TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
116ncı
Birleşim
20
Temmuz 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Kıbrıs Barış
Harekâtının 42nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Erzurum Milletvekili Orhan Deligözün, 15 Temmuz darbe girişimi,
amaçları ve sonuçlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, 15 Temmuz darbe
girişimine ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Türk Silahlı Kuvvetleri
içindeki bir cuntanın ve iş birlikçilerinin parlamenter demokrasiye
yönelik darbe girişimini ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik
saldırıyı lanetlediğine ilişkin açıklaması
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin, 15 Temmuz
darbe girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli
açıklaması
3.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, ABDnin çok fazla vakit
geçirmeden Türkiyenin düşmanıyla hareket etmediğini göstermesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
4.-
İzmir Milletvekili Atila Sertelin, darbe girişimini nefretle
kınadığına, Türkiyenin hızla normal yaşama
girmesi gerektiğine ve TRTnin altı yıl sonra Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna mikrofon
uzattığına ilişkin açıklaması
5.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, 15 Temmuz tarihinin millî irade ve
demokrasi bayramı olarak kutlanacağına ve millî iradenin
kayıtsız şartsız hâkimiyetine dayanan yeni anayasayı
hayata geçirmek gerektiğine ilişkin açıklaması
6.-
İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırımın, 15
Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin detayları
öğrenildikçe Türkiyenin ne kadar büyük bir tehlike
atlattığının daha net ortaya çıktığına
ilişkin açıklaması
7.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, ülkemize geçmiş olsun,
şehitlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
dileğinde bulunduğuna ve Meclisin görevinin acil olarak demokratik
parlamenter sistemin güçlendirilmesi olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
8.-
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, darbelerden sonra
sürdürülen yargılamalarda soruşturma aşamasından
başlayarak adil davranmanın önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
9.-
Ankara Milletvekili Nihat Yeşilin, 15 Temmuzda yapılan darbeyi
lanetle kınadığına, demokrasiyi savunurken demokratik
bazı hakları gasbetmek gibi bir anlayış olmaması
gerektiğine ve Türkiyeden WikiLeakse erişimin engellendiğine
ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Osman Boyrazın, 15 Temmuz darbe
girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli
açıklaması
11.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, darbe girişimi
sırasında şehit olan askerlere, polislere ve hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtının
42nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
12.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkayanın, alçak FETÖ darbesi nedeniyle
şehit olan bütün vatandaşlara, polislere Allahtan rahmet
dilediğine ve bu hain terör örgütünün mutlak surette, en ağır
şekilde cezalandırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
13.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, 15 Temmuz darbe
girişimini şiddetle telin ettiğine, Hopada 9 tane gencin hiçbir
alakaları olmadığı hâlde darbeye teşebbüsten, anayasal
düzeni değiştirmekten dolayı göz altına
alındıklarına ilişkin açıklaması
14.-
Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuzun, 15 Temmuzda ölüm pahasına
meydanlara hücum eden milleti saygıyla ve hürmetle
selamladığına ve milletin Meclisi dâhil her yeri
bombalayanları lanetlediğine ilişkin açıklaması
15.-
Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcanın, darbe girişimine destek
olanları lanetlediğine, darbe girişiminde şehit olan
vatandaşlara, polise ve millî olan askerlere Allahtan rahmet,
yaralılara şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
16.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, darbecilerden ve destekçilerinden en
kısa zamanda ve en iyi şekilde hesap sorulması gerektiğine,
iki günde yaklaşık 50 bin kamu personelinin görevden
uzaklaştırılmasına ve bu konuda kamuoyuna
aydınlatıcı açıklamaların yapılmasında fayda
olduğuna ve darbe girişimi sonrasında yeni bir fiilî durum
yaratma gayretlerine karşı olduklarına ilişkin
açıklaması
17.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Kıbrıs Barış
Harekâtının 42nci yıl dönümüne, darbe girişiminin
önlenmesinin demokrasi adına büyük bir kazanç olduğuna ama bundan
sonra atılacak adımların da en az darbenin önlenmesi kadar önem
taşıdığına ve Türkiyenin çok soğukkanlı
olunması gereken bir dönem içerisinde olduğuna ilişkin
açıklaması
18.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, darbecilerin millet
iradesine el koymak için kullandıkları terörist yöntemlerin, kendi
zayıflıklarının, korkularının ve
endişelerinin birer kanıtı olduğuna, darbecilerin mevcut
hukuk düzeni içerisinde hak ettikleri cezaları alacağına ve bu
darbenin arka planında yer alan her türlü yapılanmaya karşı
devletin en aktif şekilde işlemleri yürütmesinin aklın gereği
olduğuna ilişkin açıklaması
19.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 15 Temmuzda
gerçekleştirilen darbeyi bir kez daha kınadığına, bu
darbe sonucunda yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediğine, çıkış yolunun
demokrasi ve özgürlüklerin yeniden inşasından geçtiğine, 20
Temmuz Suruç katliamının 1inci yıl dönümüne, Nusaybinde
milletvekillerine ve bir kadın grubuna yapılan darp girişimiyle
ilgili açıklama beklediklerine ve sendikalar ile odaların
Parlamentoyu ziyareti sırasında Ankara Milletvekili Sırrı
Süreyya Öndere yönelik tutuma ilişkin açıklaması
20.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, iktidarıyla, muhalefetiyle el
birliği hâlinde bütün terör örgütleriyle ve hukuk dışı,
demokrasi dışı yapılarla çok etkin bir şekilde
birlikte mücadele etmek gerektiğine ilişkin açıklaması
21.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun bir an önce devreye girmesi ve
hem kamu vicdanını tatmin etmesi hem de Meclis adına etkin
denetim görevini yerine getirmesinin son derece önemli olduğunu
düşündüklerine ilişkin açıklaması
22.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın 403 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
23.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, böylesi dönemlerde
çıkışın, demokrasi, barış, insan hakları ve
hukuk devleti kriterleri olması gerektiğine, önümüzdeki dönemin
planlamasının bu Parlamentoda
tartışılmadığına ve mevcut uygulamaların toplumdaki
kaygıyı ve endişeyi artırdığına ilişkin
açıklaması
24.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, olağanüstü hâl ilan edilerek Meclisin
yasama yetkisini yürütmeye taşıyacak, dolayısıyla Meclisi
güçsüzleştirecek bir uygulamayla ilgili çok ciddi endişeler
olduğuna ve Meclisin böyle bir muameleyi hak etmediğine ilişkin
açıklaması
25.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, millî iradeye sahip çıkmak
konusunda ülkede oluşan olumlu atmosferi daha da geliştirecek
tedbirleri hep birlikte, el ele almakta fayda olduğuna ilişkin
açıklaması
26.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclisin baypas edilmesini
son derece yanlış bulduğuna, demokrasi dışında
baskıcı ya da antidemokratik uygulamaları
çağrıştıran her zeminin sorunu daha fazla
çözümsüzleştirme, toplumsal gerilimi artırma dışında
hiçbir işe yaramayacağına ilişkin açıklaması
27.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, demokratik sistemlerde,
tehdidin kapsamına ve durumuna göre kendini korumaya dönük önlemlerin
Anayasa ve yasalar çerçevesinde alındığına ilişkin
açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, beyaz et sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/267)
2.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, ülkemizdeki faili meçhul
cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)
3.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 23 milletvekilinin, sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından
yapılan yardımlardaki keyfî uygulamaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/269)
B)
Çeşitli İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye Barolar Birliği
Başkanı ve il baro başkanlarına "Hoş
geldiniz." denilmesi
2.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Diyanet İşleri
Başkanı ile il müftüleri ve Din İşleri Yüksek Kurulu
Başkanı ve üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 403)
20 Temmuz 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER : Ömer SERDAR (Elâzığ), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
116ncı Birleşimini açıyorum.
İyi çalışmalar diliyorum sayın
milletvekilleri.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kıbrıs
Barış Harekâtının 42nci yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Bursa Milletvekili Erkan Aydına aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Kıbrıs Barış
Harekâtının 42nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kıbrıs Barış
Harekâtının 42nci yıl dönümü sebebiyle söz almış
bulunmaktayım.
Öncelikle, 15 Temmuz gecesi demokrasimize yönelik
darbe girişimini kınıyor, bu hain planlar
karşısında dimdik duran yüce Meclisimize saygılar
sunuyorum.
Bir grup cuntacının darbe girişimi
nedeniyle eleştirilerin merkezi olan, sorgulanan ve hedef alınan Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin tarihi şanlı başarılarla
doludur. Harpte, terörle mücadelede vatanı için canını ortaya
koyan kahraman Mehmetçikimize dün olduğu gibi bugün de şükran
borçluyuz. Şunu bir kez daha vurgulamak isterim: Halkımızın
Peygamber ocağı olarak adlandırdığı Türk Silahlı
Kuvvetlerinin vatanını, milletini, bayrağını seven
ezici çoğunluktaki mensuplarıyla da gurur duymaktayız. Bu
vesileyle Kıbrıs Barış Harekâtının 42nci
yıl dönümünü de kutluyorum. Kıbrısta
soydaşlarımızı, çocuklarımızı,
kadınlarımızı küvetlerin içerisinde hunharca öldüren,
katleden bir anlayış vardı ve o anlayışın
karşısında Amerikanın 6. Filosuna karşı
Ayşeyi tatile çıkaran dönemin Başbakanı merhum Bülent
Eceviti de rahmetle anıyorum. Onun yanında, merhum Başbakan
Yardımcısı Necmettin Erbakanı, Kıbrıs Türk
lideri merhum Fazıl Küçükü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
1inci Cumhurbaşkanı, büyük devlet adamı Rauf
Denktaşı da rahmet ve saygıyla anıyorum.
Yine, harekât sırasında şehit
düşen -Beşparmak Dağlarında- isimleri
bulunamadığı için mezar taşlarında isimsiz yazan
Mehmetçikimizi de buradan rahmetle anıyor, gazilerimize de saygı ve
şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, harekât öncesinde
cuntacı Yunanlı subaylar Kıbrıslı Türklere
karşı katliamlar düzenlemekteydi. Kilisenin başındaki
Makariosun da katliamlara dolaylı ya da dolaysız katkı vermesi
sonucunda birçok vatandaşımız hayatını kaybetti. O
dönemki Hükûmetimiz garantör olan ülke İngiltere ve birçok ülkeyle
diplomasi çabaları yürütmüş ancak çabalar olumlu yanıt
vermediği zaman da 20 Temmuz 1974 sabahı Türk Silahlı
Kuvvetlerine harekât emri verilmiş, harekât kısa sürede sonuçlanarak
Adaya hem Kıbrıslı Türkler için hem de Rumlar için
barış ve huzur gelmiştir. Merhum Ecevit, 20 Temmuz 1974te bu
kürsüden yaptığı konuşmada harekât konusunda umut ve
kararlılığını şu sözlerle dile getirmiştir:
eğer rejimlerinin gereği olarak belki akıl, mantık
yolundan uzaklaşanlar bir çılgınlık yapmazlarsa, kısa
zamanda Ada'ya, bölgemize barış geleceğine ve Kıbrıs
için yepyeni çözüm olanaklarının açılabileceğine
inanıyorum. demiştir. Ayakta alkışlanan Ecevitin
inancı kısa sürede de karşılığını
bulmuştur.
Şunu da buradan hatırlatmak isterim ki o
dönemde özellikle ulusal konularda Mecliste iş birliği ve
hoşgörü hâkimdi. Geçen cumartesi gününden itibaren bu dönemde de aynı
hoşgörünün olduğunu görmek demokrasimiz için bana umut vermektedir.
Değerli milletvekilleri, aradan geçen kırk
iki yıl içerisinde kalıcı barışın
sağlanması için iki toplum arasında sık sık
görüşmeler yapılmıştır ancak bu görüşmelerde
nasıl bir pazarlık yapıldığı konusunda
halkımız ve yüce Meclisimiz çok fazla bilgi sahibi değildir.
Olası bir anlaşma sonrasında Türkiye'nin garantörlüğü ne
olacak? Adada yaşayan Türklerin durumu ne olacak? Adadaki askerimiz geri
mi gönderilecek? Bu soruların hiçbirinin yanıtı maalesef
bilinmemektedir. Bir kez de olsa, Sayın Dışişleri
Bakanının, gelip, bu kürsüden önce Meclisimize ve milletimize bu
konudaki görüşmelerin bilgilerini verip kamuoyunu tatmin etmesi
gerekmektedir. Nihayetinde bir anlaşma olursa garantör bir ülke olma
gereğince son sözü söyleme hakkı yüce milletimizdedir ve
Meclisimizdedir.
Meclisimizin ve milletimizin bir oldubittiyle
karşılaşması konusunda da endişe duymaktayım
çünkü Akdenizde çok zengin doğal gaz ve petrol kaynakları bulunmaktadır
ve birçok ülkenin de iştahını kabartmaktadır. Bu durum da
ivedilikle Dışişlerince, Dışişleri Bakanınca
buradan aydınlığa kavuşturulmalıdır diyorum.
Yüce Meclisimizi de saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Gündem dışı ikinci söz, 15 Temmuz
darbe girişimi, amaçları ve sonuçları hakkında söz isteyen
Erzurum Milletvekili Orhan Deligöze aittir.
Buyurun Sayın Deligöz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.-
Erzurum Milletvekili Orhan Deligözün, 15 Temmuz darbe girişimi,
amaçları ve sonuçlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Arkadaş!
Yurduma alçakları uğratma sakın/ Siper et gövdeni, dursun bu
hayâsızca akın!
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu hain darbe girişiminde bomba ve kurşunlara
göğüs gererek şehit olan ilçem Narmandan komşum Fırat
Bulut ve akrabam Lokman Biçincinin de içinde bulunduğu bütün aziz
şehitlerimizi rahmetle anıyor, yaralılarımıza
Allahtan acil şifalar diliyorum.
15 Temmuz 2016 tarihinde darbe planlayan itler, bu
darbeyi azmettirenlerin Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içerisine yuvalanan
Haşhaşi, sahtekâr, vatan haini Fethullahçı terör örgütü üyeleri
ile yabancı misyon şefleri olduğunu itiraf etmişlerdir.
Darbe gecesi Fox News televizyonunda konuşan Amerikan ordusunun eski
istihbaratçısı Yarbay Peters Durum çok net: Bu darbe, Türkiye'nin
İslami bir diktatörlük olmaktan kurtulması için son
şarttır, sakın hata yapmayalım. Bu darbede rol alan adamlar
iyi adamlar. diyordu. Ayrıca, Mısırlı bir gazetecinin ise
Obamaya hitaben Türkiye, Mısır değil koçum! ifadesini
kullanması da manidardır.
Haçlı zihniyeti 1099 tarihinde, yine 15 Temmuz
günü Kudüse girmiş ve Müslümanları katletmişti. Bu darbe
girişimi de Haçlı zihniyetinin devamı olup Çanakkaledeki kuyruk
acılarının daha geçmediği anlaşılmaktadır.
Bu hainlerin amaçları, ülkemizi bölüp, parçalayıp Suriye, Irak,
Mısıra çevirerek vatan topraklarımızın bir
kısmını bölücü PKK terör örgütüne teslim etmektir ve
anlaşılıyor ki bugüne kadar yaşadığımız
terör saldırıları ve canlı bombalar da aynı hain
odaklar tarafından desteklenmiştir.
Millî irademizi ve demokrasimizi engellemeye
çalışan bu kalleş grubun önü milletimizin azim ve
kararlılığıyla kesilmiştir. Çünkü bizler ne idüğü
belirsiz kişilere ülkemizi bırakacak değiliz. Yaşananlar
bir vatan meselesidir ve vatanımızı asla
bırakmayacağız. Cumhurbaşkanımızın azim ve
kararlılığı, Başbakanımızın inancı
ve dik duruşu, bakanlarımızın, siz milletvekillerimizin
birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesi, polisimiz ve en önemlisi ise
vatan sevgisi ve bağımsızlık arzusuyla halkımız
teröristlere en güzel cevabı vermiştir.
Şanlı tarihi olan bu milletin ne yüce bir
millet olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Darbe
girişiminde gerek sokaklarda hainlere karşı bire bir mücadele
eden gerekse yurdun her bir köşesinde dua eden halkımızı
canıgönülden kutluyorum. Ayrıca, muhalefet partilerimizin
liderlerine, darbeye karşı göstermiş oldukları
hassasiyetten dolayı teşekkür ediyorum.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, halkın sevgi ve takdirine mazhar olmuş,
feraseti, dik duruşu, azim ve kararlığıyla milletin
adamı olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, darbe girişimi
sırasında Sağlık Bakanımız ve Erzurum
milletvekilleri olarak biz dördümüz de Erzurumdaydık. Hareketliliğin
başlamasıyla Nene Hatunun torunu 150 bin Dadaş, Erzurum
Cumhuriyet Meydanını tıklım tıklım doldurarak
darbecilere gerekli cevabı vermiştir ve bu hainlerin şehrimizde
hareket etmesini engellemiştir. Girişimin beşinci gününde de
aynı istek ve arzuyla tüm Türkiyede olduğu gibi Erzurumda da vatan
nöbetleri devam etmektedir. Buradan meydanları boş bırakmayan
Dadaşlara ve tüm Türkiyeye teşekkür ediyorum.
Kurtuluş Savaşında Erzurum
Kongresini yapan, bugün ise darbe girişimine meydan okuyan Erzurum
Dadaşlarının ve milletimizin yüce Meclisimizden tek talebi
vardır, o da idamın geri getirilmesidir. Halkın bu talebini
Meclis olarak da görmezden gelemeyiz. Savaşlarda bile zarar görmeyen,
hainlerin bombaladığı bu Gazi Mecliste bu konu
görüşülmelidir. FETÖ terör örgütü lideri Fethullah Gülen bir an önce
Amerika tarafından ülkemize teslim edilmelidir.
Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgâr! Artık ne yandan esersen es.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Deligöz.
Gündem dışı üçüncü söz, 15 Temmuz
darbe girişimi hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili
Mehmet Parsaka aittir.
Buyurun Sayın parsak.
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, 15 Temmuz darbe
girişimine ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk
milletinin saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin başında
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Biz bu kürsülerde hep Gazi Meclisi selamladık.
Meclisimiz gazidir ama 15 Temmuz itibarıyla bu Gazi Meclis olma vasfı
bir kere daha perçinlenmiştir. Bu yüce çatı altında aziz Türk
milletini bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, 15 Temmuz 2016
gecesi, 16 Temmuz ve sonrasında devam eden süreçte paralel hâle getirilen
yapının Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki
uzantılarının yani bir cuntanın millî egemenliğimize,
millî birliğimize, bütünlüğümüze kasteden ve bu yönüyle ihanetlerin
en büyüğü durumunda bir darbe girişimiyle
karşılaştık. Dolayısıyla her şeyden önce
amasız, fakatsız, lakinsiz bu darbe girişimini
kınadığımızı ve bu darbe girişimi
dolayısıyla sorumluluğu bulunan asker kişiler, bürokratlar,
memurlar, siyasiler, kim varsa tamamından sonuna kadar hesap
sorulması gerektiğini bir kere sözlerimin başında
vurgulamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, bu vesileyle o günden bu yana Rahmetirahmana
kavuşan tüm şehitlerimize Yüce Allahtan rahmet diliyorum.
Gazilerimize, yaralanan vatandaşlarımıza ama aynı zamanda
askerlerimize, polislerimize de acil şifalar diliyorum. Milletimize, vefat
eden, şehit olan askerlerimiz, polislerimiz,
vatandaşlarımız dolayısıyla sabır, ortaya
çıkan durumlar dolayısıyla da gene metanet diliyorum.
Bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak en kötü
demokrasi en iyi darbeden iyidir yaklaşımını kendine
şiar edinmiş bir hareketin temsilcisi ve devamı
durumundayız. Bu kapsamda darbe girişiminin olduğu gece, bu
darbe girişimine en önce, en sert ve en net tavrı, duruşu göstermiş
olan liderimizin bu duruşundan, o günkü uyarılarından, o günkü
tutumundan dolayı darbenin gidişatının
değiştiğini, suyun akışının
değiştiğini buradan gururla ifade etmek istiyorum.
Dolayısıyla bu vahim olayın her yönüyle
aydınlatılması gerektiğine inanıyorum. Ve bu her
yönüyle aydınlatılması gereken olay dolayısıyla elde
edilen tüm verilerin millî güvenlik, kamu düzeni ve kamu yararına
ilişkin kimi istisnalar dışında, her boyutuyla önce
bizlerle ve bununla birlikte de aziz milletimizle paylaşılması
gerektiğinin önemle altını çiziyorum. Özellikle bu süreçten
sonra yapılması gerekenlere ilişkin kimi önemli
görüşlerimizi, bunlar çok uzun ama beş dakikalık sürede ancak bu
kadarını ifade edebileceğimiz için ana başlıklar
altında vurgulamak istiyorum.
Bakınız saygıdeğer
milletvekilleri, FETÖ terör örgütünün vermiş olduğu en büyük zarar
adaletimizedir. Dolayısıyla, bu dakikadan itibaren yapılacak tüm
mücadelelerde, hem bürokrasideki idari işlemlerde hem şu an yürütülmekte
olan soruşturma işlemlerinde hem de çok kısa bir süre içerisinde
yapılacağına inandığımız yargılama
faaliyetlerinde de bizim her şeyden önce adaleti esas almamız
gerekiyor. Eğer biz adaletten ayrılarak idari işlem tesis edersek,
eğer biz adaleti bir kenara bırakarak soruşturma yürütürsek,
eğer biz adaleti görmezden gelerek yargılama yaparsak işte
asıl o zaman FETÖ tamamlayamadığı darbe girişimini
sonuca erdirmiş olacaktır. Bu son derece önemlidir. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak 2011in Mart ayından bu yana yazılı ve
sözlü olarak defalarca uyardık. Bakın, bunu üzülerek hatırlatmak
durumundayım. Biz bu uyarıları yaparken sizin eski
milletvekilleriniz Buna kargalar bile güler. diyordu. Şimdi içinde
bulunduğumuz duruma kargalar gülmüyor, koskoca bir 80 milyon
ağlıyor. Dolayısıyla, bu sorumluluğu hatırlatmak
durumundayız. Ne istediler de vermedik? denilen ortamlardan buralara
geliyoruz. Daha bugün öğrendiğimiz bilgi: 17-25
Aralığı darbe girişimi olarak nitelendirmek söz konusu
olduğu hâlde Fethullah Gülenin maaşının bugün
kesildiğini öğreniyoruz. Dolayısıyla, yerli yerinde bir
mücadele yapmak ama asla adaletten ayrılmamak ve tüm sorumlularına
sonuna kadar, en şiddetli, en şedit bir şekilde
cezalarını vermek gerekiyor.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Parsak.
Sayın milletvekilleri, sisteme giren ilk on
beş milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.
Sayın Özdemir, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Türk Silahlı Kuvvetleri
içindeki bir cuntanın ve iş birlikçilerinin parlamenter demokrasiye
yönelik darbe girişimini ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik
saldırıyı lanetlediğine ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz içindeki bir
cuntanın ve iş birlikçilerinin parlamenter demokrasimize yönelik
darbe girişimini ve Türkiye Büyük Millet Meclisimize yönelik
saldırısını lanetliyorum. 15 Temmuz benzeri olaylarla bir
daha karşılaşmamamız için iktidar partisinin devlet
kurumlarındaki bu yapılanmanın oluşumuyla ilgili öz
eleştiri yapmasının bir zorunluluk olduğuna
inanıyorum. Önümüzdeki görevin, darbecilerden hesap sorulması,
hukukun üstünlüğü ve tahrip edilen demokrasimizin güçlendirilmesi
olduğuna inanıyorum. Ülkemizin geleceği tam demokrasi ve hukukun
üstünlüğü ilkelerindedir. Cumhuriyet Halk Partisi ve ana muhalefet partisi
olarak, cumhuriyetin temel kurumlarını, parlamenter sistemimizin
güçlendirilmesi ve özgürlükçü demokrasi için her türlü çabayı göstermeye devam
edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özdemir.
Sayın Yılmaztekin
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin, 15 Temmuz
darbe girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli
açıklaması
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gazi Meclisin gazi 26ncı Dönem milletvekillerinin temsil
ettikleri bu büyük millet adına emperyalistlerin uşağı FETÖ
ve teröristlerine ve arkasındaki karanlık devletlere -ki
bunların kim olduğunu çok iyi biliyoruz- şunu demek istiyorum:
Çağları aşmışız biz,
iklimler geçmişiz biz.
Aynı yöne adanıp ölüme koşmuşuz
biz.
Korkuları dürenler, ölümü öldürenler
Rabbinin huzuruna Peygamberle gelenler
Secdelere kapanıp miraca yükselmişiz.
Biz Allah'a söz verip sözde sebat etmişiz.
...Bedirleri aşan biz.
Hindikuş'ta toprağa ak alınla
düşen biz.
Ölüm ne yandan gelsin, şimdi neylesin ölüm.
Şehadet ikliminde çaresiz kaldı ölüm.
BAŞKAN Sayın Tunç
3.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, ABDnin çok fazla vakit geçirmeden
Türkiyenin düşmanıyla hareket etmediğini göstermesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Hain terör örgütünün elebaşı ABDde 400
dönüm arazi içerisinde korunmaktadır, örgüt buradan yönetilmektedir. Müttefik
olarak bildiğimiz, NATO üyesi olarak dayanışma içerisinde
olmamız gerekirken, Türkiyeye saldıran, devletin en tepesindeki
makama, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve sivil
halka saldıran bu canilerin elebaşıyla ilgili Müttefikimize saldırıda
şüpheler üzerinizde. deyip en azından kendi hukukuna göre yakalama
ve gözaltı sürecini başlatması gerekirken bu terör örgütü
elabaşını koruyucu bir görüntü vermiştir; uluslararası
medya kuruluşlarıyla röportaj vermesini sağlayarak Türk
milletini incitmiştir. Türkiye düşmanlarıyla hareket eden
Türkiyenin dostu olamaz. ABD, çok fazla vakit geçirmeden Türkiyenin
düşmanıyla hareket etmediğini göstermelidir. Aksi takdirde
ABDli dostlarımız demekte zorlanırız, milletimize bunun
izahını yapamayız, bir an önce imajını düzeltmelidir
diyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Sertel
4.-
İzmir Milletvekili Atila Sertelin, darbe girişimini nefretle
kınadığına, Türkiyenin hızla normal yaşama
girmesi gerektiğine ve TRTnin altı yıl sonra Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna mikrofon
uzattığına ilişkin açıklaması
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkan, darbe girişimini bir kez daha nefretle kınıyorum.
Türkiye artık hızla normal yaşama
girmelidir. Darbe gerekçe gösterilerek özgürlükler, insan hakları asla
kısıtlanmamalıdır. Asker ve askere karşı
düşmanlık körüklenmemelidir. Bilinmeli ki bu darbeyi önleyen, darbeye
karşı çıkan komutanlar, polisler, askerler ve darbeye karşı
çıkan halkımızdır. Ayrıca askerlerden haber alamayan
aileler de açıklama beklemektedir.
TRT ise tam altı yıl sonra Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğluna, Genel Başkanımıza mikrofon
uzatmıştır. Altı yıl sonra TRT Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanını anımsamıştır, inşallah bundan
sonra da unutmaz.
BAŞKAN Sayın Özkan
5.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, 15 Temmuz tarihinin millî irade ve
demokrasi bayramı olarak kutlanacağına ve millî iradenin
kayıtsız şartsız hâkimiyetine dayanan yeni anayasayı
hayata geçirmek gerektiğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
15 Temmuz akşamı millî iradeye
karşı yeni bir darbe ihanetiyle karşı karşıya
kaldık. FETÖ terör örgütünün darbe teşebbüsü başta
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanı,
Hükûmetimizi, yüce Meclisi ve millî iradeyi hedef almıştır.
Milletin silahını Cumhurbaşkanlığına, Millet
Meclisine ve milletimize sıkan eli kanlı Fethullahçı terör
örgütü gelmiş geçmiş en hain darbe cürmünü işlemiştir.
Milletimiz, Hakka inanan, halka dayanan millî
iradeyi canı pahasına korumuştur. Tarihin en kanlı darbe
teşebbüsünü saatler içerisinde püskürtmüştür. Bu tarih, millî irade
ve demokrasi bayramı olarak kutlanacaktır. Tüm bunlar bize, millî
iradenin kayıtsız şartsız hâkimiyetine dayanan yeni
anayasayı hayata geçirmemizi, FETÖcü unsurların tüm kurumlardan
tasfiyesini emretmektedir. Bu vesileyle şehitlerimize Allahtan rahmet,
gazilerimize acil şifalar diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yıldırım
6.-
İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırımın, 15
Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin detayları
öğrenildikçe Türkiyenin ne kadar büyük bir tehlike
atlattığının daha net ortaya çıktığına
ilişkin açıklaması
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul)
Sayın Başkanım, 15 Temmuz gecesi ülkemiz, cumhuriyet tarihi
boyunca en alçak, en acımasız ve en kanlı bir darbe
girişimini yaşamıştır. FETÖnün aziz Türk milletine
silah çevirdiği, canice katliam yaptığı, tarihin hiçbir
döneminde akla dahi gelmeyecek şekilde Gazi Meclisi
bombaladığı, Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğanın canına
kastettiği kara bir gece yaşadık. O gece minarelerden
ezanlarımızı, selalarımızı okuyan, okutan
başta Diyanet İşleri Başkanımıza ve
imamlarımıza teşekkür ediyorum. Onlar, 15 Temmuz gecesinin
değil aynı zamanda Kurtuluş Savaşının Sütçü
İmamları gibiydiler.
15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi
detaylarını öğrendikçe Türkiyenin ne kadar büyük bir tehlike
atlattığı daha net ortaya çıkıyor. 15 Temmuz gecesi
aziz milletimiz, kahraman polisimiz, cuntaya direnen şerefli
Mehmetçikimiz, tüm dünyaya demokrasi dersi vermiştir. O gece, dünya
görüşü ne olursa olsun, herkes demokrasiye sahip çıkmıştır.
Genelkurmay Başkanının hain yaverinin ifadeleri, bu işin
FETÖye ait olduğunun en açık delilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çamak
7.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, ülkemize geçmiş olsun,
şehitlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dileğinde
bulunduğuna ve Meclisin görevinin acil olarak demokratik parlamenter
sistemin güçlendirilmesi olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Sayın
Başkan, ülkemize geçmiş olsun. Şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilerim.
Askerî darbeler nedeniyle yaşanan acı
deneyimler, hangi görüşte olursa olsun, halkta askerî darbelere
karşı çıkacağı bir demokrasi bilinci yarattı. Bu
durum demokrasinin güvencesidir. Seçilmiş siyasal iktidara yönelik bir
darbeyi onaylamak, kabullenmek, darbe girişimi karşısında
suskun kalmak, savunduğumuz ve inandığımız demokrasiye
aykırı bir tutumdur.
Şimdi, Meclisin görevi, acil olarak demokratik
parlamenter sistemin güçlendirilmesi olmalıdır. Halkımız
özgürlükçü, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin bulunduğu
cumhuriyet rejiminde yaşamaya layıktır. Bunu sağlama görevi
ise Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Sarıhan
8.-
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, darbelerden sonra sürdürülen
yargılamalarda soruşturma aşamasından başlayarak adil
davranmanın önemli olduğuna ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, darbeleri hep birlikte lanetliyoruz ancak bunun kadar önemli olan,
darbelerden sonra sürdürülen yargılamalarda soruşturma
aşamasından başlayarak adil davranmaktır. Eğer adalet
ilkelerinden vazgeçerek işkence ve kötü muameleyi bir soruşturma
yöntemi hâline getirir ve uygularsak meşru bir sonuç elde etmek de olanaklı
değildir.
Bugün, avukat meslektaşlarım görevlerini
yapamamaktan, işkenceye tanık olmaktan ve polis tarafından
tahrike uğramaktan şikâyetçi olmaktadırlar. Bir an önce
yönetimin işkenceyi durdurmak üzere harekete geçmesi gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yeşil
9.-
Ankara Milletvekili Nihat Yeşilin, 15 Temmuzda yapılan darbeyi
lanetle kınadığına, demokrasiyi savunurken demokratik
bazı hakları gasbetmek gibi bir anlayış olmaması
gerektiğine ve Türkiyeden WikiLeakse erişimin engellendiğine
ilişkin açıklaması
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Ben de darbeyi, 15 Temmuzda yapılan darbeyi
lanetle kınıyorum ancak demokrasiyi savunurken bugün demokratik
bazı haklarımızı gasbetmek gibi bir anlayış
olmamalıdır.
WikiLeaksle ilgili 294 bin elektronik posta
yazışması yayınlandı ancak hemen ardından
Türkiyeden, WikiLeaksin Türkiyede erişimi engellendi. Darbelerin
antidemokratik karakterine toplum olarak karşı durarak koşulsuz
şartsız demokrasiden yana tavır aldığımız bu
süreçte bir İnternet sitesine erişimin engellenmesi
şeffaflıktan uzak, antidemokratik bir tutum değil midir? Bu
yasakçı anlayış, 15 Temmuz darbe girişimine karşı
demokrasi ve şeffaflık istediğini açıkça ortaya koymuş
olan milletin iradesini hiçe saymak değil midir? Adı geçen sitenin engellenmesinde
asıl amaç nedir? FETÖnün bağlantılarının
açığa çıkmasından mı korkuluyor?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Boyraz
10.-
İstanbul Milletvekili Osman Boyrazın, 15 Temmuz darbe
girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli
açıklaması
OSMAN BOYRAZ (İstanbul)
Bilmez misin,
Mıhı mismar eden var.
Peygamber kılavuz, yüce Mevla yâr.
Yusufu kuyudan çıkarıp etmedi mi
hükümdar.
Ermez mi geceler hep gündüze,
Kavuşmaz mı yokuşlar düze.
Susayan kana kana rahmetten içer.
Yüce Yaradan bir kapıyı kaparsa,
Yerine binlerce kapılar açar.
Mermeri deler mazlumun ahı,
Ahıdır titreten ulu dergâhı.
Korku yok, matem yok, hüzün mü asla,
Yeter ki sen sırtını yaratan Rabbine
yasla.
Bir kula dost ise Yaradan,
Çekilir bir bir sıkıntılar aradan.
Dert etme; eden bulur, eken biçer, bu da geçer.
Boş değil meydanlar,
Nöbetteyiz elimizde al bayrak.
Alnımız açık, yüzümüz ak,
Bir yanımız beyaz, bir yanımız
al.
Ekmeğimize katıktır ömür boyu
istiklal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Akın
11.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, darbe girişimi
sırasında şehit olan askerlere, polislere ve hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtının
42nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) 15 Temmuz gecesi
parlamenter demokrasimize karşı girişilen,
başarısız olan darbeye Türkiye Büyük Millet Meclisimiz ve tüm
siyasi partilerimiz başta olmak üzere halkımızın ayrımsız
tüm kesimleri tarafından karşı
çıkılmıştır. Ancak neyle görevlendirildiğini bile
bilmeden bir şekilde darbe girişiminin parçası hâline gelen,
güvenlik kuvvetlerine teslim olan Mehmetçiklere karşı yapılan
linç girişimleri, işkence ve eziyet edilmesi toplumumuzun
vicdanını sızlatmıştır. Bu darbe girişimi
parlamenter demokrasinin, özgürlüklerin, özellikle de basın
özgürlüğünün önemini ve anlamını bir kez daha çok net bir
şekilde ortaya koymuştur. Bu vesileyle, darbe girişimi sırasında
şehit olan askerlerimize, polislerimize ve hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar diliyorum.
Ayrıca, bugün, Kıbrıs Barış
Harekâtının 42nci yıl dönümü. Kıbrıs fatihi önceki
Genel Başkanımız ve Başbakanımız Bülent Eceviti,
Rauf Denktaşı ve Barış Harekâtında şehit olan
kahraman askerlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.
BAŞKAN Sayın Özkaya...
12.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkayanın, alçak FETÖ darbesi nedeniyle
şehit olan bütün vatandaşlara, polislere Allahtan rahmet
dilediğine ve bu hain terör örgütünün mutlak surette, en ağır
şekilde cezalandırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuzdaki alçak FETÖ darbesi
nedeniyle şehit olan bütün vatandaşlarımıza, polislerimize
Allahtan rahmet diliyorum.
Bu büyük facia, Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve aziz milletimizin
feraseti, gücü sayesinde önlenmiş ve durdurulmuş, püskürtülmüş,
başarısızlığa uğratılmıştır.
