TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
102nci
Birleşim
15
Haziran 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Selina Doğanın, tarihî yarımadayla
ilgili sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Ordu
Milletvekili Ergün Taşcının, Azerbaycan Millî Kurtuluş
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, ihracat ve teşvik sistemindeki gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, ülkemizde yaşanan
ekonomik, sosyal ve siyasi birçok sorunun temelinde çağ
dışı eğitim sisteminin olduğuna ve liselerde
başlayan hareketin eğitim sistemindeki sorunların
tartışılmasına fırsat yaratmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Cumhurbaşkanı
Başdanışmanı Mehmet Uçumun bazı ifadelerine ve
kimsenin Atatürkün kurduğu cumhuriyeti kaldırmaya ve Atatürkü
gönüllerden silmeye gücünün yetmeyeceğine ilişkin
açıklaması
3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, başkanlık
sistemine dayanan özgürlükçü, katılımcı yeni anayasaya destek
verilmesini istediğine ilişkin açıklaması
4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
Bursanın Osmangazi ilçesinde velilerin itirazlarına rağmen 9
okulun imam-hatip okuluna dönüştürülmeye
çalışıldığına ve zorbalıkla halka
istemediği şeylerin dayatılmasına karşı her zaman
mücadele edeceklerine ilişkin açıklaması
5.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatayda ihracata yönelik
yatırımı ve üretimi teşvik etmek ve doğrudan
yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandıracak
bir serbest bölgenin açılması için gerekli
çalışmaların başlatılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, Azerbaycan
Millî Kurtuluş Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
7.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdunun, son günlerde proje
okulları bahane edilerek liselerde gerçekleştirilen eylemlerin bir
oyunun parçası olduğuna ilişkin açıklaması
8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirin Dursunbey ilçesine bağlı Hamzacıkta bir
işletmede şarbon hastalığı nedeniyle 100
civarında büyükbaş hayvanın telef olduğuna ve hastalık
bu boyutlara gelinceye kadar neden fark edilemediği ve
hastalığın ithal edilen hayvanlarla bir ilgisinin olup
olmadığı gibi konuların açıklığa
kavuşturulmasına ihtiyaç olduğuna ilişkin
açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı tarafından Aile Sosyal Destek
Programı kapsamında sözleşmeli personel alımı
başvuru aşamalarına ilişkin açıklaması
10.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, yaşanan bunca kan ve
gözyaşının sorumlusunun Cumhuriyet Halk Partisi değil,
Osloda PKKyla görüşen, Dolmabahçede mutabakat imzalayan, Haburda
terörist karşılama törenleri düzenleyen, Suriyeli teröristleri
misafir gibi ağırlayanlar olduğuna ilişkin
açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Hurşit
Yıldırımın, Gezi kalkışmasını
hortlatamayanların eğitimin en hassas dönemindeki gençleri kullanarak
onları sokağa dökmek istediklerine ilişkin açıklaması
12.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, Hatay ilinde Suriyeli
mültecilerin yerleştirilmesinden dolayı yoğunluk nedeniyle
hastanelerde yeterli hizmet verilemediğine ve bu yetersizlikten
kaynaklanan tedavi sorunlarını ve ölümleri engellemek amacıyla
nasıl bir çalışma yapıldığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudunun, demir çelik sektöründe uzun
süreden beri büyük bir kriz yaşandığına ve Hükûmetin bu
konuda hangi önlemleri aldığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
14.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun bir televizyon programında sarf
ettiği başkanlık modeliyle ilgili bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
15.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın,
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçumun bazı
ifadelerine ve dünyaya mal olmuş Mustafa Kemal Atatürkün ismini
Anayasadan çıkarmaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğine ilişkin
açıklaması
16.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, AKPnin
siyasi ideolojisini hayatın her alanına sokma girişimine ülkenin
en köklü ve başarılı liselerinde de devam ettiğine
ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Hükûmetin, ülkenin gerçek
gündemiyle meşgul olmadığına, tüketim ve borçlanmaya
dayalı sanal bir büyüme modeliyle Türkiye ekonomisinin giderek üretimden
uzaklaştığına ve özel sektörün dış
borçlarına ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, son günlerde liselerde öğrencilerin demokratik, laik,
bilimsel eğitim talepleriyle bildiri yayınlamalarının bile
iktidar partisi mensuplarında bir rahatsızlık
yarattığına, biat ve itaat eden değil, sorgulayan ve
eleştiren bir gençliğin Türkiye'nin geleceği olduğuna,
Azerbaycan Millî Kurtuluş Gününe ve Cumhurbaşkanı
Başdanışmanı Mehmet Uçumun bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Türkiye
işçi sınıfı tarihinin en büyük direnişlerinden biri
olan 15-16 Haziran direnişinın 46ncı yıl dönümüne, AKP
Hükûmetinin talimatlarıyla yürütülen siyasi soykırım
operasyonlarının devam ettiğine ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım ve beraberinde bulunan 2 Meclis
çalışanının Muşta bir polis
saldırısıyla karşı karşıya
kaldıklarına ilişkin açıklaması
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, eğitime
bakışlarının fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek
olduğuna, eğer birtakım merkezler organize bir biçimde
liselileri sokağa dökmek istiyorlarsa bunun eğitime değil hukuka
ilişkin bir mesele olduğuna ve AK PARTİnin ne Atatürkle ne
laiklikle hiçbir problemi olmadığına ilişkin
açıklaması
21.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ezilenlerin
Sosyalist Partisine yönelik operasyonlar kapsamında Halkların
Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağın
ikametgâh adresi olarak göstermiş olduğu eve yönelik bir baskın
yapıldığına ve bu baskınlar
karşısında asla yılmayacaklarına ilişkin
açıklaması
22.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, devletin terörle
mücadele adı altında herkesi potansiyel terörist algısı
içinde değerlendirmesinin kabul edilemez olduğuna ve Halkların
Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağın
evine baskın yapıldığı iddiaları konusunda
Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
23.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Torun,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
24.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
25.- Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynakın,
Türkiyenin Suriyeli sığınmacılar konusunda tamamen insani
yaklaşımda bulunduğuna ve uluslararası
anlaşmaları gereği kapılarını
açtığına ve barınma merkezlerinin durumuna ilişkin
açıklaması
26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Başbakan
Yardımcısı Veysi Kaynakın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.- Van Milletvekili Burhan Kayatürkün, Van Milletvekili Lezgin
Botanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Van Milletvekili Lezgin Botanın, Van Milletvekili Burhan
Kayatürkün yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynakın, deprem
konusunda Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı olarak yapılan faaliyetlere ilişkin
açıklaması
30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, AK PARTİ Grubundan
bazı milletvekillerinin kürsüde konuşma yapan milletvekiline
karşı sergiledikleri tutumu kınadığına
ilişkin açıklaması
31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metinerin, yerinden sarf
ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, yerinden sarf
ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlığın, Sakarya Milletvekili Şaban
Dişlinin Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden (4/45),
Balıkesir Milletvekili Kasım Bostanın KİT Komisyonu
üyeliğinden (4/44) istifalarına ilişkin önerge yazısı
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ve 22
milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri (10/229)
2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet ve 21 milletvekilinin,
Türkiye'de engelli rehabilitasyon merkezleri, bakımevleri ve çocuk
yuvalarında istihdam edilen personelin niteliğinin ve bu kurumlarda
yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)
3.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya ve 23 milletvekilinin,
çalışma hayatıyla ilgili mevzuattan kaynaklanan
sendikasızlaştırma yöntemlerinin ve bu nedenle ortaya çıkan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/231)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Besime Konca ve
arkadaşları tarafından, Suriyeli mülteciler için yapılacak
barınma merkezi için yeni bir alanın belirlenmesi amacıyla
6/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 24 milletvekili
tarafından, Elâzığ ve çevre illerde yaşanacak olası
bir depremle ilgili yapılacak çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 6/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ali Özcanın, Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdarın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdarın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdarın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Van Milletvekili Burhan Kayatürkün, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Konya
Milletvekili Leyla Şahin Ustanın 383 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 5inci maddesi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu; Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu; Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Plan ve
Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei Sultanlığı
Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticaret ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/573) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 263)
15 Haziran 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), İshak GAZEL
(Kütahya)
-------0------
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 102nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Her zamanki gibi, sayın
milletvekilleri, biraz sessizlik rica ediyorum.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, tarihî
yarımadayla ilgili sorunlar ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Selina Doğana aittir.
Buyurun Sayın Doğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Doğan, bir dakika rica
edeceğim.
Sayın milletvekilleri, lütfen, sohbete
kulislerde devam edebilirsiniz. Rica ediyorum...
Sanıyorum boşu boşuna yapıyorum
bu ikazı.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Buyurun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Selina Doğanın,
tarihî yarımadayla ilgili sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin
gündem dışı konuşması
SELİNA DOĞAN (İstanbul)
Değerli milletvekilleri, sadece İstanbulun, sadece Türkiye'nin
değil tüm dünyanın en önemli tarihî yapılarını
barındıran ve bugün neredeyse can çekişen tarihî yarımada
ve tarihî yarımadada binlerce yıldır sürdürülen kuyumculuk
mesleğinin içinde bulunduğu durumu anlatmak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ancak sözlerime geçmeden önce, budan üç gün önce
Amerikanın Orlando kentinde LGBTİ bireylere yönelik
gerçekleştirilen nefret katliamını kınıyorum. Ve yine,
ülkemizde LGBTİ örgütleri, bu yıl da geçmiş yıllarda
olduğu gibi Onur Yürüyüşü adını verdikleri yürüyüşü
gerçekleştirmeye karar verdiler. Geçtiğimiz yıl çok
ağır müdahalelerle karşılaştılar polis
tarafından, biz bu görüntülerin tekrar yaşanmasını
istemiyoruz. Ayrıca, basına yansıdı, kendilerine yönelik,
yaşam haklarına yönelik çok ciddi tehditler var. Buradan
İstanbul Valiliğine ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne, bu en temel
demokratik haklarını gerçekleştirmeleri için gerekli
sorumluluğu almaları gerektiğini bir kere daha hatırlatmak
istiyorum ve şimdi, tarihî yarımadanın sorunlarına devam
ediyorum.
Tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapan
İstanbul, kültürel birikimi ve zamana meydan okuyan antik ve mimari
şaheserleri sayesinde her yıl dünyanın farklı ülkelerinden
gelen milyonlarca turisti ağırlıyor bildiğiniz gibi.
Bugün, bu bölgedeki Kapalıçarşı
başta olmak üzere tarihî yarımada çarpık kentleşme, beton
yığınları ve seyyar satıcı işgali
altında maalesef. Dünyaya mal olmuş ünlü mimarların elinden
yükselen Roma, Yunan, Bizans ve Osmanlı mimarilerinin eşsiz
örneklerini sergileyen tarihî yapılar hâlâ zamana meydan okuyor ancak bu
yapılar hor kullanma ve çevresel faktörlerin de etkisiyle âdeta sahipsiz
kalmış durumda.
Tarihî yarımada SOS veriyor değerli
milletvekilleri, buraya neşter vurma zamanı çoktan geldi, hatta
geçiyor. Tarihî yarımadanın tüm insanlığın ortak
değeri olan eserlerini yeniden ortaya çıkarma ve tarihi aslına
döndürme zamanı geldi.
Değerli milletvekilleri, tarihî
yarımadanın tümünü içeren bütünlüklü bir yönetim
anlayışının hayata geçirilmesi zorunluluk hâline
gelmiş bulunuyor. Bu yönetim bir an evvel şu önlemleri almalı:
Bölgede turizm yatırımlarının
teşvik edilip çeşitli standartlar çerçevesinde yeni ve
çağdaş işletmelerin önü açılmalı.
Sağlıksız şartlarda ve hijyenin
yeterli olmadığı balık ekmekçiler, restoranlar için
standartlar belirlenmeli ve bunların denetimi yapılmalı.
Tarihî yarımada seyyar satıcılar
tarafından maalesef işgal edilmiş durumda. Belgesellerde
gördüğümüz üçüncü dünya ülkesi görüntüsüne son verilmeli.
Işıklı tabelalar ve klimalar görüntü
kirliliği yaratıyor maalesef. Tinerciler turistlerin önünü kesip para
istiyorlar, hepiniz biliyorsunuz. Bir an önce bu sorunlara çözüm üretilmeli,
tinerciler rehabilite edilmeli.
Tarihî yarımada kimliğiyle uyuşmayan,
küçük sanayi, imalat, depolama gibi işlevlerden
arındırılmalı; bu esnaf mağdur edilmeden başka
bölgelere taşınmalı.
Uzun vadede, yarımada lastik tekerlekli
ulaşım terk edilerek trafikten arındırılmalı;
hafif raylı sistem, yürüme ve bisiklet rotaları gibi alternatif
ulaşım seçenekleri sunulmalı.
Tarihî yarımada ülkemizin, deyim yerindeyse,
misafir odası, Türkiyenin vitrini. Ancak, bu bölgede çalışan
taksicilerin turistlere karşı sergilediği tavır ne
misafirperverliğimizle ne de ülke imajımızla
bağdaşıyor. Kapalıçarşının kapısından
Eminönü Meydanına turistler 150-200 liraya
taşıtılıyor. Bu sorun hemen her platformda dile
getirilmiş olmasına rağmen, maalesef bugüne kadar bir önlem
alınmadı.
Tabii, tarihî yarımadadan bahsedip
kuyumculuğun problemlerinden bahsetmemek olmaz, malum kuyumculuğun
kalbinin attığı bir bölge tarihî yarımada. Kuyumculuk
altı bin yıllık geçmişi olan bir meslek. Atölyecisinden
toptancısına, mıhlayıcısından sadekârına,
perakendecisinden ihracatçısına kadar, tek göz küçük atölyecisinden
büyük kuyumcu fabrikalarına kadar yaklaşık 1,5 milyon
kişiyi istihdam eden bir sektör.
Ticaret odası kuyumcu olmak için sadece vergi
kaydını yeterli görürken, kuyumcu odaları ise haklı olarak
ustalık belgesi arıyor. Durum bu olunca, yılların
emeğini ve ustalığını gerektiren kuyumculuk sektörüne
parası olan herkes giriş yapabiliyor ve mesleğin genlerine
işlemiş Ahilik kültürü ve bu kurallardan yoksun yeni kuyumcular
ortaya çıkmış oluyor. Sektör giderek kan kaybediyor ve deyim
yerindeyse can çekişiyor, enerjisini ve ustalarını yitiriyor. Bu
gidişe idarenin el atarak bir an önce dur demesi gerekiyor.
Sektörün sorunlarının tek elden çözülmesi,
mesleğe gireceklerin yaptıkları üretimin tek elden kontrol
edilmesi, lisanslanması ve ayrıca mesleği anlayan kişiler
tarafından yapılmasını sağlayarak belgelendirilmesi
için Türkiye Kuyumcular Birliği örgütlenmesinin gerçekleşmesi
gerekiyor ve yine, mesleği disipline ve kontrol eden kuyumculuk meslek
kanunu ve yönetmeliklerinin de bir an önce yürürlüğe girmesi gerekiyor.
Kuyumculuğun en önemli sorunlarından biri
de ayarevleriyle ilgili. 2008 yılında yapılan düzenlemeye göre,
Türkiyede standart
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Doğan, teşekkür
ederim.
SELİNA DOĞAN (Devamla) Bir dakika daha
alabilir miyim?
BAŞKAN Mümkün değil.
SELİNA DOĞAN (Devamla) Peki.
BAŞKAN Çok teşekkür ederim Sayın
Doğan. (CHP sıralarından alkışlar)
Gündem dışı ikinci söz, Azerbaycan
Millî Kurtuluş Günü münasebetiyle söz isteyen Ordu Milletvekili Ergün
Taşcıya aittir.
Buyurun Sayın Taşcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Ordu Milletvekili Ergün Taşcının,
Azerbaycan Millî Kurtuluş Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
ERGÜN TAŞCI (Ordu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Azerbaycanın Millî Kurtuluş Günü
vesilesiyle söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Azerbaycanla tek millet olarak her alanda birbirine
destek veren kardeş iki ülkeyiz. Ortak soy, dil, inanç, kültür, tarih, örf
ve âdetler bu kardeş iki ülkeyi birbirine bağlamaktadır.
Azerbaycan ile Türkiyenin kardeş ülke olmasının temelinde
tarihî bağlar, karşılıklı girişimler ve
sarsılmaz irade bulunmaktadır. Azerbaycan lideri Haydar Aliyevin
seslendirdiği Bir millet, iki devlet. ifadesi, iki devletin kendine özgü
özelliklerinin bariz bir yansımasıdır.
Azerbaycanın Anadoluda yaşayan
kardeşlerine yönelik münasebeti, Mustafa Kemal Atatürk tarafından da
Azerbaycanın sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir. şeklinde
ifade edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Azerbaycan ve Türkiye, dün olduğu gibi bugün de omuz
omuza, birlikte hareket ederek her türlü zorluğun üstesinden gelmektedir.
Birinci Dünya ve Çanakkale savaşlarında Azerbaycanlı gönüllü
kardeşlerimiz Türk kuvvetleriyle birlikte savaşarak büyük
kahramanlık göstermişlerdir. Zamanında, Baküyü işgal eden
Ermeni Taşnakları, Bolşeviklerin yardımıyla 1918
yılının Mart ayında Azerbaycanlılara karşı
soykırım gerçekleştirip on binlerce soydaşımızı
hunharca öldürdüğünde, Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam
Ordusu, Azerbaycanlı kardeşlerin yardımına gelmiştir.
Bunu hazmedemeyen Bolşevik Rusyası
BAŞKAN Sayın Taşcı, bir
dakika
Sayın milletvekilleri, büyük bir uğultu
var salonda. Rica ediyorum, lütfen
ATİLA SERTEL (İzmir) O köşede
geniş bir sohbet var.
BAŞKAN Lütfen
Sayın milletvekilleri, sohbetinize lütfen
kulislerde devam ediniz. Lütfen
Buyurun Sayın Taşcı.
Sürenize ekleyeceğim.
ERGÜN TAŞCI (Devamla) Bunu hazmedemeyen
Bolşevik Rusyası 27 Nisan 1920de Azerbaycan millî hükûmetini
işgal yoluyla devirmiş, kitlesel tutuklamalar ve katliamlar
yapmıştır. Bunun neticesinde, Azerbaycan halkı yetmiş
yıl boyunca büyük acılar yaşamış, sefalet ve yoksulluk
içerisinde kalmıştır. Tarihler 1991 yılını
gösterdiğinde, Azerbaycan tam yetmiş bir yıl sonra
bağımsızlığını yeniden kazanmış ve
Azerbaycanı tanıyan ilk ülke Türkiye olmuştur. 1993
yılında Azerbaycanda yaşanan iç savaş ve karmaşa
ortamında, halk ve iktidar tarafından Azerbaycan millî lideri Haydar
Aliyev Nahcivandan Baküye davet edilmiş ve ali Meclisin
Başkanı olarak seçilmiştir. Azerbaycanın kaderinin
değiştiği bu tarihten itibaren, Aliyevin liderliği
sayesinde Azerbaycanda kargaşa ve iç savaş sona ermiştir. Bu
nedenle, bu tarihî gelişme Azerbaycan halkı tarafından Millî Kurtuluş
Günü olarak ilan edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçen zaman içerisinde Türkiye ve Azerbaycan arasında
siyasi, askerî, iktisadi, sosyal alanda ortak adımlar
atılmış, bölgesel ölçekte önemli projeler
gerçekleştirilmiştir. İki ülke arasında uluslararası
ve bölgesel platformlarda mevcut olan yapıcı iş birliği ve
dayanışma hemen her konuda kendisini göstermiş, Türkiye
Azerbaycanı, Azerbaycan da Türkiyeyi desteklemiştir. Bu
bağlamda, Ermenistanın Dağlık Karabağda Ermenilerin
ayrılıkçı faaliyetlerine destek verdiği ve Azerbaycan
topraklarının yüzde 20sini işgal ettiği Karabağ
sorununda Türkiye her platformda Azerbaycanın haklı
davasını savunmuştur. Çünkü, Dağlık Karabağ
sorunu sadece Ermenistanın Azerbaycan topraklarını işgal
etmesi değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel güçlerin Güney
Kafkasyada uyguladığı jeopolitik egemenlik mücadelesinin bir
parçasıdır.
Diğer taraftan, son iki yüz yılda Türkiye
ve Azerbaycan farklı tarihî gelişmelere tanıklık etseler de
20nci yüzyılın başlarından itibaren her iki devlet Ermeni
sorunuyla uğraşmak zorunda kalmıştır. Yüz bir yıl
önce Birinci Dünya Savaşının çok özel koşullarında
yaşanan ve Türkler ile Ermenilerin karşılıklı olarak
büyük acılar yaşamasına neden olan 1915 olaylarına
ilişkin değişik ülkeler tarafından kabul edilen sözde
Ermeni soykırımı tasarıları taraflı ve tarihî
gerçeklerden uzak bir yaklaşımla kaleme alınan, siyasi istismar
malzemesi yapılan utanç vesikalarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu vesileyle Azeybaycanlı kardeşlerimizin 15 Haziran
Millî Kurtuluş Gününü tekrar kutlar, Azerbaycanın
bağımsızlığında çok önemli rol üstlenmiş
olan ve Yükselen bayrak bir daha inmez. diyen Mehmet Emin Resulzadeyi,
Kafkas İslam Ordusunun kahramanı, Komutanı Nuri Paşayı,
1991de yeniden bağımsızlığını kazanan
Azerbaycanın ilk Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibeyi, Türkiye ile
Azerbaycan arasındaki ilişkiyi Tek millet, iki devlet.
özdeyişiyle sembolleştiren, modern Azerbaycanın mimarı
Haydar Aliyevi, şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle ve minnetle
anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Taşcı.
Gündem dışı üçüncü söz, ihracat ve
teşvik sistemine ilişkin gelişmeler hakkında söz isteyen
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhana aittir.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, ihracat ve
teşvik sistemindeki gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ihracat ve teşvik sistemindeki gelişmeler üzerine
gündem dışı söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sözde Avrupanın en hızlı üçüncü
büyümesi olan birinci çeyrek büyüme rakamlarının
açıklanmasının hemen ardından, ekonomide teşvike
ilişkin birtakım tedbirler alınmak zorunda olunduğu itiraf
edilmiştir. Ekonomiyi normal akışı içerisinde yönetemeyen
AKPdir. Kriz yaşayan bazı ülkelerde yabancı yatırım
çekmek ve üretim ihracatının önünü açmak için uygulanan
olağanüstü teşvik tedbirlerinin devreye sokulması zorunluluk
hâline gelmiştir. Şayet ekonomide her şey güzel ve yüzde 5
büyüyorsak bu tedbirleri niçin acilen alma ihtiyacını duyduk? Bu
tedbirler ülkemize, vergi mükelleflerine neye mal olacak, bunu biliyor muyuz?
Bu tedbirler ekonomiyi canlandırmak için mi yoksa bir kesime
ayrıcalıklı imkânlar tanımak için mi hayata geçirilecektir?
Ekonomide eşitlik, adalet ve rekabet anlayışı zarar görecek
midir? Dış ticaret ve yatırım politikaları
açısından yara bandı mahiyetindeki tedbirlerin değil, son
derece köklü ve radikal tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Tıkanan ihracat pazarları, yükselen kur ve enflasyon, dış
kaynak bağımlılığı ile özel sektörün
dış borcu ekonomideki en büyük risk ve kırılganlık
unsurudur. İhracat kan kaybetmiştir. AKPnin dışa
bağımlı ekonomi politikaları ve hatalı dış politika
nedeniyle tıkanan ihracat pazarları Türkiye ekonomisi için alarm
zillerini çaldırmaktadır. AKP, daha iki yıl önce yürürlüğe
giren planda 277 milyar dolar hedeflediği ihracatı, orta vadeli
programda 70 milyar dolar geri çekmiştir.
Değerli milletvekilleri, AKP döneminde sadece
güneydoğuda hendekler kazılmamıştır, dış
ticarette ve ekonomide de hendekler kazılmıştır.
İhracatımız, dâhilde işleme rejimine göre çok yüksek oranda
bağımlı hâle gelmiştir. Yatırımlar, imalat
sanayisinden üretken olmayan alanlara kaydırılmıştır.
İmalat sanayisinin millî gelir içindeki payı yüzde 15ler düzeyine
inmiştir. Âdeta sanayisizleşme stratejisi izlenmiştir. Üretimin,
ihracatın teknoloji seviyesi düşmüştür.
Dış ticaretin başka kanayan bir
yarası dâhilde işleme rejimidir. On üç yılda, ihracatın
bazı sektörlerinde yüzde 70ini kapsayacak boyutlara
ulaşmış vaziyettedir. Yıllık kayıp, iş
adamlarına göre 15 milyar dolardır. Kapatılan belge
sayısının tüm belgelere oranı daha önceki yıllarda
yüzde 70ler düzeyindeyken bu, 2015te yüzde 8ler düzeyine inmiştir.
AKP Hükûmetinin özellikle son beş yılda
ortaya koyduğu dış politika, vizyonsuz yaklaşım,
Türkiyeyi ve dünyada bölgemizi yalnızlaştırmış ve
itibarsızlaştırmıştır. Bu durum, son üç
yılda, sadece ihracatçılarımıza maliyet olarak
yaklaşık 15 milyar dolar yansımıştır. En fazla
ihracat yaptığımız ilk 15 ülkenin 5iyle kavgalı hâle
geldik. Türkiye, artık kavgalı olduğu bu ülkelerden artık
ihale alamıyor, bu ülkelerden Türkiyeye turist gelmiyor. AKP, ülkeye
gelen doğrudan yatırımların çok büyük oranda
azalmasına da sebep olmuştur. Yılın ilk dört ayında
yabancıların doğrudan yatırımlarında yüzde 45
azalma vardır.
Millî gelirde yatırımların
katkısı negatiftir; tüketimle büyüyoruz. AKP Hükûmeti,
Yatırım Teşvik Sistemini 2012 yılından bu yana 3 kez
değiştirmiştir ancak teşvik sisteminde hedefler
tutturulamamıştır, yüksek katma değerli stratejik
yatırımların artırılması
sağlanamamıştır, ileri teknoloji ürünlerinin payı
artırılamamıştır. Bölgelere göre
baktığımızda, verilen teşvik belgelerinin yüzde 77si
1inci, 2nci, 3üncü bölgelere verilmiştir; sabit
yatırımların yüzde 60ı bu 3 bölgededir, teşvikli
yatırımlarda yaratılan istihdamın yüzde 67si yine bu 3
bölgededir. 4, 5, 6da yatırımlar özendirilememiştir.
Şimdi burada ifade etmek istediğim
şu: Yatırımcı, ne pahasına olursa olsun, teknoloji
transferine yüksek teşvik verilmesini istemektedir. Şimdi 2023
hedefleri namus borcu oldu. diye beyanat veriyor bakanlar; gerçekten, daha
önce Hayal oldu. diye beyanat veriyorlardı. Şimdi bakanlar ne
diyeceğini bilmiyor, artık bunların hedef olmaktan
çıktığı da kesin.
Ben hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme
giren 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim, daha sonra
da grup başkan vekillerine yine yerlerinden iki dakika söz vereceğim
tabii ki sisteme girerlerse.
Sayın Engin, buyurun, sizden
başlıyoruz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Didem Enginin, ülkemizde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi birçok
sorunun temelinde çağ dışı eğitim sisteminin
olduğuna ve liselerde başlayan hareketin eğitim sistemindeki
sorunların tartışılmasına fırsat
yaratmasını dilediğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerinin
baskıya boyun eğmeyeceklerini açıklayan bildirilerine son birkaç
günde onlarca liseden destek geldi. Bugün ülkemizde
yaşadığımız ekonomik, sosyal ve siyasi birçok sorunun
temelinde geleceğimizi ipotek altına alan çağ dışı
eğitim sistemi bulunmakta. Gelişmiş ülkeler gençlerine en iyi
eğitimi verebilmek, bilimde, teknolojide dünyada en iyi sıraya
gelebilmek için kıyasıya bir rekabet içindeyken, bizim ülkemizde AKP
Hükûmeti kadınlara Daha çok çocuk doğurun. çağrısı
yapıyor ve eğitimde kaliteyi artırmayı değil,
sorgulamayan, düşünmeyen, biat eden nesiller yetiştirmeyi hedefliyor.
Hâlbuki, okul öncesi dönemden yükseköğretime kadar tüm eğitim
sistemimizin adan zye yeni baştan reforme edilmesi, sorgulayan,
araştıran, özgürce düşünen yaratıcı nesillerin
hedeflenmesi gerekli. Liselerimizde başlayan bu hareketin eğitim
sistemimizdeki sorunların tartışılmasına fırsat
yaratmasını diliyorum.
Meclisten tüm liselerimize selam olsun.
BAŞKAN Sayın Aydın
2.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı
Mehmet Uçumun bazı ifadelerine ve kimsenin Atatürkün kurduğu
cumhuriyeti kaldırmaya ve Atatürkü gönüllerden silmeye gücünün
yetmeyeceğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Üzüntüyle görüyorum ki Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürkün kurduğu laik cumhuriyet büyük bir tehdit altındadır.
Yapılan açıklamalar da bunu teyit eder niteliktedir. Yeni anayasa
hazırlıklarında Atatürkün izlerinin silinmeye çalışıldığı
görülmektedir. Bir televizyon kanalında, Cumhurbaşkanı
Erdoğanın Başdanışmanı Mehmet Uçumun, yeni
anayasada Atatürk ideolojisine atıfta bulunulmayacağını
açıklaması, kaygılarımızı daha da
derinleştirmiştir. Açıklamaya göre, Anayasanın giriş
kısmında, sadece Mustafa Kemal Atatürkün Türkiye Cumhuriyetinin
kurucu lideri olduğu belirtilecektir.
Ben de diyorum ki: Atatürkün kurduğu
cumhuriyeti kaldırmaya, Atatürkü de gönlümüzden silmeye kimsenin gücü
yetmeyecektir.
BAŞKAN Sayın Özkan
3.- Denizli Milletvekili Cahit
Özkanın, başkanlık sistemine dayanan özgürlükçü,
katılımcı yeni anayasaya destek verilmesini istediğine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Kılıçdaroğlu bir televizyon
kanalında ABDdeki gibi başkanlık sistemi getirecekseniz,
buyurun getirin, oturalım, tartışalım. demişti.
Sayın Başbakanımız da üniter yapı korunmak
şartıyla, Amerikan başkanlık sistemi için Biz buyurduk,
siz de buyurun. Hodri meydan! dedi. Bunun üzerine, her zaman
alışkın olduğumuza benzer manevrayla,
Kılıçdaroğlu Atalarımızın kurduğu,
yetiştirdiği parlamenter sistemi istiyoruz. Hodri meydan!
demiştir. Tüm bunlar, CHPnin yeni anayasa ve başkanlık sistemi
hususunda yol haritası olmadığı gibi, kafasının
da oldukça karışık olduğunu göstermektedir. Asıl amaç
ise millî iradenin kayıtsız ve şartsız egemenliğini
sağlayacak başkanlık sistemine dayalı yeni anayasayı
engellemektir.
Bu vesileyle, başkanlık sistemine dayanan
özgürlükçü, katılımcı yeni anayasaya destek istiyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kayışoğlu
4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
Bursanın Osmangazi ilçesinde velilerin itirazlarına rağmen 9
okulun imam-hatip okuluna dönüştürülmeye
çalışıldığına ve zorbalıkla halka
istemediği şeylerin dayatılmasına karşı her zaman
mücadele edeceklerine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkürler.
Bursada Osmangazi ilçesinde 9 okul, velilerin
itirazlarına rağmen, imam-hatip okuluna dönüştürülmeye
çalışılıyor. Bununla ilgili olarak, dün Akpınarda veliler
demokratik haklarını kullanarak bir imza standı açıyorlar
ve Osmangazi Belediyesine bağlı zabıta ekipleri görevlerini
aşarak bu velilere müdahale ediyorlar. Bunun da ötesinde, bu da
yetmezmiş gibi Pazarcıları üzerinize salarız. gibi
tehditlerde bulunuyorlar.
Şunu herkesin bilmesini isteriz ki biz, bu
zorbalıklara karşı, her zaman, hakkını arayan
vatandaşlarımızın yanında olacağız ve
zorbalıkla halka istemediği şeylerin dayatılmasına
karşı da her zaman mücadele edeceğiz.
BAŞKAN Sayın Topal
5.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatayda ihracata yönelik
yatırımı ve üretimi teşvik etmek ve doğrudan
yabancı yatırımları ve teknoloji girişini
hızlandıracak bir serbest bölgenin açılması için gerekli
çalışmaların başlatılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bilindiği gibi, Hatay ilimiz hem Türkiyenin en
büyük limanlarından birisine hem de iki önemli gümrük kapısına
sahiptir. Ancak, Suriyedeki savaş nedeniyle sınır
kapıları kapanmıştır. Ekonomisinde gerileme
yaşanan Hatay ilimizin ekonomisinin yeni projelerle
canlandırılması elzemdir. Bu nedenle, Hatayda birçok idari ve
hukuki düzenlemelerden muaf olan ve yatırımcıları bölgeye
yönlendirebilecek bir serbest bölgenin açılması Hatay ilimize
yapılacak önemli desteklerden birisi olacaktır. İhracata yönelik
yatırımı ve üretimi teşvik etmek ve doğrudan
yabancı yatırımları ve teknoloji girişini
hızlandıracak bir serbest bölgenin açılması için gerekli
çalışmaların başlatılmasını talep
etmekteyim.
Saygılarımı sunuyorum, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Durmuşoğlu
6.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, Azerbaycan
Millî Kurtuluş Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bugün iki devlet, tek millet diye
andığımız, gardaş diyerek her zaman
bağrımıza bastığımız Azerbaycanın
Millî Kurtuluş Günüdür. Büyük bedellerle 1991 yılında devlet
egemenliğini yeniden gerçekleştiren Azerbaycan Cumhuriyetinin Millî
Kurtuluş Gününü yürekten kutluyorum. Azerbaycanlı kardeşlerimiz
artık zor günleri geride bırakmış, gerek ülke içinde gerek
bölgesel ve uluslararası düzeyde başarılı bir devlete sahip
olmanın haklı gururunu yaşamaktadır.
Bununla birlikte, Azerbaycan topraklarının
beşte 1inin hâlen Ermenistanın işgali altında
olduğunu, 1 milyonu aşkın Azerbaycanlının yerlerinden
edildiğini de asla unutmuyoruz. Ermenistanın çeyrek asra yakın
bir süredir işgal ettiği Azerbaycan topraklarından bir an önce
çekilmesi yönündeki çağrımızı bu vesileyle bir kez daha
tekrarlıyoruz. Her zaman olduğu gibi, bu haklı davada
Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.
Bu vesileyle başta Hocalı katliamında
olmak üzere, bugüne kadar vatanı uğruna hayatını feda eden
Azerbaycanlı kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor, Azerbaycan
halkını muhabbetle selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gündoğdu
7.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdunun, son günlerde proje
okulları bahane edilerek liselerde gerçekleştirilen eylemlerin bir
oyunun parçası olduğuna ilişkin açıklaması
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Son günlerde proje okulları bahane edilerek
liselerde gerçekleştirilen eylemler bir oyunun parçasıdır. Bu
ülkede 1980 yılında liseli gençliğin üzerinde bir oyun
tertiplendi, neticesinde görüşüne bakılmaksızın on binlerce
gencimiz sokaklara, sonrasında da cezaevlerine mahkûm edildiler. Dün
Meclisimizin çatısı altında bulunan CHPli bazı
milletvekillerinin de destekleyici açıklamaları tarihten ders
alınmadığının bir göstergesidir. Gençler üzerinde bir
oyun tertiplemeye çalışanlar şunu iyi bilmelidir: Biz onlar gibi
Meclis çatısı altında anarşi hareketlerini destekleyici
selamlar göndermiyoruz, bunun yerine bilinçli gençler yetiştirmek ve
provokasyonu önlemek adına onları uyarıyoruz.
12 Eylül 1980 darbesinde
mağdur olan bir ailenin ferdi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
mensubu olarak bu girişimleri kınıyor ve genç kardeşlerime
sesleniyorum: Siz bu ülkenin geleceğini yönlendireceksiniz. Sizin
işiniz sokaklar değil, ilimle, irfanla. Siz kendi değerlerinize
sahip çıkarken her türlü yeniliğe de açık bireyler olarak
yetişmelisiniz. Bir elinizde Kuran, bir elinizde bilgisayar
olmalıdır.
BAŞKAN Sayın
Akın
8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirin Dursunbey ilçesine bağlı Hamzacıkta bir
işletmede şarbon hastalığı nedeniyle 100
civarında büyükbaş hayvanın telef olduğuna ve hastalık
bu boyutlara gelinceye kadar neden fark edilemediği ve
hastalığın ithal edilen hayvanlarla bir ilgisinin olup
olmadığı gibi konuların açıklığa
kavuşturulmasına ihtiyaç olduğuna ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir)
Balıkesir Dursunbey ilçemize bağlı kırsal mahallelerimizden
Hamzacıkta bir işletmede şarbon
hastalığının görüldüğü, bu nedenle 100 civarında
büyükbaş hayvanın telef olduğu ve bölgenin karantinaya
alındığı ilçe kaymakamı tarafından
açıklandı. Şarbonun hayvancılığımız
açısından çok önemli bir hastalık olduğu ve
bulaşıcı olduğu, hatta zoonoz hastalıklardan
olduğu için insanlara da bulaşacağı bilinmektedir.
Balıkesir ekonomisinde
hayvancılığın çok önemli bir yeri vardır.
Balıkesir, hayvan potansiyeli en yüksek illerimiz arasında yer
alıyor. Hamzacıkta 100 büyükbaş hayvan telef olana kadar bu
hastalık neden tespit edilememiştir? Şarbon
Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
şarbon hastalığından şüphe edilmesi durumunda bile bir
dizi önlemler alınmasını zorunlu kılıyor.
Hastalık bu boyutlara gelinceye kadar neden fark edilememiştir? Bu
hastalığın ithal edilen hayvanlarla bir ilgisinin olup
olmadığı gibi konuların açıklığa
kavuşturulmasına ihtiyaç vardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Kuyucuoğlu
9.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı tarafından Aile Sosyal Destek
Programı kapsamında sözleşmeli personel alımı
başvuru aşamalarına ilişkin açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU
(Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından Aile Sosyal Destek Programı
kapsamında sözleşmeli personel alımı için başvurular
alındı. Bu başvurularla ilgili bazı il müdürlüklerinin
İnternet sitelerinden duyuru dahi yapmadıkları,
bazılarında ise duyuruların hafta sonuna denk getirilerek bir
iki gün içinde sitelerden kaldırıldığı, il
müdürlüklerinin bir kısmının ön başvurular sonucundaki
mülakat listelerini puansız liste şeklinde neye göre
listelendiği belli olmadan açıkladıkları görüldü. Bu durum,
projenin ön başvuru aşamasının dahi ne kadar şaibeli
yürütüldüğünü gözler önüne sererken mülakatlarda sorulan 3 çocuğu düşünüyor
musunuz?, Türkiyenin Suriye politikasını doğru buluyor
musunuz?, Başkanlık sistemi ülkemiz için iyi olur mu?, Dünya
beşten büyük. sözü kimindir?, Sakal okutma nedir? gibi sorular da
kafalarda başka soru işaretleri oluşturmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Nurlu
10.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, yaşanan bunca kan ve
gözyaşının sorumlusunun Cumhuriyet Halk Partisi değil,
Osloda PKKyla görüşen, Dolmabahçede mutabakat imzalayan, Haburda
terörist karşılama törenleri düzenleyen, Suriyeli teröristleri misafir
gibi ağırlayanlar olduğuna ilişkin açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkeyi yönetenler, terör batağına
sürükleyenler, yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali,
bir yılda 540ı şehit olmak üzere toplam bin kişinin
ölmesinden Cumhuriyet Halk Partisini sorumlu tutmaktadır. Yaşanan
bunca kan ve gözyaşının sorumluları Osloda PKKyla
görüşen, Dolmabahçede mutabakat imzalayan, Haburda terörist
karşılama törenleri düzenleyen, PKKyla görüşüp Görüşen
şerefsizdir. diyen, IŞİDe MİT tırlarıyla silah
gönderen, Suriyeli teröristleri misafir gibi ağırlayan, örgütler
bomba ve silah yığarken görmezden gelen, diktatör olma hevesiyle
istediği 400 milletvekilini çıkaramadığı için ülkeyi
kan gölüne döndürenlerdir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yıldırım
11.- İstanbul Milletvekili Hurşit
Yıldırımın, Gezi kalkışmasını
hortlatamayanların eğitimin en hassas dönemindeki gençleri kullanarak
onları sokağa dökmek istediklerine ilişkin açıklaması
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul)
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; son dönemde, Gezi
kalkışmasını hortlatamayanların eğitimin en
hassas dönemindeki gençleri kullanarak onları sokağa dökmek
istediklerini ibretle izliyoruz. 2000in başlarında doğmuş
çocuklarımıza geçen yüzyılın darbelerle çürüttüğü
köhnemiş görüşlerini kimse dayatamaz. Liselileri tahrik edip
sokağa dökmek isteyenler sokaktan değil, sandıktan
çıkmayı denemelidir. Liselileri sokağa, eyleme
çağırıp kışkırtanların çocukları
yazlıklarda eğlenirken kimse bizim çocuklarımızı kendi
siyasi emellerine alet etmesin.
Gençlerimize sesleniyorum: Sizi sokağa
çağıranlara inanmayın. Bilin ki ağlarsa anam ağlar,
gerisi yalan ağlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Ertem
12.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, Hatay ilinde Suriyeli
mültecilerin yerleştirilmesinden dolayı yoğunluk nedeniyle
hastanelerde yeterli hizmet verilemediğine ve bu yetersizlikten
kaynaklanan tedavi sorunlarını ve ölümleri engellemek amacıyla
nasıl bir çalışma yapıldığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Hatay ili ve ilçe merkezlerine tedavi amacıyla
gelen hastalar, gerekli ünitelerin veya uzman personel ile tıbbi
donanımın yetersiz olması nedeniyle ve özellikle Hatay ilimize
Suriyeli mültecilerin yerleştirilmesinden dolayı hastanelerdeki
yoğunluk sebebiyle yeterli hizmet alamamaktadır.
Bu çerçevede, devlet hastanelerine başvuran kaç
hasta yetersiz uzman personel, tıbbi donanım veya yoğun
bakım ünitelerindeki doluluk nedeniyle başka hastanelere sevk
edilmiştir?
Bu hastalardan kaçı sevk esnasında ve geç
müdahale nedeniyle hayatını kaybetmiştir?
Suriyeli mültecilerin hastanelerde
yarattığı yoğunluk nedeniyle tetkik ve tahlil
yaptırmak isteyen hastalara haftalar ve aylar sonrasına randevu
verilmektedir ve yoğun bakım ünitelerinde yer bulunamamaktadır.
Bu yetersizlikten kaynaklanan tedavi sorunlarını ve ölümleri
engellemek amacıyla nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Dudu
13.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudunun, demir çelik sektöründe uzun
süreden beri büyük bir kriz yaşandığına ve Hükûmetin bu
konuda hangi önlemleri aldığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MEVLÜT DUDU (Hatay) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Demir çelik sektöründe uzun bir süreden beri büyük
bir kriz yaşanmakta olduğu bilinmektedir. Ülkemizin lokomotif
sektörlerinden olan bu sektörde büyük sanayi tesisleri birer birer ya vardiya
eksiltmekte ya da faaliyetini durdurmaktadır. Diğer yandan, demir
çelikte ithalat oranımız giderek yükselmektedir. Ülkemizin demir
çelik üretiminin yaklaşık yüzde 55ini gerçekleştiren
Hatayın Payas ilçesinde Nursan firması iflas etmiş ve
yaklaşık 2 bin kişi işsiz kalmıştır.
Hükûmet, gerek bu firma özelinde gerekse sektör genelinde bugüne kadar hangi
önlemleri almıştır, bugünden sonra ne yapmayı
düşünmektedir?
BAŞKAN Sayın Yılmaztekin
14.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun bir televizyon programında sarf
ettiği başkanlık modeliyle ilgili bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; beş gün önce bir televizyon
programında Kılıçdaroğlunun Amerikan tipi
başkanlık istiyorlarsa buyursunlar, getirsinler ama Erdoğan
böyle istemiyor. şeklindeki beyanatı üzerine dünkü grup
toplantımızda Başbakanımız Sayın Binali
Yıldırım Amerikan tipiyse ona da varız. Hodri meydan!
şeklinde karşılık verdi. Kılıçdaroğlu ise
aynı gün Amerikadaki gibi eyalet sistemini yani Türkiyeyi bölmeyi
istiyor musun, istemiyor musun? Bize sorsan biz istemiyoruz. Çık,
açıkla. Hodri meydan! şeklinde bir cevap vermiştir.
Değerli milletvekilleri, ben bu
açıklamadan bir şey anlamadım, siyaset bilimcilerin de
anlayacağını zannetmiyorum. Çünkü, bu açıklama çok
başka bir vaka ve bir fecaat. Dün kendi teklif ettiğine bugün
karşı çıkan, kendi teklif ettiği şeylere kendi meydan
okuyan bir siyasi portreyi milletin takdirine havale ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Arslan
15.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın,
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçumun
bazı ifadelerine ve dünyaya mal olmuş Mustafa Kemal Atatürkün ismini
Anayasadan çıkarmaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğine ilişkin
açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum,
Atatürkün ismini Anayasamızın bütün maddelerinden
çıkaracaklarına, yalnızca Kurucu Başkan olarak Anayasamızın
başlangıç bölümünde kalacağına, Anayasamızdaki
değişikliklerin bu şekilde yapılacağına
ilişkin talihsiz bir açıklamada bulunmuştur. Mehmet Uçum
şunu bilsin ki hiçbir güç Atatürkün ismini Anayasamızdan
çıkaramayacaktır. Mustafa Kemal Atatürkün kurtuluş ve kurucu liderimiz
olduğunu herkes bilmektedir. Atatürk yalnızca Türkiyede değil,
dünyaca kabul görmüş bir liderimizdir. Bu nedenle, halkımıza ve
dünyaya mal olmuş Mustafa Kemal Atatürkün ismini Anayasadan
çıkarmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bektaşoğlu
.
16.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, AKPnin
siyasi ideolojisini hayatın her alanına sokma girişimine ülkenin
en köklü ve başarılı liselerinde de devam ettiğine
ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
AKP, siyasi ideolojisini hayatın her
alanına sokma girişimine ülkemizin en köklü ve
başarılı liselerinde de devam ediyor. Camilere siyaset
sokmayın. dedik, Üniversitelere siyaset sokmayın. dedik,
dinletemedik, dinlemediler. Anlaşılan sıra, ülkemizin en
başarılı onlarca okulunu proje ve yöntemlerle, gerici
dayatmalarla, baskı ve sansürlerle yok etmeye geldi. İktidarın
toplum üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonyanın
bir tezahürü olarak öğrenciler kadar öğretmenlerin de üzerinde
oluşturulan baskı ve uygulamalar neticesinde müfredatın bilimsel
olmaktan çıkarılıp dinsel alana kaydırılma
çabalarına bizler gibi binlerce genç çocuğumuz da itiraz etmektedir.
Öğrencilerimizin sırtını müdüre değil, onun şahsında
okula siyaset sokan iktidara döndüğünü biliyorlar ki polis
baskınıyla gencecik yürekleri korku ve baskıyla susturma
telaşına düşüyorlar. Bu okullarımızın hiçbir
döneminde siyasi bir tavır takınmadığını ve
başarılarıyla ülkemizin yüz akı kurumlar olduğunu
hepimiz biliyoruz. Başarılı olan ne var ne yoksa yok etmek için
çabaladığınız politikalarınıza
çocuklarımızı alet etmeyin diyorum ve diyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, sisteme giren sayın grup
başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Akçay, buyurun.
Süreniz iki dakika.
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Hükûmetin, ülkenin gerçek
gündemiyle meşgul olmadığına, tüketim ve borçlanmaya
dayalı sanal bir büyüme modeliyle Türkiye ekonomisinin giderek üretimden
uzaklaştığına ve özel sektörün dış
borçlarına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sanal gündem ve sahte sorunlarla meşgul edilen
ülkemizde gerçek meseleler de göz ardı edilmektedir. Oysa, ülkemizin
gerçek gündemine dönmesinde ve asıl temel sorunlarla meşgul
olmasında fayda vardır. Bu konuda Hükûmetin ülkenin gerçek gündemiyle
meşgul olmadığını, olamadığını
görüyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu anda Hükûmetten bir temsilci
bakanın neden yer almadığını da artık merak ede
ede merak etmez bir hâle de geldik. Sayın Başkan, size de bu soruyu
yöneltmek isterim doğrusu: Hükûmet neden yoktur şu anda?
Türkiye ekonomisi tüketim ve borçlanmaya dayalı
bir modelle sanal bir büyüme yakalamıştı. Bu büyüme modeliyle
Türkiye ekonomisi giderek üretimden uzaklaştı. Sanayi sektörü,
üretimi dışarıda bırakan bu büyüme modeli sonunda büyük bir
finansman ve borçluluk krizi içerisine girmiştir. Sanayicilerimizin
faaliyet kârının büyük bir bölümü finansman harcamasına
gitmektedir. Öyle ki finansman giderleri bir önceki yıla göre yüzde 75
artmıştır. Bu, tehlike sinyalleri vermektedir. Yani sanayici,
elde ettiği kârın yüzde 63ünden fazlasını finansman gideri
olarak harcamıştır. Bu dönemde, şirketlerin bankalara
kısa vadeli kredileri yüzde 18, uzun vadeli kredileri yüzde 25
artmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha süre veriyorum
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim.
Şirketlerin komisyon giderleri yüzde 22,
finansman giderleri yüzde 62 artmıştır. Kısa vadeli
finansman giderleri yüzde 58, uzun vadeli finansman giderleri yüzde 93
artmıştır ve finansman giderleri toplamda 130 milyarı da
aşmıştır. Bunların ödedikleri kurumlar vergisi
vesaireler de dikkate alındığında, bu çok ciddi bir kriz
demektir.
Bir diğer önemli konu da özel sektörün
dış borç verileridir. Özel sektörün 2015 sonu itibarıyla toplam
dış borç stoku 283 milyar dolara yükselmiştir, kısa vadeli
88 milyar, uzun vadeli 195 milyar dolardır. 2015 yılı millî
gelir rakamı dikkate alındığında -yani 720 milyar
dolar- özel sektörün dış borcu millî gelirin yüzde 40ına
ulaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Derken süre bitti Sayın
Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
Sayın Altay
18.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, son günlerde
liselerde öğrencilerin demokratik, laik, bilimsel eğitim talepleriyle
bildiri yayınlamalarının bile iktidar partisi mensuplarında
bir rahatsızlık yarattığına, biat ve itaat eden
değil, sorgulayan ve eleştiren bir gençliğin Türkiye'nin
geleceği olduğuna, Azerbaycan Millî Kurtuluş Gününe ve
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçumun
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Son günlerde, Türkiyede liselerde öğrencilerimizin
demokratik, laik, bilimsel eğitim talepleriyle bildiri
yayınlamaları bile Hükûmet çevrelerinde ve iktidar partisi
mensuplarında bir rahatsızlık yaratmış gibi görünüyor.
Öncelikle altını çizmek isterim ki,
liseliler henüz sokağa dökülmedi sayın milletvekilleri. Dökülmelerini
ben de temenni etmem ama bununla beraber sokaktan da korkmamak lazım.
Sokak demokrasidir, elbette barışçıl olmak kayıt ve
koşuluyla. Ancak yönetime yönelik her hoşnutsuzluğu
dış mihrak paranoyasıyla, paralel iddiasıyla, terörist ithamıyla
geçiştirmeniz mümkün de değildir. Şüphesiz, biat ve itaat eden
değil, sorgulayan ve eleştiren bir gençlik Türkiye'nin
geleceğidir, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün cumhuriyeti emanet ettiği
gençliktir. Gençler size biat etmek zorunda değil, itaat etmek zorunda
değil. Gençlerin yaşından kaynaklı, akan deli
kanlarından kaynaklı olarak bir parça isyankâr ruha sahip
olmalarını, hakları için taleplerde bulunmalarını,
böyle bir paranoyayla, böyle bir terörist iddiasıyla
karşılamanızı yadırgadım doğrusunu isterseniz.
Her vesileyle ileri demokrasi diyen siyasi partinin, yani hakkını
arayan, yönetimden hoşnutsuz olan insanları terörist diye itham
etmesi olsa olsa bir sendromdur, bir paranoyadır. Bu paranoyadan öncelikle
Hükûmetin ve iktidar partisinin sayın milletvekillerinin kurtulması
lazım. Korkmayın, hiçbir lise öğrencisi kimsenin burnunu
kanatmaz, kanatma işi onların işi değildir.
Bununla beraber, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Azerbaycan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha veriyorum Sayın
Altay.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bununla beraber,
Azerbaycan Millî Gününü kutluyor ve tebrik ediyoruz Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak. Hep olduğu gibi, iki devlet tek millet şiarı bizim
de içselleştirdiğimiz bir şiardır. Azerbaycan halkına
buradan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan selamlarımı gönderiyorum.
Son söz, Cumhurbaşkanı
danışmanının ettiği lafla ilgilidir. O
danışman şuna baksın: Adalet ve Kalkınma Partisine oy
veren 23 milyon seçmenle ilgili bir anket yaptırsın, Adalet ve
Kalkınma Partisine oy veren seçmenlerin de Atatürkü ve cumhuriyetin laik
niteliğini içselleştirdiğini görecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın Baluken, buyurun.
19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Türkiye
işçi sınıfı tarihinin en büyük direnişlerinden biri
olan 15-16 Haziran direnişinın 46ncı yıl dönümüne, AKP Hükûmetinin talimatlarıyla
yürütülen siyasi soykırım operasyonlarının devam
ettiğine ve Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım ve
beraberinde bulunan 2 Meclis çalışanının Muşta bir
polis saldırısıyla karşı karşıya
kaldıklarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 15-16 Haziran direnişi
bundan kırk altı yıl önce devlet eliyle sendikal bürokrasinin
güçlendirilmesine karşı işçilerin tarihî büyük bir
isyanıydı, büyük bir direnişiydi. Türkiye işçi
sınıfı tarihinin en büyük direnişlerinden biri olan 15-16
Haziran direnişi, çalışma yaşamını ve temel
sendikalar mevzuatını düzenleyen İş Yasası ve
Sendikalar Yasasının Millet Meclisinden ve Senatodan geçmesinden
sonra ortaya çıkmıştı. Yapılan değişiklik,
işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde
kısıtlamakta ve sendika değiştirmeyi
güçleştirmekteydi. Biz, Türkiye işçi sınıfının bu
büyük tarihî direnişini bugün bir kez daha selamlıyoruz. O dönem
devlet güçleri tarafından yapılan saldırılarda da 3
işçi, emekçi yaşamını yitirmişti, onları da
rahmetle anıyoruz. Bugün işçi sınıfının
yürüttüğü mücadeleyi HDP olarak büyük bir onurla takip ettiğimizi
ifade etmek istiyoruz.
Diğer taraftan, uzun süredir AKP Hükûmetinin
talimatlarıyla yürütülen siyasi soykırım operasyonları
devam ediyor. Bugüne kadar partimize mensup 1.500e yakın
arkadaşımız tutuklandı, gözaltına alınanların
sayısı 5 bini geçti. Partimiz bileşenlerinden olan Ezilenlerin
Sosyalist Partisine yönelik de bugün MYK ve parti meclisi üyelerinin de
içerisinde bulunduğu bir siyasal soykırım operasyonu AKPnin
talimatlandırdığı güvenlik güçleri tarafından devreye
konmuştur, 14 ESP yetkilisi gözaltına alınmıştır.
Yine aynı şekilde, Ispartada üniversite öğrencilerine yönelik
gözaltı ve tutuklama furyası devam ediyor. Bu siyasi
soykırım operasyonlarını kınadığımızı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha veriyorum.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
bunlardan AKP Hükûmetinin asla sonuç alamayacağını ve bu
soykırım operasyonlarından da bir an önce vazgeçmesini temenni
ediyor ve bunun çağrısını yapıyorum.
Sayın Başkan, bugün, Muş
Milletvekilimiz Ahmet Yıldırım ve beraberinde bulunan 2 Meclis
çalışanı, kendisinin yardımcı personeli, Muşta
bir polis saldırısıyla karşı karşıya
kalmışlardır. Elinde hiçbir yazılı arama belgesi olmadan
milletvekilimizin aracı aranmak istenmiş, milletvekilimizin bu
hukuksuzluğa itirazı neticesinde de Meclise kayıtlı resmî
araç bağlanmak istenmiştir. Milletvekilimiz bu hukuksuzluğa
karşı gerekli siyasal duruşu ve hukuki süreci takip ediyor zaten
ancak şu anda milletvekilimizin 2 yardımcı personeli polisin bu
gayrihukuki yaklaşımı neticesinde gözaltına
alınmıştır. Bütün bu işlemler boyunca milletvekilimize
de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
gayriahlaki,
çirkin ve saygısız bir tarzda bir yaklaşım ortaya
konulmuştur. Özellikle şunu hatırlatmak istiyorum: Burada
geçirilen darbe teklifiyle dokunulmazlığı kaldırılan
milletvekillerinin dokunulmazlık süreci sadece ilgili dosyalarla
ilgilidir. Onun dışında, kolluk güçlerinin, polislerin, güvenlik
güçlerinin durumdan vazife çıkararak, bu şekilde hukuksuz olarak,
milletvekilinin aracını arama, milletvekiline tehdit, hakaret
yağdırma ya da yardımcı personelini gözaltına alma
işlemlerinin tamamının kabul edilemez olduğunu ifade etmek
istiyorum.
AKP Hükûmeti rüzgâr ekiyor. Rüzgâr eken
fırtına biçer. Bunun karşısında baş eğecek,
boyun eğecek ne partimizin bir tek milletvekili ne de
halkımızın bir tek yurttaşı vardır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, eğitime
bakışlarının fikri hür, vicdanı hür nesiller
yetiştirmek olduğuna, eğer birtakım merkezler organize bir
biçimde liselileri sokağa dökmek istiyorlarsa bunun eğitime
değil hukuka ilişkin bir mesele olduğuna ve AK PARTİnin ne Atatürkle ne
laiklikle hiçbir problemi olmadığına ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Türkiyede 700 küsur bin öğretmen var, milyonlarca
lise öğrencisi var. AK PARTİ on dört yıldır iktidarda.
Bizim eğitime bakışımız, fikri hür, vicdanı hür
nesiller yetiştirmektir. Türkiye bir çadır devleti değil, 80
milyon nüfusumuz var ve buradaki sosyolojik doku neyse, hem aklın
gereği hem iktidar olmanın gereği hem de AK PARTİnin
yaslandığı toplumsal değerlerin gereği, bu sosyolojik
yapıya uygun bir tarzda bu insanların yetiştirilmesidir.
Dolayısıyla, liselerdeki eğitim müfredatı
hazırlanırken toplumun ortak değerleri elbette dikkate
alınıyor, bütün bunlar bilimsel süreçler çerçevesinde
şekilleniyor, eğitimin, modern eğitim standartlarının
referanslarının ışığında uygulamaya
konuluyor.
Liselerde farklı etkinlikler talep edilebilir;
öyle yapmayalım, böyle yapalım. Bunun yolu ve yöntemi vardır. Okul
idareleri vardır, hocalar vardır, aile birlikleri vardır,
öğrencilerin kendileri vardır ve bu çerçevede, eğer
birtakım problemler söz konusuysa onlar çözülebilir. Fakat organize bir
biçimde eğer birileri, birtakım merkezler liselileri sokağa
dökmek istiyorlarsa bu artık eğitime ilişkin değil, hukuka
ilişkin bir mesele hâline gelir. Benim dikkat çekmek istediğim husus
budur. Elbette sokaklar demokratik gösterilerin yeridir, yasalara uygun bir
şekilde yapılmak kaydıyla ama lise öğrencilerini de
sokağa çağıracak mahiyette anlaşılmasını
istemem bu şekildeki bir değerlendirmenin. Lise öğrencileri
siyasete ilişkin henüz başlangıç fikirlerini edinen,
dolayısıyla herhangi bir kanaatin arkasında sokağa
düşecek kadar, sokağa gidecek kadar inançla durma durumunda olan
insanlar değildirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bostancı, size de bir
dakika ek süre veriyorum.
Buyurun, tamamlayın lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Vatandaşlarımız, elbette sokaklarda, meydanlarda yasalara uygun
bir şekilde eğer liselere de ilişkin bir problem varsa bunu dile
getirebilirler, demokratik kurallara uygun bir şekilde ama liselilerin
sokakta yeri yoktur. Liselilerin yapması gereken,
yaşadıkları problemler var ise bunu öğretmenler, idare ve
aile birlikleri çerçevesinde, olmadı Millî Eğitim Müdürlüğü ve
Bakanlık çerçevesinde çözmektir. Dolayısıyla, meseleye bu
şekilde yaklaşmak, sanki lise eğitimine ilişkin bir
işi çözmek istiyormuş gibi yapıp buradan başka tür hevâ ve
heveslere kapılmak yanlıştır, memlekete bir faydası
yoktur, liselilere de bir fayda sağlamaz.
Diğer taraftan, AK PARTİnin ne Atatürkle
ne laiklikle hiçbir problemi yoktur. Burası özgür bir ülke, insanlar
fikirlerini söyleyebilirler ama AK PARTİnin on dört yıldır
iktidarı ve icraatı ortada. Rahmetli Özal Cumhurbaşkanı
oldu, Başbakan oldu, sürekli birileri Senin gizli ajandan var. dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Özalın
gizli bir ajandası var mı? Yok. Rahmetli oldu gitti, ne yaptıysa
ortada. AK PARTİnin de on dört yıldır çizgisi belli, bu ülkenin
değerleriyle uyuşan bir çizgide icraatlarını yapan bir
iktidar. Birtakım hayaller kurmamak gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlığın, Sakarya Milletvekili Şaban
Dişlinin Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden (4/45),
Balıkesir Milletvekili Kasım Bostanın KİT Komisyonu üyeliğinden
(4/44) istifalarına ilişkin önerge yazısı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sakarya
Milletvekili Şaban Dişlinin Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 14/6/2016
tarihinde ve Balıkesir Milletvekili Sayın Kasım Bostanın
KİT Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin
yazısı 15/6/2016 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı
ayrı okutacağım.
2nci ve 3üncü sırada okutacağım
Meclis araştırması önergeleri 500 kelimeden fazla olduğu
için önergelerin özeti okutulacaktır ancak önergelerin tam metni Tutanak
Dergisinde yer alacaktır.
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ve 22
milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri (10/229)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülke genelindeki süt üreticilerimiz son
yıllarda uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları
nedeniyle çok zor günler yaşamaktadır. 18/4/2006 tarihli ve 5488
sayılı Tarım Kanununda belirtilen ulusal tarım
politikaları çerçevesinde çalışmalar yapmak üzere süt üreticilerinin
oluşturdukları birlikler, dernekler, kooperatifler ve sanayicilerin
oluşturdukları birlik, dernek, kooperatif temsilcileri ile bunlara
üye olan gerçek veya tüzel kişiler ile ilgili araştırma ve
eğitim kurumları, meslek odaları, tüketici örgütleri ile kamu
kurum ve kuruluşlarının bir araya gelmesiyle oluşan Ulusal
Süt Konseyi ülkemizdeki çiğ süt fiyatlarını belirlemektedir. 30
Eylül 2015'te çiğ süt referans fiyatını görüşmek üzere
toplanan Ulusal Süt Konseyi Yönetim Kurulunun sanayicilerin süt
fiyatının yüksek olduğunu belirtip 10 kuruş indirim
yapılmasını istemesi, üretici temsilcilerinin ise maliyetlerin
arttığını belirterek fiyatın 10 kuruş
artması gerektiğini söylemeleri nedeniyle anlaşmaya
varılamadan bitmişti. Böylelikle 1 Temmuz 2014ten bu yana 1,15 TL
olan çiğ süt fiyatlarında hiçbir değişiklik olmamıştı.
Ancak Tarım Kooperatifleri Merkez Birliğinin süt sanayicileriyle
yaptığı toplantı sonucunda Anadolu'da süt
fiyatlarının düşmesi nedeniyle Güney Marmara bölgesi olarak
Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale illerinde 1 Aralık 2015
tarihinden geçerli olmak üzere soğutulmuş süt fiyatının 3
kuruş düşürülmesi kararı alınmıştır. 1 Ocak
2016 tarihinde ise süt fiyatlarının 2 kuruş daha
düşürülerek 1 Haziran 2016 tarihine kadar fiyatların bu şekilde
devam edeceği de belirtilmiştir.
Bir buçuk yıldır üretim maliyetlerinin
artmasına rağmen süt fiyatlarında artış olmaması,
sabit kalması ve hatta aşağıya çekilmek istenmesi süt
üreticisini mağdur etmektedir. Bu nedenle, üretim yapan işletmelerin
sayısında düşüş olmaktadır. 2011 yılında 401
bin üretim yapan işletme varken, 2012 yılında bu sayı 405
bin işletmeye, 2015 yılında ise 376 bin işletmeye
düşmüştür. Büyükbaş hayvan sayısında ve
süt üretiminde yıllara göre ciddi bir düşüş söz konusudur. Tüm
teknolojik gelişmelere rağmen hayvancılıkta insan gücüne
duyulan ihtiyaç ve harcanan emek fazla iken kâr oranı düşüktür.
Çiğ süt fiyatlarının üretim
maliyetleri dikkate alınmadan belirlenmesi, Süt Konseyinin işlevini
yitirmesi, süt üreticisinin üzerinde sanayici baskısının
olması, aile işletmelerine gereken desteğin verilmemesi,
piyasanın istikrarsız olması nedeniyle süt üreticilerinden
oluşan çok büyük bir kitle, çok büyük bir sıkıntı
içerisindedir.
Türkiye genelinde süt üreticilerinin
mağduriyetinin ve Ulusal Süt Konseyi'nin durumunun
araştırılması, üreticilerimizin önümüzdeki dönemlerde bu
tür sıkıntılar yaşamaması için Anayasamızın
98inci maddesi ve İç Tüzükümüzün 204üncü ve 105inci maddeleri
gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Okan Gaytancıoğlu
(Edirne)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Utku Çakırözer (Eskişehir)
4) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
5) Mehmet Göker (Burdur)
6) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
7) Erkan Aydın (Bursa)
8) Devrim Kök (Antalya)
9) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
10) Mustafa Akaydın (Antalya)
11) Gaye Usluer (Eskişehir)
12) Didem Engin (İstanbul)
13) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
14) Mazlum Nurlu (Manisa)
15) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
16) Bülent Öz (Çanakkale)
17) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
18) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
19) Zeynep Altıok (İzmir)
20) Ali Akyıldız (Sivas)
21) Kazım Arslan (Denizli)
22) Ceyhun İrgil (Bursa)
23) Namık Havutça (Balıkesir)
2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet ve 21 milletvekilinin,
Türkiye'de engelli rehabilitasyon merkezleri, bakımevleri ve çocuk
yuvalarında istihdam edilen personelin niteliğinin ve bu kurumlarda
yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230) (X)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de engelli
rehabilitasyon merkezleri, bakımevleri ve çocuk yuvalarında istihdam
edilen personelin niteliğinin ve aynı kurumlarda yaşanan
şiddet olaylarının araştırılması ile ilgili olarak
Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükümüzün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 23/12/2015
1) Fatma
Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
2) Mustafa
Akaydın (Antalya)
3) Murat
Bakan (İzmir)
4) Bülent
Öz (Çanakkale)
5) Zülfikar
İnönü Tümer (Adana)
6) Özkan
Yalım (Uşak)
7) Devrim
Kök (Antalya)
8) Çetin
Osman Budak (Antalya)
9)
Ömer Fethi Gürer (Niğde)
10)
Barış Yarkadaş (İstanbul)
11)
Ali Akyıldız (Sivas)
12)
Akın Üstündağ (Muğla)
13)
Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
14)
Mustafa Tuncer (Amasya)
15)
Niyazi Nefi Kara (Antalya)
16)
Melike Basmacı (Denizli)
17)
Tur Yıldız Biçer (Manisa)
18)
Sibel Özdemir (İstanbul)
19)
Hayati Tekin (Samsun)
20)
Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
21)
Lale Karabıyık (Bursa)
22)
Mehmet Göker (Burdur)
Özet:
Türkiye'de 93 adet Engelli ve Yaşlı
Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı bakım, rehabilitasyon ve
aile danışma merkezi bulunurken, 153 adet de özel bakım merkezi
faaliyet gösteriyor. Ayrıca, 82 adet de umutevi engelli
yurttaşlarımıza hizmet veriyor. Engelli Bakım Hizmetleri
Dairesi Başkanlığı Brifing Raporuna göre, evinde 450.036
kişi bakım görüyor. Kasım 2014 itibarıyla 149 özel
bakım merkezinde 10.277 engelli birey bakım hizmeti alıyor.
Yine, Kasım 2014 itibarıyla 85 resmî bakım ve rehabilitasyon
merkezinde 4.261 bakım elemanı görev yapıyor. Bakım hizmeti
verilen ortalama her 6 engelli birey için her vardiyada 1 bakıcı
personel olacak şekilde hizmet alımı yoluyla bakıcı
personel istihdam ediliyor.
Türkiye'de bulunan engelli rehabilitasyon merkezi,
bakımevi ve çocuk yuvalarında istihdam edilen personelin
niteliğinin özel hizmet alım ihaleleriyle belirlenmesi yaşanan
şiddet olaylarının önüne geçemiyor. Bunun örneği son
olarak, Kocaeli'nin Kartepe ilçesi sınırlarında faaliyet
gösteren Köseköy Gençlik Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde ortaya
çıkan işkence görüntüleri oldu. Geçtiğimiz yıllar
içerisinde de pek çok bakımevi ve rehabilitasyon merkezinde işkence
görüntülerinin ortaya çıkması da kurumlarda çalışan
personelin niteliğinin kafalarda soru işaretleri yaratmasına
neden olmuştur.
