TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
108inci
Birleşim
28
Haziran 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin, Kocaelinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemirin, Ağrı ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hatay
Milletvekili Orhan Karasayarın, Hatay Milletvekili Serkan Topalın
yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatay Milletvekili Orhan Karasayarın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Ahmet Haluk Koçun, Adana Milletvekili Talip Küçükcanın HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Bursa Milletvekili
Cemalettin Kani Torunun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Adana Milletvekili Talip
Küçükcanın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi eski
Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mardin Milletvekili Mithat
Sancarın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
11.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Siirt Milletvekili Yasin
Aktayın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
12.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Siirt Milletvekili Yasin Aktayın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
13.- Siirt
Milletvekili Yasin Aktayın, Ankara Milletvekili Levent Gökün
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
14.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Ankara Milletvekili Murat
Emirin 400 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
15.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Siirt Milletvekili Besime
Koncanın 400 sıra sayılı Kanun Tasarısının
5inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
16.- Siirt
Milletvekili Besime Koncanın, Aksaray Milletvekili İlknur
İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
17.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Trabzon Milletvekili Haluk
Pekşenin 400 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
18.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğanın 400 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 9uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
19.-
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğanın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Hatay
Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlunun, Hatay Milletvekili Orhan
Karasayarın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, Kağıthane İlçe
Millî Eğitim Müdürü hakkında, düzenlemiş olduğu iftar
yemeğine katılmayan aday ve danışman öğretmenlere
soruşturma açması nedeniyle cezai işlem
başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Sarıyer ilçesindeki devlet
hastanelerinin kapasite ve donanım yetersizliğine ve
Sarıyerlilerin sağlık hizmetlerine erişimde
yaşadıkları sorunların çözülmesini beklediklerine
ilişkin açıklaması
4.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, millî eğitimde Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlılığın her geçen gün daha
fazla çiğnendiğine ilişkin açıklaması
5.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, İsraille yapılan ve
uluslararası hukuk açısından örnek teşkil edecek
anlaşmayla ülkemizin gücü ve itibarının bir kez daha
görüldüğüne ilişkin açıklaması
6.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, muhtarların ve
İstanbulun Şile ilçesinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
7.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Başbakanın 1 Temmuz
Cuma günü 10 bin tonluk insani yardımın Mersin Limanından
Filistine törenle gönderileceği ifadelerine ve halkın, Gazze
ablukasının kalkmadığının, tam tersine
tescillendiğinin farkında olduğuna ilişkin
açıklaması
8.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede Kızılca
deresine dökülen bir atıktan kaynaklanan metan gazının kente
yayılması sonucu yaşanan çevre sorunuyla ilgili yetkilileri
göreve çağırdığına ilişkin açıklaması
9.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, 27/6/2016 tarihinde Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşülen tasarıya baskın
bir önergeyle öğretmenler için sözleşmeli, mülakata dayalı ve
sekiz yıl mecburi hizmet içeren bir hüküm getirildiğine ilişkin
açıklaması
10.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Toprak Mahsulleri Ofisinin
açıkladığı buğday alım fiyatı ve
yapılan alım miktarının çiftçiyle dalga geçmek
olduğuna ilişkin açıklaması
11.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, Hatayda nakliye sektörünün sorunlarına
ilişkin açıklaması
12.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, İzmitin düşman
işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümüne ve bu nedenle
istemiş olduğu gündem dışı söz talebini yerine
getirmeyen Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydını kınadığına ilişkin
açıklaması
13.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, yerelin görüşünü
almadan ve bir ihtiyaç hasıl olmadan bazı ilçelerin il
yapılması konusunun gündeme getirilmesini doğru
bulmadığına ilişkin açıklaması
14.- Ankara
Milletvekili Murat Emirin, müftülere de nikâh kıyma yetkisi verilmesi
konusunun tartışılmasının bile yersiz ve gereksiz
olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, Yarbay Mehmet Alkan hakkında, 11
Mayısta Osmaniyede şehit aileleriyle yaptığı bir
sohbette söylediği sözler nedeniyle siyasi faaliyette bulunmak
suçlamasıyla idari ve adli soruşturma
başlatıldığına ilişkin açıklaması
16.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, Bursada karne
töreninde Atatürkün Gençliğe Hitabesini okuyan 3 lise öğrencisi
hakkında disiplin soruşturması açılmasına ilişkin
açıklaması
17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Hükûmetin ilkesiz, tutarsız,
pusulasız, maceracı, hayalci ve kendi kendine gelin güvey olan bir
dış politika anlayışı izlediğine ve bu
yanlış politikalardan derhâl uzaklaşmaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
18.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, AKP Hükûmetinin İsrail
devletiyle dış siyasette iflası belgeleyen bir
anlaşmanın altına imza attığına, dış
politikada yapılan yanlışlıklarla ilgili verdikleri
araştırma önergesine destek verilmesini umduğuna ve Licede
gerçekleştirilen operasyonlar sırasında yaşanan duruma
ilişkin açıklaması
19.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, birkaç gündür yaşanan gelişmelerin,
iktidarın uyguladığı dış politikanın ne
denli yanlış boyutlarda sürdürüldüğünü ve Türkiyeye ne kadar
ağır maliyetler getirdiğini gösterdiğine ilişkin
açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İsraille yapılan
anlaşmanın Türkiyenin şimdiye kadar uygulamış
olduğu dirayetli dış politikasını ortaya
koyduğuna, her zaman Filistin halkının yanında
olunacağına, AK PARTİnin terörle kararlı mücadelesinin
aynı şekilde devam edeceğine ve hiç kimsenin etnisite üzerinden
bir dil geliştirerek farklı bir algı oluşturmaya
yeltenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa Milletvekili Recai Berber ile Bayburt
Milletvekili Şahap Kavcıoğlunun MHP grup önerisi üzerinde
yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
22.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, sosyal medya üzerinden
Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanının
şahsında tüm seçmenlerine hakaret eden Ağrı Valisini
kınadıklarına ve bu konuda Hükûmeti uyardığına
ilişkin açıklaması
23.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yerinden sarf ettiği
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
24.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İç Tüzükün
60ıncı maddesine göre söz hakkı istediği zaman kendisine
söz verilmemesine ilişkin açıklaması
25.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakır Licede güvenlik güçlerine bir
saldırı yapıldığına ve Atatürk
Havalimanında art arda patlamaların olduğuna dair haberler
aldıklarına ve Hükûmetten bu konuda bilgi vermesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
26.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Atatürk Havalimanında
art arda patlamaların meydana geldiği haberlerine ve Hükümetin bu
konuda acilen Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
27.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Türkiyenin topyekûn saldırı
altında olduğuna ve bu topyekûn saldırıya karşı
yine millet olarak, ülke olarak, Türkiye Cumhuriyeti olarak topyekûn bir
mücadele verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
28.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Atatürk Havalimanına yapılan
saldırının Türkiye demokrasisine ve Türkiye'nin
bütünlüğüne, birliğine yapılmış bir saldırı
olduğuna ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu saldırıyı
yapanları lanetlediklerine ve hayatını kaybedenlere Allahtan
rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması
29.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Atatürk Havalimanına
yapılan saldırının açık bir terör
saldırısı olduğuna ve kınanması gerektiğine,
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
30.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, AK PARTİ Grubu olarak
Atatürk Havalimanına yapılan terör saldırısını
kınadıklarına ve hayatını kaybedenlere Cenab-ı
Haktan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ilişkin
açıklaması
31.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Atatürk Havalimanında
gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlerin
sayısının giderek arttığına ve bu kadar vahim bir
tabloda teknik bir tartışma yürütmenin siyaset kurumunun ve Meclis
itibarı açısından değerlendirilmesi gereken bir husus olduğuna
ilişkin açıklaması
32.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Atatürk Havalimanında gerçekleştirilen
terör saldırısında hayatını kaybedenlerin
sayısının giderek arttığına ve Hükûmetin gelinen
aşama konusunda yeni bir bilgilendirme yapmasına ihtiyaç
olduğuna ilişkin açıklaması
33.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Atatürk Havalimanında
gerçekleştirilen terör saldırısını şiddetle
kınadığına ve Meclisin çalışmalarını
devam ettirmesinin aynı zamanda teröre karşı kendi hayat
rutinlerini sürdürmeleri istikametinde vatandaşlara bir mesaj
olacağına ilişkin açıklaması
34.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisinin teröre karşı
olan durumunun çok net olduğuna ve hiçbir milletvekilinin teröre prim
verdirecek anlayışlar içerisinde olmaması gerektiğine
ilişkin açıklaması
35.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, terör hadiselerinin
doğrudan millete yönelik eylemler olduğuna ve bir terör olayı
yaşandığında milletin beklediği ortak tavrı
göstermenin herkesin boynunun borcu olduğuna ilişkin
açıklaması
36.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
37.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, dünyanın en iyi
korunan havaalanlarından birinde yapılan bu saldırıyla
ilgili sorumluluğu taşıyan Hükûmet ya da bir parti grubuyla asla
ortak bir tavır içinde olamayacaklarına ve Hükûmetin bu konuda Genel
Kurulu ve kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
38.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
39.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın, İstanbul Atatürk
Havalimanında gerçekleştirilen terör
saldırısının milletin birliğine,
barışına, huzur ve güvenliğine yönelik olduğuna ve
buna karşı herkesin aynı duyarlılıkta tavır
koymasının memnuniyet verici olduğuna ve olayla ilgili
kendilerine son ulaşan bilgilere ilişkin açıklaması
41.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
42.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Genel Kurulun sabah saatlerine kadar
çalışma anlayışına ve böyle bir yasama
çalışması olamayacağına ilişkin
açıklaması
43.- Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dünyada
DEAŞı terör örgütü ilan eden ilk ülkeler arasında yer
aldığına, DEAŞla en etkili mücadele eden devlet
olduğuna ve DEAŞ terör örgütüne Türkiye Cumhuriyeti devletinin
onayıyla herhangi bir şekilde terörist aktarımı
yapılmadığına ilişkin açıklaması
44.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
45.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, terör
saldırısı nedeniyle hayatını kaybeden ve yaralanan çok
sayıda insan varken Meclisin sabaha kadar teknik konuları
konuşmakla etik bir tutum ortaya koymadığına ilişkin
açıklaması
46.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Hükûmetin gündemi ile Türkiyenin gündeminin
farklı olduğuna ilişkin açıklaması
47.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, ülkenin birliğini ve
bölünmez bütünlüğünü her şeyin üstünde tutan bir AK PARTİ
Hükûmetinin görevinin başında olduğuna ve devletin tüm
birimlerinin terörle mücadele noktasında üzerlerine düşeni en iyi
derecede yaptıklarına ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Genel
Görüşme Önergeleri
1.- MHP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, başta 13 Mayıs 2014'teki
Soma maden faciası olmak üzere maden kazalarının
araştırılması ile iş sağlığı ve
iş güvenliği tedbirlerinin görüşülmesi ve 24'üncü Dönemde bu
amaçla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunun tespit ve
önerilerinin değerlendirilmesi amacıyla genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/5)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- HDP
Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Türkiyede derin devlet yapılanmasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/247)
2.-
İstanbul Milletvekili Atila Kaya ve 21 milletvekilinin, taşeron
işçi, 4/Cli personel, geçici işçi, geçici personel ve
sözleşmeli personelin sorularının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)
C)
Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, ABD Kongresi ve
Avusturya İçişleri Bakanlığının 20 Haziran 2016
tarihinde Avusturya'nın başkenti Viyana'da düzenleyeceği
"İstihbarat ve Güvenlik Parlamenter Forumu"
toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin
tezkeresi (3/803)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir
heyetin, İngiltere Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi
Başkanı Crispin Blunt'ın vaki davetine icabetle
İngiltere'ye resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
(3/804)
D) Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/202) esas
numaralı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/48)
2.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, İç Tüzükün 70inci maddesine göre 400
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerindeki önergelerin görüşmelerinin kapalı oturumda
yapılmasına ilişkin önergesi
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- MHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu
ve arkadaşları tarafından, vatandaşların, özel
sektörün ve kamunun aşırı borçlanmalarına neden olan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/210) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 28 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, Türkiye'deki iç ve bölgesel siyasal alandaki olumsuz
sonuçların açığa çıkarılması ve ilkeli bir
dış politikanın oluşturulması amacıyla 28/6/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
28 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP
Grubunun, Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan ve arkadaşları
tarafından, Türkiye'nin dış ilişkilerinde bazı ani
değişikliklerin nedenlerinin açıklanması, bugüne kadar
süregelen uygulamaların yol açtığı zararların
boyutlarının ortaya konulması ve bundan sonra izlenecek
dış politikanın ana hatlarının belirlenmesi
amacıyla 28/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
28 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/726) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 400)
2.- Dünya
Posta Birliği Kuruluş Yasasına Sekizinci Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 343)
X.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 400
sıra sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesinin İç Tüzük
hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
XI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Başkanlık Divanı olarak terörü şiddetle ve nefretle
kınadıklarına, şehitlere Allahtan rahmet, yaralılara
acil şifalar dilediklerine ilişkin açıklaması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, Meclisin,
normal işleyişinin dışına çıkmayarak ve tüm
kurumlara örnek olarak çalışmalarına devam edeceğine
ilişkin açıklaması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, teröre
karşı herkesin birlik olunması ve terörün amacına hizmet
edecek her türlü davranıştan kaçınmak gerektiğine
ilişkin açıklaması
XII.- KAPALI
OTURUMLAR
YEDİNCİ OTURUM
(Kapalıdır)
XIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, 2003-2016
yılları arasında Bakanlık tarafından düzenlenen kurs,
seminer ve eğitimlere ait harcamalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/4965)
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı
kurum ve kuruluş binalarının depreme karşı
dayanıklılık durumuna ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/5195)
3.- Van
Milletvekili Lezgin Botan'ın, Van'da yapılan spor
yatırımlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/5325)
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal'ın, Afyonkarahisar ve
ilçelerindeki yükseköğrenim yurdu ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın
cevabı (7/5642)
5.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakaya'nın, bazı stadyumların isimlerinin
değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/5721)
6.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldız'ın, bir futbol maçı
sonrasında yaşanan olaya ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/6042)
28 Haziran 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Özcan PURÇU (İzmir)
-------0------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
108inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kocaelinin
düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Kocaeli Milletvekili İlyas Şekere aittir.
Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin,
Kocaelinin düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 28 Haziran 1921 İzmitin
düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümü.
Gerek Kurtuluş Savaşında gerekse
bugün terörle mücadeledeki şehitlerimizi rahmetle, şükranla anıyorum,
mekânları cennet olsun. Teröre karşı mücadele eden gazilerimize
acil şifalar diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar
diliyorum. 780 bin kilometrekare ülkemizin her bir metrekaresi için gözünü
kırpmadan terörle mücadele eden asker ve polisimizi kutluyorum,
yaklaşan Ramazan Bayramlarını tebrik ediyorum.
Konu İzmitin kurtuluşu olunca Erzurumlu
Fatma Seher Hanımefendiyi anmadan geçmek olmaz. Kara Fatma
lakabıyla tanınan Fatma Seher Hanım, Sivas Kongresi nedeniyle
Sivasta bulunan Mustafa Kemal Atatürke giderek millî mücadelede görev almak
üzere kendilerinden izin isterler ve Mustafa Kemal Atatürk de kendilerine izin
verir. Bunun üzerine İstanbula giden Fatma Seher, Mustafa Kemalden
aldığı izinle Topkapılı Pire Mehmet ve Laz Tahsinle
birlikte bir çete oluşturarak trenle gizlice İzmite kadar giderler.
Bu bölgede kısa sürede teşkilatlanmalarını tamamlayan Fatma
Seher, çevredeki Türk köyleriyle birlikte Yunanlılara karşı uzun
süre mücadele eder, özellikle Bahçecik, Yeniköy, Servetiye, Kaynarca ve Fındıktepe
civarında büyük başarılar elde eder. İzmit, Kara Fatma gibi
cesur yürekli insanlarımız sayesinde 28 Haziran 1921 tarihinde
düşman işgalinden kurtulmuştur. Bu vesileyle, Erzurumlu Fatma
Seher Hanımı tekrar rahmetle, şükranla anıyorum,
mekânı cennet olsun. Şehit kanlarıyla sulanan bu cennet
vatanı korumak ve daha iyi noktalara getirmek bizler için önemli bir
görev.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; genelde sanayiyle anılan ve biraz da hor kullanılan
Kocaeli, AK PARTİ yerel yöneticilerinin göreve gelmesiyle artık
sanayi kenti olmanın yanında, aynı zamanda bir turizm ve kültür
kenti olma yolunda da emin adımlarla ilerlemeye devam etmektedir.
Eşsiz güzellikteki Karadenizin incisi Kefken Adası ve sahilleriyle,
Kartepe kayak tesisleriyle, orman alanlarıyla, eşsiz vadileri ve
yaylalarıyla, Ballıkayalarıyla, harika kanyonlarıyla, iki
bin yedi yüz yıllık tarihiyle, güneşin sıfır noktadan
battığı körfeziyle, AK PARTİ yerel yöneticilerinin
yaptığı hizmet ve projelerle artık herkesin
yaşamayı hayal ettiği kent oldu Kocaeli.
İl bazında planlamasını
tamamlayan ilk il olma unvanını Kocaeli tamamlamış oldu.
Oluşturulan 19 milyon metrekare aktif yeşil alanla kişi
başına düşen yeşil alan 11 kat artırıldı.
Dikilen 7 milyon ağaçla nüfus başı 4,5 ağaç dikilmiş
oldu. Doğal ortamda 142 kilometre yürüyüş yolu, bin kilometre
trekking parkuru ve 35 kilometre bisiklet yoluyla bir turizm kentine
dönüşüyor. 9u Körfez sahilinde olmak üzere il genelinde toplam 18
arıtma tesisiyle evsel ve sanayi atık sularının yüzde 98i
ileri arıtma teknolojisiyle artık arıtıldıktan sonra
Körfeze deşarj ediliyor. Deniz kenarları yaşam alanına
dönüştü. Marmara ve Karadenizde plajlara mavi bayraklar alındı.
Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bu yatırımlar
sonucu 2004 öncesinde birbirine kavuşma hasretiyle bekleyen iki sevgiliden
deniz ve Kocaeli halkı birbirine kavuştu. Hükûmetimiz ve
Büyükşehir Belediyesi tarafından son on iki yılda kente toplam
11,3 milyar TL yatırım yapıldı. Kente ve kent insanına
yapılan yatırımlarla, Kocaeli, küllerinden yeniden doğan
bir dünya kenti oldu. Sanayinin başkenti olan Kocaeli, aynı zamanda
turizm ve kültürde de iddialı bir duruma geldi. AK PARTİ
iktidarı, Ben değil biz, kendim değil kentim.
anlayışıyla hizmet etmektedir.
Kocaeliye bugüne kadar yapılan hizmetleri ve
bu hizmetlere vesile olanlara tekrar teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, Hatayın
sorunları hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Serkan Topala aittir.
Buyurun Sayın Topal. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatay
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben bu kürsüden, yerimden defalarca güzel
Hatayımızın sorunlarını dile getirdim. Sorunlar
çözülünceye kadar da bu kürsüden defalarca dile getirmeye devam edeceğim.
Hatay, vergide en çok ödeyen illerimizden bir tanesi
ama maalesef vergiden kepçeyle alıyorsunuz, hizmete gelince damlayla
veriyorsunuz ve maalesef Suriye savaşını en yakın hisseden
illerimizden bir tanesi de Hatay. Sınır kapıları
kapandı, turizm felç oldu, ticaret bitme noktasına geldi. Sözde,
esnafa kredi vereceksiniz ama esnafımıza, krediyi almaması için
her türlü kriteri koydunuz.
NECİP KALKAN (İzmir) Serkan Bey, af
çıkardık, af!
SERKAN TOPAL (Devamla) AKP Hükûmeti her seçimde
Hataya gider ve seçimden önce yüzlerce söz verir ama seçim bittikten sonra
sözler havada kalır.
Bakın, her ilçemizin ayrı ayrı
sorunları var; mesela Altınözü, dünyanın en güzel zeytini orada,
Altınözünde üretiliyor. Zeytin üreticisi mağdur, artık ürününü
satamıyor. Bakın, oraya yol lazım. Bırakın yolu, yahu
ilçemizde trafik lambası bile yok, trafik lambası bile yok.
Reyhanlı: Reyhanlıda sınır
kapıları kapandı ve orada Suriyeli nüfus Reyhanlılı
vatandaşımızdan daha fazla oldu. Esnafımız
mağdur.
Bakın, ovada soğan ve patates üreticisi
artık ürünlerini satamaz hâle geldi. Kimin yüzünden? AKP Hükûmetinin
yanlış dış politikası yüzünden.
Bakın, 2002 yılında mazot 1,5 TLydi,
bugün 4 TL.
VELİ AĞBABA (Malatya) AKP Hatay
milletvekilleri duymuyor bile.
SERKAN TOPAL (Devamla) Ben onları da göreve
çağıracağım.
VELİ AĞBABA (Malatya) Onların tuzu
kuru, AKP Hatay milletvekillerinin tuzu kuru, duymuyorlar onlar.
SERKAN TOPAL (Devamla) Değerli AKPnin Hatay
milletvekili arkadaşlarım, sizleri seviyorum, biz kardeşiz ancak
Hatayın sorunlarını çözme noktasında, lütfen gelin,
Hataya verdiğiniz sözleri neden yerine getiremediniz, bu kürsüde
açıklayın. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Onların tuzu
kuru.
SERKAN TOPAL (Devamla) Onları ben bekliyorum
az sonra.
Bakın, 2002 yılında pamuk 2 TLydi,
bugün 1,5 TL.
VELİ AĞBABA (Malatya) Gözlerinin içine
baka baka söyle Hatay milletvekillerinin.
SERKAN TOPAL (Devamla) Bu duruma getirenler
maalesef utanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, İskenderunda,
Defnede her evde bir üniversite mezunu var ve hepsi şu anda işsiz,
maalesef işsiz.
Arsuza, güzelim Arsuza termik santral yapmayı
düşünüyorlar. Yahu onu bırakın, oraya hastane lazım, yol
lazım, okul lazım.
Aynı şekilde, Erzine de maalesef termik
santral yapmayı düşünüyorlar, güzelim doğayı katletmeye
çalışıyorlar ama biz ne olursa olsun buna izin
vermeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Para var, para var
Serkan, para, para.
SERKAN TOPAL (Devamla) Yayladağında
sosyal tesis yok, Yayladağında sosyal tesis yok değerli
arkadaşlar. Bakın, yine, orada sınır kapısı
kapandı, esnafımız mağdur, halkımız mağdur. Orada
insanlarımız işsiz.
Değerli AKP milletvekilleri,
Samandağına gelmek istiyorum, benim yaşadığım
ilçeye. Duble yol lazım, bitirilmedi; çevre yolu lazım, yine,
başlanmadı. Sahili görmüyorsunuz, dünyanın en önemli sahillerinden
bir tanesi. Neden yatırım yapmıyorsunuz Samandağına,
bizim bilmediğimiz bir durum mu var?
Değerli arkadaşlar, Antakyanın Uzun
Çarşısı eskiden cıvıl cıvıldı, günde en
az 100 bin kişiye orada misafirperverlik yapardı ama şu anda,
maalesef in cin top oynuyor.
Değerli AKP milletvekilleri, Değerli AKP
Hükûmeti; Hataya verdiğiniz sözleri lütfen yerine getirin.
AKPnin Hatay milletvekili arkadaşlarım,
bakın, sizleri seviyorum, sataşmıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Gelin, Hataya verdiğiniz
sözleri yerine getiremediniz, neden getiremediniz, lütfen, bu kürsüde dile
getirin.
Yanlış dış politikanız
yüzünden, maalesef şu anda sadece Hatayda değil her yerde bir
işsiz ordusu yarattınız.
Ben, bu kürsüde Hatayın sorunlarını
dile getirmeye devam edeceğim.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Sayın Başkan,
Serkan Bey yanlış bilgilendirmede bulunmuştur. Cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Orhan Bey. Sizi kürsüye davet
etti zaten.
İki dakika süre veriyorum, lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sataşma yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kürsüye davet etti ya Gelin, ne
yaptığınızı anlatın. diye.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili Orhan Karasayarın, Hatay Milletvekili
Serkan Topalın yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; demin kürsüdeki hatip
Hatayımızla ilgili hem Meclisimizi hem kamuoyumuzu tamamen yanlış
bilgilendirmiştir.
Hatayımız AK PARTİ iktidarında,
on dört yıllık iktidarımız süresince cumhuriyet tarihinde
aldığı hizmetlerin en az 50 katını
almıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunu biz rakamlarla da, projelerle de, programlarla da ortaya koyabiliriz. Çükü
arkadaşımızın Hatayla alakası yok.
Arkadaşımız Hatayı tanımıyor, Hatayı
görmüyor, sadece Samandağa gidiyor, Samandağda siyaset
yapıyor, maalesef, Samandağında yapılan hizmetleri de
görmüyor.
Değerli Arkadaşım,
Samandağında AK PARTİ gelmeden hangi hizmetler vardı?
Samandağa giden yolunuz hangi şartlardaydı?
Samandağı yolunu kim yaptı? Samandağa gelen onlarca
hizmeti kim getirdi? Reyhanlı Barajını kim yaptı?
Değeli arkadaşlar, ilimizde duble
yollarımızın tamamı bitmek üzere.
Bir Arsuz yolumuz vardı değerli
arkadaşlar, benim dedem Buradan bir yol geçecek. derdi. Biz büyüdük,
Allaha şükür milletvekili olduk, o yolu yapmak bize nasip oldu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Her hafta orada en az 5-6
kişimiz ölürdü. Ama şu anda Arsuz yolumuz inanın Avrupa
standartlarının üzerinde bir yol.
Antakyaya bölge hastanemiz bitmek üzere, devlet
hastanemiz yapıldı, adalet saraylarımız, emniyet
saraylarımız, PTT binalarımız
Bana söylesin sayın
vekilimiz, Sayın vekilim, Hatayımızda şu hizmet yok.
desin, biz hep beraber bir ay sonra o hizmeti de hayata geçiririz.
Bakın, değerli arkadaşlar, Arsuzda
devlet hastanemizin projesi bitti, emniyet sarayımızın bitti,
kaymakamlık binamız yapılıyor. Burası ilçe olalı
daha iki yıl oldu. Buradaki gecikmeleri sağlayan da Arsuz
Belediyesinin imarla ilgili sıkıntıları, büyükşehrin
imarla ilgili problemleri. Biz işlerimizi günlük, bire bir takip ediyoruz.
Arsuzla alakalı da tüm yatırımlar projelendirildi,
başladı, en kısa sürede de bitecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN KARASAYAR (Devamla) Sayın Vekilim,
varsa yapılmak istenen Hataya onu söyleyin, onu da biz hemen
başlatır onu da getiririz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hatayımız bugün Türkiye'nin en fazla proje gelen
illerinden bir tanesi. Sadece Reyhanlı Barajımız ilimizin en az
yüz yıllık hayali, inşallah en kısa sürede
açılacaktır.
VELİ AĞBABA (Malatya) AKP döneminde
Suriyeden 1 milyon turist geldi arkadaşlar Hataya, 1 milyon mülteci
geldi AKP sayesinde, daha ne yapsın Hataya.
ORHAN KARASAYAR (Devamla) Ben başta
Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, sizlere,
Hatayımıza yapılan hizmetlere vermiş olduğunuz
desteklerden dolayı teşekkür ediyorum. Bundan sonra da Hatayımıza
hizmetler vermeye devam edilecektir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Karasayar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Vereceğim söz, bir saniye
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tabii, Hatayla ilgili
polemik yaşandı ve sataşmalar var. Tabii, Hatay Milletvekilimiz
Sayın Ahrazoğlunu da lütfen siz davet edin efendim.
BAŞKAN Sayın Akçay, ben yerlerinden
birer dakika söz veririm. Çünkü özellikle AK PARTİ milletvekillerini orada
kürsüye davet ederek birtakım sataşmalarda bulundu. Ben sizin vekile
de yerinden söz vereceğim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Yerinden niye
veriyorsun? AKPli vekile kürsüde veriyorsun aynı partiden diye Sayın
Aydın, böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN Onun takdirini ben yapayım lütfen
Sayın Ağbaba.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şöyle Sayın
Başkan: Sayın milletvekilinin AKP döneminde hizmetlerin 50
katını aldı. demesi sayın milletvekilimize de bir
sataşmadır
BAŞKAN Sayın Akçay, sizin
milletvekilinize sataşma olmadı, siz de biliyorsunuz,
ısrarcı olmayalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ama Sayın Başkan...
BAŞKAN - Ben yerinden söz veririm, yani
gerçekten veririm, problem değil ama uygulamaya çalışalım.
Yerinden söz veririm ben.
Buyursunlar şimdi, evet, Sayın Gök, sizin
talebiniz nedir?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
gündem dışı konuşmalarda oturumu açan başkan,
başkan vekili beşer dakikayı geçmemek üzere gündem
dışı söz talep eden üyeye söz verir; Hükûmet bu konuşmalara
cevap verebilir.
BAŞKAN Doğrudur.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani gündem
dışı konuşmalarda
BAŞKAN Hayır, Hükûmetin cevap verme
hakkı her hâlükârda var sataşma olsun, olmasın; İç Tüzük
gereği ama sataşma olduğu zaman, kürsüde bir sataşma varsa
ona da cevap verilir.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
arkadaşımız hiçbir AKPli milletvekilinin adını
zikrederek bir sataşmada bulunmamıştır.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Hatay
vekilleri dedi ya.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Hatay milletvekilleri
dedi.
BAŞKAN Kürsüye davet etti efendim. Bir
şey yapmadınız, gelin anlatın ne
yaptığınızı. dedi, kürsüye davet etti, o da geldi,
anlattı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
onu anlatacak olan Hükûmettir yani Hükûmet ile AKP Grubunu birbirine
karıştırmayın lütfen. Tutanaklara geçmesi
açısından söylüyorum, bir daha tekrarlanmaması
açısından söylüyorum, bu yaptığınız usul
hatasıdır. Bunu bir kere zabıtlara geçirmek istiyorum yani
gündem dışı konuşma yapan bir kişiye, bir
milletvekiline cevap verecek olan Hükûmettir.
BAŞKAN Hükûmetin her hâlükârda cevap verme
hakkı vardır, istediği zaman her gündem dışına
çıkar, cevap verir
LEVENT GÖK (Ankara) Gelsinler versinler.
BAŞKAN -
ama Hükûmet dışında da
bir sataşma olduğu zaman da bunu karşılıklı
yaparız yani iktidar partisinden bir milletvekili konuşup
muhalefetten birine sataşırsa ona da cevap veriyor, sataşmadan
söz veriyoruz. Niye böyle zorunuza gidiyor ki?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
İç Tüzüke aykırıdır bu yaptığınız, bir
kere bunu zapta geçirelim, bir.
İkincisi, söz alan AKP sözcüsü, sayın
milletvekilimizin siyaseti sadece Samandağıyla
sınırlı olarak yaptığını, siyaseti
bilmediğini, Hatayı tanımadığını ifade
etmek suretiyle kendisinin bir Hataylı ve oranın milletvekili
olması sıfatından kaynaklanan unvanına ve
sıfatlarına ve şahsına sataşmada bulunmuştur. Arkadaşımıza
sataşmadan söz istiyoruz.
SERKAN TOPAL (Hatay) Evet efendim.
BAŞKAN Bir dakika, söz vereceğim
Sayın Topal.
Az önce ifade ettiniz ya, yani Gündem
dışılara sadece Hükûmet cevap verir. demiştiniz az önce.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama hayır, o farklı.
BAŞKAN - Şimdi, bak, sataşma var,
kabul ediyorum, sataşmadan dolayı Serkan Beye de söz veriyorum.
Buyurun Sayın Topal.
LEVENT GÖK (Ankara) Hayır, o farklı, bu
farklı.
BAŞKAN Söz veriyorum, kabul ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
şimdi, bakın, dünden beri usul tartışmaları
yapıyoruz, haklı olduğumuz ortaya çıkıyor.
Şimdi, orada konuşan hatip, bizzat
arkadaşımızın ismini vererek, onun Hatayı
tanımadığını, bilmediğini, Samandağın
dışına çıkmadığını ifade etti.
BAŞKAN Doğru, kabul ediyorum ben, zaten
onun için söz veriyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Dolayısıyla, o
arkadaşımızın söz alması ile sayın
milletvekilimizin söz alması arasında dağlar kadar fark var.
BAŞKAN Peki, Sayın Gök, madem siz öyle
diyorsunuz.
Sayın Topal, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
2.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatay
Milletvekili Orhan Karasayarın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sayın vekilimiz
az önce olayı biraz kişiselleştirdi, ama ortak paydamız
Hatay, biz, Hatayda, AKPli, MHPli, CHPli hepimiz kardeşiz. Tek bir
şey söyleyeceğim, kişiselleştirmeyeceğim, onun gibi cevap
vermeyeceğim. (CHP sıralarından alkışlar) Ben
kendisini çok seviyorum.
Benim amacım şu: Bu kürsüde Hatayın
sorunlarını çözmek adına, beraber çözüm bulma noktasında
uğraşalım, gelin, bu kürsüde onları dile getirin, ama
sayın vekilimiz dedi ki: Samandağdan çıkmıyor.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Arsuzun
dışına çıkmamışsan ben sana ne diyebilirim ki?
SERKAN TOPAL (Devamla) Bakın, ben
Hatayın bütün ilçelerini, bütün mahallelerini gezdim, istisnasız,
bilaistisna bütün ilçelerini gezdim.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Bölge Hastanesini
görmemişsin, havaalanına giden yol
SERKAN TOPAL (Devamla) Sayın Vekilim, beni
dinlerseniz
Bakın, ben size öyle saygısızlık
yapmadım, bakın sizi sevdiğimi de söyledim.
BAŞKAN Sayın hatibi dinleyelim.
SERKAN TOPAL (Devamla) Bakın,
Samandağda duble yol tamamlanmadı, 8 vatandaşımız
öldü, haberiniz var mı? Sayın Karasayar, öldü. Niye
yapmadınız? Çevre yoluna niye başlamadınız? (CHP
sıralarından alkışlar)
ORHAN KARASAYAR (Hatay) AK PARTİ gelmeden
duble yol mu vardı?
SERKAN TOPAL (Devamla) Bakın, mesela Karaçay
Barajı hâlâ tamamlanmadı, Reyhanlı Barajı hâlâ
tamamlanmadı. Neden tamamlanmadı, gelin burada açıklayın
ORHAN KARASAYAR (Hatay) AK PARTİ gelmeden
kazma vuran oldu mu? Onların hepsi tamamlanır.
SERKAN TOPAL (Devamla) Ne zaman
tamamlayacaksanız
ORHAN KARASAYAR (Hatay) En kısa sürede.
SERKAN TOPAL (Devamla) Bakın, hizmeti
götürün, hizmetleri yapın Hataya, ben de bu kürsüden Hatay halkı
adına size teşekkür edeyim.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Hatay halkı ediyor zaten!
Hatay halkı ediyor!
SERKAN TOPAL (Devamla) Bakın, Arsuzda termik
santral yapılacak, gelin, deyin ki: Biz izin vermeyeceğiz.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Yalan söylüyorsun, termik
santral yapılmayacak.
SERKAN TOPAL (Devamla) Erzine izin vermeyeceğiz.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Sayın Başkan,
yalan söylüyor!
SERKAN TOPAL (Devamla) Erzindeki narenciye
üretimi zor durumda. Kaç esnafımız kepenk kapattı, bunu biliyor
muyuz Sayın Vekil?
ÖZKAN YALIM (Uşak) 1 milyon Suriyeli geldi!
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Arsuza termik santral
yapılmayacak, yalan söylüyorsun!
SERKAN TOPAL (Devamla) Gelin, beraber
çalışalım, Hatayın sorunlarını beraber çözelim,
çözüm bulma noktasında da biz size destek olalım.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Gelin, her zaman
kapımız açık, her zaman başımızın üstünde!
SERKAN TOPAL (Devamla) Ben hepinize teşekkür
ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERKAN TOPAL (Devamla) Ama Serkan Topal
Hatayın her mahallesinde, her ilçesinde, her köyünde, her evinde.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Evet, Sayın Ahrazoğlu,
sisteme girmişsiniz, size de söz veriyorum.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin
Ahrazoğlunun, Hatay Milletvekili Orhan Karasayarın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Maalesef, 1939 yılından bu yana Hataya
yapılan hizmetlerin hepsi inkâr edilmiştir, kusura bakmasın
Sayın Başkanım.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - İnkâr etmedim, 50
katını biz yaptık. dedim.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) - AKP
geldikten sonra yapılmayanları ben söyleyeyim: Hâlâ
Kırıkhan Devlet Hastanesi bitirilememiştir.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Hangi aşamada
Sayın Vekil?
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) -
Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarı döneminde başlayan
Yayladağı Yolu hâlâ bitirilememiştir.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Allahtan korkun!
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) -
Menzelet Barajında hâlâ tünel bitirilememiştir. Her
çıktığınızda Ovadaki bütün araziler sulanıyor.
demenize rağmen hâlâ bitirilememiştir. Reyhanlı Barajı
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından
başlatılmıştır, hâlâ bitirilememiştir.
İslahiye-Kırıkhan yolu Hassa bağlantısı hâlâ
bitirilememiştir, teslim alınmamıştır.
Reyhanlı-İskenderun bağlantısı olan otoban yol hâlâ
bitirilmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) -
Samandağ yolu hâlâ bitirilememiştir.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Ama
Bitirilememiştir. diyor, Yapılmamıştır. demiyor
arkadaşlar, dikkatinizi çekerim.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) -
Bunlarla ilgili AKPnin Hatayda söyleyecek sözü yoktur. Devlet hastanesi
başlatılmıştır, bitirilememiştir. Kumluda
yapılan poliklinik hastane olarak gösterilmiştir, Hastane
Birliklerine bile dâhil edilmemiştir ancak AKP tarafından hastane
olarak açılmıştır.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Peki, AK PARTİden
önce ne yapılmıştı Kırıkhana, ovaya Sayın
Vekilim? AK PARTİden önce var mıydı hiç bir şey orada?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum sayın
milletvekilleri.
Sayın Ahrazoğlu, size de teşekkür
ediyorum. Hatay hepimizin.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Hepsini bitireceğiz.
Hepsi bitecek, hepsi.
BAŞKAN - Sayın Karasayar, Hataya tüm
milletvekillerini, tüm Hatay milletvekilleri olarak, tüm grupların
milletvekili olarak davet edeceksiniz, bütün Meclisimizi; olay mahallinde
keşif yapacağız, ne yapılıp ne
yapılmadığını göreceğiz ve orada da ev
sahipliğini de siz yapacaksınız.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Şeref verirsiniz
Başkanım, şerefle bekleriz.
BAŞKAN - Peki, çok teşekkür ediyorum.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Ağrı Milletvekili Dirayet
Taşdemirin, Ağrı ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
BAŞKAN - Şimdi gündem dışı
üçüncü söz, Ağrının sorunları hakkında söz isteyen
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemire aittir.
Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Orhan
Doğanın ölüm yıl dönümü. Kendisini buradan bir kez daha
saygıyla anıyorum, Allahtan rahmet diliyorum.
Bugünkü gündem dışı konuşmam
Ağrının sorunlarına ilişkin. Açıkçası,
Ağrının o kadar tarihsel, derin sorunları var ki beş
dakikada bunları ifade etmek oldukça güç.
Seçim bölgem olan Ağrı, aslında, 1927
yılında il olan, 7 ilçesi olan, 547 bin nüfuslu bir kent. Ama,
maalesef, Ağrıya bugün baktığımızda bir kasaba
görünümünde. Ağrının sorunlarının bu kadar
derinleşmesinin ve bu durumda olmasının nedeni, elbette ki
Şark Islahat Planından günümüze kadar devam eden asimilasyon, göç
ettirme ve yoksullaştırma politikalarının bir ürünü
olduğunu, bir sonucu olduğunu da ifade etmek isterim.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Şeker
fabrikasını kapattılar!
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) Bu
politikalar hâlâ da devam ediyor. En son Ağrıya gelen Başbakan,
Kürt çocuklarına Vatan Yahut Silistre kitabını hediye etti.
Zaten Kürtler, Kürt çocukları da dört gözle bu kitabı
bekliyorlardı!
Bakın, on dört yıldır sizler
iktidardasınız, Ağrının, aslında, gerçek anlamda
hiçbir sorununu çözmediniz. Gelişen mücadelemiz, halkımızın
yükselttiği itiraz karşısında aslında
yaptığınız tek şey, bunun karşısında
geliştirdiğiniz politika ne oldu? Ağrıya her sene sefer
düzenlemek, içerisinde Cumhurbaşkanının, Başbakanın,
bakanların ve bürokratların olduğu heyetlerle Ağrıya
gelip gerçekleşmeyen vaatlerde bulunmak.
Bakın, 2011 yılında o dönem
Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan Ağrıya geldiğinde
Ey Ağrı halkı, biz size doğal gaz getireceğiz ve
hastane yapacağız. dediler. Bakın, aradan beş yıl
geçti; bir gecede AVM yapmakla övünenler, beş yıldır
Ağrı Devlet Hastanesini bitiremedi ne yazık ki.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Her
yerde aynı, her yerde, Bingöl de aynı.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) 21
Haziranda Ağrıya gelen Başbakan Binali Yıldırım,
Ağrılıların aklıyla dalga geçer gibi Biz
Ağrıyı tarım ve hayvancılık kenti
yapacağız. dediler. Belki kendisi bilmiyor olabilir ama
Ağrı zaten bir tarım ve hayvancılık kentiydi. Sizin politikalarınız
Ağrıda hayvancılığı da öldürdü, tarımı
da öldürdü.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Şeker
fabrikasını kapattılar.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) Ona da
geleceğim.
Bakın, eğer gerçek anlamda bunu yapmak
istiyorsanız öncelikle mera ve yaylaların yasaklarını
kaldırın.
Yine, Ağrıya gelen, sefer düzenleyen
bürokratlar her seferinde: Aslında biz yatırım yapmak istiyoruz
da -sözüm ona- terör buna engel... Allah aşkına Ağrı
Şeker Fabrikasını terörden kaynaklı mı
kapattınız? Yine yapay şeker kotası Avrupada yüzde 2,
yüzde 15e çıkartmanın nedeni terör mü? Yine, daha nisan ayında
yapay şekerdeki gümrük vergisini sıfırlamadınız
mı? Yani önümüzdeki dönem şeker pancarının katliamı
olarak anılan tasarıyı Meclise getirip
yasalaştırmayı düşünüyorsunuz. Bütün bunların nedeni
terör mü, yoksa sizin aslında söyleyip de
yapmadığınız, algı oluşturarak politika üretmeye
çalıştığınız, yerine getirmediğiniz
sözleriniz mi?
Bunları yapmıyorsunuz, peki şunu
ısrarla soruyoruz: Bu işsizlik sorunu nasıl çözülecek? Sizlerin
politik olarak bizlere söylediği şey ise şu, diyorsunuz ki:
İş gücü eğitim programlarıyla. İnsanlar buradan
aldıkları yevmiyeyle geçiniyor ve siz bunları bir gurur tablosu
olarak sunuyorsunuz. Bizce bunlar utanç duyulması gereken bir durumdur.
İşsizlikle böyle mücadele edilmez.
Yine, şunu bir kez daha ifade etmek isterim:
Ağrının aslında birçok sorunu var ama temel sorunlardan
bir tanesi de devlet kurumlarının bugün AKPnin il, ilçe
teşkilatları gibi çalışması ve saltanat
mantığıyla yönetiliyor olması. İnsanlar işe
alınırken tercihler nasıl yapılıyor biliyor musunuz?
Facebook ve Twitter sayfaları takip edilerek siyasi tercihleri, siyasi
görüşleri, etnik yapıları, mezhepsel tercihleri dikkate
alınarak insanlar işe alınıyor.
Bakın, bir tane örnek göstereceğim
sizlere. Ağrı İl Özel İdaresinin başında daha
önce şu an AKP sıralarında milletvekili seçilen bir kişi
vardı. O, milletvekili seçildikten sonra yerine yine AKP 3üncü
sıradan aday olan Erhan Tenekeci getirildi. Bir devlet kurumunu siyasi bir
partinin kurumuymuş gibi işleten mantığın halka
adalet, eşitlik ve
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ağrı
Belediyesini konuş o zaman. Ağrı Belediyesini kim aldı, ona
bak bir o zaman. Bırak Allah aşkına!
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla)
Ağrı Belediyesi, bugün Ağrıda on dört yıldır
sizin getirmediğiniz hizmeti
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Diyarbakır
Belediyesini kim aldı, ona bak bir Allah aşkına! Böyle bir
şey olmaz. Sözleşmeleri görüyoruz biz ya.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) Siz
gelin, bunu Ağrılılara sorun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ağrı
Belediyesini kim aldı?
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) Siz
gelin, burada görüşlerinizi ifade edin. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren
ilk 15 sayın milletvekiline birer dakika süreyle 60a göre söz vereceğim.
Sayın Yarayıcı
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Hatay Milletvekili Hilmi
Yarayıcının, Kağıthane İlçe Millî Eğitim
Müdürü hakkında, düzenlemiş olduğu iftar yemeğine
katılmayan aday ve danışman öğretmenlere soruşturma
açması nedeniyle cezai işlem başlatılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
HİLMİ YARAYICI (Hatay) Sayın
Başkan, on yedi yıllık eğitimcilik hayatımda hiç
karşılaşmadığım ve bugüne kadar
duymadığım bir uygulamaya tanık oldum. Kağıthane
İlçe Millî Eğitim Müdürü, düzenlemiş olduğu iftar yemeğine
katılmayan aday ve danışman öğretmenlere soruşturma
açarak resmî bir yazıyla savunmalarının
alınmasını talep etmiş. Toplu iftar, sosyal bir etkinlik
olmakla beraber özünde dinsel bir etkinliktir ve katılımın
zorunlu tutulması düşünülemez. Böyle bir dayatma, Anayasanın
24üncü, TCKnın 115inci maddelerine açıkça aykırıdır
ve suçtur. Soruşturmayı başlatan Kağıthane İlçe
Millî Eğitim Müdürü Muhammet Çayır, derhâl görevinden
alınmalı ve hakkında cezai işlem
başlatılmalıdır. Söz konusu müdür görevinde kaldığı
sürece iktidarın ortak olduğu bu suç katlanarak artacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Engin
3.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin,
Sarıyer ilçesindeki devlet hastanelerinin kapasite ve donanım
yetersizliğine ve Sarıyerlilerin sağlık hizmetlerine
erişimde yaşadıkları sorunların çözülmesini
beklediklerine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sarıyer ilçemizdeki devlet hastanelerinin
kapasite ve donanım yetersizliği Sarıyerliler için çok büyük bir
sorun. 344 bin nüfuslu Sarıyerdeki iki devlet hastanesinin toplam yatak
kapasitesi sadece 168. Sarıyerliler yıllardır
Çayırbaşında inşaatı devam eden hastanenin hizmete
girmesini bekliyorlar ama maalesef, inşaat bir türlü bitirilemiyor.
İnşaat çalışmaları 2012 yılı Şubat
ayında başlayan Çayırbaşındaki hastanenin 2014
yılında hizmet vermeye başlayacağı söylenmişti,
sonra açılış 2015 yılına ertelendi. 2016
yılı Haziran ayındayız ve 350 yatak kapasitesiyle hizmet
vermesi beklenen hastane inşaatı hâlâ bitirilemedi. İki yıllık
bu gecikmenin sebebine ilişkin de somut bir açıklama
yapılmıyor. Sarıyerlilerin sağlık hizmetlerine
erişimde yaşadıkları sorunların çözülmesi ve
Çayırbaşındaki devlet hastanesinin bir an evvel hizmete
başlaması için Sağlık Bakanımızın acilen
konuyu gündeme almasını ve Sarıyerlilerin sesini
duymasını bekliyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Aydın
4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, millî
eğitimde Atatürk ilke ve inkılaplarına
bağlılığın her geçen gün daha fazla
çiğnendiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Millî Eğitim
Bakanlığının teşkilat ve görevlendirmeye ilişkin
kanunun maddesi olan Atatürk ilke ve inkılaplarına
bağlılık her geçen gün daha fazla çiğneniyor. Atatürkçü
eğitime karşı çıkan, cumhuriyet kurumları yerine
tarikatları savunan Nurettin Topçunun kitapları öğretmenlere
yaz döneminde zorunlu seminer olarak gösteriliyor. Bu, açıkça ulusal laik
eğitimin içinin boşaltılma çabasıdır, Anayasaya,
çağdaş ve bilimsel eğitime aykırıdır. Gerici
eğitim o kadar artmıştır ki Bursada Hasan Âli Yücel
Anadolu Lisesi 10uncu sınıf öğrencisi Begüm Özkan, karne
töreninde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün Gençliğe Hitabesini okudu
diye hakkında disiplin süreci başlamıştır. Okul
yönetimi, Atatürkün Gençliğe Hitabesini siyasi bir eylem olarak
nitelemiştir. Şiddetle kınıyorum. Gerici eğitime asla
izin vermeyeceğimizi buradan bildiriyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Özkan
5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
İsraille yapılan ve uluslararası hukuk açısından
örnek teşkil edecek anlaşmayla ülkemizin gücü ve itibarının
bir kez daha görüldüğüne ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
31 Mayıs 2010 tarihinde Gazzeye insani
yardım götüren Mavi Marmara gemisine yaptığı
saldırı neticesinde İsraille ilişkiler gerilmiştir.
Hükûmetimizin dik duruşu sayesinde İsrail, boyun eğmiş ve
anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. Yapılan
anlaşmayla uluslararası hukuki yaptırım olarak Türkiyeden
özür dileyecek, hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve
yaralananlara 20 milyon dolar tazminat ödenecek, ambargo kaldırılarak
Gazzenin elektrik ve su ihtiyacının karşılanma, santral ve
tesis inşa etme müsaadesi verilecek. Bu anlaşma sonucunda Filistin
meselesinde Türkiyenin garantör ülke olduğu kabul edilmiştir.
İsrailin bölgedeki egemenlik hakkı
sınırlandırılmış, uluslararası hukuk
açısından örnek teşkil edecek bu anlaşmayla ülkemizin gücü
ve itibarı bir kez daha görülmüştür.
BAŞKAN Sayın Tanal
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
muhtarların ve İstanbulun Şile ilçesinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, bakanlar eğer bizi dinlerlerse, mümkünse
milletvekilleri de izin verirse Hükûmetin icraatlarıyla ilgili birkaç
sorum var.
Muhtarlarımızın sosyal güvenlik
primleri devlet tarafından ödenmemektedir. Muhtarlarımız
seçildiği bölgedeki imar değişikliğiyle ilgili
toplantılarda öneri sunamamakta ve oy kullanamamaktadır.
Muhtarlarımızın görevleri bittikten sonra ruhsatlı silah
sorunları vardır. Muhtarlarımızın
makamlarının bulunduğu yerin kirası, elektrik bedeli,
telefon, sekreter sorunu vardır. Muhtarlarımıza verilen ödenek
maaşa dönüşmelidir. Asgari ücret altında ödenek verilmektedir,
verilen ücretler çok düşüktür ve mağdur durumdadırlar.
Aynı zamanda, İstanbul ili Şile
ilçemizin sağlık sorunu, hastane sorunu, ulaşım sorunu,
otopark sorunu vardır. Eğer yetkililer, Hükûmet yetkilileri buradaki
sohbeti bırakıp milletvekillerini dinlerlerse gerçekten...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) - ...Parlamentoya bir
saygınlık, itibar gelmiş olur, aksi takdirde, burası bir
kahveden öteye geçmemiş olacak.
Ben teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Atıcı...
7.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Başbakanın 1 Temmuz Cuma günü 10 bin tonluk
insani yardımın Mersin Limanından Filistine törenle
gönderileceği ifadelerine ve halkın, Gazze ablukasının
kalkmadığının, tam tersine tescillendiğinin
farkında olduğuna ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Başbakan, 1
Temmuz Cuma günü 10 bin tonluk insani yardımın Mersin
Limanından Filistine törenle gönderileceğini söyledi. Nereye
gidiyor bu yardım? Önce İsrailin Aşdod Limanına oradan
Filistine. Sayın Başbakan hani Gazzeye abluka kalkıyordu? Allah
aşkına biraz hicap duyun, bari tören yapmayın.
Halkımız, Gazzeye yardım yapılmasını gönülden
destekler, aklıyla dalga geçilmesine ise asla tahammül etmez.
Halkımız, İsrailin yazılı olarak Türkiyeden özür
dilemediğinin farkındadır. Halkımız, 20 milyon dolar
tazminat karşılığında İsrailin kendi askerini
kurtardığının ve kâra geçtiğinin
farkındadır. Halkımız, Gazze ablukasının
kalkmadığının tam tersine tescillendiğinin
farkındadır. Halkımız, Cumhurbaşkanının,
tükürdüğünü yalamak zorunda kaldığının farkındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Halkımıza bu
utancı yaşatmaya hakkınız yoktur. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Atıcı, lütfen
kelimelerimize daha dikkat edelim.
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Ne biçim konuşuyorsun
öyle!
AYTUĞ ATICI (Mersin) Gayet dikkat ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Cumhurbaşkanıyla
ilgili bu tür ağza alınmayacak hakaretleri kabul edemez bu Meclis,
biz de kabul edemeyiz kesinlikle.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Gayet dikkat ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen, istirham ediyorum.
ORHAN KIRCALI (Samsun) Ayıp ya, ayıp,
ayıp!
BAŞKAN İsraile özür diletmesinden bu
kadar mı rahatsız oluyorsunuz Sayın
Cumhurbaşkanının?
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Dilemedi ki.
BAŞKAN Bu kadar mı rahatsız
oluyorsunuz? Yakışır mı size bu, yakışır
mı?
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Ya, dilemedi ki,
dilemedi ki...
BAŞKAN Sayın Gürer...
8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğdede Kızılca deresine dökülen bir atıktan kaynaklanan
metan gazının kente yayılması sonucu yaşanan çevre
sorunuyla ilgili yetkilileri göreve çağırdığına
ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Niğde
ilinde iki gündür ciddi bir çevre sorunu yaşanmaktadır. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Her şeyden
rahatsızsınız.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Başkan
konuşayım mı, bekleyeyim mi?
BAŞKAN Konuşun siz efendim.
Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Gürer
konuşuyor.
Buyurun.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Niğde
ilinde iki gündür büyük bir çevre sorunu yaşanmaktadır. Dün
başlayan gaz, kenti sarmış, bunun sonucunda 71
yurttaşımız hastaneye başvurmuştur. Öncelikle onlara
geçmiş olsun dileklerinde bulunuyorum. Yetkililer, Kızılca
deresine dökülen bir atıktan kaynaklanan metan gazının kente
yayılması olarak olayı açıklamaktadır ancak
olayın çok boyutlu olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda, bir
an önce sorumluların bulunarak sorunun yurttaşların da tatmin
olacağı biçimde neticelendirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Niğdenin çevre sorunlarıyla ilgili bugüne kadar duyarsız
kalındı. Bir kentin tamamen yok olması mı gerekiyor? Bu
bağlamda, çevre sorunuyla ilgili Akkaya Barajı ve diğer
sorunları da ileriki günlerde Mecliste de dile getireceğiz. Yetkilileri
göreve çağırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İrgil
9.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, 27/6/2016
tarihinde Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
görüşülen tasarıya baskın bir önergeyle öğretmenler için
sözleşmeli, mülakata dayalı ve sekiz yıl mecburi hizmet içeren
bir hüküm getirildiğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, teşekkürler.
Arkadaşlar, yeni eğitim yasa
tasarısı paket torba yasa olarak Millî Eğitim Komisyonunda
görüşülmektedir şu anda da ve Komisyon yukarıda çalışmalarına
devam ediyor. Dün gece saat on ikide, tasarıda olmadığı
hâlde, baskın bir önergeyle öğretmenler için sözleşmeli,
mülakata dayalı ve sekiz yıl mecburi hizmet içeren bir tasarı getirdiler.
Arkadaşlar, biraz vicdanlı olan, biraz
öğretmenlerin dilinden, derdinden anlayan insanların bu tasarıya
karşı çıkması gerekir. Özellikle iktidar partisinin
öğretmen kökenli milletvekillerine ve annesi, babası öğretmen
olan milletvekillerine sesleniyorum: Lütfen bu tasarıya engel olunuz.
Sekiz yıl mecburi hizmet, üstelik sözleşmeli, üstelik mülakatla
Bu,
torpile yol açacak bir gelişmedir. Torpille atamaya, sözleşmeyle
atamaya karşı çıkınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
10.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, Toprak Mahsulleri Ofisinin
açıkladığı buğday alım fiyatı ve
yapılan alım miktarının çiftçiyle dalga geçmek
olduğuna ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün, Başbakan, Toprak Mahsulleri Ofisinin
buğday alım fiyatını geçen seneye göre 5 kuruş
artırarak 91 kuruş olarak açıkladı. Hasat, birçok yerde
çoktan bitti. Borcu olan yüzbinlerce çiftçimiz buğdayını 75-80
kuruş aralığında sattı. Başbakan Müdahale etmeyi
düşünmüyorduk, biraz fiyatlar düşünce müdahale ettik. diye övünerek
91 kuruşluk fiyatı açıkladı. Buğdayın maliyeti
105-110 kuruş aralığında değişiyor. Maliyetin
altında, alkışlar eşliğinde fiyat
açıklıyorsunuz. Bu fiyat ve yapılan alım miktarı
çiftçiyle dalga geçmektir. Geçen sene 3,5 milyon ton ürünü Toprak Mahsulleri
Ofisi satın almışken bu sene 250 bin ton buğday
almıştır. Paranız yok, buğdayı tüccara
aldırdınız, üreticiyi yine düşünmediniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ertem
11.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, Hatayda
nakliye sektörünün sorunlarına ilişkin açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Üç dönem Hatay Milletvekilliği yapmasına
rağmen Hatayın sorunlarını çok fazla bilmeyen Karasayara
bir soru soracaktım ama sanırım salondan ayrıldı.
Hataydaki tır filosu, İstanbuldaki
tır filosundan sonra Türkiyede 2nci sıradadır. Hatayda 8 bine
yakın uluslararası taşımacılık yapan tır
mevcuttur. Bunun yanında, 10 bine yakın şoför bulunmaktadır.
Son dört yılda, özellikle Suriye krizi nedeniyle nakliye sektörü, en
sıkıntılı günlerini yaşamaktadır. Binlerce
tır ovamızda boş yatmaktadır. Birçok firma iflasın
eşiğine gelmiştir. Bu duruma acil bir çözüm bulunmak
zorundadır. Şoför arkadaşlarımızın,
borçlarını nasıl ödeyecekleri belli değildir. Bitme
noktasına gelen nakliye sektörüne acil destek bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
12.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin,
İzmitin düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl
dönümüne ve bu nedenle istemiş olduğu gündem dışı söz
talebini yerine getirmeyen Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydını kınadığına ilişkin
açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum.
Bugün İzmitimizin düşman işgalinden
kurtuluşunun 95inci yıl dönümünü kutlamanın haklı gururunu
yaşıyoruz.
Aziz milletimiz, düşman botunun
çiğnediği her vatan toprağında verdiği haklı
mücadele sonucu, Anadolunun işgal edilemeyeceğini 28 Haziran günü
tüm dünyaya duyurmuş oldu. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak
üzere, Kara Fatma, İpsiz Recep ve Yahya Kaptan gibi nice vatan
evlatlarını minnet ve rahmetle anıyoruz.
Ayrıca, Sayın Başkan, geçen hafta
özellikle bugünün hassasiyetine istinaden sizi şahsi telefonunuzdan
aradım ve gündem dışı söz istedim. Size
ulaşamadığım gibi, danışmanınızla bu
konuda özellikle ricamı ilettim ama bize göstermediğiniz hassasiyeti
kendi grubunuza fazlasıyla gösterdiniz ve bugün, Kocaeli milletvekiline,
kendi bölge vekilinize aynı konuda söz verdiniz. Ben bu konuda, her
zamanki taraflı davranışınızdan dolayı sizi
kınıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
Bir defa, bu söyleminiz doğru değil. Ben
eşit bir şekilde
Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekili sayısı, sizin milletvekili sayısının en
az 2 katından fazla olmasına rağmen Adalet ve Kalkınma
Partisi ile CHPye eşit oranda gündem dışı söz veriyorum.
Asıl haksızlık, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
yaptığım haksızlıktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Olur mu
öyle şey? İç Tüzük var, İç Tüzük! Sayın Başkan,
İç Tüzüke göre
BAŞKAN Sadece ben değil, bütün Meclis
başkan vekilleri bunu yapıyor.
Bir defa, sözünüzü söylerken nereye gittiğini
Ben geçen hafta burada değildim. Bundan özür diliyorum, gerçekten,
aramışsanız eğer dönmemişsem geçen hafta burada
değildim ama bakın, üç tane gündem dışı var,
dağıtıyorum; bir AK PARTİye, bir CHPye her zaman
veriyorum. Kalkıp da bu şekilde
Kaldı ki sizin
arkadaşlarınızdan da arayan çok var, Cumhuriyet Halk
Partisinden. Hakikaten, en çok gündem dışı talebi bulunan siyasi
parti grubu ama eşit oranda vereceğiz, size vermedik, bir başka
arkadaşınıza verdik, Serkan Topala verdik. Yani, hepiniz
aynı grubun mensubusunuz. Dolayısıyla, hepinize aynı anda,
aynı gün, aynı hafta verebilecek imkânım olsa yine
vereceğim ama öyle bir imkân mümkün değil. Dolayısıyla,
ulaşamadığınız için özür diliyorum. Yani, benim
dönmüş olmam lazımdı ama iletişimde bir kopukluk
olmuş, geçen hafta burada değildim. Ama öbür türlü,
haksızlık yok. Haksızlık varsa, gündem
dışılarda en büyük haksızlığı Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna yapıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
arkadaşlarımız, söz aldıkları konularda ülkenin önemli
konularını gündeme taşıyarak özellikle, Hükûmetin,
iktidarın bilgisine sunmayı amaçlıyorlar. Ama şu tabloda da
gördüğünüz gibi, Hükûmet sıralarında oturan sayın bakanlar,
saatlerden beri, sanki birbirlerini hiç görmemişçesine konuşma
yaparak arkadaşlarımızın ne söylediklerini dahi
dinlemiyorlar. Bu, gerçekten
Söz bulamıyorum şu anda, bir söz
söyleyeceğim ama o sözün de maksadını aşmasını
istemiyorum. Sayın bakanların, iktidarın temsilcilerinin Meclis
Genel Kuruluna saygılı olmalarını beklediğimi ifade
ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Yalnız, gündem dışılarda ve
İç Tüzük 60a göre konuşmalarda İç Tüzük, Hükûmetin temsilini
aramıyor. Ama tabii ki burada olan Hükûmet sözcülerinin de burada
LEVENT GÖK (Ankara) Herhâlde dinlemek
durumundalar.
BAŞKAN Muhakkak doğru. Sadece Hükûmet
sözcüleri için değil, tüm milletvekillerinin, bir sayın milletvekili
konuşurken muhakkak ki gerekli ortamı sağlaması lazım.
Ama Hükûmetin temsilini İç Tüzük aramıyor, bunu da özellikle
belirtmek istiyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
önemli konular söyleniyor burada. Yani, karşılıklı
saygıyı, nezaketi korumak gerekiyor.
BAŞKAN Bu, burada bulunan herkes için geçerli
olan bir şey, doğrudur.
LEVENT GÖK (Ankara) Bunu saygın bir
şekilde ifade etmeyi bir görev saydığımı tekrar
belirtiyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğan, buyurun.
13.- İzmir Milletvekili Müslüm
Doğanın, yerelin görüşünü almadan ve bir ihtiyaç hasıl
olmadan bazı ilçelerin il yapılması konusunun gündeme
getirilmesini doğru bulmadığına ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, basında çıkan haberlerde, bazı ilçelerin il
yapılması konusunda çalışmalar olduğu ve yakında
bu konuda yasa teklifinin Meclis Genel Kuruluna getirileceği bilgisi yer
almaktadır. Geçmişte Şırnak da il
yapılmıştı, sorunun ulaştığı düzey ortadadır.
Bu nedenle, yerelin görüşünü almadan, öyle bir ihtiyaç hasıl olmadan
Hükûmetin bu konuyu gündeme getirmesini doğru bulmuyoruz, takdirlerine
sunuyoruz tekrar.
BAŞKAN Sayın Emir
14.- Ankara Milletvekili Murat Emirin, müftülere de
nikâh kıyma yetkisi verilmesi konusunun
tartışılmasının bile yersiz ve gereksiz olduğuna
ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çökmüş dış politikasını
onarmaya gayret eden AKP Hükûmeti, İsraille anlaşabilmek için her
türlü tavizi verdiği bu süreçte ve Rusyadan özür dilediği
sıralarda, gündemi örtebilmek adına, her zaman yaptığı
gibi, halkımızın dinsel duygularını istismar etmek
amacıyla müftülere de nikâh kıyma yetkisini vereceğini söyledi.
Bunun tartışılması bile yersiz ve gereksizdir çünkü hepimiz
biliyoruz ki şu ana kadar nikâh memurlarının nikâh
kıymasıyla ilgili bir sorun elbette yoktur ve
insanlarımızın dinî nikâh kıymasının da önünde
bir engel olmadığına göre bu tartışmanın yersiz,
gereksiz ve İsrail önünde diz çökmenin bir sancısını
gidermek amacıyla yapıldığını ifade etmek
istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bozkurt
15.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun,
Yarbay Mehmet Alkan hakkında, 11 Mayısta Osmaniyede şehit
aileleriyle yaptığı bir sohbette söylediği sözler nedeniyle
siyasi faaliyette bulunmak suçlamasıyla idari ve adli soruşturma
başlatıldığına ilişkin açıklaması
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şehit kardeşi Yüzbaşı Ali
Alkanın cenazesinde söylediği sözler nedeniyle uyarı cezası
alan Yarbay Mehmet Alkanın 11 Mayısta Osmaniyede şehit
aileleriyle yaptığı bir sohbette söylediği sözler nedeniyle
şimdi de siyasi faaliyette bulunmak suçlamasıyla kesin ihraç
istemiyle hakkında idari ve adli soruşturma
başlatıldığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Yarın, 29 Haziranda bu duruşma veya görüşme yapılacak.
Bütün askerlerin, bütün Silahlı Kuvvetler
mensuplarının nikâhlarda şahitlik yapmasını beklemek
ya da kimi üst düzey yargı mensupları gibi çay toplama
şovlarına katılmasını beklemek doğru değil.
Bırakın da kimi Silahlı Kuvvetler mensupları da sebep
olduğunuz şehadet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son olarak Sayın İlgezdi
16.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, Bursada karne töreninde Atatürkün Gençliğe Hitabesini
okuyan 3 lise öğrencisi hakkında disiplin soruşturması
açılmasına ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bursada karne töreninde Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürkün Gençliğe Hitabesini okuyan 3 lise öğrencisi hakkında
disiplin soruşturması açılması basına
yansıdı. Bu soruşturma ilk değil. 4+4+4 sistemiyle
eğitimi gericileştiren anlayış, Türkiye'nin dört bir
tarafında liseli gençlerin isyan etmesine neden olmaktadır. Gençler,
sisteme karşı isyanlarını Atatürkün Gençliğe
Hitabesiyle dile getirmektedirler. Gençliğe Hitabenin okunmasına
engel olmak isteyen okul müdürlerinin töreni yarıda keserek liselileri okuldan
atmakla tehdit ettikleri bilinen bir gerçektir. Bizler bu gençlerin
yanında olarak laik eğitimden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha
haykırıyoruz.
Buradan Millî Eğitim Bakanına soruyorum:
Cumhuriyet Türkiyesinde Atatürkün Gençliğe Hitabesini okumak neden ve
ne zamandan beri suç olmuştur? Bu 3 öğrenciyle ilgili müdürlere,
işlem başlatma talimatını kimler vermiştir?
Öğrencileri okuldan atmakla tehdit eden müdürler kimlerdir ve bu müdürler
hakkında başlatılan soruşturma var mıdır?
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi grup başkan vekillerimizden sisteme
giren arkadaşlarımız var.
Sayın Akçay, iki dakika süreyle lütfen
toparlayın meramınızı.
Buyurun.
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Hükûmetin ilkesiz, tutarsız, pusulasız, maceracı, hayalci ve
kendi kendine gelin güvey olan bir dış politika
anlayışı izlediğine ve bu yanlış politikalardan
derhâl uzaklaşmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dış politikada hızlı
gelişmelerin olduğu bir gündem içerisindeyiz. Cumhurbaşkanı
Sayın Erdoğanın 2 Ocak 2016da, Suudi Arabistan dönüşü
uçakta İsraile ihtiyacımız var. açıklamasından
beş buçuk ay sonra, Sözcü Sayın Ömer Çelikin 20 Aralık
2015teki Kuşkusuz İsrail devleti, İsrail halkı
Türkiyenin dostudur. açıklamasından altı ay sonra, 23 Haziran
2015te Dışişleri Müsteşarı Sinirlioğlunun
Romada İsraille gizli görüşmeler yürüttüğünün ortaya
çıkmasından bir yıl sonra İsraille anlaşma
imzalandı. Böylece, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, bizim
için yabancı olmayan ve pek
şaşırmadığımız bir tutumla, terörist ilan
ettikleriyle önce müzakere sonra anlaşma yapmıştır. Dünkü
gelişmeler İsraille sınırlı kalmadı,
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Rusyaya da bir özür mektubu
gönderdi. Rusyayla da bir yumuşama dönemi başlatmak için harekete
geçilmiş görünüyor ve bu krizde de nereden nereye geldiğimiz
malumlarıdır.
Yine, 26 Kasım 2015te, Rusyadan özür
dilemeyeceklerini ve özür dilemesi gerekenin hava sahamızı ihlal
edenler olduğunu söyleyen açıklamasından yedi ay sonra, yine Rus
uçağı için Bugün olsa yine düşürürüz. açıklamasından
yedi ay sonra ve 7 Ağustos 2015te Boynunu büken, gündemi belirlenen,
özür dileyen Türkiye artık geride kaldı. ifadelerini kullanmasından
on bir ay sonra Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusyadan özür
dilemiştir. Gözden uzak tutmayalım, dün Sayın Başbakan da
bir televizyonda yaptığı açıklamada Mısırla
ilişkilere dair sıcak mesajlar vermişti. Hani şu darbeci
diye nitelendirdikleri Sisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) ...için bu mesajlar
veriliyor. Bu gelişmeleri nitelendirebilecek tek kavram,
tornistandır. Tornistan, malum bir deniz taşıtının
geri geri giderek dönüş yapmasıdır. Bir sonraki dönüş manevrası
ne olacak?
Esadla da bir Avrupa başkentinde
görüşmeler yapılır mı ya da bir özür mektubu da ona
yazılır mı? Belki Esad ailesi yine tatile davet edilir, birlikte
yat turu yapılır; olmaz olmaz deme, olmaz, olmaz demişler.
Bunlar, ilkesiz, tutarsız, pusulasız, maceracı, hayalci ve kendi
kendine gelin güvey olan bir dış politika
anlayışının tezahürüdür. Hükûmeti bu yanlış
politikalardan derhâl uzaklaşmaya davet ediyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken
18.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, AKP Hükûmetinin İsrail devletiyle dış siyasette
iflası belgeleyen bir anlaşmanın altına imza
attığına, dış politikada yapılan yanlışlıklarla
ilgili verdikleri araştırma önergesine destek verilmesini
umduğuna ve Licede gerçekleştirilen operasyonlar sırasında
yaşanan duruma ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, İsrailin zulmü
karşısında Filistinin mazlum halkının yanında
olduğunu her daim iddia eden AKP Hükûmeti, İsrail devleti ile
dış siyasette iflas ve mazlumun yüzüstü bırakılması
tarihine yazılacak olan bir anlaşmanın altına bugün
itibarıyla imza atmıştır. Bölgesel güç olduğunu iddia
eden AKP, 9 yurttaşımızın katledildiği Mavi Marmara
olayında öne sürdüğü 3 şarttan da vazgeçmek suretiyle
dış politikadaki iflas bayrağını Orta Doğu ve
İslam coğrafyasının ortasına dikmiştir.
Erdoğan bir
(x) da
özellikle bu anlaşmayla beraber kendisini asrın önderi olarak ilan
etmeye çalışan siyaset trollerine çekmiş, dış
politika, iflasa, maalesef palyatif ve ilkesiz birtakım çözümlere terk
edilmiştir.
Biz, başından beri AKPnin dış
politikada büyük yanlışlar yaptığını ve bu
yanlışlardan geri dönülmediği sürece de Türkiyeyi küçük
düşürecek bu tarz süreçlerin önümüze geleceğini hep ifade ediyorduk.
Nitekim, bugün gelinen aşama, İsraille olan ilişkiler,
Rusyayla olan ilişkiler, Mısırla olan ilişkilerde gelinen
aşama, Halkların Demokratik Partisinin ortaya koymuş olduğu
uyarıların ne kadar önemli olduğunu, bu Mecliste yapılan
uyarılara bu ülkeyi yöneten Hükûmetin sırtını dönme gibi
bir lükse sahip olmadığını bir kez daha ortaya
koymuştur.
Bugün bu anlamda bir araştırma önergesi de
indireceğiz dış politikada yapılan yanlışlarla
ilgili. Umarım, iktidar partisi milletvekilleri, her zaman yaptıkları
gibi ön yargılarla bu önergeyi reddetmek yerine, Meclisin bu dış
politikada içine girilen kötü durumla ilgili çıkışı
sağlamak üzere destekleyecekleri bir tutum ortaya koyarlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Diğer taraftan dış politikadaki temel yanlışı,
hep içeride ve dışarıda yanlış Kürt politikası ve
bu politikanın getirmiş olduğu içeride savaş,
dışarıda savaş anlayışının
olduğunu ifade etmiştik. AKP Hükûmeti, Kürt karşıtı
politikadan ve içeride ve dışarıda savaşı önceleyen bu
yaklaşımlardan vazgeçmediği sürece bunları toparlama
şansına sahip olmayacaktır. Bu temelde içeride özellikle Lice, Kulp,
Hani, Hazro, Bingöl, Silvan kırsalında on binlerce askerin
katılmış olduğu operasyonlar da AKPnin çöktürme
planının hâlâ pervasız bir şekilde devrede olduğunu
ortaya koyuyor. Licede başlatılan operasyonlarda ormanlar
yakılmakta, köyler boşaltılmakta, hastaneye acil gitmesi gereken
çocukların hastaneye gidişi engellenmekte, temel ihtiyaç maddelerine
bile oradaki halkın ulaşması bir şekilde engellenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bugün
Liceye milletvekillerimiz, sayısız yapmış olduğumuz
telefon görüşmelerinden sonra ancak gidebildiler, önerge üzerinde bu
konulara da değineceğiz.
Bu uygulamalardan vazgeçilmesi, içeride ve
dışarıda barışı önceleyen politikalara geri
dönülmesi gerektiği çağrısını bir kez daha yinelemek
istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök
19.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, birkaç gündür
yaşanan gelişmelerin, iktidarın uyguladığı
dış politikanın ne denli yanlış boyutlarda
sürdürüldüğünü ve Türkiyeye ne kadar ağır maliyetler
getirdiğini gösterdiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, birkaç gündür
yaşadığımız gelişmeler, iktidarın
uyguladığı dış politikanın ne denli
yanlış boyutlarda sürdürüldüğünü ve Türkiyeye ne kadar ağır
maliyetler getirdiğini bir kez daha göstermiştir. İktidar
partisi, daha önceki gelişmelerde ifade ettiği tüm sözlerinden,
iddialarından vazgeçmiştir ve bunlar yapılırken de
-geçmişte yapıldığı zamanda ve şimdi
yapıldığı zamanda da- iç politikada ve Türkiyenin içinde
de çok önemli sonuçlar doğuracak nitelik kazanmıştır. Türkiye
eğer bugün turizmde bir çöküş yaşıyorsa bu, Türk
dış politikasında uğranılan
başarısızlıktan kaynaklanmaktadır.
Bunlar etraflıca bugünlerde
tartışılacaktır, değerlendirilecektir ancak ben iki
hususu gündeme getirmek istiyorum. Birincisi Rusya Devlet Başkanı
Putine verildiği ifade edilen mektubun ve ikincisi de İsrail
Başbakanı Netanyahunun Türkiyeye yazdığı mektubun
kamuoyuyla acilen paylaşılması gerekmektedir. Bu konuda bütün
tartışmaların dışına çıkacak şekilde ve
berrak bir şekilde kamuoyunun yazılan ve Türkiyeye gönderilen
mektuplar konusunda derhâl bilgi sahibi olması, bu konuda verilen
ifadelerin, Türkiye adına verilen ifadelerin hangi önermeleri
içerdiği, hangi belirgin özellikleri taşıdığı konusunda
Türkiye kamuoyunun acilen bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan bu
iki mektubun da süratle açıklanmasını beklediğimizi ifade
ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Muş
20.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İsraille yapılan anlaşmanın Türkiyenin şimdiye kadar
uygulamış olduğu dirayetli dış politikasını
ortaya koyduğuna, her zaman Filistin halkının yanında
olunacağına, AK PARTİnin terörle kararlı mücadelesinin
aynı şekilde devam edeceğine ve hiç kimsenin etnisite üzerinden
bir dil geliştirerek farklı bir algı oluşturmaya yeltenmemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye ve İsrail
arasındaki anlaşma imzalanmıştır. Türkiyenin öne
sürdüğü şartlar İsrail tarafından yerine getirilmiştir
ve Türkiye bu anlamda şimdiye kadar uygulamış olduğu
dirayetli dış politikasını burada da ortaya koymuştur.
Dün Filistin halkının yanındaydık, bugün de Filistin
halkının yanındayız ve bundan sonraki süreçte de Filistin
halkının yanında her zaman olacağız. Biz, hiçbir zaman
Filistin halkını yalnız bırakan bir iktidar olmadık.
Filistin halkının yaşadıklarını dahi ifade
edemeyen, ağzına alamayanlar, bize bu konuda hiçbir şey
söyleyemezler.
AK PARTİnin terörle kararlı bir
mücadelesi vardır ve bu terörle kararlı mücadelemiz aynı
şekilde devam edecektir ve örgütün hem lojistik anlamındaki bütün
altyapısı, kırsalda, Kulpta, Licede, Şenyayla
kırsalında, oradaki lojistik merkezlerinden tutun da o
kırsallarda ekip, uyuşturucunun hammaddesi olarak
kullandığı alanlar tahrip edilmektedir, imha edilmektedir
Silahlı Kuvvetler tarafından ve örgütün finans kaynakları
çökertilmektedir. Bunun bir kere altını iyi çizmemiz lazım. Hem
lojistik altyapısı hem manevra kabiliyeti hem de finansal kaynak
olarak bu alanlarda ekip, bunların hasadını yapma zamanı
yaklaştığı için Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından
temizlenmektedir ve Şenyayla, burada önemli bir yerdir. Örgüt burayı
kendisinin bir merkezi gibi kullanmak istemektedir ve burası da tahrip
edilip bu örgütün kullanımından çıkartılacaktır.
İmha edilen, ormanlar değildir imha edilen, milletimizi, gençlerimizi
zehirleyen uyuşturucunun hammaddesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın siz de lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - O açıdan
bunun iyi bilinmesi lazım ki farklı bir bilgi kirliliğine sebep
olmasın. Bu operasyonlar çok daha kararlı, artarak devam edecektir ve
terör örgütünü Türkiyenin gündeminden çıkartacağız. Türkiye
Cumhuriyeti 78 milyondur ve Türkiyenin bütün vatandaşları eşit
haklara sahiptirler. Bu açıdan herhangi bir ayrımcılık asla
şimdiye kadar söz konusu olmamıştır. Fakat sürekli bir
etnisite üzerinden bir dil geliştirilmeye
çalıştırılıp sanki bir şey varmış gibi
bu açıdan farklı bir algı oluşturmaya kimse de yeltenmesin
diyor, Genel Kurulu selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Genel görüşme açılmasına ilişkin
bir, Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki
adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Genel Görüşme Önergeleri
1.- MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, başta 13 Mayıs 2014'teki Soma maden faciası olmak
üzere maden kazalarının araştırılması ile iş
sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin
görüşülmesi ve 24'üncü Dönemde bu amaçla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun tespit ve önerilerinin
değerlendirilmesi amacıyla genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/5)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa'nın Soma
ilçesindeki Eynez kömür madeni ocağında meydana gelen facia
neticesinde 301 maden işçimiz feci şekilde hayatını
yitirmiş, 486 işçimiz yaralanmıştır. Bu kaza ile anne
ve babalar evlatlarını, kadınlar eşlerini, çocuklar
babalarını yitirmiştir.
Soma maden faciası, Türkiye'de madencilik
faaliyetleri ile iş sağlığı ve iş güvenliği
konularına dair bir kamuoyu oluşmasına da vesile olmuştur.
Madenlerde işçilerin iş güvenliğinin
ve işçi sağlığının hiçe sayılarak düşük
ücret ve uzun mesai saatleriyle çalıştırılması,
sektörel bir konu olmanın ötesinde bir anlam arz eder olmuştur.
Özelleştirme, taşeronlaştırma,
redevans ve dayıbaşılık gibi uygulamalar ile yeterli
iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması ve bilhassa denetimin
etkin yapılmaması iş kazalarının artmasına neden
olduğuna dair toplumsal bir bilinç oluşmuştur.
Türkiye'yi iş kazalarında Avrupa'da
1'inci, dünyada 3'üncü sıraya ve yine dünyada ölümlü maden kazlarında
1'inci sıraya yerleştiren bu tablonun değiştirilmesi büyük
önem arz eder hâle gelmiştir.
Türkiye
ve dünya kamuoyunda derin bir infial uyandıran 13 Mayıs Soma
faciası olayı ülkemizdeki madencilik faaliyetlerinin ciddi olarak
sorgulanmasını gerektirmiştir. Bu doğrultuda 13
Mayıstaki Soma maden faciası sonrasında gerek 13 Mayıs
faciasının gerekse de diğer maden kazalarının
araştırılması ve iş sağlığı ve
iş güvenliği için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla 21/5/2014 tarihinde "Manisanın Soma İlçesinde,
Başta 13 Mayıs 2014 Tarihinde Olmak Üzere Meydana Gelen Maden Kazalarının
Araştırılarak Bu Sektörde Alınması Gereken
İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu" kurulmuştur. 4/6/2014 tarihinde
çalışmalarına başlayan Komisyonun Raporu 680 sıra
sayısıyla 30/1/2015 tarihinde
dağıtılmıştır. Raporun
dağıtılmasını takiben Genel Kurul
çalışmalarının sona erdiği 4/4/2015 tarihine kadar
komisyon raporunun Genel Kurul görüşmeleri yapılamamıştır.
Komisyon
raporu madencilik ve iş sağlığı ve iş
güvenliği alanlarındaki bazı temel noksanlıklara
rağmen raporda yer alan bilgi ve belgeler, ilgililerin ifade
tutanakları ciddi bir birikimi yansıtmaktadır. Bu anlamda
komisyon raporu, başta Hükûmet olmak üzere bütün ilgili kurum ve
kuruluşların, şirketlerin, yöneticilerin,
çalışanların, basın-yayın
kuruluşlarının, meslek odalarının, sendikaların
ve üniversitelerin titizlikle incelemesi gereken bir muhteviyat
sunmaktadır. Komisyon çalışması önemli tespitler sunmakta
ve bakış açıları getirmektedir. Burada önemli olan ilgili
ve sorumlu kişi, kurum ve kuruluşların çalışmayı
değerlendirerek gereğini yapmalarıdır, önemli olan
uygulamadır. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ortaya
konan araştırma komisyonu raporları, KİT Komisyonu
raporları, Devlet Denetleme Kurulu raporu gibi bu rapor da rafa
kaldırılırsa bütün emekler boşa gidecek ve önemli bir bilgi
birikimi kamu kurumlarından özel sektör şirketlerine kadar bir bütün
olarak sektöre aktarılamayacaktır.
