Avrupada
farklı, Fransada farklı, Türkiye'de farklı, İngilterede
farklı bir anlam demeti içeren kavramı getirir. Tekdüze kamusal alan
ve benzeri diye hiçbir hukukçu bana kamusal alanı doğru tarif edemez,
daha doğrusu dünyada hiçbir hukukçu edememiştir. Bu itibarla, nerede
kafa karışıklığı oluşturmak istenirse ve
nerede insanlar birbirine düşürülmek istenirse hukuki, görece
tanımsız bu kavram üzerinden siyaset üretilmektedir; bunu doğru
bulmadığımı ifade ediyorum sevgili arkadaşlar.
Ben de merhum Cemil Meriçi
eğitime verdiği katkılar nedeniyle rahmetle anıyorum.
Merhum Cemil Meriçin Kamus namustur. sözünü hatırlatmak istiyorum.
Gerçekten de toplumların hafızalarını, toplumların
değerlerini ve değerlere dayalı hayata dair yürüyüşlerini
ancak ve ancak muhafaza eden kamuslardır. Onlara sahip çıkmamız
gerekmektedir.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, bizim, özellikle büyüyen Türkiye'nin, gelişen
Türkiye'nin, yurt dışında ve yurt içinde artık eski
teamüllerden, eski kanaatlerden ve eski dünyanın bir üyesi olmaktan
kurtulup, yeni dünyanın üyesi olan Türkiyeye yaraşır uluslararası
vizyon için Maarif Vakfı kurulmaktadır.
Sevgili
arkadaşlarımın bir kısmını anlamakta
zorlanıyorum. Maarif Vakfı, AK PARTİnin vakfı
değildir arkadaşlar. Maarif Vakfı, bu milletin, bu ülkenin,
Türkiye'nin, Türkiyelilerin ve Türk gençliğinin uluslararası camiada
temsil edileceği, uluslararası camiayla entegre olabileceği son
derece verimli, atak çalışabilecek, dinamizm yüklü bir kurum ve
kuruluştur. Zaten biz bunu, Komisyonda da, sevgili
katılımcı üye arkadaşlarımızla enine boyuna
konuştuk, değerlendirmelerde bulunduk. Çok değerli katkı
veren arkadaşlarımıza, burada hakikaten
şükranlarımı arz etmeyi, büyük bir sorumluluk ve görev
addediyorum.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, hepimizin malumu olduğu üzere, sadece, Millî Eğitim
Bakanlığı, sadece yurt içinde okullar açan, eğitim yapan
bir kurum olmaktan artık çıkmalı. Dünyadaki benzerleri gibi,
aynı zamanda yurt dışında da hem kendi
vatandaşlarımıza ve hem de Türkiye'nin eğitim
kurumlarından yararlanmak isteyen diğer ülke vatandaşlarına
hizmet sunmak üzere okullar açmış, önümüzdeki dönemde, ülkemizin
dünya siyasetinde edindiği güçlü konum nedeniyle bu politikasını
daha kararlı ve nitelikli bir biçimde sürdürmeyi kendisine hedef olarak
koymuştur. Bu, büyük bir hedeftir. Bu, büyüyen, gelişen, gerçekten
medeniyet kodlarından beslenen yeni Türkiyenin vizyonuna,
muhassalasına, tarihine, değerlerine ve değer dizgelerine çok
uygun bir yapılanma şeklidir. Huzurlarınızda bulunma
sebebimiz olan Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı, bu hedefi
gerçekleştirirken karşılaştığımız
sorunları aşmayı, ülkemizi çok nitelikli ve evrensel kriterlere
uygun ve rekabet edebilir bir noktaya taşıyabilmek için bazı
esneklikler edinmeyi planlamaktadır; bu vakfın kuruluş
amaçlarından birisi budur. İnşallah, muhalefet partilerimizin,
partilerüstü kabul edilecek bu evrensel ve ulusüstü olguya destek vererek,
onların da destekleriyle bu metin yasalaştığında
hepimizin gelecek kuşaklara gururla miras bırakabileceği
hayırlı bir hizmeti hep birlikte gerçekleştirmiş
olacağız. Bu, sadece AK PARTİnin, Adalet ve Kalkınma
Partisi mensuplarının payına düşen bir onur ve gurur
olmayacak; gelecek nesiller, dedelerini ve ondan sonraki kuşakları
gerçekten de esbâtımız hayırla yâd etmiş olacak. Hatta öyle
ki iyi ki dedelerimiz el birliğiyle, el ele vermişler ve ülkemizi dünyaya
açan, dünyaya katabileceğimiz, medeniyet değerlerimize ülkemizi
yaklaştıran dedelerimiz varmış diye bizleri minnetle ve
şükranla anacaklardır.
Sevgili arkadaşlar, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
çocuklarının eğitim ihtiyacını gidermek, onların
ana vatanlarıyla olan bağlarını
sağlamlaştırmak ve ülkemizin eğitim alanında sahip
olduğu büyük birikimi
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) Paralel karşılamıyor mu bu ihtiyacı?
İSMET UÇMA (Devamla) -
insanlığın hizmetine sunmak amacıyla, gayesi sadece
eğitim olan, başka hiçbir gayesi olmayan, sadece eğitim olan ve
sahibi millet olan eğitim kurumlarını dünyanın her
köşesine taşımak amacıyla bir vakfı hep birlikte
kuruyoruz. Maarif Vakfı olarak adlandırdığımız
bu vakfın tek bir gayesi olacak, o da nitelikli, iyi, güzel insan
yetiştirmek olacaktır. Yani, ülkemizi
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Hocam, vakıf var ya, Millî Eğitim Vakfı var.
İSMET UÇMA (Devamla)
Efendim, Millî Eğitim Vakfının kuruluş amacı, gayesi
yurt içi eylemlerle çok sınırlı olduğu için
Biz bunu Komisyondaki
arkadaşlarımızla da konuştuk, keşke teşrif
etseydiniz, o gün birlikte değerlendirmiş olurduk.
Bakınız, son
söylediğimi bir kere daha söylüyorum: Maarif Vakfı olarak
adlandırdığımız bu vakfın sadece tek bir gayesi
olacak, o da ulusüstü ve uluslararası arenada insan yetiştirmek;
başka hiçbir gayesi mevcut değildir.
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) Türkiyedeki okulların yaptığının
İSMET UÇMA (Devamla)
Bir başka gayeye hizmet ederse, bugün biz varız sevgili
arkadaşlar, yarın siz olacaksınız.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Ulusüstü, dünya adamı!
İSMET UÇMA (Devamla)
Alırsınız, şöyle söylersiniz: Şimdi, AK PARTİli
kadrolar eliyle, bizim de desteğimizle hayata geçen bu vakıf
amacından uzaklaşmıştır. O hâlde, amacına, doğru
rayına tekrar koyalım konusunda gayret gösterirsiniz. Bu kadar
ümitsiz davranmaya asla gerek yoktur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Dolayısıyla, o
kadar öz güvenli davranıyoruz ki -hep birlikte ama, hiç ayrım
yapmaksızın söylüyorum- millet olarak o kadar örselenmiş
onurumuzu, gerçekten zedelenmiş kimliğimizi 2002den itibaren büyük
bir hassasiyetle, o milletin incinmişliğini, medeniyet
bileşkesinden üç yüz yıldır kopukluğun verdiği
incinmişliği hep birlikte, Meclis olarak, bu çatı altında
bulunan insanlar olarak milletimize iade ediyoruz. Hayırlı olsun,
uğurlu olsun.
Sevgili arkadaşlar
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) Bu nasıl bir cümledir? 2002den sonra daha çok incindik.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hocam, bunu anlamadık, bir açsan biraz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
İSMET UÇMA (Devamla)
Vaktimiz oldukça açacağız Sevgili Enginciğim. Bu akşam
zatıalinizi biraz farklı görüyorum.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Oruç vurmuştur, oruç.
İSMET UÇMA (Devamla)
Arkadaşlar, orucu bozan
Tabii, bunu Engin Bey üzerinden söylemek
durumundayım, çok sevdiğim, çok değerli bir dostum.
Sevgili arkadaşlar, bu
akşam az biraz garipsedim Sevgili Enginciğim, beni
bağışlayacağınızı umuyorum.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sataşma olmasın da
İSMET UÇMA (Devamla)
Sevgili arkadaşlar, fıkıh kitaplarında, orucu bozan 3 neden
sayılır: Yemek, içmek, diğerini söylemiyorum, herkes biliyor.
Ama, dikkat edin, bu 3 unsur, efendim
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
İftira bozar mı Hocam?
İSMET UÇMA (Devamla)
Şimdi geleceğim, oraya geliyorum.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyelim.
İSMET UÇMA (Devamla)
Arkadaşlar, bu 3 unsur, bakın, helal ama belli bir dilimde
yasaklanıyor. Ama arkadaşlar, nemime, dedikodu, iftira, lümeze,
hümeze, şetanet işler külliyen, ömür boyu haramdır ve orucu da
bozar.
ZİHNİ AÇBA
(Sakarya) Çalma çırpma hepsi, değil mi?
İSMET UÇMA (Devamla)
Onun için, ben size Savm-ı Zekeriyayı hatırlatıyorum.
Arkadaşlar, oruçlarımızı adaletle, izanla ve konulacak
mizana uygun, gerçekten ibadet olgusu içerisinde, bütün azalarımızla,
bütün azayicevarihlerimizle yerine getirmek zorundayız.
Bu itibarla, bu akşam
Sevgili Engin kardeşim -iftara yakın biraz susuzluk oldu herhâlde- bu
kuralları biraz, az biraz aşmış oldu. Bundan sonra asla
yapmayacaktır, buna inanıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Arkadaşlarınızın, iftira attıkları için
oruçları bozuldu. İftira attılar, oruçları bozuldu
hepsinin.
İSMET UÇMA (Devamla)
Sevgili dostlar
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Şamil Beyle ilgili yorumunu da alalım İsmet
Ağabey, Şamil Beyle ilgili yorumunu da rica ediyorum. Yoksa
sataşmadan söz isteyeceğim.
İSMET UÇMA (Devamla)
Sevgili arkadaşlar, en başta şunu söyledim, dedim ki: Bugün bu
Mecliste olup bitenler -bu kim olursa olsun- bu oruç ayının, vahyin
başlangıcının ve vahyin doğum yıl dönümünün
mehabetine asla yakışmamıştır, bunu ta başta
söyledim. Ama, isim vermek, tadat etmek
Takdir edersiniz ki Enginciğim,
zatıalinizle olan hukukumdan kaynaklandı zatıalinizi anmam.
Yoksa, bana yakışan bir şey değildir. O itibarla, bana
tadat ettirmeyin, isim verdirmeyin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Şamil Beyle hukukun yok mu İsmet Ağabey?
Şamil Beyle ilgili de bir cümle söyle Allah aşkına.
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) Şamil Beyle hukukun yok mu ağabey?
İSMET UÇMA (Devamla)
Efendim, bakınız ama umuma teşmil edecek genel kaideler ve
kurallardan bahsediyorum. Burada sizinle olan hukukumun dışında
kişisel ve şahsiyat yapacağımı zannetmenizi
doğrusu yadırgarım.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Şamil Beyle hukukunuz yok mu?
İSMET UÇMA (Devamla)
Evet, sevgili arkadaşlar, şimdi, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının
eğitimi ve iyi insan yetiştirme
Hâlihazırda bu
Bakanlığa yani Bakanlığımıza bağlı
faaliyet gösteren Belçika, Danimarka, Arabistan, Kuveyt, Katar, İran,
Afganistan, Romanya, Moldova ve Türki Cumhuriyetler gibi ülkelerin de içinde
olduğu dünyanın 15 farklı ülkesinde 65 eğitim kurumumuz
bulunmaktadır. Bu yeterli midir? Hayır ama övünülecek bir durumdur,
dünle kıyas ettiğimizde övünülecek bir durumdur. Gerçi hemen Engin
Bey İlk kıyası şeytan yapmıştır,
batıldır. diyecektir ama bu kıyas doğru bir kıyas
Engin Bey.
Dolayısıyla,
sevgili arkadaşlar, 15 ülkede 65 eğitim kurumumuz
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Cemaatinki de dâhil mi Hocam?
İSMET UÇMA (Devamla) -
ve maalesef bu kurumlarımızın bir kısmı fiziksel
mekân olarak, eğitimci istihdamı noktasında ve müfredat
konusunda istediğimiz noktada değildir. Çünkü bu konularla ilgili
ülke mevzuatına uygun ve rekabet edebilecek bir yapı oluşturma
konusunda yeterli esnekliğe sahip değiliz. Bu vakıfla bunu da
aşmış olacağız, bunu da sağlamış
olacağız inşallah. Oysa, bu kurumlarımız
çağdaş dış politika argümanları açısından
birer soft power olarak değerlendirilmelidir, hard power olarak
değerlendirilmemelidir. Gerçekten de artık dünyada büyük
varlıklar, zenginlikler silah sanayisindeki ilerlemelerle, maden
çokluğuyla, yer altı zenginlikleriyle değil, insan
kaynaklarıyla hayata geçirilebilecek zenginliklerdir ve göreceksiniz bütün
dünya insanları bizim medeniyet kodlarımızın
bileşenlerinden mülhem bu kurum ve kuruluşlarla gerçekten de
Türkiyeli insanları örnek alacaklar, onlardan mahviyet öğrenecekler,
medeniyet öğrenecekler, adalet öğrenecekler ve yeryüzünden zulmü
inşallah bertaraf edecek. Âdemin 2 çocuğundan biri çok zeki, biri az
zeki olamaz ama biri adaletli, biri adaletsiz olabilir. İşte,
adaletli olan ve adaletli olanlar bölüğüne düşen iyilik
taşıyıcıları adaletsizleri, inşallah,
Türkiyeliler olarak hep birlikte bütün dünyadaki adaletsizlikleri durdurmuş
olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İSMET UÇMA (Devamla) -
Bu duygu ve düşüncelerle, Maarif Vakfının tekrar hayırlara
vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ediyorum.
Hepinizi saygı, sevgi ve
muhabbetle selamlıyorum, ramazanınızı tebrik ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Uçma.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU
(Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
kanunla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Sayın İsmet
Uçmanın dileklerine katılmamak mümkün değil, kendisine
teşekkür ediyoruz buradan ama tabii ki kullanılan dil çok önemli,
niyet çok önemli yani söylemlerin bir adım ötesinde gerçekten içten isteme
önemli; bunun için de dilin kullanımı önemli.