Türkiye'de bulunan yüzlerce engelli rehabilitasyon
merkezi, bakımevi ve çocuk yuvalarında istihdam edilen personelin
niteliğinin özel hizmet alım ihaleleriyle belirlenmesinin yaşanan
şiddet olaylarının önüne geçemeyeceği de
aşikârdır. Bunun yerine, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının kendi bakanlığı bünyesinde özel
ve nitelikli kadro açması ve insani bakım konusunda kendi
güvendiği kadrolarının oluşturması gerektiği
konusunun da anlaşılması elzemdir. Başka türlü, ihalelerle
şirketlerden alınan kadrolarla bu işlerin yürümeyeceği de
ortadadır.
Bu sebepten ötürü, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının özel hizmet alım ihaleleriyle alınan
taşeron sisteminin, rehabilitasyon merkezleri, bakımevleri ve çocuk
yuvalarında istihdam edilen personelin niteliğinin ve aynı
kurumlarda yaşanan şiddet olaylarının
araştırılmasının öncelikli konu olduğunu
düşünüyor ve oluşturulacak Meclis araştırma komisyonuyla
sorunların en aza indirileceğinin kati olduğunu belirtmek
istiyoruz.
Saygılarımla.
3.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya ve 23 milletvekilinin,
çalışma hayatıyla ilgili mevzuattan kaynaklanan
sendikasızlaştırma yöntemlerinin ve bu nedenle ortaya çıkan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/231) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçe özeti:
Sendikal haklar, evrensel olarak kabul gören temel
insan haklarıdır. Uluslararası birçok belge ve sözleşmede
sendikal haklar doğrudan veya dolaylı olarak güvence altına
alınmıştır.
ILO'nun sendikal haklara ilişkin kabul
ettiği sözleşme ve tavsiye kararları ile denetim
organlarının verdiği kararlar ise toplu çalışma
ilişkileri alanında temel referans olan uluslararası hukuksal
normlardır. Sendikal haklarla ilgili temel sözleşmelerden olan 87
sayılı ILO Sözleşmesi ile 98 sayılı ILO
Sözleşmesi ise imzalanmış olmasına rağmen günümüzde
hâlen işverenler ve kimi zaman da hükûmetler tarafından çeşitli
sendika karşıtı politikalar uygulanmakta ve sendikal
faaliyetlere müdahale edilmektedir.
Bu uygulamaların görüldüğü ülkeler
arasında Türkiye de bulunmaktadır. Türkiye'de sendikal hak ihlalleri,
zaten güçsüz olan sendikacılığı daha da zayıflatarak
işçilerin sendikalardan uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin ihlaller sadece son on yılda
değil, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında hak ve özgürlükler
açısından en sıkıntılı hak ve özgürlükler olarak
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, çalışanların
toplu hakları (sendikalaşma, toplu pazarlık ve grevi de içeren
toplu eylem hakkı) bazen tümüyle yasaklanmakta, tümüyle
yasaklanamadığı dönemde sınırlanmakta veya
kâğıt üzerinde tanınarak uygulamada kullanılamaz hâle
getirilmiştir.
Özellikle, toplu iş sözleşmesi
kapsamındaki işçi sayısı esas alınarak yapılan
hesaplamalara göre toplu iş sözleşmesi kapsamında yer alan
işçi sayısı 1988 yılında 1,6 milyon dolayında
iken 2015 yılında 800 bine kadar gerilemiştir.
OECD verilerine göre sendikalaşmanın en
düşük olduğu ülke yüzde 5,4 sendikalaşma oranıyla Türkiye
olmuş ve 2002-2015 yılları arasında Türkiye'de
sendikalaşma yüzde 43 oranında gerilemiştir.
Binlerce işçi, salt örgütlenme
hakkını kullanması nedeniyle işinden olmuş, yargı
kararları bunu teyit etmesine rağmen işlerine geri
dönememiştir. İşçiler açısından Anayasa ve
uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan ve devletimiz tarafından
korunması gereken en temel haklardan olan örgütlenme hak ve özgürlüğünün
kullanılması başka bir hak ve özgürlüğün ortadan kalkmasına
da yol açmaktadır; o da çalışma hakkı. Artık
Türkiye'de bu hak ve özgürlükler ne yazık ki sadece kâğıt
üzerinde kalmıştır.
AKP'nin tek başına Hükûmet olduğu
2002 sonrası dönemde sendikal haklar açısından ciddi bir
aşınma yaşandı. Bu aşınmanın sonuçları
hem nitel (mevzuat, uygulama, toplumsal-siyasal etki), hem de nicel
(sendikalaşma, toplu sözleşme kapsamı) açıdan
çarpıcıdır. Türkiye sendikalaşma oranları
açısından 12 Eylül askerî darbesi sonrasındaki on yıldan
(1980'ler) çok daha geri bir düzeydedir.
Çalışanların en demokratik
hakları olan örgütlenme ve toplu pazarlık haklarını
kullanmalarının önüne engeller konmakta, fiilen yasaklar
getirilmekte, mevzuattan kaynaklı sınırlamalarla karşılaşmaktadırlar.
İşçiler bütün bunlara rağmen örgütlenme haklarını kullanmak
için sendikalara üye olduklarında da işverenlerle birlikte
yürürlükteki mevzuat nedeniyle devlet âdeta işçilerin bu
haklarını kullanmalarını engellemeye yönelik çeşitli
yöntemleri devreye sokmaktadır.
Bu nedenle, 6356 sayılı Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, 4688 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu, 4857
sayılı İş Kanunu ve çalışma hayatıyla ilgili
diğer mevzuattan ve ikincil mevzuattan kaynaklanan, işverenler
tarafından mevzuat boşluklarından yararlanarak uygulanan
sendikasızlaştırma yöntemlerinin saptanarak bu nedenle ortaya
çıkan sorunların tespit edilmesi, bu konuda
çalışanların örgütlenme hakkının gerçek anlamda hayata
geçirilebilmesi ve çözüm önerileri geliştirilmesi amacıyla
Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Yakup Akkaya (İstanbul)
2) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
3) Çetin Arık (Kayseri)
4) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
5) Ali Yiğit (İzmir)
6) Aytuğ Atıcı
(Mersin)
7) Tur Yıldız Biçer
(Manisa)
8) Muharrem Erkek (Çanakkale)
9) Namık Havutça (Balıkesir)
10) Faik Öztrak (Tekirdağ)
11) Emre Köprülü (Tekirdağ)
12) Necati Yılmaz (Ankara)
13) Mehmet Göker (Burdur)
14) Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul)
15) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
16) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
17) Mazlum Nurlu (Manisa)
18) Erkan Aydın (Bursa)
19) Ceyhun İrgil (Bursa)
20) Melike Basmacı (Denizli)
21) Ali Şeker (İstanbul)
22) Gülay Yedekci (İstanbul)
23) Mevlüt Dudu (Hatay)
24) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Besime Konca ve
arkadaşları tarafından, Suriyeli mülteciler için yapılacak
barınma merkezi için yeni bir alanın belirlenmesi amacıyla
6/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
15 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
15/6/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 15/6/2016 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
6 Haziran 2016 tarihinde, Siirt Milletvekili
Sayın Besime Konca ve arkadaşları tarafından verilen (1917
sıra numaralı), Suriyeli mülteciler için yapılacak barınma
merkezi için yeni bir alanın belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 15/6/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde ilk olarak İzmir Milletvekili Sayın Müslüm
Doğan konuşacak.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin
grup önerisi olan Suriyeli mülteciler için yeni barınma merkezi
belirlenmesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Biliyorsunuz, bugün, Türkiye işçi
sınıfının 15-16 Haziran direnişinin yıl dönümü,
bu onurlu sınıf direnişini saygıyla selamlayarak
konuşmama başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Alevi vatandaşlarımızın
yoğun olarak yaşadığı Kahramanmaraş Pazarcık
ilçesine bağlı 16 köyün ortasına Suriyeli mülteciler için 27 bin
kişi kapasiteli, 600 konutluk bir konteyner kent inşasına
başlanmıştır. Söz konusu arazi geçim kaynağı
tarım ve hayvancılık olan bölge halkının
kullandığı tek mera alanı iken çevresi sulu tarım
yapılan birinci sınıf tarım arazilerinden
oluşmaktadır. Bölge muhtarlarının beyanlarına göre
kendilerine hiçbir şekilde bilgilendirme yapılmadan, bölge
sakinlerinin onayı dışında alınan bu karardan haberdar
oldukları andan itibaren yaşam alanları içerisinde kamp
istemediklerine dair gerek yazılı gerekse sözlü olarak valilik
nezdinde yapılan tüm girişimlerin sonuçsuz kaldığı
ortaya çıkmıştır. Verilen itiraz dilekçelerine
karşılık Maraş Valiliğinin 23 Aralık 2015 tarihli
yazısında barınma merkezi olarak değerlendirilebilecek 16
taşınmazın incelenmiş olduğu, Başbakanlık
AFAD Başkanlığınca yer tespitine ilişkin çalışmaların
devam ettiği belirtilmiştir. Kampın yapılacağı
bölgenin henüz netleşmediğinin bildirildiği bu tarihten itibaren
yapılan tüm çalışmalar bölge halkından maalesef gizlenerek
devam ettirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, avukatların
hazırladığı rapor incelendiğinde konuyla ilgili ihale
tarihinin bakın bu çok önemli- 29/2/2016, sözleşme tarihinin ise
17/3/2016 olduğu, arazinin 18/3/2016 tarihinde de mera vasfından
çıkarıldığı görülmektedir yani mera vasfından
çıkarılmadan önce ihale yapılıyor hocam, bunu dikkatinize sunuyorum,
bu son derece önemli bir husus yani büyük bir hukuksuzluk işlemi var
burada. Mera vasfından çıkarılmadan ihalesi yapılan
araziyle ilgili ÇED raporu da alınmamış maalesef. Tüm bu karar
alma süreçlerine dâhil edilmeyen bölge halkı, dava açmak suretiyle hukuki
düzeyde hak arayışlarını sürdürürken demokratik ve haklı
taleplerini barışçıl kitlesel protestolarla dile
getirmektedirler. 3 Nisan 2016 tarihinde inşaatı protesto eden halka
jandarmanın gaz bombası ve tazyikli suyla müdahalesi sonucu gazdan
etkilenen 82 yaşındaki Mor Ali Kabayel adlı
yurttaşımız maalesef hayatını kaybetmiş, Hakka
yürümüştür.
Mera, otlak ve verimli arazilerinin ellerinden
alınmasına karşı tepkilerin ekonomik sebepler olduğu
kadar güvenlik kaygıları da haklı olarak ağır
basmaktadır. Zira, basında sıkça yer alan, Alevilere
karşı duydukları nefret ve vahşi katliamların
aşikâr olduğu IŞİDin en önemli insan
kaynağını faaliyet yürütüp örgütlenme çalışması
yaptığı AFAD kamplarından sağladığı
iddiaları ile bölgenin Adıyaman, Antep, Kilis üçgeninde Suriyeye
geçiş için kilit noktada duruyor olması bu kaygıları
desteklemektedir.
Yine, basında yer alan iddialara göre,
önümüzdeki aylarda, özellikle Alevi halkının
yaşadığı Sivas, Divriği, İmranlı, Zara ve
Yıldızeli; yine Malatyanın Akçadağ ilçelerinde benzer AFAD
kamplarının yapılacağı planlaması
yapıldığı duyulmaktadır ve bu konuda da arazi
çalışmalarının valilikler tarafından, valiye
bağlı yerel birimler tarafından yapıldığı
köylüler tarafından tarafımıza bildirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 1978 Maraş
katliamının belleklerde yerini koruduğu, Alevi yurttaşlarımızın
yaşadığı, nüfusu takriben 3 bin kişi olan söz konusu
bölgeye farklı sosyolojik dokulara sahip... Ve bu kampın demografik
yapıyı net bir şekilde değiştireceği
aşikârdır artık, bunu, kesin, bir demografik yapıyı
değiştirme çalışması olarak biz
değerlendiriyoruz.
Devletin kendi varoluş sebebi olan can ve mal
güvenliğinin sağlanması gerekliliği göz önünde
bulundurulduğunda, yukarıda açıkladığımız
mevcut durumun ekonomik boyutuyla birlikte, tüm bu tarihsel ve sosyolojik
süreçleriyle birlikte değerlendirilmesi hayati bir önem arz etmektedir.
Bakın, Türkiyede aranan 21 kişi listesinde olan Mahmut Gazi Tatar
isimli IŞİD terör örgütü militanı, IŞİDle AFAD
kampında tanıştığını belirtmiştir. 1991
Adıyaman doğumlu Mahmut Gazi Tatar, Adıyaman Üniversitesinde
teknoloji bölümünde öğrenciyken, AFAD kamplarında
çalışırken IŞİD terör çetesiyle
tanıştığını ve hayatının
değiştiğini belirtmektedir. Yine, Kobanide öldürülen bir
IŞİD militanın üzerinde Akçakale AFAD tesislerinde
kaldığına dair barınma kartı çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, Maraş, Çorum,
Sivas ve Gazi olayları yaşanmışken, Aleviler her gün
tehditler ve baskılarla korkutulmaya çalışılırken
yapılacak olan bu kampın olası bir mezhep çatışmasına
davetiye çıkardığı görülmektedir. Türkiye halkları bu
gibi infial yaratacak yeni bir çatışmayı artık
kaldıramaz. Buradan hareketle, Maraş ili Pazarcık ilçesi
Sivricehüyük (Aşağı Terolar olarak bilinen) köyüne
yapılacak olan Suriye mülteci kampı inşaatının
durdurulması gerekmektedir. Bölge halkı tarafından kullanılan
söz konusu mera alanının bu vasfını kaybetmesi sürecinin
hukuki boyutuyla incelenip yeniden düzenlenmesi ve bölge halkının
karar alma süreçlerine dâhil edildiği yeni bir sürecin başlaması
gerekmektedir. Suriyeli mültecilere yapılacak barınma merkezi için de
toplumun tüm kesimlerinin görüşünün alınarak yeni bir alan
belirlenmesi gerekmektedir.
Şimdi, değerli milletvekilleri bu
Pazarcıkta kurulan bir platform var, Doğayı Koruma Platformu,
grubumuza ve diğer parti gruplarına da, dün sanıyorum CHPye -AK
PARTİyi de ziyaret ettiler mi bilmiyorum- bir ziyarette bulundular, bizim
parti grubumuzu da ziyaret ettiler 80 kişilik bir heyet, Terolar
halkı; genci, yaşlısı, hepsi birlikte gelip
sorunlarını bize anlattılar, burada gerçekten çok büyük bir
tedirginlik yaşıyorlar. IŞİD ve DAEŞ çetelerinin bu
kamplarda çok rahat barınabileceği hususunu dikkate
aldıklarında
Biliyorsunuz, bu DAEŞ ve IŞİD
çetelerini, Suriyedeki Alevi katliamlarının, Ezidi
katliamlarının nasıl olduğunu çok iyi biliyorlar.
Başlarından bir Maraş katliamı geçmiş bölge
halkının böyle bir şeyle karşılaşması
doğal olarak büyük tepkilere neden olmaktadır. Şimdi, hiçbir
çalışma yapmıyor
Siz Hükûmet olarak eğer böyle bir
kampı kuracaksanız, bu bir ihtiyaçtır aslında, partimiz de
böyle bakıyor, oraya gelen o mülteci insanların da
ihtiyaçlarının karşılanması lazım. Aslında
mülteci konumunda bile olamayan, hukuki anlamda o konuma bile
ulaşamamış bu insanların yurtlarından edilmeleri,
buraya gelmeleri
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Rizeye kuralım,
Rizeye.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Elbette ki onları
korumak, onların onurlu yaşamalarını sağlamak bizim
görevlerimizden birisidir. Fakat niçin Alevi bölgelerine bu kampları
yapıyorsunuz, kaldı ki niye meralara yapıyorsunuz? Yani
şimdi burada hayvanların yayılacağı,
otlayacağı bir alanı, siz niçin kentsel bir şeye veya kamp
yeri olarak belirliyorsunuz? Bu elbette ki büyük bir politikanın, yani
bizce belirlenen bir politika
Yani oradaki Alevi nüfusunu tedirgin edecek
3
bin kişi yaşıyor orada, siz 27 bin kişiyi meskûn etmeye
çalışıyorsunuz. O demografik yapıyı bozar, toplumsal
dokumuza zarar verir. diyor insanlar. Alevisi, Sünnisi hep birlikte
Sadece
Aleviler de aslında orada bu konuda tedirgin değil. Diyorlar ki: Biz
yıllarca, bin yıllarca bir arada yaşadık, bir toplum yani
bir tür ruhi şekillenme sonucunda bir toplumsal dokuya ulaştık,
Anadolu halkları anlamında deyin, ne derseniz deyin,
tanımlamanız ne olursa olsun birlikte yaşamın ortaya
koyduğu değerler topluluğuyuz biz ama bu yeni gelen yapı
bize uzak. İnsan onlar da ama onların başka bir yere, daha uygun
bir coğrafyada iskân edilmelerini doğru buluyoruz. Bu konuda da
halkın yani çok geniş bir şekilde bilgilendirme eksikliği
var. Hükümetin on altı alanda çalışma yaptığı
söyleniyor, on altı yerde. Nasıl bir çalışma alanıysa
o çalışma alanları da konum olarak bize bildirilmedi
isteğimize, yazılı olarak başvurmamıza rağmen,
hangi alanda çalışma yapıldığı bize bildirilmedi.
Getiriyorsunuz Teroların merkezine, mera alanına bu kampı
yapıyorsunuz; bu, doğru bir şey değil. Halkın talebi,
bu mera alanının
Belki o bozulan alanı tekrar tarımsal
araziye kavuşturmak mümkün olmayabilir çünkü gerçekten topoğrafya
bozuldu, işte orada bitkisel toprak üzerinden alındı, molozlar
döşendi. Yapılacak şey, buraları kentsel, sosyal hizmetlere
sunulmak üzere köylülere terk edeceksiniz ve bu kamptan da vazgeçilmesi hususu
halkın talebidir. Terolar halkı diyor ki: Biz, buraya kamp
istemiyoruz. Biz, bin yıllardır bir arada
yaşadığımız insanların, toplumsal dokumuzun
bozulmasını istemiyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Fahrettin Oğuz Tor olacak.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraşımızın Pazarcık ilçesi Sivricehüyük
köyünde yapılacak olan Suriyeli mülteci kampı
inşaatının durdurulması, bölge halkı tarafından
kullanılan söz konusu mera alanının bu vasfını
kaybetmesinin hukuki boyutuyla incelenip yeniden düzenlenmesi ve bölge
halkının karar alma süreçlerine dâhil olduğu Suriyeli mülteciler
için yapılacak barınma merkezi için yeni bir alanın belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
verilen HDP grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Türk İslam âleminin
ramazanışerifini yürekten tebrik ediyor, huzur ve bereketlere vesile
olmasını Yüce Mevladan niyaz ediyorum. Sizleri ve ekran
başında bizleri izleyen aziz milletimizi selam ve
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuya geçmeden önce,
Suriye iç savaşının nasıl
başladığını, hangi tarihte başladığını,
kimler arasında olduğunu, kapsamını, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin öngörüsünün, politikasının ne olduğunu kısaca
açıklamak istiyorum. Zira, göçmen kampı olayı sadece Maraşta
değil, Türkiyemizin birçok yerinde Suriye iç politikasının bir
sonucudur.
Suriye Baas Partisine sadık askerler ve
bunları destekleyen milisler ile bu partiyi iktidardan indirmek isteyen
Suriye muhalefeti arasında başlayan, sonrasında IŞİD,
El Nusra ve bazı Kürt, Türkmen, Dürzi ve Süryani grupların da
katıldığı, son dönemde ise Rusya, İran, ABD gibi
dış güçlerin de sınırlı olarak dâhil olduğu
çatışmalar, gösteriler 15 Mart 2011 tarihinde başlamış
ve Nisan 2011 tarihinde ülke çapına yayılmıştır. Nisan
2011 tarihinde Suriye ordusu başkaldırıyı bastırmak
için görevlendirilmiş ve askerler ülke genelinde göstericiler üzerine
ateş açmışlar, aylarca süren askerî kuşatmaların ve
baskının ardından gösteriler silahlı isyana
dönüşmüştür. Gelinen noktada Birleşmiş Milletlere göre ölü
sayısı Ocak 2015 tarihi itibarıyla 220 bini
aşmıştır, başka bir merkezin
araştırmasına göre Suriye iç savaşı sebebiyle
dolaylı ya da dolaysız olarak hayatını kaybeden toplam
insan sayısı Şubat 2016 itibarıyla 470 bin olarak
açıklanmıştır. Milyonlarca kişi ülkesini terk ederek
göçmen durumuna düşmüştür. Kahramanmaraşımızda da 18
bini göçmen kamplarında, birçoğu da -sayı belli olmamakla
beraber- göçmen kampları dışında yaşayan Suriyeli
vatandaş vardır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin Suriye
politikasının özeti Sayın Başbakanın beyanında
gizlidir. Sayın Başbakan beyanında aynen: İnşallah
biz en kısa zamanda Şama gidecek, oradaki kardeşlerimizle
muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın.
İnşallah Selahattin Eyyubinin kabri başında Fatiha
okuyacak, Emevi Camisinde namazımızı da
kılacağız. Bilal-i Habeşinin, İbn-i Arabinin
türbesinde, Süleymaniye Külliyesinde, Hicaz Demiryolu İstasyonunda
kardeşlerimiz için özgürce dua edeceğiz. şeklindeki ifadesi
hafızalardadır.
Değerli milletvekilleri, maalesef böyle
olmamıştır. Biz çok kısa sürede Şama gideceğiz,
Emevi Camisinde namaz kılacağız, türbeleri ziyaret
edeceğiz. derken Suriye politikası hayal
kırıklığıyla sonuçlanmış, Emevi Camisinde
namaz kılalım derken maalesef Süleyman Şah Türbesi daha
yakınlara getirilmiştir.
Daha önce durum neydi? Bunu da kısaca söylemek
istiyorum, daha önce durum şöyleydi: Evet, Erdoğan ailesinin, ailecek
Esada yaptığı ziyaret de Esad ailesinin Bodrum tatilleri de
mazide kaldı. İki ülke arasında ortak Bakanlar Kurulu
toplantıları, imza atılan 50den fazla belge hayata geçirilemedi,
Suriyede Mart 2011de başlayan gerginliğin ardından
Davutoğlunun ağustos ayındaki Esad görüşmesi
sonrasında -Şamla- iptal edildi. Evet, o tarihten sonra
Davutoğlu bir yandan Suriye muhaliflerini, bir yandan da uluslararası
toplumu örgütlemeye çalıştı ancak bu hayaller, geçen dört
yılda sahada bambaşka gerçekleri ortaya çıkardı. AKP
Hükûmetinin 2011de inişli çıkışlı Suriye
politikası maalesef hayal kırıklığına yol açmıştır,
bunu belirtmemiz lazım. Öyle bir hayal kırıklığı
ki geriye bakıldığında üzülmemek elde değil, mümkün
değildir. İflas eden Suriye politikası nedeniyle Türkiye büyük
zahmetlere katlanmıştır. Burada 10 milyar dolarlardan
bahsedilmektedir. Dolayısıyla iflas eden politika ve Türk milletinin
katlandığı bu zahmetler nedeniyle, AKP Hükûmeti, Türk
milletinden özür dilemek zorundadır.
Değerli milletvekilleri, daha da ötesi var.
Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu BBCye verdiği bir
beyanatta: PKKyı, PYDyi, IŞİDi ve Suriye rejimini komşu
olarak istemiyoruz. diyor. Duamız bu yöndedir, Hükûmetin gayreti de bu
yönde olmalıdır ancak bir daha teröristleri Kobaniye geçirme gibi
bir gaflete de düşülmemelidir diyorum eğer gerçek amaç buysa.
Değerli milletvekilleri, bugün
konuşacağımız problem, iflas eden Suriye
politikasının neticesidir. Konuya, bahse konu mülteci
kampının bugünkü durumunu izah ederek başlamak istiyorum.
Şimdi, 31/12/2012 tarihinde -tabii, Osmaniye ve başka yerlerde
olduğu gibi- Kahramanmaraşımıza da bir mülteci kampı
yapılmasına karar verildi. Arazi lazım, çadır kurmak
gerekiyor ve yapılan görüşmelerde Kahramanmaraşta Küçük Sanayi
Sitesi Yapı Kooperatifinin toplam alanı 1.550 dönüm olan
arsasının 550 dönümüne; 31/12/2012 tarihinde, Sayın Vali
Şükrü Kocatepenin imzaladığı protokolle, altı ay
konaklamak kaydıyla, sadece altı ay konaklamak kaydıyla müsaade
edildi, çadır kentin kurulmasına müsaade edildi. Çadır kent,
Sanayi Yapı Kooperatifinin arsasında sadece altı ay
kalacaktı fakat 31/12/2012 tarihinden bugüne geldiğimiz zamanda dört
buçuk yıl geçti ve Sanayi Sitesi Kooperatifinin arsası terk
edilemedi. Küçük Sanayi Sitesi esnafı planını yapmış,
projesini yapmış, sıkışık durumda,
yıllardır bu iş için uğraşıyor, oraya iş
yeri yapmak istiyor ama mülteci kampı var, yapamıyor.
Dolayısıyla, mülteci kampının buradan
taşınması bir zaruret hâline geldi fakat nereye gidecek mülteci
kampı? Araştırılmış, Aşağı
Sivricehüyük köyü alanı seçilmiş.
Şimdi, tabii, mesela,
şu anda mülteci kampının etrafına şahısların
bazıları kendi imkânlarıyla -Maraş merkezdeki mülteci
kampını kastediyorum- iş yerlerini yapıyorlar. Bu
Sivricehüyük köyüne yapılacak mülteci kampıyla ilgili kamuoyunda,
burada birçok tartışmalar oldu, ciddi iddialar da var, bunları
da kısaca burada söylemek istiyorum. İddiaların birincisi şudur:
Şehir merkezinde ve çalışıyor olmaları, günlük
gıda, eğitim, güvenlik ihtiyaçlarını kolay bir şekilde
gidermelerine ve temin etmelerine imkân verilirken şimdi kendilerinin
hiçbir şekilde görüşü alınmadan şehirden 22 kilometre
uzakta daha küçük bir alana yerleştiriliyor. Bu durum mülteci
haklarının ve aile yaşamının korunmasının
temel ilkesini ihlal ediyor. deniyor, böyle bir iddia var.
Başka bir iddia:
Kampın yapıldığı alan köyün merasıdır ve
meranın etrafında da her türlü üretim yapılabildiği verimli
tarım arazileri bulunmaktadır. Köylülerin geçim kaynağı
tarım ve hayvancılık olup bu alan bu ekonomik faaliyet için
zaruri bir alandır. Bu alanın mera vasfından
çıkarılıp kamp alanına dönüştürülmesi zorunlu göçlere
sebep olabilecektir.
Tabii, mera
tıraşlanmış bir tepenin o tarafa yapılıyor.
Etrafında, evet, tarım arazileri vardır; karşı iddia
da tarım arazilerinin zarar görmediği şeklindedir.
Ayrıca, buraya yapılırken, yöredeki
vatandaşların görüşlerinin alınmadığı yani
bir katılım sağlanmadığı iddiaları
vardır. Evet, Kamp inşaatı yöre halkından gizlenerek ve
bizzat yanıltıcı beyanlarda bulunularak yapılmaya
çalışılmıştır. şeklinde iddialar var. Kamp
alanı inşaatı hukuka aykırı bir şekilde
başlatıldı, ihale edildi ve devam ediyor. iddiaları var.
Ayrıca, bilirkişi raporlarının da -şehir
plancısı bilirkişisi, ziraat bilirkişisi, jeoloji mühendisi
bilirkişisi, fen bilirkişisi- aleyhte olduğu iddiaları var.
Başka bir iddia -karşı bir iddiayı da burada söylemem
lazım- yörede yaşayan nüfusun iddia edildiği miktarda
olmadığı söyleniyor, yörede yaşayan nüfusun birçoğunun
yurt dışında olduğu iddia ediliyor.
Şunu söylemek istiyorum: Kimse üzülmeden, burnu
kanamadan, suhuletle konuya yaklaşılmalı ve çözüme
kavuşturulmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıya
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre yerimden bir söz talep
ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
Bir dakika...
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ezilenlerin
Sosyalist Partisine yönelik operasyonlar kapsamında Halkların
Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağın
ikametgâh adresi olarak göstermiş olduğu eve yönelik bir baskın
yapıldığına ve bu baskınlar karşısında asla
yılmayacaklarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Genel Kurul
açılırken burada, Ezilenlerin Sosyalist Partisinin yetkililerine
yönelik yapılan siyasi soykırım operasyonlarından ve
milletvekilimiz Ahmet Yıldırıma yönelik yapılan polis
baskısından bahsetmiştim. Şimdi
arkadaşlarımız yeni bir haber ilettiler. ESPye yönelik
operasyonlar kapsamında Eş Genel Başkanımız Figen
Yüksekdağa ait olduğu bilinen, ikametgâh adresi olarak
göstermiş olduğu eve yönelik de bir baskın
yapılmış. 6 milyon oy almış bir siyasi partinin
eş genel başkanının evine yapılan baskın
açık bir hukuksuzluğun ötesinde alçak bir haydutluktur, 6 milyonun
tamamının evine yapılan bir baskın demektir. Demokratik
siyaseti tamamen tasfiye etmeye çalışan, kaosu, çözümsüzlüğü,
savaşı derinleştirmeye çalışanların ortaya
koymuş olduğu bir haydutluk örneğiyle karşı
karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha veriyorum, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tam bir
akıl tutulması, tam bir hukuksuzluk örneği bu yapılan
baskınla birlikte bir kez daha Türkiye kamuoyuna gösterilmiştir.
Âdeta yangına benzinle giden bir anlayışla karşı
karşıyayız. Bir siyasi partinin genel başkanının,
eş genel başkanının evine baskın yapanlar; bu cüreti,
bu hakkı, bu haddi nereden alıyorlar?
Bütün çevremiz bu şekilde otoriter diktatöryal
baskı rejimi kurmak isteyenlerin hazin sonuyla doludur. Ben bu
talimatı verenleri ve bu diktatöryal anlayışı, demokratik
siyaseti tasfiye ederek hayata geçirmeye çalışanları, yanı
başımızda duran o hazin sonları tekrar incelemeye davet
ediyorum. Bu baskınlar karşısında asla
yılmayacağımızı, asla geri adım
atmayacağımızı, eş başkanımız
etrafında da 6 milyon olarak gerekli tepkileri ortaya
koyacağımızı ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Altay, buyurun.
22.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, devletin terörle
mücadele adı altında herkesi potansiyel terörist algısı
içinde değerlendirmesinin kabul edilemez olduğuna ve Halkların
Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağın
evine baskın yapıldığı iddiaları konusunda
Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, hukukun
üstünlüğü şüphesiz bu Parlamentonun da varlık sebebi,
işlevimizin asli unsuru.
Sayın Balukenin iddiasını ben de az
önce bir İnternet sitesinde gördüm. Devletin terörle mücadele adı
altında herkesi potansiyel terörist algısı içinde
değerlendirmesi şüphesiz kabul edilemez. Daha dün bu kürsüde söyledim
Elbette devlet terörle mücadele etsin ama hukuk çerçevesinde ve hiçbir sivil
kayba tahammülümüz olmamalı, 78 milyon... diye.
İddia vahimdir, bir siyasi parti genel
başkanının evine bu baskının güvenlik kuvvetleri
içerisindeki belki bir işgüzarlıktan kaynaklanmış
olması da söz konusu. Ama bu şekilde değil de planlı ve
sistematik bir süreç işletiliyorsa, ülkenin barış ortamı
için bu, devlet eliyle barış ortamına vurulmuş bir darbe
olarak da değerlendirilebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bir dakika daha.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hassas bir
konudur, ayrıntıyı bilmiyoruz. Ama burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda ivedilikle
bilgilendirilmesi gerekir. Bu bilgilendirmeyi de takdir edersiniz ki Hükûmetin
yapması gerekir. Hükûmetin derhâl, hiç vakit kaybetmeden Genel Kurulu
bilgilendirmesini ben de talep ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Ben de konuyu araştıracağım
Sayın Baluken, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla da
görüşeceğim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Besime Konca ve
arkadaşları tarafından, Suriyeli mülteciler için yapılacak
barınma merkezi için yeni bir alanın belirlenmesi amacıyla
6/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde son konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın
Hüseyin Çamak olacak.
Buyurun Sayın Çamak. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına Halkların
Demokratik Partisinin önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İktidarın yanlış
politikaları sınırlarımıza mülteci akınına
neden olmuştur. Bu durum, ülkemize ağır ekonomik ve siyasi
sorumluluklar yüklemiştir.
Son olarak, çeşitli bölgelere konteyner kentler
kurulmaya başlanmıştır. Bu girişimlerden biri de
Sivricehüyük konteyner kentidir. Yer seçimine bakacak olursak, etrafı
tamamen verimli arazilerle çevrili 374 dönüm kadar bir alanın
ortasına 28-30 bin kişilik bir konteyner kent inşa ediliyor.
Konteyner kent, yöre halkının rızası ve oluru
alınmadan oldubittiye getirilerek insanların yaşam
alanlarının ortasına kurulmak istenmektedir. Valiyle
görüştüğümüzde Ben de o yöre köylülerinden biri olsam böyle bir
kampın oraya yapılmasına karşı çıkardım
fakat ben devletin dediklerini yapmak zorundayım. dedi; ben de Devlet,
halk için, halkın huzuru ve refahı için vardır. dedim.
Elimizde 17 tane alternatif vardı ancak en uygun yer olarak burayı
tespit ettik. dedi Sayın Vali. Ben Kahramanmaraşın
coğrafyasını çok iyi bilen biri ve o yörenin insanı olarak
bu gerekçeyi hiç inandırıcı bulmadım. Adalet ve
Kalkınma Partisi Kahramanmaraş milletvekili olan
arkadaşlarımla görüştüğümde onlar da buranın kamp için
uygun olmadığını ancak başka seçenek
olmadığı için buranın tercih edildiğini söylediler.
Suriyeli sığınmacıların,
kültürü, inancı ve yaşam tarzı hiç uyuşmayan bir bölgeye
taşınmak istenmesi bölgede yaşayan halkı tedirgin ediyor.
Bu insanlar, her şeyden önce, kendi doğal alanlarına zarar
verilmeden ve yakın çevrelerinden gelebilecek bir ölüm korkusu olmadan
huzur içinde yaşamak istiyor.
Maraşta o kadar müsait yer varken konteyner
kentin farklı inanç ve kültüre sahip insanların ortasına
yerleştirilmesi akılcı ve vicdani bir yaklaşım
değildir. Bu kampların tamamen farklı inanç ve kültürdeki
vatandaşların yoğun olduğu yerlerde yapılmak istenmesi
akıllara ciddi soru işaretleri getiriyor.
Maraş katliamı gibi acı bir deneyim
yaşayan bölgedeki vatandaşlar, böyle bir durum
karşısında doğal olarak yarınlarından endişe
duyuyorlar. Hem doğal alanlarına zarar verecek hem de sürekli
endişe içerisinde olacakları bir durum yaşamak istemiyorlar.
Oysa devlet, vatandaşın huzuru ve güvenliği için vardır
yani devlet, halkı için vardır. Dolayısıyla, can
güvenliğinden endişe eden Sivricehüyük halkı, uzun zamandır
bu kamp girişimine karşı direniyor. İşte, seslerini
duyuramadıkları için de Meclisin çatısı altında bu
soruna çözüm arıyorlar. Bir kez daha, yüce Meclisin çatısı
altından iktidarı sorumlu davranmaya çağırıyoruz.
Değerli milletvekilleri, şimdi yöre
halkının Meclisi bilgilendirme notunu size sunacağım. Grubu
bulunan partilerin 4üyle de görüşmek istediklerini -dün buraya 80
kişilik bir grup geldi- ama bize söylediklerine göre, muhalefetteki 3
parti grubuyla görüştüklerini ancak iktidar partisi grubundan randevu
alamadıklarını ifade ettiler ve görüşemeden geri
memleketlerine döndüler. Bu sığınmacı kampına yörede
yaşayan insanlar olarak hem kendi haklarını hem de savaş
mağduru Suriyeli mülteci komşularının haklarını
korumak için karşı çıkmaktadırlar. Çünkü Suriyeli
sığınmacıların hakları ihlal ediliyor. Suriyeli
sığınmacılar gündelik yaşamdan koparılıp
emek sömürüsüne maruz kalacakları alanlara taşınıyorlar.
Köylüler zorunlu göçe maruz kalabilir çünkü ekonomik geçim kaynakları
ellerinden alınıyor. Kamp alanı birlikte yaşam ilkesi
gözetilmeden ve bilgilendirme yapılmadan inşa ediliyor. Kamp
inşaatı yöre halkından gizlenerek ve bizzat
yanıltıcı beyanlarda bulunarak yapılmaya başlandı.
Kamp inşaatı nedeniyle köylülerin gündelik yaşamsal
ihtiyaçları tehlikeye girdi. Kamp alanı inşaatı hukuka
aykırı bir şekilde başlatıldı, ihale edildi ve
devam ediyor. Yöre halkının rızalığı
alınmadı. Ben bunu Sayın Valiye söylediğimde Hayır,
rızalık alınmaz, o çok yanlış olur, çok
tehlikelidir." dedi. Oysa demokrasilerde halkın onayı
alınır. Bu, aynı zamanda bir insan hakkı ihlali oluyor.
Köylülerin açtığı tespit davası sonucu uzman
bilirkişiler kamp projesinde kamu yararı
bulunmadığını ve çevrenin olumsuz etkileneceğini
tespit ettiler. Köylülerin en temel insan haklarını dile getirmeleri
engellenmekte ve demokratik bir toplum ilkesine aykırı hareket
edilmektedir. Tüm hukuka aykırılıklara rağmen idare mahkemesi
yürütmeyi durdurma kararı vermemiştir.
Değerli milletvekilleri, şimdi de
bilirkişinin raporlarını size sunmak istiyorum:
Şehir plancı bilirkişisi: ÇED
yapılmamış, toplumsal uyum ve sosyal doku dikkate
alınmamış, büyük kent merkez veya çeperinde entegre konut
üretimiyle çözülebilecek bir yerleşme yerine kırsal alanda hiçbir
üretim perspektifi olmayan bir yer seçilmiştir. Proje, genel
şehircilik ilkeleri, planlama esasları, üst ölçekli planlara ve imar
mevzuatına aykırıdır. Kamu yararı bulunmamaktadır.
Ziraat bilirkişisi: Kampın
yapıldığı mera alanında bölge insanlarının
yararlanma ve kullanım ihtiyaç zorunluluğu devam etmektedir. Mera
alanında yapılan inşaat, verimli toprak tabakasını
tamamen ortadan kaldıracak, meradan doğrudan veya dolaylı yoldan
beslenen canlıları olumsuz etkileyecek, bölgedeki habitat bitkileri
başta olmak üzere tüm bitkileri yok edecektir. Böylece yöredeki
hayvancılık bu şekilde zarar görecek ve tüm ülke ekonomisini de
olumsuz etkileyecektir. Mera vasfının değiştirilmesi ve bu
alanda projenin yapılmasında kamu yararı bulunmamaktadır.
Jeoloji mühendisi bilirkişisi: Kampın
yapıldığı alan birinci derecede deprem bölgesidir.
Kontrolsüz inşaat deprem riskini arttırabilir. Barınma
merkezindeki atık sular ve çöp atıklarının kontrolsüz bir
şekilde Karaçaya boşaltılması kirlenmeye yol açabilir. Su
ihtiyacının karşılanması amacıyla yapılan
sondaj kuyularından aşırı su çekilmesi, yer altı su
seviyesinde düşmelere ve kurumalara neden olacaktır.
Fen bilirkişisi: Alandaki çalışmalar
nedeniyle yolda değişiklik olmuş ve alan yoldan 8-10 metre
yüksekte kalmıştır.
Kahramanmaraş Platformu Fayda Maliyet Analiz
Raporu: Daha farklı görüşlerdeki sivil toplum
kuruluşlarını bünyesinde barındıran Kahramanmaraş
Platformu tarafından hazırlanan maliyet raporundaki -Alevi
vatandaşların aleyhindeki haksız ithamlar hariç- hususlar da
bizim iddialarımızı desteklemektedir. Bu rapora göre de
Sivricehüyükte yapılacak olan barınma merkezinin uzaklık,
altyapı, maliyet, uzun vadeli sosyal fayda ve güvenlik açısından
isabetli olmadığı, daha önce AFAD tarafından fizibilitesi
yapılan TOKİ Karacasu alanının daha uygun olduğu
belirtilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili
Sayın Celalettin Güvençle görüştüğümde, o da bu yörenin, bu
bölgenin, yani TOKİ Karacasu alanının daha isabetli
olduğunu belirtmiştir.
Bu nedenlerle, hem mülteciler hem de yöre sakinleri
açısından uygun olmayan bu alanda yapılan işlemlerin tüm
hassasiyetlerimiz gözetilerek bir kez daha düşünülmesi ve
durdurulması gerekmektedir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çamak.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde son konuşmacı olarak Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
İlker Çitil konuşacak.
Buyurun Sayın Çitil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET İLKER ÇİTİL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraşta yapımına başlanan geçici barınma
merkezine yönelik Meclis araştırması önergesi üzerinde, HDPnin
verdiği önerge üzerinde aleyhte söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, öğle
saatlerinde Muşta jandarma karakoluna PKKlı teröristlerce
düzenlenen saldırıda 1i şehit olmak üzere 2 geçici köy
korucumuz yaralanmıştır. Ayrıca, İstanbuldaki
çatışmada 1 emniyet amirimiz şehit olmuştur. Ben, bu ve
buna benzer tüm saldırıları kınıyor ve lanetliyorum.
Yaralı korucularımıza acil şifalar diliyorum. Bu vesileyle,
şehit olan güvenlik güçlerimize de Allahtan rahmet diliyorum. İçinde
bulunduğumuz ramazan ayının da ülkemiz ve İslam âlemi
adına, tüm insanlık adına hayırlara vesile
olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Kahramanmaraşımızın merkez
ilçesi Dulkadiroğlu ilçesine bağlı -ki hem muhalefet partileri
hem yine sevgili hemşehrim Oğuz Tor Bey de Pazarcık ilçesine
bağlı olarak söylediler- Aşağı Sivricehüyük -Terolar
mevkisi diye de geçer- köyünde, daha doğrusu şu anki hâliyle de
mahallesinde Suriyeli mülteci kardeşlerimiz için yapımına
başlanan konteyner kentle ilgili olarak pek çok asılsız ve
mesnetsiz iddialar ortaya atılmaktadır ve ayrıca, bu noktadan
hareketle, tamamen iyi niyetlerle yapılması hedeflenen bu
sığınma merkezi, ilimizde ve bölgemizde yeni bir fitne ve
kargaşa sebebi olarak lanse edilmeye çalışılmaktadır.
İlgili geçici barınma merkezinin yapımıyla ilgili konu daha
önce de Meclis gündemine birkaç kez gelmişti ve bu konuda özellikle bölge
milletvekili arkadaşlarımız gerekli cevapları bu kürsüden
yine dile getirmişlerdi. Bugün burada aynı konu üzerinde tekrar
tekrar görüşmelerin yapılmasıyla, açıkçası, üzerinde
büyük sorumlulukları olan biz milletvekillerinin ve yüce Meclisimizin esas
görevinden uzaklaştırılarak suni gündemlerle
oyalandığının göstergesidir. Yüce milletimizin ve tarihin
huzurunda bu açıklamaları yapma ihtiyacı hissettiğimi dile
getirmek isterim, bu konuda takdiri de kamuoyuna bırakıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu barınma merkezinin inşa edileceği
yerle ilgili iddialara gelecek olursak, yer hususunda çalışmalar
tamamen coğrafik ve mevcut şartların uygun olmasından
kaynaklanmaktadır. Gerek valimiz gerekse komisyonumuz gerekse dönem dönem
milletvekillerimizden de görüş alınmıştır. Şöyle
ki: gerek Kahramanmaraş Valiliğimizce kurulan Yer Araştırma
Komisyonu gerekse AFAD Başkanlığımızca görevlendirilen
daire başkanı nezaretindeki ilgili teknik elemanlarca yapılan
araştırmalar neticesinde, önergede bahsi geçen 16 adet
taşınmaza mahallinde inceleme yapılmış, bunlardan
15inin hukuki dava konusu olması, orman olması, başka kurumlara
tahsisli olması, teknik sorunlar ve arazi büyüklüğünün yetersiz
olması, bir kısmının engebeli olması sonucunda mevcut
yere karar kılınmıştır. İncelenen 16 yer olarak
Karacasu mevkisindeki -iddialardan biri de oydu- TOKİ arsası nihai
olarak 15/10/2015 tarihli yazımızda AFAD Başkanlığına
valiliğimizce gönderilmiştir. Gerek AFAD
Başkanlığı ve gerekse TOKİ teknik elemanlarınca
yapılan değerlendirmelerde bahse konu taşınmazın
yüksek eğimi ve sert zemini, yapısı nedeniyle maliyetin yüksek
olacağı tespiti üzerine ve uygunsuz, verimsiz ve güç şartlar
taşıyacağı sonucuyla AFAD Başkanlığınca
Sivricehüyük köyünde bulunan meranın değerlendirilmesi talep
edilmiştir. Bunun üzerine 20/11/2015 tarihindeki yazıda, AFAD
Başkanlığımızın tercih ve kararının
Sivricehüyük üzerinde oluşması durumunda tahsis
değişikliği işlemleri de esas olmak üzere
başkanlık görüşü istenmiş ve valiliğimizce bu konuda
çalışmalar başlatılmıştır.
Ayrıca, bu bahsi geçen arazi iddia
edildiği gibi 1inci sınıf tarım arazisi değil
6ncı sınıf vasıfsız, zayıf tarım arazisi ve
taşlık bir mevki olarak resmî kayıtlara geçmiştir.
Tarım Komisyonumuzca da bu şekilde bir rapor
oluşturulmuştur. Ayrıca, ilgili arazi için ÇED raporunun gerekli
olmadığı raporu da verilmiştir ki bu Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımızın ÇED
Yönetmeliğinin Ek 1 ve Ek 2sine göre ÇED raporundan da muaf olduğu
açıkça ortaya konmuştur.
Şu anda Kahramanmaraş'ımızda
18.500ü çadır kentte olmak üzere yaklaşık 90 bin Suriyeli
kardeşimiz ensar-muhacir örneğinde olduğu gibi
Kahramanmaraşımızca gerek devlet unsurlarımız gerek
vatandaşlarımız gerekse de sivil toplum örgütlerimizce misafir
edilmektedir.
Aynı şekilde, iddialardan biri 82
yaşındaki vatandaşımız Mor Ali Kabayelin de
farklı şekilde öldüğü şeklindeydi. Fakat
yaptığımız araştırmalar sonucunda onun o şekilde
değil iddianın- kanser hastalığından dolayı
normal bir vefat olayı olduğunu da ben buradan ifade etmek istiyorum.
Şu anda Kahramanmaraşta bu noktada
yaşayan Alevi vatandaşlarımızın asimile edilmesi gibi
bir iddia da tamamen gerçek dışıdır ve geçmişte
yaşanan üzücü olayların çok farklı çıkarmalarla bugün
gündeme getirilmesi ve bizim bölgemizde gündeme getirilmesi, gerek ilimizde
gerekse ülkemizde yaşayan Alevi vatandaşlarımıza yönelik
bir tehdit varmış gibi ifadelerin kullanılmasını da
ayrıca şiddetle kınıyor ve gerçeği
yansıtmadığını buradan tekrar ifade etmek ediyorum.
Öte yandan, ülkemizdeki
sığınmacı merkezlerine bakıldığı zaman,
bunun sadece uygun coğrafik bölgelerde kurulduğu, nüfusun Türk, Kürt,
Alevi, Sünni ve benzeri kökenine bakılmadığı da çok önemli
bir detaydır. 26ya yakın kamp merkezi varken, bizim
Kahramanmaraşımızda
Ki bu alanda fırtınaların
koparılmasını ve suni gündem oluşturulmasını da
ayrıca kınıyorum.
Yine, önergede dile getirildiği gibi
ülkemizdeki mülteci kamplarının hiç birinde, DAEŞ terör örgütüne
açık ya da gizli destek verilmemektedir. Buradaki mülteci kardeşlerimiz
zalim Esad rejiminden ve ülkedeki kaos ortamından uzaklaşarak,
güvenli bir liman olarak ülkemizi görmüş ve bize
sığınmışlardır. Bu terör mağduru
sığınmacıları yine başka bir terör örgütünün
yandaşı gibi göstermek tamamen art niyetli bir davranıştır.
Bu iddialar tamamen gerçek dışı, ötekileştirici ve itham
edici bir tutumun sonucudur.
Sayın milletvekilleri, tahrik etmeye yönelik bu
iddialar tehlikelidir. Sağduyulu Kahramanmaraş halkı da,
hemşehrilerim de buna kesinlikle fırsat vermeyecektir. Türkiye'mizin
her bölgesinde çaresizlere, sığınmacılara, yardıma
muhtaç olanlara kucak açan halkımız Kahramanmaraş'a da gelecek
olan bu sığınmacılara sonuna kadar sahip çıkıyor
ve çıkmaya da devam edecektir. Unutulmasın ki bu milletin
inancı, örf ve âdetleri, kültürü ve tarihi bize bu teminatı
vermektedir. Yani vatandaşımız bu iddia sahiplerine kısaca,
yine Buradan size ekmek çıkmaz, bizleri tahrik edemezsiniz.
şeklinde cevap vermektedir ve Başka bir kapıya!"
demektedir. Bu şekilde, misafirlerimizle kucaklaşmaya da devam
edeceğimizi ben buradan ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bu, şu anki Kahramanmaraş
merkezimizde sanayi alanında konuşlanmış olan çadır
kent merkezi de yaklaşık dört yıl önce, 3 Eylül 2012 tarihinde
kurulmuştur. Oradaki bizim sanayi esnafımızın, sanayi
kooperatif elemanlarımızın şahsi özel mülküdür ve
yatırım yapmaları gerekirken dört yıl boyunca da
kucaklarını açtılar ve dört yıl bu şekilde, gerek
maddi gerek manevi, her türlü yardımı da esirgemediler. Ben onlara da
ayrıca teşekkür ediyorum. Ve bizim vatandaşımız, bizim
insanımız, bizim esnafımız bu şekilde
davranırken, özveriyle çalışırken, dört yıl boyunca
kendi özel mülkünü vermişken bu koparılan fırtınaları
ve bunu koparanları da şiddetle buradan bir kez daha
huzurlarınızda kınıyorum.
Biz o bölgeyi 2012 tarihinde bu Suriyeli misafir
kardeşlerimize açtık. Gerek birinci basamak sağlık
hizmetlerini gerek ikinci basamak sağlık hizmetlerini Halk
Sağlığı Müdürlüğümüz, Sağlık Müdürlüğümüzün
koordinasyonunda hastanemiz verdiler. Ve 2 adet 112 istasyonunu biz oradaki
sanayi alanımızın hemen etrafına
konuşlandırdık ki yıllık da 5 bin civarı hasta
taşımaktayız. Bu alanın, aynı şekilde, doğal
afetlerde kullanılmak üzere geçici barınma ve kriz merkezi olarak da
daha sonraki dönemlerde kullanılması planlanmıştır, ki
Kahramanmaraş ilimiz de 1inci derece deprem riski olan bir il olduğu
için biz bunu çok amaçlı olarak da düşündük. İnşallah bu
sorun, sıkıntı giderildikten sonra da Kahramanmaraşımıza
hizmet verecektir.
Bu
arada, yeni yapılan konteyner kentle de alakalı birtakım
bilgiler vermek istiyorum. 5.008 konteyner mevcut ve bunlar 2 katlı olarak
yapılmaktadır. Şu an yüzde 60 seviyesindedir. Hâlâ biz neyi
konuşuyoruz bilmiyorum çünkü yüzde 60 seviyesinde ve kısa bir süre
sonra hizmete açılacak, Suriyeli misafir kardeşlerimizin de hizmetine
sunulacaktır. Yine 500 personel bulunmakta, 4 okul, halk eğitim
merkezi, cami, hastane, 9 adet kuyu
Ki bu kuyular aynı şekilde o
çevre köylere, mahallelere de hizmet verecektir. Aynı şekilde, orada
16 köy var -şu anki hâliyle mahalle- bunun 3 tanesi direkt Sünni
mahallesi, geriye kalan 3-4 tanesi karışık,
vatandaşlarımızın huzur içerisinde
yaşadığı köyler. Bir diğer kısım da Alevi
vatandaşlarımızın barındığı yerler
olup
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çitil, teşekkür ederim.
MEHMET
İLKER ÇİTİL (Devamla) Ben burada sözlerimi
sonlandırırken yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir dakika
Sayın
Tor sisteme girmiş, size de söz vereceğim Sayın Doğan.
Buyurun
bir dakika Sayın Tor.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Torun,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Az
önce grup önerisi hakkında konuşan Sayın AKP Kahramanmaraş
Milletvekili İlker Çitil Bey, benim Aşağı Sivrice köyünün
Pazarcıka bağlı olduğunu beyan ettiğimi söyledi. Bu
yanlıştır. Ben, grup önerisi metnini okudum, Bu grup önerisi
metni hakkında söz almış bulunuyorum. dedim. Grup önerisinde
geçen ifade budur, bu ifade benim ifadem değildir. Daha önce
Pazarcıka bağlı olduğu hâlde bilahare Dulkadiroğluna
bağlanmıştır buralar. Dolayısıyla bu ifade grup
önerisi metninde geçen ifadedir, benim ifadem değildir. Bunun
düzeltilmesini istiyorum, bu şekilde kayıtlara geçmesini istiyorum.
Bu benim ifadem değildir, bilmesini isterim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tor.
Sayın
Doğan
24.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan, konuşmacı, grup
olarak verdiğimiz önergenin suni bir gündem yaratmakla ilgili
olduğunu ve esas olarak da böyle bir sorun olmadığını
söyledi ve şiddetle kınadığını, bir ekmek
çıkmayacağı hususunu söyledi.
Çok önemli bir toplumsal sorun olarak
gördüğümüz, Terolardaki bu kamp alanının bölge
halkının istememesi, bölge halkıyla yeterince çalışma
yapılmaması eksikliğini bu şekilde ifade ederek gidermeye
çalışıyorlar. Konunun çok ciddi bir konu olduğunu ve
Bölge
halkıyla tekrar iletişim kurularak bu kamp yerinin
değiştirilmesi son derece önemli bir husustur. Yoksa, bizim
isteğimiz, oradaki dokunun birbiriyle olan ilişkilerinin
bozulması değil, tam tersine, kadim ilişkilerin daha
sağlama alınması ve bu toplumsal ilişkilerin devamı
yönündedir.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın Bakanın söz talebi var.
Buyurun Sayın Bakan.
25.- Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynakın,
Türkiyenin Suriyeli sığınmacılar konusunda tamamen insani
yaklaşımda bulunduğuna ve uluslararası
anlaşmaları gereği kapılarını
açtığına ve barınma merkezlerinin durumuna ilişkin
açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, ben de bu HDP
grup önerisi hakkında yerimden söz istedim. Gerçi, Kahramanmaraş
Milletvekilimiz Mehmet İlker Çitil Bey ve Fahrettin Oğuz Tor Bey de
bilgiler verdiler.
Olaya bütüncül bakmamız gerektiğini
düşünüyorum. 2011de halkının tepesine bomba yağdıran
bir diktatörden kaçan Suriyelilerin yüzde 58i ülkemize
sığınmıştır. Türkiye, bu hususta tamamen insani
yaklaşımda bulunmuş ve olaya hem de uluslararası
anlaşmaların gereği kapılarını
açmıştır. Gelenlerin mezhebi, cinsi, dili, ırkı bizim
için önemli değildir; sadece insandır.
Şu anda Türkiyede 2 milyon 742 bin Suriyeli
sığınmacı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha veriyorum Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Geçici barınma merkezlerindeki
sığınmacı sayısı 266 bindir ama bunun 7.742si de
Iraklıdır. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Mardin,
Kahramanmaraş, Osmaniye, Adıyaman, Adana ve Malatyada bu kamplar yer
almaktadır. Kahramanmaraştaki yer seçimi çalışmaları
sırasında -milletvekilimiz bilgi verdi- 18 yer
araştırıldı. Kahramanmaraşta mevcut çadır kent,
Küçük Sanayi Kooperatifinin mülkiyetinde olan 500 dönümlük bir alanda idi ve
sanayi sitesinin yapımı için de bugün Sanayi Bakanlığı
ihalesi vardı, olayın acilen çözülmesi gerekiyordu.
Ben yüce Meclisin bilgisine, özellikle de bu grup
önerisini veren HDPnin bilgisine şunu sunmak isterim: Şu anda Azez
bölgesinde koalisyon güçlerinin iştirakiyle gerek Suriye ordusunun gerek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, son bir
dakikayı vereyim, açıklama yapıyorsunuz.
Toparlarsanız seviniriz.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Şu anda orada 180 binden fazla Suriyeli insan
yerlerinden yurtlarından olmuş, Kilis sınırında
zeytinlik bölgede başlarına gelecekleri bekliyorlar. Ve o bölgede,
Suriye içerisinde kurulmuş kamp, bildiğiniz gibi, Rus uçakları
tarafından bombalandı, 10 bin insan barındırıyordu.
Biz olaya insani olarak bakıyoruz. Bu 180 bin
insanın da Türkiyeye gelmemesi için, orada rahat etmeleri için
çalışıyoruz ama Türkiyeye geldiklerinde de aç ve açıkta
kalmamaları için de bir yandan hazırlığımızı
yapıyoruz.
Tekrar ediyorum, olaya Alevi-Sünni olarak
değil, insan olarak bakıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti 11 milyar
dolardan fazla parayı bu iş için harcamıştır.
Açık kapı politikamıza ve insani yardımlarımıza
devam edeceğiz efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, ben yerimden söz istiyorum İç Tüzük 60a göre.
BAŞKAN Buyurun bir dakika.
26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Başbakan
Yardımcısı Veysi Kaynakın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, olaya insani açıdan bakmayan hiç kimse yok burada.
Bütün siyasi partiler olayın insani boyutu daha vahim sonuçlara yol
açmasın diye bu konuyu gündemleştiriyor.
Hükûmetin, maalesef, Suriyeden gelen mültecilerle
ilgili insani yaklaşımını da hepimiz biliyoruz. Bu mülteci
sorununu yaratan politikaların sahiplerinden birisi de AKP Hükûmetinin
kendisidir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş)
bombayı biz mi atmıştık
insanların üstüne?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Şimdi milyonlarca insanı mülteci statüsüne koymuşlar. Bu
insanları;
Bir: Avrupa Birliğine karşı koz
olarak kullanıyorlar.
İki: Kürt ve Alevi bölgelerinde demografik
değişimi esas alan asimilasyon politikasının parçası
olarak ele alıyorlar.
Üç: Zaman zaman sınır bölgesinden
Suriyeye geçişlerine izin verip fiilî olarak savaşın bir
tarafı olarak kullanıyorlar. Dolayısıyla, kimse gelip bize
Terolardaki kampın yapılışını insani
perspektiften falan değerlendirmesin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Bunlar altı boş iddialar.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Hepimiz
tabii ki insani perspektifi önemsiyoruz ama özellikle Kürt ve Alevi
bölgelerindeki demografik dönüşümü esas alan politikaların hepimiz
farkındayız.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Bunlar altı boş iddialar.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Besime Konca ve
arkadaşları tarafından, Suriyeli mülteciler için yapılacak
barınma merkezi için yeni bir alanın belirlenmesi amacıyla
6/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler arasında bir anlaşmazlık
var, elektronik cihazla yapalım.
İki dakika süre veriyorum.
Buyurun, süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), İshak GAZEL
(Kütahya)
-------0------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 24 milletvekili
tarafından, Elâzığ ve çevre illerde yaşanacak olası
bir depremle ilgili yapılacak çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 6/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 15/6/2016 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili
Ali Özcan ve 24 milletvekilinin, Elâzığ ve çevre illerde
yaşanacak olası bir depremle ilgili yapılacak
çalışmaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 6/1/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırma önergesinin (120 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 15/6/2016
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin, aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde, ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özcan
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Depremle ilgili verdiğimiz araştırma önergesi
için söz almış bulunuyorum.
Deprem konusu, gelişmiş ülkelerde iki
açıdan ele alınır, deprem öncesi ve deprem sonrası.
Ülkemizde bu konuda ciddi eksiklikler vardır. Siyasi iktidar, bu konuyu
görmezden gelmeye devam etmektedir. Ülkemizde kentsel dönüşüm
planları, deprem riski gözetilerek ele alınmak yerine rant
odaklı yapılmaktadır. Kentsel dönüşüm, depremde çok hasar
görecek yerlere değil, rantı yüksek ve lüks yerlere
uygulanmaktadır.
Maden Tetkik ve Arama, depremin jeolojik,
jeomorfolojik ve sismolojik bilgilerini içeren diri fay hatlarının
verilerini güncellemiş durumdadır. Avrasya Tüneli ve Osman Gazi
Köprüsü gibi büyük projelerde de bu diri fay bilgilerinin dikkate alınması
gerekiyordu. Deprem tehlikesine dikkat çeken uzmanlara da kulak vermek gerekir.
Elâzığ ilimizin deprem riskinin
araştırılması ve gerekli tedbirlerin tespit edilmesi için
araştırma önergesi verdik. Bu, son derece güncel ve üzerinde
hassasiyetle durulması gereken bir konudur. Uzmanlara göre,
Elâzığda 7 büyüklüğünde bir deprem
olasılığı vardır. Elâzığ, böylesi büyük bir
depreme de hazır değildir. Türkiyenin en büyük fay zonlarından
olan Doğu Anadolu fayı, Elâzığ şehir merkezine çok
yakın geçmektedir. 1999dan önce yapılan yapıların pek
çoğu da yönetmeliklere uygun değildir. Elâzığın
depreme hazırlıklı hâle getirilmesi elzemdir. Kentsel
dönüşüm planları, deprem riski gözetilerek yeniden ele
alınmalı ve planlamaya Elâzığın köyleri de dâhil
edilmelidir.
Rant değil, insan odaklı
çalışmalarla vatandaşlarımızın
barınması ve yaşamı güvenceye alınmalıdır.
Unutmayalım, deprem öldürmez, binalar öldürür; binaları da insanlar
yapar, binaların yapımını insanlar denetler ve onaylar.
Buralarda denetim mekanizması çok önemlidir.
Elâzığ, Türkiyede depremde büyük zarar
göreceği tahmin edilen 3 ilden biridir. Büyük yıkım beklenen
illerin 1incisi İstanbul, 2ncisi Elâzığ, 3üncüsü Malatya veya
Maraş. Niçin veya diyoruz? Çünkü bu konuda çalışmalar nedense
gizli tutuluyor, başka konularda olduğu gibi.
Yaşanacak deprem sonrası acil yardım
faaliyetleri konusu da bir o kadar önemlidir. Bu konuda özellikle
yapılaşmanın ve nüfusun yoğun olduğu kentlerde deprem
toplanma alanları konusu önem kazanmaktadır. Bugün sabah Marmarada
3,2 şiddetinde deprem oldu. Hükûmetin deprem konusuna insan odaklı
bakmak yerine rant odaklı baktığını en
çarpıcı şekilde gösteren konu, deprem toplanma
alanlarıdır.
1999 depremleri göstermiştir ki Marmara
Bölgesi, çok ciddi bir risk altındadır. 2029 tarihine kadar İstanbulda
7,2 şiddetinde çok ciddi bir deprem beklenmektedir. Deprem, yapı
stokunun yüzde 60ının depreme dayanıksız olduğu
İstanbulda büyük can ve mal kaybına neden olacaktır.
İstanbulda 1 milyon 600 bin bina vardır. Varsayalım ki
bunlardan yüzde 99una hiçbir şey olmayacak ve bu binalarda insan
kaybı olmayacak, olan, sadece yüzde 1lik kesime olacak. İlk
başta bu son derece sevindirici gibi görünse de yüzde 1lik bina
sayısı 16 bindir. Bu da, her binada 4 daire olsa, 250 bin insan
demektir. Dolayısıyla böylesi bir depremde İstanbuldaki
binaların sadece yüzde 1i bile yıkılsa, çok ciddi bir
faciadır.
17 Ağustos 1999dan
hemen sonra başlatılan çalışmalarla 1999-2003
yılları arasında İstanbulda 500e yakın deprem
toplanma alanı belirlendiği biliniyor. İl Afet Merkez Kurulu
tarafından belirlenen deprem toplanma alanlarının
yaklaşık yüzde 75inin imara açılarak
yapılaştığı iddia ediliyor. Biz bu iddiayı
Davutoğluna, Çevre Bakanına sorduk. Çevre Bakanı İmar
olaylarının bizimle ilgisi yok. manasında bir yazı verdi,
yani Bakanın kendi Bakanlığının yetki ve
sorumluluklarından haberi yok. Aslında bütün bu soruların Tayyip
Erdoğana sorulması gerekir, zira kendisi 1994 yılından
beri İstanbulu yönetiyor. Depremden bu yana on yedi yıl geçti.
İstanbul depreme hazır hâle geldi mi? Uzman kişilerin
ifadelerine göre, İstanbul 1999da, bugüne nazaran, depreme daha
hazırdı. Bu acı gerçek karşısında
sorumluların vicdanları sızlamıyor mu?
Biz Hükûmete ve Belediye
Başkanına İstanbulun hakkı olan resmî deprem toplanma alanlarını
soruyoruz, onlar ise cevap vermiyorlar, vatandaşa açık olması
gereken bilgileri ve kayıtları gizliyorlar. Devlet işi ciddiyet
ister. Burada gizli kapaklı işler var, ciddiyetsizlik var.
İstanbullu vatandaşlarımıza da buradan söylüyoruz:
Bilgilerin nasıl gizlendiğini isteyene detaylı bir şekilde
anlatırım. Tabii ki bir kısmını biliyoruz. 1999
depreminden sonra yapılan çalışmalarla belirlenen birçok deprem
toplanma alanının nasıl peşkeş çekildiğini,
üzerine hangi AVMlerin, hangi kulelerin nasıl dikildiklerini biliyoruz.
Ve bu toplanma alanlarının içerisinde Taksim Gezi Parkı da
vardı. Sadece Gezi Parkına gençlerin demokratik direnişi
sayesinde dokunamadınız, asla dokunamayacaksınız.
20 kat ve üstü yapıların yönetmeliği
dahi yokken ne cesaretle çok katlı yapılara parsel bazında imar
veriyorsunuz, bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
İstanbul gibi bir şehri bu kadar
plansız, hesapsız yönetmenin faturası çok ağır olur.
İstanbulu depreme hazırlama adına yapılan izleme ve
araştırma çalışmaları, devede kulak niteliğindedir.
İstanbulda sismik riskin azaltılması ve acil durum
hazırlık projesi kapsamında devlet daireleri, okullar,
hastaneler, yollar, köprüler ve viyadükler kısmen
sağlamlaştırılmıştır, oysa
vatandaşın yaşam alanları hâlâ ciddi risk
altındadır. Depreme hazırlama diye ortaya atılan kentsel
dönüşüm çalışmaları, deprem odaklı olmaktan
çıkmış, bilimsel verilere dayalı olmayan rantsal
dönüşüm projelerine dönüşmüştür.
Kentsel dönüşümün hangi ilçede öncelikli
yapılacağına kimler karar vermektedir? Bir kenti depreme
planlı ve programlı bir şekilde hazırlamak, sivil toplum
örgütlerinin, halkın ve üniversitelerin katılımıyla
mümkündür. Yapı stoku, kentin sadece bir bileşenidir. Şehrin
diğer bileşenleri olan altyapı, çevre, halk, ekonomi ve yönetim
olarak hazır olmamız gerekir bunlara. Olası İstanbul
depreminde bu altyapılar nasıl tepki verecektir?
Deprem, aynı zamanda en büyük çevre
felaketidir. Moloz ve atıklar ile sanayi tesislerinden ortaya
saçılması muhtemel parlayıcı, patlayıcı ve toksik
maddeler çok büyük çevre faciasına neden olabileceklerdir. Bunların
etkenleri havaya, suya ve toprağa karışırken en sonunda
besin zinciri vasıtasıyla gene insanlarımıza
ulaşır. Halkımızı depreme karşı
hazırlamamız ve riski azaltmamız gerekir.
Marmara Bölgesinde beklenen deprem
gerçekleşirse buranın, dolayısıyla da Türkiyenin
ekonomisinin ne hâle geleceğini hesaplayan var mı? Bütün
yatırımları ve dev projeleri, depremde en riskli bölge olarak
buralara yığıyorsunuz ama önlemini almıyorsunuz.
İş dünyasının olası bir depremde olabilecek iş
kaybının, ekonomik kaybının hesaplanıp önlemler
alınması gerekir.
Elâzığ, depremde yıkımın en
büyük olacağı öngörülen iller arasındadır. Bu nedenle
Elâzığın değerli milletvekili hemşehrilerimin de
desteğini alarak araştırma önergemizin kabul edileceğini
umuyor, saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde
ilk olarak Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan konuşacak.
Buyurun Sayın Botan. (HDP
sıralarından alkışlar)
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın
Başkanım, usulen belki öyle ama aleyhte değil, lehte
konuşacağım.
BAŞKAN Sayın Botan, benim önümdeki
bilgide aleyhte yazıyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır O, usulen
öyle.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Neyse, tamam,
düzeltelim böylece, peki.
BAŞKAN Olsun, peki. Siz, öyle, lehte
konuşacaksınız.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Evet.
BAŞKAN Tamam, peki. İçerik daha önemli.
Buyurun Sayın Botan.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun önerisi hakkında
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Gelişen bilim ve teknolojik olanaklar,
artık zemin etütlerinin kolayca yapılmasına ve gerekli
tedbirlerin önceden alınmasına imkân sağlamasına
rağmen Türkiye bu olanakları yeterince kullanmaktan uzaktır.
Dünyada gelişmiş ülkeler, bilimsel ve teknolojik olanakları
kullanarak yerleşim yerlerini ve yapıları, elde edilen verilere
uygun bir şekilde inşa etmektedirler. Olası depremlere
karşı önceden alınan bu tedbirlerin yanı sıra deprem
esnasında ve deprem sonrasında alınması gereken tedbirler
de deprem öncesinde alınan tedbirler kadar önem arz etmektedir.
Örneğin, imara açılan ve yapılan binaların, deprem
gerçeği gözetilerek deprem odaklı planlanması gerekmektedir.