Bu
nedenle, başta 13 Mayıs 2014'teki Soma maden faciası olmak üzere
maden kazalarının araştırılması ile iş
sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin
görüşülmesi ve Genel Kurulda görüşülemeyen 24'üncü Dönem
Manisanın Soma İlçesinde, Başta 13 Mayıs 2014 Tarihinde
Olmak Üzere Meydana Gelen Maden Kazalarının
Araştırılarak Bu Sektörde Alınması Gereken
İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun tespit ve önerilerinin
değerlendirilmesi, çözüm önerilerinin tartışılması ve
yol göstermesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci maddesi ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 101, 102 ve 103üncü maddeleri
gereğince Meclis genel görüşmesi açılmasını Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural Erkan
Akçay
İzmir Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili MHP
Grup Başkan Vekili
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin, Türkiyede derin devlet
yapılanmasının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/247)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Derin devlet
yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu
yaşadığı coğrafyalardaki güncel
uzantılarının deşifre edilmesi, açığa
çıkarılması ve toplum ile hukuk önünde yargılanması
amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel İdris
Baluken
Diyarbakır Diyarbakır
HDP
Grubu Başkan Vekili HDP
Grubu Başkan Vekili
Gerekçe:
Türkiye'de derin devlet
tartışmaları on yıllardır süregelen tartışma
konusu konumundadır. Özellikle Kürt sorununun çözümsüzlüğünden
kaynaklı gelişen çatışmalı süreçte derin devletin Kürtlerin
yoğun olarak yaşadıkları bölgede faaliyet gösterdiği,
bu faaliyetlerinde insanlık dışı uygulamalara imza
attığı da bilinen bir gerçektir.
Son dönemlerde tekrardan alevlenen
derin devlet tartışmaları, geçmişe ait bir hesaplaşma
olarak algılatılmak istenmektedir. Oysa Kürtler dün olduğu gibi bugün
de derin devlet ve uzantılarıyla karşı karşıya
bulunmakta, her türlü acıyı yaşamaktadırlar. İçindeki
derin yapılanmayla mücadele eden devletler pratiğinde derin devleti
açığa çıkarmanın en sağlam yolunun bu derin
yapılanmaların üzerine gidip, derin devlet
yapılanmalarını var eden resmî ideolojiyi de
değiştirip bir hesaplaşma, yüzleşme süreci
yaşanmasıdır.
1990'lara atıfla
tartışılan derin devlet yapılanması pratiğinin
bölge insanına dayattığı olaylar kaba hatlarıyla toplu
mezarlar, faili meçhuller, yerinden edilmeler ve resmî ideolojinin yok
saydığı Kürt kimliğinin sahiplenilmesinin ölüm sebebi
sayılmasıydı. Türkiye demokrasisi açısından derin
devletle yüzleşildiği iddia edilmesine rağmen bu durum Kürtler
açısından iddia bile edilemez. Şöyle ki; o dönem var olan derin
devlet uygulamaları günümüzde de bölgede uygulanmaktadır. Bölgede var
olan toplu mezarlar açığa çıkarılmamış ve bu
konuda ciddi bir adım atılmamıştır. Faili meçhuller
eskiden devlet görevlilerinin kontra örgütlenmeleri tarafından
gerçekleştirilirken bugün kontralara ihtiyaç duyulmadan kamu görevlileri
tarafından insanlar sokak ortasında vurulmakta, öldüren kamu
görevlileriyle ilgili ciddi bir yasal işlem gerçekleşmemektedir. Yine
siyasi bir sorunun güvenlik konseptine devredilmesi sonucu ilçe ve merkezleri
hızla boşalmaktadır. Velhasıl, Kürtler için 1924'ten beri
devlet-derin devlet ikileminde değişen herhangi bir şey yoktur.
1924 ve 1938 arası tenkil harekâtları, 1990'larda köy
boşaltmalara sebep olurken 2015 itibarıyla temizlik operasyonları
adı altında paramiliter esedullah timleri devreye konmuştur.
Hepsinden önemlisi ve belki de bu tarz
uygulamalara kaynak oluşturan resmî ideolojinin tekçi/ötekileştirici
anlayışının değiştirilmemesi günümüzde derin
devlet tarafından uygulanan politikaların kendi politik
meşruiyetine de zemin hazırlamaktadır. İktidar partisine
mensup siyasilerin kullandığı her
ayrıştırıcı dil, derin yapıları harekete
geçirmekte ve Kürtlere yönelik şiddet dalgası büyümektedir.
Derin devletin, derinliğe ihtiyaç
duymadan Kürtlere insanlık dışı uygulamaları dayatmaya
devam ettiği Kürt kamuoyunda son dönemlerde rağbet gören bir
kanıdır. Bu kanının siyasal ve toplumsal alana
yansıması da birlikte yaşam açısından
değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Yaşanan acıların
katmerleşmesi halklar arasındaki güveni, halklar arasındaki
güvenin zedelenmesi de birlikte yaşamın sağlanmasını
ciddi ölçüde etkilemektedir. Tüm Türkiye kamuoyunun en yüksek temsil
organı olan TBMM'nin derin devlet-devlet uygulamalarını masaya
yatırması, var olan resmî ideoloji
çarpıklığını ortaya çıkarması, birlikte
yaşam isteklerini bitirmek üzere olan tehlikelerin önüne geçmesi
amacıyla bir Meclis araştırması talep ediyoruz.
2.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya ve 21
milletvekilinin, taşeron işçi, 4/Cli personel, geçici işçi,
geçici personel ve sözleşmeli personelin sorularının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/248)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde birçok kamu kurum
ve kuruluşunda çalışmakta olan taşeron işçi, 4/C'li
personel, geçici işçi, geçici personel ve sözleşmeli personelin
kadroya geçirilmeleri, gerekli haklarının sağlanması ve
sorunlarının araştırılarak kalıcı çözümler
sağlanması amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini saygılarımızla arz ederiz. 29/12/2015
1) Atila Kaya (İstanbul)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
4) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
5) İsmet Büyükataman (Bursa)
6) Celal Adan (İstanbul)
7) Ümit Özdağ (Gaziantep)
8) Kadir Koçdemir (Bursa)
9) Seyfettin Yılmaz (Adana)
10) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
11) Deniz Depboylu (Aydın)
12) Arzu Erdem (İstanbul)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Baki Şimşek (Mersin)
15) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
16) Mustafa Mit (Ankara)
17) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
18) Zihni Açba (Sakarya)
19) Şefkat Çetin (Ankara)
20) Erkan Haberal (Ankara)
21) Mevlüt Karakaya (Adana)
22) Ekmeleddin Mehmet
İhsanoğlu (İstanbul)
Gerekçe:
Ülkemizde birçok kamu kurum
ve kuruluşlarında taşeron işçi, 4/Cli personel, geçici
işçi, geçici personel ve sözleşmeli personel
çalışmaktadır. Devlet Personel
Başkanlığının Kasım 2015 verilerine göre kamuda
218.529 geçici işçi, geçici personel ve sözleşmeli personel ile
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
verilerine göre 585.788 taşeron işçi bulunmaktadır.
Ülkemizde kamu hizmetlerinin
önemli bir bölümü taşeron şirketlere gördürülmektedir.
2003 yılında AKP
hükûmetlerinin ilk günlerinde "hizmet alımı"
kavramıyla yasalaştırılan taşeronluk sistemi ilk
günden bugüne Türk ekonomisinin ve Türk sosyal güvenlik sisteminin aleyhine
işlemektedir. Taşeronluk sistemiyle özel sektöre devredilen kamu
hizmetlerinde niteliğin düşmesiyle birlikte
çalışanların iş güvenliği ve sosyal güvenlik
hakları da büyük zarara uğramaktadır.
AKP iktidarıyla başlayan taşeron
sistemi kamuoyunda bir "emek sömürüsü" olarak algılanır
hâle gelmiştir. Bu sistem ucuz işçilik ve taşeron yandaş
firmalara kaynak aktarmanın bir aracı olarak görülmekte ve kamu
yönetiminde rasyonellik ilkesinden uzaklaştığı
algısının oluşmasına sebep olmaktadır.
Hâlihazırda kamuda 585.788 taşeron işçi şirketlerde -alt
işverende- çalışmakta, taşeron şirketlerde
çalışan işçilerin her geçen gün problemleri artmaktadır.
Bunlardan bazılarını şu
şekilde sıralayabiliriz: İşçilerin ücretlerini tam ve
düzenli alamaması; kamu makamlarının, alt işverene
verdiği belirli işler dışında, alt işverenin
işçisinin ücretini ödeyip ödemediğini kontrol etme yükümlülüğü
bulunmaması; alt işveren yanında çalışan işçi
sık işveren değişikliği nedeniyle yıllık
ücretli izne hak kazanamıyor olması; alt işverenler ekonomik
açıdan zayıf olmaları nedeniyle iş
sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin
alınmasını asıl işverenden bekliyor, iş
kazası ve meslek hastalıklarının oluşmasını
önleyici tedbirlere ve eğitimlere gereken önemi vermemesi; alt
işverenlik uygulaması kapsamında çalışan
işçilerin örgütlenmeleri ve kendi işverenleriyle toplu iş
sözleşmesi akdetmeleri önünde yasal hiçbir engel olmamasına karşın
alt işverenlik uygulaması yapısı gereği örgütlenmeyi
ve toplu iş sözleşmesinden yararlanmayı
imkânsızlaştırması; bir yıldan az sürelerle
sözleşme yapılması ve bir yıllık kıdem
şartı sağlansa dahi kıdem tazminatları alt
işveren tarafından ödenmemesi sonucunda, işçilerin kıdem
tazminatlarını ya hiç alamıyor ya da uzun yargı
süreçleriyle alabiliyor olması; işçilerin asıl işverenin
emir ve talimatları doğrultusunda
çalıştırılması; işten çıkış
bildirgelerine göre, kıdem tazminatına hak kazanabilecek şekilde
işten çıkan ya da çıkarılan işçilerin
oranının yüzde 10 civarında olması.
Bu sorunlar, aynı zamanda, ilgili Bakanlık
tarafından "alt işverenlik, geçici iş ilişkisi ve
uzaktan çalışma" konusunda hazırlanan raporda da
belirtilmiştir.
Ayrıca, 657 sayılı Kanunun 4üncü
maddesinin (c) fıkrasında çalışanlar aynı işi
yapan sözleşmeli veya kadrolu çalışanlara göre çok daha
düşük ücret almaktadır. Bu kapsamdaki personel aile, çocuk
yardımı, fazla çalışma, üretimi teşvik primi, ek ödeme
gibi mali ve sosyal haklardan yararlandırılmamaktadır. Bu durum,
iç hukuk kuralı olarak benimsenen "eşit işe eşit
ücret" ilkesine açıkça aykırıdır.
Bunlarla birlikte, mevsimlik işçi diye
adlandırdığımız geçici işçiler, yılda en
fazla beş ay yirmi dokuz gün çalıştırılmakta, kadro
almamaları için yüz yetmiş dokuzuncu gün çıkışları
verilmektedir. Yılda on iki ay çalışan ücretlilerin geçinmekte
zorlandığı ülkemizde geçici statüde en fazla beş ay yirmi
dokuz gün çalışan işçilerin geçinmeleri mümkün değildir.
Gelecek kaygısıyla çalışan geçici işçiler çoluk
çocuklarının rızkından ve geleceklerinden endişelidir.
Yılda beş ay yirmi dokuz gün sigortalı olan mevsimlik
işçilerimiz sosyal güvence anlamında büyük sorunlar
yaşamaktadır.
Anayasamızın çalışma hak ve
ödevine ilişkin 49uncu maddesi "Devlet, çalışanların
hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak,
çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma
barışını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır." şeklindedir.
Tüm bu konular göz önünde bulundurulduğunda,
anayasal ilkelere ve uluslararası sözleşme hükümlerine rağmen
ülkemizde kamuda sağlıklı ve tutarlı bir personel
politikası uygulanmadığı açıkça ortadadır.
Bu bağlamda, taşeron işçi, 4/Cli
personel, geçici işçi, geçici personel ve sözleşmeli personelin
kadroya geçirilmesi ve gerekli haklarının sağlanması,
sosyal devlet sorumluluğunun yerine getirilmesini sağlamak
amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli
görülmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak, genel görüşme
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Özcan PURÇU (İzmir)
-------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, ABD Kongresi ve Avusturya
İçişleri Bakanlığının 20 Haziran 2016 tarihinde
Avusturya'nın başkenti Viyana'da düzenleyeceği "İstihbarat
ve Güvenlik Parlamenter Forumu" toplantısına katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/803)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
ABD Kongresi ve Avusturya İçişleri
Bakanlığının 20 Haziran 2016 tarihinde Avusturya'nın
başkenti Viyana'da "İstihbarat ve Güvenlik Parlamenter Forumu"
toplantısı düzenlenecektir.
Söz konusu seminere katılım
sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin,
İngiltere Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi
Başkanı Crispin Blunt'ın vaki davetine icabetle
İngiltere'ye resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
(3/804)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin İngiltere Parlamentosu
Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Crispin
Blunt'ın vaki davetine icabetle İngiltere'ye resmî ziyaret
yapması öngörülmektedir.
Anılan heyetin söz konusu İngiltere
ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun'un 6ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
III.-YOKLAMA
(CHP ve MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama talebimiz var efendim.
BAŞKAN Oylamadan önce yoklama talebi var.
Sayın Gök, Sayın Yalım, Sayın
Gürer, Sayın Yıldız, Sayın Havutça, Sayın
Uslupehlivan, Sayın Toprak, Sayın Özcan, Sayın Kayan, Sayın
Tüm, Sayın Yüceer, Sayın Emir, Sayın Yarkadaş, Sayın
Koç, Sayın Tanal, Sayın Bozkurt, Sayın Kuşoğlu,
Sayın Koçdemir, Sayın Erdoğan, Sayın Ahrazoğlu. [AK
PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
Yoklama için dört dakika süre veriyorum ve
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin,
İngiltere Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi
Başkanı Crispin Blunt'ın vaki davetine icabetle
İngiltere'ye resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
(3/804) (Devam)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları
tarafından, vatandaşların, özel sektörün ve kamunun
aşırı borçlanmalarına neden olan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/210) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
28 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 28/6/2016 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu ve arkadaşlarının (10/210) esas
numaralı Vatandaşlarımızın, özel sektörün ve kamunun
aşırı borçlanmalarına neden olan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" verdiğimiz Meclis araştırması
açılması önergemizin 28/6/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda
okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi lehinde ilk söz İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkuluna
aittir.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hâlen çözüm bekleyen, çığ gibi büyüyen, özel sektörün
aşırı borçluluğunun nedenlerini araştırmak ve
alınması gereken tedbirlerin tespiti için bugün Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisini inşallah görüşeceğiz. Arkadaşlar
müsaade ederlerse tabii birkaç kelime etme fırsatımız olacak. Bu
vesileyle Genel Kurulu öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiyenin bu
ağır gündeminde ekonomik meselelerin de görüşülebilmesi ve bir
kenara atılmaması anlamında Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
grup önerisini vermiş bulunuyoruz. 2016 yılının ilk üç
ayını kapsayan yüzde 4,8lik büyüme rakamı, farklı
ülkelerle karşılaştırılarak parlatılmaya
çalışılsa da esasen sorunun özü, üzeri örtülerek bir kenara
bırakılmaktadır. Açıklanan ve neredeyse tümüyle özel
tüketim ve devlet harcamaları kaynaklı bu büyüme rakamları ve
makroekonomik büyüklükler, önümüzdeki dönem için Türkiye adına, Türkiye
ekonomisi adına da bazı sıkıntılara
girebileceğimizin işaretini vermektedir. Kaliteli ve sürdürülebilir
bir ekonomik büyüme modelini on dört yıldır uygulamaya koyamayan
bugünkü ekonomi yönetimi, bu büyümenin ancak günü kurtaran, ancak
kalkınmayı gözetmeyen bir model olduğunu da bugünlerde anlamak
zorundadır. Zira, özel yatırımların neredeyse 2011
seviyesinde kaldığı bu büyüme modeli, Türkiyenin orta gelir
tuzağına hapsedilmesine sebep olmakta ve dolar bazında da millî
gelirimiz gerilemektedir.
2015 yılını yaklaşık 720
milyar dolar millî gelirle kapatan Türkiye, bu yılın ilk
çeyreğinde millî gelirini 709 milyar dolara geriletmiştir. Yine,
geçen yıl kişi başına 9.261 dolar olan millî gelirimiz, bu
yılın ilk çeyreğinde 9.092 dolara düşmüş ve dolar
bazında Türkiye'de kişi başına 169 dolarlık bir
fakirleşme karşımıza çıkmıştır.
Türkiye, küresel büyüme liginde 17ncilikten 18inciliğe maalesef
gerilemiştir.
Uzun dönemdir ekonomi yönetiminde bulunanların,
bizlerin yıllardır bu kürsülerde ve diğer platformlarda dile
getirdiği sorunları aslında kendiliğinden kabul etmesi,
esasen bu verdiğimiz önergemize temel oluşturabilecek bir
niteliktedir. Bakın Şu cümleler kime aittir? diye
soracağım şimdi sizlere: Türkiye ekonomisinin
dışarıya aşırı bağımlı, teknoloji
ve bilgi üretmeyen, finansı kontrol edemeyen fasoncu bir ülke olduğu
itirafını Sayın Nihat Zeybekci 14 Haziran 2016 tarihinde bizzat
kendi ağzından yapmıştır ve on dört yıllık
başarısızlığın önemli bir göstergesi olarak da
bir itiraf olarak karşımızda durmaktadır. Bu on dört
yılın ardından açıklanan son rakamlara göre, girişimcimizin,
özel sektörümüzün bir durum tespitini yaparsak, on dört yıl önce 43 milyar
dolar olan özel kesim dış borcu, 2016nın Mart sonunda, en son
açıklanan rakamlara göre 310 milyar dolara
yaklaşmıştır. Yılın ilk dört ayında
ithalatımız yüzde 10,4 düşerken 2002 yılında sadece 5
milyar dolar olan ithalatçımızın ithalat borçları yine bu yıl
yaklaşık 30 milyar dolara yükselmiştir. Özel sektörün
varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin
farkı olarak tanımladığımız net döviz pozisyonu
açığı da yine on dört yıl önce 6,5 milyar dolarken bu
yılın mart ayına geldiğimiz zaman 188,3 milyar doları
bulmuştur.
Değerli milletvekilleri, Ege Bölgesi Sanayi
Odasının açıkladığı üretimden satışlara
göre bölgede 2015 yılının 100 büyük firması
çalışmasının sonuçlarına şöyle bir göz
attığımız zaman, üretimden satışların
payında 2 puanlık bir gerileme görüyoruz ve bu gerileme,
aslında, satışların payında 2 puanlık gerilemeyi
finansman giderlerinin yeni yatırımlara engel olduğunu da ortaya
koymakta. Buna benzer sonuç, İstanbul Sanayi Odasının her
yıl açıkladığı Türkiyenin ilk 500 büyük sanayi
kuruluşu araştırmasında da görülmektedir. Buna göre,
hızla borç yapısı yükselen ISO 500 şirketlerinin finansman
giderleri kalemi yüzde 75 gibi çok yüksek bir oranda artış
göstermiştir bir önceki seneye göre. Yani, sanayici 2015te elde
ettiği 44 milyarlık kârın 28 milyar lirasını, bir
başka ifadeyle yaklaşık yüzde 63ünü finansman gideri olarak
kaybetmiştir ve telafi etme şansı da maalesef
olmamıştır.
Kısacası, sanayicimiz geçen yıl hem
faiz hem de kur artışından kaynaklanan bu zararlarını
kapatabilmek için büyük bir uğraş vermiştir. Mayıs ayı
itibarıyla bankacılık kesimine baktığımız
zaman, sistemde kredi mevduat oranı yüzde 120leri aşmış
yani bankalar aslında topladıkları mevduattan daha fazla kredi
kullandırmışlar. Fakat, burada esas olan, ilginç olan mesele
şu: Aylık faiz oranı yüzde 15-16 gibi çok yüksek bir oranı
bulan bu ticari kredilerle yatırımcının beli bükülmüş
ve maalesef batık kredi oranı da çok yüksek bir oranda
artmıştır. Mayıs sonu itibarıyla batık KOBİ
kredileri yüzde 6yı, tüketici kredileri de yüzde 9u bulmuştur.
Sorunlu kredilerdeki bu ciddi artış bankacılık kesiminin
kredi verme iştahını da frenlemiş ve zaten yetersiz olan
-biraz önce söylediğim- yatırım rakamları giderek daha da fazla
kısılmaya başlamıştır.
Bu kapsamda 2006-2015 yılları arası
yatırımlardaki sektörlerin ağırlığına da bir
göz atarsak değerli milletvekilleri, imalat sanayinin payının da
6 puan gerilediğini görüyoruz. Demek ki üretim yolundaki bu zor
şartlar girişimcimizin iflas erteleme başvurularının
da artmasına sebebiyet vermiş. Geçen yıl, bu yılın
birinci çeyreğine göre yüzde 63lük bir artışla
karşımıza çıkan iflas başvuru sayısı 184
adedi bulmuştur. Bu ayın içerisine baktığımız
zaman da 246 tane iflas başvurusu karşımızda duruyor.
Yine, protestolu senet sayısı
yılın ilk beş ayında 386 bin artmış, tutar olarak
geçen yıla göre yüzde 19luk bir artış göstermiş, 4,2
milyar lirayı bulmuş. Daha enteresanı, 2012 yılında bu
Parlamentoda yapılan düzenlemeyle çek kesene hapis cezası
kaldırılmıştı, hatırlayacaksınız. Bunun
sonucunda, 2016nın ilk beş ayında
karşılıksız çek sayısı geçen yıla göre yüzde
16lık bir artış göstermiş, tutar olarak da 11 milyar
lirayı bulmuştur.
Değerli milletvekilleri, o gün ve daha
sonrasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
yaptığımız eleştirilerimizin
haklılığını bugün ekonomi yönetimi ancak idrak
edebilmiş ve şimdilerde de yeni bir düzenleme
yapılacağını kamuoyuna açıklamıştır.
On dört yıldır ekonominin çarkları bu
aşırı borçlanmayla döndürülmekte ve Türkiyenin ihtiyacı
olan ihracata dayalı sanayi modeli de maalesef ihmal edilmektedir.
İhracatımız bu yıl ilk beş ayda yüzde 6,5
düşmüş, on iki aylık ihracatta yüzde 8lik bir kayıpla
karşı karşıya kalmışız ve tabii ki dış
finansman ihtiyacı da bizi oldukça ertelemiştir.
Türkiyenin hemen her bölgesinde
yatırımların önünü açacak yani yeni teşvik modellerinin
ortaya konulacağı, iller arasındaki
kıskançlıkların ve haksız rekabetlerin ortadan
kaldırılacağı yeni bir teşvik modelinin de
uygulanmasına büyük ölçüde ihtiyaç vardır değerli
milletvekilleri. Baktığınız zaman, bugünkü teşvik
modeli istediğimiz kapsamda sanayileşmemize maalesef imkân ve
fırsat da vermemektedir.
Şimdi, denilebilir ki ekonomide her şey
güllük gülistanlıksa, her şey yolundaysa o zaman niçin durmadan
arkamızdaki ekonomi yönetiminin saygıdeğer bakanları
paketler getiriyorlar, paketler açıyorlar, süslü birtakım ambalajlar
içerisinde bazı uygulamaları Meclisi sabaha kadar
çalıştırarak çıkarmaya çalışıyorlar? Demek
ki geçtiğimiz dönemlerdeki açıklanan paketler eğer yerine
ulaşabilseydi, maksadını sağlayabilseydi, o zaman bu
paketlere de yeniden ihtiyaç olmayacaktı. Eğer,
yatırımcılara gerçek anlamda bir teşvik sağlanmak
isteniyorsa, bunun yolu, yeni yatırımlar yerine yabancıya mal
mülk satmak veya vatandaşlık vermek olmamalıdır
değerli milletvekilleri.
Ülkemizde kutuplaşmanın bu kadar
hızlı arttığı bir dönemde
yatırımcının derdi, ayağına serilecek olan
halının turkuaz veya başka bir renkte olması değil.
Bu maksatla, tekrar hepinizi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Tanrıkulu.
Önerinin aleyhinde ilk söz, Manisa Milletvekili
Recai Berbere aittir.
Buyurun Sayın Berber. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECAİ BERBER (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen
bu öneride, özel sektörün finansal risklerinin arttığından
bahisle, aynı zamanda, borç aldıkları kurumların risklerini
de içerdiğinden söz ediyorlar ve bununla ilgili bir Meclis
araştırması komisyonu kurulmasını teklif ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, bugün belki, son bir
yıldır, özellikle son yıllardaki konjonktürel gelişmelerden
dolayı, biraz önce sayın konuşmacının da
belirttiği, ihracattaki birtakım sıkıntılardan ve
ihracat pazarlarında meydana gelen konjonktürel daralmadan dolayı
ihracatta birtakım küçülmelerin olmasına rağmen, Türkiye
ekonomisinin, her ne kadar, işte Tüketicilerden kaynaklanıyor,
şundan kaynaklanıyor. dense de dünyanın, bugün içinde bulunduğumuz
Avrupa ülkelerinin yanında, çok daha büyük bir ölçüde büyümesini
gerçekleştirdiğini hep birlikte kendileri de ifade ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, özellikle 2015
yılından bu yana yani sonundan bu yana, özellikle özel sektörün yurt
dışından sağladığı kredi borcu
gelişmelerine baktığımızda, uzun vadeli kredi borcunun,
yaklaşık 9 milyar dolarlık -8,9 milyar dolarlık- bir
artışla beraber 204,5 milyar dolara
çıktığını görüyoruz. Kısa vadeli borcun yani
ticari krediler hariç toplamında ise 1,4 milyar dolar azalarak 19,2 milyar
dolar düzeyinde gerçekleştiğini görüyoruz. Değerli
arkadaşlar, bu borçlanmanın önemli bir kısmı, yüzde 52si
finansal kurumların oluşturduğu borçlar, geri kalan uzun vadeli
borçların yüzde 47siyse tamamen özel sektörün, reel sektörün
borçlanmasından ibaret. Ayrıca, bu özel sektörün -özel sektör
dediğimiz zaman kamu ve finansal kuruluşlarla beraber bütün
kurumların- kısa vadeli borçları içinde sadece bankaların
payının yüksek olduğunu, diğerlerinin özel sektörün, reel
sektörün kısa vadeli borç oranının son derece düşük
olduğunu görüyoruz çünkü zaten reel sektör, özel sektör uzun vadeli
borçlanmaktadır Türkiyede ve uzun vadeli borçlanmasından dolayı
da şimdi 2015 yılında sadece kur artışlarından
kaynaklanan, kur farklarından oluşan finansal giderlerini çok da
abartmamak gerekir çünkü izleyen yıllarda mutlaka bilançolarda bir
düzeltme, bunu görüyoruz. Aynı şeyi 2008 yılında da gördük
değerli arkadaşlar, 2008 krizi dünyanın en büyük ekonomik krizi,
İkinci Dünya Savaşından bu yana yaşanan en büyük krizde
Türkiyenin, 2009un ilk iki çeyreği küçülmesini yaptıktan sonra
alınan tedbirlerle beraber hemen tekrar büyümeye geçtiğini ve on dört
yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde sadece 2009
yılında bir negatif büyüme olmuştur, onun dışında
kesintisiz olarak ekonomimiz büyümüştür ve bu büyümeyi de temel olarak AK
PARTİ hükûmetleri kamu yatırımlarıyla değil, özel
sektörün öncülüğünde gerçekleştirilen yatırımlarla
sağlamıştır.
Bakın, neden Türkiyede özel sektör
borçlanması bu kadar arttı? Yani onlar diyor ki: 2002
yılında bu yaklaşık 40 milyar-45 milyar dolardı,
şimdi 295 milyar dolar civarında. Şimdi, bunun 2008
yılına gelinceye kadar olan kısmı zaten 140 milyar dolar
yani 2008 yılından bu yana yaklaşık son sekiz yıldaki,
dünyadaki ekonomik krizden sonraki artış yaklaşık yüzde 50
civarında bile yok ama esas büyük artış ne zaman oldu? Özel
sektörün geçmişte borçlanamadığı yani tabiri caizse,
kamunun bütün fonların üzerine çöktüğü, devlete borç vermenin çok
daha kolay, çok daha avantajlı, çok daha rantlı olduğu bir
dönemden artık devletin borçlanma gereğinin neredeyse
sıfıra, negatiflere indiği bir dönem yaşadık ve
devletin borçlanma gereği azaldıktan sonra da özel sektör yani
bankalar, özellikle yurt dışı finans kuruluşları bu
parayı başka verecek yerleri olmadığından özel sektöre
kanalize ettiler.
Burada dile getirilmiyor ama başka
platformlarda da söylendi, aynı şekilde, tüketici kredilerinde de
Türkiyede hep söyleniyor, işte Hane halkı başına şu
kadar artışlar oldu. diye. Bu artışların hepsi
geçmişte bu kredilere ulaşamayan, bu kredileri elde edemeyen
insanların hem daha düşük maliyetli hem de daha uzun vadeli krediye
ulaşabilmeleri sayesinde aslında bir avantaj olarak ortaya
çıkmıştır. Biliyorsunuz, 2008 yılındaki krizden
sonra özel sektörde bireysel kredilerde döviz kredisi
kullanımını yasakladık hep birlikte ve o zaman da
hatırlarsanız, bir euro kredileri, özellikle İsviçre
Frangı, Japon Yeni kredileri krizi yaşandı. Onu da ciddi anlamda,
hep birlikte, bütün gruplar olarak çözmeye çalıştık ve büyük
ölçüde de çözdük.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu tablo,
aslında, Türkiyenin, riski değil, olması gereken tablo. Bugün,
dünyada, özellikle özel sektörün toplam borçluluğuna
baktığımız zaman, gelişmiş ülkelerde filan yüzde
100lerin üzerinde gayri safi millî hasılanın ama bizde -biraz önce
siz de verdiniz rakamları- henüz gayri safi millî hasılanın
yarısına bile ulaşmış değil.
Dolayısıyla, burada, herhangi bir korkulacak durum yok. Ha,
yönetilebilmesi söz konusu.
Değerli arkadaşlar, konjonktürel olarak,
Türkiyede çevremizdeki bu son olaylardan dolayı yaşanan
sıkıntıları sanki bütün ekonomi politikalarının
bir sonucuymuş gibi değerlendirmek yanlış olur.
Bunları, tabii ki konjonktürel olarak ortaya çıkan bu tabloyu
düzeltmek adına da birtakım önlemler alınması,
birtakım reformların gündeme getirilmesi, yatırım
teşviklerinin ortaya konması hiçbir zaman uygulanan ekonomi
politikasındaki eksiklik dolayısıyla değil; yeni çıkan
konjonktür, yeni çıkan şartlar bunu gerektiriyor ve bu nedenle bu
tedbirler alınıyor. Siz de zaten bu tedbirlerin alınması
gerektiğini muhalefet olarak önermiyor musunuz? Dolayısıyla, bu
tedbirlerin alınıyor olmasından, aslında, Türkiye ekonomisi
adına sevinmemiz lazım, bunların gecikmesinden dolayı belki
üzülmemiz gerekir.
Özellikle, değerli arkadaşlar, finansman
açığımız, tasarruf açığımız
dolayısıyla Türkiyenin büyümesini sağlamak için zorunlu olarak
yabancı kaynak kullanmamız gerektiğini biliyoruz artık.
Özellikle son on dört yılda -bizim bu kadar yüksek oranda büyümemizi- hem özel
sektör yatırımları vasıtasıyla hem de kamunun
geçmişte kendisi borçlanarak yaptığı ama aslında özel
sektör ve kamu birlikte yapabileceği, PPP dediğimiz, kamu-özel
sektör iş birliği projelerinin finansmanında da ciddi anlamda
kaynak kullanıldı.
Şimdi, önümüzdeki günlerde, işte, iki gün
sonra açacağımız İstanbul-İzmir otoyolu
yaklaşık 8 milyar dolara mal olan bir proje ve bunun finansmanı
da tabii ki yurt içi, yurt dışı kaynaklardan sağlandı.
Şimdi, bu tip projelerin bize, ekonomimize geri dönüşünü, büyük
ölçüde büyümemize sağladığı katkıyı göz ardı
ederek özel sektörün borçlarını sanki büyük ölçüde risk
varmış gibi takdim etmeye bence gerek yok ve şu anda hem ekonomi
yönetimi hem de Türkiyedeki finans kurumlarının denetiminde bulunan
BDDK, Merkez Bankası çok ciddi anlamda bunları takip ediyor,
yayımlıyor ve zaten biz neredeyse aylık olarak bu verilere
sahibiz.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar,
özel sektör yatırımları, kamu-özel sektör iş birliği
projeleri ve bir de tarihinin en büyük özelleştirme projelerini biz
yaptık; yaklaşık 60 milyar dolarlık özelleştirme. Bu
özelleştirmeler için de hem yurt içinden hem yurt dışından,
katılımcıların bunun finansmanını da büyük ölçüde
yurt içinden ve yurt dışından krediyle
sağladığı ortada.
Onun için, değerli arkadaşlar, bizim
ekonomi yönetimimiz, Türkiye ekonomisinin büyümesi için gerekli önlemleri
alıyor. Özel sektörün 2015 yılındaki kur farklarından
kaynaklanan riskini sanki realize olmuş, cebinden çıkmış
bir para olarak görmeyelim. Türkiyenin özel sektörünün uzun vadeli
kredilerinin bir nevi karşılığıdır bu ve bu
yıl kurda eğer o şekilde bir artış olmazsa,
enflasyonun bile altında olursa, bu defa pozitif bir kur
artışı yani kur geliri elde etme söz konusu oluyor biliyorsunuz.
Dolayısıyla özel sektörün şimdiye kadar
kullandığı kredilerin hepsinin yine özel bankalar ve özel sektör
tarafından verildiğini de unutmayalım. Yani hiçbir özel sektör,
hiçbir banka özel sektöre kredi verirken karşılıksız,
riskli, geri dönmeyecek bir krediyi vermez. Onun için de burada bizim kendimiz
birtakım endişelerle ekonomi yönetimini sadece spekülatif sonuçlar
dolayısıyla eleştirmemiz doğru değil, yerinde
değil, böyle bir araştırma komisyonuna bence de gerek yoktur.
Çünkü ekonomi yönetimi ve kurumlarımız iş
başındadır ve Türkiye'nin hele hele çevremizdeki sorunlar
aşıldıkça büyümesini yeniden yüzde 5lerin üzerine
çıkaracağını ve mutlaka da çıkarması
gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bu nedenle de Türkiye'nin önünün
aydınlık olduğunu ve finansal bir sorunu
yaşamayacağını ben buradan da ifade etmek istiyorum.
Samimiyetle bunu söylüyorum, inşallah, önümüzdeki sorunlar çözüldükçe de
bunu hep birlikte göreceğiz ve yaşayacağız.
Ben tekrar böyle bir görüşmenin yerinde
olmadığını, araştırma komisyonunun yerinde
olmadığını düşünüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Berber.
Öneri lehinde ikinci konuşmacı, Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlu.
Buyurun Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin özel sektör
borçları konusunda verdiği araştırma önergesinin lehinde
bir konuşma yapacağım.
Değerli arkadaşlarım, birçok
şeyi, gündemi değerlendiriyoruz, hızla da gelip geçiyor birçok
konu. Biraz önce, Değerli Recai Berber de bu konuda araştırma
önergesinin değerlendirilip bir araştırma komisyonu
kurulmasına gerek olmadığını söyledi ama ben çok
önemli olduğunu görüyorum. Biz şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda,
yukarıda yatırım ortamının iyileştirilmesiyle
ilgili 77 maddelik -hatta 2 de geçici madde var, 80 maddeye yakın- bir
torba kanunu görüşüyoruz. Büyük sıkıntılar var -siz de
biliyorsunuz- ekonomide, esnaf için, vatandaş için, işçi, köylü için,
çalışanlar için ve epeyden beri Türkiyede doğru dürüst
yatırım yapılamıyor.
Şimdi, bu özel sektör borçlarının
özellikle gelişimine baktığımız zaman, gelişimi
Sayın Berberin dediği gibi 2008den sonra değil, 2002den sonra olduğunu görüyoruz, tam tersine,
siz dediniz ki: Türkiyenin ya da kamunun borçlanamadığı
dönemde. Dünyanın en fazla borç verebildiği dönem 2000li
yıllar oldu, en fazla likit yarattığı, nakit
yarattığı dönem 2000li yıllardır, bütün dünyada bütün
ülkeler para bulabilmiştir rahatlıkla, her devlet, her ülke, her
kuruluş rahatlıkla her yerden para bulabilmiştir faizine
katlandıktan sonra ki faizler de oldukça düşmüştü bu dönemde.
Daha önce büyük sıkıntılar vardı, daha önce dövize muhtaç
olabiliyorduk, para bulamıyorduk, sıkıntılar vardı ama
2000li yıllar paranın, nakdin, likidin en fazla olduğu
yıllar oldu, rahat borçlanılabilindi. Neden öyle oldu? Çünkü reel
ekonomiden yani üretim ekonomisinden finans ekonomisine geçildi, paradan para
kazanmak ön plana çıktı, yeni enstrümanlar türedi ve para çok fazla
bollaştı, öyle bir dönem yaşadık; Türkiye de bundan
etkilendi.
Şimdi, borç bulmanın, borç almanın
bir mahzuru yok, alırsınız ama aldığınız
borcu yatırıma yöneltip, hem aldığınız borcun
faizini ödeyebiliyorsanız hem de o borcun üstesinden gelip ödeyebildikten
sonra bir miktar size kalabiliyorsa o zaman bir anlamı var,
yatırım budur. Öbür türlü, sıkıntıya girmiş
olursunuz. Yani düşünün, çevrenizde bir bankadan, birisinden, bir
tefeciden borç alıp çok iyi yaşayanlar vardır;
arabasını değiştirip Mercedese binen, uçakla seyahat eden,
birdenbire esnaflıktan iş adamlığına terfi edenler
vardır ama doğru dürüst yatırım yapamıyorsa, o borcunu
ödeyebilecek durumda değilse kısa süre sonra, iki yıl sonra, üç
yıl sonra iflas eder gider.
Türkiye bu dönemde borç aldı ama Türkiye bu
dönemde aldığı borcu maalesef çok iyi değerlendiremedi
değerli arkadaşlarım, iyi bir şekilde yatırıma
yönlendiremedi, tüketti; tüketim harcamalarında çok büyük
artışlar var. Onun için, geldik, şimdi
sıkıntımız var.
Bakın, biraz önce değerli
arkadaşım borç verilerimizin sıkıntılı
olmadığını söyledi. Kamu verileri öyle görünüyor, kamu
borçlanma stokunu değerlendirdiğiniz zaman birçok ülkeye göre
avantajlı görünüyoruz ama öyle değil.
Bakın, çok değerli bir ekonomist
arkadaşımın yaptığı, Sayın
Özyıldızın yaptığı bir
karşılaştırmaya göre 2002 yılında sadece hane
halkının -yani vatandaşın ve özel sektörün- borç
toplamı 94,4 milyar lira. 2015 sonunda bu rakam ne olmuş, biliyor
musunuz? Özel sektör ve hane halkının borçları 94 milyar liradan
1 trilyon 820 milyar liraya çıkmış, 1 trilyon 820 milyar liraya.
Ha, diyorsunuz ki: Millî gelir içerisinde
karşılaştırın. Tabii ki, millî gelir içerisinde
karşılaştıralım. Özel sektör ve hane halkı
borçlarının millî gelire oranı 2002de 27,7; 2015 sonunda 92,7.
Bu çok korkunç bir rakam. Bunlar muhakkak araştırılması
gereken rakamlar. Korkunç bir rakam bu; muhakkak üzerinde durmamız,
tartışmamız gereken, detayını bilmemiz gereken bir
rakam.
Neden oldu? Mesela siz, Sayın Berber,
değinmediniz; niye biz bu borçları, özel sektör borçlarını
artırdık? Daha önce, 2009dan önce döviz geliri olmayan bir
şirket borçlanamıyordu, bilenleriniz vardır; döviz geliriniz
yoksa, ihracat yapmıyorsanız, döviz olarak turizm geliri elde
etmiyorsanız döviz olarak borçlanamıyordunuz. Ama 2009da bir kararname
çıkarıldı, ondan sonra döviz geliri olmayan şirketler de
borçlanmaya başladı, borç ondan sonra arttı; borçlanmada,
dövizle borçlanmada ondan sonra çok önemli bir artış oldu. Büyük bir
sıkıntı ondan sonra söz konusu oldu, 2009dan sonra. Dövizli
borçlarımız da -ki şu anda yüzde 60lardadır, 40larda
değil- özel sektör borçlarının dövizli borç/TL borcuna
oranı yüzde 60 ve gittikçe de dövizle olan borç artmaktadır,
2009daki bu kararnameden sonradır. 32 sayılı Kararnamede
değişiklik yapıldı, bunlar oldu. Şimdi, bu süreci, bu
gidişatı çok iyi değerlendirmek lazım. Onun için,
Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu önergeyi doğru
değerlendirmemiz ve gerçekten bir komisyon kurmamız lazım,
gidiş kötü. Şimdi, siz diyorsunuz ki: Türkiye'nin makro rakamları
iyi, büyüme iyi çıktı ilk çeyrekte. Bakın, merkez
bankaları değil, TÜİK gibi kuruluşların
bağımsızlığı daha önemli hâle geldi özellikle
Türkiye için. Verilen rakamların sürekli olarak soru işareti
doğurması büyük bir sıkıntıdır.
Bakın, turizmde -şu anda herkes biliyor ve
kabul ediyor- yatırımlar düştü, harcamalar düştü, turizm
şirketleri büyük bir sıkıntı içerisinde. Sayın
başkan burada, detayını anlatsın. Ama, turizmde TÜİK
verilerine göre istihdamda artış var. Olur mu böyle bir şey?
Aynı dönemde hem turizm çöküyor, sıkıntıda şirketler
hem de istihdamda artış var. Olabilir mi böyle bir şey? Böyle
bir şey olamaz değil mi? Yani, bu mantığa aykırı,
bilime aykırı. Aynı dönem içerisinde turizmde küçülme var,
istihdamında artış var, TÜİKin verdiği rakamlarla
böyle. Onun için, maalesef, o rakamlara da fazla güvenmememiz gerekir.
Şimdi, bizdeki borçlanma -özel sektör
borçlanması ve dövizli borçlanma- 2009dan itibaren başladı ama
dünyada bu konuyla ilgili temayül 1970lerden itibaren var. Washington
Mutabakatı diye bir konu vardır. Washington Mutabakatı,
işte, özellikle gelişmekte olan ülkelerin mali disipline daha fazla
önem vermelerini, açıklarına daha fazla dikkat etmelerini falan
ister, böyle 10 tane maddesi vardır. Bu, sonradan, ekonomist Williamson
tarafından bilimselleştirilmiştir. Sonradan buna bir 10 madde
daha ilave edilmiştir ve neredeyse liberal ekonominin amentüsü hâline
getirilmiştir. Bunun 2008 krizinden sonra yanlış olduğu
ortaya çıktı, büyük bir sıkıntı olduğu ortaya
çıktı. Ki İngiliz Maliye Bakanı bir açıklama
yapmıştı 2008de: Bundan sonra hiçbir şekilde devlet
yatırımlarına, devlet müdahalelerine ihtiyaç yoktur. dedi.
Ertesi gün bir özel sektör bankasına el koymak zorunda kaldılar
İngilterede. Her şey değişti, Washington Mutabakatı
artık iflas etmiş vaziyette. Washington Mutabakatıyla beraber
borçlanma daha fazla arttı, çok daha rahatladı ve bugünlere gelindi.
Şimdi, gelinen bu ortamda bizim çok daha dikkatli olmamız lazım.
Bakın, yukarıda -biraz önce
söylediğim gibi- Plan ve Bütçe Komisyonunda bir tasarı var, Hükûmet
tasarısı. Diyor ki: Yurt dışından ne getirirseniz
getirin vergisiz kuruş almayacağım, hesap
sormayacağım. Şimdiye kadar biz yüzde 3 alıyorduk, çok
düşük rakamlar, bunları da eleştiriyorduk hep beraber.
Şimdi bir kuruş almayacağım, yeter ki getirin çünkü
sıkıştık. diyor. İsraille anlaşma
yapıyoruz. Niye? İlla İsraille anlaşıyoruz çünkü
paraya ihtiyacımız var, dövize ihtiyacımız
Sıkıştık, kuruluşlarımız, özel sektör kuruluşlarımız
sıkıştı, bir sebep de budur. Böyle bir ortamdayız, bu
konunun muhakkak bir araştırma komisyonu kurularak
değerlendirilmesi gerekir, böyle bir durumdayız. Ama yukarıda
getirilen, Plan ve Bütçe Komisyonunda Hükûmetin getirdiği tasarıda
Panama Port yok. Panama Portta adı geçen kişiler bir suç işlemiş,
bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de işlemiş ama onların
hiçbirisiyle ilgili 77 maddelik düzenlemede bir madde yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Tam tersine,
onları affeder nitelikte bir düzenleme yapılmış,
varlık barışı getirilmiş. Dolayısıyla, ne
olursa olsun değerli arkadaşlarım, özel sektörün bu artan
borçluluğuyla ilgili olarak bir araştırma komisyonu
kurulması doğrudur diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı
Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu.
Buyurun Sayın Kavcıoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Kıymetli
Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisinin aleyhinde
konuşmak üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, özel sektörün
aşırı borçlanması dolayısıyla verilmiş bu
önergenin biraz geçmişine dönerek baktığımızda, 2002
yılında ülkemizin özel sektör borcunun 42 milyar dolar seviyelerinden
günümüzde 283 milyar dolar seviyelerine geldiğini görüyoruz. 2015
yılında küresel ve yurt içi gelişmelerle artan kurların bu
krediler üzerinde, bu paralar üzerinde risk oluşturduğu
doğrudur. Firmaların elbette borçlarını ödememesi ülkemiz
ekonomisi üzerinde olumsuzluk nedeni olabilecektir. Burada bilinmesi gereken:
Kur baskılarının bahsedilen olumsuz durumları
çıkarmaması adına Türkiyede güçlü bir Merkez Bankası ve
güçlü bir AK PARTİ Hükûmetinin olduğunu göz ardı etmeyelim.
Değerli arkadaşlar, piyasalardaki ekonomik
koşullar dolayısıyla az gelişmiş ülkelerin ekonomik
faaliyetlerinde devlet ön plana çıkmaktadır. 2002 yılında
AK PARTİ göreve geldiğinde olmayan ekonomik faaliyetlerimizde
devletin rolünün ağır bastığı ve özel sektör
borçlarımızın bugüne kıyasla daha sınırlı
olduğu doğrudur. Ama, ülkemiz AK PARTİnin gelişiyle
büyümeye, gelişmeye başlamıştır. Hepimizin
bildiği gibi tasarruf yetersizliği olan ve bunu gidermeye
çalışan bir ülkeyiz. Bu koşullarda Benim ülkem hem büyüsün,
gelişsin. diyeceksiniz hem de özel sektörün borçlanmasını
engelleyeceksiniz. Tasarruf yetersizliği olan bir ülkede büyümeyi
nasıl finanse edeceksiniz? Az gelişmiş bir ülkeyse kamu sektörü
daha yoğun borçlanacak, gelişmekte olan bir ülkeyse, kusura
bakmayın, özel sektör motoruyla daha da gelişerek güçleneceksiniz,
gerekirse de borçlanarak büyüyeceksiniz. 2002 yılında bu ülkenin
gayrisafi yurt içi hasılası 230 milyar dolardan bugün 720 milyar
dolar seviyelerine gelmiştir. Kamunun etkin olduğu, özel sektörün
oyuna sokulduğu bu dönemlerde tablo şöyledir: Bakın, bugün AB
birtakım Maastricht Kriterleri koymuştur. Bunun oranlarına
baktığımızda, bütçe açıklarının gayrisafi
yurt içi hasılaya oranının yüzde 3ü, kamu borçlarının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 60ı geçmemesi
gerekiyor. Bu ne demektir? Bu, benim ekonomik yapımın sağlam
olması için kamu borçlarımın sınırlı olması,
aracın ise özel sektör motorlu olması gerektiği demektir.
Örneğin, AK PARTİ Hükûmetleri başa geldiğinde yüzde 74 olan
kamu borçlarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı bugün
yüzde 30lara gerilemiştir. Bu kriterleri hâlâ sağlayamayan Avrupa
Birliği ülkeleri vardır. Özel sektör borçlarındaki
artışın ülkemizin gelişmesi ve büyümesinin bir sonucu
olduğunu unutmayalım.
Artık, bankacılık başta olmak
üzere birçok özel sektör alanında dünyaya tecrübeler aktarır hâle
geldik. Bu özel sektör borçlarına baktığımızda
bunların en önemli, en büyük payının bankacılık
sektörünün borçları olduğunu görüyoruz. Bakınız, banka borçlarının
dağılımına baktığımızda da 2002
yılında banka borçlarının yüzde 60ı kısa
vadeliyken 2015 yılında yüzde 39u kısa vadeli hâle
gelmiştir. Bu genel borç yapısı da
Bu şekilde uzun vadeli
borç oranı kısa vadeli borç oranının altına
gelmiştir. Dolayısıyla -borç ödeme yapısı da- AK
PARTİ Hükûmetleriyle 2002 yılına göre kısa vadeli borç
oranı daha da azalmıştır.
Peki, özel sektör borçlarımız arttı
da, bugün özel kesim borçlarımızın önemli bir
kısmını -biraz önce ifade ettiğim gibi- banka borçları
oluşturmaktadır. Banka borçlarının bugün, 2002den 2015e
kadar, 2016ya kadar sendikasyon kredileri olarak hiç aksatmadan
ödendiğini ve borçlanarak banka sektörünün 2002 yılından 2015
yılına kadar nasıl bir duruma geldiğini hepimiz takip
ediyoruz herhâlde. Bugün, 2002 yılında bankalarımızın
ne durumda olduğu, batan bankalarımız, işten çıkarılan
bankacılarımız, takipteki oranlarımız
Biraz önce, o
dönemlerde bakan olan sayın konuşmacı KOBİ kredilerinden,
takibe düşen oranlardan ve bankacılık sektöründen bahsetti; esnafın,
ticaret erbabının finansmanının bugün nasıl
sıkıntılara geldiğini söylüyor. Herkesin
hatırlayacağı gibi, 2002 yılında bankacılık
sektörü yaklaşık 22 bankanın battığı, yüzlerce,
binlerce bankacımızın işten çıkarıldığı,
KOBİ kredilerimizin neredeyse finansmanının
sıfırlandığı, bankacılık takip
oranının yüzde 200lerin üzerine geldiği bir
bankacılık sektörünü AK PARTİ döneminde devraldık. Bugün
itibarıyla, 123 bin kişi devraldığımız
bankacılık sektörü istihdamında 218 bin kişiye
ulaştığımız bir istihdam söz konusudur.
Değerli arkadaşlar, bankacılık
sektörünün yanında, toplam, reel sektör de dâhil, özel sektör
borçlarına baktığımızda şunu
unutmayınız: Borçlanmak bir itibar meselesidir. Biraz önce de ifade
ettiğim gibi, bugün az gelişmiş ülkelerin özel sektörlerinin,
hatta devlet olarak borçlanmaları mümkün değildir. Bunun en iyi
örneği yanı başımızdaki Yunanistanın önceki
yıllarda nasıl borçlanırken, bugün bırakın devleti,
özel sektörünün bir kuruş borçlanamadığını, buna
karşılık Türk özel sektörünün dünyanın her yerinde
borçlanabilecek bir itibara sahip olduğunu unutmayınız. Nedir?
Biz bankacılar olarak ben eski bankacıyım- itibarı olan
insanlara kredi veririz. Batak insanlara, batak firmalara kredi vermezsiniz;
aktifi, bilançosu sağlam firmalara kredi verirsiniz.
Dolayısıyla, Türkiye, günümüzde bilançosu sağlam olduğu
için, itibarı yüksek olduğu için dünyada da bu borçlanmayı
sağlayabiliyor ve Türkiye'nin son on dört yıldır bu
gelişimini gösteren, yüzde 10lar civarındaki büyümeyi
sağlamasının önemli bir nedenidir. Bakın, toplam borcumuzun
yaklaşık 172 milyarı bir yıl vadeli borçlarımız.
Bunun yapısına baktığımız zaman, bu
borçlarımızın yaklaşık 172 milyarı bir yıl
vadeli borçlarımızdır, bunun 30 milyar dolar civarında da
cari açıktan kaynaklandığını düşündüğümüzde
205 milyar dolar bir borç ödenecekmiş gibi duruyor. Belki buradan tereddüt
ediyorsunuz, rahatsız oluyorsunuz ama bakın, bu, bütün
bankaların mevduatlarının aynı gün çekilecekmiş gibi
davranmak gibi bir psikoloji, bütün krediler aynı gün iade
edilecekmiş gibi bir psikoloji. Böyle bir şey mümkün değil. Üç
ihtimalle konuştuğumuz zaman bu 205 milyar doların hepsinin bu
yıl yenilenmesi mümkün değil. Bunların bir
kısmının yenilenebileceğini düşündüğümüzde
yaklaşık bu rakam da 57,6 milyar dolar ediyor. Bunun üzerine 30
milyar dolar da cari açığı koyduğumuzda yaklaşık
90 milyar dolar civarında bir açığı finanse etmemiz
gerektiği görülüyor ki nisan ayı itibarıyla bu 160 milyar dolara
düştü, zaten kendi içerisinde dönüyor. Dolayısıyla, bu da
uygulamada, yıllarca izlediğimiz kadarıyla zaten çok mümkün
değil. Üçüncü senaryo, bu kredilerin yani 205 milyar doların hepsinin
yenilenebilir olması ve vadelerinin uzatılarak devam etmesi ki bu,
uygulamada çok yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bunun nedeni de
siz güçlü bir ülkeyseniz, itibarlı bir ülkeyseniz insanlar kredi verecek,
para verecek yerler arıyorlar. Dolayısıyla, Türkiyeye verilen
bu paraların -kısa vadeli kredileri söylüyorum- bu dönem içerisinde
geri çağrılması mümkün değil. Ne kadar siyasi
istikrasızlık olsa da biraz önce ifade ettiğim gibi,
bunların sadece bir kısmı geri çağrılabilir ki güçlü
bir Merkez Bankamız var, güçlü rezervleri var, güçlü ve itibarlı bir
AK PARTİ Hükûmeti ile Türkiye var karşınızda.
Dolayısıyla, bu kredilerin sadece bir kısmının roll
over yapılması söz konusu ki bunların da Türkiye
açısından hiçbir sıkıntı
yaratmayacağını burada ifade ederek verilen önergenin şu an
gündemi değiştirme dışında, özel sektörün
kafasını karıştırma dışında ekonomiye
hiçbir fayda sağlamayacağı, her şey yerli yerinde giderken
Türk özel sektörü de yakaladığı ivmeyi en iyi şekilde
götürecektir.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, buyurun efendim bir dakika süre
veriyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa Milletvekili
Recai Berber ile Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlunun MHP
grup önerisi üzerinde yaptıkları konuşmalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Adalet ve Kalkınma Partisini temsilen konuşma
yapan iki değerli konuşmacının anlatımından da
çıkan şudur ki: Yani borca dayalı bir büyümeyi açık
açık savunduklarını ve bu borçları normal ve makul
gördüklerini ortaya koymuşlardır. Şimdi, bu araştırma
önergesini reddetmek, kabul etmemek ayrı şey, Bu araştırma
önergesini kabul etmeyeceğim. diyerekten borçlu bir ekonomi yönetiminin
savunulması ayrı şeydir. Yani bu alınan borçların
büyümeye etkisi dile getirildi, zaten biz de eleştirirken borca dayalı
bir büyüme faktörünü eleştirdik. Üretime dayalı, üretime
ilişkin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Devam edebilir miyim?
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ayrıca bu
değerlendirmeler Adalet ve Kalkınma Partisinin ilgili
bakanlarının geçmişten bugüne kadarki bu borçlarla ekonomi
yönetimiyle ilgili yaptıkları değerlendirmeye de pek uymuyor.
2003lerde Borç yiğidin kamçısıdır. diyerek
başlatılan bu borca dayalı ekonomi politikası daha sonra
hatırlayınız Sayın Ali Babacanın
Ayağımızı yorgana göre uzatalım. söylemine
evrilmiştir ve daha sonra da yine Sayın Mehmet Şimşekin ve
ilgili bakanların da bu borçlara ilişkin; özel sektör
borçluluğu, vatandaşların borçluluğu ve diğer
borçluluk hususlarına ilişkin değerlendirmeleri farklı
olmuştur. Bu kadar borcu savunmamıştır Hükûmet, ne gariptir
ki Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri burada
borçlanmanın faziletlerini anlatmaya çalıştılar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları
tarafından, vatandaşların, özel sektörün ve kamunun
aşırı borçlanmalarına neden olan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/210) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
28 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisini oylarınıza sunmadan önce
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Bir yoklama
talebi var.
Evet, önce ismi olan
arkadaşlarımızı tespit edeceğiz.
Sayın Özel, Sayın Ağbaba, Sayın
Cihaner, Sayın Tanal, Sayın Bakan, Sayın Yıldız,
Sayın Uslupehlivan, Sayın Tümer, Sayın Bayır, Sayın
Özcan, Sayın Yılmaz, Sayın Tarhan, Sayın İlgezdi,
Sayın Altay, Sayın Yarkadaş, Sayın Bekaroğlu,
Sayın Koç, Sayın Turpcu, Sayın Karadeniz, Sayın Köksal.
Yoklama için dört dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Zihni Açba (Sakarya)
-------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
- Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları
tarafından, vatandaşların, özel sektörün ve kamunun
aşırı borçlanmalarına neden olan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/210) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
28 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Şimdi, Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'deki
iç ve bölgesel siyasal alandaki olumsuz sonuçların açığa
çıkarılması ve ilkeli bir dış politikanın
oluşturulması amacıyla 28/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
28/6/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
28 Haziran 2016 tarihinde
Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından verilen (2372 sıra numaralı) "Türkiye'deki iç ve
bölgesel siyasal alandaki olumsuz sonuçların açığa
çıkarılması ve ilkeli bir dış politikanın
oluşturulması amacıyla" Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 28/06/2016
Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
Salonda büyük bir uğultu var. Şimdi, hatibi kürsüye
çağırmadan önce, sayın milletvekillerimizi uygun pozisyona davet
ediyorum, uğultuyu kesmelerini rica ediyorum. Evet, sessizlik, sayın
milletvekilleri...
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi
lehinde ilk söz, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukene aittir.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, lütfen, sessizlik...
Buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dış politikada gelinen aşama ve
alınması gereken tedbirlerle ilgili vermiş olduğumuz
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önergemizin konusuna aslında
bakılacak olursa bu önergenin ne kadar önemli olduğu
Sayın Başkan, herhâlde tekrar bir
uyarıda bulunacaksınız, şu anda konuşacak bir zemin
yok.
BAŞKAN Siz konuşun efendim.
Sayın milletvekilleri, lütfen, bir kez daha
uyarıyorum, sessizlik
Salonda uğultu var, uğultuyu keselim.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Gelinen
aşama itibarıyla bu önergenin ne kadar hayati olduğu,
dış politikayla ilgili gelinen noktadan aslında AKP
tabanının da büyük bir rahatsızlık duyduğu ve buradan
çıkışla ilgili bugüne kadar herhangi bir çözüm üretemeyen
Hükûmetin vizyonsuzluğuyla ilgili Meclisin mutlaka bir komisyon
aracılığıyla gerekli araştırmaları
yapması gerektiği hususu açık ve net olsa gerek.
Bakın biz, en başından beri iç ve
dış politikada yapılan yanlışları bu kürsüden
ifade ettik. Böyle gidilmesi durumunda Türkiyenin büyük bir dış
politik iflasla karşı karşıya geleceğini, özellikle
dışarıdan bakıldığında kendi içerisine
kapanmış, giderek dış dünyadan izole olan ve otoriter
uygulamalarla anılan bir ülke pozisyonuna geleceğini hep ifade ettik.
Ama maalesef bu uyarılarımızın hiçbirini dikkate
almadığınız için bugün maalesef böylesi bir noktaya çoktan
gelmiş durumdayız. Avrupa Birliğiyle ilişkiler, Amerikayla
ilişkiler, Rusyayla ilişkiler; bölge ülkelerinden Irakla
ilişkiler, İranla ilişkiler, Suriyeyle ilişkiler, yani
neresinden tutarsanız tutun, elinizde herhangi somut bir politik
gelişmenin olmadığı bir iflasla karşı
karşıyayız. Şimdi, bu iflasın sonuçları üzerinden
tabii ki yıllarca iç politikada kullanmış olduğunuz
birtakım sorunlarla yüzleşmek durumunda
kaldığınızda da şimdi gerçekleri kabul etmek,
hakikatleri kabul etmek yerine sahte zafer havası yaratarak algı
operasyonlarıyla bu meselelerin içinden çıkmaya
çalışıyorsunuz.
Bakın, Orta Doğu siyasetinin, Türkiyenin
temel dış politikasının bu kadar yanlış
gitmesinin en temel sebebi Suriye ve Rojavada yapılan
yanlışlardır. Bu işler çorap söküğü gibi, en
başından nasıl yanlış kurgularsanız
sonrasında da o yanlışlar durmadan önünüze gelecek şekilde
ilerler ve bunu biz defalarca, yine dediğim gibi, bu kürsüden ifade ettik.
Siz, maalesef, Suriye ve Rojavada Kürtler bir statü elde etmesin diye, Rojava
halklarının bir statüsü olmasın diye, orada daha çok tekçi,
statükocu, mezhepçi bir dış politika yürüttüğünüz için, orada
bulunan çete yapılarıyla ilişkiye girmeyi tercih ettiniz. Buna
hep itiraz ettiniz, bunu hep reddettiniz ama bakın, gelinen aşamada
artık bütün dünya bu içerisine girilen ilişkileri sorgulamaya
başladı. AKP-IŞİD ilişkisi, AKP-El Nusra, AKP-Ahrar el
Şam ilişkisi bütün dünyada yüksek sesle dillendirilmeye
başlandı. Sizler de eminim ki nereye gidiyorsanız bu dile
getirilen hususlarla bir şekilde yüzleşmek,
karşılaşmak durumunda kalıyorsunuz. Bakın, ret ve
inkârdan da artık vazgeçtiniz. Yani, bugün Cumhurbaşkanı
Erdoğan çıkıp bütün dünyanın gözünün içine baka baka El
Nusranın aslında neden bir terör örgütü olmaması
gerektiğini ifade ederken aslında bir itirafta bulunuyor. Şimdi,
tam da aynı dönemlerde AKPye yakın birtakım yandaş
kalemşörlerin ekran ekran dolaşıp 11 Eylül
saldırılarını meşrulaştırmaya
çalışmaları, Charlie Hebdo saldırısı,
Brükseldeki patlamaları Müslümanların bir misillemesi olarak
tanımlamaları her hâlde tesadüf olmasa gerek. Yani, siz öyle bir
algı yarattınız ki, o yarattığınız
algıyla aslında bütün dış politikanızın
itirafını yaptınız. Ya, şimdi bütün dünyayı
nasıl inandıracaksınız? El Nusra bütün dünyada eşittir
El Kaide olarak biliniyor, El Kaide eşittir 11 Eylül
saldırıları olarak biliniyor; IŞİD, bütün dünyada
vahşi, barbar bir tecavüzcü ve katliamcı örgüt olarak biliniyor.
Şimdi, siz bunlar üzerinden bir algı yaratmaya
çalışırsanız, bütün dünya içerisine girmiş
olduğunuz bu durumu önünüze getirmeye devam eder.
Bakın, bu çetelerle girilen ilişkilerden
dolayı Rus uçağı düşürüldü; o Rus uçağı, öyle,
bilmem, Türkmen Dağı'nda Türkmen halkını korumak için falan
düşürülmedi. O dönemde Türkmen Dağında Türkmen
kalmamıştı zaten. Görüntüleri hepiniz izlediniz, o
pilotların öldürülme görüntüsünü. Orada El Nusra ve Ahrar el Şam
çeteleri vardı. Sırf o çeteleri koruma adına Rus
uçağını düşürdünüz; büyük bir diplomatik, ekonomik, siyasi
krizi bu halkların önüne getirdiniz; yetmedi, çıkıp meydan
okudunuz. Yani, o dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu
çıkıp Talimatı ben verdim. dedi, Cumhurbaşkanı Erdoğan
muhtarlar toplantısında Bugün olsa bugün yine düşürürüz. dedi.
Hem Cumhurbaşkanı hem AKP siyasetçileri Özür dilemesi gereken
Rusyadır. Asla özür dilemeyiz. dedi. Bütün bunlar, bakın,
kayıtlarda var. Sosyal medyadan ufak bir tarama yaparsanız bunların
hepsini görürsünüz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Özür dilemedik,
Olaydan dolayı üzgünüz. dedik.
İDRİS BALUKEN (Devamla) HDP olarak biz,
AKP'nin bu politikasının faturasının Türkiye
halklarının önüne gelmemesi için Rusyaya gittiğimizde bizi
vatan ihanetiyle suçladınız; ne hainliğimiz kaldı ne vatana
yaptığımız ihanet. Bir heyet görüşmesine bu
şekilde yaklaşım ortaya koyarken şimdi bir de
bakıyoruz ki çarşaf çarşaf özür mektupları
göndermişsiniz. Şimdi, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Madem
Moskovayla ilişkileri geliştirmek, madem Moskovanın Türkiye
halklarına bir fatura geliştirmesini engellemeye çalışmak
vatan hainliğiyse o zaman sizin bu yaptığınıza ne
diyeceğiz? Mektupta -hani özür dilemeyecektiniz- özür dilemişsiniz.
Kremlin açıklama yapıyor: Türkiye özrü kabul etti. Başbakan
burada açıklama yapıyor: Tazminat ödemeye hazırız.
Şimdi, bu kadar tutarsız bir yaklaşım olabilir mi? Siz bu
yaklaşımlarla Türkiye'yi ve Türkiye halklarını
uluslararası arenada küçük düşürdüğünüzün herhâlde farkındasınız.
Bu kadar ilkesiz, bu kadar tutarsız bir yaklaşımı kabul
etmek mümkün değil. Hele hele o Gerekirse tezek yakarız.
efelenmeleri daha hafızalarda taze. Böyle bir dış politika
olabilir mi?
Bakın, şimdi, İsraille
ilgili eminim ki bu grup içerisindeki birçok milletvekili
rahatsızdır. Mübarek ramazan ayında İsraille
anlaşmayla bu ramazan ayının maneviyatını
taçlandırmış oldunuz. Hangi AKPli milletvekili bunu içine
sindirerek kabul edebilir? Böyle bir şey olabilir mi?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sana ne!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Nasıl bana ne? Ben bu ülkenin vatandaşı olduğum için siz de
bu ülkeyi yöneten Hükûmet olduğunuz için bu Hükûmet
politikalarını halkım adına denetlemekle sorumluyum.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) AK PARTİlilerden sana ne, sen kendine bak!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Siz İsraile terör devleti demediniz mi? Filistin halkına bu kadar
zulmedenle asla benim dönemimde hiçbir şekilde bir normalleşme
olmaz. demediniz mi?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sen kendi düşüncelerini söyle.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Siz
Ya, bakın, muhalefeti bu şekilde susturamazsınız.
Muhalefet doğru politikayla, iradeli siyasetle ve bu şekilde
yanlışlar yapmamakla susturulur. Bu yanlışları
yaptığınız sürece bunları dile getirmeye tabii ki
devam edeceğiz. Varsa bir itirazınız gelip burada cevap
verirsiniz.
Şimdi, bakın, İsraille
ilgili üç şart vardı: Özür, tazminat ve ablukanın
kaldırılması. Hangi biri yerine geldi?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Hepsi
de geldi.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Özür dilendi mi, resmî bir özür mektubu var mı?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
Dilendi, bütün dünya duydu. Bütün dünya duydu özrü.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Türkiye kamuoyuna açıklayacağınız bir özür metni var
mı? Mesela siz Rusyadan mektupla özür dilediniz ya, Kremlin o mektubu
yayınladı; buyurun, İsrailin göndermiş olduğu özür
mektubu varsa yayınlayın. Güya Cumhurbaşkanına telefon
açmışlar da özür dilemişler. Ya, siz diplomasiyi mi
bilmiyorsunuz, siyaseti mi bilmiyorsunuz, dış politika böyle
yürütülebilir mi? Böyle bir özür yöntemi yok ki. Kendiniz
yapmamışsınız, Putine telefon açmadan mektuba resmî olarak
o özrü nasıl yazmışsanız İsrailden de onu
isteyeceksiniz.
Tazminat
Ortada bir tazminat yok. Bir
ceza hukukuna göre tanımlanmış suç ve onun getirdiği bir
tazminat yok. 20 milyon doları bir vakfa hibe etmiş,
bağışlamış, onun üzerinden tazminat diyorlar. Ya, ne
alakası var? Zaten siz İsrailin Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.
anlayışını bilmiyor musunuz? İsrail mevcut askerî
anlaşmalarla, doğal gaz anlaşmalarıyla yüzlerce 20 milyon
doları kazanacak, onların bir tanesini göz boyamak için buraya
tazminat diye yutturamazsınız. Abluka kalktı mı?
Kalkmadı.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Resmîleşti.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Gazze aynı ablukayı daha sert bir şekilde hissedecek çünkü siz,
o ablukayı resmileştirmiş oldunuz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) O da
kaldırılacak. Şu anda Filistin halkı rahatlayacak,
kaldırılacak.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Yani bütün bunları -zamanımız yetmedi- keşke
sataşmalar olmasaydı, daha uzun konuşsaydık ama bir politik
iflasla karşı karşıyasınız. Şimdi
Başbakan diyor ki: Mısırla Bakanlar düzeyinde işte
görüşmeler başlayacak. O görüşmeden sonra herhâlde Bakanlar
Rabia işareti yaparak ortak açıklama yapacaksınız. Daha dün
Darbeci. diyordunuz Sisiye, bilmem Darbeci, katliamcı, sinsi.
diyordunuz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla)
bugün hangi yüzle çıkıp açıklama
yapacaksınız? Dolayısıyla bütün bu dış
politikalarla ilgili uyarılarımızı dikkate almak
durumundasınız.
Eğer yanlıştan
vazgeçmek istiyorsanız bu önergemize onay verin, bütün muhalefet
milletvekillerinden oluşan bir komisyonla dış politikadaki
yanlışları ve buradan çıkışı hep birlikte
araştıralım diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
Önerinin aleyhinde ilk söz,
Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Toruna aittir.
Buyurun Sayın Torun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CEMALETTİN KANİ
TORUN (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyetinin 1990lı yıllardaki temel dış politika
anlayışını en iyi anlatan kelime çözümsüzlüktür. Çözümsüzlük,
görüşmeleri içinden çıkılmaz hâle getirmek, getirilen her öneriye
mesafeli yaklaşmak, somut bir çözüm politikası üretmemek 1990lı
yılların Türkiye siyasetini şekillendirmiştir.
AK PARTİ iktidara
gelişinin ilk yılından itibaren çok farklı, dinamik, aktif
ve ezber bozan bir dış politika yürüterek bölgenin önemli bir aktörü
hâline gelmiştir. Avrupa Birliğinden Orta Doğu siyasetine,
Afrikadan Latin Amerika ülkeleri ve Pasifiklere kadar Türk dış
politikasının ufkunu açan politikalar AK PARTİ döneminde
sağlanmıştır.
Dış politikada
aktif bir rol benimseyen Türkiye, kendi bölgesindeki sorunlara ilişkin
yapıcı çözümler üretmiş, komşularla sıfır sorun
politikası doğrultusunda yapıcı adımlar atarak bölgede
gücü yükselen bir aktör hâline gelmiştir.
Aynı zamanda
yumuşak güç ilkesi doğrultusunda sosyal ve insani yardımlarla
kültürel hinterlandıyla ilişkilerini yeniden tesis etmiş,
kısa sürede saygınlığını
artırmıştır. Bekle ve gör politikasının yerini,
anla, öngör ve hamle yap stratejisi almıştır.
Bu süreçte dış politikanın insani
prensipler üzerinden yürütülmesi, vicdani değerlerin korunması,
ilkeli bir söylemin oluşturulması Türkiyenin prestijini
artırmış, bu durum Türkiyenin ekonomik ilişkilerine de
yansımış ve bölge ülkeleriyle ticaret hacmimiz ciddi oranda artmıştır.
2003te Irakın işgaliyle başlayan
süreç bölgeyi destabilize etmiş, El Kaide terör örgütü Irakta faaliyete
başlamıştır. Türkiye Irakın işgali
sonrasında bölgede yapıcı bir rol oynamış ve ülkenin
istikrara kavuşması için elinden geleni yapmıştır.
Özellikle Anbar bölgesindeki Sünni aşiretlerle
olan ilişkilerimiz sayesinde Sünni Arapların siyasi sürece
katılmaları bizim çabalarımız sonucu mümkün olmuş ve
2009a geldiğimizde El Kaide bölgede taban kaybetmiş ve terör
olayları ciddi oranda azalmıştır. Ancak ABDnin ülkeden
çekilmesi sonrası Başbakan seçilen Nuri El Malikinin mezhepçi
politikaları Sünni Arap toplumu ve bilahare Kürdistan bölgesel yönetimini
ötekileştirmiş ve Irakta istikrar yeniden bozulmuş ve özellikle
Anbar eyaletinde terör guruplarının yeniden aktif hâle gelmesine yol
açmıştır.
Bu gelişme, 2013 yılında
DAİŞ terör örgütünün ortaya çıkmasına yol açmış,
sonrasında Anbar bölgesini kontrol altına almasına ve bölgede
etkin bir aktör hâline gelmesine yol açan süreç başlamıştır.
Türkiye, Irak yönetiminin mezhepçi tavrının sonuçları konusunda
müttefiklerimizi sürekli uyarmış ancak Musulun düşmesinden
sonra haklılığımız kabul edilmiş fakat maalesef
çok geç kalınmıştır.
2010 yılında başlayan Arap
Baharı, Orta Doğunun demokratikleşmesine ilişkin
umutları artırmış fakat demokratikleşme süreci militarist
müdahalelerle kesintiye uğramıştır. Arap Baharına
kadar olan süreçte Türkiye bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini
geliştirmiş, Arap Baharı sürecinde güç kazanan yeni aktörlere
destek olarak bölgede sorumluluk almıştır. Bu aktif
yaklaşım tamamen insani kaygılarla şekillenmiştir.
Libyada başlangıçta sorunun
barışçı bir şekilde çözülmesi için Kaddafi yönetimiyle
ilişkiler muhafaza edilmiş ve demokratik reformlar için teşvik
etmiş ancak yönetimin maalesef silahı tercih etmesinden sonraki
gelişmelerle bölge istikrarını kaybetmiştir. Türkiye bugün
de tüm taraflarla ilişkilerini sürdürerek Libyada barış
sürecini desteklemektedir.
Mısırdaki devrim sonrasında Türkiye
demokrasinin yerleşmesi konusunda her türlü teknik yardımı
yapmış ve yönetimi daha kapsayıcı olması konusunda
uyarmıştır. Mısırda seçimle gelen yönetimin askerî darbeyle
devrilmesi ve sonrasında Türkiye ilkeli bir politika izlemiştir. Bize
her platformda demokrasi dersi vermeye çalışan Batı ülkeleri
Mısır olayında sınıfta kalmış ve askerî yönetime
alenen destek olarak ikiyüzlülüklerini teyit ettirmişlerdir. Burada
kınanacak olan Türkiyenin tavrı değil, bu çifte standartçı
Batının tavrıdır.
Her vesileyle Batı başkentlerini
arşınlayıp Türkiyenin seçilmiş Hükûmetini şikâyet
edenlerden bu konuda bir eleştiri duymamamız, bu kesimlerin de
ikiyüzlülüklerinin teyididir. Bu arada Batının Mısır
konusundaki ikiyüzlülüğünün terör örgütlerine malzeme
sağladığını belirtmem gerek.
Suriye meselesine gelince
Türkiye aynen Libyada
olduğu gibi yönetimle ilişkilerini sürdürmüş ve demokratik
reformlar için teşvik etmiştir. Suriyede ilk gösterilerin silahla
karşılık görmesi ve bilahare tanklarla şehirlerin
bombalanması sürecinde altı ay süreyle biz yönetimi iknaya
çalıştık.
VELİ AĞBABA (Malatya) Suriye politikanız
doğru, Allah var(!) Elimizi vicdanımıza koyalım, Suriye
politikası doğru(!)
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) - Ancak
bir halkın ayrım gözetilmeden katledilmesine göz yumamazdık.
Sonrasında Türkiye barışçı tüm çabaları
desteklemiş ancak rejim bu çabaları boşa çıkarmış
ve bugün gelinen noktada 5 milyonu ülke dışına, 7 milyonu da
ülke içine olmak üzere nüfusun yarısı evlerini terk etmek zorunda
kalmıştır.
VELİ AĞBABA (Malatya) Çok kimse
ölmedi(!) 1,5-2 milyon insan öldü, 5 milyon insan mülteci oldu, 7 milyon insan
yer değiştirdi. Allah var, doğru(!) Tek parti döneminde oldu
galiba, tek parti(!)
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) -
Türkiyenin bütün iyi niyetine rağmen maalesef Birleşmiş
Milletler ve uluslararası kuruluşlar bu konuda etkili
olamamış ve savaşın derinleşmesine çanak
tutmuşlardır.
Bu arada, Irakta ortaya çıkan DAİŞ
terör örgütü Suriyeye geçmiş ve Suriyede demografik mühendislik yapmak
isteyen güçlere hizmet etmeye başlamıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kararı İsmet
Paşa aldı, bunlar mecburen uyguladı(!)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Tek parti döneminde oldu, tek parti(!)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyelim.
Buyurun
Sayın Torun.
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla) Suriyenin kuzeyinde PKK terör örgütünün
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu Suriye politikası var ya
İsmet Paşa
var ya, İsmet Paşa; İsmet Paşa yaptı bunu da(!)
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla)
Suriye kolu eliyle etnik ve ideolojik temizlik
yapılmasına DAİŞ aracılık etmiştir.
Türkiyenin bu örgütle ilişkisi olduğu bir iftiradır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Külliyen(!)
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla) Esasen örgütün eylemlerinin sonuçlarına
bakarsanız onlarla PKK arasında bir muvazaa olduğu
aşikârdır. Her ikisinin de ipleri aynı yere
bağlıdır, aynı amaca yani bölgenin yeniden dizaynına hizmet
etmektedirler.
Türkiye,
Suriye rejimiyle önceki sürdürdüğü ilişkileri hiçbir şey
olmamış gibi sürdürseydi, bugün bize İlişkileri niye
kestiniz? diyenler o zaman da Suriyede sivilleri katleden bir rejimle
nasıl ilişkiyi devam ettirirsiniz? Müslümanlar katledilirken
nasıl ses çıkarmazsınız? diye bize yine
saldıracaklardı. Türkiye tarih önünde ve vicdanlarda doğru
olanı yapmıştır. Orta Doğu siyasetinde ilkeli ve
kararlı duruşunun yanı sıra
VELİ
AĞBABA (Malatya) Hakikaten ilkeli ve kararlı(!) Allah var, bu
dış politika var ya, AKPnin en başarılı olduğu
alan(!) Elinizi vicdanınıza koyun.
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla)
son zamanlarda yaptığı
açılımlar ve anlaşmalar AK PARTİ siyasetinin Türk
dış politikasında açtığı çığır,
devrim niteliğindedir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Irakta 1,5 milyon Müslüman öldü, Suriyede 5 milyon
insan mülteci oldu, Libya beşe bölündü. Allah var, bu konuda
başarılısınız(!)
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla) Zira savunduğu mazlum halkların
kalplerini kırmadan Filistine, Gazzeye bir katkı sağlamak
niyetiyle yapılan bu son anlaşma ileride sonuçları daha
açık görülecek bir barış siyasetidir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Öyle vallaha(!) Allah var, bu konuda
başarılısınız(!)
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla) Biraz dinle de öğren arkadaşım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Başarılısınız yani
dış politikada(!) Amerikayla düşman, Rusyayla düşman
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, lütfen ama
Mütemadiyen, böyle, tacizde
bulunuyorsunuz. Lütfen
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla) İsraille ilişkilere bu açıdan
bakıldığında, ülkemizin, bölgemizin geleceği
açısından AK PARTİnin gerektiğinde bölgenin
barış ve refahı için risk ve inisiyatif alabileceğinin de
kanıtıdır.
Rusyayla
uçak krizi sonucu başlayan süreç her iki ülke ekonomisinin zarar görmesine
yol açmış ve yapılan anlaşmalar sonunda krizin çözülmesi
süreci başlamıştır. (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Bakın, kürsüde hatip var, lütfen hatibe
saygılı olalım.
CEMALETTİN
KANİ TORUN (Devamla) Bildiğiniz üzere yarın Sayın
Cumhurbaşkanımız Rusya lideri Putinle bir telefon
görüşmesi yapacaklardır. Rusyayla düzeyli ilişkilerimiz ve
birçok alandaki iş birliğimizin devam edeceğini ümit ediyoruz.
Yükselen
ekonomisi, demokratikleşen siyaseti, uluslararası arenada artan
prestijiyle ve son olarak Suriye krizinde gösterdiği insanlık
dersiyle Türkiye, Avrupa Birliğinin ihtiyaç duyduğu bir ülke hâline
AK PARTİ sayesinde gelebilmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Evet, bravo!
Vallahi bravo! Suriye, Irak, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri,
İsrail
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) - 3 Ekim
2005ten bu yana Avrupa Birliğiyle başlatılan müzakereler hâlen
devam etmektedir. Şu anda Türkiye Avrupa Birliğinin kendisinden
beklediği kriterlerin birçoğunu
karşılamıştır. Bunu Avrupa Birliği için
değil, kendi demokrasisi ve refahı için yapmıştır.
Özellikle son yapılan mülteci anlaşmasıyla Egede günlük 7 bin
olan geçişler neredeyse sıfırlanmıştır. Geçen
yıl 5 binin üzerinde mülteci bu geçişler sırasında
hayatını kaybetmişti, bu anlaşma sayesinde yeni Aylan bebek
vakaları olmayacak ve geçişler yasal göçe dönüşecektir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Eskiden 15, 15
ölüyordu, şimdi 500, 500 ölüyor.
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) -
Türkiyeye bu anlaşma karşılığında vadedilen vize
muafiyeti konusunda 72 kriterin 67si gerçekleşmiştir. Bu konuda
terörle mücadelemize zarar verecek hiçbir dayatmaya boyun
eğmeyeceğiz. Kendi şehirlerinde meydana gelen bir terör
olayı yüzünden aylarca olağanüstü hâl ilan edip özgürlükleri
kısıtlayanların bize ders vermeye hakkı ve haddi yoktur.
Ülkemiz 2002den bu yana AK PARTİ hükûmetleriyle birlikte yalnız
kendi bölgesinde değil, küresel ölçekte önemli bir siyasi, diplomatik,
ekonomik aktör hâline gelmiştir. 2002de 36 milyar dolar olan
ihracatımız bugün 150 milyar dolarlara yükselmiş, ayrıca
TİKA, Yunus Emre ve Yurtdışı Türkler
Başkanlığı gibi yumuşak gücümüzün aracı olan
kurumlar aracılığıyla da dış politika
çalışmalarımızı yürütmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) -
Dışişleri Bakanlığımızın dış
temsilciliklerinin sayısı 228e çıkmış ve ülkemiz her
alanda olduğu gibi bu alanda da büyük başarılar elde etmeye AK
PARTİ yönetiminde devam etmektedir, inşallah, daha sağlam
adımlarla ilerleyecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Torun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması esnasında Suriye
politikamızı eleştirenler... dedi ki ben de Suriye
politikasını eleştirdim kürsüden.
CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) PKKya
sataştım ben, onlara değil.
BAŞKAN Sayın Baluken, bunu sataşma
olarak sayamayız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, Suriye politikasını eleştirenler
BAŞKAN Sayamayız. Sizin
şahsınızı ya da grubunuzu ilzam etti mi?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Benim
cümlemi bitirmemi bekleyin yani.
BAŞKAN Olur mu öyle bir şey ya? Ben
tutanakları isteyeyim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Cümlemi
bitirmedim ben.
BAŞKAN Eğer şahsınıza ya
da grubunuza yönelik
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, ne diyecektim? Cümlemi bitirdim mi?
BAŞKAN Sizin grubunuza ya da
şahsınıza yönelik bir ithamda bulunduysa söyleyin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tamam,
bir cümlemi bitirmemi bekleyin, sonra takdir edin.
BAŞKAN Söyleyin, bitirin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ben daha
birinci cümlemin arasına virgül koymadan engel çıkarıyorsunuz.
BAŞKAN Tamam, tamamlayın cümlenizi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bu, ne
kadar şartlandığınızı gösteriyor.
BAŞKAN Hayır,
şartlandığımı değil yani
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya, bir
dinleyin, ondan sonra takdir edin. Sayın hatip dedi ki: Suriye
politikamızı eleştirenler, eğer Esada karşı biz
bir tavır geliştirmemiş olsaydık Müslümanları
katledenlerle ortak hareket ediyorlar. şeklinde bir eleştiri
getireceklerdi. dedi.
BAŞKAN Evet, bunun neresi sizinle
alakalı?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Böyle
bir tanımlama yaptı. Ben Suriye politikasını eleştiren
grup başkan vekili olarak bu tarz bir tespiti
BAŞKAN Bu genel bir tespitti, genel bir
yaklaşımdı. Ben buna ilişkin olarak tutanakları da
istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bizi
kastetmediğini sayın hatip ifade eder o zaman.
BAŞKAN Tamam, tamam.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Çünkü
Suriye politikasını eleştirirken tek bir noktadan değil,
bütün Suriye ve Rojavadaki gelişmeleri değerlendirdi
BAŞKAN Sayın Baluken, zorlama bir
şey yapmayalım lütfen. Ben tutanakları isteyeyim, varsa
vereceğim söz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bir
bakın siz.
BAŞKAN - Önerinin lehinde ikinci söz Ankara
Milletvekili Ahmet Haluk Koça aittir.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET HALUK KOÇ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan önerge üzerinde söz aldım.
Öncelikle, bugün Diyarbakırda hain terör
saldırısında hayatını kaybeden polis memurumuza
Allahtan rahmet diliyorum; ailesine sabır, aziz milletimize de
başsağlığı diliyorum.
Ülkemizin birlikte yaşama iradesine,
halkımızın huzur ve refahına kasteden terör örgütüne destek
olanları, kol kanat gerenleri, bugünkü düzeyde eylem yapabilme cesaretine
ulaşmada önünü açanları huzurlarınızda telin ediyorum,
kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadele
nasıl bir partinin siyasi çıkarları doğrultusunda
yürütülemezse dış politika da bir partinin siyasi çıkarları
doğrultusunda şekillendirilemez, olgunlaştırılamaz,
yürütülemez. Dış politika bütün ülkeler için geçerli. Herkes
bazı kelimelerden alerji kapabilir ama dış politika millîdir.
Dış politikalar, bu ülkede yaşayan herkesin ortak
çıkarlarını savunan bir çizgide olmak zorundadır. Ve
dış politikanın çıkarımından ortaya çıkan
sonuçlar ülkede yaşayan herkesin geleceğiyle doğrudan ilintilidir.
Değerli arkadaşlarım, dış
politika hamasetle, şovenizmle, süslü laflarla, iç piyasaya malzeme sunmak
amacıyla yapılabilecek bir politika türü değildir. Dış
politika rüyalar âleminde yaşayanlar, soğuk gerçek
karşısında uyandıkları zaman, bedelleri kendileri
değil, bütün milletin ödediği gerçeğiyle
karşılaşırlar.
Değerli arkadaşlarım -ifade ettim-
dış politika iç politik ihtiyaçlara göre şekillendirilemez.
Yapılan hatalara geleceğim. Hadi bakalım, biz bir taş
atalım. Allah kerim, yürüyelim, kervan yolda düzülür.
mantığıyla yürütülecek silsile politikası değildir
dış politika. Dış politikanın tarihsel boyutu
vardır, konjonktürel boyutu vardır -demin söylediğim gibi- her
şeyden önemlisi millî ekseni vardır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Kılıçdaroğlu da bugün grup konuşmasında belirtti.
Devletlerin daimî dostları, daimî düşmanları yoktur; devletlerin
daimî çıkarları vardır, bu çıkarları korumak ve
geliştirmek de hükûmetin görevidir. Tarihin binbir badiresinden süzülerek
gelen birtakım kurallara maalesef Hükûmetiniz sırtını
döndü. Yapılan iyi niyetli uyarılara, hiçbir siyasi beklenti olmadan,
demin söylediğim eksen etrafında yapılan tüm uyarılara
kulaklarınızı kapattınız, gerçeklerle yüzleşmek
istemediniz. Ve daha da ileri gittiniz, oluşturduğunuz havuz medyalarıyla,
algı oluşturma mekanizmalarıyla, bu uyarıları birer
millî görev, birer siyasi görev olarak yapanları hain olarak ilan ettiniz,
çarmıha gerdiniz, haysiyet cellatlığı yaptınız bu
arkadaşlarımıza karşı. Maalesef bunları
yaşadık ama gün geldi, katı gerçekler hepimizle buluştu.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; stratejik derinlik dendi bir dönem, hayaller âlemi
bence, daha farklı da ifade edebiliriz. Yani, buradan kalktık, bugün
cumhuriyetin temel değerleri üzerinden sürekli yıpratıcı,
eleştirici, küçük görücü, hakir görücü politika oluşturan bir
yayın organının da belirttiği gibi, gerçekten, yurtta sulh,
dünyada sulh
Bu, gerçekten önemli bir kavrammış. deme
noktasına geldi o yayın organı da bir köşe yazarı
aracılığıyla.
Şunu söylemek istiyorum: İşin ehli
olan, aldığı eğitim ve yıllara dayanan tecrübeleriyle
sizi uyarmaya çalışanları monşerler olarak küçük gördünüz,
onları önemsizleştirdiniz, toplum önünde itibarsızlaştırmaya
çalıştınız. Ey Moskova, ey Washington, ey Şam, ey
Bağdat, ey Brüksel
Bu eyle başlayan çok nutuk dinledik,
hatırlıyorsunuz. Bu eylerin sonunda aynı kahramanlık
tınıları sonuç paragrafında çıkmadı; sonuç
paragrafında tam tersine alınması gereken dersler gerçeği
önümüzde dururken -benden önce konuşan çok değerli hatibin ifade
ettiği gibi- aynı sözleri söylemeye, aynı hatalar üzerinden
politika oluşturmayı savunmaya devam ediyorsunuz. Bugün
yaşadığımız gerçekler de işin cabası.
Değerli arkadaşlarım, hiç özel
şeylere girmeyeceğim. Çok konuşuldu, konuşuluyor da, bir
sonraki araştırma önergesinin konusu da aynı, İsrail
konusu, Rusya konusu.
Yine, bugün bir köşe yazarımızın
dediği gibi, hani Nasrettin Hoca fıkrasında var, oradaki
deyimiyle söylemiyorum ama Biz bu haltı niye
karıştırdık? noktasına geldi iş. Hani, usta ile
şey giderken eşekle Biz bu haltı niye
karıştırdık köyün girişinde?, o noktaya geldi bugün
politikamız. Yani, yapılanlar hakikaten ulusal çıkarlar
bakımından, getirdiği ekonomik sıkıntılar
bakımından, oluşturduğu Türkiye aleyhine bölgedeki dengeler
bakımından hepimize ağır faturalar olarak çıkmaya
başladı.
Bunlardan bir sonuncusu -belki değinilecek ama
özetlemeye çalışayım- Avrupa Konseyi. Avrupa Konseyi,
Türkiyenin de kurucu üyesi olduğu, 47 üyeden oluşan bir demokrasi
okulu, Sayın Abdullah Gülün dediği gibi. Birçok arkadaşım
var, ben de 2007 yılından itibaren orada görev yapıyorum.
Sosyalist grupta da bana verilen önemli görevleri şu ana kadar ifa ettim
ve Türkiyeyi de temsil ettim. Arkadaşlarımızla beraber kapalı
toplantılarda da bulunduk, onlar da bilirler. Türkiyede, burada ne
söylüyor isek basın özgürlüğüyle ilgili, medya
bağımsızlığıyla ilgili, güçler
ayrılığı ilkesinin tahrip edilmesiyle ilgili,
otoriterleşmeyle ilgili orada da aynısını söylüyoruz ama
Türkiyenin birlikte yaşaması bakımından, Kürt kardeşlerimizle
birlikte eşit haklara sahip, eşit hukuku savunan, eşit hukuku
paylaşan eşit cumhuriyet yurttaşları olmak yolunda ne
eksiğimiz varsa onun giderilmesinin meşru, açık zeminde -gizli
kapaklı değil- Parlamentoda, bu milletin
tanıklığında burada tartışılması
gereğinin de altını çiziyoruz.
Teröre orada da karşı çıktık,
burada da karşı çıkıyoruz; Sayın Küçükcan orada. Bütün
konuşmalarımızda bunun altını özellikle çiziyoruz.
Yani, Brükselde terör olduğu zaman, o Avrupa için terör; Ankarada, İstanbulda
terör olduğu zaman, o terör değil. Böyle bir mantığı
kabul etmek mümkün değil Batı gözünde. Buna da şiddetle
karşı çıkıyoruz. Terörün insanlık suçu olduğunun,
hiçbir siyasi kurum, kuruluş, kişi tarafından korunmaması
gerektiğinin altını çiziyoruz.
Ve burada baktığımız zaman,
Avrupa Konseyi, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, temel ilkeler;
Türkiye darbe döneminden sonra 2004 yılında denetim sürecinden
çıkmış
Sayın Çavuşoğluyla da birlikte
çalıştık, başkan seçilmesine de sosyalist grupta da
katkımız oldu karınca kararınca. Kendisi bunu
değerlendirdi, değerlendirmedi ama kendi grubundan daha çok
imzayı toplayan bir arkadaşınızım o dönemde. Burada
daha farklı yorumlar oldu, ben de cevap vermiştim o zaman, o geride
kaldı.
Baktığımız zaman, Türkiye 2004
yılında bu kurumda denetimden çıkıyor ve bugünkü
uygulamalar karşısında, Türkiye 2017 Nisanında tekrar
denetim altındaki ülke statüsüne girecek.
Değerli arkadaşlarım, bu
eleştirileri ciddiye alın. Burada bir iç siyaset malzemesi yok,
hatalarınız var. Hâlâ bundan sonra görüşülecek olan kanun
tasarısı, bu hatalardan bir tanesi. Bunu, hiçbir demokratik süreçte,
hiçbir demokratik organizasyona anlatamayız, anlatamazsınız,
nitekim anlatamayacağız da. 17 Aralıktan sonra, belki, Konseyi
Rusya gibi terk edeceğiz bize yaptırılan, yapılan,
yapılacak olan muameleden sonra. Bu acılarla karşı
karşıyayız. Bizi destekleyen Azerbaycan, Ukrayna,
Gürcistanın iktidar partisi dışında, bir iki dost
milletvekilinden başka tutacak dalımız yok orada. Bu gerçekleri
saklayamayız, Avrupanın gözünden de saklayamayız. Bunlarla
sizler de yüzleşmek zorundasınız.
Onun için, sayın vekilimin buradaki
konuşmasının, gerçeklerle biraz daha uyumlu olmasını
beklerdim. Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili koalisyon
görüşmeleri sırasında orada da görevliydim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET HALUK KOÇ (Devamla)
bazı
arkadaşlarımla beraber çok net ifade etmiştik, aden zye
değişmesi gerekir. Orada da itham edildik -itham değil,
tartışmalar sırasında- ama bugün geldiğimiz noktada
bazı yanlışlardan dönülüyor; dönülüyor ama hani, Nasreddin
Hocanın fıkrasındaki gibi Biz bu haltı niye
karıştırdık? denilerek, faturalar üstlenilerek dönülüyor.
Umarım, bundan sonrasında daha
sağlıklı, daha sağduyulu, daha birbirini okuyabilen ve iç
politikanın dışında değerlendirilebilen, ulusal
çıkarları önceleyen bir dış politikayı hep beraber
yürütme şansımız olur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Koç.
Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı,
Adana Milletvekili Talip Küçükcan.
Buyurun Sayın Küçükcan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TALİP KÜÇÜKCAN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. HDP Grubunun verdiği Meclis araştırması
önerisinin aleyhine söz almış bulunmaktayım.
HDPnin, Türkiye'nin dış politikasına
ilişkin verdiği grup önerisini dikkatle okudum. Önerge, bir
sistematiği olmayan, somut verilere dayanmayan, bölgesel gelişmeleri
doğru okumaktan yoksun iddialarla dolu.
Dış politikadaki gelişmeleri ve
bunların bölgedeki yansımalarını ele alabilmek için
olayların akışını hızlıca bir
değerlendirmek gerekiyor, aksi hâlde dış politika analizleri ve
eleştirileri havada kalacaktır. Türkiyenin dış
politikasının içinde yer aldığı ittifakları,
uluslararası örgütleri ve bölgesel güç dengelerini etkileyen üç önemli
gelişme yaşandı bu bölgede. Bu gelişmeleri anlamadan
yapacağımız eleştirilerin çok fazla anlamı yok.
Bunlardan birincisi şu: Soğuk
savaşın sona ermesiyle beraber iki kutuplu dünyadan tek kutuplu
dünyaya doğru bir evrilme yaşandı. Bu dönemde içinde Türkiyenin
de olduğu bazı ülkeler yeni fırsat alanları yakaladı.
Özellikle ideoloji ve güvenlik eksenli dış politika yerine daha
rasyonel ve daha çıkarlara dayalı bir iş birliği, bir
dış politika algısı oluşmaya başladı.
Türkiyenin belki de terk ettiği en önemli konulardan bir tanesi bu oldu.
Soğuk savaş döneminin ideolojik ve güvenlik tehdidine dayalı
dış politikasında ciddi değişimler yaşandı
AK PARTİ döneminde özellikle.
İkinci önemli gelişme 11 Eylül 2001
olayları oldu. Amerika Birleşik Devletlerindeki terör
saldırıları özellikle Orta Doğudaki dengeleri
değiştirecek ve uzun yıllar sürecek krizlerin,
istikrarsızlıkların başlangıcı oldu. Bu noktada
11 Eylül olaylarını veya Charlie Hebdo gibi bazı saldırıları
Müslümanların bir şekilde
meşrulaştırdığını söylemek son derece
yanlış bir yaklaşım olur; bu, Müslümanlar
açısından bir bühtandır. Bazı İslami hareketleri veya
Müslümanları sanki bu hareketleri destekleyen, bu radikal örgütleri
meşrulaştıran şekilde göstermenin yanlış
olduğu kanaatindeyiz. 2003 Irak işgaliyle başlayan talihsiz
süreç Irakta etnik ve mezhepsel fay hatlarını harekete
geçirmiş, Türkiye, ABD işgaline bu dönemde ortak olmamış, yanı
başındaki ve sınırındaki bu komşu ülkedeki
gelişmelerden ister istemez etkilenmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ortak olmadıysa bizim
sayemizdedir, bizim; 1 Mart tezkeresi.
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) Bu da Suriye ve
Türkiyenin aldığı kararla alakalı değildir,
Irakın işgali Türkiyenin taraf olmadığı, tercih de
etmediği bir işgaldir. Bu ülkede mezhepsel ve etnik kimlikler
üzerinden yeni bir Orta Doğu tasarlanmış ve
kurgulanmıştır. Bunun faturasını Türkiyeye, hele hele
AK PARTİye kesmek son derece yanlıştır.
Sevgili milletvekilleri, Şiilik, Sünnilik,
Araplık, Kürtlük ve Türkmenlik üzerinden ayrışmanın ne
kadar büyük risklerle bizi karşı karşıya
bıraktığını sürekli hatırlattık ve sürekli
gündeme taşıdık. O nedenle, AK PARTİyi ve AK
PARTİnin takip ettiği dış politikayı mezhepçi olarak,
etnik milliyetçi olarak tanımlamak son derece yanlıştır.
ABD ve ona destek veren ülkelerin Iraktan çekilirken arkalarında
bıraktıkları kaosun faturasını Türkiyeye kesmek,
bölgesel dinamikleri görmemek ve dış politikadaki çoklu
değişkenleri okuyamamak demektir.
Üçüncü önemli gelişme Arap Baharı
olmuştur ya da Arap devrimleri süreci. Demokratikleşme,
sivilleşme ve otoriter rejimlere son verme amacıyla Tunus, Libya,
Mısır, Yemen ve Suriyede halk hareketleri başlamıştır.
Sivil hareketler yönetim ve rejim değişikliklerine yol açmıştır.
Libya ve Suriye ise özellikle merkezi hükûmetin güç kaybetmesinden dolayı,
ne yazık ki, diğer ülkelerdeki gibi süreçlerin dışında
kalmıştır. Yani, özellikle Tunusta belirli bir istikrar sağlanmış
ama ne yazık ki Suriyede ve Libyada bu gerçekleşmemiştir.
Türkiyenin bu konudaki duruşu açık ve netti; o zaman da netti,
şimdi de net. Demokratikleşme ve insan haklarına dayalı,
geniş kesimlerin temsiline imkân sağlayan meşruiyet
arayışlarına Türkiye her zaman destek vermiştir.
İşte, dış politikadaki belki de en önemli ilkelerimizden
bir tanesi bu olagelmiştir. Ancak, bölgemizi yakından etkileyen
gelişmeler önemli bir jeopolitik boşluk bırakmış ve
oluşturmuştur ya da var olan jeopolitik boşluğu özellikle
2003ten itibaren çeşitli devlet dışı aktörler ve örgütler
doldurmaya başlamıştır ama bakın, Türkiye bu konuda
son derece açık ve net bir tavır almıştır. Türkiyeyi
bazı örgütlerle iş birliği, bazı çetelerle iş
birliği içinde göstermek isteyenlere cevabımız şudur:
Türkiye bu coğrafyadaki sıkıntıların başlangıcından
itibaren Arap Ligi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve
BM girişimlerini tamamen desteklemiştir. Yani, devlet
dışı sağda soldaki örgütlerin peşine
düşmemiş, onlarla arasına ciddi mesafeler koymuş, özellikle
radikal diye bilinen, terör örgütü olarak bilinenleri zaten ilk andan itibaren
terör listesine almıştır.
Sevgili milletvekilleri, dolayısıyla,
Türkiye ilkeli, tutarlı, ülke çıkarlarını önceleyen,
Sayın Koçun da söylediği gibi millî bir dış
politikayı takip etmekte ve takip etmeye devam edecektir.
Araştırma önergesinin gerekçesinde yer
alan iddialara baktığımızda bunların rasyonel temelden
yoksun olduğunu görüyoruz. Bu, aslında, doğrudan bir algı
yaratma çabasıdır. Türkiye bölgede oluşan jeopolitik
boşluğu dolduran veya alanını genişleten gruplara, özellikle
radikal ve toplumsal tabanı ve meşruiyeti sorgulanan hareketlere her
zaman mesafeli durmuştur ve asla destek vermemiştir. El Kaide ve
DAİŞ gibi gruplara ve oluşumlara ve bunların
zararlarına ilk baştan itibaren dikkat çekmiş ve bunları
terör listesine koymuştur. Bugün de zaten DAİŞle mücadele
konusunda Türkiye mümkün olduğunca geniş bir katılım
sağlamakta ve mücadele etmektedir.
Tabii, Türkiye sadece DAİŞle mücadele
etmiyor. Bu coğrafyada DAİŞ gibi, PKK gibi, PYD gibi, YPG gibi
başka terör örgütleri de var. Yani, silahların gölgesinde bu bölgeyi
tasarlamak isteyenlere de Türkiye karşı çıkıyor ve onlarla
da mücadelesine devam ediyor.
Bu noktada çok önemli bir konuya değinmek
zorundayım. Sayın Baluken konuşmasının bir yerinde
dedi ki: Türkiyenin Suriye politikasının en önemli handikabı,
Türkiyenin Kürtlere ilişkin statü reddi ya da Kürtlerin
kazanacağı statüyü reddediyorlar. Kesinlikle öyle bir şey söz
konusu değil. Bakın, Türkiye, bölgedeki ülkelerin toprak
bütünlüğüne önem veriyor, toprak bütünlüğünün olmadığı
ve parçalandığı, yeni yeni devletçiklerin ve grupların
oluştuğu bir coğrafya istemiyor. Çünkü, biz her bölünmenin yeni
bir kriz, yeni bir kaos olduğunu biliyoruz. Bu, bölgedeki Kürt
kardeşlerimizin statü kazanmalarıyla ilgili bir mesele değil.
Biz, Kürt kardeşlerimizin, yaşadıkları ülkelerde eşit
vatandaş olarak yaşamaları arzusundayız ve bunu zaten
sonuna kadar destekliyoruz. Kimlik kazanmaları, siyasi katılımda
bulunmaları, eşit bir şekilde orada temsil edilmeleri bizim en
büyük arzumuz. Biz kendi ülkemizde de zaten aynı süreçleri
başlatmışız. O nedenle, Türkiyenin bölgemizdeki Kürtlerin
statü kazanmasına karşı olduğunu söylemek, sadece bir
suçlamadan ibarettir ve hiçbir temeli, somut karşılığı
yoktur, bunu ifade etmekte yarar görüyorum.
Türkiyenin karşı olduğu nedir,
biliyor musunuz sevgili milletvekilleri, sevgili
meslektaşlarımız. Statünün dışında, Türkiyenin
hemen yanı başında eli silahlı bir örgütün
DAİŞle mücadele adı altında etnik temizlik yaparak bir
bölgesel güç olarak karşımıza çıkmasına Türkiye
karşı. Bunun Kürtlerle alakası yok. Bu, bölgedeki dengeleri
değiştirmek isteyenlerin bir planı, bizim karşı
olduğumuz bu.
Burada, elbette İsraille ilişkilerin
normalleşmesi konusu da gündeme geldi. Bakın, bizim, İsraille
ilişkilerimizin normalleşmesi, Rusyayla ilişkilerimizin
normalleşmesinden daha doğal bir şey olamaz. Bizim bu
ilişkilerimiz, birtakım haklı gerekçelerimizle
gerginleştiği zaman muhalefet bizi çok eleştirdi. Niye
gerginleşiyorsunuz, niye Türkiyeyi
yalnızlaştırıyorsunuz, niye izole ediyorsunuz? denildi.
Evet, şimdi de biz diyoruz ki: İşte, yeni ilişkiler
kuruyoruz, normalleşiyoruz. E, bu defa da Niye normalleşiyorsunuz?
diye bize yükleniyorlar. (HDP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ya dün doğruydu
ya bugün doğru; hangisi? İkisinden birisi yanlış ama.
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) Şimdi,
asıl ikircikli olan budur, asıl ilkesizlik budur. Dün
söylediklerinizin tamamen tersini söylüyorsunuz. İşte, biz de diyoruz
ki: Hiçbir ülkenin bir başka ülkeyle ebediyen dostluğu ve
düşmanlığı söz konusu olamaz, böyle bir şey mümkün
değil. O nedenle, Türkiyenin özellikle İsrail meselesinde 3 tane
şartı vardı, birileri de diyor ki: Niye yazılı bir
belge yok? Gerek yok ki, bütün dünya âlem biliyor, 6 milyar insana sorun,
Obama da biliyor, Netanyahu da biliyor, İsraildeki bütün medya
organları da bunu yazdı çizdi zaten, bunun mektubunu getirmeye gerek
yok ki.
Ve bakın, Gazze şehitlerinin 2010da
yapamadığını yapıyor Türkiye bugün. Gazze
şehitleri 2010 yılında o yardımı götürememişti
ama bugün kapılar açıldı, biz onların amaçlarını
gerçekleştiriyoruz bugün. Türkiyede AK PARTİnin
yaptığı alkışlanması gereken bir hareket arkadaşlar,
bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sipariş alkış
bu kadar oluyor, kusura bakma.
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) Rusya
ilişkileri de aynı şekilde. Biz -2015 yılı Kasım
ayında Rusyayla ilişkilerimiz gerginleşti- o günden bugüne
kadar çok yapıcı bir dil kullandık, bugün de onun sonucunu
alıyoruz, bundan daha doğal ve daha güzel bir şey olamaz ki.
Aslında bunu sizin alkışlamanız lazım Türkiye
ilişkilerini düzelttiği için.
Son olarak şunu dikkatinize sunmak istiyorum:
Sayın Koçla biz Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde beraber
çalışıyoruz. Kendisine, özellikle terörle ilgili olarak orada
bize verdiği destekten dolayı teşekkür etmek istiyorum ama
diğer taraftan şunu da ifade etmek istiyorum çünkü bu çok önemli bir
mesele bizim için: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde kabul edilen rapor,
2017 Nisanıyla alakalı bir rapor değildir. Bu rapor, sevgili
arkadaşlar, zaten 2017 yılında denetim komisyonundaki
raportörler tarafından yazılması gereken bir rapor. 2017de
zaten verilecek, bu öne alınmış bir rapor değil. Bu
anlamda, bir düzeltme yapmam gerekiyor: Sayın Koç burada farklı bir
algı yaratmak istedi, bu doğru değil. Zaten bu süreç 2017
sonunda ortaya gelecek, Türkiyenin karnesi ortaya konulacak ve
değerlendirme yapılacak. Yani Türkiye, bu diyalog sonrası
süreçte mi kalacak, yoksa diyalog sürecine tekrar mı indirilecek? Bu, 2017
sonunda zaten tartışılacak bir konu, doğal olarak bu takvim
işliyor zaten. Bunu sanki öne almış gibi, sanki Türkiyenin
orada, dış politikada bir başarısızlığı
varmış gibi sunmanın ben yanlış olduğu
kanaatindeyim, burada doğruları konuşalım. AK PARTİ ve
AK PARTİ Hükûmeti, dün sürdürdüğü gibi bugün de millî dış
politikasını sürdürecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) Dünyayla ve bölgesi
ülkelerle barış içerisinde yaşamaya devam edeceğiz ve bunun
gayreti içerisinde olacağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
AHMET HALUK KOÇ (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, sırayla söz verelim.
Sayın Koç önce sizin isminiz geçti, evet
AHMET HALUK KOÇ (Ankara ) İsmimi zikrederek
bir çarpıtma yaptığımı söyledi Sayın Küçükcan.
Bunu tashih etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Koç.
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Ankara Milletvekili Ahmet Haluk Koçun, Adana
Milletvekili Talip Küçükcanın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET HALUK KOÇ (Ankara) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Küçükcanı dinledim. Biraz daha
yaşça büyüğüm, biraz daha parlamenter deneyimim var. Ben, çok
faydacı siyaset gütmesini önermiyorum Sayın Küçükcana çünkü siyaset
o katı gerçeklerle yüzleştiriyor adamı.
Siz de biliyorsunuz, benim söylediğim çok
açık ve net, sizden önce de ben o Komisyonda görev yaptım. Yani
Türkiye, 12 madde üzerinde yoğunlaşan denetim sonrası
yapması gerekenlerin 4ünü ya da 5ini yapabildi biliyorsunuz. Bu, doğal
olarak gelecek ama Komisyondaki tartışmalar ve Genel Kurula gelmeden
önceki tartışmaların ağırlık noktası
Türkiye'nin hemen denetime alınması yönünde bir baskı
oluşturdu, siz de hatırlıyorsunuz, ben bunu söyledim ve
şunu da çok açık söyleyeyim: Basın özgürlüğü, yargı
bağımsızlığı, otoriterleşme, temel hak ve
özgürlüklerin geriletilmesi noktasında Cumhuriyet Halk Partili 4 üye de bu
bağlamdaki tespitlere olumlu oy verdiler, sizin önergelerinize aleyhte oy
verdiler ama Türkiye'nin kazandığı merhalenin her şeye
rağmen geri götürülmesi için verilen önergeye Cumhuriyet Halk Partili 4
milletvekili de ret oyu verdi ve yanılmıyorsam 68-64 o önerge
reddedildi. 4 Cumhuriyet Halk Partilinin oradaki oyunun önemini
hatırlatıyorum. Hiç olmazsa hakkı da teslim edin.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan sayın hatip
ismimi de zikrederek ikiyüzlü politika izlediğimizi söyledi.
BAŞKAN Buyurun.
Size de iki dakika süre veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
4.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torunun HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bakın, iki
yıldır şunu söylüyoruz: Suriyede Suriyeyi bölmeyi amaçlayan
herhangi bir yapı ya da herhangi bir oluşumun desteklenmesiyle ilgili
bir talep koymadık. Suriyede, Suriye halklarının iradesini
yansıtan, Rojava halklarının iradesini yansıtan, orada Kürt
halkının iradesini yansıtan demokratik, federatif yapıyla
doğru temelde ilişki geliştirilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Eğer Rojavadaki bu demokratik, federatif yapıyla doğru temelde
bir ilişki geliştirilmiş olsaydı demokratik Suriye
cumhuriyetine giden yolda Türkiye öncü pozisyonda olacaktı. Bugün böyle
birçok küresel ya da bölgesel emperyal güçlerle bu tarz sorun alanlarına
bulaşmamış olacaktı. Oradaki yapılar Türkiye'ye
düşman değil, birçoğu zaten burada, sınırın bu
tarafında akrabası olan insanlar; Kürtler için de öyle, Türkmenler
için de öyle, Araplar için de öyle. Dolayısıyla, hâlâ Rojavadaki
federatif yapıyı bir bölücülük gibi Türkiye halklarına
yutturmaya çalışmaktan vazgeçin, yok öyle bir şey. Demokratik
Suriye cumhuriyetine gidecek yol da, dediğim gibi, tüm Suriyede yerel
demokrasiyi geliştirecek olan bu bölgesel modellerden geçer, gidişat oraya.
Biz istiyoruz ki, ülkemiz bu konuda yanlış yapmasın. Ama siz
ısrarla yanlış yaparsanız maalesef bu ülkeyi felaketlerin
eşiğine getirirsiniz.
Şimdi, bakın, İsrail ve benzeri gibi
diğer hususlarda siz o konuyu iç siyaset malzemesi
yaptığınız için, boyunuzdan büyük cümleleri
kullandığınız için eleştiriyoruz zaten. Bütün cümleler
ortada, Benim dönemimde asla İsraille normalleşme olmaz, Mescidi
Aksa'yı postallarıyla ezenlerle bizim bir işimiz olmaz. diyen
ben değilim herhâlde, AKPnin genel başkanları, bu ülkenin
Başbakanı, Cumhurbaşkanı. Değişti mi peki? Dün
postallar Mescidi Aksada 35 kişiyi yine yaralamadı mı? Hâlâ
Filistin halkının katliam tehdidi ortadan mı kalktı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani bütün
bunları iç siyaset malzemesi hâline getirerek seçim meydanlarında
kullandığınızda bugünleri düşünmeniz gerekiyordu.
Düşünmüyorsanız tabii ki bu çelişkileri önünüze getiririz.
Tekrar bunların düzeltilmesi için bu önerge bir fırsattır
diyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baluken.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
sayın hatip konuşması sırasında Dış
politikayı eleştiren muhalefet partileri, biz iyi geçindiğimizde
eleştiriyordu, bozuştuğumuzda eleştiriyor, yeniden
eleştiriyor. Bu tavır ikircikli, tutarsız, ikiyüzlü
tavırdır. diyerek grubumuza sataşmıştır, cevap
hakkı istiyoruz.
BAŞKAN Sizin grubunuzu kastederek
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Aynen.
Sayın Veli Ağbaba konuşacak.
BAŞKAN Sayın Ağbaba, buyurun.
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
5.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Adana Milletvekili Talip Küçükcanın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu ortamda, dış
politikayı hakikaten AKP Grubu sözcüleri açısından savunmak son
derece önemli bir iş ve güç isteyen bir iş, yani bütün
yanlışları bu kadar anlatabilmek hakikaten zor olsa gerek.
Şimdi, değerli arkadaşlar, CHPyi
suçlayanlara şunu söylemek istiyorum: Utanılmasa bunu da tek parti
dönemine yoracaksınız, bunu da İsmet Paşa yaptı.
diyeceksiniz. Hakikaten söylüyorum, bunu da İsmet Paşaya
yorabilirsiniz.
Bakın, değerli arkadaşlar, 2002de
AKP iktidara geldiği zaman İranla dosttuk, Irakla dosttuk,
Suriyeyle dosttuk, Libyayla dosttuk, Mısırla dosttuk, Rusyayla
dosttuk.
Şimdi, AKP iktidara geldi, diyor ki: Biz Irak
savaşında yer almadık. O Irak savaşında yer
almadıysa Türkiye, bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sayesindedir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, o Irak savaşında tezkereyi
geçirmek için uğraştınız; 1,5 milyon Iraklı öldürüldü,
yüz binlerce kadına tecavüz edildi. Kimin zamanında? AKPnin
zamanında. Yine, Suriyeyle dosttuk; Suriyede 400 bin kişi
ölmüş, 7 milyon kişi ülke içinde yer değiştirmiş, 5
milyon Suriyeli mülteci olmuş, Bizim günahımız yok.
diyorsunuz. Suriyede bugün kan akıyorsa, mezhebinden, etnik
kimliğinden dolayı insanlar katlediliyorsa, sizin sayenizdedir. O
terör örgütlerini hâlâ siz destekliyorsunuz.
El Nusraya terör örgütü demeyen sizsiniz. O El
Nusra ki belli mezhepleri hedef gösterip çocukların ciğerini yiyen
eli kanlı bir terör örgütüdür. Ona bile hâlâ terör örgütü diyemediniz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de akan
kanın da sorumlusu sizsiniz. Suruçta katledilen 33 insanın,
Ankaranın göbeğinde IŞİD militanları tarafından
katledilen 101 masum insanın sorumlusu da sizsiniz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Yazıklar
olsun!
VELİ AĞBABA (Devamla) İsraille
ilgili söyleyeceğim bir iki şey daha var. Eli kanlı diyen
sizsiniz, bugün dost olan sizsiniz, İsraile küfreden sizsiniz, bugün
önünde eğilen sizsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Müfterisin,
müfteri!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, hatibin yaptığı konuşma ortada; bizi kan
dökmekle itham ediyor, Suriyedeki gelişmeleri bize bağlıyor.
Onun için sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim.
Size de iki dakika süre vereceğim
sataşmadan dolayı.
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, Suriyede
katliamlardan bahsedildi, doğru, Suriyede 400 bin insanın bir katili
var. Ama bakın o katille birilerinin de fotoğrafı var.
Fotoğrafını görüyor musunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bak, iyi bak iyi! Ağbaba,
görüyor musun?
VELİ AĞBABA (Malatya) Görüyorum
Sayın Muş, görüyorum.
MEHMET MUŞ (Devamla) İkincisi,
bakın değerli milletvekilleri, şu elimdeki CHPnin Cizre raporu,
görüyor musunuz, sitenizde var.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ortak bakanlar
kurulu!
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Katil
dediğinizle yatlarda fotoğraflarınız
MEHMET MUŞ (Devamla) - Açıyorsunuz, 3üncü
sayfasında ne yazmışlar, bakın
Terörle mücadele ediyoruz
her gün. O eli kanlı terör örgütünü şehir merkezlerinden
temizliyorken CHPnin oraya heyet gönderip yaptığı
açıklama: Cudi, Sur, Nur ve Yafes Mahallelerinde sivil
vatandaşların yaşam alanları ağır silahlar,
tanklar ve uçaksavarlar ile orantısız güç kullanılarak yerle bir
edilmiş durumdadır. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yalan mı,
bunlar yalan mı? Bunların hangisini yapmadınız?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Yapmadınız mı? Yapmadınız mı? Hepsini
yaptınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
bu ifadelerin aynısını kim kullandı, biliyor musunuz?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Tümünü yaptınız, tümünü! Ben gittim, tümünü yaptınız!
MEHMET MUŞ (Devamla) Macar asıllı
Hollanda Milletvekili Türkiye Raportörü Kati Piri de kullandı. Bir tarafta
CHPnin raporu, öbür tarafta Kati Pirinin raporu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Tümünü yaptınız! Bodrumlarda ölenlere ne diyeceksiniz?
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi gideceksiniz,
gözlerinden ağır yaralanan o Binbaşıya orantısız gücün
ne olduğunu anlatacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Bodrumlarda ölenlere ne diyeceksiniz, bodrumlarda! İnsanlığa
karşı suç işlediniz, insanlığa karşı!
MEHMET MUŞ (Devamla) Hiç kusura
bakmayın, o şehitlerin ailelerine orantısız güç
neymiş, anlatacaksınız. Kusura bakmayın!
Şehirlerde egemenlik alanı kurmaya
çalışan terör örgütüne karşı ne yapacak, ne yapacak
Silahlı Kuvvetler? Terör örgütüne karşı, karşılık
neyse o verilir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sivilleri mi
öldüreceksiniz, halkı mı katledeceksiniz? Tankla mı
saldıracaksınız, havanla mı saldıracaksınız?
MEHMET MUŞ (Devamla) O açıdan
değerli milletvekilleri, terör örgütlerine terör örgütü denir,
Türkiyedekine terör örgütü denir, ona karşı yapılan mücadele
de terörle mücadeledir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Yargılanacaksınız! Yargılanacaksınız!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İnsanlık
yargılayacak sizi, insanlık!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Grup Başkan
Vekili Mehmet Muş konuşmasında Katille fotoğraf
çektirenler var. deyip Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin
fotoğrafını göstererek
.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Yalan mı, yalan mı? Söyle!
VELİ AĞBABA (Malatya) Katile kim gitti,
katile? Katile kim gitti? Kardeşim!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
o katliamdan Cumhuriyet Halk
Partisinin sorumlu olduğunu söyledi. Grup adına cevap hakkı
kullanacağız.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Mahmut Tanal
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Tabii, fotoğraflardan ziyade şimdi ben
size resmî bir evrak okuyacağım. Dikkatle dinleyelim. Kimin hangi
terör örgütleriyle ne iş birliği yaptığını
okuyorum:
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Fotoğraf ne
olacak? Fotoğrafa gel!
MAHMUT TANAL (Devamla) Adana Cumhuriyet
Başsavcılığı, (2016/4856) numarasıyla, 16/5/2016
tarih
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Geç onları,
geç! Oradan sana ekmek çıkmaz! (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
MAHMUT TANAL (Devamla) Şüpheli Önder
Sığırcıklıoğlunun ifadesinde,
alındığı sırada, geçen dava konusu olayın,
eylemin tüm ayrıntılarını, kurumsal hiyerarşiyi
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar, gürültüler ve birbirleri üzerine yürümeler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın milletvekilleri
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler ve birbirleri üzerine
yürümeler)
Tamam, herkes yerine otursun. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, oturun. (Gürültüler)
Tamam, siz devam edin Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla) Efendim, sükûneti
sağlamadan nasıl devam edebilirim?
BAŞKAN Tamam devam edin, sessizlik var.
Oturun, herkes yerine otursun.
Buyurun Sayın Tanal, size bir dakika süre ilave
ediyorum.
MAHMUT TANAL (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Şüpheli Önder
Sığırcıklıoğlu denilen kişi MİTin
personeli. Bu kişinin alınan ifadesinde, tüm
ayrıntıları vâkıf olduğunuz üzere, eylemin kurumsal
hiyerarşi, disiplin içerisinde yapıldığını, bu
nedenle hiyerarşi içerisindeki isimlerin, makamların
açıklamasını dikkatlice altını çiziyoruz- Başbakan,
Dışişleri Bakanı, MİT Müsteşarının bu
eylemlerde doğrudan sorumlu olduklarını, eylemin onların
talimatıyla gerçekleştirildiğini söyleyerek bu doğrultuda
ifade
Alın, size kapı gibi belge, kapı gibi belge! Kim bu
belgedeki? Bu belge ne? Bakın, bu belge, aynı zamanda
Albay
Harmuş vardı, Harmuş, kamptan kim kaçırdı?
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Paralelcidir onlar,
paralelci!
MAHMUT TANAL (Devamla) MİT ile Suriye
istihbaratı birlikte kaçırdı, belgesi burada.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Ya, bırak bu
işleri, boş işler onlar!
HİLMİ BİLGİN (Sivas)
Yazık ya, bir de hukukçu olacaksın!
MAHMUT TANAL (Devamla) Kimin talimatıyla
yaptınız? Bunu kimin talimatıyla yaptınız?
Başbakanın talimatıyla, MİTin talimatıyla. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Karar mı o, karar
mı?
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Senin ifaden mi
Tanal o?
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakın, bu kimin? Bakar
mısınız, burada Cumhurbaşkanı ile Esad birlikte.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) E, ne olmuş?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ne zaman, ne
zaman? Tarihini söyle, tarihini.
MAHMUT TANAL (Devamla) Ailecek gitmişlerdi,
pikniğe gitmişlerdi, Bodrumda kamp yapmışlardı, aile
dostları
Fotoğrafla bakın, al sana belge, al sana belge!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ya, ifade
tutanağına belge diyorsun be! Bir de hukukçu olacaksın!
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) O karar mı,
ifade mi kardeşim, o ne? İfade mi, ne o?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ya, Tanal, bir de
hukukçu olacaksın be!
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, terör örgütleriyle hukuken, fiilen, kapı
gibi, resmî evrak değerli kardeşlerim.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Ne gösteriyorsun
sen bize, ne anlatıyorsun?
MAHMUT TANAL (Devamla) Daha devam ediyorum: Tevhid
Selam örgütünün dosyasında Esad ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın konuşmaları var, mektupları var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Senin ifaden mi o?
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakın, Esad ile Recep
Tayyip Erdoğan Tevhidi Selam dosyasında mektuplaştı. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) Rapor ne oldu,
rapor, rapor?
BAŞKAN Sayın Tanal, buyurun yerinize, süreniz
bitti.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bir dakika ilave
edecektiniz.
BAŞKAN Onu da ilave ettim, farkında
değilsiniz.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla) Yani şu ismi
tanıyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
Sayın grup başkan vekilleri, bakın,
disiplin uygulayacağım.
MAHMUT TANAL (Devamla) Şu belge
Şu
belgeyi görüyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ayıp be,
ayıp!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, devletler hukukla yaşar.
BAŞKAN Sayın idare amirlerini
çağırmak durumunda kalacağım Sayın Tanal, size
yakışmıyor, lütfen
MAHMUT TANAL (Devamla) Efendim, bakın, siz
sükûneti sağlayacaksınız.
BAŞKAN Sayın Tanal,
yakışmıyor bu yaptığınız. Buyurun.
Yakışmıyor ama. Bir saattir orada duruyorsunuz. Buyurun oturun
lütfen yerinize! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben sizi oraya oturtmakla da mükellefim, buyurun.
Sayın milletvekilleri, lütfen herkes bir yerine
otursun.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Sayın
Başkanım
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye, söz vereceğim.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum. Bu arkadaş paralel
çantacısıdır, ucuz bir çantacıdır, çanta
taşır; parça başı iş yapar, paralelle iş
birliği yapar.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
İç Tüzükün 65inci maddesinde Genel Kurulda
söz kesmek, şahsiyatla uğraşmak ve çalışma düzenini
bozucu hareketlerde bulunmak yasaklanmıştır. Görüşmelerin
sağlıklı ve verimli yürütülebilmesi, gerginliklere sebep
olunmaması için tüm milletvekillerimizin konu dışına
çıkmaması, temiz bir dil kullanması ve şahsiyatla
uğraşmamasını özellikle istirham ediyorum. Bu Genel Kurulda
bu milletin onurunu taşıyan, bu Mecliste görev yapan tüm milletvekili
arkadaşlarımızın bu azami hassasiyete dikkat etmesi
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Yine, özellikle yargıdaki meselelerle ilgili
Anayasamızın 138inci maddesinin de dikkatle bir kez daha
okunmasını istirham ediyorum. Herkesin kullanacağı dili çok
iyi bir şekilde tespit edip karşılığının da
nereye varacağını düşünerek kullanması lazım diye
düşünüyorum. Dolayısıyla hepinizden özellikle istirhamım,
lütfen burada bu milletin onuruna yakışır, bu Meclisin mehabetine
yakışır tarzda bir usulde Meclisi idare edelim, yönetelim ve hep
birlikte bu millete hizmet edelim diyorum.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Tanal, yapmış olduğu konuşmada yüz binlerce sivilin katili
olan Esadla o dönem AK PARTİnin Genel Başkanı olan Sayın
Erdoğanı aynı resim içerisinde göstererek, tarihinden,
zamanından çarpıtarak farklı bir imaj ve algı yaratmak
istemiştir. Bu, açık bir sataşmadır, bu çerçevede 69a göre
söz istiyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, kime
sataşılıyor da Naci Bey söz istiyor?
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü mü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Genel
Başkana, AK PARTİnin Genel Başkanına.
BAŞKAN Sayın Genel Başkanı,
Başbakanı da ifade etti, Cumhurbaşkanını, hepsini
ifade etti Sayın Tanal.
LEVENT GÖK (Ankara) Neden dolayı
sataşmadan söz veriyorsunuz?
BAŞKAN Buyurun efendim, sataşmadan
dolayı iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Yani, Recep Tayyip
Erdoğanı savunmak Naci Beye mi kalmış, olur mu öyle bir
şey?
VELİ AĞBABA (Malatya) İstedikleri
zaman Genel Başkan, istedikleri zaman Cumhurbaşkanı!
MEHMET MUŞ (İstanbul) O zaman Genel
Başkandı.
8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi eski Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar
Sayın Gök, gösterilen resim Sayın
Erdoğanın AK PARTİnin Genel Başkanı ve Başbakan
olduğu döneme aittir.
LEVENT GÖK (Ankara) Naci Bey, size dönük
sataşma var mı ki ortada?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Buradaki
sataşma AK PARTİye yönelik, onun Genel Başkanına ve
Başbakana yönelik bir sataşmadır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
taraflı davranıyorsunuz. Buradan istendiği zaman söz
vermiyorsunuz, oradan istendiği zaman söz veriyorsunuz, olmaz öyle
şey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, biz
Esadla bir dönem dosttuk, Esadla dosttuk arkadaşlar çünkü Esad,
babası zalim Hafızın yerine gelmiş, daha demokratik bir
Suriye vadetmişti, biz de cesaretlendirdik. Komşumuz, oradaki
insanlar daha özgür yaşayacaklar. Bize zaman zaman diyorlar ya Siz
mezhebe göre davranıyorsunuz. Hayır, Esad yine kendi mezhebindeydi
ama demokratik bir Suriye vadetti, cesaretlendirdik. Yanlış mı
yaptık? Hayır. Ne zamanki Esad bu vaatlerinden vazgeçti, Suriyeyi
bir cehenneme çevirdi, biz de Esadın karşısına
çıktık. AK PARTİnin tek bir referansı var: Zalimlik,
zalimlik, mezhep filan değil; Esad zalim olduğu için
karşısına çıktık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sayın Tanal bunları
bilmiyor mu? Tabii ki biliyor ama gelip burada bir resim göstererek çarpıtma
yapacağını zannediyor. Sayın Tanal bunun için
uğraşabilir ama millet neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor.
Gelip burada mahkeme kararı gösteriyor Sayın Tanal. Gelse, o kadar
çok mahkeme var ki Türkiyede yaşanan, bugün insanların acıyla
bahsettiği, kapı gibi mahkeme kararı diye benim de Sayın
Tanala göstereceğim birçok mahkeme kararı var.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Onunki ifade
tutanağı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yargı
üzerine bu kadar çok konuşuyoruz, yargıyı
tartışıyoruz, sonra da gelip sanki hakikatin karinesiymiş
gibi kullanmaya kalkışmak bütün bunları tekzip etmektir.
Tutarlı olalım.
Saygılarımla.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) O ifade
tutanağıymış Başkanım.
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.44
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 108inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'deki
iç ve bölgesel siyasal alandaki olumsuz sonuçların açığa
çıkarılması ve ilkeli bir dış politikanın
oluşturulması amacıyla 28/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik cihazla yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır. Öneri reddedilmiştir.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan
ve arkadaşları tarafından, Türkiye'nin dış
ilişkilerinde bazı ani değişikliklerin nedenlerinin
açıklanması, bugüne kadar süregelen uygulamaların yol
açtığı zararların boyutlarının ortaya
konulması ve bundan sonra izlenecek dış politikanın ana
hatlarının belirlenmesi amacıyla 28/6/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Sayı: 189 28/6/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 28/6/2016 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan ve arkadaşları
tarafından "Türkiye'nin dış ilişkilerinde bazı
ani değişikliklerin nedenlerinin açıklanması, bugüne kadar
süregelen uygulamaların yol açtığı zararların boyutlarının
ortaya konulması ve bundan sonra izlenecek dış politikanın
ana hatlarının belirlenmesi" amacıyla 28.6.2016 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırma önergesinin (690 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
28.6.2016 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi
lehinde ilk söz Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehana aittir.
Buyurun Sayın Bilgehan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Türkiyenin
dış ilişkilerindeki bazı ani değişikliklerin
nedenlerinin açıklanması, bugüne kadar süregelen uygulamaların
yol açtığı zararların boyutlarının ortaya
konulması ve bundan sonra izlenecek dış politikanın ana
hatlarının belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince, Meclis araştırması talebiyle ilgili olarak CHP
Grubu adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son altı
yılda Türk dış politikasındaki sert dönüşleri, ani
değişiklikleri, kaybettiklerimizi, bekleyip de
kazanamadıklarımızı, dünyada uğradığımız
itibar kaybını anlatmak için on dakikam var. Ama geriye giden bu
süreci hep birlikte, anbean, hayretle yaşadık. Söze, sade bir
vatandaşın sorusuyla başlıyorum: Madem
başladığımız noktaya dönecektik, ülkeyi her türlü
maceraya kim, neden sürükledi? Son altı yılda dünyada ne
kazandık, ne kaybettik? Bu sürenin, iktidar döneminin yarısı
olduğunu hatırlatıyorum.
Bu sabah Türkiye ile İsrail arasında bir
mutabakat metni imzalandı. Oysa, 2 ülke arasındaki ilişkiler
daha İsrailin kurulmasıyla başlamıştı. Bundan
altı yıl öncesine kadar Türkiye, Orta Doğuda hem İsrail
hem Arap ülkeleriyle eşit ilişkiler sürdürebilen ve Filistin
halkının onurlu savaşını destekleyen tek ülke
özelliğini koruyordu. Bir anda Mavi Marmara krizi çıktı. 10
vatandaşımız öldü, bütün dengeler değişti,
İsraille ilişkilerimiz koptu.
(X)
gibi büyük laflar edildi. Bölgedeki hakem konumunu kaybettiğimiz gibi,
krizin sadece turizm sektöründeki olumsuz yansımasının mali
boyutu 5 milyar doları buldu.
Bugün imzalanan anlaşmanın ekonomik
getirilerinin olacağı düşünülebilir. Akdenizdeki doğal gaz
potansiyeli her ülke için de çekicidir. Ama kimse daha fazlasına
kanmasın. İsrail, Türkiyeye kendi kontrolü altında Gazzeye
Aşdod Limanından yardım yapma izni vermiştir. E, zaten
daha önce de bu hak vardı. Ablukanın kalkması ise söz konusu
değildir. İsrail tutumunu ancak kendi seçmenlerinin iradesiyle
değiştirecektir. Unutmayalım ki, onlarda da bir zamanlar
barışa inanan ve bu uğurda hayatını kaybeden İzak
Rabin gibi devlet adamları vardı.
Rusyayla aramızda yaşananlarsa gerçekten
şaka gibi. Yine angajman kuralları, Emri bizzat ben verdim. gibi
büyük sözlerle sınırda bir Rus uçağının
düşürülmesi devlet politikası olarak sahiplenildi. Ancak
Rusyanın bir pilotunun öldürülmesini çok da ciddiye aldığı
kısa sürede anlaşıldı. Onlar bunu bir şaka olarak
almadılar, neredeyse bütün ilişkilerimizi anında kestiler.
Krizin Türkiyeye, özellikle turizm, inşaat ve gıda sektörüne
faturası 10 milyar doları bulabilir. Ayrıca, Türkiye bölgedeki
askerî hava gücünü de yitirdi. İsraille girişilen normalleşme
süreci bu ülke ile ne zaman başlayacaktır, belli değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğanın Rusya Devlet Başkanı
Putine yazdığı mektupta öldürülen pilotun ailesine kusura
bakmasınlar demesi krizin çözülmesine yetecek midir? Dünyanın gözü
önünde özür dileyen, mahcup olan kim olmuştur? Özür dilenmesi gereken
aslında bizim vatandaşlarımız değil midir? (CHP
sıralarından alkışlar)
Gelelim Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize.
2005te başlayan üyelik müzakerelerinin on yılda bir arpa boyu bile
ilerlemediği konusuna girmeyeceğim ama şu son günlere kadar
gündemde olan, vatandaşlarımıza Avrupa topraklarında
serbest dolaşım izni sağlayacak olan AB-Türkiye Düzensiz Göçmen
Girişi ve Geri Kabul Anlaşması ne oldu? Büyük başarı
olarak imzalanan, mülteci hukuku açısından sakıncalı
görünerek çok da eleştirilen bu anlaşmayla ne kazandık?
Mültecilerin daha iyi yaşamaları için AB tarafından verilecek 6
milyar euroluk destek geldi mi? Vizesiz Avrupa rüya olmaya devam ediyor. Tek
teselli, son üç ayda Egede kaçak göçün azalması ve ölüm
olmamasıdır. Ama, şu soruları soruyoruz: Ülkemizde ne kadar
göçmen hangi şartlarda yaşamaktadır? Yurt
dışından gelen heyetlere gösterilen örnek kamplar
dışındaki gerçek nedir? Gittikçe ağırlık kazanan
bir kuşkuyu da belirtmeliyim. Acaba, hakikaten, ülkemizde 3 milyon
Suriyeli sığınmacı var mı? Çünkü, bu soru gittikçe
daha fazla sorulmaya başlandı.
Değerli milletvekilleri,
Arap Baharı başladığında demokrasi
arayışındaki ülkelerin model aldığı tek ülke
Türkiyeydi. Türk televizyon dizilerinin bile devrimleri tetiklediği
konuşuluyordu. İslam dünyası, bir temsilcisinin AB üyesi
olacağı günleri umutla bekliyordu. Ne hazindir ki bizde laiklik
ilkesi tartışılmaya açılırken onlar din ile devlet
işlerinin ayrılması gerektiğini dile getirmeye
başladılar. (CHP sıralarından alkışlar)
İngilterede ABden
çıkalım. diyenlerin kazandığı referandum sürecinde
kampanya yürüten iki tarafın da Türkiyenin AB üyelik hedefinin
getireceği olumsuzlukları gündeme taşıması bir dış
politika başarısı olarak görülebilir mi? Adaylık süresince
en büyük destekçimiz olan İngiltere, hangi nedenlerle bizden
vazgeçmiştir?
1963 Ankara
Antlaşmasının imzalarının
atıldığı gün dönemin Avrupa Ekonomik Topluluğu
Komisyonu Başkanı Profesör Hallsteinın sözlerini
hatırlayalım, şöyle demiş: Türkiye, Avrupanın bir
parçasıdır. Bunu bu ülkede her attığımız
adımda karşılaştığımız Atatürkün güçlü
kişiliğinin Türk toplumunda bıraktığı izlerden
anlıyoruz. Bu hareketin tarihte bir benzeri yoktur. Hatta, biz burada,
gerçekleştirmek istediğimiz Avrupa Birliğinin en modern
şekliyle uygulandığını görüyoruz. Bu
aydınlık, akılcı, gerçekçi duruş; bilime verilen önem;
gelişmeye, ilerlemeye yöneliş bizim fikirlerimizin mükemmel bir
uzantısı olarak görülüyor. Türkiye ile Avrupanın askerî, siyasi
ve ekonomik olarak birbirine bağlanmasından daha doğal ne
olabilir ki. Ne kadar şaşırtıcı sözler değil mi?
Anlaşılan 1963ten beri her iki taraf da çok değişmiş.
Geçen hafta 1949dan beri kurucu üyesi
olduğumuz Strazburgtaki Avrupa Konseyinde Türkiyede demokratik
kurumların işleyişi üzerine düzenlenen rapor görüşülürken
aslında bu sorunun cevabını aldık. Haluk Koç ve heyet
başkanımız Talip Bey de biraz önce bu konudan bahsettiler. Ben
onların dışında, onlardan daha önce Avrupa Konseyi
heyetinde yer alıyordum.
2000li yılların başında bu
Mecliste iktidar, muhalefet birlikte kabul ettiğimiz demokratikleşme
paketleri, Anayasa madde değişiklikleri, işkenceye
sıfır tolerans söylemleriyle denetimden
çıkmıştık. Geçen hafta on yılda ülkenin ileriye
değil, geriye gittiği vurgulandı. Terörle mücadelenin her türlü
baskıya kılıf gösterilmesi, yargı ve basın
özgürlüklerinin kısıtlanması önemli demokrasi eksiklikleri
olarak gündeme geldi. Ama biliyor musunuz en büyük tepkiyi
Cumhurbaşkanı Erdoğanın kadınlarla ilgili
söylediği sözler çekti. Meclis Boşanma Komisyonunun taslak raporunun
önerileriyle aile planlaması, çocuk yapmayan kadınlara suçlamalar
dikkatle ve dehşetle izlendi. Ha, tabii, tam biz o raporu konuşurken
Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü temsilcisinin de
bulunduğu 3 aydının tutuklanması da kimin işine
yaradı, bilemiyorum.
Evet, iktidar partisi yapılan her
eleştiriye Ama yüzde 50 oyumuz var. diye karşılık
veriyor. Bu yanıt, karşıda da bir yüzde 50nin olduğunu
gösteriyor. Bu ülkede birlikte, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Bu
Mecliste Hükûmetin uygulamalarını çoğunluk ve muhalefet
partileri olarak inceleyebilmeliyiz. Biz, seçilmiş milletvekilleri olarak
yürütmeyi denetleme görev ve sorumluluğumuzu üstlenebiliriz. Yurt
dışındaki heyetlerde farklılığımızı
koruyarak ülke çıkarları için gösterdiğimiz
dayanışmayı neden burada gösteremiyoruz?
Verdiğimiz soru önergelerine baştan savma
cevaplar veriliyor. Buradaki kürsü konuşmaları etkisiz kalıyor.
Dışişleri Bakanlığının yetkin
elemanları saf dışı bırakılıyor.
İşte bu nedenlerle, bunları konuşabilmek için bir
araştırma komisyonu kurulmasını önerdik ama sonucu biraz
sonra göreceğiz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzük 60a göre bir söz talebim var.
BAŞKAN Şimdi fark ettim.
Sistemi açıyorum, bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, sosyal medya üzerinden Halkların Demokratik Partisi Eş
Başkanının şahsında tüm seçmenlerine hakaret eden
Ağrı Valisini kınadıklarına ve bu konuda Hükûmeti
uyardığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Ağrı Valisi
sıfatını taşıyan kişinin eş
başkanımız şahsında bütün HDP seçmenlerine yönelik
hakaret ve tehditlerini sosyal medya üzerinden yeni tespit etmiş
durumdayız. Burada ağzımıza alamayacağımız
birtakım tanımlamalar, hakaretler ve tehditler yapan kişi bu
ülkede valilik görevini yapmaya layık olmayan bir kişidir. HDPnin
yüzde 78 oy aldığı bir kentte HDP eş başkanına ya
da HDP seçmenine bu şekilde hakaretlerde, tehditlerde bulunmak açık
bir provokasyondur. Bu kişi, Diyadinde fırında
çalışan 2 gencin infazı başta olmak üzere,
Ağrıda adalet önünde hesap vermesi gereken bir sorumluluğu da
taşımaya devam ediyor. Ağrı halkı da bunun
bilincindedir.
Bu provokasyonu yapan kişiyi Halkların
Demokratik Partisi olarak kınadığımızı, derhâl
istifaya çağırdığımızı ifade etmek
istiyorum. Eğer istifa edecek yüreği yoksa bir an önce Hükûmet
tarafından görevden alınmalı. HDPyle, HDP eş
başkanıyla bir sorunu varsa da siyasi mecraya gelip burada HDPye
karşı olan tutumunu ortaya koymalıdır diyorum. Dediğim
gibi, bu hakaret ve tehdit dili başlı başına bir
provokasyondur. Hükûmeti de özellikle Ağrıdaki bu provokatif
girişim için buradan uyarıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan
ve arkadaşları tarafından, Türkiye'nin dış ilişkilerinde
bazı ani değişikliklerin nedenlerinin açıklanması,
bugüne kadar süregelen uygulamaların yol açtığı
zararların boyutlarının ortaya konulması ve bundan sonra
izlenecek dış politikanın ana hatlarının belirlenmesi
amacıyla 28/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Şimdi, önerinin
aleyhinde ilk söz Manisa Milletvekili Erkan Akçaya aittir.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi lehine söz aldım. Muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin
dış politikasını belirleyen en önemli faktörlerden
birincisi coğrafyası, ikincisi jeopolitik durumu ve üçüncü olarak da
millî ve tarihî referansları ve çıkarları olarak sayabiliriz.
Dış politikanın hedefi, eldeki bütün imkânları kullanarak
ülkenin güvenliği, siyasi, ekonomik ve kültürel
çıkarlarının savunulması ve geliştirilmesi olur.
Bu on dakikalık süre içerisinde de yine,
önergedeki bu Hükûmetin uyguladığı, bugüne kadar
uygulayageldiği dış politika yanlışlarına
ilişkin sadece İsraille olan ilişkiler bağlamında
kısa bir özet sunmaya çalışacağım.
Tabii, on dört yıllık Adalet ve
Kalkınma Partisinin dış politikasının genel
karakteristiğine baktığımızda, maalesef ilkesiz,
çelişkili, tutarsız, maceracı, hayalci ve kendi kendine gelin
güvey olan bir politika olarak tarif etmek mümkündür. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Mevcut Hükûmet, on
dört yıldır, yüzlerce yıldır ve bilhassa da cumhuriyet
tarihimiz boyunca uygulanagelen temel dış politika eksenini
kaybetmiştir. Bunun birincisi Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi;
ikincisi, komşularla iyi geçinme; üçüncüsü, yabancı ülkelerin ve
bilhassa komşuların iç işlerine karışmama
politikasını terk ettiği için işte bu çelişkili,
tutarsız, dün öyle bugün böyle politikalarla, uygulamalarla
karşı karşıyayız.
2009 yılı Ocak ayı Davosta
(X) şovuyla başladı,
bayağı bir, birkaç yıl gitti ve İsraille bir sürtüşme
başladı. Gazzeli Müslümanlara yapılan zulümler ve İsrail
düşmanlığı üzerinden iç kamuoyuna mesajlar verilerek siyasi
rant devşirilmeye çalışıldı ve devşirildi. 31
Mayıs 2010, Gazzeye insani yardım malzemesi götüren Mavi Marmara
gemisine uluslararası sularda saldıran İsrail, 1i Türk asıllı
Amerikan vatandaşı olmak üzere 9 Türk vatandaşını öldürmüş,
onlarcasını da yaralamıştı. Sonradan öğrendik ki
bazı AKP milletvekillerinin bu Gazzeye gidecek gemiye son anda binmekten
vazgeçirildiğini. Bu da hâlâ meçhul bir durumda. Ve bu tarihten itibaren
de Türkiye-İsrail ilişkileri, görünen yüzüyle, kopma noktasına
gelmişti. Sayın Erdoğan Mavi Marmara gemisine yapılan bu
saldırıları kınamış, İsraili terör devleti
olarak suçlamış, İsrailin döktüğü kandan dolayı hesap
vereceğini ifade etmiştir. Demiştir ki: Ben bu görevde
bulunduğum sürece hiçbir zaman İsraille olumlu bir şey
düşünemem. Zulüm bitmedikçe Türkiye-İsrail ilişkileri
normalleşmez. O masum çocukların ahı, o masum annelerin
feryadı er ya da geç İsrailden sorulacak. E, bugün ne oldu da âdeta
İsrailin sözcülüğüne soyunuldu?
Dün Sayın Başbakan yaptığı
açıklamayla 2009 yılında başlayan iç kamuoyuna yönelik,
siyasi ranta yönelik İsrail düşmanlığı şovunu bir
anda bitirdi. Şimdi, merak ediyoruz, dün İsraille ilgili bu ağır
ithamları yapanlar bugün 180 derece neden dönmüştür? Sabahki
konuşmamda söyledim, neden tornistan yapılmıştır? Bir
gemicilik terimidir biliyorsunuz tornistan, gemiler geri geri giderken
iskeleye yanaşma manevrası yaparlar.
Türkiye'nin şartları vardı
İsraile; tazminat, özür ve Gazzeye ablukanın kalkması. Bu
imzalanan mutabakata baktığımızda, İsrail devleti
resmî olarak özür dilemedi. Obamayla olan bir görüşmede Hadi hadi, olur
böyle şeyler. denilerek geçiştirilmeye
çalışıldı. İsrail özür dileyecekse dün Sayın
Erdoğanın mektubundaki gibi bir dileme olması gerekirdi. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani, Rusyaya gönderilen mektupta
özür dilenmiş, Yok, özür dilenmedi. diyor, kusura bakma veya
başka birtakım kelimeler ama İsrailden Türkiyeye verilmiş
bir mektup filan yok, özür de yok. Kimse özür diye bahsetmesin.
İsrail hayatını kaybedenlerin
ailelerine insani fon aracılığıyla 20 milyon dolar ödeyecek
ancak Türkiyede İsrailliler hakkındaki davalar da düşecek.
Bunun adına tazminat değil, sus payı derler değerli
arkadaşlar. Bunun hukuki niteliği de tartışmalıdır
ve tazminat da değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
İsrailin Gazzeye yönelik deniz ablukası
sürecek, Türkiye Gazzeye İsrailin Aşdod Limanı üzerinden
yardım gönderebilecek. Yani, İsrailin ablukasını Türkiye
resmen de tanımış oluyor. E, şimdi, ne oldu? İsrailin
dediği yere geldiniz.
Mavi Marmara gemisi yardımı gideceği
zaman da İsrail Yardımları bana vereceksiniz, ben
ulaştıracağım. demişti. Şimdi anlaşmaya
vardığınız, altına imza attığınız
bu yardım meselesi de bu şekilde.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Olan da
10 garibana oldu Sayın Akçay, 10 garibana oldu.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Ve Türkiye-Hamas
ilişkisi fotoğrafın içine girecek. Yani, bu ilişki,
Türkiyenin Hamasla olan münasebeti artık İsrailin bilgisi
dâhilinde yürütülecek. Korkunç bir durum ve egemenlik hakkının da
ihlalidir. Neden bilgi vermek durumunda kalacak eğer
yaptığı doğruysa, hakkıysa? Bunu da yapacak.
Dün, İsraili terör devleti olarak suçlayanlar
bugün sadece İsrailin çıkarlarına hizmet eden bu mutabakat
metnine neden imza atmışlardır? Yani, netice itibarıyla,
daha evvel İsrailin dediği noktaya gelinmiş ve
anlaşılmış oldu.
Romada imzalanan mutabakat metniyle İsrail
âdeta Türkiye Cumhuriyetini uluslararası arenada teröristlere yardım
etmekle suçluyor ama dolaylı ama doğrudan. Türkiyenin Hamasla
ilişkileri İsrailin bilgisi dâhilinde yürütülecek, tekraren
söylüyorum tekraren düşünülsün diye. Bu anlaşma sadece İsrailin
çıkarlarına hizmet etmektedir en başta. Bu anlaşmanın yapılmasının
tek nedeni vardır o da, Doğu Akdenizde büyük doğal gaz
yataklarına sahip olan İsrailin doğal gazının hem
Türkiyeye hem Türkiye üzerinden Avrupaya taşınması. Ancak
havuz medyası, İsrail çıkarlarına yapılan bu hizmeti
bir zafer gibi göstermeye çalışmaktadır. Bu anlaşma
kesinlikle zafer değildir, başarı değildir. O yüzden,
bazı iktidar sözcüsü milletvekili arkadaşlarımız diyor ki:
Yahu dün de eleştiriyordunuz bu politikamızı, e bugün de
eleştiriyorsunuz. E, işte, sizin çelişkilerinizi
eleştiriyoruz. Siz istiyorsunuz ki Benim dün dost olduklarımla sen
de dost ol, eğer ben onlarla bugün düşman olmuşsam sen de
düşman ol. Kusura bakmayın, biz bu tutarsızlıklara prim
veremeyiz.
Aslında, AKP döneminde İsraille
ilişkiler kapalı kapılar ardında farklı,
dışarıda çok farklı cereyan etmiştir. Filistinin
yanında olduğunu, Filistinlilerin haklarını
savunduğunu söyleyenlerin İsraille dostluğuna bir göz atarsak
Filistin için dediklerinin ne kadar samimi olduğunu anlarız. 30 Ocak
2009daki
(X) şovundan sonra
dahi AKP, İsraille ilişkilerini kapalı kapılar
ardında sürdürmüştür. 11 Ocak 2010da İsrail
Dışişleri Bakan Yardımcısının Türk
Büyükelçisine muamelesini hatırlayınız ve bu olaylardan sonra
dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan ve AKPli yetkililer
kameralar karşısında İsraille ilgili sert eleştiriler
yaparken bir taraftan da İsraille ilgili gizli görüşmelere devam
etmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Süremizin elverdiği bu
kadar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
Önerinin lehinde ikinci söz Mardin Milletvekili
Mithat Sancara aittir.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede dış politika
alanında yaşanan bu hızlı dönüşümler üzerine verilen
CHP grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu önerinin
lehinde konuşacağım.
İki gündür önemli gelişmeler var
dış politikada, herkes izliyor. Bunları da dünden beri
konuşuyoruz Mecliste. Rusyayla uçak krizinden sonra özür mektubu birinci
olay; diğeri de İsraille uzun süredir devam ettiği söylenen
görüşmelerin ardından varılan mutabakat ya da imzalanan
anlaşma. Şimdi ya da diyorum çünkü ne olduğunu tam bilmiyoruz.
Ne oldu? İsraille hangi konularda anlaşma yapıldı?
Açık anlaşmanın hükümleri nelerdir? Gizli bir anlaşma var
mı? Bu konuda net bilgiler gelmiyor Hükûmetten. Esasen, bu
anlaşmayı Hükûmet mi yaptı, Cumhurbaşkanı mı
yaptı; o da belirsiz çünkü anlaşmayla ilgili açıklamalar
Hükûmetten çok Cumhurbaşkanlığından geliyor, ya
Cumhurbaşkanı Sözcüsü ya da bizzat Cumhurbaşkanının
kendisi açıklama yapıyor. Dolayısıyla, burada, zaten bir
anayasal sorun var. Dış politikadan kim sorumlu? Dış
politikayı yürütmekten kim sorumlu? Hükûmet şüphesiz ve
Dışişleri Bakanlığı birinci derecede burada
yetkili ama Dışişleri Bakanlığından
ayrıntılı herhangi bir açıklamayı ben şimdiye
kadar okumadım.
Peki, ne var? Söylenen ne? İsraille
anlaşmadan başlayalım: Öncelikle üç şart ileri
sürülmüştü İsraille ilişkilerin normalleşebilmesi için.
Aslında, bu üç şart yerine gelse bile İsraille ilişkileri
hiçbir zaman normalleştirmeyeceğini Sayın
Cumhurbaşkanı defalarca söylemişti, bu konuşmayı yine
İnternette bulabilirsiniz, açıkça şunu demişti: Ben
görevde olduğum sürece, benim sorumluluğum altında bir yönetim
bulunduğu sürece, İsraille hiçbir zaman iyi bir şey
olmayacaktır.
Peki, şimdi ne oldu? Kendisi hâlâ sorumlu,
sorumlu olduğunu da zaten her açıklaması ve tavrıyla
açıkça belli ediyor, ama İsraille iyi şeyler oldu. Dün terör
devletiydi, dün zalim devletti, zulüm yapan devletti, bugün dost ve müttefik
bir ülke olarak anılıyor. Nasıl oldu da bu kadar büyük bir
dönüşüm gerçekleşebildi, neyin karşılığında
gerçekleşebildi?
Hükûmet ve Cumhurbaşkanı üç şart
ileri sürdüğünü söylüyordu; bunlardan biri özürdü
-arkadaşlarımız belirttiler- özürle ilgili açık ve resmî
herhangi bir belge ortada yok. Nasıl bir özür bu? Hükûmetten Hükûmete
resmî bir belgeyle iletilen bir özür mü, yoksa Obamanın
tanıklığında bir telefonla üzgün olduğunu bildirmesi
mi özür sayılıyor? Bunu açıklığa
kavuşturmanız gerekiyor.
İkincisi, tazminat meselesi. İsrail
Tazminat yok, sadece bir fona 20 milyon dolar bir para verilecek, tazminat
vermeyeceğiz. diyor, ama Hükûmet ve Cumhurbaşkanlığı
adına yapılan açıklamalarda tazminatın da kabul
edildiği belirtiliyor.
En önemlisi ablukaydı, biliyorsunuz Mavi
Marmaranın yola çıkışının sebebi buydu,
ablukayı kaldırmaktı; ablukanın uluslararası hukuka,
insancıl hukuk kurallarına aykırı olduğunu
göstermekti. Peki, abluka kalktı mı? Hayır.
Netanyahu çok açık söyledi, Abluka aynen devam
edecek, sadece Aşdod Limanına getirilecek insani yardım
malzemeleri Gazzeye ulaştırılacak.
Peki, 2009dan önceki durum bundan farklı
mıydı, 2010dan önceki durum bundan farklı mıydı?
Hayır, aynı şeydi, zaten insani yardımlar o limandan
ulaştırılıyordu.
Peki, burada, ortada bir büyük diplomasi zaferi, bir
büyük başarı olduğunu iddia ederken neye dayanıyorsunuz?
Dün söylenenler ile bugünkü arasındaki bu yaman çelişkiyi nasıl
açıklıyorsunuz? Hangisi doğru? İsrailin terör devleti
olduğu mu, dost ve müttefik olduğu mu? Şimdi bize deniyor ki:
Diyalogdan niye rahatsız oluyorsunuz? Hayır, biz ülkeler
arası, toplumlar arası ve toplum içi bütün sorunların medeni
yollarla çözülmesini savunuyoruz. Her alanda ve her durumda diyaloğu,
müzakereyi en doğru yöntem olarak öneriyoruz. Esasen, Eş Genel
Başkanımız Sayın Demirtaşın Rusya
uçağının düşürülmesinin ardından kriz ortaya
çıkınca Rusyaya ziyaretinde dile getirdiği görüş de buydu,
amacının da bunu vurgulamak ve anlatmak olduğunu defalarca
söyledi ama o gün hain ilan ettiniz, bugün peş peşe hangi kelimelerle
özür dileyeceğinizin yollarını arıyorsunuz. Diyalog tamam
ama özür dilerken unutmamanız gereken bir şey var: Geçmişte
söylediğiniz sözlerden dolayı, o sözlerin üzerinden rant
devşirmek için yaptıklarınızdan dolayı bu toplumdan
öncelikle özür dileyeceksiniz. Sadece Rusyanın uçağını
düşürdüğünüz için ölen pilotun ailesinden özür dilemek yetmiyor, özür
dilemeniz gereken asıl merci insanlık vicdanıdır ama
öncelikle de bu toplumdur. Bu topluma defalarca yalan söylendi, dendi ki: Bu
uçağı bilerek düşürdük, hava sahamızı ihlal etti,
bugün olsa gene düşürürüz. Ama, sonrasında hemen çark edildi ve
başka bir dil kullanıldı. Ne dendi o zaman da? Yok, efendim
Yanlışlık olmuş.; yok, işte, bilmem istihbarat
hatası, bir pilotun hatası, bir komutanın hatası falan
dendi. Hangisi doğru? O gün toplumu galeyana getirirken, milliyetçi
duyguları okşarken, insanları bu duygularla sokağa dökmeye
çalışırken mi yalan söylendi, bugün mü yalan söyleniyor?
Eğer bugün doğru söylüyorsanız dün yalan söylediniz. O
yalanın hesabını, hiç olmazsa, özürle ödemek
zorundasınız ama Türkiye toplumundan özür dilemek
zorundasınız.
Peki, devam edelim: Ne için yapılıyor
bütün bunlar, mesela İsraille bu pazarlığın ardında
ne var? Netanyahunun açıklamasına baktığımızda
Gazze ablukası sürecek ve -burada çok konuşulmayan bir başka
konu- İsrail askerlerine açılan davalar da düşecek. diyor.
Biliyorsunuz, Türkiyede, İstanbulda 7. Ağır Ceza Mahkemesinde
İsrail ordusunun üst düzey komutanlarına dava açıldı.
İki yıldır mahkemenin gönderdiği fezlekeler bekletiliyor,
INTERPOLe iletilmiyor. Peki, o davalar açılırken ne
yapılmış oldu? O davalar açılırken kamuoyunun
gazını almak, bir yandan da milliyetçilik gazını pompalamak
amaçlandı. Yazık değil mi, bu topluma yazık değil mi?
Bu kadar yalan, bu kadar ikiyüzlülük nasıl yapılır, niye
yapılır, hangi menfaat için yapılır? Eğer iktidarda kalmak
için yapılıyorsa bu iktidarın kimseye bir hayrı
olmayacaktır. Bu iktidar önünde sonunda kazdığı bu derin
çukurlarda, yarattığı bu derin hamaset oyununda ve yalan
havuzunda boğulur çünkü hiçbir toplumda bu kadar kamuoyunu aldatan,
yanıltan, bu kadar kolay manevra yapan, bu kadar kolay çark eden bir
iktidarın uzun ömürlü olması mümkün değil.
Evet, belki İsraille anlaşmanın
temelinde şöyle bir sebep aramak daha mantıklı olur: İtiraz
edemediğiniz yöntemleri var İsrailin. İsrail terörle mücadele
adı altında Gazzeyi ablukaya alıyor, orada evleri
yıkıyor, altyapı tesislerini yıkıyor. Aynı
şeyler burada da Cizrede, Surda ve diğer ilçelerde
yapılıyor; Nusaybinde yapılıyor, Şırnakta
yapılıyor, ortak bir yöntem var. İsrailin bugünkü hükûmetiyle,
Netanyahunun zihniyetiyle burada Kürt sorununda izlenen politika
aynıdır. Size diyor ki: Askerlerimi
yargılayamazsınız. Siz de askere dokunulmazlık getiren
yasalar geçiriyorsunuz. Belki de bu zihniyet yakınlığından,
belki de terörle mücadele adı altında yapılan bu uygulamalara
itiraz edilemediği için şimdi çok kolay anlaşma
yapılıyor. Netanyahu zihniyetiyle anlaşmak o nedenle bu kadar
kolay olabiliyor. Belli ki burada yine Kürtler pazarlık konusu
yapılmıştır. Kürtlere karşı ortak hareket
amacıyla kim bilir başka hangi kirli pazarlıklar
yapılmıştır.
Bakın, Lincolnün bir sözü var, hepiniz
biliyorsunuz ama kayıtlara geçsin diye söyleyeceğim: Bazı
insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz
ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız.
Bir de bir şey söyleyeceğim, hukuk
önemlidir, bir toplumu ayakta tutmak için ona uymanız lazım. Ahlak da
önemlidir ama hepsinden önemlisi, insanlığı kurtaracak şey
hicaptır, utançtır. Bu ikiyüzlülükten, ahlaksızlıktan utanç
duymayanın insanlığı da sorgulanır.
Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Sancar, yani, getirdiniz
getirdiniz ama son anda kullandığınız kelimeler kabul
edilebilir kelimeler değildir. (AK PARTİ sıralarından
Aynen iade ediyoruz. sesleri) Lütfen temiz bir dil kullanalım.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın
Başkan, açıklayayım.
BAŞKAN Ahlaksızlık gibi...
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Açıklamama izin
verir misiniz?
BURHAN KUZU (İstanbul) Neyi
açıklayacaksın, özür dilersin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, sayın konuşmacı, yalancılık, ikiyüzlülük,
ahlaksızlık, bütün bunlarla süslü bir konuşma
yapmıştır. Doğrusu Sayın Sancara da
yakıştıramadım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Politikalarınıza dedi, şahsiyetinize demedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bunların
hepsi açık bir sataşmadır. Bu çerçevede 69a göre söz talep
ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Mardin Milletvekili Mithat Sancarın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; AK PARTİ iktidarının
dış politikasını beğenmeyebilirsiniz,
eleştirebilirsiniz ama böyle birtakım sıfatlarla tahkir ve
tezyif etme kastıyla yapacağınız süslemeler ancak onu yapan
kişiyi küçültür, yoksa AK PARTİ politikalarına yönelik rasyonel,
akılcı bir yaklaşım anlamına gelmez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ayrıca, Sayın Sancar, sizin
müktesebatınız böyle değildi, sizin diliniz de böyle
değildi. Bana, lütfen, beni siz delirttiniz demeyin yani öyle
bakmayın tamam mı? Eğer bu ülkede Kürt meselesine, demokrasiye,
barışa, özgürlüğe -hani her zaman söylüyorsunuz ya- katkı
yapacaksanız emin olun bu dilin hiçbir faydası yok. Bu dille o
katkıyı yapamazsınız, onu belirteyim.
Gelelim şu Gazze ile Nusaybin, Cizre
benzetmesine. Bu akıllara seza bir benzetme. Gazzede 2 milyon sivil
İsrail tarafından kuşatma altına alınmış ve
büyük bir mahrumiyette ve büyük sıkıntılarla yaşıyor.
Peki, Nusaybinde, Cizrede olan nedir?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
İsrail de aynı şeyi söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bir terör
örgütü çukur kazıyor, oradaki insanları, yaşayan insanları
oradan âdeta kovalıyor -çünkü can güvenliği yok o insanların
terör örgütü sebebiyle- insanlar oraları boşaltmak durumunda
kalıyor ve devlet o terör örgütüne karşı mücadele ediyor. Bunun
Gazzeyle ne alakası var? Bulunan her fırsatta, Nusaybinde, Surda,
Cizrede terör örgütünü âdeta aklayan bir dille konuşmak emin olun
barışa fayda sağlamaz.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Sancar.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Adım geçti
doğrudan. Bana yönelik sözler var.
BAŞKAN Buyurun Sayın Sancar.
Lütfen ama sayın milletvekilleri,
eleştirilebiliriz ancak hiç kimseye hakaret etme hakkımız yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Sancarın adı geçti ama ben bir şey demedim.
BAŞKAN Tenkit edebiliriz ama tahkir etmeyelim
lütfen.
Buyurun.
10.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MİTHAT SANCAR (Mardin) Naci Hoca, benim
söylediklerim hiç kimseye doğrudan adres belirterek söylenmiş sözler
değil. Bir ölçü koyuyorum. Bu ölçü eğer bu Hükûmet tarafından
kullanılıyorsa o sıraladığım sıfatlar
geçerlidir. Ben yaparsam benim için geçerlidir. Aktardığım
sözler, yaptığım tespitler 2009 yılında Sayın
Erdoğan Başbakanken yaptığı o
(x)
çıkışından sonra söylediğim sözlerin aynısı
sayılır. Özü aynıdır, o zaman da söyledim. Bu önemli bir
çıkıştı ama eğer bu sözü bir kere
ağzınızdan çıkardıysanız o söz sizin
çıtanız olacaktır. Zalim olmayın. Siz ancak zulüm
bilirsiniz, çocuk katletmeyi bilirsiniz. dedikten sonra, o çıta sizin
çıtanızdır. Gün gelir buna aykırı
davranırsanız, o söz karşınıza çıkar. Şimdi,
benim yaptığım konuşmada kullandığım ölçüler
de, burada yaptığım değerlendirmeler de yedi yıl
önceden farklı değildi. Öte yandan, İsrailin abluka için
gerekçe gösterdiği şey terörle mücadeledir, biz de biliyoruz bunu.
