TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
104üncü
Birleşim
21
Haziran 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Müslüm
Doğanın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasya Tamiminin 97nci
yıl dönümüne ve Uluslararası Atatürk, Kültür ve Sanat Festivali
etkinliklerine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin, 20
Haziran Dünya Mülteciler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfa
Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin yaptığı gündem
dışı konuşması sırasında CHP Grup
Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertanın, Antalya Milletvekili
Atay Uslunun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasına Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasına Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasına şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı açıklaması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, Adana Milletvekili
Meral Danış Beştaşın 387 sıra sayılı
Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşın 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşın 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile Manisa Milletvekili Özgür Özelin
sataşma nedeniyle yaptıkların konuşmaları
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından, bu sene
fındık üreticisi için neler yapılacağını, neler
yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
Bursada Osmangazi Şehit Bahadır Aydın ile Karacabey Şehit
Bahadır Tayfur Okullarında imam-hatip sınıfları
açılmasına karşı çıkan velilerin iradelerinin yok
sayıldığına ilişkin açıklaması
3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede
yaşanan sulama suyu sorununa ilişkin açıklaması
4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, son
zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisine yönelik sistematik saldırılar
yapıldığına ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Can Erzincan TVnin
kapatılması işleminden vazgeçilmesini ve halkın bilgilenme
hakkının sağlanmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
6.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Karanın,
Antalya-Serik-Manavgat sınırında Köprüçay üzerinde yapılan
HESin doğaya ve insanlara verdiği zararlara ilişkin
açıklaması
7.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvin halkının,
Cerattepede sürdürülen hukuk mücadelesine yönelik olarak Rize İdare
Mahkemesinde devam eden davadaki bilirkişi raporlarını
tanımadığına ilişkin açıklaması
8.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcının,
yargının her gün yeni hukuk cinayetlerine imza attığına
ilişkin açıklaması
9.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Bolu Milletvekili Tanju
Özcana yapılan saldırıyı şiddetle
kınadığına ve bu toprakların zalim
karşısında boyun eğmeyenlerle var olduğuna
ilişkin açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili Selina Doğanın, Türkiye
İnsan Hakları Vakfı Başkanı Profesör Doktor
Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler
Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve Yazar Ahmet Nesinin Özgür Gündem gazetesine
destek için başlatılan Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyasına
katıldıkları için tutuklanmalarına ilişkin
açıklaması
11.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin buğdayda
müdahale alım fiyatlarıyla ilgili değerlendirmesine ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin, 20 Haziran Dünya
Mülteciler Gününe ilişkin açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin,
İstanbulun Maltepe ilçesinin Çınar Mahallesinde
yaşayanların 132 dönümlük arazinin özelleştirilmesini protesto
ettiklerine ilişkin açıklaması
14.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldızın,
Firuzağadaki vatandaşların yaşam tarzına yönelik
saldırıyı ve ardından yapılan eylemde polisin
şiddet dolu tutumunu kınadığına ve
Cumhurbaşkanının Topçu Kışlasını yeniden
gündeme getirmesinin gündemi değiştirme çabasından başka
bir şey olmadığına ilişkin açıklaması
15.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Mardinde yaşanan
elektrik ve sulama sorunlarına ilişkin açıklaması
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 20 Haziran Dünya Mülteciler
Gününe ilişkin açıklaması
17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 20 Haziran
Dünya Mülteciler Gününe ve Özgür Gündem gazetesine destek için
başlatılan kampanyaya katılan yazar ve aktivistlerin
tutuklanmalarının Türkiyenin büyük bir ayıbı olduğuna
ilişkin açıklaması
18.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 20 Haziran Dünya Mülteciler
Gününe, Elâzığda meydana gelen kazada 9 mevsimlik tarım
işçisinin hayatını kaybettiğine, 2sinin de ağır
yaralandığına, 24üncü Dönemde görüşülemeyen bu konuyla
ilgili Meclis araştırması komisyonu raporunun ele
alınması gerektiğine ve İlhan Selçukun ölümünün 6ncı
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
19.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, 20 Haziran Dünya
Mülteciler Gününe ilişkin açıklaması
20.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, AKP Grubunun
çalışmalara ilişkin önerilerini CHP ve MHP Gruplarıyla
istişare ettiklerini basından öğrendiklerine ve bu konuda
kendileriyle herhangi bir paylaşımda bulunulmadığına,
Parlamentoda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ya da sarayın
belirlediği gündemler doğrultusunda görüşme
yapılmasını etik bulmadıklarına ilişkin
açıklaması
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ Grubunun CHP
Grubuyla istişare ettiği bir Meclis takvimi olmadığına
ve AK PARTİ Grubuyla herhangi bir istişare ve uzlaşma içinde
bulunmalarının söz konusu olmadığına ilişkin
açıklaması
22.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Türk Silahlı
Kuvvetleri Kanununda yapılacak değişikliğe Türkiyenin
ihtiyacı olduğuna ve bu düzenlemenin Meclis gündemine alınması
konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekillerine
Milliyetçi Hareket Partisinin tutumunu ilettiklerine ilişkin
açıklaması
23.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, bu haftaki gündemle
ilgili CHP ve MHP grup başkan vekilleriyle görüştüğüne ve CHP
Grubunun uzlaşmadan yana olmadığına, MHP Grubunun bu
konudaki düşüncelerini kendilerine ilettiklerine ilişkin
açıklaması
24.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele eksenindeki
taleplerinin karşılanması konusunun gündeme
alınmasını desteklediklerine ilişkin açıklaması
25.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adalet ve Kalkınma Partisi
grup başkan vekillerinin müzakere ve uzlaşı tekliflerini kabul
etmediklerine ilişkin açıklaması
26.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Meclis
çalışmalarında diğer partilerle beraber görüşmeyi,
konuşmayı siyasi etik olarak doğru bulduklarına ve bunu
yapmayı istediklerine ilişkin açıklaması
27.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Halkların
Demokratik Partisini yok sayan bir yaklaşımın söz konusu
olduğuna ilişkin açıklaması
28.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın, Boludaki okullarda Onuncu
Yıl Marşının söylenmesinin yasaklanmasını
protesto etmek için toplandıkları sırada emniyet güçlerinin,
Bolu Valisinin talimatıyla kendilerine gazla müdahale ettiğine, AKP
Grubundan ve Hükûmetten, kınama ve Bolu Valisi hakkında
gereğinin yapılmasını beklediğine ilişkin
açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu ve 19 milletvekilinin, Hatay ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/235)
2.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve 22
milletvekilinin, İŞKURla ilgili şikâyet ve iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236)
3.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, AKPnin başta Irak ve Suriye olmak
üzere dış politikasının iflasına ilişkin
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/237)
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/65)
esas numaralı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/46)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel tarafından, mülteci kadınların ve
çocukların karşı karşıya kaldıkları
şiddetin boyutlarının ortaya konması, kapsamlı ve
uluslararası mülteci hukuku çerçevesinde bir mülteci
politikasının oluşturulması amacıyla 21/6/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
21 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel
tarafından, ülkemizdeki kayıt dışı ekonominin
kayıt altına alınması ile fon girişlerinin kontrolünün
sağlanması konularında yaşanan sorunların
araştırılması amacıyla 16/3/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 1inci sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, TBMM İçtüzüğü'nün 5'inci maddesine göre 1
Temmuz 2016 tarihinde tatile girmeyerek çalışmalarına devam
etmesine; Genel Kurulun 12, 19 ve 26 Temmuz 2016 Salı günkü birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 13, 20 ve 27 Temmuz 2016 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 387 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, bir milletvekiline doğrudan biber gazlı müdahaleyi
doğru bulmadığına ve bu tutumu
kınadığına ilişkin konuşması
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/725) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir'in, Ankara'da
gerçekleşen bir futbol maçında meydana gelen olaylara ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/5193)
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Kurum kadrolarına ve
yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/5478)
3.- Van
Milletvekili Adem Geveri'nin, TBMM'de görev yapan Kürtçe dili tercümanı
bulunup bulunmadığına ve Genel Kuruldaki Kürtçe konuşmalar
ile ilgili işlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/5479)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Türkiye-Irak arasındaki
ticarete ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
cevabı (7/5517)
5.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Türkiye-Çin arasındaki
ticarete ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
cevabı (7/5518)
6.-
İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, Bakanlığın
İzmir'e yapmış olduğu yatırımlara ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/5519)
7.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016
yılları arasında Bakanlıkta görev yapan özel kalem
müdürlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin
cevabı (7/5636)
8.- Ankara
Milletvekili Levent Gök'ün, Sayıştayın Ankara Büyükşehir
Belediyesi ile ilgili denetim raporlarına ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı
(7/5720)
9.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgil'in, soru önergelerinin yanıtlanmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin cevabı (7/5920)
10.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdi'nin, 24. Yasama Döneminde Millî Eğitim
Bakanına yöneltilmiş bir yazılı soru önergesinin
cevaplandırılıp cevaplandırılmadığına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet
Aydının cevabı (7/5984)
21 Haziran 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Ömer SERDAR (Elâzığ)
-------0------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
104üncü Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını ve salondan ayrılmamalarını
rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz İzmirin
sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm
Doğana aittir.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Doğan, bir saniye efendim.
Sayın milletvekilleri, Sayın Müslüm
Doğan kürsüde, konuşmasına başlayacak ancak Genel Kurul
salonunda bir uğultu var, bu uğultu hatibin dinlenmesini son derece
zorlaştırıyor. Onun için, bütün arkadaşlarımı
sükûnete davet ediyorum.
Buyurunuz Sayın Doğan.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın,
İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, İzmirde 4 Haziranda
yapılması planlanan demokratik siyaset buluşmasının
İzmir Valiliği tarafından antidemokratik bir biçimde
yasaklanmasını kınadığımızı belirterek
başlamak istiyorum konuşmama.
Değerli milletvekilleri, İzmirin en
önemli sorunu ne trafik ne işsizlik ne de ekonomik sorunlardır,
İzmirimizin en önemli sorunu çevre sorunudur; Egenin incisi olan
İzmirin doğası sermayenin açık bir hedefi hâlindedir.
Sermaye bugün nükleer ve termik santraller, HESler, RESler, JESler,
altın, gümüş, nikel maden ocakları ve işletmeleri, çimento
fabrikaları ve daha çok şekilde yaşam alanlarımıza
saldırmaktadır. Aliağada yapılması planlanan termik
santraller zaten var olan kirliliği artık katlanılamaz hâle
getirmektedir. İzmirin içme suyu başta Efemçukuru altın madeni
olmak üzere, Çaldağ ve Gördes nikel madenlerinin tehdidi
altındadır. Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Bakırçay
yoğun bir kirlilikle yüz yüzedir.
Değerli milletvekilleri, süremin
kısıtlı olmasından dolayı birkaç kısa temel
sorundan bahsetmek istiyorum.
Efemçukuru Altın Madeni İşletmesi
İzmir'in Menderes ilçesi Efemçukuru Köyü yakınlarında,
İzmirin damı denilen bir bölgede bulunmaktadır. Efemçukuru
Altın Madeni İşletmesine mahkeme kararına rağmen
çalışma izni verilerek günde yaklaşık 250 bin kişiye
içme, kullanma suyu sağlaması planlanan Çamlı
Barajının yapımı engellendiği gibi, bulunduğu
yer itibarıyla Efemçukuru başta olmak üzere, yakın çevredeki
diğer köylerin, Güzelbahçe ve yöresinin su kaynakları ile
Tahtalı Baraj Gölünün kirletilmesine göz yumulmaktadır. Buna
ilişkin zaman yitirilmeksizin önlem alınması gerekmektedir.
İzmirlilerin sağlıklı çevrede yaşama hakkının
korunabilmesi için mahkeme kararına uyularak bu maden ocağı derhâl
kapatılmalıdır.
Bir diğer önemli sorun, İzmir Gaziemir
Aslan Avcı Fabrikası sahasında bulunan gömülü radyoaktif
atıklardır. Bu konu hakkında 12 Nisan 2016 tarihinde Çevre ve
Şehircilik Bakanına verdiğimiz soru önergesi ne yazık ki
hâlâ cevaplanmamıştır. Buradan Sayın Bakana soruyorum: Bu
nükleer atıklar Türkiye'ye nasıl sokulmuştur ve ticareti kim
tarafından yapılmıştır? Fransa'da geri dönüşüm
kararı verilip önce Malta'ya gönderilen, ardından Methania olan ismi
Ethan olarak değiştirilen likit doğal gaz tankerinin sökümü için
İzmirin Aliağa Limanı'na getirilmesi buna örnek olabilir mi?
Söküm sanayisinde çalışanların
sağlığını ve çevreyi tehdit eden bu gemiler kara
sularımıza nasıl giriş yapmaktadırlar? Ülkemiz sanayi
ülkelerinin çöplüğüne mi dönüştürülmek istenmektedir?
Değerli milletvekilleri, Aliağa-Foça
arasındaki demir çelik fabrikalarının milyonlarca tonu bulan
tehlikeli atıkları yani cüruflar İzmir Büyükşehir
Belediyesi tarafından dolgu malzemesi olarak kullanılmak üzere
yollara serilmektedir. İnsan sağlığını bu derece
tehlikeye atan bu uygulamanın bir an önce sonlandırılması
gerekmektedir.
Ayrıca, Harmandalı'da bitmeyen çöp kâbusu
hâlâ devam etmekte. Harmandalı 1992'de kurulduğunda, Türkiye'nin en
modern katı atık bertaraf tesisi olarak lanse edilmiştir ancak
aradan geçen yirmi dört yılda çöplük için herhangi bir yenileme
çalışması yapılamamıştır. Vahşi
depolama olarak adlandırılan yöntemle bu çöpler toplanıyor ve
kazılan çukurlara gömülüp sıkıştırılıyor.
Tesiste herhangi bir ayrıştırma ünitesi bulunmuyor. Kazılan
ve yeniden kapatılan bu çukurlar ciddi bir heyelan ve metan gazı
patlaması tehlikesi barındırıyor. Bu konuya da acilen çözüm
bulunması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, İzmirin orta
yerinde 2 çimento fabrikası yıllardır kente zehir kusmaya devam
etmektedir. Çimento fabrikalarının ham madde sağlamak için
kurduğu taş ocaklarının yarattığı kirlilik
ve doğa katliamı hepimizin canını acıtmaktadır.
Çimento fabrikaları, bununla birlikte, kentin çeperindeki ormanları
da kemirmeye devam ediyor. Bu fabrikalar, daha geçen yıl Bornova ve
Buca'nın ormanlık alanlarını yirmi beş
yıllığına kiralayarak kil, kalker ocağı yapmak
için binlerce ağacı kesmişlerdir. Kentin ve kentlinin
sağlığını son derece olumsuz olarak etkilediği
bilimsel verilerle ortada olan çimento fabrikalarının derhâl
çalışmalarına son verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, İzmir
halkının tek talebi bulunmaktadır; temiz hava, temiz toprak,
temiz su. Anayasa'da yazan sağlıklı bir çevrede yaşama
hakkından başka bir şey istediğimiz yoktur.
Bir de size son olarak
Değerli
milletvekilleri, İzmir Şakran Cezaevinde bulunan tutuklu ve
hükümlüler yirmi dört günden beri açlık grevi içerisindedir.
Bakanlığın bu konuda hiçbir çalışma yapmadığını,
bu insanların niçin açlık grevine girdiğine, sorunlarının
ne olduğuna ilişkin bir araştırma
yapmadığını, iletişim
kurulmadığını öğreniyoruz. Bu insanların hayati
tehlikeleri söz konusudur ve bu konuya da eğilmesini istiyorum.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Doğan.
Gündem dışı ikinci söz, Amasya
Tamiminin 97nci yıl dönümü ve Uluslararası Atatürk, Kültür ve Sanat
Festivali etkinlikleri münasebetiyle söz isteyen Amasya Milletvekili Mustafa
Tuncere aittir.
Buyurun Sayın Tuncer. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, Amasya Tamiminin
97nci yıl dönümüne ve Uluslararası Atatürk, Kültür ve Sanat
Festivali etkinliklerine ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Amasyada Uluslararası Atatürk, Kültür
ve Sanat Festivali etkinlikleri devam etmektedir. Festival, her sene 12-22
Haziran tarihinde yani Atatürkün Amasyaya geldiği ve Kurtuluş
Savaşının âdeta doğum belgesi olan Amasya Tamiminin hazırlandığı
tarihte düzenlenir. Bu sene de yine aynı tarihte yani 12 Haziranda
başlamıştır ve hâlen de devam etmektedir. Ancak festival bu
sene diğer senelerden daha farklı kutlanmaktadır, şöyle ki:
Her sene büyük bir coşkuyla ve halk katılımıyla
başlayan ve devam eden, içinde coşkuyu, sevinci ve gururu
barındıran Amasya Festivali, bu sene şehitlerimiz ve terör
olayları nedeniyle son derece sönük, üzüntülü ve öfkeli geçmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2015
yılında 2 polisimizin şehit edilmesi, ardından Suruç ve
Ankara patlamaları ile artan terör olayları sonucu, son bir yıl
içinde en acı tablolardan biriyle karşı karşıya
geldik; bu tablo hâlen de devam etmektedir. Son bir yıl içinde verilen
şehit sayısı 550yi bulmuştur. Bu dönemde Amasya, son bir
yılda en çok şehit veren illerden bir tanesi olmuştur. Öyle ki,
terör olaylarının başladığı günden bugüne kadar,
otuz yılı aşkın zaman dilimi içinde, en fazla şehit
geldiği yıl bu yıldır. 1981 ile 2008 arasında teröre
23 şehit veren Amasya, 2015 Temmuz ayından bugüne kadar ise 20
şehit vermiştir. AKP eseriyle ne kadar övünse azdır.
İstiklal mücadelesinin doğum belgesinin
hazırlandığı il olan Amasya son bir yılda âdeta
cezalandırılmıştır.
Son bir yıl içinde şehit olan
Amasyalı asker ve polislerimizin isim ve unvanlarını almak için
Valiliği aradık ve talepte bulunduk. Bir gün sonra dönüş
yaptılar ve İçişleri Bakanlığının şu
şu sayılı genelgeleriyle şehitler hakkında bilgi
vermemiz yasak. dediler. Buradan İçişleri ve Millî Savunma
Bakanlarına ayrı ayrı soruyorum: Gerçekten şehit
bilgilerinin verilmemesi konusunda genelge yayınladınız mı?
Bu doğru ise milletin şehitlerini niçin milletten gizliyorsunuz,
amacınız nedir?
Değerli milletvekilleri, şayet, şehit
isimlerinin verilmemesi bilgisi doğruysa çok yakında hükûmet
konaklarının girişinde sağda ya da solda düzenlenen ve
şehit resimlerinin bulunduğu şehitler köşesi de panolardan
indirilecek demektir. Ne yazıktır ki övünç kaynağı olan
şehitlerimizi gizler duruma düşürülmüşüz. Oysa şehit
isimlerini istememdeki amaç, sizlere buradan son bir yıldaki Amasya şehitlerinin
isimlerini tek tek okuyup yüce kürsüden yâd etmek istememdi. Ancak Amasya
Valiliğinin isimleri verememesi sonucu şehitlerimizin isimlerini
sizlerle paylaşamıyorum. Yüce kürsüden tüm şehitlerimize
ülkemize verdikleri hizmet ve ömürleri için sonsuz şükranlarımı
sunuyorum, hepsini rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde terör hâlen
devam etmekte, her gün şehit haberleri gelmekte ancak yandaş medya ve
iktidar, bunun suçlusu sanki Cumhuriyet Halk Partisiymiş gibi algı
yaratmaya çalışmaktadır. Gerek iktidar gerekse yandaş medya
ne kadar iftira atarsa atsın halkımızı kandırma ve
böyle asılsız bir olaya inandırma imkânı
bulamayacaklardır. Çünkü, milletimiz, bu ülkeyi kuran parti olan
Cumhuriyet Halk Partisinin bu ülkeyi bölmek isteyen terör örgütleriyle hiçbir
bağlantısının olmadığını çok iyi
bilmektedir. Yine, milletimiz, çözüm süreci adı altında Haburda
seyyar mahkeme kuranların kim olduğunu çok iyi bilmektedir; Osloda,
Dolmabahçede terör örgütüyle masaya oturup protokol yapanların kim
olduğunu çok iyi bilmektedir. İmralıya heyetler göndererek
görüşme yapanları ve bunun için talimat verenleri, Abdullah Öcalana
övgüler dizenleri milletimiz çok iyi bilmektedir. Milletimiz, terör örgütüne
tırlarla silah gönderenleri de çok iyi bilmekte ve tanımaktadır.
Ayrıca, milletimiz, Türkiyeyi on dört yıldır kimin
yönettiğini ve on dört yıldır kimin terörü önleyemediğini,
kimlerin teröre yardım ve yataklık ettiğini de gayet iyi
bilmektedir.
Buradan, Cumhuriyet Halk Partisi ile PKK terör
örgütünü yan yana göstermeye çalışanlara seslenmek istiyorum. Derhâl
bu tür terbiyesizce ve ahlaksızca söylemlerinizden vazgeçin. Teröre destek
verenleri görmek istiyorsanız dönüp aynaya bakın.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tuncer.
Gündem dışı üçüncü söz, Dünya
Mülteciler Günü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili
Kemalettin Yılmaztekine aittir.
Buyurun Sayın Yılmaztekin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekinin, 20 Haziran Dünya Mülteciler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 21 Haziran Dünya Mülteciler Günü
münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.
Sizlerin de malumunuz olduğu üzere, günümüz
dünyasının en önemli sorunlarından biri göç ve mülteci
sorunudur. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının
yıkıcı etkileriyle başlayarak, son yüzyılda
yaşanan her sosyal ve politik hadise göç ve mülteci sorununun katlanarak
küresel bir sorun hâlini almasına neden olmuştur. Özellikle de
dünyanın son yirmi beş yıl boyunca içerisinde bulunduğu
toplumsal ve siyasal bunalım, belli bazı coğrafyaların
dışında dünyayı yaşanılmaz bir hâle
getirmiştir. Körfez Savaşı, Bosna katliamı, Afganistan ve
Irak müdahalesi, Arap Baharı, Suriye iç savaşı, Afrikadaki
yoksulluk ve açlık derken kendi kaderlerine terk edilen insanlar
bulundukları bölgeleri terk etmeye mecbur kalmışlardır.
Suriye özelinde, Orta Doğu genelinde
yaşanan trajedi ise insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri
olarak dünyaya çok ciddi sorumluluklar yüklemektedir. Gerek stratejik konumumuz
gerek tarihî ve kültürel bağlarımız itibarıyla bu
sorumluluktan en büyük pay, tarih boyunca her medeniyete beşiklik
etmiş olan bu vatana ve onun evlatlarına nasip olmuştur. Ancak
ne yazık ki dünyanın gözünü kapadığı,
kulağını tıkadığı, sırtını
döndüğü bu trajediye en gür sesle karşılık veren Türkiye
bile kendi içerisinde konuya siyasi bir bütünlük içerisinde
yaklaşamamaktadır. Öyle ki Suriyeli mülteciler konusu Türkiye
siyaseti içerisinde AK PARTİ iktidarının mahiyetinde bir sorun
olarak kabul edilmeye başlanmış ve 7 Haziran öncesi, hepimizin
malumu olduğu üzere, iktidarın el değiştirmesi durumunda
sığınmacıların Suriyeye gönderileceği talihsiz
propagandası defalarca yapılmıştır.
Meseleye ulus devlet kafasıyla
yaklaşanların, tarihi 1923 itibarıyla okuyanların, biz
sırtımızı döndükten sonra Orta Doğunun nasıl
talan edildiğini ve bir damla kanın bir damla petrolden daha
değersiz telakki edilerek insanların namuslarına nasıl
girildiğini göremeyenlerin bizi anlamalarını ve arkamızda
durmalarını elbette beklemiyoruz. Emniyet teşkilatı yüz
yetmiş bir yıllık, Yargıtay ve Danıştayı yüz
kırk sekiz yıllık olan bir devletin doksan üç yıllık
bir tarihten ibaret olduğunu zannedenlerle ortak paydamızın
olacağını zaten düşünmüyorum. Ancak, biz yine de telkin
etmekle, anlatmakla ve anlaşılmayı beklemekle mükellefiz.
Biz Suriyede varız, bundan sonra da
olacağız. Biz Irakta, Mısırda, Filistinde, Tunus, Libya,
Cezayirde, Balkanlarda, hatta Somalide ve Afrikada da vardık, yine
olacağız. Efendim, Suriyede ne işiniz var., Orta Doğu
bataklığından çekilin. gibi yaklaşımlar öteki
kulağımızdan çıkmak için bir kulağımıza
giremeyecek kadar niteliksiz, derinliksiz ve değersiz
yaklaşımlardır. Orta Doğu insanının canı,
malı, namusu gasbedilirken, kundaktaki bebekler, okuldaki çocuklar,
hastanelerdeki insanlar katledilirken dünyanın içerisine düştüğü
acziyet, gün gelecek, bizim bu kararlığımız ve
inancımız karşısında diz çökecektir.
Değerli milletvekilleri, artık kendimizi
olduğumuz gibi görmenin, son on beş yılda
kazandığımız öz güvenin bilincinde olarak tarihsel
birikimimize sahip çıkmanın ve yola böyle devam etmenin vakti gelmiştir.
Bakınız, Osmanlının çökmesiyle dünyadaki denge
mekanizması dağılmış ve insanlık tarihinin en
büyük zulümlerine giden yollar 1900lü yıllardan itibaren açılmaya
başlamıştır çünkü tarih boyunca Osmanlı, gücünü
zulmetmek için değil, adaleti sağlamak için
kullanmıştır. Bugün dünya üzerinde gücünü adalet ve merhamet
için kullanacak yegâne topluluk yine bu coğrafyadadır ve bu
topraklardadır. Suriyeli muhacir kardeşlerimize karşı
sergilediğimiz ev sahipliği bunun bir göstergesi değil midir? Harranda
31 bin, Akçakalede 75 bin olmak üzere vekili olduğum Şanlıurfa
genelinde 700 bin sığınmacıya ev sahipliği yapmak
iddia ettiğimiz değerlerin bir tezahürü değil midir?
Vatanlarından koparılan, türlü işkencelere maruz kalan ve
sırtını bize dayamaktan başka alternatifi olmayan
muhacirlerin ve nice mazlumların bizlerden, bu kadim medeniyetten
beklentisi sinekleri öldürmemiz değil, bataklığı kurutarak
yaşanılır bir hâle getirmemizdir. Ben inanıyorum ki bu
muhacir-ensar bilinci var oldukça Türkiye olarak bu
sıkıntıların üstesinden geleceğiz, mazlumun yanında
ve zalimin karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz.
Temennimiz odur ki bir dahaki Dünya Mülteciler
Gününde dünya daha yaşanılır ve daha adil bir hâle gelir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaztekin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
sayın hatip, Sayın Yılmaztekin yaptığı
konuşmasında seçimlerden önce Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının kullandığı bir ifadeyi çarpıtarak
Suriyeli sığınmacıların tamamının geri
gönderileceğini ifade edip üzerine kurduğu tüm cümlelerde 1923
gözlüğüyle görmek ve benzeri ifadelerle grubumuzu cevaba muhtaç bir
şekilde itham etmiştir. Uygun görmeniz durumunda cevap hakkı
kullanacağız.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Grubumuz adına Sayın
Mahmut Tanal konuşacak.
BAŞKAN Sayın Tanal, buyurunuz.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
(CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin
yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında CHP Grup Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, Türkiyede
sığınmacıları durdurmamızın tek yolu,
Türkiye eğer gerçekten İranla, Suriyeyle, Rusyayla ilişkileri
düzeltmek istiyorsa meşru Suriye rejimi Esadla ilişkileri bu ülke
düzeltmek zorunda. Eğer düzeltilmezse Suriyenin nüfusu olduğu gibi
gayet rahat Türkiyede.
Değerli arkadaşlar, şu anda,
Şanlıurfada aileler yıkılıyor. Mesela, örnek
söyleyeyim ben size, Harran Belediye Başkanı ikinci evlilik
yapmış, kendi yaşından çok küçük Suriyeli bir kızla
evlenmiş durumda. Bakın, örnek söylüyorum ben size.
İki: Aynı şekilde
Şanlıurfada Suriyelilerin iş yeri açtığı
yerlerin hiçbirisi vergi vermiyor, bizim vatandaşımız vergi
veriyor. Gayet rahat, Şanlıurfada eğitim alanında, yoksulluk
anlamında
Orada daha doğrusu Suriyeden gelen avukatlar mesele. Avukatlar
orada iş takibi yapıyor, nasıl yapıyor? Kurdukları
sosyal medya üzerinde oradaki işleri direktmen Göç İdaresi İl
Müdürlüğüne gitmeksizin oradaki avukatlar tarafından iş takip
ediliyor. Yani hatta bunun daha ötesi, bizim Uluslararası Koruma Kanununun
54üncü maddesi uyarınca geri gönderme merkezlerinde devlet aleyhine veya
terörle ilgili suçlanan birileri varsa direktmen nasıl geri gönderiyorsak
bunlar cumhuriyet savcılıklarına teslim edilmeksizin terör
örgütlerinin üyelerinin tamamı, IŞİD çetelerinin tamamı
soruşturma yapılmaksızın geri gönderiliyor. Ne oldu?
Niğdedeki IŞİD terör örgütünün oradaki katliamıyla ilgili
terör örgütü üyeliğinden dolayı kişiler
cezalandırılmadı, kamu görevlisini öldürmesi nedeniyle ceza
verildi. Bu şunu gösteriyor: Siyasi iktidarla IŞİD el ele devam
ediyor değerli arkadaşlar. Bu, politikaya zarar verir; bu politika
sürdürülemez
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) -
dış politika bu
anlamda hem içeride ve hem dışarıda iflas etmiş durumda.
Bunun yolu bu şekilde
Gerçekten artık sığınmacı
anlamında kendi vatandaşlarımıza yardımımız
olamıyor
Sığınmacılara günde 3 TL para veriliyor, 3
TL. 3 TLyle bir sığınmacı nasıl geçimini yapacak?
BAŞKAN Sayın Tanal, teşekkür
ederim.
MAHMUT TANAL (Devamla) Teşekkür eder,
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Turan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
az önceki konuşmacı sataşmadan söz alarak kürsüye
çıktı, ancak gördüğünüz gibi tekrar bize sataşma yapmak
suretiyle sadece gelecek olan kanunu geciktirmek maksatlı olarak bu
açıklamaları yaptı.
BAŞKAN Hangi cümlesiyle sataştı
Sayın Turan?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Söyleyeceğim.
Cevap vermeye gerek duymuyorum. Israrla şimdiye
kadar hangi insanların, hangi örgütlerin AK PARTİyle, Hükûmetle
IŞİDin ortak olduğunu söylediğini herkes biliyor, tekrar
teyit etmiş oldu.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Söz talep etmiyorsunuz, tutanaklara
geçmiştir.
Peki, teşekkür ederim Sayın Turan.
İç Tüzükün 59uncu maddesine göre yapılan
gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, elektronik sisteme girerek söz isteyen
sayın milletvekillerinden ilk 15ine yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim.
Söz verme işlemini başlatıyorum.
Sayın Bektaşoğlu...
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlunun, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından, bu sene fındık üreticisi için neler
yapılacağını, neler yapılmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Tarım Bakanına sormaktan
bıktım, o da sağ olsun cevap vermemekte ısrarlı ama
ben yine de her fırsatta soru, hatta yeri gelince de hesap sormaya devam
edeceğim.
Sayın Bakan, geçen yıl
fındığın 15 liradan 8-9 liraya düşmesine göz yumdunuz.
Uluslararası fındık baronları ve onların yerli iş
birlikçilerinin belirlediği piyasa koşullarında üreticiyi
mağdur ettiniz. Söz verdiğiniz hâlde piyasaya müdahale etmediniz.
Meğer blöf yapmışsınız. Şimdi, bir ay sonra yeni
sezon başlıyor. Bu sene fındık ve üreticisi için ne
yapacaksınız, ne yapmayacaksınız? Daha önceki yıllarda
Türkiyeden fındık alan ama geçen yıl sayenizde sektörü ele
geçirerek ihracatçı olan firmanın ekmeğine fındık
kreması sürmeye devam mı edeceksiniz? Sizi
fındığın Bakanı olmaya davet ediyorum. Sizi tüm
fındık üreticilerine şikâyet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu.
2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, Bursada Osmangazi Şehit Bahadır
Aydın ile Karacabey Şehit Bahadır Tayfur Okullarında
imam-hatip sınıfları açılmasına karşı
çıkan velilerin iradelerinin yok sayıldığına
ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Millî Eğitim Bakanı okulların
dönüştürülmesiyle ilgili olarak her defasında öğrencilerin ve
velilerinin görüşlerinin alındığını söylüyor
fakat geçen hafta, özellikle karne günü dolaştığımızda
Bursada hem Osmangazi Şehit Bahadır Aydın hem Karacabey
Şehit Bahadır Tayfur okulunda imam-hatip sınıfları
açılmasına her görüşten velinin karşı
çıktığını ve ikisinde de 3 bine yakın imza
toplandığını burada özellikle belirtmek istiyorum. Her
defasında milletin iradesinden bahseden iktidar Okuluma dokunma!,
Öğretmenime dokunma! diye haykıran, hatta ağlayan bu küçücük
çocukların ve onların velilerinin iradesini neden yok
saymaktadır, onlar millet değil midir diye soruyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Gürer...
3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğdede yaşanan sulama suyu sorununa ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Niğde ilinde sulama suyu önemli bir sorundur.
Niğde ili Bor ilçesi Karanlıkdere köyünde Yarıdaşı
mevkisi ve Alıç mevkisinde bulunan dereler için gölet yapılması
istenmektedir. Karanlıkdere köyünün 2,5 kilometre kuzeydoğusunda
gölet yeri belirlenmiş, hâlen bu göletin yapımına
başlanmamıştır. Niğdede yer altı suları
elektrik yardımıyla çıkarılmakta, böylece de yer altı
suları çıkarıldıkça da su giderek derine doğru
gitmekte ve sulama suyu sorunu önemli bir sorun olarak bulunmaktadır.
Bunun yerine şu anda doğal akan kaynak sularının
değerlendirilmesi ve buralara göletlerin yapılarak bir an önce sulama
suyuna köylülerimizin, çiftçilerimizin kavuşması için hareket edilmesi
gerekiyor. Bu bağlamda, Karanlıkdere köyünün yanındaki
Tepeköyde de geçmişte yapılmış künklerde meydana gelen
patlamalardan dolayı yurttaşların içme suyuyla ilgili
şikâyetleri vardır, içme suyu künklerinin de bir an önce
değiştirilmesi istenmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Atıcı
4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
son zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisine yönelik sistematik
saldırılar yapıldığına ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; son zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisine yönelik sistematik
saldırılar yapılmaktadır. Düzcede İl
Başkanımıza, Çorumda merkez ilçe başkanımıza ve
milletvekillerimize yapılan saldırılar AKPnin Cumhuriyet Halk
Partisinden ne kadar çok korktuğunun açık bir göstergesidir. Evet,
AKP CHPden korkmakta haklıdır çünkü laik cumhuriyeti yıkmak
isteyenlerin önündeki en önemli engel Cumhuriyet Halk Partisidir. AKP, bu
korkak ve iğrenç saldırılarla bizi
yıldıracağını sanıyorsa zavallı bir ruh
hâlindedir. AKP şunu unutmasın ki: Ekilir ekin geliriz/ Ezilir un
geliriz/ Bir gider bin geliriz/ Bizi vurmak kurtuluş mu? (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Tanal
5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Can
Erzincan TVnin kapatılması işleminden vazgeçilmesini ve
halkın bilgilenme hakkının sağlanmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bakanlar da buradayken
RTÜK tarafından Can
Erzincan TVye kapatılması hususunda yazı gönderilmiştir.
Televizyonun kapatılması düşünceyi açıklama
özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne,
çalışma barışının özgürlüğüne, halkın
öğrenme ve bilgilenme hakkına aykırıdır; aynı
zamanda tekelleşme ve kartelleşmeyi getirmektedir; bu,
şeffaflığı engellemektedir. Bu sebepten dolayı, hukuki
olmaksızın siyasi nedenlerden dolayı bu kapatma işleminden
vazgeçilmesini, halkın öğrenme hakkının, halkın
bilgilenme hakkının sağlanmasını talep ediyorum.
Saygılarımı sunarım.
BAŞKAN Sayın Kara
6.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Karanın,
Antalya-Serik-Manavgat sınırında Köprüçay üzerinde yapılan
HESin doğaya ve insanlara verdiği zararlara ilişkin
açıklaması
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya)
Antalya-Serik-Manavgat sınırında Köprüçay üzerinde yapılan
HESten dolayı balık ölümleri meydana gelmiştir. Aynı
zamanda, Hükûmeti binlerce dönüm arazinin ve halkın içme suyu olarak da
kullandığı can damarı olan Köprüçay üzerindeki bu
katliamı durdurmaya çağırıyoruz. Aynı şekilde
İbradı ve Alakır üzerinde de yapmaya çalıştıkları
HESlerin doğaya ve insana zararlı olduğu ortadadır.
Daha önce söz verdiler, sözlerini tutmaya
çağırıyoruz.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan...
7.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvin
halkının, Cerattepede sürdürülen hukuk mücadelesine yönelik olarak
Rize İdare Mahkemesinde devam eden davadaki bilirkişi
raporlarını tanımadığına ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Cerattepede
sürdürülen hukuk mücadelesine yönelik olarak Rize İdare Mahkemesindeki
dava devam etmektedir. Rize İdare Mahkemesinde belirlenen süreçte
bilirkişi raporlarını vermiştir, ne yazık ki
bilirkişi raporları kes, kopyala, yapıştır
yöntemiyle düzenlenmiş olan raporlardır, herhangi bir şekilde
bilimsel gerçeklerden uzaktır. Davalı şirketin veya davacı
şirketin avukatları bu şekilde bir rapor düzenlemiş
olsaydı ancak bu kadar sübjektif bir rapor düzenlerlerdi.
Şunu ifade etmek istiyoruz: Yargılama
süreci devam etmektedir. Bu raporların Artvinlilerin nezdinde bir çöp
kadar değeri yoktur. Bu raporları yırtıp atacağız
Meclis kürsüsünden. Önümüzdeki günlerde Cerattepede yapılmak istenen
hukuk dışı tecavüzü kesinlikle engelleyeceğiz. Artvin
halkı bu raporları tanımamaktadır, bunu bir kere daha yüce
Parlamentoda Türkiye kamuoyuna ifade etmekten onur duyuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Yarayıcı
8.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcının,
yargının her gün yeni hukuk cinayetlerine imza
attığına ilişkin açıklaması
HİLMİ YARAYICI (Hatay) Teşekkürler
Sayın Başkan.
İktidarın emir erine dönüştürülen
yargı her gün yeni hukuk cinayetlerine imza atmaktadır. Bunun son
örneği, ifade özgürlüğüne destek amacıyla Özgür Gündem
gazetesinde nöbetçi genel yayın yönetmenliği kampanyasına
katılan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı
Profesör Doktor Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan
Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve yazar Ahmet Nesin, terör
örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla tutuklanmıştır.
Dün yeni bir hukuk katliamına daha tanık
olduk. Ana muhalefet liderine mermi atanlar serbest
bırakılıyorsa, İstanbulun orta yerinde kendileri gibi
yaşamayan insanların yaşam alanlarını, iş
yerlerini basıp ölümle tehdit eden insanlar serbest bırakılıyorsa,
öte yandan çocuk yaştakilere terör suçlamasından dava
açılıyor gazeteciler tutuklanıyorsa orada adaletten değil
olsa olsa hukuk cinayetinden söz edilir. Gazetecilik suç değildir.
BAŞKAN Sayın Arık
9.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Bolu
Milletvekili Tanju Özcana yapılan saldırıyı şiddetle
kınadığına ve bu toprakların zalim
karşısında boyun eğmeyenlerle var olduğuna
ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle Bolu Milletvekilimiz Sayın Tanju
Özcana yapılan saldırıyı şiddetle
kınıyorum. Buradan zamane Bolu beylerine sesleniyorum: Unutmayın
bugün o oturduğunuz koltuklarınızda marşına dahi
tahammül edemediğiniz cumhuriyet sayesinde oturuyorsunuz. Siz Bolu beyi
olma konusunda ısrarcı olabilirsiniz ama hatırlatmak isterim ki
bu topraklarda korkaklar ve hainler hep oldu, bu topraklar Ali Galip gibi
iktidarın valilerini de, Damat Ferit gibi emperyalizmin
kuklalarını da gördü. Ama unutulmasın ki bu topraklar zalim
karşısında boyun eğmeyen Köroğluları, Ferman
padişahın, dağlar bizimdir. diyen yiğit
Dadaloğluları, yolundan dönmeyen Pir Sultanları ve emperyalizme
karşı yedi düvelin karşısında
bağımsızlık savaşı veren Mustafa Kemallerle var
oldu ve var olmaya da devam edecektir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Selina Doğan...
10.- İstanbul Milletvekili Selina Doğanın,
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Profesör Doktor
Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler
Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve Yazar Ahmet Nesinin Özgür Gündem
gazetesine destek için başlatılan nöbetçi genel yayın
yönetmenliği kampanyasına katıldıkları için
tutuklanmalarına ilişkin açıklaması
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, dün Türkiye demokrasisi için ileride
hatırladığımızda utanacağımız kara bir
gün daha yaşandı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Başkanı Profesör Doktor Şebnem Korur Fincancı,
Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol
Önderoğlu ve Yazar Ahmet Nesin, Özgür Gündem gazetesine destek için
başlatılan nöbetçi genel yayın yönetmenliği kampanyasına
katıldıkları için tutuklandılar, ellerine kelepçe
takılarak cezaevine gönderildiler. O kelepçeler aslında hepimize
takılmıştır.
Aynı zamanda adli tıp uzmanı da olan
Şebnem Korur Fincancı, son olarak, Cizrede yaptığı
incelemelerde çocuk kemikleri bulduğunu rapor etmişti. Erol
Önderoğlu ise Türkiyede hak ihlallerine ilişkin verileri tutan
biriydi, son olarak Cumhurbaşkanına hakaretten dolayı dava
açılan kişilere ilişkin verileri topluyordu. Ahmet Nesin ise
Sivas katliamının faillerine ilişkin tespitler yapıyordu.
