TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
103üncü
Birleşim
16
Haziran 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, polis memurlarının mesleki sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bitlis Milletvekili Mizgin Irgatın, Bitlis
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Hasan Turanın,
Muhammed Ali Clayin vefatına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, İstanbulda servislere plaka
tahdidi sözünün bir yıldır yerine getirilmediğine ilişkin
açıklaması
2.-
Hatay Milletvekili Serkan Topalın, çıraklık veya
öğrencilik sırasındaki staj çalışmalarından
kaynaklanan sigortalılık başlangıçlarının ve prim
gün sayılarının emeklilik hesabında dikkate
alınması gerektiğine ve bu konuda gerekli
çalışmaların yapılmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
3.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdenin Çavdarlı
köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması
4.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, AKPnin terörle mücadelede
tutarsız yaklaşımını sürdürdüğüne ve terör
örgütüyle doğrudan veya dolaylı bir görüşme olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
5.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Balıkesir Büyükşehir
Belediyesinin Kaz Dağları ve Hasanboğuldu gibi turizm bölgelerinin
yollarını neden yapmak istemediğini ve Kaz Dağlarına
yapılmak istenen 5 adet HES projesinden vazgeçilip vazgeçilmeyeceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
6.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, 16 Haziran 1950, ezanın
aslına rücu ettirilmesinin yıl dönümüne ve Menderes ile
arkadaşlarını rahmet, minnet ve duayla andığına
ilişkin açıklaması
7.-
Isparta Milletvekili İrfan Bakırın, bomba yapımında
kullanıldığı gerekçesiyle nitratlı gübrelerin
yasaklanmasının özellikle Isparta ve çevre illerdeki üreticilere
büyük sorunlar yaratacağına ilişkin açıklaması
8.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Bursada sağanak
yağışı nedeniyle mağdur olan üreticilerin
zararlarının tazmin edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
9.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Denizlide pamuk üreticisine
primlerin ne zaman ödeneceğini, mazotun ne zaman ÖTVsiz ve KDVsiz
verileceğini, Denizlide satılamayan elmaların satın
alınarak yoksullara dağıtılmasının düşünülüp
düşünülmediğini öğrenmek istediğine ve çiftçilerin nitrat
gübre satışının ÇKSyle yapılmasını
beklediklerine ilişkin açıklaması
10.-
Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, Adalet ve Kalkınma
Partisinin, Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan tasarıyla
Yargıtayı ve Danıştayı bir kez daha ele geçirebilmek
için harekete geçmiş göründüğüne ilişkin açıklaması
11.-
Ankara Milletvekili Nihat Yeşilin, Maarif Vakfıyla paralel
yapılanmanın okullarının kapatılmasıyla
oluşan boşluğun mu doldurulacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
12.-
Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin, 16 Haziran
1950, Türkçe ezan zulmünün sonlandırılmasının yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Mecliste çalışan
polislere memurlardan farklı yemek ücreti uygulamasına son
verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
14.-
İzmir Milletvekili Ali Yiğitin, İzmir Alsancak Salih
İşgören İlköğretim Okulunda okuyan 380 öğrencinin yine
Alsancakta bulunan Melih Özakat İlköğretim Okuluna nakledilmek
istendiğine ilişkin açıklaması
15.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, fındık
üreticilerinin alan bazlı gelir desteği ödemelerinin
yapılmasını sabırsızlıkla beklediklerine
ilişkin açıklaması
16.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, İstanbul Üsküdardaki
Atik Valide Külliyesinin tekke bölümünün yanına restorasyon adı
altında yeni bir bina inşa edilmeye başlandığına
ilişkin açıklaması
17.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Anayasa Mahkemesinin 16
Haziran 1994 tarihli Demokrasi Partisini kapatma kararını bir kez
daha kınadığına, iktidar partisi eliyle HDP
şahsında demokratik siyasetin tasfiye edilmeye
çalışılmasını darbe zihniyetinin bir
yansıması olarak gördüklerine, 16 Haziran Ev İşçileri
Gününe, 16 Haziran 2013te İstanbulda polis tarafından vurulan
Berkin Elvanın katillerinin hâlâ bulunmadığına
ilişkin açıklaması
18.-
Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlunun, Bayır Bucak
bölgesinde birçok köyün Rus birlikleri tarafından işgal
edildiğine ve Hükûmetin Türkmenlere gerekli yardımları
yapmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
19.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 16 Haziran 1950 Türkçe
ezan okunmasına son verilerek yeniden Arapça ezana dönülmesinin, 16
Haziran 1964 Martin Luther Kingin Nobel Barış Ödülü
almasının yıl dönümlerine ve mümkün olan bütün yol ve
yöntemlerin Suriyedeki Türkmenler için kullanıldığına
ilişkin açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 15-16 Haziran işçi
sınıfının büyük direnişinin 46ncı yıl
dönümüne ve Hükûmet ile Cumhurbaşkanının her türlü temel hak ve
özgürlük talebine yönelik terörist yakıştırmasını
doğru bulmadığına ilişkin açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Suriyede bir iç savaş
yaşandığına ve orada yaşayan halklardan Türkmenler,
Kürtler ve Araplar arasında herhangi bir ayrım yapılmaması
gerektiğine ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu tartışmaların
dışında olduğuna ilişkin açıklaması
22.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Uluslararası Barış
Örgütünün Suriyenin kuzeyinde, PYDnin kontrol ettiği alanda etnik
temizlik ve savaş suçu işlendiğine ilişkin 13 Ekim 2015
tarihli bir raporu bulunduğuna ilişkin açıklaması
23.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İzmirin Menemen
ilçesinin Asarlık beldesinde HDP binasına yönelik silahlı
saldırıyı kınadığına ilişkin
açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, cezaevinde bulunan
insanları aidiyetler üzerinden tanımlayarak onları
hedefleştirmenin son derece tehlikeli sonuçlar yaratabileceğine ve
milletvekillerinin, siyasi partilerin, cezaevinde bulunan tutukluları,
hükümlüleri ayırt etmeden ziyaret etmelerinden daha doğal bir
şey olamayacağına ilişkin açıklaması
26.-
Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
27.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
28.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Millî Eğitim Bakanı
İsmet Yılmazın 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesiyle ilgili soru-cevap işlemi
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Hükûmete, gerek Komisyonda gerekse
Genel Kurulda dile getirdikleri görüş, eleştiri, öneri ve
uyarıları bir heyet marifetiyle konsolide edip dikkate
almalarını tavsiye ettiğine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından
Avrupa Parlamentosu iş birliğiyle 20-21 Haziran 2016 tarihlerinde
Belçikanın başkenti Brüksele düzenlenecek olan ABnin Göç ve
Sığınma Politikası: Genişleme Ülkeleri
Parlamentolarına Etkileri başlıklı konferansa Türkiye
Büyük Millet Meclisinden katılması Genel Kurulun 8/6/2016 tarihli
99uncu Birleşiminde kabul edilen heyete ilişkin tezkeresi (3/801)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 22 milletvekilinin, ayçiçeği
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232)
2.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve 34 milletvekilinin,
çocuk işçiliğinin boyutlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)
3.-
Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 20 milletvekilinin, demir
çelik sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/234)
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, Türkiye'de son yıllarda oldukça hız kazanan
kentsel dönüşüm uygulamalarında yaşanan sorunların tespit
edilmesi amacıyla 16/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Haziran 2016
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 17/6/2016 Cuma günü
toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının
uygun görüldüğüne ilişkin önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei Sultanlığı Hükümeti
Arasında Ekonomik, Ticaret ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/573) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 263)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 5inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Bursa Milletvekili Ceyhun
İrgilin 383 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün yaptığı açıklaması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
8.-
Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Hatay Milletvekili
Serkan Topalın 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hatay Milletvekili Serkan
Topalın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
11.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
12.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceerin 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
13.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
14.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısının
8inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
X.-
OYLAMALAR
1.-
(S. Sayısı: 383) Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının
oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Mersin
Milletvekili Baki Şimşek'in, Zorunlu Trafik Sigortası
bedellerinin yüksekliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/2734)
2.- Eskişehir
Milletvekili Cemal Okan Yüksel'in, Eskişehir Stadyumu inşaatına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/4103)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları
arasında sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle
hakkında soruşturma açılan personel verilerine,
2010-2016 yılları
arasında maaşında icra takibi ve haciz olan personele,
İlişkin
soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/4381) (7/5197)
4.- Kırklareli
Milletvekili Vecdi Gündoğdu'nun, amatör sporcu ve spor kulüplerinin
desteklenmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/4382)
5.- Balıkesir
Milletvekili İsmail Ok'un, Balıkesir'de faaliyet gösteren spor
kulüplerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/4618)
6.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, spor kulüplerine sağlanan maddi desteğe
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/4620)
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor'un, yeni inşa edilen
stadyumların isimlendirmelerine ve ismi değiştirilen stadyumlara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/4626)
8.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan'ın, Denizli'deki yüksek öğrenim yurdu
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/4964)
9.- Ankara Milletvekili Murat
Emir'in, bir futbol müsabakasında meydana gelen olaylara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/5031)
10.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan'ın, Ankara'da gerçekleşen bir futbol
maçı esnasında yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı
(7/5190)
11.- Van Milletvekili Nadir
Yıldırım'ın, sporda şiddete ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/5192)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2015-2016 yılları
arasında gerçekleşen temsil ve ağırlama harcamalarına,
Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlardaki makam araçlarına,
İlişkin
soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/5194) (7/5418)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, memur alımlarına dair
çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın cevabı (7/5196)
14.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, Bakanlık tarafından Niğde'de verilen yüzme
kurslarının ücretlerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/5198)
15.- Burdur Milletvekili
Mehmet Göker'in, Burdur'da yürütülmekte olan kapalı yüzme havuzu projesine
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıçın cevabı (7/5324)
16.- Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş'ın, kamusal alanda anadil
kullanımının sağlanmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/5605)
17.- Adana Milletvekili Elif
Doğan Türkmen'in, bazı futbol takımlarının
maçlarına atanan hakem ve gözlemcilere ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/5644)
18.- Bingöl Milletvekili
Hişyar Özsoy'un, Bingöl'de pazar yeri koşullarının
iyileştirilmesine ve semt pazarları kurulmasına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı
(7/5654)
19.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları
arasında Bakanlıkta görev yapan özel kalem müdürlerine ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı
(7/5655)
16 Haziran 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 103üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Muhammed Ali
Clayin vefatı münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Hasan
Turana aittir.
Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Turan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım, ikinci arkadaşımıza söz verebilirsek
BAŞKAN Peki, diğerine geçelim.
Gündem dışı ikinci söz, polis
memurlarının mesleki sorunları hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala aittir.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, polis memurlarının mesleki
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Polis, güvenliğin en temel üyesidir. Aynı
zamanda adalete ilk açılan kapı karakollardır.
Halkımızın huzuru polisin gururudur.
Değerli arkadaşlar, polisin, esas
başlıklar şeklinde bir sayacak olursak, temel sorunlarına
bakacak olursak; Disiplin sorunu var, çalışma şartları
sorunu var, tayin ve terfiyle ilgili sorunlar var, özlük haklarıyla ilgili
sorunlar var, adliye teşkilatıyla ilgili sorunlar var, eğitim
sorunu var, günlük insani ihtiyaçlarını gidermeyle ilgili sorunlar
var. Bu başlıklar şeklinde baktığımız zaman
gerçekten bu sorunlar çözülemeyecek olan sorunlar değil, bu
sorunların üstesinden gelinebilir. Şu anda geçici görevle
güneydoğuya gönderilen polislerin hiçbirisinin kalacak yerleri yok. Medeni,
uygar ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde
elbiselerini değiştirme durumları yok, banyolarını yapma
durumları yok. Bunların hepsi vatandaşlarımız
tarafından, Emniyet mensupları tarafından gönüllü olarak
toplanan yardımlarla gönderilmektedir.
Polislerin çalışma saatiyle ilgili: Normal
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olması nedeniyle
ancak 180 saat çalışması gerekirken 240 saat -yani 12.00-24.00
olayı nedeniyle- çalışması nedeniyle âdeta angarya
uygulanıyor Emniyet mensuplarına çalışma
koşullarıyla ilgili.
Ek gösterge 2200den 3000e çıkarıldı
yani 52 TL fark etti. Aynı görevi yapan astsubayın, subayın,
askerin, hepsinin ek göstergesi 3600 iken maalesef 3000dir Emniyet
mensuplarının. Bu, eşit işe eşit ücrete de
aykırı olan bir husustur. Bu, hem Anayasamıza aykırı
hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı.
Burada aynı şekilde
Mesela polisin
halkın polisi olması gerekirken, sınavla alınması
gerekirken 2.500 polis sınavsız olarak alındı. Sadece
fakülte 3üncü ve 4üncü sınıfında, su ürünlerinde bulunan
3üncü, 4üncü sınıf öğrencileri alındı. Cumartesi,
pazar günleri altışar saat eğitim verilerek 2.500 polis şu
anda göreve atandı ancak bunun yerine polis okulları
kapatıldı. Hazır meslekte yetişmiş olan polisler
varken bu polis diplomasını alan insanlar atanmadı,
bunların yerine fakültede
Hani hızlandırılmış
eğitim vardı, eğitim enstitüleri vardı? Bir dönem geçici,
iki aylık, üç aylık
Bu şekilde polisler yetiştirildi,
gönderildi.
Aynı zamanda, geçici görevlendirmeler: Şu
anda geçici görevlendirme, üç aylık geçici görevlendirmeler
yapılıyor, bu da liyakat esasına göre değil.
Güneydoğuya şöyle yapılıyor: Kimin eşi dostu varsa
onlar gönderilmiyor, eşi dostu olmayan insanlar gönderiliyor. Bu kabul
edilebilir bir durum değil.
Aynı şekilde, il içerisindeki atamalar
var. İl içerisindeki atamalarda gerek kaymakam tarafından gerek
valililer tarafından polislerin keyfî olarak yerleri
değiştirilmekte ve aynı zamanda geçici görevle ilgili süreler de
uzatılmış olmakta. Burada liyakat esası Emniyet mensubunun
içerisinde yok. Emniyet mensupları içerisinde tamamen bir keyfîlik veyahut
da ya bir Okuyucular grubu veyahut da Menzil grubundan onay getirilecek ki
polislerde tayin, terfi işi olabilsin.
Aynı şekilde, Emniyet teşkilatı
içerisinde
Polisin görevi tebligat memurluğu değil, polislere
tebligat yaptırılıyor. Polisin görevi pasaportla ilgili
değil, bunlar yaptırılıyor. Bunlar hakikaten kabul
edilebilir bir durum değil. Yani, polis ne oldu? Esasen Organize
Şubeden, Terörden
Ülkemizin her tarafında sürekli bombalar
patlıyor. Bu bombalar niçin patlıyor? Saat 17.25 zilini
gösterdiği zaman ilk yaptıkları iş ne oldu, 17.25te saat?
Saat 17.25te yaptıkları ilk iş: Organize Şubeyi
dağıttılar, Terörle Mücadele Şubesini
dağıttılar, Kaçakçılık Şubesini
dağıttılar. Bu tür şubelere işin ehli olmayan insanlar
getirildi.
Değerli arkadaşlar, Organize Büroda,
Terörle Mücadele Bürosunda yetişmiş elemana ihtiyaç var. Onun için,
ülkemizin her tarafında bombalar patlıyor. Yetişmiş olan
kadrolar bertaraf edildi, görevden alındı, sürüldü. Meslek içinde
eğitim maalesef verilmiyor.
Ayrıca, polisin kıyafetleri kalitesiz, ütü
tutmuyor ve giydikleri ayakkabılar dahi rahatsız ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) - Son söz, bitiriyorum
değerli Başkan, özür dilerim sizden ve milletvekili
arkadaşlarımızdan.
Değerli arkadaşlar, dün akşam burada
iftar verildi. Herkese ücretsiz iftar verilirken polis mensuplarına
ücretli iftar verildi. Bu kabul edilebilir bir durum değil.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Bakın,
dışarıdan gelen bakanların koruması burada ücretsiz yemek
yerken polislere ücretli yemek veriliyor. Burada, dün, milletvekillerine
uygulanan fiyat tarifesi ne ise, polislere de aynı tarife
uygulanıyor.
BAŞKAN Sayın Tanal, teşekkür
ederim.
MAHMUT TANAL (Devamla) Normal personele uygulanan
tarife uygulanmıyor.
Ben sabrınız için teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunarım değerli
Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Gündem dışı üçüncü söz, Bitlisin
sorunları hakkında söz isteyen Bitlis Milletvekili Mizgin Irgata
aittir.
Buyurun Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar)
2.- Bitlis Milletvekili
Mizgin Irgatın, Bitlis ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın Bitlisle
ilgili kısmına başlamadan önce, bugün 2011 yılından bu
yana Uluslararası Çalışma Örgütünce kabul edilen Dünya Ev
İşçileri Gününü kutlayarak başlamak istiyorum. Dünyada 50
milyonu aşkın ücretli ev işçisi olduğu tahmin ediliyor.
Türkiyedeyse 1 milyonu aşkın ev işçisi bulunduğu raporlara
yansımış durumda. Ev işçilerinin, güvencesiz ve herhangi
bir iş güvenliği sağlanmadan, yaptıkları işin
iş sayılmadığı ve kendilerinin de işçi
sayılmadığı bu sistemde kendilerinin mücadelesinin
yanında olduğumuzu belirtiyor, yaptıkları işin iş
olduğu, kendilerinin de işçi olduğu hususunu dikkatlerinize
sunuyor ve mücadelelerinde yanlarında yer
aldığımızı belirtip bütün ev işçilerinin Dünya Ev
İşçileri Gününü kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bitlis ilini ve Bitlis ilinin sorunlarını
aslında burada beş dakikada anlatmayı mümkün bulmuyoruz. Fakat
Bitlis ili aslında bir bütünel, bölgedeki diğer illeri de dikkate
aldığımızda yıllardan beri süregelen çok
ağır sorunlarla, hem güvenlikçi politikalar hem ekonomik sorunlarla
boğuşan, çok zengin bir kültüre sahip ama bir o kadar da yoksul bir
kentimiz.
Bitlis ili aslında birçok medeniyete ev
sahipliği yapmış, Mardin gibi açık hava müzesi olma
potansiyeline sahip bir ilimiz fakat, maalesef, Osmanlı bakiyesini edinen
cumhuriyet tarihî iskân politikaları ve güvenlikçi politikalarla Bitlis
iline yapılan yatırımlar, Bitlis iline reva görülen politikalar
aslında Bitlis ilinin hak ettiği pozisyonda değildir.
Bitlis ili tarihten gelen misyonuyla aslında
bölgede Kafkasya, İrana bağlanan çok önemli bir ticaret
güzergâhında olduğu hâlde yıllardır orada yaylalara,
tarım alanına, bölgenin temel tarım politikalarına
yapılan yaklaşımlar nedeniyle fakirleşmiş ve sürekli
dışarıya göç veren bir ilimiz pozisyonunda.
2008 yılında bölgenin en önemli gelir
kaynağı olan -bir zamanlar Ecevitin sigarası diye bilinen-
Bitlis Tütün Fabrikası yani TEKELin özelleşmesiyle birçok ailenin
iş kapısı, ekmek kapısı kapatılmış
oldu.
Hakeza, Bitlis ili ve çevresinde üretilen balın
değeri, saflık oranı aslında dünyadaki diğer ballarla
ölçüşür düzeyde olduğu hâlde birçoğunuz belki bu gerçeği
bilmemekte.
Diğer taraftan, Ahlat Ovakışladaki
patates üreticileri, Niğdedeki patates üreticilerinin bahsedilen
sorunlarıyla aynı sorunları yaşamakta ama muhtemelen
birçoğunuz bu sorunu yakinen yine bilmemekte.
Ama diğer, en önemli sorunu şu anda
Bitlisin demografik yapısıyla ilgili yürütülen politikalarla ilgili.
Bu konuda sunmuş olduğumuz soru önergelerine ilişkin cevap
alamadık fakat Osmanlı bakiyesinden kalma ve cumhuriyet tarihi boyunca
bölgeye reva görülen iskân politikası şu an devrede. Devletin
güvenlikçi politikaları sonucu 1990 yılında son şekliyle
boşaltılan ve yakılan tüm köylerin yerine sahipleri
yerleştirilmesi gerekirken, bugün bölgeye Ahıska Türklerinden bir
grup aile yerleştirildi. Bunu açıkça söylemek isteriz: Bizim
halklarla bir sorunumuz yok, halklarla komşu olmayı isteriz, severiz
de ama oraya ait, o toprağın kültürüne ait, orada yerleşik olan
halkı dışarıya göçe itip onun yerine
dışarıdan başka halkların yerleştirilmesi
başka bir siyasi hesabın başka bir siyasi sonucudur.
Dolayısıyla, biz ileride Ahlatta yapılacak yerel seçimlere
şu andan itibaren seçmen getirildiği kanaatindeyiz.
Diğer taraftan, Bitliste yürütülen güvenlikçi
politikalarla partimizin üyelerine ve belediyelere yönelik ayrımcı
politikalar da söz konusu. Her gün, her sabah Bitlis ilinin bir ilçesinde ya da
merkezinde bir öğrenci ya da bir partilimizin gözaltı haberiyle
uyanıyoruz.
Dolayısıyla, Bitlis ili tarihine
kavuşmuştur, kendi yerel ekonomik ve siyasi altyapısıyla
Türkiye ve bölge geleceği açısından çok önemli bir turizm
merkezi, inanç merkezi, kendi öz kültüründen gelen çok önemli bir ilimizdir.
Bu kimliğe sahip Bitlise Hükûmetin burada
yaptığı politikalardan vazgeçmesi ve hak ettiği politikalarla
yaklaşması gerektiğini düşünüyor, teşekkür ediyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Irgat.
Gündem dışı son söz Muhammed Ali Clayin
vefatı münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Hasan Turana
aittir.
Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Hasan Turanın,
Muhammed Ali Clayin vefatına ilişkin gündem dışı
konuşması
HASAN TURAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Muhammed Alinin vefatı münasebetiyle gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyor, mübarek ramazan ayının
ülkemize, milletimize, İslam coğrafyasına ve mazlum milletlere
hayırlar getirmesini yüce Rabbimizden niyaz ediyor ve Muhammed Aliyi
tekrar rahmet ve minnetle anıyorum.
Muhammed Ali ki, hakları gasbedilmiş mazlumlar
için, düşkünler yurdundaki zavallılar için yumruğunu
sallamış, tüm mazlumların sesi olmuş, dünyanın ufkunu
açan Müslüman bir dava adamıdır. Hakları gasbedildikten sonra,
ilerlemiş yaşına rağmen ringlere dönen Muhammed Aliye
yardımcısı Bundini şöyle sesleniyordu: Dans et
şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et. O
çocuklar için salla yumruklarını. Köprü altında uyuyan evsizler
için dans et. Savaş şampiyon, sokaklar için savaş ve rakibinin
işini bitir.
Kelebek gibi uçan, arı gibi sokan, dünya
Müslümanlarının ve hatta bütün dünya mazlumlarının
kahramanı, emperyalizme karşı şanını ve
kariyerini Ohio Nehrine atıp, hapse girmek pahasına duruşunu
değiştirmeyen ve yüreği heyecanla dolu, gençlerin rol modeli
olan Muhammed Ali benim de çocukluk yıllarımın
kahramanıydı. Rabbime hamdolsun ki cenazesinde
Cumhurbaşkanımızla bulunmak, hatta tabutuna refakat etmek bize
de nasip oldu. Çocukluk yıllarımda gecenin üçünde, dördünde
kalkıp, bizim adımıza zulme ve kibre attığı demir
yumruklarını izlemeye gittiğimiz, iyi ile kötünün, hak ile
batılın kavgasını önce ringlere, sonra da ringlerden
alanlara taşıyan Ali, sadece benim değil, benim öykünüp rol
model aldığım değil, bütün Müslümanların, hatta bütün
mazlumların kendisine örnek aldığı, mesajlarıyla bir
semboldü. Malcolm X gibi bir mücadele adamı, haksızlığa
karşı mücadele vermiş, Firavunun karşısındaki
Musa gibi daima haklının yanında olmuştu.
Boks hayatınız bittiğinde ne
yapacaksınız? sorusuna İslamı ve Allahı anlamaya
ve anlatmaya devam edeceğim. diyen, bu anlamda, bataklık içerisinde
yetişmiş bir kır çiçeğidir Muhammed Ali. Biz Muhammed
Alinin şahsından ziyade, bu taşıdığı
değerlere ve misyonlara kıymet verdik.
Vietnama savaşa gönderilmek istendiğinde,
ödülleri elinden alınıp cezaevine girmek pahasına Benim
Vietnamlılarla düşmanlığım yok. Eğer bu
savaşın, benim 22 milyonluk halkıma özgürlük ve eşitlik
getireceğini düşünseydim kendim gidip orduya
yazılırdım. Ancak kendim yazılmıyorum ve savaşa
gitmiyorum diye beni cezalandıracaksanız kaybedecek de hiçbir
şeyimiz yok, hapse atabilirsiniz. Zaten biz dört yüz yıldır
hapisteyiz. diyen Muhammed Alinin bugün siyasal anlamda benzer
liderliğini, rol modelliğini Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan İslam dünyasında yürütmektedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
1 milyar 800 milyon halkı temsil eden 63
İslam ülkesi liderinden sadece Türkiye Cumhurbaşkanının tüm
zamanların en iyisi o büyük insanın cenaze namazında saf
tutması bu anlamda çok manidar olmuştur. Dünyanın 230 ülkesine
rağmen halkların kaderine hükmedercesine oluşturulan hegemonya
düzenine Dünya 5ten büyüktür. diyerek itiraz eden, dünya önünde egemenlerin
yüzlerine karşı
(x) diye
haykıran tek lider Recep Tayyip Erdoğandır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Cumhurbaşkanımızın
misyonu, bütün dünya tarafından bilinen ve inançları uğruna her
türlü baskıya göğüs geren bir mümin kardeşinin cenazesine
katılmasından bile dış politika malzemesi çıkarmaya
çalışan içimizdeki İrlandalılara ise söyleyecek hiçbir söz
bulamıyorum.
Küresel kapitalist merkezlerin Muhammed Alinin
kimliğini sulandırmak adına, onu Müslüman kimliğinden,
zulme karşı duruşundan arındırarak sadece siyahi bir
boksör olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Turan, teşekkür
ederim.
HASAN TURAN (Devamla) ...takdim etmeleri ise çok
manidar ve onun kimliğinden rahatsız olmalarının bir
göstergesidir.
Bu vesileyle, cenaze törenine
katılımı hahamların ve küresel merkezlerin gözüyle
değerlendirip
BAŞKAN Sayın Turan, teşekkür
ederim.
HASAN TURAN (Devamla) -
burada politika yapmaya
çalışanlara söyleyecek sözümüz şudur: Belki bir yumruğumuz
eksildi ancak mücadelemiz Hazreti Ademle başladı, devam ediyor ve
kıyamete kadar devam edecek.
BAŞKAN Sayın Turan, süreniz bitti,
lütfen bağlayın.
HASAN TURAN (Devamla) Bütün Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, sisteme giren 15 milletvekiline
yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Engin, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin,
İstanbulda servislere plaka tahdidi sözünün bir yıldır yerine
getirilmediğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler.
Tam bir yıl önce, Cumhurbaşkanı
Erdoğan, esnaflarla düzenlediği buluşmada İstanbuldaki
servisçilere plaka tahdidi sözü vermişti. Geçen yıl ekim ayında
da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş
canlı yayında, İstanbulda 40 binin üzerinde servisçi
olduğunu belirterek ücretsiz olarak servis plakası
çıkarılacağı sözünü tekrarlamıştı. Aradan
bir yıl geçti ve ülkemizi tek başına yöneten AKP bir
yıldır hâlâ İstanbulda servislere plaka tahdidi sözünü yerine getiremedi.
Binlerce servisçi bu sözlere güvenip kredi aldılar ve şimdi borç
batağındalar.
Yetkililere sormak istiyorum: İstanbulun
ihtiyaçlarını ve gelişmesini göz önünde bulundurarak sektörün
sağlıklı bir şekilde denetlenmesine olanak sağlayacak,
şoförlerin hakkını koruyacak şekilde adil bir plaka tahdidi
uygulamasına geçmek bu kadar mı zor? Bir yıldır neden bu
konuda ilerleme kaydedemediniz? Verdiğiniz sözleri ne zaman yerine
getireceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Topal
2.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın,
çıraklık veya öğrencilik sırasındaki staj
çalışmalarından kaynaklanan sigortalılık
başlangıçlarının ve prim gün sayılarının
emeklilik hesabında dikkate alınması gerektiğine ve bu
konuda gerekli çalışmaların yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bilindiği gibi, herhangi bir kişi
çırak veya stajyer olarak sosyal güvenlik sistemine dâhil olmuş ise
emeklilik şartları belirlenirken çırak veya stajyer olarak
Sosyal Güvenlik Kurumuna tescilinin yapıldığı tarih
emeklilik için ilk işe giriş tarihi olarak alınmamakta ve
çıraklık veya stajyerlik dönemindeki prim gün sayıları
emeklilik hesabında prim ödeme gün sayısına dâhil
edilmemektedir. Çıraklık veya öğrencilik sırasındaki staj
çalışmalarından kaynaklanan sigortalılık
başlangıçlarının ve prim gün sayılarının
emeklilik hesabında dikkate alınarak düzeltilmesi sosyal devlet
anlayışının bir gereği olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu durumun düzeltilmesi için gerekli
çalışmaların yapılmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gürer
3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğdenin Çavdarlı köyünün sorunlarına ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Niğde ili Çavdarlı yerleşmesi tarihte
Zamzama olarak bilinen önemli bir merkezdir. Tarihî doku kaya mezarları
ne yazık ki turizme kazandırılamamıştır.
Çavdarlıda halk geçimini tarım ve hayvancılıkla
sağlamaktadır. Başta patates olmak üzere ürettiğiyle
geçinemeyen halk göç ettiği için nüfusu 2.200den 1.400e
düşmüştür. Köyde sulama kooperatifi borçlarından dolayı
bazı sulama kuyuları kapatılmıştır. Dar gelirli
çiftçi kullandığı bu kuyular kapanınca şahıslara
ait kuyulardan su temin etmek durumunda kalmaktadır. Sulama amaçlı bu
kuyuların yeniden faal kılınması beklenmektedir. Köyde imar
değişikliği, tapuların verilmesiyle ilgili
mağduriyetler vardır. Bu konuda yerinde tespit yapılarak
uygulama yapılması istenmektedir. Çavdarlı tarihinin değer
bulması, anıt eserlerin tanıtılması, ürünleri ve
sulama suyuyla ilgili sorunlarına kalıcı çözümler getirilmesi
istenmektedir.
Teşekkür ederim Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Akın
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Akının, AKPnin terörle mücadelede tutarsız
yaklaşımını sürdürdüğüne ve terör örgütüyle
doğrudan veya dolaylı bir görüşme olup olmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, AKP yöneticileri ve iktidar sözcüleri terör örgütü PKKyla
geçmiş süreçte yaptıkları görüşmeleri inkâr edip bütün
bunlar milletin gözü önünde olmamış gibi açıklamalar yaparken
dün iktidar içinden haberler vermekle malum bir gazeteci İmralıyla
görüşmelerin sürdüğünü açıkladı. AKP başından
beri terörle mücadelede tutarsız yaklaşımını
sürdürüyor. Daha önce de görüşmeler ifşa olduğunda inkâr
etmişler, hatta, bunu iddia edenleri, görüşme yapanları en
yetkili ağızdan suçlamışlar ve daha sonra da bu
görüşmelerin kendi bilgileri ve görevlendirmeleri dâhilinde
yapıldığını açıklamışlardı.
Şimdi, sormak lazım: Terör örgütüyle doğrudan ya da dolaylı
olarak görüşüyor musunuz görüşmüyor musunuz? Abdülkadir Selvinin
yazdıkları doğru mudur yanlış mıdır? Her gün
şehitlerimiz geliyor, hepimizin içi yanıyor. Tüm bunlar olurken siz
kimlerle görüşüp hangi pazarlıkları yapıyorsunuz? Sizden
bunu açıkça ortaya koymanızı bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tüm
5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün,
Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin Kaz Dağları ve
Hasanboğuldu gibi turizm bölgelerinin yollarını neden yapmak
istemediğini ve Kaz Dağlarına yapılmak istenen 5 adet HES
projesinden vazgeçilip vazgeçilmeyeceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Balıkesir ilinin büyükşehir statüsü
kazanmasıyla birlikte il içi yollar Büyükşehir Belediyesinin
sorumluluk alanına girmiştir. Büyükşehir Belediyesi, rant
bölgelerinin yollarını yapmasına karşın özellikle Kaz
Dağları Millî Parkının da içinde bulunduğu kültürel
turizm alanlarının yollarını yapmamaktadır. Bu durumla
ilgili sorunlar Balıkesir yerel basınında sık sık
gündeme gelmesine karşın sorun çözülmemiştir. Sayın Bakana
sormak isterim: AKPli Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Kaz
Dağları ve Hasanboğuldu gibi turizm bölgelerinin
yollarını neden yapmak istemiyor? Kaz Dağlarında yurttaşlarımızdan
saklanmak istenen bir çalışma var mı? Büyükşehirin
yapmaktan kaçındığı yolları Karayolları Genel
Müdürlüğü yapmaz mı? Valiliğin bu konuda bir girişimi var
mıdır? Kaz Dağlarına yapılmak istenen 5 adet HES
projesinden vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Özkan
6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, 16
Haziran 1950, ezanın aslına rücu ettirilmesinin yıl dönümüne ve
Menderes ile arkadaşlarını rahmet, minnet ve duayla
andığına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bugün, ezanın aslına rücu ettirildiği
16 Haziran 1950nin yıl dönümü. İsmet İnönünün verdiği
talimatla 30 Ocak 1932 tarihinde Türkçe ezan okunmaya başlandı. 1941
tarihinde, tek parti CHP dönemi kanunuyla Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar
hapis cezası getirildi. Milletin vicdanından çıkmış
Demokrat Parti iktidarıyla birlikte bu Gazi Meclis 1950 16
Haziranında ezanı aslına rücu ettirdi. Menderesi ve
arkadaşlarını rahmet, minnet ve duayla anıyorum. Milletimiz
adına şükranlarımı sunuyorum. Ne demişti millî
şairimiz: Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli / Ebedî yurdumun
üstünde benim inlemeli. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakır
7.- Isparta Milletvekili İrfan
Bakırın, bomba yapımında kullanıldığı
gerekçesiyle nitratlı gübrelerin yasaklanmasının özellikle
Isparta ve çevre illerdeki üreticilere büyük sorunlar yaratacağına
ilişkin açıklaması
İRFAN BAKIR (Isparta) Sayın Başkan,
Başbakan Yardımcısı Sayın Nurettin Canikli, bomba
yapımında kullanıldığı gerekçesiyle nitratlı
gübrelerin 5 Hazirandan başlayarak Şubat 2017ye kadar
satışının durdurulduğunu belirtmiştir. Ancak, tam
da yazlık sebze ve meyvelerde kullanılacağı dönemde
nitratlı gübrelerin yasaklanması, özellikle Isparta ve çevre
illerdeki üreticilere büyük sorunlar yaratacaktır. Sayın Bakana sorum
şu şekildedir: Bu gübreleri, ziraat odaları tarafından
verilen çiftçi kayıt sistemine, arazi miktarına ya da ekilen ürüne
göre vermeyi düşünüyor musunuz? Ülke güvenliği her şeyden önce
gelmekle beraber, bu konu acaba başka bir yolla çözülebilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aydın...
8.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
Bursada sağanak yağışı nedeniyle mağdur olan
üreticilerin zararlarının tazmin edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Seçim bölgem Bursada sağanak
yağış on gün arayla 2 sefer Gürsu ilçesini vurdu. Dün akşam
da yine sağanak yağış ve dolu üreticiyi ve çiftçiyi
perişan etti. İznikin Şerefiye, Çiçekli, Hocaköy, Kaynarca ve
Dereköy mahallelerindeki tarım alanlarında büyük miktarda zarar
meydana geldi. İlçenin tarım alanlarında yetiştirilen
şeftali, erik, armut ve kiraz gibi meyvelerde de büyük hasar oluştu.
Öncelikle üreticimize geçmiş olsun diyorum. Hasar tespit
çalışmalarının da bir an önce yapılarak Tarım
Bakanlığının üreticilerin zararını tazmin etmesini
istiyorum. Ayrıca, TARSİMin de bu konuda çok yetersiz
kaldığı ve çiftçilerin hasarlarını tam olarak
karşılamadığı kulağımıza gelmekte, bu
konunun da araştırılmasını talep etmekteyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Arslan...
9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın,
Denizlide pamuk üreticisine primlerin ne zaman ödeneceğini, mazotun ne
zaman ÖTVsiz ve KDVsiz verileceğini, Denizlide satılamayan
elmaların satın alınarak yoksullara dağıtılmasının
düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ve
çiftçilerin nitrat gübre satışının ÇKSyle
yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Tarım ve
Hayvancılık Bakanına soruyorum:
1) Denizlide pamuk üreticisine devletin
vereceği primler hâlâ ödenmemiştir. Bunu ne zaman ödemeyi
düşünüyorsunuz?
2) Köylülerimiz ve çiftçilerimiz
kullandıkları nitrat gübreyi şu anda alamıyorlar, bunu
kullanamıyorlar. Bunların satışının ÇKSyle
yapılmasının ve kullanılmasının sağlanmasını
bekliyorlar.
3) Çiftçimize mazotu ne zaman ÖTVsiz ve KDVsiz
vereceksiniz?
4) Denizlide üretilen elmaların
satılamadığı söylenmektedir. Bu elmaların
alımının devletçe yapılarak yoksullara
dağıtılmasını yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Sayın Bozkurt...
10.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun,
Adalet ve Kalkınma Partisinin, Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan
tasarıyla Yargıtayı ve Danıştayı bir kez daha ele
geçirebilmek için harekete geçmiş göründüğüne ilişkin
açıklaması
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Adalet ve Kalkınma Partisi, şu anda Adalet
Komisyonunda görüşülmekte olan yeni tasarıyla Yargıtayı ve
Danıştayı bir kez daha ele geçirebilmek için harekete
geçmiş görünüyor. Daha önceki 4 düzenlemede, Sayın Arınçın
deyişiyle Yüce Rabbi verdikçe veriyor, verdikçe veriyordu; şimdi,
herhâlde daha fazla verilmesi için bu yapılıyor ama giderek
Yargıçlar hüküm verirken Yerimde Führer olsaydı ne düşünürdü?
diye düşünerek kararlarını vermelidir. diyen Hitler dönemine
doğru koşturduklarının farkında olmalıdırlar
ve hep öykündükleri Fatih Sultan Mehmetin şu lafını
hatırlamalıdırlar: Aklı öldürürsen ahlak da ölür;
akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür; kadıyı satın
aldığın gün adalet ölür; adalet öldüğünde devlet de ölür.
Devleti korumaya davet ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Yeşil
11.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşilin, Maarif
Vakfıyla paralel yapılanmanın okullarının
kapatılmasıyla oluşan boşluğun mu
doldurulacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
NİHAT YEŞİL
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Paralel örgütlenme
demişken, 5 kıtada, 120 kadar ülkede, 500 lise, ilköğretim okulu
ve 6 üniversiteyle 100 binden fazla öğrenciye eğitim verildiği
tahmin edilmektedir.
Bu okullarda, bin ABD
vatandaşı, ABD pasaportuyla görev yapmaktadır. Bu okullar, sizin
deyiminizle, paralel yapılanmanın
okullarıdır. Başta Rusya, Tataristan, Özbekistanda bulunan
bu okullar, ABD lehine beşinci kol faaliyeti yani ajanlık
yaptıkları için kapatıldı.
Şimdi, soruyorum: Acaba,
Maarif Vakfıyla, paralel yapıdan boşalan bu boşluk mu
doldurulacak? Bu, ABDnin yeni bir hamlesi mi? Maarif Vakfı, ABDnin bu
ülkelerdeki yeni bir Truva atı mı?
İkinci sorum: Maarif Vakfı Mütevelli
Heyeti üyeleri en az 4 yıllık fakülte mezunlarından seçilir ve
72 yaşının bitimine kadar görev alabilirler. denilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yılmaztekin
12.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekinin, 16 Haziran 1950, Türkçe ezan zulmünün sonlandırılmasının
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KEMALETTİN
YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 16 Haziran, Türkçe ezan zulmünün
sonlandırılmasının seneidevriyesidir. İnsanların
en doğal özgürlükleri içerisinde yer alan dinlerini hür bir şekilde
yaşama haklarının, fütursuz bir şekilde on sekiz yıl
gasbedilmesini takiben, Menderesin o asıl
inkılabı neticesinde ezan aslına döndürülmüş, o gün
Bursadaki bir cami müezzini, mutluluktan, ikindi ezanını tam 7 defa
okumuştur.
Değerli milletvekilleri,
birçoklarının temel esas olarak aldığı Batı
medeniyeti uzaya çıkmak için çalışmalar yaparken ne yazık
ki biz Türkiye olarak, insanların şapkasıyla, minarelerden
okunan ezanlarla vakit kaybediyorduk.
Bu ülkede gerçek
modernleşmenin ve gerçek hürriyetin savunucusu bir partinin mensubu
olarak, bu kör modernleşmeyi lanetliyor ve kınıyorum. Bu
vesileyle, ezan şehidi Menderes ve arkadaşlarını rahmetle
yâd ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Tanal
13.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, Mecliste çalışan polislere memurlardan farklı
yemek ücreti uygulamasına son verilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dün akşam, iftar için, Mecliste 2 bin
kişilik yemek hazırlandı, ancak 1.000 kişi iftar
yemeğine katıldı. Dışarıdan gelen bakan
korumaları polislere ücretsiz yemek verildiği hâlde, Meclise sürekli
gelen bakan koruması polisler yine Mecliste ücretsiz yemek yediği
hâlde, dün akşam ücretsiz verilen iftarda Meclisteki polislerin kimisi
yemek yiyemedi, kimisi kendi ücretiyle yemek yedi ve aynı şekilde
burada bir farklı uygulama var.
NAZIM MAVİŞ (Sinop) Doğru
değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Mecliste
çalışan polisler de ya memurlar gibi aynı şekilde ücretle
yemek yiyebilsinler veyahut da bakanların dışarıdan gelen
polis korumalarına nasıl ücretsiz yemek veriliyorsa o polislere de
aynı şekilde yemek verilsin. Şu anda, Mecliste çalışan
polisler milletvekillerinin yemek yediği tarifeden yemek yiyorlar,
buradaki memurların yediği tarifeden yemek yiyemiyorlar. Hakikaten,
bu anlamda bir çifte standart var. Bu hukuksuz uygulamaya bir an önce Meclis
Başkanının son vermesini talep ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yiğit
14.- İzmir Milletvekili Ali Yiğitin,
İzmir Alsancak Salih İşgören İlköğretim Okulunda
okuyan 380 öğrencinin yine Alsancakta bulunan Melih Özakat
İlköğretim Okuluna nakledilmek istendiğine ilişkin
açıklaması
ALİ YİĞİT (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, buradaysa Sayın
Bakanım; şu anda İzmir Alsancak Salih İşgören
İlköğretim Okulunda okuyan 380 öğrenci ve ailesi Valilik önünde
isyan hâlinde çünkü bu 380 öğrenci yine Alsancakta bulunan Melih Özakat
İlköğretim Okuluna nakledilmek isteniyor. Nakil gerekçesi ise 380
öğrenciden sadece 30unun okul sınırları içerisinde ikamet
ediyor olması. Yani ülkemizin neresi olursa olsun, hemen hemen bütün
okullarda benzer sorun varken neden bu okulda eğitime başlayan 380
öğrenci ve ailesi mağdur ediliyor? Burada amaç nedir? Okul
imam-hatibe mi dönüştürülecektir? Ayrıca, nakledilmek istenilen Melih
Özakat Okulu da kapasitelerinin zorlanacağı gerekçesiyle bu nakilleri
istemiyor. Bu konuya duyarlılık göstermenizi ve 380 öğrencimiz
ile ailelerinin sesine kulak vermenizi istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bektaşoğlu
15.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlunun, fındık üreticilerinin alan bazlı gelir
desteği ödemelerinin yapılmasını
sabırsızlıkla beklediklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk defa 2009
yılında fındık üreticilerine ödenmeye başlanan alan
bazlı gelir desteğinin bu yıl da devam edeceği, haziran
ayının ilk haftası üreticilerimize dekar başına 170 TL
ödeme yapılacağı, 64üncü Hükûmet döneminde verdiğim
önergelere verilen cevaplarda ve yaptığınız açıklamada
da mevcuttur. Ancak, bugüne kadar bu konuda
Bakanlığınızın ve il müdürlüklerinizin bir çalışması
olup olmadığı bilinmiyor, sadece AKP milletvekillerinin bu ay içinde
ödeme yapılacağı açıklamaları var. Aralarında
Giresunun da bulunduğu fındık üretim bölgelerindeki illerde
yaklaşık 400 bin üretici sabırsızlıkla bu ödemenin
yapılmasını beklemektedir.
Bilgilerinize arz olunur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Son söz Sayın
Adıgüzelde.
16.- İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzelin, İstanbul Üsküdardaki Atik Valide Külliyesinin tekke
bölümünün yanına restorasyon adı altında yeni bir bina
inşa edilmeye başlandığına ilişkin açıklaması
ONURSAL ADIGÜZEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen
hafta, AKPnin talan ve rant ekonomisine bir tarihî ve kültürel
mirasımızın daha kurban edildiğini öğrendik. Medyaya
yansıdığı üzere, İstanbul Üsküdardaki Atik Valide
Külliyesinin tekke bölümünün yanına restorasyon bahanesi, adı
altında yeni bir bina inşa edilmeye başlandı. 2863
sayılı Kanuna göre, tescilli binalara bitişik bina
yapılamayacağının açıkça ifade edilmesine
karşın, dört yüz elli yıllık külliyenin dibine bina dikilmesine
nasıl izin verildiğiyse merak konusu.
Buradan iktidara
sesleniyorum: Bizi geleneklerine, tarihine sahip çıkmamakla suçluyorsunuz;
milyonlarca lira harcayıp fetih kutlamaları yapıyorsunuz;
Tarihimizi yaşatıyoruz. bahanesiyle kaçak külliyeler inşa ediyorsunuz
ama bu sizi Mimar Sinanın dört yüz elli yıllık eserine beton
atmaktan alıkoymuyor, sizi dört yüz elli yıllık eseri yok
etmekten alıkoymuyor. Ülkenin dört bir yanında AVMler
yeşertiyorsunuz. Kültür, sanat adı altında taş üstünde
taş koymadınız. Ama en azından dört yüz elli
yıllık
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, söz almak isteyen grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Baluken, buyurun.
Süreniz iki dakika.
17.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Anayasa Mahkemesinin 16 Haziran 1994 tarihli Demokrasi Partisini
kapatma kararını bir kez daha kınadığına, iktidar
partisi eliyle HDP şahsında demokratik siyasetin tasfiye edilmeye
çalışılmasını darbe zihniyetinin bir yansıması
olarak gördüklerine, 16 Haziran Ev İşçileri Gününe, 16 Haziran
2013te İstanbulda polis tarafından vurulan Berkin Elvanın
katillerinin hâlâ bulunmadığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 16 Haziran 1994te Anayasa
Mahkemesi Demokrasi Partisini yani kamuoyunun bildiği adıyla DEPi
kapatmıştı. Bundan tam yirmi iki yıl önce alınan bu
darbe kararını buradan bir kez daha kınadığımızı
ifade etmek istiyoruz. Türkiyenin siyasi tarihinde, demokrasi tarihinde siyasi
partileri kapatan bütün o süreçleri darbe uygulaması olarak
gördüğümüzü ve kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Aradan yirmi iki yıl geçmiş olmasına rağmen, bugün de
bizzat o kararların mağduru olmuş bir iktidar partisi eliyle HDP
şahsında demokratik siyasetin tasfiye edilmeye
çalışılmasını da bu darbe zihniyetinin bugüne
uzanması, bir yansıması olarak değerlendirdiğimi ifade
etmek istiyorum. Yirmi iki yıl önce uygulanan bu otoriter,
baskıcı, antidemokratik darbe kararları nasıl bir işe
yaramadıysa, bugün HDPyi Parlamenotadan ve demokratik siyasetten atmak
isteyen saray-AKP iktidarının darbe uygulamalarının da
işe yaramayacağını ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, bugün 16 Haziran Ev
İşçileri Günü. Ev işçilerinin güvencesiz, son derece kötü
koşullarda çalıştığını belirtmek istiyoruz.
Özellikle, daha çok cam silerken yüksekten düşüp yaşamını
yitiren ev emekçileri, ev işçileri başta olmak üzere, güvencesiz
çalışıp iş cinayetlerinde yaşamını yitiren
bütün emekçi kardeşlerimizi buradan saygıyla, rahmetle anmak
istiyorum. Çok ağır sömürü koşullarıyla karşı
karşıyalar, işçi oldukları hâlde İş Yasası
kapsamında değiller, emekleri hiçe sayılıyor, gittikleri
evlerde her türlü hakarete, her türlü tacize
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakikalık ek süre veriyorum
Sayın Baluken, toparlayın lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Her
türlü hakarete ve kötü muameleye maruz kalabiliyorlar. Bu sömürüye
karşı, ev işçilerinin kiralık
olmadığını ve özlük haklarıyla birlikte işçi
statüsünü düzenleyen bir yasa tasarısının mutlaka Parlamentonun
gündemine gelmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Nitekim, ILOda 14
ülkenin imzaladığı 189 sayılı Sözleşmede de bu
yönlü düzenlemeler var. Dolayısıyla, bütün Parlamentoda grubu bulunan
siyasi partilere bu yönüyle çağrı yapmak istiyorum.
Diğer taraftan, 16 Haziran 2013 tarihinde
İstanbulda polis tarafından vurulan Berkin Elvan, hastanede 269
günlük bir yaşam mücadelesinden sonra on beş yaşında ve 15
kilo olarak 11 Mart 2014te vefat etti. Berkinin katilleri hâlâ
bulunmadı, hâlâ yargı önüne çıkarılmadı, hâlâ hak
ettikleri cezayı almadılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Berkinin annesi, maalesef, popülist yaklaşımlar neticesinde miting
alanlarında yuhalatıldı. Bu ayıbın kendisi bile
Berkinin şahsında bütün Gezi şehitlerine karşı bu
iktidarın bir özür ve hızla adaleti yerine getirme borcu
olduğunu gösteriyor.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ahrazoğlu, sisteme girmişsiniz,
siz mi konuşacaksınız?
OKTAY VURAL (İzmir) Benim yerime, grup
adına Sayın Ahrazoğlu konuşacak.
BAŞKAN Sizin yerinize Sayın
Ahrazoğlu konuşacak.
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet.
BAŞKAN Buyurun.
18.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin
Ahrazoğlunun, Bayır Bucak bölgesinde birçok köyün Rus birlikleri
tarafından işgal edildiğine ve Hükûmetin Türkmenlere gerekli
yardımları yapmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Bayır Bucak bölgesinde
Yamadi Köyü hariç olmak üzere İsa Pınar, Karamanlı, Kelez,
Sarraf köyleri Esat ve Rus birlikleri tarafından işgal edilmiş,
30 Bayır Bucak Türkmeni, Türkü katledilmiştir, bir o kadarı da
yaralı ve kayıp olarak söylenmektedir. Bir yandan
Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız Rusyayla
yumuşama politikaları güderken bir yandan da Türkmenlerin
katledilmesini anlamak mümkün değildir. Buralarda, ayrıca Halep
tarafında, Türkmen köyleri bir yandan PYD tarafından, bir yandan
DEAŞ, bir yandan da Rus ve Esat birlikleri tarafından
kuşatılmıştır.
Türkmenlerin yalnız
bırakılmaması, onlara Türkiyenin yardım elini
uzatması gerekmektedir. En azından, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Türkmenlere yapılan bu
zulmün kınanmasını ve bir an önce Hükûmetimizin Türkmenlerle
ilgili gerekli yardımları yapmasını talep ediyor, yüce
Meclise de saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ahrazoğlu.
Sayın Bostancı, buyurun.
19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, 16 Haziran 1950 Türkçe ezan okunmasına son
verilerek yeniden Arapça ezana dönülmesinin, 16 Haziran 1964 Martin Luther
Kingin Nobel Barış Ödülü almasının yıl dönümlerine ve
mümkün olan bütün yol ve yöntemlerin Suriyedeki Türkmenler için
kullanıldığına ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
1950 yılında bugün, Türkçe ezan
okunmasına son verildi ve yeniden Arapça ezana dönüldü. Ezanın Arapça
okunması, İslam ümmeti arasında ortak bir sembolik anlam
taşır; o bakımdan, son derece önemlidir. Aynı dinin
mensupları milliyete, farklı kültürlere ilişkin
sınırları bu tür ortak semboller marifetiyle aşarlar. O
bakımdan, 1950de Türkiye Büyük Millet Meclisinin almış
olduğu bu kararla, Türkiyenin de Türkiyedeki Müslümanların da
İslam ümmetinin bir parçası olduğuna ilişkin bu son derece
önemli, değerli ve anlamlı, sembolik, ezanın Arapça
okunması kararıyla birlikte altı çizilmiştir bu durumun. O
bakımdan, bunu tekrar hatırlatmak istedim.
Amerikadaki yurttaş hakları önderlerinden
ırk ayrımı karşıtı, şiddet
karşıtı Martin Luther King -ki 39 yaşında 1969da bir
suikast neticesinde öldürülmüştü- yine bugün, 1964 yılında Nobel
Barış Ödülünü kazandı. Biz AK PARTİ olarak, dünyanın
her yerinde ırk ayırımına yönelik bu tür hareketleri olumlu
karşılıyor, ırkçılığı
insanlığa yönelik en büyük tehdit olarak görüyoruz. Yine aynı
şekilde, insanlara dinleri, dilleri, cinsleri, ırkları
dolayısıyla yapılacak her tür şiddet ve baskıyı
reddediyoruz. Bu anlamda, Martin Luther Kingin de bizim perspektifimiz
bakımından, evrensel bakışımız
açısından önemli bir yeri olduğunu belirtmeliyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakikalık ek süre veriyorum
Sayın Bostancı, tamamlayın lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Suriyede bir
iç savaş yaşanıyor ve bunun acılarını Suriyenin
çok çeşitli milletten, soydan insanları çekiyorlar; Türkmenler,
Kürtler, Araplar farklı baskıların altında eziyet
çekiyorlar. Türkiye'nin Suriyeye yaklaşımı, bütün eziyet
çekenlere, bütün mazlumlara yönelik temel insani değerler istikametinde
bir yaklaşımdır ve gücü, imkânları nispetinde bunu yerine
getirmektedir; Suriyedeki Türkmenlere yönelik ilgisi, yaklaşımı,
yardımları ve dayanışması çok çeşitli biçimlerde
sürmektedir. Hem doğrudan insani yardımlar biçiminde hem de
uluslararası platformlarda Suriyedeki o insani trajedinin bir
parçası olarak Türkmenlerin çektiği acıların ifade edilmesi
ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
dünya
kamuoyuyla dayanışmanın sağlanması biçiminde, mümkün
olan bütün yollar ve yöntemler Suriyedeki Türkmenler için
kullanılıyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Altay, buyurun.
20.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
15-16 Haziran işçi sınıfının büyük direnişinin
46ncı yıl dönümüne ve Hükûmet ile Cumhurbaşkanının
her türlü temel hak ve özgürlük talebine yönelik terörist
yakıştırmasını doğru bulmadığına
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İki günde iktidar milletvekilleri sesimi
kıstı, bu yüzden özür diliyorum sizden.
BAŞKAN Geçmiş olsun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yani, bir tıbbi durum değil, iktidarın
tavrıyla ilgili.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hak mücadelesi insanlık tarihiyle yaşıttır. Hak mücadelesi
kutsaldır, saygıdeğerdir. Yönetenler tarafından
anlayışla karşılanması gereken, hoşgörülü bir
tutum takınılarak iş birliğiyle sorunların çözülmesi
noktasında yönetime bir uyarı, bir protesto, zaman zaman bir direnme
hakkıdır. Türkiye'de ve dünyada bütün yönetimlerin de zaman zaman hak
mücadeleleri noktasında hoşgörüsüz, insafsız, ceberut tutum
aldıkları bir vakıadır. Bu çerçevede, bugün 16 Haziran,
Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde 15-16 Haziran olayları işçi
sınıfının büyük ve şanlı direnişi olarak
demokrasi tarihimizdeki yerini almıştır. Hiç şüphesiz,
bundan sonra da hak gaspları noktasında ezilenler ve emekçiler,
çalışanlar, öğrenciler, çiftçiler, esnaf haklarını
korumak için demokratik yollara, barışçıl bir şekilde
demokratik yollara başvurarak mücadelelerini sürdüreceklerdir.
16 Haziranın 46ncı yılı
vesilesiyle o gün yaşamını yitiren 3 emekçimize rahmet dilerken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın sözünüzü, bir
dakika ek süre veriyorum.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) -
Hükûmetin ve Cumhurbaşkanının her türlü temel
hak ve özgürlük talebine yönelik terörist
yakıştırmasını doğru
bulmadığımızı, hak mücadelesinin kutsal bir mücadele
olduğunun bilincinde olması gerektiğini, demokrasimizin ancak bu
bilinçle güçlenip yeşereceğini, aksi bir durumun ülkeyi kaos
ortamına sürüklemekten başka bir işe
yaramayacağını bu vesileyle anımsatıyor, 16 Haziran
şehitlerini rahmetle anıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Altay 15-16 Haziran olaylarından bahsetti;
1970, üzerinden kırk altı yıl geçti. Bu olaylar 274 ve 275
sayılı -Sendikalar Yasası ve çalışma
yaşamına ilişkin- yasaların değiştirilmesi
sebebiyle ortaya çıktı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Korsan
tebliğ yayınlıyor şu anda kendisi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu
değiştirmeyi Adalet Partisi
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ve CHP
yaptı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
ile Cumhuriyet
Halk Partisi beraber yapmıştır efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet,
evet, doğru.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bunu
kayıtlara geçsin diye burada söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz,
yanlış nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin, her türlü
hukuksuzluğa, haksızlığa karşı olmaya devam
edeceğiz. Ben de biliyorum böyle olduğunu. Olan olmuş, o günün şartları
o gün içinde değerlendirilir. Orta yerde, 15-16 Haziran bizim
açımızdan şanlı bir işçi direnişidir, bu kadar
basit. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun üzerinden ne hak,
ne maksat murat etti anlamadım ben.
BAŞKAN Tabii, benim yaşımdakiler
için başka bir boyutu daha var 15-16 Haziranın; kırk altı
yıl geçmiş aradan, kendimle ilgili bir problemi yaşadım siz
konuşurken.
Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, biz de
yaşıyoruz Sayın Başkan, biz de yaşıyoruz.
BAŞKAN - Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu (AP)
Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Avrupa Parlamentosu
iş birliğiyle 20-21 Haziran 2016 tarihlerinde Belçikanın
başkenti Brüksele düzenlenecek olan ABnin Göç ve Sığınma
Politikası: Genişleme Ülkeleri Parlamentolarına Etkileri
başlıklı konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden
katılması Genel Kurulun 8/6/2016 tarihli 99uncu Birleşiminde
kabul edilen heyete ilişkin tezkeresi (3/801)
Sayı: 83924060-110-41687 15/6/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi
Eylem Birimi tarafından Avrupa Parlamentosu iş birliğiyle 20-21
Haziran 2016 tarihlerinde Belçikanın başkenti Brüksele düzenlenecek
olan ABnin Göç ve Sığınma Politikası: Genişleme
Ülkeleri Parlamentolarına Etkileri başlıklı konferansa
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun
08/6/2016 tarihli ve 99uncu Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 2nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun
bilgisine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Ad ve Soyad Seçim
Çevresi
Ali Özkaya Afyonkarahisar
Milletvekili
Murat Alparslan Ankara
Milletvekili
Hayati Tekin Samsun
Milletvekili
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım. İkinci
sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500
kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin
tam metni Tutanak Dergisinde yer alacaktır.
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 22
milletvekilinin, ayçiçeği üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/232)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ayçiçek ve ayçiçek yağının üretimi,
ülkemiz ekonomisi ve toplum sağlığı için stratejik önem
taşımaktadır.
Ülkemizde yağlık ayçiçeği en fazla
Trakya-Marmara Bölgesinde (yüzde 47,2), Tekirdağ (yüzde 17,8), Edirne
(yüzde 14,9), Kırklareli (yüzde 11,4) illerinde üretilmekte olup bu illeri
sırasıyla Adana (yüzde 6,6), Çorum (yüzde 3,9), Tokat (yüzde 3,4),
Aksaray (yüzde 2,9), Amasya (yüzde 2,3) ve Eskişehir (yüzde 2,1) illeri
takip etmektedir. Marmara-Trakya Bölgesini yüzde 29,2yle Orta Anadolu Bölgesi
takip etmektedir. Geriye kalan ülkemiz ayçiçeği üretiminin yüzde 12'si
Karadeniz, yüzde 8,7si Akdeniz ve yüzde 2,8'i Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde gerçekleştirilmektedir.
Dünyada ayçiçeği yağını en çok
kullanan ülkelerden biri de Türkiye'dir. Ülkemizde ayçiçeği yağı
tüketimi yıllık yaklaşık olarak 900 bin tondur. Ancak,
yerli üretimden elde edilen ayçiçeği yağı yıllık
yaklaşık olarak 400-450 bin ton olmaktadır. Ortaya çıkan bu
açık ithalatla karşılanmaktadır. Bu nedenle, ayçiçeği
ülkemizin önemli ithal kalemlerinden biri olup Türkiye, Avrupa Birliğinden
sonra en büyük ithalatçı ülke konumundadır.
2013 yılında 710.843 ton tohum, 625.849
ton ayçiçeği yağı ithalatı, 2014 yılında ise
556.909 ton tohum, 812.401 ton ayçiçeği yağı ithalatı
yapılmıştır. Ülkemizin iklim ve toprak özellikleri dikkate
alındığında, yağlı tohumlu bitkilerin üretimi
bakımından büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen,
yağ ihtiyacımızı karşılayacak düzeyde üretim
gerçekleştirilememektedir.
Türkiye yağlık ayçiçeği tohumu
ithalatının yaklaşık yarısını
Bulgaristan'dan, diğer bölümün büyük bir kısmını ise
Ukrayna, Romanya, Rusya ve Moldova'dan, ayçiçeği yağı ithalatının
yine yaklaşık yarısını Ukrayna'dan, diğer bölümün
büyük bir kısmını ise Rusya, Arjantin, Romanya ve
Bulgaristan'dan yapmaktadır. Tohum ithalatında Bulgaristan, ham
yağ ithalatında ise Ukrayna yaklaşık yüzde 50 pay
almaktadır.
Türkiye'nin ayçiçeği
potansiyel üretim alanı 1 milyon 450 bin hadır. Ancak, bu potansiyel
üretim alanının yaklaşık 650 bin hadan
yararlanılmaktadır. Aradaki oluşan 800 bin halık alana
ayçiçeği ekilir ve ortalama olarak da verim 170 kg/da olur ise
ayçiçeğinde yıllık 1 milyon 450 bin ton üretim değerine
ulaşılabilecek, böylece de ülkemizin ithalatla karşılanan
bitkisel yağ açığı karşılanmış
olacaktır.
Ayçiçeği üretimiyle ilgili istikrarlı bir
planlamanın yapılmaması, mevcut üretim potansiyelinden yeterince
yararlanılmamasına, bunun sonucunda ayçiçeği yağı
açığının artmasına ve sanayinin
dışarıya bağımlılığının
fazIalaşmasına neden olmaktadır.
Yağlı tohumlardaki üretim maliyetlerinin
yüksek olması nedeniyle dış pazar fiyatlarıyla rekabet
edememesi, birim alandaki getirisinin düşük olması sebebiyle
yetiştirildikleri bölgelerdeki alternatif ürünlerle rekabet edememesi,
dünya ham yağ fiyatlarının Türkiye'ye göre daha düşük
olması, ürün planlamasının ve yağlı tohum üretiminin
artırılmasına yönelik politikaların etkin olamaması,
Türkiye'de yağlı tohum üretiminin yeterli
olmayışının nedenleri olarak sıralanabilmektedir.
Yıllardan beri bu üretim açığını kapatabilecek bir
çözüm bulunamamıştır. Bu durum, ithalata bağımlı
bitkisel yağ sektörümüzü dünya pazarındaki dalgalanmalara
karşı kırılgan kılmaktadır.
Tüm bu nedenlerden dolayı, ayçiçeği
ithalatının yerine yurt içi üretimin artırılması için
neler yapılması gerektiği ve ayçiçek üreticisinin
sorunlarının belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci,
İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
1) Emre Köprülü (Tekirdağ)
2) Aydın Uslupehlivan (Adana)
3) Elif Doğan Türkmen (Adana)
4) Haluk Pekşen (Trabzon)
5) Mazlum Nurlu (Manisa)
6) Kadim Durmaz (Tokat)
7) Lale Karabıyık (Bursa)
8) Musa Çam (İzmir)
9) Zeynep Altıok (İzmir)
10) Ahmet Haluk Koç (Ankara)
11) Murat Bakan (İzmir)
12) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
13) Gülay Yedekci (İstanbul)
14) Niyazı Nefi Kara (Antalya)
15) Gürsel Erol (Tunceli)
16) Bülent Öz (Çanakkale)
17) İrfan Bakır (Isparta)
18) Kazım Arslan (Denizli)
19) Tekin Bingöl (Ankara)
20) Ali Şeker (İstanbul)
21) Mevlüt Dudu (Hatay)
22) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
23) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
2.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdi ve 34 milletvekilinin, çocuk işçiliğinin
boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/233) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbul İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre,
2013 yılında yaşamını yitiren 1.235 işçinin 59'u
çocuk işçilerdir. Bu çocukların 18'i 14 yaş ve
altındadır. 2014 yılında bu sayı 54 olarak
açıklanmıştır. Başka bir ifadeyle, 2014 yılı
içinde işlenen her 100 iş cinayetinden 3ünde çocuk işçiler
hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu işçilerin de 19'u 14
yaş ve altındadır. Yani çocuk işçiler, yoksulluğu
yenmek isterken hayatlarını kaybetmektedirler. Öte taraftan, çocuk
işçiliği en yaygın olarak tarım sektöründe görülmektedir.