Deprem süreçlerinde ise zamanında organize olabilmek, tahliyeyi
sağlayabilmek, barınma ve sağlık hizmetlerini
gerçekleştirebilmek için gerekli tedbirlerin düşünülmesi ve organize
edilmesi önemlidir.
Deprem haritası ve bu haritaya esas sismik
verilere göre, Türkiye topraklarının yüzde 93ü deprem bölgeleri
içinde yer almaktadır. Ancak şunu biliyoruz ki deprem, kader
değildir, yeter ki depremlerle nasıl
yaşayacağımızı, depremler sonrasında depremle
nasıl baş edeceğimizi bilelim. Rantçı, fırsatçı
tutumlardan uzak, deprem odaklı, insan odaklı planlamaları
gözetelim.
Türkiyenin jeolojik olarak birinci derece deprem
kuşağında yer almasına rağmen depremlerle ilgili önlem
alınmasının aciliyeti, 17 Ağustos 1999 Gölcük depremiyle gündeme
gelmiştir. Fay hatlarına yakın bölgelere yerleşim
izinlerinin verilmemesi gerektiği ve mevcut durumda fay hatları
üzerinde bulunan yerleşim yerlerinin tahliye edilerek kentsel
dönüşüme tabi tutulması uygulaması
başlatılmıştır. 1999 depreminden sonra 20 Mayıs
2011 yılına kadar, Kandilli Rasathanesinin verilerine göre,
yıkıcı ölçekte sayılan 5ten büyük 38 deprem meydana
gelmiştir.
En son 23 Ekim ve 9 Kasım 2011
yılında Van ilimiz, 2 tane büyük deprem felaketiyle karşı
karşıya kalmıştır. 1999 yılından sonra
Depremlere karşı gerekli önlemleri alıyoruz. denilmesine
rağmen 2011 yılında Van ilimizde yaşanan depremde en fazla
kamu binalarının zarar görmesi, alınan önlemlerin ne derece
etkili olduğunu göstermesi bakımından ibret vericidir. Kamu
binalarını bile depreme karşı dayanıklı inşa
etmeyen bir yönetim anlayışı, vatandaşların inşa
edeceği konutların depreme uygun olarak inşa edilmesini
nasıl sağlayacaktır? Depreme uygun bina inşa edilmesi için
çıkarılan Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile afet ve acil
durum kanunlarına rağmen hâlen yaşanan depremlerde hem
yıkıcı etkilerinin fazla olması hem de deprem sonrası
vatandaşlara sivil savunma hizmetlerinin gitmesinde yaşanan
yetersizlikler, deprem olgusunun yüzeysel ele
alındığını göstermektedir. Van depremi sonrası
gerekli tespitler usulüne uygun yapılmadığı için
sağlam raporu verilen Bayram Oteli artçı bir deprem sonrası,
hepinizin malumu, yerle bir oldu ve orada 38 can yitirdik. Bu örnek bile bize
depremle ilgili tedbir alma ve denetim yapma sorumluluğunun mevzuatı
hazırlamaktan daha fazlasını yapmayı gerektirdiğini
göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılında Van ilimizin
yaşadığı büyük deprem felaketinin üzerinden beş
yıl geçmiş olmasına rağmen hâlen depremin
acılarının ilk günkü gibi taze olduğunu belirtmek isterim.
Hükûmetin, deprem sonrası, kış
şartlarında çadır ve yardım bekleyen Van halkına
gönderdiği ilk yardım TOMAlar ve göz yaşartıcı gaz
olmuştur. Hemen akabinde, Van Büyükşehir Belediye Başkanı
gözaltına alınmış ve cezaevine konulmuştur.
Türkiye'nin dört bir yanından gelen yardımların
vatandaşlara ulaştırılması kamu görevlileri
tarafından engellenmiş ve depremzedeler günlerce çadırda yiyecek
yardımı alamamışlardır. Sonrasında kurulan
çadır kentler de vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını
karşılayacak donanımdan yoksun bir şekilde dizayn
edildiği için yaşanan yangınlarda en az 35 çocuğumuzu
kaybettik.
Depremzedeler için inşa edilecek konutlarla
ilgili TOKİ inşaat işlerini üstlenmiştir bildiğiniz
gibi. TOKİnin inşa ettiği konutlar depremzedelere yardım
mantığından ziyade vatandaşların mağduriyeti
üzerinden ticaret yapma mantığıyla satışa sunuldu.
Başka illerde aynı standartlarda yapılan konutlar 55 bin TLye
satılırken -Bayındırlık birim fiyatları üzerinden
bunu söylüyorum- Vanda 60 ve 75 metrekarelik TOKİ daireleri 65 bin lira
ile 98 bin lira arasında vatandaşlara satılmış
bulunmakta. TOKİnin biten konut projelerini zamanında yerel
yönetimlere devretmemesi nedeniyle aylarca konut alanlarına su ve
ulaşım hizmeti gidememiştir. Konutların idaresi özel bir
şirkete verilmiş olup, konut hakkını elde edip evlerine
yerleşmeye çalışan deprem mağdurlarına 2 bin ile 3 bin
lira tutarlarında yönetim giderleri ve aidat ödemesi borcu
çıkarılmıştır. Bu şekildeki borçlar nedeniyle
binlerce vatandaş daha ilk günden icralık olmuş ve bu icralar
yüzde 5 gibi faizlerle cezalandırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu kurumlarınca zamanında hasar tespiti ve enkaz
kaldırma çalışması
başlatılmadığından, kendi olanaklarıyla enkaz
kaldıran vatandaşlar kentsel dönüşüm ve faizsiz kredi
imkânlarından mahrum kalmışlardır. Sakarya depreminden
sonra çok doğru ve yerinde bir kararla, 4731 sayılı Kanun
marifetiyle, Sakaryada bulunan esnafın bir kısım vergi
borçları silinmiştir. Ülkemizde uygulama birliğinin
sağlanması ve Sakarya ilinden daha düşük millî gelire sahip Van
ilinin de böyle bir açılıma ihtiyacı olduğu aradan geçen
zaman içerisinde sürekli dile getirilmiş olmasına rağmen Hükûmet
bu konuda Van esnafını rahatlatacak adımları
atmamıştır. Van esnafının büyük bir kısmı
deprem döneminden var olan kredi borçlarını ödeyemediği için
bankalardan kredi çekemez duruma düşmüştür ve bu mağduriyet
hâlen devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Elâzığ ve çevresindeki illerde yaşanması
muhtemel bir depremle ilgili araştırma yapılarak gerekli
tedbirlerin alınması zaruridir. Önergenin ne kadar yerinde ve gerekli
olduğunu büyük bir deprem yaşamış Van ilimizin
yaşadığı tecrübelerden biliyoruz. Kuşkusuz, depremin
ne zaman olacağını ve ne kadar zarar vereceğini önceden tam
olarak tahmin etmek mümkün olmasa da dünyada büyük depremlerle karşı
karşıya olan ülkelerin aldıkları tedbirler göstermektedir
ki deprem ne kadar şiddetli olursa olsun can ve mal kayıplarını
asgariye indirmek mümkündür, yeter ki insan yaşamının her
şeyden daha önemli ve daha değerli olduğunu bilen bir yönetim
anlayışı ve mantalitesi devlet yönetimine hâkim olsun.
Selam ve saygılarımı sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Botan.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun sizi
dinliyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hatip
konuşmasında Van bölgesinde deprem sonrası yapılan
çalışmalar ile diğer bölgelerdeki yapılan
çalışmaları mukayese etti ve orada eksikliklerin olduğunu
ifade etti, bununla alakalı söz talep ediyoruz AK PARTİ Grubu olarak.
BAŞKAN Açıklama yapacaksınız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Evet, Van
Milletvekilimiz konuşacak.
BAŞKAN Yerinizden lütfen, açıklama için.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama bunu Hükûmet yapsın
Sayın Başkan, Hükûmet orada oturuyor, AKP Grubu niye sataşmadan
açıklama istiyor ki?
BAŞKAN Van Milletvekili ya Sayın
Kayatürk; sataşmadan değil, açıklamadan söz istedi Sayın
Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O zaman, bütün milletvekili
arkadaşlarımın söylediklerini düzeltmek için söz isteyelim
Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bakan da AFADdan sorumlu.
OKTAY VURAL (İzmir) AFADdan sorumlu
değil ki Van Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
depremle ilgili çalışmaların başı.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kayatürk.
Bir dakika
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Van Milletvekili Burhan Kayatürkün, Van Milletvekili Lezgin
Botanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BURHAN KAYATÜRK (Van) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Doğrusu, Van depreminde yapılanlar
Türkiyenin yüz akıdır. Çok kısa süre içerisinde, depremden üç
buçuk saat sonra Başbakanımız Kabinesinin yarısıyla
Vandaydı, deprem bölgesindeydi; bir ay içerisinde çok hızlı bir
şekilde çadırlar geldi, 75 bin çadırın peşinden 35 bin
konteyner geldi, bir yıl içerisinde Japonyada, Amerikada, Avrupada
olmayan bir hızla 17 bin konut yapıldı, şu anda 34 bin
konuta tamamlandı. Bir yıl içerisinde bakanlarımız
Vanı hiç terk etmedi, bir yıl içerisinde iki yüz elli iki gün bir
veya birden çok bakanın olduğu gün sayısıdır Vanda.
Şu anda Van halkı bu muhteşem konutlarda yaşamaktadır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Kayatürk.
LEZGİN BOTAN (Van) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Botan
LEZGİN BOTAN (Van) - Şunu istirham
ediyorum, şimdi, yani, ben bu verileri verirken çok detaya girmedim ama
şunu ifade etmek isterim izninizle, bir iki dakika süre verirseniz: Sanki
ben burada
BAŞKAN - Size de yerinizden bir dakika süre
vereyim Sayın Botan, buyurun.
28.- Van Milletvekili Lezgin Botanın, Van Milletvekili Burhan
Kayatürkün yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
LEZGİN BOTAN (Van) - Sayın Başkan,
ben sadece
Kiracılar TOKİ diye bir bölüm yapıldı,
sayın vekilim de iyi biliyor. Biliyorsunuz, TOKİ konseptinde sadece
cami ve okul yok, aynı zamanda sosyal donatı alanları, kültürel
alanlar, alışveriş merkezi, banka, PTT hizmetleri,
sağlık hizmetleri, hepsi içinde olmak durumundadır. Sayın
vekilim de iyi biliyor ki Kiracılar TOKİ Vana 25 kilometre
mesafede; gidiş-geliş 7 liradır ve oradakilerin hepsi yoksul
insanlar, çoğu işsiz insanlardır. Orada ne
alışveriş merkezi var ne çevre düzenlemesi var ne
ışıklandırma var ne park var ne sağlık
ocağı var ne banka var ne PTT hizmetleri var. Bu hizmetleri almak
için 4 kişilik bir aile asgari olarak -ay ortalaması- en az, toplamda
bir on beş gün şehre inip ihtiyaçlarını
karşılamak durumundadır. 7 lirayla çarptığınız
zaman bu bile bir asgari ücrete tekabül etmektedir. Bu hizmetler gerçekten
sunulmamıştır bakın. Onun için
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Botan.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 24 milletvekili
tarafından, Elâzığ ve çevre illerde yaşanacak olası
bir depremle ilgili yapılacak çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 6/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde ikinci olarak Mersin Milletvekili Sayın Baki
Şimşek konuşacak.
Buyurun Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun Elâzığ ve çevre illerindeki deprem riski ve bu riskin
yaratacağı tehditlerin en aza indirilmesi için yapılacak
çalışmalar üzerine vermiş olduğu öneri üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Elâzığ,
Doğu Anadolunun, Erzurum ve Malatya illerinden sonra, en büyük 3üncü
ilidir ve deprem riski konusunda hassasiyetle üzerinde durulması gereken
bir ilimizdir. Doğu Anadolu fay hattı ülkemizdeki en etkin fay
hatlarından biridir. Son zamanlarda Elâzığ ilinde 7
büyüklüğünde bir deprem olması ihtimali üzerinde durulmaktadır.
Bu sebeple, Elâzığ ilinin kentsel dönüşüm planları deprem
riski gözetilerek ele alınmalıdır. Elâzığ ilinde
gerçekleşecek bir deprem neticesinde büyük kayıplar yaşanacaktır.
Bu tehditlere karşı acil eylem planları harekete geçirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, Elâzığ
şehir merkezini de içerisine alan ve Hazar Gölüne kadar uzanan geniş
fay hatları bulunmaktadır. Ana kırık hariç bu fay
hattının orta büyüklükte yani 5,5 ila 6,5 arasında
değişen önemli bir deprem etkisi oluşturabileceği de
bilinmektedir. Bunun örneklerini biz 2004, 2007 ve 2010 Okçular depreminde
yaşadık. Elâzığın Karakoçan ilçesinde 2010
yılında meydana gelen ve 41 kişinin yaşamını
yitirdiği 6 şiddetindeki depremin ardından TOKİ evlerine
yerleştirilen köylülerin bu evlerdeki altyapı, borçlanma gibi
sorunlarına bir çözüm bulunamadı. Köylüler, ayrıca, kendilerine
şehir gibi bir yaşam kurduklarını ifade ederek altı
sene geçmesine rağmen bu duruma alışamadıklarını
belirtiyorlar. Kovancılar ilçesine bağlı Okçular, Yukarı
Kanatlı, Kayalı ve Tabanözü köylerinde en çok hasar meydana gelirken
burada yaşayan köylüler de TOKİ ve Bayındırlık Bakanlığınca
yaptırılan yeni evlere yerleştirilmişlerdi. Köyleri tamamen
yıkılan Tabanözlüler, Kovancılar-Karakoçan arasında bulunan
ve köyden 5 kilometre uzaklıkta bulunan Bağlıağaçta
6ncı yıllarına alışmaya çalışıyorlar.
Elâzığ merkez ilçeleri ve köylerinde
deprem riski taşıyan bölgeler tespit edilmeli, çok riskli bölgelere yapılaşma
yasağı konulmalıdır. Ayrıca, TOKİ, merkezden
başlayarak sağlıksız yapıları test etmeli, bu
bölgelerde kentsel dönüşüm projelerini acilen hayata geçirmelidir.
Elazığ, konut stoku açısından
sıkıntılıdır. Şehirleşme olarak
Elâzığın güney yamaçlara doğru yayılması
gerekirken gevşek zeminin olduğu tarım alanlarını
imara açtılar. Elâzığın nüfusu 350 binken, 2050 yılında
tahminî nüfus maksimum 500 bin olacakken imar planları 1 milyon nüfusa
göre ve ranta dayalı olarak yapılıyor. Revizyonda kat yükseklikleri
artırılmış, 5 katın üzeri riskli olmasına
rağmen Elâzığın plaka numarası 23 kata kadar imar
yaptırılmıştır. İyi ki Elâzığın
plaka numarası 66 değilmiş, yoksa 66 kata kadar da bunlar imar
verebilirlerdi.
Değerli milletvekilleri, kentsel dönüşüm
kanun ve yönetmelikler çıktığından beri bireysel bazı
örnekler hariç kentlerin ve vatandaşların sorunlarını
çözememiştir. Siyasi irade, gerekli yasal düzenlemeleri yaparak
vatandaş ile belediye ve vatandaşlarımız ile müteahhitler
arasında hakça bölüşümü sağlamalıdır. Yıllarca
süren mahkemelerden, uzlaşmazlıklardan vatandaşlarımız
da, müteahhitler de kurtulmalıdır. Maalesef, Türkiye, köyden kente
göçün yoğun bir şekilde yaşandığı son kırk
yılı iyi yönetememiş ve bütün şehirlerin kenar mahalleleri
bu göçe hazırlıksız yakalanmış, imar planı ve
altyapısı olan arsalar üretilememiş, tarlalara yapılan
sağlıksız, kaçak binalarla gecekondu mahalleleri
oluşturulmuştur. Yalova depreminde 1980 yılından önce
yapılan bir tek bina yıkılmamıştır,
insanlarımızın daha çok kazanma hırsıyla
yapmış oldukları sağlıksız ve depreme
dayanıksız binalar yıkılmıştır. Demirden ve
çimentodan çalarak Türkiye'nin her yerinde yüz binlerce konut inşa
edilmiştir.
Öncelikle, çok katlı olan konutların
tamamının depreme dayanıklılık testlerinin
yapılması ve buna göre tedbir alınması gerekmektedir. Acil
olarak 1/100.000lik çevre düzeni planları, 1/5.000lik nazım
planlar, 1/1.000lik imar uygulama planları Türkiye'nin tamamında
bitirilmelidir. Konut alanları, ticaret alanları, sanayi, turizm ve
tarım alanları belirlenmeli, kargaşaya son verilmelidir.
Altyapısı hazırlanmış, yatırım yapmaya
hazır, turizm ve sanayi bölgeleri vatandaşın hizmetine
sunulmalıdır.
Şehir içlerinde rant ve daha çok kazanma
hırsıyla mevcut evlerin üzerine yeni kaçak katlar
yapılmış, belediyeler bağış ve rüşvet alarak
bunlara elektrik ve su bağlamış ve göz yummuşlardır.
Maalesef aynı yaklaşım devam etmekte, özellikle seçim
dönemlerinde, başta İstanbul olmak üzere birçok kentte yoğun bir
şekilde kaçak inşaatların yapımına devam edilmektedir.
TOKİ milyon dolarlık konutlar yapmakla
meşgul olurken maalesef insanlar varoşlarda yaşamaya devam
etmektedir. On dört yıllık AKP iktidarı döneminde seçim bölgem
olan Mersin de aynı kaderi yaşamış, Mersin merkez ve hiçbir
ilçesinde bir tek kentsel dönüşüm projesi hayata geçirilememiştir.
Her konuda sınırsız güç ve yetkiye sahip olan Hükûmet, maalesef
koskoca bir büyük şehri kaderiyle baş başa
bırakmıştır.
Türkiyede terör ve işsizlikten sonra en önemli
sorun planlamadır. TOKİnin, bir tarafta kentlerin 5-10 kilometre
dışına kentin kimliğiyle, dokusuyla bağdaşmayan,
3 tarafı beton bloklarla çevrilmiş binalar, diğer bir tarafta
ise rant çevrelerine teslim edilen milyon dolarlık konut projeleri
yapması yerine -hep söylediğiniz ama bir türlü
yapmadığınız- fakir fukaraya, garip gurebaya sosyal
konutlar yapmasını, dar gelirliye aylık 100 TL, 250 TL gibi
rakamlarla vermiş olduğunuz konut projelerini gerçekleştirmesini
bekliyoruz. Kentlerdeki ve köylerdeki dönüşümleri acilen bitirmenizi ve
Türkiyenin geleceğini planlamanızı bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, Mersin-Adana
Hızlı Tren Projesinin Tarsus bölümü mutlaka yer altına
alınmalı, şehir ikiye bölünmemelidir.
Tarsus devlet hastanesinin temeli bir an önce
atılmalıdır.
350 bin nüfuslu bir kentte araç muayene istasyonu
bulunmamaktadır. Tarsus halkı acilen araç muayene istasyonu
istemektedir.
Tarsus-Çamlıyayla yolu bitirilmelidir.
Tarsus Tarımsal Organize Sanayi Bölgesi için
acil kaynak aktarılmalıdır.
Tarsusa kurulacak olan teknoloji üniversitesinin
adı Eshab-ı Kehf Üniversitesi olarak değiştirilmeli,
tarım bölgesi olan Tarsusta mutlaka ziraat fakültesi ve ziraat meslek
yüksekokulu açılmalıdır. Eshab-ı Kehfin adına
yakışan ilahiyat fakültesi mutlaka açılmalıdır.
Yılan hikâyesine dönen Çukurova Havaalanı
inşaatının bir an önce başlatılması
gerekmektedir.
Sahil bandında yıllardır söz verilen
otel inşaatları bir türlü başlatılamamıştır.
Bu inşaatların acilen başlatılması gerekmektedir.
On dört yıllık AKP döneminde koskoca bir
büyük şehirde bir tek alt geçit yapılmamıştır. 22 tane
alt geçide ihtiyacı olan Mersine mutlaka Karayolları gerekli
desteği vermelidir.
Mersin-Adana arası 8 şeritli yol söz
verildiği gibi yapılmalıdır.
Mersin-Antalya yolu bir an önce bitirilmelidir.
Başta Erdemli olmak üzere, Mersinin bütün
ilçelerine doğal gaz götürülmelidir.
1938 yılında açılan Anamur
Limanına kilit vurulmuştur. İskelede göçük tehlikesi
vardır. Anamura söz verilen liman ne zaman yapılacaktır?
Kıbrısa giden suyun durumu nedir? Bu
sudan Anamura pay verilecek midir?
Silifke-Mut yolu, Mut Organize Sanayi Bölgesi için
gerekli destek verilmelidir.
Mersinin ilçelerinin tamamında doktor
açığı vardır. Ne zaman tamamlanacaktır?
Mersin Erdemli, Tarsus, Mezitli başta olmak
üzere dolu yağışı olan bölgeler acil afet kapsamına
alınmalı, çiftçilerin tarım kredi ve zirai kredi borçları
ertelenmeli. Ayrıca, Ramazan Bayramında bu çiftçilere nakdî
yardım yapılmalıdır.
Türkiyede yaş sebze meyve ihracatında
birinci sırada olan Mersinin Rusya krizinde yaşadığı
zararlar telafi edilmelidir.
Tüm bu duygu ve düşüncelerle ramazan
ayınızı tebrik ediyor, şehit haberlerinin gelmediği,
anaların gözyaşının akmadığı bir bayramda
buluşma dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Şimşek.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde
son konuşmacı olarak Elâzığ Milletvekili Sayın Ömer
Serdar konuşacak.
Buyurun Sayın Serdar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Sayın
Başkan, Divanın değerli üyeleri, çok kıymetli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bilvesile ramazanınızın da hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Bugün CHP Grubu adına verilen önerge
kapsamında depremi konuşuyoruz. Deprem, bizim bir gerçeğimiz, bu
coğrafyada konuşlanan ülkenin bir gerçeği. Biz bu gerçekle çok
defa karşılaştık ancak sonrasında yüzleştik,
yaralarını sarmaya çalıştık ve bu gerçekle
yaşamanın faturasını da geçmişte çok ödedik.
Tabii, önerge içeriğine
bakıldığında münhasıran bir bölge ele
alınmış. Doğrudur, burada yapılan tespitler var,
Elâzığ, Bingöl ve Malatyanın bulunduğu bölgedeki Doğu
Anadolu fay hattı çerçevesinde Elâzığa daha güvenli bir
yapılaşmanın yapılması yönünde bir önerge var. Ancak
önergenin içeriğine baktığımızda daha çok,
bildiğimiz şeyler tekrarlanmış durumda yani bir anlamda
malumun ilamı.
Değerli arkadaşlar, siyaset malumun
ilamı değildir, siyaset geleceğe dair vizyon kurmaktır.
Siyaset içinde şehir adlarının geçeceği, mesela
Elâzığın geçeceği, Bingölün geçeceği,
Maraşın geçeceği cümleler kurmak da değildir. Bunları
kurmak kolay veya bunlar üzerinden kariyer planlaması yapmak da kolay ama
bu biraz da bizim, hani o yüce millet dediğimiz, zekâsına
güvendiğimiz milletin aklıyla da dalga geçmek gibi bir şeydir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Vay be! Yani
büyük hakaret var burada.
ÖMER SERDAR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, burada değerli hemşehrimin arkadaşlarıyla
birlikte vermiş olduğu önergede bahsetmiş olduğu hususlar,
zaten bizim siyaset anlayışımızın içinde olan
hususlar. Ne demek istiyorum bununla? AK PARTİ hükûmetleri olarak
başından beri biz insan merkezli olaya
yaklaştığımız için ve yönetişim
anlayışı içerisinde toplumu yönetmeye
çalıştığımız için bunlar aynen Türkiye'nin
diğer sorunlarında olduğu gibi bizim gündemimizde olan
sorunlardı ve buna ilişkin çözüm arayışlarımız
vardı. Şehirleşme olayına da böyle bakıyoruz,
kentleşme olayına da böyle bakıyoruz çünkü insanların can
güvenliği, akıl güvenliği, nesil güvenliği bizim
sorumluluğumuz alanında olan şeyler ve anayasal teminat
altında olan şeyler.
Şimdi, söylediğiniz o hususlara da
geleceğim. Ancak, dediğim gibi, eğer bir siyaset
paydaşlığı oluşturacaksak, bir siyaset üreteceksek
içinde basit cümlelerle şehirlerin adının geçeceği
siyasetler üretmeyelim. Şunu söylemeye çalışıyorum
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) 3 kere
aynı cümleyi tekrarladınız, ne diyorsunuz onu söyleyin.
ÖMER SERDAR (Devamla) Şunun için, bunu daha
iyi anlamanız için söylüyorum
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Söyleyin de
anlayalım.
ÖMER SERDAR (Devamla) - Kendi seçim
alanlarınızı bırakmış, başka yerdeki
sorunlarla, sadece bizim yaptığımız işleri tekrar
etmekle
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Memleketi ya,
memleketi! Yapma ya!
ÖMER SERDAR (Devamla) -
araştırma
önergesini hayata geçirmeye çalışıyorsanız bu konu
yeterince anlaşılmamış demektir.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Kendi memleketi ya!
Ayıp ya!
ÖMER SERDAR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, biz memleketimiz için duyarlıyız, Hükûmetimiz de
aynı şekilde duyarlı. Peki, duyarlı olarak ne yaptık?
Ben isterdim ki önerge sahibi arkadaşımız burada yapılan
şeyleri de söylesin.
Şimdi, Elâzığ gibi bir yerde
ENGİN ALTAY (İstanbul) İyi ya! Bunu
mu söyleyeceğiz, ayıp ya! Olur mu öyle şey!
ÖMER SERDAR (Devamla) Sayın Grup Başkan
Vekili, bakın, dinleyin ne yapmışız Elâzığda.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hadi anlat,
dinleyelim. Onları sen söyleyeceksin, biz de
yapamadıklarınızı söyleyeceğiz.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Şehir isminden
bahsetme, basit politika yapma Ömer! Ömer, masumane bir araştırma
yapmak istiyoruz.
ÖMER SERDAR (Devamla) Evet, tespit doğru.
Elâzığ ikinci derecede deprem bölgesi. Bunun farkında olarak
gerek üniversiteler düzeyinde gerek TOKİ nezdinde gerekse Çevre Bakanlığı
nezdinde ciddi çalışmalar yapıldı. Mesela, Kentsel
Dönüşüm Strateji Belgesinin ihalesi yapıldı, yer teslimi de
yapıldı. Bu ne getiriyor? Bununla Elâzığ ili ve genelinde
bütüncül planlama anlayışı içinde afet risklerinin tespit
edilmesi, risk alanlarının dönüştürülmesi, gelecek vizyonunun
belirlenmesi. Yani, bununla 4.050 hektar alandaki bütün binalar tek tek elden
geçirilecek. Bu önemliydi Elâzığ şehri için ve bunun ihalesi de
yapılmış oldu.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Biz de destek
verelim, ne var ya!
ÖMER SERDAR (Devamla) Aynı şekilde, biz
yapıyoruz da dolayısıyla siz geriden geliyorsunuz.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Ya, sadece siz
yapmayın, hep beraber yapalım.
ÖMER SERDAR (Devamla) Bunları yaptık, en
azından sizi de bilgilendirmiş olalım.
Elâzığ Belediyesi 1/100.000 ölçekli
revizyon imar planlarını devreye soktu, askıda bugünlerde.
Burada da ada bazlı çalışmalarla özellikle riskli alanlarda,
daha önce, şehrin ilk kuruluş aşamasında özellikle sokak
aralarının dar olması, bitişik nizam faktörü dikkate
alınarak buraların dönüştürülmesi için şu an askıda,
bu çalışmalar devam ediyor, bunun planlamaları da
tamamlandı. Dolayısıyla, burada da böyle bir önlem
almış oluyoruz.
Aynı şekilde, il afet planıyla acil
durumlara ilişkin alınması gereken önlemler, kurumlar tespit
edilerek, bunlar da planlanmış durumda.
Değerli arkadaşlar, bunlar
yapılırken Hükûmetimizin sadece bu alana değil, münhasıran
bütün alanlara bakışı budur, insan merkezlidir. Burada,
bazı siyasi parti sözcüsü arkadaşlarımız bazı
şeylerden bahsetti. Nedir? Efendim, Kentsel dönüşümde insan dikkate
alınmıyor, rant merkezli dönüşümler yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, Elâzığ örneğine
baktığımızda, biraz önce MHP hatibi
arkadaşımız söyledi, Elâzığın 23 plakasıyla
ilgili kat ruhsatı verildiği söylendi. Keşke oradaki revizyona
tam olarak baksaydınız, ada bazlı çalışmalarda neler
yapıldığını görseydiniz bunu bu şekilde
karikatürize etmemiş olurdunuz.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Deprem
riski olan yerde 23 kat yanlıştır, deprem riski olan yerde. Bunu
kabul etmeniz lazım.
ÖMER SERDAR (Devamla) Orada ada bazlı olarak,
özellikle jeolojik etütler de yapılarak hangi bölgede ne kadar kat
verilebileceği, bazı alanlarda da metropolün göstergesi olarak kat
yükseklikleri verildi ama jeolojik etütlerin de dikkate
alındığını görecektiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Hani dikey yapılanma
yoktu!
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Dikeyi
sevmiyorsunuz siz, yatay istiyordunuz, niye dikey?
ÖMER SERDAR (Devamla) Dolayısıyla, orada
4.050 hektar alanda bu revizyon imar planı yapıldı ve şu an
askıda. Dolayısıyla, burada bizim
yaptığımız, Hükûmet olarak yaptığımız
şey, Çevre Bakanlığı olarak, TOKİ olarak
yapmış olduğumuz şey, insanların, yaşanabilir
kentlerde insan onuruna yakışır bir şekilde
yaşamasını temin edecek mekânlar oluşturmak.
Van konusunda biraz önce bir şeyler söylendi,
burada insaf sahibi olmak lazım değerli arkadaşlar.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yahu, sen kendi
söylemek istediklerini söyle.
ÖMER SERDAR (Devamla) Bakın, Van depremi
olduğu zaman üç buçuk saat içerisinde Sayın Başbakan ve Kabinesi
Vandaydı ve bir yıl içerisinde
OKTAY VURAL (İzmir) Daha depremin ne kadar
olduğunu bile tespit edemedin üç saatte!
ÖMER SERDAR (Devamla) -
17 bin konut, şimdiye
kadar da 35 bin konut yapıldı. Burada yapılanları göz
ardı ederek nankörlük etmemek lazım.
Bu açıdan, bizim özellikle, bu önergeye ret oyu
vermemizin temelinde şu var: Sayın milletvekilleri, burada zaten biz
yapılması gerekenleri yapıyoruz, yeni bir şey
söylemiyorsunuz, araştırılması gereken bir şey yok,
zaten bizim kurumlarımızın bu konuda yapmış
olduğu çalışmalar ortada. Bu çalışmalar ortadayken
Mecliste kurulacak bir araştırma komisyonunun buraya bir katkı
sağlamayacağını düşünüyoruz.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Ne zararı olur
ya!
ÖMER SERDAR (Devamla) Yoksa, buranın deprem
bölgesi olması ve riskli alanlar içerisinde olması tespitinize
mugayir bir şey söylemiyoruz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Uzatma,
Elâzığ için araştırma istemiyoruz. de. Elâzığ
için araştırma istemiyorum. deyin, Elâzığ halkı
duysun sizi.
ÖMER SERDAR (Devamla) Yani, burada
oluşturulacak araştırma komisyonunun bir katkı
sağlamayacağını düşünüyoruz.
Büyük siyasetler yapmak istiyorsak büyük projeler
geliştirmek durumundayız. Dolayısıyla, bu çerçevede,
önergeye ret oyu vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Serdar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilim de bilir gerçi ama
muhalefetin görevi eleştirmektir. İlk defa, bir iktidar
milletvekilinin muhalefete Niye eleştiriyorsunuz? gibi bir tepkisiyle
karşılaştım. Biz işimizi yapıyoruz, onlar da
işlerini yapacaklar. Yaptığınız her işte
şüphesiz eksik vardır, biz size hiç iş yapmıyorsunuz da
demedik. Bizim görevimiz eksikleri bulmak, daha iyisinin
yapılmasını tesis etmek.
Ancak, bununla beraber, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üyesi bulunan 550 sayın milletvekilimiz de Meclis
araştırma önergelerini belli bir hazırlık içinde, denetim
faaliyeti kapsamında verirler. Sayın milletvekili
konuşmasında İstanbul Milletvekilimiz Elâzığlı
olmakla da gurur duyan- Sayın Ali Özcanın vermiş olduğu
araştırma önergesini içerikten yoksun diye ifade etmek suretiyle
Meclisi izleyen vatandaşlarımız nezdinde ve Genel Kurul üyeleri
nezdinde sayın milletvekilimizi küçük düşürmeye
çalışmıştır. Kendisine söz hakkı verilmesini
talep ediyorum.
BAŞKAN Peki
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Serdar, buyurun.
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Zabıtlara
geçmesi açısından bir şeyler arz etmek istiyorum.
Sayın grup başkan vekili, benim,
muhalefetin eleştirme hakkının olmadığına
ilişkin beyanım olduğunu ve böyle bir ifade
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hakkı yok.
demedin de Niye eleştiriyorsun? dedin.
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Şüphesiz,
muhalefet eleştirecektir.
BAŞKAN Tamam, böyle bir ifade
kullanmadınız.
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Muhalefetin
eleştirmek gibi doğal bir hakkı vardır ve
saygındır bu hak, bizim için de saygındır.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Ali abimi,
haşa, küçük düşürmek gibi bir niyetim yok, olmaz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama, öyle
algı oldu, algı öyle.
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Benim
hemşehrimdir, dostumdur o ayrı. Ben sadece önerge içeriği
itibarıyla bir şey sunmuyor, biz bunları zaten
yıllardır yaptık...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Olur mu? Bir sürü
şey sunuyor. Yani dostluğunuza bir şey demem ama
BAŞKAN Sayın Özcan, konuşacak
mısınız bu açıklamadan sonra?
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika
(CHP sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ali Özcanın, Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdarın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
Benim değerli hemşehrim,
milletvekillerim
Diğer 3 arkadaş nerede? Elâzığla ilgili
ben boş konuşuyorum, boş konuşmak için buraya
çıktım, gündem yaratmak için. Neredesiniz boşu doluya çevirmek
için? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli hemşehrilerim, değerli
milletvekilleri; Elâzığ deprem açısından en riskli
kentlerden biridir. Biz bu acıları birlikte yaşadık.
Bilmediğimiz şeyler değildir. diyorsun sayın vekilim,
değerli kardeşim, deprem bilinmez, depremin ne zaman geleceği de
bilinmez. Onun için diyorum ki gelin, bizim bilmediğimiz şeyleri bize
anlatın. Bunu nerede anlatacaksın? Sokakta anlatacak hâlin yok senin
bunu. Kulüpte anlatacak, kahvede anlatacak
Burası Meclis, burada
birbirimizi ikna edeceğiz, yaptıklarınızdan bizim haberimiz
olsa bunda ne zarar var. Biz bunları öğrenmek için bu
araştırma komisyonunun olmasını arzu ediyoruz.
Üstelik de bu Mecliste kariyer yapmak için
-Elâzığ için söylüyorum- en son adam Ali Özcandır. (CHP
sıralarından alkışlar) İspat ediyorum, bu sefer ben
Cumhuriyet Halk Partisinin bayrağını
Ya partim olarak ya
bağımsız olarak Elâzığdan milletvekili olarak buraya
gelmeyi taahhüt ediyoruz size. Ne diyorsun sen! (CHP sıralarından
alkışlar) Ali Özcanın kariyere ne ihtiyacı var? Gelin,
Elâzığın Gazi Caddesinde birlikte yürüyelim, Ali Özcana olan
alaka ne, iktidar partisinin milletvekillerine olan ne.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZCAN (Devamla) Ben Elâzığda
doğdum, Elâzığın ruhu, Elâzığın
mayasıyla büyüdüm.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özcan.
ALİ ÖZCAN (Devamla) O Elâzığa
hakkıyla çivi çakılmasında sizin ne kadar katkınız
varsa size o kadar da destek veririm. Destek veririm size.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) CHPden istifa mı
ettiniz?
ALİ ÖZCAN (Devamla) Yapmayın, böyle bir
şey. İçeriği boş
BAŞKAN Sayın Özcan
ALİ ÖZCAN (Devamla) Ben içeriği boş
şeyleri konuşuyorum, sen onu söyleme, gel doldur. Gel
araştırma komisyonunu birlikte yapalım ve ben o dolu dolu
bilgiyi sizden alayım.
BAŞKAN Sayın Özcan, teşekkür
ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Bağımsızdan
mı aday olacaksınız?
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Canım nereden
isterse
Canım nereden isterse
Sen bu adamı tanı, tanı!
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Serdar, sizi dinliyorum...
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Efendim
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Kimseye boyun
eğmeyen, hiç kimseye
BAŞKAN Sayın Özcan
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Hayırlı olsun.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Tabii efendim,
bağımsızdan da gelirim, partiden de gelirim. Onun için sen beni
tanımadan konuşma hemşehrim, beni tanıyan adamlar var
burada.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yahu bir
kucaklaşsın da bu iş bitsin ya, polemiğe gerek yok.
BAŞKAN Sayın Serdar, sizi dinliyorum
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sonra sizi dinleyeceğim
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Efendim
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir
kucaklaşın Elâzığ için olmazsa.
BAŞKAN Bu alkışlanır,
gerçekten bu alkışlanır. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Her iki milletvekilimize de teşekkür ediyorum,
sağ olun.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, Sayın Baki
Şimşeke sataşma var.
BAŞKAN Sayın Şimşek, sizi
dinleyelim şimdi.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, Sayın Serdar imar planlarını iyi
incelemediğimizi, onun için böyle yanlış bilgi verdiğimizi
söyledi. Sataşmadan dolayı bu konuda söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, sizi de dinleyelim, iki
dakika Sayın Şimşek.
2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdarın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 350 bin nüfuslu
Elâzığda yeni imar planları yapılıyor, şu anda
da askıda. Planlar konusunda biz de bir inceleme yaparak bir bilgi sahibi
olduk. 350 bin nüfuslu Elâzığın nüfusu ben konuşmam
sırasında da söyledim- 2050 yılında maksimum 500 bin
olacak. Şu anda Elâzığda tekrar söylüyorum- ranta dayalı
bir imar yapılmıştır, 1 milyon nüfusa göre bir imar
yapılmıştır, 1 milyon insanın yaşayacağı
nüfusa göre bir imar yapılmıştır ve tarım arazilerine
yayılarak bir imar yapılmıştır. Şimdi, deprem
riski taşıyan bir bölgede 23 kata izin verilmesini acaba
savunabilecek bir tane Elâzığlı var mı? Ada bazı
yapılaşma olduğu zaman 23 katı depremden ne koruyor acaba,
bunu merak ediyoruz. Deprem riski olan bölgelerde kesinlikle 5 katın
üzerinde bir yapılaşmaya izin verilmemesi gerekmektedir ama maalesef,
Elâzığın yapılan hem revizyon hem de genişletilen
imar planında çok kata yönelinmiştir. Şehir merkezinde ve
gelişim alanlarında kentsel dönüşüm adı altında 20
kat, 22 kat, 23 kat ruhsatlar verilmiştir. Bunların
yanlışlığını dile getirdim. Tekrar yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şimşek.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Bakanın da bir söz
talebi var, daha sonra sizi dinleyeceğim Sayın Baluken.
Sayın Bakan, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynakın, deprem
konusunda Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı olarak yapılan faaliyetlere ilişkin
açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Başkanım.
Saygıdeğer milletvekilleri, aslında
Elâzığın depremselliğiyle ilgili önemli bir konu gündeme
getirilmiş bulunuyor. Teşekkür ederim. Ben de bu hususta
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
olarak yapılan faaliyetlerle ilgili kısaca bilgi arz etmek istedim.
Elâzığ ikinci derecede tehlikeli deprem
bölgesi. Burada meydana gelebilecek herhangi bir afet durumunda müdahale
çalışmalarının gerçekleştirilebilmesi için
Elâzığ İl Afet Müdahale Planı hazırlanmıştır.
Afet Müdahale Planı, afet ve acil durumlara ilişkin müdahale
çalışmalarında görev alacak hizmet grupları ve koordinasyon
birimlerine ait rolleri ve sorumlulukları tanımlamış, afet
öncesi, afet sırası ve sonrasında müdahale
planlamasının temel prensiplerini belirlemiştir.
Elâzığda yaşanabilecek
-inşallah olmaz- her tür ve ölçekte afet ve acil durumlara müdahalede
görev alacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha verelim bir ek süre.
Buyurun, toparlayın lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş)
kurum ve kuruluşlar, sivil toplum
kuruluşları ve gerçek kişiler bu plan kapsamında
tanımlanmıştır. Afet meydana geldikten sonra toplanılacak
park, bahçe gibi korunaklı alanlar olmak üzere toplanma alanları
belirlenmiş, Afet Müdahale Planında ilçe bazında da 26 tane
alan haritalarla gösterilmiştir.
Ayrıca, şunu da ifade edeyim: 2010
yılında meydana gelen deprem afeti nedeniyle Palu, Karakoçan ve
Kovancılar merkez ve köylerinde hak sahibi kabul edilen ailelere TOKİ
Başkanlığınca 1.820, Elâzığ Valiliğince
1.705 ve İçme depremi nedeniyle de 304 konut olmak üzere 3.824 konut
şu ana kadar yapılmış, teslim edilmiştir. 2010-2015
yılları arasında 48 altyapı projesi ve 1 adet afet önleyici
tedbir projesi tamamlanmıştır.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan sayın hatip
grubumuzun vermiş olduğu bilgileri insafsızlıkla ve
nankörlükle suçladı dolayısıyla açık bir sataşmada
bulundu.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdarın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir kere, önce şunu söyleyelim: Yani bu
şekilde büyük doğal afetlerin yaşandığı
ortamlarda Başbakanın ya da Hükûmet yetkililerinin o bölgeye gitmesi
bir lütuf değil, bir zorunluluktur, onu bu kürsüye geldiğinizde,
yapılmış bir hizmet olarak sunmanız doğru
değildir.
Şimdi, Vanla ilgili bizim
eleştirdiğimiz husus şudur: Yani, 65 metrekarelik, 70
metrekarelik dairelerin üzerinden kâr sağlanacak şekilde fahiş
fiyatlarla Van halkının alım gücünün üstünde vatandaşlara,
yurttaşlara verilmesi bizim açımızdan kabul edilemez bir
durumdur. Eğer Türkiye Cumhuriyeti, Anayasada belirtildiği gibi bir
sosyal devletse sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmek
zorundadır. Barınma en temel ihtiyaçtır ve deprem mağduru
olan vatandaşlarla, yurttaşlarla ilgili barınmayı da bir ticari
alan hâline getirmemeniz gerekiyordu; onu eleştiriyoruz. Yani, TOKİ
âdeta doğal afet bölgelerinde emlakçılık yapıyor, ticaret
yapıyor; bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok.
Diğer taraftan bakın, Bingöl,
Elâzığ, Liceyle ilgili bazı tartışmalar yürütüldü.
Ben AKP Hükûmeti döneminde bu kürsüden verilen sözlerin de yerine
getirilmediğini hatırlatmak durumundayım. Sayın
Erdoğan Bayraktar Çevre ve Şehircilik Bakanıyken ben Bingöl ve
Licede 1970li yıllarda olan depremden dolayı
yapılmış 50 metrekarelik geçici prefabrik barakalarda hâlâ
insanların yaşamak durumunda kaldığını, hâlâ o
geçici konutların kalıcı konuta çevrilmediğini
söylediğimde Sayın Bakan buraya çıkıp Ben söz veriyorum bu
mağduriyeti gidereceğim. dedi ama sonrasında 17-25 Aralık
dosyaları patladı, Sayın Bayraktar görevden alındı,
sanki Hükûmette süreklilik, devlette süreklilik esası yokmuş gibi
AKPli bakanlar da bir daha o konuyu gündeme bile getirmediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Dolayısıyla burada muhalefet eleştiri yaparken size de önerimiz
bu eleştiriler doğrultusunda bu mağduriyetlerin bir an önce
giderilmesini sağlamaktır.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, Vanda deprem sonrasında yapılan
çalışmaları bir ticari alan olarak gördüğümüz, kâr
amaçlı meseleye yaklaştığımız, orada
emlakçılıkvari bir süreç yaşandığından hareketle
grubumuza sataşmıştır. Burhan Beye bu noktada söz
istiyorum sataşmadan dolayı.
BAŞKAN Sataşmadan dolayı
Buyurun Sayın Kayatürk, iki dakika
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
4.- Van Milletvekili Burhan Kayatürkün, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
BURHAN KAYATÜRK (Van) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; doğrusu Başbakanın,
bakanların bölgeye gitmesi bir lütuf değil. denildi ama bu AK
PARTİyle birlikte başladığı için biz bunu
önemsiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Pes, pes, pes!
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Yalan
söyleme ya!
ZİHNİ AÇBA (Sakarya) Yalan söylüyorsun!
Sen Sakaryayı biliyor musun?
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) - Yani daha önce
başbakanların deprem bölgesine beş gün sonra gittiğini,
hatta gidemediğini de gördük.
Değerli milletvekilleri, Van deprem bölgesidir,
her otuz altı yılda, otuz yedi yılda bir deprem olmaktadır.
1976 depreminde de ben babamı ve kardeşimi, çok sayıda
yakınımı kaybettim. O depremde kardeşimin cenazesine üç buçuk
ay sonra ulaşılmıştır.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Maraşta daha
bulunamayan ceset var bir tane.
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) - Böyle bir Vandan üç
buçuk saat sonra Kabinesiyle beraber oraya giden bir Başbakandan söz
ediyoruz, bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İkincisi, orada 65 bin, 90 bin lira para
kimseden alınmış değildir. Evet, ortalama 75 bin
liradır ama o para yirmi yıl ödenecek, üstelik ilk iki yılda tek
kuruş ödenmeyecek.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Kim ödeyecek?
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) - Bunlar
hesaplandığı zaman, faizler üstüne konulduğu zaman en
düşük faizle 416 bin veya 500 bin lira civarında bir paraya devlet
sadece 75 bin lira alıyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu kadar açık ve net durum ortadadır
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Allah ülkemizi ve
dünyayı deprem gibi felaketlerden korusun diyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 24 milletvekili
tarafından, Elâzığ ve çevre illerde yaşanacak olası
bir depremle ilgili yapılacak çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 6/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisini
oylarınıza sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Söz istemiştim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yoklama talebi var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama sözü ben yarım saat
önce istedim.
BAŞKAN Sayın Altay
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
deprem konusunda depremi yaşayan, Kocaeli depremini yaşayan bir
milletvekili olarak anlatılanların doğru
olmadığını, yapılması gerekenleri söylemem
gerektiği için sizden söz istedim.
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama on dakikadır, yirmi
dakikadır bu sözü vermiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Akar, ben de İstanbul
depremini yaşadım Kocaeliyle birlikte ama bunun sonu yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hayır, ama
BAŞKAN - İyi bir talepte
bulunacaksınız ve şu anda işlem yapıyorum, lütfen
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yanıltıyorlar,
devletin bölgede olmadığını söylüyorlar.
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özcan, Sayın Tüzün
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biraz evvel Van
Milletvekili, hiç alakası olmamasına rağmen
BAŞKAN Bakın, saygılı
davranın bana Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama Sayın Başkan,
bir şey söylüyorum, beni dinleyin ama lütfen, beni dinleyin.
BAŞKAN - Ben işlem yapıyorum şu
anda. Lütfen
İşlemimi yapayım, sonra konuşursunuz. Ben
size söz vermedim şu anda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Peki, sonra
BAŞKAN -
Sayın Gürer sizi söyledik,
Sayın Özcan sizi de söyledik, Sayın Akar, Sayın İrgil,
Sayın Çamak, Sayın Tanal, Sayın Karabıyık, Sayın
Arslan, Sayın Uslupehlivan, Sayın Tüm, Sayın Engin, Sayın
Özdemir, Sayın Demirtaş, Sayın Saruhan, Sayın Doğan,
Sayın Balbay, Sayın Tümer, Sayın Şeker.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 24 milletvekili
tarafından, Elâzığ ve çevre illerde yaşanacak olası
bir depremle ilgili yapılacak çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 6/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Haziran 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonu; Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu; Güvenlik ve İstihbarat
Komisyonu; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Plan
ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna düşen bazı komisyon üyelikleri için seçim
yapacağız.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş
bulunan ve 2 üyelik için gösterilen adayları ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
İstanbul Milletvekili Durmuş Ali
Sarıkaya
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sakarya Milletvekili Mustafa İsen
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için
Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunda boş
bulunan 3 üyelik için gösterilen adayları ayrı ayrı oylamaya
sunacağım.
Ankara Milletvekili Aydın Ünal
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Ankara Milletvekili Murat Alparslan
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Fatma
Benli aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda
boş bulunan 2 üyelik için gösterilen adayları ayrı ayrı oylamaya
sunacağım.
Ordu Milletvekili Ergün
Taşcı
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Balıkesir Milletvekili
Kasım Bostan
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan
Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383) (x)
BAŞKAN Komisyon
burada.
Hükûmet burada.
Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve
maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi, 1inci maddeyi
okutuyorum:
MAARİF
VAKFI KANUNU TASARISI
BİRİNCİ
BÖLÜM
Amaç
ve Kapsam
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun
amacı; yurt dışında insanlığın ortak birikim
ve değerlerini esas alarak örgün ve yaygın eğitim hizmetleri
vermek ve geliştirmek amacıyla okul öncesi eğitimden üniversite
eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burslar vermek, okullar,
eğitim kurumları ve yurtlar gibi tesisler açmak, yurt içi de dâhil
olmak üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirmek,
bilimsel araştırmalar ve araştırma-geliştirme
çalışmaları yapmak, yayınlar yapmak ve metotlar
geliştirmek ve faaliyet gösterdiği ülkenin mevzuatına uygun
diğer eğitim faaliyetlerini yürütmek için merkezi İstanbulda
olan Maarif Vakfının kurulması ve işleyişine
ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen, rica ediyorum, sessizliğimizi muhafaza edelim.
1inci madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Kamil
Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın Aydın.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 1inci
maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, kurulacak olan Maarif Vakfıyla ilgili
gerekçe olarak geçen notu hatırlatmak istiyorum:
yurtiçinde ve
yurtdışında vatandaşlarımıza veya soydaş ve
akraba topluluklarımıza öğrenimleri sırasında maddi ve
manevi destek vermeyi, barınacak yurt imkânları ile eğitim ve
öğretimlerine katkı sağlamayı, vatanına ve milletine
bağlı yüksek ahlaki ve millî değerlere saygılı
gençlerin yetişmesine yardımcı olmayı ilke ve amaç
edinmiştir. deniyor. Öte yandan, Maarif Vakfının
amaçlarını günümüzde ve gelecekte Millî Eğitim
Bakanlığının eğitim politikaları çerçevesinde
gerçekleştirilebilmesi açısından organlarının
oluşumu ile ilgili düzenlemeler yapılması öngörülmüştür.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi,
öncelikle dünyanın her yerinde vakıf ve dernek tanımı
vardır, bu evrenseldir. Vakıf ve dernek tanımı kısaca
gayriresmî kuruluşlar adı altında değerlendirilir. Yani
resmî bir kuruluş hüviyetinde değildir, gayriresmî
kuruluşlardır. Dolayısıyla sanki Millî Eğitim
Bakanlığının aynı faaliyetlerini deruhte edecek ikinci
bir gölge bakanlık gibi
Gerçi bu iktidar döneminde çok
gelenekselleşti bu, her şeyin bir paraleli de var; yani bakan var,
bir de bakan yardımcısı var, bir de müsteşar var, bir
kabine var, bir de kabinemsi bir varlık var. Şimdi, vakıflarda
bu bağlamda sanki Millî Eğitim Bakanlığının bu
saydığımız faaliyetleri içeren çok geniş bir etkinlik
alanı var, Millî Eğitim Bakanlığımızın ve
bağlı birimlerin bunlar yapması gereken şeyler. Yani yurt
dışında zaten bizim kültür ataşeliğimiz de var,
eğitim ataşeliğimiz de var. Yurt dışındaki
eksiklikleri giderecek, Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı bu yapı çok rahat bir şekilde bunları deruhte
edecek durumda ama tabii böyle bir vakıflaşma sonucu birtakım
endişelerimiz var, müsaade ederseniz o endişelerimizi birazcık
paylaşmak istiyoruz.
Efendim, şimdi, yetki ve sorumlulukların
Bakanlığın paralelinde bir vakfa verilmesi. Gerçekten, bu biraz
iki başlılığı çağrıştırıyor
bize. Yurt içinde ya da yurt dışındaki faaliyetleri öngörürken
bunun niye böyle yapıldığını anlamakta biraz zorlanıyoruz.
Öte yandan, efendim, gerekirse bazı şirketlerden de yardım
alınabilirmiş yani şirketler üzerinden de yurt içi ve yurt
dışındaki eğitim, öğrenim, yurtlaşma, bilgi
araştırma, alan çalışması konusunda destek
alınabilirmiş. Gerçekten endişemiz şudur: Acaba bu
şirketler havuz medyasına bir kaynak aktarılması için yeni
ihalelerin verilmesi noktasında acaba böyle bir yeni kaynak oluşturma
endişesiyle mi oluşturuldu? Eğitimle ilgili niye
şirketleşiyoruz? Hangi şirketlerden neyi alacağız? Bir
de tabii yönetim şemasına da baktığımız zaman,
bugüne kadar burada birçok kanun görüştük, onlarda da aynı şey
vardı işte bilgilerin korunması noktasında olsun,
başka şeylerde olsun, hep nedense siyasi iktidarın, siyasi erkin
domine ettiği bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz.
Yani, 12 üyesi olsun, 7si siyasi partinin hegemonyası altında olsun.
Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, bugüne kadar bu tür
denemeler
Bunun yerine bence demokrasiyi geliştirme asıl hedefimiz
olsa, öğrencilerimizi ya da bu yapmak istediğimiz hizmetleri apolitik
bir alana çekmek gibi bir düşüncemiz olsa inanın daha
sağlıklı şeyler yaparız. Yani 7 kişi; 4ünü
Cumhurbaşkanı, 3ünü Bakanlar Kurulu, geriye de fazla bir şey
kalmıyor, yine bu siyasi erkin gölgesinde olan birimlerce atanan
yetkililer olacak. Bunu böyle yapmaktansa, artık tabiri caizse sütten
ağzımız yanmadı mı, HSYKda aynı şeyi
düşünmediniz mi? Aynı şeyi düşündünüz ve maalesef o gün
sizinle beraber hareket edebilecek bir yönetim şekli diye organize
ettiğiniz yapı döndü, bumerang gibi tekrar size karşı
birtakım oluşumlar içerisine girdi. Ee, şimdi,
Danıştayda, Anayasa Mahkemesinde aynı şeyi düşündünüz
yine aynı şey oldu. Efendim, Yargıtay
Şimdi,
bakıyorsunuz ki bu sefer yeniden bir küçülme, yeniden bir
değişim dönüşüm. Hâlbuki bunların hepsi, inanın gerek
demokratik kurumsal yapılarda gerekse bugün üzerinde
konuştuğumuz vakıf çalışmalarımızda insan
hakları ve demokratik gelişimi ön plana alarak bugün bizimle uyumlu
çalışmasını düşündüğümüz yapının
yarın bir başkasıyla da uyumlu hâle gelebileceğini,
işte bunun sonucunda da yine tekrar bugün Paralel yapı diye
yaftalayıp sürekli efendim, bir terör örgütü olduğu noktasına
kadar götürdüğünüz yapıların önü açılır diye
düşünüyoruz. Dolayısıyla bu tür vakıfları
Aslında, bize göre hâlihazırdaki vakıflar bunu görür, bu
işlevi yerine getirir ama her şeyden önce Millî Eğitim
Bakanlığı bunu yapmakla mükellef bir kurumdur.
Şimdi, efendim, diğer önemli bir husus da,
gerekçe hazırlanırken yine bizi endişelendiren örnekler
yazılmış. Çok çalakalem, ön hazırlıksız, hep
beraber istişare sonucu hazırlamadığımız için,
maalesef konu uzmanlarına hiçbir şey sorulmadığı için
Batıdan birtakım örnekler gerekçeye yazılmış. Ne? Amerikan
kültürü, İngiliz kültürü, Fransız kültürü gibi birtakım
örneklerden yola çıkarak. Bunlar, hakikaten kurumların, resmî
kurumların gölgesinde açılan uluslararası, efendim, bilgiyi,
kültürü, sanatı, edebiyatı yayan kurumlardır ama bunlar
devletinden, devletin âli menfaatlerinden kopuk değildir. Şimdi, biz
de bunu hazırlarken, efendim dün, geneli üzerinde konuşurken iktidar
partisi adına konuşan değerli milletvekili ilginç şeyler
söyledi.
Şimdi, saydım size İngiliz Kültürü,
Fransız Kültürü, Amerikan Kültürü dernekleri var, vakıfları var;
biz de buna benzer bir yapı içerisinde olacağız. denildi ama
sayın konuşmacı inanın, sürekli, mütemadiyen Türkiyelilerin
kültürünü, değerini bir yerlere götürecek
Şimdi, ama
karşılığında örnek olarak verdiğiniz
vakıfların adı, efendim, Amerikalıların vakfı,
Almanyalıların vakfı, Fransalıların vakfı
değil ki, İngiliz Kültür, Amerikan Kültür, Fransız Kültür
vakıfları. Bari adını doğru koyun. Yani, maarif
-Allah aşkına- neyi hatırlatıyor bize? Mademki bu yurt içi
ve yurt dışında soy ve akraba topluluklarını da içine
alacaksa niye Türk eğitim, Türk kültür diye bir üst başlık
kullanamadık? Daha önceleri yapamadıklarınız gibi
Efendim,
bir içeriğin parçası olan Mevlâna, Yunus Emre diyoruz ama Mevlâna,
Yunus Emre ve Farabinin olduğu büyük havuzun genel adı Türk
kültürüdür. Dolayısıyla, biz eğer üzüm yemeyi amaçlamışsak
soydaşlarımızla, akraba topluluklarla etkinlik
coğrafyamızda, medeniyet iklimimizde neden böyle çok spesifik, basit,
herkesin itiraz etmeyeceği evrensel bir söylem arkasına
düşmüyoruz?
Bakın, British Council demişler,
Amerikan Kültür demişler değil mi? Niye biz Türk kültür
demiyoruz? Türk eğitim kurumu ya da vakfı demiyoruz? Bunu bu
şekilde yapmakta fayda var. Ama, bugüne kadar bunu TİKA üzerinden
yapamadık ki, Mevlâna üzerinden yapamadık ki şimdi bu Maarif
Vakfı üzerinden yapalım. Sayın Mustafa İsen burada,
değerli hocama o anlamda da teşekkür ediyorum. Özellikle,
mekânların restorasyonunda gerçekten gerek Balkanlarda gerek Türki
cumhuriyetlerde birçok yeni restorasyon çalışması yapıldı.
Hatta, bir tane örnek vereceğim. Biraz önce Elâzığlı
vekilimiz eleştirdi ya bizi Niye iyi yaptığımız
şeyleri de söylemiyorsunuz? Ya, biz muhalefetiz, eksikleri
söyleyeceğiz; iyi yaptıklarınızı siz zaten
anlatıyorsunuz ama bir tane örnek olsun diye söyleyeyim. Efendim, Murat
Hüdavendigârın mezarını ziyaret ettim, Hocam, elinize
sağlık. Gerçekten orası mezbele bir yerken çok düzenli bir mekân
hâline getirilmiş, Türbegâh da öyle; çok teşekkür ediyoruz. Ama, bunu
ne adına yaptık? Belgrattaki ata yadigârımız caminin de
yerle bir edildiğini, ta Şerif Hüseyinin torunlarının
oraya bir Vahabi kültürünü götürerek o camiyi satın alıp mezar
taşlarımızı sökmeleri de içimi kanattı. Bu anlamda da
gerçekten eksikliklerimizi biliyoruz. Yani, olay sadece Türk kültürünü, efendim,
akraba topluluklara, soydaşlarımıza götürürken, böyle bir
eğitim politikamız varken -Almanya malum- işte bugünlerde
ısıtıp ısıtıp önümüze koyulan sözde
soykırım yasası görüşülürken bu kitaplara geçmemesi
açısından bizim kaçarımız yok, adını
koyacağız. Büyük ulus devletlerin söylediği gibi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) Mademki büyüğüz,
biz de adını Türk Maarif Vakfı ya da Türk kültür vakfı
adı altında söyleyip eğitim ve öğretim
bağlamını yapacağız. Sadece restorasyonla
geçiştirmeyeceğiz diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil konuşacak.
Buyurunuz Sayın İrgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Millî Eğitim
Bakanlığının buraya getirdiği bir tasarı üzerinde
konuşuyoruz, ben de grubum adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, Millî Eğitim
Bakanlığını konuşuyorsak şu an Türkiye'deki Millî
Eğitim Bakanlığının bir fotoğrafını
çekmekte fayda var. Bildiğiniz gibi, diğer
arkadaşlarımın da bahsettiği gibi, Millî Eğitim
Bakanlığı bu tasarıyla yurt dışında bir
yapılanmaya gitmeye çalışıyor. Biz bunun sarayın
paralel bir yapılanması olduğunu, Millî Eğitim
Bakanlığının dışında olduğunu ve Millî
Eğitim Bakanlığının yetkilerinin aslında
başka birine devredildiğini iddia ediyoruz. Fakat bunu yaparken de
çok şaşırmıyoruz çünkü yurt içinde zorunlu eğitim
kapsamında olan 644 bin öğrenci devamsız durumda. Bunun
yanı sıra, ülke bazında okulların yüzde 30unda
birleştirilmiş sınıf eğitimi yapılıyor. 507
bin kişi, 507 bin öğrencimiz eğitim çağında
olmasına karşın açık liselerde kayıtlı ve
İki yılda bitireceğiz. dedikleri FATİH Projesinin yüzde
14'ü tamamlanmış durumda. TEOG kapsamında
bakıldığında temel derslerde Türkiye ortalamasında
matematikte 1, fen bilgisinde 2, Türkçede 3 ortalama ve 300 bin öğrenci
sınavlarda matematikte sıfır çekmiş durumda. Bunun
yanı sıra, son on iki yıldır karşımızda
kendi personeliyle mahkemelik olan bir Millî Eğitim
Bakanlığı var ve 2002ye oranla mahkemelerde açılan dava
artış oranı yüzde 300 civarında ve Bakanlık bu
davaların yüzde 50sini istatistiksel olarak kaybetmiş.
Bunun yanı sıra, okul yönetimleri ve
atamalar tamamen siyasallaşmış ve bugün yandaş sendika
EĞİTİM-BİR-SENe üye olmayan insanların artık
okullarda yönetici olma şansı kalmamış. Bu defalarca
söylendi ve şu anda da EĞİTİM-BİR-SEN üyesi
yöneticilerin oranı yüzde 75. Şimdi, bunu biz söylüyoruz,
muhalefetteki herkes söylüyor, medya söylüyor, eğitim uzmanları
söylüyor. Gördüğünüz gibi karşımızda duvar bir Millî
Eğitim Bakanlığı ve bürokrat yapısı var. Neden?
Çünkü kendi dışındaki tüm dünyalara sağır bir
bakanlıkla karşı karşıyayız.
Bunun yanı sıra, bugünlerdeki en önemli,
en güncel sorun, atamayı bekleyen 400 bin öğretmen varken Millî
Eğitim Bakanlığı sanki ülkede bütün işleri çözmüş
gibi yurt dışında eğitim yapılanmasına gitmeye
çalışıyor. Daha doğrusu kendi gitmiyor, yetkilerini bir
vakfa devrediyor. Buna da doğrusu hak vermek lazım çünkü ülke
yangın yeri ve yurt dışında eğitime açılacak
bence mecalleri de yok.
Şimdi, bu kapsamda
baktığımızda -biraz önce de söyledim- 400 bin öğretmen
arkadaş atama için yıllardır bekliyor. Ben şimdi size
buradan bir öğretmen adayından gelen mesajı okumak istiyorum:
Sayın Vekilim, ben babasını on ay önce toprağa vermiş
bir öğretmen adayıyım. Sınavdan bir gün önce kabrini
ziyaret edip mezar taşını yaptıracağım diye söz
verdim babama. Herkes beklese ben bekleyemem şubatı. Babamın ismi
bile yazmıyor mezarında. Lütfen sesimiz olmaya devam edin. Ben babama
verdiğim her sözü tuttum. Yüzümün yere düşmesine izin vermeyin. Yine
bir başka mesaj: Sayın Vekilim, atanamayan bir tarih öğretmeni
olarak hiçbir şey iyiye gitmiyor. Hayat beni ve benim gibi bir sürü
arkadaşımı atama orucunda tutturuyor.
İftarımızı bekliyoruz, müjdemizi istiyoruz. Ailem mahcup,
ben muhtaç durumda bekliyorum. Şimdi böyle bir dolu çok acı mesajlar
veren, hatta artık başka hayalinin, planının
kalmadığını, umudunun kalmadığını ifade
eden yüzlerce, binlerce mesaj var. Bunlar Bakanlıktaki arkadaşlara,
bürokratlara da gidiyor fakat şu anda hiçbir yanıt alamadık.
Bildiğiniz gibi, bu yasanın geçmiş
görüşmeleri sırasında -ilk günleriydi- Sayın Bakan elinde
bulduğu, bürokratların daha önce belirlediği bir şey
açıkladı, Ağustosta atama yok. dedi. On sekiz yıldır
bu ülkede ağustosta atama yapılıyor ve ilk defa Sayın Bakan
döneminde bu atama yapılmayacak. Belki Bakanlığın kendine
göre gerekçeleri vardır, mantıklı açıklamaları vardır.
Sayın Bakana ben soruyorum ve bu açıklamaları kendisinden, kendi
adıma değil bizi izleyen, haber bekleyen binlerce öğretmen
adayı için bekliyorum. Kendisi dün Staj yapacağız, bu
bağlamda bir şeyler ayarlıyoruz. Bu nedenle sistem
değişikliğine gidiyoruz. diye bir miktar açıklama
yaptı. Peki, kabul. O zaman mayıs ayında bu insanları neden
KPSS sınavına soktuk veya şimdi, temmuz ayında neden bu
insanlar sınava giriyor? Bu insanlar hiç plan yapmayacaklar mı? Bu
insanlar nişanlanmayı, evlenmeyi veya hayatlarıyla ilgili
bazı hayalleri, planları kuruyorlar fakat hiç bu şansı
vermiyoruz ve onları devamlı umutsuzluğa itiyoruz.
O yüzden, ben, bugün bu kanunun görüşülmesini
vesile kılarak Sayın Bakanın, buradan, hiç olmazsa, bu 400 bin
öğretmen adayına şu müjdeyi vermesini bekliyorum: Tamam, belki
ağustosta yapmayacağız, anlaşıldı, bunu
söylediniz. Hiç olmazsa şubatta -35 bin-40 bin- şu kadar
atayacağız ve branşları şunlar denmesini bekliyorum. Çünkü
neden? İnsanlar plan yapmak istiyor.
Şimdi, böyle bir Millî Eğitim
Bakanlığı bürokrasisini kabul etmek mümkün değil. Nitekim
size, ben, 2002de Antepte, İzmitte, Samsunda ve İstanbulda dört
ayrı yerde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğanın
konuşmalarından bir örnek söyleyeceğim. Hepsi birbirinin
aynısı ama bir tanesini okuyacağım.
Orada diyor ki: Sen sınavla öğretmen
seçmeye kalkıyorsun. Bıraksana! Genç öğretmenlerimiz gitsin
çalışsın. O kadar sene beklet sonra al. O adamda artık
heves mi kalır, öğretmenlik mi yapabilir? Ama inşallah biz
iktidar olunca öğretmenler okulun bittiği gün
hazırlıklarını yapacak, ertesi gün görev aşkıyla
okuluna gidecek, hiç merak etmeyin. Kim diyor bunu? Dönemin
Başbakanı söylüyor.
Nitekim, yine dönemin Başbakanı
Davutoğlu da ağustos ayında atama
yapılacağını, Sayın Millî Eğitim Bakanı da
söylemişti ama maalesef onlar da malum dönemin bakanları ve
Başbakanı oldular.
Şimdi ben soruyorum: Bu Millî Eğitim
Bakanlığı Şube Genel Müdürlüğü ne iş yapar?
Atanamayan Millî Eğitim müdürleri, müdür yardımcıları,
şube müdürleri, bekleyen özür atamaları, atanamayan 400 bin
öğretmen sorunu, son iki yılda 3 ya da 4 defa değişen
Yönetici Atama Yönetmeliği. Yani bu karmaşadan kaynaklanan
mağduriyetler, haksızlıklar, dağılan yuvalar, aksayan
eğitim, heba olan çocuklar, veliler ve binlerce mahkeme, ödenen tazminat
ve masraflar; en önemlisi mutsuz, huzursuz, geleceğini göremeyen, kendi
bakanlığıyla bile kavgalı, mahkemelik eğitim
camiası. Bakanlık bürokratları başka işlerle
uğraşmaktan öğretmen sorunlarıyla
uğraşamıyor.
Bu yüzden, Sayın Bakandan rica ediyorum -yeni
Bakanımıza bu konuda en azından güvenmek durumundayız- ve
diliyorum ki Bakanlıktaki bu keşmekeşi ve kaosu sona erdirir, bu
insanlara bir müjde iletir.
Millî Eğitim Bakanlığı Personel
Genel Müdürlüğünün atamalarının sayısı,
branşları sınavdan önce mutlaka söylenmeli; hangi branşa
kaç atama yapılacağı açıklanmalı, devlet
sırrı gibi saklanmamalı. Son güne bırakıp binlerce
insanı strese sokmamalıyız.
Eş durumu mağdurlarına kulak
vermelisiniz. Aile bütünlüğü kutsal bir değer değil mi? Hep bunu
savunuyorsunuz. Özür atamalarında il, ilçe emri uygulamalarına
mı geçersiniz veya direkt olarak bu insanların mağduriyetini
sona mı erdirirsiniz, ama bir an önce yapmalısınız. Çünkü
eylül ayından itibaren okullar tekrar başladığında
gene aileler bir dolu mağduriyet yaşıyor.