Haması terörist sayıyor. Bir mahalleye bomba atarken orada bir
terörist var diye gerekçe gösteriyor. Açın, okuyun açıklamaları.
Terörle mücadele adı altında bir yeri abluka altına
alamazsınız. Orada silahlı 5 kişi var diye 100 kişinin
ölme ihtimalini göze alan bir operasyon yapamazsınız.
Yaparsanız, işte, iki anlayış aynı olur diyorum.
Burada anlaşılmayacak ne var? Türkiye ile İsraili aynı
kefeye koymayın. diyorsunuz, bunu biz koymuyoruz, bu politikalar
aynılaştıkça bunu yapanlar bizzat bu politikaların
sahipleri oluyor.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan
ve arkadaşları tarafından, Türkiye'nin dış
ilişkilerinde bazı ani değişikliklerin nedenlerinin
açıklanması, bugüne kadar süregelen uygulamaların yol
açtığı zararların boyutlarının ortaya
konulması ve bundan sonra izlenecek dış politikanın ana
hatlarının belirlenmesi amacıyla 28/6/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve
son konuşmacı Siirt Milletvekili Yasin Aktay.
Buyurun Sayın Aktay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YASİN AKTAY (Siirt) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Türkiye'nin
dış politikasında son zamanlarda yaşanmakta olan
hızlı değişmeler üzerine vermiş olduğu önerge
aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dış
politikanın genel olarak anlamı, daha doğrusu, politikanın
genel olarak anlamı sorun çözmektir, dünyanın değişen
durumlarına intibak etmektir, çıkarlarımızı
korumaktır. Bu dünyada yalnız olmadığımıza göre,
başka insanlarla barış içerisinde, birlikte birtakım
sorunlarımızı nasıl çözebiliriz, bunların
arayışı içerisinde olmaktır. İnsanlar arasında,
beraber yaşadıkları sürece birtakım krizler olur, sorunlar
olur, hatta yer yer kavgalar olur, savaşlar olur. Politika nerede devreye
girer? Politika, bizzat, bu sürdürülemeyen, aslında, insanlık
tarihinde istisnai olan bu çatışma hâllerini bitirebilmek ve
kalıcı bir çözüm ortaya koyabilmek, bütün tarafların daha lehine
olabilecek birtakım çözümler, bir uzlaşma zemini ortaya koymak için
söz konusudur ki dış politika bundan farklı bir şey
değil tabii ki. Dış politikada ülkeler arasında
birtakım sorunlar yaşanır, o sorunları çözmek için
akıl devreye girer, politik akıl devreye girer, siyasal akıl
devreye girer ve sorunlara çözüm getirmeye çalışır.
Şimdi, ben açıkçası Cumhuriyet Halk
Partisinin araştırma önergesini şöyle bir okuduğumda
-hatipleri de dinliyoruz sabahtan beri, bir önceki önerge de
aşağı yukarı aynı konudaydı- yani dış
politikamızı yeterince anlamadıklarını,
izleyemediklerini, sanki başka bir dünyadan, başka bir âlemden bizim
politikamızı, bizim politik hamlelerimizi, bizim politik
adımlarımızı izliyor oldukları izlenimini ediniyorum.
Şöyle ki: Yani sordukları soru aşağı yukarı
şöyle bir soru, Dış politikada neden değişim oluyor,
ne güzel mutluyduk. der gibi bir şey yani Her şey güllük
gülistanlıktı. Dün çok güzeldi., Ya, kavga ediyorduk, bugün niye
barıştık?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Bugün
barışacaksak niye kavga çıkarttık, onu soruyoruz.
YASİN AKTAY (Devamla) Bunu
aşıyoruz, ertesi gün şöyle: Ya, dün barış içindeydik,
niye bugün kavga ediyoruz?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Barışacak isen niye kavga ettiniz?
YASİN AKTAY (Devamla) Barışacak
idiysek niye kavga ediyoruz? Yahu, yatacak idiysek niye uyanıyoruz,
uyanacaksak niye yattık? Arkadaşlar, bu mantık, mantık
değil; bu mantık insanlık tarihini de anlayan bir mantık
değil, politikayı anlayan da bir mantık değil.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Biz niye
saçmaladığımızı merak ediyoruz.
YASİN AKTAY (Devamla) Bir de şöyle bir
şey söz konusu oluyor: Yani, nerede böyle, özellikle şu son on
dört-on beş yıldır herhangi bir ülkeyle bir ihtilafa
düşüyor olalım, bir gerilime düşüyor olalım, bir
çatışmaya düşüyor olalım ve muhalefet partisi soluğu
bizim düşmanlarımızın, Türkiyenin
düşmanlarının yanında almasın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yahu arkadaşlar, bir defa da
Türkiyenin yanında yer alın, bir defa da Türkiye milletinin
yanında yer alın.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Doğru
yapın yanınızda yer alalım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yahu
düşman dediğinle masada otuyorsun yani.
YASİN AKTAY (Devamla) Arkadaşlar,
Türkiye İsraille, evet, bir sorun yaşadı. Bu sorun bizim
istediğimizle mi yaşandı? Hayır. Biz ilkelerimizle
bağdaşan, ilkeleri gözeten insani siyaset diye bir paradigmayı
sahiplenmişiz, o siyaseti güdüyoruz. Evet, sır değildir bu,
bununla iftihar ediyoruz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Yahu
uymadı, uymadı!
YASİN AKTAY (Devamla) Herkesin sessiz
kaldığı, sağır kaldığı, suskun
kaldığı Gazzedeki insanlık dışı ablukaya
karşı bir tek Türkiye gereken tepkileri her zaman gösterdi, göstermeye
de devam ediyor. Türk halkı da sivil toplumuyla bir Mavi Marmara
çıkışı yaptı. O Mavi Marmara
çıkışının nasıl neticelendiğini
biliyorsunuz. Bu, Türkiye toplumu olarak kendi vatandaşının,
kendi halkının, kendi sivil toplumunun arkasında durdu ve Mavi
Marmaradan doğan o krize gereken tavrı, onurlu tavrı koydu. O
onurlu tavrı koyduğumuz zaman nelerle
karşılaştığımızı
hatırlıyoruz, isterseniz hepinizin önüne çıkaralım siz
neler neler söylediniz, herkes neler neler söyledi, Vay İsrail bize
cezalar kesecekmiş, İsrail bize dünyayı dar edecekmiş,
İsrailin dostu, İsrailin hamisi olan Amerika hele hele bize neler
neler yapacakmış? falan. Vız geldi tırıs gitti bize.
Biz, o kadar uzun yıl, altı yıl boyunca ilkemizi, daha
doğrusu şartlarımızı koyduk. Eğer bir daha
Ki
baskı var, bütün dünyadan, âlemden, Avrupasından,
Amerikasından ilişkileri düzeltme yönünde baskı var. Bazı
arkadaşlar diyorlar ki: Türkiye politikası, siyaseti iflas
etmiş, dış politikası iflas etmiş. Neden iflas
etmiş? İşte bu değişimler oluyor ya, dün kavga
ettiklerimizle bugün barışmak zorunda kalıyormuşuz. Yahu
kardeş, barışmak niye sizi bu kadar rahatsız ediyor ya?
Yani İsraille veya Rusyayla eğer ilişkileri düzeltmişsek
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) İsrail
için ne söylüyordunuz ne yapıyorsunuz, o rahatsız ediyor bizi ya!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Kim
söyledi, kim?
YASİN AKTAY (Devamla) Eğer
ilişkileri düzeltme yönünde birkaç adım atmışsak bu sizi
niye rahatsız ediyor?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Siz niye
gereksiz kavga ettiniz?
YASİN AKTAY (Devamla) Gereksiz olup
olmadığını isterseniz baştan anlatayım size ama
galiba siz bu dünyada yaşamıyorsunuz. Arkadaşlar size bir haber
vermek istiyorum: Dünya dönüyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından O doğru, o doğru.
sesleri)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) AKP
siyaseti dönüyor!
YASİN AKTAY (Devamla) Belki
şaşıracaksınız ama biraz daha ötesini söyleyeyim:
Dünya güneşin etrafında dönüyor. Güneş dünyanın
etrafında dönmüyor, biraz uyanın, bugüne gelin, yaşananları
şöyle günümüzde tekrar bir canlandırın arkadaşlar.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Başkan, döne döne başımız döndü, döne döne.
YASİN AKTAY (Devamla) Yaşananları
hep beraber yaşıyoruz. Türkiye eğer iflas eden bir dış
politikaya sahip olsaydı arkadaşlar
(CHP sıralarından gürültüler)
Şunu dinleyin, eğer iflas eden bir dış politikaya sahip
olsaydı
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Dönmezdi.
YASİN AKTAY (Devamla)
bugün bu İsrail
barışının şöyle bir cemaziyelevveline bir bakın,
barışı isteyen Türkiye değil İsrail oldu baştan
itibaren. Türkiyeyle ilişkileri düzeltmek isteyen İsrail oldu. (CHP
sıralarından Aa Oo sesleri)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Türkiyeyi bu
kadar küçük görmeyin be, yazık! Vallahi, Türkiyeyi bu kadar küçük
görmeyin.
YASİN AKTAY (Devamla) Aynı şey
Rusya için de söz konusu. Biz şartımızı koyduk,
şartlarımızı koyduk arkadaşlar. Net bir biçimde
şartlarımızı şöyle koyduk, dedik ki: Eğer bir
barış isteniyorsa İsrail Türkiyeden özür dileyecek. Bazı
arkadaşlara özür beğendiremiyoruz. Ya, özür
ÖZKAN YALIM (Uşak) İsrailin özür
dilediğini ispat edin, kabul edelim.
YASİN AKTAY (Devamla) Cümle âlem duydu, dünya
âlem duydu, özür diledi ya, İsrail özür diledi.
(x)
dedi.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Nerede,
nerede
YASİN AKTAY (Devamla) Bu, dünya literatürüne girdi.
İsterseniz, size
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Yazılı görelim başkan, yazılı, yazılı.
Yazılı görelim, devlet işi yazılı yapılır,
sözlü olmaz.
LEVENT GÖK (Ankara) Onu bekliyoruz.
YASİN AKTAY (Devamla) Evet,
(x) dedi, özür diledi ve bunu herkes
duydu.
Senin elinde şu anda yazılı hâldedir
şu anda mutlaka, değil mi?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) -
Yazılı var mı?
YASİN AKTAY (Devamla) - Yazılı
şu anda, bak.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yeni
Şafakta yazılı, değil mi?
YASİN AKTAY (Devamla) - Yazılı bir
metne de dönüştü.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Getirin,
hemen göstereceğiz, bütün kamuoyuna ben açıklayacağım.
YASİN AKTAY (Devamla) - Televizyonlarda
söylenen, cümle âlemin duyduğu şeyler yazılı hâle de
gelmiş olur arkadaşlar.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Olmayan
şeyi nasıl göstereceksin?
YASİN AKTAY (Devamla) - Dolayısıyla,
İsrail, özür dileyecekti, diledi; tazminat ödeyecekti, ödedi; Gazzedeki
ablukayı kaldıracaktı, kaldırdı ve biz ilk defa
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Abluka
kalkmadı, resmî hâle geldi, resmî hâle getirdiniz ablukayı.
YASİN AKTAY (Devamla) - Bunu niçin yaptı?
Vay, İsrail çok kârlı çıkmış bundan. Evet,
dış politikada hiç kimse Ben tek başıma kârlı
çıkacağım. diye yola çıkmaz. Eğer politika
yapıyorsanız kazandıracaksınız da kazanacaksınız
da. Biz, onun için onun adına Kazan, kazan diyoruz. Evet, Türkiyenin bu
siyasetiyle Türkiye de kazanıyor. Ama şöyle bir şey: Sanki yeni
bir şey yapılmamış, yeni bir şey söylenmemiş, Gazzeye
yeni bir kazanım getirilmemiş. Ya, iyi de kardeşim, Gazzeye
kazanım getirilmemişse Gazze halkı niye teşekkür ediyor iki
gündür?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Ne zaman etti
ya?
YASİN AKTAY (Devamla) - Hamas niye
teşekkür ediyor?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Aleyhte
açıklamaları da var.
YASİN AKTAY (Devamla) - Bugün İslam
dünyasındaki her taraf bu adımı büyük bir sevinçle
karşılıyor. Nasıl böyle
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Aleyhte
konuşanlar da var, onları da oku Hoca.
YASİN AKTAY (Devamla) - Siz İslam
dünyasını da izlemiyorsunuz belli ki. Haması
izlemediğinizi biliyorum, Gazzeyi izlemediğinizi biliyorum.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Gemi
Aşdoda uğramadan dönebilecek mi?
YASİN AKTAY (Devamla) - Gazzeyi izliyor
olsaydınız şu anda bu konuşmaları burada bu
şekilde yapmazdınız.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Gemi Aşdoda
uğramadan gidecek mi? Hepimiz soruyoruz.
YASİN AKTAY (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu önergeyi yazanların, burada bazı hatiplerin
kafaları karışık.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Bırakın bu lafları!
YASİN AKTAY (Devamla) - Hele hele şu lafa,
vaktimden yediğimin farkındayım ama bu lafa da sessiz kalamam
yani. İsrailin Filistinlilere yaptığını Türkiyede
sanki Kürtlere yapılanlarla denkleştirmek, bu yüz karası bir
durumdur, ayıptır, günahtır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Yapanların da yüz karasıdır!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yapanların yüz
karasıdır, doğru söylüyorsunuz.
YASİN AKTAY (Devamla) - Böyle bir şey yok!
Böyle bir şey yok!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yapanların yüz
karasıdır!
YASİN AKTAY (Devamla) - Yani orada bir defa
Kürtler Türkiyenin birinci sınıf vatandaşıdır ve AK
PARTİ Kürtlerin partisidir. (AK PARTİ sıralarından
alkış) Kürtlerin partisi de AK PARTİdir. Bugün Kürtlerin
partisi olma iddiası taşıyan partilerin Kürtlere zulmetmekten
başka, tıpkı İsrail gibi zulmetmekten başka bir
şey yaptıkları yok. İsrailin Filistinlilere
yaptığı asıl zulmü bugün Kürtlerin partisi olduğu
iddiası taşıyan parti yapıyor ne yazık ki, PKK yapıyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Çok müthiş
tespitleri var bunun!
YASİN AKTAY (Devamla) - Cizrede ne
olupbitiyor? Cizrede ne olupbittiğini ben biliyorum, ben görüyorum, ben
yaşıyorum orada. O şehirleri harabe hâline getiren, hendekleri
kazıyan
Acaba Kürt halkı sizden bunu mu istedi? Size oy verirken
gelin istediğiniz gibi burayı savaş alanına çevirin; bunu
mu istedi? Tonlarca patlayıcı yerleştirildi ya, her tarafa,
evlerin içerisine tonlarca patlayıcı yerleştirilirken
ALİ ŞEKER (İstanbul) Siz ne
yapıyordunuz o zaman?
YASİN AKTAY (Devamla) -
Ya
bırakınız onları, mücadele etmeyin, kendi hâlinde
kalsınlar. öyle mi diyeceğiz? Yok ya, var mı başka
derdiniz!
Değerli arkadaşlar, madem
barışacaktık neden kavga ettik? Arkadaşlar, hayat böyle bir
şeydir, dinamiktir. Dünya dönüyor. dedim ya, biraz da öyle,
değişim doludur dünya. Dünyada bazen pozisyonlar değişir,
çıkarlarınız bazen farklılık arz eder, bazen biri size
bir hakaret eder, kalkar dayak atarsınız, bazen size birisi yan
bakar, siz kalkar onur meselesi hâline getirirsiniz, hele hele millî mesele
hâline getirirsiniz. Dünya böyle bir şeydir. Sosyoloji budur, tabiat
budur, insan tabiatı budur, toplumların tabiatı da böyle bir
şeydir. Biz de gereğini yaptık zamanında.
Arkadaşlar, özür meselesine gelince: Sayın
Cumhurbaşkanımızın Rusyadan özür dilemiş olduğu doğru
değildir. Orada kullanılan kelime son derece
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YASİN AKTAY (Devamla)
dikkatli
kullanılmıştır, son derece diplomatik bir dil
kullanılmıştır. Orada siz boşu boşuna
Rusyanın avukatlığını burada yaparsanız, hatta
Rusyanın da değil. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Rusyanın ve Türkiyenin ortak
düşmanlarının avukatlığını yaparak, öyle bir
barış olmasın diye cehdü çaba gösteriyorsunuz, hayret
doğrusu ya!
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aktay.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Baluken
Sayın Gök, size de söz vereceğim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın hatip konuşması sırasında dış politikayla
ilgili bakış açımızı başka bir dünyadan bakmak,
gerçekleri algılamamaktan başladı, işte, en son
düşmanlarla ortak hareket etmeye kadar getirdi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İki dakika süre veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
11.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Siirt Milletvekili Yasin Aktayın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi bir kere şundan rahatsız
olmayacaksınız: İlkesiz dış politika olunca, ortada
söylediğiniz sözleri tamamen tekzip eden gelişmeler olunca
muhalefetten tabii ki bu eleştirileri duyacaksınız. Dünya
dönüyor. demekle bizi bir şeylerin farkındalığına
vardırıyor falan değilsiniz, dünyanın döndüğünü
biliyoruz, AKPnin döndüğünü de biliyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar) Sisinin, İsrailin ve AKPnin kol kola
yürüdüğünü de biliyoruz, zaten bunu söylüyoruz biz de.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Çok
esprilisiniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın,
burada sorun ne biliyor musun, Cumhurbaşkanı Erdoğanın
cümlesi, eleştirdiğimiz şey bu. Diyor ki, Ben görevde
bulunduğum sürece hiçbir zaman İsraille olumlu bir şey
düşünmem, başkaları düşünebilir beni enterese etmiyor. Biz
sizinle nasıl normalleşiriz, bunlarla nasıl normalleşiriz.
diyor. Bunlar terör devleti, Gazzeye saldırdı; plajda
oynayanları, masum çocukları katletti, barbarlıkta Hitleri
geçti. diyor. Şimdi, barbarlıkta Hitleri geçenlerin size
yetişmesine, sizinle buluşmasına -tabii ki- itiraz etmeyecek
miyiz? Yani bunların tamamıyla ilgili söyleyeceğiniz şey
ne? Siz kendinizi bağlamışsınız. Ben bunu
yapmayacağım. demişsiniz, bugün tersini
yapmışsınız.
Diğer taraftan, bakın, vakit çok fazla
yok, yani her meselede böyle bilmem terör örgütü, şu, bu falan diyerek bu
işlerin içinden çıkamazsınız. Rusya politikası,
Mısır politikası, İsrail politikası
Türkiye toplumuna
söylediğiniz yalanların hesabını vereceksiniz. Üç seçim
boyunca buradan siyasi rant devşirdiniz. Şimdi, o rantın
hesabını sormak bu muhalefetin, Meclisin görevi. Cizrede,
Nusaybinde, Şırnakta, Yüksekovada nelerin olduğunu biz
söylemiyoruz, Birleşmiş Milletler Yüksek İnsan Hakları
Komiserliği söylüyor.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Hesabı millete
verip geliyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Cizreye heyet
göndereceğim. Nusaybinde tanklarla, toplarla, sivil yerleşim
alanları yıkıldı. diyor. Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi söylüyor, Avrupa Birliğinin ilerleme raporu söylüyor. Sur, Cizre,
Silopi, Nusaybin, Şırnak sizin için korkulu rüya olsun. Bütün dünya
gerçeği görüyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gök
YASİN AKTAY (Siirt) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Aktay
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, az önce konuşan,
AKP adına konuşan sözcü önergemizi incelediğinde Cumhuriyet
Halk Partisinin dış politikayı başka bir âlemden
izlediğini, daha sonraki cümlesinde muhalefet partisi olarak
düşmanların yanında yer aldığını ifade
etmek suretiyle sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök size de iki
dakika süre veriyorum.
Sayın milletvekilleri, iftara az bir zaman
kaldı. Daha İç Tüzük 37 var, bunları bitirelim inşallah,
uzatmayalım.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
12.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Siirt
Milletvekili Yasin Aktayın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP adına konuşan sözcü, herhâlde
Cumhuriyet Halk Partisinin yurtta sulh, cihanda sulh ilkesine ne kadar
bağlı olduğunun, dış politikanın kendine özgü bir
ekseni olduğunun farkından değil. AKPnin çıkarlarını
Türkiyenin çıkarları gibi gösteren bir anlayışı biz
reddediyoruz. Türkiyenin çıkarları farklıdır, AKPnin
çıkarları farklıdır. Siz şu ana kadar on dört
yıllık iktidarınızda AKPnin çıkarlarına göre
dış politikayı götürmek durumunda kaldığınız
için her zaman duvara tosladınız. Dünya dönüyor, Sayın Yasin
Aktay da dönüyor, fırıl fırıl dönüyor. 2013
yılında çıkacak, diyecek ki: Öcalan dünyanın
geleceğini iyi okuyor. Ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisini
düşmanlarla beraber olmakla suçlayacak. Hadi oradan, hadi oradan! (CHP
sıralarından alkışlar) Kalkmış, Dünya dönüyor
Evet, dünya dönüyor. Dünya dönüyor ama siz bu dünyanın döndüğü
gerçeğinin farkında değilsiniz. Siz, AKPnin
çıkarlarının etrafında dönüyorsunuz. O yüzden de dünya
döndükçe dünya gerçeğini ve Türkiye gerçeğini göremiyorsunuz.
2013 yılında
diyeceksiniz ki: Öcalan dünyanın geleceğini iyi görecek. Sonra,
bugün gelecek, diyeceksiniz ki: Şimdi, doğuda PKK silah depoluyor,
şunu yapıyor, bunu yapıyor. Var mı öyle yağma? Hangi
Cumhuriyet Halk Partiliden duydunuz bu sözleri? Yasin Aktay, Cumhuriyet Halk
Partililer senin gibi fırıldak değildir. (AK PARTİ
sıralarından Yuh sesleri, gürültüler)
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
Fırıldak sensin, fırıldak sensin, terbiyesiz!
BAŞKAN Sayın Gök,
son kullandığınız kelimenin doğru
olmadığını
LEVENT GÖK (Ankara) Ne
kullanmışım? Dünya dönüyor." diyor. Fırıldak ne
demek?
BAŞKAN
bu sözlerin
size yakışmadığını siz bir grup başkan
vekili olarak çok daha iyi biliyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Peki,
kendisine yakışıyor mu?
ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) Otur yerine!
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
Edepsizlikte sınır yok!
BAŞKAN Herkes kendine
yakışan sözü ifade eder.
LEVENT GÖK (Ankara) Dünya
dönüyor demekle, fırıldağın ne anlamı var, aynı
anlamda mı ikisi de? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Polislere küfreden sen değil miydin be? Ana avrat küfreden sen değil
misin polise?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
Sayın Aktay, buyurun.
İki dakika süre
veriyorum.
13.- Siirt Milletvekili Yasin Aktayın, Ankara
Milletvekili Levent Gökün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
YASİN AKTAY (Siirt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, tabii, ben bir
eleştiri yaptım, gayet esprili de bir eleştiri yaptım.
LEVENT GÖK (Ankara) Siz
yapınca espri oluyor, öyle mi?
YASİN AKTAY (Devamla)
Burada karşılaştığım bu söz
karşısında hakikaten hicap duyuyorum. Yani, Millet Meclisi, bu
yüce Meclisin içerisinde bu tür sözlerin
LEVENT GÖK (Ankara) Sen
Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyor dedin mi, demedin mi? Söyle
bakayım, dedin mi, demedin mi?
YASİN AKTAY (Devamla)
bu tür seviyenin bu kadar alçalmış olması
karşısında hicap duyuyorum. Sizi daha fazla düşürmemek için
size cevap vermeyeceğim.
LEVENT GÖK (Ankara) Vereceksin, buna cevap
vereceksin.
YASİN AKTAY (Devamla) Ama şunu
söyleyeyim arkadaşlar: Zaman
LEVENT GÖK (Ankara) Öcalan dünyanın
geleceğini iyi görüyor mu görmüyor mu? Yok öyle yaş dava. Oradan
çıkıp CHPyi suçlamak yok.
YASİN AKTAY (Devamla) Laf zamanında
söylenir.
LEVENT GÖK (Ankara) Sen bir cevap ver
bakalım. Sen buna cevap ver bakalım.
YASİN AKTAY (Devamla) Bir sus! Bir sus! Bir
sus! Bir sus, konuşayım!
LEVENT GÖK (Ankara) Ne konuşacaksın?
Buna cevap ver sen.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Dinle, dinle!
Terbiyeli ol ya! Terbiyeli ol! Dinle, dinle, dinle!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Başkanım, yeniden başlatın.
BAŞKAN Sayın Aktay, siz Genel Kurula
hitap edin.
YASİN AKTAY (Devamla) Yani bir
konuşturmuyor, baştan alalım.
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap edin Sayın
Aktay.
LEVENT GÖK (Ankara) Kalkmış CHPyi
suçluyor! On dört yıldır siz yönetiyorsunuz Türkiyeyi, biz mi
yönetiyoruz?
YASİN AKTAY (Devamla) Arkadaşlar, laf
zamanında söylenir, adamına söylenir. Biz o sözün söylendiği
LEVENT GÖK (Ankara) On dört yıldır
teröre boğdunuz Türkiyeyi.
YASİN AKTAY (Devamla) Cımbızla
çekilmiş bir laf
LEVENT GÖK (Ankara) Neresi cımbızla
çekilmiş, neresi?
YASİN AKTAY (Devamla) Bir sus,
anlatayım! Bir sus, anlatayım!
LEVENT GÖK (Ankara) Anlatamazsın sen bunu,
anlatamazsın!
YASİN AKTAY (Devamla) Sen anlamazsın
zaten biliyorum. Sen anlamazsın.
Arkadaşlar
LEVENT GÖK (Ankara) Sen meramını
anlatamıyorsun zaten! Öcalan dünyanın geleceğini iyi görüyor,
öyle mi? Öyle mi?
BAŞKAN Sayın Gök, hiç
yakışmıyor Sayın Gök, lütfen, bir grup başkan vekili
olarak
LEVENT GÖK (Ankara) Ona yakışıyor
mu? Bir teröristi övmek ona yakışıyor mu?
BAŞKAN Bakın, siz konuşurken hiç
müdahale etmedi, o ağır laflarınıza dahi müdahale etmedi o,
lütfen
LEVENT GÖK (Ankara) Hangisi ağır laf?
Hangisi ağır lafmış? Sayın Başkan, tarafsız
olun, tarafsız olun, tarafsız kalın!
BAŞKAN En son
kullandığınız.
Buyurun Sayın Aktay.
YASİN AKTAY (Devamla) Süre bitti
arkadaşlar, ne yapayım?
BAŞKAN Buyurun, konuşun.
YASİN AKTAY (Devamla) Arkadaşlar,
şimdi, garabeti görüyorsunuz; biri gelip ne söylüyor, öbürü ne söylüyor.
LEVENT GÖK (Ankara) CHPye haksız yere
sataşacak, ondan sonra cevabını alınca da susacak orada.
Yok öyle yaş dava! Anlat bakayım, 2013te ne söyledin sen?
YASİN AKTAY (Devamla) Biz zamanında bir
laf söyledik, evet. Öcalan 2013 yılının Mart ayında PKKya
kalktı dedi ki: Silahları bırakın. Artık devir silah
devri değildir. Bundan sonra
LEVENT GÖK (Ankara) Ha, söyle, söyle! Söyle
şunları, rahatla, söyle!
YASİN AKTAY (Devamla) Ya, sus Allah
aşkına ya!
LEVENT GÖK (Ankara) Söyle! Söyle! Söyle
bakalım! O zaman öyle, bu zaman böyle değil mi?
BAŞKAN Sayın Aktay, siz Genel Kurula
konuşun.
LEVENT GÖK (Ankara) Yok öyle yaş dava!
BAŞKAN Sayın Gök
Sayın Gök
YASİN AKTAY (Devamla) Eğer bu sözü
söylediği zaman
Dünya dönüyor dediğimiz zaman dünya
değişiyor demek istiyoruz. Dünya değişiyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Dedin değil mi? Söyledin
değil mi Yasin Aktay, bunu söyledin.
BAŞKAN Sayın Gök, hiç
yakışmıyor size, Sayın Gök, lütfen
LEVENT GÖK (Ankara) Bunu söyledin. Bunu söyledin
sen.
YASİN AKTAY (Devamla) La havle vela kuvvete
illa billahil aliyyil aziym. Sen adam mısın ya! Hayret bir şey
ya!
LEVENT GÖK (Ankara) Bunu söyledin, sen bunu
söyledin.
BAŞKAN Sayın Gök, lütfen
Sayın
Gök, lütfen
LEVENT GÖK (Ankara) Sen bir teröristi övdün!
Söyledin bunu.
BAŞKAN Sayın Gök, hiç
yakışmıyor bir grup başkan vekili olarak.
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) Yuh sana! Grup
başkan vekili mi, provokatör mü ya!
YASİN AKTAY (Devamla) Arkadaşlar,
şimdi
BAŞKAN Sayın Aktay, siz Genel Kurula
hitap edin.
Sayın milletvekilleri, lütfen, hiç kimse
konuşmasın, lütfen
Buyurun Sayın Aktay.
YASİN AKTAY (Devamla) Şimdi, bir söz
söyleyeceğim işine gelmeyecek, onun için konuşturmuyor, belli,
evet.
LEVENT GÖK (Ankara) İtiraflara devam edin
bakalım.
YASİN AKTAY (Devamla) Eğer Öcalan
PKKya silahları bırakın, artık devir silah devri
değildir. Türkiyeye de bağlılığınızı
bildirin. diyorsa doğru söylüyor deriz. Bozuk bir saat bile günde 2 defa
doğru söyler değil mi?
LEVENT GÖK (Ankara) Öyle mi?
YASİN AKTAY (Devamla) Öcalan da bir ara bir
doğru söyledi, biz de Doğru söylüyor. dedik, doğru.
LEVENT GÖK (Ankara) Söyle bakalım, hah
işte, biz de bunu söylüyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
YASİN AKTAY (Devamla) - Sen bile bazen
doğru söylüyorsun!
LEVENT GÖK (Ankara) Biz de bunu söyledik.
YASİN AKTAY (Devamla) - Sen bile bazen
doğru söylüyorsun! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Biz de bunu söyledik, niye
karşı çıkıyorsun? Biz de buna karşı söyledik.
YASİN AKTAY (Devamla) - Arkadaşlar, siz
bozuk saat kadar bile olamıyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) İtiraf etmedi mi arkadaşlar?
YASİN AKTAY (Devamla) - Tam doğru
söyleyeceğiniz anda kaçıyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) İtiraf ettin, tamam, hadi
bakalım.
BAŞKAN Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 19.53
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan
ve arkadaşları tarafından, Türkiye'nin dış
ilişkilerinde bazı ani değişikliklerin nedenlerinin
açıklanması, bugüne kadar süregelen uygulamaların yol
açtığı zararların boyutlarının ortaya
konulması ve bundan sonra izlenecek dış politikanın ana
hatlarının belirlenmesi amacıyla 28/6/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Haziran 2016 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/202) esas numaralı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/48)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/202)
esas numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesine göre
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN
Öneri üzerinde teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
(Gürültüler) Arkadaşlar, iftar saatinden önce bunu
konuşmak gerçekten
Aslında iftardan sonraya kalsa çok daha önemli
olurdu.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, sessizlik lütfen
Lütfen sessizlik
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Çünkü, Alevi
yurttaşlarımızın inanç özgürlüğüyle ilgili bir mesele.
Bu sıkışıklıkta konuşmak doğru değil
bence. İftardan sonra konuşsak çok daha doğru olurdu.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten önemli bir meseleyi konuşuyoruz, gerçekten. Çok
esaslı bir biçimde -18 maddelik- inanç özgürlüğüne ilişkin bir
paket hazırlamıştık, İç Tüzükün 37nci maddesine göre
gündeme getirdik. İsterdim ki Alevi yurttaşlarımızın
inancına saygı nedeniyle Başkan buna iftardan sonra daha
geniş bir ortamda konuşma imkânı sunsun ama bu imkânı
sunmadı. Bunu da, ben özellikle de Alevi
yurttaşlarımızın inanç hakkına bir
saygısızlık olarak görüyorum bu sıkışık
ortamda konuşmuş olmayı; bunu özellikle belirteyim.
Değerli arkadaşlar, 18 madde içerisinde
cemevleri var, 2 Temmuzla ilgili olarak, 2 Temmuz Sivas katliamıyla ilgili
olarak Hoşgörü günü ilan edilmesi var ve Madımak Otelinin utanç
müzesi olarak kabul edilmesi var ve başka öneriler var ama bunlarla beraber
Tabii, bunlar sizin umurunuzda değil. Niye umurunuzda değil? Çünkü
Alevi yurttaşlarımızın inanç özgürlüğüyle ilgili
olarak onlarca çalıştay yaptınız, bir tanesi bir yasaya
dönüşmedi bu Meclis çatısı altında.
Bakın değerli arkadaşlar, bu, bir
doktora tezi değil, bu, bir yüksek lisans tezi değil, bu, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin 26 Nisan 2016 tarihinde verdiği,
Alevi yurttaşlarımızın başvurusu üzerine verdiği
karar; tam 90 sayfa değerli arkadaşlar. 26 Nisanda verildi, 27
Temmuzda kesinleşecek ve Büyük Daire Kararı. Bu daire kararında
Alevi yurttaşlarımızın inanç özgürlüğüyle ilgili
olarak çok önemli tespitler var. Biz Alevi yurttaşlarımızın
inanç özgürlüklerini, ibadet özgürlüklerini Türkiyede sağlamaktan
uzağız, o yurttaşlarımızı burada mahkeme mahkeme
dolaştırıyoruz, karar alamıyorlar, alamadıkları
gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorlar. Bakın, tez
gibi kararlar yazılıyor ama hâlen bu Meclisin umurunda değil bu
yurttaşlarımızın, onların hakları.
Bir tespiti okuyayım mı bakın
değerli arkadaşlar? Karar İngilizce, daha Türkçeye çevrilmedi;
umarım çevrilmiştir. Aynen şöyle: Mahkeme, dinî
toplulukların özerkliği gereği bir topluluğun hangi inanca
ait olduğunu devletin değil sadece o dinî topluluğun
otoritelerinin belirleyebileceğini belirtmiştir. Alevi toplumu
belirgin, ayırıcı özelliklere sahip olup Alevi
inancının tanımlanması tamamen ve münhasıran Alevilere
ait bir konudur. Devletin dinsel inançların meşruiyeti ile, bu
inançlarını nasıl ifade edecekleri konusunda herhangi bir
değerlendirme hakkına sahip olması dinsel toplulukların
özerk olarak var olma hakkını ihlal etmektedir. Daha birçok önemli
tespit var bu mahkeme kararında ama on yıllar geçti Alevi
yurttaşlarımız hâlen kendi tayin ettikleri yerlerde
inançlarının gereğini, ibadetlerini yapamamaktadırlar ve
bu
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Önünde hiçbir engel yok,
yapabilirler.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
bu
çoğunluk nedeniyle olmuyor maalesef.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne engel var?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Daha iki
gün önce İzmirde cami imamları Alevi
yurttaşlarımızın selasını okumadı, içinde
cemevi geçtiği için. Bu yurttaşlarımıza bu zulmü bu
Meclis gösteremez değerli arkadaşlar ama sizler gösteriyorsunuz. Niye
gösteriyorsunuz? Bakın, 64üncü Hükûmet Programı -aynı paragrafı
aldım, 64üncü Hükûmet Programı da burada- orada ne yazıyor
64te? Cemevleri eğitim sisteminde bilgilendirme, üniversitelerde
araştırma ve uygulama merkezleri oluşturma
ve sonuçta
İrfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanıyacağız.
var, 64üncü Hükûmet Programı değerli arkadaşlar. 65inci
Hükûmet de sizin Hükûmetiniz, cemevlerinin csi yok değerli
arkadaşlar. Ne değişti? Dört ay geçti aradan, ne
değişti?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Ne engel var?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Niye
64üncü Hükûmet Programında Cemevlerine hukuki statü
tanıyacağız. var? Neden 65inci Hükûmet Programında
Cemevlerine hukuki statü tanıyacağız. paragrafı yok? Bunu
bir aklıselim kalksın bize açıklasın burada, ne
değişti?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı
var, onlarca var; Hasan Zengin, Türkiye kararı var ve en önemlisi, Alevi
yurttaşlarımızın talepleri var, bu talepleri var. Eğer
ayrımcı davranmayacaksak; ibadet özgürlüğüne, inanç
özgürlüğüne Sünni çoğunluk olarak saygı göstereceksek bu
yurttaşlarımızın inanç özgürlüğüne saygı
göstermek zorundayız. Bu da bizden daha çok bu çoğunluğun, yani
AKP çoğunluğunun boyun borcudur, namus borcudur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
Sayın Başkanım
BAŞKAN Evet Sayın Bostancı,
buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sezgin Bey
herhâlde konuşmanın heyecanı içerisinde bazı hususları
birbirine karıştırdı. Türkiyede nerede cemevi var ise
orada Alevi vatandaşlarımız serbestçe ibadetlerini de
yapıyorlar, toplantılarını da yapıyorlar. Hukuki statü
ile toplantılarını yapmaları birbirinden
farklıdır. Türkiyede gittiğim her yerde cemevlerine de giden,
oradaki vatandaşlarla görüşen birisiyim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Cemevlerini
tanıyor musunuz Sayın Bostancı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Onların
her türlü ibadetlerini orada yaptıklarını biliyorum, şahsi
bir bilgi.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkanım, 69a göre söz istiyorum. Bazı
kavramları birbirine karıştırdığımı
ifade etti, o vesileyle söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, siz de yerinizde, öyle.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Hayır efendim, kürsüden söyleyeceğim.
BAŞKAN Hayır, hayır, kürsüden söz
vermiyorum.
Buyurun, yerinizde söyleyin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
69uncu maddeye göre kürsüden
BAŞKAN Efendim, kürsüye
çağrılıp size karşı herhangi bir şey olmadı,
oturduğu yerden meramını ifade etti.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Efendim, doğrudan doğruya
BAŞKAN Siz de buyurun tutanaklara geçecek
şekilde söyleyin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ben
kayıtlara geçsin diye konuştum, kendisi de kayıtlara geçsin diye
konuşabilir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) -
şahsımı hedef alarak bazı kavramları birbirine
karıştırdığımı ifade etti.
BAŞKAN Tamam, karıştırmadığınızı
söyleyin siz de oradan.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Hayır efendim, kürsüde söyleyeceğim.
BAŞKAN Vermiyorum ben kürsüden Sayın
Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Benim hakkımda
BAŞKAN Daha yeni konuştunuz. Sayın
Bostancı yerinden kalktı, meramını ifade etti, gerekeni
söyledi, siz de oradan öyle olmadığını söyleyin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Efendim, meramını değil, 69a göre, bazı kavramları
karıştırdığımı ifade etti, doğrudan
doğruya sataştı bana.
BAŞKAN Kürsüde bir konuşması
olsaydı, kürsüde bu şekilde deseydi ben size verirdim.
Lütfen, buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Hayır, efendim, bakın, 69da göre buna takdir hakkınız yok.
BAŞKAN Hayır, hayır
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Takdir
hakkınız yok 69a göre.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, yerinizden
vereyim, lütfen
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Hayır efendim yerimden değil, ben kürsüden
konuşacağım.
BAŞKAN Bakın, yerinizden
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Gök, bakın, kürsüde
konuşsaydı, o şekilde söyleseydi verirdim ben.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkanım
LEVENT GÖK (Ankara) Bir saniye
BAŞKAN Ben yerinizden veriyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kendi takdiri efendim, konuşsaydı kürsüden, kendi takdiri.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir saniye
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, Sayın Tanrıkulu,
yerinizden vereyim. Bakın, iki dakika çoktan geçmişti ama yerinizden
ben vereyim size söz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Konuşmacımız
son derece medeni ölçüler içerisinde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden de bahsederek çok ayrıntılı bir bilgi verdi. Yani,
bir doktora tezi niteliğinde bilgiler verdi ve bu bilgilere
karşı Naci Bey bir refleks gösterdi.
BAŞKAN Tamam.
LEVENT GÖK (Ankara) O gösterdiği reflekste
arkadaşımızın burada olağanüstü güzellikte
anlattığı bir konuyu sanki kafası
karışıkmış da, konuyu bilmiyormuş da yani sanki
kürsüye niye çıkmış gibi bir ifadeyle anlattı.
Siz, şimdi, dünden beri AKP sözcülerinin her
sataşmadan söz almalarına olanak tanıdınız ve söz
verdiniz.
BAŞKAN Sayın Gök, lütfen, size
verdiğim kadar onlara vermemişimdir.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Açın, bakın.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, Sezgin
Bey sıradan bir konuşma yapmadı, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Türkiye profilini çizdi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Şimdi, bakın, iki dakika
değil, beş dakika geçti.
Sayın Tanrıkulu, yerinizden vereyim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Efendim, söz verin o zaman iki dakika konuşalım.
BAŞKAN Yerinizden vereyim ben size.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Hayır efendim, iki dakika verin, kürsüden konuşacağım.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, yerinizden
vereyim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Efendim, benim hakkım değil mi bu 69a göre?
BAŞKAN Yok, sizin hakkınız
değil.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Nasıl hakkım değil?
BAŞKAN Hakkınız değil, ben
takdir edersem. Yerinizden vereyim size diyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Efendim, kendisi oradan konuşsaydı.
BAŞKAN Bakın, ben size yerinizden
vereyim diyorum.
Şimdi, yerinden kalktı, bir iki kelime
etti, meramını anlattı. Size de yerinizden söz vereyim ben,
vermeyeyim demiyorum ki.
LEVENT GÖK (Ankara) İki dakika verin efendim
o zaman, açın burayı o zaman iki dakika.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanrıkulu.
LEVENT GÖK (Ankara) İki dakika süre verin
Sayın Başkan, iki dakika.
BAŞKAN Pazarlık yapmayın, ben
takdir ederim onu.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten bu konuyu bu
sıkışıklıkta tartışmak benim tercihim
değildi, Sayın Başkanın tercihiydi; keşke iftardan
sonra bunu tartışsaydık. Ama Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararından tekrar okuyacağım Naci Bey, kimin
kafası karışık göreceğiz.
İnsan Hakları Mahkemesi aynen şunu
söylüyor: Ancak bu hizmetlerden sadece Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından benimsenen tek bir
anlayışa bağlı olan yurttaşlar yararlanmaktadır.
Hukuki tanıma önemli avantajlar sağlamaktadır. Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından sağlanan
dinsel hizmetler devlet bütçesinden önemli pay almaktadır, Aleviler ise
benzer statüden ve bu statüye bağlı avantajlardan tamamen yoksun
bırakılmışlardır.
Hangi cemevine statü tanıdınız bugüne
kadar? Alevi yurttaşlarımız cemevlerini kendi imkânlarıyla
yapıyorlar. Hangi devlet bütçesinden bugüne kadar tek kuruş
gitmiş? Dolayısıyla, bu bir kafa karışıklığı
değil, sizin ayrımcı tutumunuz bu noktaya getirmiştir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/202) esas numaralı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/48) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, İç Tüzük 37ye göre
bir milletvekili adına İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu.
Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakın, bu
coğrafyada doğudan batıya, kuzeyden güneye her tarafta bu
coğrafyanın insanları boğuşuyor, kimlik üzerinde
hesaplaşıyorlar, birbirlerini öldürüyorlar. Aslında,
barış içinde, kardeşlik içinde yaşayabilirdik,
yapamıyoruz. Kaldı ki yüce dinimiz İslam Herkesin dini
kendisine. diyor.
(Hatip tarafından Kafirûn Suresinin 6ncı
ayetikerimesinin okunması)
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, herkesin dininin kendisine olabilmesi için önce iftar
vakti biraz saygılı olup dinleyeceksiniz, sonra eşitliği
kabul edeceksiniz, eşitliği. Eşitliği kabul etmeyeceksiniz
(Malatya Milletvekili Nurettin Yaşarın ayakta alkışı)
Şimdi, bu ayakta duran arkadaş bana
saygısızlık yapıyor, Başkana saygısızlık
yapıyor, bütün milletvekillerimize saygısızlık
yapıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sabrınızı az daha tutun.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Niye? Çünkü
eşitliği kabul etmiyor. Niye? Çok şımarmış. Niye?
Çok kibirlenmiş de öyle davranıyor arkadaş, değerli
arkadaşlarım.
Bakın, eğer eşitliği kabul
edersek biz, gerçekten, herkesin dini herkesin olur.
Değerli arkadaşlarım, bu
coğrafya, bu ülke çok inançlı, farklı inançlar var, aynı
inancı farklı yorumlayanlar var, böyle bir toplum.
Şimdi, bakın, inançların en iyisi
olmaz. Benim dinim bana göre en iyi, sizinki de size göre en iyi. Benim dinimin
en iyi kabul edilebilmesi için, ben öncelikle sizinkine, size saygılı
olmalıyım, bu Nurettin Bey gibi davranmamalıyım
değerli arkadaşlarım.
Bakın, anayasalar önemli, yasalar önemli.
Nitekim, arkadaşlarımızın vermiş olduğu kanun
teklifi de yasa değişikliğini istiyor inançlar konusunda,
Alevilerin inançlarıyla ilgili yasal düzenlemeler yapılmasını
istiyor ama öncelikle zihinleri değiştirmemiz gerekiyor, zihniyeti
değiştirmemiz gerekiyor.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti
yasalarının hiçbir yerinde Alevilere bir ayrımcılık
yapmıyor gibi gözüküyor, Alevilere ayrımcılık yapan bizim
zihniyetimizdir, kafamızdır. İbadethane diyor yasalar ama siz
cemevini ibadethane olarak görmüyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Niye? Çünkü siz hak olduğunuza inanıyorsunuz. Yok
arkadaşlar, en doğru siz değilsiniz, nereden
çıkarıyorsunuz?
Bakın, İmam Ebu Hanife diyor ki: Ben bu
konuda doğru düşünüyorum ama yanılabilirim de. Sayın Hocam
yanılabilirim de diyor ama siz asla yanılmıyorsunuz, en
doğru
Alevileri hak olarak kabul etmiyorsunuz, cemevlerini de ibadethane
olarak kabul etmiyorsunuz. Sizin probleminiz bu değerli
arkadaşlarım.
Bakın, bu ülkede sadece sizin
zamanınızda değil, Osmanlıdan bu yana Alevilere
ayrımcılık yapılıyor. Şurada bir medeniyetler
yolu yaptınız, Anadolu Medeniyetler Yolu. Onda da sanat açısından,
estetik açısından çok tartışılacak komiklikler var,
bana öyle geliyor ama arkadaşlar, bu Anadolu medeniyetlerinin içinde bir
tek Alevi izi yok mu? Bir tane, bir tane! Hadi, bina bulamadınız,
büyük bir cemevi bulamadınız
Bulamadınız çünkü insanlar
dağlarda, kaçarak, baskılar dolayısıyla gizli ibadetlerini
yaptılar. Cemevi yapamadılar, başlarına yıktılar.
Peki, bir tane saz, Pir Sultan Abdalın
sazını koyamadınız mı oraya? Ayrımcılık
var arkadaşlar, bu bilinçli yapılıyor yapılmıyor
meselesi değil, zihinlerde ayrımcılık var. Bu
ayrımcılığı öncelikle zihinlerde yıkmamız gerekiyor.
Alevi yurttaşlarımızla empati yapın. Aleviler korkuyor,
Aleviler çekiniyor, niçin? Çünkü, bu ülkenin tarihinde büyük
ayrımcılıklar var, kanlar akmış. En yakın,
bakın, 2 Temmuz geliyor, Sivas katliamı; Çorum geliyor, bir buçuk ay
devam etmiş, insanlar bir mahallede hapsolmuş, 50ye yakın insan
ölmüş, bunlar yaşanmış.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay)
Reyhanlıyı niye konuşmadın, Reyhanlıyı niye
konuşmadın!
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Şimdi, sizin,
Büyük çoğunluğu temsil ediyoruz. diyen sizin anlayışla
davranmanız gerekiyor, empati kurmanız gerekiyor. Siz, yeryüzünde
Allahın temsilcileri, izleri, gölgeleri filan değilsiniz,
insanlarsınız. O insanlar öyle anlıyor, öyle inanıyor. O
zaman, devlet olarak, demokrasi olarak o insanlar ne istiyorsa onları vereceksiniz.
Cemevi, ibadethane tarifi, tanımı devlete düşmez, Müslümana da
düşmez, Diyanet İşleri Başkanlığına da
düşmez değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HAMZA DAĞ (İzmir) Kime düşer, kime?
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Kim neye inanıyorsa
ve nasıl kabul ediyorsa öyledir, öyle kabul etmek zorundasınız.
Dürüst olun, dürüst! Her şeyden evvel Allaha, Peygambere ve Kur'an-a
karşı dürüst olun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, söz talebimiz var.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın hatip bizim dürüst
olmadığımızı söylüyor, bizi dürüst olmaya davet
ediyor. Bu açık bir sataşmadır. Biz dürüstüz, biz herhangi
dürüstlük dışı bir şey hiçbir dönem göstermedik. O
açıdan, yaptığı, ortaya koyduğu iddiaları kabul
etmiyoruz, reddediyoruz.
BAŞKAN Sayın Baluken, siz de sisteme
girmişsiniz.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre söz hakkı
istediği zaman kendisine söz verilmemesine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, oylama öncesinde söz istemiştim ben ama niye söz
vermediğinizi anlamış değilim. İç Tüzük 60a göre
parmağımı kaldırdım ve son derece önemsediğimiz
bu kanun teklifiyle ilgili grubumuzun görüşlerini aktarmak istedim. Yani,
burada Alevi halkımızın inançlarıyla ilgili, kendi
inançlarının içtihatlarını yerine getirmeleriyle ilgili,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin almış olduğu
kararlar doğrultusunda cemevlerine ibadethane statüsü tanınması
başta olmak üzere yapılması gereken yasal ve anayasal
düzenlemelerle ilgili önemli bir kanun teklifi görüşülüyor. Bu konuda
AKPli vekillere de çağrı yapacak ve bu kanuna hangi gerekçelerle ret
vereceklerini soracaktım ama, maalesef, siz oylama öncesinde bu söz
talebimizi dikkate almadınız ve dolayısıyla da söz
hakkımızı gasbetmiş oldunuz.
BAŞKAN Sayın Muşa da oylamadan
sonra söz verdim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ama bu
yaklaşım doğru değil Sayın Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hayır,
Sayın Muşu görünce söz verdiniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani,
Grup Başkan Vekili olarak oylama öncesinde söz istediğimde kendi
grubumun görüşlerini dile getirerek diğer milletvekillerine
çağrıda bulunmak istemiştim.
BAŞKAN Söz veriyoruz efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Buna
dikkat etmenizi rica ediyoruz.
BAŞKAN Peki.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.18
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.25
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 108inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor,
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 400 sıra sayılı
Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, Sayın Gök, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülemeyeceği
yönündeki itirazımı ifade etmek istiyorum. Şöyle ki: Temel kanun
uygulamasıyla ilgili olarak gerek İç Tüzükümüzde yapılan
değişiklikler ve şu anda İç Tüzükümüzde belirlenmiş
olan tanım çerçevesinde görüşülen bu kanun tasarısının
temel kanun mantığı dışında, ayrı,
farklı bir kanun olarak hazırlandığı ve
getirildiği ortadadır. Bir temel kanun olarak nitelendirilebilmesi
için o temel kanunun -örneğin Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu
gibi- hayatın tüm alanını düzenleyen alanlarda, toplumun tümünü
ilgilendiren alanlarda olması gerekir. Bu nedenle şu anda
görüşmelerine başlayacağımız kanunun temel kanun
olarak görüşülmesi İç Tüzüke aykırıdır. Bu
bakımdan bu itirazımızı belirtiyoruz ve temel kanun
kapsamı dışında ancak normal, daha önceki kanunlar
çerçevesinde görüşülmesine olanak olduğunu düşünüyoruz ve
görüşmelerin temel kanun kapsamı dışında
yapılmasını ifade ediyoruz. Bu konudaki görüşümü sizlerle
paylaşıyorum ve Sayın
Başkanlığınızın bu konudaki düşünceme itibar
etmemesi hâlinde usul tartışması açmak istiyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, şimdi, bu kanunun görüşmelerine başlıyorken
Sayın Gök o zaman da bir usul tartışması
açmıştı ve siz tutumunuz hakkında bir değişikliğe
gitmediniz. Tamamı üzerine, tümü üzerine görüşmelerini
yaptığımız, sonra soru-cevabı
yaptığımız, oylanan, bölümlere geçilmesini Genel Kurulda
oya sunduğunuz, bunun da oylandığı tasarının
birinci bölümü üzerindeki konuşmalara geldik. Şimdi, kanunun önemli
bir kısmını içeren tartışmaları
gerçekleştirdik, birinci bölümüne geldik. Levent Beyin şimdi
aklına gelmiş, bu temel kanundur veya temel kanun değildir.
Kaldı ki İç Tüzükün 91inci maddesi gerçekten açık Levent Bey,
dikkatli okursanız bunun bir temel kanun olduğunu görürsünüz. Bu
açıdan, iftar sonrası çalışmalara devam edelim ve hatipler
fikirlerini beyan etsinler. Gecikmeden milletimizin ihtiyaç duyduğu bu
tasarıyı tartışalım, Genel Kurul uygun gördüğü
kararı versin.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, bir saniye, ben bir
konuya izahat getireyim.
Şimdi burada Meclis Başkanlık
Divanı olarak yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Çünkü Genel
Kurulun kararıyla grup önerisi oylanarak -geçen hafta içerisinde- temel
kanun olarak yapılmış. Ortada bir Genel Kurul kararı varken
ve İç Tüzükün 91inci maddesi de ortadayken gündemimizde yer alan bu
kanunun temel kanun olarak görüşülmesi dışında hiçbir
usulümüzün olmayacağı çok açıktır. Dolayısıyla
Genel Kurul üzerinde bir yetkimiz yok bizim, bu kararı zaten Genel Kurul
vermiş, dolayısıyla bu usul tartışmasına dahi
konu olabilecek bir karar değildir. Keşke başka bir itiraz
yapsanız, keşke başka bir şey olsun. Tamam, usulümle
ilgili
Benim usulümde bir sıkıntı yok ki. Usul nedir? Meydana
gelen, önüne gelen gündemi uygulamak ve -bu gündem- bunun temel kanun olarak
yapılması da Genel Kurulun kararıyla olmuş. Genel Kurulun
kararı üzerinde bir karar ortaya koyabilir miyim ben? Koyamam, mümkün
değil. Dolayısıyla bu noktada bizim
kaldığımız yerden devam etmemiz lazım. Yani usul
tartışmasına yönelik açıp baktığınızda da
hangi şartlarda istenebileceği açıktır. Başkanı
gündeme davet diyorsunuz, Başkan zaten gündemi uyguluyor, gündemin
dışında bir şey de uygulamıyor. Başka herhangi
bir problem var mı, neye dayanarak? Yani, bu, bir hakkın kötüye
kullanılmasından başka bir şey olmaz Sayın Gök, lütfen
istirham ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, dün
görüşmeler başlarken çok açık bir şekilde size iki
ayrı usuli itirazım olduğunu ifade ettim. Siz ısrarla
birinci itirazımı dinlediniz ve ona göre bir işlem tesis ettirdiniz
ama ikinci usuli itirazımın olduğunu ısrarla belirtmeme
karşın o konuda maalesef söz vermediniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, olur mu öyle şey ya? Dün dünde kaldı.
LEVENT GÖK (Ankara) Bütün kanunlarda olduğu
gibi elbette onun da bir sırası olabilirdi diye düşündüm. Çünkü
her kanun maddesinde olduğu gibi kanunların
başlangıcında tümü üzerinde görüşmeler tamamlanıyor ve
tamamlandıktan sonra da bölümlere geçiliyor. İşte tam bu
aşama o aşamadır.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) Yani, bu kanun temel kanun
olarak görüşülmese dahi, dün yine biz dün yaptığımız
görüşmeleri yapacaktık, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanacaktı. Şimdi, bölümlerine geçilmesi maddesine gelinmiştir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Tamam da ben dünkü oylamayı
kastetmedim. Geçen hafta AK PARTİnin grup önerisi bunu gündeme
alırken aynı zamanda temel kanun olarak da
aldığını ifade etmiş, bölümleri belirlemiş ve bu
Genel Kurulun kararıyla onaylanmış. Dolayısıyla, Genel
Kurulun kararı dışında bir şey yapamıyoruz ki.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) İzin verir misiniz?
BAŞKAN Bir saniye
Bitirsin Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, bu temel kanun
nitelendirilmesi Anayasa Mahkemesi kararlarında istikrar kazanmıştır.
Şimdi, ben burada sorumlu bir muhalefet partisinin Grup Başkan Vekili
olarak hem Adalet Komisyonunun Başkanına, Sayın Bakana hem de
Meclisteki tüm milletvekillerine bu konuda Anayasa Mahkemesinin uygulamalarını
anlatmak istiyorum. Çünkü bu konuda farklı bir tutum izlendiği
takdirde böyle bir tablonun Anayasa Mahkemesinde başvurumuz üzerine
sıkıntı yaratacağı tabiidir. Bu konuda önümde önemli
kararlar bulunmaktadır. Bu kararlar çerçevesinde
BAŞKAN Tamam, bölüm üzerinde konuşun,
siz konuşun grubunuz adına, açıklayın bunları gene
Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama, o farklı. O bölüme
girilmeden bunun görüşülmesi gerekiyor. Yine, dünkü gibi
tartışmaların
BAŞKAN Ben olmazsa bakın bu noktada size
yerinizden söz vereyim, siz bunları izah edin.
Bakın, şunu söyleyeyim Sayın Gök:
Yani, bu İç Tüzükü hep birlikte ortak uygulamak durumundayız
değil mi?
LEVENT GÖK (Ankara) Evet, tabii.
BAŞKAN Bakın, 63üncü madde ne diyor?
Görüşmeye yer olup olmaması
Bununla ilgili bir problem yok, zaten
gündemde olan konu bu konu. ...Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet. Burada da problem
yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Evet.
BAŞKAN Gündemi zaten uyguluyoruz.
...bir konuyu öne alma veya geri bırakma gibi
usule ait konular diğer işlerden önce...
LEVENT GÖK (Ankara) Evet.
BAŞKAN Şimdi hangisine dayanarak usul
tartışması istiyorsunuz siz?
LEVENT GÖK (Ankara) - Ben sizi Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usulüne uymaya davet ediyorum efendim.
BAŞKAN Peki, daha yeni başladık,
çalışma usulünde hangi sıkıntı var?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
bildiğiniz gibi...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tüzüke
aykırı.
BAŞKAN Tüzükün neresine aykırı,
neyine aykırı? Arkadaşlar, lütfen zorlamayalım.
LEVENT GÖK (Ankara) - ...biz kanunu bir temel kanun
çerçevesinde görüşüyoruz bir de normal, kanunlar çerçevesinde
görüşüyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım...
LEVENT GÖK (Ankara) Ben bu kanunun temel kanun
kapsamı dışında görüşülmesi gerektiğini ifade
ediyorum.
BAŞKAN Peki, Genel Kurul karar vermiş.
Genel Kurulun kararı üzerinde karar mı icra edeceğiz biz?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
şimdi, ben, geçen gün yaptığım itirazda çok açık bir
şekilde size iki ayrı itirazım olduğunu ifade ettim.
BAŞKAN Evet.
LEVENT GÖK (Ankara) Siz bir şekilde birinci
itirazımızı dinlediniz ve bir sonuca vardınız ama bu
ikinci itirazımızı dinlemediniz. Şimdi bu ikinci
itirazımı benim kayıtlara geçirmemin, zabıtlara geçirmemin
ve usul tartışmasının tam zamanı yani daha bölümlere
geçmeden yapıyorum bunu çünkü bu kanun temel kanun olarak görüşülmese
dahi biz, dün, başka normal kanunlar gibi görüşülse dahi bütünü
üzerindeki görüşmeleri yapmış olacaktık. O bakımdan,
bu tartışmanın şu anda yapılması çok da
sağlıklı.
Yine, ben sizden rica ediyorum yani çok da fazla
zamanınızı almaz, ben birkaç tane Anayasa Mahkemesi
kararını Komisyon ile Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. O
konudaki görüşünüzü bu tartışmayı yaptıktan sonra
belirtirseniz mesele de kalmaz, takdir sizin tabii ki.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Gök, ben iki dakika söz
vereyim sizlere, usul tartışması açayım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun lehte, aleyhte madem öyle...
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, açmadan önce...
BAŞKAN Sayın Muş, isterseniz burada
dile getirin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Açmadan önce,
şöyle Sayın Başkan...
BAŞKAN Usul tartışması
açılması yolunda kararımı verdim. İsterseniz kürsüde
dile getirin Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Açmadan önce
Açacaksınız, yalnız, arkadaşlar...
BAŞKAN Evet, ben söyledim söyleyeceğimi,
kanaatimi de ortaya koydum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, arkadaşlar; tabii ki muhalefet muhalefetini yapacaktır
ama birinci bölümün üzerine gelmişiz, Ben dün açacaktım da
açamadım
E? İşte, açmam gerekiyor. Arkadaşlar, oturum
kapandıktan sonra bile bir önceki oturumla alakalı konu bir sonraki
oturuma taşınmıyor. Dün açacaktık, fırsat olmadı,
şimdi açacağız. Ya, bunlara gerek yok. Maddelerde
itirazınızı yaparsınız, fikirlerinizi ortaya
koyarsınız. Olmayan bir yerden usul tartışması
açmaya... Yakışmıyor bize, Meclisin
saygınlığına da yakışmıyor ama burada takdir
Başkanındır.
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Tamam, tartışmaya açtım
efendim. Orada konuşalım, kürsüde konuşalım usul
tartışmasını.
BAŞKAN Lehte
LEVENT GÖK (Ankara) Aleyhte benimki, tutumunuzla
ilgili aleyhte.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Aleyhte
BAŞKAN Tamam, ikiniz aleyhte.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Lehte
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Lehte
BAŞKAN Lehte, Sayın Muş ve
Sayın Tunç.
Lehte ilk söz Sayın Muş, buyurun.
iki dakika veriyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İki
niye Sayın Başkan? Üçtür ya.
X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 400 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu an tartışmakta
olduğumuz kanun tasarısının görüşmelerine dün
başladık, tümü üzerinde görüşmelerine başladık ve
bunun gündeme alınmasıyla alakalı, temel kanun olarak
görüşülmesiyle ilgili meseleyi geçtiğimiz hafta burada oyladık;
Genel Kurulun bilgisine, onayına sunuldu ve bu Genel Kuruldan onay
aldı. Daha sonra, dün yine itirazlar yapıldı, yine usul
tartışması açıldı ve bu anlamda usul
tartışması da yapıldı. Kanunun tümü üzerindeki
görüşmeler bitti, soru-cevap yapıldı, bölümlerine geçilmesine
karar verildi. Şimdi, bölümlerin üzerinden tartışmaya devam edeceğiz.
Burada Başkanı usule davet etmeye
Hangi maddeye dayanarak davet
ediyorsunuz Başkanı usule? Önündeki gündemi uygulamakla mükellef
Meclisi yöneten Başkan ve şu anki gündeminde bulunan tasarı dün
tümü üzerinde görüşmelerini bitirdiğimiz ve birinci bölüm üzerinde
görüşmelerini yapacağımız tasarıdır. Efendim,
Anayasayla alakalı kararlar okuyacağız
Tartışmalarda okuyun kararlarınızı. Anayasaya
aykırıdır
Komisyon Anayasaya aykırı olan bir metni
iade eder. Ayrıca, bu, Başkanın usulüyle alakalı bir mesele
de değildir. Yani, burada, inanın şu an yeri olmamasına
rağmen, Tüzükte herhangi bir dayanağı olmamasına
rağmen bir tartışma açmak için sağ olsun Sayın Gök bir
çaba sarf ediyor. Ama, şunu ifade ettim: Bu Meclisin
saygınlığına, Gazi Meclisin ruhuna yakışan bir
usul, yakışan bir tarz değildir, Meclisin ciddiyetine
yakışan bir şey değildir. Tabii ki muhalefet İç Tüzük
gereği haklarını kullanacaktır ama burada olmayanı, sırf
Bunu biraz daha uzatır mıyız, nasıl uzatırız?
gibi bir çabanın içerisine girerek bir usul tartışması
açmaya çalışmak bize zaman kaybettirir, başka bir şey
kazandırmaz. Bu açıdan Başkanın tutumunun doğru
olduğunu ifade ediyor, lehinde olacağımızı
takdirlerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aleyhte Sayın Gök, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; temel kanun uygulaması ilk defa 16/5/1996
tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla bizim
kurallarımız arasına girmiştir. 20nci Dönemde bu kural hiç
uygulanmamıştır. Daha sonra, 7/2/2001 tarihli, 713
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla temel kanun
olarak görüşülecek işlerin kapsamı genişletilmiş ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun üye tam sayısının
beşte 3 çoğunluğunun oyuyla temel kanun olarak görüşülme
kararı alınmıştır.
Şimdi, AKP Sözcüsü Sevgili Kardeşim Mehmet
Muş bu konuları, bilmiyorum, biliyor mu ama o tarihte temel kanun
olarak uygulanmaya başlandığında, gariptir ki Anayasa
Mahkemesine bu konuyu Sayın Komisyon Başkanı Ahmet
İyimayanın da içinde bulunduğu bir milletvekili grubu
götürmüştür ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Sayın İyimaya da bu konuyu çok iyi bilecektir.
Şimdi, temel kanunun uygulanmasındaki amaç
şudur değerli arkadaşlarım: Temel kanun nedir, ona bakmak
lazım. Temel kanun, Medeni Kanun hepimizi ilgilendirir- Ticaret Kanunu,
Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu. Yani, bu büyük kanunlar temel
kanundur. Nitekim geçtiğimiz dönemde, 21inci Dönemde 7 temel kanun görüşülmüştür,
22nci Dönemde 29, tüm madde sayısı 1.590dır; 23üncü Dönemde
51 kanun, toplam madde sayısı 5.118; 24üncü Dönemde 63, 2.846 madde
görüşülmüştür. Yani, temel kanun olabilmesi için hayatın her
alanında, hepimizi ilgilendiren kanun olması gerekir. Bir kere bu
berraklığa ulaşmamız gerekiyor. Bu nedenle, bu kanun o
anlamda bir kanun değildir yani hayatın tüm alanını
düzenleyen bir kanun değildir değerli arkadaşlarım. Medeni
Kanunda, Ceza Kanununda yapılacak bir değişiklik hepimizi
ilgilendirir.
Bu nedenle, buna itiraz ediyorum ve bu kanunun temel
kanun olarak değil, normal, diğer kanunlar gibi görüşülmesi
gerektiği yönündeki görüşüşümü ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Aleyhteydi
BAŞKAN Aleyhte Sayın Erkan Akçay
aldı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
lehinizde mi olacağım?
BAŞKAN Bir kere de lehimizde konuş ya,
ne var ya mübarek. Aziz mübarek günde, ne olmuş?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Mümkün
değil Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Keşke, İç Tüzük ve Anayasaya uygun olarak Genel Kurulu yönetseniz de
biz de bir kez olsun lehinizde burada söz almış olsak.
Şimdi, bir kere, Sayın Başkan,
şunu yapmak zorundasınız: Görüşülen bir yasa
tasarısının ya da yasa teklifinin İç Tüzüke veya
Anayasaya uygunluğuyla ilgili muhalefetten gelecek olan bütün itirazları
işleme almak durumundasınız. Siz uzun süredir şöyle bir şey
yapıyorsunuz: Yani diyelim ki Anayasaya aykırılık
üzerinden bir usul tartışması açıldı, İç Tüzüke
aykırılık ya da farklı hususlardan bir usul
tartışmasının önüne geçmek için hemen onunla ilgili
kararınızı verip başka açıdan gelecek olan
itirazların önünü kapatıyorsunuz. Dün ben yoktum Genel Kurulda ancak
sordum, CHP Grubu Anayasaya aykırılık üzerinden bir itiraz
yapmış ama temel kanun olarak görüşülmesi İç Tüzüke
aykırıysa siz bunu dinlemek zorundasınız. Yani Ben usul
tartışmasını açtım, hadi bitti. Ondan sonra sonuna
kadar gideceğiz. diyemezsiniz. Madde ya da yasa görüşülürken,
bölümler, maddeler görüşülürken de eğer başlangıçta
değerlendirmediğiniz itirazlarla ilgili birtakım hususlar tespit
etmişsek yine o itirazlarımızı yükseltiriz, yine siz uymazsanız
yine usul tartışması açarız.
Bakın, bugünkü yönetiminizden bile nasıl
davrandığınız ortaya çıkıyor. Ben burada üç
dakika konuşacağım. Usul tartışmasıyla ilgili
burada bir yerleşmiş teamül var, standart var, üç dakikalık, on
dakika da olabilir ama yerleşmiş teamülleri yerine getirmek
durumundasınız. Yani yarın o zaman başka bir Meclis
başkan vekili çıkıp on dakika verirse ne olacak? Siz daha geçen,
Meclis Başkanlığı öncülüğünde toplanmadınız
mı? Meclis başkan vekilleri olarak buradaki
çalışmaları bir standardizasyona kavuşturmak için kararlar
almadınız mı? Niye uymuyorsunuz? Yani buradaki bir dakikayı
kısarak neyi amaçlıyorsunuz?
BAŞKAN Siz bir dakika daha konuşun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Yani, yoklama
yapılıyor Sayın Başkan, yoklama yapılıyor, ben
ilk defa bugün gördüm, Dört dakika ara. diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Beş dakika da
veriyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ya, şimdi
ayıp denen bir şey var. O zaman bir başka Meclis başkan
vekili çıkar, Ben yarım dakika sonra tekrar yoklama istiyorum. der,
böyle bir şey olur mu? Bunlar olmasın diye -bizim bildiğimiz-
Meclis Başkanı Meclis başkan vekilleriyle birlikte bir
toplantı yaptı, Genel Kuruldaki uygulamanın standardizasyonu
açısından belli bir tartışma yürütüldü. Hatta sırf bu
toplantıda karar almışsınız diye grup başkan
vekillerinin söylediği sözler için süre yetmemesine rağmen biz itiraz
etmiyoruz. Bir karar almışsınız, o kararı boşa
çıkarmayalım, o iradeye saygı duyalım diye, doğru
bulmasak bile en azından oradaki kararın hayata geçmesi için
katkı sağlamaya çalışıyoruz. Şimdi, biz böyle
yaparken siz yoklamada dört dakika, bilmem, usul tartışmasında
iki dakika; Anayasaya aykırılıkta usul
tartışmasına evet ama İç Tüzükte hayır, bunları
diyemezsiniz Sayın Başkan. O yüzden sizin lehinize olmam mümkün
değil. Umarım bir gün bizi
şaşırtırsınız. Bir gün buraya tarafsız bir
yönetim sergilediğiniz için sizin lehinizde konuşmuş olarak
çıkarız.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben İç Tüzükü doğru
uyguluyorum Sayın Baluken. Siz takdir etseniz de etmeseniz de İç
Tüzüke göre bu Meclisi yönetmeye çalışıyorum ama burada azami
iyi ilişkiler kurarak. Dün de yine Sayın Gökle görüştük.
Mesela, iki dakika tamam, kendisi de öyle kabul etti. Bakın, burada Genel
Kurulun karara bağladığı bir konuyu usul
tartışması yapıyoruz. Benim suçum belki bu usul
tartışmasını açtırmamaktı ama açtırdık,
bu şekilde konuştuk, Tamam, iki dakika. da dedim ben öncesinde. Bu
noktada bir mutabakat olmasına rağmen kalkıp onu da
büyütüyorsanız takdir sizin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Temel
kanun hangi koşullarda olur burada yazılı.
BAŞKAN Ama ben bu Genel Kurulu tamamen
İç Tüzüke uygun olarak yönetiyorum. Kesinlikle
tarafsızlığımdan da en ufak bir endişeniz
olmasın.
Sayın Akçay, buyurun, aleyhte en son söz sizin.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bugün Plan ve Bütçe Komisyonu
toplandı. 70ten fazla maddeyi içeren bir torba kanun
tasarısının görüşmelerine başlandı, muhtemelen
sayısı da artarak Genel Kurula gelecek ve bu yoğun
tartışmaları, yine torba kanun tasarısı
görüşmeleri sırasında da maalesef yaşayacağız.
Tabii işin özüne ve ruhuna
baktığımızda, görüştüğümüz bu 400 sıra sayılı
Kanun Tasarısını bir temel kanun olarak değerlendirmek
mümkün değildir; bunu hiç kimse iddia edemez fakat temel kanun olarak
görüşülmesinin bir noktada alışkanlık hâline getirilmesi
yasama kalitesini düşürdüğü gibi Meclisin bu
çalışmalarını da âdeta bir prosedüre döndürüyor.
Şimdi, 2577, 2797, 2802, 4954, 5235, 5271 gibi
çeşitli kanunlarda çok önemli düzenlemeler var. Bu kayyumluk
düzenlemesinden, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası,
Danıştay, Yargıtay kararları olmak üzere bunların
hepsinin ayrı ayrı ve İç Tüzükte belirtildiği şekilde
görüşülmesi ve tartışılması gerekir. O nedenle İç
Tüzükteki bu hükümler de dikkate alınarak, eğer doğru bir
yasama yapacaksak ve bu yasama, kaliteli, etkili ve verimli bir yasama
faaliyeti olacaksa bu tasarıyı temel kanun olarak görüşmek
mümkün değildir diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi başkan vekilleri olarak 7 Nisan 2016 tarihinde almış
olduğumuz mutabakat metninde de, Başkanlıkça
karşılanmayacak usul tartışması taleplerine
baktığımızda aynen ifade şu: İç Tüzükte
açıkça düzenlenmiş veya teamülü yerleşmiş hususlar ile
gündem dışına çıkılmasını konu edinen veya
Başkanın tutumuna ilişkin olmayan usul tartışması
talepleri Başkanlıkça karşılanmayacaktır. diyor. Buna
rağmen, konuşuldu, ben ısrarını görünce Sayın
Gökün, nezaketen de olsa, ortamın yumuşak bir şekilde seyri
noktasında iki dakika dedim hatta, birlikte verelim; yoksa üç dakika
olduğunu ben de biliyorum ve bu üç dakikanın da dışına
çıkmamaya çalışıyoruz ama buna rağmen bu problem oldu.
Netice itibarıyla görüşülmekte olan
tasarı 22 Haziran 2016 tarihli 105inci Birleşimde grup önerisinin
Genel Kurul tarafından kabul edilmesiyle İç Tüzükün 91inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi benimsenmiştir. Genel Kurul
kararına konu olmuş bir hususta oturumu yöneten Başkan olarak
tasarıyı İç Tüzükün 91inci maddesindeki usulün
dışında görüştürmem mümkün değildir. Kaldı ki
tutumum geçmiş Meclis uygulamalarına da uygundur. Başta
belirttiğim tutumum değişmemiştir.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, tasarının
birinci bölümü üzerindeki görüşmelere geçiyoruz.
Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsaka aittir.
Sayın Parsak, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)
Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Açılmış olan usul
tartışması amacına ulaştı mı bilmiyorum ama
oturum açıldığında 7 kişi vardı, en azından
şimdi 57 kişi oldu. Belki böyle bir faydası olduğunu da
kayıtlara geçmek gerekir.
Saygıdeğer milletvekilleri, iktidar, bu ve
buna benzer düzenlemelerle kendi nefsini kurtarma hayaliyle Türk milletinin
kendisine belirli bir süre için verdiği görevi âdeta kötüye kullanmakta,
gerek iç politikada gerekse bugünlerde şahit olduğumuz gibi
dış politikada yalpalayan, dün söylediğini bugün inkâr eden,
dönme hızı düştükçe yalpalamaya ve durmaya yüz tutan siyasetiyle
milletimiz üzerinde ne yazık ki büyük hayal
kırıklıkları oluşturmaktadır.
Türk milleti 7 Haziran seçimlerinde iktidara olan
güvensizliğini net bir şekilde ortaya koymuş ve iktidarı
daha ölçülü hareket etmeye açıkça davet etmiştir ancak bu mesajı
ısrarla almayan iktidar, kendi hataları nedeniyle tırmanan terör
ve yine kendi bilinçli politikaları sonucunda istikrarını
kaybeden ekonomiyi işaret ederek yeniden iktidara gelmenin
yollarını aramış, Türk milleti de iktidara belki de son kez
bir şans vermiştir. İktidar tarafından eğitim
alanında futbol takımlarında bile görülemeyecek
sıklıkta gerçekleştirilen sistem değişiklikleri,
terörle mücadele konusundaki "U" ve hatta "O"
dönüşler, idare tarafından gerçekleştirilen hukuksuz idari
işlemleri ve bürokrat atamalarını geri çeviren
Danıştaya yapılan baskılar, Cumhurbaşkanına
yapılan her türlü eleştirinin suç ve hatta örgütlü suç
kapsamında değerlendirilmesine yönelik yargı üzerinde oynanan
oyunlar, bir kişinin sözüyle bir günde değişen hükûmetler ve
başbakanlar ile neredeyse hiçbir ülke tarafından dikkate
alınmayacak derecede gelgitlerle dolu dış politika zannediyorum
ki iktidarın içinde bulunduğu durumu en açık şekilde ortaya
koyan örneklerdir. İktidar ne yaparsa yapsın, kendisine emanet edilen
yönetim erkini kullanırken yaptığı hukuksuzlukların ve
yolsuzlukların hesabını bir gün mutlaka verecektir. Bundan
kurtuluş olmadığı unutulmamalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, iktidar
yargıyı tahakküm altına almak için özellikle 12 Eylül 2010
referandumu aracılığıyla âdeta yargının çivisini
çıkarmış ve tuzu kokutmuştur. 2010 Anayasa
değişikliğinin asıl amacının Anayasa Mahkemesi ve
HSYK'nın yapısıyla oynayarak yargıyı âdeta ele
geçirmek olduğu bugün artık herkes tarafından bilinmektedir.
Referandum sürecinde dönemin Başbakanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP grup toplantısında
ülkücü şehidimiz Mustafa Pehlivanoğlu'nun 12 Eylül
cuntacıları tarafından idam edilmeden hemen önce ailesine
yazdığı mektubun son kısmında yer alan "Şunu
hiçbir zaman unutmayın ki Mustafalar ölür, Allah davası ölmez,
milliyetçilik yaşar." cümlesini sansürleyerek timsah
gözyaşlarıyla istismar etmesi, buna paralel bir diğerinin ise
yeryüzündeki seçmenlerle yetinmeyerek ölülerin bile "evet" oyu
kullanması gerektiğini söylemesi, referandum propaganda çalışmaları
sırasında bir başka ülkü şehidimiz Hüseyin
Kurumahmutoğlu'nun annesinin platformların üzerine
çıkarılarak istismar edilmesi, iktidar yalakalarının ve
iş birlikçi yapıların ise "yetmez ama evet" sözleriyle
yargıya yapılan bu ihanete ortak olması
hafızalarımızdan asla silinmeyecek tarihî gerçeklerdir. 2010
Anayasa değişikliklerinden hemen sonra 18 Ekim 2010 tarihinde HSYK ve
yönetim yapısı oluşurken anlaşılmıştır
ki, AKP deyim yerindeyse farkında olarak ya da olmayarak ava giderken
avlanmış, iktidar tarafından 9 Şubat 2011 tarihinde 6110
sayılı Kanunla Danıştay ve Yargıtay'ın üye
sayılarının arttırılması yoluyla yapılan
düzenleme de işi kurtarmaya yetmemiştir.
İktidar, yargı sistemi üzerinde
yapmış olduğu bu oynamaların aslında kendi kuyusunu
kazmak olduğunu çok geç fark etmiştir. Süreç içerisinde ortaya
çıkan 2012 yılındaki MİT krizi ve 2013 yılındaki
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasıyla birlikte
büyük yanlışın vahameti günden güne daha fazla
anlaşılmıştır. Özellikle 17-25 Aralıkla birlikte
AKP, yaptığı yanlışı iliklerine kadar hissedip
paralel yapıyı bizzat kendisinin kurmuş olduğunu itiraf
etmek durumunda kalmış ve o andan itibaren AKP'nin kurmuş
olduğu veya kurulmasına fırsat verdiği paralel yapı,
ülke gündemimizin en önemli meselelerinden biri hâline gelmiştir.
12 Ekim 2014 tarihinde yapılan HSYK
seçimlerinde ortaya çıkan ortak akılla yargı krizi ve böylece
devlet krizi çözülmeye çalışılmış ancak sorun hâlen
tam anlamıyla çözülememiştir.
Son olarak 2 Aralık 2014 tarihinde
çıkarılan 6572 sayılı Kanunla iktidar tarafından,
Yargıtay ve Danıştay'ın daire ve üye sayıları bir
kez daha arttırılmıştır. Bugün, konuyla ilgili
yapılan son değişikliğin üzerinden henüz iki yıl bile
geçmeden, mevcut kanun tasarısıyla Yargıtay ve
Danıştayın üye ve daire sayıları bu kez
azaltılmak istenmektedir. Anlaşılan o ki iktidar, tabiri caizse
açık arttırma ihale usulüyle yüksek yargı üyelerini belirlemeye
çalışmakta, yeni sezona hazırlanan futbol takımı
misali kadrosunu oluşturma telaşına düşmektedir. Gelinen
noktada iktidar, üvey kardeşi paralel yapıyı işaret ederek
insanlarımızı Erdoğan yargısına razı etmeye
çalışmaktadır.
Sayın milletvekilleri, sadece yargı
sistemi içerisinde değil, devletin tüm kademelerinde ve birimlerindeki
bütün kirli yapılanmaların temizlenmesi ne kadar gerekli ve önemli
bir girişim ise bu müdahaleyi AKP'nin kendi çıkarları
doğrultusunda kullanması da bir o kadar sakıncalı ve
tehlikelidir.
Diğer yandan, devletin kendi bünyesine
bulaşmış bir mikrobu veya bir virüsü temizlemesi yani Türkiye
Cumhuriyeti'nin devlet refleksi ile AKP'nin eski suç ortağı ve üvey
kardeşiyle hesaplaşması birbirine
karıştırılmamalıdır.