Tarım sektörü meslek hastalıkları ve iş kazaları
açısından en tehlikeli sektörlerden birisidir. Aynı zamanda,
çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışan
çocukların da yüzde 60ı tarım sektöründedir. Bu çocukların
dünya genelindeki sayısının 70 milyon civarında olduğu
hesaplanmaktadır. Türkiye için elimizde güvenilir bir veri
bulunmamaktadır. Türkiye, çocuk işçiliğini ortadan kaldırma
konusunda vermiş olduğu uluslararası taahhüdü yerine getirmekte
zorlanır hâle gelmiştir. Gözden saklanmaya çalışılan
ekonomik kriz, kayıt dışı çalıştırılan çocuklarımıza
ölüm ve sakatlık olarak fatura edilmektedir.
Tüm bu sebeplerle, ülkemizdeki çocuk
işçiliğinin boyutlarının araştırılarak
gerçek rakamların ortaya çıkarılması ve giderek artan çocuk
işçi ölümlerinin önüne geçilebilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
2) Şenal Sarıhan (Ankara)
3) Zeynel Emre (İstanbul)
4) Uğur Bayraktutan (Artvin)
5) Çetin Arık (Kayseri)
6) Aydın Uslupehlivan (Adana)
7) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
8) Veli Ağbaba (Malatya)
9) Murat Emir (Ankara)
10) Mehmet Göker (Burdur)
11) Ahmet Tuncay Özkan (İzmir)
12) Kazım Arslan (Denizli)
13) Serkan Topal (Hatay)
14) Devrim Kök (Antalya)
15) Gülay Yedekci (İstanbul)
16) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
17) Muharrem Erkek (Çanakkale)
18) Sibel Özdemir (İstanbul)
19) Utku Çakırözer (Eskişehir)
20) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
21) Emre Köprülü (Tekirdağ)
22) Namık Havutça (Balıkesir)
23) Faik Öztrak (Tekirdağ)
24) Şafak Pavey (İstanbul)
25) Necati Yılmaz (Ankara)
26) Ali Yiğit (İzmir)
27) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
28) Erkan Aydın (Bursa)
29) Ceyhun İrgil (Bursa)
30) Melike Basmacı (Denizli)
31) Ömer Süha Aldan (Muğla)
32) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
33) Haydar Akar (Kocaeli)
34) Gaye Usluer (Eskişehir)
35) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
Özet Gerekçe:
İstanbul İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine
göre, 2013 yılında yaşamını yitiren 1.235 işçinin
59'u çocuk işçilerdir. Bu çocukların 18'i 14 yaş ve
altındadır. 2014 yılında bu sayı 54 olarak
açıklanmıştır. Başka bir ifadeyle, 2014 yılı
içinde işlenen her 100 iş cinayetinden 3ünde çocuk işçiler
hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu işçilerin de 19'u 14
yaş ve altındadır. Yani, çocuk işçiler yoksulluğu
yenmek isterken hayatlarını kaybetmektedirler.
2015 verileri de kötümserdir. Yılın ilk
altı ayında ölen işçilerin yüzde 3,6'sı çocuk
işçilerden oluşmaktadır. Tablo, 2015'in ikinci
yarısında da değişmemiştir. İş
kazalarında hayatını kaybeden 49 çocuk işçinin 11i 14
yaş ve altındadır. Bu tablo etkileri itibarıyla toplumun
geniş kesimlerini ilgilendirmektedir.
Öte taraftan, çocuk işçiliği en
yaygın olarak tarım sektöründe görülmektedir. Tarım sektörü
meslek hastalıkları ve iş kazaları açısından en
tehlikeli sektörlerden birisidir. Aynı zamanda, çocuk
işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışan çocukların da
yüzde 60 tarım sektöründedir. Bu çocukların dünya genelindeki
sayısının 70 milyon civarında olduğu
hesaplanmaktadır, Türkiye için elimizde güvenilir bir veri
bulunmamaktadır.
Kayıt dışı işçi havuzunun
önemli bir kaynağı olarak görülen çocuklarımız tarım
sektörü haricinde sanayi ve hizmet sektöründe de güvencesiz ve kaçak olarak
çalıştırılmakta, özellikle yaz aylarında bu
sektörlerde dikkatsizlik, ihmal gibi nedenlerle iş cinayetlerine
bağlı ölümler son derece yüksek olmaktadır.
Tarım sektöründe toplayıcılık
başta olmak üzere birçok işi yüklenen çocuk işçilerin büyük
çoğunluğunu kızlar oluştururken inşaat işlerinde
ise erkek çocukların ağırlıklı olarak
çalıştıkları görülmektedir.
Taraf olduğu ILO sözleşmesinden
kaynaklanan yükümlülüklerinin yanı sıra, yıllardır
kapısında bekletildiği Avrupa Birliğine de çocuk
işçiliğini 2014 yılında tamamen ortadan
kaldırmayı taahhüt eden Türkiye bu sözünü yerine getirmemiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2013 yılı sonunda
açıkladığı Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve
Eylem Planında
6-17 yaş arasındaki 15 milyon 247 bin
çocuktan 893 bininin, 6-14 yaş arasındaki çocukların ise 292
bininin çalıştığı ifade edilmiştir. Başka
bir deyişle, ailesinin ekonomik durumu nedeniyle ilköğretimini
tamamlamamış çocuklarımız çocuk işçi olarak çok daha
erken yaşlarda kayıt dışı olarak, yasak olmasına
rağmen çalışma hayatına katılmaktadırlar.
Gizlenen ekonomik kriz, kayıt dışı
çalıştırılan çocuklarımıza ölüm ve sakatlık
olarak fatura edilmektedir.
Ülkemizin çevresinde meydana gelen gelişmeler
de çocuk işçiler sorununa başka bir boyut katmıştır.
Özellikle ülkelerinde süregelen iç savaştan kaçarak ülkemize
sığınan Suriyeli mülteciler ucuz iş gücü olarak görülmekte
ve merdiven altı tabir edilen atölyelerde kayıt dışı
olarak istihdam edilmektedirler. Bu şekilde
çalıştırılanların büyük bir bölümünü de
çocukların oluşturduğu görülmektedir.
Tüm bu sebeplerle, ülkemizdeki çocuk
işçiliğinin boyutlarının araştırılarak
gerçek rakamların ortaya çıkartılması ve giderek artan
çocuk işçi ölümlerinin önüne geçilebilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
3.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu ve 20 milletvekilinin, demir çelik sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/234)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Demir çelik sektörünün yaşadığı
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla aşağıda belirtilen gerekçelerle
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
22/12/2015
1) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Erkan Akçay (Manisa)
4) Baki Şimşek (Mersin)
5) Mustafa Mit (Ankara)
6) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
7) Deniz Depboylu (Aydın)
8) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
9) Arzu Erdem (İstanbul)
10) Kamil Aydın (Erzurum)
11) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
12) Erkan Haberal (Ankara)
13) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
14) Seyfettin Yılmaz (Adana)
15) Zühal Topcu (Ankara)
16) Mehmet Erdoğan (Muğla)
17) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
18) Kadir Koçdemir (Bursa)
19) Zihni Açba (Sakarya)
20) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
21) Erhan Usta (Samsun)
Gerekçe:
Gerekçe:
Ülkemizde demir çelik
sektörünün tarihi cumhuriyet yıllarına dayanmaktadır. İlk
demir çelik tesisi 1930'lu yıllarda Kırıkkalede
kurulmuştur. Demir çelik talebindeki gelişmeye cevap vermek üzere
1975 yılında, bir diğer entegre tesis olan İskenderun Demir
Çelik Fabrikası üretime başlamıştır.
Demir çelik sektöründe
Türkiye dünyanın önde gelen üreticileri arasında yer almaktadır.
Ülkemiz 2014 yılında 34 milyon tonla küresel demir çelik üretiminin
yüzde 2sini gerçekleştirmiştir. Bu üretim seviyesiyle dünyada
8inci, Avrupa'da ise Almanya'dan sonra 2nci sırada bulunmaktadır.
2000li yıllarda hızlanan yatırımlarla birlikte
dünyanın başlıca ham çelik üreticilerinden biri hâline gelen
Türkiye'de sektörün üretim kapasitesi 2000-2013 yılları arasında
yüzde 150 artarak 20 milyon ton/yıldan 50 milyon ton/yıla
çıkmıştır.
Sektörde faaliyet gösteren
firmalar dört bölgede kümelenmiştir. Son dönemde yatırımlar hem
önemli demir çelik üretimi merkezlerinden İskenderun'da hem de Orta
Doğu'ya yakın konumu nedeniyle Osmaniye çevresinde
yoğunlaşmaktadır.
Sektör, Türkiye'nin önde
gelen ihracatçı sektörleri arasında yer almaktadır. Demir çelik
sektörü, motorlu taşıtlar ve hazır giyim sektöründen sonra en
fazla ihracat yapan 3üncü sektör konumundadır. Toplam ihracatın
yüzde 10'unu tek başına gerçekleştiren demir çelik sektörünün
2014 yılı ihracatı 2013'e kıyasla miktar bazında yüzde
5 düşüşle 18 milyon ton, tutar bazında ise yüzde 4 gerileyerek
15,2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.
Türkiye ham madde
bakımından ithalata bağımlıdır. Bu çerçevede,
tedarik pazarlarında yaşanan sıkıntılar sektöre
doğrudan yansımaktadır. Türk üreticilerin, üretim
yapısına ve ham maddede ithalatına bağımlı
olması paralelinde uluslararası rakiplerine göre maliyet
dezavantajına sahip olması pazar kayıplarını da
beraberinde getirmektedir.
Ayrıca,
yoğunlaşan küresel rekabet paralelinde ülkeler kendi sektörlerini
korumaya dönük tedbirlerini artırmaktadır. ABD, Kanada, Avustralya,
Ürdün, Fas, Tayland ve Mısır'ın Türkiye menşeli belirli
ürünlere getirdiği ilave vergi bunun örneklerindendir. Önümüzdeki dönemde
bu çerçevede pazar kayıplarının artacağı tahmin
edilmektedir.
Ülkemiz demir çelik
üretiminin yüzde 40'ının gerçekleştiği, tesislerinde 18 bin
işçinin çalıştığı Hatay'ın İskenderun
ve Dörtyol ilçelerinde devletin şirketler üzerinde büyük bir baskı
kurmasının krizi derinleştirdiği ve bunun sonucu birçok
firmanın dünyayla rekabet etmekte zorluk yaşadığı ve
sektörden de ayrılmayı düşündüğü ifade edilmektedir.
Eylül ayında Türkiye'nin toplam ham çelik
üretimi geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 14,1
oranında, elektrik ark ocaklarında gerçekleştirilen ham çelik
üretimi ise yüzde 23,4 gibi olağanüstü bir seviyede düşüş
göstermiş bulunmaktadır. Türkiye'nin eylül ayında
gerçekleştirdiği ham çelik üretimi son yılların en kötü
performanslarından birisini yansıtmaktadır. Sektörün girdi
maliyetlerinin öncelikle masaya yatırılması, rekabet gücünü düşüren
her türlü fon ve kesintiye son verilmesi, enerji girdi maliyetlerinin
düşürülmesi ve dampingli ithalata karşı acilen tedbir
alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Türkiye'nin en büyük 500 sanayi şirketi
arasında ilk 100'de yer alan ve bölgede cami, okul, köprü yaptırarak
birçok sosyal projeye imza atan bazı şirketlerin üretimlerini
durdurması ve işten çıkarmaların başlaması
bölgede ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden
olacaktır.
Demir çelik sektöründe yüzde sıfır KDVyle
alınan yarı mamulün yüzde 18 KDVyle satılması ve sektörün
otuz yıl önceki mevzuatlarla yönetilmesi sorunlardan birkaçıdır.
Fire payları, KDV oranları, enerji giderleri ve sektörün
sorunlarıyla ilgili çözüm bulunması gerekmektedir. İskenderun
bölgesinde çalışan 18 bin aileyi yakından ilgilendiren
işten çıkartmaların yayılması ve üretimin durdurulması
hâlinde Dörtyol, Payas ve İskenderun bölgesi çok büyük
sıkıntılar yaşayacaktır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle demir çelik
sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılması gerekli görülmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de son
yıllarda oldukça hız kazanan kentsel dönüşüm
uygulamalarında yaşanan sorunların tespit edilmesi amacıyla
16/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 16 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
16/6/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 16/6/2016 Perşembe
günü -bugün- toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
16 Haziran 2016 tarihinde
Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından verilen -2264 sıra numaralı- Türkiye'de son
yıllarda oldukça hız kazanan kentsel dönüşüm
uygulamalarında yaşanan sorunların tespit edilmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 16/6/2016 Perşembe günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı, Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken olacak.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Müsaadeniz olursa,
araştırma önergemizin konu başlıklarını tekrar,
sağlıklı karar vermeniz açısından bir kez daha burada
okumak istiyorum: Kentsel dönüşüm uygulamalarında yaşanan
sorunların tespit edilmesi, dönüştürülen alanlardaki yöre
halkının barınma hakkını ihlal eden
yaklaşımların ortaya çıkarılması, acele
kamulaştırma adı altındaki hukuk dışı
yaklaşımların terk edilmesi ve yurttaşların karar alma
süreçlerine dâhil edilmesi... amacıyla bir araştırma önergesi
getirmişiz. Şimdi, iktidar partisinden sayın milletvekillerinin
bu konu başlıklarına hangi yönden karşı çıkarak
karşıt oy kullanacaklarını
anlamadığımızı, anlayamayacağımızı
en başından ifade etmek istiyoruz. Yaptığınız
kentsel dönüşüm uygulamalarına eğer güveniyorsanız,
halkı mağdur etmedi diyorsanız, halkın karar alma
süreçlerinde dışlanması gibi bir durum yaşanmıyor
diyorsanız, o durumda sizin bu vermiş olduğumuz önergeyi
desteklemenizin, oluşturulan bir komisyonun getirdiğiniz bu yasal
düzenlemelerin sonuçlarıyla ilgili bir çalışmayı hızla
yürüterek Meclis Genel Kuruluna getirmesinin hayati olduğunu burada ifade
etmek istiyorum.
Bakın, sadece
muhalefetten geldi diye araştırma önergelerini, kanun tekliflerini
reddederek yanlış yapıyorsunuz. Yani bu kentsel dönüşüm
uygulamasıyla ilgili binlerce, yüz binlerce insanı mağdur duruma
getirmişsiniz.
İki gün önce burada, CHP Milletvekili,
Sayın Meclis Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, son derece önemli bir yasa
teklifi getirdi. 2981 sayılı Yasanın tekrar
işlevselleştirilmesi ve elinde tapu yetki belgesi olan
yurttaşların mağduriyetinin giderilerek tapu belgelerinin,
tapularının kendilerine iade edilmesiyle ilgili, son derece de güzel
bir sunumla buradan bütün milletvekillerine duyarlılık
çağrısı yaptı. Yani, Meclis başkan vekillerinin
partilerüstü durumunu da göz önünde bulundurarak, milletvekili
arkadaşımızın, üstelik son derece önemli bir sunumla
birlikte buraya getirmiş olduğu ve yüz binlerce insanı
ilgilendiren bir konuyla ilgili bile, maalesef, parmaklarınızı
ret yönünde kaldırdınız. Oysaki, şu anda, elinde tapu yetki
belgesi olan ama tapusunu alamayan, aslında 2981 sayılı Yasaya
göre de bu hakkı kazanmış, sizin getirmiş olduğunuz
6306 sayılı Yasayla da Mayıs 2018de bu hakkını
kaybetmek üzere tedirginlik yaşayan yüz binlerce
insanımızın durumu var. Yani, sırf muhalefet partisinden
geldi diye bu yaklaşımlarınızı kabul etmemiz
Bu
şekilde reddiyeci bir yaklaşımla burada politika, siyaset
yürütmenizi son derece yanlış bulduğumuzu bir kez daha ifade
etmek istiyorum.
Bakın, bu kentsel dönüşüm adı
altında, siz, yaptığınız yasal düzenlemelerle
yurttaşların mülkiyet ve barınma hakkını tamamen
ortadan kaldırdınız. Sürem yetmeyecek, bütün o yasal
düzenlemeleri buradan ifade edemeyeceğim ama 6306 sayılı Yasa,
bu anlamda, AKP Hükûmeti döneminde yurttaşın, vatandaşın
mülkiyet ve barınma hakkını ortadan kaldıran yasal
düzenlemelerin temel dinamiği, omurgası niteliğindedir.
Yine, son aylarda buraya getirmiş
olduğunuz, kamu güvenliğini tehdit eden durumlarda riskli alan ilan
etme torba yasasının, aynı şekilde acele
kamulaştırma adı altında yurttaşın, vatandaşın
mülkiyetini gasbetme, ona el koyma anlayışının bu
yürütmüş olduğunuz politikaların temel belirleyenleri olarak
burada ifade edilmesini önemli bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Bu düzenlemelerle -dediğim gibi- özel mülkiyeti
tamamen ortadan kaldırdınız. Hatta, öyle ucube şeyler
yaptınız ki acele kamulaştırma düzenlemesiyle size kamu
arazisini ya da kamu kurumlarını bile kamulaştırmaya tabi
tuttunuz. Oysaki, Anayasada kamulaştırmanın sadece özel
mülkiyeti ilgilendirdiği son derece nettir. Bakın, bu 6306
sayılı Yasayı buraya getirdiğinizde de
itirazlarımızı yapmıştık, Belediyelerden yetkiyi
almakla, ihale süreçlerini şeffaf denetimlerden kaçırmakla,
ihalelerde kendi yandaş çevrenize rant alanları yaratmakla
yanlış yapıyorsunuz. diye muhalefet burada yüksek sesle o
itirazları dile getirmişti. Aynı şekilde, Meraları,
ormanları, kıyıları, sit alanlarını, zeytinlik
alanlarını ranta açık hâle getirecek şekilde, talanı
öngören bir düzenlemenin altına imza atıyorsunuz. diye
uyarmıştık. Yine, riskli alanlarda risk taşımayan
yapıların bile yıkılmasının önünü açan bir
düzenlemeyle binlerce, yüz binlerce insanı mağdur edeceğinizi
söylemiştik. Ama bunları dinlemeyip kendi bildiğinizi
yaptıktan sonra, bakın, bugün, Sur, Cizre, Silopi başta olmak
üzere, İstanbul, İzmir, Adana, Mersinde yüz binlerce
yurttaşı, vatandaşı en temel hakkı olan barınma
hakkı ve yaşam hakkından mahrum bırakacak şekilde
maalesef mağdur ettiniz. Birçok düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi iptal
etmesine rağmen, torba yasalarla tekrar yasal birtakım hilelere
başvurmak suretiyle buraya getirmiştiniz. Şunu söyleyeyim: Yani,
Surda, Cizrede, Silopide, ablukanın olduğu kentlerde şu anda
yüz binlerce insanı zaten evinden uzaklaştırdınız;
barınma hakkını, yaşam hakkını ortadan
kaldırdınız. Oradaki o süreci kamu güvenliği, kamu düzeni,
terörle mücadele kılıfı adı altında Türkiye
halklarına sundunuz ama oysa, bakın, bugün, aynı uygulamayı
İstanbulda, İzmirde, Adanada, Mersinde yurttaşın önüne
götürünce yurttaş sizin kamu düzeni kılıfıyla getirmiş
olduğunuz bu yalanın aslında doğruya tekabül
etmediğini anlamış durumda.
Mahalle birlikleri Meclise ziyarete geliyorlar,
grubumuza da geldiler. Yani, İstanbulda bugün, Sarıyer, Fikirtepe
başta olmak üzere, Pendikte, Beykozda, Gaziosmanpaşada,
Sultangazide, Küçükçekmecede, Kadıköyde, Beyoğlunda,
Şişlide yüz binlerce insan sizin bu kentsel dönüşüm
yasalarınızla ilgili barınma hakkının elinden
alınmasından duyduğu çekinceyi Meclise duyurmaya
çalışıyor. Aynı şekilde, İzmirde yine
Karabağlar, Kemalpaşa başta olmak üzere binlerce insanın bu
yönlü endişeleri var.
Şimdi bizim getirmiş olduğumuz bu
araştırma önergesiyle bu yurttaşların endişelerinin
ortadan kaldırılmasıyla, Surda, Cizrede, Silopide yürütülen o
hukuksuz süreçlerle ilgili de yurttaşların nasıl mağdur
edildiğinin Türkiye kamuoyuna gösterilmesiyle ilgili önemli bir
fırsat yakalayacağız. O nedenle, umarız ki her zaman
yaptığınız gibi toptan reddeden bir yaklaşım
içerisinde olmazsınız, bu önergemize destek verirsiniz, hızla
Meclisin oluşturduğu bir araştırma komisyonu da sizin
getirdiğiniz yasal düzenlemelerle mağdur olan
yurttaşlarımızın sorunlarını tespit edip çözüm
önerilerini ortaya koyar.
Ben özellikle buradan Türkiye halklarına
çağrı yapıyorum: Bakın bu barınma hakkıyla ilgili
yani yaşam alanlarınızın ve özel mülkiyetin gasbedilmesiyle
ilgili Sur, Cizre, Silopide yaşanan süreçler nasıl bir
kılıf üzerinden, nasıl bir yalan üzerinden sizin önünüze
getirilip şu anda o fatura size de ödetilmek isteniyorsa bütün orada
yaşanan o savaş sürecinin faturası da değişik
vesilelerle önünüze getirilecek. O nedenle, iktidarın bu
uygulamalarına karşı demokratik tepkinizi ortaya koyma, bütün
Türkiyedeki 78 milyon yurttaşın hakkına, hukukuna sahip
çıkma noktasında hepimizin büyük bir duyarlılık içerisinde
olması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Yapılması gerekenler aslında nettir.
Bir kere, bu 6306 sayılı Yasayı bütünüyle değiştirmek
gerekiyor. Yani yerel yönetimleri, işte mimarlar, mühendisler
odalarını, şehir plancıları odalarını,
halkı, kentin dinamiklerini tamamen dışlayıp bütün yetkiyi
merkeze, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına veren ucube bir
yasayı hızla kaldırmamız gerekiyor. Kentsel dönüşümü
belki tarihî, kültürel, toplumsal, sosyal dokuyu bozmadan, yerinden yönetim
anlayışıyla hayata geçirmek gerekiyor. Yani kapitalist
modernitenin sömürü alanlarını yurttaşın bütün yaşam
hakkını ya da yaşam alışkanlıklarını,
kültürünü talan edecek şekilde yürütmemeniz gerekiyor.
İmar mevzuatı düzenlemesi gündeminizde. Bu
düzenlemeyle birlikte, işte demin bahsetmiş olduğum 2981, 775 ve
4706 sayılı yasalarla vatandaşın, yurttaşın
kazanmış olduğu hakları garanti altına alacak
birtakım yasal düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Mümkün
olduğunca özetlemeye çalıştığım, bu sorun
alanlarını on dakikaya sığdırmak da mümkün
olmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ancak tüm
belirttiğim bu hususlardan ötürü bir kez daha hepinizden önergemize destek
istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk olarak Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek
konuşacak.
Buyurunuz Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Türkiyede
son yıllarda oldukça hız kazanan kentsel dönüşüm uygulanan
alanlarda yaşanan sorunların tespit edilmesi ve ilgili
araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve
aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Adanada geçen hafta zırhlı polis
aracının devrilmesiyle yaralanan polis memurlarımızdan
Mehmet Oflaz tedavi gördüğü hastanede bugün şehit olmuştur ve bu
arada Türkmen Dağı, Esad güçlerinin acımasız
saldırıları altında şehit vermeye devam etmektedir.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, acılı ailelerine ve Türk
milletine sabırlar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef Türkiye
köyden kente göçün yaşandığı yılları iyi
değerlendirememiştir ve bu göçe hazırlıksız
yakalanmıştır. Türkiyenin birçok yerinde kentlerin
girişlerinde varoşlar oluşmuştur, bununla ilgili bir önlem
alınamamıştır. Türkiyenin terör ve işsizlikten sonra
en önemli sorunu planlamadır. Planlamanın sağlıklı yapılabilmesi
için mülkiyet sorununun çözülmesi gerekmektedir. 2016 yılında hâlâ
Türkiyede tapulama bitirilememiş, 2/B ve hazine arazileriyle ilgili
sorunlar çözülememiştir. Mülkiyetin çözülemediği yerde
sağlıklı planlama yapılabilmesi mümkün değildir.
Sağlıklı planlama için yer seçiminin doğru
yapılması, kentlerin gelişme alanlarının doğru
tespit edilmesi, tarım alanlarına yayılmaların
engellenmesi
Ama maalesef, bu konuda sürekli kötü örnekle
karşılaşıyoruz. Tarımın merkezi olan Çukurovada
10 bin dönüm tarım arazisi katledilerek havaalanı
yapılmaktadır. Havaalanı, Adana ve Mersin için ihtiyaçtır.
Yalnız, bu kadar verimli topraklar yerine daha çorak toprakların
olduğu bölge seçilebilirdi.
Planlamanın bölgenin yapısına ve
halkın yaşam tarzına dönük olarak yapılması
gerekmektedir. İmar planı uygulamalarının planlama
yapılan bölgede ivedi olarak yapılması, planın
kâğıt üzerinde kalmaması
Ama maalesef, imar
planlarının Türkiyenin birçok yerinde uygulaması
yapılmamıştır. Uygulama yapılmadığı
için altyapı getirilememiş ve imara uygun arsa üretilememiştir.
Altyapı getirilen bölgelerde insanların ihtiyacına göre konut,
sanayi ve diğer ihtiyaçları karşılayabilecek
projelendirmenin sağlıklı yapılması, yapı
denetiminin sağlıklı olarak yapılabilmesi ve sağlıklı
binalar yapılması gerekmektedir. Maalesef, Türkiye'de
sağlıklı arsa üretimi yapamadığımız için
sürekli plansız olarak inşaatlar yapılmıştır ve
Türkiye'nin birçok yerinde gecekondu mahalleleri oluşmuştur. Şu
anda bu gecekondu mahallelerinde dönüşüm yaparken, uygulamada yine birçok
sorunla karşılaşılmaktadır.
Bu bölgede yaşayan insanlarımız, kimi
zaman hiçbir bilimsel ve teknik analize dayanmadan, riskli alan ve riskli
yapı kararları alınarak, dava açarak haklarını arayan
vatandaşlarımız itibarsızlaştırılarak ve
kamu idaresinin gücü ve olanaklarını kullanarak mahkeme
kararlarını hiçe sayan tutumlar takınarak, kimi zaman hangi
amaca hizmet edeceği belli olmayan amaçları tanımsız rezerv
alan kararı alarak, kimi zaman yaşayanlara
karşılığı olmayan ve abartılı rant hesapları
hayali kurdurmak suretiyle komşuyu komşuya düşürerek, kimi zaman
yıllardır siyasetçilerin ve kamu idarelerinin tapu vaatleriyle
bekletilmiş olmasını güvencesizlik malzemesi yaparak ve 2981,
775 ve 4706 sayılı Kanunlardan doğan haklarımızı
kullanılmaz hâle getirerek, kimi zaman diğer gerekçelerin
yetmediği noktada acele kamulaştırma kararı alarak, kimi
zaman yaşadığımız yerleri çıplak arsa gibi
görerek planlama pratiğini tasfiye ederek, kimi zaman adaletli
dönüşüm için organize olan ve haklarını savunanları
engelleyerek ve daha birçok adaletsiz uygulamayla karşı
karşıya.
Özellikle İstanbul ve İzmir'in birçok
mahallesinde riskli alanlar ilan edilmiş, yalnız sonuca
varılamamıştır. Riskli alan kararlarını tasfiyeye
dönük imar planına karşı mücadele eden, bununla da yetinmeyip
2981 sayılı Kanundan doğan hakların ısrarlı
takipçisi olarak Sarıyer Belediyesiyle hukuki güvenceye kavuşma
mücadelesi veren Sarıyer Mahallesi sakinleri; acele kamulaştırma
kararlarına karşı binlerce insanla itiraz edip dava açan
Gaziosmanpaşa Mahallesi sakinleri; adaletsiz arsa
satışlarına karşı mücadeleye devam eden Beyoğlu
Okmeydanı Mahallesi sakinleri; belediyenin yanlış 18inci madde
uygulamalarına, yerleşimlerin yanlış plan kararlarıyla
tasfiye edilmesine karşı mücadele eden ve 2981 sayılı
Kanundan doğan haklarını kullanarak mücadeleye devam eden Eyüp
Mahallesi sakinleri; tek tek riskli yapı kararlarına ve tapulu alan
adı altında ellerinden alınmak istenerek imar
haklarının kısıtlanmasına karşı mücadeleye
devam eden Küçükçekmece ve Yarımburgaz Mahallesi sakinleri; riskli bina
kararları alınarak önce maliyetsiz ve adaletli dönüşüme
inandırılan, lakin haklarına sahip çıktıklarında
böyle olmadığını görerek direnmeyi sürdüren
Bağcılar Mahallesi sakinleri; riskli alan kararlarına
karşı ve 2981 sayılı Kanundan doğan
haklarını kullanmak için mücadele eden Sultangazi Mahallesi
sakinleri; kentsel dönüşüm ve gelişim kararlarına
karşı mücadele eden, adaletsiz biçimde arsa
satışlarına karşı direnme gösteren Beykoz Mahallesi
sakinleri; Cumhurbaşkanlığının kullanımı
için düzenlenen Vahdettin Köşkünün alt yamacında kaldığı
için yıllardır yaşadıkları yerden tasfiye edilmeye
çalışılan Çengelköy Mahallesi sakinleri, uzun
yıllardır yaşadıkları mahallelerinden rant hevesi
yaratılarak, komşuyu komşuya düşürerek ve
rantçıların insafına terk edilerek tarumar edilmeye
çalışılan Kadıköy Fikirtepe Mahallesi sakinleri; riskli
alan kararlarına ve 4706 sayılı Kanunun adaletsiz
uygulanmasına ve arazilerinin devrinde oyalanmalara karşın
mücadele eden Pendik Mahallesi sakinleri; rant hesapları uğruna,
tapulu arsaları ve ruhsatlı yapıları Kentsel Dönüşüm
ve Gelişim Projesi nedeniyle ellerinden alınmaya dönük uygulamaya
karşı mücadele eden Çayırova, İnönü ve Emek Mahalleleri
sakinleri; riskli alan kararlarına ve 2981 sayılı Kanundan
doğan haklarını kullanmak için birlikte çaba gösteren İzmir
Karabağlar ilçesi ve Kemalpaşa ilçesi mahalle sakinleri. Kentsel
dönüşüm uygulama alanlarının tespitinde birinci önceliğin
deprem riskli bölgeler olması gerekmektedir. Şehirler ranta ve daha
çok kazanma hırsına kurban edilmemelidir. TOKİ ve belediyeler,
halkın taleplerini göz önünde bulundurmalı, vatandaşların
ihtiyacına yönelik proje hazırlamalı, sosyal donatı
alanları, o bölgeye kurulacak iş yerleri bölgelere göre seçilmelidir.
3194 sayılı İmar Kanunu yeniden ele alınmalı,
uygulamada yaşanan sorunlar ortadan kaldırılmalıdır.
Kamuya ait olan bütün alanlar düzenleme ortaklık payı kapsamında
ele alınmalıdır. Aksi takdirde hukuki çözümü imkânsız
parseller oluşmaktadır.
Seçim bölgem olan Mersin'de
10 hektarlık düzenleme sahası içerisinde 2.500 malik vardır.
Yasa gereği, uygulamada ortak katılım alanlarına bu
maliklerin tamamı ortak ediliyor. Şimdi düşünün, bir belediye hizmet
alanında 2.500 tane ortak var. Belediye, bu kadar insana nasıl
ulaşacak, kamulaştırmayı nasıl yapacak, nasıl
hizmet üretecektir? Onun için, gerekirse düzenleme ortaklık payı
yüzde 40'tan daha yüksek bir orana çekilmeli ve çözüm üretilmelidir. Özellikle
yeni imara açılan alanlarda trafik yoğunluğu ve
değişen modern şehircilik anlayışında yol
genişlikleri ve sosyal donatı alanları ihtiyacı
karşılanmamaktadır. Şehir merkezlerinde askerî bölgeler ve
resmî kurumlara ait alanlar olmasa yeşil görmekte zorlanacağız.
Türkiyede, son on dört yılda köyden kente göçe
ilave olarak doğudaki terör ve komşu ülkelerden gelen yoğun
göçle beraber Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana, Osmaniye ve
Mersin illeri yoğun göç almıştır. Bu insanların
birçoğu çadırlar ve gecekondulara yerleşmiştir. Bu
sayı bu kentlerin birçoğunun nüfusunun yüzde 20si, yüzde 30u ve
hatta yüzde 50'si geçmiştir. Devletin bu bölgelerde acil eylem planı
hazırlamasını bekliyoruz. Çok katlı ve dikey
yapılaşmadan vazgeçilmesini, yatay yapılaşmaya geçilmesini,
kentlerin bir kimliğinin olmasını
1960lı ve 1970'li yılların
Türkiyesi kent kimliği ve mimari olarak bugünün Türkiyesinden çok daha
güzel bir görünüme sahipti. Keşke o yıllardaki
yapılaşmayı kontrol altına alabilseydik.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şimşek.
Halkların Demokratik Partisi Grup önerisi
üzerinde lehinde olmak şartıyla İstanbul Milletvekili Sayın
Gülay Yedekci konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, kentsel dönüşüm aslında
Türkiyenin can alıcı ve en sıkıntılı
sorunlarından bir tanesi çünkü insanlar yaşadıkları mekânda
nasıl iz bırakıyorlarsa toplumlar da yaşadıkları
kentlerde iz bırakıyorlar. Kentler ve yerleşim alanları
insanların binlerce yıllık uygarlık ve gelişme
mücadelesinin mekânı olarak hem demokrasi mücadelesi tarihine hem
değişen ihtiyaç ve zenginliğin görüntüsü olarak ortaya
çıkan dönüşümlere maruz kalarak sürekli yaşayan bir organizma
gibi karşımıza çıkmıştır. Bugün aslında
bir afetle 644 vatandaşımızın Vanda hayatını
kaybetmesiyle 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun adı altında bir kanunla
karşı karşıyayız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
aslında bu kanunun yok hükmünde olması ve tamamen
kaldırılması düşüncesindeyiz çünkü bugün AKPnin ve onun
anlayışının yapmaya çalıştığı
şey, kent topraklarının en iyi şekilde nasıl
yağmalanacağını kendi aralarında pay etmekten ibarettir.
Bugün evinde oturan vatandaşımız Benim kapım ne zaman
çalınacak ve evim ne zaman elimden alınacak? diye endişe
etmektedir.
Buradaki AKPli milletvekili
arkadaşlarımızı tenzih ederiz çünkü bu aslında AKPnin
şu anda Hükûmette olan milletvekilleri yani bakanları ile mevcut
uluslararası ve ulusal sermaye güçleri arasındaki bir pazarlığın
ürünü. Nasıl oluyor? Şöyle oluyor: Öncelikle mevcut Hükûmet bir
inşaat grubuna çok yüksek değerde rant elde edebileceği bir
alanı peşkeş çekiyor. O firma, o parayı kazandıktan
sonra seçim döneminde iktidara ve iktidarın istediği kişilere o
parayı televizyonla, gazeteyle ya da nakden sağlıyor ya da
işte, hep söylediğimiz, kömürdü, makarnaydı bu yardımlarla
sağlıyor ve sonra bu öyle bir sarmal hâline geliyor ki artık hiç
birbirinden ayrılamayan girift ilişkiler ağına
dönüşüyor ve bu, bu konuda ses çıkaran herkesin iktidarın büyük
bir şekilde şiddetine maruz kalmasına yol açıyor. Mesela, Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve ayrıca Mimarlar Odası
da, Şehir Plancıları Odası da bu şiddetten nasibini
aldı.
Şimdi, ne yapmak lazım peki? Yağma
düzenini boşa çıkaracak kentsel politikalar düzenlemek gerekmekte.
6306 sayılı Kanunun, tüm kanun ve kararnamelerin üzerinde yer alan
ve Anayasaya da aykırı olarak insanların mülkiyet
hakkını yok sayan anlayışını artık çöpe
atmak gerekmekte. Peki, AKP ne yapıyor? 2/B orman arazileriyle ilgili bir
yasal düzenleme yapıyor, büyükşehir yasasını getiriyor,
İmar Kanununda değişiklik yapıyor, her gün yeni bir torba
yasa getiriyor, TMMOBu etkisizleştirmek için yeni yasal düzenlemeler yapıyor,
kanun hükmünde kararnameler yapıyor ve acele kamulaştırma
kararları alıyor. Acele kamulaştırma kararlarını
nerede alıyor? Mesela bir tanesini Diyarbakır Surda aldı,
birini Gaziosmanpaşada aldı ve oradaki insanları mağdur
etti. Eyüpte, Gaziosmanpaşada, Fatihte, Fikirtepede,
Bağcılarda, Sultangazide, Beykozda, Çengelköyde, Pendikte,
Sakaryada, Malatyada, Trabzonda, İzmitte, Çukurova Emek Mahallesinde,
Türkiyenin hemen her yerinde para kazanabileceklerine inandıkları
arsalar kendi aralarında paylaşılıyor ve bunun için
yapılması gereken herhangi bir yasal düzenleme varsa bunu da
yapıyorlar.
MEHMET AKİF YILMAZ
(Kocaeli) Baştan sona iftira atıyorsunuz.
GÜLAY YEDEKCİ (Devamla)
Hiçbiri iftira değil, insanlar yaşıyor. Tokludedede bir Türk
mahallesini soylulaştırmaya çalıştınız ve bir
adamcağız intihar etti. Hiç vicdan azabı çekmiyor musunuz? Siz
bu ranta ortak değilseniz niçin savunuyorsunuz ki? Gerçekten, öte dünyada
hesabını veremeyeceğiniz sözleri kullanmayın bence.
MEHMET AKİF YILMAZ
(Kocaeli) Baştan sona iftira atıyorsunuz.
GÜLAY YEDEKCİ (Devamla)
Başka bir şey anlatayım size beyefendi, trajikomik bir olay
ama bu: Pendik Belediyesi bir akaryakıt istasyonuna imar vermek için fay
hattını iptal etti bundan bir yıl önce. Bir yıl sonra, 10 Haziranda,
Kandilli Rasathanesinin kayıtlarına da geçen bir deprem oldu. Siz
kendinizi Yaradandan üstün mü görüyorsunuz? Ne haddinize fay hattını
iptal etmek. İşte, böyle, adamın gözüne sokarlar. Ne
yaptınız? İSKİnin yönetmeliğini değiştirdiniz;
dere taşma sınırını 100 metreden 10 metreye çektiniz.
Dereye haber vermeyi unuttunuz, ama, yani 100 metreden 10 metreye çektiniz,
kendiniz oraya binalarınızı, vaktiyle kol kola gezdiğiniz
paralelci arkadaşlarınızın okullarını
yaptırdınız dere yatağında ve bizim onlarca
vatandaşımız oralarda öldü, şimdi buralarda
konuşuyorsunuz hem de hiç utanmadan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Doğaya rağmen
inşaat yapamazsınız, yaparsanız, işte, dün gördünüz,
Büyükesatta, Ankaranın göbeğinde yol çöktü yol, yol çöktü.
Bilimden, fenden, teknolojiden uzaklaşırsanız geleceğiniz
nokta burasıdır yani sonunuz gerçekten çok kötü. Ama, burada
vatandaşımız mağdur, vatandaşımız
sıkıntı yaşıyor, vatandaşımız eza
çekiyor. Düşünün, bir Ayşe teyze evde oturuyor, kocası
ölmüş, kocasından bir ev kalmış kadına, üç aylık
maaşını alıp geçiniyor ama evi olmazsa geçinebilme ihtimali
yok. Bir gün kapısı çalınıyor, belediye başkanı
düzeyinde bir adam geliyor: Ya çıkacaksın ya -hiç ödeyemeyeceği
miktarda büyük bir rakamla- proje bedelini vereceksin ya da bunu belediyeye
devredeceksin. diyor. Bir proje hazırlıyorlar,
kadıncağızın evi bir otelin odası şeklinde.
Kadıncağız ne yapabilir, tek başına bir vatandaş?
Kamunun gücünü, vahşi kapitalizmi Türkiye hiçbir zaman, hiçbir dönemde
böylesine görmemişti.
Ayrıca, bütün bunların yanı sıra
derin bir hesaplaşma içindesiniz; cumhuriyet dönemiyle, Atatürk dönemiyle
hesaplaşma içindesiniz. Bütün cumhuriyet yapılarını
yıkmaya çalışıyorsunuz. Ne yaptınız?
Saracoğlu Mahallesine muhteşem bir proje hazırladınız.
Saracoğlu Mahallesini yıkmak istiyorsunuz, altından alt geçit
yapmak istiyorsunuz, orayı peşkeş çekeceğiniz firmayı
da hazırlamışsınız. Mimarlar Odası da zaten bunun
açıklamasını yaptı.
Atatürk Kültür Merkezini yıkmak istiyorsunuz.
Niye? İçinde Atatürk geçiyor diye değil mi ya da orası
cumhuriyet yapısı olduğu için. Metro istasyonlarından
isimlerini sildiniz, stadyumlardan isimlerini sildiniz. Atatürkle sorununuz
var ama bilesiniz bizim de sizinle sorunumuz var ve biliniz ki siz gelip
geçersiniz, hükûmetler gelir geçer ama Atatürk cumhuriyeti sonsuza dek payidar kalır.
(CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir)
Hanımefendi, Saracoğlu kim?
GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) Bütüncül bir planlama
ve şehircilik yaklaşımı esas alınmalıdır.
Afeti âdeta ranta çeviren bir anlayışınız var.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Saracoğlu
kim? Hanımefendi, siyasi tarihimizde Saracoğlu kim?
GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) Saracoğlu
Mahallesinde yaptığınız şey, oradaki insanları
zorla, hatta baltalarla kapılarını kırarak evlerinden
çıkarmak oldu. Bunlar televizyonlara da yansıdı. Ayrıca
orası bir tarihî ve kültürel değeri olan mahalledir, çok özel bir
alandır ve yaptığınız suçtur. Bugün yargı
mensuplarıyla birlikte çay topladığınız için şu
anda ceza almıyor olabilirsiniz ama inanın, sizin
yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın
hesabı sorulacaktır. Bu millet bunların hesabını
soracaktır Beyefendi, bundan hiç endişeniz olmasın.
Kentsel dönüşümle ilgili olarak ezcümle
söylenmesi gereken şudur: Kentsel dönüşüm yapıların,
mevcutta olan yapıların, mevcutta olan yapıların
yıkılıp yerine yeni yapılar yapılması demek
değildir, kentsel dönüşüm demek, oradaki insanların her birinin
bir hayat olduğunu bilerek, orada yaşayan herkesin bir hayali
olduğunu bilerek
Hatta, 6306da belli süreler veriliyor, kırk
beş gün, iki ay gibi süreler, diyelim ki cenazeniz var, oğlunuz öldü,
yine de çıkmak zorundasınız. İnsanlık mıdır
bu? İnsanların evini açık artırmayla satıyorsunuz.
Hiçbir dönem Bakanlığın elinde ev tapusu olmamıştı,
şimdi insanların evlerini gasbettiniz, elinizde insanların
tapuları var ama biliniz ki vicdanınızda da insanların
ahı var ve bu ah, sizi kahredecektir, iki cihanda iki elimiz
yakanızda olacaktır. (Gürültüler)
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın
Hüseyin Bürge olacak.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi
hakkında AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, kent ve şehir, yani hele hele
şehir, Medine ismiyle alakalı olup kadim medeniyetimizin
işaretlerinden bir tanesi. Hani, buradan Medineye, Ravzaya, Ravza-i Mutahharaya
selam olsun diye sözlerime başlamak istiyorum.
Bize göre Medine, bize göre şehir, bize göre
kent, canlı bir organizmadır; doğar, yaşar,
yaşlanır, afetlere maruz kalır ve sonunda da ölür.
İşte, tam da bu bağlamda kentsel dönüşüm dünyada olduğu
gibi, ülkemizde de önemli çünkü köylerde, kasabalarda ve şehirlerde hayat
geçiriyoruz. İki hayatın birleştiği yer olarak ifade
ettiğimiz, canlı merkezli, insan merkezli belediyecilik diye ifade
ettiğimiz belediye anlayışıyla, 1994 yılında,
sadece kent değil, sadece duvar değil, Bu duvarlar arasında
yaşayan insandır. özdeyişinden hareketle saygıdeğer
Cumhurbaşkanımız, o gün yoldaşımız,
Kimsesizlerin kimsesi olmaya geldik. diyerek ortaya
çıktığı belediyecilik anlayışıyla sizlerle
birkaç hususu paylaşmak istiyorum.
Ülkemizde dünyanın yaşadığı
benzer sorunlar yaşanmış, kentlerimize olan yoğun nüfus
baskısının oluşturduğu gecekondulaşma ve kaçak
yapılaşma ülkemiz için de kentsel dönüşümü bu bağlamda
gündeme getirmiştir. Bu durum da kentlerimizin sağlıklı
büyümesini ve gelişmesini önlemiş, olası bir afet durumunda can
ve mal kaybı riskini artırmış, doğal çevrenin tahrip
olmasına yol açmış, bunun yoksulluğu ve beraberinde suç
oranını besleyen bir yapıyı da oluşturduğunun
altını çizmek isterim.
2012 yılına kadar kentsel dönüşüm
konusunda ülkemizde genel ve toparlayıcı bir anlamda bir yasanın
bulunmadığı, bunun için de çözümsüzlük yaşayanlardan biri
olarak 1994-2011 arası Bayrampaşa Belediye Başkanlığı
yaptığım günlerde çektiğim sıkıntı
24üncü
Dönemde, 2012 yılında, 6306 sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunla ben
belediyelerin önünün açıldığını düşünüyorum.
Kentsel dönüşüm üç şekilde gündeme gelir:
Biri, az önce ifade ettiğim gibi, çarpık
yapılaşmadan dolayı binaların yaşlanması
dolayısıyla orada yeniden bir dönüşümle veya bir başka
alanda yeni bir şehir, yeni bir mahalle, yeni bir köy kurmakla
alakalıdır.
İkincisi de: 6306 sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunla
alakalı. Depremlerden, afetlerden dolayı kentsel dönüşüm gündeme
gelmiştir.
Üçüncüsü de: Afetten daha beter, şehirlerimizi
yaşanmaz hâle getirenler, bayrak düşmanları, millet
düşmanları, milletin birliğine kastetmiş olan PKKnın
yakıp yıktığı yerlerle ilgili de kentsel dönüşüm.
Bu da literatürümüze yeni girdiği için altını çizmek istiyorum.
1999 yılında Bayrampaşa Belediye
Başkanı olduğum dönemde Marmara, Gölcük, Düzce ve İstanbul
depremlerini Belediye Başkanı olarak yaşamış,
yüreği yanmış bir kardeşiniz, bir milletvekili
arkadaşınız olarak söylüyorum, dün de konuşmalar
geçtiği için söylüyorum: Aslında depremde valiliğin
imkânları, büyükşehir belediyesinin imkânları ve ilçe
belediyelerinin imkanlarıyla -tabirimi mazur görün- kendi yağıyla
kavrulan bir anlayışla kendi yıkıklarımızı
kaldırdığımız ve canlarımızı
yıkık arasından, afetlerin altından
çıkardığımız günleri hatırlıyorum. Hani bir
devlet yetkilisinin bir telefonu veya bir telgrafı veya bir aracı
gereci size yardıma geldi mi? derseniz, elimizi vicdanımıza
koyarak söylüyorum ki: Ben böyle bir yardımla buluşmadım.
Bunu konuşanlara, bunu ifade edenlere söylemek
istediğim husus 2011 Van depreminde yine burada milletvekili
olduğumuz günlerde aynı günün ertesi günü Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve
bakanlarımızın Vanın deprem gördüğü, afet
gördüğü yere gittiği, Bakanlar Kurulunun toplantı
yaptığı yerler ve yeniden bir Vanın inşasıyla
alakalı nasıl çalışmalar yaptığına öncelikle
Allah, sonra da Vanlılar şahittir.
Konutların özeline girmek istemiyorum ama
hatibin Surda, Cizrede, Silopide terörle mücadele kılıfı
adı altında yıkılmış yerlere
Keşke vatan
düşmanlarına, toprak düşmanlarına, bayrak
düşmanlarına, milletimizin bölünmez bütünlüğüne kastetmiş
PKKya da bir laf edebilseler. Bunu şunun için rahatlıkla söylemek
istiyorum: Vanda olup bitenlerle alakalı, afet görmüş yerlerle
alakalı, parti farkı gözetmeksizin İstanbulda Büyükşehir
Belediye Başkanlığımız başta olmak üzere bütün
belediye başkanlıklarımızın araç gereçlerini, Kocaeli,
Adapazarı ve Düzcedeki bütün sokaklarda İstanbul belediyelerini
gördüğünüz, gördüğümüz günlerden bahsetmek istiyorum.
Aslında Göz gördüğüne, kulak
duyduğuna inanır. sözüne çok itibar ederim. Bu sebeple de kentsel
dönüşüm noktasında 6306 sayılı Yasadan sonra belediye
başkanlarının önünün açılması, bu işe Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımızın şemsiye
olması, altında TOKİnin ve onun altında da bütün
belediyelerin emek verdiğini, bu sebeple -özellikle İstanbul
olduğu için söylüyorum- Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımıza, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımıza,
belediye başkanlıklarımıza ve özellikle de TOKİ
Başkanımıza da, Başkanlığımıza da
teşekkürü bir borç biliyorum. Ancak sorumlusu olduğum Esenler
Belediye Başkanımıza da -ilçe sorumlusu olmam hasebiyle
söylüyorum- özellikle teşekkür etmek istiyorum. Bir örnekleme olması
hasebiyle de vermek istiyorum. 6306 sayılı Yasanın
çıktığı yıl 2012, 5 Ekim 2012 tarihinde
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın
başkanlığında -katıldığı törenle-
başlayan bu anlayış, 2014 yılında temeli atılan
ve 2016 yılında, 30 Mayıs 2016 Pazartesi günü
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
teşrifiyle 1.403 konutun ve 32 iş yerinin anahtarının
teslim törenine de bizzat ben katıldım ve oradaki kardeşlerimizin
nasıl mutlu olduklarını ifade etmek istiyorum.
Hak sahiplerinin yerlerinden, yurtlarından
yoksun edildikleri, kiralarının ödenmediği noktasındaki
tarza da
Hak sahiplerine kırk bir ay boyunca kira yardımı
yapılmış, bu da yaklaşık 30 milyon Türk lirasına
ulaşmıştır. Hak sahiplerimizin öncelikle konutları
mülkiyet problemlerinden dolayı alınıp satılmayan,
inşai faaliyet yapılmayan arazisi olan kentsel dönüşümle bu
sorunlarının çözüldüğünü, hak sahiplerinin kendi arsaları
üzerinde inşa edilen kentsel dönüşüm konutlarına
taşındıklarını, hak sahiplerinden alınan gayrimenkul
piyasa değeri -Hani rant diyorsunuz ya- kendi arsaları ve evleri
üzerindeki maliyeti 60 milyon TL olarak tespit edilen kardeşlerimizin, hak
sahiplerinin yerleri yerine yeni yapılan, kentsel dönüşüm alanı
içerisinde değerlendirilen -arsa değerinden bahsetmiyorum, sadece
taşındıkları mülkiyetten, evden bahsediyorum, daireden
bahsediyorum- bugün İstanbuldaki değerinin 600 milyon olduğunu
da ifade etmek istiyorum. Rant, herhâlde vatandaşa değdiği zaman
da bazı kardeşlerimizi rahatsız ediyor, Recep Tayyip
Erdoğana verilmiş yüzde 52 oyun rahatsız ettiği gibi.
Bunu -hesap hatası yapmak istemiyorum ama-
Cumhuriyet Halk Partisindeki bazı milletvekili kardeşlerimiz çok
gündeme getirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN BÜRGE (Devamla) - Recep Tayyip
Erdoğan yüzde 52 oy aldı, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 25, artı
bir CHP daha 25, etti yüzde 50; 2sini de AK PARTİliler olarak, bonus
olarak CHPye verirsek iyi olur diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. Hepinizi Allaha emanet
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bürge.
Sayın milletvekilleri, biraz sonra Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz. 5inci maddenin soru-cevap kısmında
kalmıştık. Şimdi ismini okuyacağım sayın
milletvekillerinin
(Gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Başkanım, grup önerisini oylamadınız.
BAŞKAN Bir dakika arkadaşlar,
oylamıyorum. Müsaade eder misiniz
Şimdi ismini okuduğum
arkadaşların soru-cevap kısmında tekrar soru sormak
istiyorlarsa sisteme girmelerini rica ediyorum: Sayın Aydın,
Sayın Gürer, Sayın Arslan, Sayın Yeşil, Sayın
Kayışoğlu, Sayın Tanal, Sayın Botan, Sayın
İrgil, Sayın Şimşek, Sayın Ahrazoğlu, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Öz.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (x)
BAŞKAN Komisyon ? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde tasarının 5inci maddesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı, şimdi madde
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacak.
Sisteme giren milletvekillerinden başlıyorum.
Sayın Gürer...
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Otuz yıldır Millî Eğitim
Bakanlığı Vakfı varken neden Maarif Vakfına gerek
duyulmaktadır? Maarif Vakfının göreceği düşünülen
hizmeti Millî Eğitim Vakfının görmesi olası değil
midir? Millî Eğitim Vakfı yerine Maarif Vakfı devlet denetimi
dışında bir yapılaşmayı mı hedeflemektedir?
İki: Öğretmenlerin sendika tercihi konusunda
yerel yetkililerin baskıları bize sıkça iletilmektedir. Yeni
öğretmenlerin iktidar yanlısı sendikaların üyeliğine
zorlandıkları ifade edilmektedir. Bu baskıcı
yaklaşım devam edecek midir?
Üç: Okulların eğitim ve öğretim
içeriklerinin değiştirilmesi velilerin de sıkça tepkilerine
neden olmaktadır. Okullarda dönüşüm ve değişim
uygulamalarında okul velilerinin görüşlerinin alınması ve
genelinin yaklaşımına uygun uygulamalara gidilmesi
düşünülmekte midir?
Dört: Öğretmenler için ek ödemelerin
tamamının temel ücrete ve emekliliğe
yansıtılması, vergi dilimi uygulamasının sabitlenerek
ücretlerinde yaşanan erimenin önüne geçilmesi düşünülmekte midir?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Erdem.
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben iki günden beri ısrarla,
özellikle bu Millî Eğitim okullarında ve özel okullarda
kullanılan yardımcı kaynaklarla ilgili Millî Eğitim
Bakanlığının denetiminde olmaması hususunu gündeme
getiriyorum. Bugün de konuyu tekrar gündeme getiriyorum çünkü özellikle
yardımcı kaynaklar, aslında, Millî Eğitim müfredat
kitaplarından daha fazla öğretmenler tarafından tercih
edilmektedir ve hatta bu konuda öğretmenler kendi iradi kararlarıyla
bu kitapları dağıttığı için hiçbir kontrolden
geçmemektedir. Çocuklarımız ve gelecek nesillerimiz bu şekilde
bilgi kirliliğiyle birlikte yanlış yönlendirilebilirler; millî
değerlerimiz, manevi değerlerimiz yanlış
öğretilebilir. Bu konuda mutlaka Millî Eğitim
Bakanlığının veya Talim ve Terbiye Kurulunun denetiminin
olması gerektiği konusuna tekrar dikkat çekiyorum, konuya hassasiyet
göstermenizi rica ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Sayın Yeşil
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti üyeleri en az
dört yıllık fakülte mezunlarından seçiliyor ve 72
yaşının bitimine kadar görev alabiliyor. denilmektedir. Bu dört
yıllık fakülte mezunları hangi fakülte mezunları
arasından seçilmektedir? Neden 72 yaş tercih edilmiştir? Nüfusun
gençleşmesi ve gençlere olanak tanınması gerekirken 65
yaşını dolduranın emekli edildiği yerde neden 72
yaş belirtilmiştir? Bu da eğitimde gençlere yer
vermediğimizin bir gerçeği değil midir?
İkinci sorum: Atama bekleyen kimya
öğretmenleriyle ilgili bir çalışma yapılmakta
mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Bakanım, daha önce Millî Savunma Bakanlığı
yaptığınız için sorum millî savunmayla ilgili, malumunuz
olduğuna inanıyorum.
Muharip gazilerimize 2007 yılına kadar
şeref aylıkları verilmekteyken, her gaziye verilmekteyken 2007
yılından sonra 5595 sayılı Yasayla asgari ücretten
verilmeye başlanmış, ancak devlet güvencesi olan gazilerimizin
maaşları asgari ücret katsayısı ile şeref aylıkları
katsayısıyla çarpılmaya başlanarak ödenmiştir. Gaziler
arasında maaş farklılıkları oluşmuştur. Bu
konuyu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Elektrik Piyasası Kanunuyla 2006-2014
yılları arasında kayıp kaçak tüketim bedeli olarak
vatandaşlardan toplanan 33 milyar lira, dağıtım
şirketlerinin yanına ilave kâr olarak
bırakılmıştır. Vatandaşın hakkını
aramak üzere açtığı davalar da böylelikle geçersiz
sayılmaktadır. Dağıtım şirketleri
karşısında iktidarın sahip çıkmadığı
tüketiciye mahkeme yolu da kapatılmış oldu. Bu kadar yüksek
vergi yanında şirketlerin yatırımdan sayaç okumaya kadar
tüm harcamalarının tüketiciye yüklendiği bu sistemden kaçak
enerji tüketimiyle nasıl bir mücadele yürütülüp nasıl bir sonuç alınacağı
beklenebilir?
Kaçak enerji tüketiminin yüzde 75leri bulduğu
bölgelerdeki dağıtım şirketlerinin bunu diğer
bölgelerdeki abonelerden tahsil edebildiği bir sistemle kaçak tüketimin
ortalamasının yüzde 14ten yüzde 20lere, yüzde 75 olan yerlerde de
yüzde 90lara çıkmaması için hiçbir neden kalmamıştır
ve bugüne kadar 33 milyar kaçak tüketim bedeli ödeyen bu
vatandaşlarımız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bektaşoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
Sayın Bektaşoğlunun Elektrik
Piyasası Kanunu ve Kayıp kaçak oranı Türkiye'nin bir
tarafında çok fazla. Dolayısıyla, bu fazlalık Türkiye'nin
diğer tarafına, kaçağın daha az olduğu yerlere dağıtılarak
bir haksızlığa neden olunuyor. Dolayısıyla, bunun
yapılmaması gerekir. şeklinde
Aynen katılıyoruz.
Dolayısıyla, Hükûmetimizin de böyle bir çalışması var.
Güneydoğudaki aboneliği artırmak, aboneliğe
dağıtıcı firma da gereken her türlü indirimi yaparak, abone
sayısını artırarak kayıp kaçak oranını
azaltma yolunda bir çalışması var.
Yine,
muharip gazilerle ilgili
Önceden gerek muharip gazilere, ister devletten bir
ödenek alsın ister devletten bir ödenek almasın, her ikisine de
eşit miktarda bir ödenek veriliyordu, şeref aylığı.
Fakat daha sonradan Efendim, bize devlet bir ödeme yapıyor ancak bir
diğerine hiçbir ödeme yapmıyor; ikisinin arasında fark olsun.
denildiği için, bir ara onların talebi üzerine devletten ödenek
alanlara bu kaldırıldı, diğer tarafa ise ödenmeye
başlandı. Bu sefer kaldırıldıktan sonra da -çünkü
eşitti- şu söylendi: O da gazi, biz de gazi; onun da şerefi
aynı, bizim de şerefimiz aynı. Devlette çalışan ile
ayrı olanın şerefi farklı mı olur? denildi.
Dolayısıyla bu aylık farklılığının da
kaldırılması talep edildi. Bizim, gerek şehitlerimizin
yakınlarına karşı
sonsuz bir görevimiz var, sorumluluğumuz var gerekse de gazilerimize
karşı. Biz, bir öncekini de onların talepleri doğrultusunda
yapmıştık. Şimdi, bu şeref
aylığının dengelenmesi, eşitlenmesi veya herkesi
kapsaması yolundaki taleplerini de dikkate alan bir çalışma
yapılıyor, onu söyleyeyim.
Yine, bir sayın vekilimiz
Mütevelli Heyeti var, bir
de yönetim var. Mütevelli heyet tecrübe kurumu, yönetim kurumu.
Dolayısıyla da burada tecrübenin olması çok daha önemlidir.
Belki yılda bir toplanır, belki
Ancak esas önemli olan, Yunus Emre
Vakfını da bilerek söylüyorum, Yunus Emre Vakfının da ilk
Yönetim Kurulu Başkanı olduğumu da söyleyerek
Gerekse
vakıflarda da mütevelli yıldan yıla toplanır veya ihtiyaç
oldukça toplanır ama yönetim devamlı toplanır. Kanunumuz ne
diyor? Yönetim Kurulu Maarif Vakfının icra organıdır.
Esas işi bu yapacak. Yönetim Kurulu 1 Başkan ve 6 üyeden oluşur
ve beş yıllığına seçilir. Dolayısıyla da
beş yılda bunların icraatı görülür, memnuniyet varsa devam
edilir, memnuniyet yoksa teşekkür edilir. Zaten burada Mütevelli Heyeti
tarafından Yönetim Kurulu görevden alınabilir. Kanunun 3üncü
maddesinin ilgili fıkrasını okuyorum: Mütevelli Heyeti, Yönetim
Kurulu üyelerini Mütevelli Heyeti içerisinden de
dışarısından da seçebilir. Dolayısıyla, bu
vakıflarda mütevelli heyetten ziyade icraya bakmak lazım, halka dönük
icra organı çok daha önemlidir diye düşünüyorum.
Yine bir başka sayın vekilimiz Milli
Eğitim Vakfı varken Maarif Vakfı niçin kuruluyor? dedi. Bu,
Komisyonda da aynen dile getirildi. Millî Eğitim Vakfı özel bir
vakıf. Siz, ona devletin imkânlarını aktaracaksınız
veya el koyacaksınız. Bunu o yapsın diye üzerine yük
koysanız o olmaz. Peki Bu görevi yapsın ama devletin
imkânlarını aktaralım. desek, bu sefer Bir özel vakfa devletin
imkânlarını peşkeş çekiyorsunuz. denir yani.
Dolayısıyla, bu devletin bir vakfı, bu bir kamu vakfı.
Devletin eliyle, devlet organlarıyla, Sağlık
Bakanlığı eliyle sağlık hizmetlerini görür, Millî
Eğitim Bakanlığıyla eğitim hizmetlerini görür, Millî
Savunma Bakanlığıyla savunmanın lojistik hizmetlerini
görür. İşte, Millî Eğitim Bakanlığıyla yurt içinde,
Maarif Vakfıyla da yurt dışındaki okulların
hizmetlerini görecek. Dolayısıyla, bunda bir sıkıntı
yoktur. Kaldı ki Millî Eğitim Vakfı Tüzüğü ile -yöneticiler
de geldiler- yurt içinde okul kuruyorlar, daha çok burs veriyorlar ama yurt
dışında böyle bir görevleri yoktur, onu söyleyeyim.
Yeni öğretmenlere sendika seçme konusunda bir
baskı
Kesinlikle böyle bir şeyin olmaması lazım.
Öğretmen yetişmiş, 18 yaşını geçmiş yani
reşit, neyi seçeceğini, seçemeyeceğini, aklı var
Ama
hiçbir yöneticiden ne ilçe müdürümün ne okul müdürümün ne de bizim
müsteşar, bakan yardımcımız dâhil herkesin, hiç kimsenin
iradesinin, bağımsız, özgür iradesinin üzerine bir başka
söz söyleme hakkı yoktur. Herkes, bu Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdır, özgürce istediği sendikayı seçebilir,
bizi de eleştirebilir. Biz bundan hiç rahatsız olmayız. Biz,
millete yönelik hizmete bakarız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yine, bir başka, Okulların dönüşümü
hakkında
BAŞKAN Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Son cümle
BAŞKAN Ek bir süre veriyorum size bir dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas)
velilerin görüşü alınıyor mu? Biz
siyasetçiyiz, velilerin görüşünü almadan nasıl ilerleriz? Sonuçta,
ona varacağız. Biz oyu öğrenciden almıyoruz, onun
velisinden alıyoruz. Eğitim kalitelileşsin ki velisi, annesi,
babası bize oy versinler.
Dolayısıyla, Siyasetçiyim. diyen,
halkını dinler; Siyasetçiyim. diyen, halkı ne derse onu yapar.
Bu bakımdan hiçbir kaygınız olmasın.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Üçüncü Bölüm
başlığı ile 5inci maddesinin
başlığında ve metninde yer alan Maarif Vakfı
ibarelerinin Türkiye Maarif Vakfı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Ramazan Can Hilmi
Bilgin
Aksaray Kırıkkale Sivas
Mehmet Demir Hacı
Bayram Türkoğlu Mücahit
Durmuşoğlu
Kırıkkale Hatay Osmaniye
Abdullah Öztürk Ayşe Keşir Yılmaz
Tezcan
Kırıkkale Düzce Mersin
Mehmet Habib Soluk Gökcen Özdoğan Enç Hakan Çavuşoğlu
Sivas Antalya Bursa
Necip Kalkan Abdurrahman
Öz
İzmir Aydın
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 5inci maddesinin (2)nci
fıkrasının b) bendinin aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Arzu Erdem Zühal
Topcu Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
İstanbul Ankara Hatay
Muharrem Varlı Kamil Aydın Zihni
Açba
Adana Erzurum Sakarya
b) Yurtiçi ve yurtdışı her türlü
ürün, hizmet, menkul, gayrimenkul, irat ile vasiyet
bağışları ve ayni ile nakdi yardımlar.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım.
Buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 5inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Ayhan Bilgen Mizgin
Irgat
Diyarbakır Kars Bitlis
Lezgin Botan Müslüm
Doğan
Van İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin Tarhan Erkan
Aydın Gaye
Usluer
Kocaeli Bursa Eskişehir
Ömer Fethi Gürer Murat Emir Ahmet Akın
Niğde Ankara Balıkesir
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI BEŞİR ATALAY (Van)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önergeler üzerinde ilk olarak
Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Akın konuşacak.
Buyurun Sayın Akın. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 5inci maddesinde verilen önerge üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği üzere, eğitim sisteminin
yanlışlarından bıkan, kendilerine yönelik her türlü
baskıya karşı çıkan liseli öğrenciler yurt
çapında yayımladıkları bildirilerle haklı tepkilerini
ortaya koymaktadırlar. Ben de buradan tüm genç kardeşlerime
selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.
Öğrencilerin isteği açık ve net;
laik, Atatürkçü eğitim. Bu öğrencilere kulak vermek, tepkilerini
anlamak zorundayız. Ben de onlar gibi, eğitimin geleceğinden
kuşku duyuyorum çünkü ben de bir babayım.
Yıllardan bu yana eğitimde acil çözüm
bekleyen sorunları bir tarafa bırakan Millî Eğitim
Bakanlığı, eğitimi AKP ideolojisinin aracı hâline
getirmeye çalışmıştır. AKP döneminde öğrencilerimiz
PISA testlerinde diğer ülkelerin çok gerisinde kalmaya maalesef
başlamıştır. Karma eğitim fiilen ortadan
kaldırılmaya çalışılmış, birçok okulda
kız ve erkek öğrenciler ayrılmış, erkek öğrenciler
sabahçı, kız öğrenciler ise öğlenci olarak eğitim
görmüştür. Yine, Osmanlıcanın okullarda zorunlu olarak
okutulması tartışmaya açılmış, alfabede
yapılan devrime karşı bir tavır
alınmıştır. Zorunlu ilköğretime başlama
yaşının bir yıl erkene alınıp okul öncesinin
zorunlu eğitim dışına çıkarılması
çocuğun gelişim ve eğitimine olumsuz etkilerde bulunmuştur.
Okul öncesi eğitimde öğrencilerin zorla ilkokula kaydedilmesi
nedeniyle okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında da azalma
meydana gelmiştir. Eğitimin temel sorunlarından biri olan
okullaşma oranındaki yetersizlik çözülememiş, hatta istatistiklere
göre ilkokul ve ortaokulda okullaşma oranlarında belirgin bir
düşüş yaşanmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığının
istatistikleri, derslik başına öğrenci sayısının
geçen yıllara göre az da olsa düşmekle birlikte özellikle göç alan
illerde ortalamanın üstünde daha kalabalık sınıflar
bulunduğunu ortaya koymuştur. Resmî okullara
baktığımızda ilkokullarda derslik başına
düşen öğrenci sayısı 23, ortaokullarda 34, liselerde ise
30dur.
Özel öğretimi özendirmek için özel
okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen iktidar Kaynak
yok. bahanesiyle devlet okullarına, kamusal alana, eğitime yeterli
bütçe ayırmadı. AKP Hükûmeti bu yıl da sadece zorunlu
harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim
harcamalarının yükünü yine velilerin sırtına yükledi.
Öğretmenlerin toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları
AKP iktidarı döneminde ciddi şekilde gerilemiştir. Eğitim
sisteminde yaşanan köklü değişiklikler, 4+4+4 Yasasıyla
öğretim birliğine vurulan darbe, okul dönüşümleri, siyasi
kadrolaşma, yandaş yönetici atama gayreti, eğitimin dinî
referanslara göre şekillendirilmek istenmesi öğretmenlerin
yaşadığı sorunları daha da derinleştirdi.
Öte yandan, tamamen yandaşlarını
kayırma amacı taşıyan, değerlendirme ölçüleri belli
olmayan bir mülakat yöntemiyle yöneticiler kıyıma
uğratılmıştır. Çağdaş, ilerici, devrimci,
Atatürkçü yöneticiler ise tasfiye edilerek AKPnin kapı kulu zihniyetine
uygun yöneticiler atanmaya çalışılmıştır.
AKPnin yandaş kadro merakı yalnızca
yöneticilerle sınırlı kalmamış, torba yasayla
yandaş öğretmen dönemi de başlatılmıştır.
Aday öğretmenlerimiz ilk yıl performans değerlendirmesine tabi
tutulacak ve sonra da şaibeli bir mülakattan sonra kadro güvencesi
kazanabileceklerdir.
Eğitim sisteminin karşı
karşıya kaldığı sorunlar, sistemin uygulamaya
konulması ardından, bugün daha çok içinden çıkılmaz duruma
getirildi. Dogma ve hurafelerin belirleyeceği bir toplumsal
yapının oluşumuna zemin hazırlayan düzenleme ülkemize ve
ulusumuza daha fazla zarar vermekten öteye gidemeyecektir ve derhâl
kaldırılmalıdır Sayın Bakan.
Zorunlu ve kesintisiz on üç yıllık
bilimsel, laik, demokratik bir eğitim yapılması için hızla
çalışmalar başlatılmalı ve ülkemizin geleceğini
oluşturacak yeni kuşaklar akıl, bilim ve sanat ortamında
verilen eğitim sistemiyle yetiştirilmelidir diyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer
konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken
olacak.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerek bu yasa teklifi sırasında gerekse de
farklı yasaların görüşülmesinde, AKP Hükûmetinin yurt
dışındaki Türkiyeli yurttaşları ya da akraba Türkleri
nasıl önemsediği ve nasıl ilişkiler geliştirdiği
hep AKPli yetkililer tarafından dile getirildi. Dünden beri de bu konuda,
işte yurt dışında okulların örgütlenmesinden
oluşturulacak olan paralel eğitim yapısına kadar gelen
bütün eleştirilere yine bu perspektif üzerinden hep cevap
yetiştirdiniz ancak dün bu perspektifi sunduğunuz, bu kürsüden
konuştuğunuz saatlerde Suriyede Türkmen Dağı düştü.
Hani, Başbakanın, Cumhurbaşkanının hep çıkıp
Türkmen halkıyla ilgili en küçük bir şeye müsaade etmeyeceğiz,
onların güvencesi biziz, onları katliamdan biz
koruyacağız. dediği Bayır Bucak
Türkmenleri var ya, sizin yanlış Suriye politikanızın son kurbanı Türkmen
halkı oldu. Siz, Türkmen halkını, Ahrar el-Şam, El Nusra
çeteleriyle ilişkilendirerek, o halka, yapılabilecek en büyük
kötülüğü yaptınız, katliamlara açık bir duruma getirdiniz;
Rus uçaklarının, Esad rejiminin hedefi hâline getirdiniz.
Oysaki biz, çözüm süreci
boyunca da sizinle yürütmüş olduğumuz görüşmelerde, siz,
eğer doğru bir Suriye Rojava politikası yürütürseniz,
oluşacak olan demokratik Rojava federasyonunda Bayır Bucak
Türkmenlerinin kendi bölgesel meclisleriyle, kendi otonom yönetimini
sağlayabileceği koşulların oluşabileceğini
söyledik. Bu kürsüden de ifade ediyoruz.
Aynı şekilde,
Şengalde Ezidi halkı için, Ninovada Asuri-Süryani halkı için,
yine bu şekilde, yerel demokrasiyi öngören otonom modelleri
geliştirmek yerine, o modeller üzerinde dış politika kovalamak
yerine, kendi politikalarınızın bir parçası hâline
getirdiniz.
Ben açık söyleyeyim, uzun süredir, öyle,
Bayır Bucak bölgesinde Türkmen falan yok. Zaten birçoğu katliamdan
geçti, IŞİD saldırılarında, rejim
saldırılarında katliamdan geçti. Sizin, orada, Türkmen
Dağında konumlandırdığınız çetelere
karşı operasyon yapılıyordu; Türkmen
Dağının düşmesiyle, aslında, oradaki çeteler ile
rejim arasındaki savaşın bilançosundan bahsediyoruz; yoksa
dediğim gibi, siz, el verdiğiniz bütün halkları ya da bütün
yönetimleri nasıl götürdüyseniz, Türkmen halkını zaten çoktan
götürdünüz. Telaferde, Beşiride aylar boyu süren kuşatmalarda
Türkmen halkı katliam tehdidi altındayken oraya yetişen yine YPG
güçleri, YBŞ güçleri oldu. Siz bir şey yapmadınız,
IŞİD katliamlarına sessiz, seyirci kaldınız.
Dolayısıyla, şimdi buraya gelip
bazı yasal düzenlemeler üzerinden, yok Biz yurt dışındaki
Türkiye yurttaşlarının eğitim hakkını önemsiyoruz,
yurt dışındaki Türklerle ilgili şunları
düşünüyoruz... gibi birtakım gerçek dışı ifadeleri
burada vurgulamanıza hiçbirimiz inanmayız.
Ben tabii, hayret ediyorum, hem aranızda hem
Parlamentoda grubu bulunan başka siyasi partilerde kendisini milliyetçi
olarak tanımlayan birçok milletvekili de sizin bu yanlış
politikalarınıza karşı -deyim yerindeyse- sessiz, seyirci
kalıyor; kör, sağır, dilsiz durumda. Yani kime el verdiyseniz
batırdınız. Mursiyle ortaklık yapmaya
çalıştınız, Mursiye el uzattınız, Mursiyi
yarı yolda bıraktınız. Kaddafiyle aynı şekilde.
İşte, Esadla Ankarada ortak bakanlar toplantısı
yaptınız, Tek hükûmet, iki ayrı devletiz. dediniz, Esadı
getirdiğiniz durum ortada. Şimdi, en son da -dediğim gibi- hep
Türkçülük üzerinden burada milliyetçilik yaptığınız Türkmen
halkını nasıl bu çetelerle birlikte özdeşleştirerek
katliama maruz bırakan bir duruma getirdiniz, bunu ifade etmek üzere bu
kürsüden söz aldım.
Tabii, eğitim politikalarıyla ilgili
itirazlarımızı da devam ettireceğiz. AKP döneminde
artık bırakın eğitim politikalarını,
yurttaşların eğitim hakkının nasıl ortadan
kaldırıldığını da anlatmaya devam edeceğiz
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Türkmenleri
açık bir katliama düşürdüğümüzü, orada çetelerin
konuşlanmasına katkı sunduğumuzu, bunu organize
ettiğimizi ifade etti. AK PARTİ Grubuna açık bir sataşma
vardır, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş, iki
dakika
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kere, hayrete
düşürücü bir konuşma yaptı sayın hatip. Heyhat!
Bahsettiği bölgede ne kadar demokratik bir yapı varmış,
kendisi dışında olan bütün etnik unsurları katletti.
Kendisine inanmayan, kendisine destek vermeyen Kürt gruplarını,
oradaki Arapları, oradaki diğer unsurların tamamını
katletti kendisine tabi olacak bir yapı kurmak için.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Tek bir örnek ver, tek bir örnek ver.
LEZGİN BOTAN (Van) Somut
örnek ver, somut.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Bunları göreceksiniz, bunları göreceksiniz. O bölgedeki demografik
yapıyı değiştirmek için PKKnın uzantısı
olan PYDnin katliamlarını görmezlikten gelemezsiniz.
LEZGİN BOTAN (Van)
Fıratın batısında IŞİD var, IŞİD.
MEHMET MUŞ (Devamla)
İkincisi, değerli arkadaşlar, terör örgütünün Ası, Bsi,
Csi olmaz. PKK, PYD nasıl bir terör örgütüyse, DHKP-C nasıl bir
terör örgütüyse IŞİD de aynı şekilde bir terör örgütüdür ve
Türkiye
LEZGİN BOTAN (Van) El
Nusra? El Nusrayı da söyler misin?
MEHMET MUŞ (Devamla) El
Nusra da aynı şekilde terör örgütüdür. Aldın mı? El Nusra
da aynı şekilde terör örgütüdür.
LEZGİN BOTAN (Van) - Ahrar-uş Şamı
da söyler misin? Ahrar-uş Şamı da söyle, onu da söyle.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Onun için Bir
tane terör örgütü iyi, o bizim arkamızda, biz
sırtımızı ona yaslıyoruz, ona ses
çıkartmayalım, öbürlerini görün. demeyeceksiniz. Terör örgütünün
tamamına aynı noktada duracaksınız, hepsine sesinizi
yükselteceksiniz; hepsine tavrınızı, tarzınızı
göstereceksiniz.
Sayın milletvekilleri, Mısırda darbe
yapıldığı zaman, darbe yapıldığı günden
bugüne kadar Mursinin yanında duran bir tek Türkiyedir; Mısır
halkının yanında duran, darbeye darbe diyebilen bir tek
Türkiyedir. Önce siz orada yapılana darbe diyeceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, ikincisi, Esad kendi
halkını katledene kadar Türkiyeyle ilişkileri vardı ama
kendi halkını katletmeye başladığı zaman bizim
onunla ilişkilerimiz belli bir mesafe aldı ve ona gerekli mesafeyi
koyduk.
LEZGİN BOTAN (Van) Filistin ne durumda,
Filistinden haber verin.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Ya halk arasında
bir tercih yapacağız ya bir diktatör arasında bir rejim
yapacaktık. O zaman biz halkın tarafında bir tercihte bulunduk.
İsminde halk olanların buna dikkat etmesi lazım.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Grup Başkan Vekili doğru bilgiler
aktarmadığımı, etnik temizlik yapan bir
anlayışı demokratik bir yapı gibi sunduğumu ifade
etti, açık sataşma bulundu.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Efendim, tespit var, sataşma yok.
BAŞKAN PYDnin etnik katliam
yaptığını söyledi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, benim yanlış bilgi verdiğimi, Genel Kurulu
yanlış bilgilendirdiğimi ifade etti Sayın Başkan.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PYDnin sözcüsü
mü?
BAŞKAN Yani, şimdi, Sayın Baluken,
çok iyi dinledim, sizin konuşmanız için Hayrete düşürücü bir
konuşma. dedi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, bir kere niye benim konuşmamı hayrete düşürücü
olarak görüyor ki? Kendi tekelinde mi yani? Türkmen halkıyla ilgili
konuşma
BAŞKAN Kendi düşüncesini söylüyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır yani Türkmen halkıyla ilgili konuşmak, Suriyeyle ilgili
konuşmak onun tekelindeyse eyvallah.
BAŞKAN Sayın Baluken,
konuşmanızda tashih etmek istediğiniz bir yer varsa, buyurun,
iki dakika
2.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, defalarca bu kürsüden
ifade ettim; Rojavada oluşturulan kantonların tamamında bütün
halkların temsiliyeti var ve demografik yapının oranına
göre o meclislerde üyelerin temsiliyeti oluyor.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Hasekideki
Kürtler nerede?
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, en
büyük kanton olan Cizire Kantonunun Başbakanı Araptır, Arap.
Hani Araplar için etnik temizlik diyorsun ya.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Hasekideki
Kürtler nerede, ne yaptınız onlara?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - Telabyaddaki Mecliste Arap üyelerin sayısı Kürt üyelerin
sayısının 4 katıdır.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Bak, cevap veremiyorsunuz, görüyor musunuz?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bütün halk Meclislerindeki tablo budur.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Hasekideki Kürtler nerede, nerede?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Dolayısıyla, bu Demografik olarak etnik temizlik
yapılıyor. yalanı sizin dışınızda hiç
kimseyi inandırmıyor zaten.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Hasekideki Kürtler nerede?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Hasekede ne olmuş, pardon?
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Nerede Hasekideki Kürtler, nereye gönderdiniz onları?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Neyi, nereye göndermişiz?
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Kuzey Irakta, kamptalar.
BAŞKAN Sayın
Baluken
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Ya buraya gelin, söyleyin ki cevap verelim.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Gerçeği söylemiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
Baluken, siz lütfen Genel Kurula hitap edin.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Benim konuşma süremden çalıyorsunuz. Buraya gelin,
söyleyin, ben cevap vereyim.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Gerçeği söylemiyorsunuz, gerçeği söylemiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
milletvekili, lütfen konuşmacıya müdahale etmeyin.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bütün halk meclislerinde, orada Türkmen halkı, Asuri-Süryani
halkı, Ermeni halkı, Arap halkı, Kürtler temsiliyet buluyorsa
sizin Orada etnik temizlik yapılıyor. demenize hiç kimse inanmaz.
Siz Türkmen halkını oradaki çetelerle ilişkilendirerek katliama
maruz bırakan bir dış politika yürüttünüz. Trajedi odur ki,
Rusyayla ilişkileri düzeltmek istediğiniz anda, Esadla gizli
birtakım diplomatik görüşmeleri
başlattığınız anda Türkmen Dağının
düşmesi dış politikanızın iflası olarak önünüze
geldi. Dolayısıyla, bunu açıklamadığınız
için, bunu açıklayamadığınız için buraya
çıkıp farklı algılar yaratmak istiyorsunuz.
Dediğim gibi, eğer
aklı başında bir politika yürütülseydi, Kürtlerle, Türkmenlerle,
Araplarla diplomatik, barışçıl temelde doğru ilişkiler
geliştirilseydi Rojava demokratik federasyonunda otonom Bayır Bucak
Türkmenlerinin olduğu bölgeyi başarmış
olacaktınız ama sonuç elinizle ortaya çıkan bir katliam
olmuştur. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Biz halledeceğiz, merak etme.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, bir konuyu arz etmek istiyorum.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Kuzey Iraktaki kamplarda kimler yaşıyor?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Ya patron sen de zor soru soruyorsun cevap
veremiyor, hayret bir şey! Kolay sor; zor sorma, kolay sor.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Hasekideki Kürtlerin hepsini sürdüler Kuzey Iraktan, oradaki
kampları biz biliyoruz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
OKTAY VURAL (İzmir) Maalesef Suriyede
Türkmenler hem Suriye PKKsı PYDnin hem rejimin, açıkçası, hem
de DAEŞin saldırılarına maruz kalmıştır,
vatanlarından edilmiştir. PYDnin orada bir etnik temizlik
yaptığı gayet açık ve nettir. Son olarak Afrinde PYDnin
siyasi kolunun yaptığı açıklamada, Halepin Türkler
tarafından işgal edildiğini, buranın yeniden fethedilmesi
gerektiğine ilişkin bildiri yeni yayımlanmıştır.
Bir terör örgütünün orada egemenlik kurarak, özellikle Türkmenlere ve orada
bulunan insanlara yönelik yaptığı bu zulmü görmezden gelmek,
orada demokratik bir yönetim varmış gibi göstermek milletimizi
yanıltmaktır. PYD bir terör örgütüdür. PYD, oradaki insanları ve
Türkmenleri vatanlarından etmiş ve bu konuda da terör örgütü olarak
da onun siyasi uzantısı olarak da o coğrafyada
zorbalığı kullanarak egemenlik oluşturmak isteyen ve o
coğrafyada hâkimiyet kurmak isteyen emperyalistler Amerika Birleşik
Devletleri ve Fransa tarafından da himaye gören bir terör örgütü
olduğu gayet açık ve nettir.
Aziz milletimiz bu oynanan oyunun, Suriyede oynanan
oyunun farkına varmalıdır.
Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Evet
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından ben de bir durumu
ifade edeyim.
Özellikle Afrindeki durumla ilgili bazı
şeyler dile getirildi. Bunların doğru
olmadığını en başından beri ifade edeyim.
Bir kere içinde bulunduğumuz on günlük süreç
içerisinde Halep-Azez-Mare hattında meydana gelen çatışmalardan
dolayı, orada Özgür Suriye Ordusu, El Nusra, Ahrar el-Şam ve
IŞİD arasındaki çatışmalardan dolayı can
güvenliği olmayan on binlerce insan Afrine
sığınmış durumda. Şu saat itibarıyla
Afrinde on binlerce Arap, on binlerce Türkmen can güvenliği
olmadığı için başka yerden gelip oraya
sığınmış durumda. Etnik temizlik yapılan bir
yerde böylesi bir sığınma anlayışının
olabileceğini düşünebilir misiniz? Akla ve mantığa
aykırıdır. Dolayısıyla, demin kürsüden de ifade
ettiğim şekilde, PYDnin, oradaki Kürtlerin bir etnik temizlik
yaptığına dair haberlerin tamamı çarpıtmadır.
Oradaki halklara da herhangi bir şey kazandıran bir politika
değildir. PYD, orada Rusyayla, Amerikayla, Avrupa ülkeleriyle
birtakım diplomatik ilişkiler içerisindedir ancak en fazla diplomatik
ilişkiyi geliştirmek istediği ülke de Türkiyedir. Bunu reddeden
Türkiyedir, AKP Hükûmetidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Suriye İnsan
Hakları Örgütü 2012den itibaren PYDnin kuzeyde etkin olmasıyla
beraber etnik temizlik yaptığını raporda belirtmiştir.
Sayın Baluken bunu okuyabilir.
BAŞKAN Tamam.
Teşekkür ederim.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Kayıtlara
girmesi için söyledi Sayın Baluken. Yeter artık.
BAŞKAN Bu tartışmayı
noktalıyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Uluslararası Af Örgütünün Sur, Cizre, Silopi
raporunu da Grup Başkan Vekili okusun, kimin etnik temizlik
yaptığını anlar.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Kayıtlara girsin diyeydi, tamam.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bu noktayı, bu konuyu burada tartışıyorum;
kimine göre PYD terör örgütüdür, etnik temizlik yapmaktadır, kimine göre
de değildir. Bu tartışmayı burada çözemeyiz ama
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Herkese göre öyle efendim, herkese göre, herkese göre terör örgütü.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Herkese göre terör
örgütü Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kendi
adınıza konuşun.
Sayın Başkan, mesele
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
insanların bu konudaki düşüncesi farklı olabilir.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sadece onlara göre
değil Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Dünyada
AKP dışında hiç kimse kabul etmiyor zaten, AKP ve IŞİD
kabul ediyor, başka kabul eden yok.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Efendim, grup başkanımız konuşacak.
BAŞKAN - Rica ediyorum, lütfen.
Önemli olan, herkesin kendine sahip olduğu
fikrin doğruluğudur. Lütfen, ifade konusunda sınırlama
çizmeyiniz, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Efendim, onlar çiziyorlar sınırlamayı Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben size söylemiyorum zaten, Genel
Kurula hitaben söylüyorum, kim üstüne alırsa. Bu kadar.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bravo!
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Sayın
Başkan, bakın, HDP'li milletvekili Altan Tan, PKK ve PYDnin
kiralık katil olduğunu söylüyor bu raporda.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya, kim
söylüyor onu?
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Özür dilerim, ben yoklama istiyorsunuz
zannettim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
hayır. Sesim olmadığı için
BAŞKAN - Sayın Altay, sisteme girdiniz mi?
Sesinizi açacağım, sesiniz müsait değil çünkü.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tutanaklar
bakımından ben de bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN Tabii, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Suriyede bir iç savaş yaşandığına ve orada
yaşayan halklardan Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında herhangi
bir ayrım yapılmaması gerektiğine ve Cumhuriyet Halk
Partisinin bu tartışmaların dışında olduğuna
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bu tartışma bizi üzmektedir, şu
bakımdan: Suriyede herhâlde hiç kimsenin istemediği bir iç
savaş yaşanıyor ancak Suriyede yaşayan halklar
bakımından Türkmenler şüphesiz bizim yüksek hassasiyetimizdir
ama Suriyedeki Kürtler de bizim akrabalarımızdır. O bölgede,
güneydoğuda yaşayan Kürtlerin de akrabasıdır. Aynı
şekilde, Araplar da bizim akrabamızdır, Hataydaki, Adanadaki,
Mersindeki. Bence bu tartışma Parlamentoya
yakışmamıştır. Kim haksızlığa
uğruyorsa, kim zulüm görüyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisi öncelikle
ondan yana tavır almalıdır. PYD terör örgütüydü, değildi.
tartışmasıyla, PYD katliam yapıyor.
tartışmasıyla nereye varılacak bunu da anlamak mümkün
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şunu da
merak ediyoruz ya: Süleyman Şaha PYDyle kol kola girmedi mi Türk askeri?
Kol kola yolda koridor açıp çıkmadılar mı? Yani böyle
demagoji yapmak inanın doğru değil, doğru değil.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya,
mesele PYD değil ya, Türkmen halkının katledilmesinde
dış politikanızın rolü.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Millete yalan
söylemeyin, millete yalan söylemeyin. Türkiye bölgedeki çıkarları
için
Ben bunu eleştiriyor değilim, ben bunu eleştiriyor
değilim. Çıkarlarımız öyle gerektirdiyse öyle
konuşabiliriz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Zaten sesin çıkmıyor, yanlış
şeyler söylüyorsun.
BAŞKAN Mikrofonunuz açıldı mı
Sayın Altay? Duymuyoruz.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Söylemek
istediğim şu: Bu tartışma, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Türkmenleri şu kadar önemsiyoruz, Kürtleri bu kadar, Arapları bu
kadar... Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışan bir
tartışma değildir, Cumhuriyet Halk Partisi bu
tartışmanın dışındadır. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz
Meclise yakışmayan bir şey söylemedik Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Buradaki
tartışma Kürtler ile diğerleri ya da Türkmenlerle ilgili
değildir, bir terör örgütünün orada Kürt olsun, Türkmen olsun; kendine
müzahir olmayanlara yaptığı etnik temizlikle ilgilidir. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Engin
Altay, mesele PYD terör örgütünün yaptığı eylemlerdir, lütfen
çarpıtmayalım.
Bu çerçevede, Sayın Başkan, sizin de
Kimine göre PYD terör örgütü, kimine göre değil
Türkiye Cumhuriyeti
devletine göre PYD terör örgütüdür, kimine göre olmaz. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, onun için, burada
tavrımızı koyacaksak net bir şekilde koyacağız.
Bunu da düzeltmenizi istirham ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Vural, ben burada Türkiye
Cumhuriyetinin temsilcisi olarak konuşmuyorum, elbette ki Türkiye
Cumhuriyetine ve Türkiyede yaşayan herkese göre -benim kanımca da
ki ben de buna katılıyorum- PYD bir terör örgütüdür; buna itiraz edecek
kimse yok ama farklı düşünenler varsa bunu ifade etmesine de olanak
sağlamamız gerekiyor diye düşünüyorum Türkiye Büyük Millet
Meclisinde çünkü sadece düşüncesini açıklıyor o. Bu
ayrımı yapalım lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) Kimine göre olmaz
efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Vural
yerinden yaptığı konuşmada
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Altay, yorulmasın sesiniz.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Vural
yerinden yaptığı konuşmada, benim PYDyi muhafaza eden bir
konuşma yaptığım algısını yaratarak
açık bir sataşma
BAŞKAN Hayır, öyle bir şey
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, hayır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne demek!
Sayın Engin Altay dedi.
BAŞKAN Hayır, öyle bir şey
demediniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır, böyle
bir açık sataşmada bulunmuştur. Söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Öyle bir şey demediniz ama
açıklama yapın.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Üstüne mi alındın Sayın Altay?
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın yerinden sarf ettiği bazı
ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Benim
yoğurdumdan şüphem yok, sen kendine bak.
Sayın milletvekilleri, Sayın Vural; ben
şu, bu demiyorum, meselelere ırkçı yaklaşmayalım
diyorum, meselelere insani yaklaşalım diyorum. Hepimize söylüyorum.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) PYDnin ne
insanlığı var ya?
ENGİN ALTAY (Devamla) Kardeşim, PYDyi
savunan mı var ya? Ayıp ediyorsunuz ya!
Iraktaki, Suriyedeki Türkmenlere yönelik
saldırı sadece PYD kaynaklı mı Sayın Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, DAEŞ,
Esad, Rusya, Amerika
ENGİN ALTAY (Devamla) DAEŞ var, rejim
var, hepsi var.
OKTAY VURAL (İzmir) Hepsi var.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Hepsi de terörist.
ENGİN ALTAY (Devamla) Onu söylüyorum.
Suriyede mağdur olan Türkmenler için içimiz
kan ağlıyor elbette, ama Suriyede mağdur olan başka
kavimler, başka halklar da var.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Onların da
savunucusu oluruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu Parlamentonun bu
konuya objektif bakması lazım.
Terör örgütü kimdir? Ben size söyleyeyim: Elinde
yasal olmayan silah taşıyan ve bunu kullanan herkes terör örgütüdür.
Bundan daha açık bir tanım olabilir mi? (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Yasal olmadan silah bulunduran ve kullanan
herkes terör örgütüdür.
Şu Parlamentoda şu ayıptır:
Terör seviciliği eleştirileri üzerinden siyasi çıkarsama ummak
aymazlıktır.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) O sizin
yaptığınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, Sayın Altay
sataştı ama
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne
sataşacağım ya!
OKTAY VURAL (İzmir)
ben, burada,
konuşmamda, muhatap olarak PYD, PKK terör örgütünün uzantısı
olan PYD terör örgütünden bahsettim
ENGİN ALTAY (İstanbul) IŞİD
var orada, daha büyük tehlike var.
OKTAY VURAL (İzmir)
Kürt kökenli insanlardan
bahsetmedim.
BAŞKAN Evet.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Altayın
PYD denilince Kürtleri algılamasının doğru
olmadığını söylüyorum. Bugün PKK da Kürt kökenli
kardeşlerimizin temsilcisi olmamıştır, o ne kadar muhatap
alınırsa alınsın hiçbir zaman da olmayacaktır. PYD de
orada bir terör örgütüdür ve PKK terör örgütünün uzantısı olduğu
müddetçe de Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak o terör örgütünün orada
barındırılmaması konusunda tavır alınması
gerektiği gayet açık ve nettir, biz bunu söylüyoruz. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
IŞİDi de söyle.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de onu
söyledim.
OKTAY VURAL (İzmir) Mesele şunlar ya da
bunlar değil, terör örgütü DAEŞi de, PYDsi de, PKKsı da terör
örgütleridir.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bravo!
OKTAY VURAL (İzmir) Bu terör örgütleriyle
mücadele ederek, bunları birilerinin temsilcisi konumuna düşürmek
doğru değildir. Benim ifadem budur.
BAŞKAN Sizin ifadeniz
gayet net anlaşıldı, Sayın Altay da sizin ifadenizi
yanlış ve başka türlü anlayarak konuşmada bulunmadı, o
da kendi düşüncesini açıkladı.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hep
yanlış anlıyor efendim, ilk defa değil ki yani.
BAŞKAN - Örtüşüyor zaten düşünceler,
farklı değil.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hep
yanlış anlıyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Evet. Ayıp,
şu Meclise yakışmıyor dediği
Kürt, Türk, Türkmen,
Arap hepsi mağdur
OKTAY VURAL (İzmir) - Kendine sataşmada
bulundu.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, biraz önce Sayın Altaya sataşmadan söz
verdiğiniz gerekçeyle sataşmadan dolayı söz istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Biz PYDden bahsediyoruz,
Kürt, Türkmen demiyoruz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Terör
örgütü ve etnik temizlik yapan bir gücü farklı şekilde lanse ettirmek
istediğimiz suçlaması getirildi, ona açıklık getirmem
gerekiyor.
BAŞKAN - Yani PYDnin terör örgütü
olmadığını mı söylemek istiyorsunuz
açıklamanızda?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bizi
kastederek Sayın Vural Etnik temizlik yapan terör örgütlerini farklı
şekilde sunuyorlar. dedi, yani aynı gerekçeyle.
BAŞKAN - Böyle bir açıklama
yapacaksanız, buyurun, iki dakika süre veriyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Hayır efendim, benim
ifadem Genel Kurula yöneliktir. Her terör örgütü dediğimizde de
sataşmadan dolayı söz alınması, doğrusu,
anlaşılır gibi değildir yani.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) - Yani, her terör
örgütünde onlar sataşma diyor, her terör örgütüne sataşma
diyor.
BAŞKAN - Şimdi, bakın Sayın
Vural, düşüncem şu: Kendisine de sordum
KAMİL AYDIN (Erzurum) - HDP denmedi ki ya.
BAŞKAN - Bu konuda PYDnin terör örgütü
olduğuna dair...
OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, HDP denmedi, bir
şey denmedi yani.
BAŞKAN -
bir açıklama yapacaksanız
buyurun. dedim Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) - Terör örgütünün
sözcülüğü şeklinde olmaz. Kullanılmaz bu kürsüde efendim.
BAŞKAN - Belki onu ifade edecek.
OKTAY VURAL (İzmir) - Zatıalinizin de buna
izin vermemesi gerekiyor.
BAŞKAN - Sayın Vural, kendisi konuşmasında,
söz alırken
KAMİL AYDIN (Erzurum) - PYDyi temsilen mi
burada bulunuyor?
BAŞKAN -
Terör örgütünün etnik bir temizlik
yaptığını söylediğimi iddia ettiler. dedi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ya bize
laf attınız, ne PYDyi temsilen? PYDnin bana ihtiyacı yok ya,
ne biçim konuşuyorsunuz?
KAMİL AYDIN (Erzurum) - HDP denmedi ki, sen
niye alınıyorsun?
BAŞKAN - Belki onu düzeltecek, belki PYD terör
örgütü değil. diye bir tashih yapacak, niye buna izin vermiyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Hayır,
bize yöneltilen ithamlar var.
OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, belki diye bir
sataşma olabilir mi?
BAŞKAN - Lütfen
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Engin
Beye nasıl cevap hakkı verdiyseniz ondan istedik.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken, iki
dakika
4.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın yerinden sarf
ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan, PYDnin temsilcisi falan değilim. PYDnin böyle
bir temsiliyete ihtiyacı da yoktur, olsaydı da söylerdim.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Doğru
değil, yanlış bilgi veriyorsun.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Burada bize
yönelik getirilen suçlamalar var, o nedenle, bunları açığa
kavuşturmak için Engin Bey hangi gerekçeden söz istediyse o gerekçeyle söz
istedim.
Şimdi, bakın,
şunu söyleyeyim: Bir kere, benim bahsettiğim konu Türkmen
Dağının düşmesi ve AKPnin yanlış dış
politikalarının bunda etkisidir. Türkmen Dağının
düşmesi süreci ile PYDnin uzaktan yakından herhangi bir ilgisi
yoktur ancak AKP Grubu çok usta bir şekilde PYD üzerinden bir
tartışma başlatarak, muhalefeti de o tartışmanın
bir parçası yaparak yanlış dış politikayla Türkmen
halkının maruz kaldığı o katliam sürecinin
ilişkisini göz ardı etmek istiyor. Yani, biz burada PYDyi
konuşacaksak saatler boyu tartışırız. Bir kere
şunu söyleyeyim: Terör örgütü tanımlamasıyla ilgili süreçleri
tarih ve insanlık yazacaktır, hiç merak etmeyin. Yani, bugün siz
PYDye terör örgütü denilince alkışlıyorsunuz da daha bir
yıl önce PYDnin en üst düzey yetkilisini burada, İstanbulda,
Ankarada ağırlayan Hükûmetsiniz. Bir kere, ayıptır ya,
ayıp, ayıp!
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Ne oldu, sustunuz bir anda?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Ortak operasyonla Süleyman Şah Türbesini
taşımış iktidarsınız.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Ortak operasyon yok, doğru değil o.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) O süreçlerin hepsini ben biliyorum. Siz PYDye 3 şart
dayattınız, 3 şart:
1) Esada karşı
savaşacak.
2) Cihadist gruplarla ortak
hareket edecek.
3) Bütün ülkelerle
ilişkisini kesecek.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Yalan söylüyorsun demek istemiyorum, doğru değil o,
yanlış bilgi veriyorsun.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Bu 3 şartı kabul etseydi Genel Merkezinizin
karşısında PYDnin bürosu olacaktı, Kobani kapısı
resmî sınır kapısı olacaktı. Dolayısıyla,
sizin rölatif terör örgütü tanımlamanıza ne biz inanırız ne
dünya inanır.
Saygılar sunarım.
(HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Konuşması ortada, ithamları var bize.
Sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada, ülkemizin
dışındaki gelişmeler noktasında bazı ithamlar
üzerine ben söz aldım ve PKKnın uzantısı olan PYDnin bir
terör örgütü olduğunu ifade ettim. Efendim, Süleyman Şah Türbesini
beraber yaptınız
Hayır, Süleyman Şah Türbesini Türk
Silahlı Kuvvetlerinin kendisi yapmıştır, müdahale
etmiştir ve Süleyman Şah Türbesini
taşımıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) O da doğru olmamıştır
canım. Vatan toprağından kaçmak ne demek ya? Çok iyi iş
yaptınız(!)
MEHMET MUŞ (Devamla) İkincisi:
Değerli arkadaşlar, bir taraftan, terör örgütleri noktasında
şunu söylüyoruz, diyoruz ki: IŞİD de bir terör örgütüdür, El
Nusra da bir terör örgütüdür, PKK da bir terör örgütüdür, PYD de onun
Suriyedeki uzantısı olan bir terör örgütüdür. Fakat, Salih Müslimin
abisi -çok övüyorlar ya- diyor ki: PYD, PKKdır. PYD, Suriyedeki
Kürtlerin yüzde 10unu temsil ediyor. Kendilerine muhalif olanları tutukluyorlar.
Eğer Türkiye orada çıkan çatışmalara
kapılarını açmamış olsaydı binlerce insan, yüz
binlerce insan ölebilirdi. Meselenin aslı budur. Türkiye, oradan
çıkıp gelen, PYDnin, rejimin, IŞİDin veya
diğerlerinin müdahalesiyle kaçan, sadece Suriyelilere değil, oradaki
Kürtlere de kucak açmıştır. Ama orada PKKnın bir
yapılanması ve bu yapılanma üzerinden kantonvari bir hat
kurulmaya çalışılıyor ve bunun bir terör
yapılanması olduğunu biz ifade ettik, terör örgütünün güdümünde
bir yapı olduğunu ifade ettik. Buradan da hiç kimsenin
alınmaması gerekiyor.
LEZGİN BOTAN (Van) Türkmenlerden haber ver,
Türkmenler katlediliyor.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Burada bizim sözümüz,
terör örgütlerinin kendilerinedir. Bizim sözümüz, terör örgütünün
yaptığı katliamlaradır. Yoksa orada Suriye
halkının kendi kendine vereceği kararla alakalı, bunu biz
zaten başından beri Suriyenin geleceğiyle alakalı da
kararı verecek olan Suriye halkının kendisidir demişizdir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şu
anda PYDnin ne olduğuna ilişkin bir tartışma yapma
zamanı değildir. PYD, bir terör örgütüdür. Bunu söyleyip oylamaya
geçmek istiyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
III. YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım yalnız bir yoklama talebi var.
Bugünlerde herkes, Meclisi idare ediyor, Genel
Kurulu, öyle bir hava var.
Sayın Altay, Sayın Köse, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Gürer, Sayın Çamak, Sayın Akın,
Sayın İrgil, Sayın Arık, Sayın Tarhan, Sayın
Yedekci, Sayın Budak, Sayın Yeşil, Sayın Yalım,
Sayın Kayan, Sayın Özdemir, Sayın Engin, Sayın Usluer,
Sayın Tekin, Sayın Tamaylıgil, Sayın Özkoç.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesinin (2)nci
fıkrasının (b) bendinin aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu ve arkadaşları
b) Yurtiçi ve yurtdışı her türlü
ürün, hizmet, menkul, gayrimenkul, irat ile vasiyet
bağışları ve ayni ile nakdi yardımlar.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Hatay Milletvekili
Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu.(MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının 5inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında konuşmam konuyla ilgiliydi ancak Suriyedeki vekâlet
savaşlarıyla ilgili bir değerlendirmeyi de buradan yapmak
istiyorum. Suriyede içinde olmak istemediğimiz, tamamen bulunmak
istemediğimiz bir savaşa maalesef Türkiye dolaylı da olsa müdahil
olmuştur. Başlangıçta birtakım hatalar
yapılmıştır. Bu hataların neticesinde orada
yaşayan Bayır Bucak Türkleri maalesef yalnız
bırakılmıştır. AKPnin yanlış bu
dış politikaları neticesinde Bayır Bucak Türkleri maalesef
orada öksüz bırakılmıştır. Yıllardır süren
savaşta yalnız bırakılan oradaki Türkler bugün
ızdırap içerisindedir; bir haftalık süre içerisinde oradaki 4
tane köy maalesef rejim güçleri tarafından işgal edilmiştir,
orada bir katliam yapılmıştır, 30 insan öldürülmüştür,
Türk öldürülmüştür. Bayır Bucak kan ağlamaktadır; 15in
üzerinde yaralı vardır, bir o kadar da kayıptan
bahsedilmektedir. Maalesef Türkiye burada bir Rusyayla olan
ilişkilerinden dolayı, Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Başbakanımızın yeni ilişkileri iyileştirmek
adına yapıldığı bir dönemde de olması biraz
manidar gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
burada açılışta grubumuz adına, Sayın
Başkanımız tarafından verilen söz üzerine Bayır
Bucakta yaşanan katliamdan bahsetmiştim. Ancak şunu da
belirtmek istiyorum: Bayır Bucakta mücadele edenler, çeteler
değildir. Bayır Bucakta mücadele eden Türkmendir, Türkmen
Dağını savunmaktadır, kendi yurtlarını
savunmaktadır. Onun için, orada mücadele edenler, IŞİDle
mücadele etmiştir, PYDyle mücadele etmiştir, Rusyayla
etmiştir, Amerikayla etmiştir, kendi varlıklarını
devam ettirebilmek için bütün güçlerle, vekâlet savaşına katılan
her güçle mücadele etmiştir. Onun için, burada, onların mücadelesinin
sonsuza dek sürmesini... Bu mücadeleyi de Allahın izniyle
kazanacaklarına inanıyoruz. Bizden bekledikleri, Türk milletinden,
Türkiyeden bekledikleri, hayır dualarıdır. Hükûmet, bugüne
kadar onlara makarnadan başka, battaniyeden başka da bir şey
göndermemiştir. MİT tırlarından bahsedilmiştir.
Sorulduğunda, teslim edilen birtakım silahların oradaki
koalisyon güçlerine teslim edildiğinden bahsedilmiştir, Türkmenlere
bir şey verilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, konuşmamı bu
şekilde sürdürmek istemezdim ancak bugün Yayladağına bombalar
düşmüştür, bu bir hafta içerisinde maalesef Türkiye angajman
kurallarını dahi uygulayamamıştır. Bizim dış
politikada geldiğimiz durum maalesef budur. Onun için, Türkmen
Dağına, Halep Türklüğüne, Halepin kuzeyinde yapılan
mücadeleye buradan destek olmamızı, hiç olmazsa onlara hayır
dualarımızı şu ramazanda esirgememenizi diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanunla Millî
Eğitimin yurt dışına açılacağı söyleniyor,
açılım yapacağı söyleniyor. Bu kanunla da ilgili
söyleyeceğim bir iki şey var. Bu kanunla kurulacak olan vakfın
merkezinin İstanbula taşınması bizce manidardır.
Acaba İstanbul finans merkezi diye, hayırsever iş
adamlarının çokluğu nedeniyle oluşacak havuzun,
oluşacak bağışın daha da büyüyeceği mi
düşünülmüştür? Ankara merkezinden neden imtina edilmektedir? Ankara
merkezli düşünmek ve faaliyetleri Ankara merkezli yapmak, AKPyi
rahatsız mı etmektedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla)
Hele hele, vakıf, yurt dışında faaliyet göstereceği
için önüne Türk Vakfı denilmesinden niçin çekinilmiştir?
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu,
teşekkür ederim.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) -
Şimdi bir önergeyle Türkiye Vakfı şekline
dönüştürülmüştür.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ama, yine yapan,
biziz yani.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) Bu
AKPnin yaptığı yanlışlıklar, ilelebet böyle
devam edecek değildir. Hep Yüzde 49,5la geldik. diyorsunuz ancak
millete verdiğiniz söz, burada yaptıklarınızla
örtüşmüyor diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ahrazoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Vural, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Uluslararası Barış Örgütünün Suriyenin kuzeyinde, PYDnin
kontrol ettiği alanda etnik temizlik ve savaş suçu
işlendiğine ilişkin 13 Ekim 2015 tarihli bir raporu
bulunduğuna ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
biraz önceki tartışmayla ilgili
Bakın, 13 Ekim 2015 tarihli, Amnesty
International, Uluslararası Barış Örgütünün, doğrudan
doğruya Suriyenin kuzeyinde, PYDnin kontrol ettiği alanda etnik
temizlik ve savaş suçu işlendiğini, insanların zorla yerinden
edildiğine ilişkin raporu.
Gerçekler bunlardır, bunu ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim bu
açıklamalarınızdan dolayı.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Üçüncü Bölüm
başlığı ile 5inci maddesinin
başlığında ve metninde yer alan Maarif Vakfı
ibarelerinin Türkiye Maarif Vakfı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz
(Aksaray) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) Uygun
görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Kabul ediyoruz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulan vakıf yurt dışında
faaliyet göstereceğinden isminde Türkiye ifadesinin bulunması uygun
olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 103üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6ncı maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler Hüküm
bulunmayan haller
MADDE 6- (1) Bu Kanunda
hüküm bulunmayan durumlarda 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medenî Kanunu ile 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar
Kanunu hükümleri uygulanır.
BAŞKAN 6ncı madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy
konuşacak.
Sayın Ersoy, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Maarif Vakfının kuruluşuyla ilgili 6ncı
madde üzerine görüşlerimizi paylaşmak üzere huzurunuzdayım.
Maarif Vakfının kuruluş gerekçelerine
baktığımızda, gerçekten çok ulvi duygu ve düşüncelerle
bizim Türk tarih ve kültür müktesebatımızın gerekçelerinin
ifadelerini görüyoruz. Evet, iyi, güzel, hoş. Biraz daha köklü ve
tarihliliğe doğru gittiğimizde Türk devlet geleneği
içerisinde ve bizim geçirmiş olduğumuz kültürel havzalar ve
medeniyetlerin birikimi içerisinde bir ideal vardır, bir ülkü vardır.
Bunun adına biz Erken Dönem Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi derdik,
büyüklerimizin yaptığı bu ideali, ülküyü kitaplaştıran
hocalarımız olmuştur. İslamla şereflenip
bütünleştiğimizde bunun adı Nizamı Âlem İlayı
Kelimetullah olmuştur. Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresinin Nizamı
Âlem İlayı Kelimetullah davasına dönme sürecinde, serdengeçti
kahramanların ve bu manada, ülküsü için kendisini feda etmiş insanların
hikâyeleri vardır. Anadoluda bu, kolonizatör Türk dervişleriyle
kendisini gösterir, kolonizatör Türk dervişlerinin kendisine ait
olanları dahi millete vermesiyle ifade edilir. İstanbul böyle
fetholmuştur, Anadolu böyle kurtarılmıştır, cumhuriyet
böyle kurulmuştur.
Bugün, bu kültürün mayasındaki kavramlardan
hareketle devlet kendisine yeni birtakım kurum ve kuruluşlar açma
girişimine girmiştir. Yurt dışı akraba
topluluklarıyla ilgili kurum, Yunus Emre Vakfı, aynı
şekilde, daha önce, TİKA ve Türk devletinin Hariciyesinin
içerisindeki eğitim ataşelikleri de bunu ifade edebilir.
Şimdi, buraya kadar, söylem içerisinde, bir
ideale uygun olarak hareket konseptinde her şeyin uygun olduğu
gözüküyor ama bütün bunların içerisini insan unsuruyla donatmamız ve
insan unsurundaki kaliteyi artırarak ancak buraların sahici anlamda,
hakkıyla hizmet edebileceğini bilmemiz lazım. Bugün
itibarıyla, geldiğimizde, olaya bakarken
yaşadığımız toplumda, gelenek ile modernite
arasına sıkışmış, âdeta, kitle kültürünün hâkim
olduğu, toplumsal ve kültürel anlamda hastalıklı hâllerin ifade
ettiği günlerde muhafazakârlığın içinin
boşaltıldığını, bu manada, milliyetçi söylemlerin
ihtiyaçlara göre kullanılabildiğini ve temelinde de uygulanan
yanlış politikalarla bunun artarak devam ettiğini görüyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisinin yapmış
olduğu çalışmalarda olumlu gördüklerimizi eleştirdik,
olumsuzları neden olumsuz olduğuyla ilgili gerekçesiyle izah ettik
ama siz de vicdanınızla baş başa
kaldığınızda gördüğünüz bir şey var ki
eğitim konusunda başarısızsınız. Sadece
eğitim sisteminin içeriğini arkabahçe yapma kaygısı ve
motivasyonuyla hareket etmenin dışında, eğitimi,
sağlıklı bir şekilde vücut verebilecek, insan
yetiştirecek bir unsur olarak görmenin dışında, ideolojinin
savaş alanlarına çevirerek buradaki
başarısızlığınızı tescillemiş
gözüküyorsunuz.
Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurur:
İki sınıf insan vardır ki onlar iyi olursa toplum iyi,
onlar bozulursa toplum da bozulur, ümera ve ulema. Ümeranın ve
ulemanın bu manadaki tutumuna bugün itibarıyla
baktığımızda, işte namazı kılmayanların
mahlukatlığı kalmıyor ya da
Tartışmak bile
istemiyorum, ekranlar üzerindeki durumları hepiniz çok daha rahat görüyorsunuz.
Bu durumların artarak devam etme hikâyesi muhafazakâr ifadeleriyle Fatihten
oy alıp liberal anlayışlarla yeni yeni harbiyeler inşa eden
ve ucubelerle memleketi tartışma zeminine dönüştüren bu ikilemli
hâlin Türkiye'nin özellikle yeni kurulan bu vakıf çerçevesinde
görülmemesini istiyoruz. Ne alaka arkadaş? diyeceksiniz belki. Şimdi,
Maarif Vakfındaki alakaya baktığımda az önce bahsetmiş
olduğum Türk kültürünün derinliklerinde adanmış,
serdengeçmiş, fedakâr insan profillerini mi göreceğiz yoksa
Sayıştay denetiminin dahi dışında tutularak sadece
mütevellinin arkabahçesini mi göreceğiz? Şimdi bunun
uygulamalarını başka alanlarda gördüğümüz için bu
endişeleri burada da ifade etmeden duramıyoruz veyahut da mütevelli
heyet adına denetim yapacak olan denetim kurumu kamu kaynağını
kullanacak ama denetimi bu manada mütevelli kendisi yapacak. Çelişki ve
samimiyetsizlik buradan başlıyor, problemler buradan
başlıyor.
Öte taraftan, devletin hangi alanda somut olarak bir
ihtiyacına karşılık vermesiyle ilgili tanım yok. Evet,
deminki bahsettiğim vizyona, ülküye uygun hizmetler mi vereceğiz yoksa
uluslararası anlamda Türkiyede mücadele verilen birtakım
odakların elinde olduğunu düşündüğümüz müesseseleri ele
geçirecek bir hülle operasyonu mu yapacağız? Bakın, orada da bir
problem var arkadaşlar. Siz Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklarıyla dışarıda henüz daha bunun vizyonuna uygun
Mesela Bişkekte temsilci bile atayamazken, Yunus Emreyle ilgili
başkanlık krizini hâlâ çözemeyip vekâletle götürürken, Kazakistana
temsilci atayamazken, sadece ritüellerle, seyahatlerle, açılışlarla
birtakım binalar inşa ederek ya da yerler kiralayıp
tefrişatlar yaparak vakit geçirirken, ruhuna uygun çalışmalarla
içeriğini dolduramazken burada yapmadığımız neyi
yapacağız? Görünen o, biz Kırgızistandaki okulları
devralıp buraya mı aktaracağız devlete? Evet, tamam, oraya
gidenler paralel, dikdörtgen, Öklid, Pisagor, ne olursa olsun ama bir
şekliyle o yaptığı çalışmanın kaliteli
olması için mücadele veren insanlar. Daha sonra devlet eliyle biz
birtakım işleri olumsuz olarak yaparsak devletle bizim terör örgütü
veyahut da illegal yapılanma olarak, devlet olarak
tanımladığımız yapıyla uluslararası anlamda
bir mukayese edilme durumuna indirgeniliriz ki başarısız
olduğumuz takdirde bu büyük bir sorunu beraberinde getirir.
İki: Bu konuda mütekabiliyet var mı? Yani
biz British Councilin, Fransız Kültür Merkezinin veyahut da bizim
ülkemizde açılan Fransız okullarının, Saint-Joseph
başta olmak üzere, bizim de oralarda Türkçe eğitim verecek
Mesela
Fransada Türkçe eğitim veren bir okul açabilecek miyiz, Türk diliyle
eğitim yapabilecek miyiz? Bu konuda boşlukları görüyorum.
Aynı şekilde devletin bu kaynaklarını
Mesela dil bilen,
iyi eğitimli ama partili olmayan arkadaşlar burada görev
alabilecekler mi veya KPSSde başarılı olamayan, sınavlarda
sonuç alamamış ama vakfın yönetim kurulunun inisiyatifiyle
görevlendirilmiş öğretmen adayları mı orada görev yapacak?
Şimdi, bunlar daha önceki uygulamalardan kaynaklı,
gözlemlediğimiz, olma ihtimali olan olumsuzlukları şimdiden
hatırlatmak ve uyarmak... Yani, arkadaş, daha bu iş ortama gelmeden
hem olumlu söylüyorsun hem eleştiriyorsun, hele bir gör de öyle söyle.
diyeceksiniz ama gördüklerimizden hareketle bu işin uygulama planında
da bunlarla karşılaşabileceğimiz ihtimalini hesaba katarak
bu uyarıları şimdiden ifade etmek istiyoruz.
Evet, Türkiyenin bir vizyonu olmalıdır.
Geçmişten geleceğe akan bu kültürel derinliğimizin yarına
taşıyıcı müesseseleri, kurumları
kurulmalıdır elbette ki ama bunun içerisine adanmış insan
hikâyeleri ile vakıf kavramının, maarif
kavramının, irfan kavramının içerikleriyle mündemiç bir
hâl alarak yürümesi lazım.
Bakın, Türkiyede Suriye krizi iki önemli
kurumu ön plana çıkardı, AFAD ve Göç İdaresi. Bunlar Türkiyenin
krizden fırsata dönüştürerek oluşturduğu kurumlardır.
Bu kurumları göz bebeğimiz gibi korumak ve oralara göreve
getireceğimiz insanları da sadece kariyer planlaması yapan
müdürler, başkanlar olarak değil, o ruha sahip, hizmet edecek
insanlar olarak görmemiz lazım. Bu kapsamda, AFADda da Göç
İdaresinde de takımın başındaki arkadaşları
ben o komisyonlarda görev aldığım için olumlu buluyorum ama
Anadolu yansımasını da eksik buluyorum. Aynı şekilde,
maarif kavramının, irfan kavramının içeriğiyle
bütünleştiğini ve bu ideale uygun hizmetler
yapıldığını bu kurum içerisinde biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak görmek isteriz. Aksi takdirde, burayı bir operasyonun
arkabahçesine getirir, Türk devletini de çok komik duruma düşürebilecek
bir hâle girme ihtimaliniz olursa da büyük hata yapmış olursunuz
diyor, Genel Kurulu sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Hayırlı günler diliyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen konuşacak. (HDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bilgen.
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde söz
aldığım 6ncı maddede, hükümdeki boşlukların
Vakıflar Kanunu ve Medeni Kanunla doldurulacağına dair zaten
hukukun en genel ilkelerinden birisi yazılı. Dolayısıyla,
ben söz hakkımı yarın okullar kapanacağı için
eğitimin içerisinde bulunduğu duruma biraz ayırarak kullanmak
istiyorum.
Çok basit bir karne var, aslında bu her
şeyi gösteriyor, hem Türkiye toplumundaki gelir
dağılımındaki çarpıklığı hem de
eğitimden kimin payına ne düşüyor bunu gösteriyor. TÜİKin
rakamlarına göre, nüfusun en üst gelir seviyesindeki yüzde 20si toplam
eğitim harcamalarının yüzde 65ine hitaben bir pozisyonda
bulunuyor, en alttaki yüzde 20si de toplam harcamanın yüzde 2si.
Şimdi, hani Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa. diyen
şairin dediği pozisyon aslında; resmî rakamlar bunlar.
Ama, bu rakamları uzatmak, ayrıntıya
girmek yerine -üniversitelerle ilgili hem de, liselerle ilgili değil- ne
kadar özgür üniversitelerimiz olduğunu, ne kadar demokratik eğitim
ortamımız olduğunu gösteren 2 somut vaka aktaracağım,
çok yeni vakalar. Birisi, Bilgi Üniversitesinde Profesör Doktor Zeynep
Sayın Balıkçıoğlunun sözleşmesi feshedildi, görevine
son verildi ve ilginç bir yazıyla son verildi. Rektörlüğün gönderdiği
yazıda deniyor ki: Ayrıntılı araştırma devam
edecek, hukuki soruşturma devam edecek ama göreviniz bitmiştir.
Gerekçe, Cumhurbaşkanına hakaret, Türklüğe hakaret;
bildiğiniz gerekçeler. Somut olarak hiçbir şey yazmıyor ama
basına yansıyan bilgiye baktığınızda
Cumhurbaşkanına hakaret içeren herhangi bir cümle yok, Türklüğe
hakaret diye ifade edilen şey de sınıfta öğrencilerine
Tevrat ve İncil de okuyun. demiş. Şimdi Tevrat ve İncil
de okuyun. demek Türklüğe nasıl hakaret olabilir? Yani, Türkler
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Sesini
dinleteyim mi?
AYHAN BİLGEN (Devamla) Tabii, tabii,
dinletebilirsiniz, gelirsiniz kürsüden siz konuşursunuz. Ders kaydı
alınmış olabilir, bu ayrı bir şey. Yani, sonuçta
soruşturmanın
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Resmen hakaret
ediyor. Gerçeği söyleyin, bu kürsüde gerçeği söyleyin.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Ben, hiç kimseye
hakareti onaylamam, kimsenin kimseye hakaretini onaylamam.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ama
onaylıyorsunuz, savunuyorsunuz.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Ama ben kendisine
giden yazıdan bahsediyorum, ben Rektörlüğün kendisine
gönderdiği
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir)
İnternete yansıdı ses kaydı.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Herhâlde sizin
telefonunuza göndermemiştir.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayın lütfen.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Siz gelirsiniz
kürsüden söylersiniz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Gerçeği
söyleyin.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Ben rektörlüğün
gönderdiği yazıdan ve Sabah gazetesine yansıyan haberlerden
bahsediyorum.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Terbiyesizce
hakaret ediyor.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Sabah gazetesinin
haberiydi biraz önce aktardığım. Tevrat ve İncil
okumayı hakaret ya da bunu tavsiye etmeyi suç sayan bir zihniyetten, bir
üniversite yönetim anlayışından bahsediyorum.
Başka bir örnek vereyim: Selahaddin Eyyubi
Üniversitesine kayyum atandı, yaklaşık 50 milyon civarında
yatırım yapılmış, 1.250 öğrenci var, 100ün
üzerinde akademisyen var, 4 lisans dalı, 10 civarında ön lisans
dalında eğitim yapılıyor ve Diyarbakır 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin kararında kayyum atama gerekçesi: Burs verilen 3
öğrencinin toplam 3.500 lira olan burs evraklarında
imzalarının olmaması.
Şimdi, bir üniversitenin yönetimine el
koyuyorsunuz
3.500 liralık zimmet olsun, varsayalım ki zimmet olsun
bu. Şimdi böyle bir denetimi, böyle bir teftişi, baskıyı
bütün üniversitelere, bütün okullara, bütün özel öğretim kurumlarına
yapıyor musunuz? Hayır.
Değerli milletvekilleri, rövanşizm kötü
bir şeydir, kim yaparsa ve kime karşı yaparsa yapsın
kötüdür. Bakın, önümüzdeki günlerde buraya yüksek yargıyla ilgili bir
düzenleme gelecek, Yargıtay ve Danıştay hâkimleriyle ilgili bir
ciddi karar alınacak, bir ciddi düzenleme yapılacak,
yaklaşık 711 hâkim görevini bitirmiş olacak, görev süreleri
dolmuş olacak, yeni atamalar yapılacak. Bu düzeyde yargıya
yönelik bir operasyon tarihte -benim bildiğim- bir kez daha
yapıldı, 27 Mayısta yapıldı. 27 Mayısta da yani
60 darbesini yapanlar da o zaman 614 hâkimin görev sürelerine son
vermişti.
Biraz önce burada ilginç tartışmalar
yapıldı, o tartışmalara da değineceğim fakat
ondan önce bir şeyi hatırlatmak isterim size, Türkiye'nin içerisinde
bulunduğu duruma dikkat çekmek açısından değinmek
istiyorum: Yarın eğer karnesini alabilseydi, karne alacak
çocuklarımızdan, gençlerimizden birisi de Berkin Elvan olacaktı.
Berkin Elvan vurulduğunda 14 yaşındaydı, öldüğünde 15
yaşında çünkü 269 gün komada kaldı. Elbette hiçbir
çocuğumuzun, hiçbir gencimizin ve hiçbirisinin ailesinin de bu
acıyı yaşamasını istemeyiz ve daha vahim olan,
üzerinden geçen üç yıla rağmen, Berkin Elvanın kafasından
gaz fişeğiyle vurulmuş olmasına rağmen devlet hâlâ
vuran güvenlik görevlisini bulabilmiş değil. Şimdi, üç
yılda İstanbulun ortasında bir polisinizi bulup
yargılayamıyorsanız yani başka bir ülkedeki adalete,
şiddete dair bir şey söylerken biraz oturup düşünmeniz gerekir.
Değerli milletvekilleri, burada çok net biçimde
biraz önce Suriyeyle ilgili, Türkmenlerle ilgili, PYDyle ilgili
tartışmalar yapıldığı için size çok kısaca
bir metin okuyacağım. Bu metin Rojavadaki kantonların
anayasası, toplum sözleşmesi: Demokratik Özerk Yönetim, merkezî
olmayan sisteme dayalı kurulacak gelecekteki Suriye'nin de bir
parçasıdır. Suriye demokratik, özgür, bağımsız ve
irade sahibi bir devlettir; demokratik parlamenter bir sistemle yönetilir.
Kamışlı Demokratik Özerk Yönetimi Cizire kantonunun merkezidir.
Bu kanton Kürt, Süryani, Ermeni, Çeçen, Müslüman, Hristiyan ve Ezidilerin ortak
yönetimidir. Kantonda yaşayan halklar ve inançlar arasındaki
ilişkiler halkların kardeşliği, ortak yaşam ve
dayanışma temellidir. Hiçbir halk bunlardan ayırt edilemez.
Cizire kantonunun resmi dili Kürtçe, Arapça ve Süryanicedir. Bunların
yanı sıra diğer diller de güvence altındadır.
Değerli milletvekilleri, başka maddeler de
var ama devamını okumayacağım. Şimdi, bir tarafa bu
sözleşmeyi koyun, bu anayasayı koyun, bir tarafa da otuz
yıldır askerlerin yaptığı ama bu çatı
altında bizlerin değiştiremediği,
demokratikleştiremediği Anayasayı koyun. hangisi daha
çoğulcu, hangisi daha tekçi, hangisi daha inkârcı, hangisi daha
eşitlikçi; karşılaştırmayı siz yapın.
İsterseniz hani Biz tarafsız değiliz, partilerimiz var,
tercihlerimiz var
Mesela Venedik Komisyonuna yaptıralım Hangi
metin daha demokratik? diye ya da bu çatı altında daha önce Anayasa
Komisyonuna üye vermiş partiler var, bu partilerin hukukçuları,
uzmanları yapsın.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - O dönem
komisyonuna hiç girmeyin. Venedik Komisyonu sizin partinizin
kapatılmasını söylüyor. Venedik Komisyonu HDPnin hemen
kapatılmasını söylüyor. O Venedik Komisyonuna hiç girme, mahcup
olursun.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Aslında
hiçbirisine de gerek yok. Bence 2007den sonra siz Anayasa yazmak üzere bir
komisyon kurdunuz. Ergun Özbudun Hoca ya da başka isimler, çok
değerli Anayasa hukukçuları çoktan seçmeli bir metin yazdılar
size biliyorsunuz. İsterseniz o hukukçuları çağırın.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Ben
anlatayım sana Venedik Komisyonunu.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Gayet tabii
anladım.
O hukukçuları çağırın. Ben
varım, siz de varsanız bu iki metni
karşılaştırsın. Sizin seçtiğiniz hukukçular,
sizin savunduğunuz, sizin komisyonlarınızda, size
danışmanlık yapan Anayasa hukukçuları iki metne
baksınlar değerli milletvekilleri.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Venedik
Komisyonunun kriterlerini bilmiyorsun sen.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bütün kamuoyunun
önünde çıksınlar televizyonlarda tartışsınlar.
Eğer bu kantonların sözleşmesi daha demokratikse siz
çıkın bugüne kadar bu Anayasayı değiştirememenin bu
topluma karşı bir özür borcu olduğunu ifade edin, biz de ifade
edelim. Bizim payımıza da ne düşüyorsa yeni bir Anayasa
yapılamamış olmasının, hâlâ Kenan Evrenin
yaptığı Anayasayla bu ülkenin yönetiliyor olmasının
ayıbından bizim payımıza ne düşüyorsa biz de özür
dileyelim ama herkes gücü ölçüsünde önemsediği başka şeylerle Anayasanın
neresini, neyini, ne kadar önemsediği konusunda bu topluma olan özür
borcunu yapsın.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Siz sadece
silahları bırakın yeter, tamam mı, başka bir şeye
gerek yok, sadece silahları bırakın.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ben çok net bir metin
karşılaştırması yaptım. Diyorum ki: Eğer
Anayasanıza güveniyorsanız, gücünüze, sayınıza
güveniyorsanız, bakın adalete inanıyorsanız,
özgürlüğe, demokrasiye, bu değerlere itibar ediyorsanız bu
değerler açısından bu iki anayasayı
karşılaştıralım.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir konuşacak.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) -
Kullandığın argümanların yarısı yanlış
biliyor musun, yarısı yanlış.