Birinci Oturumda, özellikle
Meclisin çalışmasına yönelik olarak, buradan, AKPli
arkadaşlardan bir tanesinin kullandığı dili ben burada
sizlerle paylaşmak istiyorum: Eğer gece geç saatlere kadar
çalışır, kanunu bitirirsek Genel Kurulu
çalıştırmayacağız yoksa
çalıştıracağız. şeklinde, emir kipiyle,
baskın bir otoriter dili kullanma, aslında, demin ortaya çıkan,
hepimizin şahitlik ettiği olayları hazırlayan zeminin de
ilk öncüleri oluyor. Onun için, burada, özellikle kullanılan dile çok
dikkat edilmesi gerekiyor.
Tabii ki hepinizin
ramazanınızı kutluyoruz bu arada, hayırlarla,
sağlıkla, sıhhatle, güzel şeylerle beraber gelsin ama
ramazan ayında da tutulan oruçlar sonucunda karnın doyması
lazım yani yeterli gelire de sahip olmak lazım.
KAMU-SENin
yaptığı bir araştırmayı ben buradan
paylaşmak istiyorum: Yapılan araştırmaya göre, 2016
yılında 4 kişilik bir ailenin iftar yapması için gerekli
olan iftar ve sahur dâhil- günlük tutarın 59 lira olduğunu
paylaşmak istiyorum. Bu, bir aylık baktığımızda
1.712 TL ediyor. Yani 4 kişilik bir ailenin yalnızca iftar için
harcaması gereken miktar bu kadar. Özellikle 2016 ortalama memur
maaşının 2.575 lira olduğunu da düşündüğümüzde,
bunun bu maaşla bu iftarı ve sahuru nasıl
çıkartacağını ve diğer harcamalarını
nasıl yapacağını da sizlerin vicdanına bırakmak
istiyoruz. 2013 yılında 4 kişilik bir ailenin
harcamasının 1.168 TL olduğunu ve bunun 2016da 1.712ye
çıktığını hesaplamalara göre bulduğumuzda
artışın yüzde 47 olduğunu görüyoruz. Ama 2013te ortalama
memur maaşının 2.087, şimdi de 2.575 lira olduğu bir
dönemde maaş artışının da yüzde 23 olduğunu
söylediğimizde yani fiyat artışının maaşların
neredeyse 2 katı üzerinde olduğunu da buradan paylaşmak
istiyoruz. Onun içindir ki, burada Maarif Kanununu geçirirken,
çalışırken burada temel olan öğretmenlerin, itici, ana
aktör olan öğretmenlerin maaşlarını da gündeme getirmek
istiyoruz. Öğretmenlerimizin hak ettiği ve verilmesi gereken 3600 ek
göstergenin de mutlaka verilmesi gerektiğini ve hayat standardında
bir tık daha ileriye yönelik rahat nefes alabilecekleri imkânların
sağlanması gerektiğini de buradan paylaşmak istiyoruz.
Evet, üzerinde
tartıştığımız kanuna gelince, bakıyoruz ki
Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarıyla eğitim sektörü,
özellikle eğitimde artık kasıtlı bir kötüye gidişin
çabalarının olduğunu da buradan paylaşmak istiyoruz.
Eğitimde gerçekten her şeyin
sıfırlandığını çünkü eğitim denilen
şeyin artık işe yaramaz hâle geldiğini Adalet ve
Kalkınma Partisinin gözler önüne serdiğini görüyoruz çünkü çocuklar
çalışıyor çalışıyor, sınavlara giriyor, elde
ettikleri başarının ileriye yönelik bunların geleceklerinde
olumlu bir katkı sağlamadığını hep birlikte
görüyoruz. Üniversite sınavlarına giriyorlar, bir üniversiteyi
kazanıyorlar, mezun olduktan sonra bu eğitimin hiçbir işe
yaramadığını görüyoruz çünkü aldıkları
eğitim işe girmede kendilerine bir avantaj sağlamıyordu.
Sınavlara giriyorlar, işte, KPSS sınavlarına giriyorlar,
ALES sınavlarına giriyorlar ama görülüyor ki bu eğitim
sisteminde bu girdikleri sınavlar da kendilerinin gerçekten istedikleri
alanlarda iş bulmalarında yardımcı
olmadığını görüyor çocuklar ve buradan da görüyoruz ki
artık bu sistem çalışmıyor, on dört yılda bu sistemin
Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle ne hâle getirildiğine de hep
birlikte şahitlik ediyoruz. Yani şimdi,
baktığımızda, artık Adalet ve Kalkınma Partisi
diyor ki: Biz Millî Eğitimin yerine kendi sistemimizi kurmak istiyoruz,
kendi paralel sistemimizi kurmak istiyoruz. Yani paralel olarak ifade edilen
bir yapıya ek olarak ikinci bir paralel çizgi çiziliyor burada; devlet
eğitim sistemine, özellikle Millî Eğitim Bakanlığına
alternatif olacak bir sistemin inşası burada söz konusu. Devlet niye
vakıf kurar? Zaten Millî Eğitim Bakanlığı gibi
gerçekten devasa bir sistem var elimizde. Acaba on dört yılda bu sistem
nasıl işletildi? İşte, istatistikler ortada, on dört
yılda gelinen nokta ortada, on dört yılda okulların kalitesi
ortada, on dört yılda uluslararası arenada elde ettiğimiz
başarılar veya başarısızlıklar ortada, on dört
yılda inovasyon merkezlerinin veya yenileşme merkezlerinin durumu ortada,
on dört yılda işte, uluslararası boyutlarda kalite ölçeğinde
üniversite sıralamaları ortada. Bütün bunları daha iyi bir hâle
getirme bir yanda dururken, buna yönelik bir çaba olması gerekirken, ama
bir bakıyoruz ki tekrar, bir Maarif Vakfı kurma yönünde alelacele
çabaların gündeme getirildiğini görüyoruz.
Hakikaten devlet niye
vakıf kurar? O kadar çok vakıf var ki bunlar yetmiyor mu? Yani bir de
özellikle 4 kişinin Cumhurbaşkanı tarafından
atandığı, 3 kişinin Bakanlar Kurulu tarafından
atandığı ve atandıktan sonra ilelebet, 72 yaşına
kadar görev yapacakları bir vakıf bu. Ana direkleri bu 7 kişi
oluşturuyor. Gerekçe ne? Aslında bunun mantığının
izah edilmesi lazım.
Bakan Bey bu vakfın
kuruluş amacı olarak diyor ki: Maarif Vakfıyla
okullarımızın gelişiminin önündeki engelleri
kaldırarak, yurt dışında benzer yapılarla rekabet
edebilecek esnek ve güçlü bir yapıyı oluşturmak istiyoruz. Yani
burada, on dört yıllık AKP iktidarına
baktığımızda, hakikaten yurt dışında ve
bütün dünyada güçlü bir yapıyı oluşturabilmede bir tek Maarif
Vakfı mı kaldı? Acaba dış politikaya
baktığımızda Dışişleri ne yaptı?
Özellikle sıfır sorunla yola çıktık, şu anda
nasıl bir politikayla karşı karşıyayız? Dostumuz
kaldı mı?
Çözüm süreci dedik ama
şu anda her gün vatan evlatlarını şehit veriyoruz. Yani bu
nasıl bir iştir?
Ben yaptım, oldu.
düşüncesiyle, Ben her şeyi biliyorum., Bütün enler benim
bünyemde toplanmış., Ben, ben, ben zihniyetiyle nereye kadar
varacağız?
Onun için, diyoruz ki -demin
Sayın İsmet Uçmanın dediklerine katkı sağlamak için
de- gelin, Ben yaptım, oldu. mantığını bir kenara
bırakarak, hep birlikte, ortak kararla, eğer ortak bir vizyon
oluşturulmak isteniyorsa muhalefetin de sözlerinin gerçekten dikkate
alınması hâliyle bir yapı oluşturarak, bir
çalışma ortamı oluşturarak bunun o şekilde gündeme
getirilmesi lazım. Yoksa, hani Biz yaptık. Biz böyle yapıyoruz
efendim; beğenmiyorsanız bizden sonra gelir,
değiştirirsiniz. mantığıyla bu iş yürümez.
Devlette süreklilik vardır, yani siz gidersiniz -tabii ki gideceksiniz-
bir başkası gelecek ama bu devletin devam etmesi gerekiyor. Onun
içindir ki Biz yaptık, oldu. Yeni gelen iktidar değiştirir.
mantığının bırakılması lazım çünkü bu
bir vebal meselesidir. Vebal altında kalıyorsunuz. Yani, şu anda
yaptığınız bu uygulamalar yarın aynı şekilde
size dönecektir. Yarın bu nesil, bu genç nesil, bu gelecek nesil sizi
anarken nasıl anacaktır, bunlara da dikkat edilmesi lazım.
İşte, deniliyor ki:
Okulların -veya eğitim sisteminin- gelişiminin önündeki
engeller kaldırılacak. Biz de buradan diyoruz ki: Bu eğitimin
önündeki en büyük engel sizsiniz, gerçekten, sizin
uyguladığınız politikalar artık. Yani eğer siz bu
yanlış politikalarınızı, bu Ben her şeyi
biliyorum. politikalarınızı bir kenara
bırakırsanız, uzlaşmacı, karşı
düşünceye saygı duyan, onlara önem veren bir zihniyetle bu
tartışma ortamları veya komisyon
çalışmalarını gündeme getirirseniz, gerçekten, bu
yanlışların önüne de geçilecektir.
Şimdi soruyoruz:
Okullarda kaliteyi artırmak istediniz de biz mi engel olduk, muhalefet mi
engel oldu, Milliyetçi Hareket Partisi mi engel oldu? Kaliteli öğretmen
yetiştirmek istediniz de biz mi engel olduk? Eğitim fakültelerinde
program yenileşmesi yapacaktınız da biz mi engel olduk? Yani,
çocuklar sınavlara giriyorlar da uluslararası sınavlarda
başarılarının düşük olmasına muhalefet mi sebep
oluyor? Sözleşmeli, ücretli öğretmenleri atayacaksınız da
-75 bin ücretli öğretmen şu anda görev başında- onları
kadrolu atayacaksınız da muhalefet mi engel oluyor? Sormak istiyoruz.
Doğu Anadoluda şu anda eğitim yapılamıyor yani
şu andaki okulların durumu içler acısı hâlde. Peki, bu
eğitim yapılamama hâline Milliyetçi Hareket Partisi veya muhalefet mi
engel oldu? İşte, birkaç yıl önce çözüm süreci adıyla
getirdiğiniz, gerçekten ucunu bucağını göremediğiniz,
bir önceki oturumda da karşılıklı olarak suçlamalarla,
muhalefeti suçlamaya çalıştığınız Siz o PKK
paçavralarının altında oturdunuz., Yok, siz
yaptınız. şeklindeki suçlamalarla gündemi kurtarmaya yönelik
tartışmaları gündeme siz getirdiniz. Çözüm süreci adı
altında, yangından mal kaçırırcasına, alelacele, gizli
kapaklı yapılan görüşmeler ve sonunda da ortaya çıkan
durumlar sonucunda utanan siz oldunuz yine.
Bakın, gelen bu
şehitlerin vebali altındasınız, bunun hesabını
veremiyorsunuz. Ne kadar çalışmalar yapsanız da, şehit cenazelerine
katılsanız da o yüreği kırılan anaların,
toprağın altına giden şehitlerin hesabını
veremeyeceksiniz. Bunun için diyoruz ki: Bir an önce gelin, Ben yaptım,
oldu.yu bırakıp alternatif veya paralel eğitim sistemi yerine
Gerçekten düşünen, araştıran bir kültürün yerine biat kültürünü
baz alacak, başat alacak bir sistemi kurmanın telaşı
içerisinde olmayın lütfen.
Hepimizin evlatları var.
Eğer bu ülke batarsa, bu gemi batarsa hepimiz batarız. Onun için
diyoruz ki: Lütfen, bunlar son çırpınışlarımız olmasın
artık ve yaptığımız hataları bir daha tekrar
etmemek için buraya getirdiğimiz bütün kanun teklif ve
tasarılarını bir kez daha gözden geçirelim çünkü pardon deme
lüksümüz yok artık. Yani Biz yaptık, sonra olmadı.,
Kandırıldık, bilemedik. şeklindeki ifadelerin herhangi
bir geçerliliği ve güvenilirliği yok. Onun için tekrar ediyoruz,
diyoruz ki: Lütfen, bu kurulan vakıfların da artık gözden
geçirilmesi lazım, denetlemelerinin yapılması lazım.
Diyoruz ki: Artık siz bu
işi beceremiyorsunuz. Lütfen, hiçbir şeyi de alelaceleye getirmeyin.
Bunun içindir ki bu kanun tasarısının tekrar görüşülmesi
lazım ve eğitim sisteminin daha fazla yara almaması için de
bundan sonra daha dikkatli davranılması gerekiyor.
İşte, bu yasa
tasarısıyla, Maarif Vakfı Kanunu Tasarısıyla
gerçekten eğitime de artık son çivi çakılmış olacak,
öyle görüyoruz çünkü bakıldığında merkezinin
İstanbulda olması hedefleniyor. Peki, merkez niye İstanbulda
olur? Bunun açıklanması lazım. Eğer Millî Eğitim
Bakanlığı Ankarada, bu işin beyni burada ise neden burada
değil de İstanbulda? Bunun da cevabının verilmesi
gerekiyor.
Ayrıyeten, okul
öncesinden üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burs
verecek; okul, eğitim kurumu, yurt gibi tesisler açacak ve ayrıyeten
bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirecek;
araştırma, geliştirme çalışmaları, yayınlar,
metotlar
Yani bakıyoruz, o zaman Millî Eğitim
Bakanlığı ne iş yapacak? Soruyoruz. Talim Terbiye ne
iş yapacak? YÖK ne iş yapacak? Birilerinin bize bunları izah
etmesi lazım. O zaman, Sayın Bakana soruyoruz: Siz ne iş
yapacaksınız Sayın Bakan? Bunların da izah edilmesi
lazım. Eğer bu vakıf Millî Eğitim adına her şeye
karar verecekse, programları yapacaksa o zaman hiçbirine
ihtiyacımız yok, o zaman bu vakıf yönetsin, her şeyle bize
o zaman yol göstersin. O zaman soruyoruz: Gizli niyet ne burada? Bunun
anlatılması lazım bize, bunun verilmesi lazım.