Bütün insanlar, bütün siyasiler dedi ki: Meslek
lisesi memleket meselesi. Hepimiz bunu söylüyorduk. Şimdi meslek lisesi
denilince sadece imam-hatip liselerini anlıyorsunuz. Bilgisayarın,
iletişimin, bilgi işlemin böylesine önemli olduğu bir çağda
okullarda bilgisayar, bilişim dersleri neden yetersiz? Neden yeterince
bilgisayar derslerine öğretmen atanmıyor? Niçin öğretmen
atamalarında belli alanları zorluyorsunuz?
Bir sonuç olarak, öğretmenler bir dolu sorular
sormuş ve bunların hepsini birazdan yazılı olarak da Bakana
bırakacağım, umarım onlara cevap verebilir.
Bir de dün konuşmasında Bakan dedi ki:
Biz mahkeme kararlarını uyguluyoruz, hiçbir sorun yok. Belge varsa
göster. İşte, benim elimde var. Burada Antepte 5.918 Millî
Eğitim Bakanlığı şube müdürü mağduru dava
açmışlar ve birçoğu davasını kazanmış.
İşte Türk milleti adına diye mahkeme kararı burada,
kapı gibi ve uygulanmıyor. İşte burada sorun şu: Millî
Eğitim bakanlarının iyi niyetleri ve belli bir tasarrufları
olabilir ama Millî Eğitim Bakanlığının
bürokratları kendi bakanlarını bile dinlemiyor ve
açığa ve zora düşürüyor. Millî Eğitimde çift
başlılık olduğunu iddia ediyorum, hep söylüyorum. Millî Eğitim
Bakanlığında bir bakanın niyetleri ve arzuları,
hayalleri var; bir de Bakanlığın içindeki bürokratların
uyguladığı gerçekler var, biz bunlarla karşı
karşıyayız.
İşte Bakan burada, kendisine birazdan
vereceğim, bunlar mahkeme kararları. Şube müdürleriyle ilgili
alınmış mahkeme kararlarını uygulayın, bu
insanları daha fazla mağdur etmeyin. Sınavlarını iptal
ettiğiniz şube müdür yardımcılarının
haklarını iade edin, onları tekrar mağdur etmeyin. 400 bin
öğretmen adına ve onların yakınları, 3 milyon aile
adına sizlerden rica ediyorum: Bu insanları mağdur etmeyin.
Ağustos ayında atama yapın bir şekilde,
yapamıyorsanız şimdiden söyleyin, şubat ayında 50 bin
mi yapacaksınız, kaç bin yapacaksanız bütün öğretmenler
duysun.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İrgil.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir konuşacak.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Millî Eğitim Bakanı yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
çocuklarının eğitim ihtiyacını gidermek, onların
ana vatanlarıyla olan bağlarını
sağlamlaştırmak ve ülkemizin eğitim alanında sahip
olduğu birikimi insanlığın hizmetine sunmak amacıyla
bu Maarif Vakfının kurulduğunu açıklamaktadır. Peki,
bu sayılanlar zaten Millî Eğitim Bakanlığının
görevleri arasında değil midir?
MEBe bağlı, 15 farklı ülkede 65
eğitim kurumu bulunmaktadır. Kamusal eğitim hizmeti gereği
bunların sayısının artırılması,
niteliğinin güçlendirilmesi gerekirken, Hükûmet, Cumhurbaşkanının
da talimatıyla, devlet finansmanı ve desteğine sahip özel
şirket gibi faaliyet yürütmesi öngörülen vakıfla yurt
dışındaki cemaat okullarıyla mücadeleyi
amaçlamaktadır. Vakfın kuruluşundaki temel amacın yurt
dışında yaşayan çocukların eğitimi ya da ülke
kültürünün yurt dışında tanıtımı
olmadığı aşikârdır.
Gülen hareketinin 160 ülkede 2 binden fazla okulu
bulunduğu belirtilmektedir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan
Ocak 2015te gerçekleştirdiği Etiyopya ziyaretinde cemaat
okulları için Gittiğimiz ülkelerde bunların konumunu anlatmak
suretiyle buraların kapatılmasını söylüyoruz. ifadelerini
kullanarak yurt dışında hizmet veren okulların yerine Millî
Eğitim Bakanlığı vasıtasıyla yeni okullar
açılabileceğini belirtmişti. Ancak şimdi bu amaçtan
vazgeçilmiş anlaşılan ve Millî Eğitim
Bakanlığı vasıtasıyla değil, büyük oranda
Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak kurulacak yeni
bir vakıfla bu amacın gerçekleştirilmesi
kararlaştırıldı.
Cemaatin
160 ülkede yüzlerce eğitim kurumu açmasında AKP iktidarının
da büyük bir payı bulunmaktadır. Bir tek örnek verirsek, 7
Aralık 2013te, basına ve kamuoyuna da yansıdığı
üzere Gülen Cemaatine bağlı okulların Rusyada
kapatılmasını o dönem Başbakan olan Erdoğanın
bizzat önlediği ortaya çıktı. Erdoğanın Putinle
yaptığı görüşmelerde, iki ülke arasındaki ticari
ilişkilerin de zarar görebileceği uyarısı
yaptığı öğrenildi.
Evet
değerli milletvekilleri, uzun zamandır hazırlıkları
yapılan bu kanunun amacı, dediğimiz gibi açık. Paralel
yapı diye ifade edilen cemaat yapılanmasının eğitim
öğretimdeki gücünü kırmaya, etkisini ortadan kaldırmaya, yerine
AKPnin kendi kadrolarını koymaya yönelik bir kanun
tasarısını görüşüyoruz. Tasarı kanunlaşırsa,
cemaatin özellikle özel okullar, yurtlar, burslar, dershaneler ve yurt dışı
okullar zinciri tasfiye edilecek. Peki, bu nasıl gerçekleşecek?
Adı Maarif Vakfı olan, Hükûmet ve hatta bizzat Erdoğan
tarafından yönetilen, kamunun tüm kaynaklarını arkasına
almış, yurt dışında faaliyet gösteren bir paralel
bakanlık yapılanmasıyla. Yani paralele paralel, Millî
Eğitime paralel bir hukuksuz yapılanma daha.
Bu
tasarıyla, Millî Eğitim Bakanlığı yasalarla kendisine
verilmiş yükümlülükleri ve yetkileri Maarif Vakfı adı
altında, yönetimini iktidarın belirlediği bir başka
yapıya aktaracak. Üstelik cemaatin kurumlarıyla yarışacak
manevra kabiliyetine sahip bir kurum yaratmak için Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı kurumlarda görev yapan
öğretmenlere tanınmayan ayrıcalıklar vakıf personeline
tanınacak. Ne olacak, biliyor musunuz? Vakıf personelinin
tamamına diplomatik pasaport verilecek. Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına 1 milyon Türk
lirası aktarılacak. Millî Eğitim
Bakanlığının yurt dışındaki, kamuya ait
varlıklarının bir kısmı bedelsiz olarak Maarif
Vakfına devredilecek.
AKP hükûmetleri döneminde vakıf
mekanizması altın çağlarını yaşadı. Her gün,
değerli araziler AKPye yakın vakıflara devrediliyor. Kamusal
kaynaklar yani en azından, bu ülkede yaşayan her kişinin
hakkı olan zenginlikler, siyasi iktidarın bekası adına dinî
vakıf ve cemaatlere aktarılıyor. Büyük kamu ihalelerini almak
isteyen sermaye grupları ise mecburen bu vakıflara
bağışlar yapıyorlar.
Hükûmet, bilinçli bir şekilde, eğitim
öğretim alanını boşaltıyor. Boşalan bu alan, dinî
vakıf ve cemaatler tarafından okullar, yurtlar, kurslarla
dolduruluyor. İktidar desteğiyle büyüyen bu sistem tıpkı
bir örümcek ağı gibi bütün bir ülkeyi kuşatıyor.
Çocuklarını okutmak isteyen yoksul aileler ise kaçınılmaz
olarak bu eğitim kurumlarına yöneliyorlar.
Ensar Vakfı Başkanı, geçen yıl
verdiği röportajda, Gülen Cemaatine bağlı evlerin kapanmasının
ardından, yurt ihtiyacını karşılamak için hızla
yurtlar açtıklarını söylemişti ve açıkça bunu ifade
etmişti. O kadar hızlı açtılar ki, ne yazık ki, Karamanda
çocukların yararı yerine siyasi saikler ön plana
çıktığında çocukların ne kadar büyük zarar
gördüğüne hepimiz en acı biçimde tanık olduk. Şimdi bu
izansızlığı, bu denetimsizliği, şirket
mantığıyla kurulan ve Millî Eğitim
Bakanlığının yetkilerini boşa düşüren bir
vakıf aracılığıyla yurt dışına yayma
hedefi var.
Yine, vakfın kadrolarının çoğunluğu
Cumhurbaşkanı ve Hükûmet tarafından atanıyor. Erdoğan,
4+4+4lük yasa tartışmalarının
yaşandığı günlerde Biz geleceğin dindar ve kindar
nesillerini yetiştireceğiz. diyerek eğitimin tamamen
İslami form, öge ve motifler ile düzenleneceğini açıkça ifade
etmişti. Şimdi ise planın yurt dışı
ayağı devreye giriyor.
Kürt vatandaşlarımızın
açtığı okulları yasaklayıp kapatan, farklı
kimliklerin ana dilinde eğitim taleplerini yok sayan, zorunlu din
derslerinin kaldırılması talebine geleneksel devlet, muhafazakârlık
ve rejim refleksiyle tepki veren AKP, söz konusu kendi ideolojik arka bahçesini
zenginleştirmek olunca her yolu denemekte bir beis görmüyor.
Her eleştiriyi değişim,
dönüşüm, yenilenme gibi kavramlara sarılarak savuşturuyor,
eğitimde demokratikleşme için yaptığımız her
öneriyi koşulsuz geri çeviriyor; üstelik, bu taleple sokağa
çıkanlara ise şiddetle karşılık veriyorsunuz.
Tekrar, Mecliste eğitimin önemini bilen
duyarlı vekillere çağrı yapmak isterim: Ne kâr ne siyasi saikler
çocukların özgür, eşit ve sağlıklı bir eğitim
almasının önüne geçmemeli. Türkiye artık, siyasete değil,
bilim, özgürlük ve eşitlik gibi uzun vadeli amaçlara hizmet eden bir
eğitim modeli oluşturmalı. Çocuklar ve Türkiye için temennimiz
budur.
Bakın, her yerde liseliler direniyor,
bildiriler yayımlıyor. Hemen birileri de arkasında bunların
kim var diye araştırıyor. Hepimiz liseli olduk;
heyecanlıydık, delikanlıydık ve her türlü baskı,
yolsuzluk, eşitsizlik karşısında o heyecanlı
yüreğimiz hepimizin daha hızlı atardı. Evet, işte o
liselilerin arkasında ne var biliyor musunuz? Büyük bir heyecan,
dürüstlük, riyakârlığa karşı çıkma; daha demokratik
bir eğitim, eşitlik ve özgürlük isteği; başka bir şey
yok.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
Şahsı adına Kocaeli Milletvekili
Mehmet Akif Yılmaz konuşacak.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı üzerine şahsım adına lehte söz aldım. Bu
vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum.
Bugün burada kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz
Maarif Vakfımızın Allahın izniyle dünya çapında,
ülkemiz adına ses getirecek bir eğitim hamlesi olacağına
canıgönülden inanıyoruz. Bu vakıf ne muhalefet partilerinin
iddia ettiği gibi sarayın vakfı olacak ne AK PARTİnin
vakfı olacak; bu vakfın bu devletin, bu milletin ihdas ettiği,
bu milletin değerlerini, medeniyet birikimini tüm dünyaya
taşıyacak olan, tüm dünyaya sahip olduğumuz insani
değerleri öğretecek olan bir vakıf olacağına
canıgönülden inanıyorum.
Bugün burada görüşmekte olduğumuz bu
tasarıyla insani değerleri öne çıkaran, gücü değil,
hakkı ve haklıyı üstün tutan, yaratılanı Yaradandan
ötürü seven, düşünce, değer ve ideal planında hayatın
anlamını öğreten yerli ve evrensel bir boyutu olan bir
bakış açısıyla medeniyetimizin kadim değerlerini tüm
dünyaya öğretecek bir eğitim hamlesine öncülük etmiş
olacağız ama dünden beri şahit oluyoruz ki Komisyon
toplantılarımızda muhalefet partisi üyelerimizin verdiği
olumlu katkıların yanında ki bu katkılardan dolayı
kendilerine teşekkür ediyoruz- iki gündür bu vakfın bir paralel
vakıf olacağı, Tüm Türkiyede eğitim sorunları
çözülmemişken dünyada böyle bir hamleye ne gerek var? şeklinde
dinlediğimiz itirazlarla karşılaşıyoruz. Bu manada bu
hamasi söylemlerin, bu sığ söylemlerin bu hayırlı ve ufuk
açıcı hamleyi engellemeyeceğini, aksine bizim on dört
yıldır Türkiyede eğitim sahasında
yaptığımız devrim niteliğindeki hizmetlerimizi,
inşallah yurt dışında da aynı ufukla ve vizyonla
sürdürme kararlılığında olduğumuzu buradan
milletimizle özellikle paylaşmak istiyoruz. Birilerinin iddia ettiği
gibi, bizim dönemimizde eğitim bir yapboz tahtası hâline
dönüştürülmüş değil; aksine, bozulan eğitim sistemini
yapmanın, kurmanın, inşa etmenin mücadelesini veriyoruz on dört
yıldır. Ancak ve ancak 2010 yılında milletin verdiği
iradeyi tam manasıyla kullanarak bu sahalarda Cumhurbaşkanıyla,
Meclisiyle tam bir uyum hâlinde özgür adımları atabildik. Her
attığımız adımda belirli vesayet odaklarının
engelleriyle karşılaştık. Türkiyede, taşlar yerine
oturana kadar bu sahalarda gerekli eğitim hamlelerini atamadık.
2002 yıllarının Türkiyesinde
eğitimin hâli pürmelalini muhalefet partileri lütfen
hatırlasınlar. Öğretmenlerimizin pazarlarda ek iş yapmak
zorunda kaldıkları, her gün bir gazetede bu haberlerin boy boy fotoğraflarını
gördüğümüz bir Türkiyeyi teslim almıştık.
Öğrencilerimizin 60-70 kişilik sınıflara mahkûm
bırakıldığı bir Türkiye vardı. Sadece bu on dört
yıl içinde, cumhuriyet tarihi döneminde yapılan derslik
sayısı kadar dersliği inşa ettik, okullarımızda
öğrencilerimize kazandırdık. Sadece bu on dört yıl içinde,
Cumhuriyet Döneminde atanan öğretmen sayısı kadar öğretmen
atadık. Dün, bir muhalefet partisi üyesi hamasi bir söylemle, popülist bir
söylemle 100 bin öğretmen atayın. diyor. Biz, bizim dönemimizde
cumhuriyet tarihinde atanan öğretmen kadar öğretmeni göreve
başlattık. Şu anda belirli illerimizde kontenjan üstü
öğretmen sayımız var. Hiçbir okulumuzda hiçbir
öğretmenimiz, hiçbir boş dersimiz kalmayıncaya kadar bu
hamlelerimizi devam ettireceğiz Allahın izniyle.
Ben, bu duygularla Maarif Vakfımızın
hayırlı, bereketli ve uğurlu olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
Şahsı adına Aydın Milletvekili
Sayın Deniz Depboylu konuşacak.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 1inci
maddesiyle ilgili olmak üzere şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Her birinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli vekiller, genel gerekçesiyle ilk
bakışta olumlu görünen ancak uygulamalarında nasıl ve ne
şekilde sonuçlar doğuracağını şimdiden
kestirmenin güç olduğu Maarif Vakfı Kanunu Tasarısıyla
karşı karşıyayız. Hükûmetin, yine kendi
oluşumları içerisinde ayrışmaya yol açacak ve tekrar
kandırıldıklarını iddia edecekleri bir durumla
karşılaşmamalarını umut ediyoruz. Millî Eğitim
Bakanlığı Ankarada iken ve Bakanlıkla bu kadar ilintili,
özellikle yurt dışındaki Millî Eğitim Bakanlığı
kurumlarının tamamının kendisine devredileceği ve
Bakanlıktan kendisine 1 milyon TL hibe edilen bir vakfın merkezinin
İstanbulda olması oldukça dikkat çekicidir.
Eğer malum vakıf ve yurtların devlet
kanalıyla beslenmesi, büyütülmesi amaçlanıyorsa buna seyirci
kalmayacağımızı ifade etmek istiyorum. Maarif
Vakfının merkezi olarak İstanbulun seçilmesi, kısa sürede
tasarının hazırlanması, 12 kişiden oluşan
mütevelli heyetin 7 daimî üyesinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
tarafından seçilmesi yeni bir yandaş oluşumun habercisidir.
Kaldı ki, vakfın mali denetiminin nasıl
yapılacağı da açık değildir. Devletin
bakanlığından para hibe ediliyorsa denetlenmesinin de devlet ve
dolayısıyla da Sayıştay tarafından yapılması
gerekmektedir.
Bu kanun tasarısıyla yapılmak istenen
nedir? Özel okulları teşvikle taçlanan özelleştirme
furyanızın son noktası Millî Eğitim
Bakanlığının da mı özelleştirilmesidir?
Bundan birkaç yıl önce, Millî Eğitim
Bakanlığı müfettişlerinin adını, ilköğretim
müfettişlerinin adını maarif müfettişi olarak
değiştirdiniz. İlk adımı o zaman mı
atmıştınız?
Her türlü milliyetçiliği
ayaklarınızın altına aldınız. Bu
adımınız, eğitimin önündeki millî ibaresini yok etme
yolunda attığınız değişik, farklı, yeni bir
adım olarak mı algılanmalıdır?
Nerede duracaksınız? Devleti tamamen
özelleştirdiğiniz zaman mı son bulacak? Zira, bu kanun
tasarısına baktığımızda, bırakın
öğrenci yetiştirmeyi, devletin denetiminde olması gereken yurt
ve benzeri tesislerin yapılmasına, eğitimci
yetiştirilmesine kadar sorumluluklarınızı özel
vakıflara teslim etmektesiniz. Bugüne kadar yapılan benzer
hataların nasıl sonuçlara sebep olduğunu, özel yurt ve benzeri
evlerde, bu amaçlarla hazırlanan, çocukların kaldığı
yerlerde başlarına neler geldiğini hep birlikte gördük, üzüldük,
hep birlikte yaşadık.
Önce köy okullarını kapattınız.
Daha sonra, çocukları -köy okulları kapandığı için-
taşımalı eğitim sistemine mecbur bıraktınız.
Ardından, bu sebeple kurulan ilköğretim yatılı
okullarını da kapattınız. Çocukları ve aileleri kayıt
dışı, denetlenmeyen evlere, yurtlara muhtaç ettiniz.
Devlet okullarında yaşanan sorunlar,
mevcut durumları ve denetlenme problemleri sonucunda yaşananlar ve
yaşanmaya devam edenler sebebiyle elimizde düzeltilmesi gereken bu kadar
çok sorun varken, bu sorunları çözmek yerine, Millî Eğitim
Bakanlığının görevlerini kurulacak bir vakfa
aktarmanın amacı nedir?
Partimiz olarak, AKPnin Meclise sunduğu kanun
tasarılarını, üstlendiğimiz millet vekâletine layık
şekilde ve titizlikle inceleyip ilke ve politikalarımız
çerçevesinde hareket edeceğimizden hiç kimsenin şüphesi
olmamalıdır.
Millî eğitime alternatif eğitim
sistemlerinin kurulmaya çalışılması yüce Türk milletinin
nazarından kaçmayacak, gereken cevap, millî şuurun gerektirdiği
refleksle karşılık bulacaktır. Yapılması gereken,
alternatif sistemler kurmak değil, Millî Eğitim
Bakanlığının mevcut sorunlarının çözülmesidir.
Okul idarecilerinin atanması
yandaşlık liyakatine göre değil, beceri ve bilimsellik
liyakatine göre olmalıdır. Kapatılan köy okulları tekrar
açılmalı, küçük yaştaki çocuklar taşımalı
eğitime mecbur bırakılmamalıdır. Devlet,
kurumlarına sahip çıkmalı, eksik ve ihtiyaçları gidermeli,
öğretmen kadrolarını artırmalıdır.
Sayın Bakan, ağustosta bir atama
yapmayacağınızı ifade ettiniz. Bu, öğretmen
arkadaşlarımızı, yeni mezun olanları çok üzdü.
Nihayetinde kadro boşluğu olduğunu bilmekteyiz ve sizden rica
ediyoruz, ağustosta atama yapmayan ilk bakan lütfen olmayın, bu kadar
bekleyen arkadaşımıza kadro açılmasının yolunu
açın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DENİZ DEPBOYLU (Devamla) - İller
arası tayinlerde yeterli kontenjanın açılması için sizden
gerekenin yapılmasını saygılarımla rica ediyor, Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Depboylu.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
bölümüne geldik.
Süremiz on dakika. Bu sürenin beş
dakikasını soru olarak, diğer, kalan beş
dakikasını cevap olarak dinleyeceğiz.
Sayın Gürer, buyurun, ilk soru sizin.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Niğde ilinde taşımalı
eğitim nedeniyle boşalan köy okulları harap durumdadır.
Akçaören, Bereket gibi köylerimizde okullar o okulda okumuş olanların
gözlerini yaşartmaktadır. Ayrıca, çok sayıda kapalı
köy okulu, Atatürk büstleri bakımsız ve yıpranmış
hâldedir. Faal okullardan Çavdarlı yerleşmemizde ilk ve ortaokul
istinat duvarları, çatıları, olukları, kömürlüğü
onarım beklemektedir, iç ve dış boya ihtiyacı vardır.
Bu okul ve bazı okullarda engelli girişi yoktur. Okulların, yeni
eğitim dönemi öncesi -kapalı olanların, eğitim verenlerin-
elden geçirilmesi yönünde bir çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu,
buyurun.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Efendim, sorum Sayın Faruk Çelik Beye.
Bir önceki Hükûmet döneminde çıkarılan
tarımsal destek kararnamesiyle 3 bin dolayında tarım
danışmanı işsizliğe mahkûm edilmektedir. Çünkü bu
kararnamede sadece ziraat odaları ve üretici birliklerinde istihdam edilen
tarım danışmanları destek kapsamına
alınırken bir taraftan da daha önceden buralarda
çalışabilecek 8 tarım danışmanı sayısı
2ye, ücretler de 36 bin liradan 20 bin liraya indiriliyor. Aynı
kararnameyle ayrıca, tarım danışmanı istihdam
alanları sınırlandırılmaktadır. Karardan önce
ziraat mühendisleri, ziraat odaları, üretici birlikleri, özel
danışmanlık firmalarında çalışabiliyorlar veya
serbest danışmanlık hizmeti verebiliyorlardı. Bu tamamen
ortadan kaldırılmaktadır. Hiçbir gereği ve amacı
yokken çıkarılan ve önemli ve ciddi sorunlar yaratan bu kararnamenin
düzeltilmesini, köylümüze, çiftçimize, tarım ve
hayvancılığımızın gelişmesine, bire bir
sahada çalışarak teorik ve pratik bilgi ve katkı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Botan
LEZGİN BOTAN (Van)
Sayın Başkan, Başbakanlık İletişim Merkezi
adı altında
Birtakım şahıslar imzasız bir
şekilde okullarda muhalif gördükleri öğretmenleri veya farklı
sendikalara mensup öğretmenleri bu merkeze şikâyet etmekte. Buna
bağlı olarak, Urfanın Siverek ilçesi Gülabibey İlköğretim
Okulundaki 3 tane öğretmen kendi aralarında Kürtçe konuştu diye
bu öğretmenler söz konusu siteye şikâyet edilmiş ve yürütülen
soruşturma sonucunda savcılığın takipsizlik
kararına rağmen bu öğretmenler görevlerinden
alınmışlar, açığa alınmışlar.
Kürtçe konuşmak suç
mudur? Sayın Bakanıma soruyorum. Eğer değilse bu
asılsız ihbarlara binaen veya sırf farklı sendikalara
mensup oldukları için bu arkadaşlarımızın görevden
alınması ve bundan sonra olabilecek bu tür mağduriyetlere
ilişkin nasıl tedbirler düşünüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Topal
SERKAN TOPAL (Hatay)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında 69uncu maddeye
göre kürsüde konuşacaktım ama burada konuşuyorum. Az önce AK
PARTİli hatip Sayın Mehmet Akif Yılmaz konuşmasında,
100 bin atamayla ilgili hamaset dilini kullanmaya dönük ithamda
bulunmuştu. Dün akşam ben 400 bin kişinin, intiharların
olduğu bir yerde, çözüm üretme noktasında, iktidarın bu konuda
bir çözüm üretmesi gerektiğini dile getirdim ama esas bugün anladım
ki çözümden çok hamaset dilini kullanan sizsiniz Sayın Yılmaz.
Burada biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, ana muhalefet olarak
İntiharları önlemek adına,
bu öğretmenlerimize yardımcı olmak adına burada dile
getirdim ama maalesef bu konuda sizi kınıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Akın
AHMET AKIN (Balıkesir)
Sayın Bakan, Balıkesir ve ülkemizin genelinde okul isimleri ve spor
tesislerindeki, kurucularımızın isimlerinden Sayın Mustafa
Kemal Atatürk, İsmet İnönü gibi isimlerin değiştirilerek
farklı isimler verildiği söyleniyor. Bu konuyla ilgili, genel olarak,
isim değişikliğine giden okulların sayısı
nelerdir veya spor tesislerinin sayısı nelerdir?
Bir de çok büyük bir şekilde, 400 bine
yakın atanamayan öğretmenimiz var. Bu atanamayan
öğretmenlerimizle ilgili, bu gençlerin önlerini görebilmesi için herhangi
bir planınız var mıdır? Bu konuda bütün atanamayan
öğretmenler için sizden destek rica ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, Urfadaki olan olayla ilgili
Kürtçe
konuşmak suç mudur? Herkes biliyor ki Kürtçe konuşmak suç değil,
Mecliste dahi konuşulur, ülkede dahi konuşulur. Kaldı ki bu
iktidar döneminde yaşayan diller kapsamında Kürtçe seçmeli ders
olarak getirildi; bir başka, üniversitelere enstitüler açıldı;
bir başka, ortaöğretimde Kürtçe eğitim verecek -Türkçenin
yanında- okulun açılmasına dahi izin verildi. Devlet bir yandan
Kürtçe seçmeli ders imkânı getirirken diğer taraftan
vatandaşlarına veya öğretmenine Kürtçe konuştun diye bir ne
soruşturma açar ne de bundan dolayı görevden alır. Farklı
sendikaya üye diye mi alınıyor? Bunun da olmaması gerekir, böyle
de değildir diyoruz. Eğer böyle
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Bakanım,
burada mahkeme kararı var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yani onu da söyleyeyim. Bakın, eğer öyle olsa
öğretmen bulamayız çünkü hem KAMU-SENe bağlı hem
diğer sendikalara bağlı öğretmenlerimiz var. Biz
öğretmenin liyakatine ve okuldaki durumuna bakarız. Okuldan
çıktıktan sonraki düşüncesi nedir, hangi sendikaya üyedir, inan
biz buna bakmayız çünkü biz birlikte Türkiyeyiz diyoruz. Herkesin bir
şeyi
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Bakanım,
bakın, burada mahkeme kararı var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yani özel bir konu verirseniz, özel bir kişiyle ilgili,
işte, diyelim ki Ahmet Yılmaz, oradaki, bunlarla ilgili verirseniz
ben arkadaşlara sorarım gerekçesini çünkü ben hukukçuyum, onu
söyleyeyim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Savcılık takipsizlik kararı vermiş Sayın Bakanım.
Savcılık Suç yoktur. diyor, görevden alıyorlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Anladım, suç yoktur. Suç olmayan husus aynı zamanda
disiplinsizliği de gerektirmeye
Yani, ikisi farklı kategoridir
biliyorsunuz. Suç olmayabilir, disipline konu olabilir. Verin bana somut
isimlerini, bir bakayım, acaba neden dolayı olmuş, onun
gereğini yerine getiririz.
Yine, bir başka
arkadaşımızın Tarım Bakanlığına
ilişkin, tarımsal destek kararnamesiyle ilgili, tarım
danışmanlarıyla ilgili
Bunu Sayın Faruk Çelike söyleyeceğim,
onun da yazılı cevabını sayın vekilimize
ileteceğim.
Bir başka
Gerçekten, kapanan köy
okullarının bakımsız olduğunu, çok büyük bir
onarım beklendiğini ben de biliyorum, kendi köyümden de biliyorum.
Gerçekten okul kullanılmıyor ama harabeye de dönmüş durumda. Ha,
bu tatil döneminde buna bakar mıyız? Vallahi, bakarız dersek
çalışmayan okullara, doğru değildir. Çünkü, öncelikli
kaynağımızı kendi çalışan, içinde öğrenci
olan okullarımıza ayıracağız. Ancak, şunu
yapabiliriz
Dün bir başka sayın vekilimiz söyledi Biz bunları
köy odası olarak talep etmek istiyoruz, siz verin. diye. Eğer bizim
kullanmadığımız okullar varsa pekâlâ köy odası olarak
kullanılması için de bir başka yani köy tüzel kişiliğine,
muhtarlıklarına veririz ihtiyacı dikkate alarak. Bunlardan da
hiçbir şüpheniz olmasın,
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Bakanım, büstler çok kötü, Atatürk büstleri. Bir de onları
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Doğrudur. Yani, en azından, bilmiyorum da okul
çalışmıyorsa, yağmurun altında bile kalsa bir
yıpranma olur. E, okul yok. Yenisini koyabilmek ayrı bir bakım.
Bir şekilde ortak bir çözüm bulmamız lazım. Çünkü, ne
yapsanız farklı bir şekilde yorumlanabilir ama
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) İl özel
idare destek verebilir sizin girişiminizle.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yani, biz deriz de bazı büyük şehirlerde özel
idareler de kalmadı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Bizim oralarda
var, Niğdede var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yine de bunu bir konuşalım, beraber bir ortak çözüm
bulalım diyorum.
Yine, Balıkesirdeki okul isimleri
Dün de
söyledim, bugün de söyledim. İstiklal Savaşının
kahramanları, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
cumhuriyetimizin kurucuları ve onun silah arkadaşlarının
-İnönü dâhil- ismi bir okula veya bir spor tesisine verilmişse hiç
kimsenin isminin ondan sonra değiştirilmemesi gerekir. Benim
dönemimde veya bizim dönemimizde böyle bir şey
olmadığını biliyorum veya inanıyorum, inanmak da
istiyorum.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Bütün statlar
yıkıldı ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ama İsmet Bey, somut olarak -siz böyle söylüyorsunuz
ama- ya, bakın, işte Balıkesirde böyle oldu. derse;
yanlış yapılmış olabilir, hata yapılmış
olabilir ancak ben doğru yapıldığını
söylemiyorum. Eğer ki Gazi Mustafa Kemal Atatürkün veya İnönünün
ismi de verilmişse pekâlâ ona da tekrar aynı ismi vermeyi tercih
ederiz.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın
Bakanım, Bursa Atatürk Stadı ne oldu? İsmetpaşa
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ama bir başka, diyelim ki çiçek okulu işte
menekşe ortaokulu varken o sırada bir şehidimiz olmuşsa
şehitlerimizin isimlerinin bir okula verilmesinin, menekşe
ortaokulu yerine bir şehidimizin isminin olmasının da daha
doğru olacağını düşünürüm ama somut olarak talebinizi
bekleyeyim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan,
İnönü Stadı ne oldu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bir başka
Sanırım, soru bu kadardı ama bu
arada, konuşan milletvekili arkadaşlarımızdan birisinin bu
müdür yardımcılıklarıyla ilgili
Müdür
yardımcılığı yazılı sınavı
sorunsuz olarak yapıldı. 17.350 kişi sınavı
kazandı. Bir sendikanın sınavın içeriğiyle ilgili dava
açması sonucu bir maddenin yürütülmesi hakkında durdurma kararı
verildi, Bakanlık da bir üst mahkemeye müracaat etti, yargıdan ne
karar gelirse başımızın üstünde, onun gereğini yerine
getiririz.
Bir başkası, eş atamalarıyla
ilgili, mazeret atamalarıyla ilgili
Eş atamalarında son üç
yıl içinde bütün atamalar yapılmıştır çünkü Anayasada
vardır Devlet aileyi korur. diye. Eşleri ayırarak, bölerek
nasıl koruyacaksınız? Sadece Şubat 2016 döneminde 1.200
kişinin eş ataması branşlarının doluluk
oranlarından dolayı yapılamamıştır. Konuşan
bir sayın vekilimiz de söyledi, gerçekten bazı illerde
ihtiyacımızdan fazla da öğretmen var. O neden oluyor, muhtemelen
daha önce bu eş atamalarından ve mazeret atamalarından
dolayıdır.
Şube müdürlülüğünde de bireysel olarak
dava açan ve kazanan bütün adayların kararları yerine
getirilmiştir. Bireysel müracaatta uygulanmayan mahkeme kararı da
yoktur.
Yine, ilk atamalarda da kontenjanlar tamamen
objektif ve branşların doluluk oranına göre
yapılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Kontenjan, atamalardan önce İnternet sitesinden de ilan
edilmektedir.
BAŞKAN Sayın Bakan, tamamlayın
lütfen.
Bitti mi? 1 dakika daha
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sayın vekilim de söyledi Dolayısıyla da
önceden açıklayın ki vatandaş bilsin, öğretmen
adayımız bilsin hangi branşlara daha çok öğretmen
alınacak. diye. İnternetten bu sonuçlar ilan edilmekte, hangi
kontenjana atama yapılacağı, atama sonuçlarından
oluşan minimum puanlar da yine kamuoyuyla paylaşılmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde
dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının
başlığında ve 1inci maddesinde yer alan Maarif
Vakfı ibarelerinin Türkiye Maarif Vakfı şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Ramazan Can Hilmi Bilgin
Aksaray Kırıkkale Sivas
Mehmet Demir Abdullah Öztürk Gökcen
Özdoğan Enç
Kırıkkale Kırıkkale Antalya
Tamer Dağlı Ayşe Keşir Hakan Çavuşoğlu
Adana Düzce Bursa
Mehmet Habib Soluk Mücahit Durmuşoğlu Yılmaz Tezcan
Sivas Osmaniye Mersin
Bayram Özçelik Halil Eldemir Necip
Kalkan
Burdur Bilecik İzmir
Faruk Çaturoğlu
Zonguldak
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383
sıra sayılı Kanun Tasarısının
başlığında ve 1inci maddesinde yer alan Maarif
Vakfı ibaresinin Türk Maarif Vakfı ve İstanbul ibaresinin
Ankara şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Muharrem Varlı Arzu Erdem
Ankara Adana İstanbul
Zihni Açba Kamil Aydın
Sakarya Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 383
sıra sayılı Maarif Vakfı Kanun Tasarısının
1inci maddesinin (1)inci fıkrasında yer alan ve yurtlar
ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Ceyhun İrgil Çetin Arık Mustafa Akaydın
Bursa Kayseri Antalya
Gaye Usluer Eren Erdem Tahsin
Tarhan
Eskişehir İstanbul Kocaeli
Nihat Yeşil Mustafa Ali Balbay
Ankara İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanun Tasarısının 1inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Ayhan Bilgen Mizgin Irgat
Diyarbakır Kars Bitlis
Lezgin Botan Müslüm Doğan
Van İzmir
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Sayın İdris Baluken konuşacak.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz kez daha hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerek Sayın Bakanı dinlediğimizde
gerekse de AKP Grubu adına konuşan hatipleri dinlediğimizde
eğitimde bütün sorunlarını çözmüş, tamamen tozpembe bir
tabloyu yaşayan bir manzarayı önümüze getiriyorlar. Oysaki
muhalefetin bugüne kadar kürsüden dile getirmiş olduğu sorunlarla
ilgili bırakın çözüm yönünde yol almayı, tam tersine, daha fazla
derinleşen bir anlayışla, bir pratikle karşı
karşıyayız. Eğitimin yapboz tahtasına döndüğünü
biz söylemiyoruz, on dört yıllık süre içerisinde Hükûmetinizde Millî
Eğitim Bakanlığı yapmış olan Kabine yetkilileri
söylüyorlar. Dolayısıyla, bize inanmıyorsanız eski Millî
Eğitim bakanlarınızın, millî eğitim sistemiyle ilgili,
AKP politikalarıyla ilgili neler söylediğini yakından takip
etmenizi öneririz.
Bakın, güncel olarak iki sorun alanı
üzerinden ben burada bazı şeyleri dile getirmek istiyorum. Liselerde
yaşanan sorunlar
Eğer siz Cumhurbaşkanının
Birtakım dış odaklar liseleri karıştırmak
istiyor. tespiti üzerinden bu sorunlara yaklaşacak olursanız bu
sorunları çok daha büyümüş bir şekilde önümüzdeki süreç içerisinde
önünüzde görürsünüz. Ama oradan yükselen talepleri, oradan yükselen demokratik
itirazları anlamaya çalışıp sorun alanlarını
gidermeye çalışırsanız o zaman bir hükûmetin yapması
gereken tutumu ortaya koyarak diyalog yoluyla bazı sorunları en
azından çözme anlayışını bu Parlamento
çatısı altında da önünüze bir görev olarak getirirsiniz.
Ne diyor liseliler? Bağımsız,
tarafsız, demokratik, bilimsel, laik bir eğitim sistemi
istediğini söylüyorlar. Hükûmete yakın, yandaş
kadrolaşmanın ve onun getirmiş olduğu baskıların,
liseli öğrenciler üzerinde kılık kıyafet düzenlemesine kadar
giden birtakım uygulamaların devreden çıkması
gerektiğini söylüyorlar. 356yı aşan liseden bahsediyoruz.
Hazırlanan bildiriye her gün yeni liseler ekleniyor. Son derece de
demokratik protesto yöntemleri kullanıyorlar. Bir kere ben HDP Grup
Başkan Vekili olarak bu kadar yaratıcı, bu kadar demokratik
protesto eylemini, itiraz sesini yükselten bütün liseli arkadaşları
buradan selamlıyorum. Sizin yapmanız gereken şey de,
dediğim gibi, o itirazları mahkûm etmek değil, tam tersine onu
anlamaya çalışarak demokratik çözümler geliştirmek olduğu
kanaatindeyim.
Bakın, diğer önemli bir sorun alanı,
ataması yapılmayan öğretmenler sorunu. Yani neredeyse her
yıl, işte, intihar eden öğretmenlerin dramından,
trajedisinden, birçok alanda gündemleşen bir konudan bahsediyoruz. Bugüne
kadar 41 öğretmen hükûmetleriniz döneminde ataması
yapılmadığı için intihar etmiş. Cumhuriyet döneminden
bugüne kadar yapılan en yüksek atamayı yapmış
mısınız yapmamış mısınız onu diğer
partilerle tartışırsınız ama ortada bir realite var,
bir gerçek var. Mezun olan 100 öğretmenden 14ü istihdam ediliyor, geriye
kalan 86 öğretmen işsiz olan, atanamayan öğretmenler havuzuna
dâhil ediliyor. Böylesi bir tabloda başarıdan bahsetmek mümkün mü?
100 öğretmen yetiştiriyorsunuz, 86sı işsiz, atanamayan
öğretmenler ordusuna katılıyor. Ondan sonra çıkıp
burada Biz cumhuriyet döneminde en fazla atamayı yapan Hükûmetiz. diye
konuşmalar yapıyorsunuz, bununla bu sorunları çözmek mümkün
değil.
Bakın, diğer taraftan, bu KPSS
sınavıyla ilgili bir realite ortada yani neredeyse 2 milyonu
aşkın, KPSS sınavına giren işsizler ordusundan
bahsediyoruz. Yani ben daha önce de kürsüde söyledim, Sayın Bakan da
burada, Millî Eğitim Bakanı ve bürokratları dâhil olmak üzere
birçoğunu getirin bu KPSS sınavına koyun, hatta Kabine
üyelerinin tamamını getirin bu KPSS sınavına tabi tutun,
eğer öğretmenlerden istediğiniz notları alırlarsa biz
bu iddiamızdan vazgeçelim ama burada maalesef çözüm üretemeyen, alan
yaratamayan, istihdamla ilgili soruna cevap olamayan bir Hükûmet
pratiğiyle karşı karşıyayız. Umarız bir an
önce, muhalefetten gelen önerileri cepheden reddetmek yerine anlamaya
çalışarak çözme yolunu tercih edersiniz.
Bu duygularla önergemize destek istiyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanun
Tasarısının 1inci maddesinin (1)inci fıkrasında yer
alan ve yurtlar ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif
ederiz.
Eren
Erdem (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Eren Erdem konuşacak.
Buyurun Sayın Erdem. (CHP sıralarından
alkışlar)
EREN ERDEM (İstanbul) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfıyla ilgili
olarak bu önergemiz adına konuşacağım.
Maarif, arif, irfan bunların hepsi Arapça
kavramlardır, aynı kökten gelirler, köktaştır.
Anladığım kadarıyla, Hükûmet şöyle bir iddiada, tutum
izliyor: Biz arif kişiler yetiştirmek için irfan mektepleri
kuracağız. bağlamında bir yaklaşım sergiliyor
olsa gerek ki maarif kavramını kullanmışlar. Eskiden
saatli maarif takvimleri vardı, bu kavram aslında dünyamızda
olan bir kavram, hayatımızın içerisinde gündelik yaşamda
karşılaştığımız bir kavram. Gerekçede de
-Sayın Bakanımız burada- Dilimizi, kültürümüzü, sahip
olduğumuz kadim insani değerleri dünyanın her
coğrafyasına taşıyacak bir kurum olarak düşünülmektedir.
vurgusu yapılmış. Çok güzel yani bunda bir problem yok, bu gayet
anlaşılır ve kabul edilebilir bir gerekçe olmuş.
Devam edelim
Kuruma 1 milyon TL aktarılacak
arkadaşlar. Para nasıl harcanacak, belirsiz; harcamayı kim
denetleyecek, Sayıştay mı, belirsiz; eğitimi kimler
verecek, belirsiz. Aslında belirli; nasıl olduğunu birazdan
göreceğiz.
Şimdi, arkadaşlar, sizin eğitim
politikalarınız nedeniyle intihardan intihar beğenmek zorunda
kalan atanamayan öğretmenler bu vakıfla alakalı olarak herhangi
bir istihdam alanına kavuşacak mı? Yok.
Devam edelim
Eğitimi verecek kişileri
vakıf eğitecek, yetiştirecek. Zaten bir götürgevimiz, bir
Ensarımız, bir İlim Yayma Vakfımız var. Bunlar zaten
yaptıkları faaliyetlerle de biliniyorlar. Maarif Vakfının
yönetimini kim belirleyecek? TRTnin, yargının, Emniyetin, valilerin
belirlenmesini sağlayan irade belirleyecek. Arkadaşlar, yönetimini
sizin belirlediğiniz kurumların, müesseselerin geldiği
noktayı hep beraber görüyoruz. Sizin belirlediğiniz vali halka
-vurgulayarak söyleyeceğim, yanlış anlaşılmasın,
kendi ifadesidir, çarpıtmak istemem- gavas demedi mi? Dedi. Sizin
belirlediğiniz Emniyet artık seri katillerle selfie yapma
sapkınlığına düşmüş bir noktaya gelmedi mi?
Geldi. Sizin de dilediğiniz ve dizayn ettiğiniz üniversitelerde
hocalık yapan profesörler -bilmiyorum, vicdanına sığan var
mı; ki ben inanmıyorum, yoktur, buradaki hiçbir milletvekili bu
ifadeyi eminim kabul etmiyordur- Namaz kılmayan hayvandır. gibi bir
ifade kullanır hâle gelmedi mi? Geldi. Arkadaşlar, sizin
belirlediğiniz yargıçlar çay, vatandaş da nal topluyor; bu
realiteyi de görerek bu meseleye bakmak lazım.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Bizi getiren
millet.
EREN ERDEM (Devamla) - Demek ki ortada, sizin
yapılandırdığınız yerde vakfın isminde yer alan,
maarifin de köktaşı olan irfan yeşermiyor.
Arkadaşlar, ben size bir öneride bulunuyorum:
Gelin, bu vakfın adını irfan yapmayalım, maarif
yapmayalım, tahrif yapalım, tahrif, tahrif yapalım. Niçin
biliyor musunuz? Çünkü eğitim, yargı, toplumsal
barışımız, kardeşliğimiz, birliğimiz,
beraberliğimiz sizin elinizde tahrif edildi arkadaşlar.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Siz daha önce
öyle yapıyordunuz zaten!
EREN ERDEM (Devamla) İlyas Salman çok iyi bir
oyuncudur. Bir filmde, hatırlarsınız, diplomalı
hıyarcı parodisi oynamıştı. Hıyar kelimesi bir
argo deyim değildir, toplumumuzda salatalığa hıyar denir.
Diplomalı hıyarcı parodisi vardı, çok da eğlenceli bir
parodiydi.
Arkadaşlar, sizin elinizde eğitim bu
ülkede şu hâle geldi: Diplomalılar artık
hıyarcılık ve amelelik yapıyor, diplomasızlar
cumhurbaşkanı olabiliyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Çok Salman filmi
izlemişsin sen.
EREN ERDEM (Devamla) Diplomadan daha önemlisi,
diplomasiyi felç ettiniz değerli arkadaşlar. En son yumruğu
Muhammet Aliden yediniz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, terbiyesizlik yapıyor.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
İşiniz gücünüz demagoji. Bize bu yetkiyi millet verdi, millet!
EREN ERDEM (Devamla) Hâlâ
akıllanmıyorsunuz, hâlâ akıllanmadınız, hâlâ meseleyi
değerlendiremiyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, hatibi temiz bir dille konuşmaya davet ediniz. Ayıp ya!
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
İşin gücün demagoji yapmak ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
EREN ERDEM (Devamla) Şimdi, arkadaşlar,
bakın, bu vakıf ne yetiştirecek? 18 yaşına kadar
çocuklar sıkıntısız büyürlerse
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Haddini
bil, haddini!
BAŞKAN Sayın konuşmacı, siz de
lütfen temiz bir dille konuşun.
EREN ERDEM (Devamla) Burayı iyi dinleyin,
burayı iyi dinleyin, beni iyi dinleyin: Bombalar patlayan metropollerde
yayın yasaklarıyla kapatılan terör
saldırılarının mağduru olacak bu çocuklar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Onlar sizin
arkadaşlarınız!
EREN ERDEM (Devamla) Ama, olsun, Efkan Ala var;
Efkan Ala çıkar, terörü lanetler, olay kapanır, biter. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
EREN ERDEM (Devamla) Belki de yandaş
müteahhitlerin iş katliamı gerçekleştirilen şantiyelerinde
ölecek bu çocuklar. Fıtrat dersiniz, geçer gider arkadaşlar.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Hadi, hadi, hadi İrana git,
savaşırsın orada!
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) İlyas
Salman filmlerinde oynarsın sen ancak!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
EREN ERDEM (Devamla) Allah korusun, bu çocuklar
inşallah akademisyen olmazlar. Yoksa bir fırça darbesiyle o
akademisyenlerin hepsini toplar, cezaevine koyarsınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sonra onları
ziyaret edenler de PKKlı olur.
EREN ERDEM (Devamla) Arkadaşlar, bakın,
elinizi vicdanınıza koyun. Sayın Bakan, atanamayan
öğretmenler bu ülkenin problemi değil mi?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Tiyatro
yapma!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, tepki
gösteriyorsunuz ama ben ne söylediğini bilemiyorum, duymuyorum çünkü.
EREN ERDEM (Devamla) Niçin kendi ülkemizin
içerisindeki problemi çözmek yerine ülkenin dışına bir
çalışma götürme hassasiyeti size daha çok önemli bir pozisyonda
duruyor?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) İlyas
Salmanın filmlerinde oynarsın sen bu gidişle!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Provoke etme,
provoke etme!
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Hadi İran askeri, yürü!
EREN ERDEM (Devamla) Atanamayan öğretmenlerin
sorunlarını çözün, ülkenin sorunlarını çözün, bu tür
yaklaşımlardan derhâl vazgeçin.
MEHMET METİNER (İstanbul) Müptezel bir
paralelcisiniz!
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) İranla nasıl savaşacaksın!
EREN ERDEM (Devamla) Arkadaşlar, son olarak
(AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
EREN ERDEM (Devamla)
şunu da söyleyeyim:
Buralarda yetişen çocuklar ne olacak biliyor musunuz? Bakın,
Cumhurbaşkanı Ezer geçeriz. diyor. İşte,
çocuklarımız yetişecekler, sonra ezip geçilecekler.
MEHMET METİNER (İstanbul) Sayın
Başkan, diploması olmayan Cumhurbaşkanı kimmiş
açıklasın, o müptezel paralelci açıklasın bunu.
EREN ERDEM (Devamla) Saygıyla
selamlıyorum arkadaşlar sizi. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Anca
gidersin!
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET METİNER (İstanbul) Sayın
Başkan, o müptezel paralelci açıklasın, diploması olmayan
Cumhurbaşkanı kimmiş bakalım?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ben
söyleyeceğim.
MEHMET METİNER (İstanbul) Tam bir
müptezellik yani!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, hatip konuşması içerisinde kimi kastettiğini
açıklasın. Bu anlamda da sataşmadan söz talep ediyorum. Önce
kimi kastettiğini açıklasın, diplomasız
Cumhurbaşkanı demekle kimi
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Siz
Cumhurbaşkanına sataşmadan söz alıyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Bu ülkenin seçim
sistemi belli, müracaatı belli, YSKnın isteyeceği evraklar
belli. Yüzde 52 milletin oyunu almış
Cumhurbaşkanımızı eğer kastediyorsa kendisinin
nasıl bir aymazlık içerisinde olduğunu milletimizin takdirine
sunuyorum.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Bunların sindirim sorunu var, sindirim, Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının
başlığında ve 1inci maddesinde yer alan Maarif
Vakfı ibaresinin Türk Maarif Vakfı ve İstanbul ibaresinin
Ankara şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil
Aydın (Erzurum) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili
Sayın Kamil Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından
alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önergemizle ilgili -gerçi Mustafa Hocam söz verdi
Biz ismi değiştireceğiz, düzelteceğiz. dedi ama-
Katılmıyoruz. şeklinde bir şey duydum.
Değerli milletvekilleri, bakın, oruç
ağız şu saatlerde inanın Türkiye'nin çok özel bir
gündemiyle ilgili şeyler söylüyoruz. Eğitim çok önemli, hakikaten
hamaset ötesi çünkü yeni nesillerin mimarı olan öğretmenlerimizin
sıkıntılarını, onların çektiği
sıkıntıları ifade etmeye çalışıyoruz.
İnanın, şu yarım saat içerisinde hepinizin cebine
eğitim camiasının farklı bölümlerinden, birimlerinden
mesajlar gelmiştir, bize de geldi. Burada ne olur şu eğitimi
bari siyaset dışında tutalım. Bugüne kadar hukuku
beceremedik, ticareti beceremedik, belki yatırımcı birtakım
bakanlıklarla ilgili meseleleri beceremedik ama ne olur geleceğimizin
tek kurtuluş çaresi var: Eğitimin kaliteli ve apolitik yani
siyasetüstü olması noktasından hareket etmek gerekir. Şimdi,
niye? Çünkü bir harf öğretmenin ne kadar kıymetli olduğunu
kutsal söylemlerimizde kullanıyoruz. Hazreti Alinin o güzel sözünü
unutmayın.
Şimdi, efendim, öğretmenlerin
atanması -60 bin, 70 bin, 100 bin- hiç önemli değil, atayalım;
bu çocuklar işsiz, bu çocuklara üniversite açtık. Siz,
iktidarınız döneminde her ile bir üniversite projesi
geliştirdiniz. Yetmedi, gece açtınız, gündüz açtınız,
uzaktan yakından, uydulu uydusuz birimler açtınız. Bu çocuklara
sahip çıkalım. Bunlar, inanın, bizim evlatlarımız,
bunlara istihdam yaratmak zorundayız. Bunu söylemek nedir yani hata
mıdır, günah mıdır, yasak mıdır?
Şimdi, sendikalaşma
Bakın,
eğitimde kutuplaşmayı -Allah korusun- 1980 öncesi bizim
kuşak yaşadı. Bir derse girdiğimizde sol ve sağ
fraksiyonların hocaya göre pozisyon aldıklarını
unutmayınız. Şimdi aynı yerlere gidiyoruz. Yani bizim
sendikanın eğitimcileri, bizim sendikanın söylemlerine
yatkın bir nesil, başka sendikanınki başka söylemlere
yatkın bir nesil yetiştirmesin. Burada ölçü bellidir, bu ilahî bir
ölçüdür: Liyakati üstün tutarsınız. Layık olana verirseniz
eğer sınav yapmaksızın -kriterler bellidir- mülakat
yapmadan
Arkadaşım, müfettiş mi olacaksın? Bakalım.
Sen ilköğretim müfettişisin, senin şu konudaki yetkinliğine
bakalım; bağımsız bir jüriyle sınavını
yapalım, merkezî bir sınav. Kazandın ve müfettiş oldun. Ya,
bu çocuk sizin sendikalı olmasa ne olur? Yok efendim, bir baktılar ki
MEMUR-SENden olmayanlar sınavda daha çok kazandı, olmaz! O zaman
-bir kanun- palyatif bir çözüm bulalım. Ne yapalım? Sınavın
formatını değiştirelim, mülakat koyalım.
İnanın bundan eğitimci kardeşlerimiz muzdarip, okul
idarecilerimiz muzdarip. Ne güzel, 100 üzerinden 90 almışlar, 85
almışlar.
Sizin varsa eğitimle ilgili, gerçekten o
medeniyeti ülkeler ötesi aşıracağınız
Biraz önce
söyledi arkadaşımız yani uluslararası boyuta
çekecekmiş. Bunu da söylerken Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle mukayese
ediyor sürekli. O değerli arkadaşımıza şunu söylemek
istiyorum: Arkadaşım, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük
kazanımı, bizim burada işte özgürce düşüncelerimizi ifade
ettiğimiz bir gök kubbedir, bundan daha büyük kazanım ve kazanç
olamaz. Mukayese yaparken Türkiye Cumhuriyeti boyunca atanmamış
kadar öğretmen atadık. Bunları yapmayalım, bakın
yapmayalım.
Aziz Sancar, bugün dünyanın konuştuğu
bir figür. Çağırıp her türlü hediyeyi vermeye
çalışıyoruz. Bu, bizim ya da sizin on dört yılda
yaptığınız bir eğitim sisteminin ürünü değil. Bu,
gerçekten evrensel bir eğitim mantığıyla büyümüş,
evrenseli yakalamış, bir taraftan da millîliği
unutmamış
Bakın, millî ve yerli diyorsunuz, ne olur
Millî ve yerli olmanın bir yolu da liyakattir. Liyakate önem verelim.
Bilen ile bilmeyenin bir olmadığını bilerek yapalım
bunu. Eğer eğitimde bunu gözden kaçırırsak inanın
adaletsiz davranırız, kutuplaşmalar olur, kutuplaşmalar da
bizi -Allah korusun- ayrışmaya götürür, bölünmeye götürür,
eğitimi sekteye uğratır. Bakın, artık belediyeler bile
burs verirken utanarak söylüyorum, şikâyetler geldiği için-
inanın parti referansı istiyor. Allahtan kork ya! Bir üniversite
mezunu, babası asgari ücretli, 4 üniversite çocuğu okutuyor, buna
sorma partisini ne olur, burs vermek için buna sadece ekmeğini sor yeter.
Bunu gerçekten çok dikkatle ele almamız gerekir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, vakıf
için de tabii ki bu endişelerimiz var. İnşallah, evrensel değerlerle
ve bizim sabit bir ayağımızın da millî
O, bazen hafife
alıyorlar ya, resmî ideoloji, hayır
Resmî ideoloji dediğiniz
şey ne biliyor musunuz? Bu ülkenin kurucu ülküleri ve ilkeleridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) - Bu ilkeler ve ülküler
ışığında evrensel bilgiyle donanmış
nesillerin yetişmesine vesile olsun bu vakıf, yoksa kurulması
çok fazla bir şey ifade etmiyor, eyleme dönüştürüp yeni nesilleri
yetiştiremezsek sıkıntıya düşeriz diyorum,
hayırlı akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım ama bir yoklama talebi var.
Sayın Altay, Sayın Erdem, Sayın
Tarhan, Sayın Gürer, Sayın Engin, Sayın Şeker, Sayın
İrgil, Sayın Aydın, Sayın Sertel, Sayın Tüm,
Sayın Usluer, Sayın Topal, Sayın Arık, Sayın Tümer,
Sayın Arslan, Sayın Karabıyık, Sayın Balbay, Sayın
Yarkadaş, Sayın Özcan, Sayın Sarıhan.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının
başlığında ve 1inci maddesinde yer alan Maarif
Vakfı ibarelerinin Türkiye Maarif Vakfı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) Uygun
görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılıyoruz
Başkanım.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Gerekçe...
BAŞKAN
- Gerekçeyi okutuyoruz:
Gerekçe:
Kurulan vakıf yurt dışında faaliyet
göstereceğinden isminde Türkiye ifadesinin bulunması uygun
olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), İshak GAZEL
(Kütahya)
-------0------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
2nci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Maarif Vakfının Faaliyetleri ve
Organları
Maarif Vakfının faaliyetleri
MADDE 2- (1) Maarif
Vakfının 1 inci maddede tanımlanan amaçları
gerçekleştirmek için yapacağı faaliyetler şunlardır:
a) Eğitim ve öğretim ile ilgili olarak;
1) Okul öncesi eğitim, ilköğretim,
ortaöğretim ve yükseköğretim kurumları açmak,
2) Yaygın eğitim amaçlı kurslar, etüt
merkezleri ve kültür merkezleri gibi tesisler kurmak,
3) Eğitim tesislerinin mütemmim cüzü sayılacak
kütüphaneler, laboratuvarlar, sanat ve spor tesisleri kurmak,
4) Eğitim amaçlı internet sitesi gibi
yayın organları kurmak, Millî Eğitim
Bakanlığının uygun gördüğü eğitim program ve
içeriklerini geliştirmek, üretmek ve yayınlatmak,
5) Eğitim kurumlarında hizmet veren ve
eğitim alan kişilerin barınma ihtiyacını
karşılayacak yurt, pansiyon ve lojman gibi tesisler kurmak.
b) (a) bendinde sayılan tesisleri satın almak,
devralmak ve kiralamak.
c) Benzer faaliyetlerde bulunan kurum ve
kuruluşlarla yasal sınırlar içerisinde ortaklık dâhil her
türlü işbirliği yapmak.
ç) Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar bütün
eğitim süreçlerinde öğrencilere; eğitim amaçlı burslar ile
nakdi destekler ve defter, kitap, kıyafet, bilgisayar ve yazılım
gibi eğitim materyalleri ile ayni destekler sağlamak.
d) Eğitim metot ve usulleri ile içerik ve müfredata
yönelik bilimsel araştırmalar ve araştırma-geliştirme
çalışmaları yapmak ve yapılan çalışmalara destek
olmak, bu çerçevede süreli ve süresiz yayınlar yapmak, sempozyum,
konferans ve çalıştaylar düzenlemek ile bu alanda faaliyet gösteren
kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak.
e) Eğitim kurumlarında eğitmenlik,
okutmanlık, danışmanlık ve akademisyenlik gibi görevleri
üstlenecek kadroları yetiştirmek amacıyla; eğitim tesisleri
kurmak, eğitim programları düzenlemek, dünyanın farklı
yerlerinde bu eğitim programlarına katılımı
teşvik etmek, katılımcılara burs ve barınma gibi
imkânlar sunmak, bu alanda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşları
maddi olarak desteklemek ve gerektiğinde bunlarla işbirliği
yapmak.
f) (a) ila (e) bentlerinde belirtilen faaliyetleri
yürütebilmek ve amacı çerçevesindeki faaliyetleri organize edebilmek için
yurt içi ve yurt dışından nakdi ve ayni yardım kabul etmek,
yurt içi ve yurt dışında gelir sağlayıcı
işletmeler kurmak ve mevcut işletmelere ortak olmak.
(2) Maarif Vakfı, bu faaliyetleri tek
başına yapabileceği gibi tüzel veya gerçek kişilerle ortak
olarak da yapabilir. Maarif Vakfı gerektiğinde sadece
tanıtım amaçlı faaliyetler de yapabilir, ortak faaliyetlere
katılabilir veya bu tarz faaliyetleri destekleyebilir. Ayrıca,
ihtiyaç halinde bu maddede sayılan bütün faaliyetleri özel hukuk tüzel
kişiliğini haiz şirketler kurarak veya şirketler devralarak
bu şirketler üzerinden bu faaliyetlerin hepsini veya bir
kısmını gerçekleştirebilir.
(3) Maarif Vakfı tarafından yurt
dışında örgün ve yaygın eğitim kurumları
açılan şehirlerde diğer kamu kurum ve kuruluşları
aynı amaçla başka birimler oluşturamaz.
BAŞKAN Sayın Vural, sisteme
girmişsiniz, buyurun.
Süreniz bir dakika.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Biraz önceki maddede, Adalet ve Kalkınma
Partisinin önergesinde Maarif Vakfı ibaresi Türkiye Maarif Vakfı
şeklinde değiştirildi de, bizim daha önceki bir önergemiz
vardı, Türk Maarif Vakfı. Efendim, millî eğitimin
esaslarında Türk millî eğitiminin esasları düzenlenir.
Dolayısıyla, Türkiye'nin millî eğitim esasları olmaz,
vatandaşlığa hitap etmesi gereken bir hususta Türkiye Maarif
Vakfı yapılması, acaba Türkiye Eğitime Hizmet
Vakfını andırmak için mi yapılıyor? endişesi
taşıyoruz. Neden? Yani, böyle bir şey olabilir mi? Türkiye
Maarif Vakfı olmaz, olursa Türk Maarif Vakfı olur.
Lütfen, Sayın Millî Eğitim
Bakanımız, Millî Eğitim Temel Kanununu açın bakın,
Türk millî eğitiminin genel esasları düzenlenir. diyor. Böyle bir
konuda hemen bir tekririmüzakereyle bu kanunun isminin Türk Maarif Kanunu
olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) -
değiştirilmesi
ve düzeltilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Yani, Türk isminin dışlanmasının
anlamını doğrusu doğru bulmuyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Türkiye ile
Türk arasında
Türkiye Türkü dışlıyor mu?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Türk
Cumhuriyeti demiyoruz, Türkiye Cumhuriyeti diyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akçay
OKTAY VURAL (İzmir) Yeni bir TÜRGEV
imalatıysa, bu kabul edilemez.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Olur mu öyle
şey!
OKTAY VURAL (İzmir) Millî Eğitim Temel
Kanununu dikkate aldığımızda, oradaki esaslarda millî
eğitim ismi nasıl düzenlenmişse Maarifin başına da
bunun gelmesi gerektiği gayet açık ve net.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu bakımdan,
Sayın Bakandan bu konuda tekririmüzakere talebini beklediğimizi ifade
etmek istiyorum. Türk isminin bu şekilde dışlanmış
olması çok yadırgatıcı olmuştur. Millî Eğitim
Temel Kanununda olan bir konuda bunun dışlanmasını kabul
etmemiz mümkün değil. Bunu ifade etmek için söz aldım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akçay, buyurun.
Süreniz bir dakika.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
maalesef, biraz evvelki önergeyi yine, Sayın Bakan bakımından
çok talihsiz olarak değerlendiriyorum. Sayın Bakan, Sayın
Komisyon eğer Komisyon raporunu da okursa Komisyon raporunda verilen
referanslar
Burada, Fransız Saint-Josephlerin Türkiyede faaliyet
gösterdiğinden, British Councillerin, İngiliz Kültür, Amerikan Kültür
şeklinde kuruluşların olduğunu zaten Komisyon raporu da
hatırlatıyor ama bize maalesef, TÜRGEVi hatırlattı.
Sayın Bakan bakımından talihsiz olan şu: Sayın Bakan
Millî Savunma Bakanıyken bundan üç dört yıl evvel Askerlik
Kanunundan da Türklük kavramı çıkarılmıştı.
Yani bunu nasıl yorumlayacağız? Bu gerçekten bir talihsizliktir.
Yani ağır da konuşmak istemiyorum ama Sayın Bakanın
böyle bir misyonu üstlenmesini son derece yanlış buluyorum.
Yapılan bu yanlışlık mutlaka düzeltilmelidir. Şimdilik
söyleyeceklerimiz bunlar.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Açıklamaya gerek yok.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Gamze Akkuş
İlgezdi konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim,
gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. diyen Hünkar
Hacı Bektaşi Velinin sözleriyle konuşmama başlarken yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı üzerinde görüşlerimi paylaşmak üzere söz
aldım.
Millî Eğitim Bakanlığına paralel
bir yapı olarak hazırlanan bu yapıyı başta
onaylamadığımızı, karşısında
olduğumuzu belirtmek istiyorum çünkü görüyoruz ki yeni bir
karanlığın kıyısında duruyoruz, tablo böyle
gözüküyor.
Bugün Genel Kurulda görüştüğümüz bu
tasarıyla yapboza çevirdiğiniz eğitim sistemimizde yeni bir
düzenlemeye gidiyorsunuz. İktidarın paralel eğitim sistemini sağlamlaştırmak
için yeni bir vakıf kurma çabası bu. Maarif Vakfı
Tasarısıyla içi boşaltılan millî eğitime son darbe de
böylece vurulmuş oluyor. Zira, mütevelli heyetinin tümüyle siyasi iktidarın
kontrolü altında olduğu bir vakıf kuruluyor; yetmiyor,
kişiye özel düzenleme yapılıyor, ezkaza iktidar
değişse bile mütevelli heyeti değişmez, değişemez
deniyor çünkü tasarıyla mütevelli heyeti üyelerinin 72 yaşına
kadar görev yapması teklif ediliyor, bir bakıma üyelik babadan
oğula aktarılıyor. Aslında, bu tasarıyla millî
eğitime saltanat getiriliyor. Bakanlığın merkezi Ankarada
olmasına karşın bu vakıf İstanbulda kuruluyor.
Anlaşılan o ki Maarif Vakfıyla birlikte Millî Eğitim
Bakanlığı tarih oluyor, yerine maarif bakanlığı
kuruluyor. Zira, 2nci maddeyle birlikte vakfa âdeta bakanlık yetkisi
veriliyor. Eğitici yetiştirmekten eğitim kurumu açmaya,
anaokulundan üniversite kurmaya, yurtlardan pansiyonlara kadar geniş bir
yelpazeden bahsediliyor, bursları da unutmayalım. Okul öncesi
eğitimden üniversiteye kadar siyasi iradeye bağımlı bir
gençlikten bahsediliyor; yetmiyor, Bakanlık bütçesinden vakfa 1 milyon
lira kaynak aktarılıyor. Yurt dışında açılacak
eğitim kurumlarında bir tekel yaratılıyor, tek yetkili
Maarif Vakfı olarak belirleniyor. Aslında, Anayasanın 173üncü
maddesiyle koruma altına alınan 430 sayılı Tevhidi Tedrisat
Kanunu da fiilen ortadan kaldırılmış oluyor bu
şekilde.
Değerli vekiller, bildiğiniz üzere
2015-2016 eğitim yılı cuma günü sona eriyor. Milyonlarca
öğrencimiz heyecanla karnelerini almayı bekliyor. Bir de
iktidarın on dört yıllık karnesi var ki asıl ona bakmak
gerekiyor diye düşünüyorum. Mektepler olmasa Maarifi ne güzel idare
ederdim. diyen Emrullah Paşadan eksiği yok, fazlası var
iktidarın. On dört yılda tam 6 Millî Eğitim Bakanı
değişmiş ancak istenilen sistem bir türlü
oturtulamamış. Peki, bu on dört yılda neler oldu? Önce okul
binalarını özelleştirmek istediniz, tepki gelince vazgeçildi.
Okullara ödenek ayırmayarak velileri cezalandırdınız.
Kamusal eğitim harcamalarını artıracağınıza
millî eğitim bütçesinden vakıflara para ayırdınız.
Bakanlığa ayrılan bütçeyi artırırken
yatırımlara ayrılan payı yarı yarıya indirdiniz.
Topladığınız vergileri özel okullara öğrenim
desteği adı altında aktarırken herkese eşit ve
parasız eğitim hakkını unuttunuz. Okullara ödenek
ayrılmaması nedeniyle, fiziki altyapıdan eğitimin
kalitesine kadar pek çok alanda yaşanan sorunları ne yazık ki
görmezden geldiniz. Genelge değil, kaynak gönderin. diyen müdürleri
görevden aldınız, kaynak sorununu içeride çözdünüz yani okul aile
birliklerini devreye soktunuz. Öğrencileri müşteri, velileri araç
gördünüz. Parayı veren düdüğü çalar. dercesine okul aile
birliklerini resmen tahsilat şubesine çevirdiniz. Ücretsiz olması
gereken okul içi kurslardan tutun da öğretmen seçimine kadar eğitimi
tepeden tırnağa paralı bir hâle dönüştürdünüz. Yani, son on
dört yılda çocuklarının eğitimi için ailelerin cebinden
çıkan para 5 misli arttı. Başka bir deyişle, velileri velinimet
olarak gören politikalarınız adaletsizliği ve
eşitsizliği derinleştirmekten başka bir işe
yaramadı.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Kitapları kim
gönderdi okullara, sıraların üzerine kim koydu o kitapları? O
kadar okulu kim yaptı?
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) Güzel
şeyler de yaptınız! Örneğin, trafik sorununa el attınız
yani okulların bahçesini otoparka çevirerek trafiği çözdünüz de
Türkiyeye çağ atlatacak FATİH Projesindeki aksaklıklara bir
çözüm bulamadınız ne yazık ki.
Dağıttığınız on binlerce tablet
kullanılamadan değiştirilmek zorunda kaldı.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Rezidanstan
öyle mi gözüküyor!
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) Olan
yine vatandaşın bütçesine oldu, cebinden 512 milyon lira buhar oldu
çıktı. Yetmedi, taşeronlaşmayı millî eğitimin
içine kadar soktunuz. Sözleşmeli öğretmenlik sistemiyle hem
eğitimde kaliteyi düşürdünüz hem de iş güvenliğini ortadan
kaldırdınız. Gene yetmedi, Eğitim ordusu
kuracağız. dediniz, atanamayan öğretmenlerden bir işsizler
ordusu kurdunuz. Atanamayan 40 öğretmen intihar etti, Millî Eğitim
Bakanı çıktı Bunlar ilgi çekmek için, gösterişçi intihar
sendromu. dedi. Oysa 40 eve ateş düştü, ateş düştüğü
yeri yaktı.