AYHAN BİLGEN (Kars) - Siz çıkın,
doğrusunu kürsüden söyleyin. Kürsü sizin.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Venedik
Kriterlerinden, Komisyonundan söz ediyorsun. Sen ne biliyorsun Venedik
Kriterlerini. Venedik Kriterlerine göre HDPnin kapatılması
lazım, bilmiyor musunuz siz bunu? Çünkü teröre destek veriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
konuşmacı kürsüde.
CHP GRUBU ADINA SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Kanunu Tasarısının 6ncı maddesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim
Komisyonunda dile getirdiğimiz üzere bu tasarının neden gündeme
getirildiğinin bugün bir kez daha açıkça ortaya konulması
gerektiğini düşünüyorum. Hükûmet ya da Cumhurbaşkanlığı
neden böyle bir vakfa ihtiyaç duydu? Türkiyeyi ve
vatandaşlarımızı yurt dışında daha iyi
temsil etmek mi? Gerçekten yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın nitelikli eğitim
ihtiyacının karşılanması ve onların
sorunlarına çözüm üretmek için mi ya da eğitim, teknoloji, ekonomi
alanlarında bütüncül düşünüp buna göre küresel bir strateji mi
belirleniyor? Vakfın kuruluş amacının, misyonunun
açıkça tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
Mevcut iktidarın son on dört yıldır yurt içinde eğitim
politikalarındaki sicili ve karnesi çok kötüyken, hâlâ bir sistem karmaşası
yaşanırken, modern dünyadan ve çağdaş eğitim
sisteminden uzaklaşan uygulamaları tartışırken ve
eğitimde başarılı bir Türkiye markası ve imajı
yaratılmamışken, yurt dışındaki
vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm üretmek veya yurt
dışında etkin olmak için bu yapıda bir vakfı
tartışıyor olmak oldukça düşündürücü.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
bu tasarı Hükûmetin uzun dönem paydaşlık yaptığı
cemaat ve cemaatin eğitim faaliyetlerinden rahatsız olmasından
kaynaklı ortaya çıkan bir düzenleme olması noktasında
kaygılar mevcuttur. Millî Eğitim Bakanlığından özerk
ve ayrıcalıklı bir yapılanmanın meydana getirilmesi
nedeniyle bütün muhalefet ve ana muhalefet partisi olarak biz çok kaygılıyız
ve başından itibaren uyarılarımızı
yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
gerek Komisyon toplantısında gerekse Genel Kurulda iktidar partili
milletvekilleri ve özellikle Sayın Uçma şu tabirleri kullandı:
Vakfın kuruluş amacı Türk gençliğinin yurt
dışında temsil edileceği ve dünyaya entegre
olabileceği, nitelikli ve evrensel kriterlere uygun eğitim
sağlamak, medeniyet değerlerine ülkemizin
yaklaştırılması, uluslararası arenada insan
yetiştirmektir. Elbette yurt dışında yaşayan
ailelerin ve vatandaşlarımızın, özellikle yeni nesillerin
en temel ihtiyaçlarının yaşadıkları ülkelerdeki
eğitim sistemine uyumları ve bu alanda çok temel ihtiyaçları
olduğunu bilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
gerçekten, son on dört yılda 6ncı Bakanın göreve
başladığı -Bakana buradan tekrar başarılar
diliyorum- millî eğitim sistemimize baktığımızda hemen
hemen her hanenin en temel sorunu eğitim sistemindeki uygulamalardır.
Yurt içinde, eğitim sistemimizde nitelikli ve evrensel kriterlere
ulaşıp ulaşamadığımızı, medeniyet değerlerine
ülkemizin yaklaşıp yaklaşmadığını,
uluslararası arenada nitelikli insan kaynağı yetiştirip
yetiştiremediğimizi gerçekten tartışmamız
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ben isterdim ki Sayın Bakanın yeni görevine başlarken
kendisinden önce hazırlanmış olan Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı görüşmeleriyle ilgili kapsamlı ve bizi dikkatle
dinlediği bir komisyon toplantısıyla değil de eğitim
sisteminin en temel sorunlarını, mevcut iktidar döneminde
eğitimde çözülemeyen kronik sorunlarımızı
görüşeceğimiz kapsamlı, çok katılımlı,
eğitimdeki bütün tarafların ve paydaşların yer
aldığı bir toplantıyla başlayalım ama bu mümkün
olmadı.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan vakfın kurulmasının nedeni olarak Milletimizin
taleplerini karşılamak. dedi. Evet, buradan hareketle ben de
Sayın Bakanın döneminde muhalefetin eğitim sistemiyle ilgili
kaygı ve muhalefetin taleplerini dikkate alarak buna cevap verecek
uygulamaların hayata geçirilmesini temenni ediyorum.
İktidar partisi milletvekillerimiz ise
şöyle söylemişlerdi: Bu vakfın kuruluşuyla medeniyet
bileşkesinde incinmişliğimizi gidereceğiz. Hükûmetin ve
özellikle Cumhurbaşkanının tek yetkili gibi davranıp
uyguladığı tutarsız, belirsiz, başarısız
dış politika başta olmak üzere, uluslararası ilişkilerde
karşılaştığı muameleyle
Eğitim hizmeti
sunacağımız vatandaşlarımızın
yaşadığı ülkelerde ülkemizin
itibarsızlığını düzeltmeye yönelik bir
katkısı olacak mı acaba bu kurduğumuz vakfın,
Sayın Bakan? Eğer öyle olacağına ikna olsaydık, biz
buna inansaydık elbette ülkemizin çıkarları ve yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
taleplerinin, özellikle eğitim konusundaki ihtiyaçlarının
karşılanması noktasında biz de bu vakfın
kurulmasına destek verirdik. Bizim kaygımız, elbette, birazdan
da belirteceğim üzere, acele ve çok düşünülmeden, hızla
düzenlenmiş bir kanun tasarısıyla kurulmak istenen bu
vakfın yapısı, yönetimi ve işleyişinde
yaşanabilecek sorunlardır.
Değerli milletvekilleri, Komisyon
toplantılarında da ayrıntılı belirtmiştim. Yurt
içinde eğitim sisteminin geldiği durum ve bütün sorunlara
rağmen, özellikle vakfın kuruluş amacında söylenen,
gençlerimizin dış dünyaya entegre olma konusunda bir şeyler
söylemek istiyorum. Bu bütünleşmeyi sağlayacak en temel araç olan
ülkemizdeki yabancı dil eğitiminin niteliği ve dünyadaki
yerimizi sorgulamamız gerekiyor ki buna uygun bir strateji belirleyelim.
Genel kültür ve yabancı dil bilgisi düzeyi ile
dünyaya açılma ve dünyayı tanıma arasında güçlü bir
ilişki vardır şüphesiz. Ancak bu iktidar dönemlerinde
eğitim alanında yapılan düzenlemeler ülkemizin
kalkınmasına, gençlerin dünyayla bütünleşmesine herhangi bir
katkı sağlamamıştır maalesef. Yurt içinde eğitim
sistemimiz tam bir kaos hâlinde iken bu yaklaşımla yurt
dışında başarılı olmanın pek de mümkün
olmadığını, böyle bir gerçeği bir eğitimci olarak
paylaşmak istiyorum sizlerle. Biz daha ülkemizde kendi
vatandaşlarımıza, kendi çocuklarımıza, gençlerimize
dış dünyayla entegre olma noktasında en az bir yabancı dili
dahi tam anlamıyla öğretemiyoruz. Devlet okullarında okutulan,
başta İngilizce olmak üzere, yabancı dil eğitimi ve
öğretimi önünde çok ciddi engeller vardır. Bu engellerin ortadan
kaldırılmasına yönelik mevcut iktidar döneminde maalesef ciddi
politikalar ve uygulamalar üretilemedi.
Değerli milletvekilleri, ulusal ve
uluslararası raporlarda Türkiye'de İngilizce seviyesinin düşük
olmasının nedenleri arasında genel bir eğitim sorununun
varlığına dikkat çekilmiştir. TEPAVın
hazırladığı Türkiyenin İngilizce
Açığı başlıklı raporda Türkiye'deki yanlış
eğitim politikaları yüzünden İngilizceyi anlayan ama
konuşamayan, yabancı dil eğitimi almasına rağmen
yabancı dil bilmeyen nesiller yetişirken, uluslararası düzeyde
istenilen başarıya ulaşılamadığının
altı çizilmiştir.
Benzer şekillerde, İngilizce öğrenme
oranları verilerine göre, Türkiye birçok Avrupa ülkesinin çok
gerisindedir. Education First tarafından yapılan, 2011
yılında yapılan bir raporda, İngilizce Yeterlilik
Endeksinde öğrencilerimiz 44 ülke arasında 43üncü sırada yer
almıştır. Bu nedenlerle Türkiye için başta İngilizce
olmak üzere, yabancı dil bilgisi açığı sorunu geleceğe
ertelenemeyecek kadar önemli bir sorunudur. Hatta, Maarif Vakfının
kurumsallaşmasından daha elzem olan, Sayın Bakanın
döneminde gündeme alması gereken temel sorunlardan bir tanesidir.
Değerli milletvekilleri, son dönemlerde,
bildiğiniz üzere, eğitim sistemi ve eğitim kurumları ile
vakıflar, dernekler arasında ilişki var ki biz bundan çok büyük
kaygı duyuyoruz. Bu ilişkiler son dönemlerde gerçekten sizlerin de
şahit olduğu üzere çocuklarımızın eğitimlerine büyük
zarar vermiştir. Eğitimle ilgili yaklaşık 3 bin vakıf
olmasına rağmen, bağımsız bir yapı gibi kurulan
ancak Millî Eğitim Bakanlığına bağlı özel statüye
sahip bu Maarif Vakfının, Bakanlığın tüm yetkilerine
sahip olması ve diğer vakıflara göre ayrıcalıklara
sahip olması çok tartışmalıdır ve bunların
gerçekten çok büyük sorunlara sebebiyet vereceğini düşünüyorum.
Kurulmakta olan vakfın yapısı -ki
Millî Eğitim Bakanlığından tamamen özerk bir kurum-
yönetimdeki siyasi etkinliğin ağırlığı,
vakfın bünyesindeki yönetim, personelin özlük hakları, vakfın
merkezi, denetimi, ismi, sahip olacağı mülkler, aktarılan
kaynaklar, bütçeden alacağı pay, özellikle kamu
kaynaklarının vakfın hizmetine koşulsuz sunulması gibi
çok önemli sorunlar vardır. Özellikle yurt dışında
vereceğimiz eğitimin müfredatı, görevlendirme gibi, bu
eğitimin içeriği gibi ucu açık, belirsiz ve siyasi
iktidarın -maalesef- suistimaline açık sorunlar devam etmiştir
ve bu noktada bir sağduyulu çözüme maalesef
ulaşılamamıştır. Çok ciddi bir bütçe ayrılmaktadır,
bu bütçenin de heba olması ve beklenen başarının sağlanamayacağı
noktasında kaygılarımız mevcuttur.
Evet, bu millî eğitim politikasının
millî bir politika olması üzerinde çok tartıştık ve bu
konuda mutabık olduk. Ben bu noktada şunu söylemek istiyorum: Genel
Kurulda muhalefetin çekincelerini ve kaygılarını dikkate almak
gerektiğini iktidar partisi milletvekillerine, Sayın Bakana tekrar
hatırlatıyor ve takdirlerine sunuyorum bu
kaygılarımızı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özdemir.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) Ve 26ncı
Dönem milletvekilleri olarak bizden sonraki nesillere kalıcı ve
başarılı bir miras bırakmayı elbette biz de çok
istiyoruz.
Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına Sinop Milletvekili
Sayın Nazım Maviş konuşacak.
Buyurun Sayın Maviş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NAZIM MAVİŞ (Sinop) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, aslında komisyonda da Maarif
Vakfıyla ilgili komisyon üyesi arkadaşlarımızla çokça
konuştuk, tartıştık. Aslında söylenecek sözlerin
neredeyse tamamı fazlasıyla söylenmiş oldu ama yine de
anlaşılan üzerinde paylaşılması gereken bazı
hususlar var, onları yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın ciddi
bir eğitim ihtiyacı var ve Maarif Vakfının belki muharrik
faktörlerinden bir tanesi 5 milyonu aşkın yurt dışında
yaşayan vatandaşımızın bu eğitim ihtiyacı.
Aynı zamanda, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın, çocuklarımızın kendi
topraklarıyla, kendi ülkesiyle, kendi değerleriyle arasında
kurulmak istenen bağ Maarif Vakfını hayata geçirme
isteğimizin temel dinamiği.
Yine, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın çocuklarının kimliklerinin
korunması da Maarif Vakfının kuruluş amaçlarından bir
tanesi. Bulundukları ülkede kendi kültürleriyle kaliteli ve eğitimli
bireyler olmaları yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın
çocuklarının en tabii hakkı ve bu hakkın yerine getirilmesi
açısından da Maarif Vakfı temel bir rol üstlenecek.
Bunun dışında, tabii şu anda
yurt dışında bizim 15 ülkede 65 tane okulumuz var.
Dolasıyla, bu okulların doğru yönetimi ve bu okulların kalitesinin
artırılması açısından Millî Eğitim
Bakanlığının himaye ve desteğinde böyle bir vakfa
bugüne kadar zaten çoktan ihtiyaç oluşmuş ve bu ihtiyacın
giderilme zorunluluğu doğmuştu.
Yine bunun yanında, Türkiyenin dış
politikada üstlendiği rol ve Türkiyenin küresel vizyonu
açısından bakıldığında pek çok ülkeden ülkemize,
devletimize Türkiyenin eğitim kalitesinin transfer edilmesi ve o
ülkelerde yaşayan sadece vatandaşlarımızın değil
o ülke insanlarının da Türk eğitim sisteminin kalitesinden
yararlanması amacıyla talepler gelmiştir. Bu taleplerin
karşılanması açısından Maarif Vakfı bir
zorunluluktur ama bütün bunların dışında, asıl Maarif
Vakfının misyonunu şu ifadelerde belki toparlamak mümkün
olacaktır: Bugün Türkiye, büyük bir devlet vizyonuna sahiptir. Türkiye,
sıradan bir ülke değildir. Türkiyenin gönül coğrafyası
oldukça geniş, belki hayallerimizden daha geniştir. Balkanlardan
Kafkaslara, Orta Asyadan Uzak Asyaya ve Afrikaya kadar oldukça geniş
bir gönül coğrafyamız vardır. Bu gönül coğrafyamızla
bağımızı sürekli ve kalıcı kılmanın
araçlarından bir tanesi de Maarif Vakfı olacaktır.
Bakın, bugün TİKA ile Yurt
Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığıyla gönül coğrafyamızda çok büyük
hizmetleri bugüne kadar ifa ettik. Bosnada niye Sokullu Mehmet Paşa
Köprüsünü onardıysak Taylandda niye Uthit Camisini onardıysak,
Filistinde niye Tubas Türk Hastanesini kurduysak, Orta Asyada, Kafkaslarda,
Balkanlarda neden mirasımıza sahip çıktıysak, işte
yurt dışında da bu gerekçelerle Maarif Vakfı eliyle okullar
kurmamız gerekiyor. Çünkü Türkiyenin 2023 vizyonu, Türkiyenin yeni
dış politika vizyonu bu gönül coğrafyamızla
ilişkilerimizi çok daha güçlü, kalıcı ve nitelikli hâle
getirmeyi zorunlu bir hâle getirmektedir.
Değerli arkadaşlar,
başarılı bir örnek olarak Yunus Emre Vakfı, Maarif
Vakfının aslında bir taraftan ilham kaynağı
olmuştur. 2007de kurulan Yunus Emre Vakfıyla aynı zamanda Yunus
Emre Vakfının olduğu yerlerde kültür elçiliği
kurulmuş, dilimiz ve kültürümüz yaygın bir şekilde
tanıtılmış, 44 kültür merkezimizle kültür, sanat ve Türkçe
öğretiminin merkezi Yunus Emre Vakfı olmuştur. Yunus Emre
Vakfının kültür alanında üstlendiği misyonu eğitim
alanında da Maarif Vakfı inşallah üstlenecektir.
Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Nasıl
Yunus Emre Vakfı ve Enstitüsü Kültür Bakanlığı
değilse, nasıl Diyanet Vakfı Diyanet İşleri
Başkanlığı yerine kurulmamışsa Maarif Vakfı
da burada iddia edildiği gibi Millî Eğitim
Bakanlığının fonksiyonlarını icra etmek üzere
kurulmak istenmemiştir. Nasıl ki eğitim amacıyla kurulmuş
olan bir vakfın senedinde amaçları sayılmışsa Maarif
Vakfının senedinde de aynı amaçlar neredeyse
sayılmıştır. Dolayısıyla, burada bulunan
muhalefet partilerinin her birisinin de gururla, isteyerek Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısına bu desteği vermeleri gerekir. Bu gönül coğrafyasıyla
kalıcı ve nitelikli bağ kurmak için bu desteği sizlerin
vermesi ve bu gururu hep birlikte paylaşmamız gerekir.
Ben bu açıdan Maarif Vakfının aynen
Yunun Emre Enstitüsü gibi çok önemli bir işlev göreceğini
düşünüyor ve bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Maviş.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken, dinliyorum sizi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzük 60a göre yerimden bir söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, İzmirin Menemen ilçesinin Asarlık beldesinde HDP
binasına yönelik silahlı saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün İzmirin Menemen ilçesinde Asarlık
belde temsilciliğimize, HDP binasına bir silahlı
saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu silahlı
saldırı neticesinde çok şükür ki can kaybı yoktur ama ilçe
binamızda önemli oranda hasar söz konusudur. Bu saldırıyı
şiddetle kınadığımızı, bu
saldırının demokratik siyasete
yapıldığını ifade etmek istiyorum. Acı olanı
ve kaygı verici olanı, bu saldırının bir polis
tarafından yapılmış olmasıdır. 14 kez bir siyasi
partiye kurşun sıkmak suretiyle, bir polis eliyle saldırı
düzenlenmiştir. Açık bir provokasyondur. Halkımızı,
partimizi açık bir provokasyona çekmeye çalışan bir
yaklaşım ve anlayışla karşı
karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha süre veriyorum,
tamamlayın lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Dün
eş genel başkanımızın evine baskın
yapılması, milletvekilimizin aracının aranmak istenmesinden
sonra, bugün de İzmir gibi hassas bir yerde HDP binasına
saldırı yapılmasını biz AKP yetkililerinin HDPyi
hedefleştiren ve bizi sürekli bir lincin içerisine atmak isteyen tutumlarına
bağlıyoruz. Yapılan açıklama daha vahim, polisin
psikolojisinin bozuk olduğu belirtilmiş. Herhâlde bir siyasi partiye
saldırı yapan bir polisin psikolojisinin sağlıklı
olduğunu kimse düşünemez. Eğer bu açıklamayla, bu
saldırıyı yapanların ve bunun arka planında
olanların gözden kaçırılması, soruşturma,
kovuşturma süreçlerinden bir şekilde uzak tutulması
düşünülüyorsa bu daha büyük bir tehlikedir. Yangına benzinle giden
bir anlayışla karşı karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Biz bu
yangına su dökmek için canımızı dişimize
takmış uğraşmaya çalışıyoruz. Önümüze
getirilen provokasyon zeminleri ne kadar büyük olursa olsun demokratik siyasi
çözüm ve demokratik siyasetteki ısrarımızla bu yangına
-başarsak da başarmasak da- su taşımanın gayreti
içerisinde olacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına son
konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil olacak.
Buyurun Sayın İrgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Mark Twainin çok güzel bir sözü var, önce onunla
başlamak isterim: Ben zeki doğmuştum ama beni eğitim
mahvetti." Şu anda Türkiye'de yaşanan, aşağı
yukarı, sürecimiz böyle bir şey. AKP iktidarının
cumhuriyetimizin doksan yıllık eğitim birikimini yok sayarak
uygulamaya koyduğu 4+4+4 düzenlemesi yalnız eğitim
açısından değil, içerdiği amaçlar ve yaratılmak
istenen insan modeli yönünden de tam bir yıkım yasasına
dönüştü. Eğitimde yıllardır çözüm bekleyen sorunları
bir tarafa bırakan Millî Eğitim Bakanlığı dindar ve
kindar bir nesil yetiştirme hedefine uygun olarak dinî eğitimi
yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Her okulda mescit
açma zorunluluğunun getirilmesi Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin zorunlu din dersleriyle ilgili kararına rağmen 19uncu
Millî Eğitim Şûrasında alınan tavsiye kararıyla
seçmeli din derslerinin ilkokul ve anaokullarına da dayatılması,
imam-hatibe dönüştürülmesinden istenen sonuçların alınmaması
üzerine normal okullar içinde de imam-hatip sınıflarının
açılması, öğrencileri imam-hatiplere yönlendirme ve zorlama
uygulamaları 19uncu Millî Eğitim Şûrasında alınan
kararların eğitimi tek tip, tek mezhep anlayışına göre
nasıl biçimlendirdiğini ortaya koymuştur.
Karma eğitim fiilen ortadan
kaldırılmaya çalışılmış, birçok okulda
kız-erkek öğrenciler ayrılmış, erkek öğrenciler
sabahçı, kız öğrenciler öğlenci olarak eğitim
görmüştür.
Başta öğretmen yetiştirme problemleri
olmak üzere personel istihdam sorunları, derslik açıkları,
fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar,
öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar,
plansız uygulamalar sonucunda sorunlar katlanarak artmış,
eğitim sistemimiz çökertilmiş, eğitim emekçileri,
öğrenciler ve veliler mağdur edilmiştir ve bu süreç,
geçtiğimiz yıllarda da
Yine eğitimin gericileştirilmesi,
öte yandan da tam bir işletme mantığıyla
ticarileştirme çabaları hızla sürmektedir.
Ben bu konuda aslında çok daha detaylı
rakamlar ve Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine dair
veriler hazırlamıştım fakat bunlardan bugün
bahsetmeyeceğim çünkü sürem de az ve bunlar defalarca birçok hatip
tarafından dile getirildi ama duvara konuşuyor gibiyiz. Bu hissiyat
içindeyim. O nedenle ben konuşmamın bu son metnini bırakarak,
özellikle bugün Adalet Komisyonunda yaşadığımız süreç
ve özellikle -yurt dışındaki Maarif Vakfını geçtim-
yurt içindeki eğitim sisteminin birçok vakıflara devredilmesinin ne
kadar büyük bir tehlike yarattığına tekrar dikkat çekmek
istiyorum toplumumuzun huzurunda sizlere.
Bakın, bu, gelecekte sadece bizi değil,
aynen bugün paralel diye suçladığınız veya terör örgütü
ilan ettiğiniz cemaatler veya bu vakıflar bir gün gelecek en çok size
zarar verecek, ilk önce sizi vuracak. Öyle bir noktaya gidiyor ki, Millî
Eğitim Bakanlığının kontrolünden çıkan
eğitim sistemi bu vakıfların elinde inanılmaz görüntüler ve
noktalara gidiyor. Bakın, eğitim vakıfları niçin önemli,
onu göstermek istiyorum. Bir vakfın bu seneki mezunları broşürü
İsmini kapatayım şöyle. Bakın, bu Türkiye Cumhuriyetinde
bunlar oluyor. Bakın, bir başka yine mezuniyet resmi göstereyim size.
Arkadaşlar, lütfen, buna sadece siyasi bir saikle bakmayın. Bu
gidişat, bu süreç çok tehlikeli bir noktaya gidiyor.
O nedenle, ben, Sayın Bakanı yeni görevi
almışken tekrar uyarıyorum: Bu Ensar Vakfı veya
diğerleri, TÜRGEV veya yurt dışında yani bugün cemaatle
ilgili ne hissediyorsanız on yıl sonra, yirmi yıl sonra ya da üç
yıl sonra bunları yaşayacaksınız. O nedenle, ne desek
size anlatamıyoruz ama maalesef uyarmaktan bizim dilimizde tüy bitti.
Ayrıca, son bir şey daha söylemek
istiyorum, biraz önce arkadaşlarım da dikkat çekti: Dün -kim
tarafından yapıldığını bilmiyoruz ama Melih
Gökçek ve çeşitli yandaş televizyonların aracı
olduğunu görüyoruz- arkadaşlarımızla ilgili Ankaranın
çeşitli ilçelerinde provokasyon amaçlı broşürler
dağıtıldı, resimleri, isimleri
dağıtıldı.
Bakın, biraz önce sayın grup başkan
vekilinin söylediği gibi, psikolojisi bozuk ülkede bir sürü insan var.
Milletvekili arkadaşlarımızın hayatlarını
tehlikeye atan ve provokasyona yol açan bir tablo içindesiniz. Birinizin de,
bir hatibin de, bir grup başkan vekilinin de çıkıp Bu
ayıptır, günahtır, yazıktır! demesini bekliyoruz
çünkü bunlar iftira. Biraz önce Adalet Bakanına söyledik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Devamla) -
bütün partiler
gitmedi mi? Evet, gitti. dedi. Lütfen, gelin, bu iftirayı buradan
düzeltin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İrgil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, 4+4+4le bizim kindar bir nesil yetiştirmeye
çalıştığımızı, bizim tek tipçi bir
eğitim modeli kurmaya çalıştığımızı ifade
ediyor hatip. Bu anlamda söz istiyorum, sataştı grubumuza.
BAŞKAN Sataşmadan dolayı
MEHMET MUŞ (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Peki, buyurun.
İki dakika
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tek tipçi eğitim alternatif sunmayan
eğitim modelidir. Esnek eğitim modelinde tek tipleşme olmaz. Siz
alternatiflere göre istediğiniz alanda eğitiminizi görürsünüz.
Eşit şartlarda sınavlara girer, eşit şartlarda
yarışırsınız. Bakın, bu ülkede yıllarca, on
beş yıl katsayı uygulaması yapıldı. Siz imam-hatip
lisesinden geliyorsunuz, siz meslek lisesinden geliyorsunuz, sizin
katsayınız 0,2yle çarpılacak, düz liseden geleninki 0,5le
çarpılacak. Bu adaletli bir sistemdi, öyle mi? Bu modern bir eğitim
sistemiydi, öyle mi? Buna tek laf etmeyenler, bunun hâlâ özlemi içerisinde
olduğunuzu mu buradan ifade ediyorsunuz, hâlen o katsayıları
getirelim mi istiyorsunuz? Bunu bir kere ifade etmeniz lazım.
İkincisi: Bakın, çok değil, bundan
altı yedi ay önce bir seçim yapıldı. Seçimde Cumhuriyet Halk
Partisinin seçim beyannamesinde eğitimle alakalı bölümde sekiz
yıl kesintisiz eğitim var mıydı? Vardı. Peki, siz o
seçim beyannamesini milletin önüne koydunuz, millet dedi ki: Ben bunu
istemiyorum, sana muhalefet görevi veriyorum. Yani bunun üzerinden hâlen tek
tip diye bir ifade kullanmayı doğru bulmuyorum.
Üçüncüsü: Bakın, Sayın Grup Başkan
Vekili Altay tecrübeli birisi. Burada uzun yıllar görev yaptı; grup
başkan vekilliği yaptı, komisyonlarda görev yaptı. Bu,
Adalet Bakanlığının yaptığı açıklamayla
alakalı. Sayın Kılıçdaroğlunun yaptığı
bir açıklamadan sonra böyle bir açıklama yaptı. Bakın,
gelin, ben size bir çağrıda bulunuyorum buradan: Bu anlamda ismi
geçen arkadaşlar bir yazılı soru önergesi versinler Adalet
Bakanına
ENGİN ALTAY (İstanbul) Verdik, verdik.
MEHMET MUŞ (Devamla)
desinler ki: Benim
ismim burada geçiyor, ben PKKlıları ziyaret etmişim, kimleri
ziyaret etmişim? Bunu yazılı olarak bir sorun, Adalet
Bakanı da böyle bir şey olmamışsa, ismi geçen
milletvekilleri böyle bir şey yapmamışsa onun cevabını
versin.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Sorduk, sorduk biraz önce, cevap veremedi.
MEHMET MUŞ (Devamla) Siz de çıkarıp
milletin önüne koyarsınız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Adalet Bakanına soru
önergesi mi verdiler ki kalktı açıkladı onları?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, mikrofonu
açayım size.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Bir de
sen sor, belki sana cevap verir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Benim ismim
geçmiyor, sizin isminiz geçiyor.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Genel
Başkan Yardımcınız geçiyor ama. Genel Başkan
Yardımcınız kendisi söyledi, Ben de gittim, görüştüm.
dedi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu
tartışma -dün de söyledim, gene söylüyorum- Kim, hangi terör
örgütüne ne kadar mesafede? tartışması Hükûmetin
açtığı, Cumhurbaşkanının açtığı
suni bir tartışmaydı. Burada Sayın Cumhurbaşkanı
söylediklerini düzeltti ama bu arada Adalet Bakanı da attığı
bir tweetle ortalığı karıştırdı. Bir
sonraki durum da Adalet Bakanlığının kimi işgüzar, kraldan
çok kralcı bürokratlarının kafalarına göre bir liste
yapıp listeyi iktidar partisi milletvekillerine
ulaştırmalarıdır. Bunların hiçbiri hoş
değildir. Arkadaşlarımız Adalet Bakanına sözlü ve
yazılı soru önergelerini verdiler, bunun takipçisi
olacağız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Tamam, güzel.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama terör
örgütlerine bir yakınlık aranıyorsa, bu konuda o kadar çok
söyleyecek sözümüz var ki. Bununla bir yere de varılmadığı
görülmüştür. İstiyorsanız bu tartışmayı
uzatırız. Apoyla ilgili, PKKyla ilgili, iktidar partisi
yöneticilerinin söyledikleri de ortada, bizim söylediklerimiz de ortada.
Katsayı meselesine gelince
Bunları
kaşıyarak
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ben
kaşımıyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Türkiye
halletmiş bu meselelerini. Biz, 28 Şubatın yanlış
olduğunu bin defa söyledik. Bak, bin yıl sürecek. dediler, on
yıl sürmedi. Bunları söyledik ama bunları kaşımaktan
muradınız nedir, bunu da anlamak mümkün değil.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, konuyla ilgili
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, yerimden bir söz talebim olacak.
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç Tüzük
60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun yerinizden bir dakika.
Sonra size söz veririm Sayın İnceöz.
25.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, cezaevinde bulunan insanları aidiyetler üzerinden
tanımlayarak onları hedefleştirmenin son derece tehlikeli
sonuçlar yaratabileceğine ve milletvekillerinin, siyasi partilerin,
cezaevinde bulunan tutukluları, hükümlüleri ayırt etmeden ziyaret
etmelerinden daha doğal bir şey olamayacağına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, günlerdir müdahil olmadığımız, son derece
tehlikeli bir tartışma yürütülüyor burada. Bir kere, bütün siyasi
parti gruplarına şunu hatırlatmamız gerekir: Cezaevinde
bulunan insanları aidiyetler üzerinden tanımlayarak onları
hedefleştirmek son derece tehlikeli sonuçlar yaratabilir. Cezaevinde
bulunan her insanın yaşam hakkı devlete emanet edilmiştir.
Orada, devlete karşı elinde hiçbir savunma argümanı olmayan
insanlardan bahsediyoruz. Buradaki tartışmalardan vazife
çıkarıp, her gün cezaevindeki kötü uygulamaları daha da
artıran pratikler önümüze gelecek ve önü alınamayacak sonuçlarla
karşılaşacağız.
Dolayısıyla bu tartışmanın
kendisi yersizdir, saçmadır. Milletvekillerinin, siyasi partilerin
cezaevinde bulunan tutukluları, hükümlüleri ayırt etmeden ziyaret
etmelerinden daha doğal bir şey de yoktur. Türkiyenin altına
imza attığı evrensel insan hakları sözleşmeleri de
bunu gerektirir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha vereyim size.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Kaldı ki, bunun üzerinden bir linç kampanyası yürütülüyor
olmasını, milletvekillerinin hedefleştiriliyor
olmasını hiçbir şekilde tasvip etmek mümkün değil. Ancak
Cumhuriyet Halk Partisinin de bu anlayışa karşı savunmaya
geçmek yerine, insan hakları üzerinden, demokrasi üzerinden, temel hak ve
hürriyetler üzerinden ciddi bir tutum geliştirilmesinin önemli olduğu
kanaatindeyiz.
Şunu ifade edeyim: Cezaevinde şu anda en
ağır baskılar devrimci ve yurtsever tutsaklar üzerindedir. Bunu
kabul etmek mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) O hak
ihlallerini tartışacağımıza Hak ihlalleri neden
araştırılıyor? diye bir tartışmanın
içerisine çekilmek isteniyoruz.
Kabul etmiyoruz, kabul edilemez buluyoruz, devrimci
ve yurtsever tutsakları da asla sistemin baskıcı
uygulamalarına maruz bıraktırmayacağız.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın İnceöz
26.- Aksaray Milletvekili İlknur
İnceözün, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Biraz evvel, HDP Grup Başkan Vekili bir
açıklama yaptı, Eş Genel Başkanlarının evine
bilinçli bir şekilde operasyon gerçekleştirildiğiyle
alakalı. Şimdi, onunla ilgili, bugün yazılı basında da
görselde de çok ciddi anlamda haberlerde yer verildi.
Burada, Fadime Çelebi diye, işte, bomba
yapımı eğitimi almış, MLKP üyesi olan kişi
aranıyor. Aranırken bir evde ikamet ettiği tespit ediliyor, bu
eve baskın yapılıyor. Eve baskın yapıldığında
karşılaştıkları kişilerden bir tanesinin, Eş
Genel Başkanlarının eşi olduğu, buranın ikinci
adres olarak gösterildiği söyleniyor ve bu tutanaklar, tanzim edilen
tutanakların altına da kendisi imzasını atmış.
Fadime Çelebinin zaman zaman
MLKP üyesi olan, aranan, örgüt üyesi olan bu
kişinin bomba eğitimi almış ve her an bir bomba, canlı
bomba ya da bomba yapımıyla bir eylem gerçekleştirmeyi planlayan
tasarlayan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Ek süre veriyorum bir dakika.
Toparlayın lütfen.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
örgüt üyesi
olan kişinin de bu evde kaldığını kabul etmiştir.
Pasaportları ve kendisine ait eşyalarının da orada
olduğunu, zaman zaman bu evi kullandığını da
belirtmiştir. Burada, Eş Genel Başkanın evine kasten
yapılan bir baskın yoktur ama bir MLKP üyesi, örgüt üyesi, bomba
eğitimcisi kişi aranırken bu adresten çıkıyor ve
-kendisinin de eşi olduğunu- Sedat Şenoğlu, bunu kabul
ediyor.
Şimdi sormak gerekmez mi, bu örgüt üyesi, bomba
eğitimi almış kişi, evrakları, eşyalarıyla
beraber, pasaportuyla beraber burada ne aramaktadır? Bir eş genel
başkanın, Türkiyede demokratik yollardan siyaset yapmanın
kendisine imkân olarak sunulmuş olduğu bir eş genel
başkanın evinde örgüt üyesi ne gezmektedir diye sormadan da
geçemeyeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ayıp denen bir şey var ya!
Sayın Başkan yani açık bir
sataşma Eş Başkanımızla ilgili. Dün burada dile
getirdiğimiz hususlardan sonra Başbakan Yardımcısı
Sayın Veysi Kaynak bir inceleme yaptırıp tarafımıza
bilgi sundu ve yapılan uygulamanın da yanlış olduğunu
bize aktardı. Şimdi, Hükûmetin böylesi bir duruşu ortadayken
Grup Başkan Vekilinin çıkıp baskını
meşrulaştırmaya çalışması ve yeniden Eş
Başkanımızı hedefleştirmesi kabul edilemez.
Sataşmadan söz istiyorum.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bir
meşrulaştırma değil, tespit tutanağıyla tanzim
altına alınmıştır bu konu.
BAŞKAN Sataşmadan size söz
vereceğim yalnız durumu şöyle bir düzeltmek gerekiyor:
Sayın Bakanın bu konuya dâhil olması aşaması
baskının Eş Başkanınızın evine yapıldığı
noktadaydı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN - Daha sonra da gelen bilgi
doğrultusunda Eş Başkanınızın evi
olmadığı açıklamasına ben de tanık oldum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gelen
bilgilerin tamamı yanlış Sayın Başkan.
BAŞKAN Tekrar ediyorum: Yani Sayın
Bakanın Yanlış. dediği nokta, an Sayın Eş
Başkanınızın evine bir baskın
yapıldığı an ve zamandır. Bilgi böyleyken bu
açıklamayı yaptı, sonra da bugün gazetelerde
anlatıldığı gibi açıklamayı size iletti. Ben
tanık olduğum için, Sayın Bakan da burada
olmadığı için açıklama gereğini hissettim.
Buyurun, size iki dakika söz veriyorum.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, pardon, burada bir itirazım olacak. Sayın Başkan,
biz kendisinin 60a göre söz talebine yerimizden aynı şekilde 60a
göre cevap vermek zorunluluğu doğduğu için o doğrultuda
talep ettik, aynı konuşmayı biz de sataşmadan talep
ederdik. Kendisinin de aynı şekilde yerinden 60a göre söz talebi
olması gerekiyor.
BAŞKAN Sayın İnceöz
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ama aynı
sataşmayı kendisi yaptı, biz buradan cevap verdik, sizin de bunu
kabul etmeniz lazım.
BAŞKAN Siz de sataşmadan söz
isteseydiniz o zaman Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ben de
isteyeceğim zaten biraz sonra söyleyeceklerine Sayın Başkan.
BAŞKAN Sataşmadan söz istiyorum. diyor
ve koşulları da uymuş, kendisine söz veriyorum,
açıklamasını da yaptı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gerekli
cevabı siz verdiğiniz için ben bir şey demiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün
yaptığı açıklaması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Grup Başkan Vekili Sayın İnceöz bence
bugüne kadar yapabileceği en talihsiz değerlendirmeyi ve
açıklamayı yaptı.
Sayın İnceöz, o medyada yazılan ve
Genel Kurula sunmuş olduğunuz bilgilerin tamamı yalan
yanlış bilgilerdir. Birincisi: O evin Figen Yüksekdağa ait
olduğu MERNİS kayıtlarında bellidir, ikametgâh adresi
olarak devletin kayıtlarında vardır. İkincisi:
Bahsetmiş olduğunuz Fadime Çelebi adlı
arkadaşımız MLKP üyesi değil demokratik siyaset
alanında mücadele yürüten Sosyalist Kadın -mücadelesinin- Meclisinin
eş sözcüsüdür. Her gün demokratik siyaset alanında çalışma
yürütmektedir; her gün İstanbulun her tarafında yapılan
basın açıklamalarına, demokratik protestolara
katılmaktadır. Fadime Çelebinin gözaltına alınmasıyla
ilgili bir süreç yürütülmek istense bunun için Figen Yüksekdağın
evine polisin gitmesine gerek yoktur. Çünkü dediğim gibi, gizli
saklı, illegal bir örgütsel yapının
çalışmalarını yürüten bir insan değildir. Açık
şekilde, her gün demokratik siyasi çalışmalarını devam
ettiren bir arkadaşımızdır.
Diğer taraftan, evde
yakalandığına dair verdiğiniz bilgi tamamen yalandır.
Evde olmadığı zaten sizin yetkilileriniz tarafından da bize
iletilmiştir. Bize hükûmet yetkililerinin söylediği şey, polis
memurlarının ya da emniyet yetkililerinin bilgisi olmadan baskın
yapıldığı, o evin Figen Yüksekdağa ait olduğu
tespit edildikten sonra da tutanak tutularak oradan
ayrılındığı yönündedir. Şimdi, sizin
verdiğiniz bilgi mi doğru yoksa Hükûmet yetkililerinizin verdiği
bilgi mi doğru? Bunu merak ediyoruz, bunu söyleyin, ona göre cevap
verelim.
Asla hiçbir milletvekilimizin ya da eş
başkanımızın evinde bomba, canlı bomba ya da bomba
malzemeleriyle yakalanan birisi söz konusu olmamıştır,
sözlerinizi geri alın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın İnceöz
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biraz evvel
söylediği bilgileri, tersi olduğunu tekrar teyit amacıyla
sataşmadan söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika... (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu konuyla ilgili pek söz vermek istemiyorum bundan
sonra çünkü gündemimizle ilgili bir konu değil. Adli mercilerin takip
ettiği bir olay.
Buyurun.
8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu dün de gündeme geldi.
Şimdi, sizin tabii hoşunuza giden şeyler söylemediğimiz
zaman burada gaf yapmakla, gerçekdışı bilgiler... Siz sabahtan
akşama kadar Meclis çalışmalarında bu bilgileri kendi
doğrultularınızla aktarırken -size göre- biz de
doğruları söylediğimiz zaman, tabii bu size dokunduğu için
de hoşunuza gitmeyebilir ama bu, gerçekleri söylemekten bizi geri
bırakmayacak.
Bakın, burada, Fadime Çelebi bomba eğitimi
almış, kendisi takip ediliyor ve girip çıktığı
bir ev var, bu eve bir mahkeme kararıyla arama kararı
alınıyor. Daha sonra, eve yapılan aramayla beraber burada Fadime
Çelebinin -MLKP üyesi veya bir başka örgüt üyesi ama MLKP üyesi
olduğu teyit edilmiş- daha sonra, kendisinin burada
yaşadığı, zaman zaman girip çıktığı,
kendisine ait eşyaların, pasaportu dâhil birçok evrakı,
eşyası vesairesi burada bulunduğu tespit ediliyor ve ev sahibi
tarafından da, daha sonra ev sahibi Figen Yüksekdağın eşi
olan Sedat Şenoğlu tarafından da bunlar kabul ediliyor o evde
kullanıldığı. Arama kararı kendisine okutuluyor,
kendisi içeriye alıyor; burada hukuksuz herhangi bir şey yok,
öncelikle bunu belirtmek istiyorum. Bundan dolayı da burada
çıkıp milletimizi aldatmanın, yanıltmanın herhangi bir
şeyi yok. Sözlerimi geri almadığım gibi, evrakla tespit
edilmiş, kayıtlı kürekli olan bu gerçekleri milletimize
aktarmaktan, milletin kürsüsünde aktarmaktan da bizleri
alıkoyamayacaksınız.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6ncı madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız.
Sürenin
yarısını sisteme girmiş milletvekilleri, diğer
yarısını ise Sayın Bakan kullanacaktır.
Şimdi sayın
milletvekillerine sırasıyla söz veriyorum.
Sayın Şimşek,
buyurun.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt
Çavuşoğluna olacak.
21 Mayısta Çin Halk
Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan Sincan Uygur Özerk
Bölgesine turistik amaçlı gezi yapan yeşil pasaportlu
akademisyenlerden oluşan bir grup Urumçi Havaalanına
inmişlerdir. Çinli yetkililer vatandaşlarımızın
Urumçiye girmelerine izin vermemişler, Türk Ocaklı olup
olmadıklarını sormuşlar, birinin Türk Ocaklı
olduğunu öğrenince 60-70 yaşındaki insanların üstü
çıplak elle onur kırıcı şekilde aranmış,
başörtülerini açtırmışlar, ilk uçakla Kazakistanın
başkenti Almatıya göndermişlerdir. Çin-Türkiye arasında yeşil
pasaportlarla ilgili vize muafiyeti olmasına rağmen niye kurallara
uyulmamıştır? Çin Hükûmeti neden Türk Ocaklarından
rahatsız olmaktadır? Urumçide Türklere karşı uygulanan
baskıya karşı Bakanlığınızın bir
çalışması var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın Bakanım, konuyla bir alakası
yok -biraz sonra diğer önergede Millî Eğitim
Bakanlığıyla ilgili, millî eğitimle ilgili sorumu
soracağım- ancak şu anda güncel bir durum var Uşak
Adliyesinde. Uşak Barosuna kayıtlı 350 avukat
bulunmaktadır. Yeni yapılan adliye binasına yeterli bir şekilde
otopark yapılmadığından dolayı bazı avukat
arkadaşlarımızın araçlarının
Başsavcının talimatıyla çektirildiğine şahit
olundu ve de bundan dolayı da 200ün üzerinde avukatın bugün
Uşak Adliyesi önünde bir eylem yaptığı, bu olayı
protesto ettiği ve de bunun sonucunda da başsavcının
Elinizden bu kadar mı geliyor? diye kışkırtıcı
bir açıklama yaptığından dolayı buradan Sayın
Başsavcının görevine ve üslubuna dikkat etmesini özellikle
belirtiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gürer
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Öğretmenler için ek ödemelerin
tamamının temel ücrete ve emekliliğe
yansıtılması, vergi dilimi uygulamasının sabitlenerek
ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmesi için bir çalışma
yapılmakta mıdır?
Eğitim öğretim yılı
başında öğretmenlere yapılan eğitim ve öğretime
hazırlık ödeneğinin her dönem başında olmak üzere
yılda 2 kez olması yönünde bir çalışma var mıdır?
Millî Eğitimde hizmetli ve memurlara özel
hizmet tazminatı ödenmesi, ekonomik ve özlük sorunlarına
kalıcı çözüm üretilmesi yönünde bir çalışma yürütülmektemidir?
Niğde ili Millî Eğitim Müdürlüğü,
2015 Yılı Stratejik Planı Tehditler bölümünde Problemli aile
sayısının hızla artıyor olması
ifadesi yer
almaktadır. Bu tanımdaki problem nedir ya da nelerdir? Bu anlamda
yapılan çalışmalar var mıdır?
Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme
hakkı önündeki engellerin kaldırılması, gerçek bir toplu
sözleşme düzeninin yaratılması yönünde bir çalışma
düşünülmekte midir?
Bir de bu görme engellilerin
sınıflarında sayı düşük olduğunda, 3 kişi
olduğunda TEOG kursuna katılamıyorlar. Bununla ilgili bir
düzenleme düşünülmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Engin
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler.
Sayın Bakan önceki gün
ülkemizde 67 bin öğretmen açığı olduğunu belirtti.
Sayın Bakana şunları sormak istiyorum: Bir ülkede 67 bin
öğretmen açığı varken o ülkenin eğitimde, bilimde,
teknolojide, sanayide, sanatta, sporda devrim yaratması ve dünyanın
ilk 10 ekonomisinden birisi olması mümkün mü?
İki: On dört
yıldır ülkemizi tek başınıza yönetiyorsunuz ve hâlâ
öğretmen açığını sağlıklı bir
şekilde planlayamıyorsunuz. Sizin iktidarınızda yüz
binlerce gencimiz öğretmenlik eğitim aldılar, yüksek
başvuru ücretleri ödeyip KPSSye girdiler ve umutla atama haberi bekliyorlar.
Sizse Millî Eğitim Bakanı olur olmaz Ağustosta atama yok.
dediniz. Atamaları öteleme gerekçeniz nedir?
Üçüncü olarak: Öğretmen
atamalarını şubatta ihtiyaçlarımızı dikkate
alarak yapacağız. dediniz. Somut olarak, şubatta hangi
branşta ne kadar öğretmen ataması yapacaksınız? Millî Eğitim
Bakanı olduğunuz için ne kadar ihtiyaç olduğunu biliyorsunuzdur,
planlamayı şubatta yapmayacaksınız diye düşünüyorum.
Somut yanıt bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından satın
aldığınız hizmetler var mıdır? Millî Eğitim
Bakanlığı satın aldığı hizmetleri hangi
firmalardan satın almaktadır? Bu satın alınan hizmetler derneklerden
midir, vakıflardan mıdır? Satın alınan bu hizmetlerin
konusu nedir? İş birliği içinde olduğunuz dernek veya
vakıf var mıdır? Yurt dışında bulunan Yunus Emre
Vakıfları hangi ülkelerde kurulmuştur? Buralarda kaç kişi
çalışmaktadır? Buralarda siyasi referans alınmadan kimse
işe alınıyor mu? Bunların kaçı erkek, kaçı
kadındır? Bunlar, memleket olarak, 81 ilimizden hangi illerden
çoğunlukla alınmıştır? Ayrıntılı bilgi
vermenizi istirham ediyorum.
Saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın İrgil
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Aslında bir sorum
vardı ama biraz önceki konuşmamdan sonra sayın grup başkan
vekilinin yine konuyu oya tahvil eden açıklamasından sonra
kayıtlara geçmesi için bir söz istemiştim ama oturum
değiştiği için zannederim o hakkımı kaybettim, o
yüzden onu burada kullanmak istiyorum.
AKP Grubu her şeyi oya
bağlıyor. Yani, ne söylesek
BAŞKAN Sayın
İrgil, yalnız, burada soru sormanız gerekiyor kanunla ilgili
olarak.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Tamam, soru soracağım o zaman.
BAŞKAN Bekliyoruz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) 1986da, 1989da,
1991de Recep Tayyip Erdoğan ve partisi çok düşük oylar aldı ve
seçilemedi. O zaman doğruları söylemiyor muydu? Yani, az oy
alınca az doğru mu söyleniyor? Siz yüzde 10 oy alırken milleti
mi kandırıyordunuz? Böyle sayısal bir mantık olur mu? Çok
olan haklıysa, o zaman adalete ne gerek var? Ayrıca, her
eleştirimize Çok oy aldık, çok oy topladık. diye yanıt
veriyorsunuz. Siz oy topladınız da biz patates mi topladık?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, önce en son
konuşan hatipten başlıyorum.
Biz oyla hakkı bir araya getirmiyoruz da
milletin gözünün terazi olduğunu söylüyoruz. Milletin gözü terazidir,
tartar, bakar, herkese, neyi, niçin yaptığını verir.
Dolayısıyla, siz diyorsunuz ki: Her şeyi kötü
yaptınız. Biz diyoruz ki Her şeyi iyi yaptık. Siz
diyorsunuz: Eğitim kötüye gidiyor. Biz diyoruz: Eğitim çok iyiye
gidiyor. Örneğini de verdik. En son TEOG sınavında Vanın
Ercişinden birisi, Ağrının Diyadininden birisi,
Muşun Vartosundan birisi, Şırnakın İdilinden
birisi, Tuncelinin Çemişgezekinden birisi 120 sorunun hepsini yaparak
tam puan almışsa, Millî Eğitimin eğitimdeki asıl
vazifesi fırsat eşitliğini sağlamaksa, bu fırsat
eşitliğini Vandaki
Ben hem Van-Erciştekine, hem
Van-Edremittekine dedim. Gördüğüm bütün gazetelerdeki herkes Edremiti
Balıkesir-Edremit diye yazmış oysa Vanın da bir
Edremiti var. Bir şarkı var biliyorsunuz: Edremit Vana bakar,
içinde çaylar akar. İşte bu Edremit, Balıkesirin Edremiti
değil Vanın Edremiti. Oradaki bir öğrencimiz de 120 soru yaptı.
Biz, herkese fırsat eşitliğini sağlıyorsak, Allah için
Eğitim kötü gidiyor? denilebilir mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biraz el insaf deyip vicdana bakmak
lazım.
Diğerinde de çoklukla yok dediği gibi ama
milletin gözünün terazi olduğunu söylüyoruz yani eğer Millet
kendisine hizmet edeni bilmiyor, buna rağmen oy veriyor. diyorsanız
bu, millete bühtan olur, bu milletin doğruyu yanlışı
ayırt edemediğini söylemiş olursunuz. Dolayısıyla bu
millet bakar, kendisine çalışanı iyi bir yere getiriyorsa bu Bu
yaptıkların doğrudur, bundan sonra da yapmaya devam et.
demektir.
Dolayısıyla, da biz millete hizmeti
şiar edindik. Eğer gerçekten yaptığımız
hizmetlerde milletin bir talebi yoksa, milletin talebi olan hizmetleri yerine
getirmeye
Bizim ilkemiz şudur: Ne aldatan olacağız ne aldanan
olacağız. Zaten aldatırsanız bir sefer
aldatırsınız, ikinci sefer yapamazsınız. Bu milletin
irfanına güvenmek lazım; birinci husus bu.
Bir başka husus,
Sayın Tanalın sorusu Hizmet satın alınıyor mu?
Doğru, alınıyor. Hangi firmalardan alınıyor?
Bunları bir yazılı soru önergesi şeklinde şimdi kabul
ediyorum ve mutlaka yazılı olarak size cevabını
vereceğiz.
Yine bir başka
sayın vekilimiz, 67 bin öğretmen açığı varken
çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine nasıl
çıkacağız -ben öyle yorumluyorum- on dört yıldır
iktidardasınız. dediler. Öyledir de Sayın Vekilim, biz Her
problem çözüldü. demiyoruz ki, muhakkak ki problemlerimiz var ama bizim
söylediğimiz, doğru yolda ilerlediğimizdir. Biraz önce Muhterem
Hocam Profesör Doktor Mustafa İsenle görüşürken American a nation
at risk: The imperative for educational reform diye -her ülke eğitimle
ilgili bir reform, bir plan hazırlıyor, hiç kimse bulunduğu
yerden memnun değil- Education reform and national security diye
Dolayısıyla da hocamla şu tespite vardık:
Sağlıkla eğitim ne yaparsanız yapın mutlaka yeni bir
şeylerin yapılmasını gerektiren iki alan.
Dolayısıyla Biz çok şey yaptık. diyoruz ama her şeyi
yapmadık, ona hemfikiriz.
Eğer bir ülkede
üniversite sayısı 76dan 193e çıkmışsa, yani seksen
yılda yapılan üniversitelerden daha fazla üniversite
yapmışsanız, her ili üniversiteye
kavuşturmuşsanız, bir başka iktidar olsa başka hiçbir
şey yapmamış olsa sadece bu yapmış olduğu
üniversiteler bile bu iktidarı aklamak için yeterli. Teşekkür
ederiz. diyorduk. Neden? Üniversite çoğulculuk demektir, üniversite
demokrasi demektir, üniversite farklı fikirlerin her birisinin
öğrenciye aynı ortamda sunulması demektir.
Bunu geçtik, üniversiteyi
sildik. Ücretsiz kitap dağıttık. Eskiden olurdu ki, kitap
bulunamazdı. Kitap baskısı yetişemez ayrı bir
şey, ücretle alınabilir mi alınamaz mı ayrı konular
vardı. Sadece bu dahi yeterdi. 950 bin noktadan bilgi otoyoluna
eriştirebildik
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu
açıyorum Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Son cümle
BAŞKAN Açıyorum
mikrofonunuzu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Öğrenmeyi öğrenen öğrenci yetiştirmek
istiyoruz. Biz onlara bilgi kanallarını açalım, önlerinde hiçbir
engel bırakmayalım ama kendileri bilgiye ulaşabilsinler, her
şeyi öğrensinler. Öğretmenlerimiz de muhakkak ki eğitimin
en temel sacayağıdır, yol göstersin öğrencilerine ve
çağdaş uygarlık seviyesini hep birlikte yakalayalım.
Sayın vekilimizin güzel bir sözü vardı:
Eğitim, hepimizin ortak problemi, eğitim, ortak sahiplenilmesi
gereken bir alandır. Bu alan kavga alanı değil,
geleceğimizi hep beraber inşa etme alanıdır.
Tekrar teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Benim
sorularıma cevap vermediniz, yazılı da cevap verebilirsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sorunuza vakit kalmadı. Eğer vakit kalırsa
bakın birçokları burada hepsi elimde vardı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Yazılı, yazılı
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Özür diliyorum... ama bunların her birine
-arkadaşlarım burada, benim dönemimde, bilirsiniz, hep böyle-
yazılı olarak cevap verilecektir.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Çünkü bize
geleni biz size iletiyoruz, biz de onlara iletelim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Gönlünüz müsterih olsun.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanunu Tasarısının 6ncı maddesinin
(1)inci fıkrasında yer alan ile ibaresinden sonra gelmek üzere
birlikte ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Arzu Erdem Zühal
Topcu Muharrem
Varlı
İstanbul Ankara Adana
Zihni Açba Ruhi
Ersoy Kamil
Aydın
Sakarya Osmaniye Erzurum
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri
birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 6ncı
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Ayhan Bilgen Mizgin
Irgat
Diyarbakır Kars Bitlis
Lezgin Botan Müslüm
Doğan
Van İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin Tarhan Erkan
Aydın Gaye
Usluer
Kocaeli Bursa Eskişehir
Ömer Fethi Gürer Murat Emir Gülay Yedekci
Niğde Ankara İstanbul
Serkan Topal
Hatay
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önergeler üzerinde Hatay Milletvekili
Serkan Topal konuşacak.
Buyurun Sayın Topal. (CHP
sıralarından alkışlar)
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, terör örgütünün katliamları
sonucunda şehitlerimize, yurttaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyorum. Milletimizin başı bir kez daha sağ olsun,
gazilerimize Allahtan şifalar diliyorum.
Buradan da IŞİDe, El Nusraya, PKKya,
bütün terör örgütlerine lanet olsun; onları destekleyenlere, onlara silah
verenlere, ülkemizin bu hâle gelmesine zemin hazırlayanlara da lanet
olsun.
Bombalar maalesef, durmadan her gün patlıyor,
insanlarımız ölüyor, yurttaşlarımız kaygılı,
insanlarımız huzursuz. Maalesef, daha geçen hafta, bir şehit
cenazesinde, Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğluna devletin ve Hükûmetin gözü önünde, Başbakanla
sarmaş dolaş pozlar veren, terörize edilen bir kişi
tarafından kurşun atıldı.
Sayın Genel Başkanımıza
atılan kurşun, demokrasimize atılan kurşundur. Sayın
Genel Başkanımıza atılan kurşun, millî birlik ve
beraberliğimize atılan kurşundur. Bu saldırıyı
yapanlar, bu kaosun, bu çatışmaların sürmesini isteyen
alçaklardır, ahlaksızlardır, namussuzlardır.
Cebinde yumurtayla, kurşunla şehit
cenazesine gelen kiralık namussuzlara soruyorum: Bu ülkenin
şanlı askerinin başına çuval geçirenlere neden sessiz
kalıyorsunuz? Bu ülkede hendekler kazılırken gıkını
çıkarmayan iktidara neden sessiz kalıyorsunuz? Bu ülkede PKKyla
gizli kapılar ardında pazarlıklar yapanlara neden sessiz
kalıyorsunuz? Bu ülkede şehidimize kelle diyenlere neden sessiz
kalıyorsunuz? Birkaç Mehmet öldü diye Meclis toplanmaz. diyenlere neden
sessiz kalıyorsunuz? Çıkaramazsınız, sesinizi
çıkaramazsınız, sessiz kalırsınız çünkü
milletimizi bölmeye çalışan teröristlerle, vatan hainleriyle
ortaksınız.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) O nasıl söz
ya?
SERKAN TOPAL (Devamla) Şimdi, Camiye
ayakkabıyla girdiler. diyen kişilere soruyorum: Cami avlusuna
cebinde tabanca mermisiyle girenlere, cebinde yumurtayla şehit cenazesine
katılanlara, millî birlik ve beraberliğimize kurşun
sıkanlara neden sessiz kalıyorsunuz? Ben söyleyeyim: Çünkü bu tiyatro
oyununu oynayan da, yöneten de, yazan da sizlersiniz.
Şimdi, bu sıralarda terörü
lanetlediklerini söyleyen AKP milletvekillerine soruyorum: Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, Reyhanlıda, Suruçta, Ankarada teröristlerin
katliamlarından hemen sonra Meclis araştırması komisyonu
kuralım dedik mi? Dedik. Buna hayır diyen, teröristlerin
araştırılmasına hayır diyen sizler değil
miydiniz? Gelin, neden araştırmak istemediniz, bu kürsüde
açıklayın.
Bu kanı döken, asker ve
polisimizi şehit eden terör örgütüyle, PKKyla görüştünüz mü,
görüşmediniz mi? Gelin, bu kürsüde açıklayın. Kandilde,
Osloda, İmralıda, Dolmabahçede terör örgütüyle pazarlık
yapanlar CHPye, Cumhuriyet Halk Partisine dil uzatmak, ithamda bulunmak
hakkına sahip değildir, haddi de değildir.
Aldatıldık. diye açıklama yapmaya çalışırken
aziz milletimizin bu sözlere aldanacağını
sanıyorsanız, maalesef zavallısınız. Şunu iyi
biliniz ki: Yüce milletimiz aldanmaz, aldanmayacaktır da, tıpkı
Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi gereken tokadı
atmasını bilecektir. Aldatılan ve ağlatılan bir çocuk
gibi bu ülke yö-ne-til-mez.
Buradan değerli halkıma sesleniyorum:
Mısırda, Libyada, Irakta, Suriyede kanlar dökülürken emperyalist
güçlerin taşeronluğunu yapan AKP Hükûmeti değil miydi?
Reyhanlıda, Suruçta, Ankarada, İstanbulda, Mardinde bombalar
patlarken, insanlarımız ölürken, PKKlılar Haburdan davul
zurnalarla geçerken on dört yıldır bu ülkenin MİTi, bu ülkenin
Başbakanı, bu ülkenin bakanı, bu ülkenin Cumhurbaşkanı
AKP Hükûmeti değil miydi? Ülkenin bugünlere gelmesinde tek bir sorumlu
vardır, o da on dört yıldır bu ülkeyi yöneten AKP ve Recep
Tayyip Erdoğan Hükûmetidir.
Sayın AKP milletvekilleri, bizler cumhuriyeti,
laikliği, halkımızı çürümüş sisteminize, kan ve
gözyaşına, şiddete ve hukuksuzluğa,
ahlaksızlığa, sapıklığa, yalan ve riyaya asla
teslim etmeyeceğiz. İstediğiniz her tür faşist
uygulamayı hayata geçirebilirsiniz, istediğiniz en büyük tiyatro
oyunlarını sahneleyebilirsiniz. Demokrasi, cumhuriyet, adalet,
eşitlik, toplumsal barış, laik ve sosyal hukuk
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERKAN TOPAL (Devamla) -
düzeninden yana her zaman
olacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
konuşmacı birçok hakarette, sataşmada bulundu. Vatan
hainleriyle, teröristlerle ortaksınız. dedi bize, sadece bu bile
yeter.
BAŞKAN - Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Hatay Milletvekili Serkan Topalın 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 6ncı maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hatip burada
çok heyecanlı bir konuşma yaptı, arkasına da inanç koymaya
çalıştı ama söylediğiniz sözler bir gerçekliği ifade
etmediği için yüksek volümlü de konuşsanız o inancı
koyamazsınız. Birçok sataşmada bulundu, Vatan hainleriyle,
teröristlerle ortaksınız. dedi; on dört yıl boyunca Türkiyede
iktidar olan, milletin oylarıyla iktidar olmuş bir Hükûmete, iktidara
yönelttiği suçlama. Zannediyorum arkadaşımız sakin bir
kafayla düşünse Ya, biraz haddimi ve kastımı aştım
galiba. Oruç vakti, iftar da yaklaşıyordu, öfkeyle konuştum.
diye düşünecektir çünkü biz biliyoruz ki Türkiyede hiçbir Hükûmet vatan
hainleriyle, teröristlerle ortak olmaz, AK PARTİ hiç olmaz.
Öte yandan, Başbakanla
sarmaş dolaş bir şekilde dedi, peşinden terörize edilen
dedi. Cümlenin bağlamına baktığımızda -tabii ben
dikkatle dinliyorum- şöyle anladım, kastı o mudur bilmiyorum:
Başbakanla sarmaş dolaş bir şekilde
kucaklaştıktan sonra terörize olan kişi almış o
kurşunu Sayın Kılıçdaroğluna fırlatmış
gibi. Ümit ederim kastı o değildir çünkü cenaze törenlerinde birçok
acılı insanla kucaklaşmak bütün siyasi partilerden
insanların yaptığı bir dayanışma jestidir ve çok
önemlidir. Buradan çıkarıp başka yerlere bağlamaya
çalışmak uygun değildir, kimseye de bir fayda sağlamaz.
Sayın
konuşmacının bir değerlendirmesini çok tuttum, çok hak
verdim, Yüce milletimiz aldanmaz. dedi. Gerçekten yüce milletimiz
kıymetli arkadaşım, aldanmaz. Aldanmadığı için,
ne söylerseniz söyleyin, bu millet bildiği şekilde oylarını
veriyor.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın
Baluken...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) CHP
adına konuşan sayın hatip Oslo, İmralı ve Dolmabahçe
sürecinde vatan hainleriyle yan yana oturdunuz. demek suretiyle -benim de
dâhil olduğum o görüşmelerde- bize vatan haini suçlaması
getirmiştir, sataşmadan cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
10.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Hatay Milletvekili Serkan Topalın 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 6ncı maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu çözüm
sürecinin burada gündelik, ucuz siyasi polemiklere malzeme olmasından son
derece rahatsızız. Yani, sosyal demokrat olduğunu söyleyen,
evrensel sol değerlere sahip olduğunu söyleyen bir siyasi partinin
milletvekili buraya çıkıp iki buçuk yıl boyunca akan kanı
durdurmuş, çözüm açısından büyük bir umut yaratmış,
Türkiyede demokratik siyasetin alanını olabildiğince
genişletmiş bir süreci mahkûm ediyor. Peki, alternatifiniz ne?