Yani bu tasarı
yasalaşırsa daha önce yandaş, yoldaş, sırdaş
cemaatlerle yapılan anlaşmalar sayesinde delik deşik olmuş
olan eğitim sistemi gerçekten daha beter hâle gelecektir. Atatürkün
Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla eğitim öğretim birliği
sağlayarak vatandaşlık bilinci çerçevesinde devletin bilincinin,
birliğinin sağlandığı, tek dil, tek bayrak, tek
devlet, tek millet hedefinden bu iktidar döneminde acaba vazgeçilmeye yönelik
temeller mi atılmaktadır? Bunları da sormak istiyoruz. Çünkü
birkaç yıldır üzerine basarak sorduğumuz ve cevap
alamadığımız, hâlâ da cevap
alamadığımız Kürtçe eğitim verilen okullardan hâlâ
hiçbir haber yok. Bunlar neredeyse diploma verir hâle geldiler, eğitim
veriyorlar ve bu sistemin hâlâ devam ettiğini de görüyoruz.
Diyoruz ki artık
kurumlar çalışamaz hâle geldi. Acaba
Cumhurbaşkanlığının emrinde yeni bir bakanlık
mı, yeni bir Millî Eğitim Bakanlığı mı ihdas
edilmeye çalışılıyor? Bunları sormak istiyoruz. Acaba
yine Millî Eğitim Bakanlığı baypas edilecek ve devletin
denetiminden çıkarılacak olan eğitim sistemi de direkt olarak
sarayı mı bağlanacaktır? Bunları sormak istiyoruz.
Ama şunu vurgulamak
istiyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçekten güçlü; her bir
çocuğunun eğitimini sağlayarak hem yurt içinde hem yurt
dışında hem de uluslararası alanda Türkiyeyi en iyi
şekilde temsil edecek nesli yetiştirmede hem önemli bir güce sahip
hem niteliğe sahip. Burada gerçekten burayı şereflendiren çok
önemli, çok iyi yetişmiş arkadaşlarımız var.
Bunların her biriyle zaten bu görevlerin yapılabileceğini de
bizler görüyoruz. Onun için diyoruz ki buradan, bu vakfın tekrar çok iyi
bir şekilde düşünülmesi gerekiyor.
Bu vakıf kime
karşı sorumludur? Yani vakıf kuruluyor ama bu vakfı kim
denetleyecek? Mali olarak veya yaptığı işleri gerçekten
Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikaları çerçevesinde mi yapıyor
yoksa bunun dışında başka işler mi yapıyor? Bu
denetimleri yapacak olanlar kimler? Onun için bunları da biz sormak
istiyoruz. Sorumluluk alanı nedir bu vakfın? Bunların da
açık, net olarak verilmesi gerekiyor.
Yine bakıyoruz ki Adalet
ve Kalkınma Partisi birçok şeyi söylüyor ama on dört yıldan beri
hayal ürettiğini de görebiliyoruz. Yani, vadeden; hem gençliğe
vadeden hem ülkeye vadeden hem de 2023 ve 2053 vizyonlarıyla vadeden, umut
tacirliği yapan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Onun için diyoruz ki artık bırakın bu hayalciliği, Türkiye
Cumhuriyetinin gerçek verileri çerçevesinde çok daha planlı,
programlı bir şekilde millî eğitimin hedeflerinin belirlenmesi
ve bu hedeflere ulaşması için de gerçekçi politikaların
üretilmesi gerekiyor. Sonunu görmediğiniz yola lütfen girmeyin, heba
edilecek ne bir paramız var ne de bir gencimiz var.
Teşekkür ediyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Topcu.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Mithat Sancar
konuşacak.
Buyurun Sayın Sancar.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MİTHAT
SANCAR (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısı üzerine parti grubumuzun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım.
Söylenecek pek çok şey
var ama şuradan başlayalım: Öncelikle, eğitim alanında
bugüne kadar gördüğümüz en istikrarsız, en tutarsız
uygulamaları sergileyen iktidar AKP hükûmetleri iktidarları
olmuştur, AKP dönemi olmuştur. Eğitim bir yapboz oyununa
çevrilmiştir, Eğer yanlış sonuç verirse başkasını
yaparız. gibi bir mantıkla yaklaşılmıştır.
Bunun toplumda yarattığı tahribat, ülkede
yarattığı sancılar çok büyüktür. Bunları gidermek için
çok uzun zamana ve çok yoğun emeğe ihtiyacımız
olduğunu hatırlatalım.
Eğitim üzerine söz
almışken ya da söz eğitimden açılmışken birkaç
konuya değinmekte fayda var. Evet, açılan üniversite
sayısıyla övünüyor bu iktidar, bundan önceki AKP hükûmetleri.
Yapılan yollarla övünüyor, köprülerle övünüyor ama İnsani
Gelişme Endeksine gelince susuyor. Acaba bu yapılan yollar,
açılan yeni üniversiteler Türkiyede insani gelişime ne katkı
sağlıyor, ne kadar katkı sağlıyor? diye
sorulduğunda cevap yok. Peki, bu yollar kimin için yapılıyor? Bu
yeni üniversiteler kimin için açılıyor? Köprüler kimin için
yapılıyor? Eğer insan için yapılıyorsa bunlar,
bunların karşılığının insani gelişime
de yansıması gerekmiyor mu? Ama, yansımıyor.
Bakın, İnsani
Gelişme Endeksine göre, Türkiye son birkaç yıldır geriliyor,
gerileme içinde bir ülke. İnsani Gelişme Endeksi çeşitli
açılardan ülkeleri değerlendirmeye alıyor. Bunların içinde
tabii ki yaşam süresi, sağlık önemli yer tutuyor ama en önemli
parametrelerden biri de eğitimdir. Eğitim alanında Türkiye'nin
gerilerde yer aldığını ortaya koyan çeşitli
istatistikler var, çeşitli endeksler var -onlara biraz sonra
değineceğim- ama İnsani Gelişim Endeksine
baktığımızda, 2015 yılında Türkiye 188 ülke
içinde 72nci sırada yer alıyor. Neden bu kadar kötü
durumdayız? diye, İnsani gelişim açısından neden bu
kadar kötü durumdayız? diye sorulduğunda, yine köprülerle, yollarla,
inşaatlarla cevap veriyor iktidarın temsilcileri.
Eğitim konusunda PISA
diye bir endeks var, bir gösterge var. Bunun önemli bir ölçüm merkezi ve
referans olduğunu hatırlatayım. Bizim de, Millî Eğitim
Bakanlığının referans gösterdiği bir çalışma,
bir endeks olduğunu da vurgulayayım. PISAnın endekslerine göre,
Türkiye eğitimde son derece kötü bir durumda bulunuyor. Mesela,
İngilizce Yeterlilik Endeksinde 2014 yılı itibarıyla 63
ülke içinde 47nci sırada bulunuyor. Küresel İnovasyon Endeksinde
143 ülke arasında 54üncü sırada. Verimlilik Endeksinde 30 ülke
arasında 21inci sırada. Daha İyi Yaşam Endeksinde yine,
istihdam edilen nüfusun yüzde 40ının kendi niteliklerinin
altında çalışmak zorunda kaldığı görülüyor. Bütün
bu endekslere baktığımızda, Türkiye'nin eğitimde
kaliteyi yükseltemediği, nitelikli insan yetiştiremediği çok
açık gözleniyor. OECD içinde ise zaten sonlarda yer alıyor Türkiye.
Aynı şekilde, Avrupa Birliği ülkeleri esas
alındığında da sonlarda bulunuyor. Bunun çeşitli
nedenleri var değerli milletvekilleri. En başta eşitsizlik büyük
bir nedendir, en önemli nedendir. Türkiye OECD ülkeleri arasında
eşitsizlikler bakımından Meksikayla birlikte son
sırayı paylaşıyor. Gelir dağılımındaki
adaletsizlikte dünyanın en kötü ülkeleri arasında bulunuyor.
Tabii, eşitsizlik
sürekli başka sorunları da beraberinde getiriyor.
Eşitsizliğin eğitime yansımaları ise yoksulların
kalitesiz eğitim almak zorunda kalmalarında kendini gösteriyor.
Eğer yoksul bir aile, çocuklarına iyi eğitim veremiyorsa iyi
iş sağlama imkânı da olmuyor, iyi işlerde
çalıştırma imkânı da kalmıyor. Böylece,
eşitsizlik yoksulluğu büyütürken yoksullar sürekli olarak aynı
alt kademede bulunmaya devam ediyorlar yani yoksulluk nesillere aktarılan
bir durum hâline geliyor.
Eğitimde bunun en
önemli, en yakıcı göstergesi eğitimin ticarileştirilmesi ve
piyasaya açılması, daha doğrusu,
piyasalaştırılmasıdır. AK PARTİ
iktidarlarının en çok övündüğü şeylerden biri özel
okulların sayısının çoğalmasıdır. Ancak,
unutmayın, özel okullara ancak belli bir gelir düzeyinde olan ailelerin
çocukları gidebiliyor. Özel okulların sayısının
artırılması teşviklerle ve daha başka pek çok
kolaylıkla sağlanıyor. Sürekli, özel imtiyazlar, vergi
muafiyetleri ve teşvikler veriliyor özel okullar açılsın diye.
Özel okulların teşvik edilmesinin bir diğer yöntemi, devlet
okullarının, daha doğrusu, kamu okullarının
niteliklerinin düşürülmesidir. Son on beş yılda kamusal
eğitim alanında yaşanan çöküş ibret verici düzeydedir.
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının birkaç evrensel normundan birisi sosyal devleti
tanımasıdır, sosyal devleti bir anayasa kuralı hâline
getirmesidir. Sosyal devlet, eşitsizliklerle mücadele konusunda elde
edilen hakların belli bir kısmını
hukuksallaştıran bir kavramdır. Yani, yoksulluğa ve
eşitsizliğe karşı toplumsal mücadelelerin
yarattığı kazanımların bir kısmını
toparlayan bir kavramdır. Eğitimin ücretsiz ve nitelikli olması
yani sadece ücretsiz değil, nitelikli eğitimin ücretsiz olması
sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir. Evet, devlet okullarında
eğitim ücretsiz gibi görünüyor ama devlet okullarında eğitimin
niteliği, kalitesi düştükçe, özel okulların sayısı
arttıkça devlet okullarında verilen eğitim fırsat
eşitliğine katkı sağlamıyor; tam tersine, fırsat
eşitsizliğinin bir sebebi hâline geliyor. Bu nedenle, aileler,
özellikle, dar gelirli aileler kendi yaşam ihtiyaçlarından, asgari
yaşam gereksinmelerinden taviz vererek çocuklarını özel okullara
göndermeye yöneliyorlar çünkü devlet okullarında okumaları hâlinde
başarılı olamayacaklarını, bir gelecek elde
edemeyeceklerini düşünüyorlar, bu kaygıyla özel okullara
yöneliyorlar.
Özel okullar alanında
yaşanan çok temel sorunlardan biri de son yıllarda, dershane
karmaşası ve temel lise uygulamasıdır. Bunun bir siyasi
kaynağı var tabii. Neden temel liseye çevrildi dershaneler? Bu Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısında da aynı kaygı görülüyor.
Paralelle mücadele adı altında uygulanan yöntemler bu sonucu
yarattı. Evet, paralel devletle mücadele adı altında her türlü
yolu meşru gören bir anlayış bugün pek çok alanda büyük sorunlar
yaratıyor, bu alanlardan bir tanesi de işte, eğitimdir.
Hukuk dışı
devlet içi yapılanmalarla mücadele etmek demokratik hukuk devleti
niteliğini taşıyan bir devletin elbette hakkıdır ama
bu mücadeleyi hiçbir şekilde hukuk dışı yöntemlerle
yürütemez. Siz bir hukuksuzlukla mücadele ederken başka bir hukuksuzluk
yapamazsınız, hukuksuz yöntemleri, demokrasiye aykırı
yöntemleri kullanamazsınız; kullanırsanız mücadele
ettiğiniz yapıyla aynı niteliğe bürünürsünüz. Yani siz
eğer bugün dershaneleri temel liseye çevirirseniz ve temel liseleri de
özel okullar hâline getirirseniz, lise eğitim sistemini paramparça
ederseniz bir şekilde hukuksuzluğu daha da derinleştirmiş
olursunuz. Paralel yapıyı tasfiye etmek değil burada
vardığınız sonuç, eğitimi darmadağın
etmektir, toplumun geleceğini dinamitlemektir.
Aynı şey Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısında da görülüyor. Neden böyle bir
tasarıya, neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu? sorusunu bundan
önceki konuşmacılar da sordular, Komisyonda bulunan değerli
milletvekilleri, özellikle muhalefet milletvekilleri sık sık dile
getirdiler bu soruyu ama tatmin edici bir cevap alamadılar. Aslında
görünen şey çok açıktır, çok fazla analize, çok fazla
didiklemeye de gerek yoktur. Görünen şey şu: AKP hükûmetleri daha
önce büyüttükleri, paralel yapı dedikleri organizasyona alternatif
yaratmak istiyorlar, daha doğrusu, onun yerine geçecek kurumlar kurmaya
çalışıyorlar. Yani kendilerinin paralel dedikleri yapıyla
mücadele ederken devlet içinde başka paralel oluşumlara gidiyorlar,
başka paralel yapılar oluşturuyorlar. Paralel yapıya
karşı mücadelenin gerekçesi hukuk birliğini, hukuk devletini
sağlamak gibi görünüyor, öyle olması gerekiyor ama maalesef öyle
olmuyor. Yapılan şey, hukuk birliğini sağlamak değil
hukuk devletini daha da çökertecek bir yapılanmaya devlet eliyle
gitmektir.
Şimdi, önümüzdeki Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısına baktığımızda
neresinden tutarsak elimizde kalıyor diyebilirim, keyfî olduğu
ortada. Çok düşünülmüş, taşınılmış, incelenmiş,
araştırılmış bir çalışmanın sonucu
değil bu. Çeşitli kuruluşlarla istişare edilerek ortaya
çıkarılmış bir çalışma değil bu. Belirtilen
amaçları yürütecek bir kurum değil bu. Nedir bu amaçlar?
Baktığınızda o kadar geniş sayılmış ki
böyle bir amaç maddesi bir vakfın kuruluş kanununda yer alamaz
arkadaşlar. Diyor ki: Yurt dışında insanlığın
ortak birikim ve değerlerini esas alarak örgün ve yaygın eğitim
hizmetleri vermek ve geliştirmek amacıyla okul öncesi eğitimden
üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burslar vermek,
okullar, eğitim kurumları ve yurtlar gibi tesisler açmak, yurt içi de
dâhil olmak üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri
yetiştirmek, bilimsel araştırmalar ve
araştırma-geliştirme çalışmaları yapmak,
yayınlar yapmak ve metotlar geliştirmek ve faaliyet gösterdiği
ülkenin mevzuatına uygun diğer eğitim faaliyetlerini yürütmek.