O sürecin tamamını AK PARTİ Genel Merkezinde ve sonra
Cumhurbaşkanlığı külliyesinin 1 numaralı
kapısında bütün tankları durduran insanların içinde
yaşayan ve helikopterden üzeri taranıp yanındaki insanlar
yaralanan, daha sonra da sabah namazı vakti uçaktan atılan bombalarla
şehit olan insanların içinde olan birisi olarak, bu hain terör
örgütünün mutlak surette, en ağır şekilde
cezalandırılması ve yüce Meclisin gerekiyorsa idam
cezasını bile düşünmesi gerektiğini saygılarımla
arz ederim ve bu hain örgüte en ağır cezayı vermemiz
gerektiğine inanıyorum.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan
13.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, 15 Temmuz darbe
girişimini şiddetle telin ettiğine, Hopada 9 tane gencin hiçbir
alakaları olmadığı hâlde darbeye teşebbüsten, anayasal
düzeni değiştirmekten dolayı göz altına
alındıklarına ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de 15 Temmuz darbe girişimini şiddetle
telin ediyorum, şiddetle kınıyorum.
O akşam olanları hepimiz beraber
yaşadık. Olay olduğu zaman ben de Parlamento
dışındaydım, ilk gelen milletvekillerinden biriyim. O gece
hem burada hem diğer bölümlerde bir Meclisin, bir Parlamentonun, Gazi
Meclisin nasıl bombalandığını gördük. Bunu
bombalayacak kadar yoldan çıkanların ne kadar
alçaldığını da bu arada gördük.
Değerli Başkanım, bu arada, darbeyle
alakalı sorumluların yargılanması tabii ki esastır, bu
konuda hiçbir tereddüt yoktur hukuk içerisinde ama darbeyle alakası
olmayan, benim seçim bölgem Hopada da, ne yazık ki, 9 genç hiçbir
alakaları olmadığı hâlde -biraz önce Sayın Bakana da
sunduk bu listeyi- darbeye teşebbüsten dolayı, anayasal düzeni
değiştirmekten dolayı gözaltına
alınmışlardır. Gerçekten hiçbir alakaları yoktur.
Büyük bir hukuki hata yapılmıştır. Bu konuda da kamuoyunun
dikkatini bu hususa çekiyorum.
Bir kere daha, darbe nedeniyle hayatını
kaybeden şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
BAŞKAN Sayın Yavuz
14.-
Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuzun, 15 Temmuzda ölüm pahasına
meydanlara hücum eden milleti saygıyla ve hürmetle
selamladığına ve milletin Meclisi dâhil her yeri
bombalayanları lanetlediğine ilişkin açıklaması
ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) Alçakça darbe
girişiminin en sıcak saatlerinde, Meclis yolunda, Enerji
Bakanlığı civarında yolun kapatılmış
olması karşısında,
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa
vatandır. şuuruyla bir babanın yanındaki üç oğluna
dönerek Sizi bugünler için büyüttüm, ya bu engeli bertaraf edersiniz ya da
burada ölürsünüz. diyerek o yerdeki engelin kaldırılmasına
öncülük eden o yiğitleri, Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi
Sakaryada da bir saat gibi kısa bir sürede yüzbinlerce kişiyle
Sakarya Valiliğinin önünde toplanarak Valiliği alçaklardan
temizleyenleri, aynı şekilde o gün bugün ölüm pahasına
meydanlara hücum etmeyi ve Başkomutan Recep Tayyip Erdoğanın
Artık evlerinize dönebilirsiniz. talimatı olmadan da eve dönmemeyi
kafasına koymuş aziz ve asil milletimizi saygıyla ve hürmetle
selamlıyor, milletin Meclisi dâhil her yeri bombalayanları da lanetliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Son olarak Sayın Tezcan
15.-
Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcanın, darbe girişimine destek
olanları lanetlediğine, darbe girişiminde şehit olan
vatandaşlara, polise ve millî olan askerlere Allahtan rahmet,
yaralılara şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
YILMAZ TEZCAN (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
FETO terör örgütü mensubu çılgın ve hain,
milletimize ait olan tankları, uçakları, silahları milletimize,
başta Gazi Meclisimiz olmak üzere milletimizin kurumlarına ve
Sayın Cumhurbaşkanımıza çevirmişlerdir. Bu
şerefsiz girişimin içinde olan, değişik vesilelerle bu
darbe girişimine destek olan namussuzları bir kez daha
kınıyor ve lanetliyorum. Maneviyat bahçemize dadanmış olan
bu FETÖcü ve iş birlikçi domuz sürülerini, sırtlanları,
leş kargalarını, kanımızı,
canımızı, değerlerimizi, zenginliklerimizi emmeye yeltenen
bu sülükleri, asalakları hep birlikte silkelemeli,
sırtımızdan atmalı, kamburumuzu düzeltmeliyiz. Hep birlikte
el ele vererek, gücümüzü toplayarak, maneviyatımızı düzelterek iyiler
olarak bir olup yanlışları düzeltmeliyiz. Bu vesileyle, darbe
girişiminde şehit olan vatandaşlarımıza, polisimize ve
millî olan askerlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına sabır,
yaralılara şifa diliyorum.
İlk andan itibaren dik ve ferasetli
duruşuyla bizleri cesaretlendiren
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Devam etsin
Başkanım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Devam etsin
Başkanım. Meclis demokrasiye sahip çıkıyor Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Evet, Meclis demokrasiye sahip
çıkıyor. Ben de buna katılıyorum ama bunu grup başkan
vekilleriyle konuşarak biçim aldırdık. O yüzden bilginize
sunuyorum, kusurumuza bakmayın.
Milletvekili arkadaşlarımıza tekrar
teşekkür ediyorum.
Şimdi grup başkan vekillerimize söz
vereceğim.
Sayın Akçay, buyurun.
16.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, darbecilerden ve destekçilerinden en
kısa zamanda ve en iyi şekilde hesap sorulması gerektiğine,
iki günde yaklaşık 50 bin kamu personelinin görevden
uzaklaştırılmasına ve bu konuda kamuoyuna
aydınlatıcı açıklamaların yapılmasında fayda
olduğuna ve darbe girişimi sonrasında yeni bir fiilî durum
yaratma gayretlerine karşı olduklarına ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
15 Temmuz darbe girişimi
hamdolsun başarıya ulaşamamıştır. Milletimizin,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Emniyet personelinin, iktidar ve muhalefetin,
siyasi liderlerin, medyanın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kararlılığıyla bu darbe girişimi önlenmiştir ve
ülkemiz bir uçurumun kenarından dönmüştür. Ancak, milletimiz ve
Türkiye Cumhuriyeti hâlen bıçak sırtındadır. Krizden
fırsat devşirme gayretinden uzaklaşıp toplumsal
barışı, birlik ve beraberliği, güveni güçlendirecek eylem
ve söylemlerde bulunulması her zamankinden daha büyük önem arz etmektedir
ve bu fırsat asla heba edilmemelidir.
Darbe girişimi, bir
devlet yıkıcılığı girişimidir. 15 Temmuz
gecesi, saldırılar doğrudan aziz milletimize, Türkiye
Cumhuriyetine ve kurumlarına yapılmıştır. Darbe girişiminde
bulunan asker kıyafeti giymiş teröristler asker ile polisi, asker ile
halkı karşı karşıya getirmek istemişlerdir.
Televizyonlarda gördüğümüz Mehmetçiklerin yere
yatırılışları, elleri yukarıda teslim
alınışları, kötü muameleye tabi tutulup tekmelenişleri,
çıplak bir hâlde elleri arkada spor salonlarında tutulma görüntüleri
ve tahkir edilmeleri Türk milleti olarak sindirilebilecek hususlar
değildir. Darbe girişimcilerinin devlet düşmanı
tutumlarına karşı asker düşmanlığı
yapılmamalıdır ve yapılmasına da izin verilmemelidir.
Darbecilerden ve destekçilerinden en kısa zamanda ve en iyi şekilde
hesap sorulmalı ve derhâl cezalandırılmalıdırlar.
Bir diğer konu: Bu
faaliyetler yürütülürken toplumumuzda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akçay,
tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
bir
cadı avı tedirginliği de oluşturulmamalıdır.
İki günde yaklaşık 50 bin kamu personelinin görevden
uzaklaştırılması ve bu konuda kamuoyuna
aydınlatıcı ve tedirginlikleri giderici açıklamaların
yapılmasında fayda görüyoruz.
Bir hususun altını çizmek istiyorum: Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, 2011 yılında bu
cemaat faaliyetlerinin durdurulması çağrısında bulunurken
dönemin Sayın Başbakanı ve iktidar yöneticileri Sayın Genel
Başkanımıza karşı çıkmıştı ve çok
tahkir edici sözler de ifade edilmişti. Bugün geldiğimiz noktada
Sayın Genel Başkanımızın haklılığı
bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Son bir hususu daha belirtmek istiyorum: Darbe
girişimi sonrasında yeni bir fiilî durum yaratma gayretlerini
dikkatle takip ediyoruz. İçerisinde bulunduğumuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Tabii, bir dakika daha vereyim size
Sayın Akçay.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
hassas ve zor günlerden
başka bir oluşum ve fiilî durum devşirilmeye
çalışılması telafisi zor durumlar ortaya
çıkarabilecektir. Demokrasi ve hukuktan başka çıkış
yolumuz yoktur.
Dün darbecilerin fiilî durum oluşturma
gayretine nasıl karşı çıktıysak bugün de birtakım
fiilî durumlar oluşturulması gayretine karşı
çıkıyoruz, yarın da karşı çıkacağız ve
hep birlikte karşı çıkmamız gerekiyor. 15 Temmuzda
oluşan birlik, beraberlik havasını heba etmememiz
lazımdır ve milletimizin en büyük beklentisi de budur. 15 Temmuz
gecesi iktidarıyla ve muhalefetiyle hep birlikte demokrasiye nasıl
sahip çıktıysak bu tutumu devam ettirmemiz gerekmektedir. Asıl
başarı, ortak duruş çerçevesinde gerçekleştireceğimiz
bu mücadeleyle gelecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın Gök
17.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Kıbrıs Barış
Harekâtının 42nci yıl dönümüne, darbe girişiminin
önlenmesinin demokrasi adına büyük bir kazanç olduğuna ama bundan
sonra atılacak adımların da en az darbenin önlenmesi kadar önem
taşıdığına ve Türkiyenin çok soğukkanlı
olunması gereken bir dönem içerisinde olduğuna ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bundan kırk iki yıl önce
gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtının
karar alıcıları Sayın Bülent Ecevit, Sayın Necmettin
Erbakan ve Türk toplumunun liderleri Sayın Fazıl Küçük ve Rauf
Denktaşı saygı ve rahmetle andığımı
belirterek konuşmama başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, önemli bir süreçten
geçerken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, darbe girişimine karşı
çok net bir tutum sergileyen bir parti mensubu olarak, esas, asıl
tehlikenin de bundan sonra gelebileceğinin altını çizmek
istiyoruz.
Bir darbe girişiminin hem halkla hem de
Meclisle bütün siyasi partilerce göğüslenmesi ve önlenmesi çok önemlidir,
demokrasi adına büyük bir kazançtır. Ama, esas bundan sonra
atılacak adımlar da en az o darbenin önlenmesi kadar önem
taşımaktadır.
Çok çeşitli yerlerden şu anda yapılan
kimi uygulamalarla ilgili çok rahatsızlıklar dile getirilmektedir.
Örneğin, Yükseköğrenim Kurumu bütün dekanların
istifasını istemiştir. Şimdi, böylesine bir tabloda bütün
dekanlar da zan altında kalmıştır. Yani, acaba hangi
gerekçeyle YÖK böyle bir girişimi başlattı? Ve
enteresandır, sözlü olarak bu talebini iletiyor, yazılı olarak
sorumluluk almıyor. Ama, şu anda bütün dekanların
istifasının istenilmesiyle bütün dekanların da zan altında
kaldığı bir süreç yaşıyoruz, en tipik örneklerinden
bir tanesi. Eğer suça karışan varsa herkesin
yargılanması en doğaldır ama yani herkesin de böyle bir
kapsamda değerlendirilmesi bence bundan sonraki sürecin en büyük
tehlikelerini getirmektedir.
Yine, arkadaşlarımız dile getirdiler,
gözaltında olup da herkesin hukuk içerisinde kalınması
kaydıyla bağımsız yargı eliyle
cezalandırılmasını savunuyoruz. Bundan uzaklaşılacak
her türlü adım bizi çok ciddi başka tartışmalara götürür.
İktidarın, devleti yönetenlerin bundan özenle kaçmaları
gerekmektedir. Türkiyenin çok soğukkanlı olması gereken bir
dönem içerisinde olduğunu ifade ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama, bu dönemde de işte
basiretli olmak, akıllı olmak gerekiyor. Yani, başka anlamalara
yol açacak, tedirginliklere yol açacak uygulamalar içerisinde bulunulduğu
zaman, başka kırılganlıkları da beraberinde
getirecektir. Oysa tüm amacımız, Türkiyeyi bir sükûnet içerisine
götürmek ve korumaya çalıştığımız demokrasiyi,
insan haklarını daha ileri boyuta getirmektir. Bu nedenle devleti
yönetenlere, iktidar partisine çok önemli bir görev düştüğü bir
süreçten geçiyoruz. Bu konuda çok dikkatli olunmalı ve en ufak bir
yanlıştan dahi kaçınılmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın Bostancı
18.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, darbecilerin millet
iradesine el koymak için kullandıkları terörist yöntemlerin, kendi
zayıflıklarının, korkularının ve
endişelerinin birer kanıtı olduğuna, darbecilerin mevcut
hukuk düzeni içerisinde hak ettikleri cezaları alacağına ve bu
darbenin arka planında yer alan her türlü yapılanmaya karşı
devletin en aktif şekilde işlemleri yürütmesinin aklın
gereği olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Her darbe zayıfların işidir çünkü
darbe marifetiyle olağan yollarla temsilciliğini üstlenemedikleri
millet iradesini almak isterler, zayıflıkları da buradan
kaynaklanır.
Bu darbeciler ayrıca zayıflar çünkü millet
iradesine el koymak için kullandıkları tedhiş yöntemleri,
terörist yöntemler kendi zayıflıklarının,
korkularının ve endişelerinin de birer kanıtı olarak
milletin önüne çıkmıştır. Kendinden emin olanlar, en
azından gücü olduğunu varsayanlar Meclisi bombalamazlardı,
stratejik yerlere saldırmazlardı, halkı tedhiş yöntemleriyle
amaca ulaşmaya çalışmazlardı, halkın üzerine tank
sürmezlerdi, daha kendilerine güvenli bir şekilde davranırlardı
ama o güven ne bu darbecilerde şüphesiz ne de başka darbecilerde
olmadı, olmayacak.
Tutanaklar yayınlandıkça Türkiyenin
öteden beri konuştuğu, tartıştığı derin bir
yapılanmanın askeriye içerisinde çöreklenmiş terörist bir
girişim şeklinde bu darbeyi organize ettiği ortaya
çıkıyor. Paralel çete denilen bu yapılanma bir taraftan
-İslam demeye dilim varmıyor- İslamın bâtıni bir
yorumu üzerinden kendisine sempati sağlamaya çalışıyor. Ama
unutmayalım, asli unsur bu değildir, asli unsur sosyoekonomik bir
yapılanma üzerinden kendi taraftarlarına vadetmeye
çalıştığı imkânlardır. Artık Türkiyede
böyle bir vaat, bu imkânlar marifetiyle etrafına adam toplama
şartları bulunmadığı için bu yapı mutlak surette,
bir kere kendiliğinden sosyolojik olarak çökmeye mahkûmdur. Onun ötesinde,
Türkiye Cumhuriyeti devleti, demokrasiye ve millet iradesine sahip çıkan
her kesim
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
başka yol
ve yöntemlerle millet iradesine el koyma girişimini sürekli kendi
bünyesinde barındıran bu yapıya ve benzeri yapılara
karşı mutlaka her zaman uyanık olacaktır. Bu terörist
girişime karşı milletimizin, siyasi büyüklerimizin -başta
Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın
Başbakanımız olmak üzere, sayın muhalefet genel
başkanları, demokratik kuruluşlar olmak üzere- gösterdikleri
direniş ve halkı meydanlara çağırması son derece
önemlidir. Aynı zamanda, kritik yerlerde birbirinden haberi olmayan
askeriyenin içindeki vatansever subayların Halka ateş açın.
emrini reddetmeleri erlerin, subayların darbecilerin iradesine teslim
olmamak için direniş göstermeleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bostancı, bir dakika
vereyim size de; lütfen tamamlayın.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
Emniyette
insanların kahramanca direnmeleri, şüphesiz en önemlisi, gözünü
kırpmadan tankların önüne atılan insanların, bu milletin
gösterdiği sivil direniş bu darbeye mâni olmuştur.
Allahın izniyle bu darbeciler elbette
yargılanacak, hak ettikleri cezaları alacaktır. Mevcut hukuk
düzeni içerisinde bütün bunların yapılacağı
muhakkaktır. Sayın Başbakanımız son grup toplantısında
da darbecilerle elbette hukuk devleti arasındaki o derin farkı, insan
haklarına ve hukuka uygun bir tarzda bütün bu soruşturmaların
yapıldığı, yapılacak olduğu hususundaki
kararlı iradeyi ortaya koymuştur. Milletimiz huzur içinde olabilir.
Öte yandan, bu darbenin arka planında yer alan
her türlü yapılanmaya karşı da devletin en aktif şekilde
işlemleri yürütmesi aklın gereğidir, bu ülkenin geleceğine
ilişkin de borcumuzdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Demirel, buyurun.
19.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 15 Temmuzda
gerçekleştirilen darbeyi bir kez daha kınadığına, bu
darbe sonucunda yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar dilediğine, çıkış yolunun
demokrasi ve özgürlüklerin yeniden inşasından geçtiğine, 20
Temmuz Suruç katliamının 1inci yıl dönümüne, Nusaybinde
milletvekillerine ve bir kadın grubuna yapılan darp girişimiyle
ilgili açıklama beklediklerine ve sendikalar ile odaların
Parlamentoyu ziyareti sırasında Ankara Milletvekili Sırrı
Süreyya Öndere yönelik tutuma ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, daha önce de ifade
ettiğimiz gibi, 15 Temmuzda gerçekleştirilen darbeyi bir kez daha
kınadığımızı ifade etmek istiyorum ve bu darbe
sonucunda yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, yaralılara
da acil şifalar diliyorum.
Bu süreci değerlendirdiğimizde, darbenin
nasıl gerçekleştirildiği ve bu süreç sonucunda da gerçekleştirilmiş
olan bu darbenin sonuçlarının asla kabul edilemez olduğunu bir
kez daha ifade ediyoruz ve buradan çıkış yolunun demokrasi ve
özgürlüklerin yeniden inşasından geçtiğini bir kez daha söylemek
istiyorum ve darbe sürecinde yaşananların hukuk çerçevesinde, insan
hakları çerçevesinde, yaklaşımların da bu şekilde
gerçekleşmesi gerektiğini bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Aynı şekilde, bu beş günlük süre
içerisinde özelde bütün kamu kurumlarına, eğitim, sağlık,
YÖK ve yargı organları başta olmak üzere bütün kamu
kurumlarına yaklaşımın, bütün oradakilerin gözaltına
alınması ya da görevden alınmasının ülkeyi bundan
sonraki süreçte bir kaygıya götüreceğini düşünüyoruz. Çünkü,
burada gerçekten bağlantısı olanların adil bir şekilde
yargılanmasını sağlamaktır. Bu, insanları ve
Türkiye toplumunu da kaygılandırıyor. Bunun bir an önce Hükûmet
ve devlet yetkilileri tarafından açıklanması gerektiğini
ifade etmek istiyorum.
Tekrar, bugün 20 Temmuz, Suruç katliamının
1inci yıl dönümü. Suruçta IŞİD çetelerinin oradaki gençlere
karşı uyguladığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
bombalı saldırıyla birlikte, Suruçta 33 gencimiz
yaşamını yitirdi. Onların talepleri, Kobanidekilere, Kobanideki
çocuklara destek olmak ve Türkiye'deki birçok gençle birlikte orada yeni
yaşamın inşasını sağlamaktı. Bugün Suruçta,
Diyarbakırda, Ankara'da IŞİD çetelerinin yapmış
olduğu bu katliamları açığa çıkarmamak, bunu hukuk
önüne çıkarmamak aslında bu darbenin bu aşamaya gelmesini
sağlamaktır. Bunu bir kez daha ifade ediyoruz. Çünkü, bunu
gördüğümüzü, bu sorunları dile getirdiğimizi
Birçok defa bu
Parlamentoda birçok arkadaşımız bu tehlikeleri görerek burada
ifade etti. Ama, bunların dikkate alınmadığını
bir kez daha gördük ve söylediklerimizde de ne kadar haklı
olduğumuzu, bu kaygılarımızı ifade ettiğimizde de
ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha görmüş olduk.
Yine, aynı şekilde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Size de bir dakika ek süre veriyorum
Sayın Demirel.
Lütfen, buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
bu
sürecin hâlâ bitmediğini düşünüyoruz. Çünkü, Nusaybinde,
Şırnakta ve Surda birçok il ve ilçelerde hâlâ sokağa
çıkma yasaklarının olduğunu, hâlâ ablukaların ve tehlikelerin
devam ettiğini gördük. Dün Nusaybinde milletvekili
arkadaşlarımız ve kadın arkadaşlarımıza
orada darp girişimi ve -şunu söyleyelim- milletvekili iradesi ve
kadın arkadaşlarımıza yönelik ablukanın
gerçekleştirilmiş olması ve bunu görüşmelerimiz sonucunda
da kim tarafından yapıldığının hâlâ bilgisinin
bize ulaştırılmadığı ve milletvekiline,
kadın milletvekillerimize yapılan bu davranışa ilişkin
de sizin bu konuda bir açıklama yapmanızı bekliyorduk ve
kınamanızı bekliyorduk.
Yine aynı şekilde bugün sendikaların
ve odaların özelde Parlamentoyu ziyaret etmesiyle birlikte Sayın
Sırrı Süreyya Önder partimiz adına orada bir konuşma
gerçekleştirdi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Tamamlayacağım Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bu
konuşmaya ilişkin orada gerçekleştirilen linci
kınadığımızı, kabul etmediğimizi,
milletvekilinin düşüncesine tahammül edemeyen bir düşüncenin asla
kabul edilemeyeceğini ifade etmek istiyorum ve Meclis
Başkanının da kendi çalışma arkadaşına,
Başkanlık Divanında yer alan bir arkadaşına
ilişkin de Sayın Sırrı Süreyya Önder çıktıktan
sonra orada o topluluğa şunu ifade etmiştir: Dersini verdiniz.
söylemini kınıyoruz. Bir Meclis Başkanına
yakışmayan bir tutum ve davranış olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Yine aynı şekilde düşüncelere
tahammülsüz ve sözlerini söyleyen milletvekillerine tahammül edemeyen bir
anlayışın kabul edilemez olduğunu ifade ederek özelde
demokrasinin, özgürlüklerin gelişebileceği bir ülkede milletvekilinin
bile sözüne tahammül etmeyen bir Meclis Başkanımıza kesinlikle
yakışmayan bir tutum ve davranış olduğunu bir kez daha
ifade ediyor ve Sayın Sırrı Süreyya Önderden ve bütün
partimizden özür dilemesini bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, beyaz et sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/267)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye 1970'li yıllardan itibaren, beyaz et
sektöründe çok önemli atılımlar yaparak dünya ülkeleri
sıralamasında üst sıralara yerleşmiştir. 1970'li
yıllarda sektörde egemen olan aile işletmeciliği,
sınırlı kapasite, pahalı üretim 1980'li yıllardaki
yapısal değişimle yerini modern, entegre tesislere ve
sözleşmeli üretim modeline bırakmış, 1990'lı
yıllarda dünya standartları yakalanmış ve 2000'li
yıllara gelindiğinde üretim sürekli artarak devam etmiştir.
Son yıllarda artan kırmızı et
fiyatları, ekonomik krizler nedeniyle halkın alım gücünün azalması
gibi faktörler genel olarak beyaz et, özeline tavuk üretimini ve tüketimini ön
plana çıkartmıştır.
Beyaz et üretimi, halkın hayvansal protein
ihtiyacının karşılanmasında son yıllarda çok
önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Önümüzdeki
yıllarda bu rolün artarak devam etmesi beklenmektedir. Beyaz et sektörü
içerisinde tavukçuluğun, Türkiye için stratejik bir ürün olma
özelliği kazanması sektördeki beklentileri oldukça olumlu yönde
etkilemektedir. Ülkemizde bugün, tavuk yumurtası üretimi 17 milyon adet,
tavuk eti üretimi 2 milyon tona yaklaşmıştır.
Üretilen beyaz etin yaklaşık yüzde 85'i
son derece modern tesislerde gerçekleştirilmekte olup, tesislerin
çoğu gelişmiş ülkelerdeki benzerlerine oranla çok daha modern
yapıdadır.
Yıllık cirosunun 6 milyar ABD Dolara
ulaştığı, üretici çifti, yem, ilaç, yan sanayi,
satıcı esnaf, nakliye, pazarlama elemanıyla geçimini
sağlayan insan sayısının 2,5 milyonu geçen sektör birçok
sorunla karşı karşıyadır.
Beyaz et sektöründe en önemli sorunlardan biri
dışa bağımlılıktır. Hayvan materyali, yem,
aşı ve birçok konuda sektör dışarı
bağımlıdır. Damızlık civcivler
yurtdışından getirilmektedir. Bu denli dışa
bağımlı olarak çalışan bir sektörün, yem maddeleri ve
damızlık ihtiyacını kendi kaynaklarından sağlayan
ABD ve AB ülkeleri ile rekabet gücü zayıftır. Ayrıca son
dönemlerde Suriye, İran, Irak ve Rusya ile yaşanan siyasi kriz
sektöre çok ciddi zararlar vermiştir.
Yaşanan ekonomik krizler, üretim
fazlalıkları, kur dalgalanmaları nedeniyle artan ham madde
fiyatları sonucunda oluşan dalgalanmalar bir diğer sorundur.
Sektörün diğer çok önemli bir sorunu da ruhsatsız kümeslerdir.
Ülkemizde kümeslerin yaklaşık yüzde 85'i yüksek kalitede hizmet
vermesine rağmen ruhsatsızdır. Yapı ruhsatı
olmadığı için birçok kümes kapatılma tehlikesi ile
karşı karşıyadır. Ülke çapındaki üretimin
yaklaşık yüzde 35ini karşılayan Bolu ilinde yapı
ruhsatı olmayan kümes sayısı tespit edilen 3 binden fazla olup,
tespit edilemeyenlerle bu rakamın 6 bin-7 bin civarında olduğu
tahmin edilmektedir.
Sektörün içinde bulunduğu ruhsat sorunu
yıllarca çözümsüz kalmış ve günümüze kadar gelmiştir. Bu
sektör sadece Bolu ilinde doğrudan 10 bin kişiye iş imkânı
sağlamaktadır. Nüfusunun yüzde 35'inin kırsal kesimde
yaşadığı ve kırsal kesimde yaşayanların
büyük çoğunluğunun işsiz veya gizli işsiz olduğu
ülkemizde tavukçuluk istihdam yaratmak açısından önemli bir
faaliyettir.
Bütün bu konular içerisinde, sektörün
sorunlarının iyi bilinmesi ve bu sorunların çözümüne yönelik
politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu amaçla, genelinde beyaz et sektörünün ve özelinde
tavukçuluğun sorunlarının ortaya konulması, yaşanan
sıkıntılara son vermek için hangi önlemlerin
alınabileceği ve sektörün gelişimine yol açacak ekonomik politikaların
oluşturulabilmesi için Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Kazım Arslan (Denizli)
3) Aydın Uslupehlivan (Adana)
4) Aylin Nazlıaka (Ankara)
5) Gülay Yedekci (İstanbul)
6) Mevlüt Dudu (Hatay)
7) Ahmet Akın (Balıkesir)
8) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
9) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
10) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
11) Kadim Durmaz (Tokat)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Şenal Sarıhan (Ankara)
14) Haydar Akar (Kocaeli)
15) Namık Havutça (Balıkesir)
16) Devrim Kök (Antalya)
17) Ali Şeker (İstanbul)
18) Çetin Arık (Kayseri)
19) Çetin Osman Budak (Antalya)
20) Melike Basmacı (Denizli)
21) Erkan Aydın (Bursa)
22) Ceyhun İrgil (Bursa)
23) Lale Karabıyık (Bursa)
24) Orhan Sarıbal (Bursa)
25) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
2.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, ülkemizdeki faili meçhul
cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Faili meçhul cinayetler hiç şüphesiz ki Türk
siyasi tarihinin en büyük utanç tablolarından biridir. Maalesef
hükûmetlerin insan hakları ihlallerinin önlenmesi konusunda gerekli adımları
atmaması sonucunda faili meçhul cinayet sayısı yıllar
geçtikçe katlanarak artmıştır.
Ülkemizde birçok aydın, yazar, düşünür,
siyasetçi faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir. Özellikle 1990
sonrası faili meçhul cinayetlerde gözle görülür bir artış
yaşanmıştır. 1990 yılında Muammer Aksoy, aylar
sonra Bahriye Üçok, 1993 yılında Uğur Mumcu, 1999
yılında Ahmet Taner Kışlalı, 2002 yılında
Necip Hablemitoğlu ve son dönemde Diyarbakır Baro Başkanı
Tahir Elçi cinayetlerinin hâlâ tam olarak aydınlatılmaması
kamuoyunda tepki ve akıllarda soru işaretleri
oluşturmaktadır.
Tüm faili meçhul cinayetler hafızalarda
silinmesi mümkün olmayan izler yaratsa da özellikle araştırmacı
gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun öldürülmesi olayı Türk toplumunu
derinden sarsmıştır.
Cumhuriyetin, Atatürk ilke ve devrimlerinin ödünsüz
savunucusu Uğur Mumcu, daha 1980li yıllarda çeteleri,
siyaset-tarikat-ticaret ilişkilerini, aydınlatılmayan
cinayetleri, terör ile kaçakçılık arasındaki bağı,
dinselliğe ya da ırkçılığa ödün veren siyasal
iktidarların iç yüzünü gözler önüne sererken demokrat, laik, cumhuriyetçi,
tam bağımsızlıktan, tüm hak ve özgürlüklerden yana 5 bini
aşkın yazı yazmış, diziler hazırlamış,
söyleşiler yapmıştı.
Geçen yirmi iki yıl içerisinde Mumcu
cinayetinin tüm yönleriyle aydınlatılmaması, suçluların
bulunamayıp bir türlü cezalandırılamaması toplum
vicdanında iyileşmesi mümkün olmayan yaralar açmıştır.
Faili meçhul cinayetlerin
aydınlatılması konusunda AKP Hükûmetinin gerekli
adımları atmaması sonucunda pek çok dosya komisyonlarda ve
yargı sürecinde çözümlenmeyi beklemektedir. Bu konuda Hükûmetin sessiz ve
eylemsiz kalması sebebiyle başta Uğur Mumcu olmak üzere birçok
faili meçhul cinayet ve kamu vicdanında soru işaretleri devam eden
birçok şüpheli ölüm dosyası zaman aşımıyla
karşı karşıyadır.
Faili meçhul cinayetler Türkiye Cumhuriyeti gibi
hukuk devleti anlayışını benimsediğini iddia eden
ülkelerde kabul edilemez bir olgudur. Bu bağlamda, Türk siyasi tarihinin
içinde yer alan söz konusu bu karanlık tablo hem vatandaşlarımızın
devlete ve kurumlarına duyduğu güvenin zaman içinde giderek
azalmasına neden olmuş hem de ülkemizin insan hakları ve
demokratikleşme karnesine giderilemez olumsuz etki
yaratmıştır. Böyle bir demokrasi ayıbı gelecek
nesillere bırakılacak en kötü mirastır.
Yukarıda kısaca özetlenen gerekçeler göz
önüne alındığında, ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve
arkasındaki güçlerin aydınlatılması amacıyla
Anayasanın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederim.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Gülay Yedekci (İstanbul)
4) Aydın Uslupehlivan (Adana)
5) Mevlüt Dudu (Hatay)
6) Şenal Sarıhan (Ankara)
7) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
8) Aylin Nazlıaka (Ankara)
9) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
10) Mahmut Tanal (İstanbul)
11) Kadim Durmaz (Tokat)
12) Ahmet Akın (Balıkesir)
13) Ali Şeker (İstanbul)
14) Çetin Arık (Kayseri)
15) Haydar Akar (Kocaeli)
16) Çetin Osman Budak (Antalya)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
19) Devrim Kök (Antalya)
20) Melike Basmacı (Denizli)
21) Erkan Aydın (Bursa)
22) Ceyhun İrgil (Bursa)
23) Lale Karabıyık (Bursa)
24) Orhan Sarıbal (Bursa)
25) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
3.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 23 milletvekilinin, sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından
yapılan yardımlardaki keyfî uygulamaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/269)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde 3294 sayılı Kanunla sosyal
güvencesi olmayan, muhtaç vatandaşlarımıza ve her ne suretle
ülkemize kabul edilmiş kişilere yardım etmek üzere 1986
yılında kurulan sosyal yardımlaşma vakıflarından yardım
yapılmaktadır. Sosyal yardımlaşma vakıfları tüm
il ve ilçelerimizde faaliyet göstermek suretiyle bu yardımları hak
sahiplerine ulaştırmaktadır.
Yoksulluk, en basit tanımıyla
insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması
olarak tanımlanmaktadır. TÜRK-İŞ tarafından her ay
düzenli açlık ve yoksulluk araştırması
yapılmaktadır. Buna göre 2015 Kasım ayındaki rapora göre
Türkiye'deki açlık sınırı 1.391 TL, yoksulluk
sınırı ise 4.530 TL'dir.
Türkiye'deki asgari ücret açlık
sınırının altındadır. Bu tabloya bakıldığında
ülkemizdeki birçok insanın temel ihtiyaçlarını bile
karşılamaktan uzak olduğu görülmektedir. Bununla birlikte hiçbir
sosyal güvencesi olmayan, muhtaç durumda yaşayan binlerce kişi bulunmaktadır.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına
yapılan başvuruların yoğunluğundan dolayı
taleplerin birçoğuna geri dönüş bile sağlanamamaktadır.
Sosyal yardımlaşma vakıflarına
vatandaşlarımızdan bu kadar yoğun talep varken, başta
Suriye olmak üzere, Irak, Afganistan gibi ülkelerden gelen mültecilere de
vakıflar aracılığıyla ihtiyaçlarını
karşılayabilmeleri adına yardımlar yapılmaktadır.
Ülkemizde bulunan, başta Suriyeliler olmak
üzere, mültecilerin sayısı AKP Hükûmetinin tahminlerinin çok fazla
üzerine çıkmış, bu sayının daha ne kadar
artacağı da belirsizliğini korumaktadır.
Sosyal yardımlaşma
ve dayanışma vakıflarından yapılan
yardımların neye göre yapıldığı, hangi
kriterlerin temel alınarak bu yardımların
yapıldığı kamuoyu tarafından kuşkuyla
karşılanmakta, halkımızda soru işaretleri
oluşturmaktadır.
Ülkemizde bu kadar
yardıma muhtaç vatandaş bulunmasından dolayı devletin
başvuru şartı aranmaksızın muhtaç kişilerin
tespitini yapması ve yardım sağlanması için gerekli
çalışmaları yapması da sosyal devletin bir görevidir.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına
ihtiyaç sahiplerinin başvurularını değerlendiren kurum
görevlilerinin inceleme sırasında görevlerini suistimal ettikleri
görülmektedir. Ayrıca, yardım alanların
yardımlarının sebep gösterilmeden ve tam olarak sebebi
açıklanmadan kesilmesi, zaten zor durumda olan
vatandaşlarımızın durumunu daha da kötü durumlara sevk
etmektedir.
Bu bağlamda
halkımızda ve kamuoyunda oluşan olumsuz intibaın
düzeltilmesi için, yapılan yardımların
araştırılıp daha şeffaf bir yapının temini
için konunun tüm yönleriyle araştırılması gerekmektedir.
Yukarıda kısaca
izah edilen gerekçeler göz önüne alındığında, sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından
yapılan yardımlardaki keyfî uygulamaların
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
tespiti amacıyla Anayasanın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederim.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Aylin Nazlıaka (Ankara)
4) Gülay Yedekci (İstanbul)
5) Ceyhun İrgil (Bursa)
6) Mevlüt Dudu (Hatay)
7) Ahmet Akın (Balıkesir)
8) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
9) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
10) Kadim Durmaz (Tokat)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Haydar Akar (Kocaeli)
13) Kazım Arslan (Denizli)
14) Aydın Uslupehlivan (Adana)
15) Şenal Sarıhan (Ankara)
16) Ali Şeker (İstanbul)
17) Çetin Arık (Kayseri)
18) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
19) Devrim Kök (Antalya)
20) Melike Basmacı (Denizli)
21) Erkan Aydın (Bursa)
22) Lale Karabıyık (Bursa)
23) Orhan Sarıbal (Bursa)
24) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.16
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER : Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 116ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
B)
Çeşitli İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye Barolar Birliği
Başkanı ve il baro başkanlarına "Hoş
geldiniz." denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Barolar Birliği Başkanı ve il baro başkanlarımız
şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunmaktalar.