Bu tarz sorunlar dünyada 2 yöntemle çözülür: Ya
masada çözülür ya savaşarak çözülür. Siz eğer masayı mahkûm
ediyorsanız, akan kanın tekrar oluk oluk akmasını burada
kutsuyorsanız e, bunu zaten şu anda yapan bir Hükûmet pratiği
var. Daha mı az savaşıyor, bunu mu söylemeye
çalışıyorsunuz? Dünyanın hiçbir yerinde müzakere süreçleri
hemen bir masa etrafında, bir araya gelince, ilk görüşmelerle,
barışla neticelenmemiştir; masalar
yıkılmıştır, bedeller, ağır süreçler tekrar
yaşanmıştır ama rasyonel akıl tekrar devreye girip o
ülkede sürdürülebilir bir durum yaratmanın peşine
düşmüştür, İrlandada yüz yıl sürmüştür, Filipinlerde
otuz yılın üzerinde sürmüştür, Kolombiyada hakeza. Yani, bu
kadar cenazenin kalktığı bir ortamda çıkıp Ya, bu
ortama son vermemiz lazım. Evet, masa devrildi; kim yanlış
yaptı, o mu yaptı, bu mu yaptı, bu tartışmalardan
sıyrılıp bir an önce bu silahların susturulmasını,
bir kenara bırakılmasını başaralım. demek yerine
ana muhalefet partisi çıkıp çözüm sürecini mahkûm ediyor, anlamak
mümkün değil. Bakın, burada her şeyi yapalım ama insan
yaşamını doğrudan ilgilendiren hususlarda hassas
olalım.
Dolmabahçe mutabakatında gizli saklı tek
bir şey yoktur. 10 maddeyi iyi okuyun, Türkiyenin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
demokratikleşmesi dışında orada, kapalı kapılar
ardında tartışılan bir husus yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay
Mikrofonu açayım, bir dakika Sayın Altay.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın grup
başkan vekili, milletvekilimizin yaptığı konuşmadan,
Türkiye'nin içinde bulunduğu terör ortamı, gelen şehit
cenazelerinden kaynaklı olarak heyecanlı bir şekilde
yaptığı bir konuşmadan sonra, çözüm süreciyle ilgili,
süreçle ilgili sol, sosyal demokrat bir partiye yakışmayan bir tutum
içinde olduğumuzu iddia etmek suretiyle sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Peki. Siz mi
konuşacaksınız, Sayın Topal mı konuşacak?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
11.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Belli ki bizim gerek Kürt sorununa gerek terör
meselesine bakışımız -ki doğrusu da o belki- ne HDP
gibi ne MHP gibi ne de AKP gibi; bu da bizim hakkımız. Biz bu
işin, tutumumuzun doğru olduğunu söylüyoruz. Sayın Grup
Başkan Vekili, milletvekilimizin ülkenin içinde bulunduğu hâlden
kaynaklı, endişelerinden kaynaklı konuşmasını -ki
içeriğinde bence hiçbir şey yok- her hâlde yanlış
anladınız. Cumhuriyet Halk Partisi çözüm sürecinin
başladığı zaman dört öneriyle iktidara Yolunuz açık
olsun. demiş bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu sorunun Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çözülmesi gerektiğini, ancak ve ancak burada çözülebileceğini
söylemiş, söyleyegelmiş bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisinin sol,
sosyal demokrat kimliğinde sizin de, hiç kimsenin de bir tereddüdünün
olmasına gerek yok ama bu elbette şu demek değil, müteaddit
defalar söyledim, bir kere daha söylüyorum: Sapla samanı da
karıştırmayız biz. Size
karıştırıyordu demiyorum. Terör meselesi Kürt sorunundan
kaynaklı, bir an önce çözülmesi gereken bir meseledir, çözüm yeri
Meclistir; buna böyle bakıyoruz. Milletvekilimiz Adalet ve Kalkınma
Partisinin içinden çıkan hükûmetler terör örgütlerine yardım ve
yataklık yaptı. dedi, bunu demek istedi. Hayır,
yapmadık. diyorsanız, oturur konuşuruz,
tartışırız.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
Buyurun Sayın Vural.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, sayın grup
başkan vekili biraz önce terörle ilgili konuda kendilerini ifade ederken
kendilerinin görüşlerinin Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerinden
farklı olduğunu ifade etti, ettiğini belirtti.
BAŞKAN Herkesin görüşü kendinedir.
dedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, evet. Yani biz
kendi açımızdan ifade ediyoruz.
Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisinin
terör meselesine bakış açısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik ve Sevrii
hortlatmaya yönelik emperyalist bir maşa olduğunu ve bölücü emeller
olduğunu ifade ederek tespitimizi biz böyle yaptık. Bu eksende olup
olmadıklarının takdiri kendilerine aittir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN - Mahiyeti aynı olan önergeler
hakkında diğer konuşmacı Van Milletvekili Sayın Lezgin
Botan olacak.
Buyurun Sayın Botan.
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade etmekte fayda var:
Demokratik çözüm süreci, Türkiyenin birliği, beraberliği,
geleceği, yeni yüzyıldaki siyasi, askerî, ekonomik rotasını
çizecek ve yeni dünyada sürdürülebilir bir ülke konumuna getirecek bir
projeydi. Bunu ikide bir burada farklı saiklerle, farklı
tartışmalara malzeme yapmak ülkemizin geleceği
açısından, ülkemizin iç barışı açısından
talihsiz bir yaklaşımdı. Bunu ifade etmekte fayda var.
Diğer taraftan, Sayın Bakanıma burada
özellikle arz etmek istiyorum. Ablukalar nedeniyle, ablukaların
uygulandığı bölgelerde yüz binlerce öğrenci mağdur
oldu ve bu öğrencilerin hızlandırılmış,
sıklaştırılmış on beş günlük
eğitimlerle o süreci telafi etmeleri mümkün değildir.
Dolayısıyla bu öğrencilerimize TEOG sınavlarında
fırsat eşitliği bakımından mutlaka ek puan
desteği sağlanması şarttır çünkü bu öğrencilerin
sadece, takdir edersiniz ki on beş günlük
sıklaştırılmış eğitimle,
hızlandırılmış eğitimle o açığı
kapatmaları mümkün değildir, bu öğrencilerimizin
hakkını vermek lazım. Bakan da dile getiriyor, bölgedeki
çocuklarımız gerçekten çok zeki. Onlarca örnek verdi; o
çocukların zekâsı ve kabiliyeti, becerileriyle alakalıdır.
Eğer imkân sağlanırsa bu öğrencilerimizin uluslararası
arenada da birçok mucizeye imza atacağını burada belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
burada günlerdir, defalarca dile getiriyoruz. Cemaatten âdeta
kopyalanmış bir vakıf sistemiyle devleti
vakıflaştıran, devleti gerçekten piyasa ekonomisine eklemleyen
Daha önce de hatırlarsınız Sayın Cumhurbaşkanı
şöyle bir laf etmişti: Ülkeyi, devleti aslında bir şirket
gibi yönetmek lazım. Kazan-kazan politikasının,
mantığının, devleti şirketleştiren, bütün
değerleri piyasalaştıran bir mantığın ne kadar
sakat olduğunu bugün Maarif Vakfı gerçeğinde görüyoruz. Yani
düşünebiliyor musunuz, aslında burada AKP bir itirafta bulunuyor. AKP
diyor ki: On dört yıllık pratiğim sonucu biz, bütün Millî
Eğitim bakanlarımız başarısız olduk; kaliteli,
nitelikli, kamusal, bilimsel, demokratik, laik eğitimi yürütemedik.
Dolayısıyla şimdi tek çare oturduk, düşündük, aklımıza
bir mucize geldi, böyle bir vakıf fikri geldi ve bu vakıfla biz bütün
problemlerimizi, sorunlarımızı bir çırpıda
çözeceğiz. Bunun doğru olmadığını hepimiz de
biliyoruz ve emin olun ki seneye bu vakitler, buralarda gene bu vakıftan
doğan problemleri, sorunları, sıkıntıları
tartışacağız. Bunun için, bu vakfın temel amacı
yasa tasarısının gerekçesinde belirtildiği gibi farklı
olarak cemaat okullarıyla rekabet etmek, neoliberal politikalar temelinde
şirket gibi çalışan bir eğitim kurumu kurmak ve AKP iktidarının
kendi siyasal İslam algısı üzerinden eğitime
yaptığı müdahalelerle kendi resmî ideolojisini topluma yedirme
ve yayma stratejisinin bir tezahürü olarak yeni bir paralel bakanlık
kurmaktadır. Bu nedenle biz bu vakıf fikrinden vazgeçilmesi,
Bakanlığın yetkilerinin bu vakfa devredilmemesi
gerektiğini
Paralel bir bakanlığa gerek yoktur. Millî
Eğitim Bakanlığının etkinleştirilmesi, reformize
edilmesi; eğitimin kalitesini, niteliğini; demokratik, bilimsel,
eşitlikçi, özgürlükçü, kamusal, anadilde eğitim için, Millî
Eğitimin bizzat kendisinin reforme edilmesi lazımdır.
Üniversitelerin reforme edilmesi lazımdır.
Ben, gene, burada Sayın
Bakana şunu da ifade edeyim: Genelde muhalif öğrenciler,
üniversitelerde her sınav döneminde operasyonlara maruz kalmakta ve
çeşitli yalan beyanlarla, polisiye beyanlarla bu öğrenciler eğitim
haklarından mahrum bırakılmakta, cezaevlerine atılmakta,
okullarından uzaklaştırılmaktadırlar. Sayın
Bakanın bu konuda da umarım -iyi niyetine de güveniyoruz-
öğrencilerin bu mağduriyetini
Ailelerinin yüzlerce cefaya katlanarak
büyüttüğü, üniversitelere bin umutla gönderdiği bu çocukların
sadece demokratik birtakım eylem ve etkinliklere
katıldıkları için mağduriyetlerine de artık son
verilmesi gerektiğini söylüyorum.
Selam ve
saygılarımı bildiriyorum, teşekkür ediyorum, sağ olun.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Botan.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 6ncı maddesinin
(1)inci fıkrasında yer alan ile ibaresinden sonra gelmek üzere
birlikte ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.
Buyurun Sayın Ersoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Değerli arkadaşlar, hayırlı akşamlar diliyorum.
İftar vaktine yakın bir dönemde kısa bir değerlendirme
yapmak istiyorum fakat bu değerlendirmemde bende birikmiş, Sayın
Bakana, bir önceki Bakanlık görevinden kalan birkaç hatırlatmayla
başlamak istiyorum.
Sayın Bakan Savunma
Bakanlığı döneminde Şehit ailelerine, Amerikan
askerlerinin ailelerine yapılan yardımdan Türk devleti olarak daha
fazlasını yapıyorum. diyerek birtakım ifadelerde
bulunduğunda ben konuyu kürsüye getirmeden kendilerine gittim,
Emperyalizmin askerleriyle, Allahsız, kitapsız, vahşilerle,
onların ailesine yapılan yardım ile Mehmetçikin ailesine
yapılan yardımı birbirine karıştırmayın, bu
örneğinizi derhâl geri alın. diye buraya, kürsüye
taşımadan nezaketen uyarımı yaptım.
Bugün İstanbul Erkek
Lisesinin bir velisi olarak aynı uyarıyı Bu okuldaki
çocukların sırt dönme meselesi, okul içerisinde birtakım
rahatsızlıklara karşıdır. Bunu bir eylem ve isyan
hareketi olarak gören ve istismar etmek isteyen sosyalist blokun
istismarlarına ne kadar karşıysak bu çocukları anlamakta
zorlanan ve okula müfettiş gönderen anlayışa da o kadar
karşıyız. uyarısını yaptığımda
Neden Almanlara sırtlarını dönmüyorlar? ifadesini
kullandı. Almanlara sırtlarını dönmesi gereken siyasi
iradedir. Almanlara mütekabiliyet olarak Büyük Millet Meclisi
cevabını vermiştir ve o çocuklar özelinde gerekli tepkiyi oraya
da göstermiştir.
İstanbul Erkek Liseli çocuklar orada
sarı-siyah ruhu temsil ederler. Beş yıldır o okulun velisi
olarak, onların içerisindeki o ruhla Çanakkale geleneğini, cumhuriyet
geleneğini, Türk devlet geleneğini, millî birlik ve beraberlik ruhunu
nasıl yaşattıklarını yakinen gören bir veli olarak
bunları ifade ediyorum. Birilerinin talimatıyla, dışarıdan
birinin örgütüyle o çocuklar o hareketi yapamazlar. Ben kendi evladıma
bazı konularda söylediğim vakit Bu benim görüşüm. diyebilecek
kadar şahsiyetli eğitimini aldığı bu okul, Arka
planındaki birileri bunları motive ederek bu isyan hareketlerini başlatıyor.
Bunların üzerine derhâl gidin, itfaiye gibi söndürün; aman bir şeyler
çıkmasın
Bakın, farklılıkların
birlikteliğinden ortak aklı bulamayanlar
Yüzde 34le geldi Adalet ve
Kalkınma Partisi, yüzde 64 kabulle, yüzde 70e yakın kabulle toplumda
saygı görüyordu ama şimdi yüzde 49lara, yüzde 50lere geldi. Bu, 7
Hazirandaki seçimi hesaba katarsak kerhen verilen oyları da
düştüğünüzde, kabul görmeme oranı yüzde 65i buldu. Lütfen
problemleri değerlendirirken ateşin üzerine körükle gitmeyelim, bu meseleleri
değerlendirirken sağduyuyla hareket edelim teklifinde bulunuyorum ve
Sayın Bakanımıza biraz İzmirde, biraz Akdenizde seyahate
çıkmasını öneriyorum; belki Sayın
Başbakanımız Binali Yıldırım Beydeki espri
anlayışı, hoşgörü, sınırı aşıp
haddini aşanlara verdiği kararlı tavırdan daha da
nasiplenirler diyorum ve Binali Beyin siyasete getirdiği bu müşfik
tavırdan Hükûmetin genelinin esinlenmesini istiyorum ve Sayın
Davutoğlunun da bir İstanbul Erkek Liseli olduğunu
hatırlatıyorum. Acaba biat etmemesi veyahut da bu manada kurultayda,
kongrede bir kertik koyarak Kamu vicdanında da bu karşılık
bulmamıştır. demesi de orada aldığı bu
tavırlı eğitimin bir ifadesi mi diyor, bu meseleleri değerlendirirken
bu bütüncül bakış açısıyla değerlendirmenin gerekliliğine
inanıyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Hayırlı iftarlar efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, geçici 1inci maddeyi
okutuyorum:
Maarif
Vakfının kuruluş işlemleri
GEÇİCİ MADDE 1-
(1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Maarif
Vakfının kuruluşu, Maarif Vakfı resmî senedi ve Maarif
Vakfının Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre tesciline ilişkin
işlemler Millî Eğitim Bakanlığınca
sonuçlandırılır.
(2) Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde Maarif Vakfının
kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş
tamamlandıktan sonra Maarif Vakfına devredilmek üzere Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına bir milyon
Türk lirası aktarılır.
(3) Maarif
Vakfının tescil işlemlerini müteakip bir ay içerisinde Mütevelli
Heyeti, Maarif Vakfının teşkilatlanmasına yönelik bütün
kararları alır, bu Kanunda sayılan organların
atamasını yapar ve Maarif Vakfının iç mevzuatını
mevcut yasalar çerçevesinde hazırlar. Maarif Vakfının
politikalarını ve stratejik planını, geçici bütçesini ve
Maarif Vakfının resmî internet sitesini hazırlar.
(4) Maarif Vakfının kuruluş
merkezi olarak kullanılmak üzere Maliye Bakanlığınca uygun
görülen taşınmaz, bedelsiz olarak Maarif Vakfının
kullanımına bırakılır. Maarif Vakfının
kurulmasından ve teşkilatlanmasını tamamlanmasından
sonra, Millî Eğitim Bakanlığının uygun gördüğü
yurt dışında kamuya ait varlıklar Bakanlar Kurulu
Kararı ile bedelsiz olarak Maarif Vakfına devredilir.
BAŞKAN Geçici 1inci
madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.
Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) -
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi adına Maarif Vakfı Kanun Tasarısı hakkında söz
almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğu ile Batının
kıyaslanmasında özetlenebilecek bir yaklaşım, bir
tavır olarak Batıda kartezyen mantık ve bu
mantığın gereği olarak ya/ya da yaklaşımı
hâkimdir, Doğudaysa Nasrettin Hocanın Sen haklısın. Sen
haklısın
Hocam, ikisi birden haklı olur mu, bu nasıl
iş? diyene Tamam, sen de haklısın. fıkrasında
ifadesini bulan hem/hem de mantığı hâkimdir. Ne var ki
dünyanın en iyi prensiplerini dahi aşırıya götürdüğünüzde
bu prensipler kendi amaçları başta olmak üzere zarar verir hâle
gelir. Onun için, dinimiz inançta bile aşırılığa
gitmeyi yasaklamış, tavsiye etmemiş, vasat bir ümmet
olmamızı tavsiye etmiştir. Çünkü, hem/hem de
mantığında çok fazla ileri gidersek ortada ne/ne de sonucuna
yaklaşırız.
Bugün bunun tam bir devlet felsefesi hâline
geldiğini görüyoruz. Mesela, dünyada herhâlde sadece bizim
şehirlerimizde vardır, şehir içinde bölünmüş yolda 82
kilometre hız sınırı koyuyoruz. Onu koyanlar 82yle
gidilsin diye demiyor, hem 82 ama hem de 90la gidilsin diye yapıyor çünkü
toleransını birlikte hesaplıyorlar. Bu, istisnai durumlarda
olması gereken bir şeyken, biz bunu sürekli bir hâle getiriyoruz. Bu
mantığı son zamanlarda çok daha fazla görüyoruz. Bu ülkede hem
Cumhurbaşkanı hem parti Genel Başkanı olunabilmektedir; hem
Cumhurbaşkanı olup hem de bir siyasi partinin milletvekilleri bir
yana, Merkez Karar Yönetim Kurulu ve MYKsına iftar verilebilmektedir ve
daha sonra kendisine bütün milletin Cumhurbaşkanıymış gibi
davranılmasını bekleyebilmektedir.
Yine, hem mevcut Anayasadan
meşruiyetini, gücünü, konumunu alıp hem de bu Anayasanın cevaz
vermediği bir şekilde yeni anayasadan bahsedip ve yine
meşruiyetini, gücünü aldığı Anayasanın
değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek hususlarının bu
Anayasadan çıkması bu sıfatla söylenebilmektedir.
Yine, Meclis Başkan
Vekili olan birisi, burada bu Meclisin verdiği kanunlara göre hareket eden
ve daha sonra yargılaması yapılan bir hususta Mahir
Çayanları saygıyla anabilmektedir; hem yasama Meclisi burada olup,
buradan meşruiyetini alıp hem de bu saygıyla anmayı Meclis
Başkan Vekili olarak yapabilmektedir.
Bu memlekette hem
hırsızlık yapılabilmekte hem de yapılan
hırsızlık O para orada ama bakalım sen ne olduğunu biliyor
musun? diyerek ibadet yerine, sevap bekleme yerine getirilebilmektedir.
Bu memlekette görevi
kanunları uygulamak olan Müsteşar, İstanbul Emniyet
Müdürlüğüne talimat verip savcıları derdest etmesini, mevcut
kanunların iki günlük bir iş olduğunu, şu anda bunu suç
sayan kanunun yarın Mecliste kendileri tarafından
değiştirilebileceğini söylemektedir.
Bu memlekette hem
İsraile düşmanlık üzerinden prim toplanmakta hem de
İsraille ticaret artırılmaktadır ve hem de İsrailin
NATOya dönüşüne öncülük edilebilmektedir.
Bu memlekette Suriyede hem
Türkmenler korunmakta hem yakın zamana kadar aynı ailenin mensubu
olduğumuz, ferdi olduğumuz diğer unsurlar orada bir terör
örgütüne teslim edilebilmektedir.
Bugün hem Fıratın batısı
geçilirse taş üstünde taş bırakmayız. naraları
atılmakta hem de Menbiç ele geçirildiğinde İncirlikten oradaki
harekâtın uçakları kaldırılabilmektedir.
Bugün, bu hem/hem de
yaklaşımını çok ileri götüren yeni bir tasarıyla
karşı karşıyayız. Türkiye Maarif Vakfı
deniliyor ama amacında yurt dışında faaliyet göstermesi
öngörülüyor. O zaman niye Türkiye Maarif Vakfı deniliyor? Bu memlekette
eğitimle, maarifle ilgili Bakanlığın adı Millî
Eğitim Bakanlığıdır. Niye eğitim değil de
maarif?" Maarif nazırları çok daha geride
kalmıştır. Yine, Bakanlık ve Bakanlığın
ilgili birimine bunu yaptırmak varken -çünkü, benim vergimle oluşan
kamu kaynaklarını, kamu gücünü kullanacak bir vakıftır bu-
niye vakıf şeklinde bu örgütleniyor? Bunların hepsi hem/hem
denin yeni bir tezahürüdür. Bu hem bir vakıftır ama aynı
zamanda bir kamu kurumudur.
Vakfı buradaki arkadaşlarımız
benden daha iyi bilirler. Vakıf Medeni Kanuna göre, hayra
ayrılmış mal topluluğudur; İslama göre ise özel mülk
olmaktan çıkarılıp Allahın mülkü hâline getirilen ve
kıyamete kadar belirtilen hayır işine adanmış,
ayrılmış, tahsis edilmiş, orada durdurulmuş mal
topluluğudur. Peki, bu kurumun bununla ne ilgisi var? Medeni Kanundaki
vakıfla ya da İslamdaki karşılığıyla,
vakıfla ne ilgisi var? Burada hem/hem de mantığının
zorlanarak ileriye götürüldüğünü görüyoruz ve burada vakıf var ama
hepimiz biliyoruz ki hem bir vakıf hem de yurt dışında daha
düne kadar birlikte olunan bir grubun elinden eğitim inisiyatifini almaya
yönelik bir kılıf, bir zemin oluşturma... Ve buna o kadar yetkiler
veriliyor ki: Yurt dışındaki bütün varlıklar bedelsiz
olarak bu vakfa, sivil toplum kuruluşuna devredilecek; 72 yaşına
kadar Mütevelli Heyetin daimî üyeleri orada mütevelli üyesi olarak kalacak;
üyelerine diplomatik pasaport verilecek. Ben yıllarca valilik yaptım,
son pasaport değişikliğine kadar bu devlet bana diplomatik
pasaport vermiyordu. Bütün bu yetkiler ne için yapılıyor, bunun
cevabını aramak durumundayız.
Eğitim ise. Memleketimizdeki eğitim,
düzeltilmesi için pek çok tedbire ihtiyaç duyan bir alan. Sayın
Bakanımız örnekler verdi. Biliyorsunuz, uluslararası
sıralamalarda Türkiye eğitimde hiç iyi bir yerde değil. PISA
araştırması var, 15 yaşındaki çocukların
sayısal, sözel ve pratik sorun çözme yeteneklerini ölçen, test eden bir
araştırma ve biz, bu araştırmada Meksika ve Şiliyle
birlikte sonuncu sıradayız OECD ülkeleri arasında. Bu ülkede bu
sene, doğuda, güneydoğuda, pek çok yerde öğretmenler hizmet içi
eğitime çağrıldı ve geri dönmediler, eğitim
gördürülemedi. İyiyiz, eğer dünyadaki ülkeleri eğitim
bakımından çok vagonlu bir katara benzetirsek bu katarın sonuncu
vagonuyuz. Sonuncu vagonun içinde tabii ki bir sıralama olacak. Bu vagonun
en önünde olanlar olacak, en arkasında olanlar olacak. Bizim kendi içimizde
-elimizde değil- muhakkak bir sıralama yapacağız ve
muhakkak birinciler çıkacak ama bu, PISAda sonuncu OECD ülkesinin
birincisi olmayı ve açık ara diğer ülkelerle aramızın
açılıyor olmasını ortadan kaldırmayacaktır.
Bu niyet, yurt dışındaki Türkler,
özellikle Avrupadaki işçi olarak giden
vatandaşlarımızın çocuklarının Türkçe
öğrenmesi iyi bir amaçtır ama buna benzer bir amaçla kurduğumuz
Yunus Emre Enstitüsünü hatırlatmak isterim, Yunus Emre Vakfını;
biliyorsunuz, 2007de kurduk, 2011 ve 2013te birisi Anayasa Mahkemesi
kararları gereği olmak üzere 2 kere değiştirdik,
değiştirmek zorunda kaldık. Vakıf senedinde Enstitünün
başında bir Türkolog olması gerektiği açıkça
yazdığı hâlde, bugün enstitünün başına bir Almanca
hocasını atadık ve enstitü oradaki, yurt
dışındaki Türklerle ilgili, orada Türkçeyi unutan üçüncü nesil
gençlerimizle ilgili herhangi bir çalışma bu zamana kadar
yapmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİR KOÇDEMİR (Devamla) Ben, bu
işleri bu kadar çok şekilcilikle oynayarak götürdüğümüzde ne
millîlik ne eğitim kalacağını hatırlatmak istiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Koçdemir.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.
Buyurun Sayın Dora.
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı
Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının geçici 1inci maddesi
üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde
görüştüğümüz bu kanun tasarısıyla, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
çocuklarına ilişkin eğitim ve öğretim konusunda oldukça
kapsamlı tedbirlerden, yaratılacak imkânlardan övünçle söz
edilmektedir. Bir devletin, hükûmetin, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarına ilişkin kafa yorması, mesai sarf etmesi
elbette önemli bir tutumdur. Ancak aynı devlet ve hükûmet, ülke içerisinde
eğitim öğretim sürecinde ortaya çıkan ciddi sorunlar
karşısında ne yapmaktadır, nasıl bir tutum içerisine
girmektedir, ne gibi tedbirler almaktadır, bunlara da bakmak gerekir.
Konuşmamı, seçim bölgem olan Mardin ve
çevresindeki illerde aylardır sürdürülen sokağa çıkma
yasakları sürecinde eğitim öğretim süreçlerinde ortaya
çıkan önemli sorunlara dikkatlerinizi çekmeye çalışarak
sürdüreceğim.
Değerli milletvekilleri, eğitim temel ve
vazgeçilmez haklardan biri olup eğitimin hiçbir
ayrımcılığa ve eşitsizliğe yer vermeyecek
şekilde yürütülmesi devletlerin asli görev ve sorumluluklarından birisidir.
Bu durum, Anayasa ve yasalar başta olmak üzere Türkiyenin de taraf
olduğu çok sayıda uluslararası belge ve sözleşmeyle güvence
altına alınmıştır.
Bildiğiniz üzere, Türkiyede eğitim on iki
yıl zorunludur. Bu süre içerisinde kanunlarda belirtilen süre ve esaslar
çerçevesinde herkesin ayrımcılığa ve engellemeye maruz
kalmadan eşit bir şekilde eğitime erişim ve eğitim
olanaklarından yararlanma hakkı bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, maalesef, sokağa
çıkma yasaklarının ilan edildiği il ve ilçelerde
eğitim öğretim, 2015-2016 eğitim öğretim
yılının başından itibaren durmuştur. Buna
bağlı olarak öğrencilerin eğitime fiziksel erişim
hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu temelde Nusaybinde
32 bin, Derikte 7 bin, Dargeçitte 17 bin, Cizrede 41 bin, Silopide 39 bin,
Şırnak merkezde 40 bin, İdilde 24 bin, Surda 30 bin, Silvanda
28 bin ve Yüksekovada 33 bin, toplamda ise yaklaşık 300 bin
öğrencinin eğitime erişim hakkı doğrudan ortadan
kaldırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, sokağa çıkma
yasağı ilan edilen ilçe ve illerde okula devam oranları ve okula
devam edemeyen veya sınavlarına giremeyen çocuk sayıları,
gözaltına alınan, tutuklanan, yaşamını yitiren,
yaralanan, göçe maruz kalan çocukların sayıları tam olarak
tespit dahi edilememiştir. Millî Eğitim Bakanlığı tüm
bu yaşananlara karşı, çocuğun üstün yararı ve
eğitimin temel ilkelerini bir yana bırakarak güvenlikçi bir
perspektiften durumu değerlendirerek öğrencilerin
mağduriyetlerini gidermek noktasında gerekli tedbirleri
almamıştır. Sokağa çıkma yasağı ilan
edilmeden bir iki gün önce alelacele öğretmenlere telefonlardan SMS
çekerek, sözde seminerlerden söz etmek kaydıyla öğretmenleri
savaş ortamından âdeta kurtarmayı düşünen Millî Eğitim
Bakanlığı, çocuklar, öğrenciler konusunda ise aynı
hassasiyetin yüzde 1i oranında bile bir tedbir almamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim hakkının tamamen ortadan
kalktığı, eğitime erişimin imkânsız hâle
geldiği, öğrencilerin evlerinin yakıldığı,
yaşam alanlarının ortadan kaldırıldığı,
okulların karargâha dönüştürüldüğü bir ortamda
yaşananları eğitimin aksaması ve kesintiye
uğraması şeklinde tanımlayarak mesele basite
indirgenmiş, asıl sorun görmezden gelinmiştir. Bakanlık
soruna ilişkin kısa, orta ve uzun vadede planlamalar
yaptığını belirtmiş fakat pratikte
yaptıkları, misafir öğrenci butonu açmaktan, telafi
eğitimi adı altında on beş günlük
sıkıştırılmış, niteliksiz ve sadece
doğrudan etkilenen öğrencilerin yüzde 10una kurs vermekten öteye
geçememiştir.
Değerli milletvekilleri, sokağa çıkma
yasağı ilan edilen yerlerde, çocukların eğitim
haklarının ellerinden alınması ve telafisi imkânsız
mağduriyetler yaşamalarının yanı sıra, özellikle
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavına giren
8inci sınıf öğrencileri ile Yükseköğretime Geçiş
Sınavı ve Lisans Yerleştirme Sınavına başvuran
öğrenciler ise ayrıca bir eşitsizlik ve
ayrımcılıkla karşı karşıya
bırakılmışlardır.
Türkiyede eğitim sisteminde kademeler
arası geçiş, bilindiği üzere, merkezî sınavlara göre
gerçekleştirilmektedir. Bu sınavlara girecek öğrencilerin,
eşit imkân ve olanaklarda girmesini sağlamak devletin asli
görevlerindendir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; savaş, uzun süreli çatışma, olağanüstü
durumlar gibi nedenlerle ülkenin bir bölümünde eğitimin uzun ve telafisi
imkânsız bir şekilde durması durumunda, devletin, pozitif
ayrımcılık ilkesi gereği, hâlihazırda mağdur olan
çocukların ikinci bir kez mağdur olmaması için özel tedbirler
alması gerekmektedir.
Sokağa çıkma yasağının ilan
edildiği yerlerde, özellikle TEOG sınavına giren 8inci
sınıf öğrencileri ile YGS ve LYSye başvuran
öğrencilerin yaşadıkları mağduriyetin telafisi mümkün
olamayacaktır.
Bu nedenle, Suriyeli öğrenciler örneğinde
olduğu gibi şiddet ve yoğun çatışma mağduru olan,
eğitime erişim hakkı ortadan kalkan öğrencilere yönelik
acil önlem alınmalı ve yasak mağduru olan
çocuklarımıza ve gençlerimize sınavsız geçiş
hakkı tanınmalı ya da makul ölçülerde ek puan desteği
sunulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu temelde, Nusaybin, Dargeçit, Derik, Şırnak,
Cizre, Silopi, İdil, Sur, Silvan ve Yüksekovada 8inci sınıfa
kayıtlı olan yaklaşık 20 bin öğrenci ile bu ilçelerde
YGS ve LYS sınavına başvuran yaklaşık 13 bin
öğrenciye Anayasada da karşılığını bulan
pozitif ayrımcılık temelinde sınavsız geçiş
hakkı ya da öğrencilerimizin okul başarılarıyla
orantılı düzeyde ek puan desteği sağlanmalıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Millî Eğitim Bakanlığı bu
konuda aktif, yapıcı bir rol üstlenmelidir.
Sınavsız geçiş hakkı için 2547
sayılı Yükseköğretim Yasası ve Millî Eğitim
Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde
değişiklik yapılarak, YÖKün ve Millî Eğitim
Bakanlığının belirleyeceği üniversiteler ve liselerde
ek kontenjanlar belirlenmeli ve mağdur olan öğrencilerimizin bu
kontenjanlara okul başarı puanlarına göre yerleştirilip
öğrencilerin tamamına devlet bursu verilmelidir.
Partimizin bu konuda vermiş olduğu bir
kanun teklifi bulunmaktadır. Bu bağlamda, iktidar ve muhalefet
partilerinin, siyasi hesapları bir kenara bırakarak bu
öğrencilerin mağduriyetlerini gidermek için destek sunmaları son
derece önemli ve anlamlı olacaktır.
Bu duygularla, tekrar, bu isteğimizi ve
talebimizi burada Sayın Bakanımıza da bir kez daha ifade ederek
Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Sayın Çetin Arık konuşacak.
Buyurun Sayın Arık. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÇETİN ARIK (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye Cumhuriyetini tek adama
bağlı, parti devleti hâline getirme gayretindeki AKP
iktidarının yeni bir yanlış uygulamasıyla
karşı karşıyayız. Maalesef ki, bu kanun teklifiyle, on
dört yıldır ülkeyi yöneten AKPnin hâlâ ülkemizin meselelerini devlet
aklıyla çözme yetkinliğine sahip olmadığını
görüyoruz.
Dün Türkiye Cumhuriyetinin
yargısını, eğitimini, emniyetini cemaate teslim ederek
tarihî bir suç işleyen ve devletin bütünlüğünü tehlikeye sokan
AKPnin bugün geçmişte yaptığı hatalardan ders çıkarmadığını,
devlet gücü kullanan yeni paralel yapılar kurma peşinde olduğunu
üzülerek görüyoruz. Bugün yüce Meclis çatısı altında
görüştüğümüz Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı da bu iddiamızın
en somut delillerinden birisidir. AKPnin, bu kanun tasarısıyla, Millî
Eğitim Bakanlığının yurt dışında sahip
olduğu yetkilerini, bizim henüz hangi cemaatin kontrol edeceğini
bilemediğimiz bir vakfa teslim etmeyi amaçladığını
görüyoruz. Bu yönüyle söz konusu tasarı cumhuriyetimizin kuruluşunun
temel taşlarından birisi olan Tevhid-i Tedrisat Kanununa da
aykırıdır. Peki, yurt içinde durum nedir? Maalesef yurt içinde
de Millî Eğitim Bakanlığımızın, uzunca bir
süredir, kaynağı tartışmalı bağışlarla,
kamu olanaklarının peşkeş çekilmesiyle her geçen gün
büyüyen TÜRGEVin, çirkin haberlerle gündeme gelen vakıfların,
yandaş sendikaların güdümünde olduğunu ibretle izliyoruz.
Sayın milletvekilleri, on dört yıllık
AKP iktidarında Millî Eğitim Bakanlığının ne
millîliğini bıraktınız ne de bilimselliğini.
Değerli milletvekilleri, Dünya Ekonomik Forumunun 2014-2015
yılında sunduğu istatistikte ülkemizin eğitim sisteminin
vahim durumda olduğu gözler önünde. Bu rapora göre, matematik ve fen
bilimleri eğitim kalitesi bakımından Gambiya gibi ülkelerin bile
gerisinde ve dünyada 98inci sırada; ilköğretim kalitesi
bakımından Moğolistan, İran, Tunus, Zambiya, Ruanda,
Ermenistan ve Kamerun gibi ülkelerin gerisinde ve 94üncü sırada;
ortaöğretimde okullaşma oranı bakımından
Mısır, İran, Ürdün gibi ülkelerin gerisinde ve 84üncü
sırada. Eğitim sistemimizin bu içler acısı durumunu
gösteren örnekleri çoğaltmak mümkün.
Tablet bilgisayar dağıtmayı,
rövanşist duygularla okulları ve müfredatları
değiştirip dönüştürmeyi eğitim politikası zanneden AKP
hükûmetlerinin eğitim alanında başarısız olduğu
açıkça görülüyor. İzlenen politikanın eğitim sistemini daha
kötü bir noktaya taşıdığının artık iktidarca
kavranması, ideolojik saplantıların ve rövanşist
duyguların bir kenara bırakılması ve dünyadaki iyi örnek
uygulamalarından hareketle sistemin bir an önce düzeltilmesi
gerekmektedir. Zira ülkemizi muasır medeniyet seviyesini yakalayabilmek ve
gelişmiş ülkeler arasına katabilmek için dayanak noktası
olabilecek tek şey eğitimdir, millî eğitimdir.
Değerli milletvekilleri, AKPnin ülkemizin
yönetimini bir cemaatle paylaşma politikası, açılım ve
terör örgütleriyle müzakere politikası, Suriye politikası,
Mısır ve Libya politikası, İsrail politikası bütünüyle
yanlıştı ve yanlış olduğu kısa sürede ortaya
çıktı. Kandırıldık. dediler, Hata yaptık.
dediler, işin içinden sıyrıldılar. AKPnin asla millî
olmayan eğitim politikası da sıraladığım
politikalar kadar yanlış, onlar kadar hatalıdır. Ama
maalesef ki millî eğitim politikasının yanlış
olduğu belki kısa sürede değil ama bizden sonraki nesiller
tarafından daha açık bir biçimde görülecektir. İşin
acı tarafı ise eğitim konusunda yapılan hataların
telafisi asla ve asla mümkün olmayacaktır, Pardon. deme
şansımız asla olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıda,
kurulması planlanan vakfa, kurulacak kurumlarda görev alabilecek
öğretmenlerin yetiştirilmesi görevi yükleniyor. Millî Eğitim
Bakanlığını yok saydığınızı
anlıyoruz da bu ülkenin her ilinde olduğuyla övündüğünüz üniversitelerini
de mi yok sayıyorsunuz? Üniversitelerimizde yetişen binlerce gencecik
öğretmen adayı atama beklerken bu vakıf
aracılığıyla kimlere kıyak yapılacak? Gelin bu
hatanızdan vazgeçin, gelin atama bekleyen yüz binlerce öğretmenimizi
de içine alacak çağdaş bir millî eğitim politikasını
hep birlikte hazırlayalım.
Değerli milletvekilleri, vakfa tanınan bir
diğer yetkiyse eğitim programları geliştirmek, üretmek ve
yayınlamak şeklinde özetleniyor. Yine, Millî Eğitim
Bakanlığı ve Talim ve Terbiye Kurulu yok sayılıyor.
Burada yine bir paralel devlet yapılanması vakasıyla
karşı karşıyayız. Hatta, bu tasarıyla o kadar
ileri gidiliyor ki vakfın kurum açtığı yerlerde Millî
Eğitim Bakanlığının çalışmaları
engelleniyor. Sayın Bakan, siz bu durumdan gerçekten rahatsız olmuyor
musunuz? Sizin yetkilerinizin bir vakfa devredilmesine neden seyirci
kalıyorsunuz? Atama bekleyen yüz binlerce öğretmen ve ailelerine ne
cevap vereceksiniz? Millî Eğitim Bakanlığının içinin
boşaltıldığını ve eğitim birliği
ilkesinden vazgeçildiğini göremiyor musunuz? Eğitim birliği
ilkesinden yani tevhidi tedrisat ilkesinden vazgeçtikten sonra ülkenin ve
milletin bütünlüğü üzerine kurulan cümlelerin beyhude sözler olmaktan
öteye gidemeyeceğini bilemiyor musunuz?
Değerli milletvekilleri, bu vakfın mütevelli
heyetinde 4ü Cumhurbaşkanı, 3ü Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenecek 7 daimî üyesi olmak üzere, 2si Millî Eğitim
Bakanlığı ve birer kişi de Dışişleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Yükseköğretim
Kurulu temsilcilerinden oluşan 12 kişi yer alıyor. Konu
eğitim ama Millî Eğitim Bakanlığının mütevelli
heyetinde daimî üyesi yok. Sayın Bakan, tekrar söylüyorum: Konu
eğitim ama Millî Eğitim Bakanlığının mütevelli
heyetinde daimî üyesi yok. Bu ne yaman çelişki Sayın Bakan, bu ne
yaman çelişki? Neden kendinizin yok hükmünde sayılmasına seyirci
kalıyorsunuz? Neden Mütevelli heyetin daimî üyesinde Millî Eğitim
Bakanlığı yok. diye itiraz edemiyorsunuz? Sayın Bakan, siz
itiraz etmiyorsunuz ama ben milletin kürsüsünden sizin adınıza, bu
ülkenin çocuklarının adına itiraz ediyorum.
Yasada ayrıca mütevelli heyete atanan
kişilerin 72 yaşına kadar görev yapacağı ifade
ediliyor. Bu hükümle 30 yaşında bir yandaş atayıp kırk
iki yıl boyunca burada parti çıkarları doğrultusunda görev
yapması mı hesaplanıyor? Anlaşılan o ki, hükûmetler
değişse de vakfın yapısının
değişmeyeceği amaçlanıyor.
Buradan, milletin kürsüsünden tekrar sormak
istiyorum: Ortada 1981 yılında kurulmuş olan Millî Eğitim
Vakfı dururken neden Maarif Vakfı adı altında daha fazla
yetkilerle donatılmış bir vakfın kurulması isteniyor?
Burada, AKPlilerin daha düne kadar öve öve bitiremedikleri, etkinliklerine her
türlü kamu desteğini verdikleri, gözyaşları içinde uğruna
hasret türküleri söyledikleri cemaat okullarına karşı alternatif
yaratma anlayışı olduğunu görüyoruz.
Beyler, şu çok iyi bilinmelidir ki, bir paralel
devlet yapılanması varsa bunun panzehri asla başka bir paralel
devlet yapılanması kurmak olmaz, olmamalıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buradan, AKPnin yönetimini ve milletvekillerini
devlet aklıyla düşünmeye davet ediyorum. Dün, ülkemizin adliyesini,
maliyesini, emniyetini, millî eğitimini bir cemaate teslim edip ülkemizin
kurumlarına karşı bu yapının her türlü kumpasına
göz yumarak yanlış yapan zihniyet, bugün de Maarif Vakfı
Kanunuyla bu yanlışı devam ettirmek istiyor. Tahminim odur ki
dört yıl sonra yine milletin karşısına çıkıp,
yine Bizi kandırdılar., yine Bizi aldattılar. diyecekler ama
iş işten çoktan geçmiş olacak, testi çoktan
kırılmış olacak, bu ülkenin çocuklarının,
gençlerinin geleceği heba edilmiş olacak. Devletin asli görevleri,
hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda, cemaat ve vakıflara,
diğer bir deyişle, baskıcı dayatma ağlarına
teslim edilemez.
İşte bu gerekçelerle bu yasaya
karşı olduğumuzu belirtiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arık.
Şahsı adına Konya Milletvekili
Sayın Hacı Ahmet Özdemir konuşacak.
Sayın Özdemir, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İbni Haldun devletleri insanlara benzetir. Ben
de oradan hareketle insan psikolojisindeki iki marazi duruma dikkatinizi çekmek
istiyorum. Bu marazi durumlardan bir tanesi şudur: Bazı insanlar
aslında kendilerinde olmayan bir gücü vehmederler. Bunun en güzel
örneği, bildiğiniz gibi, Cervantesin Don Kişotudur. Don
Kişot, kendinde bir güç vehmetmiş, devlerle
savaşabileceğine inanmış ve yel değirmenlerine
saldırmış ama yerle bir olmaktan kendisini kurtaramamıştır,
dramatik bir sona sonunda ulaşmıştır. İkinci marazi
durum da şudur: Aslında, bazı insanlar -yani İbni
Haldundan hareketle- bazı devletler güçlüdürler ama güçlerinin farkında
değildirler. Güçlerinin farkında olmadığı için,
güçlerini yadsıdıkları ve takdir edemediklerinden dolayı,
sırf bu yüzden etkisiz kalır, hatta güçsüzlerin elinde oyuncak
olurlar.
Şimdi, bu açıdan
baktığınızda, bizim devletimizin ve milletimizin durumu
hakikaten çok güçlü bir durum olarak ortaya çıkar. Lütfen, şovenizm
olarak değerlendirmeyin. Zira, dünyada bizim kadar büyük birikime sahip
kaç devlet veya millet vardır, söyleyebilir misiniz? Şöyle bir
düşünecek olursanız, Orta Asyadan Uzak Doğuya, yine, Orta
Asyadan ta Viyana kapılarına, Sibiryadan Hindistana, Kafkasyadan
Yemene, Kuzey Afrikadan Ümit Burnuna kadar uzanan bir etki alanına
sahip kaç devlet gösterebilirsiniz? Dolayısıyla, biz hakikaten büyük
bir milletten ve büyük bir devlet geleneğinden söz ediyoruz demektir.
Dünya eğitim tarihinde
bıraktığımız izlere gelecek olursak devasa bilim
adamları ve şaheserler hediye etmişizdir. Bu bakımdan
bizler hakikaten ne kadar övünsek azdır. Eğitim
kurumlarımız da hakikaten güçlü eğitim kurumları olarak
tarihte saygın bir yer edinmiştir.
Şimdi, gücümüzün
farkına vardık, artık yavaş yavaş toparlanıyoruz
ve -rahmetle yâd ediyorum- Üstat Necip Fazılın dediği
aşamadayız: Sen bir devsin, yükü ağırdır devin, /
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! diyordu üstat. Şimdi bizim
ayağa kalkma, dimdik doğrulma ve sevinme anımız gelmiştir.
Kültürümüzü ve eğitimimizi geçmişimizin etki alanında yeniden
temsil edecek büyük bir vakfın kuruluş aşamasındayız.
Bu bakımdan, bu vakfın kuruluşunu gecikmiş bulmakla
beraber, bu zamana kadar yapılmamış olması hakikaten büyük
bir kayıp olmakla beraber, şimdi kuruluyor olmasını
gönülden tebrik ediyorum ve çok güzel bir faaliyet olarak, tarihe geçen bir
faaliyet olarak gelecek nesiller tarafından
anılacağını da burada izninizle beyan etmek istiyorum.
Dünyada en çok konuşulan
diller arasında Türkçenin önemli bir yeri vardır. Türkçe hakikaten
çok geniş bir coğrafyaya ve geniş bir alana
yayılmıştır. Biz Türkiye Maarif Vakfı
vasıtasıyla elimizi Türkçenin uzandığı alanlara
uzatmak gibi bir mükellefiyeti de icra etmiş bulunuyoruz.
Bir zamanlar, yabancı okulların
ve kolejlerin bizim ülkemizde, bizim topraklarımızda, bizim
coğrafyamızda nelere mal olduğunu çok iyi biliyor buradaki bütün
milletvekillerimiz çünkü aydın, seçkin ve seçilmiş insanlar olarak
buraya geldiler.
Niye aynı şeyi,
biz, diğer ülkelerde ve yurt dışında yapmayalım?
Elbette, bizim kuruluş felsefemiz ile onların kuruluş felsefesi
arasında taban tabana bir zıtlık olmakla beraber, biz, kendi öz
değerlerimizi, inancımızı, ahlakımızı,
tutumumuzu, davranışımızı ve kültürümüzü buralarda
temsil edecek bu kuruluşu niye desteklemeyelim?
Bu sebeple, Türkiye Maarif
Vakfını düşünen, planlayan, proje hâline getirirken bu
aşamalarda gayret sarf eden herkesi gönülden tebrik ediyorum,
hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özdemir.
Şahsı adına
diğer konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın
İdris Balukendir.
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İftar saati
tartışma yaratmak ya da Genel Kurulu germek gibi bir niyetim yok
ancak biraz önce, AKP Grup Başkan Vekili Sayın İnceözün, daha
çok basın üzerinden çıkan haberler ya da kendisine iletilmiş
olan polis iddiaları üzerinden Genel Kurula yapmış olduğu
yanlış bilgilendirmeyi düzelterek başlamak istiyorum.
Sayın Başkan da oturuma ara verdiği
için, bir kez daha -tabii, İç Tüzükteki kurallara da saygımız
gereği- tartışmayı büyütmedik ancak şunu belirteyim:
Sayın İnceözün, polis iddianamesini ya da gazetede çıkan
haberleri kesin gerçekmiş gibi burada yansıtması, bir kere,
başlı başına yanlış olmuştur. Ortada,
verilmiş bir hukuki karar süreci yoktur, burada okumuş olduğu
bir mahkeme kararı yoktur. Polis, dün yapmış olduğu ve
yasalara aykırı olan uygulamayla ilgili bir iddia ortaya
atmıştır. Bu iddianın doğruluğu ve
yanlışlığıyla ilgili düşüncelerimizi burada ifade
ettim.
Şimdi, bu konu niçin önemli? Yani eş
başkanımızı bir kenara bırakalım, bir kadın
siyasetçiyi bir bombacı olarak kamuoyuna sunuyor. Bu, direkt o
kişinin can güvenliği dâhil olmak üzere yaşam hakkını
tehlikeye atan ciddi bir durum. Yani biz, Fadime Çelebinin legal demokratik
siyaset yürüten bir partinin Sosyalist Kadın Meclisinin eş sözcüsü
olduğunu söylediğimizde, bununla ilgili her gün
katıldığı demokratik siyasi çalışmaları
hatırlattığımızda bize verilmiş olan kesin
kararlarla ilgili bilgi varsa cevap verilmesi lazım. Onun
dışında, işte, bu tarz iddialar üzerinden, bilmem, havuz
medyasının haberleri üzerinden birtakım şeyleri burada
ifade ederseniz, hele hele bir grup başkan vekili ifade ederse bu, o
insanın yaşam hakkını ve can güvenliğini tehlikeye
atar.
Bakın, ben kıyaslama yapmanız
açısından söylüyorum; Sayın Başbakan Davutoğlu,
geçmiş dönemdeki Başbakan Davutoğlu IŞİDci canlı
bombalar için bile hukuk devleti olma ilkesini hatırlatarak Biz,
onları eylem yapmadan tutuklayamıyoruz. diyebilmişti. E,
şimdi, burada bombacı olmadığı belli olan, demokratik
siyasetle uğraşan, her gün de polisin gözü önünde bu
çalışmalarını yürüten birisine bu tarz ithamlarda
bulunmamız doğru değildir. Bakın, bir tutanaktan bahsetti,
sanki o tutanakta işte, canlı bomba olduğu kabul edilmiş,
bilmem, bomba malzemesi, pasaport; o bilginin tamamı yanlış.
Orada tek bir cümlelik tutanak tutulmuş, o tek cümle de Fadime Çelebinin
evde bulunmadığı tespit edilmiştir. cümlesidir. Bunun dışında
o tutanakta, belirtilen hususlarla ilgili tek bir ibare söz konusu değil.
Ayrıca bakın,
dikkatinizi şuna çekeyim: Ben HDPnin İzmir Menemendeki
teşkilat binasına yapılan bir silahlı
saldırıyı kınamak amacıyla ve üst üste düşen bu
olayları hatırlatmak amacıyla söz almıştım,
sayın grup başkan vekili öyle bir konuşma yaptı ki yani
benim HDPnin parti binasına yapılan silahlı
saldırıyı kınamama âdeta cevap olabilecek ve âdeta bu
saldırıyı da meşrulaştıracak bir yerden bir mantık
çerçevesi kurdu. Bunlar doğru yaklaşımlar değildir. Bu tarz
süreçler tehlikeli süreçlerdir. O nedenle, tekrar, tutanaklara geçmesi
açısından ben burada bunu hatırlatmayı önemli gördüm.
Diğer taraftan,
Sayın Bakan, abluka bölgelerinde, işte, bireysel başarılar
üzerinden Biz eğitimde her şeyi mükemmel yapıyoruz. diyorsunuz
ama bu cümleler gerçekten talihsiz cümlelerdir. Bakın, ben Bingölde
okumuş, hiç dershaneye gitmemiş, işte, Türkiyenin yüksek
puanlı tıp fakültelerine girmiş birisiyim. Girdiğim dönemde
bir elin parmakları kadar bu tarz okullara girmeyi en azından
başarmış öğrencilerdik ama bizim oraya girmemiz Bingölün
100 binlik o dönem 100 binlik- nüfusunda çok iyi bir eğitim
verildiğini falan ortaya koymuyordu. Devasa sorunlar vardı, hâlâ
aynı sorunlar devam ediyor. Sizin döneminizde abluka bölgelerinde 300 bin
öğrenci eğitim hakkından mahrum bırakıldı. Yani
Hükûmet olarak oradaki bütün sürecin müsebbibi, sorumlusu sizsiniz. 300 bin
öğrenci eğer okula gidemiyorsa, eğitim hakkı
gasbedilmişse siz gelip bir tek öğrenci üzerinden Nusaybinde ne
güzel eğitim veriyoruz, Dersimde ne güzel eğitim veriyoruz. falan
diyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Tam tersine, o 300 bin öğrencinin eğitim
hakkının gasbedilme sorumluluğunu burada kabul edip onları
giderme adına Hükûmet olarak yapacağınız
çalışmaları örnek göstermeniz gerekirdi diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Sayın milletvekilleri,
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Geçici madde
görüşmelerine devam edilmesini İç Tüzük 72nci madde uyarınca
arz ederim.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Maddenin daha iyi
anlaşılması için.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
OKTAY VURAL (İzmir) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.31
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-------0------
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün 72nci
maddesine göre verilen, görüşmelere devam edilmesine dair önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz. İlk beş dakika
içinde, sisteme giren milletvekillerinin sorularını
alacağım, diğer beş dakikada da Sayın Bakan sorulara
cevap verecek.
Sayın Kuyucuoğlu
Yok.
Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, AKP iktidarının üzerinde
en çok oynadığı alanların başında millî
eğitim gelmektedir. Bir zaman cemaate teslim ettiğiniz millî
eğitimi, şimdi kurulacak vakıf aracılığıyla
tekrar teslim almak istiyorsunuz. Böyle bir vakfa neden ihtiyaç duyuyorsunuz?
Hangi amaca hizmet verecek? Sermayesini Millî Eğitim verirken yönetimde
neden Millî Eğitim Bakanlığını baypas ediyorsunuz?
Millî Eğitim Bakanlığının yetkisini bu vakfa hangi
amaçla veriyorsunuz? Başta TÜRGEV, Ensar olmak üzere laiklik
karşıtı vakıf ve kurumlar eğitim sistemine dâhil
edilmişken şimdi kurulacak vakfın bunlardan ne farkı
olacaktır?
BAŞKAN Sayın Yüceer
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizde liyakate dayalı
atamaların yapılamaması, atamalar yapılırken
yöneticilerin hangi sendikaya mensup olduğuna bakılması
nedeniyle eğitim kalitesi maalesef, her gün giderek daha da
düşmektedir. Bakanlığınız geçtiğimiz yıl
yayımladığı bir yönetmelikle şimdiye kadarki
birikimleri bir yana bırakmış, sübjektif değerlendirmelere
imkân tanıyan bir yönetici atama yönetmeliğini yürürlüğe
koymuştur.
Tekirdağda, geçtiğimiz günlerde müdürlük
atamaları için mülakat sınavları yapılmış,
sınav sonuçları diğer tüm illerde toplu olarak
yayımlandığı hâlde bizim ilimizde
yayımlanmamıştır. Sınava giren bütün adaylar T.C.
kimlik numarasını girerek sadece kendi sınav
sonuçlarını görebilmekte, diğer adayların
sonuçlarını görememektedir. Bu çerçevede, Tekirdağda müdürlük
atamaları için yapılan mülakat sınavının
sonuçlarının toplu olarak açıklanmama nedeni nedir? Söz konusu
mülakatı kazanıp atanan müdürler hangi sendikalara mensuptur? Bir
diğer sorum da bu hizmetleriyle ön plana çıkan Ensar
Vakfının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, ülkemizde 500 öğrenciye bir
rehber öğretmen düşmektedir hatta çoğu yerde bu sayı 2ye
katlanmaktadır. Dolayısıyla bu rakamlar
karşısında, bu rehberlik hizmetinin gerçek anlamda yerine
getirilebileceğini düşünüyor musunuz, bununla ilgili farklı
çalışmalarınız var mı?
Bir de Bursada, İznikte bir okulda,
ilköğretim öğrencilerine bir anket yapılıyor ve orada
sürekli Çocuklarınızın dinî eğitim almasını
ister misiniz? İmam-hatipte okumasını ister misiniz?
şeklinde, bir nevi baskı kurmak amaçlı birtakım anketler
yapılmaktadır. Bununla ne amaçlanmaktadır eğitim
açısından?
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce ilimle ilgili
sormuştum, daha doğrusu sizinle ilgili değildi.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına haksızlık yapıldığı
kanaatindeyiz. Ülke dışından gelen, mülteci durumunda olan
öğrenciler ayda 1.200 TL burs alıyor, üniversite öğrencileri,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrenciler ayda 400 TL
alıyor. Bu haksızlığı nasıl gidereceksiniz?
Aynı şekilde, ülke dışından gelen öğrenciler
üniversite sınavına girmeden istedikleri fakültelere girebiliyorlar
ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları sınava giriyor.
BAŞKAN Sayın Özdemir...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, tasarının 5inci
maddesinin (2)nci fıkrasının (e) bendinde, Bakanlar Kurulu
kararıyla genel bütçeden, kamu kurum ve kuruluşlarından ödenek
aktarılması öngörülmüştür. Kanun maddesinin geçmiş
olmasına rağmen, Sayın Bakan, maddeyle ilgili hususlara
açıklık getirebilir misiniz? Bu vakfa aktarılacak tutarın
ve zaman aralığının belirtilmemesi nedeniyle keyfî
uygulamaların önü açılmış olur mu? Bu uygulama Meclisin bütçe
hakkına açıkça aykırılık göstermekte midir?
Sınırları belirsiz bir şekilde Bakanlar Kuruluna para
aktarma yetkisi verilecek olması doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kayan...
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Maarif Vakfı uygulaması
Millî Eğitimin yanında ikinci bir uygulama oluyor. Bu
uygulamanın eğitim birliğini bozmaması için bir tedbiriniz
yok. Bu konuda eğitim birliğini sağlamak için ne gibi bir yöntem
düşünüyorsunuz?
Uygulamanın adı Maarif Vakfı,
Tasarının içeriği bakımından, hayır kurumu
olmayan bu kuruluşun neresi vakıftır?
Kırklarelinin Babaeski ilçesinde endüstri
meslek lisesi kapatılıp yerine imam-hatip yapıldı, buna ne
diyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle Sayın Özdemirin sorusu: Bakanlar
Kurulu kararıyla genel bütçeden ve ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarından aktarılacak tutarlar bu vakfın gelirleri
arasında sayıldı, dolayısıyla da ne kadar
aktarılacağı belli değil. Doğrusu da budur Sayın
Özdemir. Eğer 1 okulu bir yıl içinde açmışsanız
ayıracağınız kaynak 1dir, eğer 5 okul
açmışsanız 5tir.
Şimdi bu, yurt içindeki okullara yönelik bir
vakıf değil biliyorsunuz, siz Komisyondasınız
dolayısıyla diğer arkadaşlardan daha çok bu konuya
vâkıfsınız, yurt dışında. Ama, yurt
dışında Hadi, okul açıyorum. deyince açamıyorsunuz
ki uluslararası sözleşmeler, ikili anlaşmalar gerekli
dolayısıyla ikili anlaşmaların yürürlüğe girmesi
lazım, o ülkenin parlamentosundan geçmesi lazım, bazen bizim Parlamentodan
geçmeli, bazen de bunlara ihtiyaç olmayabilir. Dolayısıyla, hangi
okul ne kadar açılacaksa ve o okulda ne kadar öğretmen istihdam
edilecekse, ne kadar öğrenci gelecekse ihtiyaca göre belirlenir;
doğrusu da budur diye düşünüyorum.
Bakanlar Kuruluna bu millet güvenmiş,
artık biz de güvenelim diyoruz. Yani, Bakanlar Kurulunun doğru
yapması esastır, yanlış yapması istisnadır, onu
diyeyim. Tabii, herkesin doğru yapması genel kuraldır, şüphe
istisnadır; onu söylemek isterim.
Tabii, bir diğer soru: Hep Burada ticari
işletmeler var, vakıflar para amacı gütmez. Buranın neresi
vakıftır? deniyor. Kâr amacı gütmez, bu bir ticari işletme
değildir. Buradaki esas gaye nedir? Yine bir diğer arkadaşımın
da söylediği gibi, biliyorsunuz, biz bu vakfı
Yurt
dışında yaklaşık 6 milyon vatandaşımız
var; işte, Almanyada 3 milyona, 4 milyona yakın, Fransada 650 bin,
Hollandada 460 bin, Belçikada 220 bin, Avusturyada 300 bin
-Dışişleri Bakanlığımızdan aldık,
bazıları daha fazla olabilir- Amerikada 200 bin, İngilterede
400 bin. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın çocuklarının eğitim
ihtiyacını karşılamak -bunu Komisyonda da söyledik, Genel
Kurulda da söyledi arkadaşlar- onların ana vatanlarıyla
bağlarını güçlendirmek ve ülkemizin eğitim alanında
sahip olduğu birikimi talep edenlere
Demek ki bizim
vatandaşlarımız dışında bir başka ülke de
Türk eğitim sistemini gelin burada
Bunun nerede örneğini gördüm:
Afganistana gittiğimde, Millî Savunma Bakanı olarak ziyaret
ettiğimde, gerçekten Türkiye gelsin burada lise kursun, okul kursun.
diyenler oldu, bunu çok net olarak söylüyorum. Dolayısıyla, bir
başka ülke de Türk eğitimini talep ederse, bu vakıf
vasıtasıyla biz Türkiye'nin kültürünü, eğitimini ve
değerlerimizi
Bu, Türkiyeyi büyütecek bir şey. Bunun -dediğim
gibi- yurt dışındaki uygulamaları, İngilizin var,
Amerikanın var herkesin var. Eğer büyük devlet olma iddianız
varsa, kendi devletinizin etkinliğini, kendi bulunduğunuz kültür
coğrafyasının dışına da taşımak
istiyorsanız mutlaka buna katılmanız lazım. Bu, kültürel
etkinliklerle olur; işte, Yunus Emre Vakfı ondan dolayı
kurulmuştur. Bu, eğitimle olur; işte, Türkiye Maarif Vakfı
bundan dolayı kurulmuştur. Başka neyle olur? Sporla olabilir.
Sporla etkinlik
Brezilyanın bugün dünyada pozitif bir imajı var,
yurt dışına ihraç etmiş olduğu futbolcularından
kaynaklanıyor. Dolayısıyla da bilimle olur. İlimden
gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Bir kardeşimiz söyledi,
aynen katılıyoruz. E, ilimle olur, eğitim seviyesini
artırmakla olur. Biz de bunlara çalışıyoruz, elimizden
geleni yapmaya çalışıyoruz.
Bir başka soru rehber öğretmenlerle
ilgili. Gerçekten rehber öğretmen sayımızda eksiklik var ama
istiyoruz ki bunu daha artıralım; birinci husus bu.
İnşallah, önümüzdeki dönemde daha iyi hizmet vermeye çalışacağız.
İznikteki bir okul için anket
yapılıyor, ister misiniz? diye
Biraz önce işte sayın
vekilimiz sormuştu: Velilerin görüşünü de talep ediyor musunuz? Yani,
ben şunu canıgönülden söylüyorum: Herkes inancında serbesttir,
dilinde de serbesttir; onu da söylüyorum. Dolayısıyla hangi okula
giderse gitsin, hangi inanca giderse gitsin, inanın, benim nazarımda
hepsi bir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve ben hepsine hizmet
götürmek durumundayım. Ama, bir yerde de bir vatandaş, bir veliler
topluluğu gelip bir ihtiyaç belirtiyorsa, Bizim şöyle bir okula
ihtiyacımız var. diyorsa devlet olarak da onu yerine getirmemiz
lazım. Zaten müşterisiz meta zayidir. Eğer siz bir okul
açarsanız, veliler okula öğrencilerini göndermezse açmış
olduğunuz okul tabela olarak kalır, okul otomatikman kendi kendini
kapatır. Dolayısıyla, vatandaşların talebini almak,
bir tercih öğrenmek bir ankettir ama bir baskı olarak
nitelendirilmemesi gerekir diye düşünüyorum.
Yine, bizim bir yetki devrettiğimiz falan yok.
Bu da bir devlet kurumudur, bir devlet vakfıdır. Daha önceki
örnekleri de Türk Silahı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kanunla
kurulmuş vakıf, işte Sosyal Dayanışma Vakfı
kanunla kurulmuş vakıf, Yunus Emre Vakfı kanunla kurulmuş
vakıf, Türkiye Maarif Vakfı kanunla kurulmuş.
Dolayısıyla devletin diğer kamu kuruluşları nasıl
kanunla tüzel kişilik kazanıyorsa -devlet organı- bu da devlet
organı. Dolayısıyla buraya aktarılacak kaynak devletin
kendi imkânları, bir iş bölümüdür. Millî Eğitim
Bakanlığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, mikrofonunuzu
açıyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biz, sadece güvenin diyoruz. Bir yıl sonra,
inanın ki bu vermiş olduğunuz desteklerden dolayı gurur
duyacaksınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sayın Bakan, verilen
burslar, yabancı öğrencilerin kontenjanı konusu
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Onlar istisnai bir husustur. Biz kaç milyon insana,
öğrencimize burs veriyoruz? İşte 3 milyona yakın
öğrencimize. Kredi alanların hepsine veriyoruz, herkese. İstisna
diyorum
ÖZKAN YALIM (Uşak) Ama, rakam konusunda
dengesizlik var Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Yurt dışında, bir İçişleri
Bakanlığının veya Millî Eğitim
Bakanlığının
İşte bazı ülkelerle
eğitim ilişkisini geliştirmek için bir burs
sağlıyoruz. Bu farklı bir şey yani.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ÖZKAN YALIM (Uşak) - Sayın Bakan, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı 400 TL alırken yabancı ülke
vatandaşlarının 1.200 TL almasında bir
yanlışlık var ama.
BAŞKAN Geçici 1inci madde üzerinde dört adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geçici 1inci maddesinin
başlığında ve metninde yer alan Maarif Vakfı
ibarelerinin Türkiye Maarif Vakfı şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İlknur İnceöz Ramazan Can Abdullah Öztürk
Aksaray Kırıkkale Kırıkkale
Mehmet Demir Gökcen Özdoğan Enç Ayşe Keşir
Kırıkkale Antalya Düzce
Hilmi Bilgin Hakan Çavuşoğlu Tamer Dağlı
Sivas Bursa Adana
Yılmaz Tezcan Mücahit Durmuşoğlu Necip Kalkan
Mersin Osmaniye İzmir
Sait Yüce Haydar Ali Yıldız Habib Soluk
Isparta İstanbul Sivas
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geçici 1inci maddesinin
(2)nci fıkrasının aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(2) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içerisinde Maarif Vakfının kuruluş
işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş
tamamlandıktan sonra Maarif Vakfına devredilmek üzere Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına denetimli bir
şekilde 1 milyon Türk Lirası aktarılır.