Ne yani? Eğitimle ilgili her şeyi yapabilir. Neden o zaman Millî
Eğitim Bakanlığı var? Neden Millî Eğitim
Bakanlığının yurt dışı teşkilatı
var? Neden Millî Eğitim Vakfı var? Neden kuruldu bu vakıf? Ne
yapıyordu, ne yaptı bugüne kadar Millî Eğitim Vakfı?
Eğer Millî Eğitim Bakanlığını tasfiye edecekseniz
bunu açık yapın. AKP bunu açık yapmıyor,
yaptığı her şeyi hileyle, hukuka ve demokratik ilkelere karşı
hile yöntemiyle yapmayı deniyor, yapmak istiyor. Böyle bir vakfın
kurulması demek paralel bir Millî Eğitim Bakanlığı
kurmak demektir. Peki, kime bağlı olacak bu paralel bakanlık?
Vakıf adı altında kurulan bu paralel bakanlık kime
bağlı olacak? Çok açık, saraya ve Hükûmete. Çünkü, mütevelli
heyetin 12 üyesi olacak, bunların 7si daimi yani yaş
sınırına göre çalışacak üyeler, yaş
sınırı da 72. Kim atayacak bunları? 4ünü
Cumhurbaşkanı, 3ünü Bakanlar Kurulu. Geri kalan 5 üye geçici üyeler
olacak. Bunlar Millî Eğitim Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı ve YÖK tarafından atanacak. Şimdi, öyle anlaşılıyor
ki, net bir şekilde ortaya çıkıyor ki saraya bağlı,
sürekli faaliyet yürütecek bir paralel Millî Eğitim
Bakanlığı kurma amacına yöneliktir bu tasarı.
Burada
özellikle mütevelli heyetinin oluşumunda başka yöntem seçilebilirdi
eğer amaç gerçekten Türkiyenin çoğulcu kültürünü yurt
dışında yaşayan Türkiyelilerin eğitimi ve
gelişimi için kullanmak olsaydı. Eğer çoğulcu kültürü,
eğer çok renkli, çok dilli, çok inançlı toplumu yurt dışında
eğitim ve kültür alanında temsil edecek ya da teşvik edecek bir
kurum oluşturmak gibi bir niyet olsaydı çoğulcu yapıda bir
vakıf oluşturulurdu; mütevelli heyete de diyelim ki Parlamentodan
kontenjanla partilere üye tahsis edilirdi. Bu yetmez tabii ki eğitim
alanında faaliyet gösteren özellikle sendikalara temsiliyetleri
oranında, daha doğrusu mensupları, üyeleri oranında üye
tahsis edilebilirdi ve bunların hiçbiri kalıcı üye olmazdı.
72 yaşına kadar çalışacak 7 üye varken 5 üyeyle
sınırlı böyle bir şey yaparsanız gene sonuç
değişmez. Baştan sona mütevelli heyetini çoğulculuğa
uygun bir şekilde, demokratik ilkelere uygun bir şekilde
belirleseydiniz inanabilirdik, evet, burada amaç yurt dışında
yaşayan Türkiye vatandaşlarının eğitim ve kültür
hizmetlerine katkıda bulunmaktır. Bunu belki o zaman ikna edici bir şekilde söyleyebilirdiniz
ama böyle bir niyetin olmadığını buradan da görüyoruz.
Diğer kurumları tartışırken, Eşitlik ve
İnsan Hakları Kurumu gibi kurumları tartışırken
de söylemiştik. İktidar kendi denetiminde yapılar
oluşturuyor. Aslında, 12 Eylülün Anayasayı yaparken en az yüz
yıl devam edecek bir düzen kurduğuna inandığı gibi, 28
Şubatçılar Türkiyeyi dizayn ederken bin yıl sürecek bir düzen
kurduklarına inandıkları gibi AKP de yüz yıl, hatta bin
yıl sürecek bir iktidar kurabileceğine inandırmış
kendini fakat dönüp tarihten ders almak, insani kültürün, insani
yapının bir gereğidir. Dönün bakın, yüz yıllık
iktidar hedefleyenlerin hepsi çok feci sonlarla
yıkılmışlardır. Tekçi her yapı mutlaka
çatışma üretmiştir.
Türkiye gibi farklı
kimliklerin, kültürlerin, inançların yaşadığı bir
ülkede tek mezhep, tek din, tek parti anlayışıyla hareket
ederseniz ileride bu yapıda çok ciddi çatlamalar, çok ciddi yaralar
açarsınız. Bu konuda sizleri ısrarla ve sürekli uyarıyoruz.
Sizler de belki geçmişte tekçi yapılara karşı mağdur
olduğunuzu iddia ettiğiniz dönemlerde itiraz ettiniz. Mesela
başörtüsü yasağına karşı çıkarken
çoğulculuğu ve demokrasiyi gerekçe olarak gösterdiniz. Bunda
haklısınız da. Yaşam tarzlarına karışmamak
elbette demokrasinin ve özgürlükçülüğün gereğidir ama AKP, bugün,
kendisi inanç tarzları dayatan, bunun ötesinde tek din, tek mezhep, tek
parti anlayışıyla hareket eden bir yapı hâline
gelmiştir. Daha önce bu topluma bu yapılardan gelen zararları
tekrar değerlendirin. Bu yol, yol değildir arkadaşlar.
Türkiye, İnsani
Gelişme Endeksinde eğitimde neden bu kadar geridir? Demokrasiden
uzaklaştıkça, özgürlükçülükten uzaklaştıkça, tek tip
anlayış hâkim kılındıkça insan zihni de, insan
yetenekleri de gelişmiyor. Bunu biliyorsunuz. O hâlde dönüp sorun
bakalım Türkiye niye bu kadar gerilerde eğitim kalitesinde?
Dünyanın inovasyon ve
gelişimcilik açısından en iyi 100 üniversitesi arasında
neden Türkiyeden bir üniversite yok? Türkiyede insanların zekâ düzeyi
başka ülkelerden daha geri olduğu için değil, bu zihniyet yüzünden.
Eğitimi yapboz tahtasına çeviren, sürekli devleti nasıl kendi
kontrolüm altına alırım diye uğraşan anlayış
yüzünden bu hâle geliniyor.
Daha önceki yapılar,
devlet anlayışı neyse AKP bunu bire bir sürdürüyor. Devlet
anlayışı, devleti işgal etme üzerinden siyasal üstünlük,
ekonomik rant ve ideolojik avantaj sağlamaya dayanıyordu. AKP de
bunları harfiyen, daha fazlasıyla yerine getiriyor. O devlet
anlayışı duracak ama içine ben gireceğim. diyor.
İçine girdiğinizde siz artık kendinizle yüzleşme cesareti bulduğunuzda
ne hâle geldiğinizi umarım görürsünüz.
Bu duygularla hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Sancar.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Buyurun,
yerinizden, bir dakika.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının, Mardin Milletvekili Mithat Sancarın 383
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Sancarı
dikkatle dinledim, mukabilinde söylenecek çok söz var. İki hususun
altını çizeceğim:
Bunlardan birincisi, gelir
dağılımındaki adaletsizlik anlatısı. Evet,
Türkiyede gelir dağılımında bir çarpıklık var
ama AK PARTİ döneminde bu önemli ölçüde giderilmiştir. Şöyle ki:
En alt yüzde 20 ile en üst yüzde 20 arasındaki katsayı farkı AK
PARTİ iktidara geldiğinde 8,3tür; 8,3 kat fark vardır; bugün
7ye inmiştir. Türkiye gibi tasarruf oranlarının düşük
olduğu, sermaye kıtlığı çeken bir ülkede bu muazzam
bir başarıdır. Bunu görmek lazım. TÜİK verilerine göre
konuşuyorum, rastgele konuşmuyorum.
İkincisi: İnsani
Gelişmişlik Endeksi. UNDPnin skalası esas alınıyor.
2013 yılında biz 92nci sıradaydık, 2014te -verileri de
ulaştırarak- 69uncu sıraya geldik. Bu da önemli bir
ilerlemedir. Şimdi 72ye geldik. Sayın Sancarın bütün bu
değişimleri de ifade etmesi lazımdı.
Teşekkür ederim.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Millî gelirden yüzde 1in
aldığı pay ne kadardı, şu an ne kadar, onu
açıklayın.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer
konuşacak.
Buyurun Sayın Usluer.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısının tamamı üzerine grubum adına
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir ülkeyi yönetenlerin en önemli görevi iyi yurttaş yetiştirmektir.
İyi yurttaş yetiştirmek ancak ve ancak iyi eğitimle mümkün
olabilir. Ancak, on dört yıllık AKP hükûmetlerine
baktığımızda, değişen Millî Eğitim bakanlarına,
değiştirilen eğitim sistemlerine
baktığımızda ne yazık ki bu başarılamamıştır.
AKP hükûmetlerinin bakanlarından Sayın Hüseyin Çelikin dediği
gibi Eğitim yapboz tahtasına döndürülmüştür. Bunu biz
demiyoruz, sizin hükûmetlerinizin bakanlarından birisi söylüyor.
Eğitimde nicelik ve
nitelik sorunları her geçen gün daha da artmakta. Bugün bu sorun
yumağı Millî Eğitim Bakanlığının kendi
eliyle oluşturduğu büyüyen bir çığa dönüşmüştür
ve Millî Eğitim Bakanlığı bu çığın
altında giderek daha çok ezilmekte, giderek daha çok küçülmektedir.
Kısacası
değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin eğitim
karnesi bozuktur, eğitim karnesi zayıftır, Adalet ve
Kalkınma Partisi eğitimde başarısız olmuştur.
Aslında, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin Millî Eğitim
Bakanlığına ilişkin öyküsünün en can alıcı
başlangıç noktası 30 Mart 2012 tarihidir. Ne oldu bu tarihte,
gelin yüce Meclis çatısı altında hep birlikte
hatırlayalım. 6200 sayılı Yasa yani daha çok
bildiğimiz adıyla 4+4+4 yasası bu tarihte kabul edildi. Bu yasa
bu Meclisin, bu yüce Meclisin çatısı altından nasıl geçti?
Kavgayla, gürültüyle, patırtıyla. İtirazları dinlemediniz,
ortak akıl demediniz, bizim yurttaşlarımız hiç
demediniz, yasayı bu Meclisten güle oynaya geçirdiniz. 4+4+4
yasasıyla Millî Eğitim Bakanlığı o güne kadar
sürdürmüş olduğu politikayı daha da sertleştirdi. Âdeta bu
yasayla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi eğitimde yeni bir
anlayış benimsedi.
Bu yasadan sonra neler oldu,
gelin hep birlikte bakalım. Dinsel söylem ve dinsel eylemleriyle vücut
bulmuş bazı vakıf ve dernekler sivil toplum örgütü adı altında
Millî Eğitim Bakanlığının politikasını
belirler hâle geldi. Başta TÜRGEV olmak üzere, Millî Eğitim
Bakanlığı bu vakıf ve derneklere tutsak edildi.
Ortaöğretime konulan dersler, müfredatın belirleyicileri,
değerler eğitimi adı altında sorunlu uygulamalar,
öğrencilerin hangi dersleri seçmeleri gerektiğine kadar bu vakıf
ve dernek adı altındaki cemaatler söz sahibi oldular. Amaçları
siyasal iktidarın ideolojisine uygun bir nesil yetiştirmek olan bu
vakıf ve dernekler âdeta Millî Eğitim
Bakanlığının alternatifi hâline geldiler. Millî Eğitim
Bakanlığı Nasıl daha iyi bir yurttaş
yetiştirilebilir? diye düşüneceği yerde Saraydan
tanımlanan gençliği nasıl formatlarız? anlayışıyla
hareket etmeye başladı.
Sayın Bakan,
okulları dönüştürdünüz, okulları sıradanlaştırdınız,
dershaneden bozma temel liseler yaptınız, özel okullara yani
parası olanlara teşvik verdiniz, TEOG sınavlarında
başarılı olamayan çocuklarımızı açık liselere
yani mesleki teknik eğitim liselerine ve daha da fenası, daha büyük
çoğunluğunu imam-hatip liselerine mahkûm ettiniz. İş o
kadar çığırından çıktı, iş o kadar sizin
kontrolünüzden çıktı ki, azınlıkların
çocuklarına, Alevi yurttaşlarımızın çocuklarına
dahi adres olarak imam-hatip liselerini gösterdiniz.
Yalnız,
unuttuğunuz bir şey var sayın milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, format atmaya
çalıştığınız kuşak Z kuşağı,
bunu unuttunuz. Üç yıl önce Gezi eylemini başlatan üniversiteli
öğrenciler Z kuşağının öğrencileriydi. Bugün Z
kuşağı yeniden isyanda. Üniversitelerden sonra liselerde
başlayan öğrenci hareketlerini, Sayın Bakan, görmezden gelmeyin;
iyi izleyin, iyi dinleyin bu öğrencileri. Sayın
Cumhurbaşkanının dün gece bir iftar yemeğinde
söylediği dış güçler ve dış düşmanlar, liseli
eylemlerinin sorumlusu değildir. Liseliler eylemde, liseliler antilaik
öğretime karşı, karanlığa sürüklendikleri eğitime
karşı ve liseliler, özgürlüklerine yapılan müdahalelere
karşı eylemde.
Nereden
başladı bu eylemler? İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi
gibi geleneksel okullardan başlayan eylemler yurdun dört bir yanına
yayıldı; dün Samsundaydı, bugün Rizede ve Sayın
Davutoğlunun memleketi Konyada.
Değerli
milletvekilleri, bu bir başkaldırı, siyasal ve toplumsal
çürümüşlüğün eseri, habercisi. Seslerine kulak verin liselilerin ve
onları anlamaya çalışın. Bilin ki, tüm dünyada tarihin her
döneminde öğrenciler siyasal tartışmaların tam da
ortasında yer almışlardır.
Bakınız
Osmanlı tarihine; dinci, gerici uygulamalara ilk isyan edenler
Osmanlıda medrese öğrencileri olmuştur. Yine, Osmanlıda
suhte isyanları tam da bugünkü liselilerin eylemleriyle aynıdır,
Osmanlıdaki karşılığıdır. Bu
isyanların temeli bugünle aynıdır; gerici eğitimdir, yoksulluktur,
işsizliktir isyanların nedeni. Kısacası, bugün Millî
Eğitim Bakanlığı zaten devre dışı
kalmış, yönetme erkini kaybetmiş, iradesini ve gücünü
yandaş vakıf ve cemaatlere terk etmiş bir Bakanlıktır.