(Alkışlar)
Kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz
diyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
Komisyon ve Hükûmeti bekliyoruz.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.17
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER : Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Ömer SERDAR
(Elâzığ) -----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
1inci sırada yer alan Uluslararası
İşgücü Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 403) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 403 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Gruplar adına ilk olarak Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Demircan
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Demircan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 403 sıra
sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu
Tasarısının geneli hakkında grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Birinci olarak, Kıbrıs Barış
Harekâtının 42nci yıl dönümü vesilesiyle o gün bu kararı
veren Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekillerini ve o günün
Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit ve Başbakan
Yardımcısı Necmettin Erbakanı rahmetle anmayı bir
görev biliyorum. Ayrıca, Kıbrıs zaferini bu millete
kazandıran gazilere, hayatta olanlara uzun ömürler diliyorum, irtihal
etmiş olanları ve şehitleri de rahmetle anıyorum.
Türkiyenin Kıbrısta yapmış
olduğu Barış Harekâtı sayesindedir ki kırk iki
yıldır Kıbrısta kimsenin burnu kanamamaktadır. Bu da
bölgedeki güçlü bir Türkiyenin ne anlama geldiğini en güzel şekilde
ifade eder.
İkinci olarak ve bugün için çok önemli olan 15
Temmuz 2016da millet iradesine ve özgürlüğüne, anayasal düzene
karşı yapılmış saldırıyı, bu
saldırıyı yapan eşkıyaları, katilleri, birlikte
bütün darbeleri lanetliyorum. Şehitlerimize rahmet, milletimize
başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza
acil şifalar diliyorum.
Millî egemenliği yok etmeye yönelik işgal
ve darbelere karşı anayasal düzeni korumak ve kollamak her
vatandaşın hakkı ve görevidir. Milletimiz 15 Temmuz 2016 günü
saldırıya uğrayan egemenliğini koruma hakkını
kullanmış ve vazifesini layıkıyla yapmıştır.
Bütün dünyaya da millî iradenin nasıl korunduğunun ve bunun
nasıl yapıldığının da en güzel örneğini
sunmuştur, ortaya bir onur abidesi inşa etmiştir. Milletimizin
canını vererek hepimizin canını, milletimizin
canını vererek ülkenin
bağımsızlığını, millî egemenliğini
koruduğu bir hadisedir. Milletimize en derin
şükranlarımızı ve saygılarımızı
sunuyorum. Şehitleri tekrar rahmetle anıyorum.
Dün Hacettepe Hastanemizdeki
yaralılarımızı ziyaret ettik, gazilerimizi ziyaret ettik.
İnanın her odaya girdiğimizde, her bir gazimizle
karşılaştığımızda gözlerimizin
dolmasını engelleyemedik. İşçi, memur, esnaf,
insanımız, milletimizin ortalaması, o gün orada millet iradesine
vuku bulan saldırıyı ve bu saldırıya karşı
yapması gerekenin çağrısını duyduğunda harekete
geçmiş ve millet iradesine tasallut eden o canilerin
karşısına, katillerin karşısına dikilmiş;
vücudunun parçalanması pahasına orada dimdik durmuş. Şimdi
orada yarasının iyileşmesini beklerken Yine olsa yine giderim,
yine dururum karşılarında, yine vücudumu, canımı siper
ederim. demeleri gerçekten çok büyük anlam ifade eder.
Onlar görevini yaptı, milletimiz görevini
yaptı. Şimdi görev siyasete düşmektedir. Siyaset, sükûnetle,
aklıselimle şapkasını önüne koymak zorundadır. Nedir
bu? Ben geriye dönüp bakıyorum, 63 yaşındayım, 63
yıllık ömrüme 7 tane darbe ve darbe teşebbüsü girmiş, dâhil
olmuş. 27 Mayıs, Aydemir ihtilali denemesi, 12 Mart -hatta 12
Martın bir de iki kademesi var, 9 Mart ve 12 Mart- 12 Eylül, 28 Şubat
-o zaman hükûmetteydim, devlet bakanıydım- 27 Nisan ve şimdi
yaşanan 15 Temmuz. Düşünmek zorundayız, nedir? Bu
coğrafyada, bu ülkede bir şey yanlış demek ki, bir şey
yanlış konuşlanmış ki burada ya darbe ya darbeci
ürüyor.
On yıldan bile daha az zaman içerisinde
peş peşe darbeler oluşuyor. Bunun bence 3 tane ana alanı
var, en derininde yatan, zihniyettir. Millet egemenliğini kabullenemeyen,
kendini milletten üstün gören, milleti yönlendirilecek, şekil verilecek
bir kitle olarak algılayan zihniyetler hangi taraftan olursa olsun, bunu
kategorize etmiyorum ama anlayışı burada zikretmek istiyorum-
onlar müsait bir ortam bulduklarında harekete geçiyorlar.
İkincisi ise sistemdir. Bu nasıl sistemdir
ki Türkiyede, milletin evladıyla, milletin verdiği paralarla,
milletin vergileriyle oluşmuş Türk Silahlı Kuvvetlerini bir
şekilde ele geçirip Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden millete
şekil verme, milletin egemenliğine son verme hamlelerini yapıyor
ve buna da sistem bir şekilde zemin hazırlıyor, izin veriyor.
Burada sistemi sorgulamak zorundayız. Böyle bir sistemle Türkiye
geleceğe kolay yürüyemez arkadaşlar. Sistem, 12 Eylülde bir
şekilde ama ondan önce 27 Mayısta bir darbeci zihniyetiyle dizayn
edildi, millet egemenliğinden uzaklaştırılmış
alanlar oluşturuldu; bunlardan bir tanesi milletin gücü anlamına
gelen ordumuzdur. Ordunun millet iradesiyle olan ilişkisinin sistem olarak
çok sağlıklı, çok açık, çok etkili kurulma zorunluluğu
vardır. Eğer böyle bir şekilde kuramazsanız neticede onu
birileri ele geçirmek için harekete geçer ve ele geçirerek darbeler yapar;
bugün Türkiye'de olan hadise biraz da budur.
Darbeleri yorumlarken, anlamaya
çalışırken sadece iç şartlar noktasından da
değerlendirmememiz lazım. Türkiye gibi önemli konumda bulunan, dünya
coğrafyasının en önemli yerinde bulunan ülkelerde -ki ülkemizde-
darbelerin bir de dış şartlarla ilgili yüzü vardır, yönü
vardır. 60 darbesi de böyledir, 12 Eylül darbesi de böyledir, şimdi
yapılmak istenen darbe de, darbe teşebbüsü de böyledir. Bunları
da dikkate alarak şapkamızı önümüze koyup çok iyi bir
şekilde değerlendirmeliyiz. Elbette ki sıcak bir olayla
karşı karşıyayız. Bu sıcak olayın bütün
zararlarını önleyecek tedbirleri alacağız, suçlulara en
ağır cezaları vermek zorundayız. Bu konu sadece
iktidarın konusu da değildir, asla böyle bakmıyoruz çünkü darbe
tümüyle millet egemenliğine dönüktür, millî bir konudur, bütün siyasi
partilerimizi ilgilendirir. Darbe, Allah korusun, gerçekleşseydi hepimizi
tek tek alıp toparlayacaklardı ve belki geçmiş darbelerde
olanın çok daha ötesinde, biz varacağımız yere varmadan
yollarda linç edilecektik, belki infaz edilecektik çünkü halkına ateş
ettiren bir zihniyet, halkın üzerine tankı sürdüren bir zihniyet
elbette ki halkın temsilcilerine karşı daha ağır
davranacaktı. Bu unutulmamalıdır.
Şimdi, siyasete önemli görev
düşmüştür. Bu sıcak etkilerinden elbette ki ülkeyi
arındıracak çalışmaları yapmak zorundayız ama
unutmayalım ki bir daha bu ülkede darbe yapmayı rüyasında
görenleri kâbus görmüş şekilde uyanacak hâle getirmemiz lazım ve
onun tedbirlerini almamız lazım. Bütün bu millet egemenliğine
yapılan saldırıların faturası ülkemiz için pek çok
alanda çok ağır olmuştur. Ülke her darbede yıllarca geriye
itilmiştir. Şimdi, zihniyete dönük de elbette ki tedbirleri alıp
Türkiyenin önündeki bu darbeci anlayış engelini
kaldırmamız lazım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; elbette ki milletin görevini yaptığı bu süreçte
biz bu darbeyi milletin gücüyle engellemiş bulunuyoruz. Meclis üzerine
düşeni yapmıştır. Tarihî bir dönemden geçilmektedir. Ben
muhalefete de takdirlerimi sunuyorum, milletimiz iktidarıyla muhalefetiyle
hadiseyi çok yakından izlemektedir. Meclis çalışmaktadır,
bombalanmış olsa da Meclis çalışmaktadır. Bu, millet
iradesinin ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir ve burada da Meclis bu milletin
iradesini temsil ettiğini göstermiştir. Ayrıca, Meclise de
âcizane takdirlerimi sunmayı görev biliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, Meclis kesintisiz
çalışmalarını sürdürüyor. 403 sıra sayılı
Kanun Tasarısı vesilesiyle burada grubumuz adına söz
almış bulunuyorum.
Ülkenin gündemi neydi? Yatırımların
önündeki engelleri kaldırmak, Türkiyeyi daha hızlı
kalkındırmak, Türkiyeyi daha güçlü hâle getirmekti;
çalışmalarımız bu minval üzerine devam ediyordu temmuz
ayı başından itibaren. O çerçeveden bir kanundur, o cümleden bir
kanundur.
Rekabette üstünlük sağlamak istiyoruz.
Rekabette üstünlük sağlama hususunda nitelikli insan gücü elbette
önemlidir. Nitelikli insan gücünü kendimizin yetiştirmesi fevkalade
mühimdir ama insanlığın birikiminden de istifade etmek gerekir.
İnsanlığın insan gücünden, bilgi gücünden, sermaye gücünden
istifade ederek ülkemizi daha etkili bir şekilde
kalkındırmamız lazım. Ülkemizdeki nitelikli insan gücünü
değerlendirmek, uluslararası alandaki güçten en üst düzeyde yararlanmak
için bir düzenleme yapıyoruz. Bu düzenlemenin gerekçelerinden biri budur.
Ulusal ve uluslararası mevzuata uygun ve
ülkemizin ihtiyaçlarını öne alan iş gücü
politikalarını belirlemek, çalışma izin ve muafiyetiyle
ilgili hususlarda tek elden bunları takip etmek, beyin göçünü geriye
çevirmek
Yıllarca şikâyet ettiğimiz bir husustur ülkemizden
dışarıya beyin göçü. Bu vakıadır; olmuştur,
olmaktadır da. Bunda sorumluluk elbette ki Türkiyedeki sistemin
doğru düzenlenmeyişi üzerine de düşmektedir. Neden biz
ülkemizdeki üstün yetenekli insanların eğitimiyle ilgili yeterli bir
adım atamadık bugüne kadar? Atmak zorundayız ki yetenekli
insanların bize üreteceği vizyon ve gelişme imkânı
Türkiyeyi kalkındırmakta katkı sağlasın.
Bu alanda etkili çalışmalar yapmış
ülkeler örnektir. Bunlardan bir tanesi Güney Koredir. Güney Kore daha
1980lerde üstün yetenekli çocuklar için özel eğitim kurumlarını
geliştirmiş ve onun meyvelerini bugün toplamaktadır. Biz ise
maalesef 1980lerde darbeyle uğraşıyorduk, hâlâ o darbe
sürecinden çıkamıyoruz.
Bunun için lisans, ön lisans düzeyinde eğitim
gören yabancı öğrencilere kısmi çalışma -ki buraya
öğrenci çekmek için- ve doğrudan yatırımların
artırılması için çalışma izinlerinin
sınırlandırılmasında Bakanlar Kuruluna yetki vermek,
kısacası, yatırım ortamının
iyileştirilmesini sağlamak için bu kanunu getirmiş bulunuyoruz.
Kalkınan, gelişen, ekonomisi büyüyen
Türkiye, refahı artan, gelir dağıtımında adaleti
sağlayan bir Türkiye; bunu yapabilmek için, kaynaklarımızı
da en iyi şekilde, en verimli şekilde kullanmak lazım. Elbette
ki gönül ister ki Türkiye'nin kendi tasarrufları, Türkiye'nin
kalkınması için gerekli yatırımları finanse etmeye
yeterli olsun ama maalesef, ülkemizin tasarrufları, ülkemizin
yatırımlarını karşılayacak finansman için yeterli
olamıyor. Onun için, yabancı sermayenin de Türkiyeye verimli bir
şekilde getirilmesi ve bu konuda da varsa engellerin
kaldırılması için bu çalışmayı yapıyoruz.
İnsanlığın birikimi olan sadece sermaye değil, bilgi
ve teknoloji birikiminin de ülkemizin istifadesine sunulması için, ülke
menfaatlerini en iyi şekilde koruyan bir çalışmadır.
Değerli arkadaşlar, elbette sermaye, beyin
göçü, vasıflı emek göçü her zaman olmuştur. Ülkemiz,
1960lı yıllarda dışarıya emek göçü veren bir ülkeydi.
Bizim ülkemizden insanlar, Almanyaya çalışmak için gitmek durumunda
kalıyorlardı. Bu 1980li yıllarda, ülkemiz, bir ara, konak
olarak kullanıldı; dışarıdan gelip ülkemizi kullanarak
yine dışarıya, Avrupaya göçler başlamıştı.
Şimdi ise ülkemiz, göçte hedef ülke hâlinde. Bunun iki nedeni var; bir
taraftan tarihimiz ve coğrafyamız bize hem avantaj sunuyor hem de
gerçekten zorluklar sunuyor, bunu ortaya koyuyor. Bunlardan bir tanesi,
işte bölgemizde yaşanmakta olan çatışmalar ki bugün
yaşadığımız 15 Temmuz darbesinin bu konuyla ilgili çok
doğrudan ilgisi var çünkü küresel güçler, dünyaya şekil verme
peşinde koşan güçler, Orta Doğuyu yeniden şekillendirmenin
peşindeler. Orta Doğuyu yeniden şekillendirebilmek için, Orta
Doğuda bütün istikrarı altüst eden adımlar atıyorlar,
yıkıcı unsurları harekete geçirdiler -DAEŞ de
bunlardan bir tanesidir- işte, onunla devam ederek Türkiyeyi de böyle bir
girdabın içine çekmeye çalıştılar ama Türkiye böyle bir
girdabın içine sokulmadı basiretli, akıllı yönetimler
sayesinde. Bu sefer içerideki iş birlikçilerini harekete geçirip
Türkiyeyi istikrarsızlığa ve hatta -söylemekte
zorlanıyorum- iç çatışmaya sürükleyecek adımlar
attılar. Dün 15 Temmuzda yapılan ayaklanma, darbe girişimi
sadece idareyi ele geçirme hareketi değildi arkadaşlar, Türkiyeyi
böyle büyük bir kaosun içerisine çekme hamlesiydi, meseleyi de böyle
düşünmek zorundayız. Onun için bölgede ülkemize yönelen göçlerin bir
nedeni de bölgemize verilmek istenen yeni şeklin dayattığı
zorunluluklardır, zorluklardır. Türkiye olarak millî birliğimizi
zedelemeden bu konuda da gerekli tedbirleri almak zorundayız
arkadaşlar.
Bir başka üzerinde düşünmemiz gereken ise
İnsan emeğinin aleyhine gelişen bir durum var. Maalesef,
teknoloji, insanın hizmetini, insanın ihtiyaçlarını
karşılama istikametinde sonuç doğurması gerekirken
teknolojideki gelişme daha çok sermayenin lehine oluşmaktadır;
sermaye, emeğin aleyhine güçlenmektedir, bunu da dikkate almak
zorundayız. Bu, sadece bugünkü konjonktürel bir durum değildir, insan
emeğini sermaye dediğimiz teknolojiyi kontrolünde, elinde bulunduran
güçler teknolojiyle köşeye sıkıştırmaktadır.
İnsan, emeğini ortaya koyarak rızkını temin etmeye
çalışır; insan emeğinin aleyhine bir gelişimi de
dikkate almak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, çevre ülkede
yaşanan olayların etkisinden bahsettik. Yabancıların
çalışma izinleriyle ilgili gelişmedeki trendi söylemek istiyorum
burada. 2003 yılında 4817 sayılı Yasayla biz bu izinler
hakkında bir kanun düzenlemesi yaptık. 2009 yılında
yaklaşık 10 bin olan çalışan sayısı 2015te 80
bine çıkmış durumda. Mevzuattaki yetersizlik nedeniyle yeni bir
yasaya ihtiyaç doğdu. Bu kanunun bir diğer gerekçesi de budur.
Bu kanunda, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, uluslararası iş gücü
piyasasını oluşturma konusunda yetkili kılınıyor.
Bakanlık bünyesinde Uluslararası İşgücü Genel
Müdürlüğü kuruluyor, ihdas ediliyor. İlgili kurumların
katılımıyla Uluslararası İşgücü Politikaları
Danışma Kurulu oluşturulmaktadır. Bu danışma
kurulunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
başkanlığında, Avrupa Birliği
Bakanlığı, Dışişleri, Ekonomi, Kalkınma,
İçişleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı
müsteşarları yılda en az bir kez bir araya toplanarak
politikaları gözden geçireceklerdir.
Ayrıca, bu kanunla,
uluslararası iş gücü politikasına uygun olarak ülkemiz
ekonomisine ve istihdamına olumlu etkisi olabilecek, ülkemizin
kalkınmasını destekleyen yatırımları yapacak,
bilimsel ve teknolojik gelişmeye katkı sağlayacak, eğitim
durumu, mesleki deneyimiyle AR-GE ve yenilikçilik alanlarında yetişmiş,
stratejik önemi haiz herhangi bir alanda öne çıkmış nitelikli
yabancı insan iş gücünün ülkemize kazandırılmasına
yönelik turkuaz kart adı altında
kolaylaştırılmış yeni bir çalışma izin
sistemi getiriyoruz. Yani, hem insan sermayesini hem mali sermayeyi,
teknolojiyi ülkemize kim getiriyorsa onlara bu konularda kolaylık
sağlayacak mühim bir adımdır, bu adımı da
atmış oluyoruz.
Ben bu kanunun ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Demircan.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel
Yiğitalp konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Yiğitalp.
HDP GRUBU ADINA SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 403 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tamamı üzerine konuşmak için
Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, her türlü askerî
ve sivil darbeye karşı olduğumuzu belirterek 15 Temmuzda
yaşanan darbe girişimini şiddetle kınıyoruz. Darbeyi
önleme adına gerçekleştirilen kişisel silahlandırma
açıklamalarına, idam söylemlerine ve toplumda yaratılan linç
kültürüne karşı olduğumuzu da belirtmek istiyorum. 15 Temmuz
günü henüz on sekiz yaşında olan gençlere, farklı inanç
gruplarına ve etnik kimliklere yönelik yapılan linç
girişimlerini de kınıyoruz. Bu yaşananlar ancak ve ancak
barış ile insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin
hayata geçirilmesiyle çözüme kavuşabilir.
Değerli milletvekilleri, dün yani 19 Temmuz
Rojava devriminin başladığı tarihtir. Suriyedeki iç
savaş sürecinde Kobani Halk Meclisi
kentin yönetimini üstlenerek Rojava devrimini başlatmıştır.
Kobanide başlayan ve dalga dalga yayılan Rojava devriminin dördüncü
yılını en içten duygularımla selamlıyorum. Rojava
halkı yalnız değildir ve yalnız
bırakılmayacaktır. Bu konudaki mücadele ve kararlı
duruş IŞİDin, El Nusranın ve diğer çeteci
grupların ve destekçilerinin Rojava ve Suriyeden tamamen yok edilene
kadar sürdürülecektir.
İşte, geçen sene bugün de Rojava
halkının yalnız olmadığını göstermek için
Türkiyenin dört bir köşesinden 300 gencimiz Kobaniye gitmek için
Suruçtaydılar. Kobaniye gitmeden hemen önce Amara Kültür Merkezinin
bahçesinde bir basın açıklaması yaptılar. Basın
açıklamasının devam ettiği sırada, saat 11.50de
kalabalığın tam ortasında bir patlama meydana geldi.
Kobanideki halklarla, Kobanideki çocuklarla dayanışmaya gitmek
isteyen 33 gencecik evladımız bu patlamayla katledildi, 100den fazla
gencimiz yaralandı. Özellikle, Rojava devriminin yıl dönümünden bir
gün sonra Kobaniyle dayanışmak için yola çıkmış
Türkiyeli devrimcilerin hedef alınması, Kobaninin etrafındaki
dayanışmayı kırmak, Bu dayanışmadan vazgeçin.
mesajını vermek içindi. Bu patlamayı gerçekleştiren
IŞİD çetesi üyesi -intihar bombacısı- Şeyh Abdurrahman
Alagözün, ağabeyiyle birlikte terör nitelikli kayıp olarak
kaydının bulunduğu, altı aydır kayıp olduğu,
babasının iki ay önce il emniyet müdürlüğüne 2 oğlu için
ihbarda bulunduğu ortaya çıktı. Hatta, 33 gencimizi canice
katleden bu kişinin polis tarafından gözaltına alınıp
serbest bırakıldığı da söylendi. Bu şahsın
ağabeyi Yunus Emre Alagöz ise üç ay sonra, 10 Ekimde, Ankarada
barış mitingi katliamını gerçekleştirdi, 100den fazla
insanımız orada katledildi. Aradan tam bir yıl geçmiş
olmasına rağmen Suruç katliamını gerçekleştirmiş
olanlar hakkında hiçbir ciddi işlem yapılmadı. Suruç katliamı
sonrasında dosyaya gizlilik kararı getirildi. Bir kez daha, Suruçta
yaşamını yitiren bütün kardeşlerimi saygıyla
anıyorum. Onların en insani dayanışma, duygu ve
düşüncelerini mücadelemizde yaşatacağımızı
vurguluyorum. Ailelerin çocukları için Suruçta ve diğer kentlerde
anma yapmalarını engelleyen siyasi iktidarı kınıyorum
ve bu katliamda yaralanan Loren Elvanın dediği gibi sesleniyorum
size: İyi değilim, iyi olmayacağız, iyi olmayın.
Eğer o gün bu katliamı aydınlatsaydınız ne diğer
katliamları ne de bugünleri yaşamış olacaktık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gördüğünüz gibi konuşmalara katliamlar ve
saldırıları kınamakla başlıyoruz. Bu ülkenin
artık barışa ihtiyacı var. Barışın
olmadığı bir ülkede, aylarca sokağa çıkma
yasağı uygulanan, şehirleri tanklarla, toplarla dövülen bir
ülkede Meclisin işi, acil çözüm bulmaktır; diğer ülkelerden
beyin göçü için apar topar yasa hazırlamak değildir. Artık
insanların tatile bile gelmediği bir ülke hâline geldik.
Bırakın çalışmaya gelmeyi, bırakın uzun süreli yaşama
planı yapmayı, insanlar mecbur olmadıkça gelmiyor. Türkiye, savaştan
kaçan insanlar için bir transit yoludur, başka çaresi olan burada kalmak
istemiyor. Avrupaya gidebilmek için yüzlerce insan canı pahasına
deniz yoluyla kaçmaya çalışıyor. Bu insanları burada tutmak
istiyorsak önce iç barışımızı sağlamamız
gerekir.
Birazdan görüşmeye
başlayacağımız yasayla ilgili sözlerime geçmek gerekirse,
her şeyden önce, her insanın kendi yurdunda eşit, insani
koşullarda ve onurlu barış içerisinde yaşamasının
evrensel bir hak olduğunu hatırlatmak isterim. Bizim de Meclis olarak
bu konudaki sorumluluğumuzun bilincinde olarak hareket etmemiz gerekmekte.
Bir yandan Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verilmesi
tartışması sürerken, bir yandan da Uluslararası
İşgücü Kanunu Tasarısını görüşüyoruz.
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi girişimin siyasal
yanıyken, görüştüğümüz tasarı da iş gücü
piyasasıyla ilgili.
Son zamanlarda Suriyeden göç etmek zorunda kalan
göçmenlerin hem oturdukları mahalle ve evlere hem de iş yerlerine
sık sık saldırılar olmaktadır. Göçmenlerle ilgili
politikalar belirlerken tüm bu dengeleri gözetmek zorundayız. Gerek
toplumsal yaşamda gerekse iş yaşamında yurttaşlar ile
göçmenleri karşı karşıya getirecek söylem ve eylemlerden
vazgeçilmelidir; tam tersine, iç barışı ve huzuru
sağlayıcı, birleştirici ifadeler kullanılmalıdır.
Henüz dört gün önce şu anda bulunduğumuz yere bombalar
atılmıştır. Bu darbe girişiminin ardından da
Suriyelilere yönelik saldırılar artmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet tarafından 24 Haziran tarihinde Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen bu
tasarı 28 Haziran tarihinde Komisyonumuzda görüşülmüştür.
Hazırlanan yasa tasarısının aslında
omurgasını oluşturan meslek örgütleri, sendikalar ve sivil
toplum kuruluşlarına ise görüşülmesinden sadece yirmi dört saat
önce haber verilmiştir, gerekli hazırlıkları yapmaları
için yeterli zaman tanınmamıştır. Kanun
tasarısının bir bütün olarak özellikle meslek örgütleriyle
ortaklaşa hazırlanması gerekmekteyken Komisyon
toplantısına katılan temsilcilerin öneri ve eleştirileri
dikkate alınmamıştır. Oysa, tasarıyla ilgili yeterli
çalışmaların yapılabilmesi için bir alt komisyon
kurulmalı, meslek örgütlere ve sendikalara süre verilmeliydi,
görüşleri dikkate alınmalıydı, tasarıyla ilgili
kamuoyu yeterince bilgilendirilmeliydi.
Savaştan dolayı göçe zorlanan ve
Türkiyeye gelmek zorunda bırakılan göçmenlere burada
bulundukları süre içerisinde güvenceli bir çalışma
yaşamı ve makul bir gelir sunmak insani bir zorunluluğumuzdur
ancak ülkemizde geniş tanımlı işsizlik yüzde 17, kayıt
dışı çalışma oranı yüzde 40lara
dayanmıştır. Ayrıca, üretime ve istihdama değil
tüketime ve borca dayalı bir üretim modeli benimsenmiştir.
Bu yasa tasarısında olduğu gibi
göçmenlere yönelik güdülecek plansız ve denetimsiz bir istihdam
politikası onlara bir fayda sağlamayacağı gibi, iç piyasada
da işsizliği ve kayıt dışılığı daha
da çok artıracaktır. Yurttaş ve yabancı iş gücü
tanımı altında istihdam edilmesi, planlanan kişiler
arasında bir rekabet ortaya çıkmasına ve gerekçede bahsedilen
kamu düzeninin tesis edilmesine değil bozulmasına yol açacaktır.
Oysa, doğru olan, istihdama dayalı bir üretim politikası
belirlemek, gerekli kaynak ihtiyacını da emekçi kesimin değil,
uzun yıllardır vergisizlik ve teşvikle ödüllendirilmiş
sermaye kesiminin omzuna yüklemektir. Tasarıda söz konusu mali ve ekonomik
planlamaya dair kapsamlı düzenlemeler yer almalıdır.
Görüştüğümüz kanun tasarısı
birçok soruna dair düzenleme yapmadığı gibi amacı da
mültecilerin istihdam hakkı değil, sermaye kesimine ne pahasına
olursa olsun ucuz iş gücü sağlamaktır. Bunu tasarıdaki
nitelikli iş gücü vurgusundan da anlayabilmekteyiz. Öncelikle
belirtilmelidir ki, savaştan kaçarak ülkemize gelen mağdurlar
arasında nitelikli iş gücü kavramı adı altında
tasarı hazırlamak ayrımcılıktır. Hâlihazırda
işsiz ve nitelikli iş gücü mevcuttur. Bu da tasarının
amacının nitelikli iş gücü ihtiyacı değil, ucuz
iş gücü ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Bu yönüyle ilgili yasa
tasarısı mevcut ekonomik krizi emek düşmanı politikalarla
aşma çabasının son halkası niteliğindedir.
Kanun tasarısı hazırlanırken
kullanılan dille bazı açılardan ayrımcı, bazı
açılardan ise toptancı bir yaklaşım
kullanılmıştır. Ayrımcıdır, çünkü soy
tanımı bir kıstas olarak kullanılmaktadır. Herhangi
bir soydan gelmek, nitelikli ve eğitimli iş gücü olmayı
garantilemez. Bu nedenle çalışma iznine dair özel uygulamaların
soy, ırk, etnik köken gibi, kişilerin kendilerinin karar
veremedikleri özellikleri üzerinden belirlenmesi mantık
dışıdır. Toptancıdır, çünkü yabancı iş
gücü tanımı altında farklı statülere sahip göçmen ve
mülteci kavramlarıyla birlikte anılmıştır. Oysa
göçmen ve mülteci kavramlarının içeriği farklıdır.
Tasarı aynı zamanda erildir, çünkü tasarıda kadın, çocuk,
LGBTİ ve engelli bireylerle ilgili hiçbir madde ve istisnaya yer
verilmemiştir. Yabancı iş gücünün istihdamına ilişkin
tutum belirlenirken mutlaka bu grupların istihdamına ilişkin
pozitif ayrımcılık ilkesinin gözetilmesi gerekmektedir.
Geçtiğimiz haftalarda Komisyondan geçen 724 esas numaralı Yasa
Tasarısı bu tasarıyla benzer düzenlemeler içermekteydi.
Savaş mağduru göçmenler üzerinden rant sağlamak, onları
ayrımcılığa tabi tutmak, bir de nitelikli olanları
ucuz iş gücü olarak ayıklamak ne insanlık onuruyla ne de
demokratik değerlerle bağdaşabilir.
Değerli milletvekilleri, biraz da tasarı
maddelerinin içeriğinden bahsetmek istiyorum. Tasarı
hazırlanırken iş gücü ihtiyacının belirlenmesinde kim
tarafından belirlenen hangi sektörel veriler temel alınacaktır?
Bu konu muğlak bırakılmıştır. Türkiye'de bu verileri
tutan bir kuruluş var mıdır?
Yabancı istihdamı ihtiyacına ve kanun
kapsamındaki diğer hususlara ilişkin olarak kamu kurum ve
kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişilerden bilgi talep
edileceği belirtilmiştir. Bilgi talep edilecek kamu kurum ve
kuruluşlarıyla, ilgili gerçek ve tüzel kişilerin kim olduğu
açıkça belirtilmelidir.
Yine, tasarı hazırlanırken
dışlanan meslek örgütleri ve kamu kurum, kuruluşu
niteliğini haiz sendikalar da muhakkak suretle eklenmelidir. Zira, bir
mesleğin niteliğini onu temsil eden kurumdan daha iyi bilecek bir kurum
yoktur.
Bir başka maddede Bakanlıkça gerek görülen
hâllerde kamu niteliğindeki meslek kuruluşlarının
görüşlerinin dikkate alınacağından bahsedilmektedir. Gerek
görülen hâllerle kastedilen nedir? Bu hâllerin açıkça
tanımlanması gerekmektedir.
Nitelikli iş gücünün değerlendirilmesinde
ve seçilmesinde getirilmesi planlanan puanlama kriterlerinin objektif
kriterlere uygunluğu garanti altına alınmalı ve bu
kriterler şeffaf ve katılımcı bir biçimde belirlenmelidir.
Yine, tasarıda mesleki yeterlilik gerektiren
işlerde çalışacak olan yabancıların mesleki
yeterlilikle ilgili izinlerinin sağlanması ilgili meslek birliklerini
ve odalarını içermemiştir. Bu kararın sadece ilgili
bakanlıklara bırakılması mesleki oda ve birliklerin yetki
alanlarının gasbı anlamına gelmektedir.
Ayrıca, tasarıda hangi meslek grupları
profesyonel meslek grubu olarak nitelendirilecektir? Kamu yararına
çalışma başlığında kastedilen nedir?
Tasarıyla birlikte Türkiyede yabancı mimar, mühendis veya şehir
planlamacısına çalışma izni verilmektedir.
Çalışma izni verilirken yabancılarda akademik ve mesleki
yeterlilik aranmamaktadır.
Kanun tasarısının en önemli
maddelerinden biri de 28inci maddedir. 28inci maddenin (1)inci
fıkrasında Yürürlükten kaldırılan ve
değiştirilen hükümler ile Atıf yapılan hükümler
kısmında en önemli kısım TMMOBun hiçbir şekilde
müdahil olmaması için 6235 sayılı TMMOB Kanununun 34üncü
maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Mesleki yeterlilik
açısından uygulamada önemli sorunlar doğuracaktır. Bu
fıkranın madde metninden mutlaka çıkarılması
gerekmektedir.
Yine, aynı maddenin (4)üncü
fıkrasında YÖKün İçişleri Bakanlığından
görüş almasına ilişkin uygulamanın
kaldırılması istenmektedir. Kamu hizmeti sunan öğretim
elemanlarının güvenlik kontrollerinin yapılmaması uygun
değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işte, işbu yasa tasarısındaki sıkıntılı
madde gerekçelerinden, göçmenlere ve özellikle Suriyelilere yönelik
saldırı ve ayrımcılıktan hareketle, ülkemizde
yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan özellikle de Suriyeden
göç eden insanların Türkiyede ucuz iş gücü piyasasının bir
parçası olduğu gerçeğinden hareket ederek, işverenlerin bu
kişileri ucuz iş gücü olarak kullanmalarını önleyecek
düzenlemeler yapılmalıdır, bu yönde denetimler
artırılmalıdır. Bu işçilere yönelik ayrımcı
uygulamaların önüne geçilmelidir.
Bu çerçevede, Türkiye, Uluslararası
Çalışma Örgütünün 97 sayılı Göçmen İşçilerin
İstihdamına İlişkin Sözleşmesini onaylamalı,
böylece göçmen işçiler ile yerli işçiler arasındaki
ayrımcılıkla daha etkin bir mücadele edilmelidir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu konuda
mütekabiliyet, denklik, denetim ve ayrımcılık yasağı
gibi düzenlemelerin yapılması ve bu süreçte meslek odaları ve
sendikaların sürece katılımının sağlanmasıdır.
Göçmen iş gücü konusu çok hassas bir konudur.
İnsan hakları ve işçi hakları konusunda evrensel
standartlardan uzaklaşmak, ırkçılığa, yabancı
düşmanlığına ve nefret suçuna sebep olabilir. Tüm bu
hassasiyetler göz önünde bulundurulmalıdır.
Sonuç olarak, işçi
sınıfının bir parçası hâline gelen Suriyeli göçmen
işçiler başta olmak üzere, tüm göçmen işçiler insanlık
dışı çalışma koşullarından
kurtarılmalıdır. Sınıf kardeşliği temeli
üzerinde, başta kamu hizmetlerine erişim, eşit koşullarda
çalışma ve örgütlenme hakkı olmak üzere tüm haklardan
yararlanması için gereken tüm çalışmalar
yapılmalıdır. Göçmenlerin çalışma şartları
belirlenirken, içlerinden nitelikli iş gücü ayrımı asla
yapılmamalıdır. Bu anlamda, ırkçılığa,
ayrımcılığa ve göçmen karşıtlığına
karşı kararlı bir mücadele verilmelidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yiğitalp.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün, darbe
ortamında, Hükûmetin yüce Meclisin gündemine getirdiği
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısının tümü
üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum.
Askerî ya da sivil, silahlı veya silahsız,
doğrudan ya da dolaylı bütün darbelere karşı olduğu
gibi, darbelerden beslenmeyi de düşünmeyen, darbe girişimini
fırsat bilip sadece darbecileri ve paralelcileri değil, tüm muhalif
kesimleri yok etmek üzere âdeta cadı avına çıkanları
alkışlamayan, Atatürkün kurduğu laik, demokratik cumhuriyete
bağlı bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, askerî darbe
girişimiyle karanlığa sürüklenmek istenen ülkemizde belirsizlik
ortamı giderek yayılmaktadır. Milletimiz, büyük bir
endişeyle olan bitenleri izlemekte ve yarından kaygı
duymaktadır. Bugün Millî Güvenlik Kurulunda önemli kararlar
alınacağının bildirilmesinden sonra halkımızda
bir olağanüstü hâl ilan edilmesi endişesi hâkim olmuştur. Ben de
bu endişeleri dikkate alarak izninizle konuşmamı iki bölüm
hâlinde yapmaya karar verdim. İlk bölümde, ülkenin içinde bulunduğu
karanlık tabloyu, sonrasında ise Uluslararası İşgücü
Yasa Tasarısını değerlendirmeye
çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, darbenin kimden
geldiğinin bir önemi yoktur; darbeyi yapanların sivil mi, asker mi
olduğunu bilmenin de bir anlamı yoktur; darbe bir grup
tarafından mı, tek kişi tarafından mı planlandı,
bunun da bir anlamı yoktur. Kim tarafından yapılırsa
yapılsın, kime yapılırsa yapılsın, darbeyi
şiddetle lanetliyoruz. Darbelerin ülkemize verdiği zararları,
herhâlde, şu sıralarda oturan ve maalesef ortalama yaşı
ellinin üzerinde olan -büyük bir çoğunluğu- milletvekilleri çok iyi
bilmektedir. Bunu bir kenara koyacağız. Darbeyi lanetlemek, darbeye
karşı olduğunu söylemek çok zor bir şey değil.