Tüm bunlar göz önüne alındığında bu kişilerin neden
tutuklandığını anlamak hiç zor değil. Kafelerde zorbalık
edenler, Genel Başkanımıza kurşun atanlar tutuklanma
gereği duyulmazken hak savunucuları tutuklanıyor. Elbet bu
günler de geçecek ama unutulmasın ki hukuk ve demokrasi bir gün herkese
lazım olacak.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
11.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin buğdayda müdahale alım fiyatlarıyla
ilgili değerlendirmesine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Tarım Bakanı Faruk Çelik, buğdayda
müdahale alım fiyatının açıklanmasıyla ilgili olarak
değerlendirmelerde bulunmuş ve buğdayda piyasa
fiyatlarının şu anda iyi olduğunu belirtmiş,
Fiyatları takip ediyoruz, yeri zamanı gelince bu konuyla ilgili
açıklamaları yapacağız. demiş. Yeri zamanı
geldi, nerede açıklamalar? Ben günlerdir borsaları ve hem de biçim
yapan üreticileri köy köy, tarla tarla takip ediyorum, hâlinden memnun
olanı daha görmedim. Fiyat 80 kuruştan aşağı
düşüyor, üretici mutsuz, biçerdöver parasını veremiyor.
Sayın Bakan, masa başında
fiyatların iyi olduğunu düşünebilirsin ama istersen gel bir
üreticiyi gezelim, bakalım fiyatlar iyi mi, üretici memnun mu?
İşi başında gör, masa başında değil.
BAŞKAN Sayın Benli
12.- İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin, 20 Haziran
Dünya Mülteciler Gününe ilişkin açıklaması
FATMA BENLİ (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle söz
almış bulunmaktayım. Zira dünya siyasetinin en acil çözüm
isteyen sorunlarından birini mülteci sorunu oluşturmaktadır.
Yaşamı sürdürme iç güdüsü, zulümden kaçma
isteği mültecileri ölümü göze aldıkları bir yolculuğa
sürüklemektedir. Bu yolculuk bir tercihin değil bir zorunluluğun
sonucudur. Mülteciler hakkında eleştirilerde bulunmadan önce her
birimizin sadece yaşamımızı sürdürebilmek için
tanımadığımız, bilmediğimiz, kendi
aralarında istemeyen bir toplumda hatta dillerini dâhi bilmediğimiz
bir toplumda yaşamak zorunda kalabileceğimizi düşünmemiz
gerekmektedir. Türkiye, geleneksel devlet aklının sürdürülmediği
iyi bir örnek olarak 3 milyondan fazla Suriyeli ve Iraklıya ev
sahipliği yapmaktadır. Ülkemizin amacı savaş
koşulları yüzünden kendi ülkelerinde barınamayan kişilere
insan onuruna uygun bir yaşam sağlanmasıdır. Aslında
Türkiye tüm dünya ülkelerinin bu konuda sahip olduğu sorumluluğu tek
başına üstlenmiş durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akkuş İlgezdi
13.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, İstanbulun Maltepe ilçesinin Çınar Mahallesinde
yaşayanların 132 dönümlük arazinin özelleştirilmesini protesto
ettiklerine ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, teşekkürler.
Dün Maltepedeki halkımızla bir
aradaydım. İstanbul Maltepe ilçemizin Çınar Mahallesinde
yaşayan vatandaşlarımız seslerini Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına duyurmaya çalışıyorlar. Mahalle
sınırları içerisinde kalan 132 dönümlük Karayolları
arazisinin özelleştirilmesini protesto ediyorlar. Ellerinde kalan tek
yeşil alanın imara açılması Diren Çınar diyerek
isyana götürdü onları. Hukuk mücadelesini başlatmaya hazırlanan
Çınar sakinleri çocukların oynayabileceği, yaşlıların
oturabileceği, halkın nefes alabileceği, herkesin spor
yapabileceği ve en önemlisi bir afet anında güvenli toplanma
alanı olarak kullanabilecekleri bir yeşil alan istiyorlar. Çevre ve
Şehircilik Bakanı Mehmet Özhasekiye buradan sesleniyoruz. Bu alanın
imara açılması olası bir depremde binlerce insanın ölümüne
davetiye çıkartmak demektir. Maltepenin nefes aldığı
önemli bir alanın yitirilmesine göz yummak havanın, suyun ve
yeşilin işgaline izin vermek demektir. Bir an önce bu
yanlıştan dönülerek söz konusu arazinin kamu yararına
kullanılmak üzere asıl sahipleri olan halkımıza iade
edilmesini istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Hüseyin Yıldız
14.- Aydın Milletvekili Hüseyin
Yıldızın, Firuzağadaki vatandaşların yaşam
tarzına yönelik saldırıyı ve ardından yapılan
eylemde polisin şiddet dolu tutumunu kınadığına ve
Cumhurbaşkanının Topçu Kışlasını yeniden
gündeme getirmesinin gündemi değiştirme çabasından başka
bir şey olmadığına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Firuzağadaki
vatandaşlarımızın yaşam tarzına yönelik
saldırıyı ve ardından da yapılan eylemde polisin
şiddet dolu tutumunu kınıyorum. Sayın
Cumhurbaşkanı Erdoğanın bu ortamda Topçu
Kışlasını yeniden gündeme getirmesi ise tırmanan
terörü, liselerde yükselen tepkiyi ve kötü giden ekonomiyi, gündemi
değiştirerek örtme ve insanları kışkırtma
çabasından başka bir şey değildir. Bu milleti bu küçük
hesaplarla bölemeyeceksiniz.
Bu dönemde bizim hep beraber hem turizmi hem de
ekonomiyi canlandırmamız gerekirken Sayın
Cumhurbaşkanı ne hikmetse ötekileştirerek insanları
birbirine düşürüyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Hakverdi, buyurunuz.
15.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Mardinde
yaşanan elektrik ve sulama sorunlarına ilişkin
açıklaması
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta Mardinde ziyaretlerde
bulunduk ve Mardine maalesef, kırk sekiz saatte yalnızca üç saat
elektrik verilebiliyor ve bu verilen elektrik de tek faz olarak veriliyor. Bu
sebeple birçok cihaz çalışmıyordu, kuyulardan sular
çekilemediği için de çiftçiler sulama yapamıyordu ve yine mahsuller
burada perişan olmuştu. Geçen hafta okullar açıkken de
eğitim verilemiyordu çünkü okullara su basılamıyordu elektrik
olmadığı için.
Sayın Enerji Bakanımız, buradan size
sesleniyorum: Bu sorun, sizin çözmekle mükellef olduğunuz bir sorundur.
Lütfen bu sorunu çözün ve o koltuğa akrabalık ilişkisiyle
gelmediğinize zor da olsa biz inanmak istiyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Böyle bir usul yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Hakverdi.
Birer dakikalık konuşmalar sona
ermiştir.
Şimdi, söz isteyen sayın grup başkan
vekillerine söz vereceğim.
İlk söz Sayın Erkan Akçayın.
Buyurunuz Sayın Akçay.
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 20 Haziran
Dünya Mülteciler Gününe ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün, Dünya Mülteciler Günü. Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin raporuna göre, dünya
genelindeki mülteci sayısı 21 milyonu aşmıştır.
Dünyadaki mültecilerin yaklaşık yüzde 23ü, 4 milyon 900 bini Suriye
kaynaklıdır. Suriyedeki iç savaş kaynaklı mülteci sorunu
ülkemizi de çok derinden etkilemektedir. Ne yazıktır ki ülkemizdeki
mülteci sorunu giderek çetrefilleşmekte ve deyim yerindeyse
çatallaşmaktadır. Türk milleti, alicenap ve misafirperver bir
millettir; sofrasını paylaşmaktan hiçbir zaman kaçınmaz ve
mağdurları kucaklamaktan da memnun olur, tarihî geçmişi de bunun
yüzlerce örneğiyle doludur. Ancak, kontrol altına alınamayan,
makul sınırları aşan mülteci sayısı sosyal,
siyasal, ekonomik ve kültürel sorunlara yol açmaktadır. Bu sorun
alanlarından biri de asayiş ve güvenliktir. Bilimsel
araştırmalar, Suriyelilerin demografik verileri, ilin sosyal
dokusundan farklılaştıkça yerel halkın Suriyelileri tehdit
olarak görme ve güvensizlik hissinin arttığına dikkat
çekmektedir; yapılan bilimsel araştırmalar, raporlar bu
şekilde ifade ediyor. Bu durum, bazı illerde etnik ve mezhebi
kutuplaşmaları körükleme potansiyeline de sahiptir. Mülteci sorunu
bir dış politika aracı olmanın ötesinde ülkemizde önemli
sosyolojik ve demografik sorunlara gebedir. Hükûmet, mülteci sorununu tüm
yönleriyle analiz edip muhtemel sorunlar ortaya çıkmadan çözüm üretmek
zorundadır.
Ülkemizdeki mülteci sorunu
sağlık sektörüne de sirayet etmiştir. Ülkemizdeki mülteciler
merdiven altı klinikler açarak sağlık sektöründe de faaliyet
göstermeye başlamışlardır. Bu kliniklerde sahte
diplomalarla çalışanların olduğu da iddia edilmektedir.
Merdiven altı sağlık hizmetleri ülkemizde genel toplum sağlığını
da tehdit ediyor. Hükûmetin bu yönde bir inceleme ve çalışması
var mıdır merak ediyoruz. Eğer yoksa Hükûmet yabancı hekim
politikası doğrultusunda bu kliniklere göz mü yummaktadır?
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
İkinci söz, Sayın Çağlar
Demirelindir.
Buyurunuz Sayın Demirel.
17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 20
Haziran Dünya Mülteciler Gününe ve Özgür Gündem gazetesine destek için
başlatılan kampanyaya katılan yazar ve aktivistlerin
tutuklanmalarının Türkiyenin büyük bir ayıbı olduğuna
ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
20 Haziran -dün-
Birleşmiş Milletlerin 1951 yılında mültecilerin hukuki
durumuna dair sözleşmesinin kabul edildiği gün olarak
belirlenmişti ama bugün, ülkemizde baktığımızda
çatışmaların ve savaşın olduğu dünyada çok az yer
vardır ve bunlarla birlikte mülteci sayısının gittikçe
arttığı, insanların savaştan ve
çatışmalı ortamlardan başka ülkelere göç etmesi ve mülteci
konumunda çalışmasını Türkiye'de ağır bir
şekilde görüyoruz. Burada hem yaşanan iç göçle hem de
dışarıdan gelen, özellikle Suriyede yaşanan savaştan
kaynaklı gelen mültecilere yönelik, en az 3 bini aşkın bir
mülteci olmasına rağmen, bunların çok azının AFAD
kamplarında barındırıldığını ve AFAD
kamplarında yer aldığını biliyoruz ama orada da
yaşanan haksız, hukuksuz uygulamaların, şiddet ve
yaşam şartlarının koşullarının çok kötü olduğunun
yapılan incelemeler sonucunda da açığa
çıktığını bir kez daha vurgulamak istiyorum. O yüzden
Dünya Mülteciler Gününde savaştan ve çatışmadan uzak,
barışın ve özgürlüğün olması gerektiği temelini
bir kez daha yinelemek istiyorum.
Ayrıca dün, gerçekten, Türkiye
açısından -nasıl söyleyeyim- insan hakları
açısından, Türkiyenin geleceği açısından utanç
duyulacak bir süreçle karşı karşıya kaldık.
Biliyorsunuz, Özgür Gündem gazetesinin yayın yönetmenliği için bir
günlük dayanışmadan kaynaklı; yazarlar ve aktivistler, bunlar
oraya destek amaçlı gittiklerinde ne yazık ki kelepçelenerek
cezaevlerine gönderildi. Bu, Türkiyenin büyük bir ayıbıdır.
Türkiye'de özelde, barıştan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Demirel, buyurunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sadece
Özgür Gündem gazetesiyle dayanışma amaçlı gidenler; Sayın
Şebnem Korur Fincancı ve Ahmet Nesin ile Erol Önderoğlunun
örgüt propagandası yapmak iddiasıyla tutuklanmaları ve kelepçelenmeleri
Türkiyenin geldiği durumu bir kez daha ortaya koymaktadır. Biz,
aslında, bu yaşanan durumun yaşanan diğer süreçlerden de
bağımsız olmadığını bir kez daha görüyoruz
ve bu bahsettiğimiz özelde, akademisyenler, yazarlar, normal sıradan
insanlar değil, yıllarca insan hakları savunuculuğu
yapmış ve birçok alanda görev almış, sivil toplum
örgütlerinde görev almış insanlardır. Sadece bir günlük bir
dayanışmayla insanlar cezaevlerine bırakılıp
kelepçeleniyorsa bu, Türkiye açısından, dünya cephesinden de
baktığımızda bir utanç tablosudur. Evet, bunların
geçmişleri var çünkü bunlar barış ve özgürlük için mücadele
ettiler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Üçüncü söz Sayın Özgür Özelin.
Buyurunuz Sayın Özel.
18.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 20 Haziran Dünya
Mülteciler Gününe, Elâzığda meydana gelen kazada 9 mevsimlik
tarım işçisinin hayatını kaybettiğine, 2sinin de
ağır yaralandığına, 24üncü Dönemde görüşülemeyen
bu konuyla ilgili Meclis araştırması komisyonu raporunun ele
alınması gerektiğine ve İlhan Selçukun ölümünün 6ncı
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın grup başkan vekillerinin de dile
getirdiği gibi, dün Dünya Mülteciler Günüydü ve Türkiye, insanlık
tarihinin, özellikle yakın tarihimizin en büyük göçlerinden, göç
dalgalarından ve mülteciler açısından en büyük dramlarından
bir tanesini yaşamaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak parti grubunda
oluşturduğumuz Göç ve Göçmen Sorunlarını İnceleme
Komisyonumuz tarafından dün basınla ve kamuoyuyla
paylaşılan Sınırlar Arasında-İnsanlık
Sınavından İnsanlık Dramına adını
verdikleri ve yaptıkları tüm çalışmaları,
raporlarını kitaplaştırdıkları bir
çalışmayı kamuoyuyla paylaştılar. Bunun hem Arapça,
hem İngilizce olarak hem mültecilere hem de mülteci sorununun
ortakları arasında olması gereken ve birlikte çözüm
aramamız gereken ülke parlamentolarıyla bu raporu
paylaşacağız. Bugün yine bir grubun getirmiş olduğu grup
önerisinde de mülteci meselesiyle ilgili olarak grubumuzun görüşleri ifade
edilecek.
Mevsimlik tarım işçileriyle ilgili, dün
Elâzığda yine bir kaza oldu ve 9 işçi hayatını
kaybetti, 2 mevsimlik tarım işçisi de ağır yaralı.
Hepimiz hatırlayacağız, Temmuz 2015te Manisada 15 işçi ve
Kasım 2014te Ispartanın Yalvaç ilçesinde 17 işçi
hayatını kaybettikten sonra Meclis gündemine grubumuz tarafından
defalarca önerilen bir araştırma komisyonu nihayet 11 Kasım 2014
günü kurulmuştu. Çalışmalarına 13 Ocak 2015te
başlayabilen, Mart 2015te bitirilen Meclis araştırma komisyonu
raporu maalesef 24üncü Dönem çalışmalarının sona ermesi
yüzünden ele alınamamıştı.
Ben tüm parti gruplarını, iktidar
partisini ve sayın milletvekillerini 24üncü Dönemdeki bu Meclis
araştırma komisyonu raporunun bir özel gündemle ele alınacağı
ve ilgili bakanlıkların buradaki çözüm önerilerini
değerlendirerek mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına
çözüm getirilecek ve hayatını kaybeden çok sayıda tarım
işçisinin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
bundan sonraki süreçte benzer
ölümlü kazalara ve benzer dramlara sebebiyet vermeyecek şekilde 24üncü
Dönem raporunun Meclis tarafından ele alınması gerektiğini
düşünüyor, bu konuda Mecliste gündeme getireceğimiz, önümüzdeki
günlerde Meclis gündemine önereceğimiz böyle bir çalışmanın
siyasi partiler tarafından destekleneceğini ümit ediyoruz.
Ayrıca, İlhan Selçuk 21 Haziran 2010da
hayatını kaybetmişti. Biliyorsunuz, İlhan Selçuk Ziverbey
Köşkünde 12 Eylül darbecileri tarafından işkenceden
geçirilirken bunu Türkiyeye ihbar etmişti yazılarının ilk
harfleriyle ve maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından da
ölmeden önce bir terör örgütü üyeliğiyle suçlanıyordu. O gün
taşeron üst işveren ilişkisi içinde oldukları kişilerle
yaşadıkları çelişkiden sonra o gün İlhan Selçuka
terörist diyenlerin bugün Mecliste onun manevi huzurunda özür dilemeleri
gerektiğini söylüyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
Son söz Sayın Bülent Turanındır.
Buyurunuz Sayın Turan.
19.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, 20 Haziran
Dünya Mülteciler Gününe ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Malumunuz dün Dünya Mülteciler Günüydü. 65
milyondan fazla insan bugün bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşen
katliamlar ve zulümler yüzünden vatanından mahrum, uzak yaşamaktalar.
Bu sayı geçen yıl 5 milyon daha arttı. Bu da gösteriyor ki
mülteci meselesi insani krizlerimiz arasında maalesef birinci sırada.
Bu sorun siyasi bir sorun değil, bu sorun insani bir sorun. Mültecilerin
umutla bakabildikleri bir dünya inşa etmek hepimizin ortak
sorumluluğu. Şükürler olsun ki bir siyasetçiden öte, Türkiye
Cumhuriyetinin onurlu bir vatandaşı olarak ülkemizin mültecilere
karşı bakış açısı ve mülteci politikası
bizleri gururlandırıyor. İkinci Dünya Savaşından
sonraki en büyük göç dalgasının neden olduğu insani dram
karşısında Türkiye üzerine düşeni yapmaya
çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler raporuna göre
Türkiye, en çok mülteci barındıran ülke durumundadır.
Bu vesileyle, Dünya Mülteciler Gününün bütün
insanlığa sorumluluklarını hatırlatmasını
diliyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır; ayrı ayrı
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 19
milletvekilinin, Hatay ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/235)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Hatay ilinin sorunlarının tespit
edilerek alınacak önlemlerin belirlenmesi" amacıyla
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Erkan Akçay (Manisa)
4) Baki Şimşek (Mersin)
5) Mustafa Mit (Ankara)
6) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
7) Deniz Depboylu (Aydın)
8) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
9) Arzu Erdem (İstanbul)
10) Kamil Aydın (Erzurum)
11) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
12) Erkan Haberal (Ankara)
13) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
14) Seyfettin Yılmaz (Adana)
15) Zühal Topcu (Ankara)
16) Mehmet Erdoğan (Muğla)
17) Kadir Koçdemir (Bursa)
18) Zihni Açba (Sakarya)
19) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
20) Erhan Usta (Samsun)
Gerekçe:
Hatay ili, 2014 yılı itibarıyla 1
milyon 519 bin 836 nüfusa sahip ülkemizin en kalabalık 13üncü şehri
olup doğusunda ve güneyinde Suriye, batısında Akdeniz,
kuzeybatısında Adana, kuzeyinde Osmaniye ve kuzeydoğusunda
Gaziantep bulunmaktadır.
1970'lerde İskenderun'da, Türkiye'nin üçüncü
demir çelik fabrikası olan İskenderun Demir ve Çelik AŞnin
kurulmasıyla ilin sanayi potansiyeli iyice gelişmiştir ve yan
sanayilerin de gelişmesini sağlamıştır.
İskenderun Körfezi, bugün en büyük demir çelik işleme ve üretim yeri
hâline gelmiştir, Ancak yüksek sanayi istihdamına rağmen Hatay,
2013 verilerine göre yüzde 12,2yle Türkiye'deki 70 ilden daha yüksek bir
işsizlik oranına sahiptir.
Yoğun tarımın
yapıldığı Amik Ovasında yazın kuraklık,
kışın ise sel baskınları ile verim alamayan
çiftçilerin yaşadığı sorunlar ve Hatay genelindeki tüm
çiftçilerin sulama için kullandığı elektrik enerjisi ve üretim
girdisi olarak kullanılan akaryakıt maliyetlerinin yüksek olması
büyük sıkıntı yaşanmasına neden olmaktadır.
İlimizde ihracata yönelik lojistik sektöründe
sorunlar yaşanmaktadır. Cilvegözü ve Yayladağı
sınır kapılarının kapanması nedeniyle kara
yoluyla yapılan ihracat tamamen durma noktasına gelmiştir ve geniş
bir coğrafyada rekabet gücü kaybedilmiştir. Lojistik sektöründeki
sorunlar için geliştirilen Ro-Ro
taşımacılığı da sorunları gidermede yeterli
olmamaktadır.
İlimizde başta sanayi olmak üzere, üretim
yapan KOBİleri ve genel olarak ticareti olumsuz etkileyen elektrik
kesintilerinin azaltılması için enerji dağıtımı
ve elektrik altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir.
Suriye'deki iç savaş ve beraberinde meydana
gelen siyasi göç, Suriye'ye sınırı olan bölge
coğrafyasını yakından etkilemiştir. BM öngörüsüne
göre, Suriye'ye komşu ülkelerde mülteci sayısının 5 milyona
yaklaşacağı ve Türkiye'de de bu sayının 2,5 milyonu
aşacağı tahmin edilmektedir. Şu anda kamplarda
yaklaşık 300 bin Suriyeli sığınmacı, devletimizin
sağladığı imkânlarla barınmaktadır.
Sığınma kampları dışında da yüz binlerce
insan ülkemizde barınmaktadır. Suriyeyle sınırı
bulunan Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis
illerimiz arasında en uzun kara sınırı 276,9 kilometreyle
(yüzde 31,5) Hatay iline aittir. Bu nedenle Suriye'deki iç karışıklıklardan
en çok etkilenen illerimizin başında Hatay gelmektedir.
Suriyelilerin geçişi sırasında ülkeye
kaçak mal girişi de olmaktadır. Hatta, Suriyelilerin bir
kısmı düzenli bir şekilde ülkeye kaçak mal girişiyle
uğraşmaktadır. Bu şekilde getirilen çok çeşitli mallar
ya sokaklarda ya da açtıkları iş yerlerinde
satılmaktadır. Bu durum ilçe halkını olumsuz
etkilediği için konuya ilişkin önlemlerin alınması bir
gerekliliktir.
Kentler kaldıramayacağı bir nüfus
karşısında belediye hizmetlerinin yetersiz kalmasına ve
çeşitli sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Turizm, inanç ve kültür turizmi konusunda sahip olduğu potansiyele
rağmen Hatay'ın kültür varlıklarının korunamaması
ve sahip olunan turizm potansiyelinin değerlendirilememesi önemli bir sorundur.
Hatay'ın kent ekonomisi alanındaki sorunlarının
başında yüksek işsizlik oranı, sanayi sorunu ve
sanayi-teknoloji ilişkisinin zayıflaması gelmektedir. Suriye'den
gelen göç nüfusuyla beraber emlak fiyatlarının yükselmesi de
yaşanan önemli sorunlardan birisidir.
Türkiye demir çelik üretiminin yüzde
40'ının gerçekleştiği ve tesislerinde 18 bin işçinin
çalıştığı Hatay'ın İskenderun ve Dörtyol
ilçelerinde bu sektörde baş gösteren kriz ile üreticilerin
tamamının üzerindeki mali baskıdan dolayı birçok firma dünyayla
rekabet etmekte zorluk yaşamakta ve sektörden de ayrılmayı
düşünmektedir. Yaşananların acı reçetesi sonucu
firmaların işçi çıkarmaya ve üretimi durdurmaya
başlamaları acil çözüm bulunması gereken sorunların
başında gelmektedir.
Ülkemizin önemli illerinden olan Hatay'ın
yaşadığı sorunların tespit edilerek alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırmasının
açılmasında yarar görülmektedir.
2.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve 22
milletvekilinin, İŞKURla ilgili şikâyet ve iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde güvencesiz ve esnek çalışmayla
işsizlik ranta dönüştürülerek âdeta emek sömürüsüne dayalı ucuz
iş gücü sektörü hâline getirilmiştir. Bu sebeple de Toplum
Yararına Program'la geçici işçi alımlarında bile
İŞKURun aile ve parti" bağı üzerinden alım
yaptığı yazılı ve görsel basında yer
almıştır. İŞKUR hakkında gelen şikâyetlerin,
medyada yer alan iddiaların araştırılması ve
vatandaşlarımıza kalıcı ve güvenceli iş
imkânlarının ele alınması amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederiz.
1) Kadri
Yıldırım (Siirt)
2) Meral Danış
Beştaş (Adana)
3) Behçet
Yıldırım (Adıyaman)
4) Berdan Öztürk (Ağrı)
5) Dirayet Taşdemir (Ağrı)
6) Sırrı Süreyya
Önder (Ankara)
7) Ayşe Acar
Başaran (Batman)
8) Mehmet Ali Aslan (Batman)
9) Saadet Becerekli (Batman)
10) Hişyar Özsoy (Bingöl)
11)
Mizgin Irgat (Bitlis)
12) Altan
Tan (Diyarbakır)
13)
Çağlar Demirel (Diyarbakır)
14)
Feleknas Uca (Diyarbakır)
15)
İmam Taşçıer (Diyarbakır)
16)
Nimetullah Erdoğmuş (Diyarbakır)
17)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
18) Sibel
Yiğitalp (Diyarbakır)
19) Ziya
Pir (Diyarbakır)
20)
Mahmut Toğrul (Gaziantep)
21)
Abdullah Zeydan (Hakkâri)
22)
Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır)
23) Erdal
Ataş (İstanbul)
Gerekçe:
5510 sayılı Kanunun 4'üncü
maddesinin (2)nci fıkrasına 2/11/2011 tarihinde eklenen (g) bendiyle
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından uygulamaya
konulan Toplum Yararına Programın (TYP) amaçları
"İşsizliğin yoğun olduğu dönemlerde veya yerlerde
doğrudan veya yüklenici eliyle toplum yararına bir iş ya da
hizmetin gerçekleştirilmesi yoluyla özellikle istihdamında zorluk
çekilen işsizlerin çalışma alışkanlık ve
disiplininden uzaklaşmalarını engelleyerek iş gücü
piyasasına uyumlarını gerçekleştirmek ve bunlara geçici
gelir desteği sağlamak amacıyla İŞKUR tarafından uygulanan
programlardır." şeklinde ifade edilmiştir. Dokuz ay süreyle
haftada en fazla kırk beş saat çalışmak üzere geçici olarak
istihdam edilen vatandaşların belirlenmesi mevzuata göre noter
kurası, liste yöntemi ve yüzde 80 noter kurası, yüzde 20 liste yöntemi
olmak üzere üç şekilde yapılmaktadır.
TÜİK verilerine göre Eylül 2014
işsizlik oranı yüzde 10,1 iken işsiz sayısı 2015
yılı Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 39
bin kişi artarak, 3 milyon 103 bin kişi olmuştur. TÜİK'e
göre Eylül 2015 işsizlik oranı ise yüzde 10,3 olarak
belirlenmiştir. Yine aynı dönemde; tarım dışı
işsizlik oranı 0,3 puanlık azalışla yüzde 12,4 olarak
tahmin edilmektedir. Bunun yanında, bölgeler arası yatırım
ve sanayi alanındaki fırsat eşitsizliğinin doğal
sonucu olarak en yüksek işsizlik oranlarına Kürt bölgesinde
rastlanmaktadır. TÜİK verileri de en yüksek işsizlik
oranının yüzde 15,6yla Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
olduğunu göstermektedir. Buna bağlı olarak Mardin, Batman, Siirt
ve Şırnak işsizliğin en yüksek olduğu Kürt
şehirleridir. Söz konusu bu kentler, işsizliğin en yüksek
seviyede olmasının yanında yüzde 34,8le en düşük
istihdamın görüldüğü yerlerdir.
Ülkemizdeki işsizlik
gerçeğine rağmen Toplum Yararına Programın adil bir
şekilde uygulanmadığına dair şikâyetler gelmektedir.
Dolayısıyla işsizliğin AKP il ve ilçe yöneticileri
tarafından suistimal edildiğine dair bilgiler almaktayız.
Özellikle son birkaç yıldır işçi alımlarında mülakat
yönteminin kullanılması, toplum içinde aile ve parti
bağları üzerinden torpil yapıldığı
iddialarını güçlendirmiştir. Özellikle noter kurasıyla
işçi alımlarının 2012 sonrasına bırakılarak
mülakatla alımlara başlanması, vatandaşlarımızda
bu kaygının gelişmesine neden olmuştur.
Seçim bölgem Siirt'te de basında
Geçen sene (2013) alınan işçilerin yüzde 80'i kurayla
alınırken yüzde 20'si iktidar kanalıyla alındı.
İddialara göre geçen sene bu iddialardan dolayı İŞKUR
müdürü ile AKP'nin o zamanki il başkanı arasında büyük bir
anlaşmazlık çıkmış, İŞKUR müdürünün kura
ısrarına rağmen, il başkanı en sonunda yüzde 20ik bir
kotayı koparabilmişti. Bu sene (2014) harekete geçen iktidar partisi,
pastanın tümünü eline alarak mülakatla yüzde 100'ünü
alacağını duyurdu." iddiaları yer almıştır.
Bu yıl 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesinde de AK PARTİnin
işsiz vatandaşlardan oy devşirmek için İŞKUR
kanalıyla çeşitli vaatlerde bulunduğu ve İŞKUR
çalışanlarıyla buluşmalar gerçekleştirildiği, bu
buluşmalarda parti propagandaları yapıldığı
iddiaları da yazılı ve görsel medyada yer
almıştır.
Kalıcı ve güvenceli istihdam yaratmak
devletin görevi olsa da AKP döneminde güvencesiz ve esnek çalışmayla
birlikte işsizlik rant hâline getirilmiştir. Geçici çözümlerle
işsizlik, âdeta emek sömürüsüne dayalı ucuz iş gücü sektörü olmuştur.
TYP kapsamındaki geçici işçi alımlarında bile emek
sömürüsüyle vatandaşlarımız mağdur edilmiştir.
3.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKPnin başta Irak ve
Suriye olmak üzere dış politikasının iflasına
ilişkin sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/237)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
AKP'nin başta Irak ve Suriye olmak üzere
dış politikasında yaşanan iflasla ilgili olarak gerekli
tespitlerin yapılması, iflas politikalarından
halklarımızın zarar görmesinin önüne geçilmesi ve yapısal
politik değişikliklerin oluşturulması amacıyla
Anayasa'nın 98'inci İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grubu Başkan Vekili
Gerekçe:
Türkiye'de dış politikanın çoklu
ilişkilere dayanması ve bölgesel güç konumuna gelinmesi
kapsamında 'komşularla sıfır sorun sloganıyla
devreye konan AKP dış politikası, stratejik derinlik
iddiasına sahip olsa da Orta Doğu ve Arap dünyasındaki stratejik
dönüşümleri anlamaktan uzak kalmış ve çöküş
yaşamıştır. Arap Baharı'ndaki toplumsal
direnişlerin ve Suriye'deki iç savaşın yapısal politik
değişim enerjisi taşıdığını fark edemeyen,
Orta Doğu'da tüm kartları iflas edince tek çare olarak Kürtlerin
haklarını kazanmamasına yönelen AKP iktidarı dış
politikada diplomatik düzlemde ilişkilenebileceği tek ülke kalmayacak
şekilde yalnızlaşmıştır. AKP hem Arap
Yarımadası ve Orta Doğu'da gelişen siyasal süreçleri
çözümleyememiş hem de Kürtlerle kurması muhtemel bir ittifakla Orta
Doğu'da söz sahibi olmasını getirecek treni
kaçırmıştır. Değerli yalnızlık adı
altında ironikleştirilen bu tabloda Türkiye, Orta Doğu'nun
yeniden dizayn sürecinde oyunun dışında
kalmıştır.
Türkiye'nin oyun dışında
kalmasına sebep olan dört spesifik dış politikası örnek
olarak verilebilir. Suriye'de başlayan iç savaşta Esad
karşıtlığını çeşitli çetelere destek üzerinden
kurması politik iflasın önemli sebeplerden biridir. Bir diğer ve
en önemli sebep ise Rojava'da halkların kantonlar
aracılığıyla kendi öz yönetimlerini kurmasına yönelik
düşmanca tavırdır. Irak'ta ise baştan beri Sünni hat
siyaseti kurmaya çalışan AKP dış politikası, en son
Başika'ya asker göndermişti. Başika'ya asker gönderilmesine Irak
ve ABD başta olmak üzere dünyanın tüm devletleri tepki göstermiş
ve Cumhurbaşkanının Askerlerimiz geri çekilmeyecek. demesinden
sadece bir iki gün sonra askerler Başika'dan çektirilmiştir. Suriye
ve Irak'ın yanı sıra İsraille olan ilişkiler de
dış dış politikanın iflas manzaralarından birine
işaret etmektedir. 2010 yılında Mavi Marmara olayından
sonra dondurulduğu ifade edilmişti. İlişkilerin
dondurulmuş olduğu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan
İsrail aleyhine çok sayıda açıklama yapmış ve
ilişkilerin başlaması için çok sayıda şart
sıralamıştı. Erdoğan 13 Temmuz 2014 tarihli bir
konuşmasında 400 ton bomba indiriyor, bomba. Terör estiriyor, terör.
Türkiye-İsrail normalleşsin. Tamam. Ben dedim ki: Özür dileyecekler,
tazminat verecekler, Filistine ambargoyu kaldıracaklar. Bombalar gene
inmeye başladı. Bizim İsraille normalleşme sürecini
başlatmamız mümkün değil. ifadelerini
kullanmıştı.
Suriyede Kürtler başta olmak üzere otokton
halkların muhatap alınması yerine çetelerle iş
tutulması, Irakın egemenlik haklarına saygı
duyulmaksızın mezhepçi bir noktaya savrulması, İsraile
konulan şartlar yerine getirilmemesine ve Gazze ablukası devam
etmesine rağmen 20 milyon dolar tazminatla ilişkilerin tekrar
başlatılma aşamasına gelinmesi, Kürtlerin
haklarını almalarına yönelik karşıt tutum sergilenmesi
gibi iflas noktalarına ek olarak Avrupa Birliği, Rusya ve ABDyle de
ilişkilerin gerilmesi neticesinde dış politikada çöküş netleşmiştir.
Öyle ki, Türkiye dünyada diplomatik ilişki kuracak devlet bulmakta
zorlanmaktadır.
Türkiye, AKP iktidarıyla birlikte dış
politikada ideolojik saplantılardan kurtulunamaması ve geçmişe
yönelik mistik özlemlerin günümüz gerçekliğiyle örtüşmediği
gerçekliğinin kabullenilememesi yüzünden ülke sathında gelecekle
ilgili kaygılara maruz kalmaktadır. AKPnin iflas etmiş
dış politikası hem Türkiyedeki iç gerilimleri beslemekte hem de
uluslararası arenada Türkiyenin herhangi bir yan rol bile
alamamasına sebep olmaktadır.
Türkiye'nin değerli yalnızlık
ironisinden kurtulmasına AKP tarafından çare olarak görülen
İsraille yakınlaşma meselesi, esasında, iflasın
mührünün dış politika kapısına vurulması demektir.
Çünkü İsrail AKPnin hiçbir şartını kabul etmemişken
normalleşmenin yaşanması, iki ülke arasında bir diplomatik
yakınlaşmadan çok daha fazlasıdır. Türkiye, mezhepsel hat
merkezli dış politikasının yanında İsraille de
ilişki kurarak çöken dış politikasını ayağa
kaldırmaktadır. Oysaki devletleri ve devletlerin zulmünü görmeyen,
duymayan bir tavra bürünmek hâlâ Orta Doğuda yaşanan
değişim sürecini anlamamak demektir.
Nihayetinde, bugün AKP dış politikası
yüzünden Türkiye büyük bir kaos yaşamaktadır. TBMMnin acilen devreye
girmesi ve doğru bir dış politika oluşturması
gerekmektedir. Çünkü AKPnin dış politikadaki iflasının
maliyeti kendisinin boyunu aşmaktadır. Bu kapsamda, dış
politikada zulüm egemenlerinin ve çetelerin değil, halkların muhatap
alınması ve Kürtlerin siyasi gücüyle hem içeride hem dışarıda
eşit stratejik ittifaka gidilmesi iflasa çare olacak öneriler olarak
durmaktadır.
Bu öneriler zenginleştirilebilir. Fakat
öncelikle AKPnin iflas eden dış politikasına ilişkin
TBMMnin devreye girmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, AKPnin başta
Irak ve Suriye olmak üzere dış politikasında yaşanan
iflasla ilgili olarak gerekli tespitlerin yapılması, iflas
politikalarından halklarımızın zarar görmesinin önüne
geçilmesi ve yapısal politik değişikliklerin
oluşturulması için bir Meclis araştırması
açılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, mülteci kadınların
ve çocukların karşı karşıya kaldıkları
şiddetin boyutlarının ortaya konması, kapsamlı ve
uluslararası mülteci hukuku çerçevesinde bir mülteci
politikasının oluşturulması amacıyla 21/6/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
21 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
21/06/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 21/06/2016 Salı
günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
21 Haziran 2016 tarihinde Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel tarafından
verilen (2297 sıra numaralı) Mülteci kadınların ve
çocukların karşı karşıya kaldıkları
şiddetin boyutlarının ortaya konması, kapsamlı ve
uluslararası mülteci hukuku çerçevesinde bir mülteci
politikasının oluşturulması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 21/06/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde söz talep eden sayın
milletvekillerine söz vereceğim; lehinde ilk konuşmacı Bedia
Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından
alkışlar)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
HDP olarak sunmuş olduğumuz
araştırma önergesi üzerine grubum adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle dün hukuksuz
bir şekilde, TİHV Başkanı Sayın Profesör Doktor
Şebnem Korur Fincancı, yazar Ahmet Nesin ve Sınır
Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlunun tutuklanması
kararının tamamen siyasi olduğunu, bu arkadaşlarımızın
özel olarak seçildiğini ve bilim insanlarına, gazeteci ve yazarlara
dönük baskı ve tehdit anlamına gelen açık mesajlar olduğunu
belirterek başlamak istiyorum. Bu karar, kamuoyunun vicdanını
sarsar niteliğiyle kesinlikle hukuki değil, Cizrede vahşet
bodrumlarında işlenen suçları bilimsel gerçeklerle ortaya koyan,
son bir yıldır Kürt illerinde yaşanan şiddeti, ölümleri,
infazları yazan ve teşhir edenlere karşı gözdağı
amacıyla ve siyasetinizin bir parçası olarak
yapıldığını biliyoruz. Bu üç arkadaşımız
son bir yıldır canı pahasına ve her an tutuklama tehdidiyle
gerçekleri yazan Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak ve
gazeteciliğin bir suç olmadığını anımsatmak ve
buna dikkat çekmek için sadece bir günlüğüne genel yayın yönetmeni
olmuşlardı. Bugün tüm dünya aynı açıklıkla bu
tutuklama kararının hukuki değil özenle seçilmiş isimlere
ve çevrelere karşı siyaseten yapıldığını
konuşuyor ve kınıyor. Karar hukuki olmadığı gibi
meşru da değildir. Unutmayın, tarih bu karara talimatla imza
atan hâkimi değil, bu üç ismi ve gazetecilik yaptığı için
cezaevlerinde tutsak olan gazetecileri hatırlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, dünyada her yıl
giderek daha çok insan, yaşadığı toprakları terk etmek
zorunda kalıyor; bunların bir kısmı ülke içinde bir yerlere
göç ederken bir kısmı da yaşadıkları ülkeyi terk etmek
zorunda kalıyor. Dünya, sonuçları itibarıyla bir daha asla
denilen İkinci Dünya Savaşından beri yaşanmayan bir
mülteci nüfusuyla karşı karşıyadır. Ülkelerindeki
savaşlardan, baskıcı rejimlerden, işkence görmekten veya
öldürülmekten kaçan milyonlarca insan bugün başka ülkelere
sığınmak zorunda kaldı ve kalmaya devam ediyor. Kendi
ülkelerinden canlarını kurtarmak için kaçan mülteciler, gittikleri
ülkelerde de hayatta kalma mücadelesi vermeye devam ediyorlar.
Genel olarak mülteci kavramını
kullanıyoruz aslında ama mültecilik hukukunda kavramlar statü
belirleme amacıyla tanımlanmıştı ayrı ayrı.
Türkiye'nin coğrafi çekinceyle taraf olduğu 1951 Cenevre
Konvansiyonuna göre Türkiyeye Batıdan gelenler mülteci statüsündedir
ancak Doğudan gelenler sığınma prosedürüne tabi
tutulmaktadır; kitlesel hareketlerle gelenler ise geçici koruma
prosedürüne tabidir. 2011 yılından itibaren Suriyeden gelenler
işte bu geçici koruma kapsamında olması gerekenlerdir. Ancak
Türkiye iç savaşın ilk yıllarından beri gelen gruplara
misafir diyerek bir statü tanımamıştır ve bu söylemler
genellikle manipülasyon amacıyla kullanılmıştır. Geçen
süre içerisinde Türkiyeye sığınanların sayısı 3
milyonu aşmış durumdadır. Bu nüfusun sadece 260 bini hiçbir
sivil denetime izin verilmeyen AFAD kamplarında kalmaktadır.
AKP iktidarı, her fırsatta, insani
görevini yaptığını ve Suriyeden gelenlere kucak
açtığını belirtiyor. Ancak, hükûmetlerin üzerine düşen
sorumluluk, bu kişilere bir statü belirlemek ve bu statünün çerçevesini
evrensel insani değerlere uygun hâle getirmektir. Unutmayın ki hiç
kimse isteyerek kendi topraklarından, anılarından,
mezarlarından, sosyolojik bir varlık olarak kendini var eden
değerlerden ayrılmaz, ayrılmak da istemez. Mültecilik bir tercih
değil, bir gün herkesin başına gelebilecek bir zorunluluktur
sadece.
Değerli milletvekilleri, bu Meclis kürsüsünden
bizler defalarca ülkemizdeki mültecilerin maruz kaldığı
şiddetten, ayrımcı uygulamalardan, ucuz iş gücü olarak
kullanılmalarından, kadınların ve çocukların
fuhşa sürüklendiğinden ve cinsel istismara maruz
kaldıklarından bahsettik ve araştırılmasını
istedik. Öte yandan, geri gönderme merkezlerindeki yaşam hakkı
ihlalleri başta olmak üzere, meydana gelen hak ihlallerini, işkence
sonucu ölüm olaylarını, sınırlarda yaşanan
yargısız infazları, kötü muameleleri, kaybolan mülteci
çocukları yine yasama faaliyetimiz çerçevesinde ilgili bakanlıklara
defalarca sorduk. Ancak, bugüne kadar hiçbir Meclis araştırması
talebimiz kabul edilmedi ve sorduğumuz soruların tamamı
cevapsız kaldı.