Bu yaklaşımdan
hareketle yargının bağımsızlığını
tehlikeye düşürecek her türlü yapılanmaların temizlenmesine
"evet", hukukun katledilmesine ve AKP'nin yargı üzerindeki tahakkümünün
artırılmasına ise "hayır" dediğimiz
bilinmelidir. Bir dönemin kahramanı ilan edilen, altlarına
Başbakanlıktan çıkma zırhlı Mercedeslerin tahsis
edildiği sözde savcıların, gün geldiğinde, devran
döndüğünde sinsice yurt dışına kaçması, taraflı
bir yargıya onu oluşturan yapının dahi
güvenemeyeceğinin en net örneğidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, adaletin güçlü nefesinden korkan Erdoğan ve
iktidarın kendi ihanetlerini örtmek için kullandıkları bu tür
keyfî ve kısa vadeli sözde çözümler, ileride yeterli çoğunluğu
elde edecek her siyasi partinin çıkaracağı kanunlarla yüksek
yargının temel yapısını her seferinde yeniden
belirlemeye kalkışması gibi tehlikeli bir durumun da önünü
açmakta, "Her iktidarın kendi yargısını
oluşturması haktır." gibi bir anlayışı sinsi
bir şekilde zihinlere yerleştirmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, devlete sızan kötü niyetli yapıların devletten
uzaklaştırılmasının iktidarın âdeta bir sivil
darbeyle devlete doğrudan el koymasıyla değil, devletin kendi
bağışıklık sisteminin devreye sokulmasıyla mümkün
olduğunu düşünüyoruz. Aslında burada Sebep olan sizsiniz, o
zaman daha beter olun. da denilebilir. Ancak, biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak sorumlu ve millî siyaset anlayışımızdan dolayı
asla Beter olun. demiyoruz, diyemiyoruz. Çünkü burada beter olan AKP
değil, ne yazık ki Türk yargısı, Türk adaleti, onun
üzerinde Türk devletidir. Nitekim, Sayın Genel Başkanımız
bu tasarının sunulmasından henüz yirmi dört saat geçmeden
"Tasarının makul olan, doğru olan, gerekli olan
yanlarını, yönlerini destekliyoruz ama haksız, yanlış ya
da ileriye dönük endişelere haklı olarak bizi sevk eden
durumlarıyla ilgili de bunun karşısında kararlıkla
durup buna muhalefet edeceğiz. sözleriyle tavrımızı net
bir şekilde ortaya koymuştur.
Sayın milletvekilleri, AKP sözcüleri
tarafından devamlı olarak ifade edilen, AKPli hatipler
tarafından da ifade edilen bir durum var, işte paralel yapı
üzerinden yürütülen bir algı... Nitekim Adalet Bakanı Sayın
Bekir Bozdağ da 17-25 Aralık sonrasında "Devlet şerik
kabul etmez." demişti. Biz bu sözün tamamen arkasındayız;
devlet asla ama asla şerik kabul etmez. Fakat şunun hiç
unutulmaması lazım, bizim için de önemli olan tarafı orası:
Devlete şerik hâle getirilen bu yapılar ortaya
çıkarıldığında ne yazık ki iktidarda olan gene
bugünkü iktidar partisiydi. Dolayısıyla bu noktadaki
sorumluluğun bu çerçevede her zaman iktidar partisinde olduğunun
bilinmesi gerektiğini yeniden hatırlatarak bu vesileyle Gazi Meclisi
ve sizleri bir kere daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) AK PARTİ
milletten aldığı yetkiyle bugüne kadar ülkeyi yönetmiştir.
Buradan hatip şöyle bir ifade kullandı Erdoğan ve AK
PARTİyi kastederek: Kendi ihanetlerini örtmek için
Biz hiçbir zaman
milletten aldığımız emanete ihanet etmedik, ettirmedik de;
ettirmediğimiz için bu millet ülkeyi yönetme vazifesini bize
vermiştir. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum ve
kayıtlara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci söz, Hakların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Doraya aittir.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 400 sıra sayılı
Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti
ilkesinin vazgeçilmez olan unsurlarından birincisi Hukuk devletinde
devletin, dolayısıyla yürütmenin bütün tasarrufları hukuk
denetimine tabidir. düsturudur. Elbette devletin ve yürütmenin yani hükûmetlerin
nitelikli hukuki denetimleri yüksek yargı eliyle
gerçekleştirilebilmektedir. Bugün bulunduğumuz noktada Türkiyede
gerek Sayıştay raporlarının etkin denetiminden uzak ve
yüzeysel bir yapıda olması gerekse Sayıştayın
denetimine tabi olan bakanlık ve kurumların denetim sürecinde ilgili
harcamalara dair belgeleri sunma konusunda takındıkları
lakayıt tutum göz önüne alındığında Hükûmetin kamunun
ekonomik birikimini ne şekilde harcadığıyla ilgili etkin
bir denetim yapılabildiğini maalesef hiçbirimiz iddia edemeyiz.
Diğer taraftan, yüksek yargının
diğer önemli bileşenleri olan Danıştay ve Yargıtaya
dair düzenlemeler içeren bu kanun tasarısında da açıkça
görüldüğü gibi, yürütmenin iş ve işlemlerinin etkin denetimi
alabildiğine ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tabii, gerek
Danıştay gerekse Yargıtay üyeliklerine ilişkin 2011 ve 2014
yıllarında yine AKP Hükûmetince kapsamlı ve bir o kadar da
çarpık düzenlemeler gerçekleştirildi. Bu iki yüksek yargı
organının üye sayıları neredeyse 2 katına
çıkarıldı. Ancak üye sayılarına ilişkin
yapılan düzenlemeler adaletin daha hızlı tecelli etmesi için
yapılmadı, siyasi iktidarın bağımsız olması
gereken yargı organları üzerinde baskı gücü oluşturabilmesi
maksadıyla yapıldı.
Değerli milletvekilleri, tasarının ne
hukuk devleti ilkeleriyle ne de Anayasanın yüksek yargıyı
düzenleyen maddeleriyle bağdaşmadığı gayet
açıktır. AKP Hükûmeti tarafından Yargıtay ve
Danıştaya 2011 ve 2014te yapılan müdahaleye
bakıldığında, her iki yüksek yargı organının
üye ve daire sayıları artırılmışken bu
tasarıyla azaltılması yoluna gidilmektedir. Âdeta
olağanüstü rejim dönemlerinde devreye konulan örneklerle
açıklanabilecek bir müdahale söz konusudur. Zira, başkan, başkan
vekili ve daire başkanları dışında tüm üyeliklerin
düşürülmesini başka türlü açıklamak mümkün değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarıyla Yargıtay ve
Danıştaya seçilecek yeni üyelerin görev sürelerinin on iki yılla
sınırlanmasıyla Anayasanın 139uncu maddesinde yer alan
hâkim teminatı ilkesine açıkça aykırıdır. Mevcut
durumda, yüksek yargı organı üyelerinin emekli olana kadar o makamda
kalmalarının esprisi, hâkimlik teminatıyla, yüksek yargı
üyesi hâkimlerini, vereceği kararlardan dolayı yürütmenin
rahatsız olacağı endişesinden korumaktır.
Bu düzenlemeyle, âdeta bir darbeyle bir gecede
yüksek yargı üyelikleri lağvedilecektir. Yargı
bağımsızlığına alenen müdahaleyi hedefleyen bu
tasarıyla yüksek yargı organı hâkimlerin özlük hakları da
yine Anayasanın 13üncü maddesine aykırı bir biçimde ihlal edilmektedir.
Yargıtay ve Danıştay üyesi yargıçlarının bir
bölümünün üyeliğinin devam edecek olması ise eşitlik ilkesine
açıkça aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı on
dört yıllık hükûmetleri süresince sözüm ona Yargıyı
vesayetten kurtaracağız. sloganıyla hem yargı kurumunun
güvenilirliğini alt seviyelere düşürmüş hem de yargı
üzerinde kendi vesayetini kurma ve güçlendirmenin çabası içerisinde
olmuştur önce statükocu vesayete savaş açtığını
ilan ederek, sonra da paralel devlet vesayetine karşı savaş
açtığını ilan ederek; kısaca, hep birilerine
karşı savaş açarak aslında savaş açtığı
odaklarla iş birliğini de güçlendirerek kendisini vesayetin en büyük
ortağı hâline getirmiştir. AKP Hükûmetinin bu
anlayışı aslında kendinden önceki hükûmet anlayışları
gibi yargıya hâkim olmak ve yargıyı siyasal iktidarın
baskı aracı olarak kullanmaktan başka bir anlam ifade
etmemektedir.
Değerli milletvekilleri, yargı
bağımsızlığına müdahalenin son halkası
niteliğindeki bu tasarıyla, hâkimlik mesleğine girişte uygulanan
yazılı sınavın yanı sıra sürekli bir biçimde
haksızlıkların, kayırmacı ve ötekileştirici
yaklaşımların bir aracı olarak kullanılagelen sözlü
sınavın mesleğe kabuldeki oranının yüzde 40 olarak
belirlenmesi denetimsiz ve subjektif yöntemlerle uygulanmaya devam
edeceğinin kanıtıdır. Sınav esaslarının
yönetmelikle belirleneceğine ilişkin muğlak ifade ise
yapılacak yeni haksızlıkların habercisidir.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla, hukuk
devletine ilişkin evrensel normlar hiçe sayılırken mevcut darbe
Anayasasında yer alan asgari hukuk ilkelerinin dahi çok gerisine
düşülmektedir.
Tasarı, siyasi iktidarın kendisine
yakın görmediği ticari kurumlara da gözdağı içeren
düzenlemeler getirmektedir.
Bildiğiniz gibi, bir süredir kayyum
uygulaması adı altında keyfî bir el koyma mekanizması
devreye sokulmuştur. Elbette kayyum uygulamalarında yürütülen keyfî
tutumlar hepimizin aşikârıdır. Bu tasarıyla
kayyumların keyfî tutumlarına, şirketleri zarara uğratan
karar ve uygulamalarına karşı koruma zırhı getirilmektedir.
Halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının Anayasaya açıkça aykırı
olarak kaldırılmasından sonra kolluk güçlerine getirilen koruma
zırhı, şimdi de iktidarın muhalefet üzerinde bir baskı
aracına dönüşmüş olan kayyumlara getirilmektedir. Bu
şekilde getirilen koruma zırhı, kayyumların iktidarın
talimatlarına bağlı kalmasını garantiye almak
maksadıyla düşünülmüştür. Dolayısıyla, âdeta her
alanda, kendisinden olmayan herkesi, her kurumu tasfiye etmek yolunda alelacele
kanunlar çıkarmaya çalışan bir Hükûmetle karşı
karşıyayız.
Değerli milletvekilleri,
bağımsız hâkimler olmadan hak ve özgürlüklerin doğru ve
hukuka uygun bir şekilde hayata geçirilmesi mümkün değildir.
Yargı bağımsızlığı hâkimlerin kişisel
bir ayrıcalığı olmayıp, onların kişi hak ve
özgürlüklerinin koruyucusu olma görevlerini yerine getirmeleri için bir
gerekliliktir. Gerek Avrupada gerekse daha geniş uluslararası alanda
yargı bağımsızlığına dair çok sayıda belge
ve birikim vardır. Yargı bağımsızlığına
ilişkin standartları belirlemek için sıfırdan yeni bir
çalışmaya başlamak gereksizdir. Örneğin, Venedik
Komisyonunun yargı sisteminin bağımsızlığı,
hâkimlerin bağımsızlığı konusunda
hazırladığı raporlara bakmak bile bizi aydınlatmaya
yetecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakınız, Venedik Komisyonu Raporunun sonuç bölümünde yer alan
maddelerinden sadece 1inci ve 2nci maddelerini okumak istiyorum. 1inci madde
şöyle diyor: Yargı bağımsızlığına
ilişkin temel ilkeler anayasalarda veya eş değer belgelerde
düzenlenmelidir. Bu ilkeler arasında yargının diğer devlet
güçlerinden bağımsız olduğu, hâkimlerin yalnızca
hukuka tabi olduğu, hâkimlerin yalnızca farklı görevleri
nedeniyle birbirlerinden ayrıldıkları ve bunların yanı
sıra tabii hâkim ilkesi ile hâkimlerin yerlerinin
değiştirilememesi ilkeleri de yer almalıdır.
Şimdi sormak istiyorum: Bu tasarının
ve bundan önceki 2011 ve 2014 düzenlemelerinin Venedik Komisyonunun kabul
ettiği ilkelerle bağdaşır bir yanı var
mıdır? Elbette yoktur. Komisyon Raporunun 2nci maddesi de aynen
şu şekildedir: Hâkimlerin mesleğe kabulleri ve kariyerlerine
ilişkin tüm kararlar hukuk çerçevesinde, liyakati gözeterek ve objektif
kıstaslara dayalı olarak alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Türkiyede
hâkimlik sınavlarını dikkate alarak sormak istiyorum: Evrensel
zeminde önemli bir otorite olarak kabul edilen Venedik Komisyonunun kabul
ettiği mesleğe kabul şartlarıyla Türkiyedeki
şartların bağdaştığını iddia edebilir
miyiz?
Değerli milletvekilleri, buradan hareketle
rahatlıkla ifade edebiliriz ki genel adalet sisteminin fiilî
işleyişi bakımından hukuk devleti olma gereğinin temel
asli şartı olan yargı
bağımsızlığını yerine getirmeyen bir ülkenin
anayasasında sembolik olarak hukuk devleti olarak tanımlanması o
ülkenin gerçek bir hukuk devleti sayılması için asla yeterli
değildir. 21inci yüzyıl Türkiyesi gerek hukukun üstünlüğü
ilkesiyle gerek özgürlükçü demokrasisiyle ve gerekse özgürlükçü laiklik
ilkesiyle ve evrensel hukuk ilkelerinin bir savunucusu olarak bölgesinde örnek,
model bir ülke olmak durumundadır. Ancak bu ilkelerin yaşamsal ve
sürekli kılındığı bir Türkiye istikrarlı bir iç
barışı sağlayabilecek ve bölge barışına
ciddi katkılar sunabilecektir. Bu bağlamda, gerek birer yurttaş
olarak gerekse halkın Parlamentodaki temsilcileri olarak hukukun
üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına
inanan ve bunu uygulayan bir hukuk mekanizmasını bir an önce devreye
sokmak zorundayız diyorum, tekrar Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Zekeriya Temizele aittir.
Buyurun Sayın Temizel. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, salonun heyecanı
insana da geçiyor tabii, böyle bir konuşma yaparken. O nedenle, sürçülisan
eylersek kusura bakılmasın.
Değerli milletvekilleri, 400 sıra
sayılı Kanunun geneli üzerinde dün yapılan konuşmalarda
bazı arkadaşlarımız bu düzenlemenin hukuk tarihine
geçeceğini söylediler. Doğru, gerçekten, bu görüştüğümüz
yasa tasarısı hukuk tarihine geçecek. Ama nasıl geçecek onu
zaman gösterecek. Çünkü net bir şekilde burada Anayasa'ya aykırı
maddeler içerdiği söylenen bu yasayı ısrarla görüşmeyi
sürdürüyoruz.
Değerli arkadaşlar, tasarının
görüşmeleri sırasında ayrılık
yaşamadığımız tek konu, Türkiye Cumhuriyetinin
kuvvetler ayrılığı sistemini benimseyen bir hukuk devleti
olduğu konusudur. Biz, kuvvetler ayrılığı ilkesini
benimsemiş bir hukuk devletiyiz. Kuvvetler ayrılığı,
güçlerin kendi aralarında bir üstünlük savaşı değildir,
yani birisinin öbürünün üstünde olduğu anlamına asla gelmez.
Kuvvetler ayrılığı, görevlerin kullanılmasında
medeni bir iş bölümünü ve iş birliğini ifade eder. Kuvvetler ayrılığı
böyle işlemezse zaten demokrasi diye bir olay ortaya çıkmaz. Bu
iş birliği içerisinde güçler birbirinin alanlarına müdahale
etmezler. Yani idare yasama organının yerine geçip kanun yapamaz, yasama
da yasalarla idareye bıraktığı işleri idare beceremedi
diye köktenci bir yaklaşımla yasa ile çözmeye kalkmaz. Üstünlük ancak
anayasa ve kanunlardadır ve hiçbir organ kaynağını
anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Böylece devlet yönetiminde
bir denge sistemi kurulur. Fren ve denge sistemi kurulması, iktidarın
tekelleşmesini, suistimal ya da keyfîliklerin önlenmesini, böylece
vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına
alınmasını sağlar. Sistem budur, işletilmesi gereken
de işte bu sistemdir. Bu sistem işlemedi, kuvvetlerden birisi bazı
güçler tarafından ele geçirildi diye bu sistemi bozamazsınız,
sorun çözeceğiz diye hukuk devletini katledemezsiniz; sistemi, yine
sistemin içerisine yerleşmiş bulunan kurumlarla çözmek
zorundasınız.
Değerli arkadaşlar, sistem bozulursa
kurulan sistem de bir süre sonra bozulmak zorunda kalır ve bu
kısır döngü kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan
hukuk devletinin sonu olur. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin
işleyebilmesi, kuvvetlerin tarafsızlıklarının
sağlanabilmesiyle mümkündür.
Peki, bu bağımsızlık, bu tarafsızlık
nasıl sağlanır? Hepinizin bildiği gibi, kurumların
bağımsızlığının sağlanmasında
çağdaş dünyanın demokratik ülkelerinin benimsediği
bazı ilkeler vardır. Bu, kurul üyelerinin atanma biçimlerinden, bu,
kurul üyelerinin geri alınamamasından, bu, kurul üyelerinin bir defa
daha görevlendirilmemesinden, mali özerkliklerinden, kısacası bu tür
yerleşmiş olan ilkelerle sağlanan bir
bağımsızlıktır. Bu şekilde
sağlanmış olan bir bağımsızlık da kurumlar
yeniden atanma beklentisine girmedikleri sürece, atanma ve görevden
alınamama güvencesiyle çalıştıklarında, kararları
nedeniyle ikide bir sorgulanamadıkları zaman
bağımsızlıklarını korurlar ve sürdürürler.
İstenildiği zaman görevden alınan, kararları
beğenilmediği zaman azledilen görevlilerin bağımsız
olmalarından da asla bahsedilemez. Görev süresiyle ilgili sağlanan
güvenceler, bağımsızlığı ve
tarafsızlığı güçlendiren hususlardır. İşte,
bu nedenle Anayasanın 139uncu maddesi Hâkimler ve savcılar
azledilemez. der.
Değerli milletvekilleri, şu anda yapmaya
çalıştığınız yasa,
sıraladığımız işte bu ilkelere tamamen
aykırıdır. Neden derseniz, Anayasaya göre Yargıtay ve
Danıştayın azledilmesi mümkün olmayan üyelerini, biz, bu kanunla
toplu olarak görevden alıyoruz, toplu olarak görevden alıyoruz. Yani
azledemediğimiz, azletmememiz gereken kurul mensuplarını toplu
azle tabi tutuyoruz, toplu azil yapıyoruz.
HAKAN ÇAVUŞĞLU (Bursa) - Hâkimlikten
azletmiyoruz.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Hâkimlikten
değil, şu andaki görevlerinden azlediyorsunuz.
HAKAN ÇAVUŞĞLU (Bursa) - Anayasadaki
teminat hâkimlikten
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Görevlerinden
azletmek demek hâkimden olması veya olmaması, onların daha sonra
dönüp de değişik hâkimliklerde kalması olanaklarını
falan değerlendirmez; siz onu oraya atadığınız zaman
65 yaşına kadar bu görevi sürdüreceksiniz. diyorsanız, onu
oradan alıyorsanız bunun adı azildir.
HAKAN ÇAVUŞĞLU (Bursa) - Anayasada böyle
bir hüküm yok ama.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Ama asıl
söylemeye çalıştığım olay bu değil.
Peki, Yargıtay ve Danıştay üyeleri
görevden alınamaz mı? Alınır. Yargıtay üyelerini
nasıl görevden alıyorsunuz? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
aracılığıyla alıyorsunuz. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun hâkimleri, daha doğrusu Yargıtay üyelerini görevden
alma işleminin adı nedir, nedir bu işlem değerli
arkadaşlar? Bu işlem idari işlemdir, idari işlem. Yani
hâkimler
Siz yasayı yapmışsınız, üyelerin
niteliklerini belirlemişsiniz, sürelerini belirlemişsiniz, sonra
demişsiniz ki: Haydi sayın kurul, buraya atama yap. Bu atama idari
işlemdir, görevden alma da idari işlemdir. Şimdi siz Meclis
olarak, idari işlem olan bir konuyu yasa yaparak yerine getirmeye
çalışıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? İdarenin yerine
geçiyorsunuz. Hani kuvvetler ayrılığı gereği
insanlar birbirlerinin yerlerine geçmezlerdi? İşte bu nedenle bu
yaptığınız işlem Anayasaya aykırıdır
çünkü Meclis olarak idari işlem yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konu
daha var: Arkadaşlarımız değerlendirmeler
sırasında hiç değerlendirmediler. Yaptığınız
işlem Anayasanın 36ncı maddesine de aykırıdır.
Şimdiye kadar hiç 36ncı maddeyi değerlendirmediniz. HSYK,
faaliyetine devam eden bir kurumda yasayla üyelik değiştiriyor,
yasayla üyelik değiştiriyor. Peki, üyelikten alınan bu insanlar
kaybetmiş oldukları veya kaybettiklerini düşündükleri
haklarına karşı ne yapacaklar? Ne yapacaklar? Gidip de Anayasa
Mahkemesine başvurabilirler mi? Vuramazlar. Bireysel başvuru
hakkı burada işlemiyor. Peki, bu durum karşısında kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte görev yapan başkan ve başkan
yardımcısı gibi üyelerin dışında görevi sona eren
insanların görevle ilgili olarak kendilerine verilen güvenceyi nasıl
sağlayacaksınız?
Anayasamızın 2nci maddesi bizim bir
hukuk devleti olduğumuzu tanımlamalarıyla beraber söylüyor.
Hukuk devletinde yasaların ilke olarak soyut, nesnel olması
gerektiğini hepiniz biliyorsunuz. Bir statüye atanmış olan
kişilerin bu hukuki statüde hiçbir değişiklik
olmaksızın hukuk güvenliklerini ihlal edecek biçimde yasama
tasarrufunda bulunulması Anayasaya aykırıdır değerli
arkadaşlar. Bunu ben demiyorum, bunu bir Anayasa Mahkemesi kararına
dayanarak söylüyorum. Bu Meclis geçmişte çıkardığı
bağımsız olarak kurulmuş olan BDDKnın başkan
dışındaki üyelerini kanunla görevden aldı, kanunla görevden
aldı. Anayasa Mahkemesi işte bu kanun hükmünü iptal etti. Bu kanun
hükmü Anayasanın 2006/49 sayılı Kararıyla verildi, bu
karala verildi. Bu koşullar altında net olarak görüyorsunuz ki
insanlara daha önceden verilmiş olan güvencelerinin yargı
güvencesinden mahrum bir şekilde ellerinden alınması Anayasaya
aykırıdır, Anayasanın 36ncı maddesine
aykırıdır. Peki, bu koşullar altında bu kanunu niye
çıkartıyorsunuz? Anayasa Mahkemesi bunu iptal edecek. Daha önce
Sayın Bakan dedi ki: Bu görevden alınan insanların bütün mali
hakları ve ödenekleri devam edecek. Etmiyor Sayın Bakan, etmiyor.
Sizin gönderdiğiniz tasarıda bu var. Görevden alınsalar bile,
başka görevlere atansalar bile Yargıtay üyesi olarak bütün tazminat
ve haklarını almaya devam edecekler ama Komisyonda bu
kaldırıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Buradan
ortaya çıkan tazminatların ödenmesi buradaki milletvekillerinin
boynuna borçtur. Milyarlarca lira tazminat ödemek zorunda kalabilirsiniz.
Dolayısıyla, bu ülke ödeyecek tabii ki, bu millet ödeyecek ama bunun
sorumluluğunu bizler omzumuzda taşıyacağız.
Bunu yapamazsınız, Anayasaya
aykırı bu düzenlemeyi kesin olarak sürdüremezsiniz. O nedenle de
kanun üzerinde yeniden çok ciddi bir çalışma yapmak gerekir.
Sürenin kısıtlı olması nedeniyle
diğer argümanları sıralayamadım ama bütün bunlara
karşın hukukun bir gün, er geç herkese lazım olacağı
gerçeğini tekrar ederek hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Temizel.
Sayın Gök, sisteme girmişsiniz.
Bir dakika süreyle sistemi açıyorum, söz
veriyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Diyarbakır Licede güvenlik güçlerine bir saldırı
yapıldığına ve Atatürk Havalimanında art arda
patlamaların olduğuna dair haberler aldıklarına ve
Hükûmetten bu konuda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, akşam saatlerinde
Diyarbakır Licede güvenlik güçlerimize bir saldırı
yapıldığını ve bu saldırıda bazı
ajansların 1, diğerlerinin 2 şehit haberi verdiğini ve
yaralılarımızın olduğunu öğrendik. Umarım bu
konuda Hükûmet aydınlatıcı bir bilgi verir. Bu anlatılanlar
çerçevesinde, yazılanlar çerçevesinde öncelikle şehitlerimize
Allahtan rahmet dilediğimi ve ulusumuza
başsağlığı dilediğimi ifade ediyorum.
Yine, akşam saatlerinde Atatürk
Havalimanında art arda patlamaların olduğuna dair haberler bir
anda yoğunluk kazandı ve burada sıkıntılı bir
durumun olduğu anlaşılıyor, tam
ayrıntılarını bilmemekle beraber. Eğer bu konuda da
Sayın Bakan bizlere bir bilgi verebilirse çok seviniriz.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Biz de şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyoruz, milletimizin başı sağ olsun.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, birinci bölüm üzerinde
şahıslar adına ilk söz, Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğluna ait.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 400 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına
söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere
yargı sistemimizde ilk derece mahkemelerince verilen kararların
temyiz mercisi Yargıtay ve Danıştaydır. Yargıtay ve
Danıştay temyiz mercisi olarak önüne gelen ilk derece mahkemesi
kararlarını kanuna ve hukuka uygunluk denetiminin yanı
sıra, delil değerlendirmesine de tabi tutarak incelemektedir.
Özellikle delil değerlendirmesi Yargıtay ve Danıştayın
içtihat mahkemeleri olma özelliğine halel getirmekte, bu mahkemelerin
iş yükünü olabildiğine artırmakta ve davaların süresini
uzatmaktadır. Hâlbuki dünyanın birçok ülkesinde ilk derece mahkemesi
kararlarının yüksek mahkemeye gitmeden önce istinaf mahkemelerinde
incelemesine imkân sağlayan sistem kurgulanmış, böylelikle hem
davaların kısa sürede neticelenmesi hem de yüksek yargı mercilerinin
bir içtihat mahkemesi olarak gerçek fonksiyonlarını yerine getirmesi
sağlanmıştır. Nitekim ülkemizde de istinaf mahkemeleri
kurulmuş, bu sistemin altyapısı hâkim, savcı ve personel
sayısı tamamlanarak atamaları gerçekleştirilmiştir.
Nihayet 20 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla bizde de istinaf sisteminin
uygulanmasına başlanacaktır. İstinaf sisteminin uygulanmaya
başlanmasıyla birlikte adli yargı ilk derece mahkemelerince
verilen kararların yüzde 90ının, idari yargı ilk derece
mahkemelerince verilen kararların ise yüzde 80inin istinaf mahkemelerinde
kesinleşeceği öngörülmektedir. İşte bu tasarıyla
istinaf sisteminin devreye girmesi sonucunda ortaya çıkacak yeni duruma
ilişkin düzenlemeler gerçekleştirilmektedir.
Sayın milletvekilleri, istinaf mahkemelerinin
devreye girmesiyle yüksek mahkemelerdeki iş yükünün azalacağı
nazara alınarak Yargıtayın 46 olan daire sayısı 24e,
516 olan üye sayısı ise 200e düşürülmektedir. Yine,
Danıştayın 17 olan daire sayısı 10a, 195 olan üye
sayısı da 90a düşürülmüş olacaktır. Yargıtay ve
Danıştayın önünde bulunan davaların incelenmesi devam
edeceğinden üye sayısındaki bu azaltma üç yıl içerisinde
kademeli olarak gerçekleştirilecektir.
Sayın milletvekilleri, tasarının
yürürlüğe girmesiyle birlikte yüksek mahkeme üyelikleri sona erecek ve
boşalan üyelikler için HSYK tarafından yeniden atama
yapılacaktır. Ayrıca, yüksek mahkeme üyelerinin görev süresi on
iki yılla sınırlandırılmakta olup bu on iki
yılın sonunda aynı üyenin 2nci defa ataması da yapılamayacaktır.
Yüksek mahkeme üyeliklerinin on iki yılla sınırlandırılıp
belirli aralıklarla değişmesi, içtihatların yeni bir
bakış açısıyla değerlendirilmesine, sürekli
gelişmesine ve toplumun ihtiyaçlarına daha fazla cevap vermesine,
üyelerin de kendilerini yenilemelerine ve geliştirmelerine imkân
sağlamış olacaktır.
Yine, görev süresi biten yüksek mahkeme üyeleri, ilk
derece mahkemeleri veya istinaf mahkemelerinde görevlendirilecek olup bilgi ve
tecrübelerini istinaf ve ilk derece yargı mercilerine aktarabileceklerdir.
Sayın milletvekilleri, tasarıyla
Danıştayın temyiz merci olarak görev alanı, hukuka ve
kanunu uygunluk denetimiyle sınırlandırılmakta olup
mahkemelerin, mahkemenin daha doğrusu, zaman zaman yürütme
organının yerine geçerek yerindelik denetimi yapamayacağı
sarih bir şekilde düzenlenmektedir. Böylece, öteden beri
yargının sorunlu alanını teşkil eden, kuvvetler
ayrılığı ilkesini zedeleyen yerindelik denetimi konusuna da
neşter vurulmuş olmaktadır.
Sayın milletvekilleri, tasarıya
ilişkin eleştirilerin odağını Anayasaya
aykırılık iddiası oluşturmaktadır. Bu
eleştiriler haklı değildir. Zira Anayasanın mahkemelerin
bağımsızlığını düzenleyen 138inci,
Hâkimlik ve savcılık teminatı başlıklı 139uncu
maddesi ile Yargıtay ve Danıştay başlıklı 154
ve 155inci maddeleri incelendiğinde yüksek mahkeme üyeleri için
diğer hâkimlere tanınan teminatlara ilave teminat
tanınmadığı gibi, üyelerin görev sürelerinin on iki
yılla sınırlandırılmasını, 2'nci defa
atanamayacakları hususunu ve aynı sınıf ve derecede bir
başka mercide görevlendirilmelerini yasaklayan hükümler içermediği
görülecektir.
Yine, gerek kürsü hâkimleri gerekse yüksek mahkeme
üyesi hâkimler arasında bir astlık üstlük ilişkisi de
bulunmadığı gibi, yüksek mahkeme üyelerine statüer bir
ayrıcalık da tanınmış değildir. Hâl böyle olunca
Anayasaya aykırılık iddiaları anayasal gerekçelerden
yoksundur.
Bu nedenlerle, müzakere ettiğimiz
tasarının ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diliyorum, Genel Kurulu tekrardan saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu az önce arz ettiğim
konu sanırım sıkıntılı bir tabloyu ortaya
koyuyor. Sayın Bakan, bilemiyorum...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bilge vereceğim, bilgi gelsin.
BAŞKAN Tamam, Sayın Bakan bilgi sordu,
bilgi geldiğinde Sayın Bakana söz vereceğim Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu konuda epey bir yaralı
olduğu ve ambulansların gönderildiğine dair bilgiler geldi, o
konudaki şüphelerimizi, tereddütlerimizi giderin lütfen.
BAŞKAN Bilgi talep etti,
aldığı takdirde Genel Kurulla paylaşacaktır Sayın
Bakan.
Şahıslar adına ikinci ve son söz,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demire aittir.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP
sıralarından alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
patlamalar, ölüm haberleri ve şiddetin bu denli
olağanlaşması gerçekten hepimiz için üzüntü verici. Her türlü
şiddetin son bulması temennisiyle sözlerime başlamak istiyorum.
Bugüne kadar toplumları ilerleten ve yasal
özgürlükleri genişleten, gelişkin, insan haklarına
saygılı yasal düzenlemeleri getiren muhalefet ve muhalif hareketler
olmuştur. O nedenle, muhalefet gerçekten iyi bir şeydir değerli
milletvekilleri.
Bakın, geçtiğimiz hafta, askere, Emniyet
görevlilerine, koruculara hep beraber, üstelik de Anayasaya aykırı
bir biçimde, geriye yürür bir biçimde yasal dokunulmazlıklar getirdiniz.
Diğer yandan da milletvekillerinin dokunulmazlığını
yine hep birlikte kaldırdınız. Bu nedir biliyor musunuz?
Madımak katliamı sonrasında insanlar içeride cayır
cayır yanarken Çok şükür, otel dışındaki
halkımız bir zarar görmemiştir. diyen Çillerler zamanına
geri dönmektir. Bu ortamda toplumu geliştirici, özgürleştirici bir
yasa yapılması asla mümkün değildir. O nedenle, istediğiniz
kadar siz bunlara reform deyin, ortada reform falan yoktur.
Yasa yapma tekniği ve hazırlık süreci
açısından baktığımız zaman da yine korkunç bir
tahakküm ve demokratik olmayan bir işleyiş görüyoruz. Şu anda,
örneğin Eğitim Komisyonunda 105 maddelik bir yasa görüşülüyor.
Şimdi, gerçekten sormak istiyorum: Aceleniz nedir? Neye acele ediyorsunuz?
Bizlerin, milletvekilleri olarak bu denli torbalar içerisinde getirilmiş
yasal değişiklikleri anlamaya, vâkıf olmaya bu Mecliste olan vekiller
olarak imkânımız dahi bulunmazken, gerçekten son anda nelerin
geleceğini öğrenirken, ki buna da demokrasi tabii ki denemezken
halkımızın anlaması, muhalefet etmesi, bu yasalara
karşı çıkması, eleştirmesi nasıl mümkün
olacaktır?
Toplumun hiçbir kesimine danışmadan
aceleyle getirdiğiniz tüm bu yasalar hiçbir vatandaşa da, yargı
mensubuna da güven vermeyecektir ve bir kez daha yargının yürütmenin
tekeline alındığı ve bağımsız olmadığı
tescillenecektir. İşte, bu durum tıpkı geçen gün, maalesef,
hunharca 4 eczacının katledilmesi gibi, silahlı ve
saldırgan, kendi adaletini yaratan bir toplum doğurur. Bunu
hiçbirimize yapmaya hakkınız yok.
Bugün Sivas katliamı davasını
izledik. 1993ten beri adalet arayan insanlar vardı, yirmi üç
yıldır adalet arıyorlardı. Siz yargı reformundan
bahsediyorsunuz, adalete erişimi sağlayın, daha gerilere gitmeye
gerek yok. Bugün o davada ne oldu, biliyor musunuz? Yirmi üç yıl sonra
adalet arayan insanlar
Mahkeme hâkimi okumaya başladı adresleri,
yapılan tebligatları ve ortaya çıktı ki sanıkları
mağdurların ve mağdur avukatlarının evlerinde
arıyorlar. Örneğin, adreslerin bir tanesi Sayın CHP Milletvekili
Şenal Sarıhanın adresi ve Şenal Hanım itiraz etti:
Nasıl olur Sayın Hâkim? Bu, benim adresim. Sanığın
benim evimde ne işi var? dedi. Yirmi üç yıl sonra, yanmış
insanların yakınları adalet ararken böyle bir -komedi
diyemeyeceğim- acı, trajik olayı yaşıyoruz.
Yani, Hrant Dinkin yakınları adalete
ulaştı mı? Madımakta yananların yakınları
adalete ulaştı mı? Roboskide katledilen insanlar adalete
ulaştı mı? Hiç kimse bu ülkede adalete ulaşamazken ve bu,
aslında, işte, reform yaparak gerçekten bunu yapmak sizlerin
elindeyken sadece yargıçları teminatsız, güvencesiz oradan oraya
oynatıyorsunuz ve cezasızlığa son vermek, hakikatlerle
yüzleşmek yerine, maalesef, bu Danıştay, Yargıtay
oyunlarını bize oynatmaya çalışıyorsunuz. Öncelikli
olan ihtiyacımız, halkımızın da ihtiyacı,
hepimizin de ihtiyacı adalete erişimdir ve sağlıklı
bir barış sürecidir.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 72nci maddesi uyarınca görüşmelerin
devamı yolunda bir önergesi var, önergeyi okutup oylayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İç Tüzükün 72nci maddesi uyarınca
görüşülmekte olan Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerindeki görüşmelerin devam
ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Ahmet
Akın Akın
Üstündağ Namık
Havutça
Balıkesir Muğla Balıkesir
Atila
Sertel Musa
Çam Kazım
Arslan
İzmir İzmir Denizli
Ömer
Fethi Gürer
Niğde
III.YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) - Yoklama talebimiz var efendim.
BAŞKAN Oylamadan önce yoklama talebi
vardır ve önce talebi karşılayacağım.
Sayın Gök, Sayın Atıcı,
Sayın Gürer, Sayın Pekşen, Sayın Dudu, Sayın
Gökdağ, Sayın Özkoç, Sayın Sertel, Sayın Erkek, Sayın
Tümer, Sayın Aydın, Sayın Doğan, Sayın Özdiş,
Sayın Arslan, Sayın Tüm, Sayın Çamak, Sayın Tuncer,
Sayın Tanal, Sayın Emre, Sayın Emir.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
vermiş olduğu görüşmelere devam önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, soru-cevap
işlemi yapacağız.
Yalnız, yoklamaya girdiğimiz için daha
önce istem sırasına giren sayın milletvekillerinin tekrardan
istemde bulunmaları gerekiyor.
Ben şu milletvekili isimlerini bir bilginize
sunayım sırasıyla: Sayın Tanal, Sayın Aydın,
Sayın Tüm, Sayın Sertel, Sayın Gürer, Sayın Doğan,
Sayın Özdiş, Sayın Dudu, Sayın Arslan, Sayın
Erdoğan, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Erdem, Sayın Özkan,
Sayın Doğan, Sayın Kerestecioğlu, Sayın Toğrul,
Sayın Konca, Sayın Pekşen.
On beş dakikalık süremiz var soru-cevap
için. Bunun yedi buçuk dakikasını soru işlemi için kullanacağız,
geri kalan yarı sürede de cevaplandırmak üzere Sayın Bakana söz
vereceğiz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzük 60a göre bir söz talebim olacak Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken, 60a göre
bir dakika süreyle
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Atatürk Havalimanında art arda patlamaların meydana
geldiği haberlerine ve Hükümetin bu konuda acilen Genel Kurulu ve
kamuoyunu bilgilendirmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şu anda basına düşen haberlere göre,
İstanbul Atatürk Havalimanında art arda patlamaların meydana
geldiği ve sonrasında da birçok yerden silah seslerinin
geldiğine dair haberleri üzüntüyle okumuş durumdayız. Her
şeyden önce şunu ifade edeyim: Her birimizin çalışma
programı içerisinde bir günde defalarca kullandığı bir
havaalanına yönelik yapılan bu saldırıyı şiddetle
kınıyoruz. Onlarca yaralının olduğuna dair bilgiler
dolaşıyor basında, medya kuruluşlarında. Bu konuyla ilgili
Hükûmetin acilen Genel Kurulu bilgilendirmesini istiyoruz. Bu
saldırılar yapılırken, Atatürk Havalimanı gibi on
binlerce insanın giriş çıkış yaptığı
bir yerde bombalar patlarken bu ülkenin Hükûmeti, İçişleri
Bakanı, istihbarat teşkilatı, emniyeti ne yapıyor onu da
doğrusu merak ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hükümetin acilen Genel Kurula ve kamuoyuna bilgilendirme yapmasını
talep ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baluken.
Sağlıklı bilgi aldığı
anda Sayın Bakan Genel Kurulu bilgilendirecektir.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/726)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, siz dünkü konuşmanızda
Bu Yargıtay ve Danıştay üyelerinin süresi bittiği hâlde
özlük hakları aynen devam edecek. şeklinde açıklamalarda
bulundunuz, tutanaklarda bu sabit. Ancak mevcut olan tasarının 1inci
maddesinin altıncı fıkrasını aynen okuyorum: Görevi
sona eren üyelerin Danıştayla ilişkileri kesilir. Ancak
atamaları gerçekleşinceye kadar özlük hakları Danıştay
tarafından karşılanmaya devam eder. Yani atama bittikten sonra
ataması yapılmayanların özlük hakları sona eriyor, özlük
haklarından yararlanamıyor yani bu açık ve net. Sizin söylemlerinizle
buradaki tasarı bir çelişki. Bu bir azil anlamına gelmiyor mu?
Soru iki: Yeniden seçilmeyenler daha alt görevlere
hangi hukuk anlayışı ve sistemi içerisinde atanacaklar?
Bir başka soru: Böyle bir düzenleme
Anayasanın 139uncu maddesinde tarif olunan hâkimlik ve
savcılık teminatına aykırı değil midir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle Atatürk Havalimanının
Dış Hatlar Terminalinde meydana gelen bu bombalı patlamada
umarım can kaybı fazla olmaz ve gerekli bilgiler gelir gelmez de
Genel Kurul bilgilendirilir.
Sayın Bakan, adı sanı duyulmayan
yüzlerce davada toplumsal ve siyasal aidiyetleri nedeniyle yıllardan bu
yana cezaevinde onlarca kişi yatıyor. Siz Yargıtayın 2014
yılı öncesinde siyasi kararlar aldığı yönünde
endişeler taşıyorsunuz, bunu paralel yapıyla
ilişkilendiriyorsunuz. Madem öyle, bu çerçevede mahkûmiyetle sonuçlanan ve
Yargıtay eski 9. Ceza Dairesinin son yirmi, yirmi beş yılda
onadığı tüm dava dosyalarını yeniden ele almayı
düşünüyor musunuz? Örneğin, Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin
hukukçu temsilcilerinden bir komisyon kurulmasına destek verir misiniz?
BAŞKAN Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de İstanbul Atatürk Havalimanında
yaşanan terör olayını şiddetle, nefretle
kınıyorum.
Alevilerle ilgili nefret içeren söylemlere Millî
Eğitim Bakanlığı da yaz seminerlerinde öğretmenlere
Nurettin Topçu adlı nefret dilli bir yazarın kitabını
önererek katıldı. Yıllardır AİHM kararlarına,
Alevilerin haklı taleplerine kulak tıkayan Millî Eğitim
Bakanlığı, ayrımcı, ön yargıya dayanan bu
söylemlere izin vermekten geri kalmamaktadır.
Hükümete soruyorum: Alevilere karşı bu
nefret içeren söylemlerden ne zaman vazgeçmeyi düşünüyorsunuz? Nefret
söylemi evrensel bir suçtur. Alevilere karşı evrensel suç
işlemeye devam edecek misiniz? Anayasamızda eşit
yurttaşlık vardır. Siz iktidar olarak Alevileri eşit
yurttaş olarak görüyor musunuz? Görüyorsanız bunu Nurettin Topçunun
Alevilikle ilgili çürümüş zihniyet sözüyle açıklayabilir misiniz?
BAŞKAN Sayın Sertel
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de terörü kınıyorum.
Sayın Bakan son dönemde herhangi bir cezaevini
ziyaret etti mi, merak ettim. Yerinde olsam sıklıkla cezaevlerini
ziyaret ederim çünkü insanların hangi koşullarda
yaşadığını görmek ve Bakanlığa
bağlı personelin hangi sıkıntılar içerisinde
olduğunu da bilmek Bakan olarak göreviniz diye düşünüyorum.
Koğuşlar hıncahınç dolu,
insanlar çok kötü koşullarda eziyet çekerek cezaya
yatırılıyorlar. Daha önce de önermiştim, gelin, denetimli
serbestliği iki yıla çıkarın. Şimdilerde
karşılıksız çekten de pek çok insan cezaevine girecek
aldığınız yeni kararla. Gelin bu denetimli serbestliği
bir kez daha gözden geçirin ve insanlarımızı topluma kazandırın
diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Başkan.
Ben de terörü şiddetle öncelikle
kınıyorum.
5402 sayılı Denetimli Serbestlik
Hizmetleri Kanunu gereğince Adalet Komisyonunun bulunduğu yerlerde
hükümlülere yardımcı olmak üzere koruma kurulları
oluşturulmuştu. Koruma kurullarının görevleri, ceza infaz
kurumlarından salıverilen hükümlülerin topluma uyumlarında
yardımcı olmak ve yeniden suç işlemelerini önlemek için
çalışmalarda bulunmaktı. Uygulamanın pratikte
başarı oranı nedir? Bu bağlamda, salıverilen
hükümlülerden son beş yılda tekrar suç işleyen kişi
sayısı kaçtır? Hükümlülerden cezaevlerinde meslek edinme ve
meslek eğitimi alanların sayısı kaçtır? Fiziki olarak
hapishanelerimizin kaçının koşulları bu eğitimlerin
verilmesine olanaklıdır? Hükümlülerin de birtakım kamusal
hizmetlerde istihdam edilerek topluma kazandırılmaları, üretime
katılmaları yönünde bir çalışma yapılmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Doğan
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Bakan, İstanbul Milletvekili olarak ben de öncelikle Atatürk
Havalimanındaki patlamayla ilgili detaylı bilgi talep ediyorum, çok
kaygılıyım.
Onun dışında, Türkiyede
cezaevlerinde hâlen hükümlü olarak bulunan kimselerden Müslüman
olmayanların ibadet hakkı ve din görevlileriyle görüşmeleri
konusunda vekil olarak tarafıma iletilen, bazı problemler
olduğu, bu konuda yeknesak bir uygulama olmadığı, cezaevi
müdürlerinin zaman zaman bireysel takdirlerine göre keyfî hareket ettiklerine
dair. Bu konudaki yasal mevzuat nasıldır? Genel Kurulu bu konuda
bilgilendirmenizi talep ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Özdiş
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de öncelikle, terör nereden gelirse gelsin her
türlü terörü kınıyorum.
Sorum Savunma Bakanımız Fikri
Işıka. Hem üniversite okuyup hem de görevine devam ederken gazi olan
bir astsubay gazilikten emekli olduktan sonra okulunu bitirdiğinde yasal
olarak intibak yapılamıyor. Bu mağduriyetin giderilmesi için
Bakanlığınızın ilgili kurumlar nezdinde herhangi bir
çalışması var mı veya olacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Dudu
MEVLÜT DUDU (Hatay) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de biraz önce İstanbul Atatürk
Havalimanında gerçekleştirilen terör saldırısını
kınıyorum. Bu İçişleri Bakanının görev süresi
boyunca, Türkiye, tarihinde görmediği şiddette,
ağırlıkta terör saldırılarıyla karşı
karşıya kalmıştır. Bu nedenle özellikle
İçişleri Bakanının ve tüm ilgililerin, yetkililerin bir an
önce istifa etmeleri gerekmektedir. Hepsini istifaya davet ediyorum.
Sayın Bakan, Hatayda Türkiyenin birçok
yerinde olduğu gibi elektrik dağıtım işi
özelleştirilmiştir. Benim bildiğim kadarıyla daha iyi
hizmettir özelleştirmenin amaçlarından bir tanesi ancak ne yazık
ki Hatayın hemen hemen tüm ilçelerinde günlük 8-10 saat, hatta daha fazla
süren elektrik kesintileri olmaktadır. Bununla ilgili Hükûmetiniz bir
önlem almayı veya sözleşmeleri feshetmeyi düşünüyor mu?
BAŞKAN Son olarak Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Adalet Bakanına
soruyorum. Sayın Bakan, her yargı paketinde yargı reformu
yapılacak diye birçok değişiklikler yapıyorsunuz.
Yapılan değişiklikler yargıda hiçbir yenilik getiremiyor,
verimliliği de artıramıyor. Adliyeler iş
yoğunluğu nedeniyle batma noktasına gelmiştir. Şimdi
ise hiçbir dayanağınız olmadığı, geçerli
sebebiniz olmadığı hâlde Yargıtay ve Danıştaydaki
daire ve üye sayısının düşürülmesini düşünüyorsunuz ve
bu kabul edildiğinde yargıdaki bu yoğunluk nasıl
giderilecektir? Yargı iyice batacak, içinden çıkılmaz bir hâl
alacaktır. Böyle tutarsız bir yapı içinde adaleti nasıl
tecelli ettireceksiniz, vatandaşa ne diyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağa söz veriyorum.
Buyurun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle
Atatürk Havalimanı Dış Hatları girişte meydana gelen
terör saldırısı hakkında Genel Kurulu bilgilendirmek
istiyorum. Tabii, öncelikle bu menfur terör saldırısını
gerçekleştirenleri, gerçekleştirme talimatı verenleri, hepiniz
gibi, nefretle lanetlediğimi bir kez daha ifade etmek isterim.
İçişleri Bakanlığından
aldığım bilgilere göre
Tabii, bu bilgiler daha sıcak
bilgiler, gelişmeler takip ediliyor. Benim vereceğim bilgiler ilk
etapta ulaşan bilgilerdir. Bu bilgilerde zaman içerisinde
farklılaşmalar olabilecektir. Bana verilen bilgeye göre Atatürk
Havalimanı Dış Hatlar girişte bir terörist önce
Keleşle etrafı tarayıp sonra kendisini patlatmıştır
ve ilk belirlemelere göre yaklaşık 10 civarında şehidimiz
var, 20 civarında da yaralı olduğu söylenmektedir. Ancak
bunların hepsi demin de ifade ettim, bir kez daha söylüyorum- tabii ilk
bilgiler. Daha olay sıcak olduğu için, olay yerinde bunlar teyit edilebilir
veya aksi de çıkabilir. Onun için bu kayıtla bu bilgileri
paylaştığımı bir kez daha ifade etmek isterim çünkü
teyitli bilgiler değil.
Ayrıca havaalanı metro girişinde de
bir patlama olduğuna dair haberler var.
Diyarbakır Licede 1 polisimiz şehit; 1
polis ve 7 de yaralı var. Licede arama noktalarına saldırı
yapıldı ve orada da 1 şehit, 3 yaralı var.
Van-Başkale yolunda da araç patlaması var
ve bu patlama sonucunda da 2 asker, 2 vatandaşımız yaralı
durumdadır. Bu terör saldırılarında şehadet
mertebesine eren şehitlerimize bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Tabii, Türkiye terörle uzun bir zamandır
mücadele etmektedir, bu mücadele bu terör saldırılarıyla
sonlandırılabilecek bir mücadele değildir. Bu
saldırılar sona erene kadar, terör bitene kadar kararlı ve
etkili bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelesi devam
edecektir. Ülkemizde bugüne kadar hiçbir terör örgütü terör eylemleriyle bir
netice elde edememiştir, bundan sonra da herhangi bir netice elde edemeyecektir.
Saldırıyı gerçekleştiren
teröristin üyesi olduğu terör örgütüne dair şu anda birtakım
veriler var ama henüz onlar netleşmediği için Genel Kurulla
paylaşamıyorum ancak netleştikten sonra bunlar zaten paylaşılacaktır.
Ama bunun bir terör saldırısı olduğu kesindir ve tahminî
olarak şu andaki ilk bulgulara, verilere göre hangi terör örgütü
tarafından gerçekleştirildiği de bilinmektedir ancak bunun
tabii, teyide muhtaç yönü var, onlar teyit edildikten sonra kamuoyuyla da
paylaşılacaktır.
Tabii, Türkiye bir yandan terörle mücadelesini
yaparken öte yandan da devletin hizmetlerini sürdürmesi için de üzerine
düşenleri yapacak, yasama organı çalışacak, terör, devleti
ve devletin işleyişini durduramayacaktır. Onlarla mücadele
yapanlar mücadelesini yapacak, milletimize ve devletimize başka alanlarda
hizmetini edenler de o vazifelerini devam ettirecektir, tıpkı bugün
Genel Kurulumuzun çalıştığı ve milletimize hizmet
ettiği gibi.
Ben tekrar şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Rabbim bir daha böylesi
acıları milletimize yaşatmasın temennisinde bulunuyorum.
Şimdi sorulara izniniz olursa cevap vermek
istiyorum.
Sayın Tanal özlük haklarıyla ilgili
kanunda geçen bir ifadeyi okudu. Tabii, o ifade Yargıtaydaki veya
Danıştaydaki on iki yıllık görev süresi dolan bir
kişinin ilk derece mahkemelerine veya istinaf mahkemelerine ataması
yapılana kadar geçen o süredeki özlük haklarının kim
tarafından ödeneceğini düzenliyor. Orada bir boşluk
olmaması için son görev yaptığı yerin bu özlük
haklarını ödemesi hüküm altına alınmaktadır. Geçici
maddedeyse, şu anda görev yapanlardan görevi sona erenlerle ilgili özlük
haklarına ilişkin düzenleme var. Orada iki ayrı düzenleme var.
Birisi Danıştayla ilgili düzenleme biri Yargıtayla ilgili.
Danıştayla ilgili düzenlemede, Danıştayda, bir, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından seçilen dörtte 1lik üye var, bir de
HSYK tarafından seçilen üyeler var. HSYK tarafından seçilen üyeler
hâkim ve savcı oldukları için hâkim ve savcılık
teminatı gereği hâkim ve savcı olarak atanacaklardır.
Bunların hepsi birinci sınıf hâkimdir. Bizim
mevzuatımıza göre, özlük hakları bakımından birinci
sınıf hakimler altı yıl görev yaptıkları zaman
Yargıtay üyeleriyle aynı özlük haklara sahiptir. Bunların hepsi
de altı yıldan fazla birinci sınıf olarak hâkimlik
yaptıkları için ona dair ayrı bir düzenleme yapma gereği
duyulmadı çünkü özlük haklarında herhangi bir gerileme söz konusu
değil ve Yargıtay üyelerinin sahip olduğu hakları aynen
almaya devam edeceklerdir. Cumhurbaşkanı tarafından seçilenlere
gelince. Tabii, onlar, bir süreyle kısıtlı
olmadığı için üyelik, geldikleri zaman hâkimlik,
savcılık teminatını da doğal olarak kazandılar
Danıştay üyesi olarak. Şimdi bunlara iki alternatif sunuluyor.
Bir: Eğer isterlerse ilk derece mahkemelerinde veya istinafta hâkim olarak
HSYK tarafından görevlendirilebilecekler. Bu durumda görevlendirilenler,
demin dediğim gibi, aynı özlük hakları almaya devam edecektir
ama hâkim olmak istemedikleri takdirde bunlar Başbakanlığı
bildirilecek. Bu durumda olanlar kanunun geçici maddesinde açıkça ifade
edildiği gibi bütün özlük haklarını hâkimmiş gibi,
üyeymiş gibi almaya devam edeceklerdir. Özlük hakları konusunda
herhangi bir kayıp söz konusu değildir. Belki açıkça yazıp
bunlar gösterilmediği için öyle bir algı çıkıyor ama
uygulamayla beraber değerlendirdiğimizde orada bir kayıp ve
geriye gidiş yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız Sayın
Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Tabii, pek çok soru var Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamam, yazılı olarak
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Belki hepsini cevaplamak çok zaman alacak ama
BAŞKAN Zaman alacaklara yazılı
cevap verin Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben
sadece bir tanesini söyleyeyim yani Sayın Tanalın hiç olmazsa
sorusunu tamamlayayım.
Şimdi Yargıtay ve Danıştay
üyeliğine yeniden seçilmeyenler bir alt göreve atanmaktadır; bu
doğru mu? dedi. Tabii, bir alt göreve atama yok. Dün de ifade ettim
müzakereler sırasında, hâkimler arasında bir hiyerarşik
yapı yok, altlık-üstlük ilişkisi yok. Bir günlük hâkimle yirmi
yıllık hâkim aynı durumdadır, birbirine eşittir.
Tabii, bilgi olarak, tecrübe olarak bir eşitlik elbette söz konusu
değil ama Anayasa ve yasalarımız önünde eşittir.
Altlık-üstlük ilişkisi olmadığı için bir alt görev
olarak değerlendirilmesi söz konusu değildir. Teminatın
esası üyelik teminatı değil hâkimlik, savcılık
teminatıdır. Bu teminatın gereğine uygun olarak atama
yapılacaktır.
Başkanım, diğer sorulara da
yazılı olarak cevap verelim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, Başkanlık Divanı olarak terörü
şiddetle ve nefretle kınadıklarına, şehitlere
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine ilişkin
açıklaması
BAŞKAN Tabii, biz de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı olarak bir kez daha terörü
şiddetle ve nefretle kınıyoruz, lanetliyoruz. Tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyoruz; milletimizin başı
sağ olsun. Acı tablolar.
Diliyoruz ve umuyoruz, millet olarak topyekûn
birlikte hareket etmek kaydıyla, inşallah, terörün kökünü
kazıyana kadar da kararlı bir şekilde mücadeleye devam
edilecektir.
Ben bir kez daha şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Sayın Akçay, söz vereceğim. Sayın Gök
de sisteme girmiş.
Buyurun Sayın Akçay.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Türkiyenin topyekûn saldırı altında olduğuna ve bu
topyekûn saldırıya karşı yine millet olarak, ülke olarak,
Türkiye Cumhuriyeti olarak topyekûn bir mücadele verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biraz
önce İstanbul Atatürk Havalimanında meydana gelen terör
saldırısında 10 vatandaşımızın
hayatını kaybettiğini, 20 civarında insanımızın
da yaralı olduğunu öğrenmenin üzüntüsü içerisindeyiz.
Yalnız, sabahtan beri, işte, Sayın
Bakanın da ifade ettiği gibi, Diyarbakır Licede 2 polisimiz
şehit, Van Başkalede yaralılarımız var ve maalesef,
her gün, neredeyse her saat kapsamlı bir terör saldırısı
altındayız. Türkiye bütünüyle, topyekûn saldırı
altındadır ve hedeftedir. Bu topyekûn saldırıya
karşı yine millet olarak, ülke olarak, Türkiye Cumhuriyeti olarak
topyekûn bir mücadele vermemiz gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız Sayın
Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu topyekûn mücadelenin
kararlı, tutarlı, kapsamlı, gevşemeyen bir politika hâlinde
uygulanması gerekir. Mevcut Hükûmetin de öncelikle bu hadiselere birinci
derecede odaklanıp kendi siyasi çıkarına yönelik
çalışmaları bir tarafa bırakmasını ve milletin
gündeminde olmayan başkanlıktı vesaireydi Biz bu yola baş
koyduk. söylemlerini terk etmelerini bekliyorum. Baş konulacak;
Başbakanın, Cumhurbaşkanının, Bakanlar Kurulunun ve
hepimizin baş koymamız gereken bir tek şey varsa Türkiye Cumhuriyetinin
varlığı, milletin birliği, vatanın bütünlüğüdür.
Öncelikle bu konuda terör hedeflerini, içten ve dıştan kaynaklanan bu
hedefleri bertaraf etmek için millet olarak iktidarıyla muhalefetiyle
topyekûn bir mücadele içerisinde olmayı diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Gök
28.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Atatürk
Havalimanına yapılan saldırının Türkiye demokrasisine
ve Türkiye'nin bütünlüğüne, birliğine yapılmış bir
saldırı olduğuna ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
saldırıyı yapanları lanetlediklerine ve hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, gerçekten üzücü haberler gelmeye devam ediyor. Sayın
Bakanın verdiği bilginin dışında da bize gayriresmî
kanallardan değişik bilgiler geliyor ama elbette Hükûmetin
söylediklerine şu anda itibar etmek durumundayız.
Gerçekten
vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Türkiye'nin
kalbine yapılan bir saldırı. Türkiye demokrasisine ve tüm
Türkiye'de yaşayan bütün yurttaşlarımıza ve Türkiye'nin
bütünlüğüne, birliğine yapılmış bir
saldırıdır. Bu saldırıyı her kim yaparsa
yapsın lanetliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Ölen
yurttaşlarımıza ya da yabancı uyruklu kişiler varsa,
bilemiyoruz şu anda ama hepsine Allahtan rahmet diliyoruz.
Tabii,
bu olay sıradan bir olay değil. Türkiye'nin en iyi korunan bir
havalimanında böylesine bir saldırının gerçekleşmesi
ve terörün şehirlerin kalbine inmesi gerçekten düşündürücü.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Gök.
LEVENT
GÖK (Ankara) Bu düşündürücü tablonun çok ciddi dersler
çıkarılması gereken sonuçları var. Nasıl oluyor da
terör, bu denli iyi korunan bir havalimanına kadar girebiliyor ve şu
anda ifade edilen 10 ölünün olduğu bir saldırıda bu kadar
mağduriyete neden olabiliyor? Bu konu sanırım iktidarın da
bugün düşünmesi gereken bir değerlendirmedir.
Bu
teröre son verilmesi, terörün bir an önce ülke gündeminden
çıkarılması açısından Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Türkiye'nin moral değerleri üzerinde üzerimize düşen her türlü
katkıyı yapacağımızı tekrar ifade ediyor ve
terörü bir kez daha lanetliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Baluken, buyurun.
29.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Atatürk Havalimanına yapılan saldırının
açık bir terör saldırısı olduğuna ve
kınanması gerektiğine, hayatını kaybedenlere Allahtan
rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ilişkin
açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii,
Sayın Bakanın verdiği bilgilerden sonra üzüntümüzün katlanarak
arttığını ifade etmemiz gerekiyor. Basına düşen
haberlerde daha çok yaralıların olduğu bilgisi vardı ancak
bizim de İstanbulda ulaştığımız
arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler ve
Sayın Bakanın Genel Kurula yapmış olduğu bilgilendirme
neticesinde 10 yurttaşımızın yaşamını
yitirdiğini büyük bir üzüntüyle öğrenmiş durumdayız.
Açık bir terör
saldırısıdır. Nereden gelirse gelsin, kim tarafından
yapılırsa yapılsın kınanması gereken çok vahim
bir hadisedir. Bu kadar iyi korunan, Türkiyenin sözüm ona en fazla güvenli
olması gereken, on binlerce insanın saat başı sirküle
olduğu bir havaalanında böylesi bir olayın
yaşanmış olması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Türkiyede 78 milyonun can güvenliğinin nasıl tehlikede
olduğunu da açık bir şekilde ortaya koymuştur. Vahim olan
şudur: Yine, dış istihbaratlardan, dış devletlerden
bazı terör saldırılarının gelişeceğine dair
bilgiler de bugün yazılıp çizilmişti ancak buna rağmen,
ülkenin kalbi sayılan bir havaalanında bu tarz hadiseler
yaşanıyorsa burada gerçekten çok vahim bir durumla karşı
karşıyayız demektir.
Cenazeler yerdeyken çok ağır siyasi
değerlendirmeler yapmak ahlaki olmaz, o nedenle o eleştiri
haklarımızı da saklı tutarak yaşamını
yitiren bütün yurttaşlara Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar, bütün halklarımıza da geçmiş olsun dileklerimizi
iletmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Muş, buyurun.
30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, AK
PARTİ Grubu olarak Atatürk Havalimanına yapılan terör
saldırısını kınadıklarına ve
hayatını kaybedenlere Cenab-ı Haktan rahmet, yaralılara
acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, ben de Atatürk Havalimanında meydana gelen bu menfur terör
saldırısını AK PARTİ Grubu olarak
kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Haktan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun.
Bu, hiç şüphesiz, Türkiyenin
istikrarını hedef alan bir terör saldırısıdır.
Türkiyeyi zayıflatmaya, zayıf göstermeye, zayıf düşürmeye
çalışan bir terör hadisesidir ama unutulmamalıdır ki
Türkiye büyük bir devlettir, hiçbir zaman teröre, teröriste teslim olmaz,
olmamıştır, olmayacaktır. Bu saldırılar terörle
mücadeledeki azim ve kararlılığımızı
düşürmeyecek, tam tersine daha da artıracaktır. Devletimiz hem
teröristlerle hem de onlara yardım, yataklık yapanlarla en etkin
mücadeleyi sürdürecektir; şimdiye kadar sürdürmüştür, bundan sonra da
sürdürecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Tekrar,
milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki önerge görüşmelerine geçiyoruz.
1inci madde üzerinde dört adet önerge vardır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bizim
önergemiz var, işleme niye konulmuyor acaba?
BAŞKAN Şimdi, Sayın Levent Gök, bir
önergenizle ilgili bir açıklama yapacağım, daha sonra
kapalı oturum önergesiyle ilgili işlem yapacağız.
Şimdi, Öztürk Yılmaz ve
arkadaşlarının vermiş olduğu bir önerge var. 1inci
madde üzerinde verilmiş olan önergelerin görüşülmesinden önce 2nci
madde üzerindeki verilmiş önergelerin görüşmesine yönelik. Bunu
işleme alamayacağıma ilişkin bir açıklama
yapayım.
LEVENT GÖK (Ankara) O, sonraki bir konu efendim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kanun
tasarı ve tekliflerinin tümü ve maddeleri üzerindeki görüşmeler,
konuşmalar, soru-cevap işlemi, değişiklik önergesi
işlemleri tüm işlemlerin yanında oylamadan teşekkül
etmektedir. Temel kanunlarda ise madde yerine bölümler üzerinde konuşma
yapılmaktadır. 83üncü maddede madde üzerinde konuşmadan söz
edildiğinden, temel kanun yönteminde uygulama imkânı
bulunmamaktadır. Dolayısıyla Sayın Yılmaz ve
arkadaşlarının verdiği önergeyi işleme
alamıyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN - Ayrıca 83üncü maddede madde
üzerindeki konuşma ve görüşmelerden, madde üzerindeki
konuşmalardan, önergelerden bahsetmiyor ve bu tamamen temel kanun
değil de diğer kanun tasarı ve tekliflerde uygulanan bir hüküm
olarak İç Tüzük'te yer alıyor, ona iyice baktığınızda
göreceksiniz. Dolayısıyla Öztürk Yılmaz ve
arkadaşlarının vermiş olduğu önergeyi işleme
alamıyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, siz
şimdi hangi maddenin önergelerine başlayacaksınız?
BAŞKAN Şimdi, sizin kapalı oturumla
ilgili 1inci madde önergeleriniz, kapalı oturum önergeniz var, onu
işleme alacağım şimdi.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, Sayın
Başkan, yani, bakın, benim iki ayrı önergem var
BAŞKAN Evet.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir tanesi ayrı ama,
şimdi İç Tüzükün 83üncü maddesine göre verdiğimiz konuda, siz
zaten dediniz ki Bölüm üzerindeki görüşmeler bitmiş, maddeler
üzerindeki görüşmelere geçiyoruz. Yani şu anda
BAŞKAN Madde üzerindeki önergeleri
görüşeceğiz, bölümler olarak görüşeceğiz.
Şimdi, 83üncü maddede, Genel Kurulda bir
maddenin diğerinden önce konuşulmasından, madde üzerindeki
konuşmalardan bahsediliyor, önergelerden değil.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
anladım, peki, hangi maddenin önergelerine başlayacaksınız
siz?
BAŞKAN 1inci maddenin.
LEVENT GÖK (Ankara) Evet.
BAŞKAN Ama 1inci madde üzerindeki konuşmalara
ilişkin olarak yer değiştirebiliyorsunuz, o da Genel Kurulun
işari oyuyla mümkün olabiliyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, yani
BAŞKAN Şu anda, bunu
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, bakın, bu,
tabii, usul tartışması açmayı gerektiren bir durum,
tutumunuz
BAŞKAN Bence de yok, burada usul çok
açık, İç Tüzük çok açık Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama siz maddelere geçilmesini
söylüyorsunuz
BAŞKAN Evet.
LEVENT GÖK (Ankara)
ondan sonra madde üzerine
vermiş olduğumuz bu önergeyi işleme
koymayacağınızı söylüyorsunuz.
BAŞKAN Peki, madde üzerinde konuşmalar
olabiliyor mu bunda? Olamıyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
maddeler üzerinde önergeler
BAŞKAN Sadece önerge görüşmeleri,
önergeler verilebiliyor, dolayısıyla İç Tüzükün 83üncü
maddesinin lafzı da çok açık. Yani burada, Genel Kurulda bir
maddenin diğerinden önce konuşulmasına. diyor. Maddenin
konuşulmasına ilişkin.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, o
madde de olabilir, önergeler de olabilir. Şimdi, siz çok dar bir yoruma
tabi tutuyorsunuz.
BAŞKAN Hayır, hayır.
Geçmişte bu konular çok konuşulmuş,
usul tartışması da var bu konuyla ilgili, usul
tartışmasında da karar verilmiş bunun temel kanunlarda
uygulanmayacağı yolunda.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
kapalı oturumla ilgili görüşümüzü yapın ama bu konu
görüşmeye muhtaç bir konu. Sizden rica ediyorum. Bakın, dün
akşam bir noktaya vardık belli bir konuda.
BAŞKAN Evet Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani ben haksız yere
zamanı da almak istemem ama çok da haklı olduğum bir talep
karşısında geri adım atmak da istemem.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Oylayın,
geçin
LEVENT GÖK (Ankara) Bir şey
yaparsınız -ne derler- yeni bir usul tartışması
açabilirsiniz, yani yine birbirimizi ikna edelim.
BAŞKAN İkna edelim.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani bir ara verirsiniz, onu
da yapabiliriz. Yani bunu bir görüşelim, siz bize örnekleri sunun, biz
size örnekleri sunalım, bir noktaya varalım. Şimdi, siz, dar bir
şekilde yorumlayarak böyle bir tablo içerisinde yürütemezsiniz bu
işi.
Yani sizi arkadaşlar dün de
yanılttılar, bugün de yanıltıyorlar. Arkadaşlar,
dikkatli olalım, burası hata yapılacak bir alan değil.
BAŞKAN Bakın, Sayın Gök, 23
Şubat 2015 tarihli 62nci Birleşimde, aynı konu usul
tartışmasına konu olmuş, aynı maddeyle ilgili ve
burada da aynı şekilde, dediğim şekilde tutum
açıklanmış, bir sıkıntı yok. Yani, burada 83üncü
maddenin temel kanunlarda uygulanmayacağına dair usul
tartışmaları da yapılmış, bu konuda yerleşik
içtihatlar da var. Dolayısıyla, istirham ediyorum. İsterseniz
usul tartışmasını da size göndereyim ben.
LEVENT GÖK (Ankara) -
Arkadaşlarımızın da görüşünü alalım ama bu benim
sorunum değil ki, herkesin sorunu. Yani, şimdi, böyle bir tablo
BAŞKAN - Tamam. İç Tüzükü uygulamaya
çalışıyorum, yoksa sizin talebinizi karşılamamak gibi
benim bir
LEVENT GÖK (Ankara) - İyi de biz de uygulamaya
çalışıyoruz ya, biz de okuduğumuzu uygulamaya
çalışıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Evet, ben de İç Tüzükü okuyorum:
Genel Kurulda bir maddenin diğerinden önce konuşulmasına
Yani
madde üzerinde konuşma zaten olmuyor temel kanunda.
LEVENT GÖK (Ankara) - Peki, hangi madde üzerinde biz
önerge konuşuyoruz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Nasıl?
LEVENT GÖK (Ankara) - Yani, neyin üzerinde biz
BAŞKAN - Önergeleri konuşmuyoruz
Tamam, temel
kanun olduğu için burada maddeyi konuşmuyoruz, sadece önergeler
görüşülecek.
LEVENT GÖK (Ankara) - Yani, biz madde üzerine
verdiğimiz yani konuştuğumuz
BAŞKAN - Ama temel kanun olmayan diğer
tasarı, tekliflerde maddeler üzerinde tek tek görüşmeler yapılmıyor
mu gruplar adına, şahıslar adına? Onu kastediyor.
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, bizim
verdiğimiz önergeler neye ilişkin yani? Yani, biz,
arkadaşlarımız oraya çıktığı zaman
örneğin 1inci maddedeyse neyin üzerine konuşuyorlar?
BAŞKAN - Ya, şimdi, Sayın Gök,
zorlamaya gerek yok. Bu konuyla ilgili usul tartışması
açılmış, usul tartışmasının sonucunu size
söylüyorum. Aynı konuyla ilgili açmaya gerek yok. Kapalı oturum
önergesini işleme alalım, diğerlerini de orada görüşelim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, bu
konuda birbirimizi lütfen ikna edelim. Ben ikna olmuş değilim.
Bakın, çok açık, ben de okuyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Yani, Sayın Gök, lütfen
Usul
tartışmasının sonucunu da gösterelim size.
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan,
arkadaşlarımızı da dinleyelim. Ben yine görüşümde
ısrarlıyım. Bir noktaya varalım lütfen.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Gök, burada çok
açık bir düzenleme var, İç Tüzük metni açık. Kaldı ki hani
Yorum farkı. deseniz de, bakın, bu konu daha önce çoğu kez
tartışılmış, yerleşik içtihatlar da var, usul
tartışması da var bu konuyla ilgili. Dolayısıyla
burada bunu bu kadar uzatmaya gerek yok.
LEVENT GÖK (Ankara) - Bir inceleyelim efendim,
beraber bakalım tabloya yani benim bildiğim öyle değil.
BAŞKAN - Size ben usul
tartışmasını göndereyim.
LEVENT GÖK (Ankara) - Yani, dün de ifade ettiniz,
bana gösterdiniz kararları
BAŞKAN - Sayın Gök, lütfen, istirham
ediyorum.
Şimdi, sizin
LEVENT GÖK (Ankara) - Ama olur mu öyle bir şey?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi, Sayın
Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin, Sayın Levent Gökün
bahsettiği önergeler bize gelmedi. Onları
BAŞKAN - Son anda verildiği içindir
herhâlde, bilmiyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Evet, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Yani,
aynı konuyla ilgili. Cumhuriyet Halk Partisinin son 2 defadır
vermiş olduğu önergelerin bir örneği bize gelmedi. Yani, bir
tutum belirleyeceğiz grubumuzla birlikte ama neyi görüşeceğimizi
bilmediğimiz için, hangi önergeyi oylayacağımızı
bilmediğimiz için bu konuda herhangi bir tutum geliştiremiyoruz. Son
dakika geldi. diye bir gerekçe olamaz. Yani oraya gelen her önergenin
fotokopisinin bize ulaşması, bizim de değerlendirmemiz
lazım.
BAŞKAN Şimdi, son anda geldiği
için
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, son anda geldiyse beş dakika ara verirsiniz
LEVENT GÖK (Ankara) On dakika önce verdim.
BAŞKAN Yok, yeni geldi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
çoğaltılır, ondan sonra biz gerekli tartışmaları
yürütürüz, ona göre oturum devam eder. Yani, burada muhalefetin ya da
grupların bilgi edinme hakkıyla ilgili durumu göz önünde bulundurmak
zorundasınız.
BAŞKAN Ama bu bilgiyi biz
kaçırmadık sizden. Grup son anda verince ben ne yapayım? Son
anda verdi.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, ben on
dakika önce gönderdim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Son anda
verdiyse ara vermeniz lazım.
BAŞKAN Olur mu? O zaman son anda getirip
verelim, her maddede ara verelim. Gruplar da birbirine
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, ben nasıl oylayacağım, nasıl tutum
belirleyeceğim?
BAŞKAN Sayın Baluken, bu önergeler
okutulup Genel Kurulun bilgisine sunulmuyor mu?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN Sunulacak sizin bilginize.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ama
önceden bana gelmesi gerekiyor.
BAŞKAN Bakın, okutulup
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Şu
anda çok acil durumlar var, ben onunla ilgili bir haberi takip ediyor
olabilirim. Yazılı olarak bana getirmesi lazım.
BAŞKAN Bu önergeler okutuluyor, bir.
İkincisi: Önergeler üzerinde ya konuşmalar
yapılıyor ya gerekçe okunuyor. Zaten sizin bilginiz olmadan bu
önergeleri bizim bir şekilde oylamamız mümkün değil.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Kanunlardaki arkadaşlara sorun. Gelen her önergeyi
gruplara dağıtmak gibi bir yükümlülüğünüz var, yani benim ortaya
attığım iddiası değil.
BAŞKAN Benim okutmak gibi bir
yükümlülüğüm var ama gruplar da
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hem
iktidar partisine hem de muhalefet partilerine gelen önergelerin bir
nüshasını fotokopiyle birlikte bize ulaştırsınlar.
BAŞKAN O zaman bir zahmet biraz vaktinden
evvel getirirseniz biz dağıtırız.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben tam vaktinde gönderdim.
BAŞKAN Tam vaktinde
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bu önergelerle ilgili beş dakika ara vermenizi ve
bize önergelerin bir suretini göndermenizi talep ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Ne arası
ya? Araymış!
RECEP ŞEKER (Karaman) Ne arası ya?
BAŞKAN Şimdi, Sayın Baluken,
zorlamayalım, önerge zaten okunacak.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Fotokopileri istiyoruz.
BAŞKAN Ben Öztürk Yılmaz ve
arkadaşlarının önergesinin de işleme alınmayacağını,
alınamayacağını daha önceki usul
tartışmalarına, teamüllere ve İç Tüzükün 83üncü maddesine
dayanarak ifade ettim. Şimdi, yine gelen bir kapalı oturum önergesi
var, bunu okuyacağız. Okuyacağız, size
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, o ayrı
bir önerge.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Nüshasını, fotokopisini istiyoruz.
BAŞKAN Fotokopisini de arkadaşlar
iletsin.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
yanlış bir bilgilendirmede bulunmayalım. Ben önergemi Sayın
Bekir Bozdağın konuşmasını tamamlamasına üç
dakika kala gönderdim. Ondan sonra grupların
BAŞKAN Bana yeni ulaştı Sayın
Gök, bilemiyorum yani arkadaşlara
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, sizin orada arkadaki
arkadaşların idaresi konusunda bir sıkıntı varsa onu
ben de bilemem.
Şimdi, ben tam on dakika önce gönderdim
önergemi.
BAŞKAN Bakın, on dakikadır zaten
konuşuyorsunuz Sayın Gök. On dakikadır konuşuyoruz,
karşılıklı konuşuyoruz. Böyle olmaz ki, böyle bir
yöntem, böyle bir usul yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Hayır ama siz diyorsunuz
ki: Son anda geldi. Ben de onu ifade ediyorum.
BAŞKAN Ama, soru cevaplanırken cevap
bitene kadar gelmişse bu yine son anda değil mi? Zaten cevaptan hemen
sonra bu işleme girdik.
LEVENT GÖK (Ankara) Hayır,
Başkanım, on dakika önce gönderdim. İnsaf, insaf!
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, bu konu bir vuzuha
kavuşsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi
tasarının 1inci maddesi üzerinde verilen önergelerin kapalı
oturumda görüşülmesine dair İç Tüzükün 70inci maddesine göre
verilmiş bir önerge vardır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bu
konu bir vuzuha kavuşmadı.
BAŞKAN - Kapalı oturum istemine dair
önergeyi okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, İç
Tüzükün 70inci maddesine göre 400 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerindeki önergelerin
görüşmelerinin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin
ilişkin önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Danıştay Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde verilmiş olan
önergelerin görüşmelerinin İç Tüzükün 70inci maddesi uyarınca
kapalı oturumda yapılmasını arz ve teklif ederim.
Levent
Gök
Ankara
CHP
Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler
dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya
çıkmaları gerekmektedir. Sayın idare amirlerinden salonun
boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.
Yeminli stenografların ve diğer yeminli
görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.16
YEDİNCİ OTURUM
(Yedinci Oturum
kapalıdır)
XII.- KAPALI OTURUMLAR
YEDİNCİ
OTURUM
(Kapalıdır)
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN
400
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Tasarının
1inci maddesi üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 400 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve
1inci maddesiyle 2575 sayılı Danıştay Kanununun 9uncu
maddesine eklenmesi öngörülen (4)üncü ve(5)inci fıkralarda yer alan
Genel Kurulu ibarelerinin ilgili dairesi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Muş Markar
Eseyan İlyas
Şeker
İstanbul
İstanbul
Kocaeli
Mehmet
Erdoğan Abdulkadir
Yüksel Ahmet
Uzer
Gaziantep Gaziantep Gaziantep
Mücahit
Durmuşoğlu
Osmaniye
BAŞKAN Şimdi okutacağım üç önerge
aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Mustafa
Kalaycı Ahmet
Kenan Tanrıkulu
İstanbul
Konya
İzmir
Mehmet
Parsak Kamil
Aydın Mehmet
Günal
Afyonkarahisar Erzurum Antalya
Kadir
Koçdemir
Bursa
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahiplerini okutuyorum:
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar
Demirel Dirayet
Taşdemir Filiz
Kerestecioğlu Demir
Diyarbakır Ağrı
İstanbul
Erol
Dora Meral
Danış Beştaş Mithat
Sancar
Mardin Adana Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ömer
Süha Aldan Cemal
Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla
Eskişehir Ankara
Zeynel
Emre Namık
Havutça Mehmet
Gökdağ
İstanbul Balıkesir Gaziantep
Erdoğan
Toprak Mahmut
Tanal
İstanbul İstanbul
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önerge üzerinde
ilk söz İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Tanal, süreniz beş
dakikadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Terörü lanetliyorum. Terör insanlık suçudur.
Tabii, bu terör nedeniyle hakkın rahmetine kavuşan gerek sivil
vatandaşlarımıza gerek kamu görevlilerine ve yabancılara,
hepsine Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar
diliyorum, ulusumuza sabırlar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, 400 sıra
sayılı bu Danıştay ve Yargıtay Kanunundaki
değişikliklerle ilgili 1inci maddeye baktığımız
zaman tabii, ben Sayın Bakana soruyu sordum ama Değerli Bakan burada
yok, Adalet Bakanı; tabii, bu iş şu anki Sayın Bakanın
alanı değil ama Komisyon üyeleri veya başkanları bu konuda
eğer yardımcı olurlarsa, doyurucu cevap verirlerse iyi olur-
1inci maddede Görevi sona eren üyelerin Danıştayla ilişkileri
kesilir ancak atamaları gerçekleşinceye kadar özlük hakları
Danıştay tarafından karşılanmaya devam olunur. diyor.
Şimdi, burada, bir: Bu üyeler şu anda lojmanda kalıyorlar. Madem
özlük hakları devam edecek, görevden ayırdığınız,
komple görevi sona eren gerek Danıştay gerek Yargıtay üyelerinin
bu özlük hakkı değil midir? Özlük hakkının
kapsamındadır. Bu lojmanlardan yararlanamayacak.
İki: Bu mevcut olan Yargıtay ve
Danıştay üyelerinin hepsinin görevi sona erdiği zaman yeniden
seçilemeyecek olanlara Evet, özlük hakları devam eder. diyorsunuz ama
bir sene sonra zam geldi maaşlarına, bu görevi sona eren Danıştay
ve Yargıtay üyeleri bu maaş zammından yine yararlanamayacak.
Yani, o açıdan, bu uygulama gerçekten nedir özlük hakları
açısından? Özlük haklarını vermiyor, tam
karşılamıyor. Aslında, bu, yüksek yargıyı
paketleme yasa tasarısıdır, buna hani biz diyoruz
Danıştay veya Yargıtay yasa tasarısı ama yüksek
yargıyı paketleme yasa tasarısıdır. Burada, bu
tasarıyla birlikte nedir şimdi
Zamanlama açısından 3 tane
gerekçe ben size söyleyeceğim. Bir tanesi, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumuyla ilgili süresi dolmadığı hâlde kanunla
onların görevi sona erdirilmişti gene Mecliste. Anayasa Mahkemesine
gitti, iptal etti. Niçin? Süre dolmadan siz görevden alamazsınız.
İkinci örnek: Yine, aynı şekilde bir düzenleme vardı, bu da
neydi? 15 Şubat 2014 tarihinde 6524 sayılı Kanunla Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda görev yapan Genel Sekreter, genel sekreter
yardımcılarının buradaki görevleri süresi sona
ermediğinden dolayı kanunla değişiklik
yapıldığı için Anayasa Mahkemesi yine iptal etmişti.
Üçüncüsü nerede? Üçüncüsü de âdeta sanki Türkiyeye mesaj verir bir vaziyette
Macaristanda yüksek yargıç süresi dolmadığı hâlde
Türkiyede aynen benzer şekilde kanuni değişiklik yapılarak
onun da görevi sona erdirildi, sona erdirilince Macaristan yerel mahkemelerinde
tabii ki açılan davalar reddedildi ancak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gidiyor, 20261/12 no.lu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Genel Kurul Kararıyla burada Macaristan tazminata mahkûm oluyor. Yani, bu
3 tane kararı süre yönünden söyleyeyim.