Arzu Erdem Zühal Topcu Muharrem Varlı
İstanbul Ankara Adana
Zihni Açba Kamil Aydın Kadir Koçdemir
Sakarya Erzurum Bursa
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının Geçici
Madde 1in tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Mizgin Irgat Ayhan Bilgen
Diyarbakır Bitlis Kars
Lezgin Botan Müslüm Doğan
Van İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin Tarhan Erkan Aydın Nihat Yeşil
Kocaeli Bursa Ankara
Gaye Usluer Murat Emir Ömer Fethi Gürer
Eskişehir Ankara Niğde
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önergeler
üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu
konuşacak.
Buyurun Sayın Altaca
Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının geçici maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım.
Üzerinde konuştuğum
maddeye göre, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay
içerisinde vakfın kuruluş işlemleri tamamlanacak ve bir ay
içerisinde de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden 1 milyon
Türk lirası kuruluş için ilk aşamada bu vakfa verilecek ve daha
sonra, devamı fıkraları da Maliye Bakanlığınca
uygun görülen taşınmazların bedelsiz olarak
kullanımının verilmesi, daha sonra yurt dışındaki
kamuya ait varlıkların bedelsiz olarak vakfa verilmesi gibi birçok
hüküm içeriyor.
Şimdi, ülkemizdeki
eğitimin bütün sorunlarını çözmüşüz gibi, bütün derdimiz
yurt dışına yoğunlaşmış. Bursadan örnek
vereceğim. Bursada 998 tane eğitim binası var ve bunlardan
sadece 298 tanesi beyaz bayrak almış. Bu ne demek? Yani, Bursada 700
tane okul sağlıksız, temizliği yapılmıyor,
çatısı dökülüyor, badanası boyası dökülüyor, duvarı
dökülüyor ve o çocuklar buralarda eğitim görüyor.
Yine, dünden beri çokça anlatıldı,
ikili eğitim hâlâ birçok okulda devam ediyor ve tekli eğitime dönülmesi
için Bakanlığın bu okullara bütçe ayırması gerekiyor.
Örneğin, Bursa için, en azından yüzde 30a düşürülmesi için, bu
tekli eğitime geçilmesi için en az 70 milyon liraya ihtiyaç var ama biz
bütün kaynaklarımızı paralel bir yapı oluşturmak için
bu vakfa aktaracağız.
Değerli milletvekilleri,
bugün gıptayla bakılan ve önünde gelişmiş
sıfatı bulunan ülkelerin bu sıfatı kazanmasında üç
temel nokta var: Biri, dış politikadır ve dış politika,
o ülkelerde iktidar değişse de hiçbir zaman değişmez,
yapboz tahtasına çevrilmez. Biri, adalettir. Aynı saatlerde, şu
an Adalet Komisyonunda yüksek yargı yine yapboz tahtasına
çevrilmiştir ve eğitim de bu kanunla aynı şekilde maalesef,
değiştirilip dönüştürülmektedir ve o parçalar, nedense o
yapbozun parçaları doğru düzgün bir araya getirilmiyor ve
karmaşık bir tablo yaratılıyor.
Bugün bırakın sarayı,
değişen Millî Eğitim Bakanları bile eğitimi bir arka
bahçe olarak maalesef kullanıyorlar. Dün mağdur olduğunuzu iddia
ettiğiniz ne varsa bugün uygulamalarınızla siz daha daha
fazlasını yapıyor ve çocuklarımızı özellikle
eğitim alanında mağdur ediyorsunuz. Oysa, değerli
milletvekilleri, bu yüce Meclisin oluşumunu sağlayan büyük insan
eğitime o kadar farklı bir pencereden bakıyordu ki kendisine bir
arka bahçe yaratma derdinde hiç olmadı, tek istediği bu güzel ülkeye
gerçekten güzel bir gelecek bırakmaktı. Bugün, sizler onun bu
bakışı sayesinde burada oturuyorsunuz, bu koltuklarda; bunu
bilmenizi isterim. Eğer kendinizi birisine borçlu hissediyorsanız bu
Büyük Atatürk olmalıdır çünkü sizleri, bizleri kul olmaktan
çıkaran ve bugün sahip olduklarımızın sürecini
eğitimden tutun diğer politikalara kadar uyguladıklarıyla
sağlayan Büyük Atatürktür.
Evet, 19uncu yüzyılda da bugün getirmek
istediğiniz modeller vardı fakat II. Mahmut, nitelikli insan
yetiştirmediği için o günlerde daha Batılı bir laik
eğitim sistemine dönmeye başlamıştı. Sizler de bugün getirdiğiniz
eğitim sistemiyle iki yüzyıl öncesine döndürüyorsunuz bizleri. Oysa,
suhte ayaklanmalarını iyi inceleyin, kadı defterlerini iyi
okuyun derim size ki orada medrese eğitimi almış
öğrencilerin nasıl yağma, yol kesme, adam kaçırma gibi
suçları işlediğini ve yoksulluk nedeniyle buna
zorlandıklarını bilmenizi isterim.
Son olarak bir hikâye okumak istiyorum, sürem az
kaldı: Çocuk Atatürkü görünce önce şaşırıyor, sonra
şöyle diyor: Senin eline diken batar mı, batmaz mı? Senin
elin kanar mı, kanamaz mı? Ama sen Atatürk değil misin?
Öyleyim çocuk. Ama
Sen şimdi bırak benim kim olduğumu,
sen bu gülünü yetiştireceksen canın yanacak, elin kanayacak,
güneş seni terletecek. Bu bahçede gül bitmez. diyenler olacak, Gül öyle
değil, böyle yetişir. diyenler olacak. Sen kendine şunu
soracaksın: Ben burayı gül bahçesi yapmak istiyor muyum? Ben burada
dünyanın en güzel güllerini yetiştirmek istiyor muyum? Eğer
istiyorsan batan diken, söylenenler umurunda olmayacak. Kim olursan ol tek
istediğin kokuyu duymak olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Biz
de bu güzel ülkeyi güzel bir gül bahçesine çevirmek için yemin ettik ve sadece
kendi çocuklarımız için değil, sizin çocuklarınız için
de bu yeminimizi tutacağız ve eğitim sisteminden yeni gül
bahçeleri yaratmak için çalışmaya devam edeceğiz.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altaca
Kayışoğlu.
Önergeler hakkındaki diğer
konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen.
Buyurun Sayın Bilgen (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu dar vakitte konuşmanın psikolojik
baskısına rağmen çok kısa birkaç şeye değinip
sözlerimi bitireceğim.
Öncelikle, yani eğitim meselemizin, en
azından Osmanlının son döneminden bu yana çok ciddi bir
tartışma konusu olduğunu hepiniz, hepimiz çok iyi biliyoruz.
Osmanlı neden çöktü, neden battı? sorusunun cevabını
ararken, bazıları çözümü kıyafette, bazıları
eğlencede, başka şeylerde ya da ordu düzeninde ararken,
asıl en sağlıklı, en ciddi yoğunlaşma eğitim
sistemiyle ilgili yapılan tartışmaydı. Ama vaka ortada,
eser ortada ki sonuç itibarıyla bu coğrafya, bu bölge şu anda
dünyayla yarışamayacak bir durumdaysa burada neyi nerede kaybettiğimizle
ilgili galiba daha köklü, daha radikal esastan bir tartışma yapmak
zorundayız. Elbette medreselerde bilim, fen, pozitif bilimlerin özellikle,
çekilmesi, aşağıya alınması, önemsizleşmesi çok
somut bir okumadır, önemli bir okumadır ama o günden bugüne birçok
isim şöyle okumuştur bu durumu: Biz değerlerimizi koruyalım,
geleneğimize bağlı kalalım ama Batıdan da bilimi,
teknolojiyi alalım yaklaşımıdır. Bunun çözüm
olmadığı, bunun eklektik bir iş olduğu bugün Orta
Doğuda, bugün Ön Asyada, bugün Anadoluda çok net biçimde görülüyor. O
hâlde, kaybettiğimizi ve elimizdeki imkânları bir kez daha gözden
geçirmemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, aslında
İslam dünyasının, Orta Doğunun bu kültür
coğrafyasının elbette önemli avantajları var;
dayanışma değerleri gibi bir sürü önemli avantajı var ama
bir de ciddi dezavantajı var; o da eleştirel akıl. Bu
coğrafya aslında ilk kaybını eleştirel aklı
mahkûm ederek verdi; ta ki, işte, içtihat kapısının
kapanması, İbni Sina, Farabi, İbni Rüşd gibi isimlerin yani
İskenderiye Mektebinden, eski Yunandan, eleştirel akıldan ciddi
biçimde istifade etmiş ve bunu kayıp, yitik hikmet gibi görmüş
olan yaklaşımı mahkûm etmesidir. Bunu mahkûm ettiğimizden
bu yana bütün transferlerimiz, bütün eğitim modeli örnek
almalarımız sistemi aslında sadece bir deneme tahtasına
çevirmiştir.
Dolayısıyla, bugün
bu sorumluluğu üstlenen Sayın Bakanın ve ekibinin, kadrosunun,
sizlerin, bu ülkeyi yönetenlerin galiba cesaret göstermesi gereken ve içinde
bulunduğumuz durumdan çıkışın yol haritasını
oluşturması gereken başlangıç noktasının
eleştirel pedagoji olması gerekir. Özgür bir toplum, özgür bireyler
ancak hesap soran, hesap vermeyi siyasetin olmazsa olmazı gören ve
gençleri de böyle düşünmeye teşvik eden, cesaretlendiren bir
yaklaşımdır. Eğer eleştirel aklı inşa
etmeyi, eleştirel eğitim referanslarını önemsemeyi,
eleştirel pedagojiyi alternatif bir eğitim modeli olarak önümüze
koymayı cesaretle gösterirsek muhtemelen makûs talihi
değiştirmek bu coğrafyada biraz uzun zaman alacak ama en
azından mümkün olacak. Fakat bugüne kadar
yaptığımızı denersek eser ortada; sadece yeni
kuşakları kaybetmekle, vakti kaybetmekle yetinmiş
olacağız.
Bu arada sözlerimi bitirirken değerli
milletvekilleri, biraz önce, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği
gerekçesiyle görevden alınan Bilgi Üniversitesindeki akademisyenle ilgili
aranızdan bir milletvekili bana kaydı dinletmeye
çalıştı; ben de biraz önce, arada tekrar baktım. Hakaret
sayılan kelime yani bir akademisyenin, bir profesörün üniversiteden hem de
soruşturma yapılmadan, soruşturma yapılmak üzere görevden
atılmasına sebebiyet veren cümle sadece içerisinde geçen
kabalık ve nobranlık yani aynı anlama gelen iki kelime.
Şimdi, bir akademisyeni bu iki kelimeden dolayı üniversiteden
atıyorsunuz ve bunu hakaret sayıyorsunuz.
Bir başka not daha ileterek
huzurlarınızdan çekileceğim.
Değerli milletvekilleri, biraz önce sosyal
medyaya da düştü, muhtemelen yarın gazetelerde okuruz. Orta Doğu
Teknik Üniversitesinde -demin iki başka üniversiteden örnek
vermiştim- nasıl selefi yapılanmalara eleman
kazandırıldığına dair çok somut bilgiler; bunlar,
muhtemelen devletin güvenlik birimlerinin servis ettiği,
paylaştığı bilgilerdir. Hatırlayın, birkaç ay
önce burada Orta Doğu Teknik Üniversitesinde namaz kılanların
engellenmesi ve mescit açılması üzerinden bir tartışma
yapmıştık. Şimdi, o tartışmanın arka
planının ne olduğuna dair güvenlik birimlerinin muhtemelen
paylaştığı bilgilere bakın; mesele mescit meselesi
miymiş, mesele namaz kılıp kılmama meselesi miymiş
yoksa mescit grubu diye bir grubun ODTÜde 2 cami, 14 mescide rağmen
başka bir örgütlenmeyi, başka bir çalışmayı
yürüttüğü ortam mıymış. Dokümanın
ayrıntısına baktığınızda Silahlı
Kuvvetler için hangi tabirleri kullandığını göreceksiniz.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geçici 1inci maddesinin
(2)nci fıkrasının aşağıda belirtilen
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(2) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içerisinde Maarif Vakfının kuruluş
işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş
tamamlandıktan sonra Maarif Vakfına devredilmek üzere Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına denetimli
bir şekilde 1 milyon Türk Lirası aktarılır.
Kadir
Koçdemir (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.
Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada hepimiz aynı ülkenin
vatandaşlarıyız ve ülkemizin iyi olmasını istiyoruz.
Başlangıçta, bir konuşmamda söylemiştim, eğer vatan
sevgisini, yurt sevgisini ölçen bir alet olsa tansiyonu ölçen alet gibi, ben
buradaki bütün milletvekili arkadaşlarıma böyle bir şey
takıldığında ibreyi hepimizin sona vurduracağına
inanıyorum ama yapılan işlerde bazı alanlarda eksikler,
bazı alanlarda yanlışlar var. Bunların
bazılarını biz somut olarak görüyoruz, bazılarını
da yapılırken yapılmasın diye gayret ediyoruz. Muhalefet
olarak bizim millete karşı sorumluluğumuz iktidarın
eksiğini tamamlamak, yanlışını da düzeltmesine
katkıda bulunmak. Bu açıdan baktığımızda
hakikaten, eğitimde rakamlar ortada ve maalesef başarılı
değiliz. İşin üzücü yanı, gidişatın da
başarıya doğru olmamasıdır çünkü yanlış
anlıyoruz. Demin söylediğim, PISA araştırmasında
okulların bilgisayarlaşma oranında biz ilk 20, ilk 15 ülke
arasındayız. Diğerde sonuncuyuz ama altyapıda, fiziki
donanımda iyi yerdeyiz. Hâlâ burada artık demek ki bir eksik yok,
diğer taraflara bakmak gerekirken hâlâ bunları sayıp bunlar
üzerine gitmek eğitim meselesini doğru
anlamadığımızı gösterir. Ben acaba şundan mı
diyorum, malum, Birleşmiş Milletlerde 5ten büyüktür dünya.
diyoruz, Türkiye de tek adamdan büyüktür.
Ama belediyelerden gelen kadrolar son yıllarda
iktidarda olduğu için belediyede olan alanlarda Türkiye'de güzel
şeyler de yapılıyor. Bize göre belki biraz pahalı
yapılıyor ama yapılıyor. Mesela, belediyede ne var?
İmar var. Hakikaten imar düzenlemelerinde rant yaratma, değer yaratma
konusunda başarılıyız. Belediyede ne var? Altyapı var,
yol yapma, havaalanı yapma, bazen yolcu garantisiyle birlikte de olsa bu
alanlarda başarılıyız. Belediyede ne var? Sosyal hizmetler
var. Sosyal hizmetler alanında da hakikaten Türkiye son on beş
yılında çok güzel adımlar attı. Bunlar için de iktidara
teşekkür ediyoruz.
Ama bazı alanlar var ki bunlar bir belediyede
yok. Bu alanlarda Türkiye çuvallamaktadır. Mesela ne yok belediyede?
Adalet yok. Adalet Bakanımız kendisi söyledi. Adalete olan güven
Türkiyede yüzde 30ların altında. Biz de güvenmiyoruz ki, iktidar
da güvenmiyor ki altı ayda bir, bir yılda bir adalet ve yüksek
yargıyla ilgili yeni düzenlemeleri buraya getiriyoruz.
Belediyede ne yok? Dış politika yok.
Dış politikada başarısız. Başarıdan
bahsedeceksek belki Amerika ve Rusyayı, tarihte Hitlere karşı
olan birlikteliklerinden sonra, Türkiyeye karşı bir araya getirme
başarısından söz edebiliriz.
Belediyede ne yok? Millî savunma yok.
Sınırlarımızı koruyamıyoruz, millî
menfaatlerimizi koruyamıyoruz.
Yine, belediyede ne yok? Emniyet, asayiş yok.
Hakikaten Türkiye terör belasından, terör sarmalından bir türlü
kurtarılamıyor.
Nihayet, belediyede millî eğitim yok
arkadaşlar. Belediyede millî eğitim olmadığı için
okullara, kendi, bundan önceki dünya görüşümüzü oluşturan olaylar
açısından ve tepkici bir şekilde yaklaşıyoruz. Böyle
yaklaştığımız için öğrencileri
anlayamıyoruz, öğretmenleri anlayamıyoruz, sendikalar
arasında ayrım yapıyoruz ve OECD ülkeleri arasında
Türkiyeyi sonunculuğa mahkûm, sonunculuk sırasında sürekli
kalıcı hâle getiriyoruz.
O açıdan gelin, yurt dışında
hakikaten bu amaçta belirtilen hedef kitlenin eğitime ve Türkçeye
ihtiyacı vardır, bunun uygulamasını doğru
yapalım, buradaki eleştirileri dikkate alalım ve orada
kaybettiğimiz nesillerin tekrar Türk milleti ailesine kazandırılması
yönünde bir katkıda bulunalım.
Ben, yasanın uygulamasının en
azından -çatı yanlış kurulsa da- bu hususlar dikkate
alınarak yapılacağı umuduyla yüce heyetinizi tekrar
saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Koçdemir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geçici 1inci maddesinin
başlığında ve metninde yer alan Maarif Vakfı
ibarelerinin Türkiye Maarif Vakfı şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Necip Kalkan (İzmir) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılıyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulan vakıf yurt dışında
faaliyet göstereceğinden isminde Türkiye ifadesinin bulunması uygun
olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime bir saat ara veriyorum ve
hayırlı iftarlar diliyorum.
Kapanma Saati: 20.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-------0------
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 103üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
383 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
7nci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 7- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 7nci madde üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan
konuşacak.
Buyurun Sayın Botan.
HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) Sayın
Başkan, gerçi boş sıralara hitap etmek de zor ama Sayın
Bakanımız burada.
BAŞKAN Maalesef öyle bir durum oldu ama
yapacak bir şey yok Sayın Botan.
Buyurun.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Evet. Peki,
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısının 7nci maddesi üzerine Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısıyla
Anayasa ve yasalarla Millî Eğitim Bakanlığının görev
ve sorumluluğuna verilmiş olan ve kamusal bir hizmet olan eğitim
hizmetlerinin, vakıf adı altında oluşturulan paralel bir
bakanlığa devredildiğini tekrar vurgulamak istiyorum. On dört
yıllık AKP hükûmetleri döneminde zaten yapısal sorunlarla içinden
çıkılmaz hâle gelen eğitim, son çivinin de AKP eliyle
çakılması sonucu tümden sorunlar yumağına
dönüşmüştür.
Geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından yayımlanan beş
yıllık değerlendirme raporunda da eğitim sisteminde
yaşanan sorunlar ortaya çıkmıştır. Özellikle büyük
kentlerde sınıf mevcutlarının Türkiye
ortalamasının üzerinde olduğu görülmektedir. Öğretmen
ihtiyacı, açığı hâlen ciddi bir şekilde devam
etmektedir. Açık öğretim lisesine kayıt olanların
sayıları hızla artmaktadır. Okul terkleri ve örgün
eğitimden kaçış devam etmektedir. Özel okul sayısında
ciddi bir patlama yaşanmaktadır. Din eğitimi veren okul ve
öğrenci oranında büyük artış olmuştur. Buna
karşın, diğer okul ve öğrenci sayılarında azalma
yaşanmaktadır. Kız çocukları örgün eğitimden koparak
yaygın ve açık öğretime yönelmişlerdir. Mezunların
üniversiteye yerleşme oranlarında, artan öğrenci
sayısına rağmen büyük bir değişim
yaşanmamıştır. Barınma ve burs ihtiyacı devam
etmektedir. Okul öncesi, özel eğitim, ortaokul ve ortaöğretim
düzeyinde çağ nüfusunun yakalanması gereken okullaşma
oranına henüz ulaşılamamıştır.
Son bir yılda, AKP Hükûmetinin savaş
politikalarına karşı çıktığı ve
çocukların ölmesini istemediklerini dile getiren üniversite
akademisyenleri ve öğretmenler acımasızca gözaltına
alınmış ve soruşturmalara tabi tutulmuşlardır. Bu
bağlamda onlarca akademisyen görevlerinden el çektirilmiştir.
Bir yandan ülke içinde eğitim sistemi AKP
politikalarıyla sorun yumağına dönüşürken kurulması
planlanan Maarif Vakfında görev alacak kişiler AKPnin kamuda on dört
yıldır uyguladığı yandaş kadro
anlayışıyla seçilecek, hem maddi olarak hem de diplomatik
pasaport ve benzeri ayrıcalıklar tanınarak
ödüllendirileceklerdir. Kamuda çalışma yaşı 65
olmasına rağmen Cumhurbaşkanı ve AKP eliyle atanacak olan
Mütevelli Heyeti 72 yaşına kadar sunulan nimetlerden istifade
edeceklerdir.
Kısacası, AKP iktidarının her
türlü baskı ve yıldırma politikalarına rağmen özverili
bir şekilde her şart altında görev yapmaya çalışan
eğitimcilere mezarda emeklilik reva görülürken AKPnin yandaş
kadrolarına ise mezara kadar kamu olanaklarının sunulması
öngörülmektedir.
OECD ülkeleri içinde en düşük gelire sahip olan
öğretmenler Türkiyede çalışmaktadırlar. Buna
karşılık, çalışma süresi ve saati en fazla olan
öğretmenler kategorisinde ise hem OECD hem de Avrupadaki meslektaşlarından
daha fazla çalışanlar, yine, Türkiyedeki öğretmenlerdir.
Sayın Başkan, 2005 yılında
çıkarılan Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme
Yönetmeliğiyle başöğretmen, uzman öğretmen gibi
birtakım özlükler oluşturulmuştur. Bu özlüklerin ne devamı
geldi ne sonrası geldi. Yani ben bunu Sayın Bakanımla da az önce
paylaştım, gerçekten buna bir çözüm bulmak lazım; bu,
çalışma barışı açısından da çok ciddi bir
sıkıntıdır. Yani bir okul düşünün, bu okulda bir
sınav yapılmış bir sefere mahsus; öğretmenlerin bir
kısmı başöğretmen, bir kısmı uzman öğretmen,
böyle bir özlük oluşturulmuş ve bu özlüğün sonrasında
devamı da gelmemiş yani sonradan sınavlar yapılarak bu
özlüğün devam ettirilmesi konusunda, en azından bundan
faydalanılacağı veya bu yönde fırsat eşitliğinin
sağlanacağı, çalışma barışı
ortamının sağlanacağı yönünde devamı
getirilmemiştir. Dolayısıyla, ya bu özlük
Yani bu haklar, tabii, geriye doğru
işletilemez yani Anayasaya göre de geri alınamaz ama en azından
ya bir hâl yoluna konulması lazım ya da bütün öğretmenler
Zaten
beş yılını, on yılını dolduran bütün
öğretmenler otomatikman uzman öğretmenlerdir. Bütün
öğretmenlerin aynı özlükten faydalanmalarının
sağlanması eşiklik ilkesine de uygun olacaktır.
Hükûmeti, görüşülmekte olan Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısını derhâl geri çekerek paralel bakanlık için
harcanacak emek ve parayı yurt içinde yaşanan devasa sorunları
çözmek için harcamaya davet ediyoruz.
Özellikle ben Sayın Bakanımızın
birikimlerine, tecrübelerine ve demokratik kişiliğine de güvenerek
şunu da önermek istiyorum: Ana dilde eğitim bir haktır. Kürtler
de bu toplumun, bu ülkenin kadim halklarından biridir; herkes kadar
alın teri var, emeği var, acısı var, göz yaşı
var. Kürtlerin kendi ana yurtları olan Türkiye Cumhuriyeti devleti
içerisinde ana dillerinde eğitimleri ana sütleri kadar helaldir
kendilerine. Artık, ana dilde eğitimin daha fazla sürece
yayılmadan
Bugün Millî Eğitim Bakanlığının
bütçesinden ilgili vakfa 1 milyon lira aktarılacak. Bu paranın onda
1ini ana dilde eğitim için harcarsanız ülke barışına
da eşit yurttaşlık ilkesine de büyük bir katkı
yapmış olursunuz ve toplumsal barışa da özellikle çok ciddi
katkı yapmış olursunuz. Çünkü Kürtler de herkes gibi
askerliğini yapıyor, vergisini veriyor, ülkesini seven
insanlardır. Dolayısıyla, Kürtlerin bu uğramış
oldukları yüz yıllık haksızlığın bir
şekilde bu dönemde en azından bir yüz yıl daha bu trajedinin
sürmemesi adına düzeltilmesi lazım. Bu, Kürtlerin aidiyet duygusunu
güçlendirecek, kırılan, zayıflayan bağlarını
güçlendirecek ve sürece de ülkenin demokratikleşmesine de ciddi bir
şekilde katkı yapacaktır. Bu bağlamda, kurulacak Maarif
Vakfına ayrılan ödeneğin önemli bir kısmının da
ana dilde eğitime ayrılması gerekiyor.
Bu ana dilde eğitim için teknik
altyapının hazırlanması lazım, doğrudur.
Birtakım kurslar açıldı. İşte, Artuklu Üniversitesinde
öğretmen yetiştirme adı altında, yerel lehçeler
adı altında birtakım faaliyetler yürütüldü ancak oradan mezun
olan ve atamayı bekleyen 2 bin Kürtçe öğretmenine
baktığınız vakit devede kulak. Yani, işte,
biliyorsunuz, 17 kişinin şubat ayında ataması
yapıldı. Burada bunu, Kürtçeye verilen değerin bir
kıstası olarak bölgedeki insanlarımız algılıyor.
Neticede Kürtçe de önemli bir dildir, bu coğrafyanın dilidir,
Mezopotamyanın dilidir, bu dilde çok önemli eserler verilmiştir ve
dediğim gibi, Kürtçeye verilecek önem ülke barışına da
verilecek önemin aslında kıstası olacaktır, göstergesi
olacaktır. Bu bağlamda, en azından bu dönemde bunun da
gözetilmesi gerektiğini önemle arz etmek istiyorum.
Selam ve saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Botan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Erhan Usta konuşacak.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 7nci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Şimdi, tabii, temel bir alanı
konuşuyoruz, eğitim. Ama buraya gelmeden önce aslında ben
şu tespiti yaparak sözlerime başlamak istiyorum: Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri, aslında ülkenin temel sorun
alanlarının çözümünde son derece başarısız
olmuştur, eğitim de bunlardan bir tanesidir.
Birazdan bunun detayıyla ilgili
düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım ama ona geçmeden önce,
örneğin dış politikaya baktığımızda,
dış politikası aslında bu Hükûmetin tam bir fiyaskodur
Sayın Bakanım. Nasıl? Şimdi, Suriyeyle ilişkilerinize
bakın yani geldiğimiz noktalara bakın; Amerika Birleşik
Devletleriyle ilişkilerimiz, Rusyayla ilişkilerimiz, Ermenistanla
ilişkilerimiz, Mısır politikamız, bunların hepsine
baktığımızda aslında politikalarımızın
zikzaklarla dolu olduğunu, bir aşağı bir yukarı, bir
iyi bir kötü olduğunu, hiçbir şekilde öngörülebilir
olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, böyle bir
dış politika da sürdürülebilir olmayacaktır. Dostumuza da güven
verici değil düşmanımıza da güven verici değil
politikalarımız ve günlük politikalarla hayatımızı
devam ettirmeye çalışıyoruz, uzun vadeli değil. Maalesef bir
adım sonrasını gören dış politikası yok bu
Hükûmetin. Birkaç örnek vereyim isterseniz: Bu Suriye, mülteci meselesi
başladığında dönemin konuyla ilgili Başbakan
yardımcısı En fazla 100 bin mülteci olur. diyordu,
mültecilerin sayısı 3 milyonu aştı. Çünkü iyi
çalışılmadan, böyle gelişigüzel şekilde
değerlendirmelerle bir dış politika yürütülüyor. Bu da tabii
ülkenin itibarını yerle bir etmiştir. Biraz da tabii ki
özellikle Orta Doğu bölgesinde kişisel karizma oluşturma
uğruna Türkiye dış politikası heba edilmiştir. Bu
başarısızlıklardan sonra büyük ihtimal yapılacak olan
şey de şudur; şimdi, bu başarısızlık eski
sabık Sayın Başbakana yüklenecekmiş gibi görünüyor, yeni
bir düşman ilan edilmiş gibi görünüyor.
Şimdi, ikinci temel sorun alanı ve
başarısızlık alanı esasında terör. AKP
hükûmetleri sıfır terörlü bir Türkiye devraldı fakat bugün
üretilen yanlış politikalar, uygulanan uyarılara kulak
tıkanması, çözülme süreci adı altında yürütülen süreç
sonucunda aslında Türkiye'de terör yeniden son derece azdı ve bunun
bedelini, devlet de millet de, toplum olarak çok ağır bir
şekilde ödüyoruz. AKP Hükûmeti uyudu, devleti de uyuttu.
Şimdi, eğitim diğer bir sorun
alanı. Esas eğitimi konuşacağız tabii ama temel
alanlardaki sorunların çözümünde başarısızlıklara
örnek olsun diye bu 2 tane alandan bahsettim. Şimdi, eğitim, tabii,
bir milletin geleceğinin inşası meselesidir. Eğer bir
ülkenin kalkınmasını istiyorsak topyekûn kalkınma ancak
eğitimle olabilir. İyi eğitilmiş bireyler bir toplumda ne
kadar çoksa o toplumun da ilerleme imkânı vardır.
Şimdi, peki Eğitim ile kalkınma
arasında ilişki var. dedik. Mesela, OECDde çalışmalar
var. Bütün OECD ülkeleri üzerinde yapılan çalışmalarda
eğitimin kalitesi ile kalkınma veya büyüme arasında bir
ilişki bulunuyor yoksa eğitimin fiziki şartları ile okullaşma
oranı gibi, okulların durumları gibi birtakım meselelerle
aslında büyüme ve kalkınma arasında bir ilişki yok
Sayın Bakanım. AKP hükûmetlerinin de sürekli övündüğü şey
bu: İşte şu kadar okul yaptık, bu kadar okul yaptık.
Bu beton bu ülkenin başına bela oldu. Ülkenin temel iktisat
politikasını beton üzerine oturttuk. Terörü betonla çözmeye
kalkıyoruz. Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı? Silahları
betona gömeceksiniz. diyor. Orada da beton var. Eğitimi betonla çözmeye
çalışıyoruz. Okul yapınca Türkiye'nin eğitim sorununu
çözeceğinizi zannediyorsunuz yani sürekli bununla övünülüyor. Bu son
derece yanlış bir şey, bundan vazgeçmek lazım. Bunun dünya
kadar örneği var. PISA sonuçlarını arkadaşlar söyledi yani
Meksika ve Şiliyle birlikte son sıraları paylaşıyoruz;
matematikte böyle, fende böyle, okuma becerisinde böyle, bütün dallarda en
sonuncu bu ülke. Tamam, geçmişte de Türkiyenin eğitimde problemleri
vardı ama on dört yıllık bir Hükûmeti konuşuyoruz. On dört
yılda birçok mesele, yapısal mesele -o yüzden yapısal diye
başladım- iyileştirilebilir fakat bunları bir şekilde
iyileştiremediniz ve iyileştirmeye de hiçbir niyetiniz yok. Ben
şu anda Sayın Bakanı yani böyle, hakikaten, hayretler içerisinde
dinledim. Yani, siz daha -hayırlı uğurlu olsun- yeni
Bakansınız, bu konudan yeni de sorumlusunuz, böyle eğitimle
ilgili çok fevkalade işler yapılmış gibi bir şekilde
konuşmaya başlamanız bence son derece yanlış, zaten
gerçeği yansıtmadığı gibi strateji açısından
da yanlış.
Eğitime önem verilmiyor çünkü
Onuncu
Kalkınma Planı yapıldı. Bakın, 25 tane öncelikli alan
tespit edildi, bir tanesi eğitim değil. 25 tane öncelikli alan,
reform alanı dedi, Davutoğlu bunu 40 kere açıkladı, bütün
bakanlar açıkladı. Söyleniyor, söyleniyor, söyleniyor, hiçbir
şey yapıldığı yok, hoş da ama bunlardan bir
tanesi eğitim değil. Nasıl eğitime önem veriyorsunuz?
Eğitime önem filan verildiği yok bu ülkede, böyle hamasetle
işleri götürmeye çalışıyorsunuz çünkü eğitim
politikalarında hiçbir şekilde istikrar yok, on dört yılda 6
tane bakan değişmiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 2,2 yıla 1 bakan
düşüyor.
ERHAN USTA (Devamla) Evet. Yani, böyle bir
istikrarsız ortam içerisinde eğitimi nasıl çözeceksiniz? Benim 3
çocuğum var, 3ü de ayrı sistemle okudu; birisi OKSyle, birisi
SBSyle, birisi -ne bileyim ben- TEOGla yani her biri eğik yazıyla
başladı, doğru yazıyla bitirdi, doğru yazıyla
başlayan eğik yazıyla bitirdi. Yani, böyle iş mi olur Allah
aşkına? Bunlar niye zamanında çalışılmıyor?
Burası deney tahtası mı? Yani, ülkenin tamamını böyle
bir pilot bölge gibi, bugün bir politika, ertesi gün başka politika, bir
bakan geliyor her şeyi baştan aşağı
değiştiriyor. Hâlbuki, eğitimde bir devlet politikası
olmalı yani aynı Hükûmetin içerisinde bakan geliyor, her şey
baştan aşağı değişiyor; böyle bir rezalet olmaz.
4+4+4 yani kesintisiz olması, tamam, kabulümüz,
biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz. Ama, niye 5+3ü 4+4+4
yapıyoruz? Bunun arkasında ne çalışma var? Ben şunu
iddia ediyorum: Zamanın Millî Eğitim Bakanının haberi yok
bundan, bu çalışmadan. Bunu Cumhurbaşkanına birileri
söylettirdi, arkasında ne var, önünde ne var, belli değil. 30 milyar
TLdir bu ülkeye yükü bunun. Bakın, branş öğretmenliğinde
fazla vardı açık oluştu, sınıf öğretmenlerinde
açık vardı fazla oluştu çünkü 5i 4e düşüyorsunuz, 3ü de
4e çıkartıyorsunuz, ondan sonra derslik ihtiyaçları
oluştu. 30 milyar TLdir, Kalkınma Bakanlığında bunun
çalışmaları var. Yani, böyle bir şey olur mu? Hiçbir
şey çalışmadan, hemen, birisinin aklına bir şey
geliyor, ondan sonra bu şekilde eğitim politikası
yürütüyorsunuz.
Neyse, çok konuşulacak mesele var ama biraz da
işin siyasi boyutuna bakalım. En önemlisi, liyakata önem
vermiyorsunuz Sayın Bakanım. Bakın, sizden önceki
bakanların başlattığı şeyler sizin döneminizde
devam ediyor. Yine, Samsundan daha önceki gün okul müdürü arkadaşlar
görevden alınmış. Ciddi bir yönetici kıyımı var.
Yani, yandaş sendikaya bağlı olmayanlar, oraya üye olmayanlar
yöneticilikte tutulmuyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yani, bütün
referanslarınız İslam dini üzerine, gayet güzel, bizim de öyle
diyelim ki. Daha doğrusu, evrenseldir aslında yani liyakat, adalet
evrensel bir şeydir ama hiçbir şekilde liyakata önem vermiyorsunuz.
Cenab-ı Allah ne buyuruyor Nisa suresinde?
Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında
hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Hadisişerifte
Cenab-ı Peygamber ne diyor? Emanet kaybedildiği zaman yani
işler ehil olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekle. Bu hâlde
geçiyor bu hadisişerif ama siz hiçbir şekilde ehil olması
şartına bakmaksızın, uydurma mülakatlarla 70in
altında puan vererek eğer EĞİTİM-BİR-SENde
değilse bu insanları görevden alıyorsunuz. Bu nasıl adalet
duygusu, bu nasıl hukuk?
Hukuk da
çalışmıyor. 5inci defa mahkemeye giden arkadaşlar var
Samsunda. Yöneticilikten alınmış, mahkeme iade etmiş,
mahkeme kararı uygulanmıyor; bir daha gidiyor, bir daha gidiyor, bir
daha gidiyor. Böyle bir hukuk devleti olabilir mi? Yani, bunu nasıl içinize
sindirebiliyorsunuz? Bu vicdani mi, ahlaki mi? Yani, objektif kriterleri koyun,
düzgün olan -ne derler- ehil olanlara göre verin, ehil olmayanlara göre verin.
Zulümle abat olunmaz Sayın Bakan, bunu size söylemek istiyorum ve mahkeme
kararlarının da hemen uygulanması lazım.
Şimdi diğer bir
husus: Öğretmen yetiştirme meselelerine filan girmeyeceğim yani
oraya girecektim ama şu rotasyon meselesi var. 900 bin kişilik bir
camia. Biliyorsunuz, seçimden önce böyle bir karar alınmıştı,
seçim nedeniyle durduruldu. Yeniden şimdi bunun olabileceğine
ilişkin birtakım haberler yer alıyor. Bu eğitimi iyice felç
edecek bir şeydir yani 5-10 bin çalışanı olan bir camiadan
bahsetmiyoruz, 900 bin kişilik bir öğretmen camiasından
bahsediyoruz, bu son derece
Bunun da hiçbir şekilde kaliteye bir
katkısı olmayacaktır, kaos yaratacaktır, mağduriyet
yaratacaktır; devlete de, millete de külfet olacaktır.
İyi bir eğitim iyi
bir öğretmenle başlar. Öğretmen kalitesini artırmamız
lazım. En iyi çocukların öğretmen olmasını sağlayacak
adımlar atmamız lazım. Öğretmenlerin özlük
haklarını iyileştirmemiz lazım. Öğretmenlerin hizmet
içi eğitim süre ve niteliklerini artırmamız lazım.
Öğretmenlerin ülke dağılımında birtakım sorunlar
var, onların üzerine gitmemiz lazım. Şu atanamayan öğretmenler
meselesi var, dile getirildi ancak burada da iyi bir planlama
yapılması lazım. Yani, bunları atayamıyorsak niye bu
kadar çok öğretmen üretiyor bizim üniversitelerimiz? Yani, bunlara
yatırım yapılıyor, insanlar boşa mı
yetiştiriliyor, bunlara bir bakmamız lazım.
Dolayısıyla, yani
sistemli olmak lazım Sayın Bakan, özetle onu söylemeye
çalışıyorum. Hiçbir sistem olmadan, hiçbir çalışma
olmadan, hiçbir öngörü olmadan bu temel meselelerin götürülmesi mümkün
değildir. Zaten millîlik, eğitimin sadece isminde kaldı,
millîlik vasfını tamamen yitirmiştir eğitim.
Bir defa, şu bayrak
işini lütfen kitaplara tekrar koyun, Andımızı tekrar
koyun, çocuklarımız Andımızla başlasınlar
sabahleyin okula giderken. Yani millî olan hiçbir şey, eğitimde
maalesef sizin zamanınızda kalmadı. Millî tarihimizin de
öğrencilerimize iyi öğretilmesi gerekiyor.
Benim sürem dolduğu için
diğer hususlara giremeyeceğim. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Usta.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer konuşacak.
Buyurun Sayın Usluer.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
elbette ki çalışma saatleri içinde boş salona konuşmak, çok
da yüreklendirici, çok da iç açıcı değil.
SALİH CORA (Trabzon)
İnternetten izliyorlar sizi, merak etmeyin.
GAYE USLUER (Devamla) Evet.
Teşekkür ederim.
HALİL ETYEMEZ (Konya)
Kendi grubu yok.
GAYE USLUER (Devamla) Üç
günden beri Maarif Vakfı Yasası Tasarısını
konuşuyoruz ancak üç günden beri görüyoruz ki yine akıllar tatile
çıkmış, yine kalpler iş başında; kalplerimizle
hareket ediyoruz, akıl yok, ne yazık ki şu anda salonda bedenler
de yok.
Yasa tasarısı,
Adalet ve Kalkınma Partisine ait. Muhalefet partilerinin konuya
ilişkin görüşlerini açıklamaları, bence çok önemliydi ama
ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, salonun en
kalabalık olduğu anda bile, muhalefet partilerini dinlemediler. Dinlemediniz
ama oy verme aşamasında, koşa koşa,
dışarıdan Genel Kurul salonuna girdiniz
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hanımefendi, CHPde 14 kişi var sizi dinleyen,
farkında mısınız?
GAYE USLUER (Devamla)
parmaklarınızla çoğunluğunuzu gösterdiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sizi dinleyen 14 kişi var burada, farkında
mısınız? Cumhuriyet Halk Partisinden 14 kişi sizi dinliyor.
SALİH CORA (Trabzon)
Kendi grubunuz sizi dinlemiyor; sizi önemsemiyorlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Siz, buradaki
AK PARTİ Grubuna niye sataşıyorsunuz?
GAYE USLUER (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun, siz devam edin Sayın
Usluer.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Hocam, devam edin.
GAYE USLUER (Devamla) Grup başkan vekilinizi
uyarır mısınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, AK
PARTİ Grubuna sataşamazsınız siz, kendi grubunuza söyleyin,
14 kişi var burada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Elitaş,
sataşmadan söz alırsınız.
BAŞKAN Konuşmacıya müdahale
etmeyelim lütfen.
GAYE USLUER (Devamla) Sayın Elitaş,
konuşmak istediğinizde kürsüye gelir konuşursunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Her zaman öyle
konuşulmaz.
GAYE USLUER (Devamla) Sözümü kesmemeniz gerekiyor,
efendiliğe devam edin lütfen.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Elitaş
Sayın Usluer, lütfen konuşmanıza
devam edin.
GAYE USLUER (Devamla) Efendi olun, efendi olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Siz,
hanımefendi olmayı öğrenin önce.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Elitaş
Sayın Elitaş
BAŞKAN Sayın Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hanımefendi olmayı öğreneceksiniz, hanımefendi olmayı
öğreneceksiniz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Böyle bir
hanımefendiye o lafı edemezsiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Elitaş, lütfen
GAYE USLUER (Devamla) Benim ne olduğumu
herkes biliyor, sizi de herkes gördü. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Beni de herkes
çok iyi biliyor.
BAŞKAN Sayın Usluer, lütfen
konuşmanıza devam eder misiniz, rica ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Hocam, siz devam edin.
GAYE USLUER (Devamla) Dün
gece bir kadın hatip kürsüye çıktı ve milletvekili olan bu
kadın hatip yıllar, yıllar geçmesine rağmen hâlâ
yaşadığı bir mağduriyet üzerinden, nefret dili
üzerinden nefret dilini kullanarak bir konuşma yaptı. Değerli
milletvekilleri, bu ülkede çok kişi acılar yaşadı, bugün
hâlâ doğuda, güneydoğuda insanlarımız acı çekiyorlar.
Artık, milletvekili sıralarına oturduğunuz şu günlerde
dikiz aynasından geriye bakmayı bırakın, bugüne
odaklanın. Güneydoğuda okula gidemeyen çocukların nasıl
eğitim göreceklerini, atanamayan öğretmenleri, görevine iade
edilmeyen okul yöneticilerini düşünün. Gelin iyi yurttaş nasıl
yetişir, bunu tartışalım ve gelin hep birlikte nefret
dilini bırakalım, kardeşliği konuşalım hep
birlikte. Birliği, beraberliği nasıl
sağlayacağımızı konuşalım, gelin bunu hep
birlikte konuşalım; birbirimize öfke, kin kusmak yerine ve gelin
hayalinizdeki iyi eğitimi değil de bugünün iyi eğitimi
nasıl olmalı, bunu konuşalım. Atanamayan 350 bin
öğretmeni konuşalım. Okul çağında olup okula gidemeyen
2 milyon 715 bin çocuğumuzu konuşalım. Okula kayıtlı
görünüp devamsız olan 645 bin çocuğumuzu konuşalım ve gelin
4+4+4 yasasından sonra neler olmuş, ona bakalım. Açık
liseye kayıtlı öğrenci sayısının 940 binden 1,5
milyonun üzerine çıktığını konuşalım. Yani
üç 4lük yasadan sonra açık liseye giden öğrenci sayısında
yüzde 63,3 oranında artma olduğunu konuşalım ve yine
ortaokulu bitiren 258 bin öğrencinin hiçbir okula kayıt
yaptırmamış olduğunu konuşacak kadar yürekli
olalım. 13.800 okulun, köy okulunun bu yasayla
kapatıldığını konuşalım ve
taşımalı eğitime mahkûm edilen 1 milyona yakın
öğrenciyi gelin konuşalım.
Bakınız, 2002
yılından bu yana incelediğimizde yatılı bölge
okullarında yüzde 35 oranında azalma var ve yine bununla
bağlantılı olarak yatılı öğrenci
sayısında yüzde 67 oranında azalma olduğunu biliyoruz ve ne
yazıktır ki ilk ve ortaokula giden çocuklar için yurt
imkânının yüzde 0,97 olduğunu gelin hiç çekinmeden
konuşalım. Var mısınız? Yarın 18 milyon
öğrenci karne alacak. Gelin biz de bu yüce Meclisin çatısı
altında Millî Eğitim Bakanlığının karnesini hep
birlikte hazırlayalım. Var mısınız birlikte bir karne
hazırlamaya?
Sayın Bakan, gerçekten
bu yasayı kucağınızda buldunuz. Keşke Sayın Nabi
Avcı burada olsaydı, o karneyi Sayın Nabi Avcıya
hazırlasaydık ve Sayın Nabi Avcıya takdim etseydik.
Mağduriyet üzerinden
edebiyat yapmak kolay. Katsayı dediniz, 2011 yılında
katsayı kalktı. Hâlâ katsayı mağduriyetini
konuşmanın hiçbir anlamı yok. Şu anda bu Meclis
çatısı altında olup Adalet ve Kalkınma Partisi
sıralarında oturan değerli arkadaşlarım, on dört
yıldır iktidarda olan bir partinin milletvekili olup hâlâ
mağduriyet edebiyatı yapabiliyorsak bunda samimiyetten bahsetmek
doğru değil.
Bakınız, mağduriyet
demişken, katsayı demişken imam-hatip liselerinin sayısal
ve öğrenci sayısı açısından ne olduğuna
bakalım. 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
geldiğinde imam-hatip lisesi sayısı 458. Öğrenci
sayısı ne kadar? Sakın bir derdim var sanmayın,
çocuklarımız istediği okula gitsinler, böyle bir derdim yok.
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Düşürülen
sayıyı da söyleyin o zaman, düşürülen sayıyı.
SALİH CORA (Trabzon) Nereden nereye
düştü?
GAYE USLUER (Devamla) - Öğrenci sayısı
71 bin. 2012 yılına geliyoruz yani 4+4+4 yasasından sonra okul
sayısı 572ye çıkıyor, öğrenci sayısı 300
bini aşıyor. Gelelim 2016ya, 2016 yılında imam-hatip
lisesi sayısı 1.149.
SALİH CORA (Trabzon) Harika, çok güzel.
GAYE USLUER (Devamla) - Öğrenci
sayısı ne kadar? 677.205.
SALİH CORA (Trabzon) Maşallah!
GAYE USLUER (Devamla) - Sayı yüzde 100
artmış, öğrenci sayısı yüzde 98 artmış.
Neden? TEOG sınavında başarılı olamayan
çocuklarımızı -daha önce de söylemiştim- azınlıklar
dâhil, Kürt kökenli vatandaşlarımız, Alevi vatandaşlarımız
dâhil imam-hatip liselerine yönlendiriyorsunuz, Sen buraya gidebilirsin.
diye.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Niye, Kürt
kökenliler imam-hatibe gidemez mi, ne alakası var ya?
GAYE USLUER (Devamla) - Anadolu imam-hatip
sayısı yüzde 12 oranında artmış. Öğrenci
sayısı ne kadar artmış biliyor musunuz Anadolu imam hatip
liselerinde? Yüzde 1 oranında artmış.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın Hatip,
ne söylediğinizin farkında değilsiniz.
GAYE USLUER (Devamla) - Daha söylenecek çok söz var
ancak Maarif Vakfı dediğiniz bu vakıfla ilgili üç gündür
konuşarak boşa zaman öldürüyoruz. Üstüne para vereceğiz, üstüne
taşınır-taşınmaz mal mülk vereceğiz, siyasetin
güdümünde 12 kişilik mütevelli heyetini atayacağız, Beyler, 72
yaşına kadar buyurun, oturun. diyeceğiz, ellerine bir de
yetmiş iki yaşına kadar kırmızı pasaport
vereceğiz.
Değerli milletvekilleri,
belki hiç okumadınız elinizdeki yasa tasarısını,
kurulmak istenilen vakıf, parmak hesabıyla,
parmaklarınızın sayısal çoğunluğuyla elbette ki
kurabileceğiniz bu vakıf, Millî Eğitim
Bakanlığının hiçbir yarasına merhem olmayacaktır.
Görünen ve görünmeyen hedefleriyle bu vakıf yeni bir cemaat örgütlenmesi
olacaktır, rantın legal merkezi olacaktır. Aynı, Reza
Zarrabın en fazla para aktardığı vakfın TOGEM-DER ve
TÜRGEV isimli vakıflar olduğu gibi, Maarif Vakfı da yeni bir
rant merkezi olacaktır.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Parmaklarımızı millet adına kaldırıyoruz.
GAYE USLUER (Devamla) Daha da önemlisi, Millî
Eğitim Bakanlığının paraleli olacaktır. Saraydan
gelen direktifle, parmak gücüyle kurulacak bu vakıf sarayın maarif
vekâleti olacaktır. Ne bu ülkenin insanına ne bu ülkedeki
eğitime ne de sizlere bir yararı olmayacaktır.
Dünkü iş ortağınız, bugünkü
paralelinize verdiğiniz savaşı yarın da bu vakıfla
yaşayacağınızı belirtir, saygılar sunarım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Usluer.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Sayın Ahmet Hamdi Çamlı konuşacak.
Buyurun Sayın Çamlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim
Bakanlığımızın gelişen ihtiyaçlar ve talepler
gereğince yurt dışında eğitim faaliyetleri göstermek
maksadıyla Meclis gündemine gelen Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısıyla ilgili şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Aziz milletimizi ve Meclisini hürmetle selamlıyorum.
İklimini teneffüs etmekle müstefit
olduğumuz, insanoğlunun tek kurtuluş reçetesi olan Kuran-ı
Kerimin, içinde nazil olması hasebiyle, on bir ayın sultanı
mübarek ramazanışerifin ülkemize huzur getirmesini ve Bu
uğursuz gecenin yok mu sabahı, mahşerde mi biçarelerin yoksa
felahı? yakarışlarıyla ellerini semaya kaldırıp
Ya Rab, ne olur, katından bir yardımcı gönder. diye zulüm
altında imdat eden mazlumlara huzur getirmesini, ferah getirmesini
âlemlerin Rabbinden niyaz ederim.
Kıymetli milletin vekilleri, görüşmekte
olduğumuz Maarif Vakfı Yasası geç kalınmış çok
önemli bir açığımızı daha kapatacaktır. Son
yıllarda ülkemiz hemen hemen her alanda bir asırda kaydedilenin 4-5
misli bir terakki sergilemiştir. İşte bu inkişaf
gerçekleşirken dışarıda da itibarımız ve gücümüz
cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar artmış,
dikkat çekmiş, ilgi odağı olmuştur.
Değerli milletin vekilleri, sömürgenlere
karşı onurlu bir duruş sergilenirken, aynı dili
paylaşamasak da aynı duyguları
paylaştığımız, mazlum coğrafyaların can
simidi hâline geldiğimiz güneşin varlığı gibi
apaçık, inkârı gayrikabil bir harekettir. Vesayetçi iktidarların
uzun yıllardan beri süregelen basiretsiz idareleri yüzünden geri kalan
ülkemizde bir türlü kurtulamadığımız ekonomik krizlerden
dolayı öz yurdunda ekmek bulamayan vatan evlatları, Avrupanın
ayyaş kusmuklarıyla pislenmiş kentlerini temizlemeye mahkûm
edilmiştir. 3-5 mark biriktirip en kısa zamanda vatanına dönme
ümidiyle gidilen bu gurbet yollarından geri dönüşler ertelenerek
zorlanmış, akıp giden hayat gailesi içinde seneler birbirini
kovalamış, çoluk çocuk büyümüş, torunların da
yetişmesiyle çifte standardı bol Avrupada ve dünyanın
başka bölgelerinde, insanımızın alışkın
olmadığı içtimai ve kültürel ortamlarda nesillerimiz kaybolmaya
yüz tutmuştur. İşte, oralarda irfansız eğitim
tezgâhlarından geçirilerek büyütülen, kültürel manada korumasız
kalarak başkalaşmış bir kısım
çocuklarımızın acı hâlini geçtiğimiz günlerde Alman
Parlamentosunun utanç kararında verdikleri destekle müşahede ettik.
Maalesef, sırtını zürriyet kurutucu Hitlerin torunlarına,
âlemin gözleri önünde canlı yayınlarda şahit olduğumuz
tarihin en feci katliamlarının mucidi faşist
soykırımcılara yaslayıp ve onlardan beslenerek milletini
soykırım yapmakla suçlayabilen çukurdaki çocuklarımızı
gördükçe içeride ve dışarıda maarifsiz geçirilen kayıp
yıllara yanıyoruz. İşte onun için Maarif Vakfını
kurmakta ve bu irfan ocaklarını ulaşabildiğimiz hemen her
yerde açmakta çok geç kaldık. Dertsiz ve mukallit idarecilerimiz yüzünden
nesillerimizi sahipsiz bir şekilde Batılı sırtlanların
pençelerine terk ettik. Bu tip irfansız nesillere yenilerinin eklenmemesi
ve gelmişinin geçmişinin farkında, maddi manevi ilimlerle teçhiz
yani arif nesillerin inkişafına imkân vermek hepimizin varlık
vecibesidir.
Değerli arkadaşlar, yüce Meclisimizin
gündemine gelen Maarif Vakfı Yasa Tasarısı ile hayati bir
fırsat daha önümüze gelmiştir. İnanıyorum ki Gazi
Meclisimizde bulunan milletin vekilleri oy birliği edecek ve bu tarihî
fırsatı kaçırmayacaklardır.
Değerli vekillerimiz, temsilcisi olduğumuz
merhamet medeniyeti mefkûresine gurbette yaşamak durumunda kalmaya devam
eden çocuklarımızın yanında o ülkelerin
vatandaşları olan çocukların da ihtiyacı vardır.
İşte, yeni kurulacak olan maarif vakfı okulları sayesinde
onlar da bu iklimi soluma fırsatı bulacak ve tesis edilmiş
sıcak ilişkiler sayesinde bulundukları yerlerde en azından
fahri elçilerimiz olacaktır. Zindanvari rutubetli bodrumlarda müebbet
cezaya mahkûm edilmiş, zengin müktesebata sahip büyük bir milletin
çocuklarıyız biz. Milletçe etkisizleştirerek gardiyan elinden
kurtarmaya çalıştığımız bu cevherin üzerine
sinmiş tozları silkeleyerek önce çocuklarımızın sonra
da insanlığın faydasına sunmak için büyük bir fırsat
olacak maarif vakfının kurulması.
Şimdiden genel merkezi dünya başkenti
İstanbulda kurulacak vakfımızın hayırlı
olmasını diliyor, Gazi Meclisi muhabbetle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına son konuşmacı
Diyarbakır Milletvekili
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Pardon, buyurun Sayın Topal.
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın hatibi çok
dikkatlice dinledim, bir bilgi düzeltmesi yapmak istiyorum. Az önce
konuşmasında yurt dışındaki
vatandaşlarımızın 3-5 mark toplayıp diye başlayan
cümlesi
Mark tedavülden kalkmıştır, yerine avro para birimi
gelmiştir, bunu tutanaklara geçsin diye söylüyorum.
BAŞKAN O zaman mark vardı Sayın
Topal.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Sayın
Başkanım, bahsettiğimiz fi tarihinde iktidarda olanların
zamanında mark geçerliydi.
BAŞKAN Peki,
şahsı adına diğer konuşmacı Diyarbakır
Milletvekili Sayın İdris Balukendir.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir kez daha hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yine, muhalefetin bütün
itirazlarına ve ısrarlarına rağmen iktidarın kendi
bildiği doğrultuda çıkarmış olduğu bir yasa
tasarısının artık son maddelerine geldik. Bu
işleyişin doğru olmadığını, demokratik
olmadığını, kapsayıcı ve
kazandırıcı olmadığını ifade etmeye devam
edeceğiz.
Demokrasiler, hiçbir zaman,
ortaya çıkan sandık sonuçları üzerinden çoğunluğun
azınlığa tahakküm ettiği sistemler değildir. Tam
tersine, çoğunluğun, azınlığın hakkını
savunduğu, azınlığın dile getirdiği, itiraz
ettiği hususlara önem verdiği sistemlerin
başarıldığı düzenin adıdır. O yönüyle,
maalesef, AKP iktidarı muhalefetten gelen tek bir öneriyi bile dikkate
almayarak, tek bir önergeyi bile bu yasal düzenleme içerisinde kabul etmeyerek
aslında nasıl bir anlayışla yasa
hazırladığını ortaya koymuş oluyor.
Tabii, genel olarak,
işte bu demokrasi kültürü olunca eğitim alanında da bir ilerleme
sağlamak mümkün değil. Yani, bu ülkenin üniversitelerinde farklı
fikirlerini dile getirdiği için akademisyenler tutuklanıyorsa, gece
yarıları gözaltına alınabiliyorlarsa, evleri
basılabiliyorsa, sadece farklı bir bildiriye imza attı diye,
iktidarın hoşuna gitmeyen bir bildiriye imza attı diye görevden
alınabiliyorsa orada bilimsel eğitimin gelişmesini beklemek tam
bir hayalcilik olur kanaatindeyiz.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Bilim yapsın, bilim, siyaset
yapmasın; gelsin burada siyaset yapsın.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Siyasetin
kendisi yaşamın her alanında vardır. Yani, üniversitelerde,
özellikle sosyal bilimlerde, siyasal bilimlerde, toplumsal bilimlerde
öğretilen hususların tamamı siyasetin kendisidir. Siyaset
buradaki milletvekillerinin ya da siyasi partilerin tekelinde olan bir şey
değildir. Tabii ki akademia dünyası bu ülkenin geleceğiyle
ilgili, bu ülkenin yaşadığı sorunlarla ilgili temel
birtakım tartışmaları yürütmek ve oradan çözüm önerileri
meydana getirmek durumundadır. Bakın, bunu en fazla da siz
eleştiriyordunuz yani işte iktidara gelince muktedirlik
hastalığı dediğimiz şey budur. Ben birçok AKPli
vekilden şu cümleleri duymuşumdur yani mesela Kırk
yıldır yaşanan Kürt meselesiyle ilgili tekçi bir eğitim
sistemi anlayışı üzerinden Kürt illerinde bulunan
üniversitelerin birçoğunda sorunu tespit edecek tek derli toplu bir rapor
bile hazırlanmamıştır. cümleleri sizin vekillerinizin
ağzından haklı olarak dökülmüştür. Dolayısıyla,
bugün de yaşadığımız meselelere farklı
bakış açıları, farklı çözüm önerilerinin
geliştirilmesi zarar verici değil, tam tersine geliştirici ve
eleştirel aklın olmazsa olmazı olarak burada
değerlendirilmelidir. Temel sorunlarımızı çözmemiz gerekir,
temel sorunlarımızı çözmeden eğitimde, sağlıkta,
ulaşımda, kalkınmada yol almamız mümkün değil.
Bu akşam Başbakan Binali
Yıldırımın bir iftar konuşmasını demin
okudum. Çok yakın bir zamanda terör ve şiddet ortamını
Türkiyenin gündeminden çıkarıp yoğunlaşmamız gereken
meseleler üzerinde tartışmalar yürüteceğiz. diyor,
inşallah öyle olur, inşallah Yakın zamanda bu şiddet
ortamından bir an önce çıkışın reçetesini hep beraber
bulup bu ülkede daha yaşanılabilir bir düzeyi
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Terörün anladığı dilden
konuşacağız.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
sağlıkta, eğitimde, ulaşımda, yaşamın bütün
alanlarında daha kapsayıcı, daha kalkınmacı bir
anlayışı nasıl hâkim kılabiliriz.in arayışı
içerisine gireriz.
Birbirimizi birçok noktada eleştiriyoruz,
eleştirmemiz de gerekir. Eleştirmemiz gereken,
tartışmamız gereken birçok konu başlığı var
ama öncelikle başarmamız gereken temel meselelerimizin de bir an önce
hızla toplumsal barışı sağlayacak bir ilerleme
olduğunu ifade etmek istiyorum. Bunun için de, dediğim gibi,
eğitimde tekçi bir anlayıştan, merkeziyetçi, milliyetçi,
şoven bir anlayıştan uzaklaşmamız; demokratik,
katılımcı, bilimsel bir eğitim
anlayışını ve buna uygun bir akademia üretimini esas
almamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Bu duygularla iftar sonrası, bu ramazan
ayının ülkemizde hayırlara vesile olmasını bir kez
daha buradan vurgulamak istiyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Baluken.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
bölümüne geldik.
Süremiz on dakika. Beş dakika içinde sisteme
giren milletvekillerinin sorularını alacağız, diğer
beş dakikada ise Sayın Bakan sorulara cevap verecek.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Bakanım, dünyada bizim kaç
büyükelçimiz, elçiliğimiz ve konsolosluğumuz var? Buralarda -takdir
edersiniz bulunması gereken- eğitim ataşesi olması
gerekiyor. Hangi ülkede, kaç tane ataşemiz var, kaç tanesinde eksiklik
var?
Aynı zamanda İstanbul ilimizin Çekmeköy,
Ümraniye, Üsküdar, Maltepe, Beykoz, Pendik, Tuzla, Kadıköy, Kartal,
Şile ilçelerimizde okulların etrafında uyuşturucu çeteleri
sürekli dolaşmakta, okulların çevreleri uyuşturucu çeteleri
tarafından ele geçirilmiş durumda. Bu uyuşturucu çeteleriyle
ilgili bir mücadeleniz var mı? Okulların çevresinde hakikaten bu
konuda hem öğrenciler mağdur hem biz veliler mağduruz, bu konuda
bir tedbir alınmasını istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Usta
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Konya ili Karatay ilçesinde
bulunan Türk Telekom Erol Güngör Sosyal Bilimler Lisesinin isminden Erol
Güngör ismi çıkartılmıştır, bir mahkeme kararı
olduğu söyleniyor. Biliyorsunuz Profesör Erol Güngör ülkemizin
yetiştirdiği son derece değerli bir sosyal bilim adamıdır.
Böylesine değerli bir bilim adamının adının lise
isminden çıkarılmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz;
bu konunun çözümü gerekmektedir. Bununla ilgili bir kampanya
başlatılmıştır, ben de şahsen bu kampanyayı destekliyorum.
Bununla ilgili çözüme yönelik herhangi bir gayretiniz olacak mı?
İkinci sorum da: Kamu bütçelerinden vakıf
ve derneklere kaynak aktarılmasını engelleyen bir düzenleme
yapılmıştı geçmişte, şimdi bunun tam tersini
yapıyorsunuz, kamu bütçesinden kaynak aktararak bir vakıf
kuruyorsunuz. Bu bir çelişki değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Şimşek
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci sorum: Sayın Bakanım,
EĞİTİM-BİR-SEN üyesi olmayan bir il millî eğitim
müdürü var mıdır?
İkinci sorum: Türkiyede yabancı
statüsünde okuyan öğrencilerin durumu yeniden gözden geçirilmeli çünkü
Suriyelilerin sayısı 3 milyonu bulmuştur. 3 milyon Suriyelinin
yaşadığı ülkemizde bunların üniversiteye yabancı
statüsünde gitmesi ve bu şekilde burs alması yanlıştır.
Bunun düzeltilmesini talep ediyoruz.
Suriyeli öğrencilere aylık ne kadar burs
veriyorsunuz, Türk öğrencilere aylık ne kadar burs veriyorsunuz?
Millî Eğitimde çalışan mevsimlik
işçi sayısı kaçtır? Bunları işe alırken
uyguladığınız metot nedir? Bunu doğru buluyor musunuz?
Düşük puanlı öğrenciler, açık
liselere mevzuat gereği yönlendiriliyor; bunları doğru buluyor
musunuz? Açık liselere yönlendirdiğimiz öğrencilerin okul
hayatını bitiriyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tor
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce sorulara
verdiğiniz bir cevapta Vartodan, Ercişten, Diyadinden,
İdilden, Çemişgezekten 1er öğrencinin TEOG
sınavından tam puan aldığını beyan ettiniz. Bu
cevapla fırsat eşitliğini
sağladığınızı ima ettiniz. Bu tür münferit
başarılar eskiden de vardı; ispatı sizsiniz. Siz,
1960-1970li yıllarda Gürün Cumhuriyet İlkokulu ve Gürün Ortaokulu mezunusunuz.
Sizin ve bu münferit başarıları elde eden okullarda görev yapan öğretmenlerimizin
payı yok mudur bu başarıda? Siz ve bu çocuklar evde oturarak
mı bu başarıyı elde ettiler?
İki: Millî Eğitim Bakanı olarak bu
güzide öğretmenlere neden bir teşekkür etmediniz? Bunu
cevaplamanızı istiyorum.
BAŞKAN Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Bakan, millî
eğitim, millî eğitim olmaktan çıkmış, AKPnin
ideolojisinin uygulandığı bir sistem konumuna gelmiştir. On
dört yıllık iktidarınız döneminde bol bol imam-hatip
liseleri açılmış, bütün liseler kapatılmış,
Anadolu liselerine çevrilmiş, meslek ve teknik liseler ihmal
edilmiştir. Bu da sanayide çalışacak nitelikli eleman
eksikliğini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, meslek ve
teknik okulları daha fazla açmayı düşünüyor musunuz? Ülkemize
ihtiyaçtan fazla imam mı gerekli yoksa nitelikli teknik eleman mı
gerekli? Bunu sormak istiyorum.