Sadece insan hakları çevrelerinin ve hak
savunucularının çabalarıyla ve mecburen bazı davaların
açılmış olması bu sorunla mücadele edildiği
anlamına da gelmemektedir. Bu soruşturmalarda etkin soruşturma
yapılmamaktadır ve failler cezasız kalmaya devam etmektedir.
Sadece küçük bir örnek vermek istiyorum: Vanda geçen sene bir kişinin
geri gönderme merkezinde bir polisin işkencesi sonucu öldürüldüğü
iddiasıyla bir yargılama başlatıldı. Ancak tam bir
yıldır bu konuda herhangi olumlu bir adım
atılmamıştır, ileriye gidilmemiştir. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı müdahil olmamıştır, bu
konudaki samimiyeti zaten gözler önüne seriyor bu davranış. Birçok
çevrenin müdahillik talebi de kabul edilmemiştir, sadece, bugünkü
yargılamada çocuk alanında çalışan avukatlar
ağının müdahillik talebi kabul edilmiştir. Umarız
etkili bir soruşturma yapılır.
Az önce de belirttiğim üzere, sadece toplam
mülteci nüfusunun yüzde 10unun kalabildiği AFAD kamplarındaki ve
bütün Türkiye'deki sığınmacı ve mülteciler, maruz
kaldıkları ayrımcı uygulamalar ve hak ihlalleri nedeniyle
bir an önce Türkiyeden ayrılmak istiyorlar. Çaresizlikten insan
tacirlerine terk edilmiş durumdadırlar ne yazık ki.
AByle geri kabul anlaşması
görüşmeleri başlayana kadar her gün Akdenizde boğularak ölen
yüzlerce insanın haberini alıyorduk. Aylan bebeğin cansız
bedeninin fotoğrafları hâlen hafızalarımızdadır.
Fakat gariptir ki görüşmelerin başlamasıyla beraber,
Akdenizdeki ölümlü olaylar birdenbire kesilmiştir. Bu durum, Türkiyenin
isterse gerekli tedbirleri alabileceğinin bir kanıtı
olmaktadır. Bir televizyon programına canlı yayınla
bağlanan bir insan kaçakçısı hiç çekinmeden Devletimiz evvelce
rıza gösteriyordu. demiştir ve bu söylem bile Hükûmetin, siyasi
iktidarın mülteciler üzerinden bir hesap peşinde olduğunu
açıkça ortaya koymuştur. Hükûmet, hiçbir şekilde, mültecilerin
yaşadığı insanlık dramını temel insani
ölçütler içinde dahi ele almamış, sadece Avrupa Birliğine
şantaj malzemesi olarak kullanmıştır; bu insanların,
Türkiyede, 19uncu yüzyıl Avrupasındaki kölelik düzeninin
şartlarına benzer şekilde karın tokluğuna
çalıştırılmalarına göz yumarak onları ucuz
iş gücü olarak da gördüğünü hiçbir tedbir almayarak
kanıtlamış durumdadır. Daha birçok örnek verebiliriz.
AFAD kamplarındaki bizim sistematik
olduğunu bildiğimiz işkence, tecavüz başta olmak üzere
orada neler yaşandığını, sivil toplum örgütlerinin,
bağımsız gözlemcilerin veya siyasi partilerin denetimine
açmayarak aslında orada işlenen suçların örtbas edilme gayesi
olduğunu açıkça gözler önüne sermiş durumdasınız.
Orada ne yazık ki işlenen suçlar örtbas ediliyor ve sorumlu kamu
görevlileri de korunmaya devam ediliyor. Madem kucak açtınız, madem
Biz insanlık görevimizi yaptık. diyorsunuz, o zaman gelin, bu
kamplarda neler yaşandığını, ortaya atılan
iddiaları, hep birlikte bir araştırma komisyonu kurarak
inceleyelim, araştıralım.
Sonuç olarak şunu belirtmek isterim ki göçlerin
en temel nedeni savaşlardır. Göçü engelleyerek ya da göçü engelleyici
tedbirler alarak bu sorunu, mülteci sorununu çözemezsiniz. Öncelikle, herkesin
kendi vatanından ayrılmasına neden olan savaş ve
çatışmaları durduracak adımlar atmalısınız.
Son olarak da sığınma
hakkının temel bir insan hakkı olduğunu yeniden
anımsatarak Türkiyenin, mültecilere yönelik yeni bir iltica sistemi
oluşturması gerektiğini ve 1951 tarihli Cenevre Konvansiyonuna
konulan coğrafi çekince şartını derhâl kaldırması
gerektiğini belirtiyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özgökçe Ertan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
aleyhinde birinci konuşmacı Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; grubum adına Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde konuşacağımız mülteci
sorunlarıyla ilgili bir komisyonda görevliyiz. Öncelikle, önergenin kendi
içerisinde, günün anlam ve önemine uygun olarak verilmiş
olmasını anlamlı buluyoruz. Anlamlı bulmanın yanı
sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu,
Genel Kurulun genel görevlerinin dağılımı içerisinde
Mülteci hakları ya da sorunu konusunu tartışalım. üst
başlığıyla İnsan Hakları Komisyonunda
tartıştıktan sonra, ortak bir kararla, tüm parti
gruplarının ortak bir kararıyla bu meseleyi anlamaya, kavramaya
ve kamuoyunu daha çok bilgilendirmeye yönelik, adı da Mülteci
Hakları Alt Komisyonu olarak belirlenen bir komisyon kurmuştur. Bu
Komisyon vardır ve bu Komisyonun, Mecliste grubu bulunan tüm siyasi
partilerin nispetinde de temsilcileri vardır ve kanaatim o ki her
komisyonun çalışmasına saygı duymakla beraber üyesi
olduğum Mülteci Hakları Alt Komisyonu da gerçekten çok titiz
çalışmalar yaparak Türkiyedeki, dünyadaki gelişmeleri
yakın takip edip hem teorik hem pratik saha çalışmalarına
devam etmektedir.
Bu kısa bilginin ötesinde, bu meselenin
Türkiyenin meselesi olmanın çok çok ötesinde insanlığın
ortak bir problemi olduğu gerçeğini hatırlatmak istiyorum. Bugün
itibarıyla Birleşmiş Milletler Genel Sekretaryasının
yaptığı açıklamalar da bu hakikati bir kez daha ifade
etmiştir. Ban Ki-moon Kendi vicdanımla ifade ediyorum ki bu sorunla
biz yeteri kadar baş edemiyoruz ve çözüm üretemiyoruz. ifadesini
kullanmaktadır.
Memlekete şöyle bir
baktığımızda, gündelik yaşamımız içerisinde
Suriye krizinden sonra Türkiye bu konuyu çok daha yakın hissetmeye
başladı. Sokaklarda dilenci olarak görülen Suriyeliler ya da günlük
hayatın içerisinde özellikle birtakım şehirlerimizde, artık
her şehrimizde diyebileceğimiz demografik anlamda aramızda
yaşayan Suriyeli misafirlerimizin varlığıyla Türkiye bu
hakikati görmeye başladı ama arka planına
baktığımızda bu coğrafyanın kaderi son üç
asırdır kendi ülkesinde sorun yaşayan pek çok insana kucak açmasıyla
kendisini göstermiştir. Bu kucak açışlar kendi içerisinde bu
topraklara ilk etapta bir yükmüş gibi gözükse de zaman içerisinde bu gelen
insan kaynaklarının fırsata dönüştüğünü ve bizi
harmanlayarak, kültürümüzü harmanlayarak bir insan kaynağı dinamizmine
dönüştüğünü görüyoruz.
Bugün itibarıyla ülkemizde bulunan
yaklaşık 3 milyon Suriyelinin benzeri durumla ilgili cümlelerini
kurmak için henüz erken. Gündelik hayatta bunun mağduriyetini yaşayan
kendi vatandaşlarımızın da olduğu bir ortamda bu
cümleleri ön bir cümle olarak kurmak belki olumsuz ya da farklı
yorumlanabilir ama sosyolojik anlamda düşündüğümüzde, bireyin ömrü
değil de devletlerin ömrünü hesaba kattığımızda
eğer bugün itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti bir vizyonla
gerekli tedbirlerini alarak gerekli stratejileriyle bu insan
kaynaklarını çok iyi değerlendirebilirse bunun da gelecekte
olumlu işlere dönüşeceğini hatırlatmak isterim. Yani gelen
Suriyeli mültecilerin arasında çok nitelikli, vasıflı insan
kaynaklarının da olduğu yönünde kamuoyuna mesajların
verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mülteci denildiğinde
sürekli sokaklarda, olumsuzluklara maruz bırakılmış,
dezavantajlı bu mağdur insanların hikâyeleri, öyküleri gündeme
geliyor ama katma değer olarak ülkemize değer katan insanların,
bilim olarak değer katan insanların varlıklarını da
Türkiye kamuoyuna, Türk milletine göstermenin faydalı
olacağını düşünüyorum.
Öte yandan, bugün itibarıyla 5 milyon kişi
Suriye krizinden sonra evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bunun 3 milyonu
Türkiyenin hissesine düştü. Dünyada mülteci sayısının 63,5
milyona ulaştığı açıklaması yapıldı
bugün. Dünyada 2 dakikada ortalama 24 kişi evini terk etmek zorunda
kalıyor. 3,2 milyon kişi gelişmiş ülkelere
sığınma başvurusunda bulundu. En fazla mülteciye kaynak
teşkil eden ülkeler -ülkelerindeki problemlerinden kaynaklı- Suriye,
Afganistan ve Somali; toplam mültecilerin yüzde 54ü bu üç ülkeden dünyaya
dağılıyor. Suriyede 2011 yılından beri 5 milyon
kişi mülteci durumuna düştü. Mültecilere en fazla ev sahipliği
yapan ülke de Türkiyedir; Türkiyenin mevcut şartlarının çok
üstünde bile olsa bu toplumsal dayanışma ruhuyla bu sorunun Türk
milletiyle beraber, büyük ailesiyle beraber altından kalkmaya
çalışıyor.
Ama dikkat çekici bir şeyi de buradan ifade
etmek istiyorum. Hani biz Ensar, Muhacir, Müslüman kardeş, Bizim
topraklarımızın hikâyesi diyoruz ama bunun içerisinde bir Türk
mayası var, Türkistan mayası var. Bu toprakların hikâyesindeki
ana omurga, kurucu irade dediğimiz, cumhuriyetin de kuruluş
felsefesini temsil eden bu Türk milletinin iradesi. Pekâlâ, niye İslam
ümmetinin iradesi değil? diyeceksiniz. Bu konuda Arabistan
sınırlarını kapatmış. Katar, bugün
itibarıyla bakıyoruz, 2022deki dünya kupası için 100 milyar
doların üzerinde para harcayacağını açıklıyor ama
Katarda mültecilerle ilgili herhangi bir yardım var mı, herhangi bir
sığınmacı var mı? Yok. Yani, bizim galiba Hükûmet
olarak birazcık ilişkimiz de var, bu Katara çok gidilip geliniyor,
Arabistan Kralını burada misafir ediyoruz, bunlara da burası için,
Allah rızası için bir şeyler yapın, aziz mübarek gün
ramazanda hayrınız olur diye hatırlatmakta fayda var.
Diğer taraftan, Avrupa da kendi katı
tutumunu bu konuda maalesef çifte standartlarıyla gösteriyor. Nispeten
Almanya diğerlerine göre biraz daha alan açsa da bu hadiselere
insanlık merkezli yaklaşmaktan çok, ötekileştirici merkezli ve
bunları dışlayıcı merkezli
yaklaşıldığını görmek de insanlık adına
üzücü bir durum. Pekâlâ Bu sorunların çözümü nedir? sorusuna
baktığımızda, 3 tane ülke saydık: Suriye, Afganistan,
Somali; özelinde de Suriye. Bu ülkelerdeki problemlerin çözümüyle ilgili
gayretler olursa bu konuda bu problemler daha çabuk çözülebilir kanaatindeyiz.
Biz, Mülteci Hakları Alt Komisyonu olarak gidip
dolaştığımız kamplarda, sokaklarda gördüğümüz
Suriyelilerde, özelinde gençlerde, tamamında vatan hasreti, ülkelerine
dönme arzusu gözlemledik. Tüm milletvekili arkadaşlarımızın
da ortak kanaatidir bu, ifade edebilirler; hepsi yurduna dönmek istiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin asli vazifesi
Suriyedeki olaylara tribünden bakmak değildir; müdahil olarak buradaki
siyasal gelişmelere bir katkı koyup Suriyenin rahatlamasıyla
büyük bir bölümün tekrar ülkesine dönmesini sağlamalıdır. Kendi
içerisinde bulunan ve ülkesine dönme ihtimalinin olmadığı ve
olamayacağını düşündükleri konusunda da
sağlıklı bir devlet politikasıyla demografik şartlar
hesaba katılarak ve entegrasyonunu hesaba katarak, yasal sürecini hesaba
katarak bir devlet politikasını bir an önce ortaya
koymalıdır.
Kamp şartlarında bu insanların en
fazla yüzde 10u yaşıyor. Kamplarda yaşayan yüzde 8-10luk
insanın bu olağanüstü hâl içerisinde daha uzun süre
yaşayabilmesi mümkün değildir. Bu insanları âdeta akvaryum
şartlarında tutabilmek olağanüstü koşullarda, dünyanın
hiçbir yerinde Türkiyedeki kadar uzun süreli kamplar
olmamıştır; dört yıl süreli kamplar vardır ülkemizde.
Bu kamp şartları ortadan kalktığında, kamptaki bu
insanları hayata nasıl entegre edeceksiniz, bununla ilgili sorunlar
neler olacak, bunlar koca koca soru işaretleridir. Bu kapsamda, özellikle
Suriye meselesiyle ilgili konulara dış politika olarak müdahil
olunması, yakın takip edilmesi ve bir an önce ülkelerine dönmeleri
konusundaki zeminin hazırlanması için bir vizyoner dış
politikayı öneriyoruz, özelinde de Türkiyede bu potansiyelin
kinetiğe dönüştürülebilmesi konusunda stratejik müdahalelerin,
hamlelerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bugünün anlam ve önemine binaen verilmiş olan
bu önergenin, aslında, netice itibarıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisi bünyesindeki bir komisyonda mevcut faaliyetlerini devam
ettirdiğini ifade ediyor, yeniden bu önerge kapsamında bir
çalışmanın gerekliliğini düşünmediğimizi de
deklare edip Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde
ikinci konuşmacı Selina Doğan, İstanbul Milletvekilidir.
Buyurunuz Sayın Doğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
sığınmacıların sorunlarıyla ilgili Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Göç sorunu, insanlık tarihi kadar eski bir sorun.
Göçlerden en fazla etkilenen coğrafyaların başında gelen
Anadolu, tarih boyunca uygun iklim koşulları, limanlar, verimli
otlaklar gibi avantajlarından dolayı birçok kavmin, milletin göç
ettiği bir yer olmuş, malum.
Anadoluda ilk büyük göç, milattan önce 1200de Ege
Göçü olarak adlandırılan, Balkanlardan gelen kavimlerin göçü
olduğu bilinmekte. Bu göç dalgasından sonra onlarca kavim, millet göç
yolu olarak Anadoluyu seçmiş; Anadolunun çok kültürlü
yapısını biraz da buna borçluyuz aslında. Örneğin, bugün
bu topraklarda yaşayan Sefarad Yahudileri, 1492 yılında
İspanyadan gelen gemilerle Osmanlı İmparatorluğu
topraklarına geldiler. Yine bugün, artık bu toprakların asli
unsuru hâline gelmiş olan Çerkezler, 1864te büyük bir göç dalgasıyla
Anadoluya geldiler. Tarihimizin en önemli gelişmelerinden biri olan
matbaanın kullanımı bir göçmen olan İbrahim Müteferrika
sayesinde olmuştur. İşte, bugün birçoğumuzun misafir olarak
baktığı Suriyeli sığınmacıların da
yarın öbür gün bu toprakların önemli bir zenginliği olarak
tarihteki yerlerini alacaklarına inanıyoruz. Bugün misafir olarak
gördüğünüz sığınmacılar yarın öbür gün bizim
kadar haklara sahip olan birer vatandaş olacaklar. Dolayısıyla,
soruna böyle yaklaşmamız gerektiği kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri, Avrupa, İkinci
Dünya Savaşından bu yana en büyük göç dalgasıyla
karşı karşıya. Birleşmiş Milletlerin son
verilerine göre, dünyada toplam mülteci nüfusu 65 milyon, son bir yılda 5
milyon insan mülteci olmuş durumda. Türkiye bu göç rotasının en
önemli limanı olarak 3 milyon insanla dünyada en çok mülteciye ev
sahipliği yapıyor.
Evlerinden, yurtlarından binlerce kilometre
uzakta yaşamak zorunda kalan insanlara elbette elimizden gelen
yardımı, kolaylığı göstermek zorundayız. Ancak,
bu göçün nedenlerini de iyi irdelememiz gerekiyor. Bu göçün en önemli
kaynağı konumunda olan, Suriyede altıncı yılına
girilen iç savaş sonucunda yaklaşık 400 bin insan
hayatını kaybetti, 11 milyonu yer değiştirdi ve
yaklaşık 5 milyon insan da ülkeyi terk etti.
Mülteci krizinin bu kadar derinleşmesinin
altında AKPnin izlediği yanlış ve öngörüsüz Suriye
politikası yatıyor. AKPnin stratejik derinlik dediği
dış politikası, dünyanın dört bir yanında olduğu
gibi Suriyede de bataklığa saplandı. AKP Hükûmeti mezhepçi bir
anlayışla Üç saatte Şama varırız. gibi hülyalarla
Suriyedeki savaşı kışkırtarak dış
politikayı ve uluslararası dengeleri
okuyamadığını göstermiş, milyonlarca insanın hayatını
kaybetmesine bir anlamda destek vermiştir. AKPnin vizyonsuz ve hayal
âlemindeki dış politikası, Suriyede yönetim
değişikliğinin kısa sürede gerçekleşeceğini
düşünerek buraya gelen sığınmacıların ülkelerine
geri döneceğini hesap etmiş ama evdeki hesap çarşıya
uymamıştır. Suriyede yönetim değişikliği
olmadığı gibi, ülke altıncı yılına giren bir
iç savaşa sürüklenmiştir. Başta 100 bin mülteci için
kırmızı çizgimiz diyen AKP, şu anda Türkiyedeki 3 milyon
Suriyeli mülteci için çözüm aramaktadır.
AKPnin Suriyeliler başta olmak üzere,
ülkemizdeki sığınmacılara yaklaşımı hak
temelli ve çağdaş bir yaklaşım olmaktan uzaktır.
Ülkemizdeki sığınmacılar yoğun insan hakları
ihlallerine maruz kalmakta ve AKPnin siyasi emelleri için âdeta birer
pazarlık unsuru olarak kullanılmaktadır. Karanlık Orta
Çağ zihniyetiyle köle alıp satar gibi gerçekleştirilen geri
kabul anlaşması da bu kapsamdadır. AKP ile Avrupa Birliği
insan onurunu ayaklar altına alan bir pazarlık yapmış,
temel bir insan hakkı olan göç hakkını, daha iyi bir yaşama
ulaşma hakkını el ele gasbetmişlerdir. CHP olarak bu
anlaşmayı devletler arası insan ticareti olarak gördüğümüzü
bir kez daha açıklamak istiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Anlaşma kapsamında Avrupadan ne kadar bir
para gelmiştir, geri kalan para ödenecek midir, gelen para nereye
harcanmıştır, gerisi nereye harcanacaktır? Bunların
hepsi, iktidar tarafından yanıtlanması gereken sorulardır.
Sayın milletvekilleri, biz CHP olarak, ülkenin
tüm sorunlarına ilişkin araştırmalar yapıyoruz,
komisyonlar kuruyoruz, illeri ziyaret ediyoruz ve çözüm önerilerimizi
sunuyoruz. İşte, sığınmacılar için de bir
komisyon kurduk, aylarca çalıştık, kampları ziyaret ettik,
sığınmacıların dertlerini dinledik, akademisyenlerle,
STKlarla bir araya geldik, yoğun bir emek harcadık ve sonunda, bu
elimde görmüş olduğunuz kitabı hazırladık, raporumuzu
kitap hâline getirdik; hepinizin okumasını diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Çözüm önerilerimizi sıralıyoruz bu
kitapta. Raporumuzu hazırlarken görüştüğümüz akademisyenlerin
bize aktardığı bir gerçek var, o da şu ki: Bir gün bu
insanların ülkesine barış gelse bile, göçmenlerin genellikle
yüzde 60ı ve 70i ülkelerine geri dönmüyorlar. Dolayısıyla,
burada kalacakları dikkate alınarak, buna uygun politikaların
geliştirilmesi bir zorunluluk.
Burada doğan çocukların gözlerini ilk
burada açtıkları, ilk anılarının, ilk
adımlarının burada olduğu düşünüldüğünde, bu
hayatlar, artık burada kurulacak, onların ana vatanı Türkiye
olacak.
Geç kalacağımız her bir gün, suça
sürüklenmiş 10 binlerin 100 binler olmasını
yakınlaştıracak, bir an evvel önlem almazsak,
sokaklarımızda, gözlerinin içine bakamayacağımız
dilenci çocuklar gün geçtikçe artacak.
Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki Suriyeli
sığınmacıların sadece yaklaşık yüzde 10u
kamplarda kalıyor ve diğerleri, Türkiye'nin çeşitli illerinde,
dışarıda yaşam savaşı veriyor. Kampların
güvenli olduğu zannediliyor ancak öyle değil -en son, Nizip Mülteci
Kampını da gördük- 12-13 yaşlarındaki kızlar ikinci
eş olarak satılmakta, fuhşa sürüklenmekte ve gelecekleri
çalınmakta.
Şimdi, çözüm önerilerimize geçmek istiyorum
ancak ondan önce, hiç sözü edilmeyen bazı mülteci kesimleri var.
Örneğin, Türkiyede 50 binin üzerinde Müslüman olmayan
sığınmacı var, bunların farklı sorunları
var. Engelli sığınmacılar var, LGBTİ
sığınmacılar var; bunların sorunları dile dahi
getirilmiyor.
Bizler sadece sorunları dile getirmekle
yetinmiyoruz, çözüm önerileri de sunuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
çözüm önerilerimizi sıralamak gerekirse, sığınmacı ve
mülteciler konusu dinî referanslar ve geçici çözümler ekseninde değil, hak
temelli ve kalıcı çözümleri arayan bir anlayışla ele
alınmalı. Mültecilere yapılan yardımlar bir lütuf gibi
sunulmamalı, yardımlar devletin sosyal yardımları
kapsamına dâhil edilmeli ve hak temelli olmalı.
İlk aşamada misafir olarak kabul edilen
ancak daha sonra geçici koruma statüsü verilen Suriyeli mültecilerin büyük bir
kısmının ülkemizde kalıcı oldukları kabul
edilmeli. 1951 Cenevre Sözleşmesine koymuş olduğumuz
coğrafi çekince derhâl kaldırılmalı ve bizim için en
önemlisi, çok acil olarak bir göç ve uyum bakanlığı kurulmalı,
bu mesele Göç İdaresi ve AFAD gibi kurumların elinden alınarak
daha derli toplu bir yapıya kavuşturulmalı. Uluslararası
anlaşmalarda da hüküm altına alınan göç etme hakkı
çerçevesinde geri dönmek isteyen insanlar için Avrupayla hakkaniyetli bir yük paylaşımı
yapılmalı. Mülteci krizinin çözümünde en önemli ayaklardan biri de
Orta Doğudaki savaşların bir an önce sona erdirilmesi elbette.
Terör örgütleriyle mücadele etkin, kararlı ve hızlı bir şekilde
yapılmalı. Ülkemizdeki sığınmacı ve mültecileri
hedef alan ve yabancı düşmanlığına yaslanan
ırkçı, ayrımcı ve dışlayıcı söylem ve
uygulamalara tolerans gösterilmemeli. Geri gönderme merkezleri ve
sığınmacı kampları şeffaflık ilkesi
doğrultusunda sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi parti
yetkililerinin ziyaret ve denetimine açık tutulmalı. Bu merkezlerin
işleyişinde sivil denetim artırılmalı.
İşte, tüm bu nedenlerden dolayı biz,
Halkların Demokratik Partisinin sunmuş olduğu grup önerisi
lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Doğan.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Atay Uslu,
Antalya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Uslu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ATAY USLU (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz, dün 20 Haziran
Dünya Mülteciler Günüydü. Mülteciler Günü vesilesiyle, tüm mültecilerin
evlerine, ülkelerine geri dönmelerini, yuvalarına
kavuşmalarını talep ettiğimizi, temenni ettiğimizi, bu
amaçla çalıştığımızı ifade etmek isterim.
Sayın milletvekilleri,
HDP önerisi aleyhine söz aldım. Çünkü İnsan Hakları Komisyonu
bünyesinde Mülteci Hakları Alt Komisyonunu kurduk. Bu Komisyonu bütün
siyasal partilerin ortak önerisiyle kurduk. CHP de, HDP de, MHP de bu
Komisyonun kurulmasını istedi, ortak bir şekilde kurduk ve
çalışmaya başladık. Şu ana kadar 15ten fazla
toplantı ve inceleme yaptık. Kamplara da gittik, bu kurumlarla ilgili,
bu konuyla ilgili akademisyenleri de dinledik, sivil toplum örgütlerini de
dinledik, uluslararası örgütlerin temsilcilerini de dinledik. Her türlü
çalışmayı yapıyoruz. Hatta kamplara giderken ben öncelikle
muhalefet partisinden arkadaşlara soruyorum Hangi kampa öncelikle gitmek
istersiniz? diye ve o kamplara gittik, incelemelerde bulunduk, bulunmaya da
devam edeceğiz.
İnşallah bayram
sonrasında da bir ara raporu yayınlayacağız. Bu rapor
sonucunda, tabii, iyileştirilmesi gereken konular vardır, bu
konuları da sizlerle paylaşacağız, kamuyla
paylaşacağız ve çalışmalara devam edeceğiz. Bu
konu önemli bir konu. Biraz önce arkadaşlarımız da söyledi, bu
konu yalnızca Türkiyenin konusu değil, Avrupanın ve
dünyanın da en önemli gündem maddelerinden bir tanesi.
Hemen şunu ifade edeyim:
Herhangi bir kampa gidemediğimiz veya geri gönderme merkezine
giremediğimiz şeklinde eleştiriler var. Öyle herhangi bir
şey yok. Komisyondaki HDPli arkadaşlar hemen öneriyi verirler, o
kampa gideriz, incelemeyi yaparız, nitekim de yaptık.
Değerli arkadaşlar,
bugün dünyada 60 milyondan fazla mülteci yaşıyor. Bu ne demektir
biliyor musunuz? Dünyanın 25inci büyük devleti
sığınmacılardan oluşuyor. Çok büyük bir rakam
hakikaten. Türkiyede de 3 milyon civarında sığınmacı
yaşıyor, 2,8 milyonu Suriyeliler, geçici koruma altındaki
Suriyeliler. Diğerleri de, 200 bin civarında da
sığınmacı olarak ifade ettiğimiz, Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanununda da ismi şartlı mülteci olarak
ifade edilen kişiler. Türkiye şu anda dünyanın en çok sığınmacı
barındıran ülkesi. 3 milyonluk bu nüfus Maltadan, Slovenyadan,
Estonyadan, Letonyadan, Lüksemburgdan daha büyük bir oran. Türkiyenin yüzde
4ü sığınmacılardan oluşuyor. Avrupada bu rakam çok
düşük, 500 milyonluk Avrupada bizim kadar sığınmacı
yok, Avrupadaki sığınmacı oranı binde 4 bile
değil.
Bizim mazlumlara kucak açan politikamız dün de
vardı, bugün de var, yarın da olacak. Osmanlı mazlumlara kucak
açmıştır. 1490 yılında kendi gemilerini
göndermiş, işkence gören Yahudileri İspanyadan
aldırmıştır. Ardından, Macar Kralına ve
İsveç Kralına sığınma hakkı vermiştir.
Rusyadan kaçanlara, Bolşevik İhtilalinden kaçanlara da biz
kapılarımızı açtık, Çarlık Rusyasından
kaçanlara da. Cumhuriyet Döneminde de aynı süreç devam etti. Cumhuriyet
Döneminde 1923ten 2011 yılına kadar 1,7 milyon
sığınmacı Türkiyeye geldi, Türkiye
kapılarını açtı. Biliyorsunuz, bunların içerisinde
Balkanlardan gelen var, Iraktan gelen var, hatta İkinci Dünya
Savaşı sırasında Almanyadan ve Yunanistandan gelenler de
var.
Biraz önce de söylediğim gibi, 3 milyon
sığınmacıya evimizi, gönlümüzü, kapımızı
açtık. Bunların 280 bini kamplarda yaşıyor, 26 barınma
merkezi var ve toplamda 10 milyar dolarlık bir harcama yaptık. 10
milyar dolarlık harcama faturalı harcama, bize maliyeti 20 milyar
dolar. Çünkü, faturalandırılmayan harcamalar da var; STKların
yardımları var, orada çalışan memurların
maaşları var ve diğer harcamalarla bu 20 milyar doları
buldu. Ancak, biz Harcama yaptık. demiyoruz çünkü bu bizim insani,
vicdani, hukuki ve tarihî bir görevimiz. Bunu yapmaya devam ediyoruz.
Maliyetlere bakmadan kapımızı, gönlümüzü açtık, açmaya
devam edeceğiz inşallah. Bunları yaparken de uluslararası
iki ilkeyi de yerine getiriyoruz. Birincisi, açık kapı
politikası, ikincisi de geri göndermeme ilkesi. Uluslararası hukukta
olan bu iki ilkeyi de sonuna kadar uyguluyoruz. Dünyanın birçok ülkesi
uygulayamıyor. Cenevre Sözleşmesine imza atmış, Cenevre
Sözleşmesini yazmış Avrupa ülkeleri bugün açık kapı
politikasını veya geri göndermeme ilkesini uygulayamıyor, onun
için insanlar Akdenizde ölüyor.
Tabii ki 3 milyonluk göçmeni, yabancıyı
beş yıllık bir süre içinde yönetmek çok kolay değil. Ancak,
dünyanın tamamı şu andaki süreç için bizi
alkışlıyor, diyor ki: Çok iyi bir süreç yönetiyorsunuz. Bence
bu süreç yönetiminde devletimiz kadar milletimizin de çok önemli bir rolü var.
Doğru, hak temelli yaklaşımların tamamını
devletimiz ve kurumlarımız uyguluyor ama milletimiz, ondan öte,
misafirlik, merhamet, komşuluk gibi ilkelerle âdeta sığınmacılara
gönlünü açtı. Eğer açmasaydı, Avrupadaki gibi yabancı
düşmanlığı, ötekileştirme yükselirdi. Bugün
bakıyorsunuz Avrupaya, panik var; Danimarkada panik var, Avusturyada
panik var, Almanyada panik var. Oysa bizde işler düzgün bir şekilde
yürüyor, devam ediyor.
Bu konuyla ilgili, ilgili kurumlar
çalışıyor arkadaşlar. Biraz önce sayıldı; AFAD,
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Kızılay, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı, Çalışma
Bakanlığı, valilikler, yerel yönetimler, sivil toplumlar
çalışıyor. Biz 2,17 milyon Suriyeliyi Türkiyeye
aldığımızda, onlara Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanunu açısından bir statü verdik; adı geçici koruma
statüsüydü. Önce ne yaptık? Onların biyometrik
kayıtlarını aldık, sonra 99la başlayan yabancı
kimlik numaraları verdik ve yabancı kimlik belgeleri aldılar.
Kimlik belgeleriyle sağlığa, eğitime, sosyal yardıma
erişebiliyorlar, çalışma iznine başvurabiliyorlar,
araçlarının plakalarını değiştirebiliyorlar;
haberleşme, bankacılık ve noterlik hizmetlerinden
faydalanabiliyorlar ve biz onlara üçüncü kişilere ihtiyaçları olmadan
hayatlarını devam ettirebilmeleri için diğer
çalışmaları da veriyoruz, eğitimle ilgili konularda, hayat
boyu eğitim konusunda da yardımlarda bulunuyoruz.
Sağlık önemli bir konu değerli
milletvekilleri. Sağlık konusunda, neredeyse,
sığınmacıların sorunu yok denecek kadar az. 15
milyondan fazla poliklinik hizmeti vermişiz, 300 binden fazla ameliyat
yapmışız. Kamplarımızda sağlık ünitelerimiz
var. Diğer, kamp dışındaki ortamlarda da
sığınmacılar bizim sağlık merkezlerimize
ulaşarak tedavi olabiliyorlar.
Eğitim konusu önemli. 800 binden fazla
eğitim çağında çocuk var ve bunların 350 bini ancak
eğitime erişebildi. Hedefimiz, tamamının eriştirilmesi
ancak kolay değil. 800 bin çocuk, Avrupadaki birçok ülkedeki çocuk
sayısından, öğrenci sayısından çok daha fazla. Onunla
ilgili çalışmalar da yapıyoruz. Biliyorsunuz, hangi müfredat
verilecek, ne verilecek, ne öğretilecek, bununla ilgili
çalışmalar da yapıyoruz. Çocuklarımızın bir
kısmı Türk eğitim müfredatının içinde, diğer
kısmı da Suriye müfredatıyla eğitiliyor. Ders
kitaplarını ve müfredatını aldık, Millî Eğitim
Bakanlığımız gerekli taramayı yaptı ve ondan
sonra da bu kitapları yeniden yazdı, şimdi eğitime devam ettiriliyor.
Üniversite hayatı: 10 binden fazla Suriyeli
genç, üniversiteye kazandırıldı. Yine, üniversite sonrası
veya üniversite öncesi meslek edindirme kursları -biraz önce de söyledim-
hayat boyu eğitim konusunda 100 binden fazla Suriyeli şu anda meslek
kurslarından sertifika aldı arkadaşlar.
Çalışma izni: Uyum, çalışma izni
olmadan olmaz. Çalışma izniyle ilgili de ocak ayında karar
aldık, artık Suriyeliler çalışma izni için
başvurabiliyorlar ve Türkiyede çalışabiliyorlar. Bunların
sayıları hızla artıyor. Son hafta, geçen hafta bile
Çalışma Bakanlığımız düzenleme yaptı,
Suriyeli ebeler diploma denklikleriyle beraber artık Türkiyede
çalışabilecekler. Kalifiye iş gücünü kaçırmama konusunda da
çalışmalarımız devam ediyor.
Tabii ki çocuklar: Çocuklar çok önemli. Şu anda
Türkiyede 165 bin Suriyeli bebek doğdu, geçen yıl 55 bin bebek
doğdu. Biz onlarla ilgili her türlü çalışmayı
yapıyoruz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
yapıyor ama burada, bir şeye dikkat çekmek istiyorum arkadaşlar:
Bizde bunlar olurken Avrupada ne oluyor, Avrupa ne yapıyor?
Arkadaşlar, Avrupada, Fransada Calais
Kampı vardı, geçen hafta Calais Kampı
dağıtıldı, 160 çocuk kayboldu. Almanya İnterpolü
itiraf ediyor, diyor ki: Bize gelen 6 bin sığınmacı çocuk
kayboldu, yok. Avrupa, bu konuda duyarsız davranıyor. Avrupa, bu
konuda kapılarını açmayarak Akdenizde ölümlere sebep oluyor.
İşte, son beş ayda, Afrikadan İtalya kanalıyla
Avrupaya geçmek isteyen sığınmacıların 2.500ü öldü.
Hamdolsun, Egede ölümler durdu. Bir mutabakat başlattık. Biz
insanlar ölmesin istiyorduk, şimdi ölümler durdu ama ölümler Akdenize
kaydı, bunlar devam ediyor. Son on yılda 25 bin
sığınmacı hayatını kaybetmiş dünyada
arkadaşlar.
İşte, biz, bunlar olmasın diye yola
çıktık ve çalışmaları yaparken Avrupada -biraz önce
de söyledim- bakıyorsunuz, sığınmacı kamplarına
saldırılar var. Almanyada 757 sığınmacı
kampına saldırı yapılmış. Bizim farklı
çözümlerimiz var ama ben şunu ifade etmek istiyorum bu kadar şeyden
sonra, vaktim kalmadı: Cenevre Sözleşmesiyle yönetiliyor şu
andaki hukuk süreci ama yönetemiyoruz. İşte Avrupadaki durum.
Sığınma evlerine saldırılar oluyor, yangınlar
çıkıyor, çocuklar kayboluyor. Artık dünyanın yeni bir
sözleşmeye ihtiyacı var. Bu sözleşmenin yeri Anadoludur. Bu
sözleşmenin yeri
Ben geçen haftalarda sembolik olarak açıkladım
Gaziantep olsun. dedim. Gaziantep sözleşmesini ortaya koyalım,
insanlar ölmesin, göçmenler ölmesin, sığınmacılar ölmesin.
Onun içerisine karşılıklılık koyalım. Asimilasyon
politikaları olmasın. Bugün, Avrupada
sığınmacılar hızlı bir şekilde
Hristiyanlaştırılıyor. Bunlara engel olalım diye böyle
bir sözleşme teklifinde bulunduk.
Arkadaşlar, sonuç olarak, HDP önerisinin
aleyhine olduğumuzu, bu konuları biz alt komisyonda yoğun bir
şekilde incelediğimizi, incelemeye devam edeceğimizi, demokratik
bir ortam içerisinde hangi sığınmacı merkezine, hangi
noktaya gidilmek istenirse gideceğimizi ifade ediyorum ve hepinize
saygı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, konuşmacı, konuşmasında HDP'li
vekillerin istedikleri zaman istedikleri kampa ziyarete gidebileceklerini, yani
bunun için de önünde bir engel olmadığını ifade etti
-oysaki daha önceki taleplerimiz var- ve onun dışında da
verdiğimiz bilgilerin doğru olmadığına dair ifadelerde
bulundu. Buna ilişkin bir cevap hakkımızın olduğunu
düşünüyorum.
BAŞKAN 69uncu maddeye göre cevap
hakkınızı kullanmak istiyorsunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN - Kim konuşacak?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bedia
Hanım
BAŞKAN
Sayın Özgökçe Ertan, buyurunuz.
Süreniz
iki dakikadır.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertanın, Antalya
Milletvekili Atay Uslunun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasına Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Az önceki sayın hatip bazı belirlemelerde
ve bazı söylemlerde bulundu, o yüzden cevap hakkı kullanmamız
gerektiğini düşünüyoruz.
Şimdi, Mülteci Alt Komisyonu var ve biz
istenen bütün kamplara gidiyoruz ve incelemelerimizi yapıyoruz, yakın
zamanda da paylaşacağız. diyorsunuz ama bu zaten göreviniz, bir
zahmet gidin kamplara yani, orada neler olupbittiğini esaslı bir
şekilde inceleyin ve bunu incelemek yasama faaliyetinin de bir
parçasıdır. Ancak Merkeli de en iyi kampımız diye
Nizipteki kampa götürdünüz, sonrasında hangi olaylar ortaya
çıktı, hepiniz hatırlıyorsunuz. Orada 30 çocuğa cinsel
istismar vakası açığa çıktıktan sonra bir an önce suçu
tek bir kişinin üzerine yıkarak alelacele olayı örtbas ettiniz
ve bizlerin orada neler yaşandığına dair verdiğimiz
araştırma önergesine cevap vermediniz, reddedildi burada. Biz de parti
olarak Nizipteki kampın sınırına kadar gittik, içeriye
alınmadık, hiçbir şekilde görüşmemize de izin verilmedi.
Şimdi, ayrıca, Açık kapı
ilkesini ve geri göndermeme ilkesini uyguluyoruz. diye gururla söylüyorsunuz,
fakat daha pazar günü 11 Suriyeli sınırdayken öldürüldü.
Bunların Türk askerî birliğince öldürüldüğünü
bağımsız gözlemciler açıkça belirttiler ve geri gönderme
sebebiyle Türkiye çok defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden ceza
aldı. Örneğin, bahsettiğim Afgan mülteci Lütfullah Tacikin öldürülme
olayında 7 tane tanık alelacele sınır dışı
edildi, bu konudaki hukuki süreç de devam ediyor. Şimdi, Egede ölümler
de durdu. diyorsunuz fakat Sınırları açarız, otobüslerle
hepsini göndeririz. diyenler de sizsiniz. Yani insan hayatı bu kadar ucuz
değildir, sizler sadece, mültecileri Avrupaya karşı bir malzeme
olarak, değersiz bir şekilde, sadece şantaj malzemesi olarak
kullandığınızı açıkça belirttiniz yani birçok
politikanız bunu zaten gösteriyor sizin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bunlara cevap verdi
Sayın Başkan, öyle değil.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özgökçe Ertan.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, mülteci kadınların
ve çocukların karşı karşıya kaldıkları
şiddetin boyutlarının ortaya konması, kapsamlı ve
uluslararası mülteci hukuku çerçevesinde bir mülteci
politikasının oluşturulması amacıyla 21/6/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
21 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Bir yoklama talebi vardır öneriyi
oylamaya sunmadan önce, bu nedenle yoklama talebini
gerçekleştireceğim.
Önce, yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerinin mevcudiyetini ismen tespit edeceğim.
Sayın Özel, Sayın Doğan, Sayın
Özcan, Sayın Özkoç, Sayın Arslan, Sayın Akar, Sayın
Ağbaba, Sayın Sarıhan, Sayın Tanal, Sayın Özdemir,
Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Şeker, Sayın Yüceer,
Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Öztrak, Sayın
Temizel, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Tümer, Sayın Bektaşoğlu.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum, yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
-------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylanmasından önce
istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, mülteci kadınların
ve çocukların karşı karşıya kaldıkları
şiddetin boyutlarının ortaya konması, kapsamlı ve uluslararası
mülteci hukuku çerçevesinde bir mülteci politikasının
oluşturulması amacıyla 21/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili
Özgür Özel tarafından, ülkemizdeki kayıt dışı
ekonominin kayıt altına alınması ile fon girişlerinin
kontrolünün sağlanması konularında yaşanan sorunların
araştırılması amacıyla 16/3/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Sayı:184 21/6/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 21/6/2016 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
(Manisa)
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Manisa Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Özgür
Özel'in ülkemizdeki kayıt dışı ekonominin kayıt
altına alınması ile fon girişlerinin kontrolünün
sağlanması konularında yaşanan sorunların
araştırılması amacıyla 16/3/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin -(377) sıra no.lu- Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21/6/2016
Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
lehinde ve aleyhinde söz talep eden sayın milletvekillerine söz
vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Zekeriya Temizel,
İzmir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Temizel. (CHP
sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu Meclis,
şimdiye kadar, özellikle kayıt dışı ekonominin
araştırılması konusunda birçok önerge gördü,
tartıştı ancak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bugün
konuşulacak olan önergesini daha önceki önergelerden birazcık daha
farklı olarak değerlendirmenizi özellikle bilgilerinize sunmak istiyoruz.