Aklı başında olan, yüreğinde birazcık insan sevgisi
olan, biraz demokrasi kırıntısı kalan bütün insanlar
çıkıp burada darbeyi elbette lanetleyeceklerdir ama esas önemli olan
ikinci bölümdür. İkinci bölümde, Türkiye neden bu duruma geldi, bunu
mutlaka araştırmak lazım. Bugün, bu lanetli darbecileri kim
besledi, büyüttü, bunu mutlaka masaya yatırmamız lazım. Bu
darbecilere her istediklerini kim verdi, bütün bunları mutlaka masaya
yatırmamız ve bir daha Türkiyenin bu duruma gelmesine engel
olmamız gerekiyor.
Darbeyle ilgili pek çok şey konuşuldu, pek
çok spekülasyon yapıldı. Hâlâ karanlıkta olan pek çok konu var.
Ben bunlara değinmeyeceğim ancak burada üretilecek her türlü
senaryonun mümkün olduğunu hepimiz tahmin ediyoruz. Senaryolar üzerinden
değil ancak somut bazı tespitler üzerinden yola çıkarak
bazı sorular soracağız. Bu sorular, darbe teşebbüsünden
sonraki süreçte ülkemizin nasıl yönetileceği, insanların can ve
mal güvenliklerinin hukuk içerisinde kalarak nasıl
sağlanacağı konusunda son derece önemlidir. Ayrıca, ülkenin
bu duruma gelmesinde, bu soruları cevaplandırabilirsek eğer,
kimlerin parmağı olabileceğini, kimlerin suçu olmuş olabileceğini
hep birlikte göreceğiz.
Şimdi, bakın, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin dünkü açıklaması
Türk Silahlı Kuvvetleri dün
önemli bir basın açıklaması yaptı ve bazı önemli
noktaları dile getirdi. Ben bu basın açıklamasından sadece
iki maddeyi sizlere okuyacağım. Türk Silahlı Kuvvetleri 3üncü
maddede diyor ki: 15 Temmuz 2016 Cuma günü saat 16.00 sularında Millî
İstihbarat Teşkilatı tarafından verilen darbe bilgisiyle
olağanüstü toplandık. Cuma günü, 15 Temmuz, saat 16.00. Ve Türk
Silahlı Kuvvetleri 4üncü maddede diyor ki: Böylece, alınan bilgi
doğrultusunda, bu alçak ve sefil girişime karşı ilgili/
sorumlu makamlara gerekli ikaz ve emirler anında
Bakın, iki saat
sonra demiyor, aramızda konuştuk demiyor sadece.
ilgili/sorumlu
makamlara gerekli ikaz ve emirler anında ve en geniş şekliyle
verilmiştir.
Şimdi, bu çok önemli ve tarihî bir belgedir.
Genelkurmay diyor ki: Ben saat 16.00da darbeyi duydum, anında
toplandım, ilgili herkese anında bilgi verdim.
Şimdi, saat 16.00dan sonra ilk uçak seslerinin
duyulduğu saat 22.00ye kadar geçen süre içerisinde kimin ne yaptığının
çok iyi bilinmesi lazım. Bunu masaya yatıracağız.
Peşinen kimseyi suçlamıyorum ama bu geçen süre zarfında, bu
altı saat içinde bu darbe girişimi önlenebilir miydi, bunu mutlaka masaya
yatıracağız. Bu bilgilerin Sayın Cumhurbaşkanına
ve Sayın Başbakana açık, net bir şekilde iletildiği
buradan anlaşılıyor. Bu altı saat zarfında neler
olduğunu herhâlde bu kadar önemli bilgilerden sonra ilgili makamların
milletimize açıklaması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Biz o
dönemde Bu darbe Allahın bir lütfudur. denmesini hoş
karşılamadık. Biz hoş
karşılamadığımız gibi, halkta da şöyle bir
intiba uyandı: Madem herkesin haberi vardı, madem devlet bunu
engelleyemedi, darbenin başarısız olacağı biliniyordu
ve teşebbüse izin mi verildi acaba?
ORHAN KIRCALI (Samsun) Yapma!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bu
yaklaşımın, bu düşüncenin derhâl çürütülmesi lazım,
derhâl çürütülmesi lazım. İlgili makamlar, yetkililer
çıkacaklar, o altı saat içerisinde ne olduğunu milletimize
anlatacaklar ve bu şüphe hiç kimsenin içini kemirir hâle gelmeyecek.
Bakın, ben her türlü senaryonun mümkün olduğunu söyledim ancak
senaryo yazmıyorum, tespitler üzerinden sizleri ve bize, millete bilgi
vermesi gerekenleri buradan uyarıyorum. Evet, memleket uçurumun
kenarına getirilmiştir, darbeye giden yolların taşları
yıllarca döşenmiştir ve çok şükür ki hiçbir parti
ayrımı yapmadan halkımızın, medyanın ve bütün
partilerin ferasetiyle ve direnciyle bu alçakça girişim önlenmiştir,
aksi takdirde bugün uçurumun dibindeydik hepimiz.
Peki, hafızalarımızı şöyle
bir tazeleyelim. Otuz yıldır bu ülkenin aydınları Fethullah
Gülen Cemaati ve Fethullahçılarla ilgili neler neler söyledik?
Bunların devlete ve millete yararlı olmadığını,
Fethullahçıların âdeta bir şeriat düzeni getirmek istediklerini
ve devletin içine yuvalandıklarını söyleye söyleye bütün
aydınlar sürüldü, bütün aydınlar yakıldı, bütün
aydınlar cezalandırıldı ve Adalet ve Kalkınma
Partisinin FETÖyle iş birliği yapmaması gerektiği
söylendiğinde Bitsin artık bu hasret, gelsinler Pensilvanyadan.
lafıyla karşılaştığımızı da hiçbir
zaman unutmayacağız değerli arkadaşlar. Şimdi
Atatürkçü yurtseverlerin anlata anlata yaşlandığı bu
tehlikeli tablo maalesef ortaya çıkmıştır.
Şimdi, bu vahim tablodan faydalanmak isteyenler
çıkarsa, bu tehlikeli, bulanık, karanlık tablodan herhangi bir
kişi, herhangi bir siyasi parti, herhangi bir zümre eğer faydalanmak
ister ise darbecilerin, hainlerin karşısında durduğumuz
gibi bu insanların da karşısında durmaya devam edeceğiz.
15 Temmuz alçak darbesine karşı
durmamız demek, demokrasinin rafa kaldırılmasına izin
vermemiz demek değildir, evrensel hukukun unutulmasını
sağlamak değildir. Biz bu darbeye karşı çıkarak
rejimin değiştirilmesine asla seyirci kalmayacağız. Biz bu
darbeye karşı çıkarak Atatürk cumhuriyetine karşı
şeriat getirmek isteyenleri de onaylamış olmayacağız.
Biz bu darbeye karşı çıkarak darbecilere ya da henüz suçu ispat
edilmemiş insanlara işkence yapılmasına izin
vermeyeceğiz. Darbeciler en ağır şekilde
cezalandırılmalıdır, hiç tartışma yok, bunu
tartışmayız. Ancak, suçu sabit olmadan bir insana işkence
yapmak, insanlık dışı uygulamalara göz yummak büyük
devletimize asla yakışmaz, buna izin vermeyeceğiz.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Çeşitli İşler (Devam)
2.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Diyanet İşleri
Başkanı ile il müftüleri ve Din İşleri Yüksek Kurulu
Başkanı ve üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi
BAŞKAN Sayın Atıcı, sürenize
ekleyeceğim, bir duyuru yapmak zorundayım.
Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanı ile il müftülerimiz ve Din İşleri Yüksek Kurulu
Başkanı ve üyeleri şu anda Meclisimizi teşrif etmiş
bulunuyorlar, kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)
BAŞKAN Sayın Atıcı, buyurun.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Yüce Meclisimize, halka
ateş eden hainleri en ağır şekilde cezalandırmak
hepimizin görevidir. Ancak bunların bu kadar palazlanmasını
sağlayanlardan da elbette hesabını mutlaka, mutlaka
soracağız. Biz, 15 Temmuz darbesine karşı durarak puslu
havayı fırsat bilip Alevilere, Kürtlere, gayrimüslimlere,
Suriyelilere saldıranları ya da askerimizin kellesini kesenleri
seyredecek değiliz. Böyle bir darbe ortamına izin verenler, böyle bir
darbeye bulaşanlar elbette en ağır şekilde cezalandırılacak.
Ancak bununla beraber, bu ortamdan yararlanıp kendi vahşi ve
ahlaksız emellerini hayata geçirmeye çalışanlardan da yine bu
Meclis el birliğiyle hesap sormak mecburiyetindedir değerli
arkadaşlarım.
Buradan herkese sesleniyorum. Bu kadar sorumluluk
tek başına Hükûmete verilemez. Burada iktidarıyla muhalefetiyle
hep birlikte bizlere her zamankinden daha çok iş düşmektedir. Burada
Hükûmet halkın mal ve can güvenliğini sağlamak zorundadır,
bunun için de el birliğiyle hareket etme mecburiyeti vardır. Bu bir
tarihî sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirirken toplu tasfiyelerle
ortam çok daha kötü hâle gelecektir. Millî Eğitim
Bakanlığından 15 bin kişinin anında tasfiye edilmesi,
1.777 dekanın istifasının istenmesi, toplamda 30 binden fazla
devlet memurunun görevden el çektirilmesi toplu tasfiyedir. Ne ara bunları
çıkardınız? Bunları fişlemiş miydiniz?
Fişlediyseniz bugüne kadar niye beklediniz? Eğer fişlemediyseniz
topyekûn bir tasfiye mi yapıyorsunuz? Bunu yapmak
yanlıştır, cinayettir.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununu bize ezberlettiniz, hakkımızda bu konuda
fezlekeler düzenlediniz ama bugün halkı sokağa dökerek 2911i çok
güzel bir şekilde kullandınız, tebrik ediyoruz, doğru
yaptınız; 2911 meşrudur ve kullanılmalıdır.
İşte Cumhuriyet Halk Partisi de 24 Temmuz Pazar günü Taksimde saat
18.00de darbelere karşı demokrasi mitingini büyük ve coşkulu
bir kalabalıkla bütün Türkiyede gerçekleştirecektir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, darbe ve darbeye
teşebbüs edenlerden hesap sorulmalıdır dedik ama Amerika
Birleşik Devletleri makamları, Fethullah Gülen hakkında bir
iade talebi yoktur. diyor, Resmî bir talep yoktur. diyor. Eğer böyle
bir talep yok ise milletimize açıklama yapacaksınız, var ise o
zaman çıkacaksınız ABDyi burada yalanlayacaksınız.
Bu işe karşı koymak, darbelere
karşı koymak güç birliğinden geçer demiştik, insanları
silahlandırmaktan geçmez, sakın böyle bir yanlışa kimse
izin vermesin. Cumhurbaşkanının
Başdanışmanının Millet silahlanmalıdır.
noktasındaki çağrısını çok tehlikeli buluyoruz ve
bunun da derhâl ortadan kaldırılmasını, bu sözlerin geri
alınmasını istiyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, önümüze
getirilen kanun tasarısı 24üncü Dönemde de karşımıza
getirilmişti. Şimdiki adı Uluslararası İşgücü
Yasası, o zaman, işte yabancıların
çalıştırılmasıyla ilgili bir tasarı olarak
karşımıza gelmişti. İlk geldiği şekliyle ve
sıra sayısı bastırıldığında içinde
yazılanlarla yani sizlere dağıtılmış olan
sıra sayısının içinde yazılanlarla bu yasa asla kabul
edilemez bir yasadır. Çok ciddi sakıncaları olduğu Komisyonda
defalarca söylenmiştir. Öyle ki, iş inada binmiş, Komisyonda
iftar için ara bile verilmemişti. Gece yarılarına kadar süren
çalışmadan sonra tasarının noktası, virgülü
değişmeden AKPlilerin oylarıyla kabul edilmişti.
Şimdi, Hükûmet tarafından gelen bir davetle bir uzlaşı
zemini arandı. Biz Sayın Bakana böyle bir zemini
hatırladığı için teşekkür ediyoruz ama keşke bu
tasarı hazırlanırken ve Komisyon sırasında bu
uzlaşı aransaydı ve bu kadar yorulmasaydık.
Şimdi, dün yaptığımız
toplantı neticesinde, özellikle Türk Mimar ve Mühendis Odalarını
zorlayan, onları sıkıntıya sokan, Suriyeli
sığınmacılara vatandaşlık verilmesiyle ilgili
bazı yolları açan konulardaki endişelerimiz Hükûmet
tarafından dikkatle değerlendirilmiş ve bu endişelerimizi
giderecek şekilde bazı düzenlemeler yapılma sözü
verilmiştir. Bu söz mutlaka yerine getirilecektir. Hazırlanan yeni
önergeleri daha incelemedik. Az önce mesajı gördüm, yeni önergeler
hazırlanmış, gönderilmiş. Şimdi, konuşmam biter
bitmez inceleyeceğim. Orada verilen sözlerin tutulduğuna eminim.
İşte bu şekilde ortak önergelerle
hazırlayacağımız yeni tasarıyla, sizlerin onayına
sunulacak yeni tasarıyla biz güzel bir iş
yapacağımızı tahmin ediyoruz.
Özetle, bu tasarı ne getiriyor?
Uluslararası iş gücünde bir genel müdürlük kurulmasını
sağlıyor. Burada gerekli verilerin toplanmasını, analiz
edilmesini sağlıyor. Yabancıların kayıt dışı
çalışmalarının önlenmesine yönelik birtakım
politikalar üretiliyor. Bunlar önemli ve gerekli. Altını çiziyorum:
Nitelikli yabancıların çalışmalarını düzenleyecek
ve bunlara bir turkuaz kart verilmesini sağlayacak bazı düzenlemeler
getiriliyor ve yabancılara verilecek izinlerle ilgili ciddi düzenlemeler
getiriliyor. Burada en çok üzerinde durduğumuz iki konu vardı:
Birincisi, turkuaz kart verilmesi; ikincisi ise Suriyeli
sığınmacılara vatandaşlık verilmesiyle ilgili
endişelerimiz ve arkasından meslek odalarının yetkilerinin
budanmasıydı.
Turkuaz kart Bakanlar Kurulunun öngördüğü
herkese verilebilecek noktadaydı ya da en azından biz böyle
anlıyorduk. Şimdi getirilecek olan bir önergeyle Suriyeden gelen,
geçici sığınmacı konumunda olanlara turkuaz kartın
verilmesinin önüne geçmiş oluyoruz yani 3 milyon kişi turkuaz kartla
Suriyeden gelip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayacak. Ancak, bu,
bu insanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olamayacağı anlamını taşımaz çünkü
Cumhurbaşkanı bu insanlara vatandaşlık verileceğini
tırnak içinde- müjde olarak verdi, hatta bunlara TOKİden de ev sözü
verdi. Şimdi, bu vatanın korunmasında, kurtarılmasında
kanlarıyla canlarıyla mücadele eden, vergisini ödeyen,
askerliğini yapan ve her türlü hizmetini gören insanlar burada dururken 3
milyon Suriyeliye vatandaşlık verilmesi anlamlı değildir.
Biz kimsenin bizi yanlış
anlamasını istemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir
devlettir ve kendine sığınanları korur, kendine
sığınanlara yardımcı olur; buna bir
itirazımız yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Atıcı, bir dakika
daha süre veriyorum size.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ancak, bu
insanların vatandaş olmalarına gerek yoktur. Eğer
Cumhurbaşkanının bu sözünü talimat bilen AKPliler varsa her
birisi gitsin bir Suriyeliyi nüfusuna alsın, böylece vatandaş da olurlar,
onların miraslarından da faydalanırlar. Böylece bu yük de
gariban vatandaşın üzerine yıkılmamış olur. Bu
nedenle, biz Suriyelilere her türlü yardımın
yapılmasını, onların vatandaşlık değil,
vatanlarını istediklerini bilerek onların vatanlarına -arzu
ettikleri takdirde- sağ salim dönmelerini sağlamak mecburiyetindeyiz.
Bunu yapmak da çok zor değildir. Bu nedenle, vatandaşlık
verilmesini çok ucuz işlere bağlamak bizim için doğru
değil.
Gelelim nitelikli iş gücüne. Nitelikli iş
gücünü getireceğim. diyen Hükûmet, öncelikle, kendi
yavrularımızın yurt dışına kaçmasını,
nitelikli insanlarımızın yurt dışına gitmesini
engellemek mecburiyetindedir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Atıcı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor
konuşacak.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
403 sıra sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu
Tasarısının geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, bir ferdi olmaktan
her zaman gurur duyduğum aziz milletimizi ve sizleri selam ve
saygılarımla selamlıyorum.
Bu arada, Kıbrıs Türkünün
bağımsızlık ve özgürlüğünü sağlayan
barış harekâtının 42nci yıl dönümünü kutluyorum.
Emeği geçenlerden ebediyete intikal edenlere Allahtan rahmet diliyorum,
yaşayan gazilerimize de sağlık ve mutluluklar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz 2016 tarihi,
demokrasiye pranga vurulmak, darbe indirilmek istenen, millî iradenin çok
açık şekilde saldırı ve suikasta uğratılmak
istendiği, Türk ordusunun içine sızmış bir avuç kötü
insanın Genelkurmay Başkanını, bazı kuvvet
komutanlarını rehin aldığı, birçok kamu kurumunun,
Gazi Meclisimizin bombalandığı, yüzlerce asker, sivil, polis,
masum insanın şehit edildiği, insani değerlerin
sıfırlandığı kara bir gün olarak
hatırlanacaktır.
Bu şerefsiz kalkışma, bu
karanlık darbe girişimi yalnızca seçilmiş Hükûmeti veya
milletvekillerini değil, Türk milletinin tamamını hedef
almıştır. 15 Temmuz 2016 tarihinde vuku bulan
saldırılar bir darbe teşebbüsü olduğu kadar, aynı
zamanda kanlı bir terör saldırısıdır. Demokrasi
uçurumdan dönmüştür, millî iradenin namus ve emanetleri son anda
kurtarılmıştır. Millî iradeye sürülmek istenen kara leke
yine milletimizin azim ve kararlılığıyla
temizlenmiştir. Millî iradeye sürülmek istenen kara lekenin
engellenmesinde darbenin başarılı olup
olmayacağını hiç beklemeden, hiç tereddüt göstermeden, herkesten
ve her şeyden önce, en kötü sivil yönetimin en iyi askerî yönetimden daha
iyi olduğuna, milletin iradesine hukuk dışı yollarla sebebi
ne olursa müdahale edilmesine asla müsaade edilmemeli anlayışına
gönülden inanmış Değerli Genel Başkanımız Doktor
Devlet Bahçelinin gerek uçakların gökyüzünde görüldüğü saat içinde
hemen Sayın Başbakanı arayarak gerekse hiçbir yere gizlenmeyi,
kaçmayı aklının ucundan dahi geçirmeden, hemen MHP Genel
Merkezine gelerek ışıkları açtırarak milletvekillerini
TBMMye, Büyük Meclisimize göndermek suretiyle ama, acaba demeden, işin
yönünü beklemeden gerekli girişimleri yaparak yöneticileri ve milletimizi
cesaretlendirmiştir. Genel Başkanımızın tavrı
darbe girişiminin kırılma noktası olmuş, Genel
Merkezimizin ışıkları vatandaşı
aydınlatmıştır. Milletimizin topyekûn elinde bayraklarla
millî iradeye sahip çıkmasına öncülük ederek yüce Türk milletinin
takdirini kazanan Sayın Genel Başkanımızın
gösterdiği büyük cesaret örneğinin herkese örnek olması en büyük
arzumuzdur. Gönül isterdi ki yetkili ve etkili konumdaki birçok kişi
hiçbir hesap, beklenti içine girmeden derhâl millî iradeye sahip
çıksın tıpkı Sayın Genel
Başkanımızın yaptığı gibi. Olayın yönü
ortaya çıktıktan sonra demokrasi havariliği yapanları da
şiddetle kınıyorum. Bu olay değer
yargılarının ne kadar yozlaştığını bir
defa daha gözler önüne sermiştir. Yanınızda yaverlik, emir
subaylığı yapanların ihanetleri bunun açık ve acı
örneğidir. Yüce Mevlanın birçok devasa problemle mücadele eden
ülkemizi bu tür şerefsizce kalkışmalardan koruması en büyük
bir dileğimiz ve duamızdır.
Değerli milletvekilleri, bu arada belirtmem
gerekir ki bir iki saatte birkaç kişinin planlamadığı bu
büyük alçakça olayın görevli birimlerimizce olaydan birkaç saat önce
değil günlerce önceden istihbarat edilmemesi üzerinde önemle
durulması gereken bir konudur. Cumhurbaşkanının,
Genelkurmay Başkanının, kuvvet komutanlarının en
yakınındaki kişilerin bizzat değil içinde, bu
kalkışmada -altını çizerek söylüyorum- yer
aldığı iddiaları dahi kabul edilebilir değildir. Bu
menfur saldırı ve kalkışma nedeniyle alınacak birçok
ders vardır. Bugün olayın sıcaklığı nedeniyle
bazı konuları yutuyor söylemiyorsak da dün defaatle izah
edildiği hâlde hakaretamiz beyanlarla bu zihniyete sahip
çıkanların bugün demokrasi, insan hakları havariliği
yapmalarını da ibretle izlediğimizi belirtmek istiyorum. Bu
saldırılar nedeniyle şehit olan güvenlik görevlilerimize, sivil
vatandaşlarımıza ben de Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar niyaz ediyorum. Şehit ve
gazilerimiz, ülkemiz, demokrasimiz hür ve bağımsız
yaşamamız için kendilerini feda etmişlerdir. Cesaret,
fedakârlık, vatan ve millet sevgileri önünde saygıyla
eğiliyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii ki darbe
teşebbüsünü, yüce Türk milletinin iradesine yapılan
saldırıları şiddetle kınıyorum. Ancak bu olaylar
göstermiştir ki yüce milletimizin bugün her zamankinden daha fazla birlik
ve bütünlüğe ihtiyacı vardır. Bu sebeple de ülkede her türlü
terör behemehâl önlenmelidir. Ülkede adalete, hukuka güven derhâl tesis
edilmelidir. İş ehline verilmelidir, ayrımcılık
yapılmamalıdır, yönetim şeffaflaşmalıdır,
işsizliği önleyici, israfı önleyici her türlü tedbir
alınmalıdır. Yolsuzlukla etkin mücadele edilmelidir, Türk
milleti bunlara fazlasıyla layık olduğunu işini gücünü
bırakarak gece gündüz demeden verdiği destekle bir defa daha
göstermiştir, bu tavrın kıymetini anlamak lazımdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin
kaynakları kıttır. Her yıl aktif nüfus
arttığı gibi, buna bağlı olarak işsiz nüfus da
her yıl yüz binlerce artmaktadır. Ekonomi, işsiz nüfusu, her
yıl iş gücüne katılan nüfusu absorbe edecek performansı
gösterememektedir. İnsanımız yurt içinde ve yurt
dışında gurbetçi hâle gelmiştir. Yurt dışı
kaynakları tabii ki kullanalım ancak aklımızdan
çıkarmayalım ki koyma suyla değirmen dönmüyor. Biz birlik ve
bütünlüğümüzü, birbirimize olan sevgi ve saygımızı,
çalışmayı, terlemeyi, eğitimi, verimliliği
önemsediğimiz müddetçe çok daha ilerlere gideceğimiz
kuşkusuzdur. Kalkınmanın, ileri gitmenin yegâne
kaynağı iç faktörlerdir. Başta da ifade ettiğimiz gibi,
yabancının ülkemize gelmesi, belli alanlarda çalışması
elbette desteklenebilir ancak yabancıdan medet uman, yabancıya bel
bağlayarak yabancı hayranlığıyla kalkınan bir
ülke görülmemiştir. Dış ülkelerde insanımıza
yapılan muamele nasılsa biz de aynısını
yapmalıyız. Türkiyeyi yabancı çöplüğü hâline de
getirmemeliyiz. Bununla beraber, ülkemize olan güven en üst seviyede
sağlanmalıdır. Güven sağlayamaz isek yabancı bilim ve
sanat adamını, yatırımcıyı çekemezsiniz, hatta
kaçırırsınız. Nitekim, gelinen noktada birçok yabancı
yatırımcı Türkiyeyi terk etmeye
başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
2015 yılında yurt dışı yatırımcılar 7,6
milyar dolar Türk varlığı satmıştır. HSBC yirmi
beş yıl önce yatırım yaptığı Türkiyedeki
varlığını satma kararı almıştır. Alman
Limango Türkiyedeki faaliyetine son vermiştir. Bankpozitif gibi firmalar
benzer hazırlıklar içinde olan yabancılardır. Citigroup,
Akbanktaki hisselerini satmıştır. Fransız petrol
şirketi Total hisselerini satmıştır. 2006 yılında
Petrol Ofisini 3 milyar dolara satın alan Avusturyalı şirket
dağıtımdan çıkma kararı almıştır.
Norveçli Statkraft Türkiyeden çıkma kararı almıştır.
Topshop Türkiyedeki 10 mağazasını kapatmıştır.
İngiliz perakende devi Tesco Türkiyeyi terk etmiştir.
Değerli milletvekilleri, 2016
yılının ilk üç ayında Türkiyeye giren doğrudan
yatırım miktarı yüzde 52 düşüşle 2 milyar dolar
seviyesinde gerçekleşmiştir. Oysa bu miktar 2015 yılının
aynı döneminde 4 milyar 236 milyon dolardı. Yabancı
doğrudan sermaye girişi de 3 milyar dolar seviyesinden 1 milyar dolar
seviyesine gerilemiştir, azalma yüzde 70tir. Hızla önlem
alınmaz ise ekonomi çok daha geriye gidecektir.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan Uluslararası
İşgücü Kanunu Tasarısı 23/06/2016 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulmuştur. Tasarı bir gün sonra 24/06/2016
tarihinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna esas komisyon olarak havale edilmiştir. Kısaca, tasarı
cuma günü Komisyona gelmiştir. Komisyona gelen tasarıdan belki -belki
diyorum- AKPli komisyon üyelerinin, milletvekillerinin haberi olmuştur
ancak Komisyonun AKPli olmayan diğer üyelerinin haberi
olmadığını biliyorum. Hemen devamında da 28/06/2016 tarihinde
tasarı Komisyonda ele alınmış ve geldiği şekliyle
hiçbir değişiklik yapılmadan kabul edilmiştir.
Tasarının Komisyonda
görüşüleceği gün Komisyona acilen
çağrıldığımızı belirtmek isterim. Böylesi
önemli bir tasarının incelenmesi, üzerinde çalışılması
gerektiği açıktır. Buna rağmen, üzerinde
çalışmak, tasarıyı incelemek için fırsat
olmamıştır. Teorisyen ve uygulayıcılar olarak ihtisas
ve alakalı birimlerin üzerinde günlerce çalıştıktan sonra
taslak hâline getirdiği metin üzerinde, tasarı Komisyona geldikten
sonra bir gün dahi çalışma fırsatı verilmeden tasarı
Komisyondan geçmiştir. Böylesine önemli bir tasarının alelacele
bir iki gün içinde Komisyona getirilerek, geldiği gibi aynen kabul
edilmesi, muhalefetin önemsenmediğini göstermektedir.
Ülkemizin her zamankinden çok birlik ve
beraberliğe, karşılıklı sevgi ve saygıya,
istişareye ihtiyacı olduğu bir dönemde muhalefetin
katkılarının önemsenmemesi katılımcı bir
anlayış değildir. Bütün bunlara rağmen dün
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman
Soylu Bey'in katılımıyla yeni bir değerlendirme
yapılarak mutabakat sağlanması bizleri memnun etmiştir.
İktidarı muhalefetiyle amaç, çıkacak yasadan ülkemizin maksimum
yarar sağlamasıdır.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla 2003
yılında çıkarılan 4817 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
yürürlükten kaldırılmaktadır. Ayrıca 6458 sayılı
Uluslararası Koruma Kanunu ile bazı mesleklere ait kanunlarda da
önemli değişiklikler yapmaktadır. Konuyla ilgili görevli bir
genel müdürlük kurulmaktadır. Önemli bir değişiklik olarak
turkuaz kart getirilmektedir. Özellikle nitelikli iş gücünün Türkiyeye
gelmesini amaçlamıştır. Uluslararası İşgücü
Politikası Danışma Kurulu kurulmaktadır.
Bazı yönlerden tasarıya olumlu
yaklaşmak mümkünse de tasarı birçok madde hükmü itibarıyla
ülkemizin, çalışanlarımızın, işsizimizin aleyhine
olumsuz hükümler içermekte iken yapılan istişare sonunda bu
tereddütler giderilmeye çalışılmıştır.
Değerli milletvekilleri, getirilen tasarı,
uluslararası iş gücüne ilişkin politikaların belirlenmesi,
uygulanması ve izlenmesi, bu amaç doğrultusunda ilgili STK ve
kurumların katılımıyla Uluslararası İşgücü
Politikası Danışma Kurulu oluşturması, bu çerçevede
uluslararası iş gücü politikası oluşturma yetkisinin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmesi ve Bakanlık
bünyesinde ana hizmet birimi olmak üzere Uluslararası İşgücü
Genel Müdürlüğü kurulmasını, uluslararası iş gücüne
ilişkin gerekli verilerin toplanması ve analiz edilmesi, yabancıların
kayıt dışı çalışmalarının önlenmesine
yönelik politikaların geliştirilmesi, nitelikli yabancı
çalışanların iş gücü piyasasına girişinin
önündeki engellerin kaldırılması, yüksek nitelikli insan gücüne
yönelik olarak kolaylaştırılmış bir çalışma
sistemi olan turkuaz kart sisteminin oluşturulması, yabancılara
verilecek çalışma izni ve muafiyetlere dair iş ve
işlemlerde izlenecek usul ve esaslar, yetki ve sorumluluklar ve
uluslararası iş gücü alanındaki hak ve yükümlülükler ile
çalışma izni başvurusuna ilişkin objektif kıstaslar
konularında önemli düzenlemeler ihtiva etmektedir.
Yabancıların çalışmasında,
izin, ikamet dâhil, birçok merciye başvurulması yerine yetkinin tek
elde toplanması, yetkilerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığında toplanması bürokrasiyi azaltacak,
işlemleri hızlandıracaktır. Ancak kanunla getirilen turkuaz
kartın yabancılara vatandaşlık yolunu açması, turkuaz
kartın verilme şartlarının objektif kıstaslara
bağlanmaması, kart verilecek kişilerin en azından asgari
niteliklerinin tasarıda yer almaması, Bakanlığın
takdirine bırakılması, yabancılar için mesleki yeterlilik
şartının aranmaması, yurt dışında parayla
diploma veren müesseselerin varlığı bir gerçek iken
yabancılardan "denklik" istenmemesi, yabancı istihdamında
ülkede işsiz nitelikli iş gücünün korunmasına yönelik hüküm
ihtiva etmemesi, dernek ve vakıflarda yabancı
çalıştırılması gibi konulardaki tereddütlerimiz
konuşularak, istişare yapılarak giderilmiştir.
Tasarıyla getirilen yeni bir düzenleme, Uluslararası
İşgücü Danışma Kuruludur. Danışma Kurulunda
kısa adı ILO olan Uluslararası Çalışma
Teşkilatının ilkeleri doğrultusunda sosyal tarafların
da katılması sağlanarak çoğunluğun temsil edilmesi
yönündeki yeni düzenleme bunlardan biridir. Ülkemizde en önemli sosyal
taraflardan olan işçi ve işveren kuruluşlarının,
meslek odalarının kurulda temsil edilmemesi önemli bir eksiklikti.
Ayrıca, sosyal güvenlik sözleşmelerinin uygulayıcısı
ve yabancıların sosyal güvenliklerinin temini yönlerinden Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığının da kurulda yer
almaması önemli bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Gerek ILO
ilkelerinin gereğini yeri getirmek gerekse birikimlerinden istifade etmek
bakımından meslek odalarının, işçi ve işveren
kuruluşlarının, SGK'nın Danışma Kuruluna katılımlarının
önemli faydalar sağlayacağını düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde devlete ait
yüzlerce sağlık meslek lisesi mevcuttur. Yine yüzlerce özel
sağlık meslek lisesi bu alanda faaliyet göstermektedir. Bunlara
birçok üniversitenin sağlık meslek yüksekokullarını,
sağlık bilimleri fakültelerini, biyolog yetiştiren fen
fakültelerini ilave ederseniz her yıl binlerce mesleki yeterliliğe
sahip sağlık personeli işsizler ordusuna
katılmaktadır. Vatandaşımızın güçlükle, binbir
zahmetle okuttuğu çocuklarının işsiz kalması çoğu
dar gelirli vatandaşımızı perişan edecektir. Zaten
piyasa doymuştur, sektörün ciddi manada ilave iş gücü kaldıracak
hâli yoktur. İlgili bakanlıkların ön izin konusunda hassas
davranmaları öncelikli beklentimizdir. Bir ihtisas birimi olması
nedeniyle konunun ilgili bakanlıklara bırakılması daha
uygun olmuştur.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla
getirilen önemli bir yenilik turkuaz kart sistemidir. Turkuaz kart, verilene
önemli avantajlar sağlayacaktır. Yabancıların
çalışma ve oturma izinlerini kolaylaştıracaktır.
Turkuaz kart sahiplerine istisnai olarak vatandaşlık hakkı
verilebilecektir. Özellikle belirtmek istiyorum ki geçici koruma
altındakilere bu kartın yolunun açılması ülke yararına
olmayacaktır. Zira turkuaz kart, sahiplerine doğrudan vatandaşlık
verme yolunu açmaktadır. Sadece kendisine değil bakmakla yükümlü
olduğu eş ve çocuklarına da ikamet izni sağlayacaktır.
Bu kartla nitelikli iş gücü amaçlanmışken yaygın
kullanımı amaca hizmet etmeyecektir. Bu sebeple, bu kart verilirken
çok titiz davranılmalıdır. Turkuaz karta zaman zaman yüzde 10ları
aşan işsizlik oranı, içlerinde 1 milyona
yakınının üniversite mezunu olduğu toplam 6 milyona
yakın işsiz, yıllar itibarıyla artan ikamet izinleri
dikkate alındığında olaya bir özentiden ziyade getiri-götürü
olarak bakmak ülkenin menfaatine olacaktır. Ayrıca, bu kartın
verilmesinin takdirden ziyade kesin, objektif kriterlere bağlanması
gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla
Türkiyede ikamet izni olan yabancılara kamu yararına
çalışan dernekler ile vergi muafiyeti tanınan vakıflarda
çalışma imkânı getirilmek istenmiş ise de yapılan
istişare neticesinde bu maddenin tasarıdan çıkarılması
uygun olmuştur. Türkiyenin buna ihtiyacı yoktur.
Yabancının hangi niyetle dernek ve vakıflarda çalışmak
istediğini anlamak mümkün olmayacağı gibi önemli verilere
ulaşması vakıf ve dernek üyelerinin yönlendirmesi de pekâlâ
mümkün olabilecektir. Bu sebeple, bu maddenin tasarıdan
çıkarılmasını uygun bulduğumuzu belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, zamanım
azalıyor, bir konuya değinerek konuşmamı tamamlamak
istiyorum. Az önce burada Sayın Orman ve Su İşleri
Bakanımız vardı. Bunu da, kendisi şu anda burada yok ama
söylemeden geçemeyeceğim: Sayın Bakanımız Veysel
Eroğlu, Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesine yönelik
çalışmalarla ilgili olarak Avrupa böyle davrandığı
için onların büyüme oranı sıfıra doğru gidiyor,
Türkiye ise onların duası ve bereketiyle yüzde 5 büyüyerek dünyada
ilk 4e giren bir büyüme oranına sahip oldu şeklinde beyanda
bulunmuştur.
Sayın Bakan, Türkiye, Suriyelilerin olmadığı
geçmiş dönemlerde de yüzde 5lerden fazla büyümüştür. Suriyeli
göçmenler için şimdiye kadar harcanan paranın 11 milyar dolar
olduğu resmî makamlarca ifade edilmektedir. Böylesi bir beyan Türk
insanına haksızlıktır, insanımızın
fedakârlığını yok saymaktır diyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalar tamamlandı.
Şimdi şahsı adına
konuşmalara başlayacağız.
İlk konuşmacı, şahsı
adına, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Baloğlu olacak.