İki: Bakanlığınız olarak
karma eğitim ve öğretimi laik ve çağdaş bir
anlayış içinde sürdürmeyi düşünüyor musunuz yoksa gerici bir
eğitim sistemini sürdürmeye devam mı edeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Topal
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hatay ilimizde bulunan devlet
hastanelerinin yoğunluğu ve özellikle acil servislerde
yaşanılan sıkışıklık, son yıllarda
Suriye savaşının da etkisiyle artmıştır. Ben, bir
bölge milletvekili olarak halkımızın hastanelerde mağdur
olduğuyla ilgili hemen hemen her gün çeşitli şikâyetler
almaktayım. Hatay başta olmak üzere savaşın etkisinin
fazlaca görüldüğü ve sığınmacı nüfusunun fazla
olduğu şehirlerimize ek devlet hastanelerinin yapılması,
artık gerekliliğin ötesinde bir aciliyet taşımaktadır.
Bu amaçla hangi illerde çalışmalar
başlatılmıştır? Hatay özelinde bulunan devlet
hastanelerine son bir yılda tedavi için başvuranların kaçı
Suriye uyrukludur ve söz konusu tıkanıklık ve
kargaşayı önlemek adına yapılması gereken yeni
hastaneler ne zaman yapılacak ya da açılacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir) Sayın
Başkan, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, 31/12/2004 tarihli
uzun devreli gelişim planı kapsamındadır. Bu kapsamda
tabiat parkında madencilik, yapılaşma ve balık
çiftliği gibi faaliyetler yapılamaz. Ancak tüm bu yasaklara
rağmen Ayvalıkta kanalizasyon boşaltım sahasının
yakınına balık çiftliği kurulmuştur. Ayvalık Kent
Konseyinin tüm karşı çıkmalarına rağmen bu
çiftliğe 6 ayrı kamu kurumu onay vermiştir. Hükûmete soruyorum:
Ayvalıkta kanalizasyon boşaltım sahasına kurulan
balık çiftliğinin iznini hangi kurumlar vermiştir? Ayvalık
Tabiat Parkında aykırı yapılaşma veya maden arama ve
jeotermal gibi çalışmalar yapılmakta mıdır?
Balıkesir Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünce bölgede 80 adet
jeotermal arama izni verildiği doğru mudur? Bu izinler, tabiat
parkıyla ilgili mevzuata aykırı değil midir?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüm.
Sayın Bakan buyurun lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım ben de teşekkür ediyorum.
Öncelikle bu TEOGdaki
Doğru, ben Güründe, Cumhuriyet İlkokulunda, Ortaokulunda okudum.
Öğretmenimize muhakkak ki geldiğimiz seviyeleri mutlaka borçluyuz ama
bu söylediğim örnekler
Biraz önce bir sayın vekil Ben de il
merkezinde oldum, doktor oldum. Dolayısıyla benimki bir
istisnaydı, genelleştirilmesi doğru olmaz. dedi. İller
bazında ben bunu söylerim ama Diyadin gibi bir ilçede veya
Şırnakın İliç gibi bir ilçesinde, Tunceli Pülümürdeki bir
çocuk, bir Çemişgezekte -ki bunlar ailelerine yardım ederken- ve
Muşun Vartosundaki Ezgi kızımız da taşımalı
eğitimle geliyor, mezrada, köyde bile değil. Dolayısıyla
mezradaki, köydekilere istisnai şekilde de olsa -genelleştirme- bir
başarıyı sağlamış bu evlatlarımıza bir
yol açıldığını söylüyorum. En azından bilgiye
ulaşılabilmiş ve 120 sorunun -çok net söylüyorum, birçok kimse
girse belki hepsini yapamaz- 120sini de yapabilmiş, büyük bir
başarı. Ben hem bunların öğretmenlerine
FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Öğretmenlerine
Öğretmenleri unuttunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) -
hem
öğretmenlerine hem de ailelerine çünkü ailesiz olmaz, hepsine bir
teşekkür telgrafı gönderdim. Muhakkak ki başarının
sahibi çoktur da
FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Ama öğretmeninki önde gelir Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok öğretmen de
aile de
FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Siz Millî Eğitim Bakanısınız,
öğretmene teşekkür etmek mecburiyetindesiniz. Aile her yerde var,
aileye niye ediyorsunuz? Millî Eğitim Bakanı olarak önce öğretmene
teşekkür et.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yani ailede sıkıntı olunca
yine öğrenci bir nokta
İkisine de teşekkür ettim, hem
öğretmene hem de aileye teşekkür ettim. Dolayısıyla da onu
söyleyelim.
Bir başka konu meslek
liseleriyle ilgili
ERHAN USTA (Samsun) Sayın
Bakanım, övünülecek tek bunu bulabildiniz. Yani Çemişgezekte bir
çocuk tam yapmış
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, yok, hiç merak
etmeyin, bir başka zamanda
Yani Sayın Usta, her
dönemde tekrarlıyoruz. Bir üniversite sayısını
artırmamız, öğrenci sayısını da artırma
demektir.
ERHAN USTA (Samsun) O
çocuklar profesör görmeden okul bitiriyorlar Sayın Bakan. Keşke
artırmasaydınız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yani profesör
sayısına bakın, 20 bin öğretim üyesi varken, arkadaşlar,
5 katına çıkardık, 100 bine çıktı.
Aralarımızda hocalarımız da var, bunların her birisi
aynı değil ama profesör arttı, doçent arttı,
yardımcı doçent arttı, doktora yapmış olanlar
arttı. Hem devlet üniversiteleri arttı hem vakıf üniversiteleri
arttı. Yani bütün bunların hepsini silip Hiçbir şey
yapılamadı. demek, doğru değildir.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Bakanım, apartman
üniversiteler kuruldu, apartman. Bunları doğru buluyor musunuz? Her
sokakta bir üniversite var, apartman üniversite.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hiç merak etmeyin, doğru
buluyorum.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım, lütfen Sayın
Şimşek.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Şimdi, bütün
problem nedir? Bunların kalitesini artırma ama serbest piyasada zaten
başarısız olan üniversiteler, belli bir süre sonra dökülür,
geride kalır. Kendileriyle, üniversitelerin ihtisaslaşması ve
daha başarılı hâle gelmesi için yarış yapmaları
lazım. Bizim, bu rekabeti sağlamamız lazım.
Dolayısıyla bakın
ERHAN USTA (Samsun) Devlet
üniversitelerinde serbest piyasa olmaz Sayın Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Dünyada olan da budur.
Bir başka şey
söyleyeyim: Meslek liseleri, gerçekten memleket meselesi diyor. Çok doğru
bir tabir. Ne yapıp yapıp, bütün partiler üzerinde mutabık
kalarak, meslek liseleriyle ilgili veya meslek kazandırmayla ilgili
nasıl bir düzenleme yapacaksak, evlatlarımızı üniversite
kapısına yığmadan veya üniversite kapısını
geçtikten sonra da, bitirdikten sonra da iş bulamaz hâle getirmeden önce,
bir şekilde ellerine bir mesleği kazandırabilmemiz lazım.
Ara eleman
Sivastayım,
en çok işsizliğin olduğu yer, en çok fakirliğinde
olduğu yer, her gittiğimde iş talebi var ama her birisini
organize sanayiye gönderdiğimde organize sanayi de nitelikli eleman arıyor.
Hepsinin kapısında da eleman var. Dolayısıyla, Türkiye'de
böyle bir çarpıklık var. E, ne yapmak lazım?
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Çünkü ara eleman yetiştirme formatında yapmıyorsunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yapacağız,
yapacağız. Yani her şeyi yaptık demiyoruz ama çok şeyi
yaptık, daha da yapmamız gereken var. Meslek liselerinde yine özel
kesimin katkısını artıracağız. Mesleki ve teknik
lise mezunlarının istihdamını özendireceğiz ve daha
iyi yaptığımız bir şey, organize sanayi bölgelerinde
meslek lisesi kurulmasına ve kuranlara destek veriyoruz Bakanlıktan.
Bu, gerçekten mükemmel bir uygulama.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bizim de programımızdaydı
efendim o.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yani, sonuçta biz
uyguladık; sizin programınızda biz uyguladıysak
Teşekkür ederiz, ya bize fırsat kalmadı. demenizi bekleriz.
Eğitim-istihdam
bağını güçlendirmek çerçevesinde
hazırladığımız temel mesleki ve becerileri
geliştirme öncelikli dönüşüm programımızda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan,
ek süre veriyorum.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Lütfen.
BAŞKAN Müsaade
ederseniz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Estağfurullah.
BAŞKAN Buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) İş
piyasasındaki insan gücüne olan talep ile yükseköğretimin de dâhil
olduğu eğitim sistemimizin o alanlarda sağlayabileceği arz
arasındaki uyumu sağlayacağız. Gerçekten, su ürünlerinden
gereğinden fazla mezun var, ziraat fakültelerinden gereğinden fazla
mezun var. Bir şekilde, hem üniversiteyi hem meslek liselerini hem de
sanayi ve iş kesimini de bir araya getiren bir insan kaynakları
planlaması yapmamız lazım; önümüzdeki dönemde
yapacağız ve şirketlerin sektörlerine yönelik özel mesleki ve teknik
eğitim okulu açabilmelerinde düzenleme yapacağız.
Hatayda acil servislerle,
sağlıkla ilgili soru vardı. Bunun Sağlık
Bakanlığımızdan cevabını arkadaşlar takip
edecek, ilgili milletvekilimize gönderecek, kayıtlardan
alacağız.
Ayvalıkta
Biliyorsunuz
ben Kültür ve Turizm Müsteşarlığından geldim. Bu
balık çiftlikleri her yere kurulamaz, 6 tane kamu kuruluşu onay
verdi. dediniz. Eğer hukuka bir aykırılık varsa,
işte, hukuk devleti bunun için güzeldir, herkesin yaptığı
hatayı düzeltebilir ama bizim bu yerleri korumamız lazım. Elden
bir çıkarsa bir daha geri kazanabilmemiz doğru değildir.
Yargı denetimi olursa
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Bakanım, bizim soruları
atladınız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Arkadaşlar, hiç
atlamayacak, merak etmeyin; cevabı alamazsanız yine hep beraberiz
değil mi? Yarın seçime gitmiyoruz. Dolayısıyla, daha üç
buçuk, dört yıl -Allah nasip ederse- hep beraberiz ama
sorularınızın cevabını mutlaka vereceğiz.
ERHAN USTA (Samsun) Ama,
sizi takip edemiyoruz Sayın Bakanım, şimdi Millî Eğitim
Bakanısınız, yarın Başbakan olursunuz, kalır bu
sorular. Altı ayda bir kariyeriniz
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakan, bitti mi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yani sonuç
itibarıyla biz hep beraber Türkiyeyiz
Efendim, özür diliyorum, şu
bilgiyi de versem iyi olur diye düşünüyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Şimdi, bize deniliyor ki: AK PARTİ döneminde
yaklaşık
İşte, 2002de geldik, 18 Kasımdan şimdi
Hazirana kadar -İsmet Yılmaz da dâhil- 5 bakan geçti, benimle
6ncı da daha benim önümde ne kadar gideceğim belli değil. 5
bakana ortalama 2,8 yıl yani 3 yıla yakın düşüyor. Ama bu
millî eğitim öyle bir şey ki cumhuriyetin kaderi. Cumhuriyet Halk
Partisi 1923ten 1950ye kadar iktidarda, tek başına iktidar, yirmi
yedi yılda 20 bakan var; İsmail Safa Özlerden başlayıp
Hasan Tahsin Banguoğluna kadar. Yine 1950-1960 arası tek parti
iktidarı var, on yılda 10 bakan var; Demokrat Parti. 1960 ile 1961
arasında -bir yıl- bir yılda askerî yönetimde 4 tane
ERHAN USTA (Samsun) Suimisal, emsal değildir
Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Anladım ama suimisal bir tane olsa dediğiniz
doğru ama CHP döneminde böyle, Menderes döneminde böyle, askerî dönemde
böyle, 1961-1965 CHP döneminde 3 tane.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Doğru mu bunlar? Sayın Bakan, doğru mu bu verdiğiniz bu
örnek? Hayır, doğru mu bu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ama Türkiyenin durumunu söylüyorum. Eğer bir tane örnek
olsa dediğiniz doğruydu.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Sizce
doğru mu yani?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yine, 1965-1971 arasında Adalet Partisi, dört yılda
4 bakan gelmiş, her bir bakan bir buçuk yıl sürmüş. Anavatan
Partisi 1983te geldi, Kasım 1991de gitti, 4 Millî Eğitim
Bakanı geçirdi. Yine, Demokratik Sol Parti yaklaşık üç yıl
gibi yaptı; Hikmet Uluğbay, Metin Bostancıoğlu, Necdet
Tekin. Yani bu ülke bizim, eğer bizim dönemde
ERHAN USTA (Samsun) Sizin Hükûmetiniz döneminde
Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma
Bakanlığı nasıl oldu, onu söyleyin. Sağlık
Bakanı ve Ulaştırma Bakanının on iki yılda bir
değiştiriyorsunuz, Millî Eğitim Bakanını iki
yılda bir değiştiriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Bakanım, toparlar
mısınız lütfen?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yani eğitimde en fazla istikrarlı bir dönem varsa o
da AK PARTİ dönemidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
383 sıra sayılı Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısı'nın 7nci maddesinde yer alan
"yayımı tarihinde" ibaresinin
"yayımlandığı tarihte" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Kamil
Aydın Mehmet
Parsak
Ankara Erzurum Afyonkarahisar
Deniz Depboylu Arzu
Erdem Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Aydın İstanbul Hatay
Fahrettin Oğuz Tor
Kahramanmaraş
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 7nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Ayhan Bilgen Mizgin
Irgat
Diyarbakır Kars Bitlis
Lezgin Botan Müslüm Doğan Erol Dora
Van İzmir Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Tahsin Tarhan Erkan Aydın Gaye
Usluer
Kocaeli Bursa Eskişehir
Murat Emir Ömer Fethi Gürer
Ankara Niğde
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılıyoruz.
BAŞKAN Önergeler
üzerinde öncelikle Ankara Milletvekili Sayın Nihat Yeşil
konuşacak.
Buyurun Sayın
Yeşil. (CHP sıralarından alkışlar)
NİHAT YEŞİL
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının
7nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en temel görevi, doğrudan
yetki aldığı yurttaşların ihtiyaçları
doğrultusunda kamu yararına ve ülke çıkarlarını gözeterek
kanunlar yapmak, değiştirmek ve kaldırmaktır. Bu yüce
Meclis, biraz önce saydığım görevleri anayasal yükümlülükler
ışığında Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarından aldığı yetki ve yasama
sorumluluğuyla yerine getirir. Bu sebepledir ki hiçbir kişinin, kurumun,
sınıfın ya da çıkar gruplarının menfaatleri
doğrultusunda çalışmaz ve çalışmamalıdır.
Fakat, bütün bu zorlukları ve sorumlulukları görmezden gelen Hükûmet,
tasarının gerekçesinde açıklanan ihtiyaçları
karşılayan resmî kurumları bulunmasına rağmen, devlet
bütçesini kullanarak tahsis edilecek bir vakıf kurumuna devretmektedir.
Kanun
tasarısının genel gerekçesinde ortaya konan burs vermek, yurt
kurmak, eğitim vermek, okul açmak, bilimsel araştırmalar yapmak
ve yayınlar geliştirmek gibi ihtiyaçlardan hiçbirisi, bu
tasarının yasalaşmasını ve Maarif Vakfının
kurulmasını gerekli kılmaz. Çünkü bu ihtiyaçların
tamamı, zaten çalışır durumdaki Millî Eğitim
Bakanlığı, Kredi ve Yurtlar Kurumu gibi ilgili devlet
kurumları ve kuruluşları tarafından hem yurt içinde hem de
yurt dışında karşılanmaktadır.
Bakınız, Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununun 2nci maddesinde kurumun
amacının, yurt içinde ve yurt dışında öğrenim
gören öğrencilere kredi vermek, yurtlar yapmak ve yurt işletmesini sağlamak
olduğu açıkça yazılıdır.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs-Kredi Yönetmeliğinin 19uncu
maddesinde ise, öğrencilerin öğrenim süresi boyunca burs
almasına engel bir durumun olmaması koşuluyla normal
öğretim süresi boyunca burs verileceği açıkça ifade
edilmektedir. Millî Eğitim Temel Kanununda okul öncesi eğitim,
öğretim, ortaöğretim okullarının kurulması ve okul
binalarının yapımı, araç ve gereçlerinin teminiyle
müfredatının hazırlanması, yükseköğretim
kurumlarına ilişkin kurumların kendi özel kanunlarıyla
belirlenmiştir. Burs, kredi, yatılılık ve benzeri
imkanların sağlanması, uzman ve usta öğrencilerin
yetiştirilmesi, yurt içi ve yurt dışında öğrenim
imkânlarının sağlanması gibi esaslar, ilgili maddelerde
açıkça ortaya konulmaktadır. Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde Avrupa Birliği ve Dış
İlişkiler Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Almanyada
14, Amerika Birleşik Devletlerinde 5, Fransada 3, aralarında
İngiltere, Avusturalya, İsviçrenin bulunduğu 21 ülkede 1er
tane olmak üzere eğitim ateşeliklerimiz bulunmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, açıkça
görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin eğitim örgütlenmesi,
kurulması öngörülen Maarif Vakfının amaçlarını kapsar
niteliktedir. Ortada Maarif Vakfı tarafından karşılanabilecek
bir ihtiyaç bulunmamaktadır. Elbette ki eğitim sistemimizde ciddi
aksaklıklar vardır. Bu aksaklıklar, AKP hükûmetleri
tarafından yürütülen yılan hikâyesine dönen ve zarar üstüne zarar
edilen FATİH Projesi, on dört yılda 13 defa değişen
sınav sistemi, 349.277 atanamayan öğretmen, 4+4+4 uygulamasıyla
paramparça edilen bir eğitim sistemi, Maarif Vakfı gibi gereksiz,
maksatlı uygulamalar sonucunda ortaya çıkmıştır.
Asıl yapılması gereken, bütün bu aksaklıkların
giderilerek laik, çağdaş ve bilimsel eğitimin
yapılabilmesini sağlamaktır. 15 milyon 714 bin 748
öğrencinin aileleriyle beraber, 349.277 atanamayan öğretmenin
bizlerden asıl beklediği budur.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu
koşullar altında sormak isterim: Bir devlet kurumu gibi
çalışması öngörülen Maarif Vakfının kurulmasına
neden ihtiyaç duyulmaktadır? Bütün bu gerekçeler ortadayken Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısının asıl amacı nedir?
Cumhurbaşkanının 4, Bakanlar Kurulunun 3 üyesini belirlediği
bir mütevelli heyetinin emri altında çalışanlara diplomatik
pasaport sağlanması öngörülen, bütün dünyada örgütlenmeyi hedefleyen
Maarif Vakfının asıl amacı bellidir. Tasarıyla
yapılmak istenen, AKPnin kendi eliyle devlet kadrolarına musallat
ettiği, yıllarca süren siyasi flörtün altında
kandırıldık diyerek terörist ilan ettiği Fethullah Gülen
örgütlenmesiyle hesaplaşmaktır.
Dünyanın hiçbir yerinde
hükûmetler ya da cumhurbaşkanı, kamu yararını, ülke
çıkarlarını bir kenara bırakarak devlete gönüllü olarak
musallat ettikleri bir örgütü temizlemek için devlet bütçesini kullanarak
hususi bir vakıf kurmamıştır.
Saygılar sunarım.
((CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yeşil.
Aynı önerge üzerindeki
diğer konuşmacı, Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora
olacak.
Buyurun Sayın Dora.
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 7nci
maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
üzerinde görüştüğümüz Maarif Vakfı Tasarısıyla, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımıza dönük
asimilasyona karşı ağırlıklı olarak Türk dilinin
yaşatılmasına ilişkin tedbirler almayı hedefleyen
politikaların daha da geliştirilmesi hedeflenmektedir. Elbette bir
devletin, hükûmetlerin yurt dışında yaşayan
vatandaşlarına dönük eğitsel tedbirler alması makul ve
anlaşılabilir bir tutumdur.
Tabii, ana diline
ilişkin bu politikaların anlamı ve samimiyeti, Türkiye
hükûmetlerinin ülkemizde yaşayan ve ana dili farklı olan
yurttaşlarımıza ilişkin geliştirdiği
politikalarla ölçülebilecek bir konudur.
Değerli milletvekilleri, dilin insan
hayatında çok önemli bir yeri olduğu düşüncesi, eğitime
dair çalışmalar yapan tüm uzmanlarda kabul gören bir gerçekliktir.
Dil, insanın toplumsallaşmasında, kimlik kazanmasında,
toplumsal kuralları öğrenmesinde, kültürel değerleri
içselleştirmesinde önemli bir işleve sahiptir çünkü insan,
konuştuğu dilde düşünür, üretir ve düşündüğü gibi
davranır. Bireyin almış olduğu dil eğitimi ne kadar
iyi ve sağlam bir temele dayanırsa birey o oranda kendini iyi ifade
edebilmektedir. Dolayısıyla, ana dilde eğitim, çocuğun
kimlik, zihin ve kültürel gelişimi açısından son derece
önemlidir.
Değerli milletvekilleri, diğer taraftan,
dil, bireyin doğumuyla beraber kazandığı temel bir
haktır. Ana dilin bir hak olduğu, evrensel hukuk normlarında
önemli vurguların yapıldığı bir konudur. İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Uluslararası Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası
Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kültürel İfadelerin
Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi
gibi daha da çoğaltılabilecek uluslararası belgeler, bu
hakkın önemini çeşitli biçimlerde ifade etmektedir. Türkiye de bu
sözleşmelerin altına imza atmıştır. Ancak,
Anayasanın 90ıncı maddesinde uluslararası
sözleşmelerin iç hukukun üzerinde bir konuma sahip olduğu kabul
edilmesine karşın, Türkiye'de ana dilde eğitim hakkı hâlen
yasaklıdır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği
ile Türkiye arasında başlayan müzakere sürecinde, 1982
Anayasasında ana dille ilgili yer alan bazı yasaklı maddeler,
2001de yapılan birkaç değişiklikle iyileştirilmiştir.
Örneğin, düşüncelerin açıklanması ve yayılması ve
yayın yapılmasını düzenleyen 26ncı ve 28inci
maddelerde değişikliğe gidilmiştir. Ancak, ana dilde
eğitimle ilgili 42nci maddede yer alan Türkçeden başka hiçbir dil,
eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana
dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. ibaresinde bir
değişiklik yapılmamıştır. Temel hak ve özgürlüklerle
bağdaşmayan bu kısıtlama, Anayasada durmaya devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'de ana dilde eğitimin yasal bir zemine
kavuşturulmasına ilişkin çalışmalar engellenmeye devam
edilmektedir. Bu konunun politik tartışmalara alet edilmesi,
meşru bir hak olarak görülmemesi, iktidar güçlerinin ana dilde eğitim
istemine kulak tıkaması, bu sorunun çözümünü çıkmaza sokmakla
beraber, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin hem Avrupa ülkeleri karşısındaki
prestijini sarsmakta hem de demokratikleşme ve ilerleme sürecinde de
önemli bir engel teşkil etmektedir.
Hepimiz, şunu her zaman göz önünde bulundurmak
zorundayız ki uluslararası hukuk açısından, insani ve etik
açıdan ana dilde eğitim ve çok dilli yaşam, doğal, kutsal
ve evrensel bir haktır. Bu hakkın kullanılması, hiçbir
şekilde ülkeyi bölmez, aksine, her insanın kendi dilinde
konuşması, yazması, kendini ifade etmesi, ana dilini kamusal
alanda kullanması, ülkeyi daha güzel, yaşanır bir hâle
getirecektir. Dünyada ana dilde eğitim yapan ve ana dili yaşamın
her alanında kullanmaktan dolayı bölünen hiçbir ülke
olmamıştır. Ana dilde eğitim üzerindeki yasakların
kaldırılması, barışa gidecek yolun en önemli anahtarlarından
birisi diyor, bu duygularla tekrar hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum
ve -diliyorum ki- en kısa zamanda kutsal ve evrensel bir hak olan ana dil
önündeki bu Anayasal maddenin de hep birlikte bütün partilerle birlikte
kaldırılması ve Türkiye'de çağdaş demokrasinin
güçlendirilmesini temenni ediyor, bu vesileyle hepinize tekrar iyi geceler
diliyorum.
Sağ olun, var olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
383 sıra sayılı Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısı'nın 7nci maddesinde yer alan
"yayımı tarihinde" ibaresinin
"yayımlandığı tarihte" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fahrettin Oğuz Tor
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.
Buyurunuz Sayın Tor. (MHP
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 7nci
maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları
başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının
görüşülmesinin hemen hemen sonlarına geldik. Az sonra yürütme maddesi
de görüşülerek görüşmeler tamamlanacak. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak seçim beyannamemizde yer alsın almasın, ülkemizin,
milletimizin hayrına olduğuna inandığımız her
tasarıya destek verdik. Asgari ücretin artırılması,
esnaflık yaparken emekli olup işine devam edenlerin ödedikleri sosyal
güvenlik destek priminin kaldırılması, işverenlere prim
desteği, bazı askerî ve emniyet personelinin aylıklarındaki
artışlar, Cezai Konularda Uluslararası Adli
İşbirliği Yasası, Veri Yasası, İnsan Hakları
Kurumu kurulması bunlardan bazılarıdır.
Hükûmetin, bugün, ülkemizin en önemli meselesi olan,
vatanımızın bölünmez bütünlüğüne, milletin birlik ve
beraberliğine yönelen, Temmuz 2015 tarihinden günümüze kadar geçen süre
içerisinde 600 cana kıyan terörün bir an önce önlenmesine yönelik
getireceği her türlü tedbire de destek vereceğimizi defaatle beyan
ettik.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olmanızı rica ediyorum, lütfen.
Buyurun Sayın
Konuşmacı.
FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Devamla) Değerli milletvekilleri, değer
yargılarının, kutsal değerlerin her geçen gün geriye
gittiği, küçüğe sevgi ve büyüğe saygının
azaldığı, menfaatçiliğin, kaba kuvvetin, kadın
cinayetlerinin, fuhşun, hırsızlığın-yolsuzluğun,
israfın, işsizliğin tavan yaptığı; yurt içinde
dindarlık, milliyetçilik gösterilerinde bulunulurken, yurt içinde de
ahlaksızlığımı kimse görmesin diye yurt
dışında kumar dâhil her türlü melanetin,
ahlaksızlığın yaşandığı, kul hakkını
gasbedip, oruç-namaz, gösterilerinin yapıldığı, harama el
sürüp yalan ve iftiraya kaynaklık yapıldığı, gözü
dönmüşlüğün, şehit cenazelerinin mübarek günlerde bile devam
ettiği, katliamlardan siyasi çıkar sağlanmaya
çalışıldığı yurdumun mateme büründüğü bir
ortamda yılan hikâyesine dönen
Emekli olmak için 3600 ek gösterge
verilmesini ümitle bekleyen binlerce öğretmenimizin, atama bekleyen on
binlerce öğretmenin probleminin çözülmesi yönünde bir gayret beklerken, bu
tasarıyla AKP'nin başka konuların peşinde olduğunu
anlamış bulunuyoruz.
Gelinen noktada, eğitimin kalitesi,
öğretmenin moral değerleri, kutsal değer
yargılarının yeniden tesis edilmesi yönünde gayretler
gösterilmesi gerekirken, maalesef bunlara gerek
duyulmadığını görüyoruz. Müzakerelerden de
anlaşıldığı üzere, bu tasarı, AKPnin kendisine
bağlı, kendisinin kontrolü altında, hükûmetler değişse
bile vakıf yönetiminin değişmeyeceği, 72 yaşına
kadar mütevelli heyet üyeliği içeren bir vakıfla
karşımıza çıkmıştır.
Vakıf denince hayır akla gelir.
Tasarıyı okuyunca benim aklıma hayırlı bir iş
gelmedi maalesef. Bu, paralel eğitim sistemi kurma gayretidir. Bu, ülke
için hayırlı bir yaklaşım değildir. Her iktidara
gelen, paralel eğitim sistemi kurmaya kalkarsa bu ülkenin muasır
medeniyetler seviyesine çıkması hayaldir. Vakıflar, hayır
için kurulur. Bugün görüyoruz ki hayır için değil, siyasi çıkar,
iktidardan düştükten sonra da destekleyici kurumlar oluşturmak için
kuruluyor.
Gönül isterdi ki eğitim ve öğretim gibi en
önemli alanda faaliyet gösterecek Maarif Vakfı Tasarısına da
destek verelim. Göreceksiniz vakıf, çok tartışma konusu
olacaktır. Mütevelli heyetin on ikide 7si düşünülerek
oluşturulmuştur. Hükûmetler değişse bile atayabileceği
en fazla üye sayısı 5tir. Hükûmetler değişse bile
vakfın kontrolünün AKP güdümünde olması amaçlandığı
için daimî mütevelli heyet üye sayısı 7 olarak belirlenmiştir.
Tekrar ediyorum, bu doğru bir
yaklaşım değildir. Ama şu bilinmelidir: Mahkeme,
kadıya mülk değildir, dönem değiştiğinde bu vakıf
nasıl yasayla kurulduysa yasayla da gerekli değişiklikler
yapılacak ve daimî mütevelli heyeti dâhil hepsi
değiştirilecektir.
Vakıf süreklilik ister. Bu şekilde Maarif
Vakfı gelecekte birçok tartışmaya vesile olacaktır.
Yaşaması uzun süreli olmayacaktır. Bu da ülke yararına
olmayacaktır. Ülkemizin huzura ihtiyacı vardır. Her konuda parti
menfaatiyle hareket etmek, bu ülkeye huzur getirmemiştir, getirmeyecektir.
Burada anladığımız manada bir
vakıf kurulmamaktadır. Devletin imkânlarını kullanan ancak
her zaman AKPnin emrinde bir vakıf anlayışına
karşı olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 8- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 8inci madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay
konuşacak.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 8inci
maddesi üzerinde söz aldım.
Tasarının son maddesini görüşüyoruz.
Bundan önceki sekiz maddede ve tasarının tümü üzerinde milletvekili
arkadaşlarımız partimizin görüşlerini yapıcı bir
şekilde dile getirdiler, ifade ettiler. Ancak bu görüşmelerin sonuna
geldiğimiz şu anda görüyoruz ki Hükûmet
yanlışlıklarında ısrar etmektedir. Mademki bu kadar
ısrarcısınız, bu konuşmamda da size tasarıyla
kurulması öngörülen vakfın pratikte ne gibi sorunlar
çıkaracağını süremizin elverdiği ölçüde dile getirmeye
çalışacağım.
Öncelikle ifade etmek isterim ki geçtiğimiz
dönemde 4+4+4 yasasını kanun teklifi şeklinde getiren Adalet ve
Kalkınma Partisinin bu vakfı bir tasarı hâlinde getirmiş
olmasını da, bir gıdım da olsa, ilerleme olarak saymak
lazım çünkü 4+4+4ü cesaret edememişti bir kanun teklifi olarak
getirmeye; buradan baskıyla, kavgayla, tekme tokat çıkarmak durumunda
kalmıştı.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyı
iktidar getirdi, ne kadar yararlı olacağını anlatmaya
çalıştı; muhalefet de gerekli eleştirilerini yaptı.
Aslında bütün sorun bu vakfın iyi yönetilip yönetilmeyeceğinde
odaklanıyor. Yani bu iyi yönetilirse iyi olur, kötü yönetilirse kötü olur;
olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.
Şimdi, bir mütevelli heyet
tartışması yapıldı, 12 kişiden oluşuyor.
Genellikle şunda odaklanıldı: Efendim, bu 12 mütevelli heyet
üyesinin 4ünü Cumhurbaşkanı, 3ünü Bakanlar Kurulu, Millî
Eğitim, YÖK ve Maliye Bakanlığı belirleyecekmiş.
Hayır, 12sini de Sayın Erdoğan belirleyecek. Yani, kanun böyle
yazıyor ama siz yine bu kanunu uygulamayacaksınız, yine keyfî ve
şahsi bir yönetimin örneği, bir başka örneği hâline
getireceksiniz. Buradan Sayın Bakana ve Başbakana tavsiyem,
sakın ola, bu kanunda yazıldığı gibi, Ya, bunu
Bakanlar Kurulu belirler., Maliye Bakanı da Ben belirleyeceğim.
filan diye düşünmesinler. Başbakanın dediği gibi, baş koyduğu
gibi, başı gider. Onu da bir tavsiye olarak hatırlatayım.
Öncelikle, iktidara ve Sayın Bakana ifade etmek
isterim ki siz bırakın bu devlet eliyle yeni vakıflar
kurmayı da mevcut vakıfların amacı doğrultusunda
çalışmasını sağlayın. Bugüne kadar, bunu
sağlamak bir tarafa, bir kısım vakıflar çok kötü örnek
teşkil ettiler. Yine, siz bırakın devlet eliyle yeni
vakıflar kurmayı da mevcut vakıfların kurduğu,
işlettiği özel okulların, yurtların, evlerin denetimini
yapın. Türkiyeyi neredeyse dünyada rezil eden skandal hadiseler meydana
geldi. Yandaş vakıflardan neredeyse yolsuzluğa,
usulsüzlüğe, hukuksuzluğa batmayanı kalmadı.
O nedenle, şu son dakikalarda ifade etmek
isterim ki burada vakfın adını da tartıştık, Maarif
Vakfı, Türk Maarif Vakfı olsun. dedik, siz dediniz Yok, Türkiye
Maarif Vakfı olsun. Aslında, hiçbiri olmasın, Maarif
Vakfı olarak kalsın çünkü sizin uygulamalarınızda
geçmişten bugüne kadar, özellikle yurt dışında da faaliyet göstereceği
için, bu vakfın, Türk milletini, Türk adını ve Türkiyeyi
maalesef olumsuz birtakım imajlara gark etme ihtimali var. Yani, bu
vakıf ileride Türkiyeyi ve Türk milletini üzecek, rencide edecek,
imajını sarsacak skandallara da yol açabilir kötü bir yönetim
olması hâlinde, Allah muhafaza. Yarın bu vakıf, yurt
dışında, 17-25 Aralık gibi, Deniz Feneri gibi,
geçmişteki mercümek hadiseleri gibi, ihale havuzları, Ali Dibolar
gibi skandallara yol açarsa ne hâle düşeriz? Aman ha! diye bu konuda
uyarıyoruz.
İki buçuk yıldır AKPnin neredeyse
tek gündemi paralel yapıyla mücadele. Yani bu paralel yapı artık
okul sıralarından ziyade AKP sıralarının gündemi
hâline gelmiş durumda ve böyle bir mücadeleyi şiar edindiğini
söylüyor. Ancak aslında AKPnin yaptığı, paralel
yapının bir yüzünü görüp diğer yüzünü görmemezlikten gelmektir.
İşin aslı şudur değerli
arkadaşlar, daha evvel de birkaç defa dile getirdim: Adalet ve
Kalkınma Partisi on dört yılda hiçbir zaman tek başına bir
iktidar olmadı; milletin, millî iradenin verdiği hükûmet etme
yetkisini bir kısım cemaatlerle, tarikatlarla, çıkar
gruplarıyla ve oligarklarla bir koalisyon ve ittifak hâlinde
kullandı. Çektiğimiz sıkıntıların ve
yaşadığınız sendromların büyük ölçüde etkili
olduğu bir durum meydana geldi. Yani, tekrar ediyorum, milletin
verdiği yetki gayriyasal ve gayriformal bir şekilde bu gruplarla
paylaşıldı, suç işlendi.
Boşuna Paralel, paralel! diye feryat etmeyin,
bütün bu paralel yapıları siz oluşturdunuz. Aslında
paralel diyerek şikâyet ederken bir noktada kendi
suçlarınızı itiraf ediyorsunuz. Bu cemaat
yapılanmasının paralel hâle gelmesine, emniyette, yargıda
pervasızca kadrolaşmasına kim yol açtı? Bunların
atamalarında, devletin kadrolarına alınmalarında,
yükselmelerinde, namütenahi kontrolsüz yetkilerin verilmesinde imzası
olanlar kimler? Sizlersiniz.
ÖZKAN YALIM (Uşak) AKP, AKP.
ERHAN USTA (Samsun) Ne istediler de vermedik?
ERKAN AKÇAY (Devamla) Ne istediler de vermedik,
Çok safmışız. Aldatıldık. Bunların hepsi
yarın hukuk karşısında hakkınızda delil olacak
nitelikte, ispat oluşturacak hususlardır.
KCK-PKK yapılanması bile bir paralel
yapı hâline geldi, geçmiş dönemin başbakanları dahi bunu
itiraf ettiler ama siz bunları itiraf etmeden iki yıl, üç yıl
evvel biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu KCK-PKK
yapılanmasının, İmralı, Oslo, Kandil, bilmem ne
görüşmelerinin mutabakatlarının birer paralel yapı
olduğunu defaatle uyardık.
TÜRGEV bir paralel yapı hâline gelmiştir.
Geçtiğimiz yıl, 2015 yılında İzmirde TÜRGEV
Başkanı, Vali, Millî Eğitim Müdürü, bir kısım iktidar
milletvekilleri ve bürokratlarla toplantı yapıyor, neredeyse emirler
yağdırıyor belli bir iş birliği hâlinde ve eğitim
sistemi değil, âdeta kamu yönetimi TÜRGEV aracılığıyla
icra edilmeye çalışılıyor ve TÜRGEV bir iktidar
ortağı gibi hareket ediyor. Bu vakfın aldığı
bağışlar, tahsis edilen arsa, araziler şüphe ve töhmet
altındadır, bu konuda da hiçbir saydamlık yoktur.
Yandaş memur sendikası: Sendika
görevlendirmelerde, atamalarda, yer değiştirmelerde âdeta söz sahibi
olmuş, özellikle taşradaki Millî Eğitim yöneticileri bu
sendikadan İllallah! diyorlar, İllallah! demişler. Âdeta
idareye, valinin yerine, Millî Eğitim müdürünün yerine geçecekler.
Söylenecek söz çok fakat vakit dar değerli
arkadaşlar. En son skandal -hani, yaptıklarınız
yapacaklarınızın teminatı- Çankırı Valisi 1
Haziranda valiler kararnamesi çıktıktan sonra 7 Haziranda veda
konuşmasında şu ifadeleri kullanıyor: 2011
yılında Cumhurbaşkanı tarafından burada
görevlendirilmiştim. Gene bir ramazan günü Sayın
Cumhurbaşkanımızın takdiriyle İstanbulda görev
alacağım. diyor, İki gün sonra yani 9 Haziranda
Çankırı Valisi Vahdettin Özcan Fatih Üniversitesine kayyum olarak
atanıyor. Değerli arkadaşlar, hukuk nerede? Yasama, yargı,
yürütme erkleri nerede?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Kayyumu, mahkemeler, hâkim
tayin eder.
BAŞKAN Sayın Akçay, teşekkür
ederim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Kayyumu,
Cumhurbaşkanı Erdoğan tayin ediyor ve tayin edilen kişi bu
tayinden evvel bunu açıklıyor. Düştüğümüz durum ve maalesef
fecaat hâline gelen kamu yönetimi, devlet yönetimi bu hâldedir.
BAŞKAN Sayın Akçay, teşekkür
ederim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) İşte getirmek
istediğiniz başkanlık sisteminin neticesi de budur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken konuşacak.
Buyurun Sayın Baluken.
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Demokratik, bilimsel, nitelikli, parasız ve ana
dilde eğitim paradigmasının hayata geçmesi temennisiyle, kendi
görüşlerimi katmadan, sadece dünyadaki uygulamalarla, bazı
korkularımızın ne kadar yersiz olduğunu ifade etmeye
çalışacağım.
Şu anda Türkiyede yaşanan Kürt meselesi
başta olmak üzere, temel meselelerin sebebi, eğitim alanına da
sirayet eden ve eğitim alanındaki kronik sorunları aslında
önümüze getiren temel mantık, maalesef bir türlü sıyrılmayı
başaramadığımız korkulardır. Özellikle dil meselesini
ve idari sistem meselesini, bu konuda Türkiyenin aşamadığı
ancak bütün dünyada da aşılmış ve uygulamalı
modellerle hayata geçmiş faaliyetler olarak burada
değerlendirebiliriz.
Bakın, dille ilgili, çok dilli eğitimden
korkuyoruz. Niçin korkuyoruz? Ben artık kendi subjektif görüşlerimi
ifade etmeyeceğim, bütün dünyada resim nedir, biraz onu anlatmaya
çalışacağım. Almanyada çok dilli eğitim var, ana
dilde eğitimin haftada üç ila beş saat arasında zorunlu
olduğu eyaletler var. Çin; 140tan fazla dil var ve Çindeki özerk
bölgelerde bölge meclisleri kendi resmî dillerinde eğitim hakkıyla
ilgili karar alma yetkisine sahipler. Güney Afrikada yani
ırkçılığın en fazla acısını çeken
ülkede İngilizce ve Africans dilleri resmî dildir ancak yanı
sıra bölgedeki yerel farklı kabile dillerini de ana dilde eğitim
dili olarak kullanma hakkına sahiptir ve bunlar anayasal güvence
altına alınmıştır. Dikkat ederseniz dünyanın dört
bir tarafından, farklı kıtalardan örnekler veriyorum. Bolivyada
30un üstünde yerli dille eğitim görme hakkı vardır.
İsviçrede Almanca, Fransızca ve İtalyanca en çok konuşulan
dillerdir ve bu dillerin tamamında ana dilde eğitim hakkı
vardır. İsveç... Bütün bunları tek tek
detaylandıramayacağım ama bakın, İsrailin bile
gerisindeyiz. İsrailde yüzde 18 Arap nüfusunun konuşmuş
olduğu Arapçaya özel statü tanınmıştır yani İbranice
dışında Arapçada da ilk ve ortaöğretimde ana dilde
eğitim hakkı tanınmış, belli bir seviyeden sonra
İbranice zorunlu olarak tutulmuştur. Amerika; nüfusun dörtte 1i
İspanyolca ana dilde eğitim hakkına sahiptir yani en fazla
konuşulan dil dışında eyalet meclisleri yerellerde
kullanılan dillerin de eğitim dili olarak kullanılmasıyla
ilgili karar süreçlerinde yetki sahibidir. Kanada; İngilizce ve
Fransızca resmî dildir ve birçok eyalette de yine yerel dillerin ana dilde
eğitim hakkı anayasal güvence altındadır. Fransa; okullar
yine çok dillidir, azınlık dilleri yine resmî okullarda
okutulmaktadır. Belçika; federatif bir ülkedir, Fransızca, Flamanca
ve Almanca yine aynı şekilde eğitim dili olarak kullanılıyor.
Hindistan; Hindistanda 22 eyalet var ve 872 dolayında dil ve lehçe var.
Hintçe dışında birçok dil resmî dil olarak
tanımlanmıştır ve ana dil hakkı yine, dediğim
gibi, güvence altına alınmıştır. İspanya; 14
ayrı özerk bölgeden oluşuyor yani Katalonya, Galiçya ve Bask Bölgesi
başta olmak üzere, birçok özerk bölgede de o diller resmî dil olarak ya da
ikinci resmî dil olarak ya da ana dilde eğitim hakkı anayasal güvence
altına alınmak suretiyle korunmaktadır. Hatta, İspanyol
Anayasasında her bir dilin kültürel miras olarak
tanımlandığı ve bunların korunmasıyla ilgili
devlete yükümlülükler getirildiği de bildirilmektedir.
Şimdi, burada saydığım ülkelerin
birçoğundan herhâlde daha ileride değiliz. Yani, ana dilde
eğitim ülkeyi böler, bölmez meselesinde kendi subjektif
doğrularımızdan çıkıp, ön yargılardan
sıyrılıp, doksan yıldır yetiştiğimiz o
prototip ezberlerden sıyrılıp bir dünyaya bakarsak, dünya ne
yapıyorsa onu örnek alırsak zaten yaşamış
olduğumuz sorunlara çözümü de orada görürüz. Dolayısıyla, ne
yasalarımızda ne de Anayasamızda Türkçe dışında bu
coğrafyanın kadim dilleri olan birçok dili hem tanımlamak hem de
ana dilde eğitim ve kamusal alanda kullanılmasını güvence
altına almak ülke açısından asla bir tehlike değildir.
Yine, idari sistemde de bakın, aynı
şey var yani federal yapı, eyalet sistemi, bölgesel meclisler, yerel
yönetimlerin yetki genişlemesi
Yani, Türkiye gibi katı merkeziyetçi
ulus devlet modeli dünyada yoktur. Ben yine birçok kıtadan buraya birçok
ülke aldım, bunların hiçbiri benim görüşüm değil yani
isterseniz, her biriniz bunları tek tek inceleyebilirsiniz. Bakın,
Almanya işte federal cumhuriyet, federatif yapıya sahip, 16 ayrı
eyalet var, eyalet meclisleri birçok konuda karar alma ve onları hayata
geçirme yetkisine sahip. Avusturya 9 eyaletten oluşuyor. Fransa,
Gürcistan
Yani bunları tek tek detaylandırmıyorum, sizin de
süreniz biraz kısıtlı.
O yüzden, hani, bu ülkelerin
adlarını bile zikretmem, aslında burada ne kadar yersiz bir
korkuya sahip olduğumuzu gösteriyor. İranda 30 eyalet var,
eyaletlerden birinin adı Kürdistan; İspanyada 17 özerk bölge var;
İsviçre 26 kantondan oluşuyor; İtalyada 20 adet ayrı idari
bölge var ve bölge meclisleri karar alma yetkisine sahip; Kazakistanda -hani,
Türkî cumhuriyetlerden örnek verelim- 14 eyalet var, Astana ve Almaata
ayrı statüye sahip şehirlerdir; Kırgızistanda 7 ayrı
idari bölge var. Pakistandan, Romanyadan, Rusyadan Tacikistana kadar
listeyi uzatabiliriz.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Şunu dümdüz söyle, eyalet mi istiyorsun?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Hadi bütün bunları geçtik.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Dümdüz söyle, ne diye dolandırıyorsun? Eyalet mi
istiyorsun?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) İdari sistem
BAŞKAN Sayın
Milletvekili, lütfen müdahale etmeyin.
HÜSEYİN KOCABIYIK
(İzmir) Ne anlatıyorsun? Eyalet istiyorsan söyle.
BAŞKAN Lütfen
İDRİS BALUKEN
(Devamla) İdari sistem ve dille ilgili sorunlarımızın
konuşularak aşılabileceğini, bunları
tartışarak konuşmaktan korkmamamız gerektiğini
söylüyorum.
Siz HDPli her hatibin
söylediğine laf atmayı bir meslek hâline getirdiğiniz için
bunları benim kişisel görüşüm sanıyorsunuz. Yani, ben
dünyada uygulanan modelleri burada kişisel görüşlerimi katmadan
söylüyorum, Siz bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? diyor. Ya, benim ne
düşündüğüm önemli değil ki, dünya düşünmüş, hayata
geçirmiş diyorum. Bu anlamsız, saçma ön yargılar nedeniyle,
korkular nedeniyle bu memlekette daha fazla sorun yaşanmasın diyorum.
Başından beri söyledim yani bunlar benim kişisel görüşlerim
de değil, dünyada var olan modeller. Hadi bırakın dünyayı,
Selçuklu ve Osmanlı tarihini inceleyenler bölgesel idare ya da ana dilin
kullanımıyla ilgili aslında bu ülkenin kadim tarihinde böyle bir
sorunun olmadığını rahatlıkla görürler.
Osmanlıdaki eyalet sistemini herhâlde benim burada çıkıp size
anlatmama gerek yok.
Yani, özcesi, kendi
tarihimize de baksak, dünyadaki güncele de baksak birçok sorunumuzu çözebiliriz
diye düşünüyorum. Ama bu şekilde, işte, ön yargılarla,
sadece cümlenin kimin ağzından çıktığına
bakıldığı zaman ne sorunlarımızı çözeriz ne
de bir milim yol alabiliriz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
katılmadığımız, ret oyu vereceğimiz bu kanun
tasarısıyla ilgili son kez Hükûmeti uyararak geri çekmesini, tekrar
muhalefetle birlikte müzakere etmesini buradan tavsiye ediyorum.
Genel Kurula saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer konuşacak.
Buyurun Sayın Yüceer.
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 8inci
maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Mübarek ramazan ayının ülkemize ve tüm
insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Umarım, bu
kutlu ayda, herkesin ve her kesimin yüreğine insaf, vicdan ve merhamet
hâkim olur diyorum.
Biz, tarihi boyunca ülke menfaatlerini en üst
düzeyde tutan, akademik başarılarımızla adımızdan
söz ettiren; bilim, sevgi, hoşgörü anlayışından ödün
vermeyen ve kendi fikirlerini başka fikirlere saygı duyarak
oluşturmuş bir ailenin fertleriyiz. Farklı siyasi ve dünya
görüşlerini bir arada demokratik bir şekilde barındırabilen
bu çok seslilik ve renklilik, belli bir güruh tarafından yok edilmeye
çalışılmaktadır. Bu sözler, Vefa Lisesi öğrencilerine
ait değerli milletvekilleri ve farklılıklardan bahseden,
bilimden bahseden, hoşgörüden bahseden bu metnin altına, ben, hiç
düşünmeden, hiç tereddüt etmeden imzamı atarım.
Doğru söylüyor
Vefalı öğrenciler, çok seslilik, çok renklilik, belli bir güruh
tarafından yok edilmeye çalışılmaktadır. Özellikle son
on dört yıldır, tek sesin, tek görüşün egemen olduğu
ideolojik bir biçimlendirmenin yapılandırılmaya
çalışıldığına hepimiz tanığız.
Özellikle son zamanlarda, çocuklarımızın eğitimi konusunda
reform adı altında, gerici, çağ dışı
uygulamaların, birtakım uygulamaların pazarlanmaya
çalışıldığını görüyoruz. AKP
iktidarıyla eğitimin teslim edildiği vakıf ve derneklerle,
din temelli siyasi bir ideolojinin dayatması yapılmaktadır.
Adları vakıf ve dernek olsa da bunların
arkasında cemaatlerin, tarikatların olduğunu biliyoruz. Adlar
değişiyor, cemaatler el değişiyor, isimler
değişiyor ama maalesef nitelik değişmiyor. Biz, bu
vakıf ve derneklerin AKPnin arkabahçesi olduğunu, onların
desteğiyle beslenip büyütüldüğünü de biliyoruz. Reza Zarrab gibi, ne
olduğu, ne yaptığı belli olan adamların, milyonlarca
lirayı, Emine Erdoğanın vakfı TOGEM-DERe, Bilal
Erdoğanın vakfı TÜRGEVe akıttıklarını da
biliyoruz. İhaleler karşılığında buralara
yardım yapma talimatı verildiğini de biliyoruz ve bu vakıf
ve derneklerin, Millî Eğitim Bakanlığı üzerinde ne kadar
etkili olduğunu da biliyoruz. O kadar etkili ki Bakanlık üzerinde,
Millî Eğitim Bakanlığı, tüm yetkilerini, çocuklarımızın,
bu ülkenin geleceğini hiç tereddüt etmeden ne oldukları, ne
olacakları belli olmayan bu vakıflara gönül
rahatlığıyla teslim ediyorlar. Amaç belli. Değerli
milletvekilleri, amaç, kafalarındaki o insan modelini yaratmak; azla
yetinen, çok sorgulamayan, sürekli itaat eden, sürekli biat eden o insan
modelini yaratmak. Şimdi, üst akıl zırvalarını, yok
kışkırtmaymış, yok karışıklık
çıkarmakmış falan, bunları bir kenara bırakalım;
bu gençler, liseli gençler niye bunları dile getiriyor, bu gençler neden
karanlık zihinlere sırtlarını dönüyor, aslında bir
buna bakalım. Çünkü gençler hem kendi geleceklerinden hem de bu ülkenin
geleceğinden kaygı duyuyorlar. Bu kaygı çok haklı bir
kaygıdır çünkü sizler devriiktidarınızda ilköğretimden
başlayarak eğitimi boğdunuz; Ensarla boğdunuz,
vakıflarla boğdunuz, TÜRGEVle boğdunuz, 4+4+4 sistemiyle hemen
hemen tüm okulları imam-hatibe dönüştürerek, akademik ve bilimsel
özgürlüğü yok ederek boğdunuz, kindar ve dindar gençlik
hayallerinizle boğdunuz. İşte, o gençler, bunlara
karşı çıkıyorlar; toplumu günden güne bu korkunç cenderenin
içine sokmanıza karşı çıkıyorlar, birilerinin o bitmez
tükenmez ihtirasıyla ülkeyi ve gençliği kafasındaki o
kalıplara sokmaya çalışırken heba olan ve heba olacak o
yıllara karşı çıkıyorlar ve sonuna kadar da
haklılar.
Değerli milletvekilleri, doğrudur, eğitim
sistemimizin reforma ihtiyacı vardır ancak reformun amacı,
uluslararası standartların çok gerisinde kalan eğitim sisteminde
çağdaş dünyanın gereklerini karşılayacak, gereklerini
yerine getirecek iyileştirmelerin yapılmasıdır. Eğitim
sisteminin dinî referanslara dayalı hâle getirilmesi bu
yapılanları reform olmaktan çıkarmakta, ideolojik bir dayatmaya
dönüştürmektedir.
Bakın, ülkelerin
eğitim sisteminin öğrencileri ne kadar iyi yetiştirdiğini
ölçmek için OECDnin PISA 2016 Raporunda Türkiyenin 64 ülke içinde
matematikte 45inci, okumada 37nci, bilim dalında 41inci sırada yer
aldığını görmezden gelip gerici bir eğitim sistemini
hortlatma çabaları anlaşılmaz olmanın ötesindedir. PISA
raporunun ortaya koyduğu kalite eksikliğine, 4+4+4 sisteminin
oluşturduğu tahribata gözleri yummak, eğitim sistemimizin
çağdaş dünyadan koptuğunu görmezden gelmeye
çalışmaktır. Hızla değişen, ilerleyen
dünyayı anlayabilmek, ona ayak uydurabilmek için çağdaş ve
bilimsel temellerden hareket etmek gerekirken bir önceki yüzyılın
değerlerini referans almak, eğitim sistemini buna göre biçimlendirmek
gerçekten abesle iştigaldir. Tasarlanan bu değişimlerle, zaten
vasat olan, içler acısı olan eğitim sisteminin daha da
kötüleşeceği ve dünyadan tamamen kopacağı bir gerçektir.
Bilindiği üzere,
eğitim sisteminde yapılan yanlışların bedellerini
aslında bir sonraki kuşak öder. Yani atılan her yanlış
adım maalesef bizlere gelecekte, Türkiyenin geleceğinde ciddi
olumsuzluklar getirecek. Eğitim, bir ülke için kalkınmayı,
gelişimi, bilimi ateşleyen, geleceği belirleyen en önemli
güçlerden biri gerçekten ve çağımızda eğitim sistemi
modernleşmemiş, siyasi sistemi otoriter olan kalkınmış
tek bir ülke yok. Çocuklarımıza ve gençlerimize verdiğimiz
eğitimin niteliğini biz eğer iyi bir şekilde yapamazsak,
yaklaşık on yıl içinde, çok geç değil, niteliksiz bir
iş gücü, diplomalı ama eğitimsiz bir toplum gerçeğiyle
karşı karşıya geleceğiz ve görünen odur ki Sayın
Bakanın, Bakanlık yöneticilerinin dertleri çocuklarımıza
güzel bir gelecek sunmak değil; onların dertleri eğitimi ne
olduğu, ne olacakları belli olmayan vakıflara ve zümrelere terk
etmek; dertleri kindar ve dindar bir nesil yetiştirmek.
Sahi, şimdiye kadar bir sürü vakıf
kuruldu, arkadaşlarımız ifade ettiler, kaynaklar
aktarıldı, desteklendi; ne oldu? Şimdi, neymiş, yeni bir
vakıf kurulacakmış; Afrikada, Asyada, Avrupada eğitim
verilecekmiş. Türkiyede verdiğiniz eğitimler, Türkiyede
eğitim sisteminin sorunları bu kadar açık ortadayken
bunları söylemek gerçekten yazık. Biz böyle 21inci yüzyılı
yakalayamayız. Hakikaten derdimiz yirmi yılda inanılmaz bir
şekilde değişen, gelişen dünyaya ayak uydurmak mı
yoksa geri kalmış, hurafelerin peşinde koşan,
dilediğimiz yere çekeceğimiz bir toplum yaratmak mı?
Üniversitelerin hâline bakalım, bilimsel ve akademik özgürlükleri ne hâle
getirdiğinize bakalım. Sizden farklı düşünen, özgürlük
diyen akademisyenlerin tepesine binmekten zerre kadar sakınca
görmüyorsunuz ama Namaz kılmayan hayvandır. sözüne söyleyecek hiçbir
sözünüz yok.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Başbakanın söylediğine bak ya.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Görüldüğü gibi,
sadece üniversite açmak yeterli değil. Evet, üniversite açalım ama bu
üniversitelerin niteliğini de artıralım.
Dünyanın ilk 250 üniversitesinde Türkiyeden
bir tek üniversite yok. Hadi Amerikayı, Japonyayı,
İngiltereyi geçelim, aralarında birçok ülke var, bir tane
Türkiyeden üniversite yok. Böyle mi çağı yakalayacağız, bu
mu istediğimiz üniversite sistemi, böyle mi teknolojimizi ilerleteceğiz,
böyle mi dünyaya katkı sunacağız? Hiç de öyle değil.
Bakın, TÜBİTAK 2016 yılı
Ortaöğretim Öğrencileri Araştırma Projeleri
Yarışması kapsamında Tillo Evliyalarının
Kerametleri isimli bir projeyi sergiye kabul ederken İstanbulda 12nci
sınıf öğrencisi olan İlaydanın yaptığı
Sıvılardaki Su Oranını Mıknatısla Ölçebilen
Ucuz, Hızlı ve Taşınabilir Bir Sistem projesini dereceye
bile almadı. İlayda TÜBİTAKın dereceye
almadığı projeyle Polonyada 80 ülkenin katıldığı
binlerce projenin içinde 1inci oldu ve NASAnın ekibine
katıldı. İşte eğitimi getirdiğiniz nokta, yer
burası değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından
alkışlar)
İşte, o on binlerce liseli öğrenci bu
özgürlüklerin yok edilmesine, eğitim sisteminin vakıflara teslim
edilmesine, geleceksizliğe karşı çıkıyorlar.
Değerli milletvekilleri, İstanbul Erkek
Lisesinin öğrencilerinin hazırladığı bir metinle
bitirmek istiyorum. Diyor ki bu aydınlık kafalı,
aydınlık yürekli gençler: Bizler özgür düşünceden yanayız,
bizler demokrasiden yanayız, bizler insan haklarından yanayız ve
bizler sevgiyi, kardeşliği daima her şeyin üstünde
tutacağız.
Ne mutlu bu ülkeye ki böyle gençlere sahibiz ve ne
yazık bu ülkeye ki bu gençleri anlamayan, okullarını
ayıran, öğrencilerini ayıran, öğretmenlerini ayıran,
insanlığı ayıran, insanı ayıran bir
Bakanlığa sahibiz diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yüceer.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Candan
Hanım yapmış olduğu konuşmada bizim biatçı,
kafası çalışmayan, tek görevi itaat etmek olan nesiller
yetiştirmekte olduğumuzu iddia etti. Bu, açık ve ağır
bir sataşmadır. 69a göre
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, Hükûmete söyledi, siyasi partiye bir şey söylemedi ki.
Hükûmetin cevap vermesi lazım. Hükûmet cevap vermiyor, Sayın
Bostancı cevap veriyor.
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
Buyurun Sayın Bostancı, iki dakika. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin 383
sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Candan Hanımı
dinlerken aklıma 1933 tarihli, Recep Pekerin İnkılap Tarihi
Ders Notları kitabı geldi. Recep Peker hem Cumhuriyet Halk Partisinin
Genel Sekreteridir hem de o tarihte üniversitelerde inkılap tarihi
derslerine girer. Orada, inkılabın ne olduğuna ilişkin
tırnak içinde çok güzel bir tanımlaması vardır, der ki
Recep Peker: İnkılap, güzel, doğru, iyi ne varsa almak; kötü,
yanlış, çirkin ne varsa atmaktır. Yani, böyle inkılaba can
kurban. Tabii, böyle bir inkılap şeklinde
tanımladığınızda, sadece değerlere ilişkin
bir laf söylemiş olursunuz. Aradan seksen küsur, doksan yıla
yakın zaman geçmiş, Candan Hanımın konuşması
insana bu nostaljiyi yaşatan bir konuşma oldu.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Ne güzel.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) 19uncu
yüzyılın karanlık zihniyetiyle eğitim yapmaya
çalışanlar, biatçı nesiller yetiştirmek isteyenler, böyle
-tabiri caizse- kafası basmayan insanlar olsun da yeter ki biz de
egemenliğimizi sürdürelim. Candan Hanım, bir ülke
kalkınırken, gelişirken, büyürken, modernleşirken, dünyaya
açılırken siz böyle isteseniz bile, bunu isteseniz, dileseniz bile
yapamazsınız.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Evet, bizce de.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kaldı ki
bizim ne öyle bir isteğimiz ne dileğimiz var. Okulları
dolaşın, öğrencilere bakın; hepsi pırıl
pırıl çocuklardır, dünyadan da haberdardırlar, kendi
geçmişlerinden de haberdardırlar. Bizim eğitime ilişkin
yaklaşımımız, sizin o geçmişte, aslında CHPnin
çoktan beri terk ettiği diskura uyan eleştirileri kesinlikle hak
etmez, onu belirteyim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sizin eğitim
sisteminizden değil, İnternetten öğreniyor çocuklar
dünyayı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Öte yandan,
birtakım vakıfları, dernekleri burada suçladınız;
bunları böyle politik spekülasyonlarla değil, eğer hukuken
elinizde birtakım belgeler var ise onlar üzerinden dile getirmeniz gerekir
yoksa çıkıp burada politik bir spekülasyon çerçevesinde herkes kendi
duygularını arz eder.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Sayın
Başkan
BAŞKAN Evet Sayın Yüceer.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Sayın hatip
benim söylemediğim şeyleri söylediğimi iddia etti.
BAŞKAN Hangilerini?
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Gerici, çağ
dışı bir eğitim sistemi
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) 19uncu
yüzyıl
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Hayır, ben öyle
şeyleri söylemedim.
Sataştığı için söz almak
istiyorum.
BAŞKAN Hayır, o, 19uncu
yüzyılın
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Ama, onunla ilgili
bana ithamda bulundu, onları söylediğime dair.
BAŞKAN Siz söylediniz. demedi Sayın
Yüceer.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Çarpıttı
söylediklerini, çarpıttı.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Benim
söylediklerimi
BAŞKAN - 19uncu yüzyılın bakış
açısıyla ilgili bir örnek verdi.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) İşte, ben
bunları söylemedim, buna dair bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN Siz söylediniz. demedi zaten, size
yöneltmedi bunu.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Bakın, benim
19uncu yüzyılın bakış açısıyla
baktığımı ve şu an kürsüde nostalji
yaptırdığımı
Bu şekliyle ifade etti ve ben de
bunu düzeltmek istiyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bana nostalji
yaşattınız dedim canım, o benim duygum.
BAŞKAN Peki, cevap verin
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) E, vereyim.
BAŞKAN -
ama dediğim gibi, sizi
kastetmemişti ama siz öyle algılamışsınız.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Hayır, ismimi
vererek
CEYHUN İRGİL (Bursa) İsmen
seslendi.
BAŞKAN - Peki, sataşma olarak
Buyurun.
13.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Sayın hatip
nostalji yaptığımı söyledi, nostalji iyidir, güzel
şeylerdir ama biliyorsunuz, geçmişte bile, medrese eğitimleri
çağdaş hukuk, modern askerî, tıp ve diğer alanlarda,
matematik alanlarında yeterli olmadığı için o dönemde
sultanlar, halifeler modern mektepler açmıştır. Çağ
böyledir, çağı yakalamak zorundasınız, eğitiminizi
modernleştirmek zorundasınız.
Peki, siz diyorsunuz ki: Biz modern eğitim
veriyoruz. Size bir örnek vereyim: Hizmetleriyle ön plana
çıkmış Ensar Vakfının Millî Eğitim
Bakanlığı destekli Gökçeadadaki okullarda
dağıttığı bir kitap, adı Namaz ve Dirilişe
Çağrı, diyor ki: Bebekler namaza kaldırılsın.,
İnce giyinip dışarıda gezmek haramdır., Namuslu,
şerefli, böyle bir elbise giymez. Hayvan gibi yaşamak arzusunda
olan kimse böyle bir kıyafeti tercih edebilir. Bunlar, Millî Eğitim
Bakanlığı destekli, bizim okullarımızda, ortaokullarda
dağıtılan bir kitaptan örnekler; o sizin modern,
çağdaş eğitim verdiğini iddia ettiğiniz okullarda.
Bir diğeri, geçtiğimiz yıl
İstanbul Esenlerde ilkokul çocuklarına dağıtılan
Çiçek Bahçesi adlı kitapta kadınlara yönelik çok ağır ifadeler
var. Çalışan kadınlara dişi hayvan diyor. Diyor ki:
Dişi hayvanlara özgürlük verdiğinizde kendilerini erkeklerle bir
tutacaklar, çalışmaya başladıklarında ailelerine
ayıracak vakit bulamayacaklar. Selefiniz Nabi Avcı döneminde,
2013-2014 öğretim yılında 2nci sınıf
öğrencilerine Uzak ülkelerden Müslüman çocuklar, rica ederim
savaşmaya gelin. gibi ifadelerin yer aldığı kitaplar
dağıtılıyor. Allah aşkına, siz böyle mi çağı
yakalayacaksınız? Siz böyle mi modern eğitim verdiğinizi
iddia ediyorsunuz?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Orta Çağı
yakalayacaklar.