Değerli vekiller, millî eğitim
politikasını çözmek havuz problemlerini çözmekten zor hâle geldi.
Liseye Giriş Sınavını kaldırdık, yerine Orta
Öğretim Kurumları Sınavını getirdik. dediniz, LGS
oldu OKS. Daha bir sene geçmedi, Liseye giriş 3 basamaklı olacak,
seviye tespit sınavlarını getiriyoruz. dediniz, OKS oldu SBS.
Baktınız dershaneye başlama yaşı düştükçe
düşüyor, bu defa Seviye Tespit Sınavını kaldırdınız,
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavını
getirdiniz, SBS oldu mu TEOG. Kısacası, millî eğitimi âdeta
Otoyol Geçiş Sistemine çevirdiniz.
Bakınız, 2015 yılında devlet
liselerinden mezun olan öğrencilerimiz matematik ve fen alanında 40
sorudan ancak 3üne, Türkçedeyse 15ine doğru cevap verebilmiş yani
dökülmüş. Oysa eğitimde kaliteyi artırmak için kimsenin
aklına gelmeyecek bir yöntem icat etmiştiniz. Düz liseleri bir gecede
Anadolu liselerine çevirme kararı aldınız. Biz,
Çocuklarımızın geleceğini karartırsınız,
yapmayın. dediğimizde dönemin bakanı Normal liseleri Anadolu
lisesine çevirerek eğitimin kalitesini artırdık. demişti.
Oysa sınıf aynı sınıf, öğretmen aynı
öğretmen, bina aynı bina, öğrenci aynı öğrenci;
görmezden geldiniz. Tabela değişince kalite yükseldi mi bilemeyiz ama
2010 yılından bugüne üniversite sınavlarında
sıfır çekenlerin sayısı 237 bini aştı.
Değerli vekiller, dile kolay, eğitim
sistemi on dört yılda 13 kere değişti. Son olarak 4+4+4
sistemini getirdiniz, zorunlu eğitimi on iki yıla
çıkardınız. İlkokulu dört yıla düşürdünüz bu
sistemle, okula başlama yaşını 5,5 yaşa kadar
düşürdünüz. Okula başlama yaşının düşmesiyle
sınıfların mevcutları özellikle sosyoekonomik gücü
düşük bölgelerde artarken öğretmen ve derslik
açığını kapatmak yerine karma eğitimi
tartışmaya açtınız. Oysa ülkemizde her 3 gençten biri
eğitimine devam etmiyor. Eğitim hayatını terk eden bu
gençlerimiz iş gücü piyasasına da giremiyorlar. Eğitimde ya da
iş gücünde olamayan gençlerin yüzde 73ünü de kadınlar oluşturuyor.
Yani her alanda olduğu gibi burada da en büyük pay kadınlara
düşüyor. 4+4+4le birlikte çocuk işçiliğinin de yasal olarak
önünü açtınız. Mesleki ve teknik liseye dönüştürülen okullarda
okuyan öğrencilerimiz daha öğrencilik yıllarından itibaren
düşük ücretle işçi olarak çalıştırılıyor.
Meslek lisesi memleket meselesi sloganı bugün nitelikli çocuk
işçiler yaratmak için kullanılıyor.
Sorunlar bitti mi? Hayır.
Okullarımızda ve eğitim yuvaları gibi savunulan
vakıflarda taciz ve istismar vakalarındaki artış
aylardır ülke gündeminde. Bakın sadece geçtiğimiz mart
ayında yirmi dokuz farklı taciz vakası yaşandı. Taciz
olaylarının büyük bir kısmı okul, vakıf, kurs, etüt,
çocuk rehabilitasyon merkezlerinde gerçekleşti.
Değerli vekiller, proje okul uygulamasıyla
tek tipleştirmek istediğiniz liseler de isyanda, 4+4+4 sisteminin
iflas ettiğini, laik ve bilimsel eğitimin tehdit altında
olduğunu Millî Eğitim Bakanlığına duyurmak istiyorlar;
başka bir deyişle değirmenin artık taşıma suyla
dönmeyeceğini söylüyorlar. Ancak görünen o ki, Genel Kurula
getirmediğiniz yeni bir torba yasayla mevcut sistemden kaynaklanan
sorunları gidermek yerine bu hazırladığınız
yasayla bu sorunlar daha da derinleşecek görünüyor.
Sonuç olarak on dört yılda on üç
değişiklik yaparak bir kuşağı yok ettiniz, bir
kuşak kayıp. Oysa o anneler, o babalar kendilerinin
yaşayamadıklarını çocukları yaşasın diye
didinerek, dilenerek, bir mücadele vererek bu yola çıkmışlardı.
Ancak ne yazık ki tablo böyle gitmedi. Eğer bugün getirdiğiniz
Maarif Vakfı Tasarısıyla bütün bu sorunlar ortadan kalkacaksa
sizlerle birlikte Evet. oyu kullanmaya hazırız ancak bu
tasarıyla sorunlar çözülmüyor. Gelin çocuklara sahip çıkalım,
ülkemize sahip çıkalım.
Mustafa Kemal Atatürkün sözleriyle sözümü
tamamlıyorum: Eğitimdir ki, bir milleti ya hür,
bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde
yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24üncü Dönemde burada Anayasa çalışmaları
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından
Anayasadaki bütün Türk ibaresi kaldırılmıştır o
zamandan. Bizim özellikle son dönemlerdeki Adalet ve Kalkınma Partisinin
gösterdiği mevsimlik milliyetçilik duygularına ve
davranışlarına bakarak demin bu maarif kanununun özellikle Türk
maarifi olarak değiştirilmesi şeklinde verdiğimiz öneriye
yine ret cevabı verilmiştir. Bunu da özellikle son dönemde bu millete
göstermeye çalıştığınız mevsimlik
milliyetçiliğin ne kadar sahte olduğunun da göstergesi olarak biz
Türk milletine buradan duyurmak istiyoruz; onu özellikle belirtelim. (MHP
sıralarından alkışlar)
Bir insanı özellikle tanımak
istediğinizde CVsine bakarsanız. Birini işe almak
istediğinizde CVsine bakarsınız; CVsinde ne var, tecrübeleri
nedir, hangi eğitimleri almıştır, nasıldır?
şeklinde. İşte AKPnin de CVsine
bakıldığında gerçekten eğitim konusunda özellikle
CVsinin hiç iç açıcı olmadığını buradan
paylaşalım.
Şimdi, bunlardan özellikle benden önce
konuşmacılar da bahsettiler. Ben, yine Adalet ve Kalkınma
Partisinde bakanlık yapmış olan bir bakanın birkaç gün önce
yaptığı açıklamalardan bahsederek bunu vurgulamak
istiyorum. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinde Millî Eğitim
Bakanlığı yapan bir şahsın vurgulamaları: Görevden
alınan Bakanlık merkezindeki üst düzey bürokratların yerine
getirilenlerin çoğunun eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan
kişiler olması ise başka bir talihsizliktir. diyor. Biz buradan
yıllardır bunları vurguladık Yapmayın,
yazıktır! diye yani ihtiraslarınıza, siyasi emellere
bakanlığı alet etmeyin. diye ama kimse dinlemedi. Şu anda
gerçek, samimi duygular olarak bizzat sizin bakanlarınız
tarafından bunlar açıklanmaya başladı.
Bir diğeri: Sabah akşam personelle
oynamak ve bunu bütün mekanizmayı allak bullak edecek şekilde yapmak
eğitimin kalitesine hiçbir katkı sağlamayacaktır. diyor.
Bir de aynı zamanda Çalışanların da moralini
bozacaktır, performanslarını düşürecektir. diyor. Devam
ediyoruz, Paraşütle üst düzey yöneticiliklere getirilen bazı
bürokratların insafına terk edilemeyecek kadar millî eğitim
önemlidir. diyor. Ama yine de ümidimi korumak istiyorum. diyor sizin
bakanınız. Ve yine özellikle yapboz olarak ifade ettiğimiz ve
sürekli olarak oynanan Millî Eğitim Bakanlığı politikalarıyla
ilgili gerçekten ironik ifadelerle bahsetmiş. Diyor ki: Özellikle
Ortaöğretime Geçiş Sınavını SBS olarak yaptık
ama benden sonra gelen arkadaşım üç sefer yapılan SBSyi
yalnızca 8inci sınıfa indirgedi, bir sefere indirgedi.
MEHMET METİNER (İstanbul) O eski
bakanımızın adını verseniz de tutanaklara geçse
Sayın Konuşmacı, biz de tanısak, bilsek.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Ondan sonra gelen
arkadaşımız hızını alamadı kendi ifadesiyle
açıklıyorum, bakın- bütün sınavların hepsini tümden
kaldıracağını söyledi. diyor. İnsanlar haklı
olarak sormaya başladılar: Kim fen lisesine ve diğer nitelikli
liselere, kim taşradaki sıradan liselere gidecek, bir de kriterler ne
olacak? diye soruldu. diyor.
Şimdi, okulların not
şişirmelerinin önüne nasıl geçilecek? Bakın yıllardan
beri bunu söylüyoruz. Beraber hareket ettiğiniz, özellikle şu anda
paralel olarak ifade ettiğiniz kişilere ait okullarda not
şişirmeleri yıllardır yapıldı. Bizim soru
önergelerimiz var ama hiç dikkate almadınız. Onun için diyoruz ki
Ve
burada devam ediyoruz: Çok rağbet edilen liselere kura çekemeyeceklerine
göre acaba her okul kendi sınavını yaparsa torpil, kayırma
başını alıp gitmez mi? şeklinde ifadesi var. Ve yine
Sınavlar kaldırılacak vaadi tedavüldeyken göreve Nabi Bey
geldi. diyor. Nabi Beyin merkezî sınavların
kaldırılacağını ilan eden basın
toplantısından sonra TEOG olarak konulacak olan nur topu gibi bir
bebeğimiz oldu. diyor. Düşünebiliyor musunuz, yani bunların
nasıl anlık kararlarla alındığının ve her
gelenin Ben yaptım oldu. zihniyetiyle bu eğitimi nasıl bir
oyuncak tahtasına çevirdiğinin de göstergesidir bu. Ve sonuçta da
acı olarak bir şey daha var: SBSnin 2013 rakamlarına göre
kamuya maliyeti 13,5 milyondu, TEOGun ise yine aynı yıl
rakamları esas alındığında maliyeti 100 milyon
liradır. diyor. Şimdi, yazık günah değil mi? Bu paralar
hepimizin cebinden çıkıyor. Yani akşam evine iftarlık
götüremeyen aileler var. Bunları düşündüğümüzde böyle har vurup
harman savurmanın nasıl bir vebal altında
bıraktığını ve bu veballe sizlerin karşı
karşıya kaldığınızı da özellikle vurgulamak
istiyorum.
Şimdi, bu sınavlara gelmişken dedik
ki: En çok oynanan sınavlardan bir tanesi işte bu OKS, SBS, TEOG
olarak ifade edilen sınavlardı. Şimdi bakıyoruz, yine büyük
bir karmaşa içerisinde. Şimdi, seviye tespit sınavları
deniyor ama gördük ki artık okulların, çocukların
başarısına eklenecek şekilde herhangi bir puanları
yok. Yani çocuk Anadolu lisesine de gitse, herhangi diğer bir okula da
gitse, düz liseye de gitse, meslek lisesine de gitse kazandığı
bir şey yok. Okul not ortalamasına baktığımızda
artık onların da çok fazla etkili olmadığını
görüyoruz çünkü Türkiye'nin en yüksek puanıyla girilen Anadolu liselerinin
şu andaki son sınıflarının boş olduğunu
biliyor musunuz, hepsi temel liselere geçti. Dershaneleri bir taraftan
kapattık derken etüt merkezi adıyla açtınız. Merdiven
altında devam ediyor. Önce 3 dersten başlattınız, şu
anda 5 dersle ve daha fazlasıyla da devam edip gidiyor bu sistem. Bu
sistem devam ederken o çocuklar artık en yüksek puanla girilen okullardan
dershane sistemini aynı şekilde uygulayan temel liselere geçerek
eğitimlerini sürdürüyorlar.
Yine, son günlerde,
basına yansıyan haberlere göre okullarda birtakım huzursuzluklar
var bakın. Ehliyetsiz müdürler tarafından ve özellikle yalnızca
yandaş sendikaya üyeliğin baz alındığı bir atama
kriterinin dikkate alındığı bir yöntemle atamalar
yapılıyor. Hukuk hiçbir zaman dikkate alınmıyor. Mahkemeyi
kazanıp geri dönenlerin karşısına ya Atamıyorum.
diyorsunuz ya da hemen yeni bir yönetmelik değişikliğiyle yeni
bir sınavla karşı karşıya kalıyorlar.
Ve buradan
baktığımızda yine sınavın
değişeceğinin, yeni sistemin, yeni müfredatının
geleceğinin haberleri de teker teker karşımıza
çıkıyor. Değişeli daha ne oldu? Daha birkaç yıl önce
değişmişken şu anda Millî Eğitim
Müsteşarının yaptığı açıklamalar var,
işte diyor ki: Hedeflerimizde müfredat değişikliği de var
çünkü artık ağır gelmeye başladı. Daha 4+4+4 kanunu
gelirken Artık çocuklarımız yeteneklerine göre dersler alacak.
denirken işte ne oldu? Alınmadığı görüldü. Şimdi
tekrar aynı hikâye. Artık, bıktık bu hikâyelerden,
masallardan. Gerçekten, ayakları yere basmıyor, vizyon
oluşturmuyor, Türkiyenin geleceğini oluşturmuyor bu
sunduğunuz hikâyeler. Artık bu millet de kanmıyor çünkü bu
milletin parası pulu yok. Bu milletin bir tek geleceği var, bir tek
parası, malı, değer verdiği şeyi evlatları.
Evlatlarına da sunabileceği en güzel şey eğitim ve bu
eğitimi de bu AKP gerçekten yapboz tahtasına çevirdi, oyuncağa
döndürdü ama yine şunu söyleyelim, şuna hiçbir zaman güvenmeyin:
Keser döner, sap döner, bir gün gelir hesap döner. Siz geldiğinizde 7
yaşında olan bir genç bugün neredeyse 20 yaşında. Yani bu
gençlik sizin biletinizi kesecek.
Teşekkür ediyorum,
sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Topcu.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen
konuşacak.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısıyla ilgili söze başlamadan önce Maide suresi 8inci
ayette çok dikkat çekici bir ölçü vardır, hepinize hatırlatmak
isterim: Bir kavme, bir topluluğa olan öfkeniz, kininiz sizi adaletten
uzaklaşmaya sevk etmesin. der. (AK PARTİ Malatya Milletvekili
Nurettin Yaşar tarafından alkış)
BAŞKAN Sayın Yaşar, lütfen
AYHAN BİLGEN (Devamla) Söz
alkışı hak ediyor olabilir ama umarım
yaptığımız işler de tercihlerimiz,
kararlarımız da alkışı hak edecek niteliktedir.
Kuran kendini tarif ederken bir ismini de
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bir öz
eleştiri yapmak lazım.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Gayet tabii, hepimiz
için okuyoruz. Burada kimseyi kınamak, kimseye karşı
Kuranı kılıçlarımızın ucuna takmak falan
niyetinde değiliz. Kuran kendi ismini tarif ederken Furkan ifadesini
kullanır. Furkan yanlış ile doğruyu birbirinden
ayırt edendir.
Dolayısıyla bu
yaptığımız işin adını net koyalım.
Sonuç itibarıyla bu ülkede, şu anda aramızda olmayan,
geçmişte 3 dönem Başbakan -en azından Özaldan beri
hatırlayın- Sayın Özal, Sayın Demirel, Sayın Ecevit
yurt dışında bu okulların açılmasını
teşvik etti; her platformda, her fırsatta övdü, her ziyarette onlara
iltifatta bulundu, kolaylaştırıcı bir rol oynadı.
Şu anda hayatta olan 3 Başbakan da yani mevcut
Cumhurbaşkanı, bir önceki Başbakan ve Sayın Gül de
-Davutoğlu ve Gül de- yine benzer yaklaşımlar sergiledi. Bu
okullar açılırken o törenlerde, olimpiyatlarda -herkes
hatırlayacak- Afrikalı çocuklar Ankaranın bağları
türküsünü söylediğinde hepimizin hoşuna gidiyordu. Ama meselenin
bunun ötesinde bir anlamı olduğunu galiba burada herkes biliyor. En
azından basına yansıyan iki şeyi hatırlatmak isterim
size; mesela Kosovada savaş çıktığında herkes
Kosovayı terk ettiğinde o okullardakiler terk etmediler çünkü sadece
eğitim aşkı için orada değillerdi, o okullar
açılırken başka iş birlikleri
yapılmıştı güvenlikle ilgili, istihbaratla ilgili ve bir
bildiğiniz müttefik ülkenin o okullarda İngilizce eğitimi
vesilesiyle yürüteceği malum çalışmalar dolayısıyla.
Şimdi, bu işler bugüne kadar böyle gelmiş olacak, bunu herkes
biliyor olacak
Başka örnekler var ama saymayayım, Irakta da, Irak
işgal edildiğinde de yine en son terk edilen yerlerden birisi o
okullardı çünkü o okullardaki görevliler öğretmenlik dışında
başka işler yapıyorlardı. Şimdi, gelinen noktada siz
bir vakıf kurarak bu sorunu çözeceğinizi düşünüyorsunuz. Bu
ülkede bir sürü kreşe -son aylarda hepiniz şahit oluyorsunuz- özel
okula, hatta üniversiteye kayyum tayin ediyorsunuz, iç hukukta işi çözdüğünüzü
sanıyorsunuz. Aslında hiçbir şey çözmüyorsunuz çünkü bir süre
sonra bunların hepsi bu halka tazminat olarak geri dönecek. Çünkü kayyum
tayin ediyorsunuz, kayyum üç gün sonra gazeteyi batırıyor,
televizyonu iflas ettiriyor, muhtemelen şirketlere, vakıflara da
benzerini yapacak ve bunlar uluslararası hukukta önümüze gelecek.
İçeride çözemediğiniz sorunu, bu yöntemle halledemediğiniz
işi -uluslararası arenada yüzlerce ülkenin her birsinin farklı
hukuku var- bir vakıf kurarak çözeceksiniz! Ya
yaptığımız işin ciddiyetinin farkında
değiliz ya da şaka yapıyoruz ya da durumu kurtarmak için, hani
bir yerlerden baskı geldiği için yapmış olmak için bir
şey yapıyoruz. Şimdi, örnek verirken gerekçede Cervantesten,
Goethe Enstitüsünden, Robert Kolejinden falan bahsediyoruz. Değerli
arkadaşlar, bu okulların tarihi yüz yılın üzerinde ve bu
enstitüler, bu vakıflarla ilgili, o ülkelerde defalarca iktidar
değişti, rejim değişti ama yaptıkları işin
arkasında durdular.
Şimdi, bu okullarda yapılanlarla ilgili
benim eleştirebileceğim bir sürü şey var, geçmişte de bu
eleştirileri yaptım. Örneğin, bir başka halkın
çocuklarına bir başka ülkenin millî marşını
ezberlettirmeyi hiçbir zaman doğru bulmadım çünkü kendiniz için
istemediğiniz şeyi başkası için de istemeyeceksiniz. Her
halk için kendi ulusal marşı, kendi İstiklal Marşı,
kendi millî marşı değerlidir ama o zaman bu yapılırken
bu işi büyük bir başarı olarak görüp, büyük bir marifet olarak
görüp bununla övünürken, şimdi tu kaka ilan edip bu işin içinden
çıkamazsınız, teknik olarak da çıkamazsınız. Çok
açık söylüyorum, bu vakıf, bir kere ne medeniyet, kültür
literatürümüz açısından vakıftır ne de uluslararası
hukuk açısından vakıf olacaktır. Basit bir vakıf bile
kurmaya kalksanız, bırakın binlerce okulu
devralacağınız vakıftan bahsediyorsunuz, mahkemeye
başvurduğunuzda -burada bu işin uzmanları var- ilk
alacağınız şey, amacınızla tahsis edilmiş
bütçenin uyumlu olup olmadığıdır. Yani bu kaynakla o
işi çözmeye, o amacı gerçekleştirmeye imkân var mı, bu
gerçekçi mi? Şimdi, 1 milyon lirayla eğer siz yüzlerce okulu
devralmayı düşünüyorsanız bu iş yaş ama başka
yöntemler deneyecekseniz, yani o ülkelerle diplomasi yoluyla o okulların
devredilmesini falan sağlamayı düşünüyorsanız, vallahi,
onun için de galiba başka kanalları zorlamak gerekiyor. Örneğin,
bu okulları kuran şahsı Türkiyeye Türkiyenin müttefiki iade
etmiyor. Şimdi, okulları kuranı iade etmeyen müttefik bu
okulların böyle kolayca, birlikte kurmanıza rağmen kapatılmasına,
devredilmesine, bir vakfa teslim edilmesine izin verir mi sizce, göz yumar
mı buna? Ama tam tersi olacak ben şimdiden söylüyorum, birkaç ay
sonra hep birlikte göreceğiz. Bırakın bu vakfa yurt
dışındaki okulları devralmayı değerli
arkadaşlar, Türkiyedeki kimi vakıflara Hayır sahibi diye
tarif ettiğiniz kişilerin yaptıkları
bağışlar terörün finansmanı suçuyla Türkiyenin önüne
gelecek. Kimi bankalarla ilgili bu konu şu anda gündemde biliyorsunuz.
Bazı isimlerin bazı vakıflara yaptıkları bağışlar
terörün finansmanı kapsamında tartışılıyor.
Birleşmiş Milletlerde de buna dair girişimler var muhtemelen
yakından takip ediyorsunuzdur. Şimdi, sizin tam da bu okulları
terörle ilişkilendirerek böyle bir kestirme yolla yani burada iki gün
işte konuşup tartışıp, el kaldırıp
indirdiğimizde çözmeye çalıştığınız bu sorun
bize bumerang gibi dönüp gelecek. Yüzlerce ülkeyle muhtemelen diplomatik
krizler yaşayacağız, hukuki krizler yaşayacağız.
Bırakın işin ahlaki tarafını, yani bu okullar
kurulurken siyaseten yaptığımız eleştiriden
bağımsız olarak söylüyorum, insanlar hayır yapmış
olabilir, gönüllü destek vermiş olabilirler, burada yapılan
işlerin bir kısmı iyi olabilir, bir kısmı tehlikeli,
zararlı, kabul edilemez olabilir ama sonuç itibarıyla ortada bir
hukuk var. Siz bu hukuku hiçe sayarak, bu hukuku yok sayarak, öyle bir
vakıf kurarak falan bu işi çözemezsiniz. Onun için, bu işin yani
gerçekten bu araçla, bu mekanizmayla çözülüp çözülemeyeceğini bence bir
kez daha düşünün. Kanunu çıkarabilirsiniz, buna güç yeter ama bu
sorunu çözmeye bu yetmez. Özellikle de bu terör kavramı ve terörün
finansmanı kavramı üzerine bu Meclisin -sadece böyle kanun
aralarında falan bir iki dakika içerisinde değerlendirmeyle
değil- bu işi daha ciddi masaya yatırmasının çok elzem
olduğu kanaatindeyim çünkü çok kritik bir noktadayız.
Bakın, birkaç gün önce İhvan tümüyle terör
örgütü sayıldı Mısırda. Dünyada başka örnekler de var
yani Filistinde çok ciddi tarihî örnekler var, Çinde var. Yani, dünyada
terör kavramını böyle çok keyfîleştirip her muhalifi, her
iktidar karşıtını terör kavramı içerisine koyarak
düşman, tehdit kategorisi içerisine sokarak cezalandırmaya
kalkmanın ortaya çıkartacağı dünya, adil bir dünya
olmayacaktır. Gücü yetenin gücünün yettiğine canının
istediği her şeyi hiçbir hukuk tanımadan yapabildiği bir
dünyadır. Bugün dünyada başka devletler başka yapıları
terör örgütü kategorisine sokup cezalandırıyor, onları en temel
haklarından mahrum bırakıyorlar, Türkiye'de de bu konjonktür
itibarıyla dün çok makbul olan çevreler bugün bu liste içerisinde tasnif
ediliyor ve bu yöntemle cezalandırılmaya
çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar, öncelikle vakıf
kelimesinin içinin bu kadar keyfî boşaltılmasından duyduğum
rahatsızlığı burada ifade etmek isterim. Vakıf çok
kritik bir kavramdır. Neredeyse kul hakkı kavramından sonra
yani emek, alın teri gibi kavramlardan sonra galiba en çok
korunması gereken, en çok hassasiyet gösterilmesi gereken kavramlardan
birisidir. Ama, siz yönetimini oluşturma biçiminden tutun,
hedeflediğiniz -aslında adına gasp demek lazım-
başkalarının kurduğu okullara el koymayı, devletin
inisiyatifi altına almayı vakıf kelimesiyle perdeler,
örterseniz bunun tarihî sorumluluğu son derece ağır olur.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bilgen.
Şahsı adına, Artvin
Milletvekili Sayın İsrafil Kışla konuşacak.
Buyurunuz Sayın Kışla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSRAFİL KIŞLA (Artvin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısının 2nci maddesi üzerinde görüşlerimi beyan
etmek için huzurlarınıza geldim, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok hayırlı bir
teşebbüs ve bir an önce inşallah faaliyete geçmesini ümit ediyorum.
Eleştirilere de doğrusu bir anlam veremiyorum. Bir kere, millî
eğitimin başarısızlığından bahsediliyor. Millî
eğitimin ideolojik bir yaklaşımla, özellikle
yasaklayıcı bir anlayışla yıllarca kodları
değiştirildi. İlk kez bir özgürlük anlayışıyla
millî eğitim yeniden kodlarına kavuşturuldu. Bir kere, AK
PARTİ iktidarının ilk yaptığı önemli
işlerden bir tanesi bu. Bir diğeri, gerçekten, millî eğitimde
fırsat eşitsizliği kaldırıldı. Bugün, büyük
şehirlerde özel okullarda okuyan çocuklarımızdan
güneydoğuda, Türkiye'nin kuzeyinde, batısında, bütün okullarda
okuyan, özel okullarda ve devlet okullarında okuyan çocuklara
akıllı tahtasından tutun tablet bilgisayarına
varıncaya kadar her şeyiyle bir kalite ve bir seviye
kazandırıldı, bir fırsat eşitsizliği ortadan
kaldırıldı.
Bir diğeri, fiziki şartlar;
80 kişilik, 100 kişilik sınıflardan şimdi benim ilimde
de 20 kişilik sınıflarda eğitim veriliyor. Bundan sonra
kalite daha da artacak, buna inanıyorum çünkü üniversiteler de, liseler de
özgürlükçü anlayışla yeniden dizayn edildi. O bakımdan,
Türkiye'de bu işi beceremiyoruz, dünyada nasıl yapacağız?
mantığını anlamakta zorluk çekiyorum.
Türkiye son yıllarda her yönüyle
dünyaya açıldığı gibi gittikçe büyüyen bir ülke. Bugün
gayrisafi millî hasılası arttığı gibi ihracatı
artıyor. Ulaşımda 2002de Türkiyeden 54 ülkeye sefer varken,
bugün 114 ülkeye sefer yapılabiliyor. Yine, 2002de 163 ülkede
dış temsilciliğimiz varken, bugün 234 ülkede; 93 ülkede
büyükelçiliğimiz varken, bugün 135 ülkede büyükelçiliğimiz var. Bizim
ihracatımız arttığı gibi, dış ülkelerdeki,
yabancı ülkelerdeki müteahhitlerimiz bugün 200 milyar doların üzerinde
yatırım yapar duruma gelmiş. Tabii, biz elbette ki oralardaki
Türk vatandaşlarımızın çocuklarına sahip çıkmak,
onların en iyi şekilde yetişmelerine katkı vermek
zorundayız.
Bir vakıf kurarken ortak payda çok önemlidir,
bu ortak paydaya bakmak lazım. Birçok vakıf var. Türkiyede
altmış beş yılda binin üzerinde vakıf varken, 1984
yılından bu tarafa, otuz iki yılda da 5 binin üzerinde
vakıf kuruldu. Kimisinin eğitim ortak paydasıdır, kimisi
sağlıktır, kimisi insan haklarıdır, kimisi çevredir.
Ortak paydaya bakarak Bu yapacağımız işi bir vakıfla
yapabilir miyiz? diye bakmak lazım. Evet, şu anda Türkiyedeki
mevcut vakıflarla yapamayız çünkü buradaki ortak payda Türkiye
Cumhuriyetinin temsili meselesidir; Türk milletinin, 75 milyonun temsili
meselesidir. Yurt dışında herhangi bir grubun, herhangi bir
zümrenin, herhangi bir cemaatin, herhangi bir farklı yapının bir
vakfının, Türkiye'nin çıkarlarını koruması ve
Türkiyeyi oralarda temsil etme noktasında yeterli olması mümkün
değil. O bakımdan, böyle bir vakıf son derece önemlidir ve
inşallah, oralarda güzel işler yapacağına inanıyorum.
Diğer taraftan, tabii Bu, devlet eliyle
yapılabilir. deniliyor fakat bugün dünyadaki uygulamaları da
görüyoruz ki bu tarzda vakıflar marifetiyle yapılıyor. Çünkü
gerek bürokratik engellerin aşılması gerekse de bu tip
çalışmalarda seri ve hızlı hareket etmenin
ihtiyacından dolayı böyle bir vakıfla bu işleri daha
hızlı, daha verimli, daha süratli yapma imkânı olacak.
O
bakımdan, ben, Maarif Vakfının, Türk eğitim tarihinde yeni bir
dönem olarak, yeni bir başlangıç olarak, özellikle yabancı
ülkelerde hizmet vereceği için, eğer Türkiye'de böyle bir
teşebbüs olsaydı buna ben de karşı çıkardım ama
dışarıda, yabancı ülkelerde bu faaliyet
yapılacağı için çok hayırlı bir hizmet
olacağını düşünüyorum.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kışla.
Şahsı
adına diğer konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Erkan
Aydın.
Buyurun
Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
383
sıra sayılı kanunun 2nci maddesi üzerine şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Benden
önceki hatip, gerçi, çok hayırlı ve güzel bir tasarı
olduğunu söyledi ama benim biraz sonra vereceğim rakamlarla,
aslında, sanki iki ayrı dünyadaymışız gibi bir izlenim
ortaya çıkacak.
Eğitim
sistemimizde 4+4+4le başlayan, daha sonra da bütün okulların
imam-hatip liselerine çevrilmesiyle devam eden, geldiğimiz noktada
dünyayla yarışamayan, gelişmiş medeniyetlerin çok gerisinde
kalan, sizin Hükûmetinizin de hedefinde olan gelişmiş ülkeler
sıralamasında 15inci sırayı alma noktasından oldukça
uzaklaşmış durumdayız. Bu sistemden ne öğrenciler ne
veliler ne de eğitimciler memnun değil. Hani, daha önce bir
bakanın lafı vardı Şu öğrenciler olmasa
Bakanlığı ben ne güzel yönetirdim. diye; Şu Bakanlık
olmasa bu Millî Eğitim çok güzel olacak. noktasına geldik maalesef.
Bakıyoruz, neden böyle söylüyoruz?
Geçen yıl liselerimizden 912 bin öğrenci
mezun oldu. Üniversite sınavında resmen dökülmüş. Ortalamaya
bakıldığında, Türkçede 40 sorudan 19,3üne, fen
bilimlerinde 40 sorudan ancak 3üne, matematikte ise 40 sorudan sadece 7,9una
doğru cevap verilebilmiş. Bu, 912 bin öğrencinin
ortalaması. Yani çocuklar matematik, fizik, kimya, biyoloji, felsefe,
mantık dersi almadan mezun oluyorlar. Biz de bunlardan bizi müreffeh
medeniyetler seviyesine ulaştırmasını bekliyoruz.
Tabii, bunu da bir örnekle açıklamak
lazım. Microsoft geçtiğimiz günlerde bir yapay zekâ piyasaya sürdü.
Bu yapay zekânın ismi Tay idi. İlk önce evrensel değerlere,
dünya vatandaşlığına vurgu yapan Tay, belli bir süre sonra
bel altı vurmaya, argo kelimeler konuşmaya ve sosyal medya üzerinde
ne gördüyse onu yaymaya başladı ve Microsoft derhâl bu projeyi geri
çekti, baktı iş çığırından çıkıyor.
Türkiyedeki sistem de
aynı Tayın durumuna dönüşmüş durumda. Eğitim
çağındaki çocuklar ne görüyorlar? Türkiyedeki
hırsızlıkları, yolsuzlukları, kadın
cinayetlerini, insan hakları ihlallerini, savaşı ve bir sürü
tartışmayı. Şu yüce Meclis altında dahi, baktıklarında,
hep kaos, hep kargaşa, birbirine giren, milleti yönetecek sözüm ona
vekilleri görüyorlar. Eğer biz bu eğitim sistemini
değiştiremezsek bunlarla yetişen çocuklar da Tay gibi
başarısız olmaya mecbur.
Kısacası,
kurumsallaşmayan bir eğitim sisteminde yeni yollar, yeni çözümler
bekliyoruz. Öncelikle bu sistemin içerisindeki sistemsizliği düzeltmemiz
gerekiyor. Oysa her bireyin özgür beyinler olması gerekmez mi? Her bireyin
kendine ait bir görüşü olması gerekmez mi? Her bireyin kendi
tercihleri olması gerekmez mi? Şu anki sistem düşünen bir beyin
yetiştirmekten maalesef çok uzakta duruyor. Kısacası bütün
çocuklar yani geleceğimiz hızla bir felakete doğru sürükleniyor.
Bu ülke, ancak
çağdaş bir eğitim sisteminin Atatürkün koyduğu o hedef
doğrultusunda tekrardan gündeme gelmesiyle kurtulabilir. Böyle bir ülke
olmalı ki insanların devlete, devletin de insanlara güvenmesi, esas
olması gerekir. Devlet insanların iyiliği için, onların
hizmetinde olan bir kurumdur. Böyle bir ülkede devlet insanlara baskı yapmaz,
devletin hakları asla insan hak ve özgürlüklerinden önce gelmez. Böyle bir
ülke de insan hak ve özgürlüklerini ayaklar altına alan anayasalarla
yönetilmez. Böyle bir ülkede insanlara tek tip ve basit düşünceler
dayatılmaz.
Son söz olarak da diyorum ki: Özgür düşünce
geliştirilmeli, özgür bireyler desteklenmeli ve araştıran,
sorgulayan, yeni buluşlar yapabilen, tabiri caizse, icat yapabilen
nesiller yetiştirilmedikçe biz buradan daha nice kanun
çıkaralım, daha nice vakıflar kuralım, gerçekte sadece ve
sadece kendimizi kandırmış oluruz ama uzun vadede
baktığımız zaman, ülkemizin hedeflerde olan, Hükûmet
programlarında olan o yerlere gelmediğini görürüz diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
bölümüne geldik.
Süremiz on dakikadır. İlk beş
dakikasında soruları alacağım, daha sonraki beş
dakikada da Sayın Bakana söz vereceğim.
Sayın Usta
Yok.
Sayın Topal
Yok.
Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Bakana
soruyorum: 1) 350 binin üzerinde atanamayan öğretmenimiz var. Buna
rağmen, öğretmenlere ihtiyaç olduğu bir durumda atamalar
şimdiye kadar neden yapılmıyor, kadrolar neden boş
bırakılıyor, sebebi nedir?
2) Atamalar yapılmayarak sözleşmeli
öğretmen çalıştırmak doğru bir yöntem midir?
3) Eğitimde kaliteyi ve niteliği
artırabilmek için okullarda ve sistemde bir değişiklik yapacak
mısınız?
4) Taşımalı eğitime ne zaman son
vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Pekşen
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın Bakan,
birkaç gün önce Trabzonda soruşturma kılıfı adı
altında, bir hukuki süreç içerisinde, birkaç tane öğretim kurumunun,
ilköğretim ve lise kurumunun öğretim görevlileri, öğretmenleri
gözaltına alındı. Bu gözaltına alınma işlemlerinin
içerisinde gerçekten çok ciddi bir şekilde mağduriyetler oldu. Bir
örnek: Sekiz buçuk aylık hamile bir öğretmen üç gün gözetim
altında tutuldu. Yine, on beş gün önce bebeği olmuş bir
öğretmen de aynı şekilde gözetim altında tutuldu. Bir Millî
Eğitim Bakanı olarak bu uygulamaları toplumsal vicdana, hukuk
değerleriyle uyarlı bir şekilde izah edebilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın Bakan, dün akşam da sormuştum,
bugün dün akşam sorduğum soruya verdiğiniz cevaptan dolayı
okul müdürleri aradılar ve teşekkür ettiler. İnşallah
önümüzdeki zaman içinde bu okul müdürleri önceki, görevden
alındıkları okullara müdür olarak bir an önce atanmalarını
sabırsızlıkla beklemektedirler.
Dün akşamki sorularımın bir tanesinin
cevabını alamadım, bundan dolayı tekrar sisteme girdim.
2016 yılı sonuna kadar hangi dallarda,
kaçar öğretmen alınacaktır? Gerçekten çok ciddi bir şekilde
telefon aldık. Sabırsızlıkla bekleyen öğretmen
adaylarının bu merakını gidermek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli Bakan, soru 1: Millî Eğitim
Bakanlığının mevcut öğretmen sayısı ve
ihtiyaç duyulan öğretmen sayısı kaçtır?
Soru 2: Öğretmenlik mesleği için atama
bekleyen öğretmen sayısı kaçtır? Atama bekleyen
öğretmenlerin branşlara göre dağılımı ne
şekildedir? Atama yapılacak branşlar hangi kriterlere göre
belirlenmektedir?
Soru 3: Ataması yapılmayan
öğretmenlerin sorunlarıyla ilgili
Bakanlığınızın kısa vadede ne gibi planları
vardır?
Soru 4: 2002 tarihinden bugüne kadar atanmayan ve
psikolojik nedenlerden dolayı intihar eden öğretmen sayısı
ne kadardır?
Soru 5: 2002 tarihinden bugüne kadar atanamayan
öğretmen sayısı kaç kat artmış, sayısı kaça
ulaşmıştır?
Soru 6: Ücretli veya sözleşmeli öğretmen
istihdamıyla öğretmen açığını çözmeye
çalışmak doğru bir yaklaşım mıdır? Ücretli
öğretmenler ile aynı okulda çalışan kadrolu
öğretmenlerin aylık gelirleri arasında ne kadar fark vardır?
Ücretli öğretmenlerin sosyal hakları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ahrazoğlu...
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Bakanım, Hatayda Türk okullarında okuyan Suriyeli
öğrenci sayısı ne kadardır? Yine Hatayda Suriyeli
mültecilere eğitim veren okullar var mıdır? Kaç öğrenci
okumaktadır? Müfredat, Libya müfredatı mıdır? Müfredat
Millî Eğitim Bakanlığınca kabul görmüş müdür?
Suriyelilere okullarda Türkçe dersi verilmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdem
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 3 milyon Suriyeli
sığınmacının 1,1 milyonu 16 yaş altı. Bu
hususta bugüne kadar 10 milyon dolar harcandığı söylenmektedir.
Ülkemizde özellikle hepimiz için, özellikle gelecekteki on yılda büyük
tehdit oluşturacak olan eğitimsiz çocuklarla ilgili harcama ne kadar
yapılmıştır? Bu 10 milyon doların içinde yapılan
harcamanın amacına ulaşıp ulaşmadığı
kontrol edilmiş midir ve devamı noktasında denetimler
yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, öncelikle, Trabzonda
gözaltına alınanların biraz önce de arkadaşlarım
söyledi- sadece ifadesinin alındığı ve ifadesi
alındıktan sonra geri bırakıldığı Trabzon
İl Emniyet Müdürlüğü tarafından ifade edildi.
Bir başkası: Gerçekten kim yargı
kararı almışsa o yargı kararlarının hepsini biz
yerine getiririz, hukuk devleti olmanın gereği de budur.
Bir başkası: Türkiye'de atama bekleyen
öğretmen sayısı
Bizim şu anda 900 binin üstünde
öğretmenimiz var.
Türkiye'de sözleşmeli öğretmen var
mı? Bir ara sözleşmeli öğretmen vardı.
Bakanlığımız kadrolarına ilk defa 2005-2006
öğretim yılında 657 sayılı Kanunun 4/b maddesi
kapsamında kadrolu öğretmenler alıyorduk. 2005-2006da 20 bin,
daha sonra devam eden yılda 20 bin, 2007-2008de 10 bin, 2008-2009da 20
bin. Ancak 2011 yılında 632 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle bunlar kadroya alındı. Dolayısıyla şu
anda sözleşmeli yok. Ancak o kadroya geçmek müracaat üzerine
olduğundan sadece 3 kişi, 3 tane sözleşmeli öğretmen
kaldı, kendileri kadroya geçmek için müracaat etmemişler. Şu
anda sözleşmeli öğretmen maaşı, 2016 yılı için
söylüyorum, yani içinde bulunduğumuz yıl için, 2.194 lira
civarında. Ek dersle, sınıf öğretmenleri üzerinden haftada
on beş saat baz alınırsa 539 lira; ikisini de toplarsak 2.700
liraya yakın bir maaş almaktadırlar.
Yine, Suriyeli öğrencilerle ilgili her 2
sayın vekilimiz de söyledi, Bize İçişleri Bakanlığı
Göç İdaresi Başkanlığının verdiği bilgiye
göre okul çağındaki Suriyeli çocuk sayısı 992 bin. Şu
ana kadar okullarımıza gönderilen Suriyeli öğrenci sayısı
330 bin. Bu 330 bin öğrencinin 220 bini ilkokula, 70 bini ortaokula, 40
bini de ortaöğretime devam ediyor. Ve bunların da büyük bir
çoğunluğu geçici -Hatayda da vardı- eğitim
kamplarında, kamplarda eğitim görüyor. 70 bini ise kampların
dışında, gerek özel okullara -mali imkânları olabilir- gerekse
devlet okullarına da devam ediyorlar. Önümüzdeki dönemde biz bu
eğitimi yaygınlaştırmak istiyoruz. Şu anda kamplardaki
öğretmenlere, devam edenlere UNICEF tarafından da destek olarak da
bir ödeme yapılmakta. Sonuçta, burada insan hakları var; ister Suriye
vatandaşı, ister Türkiyede şu anda geçici
sığınma kabilinde olsun, önümüzdeki dönemde bu 300 bin
sayısını 500 bine, ancak daha belirleyen süre içerisinde de
mümkün olduğunca hepsini eğitim kapsamına almak istiyoruz.
Tabii, ilave okul ihtiyacı var, ilave öğretmen ihtiyacı var.
Şu anda kendi kamplarında Arapça eğitim verilmekte, haftada
beş saat de Türkçe dersi verilmekte. Önümüzdeki devrede bu Türkçe ders
saatini de artıracağız ancak bununla da ilgili bir müfredat
çalışması yapılması gereklidir. Bakanlığımızda
da ilave bir çalışma yapılmaktadır.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) -
Sayın Bakan, müfredatla ilgili bir konuyu sormuştum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Ha, müfredatta biz şunu söylüyoruz: Yani, Türkiye bir ara
Avrupadan geri kaldığını düşündü.
Dolayısıyla, Avrupadan geri kaldığımızı, kendi
öğrencilerimize eksik, yetersiz bilgi
aktardığımızı, bilgi verdiğimizi düşünerek
biz öğrencilerimize belki gereğinden fazla bilgi aktarıyoruz.
İşine yarar mı yaramaz mı, kullanabilir mi kullanamaz
mı apayrı bir şey. Herhâlde Peyami Safanın bir nutku var
Mezunlara Nutuk diye, orada belirtildiği gibi: Okul döneminde
aldığınız bilgilerin belki dörtte 3ünü, hiçbirisini
hayatta kullanamayacaksınız. diyorlar.
Aldığınız bu diploma, eğitimin sonu değil, belki
bundan sonraki hayat üniversitesinin veya hayat eğitiminin de bir
parçasıdır. Asıl işiniz bundan sonra başlıyor.
diyerek
Dolayısıyla, müfredatta bir yığılma
olduğunu biliyoruz. Müfredatı bizim hafifletmemiz lazım. Bir değerler
eğitiminin verilemediğini de biliyoruz. Dolayısıyla
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Suriyelilere okutulan Libya müfredatıyla ilgili sordum Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas)
yerli değerlerimizi, millî değerlerimizi de içine
alacak ancak evrensel değerlere de açık olacak
Bir
arkadaşımız söyledi, Aziz Sancar gibi. Herhâlde, müspet
ilimlere, somut ilimlere, çağdaş ilimlere
ulaştığından hiç kimsenin şüphesi yok. Ama, bu arada
da diyor ki: İstiklal Marşını dinlediğimde gözüm
yaşarıyor.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Aziz Sancar millî bir
değerdir.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ve yine sordular Bir daha olsaydınız ne olurdunuz?
diye, Öğretmen olurdum. dedi. Dolayısıyla Nasıl bir
öğrenci yetiştirmek istiyorsunuz
Aziz Sancar gibi öğrenci
yetiştirmek istiyoruz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Maarif Vakfı
yetiştiremeyecek öyle öğrenci.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Hiç merak etmeyin, Maarif Vakfı da yetiştirecektir.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yetiştiremeyecek.
TÜRGEV bitmiş olacak, TÜRGEVe paralel yapacaksınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim Sayın
Bakan.
Madde üzerinde dört adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölüm
başlığı ile 2nci maddesinin başlığında
ve metninde yer alan Maarif Vakfı ibarelerinin Türkiye Maarif
Vakfı şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur
İnceöz Ramazan
Can Hilmi
Bilgin
Aksaray Kırıkkale Sivas
Mehmet
Demir Abdullah
Öztürk Sait
Yüce
Kırıkkale Kırıkkale Isparta
Tamer
Dağlı Abdurrahman
Öz Hakan
Çavuşoğlu
Adana Aydın Bursa
Mehmet
Habib Soluk Mücahit
Durmuşoğlu Bayram
Özçelik
Sivas Osmaniye Burdur
Necip
Kalkan Yılmaz
Tezcan Yılmaz
Tunç
İzmir Mersin Bartın
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinin aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu Arzu
Erdem Zihni
Açba
Ankara İstanbul Sakarya
Kamil
Aydın Muharrem
Varlı
Erzurum Adana
e) Eğitim kurumlarında eğitmenlik,
okutmanlık, danışmanlık ve akademisyenlik gibi görevleri
üstlenecek kadroları yetiştirmek amacıyla; eğitim tesisleri
kurmak, eğitim programları düzenlemek,
yurtdışının farklı yerlerinde bu eğitim
programlarına katılımı teşvik etmek,
katılımcılara burs ve barınma gibi imkanlar sunmak, bu
alanda faaliyet gösteren kuruluşları maddi olarak desteklemek ve
gerektiğinde bunlarla işbirliği yapmak.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris
Baluken Ayhan
Bilgen Mizgin
Irgat
Diyarbakır Kars Bitlis
Lezgin
Botan Müslüm
Doğan
Van İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Tahsin
Tarhan Erkan
Aydın Gaye
Usluer
Kocaeli Bursa Eskişehir
Ömer
Fethi Gürer Murat
Emir
Niğde Ankara
BAŞKAN Okunan aynı mahiyetteki
önergelere komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önergeler üzerinde ilk olarak
Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer konuşacak.
Buyurun Sayın Gürer. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı yurt dışında vakıf eliyle okulların
açılmasını amaçlamakta ancak sistemin de kontrol altında
tutulması yasa tasarısıyla hedeflenmektedir. Böyle bir
ihtiyacın nereden kaynaklandığı hepimiz tarafından
malumdur.
Değerli milletvekilleri, bu ülke hepimizin.
Burada konuştuğumuz, ülkenin ve halkımızın
geleceğidir. Ne yazık ki millî eğitim ülkemizde en sorunlu
konuma ermiştir. Eğitim, kuşaklar arası bilgi
bağı uygulanan sistem koparılmış, sıkça
değişen eğitim politikaları bilim ve bilgiden uzak
kuşakların yetişmesine neden olmaktadır. Neoliberal ve
bilimsellikten uzak eğitim politikaları yeteneklerin açığa
çıkmasının önünde set gibi durmaktadır. Eğitim
sistemimiz kuşaklar arası bilgi bağı eğitim sisteminin
koparılmasından öte, yapılan yatırımlarda
akıllı tahta, sınırlı sayıda öğrenciye
rağmen bilgiden ve bilimsellikle buluşamayan çocuklarımız
ne yazık ki mezun olduktan sonra da başarılı
olamamaktadır.
Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar,
müfredatların sık sık değiştirilmesi, bilgiden,
bilimsellikten, araştırmadan, üretimden uzak anlayışın
eğitim sisteminin içine girmesi, Atatürkün ve değerlerinin
kitaplardan çıkarılmasını düşünecek kadar ülkenin
gerçeklerinden kopmasının bunda önemli rolü vardır. Rehberlik
hizmetlerinden ders kitaplarındaki cinsiyet eşitsizliğine kadar
çok sorun ifade edilebilir. Eğitimde bilimsel, çağdaş, toplumcu,
laik, hukuktan yana, Atatürk ilkeleri ve düşüncelerinden yana bir
anlayışın egemen olması halkımızın da genel
beklentisidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğitimimizin geleceği için
yaratıcılık kültürü geliştirilmelidir. Tüketici toplum
yerine üretici toplum özendirilmelidir.
Eğitime, ağırlıklı olarak
turizmin gelişmesine katkı sağlayacak destek
sağlanmalıdır.
Hayal kurmanın kültürü
yaratılmalıdır. Hayal deyince çocuklarımızın ve
gençlerimizin aklına meslek, buluş, üretim gelecek bir
anlayışta eğitim politikaları düşünülmelidir.
Okullarımızda şehir dersleri
adı altında bulunduğu kenti, yaşadığı
coğrafyayı anlatan derslere ağırlık verilmelidir. Ne
yazık ki kentine, ülkesine yabancı kuşaklar yetişmekte ve
çocuklar bu bağlamda kendi yaşadıkları kenti dahi
kültürüyle, sosyal dokusuyla, folkloruyla, var olan yemek
anlayışıyla tanıyamamaktadır. Kentin tarihinin,
coğrafyasının, turizminin, değerlerinin, söylencesinin,
folklorunun, yemeklerinin ve başarılı olanların adlarının
da anılarak yaşatılacağı eğitim
anlayışının da okullarımızda yer bulması
önemlidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde atanamayan
öğretmenler de önemli bir sorundur. Kimya öğretmenleri gibi, teknik
öğretmenler gibi branş öğretmenleri de bu bağlamda büyük
mağduriyetler yaşamaktadır.
Meslek liseleri denince aklımıza
yalnız imam-hatip okulları gelmektedir. Oysa endüstri meslek liseleri
gibi ara eleman yetiştirecek, çocukların meslek edinmelerini
sağlayacak okullar önemsenmeli ve bu bağlamda teknik
öğretmenlerin atamalarının sağlanması yanında
okulların gelişmesi için de destek sağlanmalıdır.
Ayrıca, endüstri meslek liselerinin işlevi ve amacı daha da
geliştirilmeli, çocuklarımızın bu bağlamda meslek
liselerinde meslek öğrenmelerine yönelik teşvikler artırılmalıdır.
Ülkemizde eğitim sisteminin nasıl
olması ve ne şekilde gelişmesi düşünülüyorsa
geleceğimiz de o şekilde oluşur. Bilgiyle buluşmayan
toplum, geleceğinin sorunlu olacağını bilmelidir.
Bilimselliğin ve bilginin olduğu, çocuklarımızın özgür
düşünceyle büyüdüğü, hakkın, adaletin, eşitliğin onlar
için yaşam anlayışı olduğu, yoksulluğa
karşı mücadele eden, yalandan, talandan, çalandan uzak bir
anlayışla gelişen, bu bağlamda da üreten, düşünen,
dünyaya ışık olan çocuklarımız olmasını
yaratacak bir eğitim sisteminin amaçlanması gerektiğini
belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gürer.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer
konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2nci maddedeki önergemiz üzerine söz aldım. Bu maddede
daha çok bu vakfın faaliyet ve organları belirtiliyor. Onları
teknik olarak uzun uzun anlatmaya gerek yok. Ancak vakfın faaliyetleriyle
ilgili ibareleri aynen okumak istiyorum: Okul öncesi eğitim,
ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kurumları
satın almak, benzer faaliyetlerde bulunan kurum ve kuruluşlarla yasal
sınırlar içerisinde ortaklık dâhil her türlü işbirliği
yapmak, yurt içi ve yurt dışından nakdî ve ayni yardım
kabul etmek, yurt içi ve yurt dışında gelir
sağlayıcı işletmeler kurmak ve mevcut işletmelere
ortak olmak. Yani, bu tanımın kendisi bile aslında bir
şirket mantığının devrede olduğunu ortaya
koyuyor.
Vakıf, bizim bildiğimiz kadarıyla ve
Türk Dil Kurumundan sözcük anlamına da baktığımız
zaman, birçok kişi tarafından kurulan ve toplum yararına
gönüllülük temelinde kâr amacı gütmeyen organizasyonlar olarak değerlendiriliyor.
Ancak burada tamamen ticari alanların da önünü açan, şirket gibi kâr
amacı güden bir anlayış tanımlanıyor.
Dolayısıyla sorunlu bir alanla karşı
karşıyayız. Ha şu olsa itirazımız olmaz yani
burada vakıf kelimesini çıkarırsınız maarif
şirketi kanunu yaparsınız o zaman buna bizim söyleyeceğimiz
bir söz olmaz ama hem vakıf kavramını kullanıp hem de bu
şekilde ticari faaliyetlerin önünü açmayı ancak millî eğitimde
de yürütmüş olduğunuz ticari politikaların bir
yansıması olarak değerlendirebiliriz.
Diğer taraftan, Maarif Vakfı
tarafından yurtdışında örgün ve yaygın eğitim
kurumları açılan şehirlerde diğer kamu kurum ve
kuruluşları aynı amaçla başka birimler oluşturamaz.
ibaresi de Millî Eğitim Bakanlığı dâhil olmak üzere, bütün
kamu kurum ve kuruluşlarına ait mal varlıklarına el
konması cümlesi anlamını içeriyor. Dolayısıyla,
tamamen uygunsuz olan bu tanımlamaların bu vermiş olduğumuz
önergelerle birlikte bu metinden çıkarılması gerektiğini
ifade ediyoruz.
Şimdi, yurt dışındaki bu
okullarla ilgili biraz önce grubumuz adına konuşan Sevgili Ayhan
Bilgen çok güzel bir çerçeve ortaya koydu. Yani o yurt dışı
okullarında, işte Türkçe olimpiyatlarında yapmış
olduğunuz konuşmalarda temel vurgu hep asimilasyon üzerine. Orada,
yurt dışında yaşayan Türkiyelilere aman dilinize sahip
çıkın, asimile olmayın... Ana dilin ne kadar önemli
olduğuyla ilgili vurgular, hepimizin hafızalarında tazedir. Ha,
doğrudur da yani orada ortaya konan yaklaşım ya da
kullanılan cümleler yanlıştır anlamında demiyorum ama
çelişki şu ki: Yurt dışında Türkçe için
öngördüğünüz, Türkçe için tanımladığınız birçok
hususu burada diğer ana diller için bir yasaklayıcı unsur hâline
getiriyorsunuz. Yani bu ülkede hâlâ Kürtçe ana dilde eğitim
hakkının olmaması, Kürtçe dışında Çerkezce,
Arapça, işte Rumca, Ermenice, diğer bütün dillerde ana dilde
eğitim hakkının olmaması, büyük bir utanç
kaynağıdır. Yani dünyanın bütün devletlerine
baktığımız zaman, bakın, sadece Birleşmiş
Milletlerdeki 194 ülkeden 113 ülkenin tamamında, birden fazla resmî dil
gerçekliği var. İspanya, İngiltere, İsveç, Almanya, Çin,
Hindistan, Güney Afrika, hangi kıtaya ve hangi ülkeye bakarsanız
bakın, bu ana dilde eğitimin önündeki engelin ne kadar çağ
dışı olduğu anlayışı önünüze çıkar.
Demin Millî Eğitim Bakanı sorulara cevap verirken Biz seçmeli ders
hakkını getirdik. diyor. Bu, özrü kabahatinden beter bir
açıklama. Bir halka Kendi ana dilinde seçmeli ders eğitim
hakkını tanıdık. demek yapılabilecek en büyük
hakarettir. Siz ne hakla yasaklıyorsunuz? Ne hakla o yasakları bir
an önce kaldırıp anayasal güvence altına almıyorsunuz?a cevap
vermeniz gerekiyor. Dolayısıyla, bu yaklaşım terk
edilmeden, ana dille ilgili söylemiş olduğunuz hususların hiçbir
inandırıcılığı olmadığını
burada ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, seçmeli ders hakkı
getirildi ama, bakın, bugüne kadar Kürtçe eğitim konusunda istihdam
edilen toplam öğretmen sayısı 60ı bulmadı. Yani, her
atama döneminde 7 öğretmen, 5 öğretmen, 1 öğretmen atamayla biz
Kürtçe seçmeli ders eğitimi veriyoruz anlayışından vazgeçin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bir tek kriter
söyleyeceğim bunlar için: AKPden -hadi bizi vazgeçtik- bir tek
milletvekili buraya gelip Kürtçe bir cümle kullansın bakayım; bu,
tutanaklara nasıl geçiyor, hangi bilinmeyen dil olarak
tanımlanıyor, bunu görün, ona göre de ana dilde eğitimde
bulunduğunuz yeri gözden geçirin diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım...
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var.
Sayın Altay, Sayın Adıgüzel,
Sayın Karabıyık, Sayın Gürer, Sayın Engin, Sayın
Kayan, Sayın Aydın, Sayın Usluer, Sayın Emir, Sayın
Arslan, Sayın Balbay, Sayın Yüceer, Sayın Özdemir, Sayın
Yarkadaş, Sayın Yeşil, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın Öz, Sayın Demirtaş, Sayın Özkan, Sayın Tanal,
Sayın Temizel, Sayın İrgil.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383) (Devam)
BAŞKAN Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinin aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Arzu
Erdem (İstanbul) ve arkadaşları
e) Eğitim kurumlarında eğitmenlik,
okutmanlık, danışmanlık ve akademisyenlik gibi görevleri
üstlenecek kadroları yetiştirmek amacıyla; eğitim tesisleri
kurmak, eğitim programları düzenlemek,
yurtdışının farklı yerlerinde bu eğitim
programlarına katılımı teşvik etmek,
katılımcılara burs ve barınma gibi imkanlar sunmak, bu alanda
faaliyet gösteren kuruluşları maddi olarak desteklemek ve
gerektiğinde bunlarla işbirliği yapmak.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP
sıralarından alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Evet, günün bu saatinde gerçekten çok zor ama böyle,
AKP tarafında
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Evet, Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Topcu, sürenizi yeniden
başlatacağım.
Sayın milletvekilleri
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Yemek telaşına
düştü herkes.
BAŞKAN Sayın Topcu, bir dakika
Sürenizi yeniden başlatacağım.
Sayın milletvekilleri, sohbet ediyorsunuz
herhâlde ama biraz sessiz olursanız sayın konuşmacıyı
duyabileceğiz.
Buyurun Sayın Topcu, sürenizi yeniden
başlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından İftar
saati sesleri)
Sayın milletvekilleri, hoş değil bu
davranış ama.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Utanmadan itiraz ediyor.
Sayın Başkan, böyle şey olur mu! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Buradan duyuyorum ben söylenen her
şeyi, onu bilmenizi isterim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Niye itiraz ediyor sayın
milletvekili?
BAŞKAN Sayın Akçay, tamam.
Buyurun Sayın Topcu.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Evet, teşekkür
ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ne konuşuyorsun!
Çık dışarı!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yoklama isteme
o zaman sen de. İçeri geliyor rahatsız oluyorsunuz,
dışarı çıkıyor yoklama istiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
kürsüde bir milletvekili var, saygılı olmaya davet ediyorum sizi.
ZEYİD ASLAN (Tokat) Bu kadar milletvekili
var, mecbur muyuz dinlemeye?
BAŞKAN Ne demek istiyorsunuz, anlamadım.
Mecbursunuz!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Mecbursun tabii.
ZEYİD ASLAN (Tokat) Değilim.
BAŞKAN Sayın Topcu, buyurun.
ZİHNİ AÇBA (Sakarya) İstemiyorsan
çıkarsın, dışarı çık dinlemiyorsan.
ZEYİD ASLAN (Tokat) Çıkmıyorum.
ZİHNİ AÇBA (Sakarya) Burada oturuyorsan
dinleyeceksin.
BAŞKAN Sayın Topcu, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) O zaman konuşma.
ZEYİD ASLAN (Tokat) Orada 5 kişisiniz,
konuşuyorsunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Elitaş,
sustur şunu ya!
ZEYİD ASLAN (Tokat) Bu kadar insan dinliyor,
utanın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Topcu, buyurun.
ZÜHAL TOPCU (Devamla) Gerçekten, hâlimiz çok
Evet, şu anda sergilenen tablo gerçekten çok acı, onu da söyleyelim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Topcu, sizden özür dileyerek on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)
-------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 102nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.16
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.18
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)
-------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 102nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Birleşime
21.45e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.19
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.46
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ), Mustafa Açıkgöz (Nevşehir)
-------0------
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 102nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Tasarının 2nci maddesi üzerinde
vermiş olduğu önergesi hakkında Ankara Milletvekili Sayın
Zühal Topcu konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Topcu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - Çağırmadan Sayın
Akçaya yerinden bir dakika söz verelim.
Buyurun Sayın Akçay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, AK PARTİ Grubundan
bazı milletvekillerinin kürsüde konuşma yapan milletvekiline
karşı sergiledikleri tutumu kınadığına ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, biraz önce konuşmacımız
Sayın Topcu kürsüdeyken Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bazı
milletvekilleri çok tuhaf bir çelişki içerisindeydiler hem Meclis
çalışmasını aksatıyor o
arkadaşlarımızın bazıları hem kargaşa
çıkarıyorlar hem de haksız bir biçimde Genel Kurulu yöneten siz
Sayın Başkana ve sayın konuşmacımıza tepki
gösteriyorlar. Bu tepki son derece haksız, anlamsız ve çelişkili
bir tutumdur. Öncelikle bu tutumu gösteren sayın milletvekillerini
kınadığımızı ifade ediyorum.
Bir diğer çelişki de, bir Hükûmet
tasarısı görüşülüyor, gördüğümüz kadarıyla Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu, Sayın Hükûmet ve Sayın Bakan bu
tasarının bir an evvel çıkmasını bekliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha süre verelim
Sayın Akçay.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Böyle bir gayretin
içerisinde. Ancak aynı gayreti, aynı atmosferi Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun sayın milletvekillerinde göremiyoruz,
şu anki Genel Kuruldaki duruma da baktığımızda bunu
görmek mümkün değil.
Biraz evvelki uyarınız ve tutumunuz son
derece yerindedir. Ben bilhassa iktidar partisi grubu milletvekili
arkadaşların, kendi getirdikleri, Hükûmetin getirdiği bir
tasarıyla aralarının zihnen ve Meclis çalışması
bakımından ne kadar kopuk olduğunu görüyorum. Bunları
dikkate almalarını diliyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim Sayın
Akçay, çok naziksiniz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383) (Devam)
BAŞKAN Sayın Zühal Topcu, buyurun.
Süreniz beş dakika. (MHP sıralarından
alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikli olarak hatırlatmak istiyorum, bu kürsü milletin
kürsüsü. Biz milletin sesi olarak, bizi seçenlerin sesi olarak burada
konuşuyoruz; onun için hiç kimsenin buradan Dinlemiyoruz, dinlemek
zorunda değiliz. deme gibi bir lüksünün olduğunu da
düşünmüyoruz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Onun
için bu, millete yapılan bir saygısızlıktır ve bu
millete de özür borcunuz var, bunu söyleyenlerin özür borcu var, onu da buradan
vurgulamak istiyoruz.
Şimdi, demin ilk konuşmamda
belirttiğim gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı,
gerçekten, böyle bir eylem davranışına girişirken hiçbir
program ve plan olmadan girişiyor. Ben, şimdi bunlardan birtakım
istatistikler vereceğim ve uygulamaları da beraberinde
vereceğim, sayılarla beraber. Şimdi, bakıyoruz, özellikle
gençlere yönelik program hazırlanırken gençlerin nasıl heba
olduğunu da buradan belirtmek istiyoruz.
2014 hane halkı iş gücü anketine göre,
okula devam etmeyen gençlerin, eğitime devam etmeyen gençlerin
sayısı 2 milyon 175 bin. Bakın, 2 milyon 175 bin genç, 15 ve 19
yaş aralığındaki genç eğitimine devam etmiyor ve
bunların önemli bir kısmını da, yüzde 73ünü de
kadınlar oluşturuyor, kız çocukları oluşturuyor.
Bunları özellikle vurgulamak istiyoruz. 15-19 yaş genç nüfusu 6
milyon 200 bin, bunların devam etmeyeni, eğitim
almamışları da 2 milyon 200 bin olarak veriyoruz ve bu arada
açık lise olarak ifade edilen okullara kaydolan ve bunu da her yıl
otomatik olarak kaydeden bir sistemde gözüken de 1,5 milyon genç var. Bu
gençlerin ne yaptığı, nereye gittiği takip edilmiyor; bu
gençler işsiz, bu gençler hangi uyuşturucu batağında, bu
gençler hangi işlerle iştigal ediyorlar belirsiz, bunu da belirtmek
istiyoruz. Demin dedik ki, vizyon olmadığı için ve sürekli
olarak da programlar yenilendiği için artık gerçekten tahammülümüz
kalmadı.
Demin yarım kalmıştı, yine
değişikliğe örnek olarak Sayın Müsteşarın
yaptığı açıklamalar var, Eğitim müfredatı
değişiyor. diye, Müfredat hafifleyecek, ders saatleri
azaltılacak, seçmeli dersler çoğaltılacak. diye ve aynı
laflar. 2013 yılında getirilen yasada söylenilen aynı laflar
şimdi burada söyleniyor. Şimdi eğitim fakültelerine geliyoruz.
Bakın, arkası düşünülmeden
alınan kararlar var. Şimdi deniliyor ki: Eğitim fakültelerine
baraj geliyor. Yani eğitim fakültelerine girişte baraj konacak ama
bu baraj getirilirken acaba öğretmenlik mesleğinin kalitesinde
iyileştirme yapılacak mı? Öğretmenlik mesleğine
yönelik olarak atamalarda herhangi bir plan ve program çerçevesinde hareket
edilecek mi? Bunlara yönelik bir çalışma da yok. İşte,
demin milletvekili arkadaşlarımız Sayın Bakana sordular:
Kaç kişiyi atamak istiyorsunuz?, Hangi branşlarda atamak
istiyorsunuz? En son verilere göre 414 bin atama bekleyen, bu yıl KPSSye
giren gençlerimiz var. Ama bakıyorsunuz ki bizim daha öğretmen
atamaya yönelik olarak bir planımız ve programımız yok. Ama
biz şunu biliyoruz ki, eğer seçim kararı verilirse, seçim
kararı verildiği zaman veya verileceği zaman artık hemen
ilk nereden başlanıyor? Öğretmen atamalarına yönelik olarak
hemen kontenjanlar ayrılıyor, kadrolar ayrılıyor ve
atamalar gerçekleştiriliyor. Ama bu atamalar bu şekilde
yapılırken tekrar ne yapılıyor? Geleceğe yönelik
olarak yalnızca siyasete endeksli bir politikanın
uygulandığını da görebiliyoruz.
Meslek lisesi memleket meselesi. diyoruz sürekli
olarak ama görüyoruz ki hiçbir zaman da gerçekten yürekten hissedilen bir
memleket meselesi olmadı meslek liseler, hâlâ TEOG sınavlarında
veya diğer sınavlarda en düşük puanlarla öğrenci
yerleşen ve en son düşünülen liseler arasında. Ama görüyoruz ki
bir ülkenin kalkınmasında en önemli yere sahip, ara insan gücü
yetiştirmede en önemli konumda olan liseler bunlar. Onun için diyoruz ki: Tekrar,
yeniden şapkanızı önünüze koyunuz ve düşününüz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, ayağa kalkmıştık.
BAŞKAN - Kalkmıştınız,
evet.
Yoklama talebi var.
Sayın Altay, Sayın Karabıyık,
Sayın Tarhan, Sayın Arık, Sayın Hürriyet, Sayın
Kayışoğlu, Sayın İrgil, Sayın Aydın,
Sayın Usluer, Sayın Doğan, Sayın Arslan, Sayın
Yeşil, Sayın Kayan, Sayın Özdemir, Sayın Tanal, Sayın
Demirtaş, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Yalım,
Sayın Özkan, Sayın Yarkadaş, Sayın Bekaroğlu.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölüm
başlığı ile 2nci maddesinin başlığında
ve metninde yer alan Maarif Vakfı ibarelerinin Türkiye Maarif
Vakfı şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars)
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulan vakıf yurt
dışında faaliyet göstereceğinden isminde Türkiye
ifadesinin bulunması uygun olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
Maarif Vakfının organları, organların oluşumu ve
görevleri
MADDE 3- (1) Maarif
Vakfının organları Mütevelli Heyeti, Yönetim Kurulu ve Denetim
Kuruludur.
(2) Mütevelli Heyeti, Maarif Vakfının karar
organı olup oniki üyeden oluşur. Bunlardan dördü
Cumhurbaşkanı ve üçü Bakanlar Kurulu tarafından atanan yedi
daimi üye ile ikisi Millî Eğitim Bakanlığı temsilcisi olmak
üzere Dışişleri Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu temsilcilerinden
teşekkül eder. Maarif Vakfının kuruluşuna katılan
gerçek kişiler ve tüzel kişi temsilcileri Maarif Vakfının
Mütevelli Heyetini oluşturur. Daimi üyeliklerde boşalma olması
durumunda, daimi üyeler salt çoğunlukla boşalan üyelikler için yeni
üyeler seçer. Mütevelli Heyetinin toplantılarına mazeretsiz olarak
art arda üç kez veya son on toplantının beşine katılmayan
üyenin üyeliği sona erer.