Üçüncü bir konu: Şimdi, yapılan kanunun ne
amacı var, hizmetin gereklerine uygun mu veya hizmetin hangi gerekleriyle
buna ihtiyaç var? Veya Danıştay ve Yargıtay üyelerinin görevinin
sona ermesinin amacı ne, hangi kamu yararı var? Yani kamu yararı
gerektirecek ki böyle bir düzenleme olsun. Burada kamu yararı filan yok
değerli arkadaşlar. Burada siyasi gaye var, siyasi amaç var. Çünkü
siyasi amaç olduğu için bu düzenleme yapılıyor. Burada bir kamu
yararı olacak ki bir kanuni düzenleme yapılsın. İdari
işlemin şekil, sebep, konu, amaçlarına
baktığımız zaman, amaç yönünde mevcut olan bu düzenleme
gerçekten Anayasa hükümlerine aykırı, buradaki tamamen bir temizlik
operasyonu ve tamamen kuvvetler ayrılığına
aykırı, biat edecek olan bir yargı dizayn edilmeye
çalışılıyor. Yani aslında yargının bu
düzenlenmesi siyasete, siyasi iktidara yol açma amacıyla
yapılıyor ki bu kabul edilebilir bir durum değil.
Ben ilerideki maddelerde tekrar yine söz
alacağım.
Teşekkürler ediyorum. Saygı ve
hürmetlerimi sunuyorum. Destek vermenizi istirham ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde
Mardin Milletvekili Mithat Sancar konuşacaktır.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbulda bugün yapılan
vahşice terör saldırısını kınıyoruz.
Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar diliyoruz.
Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesine ilişkin önerge üzerine söz
aldım. Biraz önce konuşan hatip Sayın Tanal, burada aktarmak
istediğimiz gerekçelerin bir kısmını gayet güzel, derli
toplu aktardı. Görev süresi dolmadan hâkimlerin görevine son verilmesi
hâkimlik teminatına aykırı bir düzenlemedir. Bunu dile getiren
bütün itirazlara rağmen maalesef, Komisyondan da aynı şekilde
geçti. Şimdi, bu konuda pek çok düzenleme var ama en başta
Anayasanın hâkimlik teminatıyla ilgili 139uncu maddesi, bu
düzenlemenin yapılmamasını gerektiriyor. Tersinden söyleyeyim,
bu düzenleme en başta 139uncu maddeye aykırıdır. Bunun
dışında, taraf olduğumuz pek çok uluslararası belgeye
de aykırıdır. Hâkimlerin Statüsü Hakkında Avrupa
Şartını okursanız ve onunla ilgili geliştirilen
içtihatları göz önünde bulundurursanız, burada yapılan
düzenlemenin bu şarta da aykırı olduğunu görürsünüz. Yine
Birleşmiş Milletler Yargı
Bağımsızlığı Temel Prensiplerine de açıkça
aykırılık oluşturuyor bu düzenleme. Aynı şekilde,
Venedik Komisyonunun da yargı bağımsızlığına
ilişkin düzenlemelerine açık aykırılık teşkil
ediyor söz konusu düzenleme.
Anayasaya bu kadar açık aykırı
olduğunu sizlerin de bildiğini tahmin ettiğim böyle bir
düzenleme niye getirilir? Saydığım uluslararası metinlere
aykırılığı açık olan böyle bir düzenlemeden amaç
ne olabilir? Amaç belli, amaç yargıyı yeniden şekillendirmek ve
bu şekillendirmeyi yaparken de kendine biat edecek bir yüksek yargı
oluşturmak. Hükûmetin buradaki asıl amacı, yargıyı
bütünüyle biat edecek bir organ hâline getirmektir. Yargı
bağımsızlığıyla oynamak başka kurumlardaki
benzer güvencelerle oynamaktan çok daha vahimdir. Şüphesiz her alanda
anayasal ya da evrensel temel ilkelere aykırı düzenlemeler vahim
sonuçlar doğurur ama yargıyla oynadığınızda
ortaya çıkabilecek sonuçlar çok daha ağır olabilir. Çünkü
yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı en
başta toplumların barış içinde yaşaması için
düşünülmüş, geliştirilmiş ilkelerdir.
İnsanlığın uzun tecrübelerden süzerek
çıkardığı ilkelerdir. Eğer yargıyı
bağımsızlıktan uzaklaştırırsanız,
sadece siyasal alanda günlük ilişkilerde de barışı
sağlama imkânını dinamitlersiniz. Paralel yargılar
oluşur ama kastettiğinizin de ötesinde paralel yargılar
oluşur, informel yargı organları türer; çeteler, mafya örgütleri
türer. Bütün bunlara bir yargı işlevi yüklemek için büyük bir
boşluk ortaya çıkar. Bu boşluğun yarattığı
sarsıntıları, sıkıntıları Türkiyede de
yaşadık, başka ülkelerde de çok vahim örnekleri var.
Dediğim gibi, burada amaç,
Danıştayı ve Yargıtayı iktidara biat edecek hâle
getirmektir. Aslında, 82 Anayasasını yapanlar kurumları
sürekli işgal edecekleri varsayımıyla hareket etmişlerdi ve
buna göre düzenlemişlerdi. Ama, iktidarın da çok zehirli bir
tarafı vardır, elinizde sizin işinizi kolaylaştıracak
bir kurum varsa çoğunluğu elde ettiğinizde onu
değiştirmiyorsunuz, siz kullanmak istiyorsunuz eğer gerçekten
demokrasiye inancınız yoksa. Bu, YÖKte böyleydi; bu, HSYKda
böyleydi; bu, başka kurumlarda da aynısıdır. Yani,
eğer siz kullanabilecekseniz, bunu kullanmak için elinizden geleni
yapıyorsunuz. Türkiyedeki devlet yönetme geleneği maalesef böyledir
ve bunu da AKP çok daha üst düzeylere taşıyarak sürdürmektedir çünkü
on dört yıldır iktidarda ve on dört yıldır Mecliste
çoğunluğu elinde bulunduruyor.
Şuradan tekrar uyarayım:
Amacınız ne olursa olsun, burada asıl büyük zararı
Türkiyenin toplumsal barışına, demokrasi ve hukuk devleti
umuduna vuruyorsunuz. Danıştayı ve Yargıtayı bu
şekilde tasfiyelerle yeniden biçimlendirme çabası, ileride çok daha
ağır sonuçları olacak bir düzenlemedir. Bu konuda herkesi daha
duyarlı olmaya davet ediyorum.
Teşekkürlerimi sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde
Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir konuşacaktır.
Sayın Koçdemir, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısında verilen Milliyetçi Hareket Partisi önergesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yine, bugün yaşadığımız
elim terör olayını lanetliyor, hayatını kaybedenlere
Cenab-ı Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar ve Türk
milletine başsağlığı diliyorum.
Bu değişikliğin benzerlerini
yakın yıllarda yaşadık. Şöyle bir bakarsak: 2010
yılında dönemin Yargıtay Başkanı Hükûmetten 6 yeni
daire ilave edilmesini ister. Hükûmetten aldığı cevap: Yeni
daire ilave edilmesine gerek yok, hatta sizdeki 250 üyeyi 150ye indirmek
gerekir. şeklindedir. Ama ne olduysa 6110 sayılı Kanunla 2011
yılında Yargıtaydaki üye sayısı 250den 387ye
çıkarılır, daha sonra 2014 yılında da 516ya
çıkarılır. Benzer şekilde Danıştay da bu
süreçlerden nasibini alır ve 2011 yılında 95 olan üye
sayısı ilk önce 156ya, 2014 yılında da 195e
çıkarılır. Şimdiyse, bu üyelerin yani Yargıtaydaki 516
üyenin önce 300e, üç yıl içinde de 200e; Danıştaydaki 195
üyenin de önce 116ya üç yıl içinde de 90a indirilmesi hedeflenmektedir.
Gerekçeye baktığımızda, istinaf mahkemelerinin
kurulması söylenmektedir ama acele ve telaşa
baktığımızda, Türkiyede herkesin ve yüksek sesli olmayan
yerlerde Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcilerinin de söylediği
gerekçe paralel devlet yapılanmasının yüksek yargıdan
uzaklaştırılmasıdır.
Toplumu, devleti vücuda benzeten teoriler
vardır. Teşbihte hata aranmaz. denmiştir. Doğrudur. Bu
açıdan baktığımızda, yasama, yürütme erklerini vücudun
şeker dengesiyle ifade etmek mümkündür. Biliyorsunuz, vücutta pankreas,
pankreasa bağlı bez ve karaciğer tarafından vücudun enerji
ihtiyacı ayarlanmaktadır. Eğer vücutta şeker azsa
karaciğer neyi buluyorsa ondan şeker yapmakta, eğer şeker
fazlaysa pankreas tarafından insülin salgılanarak şeker
düşürülmektedir. Bunu topluma uyguladığımızda da
birlikte yaşamanın bu zamana kadarki birikimi, tecrübesi, buna benzer
mekanizmayı yürütme, yasama ve yargı erklerinin birbirini dengelemesi
yoluyla bulmuştur. Toplumun şekerin
karşılığı olan enerjisi, bir arada yaşatanı
güvendir. İşte, toplumda güveni tesis etmenin yolu da
yargının bağımsızlığını tesis
etmektir. Ciddi devletlerde burada bir istikrar vardır. Mesela,
Amerikadaki yüksek mahkeme yaklaşık bir buçuk asırdır 9
üye olan yapısını değiştirmemiştir. Bu yıl
şubat ayında 1 üye vefat etti, Senato Biz onaylamayız.
dediği için Obama bunu sineye çekmek zorunda kaldı, henüz oraya üye
de atayamadı. Ama, Türkiye'de fiilî durumun
yaratıldığı, Cumhurbaşkanının Anayasa
buzdolabında. dediği, Başbakanın Anayasa ne söylerse
söylesin
diye söze başladığı ve iktidar partisi
milletvekillerinin Yasama da yargı da yürütme de bizde. Oğlan bizim,
kız bizim. Biz bunları yapmıyorsak bu topluma lütfediyoruz.
diye kibirlendiği bir ortamda bunu yapıyoruz.
Ben şunu söylüyorum: Anayasaya
aykırıdır. Eğer Anayasaya aykırı değil.
diyorsanız, gelin, bunun yürütme maddesini 1/1/2017 yapalım. Beş
gün içinde atanmayı bir ay içinde yapalım. Bu arada da Anayasaya
aykırılık denetiminden geçsin. Eğer bunda samimiysek bunu
yapalım ve daha sonra, meşruiyeti tartışılan yüksek
yargıyla Türkiye yoluna devam etmek zorunda kalmasın, gelen
başka iktidarlar da rövanşist bir şekilde yine hızlı
düzenlemeler yapmak zorunda kalmasın.
Hayatta şöyle bir hakikat vardır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİR KOÇDEMİR (Devamla)
İstikametiniz kadar hızınız da önemlidir. Yanlış
istikamete doğru hızla gidiyorsanız hedefinize varabilirsiniz
ama hızınız yanlış ise istikametiniz doğruysa
bile varamazsınız.
Bu açıdan tekrar değerlendirilmesini
istirham ediyor, sabrınız için teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı
mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 400 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve
1inci maddesiyle 2575 sayılı Danıştay Kanununun 9uncu
maddesine eklenmesi öngörülen (4)üncü ve (5)inci fıkralarda yer alan
Genel Kurulu ibarelerinin ilgili dairesi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılıyoruz Başkanım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanununa göre hâkim ve savcıları atama ve nakletme,
kurulun 1. Dairesinin görevi olması nazara alınarak bu kanunla uyumlu
olması için önergeyle, görev süresi biten Danıştay üyelerinin
idari yargıda bir göreve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel
Kurulu yerine ilgili daire tarafından atanmaları öngörülmektedir.
BAŞKAN Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak
üzere üç adet önerge vardır, ilk okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesinde yer alan altı ibaresinin
beş olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Kalaycı Ahmet Kenan Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet Parsak Kamil
Aydın Mehmet
Günal
Afyonkarahisar Erzurum Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ömer Süha Aldan Cemal Okan Yüksel Necati Yılmaz
Muğla Eskişehir
Ankara
Zeynel Emre Namık
Havutça Mehmet
Gökdağ
İstanbul Balıkesir Gaziantep
Erdoğan Toprak Mahmut
Tanal
İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
-MADDE 2575 sayılı Kanunun 10. Maddesinin
2. Fıkrasında yer alan dört ibaresi sekiz şeklinde
değiştirilmiştir.
Çağlar Demirel Dirayet
Taşdemir Meral
Danış Beştaş
Diyarbakır Ağrı Adana
Filiz Kerestecioğlu Demir Erol
Dora
İstanbul Mardin
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP
sıralarından alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ölü
sayısının da giderek arttığı bir anda,
aslında, bu kadar teknik bir şey konuşmak gerçekten zor ve
üzüntü verici ama devam ettiğiniz için mecburen
konuşacağım.
Geçen hafta Strazburgda Avrupa Konseyi
Parlamentosundaydık ve Avrupa Konseyinde Türkiye Raporu bildiğiniz
gibi kabul edildi. Konsey, Türkiyeyi başta yaşam hakkı olmak
üzere basın ve ifade özgürlüğünü korumaya sert bir ifadeyle
çağırdı. Tutuklamalar, akademisyenlere, gazetecilere
baskılar, dokunulmazlıkların kaldırılması, hukuksuz
sokağa çıkma yasakları, güneydoğudaki güvenlik
operasyonlarıyla ilgili olarak hukukun egemenliğinin ve insan
haklarının erozyona uğradığı, kadınlar ve
LGBTİler üzerindeki baskılar, çocuk istismarları, bunların
hepsi net bir biçimde, üstelik sağ ve muhafazakâr milletvekilleri
tarafından dahi dile getirilerek ifade edildi. Bütün bu sayılan
ihlallerin Türkiyedeki demokratik kurumların işlemesine ve
Türkiyenin Avrupa Konseyi nezdindeki zorunluluklara uyma yönündeki
taahhütlerine tehdit oluşturduğunun da altı çizildi. Türkiye
güvenlik ile özgürlük arasındaki dengeyi iyi kurmalıdır.
denilerek Ankaradan, terörle mücadeleyle ilgili yasal mevzuatını
AİHM içtihatları ışığında Avrupa
normlarına uygun hâle getirmesi talep edildi. Raporda şiddetin
tırmanmasını önlemek amacıyla tüm taraflardan siyasi yolla
çözüm aramaları istendi ve barış görüşmelerinin 2015te
bitirilmesinden duyulan üzüntü ifade edilerek özellikle şu günkü
gündemimiz olan yargıya ilişkin olarak da Cumhurbaşkanı
Erdoğanın Anayasa Mahkemesi kararına saygı
duymayacağına ilişkin ifadeleri örnek gösterilerek Türk Ceza
Kanununun Cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen 299uncu maddesinin ve
yine TCKnın 301inci maddesinin kaldırılması talep edildi.
Yargının yürütmenin kontrolüne girdiği mesajı verildi.
Aslında, bütün bu geri gidişlerin bir şekilde
başlangıcı olarak da 4 bakan ve Cumhurbaşkanı
Erdoğanın oğlu hakkındaki 17-25 Aralık 2013 tarihli
yolsuzluk iddiaları gösterildi. 110 bin web sitesinin ve Twitterın
yasaklanması, toplumun haber alma hakkının baskılanması,
mülkiyet hakkına aykırı biçimde medyalara el konulması da
raporda yer alan konular arasında bulunuyor.
Yani, sayın milletvekilleri, yeni bir yasa,
tasarı konuşuyoruz, gündeme getiriyoruz ama aslında, Avrupa
Konseyindeki Türkiye Raporundan görüldüğü gibi, hukuk devleti
değiliz, bir demokrasi değiliz ve böyle gidersek gelecek nisan
ayında Avrupa Konseyi tarafından denetime, izlemeye tabi
tutulacağız. Yani, Avrupa Konseyi bize eskilerin yanına bir de
yeni yükümlülükler getiriyor. Aslında eskileri yapabilseydik gerçekten,
bugün o farklı ülkelerle geliştiremediğimiz ilişkileri
belki Türkiyede de barışı, demokrasiyi sağlayarak Avrupa
Birliği doğrultusunda ilerleyerek kaydetmiş olacaktır.
Yine, Strazburgdaki bir gazetecinin sözleriyle
bitirmek istiyorum: Bu, ara niteliğindeki bir rapor yani izleme raporu
değil. Bu ara niteliğindeki rapor eğer 2004 yılında
Türkiye'nin önüne konan 12 ev ödevinin 3ünü, 4ünü dahi yapmış
olduğunu tespit edebilmiş olsaydı gelecek yılki Monitoring
İzleme Raporunun Türkiyeyi Özel İzlenmeye Gerek Duyulmayan Devlet
kategorisine yollaması rüya olmazdı, tabii, Türkiye de 2004te
arkasına aldığı rüzgârı devam ettirebilseydi.
Şöyle devam ediyor: Oysa Sayın Cumhurbaşkanının o
sevdiği ifade tarzıyla söyleyelim: Nereden nereye.
Yani bunu hak etmediğimizi ve gerçekten
aslında farklı gelişmeleri yaşayabileceğimizi,
yargıda da başka alanlarda da gerçek reformları yerleştirip
demokrasiye ulaşabileceğimizi, barışa
ulaşabileceğimizi, buna yeteneğimiz, gücümüz olduğunu ve
inancımız da olması gerektiğini bir kez daha ifade etmek
isterim.
Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik oylamayla belirleyeceğiz.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
400 sıra sayılı Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 2nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2- 2575 sayılı Kanunun 10 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dört ibaresi beş
şeklinde değiştirilmiştir.
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önerge üzerinde
söz isteyen, Ankara Milletvekili Murat Emir.
Sayın Emir, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yine toplumsal bir terör olayıyla
karşılaştık, yüreğimiz yandı,
sarsıldık. Tabii, bu olay karşısında herkesin, hangi
siyasi partiden hangi düşünceden olduğuna bakmaksızın büyük
bir acı yaşadığını elbette biliyoruz, kimsenin
acı yarıştıracak durumu yok. Ancak bugün gelinen noktada
sizlerin maceracı ve mezhepçi dış politikanızın belirleyici
olduğunu kabul etmek zorundasınız. Bunu niye önemsiyoruz? Çünkü
bu yasada da aynı aklı, aynı yaklaşımı ve
aynı siyaset yapma biçimini görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın, böylesine
önemli bir yasa yapıyoruz, Yargıtay ve Danıştayı
neredeyse feshediyorsunuz ama bunu bir temel kanun olarak getiriyorsunuz. Niye?
Beşer dakika konuşulsun diye. Onar dakika konuşulsa ne olur?
Bakın, Türkiye yargısını başından sonuna tekrar
dizayn etmeye çalışıyorsunuz. Biraz önce ifade etmeye
çalıştım; sorun kafanızın içinde, yasalarda
değil. Bize göre saraydan emir alan da, başka bir yerden emir alan da
veya paralel yapıdan emir alan hâkim de kabul edilemez. Ancak, bakın,
dün de sorduk, Sayın Bakan bizim sorularımızı pas geçti, on
dakika anlattı, Biz iyi biliyorduk Hoca Efendiyi, meğer
kötüymüş, gördük, kararımızı,
davranışımızı değiştirdik. dedi. Hayır,
yetmez Sayın Bakan, böyle kurtulamazsınız çünkü siz orada
aslında bir itirafta da bulunuyorsunuz. Yani iyi bildiğiniz, paralel
bildiğiniz, birlikte iş yapacağınızı,
ortaklaşacağınızı bildiğiniz insanları
yüksek yargıya özene bezene, Anayasa değişiklikleriyle
yerleştirdiniz. Bu bir itiraf. Şimdi ne yapıyorsunuz? Ya, o
zaman yanlış adamları yerleştirmişiz. E, ne
yapalım? Hadi onları feshedelim, ondan sonra biz gene kendi
kafamıza göre birilerini yerleştiririz. Bakın, bu
anlayıştan vazgeçin, yargıyla uğraşmaktan vazgeçin,
yargıyı arka bahçeniz yapma gayretinden vazgeçin, bu akıldan
vazgeçin, bu dış politikanızdan vazgeçin. Geçmeye
çalışıyorsunuz, görüyoruz. Ve bu ülkede size yüzde 49,5 vatandaşımız
niye oy verdiyse yani barışı, huzuru, demokrasiyi temin etmek
için bu gücünüzü kullanın.
Bakın, şu sürede hangi birinden bahsedeyim
bilemiyorum. Anayasaya aykırılık
Her yönüyle Anayasaya
aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz, adınız gibi
biliyorsunuz. Hukuk devleti ilkesini ihlal ettiniz, hâkim
teminatını ihlal ettiniz, Danıştay ve Yargıtayı
feshediyorsunuz. Niye yapıyorsunuz? diyoruz, diyorsunuz ki: 154, 155te
Danıştayın, Yargıtayın hâkimlerinin hâkim
teminatı dışında bir özlük hakları yok.
Dolayısıyla, öderiz maaşını, istediğimiz
mahkemeye yollarız. Bu, aslında, Anayasanın ruhuna
aykırı, evrensel hukuk değerlerine aykırı.
Arkadaşlar, Yargıtayı ve
Danıştayı Danıştay, Yargıtay yapan nedir Allah
aşkınıza? Yüksek yargıçları olmadan o mahkemeleri
yüksek mahkeme yapan nedir? Onları anayasal kurum yapan nedir?
Anayasayı açık seçik ihlal ediyorsunuz. Adınız gibi
biliyorsunuz, bildiğiniz için de beş gün içerisinde atama
yapacaksınız. Bakın, biz burada alelacele bu kanunu
görüşüyoruz; bir yerlerde de birileri hangi hâkimi
atayacağını, hangisini atamayacağını tasarlıyor.
Bu içinize sinebilir mi, düşünebiliyor musunuz? Hatta medyaya
yansıdı, MİTten dosyalar gidiyor HSYKya. Ya, böyle bir hukuk
düzeni kime hukuk dağıtacak Allah aşkınıza? Bunu
yapmayın, bu yargıyla böylesine oynamayın. Bakın,
yarın bir başka Hükûmet gelir, 276yı bulur, aynı yoldan
sizin atadığınız bütün yargıçları
değiştirir. Sizi bu yola iten nedir? Korkuyorsunuz. Arkada o kadar
haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk bıraktınız ki
kendinize dönük bir yüksek yargı yapamadan rahat
uyuyamayacağınızı siz de biliyorsunuz ama öyle yağma
yok. Haberiniz olsun, bu yolu açtıktan sonra, bundan sonra sizi kimse
kurtaramaz. Kim hükûmet olursa gelir, o özene bezene
atadığınız yüksek yargıçları yine sizin böyle
yaptığınız gibi bir gece darbesiyle bir günde
değiştiriverir.
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu
sivil darbe anlayışı, bu biz yaparız
anlayışı, bu kendinden olmayan hiç kimseye demokrasi içerisinde
yaşam hakkı tanımama anlayışı sizi çok tehlikeli
bir noktaya getiriyor. Gelin, bundan vazgeçin. Doğru dürüst bir Anayasa
değişikliği yapalım. Herkes elini çeksin yargıdan.
Liyakate göre atamalar yapılsın, o yolları açalım ve sizin
de, bizim de, hepimizin de yargılanacağı adil mahkemeler ve adil
yüksek yargı organlarını hep beraber kuralım. Bunu bir
fırsat olarak değerlendirin. Bunu bu kötü gidişe ve sizin bu
kaba, despotik anlayışınıza bir dur demek için
kullanmanızı umuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ikinci önerge
üzerinde Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı konuşacaktır.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Kalaycı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
hatibin kaba, despotik anlayışınız, sivil darbe,
iktidar hukuk arasında kurduğu değerlendirmelerin hepsini reddediyoruz
ve hiçbirine katılmıyoruz.
Kayıtlara geçmesi için söyledim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde
Konya Milletvekili Sayın Kalaycı konuşacaktır.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tasarının resmî gerekçesinde istinaf
mahkemelerinin faaliyete geçmesi gösterilse de bu düzenlemeyle yüksek
yargıda paralel yapıyla ilişkili olduğu iddia edilen
isimlerin varlığına son verilmesinin hedeflendiği
açıktır.
Başta Sayın Meclis Başkan Vekilimiz
olmak üzere Adalet Bakanı, Adalet Komisyonu Başkanı ve içinizde
birçok arkadaşımız 2010 yılında da Meclisteydi. Bir
soru soracağım: 2010 Anayasa referandumuyla birlikte yargıda
yapılan değişikliklerden dolayı Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak memnun musunuz?
Paralel yapılanmanın baş sorumlusu
AKP hükûmetleridir. Bu yapıyla on iki yıl boyunca beraber yürüyen,
yağan yağmurda beraber ıslanan siz değil miydiniz? Paralel
yapıyı Türkiyenin ve Türk milletinin başına musallat eden
sizsiniz. Başta çözüm süreci olmak üzere ihanet projelerini birlikte
yürüten sizsiniz. Dolayısıyla, paralel yapının suç
ortağı da sizsiniz.
Paralel yapılanmayla ilgili olarak bizi kimse
uyarmadı. diyemezsiniz. Bu konuda daha önce yaptığı
tespitlerle, uyarılarla haklı çıkan kişi Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmuştur. Okyanus ötesi
kavramını literatüre sokan MHP lideri Devlet Bahçelinin o dönem
yaptığı açıklamaların her kelimesi, her cümlesi tarihe
geçecek içerik taşımakta olup bugünlerde haklı
çıkmasının nişanesi olmuştur. Milliyetçi Hareket
Partisi lideri Sayın Devlet Bahçelinin özellikle 31 Mart 2011 tarihinde
Fethullah Gülen ve cemaatiyle ilgili yaptığı uyarı ve tespitlere
AKP yetkilileri çok şiddetli tepki göstermişti. O dönemin
Başbakanı, şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı bakın
ne demişti: MHPnin bir defa Fethullah Hoca Efendiye
saldırısı gerçekten bana göre ihanet derecesindedir. Bu hiç
ahlaki değil, çok çok çirkin bir şey. Yani Hoca Efendi işi gücü
bırakmış da Bahçeli'yle mi uğraşıyor? Bir defa,
onun bulunduğu makam böyle bir şeye müsaade etmez. Bu çok çirkin, çok
ayıp bir şey. Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum. Bu
sözler bir ibret vesikası olarak arşivlerde kayıtlıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçelinin
açıklamalarından rahatsız olmak için Türk milletinin
geleceğini düşünmemek yeterli sebeptir. AKP de o dönem aynen bunu
yapmıştır. MHP Lideri Devlet Bahçeli her zaman olduğu gibi
Önce ülkem. derken Sayın Cumhurbaşkanı şimdi
yaptığı gibi o günlerde de Önce ben. demiştir.
Şu an Hükûmet üyesi olan başka isimlerin
de şiddetli tepkilerine şahit olduk. Türkiyede vatanseverlik olarak
görülmesi gerekirken Efendim, bu faaliyetler kapatılsın ya da bir
süre bile olsa durdurulsun. demeyi gerçekten anlamak, herhangi bir
mantıklı açıklamasını yapmak mümkün değildir. Son
derece talihsiz, keşke öyle açıklama yapılmasaydı. diyen
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuştur. Bu, aynen 28
Şubat gibi, 12 Eylül öncesi gibi büyük bir senaryodur. Cemaat dövülerek ve
cemaat üzerinden başka bir algı oluşturularak 12 Haziran 2011
tarihinde yapılacak seçimlerde iktidarın rengini ve Türkiye'nin
değişim yönünü bir şekilde etkilemeye
çalışmaktadır. diyen Çalışma Bakanı Süleyman
Soyludur. İnsan merkezli bir hizmeti esas alan insana ve insanlara Siz
görevlerinizi ve hizmetlerinizi durdurun. denir mi? Bir siyasi parti genel
başkanının bu kadar hassas ve bu kadar aleni bir konuyu
görememesi, böyle bir ferasetsizlik örneğini ortaya koyması doğrusu
çok üzüntü verici bir durumdur. diyen Tarım Bakanı Faruk Çeliktir.
Bu ayıp bir şey. Hayatı millete, hatta insanlığa
hizmetle geçmiş bir büyük zat için böyle bir şeyler düşünmek,
böyle bir şeyle suçlamada bulunmak son derece çirkin. Onun için
yapılan bu haksız saldırıyı şiddetle
kınıyorum. Türk siyaset tarihine kara bir leke olarak
geçmiştir. diyen Sağlık Bakanı Recep Akdağdır.
AKPnin başka yetkilileri de benzer açıklamalarda bulunmuştur.
Adalet Bakanı da boş durmamıştır. Cemaatin bir
etkinliğinde Bu ateşi yakan, bu yolu açan, bu fikri veren ve destek
olan muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendiye Antalyadan gönül dolusu sevgiler,
saygılar gönderiyorum. diyen Sayın Bekir Bozdağdır.
Geçmişte bu sözleri sarf edenlerin biraz utanma duyguları varsa
toplum içine çıkamamaları gerekmektedir.
Bütün bu olan bitenlerden sonra, Sayın
Cumhurbaşkanı dâhil tüm AKP zihniyetinin, öncelikle Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeliden ve Türk milletinden
özür dilemesi gerekmektedir. MHP Lideri Devlet Bahçeliyi anlamayan, anlamak
istemeyenler bugüne kadar yaşattıklarıyla sanırım
anlamışlardır.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
Bir dakika süreyle söz veriyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Atatürk Havalimanında gerçekleştirilen terör
saldırısında hayatını kaybedenlerin
sayısının giderek arttığına ve bu kadar vahim bir
tabloda teknik bir tartışma yürütmenin siyaset kurumunun ve Meclis
itibarı açısından değerlendirilmesi gereken bir husus
olduğuna ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Atatürk Havalimanındaki patlamayla ilgili
demin grubumuz bilgi istemişti ve Sayın Adalet Bakanı bir
canlı bomba saldırısının olduğunu ve 10
yurttaşımızın yaşamını yitirdiğini
ifade etmişti. Ancak, şu anda Genel Kurul
çalışmalarında olduğumuz için daha çok basın üzerinden
ve telefon aracılığıyla ulaşabildiğimiz
arkadaşlardan bilgi alıyoruz.
Son edindiğimiz bilgilere göre,
yaşamını yitiren yurttaşların sayısı 28 olarak
ifade ediliyor, yine, 60ın üzerinde yaralı var. Sanırım,
bazı resmî açıklamalarda birden fazla canlı bombanın
olduğuna dair bazı bilgiler paylaşmışlar. Yani, bütün
bu belirsizliklerle ilgili tabii ki Genel Kurulda sayın Kabine üyelerinden
bir yeni bilgilendirme isteme durumu ortaya çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Aslına bakarsanız, tabii, böyle bir vahim terör
saldırısı sonrasında Meclisin kapanmamış
olması, çalışmalarına devam ediyor olması doğru
olan tutumdu. Ancak, bu kadar vahim bir tablo önümüze gelince de yani ortada bu
kadar cenaze, bu kadar yaralılar varken de burada çok teknik bir
tartışma yürütmek de yani hem siyaset kurumunun itibarı hem
Meclis itibarı açısından değerlendirilmesi gereken bir
husustur.
Tekrar, bu vesileyle, ben yaşamını
yitiren yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar, bütün halkımıza da geçmiş olsun dileklerimi
iletmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök, buyurun.
Size de bir dakika süreyle söz veriyorum.
32.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Atatürk
Havalimanında gerçekleştirilen terör saldırısında
hayatını kaybedenlerin sayısının giderek
arttığına ve Hükûmetin gelinen aşama konusunda yeni bir
bilgilendirme yapmasına ihtiyaç olduğuna ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Bugün Türkiye
açısından yine uzun bir gün ve gece olacak, o
anlaşılıyor. Yani, İstanbulda gerçekleştirilen terör
saldırısında hayatını kaybeden yurttaşların
sayısının giderek arttığına üzüntüyle ne
yazık ki tanık oluyoruz. Böyle bir tablo Türkiye'nin hak ettiği
bir tablo değil. Böyle bir tablo Türkiye'nin bütün dünyayla olan
iletişimine, saygınlığına son derece gölge
düşürecek bir tablo. Bu tabloyu önlemek elbette Hükûmetin görevi. Gerçekten,
bugün, şu anda derin üzüntü içerisindeyiz. Elbette teröre karşı
hep beraber, moral değerler açısından beraber
olacağız, birlik olacağız ama böyle iyi korunan bir
havalimanında ölü sayısının saatler içerisinde giderek
artması ve hâlen daha kesin sonucun verilememesi de ayrı bir olgu
olarak ortada duruyor. Bu tabloyu aşmamız gerekiyor Sayın
Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu tablo şu anda,
yarın ne olacağı konusunda, hepimizi endişeye sevk eden bir
rakamın ortaya çıkması konusunda gerçekten çok ciddi
tereddütlerimiz var. Böyle bir tablonun aşılabilmesi
açısından da elbette hep bizlere düşen duyarlılık
içerisinde davranacağız ama Hükûmetin bu konuda, son gelinen
aşama konusunda yeni bir bilgilendirme yapma ihtiyacı bir kez daha
ortaya çıkıyor. Eğer Sayın Bakana ulaşan başkaca
bilgiler varsa, onu da Meclisimizle paylaşırsa onu da dinleme
olanağına erişiriz.
Tekrar, ölen herkese Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bostancı, buyurun.
33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Atatürk Havalimanında gerçekleştirilen terör
saldırısını şiddetle kınadığına ve
Meclisin çalışmalarını devam ettirmesinin aynı zamanda
teröre karşı kendi hayat rutinlerini sürdürmeleri istikametinde
vatandaşlara bir mesaj olacağına ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
İstanbuldaki terör
saldırısını şiddetle kınıyorum, telin
ediyorum. Alçakça bir saldırı. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti
bu tür terör saldırılarının üstesinden gelebilecek
kararlılığa ve iradeye sahiptir. Hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara şifa diliyorum.
Terör karşısında toplumun
yapması gereken kendi hayatını, rutini neyse onu sürdürmesidir.
Terörün kastı zaten, insanların hayatlarının
akışını, rutinini bozmak, korku ve endişe yaratmak,
olağanın dışında bir hayat çizgisini insanlara
dayatmaktır, bunu kabul edemeyiz.
Teröre karşı devlet, Hükûmet, emniyet
güçleri, hukuk, herkes; sağlık görevlileri, bunlar görevlerini
yapıyorlar. Vatandaşa düşen, insanlarımıza düşen
de teröre karşı direnişin bir yöntemi olarak mutlak surette
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayın siz de.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
kendi
hayatlarını, rutini neyse öylece sürdürmektir. Meclisin de
yapması gereken çalışmalarını sürdürmektir. Tabii ki
acımız büyüktür, teröre karşı buradaki ortak
dayanışmayı ve duyarlılığı da görüyoruz ve
bundan da memnunuz. Çalışmaları devam ettirmek, Meclisin kendi
gündemine sahip çıkarak çalışmalarını devam ettirmesi
aynı zamanda vatandaşlarımızın teröre karşı
kendi hayat rutinlerini sürdürmeleri istikametinde de onlara bir mesaj olacaktır.
Saygılarımla, teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 3üncü
madde üzerinde üç adet önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri
okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri
hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 400 sıra sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Kalaycı Ahmet Kenan Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet Parsak Kamil Aydın Mehmet Günal
Afyonkarahisar Erzurum Antalya
Kadir Koçdemir
Bursa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar Demirel Dirayet Taşdemir Berdan Öztürk
Diyarbakır Ağrı Ağrı
Erol Dora Meral Danış Beştaş
Mardin Adana
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ömer Süha Aldan Cemal Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Zeynel Emre Namık Havutça Mehmet Gökdağ
İstanbul Balıkesir Gaziantep
Erdoğan Toprak Mahmut Tanal
İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde
ilk söz İstanbul Milletvekili Zeynel Emreye aittir.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün burada konuştuğumuz, yüksek
yargıyı tamamen tasfiye eden yasa tasarısının bir
görünen gerekçesi var. Görünen gerekçesi, istinaf mahkemelerinin açılacak
olması nedeniyle yüksek yargıya mensup üyelerin boş yere koltuk
işgal etmemesi. Bir de görünmeyen, açıklanamayan, dile getirilemeyen,
izah edilemeyen gerekçe var, o da şu: Geçmişte, yakın zaman
içerisinde, bugüne kadar yapmış olduğunuz değişikliklerle
birlikte yargının hedeflemediğiniz noktada, şu an
çatıştığınız grupların eline geçtiği
düşüncesi ve bununla birlikte yargıyı tamamen ele geçirme.
Bu yasa tasarısı AKP iktidarı
döneminde yargıya ilişkin dördüncü önemli değişiklik olarak
değerlendirilebilir. Bunun ilk ayağı 12 Eylül 2010 referandumunda
Anayasanın 26 maddesinde değişiklik öngören referandum ve
sonucu. Orada da asıl amaç yargıyı ele geçirmekti. Hatta orada
26 maddeden ibaret ama ne sizin ne Türkiyenin gündeminde esas itibarıyla,
işte diğer maddelerden biri vergi borcu olanların yurt
dışı çıkış yasaklarının
kaldırılmasına yönelik madde. Bunlar pragmatik bir şekilde,
yasanın referandumdan geçmesi düşüncesiyle peşine ilave edilen
değişikliklerdi. 12 Eylül referandumuna giderken burada ilk
adımları atıldığı zaman AKP Grubunun grup toplantısında
darbe mağduru insanların acıları sömürülerek
gözyaşları içerisinde başlayan bir süreçti, sonunda ise balkon
konuşmasında okyanus ötesine şükranlar sunularak
tamamlandı. Daha sonra iki değişiklik daha yapıldı
Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin sayısını
artırmaya yönelik. O zamanki görünen gerekçe de iş yükünün
fazlalığı idi. Şimdi iş yükünün azlığı
nedeniyle tüm üyelikler düşürülüyor, o zaman da tam tersiydi.
Değerli milletvekilleri, dünyada acaba böyle
bir örnek var mıdır diye baktığımızda yani yüksek
yargıyı tamamen ortadan kaldıran bir kanunla hepsinin işine
son veren bir düzenlemeye bizden başka imza atan ülke var mı
dediğimizde, çok yakın zaman içerisinde yok. En son 1942 Nazi
Almanyasında, Hitler döneminde olmuş, çıkarılan bir
yasayla birlikte tüm yüksek yargıçların görevlerine son
verilmiş.
Değerli milletvekilleri, Washington merkezli
Dünya Adalet Projesinin yargıya ilişkin bir
araştırmasında Türkiye 102 ülke arasında 80inci
sırada, 2014 yılında 59uncu sıradayken şimdi 80inci
sıradayız; inanın, orada bizim üzerimizde yer alan ülkeleri
sıralasam tüm Meclis bu durumdan utanç duyar. Yine, Avrupa Birliği
2015 İlerleme Raporunun yargı
bağımsızlığı başlığı
altında yapılan tespitine göre Türkiyede hâkim ve savcılara
güçlü bir siyasi baskı uygulanmakta.
Bugün burada görüşülen yasa
tasarısının hukukun genel prensiplerine, Anayasaya, hâkimlik
teminatına aykırılık teşkil ettiğini hepimiz
biliyoruz. Ben, bu konu o kadar açık ki sizin bunu görmemenize imkân
olmadığını düşünüyorum. O nedenle, işin özüne
ilişkin daha fazla noktaya temas etmeden son olarak tüm Türkiyeye
şunu ifade etmek istiyorum: Önümüzdeki aylar belli ki sadece iklimsel
açıdan sıcak geçmeyecek, siyasi atmosfer de sıcak olacak.
Böylesine önemli bir yasa tasarısını bu denli büyük bir süratle
yasalaştırma çabası manidardır. Belli ki Yüksek Seçim
Kurulunun tamamen yandaş hâle getirilme çabası ve bununla birlikte
siyasi partilerin kararlarını hukuka uygunluk açısından
denetleyen Yargıtayın ilgili dairesinin de bir an evvel yandaş
hâle getirilmesiyle birlikte diktatörlüğe giden yolların
taşları da bir bir dizilmeye devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, bu yasayla birlikte
Yargıtay ve Danıştayın işte 517 olan
Yargıtayın üye sayısı 300e düşecek,
Yargıtayın da yine sayısı çok önemli bir oranda azalacak.
Geriye atanacak üyelerin tespiti nasıl olacak, kim bunu tespit edecek;
kimin gerçekten objektif karar verdiğini, kimin bir yerlerden talimatla
karar verdiğini kim tespit edecek? İstihbarat örgütlerinin
verdiği raporlar doğrultusunda olacak. Yani işin özü, bu
yasanın çıkmasıyla birlikte hoşa gidilmeyen,
beğenilmeyen kararları veren hâkimler tamamen tasfiye olacak.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (HDP
sıralarından alkışlar)
BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 400 sıra sayılı
Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, sonda söyleyeceğim sözü en
başta belirteyim: Yapılması amaçlanan Anayasa
değişikliğinin Anayasa'ya aykırılık teşkil
ediyor olması sebebiyle söz konusu madde tasarıdan tamamıyla
çıkartılmalıdır. Aslında sadece 3üncü madde
değil, tasarının tamamı yargıyı
araçsallaştırma ve "iktidarın sopası" olarak
kullanmak için hazırlanmış bir tasarı olarak önümüzde
durmaktadır.
Önceki değişikliklerin tamamına
baktığımızda amaçlanmak istenen Danıştayda hakim
güç olma çabasıdır. AKP Hükûmeti kendisine yüklenen misyon
gereği vesayet rejiminin dayanaklarından olan yüksek yargı
kurumlarında daha çağdaş, çoğulcu ve hukukun üstünlüğü
ilkesine bağlı olması gerekçeleriyle yüksek yargı
organının üye ve daire sayısını
artırmışken şimdi aynı gerekçelerle bu sefer de
azaltma çabaları vardır. AKP Hükûmetinin, en çok
eleştirdiği tek parti dönemini bu kadar taklit etmesi, mevcut dönemin
uygulamalarına bu kadar öykünüyor olması aynı zamanda en büyük
talihsizliğidirde. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurucu gücün
sopası olarak işlev gören istiklal mahkemelerinin sözde modern
versiyonlarını oluşturma çabalarınız da sizleri
kurtarmaya yetmeyecektir. İstiklal mahkemeleri nasıl ki bütün
muhalifleri etkisizleştiren, tasfiye eden ve bütün bir toplumu kanun
zoruyla yukarıdan aşağıya biçimlendirmeye çalışan
devletin zor aygıtları olarak bugün iktidarınız sayesinde
yeniden güncellenmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, kuruluşundan beri
yargı sistemini oturtamamış, herkese adalet
anlayışını bir türlü benimseyememiş, devletin
bekası söz konusu olunca demokratik parlamenter sistem darbeler yoluyla
feshedilerek kendine göre bir yargı sistemi oluşturma sıradan
bir durum olarak topluma yedirilmiştir. Bütün partilerin iktidara geldiklerinde
yaptıkları ilk iş yargı sistemiyle oynamak olmuştur.
Objektif kriterlerin ortadan kaldırılıp subjektif kriterleri
esas alan ve aslında sivil darbe olarak da nitelenebilecek olan bu
girişimler neredeyse bu ülkenin kaderi hâline gelmiştir.
Söz konusu Kürtler olunca, söz konusu demokratlar,
devrimciler, muhalifler olunca özel mahkemeler devreye sokulmuş ve türlü
türlü isimler verilerek yapılan kötülükler perdelenmiştir. Adı
ister istiklal mahkemeleri olsun ister Devlet Güvenlik Mahkemesi olsun isterse
özel yetkili mahkemeler olsun, hepsinin ortak yanı ve amacı devletin
bekası adına adaleti törpülemek ve muhalifleri tasfiye etme
amacı gütmüştür. İktidarların yargı eliyle kendilerine
sağlamaya çalıştığı bu devasa avantaj
alanının yeniden ve yeniden bu denli deforme edilmesi boşuna
değildir: Kendilerini korumaya almak
Ama unutulan bir şey var:
Toplumda en büyük güveni eninde sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği
inancı sağlar. İktidarınız boyunca siz bu inancı
dinamitlediniz. İktidarınız boyunca vesayetle mücadele
altında oynadığınız mağdur rolüyle
yargıyı yamalı bir bohçaya çevirme
uğraşlarınız bugün de türlü adlarla kendini tekrar etmeye
devam etmektedir. Kendinize yeni Üç Aliler mahkemesi ya da divanı
oluşturma çabalarınız, yaşadığınız
korkularla yakından ilgilidir. Yaptıklarınız,
işlediğiniz suçlar, kirli ittifaklarınız o kadar çok ki,
daha dün yargıda kendi yaptığınız
değişikliklere bile güvenemez bir hâle dönüştürdünüz. O kadar
çok batağın içine batmışlığınızı yargıyı
kendinize bağlayarak kurtulmaya çalışıyorsunuz.
Yargıyı iktidarınızın bir sopası hâline getirerek
bütün bir toplumu zapturapt altına almaya çalışıyorsunuz.
Karşınızda size siyaseten muhalefet edecek muhaliflerinizi
yargı sopası eliyle tasfiye etmek, yandaşlarınıza
peşkeş çekeceğiniz ekonomik kaynakları sorunsuz,
kılçıksız bir şekilde servis etmek için
yaptığınız bu hazırlık sizin de
başınızı yiyecektir bilesiniz. Kant'ın dediği
gibi "Adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına değer verecek bir
şey kalmaz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Kadir
Koçdemir.
Buyurun Sayın Koçdemir.
(MHP sıralarından alkışlar)
KADİR KOÇDEMİR
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Demin, Adalet ve
Kalkınma Partisi grup başkan vekilimizin terör olayıyla ilgili
Rutinimize devam edelim, çalışmaya devam edelim. teklifi, burada
yapılanlara baktığımızda bir ironi olsa gerek çünkü
burada yapılan, İç Tüzükün emrettiği hususlarda tahammül etme
dışında kimse kimseyi dinlemiyor, çok ağır
değerlendirmeler bile dinlenmeden, sadece oylama yapılırken
kapılar açılıp içeri arkadaşlarımız geliyor,
parmaklarını, kollarını kaldırıyor ve gidiyor.
Demin bir biyolojik, toplumu
benzetmeden bahsetmiştim. Başka bir şey aklıma geldi. Size
bir hastalıktan söz etmek istiyorum. Biliyorsunuz, vücutta hücreler
dokuları, dokular da organları oluştururlar. Bu hastalık
bir hücre hastalığı. Bu hastalıkta hücre kendisini dokuya, hâliyle,
ait olduğu organa bağlı hissetmez; o
tanımlandığı konumu reddeder, bunun dışında
çalışmaya başlar. Yine, bu hastalıkta bu hücre fonksiyonunu
kendisi tarif eder ve vücutta kendisine ayrılan enerjiyle yetinmez, Her
şey benimdir. der. Bu gelen enerjiyi almak için yeri geldiğinde yeni
kanallar açar, baypas eder ve olması gerektiğinden daha fazla büyür
ve vücutta alması gerektiğinden daha fazla enerji ve gücü alır.
Yine bu hücre, anjiyogenik faktör dediğimiz
bir açılımla yeni damarlar yapıp vücutta olduğu yeri,
olduğu organı beğenmeyip başka yerlere de atıp
kendisini orada da yaşatmaya devam eder. Bu hastalığın
adını zannediyorum biliyorsunuz, Anadoluda çoğu zaman telaffuz
edildiğinde dahi bulaşır diye kötü hastalık denir; evet,
kanserden bahsediyorum.
Toplumu, birlikte yaşamayı, devlet
düzenini bir vücuda benzettiğimizde, bugün karşı
karşıya olduğumuz yasa teklifi bir metastaz hadisesidir. Çünkü
bu ülkede bir hücre kendi yetkisini, konumunu, yemin ettiği çerçeveyi beğenmeyip
kendi tanımını kendi yapıp fiilî duruma göre yetkiler
kullanmak istemektedir ve toplumun başka organ ve birimlere
bırakılan hiçbir yerini bırakmayıp bütün her tarafı
kendi kontrolü ve şekillendirmesine tabi tutmak istemektedir. Bunu
anlatmak için otoriter kelimesi zayıf kalır; bu, totaliter bir
anlayıştır: Toplumdaki bütün hayat unsurlarının,
toplumdaki bütün gelişme unsurlarının kendisine tabi olması
ve kendi kontrolünde olması.
Bu hastalığı tekrar
hatırlayalım: Metastazdan sonra bu hastalık vücudun bütün
fonksiyonlarını bozacak derecede diğer organlarının
enerjisini, yetkisini alır ve en nihayetinde bütün bünyeyi bitirir,
öldürür.
Arkadaşlar, hakikaten yapılmak istenen
amacı gerçekleştirmek için daha başka yollar vardır ve
demin dediğim gibi bu kadar hızlı, bu kadar yangından mal
kaçırırmış gibi bunu yapmak zorunda değiliz. Daha
temmuz ayının sonunda istinaf mahkemeleri yürürlüğe girecek ve
şu anda yüksek mahkemelerde dünya kadar dosya birikmiş vaziyette.
Sizlere de milletvekili olarak bazı davaların en azından
çabuklaştırılması, sorulması için talepler geliyordur.
Böyle bir ortamda beş gün içinde siz nasıl bir değerlendirme
yapacaksınız? Bu da metastazın bir göstergesidir. Demek ki
buradan bu beş günün çıkacağından emin vaziyette buraya bu
metni gönderenler çünkü burayı sadece bir tasdik yeri, buranın
dışında yazılan mektupların zarfını kapatma
ve mühürleme yeri olarak görüyor.
Bu açıdan, tekrar düşünmesini istirham
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama
talebimiz var efendim.
BAŞKAN Evet, aynı
mahiyetteki önergeleri oylamadan önce bir yoklama talebi var. Öncelikle bu
talebi karşılayacağım.
Sayın Gök, Sayın
Pekşen, Sayın Aldan, Sayın Sertel, Sayın Özcan, Sayın
Yıldız, Sayın Uslupehlivan, Sayın Çamak, Sayın Erkek,
Sayın Arslan, Sayın Tüm, Sayın Tüzün, Sayın Sarıhan,
Sayın Demir, Sayın Gürer, Sayın Özkoç, Sayın Tümer,
Sayın Emir, Sayın Koç, Sayın Özkan.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 3üncü madde kabul edilmiştir.
XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, Meclisin, normal işleyişinin
dışına çıkmayarak ve tüm kurumlara örnek olarak
çalışmalarına devam edeceğine ilişkin
açıklaması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, az önceki
talepler ve açıklamalar ışığında biz de bir
açıklama yapma gereği hissettik.
Başkanlık Divanı olarak, bu
akşam sıralarında meydana gelen İstanbul Atatürk
Havalimanındaki menfur terör saldırılarını bir kez
daha şiddetle, nefretle kınıyoruz. Yaşanan bu menfur
bombalı saldırılarda hayatını kaybedenlere Allah'tan
rahmet diliyoruz, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Bu tür terör eylemlerini yapanların
başlıca amaçları, milletimizin moral ve motivasyonunu bozmak,
devlet kurumlarının sağlıklı işleyişini
etkilemek, toplumda kaos ve kargaşa oluşturmaktır. Yüce
Meclisimiz, işleyişinde normalin dışına
çıkmayarak terörün bu amacını reddettiğini gösterecek ve bu
tüm kurumlara örnek olarak çalışmalarına devam edecektir.
Gayretiniz, emeğiniz için tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN 4üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve
birlikte işleme alacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Mustafa
Kalaycı Ahmet
Kenan Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet
Parsak Kamil
Aydın Mehmet
Günal
Afyonkarahisar Erzurum Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar
Demirel Filiz
Kerestecioğlu Demir Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır İstanbul Ağrı
Meral
Danış Beştaş Mehmet
Emin Adıyaman Erol
Dora
Adana Iğdır Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin
imza sahipleri:
Ömer
Süha Aldan Cemal
Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Zeynel
Emre Namık
Havutça Mehmet
Gökdağ
İstanbul Balıkesir Gaziantep
Erdoğan
Toprak Mahmut
Tanal Murat
Emir
İstanbul İstanbul Ankara
BAŞKAN Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Ankara Milletvekili Murat Emire aittir.
Buyurun Sayın Emir. (CHP
sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, böylesine acı bir
olay yaşadığımız bugünde Danıştayı,
Yargıtayı ayrıntılarıyla konuşmak çok
olanaklı değil çünkü hepimizin yüreği yanıyor, buna
şüphe yok.
Yalnız, değerli
arkadaşlar, sizlerin bir öz eleştiri yapma zamanınız geldi.
Sadece terörden sonra Millî birlik olalım. Bakın Avrupalılar,
Fransızlar ne güzel millî birlik oluyorlar, biz de sizden
aynısını bekliyoruz. demekle olmaz. Öz eleştiri
yapmanız gerekiyor, öz eleştiri son derece önemli. Bu ülke böylesine
kan gölü hâline sizin iktidarınız döneminde getirildi ve sizin
iktidarınızın katkılarıyla bu hâle geldi.
Dışarıdan Türkiye'ye terör ithal ettiniz. Defalarca bu kürsüden
uyarılmış olmanıza rağmen, işiniz
olmadığı hâlde Orta Doğuyla, Suriyeyle, Irakla ve oraya
silahlar gönderecek kadar, oranın her türlü işine karışacak
kadar dış politika ürettiniz, maceracı davrandınız,
her türlü cihadist, Selefi grupla iş birliği yaptınız ve
terör de geldi sizi buluyor ve bulmaya devam ediyor. Bu öz eleştiriyi
yapmadığınız sürece bugün Üzgünüz. söylemlerinizin hiç mi
ama hiç karşılığı yoktur.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Çok ayıp, çok! Bu çok ayıp!
MURAT EMİR (Devamla)
Doğrusunu söylüyoruz, burada gelip öz eleştiri
yapacaksınız.
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) Terörün üzerinden siyaset üretmeyin. Ayıp!
MURAT EMİR (Devamla)
Niye biliyor musunuz? Öz eleştiri şu açıdan çok değerli
Çünkü aynı zamanda yargı konusunda da öz eleştiri
yapmıyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) O zaman sen öz eleştiri yap, çok kıymetliyse öz
eleştiri yap. Başkasından istenmez öz eleştiri, kendin
yaparsın.
MURAT EMİR (Devamla)
Yaptığınız tek şey: Biz paraleli yerleştirdik,
meğer bize karşı tavır aldılar, şimdi bize
tavır almayacak hâkimleri yerleştireceğiz. diyorsunuz.
Aynı kafayla aynı yola devam ediyorsunuz. Bu yol yol değildir.
Dış politikada dış ülkelerden özür dileyeceksiniz, diz
çökeceksiniz, Türkiye'de de Yanılmışız. diyeceksiniz;
olmaz öyle şey. Buraya geleceksiniz, öz eleştirinizi vereceksiniz.
Öbür türlü, göz yaşlarının hiçbir
karşılığı olmadığını bilmelisiniz.
Değerli arkadaşlar,
kanunun gerekçesine bakıyoruz, istinaf mahkemeleri kuruluyormuş, o
yüzden ihtiyaç azalıyormuş. Bir defa, bu külliyen yanlış,
külliyen yalan çünkü hiçbir dosya istinaf mahkemelerine gitmiyor, istinaf
mahkemeleri boş şu anda, kuruldu ama boş. Yani, Danıştayın,
Yargıtayın iş yükü aynen devam ediyor. O hâlde aceleniz ne?
Bazen Komisyonda da itiraf ettiniz, burada ettiniz, Biz
beğenmediğimiz birilerini temizleyeceğiz. dediniz. Biz de
diyoruz ki: Biz onları beğenmiyoruz ama sizi de beğenmiyoruz,
artık elinizi bu yargıdan çekin.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sizi de millet
beğenmiyor, ne yapacağız şimdi?
MURAT EMİR (Devamla) - Herkese ve her şeye
hâkim olmaya çalışıyorsunuz, her şeyi kontrol etmeye gayret
ediyorsunuz. Kuvvetler ayrılığını bitirdiniz.
Bakın, sizin millî irade kavramınız
son derece sığ. Buraya gelen -şimdi belki birazdan yine gelecek
grup başkan vekiliniz- hepinizin söylediği aynı şey; hiç
yaratıcı değilsiniz, itiraf etmeniz lazım. Yüzde 49,5
aldık, halk bize rey verdi. Evet, halk size rey verdi ama halk size bu
ülkeyi demokratikleştirin, barış getirin diye verdi. Yoksa, siz
bu ülkeyi kutuplaştırın diye vermedi ki, sivil darbe yapın
diye vermedi ki, Meclisteki Meclis çoğunluğunuzla anayasal
kurumları ortadan kaldırın diye vermedi ki, Anayasayı
açık seçik ihlal edin diye vermedi ki.
Bakın, Anayasayı ihlal edeceksiniz, siz
de biliyorsunuz ve Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar da atamaları
yapacaksınız. Aslında, yapılması gereken
Bu düzenleme
yok hükmündedir, açık seçik hukuka aykırıdır.
Yaptığınız beş gün düzenlemesiyle de olası iptal
kararını etkisizleştirmeye dönük yani bir yargı
kararını, Anayasa Mahkemesi kararını etkisizleştirmeye
dönük bir işlem yapıyorsunuz. Bu nedenle de alınması
gereken karar, burada bu kanun bu şekilde çıkarsa yok hükmünde
olması gerektiğidir ve Anayasa Mahkemesinden de böylesine teknik ve
doğru bir yargı beklediğimizi ifade etmeliyim.
Değerli arkadaşlar, hâkimlerin hâkimlik
teminatını ortadan kaldırdınız. On iki yıl görev
yapar. diyorsunuz. Hâkimlik teminatını sadece parasıyla
algılıyorsunuz. Siz her şeyi parayla ölçüyorsunuz, bunu
biliyoruz ama değerli arkadaşlar, bilin ki hâkimlik teminatı
sadece hâkimin aldığı ücretle ölçülemez. Hâkimlik
teminatını ortadan kaldırıyorsunuz, tabii hâkim ilkesini
ihlal ediyorsunuz, hukuku ayaklar altına alıyorsunuz.
Sözlü sınav getirdiniz. Hepimiz biliyoruz,
Türkiyede sözlü sınav demek torpil demektir, iltimas demektir.
Kişiyi alıyorsunuz, Adalet Akademisinde yetiştiriyorsunuz,
yazılı sınava sokuyorsunuz, tatmin olmuyorsunuz, bir de sözlü
sınava alıyorsunuz, üstelik de öyle bir oranda alıyorsunuz ki beğenmediğiniz
kişinin yargıç, savcı olma olanağı asla yok. Bu korku
niye, bu çaba niye, bu telaş niye değerli arkadaşlar?
Bakın, siz bu yolları
açtığınız sürece size rahat uyku yok, bir an evvel bu
yanlış yoldan dönün ve bu hukuku yaralayan, Türk demokrasisini
yaralayacak olan ve sizin bile alnınıza kara bir leke olarak kalacak
olan bu düzenlemeden vazgeçin diyorum.
Saygılar sunuyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hatip, bizim
iktidarımız döneminde ülkenin kan gölüne döndüğünü
MURAT EMİR (Ankara) Dönmedi mi? Dönmediyse
Dönmedi. desinler, bence de çıksınlar.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
terörü ülkeye
ithal ettiğimiz, terör örgütleriyle iş birliği
yaptığımız gibi asılsız iddialarda
bulunmuştur. Bu açık bir sataşmadır, söz istiyorum bundan dolayı.
BAŞKAN Buyurun, sataşmadan dolayı
size iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Ankara Milletvekili Murat Emirin 400 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bir yargı paketini
konuşuyoruz. Çok önce değil, bu Meclis çatısı altında
bir araştırma komisyonu kuruldu: Darbeleri Araştırma
Komisyonu. O Darbeleri Araştırma Komisyonu ne belirledi biliyor
musunuz? Bakın, 1994, 1995 yılları döneminin Adalet Bakanı
Mehmet Moğultay, hâkim ve savcı alımları için yapılan
bir sınavda kazananların çoğunluğu imam-hatipli olduğu
gerekçesiyle sınavı iptal ettirmiş, Darbeleri
Araştırma Komisyonu bunu tespit ediyor. İşte, buradan
eleştiri yapıyorken birilerinin şöyle geçmiş bir
serencamına bakmak lazım. Bu tasarı yok hükmündedir. diyor,
Bu tasarı yok hükmünde sayılmalıdır. diyor.
Arkadaşlar, dün de ifade ettim, 367 gibi bir
garabet, ne kanunda ne Anayasada ne Meclis hukukunda yazan bir şey, bu,
ülkede hukuk diye dayatıldı, bunu unutmayalım.
MURAT EMİR (Ankara) Suimisal emsal olmaz
Sayın Grup Başkan Vekili.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, 1962den
günümüze kadar 47 siyasi parti kapatılmış, bu mudur
arkadaşlar özlenen yargı sistemi?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) DTPyi
kim kapattı?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, yıl
1974, Bülent Ecevit rüzgârının estiği yıllar. CHPnin
içinde ve dışında tartışmalar var,
aşırı solun CHPyi ablukaya aldığı yıllar.
Onları yönetmekte zaman zaman acze düşen Ecevit, bir gün
ağzındaki baklayı çıkarıveriyor ve söylediği
eksiksiz şu: Bizim yargımız devrimcilerin elindedir,
korkmayın.
Arkadaşlar, yargı kimsenin elinde
olmayacak, devrimcilerin elinde de olmayacak, başkalarının
elinde de olmayacak.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) AKPnin elinde
olacak!
MEHMET MUŞ (Devamla) Yargı bağımsız
olacak.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Bunu siz mi
söylüyorsunuz!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bir de bakın, az
önce grup başkan vekili terörle alakalı bir açıklama yaptı,
dedi ki: İstanbulda yapılan saldırıyla alakalı
durumumuzu ortaya koyuyoruz. Bir milletvekilinizin attığı tweet
şudur: Atatürk Havalimanındaki terör
saldırısını ve iş birlikçileri AKPyi
kınıyorum.
MURAT EMİR (Ankara) Evet.
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, kusura
bakmayın da bu hadsizliği yapamaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu hadsizliği, kusura
bakmasın, diyemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MURAT EMİR (Ankara) Vekillerinin tweetlerine
bak ondan sonra konuş. Vekillerinin tweetini oku. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET MUŞ (Devamla) Eğer bunu
açarsanız çok farklı yönlere gidebilir. Hadsizliktir bu. Böyle
şey olur mu ya? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun yerinize.
Teşekkür ediyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Sayın Özkan, Grup Başkan
Vekiliniz söz aldı.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Biraz sakinleştirirseniz
toplantıyı
BAŞKAN Kendi grubunuzu susturursanız
LEVENT GÖK (Ankara) Oradan da geliyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun Sayın Gök.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet
Halk Partisinin teröre karşı olan durumunun çok net olduğuna ve
hiçbir milletvekilinin teröre prim verdirecek anlayışlar içerisinde
olmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
muhalefetin en önemli icraatı denetimdir. Muhalefet, gerektiği zaman
sert söylemlerde bulunacaktır, iktidar da bundan derslerini
alacaktır. Bu nedenle, az önce AKP Grup Başkan Vekilinin
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Bir saniye Sayın Gök.
Sayın milletvekilleri, bunun
karşılıklı sataşmaların ne size ne grubunuza ne
bu millete ne de bu Meclise faydası yok.
Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor Sayın
Özkan, istirham ediyorum.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Arkadaşlar, lütfen
Grubumuzu itham eden sözleri
karşısında bir değerlendirme yapma ihtiyacı ortaya
çıkmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisinin teröre karşı
olan durumu çok nettir. Ben, bir sataşma nedeniyle söz almak istemiyorum
şu anda ama bugün, çok soğukkanlı olmamız gereken bir gün.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Doğru.
LEVENT GÖK (Ankara) - Terörün yaratacağı
moral değerler konusunda AKP Grubundan da kimi milletvekillerinin, Genel
Başkanımızın dün yaptığı konuşmadan
sonra Bu patlamanın olması acaba tesadüf mü? diyen tweetleri
karşısında sayın AKP grup başkan vekilinin de gerekli
hassasiyeti göstermesini isterim. Ben o tweeti hiç ciddiye almadım,
almak dahi istemem. Gün o gün değildir. Gün, sayısını daha
şu anda bilemediğimiz hayatını kaybeden
yurttaşlarımız karşısında, Emniyet güçlerimiz karşısında
toplumumuzu toparlama dönemidir değerli arkadaşlar. Bazen sorumluluk
hissedeceğiz, bazen birbirimizi böyle sıcak anlarda, yakıcı
anlarda hiç olmazsa bir araya getirecek söylemlerde bulunacağız ama
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda değil, Emniyeti bizden değil,
valisi bizden değil; AKPden bir milletvekilinin attığı
tweette sanki bu işi Kılıçdaroğlu yapmış gibi
bir tweet atıyor. Bu ne kadar yanlıştır değerli
arkadaşlarım. Bunlardan özenle kaçınalım değerli
arkadaşlar, bunlar iyi bir yol değil. Bunlar bizi doğru yola
götürmez Sayın Başkan. Benim şu anda yüreğim yanıyor.
O ölen insanlar karşısında bir muhalefet partisi milletvekili
olarak elbette isyan ediyoruz, elbette yönetenlerin sorumlu olduğu
noktalar var ama bir yandan da terörün yaratmak istediği moral
değerleri çökertme konusunda da bir dik duruş sergiliyoruz. Terörü
lanetliyoruz. İstanbuldaki terörü kim yapmışsa, kim
gerçekleştirmişse, hangi örgüt gerçekleştirmişse,
adını daha şu anda bilmiyoruz ama hadi PKK diyelim, hadi
IŞİD diyelim, hadi DHKP-C diyelim, kim eline silah almış,
bombayı patlatmış, insanları öldürmüşse hepsini
lanetliyoruz. Bu lanetlediğimiz ortamda da teröre prim verdirecek
anlayışlar içerisinde de hiçbir iktidar partisi milletvekili
olmamalıdır Sayın Başkan. Bu
duyarlılığı bugün sergilemek durumundayız ve ben bu
tartışmanın bu şekilde cereyan etmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugün olağanüstü
bir dikkat ve sorumlulukla İstanbuldaki hadiseyi takip ettiğimizi,
bununla ilgili değerlendirmelerimizi daha ayrıntılı
bilgiler geldikten sonra da yapacağımızı ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bostancı
35.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, terör hadiselerinin doğrudan millete yönelik
eylemler olduğuna ve bir terör olayı yaşandığında
milletin beklediği ortak tavrı göstermenin herkesin boynunun borcu
olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkan, İstanbulda yaşanan olay ve daha önceki terör
hadiseleri, şu gruba bu gruba değil, doğrudan bütün milletimize
yönelik eylemlerdir. Müesses yapıya, sisteme, düzene, meşruiyete
yönelik suikastlardır. Partisi ne olursa olsun herkesin teröre
karşı ortak bir tavır sergilemesi, milletimizle
dayanışma içinde bulunması hem ahlaki bir ödevdir hem de teröre
karşı meşruiyeti temsil etme çerçevesinde bir görevdir.
İstanbulda yaşanan bugünkü terör
hadisesinin ardından Parlamentoda da böyle bir ortak tavrın
olduğunu görüyoruz. Bu, mutlak suretle milletimizin beklediği ve
özlediği bir tavırdır. Bundan sonra da terör
yaşandığında bu ortak tavrı, milletimizin
beklediği tavrı göstermek herkesin boynunun borcudur. Şu veya bu
mecrada her kim, partisi ne olursa olsun bu ortak tavra halel getirecek,
buradan siyasi bir çıkar devşirme niyetini ima edecek herhangi bir
beyan, değerlendirme yapar ise bu, milletimize karşı herhâlde
açıkça bir bühtan, ortak dayanışmaya yönelik bir gölgeleme
girişimi, esasen beklenen, ümit edilen o siyasal çıkarı da
hiçbir şekilde o kişiye, onun tahayyülüne sağlamayacak bir
tavırdır. Bu çerçevede AK PARTİnin bu meseleye
bakışını arz etmek için söz aldım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Akçay
36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, biraz
evvel kürsüde konuşan Sayın Mehmet Muş, 1995 yılında
Adalet Bakanı olan Moğultaya atfen sarf ettiği sözü Yani
imam-hatiplileri mi işe alacağım? şeklinde aktardı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Akçay,
o başka bir şey.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Zannederim bir
yanlış anlama var. O sözün doğrusu, o zamanın Adalet
Bakanı Mehmet Moğultayın sözleri Ben CHPlileri işe
almayacağım da MHPlileri mi alacağım? şeklindedir.
Bunu tutanaklara girmesi bakımından ifade ediyorum. Neden bunu
söyleme ihtiyacı duyduk? Çünkü bu, siyasi literatüre girmiş bir
deyime dönüştü. Artık malum bir siyasi söz olduğu için ben o
bakımdan onu ifade etme gereği duydum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Akçay,
bu sınavın iptal edilmesi, bu aynı değil, farklı bir
konu bu.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
Sayın Baluken
37.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, dünyanın en iyi korunan havaalanlarından birinde
yapılan bu saldırıyla ilgili sorumluluğu taşıyan
Hükûmet ya da bir parti grubuyla asla ortak bir tavır içinde
olamayacaklarına ve Hükûmetin bu konuda Genel Kurulu ve kamuoyunu
doğru bir şekilde bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, tabii, İstanbulda
yaşanan vahşet tablosu ve bu vahim olayla ilgili düşüncelerimizi
Halkların Demokratik Partisi olarak başından beri ifade ettik.
Cenazeler yerdeyken, yaralılar henüz hastanede gerekli tıbbi
müdahalelere kavuşmamışken siyasi eleştiri
hakkımızın saklı olduğunu ve bununla ilgili
değerlendirmelerimizi de dediğim bu hassasiyetler ortadan
kalktıktan sonra ortaya koyacağımızı ifade ettik.
Şimdi, bizim yapmış olduğumuz bu
kınama ve ortaya koymuş olduğumuz bu siyasi tavrın, AKP
grup başkan vekili tarafından AKPyle ortak bir tavır
şeklinde değerlendirilmesini asla doğru bulmuyoruz, böyle bir
yaklaşım söz konusu bile olamaz. Biz, Hükûmetin, İçişleri
Bakanlığının, Emniyetin, istihbaratın... Dünyanın
sözde en iyi korunan havaalanlarından birisinde yapılan bu saldırıyla
ilgili sorumluluğunu taşıyan bir Hükûmetle ya da bir parti
grubuyla asla bir ortak tavır içerisinde olmayız, bunun olması
bile düşünülemez zaten. Ancak bu saat itibarıyla bile, bakın,
hâlâ sağlıklı bilgilere sahip değiliz. Demin ben
güncellenen bilgiler ışığında Hükûmetten Parlamentoya
bir an önce bir bilgilendirme yapılmasını talep ettim ama aradan
yarım saati aşkın bir süre geçti biz hâlâ Genel Kurul olarak bu
konuda bilgilendirilmiş değiliz. Sayın Bakanın Genel Kurula
yaptığı son açıklamadaki 10 yurttaşın
yaşamını yitirdiği bilgisi, anladığımız
kadarıyla eskimiş bir bilgidir. Bir canlı bombanın
patlamasıyla ilgili verdiği bilgi, şu anda geçerliliğini
yitirmiş bir bilgidir. Dolayısıyla, şu anda
yapılması gereken en önemli husus, Hükûmetin bu konuda Genel Kurulu
ve kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmesidir.
Diğer taraftan Sayın Başkan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Toparlıyorum hemen.
BAŞKAN Toparlayalım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani
ben, patlamadan sonra Meclisin işleyişine devam etmesinin doğru
olduğunu ancak ortaya çıkan vahşet tablosundan sonra da hiçbir
şey olmamış gibi burada teknik tartışmalar yürütmenin
de etik olmadığını ifade ettim; hâlâ aynı
düşüncedeyim. Siz, İç Tüzükte Meclis işleyişiyle ilgili
orada herhâlde bir vurgu yaptınız ama İç Tüzükte aslında
mevcut işleyiş, rutin işleyiş bellidir. Salı,
çarşamba, perşembe günleri 15.00 ile 19.00 arasında Genel Kurulun
toplanacağı söylenir. Buraya şu anda, bu saat itibarıyla
getirilen grup önerisi AKP Grubunun iradesiyle kabul edilen bir öneridir. Böyle
cenazelerin orta yerde olduğu
BAŞKAN Genel Kurulun iradesiyle
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, cenazelerin orta yerde olduğu,
yaralıların bu şekilde vahim bir yardım ihtiyacı
içerisinde olduğu bir dönemde grup iradesinin de farklı şekilde
şekillenmesi gerektiği kanaatindeyim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, teröre karşı herkesin birlik olunması
ve terörün amacına hizmet edecek her türlü davranıştan
kaçınmak gerektiğine ilişkin açıklaması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir defa,
teröre karşı hepimizin birlik olma günüdür, gün bugündür. Bu
bakımdan, terörün amacına hizmet eden söz ve davranışlardan
hepimizin kaçınması lazım. Azami hassasiyeti bu millet bizden
bekliyor. Terörün amacı ne bir grup ne bir kişi ne bir zümre, bütün
bir millettir. Kaos ve kargaşa çıkarmak istiyor, moral ve motivasyonumuzu
bozmak istiyor. Teröre karşı çok daha güçlü bir şekilde bir
birliktelik sağlamak zorundayız, milletin bizden beklediği bu.
Dolayısıyla, biz bu azami hassasiyetle birlikte gündemimizi de icra
etmek durumundayız. Terörün amacına hizmet edecek her türlü
davranıştan da kaçınmak zorundayız.
Tekrar, hassasiyetiniz için çok çok teşekkür
ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, bana bir dakika söz verir misiniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Forum mu
yapıyoruz burada, ne yapıyoruz Allah aşkına!
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
38.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, Sayın Baluken benim konuşmamdan sonra söz alıp HDP
ile AK PARTİ arasında sanki ortak bir mutabakat varmış gibi
konuşan AK PARTİ grup başkan vekili
şeklinde
başlayan bir tiratta bulundu. Benim bahsettiğim husus, teröre
karşı ortak bir tutumdur. Bunu da milletin beklediğini ifade
ettim ben. Siyasi eleştiri elbette yapılabilir. Ben, ucuz, polemikçi,
Buradan acaba ben nasıl siyasal çıkar sağlarım?
şeklindeki kurnazca aklı eleştirdim ve bunun üzerine bir
alınganlık gösterdi Sayın Baluken. Niye gösterdi anlamadım.
Esasen, teröre ilişkin, bunun arka planına dair tartışmalar
tabii ki yapılabilir. Ha, bugün günü değildir bunun. Benim
yaptığım -o ucuz, polemikçi- eleştiri üzerine
alınmasını milletimizin takdirine arz ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bakın, acımız,
üzüntümüz büyük ama moralimizi yüksek seviyede tutmamız lazım, bugün
birlik olmayacağız da ne zaman birlik olacak bu Meclis, ne zaman bir
arada hareket edeceğiz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu teröre karşı, ne olursunuz, bu polemiklere çok
fazla girmeyelim.
NURETTİN DEMİR (Muğla)
İstihbarat nerede, İçişleri Bakanı nerede?
BAŞKAN Bu teröre karşı hepimiz
aynı mücadeleyi, ortak mücadeleyi, ortak kararlılığı
vermek zorundayız. Dolayısıyla, burada bütün iktidarıyla
muhalefetiyle tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum bu azami hassasiyeti
gösterdikleri için. Bugün Meclis hem çalışmalarını
sürdürerek, moralini, motivasyonunu bu milletin moralini güçlü tutmak
şartıyla hem de teröre karşı ortak duruşunu
sergileyerek aslında devletin tüm kurumlarına da örneklik teşkil
ediyor, bundan dolayı da ben tüm milletvekillerini tebrik ediyorum,
teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, o zaman yerimden bir açıklama
BAŞKAN Yalnız bunu sürdürmeyelim, size
de bir dakika süre vereyim, lütfen bu polemikleri sürdürmeyelim.
Buyurun.
39.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, ben Sayın Bostancının ucuz, polemikçi
değerlendirmelerinden alınganlık göstererek yorum
yapmış falan değilim. Yani öyle bir değerlendirmesini de
doğrusu çok büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum çünkü başından
beri konuyla ilgili siyasi değerlendirmelere yaralı ve cenazelerin
durumuyla ilgili hassasiyetimizden dolayı girmediğimi de özellikle
ifade ettim.
Benim söylediğim husus şudur: Daha sonra
şiddetli bir şekilde değerlendireceğimiz iktidar partisinin
sorumluluğuyla ilgili bir durum ortadayken burada yapmış
olduğu ortak tavırla ilgili tespite HDP Grubunun
katılmadığını söyledim. Diğer muhalefet partileri
için herhangi bir şey söyleyecek durumda değilim. Ancak biz terör
olayını kınıyoruz, yaşanan bu vahşet tablosunu
kınıyoruz. Bu yaptığımız kınama, AKP
Grubuyla ya da Hükûmetle ortak tavır gibi algılanmamalıdır.
Bununla ilgili değerlendirmelerimizi saklı tuttuğumuzu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teröre karşı ortak
tavır olarak bence algılandı bu. Bunun için çok
alınganlık da göstermeye gerek yok.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 4üncü
madde üzerindeki önergelere devam ediyoruz.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz
isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanunun Anayasaya
aykırı olduğuna ilişkin, özellikle kanunun aleyhine söz
alan ve kanunun hukuk devleti ve demokratik hukuk düzenini altüst eden bir
kanun olduğuna, Anayasaya, tabii hâkimlik ilkesine aykırı olduğuna
ilişkin tüm görüşlere katılıyorum. Bu konuda hukukçu
arkadaşlarımız yeteri kadar değerlendirmeler yaptılar
ama esasen üzerinde durulması gereken şey, bu kanunun asıl
amacı, bu kanunla istenilen, hedeflenen şey yani kanunun
getirilmesinde aslında iktidar partisinin hep bahsettiği üst
akıl, bu kanundaki üst aklın ne olduğunu aslında
tartışmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bir
devletin hukuk devleti olabilmesinin temel koşulu hiç şüphesiz güçler
ayrılığı ilkesi ama bu güçler ayrılığı
ilkesi içerisinde, hiç şüphesiz, yasama ve yargının bir
şekilde, özellikle bugün yaşadığımız
koşullarda olduğu gibi çoğunluğun var olduğu ve
çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin yürütme ile
yargıyı, yürütme ile yasamayı bir elde toplaması mümkün. Ama
her zaman yargının bağımsız olma şartı çok
önemlidir. İşte tam da bu noktada, AKP iktidara geldiği günden
bu tarafa devletin temel kurumlarında ciddi bir değişiklik
sürecini yaşattı. Bu üst aklı ya da gizli aklı bürokraside,
sermayede, basında, üniversitelerde idari tasarruflarla bir şekilde
hayata geçirdi. Ama, hiç şüphesiz bunu hayata geçirirken her seferinde bu
asıl amacını ve gizli aklı bir şekilde başka
şeylerle örtmeye, gizlemeye çalıştı. Yani, devlet
kurumlarında, bürokraside her seferinde ötekileştirilen, düşman
ilan edilen bir grup yaratıldı.
Aslında, yargıda da bu süreç şüphesiz
yaşandı. Ama, bu süreci yaşatırken aslında şu
anda varılmak istenen şey belki sivil darbe diye izah ettiğimiz
7 Hazirandan bugüne kadar peyderpey hayata geçirilen
Bu 7 Haziran
seçimlerinden sonra halk kaosu seçti. diyen mevcut şu andaki iktidar 1
Kasımdan sonra maalesef ülkede kaostan da öte felaketi yaşatır
durumda. İşte, tam da bu zihniyetin son darbesi belki yargıda
üst yargıyı ele geçirme hedefine yöneliktir. Ama, şunu özetçe
söyleyeyim: Bu yasa Anayasa Mahkemesinden dönmek durumundadır, dönecektir,
örnekleri vardır geçmişte; HSYKya ilişkin, HSYKnın mevcut
yasasının değiştirilmesine ilişkin Anayasa Mahkemesinin
aldığı karar geriye doğru yürümüştür. Yine, daha beş
gün önce Macaristan Hükûmetine karşı tıpkı Türkiyede
şu anda mevcut önümüze gelen yasanın bir benzeri olan yüksek mahkeme
başkanını görevden alan, 71 yaşı aşağı
çekerek ve mahkemenin ismini de değiştirerek yüksek mahkeme
başkanını görevden alması sorununa ilişkin Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi verdiği kararın geriye
yürüyebileceğine vurgu yapmıştır. Türkiyede de bunun
örnekleri vardır. Dolayısıyla, AKPnin asıl burada bu
yasayla amaçladığı şey son olarak üst yargıyı da
ele geçirip ve kendisini denetleyen, kendi tasarrufları önünde engel
teşkil eden yargıyı da hizaya getirmek tıpkı
diğer kamu kurumlarında olduğu gibi, hatta talimata gerek
olmadan bizatihi AKP adına düşünebilecek bir yargı sistemini bu
ülkede hayata geçirmektir. Bu zihniyet özünde selefi hukuku inşa etmektir.
Başka bunun bir izah tarzı yoktur diyorum.
Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak
Buyurun Sayın Parsak. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu 4üncü maddeyle ilgili grubumuz tarafından
verilen değişiklik önergesi hakkında söz aldım ama bununla
ilgili teknik açıklamalarımızı daha sonraki maddelerde gene
paylaşacağız. Son birkaç saattir yaşamış
olduğumuz olaydan dolayı hem Genel Kurula hem de ayrı ayrı
tüm milletvekillerimize hâkim olan psikolojik durumun sebepleriyle ilgili
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hakikaten şu anda bilebildiğimiz
kadarıyla ve sayısının asla artmasını
istemediğimiz çerçevede 28 vatandaşımız vefat etti. Hepsine
Allahtan rahmet diliyorum. 60 civarında vatandaşımız da
yaralı ve önümüzdeki saatlerde, hatta önümüzdeki günlerde bu
yaralılarda da ölü sayısının artması aylardır
karşılaştığımız durumlar itibarıyla bir
rutine döndü. Temennimiz, niyazımız odur ki bu vatandaşlarımızdan
hiçbirini kaybetmeyelim ama bu vesileyle de bazı
duygularımızı ve düşüncelerimizi de paylaşmak
durumdayız.
Saygıdeğer milletvekilleri, bin
yıldır egemenliğimiz altında bulunan Anadolu
coğrafyasında yaşıyoruz ve bu coğrafya üzerinde hâkim
olan Türk devletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetmek gerçekten güçtür
çünkü bu coğrafya hâkim olduğu jeostratejik konum itibarıyla bu
tarz eylemleri kaçınılmaz kılmaya ne yazık ki devam
etmektedir. Aynı coğrafyayı buradan bir 5 bin kilometre kuzeye
taşıdığınızda ülkemizde
yaşadığımız sıkıntıların,
sorunların belki hiçbirini yaşamayacağımız bir
gerçektir. Dolayısıyla ülkemizi yönetirken bu temel gerçekliğin
farkında olarak yönetmek gerekir. Bu da bir millî politikayı
kaçınılmaz kılar hem iç siyasette hem de dış
siyasette. Son günlerde yaşadığımız gelişmeleri
bile sırf nazara aldığımızda ne yazık ki
politikalarımızın pek de böyle olmadığını
görüyoruz. İşte bir olay meydana geldi. Sayın Adalet Bakanı
Hükûmeti temsilen burada olması itibarıyla ve kendisinden Hükûmetle
alakalı bu çerçevede bir bilgilendirme talep edildiği için Genel
Kurulda, bir şerh de düşerek, Şimdi elde edebildiğimiz
veriler itibarıyla
demek suretiyle 1 canlı bomba üzerinden ve 10
vatandaşımızın öldüğünü söyleyebilmişti. Ama bir
iki saatlik süre içerisinde İstanbul Valisinden 3 canlı bomba ve en
az 28 vefat haberi olduğunu öğrendik. Patlamanın olduğu
bölge MİTin ilgili birimine 500 metre mesafede. Burada bir güvenlik
zafiyeti olduğu o yönüyle aşikâr. Amerikan Devletinin patlamadan
gene kısa bir süre önce vatandaşlarını İstanbula
gitmemek noktasında uyarmış olduğunu da gene tespit
edebilmiştik, şu bir saattir olan gelişmeleri de tespit
edemiyoruz çünkü Genel Kurul da dâhil şu anda İnternet
erişimimiz dahi sınırlandı. Sosyal medyaya ulaşamamak,
oradan bilgi alamamak bir tarafa şu anda en temel bilgi alma
kaynağımız olan İnternete de şu Genel Kurulda ne
yazık ki erişemiyoruz. Yaşadığımız
gelişmeyi değerlendirdiğimizde, Amerikanın da bu noktada
vatandaşlarına ikazını nazara aldığımız
vakit özellikle iki gündür Rusyayla yaşanan gelişmelerden
kaynaklı olarak bu işin arkasında da bir Amerikan
parmağı olduğunu sezinlemek çok da güç değil. Ama
bunları sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyoruz
çünkü bu noktada ciddi politik yanlışlarımız var. Evet,
Sayın Meclis Başkan Vekili Meclis adına Bugün birlikte
olmayacağız, ne zaman? dedi. Doğrudur. Bugün birlikte
olacağız, acıları paylaşırken birlikte
olacağız ama sorumlulukları paylaşmak durumunda
değiliz. On dört yıldır ülkeyi yönetmekte olan bir hükûmetler
silsilesi var, AKP iktidarı tarafından yönetiliyoruz. Ve biz
sıklıkla Bu acıları paylaşıyoruz, birlik,
beraberlik içinde olacağız. diyoruz ama bir gün sonra da bunu
unutuyoruz. Bunun bir sarsılma anı, bir kendimize gelme anı, bir
Yeter artık! deme anı gelmeyecek mi? Evet, biz biriz, beraberiz,
bundan da Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milletinin menfaatleri
noktasında, Türk devletinin bekası noktasında asla taviz
vermeyeceğiz ama sorumlulukların da farkında olacağız.