CANDAN YÜCEER (Devamla) Bu ifadelerle siz
kadın erkek eşitliğini, demokrasiyi, ifade özgürlüğünü,
özgürce düşünen çocukları
YGS şifre skandalı oldu bu
memlekette, çocuklar çıktı geleceklerine sahip çıktı,
dönemin Başbakanı ne dedi biliyor musunuz: Ben istersem
bunların karşısına 1 milyon genci yığarım.
dedi. böyle mi onları özgürleştireceksiniz? Böyle mi modern
eğitim sağlayacaksınız? (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Candan
Hanımın burada bahsettiği görüşlerle partimizin hiçbir
ilgisi yoktur.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Evet, eğitimle
hiçbir ilgisi yoktu bahsettiğimiz şeylerin, doğru diyorsunuz(!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Liselerde neler
dağıtıldığına, o çocukların nasıl
yetiştirildiğine ilişkin Candan Hanım kendi politik
perspektifine uygun bir kompozisyon yapmak yerine daha nesnel yapsaydı
böyle konuşmazdı.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Ben sizin
dağıttığınız kitaplardan bahsediyorum Sayın
Grup Başkan Vekili.
BAŞKAN Sayın Yüceer, lütfen.
Teşekkür ederim Sayın Bostancı.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına Sakarya
Milletvekili Sayın Mustafa İsen konuşacak.
Buyurun Sayın İsen, süreniz beş
dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA İSEN (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Maarif
Vakfı Tasarısıyla ilgili bazı görüşlerimi sizinle
paylaşmak istiyorum.
Doğrusu, ben özellikle muhalefet kesiminden Bu
yasayı bugüne kadar niye getirmediniz? Türkiye için bu son derece önemli
bir yasaydı. gibi bir tepki bekliyordum, üzülerek belirtelim ki bu
olmadı. Arkadaşlarımızın Komisyonda
sağladıkları son derece pozitif katkıları da burada
neredeyse reddeden bir bakış açısıyla karşı karşıya
kaldığımızı belirtmek istiyorum.
Burada bazı sorulara
cevap vermek istiyorum. Niye vakıf, niye Millî Eğitim Vakfı
değil, niye yeni bir vakıf? sorusunu bazı
arkadaşlarımız cevaplandırdı ama değerli
arkadaşlar, dünyada gelişmiş ülkelerde bu tür faaliyetler daima
benzer şekilde vakıf faaliyetleri üzerinden yürür. Bunun Türkiyedeki
güzel örneklerinden birisi Yunus Emre Vakfıdır; bugün 44 ülkede son
derece başarıyla hizmet vermektedir ve bu vakıf da benzer bir
bakış açısıyla, benzer bir perspektifle
oluşturulmuş ve bundan dolayı böyle bir tablo ortaya
çıkmıştır.
Bir hususa dikkat çekmek
istiyorum: Ulusal markalar diye bir tabir var, biliyorsunuz. Bu ulusal
markalar çerçevesi, aynı zamanda ülkelerin imajlarını da ortaya
koyan bakış açılarıdır. Bizim ülkemize benzeyen bir
konum arz eden Güney Kore, 2009 yılında kendi markasıyla ilgili bir
değerlendirme yaptı ve bu değerlendirmenin sonucunda Kore
markasının hak ettiği ölçüler içinde
olmadığını ortaya çıkardılar. Buna
bağlı olarak Kore, sivil kuruluşlardan ve devlet
kuruluşlarından müteşekkil bir tanıtım örgütlenmesine
giderek 2014 yılına kadar devam edecek bir perspektif ortaya koydu.
Dünyada 35inci sıradaydı ve -bu yıl bu sonuçlar
alınmıştır- bu perspektif sayesinde Güney Kore bugün 17nci
sıraya yükselmiştir. Yani, bu faaliyetin en önemli unsurlarından
bir tanesi de Kore Evleri. Ankarada ilgili arkadaşlar gidip gezebilirler,
Kore Evinin ne manaya geldiğini görebilirler. Kore Evleri de bunlardan
bir tanesidir ve tamamen bizim bu yapılanmamıza benzeyen, Kore
dilini, Kore kültürünü, Kore misafirperverliğini hatta tekvandoyu bir
tanıtım unsuru olarak gündeme getiren bir pakettir bu.
İşte, bu paket sayesinde 35inci sıradan beş yıl
içinde 17nci sıraya yükselmiştir Kore ve kendi imajını,
ulusal markalar çerçevesi içindeki kendi imajını böyle bir noktaya
taşımıştır. Bu faaliyetin birinci derecedeki
amaçlarından birisi budur. Türkiye imajını böylece bir yere
doğru taşımak niyetindeyiz.
İkinci olarak bir hususa dikkat çekmek
istiyorum: Sayın Balbay dün burada konuşmasında Türk
dünyasıyla ilişkilerden bahsetti ama onların bir noktada
durduğunu söyledi oysa durmadı bu projeler. Büyük Öğrenci
Projesine ilaveten TÜRKSOY, TİKA gibi çalışmalardan sonra
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, Yunus Emre Vakfı, Türkçe Konuşan
Ülkeler İşbirliği Konseyi kuruldu, TÜRKPA kuruldu ve bütün
bunlarla Türk dünyasındaki imajımız bir adım daha ileriye
götürülmüş oldu.
Ankarayla ilgili burada birtakım
şikâyetler söz konusu oldu. Değerli arkadaşlar, Ankara, Türkiye
Cumhuriyetinin tabiatıyla başkentidir. Siyasi coğrafya olarak
baktığınız zaman, bunun ne kadar doğru bir karar
olduğu açıkça görülür. Ama, bu faaliyetin ilgi alanları
Balkanlar olacaktır, Kuzey Afrika olacaktır, Orta Doğu
olacaktır, Türk dünyası olacaktır ve bu çerçevede de faaliyet
alanının İstanbul olması son derece doğaldır.
Pratik bir bakış açısı çerçevesi içinde yürünmüştür ve
Ankaradan kalkıp İstanbula, oradan Baküye gitmek yerine,
doğrudan İstanbuldan Baküye gidilecektir ve başka hiçbir art
niyet aranmasın, tamamen böyle bir pratik bir amaç dolayısıyla
tercih edilmiştir.
Maarif Vakfıyla ilgili bir şey söylemek
istiyorum. Türk edebiyatının dikkate değer şairlerinden Can
Yücelin Ben En Çok Babamı Sevdim diye bir şiiri vardır,
hatırlayacaktır bazı arkadaşlar; orada babasını
tanımlarken Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi. diye tanımlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA İSEN (Devamla) Maarif kelimesi bizim
kültürümüze yabancı bir kelime değildir, tam tersine kültürümüzün
odağındaki kelimelerden birisidir. Bundan dolayıdır ki bu
vakfın adının Maarif Vakfı olması son derece
isabetli olmuştur.
Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İsen.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sizin önümüzdeki
aylarda kaldırmayı düşündüğünüz maarif
müfettişlerinden.
BAŞKAN Şahsı adına son
konuşmacı Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm.
Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET TÜM (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının
üzerinde en çok oynadığı alanların başında millî
eğitim gelmektedir. Bir zaman cemaate teslim ettikleri millî eğitimi,
şimdi kurulacak vakıf aracılığıyla kendileri
teslim almak istiyor. Böyle bir vakfa neden ihtiyaç duyuluyor, hangi amaçlara
yönelik hizmet verecek, vakfın sermayesini Millî Eğitim verirken
yönetiminde neden Millî Eğitim Bakanlığı baypas ediliyor,
Cumhurbaşkanı ve Hükûmet neden ön plana çıkıyor bunu
anlamış değiliz. Devletin ana kurumu olan Millî Eğitim
Bakanlığının yetkisini bir vakfa hangi amaçla veriyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, AKP, bütün toplumu tek
adam diktasıyla kuşatmanın yollarını arıyor. AKP,
yaptığı uygulamalarla demokratik, laik, çağdaş
eğitimi ortadan kaldırmıştır. Millî Eğitim
Bakanlığında laiklik karşıtı yapılar
eğitimin bileşenleri hâline getirilmiştir. Başta TÜRGEV,
Ensar olmak üzere laiklik karşıtı vakıf ve kurumlar
eğitim sistemine dâhil edilmiş durumdadır. Şimdi kurulacak
vakfın da bunlardan ne farkı olacaktır? Bu amaçla laik
eğitimin çeşitli uygulamalarla ortadan
kaldırıldığına tanık oluyoruz. Bunun için
iktidarın bir siyasal hedefinin olduğunu görüyoruz. Bu hedef, dindar
ve kindar bir nesil yetiştirmektir. AKP amacına ulaşırsa
Türkiye toplumu, sormayan, sorgulamayan, hakkını aramayan ve inanç
üzerinden sömürülen bir toplum olacaktır. İşte, Maarif
Vakfı da bu hedefe ulaşmanın bir aracı olacaktır.
Değerli milletvekilleri, AKP kamusal olan her
alanı dinî kural ve referanslara göre biçimlendirmek istiyor. Laik
düşünceye sahip insanları AKP anlayışı
sömüremeyeceğini gayet iyi bilmektedir; bunun için laikliği
kaldırmak istiyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sayın Karamanın söylediği Laiklik Anayasadan
çıkarılmalıdır. anlayışı da bunun
yansımasıdır.
Değerli milletvekilleri, laiklik bütün
yurttaşları, tüm inançları eşit gören bir
anlayıştır. Laikliğin temelinde ötekileştirmek yoktur,
tam tersine eşit yurttaşlık vardır. AKP bunu ilk önce
eğitim sisteminden laikliği çıkararak yapmak istiyor.
Çıkarılan yasalarla çağdaş ve laik eğitimciler devlet
kadrolarından uzaklaştırılıyor, bunun yerine AKPnin
ensar düşünceli kadroları iş başına getiriliyor. Bu,
ülkemiz adına tehlikeli bir durumdur.
Değerli milletvekilleri, AKP bu tehlikeli
anlayıştan bir an önce vazgeçmelidir. TÜRGEV, Ensar gibi
vakıflar Millî Eğitimin paydaşı olmaktan derhâl
çıkarılmalıdır. Millî Eğitimin görevleri, adı ne
olursa olsun, hiçbir vakfa devredilemez. Bu, çağ dışı bir
anlayıştır. Bu gerici yaklaşım ancak yeni
sorunları, yeni kaosları beraberinde getirir. Ancak, AKP var olan
sorunları derinleştirerek yönetim krizi çıkarmak istiyor. Ancak,
unutulmamalıdır ki hiçbir toplum tamamen aynı düşünen,
aynı inancı paylaşan, aynı değerleri benimsemiş
insanlardan oluşmaz. Bu nedenle, laikliğin varlığı ve
anlamı, din ve mezhep farklılıkları üzerinden farklı
inançtan ve mezhepten insanların birbirleriyle
çatışmalarına son vermektir; değişik din, mezhep,
inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda eşit
yurttaş olarak kabul edilmesidir; devletin bütün inançlar karşısında
eşit mesafede ve tarafsız olmasıdır.
Değerli milletvekilleri, bir taraftan belirli
bir inanç grubuna hizmet veren Diyanete bütçede 10 bakanlıktan daha çok
kaynak ayıracaksınız, diğer taraftan farklı inanç
gruplarına ve Alevilere tek kuruş vermeyeceksiniz. Bu büyük bir
haksızlık değil midir? İşte sorunun temel
kaynağı bu çarpık anlayışta yatmaktadır.
AİHMin birçok kararına karşın
zorunlu din derslerine devam edeceksiniz, Diyanet İşleri
Başkanlığını Millî Eğitim
Bakanlığıyla protokoller yaptırarak eğitimin içine
sokacaksınız
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Dinden,
Diyanetten ne istiyorsunuz?
MEHMET TÜM (Devamla) Dinleyin.
sonra da Laik düzen yürümüyor. diye şikâyet
edeceksiniz, Bunu değiştirelim. diyeceksiniz. Bu, en hafif
şekliyle kötü niyettir, vicdansızlıktır, toplumu
kandırmaktır.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Diyanetle
sorununuz ne, alıp veremediğiniz ne?
MEHMET TÜM (Devamla) Değerli milletvekilleri,
laik yaşam biçimi inançsızlık değil, tam aksine inançlar
karşısında eşit durmak, onu temel insan hakkı olarak
görmektir, komşusuna inancına göre değil, insan olarak
değer vermektir.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarına
buradan sesleniyorum: Öğretmenlerle, öğrencilerle, laik eğitim
sistemiyle oynamayınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET TÜM (Devamla) - Bakınız, liseli gençler
bile isyan etti, onlara kulak verin.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüm.
MEHMET TÜM (Devamla) - İçinde imam-hatipli
öğrenciler de var. Bu baskıcı eğitim
anlayışından vazgeçiniz.
BAŞKAN Sayın Tüm, süreniz bitti.
MEHMET TÜM (Devamla) - Türkiyenin
barışı ve kardeşliğine katkı vermek
istiyorsanız laik eğitimle, laik yaşamla
çatışmayınız. Biliniz ki öğretmenleri huzur içinde
olmayan bir ülkede okullarda başarı ve huzur sağlayamazsınız.
(CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap bölümüne
geldik.
On dakika süremiz var, ilk beş dakikada
sorularınızı alacağım, daha sonraki beş dakika
Sayın Bakanın cevaplarıyla ilgilidir, kendisine vereceğim
bu süreyi.
Sayın Kuyucuoğlu
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan biraz evvel 193 tane üniversite
kurduk. dedi. Sadece yasayla üniversite kurmak yeterli mi? Bu üniversiteler
dünya sıralamasında kaçıncı? Ne kadar kitap ve ne kadar
makale yayımladılar? Her fakülte veya yüksekokulda kaç adet profesör
ve doçent kadrosu var? Bu okulların çoğunda diplomalı cahil ve
diplomalı işsizler üretiliyorsa bu bir başarı
mıdır? Kaliteli mi yoksa sayısal büyüklük mü önemlidir sizce?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gürer
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Suriyelilerin eğitimi amacıyla Türkçe
öğretmeni alınacağı yolunda bir söylenti var, bunun
doğruluk derecesi nedir Sayın Bakan?
Yurt dışında Millî Eğitime
bağlı kaç öğretmen görev yapmaktadır? Varsa branşlarına
göre dağılımı nedir?
Ülkemizde yurttaşlarımızın
yaptırıp Millî Eğitime bağışladığı
son on yıldaki okul sayısı kaçtır? Devlet
olanaklarıyla yapılan okul sayısı kaçtır? Deprem
dönüşüm kapsamında kaç okul yıkılıp kaç okul
yapılmıştır, kaç okul güçlendirilmiştir? Yapılan
kontrolde yıkılma ihtimali olup da şu anda
yıkılmamış okul var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Usta
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, yandaş sendikaya üye olmayan
okul yöneticilerini uyduruk mülakatlarla görevden alıyorsunuz, emaneti
ehline teslim etmiyorsunuz, zulmediyorsunuz. Bu
yaptıklarınızı vicdani ve ahlaki buluyor musunuz? Bu
kıyımı devam ettirecek misiniz? Objektif bir sınavla
yöneticileri seçmeyi planlıyor musunuz?
İkinci sorum: Münferit bir iki tane örnek
vererek eğitimde fırsat eşitliğini
sağladığınızı söylüyorsunuz. Eğitimde
fırsat eşitliği bu kadar basit mi? Kalite sorunu var. diyoruz,
siz bu örneği veriyorsunuz. Bu ilişkiyi nasıl kuruyorsunuz?
Son sorum: Üniversite
sayısı ile eğitimin kalitesi arasında nasıl
ilişki kuruyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Şimşek
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, birinci
sorum: Okul öncesi eğitimde dünyadaki yerimiz nedir?
İkinci sorum:
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısında
dünyadaki yerimiz nedir?
Üçüncü sorum: Dershanelerin
kapatılmasıyla apartman dairelerinde, bahçesi ve spor alanları
olmayan liseler ve üniversiteler oluşturuldu; bunu devam ettirecek
misiniz?
Dördüncü sorum: Her ile,
ilçeye eğitim düzeyi yetersiz üniversite açmak yerine kampüs
üniversitelerimizin kapasitesinin artırılması daha doğru
olmaz mı?
Beşinci sorum: Terör
eylemlerine karıştığı mahkeme kararıyla
ispatlananların kredi, burs ve yurt imkânlarından menedilmesini
istiyorum.
Altıncı sorum: Okul
inşaatlarında kullanılan projelerin çeşitlendirilmesini,
TOKİ evleri gibi sıradan projelerin uygulanmamasını
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz.
Sayın Tor
FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bildiğiniz gibi yüz binlerce öğretmen atama beklemektedir.
Bunların atanabilmeleri kadroların büyük ölçüde
boşalmasıyla mümkün olacaktır. Kadroların
boşalması ise 1inci derece öğretmenlerinizin ek göstergelerinin
3600 olmasıyla mümkündür. Beklenti 3600 ek göstergedir. Daha önce, Plan ve
Bütçe Komisyonunda verilen bu yöndeki önergelerin hepsi reddedilmiştir.
2016 yılında beş altı yıl içinde örtülü ödenekten 1
milyara yakın harcama yapıldığı hâlde, eğitim öğretim
hizmetlerinde 1inci derecedekilerin ek göstergelerini 3600 yapmaktan
ısrarla kaçmanızın sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Aydın
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Bakanım, üniversite sayılarının artmasıyla
ilgili çok pozitif şeyler söylediniz ama maalesef, bir üniversite mensubu
olarak, kendi tecrübemden yola çıkarak bir iki şeyi belirtmek
istiyorum ve sorumu sormak istiyorum.
Maalesef, nitelik ile nicelik
kavramları birazcık karışık. Yani, sayı
artınca gerçekten, özellikle üniversitelerde nitelikten ödün vermeye
başladık. Son zamanlarda buna bir de uzaktan eğitim, açık
öğretim falan katkısı olunca bazı meslekler
itibarsızlaştırıldı. Şu anda, hukuk fakülteleri
mezunları inanın asgari ücretle iş arayacak duruma gelmiş,
yakında eczacılıklar öyle, veterinerlikler öyle olacak. Yani,
burada tabii ki istihdama yönelik bir eğitim sistemimizin de olması
lazım ama maalesef, bunu sağlayacak durumda değiliz.
Şimdi, bakın, bir
üniversite açıyorsunuz, o üniversitedeki aynı bölümleri ikinci
üniversiteye de yansıtıyorsunuz ve birkaç yıl müthiş bir
israf oluyor; bina israfı, yatırım israfı, efendim, malzeme
israfı. Daha sonra, bir kararnameyle Tercih edilmeyen o bölümü, tercih
yapılmayan bölümleri kapatalım
Şu anda, inanın, birçok
kentte 2nci üniversitelerin, 3üncü üniversitelerin birçok bölümlerine tercih
yapılmadığı için o bölümler kapatıldı,
öğretim üyeleri atıl durumda bekliyor. Lütfen, bu konuya dikkatinizi
çekiyorum.
Bir de bütün
arkadaşların ortak hassasiyeti
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Ne olur şu sendikalara söyleyin artık, kıyımı
bıraksınlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Öncelikle, Suriyelilerin
eğitimi için bizim Bakanlığımız tarafından böyle
bir öğretmen alımı yapılmayacaktır. Biz, Millî
Eğitim Bakanlığı olarak UNICEFle bir protokol yapmak
üzereyiz. Bu kapsamda, UNICEFin görevlendireceği -ödeme de onlar
tarafından yapılacak- ve bizim onayımızdan geçen
eğiticilerle ilgili gazetede bir haber vardı, muhtemelen buna
dayalı olarak bir soru sorulmuştur.
Bir başka soru:
Üniversite kurmak yeterli mi? Doğrudur, yeterli değil ama bir
çiçekle yaz gelmez ama her yaz bir çiçekle başlar.
Bakın, ben Kocaeli
Üniversitesini iyi bilirim, böyle bir başka üniversitenin kampüsüydü. Orta
Doğunun kampüsüydü Gaziantep. Sakaryadaki üniversite de yine bir
başka yerin kampüsüydü, İstanbul Teknik Üniversitesinin herhâlde.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Efendim, Kocaeli büyük bir kent, Ardahanı örnek verin, 18 bin nüfuslu bir
kenti söyleyin; nüfus yok orada.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Şırnak, Cizre, Silopi, onları
örnek ver, oralarda öğrenci yok; oralardan örnek ver.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yani, ilk
başladığımız noktayı söylüyorum. Bugün Ardahan
böyle olabilir ama muhakkak ki eksikleri var, hepsi tamam demiyoruz ki. Hiçbir
zaman -biraz önce söyledik- ne sağlıkta ne de eğitimde yüzde 100
hiçbir hizmeti tam bulamazsınız. İnsan
yaşadığı sürece yeni değişiklikler olur. O yeni
değişikliklere uyum sağlamak çok normal ve doğaldır.
Çok net olarak söylüyorum.
Dolayısıyla, üniversiteler kuruldu,
eskisinden çok daha iyidir, muhakkak ki daha iyi olmaya ihtiyacı
vardır, bu da bir süreçtir. Bizim geleneğimizde vardır,
eleştiri değildir, Kervan yolda düzülür. diye. Ne kadar
tamamlarsanız tamamlayın -bunu eleştiri olarak almayın-
herkese öyle gözükür. Yok, çok güzel, Kocaeliyi de söyledim, Sakaryayı
da söyledim, Gaziantepi de söyledim. Edirnede tıp fakültesi vardı
da -Edirnede olanlar tıp fakültesini bilirler- İstanbulda
eğitim görürlerdi, İstanbul Tıp Fakültesinde, bu normaldir.
Sivasta Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi vardı, eğitimini
Hacettepede görürdü ama şimdi Sivasta görüyor. Şimdi, Malatyada,
karaciğer naklinde Malatya belki dünyada 1inci noktaya geldi.
Dolayısıyla da her zaman
ERHAN USTA (Samsun) Sizin
yaptığınız bir şey değil. Verdiğiniz
örneklerin sizinle alakası yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ya, ne kadar
Malatyada, böyle, karaciğer naklinde
dünyada 1 numaraya gelirsek bu bizim yaptığımız olmuyor ama
Ardahandaki bir üniversiteyi açınca da eksiklikler olunca o bizim oluyor,
öyle mi?
ERHAN USTA (Samsun) Hangisini yaptınız
siz? Bu söylediklerinizin hangisi sizin döneminizde yapıldı?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sivas sizin döneminizde
mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Böyle bir şey yok. Türkiyede bizim dönemimizde ne iyilik
yapıldıysa bizdendir, çok net, çok net.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan, o
karaciğer naklini yapan profesörü siz hapse attınız, hapse.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Şimdi, profesör sayısı 2002de 10 bindi,
şimdi 21.889a çıktı, yüzde 115 arttı; kötü mü oldu? Doçent
sayısı 5.401di, şimdi 14.380e çıktı, yüzde 166
arttı; kötü mü oldu?
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Talebe
sayısı kaç arttı?
ERHAN USTA (Samsun) Hayatın normal
akışı o.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yardımcı doçent 12.621di, şimdi 33.728 oldu,
yüzde 167 arttı, kötü mü oldu?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Nüfus arttı
Sayın Bakanım, nüfus arttı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bunların yarın her birisi belki,
bakacaksınız Nobel alacak, her birisi bakacaksınız ödül
alacak.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bütün derdiniz skor
yapmak.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla, niye böyle rahatsızlık var,
ben bunu anlayabilmiş değilim yani.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan,
siz
Ama, siz skor söylüyorsunuz, biz nitelikten bahsediyoruz.
BAŞKAN Sayın İrgil, Sayın
Bakana soru sordunuz, cevap veriyor. Rica ediyorum, lütfen
Bir cevap versin,
süre onun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Aynen böyle, kesinlikle ve açmasaydık bunları
konuşamazdınız, açtık da konuşuyorsunuz.
Bir başka
ERHAN USTA (Samsun) Eğitim sistemini
bitirdiniz, rahatsızız elbette. Olur mu öyle şey! Niye
rahatsızsınız? diyorsunuz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ama Kervan yolda
düzülür. olur mu? Bir modern devletin, bakanlığın
planlaması olur, kervanı olmaz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Güzel, siz öyle deyin, biz de adım adım bu modern
Türkiyeyi, çağdaş Türkiyeyi inşa edeceğiz ve
vatandaşımız da bundan memnun, talebini dikkate alıyoruz
yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Kervanla mı
yapacaksınız? Sayın Bakan, bu yolda düzülen kervanla mı
olacak bu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Öğretmen sayısı 2002de 513 bin, şimdi 993
bin. Allah için, daha az öğretmenle mi öğrenciyle daha çok
ilgilenirsiniz yoksa daha fazla öğretmenle mi?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan,
nitelik de önemli.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bakın, ben 76 kişilik sınıfta
okumuştum. 2002de ilköğretimde 28 kişi var, şimdi 18
kişi var.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Hâlâ var
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ortaöğretimde -ben ortalama sayıyı veriyorum-
2002de 18 var, ortaokulda şimdi 15 kişi var.
ERHAN USTA (Samsun) Ankaranın göbeğinde
50 kişilik sınıflar var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Gene, ortalama 21 vardı ortaöğretimde, 13e
düştü. Meslek ve teknik eğitimde 15 vardı, şimdi 13e
düştü. Yani, bu kadar öğrenci sayısının artmasına
rağmen, nüfusun artmasına rağmen çok daha fazla okul
yaptık. Seksen yılda yapılanlara denk âdeta derslik yaptık.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Bakanım, nitelik artsın, nitelik.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Tamam da bunlar
Bakın, eğitimin 3 ayağı
vardır
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bakın, Namaz
kılmayan hayvan. diyen adam profesör, bunlar profesör.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Efendim, yani o profesörlük de bizden önce verilmiştir,
onu da çok net söyleyeyim yani.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sizin döneminizde
profesör olmuşlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yok, yok, onu söyleyeyim; bizden önce verilmiştir. Onu
çok net söyleyeyim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Profesörlerinizi
görüyoruz, televizyonlarda sabaha kadar izliyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bakın, eğitimin 3 tane açığı
vardır.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
İcraatın içinden istemiyoruz, sorduğumuz sorulara cevap verin.
Cevap istiyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Veriyoruz, veriyoruz; bunların her birisi, birisine
cevap. Bak, ondan karşılık alıyorsun, cevap olmazsa Bunlar
bizim ilgimiz değil. denirdi. Bak, cevap alınıyor,
karşılık oluyor.
Yine, dolayısıyla da biz eğitimimizi
her adımda, her yaptığımız işte daha iyi duruma
getiriyoruz.
Yine, bir sayın milletvekilimizin bir sorusu
şuydu: Yurt dışında ne kadar büyükelçilik vardır?
Sayımız 135, yurt dışı temsilcimiz 234. Millî
Eğitim Bakanlığının 31 ülkede eğitim
müşavirliği, 7 ülkede eğitim ataşesi var, bugün
itibarıyla 15 eğitim müşaviri boş, 6 da eğitim
ataşeliği boş.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Bir de maarif
ataşesi yapın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bunlar boş
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Son olarak Başkanım
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, açıyorum
mikrofonunuzu.
Buyurun,
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Belki son olarak Başkanım
Yine, bir başka soru Yurt
dışında ne kadar toplam öğretmen sayımız var?
şeklindeydi. Şu anda, bu 15 ülkede, 65 okulda 680 tane
öğretmenimiz olduğunu söyleyebilirim. Toplam öğrenci
sayımız da 10.927. Ancak, 5 tane Türkçe öğretim merkezimizde
toplam 3.932 öğrenci olursa o hâlde, Millî Eğitim
Bakanlığımızın yurt dışında sorumlu
olduğu öğrenci sayısı 14.290 diye belirtmek isterim.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sorusuna cevap alamadığını
düşünen milletvekillerimiz için, arkadaşlar buradaki
konuşmaların hepsinin kaydını alacaklar, bu kayıttaki
soruya cevap verilmemiş olanlara da yazılı olarak da ilgili
kimselere iletecekler.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Bakan, 7 Hazirandan bu tarafa bir yıldır
milletvekilliği yapıyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanı
dışında bir tane bakan sorduğumuz bir tane soruya yazılı
cevap vermedi, bilginiz olsun. Bilginiz olsun, daha bir bakan cevap vermedi
bugüne kadar.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Verecekler.
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ederim
Sayın Akçay, sizi dinliyorum, sisteme
girmişsiniz.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Millî
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesiyle ilgili
soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanın açıklamalarını
dikkatle dinledim, biraz da hayretle dinledim. Neden? Çünkü 23üncü, 24üncü
dönemden sizler de o dönemde görev yapan milletvekili
arkadaşlarımız da çok iyi bilirler ki bütün üniversite
kuruluşlarına ilişkin kanun tasarı ve tekliflerini
Milliyetçi Hareket Partisi ve bütün muhalefet en olumlu ve heyecanlı
şekilde desteklemiş ve katkı vermiştir. Yani, Sayın
Bakanın söyleminden, sanki bu üniversitelerin kuruluşuna muhalefet
partileri karşı çıkmış da yine bu karşı
çıkışı devam ettiriyormuş gibi bir izlenim var.
Hayır, yani arkadaşlarımızın söyledikleri gayet
açık. Nicelik kadar niteliğe, kaliteye önem verelim, bunları
dile getiriyorlar; bunu da anlayışla karşılayıp
Hükûmetin elbette bu eleştirileri dikkate alıp üniversiteleri daha da
geliştireceğini, uluslararası arenada daha kaliteli bir seviyeye
getirme gayretleri ve politikalarını anlatmasını bekleriz,
yoksa başka bir sorun yok Sayın Başkanım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
383 sıra sayılı Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısı'nın 8inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Kamil Aydın Mehmet
Parsak
Ankara Erzurum
Afyonkarahisar
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Arzu Erdem Deniz
Depboylu
Hatay İstanbul
Aydın
Mehmet Günal
Antalya
Madde 8 - Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu
tarafından yürütülür."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının 8inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Tahsin Tarhan Erkan
Aydın Nihat
Yeşil
Kocaeli Bursa Ankara
Ömer Fethi Gürer Gaye Usluer Engin Altay
Niğde Eskişehir İstanbul
Bu kanun hükümlerini Millî Eğitim Bakanı
yürütür.
BAŞKAN Komisyon okunan son önergeye
katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Engin Altay konuşacak.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sesim geliyor mu?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Ses gelmiyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Mikrofonda da ses yok, Engin
Beyde de ses kalmamış.
BAŞKAN Mikrofon açık Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) İktidar partisi
grup başkan vekillerinin tutumu nedeniyle bu akşam çok sayıda
sayın milletvekili uçağı kaçırdı galiba, öyle
anlıyorum yani bunu da söyleyeyim.
Sayın Bakan, bir Bakan
olarak Bakanlığınızla ilgili iddiaları ortaya sermeniz
güzel. Arkadaşların biri söyledi Siz bir enkaz
devraldınız. Tabii Enkaz devralmadım. demeniz; o da
ayrıca güzel. Yani Ben enkaz devraldım, ne yapayım. diyecek
hâliniz de yok.
2003ten bu yana on üç
yıldır burada Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi
konuşulur. Planlamanın hazırladığı,
milletvekillerine dağıtılan yıl programlarının
millî eğitim başlığı hep şöyle başlar: Türk
millî eğitim sistemi güven, nitelik, başarı, eğitime
erişim, fırsat eşitliği, öğretmen yeterliliği
konularını temel sorun alanı olarak her sene yazar. On dört
senedir bunu yazıyorsunuz. Ben yazmıyorum, siz yazıyorsunuz;
milletvekillerine de sunuyorsunuz. Millete, kamuya, valiliklere
gönderiyorsunuz. Ne yaptınız on dört senedir? Umarım ve dilerim
ki siz farklı bir perspektifle iyi şeyler yaparsınız ama bu
saydığım altı sorun alanını çözmedikten sonra
Vartodaki öğrencinin 120 tam puanla 120 soruyu cevaplaması
eğitimde başarı olduğu anlamına gelmez.
Tıpkı şunun gibi: Bir öğrenci laboratuvarda kimya, fizik,
biyoloji laboratuvarlarında harikalar yaratabilir; bu, eğitimin
kalitesini göstermez, geleceği emanet edeceğimiz nesle güvenin de
ölçüsü bu olmaz.
Biat ve itaat dedik. Biz de dedik, arkadaşlar
da dedi: Sayın Cumhurbaşkanı bu talimatları veriyor.
Fende laboratuvarda iyi işler yapsın ama biat etsin. Biat eden
çocuktan adam olmaz. Eğitimin tanımı değişeli otuz
sene oldu. Eskiden eğitim deyince şöyle bir tanım vardı:
Kişide istendik davranış oluşturma süreci. O iş
geçeli yıllar oldu. Eğitim deyince akla şimdi aklın özgürleştirilmesi
gelir. Sizin de hiç tahammül edemediğiniz olay budur. Millet biraz
aklını çalıştırıp ister öğrenci olsun ister
vatandaş olsun sizin tutumunuz, yönetim tarzınızla ilgili
vatandaş bırak isyan etmeyi biraz müşteki olduğu zaman,
sizin için o artık ya bir din düşmanıdır ya teröristtir ya
da teröristlerle sıkı fıkı olan kişidir ya da
darbecidir. Bu kafa, iyi kafa değil.
Bir yandan da lideriniz her vesileyle ileri
demokrasi, ileri demokrasi deyip durur. İleri demokrasi
iddiasını ortaya atan insanın kendisinin demokrat olması
lazım. Demokrat olmanın bir tane ölçüsü var: Hak ve özgürlük
taleplerine saygılı olmak, tepki ve protestolara hoşgörülü
bakabilmek; gerisi teferruat. Böyle bakılabilmeli. Şikâyet
ettiğiniz, benim de şikâyet ettiğim 28 Şubatın
beterini bu millete siz yaşatıyorsunuz.
Türkiye'de bir yanlışlık da şu,
sizin en çok düştüğünüz, zaman zaman bizim de düştüğümüz:
Laiklik deyince aklınıza baş açmak ya da baş kapatmaktan
başka bir şey gelmedi, sizin de başkalarının da.
Türkiye, yanlışı burada yaptı. Hep söylerim Baş
açmakla din elden gitmez, kimsenin de böyle bir şeyi iddia etmeye haddi
olmaz. Ama, elbette baş kapatmakla da laiklik elden gitmez. Bu kadar
basit.
Gelelim kanuna. Bir sayın milletvekili -ismini
hatırlayamadığım için özür diliyorum- Bu kanunu
çıkarmak için çok geç kaldık. dedi. Sayın İsen de -onu
biliyoruz köşkten- Sizin bizi eleştirmeniz lazım Şimdiye
kadar bunu niye çıkarmadınız? diye. dedi. Bakın, bu kanun
Genel Kurulda üç günde çıktı. Peki, sizin on dört senedir
aklınız neredeydi? (CHP sıralarından alkışlar) On
dört senedir niye bu kanunu çıkarmak için
Yani, içinizde hiç mi bir tane
akıllı adam yoktu? Hepinizin aklı başına yeni mi
geldi?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hep bizden
bekliyorlar.
ENGİN ALTAY (Devamla) Millî Eğitimin,
bürokrat kökenli milletvekillerinizin, Hükûmetin, on dört senedir
Madem bu
kadar büyük bir ihtiyaçtı, Allah aşkına, bir tane
akıllı adam yok muydu içinizde?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Biz bunu Komisyonda
defalarca dile getirdik, geç kaldıklarını.
ENGİN ALTAY (Devamla) Tek başına on
dört senedir bu devleti idare ettiniz; yapmadığınız,
çıkarmadığınız kanun kalmadı; 2.500 maddelik
kanun geçti buradan. Topu tomarı 8 madde, neredeydiniz? Bir cevap verin
ya! Gelin, deyin ki: Biz bunu şu sebeple yapmadık.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Taşeron vardı o
zaman, taşeron.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Cemaat vardı, cemaat.
Cemaat okullarıyla idare ediyorlardı. Paralel gidince ihtiyaç
doğdu.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ya, ya, ya!
Taşeron bitti, sıra
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay, sizin sesiniz
kısık olduğu için size bir dakika daha verelim.
ENGİN ALTAY (Devamla) Suç ortağıyla
yolları ayırınca kendinize yeni bir manivela
yarattınız, yaratmak istiyorsunuz. Bu vakfı, bu
tasarıyı bir intikam projesinin aparatı olarak ortaya
koyduğunuzu düşünüyoruz. Bu şekliyle Türk millî eğitim
sistemini içeride kimi cemaatlere, dışarıda da maalesef,
arkadaşlarımın biri söyledi, güzel söyledi, marifet holdinge
-maarif holding bile diyemiyorum, hadi öyle diyeyim- maarif holdinge ihale
ediyorsunuz, taşere ediyorsunuz, delege ediyorsunuz. Sayın Bakan, ben
de iyi bir eğitimciyim, eski bir eğitimciyim, boş
zamanınız çok olacak, sık sık gelelim Millî Eğitim
Bakanlığında bari çay içelim, yapacak başka bir işiniz
yok.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu vakfı iktidarınızın
bittiği günün haftası kapatacağız ya da Millî Eğitim
Vakfına devredeceğiz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) 28
Şubatı bizim yaşattığımızı iddia etti
hatip. Bu, grubumuza ağır ve açık bir sataşmadır çünkü
28 Şubat bir darbedir. Bu açıdan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun iki dakika
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın 383 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 8inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu getirdiğimiz tasarı,
Hükûmetimizin getirdiği tasarı birazdan oylanacak. Burada
gerekçelerinde vakfın ne amaçla kurulduğu ve neleri gerçekleştireceği
yazıldı. Fakat üç gündür eleştirileri noktasında muhalefet
milletvekilleri de kendilerince eksik gördüklerini veya farklı
olmasını düşündüklerini ifade ettiler; bunlar burada
kayıtlara girdi ama bizi bununla itham etmek yani 28 Şubatı
yaşatıyorsunuz." demek bizim kabul edebileceğimiz bir
şey değildir. 28 Şubatta Sincanda tanklar yürütülmüş,
gazetelerle, televizyonlarla bir hükûmetin alaşağı edildiği
bir süreç yaşatıldı ve bir hükûmete zorla, cebirle görevden el
çektirildi.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Davutoğlu ne oldu?
MEHMET MUŞ (Devamla) 28 Şubat bu
açıdan mukayese edilecek, edilebilecek bir şey değildir. Bunu
kesinlikle reddediyoruz ve 27 Nisanda da birileri 28 Şubata özendi ama
gereken cevabı aldılar.
Değerli milletvekilleri, eğer
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Davutoğlu
ne oldu acaba? Ona ne oldu?
ERKAN AKÇAY (Manisa) 4 Mayıs
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, Genel
Başkanınız nasıl geldi? Açtırmayın
ağzımı.
ERKAN AKÇAY(Manisa) Aç, aç!
MEHMET MUŞ (Devamla) Nasıl geldi?
Nasıl geldi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Seçimle geldi.
Kurultayla geldi.
MEHMET MUŞ (Devamla) Nasıl geldi? Bir
gece Ben aday değilim. deyip bir kasetin neticesinde Sayın Baykal
görevden el çektirilip gelmedi mi?
CEYHUN İRGİL (Bursa) O kaseti sen mi
yaptın? Sen nereden biliyorsun o kaseti o zaman?
MEHMET MUŞ (Devamla) Gelmedi mi?
Açtırmayın arkadaşlar. Sizin kongre siciliniz iyi değil.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Nereden biliyorsun
o kaseti o zaman?
MEHMET MUŞ (Devamla) Sizin kongre siciliniz
iyi değil.
Biz, ikinci olağan büyük kongremizi
yaptık. 1.405 oyla Binali Bey yeni Genel Başkanımız ve -AK
PARTİ kongrelerinden bir de başbakan çıkar-
Başbakanımız olarak hizmet ediyor ülkeye. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Vallahi biz sizin
kongrelerde hiç aday görmüyoruz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bir ay önce
Hocamızı yedirmeyiz, Hocamız bir tane. diyordunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Eğer bir yapı,
bunun adına ne derseniz deyin, ülkesine ihanet ederse bunun karşılığını
bizden alır. Bundan sonra kim ihanet ederse de aynı
karşılığı alır bizden. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Hatip,
ikinci bir aday yoktu.
MEHMET METİNER (İstanbul) Biz
istediğimizi getirir, istediğimizi götürürüz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY(İstanbul) Sayın Grup
Başkan Vekili Ülkesine kim ihanet ederse bizden
karşılığını alır. dedi. Bunu
MEHMET MUŞ (İstanbul) Paralel
yapıyı kastettim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir dakika
efendim.
Benim konuşmama cevaben söz istediği için
herhâlde bizi kastetmemiştir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Paralel
yapıyı söyledim. Sizi kastetmedim. Paralel yapıyı söyledim.
Alınmayın siz. Paralel yapı ihanet ettiği için gereken
cevabı alıyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Beraber ettiniz
Hocam ya, beraber ettiniz. Ne yaptıysanız beraber yaptınız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, bir düzeltme yapabilir miyim? Sayın Bakanın ifadesi
tutanaklara yanıltıcı bir bilgi olarak girmesin, düzeltme yapmak
istiyorum.
Biraz önce Sayın Bakan, millete, insanlara
hayvan diye hakaret eden o profesörün kendi dönemlerinde profesör
olmadığını ifade etti. O profesör
arkadaşımız 2006 yılında AKP iktidarında profesör
olmuş. Tutanaklara girmesi için bilgiyi düzeltiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
383 sıra sayılı Maarif Vakfı
Kanunu Tasarısının 8inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve
arkadaşları
Madde 8 Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu
tarafından yürütülür.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günal konuşacak.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan
sorulara cevap verirken yaptıkları okulları anlattı ama ben
yıkılacak bir okuldan size bugün bahsedeceğim. Daha önce de
-Sayın Bakan hatırlamaz ama Sayın Müsteşar burada- elimde
şöyle pek buradan okunmaz ama- bir Bakanlık oluru ve Hukuk
Müşavirliğine, Millî Eğitim Bakanlığının
İnşaat ve Emlak Dairesi Başkanının davayı geri
çekme yazısı var dersem Yusuf Bey herhâlde ne olduğunu
anladı.
Malum -Komisyondaki arkadaşlarımız da
Genel Kurul da bilirler- 2013 yılının hemen 17-25 Aralıktan
önceki Kasım ayında Şişlideki teknik okullarla ilgili
Sayın Erdoğan Bayraktara bir soru sormuştum, bununla ilgili bir
imar tadilatı yapmışsınız doğru mu diye. Evet.
dedi. 3 emsal dedim, Hayır 2,5muş. dedi. Orada
yanılmışım. İş merkezi olarak okulların
yerine zamanım kısa, çok hızlıca söylersem Sayın
Bakan- Bulgar Vakfına teknik okulların arazisi gerçek
dışı beyanla, 1936 beyannamesinde var diye verildi,
Taşyapı İnşaatla ortak anlaşma yapıldı ve
bunun üzerine de imar tadilatı yapılarak okul alanı olan yer
iş merkezine çevrilmiş idi. Bizim de ricalarımız üzerine,
defalarca komisyonda söylemem üzerine
En değerli arazide ve
İstanbulun bütün gariban çocuklarının okuduğu teknik
okullar yeri, iş merkezi olarak yapıldı Sayın Bakanım.
Ben de buna dava açmayacak mısınız demiştim Sayın Nabi
Avcıya. Sağ olsun giderayak 19 Nisan 2016 tarihinde davayı geri
çekme dilekçesini ve Bulgar Vakfıyla protokolü imzalamış. Yani
çok şaşırdım. Sayın Avcı tam tersine
Sayın
Müsteşar da burada. Bununla ilgilenin, buranın hakkına sahip
çıkın
Çünkü orada atölyeler vardı arkadaşlar.
Şimdi diyecek ki, Sayın Bakana bilgi
verecek Yusuf Hocam -ben biliyorum, burada yazıyor-
Karşılığında okul yaptırıyoruz. Ben de
soruyorum: Sayın Bakan, Sayın Müsteşar; -Sayın Bakana bilgi
verin- bu binanın yerine vermiş olduğunuz arazinin toplam
metrekaresi ne kadar? Oradaki bir arazinin rayiç bedeline -arkadaşlar da baksınlar-
ihalelerin kaça gittiğine, örneğin, Zincirlikuyudaki
Karayolları arazisinin ne kadar olduğuna ve kaça bir özel
şirkete devredildiğine bakın, metrekaresine bakın.
Şişlide Cevahir İş Merkezinin karşısında,
artı onun yanındaki Türkiye Hastanesinin, onun yanındaki
Şişli Belediyesine ait yerin neden o vakfa verilmediğini ve okul
yerinin neden peşkeş çekildiğini de sormak zorundayım.
Defalarca sordum, bugün bu saatte, gecenin bu saatinde gelip koşup bunu
yapma nedenim ne biliyor musunuz? Bugün itibarıyla okulun tahliyesi için
Yarın bitiyor. diye boşaltma yazısı gelmiş okula. 17
Mayıs itibarıyla da hemen Hukuk Müşavirliğine
arkadaşlar yazıyı yazmışlar, 19 Nisanda olur
çıkmış, o okullar boşaltılacak.
Efendim, ne diyecek şimdi Bakan, ben söyleyeyim
size: Yerine okul yapılacak, köşesi okul olacak. Peki, okul
yerinden boşalttığınız arazinin kaç metrekare yeri
var, bana onu söyler misiniz. Yani oranın göbeğindeki, herkesin gelip
gittiği, garibanların okuduğu, işsizlik sorunu
konuştuğumuz, sanayi, üretim konuştuğumuz yerde ara eleman
yetişen bu okulları alıp başka yere gönderecekler. Bir daha
söyleyecek 3 tane de başka ilde okul yaptıracağım.
diyecek. Ben o arazinin değerinin peşindeyim. Niye peşkeş
çekiyorsunuz? Onu sordum, defalarca sordum, hâlâ ben cevap alamadım.
Bakanlık müdahale etmişti arkadaşlar, imar planına itiraz
onaylanmış. Sayın Bakana sorduğumuzda öyle söylemişti,
Biz verdik emsal değeri. diye. Ben de merak ettim, dedim ki: Siz Her
şeyde -hani demiştiniz ki dedim sonrakinde- Sayın
Başbakanın bana talimatı var. diye. Acaba orada da var mı
diye açıkçası merak ettim. Yani Sayın Çevre Bakanı
İlgileneceğim. dedi, Sayın Millî Eğitim Bakanı
İlgileneceğim. dedi. İlgili bakanlara -değiştiler-
yine sordum, sağ olsunlar, ilgilenmişler ve dava dilekçesini geri
almışlar. Orada köşeye bir tane okul yapılacak, başka
yerde de 3 tane okul yapılacak ve o değerli arazi böylece
Taşyapı firmasının kullanımına verilmiş
olacak.
Dolayısıyla az önce Sayın Muş
isim bulmakta zorlandı yani 28 Şubat değil ama başka ne
isim vereceğiz dedik. Yani bütün müdürler, onlar, bunlar, hepsi görevden
alınıyor. Böyle bir ortamda bütün okulların yerine yeni bir
şey yapıyorsunuz. Yurt dışındaki okullar varken bütün
ziyaretlerine bizleri alıp götürmüyor muydunuz heyette bizler varken? O
ziyaretlerde bizi götürüyordunuz. Şimdi, o zaman çok marifetlisiniz, ben
de bu Maarif Vakfı Kanununun marifetli kanun diye
değiştirilmesini size öneriyorum. Bu yoldan da geri dönmenizi, bu
yetim hakkını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla)
korumanızı yeni
Bakan olarak sizlere aktarmış olayım Sayın Bakan.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının
lehinde Karabük Milletvekili Sayın Burhanettin Uysal konuşacak.
Buyurun Sayın Uysal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı
Türkiye Maarif Vakfı Kanunu Tasarısının lehinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bir yasa tasarısının sonuna geldik.
Allah nasip ederse biraz sonra oylarımızla teklif kabul edilip
kanunlaşacak.
Maarif kelime anlamından da
anlaşılacağı üzere, bilgi, kültür ve eğitim
öğretim sisteminin bütününe verilen addır.
İnsan varsa sermaye vardır, insan varsa
üretim vardır, iyi yetişmiş insan varsa güçlü ekonomi
vardır. AK PARTİ hükûmetlerinin temel önceliği hep insana
yönelik yatırımlar olmuştur. Eğitim alanındaki
teknolojik ve idari yenilikleriyle dünyada örnek alınan bir ülke olan
Türkiye, yaptığımız yatırım ve hamlelerle
eğitimde çığır açmaya devam edecektir. Biz, sosyal ve
ekonomik kalkınmada sahip olduğumuz en önemli zenginliğin insan
kaynağımız olduğunu biliyoruz. Kanunlaşacak olan
Türkiye Maarif Vakfının tek bir gayesi olacak, insan
yetiştirmek, Türkiyeyi tanıtarak dilimizi ve kültürümüzü, sahip
olduğumuz insani değerleri dünyanın her coğrafyasına
taşımaktır.
Peki, Türkiye Maarif Vakfının dünyadaki
örnekleri nelerdir? British Council Birleşik Krallık Hükûmeti
tarafından 1934te, Goethe Enstitüsü Almanya Hükûmeti tarafından
1951de ve Cervantes Enstitüsü İspanyol Hükûmeti tarafından 1991de
kurulmuştur. Bu kurumların kuruluşunun ortak özelliği,
dilini, kültürünü ve ülkelerini tanıtmaktır.
Dünyada, insanlığın ortak birikim ve
değerlerini esas alarak örgün ve yaygın eğitim hizmetleri vermek
ve geliştirmek amacıyla, okul öncesi eğitimden üniversite
eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burslar vermek; okullar,
eğitim kurumları ve yurtlar gibi tesisler açmak, bu kurumlarda görev
alabilecek eğitmenleri yetiştirmek; bilimsel araştırmalar,
toplantılar, araştırma ve geliştirme
çalışmaları yapmak, yayınlar ve metotlar geliştirmek
ve faaliyetler gösterdiği ülkelerin yasalarına uygun diğer
eğitim faaliyetlerini yürütmek amacıyla bir vakıf
kurulmasına ihtiyaç duyuldu.
Türkiye Maarif Vakfı, yurt içinde ve yurt
dışında, vatandaşlarımıza veya soydaş,
akraba topluluklarımıza öğrenimleri sırasında maddi ve
manevi destek vermeyi, barınacak yurt imkânlarıyla eğitim ve
öğrenimlerine katkı sağlamayı, vatanına ve milletine
bağlı, yüksek ahlaki ve millî değerlere saygılı
gençlerin yetişmesine yardımcı olmayı ilke ve amaç
edinmiştir.
Türkiye, bölgesinde ve dünyada gücü artan, birçok
ülkenin de ümit bağladığı bir ülke konumundadır.
Türkiye, 168 ülkede 234 dış temsilcilikle, dünyanın önde gelen
diplomatik güçleri arasında bulunmaktadır. Dünyanın dört bir
yanında vatandaşlarımız bulunmakta ve en son genel
seçimlerde de 50den fazla ülkede oy kullanılmıştır. Bugün
dünyada, Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı
olarak 15 ülkede 65 eğitim kurumu bulunmakta ve bu kurumlarda 680
öğretmenimiz görev yaparken 14.214 öğrencimiz öğrenim
görmektedir. Bunun haricinde Bakanlığımıza bağlı
okulların bulunmadığı ancak ilgili ülkelerin mevzuatı
kapsamında Türkçe ve Türk kültürü derslerine giren 1.121 öğretmen
vardır. Kimi ülkelerde ülke mülkiyet mevzuatı yönünden fiziki
mekânda, kimi ülkelerde istihdam mevzuatı açısından yaşanan
sorunlardan dolayı eğitimci kadrosunda, kimi ülkelerde de müfredat
konusunda yaşanılan sıkıntılardan dolayı
okullarımızın rekabet edebilmesi engellenmektedir. Türkiye
Maarif Vakfıyla okullarımızın gelişiminin önündeki
engeller kaldırılacak, yurt dışında benzer
yapılarla rekabet edebilecek konuma gelecektir.
Maarif Vakfının kurulmasında
emeği geçen herkese şükranlarımı arz ediyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet
Yılmaz konuşmak istediler.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım, Meclisimizin
saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi selamlıyorum.
Öncelikle Türkiye Maarif Vakfı
hayırlı olsun diyorum.
Gerçekten yurt dışında ülkemizi
hakkıyla tanıtacak, ülkemizin eğitim alanında
temsilciliğini yapacak eğitim kurumlarını hayata geçirmek
için kurduğumuz Maarif Vakfı ülkemizin yüz akı olacaktır,
bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye Maarif Vakfıyla
nitelikli, evrensel kriterlere uygun, rekabet edebilir bir eğitim hizmeti
vermeyi amaçlıyoruz. Kurulan vakıf bize bu gerekli esnekliği
sağlayacaktır. Milletlerarası medeniyet yarışı
bilimsel, kültürel ve eğitim alanında devam etmektedir, Türkiye de bu
yarışın bir parçasıdır. Bu, aynı zamanda bir
dışa açılma projesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim gibi kadim bir kültüre sahip ülkenin ve geniş bir
kültür coğrafyası olan Türkiyenin bu kültür coğrafyasında
yaşayan insanlara karşı büyük bir sorumluluğu vardır.
Dünya sahnesinde bizim gibi kadim uygarlıkların mirasına sahip
olan ülkelerin bırakacağı en derin iz, insan yetiştirme
sürecine talip olmakla mümkün olacaktır. Kültürümüzün ve eğitim
birikimlerimizin, mevcut maarif ailesiyle ve kurulan Türkiye Maarif Vakfı
vasıtasıyla dünyanın çeşitli yerlerine
aktarılması ülkemizin siyasi ve stratejik etkinliğini
artıracak, dünya genelinde söz sahibi olan okullarımızdan
ülkemizin elçiliğini yapacak binlerce öğrenci yetişecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sayın Milletvekilimiz Şişlideki bir araziyle ilgili
açıklamasına cevap alınamadığını
söylemişti. Kendisinin de söylediği gibi -arkadaşlarımın
bana ilettiği, zaten kamuoyuna yansımış, basında da
çıkmış- bu arazi yaklaşık 60 dönümlük bir arazi. Peki
bu arazinin sahibi kim? Bulgar Vakfına ait.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Değildi, değil.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) Bulgar Vakfına aitti, bize ait bir şey değil.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Değildi, 2011den sonra
kanunla yapıldı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) Biz bütün el konulan vakıfları, aynı zamanda
hepsine iade ettik, bu da
Kamulaştırma bedeli Millî Eğitim
üzerinde doğrudur, imar planında Millî Eğitime tahsisli ama
bugün de yapıyoruz, bir imar planında Millî Eğitime tahsisli
demek onun size ait olduğu anlamına gelmiyor. Kamulaştırma
bedelini ödemeniz lazım. Peki bu Şişlideki, söylediği
yerdeki bir kamulaştırma bedelini siz nasıl ödeyebilirsiniz?
Eğer onun için
MEHMET GÜNAL (Antalya) 1958de ödeyin demiş
Sayın Bakan, o arkadaşlar biliyor. Öyle bir şey olursa ödeyin,
vermeyin demiş Millî Eğitim Bakanlığı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) O ayrı bir şey, o zaman geçmiş, biz bugüne
geldik. 2015-2016 değerleriyle bunun bedelini Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesiyle ödeyebilmek mümkün değil.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ta 1958de demiş
ödeyin diye.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) Bulgar Vakfıyla yapılan protokol gereği bugün
okul için kullanılan 17 dönüm arazi Bakanlığımıza bedelsiz
verilmiştir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) 60ın 17si mi?
BAŞKAN Sayın Günal lütfen, sonra
konuşursunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) Tamam, 60ın 17si, çok doğru, bedelsiz
almışım, bir kuruş ödememişim, bundan daha başka
şey olur mu?
Ayrıca Vakıf, Şişli Motor
Lisesini yeniden yapacak. Buna ilaveten özel yetenekli öğrenciler için 3
adet de okul yapacaktır. Dolayısıyla, burada Millî Eğitim
Bakanlığının faydası vardır, hakları
korunmuştur. Ben bütün emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Maarif Vakfını birlikte kurduk. Bugün burada
katkı ve desteklerinizle gerçekten Türkiye için, milletimiz için,
geleceğimiz için çok önemli bir adımı hep birlikte beraber
attık ve önümüzdeki yıllarda inşallah Türkiye Maarif
Vakfının yurt dışındaki okullarını gururla
ve mutlulukla ziyaret edebilmenin de heyecanını
yaşayacağız.
Bu vesileyle, bu kanunun hazırlanmasında
emeği geçen, başta bir önceki Millî Bakanı Profesör Doktor Nabi
Avcı ve çalışma arkadaşlarım olmak üzere, bu kanuna
komisyondan bu aşamaya gelinceye kadar katkı veren, destekleyen,
eleştiren ve daha iyi olması için yol gösteren tüm milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının aleyhinde İstanbul
Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının lehine söz alan
milletvekili arkadaşımız maarifin Türkçe anlamını
söyledi, eğitim, öğretim ve kültür anlamında kullandı.
Değerli Bakanım, biz hukukçular hep
şunu söylüyoruz: Mevcut olan yasaları vatandaşımız
anlamıyor, öz Türkçe kavramlar kullanırsak anlaşılabilir
bir şekilde kavramın kullanılması gerekir diyoruz. Biraz
önceki hatip de aşağı yukarı, maarifin tam
anlamını vatandaşımız anlamadığı için
bunun Türkçesini anlaşılır vaziyette söyledi. Keşke bu ismi
-madem koydunuz- şöyle yapsaydınız, Türkiye öğretim
eğitim vakfı koysaydınız, daha anlaşılır
bir isim olsaydı olmaz mıydı? Yani, bu bir çelişkidir. Yasa
yapılırken bir yandan eski dilden uzaklaşıyorsunuz ama isim
koymaya gelirken eski kavramları kullanmaya özen gösteriyorsunuz.
Bilmiyorum, bu çelişkiden uzaklaşmak lazım.
Bir başka husus: Burada, takdir edersiniz, para
konuşuluyor, taşınmazlar konuşuluyor, menkul mallar
konuşuluyor. Burada, tüzüğün hükümleri uyarınca, Anayasa
hükümleri uyarınca bu tasarının öncelikle Plan ve Bütçe Komisyonuna
gitmesi gerekirken Plan ve Bütçenin bu konudan herhangi bir haberi yok, bilgisi
yok. Bu kabul edilebilir bir durum değil çünkü burada gerçekten bütçeye
getirilen ağır yükler var ama bu görmezlikten geliniyor.
Peki, bu mevcut olan tasarı
Bakın, benim
elimde, vakıflarla ilgili kanun burada. Burada mevcut olan bu kanun
hükümlerine baktığımız zaman, gerek Medeni Kanun hükümleri
Evet, bulunmayan hükümlerde Medeni Kanun hükümleri geçerli ama mevcut olan
Anayasamızın tekelleşmeyle ilgili 167nci maddesi var. Biliyorsunuz,
Anayasa 167 Tekelleşme ve kartelleşme yasaktır. der.
Ayrıca, bu vakfa tanınan ayrıcalıklar var, Anayasanın
10uncu maddesi, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
14üncü maddesinde kayırmacılık yasağı, ona
aykırı; bu, aynı zamanda Anayasamızın 174üncü madde,
devrim yasalarına aykırı; millî eğitimde
üniversitelerimizdeki eğitimin tekliği açısından, millî
birlik ve beraberlik açısından 42nci maddesine aykırı.
Bakıyoruz biz burada, hakikaten, yurt
dışında örnek neyi gösterdiniz? Alman Lisesini, Fransız
Lisesini, Robert Kolejini; bunları gösterdiniz. Şimdi, ben burada
soruyorum, içinizde bu tür kolejlerde çocuklarını okutan
arkadaşlarımız var: Bu liselerin hiçbirisinde ilkokul yok
arkadaşlar, bunların hiçbirinde üniversite yok. Ve bunların
hepsi şunu yapıyor: Kendi ülkelerinde kendi mesleğinde en
zirvede olan öğretmenleri gönderiyorlar bizlere. Peki, burada madem böyle
bir okul açıyorsunuz, gerçekten, Türkiyede eğitim
açısından, öğretmenlik mesleği açısından zirvede
olan insanları gönderebilecek misiniz? Görebildiğimiz kadarıyla
mümkün değil, burada böyle bir husus yok. Yani, yabancı kolejler
Türkiyede ne yapıyorlar? Aslında, bir kültür emperyalizmi
açısından öğrencileri kendi ülkelerine çekiyorlar. Peki, siz
yurt dışında iyi eğittiğiniz öğrencileri
Türkiyeye çekebilecek misiniz? Ben sizinle dün görüştüğüm zaman
dediniz ki: Bizim amacımız, bunların Türkiyeye gelmesi
değil, orada kalması. Peki, bir yandan siz buradaki müfredata uygun
eğitim vereceksiniz, bir yandan da bu öğrencileri yurt
dışında bırakacaksınız. Arkadaşlar, burada
dikkat edilirse, Sayın Cumhurbaşkanı, bir önceki Başbakan
Sayın Davutoğlu gittiği zaman ne diyordu: Buradaki ülkelere
entegrasyonu sağlayalım, entegre olun. Siz burada
uzaklaştırmış olacaksınız bu vaziyette. Yani,
burada, geçmişteki Başbakan, Cumhurbaşkanı Almanyadaki
söylemlerinde Buradaki olaya intibak sağlayın, entegre olun.
dediği zaman, siz burada tamamen ayrı bir şey yapıyorsunuz.
Gerçekten Almanyada acaba buna izin verecekler mi, efendim, Fransada,
Amerikada, başka ülkelerde? Çünkü takdir orada
Dikkat edilirse şu
da söz konusu, deniliyor ki: Mütekabiliyet esası. Bunu ne kadar verirler?
Biraz önce siz 66 dönümden bahsettiniz. Ben size
şimdi 86 dönüm arsayı veriyorum: Florya Polis Koleji. Siz bunu
TOKİye ne karşılığı verdiniz? Polise
Ağrıda yapacağı lojmanın
karşılığında. Floryadaki 86 dönüm gayrimenkulün
fiyatı ile Ağrıda polise yapacağı lojmanın fiyatı
aynı mı? Elinizi biraz vicdanınıza koyun. Bakın, saat
şu anda on iki. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) 86
dönüm, Florya Polis Okulu. Bunu nereye devrediyorsunuz? TOKİye. Allahtan
korkun Başkanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) TOKİ devlet,
TOKİ devlet.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Peki, TOKİ devlet
Hükûmet ne karşılığı
yapıyor?
BAŞKAN Sayın
Tanal, teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (Devamla)
TOKİ de bunu kime veriyor? Hani millete küfreden bir kişi vardı
ya
BAŞKAN Sayın
Tanal, süreniz bitti.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Göreceksiniz, bakın, kime verildiğini göreceksiniz Sayın
Başkan.
Ben hepinize teşekkür
ediyorum. Bu kanun Anayasaya aykırıdır.
Hepinize saygı ve
hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Akçay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Hükûmete, gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda dile getirdikleri görüş,
eleştiri, öneri ve uyarıları bir heyet marifetiyle konsolide
edip dikkate almalarını tavsiye ettiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtiyoruz. Ancak, Hükûmete ve
Sayın Bakana tavsiyemiz, gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda dile
getirdiğimiz görüş, eleştiri, öneri ve uyarıları bir
heyet marifetiyle konsolide edip dikkate almalarıdır. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak uyarılarımızla tarihe not düştük.
Elbette oluşan bu vakıf bütün
eleştirilere rağmen faydadan ari değildir. Bütün mesele iyi
yönetmek veya kötü yönetmek, bütün mesele budur. Vakfın iyi, düzgün,
dürüst ve başarılı bir şekilde yönetilmesini ve Türkiye
olarak gurur duyacağımız bir vakıf olmasını
canıgönülden diliyorum.
Sayın Başkan, çok önemli gördüğümüz
bir konuyu da bilginize sunmak istiyorum. Meclisimizde görev yapan güvenlik
personeli ve bir kısım personel, sahurda yemek
çıkmadığı için mağdur olmaktadır. Meclis
dışından, muhtelif yerlerde, çadırlarda
dağıtılan iftar ve sahur yemekleri sefer taslarıyla Meclise
getirilmek suretiyle bu personelin yemek ihtiyacının
karşılandığını öğrendik.
BAŞKAN Hemen ilgilenelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bunu, Meclis olarak
doğru bulmuyoruz ve dün de Meclis Başkanımızın
verdiği iftar yemeğinde yaşanan hususlar da malumunuzdur.
Bu hususun, Meclis yönetimi tarafından
düzeltilmesini temenni ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İlgileneceğim Sayın Akçay.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı
(1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Maarif
Vakfı Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı: 273
Kabul : 243
Ret: 30(x)
|
Kâtip Üye İshak Gazel Kütahya |
Kâtip Üye Emre Köprülü Tekirdağ |
Böylelikle tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlısı
olsun diyelim.
Bu arada, yarın
karnesini alan öğrencilerimize de iyi tatiller, hayırlı tatiller
dileyelim.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun
17/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına
sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun
16/6/2016 Perşembe günü yaptığı toplantıda, Genel
Kurulun 17/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mehmet Muş Engin
Altay
İstanbul İstanbul
AK PARTİ Grubu Başkan Vekili CHP
Grubu Başkan Vekili
İdris Baluken Erkan
Akçay
Diyarbakır Manisa
HDP
Grubu Başkan Vekili MHP
Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin 2nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Brunei Sultanlığı Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticaret ve
Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei
Sultanlığı Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticaret ve Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/573) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 263)
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun
olmayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 21 Haziran 2016
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum,
iyi tatiller diliyorum.
Kapanma Saati: 00.13
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) (10/233) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) 383 S. Sayılı Basmayazı 14/06/2016 tarihli 101inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.