Çünkü bu önergeyle ne bir Hükûmet yıpratılması gibi bir
çabanın içerisinde olunacak ne bir suçlu yaratma çabası var ne de
mesaj olarak algılanacak farklı şeyler söylenilecek. Burada
ekonomi adına, ülke adına yapılması gereken bir
çalışmanın gerekçelerini sıralamaya
çalışacağız.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu bu önergesiyle, bir an
önce Meclisin üzerine düşeni yaparak, gelecekte
karşılaşılması olası bazı belalara
karşı devletimizi hazırlıklı kılmak,
uluslararası kuruluşların yaptırımlarının
muhatabı olmaktan ülkemizi korumak amacını güdüyor. Bu cümleyi
bir daha tekrar etmek istiyorum: Bu önergeyle Cumhuriyet Halk Partisi, bir an
önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerine düşeni yaparak,
karşılaşmamız olası olan belalara karşı
devletimizi hazırlıklı kılmak, uluslararası
kuruluşların yaptırımlarının muhatabı
olmaktan ülkemizi sakınmak, korumak anlamını taşıyor.
Araştırma önergemizde diyoruz ki çok basit
olarak, başlangıçta: Ekonomideki kayıt
dışılığın boyutları belirlensin. Bunu bir
araştıralım, bakalım. Ondan sonra da deniliyor ki:
Kayıt dışılığın
araştırılması konusunda yapılması gerekenleri de
bir sıralayalım.
Değerli arkadaşlar, sanıyorum,
içimizde kayıt dışılık konusunda farklı
düşünen insan yok. Kayıt dışılığı kabul
ediyoruz da boyutları konusunda farklı düşüncelerimiz var.
Bazılarına göre bu yüzde 50lere kadar yükseliyor,
bazılarına göre yüzde 30lara kadar düşüyor; daha da
aşağı olabilir, sorun değil. Ama önemli olan kayıt
dışılıktaki bu rakamlar değil, buradan alınacak
vergi olayı da değil, buradan alınacak zorunlu katılma
payları da değil. Asıl, kayıt
dışılığın yaratmış olduğu bu
bataklık ortamında, kayıt dışı
bataklığında yeşeren diğer dikenleri ortadan
kaldırmak, bu çok önemli bir olay. Kayıt dışılık
başlangıçta çok masumane, insanların ekonomik zorluklara
karşı veya vergilerin ağırlığına
karşı -nedeni ne olursa olsun- bir korunma mekanizması olarak
algılanır. Ama bu masumane yaklaşımın arkasında
bu bataklıkta yeşeren farklı bitkiler var, zehirli bitkiler var,
bunların başında da kara para geliyor. O nedenle bu olayı
çok fazla önemsiyor, o nedenle bu olayın üzerinde çok fazla
durulmasını istiyoruz. Yoksa kayıt
dışılığı sadece bir rakam olarak
algılasanız şunu çok rahat söyleyebilirsiniz: 2016
yılı için tahmin ettiğimiz gayrisafi millî hasılamız
2,2 trilyon lira, eğer yüzde 30 civarında kayıt
dışılık varsa 630 milyar lira yapar. Bunun üzerinden
zorunlu yükümlülük olarak, vergi ve sigorta primleri olarak sadece yüzde 15;
birinden yüzde 10, birinden yüzde 5 alsanız aşağı
yukarı 90 milyar lira yapar. O da sizin bütçe
açığınızı da karşılar, sosyal güvenlik
kurumlarının açığını da karşılar
dersiniz ama bu olay önemli değil. Bunun üzerinde durulmalı, ancak
asıl önemli olan konu diğerinin üzerinde durulması.
Değerli arkadaşlar, dikkat çekmeye
çalıştığımız konu, bu bataklıkta
yetişen kara paranın ülkenin uluslararası konumunu
değiştirmesi de geliyor. Bu kara para bataklığı ve
özellikle burada yetişen kara paracıların daha sonradan buradan
elde ettikleri geliri terörün finansmanında kullanmaya
başlaması, işte asıl üzerinde durmamız ve Meclis olarak
bir an önce önlemimizi almamız gereken konular.
Kara para aklamayla ilgili olarak, daha önceki
yapılan araştırmalardan farkı bu olayın dedim
Kara
para aklama olayı bir ülkenin tek başına sorunu değil, kara
para uluslararası bir sorun, dolayısıyla bütün ülkelerin çok
yakından ilgilendiği bir sorun. O nedenledir ki bununla ilgili olarak
yapılan düzenlemeler, OECD Mali Eylem Grubunun düzenli olarak bu konuda
yapılacakları belirlemesi, hangi işlemlerin şüpheli işlem
olarak görülüp bunların ülkeler nezdinde mutlaka takip edilmesi
gerektiği konularıdır. Eğer bu konularda şüpheli
işlemlerin takip edilmediği konusu gündeme gelmeye
başladığı zaman bu ülke için, o ülkeler bu ülkeyi kara para
aklayan ülkeler grubunun içerisine atmakta zerre kadar tereddüt etmiyorlar.
Atılırsa ne olur? diyeceksiniz; yani ne olur,
yaptırımı nedir? İşte, yaptırımı
burada; ithalatından ihracatına kadar bütün uluslararası tek bir
dolarlık transferlerinde bile soruşturmaya tabi olmasıdır.
Dışarıdaki bir öğrenci bursunun gönderilmesinin bile büyük
sorun olmasıdır. Bu bataklıktan zarar görenler sadece ve sadece
bu kurumlar da değildir, Türkiye'nin finans kurumlarıdır,
Türkiye'nin finans kurumlarının herhangi bir işlem yapamayacak
hâle gelmesidir. O nedenledir ki biz bu konunun bütün ayrıntısıyla
araştırılarak almamız gereken önlemler var ise mutlaka ve
mutlaka bunların alınmasını öneriyoruz.
Değerli arkadaşlar, son günlerde
yaptığımız bazı düzenlemeler, maalesef bizim bu konuda
suçlanmamıza dayanak oluşturabilecek bazı düzenlemeler. Bazı
zorunluluklardan ötürü, örneğin Suriyelilerin gelirken beraberlerinde
getirdikleri paralarla ilgili olarak bunlardan herhangi bir şekilde kaynak
sorulmamasına, takip edilmemesine, şüpheli işlem olarak kabul
edilmemesine ilişkin düzenlenen yönergeler, gümrükten geçirilen nakit
paralarla ilgili düzenlemeler işte bu soruşturmalara kaynak
teşkil edecek unsurlardan birisini oluşturuyor. Hâlbuki bu
düzenlemeyi yaparken bunun belirli kişiler için bir zorunluluk
olduğunu ortaya koyup bu kapıdan geçecek olan zararlı
unsurların önünü kesecek düzenlemeleri yapmak mümkündü. Böyle bir
araştırmanın sonucunda büyük bir olasılıkla bunu da
gerçekleştirmek mümkün olacak. Biz bu tür şeylerin
hesabını kimseye vermeyiz. demekle bu iş olmuyor maalesef.
Çünkü tek kutuplu dünyada ekonomik hâkimiyet kimin elinde bulunuyor ise o, bu
yaptırımlarını geliyor sizin ülkenizde uygulamaya
başlıyor. İnşallah bir gün böyle tek kutuplu dünya ve tek
başına bu yaptırımları uygulayabilecek bir devlet
olgusundan dünya kurtulur ama şu anda bu olay böyle. Bu, sadece bizim
ülkemize falan özgü değil. Konulan kurallara aykırı
davranışları nedeniyle değişik ülkelerin
bankalarına çok ciddi anlamda yükümlülükler yükleniyor. Onlar da o finans
kesiminin patronlarına karşı duramayacakları için zorunlu
olarak bunları kabul ediyorlar. Örneğin Fransız Paribas 9 milyar
dolarlık bir cezayı tıkır tıkır kabul etti,
ödüyor, 9 milyar dolar. Almanların Commerzbankı aynı
şekilde 1 milyar dolara yakın bir cezayı kabul etti. Yarın
bankalarımızın başına gelebilecek olan bu olgulara
karşı da bankalarımızı korumak zorundayız.
Olaylar başladıktan ve bittikten sonra eyvah, hay Allah falan demenin
bir manası falan yok
Asıl, Türkiyeye dönük suçlamaların büyük
bir kısmının birinci paragrafında Türkiye'nin kara para
aklama konusunda yeteri kadar gayret göstermediği, bu konularda gereken
girişimlerde bulunulmadığı şeklindeki cümleler var.
Mecliste bu önerge en azından gündeme alınıp da bununla ilgili
çalışma başlatıldığında Türkiye Büyük Millet
Meclisi kayıt dışı ekonomi içerisinde yeşeren kara
parayla ilgili akımları izliyor... Bunlar izlendikten sonra da biz
göğsümüzü gere gere biz bunları izledik, buralarda bir kara para
olayı ya da şüpheli işlem olayı yoktur diyebilecek konuma geleceğiz.
Bu konuda saatlerce konuşmak mümkün ancak bu
konuda daha fazla polemik yaratmadan çok net olarak şunu söylüyorum:
Küreselleşme sürecinde yer alan bir devletin şu anda, maalesef orada
oluşturulan kararların tamamına maalesefi yani uyma
zorunluluğundan dolayı diyorum yoksa alınacak olan veya uyulacak
olan ilkeler nedeniyle maalesef değil- uygun olarak çok kısa süre
içerisinde kendisini derleyip toparlaması gerekiyor, bunu çok önemsiyoruz.
O nedenle Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir araştırma
önergesini gündeminize getirdik. Eğer araştırma önergesi ve
araştırma başlarsa bundan ülkenin ciddi anlamda yarar
göreceğini bir defa daha belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Temizel.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde
birinci konuşmacı Hasan Sert, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Sert. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN SERT (İstanbul) Sayın Başkan
ve değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasanın
98inci maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 105inci
maddesi uyarınca vermiş olduğu kayıt dışı
ekonomiyle ilgili grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, kayıt dışı
ekonomi, devletten gizlenen ve kayda geçirilmeyen faaliyetler olarak
tanımlanır. Kayıt dışı ekonomi, az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin önemli bir
problemi olduğu kadar, aynı zamanda son zamanlarda gelişmiş
ülke ekonomilerinin de takibinde olan ve mücadele edilen bir alan olarak
gündemi işgal etmektedir.
Kayıt dışı ekonomi olgusunun çok
boyutlu olması da çeşitli bilim dallarının inceleme
alanına girmesine neden olmuştur. Sonuçta, kayıt
dışı ekonomiye yalnızca maliyeciler ve iktisatçılar
değil, aynı zamanda sosyologlar, antropologlar, istatistikçiler,
siyasetçiler ve hukukçular da ilgi göstermiştir. Mesela, ekonomistler ve
istatistikçiler kayıt dışı ekonominin boyutunu ve ekonomik
göstergeler üzerindeki etkisini, maliyeciler de kayıt dışı
ekonominin doğurduğu vergi kayıp ve kaçağını
incelemişlerdir. İş hukukçuları kayıt
dışı istihdam ve kayıt dışı
çalışanların güvenliğini, finans ve para piyasasında
bulunanlar da piyasaları etkileyen ve denetlenemeyen kayıt
dışı para miktarını incelemişlerdir. Hukukçular
ve sosyologlar, kişiler arası ilişkilerle birlikte
kişilerin devletle olan ilişkilerinde demokrasiyi, toplum bilincini
ve hukuk devletini ön plana çıkartmışlardır.
Kayıt dışı ekonominin
sebeplerine bakacak olursak; kayıt dışı ekonomiyi
tetikleyen temel nedenler arasında vergi bilincinin yerleşmemiş
olması, vergi yükü, vergi afları, cezaların
caydırıcı olmaması, denetim azlığı,
bürokratik formalite, karmaşık vergi düzenlemeleri, küçük
işletmelerin çokluğu gibi konular göz önüne alınmalıdır.
Gelir İdaresi Başkanlığımızın
sorumluluğunda 2008 ve 2010 yıllarında ve 2011-2013 döneminde
kayıt dışı ekonomiyle mücadele eylem planları
başarıyla uygulanmıştır. Önceki eylem planlarıyla
gelinen aşamayı daha ileriye taşımak ve kayıt
dışılıkla mücadeleyi daha kapsamlı bir çerçevede
yürütmek üzere Onuncu Kalkınma Planında belirlenen hedefler
doğrultusunda ve 2015-2017 dönemini kapsayan yeni bir eylem planıyla
mücadeleye devam edilmektedir. Bu eylem planının hazırlanmasında
36sı sivil toplum kuruluşu olmak üzere 79 kurum ve kuruluş
katkı sağlamaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yeni eylem
planı ise 5 bileşen ve 62 eylemden oluşmaktadır.
Planın hayata geçirilmesinde ise 15 sorumlu kuruluş ve 51 iş
birliği yapılacak kuruluşla kayıt dışı
mücadelesi yoğun olarak devam etmektedir. Bu eylem planı
kapsamında, kayıt dışı ekonominin boyutunun
belirlenmesi ve ekonomi üzerindeki etkilerinin analizine gönüllü uyumun
teşvik edilmesi ve uyum seviyesinin yükseltilmesine, denetim kapasitesinin
güçlendirilmesi ve ilgili mevzuatın gözden geçirilmesine, eğitici ve
kapsayıcı yöntemlerle toplumun tüm kesimlerinde
farkındalığın artırılmasına, kurumlar
arası veri paylaşımının geliştirilmesi ve uygulamada
ortaya çıkan sorunların giderilmesine yönelik eylemler ve faaliyetler
sürdürülmektedir.
Son altı ayda bu çalışmalar daha da
yoğun bir şekilde artırılmaktadır. 2015 yılı
Kasım ayında yapılan Mükellef Memnuniyet Anketine göre,
elektronik ortamda sunulan hizmetlere ilişkin mükellef ve muhasebe meslek
mensuplarının memnuniyet oranı yüzde 80
artmıştır. Şimdi sizlere bu kapsamda hayata geçirilen
bazı uygulamalar hakkında bilgiler vermek istiyorum: Vergi
mükelleflerimiz tarafından verilen beyannamelerin yüzde 99,8i elektronik
ortamda alınmakta ve web tabanlı yazılım sayesinde
anında veri tabanlarımıza kaydedilmektedir. Bu kapsamda 2015
yılında toplam 82 milyon beyanname elektronik olarak
alınmıştır. Sistem dışında kalan beyanname
ve bildirimlerin de elektronik ortamda alınması
çalışmaları hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Böylece, mükelleflerimizin tamamı beyannamelerini evlerinden, iş
yerlerinden ve vergi dairesine gelmeksizin gönderebilmektedirler.
Sayın milletvekilleri, ekonomide herhangi bir
değişkenle ilgili gelişmeleri değerlendirmek için iki
göstergeye bakılır. Bunlardan birincisi, değişkenin zaman
içindeki seyridir, ikincisi ise diğer ülkelerle
kıyaslandığında karşılaştırılan
tablodur. Türkiyede kayıt dışı ekonominin büyüklüğü
ve ilgili yapılan tahminler kayıt dışı ekonominin
azaldığını göstermektedir. 2001 yılında gayrisafi
yurt içi hasılanın yaklaşık üçte 1i yani yüzde 32,8i
kadar olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonomi 2013
itibarıyla yaklaşık dörtte 1ine düşmüştür yani yüzde
26lara inmiştir. Öte yandan, kayıt dışı ekonominin
OECD yani Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
ortalamasının maalesef üzerinde olduğunu da görmekteyiz. 2010da
tahminî, Türkiyede yüzde 29 iken OECD ortalaması yüzde 18,3tü, AK
PARTİ hükûmetlerinde bunun aşağıya doğru
çekildiğini görmekteyiz.
Sayın milletvekilleri, CHP Meclis
araştırma önergesinde bahsedilen, kayıt dışı
ekonomideki birtakım iddialar herkes tarafından bilinen ve tespit
edilen durumlardır. Terör örgütlerinin kayıt
dışılıktan istifade ettiği, silah ve uyuşturucu kaçakçılarının
kayıt dışılıktan istifade ettiği, kayıt
dışı ekonominin kayıt dışı istihdamı
tetiklediği, dolaylı vergileri artırdığı, gelir
dağılımını olumsuz etkilediği, ekonomiye zarar
verdiği, fiyat dengesizliği oluşturduğu, sosyal dengeyi
bozduğu herkes tarafından bilinmektedir ve AK PARTİ de bunun
farkındadır, bunun için de olağanüstü önlemleri almış
durumdadır.
Avrupa ülkelerinde kayıt dışı
ekonomiye baktığımız vakit; örneğin, Bulgaristanda
yüzde 32, Romanyada yüzde 29, Litvanyada yüzde 29 -aradaki rakamları
okumuyorum- Almanyada yüzde 14 civarında, İrlandada yüzde 13
civarında kayıt dışı ekonominin olduğunu
görmekteyiz, Amerika Birleşik Devletlerinde bu oranın yüzde 6
civarında, Japonyada yüzde 8,5 civarında olduğunu görüyoruz.
Ama, alınan tedbirler ve gösterilen performanslarla Türkiye 2018
yılında kayıt dışı ekonomiyi yüzde 20lere
düşürmek için hedefini koymuştur ve bu çalışmayla ilgili
faaliyetlerini sürdürmektedir.
Özellikle son on dört yıllık dönemde
kayıt dışılıkla ilgili çok ciddi çalışmalar
yapıldığını gözlemekteyiz. Türkiyede kayıt
dışılığı azaltmaya yönelik ciddi anlamda ilk
olarak 2008-2010 yıllarında Kayıt Dışı Ekonomiyle
Mücadeleyle Stratejisi Eylem Planı oluşturulmuştur. Bu
stratejinin kısaca maddelerine değinecek olursak: 2007de Büyük
Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı faaliyete
geçirilmiştir, akaryakıt pompaları ödeme kaydedici cihazlara
bağlanmıştır, enerji sektöründe faaliyette bulunmak
isteyenler için lisans alma zorunluluğu getirilmiştir, alkollü içki
ve sigaralarda bandrollü izleme sistemi kurulmuştur, Kayıt
Dışı İstihdamla Mücadele yani KADİM Projesi uygulamaya
sokulmuştur, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak 2005 yılı içerisinde
taşra birimlerinde görevlendirilmek üzere yoğun miktarda yerinden
denetim elemanları alınmıştır; e-Dönüşüm Türkiye
Projesiyle gerekli çalışmalar, adımlar
atılmıştır, vergi kimlik numaralarıyla para takipleri
kontrol altına alınmıştır, 8 bin Türk
lirasının üzerindeki işlemlerin banka ve PTT
aracılığıyla yapılması kararı
alınmıştır. Dolayısıyla, bunlar yetmediği
gibi aynı zamanda 62 maddeden oluşan eylem planlarıyla
kayıt dışılığın yoğun olarak mücadelesi
Hükûmetimiz tarafından gerçekleştirilmektedir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Sert.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci
konuşmacı Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesi hakkında parti grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bütün Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan, ekonomik kayıt
dışılıkla ilgili olarak parti bakış
açımızı ortaya koymadan önce ben de dün Özgür Gündem gazetesiyle
dayanışma amacıyla nöbetçi genel yayın yönetmenliği
yapmak üzere destek vermek için görev üstlenmiş olan Şebnem Korur
Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesinin tutuklanmasını,
tutuklanma sonrası polis muamelesine maruz kalma biçimini şiddetle
kınıyorum. Basın özgürlüğünün zaten
kırıntısının kalmadığı, gazetecilik
faaliyetinin bile başlı başına siyasi iktidar
tarafından bir korku olarak görüldüğü ve özgürlüğün bütün
alanlarının tıkatıldığı bir süreci
yaşamaktayız. Tutuklama kararı başlı başına
bir hukuksuzluğa tekabül ederken sadece son birkaç ayda karşılaştığımız
bir iki polis muamelesi örneği üzerinden dünkü olayı kıyaslamak
istiyorum. Özellikle IŞİDin Türkiye askerî sorumlusu, polisler
eşliğinde elini kolunu sallayarak mahkemeye götürülürken,
akademisyenler ve gazeteciler kelepçelenmiştir. Veya daha bir hafta önce
bütün toplumda infial yaratan bir seri katille selfie çektiren polisler bir
Adli Tıp Kurumu Başkanlığını bu ülkede
yıllarca yapmış ve bir gazeteyle dayanışmak üzerinden
suçlanmış olan birinin elinin kelepçelenmesi, yazarın,
akademisyenin kelepçelenmiş olması siyasi iktidarın basın
özgürlüğüne ve ülkede uygulayageldiği, demokratik alanları ne
kadar kısıtladığına çarpıcı örneklerdir.
Değerli milletvekilleri, şüphesiz,
şunu söyleyeyim: Bu siyasi iktidarın bu uygulamaları ülkenin
geleceğini karartmaktadır ama dün Özgür Gündemle
dayanışmak görevi üzerinden tutuklanan aydın vicdanı bu
ülkenin geleceğinin maalesef tek umudu olarak kalmıştır.
Dün 3 kişi tutuklandı, bugün 120 aydın, akademisyen Özgür Gündem
gazetesinde genel yayın yönetmeni olarak nöbet tutuyor. Hiçbir şeyi
bu siyasi iktidar sindiremeyecek, bastıramayacak, korku salamayacak. Bütün
bu uygulamaları kendi içindeki korkuların tezahürü, dışa
vurumu olarak algılıyoruz.
Yine, ekonomide geldiğimiz noktaya dair, sürem
yettiğince bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum.
Aslında siyasi iktidarın kendisinin itiraf
ettiği bir husus var. Ülkede sadece ekonomi kayıt dışı
değil, ülkede birçok alan kayıt dışı. Sadece,
birlikte, kol kola on bir yılı geçirmiş oldukları paralel
yapılanmasına dönük siyasi iktidarın suçlamaları bile bu
ülkede on bir-on iki yılın kayıt dışılıkla
geçtiğinin göstergesidir. Yargıda paralel yapı, emniyette
paralel yapı, istihbaratta paralel yapı, güvenlikte paralel yapı
demek on bir-on iki yıl boyunca bu siyasi iktidarın ülkede yargıyı,
sağlığı, eğitimi, güvenliği ve mülteci
politikalarını da kayıt dışı yönettiğinin
göstergesidir çünkü paralellik üzerinden karanlık bir yapılanma
siyasi iktidar tarafından tarifleniyor. Eğer bu kadar karanlık
bir yapılanma on iki yıl bu ülkenin yargısına,
eğitimine, sağlığına, emniyetine, istihbaratına
sirayet etmişse ülke on bir-on iki yıldır bu siyasi
iktidarın ortaklarıyla birlikte karanlık bir şekilde
kayıt dışı yönetilmiştir.
Yine, Hükûmet, 2015 yılında gelirlerin
yüzde 84ünü vergilerden karşıladı. Bu vergilerden sadece yüzde
29u, değerli milletvekilleri, sadece yüzde 29u gelir, kâr ve sermaye
kazançlarından elde edildi; sadece binde 2si servet unsurlarından
sağlandı, geri kalan yüzde 70i ise KDV ve ÖTVnin oluşturduğu
dolaylı vergilerden sağlandı. Düşünün, şu ülkenin
yüzde 70inin yükü emekçilerin sırtında ama zenginlerin servet
varlığı üzerinden onlara bindirilen yük sadece binde 2dir.
2014e göre 2015teki bazı
artışları Bakanlığın rakamları üzerinden
paylaşmak istiyorum. 2015 yılında bir önceki yıla göre
ortalama olarak vergi gelirleri yüzde 15,6 arttı, 15,6. Peki,
bunların bazı kalemlere dağılımı
nasıldı? O da şöyle: Düşünün, ücretli emekçilerden
yapılan stopajlardan oluşan gelir vergisi tahsilatlarında
artış bunun üzerinde, yüzde 16; kâr payı, faiz, kira gelirleri,
sermaye gelirleri bunlardan elde edilen gelir, sermayeden elde edilen gelir bir
önceki yıla göre 2015te yüzde 1 arttı. Düşünün, ülkedeki toplam
gelir yüzde 15,6 artmış ama -emekçiden alınan bu 15,6nın
da çok üzerinde- sermayeden artan gelir 2015te bir önceki yıla göre
sadece yüzde 1lik bir oranla sınırlı kalmıştır.
Bir diğer husus, halkın doğrudan
ödediği KDVde artış yüzde 21,8 olmuştur. ÖTV gelirlerinin
yarısını oluşturan petrol ve doğal gaz ürünlerinde
artış 11,5, tütün mamullerindeki artış 17,1 ve bir
diğer husus da özellikle damga vergisinde 12 milyar TL artış ile
16,6, harçlarda ise 16,9 milyar TL ile yine yüzde 17lik bir artış
sağlanmıştır. Kısacası, mevcut siyasi iktidar ve
sarayın 2015 yılında sermayeden vergi yükünü bir önceki
yıla göre daha fazla hafifletip emekçinin üzerine
yığdığını çok rahat ifade edebiliriz.
Kayıt dışından bahsederken
şüphesiz vergi kaçırmaktan söz etmeden geçemeyeceğiz. Bütün
dünyanın konuştuğu Panama belgeleri yayınlandı. Bu
Panama belgelerini incelediğimizde Koç, Çalık, Sabancı gibi
büyük holdinglerin de arasında olduğunu, vergi kaçırmanın
siyasi gelenekten bağımsız bir şekilde tüm sermaye için bir
kural hâline geldiğini biz değil, uluslararası bir finans
kuruluşu tarafından açıklanan Panama belgelerinde
yazılmaktadır.
Yine, bu yıl nisan ayında açıklanan
büyüme verilerine göre Türkiye ekonomisi 2015te yüzde 4 büyüdü. Ekonomi büyüdü
ama dolar cinsinden ülkenin millî gelirini hesapladığımızda
80 milyar dolar küçüldü. Ekonominin büyüdüğünü iddia ediyoruz oransal
olarak ama dolar bazında küçüldüğünü bizzat ilgili
bakanlığın verilerinden görebilmekteyiz.
Yine, bir önceki yıla göre 2015de kişi
başına düşen millî gelir olarak tariflenen ama daha önce de
adlandırdım kişi başına düşmeyen millî gelir
10.395 dolardan 9.261 dolara geriledi. Burada istediğiniz kadar ekonominin
yüzde 4, yüzde 14, yüzde 24 büyüdüğünden bahsedin, normal
yurttaşın cebine giren paranın küçüldüğünü yine bizatihi bakanlık
açıklıyor.
Yine, bu yılın ilk beş ayında
246 büyük şirket iflas etti, iflas erteleme kararı aldı. Bu, tüm
zamanların en büyük iflas erteleme rekorudur. 2015in tamamında iflas
erteleme kararı aldırtan şirket sayısı ise toplamda
492 olmuştu. Buradan hareketle bu yılın ilk dört ayında,
belirtmemiz gerekir ki, 3 milyar 379 bin liralık 307.664 senet protesto
yedi. Düşünün, bu ülkede yılın ilk dört ayında 307 bin
senet protesto edilmiş. Bu yılın ilk yarısında
vatandaşların kredi kartı ve tüketici kredisi borçları
394,3 milyar, eski parayla yaklaşık 400 katrilyona yükselmiş.
Vatandaş bankalara borcunu zamanında ödeyemediği için
icralık olan kredi tutarı 18,3 milyar liraya
TÜİK verilerine
göre ülkemizde bulunan 21 milyon aileden 19 milyon aile yani bütün
ailelerimizin yaklaşık yüzde 90ı bankalara borçlu durumda; bu
da resmî rakamlara göre açıklanmış.
Birçok şey ifade edebiliriz, en son olarak
şunu söyleyeyim: Anlaşılan o ki, özellikle merkezî vesayeti
yaşamın birçok alanında kement gibi halkın üzerinde
sıkmaya çalışan siyasi iktidarın, özellikle daha fazla
merkezileşmeyle mesafe alamayacağını, halka huzuru
getiremeyeceğini ifade etmek isteriz. Yeni bir ekonomik
yaklaşım, neoliberal politikalardan vazgeçen, yoksulu zengine
karşı koruyan, doğayı talana karşı koruyan, toplumsal
cinsiyete duyarlı bir bütçelemeyle geri kalmış bölgeleri
gelişmiş bölgelere karşı koruyan, engellileri ve yereli
merkeze karşı kollayan bir ekonomik politikayla ancak bu işin
içerisinden çıkabileceğimizi ifade ediyor, bütün Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, Sayın Yıldırım burada konuşma yaparken
Özgür Gündem gazetesinin nöbetçi genel yayın yönetmenlerine ilişkin
tutuklama kararı çıkması dolayısıyla iktidara bir
suçlama yöneltmiştir. Bu, açıktan açığa bir
sataşmadır çünkü işlemleri yapan hukuki çevrelerdir. O çerçevede
69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Şimdi, şunu mu diyorsunuz:
Yani tutuklamayı yargı yaptığı hâlde veya ilgili
organlar, yargının ilgili organları yaptığı hâlde
bundan Hükûmeti sorumlu tutmuştur.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
İktidarı sorumlu tutmuştur.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sorumlu
değilse kınasın Sayın Bostancı.
BAŞKAN Yani sanıyorum Hükûmetin bu
konuda sorumlu olduğunu düşünerek öyle bir görüş ifade etti.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sorumlu
değilse kınasın -Sayın Bostancı bir bilim adamı-
bilim adamları tutuklandığı için asıl, biz de görelim.
Yargı emrinde değil. dedi Sayın Bostancı. O da bilim
adamı, hocam da saygın bir bilim adamı.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ama siyasi iktidar
adına konuşamaz ki Sayın Başkan, Hükûmet orada.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasına Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Özgür Gündemin 3 yayın
yönetmenine ilişkin tutuklama kararıyla ilgili Sayın Ahmet
Yıldırım iktidarı suçladı. İktidar yeni bir
hukuki düzenleme çıkartmadı, Özgür Gündeme yönelik özel bir
düzenleme de söz konusu değil, mevcut hukuki referanslar çerçevesinde bir
takibat, bir soruşturma, bir tutuklama; esasta olan bu.
Özgür Gündem bu işe 3 Mayıstan beri
başlamış, 3 Mayıstan itibaren nöbetçi genel yayın
yönetmeni uygulamasına başlamış. Şimdiye kadar 49
kişi bu görevi üstlenmiş, bunlardan 39 kişi hakkında
soruşturma başlatılmış, takip
başlatılmış, 12 tanesiyle ilgili, 12 tanesinden 6 tanesi
hakkında soruşturma çıkmış, 6 tanesiyle ilgili de dava
açılmış, şimdi 3 kişi hakkında da tutuklama söz
konusu. Yani toplam işe baktığınızda hakkında hiç
soruşturma açılmayanlar var, hiç hukuka intikal etmeyen nöbetçi
yayın yönetmenleri var. Kimileri hakkında takibata gerek
görülmemiş, kimileriyle ilgili de dava açılmış. Bütün
bunları Özgür Gündeme yönelik iktidarın ağır
baskıları. diye bir bağlama yerleştirmek yanlıştır,
haksızdır, bühtandır, mevcut verilere, somut maddi verilere
baktığınızda da aklen tutarsızdır.
Burada yapılan, hukuk çerçevesinde,
yayınlara ilişkin olarak hukuki bir sorumluluk söz konusuysa
mahkemelerin, savcıların yürüttüğü bir soruşturmadır.
Bu yapılmayacak mı? Tabii ki yapılacak. Bu ülkede her kim ne
yazıyorsa yazdıklarından sorumludur. Her şey, her söz fikir
özgürlüğü içinde değildir.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Onlar
yazmamış ama.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
Sayın Bostancı, sözlerinin sonunda kendilerine bühtanda ve iftirada
bulunduğumu ifade ederek bana açıktan sataştı. Ben de
İç Tüzük 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN İftira demedi ama bühtan ve
aklen tutarsızlık şeklinde bir değerlendirmede bulundu.
Buyurunuz Sayın Yıldırım.
4.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, öncelikle şunu ifade
edeyim: Ben sözümün hiçbir yerinde AKP ya da Adalet ve Kalkınma Partisi
demedim. Sizin, Sayın Bostancıya benim konuşmamdan ötürü,
açıkçası söz vermiş olmanız sataşmadan kaynaklı
beni üzdü. Şundan ötürü: Evet, konuşmamın belli yerleri
sataşmaya açıktı ama siyasi iktidara dönük; baştan sona
Hükûmet ve iktidar dedim. Hükûmet üyesi değil. Yani bu açıdan
tutarsızlıktır, açık söyleyeyim.
İkinci bir husus: Sayın Bostancı
geldi benim söylediklerimi doğruladı. Ülkede basın
özgürlüğünün iktidar tarafından nasıl ayaklar altına
alındığını itiraf etti. 49 kişinin 39u
hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Yani
tutuklanmadan da soruşturma açılmış olması,
yargılanması basın özgürlüğü üzerinde Demoklesin
kılıcı gibi bir tehdit
sallandırdığınızın açık göstergesi
değil midir?
Bir diğer husus: Diyorsunuz ki: Biz mi bu
yargıya müdahale ettik? İktidarınız döneminde 10u
aşkın defa yargıya müdahale ettiniz. Veya sizin
hakkınızda işte 2013 Aralıkta operasyon yapılmak
istendiği zaman hemen müdahale ettiniz. Peki, size dönük tehditler ortadan
kalkınca yargı bağımsız ve tarafsız mı olmuş
oluyor? Peki, aynı paralel yargının diğer alanlara dönük,
KCK operasyonlarında iftiralarla yaptığı operasyonlara
dönük hiçbir geri adım atılmadı. Bir tek sizinle ilgili
tehditler ortadan kaldırılınca mı yargı
bağımsız oluyor Sayın Bostancı? O zaman o paralel
yargının on bir yıl boyunca sizin iktidarınızda
yapmış olduğu bütün iş ve işlemler hükümsüzdür,
yanlıdır, bağımlıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Şu açıklamayı yapma
ihtiyacını duyuyorum: Sayın Yıldırımın
dediği gibi, Sayın Yıldırım konuşmasında
Hükûmet ve iktidar odaklı bir eleştiri yaptı.
Dolayısıyla, sataşma burada Hükûmetedir. Ancak bunun daha evvel,
yine benim yönettiğim birleşimlerde birkaç örneğini
yaşadık. Ben sataşmanın Hükûmete olduğunu ifade
ettiğim zaman, yine Sayın Bostancıydı, şöyle bir
gerekçe ortaya koymuştu: Hükûmet Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
içinden çıkıyor. Ayrıca Hükûmet deyince herkesin aklına
Adalet ve Kalkınma Partisi geliyor. dediği için o oturumlarda, o
birleşimlerde kendisine sataşmadan dolayı söz vermiştim.
Burada aynı diyaloğu tekrar etme ihtiyacı duymadım. Ama
doğru olan Sayın Bostancı, hangi nedenle bu iktidara yönelik
sataşmanın grubunuza yönelik olduğunu tutanaklara geçirilmesi
açısından ifade etmenizdir. Bunu hatırlatıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili
Özgür Özel tarafından, ülkemizdeki kayıt dışı
ekonominin kayıt altına alınması ile fon girişlerinin
kontrolünün sağlanması konularında yaşanan sorunların
araştırılması amacıyla 16/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
aleyhinde ikinci konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Metin
Akgündür.
Buyurunuz Sayın Akgün. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
METİN AKGÜN (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, on dört yıllık AK PARTİ
hükûmetleri döneminde, güven ortamı ve istikrar sayesinde Türkiye
ekonomisini şaha kaldırmıştır. 2016nın ilk dört
ayında dünyanın en fazla büyüyen 5 ülkesi arasına girmeyi
başarmıştır. Kayıt dışı ekonomi, az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin önemli bir
problemi olduğu kadar, son zamanlarda gelişmiş ülke
ekonomilerinin de takibinde olan ve mücadele edilen bir alan olarak gündemi
işgal etmektedir. Türkiye'de kayıt dışı ekonominin
büyüklüğüyle ilgili yapılan tahminler kayıt dışı
ekonominin azaldığını göstermektedir. Ülkemizde kayıt
dışı ekonomiyle mücadele, Maliye Bakanlığı Gelir
İradesi Başkanlığı koordinasyonunda kamu kurum ve
kuruluşlarının sorumluluğu ve iş birliği
içerisinde yürütülmektedir. Bu kapsamda, 2008-2010 ve 2011-2013 dönemi
Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem
Planları başarıyla uygulanmıştır. Önceki eylem
planlarıyla gelinen aşamayı daha ileriye taşımak ve
kayıt dışılıkla mücadeleyi daha kapsamlı bir
çerçevede,5 bileşen ve 62 eylemden oluşan, 2015-2017 Dönemini
Kapsayan Kayıt Dışı Ekonominin Azaltılması
Programı Eylem Planıyla yolumuza devam ediyoruz.
Kayıt
dışılıkla mücadele terörle mücadele kadar önemlidir.
Kayıt dışılık azaldıkça dolaylı,
dolaysız vergi dağılımı iyileşecek ve
vatandaşın vergi adaletine olan güveni artacaktır. Kayıt
dışılık azaldıkça vergi dışı alanlar
azalacak, bu durum vatandaş-devlet bütünleşmesine hizmet edecektir.
Vergisel kayıplar azaldıkça kamu finansman dengesi daha
sağlıklı bir yapıya kavuşacaktır. Böylece, kamu
hizmetleri daha etkin bir şekilde sunulacak, kamu hizmetlerinin
kalitesindeki artış istihdam imkânlarını artıracak ve
insanımızın yaşam kalitesini yükseltecektir. Sonuçta
kazanan vatandaşımız olacaktır.
Kayıt
dışı ekonomiyle mücadele, AK PARTİ hükûmetleri döneminde en
fazla önem verilen konulardan biri olmuştur. Kayıt
dışı ekonominin azaltılması konusunda gerekli iradeyi
göstererek gerek Hükûmet programlarımızda gerekse Maliye
Bakanlığının stratejik hedef ve önceliklerinde bu sorunun
çözümüne yönelik aldığımız kararları etkin bir
şekilde uygulamaya konulmuştur. Kayıt dışılıkla
mücadelede önemli mesafeler katedilmiştir. Gelir İdaresi
Başkanlığımızın sorumluluğunda 2008-2010,
2011-2013 dönemi Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Eylem
Planlarını başarıyla uyguladık. 2011-2013 dönemi Eylem
Planını 5 amaç çerçevesinde 47 eylem üzerine inşa ederek 15
kamu kurum ve kuruluşumuzun koordinatörlüğünde gerçekleştirdik. Eylem
planını Başbakanlık genelgesiyle kamuoyuna duyurarak bu
plana ilişkin gelişmeleri üçlü bir izleme mekanizmasıyla etkili
bir şekilde takip ettik. Eylem planında yer alan 42 eylemi
tamamladık, 5 tanesini ise yeni eylem planına taşıdık.
İktidara geldiğimiz 2002 yılı
sonundan günümüze kadar gerek yaptığımız hukuki
düzenlemeler gerekse de teknik altyapı çalışmalarıyla
kayıt dışı ekonomiyle mücadele ettik ve etmeye devam
ediyoruz. Bunun neticesinde kayıt dışı ekonominin gayrisafi
yurt içi hasıla içindeki payını 2003 yılından bu yana
yaklaşık 5 puan azaltarak yüzde 32,2den yüzde 27,8 seviyelerine
düşürdük. Yeni eylem planı uygulamasıyla 2018 yılı
sonunda kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü yüzde 21,5
seviyesine indirmeyi hedefliyoruz. Kayıt dışılıkla
mücadelenin istenilen başarıya ulaşabilmesinde toplumun tüm
kesimlerinin bu mücadeleye katılımı büyük önem
taşımaktadır. Hükûmetimiz bu süreçte dün olduğu gibi bugün
de aynı azim ve kararlılıkla yoluna devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Bir yoklama talebi vardır,
yoklama talebini gerçekleştireceğim. Önce, talepte bulunan sayın
milletvekillerini tespit ediyorum.
Sayın Özel, Sayın Ağbaba, Sayın
Özkoç, Sayın Tanal, Sayın Tarhan, Sayın Kaplan Hürriyet,
Sayın Özdemir, Sayın Gökdağ, Sayın Altaca
Kayışoğlu, Sayın İrgil, Sayın Yedekci, Sayın
Köse, Sayın Zeybek, Sayın Yüceer, Sayın Usluer, Sayın Akaydın,
Sayın Öztrak, Sayın Çam, Sayın Basmacı, Sayın Budak.
Evet, yoklama işlemini başlatıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili
Özgür Özel tarafından, ülkemizdeki kayıt dışı
ekonominin kayıt altına alınması ile fon girişlerinin
kontrolünün sağlanması konularında yaşanan sorunların
araştırılması amacıyla 16/3/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma
gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 1inci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, TBMM
İçtüzüğü'nün 5'inci maddesine göre 1 Temmuz 2016 tarihinde tatile
girmeyerek çalışmalarına devam etmesine; Genel Kurulun 12, 19 ve
26 Temmuz 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile
diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 13, 20 ve 27 Temmuz 2016 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 387 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 21/06/2016 Salı
günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, İç
Tüzükün 19uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
Milletvekili
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında bulunan 387
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 1inci sırasına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, TBMM
İçtüzüğü'nün 5'inci maddesine göre 1 Temmuz 2016 tarihinde tatile
girmeyerek çalışmalarına devam etmesi;
Genel Kurulun;
12, 19 ve 26 Temmuz 2016 salı günkü
birleşimlerinde sözlü sorularla diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi;
13, 20 ve 27 Temmuz 2016 çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;
21 Haziran 2016 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
22 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde
328 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
23 Haziran 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 339 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
339 sıra sayılı kanun tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin 23 Haziran 2016 Perşembe günkü
birleşiminde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık
çalışma günlerinin dışında 24 Haziran 2016 Cuma günü
saat 14:00'te toplanarak bu birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 339 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Haftalık çalışma günlerinin
dışında 27 Haziran 2016 ile 1 Temmuz 2016 Pazartesi ve Cuma
günleri saat 14:00te toplanarak bu birleşiminde gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi;
27 Haziran 2016 Pazartesi günkü birleşiminde 33
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
28 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde 35
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
29 Haziran 2016 Çarşamba günkü
birleşiminde 187 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
30 Haziran 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 306 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
01 Temmuz 2016 Cuma günkü birleşiminde 75
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde 55
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece
24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük
programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam
etmesi;
387 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması önerilmiştir.
|
387 sıra
sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/725) |
||
|
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
|
1. BÖLÜM |
1 ila 8inci madde arası |
8 |
|
2. BÖLÜM |
9 ila 17nci madde arası |
9 |
|
TOPLAM MADDE SAYISI |
17 |
|
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi lehinde ilk konuşmacı Hasan Basri Kurt, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kurt. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; grubumuz tarafından bu haftaki
çalışma programı ve önümüzdeki günlerde gerçekleşecek
çalışmalarla ilgili, vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta itibarıyla, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununun gündemin ön sırasına
alınmasını ve bugünden itibaren görüşülmeye başlanarak
bu hafta içerisinde bu kanunun ilgili maddelerinin bitirilmesini hedefliyoruz.