Sayın Baloğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BALOĞLU (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası İşgücü
Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 16 Temmuz akşamı Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ve devlet kurumlarının içerisine
sızmış teröristlerin işgal ve darbe girişimiyle
karşı karşıya kaldık. Bunları kınıyorum
ve o işgal girişiminden hemen sonra şanlı milletin
şanlı evlatları sokaklara dökülerek bu darbe girişimini
geri püskürtmüş ve akamete uğratmıştır. Bu
şanlı milletin şanlı evlatlarını saygıyla
selamlıyorum. O anda tankların üzerine çıkan, tankların
önünü kesen, kurşunlara göğsünü siper eden, yine, bütün, evlerinde,
sokaklarda tepki gösteren bütün vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum. Gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar
diliyorum.
Tabii, devletin içerisine sızmış bu
teröristler bugüne kadar hiç boş durmadılar, bundan sonra da boş
durmayacaklar. Bunlara karşı da tüm önlemlerin
alınacağını ve özellikle bu girişimde
bulunanların hakkında her türlü cezai tedbirin
alınacağını buradan söylemek istiyorum.
Biraz önce Türkiye Barolar Birliğiyle birlikte
il baro başkanlarımızın Meclisimizi ziyareti
gerçekleşti. Bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Fakat
bunların içerisinde paralel yapıya mensubiyeti bütün Konya halkı
tarafından bilinen, hakkında paralel yapıya mensubiyetiyle
ilgili defalarca suç duyurusunda bulunulmuş ve hatta baro tarafından
paralel yapı toplantılarında alınan kararların baroda
uygulandığıyla ilgili disiplin soruşturması
açılmış Konya Baro Başkanının buraya gelebiliyor
olmasını ve bu millî iradenin tecelligâhı olan Meclis
çatısı altında bulunabiliyor olmasını
kınıyorum ve bu arkadaşa karşı değerli Konya
milletvekillerimizin Meclisin dışında göstermiş olduğu
tepkiyi çok önemsiyorum, onlara teşekkür ediyorum ve onların
arasında bulunmamaktan dolayı duyduğum derin üzüntüyü sizlerle
paylaşmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu bir aymazlıktır, bu bir onursuzluktur.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Bravo Mustafa Bey!
MUSTAFA BALOĞLU (Devamla) - Paralel yapıya
mensubiyeti herkes tarafından biliniyor olan bir baro
başkanının bu Meclis çatısı altında bulunabiliyor
olmasını, o mensubiyet tarafından bombalanmış olan
millî iradenin tecelligâhı bir çatının altına gelebiliyor
olmasını tekrar kınıyorum, bir aymazlık olarak kabul
ediyorum.
MEHMET METİNER (İstanbul) Birkaç rektör
de burada ağırlandı, onları da söyle, milletin Meclisinde.
MUSTAFA BALOĞLU (Devamla) Yani onlara da
gerekli tepkiyi gösteriyorum ve tekrar söylüyorum, keşke ben de burada
olsaydım, keşke o değerli, şerefli Konya
milletvekillerimizin arasında ben de bulunsaydım ve onların
gösterdiği tepkinin kat kat üzerine tepkiyi onlara gösterseydim.
Aslında çok ifade kullanmak istiyorum ama bu kürsü bu ifadeleri kullanmama
engel oluyor, aldığım terbiye bu kürsüde bu ifadeleri kullanmama
engel oluyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devletin ekonomik ve toplumsal hayata müdahalesi
dönemler itibarıyla gerek içerik gerek kullanılan araçlar
bakımından farklılık göstermektedir. Devlet müdahalesinin
önemli araçlarından biri olan düzenlemeler hem bireyler hem de
işletmeler için önemli faydalar getirmektedir. Küreselleşmenin
etkilerinin hayatın farklı alanlarında hissedildiği
günümüzde uluslararası göçle ilgili gelişmeler de bu olgudan nasibini
almaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan insan göçü,
özellikle günümüzde, küreselleşmenin etkisiyle farklı bir boyut
kazanmıştır. Günümüzde göç olgusu sadece kendiliğinden
gelişmemekte, devletler tarafından da kontrol edilmekte ve
yönlendirilmektedir. Özellikle, iş gücü göçü bu etkinin hissedildiği
alanların başında gelmektedir.
Ülkemiz 1980li yıllara
kadar iş gücü göçü konusunda kaynak ülkeyken 1990lı yıllardan
itibaren geçiş ülkesi, günümüzde hedef ülke konumuna gelmiştir. Bu
değişim, kendini çalışma iznine ilişkin sayısal
verilerde de açık bir şekilde göstermektedir. Uzun yıllar
boyunca birkaç bin düzeyinde kalan çalışma izni başvuru
sayıları son yıllarda hızlı bir artış
göstermiş, özellikle 2009 yılında 10 bin düzeyinde olan
başvuru sayısı 2015 yılında 80 bine yaklaşmıştır.
Çalışma izni muafiyeti kapsamında ülkemize gelenler de
eklendiğinde çalışmak amacıyla ülkemize gelenlerin
sayısının 150 binlere yaklaştığı
görülmektedir.
19uncu yüzyıl
dünyasında tarım ürünleri toplama ve işleme amacıyla güçlü,
kuvvetli, genç ve cesur kişilerden oluşan iş gücü talep görürken
bilgi çağı olarak nitelendirilen günümüzde, nitelikli, üstün
yetenekli ya da girişimci özelliklere sahip iş gücü talep görmekte ve
cazip fırsat ve imkânlar sunan ülkeler tarafından çekilmeye
çalışılmaktadır. Fakat, başka bir deyişle beyin
göçmeni olarak kabul edilen uluslararası nitelikli iş gücü, rahat
çalışma imkânı sağlanan ülkelere doğru kayış
göstermektedir. Ülkeler de bu hareketli rekabet ortamında etkin olma
becerisini geliştirmek zorundadırlar. Buna mukabil,
vasıfsız, eğitimsiz ya da toplumsal ekonomide yük
oluşturabilecek niteliksiz iş gücü için de kabul edilmemek ve her
geçen gün vize ve oturma izinlerini zorlaştırıcı göçmenlik
politikaları uygulanmaktadır. Çalışma izinleri verilme
yetkisinin farklı kurum ve kuruluşlarda olması, mevzuat
dağınıklığı gibi nedenlerle çıkarılan
4817 sayılı Kanun amacına tam olarak
ulaşamamıştır. Serbest bölgelerde çalışacak
yabancılara Ekonomi Bakanlığınca verilen izinlerin
yükseköğretim kurumlarında çalışacak yabancı
akademisyenlere, üniversite yönetim kurulu kararı ve Yükseköğretim
Kurulunun İçişleri Bakanlığına bildirimiyle
çalıştırılmasının hâlâ devam ettiği
görülmektedir.
2003 yılından itibaren ülkemize
çalışmak için gelenlerin sayısında ciddi ve anlamlı
artışlar yaşanmıştır. Yabancıların
çalışma izni başvuru sayıları 2009 yılında
yaklaşık olarak 10 bin iken 2015 yılı sonunda 80 bine
ulaşmıştır. Ülkemizde son on yılda ekonomi
politikaları açısından yakalanan istikrar ülkeyi yabancı
yatırımlar için cazip bir ülke hâline getirmiştir.
Dolayısıyla söz konusu gelişmelerin gerisinde kalan 4817
sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliklerin gözden geçirilmesi gereği
ortaya çıkmıştır. Özellikle uluslararası nitelikli
iş gücünü ülkemize çekebilmek adına gerekli altyapı bu kanunla
sağlanamamaktadır. Prosedür kanun olarak hazırlanmış
bulunan 4817 sayılı Kanun kapsamında verilen izinler
İçişleri, Dışişleri, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca yapılacak 3 ayrı işlem
neticesinde uzun bürokratik süreçlerden sonra geçerli olmaktadır.
Türkiyenin sınır ülkelerinde yaşanan
savaş ve istikrarsızlıklar nedeniyle ülkemize gelen ve 6458
sayılı Kanunun 91inci maddesi uyarınca geçici koruma
sağlanan yabancıların kayıt dışı
çalışmalarının önüne geçilmesi, çalışma izni ve
Türk vatandaşlarının istihdamı olumsuz etkilenmeyecek
biçimde çalışmalarına imkân sağlanmasına uygun bir
mevzuatın hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ulusal ve
uluslararası mevzuata uyumlu, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun
yabancı istihdam politikalarının belirlenmesini içeren, nitelikli
yabancı yatırımcılar ve çalışanlar
açısından ülkemizin çekim merkezi olmasına katkı sunan,
ülkemizde çalışacak tüm yabancılar için uygulama birliği
sağlayan yeni bir kanuna ihtiyaç duyulmaktadır. Uluslararası
İşgücü Kanunu Tasarısı, Avrupa Birliği üyelik
sürecinin ön gereği olarak, 3üncü Fasıl başta olmak üzere
ilgili fasıllar gereğince uyum sağlamakla yükümlü olduğumuz
müktesebat, Birleşmiş Milletlerin Tüm Göçmen İşçilerin ve
Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası
Sözleşmelerde yer alan koruyucu hükümler, Dünya Ticaret Örgütünün Hizmet
Ticareti Genel Anlaşması kapsamında mallar ve hizmet sektörüne
yönelik düzenlemeler dikkate alınarak ve etkin sosyal diyalog
mekanizmaları işletilerek hazırlanmıştır.
Bu bağlamda, tasarıyla getirilecek olan
yeni düzenlemeler: Uluslararası İşgücü Politikası
Danışma Kurulunun oluşturulması, çalışma
izinlerinin verilmesinde uygulama birliğinin sağlanması,
çalışma izni muafiyetinin Bakanlıkça verilmesi ve
kapsamının yeniden düzenlenmesi, nitelikli yabancı
yatırımcılara ve çalışanlara önemli haklar sağlayan
süresiz çalışma izni yani turkuaz kart verilmesi, yabancı
bilim adamı ve araştırmacılar ile AR-GE personeline
çalışma izni verilmesinde önemli kolaylıklar
sağlanması, geçici veya proje bazlı çalışacak mimar ve
mühendislere sürecin kolaylaştırılması, ön lisans ve lisans
düzeyinde eğitim gören yabancı öğrencilere kısmi süreli
çalışma izni verilmesi, çalışma izinlerinin
sınırlandırılmasında Bakanlar Kuruluna yetki
verilmesi.
Yine, 4817 sayılı Kanun kapsam
dışı kaldığından farklı uygulamalarla kamu
kurumlarınca verilen çalışma izinleri; yabancı akademisyen,
sanatçı, sporcu, antrenör, serbest bölgelerde çalışacaklar gibi
yapılan düzenlemeler de tek çatı altında, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bunlar
düzenlenecektir.
Kanunun ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinizi saygı ve muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baloğlu.
Şimdi, Hükûmet adına Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Süleyman Soylu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Sayın Başkan, Gazi Meclisin çok
saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle,
saygıyla ve muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Bugün konuşacağımız,
görüşeceğimiz kanun tasarısının, çok daha uygun bir
ortamda görüşülüp, konuşulup, tartışılmasını
arzu ederdim. Çünkü, uzun zamandır Bakanlığımızın
çalışma yaptığı, 2015 yılında kanun
tasarısı olarak komisyondan geçirerek Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirdiği ve hakikaten ülkemizin ekonomik hayatı, çalışma
hayatı, istihdam politikaları için çok önemli olan bir kanunun burada
çok daha anlamlı, daha konsantre olduğumuz bir ortamda
tartışılması Hükûmet açısından da bizim için daha
verimli olurdu. Ancak, 15 Temmuz tarihinde yaşadığımız
ve önümüzdeki süreçte bütün ayrıntılarının tek tek aziz
milletimizle paylaşılacağı, direkt demokrasimizi, direkt
millî birliğimizi, direkt toplumsal şuurumuzu, direkt
geleceğimizi ve direkt ülkemizin büyümesini, zenginleşmesini ve
özgürleşmesini hedef alan bir darbe teşebbüsünden sonra bu kanunu
konuşuyoruz.
Şunu ifade etmek istiyorum: Benim ailem 1960
darbesini ve 1980 darbesini bizatihi yaşamış,
şahsımın da 28 Şubat sürecinde ilçe başkanı
olduğum, hemen akabinde de il başkanı olduğum süreçte
bizatihi tecrübe ettiğim; uzun yıllardan beri, alfabeyi
öğrendikten sonra ilk karşı çıktığımız
meselenin demokrasinin kesilmesi olduğu, darbe olduğu, ailemizin
bütün acılarının ve bütün yaşantılarının
aslında bir Menderes metaforu üzerinden yürüdüğü ve Türkiyede sivil
siyasetin üzerine oturtulmuş büyük bir korku, büyük bir travma olduğu
bilinciyle bugünlere gelmiş bir ferdim, bir şahsım. Şunu
ifade etmek istiyorum: İçinde bulunduğumuz Meclis, bizim istiklal
mücadelemizin kahramanıdır. Dünyada hiçbir meclis yoktur ki kendi
Kurtuluş Savaşını, kendi istiklal mücadelesini kendisi
yönetsin. Türkiyede birçok kalkışma olmuştur, birçok asi hareket
ve birçok isyan olmuştur ama ifade etmek istiyorum ki Türkiye Büyük Millet
Meclisi askerlerle kuşatılmış 1960 darbesinde, onun özgür
iradesine el konulmaya çalışılmış hatta el
konulmuştur ama burada şu çok net ve açıktır ki ilk kez bu
Fethullahçı terör örgütü yapılanması, bu alçaklar, bu haysiyetsizler,
bu demokrasiye ve Türkiyenin millî birliğine ve beraberliğine ve
geleceğine kastedenler, özellikle Türkiyede demokrasimizin ve
geleceğimizin tecelligâhı olarak nitelendirdiğimiz bu Türkiye
Büyük Millet Meclisini bombalamak suretiyle aslında sadece ve sadece
Türkiyede yönetimi ele geçirmeye çalışmamışlardır
başka bir şeyi daha ortaya koymuşlardır: Demokrasiyi
ortadan kaldırmaya, Türkiyenin, insanlarımızın kendini
idare etme yeteneğini ortadan kaldırmaya
çalışmışlardır.
O akşam Meclis salonunun açılması
anında buradaydık. Çok net ve açık ifade etmek istiyorum,
hepinizin huzurunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız
Sayın İsmail Kahramanın ve buraya gelen her siyasi parti
grubundan temsilcilerin ve arkadaşlarımızın, birbirimizi
gördüğümüzde birbirimize sarıldığımız ve tek
hedefimiz demokrasinin sahiplenilmesi, demokrasiye sadakati ve demokrasiyle
beraber ülkemizin birliğinin ve beraberliğinin
sağlanabileceği anlayışını ortaya koyduğumuz
tüm milletvekillerimizin önünde saygıyla, hürmetle ve demokrasi bilinci
açıklığıyla, müteşekkirlikle eğildiğimi
ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar) Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en
büyük miras hür ve demokratik bir Türkiyedir, cumhuriyetimizin
sahipliğidir ve bu ülkenin zenginliği ve büyüklüğüdür. Bu bilinç
içerisindeyiz. Bu darbenin birçok teferruatına sahip olmuş, o
akşam bu darbenin her hâliyle karşı karşıya
kalmış ve birçok da meseleyle yüz yüze gelmiş bir vatandaş,
bu ülkenin bir milletvekili, bir bakanı olarak söylemek istiyorum: Bu
darbenin Türkiye Büyük Millet Meclisi direnmesiyle kahramanı olurken, bir
diğer kahramanı da aziz milletimizdir. Kızılayda
gördüğüm tablolar, TRTnin önünde gördüğüm tablolar, Çankaya
Köşküne gittiğim zaman o milletin Çankaya Köşkünün
etrafında ortaya koyduğu tablolar ve yine ifade etmek istiyorum ki,
çok net ve açık bir şekilde söylemek istiyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelirken çocuklarıyla beraber, hanımıyla beraber,
eşiyle beraber bu milletin namusunu ve onurunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onurunu korumak için buraya gelen milletvekillerimizin ortaya koyduğu
tablolar sadece Türk demokrasi tarihine geçmeyecektir. Bugün dünyada bir
demokrasi kakofonisi yaşanmaktadır. Yıllarca bizi
aşağıladılar, hepimizi aşağıladılar,
Siz demokrasiyi hak etmiyorsunuz. dediler. Şu Meclisin önünde bu ülkenin
bir evladı olarak açıkça söylemek istiyorum: Dünyada demokrasiyi hak
eden bir ülke ve millet varsa o Türkiye'dir, o Türk milletidir, o Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kendisidir, başka hiç kimse değildir. (AK
PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, bu
kadar büyük bir darbeyle, bu kadar darbelerle -1960 darbesi, 1980 darbesi, 28
Şubat, 27 Nisan- ondan sonraki bütün ahaliyle beraber korkmadan, ürkmeden
tüm milletvekillerimiz
Biz Menderesin başına ne geldiğini
biliyoruz, onun ailesinin başına ne geldiğini biliyoruz; ondan
sonra, 1980 darbesinde, 1971 muhtırasında liderlerin başına
neler geldiğini, her siyasi partinin genel başkanının hangi
muameleyle karşı karşıya kaldığını, her
milletvekilinin hangi muameleyle karşı karşıya
kaldığını biliyoruz. Ve yine ifade etmek istiyorum:
Darbecilerin ortaya koymuş olduğu o hareket kabiliyetini bir
şekilde belirleyen bildiride, tüm sözde sıkıyönetim
komutanlıklarına gönderdikleri bildiride bütün milletvekillerinin
gözaltına alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortadan
kaldırılması ve yönetime tam anlamıyla el konulması
konusundaki kararlılık net ve açıktır. Hedefleri
Türkiye'dir, hedefleri demokrasidir ve hedefleri Türkiye'nin ortaya koymuş
olduğu ve etrafındaki coğrafyaya ve dünyaya bir şekilde
vermeye çalıştığı anlayışı bir
şekilde ortadan kaldırmaktır.
İnsanlık dışı bir
anlayışla karşı karşıya
kalınmıştır. Şunu çok açık söyleyeyim: Fethullah
Gülen, bu teröristbaşı, bu psikopat ne zaman Türkiye'ye gelirse bu
ülkenin bir evladı olarak o kadar rahat edeceğimi ifade etmek
istiyorum. Her birimizin kararlılığının olması
lazımdır ve bunun Türkiye'ye getirilmesi, adalet makamlarına
teslim edilebilmesi, yargılanabilmesi ve gerekli cezaya
çarptırılabilmesi elbette ki demokrasimizin bir
anlayışı olacaktır.
Hepinize sormak istiyorum: Biz 1960 darbesinden
sonra tam -2016 yılındayız- elli altı yıl geçti hâlâ
travmasını yaşıyoruz. Allah şahittir ki eğer bunu
başarmış olsalardı biz hep birlikte, bizden sonraki
nesiller de dâhil olmak üzere yüz yıllık bir travmayla
karşı karşıya kalacaktık. Her birimiz ailelerde
konuşulacaktı; sevdiğimiz liderlerimiz,
Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, parti genel
başkanları, milletvekilleri; buradaki herkes birinin
kahramanıdır, herkes birinin temsilcisidir, onların içerisindeki
o duygular, o anlayışlar yıllar boyunca konuşulacaktı.
Şu kulaklarımız, hep bunu duyarak büyüdük biz. Ortaokul 1de
İstanbulda bir bayram tatilinde kartpostal satıyordum, meydanda
tahtadan yaptırdığımız, Sirkeciden
aldığımız kartları sattığımız,
kendi harçlığımızı çıkaracağımız
bir tablayla
Ailede büyüdüğüm için Menderesin fotoğrafını
da almış, o kartpostal tablasının üzerine koymuştum.
Yaşlı bir kadının o kartpostal tablasına bir
şekilde gelip elini o resmin üzerine koyup dakikalarca
ağladığını, Sana doyamadık. dediğini
bugünkü gibi net bir şekilde hatırlıyorum. Allaha şükürler
olsun, her birimizin ortak iradesi ve bundan sonra göstereceğimiz ortak irade
ve birçok dezenformasyona karşı, birçok kara propagandaya
karşı, birçok yanlış yönlendirmelere, bilgilendirmelere
karşı bu Gazi Meclisin namusu adına göstereceğimiz
iradedir.
Evet, yasalar yapılabilir, ben geçen gün de
söyledim sanki Allah söyletti, bu yasayla ilk kez karşı
karşıya kaldığımız gün de Komisyondaki
arkadaşlarımız çok net bir şekilde hatırlayacaklar:
Şu yasalarla Türkiye kurtulmaz ama ortaya koyacağımız
anlayış, gelecek Türkiyesinin mimarisi için uygundur. Ne olacak
dedim. Dün de söyledim. Biz, bu yasayla Türkiye'yi kurtaracak hâlimiz yok, Türkiye'yi
demokrasinin üzerinden, demokrasinin gelişmesi üzerinden, ülkemizin
yarınlarına adım atabilmesi üzerinden kurtaracağız.
Elbette ki farklı düşüncelerimiz, farklı görüşlerimiz
olacak. Elbette ki ekonomide, siyasette, insan kaynağında farklı
yönelimlerimiz söz konusu olabilecek ama ifade etmek istiyorum: Demokrasi bizim
ortak kararımızdır. Bir şeyi daha ifade etmek istiyorum:
Biz okullardayken millet tanımlaması yapılırken işte
tarihte, tasada, kıvançta birlik diye hepimizin bildiği bir
tanımlama yapılırdı. Oysa şimdi millet
tanımlamasının yepyeni ve önemli bir kararı, bir
kavramı daha söz konusudur, o da şudur: Millet olma unsurunun en
önemli ayaklarından bir tanesi demokrasidir. Bu şuur bugün bizi
ayakta tutmaktadır. Her zaman şu içi geçirdik biz, 1960 darbesi
konuşulurken, 1980 darbesi konuşulurken hep şunu
değerlendirdik: Keşke 1960 darbesinde millet sokağa
çıksaydı. Keşke sokağa çıksaydı. Keşke bunu
yapabilselerdi. Büyüklerimiz hep iç geçirdiler. 1980 darbesinden sonra
keşke sağcı ve solcu çocuklarımız, aynı annenin
evladı olan, birbirine pusu kuran, keşke kurmasalardı.
Keşke Kahramanmaraş tezgâhını, Alevi ve Sünni
kardeşlerimizin birbirine düşürüldüğü, 27 piyangocunun nereden
geldiği belli olmayan bir anlayışla Alevi ve Sünni mahallelere
dağılıp her tarafı birbirine tahrik ettiği bu
olayı keşke daha önce anlayabilseydik demiştik. Şimdi
keşke demediğimiz bir zaman dilimi içerisindeyiz. Kimseye
fırsat vermeyelim. İktidar koltuğunda sizler de oturabilirsiniz,
iktidar koltuğunda bizler de oturabiliriz. Bunun inanın hiçbir
anlamı yok ama bir anlam vardır, o anlam şudur: Şu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, şurada hür ve özgür konuşabilme iradesinin
ve dünyaya Türkiyedeki demokrasinin ve anayasal sistemin işlediğini
ifade edebilmenin iradesi ve geleceğimize travmatik bir dönemi
bırakmamanın iradesi bunun her birinden daha önemlidir. Bunu hep
birlikte gerçekleştirmek ve yapmak zorundayız. Şunu söyleyeyim:
Sorumluluğumuz dünden daha büyüktür. Sorumluluğumuz dünden daha yüksektedir,
daha önemli bir dilim içerisindedir. Çünkü bu millet bugün sokaklardadır.
Her gün binlerce insan, sadece ve sadece demokrasi şuuru için
oradadır. Her gün binlerce insan ekmeğinden, işinden,
aşından, uykusundan fedakârlık ederek meydanlarda sahip
çıkmaktadır. İşte bu akşam Trabzonda her siyasi
partinin katılacağı, her sivil toplum örgütünün
katılacağı, ay yıldızlı bayraklarımızla
bir şekilde o bütünlüklerini ortaya koyabilecekleri bir süreci
gerçekleştireceklerdir. İşte gün bugündür. Farklı
tartışmalarımızın olması bunu ortadan kaldırmaz.
Bugün hangi noktada birleşebileceğimiz önemlidir. Onun için, Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve tüm siyasi partilere, tüm milletvekillerimize,
milletimizin bizden beklediğini yerine getirdiğimiz için tekrar
müteşekkirliğimi ifade ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. Tarihe ait önemli bir görevi ortaya koyduğumuzu, tarihsel bir
sorumluluğu ortaya koyduğumuzu, bu darbe tezgâhına
düşmediğimizi ve Türkiyeyi bir şekilde geri götürmeye
çalışan unsurlara karşı hep birlikte hareket
ettiğimizi ve bunun bizim en önemli onurumuz olduğunu bir kere daha
ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi özellikle bu yasayla ilgili birkaç
dakikalık da bilgi vermek isterim. Bir yazılı metnim var,
paylaşmayacağım.
4817 sayılı şu anda
yabancıların çalışma izinleri hakkında bir kanun var.
Biz 2014 yılında 6458 sayılı bir kanun daha
çıkardık. 4817 sayılı Kanunun kendine ait birtakım
eksiklikleri söz konusuydu. Evet, çalışıyordu. Bir, bürokratik
eksikliği söz konusuydu, iş yükü çoktu. İki, neredeyse Ekonomi
Bakanlığından alınacak izinler, futbolcular için Gençlik
Spor Bakanlığından alınacak izinler, diğer
bakanlıklardan alınacak izinlerle çalışma
hayatının uyumu ve senkronizasyonu mümkün değildi. Yani bunun
tek elden izlenmesi, bunun o bakanlıklarla uyum içerisinde koordine
edilmesi gerekiyor idi. Ve yine bütün bunlarla birlikte, yeni bir
dünyadayız. Biz daha önce kaynak ülkeydik yani buradan işçi transfer
eden bir ülkeydik, sonra bir geçiş ülkesi olduk. Ne demek geçiş
ülkesi olduk? Yani Türkiye etrafındaki coğrafyadan dünya
coğrafyasına işçi transfer eden bir ülke hâline geldi. Oysa
ifade etmek istiyorum ki, bugün biz hedef ülkeyiz. Yani etrafımızdaki
coğrafyadaki birçok iş gücünün Türkiyede çalışmak istediği,
Türkiyede çalışmak için fırsat kolladığı ve bunun
için zemin aradığı bir ülke hâline geldik. Şimdi, bizim
bunu iyi yönetmemiz lazım ve bu kanunlar arasındaki uyumu, aynı
zamanda yani 6458 ile 4817 arasındaki uyumu sağlayabilecek bir
anlayışı ortaya koymamız lazım. Aynı zamanda
kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamamız gerekir ve yine
aynı zamanda dünyanın içerisinde bulunduğu bu yeni ekonomik
şartlara uygun bir şekilde kabiliyetimizi ortaya koyan yeni bir kanun
yani adına Uluslararası İşgücü Kanunu dediğimiz
kanunu hep beraber gerçekleştirmek zorunda olduğumuzu ifade etmek
istiyorum.
Yine, aynı zamanda, biz, bu arada dünyada bu
yabancı istihdamı konusunda ülkelerin hangi pozisyonları
aldığını, yeni ekonomik ve küresel çizgilere yönelik olarak
hangi anlayışları getirdiklerini teker teker inceledik ve gördük
ki her biri özellikle dışarıdan kendi ülkesine katkı
koyabilecek insanları çekme noktasında bir cazibe oluşturmaya
çalışıyorlar. İfade etmek istiyorum ki İrandan
Almanyaya kadar, Avrupa ülkelerinden Latin ülkelerine kadar neredeyse bütün
ülkeler küresel ölçekte rekabeti sağlayabilmek için bu
anlayışı gerçekleştiriyorlar. Ve yine ifade etmek istiyorum
ki bütün bunlarla birlikte, bütün bunları ortaya koyarken bir taraftan
ulusal ve uluslararası mevzuata uyumlu yani Avrupa Birliği
direktiflerine uyumlu, diğer uluslararası mevzuatlara uyumlu bir
çalışmayı ortaya getirdik.
Yine, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun
yabancı istihdam politikasını içeren bir kanun düzenlemesi
içerisinde bulunduk.
Yine, nitelikli yabancı
yatırımcılar ve çalışanlar açısından ülkemizin
çekim merkezi olmasına katkı sunan ve yine, ülkemizde tüm
yabancı çalışanlar için uyum birliğini sağlayan bir
kanun hazırlığı içerisinde olduk.
Bir turkuaz kart getiriyoruz. Evet, neden
getiriyoruz turkuaz kartı? Getirmemizin bir sebebi var. Getirmemizin
sebebi şu: Evet, çok önemli yatırımlar yapıyoruz, rekabete
hazırlıyoruz Türkiyeyi. Hem uluslararası yatırımlar
yapılıyor, uluslararası doğrudan yatırımlar
yapılıyor hem uluslararası şirketlerle beraber
yatırımlar yapılıyor hem kendimiz yatırım yaparken
uluslararası şirketlerle rekabet edebilecek birtakım insan
kaynağına ihtiyacımız var. Bunlara bir cazibe sunmamız
lazım ve bu cazibeyi sunarken de diğer ülkelerin
yaptığı gibi, onların hem işlemlerinin
kolaylaşması hem ailelerin burada rahat olabilmesinin
sağlanabilmesi hem onlara da
Özellikle şunu ifade etmek istiyorum:
Bilim adamları, AR-GE, teknoloji alanında olan yani altını
çizerek söylüyorum ki nitelikli yabancı iş gücünü Türkiyeye çekmeye
çalışan bir anlayışı ortaya koymaya
çalışıyoruz. Bunun kendi adına çok önemli
ayrıntıları olduğunun da yasanın özellikle bu
bölümünde görüşüldüğü zaman teker teker
paylaşılacağını, önemli bir geçiş süreci
olacağını, geçiş sürecinden sonra da buna bir şekilde
tekrar, süresiz çalışma izni verilebileceğini ifade etmek
istiyorum.
Burada bir şeyi söylemek isterim; birtakım
tartışmalar var, tartışma şu: Siz
vatandaşlık vereceksiniz. Çalışma Bakanlığı
olarak bizim vatandaşlık verme hakkımız yok, bu kanun da
bunu içermiyor ama arkadaşlarımızla da -hem kendi parti grubumuzdaki
arkadaşlarımızla hem muhalefet partilerindeki
arkadaşlarımızla- konuştuk, sadece bu kanun içerisinde
geçsin. Bir bakan olarak benim bugün, yurt dışından Türkiyeye
gelmiş birisini Bakanlar Kuruluna vatandaş olarak teklif etme
hakkım var ama bunun kanun içerisinde geçmesi, nitelikli yabancı
iş gücü Türkiyeye geldiği zaman Eğer ben
çalışırsam benim Türkiyeye gelmeme izin veren bakanlık
Bakanlar Kuruluna böyle bir teklifte bulunabilir. diye, onların da kendi
prosedürü içerisinde görmesine ihtiyaç duyduğumuz için böyle bir
düzenlemeyi getirdik. Yoksa bizim vatandaşlık verme
hakkımız ve Uluslararası İş Gücü Kanununun böyle bir
muradı da söz konusu değildir. Bunu çok net bir şekilde ifade etmek
istiyorum.
Yine, dün arkadaşlarımızla bir araya
geldik, tekrar bir değerlendirme yaptık. Bilmenizi istiyorum, bundan
önceki Komisyonda da, bundan önceki kanunda da aynı şekilde bir araya
geldik, değerlendirmeler yaptık, sivil toplum örgütleriyle beraber
değerlendirmeler yaptık. Şu eleştiriye katılmam: Biz
bu kanunu son dakikada gördük. Bu kanun ikidir geliyor. Bu kanun çok
tartışıldı, bu kanun çok konuşuldu. Bu kanun bundan
iki yıl önce, iki buçuk yıl önce de konuşuldu; bütün
detaylarıyla, bütün sivil toplum örgütleriyle beraber konuşuldu ve
yine, bu kanunu Komisyona gelmeden önce, ifade etmek istiyorum ki Komisyona
gelmeden önce tekrar konuştuk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika daha süre
vereyim, lütfen toparlayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Devamla) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu kanun Komisyona gelmeden önce informel bir
şekilde, yani Komisyonun gündemine gelmeden önce bütün partilerle bir
araya geldik, bu kanun üzerindeki değerlendirmeleri yaptık. Biz kendi
çalışma prospectimizi tüm milletvekili
arkadaşlarımıza verdik, değerlendirmelerine sunduk. Ondan
sonra tekrar Komisyona geldi, Komisyonda tekrar tartıştık,
tekrar değerlendirdik. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden
önce, dün yine bu kanunla ilgili değerlendirmeleri ortaya koyduk ve bir
mutabakat sağladık, önemli ölçüde bir mutabakat sağladık ve
bu mutabakatla beraber, bu uluslararası iş gücü kanununun hem
çalışma hayatımıza hem uluslararası rekabetimize hem
Türkiye'nin kendi coğrafyasındaki cazibe ülke olma iradesine çok
önemli katkılar sunacağını bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Başta Çalışma
Bakanlığımızın çok değerli bürokrasisine;
Aynı zamanda, bu kanunu getirdiğimiz günden itibaren titiz bir
şekilde çalışan başta Komisyon Başkanımız
olmak üzere Komisyonumuzun bütün üyelerine, tüm milletvekillerimize ve bu
kanunda kendi gayretini ortaya koyacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin
başta Sayın Başkanımız olmak üzere bütün üyelerine çok
teşekkür ediyor, hayırlı ve uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bakanım.
Şahsı adına
son konuşmacı Zonguldak Milletvekili Sayın Ünal Demirtaş
olacak.
Buyurun Sayın
Demirtaş. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL DEMİRTAŞ
(Zonguldak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum. 403 sıra sayılı
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısının geneli
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, 15 Temmuz
akşamı darbe girişiminde şehit olan polislerimize,
askerlerimize ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı, yaralılara da
acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, tarihî günlerden geçiyor. Maalesef, Gazi Meclisimiz 15 Temmuz
akşamı darbeciler tarafından ilk defa askerî bir
saldırıya uğramış, bombalanmıştır. 15
Temmuzda yaşanan darbe girişimiyle demokrasi tarihimizin kara
günlerinden birisi daha yaşanmıştır. 15 Temmuzda darbe
girişiminde bulunan hainler öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisini yok
etmeyi yani demokrasiyi yok etmeyi hedeflemişlerdir. Bu darbe
girişimini iktidarı, tüm muhalefeti, basını, sivil toplum
örgütleri ve sokaktaki vatandaşlarımızla tüm milletimiz birlikte
önlemiştir. Ülkemiz uçurumun kenarından dönmüştür. Darbeciler
başarısız olmuş, kazanan demokrasi olmuştur. Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürkün de söylediği gibi, egemenlik kayıtsız
şartsız milletin olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bu darbe
girişiminde bulunanlar ve bunların ortakları yargı önüne
çıkarılmalı ve hukuk içinde verilebilecek en ağır
cezalar verilmelidir. Ancak darbe girişimiyle ilgili soruşturmalar
yapılırken evrensel hukuk ilkeleri ve hukukun temel ilkeleri
çiğnenmemelidir, adil ve tarafsız bir yargılama
yapılmalıdır; sap ile saman karıştırılmamalı,
kurunun yanında yaş da yanmamalıdır, hukuk içinde
kalınmalıdır. Unutmayalım, adil ve tarafsız bir
yargı ve evrensel hukukun uygulanması demokrasinin olmazsa
olmazıdır. Hukuk bir gün hepimize gerekebilir. Darbe girişimi
esnasında, vatani görevini yaparken üstlerinin emrini yapmak zorunda kalan
er ve erbaşlara karşı işlenen suçlar da hukuk içinde
soruşturulmalıdır. Bu erlere karşı suç işleyenler
de cezasız bırakılmamalıdır. Darbe girişiminde
bulunanlar nasıl cezalandırılacaksa bu kişiler de cezalandırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki süreç,
demokrasiyi ve Anayasayı askıya alan, hukuk dışına
çıkan bir süreç olmamalıdır. Devleti yönetenler sağduyulu
olmalıdırlar ve sükûnetle hareket etmelidirler. Devlet kin
tutmamalıdır. Türkiyeyi normalleştirecek, toplumdaki gerilimi
düşürecek, demokrasiyi ve hukuk devletini tam anlamıyla yaşama
geçirecek adımlar süratle atılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu yaşananlardan
hepimizin alacağı dersler vardır. Darbe girişimi
başladığında Meclise gelen ilk milletvekili
arkadaşlarımız Genel Başkan Yardımcımız
Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcan, Artvin Milletvekilimiz
Uğur Bayraktutan ve Çorum Milletvekili Tufan Kösedir. Diğer
partilerden milletvekili arkadaşlarımız da derhâl
gelmişlerdir. Ben de Genel Başkanımızın tüm
milletvekillerimize vermiş olduğu talimatla derhâl Meclise geldim ve
sabaha kadar Mecliste bulundum. O gece tüm partilerden milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte kol kola Meclisi savunduk.