(3) Mütevelli Heyeti
gerektiğinde Maarif Vakfı resmî senedinde değişiklik
yapmaya yetkilidir.
(4) Mütevelli Heyeti daimi
üyeleri, daimi üyeler arasından beş yıllığına bir
başkan seçerler.
(5) Yönetim Kurulu Maarif
Vakfının icra organı olup, Maarif Vakfını temsil
yetkisini haizdir. Yönetim Kurulu, bir başkan ve altı üyeden
oluşur. Yönetim Kurulu üyeleri ve başkanı Mütevelli Heyeti
tarafından beş yıllığına atanır ve atanan
üyeler gerektiğinde Mütevelli Heyeti tarafından görevden
alınabilir. Mütevelli Heyeti, Yönetim Kurulu üyelerini Mütevelli Heyeti
içerisinden veya dışarıdan seçebilir.
(6) Denetim Kurulu, Mütevelli
Heyeti adına Maarif Vakfının faaliyet ve hesaplarını
denetler. Denetim Kurulu, Mütevelli Heyeti tarafından beş
yıllığına atanan beş asil ve beş yedek üyeden
oluşur. Denetim Kurulunun oluşumunda Millî Eğitim
Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının
temsilcilerine yer verilir.
(7) Maarif Vakfı Mütevelli
Heyeti üyeleri en az 4 yıllık fakülte mezunlarından seçilir ve
72 yaşının bitimine kadar görev alabilirler.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Arzu
Erdem konuşacak.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısının 3üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
Azerbaycan'ın Millî Kurtuluş Günüdür. Bir millet, iki devlet
görüşüyle, kardeş ülkemiz Azerbaycan'ın Millî Kurtuluş
Gününü kutlarım ve buradan selamlarım. Birliğimiz daim olsun.
Ayrıca, yine bugün büyük Türk yazarı
Peyami Safa'nın ölüm yıl dönümüdür. Yazarımızı rahmet,
minnet ve özlemle anıyorum ve sözlerime bu büyük Türk
yazarımızın sözleriyle başlamak istiyorum: "Millî
olmak için değil, Türk olmak için milliyetçi olmak zorundayız!"
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz tasarının 3üncü maddesinde Maarif Vakfının
organları, organların oluşumu ve görevleri
tanımlanmıştır. Yurt içinde ve dışında
milletimize veya soydaş ve akraba topluluklarımıza
öğrenimleri sırasında maddi ve manevi destek vermek,
barınacak yurt imkânları ile eğitim ve öğretimlerine
katkı sağlamak, vatanına milletine bağlı, yüksek
ahlaki ve millî değerlere saygılı gençlerin yetişmesine
yardımcı olmak amacıyla kurulması planlanan Maarif
Vakfının Mütevelli Heyetinin 12 kişiden oluşması ve
bunlardan 4ünün Cumhurbaşkanı ve 3ünün Bakanlar Kurulu
tarafından atanan 7 daimi üyeyle 2sinin Millî Eğitim
Bakanlığı temsilcisi olmak üzere Dışişleri ve
Maliye Bakanlıkları ve Yükseköğretim Kurulu temsilcilerinden
oluşturulacağı belirtilmiştir. Bu durumda kurulacak olan
vakfın Mütevelli Heyetinin Cumhurbaşkanlığı ve
Bakanlar Kuruluna bağımlı ve bu sebeple de yanlı
olacağını düşünüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bizler, kurulacak olan bu vakfın uluslararası arenada ülkemizi temsil
etmesi söz konusu olduğundan, Mütevelli Heyetinin Hükûmet kaynaklı
değil, kendi alanlarında uzman ve donanımlı insanlardan
oluşması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu sebeple, Mütevelli
Heyetini oluşturacak 12 kişinin kimler tarafından
atanacağı tekrar ve titizlikle gözden geçirilmelidir.
Ayrıca, Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesinin (6)ncı fıkrasında
Denetim Kurulunun Mütevelli Heyeti adına Maarif Vakfının
faaliyet ve hesaplarını denetleyeceği söylenmektedir. Ancak,
mali denetimin kimler tarafından yapılacağı
belirtilmemiştir. Bu konuda da bir netlik gerekmektedir ve maddenin ilgili
fıkrasında açıkça ifade edilmesi de gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu yasa
tasarısı üzerinde uzun soluklu bir çalışma
yapılması gerekmesine rağmen bu kadar kısa bir sürede
geçirilmeye çalışılması bu yasaya karşı
güvenirlilik noktasında tereddütler oluşturmaktadır.
Bilindiği gibi, son günlerde gündemimizde yer alan vakıfların
eğitim sistemi üzerindeki etkisi ve vakıflara ait yurtlarda
yaşanan cinsel istismar vakaları, vakıflara atanan kişilerin
önemini gözler önüne sermiştir, milletimiz bu konularda endişe
içerisindedir.
Ayrıca, yasanın içeriğinde Mütevelli
Heyeti üyelerinin 72 yaşına kadar görev yapabilecekleri ibaresi kabul
edilmez niteliktedir. Böylelikle, Mütevelli Heyetine atanan kişi yaklaşık
kırk yıl görev yapacaktır. Bu kişilerin atanma
şekilleri de göz önünde bulundurulduğunda, yanlı yönetimin
sürekliliğinin sağlanmasına
çalışıldığı da görülmektedir, bu da oldukça
manidardır. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
her kademe ve türdeki eğitim kurumlarında eğitim ve
öğretimin toplum ve kişilerin ekonomik, sosyal ve kültürel
ihtiyaçlarını karşılayacak nitelik ve niceliğe
ulaşması için maddi ve manevi katkıda bulunmak ve bu amaçla yeni
kaynaklar sağlamak amacıyla kurulmuş olan Millî Eğitim
Vakfı, Maarif Vakfıyla hemen hemen aynı niteliktedir. Peki hâlâ
faaliyetlerine devam eden Millî Eğitim Vakfı varken yeni bir vakfa
neden gerek duyulmaktadır? Bu hepimizin aklında soru işareti
olarak belirmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından Maarif Vakfının kuruluşu için 1 milyon Türk
lirası verilecektir. Böylelikle Millî Eğitim
Bakanlığının vakfın kuruluşuna büyük katkı
sağladığını hepimiz görmekteyiz. Bu şekilde, Millî
Eğitim Bakanlığının millî eğitime
ayıracağı kaynak bu vakfa aktarılmış olacak. Bu
kadar büyük bir sorumluluğun alelacele Meclisten geçiriliyor olması,
hedeflenen yasayla söz konusu vakfa verilmesi güvenilirlik noktasında
milletimizi ve bizleri büyük ölçüde tedirgin etmektedir. Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinden ayrılan fonla kurulması amaçlanan
vakfın merkezi İstanbul olarak belirlenmiştir. Millî Eğitim
Bakanlığı Ankara'da ise vakfın merkezinin İstanbulda
olması manidardır, bu da açıklamaya muhtaç bir konudur.
Değerli milletvekilleri, eğitim, toplumun
değer yargıları ile bilgi ve beceri birikiminin yeni
kuşaklara aktarılmasıdır; bu amaçla okullarda ve benzer
kurumlarda sürdürülen öğretim ve yetiştirme etkinlikleridir. Ancak
AKP Hükûmetinde on dört yılda 6 Millî Eğitim Bakanı
değişirken, her gelen Millî Eğitim Bakanıyla birlikte
eğitim sistemi de değişmiştir. Geçtiğimiz ay
değişen Millî Eğitim Bakanıyla birlikte eğitim
sisteminin tekrar değişeceği söylenmektedir. Kısa bir süre
önce hayata geçirilen 4+4+4 eğitim sistemi yerine 3+3+3+4 eğitim
sisteminin geleceği iddia edilmektedir. Bize gelen taleplerden bu talebi
sizlere de aktarmış olayım, iktidar partisi bunun
açıklamasını yapsın lütfen.
Eğitim, çocuklarımızın
geleceğini ilgilendiren ciddi bir iştir. Sık sık önemli ve
ani değişikliklere gidilmesi milletimizin eğitim sistemine olan
güvenini zedelemektedir ve hatta yerle bir etmektedir. Sürekli
değişen eğitim sistemiyle geleceğimiz olan
çocuklarımız perişan olmaktadır. Velilerimiz bu konuda
şikayetçidir. Bir hikâyeyle devam etmek istiyorum, metot ve yöntemlerle
ilgili bir hikâye. Bir şeyi yaparken kullandığımız
metot o kadar önemli ki
2 tane ormancı varmış arkadaşlar.
Bu ormancıların birincisi, bir ay boyunca ağaç kesmiş,
ikincisi de bir ay boyunca ağaç kesmiş. Birinci, yarışı
kazanmak için hiç durmadan çalışmış ve sürekli,
dinlenmeden, gece gündüz yemeden içmeden En iyi ağaçları ben
kesiyorum, en fazla miktarda ben kesiyorum. diye düşünmüş.
Diğer ormancı ise aynı şekilde çalışmış
ve bir ayın sonunda heyet toplanmış ve saymışlar.
Hepinizin aklında belki şu soru belirecektir: Acaba hangisi 1inci
olmuştur? diye. Çok çalışan, çok hızlı, sürekli
görevde bulunan mıdır acaba; yoksa sonradan gelip bu noktada
ağaçları kesen midir? Evet, ikinci 1inci olmuştur. Bunun da tek
bir sebebi vardır
Birinci çok hiddetlenmiş Olur mu? demiş.
Ben hep çalıştım, hiç dinlenmedim. Yemedim içmedim hep
ağaç kestim. Ve nasıl olur da ikinci kazanır? İkinci ise
rahat rahat dönmüş demiş ki: Sen sürekli çalışırken,
sürekli ağaçları keserken ben aralarda dinlendiğim zamanlarda
baltamı biledim. Yani metot çok önemli.
On dört seneden beri Millî Eğitim
Bakanlığı iktidar partisinin kontrolünde. 6 tane bakan
değişti ve 6 tane bakan yeni sistemlerle geldi. Bu sistemler
Demek
ki çok çalışmak değil, çok görevde kalmak değil doğru
metotlarla işini yapmak çok önemli. Buradan da
anlaşılacağı üzere, bir işi yapmış olmak
için değil hedefe ulaşmak için doğru yolda, doğru
metotlarla hareket etmek gerekmektedir. Bunu Millî Eğitim
Bakanlığına, bu makama uyarlayalım.
Bakanlığın amacı nedir? Millî, manevi ve ahlaki
değerlerin tamamını taşıyan gençlerin yetişmesine
vesile olacak olan faaliyetlerin tamamını yürütmektir. Peki,
bakanlığın kullanması gereken metot nedir? Doğru metot
yani eğitime uyarlayacak olursak, okullarda doğru istihdamın
sağlanması, doğru eğitim müfredatının uygulanması
ve doğru eğitim materyallerinin kullanılması. Ancak
anlıyoruz ki Millî Eğitim Bakanlığı, kendi bünyesinde
olan okulları tam anlamıyla kontrol altında tutamamaktadır.
Bunun sıkıntısı da hem evlatlarımıza hem de
ailelerimize yansımaktadır.
Değerli milletvekilleri, aranızda son on
dört senede 6 kez değişen eğitim sisteminin mağduru
velilerimiz de vardır. Ben de 2 evlat yetiştirdim; şu an
kızım üniversitede, oğlum da lise 2de. Hepimiz bu sınav sistemlerinin
farklı farklı uygulamalarından geçtik, hepimiz dershanelere
göndermek zorunda kaldık çocuklarımızı, hepimiz özel
öğretmen tutmak zorunda kaldık, hatta Millî Eğitim
okullarından memnun olmadığımız için özel okullara
çocuklarımızı vermek zorunda kaldık. Peki, Türk eğitim
müfredatıyla hareket eden bir eğitim sistemi olmuş olsaydı,
bizler bu eğitim sisteminden memnuniyet duyuyor olsaydık
çocuklarımızı acaba ilave derslerle, takviye derslerle
sınavlara hazırlayacak mıydık? Hazırlamayacaktık.
Demek ki eğitim sisteminde dikkat edilmesi gereken husus şudur:
Çocukların travma yaşamaması için kalıcı, millî,
manevi ve ahlaki değerlerinin yansıtıldığı
eğitim sisteminin mutlaka uygulanması gerekiyor.
Son olarak özellikle aziz milletimizin
menfaatlerinin korunması gerektiğini, bu veballe burada
olduğumuzu hatırlatıyor, Millî Eğitim
müfredatının da buna göre düzenlenmesi gerektiğini tekrar
belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanununun 3üncü
maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarıda Maarif Vakfının amacı,
yurt dışında insanlığın ortak birikim ve
değerlerini esas alarak örgün ve yaygın eğitim hizmetleri vermek
ve geliştirmek amacıyla okul öncesi eğitimden üniversite
eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burslar vermek, okullar,
eğitim kurumları ve yurtlar gibi tesisler açmak, yurt içi de dâhil
olmak üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirmek,
bilimsel araştırmalar ve araştırma geliştirme çalışmaları
yapmak şeklinde belirtilmiştir. Buradan anlaşıldığı
üzere, Millî Eğitim Bakanlığının görev ve
yetkilerinden çok daha fazlasıyla donatılmış bir vakıf
kurulması söz konusudur. Bakanlık niçin kendisine ait asli görevleri
bir vakfa devretmek istemektedir, izaha muhtaç bir konudur bu.
Değerli milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı, 15 farklı ülkede
65 eğitim kurumu bulunmaktadır. Kamusal eğitim hizmeti
gereği bunların sayısının artırılması,
niteliğinin güçlendirilmesi gerekirken Hükûmet devlet finansmanı ve
desteğine sahip özel bir şirket gibi faaliyet yürütülmesi öngörülen
Maarif Vakfıyla yurt dışındaki cemaat okullarıyla
mücadeleyi amaçlamaktadır. Vakfın kuruluşundaki temel
amacın yurt dışında yaşayan çocukların
eğitimi ya da ülke kültürünün yurt dışında
tanıtımı olmadığı açıktır.
Değerli milletvekilleri, elbette
bireyler, toplumlar, ülkeler kendileri hakkında ürettikleri olumlu bir
kimlik imajına ihtiyaç duyarlar ve bu olumlu kimlik imajını
çeşitli vasıtalarla kurumlaştırabilirler, vakıflar da
bu vasıtalardan birisi olabilir. Ancak, tasarı gerekçesinde Maarif
Vakfının işlevlerinden birisi Ülkemizin eğitim
alanında sahip olduğu birikimi insanlığın hizmetine
sunmak. biçiminde ifade edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
şunu itiraf etmeliyiz ki ülkemizde sürdürülen eğitim sistemini göz
önüne aldığımızda insanlığın istifadesine
sunabileceğimiz nitelikte bir birikimden söz edebilmek gerçekçi bir
yaklaşım değildir. Örneğin üniversitelerimizin içerisinde
bulunduğu durumu dikkate aldığımızda
insanlığın istifadesine sunacağımız ne
vardır, sormak istiyorum. Şimdi, ülkemizdeki üniversitelere bakalım:
Evet, her şehre bir üniversite kurmayı başardık ancak
üniversitenin temel bileşenlerinden birisi olan akademisyenleri
Savaşa karşı barış. dedikleri için üniversitelerden
attık, gözaltına aldık, tutukladık, hapse attık.
Değerli milletvekilleri, akademisyenlerin
cezalandırılmak suretiyle tehdit edilmesi aslında özgür
düşüncenin tehdit olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Ulusal
güvenlik gerekçesiyle eleştirel düşüncenin sansürlenişi ve bunun
norm hâline gelmeye başlaması akademik özgürlüğü yok etme
girişimidir. Sansür ve militarist kontrol, eleştirel
tartışmanın vatana ihanet olarak damgalanması, iptidai
yönetim anlayışlarının başvurdukları
yöntemlerdir. Dolayısıyla akademik düşüncenin bu hâli ortadayken
kanun tasarısında yer alan Ülkemizin eğitim alanında sahip
olduğu birikimi insanlığın hizmetine sunmak. ifadesinin
ayakları yere basmayan, gerçeklikten uzak bir ifade olduğu
aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede eğitim
alanında bir maarif vakfı kurulmasından çok daha öncelikli, acil
çözüm bekleyen, ciddi sorunlar bulunmaktadır. Elbette okulların
içerisinde bulunduğu teknik yetersizlikler, bölgeler arası
eşitsizlikler, son zamanlarda artan istismar vakaları, bilgi ölçme
konusunda çarpık bir yöntem olan merkezî sınavlar gibi daha da
uzatılabilecek yığınla sorundan söz edebiliriz. Ancak,
izninizle, eğitimin temel sorunlarından birisi olan ders
kitapları konusuna değinerek konuşmamı sürdüreceğim.
Değerli milletvekilleri, ders
kitaplarının öğrencilere ücretsiz olarak verilmesi elbette
sosyal devlet ilkesinin gereği olarak gayet yerinde bir uygulamadır.
Ancak, ders kitaplarının içeriği ve niteliği de son derece
hayati bir meseledir. Ders kitapları bir ülkedeki insan topluluğunun
nasıl ve kimlerden oluştuğuna dair bilgiler sunan, insanlarda
kolektif bir kimlik ve vatandaşlık anlayışı
geliştirmeyi amaçlayan araçlardan birisidir. Şunu belirtmek gerekir
ki: Farklı grupların eşit bir şekilde bir arada
yaşayabilecekleri demokratik bir sistem ve kolektif bir kimlik
geliştirebilmek günümüz toplumlarının hâlâ en önemli
sorunlarından birisidir. Bu çerçevede, Türkiye'nin de en önemli sorunu,
dili Türkçeden, dini Sünni İslamdan farklı insanların eşit
vatandaşlık temelinde bir arada yaşamalarını
sağlayacak bir sistem ve ufuk geliştirmektir. İnsanların
ufuklarını, kendilerine ve kendilerinden farklı olanlara
bakışlarını etkileyen ders kitapları Türkiye'nin
demokratikleşmesi yolundaki araçlardan biridir. Ancak, Türkiyede ders
kitaplarındaki biz anlayışı çoğulcu bir ufuk ve
demokratik vatandaşlık anlayışı geliştirmekten
uzaktır. Maalesef, ders kitapları insanları tekilleştiren
ve kısırlaştıran bir anlayışla yazılmaya
devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, örneğin Sosyal
Bilgiler 5 Öğretmen Kılavuz Kitabının 90ıncı
sayfasında öğretmenlere telkin edilen bir ifade şöyledir: Dinî
bayramlarımız olan Kurban Bayramı ve Ramazan
Bayramının tüm ülkede kutlandığını
vurgulayınız. Bu ifadede ülkemizde kutlanan dinî bayramlar tekçi bir
anlayışla yazılmış ve sadece Sünni Müslümanların
bayramlarından söz edilmiştir. Evet, Kurban Bayramı ve Ramazan
Bayramı da ülkemizde kutlanan dinî bayramlardandır ancak ülkemizde
kutlanan dinî bayramlar bunlardan ibaret değildir. Alevi
yurttaşlarımızın, Hristiyan ve Yahudi yurttaşlarımızın,
Ezidi yurttaşlarımızın kutsal günleri ise dinî
bayramlarımız kategorisine sokulmamaktadır,
dışlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ders kitaplarında farklılıkların temsili
açısından belki en önemli konulardan biri de Kürt
yurttaşlarımızın durumudur. Uzun yıllar süren inkâr
politikalarından sonra okullara Kurmanci, Zazaki seçmeli derslerinin
konulmuş olması Kürtlerin varlığının kabulü
açısından elbette önemli bir gelişmedir. Ne var ki, ders
kitaplarında Kürtlerin varlığından hâlâ bahsedilmemektedir.
Hatta öyle ki, Kürt sözcüğü müfredatta okutulan seçmeli Kurmanci, Zazaki
ders kitabında dahi sadece bir kez geçmektedir. Ders kitaplarında
Kürt sözcüğünün geçtiği tek yer ise yıllardır olduğu
gibi Millî Mücadele Dönemindeki zararlı cemiyetler konusudur. Bu çerçevede
Kürt sözcüğü sadece Kürt Teali Cemiyeti ifadesinde geçmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ders kitaplarında çizilen makbul vatandaşlık
sınırının Türkiye'deki farklılıkları
görmezden gelmesinin birçok olumsuz sonucu vardır. Bu hâliyle ders
kitapları öğrencileri toplumsal yaşamdaki farklılıklar
konusunda donanımlı hâle getirmek yerine, bu konudaki muhayyilelerini
kısırlaştırıcı bir işlev görmektedir. Mevcut
ders kitapları, öğrencileri çağın gerektirdiği
vatandaşlık becerileriyle donatmaktan uzaktır.
Farklılıkların görmezden gelinmesinin ya da
ötekileştirilmesinin bir sonucu da toplumsal eşitsizliklerin
eğitim yoluyla tekrar üretiliyor olmasıdır. Bu çerçevede
Türkiye'deki Kürtlerin, Süryanilerin, Ermenilerin, Alevilerin, Romanların
ve diğer birçok grubun kendilerini mevcut ders kitaplarındaki kimlik
öyküsünün içine yerleştirmeleri ve ülkeye aidiyet hissetmeleri çok zordur.
Öğrencilerimize okutulan ders kitaplarında yer alan ve kültürler
arası negatif tutum veya davranışlara yol açabilecek ötekileştirici,
ön yargıları artırıcı ve nefret söylemleri
barındıran argüman ve üsluplarla kaleme alınmış,
yurttaşlarımızın mensup bulundukları farklı
etnik, inançsal ve kültürel kimlikleri itibarsızlaştıran, bu
kimliklere negatif anlamlar yükleyen metinlerin tespit edilerek ders
kitaplarından çıkarılması yönünde acil bir
çalışmaya ihtiyaç vardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir diğer önemli sorun, Millî Eğitim
Bakanlığının AİHMnin zorunlu din dersine ilişkin
kararlarını görmezden gelme tutumudur. Bildiğiniz gibi, AİHM,
2014ün son aylarında, Mansur Yalçın ve diğerleri Türkiye
kararını açıklamıştır. Kararda, Türkiyedeki din
kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 1 No.lu Ek Protokolünün 2nci maddesinde düzenlenen
eğitim özgürlüğüne aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
AİHMnin
ulaştığı bu sonuç ilk değildir. AİHM daha önce de
2007 yılında verdiği Hasan ve Eylem Zengin Türkiye
kararında aynı yönde bir sonuca ulaşmıştı. Bu
bağlamda, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
46ncı maddesi uyarınca kesinleşen Mansur Yalçın
kararına uymakla yükümlüdür. Bu konuda Bakanlık somut bir eylem
planı yapmak ve en kısa sürede bu hak ihlalini gidermek
durumundadır.
Sonuç olarak, özellikle, ülke
içinde uygulanan eğitim sisteminin evrensel tecrübe ve gelişmeleri
dikkate alan, bilimsel, demokratik ve çoğulcu bir zemine oturtulması
gerektiğinin bir kez daha altını çizerek hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Dora.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık
konuşacak.
Buyurun Sayın
Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LALE
KARABIYIK (Bursa) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan ve
değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hemen
belirteyim ki bu yapı iktidarın siyasi emellerine göre
şekillendirilmiş bir sistemin hazırlığıdır,
hazırlık çalışmasıdır.
Asla bu yapının
kurulmasında, amacında ve
devamında çocukların ve gençlerin faydasının
gözetildiğini, öncelikle gözetildiğini düşünmüyorum ve bu
nedenle de biz bu tasarıya zaten karşıyız.
Şimdi biraz inceleyelim.
Tasarıda Maarif Vakfının yapılanmasında 3 organın
adı geçiyor: Mütevelli Heyeti, Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu.
Bakın, Mütevelli Heyetinde 12 üye var ve 4ü Cumhurbaşkanı
tarafından belirleniyor, 3ü Bakanlar Kurulu, 2si Millî Eğitim
Bakanlığı, 1i Dışişleri
Bakanlığı, 1i Maliye Bakanlığı ve 1 üye de YÖK
tarafından belirleniyor.
Sayın vekiller, öncelikle, Mütevelli Heyetinde
Millî Eğitim Bakanlığının daimi üyesinin
bulunmayışı ve etkinliğinin sadece 2 temsilciyle
sınırlandırılması doğru mudur, kanuna uygun
mudur? Görüldüğü gibi Millî Eğitim Bakanlığı,
görevlerini ve kontrolünü vakıflara bırakmaktadır. Burada iki
başlı paralel bir sistem başlamaktadır ve bu
karmaşıklık devam edecektir. Millî Eğitim
Bakanlığı yurt dışında açmış
olduğu ya da açacağı okullarla ilgili yetkiyi de Maarif
Vakfına devretmiştir. Peki, Anayasanın 174üncü maddesiyle
koruma altına alınan Tevhidi Tedrisat Kanununun da ihlal
edildiğini de düşünüyor musunuz? Evet, bu kanunu da bu tasarı
bence ihlal etmektedir.
Yine, önemli bir nokta, Mütevelli Heyetinin
oluşumuna bakıldığında,
Cumhurbaşkanının kontrolünde yeni bir TÜRGEV yaratılmaya
çalışıldığı da gayet aşikârdır.
Bir başka nokta, Mütevelli Heyetine atanan
kişi 72 yaşına kadar burada görev yapabilecektir. Böyle bir
şey olabilir mi sayın milletvekilleri? Düşünün, 30
yaşında Mütevelli Heyetine girmiş, kırk iki yıl burada
kalacak. Hayır, daha kolayını söyleyeyim ben size: Babadan
oğula geçsin, hiç zahmet etmesinler. Böyle bir şey olabilir mi?
Evet, başka bir nokta, Anayasaya
aykırı olduğu hâlde Maarif Vakfına kamusal bir görev
yükleniyor. Kamusal bir görev olduğuna göre, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından denetlenmesi de gerekir ama böyle bir
denetim sistemi yok Millî Eğitim Bakanlığı tarafından.
Denetim nereye konmuş? Kendi içine, kendi bünyesine. Peki, bu şaibe
yaratmaz mı? Yaratır.
Peki, başka bir nokta, kuruluş
aşamasında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
1 milyon Türk lirası verilecek olması, bu sebeple Sayıştay
denetimini de gerektirir. Peki, böyle bir şey var mı? Hayır,
yok. Zaten her aşamada Sayıştay denetiminden
kaçınılmaktadır.
Sayın Bakan, söz konusu tasarıda da
görüldüğü gibi, asla çocuğun faydasını merkeze alan
sistemler kurmuyorsunuz. Sadece vakıfları merkeze alan ve kontrolü
kolaylaştıran, kafanızdaki geleceğin Türkiyesini sizin
mantığınıza göre oluşturmaya
çalışıyorsunuz. Sizin tarafınızdan ve sizin
gözünüzden, sizin gözlüğünüzden baktığımda sizi
anlayabiliyorum ve hak veriyorum çünkü bir ülkedeki anlayışı,
mekanizmayı değiştirmek için en etkin yol eğitim sistemini
değiştirmektir, sizin amacınıza da bu hizmet edeceği
için bunu yapıyorsunuz. Laik eğitimden uzaklaşmak, eğitimin
arka bahçesi olarak eğitim kurumlarını ve denetimini yeniden
kurgulamak istiyorsunuz. Müfettişliği lağvediyorsunuz. Buradan
tutun da atadığınız rektörlerle eğitim sistemini her
taraftan kuşatıyorsunuz. Eğitimin müfredatını
kafanızdaki yapıya göre yeniden yazıyorsunuz, değerler
eğitimi de buna dâhil olmak üzere ve diğer taraftan
eğitimcilerin eğitimini de vakıflara bırakmak istiyorsunuz.
Oysa eğitimcilerin eğitimi üniversite tarafından yapılır.
İşte sayın vekiller, liseliler bu
nedenle gelecek kaygısına düştüler, geleceklerini
düşünüyorlar ve bir soru işareti yaşıyorlar, bu nedenle de
tepkilerini gösteriyorlar. Bunu bir kez daha düşünmenizi dilerim.
Peki, bu kadar bu işleri yapmak istiyorsunuz da
millî eğitimdeki gerçekleri, Türkiye'nin gerçeklerini görüyor musunuz? Ben
biraz size tekrar hatırlatmak istiyorum.
Sayın Bakan, hâlâ 2 milyon 715 bin çocuk okula
gidemiyor.
Çok değerli kadın vekiller, size
sesleniyorum: 959 bin kız çocuğu bir okulun kapısından
içeri girmemiş.
Peki, başka bir şey, deniyor ki: Bütçeden
Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan pay sürekli
artıyor.
Sayın vekiller, Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinden yatırımlara ayrılan pay ise
azalıyor. Bütçeden Millî Eğitim Bakanlığına personel
giderleri için ayrılıyor ama Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinde yatırımlara ayrılan pay azalıyor. Bakın,
2002de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden
yatırımlara ayrılan pay bütçenin yüzde 18i iken, 2016da yüzde
8e düşmüş durumda, bunu biri açıklamalı.
Evet, Türkiye'nin ulusal çocuk politikası yok
değerli vekiller. Çocukların faydasını, gençlerin
faydasını, maksimum faydasını merkeze alarak
oluşturulmuş böyle bir politika yok. Barınmasıyla, güvenlik
sistemiyle, müfredatıyla, eğitimiyle, üniversitesiyle, ilkokuluyla
böyle toplu olarak düşünülerek bir bütünün parçası olarak
oluşturulmuş bir Türkiye ulusal çocuk politikası yok. Bu nedenle
sürekli savruluyor ve çocuklarımız deneme yanılma tahtası
olarak sürekli değişikliklere tabi oluyor.
Şimdi, başka bir gerçekten bahsetmek
istiyorum: Vakıf ve derneklerin kaçak eğitim merkezi
açmalarını kolaylaştıran AKPnin kendisidir. Neden? 2013
yılında Türk Ceza Kanununun 263üncü maddesi yürürlükten
kaldırıldı, kanuna aykırı eğitim kurumu açan,
çalıştıran ve bu merkezlerde çalışanlara verilen
altı aydan üç yıla kadar olan hapis cezası da ortadan
kalkmış oldu. Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Ceza Kanununun 263üncü
maddesinin yürürlükten kalkmasını Anayasa Mahkemesine götürdü. Peki,
sonuç? 4 karşı oya rağmen Anayasa Mahkemesi iptal kararı
vermedi, dikkatinizi çekerim.
Başka bir nokta: Millî Eğitim,
barınma sorununu çözmüyor ve bu rolü özel sektör ve vakıflara
veriyor. Bakın, 2002den bu yana YİBO adını
verdiğimiz yatılı ilköğretim bölge okullarında ve
öğrenci sayılarında yüzde 66 azalma var. Buna
karşılık, özel öğrenci yurtlarında yüzde 58
artış var, Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı
330 pansiyonlu okul ise 532ye yükselmiş durumda.
Peki, başka bir nokta: Türkiye'de gelir
dağılımında her geçen gün daha fazla artan adaletsizlik
kendisini eğitimde de gösteriyor değerli vekiller. Ve zenginler
yoksullara göre eğitimde 50 kat daha fazla para harcıyorlar; bu da
Türkiye'nin bir gerçeği, bunu görmezden gelmeniz mümkün değildir
sayın vekiller.
Evet, Eğitimde başarı
sağladık. diyorsunuz, vakıflar kurmaya
çalışıyorsunuz ama şöyle bir gerçeğimiz de var: Hâlâ
ülke genelinde okulların yüzde 31,41inde birleştirilmiş
sınıflarda eğitim yapılıyor değerli vekiller.
Yapılan bu eğitim aslında sadece doğu ve güneydoğuda
değil, dikkatinizi çekerim, her yerde var: Ankarada 64, İstanbulda
25, İzmirde 115, Balıkesirde 123, Adıyamanda 276, Samsunda
262, sayabilirim. O zaman, insaf. Önce sorunları görelim, önce
sorunları çözelim. Çocukların faydasını merkeze almak
zorundasınız sayın vekiller, yoksa bu nesil ileride sizden hesap
soracak. Onların geleceklerini siyasi emellerinize alet etmeyiniz.
Eğitimden lütfen elinizi çekiniz ve lütfen eğitimi siyasetin arka
bahçesi yapmayınız. Bu çocuklara, bu gençlere gerçekten günah.
Onların gelecekleriyle, lütfen, oynamayınız. Onlar, gün gelecek,
hesap soracaklar. Şu anda da tepki göstermeye başladılar. Lütfen
siyasetin arka bahçesi yapmayınız.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Karabıyık.
Şahsı adına, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın İmran Kılıç konuşacak.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İdrak ettiğimiz, idrak etmekte
olduğumuz ramazan ayımızı yeniden tebrik ediyorum.
Bu yasayla hem tarihî hem millî değerlerimiz
olan iki olgunun bir arada değerlendirildiğini görüyoruz; maarif ve
vakıf.
Vakıf, bir toplumun ulaşmaya
çalıştığı hedefleri gerçekleştirmek adına
harekete geçişin, millî bir katılımın, ruh birliğinin
ifadesidir. Medeniyetimizin temel kurumlarından olan vakıf müessesesi
kültür tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Bunu kültür
coğrafyamızın her yerinde görmemiz mümkündür. Vakıf,
fertlerin, toplumun ortak gayesi etrafında el ele ve gönül gönüle yürümesinin
somutlaşmış bir örneği olarak karşımızda
durur. Bir duruş ve bir kararlılık göstergesi olarak
şahsiyetlerin amaca adanmışlığını gösterir.
Vakıf olmak ve vakfetmek olgusu geçici bir heves, günü kurtarma
çabası da değildir.
Maarif, eğitim ve öğretimin tüm
unsurlarının ötesinde, onu da içine alan ulvi bir yürüyüşü
temsil eder. Sadece bilmenin, öğrenmenin, öğretmenin değil,
hayatın kendisini tanımlar. Bu nedenledir ki maarif meselesi memleket
meselesidir, maarif meselesi tarihî bir sorumluluk ve insan olmanın
gerektirdiği kültüre sahip çıkılması, bilgi ve
düşüncenin gelecek nesillere aktarılması davasıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, tarih boyunca
dünyanın en güçlü ülkelerini vakıf benzeri kuruluşlara
verdikleri değerle hatırlarız. Tarihin izleri bunu en açık
şekliyle göstermektedir. Güvercinin yeminden muhtacın ekmeğine,
doğumdan ölüme kadar insanların bütün ihtiyaçlarının
giderilmesine, çevreden şehir düzenine kadar onlarca, yüzlerce vakıf
düşüncesinin, vakıf eserinin varlığına şahit
oluyoruz. Vakıf, devletin yükünü hafifleten, devletten aldığı
gücü millete, milletten aldığı gücü devlete arz eden bir
müessesedir. Geliştirilerek sürdürülmesi ve nesiller boyu miras
bırakılması gereken yardımlaşma ve
dayanışmanın en önemli kurumsal tarzıdır.
Eğitim, elbette devletin sorumluluğunda
yürütülmesi gereken ve devletin sahiplendiği önemli bir değerdir.
Sosyal kurumların varlığı ve sağlıklı
işleyişi ancak devletin ve milletin desteğiyle mümkündür. Bugüne
kadar sürekli olarak üzerinde durulan nitelikli bir eğitimi
sağlayabilmek için tartışılan konulardan bazıları
da eğitimin asıl sahipleri olan öğrenci velilerinin,
öğrencilerin, gerektiğinde öğretmenlerin, eğitim
öğretim kurum ve kuruluşlarının ekonomik ve sosyal her
yönüyle desteklenmesi, hızlı, makul çözümlerle sorunlarına el
atılmasıdır. Sosyal sistem gibi eğitim sistemi de her zaman
gönüllülerin eğitim sistemine doğrudan ya da dolaylı katkı
sağlamasına yönelik çabaya ihtiyaç duymaktadır. Bunun için Millî
Eğitim Bakanlığı birçok sivil toplum kuruluşunun
desteğine ihtiyaç duyar.
Vakıf, bir ideolojinin
yapısallaşması değil, millet mefkûresinin
somutlaşmış bir çözüm eli olarak değerlendirilmelidir.
Dünün vakıflarının ortaya koyduğu eserler, bugün hangi
politik düşünceye mensup olursak olalım
yararlandığımız ortak eserlerdir, bir imecedir, birlikte
hareket edebilme yeteneğinin, ortak düşünüşün göstergesidir. Bir
müessesenin kuruluşunun ve yönetiminin devlet ve millet olarak
sahiplenilmesi muhalif düşüncelerin aksine onu zayıflatmaz, ideolojik
kılmaz; onu güçlü ve sarsılmaz kılar. Millet ile devlet
buluşmasının örneği olarak devletin böyle bir organizasyona
destek vermesi her yönüyle önem arz etmektedir
Saygıdeğer milletvekilleri, Maarif
Vakfı faaliyetleri, yönetimi, harcamaları,
çalışmaları, amaçları bakımından Türk millî
eğitim sistemine kazandırılacak ve her yönüyle sisteme
katkı sağlayacak, vakıf anlayışıyla sürdürülecek,
eğitime yönelik yapılacak çalışmalara katkı
sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle vakıf bizim öz
kuruluşumuz, maarif öz davamızdır diyor, kanunun hayırlara
vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kılıç.
Şahsı adına diğer
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, daha önceki Millî
Eğitim Bakanına yazılı soru önergesi olarak verdiğim
ancak cevap alamadığım soruları dün Millî Eğitim
Bakanımıza da sordum, tekrar etmek istiyorum: İstanbulda bir
ilköğretim okulunda, ilköğretim 1inci sınıf hayat bilgisi
değerlendirme testinde yer alan soruyu tekrar etmek istiyorum: Yurdumuzu
düşmanlardan kim kurtarmıştır çocuklar? Mustafa Kemal
Atatürk, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül. Yine Vanda bir ilköğretim
okulunda kullanılan test kitaplarında Cumhuriyeti kim kurmuştur
çocuklar? sorusunun şıkları ise daha
şaşırtıcı: Mustafa Kemal Atatürk, Recep Tayyip
Erdoğan ve İbrahim Tatlıses. Buna benzer başka örnekler de
mevcut. Bu sorularda cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk, Recep Tayyip
Erdoğan ve Abdullah Gülle, hatta İbrahim Tatlısesle aynı kareye
konmuştur. Bu, oldukça manidardır ve akla şu soruyu -dün sordum-
getirmektedir: Bu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkü
itibarsızlaştırmak için kullanılan bir metot mudur ve bu
test kitaplarında değişiklik yapmayı düşünüyor
musunuz? Sizden konuya ilişkin aldığım cevap ise Özel
sektörün bastığı yardımcı yayınlar denetimimizde
değildir. şeklinde olmuştur. Sayın Bakan, bu
cevabınız sadece sorulan soruya cevap vermiş olmak için
verilmiştir ve bende endişe uyandırmaktadır ve bu
cevabınızı kabul etmemiz de mümkün değildir. Konuyla ilgili
Madem sizin denetiminizde değil ise kimin denetimindedir ve Talim ve
Terbiye Kurulu ne iş yapmaktadır? diye sormamız gerekir.
Gündeme taşıdığım konu
sizde endişe uyandırmalıdır. Millî Eğitim
okullarında kullanılan yardımcı kaynakların Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenmemesi ve Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanmaması vahim
sonuçlar doğurmaktadır. Millî, manevi ve ahlaki değerlerimiz
yanlış öğretilebilir, taze, körpe beyinler zehirlenebilir;
şanlı şerefli geçmişimiz yanlış
aktarılabilir ve evlatlarımız yanlış
yönlendirilebilir. Bu yardımcı kaynaklara örnek olan ve sizden önce
bu makamda oturan Sayın Bakana defalarca iletmiş olduklarım bu
yanlış yönlendirmelerin en önemli göstergesidir. Bilgi kirliliğine
sebep olacak olan bu büyük boşluk gelecek nesiller üzerinde büyük tahribat
oluşturabilir. Ayrıca, canla başla çalışan ve
öğrencilerimize iyi bir eğitim vermek için çaba gösteren
öğretmenlerimizin de gözünden kaçabilir ve hatta kötü niyet
taşıyanlar tarafından suistimal edilebilir.
Değerli milletvekilleri, Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk büyük bir asker, büyük bir devlet adamı ve bir diplomat
olduğu kadar iyi de bir eğitimcidir. Atatürkün eğitime
yaptıkları eğitime verdiği önemi ortaya koymuştur. Her
fırsatta Ben çocukken fakirdim, bulduğum 2 kuruşun 1
kuruşunu kitaba harcardım. diye özel olarak belirtmiştir. Yine,
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürke yıllar sonra Cumhurbaşkanı
olmak istemeseydin, ne olurdun? diye sorduklarında Millî Eğitim
Bakanı olmak isterdim. demiştir. Bu, şu an oturulan Millî Eğitim
Bakanlığı makamının önemini göstermektedir.
Farkındaysanız, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Enerji Bakanı
olmak istememiş, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Çevre ve Şehircilik
Bakanı olmak istememiş.
Değerli milletvekilleri, millî bir eğitim
modeli şart. Eğitim modelinde millî bir bakış
açısı da şart ve millî şuurun öğretilmesi en önemli
şartlardan bir tanesi. İşte, millî eğitim sisteminin
temelini oluşturması gereken kelime millî kelimesidir. İki
örnek vermek istiyorum: Alman okullarında Alman müfredatıyla
yetişen öğrenciler iyi bir Alman milliyetçisi olarak okulu
bitirmektedirler. İngiliz okullarında İngiliz eğitim
sistemiyle yetişen öğrenciler, özlem duyarak Büyük Britanya
demektedirler, bu hayalî kurmaktadırlar. Türk eğitim sistemi ve Türk
eğitim modeliyle yetişen bir Türk gencinin de mutlak ve mutlak
ecdadının şanını, şerefini, geçmişini bilen,
millî, manevi değerlerini taşıyan birer birey, iyi birer Türk
milliyetçisi olarak mezun olması gerekmektedir. İşte burada
okullarda kullanılan eğitim materyallerinin önemi ortaya
çıkmaktadır. Millî eğitimin okullarında kullanılan
müfredat kitapları Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından denetlenmeli ve bunlarla ilgili yaptırımlar ve
düzenlemeler yapılmalı.
Çok teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Erdem.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
bölümüne geldik.
Süremiz on dakika. Bu sürenin ilk beş
dakikasında soruları alacağız, diğer beş
dakikasını da cevap vermesi için Sayın Bakana vereceğim.
Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ücretli veya sözleşmeli
öğretmen istihdamıyla öğretmen açığını
çözmeye çalışmak doğru bir yaklaşım mıdır?
Ücretli öğretmenler ile aynı okulda çalışan kadrolu
öğretmenlerin aylık gelirleri arasındaki fark ne kadardır?
Ücretli öğretmenlerin ücretlerinin ve sosyal haklarının
artırılması için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
İkinci sorum: 2002 tarihinden bugüne kadar
yıllara göre üniversitelerdeki öğretmenlik fakültelerinde kontenjan
artışı ne şekilde olmuştur? Atama
yapılmamasına rağmen kontenjanlardaki bu artışın
gerekçesi nedir?
Soru üç: 2002 tarihinden bugüne kadar kaç
öğretmen adayı KPSSye girmiştir, bunların kaçı
atanmıştır?
Bir başka soru: Ağustos ayında atama
yapılmayacağı iddiaları doğru mudur? Doğruysa
KPSS sınavında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demirtaş...
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak)
Geçtiğimiz yıl uygulaması düşünülen rotasyon bir yıl
ertelenmiştir. Eğitim çalışanlarını huzursuz eden
rotasyonla ilgili sayısız telefon almaktayız. Bu belirsiz durum
eğitim çalışanlarının motivasyonunu
düşürmektedir. Öğretmenlere rotasyon uygulanacak mıdır?
Uygulanacak ise kaç yılını dolduranları kapsayacaktır?
İl içinde mi, il dışında mı uygulanacaktır?
Yine, 2012 yılında büyük gürültüyle
çıkardığınız 4+4+4 sisteminde değişiklik
yapılacağı yönünde haberler çıkmaktadır. Bu haberler
velileri ve öğrencileri huzursuz etmektedir. 4+4+4 sisteminde herhangi bir
değişiklik yapılacak mıdır? Eğer
değişiklik yapılacak ise hangi sistemi getirmeyi
planlıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Topal...
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Millî Eğitim
Bakanlığına olacak. Danıştayın en son
verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla beraber müdür
başyardımcısı ve müdür yardımcısı
ataması durdurulmuş vaziyettedir. Yani Millî Eğitim
Bakanlığında yönetici atama sistemi iflas etmiştir. Son iki
yıldır Millî Eğitim Bakanlığında Yönetici Atama
Yönetmeliği kaç defa değiştirilmiştir ve bunun sonucunda
devletin uğradığı zarar ne kadardır? Bunların sorumlusu
olan Personel Genel Müdürlüğüyle ilgili bir tasarrufunuz olacak
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Antenler yalan söylüyorsa,
Yalan söylüyorsa rotatifler,
Kitaplar yalan söylüyorsa,
Beyaz perde yalan söylüyorsa,
Dua yalan söylüyorsa,
Ninni yalan söylüyorsa,
Rüya yalan söylüyorsa,
Söz yalan söylüyorsa,
Ses yalan söylüyorsa,
Havuz medyanız yalan söylüyorsa,
Renkli ekranlarınız yalan söylüyorsa,
Ekranda Adalet Bakanınız, kürsüde
milletvekiliniz yalan söylüyorsa,
Ve ellerinizden başka her şey, herkes
yalan söylüyorsa,
Elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir
kaldığınız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada,
Bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin
diyedir.
BAŞKAN Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Denizli Pamukkale
Üniversitesinin yüksekokulların eğitim yaptığı
Çamlıkta bulunan taşınmazının TÜRGEVe verildiği
söylenmektedir. Buna dair daha önce de soru önergesi vermeme rağmen
şimdiye kadar bir cevap alamadım. Üniversiteye ait bu
taşınmaz TÜRGEVe bağışlandı mı, onu
soruyorum.
İki: Denizli Lisesinin, şimdiki ismi
Denizli Anadolu Lisesinin Denizli Büyükşehir Belediyesine verildiği
söyleniyor. Devir sonrası bu binaların Denizli Büyükşehir
Belediye binası yapılacağı düşünülmektedir.
Yılların eğitim yuvası olan koca mektep kapatılacak
mı? Daha önce de aynı soruyu sormama rağmen cevap alamadım.
Bu sorularımın cevabını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yalım, son
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sayın
Ulaştırma Bakanım şu anda salondan çıktı, benim
sorum onaydı. İsmet Bey, Sayın Bakanım
dışarıdayken Ulaştırma Bakanı gelmişti.
Sorumuzu soracağız ancak maalesef, on saniye önce salondan
ayrıldı. Trafik poliçeleriyle ilgili ciddi sorularım vardı
ama bir dahaki sefere diyorum.
BAŞKAN Peki.
Sayın Bakan, buyurun lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Şimdi, öncelikle Sayın Tanalınki
Ücretli ya
da sözleşmeli öğretmen çalıştırmak doğru bir
yöntem midir? Biz doğru olduğunu söylemiyoruz, kesinlikle doğru
değil. Yani, doğru olanı kadrolu öğretmen ama bir
doğrusu var, bir de hayatın gerçeği var, istesek de istemesek de
hayatın gerçeği bazen sözleşmeli, çok net söylüyorum. Güneydoğuya
öğretmen atıyoruz, bir yıl sonra atadığımız
öğretmenlerin arkadaşların bana verdiği rakamı
söylüyorum- yüzde 90a yakını geri dönüyor. Neden? Mazeret
ataması nedeniyle, eş tayini dolayısıyla. Eş tayinini
atamasak yine bu sefer diyecek ki: Anayasada devlet aileyi koruyacak. Aile
bütünleştirmesini sağlamıyorsunuz. Peki, oradaki öğretmeni
buraya almasak, aile bütünlüğünü sağlamasak, orada kal desek
Yani,
buraya çeksek orası boşalıyor; e, güneydoğuda birilerini
tutmamız lazım. Şu anda öğretmen açığı
Marmarada daha fazla yani güneydoğuda da öğretmen oranı var ama
ücretli öğretmen de var, sözleşmeli öğretmen de. Bakın, bir
yasa getireceğiz, bu yasada diyeceğiz ki: Sözleşmeli
öğretmen kadrolu
Çakılı diyelim kadrolu demeyelim de.
Çakılı öğretmeni beş yıl doğuda ve
güneydoğuda çalıştıracağız, ondan sonra kadroya
alacağız. Sekiz yıl çalıştıktan sonra da
Türkiye'nin diğer yerlerine gitme imkânını vereceğiz. Aksi
hâlde, sözleşmeli statüyü kaldırırsanız, güneydoğuya 1
öğretmen bulamayabilirsiniz. Peki, oradakilerin de eğitim alma
hakkı değil mi? Demek ki doğru olanı kadrolu ama
ihtiyaçtan
Bir başka hususu daha söyleyeyim, buradaki
bazı arkadaşlarımız da söyledi: Bazı illerimizde
öğretmen fazlası var, bunlardan biri de Tunceli diyeyim. Yani,
öğretmen ihtiyacı diyelim ki rakamı varsayımsaldır- 3
bin öğretmen ihtiyacı varsa mevcut öğretmen 3.500. Neden
olmuş? Mazeret nedeniyle orada kalmışlar. Ankara da böyle, bizim
burada öğretmene ihtiyacımız yok ki ama gönderemiyoruz da.
Eğer hepsini yüzde 100 kadrolu yaparsak inanın ondan sonra, mazeret
nedeniyle bile hiç kimseyi bir yere atayamayız.
Dolayısıyla da yüzde 6 gibi bir
boşluk var, yüzde 94ü dolu kadroların. Bu yüzde 6 gibi boşluk,
Millî Eğitim Bakanlığında, kimisinin acil
ihtiyacından, kimisinin annesi babasından Allah göstermesin- bir
başka mazeretten dolayı yer değiştirmesine neden oluyor.
Yoksa, yüzde yüz kadrolu yaparsak, yüzde yüzünü doldurursak iller arasında
atama yapabilme imkânını kazanamayız.
Kontenjan artışı ne kadar?
Ağustosta bizim bir atamamız yok dedik, inşallah, şubatta
atama yapacağız.
Arkadaşlarıma sadece şu bilgiyi
vermek isterim: Resmî okullardaki öğretmen sayımız 853.916,
yönetici kısmı 67.217. Toplam ne kadar öğretmenimiz var? 1
milyonun üzerinde bir aileyiz biz, eğitim ailesi. Bu ailenin,
öğretmen statüsünde 921.133 mensubu var. Ücretli öğretmen ne kadar?
46.133 de ücretli öğretmenimiz var.
Bir başka soru, Rotasyon ertelenmiş
midir, yeniden uygulanacak mıdır? diye; bunun üzerine bir
bakıyoruz, gerçekten, biz eğitimin kalitesini artırmak
istiyoruz. Bir öğretmen on iki yıl bir okulda kalıyor, acaba on
iki yıl sonra
Hep öyle demiyor muyuz, işletme körlüğü olabilir,
bir değişiklik gerekebilir diye. Acaba bir öğretmeni, on iki
yıl bir okulda kaldıktan sonra bir başka okula göndermek iyi mi
olur, doğru mu olur? Bunun artısı var, eksisi var. Benim de
kardeşim öğretmendi -emekli, onu da söylüyorum da- hepimizin
ailesinde var. On iki yıl bir okulda kaldıktan sonra
Zaten yirmi
dört yılda, yirmi beş yılda emekli olacaksa hoca, iki okul
değiştirecek yani. Ömür boyu bir yerde kalması ne kadar
doğrudur veya emeklilik dönemine kadar iki okula gitmesi makuldür,
doğrudur denildiğinde bir rotasyon da olabilir.
Dolayısıyla, daha değerlendiriyoruz, kararı vermedik çünkü
çok hassas bir şey. Gördük, 1 milyonluk bir aileyiz, 921 bini
öğretmen, bunlara rotasyon yapacağız demiyoruz ancak,
artısı nedir, eksisi nedir, bunu bir değerlendireceğiz,
ondan sonra gereğini yapacağız.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan,
ne güzel söylüyorsunuz, ömür boyu bir insanın bir yerde durması hiç
doğru değil; e, Maarif Vakfında niye ömür boyu duruyor bunlar?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ömür boyu durmuyor, durmuyor; yok, yok, durmuyor. Vakıf
mütevelli heyeti farklı bir şey.
Danıştayla ilgili
Biz şunu
söylüyoruz: Yani idaredir, idarenin her türlü eylem ve işlemleri hukuk
denetimine tabidir. İdare de hata yapabilir, biz
hatalarımızı görürüz. Hatalarımızı kim
gösterecek? Hatalarımızı da yargı gösterecek. Ancak, size
bir hususu söyleyeyim: Yargının her verdiği karar da doğru
değildir -bir örnek var da onu söyleyeyim- ama hukuk devleti gereği
yargının vermiş olduğu kararı doğru diye kabul
etmekten geçer. Öğrenci yerleştirmeleriyle ilgili bir kural
koymuş, diyor ki: En yüksek puan alandan itibaren yerleştirilecek.
Danıştay karar vermiş, diyor ki: Bu doğru değildir,
yüzdelik dilimler olarak atayacaksın. E, yüzdelik dilim içerisinde belki
binlerce öğrenci var, ne yapacaksın? Doğru karar değil. Bu
sefer şöyle diyorsun: Yüzdelik dilim dikkate alınsın ancak
yüzdelik dilimin içerisinde puanların
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika daha süre
veriyorum, toparlayın lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
Dolayısıyla da Yüzdelik dilimler dikkate
alınarak daha yüksek, aynı yüzdelik dilimde olanlardan en üstte
puanları olanlar öncelikle atanır. diyoruz. Dolayısıyla,
Yargıtayın, Danıştayın vermiş olduğu
kararı uygulamada biz düzeltiyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin
başlığında ve metninde yer alan Maarif Vakfı ibarelerinin
Türkiye Maarif Vakfı şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İlknur
İnceöz Ramazan
Can Mehmet
Demir
Aksaray Kırıkkale Kırıkkale
Abdullah
Öztürk Gökcen
Özdoğan Enç Hilmi
Bilgin
Kırıkkale Antalya Sivas
Tamer
Dağlı Hakan
Çavuşoğlu Mehmet
Habib Soluk
Adana Bursa Sivas
Yılmaz
Tezcan Mücahit
Durmuşoğlu Ayşe
Keşir
Mersin Osmaniye Düzce
Necip
Kalkan Abdurrahman
Öz Faruk
Çaturoğlu
İzmir Aydın Zonguldak
Bayram
Özçelik
Burdur
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin (2)nci,
(4)üncü ve (6)ncı fıkrasının aşağıda
belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu Zihni
Açba Kamil
Aydın
Ankara Sakarya Erzurum
Mehmet
Erdoğan Mehmet
Parsak Seyfettin Yılmaz
Muğla
Afyonkarahisar Adana
Arzu
Erdem
İstanbul
(2) Mütevelli Heyeti Maarif Vakfının karar
organı olup oniki üyeden oluşur. Bunlardan biri
Cumhurbaşkanı ve biri Bakanlar Kurulu tarafından atanan iki
daimi üye ile beşi Millî Eğitim Bakanlığı temsilcisi
olmak üzere Dışişleri ve Maliye Bakanlıkları ile
Yükseköğretim Kurulu temsilcilerinden, üçü eğitim sendikaları
temsilcilerinden, biri devlet sanatçısı veya Nobel ödülü
almış bir bilim adamından teşekkül eder.
(4) Mütevelli Heyeti daimi üyeleri, daimi üyeler
arasından üç yıllığına bir başkan seçerler.
(6) Denetim Kurulu, Mütevelli Heyeti adına
Maarif Vakfının faaliyet ve hesaplarını denetler. Denetim
Kurulu, Mütevelli Heyeti tarafından beş yıllığına
atanan beş asil ve beş yedek üyeden oluşur. Denetim Kurulunun
oluşumunda Millî Eğitim Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığının temsilcilerine yer verilir. Maarif Vakfı
Sayıştay denetimine tabidir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım önergeler aynı mahiyettedir, birlikte işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris
Baluken Ayhan
Bilgen Mizgin
Irgat
Diyarbakır Kars Bitlis
Lezgin
Botan Erol
Dora Müslüm
Doğan
Van Mardin İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin
Tarhan Erkan
Aydın Gaye
Usluer
Kocaeli Bursa Eskişehir
Barış
Yarkadaş Lale
Karabıyık Murat
Emir
İstanbul Bursa Ankara
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önergeler üzerindeki ilk
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Barış
Yarkadaş olacak.
Buyurun Sayın Yarkadaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Maarif
Vakfının etkin hâle getirilmesi Millî Eğitim
Bakanlığının tasfiyesi anlamına gelmektedir.
Bakanlık, bu tasarıyla birlikte Maarif Vakfının şube
müdürlüğü hâline dönüşmektedir Sayın Bakan ve siz de kendi
kendini tasfiye eden bir Bakan olarak tarihe geçmeye hazırlanıyorsunuz.
Aslında ortada kurulan bir vakıf yok, ortada Sayın Engin
Altayın da söylediği üzere- bir holding
hazırlığı var.
Maarif Vakfı Tasarısının
kanunlaşması siyaset hayatımıza yeni bir paralel
yapılanma anlayışını da beraberinde getirecektir.
Türkiye, bir paralel yapılanmadan kurtulurken şimdi bir diğerine
mahkûm edilmektedir. Bunun adını çok açık koymak gerekir.
Umarım yarın Sayın Bakan, tıpkı bugün olduğu gibi
Kandırılmışız, aldatılmışız.
demek zorunda kalmaz.
Sayın Bakan, başında olduğunuz
ancak bir süre sonra yetkilerini devredeceğiniz
Bakanlığınız tam bir sorunlar yumağıdır.
Bakın, görevden keyfî bir biçimde alınan şube müdürleri -ki
sayıları 5 bindir- mahkeme kararlarına rağmen görevlerine
dönememektedir. Bununla ilgili verdiğimiz soru önergelerine ise
Bakanlığınızdan herhangi bir yanıt gelmemektedir.
Şu anda Bakanlığınızda tam anlamıyla bir keyfîlik
hüküm sürmektedir. Bakanlığınız, Türkiyenin tüm
okullarını imam-hatiplere çevirmekte, yurttaşların özgürce
tercih yapma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Öyle ki
imam-hatiplerde bu tür garip tablolar da yaşanmaktadır. Bu
fotoğrafı biraz sonra size vereceğim Sayın Bakanım
Eskişehir Yunus Emre İmam Hatip Lisesinde, tıpkı bir turizm
enformasyon bürosunun girişinde olduğu gibi, değişik
dillerde isimler, değişik dillerde tabelalar yazılmaktadır.
Edirneden Karsa kadar tüm yurttaşlar, imam-hatip dayatmasından
dolayı bunalmış, her gün tüm vekillerimizi arayarak bu
şikâyetlerini dile getirmektedir.
Sayın Bakan, eğitimin temel
sorunlarından biri de okullaşma oranının düşmesidir.
Tüm alanlarda okullaşma oranı düşmekte, özellikle kız
öğrencilerin okula gitme sayısı, oranı daha da
azalmaktadır.
Bir diğer sorun ise dersliklerin azalması,
öğrenci sayılarının artmasıdır. Yine,
yanlış eğitim politikalarının sonucu çocuk
işçiliğinin önü açılmış, öğrenciler sermayenin
ucuz iş gücü hâline getirilmiştir.
Bu arada fiyaskoyla sonuçlanan bir politika da
FATİH Projesidir. FATİH Projesinde 18 milyon öğrenciye
bilgisayar dağıtılacağı söylenmiş ancak
bunların sayısı 730 binde kalmıştır, bu 730 bin
bilgisayarın da hiçbir şekilde çalışmadığı
görülmüştür.
Maarif Vakfıyla paralel yapılanmaya giden
Bakanlık bünyesindeki öğretmenler ise âdeta kaderine terk
edilmiştir. Eğitim-İşin verilerine göre,
öğretmenlerin yüzde 73ü gelirlerindeki yetersizlikten ötürü işine
motive olamadığını söylemiştir. Siz az önce Aziz
Sancar gibi öğretmenler yetiştirelim. dediniz ama
Eğitim-İşin yaptığı araştırmaya göre,
öğretmenlerimizin yüzde 69u yeni bir iş bulursa
öğretmenliği hemen bırakmak isteyeceğini, istediğini
de ortaya koymuştur.
Maarif Vakfı yeni bir paralel
yapılanmadır dedik, ben merak ediyorum, yeni Maarif Vakfındaki
paralel yapılanmanın Fethullah Güleni kim olacaktır? Acaba
kendinize yeni Fethullah Gülen olarak kimi seçtiniz, bunu da merak ediyorum.
Bir diğer yandan, Eğitim-İşin
araştırmasındaki en önemli sonuçlardan biri de
öğretmenlerin yüzde 69unun gelir yetersizliğinden dolayı
psikolojik sorunlar yaşadığının ortaya
çıkmasıdır. Bu bağlamda Maarif Vakfının bu
sorunlara nasıl bir çözüm üreteceğini hâlâ anlayabilmiş
değiliz, ki öğretmenler bir yandan da rotasyon baskısıyla
yine karşı karşıya kalmıştır.
Sayın Bakan, eğitim sistemimiz yazboz
anlayışı yüzünden tam anlamıyla bir çöküş
yaşamaktadır. Eğitim ve öğretimi yeniden akıl ve bilim
çizgisine çekmek, öğrencilerimizi hurafelerin karanlığından
kurtarmak zorundayız. Çürümüş düzene isyan eden,
başkaldıran liselilerimiz aydınlığın nerede
olduğunu, nasıl bir eğitim sistemi istediklerini ortaya
koymuşlardır. Bugün eğitim sistemine başkaldıran o
kutup yıldızlarını da buradan bir kez daha selamlıyor,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerindeki diğer konuşmacı, Kars Milletvekili Sayın Ayhan
Bilgen.
Buyurun Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim reformuna en çok kafa yoran ve sadece
eğitimde değil kamu yönetiminde de ciddi bir reform ihtiyacı
olduğu iddiasıyla geçmiş dönemde bu konuda büyük
çalışmalar yapan ama ne yazık ki sonra çalışması
Cumhurbaşkanlığı tarafından iade edilince de partinin
projeyi askıya alması dolayısıyla yarım kalan
çalışmalardan birisi Dinçere aittir. Ömer Dinçer, Türkiye millî
eğitim sistemini Uruguaydan sonra en merkeziyetçi eğitim sistemi
olarak tarif eder. Bir önceki Millî Eğitim Bakanımız da Plan ve
Bütçe Komisyonunda 2016 bütçe görüşmeleri sırasında
sorunları okul bazlı çözme ve mutlaka yetki devrine gitmek
gerektiğine dikkat çekmiştir.
Şimdi, bu yaklaşımlarla bugün
oluşturulmaya çalışılan mekanizmaya
baktığımızda aslında kararlı ve sistematik,
stratejik bir planlama olmadığını görüyorsunuz çünkü bu
yapılan iş, yurt dışındaki okulları bir biçimde
Millî Eğitim Bakanlığına bağlayabilmek,
merkezileştirebilmek için bir vakfı ara kuruluş, bir tampon
bölge gibi inşa etme çabasıdır.
Değerli milletvekilleri, eğitim yönetimi
elbette bir uzmanlık işi ama galiba bizim eğitimimizin model,
sistem gibi birtakım tartışmalardan önce değerler
eğitimiyle ilgili ciddi bir handikabı var. Ortada bir eser var.
Eğer bugün Türkiyede kitap okuma sayısı gittikçe düşüyor,
hatta kitap baskı rakamları 500lere inmişse galiba
yetiştirdiğimiz insan tipini yeniden sorgulamamız gerekiyor.
İki millet, tek devlet diye tarif
ettiğimiz Azerbaycan nüfusu Türkiyenin neredeyse beşte 1i ama
gazete tirajlarına baktığınızda Türkiyedeki toplam
tirajın daha üstünde hem kitap baskısı hem gazete tirajı
var. Şimdi, Demirperdeden çıkmış Doğu Blokundaki bir
ülkeden söz ediyoruz, ekonomik durumu bizimkinden çok gerilerde ama okuma
oranı çok daha yüksek. Tabii ki sadece okuma oranı üzerinden bir
değerler eğitimi tartışması yapmak doğru
değil ama sonuç itibarıyla, eğer bugün gençlerimiz
dayanışmayı, paylaşmayı değil, daha çok
hırsı, şiddeti, kazanmayı, bireysel rekabeti esas alan bir
yaklaşımla hayata bakıyorlarsa galiba buradan medyaya, rol model
siyasetçilere ve her şeyden önce de eğitim sistemimize ciddi bir pay
düşüyor. Eğer gençlerimize gerçekten iyi insan, iyi yurttaş
diye tırnak içerisinde ifade ettiğimiz profil, evrensel
değerlerle barışık ve aynı zamanda Türkiye toplumunun
sorunlarını önemseyen, toplumla ilgili kaygıları hayat
felsefesinde bir yere oturtan, sadece kolay zengin olma, hızlı
yükselme gibi hırslar üzerine kurulu bir hayat biçimi değil, toplumun
sorunlarına çare üretmeyi bir sorumluluk olarak gören bir
yaklaşımı öğretemiyorsak o zaman millî eğitimin
varlık sebebi ortadan kalkmıştır. Evet, çok okul
yapabilirsiniz, çok bina yapabilirsiniz, çok köprü yapabilirsiniz, çok baraj
yapabilirsiniz ama değerler eğitimini gerçekten arkasında
durabileceğiniz şekilde sunmak, öğretmek yani davranış
değişikliği doğuracak biçimde gerçekten gençlerin zihin
dünyasına, gönül dünyasına bunu sunabilmek bu kadar kolay
değildir. Onun için böyle yeni kurumlar oluşturmak, yeni formülleri
denemek yerine galiba önce millî eğitimin amacıyla ortaya çıkan eser
arasındaki çelişkiyle yüzleşmek ve buradan işin
esasından daha radikal, daha köklü değişiklikler yapmayı
masaya yatırmak zorundayız.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylamaya
sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Yoklama talebi var.
Sayın Altay, Sayın Karabıyık,
Sayın Tarhan, Sayın Gürer, Sayın Tüm, Sayın
Kayışoğlu, Sayın Usluer, Sayın Arslan, Sayın
Özdemir, Sayın Balbay, Sayın Yeşil, Sayın Kayan, Sayın
İrgil, Sayın Aydın, Sayın Hürriyet, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Tanal, Sayın Öz, Sayın Topal,
Sayın Adıgüzel.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383)
(Devam)
BAŞKAN Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü
maddesinin (2)nci, (4)üncü ve (6)ncı fıkrasının
aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Arzu
Erdem (İstanbul) ve arkadaşları
(2)
Mütevelli Heyeti Maarif Vakfının karar organı olup oniki üyeden
oluşur. Bunlardan biri Cumhurbaşkanı ve biri Bakanlar Kurulu
tarafından atanan iki daimi üye ile beşi Millî Eğitim
Bakanlığı temsilcisi olmak üzere Dışişleri ve
Maliye Bakanlıkları ile Yükseköğretim Kurulu temsilcilerinden,
üçü eğitim sendikaları temsilcilerinden, biri devlet
sanatçısı veya Nobel ödülü almış bir bilim adamından
teşekkül eder.
(4)
Mütevelli Heyeti daimi üyeleri, daimi üyeler arasından üç
yıllığına bir başkan seçerler.
(6)
Denetim Kurulu, Mütevelli Heyeti adına Maarif Vakfının faaliyet
ve hesaplarını denetler. Denetim Kurulu, Mütevelli Heyeti
tarafından beş yıllığına atanan beş asil ve
beş yedek üyeden oluşur. Denetim Kurulunun oluşumunda Millî
Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının
temsilcilerine yer verilir. Maarif Vakfı Sayıştay denetimine
tabidir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Sayın Arzu Erdem konuşacak.
Buyurun Sayın Erdem.
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısının 3üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Bugün iki konuşma daha
yaptığım için bu konuşmamda özellikle bir hikâye daha
anlatmak istiyorum sevgiyi bilenler ile sevgiyi bilmeyenlerin ayırt
edilmesine yönelik. Özellikle, idrak ettiğimiz ramazan ayı münasebetiyle
hepimizde belki bir öngörü oluşturacaktır. Ramazanda bir grup sevgiyi
bilmeyenleri toplamışlar ve demişler ki: Bu akşam size
mükellef bir sofra kuracağız, hepiniz aç gelin lütfen. Ve sevgiyi
bilmeyenleri almışlar, uzun bir masa kurmuşlar,
karşılıklı oturtmuşlar bu sevgiyi bilmeyenleri.
Çorbalar gelmiş, uzun derviş kaşıkları gelmiş.
Sevgiyi bilmeyenler karşılıklı bakmışlar böyle;
bir çorbaya bakmışlar, bir de uzun kaşıklara
bakmışlar, kaşıkları almışlar çorbaya
daldırmışlar, döke saça yiyemeden aç kalkmışlar.
İkinci grup olan sevgiyi bilenler bu sefer gelmiş, onlar
karşılıklı oturmuşlar uzun masalara, çorbalar
gelmiş, kaşıklar gelmiş ve sevgiyi bilenler birbirlerine
sevgiyle bakmışlar. Kaşıkları çorbalara
daldırmışlar ve birbirlerine uzatmışlar ve her iki
tarafta tok kalkmış. Yani, sevgiyi bilmek demek paylaşmak demek;
ramazan ayı demek kardeşlik demek, ramazan ayı demek dostluk
demek, ramazan ayı demek sevgi demek, ramazan ayı demek saygı
demek.
Tekrar ramazan
ayının Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını
temenni ederim. Birlik ve beraberliğimizin de daim olmasını özel
olarak da temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu kanunla neler yapılmak isteniyor, Maarif Vakfıyla neler
yapılacak? Ben bununla ilgili kısa bir özet çıkardım, bunu
özetlemek istiyorum. Yurt dışında kamuya ait varlıklar
Bakanlar Kurulu kararıyla bedelsiz olarak vakfa devredilebilecek yani
vakıf aslında yurt dışındaki eğitim
kurumlarına bir nevi el koyabilecek.
Vakıf, kendi
eğitmenini kendisi yetiştirecek yani bugün Millî Eğitim Bakanlığının
görevi olan öğretmen yetiştirme görevi bir vakfa devredilecek.
Vakfın okul
açtığı şehirlerde başka bir kamu kurumu okul ve yurt
açamayacak. Yani, aslında Millî Eğitim Bakanının görevinde
olan yetkiler bu vakfa devredilerek okul açılacak, yurtlar açılacak.