Bugün
tartışacağımız Maarif Vakfı, aslında
eğitime karıştırılmak istenen vakıf, tüm bu
yaşananlardan sonra, detaylarını okuduğumuz zaman hepimiz
için ürkütücü, hepimiz için düşündürücü bir yasa
tasarısıdır.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda yer alan vakfın amaçlarına
baktığımızda yok yok. Eğitimin planlanmasından
eğiticinin yetiştirilmesine, anaokulundan üniversitelere, yurt ve pansiyon
açılımından burslara kadar çok geniş bir yetki
donanımından bahsediyoruz. Evvelce, Millî Eğitim
Bakanlığını kendi ellerinizle bugün paralel, bugün
devlet içinde bölücü terör örgütü dediğiniz cemaate siz teslim
etmiştiniz. Bugün, Millî Eğitim Bakanlığı içinden bu
cemaati temizlemeye uğraşıyorsunuz. Bu cemaati temizleyelim, bu
cemaatlerin açtığı okulları ortadan kaldıralım.
derken Maarif Vakfı Yasa Tasarısıyla yeni bir paralel
yapıyı yasa marifetiyle ve bu yüce Mecliste
parmaklarınızın sayısının çoğunluğuna
güvenerek buraya getirdiniz.
Bakınız
tasarıda neler var: Bu tasarının kanunlaşması hâlinde,
yurt içi ve yurt dışındaki, kamuya ait varlıklar bedelsiz
olarak vakfa devredilecek. Vakıf eğitmenini kendisi yetiştirebilecek.
Vakfın bulunduğu şehirde başka kamu kurumu okul açamayacak.
Bakanlık eğitim hakkını vakfa devredecek, bununla Tevhidi
Tedrisat Kanunu ihlal edilecek. Yurt dışındaki diğer kamu
ve kuruluşlara ait tüm eğitim birimleri bu vakıf
tasarısının yasalaşması ile kapatılacak.
Kuruluş aşamasında vakfa Millî Eğitim
Bakanlığının kendi bütçesinden 1 milyon Türk lirası
aktarılacak. Yönetim kimlerden oluşacak? Yönetim, 7 kişilik
kalıcı yönetim, 4ü Cumhurbaşkanı, 3ü Bakanlar Kurulu
olmak üzere, siyasetin ta kendisi tarafından, siyasi erkin ta kendisi
tarafından atanacak. Geriye kalan 5 kişiyi zaten saymıyorum
kalıcı üyeler zaten çoğunluğu oluşturdukları
için. Bu vakıf siyasetin güdümünde, siyasetin ta kendisi olarak
yasalaşacak. Peki, vakfın merkezi neresi olacak? Vakfın merkezi
İstanbul olacak, şaka gibi.
Başlarken bir cümle ile
özetlemek istiyorum: Maarif Vakfı Yasa Tasarısının kabul
edilmesi hâlinde kurulacak olan vakıf aslında paralel bir Millî
Eğitim Bakanlığı örgütlenmesidir değerli arkadaşlar,
ben bu noktayı çok önemsiyorum. Ezcümle, aslında şöyle
tarifleyebiliriz: Kurulacak vakıf sarayın maarif vekâletinin ta
kendisidir. Millî Eğitim Bakanlığının Ankarada
olmasına karşın, bu, Bakanlık marifetiyle kurulacak
vakfın merkezinin İstanbul olarak belirlenmesi vakfın
çalışmalarını kontrol ve gözetim dışına
çıkarmak amacından başka bir şey değildir.
Kaygılarımızı
Komisyonda dile getirdik. AKPli Komisyon üyesi arkadaşlarımız
Vakfın merkezi neden Ankara değil? diye sorduğumuzda dediler
ki: Böyle bir vakfın merkezinin medeniyetler şehri İstanbul
olması yakışık almaz mı? Yine, başka bir AKPli
Komisyon üyesi arkadaşımız ise dedi ki: Bu vakfın merkezi
İstanbul olmalı çünkü İstanbul Ankaraya göre ulaşım
ve iletişim kolaylığı olan bir şehir. Değerli
milletvekilleri, bu gerekçeler, bu açıklamalar kusura bakmayın ama ne
gerçekçi ne de samimi. Bu yasa tasarısıyla kamunun yani Millî
Eğitim Bakanlığının asli görevleri özel hukuk tüzel
kişisine Millî Eğitim Bakanlığının elleriyle teslim
edilmek istenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce Sayın İsmet Uçma çok güzel konuştu, çok zarif bir
konuşma yaptı ama yirmi dakikalık konuşmasının
belki de sadece beş dakikalık bir kısmı Maarif
Vakfıyla ilgiliydi. Sayın Uçmanın konuşmasından
hatırlayabildiğim, dedi ki: Değerli arkadaşlar, bu
vakıf Adalet ve Kalkınma Partisinin vakfı değil, bu
vakıf hepimizin vakfı. Keşke Sayın Uçma burada
olsaydı da sözlerimi o da duyabilseydi. Değerli milletvekilleri, bu
vakıf bizim değil, bu vakıf elbette Adalet ve Kalkınma
Partisinin de değil, bu vakıf sarayın vakfı, sarayın
maarif vekâleti. (CHP sıralarından alkışlar)
Tasarının bu
şekilde yasalaşması hâlinde vakıf tüm yurt
dışı eğitim öğretim faaliyetlerinde tek belirleyici
olacaktır ve Millî Eğitim Bakanlığının önüne
geçecektir. Bir anlamda, Sayın Bakan, bu vakfı kurduğunuzda
birçok yetkinizi vakfa devretmiş olacaksınız. Yasanın
içeriğinde mütevelli heyetinin oluşumu vakfın siyasetin güdümü
altında olması sonucunu getirecek, denetim ise yine siyasetin
keyfiyetine bırakılacaktır.
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Siyaset de halkın güdümündedir, siyaset milletin
güdümündedir.
GAYE USLUER (Devamla) -
Yasanın içeriğinde mütevelli heyetinin 72 yaşına kadar
görev yapabilecekleri ibaresi akılla alay eder, devlet ciddiyetiyle
ölçüşemez niteliktedir. Düşününüz, bu yaklaşımla, yaşı
30 olan bir mütevelli heyeti, atanan bir kişi tam kırk iki yıl
bu vakıfta görev yapacaktır. Yani siyasi kontrol, bu yapıdaki
siyasi erkin etkinliği âdeta mütevelli heyetindeki kalıcı üyeler
ölene kadar devam edecektir. Yetmiyor, vakfın mütevelli heyeti üyelerine
5682 sayılı Pasaport Kanununun 13üncü maddesi kapsamında iyi
dinleyin, bunu okumadığınızı düşünüyorum- olacak
şekilde, yani mütevelli heyeti üyelerine diplomatik pasaport verilecektir.
Ne zamana kadar? Milletvekillerinin diplomatik pasaport hakkı dört
yılla sınırlıyken saraya bağlı vakıftaki
mütevelli heyetinin diplomatik pasaport süresi 72 yaşına kadar
olacaktır.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Ölünceye kadar.
GAYE USLUER (Devamla)
Ölünceye kadar.
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Saray da mütevelli de millete bağlıdır,
milletin iradesiyle gelmiştir.
GAYE USLUER (Devamla)
Değerli milletvekilleri, dinleyiniz, daha sonra kürsüden cevap veriniz.
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Yetkiyi siz alın, siz gelin.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Kırk yıl göreve atandı ya, kırk yıl göreve
atandı onlar.
GAYE USLUER (Devamla)
Değerli milletvekilleri 430 sayılı
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, konuşmacı kürsüde. Sayın İrgil, lütfen.
Buyurun Sayın Usluer.
CEYHUN İRGİL (Bursa)
Söyleyin onlara laf atmasınlar Gaye Hanıma.
GAYE USLUER (Devamla)
Değerli milletvekilleri
Teşekkür ederim
Sayın İrgil.
Değerli milletvekilleri,
dinlerseniz devam edeceğim. 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu
ile tüm eğitim öğrenim kurumlarının Millî Eğitim
Bakanlığına devredildiğini elbette ki hepiniz biliyorsunuz.
Tasarının bu hâliyle yasalaşması durumunda Anayasanın
174üncü maddesiyle koruma altına alınan 430 sayılı Tevhidi
Tedrisat Kanunu da ihlal edilmiş olacaktır. Sayın Bakan, bunu
belki hatırlatmam doğru değildi ama tam da bu noktada
hatırlatmak gereğini hissettim. Bu vakfın kurulmasıyla,
kamuoyunu giderek artan ölçüde rahatsız eden az önce
saydığım vakıfların -başta TÜRGEV olmak üzere-
görev alanları bu vakfa devredilecektir.
Kurulacak vakıf
aslında TÜRGEVin ikiz kardeşidir, hayırlı olsun. Kurulacak
vakıf eğitimin öznesi olacaktır ve bu vakıf, bugüne kadar
başka isimler altındaki vakıflar ve cemaatler tarafından
yürütülen tüm gayriyasal uygulamaların yasal kılıfı olarak
kullanılacaktır. 1981 yılında kurulmuş olan Millî
Eğitim Vakfı hâlen görevlerine devam ederken, faaliyetlerine devam
ederken benzer nitelikte daha üst yetki donanımına sahip yeni bir
vakfın kurulmasındaki amaçları görmek zor değildir.
Aslında, esas olarak yurt dışında faaliyet gösterecek olan
bu vakıfla istenilen, eğitimin içindeki legal, yasal cemaat
örgütlenmesini sağlamaktır.
Sonuç olarak -tekrar edecek
olursam- Maarif Vakfı Yasası, devlet eliyle Maarif Vakfı
adında bir eğitim vakfının kurulması, devletin kendi
elleriyle bir bakanlığın görev ve yetkilerini devretmesi
anlamına gelmektedir. Vakfın kendi eğitmenlerini
yetiştirecek olması, Millî Eğitim
Bakanlığının yetki devrine yasal kılıf anlamına
gelmektedir.
Vakıfla Millî
Eğitim Bakanlığının görevleri kısıtlanacak,
vakıf görevleri üzerine alacaktır. Maarif Vakfı kurularak Millî
Eğitim Bakanlığı âdeta kendi paralel örgütüne yasal zemin
hazırlayacak ve yetki devri sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri,
ezcümle, başında da söylediğim gibi bu vakıf sarayın
Maarif Vekâleti olacaktır. Sayın Bakan, bu vakıf
yasalaştığında ne yazık ki siz koltuksuz
kalacaksınız ve Millî Eğitim Bakanlığı bizzat
kendisi paralel örgüt hâline geçecektir.
Sözlerimi bitirirken, Adalet
ve Kalkınma Partisinin kurucularından, bir dönemin belki de en etkin
isimlerinizden olan eski Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
eleştirileriyle noktalamak istiyorum. Diyor ki geçen hafta: Ne
yapıldığını anlayan bir hayırsever varsa, Allah
rızası için bana da anlatsın. Sanırım, ne bize ne
milletimize ne de kendinize anlatamayacaksınız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Usluer.
Gruplar adına
konuşmalar sona erdi sayın milletvekilleri. Şimdi,
şahsı adına konuşmalar bölümüne geçeceğiz.
Şahsı adına
ilk konuşmacı, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali
Aydınlıoğlu olacak.
Buyurun Sayın
Aydınlıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İçinde bulunduğumuz
rahmet, bereket ve mağfiret ayı ramazanışerifinizi de
tebrik ediyorum. Allah oruçlarımızı kabul etsin, Allah bizi
birlikten, beraberlikten ayırmasın. İnşallah, nice
yıllar yüce milletimizin birlik, beraberlik içerisinde mübarek
ramazanları ifa etmesini Allah nasip etsin.
Değerli
arkadaşlarım, bugün görüşmekte olduğumuz Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısı, bence, çıkarmakta geç bile kaldığımız
bir tasarıdır. Türkiye'miz gün geçtikçe her alanda dünyaya
açılmaktadır. Büyük ve güçlü ülkeler diğer ülkelerdeki etki
alanlarıyla anılmaktadırlar. Bugün 168 ülkede temsilciliklerimiz
var. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın eğitim hizmetlerini
karşılamamız gerekiyor. Yurt dışında 65 okulumuz,
14.200 öğrencimiz, 680 öğretmenimiz var.
Dünyadaki büyük ve güçlü
ülkelerin yaptığı işlerin başında, başka
ülkelerde yaptıkları eğitim yatırımlarını
görüyoruz. İspanyolların Cervantes Enstitüsü, Almanların Goethe
Enstitüsü, İngilizlerin British Council Enstitüsü,
Amerikalıların yine yıllardan beri ülkemizde de hizmet
verdiği Robert Kolejleri bunun örnekleri arasında.
Yıllardır bu enstitüler aracılığıyla kendi
devletlerinin desteğinde kendi kültürlerini öğretiyorlar. Güçlü
ülkelerin aynı zamanda diğer toplumlarla ve ülkelerle iyi
ilişkiler sürdürmek için kullandıkları en önemli diplomasi
dışı alan eğitim ve kültür alanında görülmekte.
İşte, Maarif Vakfımız da dilimizi, kültürümüzü, ayrıca
sahip olduğumuz kadim insani değerleri dünyanın her
coğrafyasına taşıyacak olan bir kurum olarak yurt
dışında hizmet verecektir.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyalım.
ALİ AYDINLIOĞLU
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, Yunus Emre Vakfı da
tıpkı bu kanunla kurulacak olan vakıf gibi ilk kez 2007
yılında yine bu Mecliste kuruldu. Ben o zamanlar da Millî Eğitim
Komisyonundaydım, bu vakfın kuruluşunda görev aldık. O
vakfın amacı, yurt dışında Türk kültürümüzü, dilimizi,
geleneklerimizi, göreneklerimizi ve medeniyetimizi dünyaya tanıtmaktı.
Bugün, çok şükür, dünyada 40ın üzerinde ülkede yapılanmasını
tamamlamış Yunus Emre Vakfı aracılığıyla
Türk kültürünü, dilini tanıtma faaliyetlerini fevkalade sürdürmekteyiz.
Yine, TİKA vasıtasıyla ülkemiz, yurt dışındaki
ecdat yadigârı tarihî ve kültürel mirasımıza sahip çıkma
fırsatı bulmuştur. TİKA, Afrika ve Orta Doğuda 670
adet, Balkanlarda ve Orta Asyada 404 adet, Kafkaslar ve Merkezî Asyada 475
adet eseri onarmış, yıkılıp yok olmaya yüz tutmuş
bütün dünyadaki Türk ve İslam eserlerini ayağa kaldırmıştır,
oralarda yaşayan halkları da mutlu etmiştir.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, biz hangi yasayı getirsek muhalefet partilerimiz
karşı çıkıyor. Ama bir gerçek var, Allah aşkına,
TİKA kurulmadan önce yurt dışında o ecdat yadigârı
güzelim eserlerimize hiç el uzatan oldu mu yıllarca? Çürümeye,
yıkılmaya, yok olmaya yüz tutan eserlerimize el uzatan oldu mu?