O gece yaşananlardan, güçlü ve işleyen bir
parlamentonun, güçlü ve işleyen bir demokrasinin önemi ve değeri bir
kez daha ortaya çıkmıştır. İnşallah, yaşanan
bu acı tecrübe, önümüzdeki günlerde güçlü bir parlamentonun
oluşması için, kuvvetler ayrılığının
ülkemize tam anlamıyla yerleşmesi için; daha ileri, daha kaliteli ve
daha güçlü bir demokrasi için, demokrasinin tam anlamıyla ülkemize
yerleşmesi için bir fırsat olur. Gelin, bundan sonra iktidarı
muhalefeti el ele verelim, demokrasimizi güçlendirelim ve Parlamentomuzu
güçlendirelim. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, umuyorum ki yaşanan bu gelişmelerden
ders alınarak tüm Türkiyenin menfaatleri için, toplumdaki
kutuplaşmanın, ayrımcılığın bir kenara
bırakılarak toplumsal uzlaşma için barışın ve
huzurun sağlandığı bir döneme gireriz. Bu noktada da en
önemli görev iktidar partisine düşmektedir. Artık iktidar partisi
Ben yaptım oldu, benim dediğim en doğrusudur. dememelidir
arkadaşlar. Artık, toplumun değişik kesimlerinin de sesini
dinlemeli ve uyarılarını dikkate almalıdır.
Kararları alırken uzlaşmayla almalı, kanunları
çıkarırken uzlaşmayla çıkarmalıdır.
Değerli milletvekilleri, dilerim ki
demokrasimiz bir kez daha benzer kara günler yaşamaz, demokrasi tam
anlamıyla sonsuza kadar ülkemize yerleşir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede
İŞKUR verilerine göre işsiz sayısı yaklaşık
3 milyondur ancak 3 milyon da kayıtsız işsiz olduğundan
toplam işsiz sayısı yaklaşık 6 milyondur. Bu
işsizlerden yaklaşık 700 bini üniversite mezunu
vatandaşlarımızdır. Yine, 350 bin civarında da
atanamayan öğretmenimiz vardır. Atanamayan öğretmenlerimizin de
sözleşmeli çalıştıkları düşünüldüğünde
kalıcı bir işleri yoktur. Yani 1 milyon civarında
üniversiteli işsizimiz, nitelikli işsizimiz vardır.
Şimdi, bu insanlarımız işsiz
dururken, bu insanlarımız ülke ekonomisine katkı sunmak istedikleri
hâlde katkı sunamazken biz dışarıdan ithal olarak mühendis,
mimar, doktor, öğretmen getirelim diyoruz. Bu olmaz arkadaşlar. Bizim
mühendisimiz, bizim mimarımız, bizim öğretmenimiz, bizim
insanımız işsizken dışarıdan yabancı
mühendis, mimar, öğretmen ithal etmek yanlıştır. Bizim
ülkemizde bu kadar çok işsiz varken bu kanunla Türkiyede
çalışmak için müracaat eden yabancılara verilecek olan turkuaz
kartla bu yabancıların Türkiyede çalışması
kolaylaşacaktır, Türkiyeye yerleşmesi kolaylaşacaktır
ve hızlanacaktır. Bu şekilde de bu kanun
tasarısının yasalaşmasıyla dışarıdan
ülkemize yapılan göçün teşvik edilmesi gibi bir durum ortaya
çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığı verilerine göre 2005 yılında 178 bin
yabancı ikamet izni almış ama 2010 yılına
geldiğimizde rakamlar artıyor, 182 bin; 2011de 234 bin, 2012de 321
bin, 2013te 313 bin, 2014te 379 bin ve 2015e geldiğimizde tam 423 bin
kişi ikamet izni almış. Çalışma Bakanlığı
verilerine göre ise 2011 yılında 17 bin kişiye çalışma
izni verilmiş, 2012de 32 bin kişiye, 2013te 45 bin kişiye,
2014te 52 bin kişiye ve 2015te tam 64 bin kişiye çalışma
izni verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 6 milyon
işsizimiz varken şu rakamlara baktığımız zaman
dışarıdan gelen ve ikamet izni verdiğimiz
yabancıların rakamları gerçekten ürkütücü rakamlardır.
Bizim bu meseleyle buradaki, Türkiyedeki iş gücü piyasasının
dengelerini bozacak, temelinden sarsacak, bizim insanımızı
işsiz bırakacak bir modeli getirmememiz gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, kanunun en önemli
gerekçelerinden birisi olarak da Ülkemizin, kendisine yakın ya da
komşu ülkelerden gelenler için cazibe merkezi olma özelliği ortaya
çıkardığı, hedef ülke hâline geldiği görülmektedir.
gerekçesi ileri sürülmektedir. Burada, ülkemizin cazibe merkezi hâline gelmesi
gerekçesine bakıyorum, gerçekten böyle mi? Maalesef tam tersi. Son
yıllarda gelen göçmenlere baktığımızda
ağırlıklı olarak ülkelerindeki iç savaştan kaçarak
Suriyeden ve Iraktan geldiklerini ve bu göçmenlerin Türkiyede yerleşik
hayata geçmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bir
kısmı da canlarını hiçe sayarak Avrupaya gitmeye
çalışıyorlar. Bu sebeple, nitelikli insan gücünün Türkiyeye
akın hâlinde geldiğinden ziyade, niteliksiz insan gücünün Türkiyeye
akın hâlinde gelmeye çalıştığını görüyoruz.
Yani bizim en büyük endişemiz, burada niteliksiz insan gücünün Türkiyede
istihdam edilmesinin önünün açılmasıdır. Yoksa elbette,
Amerikalı bir bilim adamı Türkiyeye gelip bilimsel çalışma
yapacaksa niye gelmesin? Veya bir Alman bir mühendis, Pakistanlı mühendis
Türkiyenin gelişmesine ve ilerlemesine katkı sunacaksa, Türkiyeye
gelmek istiyorsa, Türkiyeye yerleşmek istiyorsa niye gelmesin, niye
yerleşmesin? Buna bir itirazımız yok ama Türkiyeye gelerek
çalışmak isteyenlerin çok büyük bir çoğunluğu niteliksiz
iş gücüne sahip olan insanlar ve rakamlara baktığımız
zaman da büyük rakamlar. Niteliksiz iş gücünün Türkiyeye
yerleşmesinin önlenmesi gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - Tabii bu
konuları biz Sayın Bakana, iktidara ilettiğimizde, bir
uzlaşma sonucu bir metin ortaya çıktı. Bu metin
doğrultusunda da bu endişelerimizin büyük bir çoğunlukla
giderildiğini görüyoruz, ben buradan da Sayın Bakana ve Sayın
Başkana teşekkür ederim bu noktada.
Biz bu şekilde, bu endişelerimizin
giderilmesi kaydıyla bu tasarıda çok da fazla
eleştireceğimiz bir nokta olmadığını
düşünüyoruz ama önergeler geldikten sonra da göreceğiz, eğer
eleştirilerimizin dışında bir şey olursa da
eleştirilerimizi gündeme getirmeye devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
işlemini gerçekleştireceğiz.
Süremiz yirmi dakikadır; bu sürenin ilk on
dakikası soru sormak için sayın milletvekillerine, diğer on
dakikası sorulan sorulara cevap vermesi için Sayın Bakana ait
olacaktır.
Sayın Yaşar? Yok.
Sayın Bektaşoğlu...
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yüce Meclisi, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen silahlı
terör eyleminin içine dolaylı ya da direkt olarak
katıldıkları iddiasıyla gözaltına alınan
askerlerin, polislerin ve diğer kamu görevlilerinin, hukuk düzeni ve anayasal
kurallar içinde, uluslararası düzeydeki
saygınlığımıza gölge düşürmeden ve masumiyet
karinesini de esas alarak yargılanmaları
sağlanmalıdır.
Bütün kurumlarımız, özellikle güvenlik
birimleri içindeki zararlı bütün unsurlar, hukuk düzeni kuralları
içinde soruşturma prensiplerine uyularak temizlenmelidir;
İçişleri Bakanlığı zaten bunun için vardır. Onun
bunun memuru, kendine biat eden memur değil, cumhuriyetimizin menfaatleri
içinde kamu adına görev yapan, yasaları uygulayan ve uyan memurlar
karakterini oluşturmak siyasi iktidarın görevidir.
Ayrıca, bu olay vesilesiyle, şanlı
bir geçmişe sahip ordumuzun tümünü darbeci ordu olarak nitelendirmek,
suçlamak ve demokrasi karşıtı gibi göstermek de doğru
değildir. Ordumuz bir hesaplaşma ve intikam alma
mantığıyla hareket ederek
itibarsızlaştırılmamalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer...
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, çıraklık, kalfalık belgesi bulunanlar ile staj
yaptıkları sabit olan ve sigorta girişleri bu çalışma
süreçlerinde başlamayan tüm çocuk ve gençlerin bu haktan yararlanmalarını
kapsayacak düzenlemeyle, hak kaybı yaşamakta olan kişilerin
sorunlarının aşılması gerektiğini
düşünüyorum.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 41inci maddesinin birinci fıkrasına
eklenmek üzere 3308 sayılı Kanun kapsamındaki çıraklar ile
meslek lisesinde okumaktayken ve yükseköğrenimleri sırasında
zorunlu staja tabi tutulan öğrencilerin çıraklık ve staj
süreleri bu maddenin birinci fıkrasının (k) bendine göre
yapılan borçlanmalarda sigortalılığın
başlangıç tarihi staj ve çıraklığa
başlandığı tarihtir. diye kanun teklifi verdim. Bu konuda
Bakanlık olarak düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
Çıraklıkla ilgili meslek kurslarına
katılıp belge alanlar ve meslek lisesi öğrencisiyken staj yapan
öğrencilerin staj süreçleri ve meslek kurslarında geçen süreleri
boyunca sigortalı olmaları bir mağduriyeti önleyecektir. Bu
konuda sizin görüşlerinizi merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Zeybek
KEMAL ZEYBEK (Samsun) 15 Temmuzda
gerçekleştirilmek istenen darbe terörünü kınıyor, lanetliyorum.
Laik, demokratik cumhuriyetin değerlerini yok etmek isteyen darbe
heveslilerine, bugüne kadar devletin kurum, kuruluşlarında darbeci
terör örgütüne destekçi olan, sivil yönetimde anayasal hukuk sistemimizi
sayısal çoğunluğuyla darbeciler ile diktacılar
arasında ilişkiler olduğunu, mevcut demokratik
kazanımlarımızı
Düşünce birliği yaparak
ideolojik olarak aynı eksende birleşenler, 15 Temmuz darbe terörüyle
demokrasimizi yok etmek için cuntacılar, diktacılar, IŞİD
terörünün ruhundaki tüm saldırganlar darbe ve dikta için
birleşmişlerdir. Özgürlük, barış, demokrasi sevdalı
yurtseverler, millî duyguları laik cumhuriyetten yana olanlar diktacı
ve cuntacı anlayışa yer vermeyecektir. Milletçe demokrasiyi
yaşatacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, malum gelişmeler üzerine, 15
Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminden sonra 657ye bağlı
kamu çalışanlarının yıllık izinleri
kaldırıldı. Bazı kamu kuruluşları taşeron
statüsünde çalışanları da bu kapsama dâhil ederek izinlerini
kaldırdı. Yıllık izinlerin kaldırılma
uygulaması taşeronları da kapsıyor mu?
Diğer yandan, geçtiğimiz aylarda
taşeron işçiler için yeni bir yasal düzenleme üzerinde
çalışıyordunuz ancak bu konuda hâlâ net bir sonuç
çıkmadı. Bu konuda çalışmanız devam ediyor mu, yoksa
Hükûmetin gündeminden tamamen çıktı mı? Ayrıca, son
gelişmeleri dikkate alarak, 657 sayılı Memur Yasasında
iddia edildiği gibi köklü bir değişiklik planlanıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Çamak
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün 20 Temmuz, Suruç katliamının
yıl dönümü. Bu ve bunun gibi gizemli katliamların sırrı
çözülmedikçe hep darbelere müsait bir ülkede yaşayacağımızın
bilinciyle davranmalı ve asla demokrasiden ödün vermemeliyiz.
15 ve 16 Temmuz gecesinden alınacak çok ders
vardır. Darbenin bertaraf edilmiş olması içimizdeki
tedirginliği geçirmiş değil. Evet, darbe bertaraf edildi. Peki,
artık Türkiyeye demokrasi gelecek mi? Türkiye, çok büyük iç ve
dış tehditlere karşı çivisi çıkmış bir
bölgede. Komşularımızın düştüğü
yanlışlara düşmemek tüm kurum ve kurallarıyla aksaksız
işleyen demokrasiyi ve parlamenter sistemi geliştirmekle mümkündür.
Darbeleri önlemenin yolu için diyorum ki:
İnadına demokrasi, inadına cumhuriyet, inadına laiklik!
BAŞKAN Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 12 Eylül faşist darbesinden
sonra şiddet eylemleri bıçak keser gibi kesilmişti. Sonra
öğrendik ki bu darbeye iki yıl önce karar verilmiş yani teröre
göz yumanlar o dönemde darbe koşullarının
olgunlaşacağı günü beklemişler. Acaba, ülkemizde âdeta
canlı bomba yarışına girenler ve onları seyredenler bu
darbe ortamını mı hazırlıyorlardı? Ülkemiz darbe
iklimine girsin diye mi biz bunca şehit verdik?
Türkiye Büyük Millet Meclisi acilen, yıl
dönümünde yeni andığımız Suruç katliamından
başlamak üzere, terör olaylarını detaylı bir şekilde
araştırmalıdır. Hükûmetin bu konuda bir çalışması
var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Sarıhan
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Sayın Bakan,
ülkemizde işsizliğin son derece yoğun olduğunu biliyoruz.
Şu anda doğrudan doğruya sizin alanınıza da
girmediği düşüncesindeyim ancak bir insan hakları savunucusu
olarak söylemek istediğim bir husus var çalışma hakkına
ilişkin.
Bugün, darbeden sonra, darbeyi yapan zihniyete
yakın olduğu iddiasıyla çok sayıda kamu görevlisinin
işine son veriliyor ya da açığa alınıyor.
Açığa alınma bir hukuksal yol ama göreve son vermeler konusunda
acaba hukuki bir hata yapmıyor muyuz? İnsanların sadece
düşüncelerinden ötürü görevlerine son vererek 12 Eylülün 1402lik
uygulamasını yaratmıyor muyuz? Bu konuda meşru davranma,
adil davranma konusunda özene ihtiyacımız yok mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Sarıbal...
ORHAN SARIBAL (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan kürsüde 1960 darbesini, 1980
darbesini, 28 Şubatı söyledi. Bir de bu ülkede 1971 darbesi var.
Eğer bir samimiyet olacaksa, darbelere karşı, sadece askerî
darbelere karşı değil tabii ki sivil darbelere karşı,
diktatöryaya karşı, faşizme karşı birlikte eğer
bir mücadele vereceksek yani eğer yeniden demokratik bir Türkiye
Cumhuriyeti düşünüyor isek laik, demokratik, sosyal hukuk devletini içeren
bir anlayışı öngörüyor isek öncelikle, her noktada samimi
olacağız, bütün darbelere karşı çıkmayı birlikte
ifade edeceğiz, birlikte seslendireceğiz.
Yine, Suruçun yıl dönümü. Suruç
katliamının failleri bulunmadığı gibi, bugüne kadar
ilgili soruşturmaların da yürümediğini, hukuksuzluğun
yürüdüğünü bir kez daha paylaşmak isteriz.
Güncel bir haber: Bursa Mustafakemalpaşada
Kabulbaba köyü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Bursa) -
orman yangınları,
on gün arayla 2 defa çıkmıştır. 2sinde de ne yazık ki
bir çaba yoktur, tamamen sabotaj olduğu söylenmektedir
Yetkilileri göreve
davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdiş
Sayın
Özdiş
Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Bakan, terör örgütü başı Fethullah Gülenin emekli maaşının
kesildiği söylenmektedir. Bu, doğru mudur? Bugüne kadar bu işlem
niçin yapılmamıştır?
Ayrıca, terör örgütü üyesi olduğu ve
yardım ve yataklık yaptığı mahkemelerce
kesinleşmiş, yurt içinde olan veyahut da yurt dışına
kaçmış, bugüne kadar kaç kişinin emekli maaşı
kesilmiştir? Bunlardan, Büyük Millet Meclisi üyeleri de dâhil olmak üzere
emekli maaşı kesilen var mıdır?
Ayrıca, 2011 yılında Sayın
Doktor Devlet Bahçelinin Fethullah Gülenle ilgili işletmelerin
kapatılması konusunda yapmış olduğu konuşmaya
istinaden, açıklamaya istinaden, sizin de Demokrat Parti eski Genel
Başkanı olarak yapmış olduğunuz bir açıklama var.
Bugün için o açıklamalara ne diyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
Süreniz on dakika.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Benim sorum
vardı Sayın Başkan. Daha bir dakika var.
BAŞKAN Pek bir dakika yok, otuz saniye var
ama peki, verelim.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Sayın Parsak, buyurun.
Otuz saniyeniz var.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Ben de ifade edeyim
hem Ahrazoğlunun sorduğu gibi. Dikkatle dinledim Sayın
Bakanı. 2011de Sayın Genel Başkanımızın
haklı uyarılarından sonra Algı operasyonları
yapılıyor. demişti o gün. Bugün düşüncelerinde mutlaka
farklılık vardır, bir özür dilemeyi düşünüyor mu?
Bir de Mamakta on yedi günlük askerken henüz,
darbeci komutanının talimatına uymayan asker dört gün önce
şehit edildi, Kütahyalı. Dolayısıyla, buna hiçbir
milletvekilimizin Kütahyadan katılmadığı bilgisini
aldık, şehit muamelesi yapılmadığı bilgisini
aldık. Bu konuda Komisyon Başkanı Sayın Kütahya
Milletvekilimizin de bilgisi var mıdır? Bu konuda adaletli
olunması çerçevesinde o soruyu da ona iletiyorum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
Süreniz on dakika.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Çok teşekkür ediyorum öncelikle.
Özellikle, 15 Temmuz gecesi, Sayın
Bektaşoğlunun söylediği darbe girişiminde, bu darbe
girişimini değerlendirirken ve bu darbe girişimiyle ilgili
tartışmaları bütün açıklığıyla yaparken
kimse, bizim göz bebeğimiz olan ordumuzun tamamını ilzam edecek
herhangi bir cümle ortaya koymamıştır, son derece
yanlıştır. İfade etmek istiyorum ki tabii, bu darbe çok
tartışılacak yani bunun 1960 darbesiyle, 1971 muhtırasıyla,
1980 darbesiyle aynılıkları, farklılıkları
tartışılacak ama bu darbenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kendi içerisinde gerçekleştirilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerini ele
geçirmeye çalışan bir grup tarafından, bir cunta tarafından
yapılmaya çalışılan bir darbe olduğu açık ve
nettir. Bu, terörle mücadele eden, kahramanca kendisini ortaya koyan, ülkemizin
sınırlarını dışarıya karşı koruyan
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tamamını kapsayabilecek bir
anlayışı ortaya koymak, hem yanıltıcı hem de
ordumuza ve Silahlı Kuvvetlerimize büyük bir
haksızlığı içermektedir. Bu konuda yapılan
açıklamalar da çok net bir şekilde değerlendirilmektedir.
Yine, Ömer Fethi Beyin çıraklıkla ilgili
söylediği
O gün kısa vadeli sigorta olarak ödenen
çıraklığın, bugünkü kanunlarımız yani meri
kanunlarımız, cari kanunlarımız çerçevesinde uzun vadeli
sigortaya getirilmesi elbette ki mümkün değildir, bunu siz de
biliyorsunuz. Bu konuda bizim herhangi bir çalışmamız söz konusu
değildir çünkü orada sadece kısa vadeli sigorta primleri ödenmektedir.
Onlarda genel sağlık sigortasını, meslek
hastalıklarını ve iş kazasını ilgilendiren yani
uzun vadeli, emekliliği kapsayabilecek bir sigorta primi ödenmemektedir.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Bununla ilgili bir düzenleme yapılamaz mı Sayın
Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Yine, bunun yanı
sıra, Erkan Aydın Beyin sorduğu, taşeronlarla ilgili
Acaba bu izinlerin kaldırılmasında taşeronlar kapsam
dâhilinde midir? Hayır, kapsam dâhilinde değildir. Yani, sadece, o taşeronların
dışında, devlette çalışanların
oluşturduğu bir kapsam söz konusudur. Yani, bir taraftan, kamuda
çalışan farklı statüdeki memurları, sözleşmelileri,
işçileri ve kamu personelini kapsamaktadır. Taşeron
işçiler, 2016/1 sayılı Başbakanlık Genelgesi
kapsamı içerisinde bulunmamaktadır.
Yine, bunun yanı
sıra, Aytuğ Atıcı Beyin söylediği, Acaba bugünden
önce, Türkiyede özellikle birkaç yıldır yaşanan olaylarla
ilgili, canlı bombalarla ilgili, bu, Türkiyenin istikrarsızlaştırılması
suretiyle darbe zemininin hazırlanmasına yönelik bir operasyon biçimi
midir, eylem biçimi midir? gibi sorusu
Şunu ifade etmek istiyorum ki
önceki darbelere bakıldığı zaman bu, çok açık bir
şekilde gözükmektedir. Bunu ancak ne zaman darbeden önceki olaylara
yorabilirsiniz? Bir darbe teşebbüsünü gördüğünüz zaman. Biz 15 Temmuz
akşamı bir darbe teşebbüsü gördük ve bu darbe teşebbüsünde,
darbe girişiminde çok net belli olmuştur ki önceki birtakım
toplumsal olayların kışkırtılması, aslında
darbeye zemin hazırlamak için bir sebep olarak ortaya konulabilir. Bu,
1980 öncesi de öyleydi. Bu, 28 Şubat süreci öncesi de öyleydi. Yani bunun
birçok altlığını burada saatlerce anlatabilme kabiliyetine
sahibiz. Bu, 1960 darbesi öncesi de öyleydi. Yani, bu istikrarsızlaştırma
süreci, toplumu bıktırma süreci, toplumu demokrasiden mümkün
olduğunca uzaklaştırma süreci ve bir kurtarıcı
oluşturma süreci, maalesef, Türkiye üzerine defalarca oynanan oyunlardan
birisi olarak ortada durmaktadır.
Yine Bu konuda Hükûmetin bir çalışması
var mıdır? diye bir soru geldi. Elbette, bugünden sonra bu konudaki
değerlendirmeler muhakkak ki ortaya konulmalıdır,
konulacaktır. Yani, o olaylarla bunların bir ilişkisi var
mıdır, yok mudur
Zannediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi de
önümüzdeki günlerde grubumuzun vermiş olduğu bir araştırma
önergesi çerçevesinde bu darbenin de sebebini araştıracaktır. Bu
karşılaştırmalar ve bu kıyaslamalar da
yapılmalıdır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ortak önerge.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Elbette, doğru. Düzeltiyorum, ortak önerge.
Bu, sadece bu darbeyle ilgili değil; bu,
geleceğe ait, demokrasiyi muhafaza edecek en önemli koruma
havzalarından bir tanesidir.
Yine, ifade etmek istiyorum, özellikle bir soru daha
geldi Bugün devlet memurlarının bir kısmının görevden
uzaklaştırılması, kanuna, hukuka ve anayasal ilkelere uygun
mudur? diye yani ben mealini söylemeye çalışıyorum. Evet, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 137nci maddesi ve 125inci
maddesi çerçevesinde bütün bu işlemler gerçekleştirilmektedir. Uzun
zamandan beri bize defalarca soruldu, kamuoyunda bana ithaf edilen
birtakım haberler de var ama ben kendim böyle bir değerlendirmede
bugüne kadar hiç bulunmadım, ilk kez böyle bir değerlendirmede
bulunuyorum. Öyle zannediyorum, bazen, Türkiye Büyük Millet Meclisinden gelen
birtakım soru önergelerine verdiğimiz cevaplardan mülhem olan, oradan
bir şekilde haberleştirilen, kaynak olarak da orası
kullanılan bir haberleştirme biçimidir. Çünkü, burada, daha önceden
itibaren, özellikle Millî Güvenlik Kurulumuzun almış olduğu
Fethullahçı terör örgütü yapılanmasıyla ilgili, devlete
sızmışların tespitine yönelik bütün
bakanlıklarımız çalışmalar yapmışlardır
ve bunlara yönelik de ciddi bir şekilde
hazırlıklarımız vardı -şu anda da
hazırlıklarımız var- bu yakın dönem içerisinde
hazırlıklarımız vardı, bu konuda
attığımız adımlar da vardı. Yine, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 137nci ve 125inci maddeleri
uyarınca da bu konuda gerekli kanuni düzenlemeler çerçevesindeki bu
eylemleri ortaya koyduğumuzu ve bütün bakanlıkların bu eylemleri
ortaya koyduğunu ve bunların da her birinin bir dayanağı
olduğunu bir şekilde ifade etmek istiyorum.
Bunu farklı bir şekilde, özellikle yurt
dışında yansıtmaya çalışıyorlar, bunu
şiddetle reddediyoruz. Yani, Türkiyede bir darbe oldu, bu darbe
üzerinden şimdi iktidar kendine ait bir tasarruf ortaya koyuyor. diye.
Bu, Türkiyedeki demokrasinin muhafaza edilmesi, anayasal sistemin devam
edebilmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi dâhil olmak üzere tüm kurumlarımızın
işlerliğinin sağlanabilmesi için Fethullahçı terör örgütü
vasıtasıyla devlete sızmış organların tasfiye
edilmesine yönelik ve hem cumhuriyetimizin hem demokrasimizin hem de millî
birlik ve beraberliğimizin korunmasına yönelik atılan bir
adımdır. Ciddi bir dezenformasyon var.
Uluslararası kuruluşlarla biz de
görüşüyoruz, bu dezenformasyonu ortadan kaldırmaya
çalışıyoruz ve yine bu Fethullahçı terör örgütü
yapılanması, Brüksel başta olmak üzere Avrupanın her
noktasında bu dezenformasyonu bir şekilde ortaya koymaya
çalışıyor. Bu, sadece Hükûmetin değil, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin de en temel görevlerinden bir tanesidir. Uluslararası
kuruluşlar nezdinde ve uluslararası medya nezdinde tüm
çabalarımızı gerçekleştirdiğimizi ve ortaya
koyduğumuzu, doğru bilgiyle bilgilendirdiğimizi, anayasal
süreçten ve kanunlardan ayrılmadığımızı,
bağımsız yargıyla beraber hareket ettiğimizi ifade
etmek istiyorum.
Yine, bunun yanı sıra, en son, Fethullah
Gülenin emekli maaşıyla ilgili bugün kamuoyuna yansıyan bir
haber söz konusu. Evet, bu terör örgütünün başı, Türkiye Cumhuriyeti
devletinden, daha doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti devleti Sosyal Güvenlik
Kurumundan emekli maaşı almaktaydı. Bunu
arkadaşlarımız tetkik ettiler, nasıl bir şekilde bunun
önüne geçilebilir diye ve 17 Temmuz akşamı saat 23.00 civarında
bu konuda tekrar maaşının alındığı ve devam
ettiği konusundaki bir bilgiye ulaştılar. Bunun üzerinden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Bu, önemli, bunun için bir dakika
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon)
yurt dışında bulunan ve devletten maaş
alan bir kişinin bizim istememiz hâlinde altı ayda bir, ilgili
konsolosluğa giderek kendisinin orada varlığını ve
yaşadığını beyan etmesini gerektiren bir uygulama
nedeniyle, oradaki o altı aylık sürenin ve yoklamanın
geçtiğinin tespiti üzerine maaşı kesilmiştir. Benim o gece
haberim oldu ama bugün kamuoyuna nasıl yansıdığı
konusunda herhangi bir değerlendirmemiz söz konusu değildir çünkü
arkadaşlarımızın da burada şu noktada haberleri
olduğunu ifade etmek istiyorum. Arkadaşlarımız Biz, bu
maaşı keseceğiz. dediler, kesilmesinin de doğru
olduğunu 15 Temmuz akşamı
kararlaştırdığımızı daha doğrusu, bu
konudaki onayı bizim verdiğimizi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Başkan teşekkür
ederim.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Bakanım, diğer terör örgütlerinin üyesi olan, hüküm
almış kaç kişinin emekli maaşı kesilmiştir? Bir
de onları sormuştuk. O konuda da bilgi verseniz
BAŞKAN Cevap verecek misiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) İsterseniz bu konudaki hazırlıkları net
yapayım, ona ait bir cevap ortaya koyayım. Yalnız, benim özür
dilememe yönelik bir ifade ortaya koydular, ben 2011 yılında bir
ifade kullanmışım, onu tam
MEHMET PARSAK (Ayfonkarahisar) Algı
operasyonu demiştiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Efendim?
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) 2011 seçimlerinden
hemen önce Sayın Genel Başkanımızın haklı
uyarılarına istinaden Sayın Fethullah Gülene bir algı
operasyonu yapılmaktadır. Videosunu da izletebilirim; ben, onunla
ilgili bir
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Ben, 2011 seçimlerinden önce siyasetin içerisinde
değildim, aktif siyaset de yapmıyordum.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Demokrat
Partideydiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Hayır, hayır, ben 2009da Demokrat Partinin Genel
Başkanıydım, 2010 referandumunda
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Ben
izlettiririm size.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan; lütfen
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Ona bakarız ama 2011 seçimleriyle bir alakam yoktu benim
yani 2011 seçimlerinde siyaset yapmıyordum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın Akçay, söz talebiniz var sanıyorum.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
20.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, iktidarıyla, muhalefetiyle el
birliği hâlinde bütün terör örgütleriyle ve hukuk dışı,
demokrasi dışı yapılarla çok etkin bir şekilde
birlikte mücadele etmek gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, arkadaşlarımızın bu
Fethullah terör örgütüyle ilgili sorduğu soruya Sayın Bakan net cevap
vermedi. Ben biraz daha net açarak sorayım: 2010, 12 Eylül Anayasa
referandumunda da Sayın Bakan, Manisaya bu Anayasa referandumuna evet
kampanyası için de gelmişti. O zaman da biliyorsunuz iktidar-cemaat
iş birliğiyle büyük bir kampanya hâlinde yürütülüyordu. Ve 2011
yılında da
2010 yılında Fethullah Gülenin bir sözü
vardı: Efendim, mezardaki bile gelsin, oy kullansın. diye, genel
başkanımız da dedi ki: Mezardakiler oy kullanamaz, bir zahmet
Amerikadan gel, sen bir oy kullan. Bunun üzerine söylenmedik söz bırakılmadı.
Yine 2011 yılında Cemaatin faaliyetlerini
durdurması gerekir. denildiğinde de -pek çok iktidar sayın
bakanı ve Sayın Soylu da o zamanki bulunduğu siyasi kulvardan-
yine söylenmedik söz bırakılmadı ve sürekli Fethullah Gülene
güzellemeler yapıldı, bizlere da hakaretler sarf edildi Aman, siz
ona laf söyleyecek insan mısınız? diye.
Maksadımız polemik değil. Biraz evvel
Sayın Bakan dedi ki: Keşke dememek için
Şimdi, dolayısıyla devleti yönetme
iddiasında olanların keşke, vay,
yanılmışım, sanmışım deme hakkı yoktur.
Yani bunu dikkatlere sunmakta fayda var. Şimdi hatırlamıyor ama
biz hatırlıyoruz. O nedenle, devleti yönetenlerin bu tür gayri
formel, hukuk dışı yapılanmalara övgüler düzerek onlarla
birtakım siyasi ilişkilere girmekten özenle kaçınması
gerekir. Aksi takdirde, zaten bu tür örgütlenmelerde ortaya çıkan bu,
Frankenstein hâline geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akçay, bir dakika daha
veriyorum, tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bütün ülkeye ve beraber iyi ilişkiler
içerisinde olduğu siyasi yapılar da başta olmak üzere büyük
tahribatlara da neden oluyor. Dolayısıyla, bu 15 Temmuzda artık
son hamlesiyle çok büyük belalar açmıştır, zararlar
vermiştir. Şimdi, hep birlikte bütün Türkiye olarak iktidarıyla,
muhalefetiyle el birliği hâlinde bu hasarları gidermek, bütün terör
örgütleriyle ve bu hukuk dışı, demokrasi dışı
yapılarla çok etkin bir şekilde birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.
Bunu bu vesileyle hatırlatıyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
21.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun bir an önce devreye girmesi ve
hem kamu vicdanını tatmin etmesi hem de Meclis adına etkin
denetim görevini yerine getirmesinin son derece önemli olduğunu
düşündüklerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Türkiye ve Parlamento, birkaç gündür de ifade edildiği gibi, büyük bir
acıyı yaşıyor, büyük bir travma geçiriyor ve çok büyük bir
tehlikeyi hep birlikte bertaraf ettik ama Parlamentonun, hukuku
savunmasından daha doğal bir şey yok. Şu anda
gözaltına alınıp alınmadığının
bilinmediği bir grup askerî personel var; hepimize işte, Oğlum,
astsubay; ölüler arasında yok, yaralılar arasında yok, orada
yok, burada yok; ne yapacağız? diyenler var. Gözaltındaki
kişilerden ki bir kısmı haksız gözaltında
olduğunu iddia ediyor ama işte, avukatına erişemediği,
kötü muamele gördüğü iddiaları var; tutuklanıp cezaevlerine
konulanlar var, onların işkence gördüklerine ilişkin
iddiaları var. Bunların hepsi iddia. Bunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin komisyonları, örneğin İnsan Hakları Komisyonumuz
var ve 4 partiden oluşuyor, hem kamu vicdanı yaratmak hem Türkiye
Cumhuriyeti devletini belki bir dezenformasyon
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika daha süre veriyorum,
tamamlayın lütfen Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
yaratarak
itibarsızlaştırmaya çalışma çabalarına
karşı öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisin İnsan
Hakları Komisyonunun ve yine 4 partiden oluşan İnsan
Hakları Komisyonunun alt komisyonlarının bir an önce devreye
girmesinin, hem kamu vicdanını tatmin etmesinin hem de Meclis
adına etkin denetim görevini yerine getirmelerinin hepimiz
açısından ve Türkiyenin yurt dışındaki ve yurt
içindeki itibarı açısından da son derece önemli olduğunu
değerlendiriyoruz. Bunu arz etmek istemiştim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlayacağız.
Birinci bölüm, 28inci maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi, (b) bendi ve (c) bendi dâhil olmak üzere 1
ila 28inci maddenin birinci fıkrasını kapsamaktadır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.05
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER : Elif
Doğan TÜRKMEN (Adana), Ömer SERDAR (Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
403 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Şimdi birinci bölümün üzerindeki
konuşmaları yapacağız.
Birinci bölüm üzerinde ilk söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratta.
Buyurun Sayın Fırat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Uluslararası İşgücü Kanunu
Tasarısıyla ilgili AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 15 Temmuz
akşamı ülkemizin geleceğine vurulmak istenen ve bütün
milletimizin tek vücut olarak bertaraf ettiği darbe girişimini
lanetliyorum. Demokrasiye inanan ve bu uğurda şehit olan bütün
vatandaşlarımıza ve polislerimize Allahtan rahmet diliyor,
milletimizi onurlu duruşundan dolayı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası ticarette yaşanan serbestleşme,
iş gücü piyasalarının da küreselleşmesini
etkilemiştir. Ülkelerin ekonomik yapılarını
uluslararası ekonomik ilişkilere açmaları ve uluslararası
ekonomiye entegre olma çabaları, küresel ticaretin artması ve üretim
faktörlerinin mobilitesi, herhangi bir ülkedeki iş gücü
piyasasını diğer ülkelerdeki iş gücü piyasalarına
bağımlı hâle getirmiştir. İş gücü
piyasalarının küreselleşmesiyle ortaya çıkan bu
etkileşim, uluslararası hareketliliği serbest olan sermaye bakımından
farklı ülkelerdeki iş gücünün açık rekabete sunulduğu tek
bir uluslararası iş gücü piyasası oluşturmuştur. Bu
ortamda küresel iş gücü piyasası ile ulusal iş gücü
piyasası arasındaki etkileşim de her geçen gün artmaktadır.
Bu süreçte, nitelikli ve kaliteli iş gücünün bilgi ve tecrübesinin
ülkemize kazandırılması, ulusal iş gücümüze değer
katması açısından çok önemlidir.
İşte bu tespitten sonra da burada hepimize
önemli bir görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluk çerçevesinde,
özellikle son yıllarda artan bu etkileşim nedeniyle çalışma
hayatımızda da birtakım yeni düzenlemelere ihtiyaç
duyulmuştur. Küresel ekonomiye doğrudan etki eden uluslararası
nitelikli iş gücünden en üst düzeyde yararlanılması için
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı
hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüz dünyasında ekonomik kalkınmanın en
önemli ögesi yetişmiş insan gücüdür. Uluslararası mecrada
rekabet edebilirliğin artırılmasında yüksek nitelikli,
yetişmiş beyin gücünden yararlanılmasının önemi
büyüktür. Bütün ülkeler uluslararası rekabette üstünlük sağlamak için
yetişmiş iş gücünü çekebilme yarışına
girmişlerdir. Sadece bunun için politika ve stratejiler
geliştirilmektedir. Yine sadece bu nedenle yeni düzenlemeler yapmakta ve
bu iş gücünden yararlanmak için kolaylaştırıcı uygulamalar
getirmektedirler.