Yurt dışında diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına ait tüm eğitim birimleri kapatılabilecek.
Yani burada görev yapan insanlar bu kararı verebilecek, okul
kapatabilecekler.
Kuruluş için harcanacak 1 milyon lira Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinden hemen vakfa aktarılacak.
Yönetim, iktidarın atadığı
kişilerden oluşacak. Görevlilerin ücreti de mütevelli heyeti
tarafından belirlenecektir.
Dikkat çekmek isterim ki bu model Millî Eğitim
Bakanlığının alternatif bir modelidir. Millî Eğitim
Bakanlığına alternatif bir model neden oluşturulmak
istenmektedir? Bu, açıklanmaya muhtaç ve tehlikeli bir durumdur.
Başkent Öğretmenevinde yapılan
toplantıda il millî eğitim müdürlerine hitap eden Millî Eğitim
Bakanı Sayın Yılmaz, yani şahsınız şu
ifadeyi kullandınız, bire bir tekrar ediyorum: Her ne sorun varsa
çözüm eğitimdedir; cehalet varsa çözüm eğitimde, yoksulluk varsa,
terör varsa çözüm eğitimdedir. Irkçılık da cehaletten
kaynaklanıyor, kavga da cehaletten kaynaklanıyor. Ama cehaleti
gidermenin yolu eğitimdir, yoksulluğu da gidermenin yolu
eğitimdir. dediniz. Eğitimle ilgili yapmış olduğunuz
bu açıklamanın bu kez uygulamaya yansımasını temenni
ederim ancak buradan anlıyorum ki siz de mevcut eğitim sisteminde
yapılması gereken çok şeyin olduğunun
farkındasınız.
Bir önceki Millî Eğitim Bakanının
görevi sırasında Danıştay 16. Daire 2015/17164
sayılı Kararıyla Mesleki ve Teknik Eğitim
Sendikasının açtığı davada 1.709 şube müdürü ataması
işleminin yürütmesini durdurmuştu. Bir önceki dönem Millî Eğitim
Bakanı Sayın Nabi Avcı, sadece Danıştay
tarafından atamalara dayanarak hükümlerin iptal edildiğini,
atamaların iptalinin gerekmediğini söylemiştir yani hukuka
aykırı davranmıştır. Dün ve bugün burada milletvekili
arkadaşlarımızın bu husustaki sorularına hukuka uygun
davranacağınızı söylediğiniz için özel olarak da
teşekkür etmek istiyorum. Bizleri dinleyenlere de bu konuda hukukun
uygulanacağının taahhüdünün Sayın Millî Eğitim
Bakanı tarafından verildiğini tekrar duyurmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin
başlığında ve metninde yer alan Maarif Vakfı
ibarelerinin Türkiye Maarif Vakfı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Katılıyoruz
Başkanım.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulan vakıf yurt
dışında faaliyet göstereceğinden isminde Türkiye
ibaresinin bulunması uygun olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
Mali haklar
MADDE 4- (1) Maarif
Vakfının bu Kanunda sayılan organlarına ve Maarif
Vakfı resmî senedi ile oluşturulacak yeni birimlerine ödenecek
ücretler, harcırahlar ve yolluklar ile diğer özlük hakları
Mütevelli Heyeti tarafından belirlenir.
(2) Maarif Vakfının organlarında görev
alan kişiler 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun
13 üncü maddesi kapsamındaki Türkiye Cumhuriyeti dış
temsilcilikleri nezdinde memur edilen müşavirlere tanınan haklardan
faydalanırlar.
BAŞKAN 4üncü madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Sayın Deniz Depboylu konuşacak.
Buyurun Sayın Depboylu.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA DENİZ
DEPBOYLU (Aydın) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383
sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının
4üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
AKP döneminde Türk Millî Eğitim sistemi sorunlarından kurtularak
atılım yapılamamış, çağdaş ülkeler
seviyesinde bir insan yetiştirme düzeni maalesef oluşturulamamıştır;
niceliksel ve özellikle de niteliksel olarak dikkate değer bir
gelişme kaydedilememiştir. Eğitimin bütün kademeleri
itibarıyla yeterli okullaşma sağlanamamış, fiziki
altyapı ve insan kaynağı ihtiyacı giderilememiş,
finansman kaynakları artırılamamıştır. Sorun
çözmek şöyle dursun, sorun çözme iddiasıyla atılan her adım
yeni sorunların oluşmasına sebep olmuştur. Okul öncesi
eğitimden yükseköğretime kadar milyonlarca öğrenciyi ve aileyi
ilgilendiren eğitim konusunda kayda değer bir proje uygulamaya koyamayan
Hükûmet hep günü kurtarmaya dönük çalışmalardan medet ummuştur.
Avrupa Birliğine uyum adı altında millî içerikten yoksun bir
müfredat uygulamaya konulmuştur. Türk milletinin hassasiyetlerini temsil
eden konulara başka gözlüklerle bakılmış, eğitimde millîliği
temin edecek politika ve müfredat belirlemede yetersiz
kalınmıştır. Başta bölücülüğe hizmet eden
çevrelerin önerisiyle Andımız ilköğretim okullarından
kaldırılmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle
Hükûmeti oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine ben
buradan sormak istiyorum: Andımızın neresi sizleri
rahatsız etmiştir? Türküm, doğruyum,
çalışkanım diye başlayan bir andın ve her sabah
çocukların bu sözlerle, bu hedeflerle başladığı
eğitim hayatı nasıl sizi rahatsız edebildi, neresi sizi
rahatsız edebildi? Türküm sözü mü rahatsız etti? doğruyum
sözü mü rahatsız etti? çalışkanım sözü mü rahatsız
etti? İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi
özümden çok sevmektir. diyen çocukların söylediği bu cümleden hangi
sözler, hangi ifadeler sizleri rahatsız etti? Küçüklerini korumak,
büyüklerini saymak bizim sadece millî değil, dinî değerlerimizin de
bir göstergesi değil midir? Yurdunu, milletini canından çok seven bir
nesil yetiştirmek, yurduna bağlı, milletine bağlı,
Türk milletine aidiyet duyan, milletiyle gurur duyan bir gençlik
yetiştirmek, bu sözlerle güne başlayan bir nesil yetiştirmek
sizi nasıl rahatsız etti anlayamadık. Ülküm, yükselmek, ileri
gitmektir. diyen bir antta yükselmek mi rahatsız etti ileri gitmek mi
rahatsız etti?
Ey Büyük Atatürk, açtığın yolda,
gösterdiğin hedefte durmadan yürüyeceğime ant içerim. sözünde
Atatürk mü sizi rahatsız etti; yoksa Atatürkün gösterdiği hedef mi
rahatsız etti? Atatürkün açtığı yol neydi? Türkiye
Cumhuriyetini kurarak bağımsızlığını
kazanmış bir millete Egemenlik, kayıtsız şartsız
milletindir; bu hedefle yürüyün. diyen bir liderin gösterdiği hedef mi
rahatsız etti; yoksa Varlığım Türk
varlığına armağan olsun. sözü mü rahatsız etti? Zaman
zaman milliyetçilik duygularına sığınıyor, milliyetçi
söylevlerde bulunuyorsunuz ve ara ara da milliyetçiliği ayaklar
altına alıyorsunuz. Acaba bu cümleden mi rahatsız oldunuz; yoksa
en son bitiş şekliyle Ne mutlu Türküm diyene. demek mi sizleri
rahatsız etti? Andımız neden kaldırıldı?
Andımız, döneminin AKP Düzce Milletvekili
tarafından şöyle değerlendirilmiş: Andımız
beyinlerden kazınmalı, çok ağır ideolojik mesajlar
içeriyor. demişti. Gerçekten hâlâ öyle mi düşünüyorsunuz?
Andımızın yazarı Aydın ilinin ilk milletvekili Doktor
Reşit Galiptir; kendisini saygıyla ve rahmetle anıyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
Çözüm denilen yıkım sürecinde kaleme
alınan 18inci Millî Eğitim Şûrasında
Andımızın kaldırılması yönündeki tavsiyeye,
karar metninde yer alan hususlara AKP acaba bugün de iştirak etmekte midir
bunu da merak etmekteyim.
AKP döneminde etkin bir insan gücü planlaması
maalesef olmamıştır; eğitim programları buna göre
şekillendirilmemiş, istihdam duyarlılığı yüksek
olan bir eğitim sistemi oluşturulamamıştır. Bu durum
üniversite mezunu on binlerce gencin işsiz kalmasına sebep
olmuştur. Hükûmet, eğitim alanını âdeta deneme
tahtasına çevirmiştir. Bakan değiştikçe eğitim
müfredatı değişmiş, sınav sistemleri değişmiştir.
21inci yüzyılın beklentilerine cevap verecek bir öğretmen
modeli ve bir öğretmen yetiştirme sistemi belirlenememiştir ve
şimdi de öğretmen yetiştirme görevi bir vakfa verilmeye
çalışılmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Aziz
Sancarı bugün çok andık, ben de anmak istiyorum. Sayın Aziz
Sancar Mardinin Savurunda 8 çocuklu bir ailede yetişmiş, bu ailenin
bir çocuğu olarak, bir ferdi olarak hayata atılmıştır
ve kendisi her fırsatta, kendisini yetiştiren Türkiye Cumhuriyeti'nin
öğretmenlerine saygılarını, vefasını
sunmaktadır. Yine, Mustafa Kemal Atatürkün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde
yetişerek ben bu ödülü alma hakkına ve şansına
eriştim. diyerek Nobel madalyasını da Anıtkabire büyük
bir sevgiyle, saygıyla bırakmıştır.
Değerli milletvekilleri, benim kızım
Anadolu öğretmen liselerinin yetiştirdiği son öğrencilerden
biri. Aldığı eğitimle onur duyuyorum, öyle bir okulun
öğrencisi olması nedeniyle gurur duyuyorum. Dedesi, benim rahmetli
kayınpederim Sayın Arif Depboylu Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk
yetiştirdiği öğretmenlerdendir. Kendisi sadece öğrenci
yetiştirmemiş, öğrencilerini yetiştirdiği
okulları elleriyle yapmıştır ve hatta kendi okuduğu
okulu da kendi elleriyle, arkadaşlarıyla birlikte
yapmıştır. Ben devlet parasız yatılı okulunda
okudum. Eşim devlet parasız yatılı okulunda okudu liseyi.
Bizi Türkiye Cumhuriyeti'nin öğretmenleri yetiştirdi. Biz hiçbir
şekilde özel bir derse ihtiyaç duymadık çünkü bizi yetiştiren,
devletin eğittiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin eğittiği
idealist, güçlü, saygıdeğer öğretmenler vardı ve bizim
hiçbir zaman hiçbir vakfa ihtiyacımız olmadı, hiçbir vakfa,
hiçbir derneğe sırtımızı yaslama gereği
duymadık çünkü bizim arkamızda güçlü Türkiye Cumhuriyeti devleti
vardı. Biz okurken güçlü Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir öğrenciyi
yolda bırakmayan ve öğrencilerine bizzat kendi destek olan
kurumları hayata geçirmiştir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bravo sana.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla) Peki, şimdi
güçlü Türkiye Cumhuriyeti -ben güçlü olduğuna inanıyorum, benim ülkem
güçlü, devletim güçlü- neden bu hizmetleri bir vakfa bırakıyor? Neden
devlet, parasız yatılı okullarını kapatıyor da,
köy okullarını kapatıyor da bu çocukları
vakıfların ve denetlenmesi mümkün olmayan -herhâlde olmuyor ki
denetlemiyorlar- vakıf evlerinin, yurtlarının eline
bırakıyor. Peki, sizlerin içinize siniyor mu? Sizler burada milleti
temsil ediyorsunuz, bu milletin çocukları neden devlet okulunda Türk
olmaktan gurur duyarak, Türk devletinin yetiştirdiği
öğretmenlerden ders alarak, göğsü, bağrı dik, alnı
açık, geleceğe umutla bakan öğrenciler olarak yetişmesin?
Biz bu şansı elde ettik, peki, siz şimdi bu şansı yok
sayıp, yok edip çocuklarımızı vakıfların ellerine
mi bırakacaksınız? Türkiye Cumhuriyetini, T.Cyi
kaldırmaya çalıştınız, Andımızı
kaldırdınız; müfredatları değiştirdiniz, millî
olmaktan çıkardınız; Yunus Emreye sansür koydunuz. Yine, Arif
Nihat Asyayı müfredattan, ders kitaplarından
çıkardınız. Millî Eğitim Bakanlığının
millî ibaresi zannediyorum kendine paralel kurulan Maarif Vakfıyla
birlikte tarihe gömülecek gibi görünüyor ve bu beni çok
kaygılandırıyor. Ben millî şuurunu hâlâ taşıdığına
inandığım yüce Türk milletinin vicdanına bu
getirdiğiniz kanunu ve sizin kararlarınızı
bırakıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Depboylu.
Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan
konuşacak.
Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383
sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, bu
vakfın temel amacı yasa tasarısının gerekçesinde de
belirtildiğinden farklı olarak, cemaat okullarıyla rekabet
etmek, neoliberal politikalar temelinde şirket gibi çalışan bir
eğitim kurumu kurmak ve AK PARTİ iktidarının kendi siyasal
İslam algısı üzerinden ve eğitime yaptığı
müdahalelerle kendi resmî ideolojisini topluma yedirme ve yayma stratejisinin
bir tezahürü olacak yeni bir paralel bakanlık yapılanmasıdır.
Değerli milletvekilleri, bugün, birçok okul,
bütçesi olmadığı için en temel sorunlarını bile
çözememekte, kendi kaynaklarını bulmaya zorlanmaktadır. Bu durum
devlet okullarında eğitimin parasız olduğu hükmünü pratikte
geçersiz kılmaktadır. Devlet okullarının büyük bir
kısmı kaynak yetersizliğinden dolayı sağlıklı
bir eğitim öğretim hizmeti sunamamakta, bu anlamda potansiyelinin çok
gerisinde kalmaktadır. Bu durumun AK PARTİ iktidarının
eğitimde uzun bir süredir adım adım inşa ettiği neoliberal
politikalarla ilgili olarak kamusal eğitimin niteliksizleştirilmesi,
öğrenci ve velilerin özel okullara mecbur bırakılması
temelinde bilinçli bir politika olarak hayata geçirildiği görülmektedir.
Okullar arasında ciddi nitelik farklılıklarının
oluşturulması, eğitimin tamamen sınav merkezli bir
yapıya kavuşturulması da bilinçli politikaların bir
parçasıdır. AKP iktidarı kamu kaynaklarını ve
eğitim bütçesini nitelikli kamusal eğitime harcamak yerine, ideolojik
amaçlarla kurduğu bu vakfa aktarmayı planlamaktadır. Kamu
bütçesinin ideolojik ve siyasal amaçlara hizmet edecek bir kuruma
aktarılması kabul edilebilir bir durum değildir.
Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı, 15 farklı ülkede 65 eğitim kurumu
bulunmaktadır. Eğer gerçekten eğitime dair bir şey yapmak
istiyorsanız kamusal eğitim hizmeti gereği bunların
sayısının artırılması, niteliğinin
güçlendirilmesi için çalışmamız gerekir. Hükûmet, devlet
finansmanı ve desteğine sahip özel şirket gibi faaliyet
yürütmesi öngörülen vakıfla yurt dışındaki cemaat
okullarıyla mücadeleyi amaçlamaktadır esas olarak. Aslında,
cemaate karşı cemaat yöntemiyle bir vakıf kuruluyor.
Eğer vatandaşlarımızın
eğitimini bu kadar önemsiyorsanız AİHMin 27 Kasım 2014te
aldığı kararı niçin uygulamıyorsunuz? Sizlerin de
bildiği gibi, Mayıs 2014te Anayasanın 90ıncı
maddesinde yapılan düzenlemeyle Türkiye'nin uluslararası
anlaşmalara uyacağı belirtilmiştir. Bu maddenin son
fıkrasında Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında
Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine
başvurulamaz. denilmektedir. Tüm bunlara rağmen, neden hâlâ 2014
Eylül ayında ilk ve ortaöğretim kurumlarında Anayasa gereği
zorunlu olarak okutulmakta olan din kültürü ve ahlak bilgisi dersiyle Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin eğitim hakkıyla ilgili
maddesi ihlal edildiği için, zaman geçirilmeden bu dersin zorunlu olmaktan
çıkarılması kararı uygulanmamaktadır. Hükûmetin temyiz
başvurusunu değerlendiren AİHM Büyük Daire davayı gündeme
almayı bile gerekli görmedi. Böylece karar kesinleşmiş
durumdadır. AİHM kararında zorunlu din dersleri konusunda
devletin tarafsız olmadığı, yapıldığı
söylenen müfredat değişikliğinin ise yeterli
olmadığı belirtilmiştir. Alevi inancı ve
öğretisine bağlı ailelerin okula gönderdikleri çocuklarına
verilen din eğitimi ile kendi değerlerinin çatışmaya yol açabileceği,
sadece Hristiyan ve Musevi öğrencilere tanınan din dersinden muaf
olma hakkının bütün öğrencilere verilmesi gerektiği, Türk
eğitim sisteminin, ailenin inançları konusunda Avrupa
standartlarında bir hassasiyet geliştirmesinin beklendiği de
ayrıca bu kararda vurgulanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, şu anda ilkokul 4üncü sınıfta, ortaokul 5, 6,
7 ve 8inci sınıfta haftada ikişer saat, 9, 10, 11inci ve
12nci sınıflarda ise haftada 1 saat zorunlu olarak din kültürü ve
ahlak bilgisi dersi okutulmaktadır. Öte yandan, ortaokul ve lise ders
programları seçmeli dersler içinde yer alan din, ahlak ve değerler
grubunda 3 tane seçmeli ders daha var. Bunlar: Kuran-ı Kerim, Hazreti
Muhammedin hayatı ve temel dinî bilgiler. Bunlar da 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11
ve 12nci sınıflarda haftada ikişer saat olarak programda yer
almaktadır. Ortaöğretim kurumlarında bir dersin seçmeli
olmasının anlamının, aslında okul idaresinin
yaptığı tercihlerle öğrencilerin önüne konulan zorunlu
seçmeli dersler anlamına geldiği düşünülürse, sekiz yıl
boyunca her yıl seçilebilecek ikişer saatlik derslerle din
eğitiminin zaten verildiğini söylemek mümkündür. Ama hayır,
Hükûmet için bu yeterli olmuyor. Olur da bazı öğrenciler aradan
sıyrılır, din dersi almamış olurlar korkusuyla Zorunlu
olsun, herkes bu dersi alsın. yaklaşımıyla hareket
ediliyor. İnançlı nesiller yetiştirmek temel hedefinden
beslenen bu yaklaşım, matematik, fizik, kimya dersleri gibi bu dersin
de -insanın inanmasının- herkese zorunlu olmasını
istiyor, dayatıyor. Ayrıca bununla da kalınmıyor; seçmeli
görünen birçok ders üzerinden öğrencilere ve ailelerine din dersleri
seçmeleri zorunlu hâle getirilmiş durumdadır.
Sayın
Bakan Komisyonda yapmış olduğu konuşmada bu vakfı
kurma gerekçesini açıklarken şu ifadeyi kullanmıştır:
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
çocuklarının eğitim ihtiyacını gidermek, onların
anavatanlarıyla olan bağlarını
sağlamlaştırmak ve ülkemizin eğitim alanında sahip
olduğu birikimi insanlığın hizmetine sunmak amacıyla
gayesi sadece eğitim olan ve sahibi millet olan eğitim
kurumlarını dünyanın her köşesine taşımak
amacıyla bir vakıf kuruyoruz.
Biz de şimdi buradan
Sayın Bakana, Kabine üyelerine sormak istiyoruz. Yurt içinde yani ana
vatanda yaşayan halkların kültürlerini, dillerini,
inançlarını görmezden gelen mevcut eğitim sistemini
değiştirmeden yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza mı aidiyet duygusunu götüreceksiniz? Yurt
içinde cumhuriyet tarihi boyunca birçok açıdan tekçi olan eğitim
sisteminin sorunlarını halletmeden mi yurt dışında
yaşayan vatandaşlara eğitim götüreceksiniz? Sadece AK PARTİ
dönemlerinde yani on dört yıl içinde beş eğitim bakanı
değiştiren hükûmetiniz hangi birikimi yurt dışına
götürecektir? Bu soruları böylelikle çoğaltabiliriz değerli
milletvekilleri. Ana dilde eğitimle ilgili seçmeli ama seçilemez ders
getirmek dışında hiçbir şey yapmayan AK PARTİ
hükûmetlerinin bugün eğitim adına yapabileceği hiçbir reform da
yoktur.
Süremin
kısıtlı olmasından kaynaklı, burada keserek bizim
parti olarak benimsediğimiz eğitim anlayışımızdan
da küçük kesitler vermek istiyorum. Partimiz bu toprakların kadim
halklarının dillerini yok sayan ve bu dilleri eğitim yoluyla
asimilasyona tabi tutan tekçi eğitim anlayışını
reddeder. Kürtçe, Lazca, Çerkezce, Süryanice, Hemşince, Gürcüce gibi bu
toprakların tarihsel zenginliği olan bütün dillerin korunup
geliştirilmesini, güvence altına alınması gerektiğini
savunuyoruz. İnançları şekillendirmek üzerinden eğitime
yapılan ideolojik müdahaleleri reddediyoruz. Eğitim politika ve
uygulamalarında çocuğun yüksek yararını gözetmek yerine
sermayenin ve iktidarların yararını gözeten ve böylelikle
eşitsizliklere neden olan politika ve uygulamaları reddediyoruz.
Eğitim politikalarının ve uygulamalarının tamamının
çocuğun yüksek yararı ve eşitlik ilkesi temel alınarak belirlenmesini
savunuyoruz. Eğitimde sınıf, cinsiyet, cinsel yönelim, renk,
dil, etnisite, din, inanç gibi farkları görmezden gelen tekçi ve
antidemokratik eğitim politikalarını reddediyoruz. Eğitim
müfredatı, ders kitapları ve diğer materyalleri tekçi, cinsiyetçi,
merkezci, militarist, milliyetçi ve şoven içerikten
arındırmayı savunuyoruz. Eğitimde sermayeyi önceleyen,
eğitimi ticarileştiren, piyasaya açan ve özelleştirmeye
ağırlık veren neoliberal eğitim politikalarını
reddediyoruz. Eğitimdeki merkezî ve bürokratik yapının yok
edilmesini istiyoruz. Eğitimin merkezden yerele değil, yerelden
merkeze doğru örgütlenmesini de esas alıyoruz. Öğrenciyi okula
sıkıştıran, doğa ve toplumdan koparan eğitim
anlayışını reddediyoruz. Sadece okul ve
sınıflarla sınırlı olmayacak, toplum ve doğayla
iç içe eğitim uygulamalarına ağırlık verilmesini
savunuyoruz.
Bu listeyi daha çok uzatmak mümkün ama şunu
ifade ederek bitirmek istiyorum: Paralelle mücadele bahanesiyle kurulmak
istenen başka bir paralel vakfa muhalefet edeceğimizi de burada
belirtmek istiyorum.
Ayrıca, Sayın Bakana da bir şey ifade
etmek istiyorum: En çok Alevinin yaşadığı bir il olan
Sivastan bir milletvekili olarak ve aynı zamanda Millî Eğitim
Bakanı olarak Alevilere zorunlu din derslerini kaldırmak
sanıyorum Sayın Bakana kalmış olacak. Bu da aslında
Sayın Bakan için son derece önemlidir. Uluslararası mahkemenin
verdiği bir kararı yerine getirmek ve Alevi inancı ve
öğretisine dayatılan bu zorunlu din dersinin, tabii, sadece, Alevi
inancı ve öğretisine değil, diğer inançlara da
dayatılan bu dersin kaldırılmasının yararlı
olacağını düşünüyorum.
Hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Doğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Giresun
Milletvekili Sayın Bülent Yener Bektaşoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Bektaşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Epeyce alkış aldınız Sayın
Bektaşoğlu.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU
(Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın
Bakanım, sevgili çalışanlar -sizler de bizim için önemlisiniz-
Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ramazan ayının yüce Meclisimize
hoşgörü, samimiyet ve anlayış getirmesini gönülden arzu ediyorum
ama millî eğitim gibi çok önemli bir konuda -tabii ramazanın
rehaveti, orucun rehaveti, akabinde yemek ve teravih namazı biraz
yorgunluk getirdi herhâlde- bizi dinleyen sayısı da çok azdır
diye düşünüyorum. Değil mi Sayın Bakanım?
Evet, bugün önemli bir konu, millî eğitimle
ilgili, Millî Eğitim Vakfıyla ilgili.
Sayın Bakanım, söyleyeceğim
şeyler biraz hakikati yansıtıyor. Onun için, sizi üzecek
cümlelerimiz varsa şimdiden özür diyorum, affınıza
sığınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Her ülkenin millî bir eğitim politikası
var ama bizde her bakanın gelirken getirdiği giderken de
götürdüğü millî eğitim politikamız var. Ne kadar bakan varsa o
kadar da millî eğitim politikamız var. Sayın Bakanımız
da çok saygın, güzel bir insan olmasına rağmen, kendisi de
kendine özgü bir millî eğitim politikasıyla geldi diye
düşünüyorum.
AKP iktidarı, bu politikalarla temellerini
Mustafa Kemal Atatürkün attığı Türk millî eğitim
sisteminden ülkeyi hızla uzaklaştırmak için adımlar
atmaktadır. Dindar ve kindar, muhafazakâr nesiller yetiştirme
amaçlı bu adımlar ülke geleceğimiz açısından maalesef
son derece sakıncalıdır. Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı bunun en yakın örneği olabilecek niteliktekilerin
birisidir. İktidar, bu tür tasarılarla sadece ülkemizin eğitim
sistemiyle değil, ülkemizin geleceğiyle de oynamaktadır. Laik,
bilimsel, çağdaş eğitim hiçbir dönemde bu kadar
saldırıya uğramamıştır. Bu dönemde sivil toplum
örgütleri adı altında dinsel söylem ve eylemleriyle vücut bulmuş
bazı vakıf ve dernekler Millî Eğitim
Bakanlığının politikasını belirler hâle
gelmiştir ki, bu çok önemlidir.
Eğitim planlaması, TÜRGEV adlı
vakıfla, İlim Yayma Cemiyeti, Önder, Zehra Vakfı, Ensar ve
Birlik vakıflarının güdümüne ve yönlendirmelerine
bırakılmıştır, vakıfların denetimine terk
edilmiştir. Amacı siyasal iktidarın ideolojisine uygun bir nesil
yetiştirmek olan bu vakıflar okul yatırımlarından
yönetici atamalarına, okullardaki eğitim, öğretim
faaliyetlerinden gezilere varıncaya kadar eğitimin bütün
kademelerinde egemen olmuşlardır, Millî Eğitim
Bakanlığına alternatif kurumlar hâline gelmişlerdir. Millî
Eğitim Bakanlığı tamamen devre dışı
kalmış, yönetme erkini kaybetmiş, iradesini ve gücünü
yandaş vakıf ve cemaatlere teslim etmiştir.
Sayın milletvekilleri, eğitimde çözüm bekleyen
onlarca sorun varken devlet eliyle Maarif Vakfı adında bir
eğitim vakfı kurulacak olması mevcut tablo göz önüne
alındığında daha düşündürücü ve de ürkütücüdür. Millî
eğitim sistemimizde, iktidarın yanlış
uygulamalarını detaylı şekilde sizlere açıklamam
olanaksızdır bu kısa süre içinde millî eğitimin bütün
olaylarından bahsetmemiz mümkün değil- ancak yüce Meclisin Maarif
Vakfı kurulması yerine önceliği şu sorunlara vermesinin
daha da düşündürücü olması gerekir diye düşünüyorum: 4+4+4
uygulamasıyla okullaşma oranı maalesef ülkemizde
düşmüştür, bu düşüşte kız öğrencilerimiz daha
fazladır istatistiklere göre. Ortaöğretimden açık liseye yönelme
artmaktadır. Lise öğrencilerimizin yüzde 32si açık liseye
kayıtlıdır Sayın Bakanım. Okul öncesi eğitime
yeterli önem verilmemektedir. OECD, raporlarında ülkemizin okul öncesi
eğitim konusunda bizi uyarmıştır. Çağ açıp
çağ kapatacağız. diye sunulan FATİH Projesi maalesef
çökmüştür. FATİH Projesi, yandaşlara kaynak aktarma amacına
dönüştürülmüştür. Eğitim çalışanları, eli öpülesi
öğretmenlerimiz ekonomik sıkıntılar içindedir ve maalesef
bunun göz ardı edilmemesi gerekir. Her kurumda -yandaş sendikaya üye
müdür veya idareci olarak- mevzuatlarla sürekli olarak oynuyorsunuz. Bu konuda
yargı kararlarını dahi uygulamıyorsunuz, tıpkı
yargı kararlarına rağmen görevine iade etmediğiniz okul
müdürleri gibi. Sayın Bakanımız bu konuda bize söz
vermişti. İnşallah, mahkeme kararıyla alınan
müdürlerimizin göreve atanacağını söylemiştiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Doğru.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) - Ben de
bugün 4 bin tane müdürü aradım, müjde verdim kendilerine, teker teker
aradım. (CHP sıralarından alkışlar)
Danışman öğretmen
uygulamalarımızda dahi yandaş sendikayı
kayırdığınız bir gerçektir. O sendikaya üye
olmayanların herhangi bir göreve gelme şansı maalesef hiç
yoktur, bu da adaletli bir uygulama değildir. Amacınız
Türkiye'de eğitimin kalitesini yükseltmek değil, eğitim içerikli
vakıflar üzerinden havuz yaratmaktır. TÜRGEV örneği bu durumun
ispatıdır. Her ihaleye al bağışı sisteminin
merkezinde TÜRGEV durmaktadır. Bu TÜRGEV sevdanızın da ne
olduğunu, maalesef, pek anlamış değiliz.
TÜRGEV yurtlarında açılacak kurslarda
görevlendirilecek öğretmenlerin ücretlerinin Millî Eğitim
Bakanlığınca ödenmesine dair üç yıl süreli 6 Kasım
Protokolü yandaşları kayırmanın somut bir örneğidir,
soru işareti. Biz TÜRGEVe yapılan ayrıcalıklar neden
başka vakıflara da tanınmamıştır? diye sorarken
Maarif Vakfı düzenlenmesi sorumuza da yanıt bulmakta zorluk
çekiyoruz.
Sayın milletvekilleri, devlet okulları
ödenek bulamaz iken özel eğitim kurumlarının ödemeleri
tıkır tıkır yapılmaktadır. Devlet okulları
velilerden bağış toplayarak ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışırken bu izaha muhtaç, ciddi bir
konudur ki bu konuda okullarımızın çoğundan sitem
gelmektedir. Velilerden toplanan parayla okulun temizlik işleri, vesaire
giderilmektedir. diye bize birtakım şikâyetler gelmektedir efendim.
Kalabalık sınıflar sorunu bugüne
kadar, maalesef, çözülmemiştir. Hâlâ kalabalık
sınıflarımız mevcuttur. Eğitimde ikili sistem pek çok
okulumuzda devam etmektedir, bu da bir gerçektir. Ülke genelinde ikili
öğretim veren okul sayısı 10 binin üzerindedir mi acaba?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Daha az.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) -
Sayıları 300 bine ulaşan atanamayan öğretmenlerin
psikolojik, sosyal ve ekonomik durumu içler acısıdır ancak
seslerini duyan hiç kimse yoktur.
Sesim geliyor mu Necip Bey?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Duyuyoruz biz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) -
Türkiyede öğretmen açığı, derslik açığı
var. Öğretmenler işsiz, bunu anlamak da mümkün değil. Tüm bu
sorunlar ortada iken, hiç gereği ve anlamı yok iken millî
eğitime hiçbir katkısı olmayacak bu tasarıyı neden
getirmektesiniz, onu da anlayabilmiş değiliz. ABDnin Yeşil
Kuşak Projesindeki Fethullah Gülen eğitim modelini
yasallaştırmak mı istiyorsunuz? Bu da bizim için bir soru
işareti.
Bu tasarının birinci amacı, az önce
söyledim ya, laik eğitim düzenini yıkmak; ikincisi de
kadrolaşmak, yandaş eğitimcilere kadro yaratmaktır.
Bakın, üzerinde söz aldığım 4 maddede bu açıkça
görülmektedir. Tasarıyla vakfın birimlerinde görev alacak ücret,
harcırah ve yollukların tutarlarının mütevelli heyeti tarafından
belirlenmesi, vakfın organlarında görev alan kişilere diplomatik
pasaport verilmesi öngörülüyor.
Bu şöyle bir şey: Yani, bu vakfın
zaten üye seçiminde çok büyük bir sıkıntı var. 12 üyenin asili 7
üye Cumhurbaşkanı ve bakanlar tarafından seçiliyor.
Bunların maaşı da yönetim kurullarınca tespit ediliyor.
Yönetim kurulları bu maaşları Fatih Terimin maaşına
göre mi ayarlayacaklar, Cumhurbaşkanının maaşına göre
mi ayarlayacaklar, milletvekilinin maaşına göre mi, bu da bilinmiyor,
öyle bir açıklık yok.
Yine, bunlara diplomatik pasaport veriliyor. Bu
pasaport, herhâlde, ömür boyu verilen pasaport. Yine bunun yanında, burada
görev alacak arkadaşlarımıza 72 yaşına kadar
30
yaşında görev alacak bir üye kırk iki yıl burada yata kalka
görev yapacak. Bunu da anlamış değiliz. Oh ne âlâ, ne güzel,
diplomatik pasaportlu, dokunulmazlığı alan, astronomik
maaşlı, yandaş vakıf eğitimcileri olacak maalesef
ülkemizde. Bu da biraz ileride sıkıntı yaratacaktır diye
düşünüyorum Sevgili Bakanım.
Madem bu kadar kaynak varsa eğitimin temel
ihtiyaçları için neden kullanmıyorsunuz? Ki içeride eğitim
noksanlığı vardır. Bizde, Karadenizde bir söz vardır
Kendi başını bağlayamayan düğünde gelin
başı bağlarmış. diye. İçeride
sıkıntımız varsa önce bunları gidermemiz lazım.
Eğitim çok önemli bir kurumdur, çok önemli bir meseledir, millî meseledir.
Biz de Allahın kuluyuz, biz de insanız,
bizim de dediklerimizi, taleplerimizi, söylemlerimizi dikkate
alırsanız buna da seviniriz. (CHP sıralarından
alkışlar) Biz de bu ülkenin menfaatine birtakım şeyleri
sizinle paylaşmak istiyoruz, hiçbir art niyetimiz yok. Güzel şeyleri
söylersek, kabul ederseniz teşekkür ederiz.
Değerli arkadaşlar, Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısı, açılacak eğitim kurumlarında görev
alacak eğitimcileri yetiştirme görevini de vakfa vermektedir.
Hâlbuki, yurt içinde ve yurt dışında görev yapacak
eğitimcilerimizi yetiştirme görevi üniversitelere ve Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı kurumlara aittir.
Türkiyede öğretmen yetiştirme, üniversitelerimiz ve Millî
Eğitim Bakanlığı uhdesindedir. Bunu bir başka kurumla
paylaşmak asla ve kata hoş olmayacaktır.
Şimdi, bu tasarıyla Bakanlık ve
mevcut atama yönetmeliği baypas ediliyor, Millî Eğitim
öğretmenleri yerine vakıf öğretmenleri geliyor. Öyle bir sistem
kuruluyor ki tamamen özerk bir eğitim modeli ülkemize getiriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu,
teşekkür ederim. Bir toparlarsanız son cümleyle
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla)
Toparlayayım elbette. Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür ederim, sağ
olun.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla)
Efendim, bu çok tehlikeli bir aşamaya gelmiştir. Bu atamayı
bekleyen öğretmenler bir an önce okullarıyla ve öğrencileriyle
buluşturulsun, bu ayıp bir an önce ortadan kaldırılsın
istiyoruz.
İktidar, Bakanlığın bütçesiyle
kurduğu vakfa üniversitelerin yetiştirdiği, pedagojik formasyon
almış, deneyimli, görgülü, kaliteli eğitimcileri de kabul
etmeyeceği bir sistem kuruyor. Atama bekleyen öğretmenlerimize
maalesef yazık olacaktır diye düşünüyorum.
Sizleri bu konuda iyi niyetle uyarıyoruz.
Malum, bütün arkadaşlarımızın konuştuğu,
söylediği, size tavsiye ettiği bu dilek ve temennilerimiz bu millî
eğitim camiamızda yer alır diye düşünüyorum.
Amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Bu
konuları size iletmek istiyorum.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bektaşoğlu.
Şahsı adına Konya Milletvekili
Sayın Halil Etyemez konuşacak.
Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HALİL ETYEMEZ (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milletimizin teveccühüyle on dört yıldır
iktidarda olan AK PARTİ, yurt içinde ve yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın beklenti ve taleplerini
karşılamak için bütün gücüyle çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, modern olarak
adlandırılan eğitim ve okul, toplumu şekillendirme,
fertlerin hayatını dönüştürme, yeni bir ahlak düzeninin
inşası hususunda bekleneni sağlayamamıştır.
Nüfusumuzun yüzde 65i 35 yaşın altında olup diğer
ülkelerle karşılaştırdığımız zaman genç
bir nesle sahibiz. 2040lı yıllardan sonra nüfusumuzun
yaşlanacağı göz önünde bulundurulursa gelecek 2023, 2053leri
çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Gelecek yirmi beş yıl içinde
bu nesli kendi medeniyet kodlarımızdan hareketle iyi eğitir ve
iyi ödev insanları olarak geleceğe hazırlarsak
yarınlarımızın bugünden daha iyi olacağı
yönündeki iyimserliğimizi koruyabiliriz. Bu süreçte, temel olarak her bir
çocuğumuzu ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından bir
potansiyel olarak görüp hiçbirisinin sınavlarda elenmediği,
sıraya dizilmediği ve onları stratejik bir varlık olarak
göreceğimiz bir yapıyı kurmaya çalışıyoruz.
Kısaca, kendine ve ülkesine güvenen, medeniyeti yeniden inşa etme
yolunda farklı bir nesil yetiştirmek zorundayız. Eğitim
dünyamıza ve ahlaki meselelerimize kafa yormuş önemli bir
mütefekkirimiz olan Nurettin Topçu Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin
düşmesi milleti yere serer. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun
arkasından gider. Şu hâlde millet maarif demektir. der.
Değerli milletvekilleri, maarif
davasının ne kadar önemli olduğu bilinciyle Hükûmet olarak
göreve geldiğimiz günden bu yana en çok önemi eğitime verdiğimiz
gibi bu alanda yaptığımız her çalışma ve icraat,
kendi medeniyetimizin kodlarıyla oluşturulan talim ve terbiyeye
doğru atılmış önemli adımlar olmuştur.
On dört yılda eğitim meselemiz üzerine
yaptığımız ciddi çalışmalara kısaca
değinmek gerekirse öncelikle bütçeden en büyük payı eğitime
ayırdık. 4+4+4 sistemiyle 28 Şubat sürecinin, darbe döneminin
izlerini sildik. Meslek liselerinin kan kaybetmesine yol açan farklı
katsayı adaletsizliğini ortadan kaldırdık. Eğitimin
önünde engel olan kılık kıyafet uygulamasını ortadan
kaldırdık. Cumhuriyet tarihinin toplam dersliğinin üçte 1ini
yaparak derslik başına düşen öğrenci
sayısını artan nüfusa rağmen düşürdük. Eğitimde
engelleri kaldırdık. Öğrenci burslarını katlayarak
artırdık. Ders kitaplarını ücretsiz veriyoruz ve Okula
gidemeyen kalmayacak. dedik ve bunun gereğini yerine getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, yurt
dışında yaşayan 5,5 milyon
vatandaşımızın ve Türk akraba topluluklarının
eğitim, kültür, sosyal ve bunun gibi isteklerini karşılamakla
ilgili birçok çalışmayı yürütmekteyiz. Dünya tarihinde söz
sahibi olmuş, dünya durdukça Allahın da izniyle zalimlerin
karşısında, mazlumların yanında her daim hakkı ve
hukuku gözetmeye devam edecek olan bu aziz milletin bugün 168 ülkede
dış temsilciliği bulunmaktadır. Elçiliklerin 15inde Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı 65 okulda 598
öğretmen 10.327 öğrenciye eğitim vermektedir. Yapımı
devam eden ve 2016-2017 eğitim öğretim yılında
açılacak olan Kırgızistan, Katar, Gürcistan ve Suudi Arabistanda
4 okulun da hizmete açılmasıyla okul sayımız 69a
yükselecek. Ayrıca, bu okulların yanında, ilgili ülkelerle
yapılan iş birliği çerçevesinde Türkçeyi ve Türk kültürünü
öğretmek üzere görevlendirilen 1.121 öğretmenimiz ülkemiz
dışında görev yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla birlikte hem
vatandaşlarımızın nitelikli bir eğitim alabilmeleri
mümkün olabilecek hem de okullarımız yurt dışındaki
benzer okullarla rekabet edebilecek esnek ve güçlü bir yapıya
kavuşacaktır. Maarif Vakfı, ülkemizin küresel görünürlüğüne
ve itibarına katkı sağlayacak, kadim medeniyetimizin
yaşatılarak geliştirilmesine, dilimizi ve kültürümüzü, öncelikli
olarak medeniyet havzamızda yer alan ülkeler başta olmak üzere,
dünyanın her coğrafyasına taşıyacak milletin kurumu
olarak tarihî bir misyonun yaşatılmasına vesile olacaktır
diyorum.
Tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Etyemez.
Şahsı adına diğer
konuşmacı, Hatay Milletvekili Sayın Serkan Topal olacak.
Buyurun Sayın Topal. (CHP
sıralarından alkışlar)
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidara geldiğinden bu yana ülkelerin
gelişmişliğini gösteren hemen hemen bütün endekslerde maalesef
alt sıralardayız. AKP, eğitimde her türlü
değişikliği yapıyor, bütün itirazlarımıza
rağmen öğrencisinden eğitimcisine, velisinden emekçisine koskoca
millî eğitimi maalesef yapboz tahtası hâline getirdi. Getirdiği
sistemle ülkemiz bilgi ve iletişim teknolojisi endekslerinde maalesef yine
de sürekli geriliyor. OECDnin yaptığı şimdiye kadarki en
kapsamlı küresel eğitim araştırmasında Türkiye 76 ülke
içerisinde maalesef yine 41inci sırada. Yetişkinlerin
ortaöğretime katılımında da sınıf sonuncusuyuz.
Buraya çıkıp kimi milletvekili arkadaşlarımız
Ekonomide iyiyiz, eğitimde iyiyiz. diyor ama rakamlara
baktığımızda maalesef sonuncuyuz.
Evet, açılımı Uluslararası
Öğrenci Değerlendirme Programı olan PISAyı
duymuşsunuzdur. Millî Eğitim Bakanlığı afili bir
şekilde İnternet sayfasında buna çok önem veriyor. PISA
sonuçlarına göre, Türkiye öğrencileri matematik
okuryazarlığı, fen bilimleri okuryazarlığı; 462
puanla Meksika, Şili ve Brezilyadan sonra maalesef yine sonuncuyuz.
Doğru değilse gelip bu kürsüde açıklayabilirsiniz. Bununla
övünebilirsiniz sayın AKP milletvekilleri.
Ne olduğu belli olmayan 4+4+4 sistemi
getirdiniz, onunla da kalmadınız sınav sistemlerini neredeyse
her yıl değiştirdiniz, değiştirmeye
çalışıyorsunuz. Sayenizde öğrencilerimiz artık her
yıl hangi sınava gireceğini bile
şaşırmış durumdalar.
Hatırlıyorsanız, sekiz
yıllık kesintisiz eğitim sisteminde öğrencilerin okulda
kalma süreleri üç buçuk yıldan altı buçuk yıla
çıkmıştı. Ortaokulda yüzde 53 olan okullaşma
oranı yüzde 98e, liselerde ise yüzde 38 olan okullaşma oranı
yüzde 67ye çıkmıştı. Çocuklarımız o zamanlar da
okula gidiyordu. Oysa getirdiğiniz ucube sistemle...
Bakın, 1994 yılında 2 milyon 270 bin
çocuk işçi sayısı sekiz yıllık kesintisiz
eğitimle 2006 yılında 958 bine düşmüştü ancak bugünkü
getirdiğiniz sistemle, Sayın Bakanıma soruyorum, acaba bugün kaç
öğrenci, kaç çocuk çalışıyor, az sonra umarım
cevabını alabilirim.
Bakıyorum bir öğretmene verdiğiniz
çiçekle çektirdiğiniz fotoğrafları sosyal medyada servis
ediyorsunuz. Bir öğretmene çiçek verirken o servis ettiğiniz
fotoğraflara öğretmenlerin, okulun, eğitimin sorunlarını,
koca eğitimin sorunlarını o kareye sığdıran ve
eğitimin ve öğretmenlerin sorunlarını yok sayan siz AKP
milletvekillerinin ağzından ne Sinoptaki evinde av tüfeğiyle
intihar eden 35 yaşındaki işsiz kimya öğretmeni Gamze Filiz
Aslanın hikâyesini ne Balıkesirin Burhaniye ilçesinde
atanamadığı için bir süre vekil öğretmenlik yapıp bu
nedenle intihar eden İngilizce öğretmeni Selma Koşanın
hikâyesini ne de Aydının Kuyucak ilçesinde sekiz sene atama bekleyip
atanamadığı için canına kıyan beden eğitimi
öğretmeni Alim Koçun hikâyesini sizlerin ağzından duymadık.
Üstelik, atanamayan öğretmenlerin her 3ünden 1inin intihar
eğiliminde olduğunu ortaya koyan anketin sonuçlarını da
duymadık.
Sayın Bakan, açıkçası bir enkaz
devraldınız. Bir önceki Millî Eğitim Bakanımızın
iyi niyetini suistimal edenler çok oldu. Sizleri de tanıyoruz, bu iyi
niyetinize açıkçası inanmak istiyoruz. Bu sıralardan
verdiğiniz cevapları umarım uygulamada da görürüz, bunu da zaman
gösterecek.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Topal.
Sayın milletvekilleri, şimdi on
dakikalık soru-cevap bölümüne geldik.
On dakikanın ilk beş dakikasında
soruları alacağız, diğer beş dakikasında
Sayın Bakana bu soruları cevaplaması için süre vereceğim.
Sayın Tanaldan başlıyoruz.
Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, her yıl şubat
ayında ve ağustos ayında öğretmen atamaları
yapılıyordu ancak bu sene de yine KPSS sınavı
yapıldı, bu öğrencilerden epey bir para toplandı. Madem atama
yapılmayacaktı 2016 Ağustos ayında, bu KPSS
sınavı niçin yapıldı? Bu, devlet için sebepsiz zenginleşme aracı olmadı mı? Bu
paraları iade etmeyi düşünüyor musunuz?
Bir başka sorum: Yine,
Bakanlığınızca Atama bekleyen öğretmenlere
ağustos ayında atama yapılabilmesi için farklı bir yasal
düzenlemeye ihtiyaç var. denilmiş. Açıklamalarınız, daha
doğrusu görebildiğimiz açıklamalar bu şekilde. Peki, bugüne
kadar ağustos ayında atama yapıldığı hâlde, bir
yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmadığı hâlde 2016nın Türkiyesinde
ağustos ayında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Bakana
soruyorum: 7 Haziran seçimlerinin üzerinden bir yıl geçti. Terör hız
kesmeden devam ediyor, şehitlerimiz de hiç eksik olmuyor. Ülkemizin
bütünlüğünü korumak için ölen şehitlerimize Allahtan rahmet, kederli
ailelerine başsağlığı diliyorum.
Geçen bu 365 günde 549 asker ve polisimizi, 453
sivil olmakla birlikte 1.002 vatandaşımızı kaybettik. Bu
gelişmeler çerçevesinde terör ne zaman bitecek? Tek
başımıza iktidar olursak terör bitecek. dediniz, bu vaadi
verdiniz. Bir yılda tam 11 defa büyük şehirlerimizde bombalar
patladı, hesap verme makamında olanların hiçbirisi
makamını da terk etmedi. İçişleri Bakanı hâlâ bunu
önleyebilmiş değildir. Onun için, İçişleri Bakanı
istifa etmeyi düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ilıcalı
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Teşekkür ederim
Değerli Başkanım.
Sayın Bakanım, trafik kazalarında her
yıl ülkemizde üzülerek- binlerce kişi hayatını kaybetmekte,
on binlerce kişi yaralanmakta. Bunların nedenleri incelendiğinde
en büyük pay, insan hatası yüzde 98. Çözüm olarak da kalıcı
bilinç ve iyi eğitim çok önemli, anlamlı. Bu düşünceden
hareketle, ilköğretimde, ortaöğretimde, üniversitede trafik derslerinin
zorunlu hâle getirilmesi, sayısının artırılması
ve üniversitelerde trafik öğretmenliği açılması, trafik
mühendisliğinin kurulması yönünde, bu manada
Bakanlığınızın bir girişimi olur mu? Bu
düşüncelerimi destekler misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ilıcalı.
Sayın Yeşil
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Bakan, Bakanlığınızın bünyesinde yeni bir vakıf
kuruyorsunuz. Yetkileri ve olanakları paylaşıyorsunuz, tüm
olanakları bu vakfa veriyorsunuz. Hâlbuki, Ankaranın kenar
semtlerinde olduğu gibi Türkiye'nin birçok ilinde çifte eğitim
veriliyor, atanmayan öğretmenler atama bekliyor, yerinden edilen müdürler
yargı kararları uygulansın istiyor. Siz, vakfa
harcayacağınız enerjiyi okullarda tekli eğitime geçişe
harcasanız daha iyi olmaz mı?
Eğitimde kalite ve seviyeyi daha çok
yukarı çekmek için çalışma yapılması daha doğru
değil mi?
Atanmayan öğretmene mutlu bir haber vermeniz
çok mu zor oluyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, mevsimlik işçiler mayıs
ayında, okullar kapanmadan Niğde iline gelmekte ve hasat süreleri
sona erinceye kadar çadırlarda yaşamaktadır, ekim ayı gibi
dönüş yapmaktadırlar. Aileleriyle bölgeye gelen çocuklar
çadırlarda çağ dışı koşullarda yaşamakta,
su, tuvalet olanakları sınırlı, toz toprak içinde,
teknolojiden uzaktırlar. Genelde, tarlada çalışamayan,
eğitim yaşındaki bu çocuklara bölgede kullanılmayan köy
okullarında mevsimlik çalışma dönemlerinde
hızlandırılmış eğitim verilmesi olası
değil midir? En azından, aile tarlada, bahçede
çalışırken sağlıksız, elektriksiz çadır
yerine okulda eğitim görmeleri, daha düzenli bir ortamda
yaşamaları sağlanamaz mı? Yaz dönemi için, bu bağlamda,
atanamayan öğretmenlere de kadro açılması sağlanarak bu
yolda, bu amaçla verimli olarak değerlendirilmeleri olası değil
mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
Son soruyu alalım.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ilk taslağı 2011
yılında tamamlanan Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi bugün hâlâ
yayımlanmamış ve öğretmen yeterlilikleri ile okul temelli
mesleki eğitim modeli hayata geçirilememiştir. Ancak, aradan
yaklaşık beş yıl geçmesine, sivil toplum ve diğer
bakanlıkların ilgili birimlerinden çeşitli geri bildirimler
alınmasına rağmen, taslağın yeniden düzenlenmesine
karşın belgenin yayımlanmamış olması
eğitimin niteliği açısından çok büyük bir eksikliktir. 2011
yılında hazırlanan ve aradan yaklaşık beş
yıl geçen ve eğitimcilerin merakla beklediği Ulusal
Öğretmen Strateji Belgesinin bugüne kadar açıklanmamış
olmasının nedeni nedir? Bakanlığınız döneminde bu
strateji belgesinin açıklanmasına öncelik verilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın Özdemirin sorusu
Ulusal
Öğretmen Strateji Belgesi henüz yayınlanmadı. 2011de
hazırlandı, arkadaşlar hazırladılar ve bana verdiler.
Dolayısıyla, üzerinde bir çalışıyorum, en kısa
zamanda bunu yayınlayacağız ama şu anda arkadaşlar
hazırladılar, bana verdiler, bir gözden geçirdikten sonra,
inşallah, tamamsa en kısa zamanda yayınlarız yani bir ay
içerisinde yayınlayacağımızı düşünüyorum.
Bir başka, Niğdeyle ilgili sordu
sayın vekilimiz: Köy okullarında eğitim verilebilir mi? Okul
eğitimini almayanlara, babaları çalışırken
evlatlarına eğitim verilebilir mi? diye. Arkadaşlarla bir
bakalım ama genelde bunların okul bittikten sonra
evlatlarının geldiğini düşünüyoruz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Mayısta
gelip ekimde gidiyorlar Sayın Bakanım. Yani iki ay oradan
kayıpları var, iki ay oradan. Bunlar mevsimlik işçi.
Güneydoğudan geliyor, tarlada, bağda, bahçede çalışıp
sonra dönüş yapıyorlar. Altı ay boş, eğitimsiz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Buna bir bakalım. Yani biz istiyoruz ki
öğrencilerimize kesinlikle daha iyi bir eğitim verelim. Bakın,
bu terörden dolayı mağdur olan evlatlarımız,
öğrencilerimiz vardı, bir telafi eğitimi verdik. Eğer
bundan dolayı da eğitimden mahrum kalanlar var ise bir
bakacağız. Arkadaşlar Bununla ilgili bir mevzuat düzenlemesi
yaptık. dedi. Eğer o mevzuat düzenlemesi bu kaybedilen eğitim
süresini veya açığını kapatmazsa sizin söylediğiniz de
değerlendirilebilir diye düşünüyorum.
Bir başka, Sayın
Ilıcalının söylediği: Trafikte binlerce kaza oluyor,
hayatını kaybeden vatandaşlarımız var ve genelde de bu
kazaların büyük bir nedeni insan hatasına bağlanıyor.
Dolayısıyla, hatayı gidermenin yolunun okulda eğitimle
olabileceğini söyledi. Trafik dersleri seçmeli ders.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Öğretmeni yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) İşte siz de Acaba bu zorunlu hâle getirilebilir
mi? Trafik öğretmeni, seçmeli derslere ilişkin öğretmeni
yetiştirebilmek için elimizden geleni yapacağız diye söylüyorum.
Bir başka sayın vekilimiz: Bak,
Türkiyede bu kadar eğitimin problemleri var, atanamayan öğretmenler
var, çifte eğitim var. Bunlar var iken kaynaklarını niye vakfa
ayırıyorsun? Yani cümlesi şu: Muhakkak ki Türkiyede
eğitimin problemleri var. Eğitimin problemleri varken yurt
dışında 6 milyona yakın vatandaşının
evlatları okul istiyorsa dikkate alma, anaokulunda eğitim istiyorsa
dikkate alma, ilkokul, ortaokul, lise, hatta üniversite istiyorsa dikkate alma.
Biz de diyoruz ki: Doğrudur, Türkiyede sorunlarımız,
problemlerimiz var, aynen ben de katılıyorum. Dolayısıyla
da 6 milyon
Bak, Almanyada yaklaşık 4 milyona yakın
vatandaşımız var, birçoklarının evlatları
Türkçeyi unutmak durumunda kalmış. Hatta şöyle deniyor:
Çocuklar Türkçeyi konuşamadıklarından, dedeleri, babaanneleri
geldiğinde çünkü onlar Türkçe konuşacaklar, kendileri onlara çok
rahat cevap veremeyeceklerinden, rahatsız olacaklarından- odayı
değiştiriyorlar çünkü kendilerini o dille ifade edememenin
rahatsızlığını hissetmek istemiyorlar. Bu gerçekten
bir ihtiyaç ama şunu söylerseniz, Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın eğitim ihtiyacı yoktur, biz
bunu vermeyeceğiz. derseniz bu bir tercihtir. O zaman denebilir ki...
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Bakanım, biz bunu Bakanlık olarak veremiyor muyuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ama somut bu.
Bakın, biz bunların bir okul ihtiyacı
olduğunu düşünüyoruz ve bunun da vakıf
aracılığıyla verileceğini düşünüyoruz. Eğer
ki yurt içindeki bütün problemleri bitirerek bunlara dönersek hayatta bunlara
sıra gelmez. Yine, buradan giderekten şu söylenebilir, onu söyleyen
arkadaşlarımız olur -biz biliyorsunuz, millî gelirine oranla
dünyada en fazla yardım eden ülkeyiz- o zaman Ya bak, bir kardeşim
de söyledi, bir sayın vekilimiz de söyledi- evine iftarlık
götüremeyen vatandaşlarımız var. Bu
vatandaşlarımız varken o hâlde başkasına niye
yardım ediyorsunuz? da denebilir ama devletler böyle
çalışmıyor. Devletler olarak her probleme her an bakabilmek
lazım. Hem yurt dışına yardım edebilmek lazım hem
yurt dışındaki vatandaşın yapabildiğin kadar
eğitimine imkânlarını sunmak lazım. Bu da onlardan birisi.
Bu bizim tercihimiz. Biz istiyoruz ki böyle olursa... Bu vakıf bir devlet
vakfı, bu vakıf bir kamu vakfı. Dolayısıyla da iki kamu
vakfının hizmet yaptığı bir yerde bir başka kamu
kurumu gelip bir hizmet yapsa bu sefer de Kaynak israfı olmayacak
mı? denilir yani.
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Bakan, Bakanlıkla niye yapmıyorsunuz, Bakanlıkla?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla da biz bunun daha doğru
olduğunu düşünüyoruz.
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Bakanım, Bakanlıkla niye yapmıyorsunuz? Kültür ataşeleri
var, Millî Eğitim ataşeleri var, onlarla yapmayıp da niye
vakıfla yapıyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Millî eğitim ataşesi gönderdiğimiz tek kimse
bir okul açabilir mi?
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakikalık
bir süre daha veriyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum.
Ya, bir kişiyle... Tek bir okul ihtiyacı
var. diyorsunuz, Millî Eğitim ataşeniz yapsın. diyorsunuz.
Öğretmen olması lazım, öğretmenleri yetiştirmeniz
lazım, materyalleri göndermeniz lazım, o ülkenin hükûmetleriyle
anlaşmaları yapmanız lazım, mevcut okulları varsa
buraya almanız lazım. İnanın ki bu kurulduktan sonra bu
vakıf hakkındaki olumsuz imajların, algıların hepsinin
değişeceğini düşünüyorum.
Yine, bir başka sayın vekilimiz dedi ki:
Ya bakın, yurt dışındaki okulları
merkezileştirmek istiyorsunuz.
Bir başkası ise Millî Eğitim
Bakanlığı yetkilerini devrediyor yani yerelleşiyorsunuz
dedi. Dolayısıyla 2 farklı vekilimizin görüşü var; birisi
merkezîleşiyorsunuz, birisi yerelleşiyorsunuz diyor. Çünkü, yetki
devri yerelleşme demektir. Demek ki ne yerelleşme ne
merkezîleşme, vatandaşın ihtiyacı neyse onu verme diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bakanım.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet
önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin metninde
yer alan "Maarif Vakfı" ibarelerinin "Türkiye Maarif
Vakfı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Ramazan Can Mehmet Demir
Aksaray Kırıkkale Kırıkkale
Abdullah Öztürk Gökcen Özdoğan Enç Bayram Özçelik
Kırıkkale Antalya Burdur
Hilmi Bilgin Tamer Dağlı Hakan Çavuşoğlu
Sivas Adana Bursa
Mehmet Habip Soluk Yılmaz Tezcan Mücahit Durmuşoğlu
Sivas Mersin Osmaniye
Ayşe Keşir Halil Eldemir Necip Kalkan
Düzce Bilecik İzmir
Fuat Köktaş
Samsun
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin (1)inci
fıkrasının aşağıda belirtilen şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Muharrem Varlı Zihni Açba
Ankara Adana Sakarya
Arzu Erdem Kamil Aydın Deniz Depboylu
İstanbul Erzurum Aydın
(1) Maarif Vakfının bu Kanunda
sayılan organlarına ve Maarif Vakfı resmî senedi ile
oluşturulacak yeni birimlerine ödenecek ücretler, harcırahlar ile
yolluklar ve diğer özlük hakları mütevelli heyeti tarafından
belirlenir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte okutup
birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sayılı Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısının 4üncü maddesinin tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Ayhan Bilgen Mizgin Irgat
Diyarbakır Kars Bitlis
Lezgin Botan Müslüm Doğan
Van İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin Tarhan Erkan Aydın Gaye Usluer
Kocaeli Bursa Eskişehir
Ömer Fethi Gürer Murat Emir Ceyhun
İrgil
Niğde Ankara Bursa
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI BEŞİR ATALAY (Van)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önergeler üzerinde Bursa Milletvekili
Sayın Ceyhun İrgil konuşacak.
Buyurun Sayın İrgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım ve sayın
çalışanlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî eğitim camiasıyla ilgili ve millî
eğitim politikalarıyla ilgili bir dolu sorun dile getirildi, bunlar
yazılıyor, binlercesi söylendi, binlerce cümle kuruldu. Burada
Hükûmetin bize karşı, muhalefete karşı olan tutumunu görüyoruz,
izliyoruz; bize karşı daha sağır, daha ilgisiz, daha
duyarsız bir tavırları var. Bu konuyla ilgili uzmanların
binlerce yazılmış yazıları var, raporları var;
bunların da çok ciddiye alınmadığını görüyoruz.
Peki, eğitimle ilgili sorunları en iyi kim
bilebilir? Yaşayanlar bilir. Kim bu yaşayanlar? Öğrenciler ve
veliler, bunlara kulak vermek lazım. Nitekim son bir hafta içinde 370 tane
lise ve lise öğrencileri eğitimle ilgili yaşanan sorunları
dile getirdiler, isyan ettiler ve artık Yeter artık. dediler.
Eğer siz bizlere kulak vermiyorsanız, Sayın Bakan ve
Bakanlık yetkilileri bizlere kulak vermiyorsanız, bu eğitimi
yaşayan, üstünde test edilen, bu sistemleri bizzat yaşayan
çocuklarımıza, gençlerimize kulak verin çünkü onlar bunu bire bir
yaşayan insanlar. Siyasetten veya birtakım çıkarlardan
arınmış olarak bu güvendiğimiz, geleceğimiz denilen
gençlerimizin birtakım önerileri var. Sayın Bakandan ve Bakanlık
yetkililerinden şunu rica ediyorum: Bu 370 lisenin, liselilerin
yayımladığı bildirileri lütfen okuyun çünkü hiçbiri ne
hakaret içeriyor ne de siyasi bir söylemleri var. Hepsi kendi okullarında
yaşanan bire bir olayları anlatan somut öneriler. Örneğin, Vefa
Lisesi diyor ki: Adıyla bütünleşmiş olan geleneksel etkinliklerimize
engel oldular. On dört senedir düzenlediğimiz şenlikleri bir
şekilde okul müdürümüz bahane üretti ve iptal etti.
Yine, aynı şekilde eğitim
camiasında geçerliliği olmayan kişi ve kuruluşların
yanlı düşüncelerini öğrencilere empoze etmek amacıyla
okullarımızda konferanslar verdirdiler ve bizlerin buna zorla
katılmamızı sağladılar.
Yine, her bireyin hür iradesiyle hareket etmesini
desteleyen bu koca çınarın öğrencileri -bu Vefa Lisesini
kastediyorlar- okul müdürü tarafından kılık kıyafet
konusunda birtakım tehdit ve aşağılamalarla baskı
altına alındı.
Bir dolu örnek var. Örneğin Ankara Türk Telekom
Sosyal Bilimler Lisesinden aydın, ilerici, çağdaş 4
öğretmenimiz sürüldü, Çantasında politik dergi bulunduruyor.
bahanesiyle öğrenciler okuldan atıldı, 10 Ekim
katliamının anmasına katılması nedeniyle 13
öğrenci okuldan atılmakla tehdit edildi. Bunlarla kalmayıp
yurtta, yemekhanede, okul bahçesinde dahi bizleri rahat bırakmayan, hiçbir
eğitimci niteliği bulunmayan insanlar idareci olarak atandılar.
Ayrıca, öğrencileri birbirine düşman etmeyi marifet belleyen,
her fırsatta Hükûmet propagandası yapan yöneticilerimiz var.
Yine aynı şekilde Samsun Sosyal Bilimler
Lisesinin bildirisine baktığımızda Son beş yılda
okul müdürümüz ve yurt müdürümüz tarafından amaçlarımızdan
koparılmaya ve sorgulamadan itaat eden bir öğrenci topluluğu
olarak yetiştirilmeye çalışıldık. deniliyor.
Yine aynı şekilde Bu lisede, beş
yıl önce büyük bir heyecanla geldiğimiz bu okulda maddi ve manevi
çabalarımızla gerçekleştirdiğimiz mezuniyet töreni
yapmamıza engel olundu. deniliyor ve bununla ilgili zorbalıklar
yapıldığı iddia ediliyor ve nitekim aynı şekilde
bu öğrencilerin taleplerine duyarsız, hain azınlık olarak
kendilerinin suçlandığı söyleniyor ve bu okulun
öğrencileri, yine bu okulun yöneticilerinin Şehitler Haftasında
müzikli, oyunlu sıra gecesi düzenlediğini ve yine aynı gün,
Şırnakta çatışmada 2 şehit verdiğimiz gün
aynı şekilde bir eğlence düzenlediklerini, buna karşı
kendilerinin hainlikle suçlandıklarını, bu tür rezillikleri
görmezden gelemeyeceklerini ifade ediyorlar.
Yine aynı şekilde Eskişehir Seyitgazi
Sağlık Meslek Lisesinde hemcinsi olmayan bir arkadaşıyla
yan yana görüldüğü için çeşitli hakaretlere uğrayıp ceza
alan öğrencilerden bahsediliyor ve zorla mescitlere sokularak namaz
kıldırılmak istendiklerinden ve kılmayanların da bu
dersten kalmakla tehdit edildiklerinden bahsediliyor.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar;
bunlar bizim öğrencilerimizin, liseli öğrencilerin kendi
yazdıkları ifadeleri. Hiçbir şey görmüyorsanız, bizim
sözlerimize itimat etmiyorsanız kendi çocuklarınızın okul
arkadaşlarının bu sözlerine kulak verin, bu liseli
öğrencilerin feryatlarını duyun. Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak liseli öğrencilerimizin feryatlarını duyuyoruz ve liseli
öğrencilerimizin sonuna kadar yanındayız ve onların bu
haklı mücadelesini de saygıyla kutluyoruz ve yanlarında
olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İrgil.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerindeki bir
diğer konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın
İdris Baluken olacak.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Verdiğimiz önergeye destek isteyeceğiz ama önce
Sayın Bakanın yurt dışında yaşayan Türkiyeli
yurttaşların çocuklarının Türkçeyi unutmamasının
önemine yapmış olduğu atfı bir kez daha bu kürsüde
önemsediğimi ifade etmek istiyorum. Evet yani o
duyarlılığı göstermeniz doğrudur ancak Sayın
Bakan, yurt dışındaki Türk çocuklarının kendi ana
diliyle ilgili göstermiş olduğunuz hassasiyeti bu topraklarda
yaşayan kadim halkların çocuklarının kendi ana dilleri için
de savunmanızı, insanlığın ve samimiyetin bir
göstergesi olarak burada ifade etmenizi bekleriz. Doğrusu uzun süredir
yani ben
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Özel okul
İDRİS BALUKEN (Devamla) Özel okul
yetmez, özel okul hakarettir, seçmeli ders yetmez, hakarettir. Siz bir Türk
olarak yurt dışında kendi çocuklarınıza sadece seçmeli
dil olarak Türkçe dersinin verilmesini asimilasyona karşı kabul edilebilecek
bir kriter olarak görür müsünüz? Görmezseniz, o zaman empati
kuracaksınız. Buradaki halkların tamamının dillerini
bu şekilde kabul etmek, onu anayasal güvence altına almak bu ülkeyi
zayıflatacak değil tam tersine güçlendirecek bir unsur olarak ele
alınmadığı sürece hiçbir meselemizi çözmemiz mümkün
değildir. Yani bakın, şuraya geliyoruz Sayın Bakan, siz,
inkâr etseniz de etmeseniz de Kürtün ve Kürtün dilinin kendisini resmî olarak
bir statüyle birlikte herkese kabul ettirdiği bir sürecin içinden
geçiyoruz. Yani bugün Türkiye sınırında 900 kilometrelik bir
alanda eğer Kürtün statüsü ya da dili resmî olarak tanınır bir
duruma gelmişse Türkiye niye hâlâ bu inkârda ısrar etsin? Sen bunu
inkâr ettiğinde ortadan yok mu olacak? Yani Suruçun
karşısında Kobani var, arada 50 metre var; Nusaybinin
karşısında Kamışlı var, arada 100 metre var. Sen
burada Ana dilini ben inkâr ediyorum, anayasal güvenceye almıyorum,
ülkeyi böler olarak görüyorum. dediğin zaman karşı taraftaki
statü kazanmış dili nasıl inkâr edeceksin? Buradaki Kürt,
oradaki resmî dil olarak kabul edilen ana dilinde eğitim hakkını
kazanmış olan ülkenin durumuna baktığı zaman buradaki
durumu sorgulamayacak mı sanıyorsunuz? Bu inkârdan dolayı
yanlış üstene yanlış yapıyoruz. Bundan vazgeçilmesi
gerekiyor. Dış politikada da iç politikada da bu inkâr siyasetinden
vazgeçtiğimiz anda Türkiye Orta Doğuda sözü dinlenen, belki de bütün
bu yangın süreçlerinde öncülük yapabilecek, bir barış modeli
sunabilecek bir ülke konumuna gelebilir. Ama bakıyoruz, ısrarla
yanlış üstüne yanlış.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) İnkâr
siyaseti diye bir şey yok.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bakın,
Suriye ve Rojava politikasındaki yanlışlar en son Rusyayla
büyük bir kriz ortaya çıkardı. Şimdi, Rusyaya o dönem eş
başkanımız beraberindeki bir heyetle ziyarete gitti ve bu krizin
Türkiye halklarının ve Rus halklarının çıkarına
olmadığını ifade etti ama bu sıralardan, bu kürsüden
neredeyse vatana ihanetle, hainlikle suçlandı. E, bakın, bugün nereye
geldiniz? Rusyaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan, işte, Putine
mektup yazıyor, Rusya gününü kutluyor; Binali Yıldırım,
Sayın Başbakan Medvedeve mektup yazıyor.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Buna diplomasi
denir Beyefendi.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani
bırakın Moskovaya gitmeyi bir mektuba cevap almak için âdeta on
takla atar bir pozisyona getiriyorsunuz bu ülkeyi. Buna ne gerek var.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Bırak ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Kıskandınız mı?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu
yanlışların içerisine girmezseniz bu tarz süreçlerle de
karşı karşıya kalmazsanız.