Maalesef olmadı. Keşke çok daha önce buralara el uzatabilseydik.
AHMET TUNCAY ÖZKAN
(İzmir) Tarih sizinle başlamadı.
ALİ AYDINLIOĞLU
(Devamla) Şimdi görüştüğümüz bu Maarif Vakfı hangi
hizmetleri verecek, biraz da onlara bakalım hep beraber: Okul öncesi
eğitim, ilköğretim hizmetleri, ortaöğretim hizmetleri,
yükseköğretim kurumlarının açılma hizmetleri, yaygın
eğitim amaçlı kurslar, etüt merkezleri, kültür merkezleri gibi
tesisleri kurmak; kütüphane, laboratuvar, sanat ve spor tesisleri kurmak;
öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılamak; yurt,
pansiyon, lojman gibi tesisleri kurmak; eğitim amaçlı İnternet
sitesi ve yayın organlarını kurmak; eğitim program ve
içeriklerini geliştirmek, üretmek ve yaymak için çalışmalar
yapmak
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Bakanlık ne yapacak, Bakanlık?
ALİ AYDINLIOĞLU
(Devamla)
eğitim kurumlarını satın almak, devralmak,
kiralamak; öğrencilere eğitim materyalleri desteği
sağlamak; eğitim kurumlarında eğitmenlik, okutmanlık,
danışmanlık, akademisyenlik gibi görevleri üstlenecek olan
kadroları yetiştirmek amacıyla eğitim tesisleri kurmak;
eğitim programlarını düzenlemek.
Değerli
arkadaşlarım, artık, Türkiyemiz, çok şükür, eski Türkiye
değil, güçlü bir Türkiye. 77 olan üniversite sayımız bugün
190lara ulaştı. Nitelikli ve eğitimli insan sayımız
çok çok yukarılara çıktı. Ülkemiz, özellikle son dönemde
yaptığı atılımlarla eğitim alanında büyük
mesafeler katetmiş durumda. 24 milyonu bulan öğrenci
sayımızla, 1 milyona yakın öğretmen ve çalışanıyla
birlikte dünyadaki en büyük eğitim camiasına sahibiz.
Eğitim sistemimiz,
sadece bizi ve dönemimizi ilgilendirmiyor, bizden sonraki nesilleri de
ilgilendiriyor. 2002de yurt dışında sadece 8 tane Türk okulu
varken bugün 65 okulumuz var. Kısa sürede bu sayının çok daha
yukarılara çıkacağına inanıyorum.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sizin mi, paralelin mi?
ALİ AYDINLIOĞLU
(Devamla) Son dönemde Moğolistandan Afrikaya kadar birçok ülke, kendi
ülkelerine Türkiye tarafından eğitim yatırımları
yapılmasını istiyorlar. O yüzden, gelişen dünyada bu
tasarı oldukça önemlidir. Dünyada diğer ülkeler, bu işi genelde
vakıflar aracılığıyla yapmaktadırlar.
Yurt dışındaki
65 okulumuzun bir kısmı fiziksel mekân olarak, bir kısmı
eğitimci istihdamı noktasında ve müfredatı konusunda
istediğimiz noktada maalesef değildir. Bu konularla ilgili, ülke
mevzuatına uygun ve rekabet edebilecek bir yapı oluşturma
konusunda yeterli esnekliğe de maalesef sahip değiliz. Kimi ülkelerde
mülkiyet mevzuatı yüzünden, kimi ülkelerde istihdam mevzuatı
açısından yaşanılan sorunlar, okullarımızın
rekabet edebilmesini engellemektedir. Maarif Vakfıyla
okullarımızın gelişiminin önündeki engelleri
kaldırarak yurt dışında benzer yapılarla rekabet
edebilecek esnek ve güçlü bir yapıyı oluşturmaya mecburuz.
Bu konuda önümüzdeki bir
diğer ciddi engel de yurt dışındaki
okullarımızdaki müfredat ve ders sistematiğidir. İlgili
mevzuatın amir hükümleri gereğince, okullarımızın
bulunduğu ülkelerin genel koşullarının, dillerinin,
kültürlerinin müfredatımıza yerleştirilmesi ayrı bir özeni
gerektirmektedir. Yine, o ülkenin eğitim mevzuatındaki
zorlukları da yerine getirmekte bazen sıkıntılarla
karşılaşılmaktadır. Ayrıca, bu
okullarımızın bulunduğu pek çok ülke, resmî bir devlet
girişimi olarak açılan bu okullara ihtiyatla
yaklaşmaktadır. Yeni okul yapma izni, mülkiyet edinme hakkı,
resmî öğretmen görevlendirme, çalışma izni, vize muafiyeti gibi
pek çok alanda birçok bürokratik engelle de
karşılaşılabilmektedir.
Huzurlarınızdaki
Maarif Vakfı Kanun Tasarısıyla tüm bu sıkıntıları
inşallah aşacağız. Gerektiğinde yerel
eğitimcilerden yararlanacağız, gerektiğinde ilgili ülkenin
eğitim sistematiğine uygun müfredat programlarını
hazırlayabileceğiz, gerektiğinde şirket kurarak bu
kurumları işletebilme ve ilgili ülkelerdeki başka ülkelere ait
yabancı okullarla rekabet edebilme şansını
yakalayacağız.
Değerli arkadaşlar,
Balkanlardan Doğu Türkistana, Somaliden Kanadaya kadar uzanan bu
coğrafyada faaliyet göstermesi hedeflenen vakfımızın
çalışmalarının bu zorlu yolculuğa bilgilerini,
tecrübelerini, daha da önemlisi, gönüllerini katarak inşallah Türkiye
adına başarılı projeler gerçekleştireceklerine
yürekten inanıyorum.
Bu kanunun
hazırlanmasında emeği geçen Millî Eğitim
Bakanımız başta olmak üzere Bakanlık
mensuplarımıza teşekkür ediyorum. İnşallah, ülkemiz ve
milletimiz için hayırlara vesile olsun diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Aydınlıoğlu.
Şahsı adına
ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay
olacak.
Buyurun Sayın Balbay.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ALİ BALBAY
(İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maarif
Vakfı Yasası Tasarısıyla ilgili olarak şahsi
düşüncelerimi paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, şu anda
Türkiyenin dünyadaki konumuna baktığımızda böyle bir
vakıf kurup dünyaya seslenmek ve dışarıdaki gerek Türklerin
gerekse bizim etrafımızdaki, onların etrafındaki ülkelerin
kültürüyle hemhâl olmak, gerçekten çok güzel bir fikir. Özellikle soğuk
savaşın ardından açılan yeni coğrafyada
Almanların ve İtalyanların Türk dilli alan diye tarif
ettiği bölge, 11 milyon kilometrekareyi kaplıyor ve 300 milyon nüfusa
karşılık geliyor. Bu, benim yaptığım ya da
Türkiyede yapılmış herhangi bir tarif değil;
Almanların ve İtalyanların Türk dilli alan diye tarif
ettiği bölge. Bu 300 milyon nüfusluk alanın etrafındaki pek çok
ulus da bizim kültürümüze yakın ve onlara kültürel bir iş
birliği önerdiğimizde başarılı olabileceğimiz bir
zemin var. Ancak, şu anda bu yasaya baktığımızda
arkadaşlar, ne yazık ki böyle bir coğrafyaya hitap etme
değil, bir an önce, AKPnin mücadele ettiği bu paralel yapıya
karşı Onun yerini biz alır mıyız, hemen biz kendi
vakfımızı kurup onunla yürür müyüz? kaygısı hâkim olmuş
arkadaşlar.
Çinlilerin bir sözü var,
diyor ki: Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on
yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, yüz yıl
sonrasını düşünüyorsan toplumu eğit. Gerçekten eğitim,
dört beş kuşak sonrasına hitap eden büyük bir değer. Ancak,
bugün, Sayın AKP Hükûmetinin ve şu anda Bakanın da önünde olan
bu yasa tasarısı, değil yüz yıl sonrasını,
yarını bile hesaplamamış arkadaşlar. Sadece bugüne
dönük ve bugün dünyanın değişik coğrafyalarına
yayılmış, yıllarca Ne istediniz de vermedik? diye
kurulmuş bu okulların, vakıfların bir an önce kendilerinin
kurduğu vakfa devredilmesi ve Yarın ne olursa olsun bugün biz
alalım da devamına sonra bakarız. denmesinden başka bir
şey değil arkadaşlar.
Şimdi, en yakın
geçmişte karşı karşıya kaldığımız
ciddi sorunlardan biri, Almanyanın 2 Haziranda Ermeni kararını
Parlamentosundan geçirmesiydi. Arkadaşlar, biz Bırakın, bunu
tarihçiler konuşsun. dedik, yurt dışında bir tek
tarihçimiz konuşmadı. Sizlere bir rakam vermek istiyorum,
Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlunun randevu
vermediği Türkkaya Ataövden aldım bu rakamları. Dünyada Ermeni
iddialarının doğru olduğunu iddia eden -bütün dünya
ülkelerindeki- toplam yayın sayısı 40 bin arkadaşlar;
Türkiye'nin iddialarının doğru olduğunu ortaya koyan
yayın sayısı 150 arkadaşlar. Allah aşkına, bir
muhakeme edin, 40 bin yayın mı dünyada etkili olur, 150 yayın
mı? Türkçe yayınların da, benim görebildiğim kadarıyla
yüzde 20si, Ermeni iddialarının doğru olduğunu ortaya
koyan, iddia eden yayınlar arkadaşlar. İşte, biz
yıllarca dünyaya bu yanıyla açılmakta ihmalkâr davrandık.
Sadece AKPnin değil, önceki hükûmetlerin de bunda payı var ancak
bugün, özellikle 1991de soğuk savaşın bitmesinin ardından
açılan yeni coğrafyaya biz hitap edebilirdik. Kültürle ve tarihten
gelen bağlarımızla birlikte bu yeni coğrafyada Türkiyeyi
iyi bir merkez ülke yapabilirdik.
Hiç unutmam, Özal 1991
yılında Azerbaycana gittiğinde 80 bin kişi
karşıladı arkadaşlar, müthiş bir beklenti vardı
ama iki yıl sonra her şey değişmişti çünkü Orta Asya coğrafyasında
ilk altı yıl içinde, çoğu eğitim ataşesi olmak üzere,
tam 20 yurt dışı görevlimiz persona non grata ilan edildi.
Maalesef o cemaat, o Fethullah Gülen cemaatinin, o ülkelerin de barışçıl
bakmadığı, başka niyetlerinin hissedildiği yapı
nedeniyle büyük bir hayal kırıklığı yaşandı.
Sonra AKP geldi. Arkadaşlar, AKP iktidarından sonra Orta Asya
ülkeleriyle yapılan Türkçe konuşan ülkeler devlet
başkanları zirveleri iptal edildi. Sayın Bakan arşive
baktığında göreceksiniz ki, 2010 yılına kadar, 2002den
2010a bu zirvelerden sadece 3 tane yaptınız. Sonra aydınız
Ya acaba bu kültürle bir şey yapılabilir mi? diye ama maalesef o
ülkeler de bu niyetlerinden vazgeçmişti.
Biraz önce
AKPden konuşan arkadaş, TİKAyı anlattı.
Arkadaşlar, TİKA olmuş antika! Geçmişteki tüm
yapıların düzelmesi elbette güzel ama o yapının
kuruluşu
Sanıyorum AKPnin kurduğunu sanıyor, daha önce
kuruldu, sonra vazgeçtiler. Ben arşive baktım, bir yayın
organında deniyor ki TİKA için: Arada bir adı geçer, ne iş
yaptığı bilinmez. Bakın arşive, Hürriyet gazetesinin
yayınında böyle bir şey göreceksiniz arkadaşlar. Maalesef
dünyaya bu yanıyla bakmayı ihmal etti AKP.
Şimdi,
böyle bir vakıf kurmuş. Gerçekten, başta söylediğim gibi
niyet güzel ama bu vakfın içeriğine, gelirine, giderine, kimlerin
denetleyeceğine baktığınızda arkadaşlar,
gerçekten, tamamen kişisel olarak Cumhurbaşkanı
Erdoğanın, sarayın kontrolünde ve Yarın ne olursa olsun,
bugün ben alayım, bugün bana ait olsun, sonrasına bakarız. diye
kurulmuş bir hava var.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Kapatacağız zaten.
MUSTAFA
ALİ BALBAY (Devamla) Evet.
Bütün
vergilerden muaf ve sınırsız geliri var. Arkadaşlar,
göreceksiniz, bir yıl içinde bu vakfın adı Maarif Vakfı
değil, marifet vakfı olacak, çünkü sizin de tahmin etmediğiniz
şeyler çıkacak.
Ben şöyle
bir baktım, yurt dışında ne oluyor, neler
yapılıyor diye. Belki de bu sizin kurduğunuz
vakıfların bazılarında şu anda mücadele ettiğiniz
paralel de devreye girecek, şimdiden başlamışlar bile
çalışmaya. Çünkü siz devletin ana gücüne güvenmeyip kendiniz AKP
devletini kurmaya çalışırsanız ve bu AKP devletiyle
birlikte devletin bütün olanaklarını kenara bırakıp her
şeyi kendinizleştirirseniz bu iş yavanlaşır arkadaşlar,
oraya gidecek.
Şimdi, tabii ki, burada
arkadaşlarımız da söylediler, Sayın Bakan neden kendi
yetkilerini devrediyor, Millî Eğitim Bakanlığı neden yurt
dışında paralel bir bakanlık kurulmasına neden oluyor?
İç sorunlara baktığımızda, belki de Bakan düşündü
ki Ben, içerideki eğitim sorunlarını çözemiyorum,
dışarıyı hiç çözemem; bari devredeyim. dedi herhâlde çünkü
Millî Eğitim Bakanlığının şu andaki durumuna
baktığımızda arkadaşlar, her alanda sorun var, sadece
başlıklarını söyleyeceğim, lütfen muhakeme edin.
Dershaneler: İki
yıl önce büyük bir gürültüyle eğitimde reform diye
başladınız, sonra ne oldu? Dershaneler geçen yıl 3 derste
etüt verme hakkına sahipken şimdi 5e çıkardınız,
yeniden onlara dershane statüsü veriyorsunuz ama ikiye ayırdınız
eğitim kursları, bir de etütler diye; ne olduğu da belirsiz,
açmak isteyenler ne açacaklarını bilmiyorlar arkadaşlar. Buna
yazboz denmez arkadaşlar, buna yıkboz denir, yıkboz denir.
Maalesef, şu anda dershaneler, hatta temel liseye dönenler de
şaşırmışlar, öğrenci bulamıyorlar, ne
yapacaklarını bilemiyorlar.