Dolayısıyla, bu sorumluluklar üzerinde sizleri hem vicdan noktasında
hem akıl noktasında bir muhasebeye davet ediyor, hepinizi bir kere
daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Yalnız, Sayın Parsak, iletişimin
kesilmesi, İnternetin kesilmesi kapalı oturuma geçildiği anda
oldu, ondan sonra tekrar geldi.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Bazıları
hâlâ ulaşamıyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Şu anda yine
çekmiyor Başkan!
BAŞKAN Sıkıntılı
olabilir. Yani, kapalı oturuma geçildiği için oldu.
Bilgiyi vereyim diye ifade ettim.
Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
ERKAN AKÇAY (Manisa) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Önergeler kabul
edilmemiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
ERKAN AKÇAY (Manisa) Karar yeter
sayısı diyoruz Sayın Başkan.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Karar yeter
sayısı!
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arıyorum.
Kabul edenler 4üncü maddeyi
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, 4üncü madde kabul edilmiştir.
Şimdi 5inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve
birlikte işleme alacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Mustafa
Kalaycı Ahmet
Kenan Tanrıkulu
İstanbul
Konya
İzmir
Mehmet
Parsak Erkan
Akçay Kamil
Aydın
Afyonkarahisar
Manisa Erzurum
Mehmet
Günal Ahmet Selim
Yurdakul
Antalya
Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahiplerini okuyorum:
Çağlar
Demirel Filiz
Kerestecioğlu Demir Diyaret
Taşdemir
Diyarbakır
İstanbul
Ağrı
Besime
Konca Erol
Dora Meral
Danış Beştaş
Siirt
Mardin
Adana
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahiplerini okuyorum:
Ömer
Suha Aldan Cemal
Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Namık
Havutça Mehmet
Gökdağ Haluk
Pekşen
Balıkesir Gaziantep Trabzon
Zeynel
Emre Erdoğan
Toprak Mahmut
Tanal
İstanbul İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen konuşacaktır.
Buyurun Sayın Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; evet, bu gece ülkemiz çok
alçakça bir terör saldırısıyla daha karşı
karşıya. Elbette, Türkiye gibi çok güçlü bir ülkenin teröre, eli
kanlı teröre boyun eğeceği, ondan korkacağı,
yılacağı asla söz konusu olamaz. Türkiyenin, bu Gazi Meclisin
yenmediği hiç kimse kalmadı, terörü de yenecektir, bundan yana hiç
tereddüdümüz yok. Bu dik duruşunu Türkiye sergilemeye devam edecektir,
terörün hakkından gelecektir.
Ancak sayın milletvekilleri, sosyologların
tipik bir örneğiyle birazcık hepimizin vicdanına seslenmek
istiyorum. Sabahleyin işinize giderken bir göl kenarından
geçtiğinizde gölde boğulmakta olan bir çocuğu gördüğünüzde
üzerinizdeki kılık kıyafete bakmazsınız. Camiye
yetişecekseniz, cenazeye gidecekseniz, düğüne gidecekseniz, hatta
hayati tehlikeniz olan bir ameliyata bile yetişecekseniz bunların
tamamını unutursunuz. O çocuğu kurtarmak için her türlü
fedakârlığı yaparsınız, hiçbir tereddüdünüz yoktur.
Zaten doğal olan, olması gereken, insani olan da bu değil midir?
Ne fark var? Aynı durumda. Şu anda ülkemizde gencecik fidan gibi insanlar
alçakça saldırılarla öldürülüyorlar. Ankarada, Meclisimizin
şurada 500 metre yakınında, Türkiye'nin herhangi bir yerinde
masum insanlar eli kanlı katiller tarafından katlediliyorlar ve biz
hiçbir şey yapmıyoruz. Hangisi doğru? Göldeki çocuğu kurtarmak
için yaptığınız mücadeleyle burada kayıtsız
kalmamızın hangisi mantıklı? Bu Gazi Meclis niçin bunlara
kayıtsız kalıyor? Bence bunu hep beraber düşünmeliyiz. Bu
Parlamentonun terörün çözümünü Hükûmete teslim etmemesi gerekiyor. Bu konuda
başarılı olamadıklarını gördük ama
başarılı olacak bir Türkiye Cumhuriyeti devleti, Gazi Meclisi
var ve bu Gazi Meclis bu terörün hakkından gelmelidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiyede yargıya ilişkin bir düzenleme
yapılıyor. Buraya çok sayıda hatip çıktı ve herkes
aynı şeyleri söyledi; bu yasal düzenlemenin Anayasaya
aykırı olduğunu, temel insan haklarına aykırı
olduğunu, insan hakları evrensel sözleşmelerine, Bangalor
Etiği İlkelerine, Venedik Sözleşmesine, vesaire vesaire. Bütün
bunları acaba Adalet Bakanlığı, Hükûmet bilmiyor mu? Pekâlâ
biliyor. En ince detayına kadar herkes her şeyi biliyor. Burada
yapmak istediğiniz, yargı içerisindeki kümelenmiş olan bir
yapıyı yargının dışına itmekse, ki bunu söylüyorsunuz,
evet, bu yapılması gereken bir şeydir ama onları bölge
adliye mahkemelerine vesaireye göndermek değildir. Yargıç suç
işlemişse onunla ilgili gereği yapılır.
Yapmadınız, hâlâ yapmıyorsunuz.
Kozmik Odaya giren
yargıç statüsüyle, o cübbeyi sırtına geçirmiş olan, o
cübbeyi eline geçirmiş olan hâlâ Yargıtay üyesi olarak devam ediyor.
Onunla ilgili herhangi bir hukuksal süreç, bir soruşturma süreci hâlâ
ortaya çıkmış değil. 9. Ceza Dairesi
yargıçlarıyla ilgili hiçbir işlem yapmadınız. Ben
soruyorum: Kozmik Oda, Kozmik Oda bilgileri ne ilgilendiriyordu o cemaat
üyelerini, niye ilgilendiriyordu onları? Hiç mi bizi ilgilendirmiyor? Hiç
mi bu ülkenin bekasını ilgilendirmiyor? O hâlde yargıyı ele
geçirdiğinizde ortaya çıkacak olan sonucu söyleyeyim ben size: Bu
ülke, adil yargılanmaya ilişkin yaftalanmış bir ülke olur.
Yargıçları yaftaladınız. Gönderilenler kim olursa olsun, ne
olursa olsun toplumda lekelenmiştir, onlar cemaatçidir. Kalanlar, ne
olursa olsun, onlar da lekelenmiştir, onlar da iktidarcıdır.
Doğal olarak, Yargıtayı bu yasal düzenleme kapsamı
içerisinde Danıştayla birlikte artık belli bir kategoriye
soktunuz. Gidenler cemaatçi, kalanlar iktidarın emir kullarıdır.
Böyle mi? Ama böyle değil, böyle olmamasını istiyoruz. Ama,
toplumsal algı, tıpkı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin söylediği gibi, bu yönde oluşmuşsa artık insan
hakları ihlali tartışması söz konusu değildir.
Açık bir insan hakları ihlalini konuşuyoruz ve bir orta oyunu
oynar gibi görmezlikten gelerek konuşuyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, son gelişmeler
ışığında Adalet Bakanımız Sayın Bekir
Bozdağ söz istiyorlar.
Buyurun Sayın Bozdağ.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağın,
İstanbul Atatürk Havalimanında gerçekleştirilen terör
saldırısının milletin birliğine,
barışına, huzur ve güvenliğine yönelik olduğuna ve
buna karşı herkesin aynı duyarlılıkta tavır
koymasının memnuniyet verici olduğuna ve olayla ilgili
kendilerine son ulaşan bilgilere ilişkin açıklaması
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; bir kez
daha İstanbul Atatürk Havalimanında meydana gelen menfur terör
saldırısını şiddetle lanetliyoruz,
kınıyoruz. Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Herkes ifade etti, bir kez de ben ifade etmek
isterim ki bu saldırı milletimizin birliğine,
kardeşliğine, barışına, dirliğine,
esenliğine yönelik, ülkemizin huzur ve güvenliğine yönelik bir terör
saldırısıdır. Buna karşı herkesin aynı
duyarlılıkta tavır koymasının milletimiz, ülkemiz,
Parlamentomuz adına da memnuniyet verici olduğunu ifade etmek
isterim. Şu anda bütün güvenlik birimleri, devletimizin bütün yetkilileri
konuyu yakından takip etmekte, değerlendirmektedirler.
Tabii, bilgiler henüz taze, bütün verilere bu
kısa süre içerisinde kesin şekilde ulaşma imkânı yok. Çünkü
pek çok yaralı var, hayatını kaybedenler var; bunların
kimlik tespiti, delillerin toplanması, diğer hususlar takdir
edersiniz ki belli bir zaman alacaktır. Şu ana kadar bize ulaşan
yeni durum, tabii bu da teyide muhtaç ama ham bilgi diyelim, şöyle bir
gerçekleşme aktarıldı: 3 teröristin olduğu ifade ediliyor.
Teröristlerden 2si dış hatlar gidiş noktasına geliyor ve
oradan yolcuların geçtiği yere doğru ateş ediyor biri.
Ateş etme esnasında orada bulunan herkes tabii tedbiren yere
yatıyor. O kargaşa sırasında teröristlerden biri içeri
giriyor ve oradan koşup alt kat geliş bölümüne doğru hareket
ediyor. Orada bir çatışma çıkıyor. Polisin yaptığı
atış sonucu yaralanan teröristin elindeki silah düşüyor. Tabii,
herkes silah sesi nedeniyle etrafa dağılıyor, o sırada
terörist kendini patlatıyor yani ölmeden önce kendisini
patlattığı anlaşılıyor. Tabii, bu arada
yukarıda ilk başta ateş eden terörist daha önce kendini
patlatıyor, o aşağı kaçarken o da orada patlatıyor. 3üncü
bir teröristin de dışarıda beklediği tahmin ediliyor.
İnsanlar dışarı can havliyle kaçarken -onların ölümü
belki hesaplandı- artık o sırada dışarıda patlama
oluyor. Şu ana kadar elde edilen bilgilere göre, bana en son ulaşan
rakama göre 31 civarında ölü var. Bunların kimlikleri henüz tespit
edilmiş değil. Türk vatandaşı, yabancı uyruklu
insanlar olabilir. Bunlar tespit edilince açıklanacaktır. Şu ana
kadar Adli Tıp Kurumuna gelmiş ceset sayısı 24.
Diğerleri hastanelerde, 7si, onlar henüz gelmiş değil. Adli
Tıp Kurumunda da diğer incelemeler devam ediyor. Yaralı
sayısı da 147 olarak bana intikal etti. Tabii, bütün incelemeler
devam ediyor. Bu incelemeler sonucunda daha kesin bilgilere dayalı
açıklama yapma imkânı olacaktır. Terör eylemini
gerçekleştiren terör örgütüne ilişkin de şu anda birtakım
bulgular, emareler var ancak onunla ilgili de tabii bütün bunlar katiyet
kazandıktan sonra bir değerlendirme yapılacaktır.
Meclisimizin saygıdeğer milletvekillerine bu menfur terör
saldırısı hakkında şu ana kadar bize intikal edilen
bilgileri bu şekilde aktarmış olayım.
Tabii, inşallah, dediğim gibi bundan
sonraki süreçte böyle hadiselerin olmaması için devletimizin bütün
güvenlik birimlerinin, istihbarat birimlerinin üzerine düşen vazifeleri
büyük bir titizlikle yerine getireceğinden kimsenin şüphesi
olmamalıdır. Türkiye, terörle etkin ve kararlı bir biçimde
mücadele ederken tabii, terör örgütleri, teröristler, onları kullananlar
da eylemler yapmak için arayış içerisinde ama bugüne kadar terör
örgütlerine büyük darbeler vurulmuştur. Buna rağmen tabii, terör
eylemleri olabilmektedir. Bu eylemlerin tamamını sona erdirene kadar,
terör bitene kadar, ülkemizin ve insanımızın huzur ve
güvenliği tesis edilene kadar bu mücadele kararlı bir şekilde
devam edecektir.
Ben tekrar milletimizin başı sağ
olsun diyorum, ölenlerin yakınlarına ve aziz milletimize
başsağlığı, yaralılara acil şifalar
diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Biz de bir kez daha ölenlere Allahtan rahmet
diliyoruz, milletimizin başı sağ olsun diyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Evet, 5nci madde üzerindeki
önergelere devam ediyoruz.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz
isteyen Siirt Milletvekili Besime Konca.
Buyurun Sayın Konca. (HDP
sıralarından alkışlar)
BESİME KONCA (Siirt) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce
İstanbuldaki saldırıya dair Cumhurbaşkanının
yaptığı açıklamadaki bir cümleye dikkat çekmek istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı yaşanan saldırıya
ilişkin açıklama yaparken şöyle bir cümle kuruyor: Bu,
dünyanın herhangi bir yerinde olabilirdi. tarzında bir
değerlendirme yapıyor. Bundan açığa çıkan sonuç, Buna
alışacağız. Bu her yerde oluyor, bizde de
yaşandı. gibi bir yaklaşımla bu tür saldırılarla
yaşamaya alıştıran bir yaklaşım olduğunu
düşünüyorum. Çok daha duyarlı, çok daha sorumluluğunu gören ve
bunun hesabını veren bir yaklaşım olması gerekirken
meşrulaştıran bir cümle olduğunu belirtmek istiyorum.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Keskelalaka!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Nasıl
okumuşsun ama nasıl okumuşsun o cümleyi!
BESİME KONCA (Devamla) Şimdi,
yıllardır AKP yasa değişiklikleri yaparken, özellikle
adalete dair, hukuka dair düzenlemeler yaparken bunların hiçbirinin
aslında demokratikleştirmek, hak, hukuk, adaleti sağlamak
olmadığı çok açıktır. Ben bunları tek tek
bazı örnekler vererek somutlaştıracağım.
Bütün bu düzenlemelerin, aslında, iktidar
olarak işlediği suçları, günahları ve
yaşadıkları, yaptıkları haksızlıkları,
hukuksuzlukları örtbas etmek için olduğunu tekrar tekrar biliyoruz.
Şimdi ben somut örnek vereceğim.
Özellikle, yasa çıkarıyoruz, buna adalette reform diyoruz fakat
Mardinde gözaltına alınan genç kadına cinsel işkence ve
fiziki işkence yaparak Size 1990larda tecavüz edildiği gibi tecavüz
edeceğiz. diyen bir adalet anlayışınız söz konusudur.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Yalan söyleme, yalan söyleme! Yalan söyleme, iftira etme! Yalan söylüyorsun,
iftira atıyorsun!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bakan, ayıp ya!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ayıp
değil mi Sayın Bakan? Ne yalan söylüyor ya! Çık cevap ver!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bakan, cevap verirsiniz yerinizden.
BESİME KONCA (Devamla) Yine,
Ceylânpınarda cezaevinde olan, insan haklarına ve basına mektup
gönderen MD adındaki kadının gözaltına alındıktan
sonra Ceylânpınarda, emniyete götürülmeden önce emniyet görevlilerinin,
korucuların gözü önünde yine her türlü cinsel istismar ve işkence
yaptıklarını
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Terör örgütünün
yaptığı cinsel istismarı mı anlatıyorsun acaba?
Oradaki vatandaşa yapılanları anlatıyorsun herhâlde!
BESİME KONCA (Devamla) Yine, Hacı
Lokman Birlike yapılanı aslında buna da yapmak gerekir. diyen
bir anlayışla hukukun oluşturulamayacağı, yine
Guantanamo cezaevlerini aratmayacak
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kandili
anlatsana sen! Kandildeki tacizleri anlatsana! 13-14 yaşındaki
çocuklara yapılan tacizi anlatsana sen! Allah Allah, Türk askerini
suçluyorsun!
BESİME KONCA (Devamla)
yine Şakran
Aliağa Cezaevinde her türlü çıplak arama, her türlü işkence,
soyarak, tek tek cezaevinin avlusuna dizen bir anlayışla hukuk
oluşturamayacağınız açık açık ortadadır.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Kandili bir kınasana, bir kına!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kandili anlat,
Kandili!
BESİME KONCA (Devamla) Yine, cezaevlerinde
çocuklara tecavüz, taciz, işkencelerin olduğunu biliyoruz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tecavüz
ettiğiniz çocukları anlatsana!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, duyuyor musunuz acaba?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Kulağınızı tıkıyorsunuz herhâlde Sayın
Başkan!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
BESİME KONCA (Devamla) Yine, birçok kere
Adalet Bakanıyla görüşüldüğü hâlde, iki kolu
olmadığı hâlde Engin Aktaş; Adli Tıp, raporunda
Cezaevinde kalamaz. dediği hâlde dört yıldır cezaevinde
tutulup, birçok cezaevine sürgün edilip, tek kişilik hücrede
tutulduğu Adalet Bakanına çok kere sorulduğu hâlde çözüm
getirilemeyen bir adalet anlayışınız var.
Yine, İlhan Çomak -en uzun tutukluluk süresi
beş yıldır- yirmi bir yıldır yargılanan
İlhan Çomak var, yirmi bir yıl, tutukludur daha ve mahkeme karar
vermemiştir yirmi bir yıldır. Adalet
anlayışınız budur. Bakanlık bunu cevaplayabilir, bunu
da bilebilir. İlhan Çomak -uzun tutukluluk beş yıldır-
yirmi bir yıldır cezaevindedir. Bunlar sizin cevaplamanız
gereken sorulardır. Adalet anlayışınızı böyle
geliştiriyorsunuz.
Yine, sizden olmayan hiçbirinin, bu iktidardan
olmayan hiçbirinin söz söyleme, eleştiri yapma, değerlendirme
hakkının olmadığı tarzındaki zihniyetiniz her
yerde somut ifadesini buluyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Bak, ne güzel
konuşuyorsun işte!
BESİME KONCA (Devamla) DBP Eruh Belediye
Eş Başkanı bir Twitter paylaşımından dolayı
bir yıldır ev hapsindedir.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teröre destek
vermeyeceksiniz! Terörü desteklemeyecekler!
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Türkiye partisi olun!
BESİME KONCA (Devamla) İkinci Eş
Başkan Eda Kilisin yaptığı bir basın
açıklamasından dolayı dava açılmıştır,
örgüte propaganda adı altında dava açılmıştır
ve tehlikeli görüldüğü için bugün görevinden
alınmıştır.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
Şırnakta belediyenin deposunda roketatar bulundu. Ne diyorsun sen
ya, ne diyorsun! Roketatar var depoda, Şırnak Belediyesinin
deposunda; sen ne diyorsun!
BESİME KONCA (Devamla) Geriye kalanlara ya
kayyum atıyorsunuz
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teröre destek
vermeyecekler!
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Belediyecilik yapsın bunlar!
BESİME KONCA (Devamla)
atamadıklarınıza başka türlü bu tasfiyeciliği, bu
katliamları, bu teşhirleri, bu işkenceleri dayatıyorsunuz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teröre destek
vermeyecekler, siz de onlara destek vermeyeceksiniz.
BESİME KONCA (Devamla) Hangi
anlayışı geliştirirseniz geliştirin, söylediğim
gibi, yirmi bir yıl, yirmi bir yıl İlhan Çomakı
yargılamak, bir değerlendirme yapmak sizin haddiniz değil. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Sen Kandilden talimatını al, hadi!
BESİME KONCA (Devamla)
Başka gerekçeler aramak sizin haddiniz değil; sizin
adaletsizliğinizdir, sizin
vicdansızlığınızdır, sizin
hukuksuzluğunuzdur. (HDP sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
İnceöz
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan, az evvelki hatip konuşması
içerisinde Hükûmetimize ve terörle mücadelede oradaki askerlerin mücadelesine
gölge düşürücü, ilzam edici ithamlarda bulunmuştur. Bu konuda cevap
verme zorunluluğu
69a göre sataşmadan söz talep ediyorum.
BAŞKAN İki dakika
süre veriyorum, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
15.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün,
Siirt Milletvekili Besime Koncanın 400 sıra sayılı Kanun Tasarısının
5inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
Yazıklar olsun! diyorum. Milletin kürsüsüne çıkacaksınız;
milletin diliyle konuşmanız gerekirken, milletin sözcülüğünü
yapmanız gerekirken ve terör örgütüne burada lanet okumanız
gerekirken, kınamanız gerekirken, ne yazık ki bu dilden, bu
hâlden, bu lisandan çok uzak bir şekilde terör örgütünün
yaptıklarını da görmezden geleceksiniz, terör örgütünün bu
kürsüde sözcülüğünü yapacaksınız. Esas milletin kürsüsünden
millet adına değil, terör örgütünün sözcülüğünü yapmak haddiniz
değildir diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Ne alakası var ya! Somut olaylar söylüyor.
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) Burada terör örgütüne söz söyleyemeyenlerin, tüm terörle mücadelede
terör örgütlerine karşı her şekilde lanet okuyan, kınayan
Sayın Cumhurbaşkanımıza laf etmesi, açıklamalarına
başka anlamlar yüklemesi hiç de haddi değildir diyorum.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Cumhurbaşkanı demiş onu.
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) Buradan da ikinci bir şekilde, bu konudaki haddi bilmek
gerekir milletin adamına söz söylerken.
Bunun dışında,
özellikle, bu zihniyeti, hakikaten sakıncalı bu zihniyeti, ülkemizin
ve milletimizin geleceği konusu böyle bir akşamda bu kürsüde dile
getirilirken, bu Parlamentoda bu kadar birlik ve beraberlikten
bahsettiğimiz bu günde ülkemiz adına da endişe verici
açıklamalar olarak değerlendiriyorum, sizi milletimize, milletimizin
vicdanına havale ediyorum. Terörle mücadeledeki
kararlılığımız da orada canını, gövdesini,
vatandaşımızın, bölge insanımızın
hayatına siper eden askerimize, bu hadsiz açıklamaları da olsa
olsa terör örgütünün faaliyetlerini açıklamaktan, terör örgütünün o
bölgedeki kadınlarımıza, kızlarımıza Kandilde
yaptığı uygulamalarla beraber olsa olsa
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tecavüz
Başkan, tecavüz.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) -
sadece terör
örgütünün açıklamaları olarak herhâlde burada göstermek
istemiştir diyor, tekrar, bu açıklamaları topyekûn
reddettiğimizi kamuoyunun ve milletimizin takdirlerine
bırakıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın milletvekilimiz cezaevlerinde yaşanan yanlış
uygulamalarla ilgili, adalet mekanizmasıyla ilgili ortada duran somut
birtakım hadiselerle ilgili Genel Kurulda bir konuşma yaptı.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
Onlara değinmedi ki.
BESİME KONCA (Siirt) Nasıl
değinmedim?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Diğerlerine
değinmedi mi?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bunun
üzerinden yola çıkarak, terör örgütü sözcülüğü yaptığı
iddiasını ortaya atmaktan başlayarak konuşmanın
tamamını bir sataşmayla sayın grup başkan vekili
sürdürmüştür.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kandile
sataştı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kime
sataştı?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Kandile sataştı.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Yapılması gereken şey
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Kandile sataştı kardeşim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir
saniye
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yahu
Terör örgütü sözcülüğü yapıyor. diyor, Türkçe de
anlamıyorsunuz!
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Kandile sataştı, sana mı
sataştı?
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Terör örgütü
sözcülüğü yapanlara söylüyor.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Dinliyorum ben sizi.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sen Kandil misin?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Buna
karar verecek siz değilsiniz, bir dinleyin ilk önce.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Terör
örgütünün sözcülüğünü yapmakla grubumuzu suçladı. Yani, ben mi
anlatamıyorum, arkadaşlar mı anlamıyor.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Çık, Kandili kına o zaman.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bununla
ilgili sataşmadan söz alacağız ancak deminden beri ifade
etmiş olduğumuz hassasiyetlere denk düşmeyen bir konuşma
olduğunu ifade etmek istiyorum.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Yüreğiniz varsa Kandili kınayın.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yani,
grubumuza da sataşmadan söz hakkını talep ediyorum.
BAŞKAN Besime Hanıma iki dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
Lütfen, bu saatte bu acının üzerine
hepimizin dilimize çok özenli bir şekilde dikkat etmesi lazım.
16.- Siirt Milletvekili Besime Koncanın, Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BESİME KONCA (Siirt) İlhan Çomakta
yirmi bir yıldan bahsettim, bu bir.
İkincisi, M.D. denilen kadın tutukludur
ve sizin o görevli olan idarenin aracılığıyla İnsan
Hakları Kurumuna faksla durumunu bildirmiştir. Farklı bir durum
olsaydı sizin o yirmi dört saat takip ettiğiniz, her türlü
yasağı uyguladığınız cezaevinden o mektup
çıkmazdı.
Üçüncüsü, Şakran Cezaevinde yaşananlar
Otuz gün insanlar açlık grevinde kalarak bu insanlık
dışı durumları ailelerine, kamuoyuna anlatmak için otuz gün
açlık grevinde kaldılar ve bu benim söyleyeceğim bir şey
değil, somut durumlardır. Eğer zorunuza gidiyorsa, eğer
bunların çok kötü şeyler olduğunu düşünüyorsanız
lütfen adaleti sağlayın, lütfen vicdana gelin, lütfen demokrasiyi o
zaman geliştirin. Bunlar somut şeylerdir.
Siz Pozantıyı unuttunuz mu?
Pozantıda yaşandı, dışarıda, okullarda
yaşanıyorsa cezaevlerinde çok daha farklı şeylerin, o
tecrit olan koşullarda çok daha fazla şeylerin
yaşandığını bilmeniz gerekir. Denetiminizdeki kurumlarda
tecavüzler, tacizler, her türlü şey yaşanıyorsa cezaevlerinde de
çok fazlasıyla yaşandığını, tarihsel örneklerinin
geçmişte de somut olduğunu ve isim söyleyerek, isim vererek
belirttim. Bunu da bilmeniz gerekiyor, anlamanız gerekiyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Doğru
söylemiyorsun.
BESİME KONCA (Devamla) - Eğer
Cumhurbaşkanına dair sözlerim sizi rahatsız ettiyse,
Cumhurbaşkanının cümlesidir, diyorum ki: Bu, normalleştiren
bir durumdur, kaygı vericidir.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Kelalaka ve keskelalaka vardır, biliyor musun sen!
BESİME KONCA (Devamla) - Bunu söyledim,
başka bir durum da söylememişim. (HDP sıralarından
alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Cumhurbaşkanı
terörle ortak mücadele edilmesi gerektiğini anlatan bir konuşma
yaptı, ben de baktım buradan. Bunu bu şekilde algılamak, bu
şekilde söylemek doğru değil.
Bakın, şu an, şu zaman hepimizin
teröre karşı ortak hareket etmesi gereken bir zaman, sadece
Türkiyede değil, dünyada terörün son bulması adına bütün
dünyanın ortak hareket etmesini gerektiren bir açıklama, hepimizin katıldığı
bir açıklama.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Olur mu ya!
Sorumluluğunuz yok mu?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bütün dünyada bakanlar istifa ediyor.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay konuşacaktır.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5inci madde üzerindeki önergemiz üzerine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, şu saate kadar maalesef dakika dakika terör
saldırılarının bilançosunu öğrenmekle ve merak etmekle
meşgulüz ve şu saate kadar Sayın Bakanın verdiği
rakamları dikkate aldığımızda,
Diyarbakır-Licede, Van-Başkaledeki saldırılarla birlikte
bütün şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza da acil
şifalar diliyor ve bu terör saldırılarını da en
şiddetli şekilde lanetliyorum. Elbette, Türkiye, Türk milleti,
Türkiye Cumhuriyeti bu terör belasıyla mutlaka ve mutlaka mücadele edecek
ve eninde sonunda bu terörü sonlandıracaktır. Temennimiz,
dileğimiz ve talebimiz odur ki, bu saldırıların artık
bir an evvel sona erdirilmesi, teröristlerin bertaraf edilmesi ve artık
canımızın yanmamasıdır.
Bazen Acaba bu
saldırılar sonunda verdiğimiz kayıplar neticesinde kamuoyu
ve millet alışmaya mı başladı? diye soranlar ve
söyleyenler oluyor. Asla. Ben milletimizin sessiz bir sabırla
beklediği kanaatindeyim. Tevekkülün dışında ve ötesindedir
bu. Çünkü bu hadiseler kanıksanacak gibi değil. Ve bugün burada bu
terör hadiselerine ilişkin yapılan konuşmaları da ben
sağlıklı buluyorum. Yani genelde iktidar ve muhalefet sözcüleri
tarafından bu konuda değerlendirmeler, tepkiler makul ve
mantıklı bir düzeyde dile getirildi. Fakat özellikle bu sosyal
medyaya hemen atılan -işte, tweet deniliyor- tweetlerin veya
verilen mesajların da aynı ölçüde sağlıklı
olmadığı kanaatindeyim değerli arkadaşlar. Bu konuda
özellikle siyasilerin ve milletvekillerinin bilhassa dikkatli olması
gerekiyor.
Şimdi, örnek vermek
istiyorum, çünkü bu, zihniyeti de yansıtıyor aynı zamanda. Bir
iktidar milletvekili arkadaşımız şöyle bir tweet
atıyor, yani bu olay meydana geldiği dakikalarda. Ee, birazcık
sabret kardeşim, bir öğrenelim. Biz işte Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak merak ediyoruz. Kendi kaynaklarımızdan bilgi
edinmeye çalıştığımız gibi elbette devletin ve
Sayın Bakanın vereceği bilgileri esas almamız gerekir
öncelikle hiç heyecana ve vehme kapılmadan.
Şimdi, bu
arkadaşımız aynen şöyle demiş: Atatürk
Havalimanımızda iki adet patlama meydana gelmiş. Diplomatik
olarak aldığımız her galibiyetten sonra bir olay.
Yılmayacağız. diyor. Sanki futbol maçı analizi
yapıyor. Kınıyorum böyle bir mesajı.
Şimdi, bu sözler fevkalade şuursuz,
partizanca
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Bir de şu CHPnin
attıklarını kınasanıza!
ERKAN AKÇAY (Devamla) Kardeşim, ben bu
mesajı kınıyorum, onu da sen kına.
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Yazık ya!
ERKAN AKÇAY (Devamla) Sana yazık ya!
Şunun verdiği şeye bak, dinlemeye
tahammül edemiyorsun işte, işine gelmiyor.
Şimdi, bu sözler fevkalade şuursuz,
partizanca
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Hayır, hayır,
ben kınamanıza katılıyorum da
ERKAN AKÇAY (Devamla) Lütfen, istirham ediyorum.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Ayıp ya!
ERKAN AKÇAY (Devamla)
her olayı, Türkiye
Cumhuriyetine, devlete, millete ve ülkeye saldırı olduğu
perspektifinden değil de fanatik partizan gözüyle, kendi partisine, kendi
partisinin iktidarına yönelmiş bir saldırı olarak değerlendiriyor
ve son derece mantıksız bir yaklaşım. Aynı
mantıksız yaklaşımla, tam zıddından birisi de
şöyle atsa ne kadar saçma olur, mantıksızlığın
sonu yok ya! AKPnin diplomatik hezimetini gözlerden saklamak için bu
saldırı yapıldı. derse, bu mantıklı, doğru,
makul olur mu? Olmaz, ikisi de aynı ölçüde saçmadır.
Geçtiğimiz günlerde bir sayın bakan da
Marmaray Projesi nedeniyle terör olayları oluyor mealinde birtakım
açıklamalar yapıyor.
Şimdi, bunlar yanlış ve sakat
görüşlerdir, bunların mutlaka düzeltilmesi gerekir. Elbette, bu
ülkemize, milletimize yapılan bu topyekûn saldırıya
karşı yine topyekûn
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla)
iktidarıyla
muhalefetiyle, her kesimiyle birlikte mücadele edeceğiz, fakat unutmayalım
ki devleti yönetenlerin sorumluluğu çok daha fazladır, çünkü bu
konularda emir ve talimatları verecek, politikaları uygulayacak,
istihbaratı yapacak, güvenliği sağlayacak devlettir ve devleti
de yöneten Hükûmettir. Bizim muhalefet olarak üzerimize düşen, öncelikle
bu konuda Hükûmeti teşvik etmek, desteklemek, cesaretlendirmektir. Bu
politikaların da -çok özür diliyorum Sayın Başkan, sözlerimi de
uzattığımın farkındayım ancak- kararlı,
tutarlı bir şekilde topyekûn devam etmesi dileğiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Var mı
şunda yanlış bir şey ya?
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama talebimiz var.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunmadan önce bir yoklama talebi var, önce bu talebi
karşılayacağım.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Kalk! Kalk!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sana mı
soracağız kalkacağımızı!
NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Otur!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Konuşma lan!
Terbiyesiz adama bak!
BAŞKAN - Sayın Gök, Sayın Emir,
Sayın Tanal, Sayın Arslan, Sayın Özcan, Sayın Doğan,
Sayın Yıldız, Sayın Durmaz, Sayın Demirtaş,
Sayın Gökdağ
(Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar ile
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç arasında karşılıklı
laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum, lütfen
Sayın Uslupehlivan, Sayın Erkek,
Sayın Emre, Sayın İrgil, Sayın Sarıhan, Sayın
Demir, Sayın Tüm, Sayın Tanal, Sayın Özkan, Sayın Aldan.
Evet, yoklamayı başlatıyorum
sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve
yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
(Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar ile
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç arasında karşılıklı
laf atmalar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama
işlemini başlattım. (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen
(Yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde üç adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinde yer alan bir hukuk
kuralının ibaresinin hukuk kurallarının olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Kalaycı Ahmet Kenan
Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet
Parsak Mehmet
Günal Deniz
Depboylu
Afyonkarahisar Antalya Aydın
Kamil
Aydın
Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
400 sıra sayılı Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 6ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ömer
Süha Aldan Cemal
Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Zeynel
Emre Haluk
Pekşen Namık
Havutça
İstanbul Trabzon Balıkesir
Erdoğan
Toprak Mahmut
Tanal Mehmet
Gökdağ
İstanbul İstanbul Gaziantep
Madde 6- 2575 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Danıştayın temyiz mercii olarak
görevi, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış
uygulanması şeklinde ortaya çıkan hukuka
aykırılıkların denetimini yapmaktır.
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE - 6
2575 sayılı Kanunun 23. Maddesinin 1.
Fıkrasının a bendine aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
Danıştay temyiz merci olarak görevi, bir
hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış
uygulanması şeklinde ortaya çıkan hukuka
aykırılıkların denetimini yapmakla ve gerekli olduğu hâllerde
önüne gelen dosyanın esasına girmekle
sınırlıdır.
Çağlar
Demirel Filiz
Kerestecioğlu Demir Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır İstanbul Ağrı
Meral
Danış Beştaş Erol
Dora Ayhan
Bilgen
Adana Mardin Kars
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elbette bir terör eylemini, en azından
psikolojik propaganda hâkimiyetine girmemek açısından, gündemi oraya
endekslemek doğru değil ama 30 civarında insanın
hayatını kaybettiği bir olay karşısında hiçbir
şey olmamış gibi yargıyla ilgili bir
tartışmayı yürütmeyi de doğrusu ben içime sindiremiyorum.
Bu çatı bunu tartışmayacak da, bu çatı bununla ilgili özel
bir tartışma yapmayacak da neresi yapacak? Yarın bu konuyla
ilgili bir araştırma önergesi geldiğinde İstanbuldaki
saldırının araştırılmasıyla ilgili komisyon
kurulmasını destekleyecek misiniz, var mısınız
araştırmaya? Kim tarafından yapılmışsa
araştıralım, hangi örgüt tarafından
yapılmışsa araştıralım, var
mısınız?
Değerli arkadaşlar, bir şehirde, bir
ülkede güvenliği sağlamanın birinci şartı, terör
tanımını net yapmaktır, sulandırmamaktır.
Şimdi, düşünün ki İstanbuldaki bu patlamayı yapanlar da
terörist, bir gazeteyle dayanışma için bir saat yayın
yönetmenliği nöbetine giden de terörist değil mi? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne
dayanışması ne gazetesi ya, PKKnın yayın organı.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum, müdahale etmeyiniz.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Üniversite açan da
terörist, yurt açan da terörist, burada patlamayı yapan da terörist,
değil mi?
CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) Sen de,
sen de.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Siz böyle mi
inanıyorsunuz buna? Eğer terörün tanımı konusunda
netleşmeye cesaretiniz, yüreğiniz varsa bu kanunları
değiştirirsiniz. Avrupa Birliği istediği için değil,
kendi halkınıza saygı duyduğunuz için
değiştirirsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde kör şiddetle
başka faaliyetleri aynı çuvala koyup ele almazlar ama bununla ilgili
bir şüpheniz, bir tereddüdünüz yoksa ben size çok kestirme bir yol
söyleyeyim. Bakın, mülteci kamplarıyla ilgili giriş
yasağı olan dünyada başka hiçbir ülke yok. Birleşmiş
Milletler temsilcileri mülteci kamplarına giremiyorlar
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Kim demiş giremiyor ya?
Biz beraber gittik.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - İnsan
hakları örgütleri giremiyorlar, siz milletvekili olarak oraya
giremiyorsunuz, bunun farkında mısınız?
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Yalan söylüyorsun! Biz
beraber gittik, Birleşmiş Milletler Genel Sekreter
yardımcılarıyla beraber gittik.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Giremiyorsunuz ama
sizin giremediğiniz kamplarla ilgili
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Sizin giremediğiniz kamplarda ben
gözlerimle gördüm.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Niye
bağırarak konuşuyorsun? Sakin ol, sakin!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Osmaniyedeki kampta
kamuflaj imal ediliyor. Kamuflajı niye imal ediyorsunuz kampta, neden?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ne
bağırıyorsun? Derdin ne? Niye bağırıyorsun
gecenin bu vaktinde?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Neden bir mülteci
kampında
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Niye
bağırarak konuşuyorsun, neden?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Arkadaşlarınız
sussun ki ben düzgün konuşayım. Siz konuşmazsanız, siz
sessiz olursanız ben sakin konuşurum.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Bağırma, provoke ediyorsun! Bağırıyorsun, provoke
ediyorsun! Sakin konuş.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama benim sözümü
kesmeyeceksiniz, sakince dinleyeceksiniz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sana
yakışmıyor, yakışmıyor!
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Sakince dinleyin o
zaman, soruma cevap verin, benden sonra biriniz çıkın, cevap verin.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Yalan söylüyorsunuz!
Birleşmiş Milletler Örgütü kamplara girdi.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Biz geçen hafta
Mülteci Komisyonuyla Osmaniyedeki kampa gittik. Küçük atölyeler vardı, bu
atölyelerde insanlar el emeğiyle bir şeyler üretiyorlar. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Dinleyin o zaman, sözümü
kesmeyin! Dinleyin o zaman, bağırmamı istemiyorsanız
dinleyin!
Gittik bu kampa. Değerli arkadaşlar, bu
kampta atölyeler kurulmuş, küçük atölyeler, el emeğiyle insanlar bir
şeyler üretecekler ve satacaklar. Ne dikiliyor biliyor musunuz dikiş
atölyesinde Sayın Bakan? Kamuflaj dikiliyor. Bir mülteci kampında,
sivillerin, kadınların, çocukların kaldığı bir
mülteci kampında kamuflaj niye üretilir? Spor olsun diye mi, zevk olsun
diye mi, moda mı, estetik mi? Var mı bunun cevabı? (AK
PARTİ sıralarından Saçmalıyorsun. sesi) Gayet sakin
konuşuyorum, ne saçmalaması? Sosyal medyada fotoğraflarını
paylaştım. Ben çektim, diğer üyeler de geldiler gördüler. Benim
saçmalayıp saçmalamadığımı bırakın da
çıkın biriniz izah edin, deyin ki: Mülteci kampında
kamuflajı
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Senden mi izin
alacaklar?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Tabii, siz
üretebilirsiniz, gayet tabii.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Siz üretebilirsiniz
tabii.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Senden mi izin
alacaklar?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Benden izin
almayacaksınız değerli arkadaşlar.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen sessizlik.
AYHAN BİLGEN (Devamla) O zaman, sadece
kınama yaparak siyasetin sorumluluktan kurtulacağını
sanmayın çünkü girdiğiniz ilişkilerin sonucunu
yaşıyoruz sadece.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sen kendi
ilişkine bak!
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bugünkü
İstanbuldaki patlama bugüne kadarki ilişkilerin sonucudur.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Sen kendine bak!
Sen kendi ilişkine bak, kendi ilişkine!
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Eğer siz Suruçla
ilgili araştırmayı ciddi yapsaydınız belki Ankarada
patlama olmazdı. Ankaradaki patlama üzerinden bir ciddi soruşturma
yapsaydınız belki bugün İstanbuldaki patlama olmazdı. Ama
bu ülke bugün bir hedef ülke hâline gelmişse, terörün bu kadar hedefi
hâline gelmişse bunda idarenin hiçbir sorumluluğu yok mu, ihmal yok
mu, kusur yok mu?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Ayhan, PKK
neresinde bu işin?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Siz kırk günlük
özel güvenliklerle mi havaalanının güvenliğini
sağlayacaksınız, bu mu? Yani, ortada ciddi bir zafiyet
olduğunu kabul etmiyorsunuz, ihmal kabul etmiyorsunuz, o zaman bunun sorumluluğunu,
hesabını kimden soracağız?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Tabii, ülkemizde
vatan hainleri olunca böyle oluyor!
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Bak, PKK neresinde bu
işin? diyor, soruyor arkadaşım.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Vallahi
araştırırız, burada bir komisyon kurarız. Bakın,
çok açık söylüyorum komisyon kuralım kim bunun neresindeyse ortaya
çıksın. Siz var mısınız buna? Burada bana laf
atacağınıza bu kamuflajla ilgili çıkın da bir cevap
verin. Kampta kamuflaj üretiliyor diyorum, siz bana laf atıyorsunuz.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
400 sıra sayılı Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 6ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Haluk
Pekşen (Trabzon) ve arkadaşları
Madde 6- 2575 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Danıştayın temyiz mercii olarak
görevi, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış
uygulanması şeklinde ortaya çıkan hukuka
aykırılıkların denetimini yapmaktır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşen.
Buyurun Sayın Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şu hâle bakın ki
kendi hukukunu koruyamayan bir yargı Türkiyede yurttaşın
hukukunu koruyacak. Anayasaya aykırı bir düzenlemenin muhatabı
olan yargı kendi hukukunu korumak için hiçbir şey yapmadı,
yapamadı da, yapmıyor da. Kendi hukukunu koruyamayan bir
yargının yurttaşın hukukunu nasıl koruyacağını
ben doğrusu merak ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Yargıtay
Başkanının 5 Temmuz 2015 tarihindeki bir
açıklamasını sizinle paylaşmak istiyorum. Diyor ki
Yargıtay Başkanı: İradesini teslim edenlerin yargı
içinde blok hâlinde hareket ettiği malumdur. Belli mahfillerden
alınan kararları yargıya dayatanlar adaleti sağlayamazlar.
Çok doğru. Peki, siz ne iş yapıyorsunuz, siz kimsiniz? Madem
böyle bir durum var, siz Yargıtay Başkanıysanız niye
bununla ilgili gereğini yapmadınız? Blok oy kullananlar varsa, o
zaman hani o sabahtan beri bahsettiğiniz yargıcın
bağımsızlığı, tarafsızlığı
ilkelerini siz bilmiyor musunuz, niye bunlarla ilgili gereğini
yapmadınız? Şimdi hangi gerekçeyle orada oturuyorsunuz? Peki,
bir başka şey soralım: Madem bu mahfillerden emir
alınıyor siz emir almıyor musunuz? Siz kendi durumunuzu
nasıl izah edeceksiniz?
Devam edelim, bir de meşhur Yargıtay
Savcısı var. Biliyorsunuz Balyoz davasını Ceza Genel
Kuruluna taşıttıramadığımız Sayın
Savcı var. O da şöyle diyor, diyor ki: Efendim, kimseye
rahatsızlık vermeden -kendisinden sonra gelen savcıya- görevinizi
yapacağınıza inanıyorum. Savcıların görevi zaten
bu, iktidarla ilgili kimseye rahatsızlık vermemektir. 8,5 milyon
insanı on yılda sorguladılar. O on yılda sorgulanan 8,5
milyon insanın yalnızca 10,57si hakkında mahkûmiyet kararı
verildi.
Arkadaşlar, siyasi iktidarınızın
gücü müthiş olabilir ama bir basit örnek, Kore, ortadan ikiye böldük,
güney ve kuzey. İki Kore arasındaki fark inanılmaz, bir tarafta
dünyanın uygar bir ülkesi, en gelişmiş ekonomilerinden birisi,
dünyanın en saygın ülkelerinden birisi. Öbür tarafta, dünyanın
büyük endişe duyduğu, kimsenin selam vermek bile istemediği,
kaygıyla, panikle söz ettiği bir ülke. İkisi arasındaki
temel fark, adalet; birisi hukuk devleti, öbürü bir siyasi parti devleti.
Şimdi, Türkiyeye geldiğimizde ortaya konulan fotoğrafa bir
bakın, ne Yargıtay ne Danıştay bunların her ikisinde
de görev yapan yargıçların hiçbirisi toplumun bundan sonraki adalet
beklentilerine cevap veremez çünkü hiçbir yargıç hiç kimsenin olmadığı
kadar geleceğini planlama hakkına artık sahip değildir.
Herkes, her yurttaş bir ülkede kendisinin nasıl bir yasayla
yaşayacağını bilme hakkına sahiptir, doğal olarak
geleceğini planlama hakkına sahiptir. Hepimiz geleceğimizi
planlayabiliriz çünkü bizi yöneten yasalara, o yasaları düzenleyen anayasal
düzene inanırız ve yaşamımızı ona göre
planlarız. Ama, siz, geleceğinizi nasıl isterseniz isteyin,
planlayın, bugünkü gibi, siyasi parti devleti sizin geleceğinize
müdahale eder, sizin geleceğinizi karartabilir. Böylesi bir devlet hukuk
devleti olmaz. Böylesi bir devlete dünyanın hiçbir yerinden
yatırım gelmez, itibar gelmez, böylesi bir devlet
saygınlığını koruyamaz. Bugün gelinen nokta
burasıdır. Eğer bunu cemaat kaygısıyla yapıyorsanız
yapmayın. Ama cemaatin Türkiyede hukuk sisteminin içerisinden,
bürokrasiden, polisten, kolluktan ayıklanması gerekiyor mu? Evet,
ayıklanmalı. On altı yıldır bunun mücadelesini veren
bir hukukçuyum. Daha hiçbiriniz ortada yokken telekulak diye
uydurdukları polisi ele geçirme senaryosunda ben yine o cemaatle mücadele
eden hukukçulardan birisiydim. Balyoz davasıyla da mücadele ettim,
Ergenekonla da mücadele ettim, bütün cemaat davalarının hepsiyle
mücadele ediyordum. Yalnızdık, birkaç kişiydik. Bugün siz
onlarla mücadele edemiyorsunuz. Niçin? Çünkü siz de farkındasınız
ki sizin gördüğünüz yalnızca ıcebergin suyun üstündeki
yüzüdür. Onlarla mücadele böyle olmaz, yargıyı parti devletine
çevirerek olmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bizim ülkeyi bir siyasi parti devletine
dönüştürdüğümüzden, yargıyı
siyasallaştırdığımızdan bahsetti; parti grubumuza
sataşması vardır. 69uncu madde gereği sataşmaya cevap
vermek için söz istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Az bile söyledi.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Trabzon Milletvekili Haluk Pekşenin 400 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin ortak arzusu
yargının mutlak anlamda
bağımsızlığını temin etmektir. Yargı
herkesin ihtiyaç duyacağı, herkesin
sığınacağı limandır ve AK PARTİ olarak
yargı bağımsızlığı noktasında
yargıya bakışımız da hep bu olmuştur.
Siyasallaştırma gibi bir düşüncemiz asla ve kata
olmamıştır.
Fakat yargının nerelerden geldiğini
şöyle birkaç örnekle hatırlamamız lazım. Çok değil
Değerli arkadaşlar, bakın, çok doğru, yargıç talimatla
iş yapmaz. Şu fotoğrafa bakın, bu fotoğraf 28
Şubat sürecinden. O dönem burada oturan kim biliyor musunuz, bakın,
şu? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş.
Ne için gitti buraya biliyor musunuz? Talimat almak için gitti, Nasıl
karar vereyim, ne yapayım, hangi davaları açayım? diye talimat
almak üzere gitti o salona. Bakın, yargının durumu buydu. (CHP
sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Oraya gitmesin, çay
toplamaya gitsin!
MEHMET MUŞ (Devamla) Peki, ne diyor biliyor
musunuz? Bakın, yargı ne durumdaydı? Vural Savaş aynen
şu ifadeyi kullanıyor, diyor ki: Yüzde 99 oy alsanız yine
kapatırım. Heyhat, sen layüsel misin? Nasıl bir
yargıçsın? Nasıl bir yargı sistemi bu? Yüzde 99 oy
alsanız yine kapatırım.
Değerli milletvekilleri, yargı nasıl
kullanılmış biliyor musunuz? İnsanların siyasi
hayatlarını bitirmek, onları siyasetin dışına
itmek için bir sopa olarak kullanılmış. Ne diyor biliyor musun?
Bakın, Hürriyet, Tayyipi bitirdi. Yargı, Tayyipi bitirmek için
bir sopa olarak kullanılmış.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Siz insanların
hayatını bitirdiniz, hayatını, Ergenokonla, Balyozla!
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi, bu
yargı sistemi var, bir taraftan, bugün yargının siyasallaştığından
bahsetmek hiç doğru bir şey değildir, bu kabul edilemez ve AK
PARTİ tarafından kabul edeceğimiz bir şey değildir.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Kumpas kurdunuz
insanlara, kumpas!
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Haluk Pekşen ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Pekşen.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Başkanım, 28
Şubat sürecine ilişkin değerlendirmesi hem partimizle hem de
benim değerlendirmelerimle örtüşen bir değerlendirme
değildir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ne alakası
var? CHPyle ne alakası var?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hiçbir
alakası yok.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) 28 Şubatta ne CHP
iktidarda ne de benim yaptığım açıklamalarla bir
bağlantısı var.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hiçbir
şekilde sataşma yok. Niye üzerine alınıyorsun?
MEHMET MUŞ (İstanbul) CHPyi
kastetmedim. Bu brifingi CHP mi verdi?
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Onun için, iki dakika
sataşma sebebiyle söz istiyorum.
BAŞKAN Şimdi ne parti ismi kullandı
ne parti ilzam etti ne de sizi
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Bana cevap vermesi
nedeniyle söz istedim Başkanım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Burada ben
yargıyı değerlendirdim.
BAŞKAN Hayır, hayır, Sayın
Pekşen, lütfen
Burada bir sataşma yok. Zaten, meramınız da
tutanaklara geçti. Olsaydı verecektim, gerçekten verecektim ama yoktu
yani. Şahsınızı ve partinizi ilzam etmedi.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Siz Yargı
siyasallaşıyor, Türkiye siyasallaşıyor. dediniz, buna
cevap verdi.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Haluk Bey yerinden bir
açıklama yapsın.
BAŞKAN Tamam, yerinden ben bir dakika süre
vereyim.
Buyurun Sayın Pekşen.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
41.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşenin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 28 Şubat, 1971 Mart, 12
Eylül, 27 Nisan her neyse
Bir hukuk adamının bütün bu
hukuksuzlukları görmezden gelmesi asla mümkün olamaz. Ben ömrüm boyunca
hukuk adına hiçbir yerden, hiçbir şeyden ödün vermedim.
Hayatımın her döneminde Cumhuriyet Halk Partili olarak, Cumhuriyet
Halk Partisinin onurlu bir bireyi olarak hukuk dışında da hiçbir
şeye tevessül etmedim, boyun eğmedim, ödün de vermedim.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinde yer alan bir hukuk
kuralının ibaresinin hukuk kurallarının olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz
Depboylu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Aydın
Milletvekili Deniz Depboylu.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunuyla ilgili olarak 6ncı maddede
verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum ancak şunu da dile
getirmeliyim ki şu anda yaşadığımız acı,
bugün yaşadığımız üzücü olay şu anda konuşacağımız
teknik konuyu ve bu konuyla ilgili söyleyeceğimiz her sözü kifayetsiz
bırakıyor. Öyle bir gece yaşadık ki bu gece bize acı
verdi ama bizden daha fazla ateşin düştüğü evlere, ocaklara
zarar verdi. Bugün acısı aziz Türk milletinin çok büyük, bizlerin de
tabii ki büyük -böyle olduğuna inanıyorum- ama bazı şeyleri
de dikkate almamız gerekiyor, bazı şeyleri belki şu anda
sorgulamak çok da uygun gelmiyor, bazı şeyleri bir kenara
bırakıyoruz. Ancak şunu da unutmamalıyız ki
-hiçbirimiz unutmamalıyız, sizler de unutmamalısınız-
şu ana kadar yapılan hatalar, sürdürülen süreçler, her türlü konuda
ihmaller, kusurlar hafızamızda saklı tutulmakta ve yeri, günü
geldiği zaman bunlar tekrar masaya yatırılmakta olacak, bunu da
bilginize sunmak istiyorum.
Terör, bir ülkeye, bir millete zarar vermenin
yanı sıra, sadece fiziksel zarar değil, can kaybı
değil, korku kültürü yaratma, ülkenin psikolojisini bozma, toplumu
kilitleyip psikolojik olarak çökertme üzerine yapılan bir eylem. Ancak bu
eylem sonucunda bizim verdiğimiz tepkiler milletimizin bundan sonraki
süreçte yaşayacağı psikoloji için de çok önemli. Bugün herkes
mesaj atıyor, hepimiz mesaj attık. Vali mesaj yolluyor veya
çıkıyor konuşuyor, diyor ki: Terörü kınıyoruz,
lanetliyoruz. Vali çıkıyor bunu söylüyor, milletvekili mesaj
atıyor Kınıyoruz., bakanlar çıkıyor Lanetliyoruz,
kınıyoruz. Peki, millet ne yapıyor biliyor musunuz? Artık
bıktı, artık kınayanları kınıyor çünkü
kınamak artık hiçbir işe yaramıyor. Eğer bu terör
bitecekse bizim vatanımızın ve milletimizin güvenliği
sağlanacaksa bu sadece kınayarak değil bir şeyler yaparak,
yaptığı işi düzgün yaparak ve milletin huzurunu, güven
ortamını tekrar sağlayarak mümkün. Şu ana kadar, belki
şunu, bunu şu anda masaya yatırmıyoruz ama ihmal ve kusuru
olanlar kimlerse Hükûmet bunları ortaya çıkarıp veya
bunların bir şekilde kabullenmesi gereken yerleri, noktaları
varsa kabullenip gereğini yapmak zorunda. Ve yine bundan sonra
alınacak olan tedbirlerde neler yapılması gerekiyorsa
bunları da en iyi şekilde, ihmalsiz, kusursuz yapmak durumunda.
Ne yazık ki Milliyetçi Hareket Partisinin
bugüne kadar burada söylediği, sarf ettiği sözler, size
gösterdiği, gelecekte yaşayacağımıza dair size
ışık tuttuğu noktalar hep yaşandı. Liderimiz
Sayın Devlet Bahçelinin öngördüğü her şey çıktı.
Keşke çıkmasaydı. Keşke bizler yanılsaydık da
sizler bugüne kadar yürüttüğünüz politikayla terörün de önüne geçseydiniz,
adaleti de en iyi şekilde sağlasaydınız, dış
politikada da iç politikada da iyi olsaydık, her şey mükemmel
olsaydı ama ne yazık ki böyle olmadı. Bugün de geldiğimiz
nokta bunu göstermekte. Ama bundan sonrası çok önemli. Bundan sonra,
sadece her şeyi tekelinize alarak
başaramayacağınızı görmeniz gerekiyor.
Yargıyı tekelinize alarak başaramazsınız. Yürütme,
yasama her şey sizin tekelinizdeyken bu iş iyiye gitmiyor. Bu
noktada, bizlerden gelen önerileri de dikkate alarak, bundan sonraki süreçte
önceden düştüğünüz hataları tekrar etmeyerek, hani bazı
süreçleri buzluğa kaldırmıştınız ya, onların
da fişini çekerek, teröristle masaya oturmanın hiçbir anlamının
olmadığını, bunun daha çok zarar verdiğini
kabullenerek bundan sonraki terörle mücadelenizde daha istikrarlı
gitmenizi diliyoruz, iç politikada da dış politikada da. Ve bu konuda
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, teröre karşı verdiğiniz her
mücadelede aldığınız doğru kararlara her zaman
destekçi olduğumuzu hatırlatıyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime kırk dakika ara veriyorum.
Hayırlı sahurlar.
Kapanma Saati: 02.38
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 03.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
400 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
7nci maddede kalmıştık.
7nci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte
işleme alacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7'nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Mustafa
Kalaycı Ahmet
Kenan Tanrıkulu
İstanbul
Konya
İzmir
Mehmet
Parsak Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Kamil
Aydın
Afyonkarahisar Hatay Erzurum
Mehmet
Günal
Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahiplerini okuyorum:
Çağlar
Demirel Filiz
Kerestecioğlu Demir Diyaret
Taşdemir
Diyarbakır
İstanbul
Ağrı
Berdan
Öztürk Erol
Dora Meral
Danış Beştaş
Ağrı Mardin
Adana
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahiplerini okuyorum:
Ömer
Süha Aldan Cemal
Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Namık
Havutça Mehmet
Gökdağ Zeynel
Emre
Balıkesir Gaziantep İstanbul
Erdoğan
Toprak Mahmut
Tanal Ünal
Demirtaş
İstanbul İstanbul Zonguldak
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde söz isteyen Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş.
Buyurun Sayın Demirtaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İstanbulda terör saldırısında
yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allahtan
rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Tüm milletimizin
başı sağ olsun.
Geçmişte yargıya güven yüzde 70 idi
şimdi yüzde 30lara düştü. Kim bunu söyleyen? Yargıtay
Başkanı İsmail Cirit. Yargıya güven yüzde 70lerden yüzde
30lara düştü. Bu manzarayı bizler ortaya çıkardık.
Yargının sopa gibi kullanıldığı, belli amaçlara
alet edildiği doksan üç yıllık cumhuriyette bir başka dönem
yok. Bunu söyleyen kim? HSYK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz. Adil
yargılamayı sağlayan bir yargı sistemi şart. Her ilde
adalet sarayımız var ama adalete güven yok. Önemli olan vicdani
reflekslerin harekete geçtiği bir adaleti tesis etmek. Bunu söyleyen kim?
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç.
Yargının güvencesi çoğunluk iktidarınca örselendi. Bu
alışkanlık sürerse korkarım hiçbirimiz
sığınacak liman bulamayacağız. Elli yıldan bu
yana yargıya bu denli el atıldığı bir dönemi
yaşamadık. Çok yazık ve çok acı. Bugünler eski bir
yargıç olarak benim için yas ve utanç günleridir. Ülkem, ülkemdeki hukuk
fakülteleri, hukukçular, özellikle de TBMMdeki hukukçular ve öğrencilerim
adına bu denli utandığımı hiçbir zaman anımsamıyorum.
Yasama organı dilerim hastalığa çare bulur, tabuta son çiviyi
çakmaz. Peki bunu söyleyen kim? Eski Yargıtay Başkanı Sami
Selçuk.
Değerli Bakan, adliye koridorlarında da
konuşulanlar bundan farklı değil. Yargıçlar, savcılar,
avukatlar kendini güvende hissetmiyorlar, korkuyorlar, vatandaşlar ise
kendilerini hiç güvende hissetmiyorlar ve korkuyorlar.
Bakın Yüzde 49 oy aldık. diye
övünüyorsunuz, iki lafınızın birisi bu. Size oy verenlerin yüzde
20si dahi sizin yargınıza güvenmiyor ancak yüzde 30u güveniyor.
Yargıcın, savcının korktuğu, vatandaşın
güvenmediği bir yargıdan adalet çıkmaz.
Sayın Adalet Bakanı, bakın
yargının bile kendini güvende hissetmediği, yargıcın,
savcının, avukatın, vatandaşın korktuğu,
güvenilmeyen bir yargının olduğu bir ülkede Adalet
Bakanlığı yapıyorsunuz. Eğer yargının bu
noktada olduğu güzel ülkemiz demokrasinin işlediği bir hukuk
devleti olsaydı siz bir dakika bile o koltukta oturamazdınız,
istifa etmek zorunda kalırdınız.
Değerli AKP milletvekilleri, yargıya olan
güvenin yerlerde süründüğü başka bir ülke yok. Partinizin adında
adalet var ama Türkiyede adalet yok. Yargıyı siz bu hâle
getirdiniz. Böyle bir Türkiye sizin eseriniz. Bu eserle de ne kadar övünürseniz
o kadar azdır diyorum.
Şimdi değerli milletvekilleri, diyorsunuz
ki Yargıda çok önemli yapısal değişim ve dönüşümler
yapıyoruz. Bu yasayla neyi hedefliyorsunuz? İşte, orası
bir soru işareti. Acaba bu değişikliklerle yargıya olan
güven yüzde 90lara mı çıkacak, yoksa yargıya olan güven
sıfırlanacak mı? Ben bu yasalarla Türkiyede adalete ve
yargıya olan güvenin tamamen sıfırlanacağını
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, çünkü bu yasayla
amacınız adalete ve yargıya olan güveni sağlamak
değil, amacınız, kendinize tamamen bağlı, sözünüzden
çıkmayan, bir dediğinizi iki etmeyen, tamamen emrinizde olan, çay
toplamaya giderken yanınızda çanta taşır gibi
taşıyacağınız bir yargı.
Değerli milletvekilleri, Yargıda paralel
yapı var, paralel yapıyı tasfiye ediyoruz. diyorsunuz. Paralel
yapıyı anladık, onları tasfiye ediyorsunuz. Peki, paralel
yapıyı yargıda tasfiye ediyorsunuz da yerine kimi
getiriyorsunuz? Yerine, hukuka bağlı, bağımsız ve
tarafsız yargıçları mı getireceksiniz? Elbette ki
hayır. Tam tersine, saraya bağlı, saraydan ve sizden yana saf
tutacak bir yargıyı getirmek istiyorsunuz. Bakın, bu yargıya
da ben bir isim koydum: Çember yapı. Paralel yapıyı
gönderiyorsunuz, yerine çember yapıyı getiriyorsunuz. Ha
Yargıtay imamına bağlı bir paralel yapı, ha onun
yerine getireceğiniz saraya bağlı çember yapı. Al birini,
vur ötekine.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Ne alakası var
ya! Biri Cumhurbaşkanı, biri terör örgütü. Ne alakası var!
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) Tamamen
siyasallaşmış, tamamen saraya bağlı bir yargıdan
adalet çıkmaz. Paralel yapıdan da çıkmaz, çember yapıdan da
çıkmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) Adalet
istiyorsanız, her şeyden önce siyaseti yargıdan
çıkarmanız gerekir, bağımsız ve tarafsız bir
yargı oluşturmanız gerekir. Yargının tarafsız ve
bağımsız olmadığı, saraya bağlı
olduğu bir ülkede adalet olmaz, demokrasi ise hiç olmaz.
Hepinize en içten sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (HDP
sıralarından alkışlar)
BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değişiklik önergemizde belirtildiği
üzere, izlenen yöntemin hukuksuzluğuyla birlikte zamansal olarak da dava
daire sayısının azaltılması yoluna gidilmesini uygun
bulmuyoruz. Uygun bulmuyoruz çünkü yapılan değişiklikler
yargı bağımsızlığını sağlamaya ve
adil yargılamaya dönük değişiklikler değildir. Hükûmetin
ihtiyacına binaen ortaya çıkan ve yargıyı tamamen kendi
denetimine almaya çalışan bir zihniyetin ürünüdür.
İstinaf mahkemelerinin uygulama ve
işleyişi tecrübe edilmeden işbu değişikliğe
gidilmesi usul ekonomisi açısından da uygun değildir çünkü
Türkiye'de zaten yeterince uzun ve oldukça ağır işleyen
yargı sürecini daha da uzatacak, adil yargılamaya ilişkin
sorunları daha çok arttıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı
Protokolünde davaların makul sürede bitirilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Makul sürede bitirilmesi için öngörülen bu çözümün yeni
çözümsüzlüklere kapı aralayacağı aşikârdır. Bu
kürsüden iddia ediyoruz ki, istinaf mahkemeleriyle davaların daha da
uzayacağı ve adaletin her zamanki gibi geç geleceğini
belirtiyoruz. Amacın hasıl olması için soruna neşter
vurulurken ihtiyacımız olan asli nedenlerin
tartışılması ve ona göre çözümlerin üretilmesi
gerekmektedir.
İktidara göre, söz konusu mahkemeler, ilk
derece mahkemeleri ile Yargıtay arasında filtre görevi görecek ve
yargının ağır aksak işleyen yönüne derman
olacakmış gibi sunulan bu mahkemelerin bizatihi sorunun
kaynağı hâline geleceğini şimdiden öngörebiliyoruz. Çünkü
Türkiye'deki hukuk sisteminin yapısal sorunları mevcuttur. Bu
yapısal sorunlara çözüm bulunmadıkça da bu tür
sıkıntılarla karşılaşmaya devam edeceğiz.
Adalet her zaman gecikecek ve geciken adaletin de adalet olmayacağını
hepinizin takdirine sunuyorum.
Türkiye'de hukuk sistemimizin sadece temel üç tane
problemini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan en önemlisi
yargının bağımsızlığıdır. Bir
ülkede yargı bağımsız değilse o ülkenin demokratik bir
ülke, hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke olduğunu iddia edemeyiz.
Temel sorunlardan biri de
adil yargılamadır ve yargılamanın kalitesidir. Bir de buna
dibe vuran hukuk eğitimini ekleyebiliriz. Biz bu sorunlara çözüm
bulmadıkça Danıştay, Yargıtay dairelerindeki üye
sayılarının azaltılması,
çoğaltılmasıyla adil bir yargı sistemini getirmemiz mümkün
olmayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uzun süren tutukluluk süreleri, iyi hâl
indirimlerinin subjektif kriterlere dayanması ve özellikle kolluk
güçlerinin ve devlet görevlilerinin cezasızlık zırhıyla
korunduğu bir ülkede hiç kimse kendini güvende hissetmeyecektir.
İslami literatürü
kendine rehber edindiğini iddia eden bir partiye, aynı literatürün
içinden şunu söylemek istiyorum: Bir saat veya bir gün adaletle
hükmetmek, bir sene veya altmış sene nafile ibadetten
hayırlıdır. El Acluninin Keşfül Hafa eserinden
alınmıştır bu ve ayrıca gene bu konuşmaya dair
Ebu Davuttan da bir alıntı yapmak istiyorum. En faziletli cihat,
zalim bir idarecinin yanında ona adaleti söylemektir. Evet, adalet,
herkes için adalet. Fikri, siyasi düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun
yarın öbür gün bir suç işlendiği zaman herkesin
bağımsız yargı önünde hesap verebileceği bir adalet
sistemi, bir yargı sistemi
Bu getirilen düzenlemeyle bu sisteme
bırakın ulaşmayı, bırakın bu sistemi taahhüt
etmeyi; otoriter bir yapının, otoriter bir anlayışın
egemenliği altına girecek bir yargı sistemiyle karşı
karşıya kalırız ve hepimizin -sizlerin de tabii ki-
yarın öbür gün adil yargılanma ihtiyacı doğabilir. Bu
yüzden bu yasa tasarının Anayasaya aykırı olduğunu
bir kez daha belirtiyor, bu hatadan bir an önce dönülmesini temenni ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki son önerge
üzerinde söz isteyen Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
7nci maddesi hakkındaki Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önergesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün,
İstanbulda Atatürk Havalimanında yaşanan olaylarda ve
Diyarbakırda yaşanan olaylarda hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara
acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Terör Türkiyenin
kaderi olmamalıdır. Terör insanlık suçu. diye her görüş
mensubu insan teröre lanet etmektedir. Bu bana çok doğru gelmiyor, burada
ben bunu samimi olarak da söylüyorum, samimi bulmuyorum. Çünkü teröre göz
yumanlar teröristler kadar suçlu değil midir? Teröriste imkân
tanıyanlar teröristler kadar suçlu değil midir? Teröristi maşa
olarak kullananlara ne diyeceğiz? Terörden beslenenlere, teröre önayak
olanlara ne diyeceğiz? 2002yi milat sayarak, ondan önceki dönemi
karalayarak bugünlere, on dört yılda geldiğimiz neticeye,
geldiğimiz duruma ne diyeceğiz? AKP sıfırdan
aldığı terörü bugün on dört yılda neredeyse zirveye çıkarmıştır
ancak her şehit töreninde ahlar vahlar çekilmektedir. Acaba şehit
merasimlerine katıldığımızda onların ailelerinin
yüzlerine rahatlıkla bakabiliyor muyuz? Onların çektiği
ıstırapları hissedebiliyor muyuz? Ondan sonra da gelip terörü burada
lanetlemeye kalkıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak yıllardır size söylenen, on dört yıldır izah
edilen terörle müzakere değil, terörle mücadele edindi. Teröristlere göz
yummayın. Taş atan çocukları bugün taş atıyor diyerek
affeder, göz yumarsanız, Yarın dağa
çıktığında silah sıkar. denildiğinde
bunları kabul edecektiniz, bu öngörüleri kabul edecektiniz. Bugün gelinen
durumda muhakkak ki sizin suçunuz, vebaliniz vardır, bunu kabul etmek
mecburiyetindesiniz.
BOPa Eş Başkanlık yaparken, milleti
36 etnisiteye bölerken, Alevi-Sünni ayrımı yaparken, Bunlara çözüm
üretirim. derken, çözüm sürecinde Kürt vatandaşlarımızı
sanki ayrı bir unsur gibi değerlendirerek Kürtlerin problemini
çözeceğiz. derken Kürtü teröristle eş duruma getirdiğinizi hiç
anlamadınız mı? Siz yanlış yaptınız, hâlâ
daha yanlışa devam ediyorsunuz. Akıl adamlardan,
satılmış kalemlerden ders alacağınıza, Milliyetçi
Hareket Partisinin Genel Başkanının size söylediği sözleri
dinleseydiniz, tavsiyelerine uysaydınız bugün bu durumlara
gelmeyecektik. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Oslo,
çadır kentleri, Kobani geçişleri, İmralı, Kandil
görüşmeleri ne amaçlarla yapıldı? Bombalar döşenirken,
silahlar yığılırken üç maymunu oynamak neydi?
İşte bugün, her gün, her gün, şu
mübarek ramazan ayında şehitler geldiğinde burada taziye
mesajları yayınlıyoruz. Ancak sözümün başında da ifade
ettiğim gibi, ben burada samimiyet arıyorum, biz teröre mahkûm
olmamalıyız, Türk milleti olarak terörün üstesinden gelmeliyiz. Ortak
fikir üretmeliyiz. Ancak, terörle müzakere ederek değil, terörün maddi,
manevi ve finans kaynaklarını kurutarak bunu yapmalıyız
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama
talebimiz var efendim.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergeleri oylamadan önce yoklama talebi var. Şimdi bu talebi
karşılayacağım.
Sayın Gök, Sayın
Aldan, Sayın Havutça, Sayın Erkek, Sayın Atıcı,
Sayın Aydın, Sayın Karadeniz, Sayın Pekşen, Sayın
Akın, Sayın Uslupehlivan, Sayın Yiğit, Sayın
Arık, Sayın Özcan, Sayın Tüzün, Sayın Adıgüzel,
Sayın Emre, Sayın Demirtaş, Sayın Gökdağ, Sayın
Arslan, Sayın Yıldız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yetersayısı
vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
7nci madde kabul edilmiştir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - 8inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki bu önergeleri
okutacağım ve birlikte işleme alacağım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Şimdi, aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
istirham ederim ya!
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye
Özür diliyorum, göremedim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bir dakikalık yerimden
söz istiyorum.
BAŞKAN Tamam, söz vereyim.
Sayın Akçay, sistemi açalım; yoklama
talebi olunca herhâlde kayboldu, kusura bakmayın.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Genel
Kurulun sabah saatlerine kadar çalışma anlayışına ve
böyle bir yasama çalışması olamayacağına ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
şu anda sabah saatin dördü. Bu nasıl bir çalışma
anlayışıdır ki ve nasıl bir dayatmadır ki hangi
saate kadar çalışacağız? Bu gayriinsani ve dayatmacı
bir durumdur.
METİN AKGÜN (Tekirdağ) 48 saat, 50 saat,
100 saat!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sizin ne
görüşüldüğünden haberiniz bile yok.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)
Dışarıya çıkıp oylamadan oylamaya buraya geliyorsunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Oylamadan oylamaya salona
giriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ERKAN AKÇAY (Manisa) Burada sizin
haklarınız da dile getiriliyor. Kendi hakkının
farkında olmayan, durumunun farkında olmayan ve buna tepki duymaya
çalışılan garip bir durum.
Bunu öğrenmek istiyoruz Sayın Başkan.
Saat 14.00te Genel Kurul tekrar toplanacak ve bu tasarının
çarşamba, perşembe ve cuma günleri de görüşülmesinin devam
etmesinin kararı alındı, şu an itibarıyla 7-8 maddesi
de geçti. Toplam 36 madde. Normal çalışma şartlarında
muhalefet olarak İç Tüzükten kaynaklanan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
bütün
haklarımızı kullansak bile, öyle tahmin ediyorum ki bu
tasarı en geç cuma günü, cuma akşamı tamamlanır. Yani, bu
anlayış ne adına yapılıyor? Bunu kabul etmek mümkün
değil. Meclisi yöneten Meclis Başkan Vekili olarak böyle bir
çalışma anlayışına fırsat vermemeniz gerekir. O
bakımdan, bu konuyu da gruplar olarak ve Meclis
Başkanlığı olarak da değerlendirmemizde fayda var.
Yani, böyle bir yasama çalışması olamaz. Geçmişte de oldu
fakat buna gerek yok. Ne adına oluyor? Yani, bir şeylere baş
koyduk derken kula kulluk mu yapılıyor?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
Sayın Akçay, tabii, biz Meclis
Başkanlık Divanı olarak daha önceden Genel Kurulun onayına
sunulan gündemi uygulamakla mükellefiz. Salı günü, ne zaman biteceği
daha önceki Genel Kurulun onayından geçmiş olan mevcut grup
önerisinde bellidir. Dolayısıyla, bizim yapacağımız
bir şey yok. Biz bu gündemi uygulamakla yükümlüyüz.
Teşekkür ediyorum hassasiyetiniz için de.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ama, bendeki hassasiyet sizde
yok Sayın Başkan, Hükûmette yok, iktidar grubunda yok.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN 8inci madde üzerindeki aynı
mahiyetteki üç önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Mustafa
Kalaycı Ahmet
Kenan Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet
Parsak Kamil
Aydın Mehmet
Günal
Afyonkarahisar Erzurum Antalya
Arzu
Erdem Ruhi
Ersoy
İstanbul Osmaniye
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahiplerini okuyorum:
Çağlar
Demirel Filiz
Kerestecioğlu Demir Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır İstanbul Ağrı
Meral
Danış Beştaş Erol
Dora Burcu
Çelik Özkan
Adana Mardin
Muş
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ömer
Süha Aldan Cemal
Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Zeynel
Emre Namık
Havutça Şenal
Sarıhan
İstanbul Balıkesir Ankara
Mehmet
Gökdağ Erdoğan
Toprak Mahmut
Tanal
Gaziantep İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde söz isteyen, Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan.
Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, değerli kâtip üyesi arkadaşlarım, değerli
yazman arkadaşlar ve sevgili milletvekili arkadaşlarım; bugün
aslında bu yasa üzerinde uzunca konuştuk. Söylenilenleri yineleyerek
hareket etmek yerine size dün ve bugünden birkaç fotoğraf sunmak
istiyorum. Benim basılı bir fotoğrafım yok,
tanımlamaya çalışacağım.
Dün, yani birkaç saat önce herhâlde -dün çok
yakında kaldı- Sivas katliamı diye andığımız
davanın duruşmasındaydık. 2 Temmuz 1993 tarihinde
gerçekleşmiş olan bir katliamın duruşmasındaydık,
yirmi üç yıl sonra. Bu duruşma salonunda, kaybettiğimiz 35
insanın ailesi tam tamına hazırdı. Yirmi üç
yıldır oradalar, yirmi üç yıldır geliyorlar, yirmi üç
yıldır acılarının karşılık
bulmasını hukuktan bekliyorlar. Sonra, bu akşam, daha doğrusu
dün akşam, arkadaşım Necati Yılmazla birlikte bir parktaki
panele katıldık. O panelde, yaşadıklarımızı
anlattık 2 avukat olarak. Yanımızda biri daha vardı, bir
avukat, eşini 10 Ekimde yitirmiş olan bir avukat, 10 Ekim
katliamında yitirmiş olan bir avukat. Sonra, bugün burada, tam o
panelden döndüğümüz anda diğer kötü haberi, acı haberi aldık.
Yeniden, şu ana kadar sayıları herhâlde 35e
ulaşmış olan insanlar yaşamlarını yitirdiler.
Sonra buradan baş sağlığı diledi birçok
arkadaşımız, konuşanlar; Acımız büyük. dediler,
Bu acıyla baş edeceğiz. dedik, dediniz. Arkadaşlar, bu
acıyla acıların gerçek sahipleri zor baş ediyorlar.
Onların acıları aradan yıllar geçse de gitmiyor çünkü
ateş düştüğü yeri yakıyor. Ateşin düştüğü
yeri o köz hâline getirmek, en azından ona çare bulmak esas olarak bizim
görevimiz. Tabii, bizden de önce ya da bizimle birlikte yargının
görevi. Hangi yargının görevi? Bağımsız davranabilecek
bir yargının görevi; kendisini herhangi bir yanda hissetmeyecek,
sadece gerçeğin, doğrunun, hukukun ve bütün bunların bir üst
adı olan insan haklarının yanında hissedecek bir
yargının görevi.
Şimdi biz ya da siz ya
da hepimiz bir paralel yargı tehlikesinden kurtulmak için -ki vardı
böyle bir tehlike de elbette- yasalarda değişiklikler yapıyoruz
ama yasalarda değişiklikler yaparken, bizim en önemli kaynağımız
olan hukuka sarılmak, hukuktan yola çıkmak yerine kendimize
başka çareler üretmeye, kendi ideolojimize, kendi
anlayışımıza uygun bir yasal alan, bir yargı
alanı yaratmaya çalışıyoruz.
Bu Komisyona konuk olarak
girdim, Komisyon üyesi değilim. Oradaki
arkadaşlarımızın neler söyledikleri hâlen
kulaklarımda, buradaki Sayın Bakanın da, Komisyon üyelerinin de
mutlaka kulaklarında. Dedik ki: Bugün yargı yoğun iş yükü
altındadır. Yeni mahkemelerin kurulmuş olması, bu
yargıçların sayısını sadece bu gerekçeyle
azaltmanız hâlinde önce Anayasaya aykırı bir işlem
yapacaksınız, sonra hayata aykırı bir işlem
yapacaksınız. Bunu yapmayınız, bu yasa
değişikliğine gereksinim yoktur. Onun yerine, varsa hukuka
aykırı davranan yargıçlar, bunlarla ilgili disiplin
yollarını işletiniz. Onların meslekleriyle aralarındaki
sorunu disiplin yoluyla çözünüz; varsa problemleri,
cezalandırınız.
Sevgili arkadaşlar, size
anımsatıyorum, yirmi üç yıldır süren davada yakalanamayan
sanıkların, biliyor musunuz, bugün, benim büromda
arandıkları bilgisini mahkeme tutanaklarından okudum. Hangi
yargıçlar, ne yapıyorlar, nasıl gerçeği bulmak için
çalışıyorlar? Şenal Sarıhanın
kapatılmış hukuk bürosunda yirmi üç yıl önce Almanyaya,
Arabistana Avusturyaya gitmiş olan sanıkları arayarak mı?
Sevgili arkadaşlar, biz adalet istiyorsak
burada adalet kurarken adil olmak zorundayız.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan.
Buyurun Sayın Çelik Özkan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8inci maddesi üzerine grubum adına söz
almış bulunmaktayım.
Elbette madde üzerinde konuşmalarım
olacak, değerlendirmelerim olacak ama bizler, Halkların Demokratik
Partisi olarak Sayın Adalet Bakanımız Bekir Bozdağa
ulaşmakta çok zorluk çektiğimizden -kendisi telefonlarımıza
çıkmaktan hoşnut olmasa gerek- görüşme taleplerimizi gerekçesiz,
Parlamento çatısı altındaki çalışmalara asla uygun
olmayan şekilde cevapsız bırakmasından kaynaklı olarak
kendisine birkaç sorumuz olacak. Daha sonra madde üzerinde
değerlendirmelere geçeceğiz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Şu anda da
ulaşamıyorsunuz, şu anda da kapalı,
ulaşılamıyor Sayın Bakana.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) Sayın Bakan,
aslında size hitap ediyorum şu aşamada.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Aradığınız kişi şu anda meşgul.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) Cezaevlerinde
sistematik olarak artan
Sayın Bakan, lütfen, çok rica ediyorum
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Konuşuyor
yani, böyle bir üslup var mı ya?
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) Sistematik olarak
artan insan hakları ihlallerinden bugüne kadar haberdar
mısınız, bir.
İkincisi, biz, Cezaevi Komisyonu olarak
yaptığımız ziyaretlerde hem idare hem de oradaki bütün
çalışanlar bir gizli genelgeden bahsediyor. Gizli genelge cezaevi
müdürlerine, idarelerine ulaştıktan sonra Türkiyedeki tüm
cezaevlerinde hak ihlalleri sistematik olarak artmaya devam etti ve -bugün
burada asla yetiştiremem beş dakika içerisinde- yaşanan
ağır insan hakları ihlalleri yaşanmaya başladı.
Sayın Bakanın bugün burada Parlamento çatısı altındaki
değerli arkadaşlarıma ve kamuoyuna bu gizli genelgenin ne
olduğunu, muhteviyatının ne olduğunu, neyi
amaçladığını mutlaka ve mutlaka açıklaması
gerektiğini düşünüyorum ve bu anlamda beklenti içerisinde
olduğumu tekrardan belirtmek isterim.
HARUN KARACA (İstanbul) Bir genelge
olduğunu biliyorsanız siz açıklayın o zaman.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Şimdi,
yasaya dönelim.