Şu anda terörle mücadele hemen hemen bir
yıldır en önemli konularımızın başında
geliyor. Mecliste gerçekleştirilen tartışmalarda olsun,
vatandaşımızın içine gittiğimizde, kendi
memleketlerimizde, seçim bölgelerimize gittiğimizde olsun muhatap
olduğumuz temel sorunlardan bir tanesi ve en önemlisi, işte bu
terörle mücadele. Burada, güvenlik güçlerinin, güvenlik kuvvetlerimizin elini
güçlendirme; güvenlik kuvvetlerimize, ihtiyacı olan hızlı karar
alma ve bu kadar çeşitli olan bir teröre karşı kendi teknik
imkânlarını geliştirme fırsatı vereceğimiz bir
kanun tasarısı bu. Ben diğer parti gruplarının da
Türkiye'nin güvenliğini ilgilendiren, Türkiye'nin uluslararası
plandaki itibarını ilgilendiren bu kanun tasarısına destek
vereceklerini umuyorum, buna inanıyorum, inanmak istiyorum. Çünkü, vatandaşa
gittiğimizde parti ayrımı gözetmeksizin herkesin bu konuda
birleştiğini biliyoruz. Şehit cenazelerimiz geliyor, hep
birlikte bunlara üzülüyoruz; gazilerimiz geliyor, onlara hep birlikte
üzülüyoruz, onların aileleriyle birlikte bizler de aynı
ızdırabı çekiyoruz. İnşallah, bunların
azalması, bu eli kanlı terör örgütünün
Şu anda artık
geçmişteki gibi değil, çok daha farklı insanlık
dışı yöntemler, işte, vekâlet savaşları deniyor
bu, artık, terörün sınır aşan boyutu; kokteyl
örgütlenmeler, kokteyl saldırılar, bu tip konularla ilgili askerin
daha hızlı karar almasını sağlayabilecek bir temel
kanun önümüzde.
Bundan sonraki gündemimiz ise, yine bu öneriyle
getirmiş olduğumuz temmuz ayındaki çalışma.
Biliyorsunuz, 1 Temmuz itibarıyla Meclis, normal şartlar
altında, tatile giriyor. Ancak, gündemimiz gerçekten çok yoğun.
Şu anda komisyonlarımız çalışıyor. Bundan sonraki
gündemimizde ciddi yoğunluklar var. İnşallah, temmuz ayı
içerisinde, vatandaşımıza vermiş olduğumuz sözlerle
ilgili kanunlarımızı çıkartıp
Belki yaz tatilinden bu
anlamda feragat edilecek ama çalışmamız gerekiyor ve bu
kanunları geçirmemiz gerekiyor.
Genel hatlarıyla özetleyecek olursak, bu hafta
içerisinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Personel Kanununu gündemimize
alacağız ve bitireceğiz inşallah. Daha sonra da Meclisin 1
Temmuzda tatil olma durumunu dört hafta boyunca, temmuzun tamamı boyunca
ertelemiş olan bir öneri
Diğer parti gruplarından da bu öneriye
destek bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kurt.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi aleyhinde birinci konuşmacı Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Özel. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin
yeni bir grup önerisiyle karşı karşıyayız her hafta
olduğu gibi. Örneğin, içinde bulunduğumuz bu tarihi şimdiye
kadar 7 kere düzenlediler bugün ne görüşelim, kaça kadar
çalışalım, kaçta bırakalım diye ve emin olun, haftaya
bir daha düzenleyecekler, bayram dönüşü bu düzenlemeleri bir daha
yapacaklar çünkü grup olarak bir irade kullanmak ve kaliteli yasama yapmak
değil, bir yerlerden gelen talimatlar, bir yerlerle yapılan
pazarlıklar sonucunda onu çektim, bunu koydum, saray bastırdı,
paraleli kazıdım, bilmem kimi dengeledim hesapları içinde
Meclisi çalıştıran, iktidar adı altında kendi
iktidarından yoksun, muktedir olmayan, Meclis düzenine hâkim olmayan,
yarınını bilemeyen bir grupla karşı karşıyayız.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bugün gelinen noktada, biraz önce
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına sayın milletvekili
konuştu. Terminoloji açısından dahi tutulacak yanı yok
konuşmanın. Ne diyor? Tatilden feragat
Arkadaşlar,
milletvekilliği tatil yeri değildir, milletvekillerinin tatili olmaz,
milletvekillerinin yaz dönemi çalışmaları olur. (CHP
sıralarından alkışlar) O yüzden, bir iktidar partisi
milletvekilinin tatilden feragat edeceğiz, iki hafta daha
çalışacağız; böyle bir şey yok arkadaşlar. Çok
net bir şey söyleyelim: Vatandaş sizden verdiğiniz sözleri
tutmanızı bekliyor. Davutoğlu Hükûmeti, devrik hükûmet, devrik
Başbakan geldiğinde 24üncü Dönemde yapılacak hataları
yapmayacağız." demişti. 4+4+4teki kavgadan tutun, İç
Tüzük'ü zorla burada değiştirmeye çalışmalarına kadar
istişare etmeden yaptıkları her şey ve hatta Gezi sürecinin
sonucunda tek başına iktidardan düştünüz, o dönemde yani
vatandaşın sizi alıp buraya ittiği, hatta aslında bu
köşeye konmanız gereken, muhalefet partisi olmanız gereken
dönemde çok şey konuşuldu. O süreçte grup başkan vekilleriniz
bizi arayıp bilgi veriyorlardı belli konuda. Diyorduk ne oldu?
Sayın Davutoğlu yaşananlardan ders
aldığımızı, muhalefetle istişare etmemiz
gerektiğini söylüyordu. Bugün Davutoğlu neden burada değil?
Çünkü istişareye karşı olan, karşılıklı grupların
diyaloğuna karşı olan, parlamenter sistemi güçlendirmeyi
doğru bulmayan, Parlamentoyu işlevsizleştirip bir başka
yerde bir vesayet odağı oluşturup tek adam yönetimiyle ülkeyi
yönetmek isteyen birisi Davutoğlunun bu kadarcık
açılımına dahi tahammül edemedi.
Şimdi deniyor ki: Zaman yok. Evet, zaman yok.
Ama iki ay önce, ne istiyorsanız yaparız, dedik. Vize serbestisi,
Türkiyenin en önemli meselesiydi, sabahlara kadar çalıştık,
zaman zaman bizi eleştirdiniz Efendim, madem destekliyorsunuz niye konuşuyorsunuz?
diye. 72 kriter vardı, 72 kriterden 57sini tamamladık hep beraber,
kaldı 5 kriter ve Davutoğlu giderken, gitmezden evvel, yani ölüm
yiyicisiymiş, bilemiyormuş kendisi ama görevden alınmadan hemen
önce şöyle söylüyordu saray: Ya bu vize serbestisi olur, olmazsa olmaz.
Bunu büyütmenin ne anlamı var? diyordu ve gördük ki Davutoğlunun da
başını bu konudaki talepleri önemli ölçüde yedi. Şimdi
diyorsunuz ki: Efendim, vize serbestisinde terörle mücadele meselesiyle ilgili
bir kanun var, elimizi kolumuzu bağlar, biz onun yerine şimdi çok
daha başka bir kanun getiriyoruz. Arkadaşlar, vatandaşı
kandırmayalım. Eğer samimiyseniz gelin, vize serbestisindeki
terör hariç geri kalanları yapalım. Sizin
yapamadığınız terör düzenlemesi değil, sizin
yapamadığınız Yolsuzlukla Mücadele Eylem Planı
güncellenerek GRECO tavsiyeleri ışığında düzenlemeler
yapmak. Bundan korkuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sarayı rahatsız eden, Avrupa Birliği Polis Teşkilatına
tabi olup suçluların iadesi anlaşması konusunda Türkiyenin
çekincelerinden vazgeçmesi. Yarın öbür gün birileri yurt
dışına kaçtığında, burada iktidar
değiştiğinde, ensesinden tutup da Türkiyeye teslim edilmesinden
korkuyorsunuz. Kişisel Verilen Korunması Kanunu. Elinize yüzünüze
bulaştırdınız. Burada uyardık. Aha da kabul edilmedi,
geldi, karşınızda.
Ve son olarak da AB ülkeleriyle adli
yardımlaşmadan korkuyorsunuz. Korkmuyorsanız gelin bunu
yapalım, siyaseti şeffaflaştıralım, siyasetin
finansmanıyla ilgili düzenlemeleri yapalım. Siz İl, ilçe başkanı
bulamazsınız. diyorsunuz ama bu düzenlemeleri yapalım bir tek
terör kalsın. Ondan sonra gelin burada vatandaşı
kandırın. Ama Türkiyeyi ciddi şekilde sıkıntıya
sokmuş durumdasınız.
Bir iftar yemeğine gittiniz. Sarayda iftar
yemeği. Hiçbir gruba davet yok, sadece bakanlar ve iktidar
milletvekilleri.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayır, öyle
değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Keşke ücreti Recep
Tayyip Erdoğanın cebinden ödenseydi. Helali hoş olsun, o zaman
yapın iftarı. Ama Ahmet Necdet Sezer oğluna
yaptığı düğünün elektrik faturasını öderken
sarayda kendi kendinize iftar yemeği verip o şaşaalı
iftarın parasını da Cumhurbaşkanlığının
bütçesinden ödüyorsunuz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Siz Gitmeyiz.
diyorsunuz, ne yapsın adam?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bugünlerde AKP, ramazanı
sahurla, iftarla, ibadetle geçirmesi gereken Müslümanlar varken iftarlar, çok
tartışılacak iftarlar ve iftiralarla geçirdi. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Demagoji yapma.
Demagoji yapıyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Geçen hafta boyunca
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna iftira ettiniz. Adalet
Bakanınızı suçüstü yaptık, dün açıkladık, bugün
karşılaştım dedim ki: Özür mü, istifa mı? Özgür Bey,
bizimle bu kadar uğraşmayın. deyip gözünü kaçırıp gidiyor.
Şimdi gelinen bu noktada Cumhuriyet Halk
Partisi Grubundan özür dilenecek. O Adalet Bakanlığı mevkisi
boşu boşuna işgal edilmeyecek. Bir Adalet Bakanı
ağzıyla yalan, iftira belgeleri üretilmesinin hesabı sorulacak,
hesabı verilecek! (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, ayrıca, bir Meclis
Başkanı düşünün, yine iftar yapıyor. Ya bu nasıl bir
iş? 3 bin davetli var, gelen 1.200. Ülkeyi nasıl bölmüşsünüz.
Böyle bir itibarsızlık olur mu? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Davet ediyorsun suç,
davet etmiyorsun suç! Ayıp ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Köyün muhtarı köyde
iftar yapsa, 200 kişi davet etse, iftara 80 kişi gelse muhtar istifa
eder utancından, muhtar!
VELİ AĞBABA (Malatya) O muhtar ama!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Demagoji
yapıyorsun. Demagoji yapma. İftira atıyorsun!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Şunu söyleyelim: Meclis
Başkanı 3 bin kişiye iftar mı verecek? Hep birlikte veririz
o iftarı, Meclisin parasıyla değil. Meclisin parasıyla
yapıyorsa 3 bin tane fakir fukara çağıracak
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Kendi tarihinize
bakın önce!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) ...Ankarada okuyan 3 bin
öğrenciyi çağıracak, 3 bin mülteci çağıracak iftar
yapacağız devletin parasıyla. Yok, devletin parasıyla
efelik yok; yapacaksan kendi cebinden ödediğin parayla yapacaksın, bu
kadar basit.
Türkiyeyi rezil ettiniz
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Bu milleti 1
sente muhtaç hâle getirdiniz. O günleri ne çabuk unuttun!
VELİ AĞBABA (Malatya) Sen de yedin
herhâlde! Bedavadan sen de yedin!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, lütfen sayın hatibi dinleyiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Şebnem Korur, Erol
Önderoğlu, Ahmet Nesin, tutuklandı. Utanmıyorsunuz. Biz
utanıyoruz Türkiye adına, biz utanıyoruz. Şebnem Korur
dediğiniz kişi Türkiye'nin adli tıptaki en önemli akademisyeni.
Uluslararası bir standart var, İstanbul Protokolü, işkencenin ve
kötü muamelenin tespitinde; o protokolü yazan kişi, o protokolü yazan.
Pozantıyı kapattık ya, o protokolü yazan kişi. Bir
şey daha söyleyeyim mi? Şebnem Korur 11 Temmuz 1995 Bosnadaki
katliamın, o katliamın izlerini bulan kişi. Şimdi, siz 11
Temmuzda Bosnalı kadınları oraya koyuyorsunuz ya, buramıza
o el işlerini takıyoruz, el sallıyoruz; böyle yapıyoruz,
Şebnem Hanımı buraya koysanız Bosnalı kadınlar
böyle yapar; seni beni tanımaz Şebnem Hanımı
tanırlar. Ama siz Şebnem Hanımı içeri koydunuz.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Vakfının Başkanını
içeri koydunuz. Gazeteci yazar gününde 28 Şubat sürecinde sizin
mağduriyetlerinizi dile getiren adamları sadece ve sadece Benden
olmayan beni eleştiren herkes teröristtir. diyerek içeri koydunuz.
Şöyle bir anlayışınız var:
Parti içinde güçleneni dışarı atmak, parti
dışında güçleneni içeri koymak, ülkede eleştiri yapan
herkesi de zindana koymak gibi bir anlayışınız var. Ama
bunun sonu son değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Dün Bolu Milletvekilimiz Tanju Özcan, Onuncu Yıl
Marşını kaldırdınız diye
Ya, bunu ilk
duyduğunuzda yapacağınız iş Millî Eğitim Müdürüne
Senin bu marşla ne alıp veremediğin var? demek. Siz
sormadınız biz size soruyoruz. 29 Ekimi, 23 Nisanı yasaklamak
var ama düğün serbest, halay serbest, İzzet Yıldızhanla
birlikte düğünler yapmak, halaylar çekmek serbest. 19 Mayısın,
Onuncu Yıl Marşının yasaklanmasına milletvekilimiz
karşı çıkınca gaz bombasıyla, göz
yaşartıcı bombayla, göz yaşartıcı gazla, portakal
gazıyla mukabele ediyorsunuz. Milletvekilimiz dün kör olabilirdi. Grup
Başkan Vekilimiz Levent Göke portakal gazı sıktınız,
iki gün boyunca hastanede yattı. Ülkeyi faşizme doğru
götürüyorsunuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Buna akademisyeni,
siyasetçisi, aydını, hep beraber direneceğiz. Faşizme
karşı, AKPye karşı omuz omuza diyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Yürü!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sabahlara kadar çalışmaya
varız. Siz tatile gidecekseniz yolunuz açık olsun!
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Meydan burada!
Meydan burada!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hodri meydan!
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere Bülent Turan, Çanakkale Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında usul ekonomisi gereği söz
almayacaktım. Ancak az önce kıymetli grup başkan vekilinin âdeta
hezeyanlarından sonra grubumuza çok büyük bir haksızlık
yapıldığını gördüğüm için söz alma ihtiyacı
hissettim.
Dedi ki grup başkan vekili: AK PARTİ
Grubu planlamasını yapamadı, her hafta bunları
değiştiriyor, yarın ne yapacağı belli değil.
Kendisinin bilgisi olmayabilir, söyleyeyim: AK PARTİ Grubumuz,
bırakın şimdiyi, eylülü, ekimi bile planladı; hangi gün, ne
zaman yapacağımız bellidir. Sadece opsiyonel olarak, zaman zaman
yanlış yerlerde yanlış tavırlar içerisinde
olduklarından dolayı -istemediğimiz hâlde tartışma
oluyor, uzuyor, yoklama oluyor, kavga oluyor vesaire- bu yüzden Meclis
uzadığı için her zaman bu opsiyonu kullanıyoruz.
Tekrar ediyorum: Bugün, Silahlı Kuvvetlerimiz
terörle mücadele konusunda tespit ettiği bazı
sıkıntıları gündeme getirmemizi istediğinden
dolayı grubumuz tartıştı, konuştu ve zaman zaman
bazı kurumların -verilen haklarla- daha iyi sonuç alınması
talebiyle ortaya koyduklarını hayata geçiriyoruz. Biz bu akşam,
çok net olarak, TSKnın personel kanununu görüşüyoruz. Yarın ne
yapacağımız da belli. Kanun bu akşam biterse baş
tacı, bitmezse yarın yine buradayız, öbür gün yine
buradayız. O yüzden, biz Meclisin hangi gün nasıl iş
yapacağını bilmediğimizden değil, sizin ne
yapacağınızı bilmediğimizden dolayı böyle davranıyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, hemen konumuza dönüyorum. TSK Personel Kanununun bitiminden
sonra da hepinizin bildiği gibi Sayıştayla ilgili seçim süreci
gündeme gelecek. Haftaya pazartesi günü çalışmaya
başlayacağız, bayram tatiline kadar da Danıştay ve
Yargıtayla ilgili kanun tasarısını burada
görüşeceğiz.
Belli
olmayan bir şey var mı? Net olmayan bir şey var mı? Çok
çalışır, iyi çalışır, zamanında
çalışırsak erken bitiririz, değilse geç bitiririz ama biz
buradayız, on dört yıldan beri buradayız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Dediğiniz gibi iş
yapmıyor olsak, planlamıyor olsak, üretmiyor olsak, nasıl bu on
dört yıldan beri burada kalmayı başaracağız? Ben de
bağırmayı biliyorum, iyi de bağırırım ama
ramazanın iklimi bırakın üzerimize gelsin; ramazanın edebi,
adabı, üslubu, nezaketi bırakın buralara gelsin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Eğer biz o ramazanı burada
yaşamazsak, ruhumuzda, gönlümüzde, kurumumuzda, şu
yüce Mecliste yaşamazsak dışarıda yaşanabilir mi arkadaşlar?
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ama böyle değil, böyle değil.
BÜLENT
TURAN (Devamla) Hâlâ bağırıyorsunuz. Başka bir şey
yok ki! On dört yıldan beri bağırmaktan başka, arka arkaya
yoklama istemekten başka, kavga etmekten başka ne
yaptınız? sorusunu kendinize sorayım ben sizin.
Değerli
arkadaşlar, hangi iftara gideceğimize biz karar veririz, hangi iftara
katılacağımıza biz karar veririz.
Cumhurbaşkanımız, çalışma arkadaşları ile
partisini kuran, hareketini kuran, Pınarhisara beraber gittiği,
parti kurduğu arkadaşlarıyla bir iftar yapmıştır.
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Parayı kim verdi, parayı?
BÜLENT
TURAN (Devamla) Kıskandıysanız eyvallah, sorun değil ama
hayır, siz kimin kiminle iftar yapacağına
karışamazsınız diye düşünüyorum, bu bir.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Parasını kimden
aldığını soruyoruz?
BÜLENT
TURAN (Devamla) İkincisi: Meclis Başkanımızın
iftarına böyle haksız bir söylemi de size
yakıştıramadım değerli arkadaşlar. Biz, CHPyi
doksan yıllık en köklü partilerden biliriz. Biz, CHPyi Mustafa
Kemalin partisi biliriz. Biz, CHPyi Meclisi açan parti biliriz. Meclis
Başkanına hürmetini düşünürüz, saygısını
düşünürüz, Meclis Başkanının davetini emir telakki
ettiğini düşünürüz ama ufak ve ucuz polemiklerle bazı
yanlışları buraya getirip de çözüm üretmeye
çalışmanızı doğru
bulmadığımızı söylüyorum. Kaldı ki o iftarda eski
CHPliler de vardı. Artık eski CHP başka, yeni CHP
bambaşka. Eski CHPlilerin içinde hâlâ bu ülkesini seven, sayan,
ulusalcı, milliyetçi insanlar var ama anlaşılmaz şekilde,
son dönemde, kızsanız da kızmasanız da Adalet Bakanına
buradan küfreden, Meclis Başkanına en üst düzeyde bağıran,
Başbakana her gün hakaret eden acayip bir hâle geldi.
NURETTİN DEMİR (Muğla) Sayın
Cumhurbaşkanından öğrendik bunları.
BÜLENT TURAN (Devamla) Arkadaşlar, bu üslup
ve tavrın size faydası yok. İçinizde de bundan rahatsız
olanlar olduğunu biliyorum, buraya gelmeyenler olduğunu biliyorum,
konuşmayanlar olduğunu biliyorum. Bizim bildiğimiz CHP bu
değil ama ne olur bir aynaya bakın, ne olur tekrar bir gözden
geçirin.
Mesela geçen haftaki mesele, terörle arasında
illiyet var kavgası, o ona gitti, bu ona gitti kavgası, uzun sürdü.
Doğru bulmuyorum, CHPye de yakıştırmıyorum.
Yapmamıştır diye ümit ediyorum. Ama dönüp bir aynaya bakın,
bir şehit ailesi size sırtını dönüyorsa, bu polemik konusu
olabiliyorsa, CHPye de yakıştırılacak hâle geliyorsa,
Allah aşkına, bir söyleminize bakın, üslubunuza bakın
arkadaşlar. Niye falanca partiye söyleyince yakışmıyor da
size söyleyince yakışıyor? O yüzden, Adalet
Bakanımızın verdiği cevabın neresini düzeltirsiniz
bilmiyorum, ben onları doğru diye biliyorum. Ama bir daha
söyleyeceğim, şehit ailesi size sırtını dönüyorsa
dönüp arkaya bakın, Neden böyle? deyin.
Bakın, yine, polemik olmasın diye
girmeyeceğim, tüm belgeler elimde. Bugün savcılık bir gazeteye
bir terör faaliyetinden dolayı işlem başlattı.
İşlem bizim değil, idarenin değil, yürütmenin değil,
yargının faaliyeti.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sizin
talimatınızla.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ama siz istemediğiniz
kişilere bir yargı kararı verilince başka
davranıyorsunuz, sevdiklerinize olunca başka davranıyorsunuz.
Olmaz, yargı faaliyeti yargı faaliyetidir. Beğenmezseniz itiraz
edersiniz, kavga ederiz, konuşur, tartışırız
onları da. Ama sabahtan beri kaç arkadaş söz aldı?
Arkadaşlar, sizin basın özgürlüğü diye ifade ettiğiniz
mesele Fransada da, İngilterede de var, benzer davalardan hüküm giyen
insanlar var. O mesele, terörle ilgili yapılan bir adım, işlem.
Abdullah Öcalanın yazarı olduğu bir gazete, manşetleri
okusam korkarım, öyle bir gazete. Siz bunu burada savunma hâline
giriyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Hani
sizin bilginiz yoktu, hani sizin haberiniz yoktu?
BÜLENT TURAN (Devamla) Sonra da diyorsunuz ki:
Efendim, CHPyle terör arasında illiyet bağını nasıl
kurarsınız? Biz değil, siz kuruyorsunuz arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Siz
kuruyorsunuz, siz.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bilmiyor olabilirsiniz,
yapmak istemiyor olabilirsiniz ama söylemlere dikkat edin, üslubunuza dikkat
edin. Üslup medeniyettir, her şeydir. Ortada tartışma yok,
direkt bağırmaya başlıyorsunuz; gerginlik yok, direkt
bağırmaya başlıyorsunuz.
Şu anki konuştuğumuz konu -eğer
bunları demeseydiniz ben söz almayacaktım- çalışma
takvimimiz, konu bu. Bunu eleştirebilirsiniz, TSK Personel Kanununun
önceliği yok, önce şunu getirin. dersiniz; baş tacı,
dinleriz. Ama nereden bağladınız iftara, sahura, Cumhurbaşkanına,
Meclis Başkanına? nereden bağladınız bunları
Özgür Bey?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Konuşacak
şeyleri yok.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu üslup size hiçbir fayda
sağlamıyor, bu üslup sizi küçültüyor.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Daha küçülecek.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakınız, on dört
yıldan beri, ben sayısını unuttum, herhâlde 15 tane seçim
yaptık. O seçimlerde aynı şeyi oylamadı insanlar; zaman
değişiyor, teknoloji gelişiyor, şartlar değişiyor
ama bir tek gram oyunuzu artıramadınız. Bir on dört yıl
daha geçse yine artıramazsınız arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çünkü aynı şeyleri
yapıp farklı sonuçlar beklemek makul bir tavır değil.
Farklı şeyler yapın. Her şeye bağırmak, her
şeye Hayır. demek çok doğru değil.
Bakın, ben buradan soruyorum. Türkiyenin
terörle bir kavgası var, mücadelesi var ve çok başarılı
gidiyor. Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri diyor ki: Daha hızlı
iş yapmak için, operasyonel imkânlarımızı artırmak
için şu kanuna ihtiyacım var.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kanunu kim
değiştirdi? O kanunu siz değiştirmediniz mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Soruyorum: Buna taraftar
mısınız, değil misiniz? Varsa yoksa saray; saray, saray,
saray
Yahu saray kadar taş düşecek başınıza haberiniz
yok. Bunun size faydası yok arkadaşlar, artık dönün milletin
gündemine.
VELİ AĞBABA (Malatya) O kanunu siz
değiştirmediniz mi? Bir gün siyah dediğinize bir gün beyaz
diyorsunuz. Bir gün terörist diyorsunuz, bir gün vatansever diyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) Biz -merak edersiniz diye
söylüyorum- bayramdan sonra da, inşallah, torba yasa diye ifade edilen
yasanın içerisinde vaatlerimizi de halkımızın
beklentilerini de yatırımcının önünü açan da birçok kanunu
buraya getireceğiz.
VELİ AĞBABA (Malatya) O kanunu siz
değiştirmediniz mi? Askerî vesayetle mücadele ediyoruz. demediniz
mi? Hangi yüzle konuşuyorsun şimdi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Ümit ediyorum, soğuk
akılla, makul tavırla yaklaşırsınız,
vatandaşımızın lehine olan her türlü işe destek
olursunuz. Hiçbir tane mi iyi şeyimiz yok, hep mi kötü yapıyoruz? Bir
defa da Evet. deyin. Ama işte
VELİ AĞBABA (Malatya) Askerî vesayeti
yıktık. diyordunuz, ne oldu?
BÜLENT TURAN (Devamla) Duymuyorum, duymuyorum; bir
daha söyle.
VELİ AĞBABA (Malatya) Ne oldu, ne oldu?
BÜLENT TURAN (Devamla) Ne mi oldu, ne mi oldu?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, lütfen hatibi dinleyiniz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Siz demiyor
muydunuz Askerî vesayetle mücadele ediyoruz. Kanunları biz mi
değiştirdik, siz değiştirdiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bak Sayın Ağbaba,
insanlar konuşarak anlaşır, bağırma ne olur,
bağırma.
VELİ AĞBABA (Malatya) Siz
değiştirdiniz, siz değiştirdiniz
BÜLENT TURAN (Devamla) Bağırma,
faydası yok. Kaldı ki ekranda seni duymuyorlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bence de
konuşarak anlaşılır, bence de. Ben konuşuyorum,
keşke karşımdaki de konuşsa. Bence de, bence de
BÜLENT TURAN (Devamla) Sayın
Başkanım, ben iki dakikamı bağışlıyorum Veli
Ağbabaya.
VELİ AĞBABA (Malatya) İnsanda biraz
utanma olur, insanda biraz utanma olur.
BÜLENT TURAN (Devamla) Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Turan, konuşmasının ilk cümlesinde,
konuşmamı CHP grup başkan vekilinin hezeyanlarından
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özel. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasına şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iftara nereden geldik? İftara gitseniz, aslında
davetiye tüm Meclise olsa, bu davete icabet edenler gitse ya da sırf size
olsa, Cumhurbaşkanı cebinden ödese diyecek bir şey yok.
İftarda iftarlık işler yapsanız bir şey yok.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Meclis
Başkanı herkesi davet etti. Niye gelmediniz?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Cumhurbaşkanı
çıkıyor, karşınıza geçiyor; siz yasamasınız,
o tarafsız; size diyor ki: Birinci işiniz
İSMAİL TAMER (Kayseri) Meclis
Başkanı herkesi davet etti. Niye gelmediniz?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Mesela ne beklersin? Ramazandan
sonra şunu yapın, bunu yapın. Birinci işiniz İç
Tüzükü değiştirmek. Salon, balkon ayakta
alkışlıyorsunuz, neredeyse masaların üzerine
çıkacaksınız. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sizi de
alkışlıyoruz bakın.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Arkadaşlar, yine
alkışladınız ya
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Seni de
alkışlarız, güzel konuş, seni alkışlayalım.
Güzel konuşursan alkışlarız ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Şimdi, bakın,
arkadaşlar, bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Milletin
faydasına, ülkenin faydasına şeyler söylersen tabii
alkışlarız.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - İç Tüzük
değişiklikleri bütün dünyada olur.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ülkenin faydasına
şeyler söylersen alkışlarız seni, ne olacak.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bütün dünya
parlamentolarında son yakın tarihte İç Tüzük
değişiklikleri muhalefetlerin talebiyle olur, o
değişiklikler iktidar partilerinin onurudur, gururudur. Muhalefet
alanını geliştiren, denetim alanını geliştiren,
muhalefetin üzerindeki söz haklarını artıran İç Tüzük
değişiklikleri muhalefetten gelir, iktidar partisinin onurudur,
gururudur.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Muhalefet
yapıcı olur ya, eksikler söylenir.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bir tek adamın iktidar
partisini karşısına susta gibi alıp, önce devlet
bütçesinden karınlarını doyurup sonra onlara parlamenter ödevler
vermesi diplomasiyle de demokrasiyle de insafla da vicdanla da vatandaştan
aldığınız görevin hakkını vermekle de
bağdaşmaz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Yazıklar
olsun!
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sadece gülüyoruz
sana biliyor musun?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Zavallısın
sen, zavallı!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Çok ayıp!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Eğer böyle bir şey
yapıyorsanız siz iradenizi saraya teslim etmişsiniz demektir.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Memleketin
faydasına bir şey söyle be! Ölür müsün sen! Bu memleketin
faydasına bir şey söyle! Zavallı konuşuyorsun be!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Siz saraya teslim
olabilirsiniz, Türkiyeyi size de saraya da teslim etmeyeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Memleketin
faydasına bir şey söyle! Zavallısın!
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın grup
başkan vekili ismimi vererek
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Vah vah vah! Ülken
için bir şey söyle be!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
duyamıyorum efendim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın grup
başkan vekili ismimi de vererek sataşmada bulundu. 69uncu maddeye
göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Hangi cümlesiyle sataştı
Sayın Ağbaba? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) Efendim
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, izin verir
misiniz, Sayın Ağbabayı dinlemek istiyorum, sizlerin
konuşması dinlememe engel oluyor.
Buyurunuz Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya) Medeni insanlar
konuşarak anlaşır. diyerek laf attı efendim bana, ondan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Bunda bir sataşma yok Sayın
Ağbaba. Yani şöyle, siz oturduğunuz yerden hatibe laf
attınız, o zaman zaman size cevap verdi. Tatlı bir diyalogdur,
onu ben öyle aldım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok
özür dilerim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Gerçi bu konuda sizin
dikkatiniz hepimize örnek teşkil edecek şekildedir ama Sayın
Turanın kürsüye yaslanıp Veli Bey bağırırken, oradan
sesini yükseltmişken İnsanlar konuşarak anlaşırlar,
insanlar. deyip müstehzi ifadelerle gülmesi kendisine yakışmayan bir
itham içermektedir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bağırma.
dedim.
BAŞKAN Yani bu cümleyle insanlar kelimesini
müstehzi bir anlamda mı kullandı diyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Müstehzi bir ifadeyle
insanlar diyerek
BAŞKAN Sayın Ağbaba, siz öyle mi
anladınız efendim?
VELİ AĞBABA (Malatya) Evet efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
yapmayın, adama haksızlık, Veli Beye haksızlık.
BAŞKAN - Sayın Turan, eğer siz
Hayır, ben o anlamda kullanmadım. deseydiniz ben söz vermezdim
Sayın Ağbabaya.
Lütfen Sayın Ağbaba, rica ediyorum bir
sataşmaya meydan vermeyin efendim.
Buyurunuz Sayın Ağbaba.
6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bülent
Turana bunu yakıştıramadığımı burada
huzurlarınızda ifade etmek isterim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bağırmasın
dedim Başkanım.
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, ben biraz önce Sayın Turana laf
attım. Siz şimdi Askerlerle ilgili kanunu getiriyoruz. dediniz, ben
de Hangi yüzle getiriyorsunuz? dedim. Niye Hangi yüzle getiriyorsunuz?
dedim? Çünkü bu kanunu değiştiren sizsiniz. Hem de o zaman nutuklar
attınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Neyi
değiştirdik?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hangi
değişiklik?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ne geldiğini
bilmiyorsun sen be.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bir dakika.
Biz AKP Grubu olarak askerî vesayetle
savaşıyoruz. dediniz. Ben sizin burada düştüğünüz durumu
ortaya koyuyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yanlış
anlamış Sayın Başkan.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bu ilk örneği
değil, bakın bu ilk örneği değil. Eylül 2010 referandumunda
paydaşlarınızla, ortaklarınızla
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya CHPnin oyları
düştü Malatyada.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hangi maddeydi?
Sayın Ağbaba, hangi maddeydi o?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri lütfen,
lütfen efendim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hangi maddeyle
değişiyor?
VELİ AĞBABA (Devamla) El ele
tutuştuğunuz insanlarla Eylül 2010da referandum yaptınız,
Demokrasi geliyor. dediniz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Oku, oku!
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi
paralel diyorsunuz ya devrim dediniz. Ne oldu? Değiştirdiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya 1 Kasımda ne
oldu onu söyle sen, boş ver.1 Kasımda ne oldu?
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın, burada
ikiyüzlü bir politika varsa karşımdaki grup yapıyor. Eylül
2010da cemaatle el ele verip, kol kola verip Ölülerimizi diriltelim.
diyenlerle iş birliği yapıp yargı sistemini kepazeye
çevirdiniz, bütün Yargıtayı, Danıştayı
değiştirdiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ne anlatıyor ya?
VELİ AĞBABA (Devamla) Bir dakika...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Malatyada oylar
düşüyor, sen ona bak. Git çalış da oylar yükselsin Malatyada.
VELİ AĞBABA (Devamla) 17-25 Aralıkta
döndünüz, 17-25 Aralıkta tekrar değiştirdiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yüzde 21den yüzde
16ya düştü oylar. Malatyada oylar düştü.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bu
Danıştay, Yargıtay kaçıncı kez değişiyor?
Torba yasalarla ne yaptınız? Bakın
bir şey daha söyleyeyim...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Malatyada oylar yüzde
21den 16ya düştü, 10a düşecek, 10a.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bağırma!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hadi bakalım!
Oylar düştü, oylar, oyları artır sen.
VELİ AĞBABA (Devamla) Sözde
barış süreci var ya barış süreci, barış sürecinde
kucaklaşıyordunuz, şimdi düştüğünüz duruma bakın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Malatyada oyları
artır sen, oyları.
BAŞKAN Sayın Bak, lütfen efendim,
lütfen...
VELİ AĞBABA (Devamla) Tarih bunları
yazıyor. Sizin yapmış olduğunuz Eylül 2010da...
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Tarih sizi
yazıyor sizi!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Danıştay, Yargıtay Kanununu da yüzünüze vurmaya devam
edeceğiz.
Balyoza, Ergenekona darbe deyip şimdi
onlara mağdur diyen siz değil misiniz? İlker
Başbuğa terörist diyen siz değil misiniz?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Anlaşılmadı!
VELİ AĞBABA (Devamla) Fethullah Hocaya
Hoca efendi hazretleri diyen siz değil misiniz?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Anlaşılmadı... Anlaşılmadı... Malatyada
çalış.
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi
durduğunuz noktaya bakın, birde bu kendi durumunuzu
değerlendirin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ağbaba.
Sayın Turan...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bu üsluba cevap vermek istemem ancak bir daha söylüyorum, bu grup hangi kanunu
bugün değiştirmiş de geri almış? Böyle bir şey
yok. Yeni bir süreçle karşı karşıyayız. Askerî
vesayeti kaldırdığımızı herkes biliyor, bundan
gurur duyuyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Konuşacağız, onu da konuşacağız.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynı cümleyi
söyleyebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Ağbaba, lütfen
efendim, Sayın Turanı dinleyelim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynı cümleyi
söylesem kızacaklar.
Sayın Başkan, AK PARTİnin askerî
vesayetle veya benzer vesayetlerle olan kavgasını tüm dünya biliyor,
mesele bu değil.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) O
eskidendi, eskiden, şimdi değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Biz demokrasinin
yanındayız, aynı yerdeyiz ancak bugün terörle olan mücadelemizde
olan talepleri değerlendirmek kadar doğal bir şey yok.
İsterdik ki hatta bu parti de burada yer alsın.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan,
tutanaklara geçmiştir.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma
gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 1inci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, TBMM
İçtüzüğü'nün 5'inci maddesine göre 1 Temmuz 2016 tarihinde tatile
girmeyerek çalışmalarına devam etmesine; Genel Kurulun 12, 19 ve
26 Temmuz 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile
diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
13, 20 ve 27 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci konuşmacı,
aynı zamanda önerge üzerindeki son konuşmacı Erhan Usta, Samsun
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Usta. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Geçen hafta Maarif Vakfı Kanunu
Tasarısı üzerinde konuşurken ülkenin temel meselelerinin
çözümünde Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin yetersiz
olduğunu söyleyerek sözlerime başlamıştım ve bunu da
temellendirmek için dış politika ve terör konusu, daha
sonrasında, detaylı bir şekilde eğitim konusunda
argümanlarımı sıralamıştım. Şimdi, yine bir
temel mesele var önümüzde, kayıt dışı ekonomi meselesi.
Hakikaten, kayıt dışı ekonomi Türkiyenin öteden beri ciddi
bir sorunu, Türkiyenin yapısal bir sorunu. Tabii, yine, burada bu
yapısal sorunun çözümü konusunda on dört yıllık bir Hükûmetin
neler yaptığını bir irdelemek, bir tartışmak
istiyorum sizlerle.
Şimdi, tabii, kayıt
dışı derken bunun kapsamı biraz geniş, bunun
kapsamını nereden tutacağımıza bakmamız
lazım. Bir: Normal yasal faaliyetler çerçevesinde kayıt
dışılık var yani vergi kaybına yol açan bir kayıt
dışılık var. Onun dışında, kara para
şeklinde, daha doğrusu konusu suç teşkil eden faaliyetler var;
uyuşturucu kaçakçılığı, silah
kaçakçılığı gibi. Bir de bunun da ötesinde, aslında,
yine bir kara para şeklinde kayıt dışılık var.
Aslında, tabii, ekonomimizin ciddi bir cari açık verdiğini
biliyoruz, ben konuşmalarımda bunu sık sık vurguluyorum
esas itibarıyla ve bunun finansmanında da ekonomimiz ciddi
sıkıntı çektiği için, şu anda iyisine kötüsüne,
karasına akına bakmadan ülkeye bir para girişi sağlama
telaşı içerisine düşülmüş durumda, bunu görmek lazım.
Bu, Türkiyenin önümüzdeki dönemde kesinlikle başını ağrıtacaktır.
Bunun terörizmin
finansmanıyla da alakası var -şimdi vaktimi buna ayırmak
istemiyorum- ülkedeki betonlaşmayla da alakası var. Yani Bu kara
para nerede aklanıyor? derseniz, bunların bir kısmı da
bugün, işte, şu yapılan beton yığınlarında
aklanıyor. Mesela, AKP döneminde net olarak, bakın, net olarak
kaynağı belirsiz para girişi 30 milyar dolardır, bu net.
Yani, bunların büyüklüğüne bakmış olsanız, toplam
girişine baksanız, bunun yüzlerce ifade edilen
karşılığı vardır. Mesela, geçen yıl cari
açığın 1/3ü kaynağı belirsiz para girişiyle
finanse edilmiştir. Bunlar Türkiye açısından son derece
tehlikeli meselelerdir fakat burada çok fazla vakit kaybetmek istemiyorum.
Şimdi, bugün daha çok ben
yasal faaliyetler konusundaki kayıt dışılık konusunu
irdelemek istiyorum. Bir defa, bugün burada birtakım rakamlar verildi. Bir
defa, Türkiyenin şöyle bir eksiği var: Bu ülkenin bürokrasisinin mi
dersiniz, siyasetinin mi dersiniz, ne derseniz deyin, maalesef bizim kayıt
dışı ekonominin boyutunu ölçen kendimizin bir
çalışması yok. Bu çalışmalar geçmişte vardı,
değişik metotlarla yapılmış çalışmalar
vardı ama uzun süredir o çalışmalar da yapılmıyor.
Bu ülkenin bundan önceki Maliye Bakanı dâhil
-daha henüz Naci Beyden bunu hiç duymadık ama- Schneiderin
çalışmasını kullanarak Türkiyede kayıt
dışılık şuradan şuraya geldi. şeklinde
ifadeler de kullandı. Bu aslında hakikaten çok üzücü bir şey
yani bir ülkenin kayıt dışılığının
boyutunu ölçen, bu bütün dünyada nasıl yapılıyorsa bizde de bunu
yapan bir çalışmanın, kendimize has, kendimize özgü bir
çalışmanın olması gerekir.
Bu Schneiderin çalışması son derece
jenerik bir çalışmadır. Daha yıl bitmeden yani millî gelir
verisi açıklanmadan Millî gelirin şu kadarı kayıt
dışıdır. diye bir çalışmadır nihayetinde
bu. Ha, yine bir şeyi ifade eder, ben de onu kullanacağım
maalesef, kullanmak zorunda olacağım ancak bu konuda AKPnin,
özellikle Hükûmetinin dikkatini çekmek istiyorum ve kamuoyunun bu konuda
dikkatli olmasını istiyorum. On dört yıllık bir Hûkûmetin
-bir yıllık değil, iki yıllık değil- bir tane
kayıt dışılık çalışması ortaya
koymaması çok üzüntü vericidir, çok utanç vericidir.
Peki, bu hiç akla gelmemiş de mi
yapılmamış? Bakın, 2007 yılında yıllık
program
Yıllık program nedir? Hükûmetin Bakanlar Kurulu kararı
eki olarak çıkardığı rapordur, her yıl çıkan bir
rapordur. 2007 yılı raporunda Tedbir 1.1 sayfa 90: Kapsamlı
bir kayıt dışılık analizi yapılacaktır.
Uzatmıyorum cümleyi. Bunu 2007 yılında söylemiş
yapacağız diye. Çalışma yapılmış mı?