Bakın, bugün uluslararası medyayı
takip eden arkadaşlarımız bilir. Neredeyse bütün
uluslararası medyada Türkiye ile Esad rejimi arasında Kürtlerin statü
elde etmemesi üzerine yeni bir yakınlaşma döneminin
başlandığı söyleniyor. Esad
Burada 300 bin insanı
katleden sizlerdiniz ama önümüzdeki günlerde, önümüzdeki haftalarda
tıpkı İsraille nasıl bir yakınlaşmayı
burada sorduğumuzda burada oturan Sayın Bakan inkâr etmişti ama
şimdi ortaya çıktı ki İsraille yeni ilişkiler
geliştiriliyor.
Yarın öbür gün sırf
Kürt karşıtlığı üzerinden Esadla yan yana gelmeniz
durumunda nasıl izah edeceksiniz? Bütün bu yanlışları
yapmaya gerek yok. Gelin, içeride de dışarıda Kürtü, Kürtün
dilini, ana dilde eğitim hakkını tıpkı evrensel
kriterlerle Türk çocuklarına savunduğunuz gibi savunun, anayasal,
yasal güvence altına alın. Bu ülkeyi de uluslararası zeminde
daha fazla kötü duruma, küçük duruma düşürmeyin diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Siz kendiniz Kürtçe bilmiyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ben Kürtçeyi biliyorum, nerede bilmiyorum?
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) E, bilmiyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ana dilim benim, nasıl bilmem?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Muş.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Önce oturun Kürtçe öğrenin, adam gibi bir dilinizi
öğrenin.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Biz Kürtçe biliyoruz ya! Öyle şey mi olur?
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Kendi dilinizi bilmiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
grup başkan vekilini dinliyorum.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, hatip konuşmasında bir Kürt
karşıtlığını bizim
uyguladığımızı, bir Kürt
karşıtlığı üzerinden Esedle gelecekte yan yana
geleceğimizi iddia etti ve grubumuza açık bir sataşmada bulundu.
BAŞKAN İddia
eden bilgiler okudum gazetelerde." dedi.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) İddia ediyor, söz istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun iki
dakika
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle şunu ifade etmem gerekiyor: Rusyayla olan ilişkilerde
Rusyanın sınırımızı ihlal eden
uçağının düşürülmesi hadisesi var. Burada uçağın
düşürülmesi hadisesinde gidip orada Türkiye haksızdı. demek
ayrı bir şey, ulusal bir günüyle alakalı Türkiye Cumhuriyeti'nin
onlara bir mektup göndermesi ayrı bir şey. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Siz gidip de Rusyanın
yanında durursanız ve kendi ülkenizi bu uçak konusunda
suçlarsanız çok kötü bir yere düşersiniz.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ayıp, ayıp!
MEHMET MUŞ (Devamla)
İkinci bir konu, değerli arkadaşlar, sürekli şu
işlenmeye çalışılıyor: Türkiyede bir Kürt
düşmanlığı var, Türkiyede bir Kürt
karşıtlığı var, Türkiyede Kürtlere karşı
bir politika, bir asimilasyon yapılıyor.
LEZGİN BOTAN (Van) Yok
mu? Kentleri uzaylılar mı yıktı?
MEHMET MUŞ (Devamla)
Bu kürsüden ısrarla aynı ifadeler kullanılıyor.
Bakın, bu AK PARTİ
on dört yıldır iktidarda. On dört yılın sonunda
geldiği noktanın, attığı demokratik
adımların, insanların kendilerini ifade etme özgürlüklerinin,
dillerini kullanma özgürlüklerinin nereden nereye geldiğini gayet iyi
biliyorsunuz ve hiçbir zaman kimlikleri olmayan
Bakın, Suriyede
Kürtlerin kimlikleri yoktu. Şimdi öyle bir şey olmuş ki orada
dil kazanmışlar ve orayı Türkiyeyle mukayese eder bir hâle
geldi. Hiç buna girmeyin Sayın Baluken çünkü orada Kürtlerin
varlığını bile tanımayan bir rejim söz konusuydu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nüfus cüzdanları yoktu.
MEHMET MUŞ (Devamla) O açıdan
Türkiyenin Esedle yan yana gelmesi, Kürt karşıtlığı
noktasında buluşması kesinlikle söz konusu olamaz. Bir kere,
Türkiyenin vatandaşları noktasında ayrım asla söz konusu olmamıştır.
Burada etnisiteye dayalı politika yapanlar önce aynaya bakacaklar, ondan
sonra gelip bu kürsüden Kürt karşıtlığı
noktasında AK PARTİyi suçlayacaklar.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, sizi dinliyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın grup başkan vekili Rusya ziyareti sırasında Rusyayla
yan yana olduğumuzu ifade eden bir konuşma yaptı. Açık bir
sataşmadır.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın grup başkan vekilinin özellikle ilk
cümlesini son derece talihsiz olarak gördüğümü ifade etmem gerekiyor. Biz
bugüne kadar yürütmüş olduğumuz hiçbir diplomatik görüşmede,
hiçbir diplomatik çalışmada kendi ülkemizin ya da kendi ülkemizde
yaşayan halklarımızın aleyhine tek bir çaba içerisinde
olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Bu şu anlama gelmez:
AKPnin yanlış dış politikalarını
bulunduğumuz her yerde teşhir ederiz, bu kürsüden de zaten ifade
ediyoruz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Soykırıma bile ortak imza veremiyorsun burada. Ne konuşuyorsun?
Boş ver, külahımıza anlat.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Biz Rusyayla
yaratmış olduğunuz krizin yanlış Suriye ve Rojava
politikasının bir sonucu olduğunu söylüyoruz zaten, burada da
söylüyoruz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Soykırıma bile imza atamadın sen burada, ortak bildiriye. Ne
konuşuyorsun?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Siz zaten Rus
uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik. diye en üst düzeyde
açıklamalar yaptınız.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Sizi en çok
Jirinovski seviyordu. Siz Jirinovskiyi tanıyor musunuz?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani yaşanan
o krizin aslında olmaması gerektiğini en üst düzeyde siz ifade
ettiniz. Dolayısıyla şu anda buraya çıkıp
yapmış olduğunuz bir yanlışı tekrar körü körüne
savunma pozisyonuna düşmenizi doğrusu hicapla
karşıladım. Yani siz kendi çalışmalarınızla
ilgili konuşabilirsiniz ama biz uluslararası diplomaside de iç
siyasette de, AKPnin yürüttüğü iç politikaları da dış
politikaları da en sert şekilde eleştiririz, bu eleştiriler
asla ve asla kendi ülkemizin ya da ülkemizde yaşayan halkların
aleyhine politikalar olarak değerlendirilmez.
Diğer taraftan, Esadla olan
yakınlaşmayı da yani çok uzun bir zaman geçmeyecek, burada
tekrar sizlerle birlikte konuşacağız. Bakın, ben hem
Sayın Davutoğlunun görevden alınma süreci hem İsraille
olan ilişkiler, farklı konularda yine Hükûmetinizin
yaptığı yanlışlar üzerinden çok önceden buradan
görüşler ifade ettim, hamasetle suçlandım ama süreç hep beni
doğruladı. Umarım ki bu konuda doğrulanmayız,
umarım ki böyle bir yanlışın içerisine girmezsiniz ama
gelişmeler ve uluslararası basın bu konuda beni
doğrulayacak şekilde bir sürecin işlediğini gösteriyor.
(HDP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Göreceksiniz!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383) (Devam)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yoklama istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Yoklama isteniyor.
Sayın Akar, Sayın Karabıyık,
Sayın Bektaşoğlu, Sayın Aydın, Sayın Hürriyet,
Sayın Topal, Sayın Kayışoğlu, Sayın Gürer,
Sayın Usluer, Sayın Aslan, Sayın Yeşil, Sayın Balbay,
Sayın Tümer, Sayın Zeybek, Sayın İrgil, Sayın
Kuşoğlu, Sayın Arık, Sayın Öz, Sayın
Adıgüzel, Sayın Erkek.
İki dakika süre veriyorum ve yoklama süresini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383)
(Devam)
BAŞKAN Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383
sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin
(1)inci fıkrasının aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Maarif Vakfının
bu Kanunda sayılan organlarına ve Maarif Vakfı resmi senedi ile
oluşturulacak yeni birimlerine ödenecek ücretler, harcırahlar ile
yolluklar ve diğer özlük hakları Mütevelli Heyeti tarafından
belirlenir.
Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
BEŞİR ATALAY (Van) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu konuşacak.
Buyurun Sayın Depboylu.
(MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU
(Aydın) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısının 4üncü maddesi hakkında
verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak eğitim politikalarımızın temel
amacını Türk milletine mensubiyetin gurur ve şuuruna sahip,
manevi ve kültürel değerlerini özümsemiş, düşünme, algılama
ve problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere
açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı
yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci, demokrat,
kültürlü, erdemli ve inançlı nesillerin yetiştirilmesi
oluşturmaktadır.
Bu çerçevede, çocuklarımıza dinî inanç,
etnik köken ve felsefi düşüncelerine bakılmaksızın
eğitim ve öğretimde imkân ve fırsat eşitliğinin
sağlanması, toplumun bütün fertlerinin eğilim ve yetenekleri
doğrultusunda eğitilmesinin esas alınması, eğitim
politikalarının yüksek medeniyet perspektifine dayanan bir
anlayışla kurgulanması gerektiğine inanmaktayız ve
açıkçası Adalet ve Kalkınma Partisinden -ki Hükûmet olarak
görevleriniz arasındadır- sizlerden de benzer davranış,
beklenti ve çabayı beklemekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
saydığım eğitim politikasının
oluşturulması için
(Gürültüler)
Sayın Başkan, acaba uyarabilme
şansınız var mı?
BAŞKAN Sayın Depboylu,
haklısınız ama hepimiz yetişkin insanlarız, nerede
nasıl davranacağımızı bilmemiz gerekiyor diye
düşünüyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Buyurun Sayın Depboylu.
DENİZ DEPBOYLU (Devamla) Eğitim
politikalarının amacı, aslına bakarsanız gerçek
anlamda yetişkin bireyleri insani değerleriyle birlikte dinleyebilen,
dinlediğini özümseyebilen ve karşısındakine kendisini
yeterince ifade edebilen bireyler olarak da yetiştirmektir.
Bütün bunları başarabilmek için de
çocuklarımızı güven içinde büyütmemiz, psikolojik ve fiziksel
sağlığını korumamız, huzur ve güven
ortamında eğitimlerini sürdürmeyi sağlamamız gerekmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığının en büyük amacı, en
büyük gayreti, Türkiye Cumhuriyeti devletinin çocuklarını korumak
olmalıdır. Ama, maalesef, son zamanlarda
yaşadığımız olaylara baktığımızda
Hükûmetin, çocukları, çocuklarımızı yeterince
koruyamadığı ortaya çıkmaktadır. Zira,
kapattığı yatılı bölge okulları,
taşımalı eğitime muhtaç bıraktıkları
çocukları mahkûm ettikleri vakıf ve dernek evlerinde istismara maruz,
korumasız bıraktıkları aşikâr ortadadır. Ne
yazık ki bu olayları son dönemlerde acı bir şekilde
yaşadık ve bugün bakıyoruz Maarif Vakfı adında yeni
bir vakıf kurarak, Millî Eğitim Bakanlığına paralel
bir yapı kurarak tamamen çocukları vakıfların eline
bırakmak gibi bir eğilim söz konusu.
Değerli vekiller, çocukları korumak
devletin görevidir, vakıfların görevi değildir; çocukları
eğitmek devletin görevidir, vakıfların görevi değildir ve
devletin de çocuklarını korumak için her türlü tedbiri alması
gerekir ki bunun en başında öğretmenlerini korumak,
öğretmenlerine güvenmek, öğretmenlerin verdiği kararları,
çocuklarla ilgili her türlü koruma inisiyatifini desteklemesiyle mümkündür.
Dün Sayın Millî Eğitim Bakanına
sorduğum soruda dile getirdiğim konuyu size hatırlatmak
istiyorum. Aydında üç olay oldu, istismar olayı ve bu istismar
olayının ikisinde istismar olayını ortaya çıkaran
öğretmenler sürüldü. Bu onların göreviyken, bu istismar
olaylarından çocukları koruması gerekirken öğretmen
arkadaşlarımız sürülüyor. Devlet eğer çocukları koruyamayacaksa,
çocukları koruyan öğretmenlerine sahip çıkamayacak ve cezalandıracaksa
o zaman bizim daha çok endişelenmemiz gerekiyor.
Bakın, bu köylerden birinde istismara
uğrayan 7 çocuk bir ay okula devam etmedi ve kimse bu çocukların
devamsızlığını sorgulamadı, köye psikososyal
yardım yapılmadı, çocuklara psikolojik destek verilmedi,
öğretmenleri de sürüldü. E, bu durumda Millî Eğitim
Bakanlığı, acaba, yapamadığı görevleri bir
vakfın üzerine yıkarak birtakım sorumluluklardan vazgeçmeye mi
çalışıyor, bu da merak konusu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DENİZ DEPBOYLU (Devamla)
Sizlere iyi geceler diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Depboylu,
teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin metninde
yer alan "Maarif Vakfı" ibarelerinin "Türkiye Maarif
Vakfı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz (Aksaray) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
BEŞİR ATALAY (Van) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılıyoruz
Başkanım.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulan
vakıf yurt dışında faaliyet göstereceğinden isminde
Türkiye ifadesinin bulunması uygun olacaktır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.39
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)
-------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
383
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
5inci
maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Maarif Vakfının Bütçesi ve
Gelirleri ile Muafiyet, İstisna ve İndirimler
Maarif Vakfının bütçesi ve gelirleri ile muafiyet, istisna ve
indirimler
MADDE 5- (1) Maarif
Vakfı, 2 nci maddede yer alan amaç ve faaliyetleri doğrultusunda
yıllık bütçe yapar. Bütçe hesap dönemi takvim yılıdır.
Maarif Vakfı, yıl içinde elde ettiği brüt gelirin en fazla üçte
birini mali, idari, hukuki ve bunlara yardımcı işlerde
çalışan personel, yönetim ve idame masrafları ile ihtiyatlara;
kalan üçte ikisini ise Maarif Vakfının amaçlarına, bu
amaçları gerçekleştirmek için çalışan personele ve mal
varlığını artıracak yatırımlara sarf ve
tahsis eder. Ayrıca, Maarif Vakfı amaçlarını
gerçekleştirmek için yurt içi ve yurt dışında iktisadi
işletme veya sermaye şirketi kurabilir, devralabilir ve bunlara ortak
olabilir.
(2) Maarif Vakfının gelirleri
şunlardır:
a) Maarif Vakfının amacına uygun ulusal
ve uluslararası fonlardan aktarılan hibeler de dâhil olmak üzere her
türlü şartlı, şartsız bağışlar ile
yardımlar.
b) Yurt içi ve yurtdışı her türlü ürün,
hizmet, menkul, gayrimenkul, irat ve vasiyet bağışları ile
ayni ve nakdi yardımlar.
c) Vakıf faaliyetlerinden elde edilen muhtelif
gelirler.
ç) İktisadi işletmeler, iştirakler ve
ortaklıklardan sağlanan gelirler.
d) Vakıf taşınır ve
taşınmaz varlıkları ile diğer haklarının
değerlendirilmesi ile sağlanan gelirler.
e) Bakanlar Kurulu Kararı ile genel bütçeden ve
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından aktarılacak tutarlar.
f) Diğer gelirler.
(3) Maarif Vakfı;
a) Kurumlar vergisinden (iktisadi işletmeler ve
iştirakler hariç),
b) Yapılan bağış ve yardımlar
sebebiyle veraset ve intikal vergisinden,
c) Bu Kanunda sayılan faaliyetleri
dolayısıyla yapılan işlemler yönünden harçlardan, bu
kapsamda düzenlenen kâğıtlar nedeniyle damga vergisinden, sahip
olduğu taşınmazları dolayısıyla emlak
vergisinden,
muaftır.
(4) Maarif Vakfı, Bakanlar Kurulunca vergi
muafiyeti tanınan vakıflara diğer kanunlarla tanınan vergi,
resim ve harç istisnalarından yararlanır.
(5) Maarif Vakfına yapılacak
bağış ve yardımlar gelir ve kurumlar vergisi
matrahından indirilir.
BAŞKAN
5inci maddede gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek konuşacak.
Buyurun
Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısının 5inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk
milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yurt içinde ve yurt dışında eğitim faaliyetlerini yürütmek
amacıyla kurulacak olan Maarif Vakfının ismi, gönül isterdi ki
milletimizin ismi, Türk kültürünü destekleme vakfı olsun veya içerisinde
Türk kültürü geçen, Türklüğü simgeleyen bir isimle kurulacak olsun.
Dünyanın bütün büyük
devletleri, dışarıda kurmuş oldukları, eğitim
faaliyetlerini yürüten vakıf ve derneklere kendi adlarını
vermektedir; Tarsus Amerikan Koleji, İngiliz Kültür, Amerikan Kültür,
Alman Lisesi gibi. Maarif Vakfı dediğimiz zaman Türkiyede bile
birçok insan maarifin ne demek olduğunu anlamakta zorlanıyor. Yurt
dışında Maarif Vakfının kime ait olduğunu
insanlara anlatmakta güçlük çekeceğimiz açık ve nettir.
Ülkemizde maalesef
eğitim politikaları hükûmet politikalarıyla paralel yürütülmekte
ve bunun sonucunda eğitim politikası sürekli değişiklik
göstermekte ve eğitim sekteye uğramaktadır. Son on dört yılda
müfredat, içerik, program ve sınav sistemi olmak üzere toplam 13
değişiklik yapılmıştır. Bu süre içerisinde
aynı iktidar olmasına rağmen 6 tane Millî Eğitim
Bakanı değişmiştir.
Ülkemiz, kalabalık
sınıflardan ve yurt içindeki okul sayısından tutun da
eğitimin niteliği ve atanamayan öğretmenlerden yaşanan
sıkıntılara kadar birçok sorunla karşı
karşıyadır. Öğrencilere gereksiz bilgi aktarımı,
bilginin kalıcı ve anlamlı olmaması, ezbere dayalı
eğitim sistemi, öğretim programlarının yoğunluğu,
kaynak, materyal, araç gereç yetersizliği nedeniyle eğitim istenilen
kalite ve düzeyde değildir. Bu sebeple bizim öncelikli konumuz da
eğitimin ve öğretimin temel sorunları olmalıdır.
Ülke genelinde son
yıllarda vakıfların eğitim sistemi üzerindeki etkileri,
kaçak eğitim kurumları ve yurtları, bu kurumlara atanan yönetici
ve eğiticilerin niteliksizliği göz önüne
alındığında, aslında, Maarif Vakfının
kurulmasının da ivedi bir iş olmadığını
görmekteyiz. 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim
ve öğretim kurumları Millî Eğitim Bakanlığına
devredilmişti ancak bu tasarıyla Millî Eğitim
Bakanlığının yurt dışında açmış
olduğu ya da açacağı okullarla ilgili yetki Maarif Vakfına
devredilmiş olacaktır.
Son zamanlarda özellikle sivil toplum örgütleri ile
bazı vakıf ve dernekler Millî Eğitim
Bakanlığının politikasını belirler hâle
gelmiştir. Bakanlık, yönetme erkini kaybetmiş ve iradesini
yandaş vakıf ve derneklere teslim etmiştir.
Yurt dışında açılacak olan böyle
bir vakfın devlet eliyle kurulacak olması düşündürücüdür.
Tasarıda vakfın amaçları arasında, yurt içi de dâhil olmak
üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirme görevinin
sayılması vakıf tarafından yapılacak bir görev
değildir. Yurt içinde ve yurt dışında okullarda görev
alacak eğitmenleri yetiştirme görevi üniversitelere ve Millî
Eğitim Bakanlığına aittir.
Vakfın görevleri arasında Millî
Eğitim Bakanlığının uygun gördüğü eğitim,
program ve içeriklerini geliştirmek, üretmek ve yayınlatmak.
sayılmıştır. Ancak vakfın görevi Millî Eğitim
Bakanlığının uygun gördüğü eğitim, program ve
içeriklerini uygulamak. şeklinde olmalıdır.
Kanunun 5inci maddesinin (4)üncü
fıkrasında, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan tüm
vakıflara kanunlarla tanınan vergi, resim, harç ve istisnalardan
Maarif Vakfının yararlanması sağlanmaktadır. Bu
maddeyle, tüm vakıflara tanınan ayrıcalıkların
tamamı Maarif Vakfına tanınmıştır. Maarif
Vakfına tanınan bu ayrıcalık Anayasanın kanun önünde
eşitlik ilkesine aykırıdır.
Tasarıda Maarif Vakfı tarafından
yurt dışında örgün ve yaygın eğitim kurumları
açılan şehirlerde diğer kamu kurum ve kuruluşları
aynı amaçla başka birimler oluşturamaz. şeklinde, Millî
Eğitim Bakanlığının faaliyetlerini engelleyici bir
ifade bulunmaktadır. Bu ifade, vakfın eğitim kurumu
açacağı şehirlerde Millî Eğitim
Bakanlığının faaliyet yürütmesini ve kurum açmasını
engelleyici niteliktedir. Çünkü yurt dışındaki
vatandaşlarımızın eğitim ve öğretim faaliyetleri
Millî Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim ve
Yurtdışı Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türk devleti öncelikle
Türk vatandaşlarına hizmet etmelidir. Yurtdışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığınca hazırlanan
burs programı kapsamında Suriyeli mültecilere belirlenen,
üniversitelerde eğitim, devlet yurtlarında barınma ve aylık
burs ödemesi imkânı verilmesi kendi çocuklarımıza yapılan
haksızlıktır. Suriyeli mültecilerde burs programı ve
üniversitelere sınavsız kayıt için aranan şartlar; sadece
Suriye vatandaşı olmaları, 1990 ve sonrası yıllarda
doğmuş olmaları, Türkiyede bulunmasında kanuni bir engelin
olmaması ve en az yüzde 60 başarıyla lise diplomasına sahip
olmalarıdır. Ayrıca, Suriyeli öğrencilerin gideceği
üniversitelerin ve kalacakları yurtların belirlenmesine yönelik de
YÖK ve YURTKURla koordinasyon sağlanmıştır.
Aralarında Mersin Üniversitesinin de bulunduğu toplam 8 üniversiteye
gidecek olan Suriyeli öğrencilere istedikleri üniversitede istedikleri
bölüme sınavsız olarak yerleşme imkânı sunulmuştur.
Bir tarafta, on bir yılda 5 bakan gören, LGSye hazırlanırken OKS
sınavına giren, iki yıl sonra ise OKSnin kalkıp yerine üç
aşamalı SBSnin geldiğini gören, ardından TEOGa
hazırlanan Türk öğrenceleri, diğer bir tarafta ise
sınavsız, tek şartın lise mezunu olmak olduğu ve
istediği bölüme gitme imkânı olan Suriyeli öğrenciler; bunu yüce
Meclisin vicdanına bırakıyorum.
Ayrıca, geçtiğimiz dönemdeki eğitim
öğretim yılında, okul öncesi eğitim kurumlarında 20
bin öğrenciye 2.680 lira, özel ilkokuldaki 50 bin öğrenciye 3.220
lira, özel ortaokuldaki 50 bin öğrenciye 3.750 lira, özel lise ve temel
lisedeki 110 bin öğrenciyeyse 3.750 lira destek verildi yani toplamda,
özel okula giden 230 bin öğrenciye destek verildi. Buradan üzülerek ifade
etmek istiyorum ki ben bu uygulamayı yanlış buluyorum. Zaten
özel okula çocuk gönderen ailelerin ekonomik durumu belirli bir seviyededir,
siz fakir fukaranın hakkını neden buralara harcıyorsunuz?
Bu paralarla, okuyamayan köy çocuklarını okutun veya bu paraları
vatandaşlarımızın yararlanabileceği daha sosyal
projelere kullanın, şehit ve gazi çocuklarını ve
başarılı fakir çocuklarını okutalım.
Değerli milletvekilleri, devletin görevi
atanamayan öğretmeni atamaktır; eğitim sistemini düzene koymak,
her yıl sistemle oynamamaktır, fakir köy çocuklarının
devlet eliyle güvenli bir şekilde yatılı okumalarını
sağlamaktır. Daha sağlıklı nesiller yetiştirmek
için apartman okullardan vazgeçilmeli, öğrencilerin fiziksel
gelişimine uygun, özellikle ilkokul çağındaki çocuklar için çok
önemli olan oyunla eğitimin yapılabileceği ve fizyolojik
gelişimlerini sağlıklı bir şekilde
tamamlayabilecekleri spor alanları yapılmalıdır.
Buradan sizlere sormak istiyorum: Dil eğitimi
konusunda eksiklerimiz nelerdir? Bu konuda ne yazık ki Orta Doğu
ülkelerinden bile geri durumdayız. Bunun sebebi sistemden kaynaklanan
eksiklikler midir yoksa millet olarak bir zekâ sorunumuz mu var?
Bakanlığınızın bu konuyla ilgili ileriye dönük gerekli
çalışma yapmasını ve mutlaka, liseyi bitiren herkesin en az
1 dili yeterli seviyede öğrenecek şekilde eğitim verilmesini
istiyorum.
Belirttiğim tüm bu
sıkıntıların yanında, her yıl okullar açılırken
öğrenciler ve öğretmenler birçok sorunla
karşılaşmaktadır. Gelin, bu yıl örnek olsun.
Bakanlık; öğretmen atamalarını, vekil öğretmenlerini,
taşıma ihalelerini, kitap ihalelerini, yemek ihalelerini yaz
döneminde, okullar açılmadan yapsın ve öğrencilerimiz sorunsuz
bir şekilde okullarına başlasınlar. Geçtiğimiz
yıl özellikle taşımalı eğitimde Türkiye'nin birçok
yerinde sorunlar yaşandı, aynı sorunların bu sene de
tekrarlanmaması için gereken önlemleri zamanında alalım.
Bir siyasi iktidarın millî eğitim müdürünü
değiştirmesini anlıyorum; yalnız, tamamen yandaş bir
anlayışla, okul müdürlerini ve müdür
yardımcılarını değiştirmesini doğru
bulmuyorum. Ayrıca, her zaman millî iradeden bahsedenlerin rektör
atamalarında öğretim üyelerinin iradesine ve seçim sonuçlarına
uymalarını bekliyorum. Seçim dönemlerinde verilen seçim vaatleri
neticesinde okullara alınan hizmetlilerin alımında
İŞKUR ve kura ile daha şeffaf bir şekilde belirlenerek adil
davranılması gerektiğini düşünüyorum. Vekil
öğretmenliğin kaldırılmasını, öğretmen
açığı kadar atama yapılmasını bekliyorum
Mersin Tarsusta Bilgi Teknolojileri Üniversitesi
kurulması kararı alınmıştır. Yalnız, 350 bin
nüfuslu bir kentte Kredi Yurtlar Kurumunun kendisine ait bir yurt
bulunmamaktadır. Bu bölgeye Kredi Yurtlar Kurumunun yatırım
yapmasını, öğrencilerin yurt sorununu çözmesini temenni
ediyoruz; sistem şu anda kiralık olarak işliyor, yurt
sayısının artırılmasını talep ediyoruz.
Tüm bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Şimşek.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına,
Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan konuşacak.
Buyurun Sayın Botan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; partimiz adına 5inci madde
üzerine söz almış bulunmaktayım.
AKP hükûmetleri on dört yıllık
iktidarları boyunca yapmış olduğu icraatlarda toplumun
tamamını ilgilendiren ve toplumun tamamının
yararını esas alan düzenleme ve uygulamalar yerine sadece kendi
yandaşlarını memnun etme ve ideolojik olarak kendisine oy ve
taraftar devşirecek günübirlik, palyatif düzenlemeleri topluma
dayatmayı esas almıştır. Yapılan tüm eleştirilere
rağmen bu yöntemde ısrar etmektedir.
AKP hükûmetlerinin bu dayatmacı uygulamaları
hayatın her alanında gözlemlenmekle birlikte en çok da eğitim
alanında kendini hissettirmektedir. Ortaokul ve lise öğrencileri
artık AKPnin bu politikalarına isyan edecek duruma gelmiştir.
2012 yılında AKP iktidarı toplumun
genelini ilgilendiren ve çok taraflı bir kamu hizmeti olan eğitim
sisteminde, eğitim biliminde oluşmuş evrensel normları bir
kenara koyan bir anlayışla değişikliğe gitmeye karar
vermiş ve yapılan tüm eleştirilere ve önerilere rağmen
kendi kafalarında kurguladıkları 4+4+4 eğitim sistemini
topluma dayatmışlardır.
Özellikle son on dört yıl içinde, kamusal bir
hizmet olması gereken eğitim hizmeti ticari bir metaya
dönüştürülmüş ve eğitimin her kademesi paralı hâle
getirilerek yoksul halk çocukları ile varlıklı aile çocukları
arasında var olan ekonomik, sınıfsal bölünmüşlük
eğitim alanında da hissedilir duruma getirilmiştir. Yanı
sıra, eğitimde dinî inançların istismarı ve dinsel sömürüye
kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemler evrensel insan hakları ve
eğitim bilimi ilkelerine aykırı bir şekilde
sürdürülmektedir. AKP yandaşı cemaatler eliyle kurulan vakıf ve
dernekler, çeşitli protokoller çerçevesinde, eğitim kurumları
âdeta iktidara kadro ve taraftar yetiştirme aracı hâline
dönüştürülmüştür.
Kürt halkının temel bir talebi olan ana
dilde eğitim talebi geçmiş hükûmetler döneminde olduğu gibi AKP
hükûmetleri döneminde de görmezden gelinmeye devam edilmiş, seçmeli ders
yönetmelikleriyle geçiştirilmeye
çalışılmıştır. Kürtlerin de kadim bir halk olarak
bu topraklarda herkes kadar emeği ve alın teri vardır. Eğer
kendi ana yurtlarında ana dillerinde eğitim göremeyeceklerse, ana
dillerinde eğitim haklarını kullanamayacaklarsa ne zaman, nerede
ve nasıl olacaktır bu?
Kürdoloji mezunu olan 2 bini aşkın Kürt
öğretmen atanmayı beklemektedir Sayın Bakanım. Ancak,
yapılan atamalarda çok komik sayılabilecek, sadece seçmeli dersler
bahanesiyle ataması yapılan 17 öğretmen vardır. Bu konuda
da gene Sayın Bakanımızın iyi niyetine güvenerek,
atanmayı bekleyen Kürtçe öğretmenlerinin bu mağduriyetini de
gözetmelerini bekliyorum.
Cumhuriyet tarihi boyunca eğitim sisteminde var
olan yapısal sorunları çağdaş, demokratik ilkeler
çerçevesinde ve insan hak ve özgürlükleri normlarında yeniden
yapılandırma konusunda adımlar atılması günümüzün en
acil ihtiyacı iken AKP Hükûmeti, sistemde kendi siyasal önceliklerine göre
revizyonlar yapmayı tercih etmektedir. AKP, son sözü söylemediği
hiçbir işleyişi kabul etmemekte ve âdeta her konuda tek ve son sözün
sahibi olmak istemektedir. Daha birkaç yıl öncesine kadar yurt içinde ve
yurt dışında cemaatlere havale edilmiş olan eğitim ve
kültür kurumları şimdi paralel yapıyla mücadele adı
altında devlet gücü ve kamu kaynakları kullanılarak
alınıp yandaş cemaat ve vakıflara peşkeş
çekilmektedir. Yürürlükteki yasalara göre suç işleyen, suç sayılan
fiilleri işleyen herkesle hukuk kuralları çerçevesinde mücadele
edilmesinin önünde herhangi bir engel yoktur. Deyim yerindeyse AKP eliyle tüm
kamu hizmetleri yeni oluşturulan AKP cemaatinin hizmetine
sokulmaktadır. Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı da bu
ihtiyacı gidermek üzere gündeme getirilmiştir. Maarif
Vakfının faaliyet göstereceği söylenen tüm alanlarla ilgili
faaliyet yapma yetkisi Millî Eğitim Bakanlığında
olmasına rağmen AKP Hükûmeti bu yetkiyi, âdeta, Millî Eğitim
Bakanlığına paralel bir yapı olarak
tasarladığı Maarif Vakfına devrederek yürütülecek
faaliyetleri kamuoyunun denetiminden çıkarmaya ve kaçırmaya
çalışmaktadır.
17-25 Aralık yolsuzluk olayının
kamuoyuna yansımasıyla birlikte cemaat faaliyetlerini kendi
iktidarlarının devamı konusunda tehlike olarak görüp paralel
yapı adı altında tasfiye etmeye karar veren AKP Hükûmeti,
aynı cemaat kadroları tarafından hazırlanan sahte
iddialarla cezaevlerine konulan Kürt siyasetçilerin davalarını
ısrarla sürdürmektedir. Özcesi, AKP cemaatle ortaklaşa muhalifler
hakkında yürüttüğü hukuk dışı uygulamalara sahip
çıkmaya devam ederken, kendilerinin hesap vermesi gereken konularda ise
cemaati paralel yapı iddiasıyla suçlamakta ve yasa
dışı ilan etmektedir.
Paralel yapıyla mücadelenin bir aracı
olarak lanse edilen Maarif Vakfı Cumhurbaşkanının
doğrudan talebiyle gündeme gelmiştir. Daha 2013 yılına
kadar cemaatin yurt dışındaki okulları
Başbakanlık düzeyinde ziyaret edilip destek verilirken, Türkçe
Olimpiyatları devlet imkânları kullanılarak cemaate
düzenlettirilirken 2015 yılında bir anda Cumhurbaşkanı yurt
dışı ziyaretlerinde, cemaate ait okulların
kapatılması gerektiğini her gittiği yerde
dillendirmiştir.
Mütevelli Heyeti ağırlıklı
olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanacak olan Maarif
Vakfının kamuya ait ekonomik imkanları kullanarak doğrudan
Cumhurbaşkanına bağlı paralel bir bakanlık gibi
çalışacağı ve faaliyetlerinin hiçbir merci tarafından
denetlenemeyeceği ortadadır.
Anayasanın 42nci maddesi Eğitim ve
öğretim devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır.
şeklinde düzenlenmiştir. Bu hâliyle eğitimle ilgili tüm
faaliyetler Millî Eğitim Bakanlığının gözetimi ve
denetiminde olması gerekirken, getirilen tasarıyla okul öncesinden
yükseköğretime kadar her kademede eğitim kurumu açmak, işletmek,
eğitim programı ve içeriklerini üretmek ve
yaygınlaştırmak; yurt, pansiyon ve lojman gibi tesisler açmak şeklindeki
düzenlemeyle eğitimle ilgili tüm süreçlerin bu vakıf eliyle
yürütüleceği anlaşılmaktadır. Vakfın faaliyetleri
arasında sayılan faaliyetlerden okul öncesi eğitim,
ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kurumları satın
almak, benzer faaliyetlerde bulunan kurum ve kuruluşlarla yasal
sınırlar içerisinde ortaklık dâhil her türlü iş
birliği yapmak, yurt içi ve yurt dışından nakdî ve ayni
yardım kabul etmek, yurt içi ve yurt dışında gelir
sağlayıcı işletmeler kurmak ve mevcut işletmelere
ortak olmak şeklindeki faaliyetler, yürürlükteki yasalara göre
vakıfların yürütemeyeceği faaliyetleri kapsamaktadır.
Vakıf gönüllü bir organizasyondur ve kâr
amacı gütmez, amacına ulaşmak için onu kuranların ve
destekleyenlerin gönüllü çabası ve katkılarıyla hizmet yürütür.
Tasarının ilerleyen maddelerinde öngörülen
Mütevelli Heyetinin oluşumu, vakıf çalışanlarına
verilecek diplomatik pasaport, vakfın faaliyet gösterdiği yerlerde
başka kamu kurumlarının benzer faaliyette
bulunamamalarını düzenlemektedir. Vakfın gelirlerinin ne
şekilde denetleneceğine dair açık bir hükmün tasarıda yer
almaması, vakfın kamu yararına faaliyet yürütmek yerine
sınırsızca kamu imkânlarını kullanarak doğrudan
AKP ve Cumhurbaşkanı öncelikleri çerçevesinde faaliyet
göstereceğini ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlar, 28 Şubatın
özellikle hedeflemek istediği ve gerçekleştiremediği bütün
çabaları
Aslında AKPyi bu konuda tebrik etmek lazım. Bugün 28
Şubat belki bin yıl sürmeyecektir ama AKP sayesinde bir yüz yıl
daha süreceği açıktır. 28 Şubatta öngörülen bütün hedefler
bugün AKP eliyle yapılmaktadır. Suçlanan cemaatten âdeta kopyalanan
bu paralel yapının, kopyala yapıştır
mantığıyla, şu an AKPnin cemaati bir nevi burada taklit
ettiğini, cemaatten rol çaldığını ibretle görmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Bu bağlamda,
Bakanlığın yetki alanında olan bu yetkilerin cemaate
devredilmesiyle aslında Bakanlığın işlevsiz
kılındığını, Bakanlığın baypas
edildiğini ibretle görmekteyiz.
Selam ve saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Botan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı
Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 5inci maddesi üzerine söz
aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz yasa, millî
eğitim politikasını artık Bakanlık değil AKP
güdümlü ve laik eğitimin karşısında yer alan uygulamalar yapacak
olan dernek ve vakıflara bırakma eğilimidir. Millî Eğitim
Bakanının kendi asli görevini, eğitim görevini, öğretim
görevini neden vakfa devrettiğini anlamakta zorlanıyorum. Millî
Eğitim Bakanı olarak sizin göreviniz
Sayın Bakan, millî
eğitimin ve çocuklarımızın en iyi şekilde eğitim
almalarına olanak sağlamak ve onların yetişmesine,
gelişmesine ve iyi bir birey olarak yetişmesine olanak
sağlayacak çalışmaları neden vakfa emanet edeceğinizi
anlamakta zorlanıyorum.
Devlet eliyle Maarif Vakfı adında bir
eğitim vakfı kurulması demek, eğitim birliğinin
zedelenmesi demektir. Eğitim birliğini bozduğunuz sürece, laik
ve çağdaş eğitimden uzaklaştığınız
sürece sizin burada tamamen siyasi bir kadrolaşma
anlayışıyla bu vakfı kurmaya
çalıştığınız anlaşılmaktadır.
Böylelikle vakıflar aracılığıyla, devlete
bağlı yürütülen bir yapı değil tamamen kişiye
bağlı bir eğitim sistemini devreye sokmaya
çalışmaktasınız.
Gelirlerine baktığımızda, 5inci
maddede vakfın gelirlerine baktığımızda, gerçekten 7
adet bir gelir ortaya konulmuş, hatta Millî Eğitim
Bakanlığının bile elde edemeyeceği gelirlerin vakfa
yönlendirildiği açıkça ortaya çıkmıştır. Bunun
yanı sıra birçok muafiyetler de ortaya konulmuş gerek vergiden
gerekse harçlardan da muafiyet ortaya konularak bu vakfın çok fazlasıyla
gelişmesine, büyümesine, millî eğitimin bünyesinde ayrı bir
otorite, ayrı bir güç olmasına olanak sağlayacak bir yapı
ortaya çıkacaktır. Bu kadar güçlü bir vakıf, gelecekte Millî
Eğitim Bakanlığını da sollayacak, ekonomik bir güç
olacak ve ayrı bir güç olarak faaliyetini Bakanlıktan daha fazla bir
şekilde sürdürmeye devam edecektir.
Bugün bu yasa tasarısı, Anayasada korunan
Atatürkçü ve Kemalist düşüncenin çerçevesinde, laik eğitimin
yapılması çerçevesinde yürütülen eğitimin tamamen ortadan
kalkmasına olanak sağlayacak ve vakfın kendisine göre, AKPnin
ideolojisine göre bir eğitim yapan ve gençleri yetiştiren bir duruma
gelmiş olacaktır.
Bu yasa, eğitimcilerin eğitimini vakfa
terk etmekte, yurt dışında Bakanlığa ait birçok
mülkleri tek maddeyle bu vakfın bünyesine vermektedir. Millî Eğitim
Vakfı zaten mevcutken yeni bir vakıf kurulması, paralel yeni bir
vakfın ortaya çıkmasına da neden olacaktır.
Vakfın Mütevelli Heyetinin seçilmesi ve
bunların uzun süre görevde kalması, ayrıca Mütevelli Heyetinde
bulunan bir üyenin aynı zamanda yönetimde de görev almasına olanak
sağlaması ve gerçekten burada vakfı Mütevelli Heyeti mi
yönetecek, Yönetim Kurulu mu yönetecek; bu da birçok soruyu beraberinde
getirmektedir.
Burada Millî Eğitim
Bakanlığınız vardır. Bakanlık varken, bu
Bakanlığınızın bünyesinde eğitimi daha nitelikli,
daha kaliteli bir şekilde yapma imkânınız varken; ekonomik imkânlarınız,
gücünüz, bu vakfa verilecek bu imkânlar Bakanlığınızın
bünyesinde bulunduğu sürece daha iyi bir eğitimin verileceği
ortada olduğu hâlde bunu yapmamanıza, bu görevi bu vakfa vermenize
gerçekten şaşırıyorum.
Bu vakfı gerek adıyla gerekse
yapılanması yönüyle eğitim amaçlı değil, tamamen
siyasi amaçlı kurulan bir vakıf olarak gördüğümü söylemek
istiyorum çünkü burada Millî Eğitim Bakanının hem yurt içinde
hem yurt dışında her türlü faaliyeti yapma imkânı var iken
bunu neden vakıf üzerinden sürdürmeye
çalıştığını anlamak ancak bu şekilde tarif
edilebilir diye söylemek istiyorum.
Bütün dünyada ve gelişmiş ülkelerde
eğitim ağırlıklı olarak devlet eliyle yürütüldüğü
hâlde, genel durum böyle olmasına rağmen, eğitimin bir
kısmının hem yurt içinde hem yurt dışında birçok olanakla
vakfa devredilmesi gerçekten Bakanlığınız adına üzücü
bir davranıştır diye söylemek istiyorum.
Maarif Vakfının kuruluşundan
yapılanmasına kadar, işleyişine kadar birçok şüpheyi
üzerinde taşıdığı da açıklıkla
görülmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan bu
vakıf, Bakanlığa direkt olarak denetleme imkânını bile
vermemiştir. Mütevelli Heyetinin, vakıf senedinde yapılacak
değişikliklerde her türlü değişikliği yapma imkânı
vardır. Bu vakfın ayrı bir otorite olması hâlinde, elinde
olan imkânlarla gerçekten farklı bir alana, farklı bir mecraya
doğru eğitimi sürükleyeceği de açıklıkla ortaya
çıkmaktadır.
Maarif Vakfına Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından 1 milyon Türk lirası
verilecektir. Bunun yanı sıra birçok imkânlar da bu vakfa
sağlanmaktadır. Böyle bir imkân dâhilinde,
Bakanlığınızın kurulu düzeni üzerinde ve bulunan
kadrolarınız çerçevesinde daha iyi bir eğitim yaptırma
imkânı varken, çocuklarımızın daha iyi yetişme olanağı
varken bunu vakfa vermenizi gerçekten yadırgıyorum.
Genel anlamda vakfın kuruluş amacı
Aslında, vakıf, bir imkânı gerçekten devam ettirmek, bir
varlığı bir vakıf üzerinden sürekli olarak
çalıştırmak, hizmet vermek için yapılırken, siz
elinizdeki imkânları vakfa vererek, karşıdan bakarak Ben
yapamadım, bu imkânlarla siz yapın. demeye getiriyorsunuz. Böyle bir
Bakanlığın olması
Gelecekte belki Millî Eğitim
Bakanlığı da ortadan yok olup gidecektir, vakıf
aracılığıyla bu eğitimin sürdürülme imkânını
verecektir.
Şimdi, bu düzenlemeyle
Yapılan bu
düzenleme, bu Maarif Vakfı Anayasamızın gerçekten, temel
öğelerine aykırı olduğu gibi, eğitim birliğine de
aykırı bir düzenlemedir. Anayasa Mahkemesi tarafından da mutlaka
iptal edilecektir diye düşünüyorum.
Bu Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının, eğitimde kaliteyi değil, daha çok kadrolaşmayı,
daha çok siyasallaşmayı hazırlayan ve birçok zaman kaybına
ve birçok da imkânların kaybına yol açacağını da
söylemek istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığının gücü azalacak.
Çare: Eğitim birliğini yeniden tam olarak sağlamak için
Atatürkün bize emanet etmiş olduğu laik ve çağdaş bir
eğitim düzenini en iyi şekilde vermenin yoluna bakmak
zorundayız.
AKP iktidarında 6 defa Bakanlık
değişti. Her değişen Bakanlık kendisine göre bir
sistemi devreye sokmaya çalıştı. Bu sistemin değişmesi
çerçevesinde hem öğrencilerimiz hem öğretmenlerimiz hem velilerimiz
gerçekten büyük bir şikâyette bulundular. Bunu gördüğünüz hâlde hâlen
bu değişiklikte ısrar etmenizi anlamakta zorlanıyorum.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Şahsı adına Konya Milletvekili
Sayın Leyla Şahin Usta konuşacak.
Buyurunuz Sayın Şahin Usta. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerim; öncelikle, ramazan
ayının tüm İslam âlemine hayırlı ve uğurlu
olmasını, mübarek olmasını dileyerek sözlerime
başlamak istiyorum.
Maarif Vakfı Yasa Tasarısının
5inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, ulusal ve uluslararası alanda örgün
ve yaygın eğitim hizmetleri vermek ve geliştirmek amacıyla
okul öncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar tüm eğitim
alanlarında aktif olarak hizmet verecek ve ülkemizin uluslararası
arenada eğitim ve kültürel faaliyetlerine artı değer katacak
Maarif Vakfının vatanımız, milletimiz, soydaş ve
akraba topluluklarımız için hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
Akşam saatlerinden beri eğitimle ilgili
konuşmaları dinliyoruz. Eğitimi siyasetin arka bahçesi
yapmayınız. diyenlere sesleniyorum: Bir gün gençlerin hesap
soracağını söylediniz; evet, çok doğru bir söz; buyurun,
hesap sorma anı şu an. Siz değil misiniz eğitimi siyasetin
arka bahçesi yapıp kızları okul kapılarından içeri
sokmayanlar? Eğitim tarihinin en büyük zulümlerinden birini
yaşattığınız gençlerden biri olarak sadece kendi
adıma değil, şu anda bu sıralarda, bu Meclis
koltuğunda oturan, benim gibi aynı sıkıntıları
yaşamış, aynı zulmü görmüş diğer bayan vekil
arkadaşlarımın adına, aynı zamanda, bu ülkede bu
sorunu yaşayan binlerce, bu zulümden ve bu sıkıntılardan
geçmiş, kendini ispatlamış ve kamuda, siyasal alanda kadın
olarak bugün hâlâ kendini ispatlamaya çalışan tüm kadınlar
adına, tüm kızlar adına bugün size soruyorum: Bu
yaptıklarınızın hesabını nasıl vereceksiniz?
Sekiz yıllık kesintisiz eğitimle neler yaptınız, bunu
anlatmanızı beklerdim. Neler başardınız biraz ben
anlatayım isterseniz.
Eğitimi tek tipleştirdiniz. Sadece
imam-hatipleri kapatmak ve önlerini kesmek için bütün meslek liselerinin önünü
kararttınız. Liselerden başlayarak çocukları
ötekileştirdiniz, gençleri
ayrımcılaştırdınız, okul kapılarından
kızları kovdunuz, bir taraftan da Haydi Kızlar Okula
kampanyaları yaptınız, şimdi de yine liseli gençleri
kullanarak siyaset yapmaya çalışıyorsunuz. Yapmayın bunu,
siyaseti eğitimin arkabahçesi hâline getirmeyin. Millî ve manevi
değerlerine bağlı nesil yetişmesin diye çok
çabaladınız, baskının, dayatmanın en ağır
dönemlerine de imza attınız. Bunların hesabını bu
millete nasıl vereceksiniz? Bugün ben de bunları soruyorum size.
Bir de öğretmenlerimiz var tabii ki konuşuyoruz
üzerinde hep. Aynı şekilde, birkaç gün önce bir cani tarafından
katledilen Fatma Kaymaz öğretmeni de rahmetle anıyorum. Onun
şahsında bugüne kadar gerek terör örgütleri tarafından gerekse
kaza vesilesiyle, hangi sebeple olursa olsun hayatını kaybetmiş
bütün öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum. Sizler bu kadar
öğretmenlerimizi düşünüyor muydunuz, bunu da hayretle dinledim.
Binlerce kadın öğretmeni 28 Şubat döneminde işinden
attınız, kovdunuz, onurlarını kırdınız,
incittiniz, yaraladınız, psikolojik sorunların içerisine
soktunuz. Bunları hiç düşünmüyorsunuz, bu öğretmenlerle ilgili
vereceğiniz bir hesabınızın olduğunun da farkında
değilsiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Erbakan
Başbakandı o dönem. O dönem Başbakan Erbakandı.
LEYLA ŞAHİN USTA (Devamla) Sizlerden bir
helallik bekleyen, bir özür bekleyen binlerce bayan öğretmen var. Bu
öğretmenlerin de sizlere karşı bir beklentilerinin olduğunu
hatırlatmak istiyorum bu konuşmam vesilesiyle.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - O zaman
Başbakan Kemal Kılıçdaroğlu muydu?
LEYLA ŞAHİN USTA (Devamla) Bir de
eğitimde haktan, adaletten ve barıştan bahseden HDPye sormak
istiyorum: Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde okulun bahçesinde çocuklar,
öğrenciler oynarken bile roketatarlarla teröristlerin
yıktığı okulların hesabını onlara destek
verirken nasıl vereceksiniz? Nasıl adaletten ve barıştan
bahsedeceksiniz? Çocukların, gençlerin eğitiminden bahsediyorsunuz;
çocukların eline taş vererek mi, onları zorla uyuşturucuya
mahkûm ederek mi, dağa kaçırarak mı, istismar ederek mi
eğiteceksiniz? Böyle eğitemezsiniz. Bu çocukların
haklarını, bunların hesabını nasıl vereceksiniz,
ben de size bunu sormak istiyorum. Bu çocukların haklarını ve
geleceklerini düşünen bugüne kadar hep biz olduk, bundan sonra da biz
olacağız inşallah.
Saygıdeğer milletvekillerimiz, bizim
hedefimiz büyük, vizyonumuz büyük, bu vakfın da kuruluş
amacının çok açık ve net olarak ortada olduğu belli. Yurt
dışında yaşayan tüm yurttaşlarımızın ve
soydaşlarımızın sorunlarına çözüm olacak bir
vakıf kurulmaya çalışılıyor. Bu yüzden, hiç
endişe etmeyin, korkmayın, biz bugüne kadar bu ülkeye zarar verecek
hiçbir şey yapmadık, bundan sonra da yapmayız.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Baluken...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) HDPye
yönelik ağır ithamlarda bulundu sayın hatip, onlara cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Konya
Milletvekili Leyla Şahin Ustanın 383 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 5inci maddesi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDPye kadar olan kısımda sayın hatibin
yapmış olduğu konuşmanın tümünün doğru
olduğu kanaatindeyim ancak o uygulamaların tamamını şu
anda AKP Hükûmetinin de aynı şekilde devreye koyduğunu söylemek
zorundayım. Yani, bir zamanlar nasıl eğitim alanı siyasetin
arkabahçesi hâline getirildiyse, nasıl tekleştirme
çalışması yapıldıysa, nasıl öğretmenler,
öğrenciler üzerinden silindir gibi geçen bir zulüm dalgası
yapıldıysa bugün aynı şeyi siz yapıyorsunuz. Bugün 28
Şubatçılarla kol kola gidiyorsunuz. En büyük ittifakı şu
anda aynı darbeci anlayışla yapıyorsunuz. İşte,
daha birkaç gün önce Komisyondan o anlayışa getirmiş
olduğunuz zırh yasası birkaç hafta içerisinde Genel Kurula
gelecek. Dolayısıyla, söylemiş olduğunuz sözlerin
samimiyeti için sizin o yanlışlardan ders çıkarıp
demokratik bir işleyişi esas almanız gerekiyordu. Sadece,
bakın, son üç ay içerisinde soruşturmaya alınan
öğretmenlerin, kamu emekçilerinin, eğitim emekçilerinin
sayısını size okuyacağım: Diyarbakırda 4.900,
İzmirde 3 bin, Mardinde 2.600, Vanda 2 bin, Batmanda 1.200 üzeri,
Adıyamanda 499 -liste uzayıp gidiyor- Siverekte 125 kamu emekçisi,
sadece barış talep ettiği için, sadece Ankara
katliamını kınadığı için sizin Hükûmetiniz
döneminde soruşturmalara tabi tutulmuş. Dolayısıyla,
bunları söylemeniz için önce sizin demokrasiyi içselleştirmiş
olmanız gerekiyordu.
HDPye yönelik yaptığınız
suçlamaların hiçbirisini kabul etmemiz mümkün değil, cevap veririz
ona ama en azından çocuk istismarından bahsederken Ensar
Vakfıyla ilgili durumla bir yüzleşmeniz herhâlde mevcut tabloyu
özetler diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hatip direkt
grubumuzu hedef alarak bir konuşma yaptı, 28 Şubatçılarla
kol kola olduğumuzu ifade etti, Ensar Vakfıyla bizim bir
yüzleşmemiz gerektiğini ifade etti; o açıdan grubumuza
sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada Maarif Vakfıyla ilgili
kanunu değerlendiriyoruz. Öncelikle, yapılan konuşmalarda 4+4+4
eğitim sisteminin bir ucube olduğundan bahsedildi.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) E, öyle.
MEHMET MUŞ (Devamla) Esnek eğitim
sistemi değerli arkadaşlar, ne zamandan beri ucube oldu? Bakın,
1999da ben liseden mezun olduğum zaman, meslek lisesi mezunuydum diye,
katsayı uygulamalarından dolayı Türkiyede bir üniversiteye
gitme imkânımız yoktu.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sen milletvekilisin
ya, yetmiyor mu daha?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bu yasa, 24üncü Yasama
Döneminde benim de oy kullandığım bir kanun
tasarısıyla düzeltildi.
İmam-hatiplerden bahsediliyor, arkadaşlar,
gitmek zorunda değilsiniz, çocuklarınızı göndermek zorunda
değilsiniz. Göndermek isteyen vatandaş gönderiyor, siz farklı
yere çocuklarınızı gönderebilirsiniz. Bu arada arz ve talebe
göredir bu sistem. İkide bir dillerinde bir imam-hatip; isteyen
çocuğunu oraya gönderir, isteyen başka tarafa gönderir.
Yarış eşit arkadaşlar
CEYHUN İRGİL (Bursa) İstemezse
zorluyor musunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla)
üniversite
sınavına girdiği gibi, üniversite sınavına
girildiği zaman
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET MUŞ (Devamla)
herkes puanına
göre bir fakülteye yerleştiriliyor, bizim
karşılaştığımız gibi değil.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Tamam, Sayın
Başkan, aileler istemezse
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir kere, zırh
yasasından bahsetti sayın hatip.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bir dakika
Sayın Başkan, aliler istemezse zorluyor musunuz? Aileleri zorluyor
musunuz, zorlamıyor musunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) Sayın Hatip, Maarif
Vakfını görüşüyoruz, zırh diye ifade ettiğiniz yasa
geldiği zaman burada da onu müzakere ederiz; ondan şüpheniz
olmasın.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Aileleri zorluyor
musunuz zorlamıyor musunuz, onu söyler misiniz?
MEHMET MUŞ (Devamla) Tek tipleştirme,
esnek eğitim modeli
Esnek eğitim modeli ile kesintisiz eğitim
modelini mukayese ettiğiniz zaman hangisi tek tip eğitim modeli? Arkadaşlar,
eğitim on iki yıla çıktı ve bu esnek bir eğitim
modeli, tek tip bir dayatma modeli değil.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Dayatmıyorsunuz
değil mi? Peki, aileler niye itiraz ediyor? Her yerde eylem yapıyor
aileler.
MEHMET MUŞ (Devamla) Ensar Vakfıyla alakalı
da mahkemenin kararı ortadadır, mahkemenin kararı ortadadır
arkadaşlar, buradan tutup da ikide bir partimize bir atıfta bulunmaya
çalışmayın, buradan size ekmek çıkmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Aileler niye itiraz
ediyor? Aileler her yerde eylem yapıyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biraz önce, grup
başkan vekilimizden önce konuşan iktidar partisi
BAŞKAN Sayın Leyla Şahin Usta
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Şahin,
partimizi
Ben yanlış anladıysam mesele yok ama partimizi 28
Şubatla ilişkilendirdi diye bir algıya kapıldım,
doğru mudur?
MEHMET METİNER (İstanbul) Hiç
adınızı zikretmedi oysa.
BAŞKAN Yok, CHPyle ilgili bir şey
söylemedi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Leyla Şahin
Hanım nerede?
MEHMET METİNER (İstanbul) Niye üstünüze
alınıyorsunuz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Lafa
bakıyoruz Sayın Metiner, üstüme alınacak bir şey yok.
BAŞKAN Sayın Altay
Sayın Altay
MEHMET METİNER (İstanbul) Hiç
adınız zikredilmedi ya!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
milletvekilim bizi mi kastettiniz?
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Sayın
Başkanım, hiç isimlerini zikretmedim.
BAŞKAN Sayın Altay
MEHMET METİNER (İstanbul) Siz darbeci
misiniz, 28 Şubatçı mısınız yani?
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Metiner desenize Sayın Başkan. Oturduğu yerden
BAŞKAN Ben sizinle konuşuyorum
Sayın Altay. Şu anda muhatabım sizsiniz.
MEHMET METİNER (İstanbul)
Bağırma ya, ne bağırıyorsun ya?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen ne konuşup
duruyorsun? Konuşuyorum ben Başkanla.
MEHMET METİNER (İstanbul) Ne
bağırıyorsun ya? Biraz adam gibi konuşun ya! Ne
bağırıyorsun?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Konuşuyorum
ben Başkanla.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ben
Sayın Altayla konuşuyorum, lütfen araya girmeyin. Allah Allah
ENGİN ALTAY (İstanbul) Her şeye
maydanoz olmak zorunda mısın?
MEHMET METİNER (İstanbul) Ne
bağırıyorsunuz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen her şeye
maydanoz olmak zorunda mısın?
MEHMET METİNER (İstanbul) Maydanoz sensin!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Maydanoz olma
biraz her şeye ya!
MEHMET METİNER (İstanbul) Ne
saygısız insansın ya!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Her şeye
maydanoz oluyorsun ya!
BAŞKAN Sayın grup başkan vekilleri,
lütfen arkadaşınızı engeller misiniz.
MEHMET METİNER (İstanbul) Maydanoz da
sensin, hıyar da sensin! (CHP sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sensin
hıyar, hayvan herif! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ayıptır be!
Hayvan diyemezsin, diyemezsin!
MEHMET METİNER (İstanbul) Hayvan sensin!
Sen hayvan bile olamazsın ya! Sen hayvan bile olamazsın!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şerefsiz,
şurayı kirleten adamsın sen, terbiyesiz!
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum, grup başkan vekillerini toplantıya davet ediyorum.
Kapanma Saati : 01.39
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 01.57
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)
-------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102nci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
383
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Biraz önce hiçbirimizin kabul etmeyeceği
bazı sözler sarf edildi. Sanıyorum söz almak isteyenler var.
Buyurun Sayın Metiner.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Metinerin, yerinden sarf
ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET METİNER (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Grubumuzdan bir arkadaşımızın
konuşmasında hiçbir partinin adı zikredilmediği için
oturduğum yerden tepki gösterdim. Tepkimin doğruluğu,
yanlışlığı tartışılabilir çünkü
darbecilerle, 28 Şubatçılarla hesaplaşmamız
gerektiğini söyledi. Mesleki bir grubun bunu kendi üstüne alması için
hiçbir sebep yoktu. Gösterdiğim tepki bunaydı. Bu tepki üzerine bu
Meclisin mehabetine uygun düşmeyen maydanoz olma ve benzeri sözlerle başlayan
bir tartışma hiçbirimize yakışmıyor. Söylendiği
için karşılık vermek zorunda kaldığım sözlerden
dolayı kendi adıma ben utanıyorum. Eğer kendisi de
utanıyorsa Meclisin mehabeti adına birbirimizden özür dileyelim ve
bir daha da bu tür saygısızca şeyler olmasın lütfen.
Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
Sayın Altay, siz bir şey söylemek ister
misiniz?
Buyurun Sayın Altay.
32.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, yerinden sarf
ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, herhâlde oruçtan kaynaklı olmadığını dün
de söyledim, şimdi herkes iftarını da yaptı, Allah kabul
etsin. Gecenin bu saatinde kanun görüşüyoruz. Şiddetle karşı
olduğumuz bir kanun tasarısı olmasına rağmen sakin bir
biçimde, İç Tüzükün bize verdiği imkânları kullanarak bir
çalışmayı mübarek aya olan hürmetimizle birlikte götürüyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yazılı olmayan kaideleri de
vardır. Elbette herkes fikrini söyleyecek, iddialarını ortaya
koyacak, öz eleştiri, eleştiri yapılacak, sataşma bir
ritüeldir, parlamento ritüelidir, bunlar da olacak, bir tereddüt yok. Ancak bir
grup başkan vekili olarak sayın milletvekilimizin kendince
haklı, bence de haklı kimi eleştirilerini grubumuza yönelterek
öyle bir algı çıkararak söylemesinden, konuşmasını
tamamlamasından sonra ben de kalktım zatıalinizden usulüne
uygunca elimi kaldırarak söz talep ederek sayın milletvekilinin
kastının -benim de hiç tasvip etmediğim, şiddetle yerden
yere vurduğum- 28 Şubat ve benzeri diğer darbelerin bizimle
ilişkilendirilmesinin doğru olmadığını
açıklamaya yönelik bir talepte bulundum. Sayın milletvekilimden
kastının bizim partimiz ya da biz mi olup
olmadığını açıklamasını rica ettim.
Sayın milletvekilimiz de öne kadar gelmişti, muhtemelen Kastım
direkt CHPnin kurumsal kimliği değil. diyecekti belki de ama
Sayın Metiner ısrarla sayın milletvekilini ve beni
konuşturmamakta
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum mikrofonu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) -
kararlı bir
tutum içinde sanki Türkiye'de darbeye tek karşı kendisiymiş,
buradaki herkes ve dışarıdaki herkes darbeciymiş
anlayışı içinde yerinden benim konuşmama sataşarak
Sataşma da değil, beni taciz etti Sayın Başkan, beni taciz
etti. Bunu siz de, bütün Meclis de gördü. Ben de insanım. Sayın
Metinerin bir ritüelidir, yerinden sataşması çok normal de, kendisi
taciz noktasına bu işi müteaddit defalar getirdi. Şimdi de diyor
ki: Benim de utandığım bir söz söyledim. Utansın bir zahmet.
Bir grup başkan vekiline değil, kimseye öyle bir laf edilmez. Öyle
bir laf edildiği için -elbette ben de etten kemikten
yaratılmışımdır- ben de münasip olmayan bir
karşılık verdim. Doğru değildir bunlar. Şu millet
şu Meclise bakıp utanıyor. Tartışalım, saatlerce
tartışalım ama hakaret yok arkadaşlar. Biz
eleştireceğiz, bizim varlık sebebimiz sizi eleştirmek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bitireyim müsaade ederseniz.
BAŞKAN Peki, bir
dakika daha verelim ek süre olarak.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sizin de varlık sebebiniz, Hükûmetinizin icraatlarını
savunmak. Bu kadar basit.
Burada hep söylüyorum,
muhalefete biraz öfke yakışır, iktidara yakışmaz. Bu
anlayış içerisinde olabilmelisiniz, bu hoşgörü içinde
olabilmelisiniz. Bunlar yakışmıyor Parlamentoya. Bu durum,
yaşanan durum beni de fevkalade üzen bir durumdur. Kamuoyundaki
itibarımıza bakın. Yani, bu millet bir gün diyecek ki: Lanet
olsun, bunları seçmek için sandığa gitmeyelim! Olmaz,
yanlış. Herkesin bir mantık çerçevesinde burada kendisine
verilen görevi ifa etmesi lazım. Durum bundan ibarettir. Kendisine bundan
önceki olaylarla birlikte bunu yakıştıramadım ama
yaşananlar doğru değildir. Nereden nasıl gelirse gelsin,
hoş değildir. Bir daha olmamasını temenni ediyorum. Bu son
olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekillerim, gösterdiğiniz olgunluktan dolayı sizlere
teşekkür ederim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
383) (Devam)
BAŞKAN Şimdi
şahsı adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora
konuşacak.
Buyurun Sayın Dora. (HDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının 5inci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle de Sayın Bakanımıza
bu görevlerinde üstün başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarıya göre, Maarif Vakfı okul öncesi eğitim, ilköğretim,
ortaöğretim ve yükseköğretim kurumları açmak, yaygın
eğitim amaçlı kurslar, etüt merkezleri ve kültür merkezleri gibi
tesisler kurmak, eğitim tesislerinin mütemmim cüzü sayılacak
kütüphaneler, laboratuvarlar, sanat ve spor tesisleri kurmak gibi çok
geniş bir faaliyet alanıyla donatılmış
durumdadır. Özellikle, doğrudan kamusal ve parasız hizmet olarak
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yerine getirilmesi gereken
okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim
kurumları açmak hizmetlerinin özel şirket gibi hareket edecek bir
vakıf aracılığıyla gerçekleştirilmesi kabul
edilebilir değildir.
Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim
Bakanlığı her geçen gün kamusal sorumluluklarından biraz
daha uzaklaşmaktadır. Özel okullar bunun en bariz örneğidir.
Türkiye'de 2013te 4.200 olan özel okul sayısı bugün 8 bini
geçmiştir. Sadece İstanbuldaki özel okul sayısı 3 bini
bulmuştur. Bu rakamlar ışığında Türkiye'de özel
okulların sadece üç yılda yüzde 100 oranında
arttığını söyleyebiliriz.
Şunu hatırlatmalıyız ki
eğitim devredilemez bir kamusal haktır. Bu alanda yapılan
çeşitli araştırmaların da gösterdiği gibi paralı
eğitim uygulamaları yaygınlaştıkça, özel
okullaşma arttıkça büyük çoğunluğu yoksulluk
sınırının altında yaşayan halkımızın
eğitim harcamalarına ayırmak zorunda olduğu pay da
artmaktadır. Söz konusu artış ise ancak gıda ve
sağlık harcamalarından kısılarak
gerçekleştirilebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, piyasacı
eğitim sistemi yaşamın her düzeyinde rekabeti, öğrenci ve
velilerin müşteri hâline getirilmesini hedefleyerek toplumsal
eşitsizliği daha da derinleştirmektedir. Dolayısıyla
Türkiye'de özellikle AKP hükûmetleri eliyle eğitim hizmetleri piyasa
kurallarına göre düzenlenmektedir. Unutulmamalıdır ki
eğitim hizmetinin hangi ilkeler çerçevesinde yapılacağına
yönelik olarak yapılacak olan siyasal tercih en az eğitim
politikalarının belirlenmesi ve uygulanması kadar önemlidir.
Değerli milletvekilleri, Eğitime bütçeden
en büyük pay bizim iktidarımız döneminde olmuştur. diye övünen
AKP döneminde Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin
yatırım payı her yıl düzenli olarak gerilemiştir.
Bunun somut anlamı şudur: Devlet yeni okul inşa etme ya da
mevcut okulları yapısal bakımdan güçlendirme konusunda bir bütçe
ayırmaktan kaçınmaktadır. Ancak diğer taraftan özel sektöre
sağlanan teşviklerle şehirlerin en gözde yerlerinde ticari
şirket mantığıyla faaliyet sürdüren çok sayıda okul
ortaya çıkmıştır. Özel okullar Millî Eğitim
Bakanlığının ayrıcalıklı ve marka
okulları hâline getirilmeye çalışılmıştır.
AKP Hükûmetleri, bırakalım bölgeler arasındaki
eşitsizlikleri gidermeyi, aynı il ve ilçe içinde bile velilerin
ekonomik durumlarına göre çocuklarını kaydedebildikleri
okulların oluşumuna zemin yaratmışlardır.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın en
temel ilkelerinden birisi sosyal devlet ilkesidir. Sosyal devlet ilkesi
eğitim ve öğretimi devletin başta gelen ödevi sayar ve
devletlere tüm vatandaşların eşit imkânlar içinde, bilime
dayalı, yaratıcı, barışçı, laik ve demokratik
eğitim getirmesini sağlama görevini yüklemektedir.
Yine, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin 26ncı maddesinde herkesin eğitim hakkının
olduğu, eğitimin, hiç olmazsa temel eğitim evrelerinin
parasız olması gerektiği belirtilmiştir. Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Bildirgesinde Temel eğitim düzeyinde
parasız ve zorunlu bir eğitim çocuğun hakkıdır.
denilmektedir.
Değerli milletvekilleri, gördüğümüz gibi,
evrensel hukuk normları da eğitimin parasız olması
gerektiği yönünde devletlere yükümlülükler getirmiştir. Türkiyede
ise, özellikle AKP Hükûmetleri döneminde yaşanan, tam anlamıyla
eğitimin ticarileşmesidir. Özel okulların
yaygınlaşması öğrenciler arasında fırsat
eşitsizliklerini de yeniden üretmektedir. Parası olan iyi okullarda
okuyacak, parası olmayan ise eğitim düzeyi düşük devlet
okullarında okumaya mecbur kalacak anlayışı adaletsiz,
eşitsiz bir yaklaşımdır. Bu bağlamda, Hükûmeti
kamusal, parasız ve nitelikli bir eğitimi yaygınlaştırma
noktasında politikalar üretmeye çağırıyor, tekrar Genel
Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.09
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 02.12
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ),
İshak GAZEL (Kütahya)
-------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102nci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
383
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada bulunan 263 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei
Sultanlığı Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticaret ve Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Brunei Sultanlığı Hükümeti Arasında Ekonomik,
Ticaret ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/573) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 263)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 16 Haziran 2016 Perşembe günü alınan karar gereğince saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
02.13