Biz, burada AB uyum süreci çerçevesinde birçok
tasarı üzerinde konuşmalar yaptık. Gerçekten, tasarı
üzerindeki alt komisyon çalışmalarına artık değinmek
istemiyoruz çünkü neden? Her tasarı alt komisyon çalışmalarında
aynı süreçten geçti. Ne oldu? Sağlıklı bir alt komisyon
çalışması asla yürütülmedi. Normal şartlar altında
hukuk devletinin -eğer bizler bir hukuk devleti içerisinde
yaşıyorsak- yasa yapma sürecinden asla bu tasarılar geçmedi.
Bağımsız heyetlerden, STKlardan görüşler
alınmadı. Bir gece, iki gece içerisinde hızlıca
hazırlanmış maddeler Genel Kurula geldi. Eminim ki iktidar
partisindeki değerli arkadaşlarımın bile içeriğine,
muhteviyatına ne yazık ki vâkıf olmadıkları
tasarılar buradan apar topar geçmeye devam ediyor.
Tasarının 8inci maddesi bize neyi
söylüyor arkadaşlar? Devlete hâkim olan siyasal anlayışın
devletin denetleyici gücü olan yargıda etkili olma çabasını
anlatıyor aslında. Hukuku tarafsız, bağımsız ve
etkin kılmak yerine iktidarın sopası hâline getirme
çabasıdır 8inci madde. Şayet hukuka aykırı
şekilde emir ve talimatlara karar veren bir hâkim varsa disiplin
kuralları işletilmeli ve meslekten
uzaklaştırılmalıdır. diyor.
Şimdi, bütün arkadaşlarımız
Danıştayda bölümlerin azaltılmasına, hâkim sayılarının
azaltılmasına değindi. Fakat, yine, Sayın Bakan bu
tasarıya ilişkin basında şöyle bir açıklama
yaptı: Ayıklama operasyonu dedi bu tasarı için. Peki, neyi,
nereden ayıklıyoruz arkadaşlar? Eğer AKP bir zamanlar dost
olduğu, kol kola gezdiği paralel yapıdan -siz adını
böyle koydunuz- cemaatten bir şekilde mağdur olmuşsa, ben bir
hukukçu olarak hem de hayatın doğal akışına göre bunu
değerlendirip tartışabiliriz fakat o cemaatten, o operasyonlardan,
o paralel yapıdan sadece sizler değil arkadaşlar, bugün, hâlâ
dosyaları derdest olan, hâlâ onlarca yılla yargılanan
insanlarımız var ve o zamanlarda oluşturulan soruşturma
dosyalarından kaynaklı, hâlen cezaevlerinde tutsak olan
insanlarımız var.
Aslında çok değinmek istedim ama
zamanım yetmedi.
KCK, sadece bunlardan bir tanesidir. KCK için
Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı o dönemde Bir
kumpas. dedi Asla yakışmıyor. dedi fakat KCK davası
hâlen derdesttir ve hâlen bütün çalışma arkadaşlarımız,
bütün yöneticilerimiz için aynen o dosyalarla bağlantılı olarak
hâlen yıllarca ceza istendiğini hatırlatmak isterim ve herkesi
adalete çağırmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Herkese başarılar.
Tekrardan iyi geceler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki son önerge
üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun Sayın Erdem.
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 8inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz yasa, Yargıtay ve Danıştaydaki dosyaların ve
iş yükünün artması sebebiyle yoğun çalışan hâkimlerin
hata yapmasının önüne geçilmesini, dolayısıyla toplumda
adalete olan güvenin zafiyete uğramaması gerekçelerini içermektedir.
Ancak Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, söz konusu tasarının
adaletin hızlı, güvenilir ve adil bir şekilde uygulanması
hususunda katkı sağlayacak yapıda olmadığı
kanaatindeyiz. Yapılan düzenlemeler Anayasanın yargıyı ve
yüksek yargıyı düzenleyen hükümlerine aykırıdır ve
objektiflikten oldukça uzaktır. Tasarının gerekçesinde bölge
adliye ve idare mahkemelerinin 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmesiyle
Yargıtay ve Danıştayın iş yükünün azalacağı
belirtilmiştir. Bunun sonucunda Yargıtay ve Danıştayın
daire ve üye sayılarında yeniden düzenlemeye gidileceği ifade
edilmektedir. Yargıtay ve Danıştayın teşkilat
yapısında birtakım düzenlemeler yapılarak daire ve üye
sayısının azaltılacağı vurgulanmaktadır.
İş yükünün azaldığı gerekçesiyle her ne kadar daire
sayıları ve üye sayısı azaltılsa da Yargıtay ve
Danıştay üye sayılarının neye göre belirlendiği
hususunda herhangi bir netlik bulunmamaktadır. Böylesine önemli bir konuda
netlik bulunmaması oldukça manidardır ve açıklanmaya
muhtaçtır.
Değerli milletvekilleri, 2014 yılında
Yargıtay ve Danıştayın iş yükünün
fazlalığı gerekçesiyle yapılan düzenlemelerle daire ve
personel sayısı artırılmıştır. Ancak aradan
iki yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen bu kez iş
yükünde azalma gerekçesiyle daireler kapatılmakta ve üye
sayıları düşürülmektedir. Millî birlik ve bütünlüğümüz ile
millî devletimiz 78 milyon vatandaşımızı adalet
paydasında kucaklamakla yükümlüdür. Adalet ise temel hak ve özgürlüklerin
güvencesi ve devletin temelidir. Bu sebeplerle yargının
insanların tereddütsüz güvenebileceği yapıda olması
gerekmektedir. Tasarının kanunlaşmasıyla, Yargıtay ve
Danıştaydaki tüm üyelerin görevlerine son verilecek ve yerlerine
beş gün içerisinde yeni üyeler atanacaktır. Yargıtay ve
Danıştay üyelerinin üyeliklerine son verilmesi ve tasarıda
belirtilen sürede yerlerine yeni üyelerin atanması yargıya
yapılacak açık bir müdahalenin göstergesidir.
AKP iktidarları döneminde sıklıkla
yargı organlarına kanuni düzenlemeler yapılmıştır
ve bu şekilde bir müdahale gerçekleşmiştir. Bu müdahalelerin
özellikle son zamanlarda sık sık yapılması
yargının siyasallaşmasına neden olmaktadır. Bu tür
müdahaleler yargıya olan güvenin zarar görmesine yol açmaktadır.
Yine, kanunun yürürlüğe girmesiyle, hâkim ve
savcı adaylarına meslek öncesi eğitim sonunda yapılan
yazılı sınava ilave sözlü sınav yapılacağı
öngörülmektedir. Yapılması hedeflenen bu mülakatların, birçok
alanda olduğu gibi yargı alanında da keyfî uygulamaların
önünü açacağı yine görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler
Anayasanın yüksek yargıyı düzenleyen maddelerine
aykırıdır. Yargıtay ve Danıştaydaki bu
düzenlemeye iş yükü açısından bakıldığında,
bekleyen dosyalara ek olarak gelecek dosyaların da dâhil edilmesiyle
düşürülen kişi sayısı yetersiz olabilecektir; bu da neye
dayanarak yapıldığı, hangi esaslar ve durumlar göz önünde
bulundurulduğu bilinmeyen bu sayısal hesaplamalarda tekrar bir
düzenleme yapılabileceğini göstermektedir.
Görüldüğü gibi, bu kanun
tasarısının amacı, siyasi iradenin yargı üzerinde bir
hâkimiyet alanı oluşturma çabasıdır. Bu endişeler hem
aziz milletimiz tarafından taşınmaktadır, hem de biz,
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından taşınmaktadır.
Bu ve buna benzer düzenlemeler, kendi
görüşünden olmayan herkesi görevinden alma, kendi görüşünden olan
herkesi görevlendirme eğiliminin yolunu açacaktır ki sözlü mülakat da
bunun en önemli göstergesidir. Böylelikle, mülkün temeli olan adalete bir darbe
daha vurulacaktır.
Bu konuyla ilgili düzenlemelerin dikkatle gözden
geçirilmesi gerektiğini tekrar vurgulayarak saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
8inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde üç önerge vardır.
Aynı mahiyetteki bu önergeleri
okutacağım ve birlikte işleme alacağım.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9uncu maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Kalaycı Ahmet Kenan Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet Parsak Erkan Akçay Kamil
Aydın
Afyonkarahisar Manisa Erzurum
Mehmet Günal
Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar Demirel Filiz Kerestecioğlu Demir Dirayet Taşdemir
Diyarbakır İstanbul Ağrı
Meral Danış Beştaş Ayhan Bilgen Erol Dora
Adana Kars Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahiplerini okuyorum:
Ömer Süha Aldan Cemal Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Zeynel Emre Namık Havutça Mehmet Gökdağ
İstanbul Balıkesir Gaziantep
Erdoğan Toprak Mahmut Tanal
İstanbul İstanbul
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde söz isteyen, Ankara Milletvekili Necati Yılmaz.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın
Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri; öncelikle ben de
bugün yaşadığımız büyük acı üzerine konuşmak
istiyorum.
Terör alçak yüzünü, kahpe yüzünü, sinsi yüzünü
İstanbulda bir kez daha ortaya koymuştur, göstermiştir. Biz
Türkiye olarak bu acıları hak etmediğimizi düşünüyorum ve
bu acıları bize yaşatanları da Türkiye'nin hak
etmediğini düşünüyorum. Bu vesileyle, bu acıyı
paylaştığımızı, ortak
paylaşımımız olduğunu söylüyorum. Ülkemiz için başsağlığı
ve sabır diliyorum.
Sevgili arkadaşlar, bugün burada hukuki anlamda
bir garabetin, siyasi anlamda bir akıl almazlığın, yönetim
anlamında bir fütursuzluğun üzerinde somutlaştığı
bir yasayı konuşuyoruz. Gerçekten de burada ortaya koyduğunuz
çalışma biçimi ve disiplini de aslına bakarsanız, bu
yasayla amaçlamak istediğiniz şeyleri net bir şekilde ortaya
koyuyor. Yüzde 50 oyu aldık, o hâlde her şeye biz karar veririz.
anlayışı on üç yıllık yönetim
anlayışınızın tamamına hâkim olduğu gibi
bugün burada sürdürdüğümüz çalışmaya da hâkim durumdadır.
Gerçekten de çoğunluğun gücüne yaslanarak, çoğunluk üzerinden
haklılığı ve doğruluğu elde ettiğinizi
düşünerek bir çalışma sürecini gerçekleştiriyorsunuz. Bu
çalışma anlayışınız sadece buraya değil
ülkenin yönetimine, komisyonların yönetimine, sizin var olduğunuz her
alana hâkim durumdadır. Komisyonumuz da bundan farklı
geçmemiştir. Aslına bakarsanız böyle bir çalışma
anlayışından Türkiye bir fayda görmemiştir. On dört
yıl sonra üzerinde en fazla konuştuğunuz, en ciddi
iddiaları ortaya koyduğunuz yargı alanında
düştüğünüz durum ortadadır. Anayasa değişikliğinden
başlayarak yapmış olduğunuz çalışmaların her
birinin çok büyük yanlışlıklar olduğunu ve büyük
maliyetlerle, bedellerle topluma döndüğünü hep beraber gördük,
yaşadık. Şimdi, bunu bir kez daha tekrar etmek niyetindesiniz
ama yine yanlış yoldasınız, yine Bağdata varmadan
dönmek durumundasınız.
Sevgili arkadaşlar, sözlerimin
başında şunu söylemek isterim: Devlet, devlet aklıyla
yönetilir, ortak akılla yönetilir; devlet, gelgit akılla yönetilmez.
İsrail örneğinde, Rusya örneğinde olduğu gibi sürekli yapıp
bozarak bu ülkeyi yönetemezsiniz. Bu ülkenin halkına, devletine, ülkesine
bu denli büyük maliyetler ödetemezsiniz. Buna hakkınız
olmadığı kanaatindeyim.
Sevgili arkadaşlar, daha sonra üzerinde
konuşmaya devam edeceğiz. Yaptığınız
değişiklik açık bir Anayasa ihlalidir, Anayasa
değişikliğiyle dahi yapamayacağınız, demokratik
devleti, hukuk devletini yok eden, örseleyen bir düzenlemedir. Bu konuda
Anayasa değişiklik teklifi dahi veremezsiniz. Bunu yasayla aşmanız
mümkün değil. Yaptığınız bu düzenleme, açıkça
Anayasayı dolanmaktır ve açıkça yok hükmünde bir düzenlemedir.
Bunun altını çizmem gerekiyor.
Sevgili arkadaşlar, AKP Hükûmeti 2002de neyi
eleştirdiyse, en büyük maliyetleri, onları bize yeni baştan
yaşatıyor. Sizler, eleştirdiğiniz şeylere
dönüştünüz. Şimdi, her defasında, grup başkan vekilinizin
çıkıp Geçmişte de böyleydi. demesiyle bu durumdan
kurtulamazsınız. Siz, eleştirdiğiniz şey oldunuz. Siz,
yanlışların tarifi oldunuz. Siz, Türkiye'nin
yaşadığı sıkıntıların
derinleştiği yerde duruyorsunuz.
Komisyon toplantılarında Sayın
Komisyon Başkanı da söyledi, Türkiye, yargı içerisinde,
yakın değilse de çok büyük bir tehlikeyle karşı
karşıya. dedi. Bu tabloyu siz yarattınız ve şimdi
attığınız adımlarla daha büyük sorunları
yaratmaya talipsiniz. Ancak, şu kadarını söyleyeyim: Bu ülkeyi
on dört yıl yönetmek kimseye nasip olmadı. Sizler bu süreyi
kullandınız ama doğru kullanamadınız. Gönül ister ki
bu sürenin sonrasında olumlu şekilde anılasınız ama
hiç öyle bir görüntünüz yok. Ortaya çıkan tablo, sizleri bu dönemden
kendinizi ayıklayarak, uzak tutarak anlatacağınız bir yere
doğru taşıyor. Dolayısıyla, sizleri yeni baştan,
şu andan başlayarak ortak akla, müzakereye, beraber konuşmaya,
sorunları beraber sahiplenmeye davet ediyorum. Siz, böylelikle
geçmişe ilişkin ciddi bir eleştiri yapabilirsiniz, değilse
bundan sonra yapılacak eleştirilerin tek muhatabı on dört
yıl sonra AKP Hükûmeti olacaktır. Sizi buradan bir kez daha
uyarıyorum, sonuçta şunu söylüyorum: Bağdata varmadan geri
dönün.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen Kars Milletvekili Ayhan Bilgen.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle dün gerçekleşen, akşam
gerçekleşen saldırıyla ilgili yapılan açıklamaya
dikkatinizi çekmek istiyorum. Güvenlik zafiyeti olmadığı yönünde
bir açıklama yapılıyor.
Şimdi, üç tane net soru var: Güvenlik zafiyeti
olsaydı ne olurdu? Bir eylemde kaç kişi ölürse güvenlik zafiyeti
sayacağız? Ve bu durum güvenlik zafiyeti değilse başka
hangi kavramlarla, hangi kelimelerle bu kadar kaybı izah edeceğiz?
Tabii, bu açıklama Başbakana ait ama daha ilginç başka bir
açıklamayı da İngilizce anonsunda Türk Hava Yolları
yapıyor ve terör ifadesini kullanmıyor değerli
milletvekilleri, hadise diyor Türk Hava Yolları. Şimdi, buna terör
demeyecekseniz o zaman terör ne? Biraz sonra bu maddeyle ilgili aslında
terörden neyi kastettiğinizi, neye terör dediğinizi
açacağım. Ama Türk Hava Yollarının terör demek yerine
hadise kelimesini kullanması son derece anlaşılır çünkü
bu çatı altında bazı milletvekillerinin de Twitterda
yazdıkları mesajda bir türlü dilleri, parmakları
IŞİD demeye varmıyor, varamıyor.
Değerli milletvekilleri, aslında, şu
anda yaptığımız iş, burada görüşülen kanun tam da
galiba terörle mücadele kapsamında bir iş. Şimdi, çok net
başka sorular soracağım. Eğer bir terör örgütü Yargıtayı,
Danıştayı ele geçirmişse yani bu iki kurumun bütün
üyelerini görevden almayı gerektirecek ölçüde iki üst yargı
organında bir terör örgütü örgütlenmişse herhâlde elinizde ciddi bir
istihbarat, bilgi olması lazım. Kaç üye bu terör örgütünün acaba
kontrolünde, emrinde? Şimdiye kadar ne tür terör faaliyetleri
yaptılar? Bu üyeleri kim atadı, bilerek mi atadı?
Atadığı zaman da bu üyeler terörist miydi yoksa orada üye
olduktan sonra mı terör örgütüne katıldılar? Şimdi, bu
soruları cevaplamadan böyle bir düzenlemeyi buradan geçirmenin hiçbir
izahı olamaz. Ama eğer bu terör kapsamında bir iş
değilse yani Yargıtay ve Danıştay terör örgütü
tarafından ele geçirilmediği hâlde başka bir şey
yapılıyorsa bunun benzer başka örnekleri var, kötü örnekler.
Daha önce de söyledim, ben hep Demokrat Parti döneminden örnekler veriyorum
çünkü sonu acı ve kötü bitti, Türkiye siyasi hayatına kara bir leke
gibi düştü. 1954te, 1956da ve 1958de yargıda ciddi bir inisiyatif
ele almak için özellikle CHPye yakın, o dönem CHPye yakın
yargıçları, üst düzey yargı mensuplarını görevden
almak için Demokrat Parti çeşitli girişimler geliştiriyor,
başarılı olamıyor ama sonunda, 1961de tersi oluyor. Yani
iki yanlıştan bir doğru olmuyor değerli milletvekilleri.
Eğer bir ülkede Genelkurmay Başkanı,
kuvvet komutanları, Millî Güvenlik Kurulu sekreteri terör örgütü üyesi olmaktan
yıllarca tutuklu yargılanmışlarsa, en üst düzey yargı
organlarının üyeleri fiilen terör örgütü üyesi olarak kabul ediliyor
ve bu iki kurumun bütün üyeleri azledilerek yeniden inşa etme yoluna
gidiliyorsa siz bu devletin adını nasıl tarif edersiniz? Yani
yargısı terörün kontrolünde, güvenlik birimleri en üst mercide
terörün kontrolünde, hatta hatta belki de şimdi bu yasaya itiraz edenler
de muhtemelen terörün kontrolünde. Şimdi, neredeyse sizin
dışınızda herkes, bütün birimler, bütün kurumlar, bütün merciler
terörün kontrolüne girmiş. Şimdi bu tablodan bu mantıkla
çıkmanın, bu mantıkla kurtulmanın asla imkânı yok.
Değerli milletvekilleri, çok açık, çok net
biçimde Türkiye'nin bir yargı reformuna ihtiyacı var. Yargıya
güveni sağlayacak, vicdanı, adaleti hâkim kılacak ciddi bir
yargı reformuna ihtiyaç var. Ama, yargı reformu yapmak yerine, en
başta da HSYKnın yapısını değiştirecek bir
yargı reformu yapmak yerine sadece kurumlarda kontrolü sağlamayı
tercih ediyoruz.
Bir güzel duvar yazısı var, bunu ifade
ederek bitireyim:
Madde 1 Patron haklıdır.
Madde 2 Patronun haksız olduğu
durumlarda 1inci madde geçerlidir.
Yargıtay ve Danıştayın üyelerini
azaltırken de patron haklıydı, şimdi üyelerin
sayısını değiştirirken de yine madde 1 geçerli, patron
haklı. Ama, ortada bir tutarsızlık var, bir yaman çelişki
var.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki 3üncü ve son
önerge üzerinde söz isteyen Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 9uncu maddede vermiş
olduğumuz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki bugün hep dikkatler İstanbula
çevrildi ama sadece İstanbulda değil Vanda, Licede ve Atatürk
Havalimanında devletimize, milletimize karşı çok vahim
saldırılarla karşı karşıyayız. Tabii Bunlar
niye oluyor? dediğimizde, aslında cevap çok basit: Bilmiyoruz.
diyor sorduğumuz her soruya. Sayın Bakana, biliyorsunuz, ben bu
kanunun tümü üzerindeki görüşmeler sırasında bir soru sordum: Bu
kanunu buraya getirmenizin sebebi nedir? Paralel yapıyla mücadele. E,
pekâlâ, bu kanunu getirdiniz ve beş gün içerisinde bu kanuna göre yüksek
yargıyı yukarıdan aşağıya yeniden dizayn
edeceksiniz. Niye bu sayıları böyle belirlediniz? Kaç tane burada
paralelci terörist hâkim var? Bunların sayısını sorduk, Sayın
Bakan dedi ki: Bilmiyoruz. Bu hâkimlerin, savcıların kaç tanesini
siz aldınız: Onu da bilmiyoruz. E, bilmediğiniz işe göre,
bilmediğiniz olayların sonucuna göre nasıl işlem
yapacaksınız ve bilmediğiniz bir işe göre
yaptığınız icraat nasıl doğru olacak? Yani buna
siz nasıl inanıyorsunuz Sayın Bakan, öncelikle bunu bir izah
edin.
Şimdi, bir başka konu arkadaşlar;
işte, İstanbuldaki eylemi kim yaptı?
Araştıracağız, öğreneceğiz, bilmiyoruz. E, bu
silahlar buraya kadar nasıl geldi? Bilmiyoruz. Arkadaşlar, hepsini
bal gibi biliyorsunuz. Bu IŞİDin Türkiye üzerinden o Avrupadan
gelen militanlarının başlangıçta Suriyeye giderken
sesinizi çıkartmadığınızı hepiniz bal gibi
biliyorsunuz. Şimdi, Amerikan istihbaratı bugün bakın
Twitterdan bir şey paylaşmış Ramazanda eylem yapmak üzere
Türkiyeye 35 IŞİD militanı geldi. diyor. E, bunu Amerika
biliyorsa Türkiyedekini siz nasıl bilmiyorsunuz? Yani orada bir şey
var. Ya bilmiyorsanız burada bir ihmal var ya bilmiyorsanız o zaman
sizin kurumlarınız çalışmıyor, sizin MİTiniz
çalışmıyor, Emniyetiniz çalışmıyor, istihbaratınız
çalışmıyor.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Emniyetiniz
diyorsun, emniyetimiz hepimizin emniyeti. Sizin, bizim emniyet olur mu ya!
Emniyetiniz dediğiniz zaman Türkiye Cumhuriyetinin Emniyeti.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Efendim, buraya
görevlileri atarken sırf bizden olsun diye liyakati bir kenara
bırakırsanız, ehliyeti bir kenara bırakırsanız,
olması gerekenleri bir kenara bırakırsanız daha buna benzer
çok olayı hep birlikte yaşarız.
Bakın, Türkiyede artık insanlar
sokağa çıktığında sabah... İşte bu ülkede
bir vali bile dedi ki: Ben sabah evden çıkarken abdest alıp
çıkıyorum, çoluğumla çocuğumla helalleşip
çıkıyorum çünkü akşama ne olacağını ben de
bilmiyorum. Ülkenin geldiği durumu tarif etmek bakımından,
şu anda görevde bulunan bir valinizin söylediği bu laf bile
başlı başına bir olaydır, yeterlidir arkadaşlar.
Şimdi, siz bu paralel yapının
hâkimleri buraya girerken bu işin neresindeydiniz, bir de Allah
rızası için bunu söyleyiverin bu millete.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tam göbeğinde, tam
içinde.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Neresindeydiniz bu
işin? Yani o gün sadece paralelci olduğu için o hâkimleri oraya
aldınız. Başka hiçbir özellikleri yoktu o insanların
mesleğe alınırken ve o zaman da iktidarda siz
vardınız. Şimdi, yaptığınız
yanlışı düzeltmek için başka bir yanlış
yapıyorsunuz. Bir yanlış, artı, bir yanlış,
artı, bir yanlış, eşittir, bir doğru yapmaz
arkadaşlar. Bundan sonra yapacağınız bir başka yanlış
da, bir yanlış, artı, bir yanlış, artı bir
yanlış, gene bir doğru etmez. Bunun için, bu işi, bu
yanlış kanunu bir kenara bırakacaksınız,
oturacağız hep birlikte, bu devletin bekası için gerekli olan
doğru yargıyı hep birlikte inşa edeceğiz.
Yanlışta ısrarın size bir faydası olmaz, Türk
milletine bir faydası olmaz, devletimize faydası olmaz. Bu kadar
yanlışta ısrar ederseniz, bu yanlışları
yapanları yani bu görevlerde ihmali olanları sorgulayıp
onları doğru hâkimlerin önüne koyamadığınız
müddetçe bugün yaşadığımız olayların
tekrarını hep birlikte çok yaşarız, hepimizin canı
yanar. Bugün yüzlerce eve ateş düştü.
Buna benzer olaylarla karşılaşmamak
için aklınızı başınıza alın, bu işi
buradan geriye çekin, masayı doğru kurun ve doğru bir iş
yapalım.
Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) IŞİD
militanlarının, gelenlerin Türkiyeden girmesine göz
yumduğumuzu, bunların Türkiye üzerinden başka yerlere geçmesine
müsaade ettiğimizi hatip ifade etti. Bu açık bir sataşmadır
grubumuza. Bundan dolayı söz istiyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Bunu herkes söylüyor. Bunu
Amerika söylüyor, Avrupa Birliği söylüyor, herkes söylüyor bunu.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen sabahın bu saatlerinde polemikleri
artırmayalım.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğanın 400 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; terör örgütleri arasında fark
olmaz. PKK nasıl eli kanlı bebek katili bir terör örgütüyse
IŞİD de aynı derecede, aynı şekilde bir terör
örgütüdür, DHKP-C de aynı şekilde bir terör örgütüdür. Terör
örgütleri arasında bir fark olmaz, olamaz. Bir kere bir şey iddia
ettiğiniz zaman bunu ispatlamakla mükellefsiniz. Efendim, her şeye
göz yumdunuz da geldi geçtiler
Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Bütün dünya biliyor,
bütün dünya.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Hangi deliliniz var?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Delilden bol bir şey yok
ya, delilden bol bir şey yok.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Hangi belgeye
dayandırıyorsunuz bunu? Yok bir şey elinizde,
konuşuyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Daha üç
saat önce bomba patlamış ya.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yanımızda
valizlerle belge mi taşıyacağız Genel Kurulda?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi, bakın,
ne oldu değerli milletvekilleri? 2013 yılında, IŞİD,
Bakanlar Kurulu kararıyla terör örgütü listesine alındı. 40 bin
kişinin Türkiyeye giriş yasağı var, 40 bin kişi.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Ne zaman, ne
zaman?
MEHMET MUŞ (Devamla) - 4 bin kişi
sınır dışı edilmiş. Paris
saldırısını düzenleyen terörist sınır
dışı ediliyor, Belçikaya gönderiliyor, Belçika bunu serbest
bırakıyor. Biliyorsunuz, Avrupada büyük bir sansasyon
oluşmuştu. Türkiye Cumhuriyeti devleti birimleri, istihbaratı bu
noktada en üst düzeyde mücadele etmektedir
AYHAN BİLGEN (Kars) Türkiye
vatandaşı kaç kişi var yargılanmış
IŞİDden? Kaç Türkiye vatandaşı yargılandı
şimdiye kadar IŞİDden?
MEHMET MUŞ (Devamla)
ve bizim için hiçbir
terör örgütünün arasında fark olmadığı gibi hiçbir
teröristin arasında da fark yoktur, olamaz ve bu terör belası
Türkiye'nin uzun yıllardan beri mücadele ettiği bir beladır. Son
dönemlerde terörle mücadeledeki kararlılığımız,
bakın, artarak devam edecektir. Şenyaylada ne kadar terör unsuru
varsa, Licenin, Kulpun kırsalında uyuşturucu hammaddesi ekip
buradan kaynak sağlamaya çalışan terör örgütünün ve buradaki
yapılanmalarının tamamı tahrip ediliyor, yok ediliyor,
ortadan kaldırılıyor ve hareket alanı bitirilecek ve
Türkiye'nin gündeminden terör örgütü ve örgütleri
çıkarılacaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Ya, 35
cenaze var yerde; ayıp, ayıp!
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hatip, Sayın Erdoğanın
görüşlerini de saptırmak suretiyle sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Peki, buyurun Sayın Erdoğan.
İki dakika size de süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
Buyurun.
19.- Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. Bugün Twitterda Ömerlide bu militanların görüntülerini
paylaştılar. Gene, Suriyedeki muhalifleri eğitiyoruz. diye
Amerikayla birlikte yaptığınız eğit-donat projesi
içerisinde ne kadar IŞİD militanının eğitildiğini
bilen yok. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
MEHMET MUŞ (İstanbul) Nerede eğitiliyor?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Ayrıca, bir
dakika arkadaşlar, bir dakika sakin olun.
29 Ekimde, şimdi terör örgütü dediğiniz
PYDye peşmergeyi siz geçirdiniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Urfadan, Türkiye
sınırlarından alıp bıraktılar.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) PYD ile
peşmerge aynı mı?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) PYDye destek vermek
için geçirdiniz arkadaşlar.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Aynı şey
mi onlar?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Yani, niye aynı
değil? Ne için geldi oraya?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Onu söyle,
aynı mı?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Efendim, bugün o
terörle mücadele kapsamında uyuşturucu tarlasını
yaktığınız PKKlılar dün orada yok muydu? Dün
onları niye yakmadınız?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şenyayla ne
zamandır var orada?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ya, siz PKKyla bile iş
birliği yaptınız ya!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Bugün mü
keşfettiniz onları? Çözüm ortaklığı yaparken onlar
orada yok muydu?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Geç bunları
ya!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Bunları geçin
arkadaşlar. Yine, dün PKKlılar oralarda cirit atıp o el
yapımı bombaları oralara yerleştirirken operasyon yapmayan
siz değil misiniz? Şimdi, çıkmışsınız
İster PKK olsun, ister PYD olsun, ister DHKP-C olsun; hepsi terör
örgütüdür. Elbette ki bunun hepsi terör örgütüdür ama bu konuda dün
yaptığınızla bugün yaptığınız
birbirinin devamı olacak. Dün başka şey, bugün başka
şey yapamazsınız. Sizin kendi milletvekiliniz televizyonda
çıktı, ne dedi? Ben YPG militanının cenazesine
gittiğimde YPG terör örgütü değildi. dedi, ona da mı yalan
diyeceksiniz artık? Bırakın bu işleri.
Hadi, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
9uncu madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 04.36
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 04.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
400
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
Şimdi 10uncu madde üzerinde üç adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 10uncu maddesinde yer alan "İtiraz
üzerine verilen kararlar kesin olup, bu kararlar aleyhine başka bir
yargı merciine başvurulamaz" cümlesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Mustafa Kalaycı Ahmet Kenan Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet Parsak Kamil Aydın Mehmet Günal
Afyonkarahisar Erzurum Antalya
Erkan Akçay Arzu Erdem
Manisa İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
400 sıra sayılı Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 10uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Cemal Okan Yüksel Necati Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Zeynel Emre Namık Havutça Mehmet Gökdağ
İstanbul Balıkesir Gaziantep
Erdoğan Toprak Mahmut Tanal Engin Özkoç
İstanbul İstanbul Sakarya
"MADDE 10- 2575 sayılı Kanunun 52/A
maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
'2. Başkanlık Kurulunun kararlarına
karşı ilgililerce Başkanlar Kuruluna yedi gün içinde itiraz
edilebilir. Başkanlar Kurulu, Başkanlık Kurulu
kararlarını aynen onaylayabileceği gibi değiştirerek
de onaylayabilir. İtiraz üzerine verilen kararlara karşı
yargı yolu açıktır."
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 10uncu maddesinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel Filiz Kerestecioğlu
Demir Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır İstanbul
Ağrı
Meral Danış Beştaş Erol Dora Bedia Özgökçe Ertan
Adana Mardin Van
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Van
Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.
Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul Atatürk Havalimanındaki saldırı
doğrudan sivilleri hedef alan, insanlığa karşı
işlenmiş bir suçtur. Evet, içimiz acıyor gerçekten,
aylardır bu ülkede bombalar patlıyor ve Hükûmet sadece ne yazık
ki kınıyor ve lanetliyor, başka bir şey yapamıyor.
Oysa Hükûmet, öncelikle sorumluluk alarak bu konunun üzerinde durduğunu,
gerçekten terörle mücadele ettiğini kamuoyuna göstermelidir aynı
zamanda, kamuoyu ciddi anlamda bu adımları görmek istiyor.
Olayın aydınlanması için derhâl
adım atmalı. Örneğin, Adalet Bakanı hâlâ neden oturuyor
burada ben gerçekten anlamış değilim. Yani şu ana kadar
yerinden kalkıp bir zahmet olay yerine kadar gitmeliydi. Örneğin,
deliller değerlendiriliyor mu? (AK PARTİ sıralarından
Başbakan olay yerinde. sesleri)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Evet,
Başbakan olay yerinde olabilir, Hükûmet de orada olabilir ama
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Takip et, takip
et.
SALİH CORA (Trabzon) Bakanlar orada, vali
orada.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Kendi kendini az
evvel söylediğinle yalanladın.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Adalet
Bakanı üzerine düşen görevleri yerine yine getirmeyecek, yine bu olay
da aydınlanmayacak, yine deliller toplanmayacak, yine gizlilik
kararları verilecek ve yargı nasıl bir aşamaya gelecek
hepimiz yine izleyeceğiz, ne yazık ki sadece izleyeceğiz. Bu
saate kadar başından beri Anayasaya nasıl aykırı
olduğunu anlattığımız, defalarca
eleştirdiğimiz, herkesin de malumu olan ısrarla, saray
talimatı diye bu saate kadar ısrarla geçirmeye
çalıştığınız bir yasayı anlamaya
çalışıyoruz gerçekten de.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Söyleyecek
sözünüzün olmadığı yerde saray talimatı var, köşeye
sıkıştığınız yerde hemen
kullanırsınız.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Evet,
söyleyecek çok sözümüz var, söyleyecek sözlerimiz var, zaten söylüyoruz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Yazık,
yazık, yazık, çok yazık!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Siz
gerektiğinde bütün mevzuatı bir kenara bırakmayı bilenlersiniz
yani bunu açıklamayın bize. Gerektiğinde bütün mevzuatı bir
kenara bırakanlar elbette burada İç Tüzükü de bir kenara
bırakıp bu olayın bir an önce aydınlatılması için
harekete geçerdi, sorumluluk alırdı. Ha, hiçbir şey
yapamıyorsa başka ülkelerdeki onurlu insanlar gibi, onurlu
temsilciler gibi istifa ederdi. Yani bu ülkede Hükûmetin istifa etmesi için
daha kaç bomba patlaması gerekiyor? Daha kaç canın yanması
gerekiyor? Daha kaç insanın ölmesi gerekiyor?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Önergen neydi,
önergen?
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum)
Karıştırdın, karıştırdın, İç
Tüzükle ne alakası var ya.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyelim, lütfen.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Mevzuattan
bahsediyorum, İç Tüzük de bir mevzuat olduğu için
Siz, şimdi
yine İç Tüzükü bahane ederek İç Tüzüke uygun davranıyoruz.
savunması yapacaksınız, onun için söyledim, İç Tüzük de bir
mevzuattır Sayın Milletvekili, hatırlatmak istedim.
Şimdi, bu konudaki 10uncu maddeye dair
görüşlerimi paylaşmak gerekirse, başından da
belirtmiştim zaten, geneli üzerindeki tartışmalarda
Yedi günlük
bir itiraz süresi öngörülüyor Danıştay Başkanlık Kurulu
kararlarına karşı. Ancak, bu, Anayasanın 125inci
maddesine açıkça aykırıdır çünkü idarenin her türlü eylem
ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Bu
konuyla ilgili bir düzenleme daha şubat ayında Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmişti. Yine madde, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 13üncü maddesine de aykırıdır
ve Türkiye hakkında AİHM, tam 4 kere bu yargı yolu denetimi
eksikliği sebebiyle Türkiye aleyhine karar verdi. Şimdi, Anayasa
Mahkemesinin açıkça vermiş olduğu bir karar
karşısında yine benzer bir düzenlemeyi tasarı olarak
önümüze getiriyorsanız bunun altında başka şeyler aramak
gerekiyor. Çünkü, Anayasa Mahkemesi kararları bir, kesindir; iki,
bağlayıcıdır. İşte, aramızda hukukçu
milletvekilleri var elbette, kesin olması, başka bir merciye
başvurulamaması ve bir konudaki uyuşmazlık konusunda en üst
merci tarafından karar verilmesi anlamına geliyor. Bağlayıcılığı
ise bu konuda bütün yasama, yürütme, yargı organlarının,
idarenin, gerçek ve tüzel kişilerin bununla bağlı olması
anlamına geliyor. Şimdi siz böyle bir tasarı getirerek bir
anlamda Anayasa Mahkemesini de işlevsiz kılmayı hedefliyorsunuz
anlaşılan, bunun dışında biz başka bir ihtimal
düşünemiyoruz. Bütün derdiniz burada saraydan gelen talimatı
uygulayıp
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Kandilden aldığınız talimatı
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) -
bu
tasarıyı bir an önce çıkarmak, başka açıklaması yok.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Komisyondan geldi
bunlar ya, saraydan gelmedi.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Bu tasarı
Anayasa Mahkemesinin önüne gittiğinde sadece iptal kararı değil,
yokluk hükmü mutlak suretle tartışılmalı, yoksa AKP
Hükûmeti yarın öbür gün bu sefer de Anayasa Mahkemesini lağveden
başka bir düzenlemeyle karşımıza çıkacak ve hukuku,
âdeta yerle yeksan edecek. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
400 sıra sayılı Danıştay
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 10uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Engin
Özkoç (Sakarya) ve arkadaşları
"MADDE 10- 2575 sayılı Kanunun 52/A
maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
2. Başkanlık Kurulunun kararlarına
karşı ilgililerce Başkanlar Kuruluna yedi gün içinde itiraz
edilebilir. Başkanlar Kurulu, Başkanlık Kurulu
kararlarını aynen onaylayabileceği gibi değiştirerek
de onaylayabilir. İtiraz üzerine verilen kararlara karşı
yargı yolu açıktır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİLMİ
BİLGİN (Sivas) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün akşamüstü
şehit düşen ve bugün kaç kişi olduklarını
bilmediğimiz bütün şehitlerimize rahmet diliyoruz. Ancak, Cumhuriyet
Halk Partisinin Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunun Grup Sözcüsü olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinde şunu ifade etmek istiyorum: Bu bir
istihbarat açığıdır. Bu, emniyetin suistimalidir.
Değerli arkadaşlar, güvenlik ve
istihbaratla ilgili az önce grup başkan vekiliniz bir şey söyledi.
Aslında ben, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerine bu
saatte, saat sabahın dördünde birçok şeyi anlatsam da konu tam olarak
anlaşılmayacak. Asıl seslenmem gereken Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan tüm vatandaşlarımız. Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan vatandaşlarımız şu anda kendileriyle ilgili
birilerinin ölüp ölmediğini bilmiyorlar ama burada milletvekillerimiz
istediği gibi gülümseyerek, sabahın saat dördünde ne olduğu
belli olmayan bir yasayı tartışmakla meşguller.
Değerli arkadaşlar, az önce grup
başkan vekiliniz 40 bin IŞİD militanı -DEAŞ da
demedi- Türkiyeye girmiştir. dedi. Bu, aslında CIAnin raporudur.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Özkoç,
giriş yasağı var.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Giriş
yasağı var. dedi.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Çarpıtma,
çarpıtma!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) CIAnin raporudur. CIA,
Türkiyeye 40 bin IŞİD militanının da girdiğini
onaylıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, ben
konuşayım, sonra gelirsiniz.
70 ilde IŞİD militanlarının
örgütlendiğini bizim emniyet birimlerimiz söylüyor.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) - Yalan söylüyorsunuz, yalan!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Bizim emniyet
birimlerimiz söylüyor, eğer yalan söylüyorsa bizim emniyet birimlerimiz
söylüyor.
Bu kadar IŞİD militanının
Türkiyede örgütlü olması ve elini kolunu sallayarak Kalaşnikoflarla
en çok korunan havaalanına girmesinin tek bir nedeni var; İstihbarat
Teşkilatına her türlü yetkiyi verdiniz, İstihbarat
Teşkilatının başındakini tamamen Başbakana ve Cumhurbaşkanına
bağladınız, onun yargılanmasının önündeki her
türlü engelleri kaldırdınız, İstihbarat
Teşkilatını denetlenemez bir noktaya getirdiniz.
Bugün, Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu bir
denetleme komisyonu değildir. Sizin 2014 yılında Beşir
Atalayın ifade ettiği gibi Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu
bir denetleme komisyonu olacaktır. sözü askıda
kalmıştır. Şu anda Güvenlik ve İstihbarat Komisyonuna
gelen herkes, başta Sayın Numan Kurtulmuş olmak üzere Gerçekten
Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunda bilgi veremeyiz. diyorlar. Bir tek
nedeni var, gizli yönetmelikle devlet sırrını genişlettiniz
ve devlet sırrının niteliğini genişlettiğiniz
için istihbaratla ilgili halka bilgi vermesi gereken, halkın vekillerine
bilgi vermesi gereken İstihbarat Teşkilatının görevlileri,
Biz bu madde dururken size bilgi veremeyiz. diyorlar. Tam da böyle bir
noktada İstihbarat Teşkilatı Türkiyeye giren IŞİD
militanlarını, Türkiyeye giren PKK militanlarını
Bombaları
patlatan militanların hiçbir tanesinde görevlerini yerine getirmiyorlar.
Görevlerini yerine getirmedikleri için bugün 36 vatandaşımız
öldü. Biz Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunun üyeleri, Tuncay Özkan, Engin
Özkoç, Hilmi Yarayıcı, Barış Yarkadaş, söylüyoruz ve
millete sesleniyoruz: Türk milleti adına Güvenlik ve İstihbarat
Komisyonunu denetlemesi gereken komisyon güdük bir komisyondur. Görevi
yaptırılmamaktadır. Bunun için Danıştaya müracaat
ettik. Buradan sesleniyorum: Biz yüzde 50 oy aldık. diyerek her türlü
hakkı kendisinde gören iktidar, ölümleri gösterdiğimizde Yüzde 50 oy
aldık. diyor, bombaları gösterdiğimizde Yüzde 50 oy
aldık. diyor, insanların katledilişini gösterdiğimizde
Yüzde 50 oy aldık. diyor.
Değerli Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşları, bütün bu 750 şehidimize ve ölen
insanlarımıza karşı bu iktidar için gereğini
yapın ve bu iktidarı düşürmenin düğmesine basın. Ancak
o zaman şehit cenazeleri gelmez. Onlar, PKKyla ve IŞİDle kol
koladırlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, ben konuşmamda Türkiyeye 40 bin kişinin giriş
yasağı olduğunu söyledim, bunlar farklı terör örgütü üyesi
olabilirler, 4 bin kişi de Türkiyeden iade edildi, bunlar da
IŞİDe üye olabilir, farklı terör örgütü üyesi olabilir. 40 bin
kişi de farklı sebeplerden dolayı iade edildi, bunu düzelteyim.
Bir ikincisi: AK PARTİnin duruşu
bellidir, terör örgütlerine karşı kararlı mücadelesi
ortadadır ve AK PARTİ terörle mücadelede -az önce de ifade
ettiğim gibi- terör örgütü ayırt etmeksizin PKKsı da, IŞİDi
de, DHKP-Csi de veya diğer terör örgütlerine karşı hiçbir
ayrım gözetmeksizin hepsine karşı kararlı mücadelemiz devam
edecektir, geçmişte de devam etmiştir.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Kendi ülkesini
terör örgütüyle yan yana göstermek isteyen başka bir anlayış
olamaz Parlamentoda.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkanım, bir şey ifade edebilir miyim?
BAŞKAN Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
buradan ifade ediyorum ki, sayın grup başkan vekilinin söyledikleri
doğru değildir.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Seninki mi
doğru peki?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın grup
başkan vekillerinin söyledikleri içerisinde Biz terörle mücadele
ediyoruz. ifadeleri tamamen halkı yanıltıcı bir ifadedir.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Böyle bir usul yok!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bugün terör varsa,
eğer bugün bombalar patlıyorsa, barış süreci denilen
süreç içerisinde göz yumulan nedenlerden dolayı çocuklarımız
ölüyordur. Bir tek sorumlusu vardır; AKPdir.
BAŞKAN Takdir kamuoyunundur.
Buyurun Sayın Bakan, söz istediniz galiba.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağın,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin dünyada DEAŞı terör örgütü ilan eden
ilk ülkeler arasında yer aldığına, DEAŞla en etkili
mücadele eden devlet olduğuna ve DEAŞ terör örgütüne Türkiye
Cumhuriyeti devletinin onayıyla herhangi bir şekilde terörist
aktarımı yapılmadığına ilişkin
açıklaması
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; devam eden
tartışmalar nedeniyle kısa bir açıklama yapma ihtiyacı
duydum.
DEAŞ bir terör örgütüdür.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Tartışmasız hem de.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Türkiye Cumhuriyeti devleti, daha Türkiyede çok az kişinin ismini
duyduğu bir dönemde, dünyada ilk defa DEAŞı terör örgütü ilan
eden ülkeler arasında yer almıştır. O günden bugüne kadar
da DEAŞ terör örgütüyle etkili ve kararlı bir biçimde mücadele
edilmektedir. Şu ana kadar, DEAŞ terör örgütüne mensup olduğu
iddiası ve eylem yaptığı iddiasıyla gözaltına
alınan 2.617 kişi olmuştur, tutuklama kararı verilen 1.117
kişi olmuştur, tutuklama yerine adli kontrol kararı verilen de
557 kişidir ve mahkûm olmuş da 500 civarında yaklaşık
DEAŞ terör örgütünden terörist vardır. Türkiye Cumhuriyeti devleti,
DEAŞ terör örgütüyle sadece soruşturma, kovuşturma, adli yönden
değil, güvenlik boyutlarıyla da mücadele etmektedir. Çok yakın
zamanda, hem Genelkurmay Başkanımız hem de İçişleri
Bakanımız bu konuda açıklamalar yapmıştır. Bugüne
kadar etkisiz hâle getirilen DEAŞ mensuplarına ilişkin rakamlar
vermişlerdir. En son açıklanan bir rakamda 1.300 civarında
DEAŞlı teröristin etkisiz hâle getirildiği ifade
edilmiştir.
Tabii, onun dışında, Suriyenin içine
doğru da DEAŞ terör örgütüne karşı fırtına
obüsleriyle atışlar yapılmaktadır ve orada da pek çok terör
örgütü üyesi etkisiz hâle getirilmiştir. Öte yandan Irakta da hakeza
aynı şey söz konusudur. Bugün terör örgütü DEAŞla en etkili
mücadele eden ülke hangisidir? derseniz, çok tereddütsüz söylüyorum, Türkiye
Cumhuriyeti devletidir. DEAŞ terör örgütü, uluslararası proje bir
terör örgütüdür. 2013e gelinceye kadar böyle bir örgütün ismini Türkiyede,
dünyada da pek kimse duymadı. Ama bir baktınız, birden bire,
yerden fırlar gibi bir örgüt çıktı ortaya, terör örgütü.
Dünyanın şu anda 145 ayrı ülkesinden dili farklı, kültürü
farklı, eğitimi farklı, rengi farklı bu kadar insan ölmeye,
öldürülmeye ikna edilerek Suriyeye veya Iraka gönderilmeye
çalışılıyor. Şimdi, iki yıllık, üç yıllık
mazisi olan bir terör örgütü dünyanın 145 ülkesinin dilini bilen, oralardaki
insanları bulan, ikna eden, ölmeye öldürmeye getiren bir organizasyonu,
Allah için, yapabilir mi? Yani bunu yapabilme kabiliyeti var mı? Çok net,
bu bir proje örgüt, uluslararası proje.
İki tane temel hedefi var. Bir tanesi,
İslamofobiyanın çoğalmasını sağlamak,
insanların İslamdan ve Müslümanlardan nefret etmesini, hatta
Müslümanların da soğumasını sağlayıp
uzaklaştırmak. Bir diğeri ise, bölgede siyasal birtakım
projeleri hayata geçirmek için organize edilmiş bir yapı. Bu hedefler
gerçekleştiği zaman IŞİD denen, DEAŞ denen terör
örgütü kaybolup gidecektir çünkü hesapla birileri tarafından
kurulduğu çok açık.
Türkiyeye karşı da bu örgüt üzerinden
büyük iftiralar yapılıyor. Bir yandan paralel devlet
yapılanması, Suriyedeki Türkmenlere meşru muhalefete
yapılan uluslararası toplumun da kabul ettiği destekleri
DEAŞ terör örgütüne yapılıyormuş gibi gösterme gayretleri;
öte yandan, PKK terör örgütü ve ona muzahir çevrelerin, uluslararası bütün
planlarda, bütün örgütlerde, bütün yerlerde Türkiye, DEAŞ terör örgütüne
yardım yapıyor. haberleri, açıklamaları, izahları,
öte yandan da başka başka çevrelerce, Türkiye DEAŞ terör
örgütüyle bu kadar mücadele ederken böylesi bir kampanya da yürütüyor. Yani,
şimdi, DEAŞ terör örgütü Türkiyenin dört bir yanında bu ülkenin
içinde eylem yaparken bu ülkenin Hükûmeti DEAŞ terör örgütüne destek
verebilir mi Allah aşkına? Bunun birisinin düşünebilmesi
-Türkiye Cumhuriyetinin Hükûmeti bugün AK PARTİ, yarın
başkası olabilir- herhangi bir cumhuriyet Hükûmetine itham edilmesi
kabul edilebilir bir şey değildir.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bitiriyorum, son şeyi söylüyorum.
Öte yandan, Türkiyeye girme
yasağı konulanlar var, on binlerle ifade ediliyor. Biz uluslararası
topluma hep şunu söyledik: Sizin ülkelerinizden Türkiye üzerinden
DEAŞ terör örgütüne katılmak üzere gelenler varsa bize isimlerini
verin, biz gereğini yapalım. İsimler verildi, gerekleri
yapıldı; Türkiyenin içerisine girmeleri engellendi. Türkiyenin
içerisine, herhangi bir şekilde meşru yollardan geliyor çünkü vize
alıyor veya vize serbestisi var, seyahat hürriyeti kapsamında
geliyor. Bunlarla ilgili sizin elinizde herhangi bir istihbarat yok, herhangi
bir veri yok. Veri elimizde olduğu zaman Türkiyede
yakaladıklarımızın hepsini ilgili ülkelere gönderdik.
Türkiyenin üzerinden, Türkiye Cumhuriyeti devletinin onayıyla herhangi
bir şekilde DEAŞ terör örgütüne terörist aktarımı
yapılmamıştır. Bunu iddia edenler Türkiyeye, Türkiyenin
Hükûmetine, AK PARTİye büyük bir iftira etmektedirler. Bunu da buradan
açıkça ifade etmek isterim.
Öte yandan, tabii, terör
eylemlerini önlemek için istihbaratın, herkesin üzerine düşeni
yaptığını söylemek lazım.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Öfkeli genç diyen kimdi acaba?
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Amerikada İkiz Kuleler oldu, Amerikanın
istihbaratı yok muydu? Niye önleyemediler? İşte, Brükselde
oldu, Pariste oldu, başka başka yerlerde de terör eylemleri oluyor.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) İstifa ettiler.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Terör eylemlerine karşı Hükûmet, güvenlik
güçleri aldığı tedbirlerden ne kadarını
engellediğini her zaman kamuoyuyla paylaşmıyor çünkü bunun
psikolojik etkileri var. Şu kadar eylemi önledik, şunu yaptık,
bunu yaptık. diye her gün açıklama yapıldığında
kamuoyu tedirgin olur ama bilmemiz lazım ki güvenlik güçlerimiz,
istihbarat örgütlerimiz bu konuda gerçekten başarılı bir
çalışma yürütmektedir. Kamuoyunun bilgisine ulaşmadan pek çok
felaket, pek çok eylem ve bu eylemi gerçekleştirecek teröristler
yakalanmakta ve bunlar önlenmektedir. Zaman zaman da önlenemeyen, tespit
edilemeyen oluyor. Diyelim ki bir bilgi geliyor, bir yerde eylem olacak ama
nokta, adres, dakika; onu sizin o kadar alanın içerisinde nerede olduğunu
hemen tespit edip bulabilme imkânınız bazen oluyor, bazen olmuyor.
Burada bu konuda güvenlik güçlerinin iyi niyetli, samimi
çalışmadığını söylemek gerçekten
yanlışlık olur, bir haksızlık olur. Bunu ifade etmek
istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Vereceğim, vereceğim.
Buyurun Sayın Gök.
44.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Sayın Bakanın IŞİDle ilgili açıklamalarını
dikkatlice dinlemeye çalıştık. Sayın Bakan
IŞİDle ilgili olayın özellikle dışarıdaki
konumuna dikkat çekmeye çalıştı.
Sayın Bakan, dışarıdan çok bir
de Türkiyenin içine bakın, çok da uzaklara gitmeyin.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İçindekini de söyledim, dinlemediniz siz.
LEVENT GÖK (Ankara) Ankaranın pek çok
semtinde taksi dolmuş IŞİDe katılanların
olduğundan haberdar değil misiniz? Yani Ankaranın ben size semt
isimlerini de veririm, ilçe isimlerini de veririm.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Gök, kaç kişinin gözaltına
alındığını söyledim.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu tablo içerisinde hâlen
IŞİDe katılanların yoğunluğunun Türk
vatandaşları olduğundan haberdar değil misiniz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Hayır, öyle değil. Öyle değil.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani bu konuda ben Mecliste
bizzat yaptığım bir basın toplantısında bir
ferdin ailesinden 25 kişinin IŞİDe katıldığını
ifade ettim, Emniyetten bir tek kişi gelip bana Ya, bu nasıl
oluyor? demedi. Siz dışarıdaki tabloyu önlemeye
çalışın ama Türkiyeden IŞİDe katılanlara da bir
ayrıca bakın, esas vahim tehlike de burada bence.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
2.617 kişi, 2.617 kişi gözaltına alındı.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) 40 bin
kişinin geldiğinden bahsediliyor ya.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu boyutu görmezden gelerek
sadece Dışarıdan gelenleri önlemeye çalışıyoruz,
onlara tedbir alıyoruz. derseniz yanlış yaparsınız.
Çünkü Türkiye'de IŞİDe katılan büyük bir potansiyel de var,
maalesef var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Onların da üzerine gidiliyor, onların da üzerine gidiliyor. Demin
açıkladım.
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Adını verdik, adresini verdik, gitmediniz, yakalamadınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tam
2.617 kişi gözaltına alınmıştır.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben size isterseniz telefon
numarası da veririm, isimleri de veririm. Bu konuda da bilgi sahibiyim
BAŞKAN Sayın Gök, teşekkür
ediyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
1.117 kişi tutuklanmış, bunların hepsi Türk
vatandaşı. 500 civarında mahkûm var.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen!
LEVENT GÖK (Ankara) - Ama bu konuyu göz ardı
etmeyin lütfen.
BAŞKAN Sayın Gök, teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken, buyurun.
45.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, terör saldırısı nedeniyle hayatını
kaybeden ve yaralanan çok sayıda insan varken Meclisin sabaha kadar teknik
konuları konuşmakla etik bir tutum ortaya koymadığına
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, bu acı terör
saldırısını ilk duyduğumuz andan itibaren Meclisin
belli bir süre çalıştıktan sonra ahlaki olarak, etik olarak
kapanması gerektiğini ve olayla ilgili milletvekillerinin ulaşması
gereken yerlere ulaşması gerektiğini ifade ettik. Ancak,
maalesef AKP Grubu burada saatlerce kalmayı bir maharet sayarak, âdeta,
işte muhalefeti çalışmaktan kaçan bir pozisyonda göstermeye
çalışarak bu acı hadise üzerine şöyle bir tablo ortaya
çıkarmıştır: Sabaha kadar çalışan bir Meclis
pratiği var, ancak morgları ve hastaneleri cenaze ve yaralı dolu
olan bir ülke gerçekliği var. Ya, bu, başlı başına bu
Parlamentoya yapılabilecek en büyük itibarsızlaştırma
uygulamasının ta kendisidir. Bu Meclis halkın
sorunlarının çözüm umudu olmaktan ancak böyle
çıkarılır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Yani, burada sekiz saat, on saat daha
çalışmakta bir beis yok ama 35 cenaze yerdeyken, 100e yakın
yaralıdan bahsediliyorken, bu Meclis sabaha kadar teknik konuları
konuşmakla etik bir tutum ortaya koymamıştır diye
düşünüyoruz.
Halkların Demokratik Partisi olarak bu
irademizi defalarca, defalarca burada iletmek istiyorum. Yanlış
yapılmıştır, yanlışta da ısrar ediliyor.
Ayrıca, Sayın Bakanın vermiş
olduğu bilgilerle ilgili de yani böyle cenazeler yerdeyken o eleştiri
konularını saklı tuttuğumuzu söylemiştik. Söyleyecek
pek çok husus var, dediğim gibi, tablo bir netleşsin, onları hep
beraber konuşacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, buyurun.
46.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Hükûmetin gündemi ile Türkiyenin gündeminin farklı olduğuna
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Bakanın verdiği bilgiler
karşısında şunu söylemek ve hatırlatmakta fayda
görüyorum: Tabii, terörün olduğu ülkelerde o terör hadiseleri Türkiyeyle
mukayese edildiğinde daha münferit hadiseler şeklinde kalıyor ve
Türkiyedeki kadar yaygın değil.
İkinci bir farkı: O ülkelerdeki hükûmetler
ve ilgili bakanları sorumluluk duyuyor, hesap veriyor ve istifa da ediyor
ama maalesef bizim Hükûmetimiz ne sorumluluk duyuyor ne hesap veriyor ne de bir
istifa edeni görüyoruz. Bilmiyorum, görmedim, çok
safmışım, kandırdılar böyle bir Hükûmet olmaz.
Hükûmet sorumluluk duyacak. Namütenahi yetki peşinde, hep yetkiler
verilsin. Şu an bile Türkiye Büyük Millet Meclisinin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
Hükûmetin gündemiyle, Bakanlar Kurulunun,
Başbakanın gündemi ile Türkiyenin gündemi farklıdır. Yani
şu anda görüştüğümüz bu yargı paketi gündemi ile
Türkiyenin gündemi tamamen farklıdır. Bu da Hükûmetin hangi alanlara
savrulduğunu ve asıl odaklanması gereken konulardan da uzak
durduğunu gösteriyor. Sayın Bakanlar ve Başbakanın her gün
yaptığı konuşmalarda zamanlarını ayırıp
verdikleri önemde dahi bunu hissetmek mümkündür. Başkanlık sistemi
için ben başımı koydum. diyen Başbakanın Terörü
önlemek için başımı koydum. dediğini duymadık. Bu
bile verilen önemi göstermeye yeter. Bu hususa dikkat çekmeyi faydalı
buldum.
Ayrıca, Sayın Başkan, artık
yeter yani. Şu saatten sonra da biraz da istirahat edip daha sonra
çalışmalarımıza devam edelim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Ya sen konuşmasan bitecek.
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Devam, devam.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Bitene kadar
devam.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Böyle mırıltı
ve zırıltı yapanlar da bunun bir gerekçesini bir
açıklamalı. Kanundan haberi bile yok bu zırıltı
yapanların. İnsanda utanma diye bir şey olur Sayın
Başkan.
BAŞKAN Tamam, teşekkür ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
Size de bir dakika süre veriyorum.
47.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
ülkenin birliğini ve bölünmez bütünlüğünü her şeyin üstünde
tutan bir AK PARTİ Hükûmetinin görevinin başında olduğuna
ve devletin tüm birimlerinin terörle mücadele noktasında üzerlerine
düşeni en iyi derecede yaptıklarına ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bugün İstanbulda Atatürk Havalimanına yapılan
saldırıyı, terör saldırısını bir kez daha
lanetlediğimizi ifade etmek istiyorum. Hayatını kaybeden,
şehit olan vatandaşlarımıza Cenab-ı Haktan rahmet,
yakınlarına sabırlar diliyorum. Milletimizin başı
sağ olsun.
Olayın olduğu ilk andan itibaren
Hükûmetimiz açıklama yapmıştır ve Sayın
Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız,
İçişleri Bakanımız, Ulaştırma Bakanımız
oraya intikal etmişlerdir, olay yerine gitmişlerdir ve devletimizin
tüm birimleri bu konuyla alakalı, bu terör faaliyetiyle ilgili
yapılması gereken her şeyi yapmaktadırlar ve bu terör
faaliyetlerinin mutlaka Türkiyenin bu kararlı tutumunda hiçbir
zayıflama oluşturmayacağı aşikârdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Türkiyede, Orta
Doğuda şu an yaşanan gelişmelere
baktığımız zaman, dünyanın farklı bölgelerinde
ortaya çıkan hadiselere baktığımız zaman, 78 milyonun
can ve mal güvenliğini sağlamak için gecesini gündüzüne katan bir AK
PARTİ Hükûmeti iş başındadır. Ülkenin birliğini
beraberliğini, ülkenin bölünmez bütünlüğünü her şeyin üstünde
tutan bir AK PARTİ Hükûmeti görevinin başındadır. Tüm
bakanlarımız, devletin tüm birimleri terörle mücadele noktasında
üzerlerine düşeni en iyi derecede yapmaktadırlar. Meclisimizin de
ayrı bir gündemi vardır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN Evet, Engin Özkoç ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 10uncu maddesinde yer alan İtiraz üzerine
verilen bu kararlar kesin olup bu kararlar aleyhine başka bir yargı
merciine başvurulamaz. cümlesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Arzu
Erdem (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10uncu maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, İstanbul Atatürk
Havalimanında, Diyarbakırda, Vanda hain terör
saldırısında hayatını kaybeden askerlerimize,
polisimize ve sivil vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, geride
kalanlara sabır
diliyorum. Kederli ailelerimizin ve büyük Türk milletimizin başı
sağ olsun.
Ayetikerimede Yüce Rabbimiz şöyle
buyurmuştur: Yılgınlık göstermeyin, hüzünlenmeyin.
Eğer iman etmiş kimseler iseniz üstün gelecek olan sizlersiniz.
Hadisişerifte ise Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: Müminlerin
birbirlerine olan bağlılığı, birbirlerine kenetlenerek
inşa edilmiş binanın duvarları gibidir. Kahraman
ecdadımız bütün dünyaya Çanakkale geçilmez. diye
haykırmıştır. Kahraman ecdadımız millî bilinçle,
imanla, cesaretle, fedakârlıkla zaferler kazanmıştır. Bu
vesileyle tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Bize bugün bu acıyı yaşatanlar,
birliğimizi ve dirliğimizi hedef alanlar bilmelidir ki bizler
asırlardır varlıkta, yoklukta, sevinçte ve kederde birlikte
ağlayıp birlikte gülmüşüzdür. Acı, şiddet ve korku bizleri
yıldıramaz, aksine milletimizi daha fazla kenetleyecektir. Ama,
biliniz ki milletimizin hafızasında AKP iktidarının bugüne
kadar yaptığı yanlışlar da yer alacaktır, bunlar
da unutulmayacaktır. Bu manada, AKP iktidarının bugüne kadar
yaptığı yanlışlardan ders alması
gerektiğinin ve bundan sonra ise burada her bir milletvekilimize ülkemizin
içinden geçtiği bu zorlu süreçte özellikle görev ve
sorumluluklarımızın farkında olmamız gerektiğinin
vurgulanması gerekir. İşte, bugün ben demeden biz demeliyiz;
işte, bugün, Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Devlet
Bahçelinin dediği gibi Önce vatanım, sonra milletim, sonra partim
ve en son ben. demeliyiz.
Değerli milletvekilleri, Danıştay
Kanununda yapılacak değişiklikle Yargıtay daire
sayısı 46dan 24e düşürülecektir. Üye sayısı ise kanun
yürürlüğe girdikten sonra 516dan 300e, en son olarak 200e
düşürülecektir. Danıştay ve Yargıtaya yeniden seçilecek
üyelerin görev süreleri ise on iki yılla sınırlanacaktır.
Böylece, yargının iş yükünün hafifletilmesi öngörülmektedir.
Yine, tasarıya göre, kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte Danıştay üyelerinin üyelikleri sona erecektir
ancak bu tarih itibarıyla Danıştay Başkanı,
başsavcı, başkan vekili ve daire başkanı olarak görev
yapanların Danıştay üyelikleri devam edecektir. Buradan
anlaşılacağı üzere, iktidar partisi yine yeni bir
Danıştay listesi ve yeni bir Yargıtay listesi
çıkaracaktır. Yargı bu düzenlemeyle
siyasallaşmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler
Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının adaletin
hızlı, güvenilir ve adil bir şekilde tesis edilmesine katkı
sağlayacak bir yapıda olması gerektiğini belirtmek isteriz.
Ancak, bu düzenlemeyle bu ihlal edilmektedir.
Yapılan düzenleme Anayasanın
yargıyı ve yüksek yargıyı düzenleyen hükümlerine
aykırıdır. Adalet, temel hak ve özgürlüklerin güvencesidir ve
devletin temelidir. Aziz milletimiz adalete güvenle bakmak istiyor, lakin bu
tür siyasi düzenlemeler mevcut sistem içerisinde güveni maalesef
sarsmaktadır. Hatta bugüne kadar birçok konuda güveni
sarsılmış olan milletimiz, adalete olan güvenini de tamamen
kaybedecektir.
Yargı, siyasi iktidarın veya belirli
kişilerin güdümüyle hareket etmemelidir. Yargının aidiyeti
olmamalıdır. Yargı daima ve her şartta hakkı
savunmalıdır. Şimdi soruyorum size: Bu tasarıyla bu
unsurlar sağlanabilir mi? Bu düzenlemenin özeti şudur:
Yargının doğru, hızlı ve adil işlemesi yerine
yargıya müdahale imkânını nasıl sağlarız?
İşte bu düzenlemeyle tam hedeflenen bu, yargıya müdahale. Bu
zihniyet değişmediği sürece adaletten bahsetmek de mümkün
olmayacaktır.
Çok teşekkür ederim, saygılarımı
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
III. YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama talebimiz var.
BAŞKAN 10uncu maddeyi oylarınıza
sunmadan önce yoklama talebi var, bu işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Gök, Sayın Havutça, Sayın
Adıgüzel, Sayın Gürer, Sayın Erkek, Sayın Atıcı,
Sayın Tanal, Sayın Yıldız, Sayın Özkoç, Sayın
Akkaya, Sayın Uslupehlivan, Sayın Emir, Sayın Topal, Sayın
Demirtaş, Sayın Gökdağ, Sayın Demir, Sayın Aldan,
Sayın Emre, Sayın Yılmaz, Sayın Tümer.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400) (Devam)
BAŞKAN 10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde üç önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 11inci maddesinde yer alan 31/12/2018 ibaresinin
31/12/2019 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Mustafa
Kalaycı Ahmet
Kenan Tanrıkulu
İstanbul Konya İzmir
Mehmet
Parsak Kamil
Aydın Mehmet
Günal
Afyonkarahisar Erzurum Antalya
Emin
Haluk Ayhan
Denizli
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
11inci maddesinin tasarıdan çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Çağlar
Demirel Filiz
Kerestecioğlu Demir Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır İstanbul Ağrı
Meral
Danış Beştaş Erol
Dora Mahmut
Toğrul
Adana Mardin Gaziantep
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ömer
Süha Aldan Cemal
Okan Yüksel Necati
Yılmaz
Muğla Eskişehir Ankara
Zeynel
Emre Namık
Havutça Mehmet
Gökdağ
İstanbul Balıkesir Gaziantep
Erdoğan
Toprak Mahmut
Tanal
İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça.
Buyurun Sayın Havutça. (CHP
sıralarından alkışlar)
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu çalışma
düzeninin bu şekilde sürmesiyle ilgili sanırım
milletvekillerinin de bir vekile ihtiyacı var. Gerçekten, şu andaki
çalışma düzeni Sayın Başkan, Anayasaya aykırı,
insan haklarına aykırı; bir angaryayla karşı
karşıyayız.
Şimdi, milletin haklarını
savunması gereken milletvekilleri ne yazık ki kendi
haklarını koruyamıyor.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) O zaman konuşmayın, konuşmak zorunda
değilsiniz.
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) Şimdi, biz de Atatürk
Havalimanında yaşanan terör hadisesi karşısında
yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyoruz. Ama Sayın Bakan, Hükûmetiniz sayesinde Türkiye canlı
bombaların cirit attığı ve her gün Meclise 500 metre
mesafede bombaların patladığı bir ülke hâline geldi.
Bunları siz görmüyor musunuz?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Her gün deyip de yalan söylemeyin.
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) Bakın,
Kızılayda bomba patlıyor, Meclise 500 metre mesafede bomba
patlıyor, siz hâlâ Emniyet İstihbaratın düzgün
çalıştığını söylüyorsunuz. Bu milletin
zekâsıyla alay mı ediyorsunuz siz? Böyle bir şey olabilir mi?
Bakın, adalette 4 tane reform
yaptınız. Her reform yaptığınızda adalet dibe
çökmeye başladı. Yahu bir yanlışlık mı var acaba?
Hani, ters yola giren şoför gibi Hepsi üstüme geliyor
Sayın Bakan, bakın, Komisyonda dediniz ki
4 yargı reformu paketi getirdiniz. Bakın, 2011de Yargıtaya 6
daire, 137 kadro; Danıştaya 2 daire, 61 kadro getirdiniz. Yetmedi,
2014te bir kez daha, 6572 sayılı Kanunla Yargıtaya 8 daire,
129 ek kadro; Danıştaya 2 daire, 39 kadro getirdiniz. Yargıya
güven yüzde 40lardan yüzde 30lara düştü, şimdi bu paketle beraber
herhâlde dibe vuracak.
Sayın Adalet Bakanı, adaleti aramamız
gerekiyor ve adaleti aramanın da koşulları, dünyada evrensel
normları vardır. Hukuk devletlerinde, yargı devletlerinde
birinci esas yargının bağımsızlığını
korumaktır.
Bakın, utanç verici bir durum, Anayasaya çok açık
aykırı bir şekilde, Danıştayın mevcut
başkanları, başsavcıları, daire başkanları,
başkan vekilleri pozisyonlarını ve durumlarını
koruyarak bu yasaya maalesef gereken direnci gösterememişlerdir.
Diğer arkadaşlarını kendi koltukları uğruna
-Anayasanın eşitlik ilkesine açık aykırı bir
şekilde- görmezden gelmişlerdir. Kendi arkadaşlarının,
yargının namusunu ve
bağımsızlığını koruyamayan mevcut
Danıştayın başkanlarının, başsavcı
vekillerinin bu milletin adalet duygusunu, hakkını, hukukunu
koruyacağını nasıl söyleyebiliriz? Açıkça Anayasaya
aykırı bu durum karşısında gerçekten Anayasaya
aykırılığı açık açık, göre göre Meclis de
buna alet ediliyor.
Sayın Bakan, bakın, mevcut yapıda
Yargıtayın ve Danıştayın daire sayısını
yarı yarıya düşürüyorsunuz. Şu an itibarıyla, bütün
Yargıtayda 1 milyon 260 bin dosya var.
Bakın değerli milletvekilleri, şu
anda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde adil yargılamanın
ihlali nedeniyle Rusyadan sonra en fazla tazminat ödeyen ülkeyiz biz. Bu
ülkeye yazık değil mi ya? Kimin parası bu? Şu anda
Yargıtayda ortalama bir yargılama süresi dört yıl. Şimdi,
siz mevcut Yargıtay üyelerini, daire sayısını 24e
düşürüyorsunuz, Danıştayda da düşürüyorsunuz. Bu yargılamalar
-iddia ediyorum buradan, tarihe not düşüyorum- en az beş yıl
sürecektir, belki de altı yıl ve bütün bu dosyaların
mağdurları tekrar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kapısına gidecek çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
bir içtihadı var, diyor ki: Bir yargılama beş yılı
geçiyorsa orada adil yargılama ihlali vardır.
Arkadaşlar, bu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin bir içtihadı.
Sayın Bakan, bu içtihat
karşısında, mevcut yapıyla, sizin getirdiğiniz yasal
düzenlemeyle bu yükü kaldıramaz bu hâkimler. O bakımdan, açıkça
Anayasaya aykırı olan ve vahim hatalar doğuracak olan bu
tasarının geri çekilmesini ve itirazlarımız noktasında
düzeltilmesini talep ediyoruz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanın bir söz talebi
var.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Yargıtaydaki ve Danıştaydaki iş
yükünün çokluğu doğrudur. Şu anda bu yasanın yürürlüğe
girmesi hâlinde daire sayıları hemen 24e inmeyecektir, üç
yıllık bir geçiş süreci var. Üç yıl süreyle 46 daire olarak
çalışacaktır bu dosyaları eritmek için.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, anlaşılamıyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sessizlik
lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İkincisi, istinaf faaliyete girdiği için, yaklaşık bir
yıllık süre içerisinde neredeyse çok az sayıda, yok denecek
kadar az dosya Yargıtay ve Danıştaya gelecektir. Bu, kısa
sürede bu dosyaları eritmek için yeter bir zamandır. Onun için biz
böyle bir geçiş süreci öngördük.
Bir de şunu söyleyeceğim: Ceza dairelerinde
bir dosyanın bitiş süreci üç yüz altı gündür, dört yıl
filan değildir, üç yüz altı gün. Ceza Genel Kurulunda dört yüz doksan
üç gündür.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, biz de
avukatlıktan geliyoruz, öyle değil.
NAMIK HAVUTCA (Balıkesir) Sayın Bakan,
ben size on beş yıl süren davaları getireceğim, on beş
yıl.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Var
tabii, seksen dört yıllık dava var, seksen dört yıllık dava
var.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun bu saate kadar
çalışan emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan, maalesef İstanbul
Atatürk Havalimanında patlayan bombalar gündemimize bomba gibi
düştü. Kimi rakamlara göre, Associated Presse göre 50nin üzerinde
insanımız yaşamını yitirmiş ama şu andaki
resmî rakamlara göre 32 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir,
170 civarında da yaralı var. Ben yaşamını yitiren
yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum, halkımıza geçmiş
olsun dileğinde bulunuyorum.
Değerli Başkan, buraya nasıl geldik?
Ben size Gaziantepte mahkemeye yansımış bir örnekle bu durumu
anlatmak isterim: Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesine yansıyan bir
davaya göre, 2012-2014 yılları arasında tam iki yıl süreyle
tüm görüntüleri adım adım takip edilmiş, teknik ve fiziki takibe
tutulmuş IŞİD militanları Gaziantep Burç ormanlık
alanında -bugün basına yansıyan bir bilgidir- iki yıl
boyunca takip ediliyor, orada silahlı eğitim alıyorlar, orada
teknik eğitim alıyorlar ve askerî eğitim alıyorlar, hatta
kamuflaj giyerek paintballla savaş oyunu oynuyorlar. Ve bu, iki yıl
boyunca polis tarafından adım adım izleniyor. Bunların
içerisinde kimler var biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Ankara Gar
patlamasının planlayıcısı Yunus Durmaz da var ve
bunlar iki yıl takip edilmesine rağmen, maalesef, hiçbir şekilde
bir işlem yapılmıyor; şu anda bir dava dosyasında, tüm
fotoğraflarla bugün basında ayrıntılı bir şekilde
yer aldı.
Değerli arkadaşlar, buraya çıkan
hatipler IŞİDi biz terör örgütü gibi görüyoruz. diyorlar, ama
IŞİDin Gaziantepteki varlığı, Azez-Cerablus ya da
Kilis-Karkamış hattını bugüne kadar nasıl
kullandığını defaatle Hükûmete, yetkililere duyurmaya
çalıştık, Gaziantepte yüzlerce hücre evinin olduğunu ifade
etmeye çalıştık, ancak buna yeterli önlemi alamayanlar,
bombacılar kendilerini patlattıktan sonra, hatta sabık, devrik
Başbakan Listeleri var elimizde, ama kendilerini
patlatmadıkları için tutuklayamıyoruz. bile diyebilmişti
ve bunlar kendilerini patlattıktan sonra haklarında dava
açılabiliyor, Yunus Durmazla ilgili dava da bu şekilde.
Değerli arkadaşlar, bu IŞİD militanları
Gaziantepte 2012den 2014e kadar cirit atıyor, adım adım
izlenmesine rağmen bir işlem yapılmıyor, Suruçta önce
kendilerini patlatıyorlar, Ankara Gar Meydanında kendilerini
patlatıyorlar. Aslında Ankara Gar Meydanındaki istihbarat
ellerinde var. Olaya gözlemcilik yapan militan, IŞİD çetesi,
hedeflerinin HDP Genel Merkezi olduğunu, ama son anda barış
mitingini seçtiklerini söylüyor. Bu bilgiler istihbarat hâlinde ellerinde
olmasına rağmen önlem alamayanlar, bugün sanki hiç
sorumlulukları yokmuş gibi rahat rahat Efendim, biz
IŞİDle mücadele ediyoruz. diyebiliyorlar.
Değerli arkadaşlar, maalesef, şu anda
konuştuğumuz yasayla ilgili, yasa değişikliğiyle
ilgili çıkan AKPnin hatipleri de şunu söylemeye
çalışıyorlar: 28 Şubatta şöyle oldu., Efendim, 367
garabetinde böyle oldu. Yani, açık açık ifade ediyorlar: Tencere
dibin kara, benimki senden kara. anlayışıyla dün de böyle oldu,
bugün de biz böyle yapıyoruz.
Evet, dikkatinizi çekiyorum değerli
arkadaşlar, Yargıtayda, Danıştayda paralel örgütlenmesini
kendi lehlerine çevirmek için yüksek yargıdaki sayıyı 250den,
önce 387ye, ardından 516ya çıkardılar; Danıştayda
95ten 156ya, sonra 195e çıkardılar. Sonra birden paralelin
terörist olduğu akıllarına geldi, yıllarca bize eziyet eden
paralel onlara dokununca terörist oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bize dokunduğu
zaman hiç terörist olmayan paralel birden terörist ilan edilince şimdi
de paralele dönmek için aynı işlemi devam ettirip bu sefer sayıyı
azaltmaya çalışıyorlar. İnce ayar işlemleri ve
bunları
Devleti ele geçirmek hiç kimseye fayda getirmez. Hukuk herkese
lazım. Bugün birine lazımsa yarın size de lazım olur. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) - Hadi, yürü, yürü! Bitti süren.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Ne zaman
gideceğimi sana sormam! Öyle el kol hareketi yapma! Terbiyesizleşme!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Aynı mahiyetteki
iki önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 400 sıra
sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 11inci maddesinde yer alan 31/12/2018 ibaresinin
31/12/2019 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hayırlı, mübarek bir zaman diliminde, aynı zamanda
hassasiyetlerin çok arttığı, çok elim bir olayı
yaşadığımız ve hassasiyetlerin hakikaten yoğunlaştığı
bir zaman dilimindeyiz. Bunu dikkate almak lazım. Söz ve
davranışlarda hassasiyet gerektiğini de burada ifade etmek
istiyorum. Vekiller yorgun. Hep birlikte memleketin terör meselesinin,
belasının defedilmesi için uğraşmamız, gayret
göstermemiz lazım. Bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Hükûmete
de sonuna kadar arkasında olduğumuzu, her türlü desteği
sağlayacağımızı beyan ettik. Fakat, tabii ki burada
takılmanın, laf atmanın, görüş bildirmenin şekli,
zamanı, onun da bir hassasiyeti olduğu dönem oluyor.
Dolayısıyla, burada buna çok dikkat etmemiz lazım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, şimdi görüşmekte olduğumuz
tasarıda değişiklik yapılmasına ilişkin, bu
tasarının 11inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin grup
önergesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Gerekçemizde iş yükünün
azaltılmasını öngörüyoruz. Bu olsa bile mevcut ve yeni gelecek
işlerin
İdari Dava Daireleri Kurulunun görev süresinin,
tasarıda belirlenenden bir sene daha ileriye atılmasını,
bir kolaylık sağlama açısından, düşünüyoruz ama kabul
edilir, edilmez; bizim Hükûmete önerimiz, iktidar grubuna tavsiyemiz budur.
Tasarının 11inci maddesi, gerekçesinde
belirtildiği gibi, mevcut dosyaların makul sürelerde karara
bağlanabilmesi amacıyla üç yıl süreyle İdari Dava Daireleri
Kurulunun sürekli görev yapan bir kurul hâline getirilmesi ve bu kapsamda
kurulda görevli üyelerin dairelerinde heyete katılmaması
sağlanmış idi. Daha sonra, bu süre iki yıl
uzatılmış olmasına rağmen kurulun iş yükünün
yeteri kadar azalmaması nedeniyle İdari Dava Daireleri Kurulunun
sürekli görev yapmasına ilişkin sürenin iki yıl daha
uzatıldığı ifade edilmektedir. Bununla birlikte,
Danıştay üye sayısının azaltılmasına
bağlı olarak İdari Dava Daireleri Kurulunun üye sayısı
ile toplantı ve görüşme yeter sayıları da
azaltılmaktadır. Burada bir çelişki yok mudur diye
düşünüyoruz. Hem gerekçede iş yüküne yetişemediği sebebiyle
kurulun görev süresinin uzatımına gidiyorsunuz hem de üye
sayısını neredeyse 1/3 oranında azaltıyorsunuz. Yani
mevcut 20 üye iş yükünün altından kalkamıyor, görev süresini iki
yıl daha uzatıyorsunuz, bir de kalkıp üye
sayısını 14e indiriyorsunuz. Bu, hangi akla, mantığa
sığar, izahı mümkün değil. Mutlaka Hükûmetin bir izahı
vardır. Peki, nasıl izah edeceksiniz, onu merak ediyoruz. Gerçekten
tasarının geneli ve 11inci maddesi Anayasaya
aykırılığın yanı sıra, subjektif
değerlendirmeye açık hükümler içermekte, gerekçeleri ise
inandırıcı ve hukuki bulunmamaktadır. Ancak, sizin
istediğiniz sürenin yetmeyeceğini biz düşünüyoruz, bu nedenle
süresinin uzatılmasında fayda olacağı kanaatindeyiz.
Şimdi, esasen bu tasarının AKPnin
yüksek yargıyı tasfiye ve yeniden şekillendirme girişimi
olduğunu düşünüyoruz. Pek çok husus bile bile Anayasaya
aykırı olarak düzenlenmiştir. AKP, 2010 referandumunda adalet
sistemimizdeki eksiklikleri gidermek değil, HSYK ve Anayasa Mahkemesi ve
yüksek yargının yapısında yaptığı
değişikliklerle sisteme tuzaklar yerleştirmiş, okyanus
ötesiyle kol kola yandaş yargı yaratmaya
çalışmıştır. Okyanus ötesinden nereye geçmiştir?
Bir paralel yaratmıştır. Ancak bugün bin pişman
olmuştur. AKP 12 Eylül 2010 referandumuna evet oyu verenleri
kandırmış, kendisi de bugün gerçekten pişman olmuştur.
Bu kanun tasarısı 12 Eylül 2010 referandum sonuçlarının
bugün Meclis çoğunluğu eliyle değiştirilmesinden başka
bir şey değildir.
Sayın Başkan, biz önergemize destek
istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi yan gelip yatma yeri değil. Lütfen,
uyuyanları uyandıralım.
BAŞKAN Evet, kapatıyoruz artık, bir
şey kalmadı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Kabul edildi.
BAŞKAN Tamam, kabul etmeyenleri de soruyorum.
Önerge kabul edilmiştir, doğrudur.
11inci maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
11inci madde kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum birleşime.
Kapanma Saati: 05.41
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 05.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
------0------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.
400
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, 343 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.
2.- Dünya Posta Birliği Kuruluş
Yasasına Sekizinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 343)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 29 Haziran 2016 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Yasama
faaliyetlerine verdiğiniz destekten dolayı tüm milletvekillerine
teşekkür ediyorum, hayırlı sabahlar diliyorum.
Kapanma Saati: 05.44
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edilmiştir.
(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) 400 S. Sayılı Basmayazı 27/6/2016 tarihli 107inci Birleşim Tutanağına eklidir.