Atanamayan öğretmenler:
400 bin atanamayan öğretmen var, denilebilir ki Alamıyoruz, şu
anda ihtiyaç yok. ama arkadaşlar, 75 bin de ücretli öğretmen var.
Dışarıdan siz almışsınız arada bir ders
versin, gitsin diye, 75 bin; bir yandan da atanamayan öğretmenler var.
Yine, bu yasadan sonra
tekrar, sanıyorum, o yasa gelecek, eğitimde özellikle
müfettişlerle ilgili yeni düzenlemeler planlanıyor. Arkadaşlar,
dört yıl önce kaldırdığınız Teftiş Kurulunu
şimdi yeniden getiriyorsunuz. Hangisi doğru? Dört yıl önce
kaldırmışsınız, şimdi yeniden getiriyorsunuz ve
sonuçta arkadaşlar, şimdi, liseler, sizin
yaptıklarınıza hayır demeye başladı. Bugün
akşamüzeri itibarıyla 370 lisede Liseme dokunma, eğitimime
dokunma; ben özgür eğitim almak istiyorum. diyen bildiriler yayımlandı.
En son bugün akşamüzeri Bornova Anadolu Lisesinin öğrencilerinin
bildirilerine baktım, gerçekten büyümüş de küçülmüşler,
eğitimde ne beklediklerini çok iyi biliyorlar ve sizin hiç de tahmin
ettiğiniz gibi böyle Tornadan çıkmış, kendimize ait bir
nesil yetiştiririz. olmayacak arkadaşlar. Ama, maalesef, olan,
eğitim sistemimize olmuş olacak. Eğitimde içerideki bu
yıkbozla, maalesef, bu yasayla, dünyada güven vermeyen, Türkiyede
Acaba geçmişteki paralelin bir başka paraleli mi? sorusunu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ALİ BALBAY
(Devamla) -
doğuracak bir girişim içindesiniz diyorum.
Biz, Komisyonda bazı
önerilerde bulunduk; bazıları dikkate alındı,
kalanının da dikkate alınmasını, denetim ve mütevelli
heyetinin tekrar gözden geçirilmesini diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Balbay.
MEHMET METİNER
(İstanbul) - Mustafa, bu iktidarda o bildiriler yayımlanıyor,
kıymetini bilin. Nasıl özgür bir nesil yetiştirmişiz, hem
de liselerde.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) -
Sen her yerden konuşma. Bana bakma, kürsüye çık da konuş.
MEHMET METİNER
(İstanbul) - Allah Allah! Hastasın sen ya.
BAŞKAN - İzin var
mı Meclisi yönetmeme?
Sayın milletvekilleri,
tasarı üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Süremiz yirmi dakika. Bu
sürenin on dakikasında soruları alacağım, diğer kalan
on dakikasında Sayın Bakan soruları cevaplayacak.
Sayın Topal, buyurun
SERKAN TOPAL (Hatay) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bilindiği gibi, atanamayan öğretmenlerimizin sayısı,
yaklaşık 400 bin civarındadır. Her geçen yıl da
sayıları artmaktadır. Sayıları artmasına
rağmen, atama yapılmayacağını açıkladınız.
Eğitimin kanayan en büyük yaralarından bir tanesi de, maalesef,
atanamayan öğretmen arkadaşlarımız ve şu anda da
atanamayan öğretmen arkadaşlarımız her yıl
intiharın eşiğinde, intihar edenler de var. Lütfen onları
biraz düşünelim. Hükûmet olarak lütfen bu yıl da en az 100 bin
kişinin atamasını yapmanızı Cumhuriyet Halk Partisi
olarak daha önce talep etmiştik, şimdi de talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Topal.
Sayın Aydın
Yok
galiba.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) - Yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Depboylu
DENİZ DEPBOYLU
(Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, seçim
bölgem Aydın ilinde Haziran 2015te, Kasım 2015te, 2016da daha üç
gün önce gerçekleşen 3 istismar olayı, çocuk istismarı
olayı oldu okullarda. Ancak, ilk 2 olayda istismarı kolluk
görevlilerine haber veren, üstlerine haber veren öğretmenler sürüldü.
Aydın İl Millî Eğitim Müdürlüğünün politikasını
acaba Okullarda istismar olayını deşifre eden, örtbas etmeyen
öğretmenleri sürerim. şeklinde mi anlamalıyız? Sizin bu
konudaki tasarrufunuz ne olacaktır? Ki rehber öğretmen kılavuzunda
kolluk görevlilerine bilgi verilmesi zaten bildirilmiştir, bu, bir
görevdir.
Çocuk istismarlarıyla
ilgili planınız nedir, nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz?
Aydın İl Millî Eğitim Müdürünün bu tasarrufunu da nasıl
karşılıyorsunuz, öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Şimşek
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
öncelikle yeni görevinizin hayırlı uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Sorum, kapanan köy
okullarıyla ilgili olacak. Seçim bölgem olan Mersin Tarsusta 85 tane köy
okulu kapatılmıştır ve bu okulların
çoğunluğu atıl durumdadır, kullanılmamaktadır. Bu
okulların arsalarının bir kısmı Millî Eğitim
Bakanlığına, bir kısmı Maliye hazinesine aittir.
Belediyelerimiz bu okulların köy odası, muhtarlık odası,
kütüphane gibi sosyal amaçlı kullanımıyla ilgili
Bakanlığınıza müracaat etmiştir. Yalnız, uzun
zamandır bir cevap alamamaktayız. Bu konuda
yardımlarınızı bekliyoruz. Biz bir tane örnek okulu bu
şekilde düzenledik, önünü spor sahası, düğün salonu, muhtar
odası, doktor odası ve kütüphane olarak. Bu konuda desteğinizi
bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Erdem
ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yazılı soru önergesi olarak verdim bir önceki Bakana ancak cevap
alamadım, size de sözlü olarak sormak istiyorum. İlköğretim
1inci sınıf hayat bilgisi değerlendirme testinde yer alan
soruyu tekrar etmek istiyorum: Yurdumuzu düşmanlardan kim
kurtarmıştır çocuklar? Mustafa Kemal Atatürk, Recep Tayyip Erdoğan,
Abdullah Gül. Buna benzer başka örnekler de mevcut. Bu soruda
cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürkün, Recep Tayyip Erdoğan ve
Abdullah Gülle aynı karede yer almasının amacı nedir? Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürkü itibarsızlaştırmak için kullanılan
bir metot mudur? Millî Eğitim müfredat kitaplarında
değişlik düşünüyor musunuz?
Son olarak, Atatürkü
ısrarla kullanmak istemeyen iktidar partisi Gazi Mustafa Kemal
demektedir. Gazi bir unvandır, devamında isim ve soy isim
gelmelidir yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk denmelidir. Eğer böyle
olmadığını düşünürsek bundan sonra Başbakan
Binali, Bakan İsmet diyebilir miyiz? Bu, yakışık
alır mı? Bu konuda doğru kullanım nedir?
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, paralel
yapı diye suçladığınız yapının
uygulamalarını baz alarak vakıf adında yurt
dışına açılımı içinize sindiriyor musunuz?
Bakan olarak yetkilerinizi
neden vakıf üyelerine devrediyorsunuz?
Vakfa bütçe ayırana
kadar, neden gençlerimizi burslu yurt dışına göndermiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
Kayan
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu kanun
tasarısıyla anlaşılıyor ki Tevhid-i Tedrisat yok
edilecektir. Bunun yerine, müspet ilimler yerine itaat eden, boyun eğen,
sorgulamayan bir nesil yetiştirilmek isteniyor. Mektebimaarifleri,
meclisimaarifleri herhâlde yeniden ihdas edeceksiniz.
Ben şu anda şunu
öğrenmek istiyorum: Bu şekil bir kargaşa içindeki eğitimle
dünyada hangi insanlarla, dünyanın hangi gençliğiyle rekabet
edeceğiz ve başarıya ulaşacağız? Bizler,
Tanzimattan sonraki karışık ve kargaşa eğitimini
ancak Tevhid-i Tedrisatla normal bir zemine oturtmuşken bugün sizler bu
eğitimi altüst ederek nereye varmak istiyorsunuz? Tevhid-i Tedrisatla
gerçekleştirdiğimiz eğitimle Nobel Kimya Ödülü alan gençler
yetiştirmişken biz bu eğitimle neler yetiştirmek istiyoruz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On dört yıllık AKP
döneminde 6ncı Millî Eğitim Bakanı oldunuz. Sayın Bakan,
ilk önce yeni Bakanlık görevinizde başarılar diliyorum.
İnşallah, uzun süre görevde kalırsınız.
Biraz önce
arkadaşlarımın da dediği gibi, 400 bin atanamayan
öğretmen var. Atanamayan öğretmenlerin merakını gidermek
adına, birinci sorum: Önümüzdeki zaman içinde hangi bölümlerden kaçar bin
kişi alacaksınız? Bununla ilgili bir bilgi verebilir misiniz?
Diğer bir sorum, seçim
bölgem olan Uşakla ilgili. Uşakta 21 Ağustos 2014 tarihinde
yaklaşık 6-7 okul müdürünün bir anda görevden
alındığını biliyoruz. Mahkemeye verdiklerinde 4-5 kez
kazanmalarına rağmen, en sonunda 4üncü, 5inci mahkemeden sonra
Sayın Müdürümüz Halim Uçarı merkezden alıp Alanyurt diye en
ücra bir köye, Nezahat Türkmen Müdürümüzü en ücra bir köye, aynı
şekilde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yalım.
ÖZKAN YALIM (Uşak) -
Yani bunların hepsi de dağıtılmıştır. Sizden
olmayanlara müdürlük yapma görevi yok mudur Sayın Bakan?
BAŞKAN Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP iktidarı, muhalif
tüm sesleri susturmak adına nefret ve şiddet söylemlerine devam
ediyor. Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğluna, milletvekili arkadaşlarımıza
karşı algı operasyonu yapılıyor ve hedef
gösteriliyoruz. Adalet Bakanı, son yaptığı açıklamada
terör örgütü üyeleriyle görüştüğümüz algısını
yaratıyor. Bu, tamamen yalandır, iftiradır. Bilsinler ki bu çabalar
boşunadır. Cumhuriyet Halk Partisi her türlü terörün
karşısında olmaya devam edecektir. Kendisini şiddetle
kınıyorum. Yalan söyleyen, iftira atan birinin, adında adalet
olan bir koltukta oturmaması gerekir, kendisini derhâl istifaya davet
ediyorum. Bu iftira ve yalanlarla bizleri hedef hâline getiren Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın başımıza gelecek her türlü
olaydan sorumlu olacağını yüce Meclisin ve kamuoyunun huzurunda
açıkça ifade ediyorum. Bekir Bozdağ, padişahtan emir alan adliye
nazırı gibi davranmaktan bir an önce vazgeçmelidir.
Milletvekillerinin itibarlarını korumak adına Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığını göreve
çağırıyorum.
BAŞKAN Sayın Tüm,
lütfen hakaret etmeyin, size soru sormanız için söz verdim. Lütfen
Sayın Sarıbal
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, bu, siyasi bir nitelemedir.
BAŞKAN Sayın Sarıbal
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sizin, milletvekillerimizin her eleştirisine müdahale
etme hakkınız yoktur.
BAŞKAN Var, Meclisin
insicamı için var.
Sayın Sarıbal
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yok efendim, böyle bir hakkınız yok.
Arkadaşımızın dediği doğrudur.
BAŞKAN Sayın
Altay, lütfen yerinize oturur musunuz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Adalet Bakanı, saraydan emir almaktadır.
BAŞKAN - Her şeyi
yerli yerinde yapacaksınız.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Adalet Bakanı saraydan emir alıyor. Ne var bunda?
BAŞKAN Soru için söz
verdim ben.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bu, bir siyasi eleştiridir Sayın Başkan.
İşinizi doğru yapın.
BAŞKAN - Bana
bağırma yetkiniz yok. Lütfen yerinize oturun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne münasebet? Ne demek yerinize oturun.
BAŞKAN - Lütfen
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne demek? Siz işinizi doğru yapın.
BAŞKAN - Bana
bağırma ve sesinizi yükseltme yetkiniz yok sizin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Siz, işinizi doğru yapın. Siz muhalefeti
terbiye edemezsiniz.
BAŞKAN - Sesinizi
normalleştirin lütfen, sesinizi normalleştirin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hayret ya!
BAŞKAN - Bana da
yapacağım işi öğretmeyin lütfen.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Eleştiriyor adam ya.
BAŞKAN - Sayın
Sarıbal
SAİT YÜCE (Isparta)
Meclis Başkanına öyle konuşamazsın, Meclis
Başkanına öyle hakaret edemezsin, adam gibi konuş.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hakaret yok orada, Bakana eleştiri var.
BAŞKAN Sayın
Sarıbal
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, 67nci maddeye göre yetkisini
kullanmıştır.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yok öyle bir yetkisi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hayır, 67nci maddeye göre yetkisini
kullanmıştır, Başkanın uygulaması doğrudur.
BAŞKAN Evet.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yanlıştır, haddi değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Burada soru-cevap işlemi yapılıyor, sadece soru
sorabilirsiniz.
BAŞKAN Ben ne
yaptığımı biliyorum Sayın Elitaş, lütfen
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Olur mu öyle şey? Bakanları eleştirmeyeceksek
bizim burada ne işimiz var?
BAŞKAN Sayın
Sarıbal
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Sayın Başkan, liseli gençlerin laik, demokratik, çağdaş
mücadele için verdikleri mücadeleyi
BAŞKAN Sayın
Sarıbalı dinliyorum, sizi dinlemiyorum Sayın Altay.
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Tekrar baştan alabilir misiniz Başkanım.
BAŞKAN Tekrar,
buyurun.
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Sayın Başkan, liseli gençlerin çağdaş, demokratik, laik
eğitim için verdikleri mücadeleyi selamlıyorum, onların önünde
eğiliyorum, bu mücadelelerinde yanlarında olduğumu söylüyorum.
Uludağ Üniversitesi
Rektörü, Atatürkçü Düşünce Topluluğunun Laiklik ve Demokrasi
panelini reddederken Somuncu Baba Derneğinin kermesine, İlk
kıblemiz Mescid-i Aksa ve Kudüs, İslamı Anlamak ve
Yaşatmak gibi panellere, hatta bu panellerin içerisinde bir de
çekilişli süper hediyeler diye bu tür panellere izin verirken Türkiye
Cumhuriyetinin üniversitesinin rektörü müdür yoksa
kuşatılmış, kuşatılmakta olan üniversitelerin
sarayının bir parçası mıdır? O görevden bir an önce
uzaklaşması, bu ülkede laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin
gereğini yerine getirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
BAŞKAN Sayın
Bakan, buyurun.