Yapılmamış. 2008de tekrar, sayfa 96: Vergi kayıp ve
kaçağının boyutu ile niteliği çeşitli yöntemlerle
düzenli olarak araştırılacaktır. Çalışma
yapılmış mı? Yapılmamış. 2009da
söylenmiş, yapılmamış; 2011de söylenmiş,
yapılmamış,
Şimdi, tekrar geliyoruz, az önce birkaç
arkadaşımızın -aynı konuşma metniydi herhâlde,
kimden aldıysa, çünkü aynı metni okudular- söylediği bir
çalışma var; Kayıt Dışı Eylem Planı, bu 25
dönüşüm programından bir tanesi. Yine, burada Kayıt
dışı ekonominin boyutunun ölçülmesinde
işte, bilmem ne
yapılacak,
çalışma yapılacaktır. Takvimi de
Şubat 2015-Aralık 2017. Şimdi, on dört yıllık bir
Hükûmet, 2017ye de uzatıyor. 2017de eğer bu Hükûmet devam ederse
kaç yıllık olacak? On beş-on altı yıllık bir
Hükûmet olacak, hâlâ bir kayıt dışı
çalışması yapacak. Bu utanç bu ülkeye yeter.
Şimdi, peki, Schneider çalışmasında
rakamlar nasıl gidiyor? 2013 yılında Türkiyede kayıt
dışı ekonomi Schneiderin çalışmasına göre yüzde
26,5e düşmüş. 2015 yılına geldiğimizde, yine,
aynı Schneiderin çalışmasına göre, yüzde 27,8e
çıkmış arkadaşlar. Bu çalışmaya göre, Türkiyede,
son dönemde belli bir ivmeyle aşağıya doğru gelen
kayıt dışılığın son iki yılda
arttığı ortaya çıkıyor. Bu, bir defa, birinci
tespitimiz, bunu bir yapmak lazım.
Ha, burada, az önce bahsettiğimiz eylem
planında, Türkiye'nin 2015 hedefi de yüzde 25. Şu anda yüzde 27,8.
Hedefin yaklaşık 3 puan üzerinde. Yani bir yıl içerisinde, iki
yıl içerisinde bir hedef koyuyorsunuz, hedefin 3 puan üzerinde bir sapma
var ve tam tersine, hadi, sapma, aşağıya doğru iniş
olur da bir miktar saparsın ama 2013ten sonra, kayıt dışılık
yukarıya doğru artıyor.
Peki, geçmişle mukayese edersek kayıt
dışılık artıyor mu eksiliyor mu? Doğruya
doğru yani hepsini buraya, ortaya koymak lazım. Schneider
çalışması 2013ten başlıyor, aynı kapsamdaki
çalışma. Aslında, oraya göre, baktığımızda,
32,2den 27,8e -son dönemde artmakla birlikte- bir düşüş var. Ancak,
arkadaşlar, bu, hayatın normal akışından gelen bir
düşüştür, bütün dünyada benzer şekilde düşme var.
Yine, bu çalışmada, 31 Avrupa ülkesi
inceleniyor. Onlarla mukayeseli olarak baktığımızda -buraya
dikkatinizi çekmek istiyorum- başlangıçta dedik ya, bizde hep
kayıt dışılık yüksek oldu ancak mesela 2003
yılında, 31 Avrupa ülkesinin ortalamasının yüzde 44
üzerindeymiş bizde kayıt dışılık.
Normalde ne beklersiniz? İyi bir performans
varsa bunun aşağıya doğru gelmesini beklersiniz yani onlar
100 ise biz 144müşüz fakat maalesef, 2015e geldiğimizde, yüzde 54
fazlası şekline gelmişiz.
Dolayısıyla yani bu düşüş,
birkaç puanlık düşüş, hayatın normal
akışında olan bir düşüştür ama onun haricinde,
baktığımızda, aslında, özellikle mukayeseli olarak
baktığımızda, Türkiyede kayıt
dışılık net bir şekilde artmaktadır. Bunu
özellikle vurgulamak istiyorum.
Aynı çalışma içerisinde
Mesela bir
tane aynı çalışma var. Bu, Hesap Uzmanları Kurulunun
yaptığı çalışma. Buralarda, genelde seri
çalışması pek yok, belli yıllar var, dolayısıyla,
birbirlerini mukayese edemiyorsunuz. Hesap Uzmanları Kurulunun bu
raporunda bu, Kemal Unakıtan döneminde yapılan rapordur, resmî
rapordur, Maliye Bakanlığının web sayfasında olan bir
rapordur- 2002 yılında -hani, hep 2002yle bir mukayese etme
hastalığımız var ya- bu yöntemle yapılan, tespit
edilen kayıt dışılık 29,74müş, millî gelirin
29,74ü; 2004 yılında, aynı seride yapılan
çalışmada, yüzde 30,7 olarak, iki yılda 1 puan
artmıştır.
Şimdi, bu 27,8 vatandaş
açısından ne ifade ediyor, bakın, ben size onu söylemek
istiyorum. Bugün düşse de artsa da, şu anda Schneider
çalışmasını da esas alsak, bu konuştuğumuz rakam,
arkadaşlar, 113 milyar TL vergi kaybıdır 2015 yılı
fiyatlarıyla, konuştuğumuz rakam 113 milyar TL 2015
yılı fiyatlarıyla. Bu ciddi bir rakamdır ve burada
sıralamada neredeyiz, ona bakalım. Basamakları hızla AKP
döneminde tırmanıyor. Son şeyde, 2013 yılında ilk
3teyiz. Başka hiçbir şeyde ilk 3te olamıyoruz ama kötü
göstergelerde ilk 3e girmeyi başarıyoruz. Bulgaristanda en yüksek
kayıt dışılık, Romanya 2nci, Türkiye 3üncü; 2013.
2015e geldiğimizde, sıralamadaki
Pardon, 2013te 4üncü
sıradayız, 2015e geldiğimizde 3üncü sıraya yükseliyoruz.
Bu da kayıt dışılıkta basamakları hızla
yukarıya doğru tırmandığımızı gösteren
diğer bir husus.
Şimdi, sürem azaldı. Tabii, kayıt
dışılığın zararlarını söylemeye gerek
yok. Bakın, ben Türkiyede Türkiyeyi yönetenlerin kayıt
dışılığın zararlarına
inandığını düşünmüyorum arkadaşlar. Ben bununla
ilgili çalıştaylara da çok fazla katıldım, oralarda da bu
görüşümü söyledim. Aslında insanlar biraz işi
deşelediğinde Ya, kayıt dışı var ama işte,
şöyle yapıyor, böyle yapıyor, rekabet gücü
Hayır,
değil. Bir defa, kayıt dışı ekonomi, verimliliği
ciddi ölçüde bozuyor. Bakın, OECDnin bir çalışması var.
Maalesef, bunu büyütme imkânım olmadı ama size izah etmeye
çalışacağım. Şu grafikteki olan çalışmada
yani formel sektörler ile informel sektörler arasındaki verimlilik
farkı ciddi ölçüde yüksek Türkiye için. Bu çalışmada OECD diyor
ki: Formel sektörlerde 100 kabul edilirse iş gücünün verimliliği, informel
olan sektörlerde yüzde 19, yarı formel olan sektörlerde yüzde 38.
Dolayısıyla, ülkenin rekabet gücünü bozucu, ülkenin finansman
durumunu bozucu, efendim, çalışanları mağdur eden
Yani
insanlar, tabii, çalışmak isteyenlerle birlikte 6 milyon işsizin
olduğu bir ülkede hiç kimse işverenle sigorta
pazarlığı yapamıyor, dolayısıyla zayıf
kalıyorlar ve insanlar sigortasız çalışmak
Bakın,
şimdi, rakam, 9 milyon, 9 milyon sigortasız çalışan var bu
ülkede. On dört yıllık bir iktidar
Yani eğer hakikaten bundan
sonra siz Bu konuda bir şey yaptık. diyebilecekseniz ben bunu sizin
insafınıza bırakıyorum.
Söylenecek çok şey vardı. Özellikle
KOBİler açısından finansmana erişimini ciddi ölçüde
engelliyor bu kayıt dışılık. Dolayısıyla, bu
kayıt dışılıkla kapsamlı bir mücadele gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - Ben bu çerçevede sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Usta.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, ben yerimden İç Tüzük 60a
göre söz hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN
60ıncı maddeye göre söz mü istiyorsunuz?
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, AKP
Grubunun çalışmalara ilişkin önerilerini CHP ve MHP
Gruplarıyla istişare ettiklerini basından öğrendiklerine ve
bu konuda kendileriyle herhangi bir paylaşımda bulunulmadığına,
Parlamentoda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ya da sarayın
belirlediği gündemler doğrultusunda görüşme
yapılmasını etik bulmadıklarına ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
AKP grup önerisiyle ilgili
söz hakkı düşmediği için yerimden söz hakkı kullanmak
istedim.
Şimdi, AKP Grubu
yapmış olduğu çalışmalara ilişkin önerileri ya da
değerlendirmeleri aslında bütün partilerle ortaklaşarak yapmaya
çalışıyordu ve biz bugün gelecek programı ve bugünkü
gündemi bile -hangi kanun tasarısının görüşüleceğine
ilişkin, Meclise sunulması gereken kanun tasarısına dair
bilgiyi- basından öğrendik. Yani bu konuda bizimle hiçbir şey
paylaşılmadığını bir kez daha ifade etmek
istiyorum. Ama basında şöyle bir şey geçiyor; ne derece
doğru bilmiyorum, tabii ki grup başkan vekilleri bu konuda
açıklama yapabilir: AKP grup başkan vekillerinin CHP ve MHP grup
başkan vekilleriyle istişare ettiklerini, bu sürece ilişkin bir
değerlendirme yaptıklarını, görüştüklerini ifade eden,
basından aldığımız bir bilgi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Ben bitireceğim Başkan.
Dediğim gibi, ne kadar
doğru olduğunu bilmiyoruz ama sadece, bu duruma ilişkin bir
açıklama yapılması gerektiğini ve özellikle de HDP Grubunun
Parlamentoda 3üncü büyük grup olduğunu tekrar hatırlatarak aslında
bu yapılan durumun etik olmadığını bir kez daha ifade
ediyoruz.
İkincisi, Sayın
Başkan, tutanaklara girsin diye söyleyeceğim, burada AKP Grubu
adına konuşan hatipler bütün söylediklerinde şunu ifade ettiler:
Bugün gündeme gelecek olan Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin yasa
tasarısının Türk Silahlı Kuvvetlerinin önerisiyle ve
özellikle getirilmesi noktasındaki açıklamalarını ifade
ettiler, o yüzden getirileceğini söylediler. Bu, aslında, açık
bir, vesayetin etkisi altında kalan, vesayetle yönetilen bir AKP
iktidarının olduğunu gösteriyor. Yani biz burada
ortaklaşıp hangi kanun tasarısının gündeme
alınacağını konuşamazken Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, AKP iktidarının ya da sarayın belirlediği
gündemler doğrultusunda Parlamentoda görüşmelerin
başlatılmasını kabul etmediğimizi, bunun etik
olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Özel, buyurun.
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ
Grubunun CHP Grubuyla istişare ettiği bir Meclis takvimi
olmadığına ve AK PARTİ Grubuyla herhangi bir istişare
ve uzlaşma içinde bulunmalarının söz konusu
olmadığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bir konuya çok kısa değineyim. Sayın
grup başkan vekili şöyle bir ifade kullandı: Diğer
gruplarla istişare ederek. Adalet ve Kalkınma Partisinin grubumuzla
istişare ettiği bir Meclis takvimi yoktur. Zaten kendileri de
biliyorlar, Cumhuriyet Halk Partisinin aylar öncesinde yapmaya karar
verdiği bir kamp programını saygısızca ihlal ettikleri
için kendileriyle hiçbir istişare ve hiçbir uzlaşma içinde
olmayız. Yüce Meclisin bilgilerine arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Vural
22.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Türk
Silahlı Kuvvetleri Kanununda yapılacak değişikliğe
Türkiyenin ihtiyacı olduğuna ve bu düzenlemenin Meclis gündemine
alınması konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan
vekillerine Milliyetçi Hareket Partisinin tutumunu ilettiklerine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
özellikle terörle mücadele ekseninde Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda yapılacak değişikliğin çok önemli olduğunu,
bunun da Meclis gündemine alınması konusunda Adalet ve Kalkınma
Partisi grup başkan vekillerine Milliyetçi Hareket Partisinin tutumunu
ilettik. Evet, Türkiye terörle mücadeleyle ilgili kanunu öncelikli olarak ele
almalı ve orada, kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin, askerimizin,
polisimizin, korucularımızın yanında olma iradesi Türkiye
Büyük Millet Meclisinde ortaya konulmalıdır. Bu düzenlemelere
açıkça Türkiyenin ihtiyacı vardır, bu ihtiyacın da
ivedilikle yerine getirilmesi konusunda partimizin görüşü
paylaşılmıştır. Bu amaçla da zaten, grup önerisi
getirmeyeceğimizi de bu vesileyle ifade ettik.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
ben de bir açıklama yapayım mı izin verirseniz?
BAŞKAN Söz mü istiyorsunuz Sayın Turan?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Evet Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz, mikrofonunuzu
açıyorum.
23.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, bu haftaki
gündemle ilgili CHP ve MHP grup başkan vekilleriyle görüştüğüne
ve CHP Grubunun uzlaşmadan yana olmadığına, MHP Grubunun bu
konudaki düşüncelerini kendilerine ilettiklerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; kıymetli grup başkan vekilinin ifade
ettiği İstişare etmedik. ifadesinin tabii ki öncesi var,
sonrası var. Ben dün hem CHPnin hem de MHPnin grup başkan
vekilleriyle görüştüm bu haftaki gündemle ilgili. Ancak, CHPnin grup
başkan vekilinin ifade ettiği gibi Bizim uzlaşma
imkânımız yok. ifadesini daha önce de kullandılar bize.
Dolayısıyla, hem uzlaşma yapmayacağız hem
istişare yapacağız hem beraber karar alacağız, bunun
nasıl mümkün olacağını size sormak isterim.
İkincisi, bununla ilgili, kıymetli MHP
grup başkan vekilinin de ifade ettiği gibi, Türkiyenin özel bir
süreci var, terörle olan bir mücadelemiz var. Bu mücadelede
kurumlarımızın talepleri var, bunların gecikmesini
doğru bulmuyoruz. Bu konuda, köklü partilere, konuyla ilgili
yanımızda yer almalarını tekrar teklif ediyorum ben.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın grup başkan vekilinin ifade ettiği, tam da sormak
istediğim oydu.
BAŞKAN Mikrofonunuzu açayım, buyurunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ben
kürsüden konuşmak istiyorum Sayın Başkan çünkü bir sataşma
söz konusu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
ne sataşması?
BAŞKAN Hangi cümle?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Köklü
partilerle görüştük. Yani, bizim o zaman
BAŞKAN Buyurunuz, size 69uncu madde
çerçevesinde iki dakika süreyle söz veriyorum.
Köklü partilerle görüştük. cümlesi
açıkça bir sataşmadır sayın milletvekilleri.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yanımıza
bekliyoruz dedim Sayın Başkan, hayır Sayın Başkan.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Köklü bir parti
olmadığınızı kabul ediyorsunuz yani.
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, çok net ifade etti,
kendisini deşifre etti grup başkan vekili. İktidarın
yanlı yaklaşımı, iktidarın taraflı
yaklaşımı
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Gizli bir
şey mi yapıyoruz ki, ne yapmışız?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Kandilden
aşağıya inin, Meclise gelin Kandilden.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
iktidarın
diğer muhalefet partileriyle olan ilişkisi bugün çok net, açık
ortaya çıktı. Biz bunu daha önce de ifade ettik, yine ifade ediyoruz:
Evet, bütün partilere eşit yaklaşılması gerekirken bugünkü
görüşmede
ALİM TUNÇ (Uşak) PKKyı
eleştirin, PKKyı!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
biz de
basından öğrendik, CHPnin grup başkan vekilleriyle görüşme
yapılıyor, gündem grup başkan vekilleriyle
paylaşılıyor, MHP grup başkan vekilleriyle görüşülüp
gündem paylaşılıyor ama HDP grup başkan vekilleri
aranmıyor ve gündem paylaşılmıyor, biz gündemi
basından öğreniyoruz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Kandilde
olduğunuz sürece basından öğrenirsiniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bu yanlı
yaklaşımı tüm Türkiye kamuoyunun görmesi gerekiyor. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Türkiye partisi olun da gelin.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
İktidarın, AKP Hükûmetinin muhalefete yönelik
yaklaşımı çok net ortadadır. Siz her şeyi getirip
terör olarak nitelendirdiğinizde, bugün gördüğümüz gibi, basın
emekçileri, bugün gördüğümüz gibi, hukukçular, bugün gördüğümüz gibi,
avukatların hepsi terörist olarak ilan ediliyor.
Ben şunu çok net ifade ediyorum: Etik
değil. Bir meclis bütün partilere, iktidar partisi bütün muhalefet
partilerine eşit yaklaşmak zorundadır. Bu, etik değildir.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bu memlekete
ihanet eden herkes teröristtir!
ALİM TUNÇ (Uşak) Teröristlere destek
verenlere eşit davranılmaz!
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bunu neyle
ifade edeceksiniz? Daha önce de böyle bir durum oldu, Naci Bey biliyor. Daha
önce de bize aktarılmayan, görüşülmeyen bir durum olduğunda,
Naci Bey burada benimle görüştüğünde özür dilemişti ama bugün
grup başkan vekili konuşmasında, bırakın özür
dilemesini, yaptığı hatayı, aynı zamanda köklü parti
olarak ifade ediyor. Biz de ana muhalefet partisiyle birlikte, diğer
partilerle de, çok net olarak ifade edelim ki, çok köklü bir partiyiz ve
Türkiyenin demokrasisi için mücadele eden bir partiyiz. Bizimle
paylaşılmaması demek, etik ilkelere uymamak demektir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Vural, söz talebiniz mi var
efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Evet efendim.
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele
eksenindeki taleplerinin karşılanması konusunun gündeme
alınmasını desteklediklerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
tekrarlıyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz gündem belirlenirken
Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele eksenindeki bu taleplerinin
karşılanması konusundaki gündemin önceliğe
alınmasını destekleyeceğimizi ifade ettik. Bizim
belirttiğimiz: Doğrudan doğruya Sayın Naci
Bostancıyı aradım, ondan sonra, Sayın Bülent Turan
nöbetçiydi, kendilerine ilettim ve biz partimizin tutumunu açıkladık.
Yoksa, bu gündemle, çalışma saatleri falan, bunlarla ilgili
değerlendirme yapılmış değildir. Takdir edersiniz ki
biz parti olarak terörle mücadeleyi çok önemsiyoruz ve Türkiyenin de terörle
mücadelede Parlamentoda bu birlik ve bütünlüğü göstermesi gerektiği
kanaatindeyiz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Biz de sizi
alkışlıyoruz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Keşke CHP
de aynı düşünse teröre karşı. Maalesef, CHP
safını her yerde belli ediyor, terörden yana.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Asıl terörü siz uyguluyorsunuz, siz; vatandaşa terör uyguluyorsunuz.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) En büyük
terörizm burada yaşandı, burada; bunu siz çok iyi biliyorsunuz, siz
yaptınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu amaçla, bu tutumumuzu
ifade etmek için de bu konuda desteklerimizi, bu kanunla ilgili desteklerimizi
de Parlamentoda dile getireceğiz ve tutumumuzu
oluşturacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın Özel
25.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adalet ve
Kalkınma Partisi grup başkan vekillerinin müzakere ve
uzlaşı tekliflerini kabul etmediklerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
yeniden bir açıklama ihtiyacı doğdu. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu başkan vekillerinin telefonlarını açıyoruz
nezaket gereği, kişisel nezaket gereği. O telefonda bize bir
müzakere, bir uzlaşı teklif edemeyeceklerini zaten biliyorlar.
Bahsedildiği gibi bir şey yok.
Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerine destek,
terörle mücadelede CHPnin üstüne düşeni yapması konusunda
geçmişin terör müzakerecileriyle müzakere etmek gibi de bir niyetimiz yok.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Vah vah vah!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Şimdi siz
terör sevici oldunuz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Turan
26.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Meclis
çalışmalarında diğer partilerle beraber görüşmeyi,
konuşmayı siyasi etik olarak doğru bulduklarına ve bunu
yapmayı istediklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Elimizden geldiği
kadar Meclis çalışmalarında diğer partilerle beraber
görüşmeyi, konuşmayı siyasi etik olarak da doğru buluyoruz,
bunu yapmak istiyoruz. Ancak, CHPnin kıymetli grup başkan vekilinin
ifade ettiği gibi, Bizimle görüşmeyin. dediler daha önceki
zamanlarda değişik gerekçelerle. Dokunulmazlık sürecinde
aynı şekilde arkadaşlarımız İlişkilerimiz
koptu. dediler. Bir daha diyorum: Nasıl konuşacağız bu
durumda? Bana ısrarla Tarafsın. diyor. Evet, tarafız. Terörün
karşısındayız, terörün yanında yer alanın
karşısındayız. Ben tarafım Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Başkanım,
oylamaya geçelim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ben
yerimden söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz, mikrofonunuzu
açıyorum.
27.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Halkların
Demokratik Partisini yok sayan bir yaklaşımın söz konusu
olduğuna ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, burada birlikte çalışıyoruz,
Parlamentoda dört parti var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Siz dediniz Gelmeyin.
diye, Yapmayın. diye. Kabul etmediniz, Dokunulmazlık olursa
gelmeyin. dediniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) -
Birbirimizin düşüncelerini benimsemeyiz, alternatif düşüncelerimizi
ifade ederiz ama burada HDPyi yok sayan bir yaklaşım söz konusu. Bu
Parlamentoda dört parti var, üçüncü büyük parti olmamıza rağmen,
HDPyi yok sayan bir yaklaşım var.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Başkanım,
oylamaya geçtiniz. Sayın Başkanım, böyle bir usul yok efendim.
MEHMET METİNER (İstanbul) Demek ki
etkisiz elemansınız, etkisiz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Evet,
nedir? Görüşmeyecek miyiz biz? Görüşüyoruz. Diğer partiler
aranıyor da gündemler söyleniyor da hangi gündemin Parlamentoya
geleceği belirtiliyor da neden HDPye söylenmiyor?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Türkiye partisi
olun, ondan sonra. Türkiye Partisi olun. Terör partisi olmayın, Türkiye
partisi olun, ondan sonra.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Yani
bu, zaten HDPyi dışlamanın, HDPyi yok saymanın bir
mantığı, bir ürünüdür. Biz, işte bunu kabul
etmediğimizi, bunu mahkûm ettiğimizi ifade ediyoruz. Yoksa gündemleri
belirleme noktasında, zaten son dakikada belirleniyor; o da saray
tarafından belirleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Biz,
bunu çok net biliyoruz. O saray tarafından belirlenen gündem de
Parlamentoya geliyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Oylayalım Sayın
Başkanım, konu net.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Ama
bizimle görüşülüp paylaşılmamasını biz kabul
etmiyoruz. O yüzden, yok sayılmayı burada doğru bulmuyoruz.
Bunların tutanaklara geçmesini istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma
gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 1inci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, TBMM İçtüzüğü'nün
5'inci maddesine göre 1 Temmuz 2016 tarihinde tatile girmeyerek
çalışmalarına devam etmesine; Genel Kurulun 12, 19 ve 26 Temmuz
2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 13, 20 ve 27
Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/65) esas numaralı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/46)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/65) esas numaralı Kanun Teklifimin İç
Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN Öneri üzerinde, teklif sahibi olarak
Mustafa Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Tanrıkulu, doktor
unvanını kullanmıyordunuz, yeni kullanmaya
başladınız sanıyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Efendim, gerekiyor bu ortam için de o nedenle, sadece avukatlık yetmiyor.
BAŞKAN Peki, buyurunuz.
HAMZA DAĞ (İzmir) Ya, doktor değil,
profesör olsan yine aynısın kardeşim, değişen hiçbir
şey yok.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Doktor ne demek istedi?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Profesör olsan ne
olur, profesör olsan ne olur?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Bir
açıklama gerekiyor Sayın Başkan.
HAMZA DAĞ (İzmir) Söylediğine ne
cevap verilebilir Sayın Başkan?
BAŞKAN Efendim?
HAMZA DAĞ (İzmir) Söylemiş
olduğu söze ne cevap verilebilir?
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
HAMZA DAĞ (İzmir) Milletvekili
buradakilerin hepsi; doktorluk, profesörlük, yardımcı doçentlik,
bunların hiçbir anlamı yok.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Efendim,
yeniden başlatır mısınız süremi rica etsem.
BAŞKAN Sürenizi yeniden
başlatıyorum Sayın Tanrıkulu.
Buyurunuz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2911 sayılı Yasayla
ilgili olarak yeni bir kanun teklifi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tekliften önce,
bugün bir araştırma yaptım ve bu araştırmayla geldim
karşınıza. TCKnın 256ncı maddesi var, zor kullanma
yetkisinin aşılması, 256 ve görev yaptırmamak için direnme
suçu var, 265. Bütün istatistiklere baktım, on iki yıllık, on üç
yıllık istatistiklere baktım. Görev yaptırmamak için
direnme suçundaki artış on binlerce, sizin döneminizde. Yani insanlar
toplantı için, gösteri için sokağa çıkmışlar, polis
veya asker gördüğü zaman direnmişler. On binlerce dava var, on
binlerce mahkûmiyet var. Ama 2002den önce ise tam bunun tersi, tam tersi bir
durum var.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) Nasıl
tersi?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Tam tersi
durum var değerli arkadaşlar. Toplantı ve gösteri yürüyüşü
yapmak sizin iktidarınız döneminde neredeyse imkânsız hâle
geldi, neredeyse. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok
kararı var, hatta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine
aldığı kararlar var. Ama şu anda bir toplantı ve
gösteriyi iktidara karşı yapmak mümkün değil. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin içtihatlarına göre de sadece sizin
gösterdiğiniz yerde, iktidarın gösterdiği yerde, gösterdiği
sınırlar içerisinde, gösterdiği sürede bir toplantı ve
gösteri yürüyüşü hakkı düzenlenmesi ve tanımı yok. Bunu,
toplantıyı yapanlar kararlaştırırlar ve nerede
olacaksa onlar karar verirler, hatta kamu düzeni de aksayabilir. Devlete
düşen görev, Hükûmete düşen görev ise toplantı ve gösteri
yürüyüşü yapanların güvenliklerini sağlamak. Ama şu anda
güvenliği sağlayacak olan mekanizmalar bizzat güvenliği tehdit
eder hâle gelmişler.
En son, önceki gün İstanbulda LGBTİ
bireylerinin yürüyüşü var. 2014 yılında, ramazan ayında,
sizin iktidarınız döneminde İstiklal Caddesinde
yürümüşler, sizin iktidarınız döneminde ve 7 Haziran
seçimlerinden önce seçim bildirgenize ve broşürlerinize
almışsınız hoşgörünün simgesi olarak, demişsiniz
ki: Biz öyle bir iktidar yarattık ki bakın, hem ramazan ayı var
hem de bu bireyler İstiklal Caddesinde kendi haklarını
kullanıyorlar ve yürüyorlar, biz de güvenliklerini sağlıyoruz.
Ama aynı dönemde, 7 Hazirandan hemen sonra ise bu yürüyüşü
yasaklamışsınız. Önceki gün yine, tehdit oldu, baskı
oldu; bu tehditlere boyun eğdiniz ve İstanbul Valisi yapılacak
gösteriyi engelledi ve yürüyüş yapılamaz hâle geldi. Sadece bu
örneği söylemiyorum, 1 Mayıs var, KESKin yaptığı
toplantılar var. KESK laik eğitim için toplantı yapacaktı 9
ilde, 3ünde yasaklandı, yapamadılar. Hassasiyetler sadece sizin
hassasiyetleriniz mi, başka yurttaşların hassasiyeti olamaz
mı?
Mesela dün, milletvekilimiz
Değerli
arkadaşlar, bakın, bu görüntüleri izletsem sizlere gerçekten
utanırsınız, gerçekten.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Utanacak bir
şey yapmıyoruz. Hayret bir şey!
İSMAİL TAMER (Kayseri) Utanacak bir
şey varsa teröristin cenazesine gitmekle olur.
MUSTAFA SEZGİN TANIKULU (Devamla) - Bu,
milletvekiline yapılıyor, Bolu Milletvekiline. Göstereyim, burada var
değerli arkadaşlar, girin Googlea, bakın, bulursunuz.
Bakın, arkadaşlar, ne söyleniyor Tanju Özcana, bu Parlamentonun
üyesine, okuyayım: Polis Önde duran kişi milletvekili, ona sık
gazı. diyor diğer polise, diğer polis Nasıl sıkayım,
dokunulmazlıkları var vekillerin. diyor. Yine diğer polis cevap
veriyor Sıkabilirsin, dokunulmazlıkları kalktı. diyor ve
bizzat Tanju Özcanın -videosu var bunun- gözünün içine sıkılan
gaz var. Ya, bu toplumda milletvekili herhangi bir nedenle kendi görüşünü
ortaya koyabilecek bir toplum içerisinde olamayacak mı?
Peki, ben soruyorum Sayın Bakana: Siz ne
yaptınız bu 2 polisle ilgili olarak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Ne demiş, anlamadım.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) -
Göstereyim, burada Sayın Bakan, bizzat polis memuru şunu söylüyor:
Gözüne sık. Videosu burada, dün Tanju Özcana bu yapılmış
ve Boluda yapılmış, Gözünün içine sık. demiş bir
polis diğer polise, göstereyim, burada efendim.
Ne yapıyorsunuz siz? Eğer milletvekilinin
hakkını da korumayacak bir ortam varsa ne olacak söyler misiniz
değerli arkadaşlar? Milletvekili eğer hakkını
kullanabilecek bir noktada değilse, polis gördüğü zaman doğrudan
doğruya böyle bir muameleye maruz kalıyorsa ortalama yurttaş ne
yapacak?
O nedenle, bu Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasının yürürlükten kalkması lazım;
özgürlüğü, insan haklarını esas alan, gösteri ve
toplantıyı esas alan, şiddete başvurmadan her türlü
gösterinin yapılabileceği yeni bir yasanın yapılması
lazım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Fransada da
yürüyorlar, Fransada da!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Ayrıca, iki gün önce, Firuzağada ben duydum. Eğer kendi
kulaklarımla duymasam inanmayacağım Sayın Bakan. Gerçekten
inanmayacağım kendi kulaklarımla duymasam. Firuzağada
polis memuru anons arabasından şöyle bağırıyor: Gülmeyin!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Gülmenin,
göstericiye dönük gülmenin anons edildiği bir polis ortamı var
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Kanun teklifin
neydi Allah aşkına ya?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
güvenlik
ortamı var ve patolojik bir durum var. Bunlar sizin iktidarınız
döneminde oluyor. Bu nedenle, hiç olmazsa, burada kayıtlara geçiyor bu
yasa tasarıları, ileride bakarsınız, dersiniz ki Biz ne
yaptık?
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bekle sen, bekle!
Daha çok beklersin!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Sizden bir
şey beklemiyorum! Senden ne bekleyeceğim?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Terbiyeli ol,
terbiyeli!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tanrıkulu.
Önerge üzerinde ikinci olarak bir milletvekili
sıfatıyla Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bekaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; demokrasi temelde düşünce ve ifade özgürlüğü
üzerinde oturur, tabii, eşit yurttaşlık ve eşit oy
hakkı. Ama eşit. Demokrasinin olabilmesi için düşünce ve ifade
özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğünün de ifadesi elbette
toplantı ve gösteri yürüyüşleri. Eğer toplantı ve gösteri
yürüyüşleri gereği gibi yapılamıyorsa o ülkede demokrasinin
olduğundan söz edemeyiz. Türkiye'de maalesef yapılamıyor.
Özgürlükler konusunda şikâyetlerle gelen bir iktidar heyeti olmanıza
rağmen, maalesef, bu konuyu -daha öncekiler de böyle yapıyordu- tek
taraflı şekilde yorumluyorsunuz; sizin düşünce ve ifade
özgürlüğünüz önemli oluyor, diğerlerinin düşünce ve ifade
özgürlüğü batıyor, rahatsız ediyor. Sizi rahatsız eden,
sizin katılmayacağınız hangi düşünce ve ifade varsa,
hepsini terör parantezi içine alıyorsunuz.
Son zamanlarda Adalet Bakanının da içinde
olduğu bir kampanyayla Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri terör
parantezi içine alınıyor. Bu, muhalefetin susturulması
gayretinden başka bir şey değildir değerli
arkadaşlarım. Türkiye demokrasi tarihinde bunun benzer örnekleri var,
geçmişte olmuştur bunlar ve kimsenin işine
yaramamıştır. Sadece dün, 3 milletvekilimize
saldırıldı; yani sadece Boluda Tanju Beye değil, İstanbulda
Eren Erdeme saldırıldı ve bana polis hakaret etti dün, hiç
basına filan da vermedim. Buna nereden cesaret alıyorlar değerli
arkadaşlarım? Yani, bir milletvekiline polis gerçekten hakaret etti,
Nereye gidersen git. dedi; biliyor çünkü kendisine bir şey
olmayacağını, korunacağını. Arkadaşlar,
gerçekten bu işler döner; bir gün bunlar hepinizin işine yarayabilir.
Dolayısıyla, demokrasinin geliştirilmesi demek kendimiz için
istediğimizi başkaları için de istemek demektir.
Bakın, bizim Anayasamızda özgürlükler
yazıyor; mesela Herkes, önceden izin almaksızın toplantı
ve gösteri yürüyüşü yapabilir. yazıyor, işte Herkes,
düşüncesinde, ifadesinde, inancın ifadesinde özgürdür. yazıyor
bir cümleyle, ondan sonra arkasına 10 tane cümle koyarak ama ve ancaklarla
bunlar kısıtlanıyor. Bu tipik bir 12 Eylül klasiğidir.
Bugünkü Anayasaya bakın, bunlardan ibarettir. Siz, maalesef, önce öyle
çıktınız, 12 Eylül anayasasını ortadan
kaldıracağız, darbe yasalarını
değiştireceğiz, baskı yasalarını
değiştireceğiz. diye geldiniz, sizin içinizde hâlâ siyaset
yapan onlarca arkadaş bu kürsüde -kayıtlarda mevcuttur- bunları
ifade etmiştir ama bunların tamamını şimdi
unutmuş vaziyettesiniz.
Değerli arkadaşlarım, belki Anayasayı değiştirecek
çoğunluğa
Ki ulaştınız geçmişte, bu da oldu ama
12 Eylül yasalarını
Onlarca yasa var, Seçim ve Siyasi Partiler
Yasasından, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunundan
başlayarak onlarca kanun var; bunların hepsi 12 Eylül
mantığıyla hazırlanmıştır, hepsi muhalif
olanı, farklı olanı susturma mantığıyla
hazırlanmıştır; devletin yurttaştan, vatandaştan,
muhalif olandan korkması mantığıyla
hazırlanmıştır ama bunlardan bir tanesini düzeltmek için
hiçbir gayrette bulunmuyorsunuz. Şimdi önümüzde bulunan bu Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunuyla ilgili verilmiş teklifi önce
görüşelim. Bunlarla ilgilenmeyeceksiniz tabii, biraz sonra el
kaldırarak reddedeceksiniz. Onlarca şey var bunun gibi. Tam tersi,
iyileştirme şöyle dursun, sizin döneminizde yapmış
olduğunuz iyileştirmeler konusunda da geri adım
atacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, terörle
mücadele, demokrasinin önünde, demokrasinin geliştirilmesinin önünde bir
bahane, engel olamaz. Bakın, sizin biraz sonra bu Mecliste
görüşeceğiniz yasa, işte Askerin terörle mücadelede elini
kuvvetlendiriyoruz. bahanesiyle getirdiğiniz yasa, daha evvel sizin bu
Mecliste kaldırdığınız, almış olduğunuz
yetkiler. Bunların geriye dönmeyeceğini, size karşı
kullanılmayacağını nereden biliyorsunuz?
Arkadaşlar, bir oturup düşünün, bu
yasayı geri çekin, bir daha düşünün. Burada, siz, yargıyı
bütünüyle devre dışına çıkarıyorsunuz. Hukukun
dışında bir terörle mücadele yapılamaz, bu terörle
mücadeleden hiç kimseye hayır gelmez diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bekaroğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Tanju Özcanın yerinden bir söz
talebi vardır.
Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özcan,
buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın, Boludaki
okullarda Onuncu Yıl Marşının söylenmesinin
yasaklanmasını protesto etmek için toplandıkları
sırada emniyet güçlerinin, Bolu Valisinin talimatıyla kendilerine
gazla müdahale ettiğine, AKP Grubundan ve Hükûmetten, kınama ve Bolu
Valisi hakkında gereğinin yapılmasını beklediğine
ilişkin açıklaması
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Ben, pazartesi günü itibarıyla, Boluda
karşılaştığım faşizanca bir uygulamayla
ilgili Meclisimizi bilgilendirmek üzere söz aldım.
Pazartesi günü, 300 kadar
vatandaşımızla birlikte, Bolu İl Millî Eğitim
Müdürünün Onuncu Yıl Marşının okullarda
çalınmasını ve söylenmesini yasaklamasını protesto
etmek için Millî Eğitim Müdürlüğü önünde toplandık, ellerimizde
sadece Türk Bayrakları olduğu hâlde
Bir siyah çelenk
bırakıp ayrılmak istediğimizi söyledik ancak Bolu Valisinin
talimatıyla emniyet güçleri orada bulunan ve yaş ortalaması
50nin üzerinde olan kalabalığa biber gazı ve portakal gazıyla
müdahale etti ve milletvekili olduğum bilindiği hâlde doğrudan
beni hedef gözeterek polis memurları aldığı talimat
doğrultusunda portakal gazıyla bana da müdahale etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Teşekkür ederim efendim.
Orada bulunanlardan 20 kişi ağır
şekilde zarar gördü -hastanelere ambulansla götürülmek suretiyle- ve 2si
de ciddi anlamda hayati tehlike geçirecek şekilde polisin bu
uygulamasından zarar gördü.
Şunu bilmenizi istiyorum: Milletvekili olarak
bana doğrudan, polis tarafından bu gazlı müdahalenin bilinçli
olarak yapıldığını, hedef gözetilerek
yapıldığını bilmenizi istiyorum. Bunun AKP Hükûmeti
zamanında atanan Bolu Valisinin bizzat talimatıyla
yapıldığını da bilmenizi istiyorum. Bunu emniyet
müdürlüğü yetkilileri de bize ifade ediyor.
Burada Hükûmeti temsil eden sayın bakanlar var,
AKP Grubunun çok değerli milletvekilleri var. İnanıyorum ki
birçoğunuzun o görüntüler vicdanını
sızlatmıştır. Bugün bizim başımıza gelenler
yarın sizin de başınıza gelebilir. O yüzden, AKP Grubundan
ve Hükûmetten açık bir kınama beklediğimi ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bu işlemi yapan Bolu Valisi hakkında da gereğinin
yapılmasını Hükûmetten bekliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özcan.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin, bir milletvekiline doğrudan biber gazlı
müdahaleyi doğru bulmadığına ve bu tutumu
kınadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir
milletvekiline, yasama organı üyesine doğrudan biber gazlı
müdahaleyi doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Ben bu tutumu kınıyorum efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/725) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 387) (x)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 387 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Şimdi tasarının tümü üzerindeki söz
taleplerini karşılayacağım.
Siyasi parti grupları adına ilk söz talebi
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna aittir; Sayın Kamil Aydın, Erzurum
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aydın.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 387 sıra
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Efendim, konuşmama, ilginizi çekeceğine
inandığım bir bilgi notuyla başlamak istiyorum. Malum,
dünya kamuoyu Julian Assangedan sonra bir de Edward Snowden diye bir
karakterle tanıştı. Birisi WikiLeaks belgelerini
sızdırırken diğerinin de Amerika Ulusal Güvenlik
Ajansı belgelerini sızdırdığı bilinmekte.
Şimdi, Global Researchün, Gulf Daily Newste yayımlanan bir makaleye
dayanarak yaptığı bir açıklamadan bir pasaj okumak
istiyorum: Amerikadaki Ulusal Güvenlik Ajansı eski
çalışanlarından Edward Snowdenın ortaya
attığı bir iddiaya göre İngiliz, Amerikan ve İsrail
istihbarat örgütleri Irak-Suriye İslam Devleti yani IŞİDin
oluşmasında birlikte çalıştıklarını
belirtmektedirler. Snowden tarafından sızdırılan belgelere
göre, bölgedeki Yahudi devletinin korunmasının tek yolu
sınırlarına yakın bir yerde bir düşman
yaratmaktır. Yine, bu belgelere göre IŞİDin lideri ve
imamı Ebu Bekir El Bağdadiye bir yıl boyunca yoğun bir
askerî eğitim bu üçleme tarafından verilmiş, hatta özellikle
hitabetle ve hutbelerle ilgili de bir eğitimden geçirilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böyle bir bilgi notuyla
neden başladım? Uluslararası rekabette artık açıktan
ve doğrudan savaşlar söz konusu değildir, bunun yerine
taşeron olarak terör örgütleri kullanılmaktadır. Özellikle büyük
güçler arasındaki rekabette bu çok açıkça görülmektedir. Fakat,
tabii, büyük güçler, karşılaştığı bu terör
faaliyetlerinde de yine çok rahat bir şekilde uluslararası
birtakım anlaşmaları askıya alarak -üstesinden gelecek-
kendi bünyelerinde birtakım tedbirleri de almaktadırlar. Bunun en
tipik örneği bu Mecliste zaman zaman dile getirilen ETA terör örgütü, IRA
terör örgütü ya da Almanların Baader-Meinhofudur. Bu 3 terör örgütü de
güçlü devletler tarafından herhangi bir büyümeye ya da siyaseten
gelişmeye izin verilmeden çıktıkları yerlerde yok
edilmişlerdir.