Yüksek nitelikli ve yetenekli iş gücü üretim
maliyetlerini düşürmekte, verimlilikte artış sağlamakta ve
ekonomik büyümede en temel taşlardan biri olarak
değerlendirilmektedir. Artık hepimizin bildiği bu küresel
rekabet ortamında biz de hem sahip olduğumuz nitelikli insan gücünü
değerlendirebilmek hem de uluslararası nitelikli insan gücünden en
yüksek düzeyde yararlanabilmek için bu yeni düzenlemeyi huzurunuza getirdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu düzenlemeyi yaparken elbette ki bölgesel olarak
değişen ekonomik dengeleri ve olayları da dikkate aldık.
Ülkemiz göç hareketleri açısından kaynak ülkeyken yıllar
itibarıyla geçiş ülkesi, son yıllarda da artan ekonomik gücü ve
ülkemize gelen yabancı yatırımlar dolayısıyla hedef
ülke konumuna gelmiştir.
Son on yılda çalışma izni
başvuruları katlanarak artmış ve hâlen 165 farklı
ülkeden çalışma amaçlı başvuru alınmaktadır. Bu
kapsamda, ulusal ve uluslararası mevzuata ve uygulamalara uyumlu,
ülkemizin ihtiyaçlarına uygun uluslararası iş gücü
politikasının belirlenmesini içeren, nitelikli yabancı
yatırımcılar ve nitelikli iş gücü açısından
ülkemizin çekim merkezi olmasına katkı sunan, yabancıların
istihdam edilmesinde objektif yaklaşımla uygulama birliği sağlayan
yeni bir kanun düzenlemesi yapılmıştır.
Tasarı Komisyonumuzda görüşülürken
muhalefet vekillerimizin bazı önerileri olmuştur. Önerisi olan
milletvekillerimizle daha sonra tekrar görüşmeler yapılarak ve
önerileri de dikkate alınarak çalışmalarımızı
tamamladık. Zannediyorum büyük bir mutabakatla ülkemize ve
çalışma hayatımıza yeni bir düzenlemeyi de
kazandırmış olacağız.
Tasarımız altı bölümden
oluşmaktadır.
Birinci Bölümde kanunun amacı, kapsamı
içerisinde geçen bazı kavramlar tanımlanmaktadır. Turkuaz kart,
bağımsız çalışma izni, süresiz çalışma izni,
yabancı istihdamı, çalışma izni muafiyeti ve kanuni
çalışma izni süresi tanımlarına ilk kez bu kanunda yer
verilmektedir.
İkinci Bölümde uluslararası iş gücü
politikalarının esas ve usulleri belirlenmektedir.
Üçüncü Bölümde genel kural olarak kanun
kapsamındaki yabancılara çalışmaya başlamadan önce
çalışma izni alma yükümlülüğü getirilmektedir.
Dördüncü Bölüm istisnaları düzenlemektedir.
Beşinci Bölümde çalışma izni
kararlarına karşı idari itiraz ve yargı yolu ile bildirim
yükümlülükleri düzenlenmektedir.
Altıncı Bölüm ise kanunun
uygulanmasına ilişkin çeşitli hükümleri içermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin sonunda, 15 Temmuz günü ülkemizin birlik,
beraberliğini, Başkomutanımızı, Gazi Meclisimizi hedef
alan girişimi bir kez daha lanetliyorum; bu uğurda hayatını
kaybeden demokrasi şehitlerine Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz ne zaman ülkemiz için hayırlı işler yapmaya
kalksak bu şer çetesi, bu FETÖ örgütü sürekli önümüze engeller
çıkarmaktadır. Nitekim, hepinizin malumu, biliyorsunuz, 2013
yılının başında dönemin Başbakanı,
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de
kırk yıldır var olan, çatışmalı bir süreçle devam
eden Kürt sorunu üzerine çözüm sürecini gündeme getirmişti. Çözüm süreci
gündeme getirildikten sonra bu şer çetesi, FETÖ çetesi Acaba ben ne
yaparım da Türkiye'de bu çözüm sürecini bozarım? diye çabalara
girmeye başladı. İlk önce Mayıs 2013te Gezi sürecini, Gezi
kalkışmasını destekledi. Ondan Türkiye'de bir şey elde
edemeyeceğini anlayınca 17-25 Aralık darbe süreçlerini gündeme
getirdi. Keza yine, şu an görüyoruz ki özellikle Türkiyemizin
Güneydoğu Bölgesinde ve Doğu Bölgesinde devletimizin,
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini
sağlamakla görevli Silahlı Kuvvetlerimiz, bunların çoğu
paralel terör örgütünün, FETÖ örgütünün üyeleriymiş. 2nci Ordu
Komutanlığından, Bolu Komando İndirme Tugayından tutun
da o bölgede görev alan diğer bütün askerî güçlerin içine
sızmış olan bu şer çetesi zaman zaman provokatif hareketler
yapmıştır. Hatta ve hatta, biliyorsunuz, Uluderedeki katliamda
bile
Bugün eğer geriye dönüp inceleyecek olursak o katliamı bile
bilerek yaptıkları ortaya çıkmıştır, Türkiye
Cumhuriyetinde barış ortamı sağlanmasın diye.
Yine çözüm sürecinde, biliyorsunuz, o süreç
içerisinde, çatışmasız ortamda PKK örgüt üyelerinin yurdu terk
etmesi gerekirken bunların çabasıyla, bunların engellemesiyle
Türkiye size ne verdi de gidiyorsunuz? Türkiye size ne verdi de silahı
bırakıyorsunuz? diye provoke edildiler ve tekrar Türkiyede
kalmaları, Türkiyeye dönmeleri sağlandı bunlar tarafından.
Yine bölgemizde bunların silah depolamalarına, bunların oradaki
çukurları açmalarına göz yumdular.
Yani şunu görmek gerekiyor arkadaşlar: Bu
FETÖ örgütü aslında şu anda oluşan bir örgüt değildir, bu
örgütün temeli 1980lerden önce atılmaya
başlamıştır, 1980 darbesinden sonra gene devam
etmiştir. Nihayetinde, 1999daki Ecevit iktidarı döneminde bile
bunların Türkiyedeki siyaset sahnesinde rol aldıkları, oraya
yuvalandıkları, Türkiyedeki bütün kurumlara mikrop tarzında
sızdıkları ortaya çıkmıştır. İşte,
bugün de sepsis tarzında bütün damarlarımıza invaze eden bu
mikropları temizlemek Hükûmetimizin görevidir. Halkımız ve
milletimiz müsterih olsun, biz tüm bu mikropları temizleyene kadar, sonuna
kadar bu müdahaleye devam
edeceğiz, bunları artık Türkiyenin gündeminden
çıkaracağız.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Fırat.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın 403 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, içinde
bulunduğumuz süreç ve Meclisin içinde bulunduğu, ihtiyaç duyduğu
atmosfer gereğince bir polemik dilinden uzak durmaya çalışmak
tüm grupların ve tüm hatiplerin görevi. Ancak, kürsüde konuşan hatip,
bir düzeltme yapma ve bir itiraz yapma zorunluluğunu ortaya koydu. Kendisi
elbette FETÖ örgütüyle ilgili değerlendirmelerde bulunabilir ancak Gezi
direnişinden
Direniş diyemeyebilirsiniz; Gezi sürecinden, Gezi
olaylarından bahsedebilirsiniz. Ama geçtiğimiz cuma akşamı
görünen bir şey var: Geziye darbe diyenler, darbe girişimi
diyenler, o Geziyi Gezi yapan genel kitlenin demokrasinin nasıl
arkasında durduğunu, darbenin nasıl karşısında
durduğunu gördüler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Müsaade eder misiniz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Bir dakika daha ek süre veriyorum
Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Şimdi, siz Gezi
kalkışması, Gezi darbesi derseniz burada, böyle derseniz, o
zaman bu darbeye karşı oluşmuş olan geniş tabanlı
demokratik hat konusunda da ayrımcı bir dil kullanmış
olursunuz.
Onun dışında, sayın hatibe
Fethullah terör örgütü (FETÖ) ve bununla ilgili söyleyebilecek çok şeyimiz
var. Elbette, kimse bugün Mecliste bir polemik dilini, bir tartışma
dilini tercih etmiyor ama belli fay hatlarını tetikleyecek, sinir
uçlarına dokunacak ve bunu bir fırsata dönüştürmeye çalışacak
bir yaklaşım doğru değildir. O konudaki hassasiyetimizi
ifade etmek istedim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkaya konuşacak.
Buyurun Sayın Akkaya. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) -
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısının birinci
bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesi
başlayan ve halkımızı hedef alan, ülkemizi kaosa sürükleme
ve bir iç savaş çıkarma anlayışındaki darbe
girişimini bir kez daha burada, Mecliste sizlerin huzurunda lanetliyorum.
Bu süreçte bir akılsız girişime engel olmak için
hayatlarını feda edenlere Allahtan rahmet, yakınlarına
sabırlar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, egemenliğin
kayıtsız şartsız milletten alındığı
kesindir ama meşruiyetin temeli hukuktur. Eğer adalete ve hukuka
inanmıyorsanız bu egemenlik sözü boşta kalır. Hukuk
üretmeyen toplumlar ilkel toplumlardır, onlar faşisttir ve
faşizme dayanarak sürdürmek isteyenler er geç yok olup gidecektir.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz
akşamı ve 16 Temmuz sabahı yapılan darbe girişimine
halkımız karşılık vermiştir. Büyük Millet
Meclisinde milletvekillerimiz vakur duruşuyla karşılık
vermiştir. Elbette, önümüzdeki süreçte tarih altın harflerle
bugünleri, o mücadeleyi sürdürenleri ve bu mücadelede hayatını kaybedenleri
yazacaktır ama o süreçte kimi sivillerin, resmî polislerin gözü önünde,
emir kulu, anaların kuzusu Mehmetçike yaptıkları asla kabul
edilemez ve gereği derhâl yapılmalıdır.
Ayrıca, demokrasi nöbeti etkinliklerinde gene
bir kısım kendini bilmez grubun bulundukları yerlerde
halkın yaşamlarına müdahale etmeleri ve halkımıza
küfretmeleri, ağza alınmayacak söz söylemeleri de asla kabul
edilemez. Demokrasi nöbeti tutanların, bu anlayışta
olanların, bunu yapan belli grupların demokrasiden zerrece anlamadığının
da ayrıca bir işaretidir.
Değerli milletvekilleri, yapılan
yanlışlıklara başka yanlışlıklarla
gidilmemelidir. Kaş yapacağız derken göz
çıkartmamalıyız. Örneğin, çok acele karar veriliyor.
İşte kamuda bir tasfiye süreci başladı. İşte
YÖKten size bir örnek vereceğim. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununa göre, YÖKün, dekanları istifa ettirme hakkı yoktur. Buna
rağmen YÖK, dekanların istifasını istemiştir. Bu bir
yanlıştır ama ikinci bir yanlış daha yapmıştır;
YÖK ikinci bir genelge çıkartmıştır, paralelle
ilişkisi olan bütün personel hakkında 5 Ağustosa kadar
işlem yapılması bu dekanlara istifası istenen dekanlara-
bildirilmiştir. Hem siz bir gün önce dekanların görevden el
çektirilmelerini, istifa etmelerini isteyeceksiniz hem de bir gün sonra o
dekanların 5 Ağustosa kadar üniversitelerde paralel yapıyla
ilgili olanlara işlem yapmasını isteyeceksiniz. İşte,
geldiğimiz süreçte, değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin
içinde bulunduğu olumsuz durumun YÖKün uygulamalarından kaynaklandığı
da ortadadır. Siz hem dekanların istifasını isteyeceksiniz,
arkasından da, bu istifadan sonra da bir işlem yapmasını,
paralelle ilişkili olan memurların tespit edilmesini o dekanlardan
isteyeceksiniz.
Bunun yanı sıra, kamuda paralel
operasyonlar adıyla binlerce memurun tasfiye edildiğini ve edilmeye
çalışıldığını da kamuoyundan takip ediyoruz.
Elbette kanunsuz iş yapanlar için gereği yerine getirilmelidir. Peki,
yapılan bu işlemlerin ölçüsü nedir? Hangi kriterlerle memurların
işlerine son verilmektedir? Üç günde, her kademede çalışan yüz
binlerce memurun hukuksuz işler yaptığı nasıl tespit
edilmiştir? Bize gelen bilgi ve bizzat benim bildiğim, ülkesine
sadakatten kuşku duymadığım kimi memurlar da, paralel
yapı içine monte edilerek görevlerine son verilmiş, açığa
alınmıştır. Bu uygulamalar cadı avına dönüştürülmemelidir.
Buradan tekrar soruyorum: Üç günde yüz binlerce memurun isimleri nasıl
tespit edilmiştir? Hatırlayın, Balyoz ve Ergenokonda
yaşanan, asılsız ihbarlar sonucunda hayatları
karartılanları bir düşünün ve bugün aceleyle yapılanlarla,
yarın birçok memurun hayatının bu nedenden dolayı
karartılacağını aklınızdan çıkartmayın.
Değerli milletvekilleri, paralelden
bahsediyoruz. Rahmetli Kamer Gençin -Allah rahmet eylesin, buradan
saygıyla bir kez daha anıyorum kendisini- bu Meclis kürsüsünden Bu
Fethullah Gülen sizin başınıza bela olacak. dediği
tarihten günümüze yedi yıl geçmiştir ve yedi yıl sonra ancak
bunları yaşıyoruz. Ona bir kez daha rahmet diliyorum,
mekânı cennet olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri, toplum olarak bir
travma yaşıyoruz. Duygularımız aklımızın
önüne geçmemelidir, her şey hukuk içinde olmalıdır. Bu ülkenin güvenliğini, siyasetini,
adaletini, barışını ve özgürlüğünü sağlayamazsak,
bu ülkenin sorunlarını çözemezsek bu ülkeyi vatan yapan, bu ülkeye
can veren, ruh veren şehitlerimizin kemikleri sızlar. Biz iddia
ediyorduk Siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz. diye. On dört yıldır bu
ülkeyi yönetiyorsunuz, bu yaşananların sorumlusu kim? Ev sahibinin
hiç suçu yok mu? Sizlerden bu konuda hesap vermenizi beklemek en tabii
hakkımızdır. Bu ülkeyi iyi yönetemediğinizi
söylemiştik, keşke biz haklı çıkmasaydık.
Değerli milletvekilleri, bu 15 Temmuzdan sonra
-kamuoyundaki resimlerde gördüğümüz üzere- tutuklanan kimi askerî
personelin tutuklandıkları yerlerde işkencelere maruz
kaldığına ilişkin resimleri görüyoruz. 21inci
yüzyılın 16ncı yılını geride
bıraktığımız bu süreçte yeni işkence, Ziverbey
Köşkleri yaratılmamalıdır. Bu Türkiye için utanç kaynağıdır.
Bir kişi suçu varsa tutuklanmıştır, polis onu tutuklar ama
onun cezasını bağımsız mahkemeler verir. Onun için,
tarihte bu sorumluluğu, bu olumsuz görüşleri üstlenecek hiç kimsenin
olmamasını ben buradan dilerim. Ki 12 Eylül 1980 askerî darbesini
20li yaşlarda yaşamış bir sendikalı işçi olarak,
o günleri yaşamış birisi olarak, bunu bir uyarı görevi
olarak buradan tekrar ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısı, bize somut olarak bir gerçeği
ortaya koyuyor. O gerçek de şudur: Bilime dayanmayan, dogmalarla dolu
eğitim sisteminin ülkemizin gelişmesine engel olduğu bu yasa
teklifiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır. YÖKün
faaliyetlerine devam etmesi ve millî eğitim sisteminin yanlış
politikaları ülkemizin gelişmesinin önünde engeldir. Bu anlayış
devam ettiği sürece de millî gelirin artmasını, refah toplumunun
oluşmasını beklemek hayaldir. Ayrıca, 15 Temmuz darbe
girişiminin yanlış eğitim sisteminin bir parçası
olduğu ve paralel yapının kaynağını bu sistemden
aldığı da bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin genç
nüfusu olan bir ülke olmasına rağmen nitelikli iş gücü
yaratamamasının tek nedeni, tekrar ediyorum, eğitim sistemidir.
Devlet, vakıf, özel kapsamında olmak üzere yaklaşık 200e
yakın üniversitemiz bulunmaktadır. Ancak, ne yazık ki nitelikli
mimar, mühendis, doktor yetiştiren üniversitelerimizin sayısı
iki elin parmak sayısını geçmemektedir. Yani, her ile üniversite
açtığımızla övünüyoruz ancak her 5 üniversite mezunundan
3ü işsiz. Bunu biliyoruz ama ne hikmetse bunu görmezden geliyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede toplam mühendislik
fakültesi sayısı 258, yılda yaklaşık 40 bin mezun
vermektedir. Sadece mimar, mühendis sayısı yaklaşık 1
milyonu bulmaktadır. Bu mimar ve mühendislerin yüzde 42si kendi
alanında çalışmıyor, yüzde 25i açık işsiz, geri
kalanı ise Ne iş olursa yaparım. hâli pozisyonunda.
Değerli milletvekilleri, peki, nitelikli ara
eleman yetiştirilen meslek liselerinin durumu nedir? Geri teknolojiyle
eğitim gören, staja gittikleri fabrikalarda ilk kez gördükleri
makinelerden anlamayan, Nasılsa stajyer
denilip temizlik, getir götür,
fotokopi işlerinde çalıştırılan, meslek lisesinden
mezun olduklarında çırak muamelesi gören meslek liseliler.
İş ilanlarına bakın, ara eleman arayanlarla dolu ama 6
milyona yakın işsizimiz var. Ne yaman çelişki bu durum!
İmam-hatiplerle övünüyoruz ama imam-hatiplerle övündüğümüz kadar
keşke burada şu meslek liseleriyle de övünebilsek belki sorunumuzu
çözmüş olacağız.
Değerli milletvekilleri, bu yasa
tasarısı Komisyonda görüşülürken bizler çok
tartıştık, muhalefet şerhimizi de koyduk. Dün Sayın
Bakan çağırdı, kendisine teşekkür ediyoruz. Keşke
bunları daha önce yapsaydık ama Sayın Bakan burada,
konuşmasında Biz daha önce de çağırmıştık,
görüşmüştük, herkesin bilgisi var. diyordu. Ama şuna itiraz
ediyoruz: Çağırmak, görüşmek farklı Sayın
Bakanım
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAKUP AKKAYA (Devamla) -
dünkü
yaptığımız gibi olması lazım. Daha önceden de
sivil toplum örgütleri geliyordu, görüşüyorduk, yapıyorduk ama sadece
söyledikleriyle kalıyordu yani orada verdikleri katkıyı,
düzenlemelerde göremiyorduk.
BAŞKAN Sayın Akkaya, teşekkür
ederim.
YAKUP AKKAYA (Devamla) Temennimiz, bundan sonra da
dün olduğu gibi
Çünkü biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ana
muhalefet partisi olarak burada muhalefet görevimizi yapıyoruz ama
işi yokuşa sürmek için değil, biz, doğru yasal düzenlemeler
çıksın diye yapıyoruz. Onun için, katkımızın
sizin de lehinize olacağını bilmenizi isteriz. İşte,
bu yasa tasarısında -sonuçta, önergelerden de göreceğiz-
olduğu gibi, bundan sonraki çalışmalarda da öyle
olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Akkaya.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre bir söz talebim var.
BAŞKAN Sayın Baluken, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, böylesi dönemlerde
çıkışın, demokrasi, barış, insan hakları ve
hukuk devleti kriterleri olması gerektiğine, önümüzdeki dönemin
planlamasının bu Parlamentoda tartışılmadığına
ve mevcut uygulamaların toplumdaki kaygıyı ve endişeyi
artırdığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, son derece kritik ve
sancılı bir süreçten geçiyoruz, toplum olarak büyük bir travma yaşıyoruz.
Özellikle, böylesi dönemlerde çıkışın demokrasi,
barış, insan hakları ve hukuk devleti kriterleri olması
gerektiğini, sırtımızı yaslayabileceğimiz tek
zeminin bu olması gerektiğini ifade ettik. Üzülerek belirtmek isterim
ki şu anda önümüzdeki dönemin planlaması maalesef bu Parlamentoda
tartışılmıyor. Biz burada son derece teknik bir yasayı
görüşürken aslında bütün milletvekillerinin gözü kulağı da
Millî Güvenlik Kurulu toplantısında ya da Bakanlar Kurulunda Acaba,
önümüzdeki döneme dair nasıl bir karar verilecek? Bu
anlayışın kendisi bile hâlâ bu Parlamentonun, bu Meclisin halk
iradesi açısından ne kadar önemli olduğuyla ilgili siyasi
iktidarın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
Bir dakika daha veriyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
doğru dersler çıkarmadığını ortaya koyuyor.
Şu anda yapmamız gereken şey, bütün siyasi partilerin, muhalefet
partilerinin ve iktidarın bir araya gelerek, bütün farklılıkları
bir yere bırakarak bu bahsetmiş olduğum temel ilkeler
doğrultusunda bir çıkışı tartışıyor
olmamızdı. Maalesef, dediğim gibi, bunu göremiyoruz.
Diğer taraftan, tabii, mevcut uygulamalar
bizdeki kaygıyı ve endişeyi artırıyor. Son derece geri
olan gündemler; idam tartışması gibi, silahlandırma gibi,
sokakta ortaya çıkan linç görüntüleri ve işkence görüntüleri gibi,
basın-yayın kuruluşlarına yönelik yapılan hukuksuz
birtakım uygulamalar, kamuda cadı avına dönüşmüş olan
tasfiye operasyonları, Kürtlerin, Alevilerin ve Suriyeli göçmenlerin
yaşadığı yerleşim alanlarına yönelik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
tehdidini artıran linç girişimleri bütün toplumdaki
kaygıyı ve endişeyi artırıyor. Siyasi iktidara buradan
bu yanlışlardan vazgeçmesi ve bir an önce buradaki kolektif aklı
araması gerektiğini hatırlatıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul konuşacak.
Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, saygıdeğer
vatandaşlar; Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşmak üzere söz
almış bulunuyorum. Sözlerime kahpe darbe girişimi
sırasında hayatlarını kaybeden 240 evladımıza
Allahtan rahmet ve 1.535 yaralımıza acil şifalar dileyerek
başlamak istiyorum.
Türk milleti olarak zor günlerden geçiyoruz. Anka
kuşu misali, her badireden güçlenerek çıktık. Eminim bu
badireden de en kısa zamanda alnımızın akıyla
kurtulacağız. Liderimizin ifade ettiği gibi Demokrasi uçurumdan
dönmüştür. Darbe teşebbüsü, şerefli Türk ordusunun içine sızmış
bir avuç düşman iş birlikçisinin işidir. Bu şerefsiz
kalkışma Türk milletinin tamamını hedef
almıştır.
Buradan saygıdeğer
vatandaşlarımıza önemli bir konuyu arz etmek istiyorum. Her
gelişen olayda belli bir kırılma noktaları vardır. Bu
kırılma noktalarından ilki ve önemli olanı biraz sonra
ifade edeceğim noktadır. Liderimiz ve Genel Başkanımız
Sayın Devlet Bahçeli darbe kalkışmasının ilk
anından itibaren Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinde bulunarak
olayları ve gelişmeleri yakından takip etmeye başlamıştır.
Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların ve
diğer siyasi parti liderlerinin olan biteni anlamlandırmaya çalıştığı
o anlarda Sayın Devlet Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinde
devletinin ve milletinin geleceği için çok önemli değerlendirmelerde
ve çalışmalarda bulunmuştur. Tozun dumana karıştığı
o ilk anlarda liderimiz Başbakanı arayarak Darbeye
karşıyız, Milliyetçi Hareket Partisi her şart ve durumda
devletinin ve millî iradenin yanındadır. diyerek ülkesinin kaderine
sahip çıkmıştır. Liderimizin bu açıklaması sadece
siyasilere değil darbeye karşı duran şerefli Türk askerine
ve polisine ve vatandaşımıza da güven, cesaret ve darbeye
karşı durma gücü vermiştir. İşte bu nedenledir, eminim
ki tarih liderimiz Devlet Bahçelinin bu tavrını büyük harflerle
gelecek nesillere aktaracaktır. Helikopter taarruzuna ve atılan
bombalara rağmen Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak
liderimizin talimatlarıyla Meclis nöbetini bırakmayarak o gece
demokrasiye sahip çıktık. Millî iradenin uğruna Milliyetçi
Hareket Partisi olarak kendimizi feda etmeye hazırdık. Tarihe geçen o
gecede tek bir vücut olarak demokrasiye darbenin kabul edilemeyeceğini
cümle âleme gösterdik.
Çok önemli bir nokta da bu darbe girişiminde
halkımızın canı pahasına tankların üzerine
çıkarak darbeyi püskürtmesi takdir ve tebrike şayan asil
duruştur. Tüm bu karşı duruş için Türk milletine,
iktidarına ve muhalefetiyle Türk parlamentosuna, Başbakana, tüm sivil
toplum örgütlerine ve medyamıza teşekkür ederiz. Tüm bu
yaşadıklarımız bize en başından beri
savunduğumuz parlamenter demokrasinin önemini bir kez daha
göstermiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin ifade ettiği gibi,
güçlendirilmiş parlamenter sistemden kesinlikle vazgeçilmemelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi lideri ve Genel Başkanımız Sayın
Devlet Bahçelinin ifadeleriyle, biz bedeli ne olursa olsun, milletimizin onay
vermediği, destek çıkmadığı hiçbir ilişki
ağı içinde olmadık, olmayacağız ve buna tepkisiz de
durmayacağız. Liderimiz bu tehlikeyi defalarca dile getirdi ve
Hükûmeti uyardı. Hatta, liderimiz 31 Mart 2011 tarihinde Gülen Cemaati
hakkında yazılı basın açıklamasında Gülen
Cemaatine faaliyetlerini durdurma çağrısında bulundu. Bugün
mağduriyet içinde olduğunu ifade edenler o çağrıdan hemen
sonra, hatırlarsanız, liderimizi ve partimizi hedef alan
açıklamalarda bulundular. Şubat 2012de Sayın Devlet Bahçelinin
cemaatle ilgili uyarılarını eğlence konusu yapan AKPli
eski bakan aynen şu ifadeyi söylemiştir: Cemaat devleti ele
geçirecekmiş, devlete sızmış. Bunlara kargalar bile güler.
O zamanlar Hoca Efendi olarak andığınız hatta ulu bir
şahıs olarak gördüğünüz kişi için Bahçeliyle mi
uğraşacak? demiştiniz. Liderimizin ifadelerini tekrar edeyim:
Belki kargalar gülmedi ama millet bugün hüngür hüngür ağlıyor
maalesef. Liderimiz Gülen Türkiyeye gelsin, hakkındaki iddialar aydınlansın.
dediğinde hepiniz ona referans oldunuz. Biraz önce, çok seviniyorum ki
Sayın Bakan da aynı şeyi söyledi, bu da güzel bir şey.
Kırk yıldır tanırız, başımızın üstünde
yeri vardır. dediniz. Bugün ne kadar isabetli olduğu ortaya
çıkan bu uyarıları keşke bu musibetler
başımıza gelmeden önce anlamış olsaydınız.
Biz diyoruz ki: Her yanımızı saran bu hain yapıyla sonuna
kadar giderek hesaplaşılmalı ancak bu sırada kimin suçlu,
kimin mazlum olduğuna hak ve hukuk adına dikkat edilmelidir. Hiçbir
şeyden haberi olmayan Mehmetçikin linç edilmesinin önünü açanlar,
vatandaşlarımızı birbirine düşürmeyi planlayanlar da
bu sırada hesap vermelidir.
Geride bıraktığımız
hengâmede ortaya çıkan Türk düşmanlarının verdiği
görüntüler de ayrıca bir skandaldır. Türk milletine benzemeyen
tiplerin fırsattan istifade ederek nefret içinde skandal
davranışları millî vicdanımızı incitmiştir.
Kimse bu olanları siyasi bir fırsat olarak görmemeli ve bu
kargaşayı suçsuz olan askerimize, polisimize ve diğer alanlara
bir saldırı vesilesi olarak kullanmamalıdır.
Özlediğimiz birleştirici tavrı, insanları
ötekileştirmeyen konuşmaları birkaç gündür farklı siyasi
görüşün temsilcilerinden görüyoruz, bu sevindirici bir durum.
İşte, ülkemizin huzuru, mutluluğu ve barışı için
insanları kutuplaştırmayan, farklı düşüncelerde olsa
bile birleştirici bu hassasiyetin aynısını en tepeden en
alta kadar herkesin ama herkesin yapmasını gönülden, içtenlikle
diliyoruz.
Saygıdeğer Türk milleti, gururlu fertleri,
sevgili vatandaşlarım; AKP yabancı ve nitelikli iş gücünü
ülkemize kazandırma adı altında, bu yasayla maalesef, mülteci
kamplardan çıkarak şehirlerimizde dolaşan özellikle Suriyeli
sığınmacılara iş verme derdine girmiş.
Açık bir şekilde, üstüne basa basa tekrar
ediyorum: Ülkemizde, tam olarak 658 bin üniversite mezunu, 700 bin lise mezunu,
1,6 milyon lise mezunu olmayan vatandaşımız işsizken Türk
milletine, yabancı nitelikli iş gücünden bahsedemezsiniz. Herkes
şundan emin olsun, benim bir vatandaşım işsizken
yabancı bir mühendisi, doktoru bile tanımam. Ne zaman ki benim
iş arayan üniversite mezunu vatandaşım iş bulur, işte
o zaman yabancı çalışanlardan bahsedin. Ne zaman benim 658 bin
nitelikli üniversite mezunum iş bulur, işte o zaman yabancı
mühendisten, yabancı doktordan bahsedin.
Sağlık çalışanları,
yardımcı sağlık personeli atanamayan kişiler tam
olarak kaç kişi biliyor musunuz? 300 bin. İşte, gelin, önce bu
nitelikli sağlık personelinin atamalarını yapalım. O
zamana kadar, kendi ülkenizin size oy veren vatandaşlarının
hayatlarını nasıl iyileştirirsiniz ona bakın.
İşsiz gençlerimize dalga geçer gibi Yol yaptık, rezidans
yaptık. diyorsunuz. Peki, hani fabrika, hani iş? Dahası,
ülkemizin sahip olduğu yatırım yapılabilen ülke imajını
maalesef yerle bir ettiniz. Şimdi bu yasayla Rekabetçi olmak için
yabancı nitelikli iş gücünü çekmeliyiz. diyorsunuz. Hâlbuki
nitelikli iş gücü için önce doğru bir eğitim planlaması
yapmak zorundasınız. Bu eğitim planlamasında Millî
Eğitim Bakanlığı ve YÖK el ele vererek iş birliği
içerisinde, hangi alanlarda nitelikli iş gücüne ihtiyacımız
varsa bu planlar yapılarak Türk milletinin vatandaşlarına
öncelik vermeliyiz, daha sonra yabancı kişilere öncelikler
verilebilir.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yurdakul.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir
konuşacak.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle Suruç
katliamında kaybettiğimiz değerli insanlarımızı
anarak sözlerime başlamak isterim.
15 Temmuzda, siyasal değişimi yaratacak
gücü halkın mücadelesi yerine askerî iktidarda ve darbede arayanların
yarattığı şiddet ortamında yaralananlara acil
şifalar diliyoruz, yakınlarını kaybedenlerin
acısını paylaştığımızı ifade etmek
istiyoruz.
Bir kısmımız, özellikle 12 Eylül
darbesini görenlerimiz, bir askerî cunta rejiminin bizlerin hayatlarında
nasıl onarılmaz yaralar açtığına bizzat tanık
olduk. Askerî cezaevi deneyimi yaşamış olanlar, diğerlerimizin
duymadığı hoş geldin işkencesi, kafes, tabutluk
gibi kelimeleri, cinsel şiddeti bilir, kimsenin bilmediği acı
anılarla yaşarlar. Darbe, bizler için, özellikle, hâlen
kadınların yaşadıklarıyla yüzleşemediğimiz
bu karanlık günlerdir. 1 milyondan fazla kişinin
fişlendiği, onlarca kişinin idam edildiği, yüzlerce
insanın işkencede öldürüldüğü, yakınlarının büyük
acılar yaşadığı, dışarıda
yakınlarını bekleyen insanların, özellikle de annelerin
insan hakları mücadelesini Türkiyeye öğrettiği günlerdir darbe
günleri. Hiçbir darbenin, halkın iradesini temsil etmeyen hiçbir yönetimin
bizlerin geleceğini aydınlatmayacağını biliyoruz.
Özellikle vurgulamak isteriz ki bizlerin
aylardır Bu ülkede sivil darbe var. diyerek ifade ettiğimiz
otoriter ve tekçi yönetim krizi ve çoğulcu demokrasi sorunu, Kürt
illerindeki uygulamalar ve yürütülen savaş, bugün
yaşadığımız darbe girişiminin
koşullarını yaratmıştır. Bir ülkede savaş
olduğu sürece darbe tehlikesi her zaman vardır. Bunun panzehri ise
daha fazla otoriterleşmek değil aksine herkes için demokrasi ve
özgürlüklerin yolunu açmaktır. İnsan özgürlükten yana
olmadığı müddetçe düşmanları asla bitmez
arkadaşlar, bitmeyecektir, yeni düşmanlar türeyecektir ve sürekli bu
korkuyla yaşanmaya devam edilecektir.
15 Temmuz sonrası tanık olduğumuz
bazı olaylar ise özellikle biz kadınlar için demokrasi umudu
doğurmaktan uzaktı. Darbe şüphelisi askerleri gâvur,
eşlerini savaş ganimeti olarak adlandıranları, darbe
suçlamasıyla yakalanan askerleri kız çocuklarına cinsel saldırıda
bulunmakla tehdit eden polisleri gördük. Kullandıkları dil ve
yöntemler, 12 Eylül darbesinde kadınlara cinsel işkenceler yapan
askerlerin, Kürt illerinde öldürdükleri kadınların çıplak
bedenlerinin fotoğraflarını paylaşan, yatak odalarında
kadın kıyafetlerini parçalayıp sergileyen, duvarlara cinsiyetçi
yazılar yazan, IŞİDin Türkiye kolu gibi çalışan
esedullah timleri, özel harekât, asker ve polis yöntemlerinin
aynısıydı. Bir daha darbelerin yaşanmamasının
yolu işte bu erkek egemen, militarist, iktidarı için her yolu
kullanan aklı mağlup etmekten geçiyor.
Darbelerden kurtulduk demek için henüz erken.
Toplumsal galeyanın, darbenin yaratacağı hasarların önüne
geçmek için önlemler almak gerekiyor. Darbe teşebbüsünden sonra binlerce
hâkim, savcı, akademisyen, eğitimci ve devlet memurunun
gözaltına alınmasıyla ya da görevden alınmasıyla
sarsılan güvenleri onarmak, şüpheliler için hukuka uygun ve adil bir
yargılamanın yapılacağı inancını yaratmak,
basın üzerindeki baskıya son vermek, tüm halklara ve kesimlere bu
ülkenin onların da ülkesi olduğu güvenini vermek gerekiyor.
Bağımsızlığını ve
tarafsızlığını yitirmiş yargının gerçek
rolüne kavuşması, uluslararası kurumlarca da defalarca tespit
edilen insan hakları ihlallerini sona erdirmek, yaşananlarla
yüzleşmek, barış için yeniden adım atmak darbeleri
önleyecek tek yoldur. Ancak, maalesef, şimdi de muhalif olan herkesi
cemaatçi, darbe destekçisi gibi yaftalamak ve aynı çuvala koymak gibi,
çok yakın tarihte karşılaştığımız
tehlikeli yaklaşımlar söz konusu. Avukatlara dahi saldırı
olduğunu duyuyoruz. Biz darbenin panzehri demokrasidir derken idam ve
bireysel silahlanmanın gündeme getirilmesi ise demokrasiyle asla ilgisi
olmayan bir söylemdir. Bireysel silahlar da, bildiğiniz gibi, en fazla
kadınları vurmaktadır.
Siyaset intikamla yapılmaz arkadaşlar.
Sizler de intikamla siyaset yapmayın, buna müdahale edin çünkü buradan
Türkiyenin çıkabileceği bir yol yoktur. İntikam siyaseti hiçbir
zaman, hiç kimseye fayda getirmemiştir.