On dakika süre içinde cevap
vermenizi rica ediyorum lütfen.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Öncelikle, Sayın
Yalımın atanamayan öğretmenler
Bizim şu anda
yaklaşık 67 bin öğretmen açığımız var.
Dolayısıyla da bir arkadaşım 100 bin öğretmen
atanması gerekir. derken ihtiyacı dikkate alması lazım.
Bazı illerimizdeki öğretmen sayısı, hâlihazırda ihtiyacımızın
da üzerindedir. Niçin böyle oluyor? Kimisi sağlık nedeniyle, kimisi
mazeret ataması nedeniyle, eş tayini gerekçesiyle
-ihtiyacımız olmadığı hâlde- bazı
öğretmenleri bazı illere atamak durumunda kaldık.
Dolayısıyla da atanamayan öğretmenler sorunu var. Ama,
ihtiyacın 67 bin olduğu yerde 100 bin öğretmenin
atamasını bekliyoruz, 400 bin kişi bekliyor. sözü
CEYHUN İRGİL
(Bursa) - Tamam, 50 bin olsun. Sayın Bakan, bu, bizim bir hayalimiz, bir
arzumuz, siz 50 bin atayın.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yani, bir de gerçekçi
olmamız gerekir. Çünkü bugün iktidarda biz varız, yarın siz
olursunuz yani. Dolayısıyla, bu ihtiyacın ölçüleri
dışına çıkmamak gerekir diye düşünüyorum. Biz bu
ağustosta bir atama yapmıyoruz. Biz yeni bir uygulama başlattık,
ağustosta atadığımız 30 bine yakın
öğretmeni, şubatta atadığımız 30 bin
öğretmeni bir uyum sürecinden, bir adaptasyon sürecinden geçiriyoruz ve
eylülde yeni eğitim yılıyla birlikte hepsini okullarında
görevlendireceğiz. Bundan sonraki öğretmen alımını da
şubatta ihtiyaçlarımızı dikkate alarak yapacağız.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Peki, neden o zaman mayısta ve temmuzda sınav
yapıyorsunuz?
BAŞKAN Lütfen
karşılıklı konuşmayalım. Şu anda Bakan cevap
veriyor.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Aralarda soruyorum.
BAŞKAN - Sayın
İrgil, lütfen
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Soru sordunuz, cevabını veriyor. Dinleyin lütfen.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bir başka husus:
Uşakta okul müdürleri görevden alındı, mahkeme kararıyla
görevlerine döndü. Hukuk devletinin gereği -kim mahkeme kararını
alırsa- mahkeme kararının gereğini yerine getirmek gerekir.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Sayın Bakan, verilen mahkeme kararı, alındığı
görev yerindeki aynı okula atanmasıdır.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, yok
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bak, hiç merak
etmeyin, hiç merak etmeyin.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Ediyoruz.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Bakanım, siz cevabınızı verin.
Karşılıklı konuşma usulü yoktur.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bizim olduğumuz
dönemde mahkeme kararı aynen gereği gibi yerine getirilir.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Uymadınız Sayın Bakan, uymadınız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Aynen yerine
getirilir.
BAŞKAN Sayın
Yalım, lütfen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bakın, gerek
bürokrasinin gerekse de bu görevde bulunan siyasilerin bir mahkeme
kararını yerine getirmemesi hukuku ihlaldir. Bürokratların da
suçu olur, siyasi yöneticilerin de suçu olur. Dolayısıyla, bir
başka
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sayın Bakan, o zaman, bürokratlarınız suç
işliyor.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Sayın Bakan, sizden duyabilir miyim?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bir başka
BAŞKAN Sayın
İrgil
Sayın Yalım
Bakan cevap veriyor, lütfen
ÖZKAN YALIM (Uşak) Bu
okul müdürlerinin tekrar aynı okullara atanacağını, mahkeme
kararlarına uyacağınızı söylüyor musunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Yalım,
ben sorunuza cevap veriyorum, siz sorunuzun cevabını dinlemek
istemiyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Siz onların arada sorduğu kaçak sorulara cevap vermek
durumunda değilsiniz Sayın Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bak, Sizden
olmayanlar müdürlük yapamaz mı? diye yine bir soru var. Ehil olan,
ehliyetli olan, liyakatli olan herkes müdürlük yapabilir, bu da uygulamayla
görülür.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Peki, ben sizden bunu duymak istiyorum: Mahkeme kararına uyacak
mısınız Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hiç şüpheniz
olmasın, hukuk devletinin gereği mahkeme kararlarına
uymaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Tamam, ben bunun takipçisi olacağım Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın
Bakan, siz lütfen Genel Kurula doğru cevaplarınızı veriniz.
Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Bakan, biz sizi duyuyoruz.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) İnşallah.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bir başka husus:
Eğer bir okulda veya bir eğitim kurumunda hukuka aykırı bir
işlem veya eylem yapılıyorsa, genel hukuk devletinde, bu suça
muttali olan herkesin cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda
bulunması gereklidir. Biz de idareciler olarak olayla ilgili mutlaka
disiplin soruşturması açısından teftiş göndeririz,
müfettiş göndeririz ve gereken incelemeyi yaparız.
Sayın Şimşek,
kapanan köy okullarıyla ilgili sordu. Bugün de bana iletildi. Kamunun bir
ihtiyacını eğer bir kamu kurumu kullanmıyorsa -kamuya ait
bir yeri yani Millî Eğitim Bakanlığına- bir başka kamu
kurumuna verilmesinden daha doğalı yoktur. Dolayısıyla,
arkadaşlara talimatı vereceğim, gerek köy odası gerekse de
diğer kamu ihtiyacına
Eğer ileride tekrar okul
ihtiyacımız olursa Millî Eğitim Bakanına gönderilmesi
kaydıyla diye bir şerhle veririz, buradan bir sıkıntı
olmaz diye düşünüyorum.
Bir başka husus, Gazi
Mustafa Kemal Atatürktür. Hepimiz ona şükran borçluyuz. Cumhuriyetimizin
kurucusudur, Meclisimizin ilk Başkanıdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla da Gazi
Mustafa Kemal Atatürk hepimizin ortak değeridir. Eğer sadece bir
parti veya bir grup özellikle sahiplenir de Siz bunu sahiplenmiyorsunuz,
saldırıyorsunuz. gibi olursa bu doğru bir yaklaşım
değildir. Hepimizin ortak değeridir, bunu çok net söyleyeyim.
Dolayısıyla da Atatürkü itibarsızlaştırma söz konusu
değildir yani ona yapılacak uygunsuz sözler, kelimeler, bu uygunsuz
sözleri veya kelimeleri kullananı yıpratır; onu çok net
söyleyeyim.
Yine, bir başka
vekilimiz Ya, bu eğitimden geriye gidiliyor, eğitimde
sıkıntı oluyor. Yani, o kadar da iyi eğitim verilmiyor.
gibi söyledi.
Bir: Tevhidi Tedrisat
-dediği gibi- Anayasaya girmiştir, âdeta bir anayasal hüküm hâline
gelmiştir. Dolayısıyla, kimsenin Anayasayı
değiştirmeden Tevhidi Tedrisatın dışına
çıkabilmesi mümkün mü? Mümkün değil, birinci husus bu.
İki: Eğitim iyi mi
gidiyor?. Sorunlarımız var ama çok net ve açık olarak
söylüyorum, şu andaki eğitim eskiye kıyasla çok iyi gidiyor.
Bakın bir örnek vereyim. Geçen hafta TEOG sınavının
sonuçları açıklandı; 1 milyon 300 bine yakın
öğrencimiz girdi, 980 öğrencimiz 120 tam puan aldı. Bu
öğrencilerin her birisinin nerede olduğunu görürsek Türkiyede
eğitimin nereye gittiği hakkında bir fikrimiz olur. Bir çocuk
Van Ercişten, 120 tam puan aldı; bir diğeri Van Edremitten,
120 tam puan aldı; bir diğeri Ağrı Diyadinden, 120 tam
puan aldı; bir diğeri Şırnak İdilden, 120 tam puan
aldı; bir diğeri Muş Vartodan, 120 tam puan aldı; bir
diğer Tunceli Çemişgezekten, 120 tam puan aldı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Vartodaki Ezgi
kızımız, kendisi de -bakın, taşımalı
eğitim bu dönemde başlamış- bir mezradan
taşımalı eğitimle geliyor, devletin vermiş olduğu
desteklerle kurs alıyor, Hiçbir dershaneye gitmedim. diyor ve ailesine
de yardım ediyor, Aileme yardım ettiğim zamanların
dışında dersime çalışırdım. Doktor
olacağım ve köyüme hizmet edeceğim. diyor. Yine, Mahir -Tunceli
Pülümürden, Çemişgezekte okuyan- çobanlık yapıyor, ailesine
yardım ediyor, 120 tam puan yapmış, onun da talebi, Doktor
olacağım, köyüme hizmet edeceğim. Bu gençlerin olduğu bir
Türkiyede eğitimin geriye gittiğini söylemek veya Türkiye
karanlığa gidiyor. demek doğru değildir. Fikri hür,
vicdanı hür bu gençlerimizle birlikte Türkiye'nin geleceğini
inşallah çok daha sağlam bir şekilde inşa edeceğiz,
bizim onlara güvenimiz var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yine, bir başka husus:
Üniversiteler, özgür fikirlerin, demokratik düşüncelerin özgür bir ortamda
tartışıldığı ortamlardır. Türkiye'nin her
iline birer üniversite kazandırmışsan, hatta bazı illerine
bir değil birden fazla üniversite kazandırmışsan, hâlâ
üniversite kuruyorsan, ücretsiz kitap dağıtmışsanız,
tablet bilgisayarları bütün öğretmenlerinize vermişseniz,
öğrencilerinizin bir kısmına vermişseniz, önümüzdeki
dönemde bunu da yaygınlaştıracaksanız, 960 bin noktadan
bilgi otoyoluna bağlanıyorsanız Türkiyede eğitimin geri
gittiğinden bahsedebilmek doğru değildir diye düşünüyorum.
Zaten bu sonuçlar böyle olduğu içindir ki işte, bak, oradaki Ezgi
kızımız, Muş Vartodan ve Çemişgezekteki Mahir
evladımız, öğrencilerimiz bu başarıyı aldı.
Biz fikri hür, vicdanı
hür gençler yetiştiriyoruz. Bakın, bize tepki gösteren her
öğrencinin de yetişmesinde bizim payımız vardır. Biz,
fikri hür olsun, vicdanı hür olsun
Demokratik çerçevede bize
göstermiş olduğu her tepki hoş geldi, sefa geldi; biz bundan
dolayı da gurur duyarız, bundan hiçbir rahatsızlık
duymayız.
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Efendim, liseler niye isyan etti?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ama biz bekleriz ki
evrensel değerlere açık, yerli değerleri benimsemiş
evlatlarımız kendi değerlerimize uygun şekilde bu
demokratik tepkilerini kullansın. Yani bir öğretmene
sırtını döneceği yere, pekâlâ, pankartla Sizinle aynı
fikri paylaşmıyoruz. veya Bu yaptığınız
yanlıştır. gibi daha demokratik ve geleneğimize,
değerlerimize uygun tepkiler göstermesinden de biz rahatsız
olmayız.
Bir başka husus:
Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye devletini, milletin
birliğini temsil eder ve Türkiye devletinin başıdır -devlet
de üç kurumdan oluşur- ve millet tarafından seçilmiştir.
Şimdi görüyorum ki bazı arkadaşlarım Bakın, bunu
siyasi yapıyorsunuz. diyor. Bizi burada konuşturan siyasettir, bizi
buraya gönderen siyasettir. Geçmiş dönemlerin
alışkanlığıyla siyaseti böyle kötülersek milletin
önüne nasıl gideriz? Bilin ki siyaset kötü bir şey değildir,
milletin taleplerini hayata geçirmektir, milletin taleplerine karşı
duyarlı olmaktır. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımız
da milletin oyuyla seçilmiştir. Yine, Hükûmet atayacak. Hükûmet atayacak
ama milletten aldığı yetkiyle. Bugün iktidarda biz varız,
biz atarız, yarın MHP olur, öbür gün HDP olur, öbür gün CHP olur,
onlar atar. Milletin taleplerini yerine getirmekten rahatsız olmamak
gerekir diyorum.
Yine,
Bakanlığımızın basıp ücretsiz
dağıttığı ders kitaplarıyla ilgili bir sayın
milletvekilimiz soru sormuştu. Gazi Mustafa Kemal Atatürkle ilgili ve
siyasilerimizin
Aynı soru. Bak, böyle bir soru olmadığı
ifade edildi. Özel sektörün bastığı yardımcı
yayınlar denetimimizde değildir, bunu da belirtmek isterim.
Müdür görevlendirmede
kesinlikle yargı kararları uygulanıyor.
Burada bakın, bir
arkadaşımız dedi ki: Gençleri yurt dışına
göndermek için burs verelim. Millî Eğitim
Bakanlığının görevi, zaten bunu yapıyoruz. Ama, yurt
dışında 6 milyona yakın; 5,5 milyonun üzerinde Türk
vatandaşı yaşıyor ve Türk soydaşlar da var. Bunlar
eğitim istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bunlar orada
Almanyada yaşıyor, Amerikada yaşıyor, Avustralyada
yaşıyor. Bunlara bulundukları yerde eğitim hizmeti
sağlamamız lazım. Bu vakıf bunu yapacaktır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
Bir dakikada tamamlayın
lütfen.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Başkanım,
bakın, Yunus Emre Vakfı kurulurken de yine böyle itirazlar
gelmişti, şimdi görüyorum ki Maarif Vakfı kurulurken de benzer
şekilde itirazlar geliyor. Bizim dönemde Yunus Emre Enstitüsü kuruldu,
Türk ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kuruldu, Türk Konseyi
kuruldu Birleşmiş Milletler ile İslam İşbirliği
Teşkilatına benzer. Dolayısıyla da yarın bu vakıf
kurulduğunda ve Türkiye'nin eğitimde marka olduğunu
gördüğümüzde hepiniz torunlarınıza, evlatlarınıza
diyeceksiniz ki: İşte o vakıf yasası
çıkartılırken ben Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun bir
üyesiydim ve bu vakfa destek verdim. Burada yapılan her iyi işte
sizlerin de payı olacaktır, katkısı olacaktır. Bu
hepimizin ortak değeridir. Milletin iradesiyle bugün biz buradayız,
yarın siz burada olursunuz, yine bunun yönetimine talip olursunuz.
Tekrar şimdiden
vereceğiniz destekler için hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.08
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 15 Haziran 2016
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum;
iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 00.13