Terör bağlamında şimdi bütün bu
tarihî ve siyasi gerçekleri bir tarafa bırakarak bu yüce Meclisi,
dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini ve yüce milletimizi
birtakım Marksist Leninist propaganda kaynaklarıyla meşgul etmek
akla, irfana, vicdana ve sağduyuya hakarettir. Neden? Çünkü Türkiye
Cumhuriyeti devleti ağaç kovuğundan çıkmış bir devlet,
bu millet de Belçika, İsviçre, Amerika Birleşik Devletleri veya
Kanada gibi suni birlikteliklerden oluşmuş bir yapı
değildir. Kökleri binlerce yıllık geçmişleriyle mazide
yerini almış ve güçlü bir devlet geleneği olan bir yapıdan
gelmektedir. Yani, bin yılı aşan birlikte yaşama azim ve
kararlılığının bir ifadesidir. Bu azim ve
kararlılığın varlığını en son Sevri
bir yok hükmünde sayıp Ya istiklal ya ölüm! diyerek küllerinden tekrar
dirilip ve onu da Lozanda uluslararası bir teminat altına alarak bir
kez daha göstermiştir. Bu da bütün renkleri ve unsurlarıyla yüce Türk
milletinin aynı zamanda ordu milleti olduğunun bir ifadesidir yani
söz konusu vatan olduğunda resmî üniformaya ihtiyaç duymak söz konusu
değildir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Orta
Doğu, Asya ve Avrupanın kesiştiği ve binlerce
yıldır her anlamda merkez olma özelliği taşıyan bir
coğrafyada var olmak, ayakta kalmak karşılığında
ya doğrudan savaşlara ya da terörist birtakım
kalkışmalara maruz kalırsınız. Son yüzyılda,
rekabet hâlinde olduğumuz devletler muhtelif vesilelerle savaşlarla
elde edemediklerini başkaldırılar, ayaklanmalar ve terörist girişimlerle
denemektedirler. Bu amaçlar doğrultusunda, ülkemize özellikle 1984
yılından bu yana ayrılıkçı bir terörist örgütü
musallat edilmiştir. Irkçı ve ayrılıkçı bir temele
dayalı bu terör örgütü özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerindeki kardeşlik harcını bozmayı hedef
edinmiştir. Zaman zaman kararlı mücadeleler sonucu yok olma
noktasına getirilen PKK terör belası, zaman zaman da siyasi hesaplar
ve mülahazalar sonucu gözden kaçırılarak can suyu verilmiştir.
Bunun en somut tezahürü 2009-2015 yılları arasında romantize
edilen bir Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi ve demokratik
açılım rüyasıyla yaşatılmıştır. Bu
süreçte, Türk devlet geleneğinin en güvenilir ve stratejik ayağı
olan Türk Silahlı Kuvvetleri zaafa uğratılıp,
itibarsızlaştırılmaya çalışılıp, bunda
da kısmen başarı sağlanmıştır maalesef.
Çünkü, Türkiye'nin stratejik kara kutuları açılmış, önemli
bilgiler ve belgeler ortalığa düşmüş, askerî
başarılar hafife alınmış, sahte ve düzmece dosyalarla
soruşturmalar düzenlenmiş, hatta yüzlerce vatandaşın katili
teröristler gizli tanık yapılarak, her rütbeden asker hapse
atılarak büyük aile dramları yaşatılmıştır.
Öyle ki ordumuzu komuta edecek yüksek rütbeli asker bırakılmamıştır.
Öte yandan, bu süreçte Haburda çadır
mahkemeleri kurulmuş ve böylece teröristler pişman
olmadıklarını beyan etmelerine rağmen şehirlere
taşınmış, eli kanlı bölücübaşının
mesajları meydanlarda ve medya aracılığıyla
okunmuş ve mitik bir kahraman gibi Mandelalaştırmaya
çalışılmıştır. Bu da yetmezmiş gibi, Osloda
gizli görüşmeler sonunda verilen Mahallî İdareler Yasası
başta olmak üzere, birlik ve beraberliğimizi yok edecek tavizler ve
nihayet, Dolmabahçede var olan mutabakat gündeme gelmiştir. Bütün bu
tavizler sonucu muhatap alınan terör örgütü, bir anda kendini resmî bir otorite
ve muhatap görüp bölgede silahlanma, mayınlama, mahkemeleşme gibi
kurumsallaşmaya tabi tutmaya başlamış ve gölge bir devlet
havasına girmiştir. Bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan 7
Eylül 2015 tarihli Hürriyet gazetesine verdiği beyanatta çok açık bir
şekilde kabullenmekte ve ifade etmektedir. Aynen okuyorum: Çözüm süreci
bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm sürecini bunlar
âdeta güneydoğuda, kısmen doğuda kendileri için silah stoklama
süreci olarak değerlendirdiler, çok ciddi bir silah stoklaması
yaptılar. diyerek beyanatını noktalamış.
İşte, bu dönemde Bırakalım, görmeyelim, duymayalım,
bilmeyelim, yapsınlar. siyasi öngörüsüyle hareket edilmesi sonucu
başta bölge insanı ve Türkiye ağır bedeller ödemiş,
canlar yanmış, ocaklar batmış ve ülkemiz büyük bir kaosa
sürüklenmiştir. Yani, Sayın Davutoğlunun ifadesiyle Türkiye
beka sorunu yaşama noktasına gelmiştir. Artık,
katranın kaynatılarak şeker olamayacağı
anlaşılmış ama bedeli çok ağır olmuştur.
Hâlbuki, tu kaka dedikleri Türk Silahlı
Kuvvetleri aynı Türk Silahlı Kuvvetleriydi. Yaşanan münferit
olaylara, bireysel davranışlara rağmen, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin aldığı eğitim, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğüne kastedenlerle mücadele etmekten başka bir
şey ihtiva etmiyordu. Bunu bireysel yaşadığım,
canlı bir örnekten ifade etmek istiyorum yüce Meclisimize. Değerli
milletvekilleri, geçen hafta Erzurumlu bir hemşehrimi GATAda ziyarete
gittim. Kendisi Ankara Özel Kuvvetlerde yarbay olarak görev yapmakta iken
geçici görevle Amanostaki bir mayın temizleme göreviyle o bölgeye
gitmiş ve bir Peygamber ocağı mensubu olması hasebiyle
görevini ifa ederken mayına basması sonucu iki ayağını
da kaybetmiştir. Ben, ziyaretim esnasında kendisine geçmiş olsun
dileklerimi ifade ettim ve akabinde dedim ki: Değerli hemşehrim,
sevgili komutanım, bize bir emriniz, bir talimatınız var
mı, bir isteğiniz var mı? Çünkü o manzara
karşısında küçülerek, başka şey söyleyemiyorsunuz. O
da Efendim, Allah razı olsun. Biz görevimizi ifa ettik ama değerli
hocam, Erzurumda şu anda benim ameliyat olmuş bir babam var.
Ramazanda izin alıp onun ameliyatı esnasında hem orucumu hem de
ona hizmetimi, bir evlat olarak ona hizmet etme görevimi ifa etmek için
niyetliydim ama Rabbim böyle uygun gördü; ne olur, babam size emanettir, babam
hastanede size emanettir, ona gerekli ihtimamı -evladı olarak- benim
yerime sizin yapmanızı istirham ediyorum. dedi ve o anda hakikaten,
lafın bittiği yere geldik, ikimiz de bir anda bir suskunluğa
boğulduk. İsmi Yakup Kutman. Ne olur, ben bunu bire bir
yaşadıktan sonra sizden de istirhamım, siyasi mülahazalara
kurban ederek bundan sonra, geçmişte yapıldığı gibi
haddini aşarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir Peygamber
ocağı olmadığını kimse iddia etmesin artık.
Dolayısıyla, terörle daha sistematik ve güçlü mücadele amaçlı
hazırlanan, yetki ve sorumlulukların işin uzmanlarına
verilmesini içeren bu kanuna destek verdiğimizi belirtmek isteriz çünkü
biz buna inandığımız ve seçim beyannamemize koyduğumuz
için yapıyoruz. Şimdi okuyacağım beyannamemizde
Bakın, özellikle buradan Meclis aracılığıyla gerçekten
bu iddiada bulunanların maşerî vicdanlarına sesleniyorum,
Milliyetçi Hareket Partisi körü körüne bir iktidar destekçisi değil.
Milliyetçi Hareket Partisinin uzun vadeli vizyon ve programları vardır,
bunu ön plana getirir, ona uygun olan Önce ülkem ve milletim. noktasında
ülke menfaatlerine faydalı bir şey varsa buna her zaman destek
olmuştur bugüne kadar, bundan sonra da şiarı, siyasi duruşu
bu olacaktır. Bakın, 1 Kasım seçim beyannamemizden bir paragraf
okuyorum, terörle mücadele konusunda bizim programımıza
koyduğumuz cümle: Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma ve Emniyet
güçlerinin arasında koordinasyon eksikliğine sebep olan mevzuat ve
idari düzenleme yetersizliği terörist unsurları etkisiz hâle getirme
anlayışlı terörle mücadele yapılabilmesi amacıyla
giderilecek, il, bölge ya da yetki alanını aşan operasyonlarda
karşılaşılan zafiyet ortadan
kaldırılacaktır. İşte bakın, bizim 1
Kasımdaki beyannamemize koyduğumuz terörle mücadele maddemiz bugün yasa
olarak önümüze geldi, bize de Önce ülkem ve milletim. diyen bir hareketin
mensupları olarak buna destek olmak düşer.
Dahası, TSKnın sadece, tabii, bu maddeyle
ilgili yani
Yürütme ve yürürlük dâhil toplam 17 maddeden oluşan
tasarıya, terörle mücadelede yerel planlamanın yetersiz
kaldığı ve Genelkurmay Başkanlığının
merkezî planlamasına ihtiyaç duyulduğu hâllerde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin görevlendirilmesinin hukuki altyapısını
oluşturmak, belirsizlikleri ortadan kaldırmak ve yaptıkları
işlerde güven içerisinde hareket edebilmeleri ve bu işlerden
dolayı ileride haksız ve mesnetsiz ithamlara maruz kalmamaları
maksadıyla terörle mücadelede görevini yürüten kamu görevlilerine hukuki
koruma getirme amacıyla hazırlanan bu yasaya biz de kendi
programımız çerçevesinde evet diyeceğiz.
Sadece bununla mı kalacağız?
Hayır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler bu kanunun içerisine
Bakın, Millî Savunma Komisyonu üyesiyim aynı zamanda. Defalarca
komisyon toplantılarımızda tartıştık, Sayın
Bakan, AKPli ve diğer partiden milletvekili arkadaşlar da buna
tanıktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer kolluk
kuvvetlerinin yığınla sorunu vardır, sadece bu maddeyle
bağlantılı değil, bunu bir kez daha buradan ifade etmek
istiyorum çünkü TSKnın ve terörle mücadele eden emniyet kolluk
kuvvetlerinin ve gönüllü köy korucularının da taleplerine dikkatinizi
çekiyorum. Çünkü, bir zamanlar bunlar çok mağdur edildi, gerçekten yok
sayıldı, hatta terörün hedef tahtası hâline getirildiler. Dolayısıyla,
bu kapsamda terörle mücadelede yetkili herkesin, bütün kolluk kuvvetlerinin,
resmî ya da gayriresmî herkesin yığınla
sıkıntıları vardır, bunlara da bir bakıma ek bir
madde koyarak destek olmakta yarar var diyorum. Yine aynı mantıkla,
bu meyanda gerçekten, en alt rütbeden en üst rütbeye kadar, gerek Türk
Silahlı Kuvvetleri içerisinde gerek Emniyet mensupları içerisinde ve
bunlara destek birimleri arasında gerçekten bir yığın
sorunla karşılaşıyoruz. Bu insanların inanın özlük
hakları dâhil, can güvenlikleri dâhil, kullandıkları donanım,
teçhizat dâhil bir sürü karşılaştıkları sorunlar var.
Maaşlarıyla ilgili, sosyal haklarıyla ilgili, birilerinin lojman
hakkı var, birilerinin yok; birilerinin ek göstergesi çok farklı,
diğerlerinin çok farklı. Bunların bir an önce giderilmesi
noktasında da biz aynı hassasiyetin gösterilmesini özellikle rica
ediyoruz.
Efendim, yine vurgulamakta beis görmediğim
diğer bir talebimiz de özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerine
bağlı kurum ve kuruluşlarda gerçekten sivil statüde
çalışan bir sürü arkadaşlarımız var. Bunların bir
kısmı işçi statüsünde, bir kısmı memur statüsünde.
Bunlar da zaman zaman uygulamada özlük hakları söz konusu olduğunda,
yani lehlerine olabilecek herhangi bir katkı söz konusu olduğunda askerî
personel sayılıyorlar ama aleyhleriyle ilgili ya da hizmet etme
noktasında bir emir komuta zinciri içerisinde bir görev tevdi
edildiğinde bunlar bir anda sivil sayılıyorlar ya da tam tersi.
Dolayısıyla bu tür haksızlıkların da giderilmesi
noktasında -bu askerî tesislerde sivil çalışan memur ve
işçi kardeşlerimizin de birçok sıkıntıları
bulunmakta- bunların da giderilmesini, behemehâl dikkate
alınması yüce Meclisten, efendim, rica ediyoruz.
Kısaca, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
efendim, bu kanunun gerçekten büyük bir ihtiyaç mukabilinde ortaya
çıktığına ve bizim de ince eleyip sık dokuyarak
herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermeden ama
güneydoğuda, Doğu Anadolunun birçok yerinde, hatta artık
metropol kentlerde gerçekten büyük bir özveriyle terörle mücadele eden
başta Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere bütün kolluk kuvvetimizin
moral ve motivasyonunu artıracağına kanaat getirdiğimizi
belirtmek istiyoruz. Aynı zamanda, ileride, geçmişte kötü örneklerini
yaşadığımız gibi, hukuki mesnetsiz, efendim özellikle
gizli tanık gibi ucube şeylerle yargı önünde zor durumda, büyük
fedakârlıklar sonucu zaman zaman gazi olup zaman zaman bedeninin bir
parçasının yok olması bedeliyle ödeyenlerin böyle bir hukuki
aymazlık karşısında mağdur olmamaları için böyle
bir kanunun çıkarılması noktasında biz parti olarak
desteğimizi belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Tasarının tümü üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Meral Danış Beştaş,
Adana Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben de konuşmama başlamadan önce, dün
talimatla tutuklanan Sayın Şebnem Korur Fincancı, Adli Tıp
uzmanı, profesör ve insan hakları aktivisti; Sınır
Tanımayan Gazetecilerin Türkiye Temsilcisi Sayın Erol Önderoğlu
ve gazeteci yazar Ahmet Nesinin tutuklanmasını şiddetle
kınıyorum.
Ve bu kürsüden şunu bir kez daha söylemek
istiyoruz: Demin sayın hatipler, iktidar partisi adına konuşan
hatipler bunun yargı kararı olduğunu, kendileriyle hiçbir ilgisi
olmadığını söylerken bile talimatın
kaynağını itiraf etmekten kaçınmadılar aslında.
Öyle bir hazırlık yapmışlardı ki, Özgür Gündem
gazetesinde nöbetçi genel yayın yönetmeni olan kaç kişinin
soruşturma geçirdiğini, kaç kişinin ifade verdiğini,
kaçı hakkında soruşturmanın devam ettiğini ifade
ettiler. Derslerini iyi çalışmışlardı. Çünkü onlar,
muhtemelen, daha önceden kimlerin tutuklanacağını da
biliyorlardı.
Yine, diğer hatip, elinde Özgür Gündem
gazetesiyle gelerek aslında bu tutuklamaların iktidar partisinden ve
saraydan azade olmadığını kendi sözleriyle ikrar etmiş
oldular. İkrarın bizim için hiçbir önemi yok, zaten her gün
Türkiye'nin gözü önünde basın-yayın özgürlüğüne vurulan
darbelere ve iktidarı, sarayı rahatsız eden her sözün
cezalandırılacağı konusundaki tehditlere tanıklık
ediyoruz. Bu dehşet verici bir gelişmedir.
Türkiyede bir profesörün, dünyaca tanınan bir
akademisyenin, bir insan hakları aktivistinin, Sınır
Tanımayan Gazeteciler temsilcisinin, yüzlerce basın-yayın ihlali
yazan bir temsilcinin ve bir yazarın, Aziz Nesinin oğlu Sayın
Ahmet Nesinin tutuklanması konusunda kaybedecek olan bu tutuklama
kararını verdirenlerdir. Kaybedeceksiniz. Bu, kaybetmenin son
demleridir, son çırpınışlarınızdır. Asla
gazetelere, halkın haber alma hakkına yönelik müdahaleleriniz sonuç
vermeyecek çünkü bu, tam tersi bir şekilde bütün dünyada şiddetle
protesto edilmeye başlandı ve bunun altında
kalacaksınız.
Diğer mesele de değerli milletvekilleri:
Biraz önceki tartışmada köklü parti olmadığımız
yönünde bir söylemde bulunuldu. Doğrusu çok hadsiz bir beyandı.
2002de kurulan AKP mi köklü, biz köksüzüz? Biz 1990lı yıllardan beri
siyaset yapan bir geleneğin temsilcileriyiz. Bize hadsiz bir şekilde
köklü olmadığımızı söyleyenlerin sözünü kendilerine
iade ediyoruz. Doğru, 28 Şubatın ekmeğini yiyenler bize
köklü olmaktan bahsedemezler, asla bahsedemezler. Biz tarafız, evet, IŞİDe
destek verenlerin, silah yollayanların karşısında tarafız.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kandilin neresindesiniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Evet,
biz de silaha, şiddete ve teröre karşıyız ama sizin gibi
bütün dünyaca ispatlanan, IŞİDe destek gönderen, silah gönderen
tırların haberini yapan gazetecileri bile tutuklayan bir gelenek bize
köklü olmaktan söz edemez.
Değerli arkadaşlar, önümüzdeki kanun
tasarısı doğrusu üzerinde çok uzun değerlendirmeler
yapılması gereken bir tasarı ama ana hatlarıyla
şunları ifade etmek istiyorum, en son sözü ilk olarak söyleyeyim: Bu
bir dokunulmazlık yasa önerisidir. Bu, askere bölgede yaşanan,
Türkiye'nin farklı illerinde yaşanan suçların cezasız
kalması, bu suçları işleyen faillerin geçmişe dönük olarak
aklanması ve dokunulmaz kılınmasıdır. Buradan, bu
Parlamentodan halkın seçtiği milletvekillerine
dokunulmazlığı kaldıran Parlamento, askere
dokunulmazlık yasasını getirmektedir ve aslında bu,
adına OHAL demeden, adına sıkıyönetim demeden,
adına darbe demeden bir darbedir. Bu, iktidarla ve muhalefet
partileriyle birlikte askerin ittifakıdır, bunun akdidir, bunun
sözleşmesidir. Bunu bu kadar açıkça ifade etmek lazım.
Millî Savunma Komisyonunda üç saat gibi kısa
bir sürede görüşüldü ve Komisyondan geçti. Bu kanun tasarısı,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin askerî ve sivil bürokrasisinin, başta Kürt
halkı olmak üzere, ülkedeki tüm muhalif ve devrimci güçlere
karşı tarihsel bir blok olarak kendini yeniden tahkim etmek
istediği bir içeriğe ve özelliğe sahiptir. Söz konusu bu
tasarı, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana belli reddiyeler üzerine
kurulu ideolojik ve politik bir hattın yeniden ve yeniden üretilmesini
sağlayacak tekçi anlayışın bir yüzyıl daha sürdürülmek
istendiğinin aleni kanıtıdır.
Evet, daha önce bu kürsüden defalarca
söylediğimiz ve bütün dünyanın bildiği, 93 konsepti olarak
hafızalarımızda yer alan sürecin yıkıcı
etkileriyle hesaplaşılmadan ve bunlarla yüzleşilmeden yeni bir
93 konseptiyle karşı karşıyayız. Peki, 93te, 93
konsepti olarak ifade edilen, 90lı yıllar olarak ifade edilen
dönemde -o döneme tanıklık eden insan hakları
savunucularından ve hukukçularından biri olarak- gerçekten ne
yaşandı 90lı yıllarda? İktidara geldiği zaman o
süreçle yüzleşeceğini, hesaplaşacağını, devletin gerekirse
özür dileyeceğini söyleyen iktidar partisi ne oldu da 180 derece böyle bir
dönüşüm gösterdi?
Doğan Güreş-Tansu Çiller ikilisinin o
dönem yaşattıkları şimdi tekrar sahneye
çıkmış durumda. O günleri anlatan bir kitap var. Sayın
Fikret Bilanın Komutanlar Cephesi kitabında bir bölüm var, sizinle
paylaşmak istiyorum. Şunu söylüyor Sayın Doğan Güreş,
o dönemin Genelkurmay Başkanı: Her istediğimi yapabilecek bir
ortam veriyorlardı bana. Fiilen dolduruyordum. Sanki sıkıyönetim
varmış gibi fiilen dolduruyorduk. Öyle çalışıyorduk.
Durum onu gerektiriyordu. Yine aynı kitaptan: Demirel de memnundu.
Valilerin hiçbiri bana bir şey demiyordu, Yetki sende değil.
demiyordu, hepsi ne dersem yapıyorlardı. Çok iyi bir koordinasyon
vardı. Valiler neyle mücadele ettiğimizi biliyorlardı ve
ellerinden gelen katkıyı yapıyorlardı. Haklarını
teslim etmek lazım. O zamanki emir komutayı şimdi çiz desen
çizemem ama fiilen bizim isteklerimiz, kararlarımız yerine
geliyordu. Bu kitaptan bir alıntı değerli arkadaşlar.
Evet,
konsept gereği, 93 konsepti gereği iş tamamen askerlere, özel
harekâtçılara havale edilmişti. Ülkenin gündeminde yargısız
infazlar, faili meçhuller, köy boşaltmalar, korucular, örtülü ödenekler,
olağanüstü hâl yasaları, çeteleşmeler, uyuşturucu, her
türlü olay o dönem maalesef yaşandı ve sonuçta dönemin
Genelkurmayı tarafından düşük yoğunluklu savaş
olarak tarif edilen dönem kanunsuzluk, fütursuzluk, aymazlık, ülkenin
gerçeği hâline geldi. Görsel ve yazılı medyanın
hatırı sayılır propagandasıyla tahammülsüzlük ve linç
kültürü toplumun olağan refleksi hâline getirilerek vakayiadiyeden
sayıldı. En iyi Kürt ölü Kürttür. resmî görüşü toplumun
ortalama duygusu hâline getirildi. Bu ortalama duygudan bütün Kürtler
payını maalesef fazlasıyla alacaktı çünkü on binlerle ifade
edilen faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ve bugün hâlâ
sonuçlarıyla yüzleşemediğimiz,
hesaplaşamadığımız karanlık bir tarihsel
aralıktan söz ediyorum.
Evet,
o dönemde bizzat cenaze törenine katıldığım Sayın
Vedat Aydının katledilmesiyle aslında bir start da
verilmiş olmuştu 1991 yılında. Kaçırılma ve
alıkoyulmasıyla faili meçhuller aslında
başlamıştı ve Tansu Çiller-Doğan Güreş ikilisi bu
konuda, her zaman olduğu gibi, desteklerini sonuna kadar devam ettirdiler.
Louis Bonaparteın On Sekiz Brumairei adlı kitapta yazar, lll.
Napolyonun gerçekleştirdiği darbeyi, amcası Napolyon
Bonaparteın daha önce gerçekleştirdiği darbeyle kıyaslar
ve daha sonra popüler olacak şu cümleyi yazar kitapta: Hegel, bir yerde
şöyle bir gözlemde bulunur: Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler
hemen hemen 2 kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş, ilkinde trajedi,
ikincisinde komedi olarak. Fakat biz komedi olarak yaşamıyoruz bu
süreci, çok ağır katliamlar, insan hakları ihlalleriyle birlikte
bu sürecin içinde, tam göbeğinde yer alıyoruz.
Evet, şu anda, iktidar partisinin
kuyruğuna takılan ana muhalefet partisi ve diğer partiye de
gerçekten sormak istiyorum: Önce denenen ve bize büyük trajediler yaşatan,
hâlâ ülkemizin en karanlık dönemi olarak adlandırılan 90lı
yıllar konsepti, 93 konseptinin hiçbir işe
yaramadığını görmemiz için ne gerekiyor? Gerçekten, bunun
için bir iç savaş mı yaşamamız gerekiyor? Bir iç
savaşı önlemek bu Parlamentonun en büyük görevlerinden biridir.
Bu ülkede yaşayan herkesin, Türkiye'deki bütün
farklılıkların, bütün dillerin, kimliklerin, inançların ve
kültürlerin kardeşçe, eşit bir şekilde bir arada
yaşayabileceği bir Türkiye inşa edebiliriz. Bunun yolları
var ama aynı koşulları tekrar getirerek, maalesef, aynı
sonuçlardan kaçınmamız mümkün değil. Evet, OHAL dönemi, OHAL
döneminde oluşturulan yasalar ve gerçekten, öldürme anlamına gelen
OHAL sistemi istisna olarak konulmuştu ama maalesef, burada, tümüyle
şöyle bir durum vardı: Düşük yoğunluklu savaşın
kontrol edilebilir ve kabul edilebilir bir seviyede tutularak ortaya çıkan
siyasal belirsizlik ve yönetememe krizinin dengelenerek siyasal düzenin
devamını sağlamaya dönük bir düzeni ifade eder uluslararası
terminolojide. Fakat Agamben bu durumu şöyle izah eder, günümüze tam
olarak uyuyor: Modern totalitarizm, istisna hâli
aracılığıyla yalnızca siyasi
hasımlarını değil, şu ya da bu nedenden ötürü siyasi
sistemle bütünleştirilemeyecekleri belli olan yurttaş kesimlerinin
bedenen ortadan kaldırılmasına izin veren yasal bir iç
savaş olarak da tanımlanabilir. Evet, şu anda gündemimizde olan
kanun tasarısı yasal bir iç savaş olarak, aslında,
tanımlanabilecek bir yasa önerisidir.
Değerli arkadaşlar, dün Yüksekovadaydım,
Geverdeydim. Onu saatlerce anlatma olanağım yok, bir dakikayla
söyleyelim: Orayı, emin olun, kim giderse gitsin, Türkiye olarak
hissetmez. Defalarca kimlik kontrolü bir yana, sadece bombalanan yüzlerce bina
tespit ettik. Çatışma izi yok. Sokağa çıkma
yasağı sadece binaların ortadan kaldırılması için
kullanılmış.
Biz, 5 kişilik bir heyet, basın
açıklaması yaptığımız sırada 2 tane akreple
basın açıklaması yapmamız bile engellendi. Orada bir yasa
yok, bir hukuk yok, bir sivil siyaset yok; orada sadece silah var, güç var, zor
var ve karşısında konuşabileceğin, muhatap
olabileceğin hiçbir güç söz konusu değil. Orası Türkiyenin bir
iliyse, bir ilçesiyse Ankara bunu maalesef görmek zorunda ve bu sorunu çözmek
zorunda. Bu sorunun çözümü de silah ve savaş değildir, bu sorunun
çözümü de ölüm üzerine kurulamaz, güvenlikçi politikalar üzerine kurulamaz;
bunu defalarca denedik, denendi Türkiyede ve her seferinde büyük acılara
sebebiyet verildi.
Değerli arkadaşlar, OHAL süresinin
faturası çok ağırdır, hepimiz çok iyi biliyoruz ve iktidar
partisi iktidara geldiğinde, vesayetle, OHAL döneminde yaşananlarla,
93 konseptiyle mücadele edeceğini söyledi. Şu anda bu yasa
tasarısına destek veren, bizim gibi, sivil siyasetin en önemli, yegâne
temsilcisi Halkların Demokratik Partisi dışında, Meclisteki
3 parti de bu darbe anlaşmasına tam destek vermektedir. Hâlbuki bu
anlaşma, bu sözleşme, bu akit gerçekten iç savaşa götürecek,
gelecek günlerin karanlığını daha da zifiri hâle getirecek
bir tasarı olarak önümüzde duruyor ve bu yasalaşırsa sadece
Yüksekovada, Nusaybinde, Silvana ya da Surda uygulanmayacak, bu
Cerattepede de Gezide de Yozgatta da Çorumda da Gündoğdu
Meydanında da Kızılay Meydanında da uygulanabilecek bir
yasadır çünkü bu yasanın amacı kesinlikle muhalefeti, muhalefet
odaklarının tümünü ortadan kaldırmaktır. Çünkü şu anda
inşa edilmek istenen adım adım faşizmdir, tek adam
yönetimidir ve gerçekten faşizme karşı direnenler en son sözü
söyleyecekler, buna hiçbir kuşkumuz yok.
Değerli arkadaşlar, bu kanun
tasarısı gerçekten ne getiriyor? Yani bunu uzun uzun aslında
anlatmaya gerek yok, yetki tümüyle askere devrediliyor. 17 maddeden
oluşuyor, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının
yargılanması Başbakanın iznine bağlanıyor,
ilçelerde görev yapanların yargılanmaları kaymakamın iznine
bağlanıyor. Türk Ceza Kanunundaki ertelemeye ilişkin hükümler
askerlere de uygulanacak ve Türk Silahlı Kuvvetleri İçişleri
Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla
bütün il merkezlerinde bütün unsurlarıyla düzenlenen operasyonlara
katılabilecek. Diyeceksiniz ki: Şimdi yok mu? Var, fiilî bir durum
var ama bunun yasası çıkarılıyor, bu
yasallaştırılmaya çalışılıyor. 1990lı
yıllardan bile bir adım önde olmasının sebebi 1990lı
yıllarda bunlar kabul edilmeyen fiillerdi, kabul edilmeyen cinayetlerdi,
şimdi bunların yasal zemini oluşturuluyor. Yine, burada illerde
TSK personelinin görevlendirilmesi hâlinde koordinasyon, iş birliği
ve gözetimi valiler tarafından yerine getirilecek. Başka hususlar da
var: Komutanın yazılı emriyle zaten her türlü işlem
yapılabilecek, birlik komutanının kararı yirmi dört saat
içinde hâkim onayına sunulacak. Burada yargı da devre
dışında, siyaset de devre dışında, her türlü legal
kurum devre dışında. Tümüyle askere bir devir işlemi var ve
askerî personelin işlediği iddia edilen suçlar askerî suç
kapsamında sayılacak. Cinayet de olsa, işkence de olsa,
hırsızlık da olsa, uyuşturucu da olsa, başka bir vaka
da olsa askerî suç sayılacak ve sivil bir yargılama söz konusu
olmayacak. Ve gerçekten, çözüm süreci kapsamında yaşanan o nispi
rahatlama ortamı yerini tümüyle daha ağır, daha sert ve
vatandaşların birbirine güven duymadığı, herkesin
diğeri hakkında şüphe duyduğu, hiçbirimizin can ve mal
güvenliğinin olmadığı, düşünce ve ifade
özgürlüğünün olmadığı bir döneme doğru adım
atacak bir yasa önerisi olarak önümüzde duruyor.
Tabii bu, vesayete karşı olduğunu
iddia eden ve Hükûmetin kuruluşundan bu yana Vesayetle mücadele ediyorum,
Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarla bu hesaplaşmayı
yapıyorum. diyenlerin, bugün nasıl gönüllü bir şekilde vesayet
altına girdiklerini de çok çarpıcı bir şekilde ortaya
koymaktadır. Evet, burada bir anlaşma var ama bu anlaşmada ne
verildi, ne alındı, bunu Türkiyeli vatandaşların tümünün
öğrenme hakkı vardır. Ve Mahşere kadar devam edecek bu
savaş. diyen sarayın demek ki hazırladığı,
hazırlattırdığı yasa önerilerinden biri de bu
maalesef, önümüzde duruyor. Bu hem askere operasyon yetkisi verecek hem de bu
operasyona dair dolaylı olarak askerin dokunulmazlık
zırhına bürünmesi vasıtasıyla toplumsal muhalefet paletle
ezilmiş olacaktır.
Evet, değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısı eğer yasalaşırsa 2010 yılında iptal
edilen EMASYA Protokolünün yeniden uygulanacağı anlamına
geliyor. Darbeye zemin hazırlıyor. diye eleştirilen, yıllarca
bu naraları duyduğumuz, bu açıklamaları duyduğumuz
iktidar partisinin açıklamaları yerine şimdi, de facto olarak
zaten şu anda Şırnakta, Cizrede, Yüksekovada, Silvanda,
Surda bütün sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde
fiilî olarak uygulanan durum resmiyete kavuşmuş olacaktır. Ve
gerçekten açık olarak sosyal medyada paylaşılan,
ağzımıza almaktan bile imtina ettiğimiz o ağır
hakaretler, insanlık dışı sloganlar, insanların yatak
odasına kadar girip aşkın nerede
yaşanacağını yazan bir dönemden -yazılan bir dönemden-
geçiyoruz. Ve burada, gerçekten vatandaşların bir kopuş
yaşaması istenmiyorsa, bu zulme karşı kesinlikle bir
direniş olduğu da gözetilecek olursa, biz, bunun çok kötü günlerin
habercisi olacağını şimdiden görebiliriz.
Değerli arkadaşlar, maddeler üzerinde
tekrar tek tek görüşlerimizi ifade edeceğiz ama bu yasaya, bu darbe
yasasına, bu vesayet yasasına tümüyle karşı olduğumuzu
bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Danış Beştaş.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Akçay...
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
sayın konuşmacı bu tasarıyla ilgili olarak Muhalefet
iktidarın kuyruğuna takılıyor. şeklinde bir
sataşmada bulunmuştur; bir. İkinci olarak da; yine darbe
anlaşmasına destek vermekle itham etti. Sataşmadan dolayı
söz istiyorum.
BAŞKAN Evet Sayın Akçay, buyurunuz.
Siz mi konuşacaksınız?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Kamil Aydın
konuşacak.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aydın.
Süreniz iki dakikadır.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın 387 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; efendim, biraz önce kürsüden açık, net bir şekilde
söyledik: Biz, bir akşam romantik âşıklar gibi âşık
olup sabah kahrolan bir siyasi hareket değiliz; biz, Allaha şükür,
kırk yedi yıllık bir uzun geleneğin mensuplarıyız
hatta kökler daha apolitik olarak gerilere de gidebilir. Biz, ne
dediğimizi, ne istediğimizi net bir şekilde biliyoruz ve bunu da
programımıza koyduk, bütün metin olarak da okuyabiliriz.
Biz, terörle mücadele konusunda
kararlıyız. Dolayısıyla, bizi saray ya da şu bu
etkilemiş değildir bu kanunla ilgili. Bizi etkileyen -biraz önce
sizinle paylaştım- rüyalarıma giren o 2 bacağı olmayan
şehidim, onun geride bıraktığı evlatlar, yakamıza
yapışan, kolumu bırakmayan annesi -tırnakları
buralarıma geçiyor benim- Hesabını sorun. diyen,
evlatlarını kaybeden anneler. Dolayısıyla, ben bu feryada
Yok. diyeceğim de ne zaman, kimin huzurunda, neyin hesabını,
nasıl vereceğim? Milliyetçi Hareket Partisinin duruşunun
nedeni budur, yoksa dün köşelerde, bucaklarda, otellerde, saraylarda
buluşmaları unutmadık. Burada herkesin bu konuda vebali
büyüktür, herkes vebali ölçüsünce hesap verecektir ama biz, her şey
siyaset için değil, Her şey siyasi iktidar için, her yol mübah.
diyen bir Makyavelist yapıdan gelmiyoruz.
Bir şeye daha
alındım: En iyi Kürt ölü Kürttür. diyen
Allah aşkına,
değerli milletvekilleri, şu aziz, mübarek günde aranızda
diyebilecek bir insan var mı? Ben diyebilecek bir insanı
lanetliyorum. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Türk milleti bin yıllık
var olan bir kardeşlik hukukunu sanki hiç yokmuş gibi
Bakın,
burası örnek verdiğiniz ne Tamil gerillalarının
yaşadığı bir coğrafya ne de Bask Bölgesi; bin yıl
harç olmuş, birlikte yaşamış, yemiş, içmiş,
ağlamış, gülmüş bir yapının tezahür ettiği
bir coğrafyadan bahsediyoruz. Dolayısıyla, Amerikan Devlet
Başkanı Roosevelte yakışır En iyi
Kızılderili ölü Kızılderili. ama Allaha şükür, Türk
milletinin hiçbir şanlı evladına En iyi Kürt ölü Kürttür.
demek asla yakışmaz, bunu diyenleri de yüksek bir şeyle
kınarız.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
Sayın Turan
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, az önceki konuşmacı konuşmasında
Hükûmetin IŞİDle ortak çalıştığını
ifade ettiler, grubumuza defaaten haddini aşan ifadelerde bulunduğunu
söylediler. Bununla ilgili söz almak istiyorum izin verirseniz, 69a göre.
BAŞKAN Ama, hangi
cümlelerle sataştı Sayın Turan?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) IŞİD Hükûmetle
ortak iş yapıyor. dedi.
BAŞKAN Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ortak
iş yapıyor. demedim, Tarafız. dedim, ben Ortak iş
yapıyor. demedim Sayın Başkan.
9.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın 387 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanunun öneminden dolayı
suhuletle, sakinlikle gitsin diye alttan almaya, her şeye cevap vermemeye
çalışıyoruz ancak bazen o kadar fazla İnsaf!
diyeceğimiz ifadelerle karşılaşıyoruz ki, olacak
iş değil.
Bakınız değerli
arkadaşlar, Hükûmeti beğenmeyebilirsiniz, bizi beğenmeyebilirsiniz
ama bu ülke bizim ülkemiz, bu millet bizim milletimiz. Bu ülkenin, bu devletin
IŞİDle beraber iş yapıyor olduğunu iddia etmek kadar
zavallı, hadsiz, anlayışın dışında olan
başka bir iddia olamaz diye düşünüyorum. Defaaten söyledik, bir daha
söyleyelim, defaaten söyledik: Bu küresel operasyonun niçin
yapıldığını biz biliyoruz, bu iftirayı
atanların niçin attığını biliyoruz ama PKKya silah
taşıyanların, PKKlıların cenazesine
katılanların, PKKyı bir defa bile lanetlemeyenlerin bunu
söylüyor olmasını hayretle, ibretle karşılıyoruz.
Konuştunuz burada yirmi dakika; asker kötü, polis kötü, devlet kötü
Bir
laf edemediniz PKKya, bir laf söyleyemediniz.
Bakınız, bu kanun gündeme geldiyse bunun
gerekçeleri var. Sürem yok diye EMASYAya giremeyeceğim ama şunu
söyleyeyim: Konsept değişti, siz de biliyorsunuz. Dağdan
şehre indirdiniz, şehre geldiler. Terörle ilgili yapılan
işlemleri görüyorsunuz. Şimdiye kadar bir defa şehre inen teröre
lanet olsun, bu çukurları kazanlara lanet olsun diyebildiniz mi? Yirmi
dakikada bir defa ifadeniz yok. Herkes kötü, bir PKK iyi, bir siz iyisiniz.
Böyle bir şey olmaz. O zaman çıkacaksınız buraya,
PKKyı da lanetleyeceksiniz, IŞİDi de lanetleyeceksiniz,
DHKP-Cyi de; o zaman size aferin diyeceğiz. Ama siz, benim teröristim
iyi, IŞİD kötü
Böyle bir şey olabilir mi?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) O da
sizin teröristiniz yani onu demek istiyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) O yüzden bir daha diyorum:
AK PARTİnin tavrı net; IŞİD de terörist, PKK da terörist,
DHKP-C de terörist.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, Adalet
ve Kalkınma Partisinin kuyruğuna takılmakla itham edildik. Kuyruk
konusunda bir alınganlıkları olmadı,
şaşırdım gerçi ama ben CHPnin kuyruğa
takılması noktasındaki ithama cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)
10.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşın 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce konuştuk
bunu ama konuşmaya ihtiyaç oluyor. Bu Meclis 4+4+4 diye bir garabetle
karşı karşıyaydı. Cumhuriyet Halk Partisi laik
eğitim sisteminin bombalandığı, yok edildiği o kanun
görüşmelerinde Mecliste canını ortaya koydu, komisyonlarda
canını ortaya koydu. O gün Adalet ve Kalkınma Partisiyle can
ciğer kuzu sarması olan birileri bu konuda bir şey söylemedi.
Sonradan bir laiklik hassasiyeti gelişti partinin bir tanesinde.
Milletvekilleri Gezide darbeyi gördük. diyen eş genel başkanlarının
talimatıyla Geziden çekilip daha sonra AKPyle aralar bozulunca Gezideki
Kürt gençleri üzerinden kendilerini Gezinin partisi diye tarif eden bir
partiyle muhatabız.
İç Tüzük
değişikliğinde bu kürsüyü CHPli milletvekilleri savunurken, o
zaman bu sıralardaki milletvekilleri ne yapıyordu halkın konuşma
hakkı kısıtlanırken. Recep Tayyip Erdoğan, yine böyle
bir ramazan akşamı, gecenin ikisinde kulise girince, o günkü BDP
milletvekilleri de kuliste kuyruğa girmişlerdi Recep Tayyip Erdoğanla
birlikte çay içmek için; iltifat yarışına girmişlerdi. (CHP
sıralarından alkışlar)
E bize inanmıyorsanız,
inanacağınız başka bir yere referans yapalım.
İmralı Günlükleri kitabını herkes okuyor. AKP ile HDPnin
kurduğu ortak kumpası o kitaptan okuyup da sonra Cumhuriyet Halk
Partisine AKPnin kuyrukçusu. demek, hangi insafla bağdaşır?
Böyle bir şey yok.
O yüzden, bir gerçeği görelim: Kürt sorunu veya
Türkiyedeki terör sorunu çözülsün diye, Meclis odaklı bir
çalışma yapılsın diye yalvardık. Hükûmet odaklı
bir çalışmada anlaştınız. Hükûmet odaklı
çalışmada biri başkan olacak, biri özerk olacaktı.
İkinizden biri -zamanlamadaki meseleyi sizin aranıza
bırakıyorum- öbürünü kandırdı, Türkiyeyi kan gölüne
çevirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) 7 şehit vardı 2003te,
2016da -yılın burasındayız- 550 şehit var.
O yüzden, kim kimin kuyruğuna
takılıyor, bilmem. Birinin kuyruğu mu var, o hassasiyet benim
işim değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu nasıl bir üslup
Sayın Başkan?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ama, Cumhuriyet Halk
Partisini, bu konuda en son eleştirecek parti HDPdir. Bunu da arz ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) İki
ayrı konuşmacı da sataştı yani doğrudan.
İsterseniz
BAŞKAN Hangi cümleyle?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) PKKyı
kınamıyor. dedik Sayın Başkan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Yani
şehre indirdiniz, hadsiz, anlayışsız.
Sayın Özel de
BAŞKAN Buyurunuz.
Sayın milletvekilleri, sataşma gerekçesini
almak zorundayım. Yani sadece Sataştı, söz istiyorum. olmaz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Tabii,
söylüyorum.
BAŞKAN Tabii ki hayır, size söylemiyorum
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Hayır, ben söylüyorum, not aldım.
BAŞKAN Hani, bazı arkadaşlar
Sataştığı açık değil mi? anlamında
birtakım işaretler yaptılar, o nedenle, bu açıklamayı
yapma ihtiyacı duydum.
Siz mi konuşacaksınız?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Özele ilişkin söz hakkımız da var
BAŞKAN Pardon
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Özelin de sataşması vardı.
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) Öyle bir
şey yok.
BAŞKAN Usulümüzde tek bir kez veriyoruz
Sayın Beştaş.
Sizin üslubunuz toparlayıcıdır; iki
dakikada, ben, halledeceğinize inanıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Umarım.
11.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile Manisa
Milletvekili Özgür Özelin sataşma nedeniyle yaptıkların
konuşmaları sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani küresel bir
operasyon olduğu iddiası, tümüyle büyük bir balon yani onu
söyleyeyim de. Bize Aferin. demeniz için biz siyaset yapmıyoruz; biz
kendi ilkelerimiz, programımız ve siyasetimiz doğrultusunda
siyaset yapıyoruz. Ne yapacağımıza da bizim yetkili
kurullarımız karar verir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Yetkili kurul
Kandil.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sizden
aferin almak gibi ne bir kaygımız ne bir durumumuz söz konusu
değil.
Ayrıca şunu söyleyeyim: IŞİDe
sizin tırlarla silah gönderdiğinizi biz söylemiyoruz, savcılar
söylüyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) PKKya ne diyorsunuz,
söyler misiniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) O
savcıları tutuklatan bir sistem var karşımızda.
Şu anda Türkiyede savcılar tutuklu.
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) Terör
örgütüne de bir şey söyler misiniz? Terör örgütü konusunda da bir şey
söyler misiniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Peki,
bu konuda bizim durduğumuz yer çok net. Biz, her türlü, sivillere yönelik
etkinlikleri, eylemleri kınayan ve bu ülkede barış ve
demokrasinin tesisi için mücadele eden bir partiyiz. Biz, bu konuda, sözlerimiz
konusunda, asla hiçbir konuda taviz vermedik, bundan sonra da vermeyi
düşünmüyoruz. Biz, sizin gibi her gün farklı bir politika üreten,
pragmatist, güne göre, rüzgâra göre karar değiştiren bir parti de
değiliz ayrıca. Dün vesayet deyip bugün gönüllü vesayet altına
giren bir parti hiç değiliz. Irkçı yazılamalar ve diğer
konuları da burada anlatmıştık.
Sayın Özele de sadece şunu söyleyeyim:
Artık bu Gezi propagandanız gerçekten ekşidi mi diyeyim, ne
diyeyim halk diliyle, bunu yıllardır yapıyorsunuz. Biz
Gezideydik, Gezideydik, Gezide olmaya devam ettik; bu tutmuyor. Çözüm süreci
konusunda da iktidar partisiyle diyalogdaydık, evet ama iktidar partisine
karşı en etkin muhalefeti de yapıyorduk.
VELİ AĞBABA (Malatya) 4+4+4te
neredeydiniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bugün
de yine çözüm süreci başlarsa biz kim iktidardaysa onlarla görüşmeye,
diyaloğa ve müzakereye sonuna kadar sahip çıkarız. Biz bu konuda
tutarlı ve ne dediğini bilen bir partiyiz. Demokratik çözümden yana
olduğumuzu ve görüşmeleri mahkûm etme girişimlerinizi
reddettiğimizi de ifade etmek istiyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Danış Beştaş.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/725) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 387) (Devam)
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerinde üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye iyi yönetilmiyor.
Türkiyede kavramlar, hukuk, adalet anlayışı on dört
yıldır iktidarda bulunan AKP iktidarının günlük siyasi
durumuna, konjonktürel gelişmelere ve o gelişmelerin yol
açtığı sonuçlara göre şekillenir oldu. Türkiyenin
hızla bu süreçten çıkması gerekiyor sayın milletvekilleri.
Türkiye çok kritik günlerden
geçiyor. Farkında mıyız acaba bunların? Türkiyenin içinde
bulunduğu durum bütün dünya tarafından ibretle takip ediliyor ve
Türkiyede çok derin çatışmalar, çok derin anlaşmazlıklar,
giderilemeyecek boyutta siyasi davranışlar her gün artan bir travma
etkisiyle tüm Türkiyeyi sarıyor. Birbirimizden kopuyoruz, birbirimizden
uzaklaşıyoruz. Bu devasa sorunları, terör sorununu
görüşürken dahi anlaşmazlık içerisindeyiz.
İktidar partisi kimi
zaman kendi konjonktürel durumuna göre bir farklı tutum alıyor, bir
başka zaman bakıyorsunuz ki birkaç yıl önce söylenen sözler
unutulmuş, çıkartılan kanunlar o gün sanki hiç
çıkartılmamış, onlar üzerinde AKP sözcüleri hiç
konuşmamış gibi hemen kanunlar değişiyor ve AKP
iktidar sözcüleri o gün farklı konuşuyorlar, muhalefeti suçluyorlar,
aynı kanunları değiştirmek istedikleri zaman da
konuştukları zaman yine muhalefeti suçluyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyenin en önemli sorunu, AKPdeki bu kafa
karışıklığıdır, berrak olmayan yönetim
anlayışı, çözümlenemeyen sorunların üstesinden gelememek,
onun altında kalmak. Bu altında kalınan sorunların
yarattığı devasa sorunlar içerisinde AKPnin ikircikli
yaklaşımları bir gün öyle bir gün böyle. Gün geliyor, çözüm
süreci diye bir süreç ilan ediliyor, o süreçte iktidara destek veren bütün
aydınlar baş tacı ama süreç bittikten sonra iktidarın
tutumunu eleştiren bütün aydınlar terörist. Çözüm sürecinde
haklı olarak uyaran partiler havuz medyası tarafından linç
ediliyor. Siz sürecin bitmesini mi istiyorsunuz, Türkiyede kan
akmasını mı istiyorsunuz? dendiği zaman çok aklı
başında tavsiyeler, ilkeler öne süren muhalefet partilerinin bu
önerileri ellerinin tersiyle itiliyor, yine havuz medyası muhalefet
partilerine tam kadro, hep bir ağızdan, koro şeklinde Siz
ihanet ediyorsunuz. Biz Türkiyede kan akıtılmasına engel olmak
istiyoruz, siz engel oluyorsunuz. diyor. Bugün gelinen noktada Yahu, süreçle
ilgili eğer ilerleme olacaksa, Türkiyede kan akmayacaksa gelin Mecliste
bu sorunu tartışalım. dendiği zaman bu sefer muhalefet
partileri terörist muamelesi görüyor.
Değerli arkadaşlarım, önemli bir
konu. Bu konu tam da siyasetin dışında bir konu, bu konu bir
millî beraberlik konusu. Bu konu üzerinde en ufak bir yalpalanma bizleri bir
uçtan alıyor bir başka uca götürüyor.
Bakın, 7 Hazirandan sonra tam 550 şehit
vermişiz. Aslanlar gibi, genç polislerimiz, askerlerimiz
hayatını kaybetmiş. Doğu ve güneydoğuda önlenmek
istenen terör olayları nedeniyle binlerce ev yıkılmış,
binlerce evimiz, ilimiz, ilçemiz Suriyeyi aratmıyor. Birçok insan göç
etmiş. Bu sorunların temeline baktığınız zaman,
iktidar partisi bir süreç başlattığında şunu
billboardlarına astı, dedi ki: Çözüm süreci başladı,
anaların gözyaşı dindi. Onlar konuşur, AKP yapar.
Ne olmuş, nedir bu süreç, kiminle
yapılıyor bu süreç, sürecin diğer tarafı kim? PKK. Osloda
görüşen kim? AKP. O zaman, o süreç yürürken her şey iyi, o kadar iyi
ki şimdiki Cumhurbaşkanı diyor ki: PKKyla görüşen arkadaşı
ben gönderdim. Sıkıntısı olan bana söylesin. AKPden,
havuz medyasından hiç ses yok. Hangi PKK? Şu anda terörizm olarak
nitelendirilip mücadele edilen PKKya Erdoğan diyor ki: PKKyla
görüşen arkadaşı ben gönderdim. Sıkıntısı
olan bana söylesin. Askerlerden de ses çıkmıyor. Sonra Beşir
Atalay diyor ki, önceki bakanlardan: Öcalanın mesajları bizim de
düşüncemiz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Çok yalanladılar onu
Levent Bey, yapmayın.
LEVENT GÖK (Devamla) Sonra, önceki bakanlardan
Yalçın Akdoğan Öcalanın olayları okuma kabiliyeti ve
tecrübesi var. dediği zaman kimseden ses çıkmıyor değerli
arkadaşlarım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O da yalanladı.
LEVENT GÖK (Devamla) Hele, yine AKP içerisinden
bir milletvekili, sayın milletvekili Öcalan dünyanın geleceğini
iyi okuyor, bizden daha iyi okuyor. dediği zaman kimseden tık yok.
Bülent Arınç Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı
açmayı suç olmaktan çıkarttık. deyip Hükûmetin
yaptığı toplantıdan sonra çıkarak müjde veriyor
herkese.
Değerli arkadaşlarım, o zaman
işler iyiyken AKP yine billboardlarında diyor ki: Olağanüstü
hâl kalktı, baskılar bitti, köyümde özgürce yaşıyorum. Ne
olmuş? AKP zamanında demokratik gelişmeler olmuş ve
olağanüstü hâl kalkmış.
Peki, değerli arkadaşlarım, bu süreç
böyle yürüdüğü zaman, Cumhuriyet Halk Partisi Ben kan akmasın diye
sana kredi veriyorum. dediği zaman iktidar partisine, Cumhuriyet Halk
Partisinin bu kredisi elinin tersiyle itilmedi mi? İtildi.
Yanlış yapıyorsunuz. Gelin, bu sorunu Mecliste hep beraber, MHP
de, HDP de, AKP de, CHP de bütün Türkiyenin hassasiyetlerini gözeterek
çözelim. dediğimiz zaman niçin Cumhuriyet Halk Partisinin bu
görüşüne itibar etmediniz? O zamanlarda her şey iyiyken şimdi
terörle ilgili, Silahlı Kuvvetlere yetki veren yasayı
çıkaracağız ama 10 Temmuz 2014 tarihinde bu Meclisten bir yasa
geçti, çözüm süreciyle ilgili bir yasa değerli arkadaşlarım:
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair
Kanun. Bu kanunun amacı da, terörün sona erdirilmesi, buna yönelik siyasi
çalışmaların yapılması, sosyoekonomik
çalışmaların yapılması. Bir hukuki zemine oturtmak
için AKP iktidarı bu yasayı çıkardı. Kiminle
yapılacaktı bu görüşmeler? PKKyla yapılacaktı. Yani,
o zaman, süreç işlerken işler iyi, PKK baş tacı. O kadar
baş tacı ki, Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa 2013 yılında,
2014 yılında ve 2015 yılında Abdullah Öcalanın Nevruz
Bildirisi Diyarbakır alanında Hükûmetin emniyet tedbirleri
altında okundu değerli arkadaşlar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Beraber yazdılar Levent
Bey, beraber.
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi Türkiye
bunları unuttu mu, şimdi Türkiye bunları unuttu mu?
Geldiğimiz noktaya bakın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bildiri beraber
yazıldı Levent Bey.
LEVENT GÖK (Devamla) Abdullah Öcalanın
bildirisi Diyarbakır meydanında okunduğu zaman bütün
televizyonlar naklen verdi arkadaşlar. Emniyet tedbir aldı, askerler
tedbir aldı kimsenin başına bir şey gelmesin diye. Apo
flamaları her yerde, bayraklar her yerde. E, o zamanlar iyiydi? Öyle mi?
E, o zamanlar iyiyken, tabii, Ergenekon ve Balyoz davalarından dolayı
ordu çökmüş durumda. EMASYA Protokolü ortadan kaldırılırken
o zaman diyor ki -o zamanki Başbakan- Cumhurbaşkanı
Erdoğan: Bu EMASYA Protokolü falan diye bir şey olmaz, olmayacak, bu
adımları atacağız. diyor. Arkadaşlar, EMASYA Protokolünü
ortadan kaldıracağız, biz bu işi bitireceğiz. diyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kaldırdık.
LEVENT GÖK (Devamla) Hangi işi
bitireceksiniz? Askerin İçişleri Bakanıyla imzalamış
olduğu protokolü kaldırarak, EMASYA Protokolünü kaldırarak
Türkiyeyi demokratik bir hâle getirdiğinizi zannettiniz, bunu
yaptınız. Başka bir şey daha yaptınız: İç
Hizmet Kanunu, değerli arkadaşlarım. İç Hizmet Kanununu
buraya getirdiniz ve AKPli milletvekillerinin oylarıyla burada İç
Hizmet Kanununu değiştirdiniz ve -Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri- Silahlı Kuvvetlerin görevi
tanımlandı. Öyle değil mi sayın askerlerimiz?
Silahlı Kuvvetlerin vazifesi -eski hâlinde-
Türk yurdunu ve Anayasayla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini
korumak ve kollamaktan çıkarıldı, Silahlı Kuvvetlere sadece
yurt dışından gelecek saldırılarla ilgili görev
verildi, iç hadiselerle ilgili görevleri çıkarıldı.
Askerliğin tanımı
değiştirildi. Askerlik -eski hâlinde- Türk vatanını,
istiklal ve cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve
yapmak mükellefiyetinden çıkarıldı; sadece, Askerlik, harp
sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir. diye
değiştirildi 13 Temmuz 2013 tarihinde. O zaman, çıktı
buraya bir AKP sözcüsü, şu anda da AKP Grubu içerisinde bir sayın
milletvekili
İç Hizmet Kanununu değiştirdiğiniz zaman
askerlerden de ses çıkmadı. Artık nasıl bir ilişki
varsa aralarında, devam ediyordu, o zaman İç Hizmet Kanunu
değiştirilirken buraya çıkan, bu kürsüye çıkan AKPli
sayın milletvekili dedi ki: Asker yurt dışında bizi
koruyacak, zaten cumhuriyeti millet koruyacak kardeşim. Aynen
tutanaklardan okuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Korusanıza şimdi.
LEVENT GÖK (Devamla) - Yani askerin iç olaylardaki
yetkisini elinden alan yasayı çıkardığınız zaman,
gerekçe olarak bunu söylediniz ve şunu dediniz: Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununu Türkiyeyi değişen dünyaya
entegre etmek için çıkarıyoruz. Artık cumhuriyet orduya verilen
bir görev değildir, cumhuriyeti millet koruyacaktır. Artık
cumhuriyeti garnizon cumhuriyeti olmaktan çıkarıyoruz, sivil
cumhuriyet için değiştiriyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yanlış mı
Levent Bey?
LEVENT GÖK (Devamla) Bunlar hep söylendi.
Bakın değerli arkadaşlarım,
nereden nereye geliyoruz: Bütün bunların hepsi yapıldı. Bütün
bunların hepsi yapılırken o zaman asker suskun, havuz
medyası ambargo uyguluyor, askerin büyük bir kısmı Ergenekon ve
Balyoz davalarından dolayı içeri girmiş, kimsenin sesini
çıkaracağı bir ortam yok. Sonuçta, AKP bizzat Başbakan
Erdoğanın söylediği PKKyla görüşen arkadaşı
ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin.
noktasından, bugün gelinen nokta tam bir kan gölü, tam bir iflas, tam bir
iflas. AKP o zaman ne söylediyse tam tersi oldu. AKP o günlerde hangi kanunu
çıkarttıysa şimdi tam tersini çıkartıyoruz, tıpkı
bu kanun gibi.
Değerli arkadaşlarım, sorun burada.
Sorun AKPnin öngöremeyen anlayışı, vizyonu olmayan
yaklaşımları. Türkiye'yi bir gün öyle bir gün böyle yöneten
anlayışıyla, Türkiye'yi bir tek kişinin tartışma
olmadan götürdüğü bir Türkiye'de iç işlerinden
çıkamamış sorunlarla boğuşan bir Türkiye hâline
gelmesi sorunudur. Bu sorunları biz AKPyle yüzleşerek
yaşıyoruz.
Şimdi, gelinen noktada terör almış
başını azmış gitmiş, terörün
yarattığı travmalar her yeri sarmış durumda ve bir
yandan böyle bir gelişim çizgisi içerisinde PKKyla içli
dışlı olan iktidar partisi şimdi gelinen noktada PKK
düşman, buna karşı mücadele edeceğiz. Elbette edeceksiniz.
Biz size çözüm sürecinde valilere verdiğiniz talimatları
gösterdiğimiz zaman bize dudak büktüğünüz zaman yapacaktınız.
Neydi bu talimatname? Valinin oluru var, asker operasyon izni istiyor, vali,
Olmaz. diyor, İleri bir tarihe ertelenmiştir diyor. Silah deposu
hâline getirdiği zaman biz bas bas bağırdık Terörle mücadelede
gereğini yapın. Bu terör öyle kandırılmaya gelmez. Gerçi
siz kandırılmaya alışkınsınız, bir gün
FETÖcüler kandırıyor, bir gün PKK kandırıyor, yarın
bir gün kim kandıracak bilemiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) Kandırıla kandırıla
Bunu da itiraf
ediyorsunuz FETÖcülerle beraber olurken kandırıldık.,
PKKyla süreç yürütürken kandırıldık.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Siz neredesiniz
şimdi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Her zaman durduğumuz
yerdeyiz.
LEVENT GÖK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, ciddi olun ciddi. Biz terörün tam da
karşısındayız, ülkemizi seviyoruz. Biz Kürt sorununun
çözülmesini istiyoruz, biz Kürt sorununun Mecliste hep beraber çözülmesini
istiyoruz. Bunları söylerken siyasetin ötesinde söylüyorum,
yanlışları bir daha yapmayın diye söylüyorum.
Terörle mücadele: Değerli arkadaşlarım,
terörle mücadeleyle getirilen bu kanundaki bir kısım yetkilerin tümü
İl İdaresi Kanununda var, yani bilmiyorum kimse incelemiyor mu,
etmiyor mu; yani açın bakın, İl İdaresi Kanununun 11inci
(D) maddesi, bu kanunun 12nci (J) maddesinde aynen var. Demek ki bir korku var
askerlerde, illa bir özel kanun olsun diye bastırıyorlar. E,
nasıl bastırmasın ki asker, Millî Savunma Bakanı geçen gün
kalkıyor diyor ki: Askerin operasyon yapmadığı zamanlar
olmuştur. Sayın Bakan bu sözünüzü düzelttiniz mi? Askerlerle yan
yana oturuyorsunuz, düzelttiniz mi bu sözünüzü? Ne zaman talimat verdiniz de
asker yapmadı? Ve Millî Savunma Bakanısınız, eski bir
Genelkurmay Başkanı çıkıyor şiddetle eleştiriyor
Bakanı, iktidardan ses yok. Değerli arkadaşlarım, askere
operasyon yaptırmama yetkisini işte, sizler bu şekilde verdiniz,
valiler tarafından verdiniz. Şimdi, önümüze bakacağız.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak PKKyı da,
IŞİDi de, DHKP-Cyi de, elinde silah bulunan bütün örgütleri, masum
insanları öldüren bütün örgütleri terörist olarak görüyor ve bunlara
karşı mücadele edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz,
bu konuda hiç ama demeden, ancak demeden. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu terörizmle ilgili Cumhuriyet Halk Partisini
yanınıza almanız gerekiyor, karşınıza değil.
Yaptığınız o kadar yanlışlar var ki Cumhuriyet
Halk Partisinin bütün milletvekilleri Türkiyenin dört bir yanında
patlayan bombaların üzerinde o olayların acısını ve
travmasını yaşayan insanlardır. Bakın, Ankarada 10
Ekim patlaması oldu, 103 vatandaşımız hayatını
kaybetti. O patlamada biz de ölebilirdik değerli arkadaşlarım
çünkü o gün Demokrasi, Barış ve Emek Mitingi vardı ve partimiz
10.30da toplanma kararı almıştı garın önünde, o bomba
10.05te patladı, biz de oraya giderken patladı; Cumhuriyet Halk
Partisinin Malatya Gençlik Kollarından 11 üyesi öldü, başka
arkadaşlarımız da öldü, Ankara İl Örgütü de o gün çok büyük
bir zayiat verecek durumdaydı. Oraya ilk giden milletvekillerinden bir
tanesi benim, Ankaradaki diğer 2 patlamadan sonra da oraya ilk giden
milletvekillerinden bir tanesi benim. Değerli arkadaşlarım,
gördüğümüz tablo vahim, kollar, bacaklar, uzuvlar parçalanmış;
polisler şaşkın, daha olayın vahameti... Bu
anlattığım olaylar, patlamadan hemen on dakika sonra, on
beş dakika sonra oluyor. Biz, patlayan bedenlerin ilk
tanığıyız. O bedenleri birleştirmek için uzuvları
toplayan insanlarız, milletvekilleriyiz. Bu terörizmin
travmasını daha olay olduktan sonra yaşadık, ondan sonra da
adli tıp koridorlarında yaşadık değerli
arkadaşlarım.
Patlama oluyor, aileler, dostlarından,
arkadaşlarından, kızlarından haber alamıyorlar, CHP
milletvekilleri adli tıpta. Ben Keçiören İlçe
Başkanımızın parçalanmış cesedini ilk teşhis
eden kişiyim. Onu ailesine üzülerek söyledim, ama 16 yaşındaki
Destina Periyi söyleyemedim. Babasını yıllar önce
kaybetmiş 16 yaşındaki Destina Perinin annesi boynuma
sarıldığında, Sayın vekilim, kızım adli
tıpta mı? dediği zaman, ona Evet, onu gördüm. diyemedim. Biz
bu acılardan geçtik.
Terörizmle sonuna kadar mücadele, ama insan
hakları çerçevesinde, ama hukuk çerçevesinde, kimsenin burnu kanamadan.
Terör elbette yok edilecektir, hiçbir yerde en ufak bir terörist örgüt
kalmayacaktır, kalmamalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bunu
destekliyor, ama Cumhuriyet Halk Partisi bu desteğini insan hakları
yönünde, hukukun üstünlüğü yönünde, temel evrensel ilkeler yönünde
veriyor. Kimsenin burnu kanamasın, masum hiçbir insanın burnu
kanamasın. Bu nedenle, çok dikkatli olunması gereken bir süreçten
geçiyoruz. Terör belasından ülkemizi kurtarmak için biz sizlere köstek
değiliz değerli arkadaşlar.
Dokunulmazlıklar konusunda,
Dokunulmazlıklar kalksın, biz terörü önleyeceğiz. dediniz.
Buyurun önleyin, şimdi silah sizde, şimdi yetki sizde. Biz, ülke
gündeminden bir an önce terörizmin çıkartılmasını
istiyoruz. Sorumluluk sizde, yetki sizde. Bizim vatandaş olarak,
milletvekili olarak, parti olarak hakkımızdır Türkiye'nin
terörsüz bir ortamda daha ileri noktalara gitmesini istemek. Bunu sizlerden
talep ediyoruz. Türkiye'yi bir an önce terörizmden çıkartın, bunu
bekliyoruz ve bu bakımdan da Cumhuriyet Halk Partisi her zaman olduğu
gibi üzerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirecektir diyor, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
387
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
tasarının tümü üzerinde şahsı adına olan konuşma
taleplerini karşılayacağım.
Şahsı
adına ilk konuşma Hüseyin Şahin, Bursa Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; malumlarınız olduğu
üzere, terörle mücadele kapsamında yerel planlamanın yetersiz
kaldığı durumlarda Genelkurmay
Başkanlığının merkezî planlamasına ihtiyaç
duyulmaktadır. Görüşülmekte olan tasarıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu ve benzeri durumlarda görevlendirilmesinin hukuki alt
yapısı oluşturulmakta, yaptıkları işlerde güven
içinde hareket edebilmeleri ve bu işlerden dolayı ileride haksız
ithamlara maruz kalmamaları amacıyla, bu görevi yürüten kamu
görevlilerine hukuki koruma getirilmesi amaçlanmaktadır. Bununla ne demek
istiyoruz? Son günlerde, özellikle 22 Temmuz 2015 sürecinden sonra, ülkemizde
yürütülen çözüm sürecinin akabinde, terör örgütünün, arkasına siyasi
destek de alarak, kendine bir güç atfederek, Suruç patlamasıyla birlikte
toplumu yeniden kaosa götürmek istediğini ve toplumun huzurunu bozmak için
terör eylemlerine, yurdun bütününü kapsayacak şekilde faaliyetlere
girdiğini görmüş bulunuyoruz. Tabii, bununla mücadelede kolluk
kuvvetlerimiz güçlerini ortaya koymaktan, milletimizin huzurunu temin etmekten
asla geri kalmayacaklardır. Fakat, terör örgütünün siyasi
uzantılarının, özellikle kolluk kuvvetlerinin, Jandarma Özel
Harekâtın, Polis Özel Harekâtın yapmış olduğu bu
haklı mücadeledeki, devletimizin bekası, milletimizin huzuru için
göstermiş olduğu mücadeledeki başarılarını
özellikle karalamak, yaftalamak ve uluslararası alanda haksız
göstermek için çok ciddi ithamlarda bulunduğunu görüyoruz. İşte,
o yüzden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Çünkü, devletin kolluk
kuvvetlerinin temel amacı güvenliği sağlamaktır; toplumun
huzurunu, toplumun refahını, barış ve
kardeşliğinin devamını sağlamaktır ve devletin
bekasını da sağlamaktır. Bugün, bunu icra eden kolluk
kuvvetlerinin özellikle yapmış oldukları mücadelenin, demokratik
kurallara ve hukuk kurallarına bağlı kalmasına rağmen,
bazı gruplarca istismar edildiğini ve karalamalara karşı
bir kampanyaya maruz kaldığını görmekteyiz. O yüzden böyle
bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terörle mücadele, hâlen hukuk devleti ilkesine, temel hak ve
özgürlüklere, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
bağlı olarak yürütülmektedir. Terörle mücadele eden kolluk
kuvvetlerimizin mücadeleyi verirken insanı baz alan mücadeleyi öne
aldıklarını ve orada yaşayan sivil halka asla ve kata zarar
vermemek niyetinde olduklarını hep beraber müşahede ediyoruz.
Çünkü orada terörist ile sivil vatandaşı ayırmak önceliğini
kendine ilke edinen kolluk kuvvetlerimiz maalesef siyasi uzantılar
tarafından karalamalara maruz kalmakta ve yapmış oldukları
haklı mücadeleyi haksız çıkartmak için medyada, Meclis
kürsüsünde ve bulunulan o bölgede kendilerine karşı mücadeleye
giriştiklerini hep beraber müşahede ediyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden,
vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerini özgür biçimde
kullanmasını engelleyen, bunun için her türlü silah ve yöntemi
kullanan, hatta insani olmayan taktikleri de adice uygulamaktan çekinmeyen
terör örgütlerine karşı mücadelede genel kolluk kuvvetlerine destek
olarak kullanılmaktadır.
3201 sayılı Kanunun 1inci maddesinde
ülkenin genel emniyet ve asayişinden İçişleri
Bakanının sorumlu olduğu, İçişleri Bakanının
bu işleri Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı
vasıtasıyla yerine getireceği hüküm altına
alınmış, ihtiyaç hâlinde Bakanlar Kurulu kararı ile ordu
kuvvetlerinden de istifade edebileceği düzenlenmiştir ki şu anda
bu uygulamayı zaten yaşıyoruz.
Bu tasarıyla getirilmek istenen nedir? Bu
tasarıda terör örgütlerine karşı icra edilen operasyonlarda
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kaçma ihtimali olan kişilerin
izlenmesi ya da kişinin yakalanması amacıyla
sınırlı olmak üzere yetkili birlik komutanının
yazılı emriyle konuta, iş yerine veya kamuya açık olmayan
kapalı alanlar ile bunların eklentilerine girme imkânı
tanınmaktadır. Bu emrin yirmi dört saat içerisinde hâkim onayına
sunulması zorunludur. Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin bu
kapsamdaki faaliyetleri 5442 sayılı Kanunun 11/d maddesinde
düzenlendiği gibi askerlik hizmet ve görevlerinde işledikleri iddia
edilen suçlar askerî suç sayılmıştır. Öte yandan, terörle
mücadelede görevlendirilen diğer kamu görevlileri hakkında bu
faaliyetler sebebiyle işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili olarak 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanması benimsenmiştir.
Ayrıca, terörle mücadele sırasında
işlenen suçlardan dolayı adli yargı mercilerince soruşturma
yapılması ise burası çok önemli- Genelkurmay Başkanı
ve kuvvet komutanlarımız için Başbakanın, diğer asker
kişiler için ise ilgilisine göre Millî Savunma Bakanı veya
İçişleri Bakanlarının, İçişleri
Bakanlığı veya bağlı kuruluşlarının
merkez teşkilatlarında görevli olanlar ile valiler için
İçişleri Bakanının, bölgede veya ilde görevli olanlar için
ise kaymakamlar da dâhil olmak üzere valilerin, ilçede görevli olanlar için
kaymakamın iznine tabi kılınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, terörle mücadelede görev alanlar büyük
cesaret ve fedakârlık göstererek görevlerini yerine getirmekte,
vatanın bütünlüğü ve milletin güvenliğini sağlamak
amacıyla hayatlarını çekinmeden ortaya koymaktadırlar.
Böyle bir anlayışla, terörle mücadele kapsamında görevini
yürütmekte olan kamu görevlilerinin tereddüt içinde kalmaksızın
haksız iddialarla yıpranmasını önlemek ve hukuk devleti
çerçevesinde görevlerini yerine getirebilmelerinin sağlanması için bu
tasarıyla düzenlemeler yapmaktayız.
Bu kapsamda, terörle mücadele sırasında
işlendiği iddia edilen suçlar nedeniyle soruşturma izni
verilinceye kadar personel hakkında yakalama, gözaltı veya tutuklama
tedbirlerine başvurulamayacağı hüküm altına
alınmış, terörle mücadele kapsamında görevin niteliği,
gereği veya ifası sebebiyle verilen zararların devlet
tarafından tazmin edilmesi, terörle mücadele kapsamındaki
faaliyetlerden dolayı açılacak tazminat davalarının ancak
devlet aleyhine açılarak devletin ödediği tazminattan dolayı
görevini kötüye kullanan personelle ilgili, bakanın uygun bulması
şartıyla rücu edebileceği hükme
bağlanmıştır.
Yine, terörle mücadele kapsamında görevlerinin
ifasından dolayı açılan davalarda mağdur, şikâyetçi,
davalı veya davacı konumunda olan kamu görevlilerine, seçecekleri
avukatın ücretinin Millî Savunma veya İçişleri Bakanlıkları
bütçelerinden ödenmesi imkânı getirilmiştir.
Tabii, şu anda biz burada Meclis
çalışmasını yerine getirirken dahi kolluk kuvvetlerimiz,
Özel Harekât polislerimiz ve Jandarma Özel Harekât birimlerimiz terörle
göğüs göğüse mücadele etmekteler ve başta da bahsettiğim
gibi, terör örgütünün kullanmış olduğu adice planlara ve
uygulamalara karşı orada cansiparane bir şekilde devletimizin ve
milletimizin güvenliğini sağlama çalışmalarını
yapmaktadırlar. Orada da bu mücadeleyi verirken demokratik hukuk kurallarından
taviz vermeme adına bunu yapmaktadırlar. Lakin başlarına
daha sonradan bir şey gelmemesi, özellikle terörün uzantısı olan
siyasilerin onlar hakkındaki karalama kampanyalarında veya daha sonra
açılacak davalarda kendilerini güvende hissetmesi için bu düzenlemeyi
yapıyoruz.
Bu düzenlemeyi geçen hafta Millî Savunma
Komisyonumuzdan geçirdik. Millî Savunma Komisyonumuzda geçirirken Cumhuriyet
Halk Partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin de desteğini aldık.
Ben, AK PARTİ Grubuyla birlikte her iki partinin grubuna da
teşekkürlerimi sunuyorum.
Düzenlemenin terörle mücadelede göğüs
göğüse çarpışan ve mücadele veren, terör mücadelesi
kapsamında hayatlarını ortaya koyan polislerimize ve
askerlerimize bir nebze de olsa güven vermesi duası ve temennisiyle
hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum, hayırlı,
uğurlu olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Şahin.
Tasarının tümü üzerinde şahsı
adına ikinci konuşmacı Dursun Çiçek, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Çiçek. (CHP
sıralarından alkışlar)
DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; saygıyla sevgiyle
selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Şahsım adına yapacağım bu
konuşmada özellikle yaşam hakkı üzerinde durmak istiyorum.
Evrensel hukukta en önemli hak yaşam hakkıdır, en yüce hak yaşam
hakkıdır, dolayısıyla terörün hedef aldığı
yaşam hakkının korunması devletin en temel görevidir.
Yıllarca çözüm süreci adı altında, bu ülkede polis
karakollara, asker kışlalara hapsedildi, korucular terörün
insafına bırakıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
güvenoyu verdiği hükûmetlerin çerçevesini çizdiği bir hükûmet
tezkeresiyle Genelkurmay Başkanlığına olağanüstü
şartlarda terörle mücadele görevi verilmesi, Batıda, özellikle
ABDde olağanüstü hâllerde, tayfunlarda icra edilen hareket
tarzıdır.
Tabii, bu tasarıda en önemli madde 12nci
maddedir. Bu maddeye göre, genel kolluk kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerini
aşan durumlarda terörle mücadele için gerekli olması veya terör
eylemlerinin kamu düzenini ciddi şekilde bozması hâlindeki bu 12nci
maddenin ucu acıktır. Dolayısıyla, bu maddeyle ilgili
uygulamalarda siyasi ve hukuki sorumluluk mutlaka Hükûmette olacaktır.
Bakanlar Kurulunun verdiği kararda -yine siyasi ve hukuki
sorumlulukları içerecek şekilde- görevin kapsamı, süresi, görev
alanı, istihbarat yetkisinin kapsamı, destek silahlarının
kullanılmasına yönelik tahditler, görevlendirilen birlikler ile mülki
amirlerin ilişkileri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları
tarafından alınması gereken tedbirler ve icra edilecek
görevlerin planlanması ve izlenmesi ile gerek görülen diğer hususlar
Burada, yine ucu açık, Hükûmete siyasi ve hukuki sorumluluk veren bir
madde vardır, hukukta bu madde istismara açıktır.
Dolayısıyla, bu maddenin de sorumluluğu yine iktidara, Hükûmete
ait olacaktır.
Bu çerçevede, Genelkurmay
Başkanlığı aldığı görevi icra etmek için
gerekli olan birliklerin çapını, teşkilatını,
konuşlanma yerlerini, kuvvet kaydırmalarını, emir komuta
ilişkilerini ve gerekli görülen diğer hususları belirler. Tabii,
her maddenin sonunda ucu açık inisiyatif kullanan bir madde vardır.
Dolayısıyla, bunların kullanılmasına hem Bakanlar
Kurulunun hem de Genelkurmay Başkanlığının çok dikkat
etmesi lazım. Bunlar hukuki ve siyasi sorumluluk doğuran maddelerdir.
Bu uygulamayı, biraz önce de
vurguladığım gibi, özellikle doğal afetlerle mücadelede
Batı ülkelerinin sık sık kullandığını
biliyoruz; merkezî hükûmetin genelkurmaya veya merkezî silahlı kuvvetlere
talimat vererek bu olağanüstü şartın ortadan kaldırılması
için askerî birlikleri görevlendirdiğini televizyonlardan, medyadan hep
birlikte izliyoruz.
Tabii, bu noktada, terörle mücadelede
geldiğimiz bu aşamada, özellikle 7 Hazirandan sonraki aşamada
çözüm süreci adı altında yıllarca PKK terör örgütüne yardım
ve yataklık yapılmadı mı? Suriyede rejimi
değiştirmek için Büyük Ortadoğu Projesi eş
başkanlığı görevi ve ideolojik nedenlerle IŞİD
dâhil terör örgütlerine açık ve örtülü destek verilmedi mi? FETÖ adı
verilen hukuk ve adalet canilerinin her istediği bu siyasi iktidar
tarafından kendilerine fazlasıyla verilmedi mi? Sözde askerî
vesayetle mücadele örtüsü altında binlerce Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubuna yıllarca cezaevlerinde manevi işkence yapılırken
bu iktidar EMASYA Protokolünü kaldırdık. diye demokrasi havarisi
kesilmedi mi? İç Hizmet Kanunu değiştirilmedi mi? Terörle
mücadelede başarıya imza atmış binlerce asker tasfiye
edilmedi mi? GES Komutanlığı ve bağlı birlikleri Türk
Silahlı Kuvvetlerinden alınarak MİT
Müsteşarlığına verilmedi mi? Ve bunun
yarattığı istihbarat zafiyeti adı altında
İstanbulda, Ankarada, Türkiye'nin her yerinde içi bomba dolu,
patlayıcı dolu arabalar terör örgütleri tarafından
patlatılıp masum insanlarımız katledilmedi mi? Bu
istihbarat zafiyetine neden olan GES Komutanlığının
Silahlı Kuvvetlerden alınması yönündeki hatanın bu
tasarıda da düzeltilmesi gerekmiyor muydu? GESin yeniden Türk
Silahlı Kuvvetlerine bağlanması gerekmiyor muydu? Operasyon
yetkisi veriyoruz, istihbarat yetkisi vermiyoruz, istihbarat imkânı
vermiyoruz. Bu tasarı bu açıdan eksiktir.
Bu ülkenin yıllarca terörle mücadele eden
askerleri, genelkurmay başkanları müebbet hapis cezalarına
mahkûm edilirken teröristlerin tanık olduğu, askerlere düşman
hukuku uygulandığı özel yetkili hukuk canilerini kim
yarattı? Askerlerin yargılanmasını Temmuz 2009da bu
iktidar değiştirip binlerce askeri, özel yetkili mahkeme dedikleri
Fethullah terör örgütünün hâkim ve savcılarına teslim etmedi mi?
CHP olarak her türlü teröre karşıyız.
Terörle mücadelede güvenlik güçlerinin her zaman yanındayız çünkü
onları terörle mücadeleye gönderen, görevlendiren Meclisin güvenoyu verdiği
hükûmetlerdir. Dolayısıyla, bu konuda yapılan hatalar varsa,
siyasi hatalar varsa bunların hesabının da mutlaka siyasi
iktidardan sorulması gerekir. Bu konuda Anayasamızın ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin vatandaşlarımıza
sağladığı temel hak ve özgürlükleri ihlal eden, hukuk
dışına çıkan her türlü suçun ve hukuka aykırı
eylemin soruşturulmasının ve suçluların
cezalandırılmasının her zaman takipçisi olacağız.
Bu konuda da yetkili kılınan, soruşturma izni için yetkili
kılınan makamların sorumlu davranmasının takipçisi
olacağız.
Siyasi iktidarı bu tasarı ve güvenlik
kuvvetlerine destek konusunda samimiyete ve doğruları yapmaya davet
ediyoruz. Şehit ve gazilerimize gerekli saygının gösterilmesi,
onlara onurlu bir yaşam seviyesinin sunulması defalarca bu Meclis
gündeminde, kürsüden sizlere sunuldu. Ancak -Maliye Bakanımız da
burada- başta kumpas davalarının mağdurları olmak
üzere, subaylarımızın, astsubaylarımızın,
korucularımızın, uzmanlarımızın, görevlerini
tamamlayıp istifa eden emekli uzmanlarımızın talep
ettiği hakları vermek için niye Meclise kanun tasarıları
getirmiyoruz, bunları niye burada tartışmıyoruz? Çünkü
Hükûmet, iktidar bu konularda samimi değildir; sadece görev veriyor,
sadece sorumluluk veriyor, hiçbir hak ve özgürlük vermiyor, haklarını
düzeltmiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bu konudaki
önerilerimizi Komisyonda ek rapor olarak bu tasarıya sunduk ancak
Komisyondaki tartışmalarda iktidar partisinin hayır
oylarıyla bu iyileştirme çabalarımız sonuçsuz
kalmıştır.
Ergenekon, Balyoz, Askerî Casusluk,
Poyrazköy gibi isimlerle kamuoyunda kumpas davaları olarak bilinen
hukuk cinayeti mağdurlarının kırılan
onurlarının iadesine, siyasi iktidarın vicdani
sorumluluğunun gereğini yapmasına, bu süreçte hayatını
kaybedenlerin adalet şehidi sayılmasına yönelik
değişiklik önerilerinin bir an önce kanun tasarısı olarak
Meclise getirilmesini bekliyoruz. Bu konuda yeni Savunma
Bakanımızın sözüne sadık olmasını bekliyoruz.
Yasa tasarısının 9, 11 ve 14üncü
maddelerinde düzenlenen erteleme, seçenekli yaptırımlara çevirme ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik
ceza limitleriyle ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza Kanunu arasında
çelişkiler vardır, bu kanunda limitler düşük tutulmuştur.
Özellikle askerî doktorlar olmak üzere çok sayıda insan bu konuda
mağdurdur. Bu limitlerin iki yıla çıkarılması ve
eşitliğin sağlanması evrensel hukukun bir gereğidir.
Sivillere başka bir limit, askerlere başka bir limit, hukuk bunu kabul
etmez.
Son olarak şunu vurgulamak istiyorum: Hükûmet
Silahlı Kuvvetlere terörle mücadelede görev verirken, şehit ve gazi
olma pahasına onları teröristlerin emniyetsiz hâle getirdiği
alanlara sürerken mutlaka onlara onurlu bir yaşam sağlanması
için özlük haklarına yönelik taleplerinin de bir an önce
karşılanması bu yüce Meclisin vicdani borcudur diyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum, çok
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çiçek.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hatip
konuşmasında AK PARTİ iktidarının IŞİD ve
benzeri terör örgütlerine destek verdiği iddiasında bulundu. AK
PARTİ iktidarları hiçbir dönemde hiçbir terör örgütüne destek
vermemiştir; PKKyla da, DHKP-Cyle de, IŞİDle de ve diğer
terör örgütleriyle de mücadele etmiştir, şimdi de aynı
kararlılıkla bu mücadeleyi sürdürmektedir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Muş.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama
talebimiz var efendim.
BAŞKAN Bir yoklama
talebi vardır, yoklama işlemini gerçekleştireceğim.
Önce yoklama isteminde bulunan
sayın milletvekillerini ismen tespit edeceğim.
Sayın Özel, Sayın
Çiçek, Sayın Tanal, Sayın Bakan, Sayın Arslan, Sayın
Yıldız, Sayın Tümer, Sayın Tarhan, Sayın Kaplan
Hürriyet, Sayın Gürer, Sayın Zeybek, Sayın Altaca
Kayışoğlu, Sayın Durmaz, Sayın Atıcı,
Sayın Çam, Sayın Şeker, Sayın Turpcu, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın Çamak, Sayın Kuyucuoğlu.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati:21.43
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.55
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Ömer SERDAR (Elâzığ)
-------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN 387 sıra sayılı Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesinin oylanmasından önce
istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter
sayısı bulunamadığından, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 22 Haziran 2016
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum, iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 21.59