Evet, sokaklar güzeldir, sokaklar, gerçekten o
sokaklarda özellikle düşünceleriyle, duruşlarıyla,
farklılıklarıyla, rengârenk, binlerce kadın varsa
anlamlıdır. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini de maalesef, Ankarada
yaşamış ve yaşattığı acıları iyi
bilen birisi olarak her türlü darbeye karşı olduğumu bir kez
daha ifade etmek isterim ve sürekli sokağa çıkma
çağrılarının yinelendiği şu günlerde de bir
çağrı yapmak isterim: Evet, dediğim gibi, sokak iyidir ancak
sizin istediğiniz çıkar, diğeri çıkamaz olunca değil,
kimin kime şiddet uygulayıp yöneleceği bilinmezken değil.
Sokak, özgürlükler birlikte ve eşit olarak yaşanınca güzeldir.
Bizler, hiçbir zaman ve hiçbir koşulda demokrasi, eşitlik,
barış taleplerimizden ve özgürlüklerimizden, bunlara sahip
çıkmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Bize, 16 Temmuzda, ertesi gün, Mecliste
toplandığımız zaman teşekkür ettiniz. Evet, ben de bu
teşekkür için teşekkür ederim. Ancak, belirttiğimiz gibi,
hayatımızın her döneminde, her türlü darbeye karşı
olduk, bundan da en çok zarar gören kesimlerdik ama artık bizler de
sizlere teşekkür etmek istiyoruz. Gerçekten, bu darbe girişimi
demokrasiye ve barışa geçişin, bunun
kalıcılaşmasının bir vesilesi olsun istiyoruz. Şu
anda yaşadığımız günlerde gerçekten demokrasi için bir
yol ayrımındayız. Bunu hep birlikte başarabiliriz, bunu
barışa vesile yapabiliriz. Az önce bir hatibin de ifade ettiği
gibi, darbe teşebbüsü ertesinde toplu olarak gözaltına alınan
üst rütbeli personel arasında Kürt halkına yönelik kitlesel hak
ihlallerini gerçekleştiren kişiler var. Bu kişilerin
işledikleri savaş suçları için de yargılanmaları
toplumsal barışı kurmak için vazgeçilmezdir.
İnsanlığa karşı suçların ise biliyorsunuz zaman
aşımı olmaz. Özellikle yargılanan darbe şüphelisi
komutanların ve onların emrindeki özel birimlerin kadınlara karşı
işledikleri suçların da ortaya çıkarılmasını ve
sorgulanmasını ben, bir kadın olarak ve bunu yaşayan
dostlarımızın, arkadaşlarımızın
anlattıklarını, acılarını çok iyi bilen, yakinen
dinleyen bir kadın olarak yapılmasını özellikle talep
ediyorum.
Evet, dediğim gibi,
yaşadığımız şu an demokrasi için bir
fırsattır. Eğer intikamla siyaset yapmazsak, eğer hep
birlikte sokağa çıkmayı sağlayabilirsek yani o sokağa
çağrılar yapıldığı zaman idam isteriz
sloganları yerine demokrasi, özgürlük sloganları çınlayabilirse
hep birlikte çıkabiliriz ve demokrasiyi de bu ülkede hep birlikte
kurabiliriz. Bu, gerçekten, herhâlde köprüden önceki son
çıkıştır. Bu çıkışı hepimiz görelim
diyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalar sona erdi.
Şimdi, şahsı adına konuşan
arkadaşlarımızı dinleyeceğiz.
İlk konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Pulcu olacak.
Buyurun Sayın Pulcu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ PULCU
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Meclisin acemisi olduğumuz için biraz geç
kaldık.
Tabii, bugün, şöyle bir
teknik giriş yapayım: 403 sıra sayılı
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısının birinci
bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyor, bu
vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu girişi yapmaktan
dolayı mutluyum çünkü beş gün önce çok ciddi, alçakça bir
teşebbüse milletiyle, vekiliyle topluca karşı çıktık.
Bu çatı altında böyle bir kanun tasarısının bu
soğukkanlılıkla konuşulması yarınlar için çok
ümitvar olmamızı sağlıyor. Eğer o teşebbüs, o
alçak teşebbüs başarılı olmuş olsaydı bugün çok
tatsız durumlar altında olacaktık.
İSMAİL TAMER
(Kayseri) Konuşamayacaktık.
MEHMET ALİ PULCU
(Devamla) Onun için, ben Beni çiğnemeden
, Özgür irademi
çiğnetmem. diye sokaklara çıkan, parti grubu gözetmeden bütün aziz
milletimize ve burası bombalanırken Burada olalım ve millî
iradeyi koruyalım. diyen bütün gruplara çok teşekkür ediyorum.
Ümidim, bu dayanışmanın, bu karşılıklı anlayışın
yarınlarımız için de bize ışık
tutmasıdır. Bu konuda konuşma yapan bütün arkadaşların
buna işaret etmesinden de ayrıca mutluluk duyuyorum.
Yarınlar -şimdi
farkında değiliz- bu geceyi çok özel yazacak, milletin iradesine
sahip çıktığı bu altın günleri altın harflerle
yazacak, sıcağı sıcağına farkında değiliz.
Arkadaşlar, biraz önce,
61 yaşında, gazi olmuş, ismini de vereyim size, bir
hanımefendiyi ziyaret ettik, Mine Özer. Dediklerini okuyorum
kayıttan: Benim küçücük çocuklarım var. Onlara bir vatan kalsın
diye ölmeye razıydım. O gençlerin ölmesini istemiyordum, çok da
üzüldüm. Orada şehit olmak vardı, maalesef o şansı
kaçırdım. Ben Cumhurbaşkanına oy verdim,
Cumhurbaşkanına güvendim, onu seviyorum, bizi koruması için ona
böyle bir görev verdik, şimdi bizim onu korumamız gerekiyor, amenna
fakat şunu da söyleyeyim -61 yaşındaki Mine Özer
ablamızın ifadesidir- eğer Sayın
Kılıçdaroğlu Başbakan olsaydı, o zaman böyle bir
ihtilal olsaydı ben yine o meydanda olur, o ihtilale karşı
çıkardım. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Bir anekdot da 28 yaşındaki bir delikanlının,
onun da 2 kızı varmış. Dedi ki: Eğer meydanlara
çıkmasaydım kızlarımın yüzüne bakamazdım.
Çıksak, başarısız olsak derdim ki kızım,
yarınlarınız için sokağa çıktım,
başaramadım ama elimden geleni yaptım. Şimdi diyorum ki
çıktık ve yarınlarınızı bugünlük kurtardık.
Bu vatandaşların vekilleri olarak bu asil davranışlara
kulak vermemizi, Mecliste kanun tasarılarında -gruplarda
çalışıyoruz- arkadaşların her türlü
eleştirilerini açık yapmasını, birbirimizi
anlayışla karşılamamızı, en ağır
hakaretimizin birbirimize Kem söz sahibine aittir. demeden öteye geçmemesini
ümit ediyorum. Sık sık bu anekdotları hatırlayarak burada
bu aziz millete layık çalışmalar yaparak
yarınlarımızı aydınlatmamızı arzu ediyorum.
Dolayısıyla, bu Uluslararası
İşgücü Tasarısının birinci bölümü üzerinde
yapılan çalışmalara katkı veren bütün arkadaşlara
yaptıkları katkılardan dolayı çok teşekkür ediyorum.
Bugünleri unutmamamız adına, bu gazilerin hatıralarını
kaydetmemizi ve bu hatıraların ışığı
altında burada daha derli toplu çalışmalar yapmamızı
arzu eder, hepinize saygılar sunarım. Bu da böyle bir kanun
tasarısı savunması oldu.
Çok teşekkür ederim hepinize. (AK PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Pulcu.
Şahsı adına son konuşmacı,
Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir olacak.
Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 15 Temmuzda
yapılmak istenen darbe girişimini bir kez daha buradan
kınıyorum. Yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet,
yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Sizler de biliyorsunuz, bugün aslında aynı
zamanda Suruç katliamının yıl dönümü. Bundan bir yıl önce,
Suruçta 33 genç Kobaniye, sadece umutlarını alarak oradaki,
Kobanide yaşayan halkla dayanışmak için gittiler ama maalesef,
IŞİD barbarlığının patlattığı
bombalar sonucunda 33 genç katledildi, yüzlerce insan da yaralandı.
Üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ aslında
bu davada, bu katliamda biz bir adım yol alamadık, üstüne üstlük
dosyaya gizlilik kararı getirildi. Asker ve sivil bürokrasi içerisinde
bunlara, bu katliama yardım ve yataklık edenler, aslında, etkin
bir soruşturmayla açığa çıkarılmadı.
Dolayısıyla, belki bizler, 20 Temmuz 2015te Suruçta
gerçekleşen katliam karşısında Meclis olarak bir irade
göstermiş olsaydık, bugün bu tartışmaları, bu darbe
girişimleri karşısında da ortak ruhu göstermiş
olacaktık; belki bugün burada bunları konuşmuyor olacaktık,
demokratik bir ortamı ve demokratik ortamın reformlarını
konuşacaktık.
Sizler de biliyorsunuz ki bu darbe girişimine,
bu darbe anlayışına zemin sunan aslında 7 Hazirandı. 7
Haziranın çoğulcu ve demokratik ruhunu yaşatabilmiş
olsaydık, barış ve müzakere sürecini korumuş olsaydık,
aslında bu darbeci zihniyetle biz de hesaplaşmış
olacaktık. Bu hesaplaşma fırsatını ilk defa Türkiye
tarihinde bizler 7 Haziranda yakaladık.
Bizler biliyoruz ki Türkiye tarihi de aslında
bir anlamıyla darbeler tarihidir. Hiçbir zaman bizler 7 Haziran kadar bu
darbeci anlayış ve zihniyetle mücadele edecek zemini,
koşulları aslında bulmadık. Maalesef, o koşullar
derinleşen savaş politikalarıyla ortadan
kaldırıldı, bir anlamda yapılan politika ve uygulamalar, 15
Temmuzda yaşananların da zemini oldu. Bizler o zaman da bu kürsüde
onlarca defa ifade ettik; yaşananları, tehlikeyi
uyarılarımızla, konuşmalarımızla bir kez daha bu
Mecliste sizlerle paylaştık. Keşke haklı
çıkmamış olsaydık, keşke bunlar olmamış
olsaydı, keşke bizler burada bu
haklılığımızı tekrar ifade etmek zorunda
kalmasaydık ama maalesef, bizler bunları ifade ederken Mecliste dönem
dönem linç edildik, dönem dönem de baskıya ve şiddete
uğradık. Aslında, bütün bu yapılanları, bu darbe
anlayışının ve zihniyetinin kürdistanda
yaptıklarını ifade ederken çoğu zaman suçlandık ve
bizim ifade ettiklerimiz fezlekelerle bizim karşımıza getirildi.
Yani, bunu yapanların, bu uygulamaları hayata sokanların, bu
katliamları yapanların yerine, onların
yaptıklarını bizler ifade ettiğimiz için suçlandık.
15 Temmuzda yaşananlar aslında bir
yıla yakındır ülkenin bir yarısında
yaşanıyordu. Nusaybinde, Cizrede, Silopide, Yüksekovada,
İdilde yaşananlar aslında 15 Temmuzda yaşananlardan geri
kalmadı, o yaşananların da bir devamıydı.
İnsanların evleri tanklarla yıkıldı, içinde
kadınların ve çocukların olduğu onlarca kişi, onlarca
sivil katledildi, aylara varan sokağa çıkma yasakları ilan
edildi, bu yasaklar hâlen de devam ediyor ve bu katliamlar burada hâlâ devam
ediyor. Daha dün, iki gün önce Yüksekovada, 57 yaşında Sürmi
İnce adında bir kadın karakoldan açılan ateş sonucunda
yaşamını yitirdi. Sürme İnce, eşinin gözlerinin
önünde, eşi aslında ot biçerken o da eşinin yanında
bulunuyordu ve katliama uğradı, katledildi ve bu da diğer
davalarda, diğer dosyalarda ya da kürdistandaki diğer olaylardaki
gibi umarız faili meçhul olarak kalmaz, etkin bir soruşturmaya tabi
tutulur.
Eğer bizler darbeyle hesaplaşmak
istiyorsak sadece 15 Temmuz gecesi yaşananlarla değil aslında
ondan önceki süreçle de hesaplaşmak zorundayız. Bakın, bugün
onlarca general gözaltında; Roboski katliamını yapan, Sur ve
Cizre operasyonlarını yürüten ve onlarca siyasi soykırım
operasyonuna imza atan yargıç, hâkim, savcı bugün gözaltında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla)
Dolayısıyla, eğer biz burada gerçek demokrasiyi tesis etmek
istiyorsak bu darbecileri sadece
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Taşdemir.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) Cümlemi
bitireyim.
15 Temmuzdaki darbe suçuyla değil, bundan
önceki süreçte yapılanların da açığa çıkarılması
ve hesaplaşılması gerekir.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
on beş dakika soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Bu
sürenin yedi buçuk dakikası sayın milletvekillerinin soru
sormasına, diğer yedi buçuk dakikası ise cevapları vermek
için Sayın Bakana aittir.
Sayın Taşcı
Yok.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Suriye'de barışın
sağlanması ve ilişkilerin geliştirilmesi için İsrail
ve Rusya konusunda yaptığınız büyük U dönüşünün daha
güçlü bir şekilde yapılması gerekiyor. Böyle bir
girişiminiz, böyle bir planınız Hükûmet olarak var mı?
Çünkü, Suriyeden ülkemize gelenler sıcak savaştan kaçıyorlar ve
burada iş gücüne katılıyorlar; bir yandan da bizim çocuklarımız
ülkemiz iyi yönetilemediği için ülkemizden kaçıyor. Bununla da
ilgili, Hükûmetinizin acaba bir çalışması var mıdır?
Çocuklarımızı ülkemizde nasıl tutabiliriz? Bu beyin göçünü
nasıl önleyebiliriz? diye bir çalışma yapıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özdiş
Yok.
Sayın Tüm
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
15 Temmuz darbe girişimini bir kez daha
şiddet ve nefretle kınıyorum. Darbe gibi bir hukuksuzluğu
hukuk dışı yöntemlerle önlemek mümkün değildir. Ülkede bir
sağduyuya ihtiyaç varken ülkeyi yönetenler hırslarına asla
yenilmemelidirler. Bu mücadele bir cadı avına dönüşme
eğilimindedir, bundan derhâl vazgeçilmelidir.
Aldığımız duyumlardan anlıyoruz ki bu operasyonlarda
FETÖcülerle ilgisi olmayan birçok insan da aynı sepete konularak
görevinden alınmakta ve tutuklanmaktadır. Bunların istihbarat
bilgileri kimler tarafından verilmektedir, bu çok önemlidir. Hâlâ devletin
her kurumunda örgütlü gizli FETÖcülerin olduğunu bizzat Hükûmet
yetkilileri söylüyor. Bunların hedef şaşırtarak bazı
suçsuz günahsız kamu görevlilerini ihbar edebilecekleri
unutulmamalıdır. Bu konuda Hükûmeti duyarlı olmaya
çağırıyorum. Yurttaşların devlete olan güvenini
sarsmayın, sonra bedeli ülkemiz için ağır olur. Herkesi
sağduyuya davet ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akkaya
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Sayın Bakan, 1
Kasım seçimleri sonrasında AKPnin vaatleri vardı. Bir:
Taşerona kadro verilmesiyle ilgili. İki: Emeklilere promosyon
verilmesiyle ilgili. Seçimlerin üzerinden yaklaşık dokuz ay bitti ama
ne vadedilen taşeronun kadro işlemleri gerçekleşti ne de
vadedilen emeklilere hak ettikleri promosyonla ilgili herhangi bir düzenleme
yapıldı. Bununla ilgili son gelişmeleri öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Sarıbal
ORHAN SARIBAL (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce yarım kalan bir meseleyi
paylaşmak isterim yine: Bursa Mustafakemalpaşa Garipçetekke köyünde
iki defa üst üste on gün arayla yangın çıkmış, yangın
her üç noktada planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş;
Jandarmanın tuttuğu rapor sonucu bunun bir sabotaj olduğu
kesinleşmiş. Orada mermer ocakları hızlı bir faaliyet
göstermekteler. Sorun tam da buradan başlamaktadır. Aslında
köylüyü yenemeyip, ormanları katledemeyip engelleri aşamayınca
bu tür doğal afetler yerine yapay afetler yaratarak o bölgeyi
boşaltıp orada mermer ocakları açmaya çalışan bir
gruba karşı Orman Bakanlığı Bursa Bölge Orman
Müdürlüğünü uyardık, tekrar sizler aracılığıyla
uyarıyoruz; oraya el atsınlar, o köyleri yakıp orada mermer
çıkarma çabası içerisindeler.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu Demir
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Bakan, Uluslararası İşgücü Kanunu
Tasarısının genel gerekçesinde nitelikli yabancı
çalışan vurgusu tekrar tekrar belirtiliyor ancak bunların neler
olduğu, ölçüsü, nasıl denetlenebileceğine ilişkin herhangi
bir ölçüt, bilimsel, nesnel kural, koşul öngörülmemiş. Bununla ilgili
düşünceniz
Bir de 488.193 mühendis, mimar, şehir
planlamacısı Mimar Mühendisler Odası Birliğine üye ve 100
binin üzerinde mühendis, mimar ve şehir planlamacısının
işsiz olduğu söyleniyor. Bu yapılan düzenlemenin bu
işsizlikle ilgili getirileri neler olacak? Bununla ilgili önlemleriniz var
mı? Ülke vatandaşlarına tanınmayan haklar yabancı
çalışanlara tanınabilir mi? Bunları sormak isterim.
BAŞKAN Sayın Pekşen
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tabii, olağanüstü bir
süreçten geçiyoruz. Bu konularda geçmişte çok emek vermiş bir hukukçu
olarak bir hususun altını çizmeye çalışayım.
Sayın Başkan, gerçekten kuruyla yaş
konusunda ciddi endişeler taşıdığımı ifade
etmek istiyorum. Elbette ceza adaleti sistemi işlemeli ve suçlular
yargılanmalı ama bu arada, olabildiğince, kolluk kuvvetleri ve
yargı mensupları delillendirme yaparken şunu bilmeliler ki
yaşları da araya katarlarsa gerçek amaç ortadan sapar ve
yargılanması gerekenler, adil yargılanması gerekenler adil
yargılanma ilkesinin arkasına saklanabilirler. Bu hususta titiz
davranılmasını tavsiye ediyorum. Buna özen gösterilmesini de
bekliyorum efendim.
BAŞKAN Sayın Şeker
ALİ ŞEKER (İstanbul) Evet,
Sayın Bakan, malumunuz son günlerde çok acı tecrübeler
yaşıyoruz. Bu tecrübeler yaşanırken bu örgüte yardım
yataklık eden ve siyasi olarak sorumlu olan kişiler istifa etmeyi
düşünüyor mu?
20 Temmuz, maalesef Suruç katliamının
yıl dönümü ve Suruç katliamıyla ilgili, Mayıs ayının
17sinde yani katliamdan iki ay önce devlet bunları dinlemişti, bu
intihar bombacılarının eylem yapacağı belliydi ve
bunları kayıt altına almıştı. Bu kayıt
altına alınmaya rağmen niye bu Suruç katliamı önlenmedi?
Bir kardeş de biliyorsunuz orada Ankara katliamını yaptı ve
bunlar sadece seyredildi. Seyredilmek bir yana, biz bu yüce Meclisimizde
bunları araştıralım dedik, araştırmayı
reddettiniz. Tekrardan bunları araştırmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Bakan, 15 Temmuzda meydana gelen hain kalkışma sonucunda
birçok kurum ve kuruluşta tutuklamalar ve gözaltılar olmuştur.
İki üç gün içerisinde, bu kadar tutuklamanın çok kısa zamanda
yapılması mümkün görülmemektedir. Acaba bu konuda Hükûmetinizin
önceden bilgisi olmuş mudur veya tutuklamalarla ilgili Hükûmetinizin daha
önce bir çalışması var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun lütfen.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN
SOYLU (Trabzon) Çok teşekkür ediyorum.
Aytuğ Beyin sorusuna şöyle cevap
verebilirim: Elbette ki etrafımızda gelişen olaylar
-konuşmamda da belirttiğim gibi- Türkiyeyi hedef ülke hâline getirmiştir
iş gücü politikaları açısından. Buna ait Türkiye'nin kendi
kuralları ve ilkeleri çerçevesinde süreci yürümektedir ama şunu çok
net söylemek lazım: Türkiye büyüdükçe -Türkiye 3 bin dolarlık, 2 bin
dolarlık bir ülke değil, Türkiye bugün 10 bin dolarlar seviyesinde
bir ülke- Türkiye özellikle hem demokrasisiyle hem de hukuk sistemiyle
uluslararası yatırımda da kendi yatırımında da
yol aldıkça kendi evlatlarını yurt dışına
gönderme konusunda bundan önce karşı karşıya
kaldığı politikalarda zannediyorum biraz daha az bir süreci
herhâlde karşılar. Onun ötesinde, bu kanunun esas amacı beyin
göçünü tersine, Türkiyeye getirmektir. Bunu defalarca da konuştuk.
Türkiye sadece kendi yapacağı
yatırımlarda elde edeceği nitelikli, yabancı nitelikli
iş gücü değil, aynı zamanda uluslararası doğrudan
yatırımlarla gelebilecek şirketler, onların ortaya
koyabileceği birtakım yatırımlar hem bizim
evlatlarımızın burada daha rahat çalışabilmesini temin
edecek hem de bir know-how sağlayacak yani oradaki birtakım
teknolojileri, birtakım ilerlemeleri burada Türkiyeyle beraber
buluşturabilme fırsatını ortaya koyabilecek. Bunun çok
yönlü Türkiyeye faydası olacağını düşünüyoruz.
Yine, şunu da söylemek gerekir: Artık biz
bir kaynak ülke olarak yurt dışına insan gönderme konusunda bir
telaşın içerisinde değiliz. Şimdi elimiz daha rahat, daha
yetişmiş bir insan kaynağımız var, daha rekabet
edebilir şekilde bir insan kaynağımız var ve yurt
dışına gidecek insanlarımızın, yabancı dil
dâhil olmak üzere, kendi mesleki alanlarında önemli donanımları
söz konusu. Bunlar bir taraftan orada çalışıyorlar, bir taraftan
da bizim için soft power yani yumuşak güç oluyorlar. Bunun da önemli
olduğunu ifade etmek istiyorum. Dünyanın birçok önemli kuruluşunda
bugün Türk vatandaşlarımız çalışıyorlar ve bu
vatandaşlarımızın orada bulunmalarının Türkiyeye
de ciddi bir katkısı olduğunu hepimiz yaşıyoruz.
Taşeron ve emeklilerin promosyonu konusunda
Sayın Akkaya izin verir, bağışlarsa
Bunlar
çalışılıyor, bu iki konu da. Aslında promosyon
konusunda önemli bir noktaya gelmiştik ama belki de bu hafta ve önümüzdeki
hafta bunu tekrar ele alıp açıklığa
kavuşturacaktık. Ancak karşı karşıya
kaldığımız bu meşum olay maalesef bir ertelemeyi
gerçekleştirmiştir. Onun için, önümüzdeki günler bunlar
çalışılacak ve gerçekleştirilecek. Bunlar yapılacak
ama bunun kendine ait bir süreci var, o süreci yönetiyoruz.
Yine, Mustafakemalpaşa ve Gazipaşa köyünde
bizim ortaya çıkan orman yangınıyla ilgili bir bilgimiz yok ama
ilgili arkadaşlarımıza bunu ileteceğimizi ifade etmek istiyorum.
Yine, bunun yanı sıra özellikle bugün
yapılan birtakım soruşturmalar, açığa almalar
Şuna itimat etmenizi isterim: Bu konuda çok titiz bir davranış
içerisindedirler ama biraz önce kıymetli Ahrazoğlunun söylediği
Acaba sizin bundan haberiniz var mı da bu kadar çabuk hareket
ediyorsunuz? Hayır, yani devlet işleyen bir sistem; kimin kusuru
olduğunu, kimin hata yaptığını, kimin bir
şekilde, özellikle bu 15 Temmuz darbe süreci içerisinde nasıl bir
pozisyon aldığını ve anayasal süreci ortadan kaldırmak
için hangi hamleleri gerçekleştirdiğini yargı, emniyet
güçlerimiz izleyerek bir sonuca varıyor. Bunların birçoğu da
zaten halkın gözü önünde cereyan etmiş olaylar ve bu halkın gözü
önünde cereyan eden olaylar konusunda da devletin bu kadar reaksiyoner davranması,
aslında, bu konuda, belki de geçmiş dönemde
yaşadıklarımızın bir daha yaşanmayacağı
anlamına gelmesi konusunda hepimizin yüreğine de su serpmektedir.
Bunu da ifade etmek istiyorum.
Bu konuda daha önce bir bilginin olmasını
düşünmek, bunu ifade etmek veya böyle bir değerlendirmenin
olduğunu söylemek, bence çok doğru bir veya sonuca erişir bir
yaklaşım olmayabilir.
Şu çok nettir: Bu kanunda da, 15 Temmuzda
karşı karşıya kaldığımız
tavırlarda da Türkiyenin kendine ait bir istikameti var, bu istikametinde
gidiyor ve bu istikametinden Türkiye vazgeçmeyecek. Bu istikametinden
vazgeçmemesi sadece bir siyasi partinin değil, aslında Türkiyenin
kendi kararıdır. Bu kararlarımızı kendimiz veriyor
değiliz, bu kararı millet veriyor, biz milletin verdiği kararın
uygulayıcısıyız. Hadi bakalım, hep beraber burada bir
yanlış karar verelim, tankların üzerine çıkan millet sizi,
bizi sokağa sokar mı; tankların üzerine çıkan millet veya
kendi ölümüne ait, kendi ölümüne rağmen o silahların üzerine
yürüyenler bizi sokaklarda, bizi gittiğimiz seçim bölgelerimizde, ziyaret
ettiğimiz kıraathanelerde, sivil toplum örgütlerinde rahat
bırakırlar mı?
Bir taraftan anayasal sistem işliyor,
birbirimizi denetliyoruz komisyonlarda, bir taraftan millete gidiyoruz, bir
taraftan onların söylediklerini bir şekilde buraya taşımaya
çalışıyoruz. Türkiyede bu işleyen sistemi ortadan
kaldırmaya çalışan anlayışa hep birlikte
karşı çıktığımızı gördüğümüz için
de büyük bir mutluluk içerisindeyim.
Şunu söylemek isterim: Bu sıralarda
oluruz, bu sıralarda olmayız; burada milletvekili oluruz, bakan
oluruz, olmayız ama bizi rahat ettirecek iş Türkiye Büyük Millet
Meclisinin işlemesidir ve özgür ve hür bir şekilde işlemesinin
temin edilmesidir. Bugün bunu temin eden
Şunu çok net söyleyeyim: Burada,
o akşam, Türkiye Büyük Millet Meclisine her türlü riske karşı
gelinmesi hem Türkiyeye hem bize emanetini veren aziz milletimize çok büyük
bir moral, çok büyük bir destek olmuştur. Bu,
karşılıklı, birbirinin dayanışmasıyla
ortadan kaldırılan, püskürtülen ve bir daha gelmeyeceğine emin
olduğumuz bir darbe girişimidir inşallah ve bu, bugün
kalmıyor. Biraz önce böyle bir konuşma vardı,
yakıcılığından biz bunu hemen anlayamıyoruz, bu
çok doğrudur. Bu sadece bize değil, etrafımızdaki
coğrafyada ve dünyada gelişen ve antidemokratik olarak da
karşı karşıya kalındığında bazen pes
edilen, bu süreçlerin tamamına da
Hani iş hayatında güzel bir
söz vardır iyi uygulama örneği diye, bu iyi bir uygulama
örneği olarak ortaya konulmuştur.
Allah sizden razı olsun, bu feraseti ortaya
koydu aziz milletimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, herkes. Bakın,
bugün binlerce, on binlerce, yüz binlerce insan, gazetelerde ilan verenlerden
bir taraftan sokaklarda bu meseleye sahip çıkanlara kadar, tweet
atanlara kadar, Facebookta, Facetimeda, Instagramda bütün bunları
gerçekleştirenlere kadar bir büyük mücadeledir.
Tekrar çok teşekkür ediyorum, özellikle birinci
bölüm üzerinde ortaya koyduğunuz düşünceler ve değerlendirmeler
için. Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın Özel, sisteme girmişsiniz, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
24.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, olağanüstü hâl ilan edilerek Meclisin
yasama yetkisini yürütmeye taşıyacak, dolayısıyla Meclisi
güçsüzleştirecek bir uygulamayla ilgili çok ciddi endişeler
olduğuna ve Meclisin böyle bir muameleyi hak etmediğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
oturum birazdan kapanacak ve Sayın Bakan Bakanlar Kuruluna katılacak,
öyle tahmin ediyorum.
Sayın Bakan, buradan Bakanlar Kuruluna
gideceksiniz. Son dönemde, bakanlarımızın pek çoğu
yaptığı konuşmalarda Meclise ve muhalefet partilerine
ayrı ayrı teşekkür etti; kendilerine selamlarımızı
iletiniz. Unutmayın, bu Parlamento, dört grubuyla, darbeye, sizin de
defalarca değindiğiniz gibi, hep birlikte karşı koydu ve
püskürttü. Sizin konuşmanızda vurguladığınız,
bütün hatiplerin konuştuğu gibi, bu tavrıyla her türlü övgüye
layıktır. Bir demokrasi madalyası taşıyor artık Meclis.
Gazi Meclis ifadesinin üzerine yapılan vurgu bir başka anlamlı
oluyor artık bundan sonra, bir anlam daha kazanmış durumda.
Bu şartlar altında, bugün yapılacak
Bakanlar Kurulu toplantısında, kamuoyunda konuşulan
olağanüstü hâl ilan edilmesi gibi, Meclisin yasama yetkisini alıp
yürütmeye, Bakanlar Kuruluna taşıyacak, dolayısıyla Meclisi
güçsüzleştirecek, zayıflaştıracak bir uygulamayla ilgili
çok ciddi endişeler var. Bakanlar Kuruluna katılan tüm bakanlara,
Meclisin böyle bir muameleyi hak etmediğini, eğer böyle bir şey
yapılacaksa bunun da -tırnak içinde, yarın konuşulacak
şekliyle söylüyorum- bu kez bu Gazi Meclise sivil bir darbe olarak
algılanacağının altını çizmek isteriz. Paradoksal
bir iş olur. Parlamentoya sahip çıkmış, demokrasiye sahip
çıkmış bir Meclisin temel işlevini zayıflatmak
paradoksal bir yaklaşım olur, bir ölçüde sivil darbe olur ve en
basitinden yürütmenin tüm yasamaya karşı, tüm gruplara
karşı çok ciddi bir nankörlüğü olur. Bu meseleyi bu boyutuyla,
bizim selamlarımızla, demokrasiye sahip çıkma konusundaki
dayanışma duygularımızla, tüm
kararlılığımızla ama meseleyi bu ölçüden tartarak
yaklaşacağınıza olan inancımızla Bakanlar
Kuruluna taşımanızı talep ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akçay, buyurun lütfen.
25.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, millî iradeye sahip çıkmak
konusunda ülkede oluşan olumlu atmosferi daha da geliştirecek
tedbirleri hep birlikte, el ele almakta fayda olduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz sonra Bakanlar Kurulu toplanacak. Bizim de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Sayın Bakan vasıtasıyla
sayın Bakanlar Kurulu üyelerine, Sayın Başbakana bir
mesajımız olacak. Bazı önemli kararların alınacağını
tahmin ediyoruz bu Bakanlar Kurulu toplantısında. 15 Temmuz darbe
girişimiyle ilgili darbecilerle ve destekçileriyle etkin bir şekilde
mücadele edilmesi gerektiği açık ancak bu mücadelenin gerçekten etkin
ve verimli olması için hukuk ve demokrasinin içinde hareket edilmesi
gerektiği de bir o kadar açık. Demokrasi, hukuk, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, millî iradeye sahip çıkmak konusunda ülkemizde dalga dalga
yayılan çok olumlu bir atmosfer oluşmuştur milletimizin genel temayülünde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Çünkü bu tür darbelere, fiilî
durumlara karşı bütün milletimiz, iktidarı muhalefeti, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, sivil toplum kuruluşları, medya çok büyük
ölçüde bir mutabakatla, kararlılıkla durmuştur. Aman bunu heba
etmeyelim Sayın Bakan. Bu olumlu fırsatı uhuvvetle yayarak,
maksadımız da elbette üzüm yemek, bağcı dövmek
olmamalı. Bu olumlu atmosferi daha da geliştirecek tedbirleri de hep
birlikte, el ele almamızda fayda var diye düşünüyorum. 15 Temmuz
gecesi iktidarıyla, muhalefetiyle hep birlikte demokrasiye nasıl
sahip çıktıysak bu tutumu devam ettirmemiz gerekiyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Müsaade eder misiniz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tabii ki.
Bir dakika daha verelim Sayın Akçay,
toparlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Bakan, asıl
başarı da bütün samimiyetimle ifade ediyorum- bu ortak duruş
çerçevesinde gerçekleştireceğimiz mücadeleyle ve birlikte
alacağımız kararlarla olacaktır. Birlikte Meclise bir
darbeyi önledik, bu darbeyi önleyelim derken Meclise farklı bir darbe
imajı verecek tutumlardan da zinhar uzak durulacağına ben
inanıyorum.
Bu düşüncelerle hepinize saygılar
sunuyorum; Bakanlar Kuruluna da başarılar diliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın Baluken, buyurun.
26.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Meclisin baypas edilmesini
son derece yanlış bulduğuna, demokrasi dışında
baskıcı ya da antidemokratik uygulamaları
çağrıştıran her zeminin sorunu daha fazla
çözümsüzleştirme, toplumsal gerilimi artırma dışında
hiçbir işe yaramayacağına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında bir önceki söz aldığımda
bu konuyla ilgili meramımı ve önerilerimi ortaya koymuştum.
Ancak bir kez daha altını çizerek ifade etmemiz gerekiyor. Yöntem
olarak, bugün Meclisin, ülkemizin geleceğiyle ilgili bu kadar kritik
kararların açıklanacağı toplantılar sürecinde baypas
edilmiş olmasını kesinlikle son derece yanlış ve
talihsiz bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu tartışmanın
yürütülmesi gereken yer, güvenlik bürokrasisinin katıldığı
Millî Güvenlik Kurulu toplantısı değil, halkın iradesini
temsil eden bu Parlamentonun ta kendisi olmalıydı.
Diğer taraftan, şu anda Bakanlar Kurulunda
da siyasi iktidarın, muhalefetle ortaklaşmadan yine Ben yaptım,
oldubitti. ya da En iyisini ben düşünür, ben yaparım.
anlayışı içerisinde bu kadar hayati kararları
tartışıyor olmasını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
doğrusu son derece yanlış
bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Hele hele kamuoyuna
yansıdığı şekliyle olağanüstü hâl ve benzeri
gibi, ülkemize de yakışmayacak birtakım uygulamaların
tekrar devreye girmesi durumunda yapılabilecek en büyük
yanlışın bir kez daha tekrarlanmış
olacağını düşündüğümüzü belirtmem gerekiyor.
Biz buradan çıkışın demokrasi
olduğunu düşünüyoruz; demokrasi, demokrasi, demokrasi. Bunun
dışında diğer baskıcı ya da antidemokratik
uygulamaları çağrıştıran her zemin, sorunu daha fazla
çözümsüzleştirme, toplumsal gerilimi artırma dışında
hiçbir işe yaramayacaktır. Özellikle darbe kurumlarının,
Millî Güvenlik Kurulu, YÖK gibi darbe kurumlarının bugün kilit
tartışma noktalarında hâlâ referans alınıyor
olmasını da doğrusu son derece yanlış ve tehlikeli
buluyoruz. Bu darbe kurumlarının bir an önce
kaldırılması, bu ülkenin de bir an önce darbe anayasasından
kurtarılması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı, buyurun.
27.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, demokratik sistemlerde,
tehdidin kapsamına ve durumuna göre kendini korumaya dönük önlemlerin
Anayasa ve yasalar çerçevesinde alındığına ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Hepimiz darbeye karşıyız. Burası
demokratik mecralar, Meclis millet iradesinin şekillendiği yer;
burada ortağız. Demokrasi, adalet, hukuk, hakkaniyet, bunlar hepimizin
ortak normları. Demokratik sistemlerin kendisine yönelik tehditlere
karşı kendisini nasıl koruyacağı meselesi ve kimi
zaman Acaba bazı zaafları var mı? tartışması
öteden beri konuşulur, dile getirilir. Demokratik sistemler de tehdidin
kapsamına ve durumuna göre kendini korumaya dönük olan önlemleri yine
Anayasa ve yasalar çerçevesinde almaya çalışır. Tabii, bu
tedbirler ne ölçüde gereklidir, ne zaman, nasıl kullanmak gerekir, bunlara
ilişkin şartlar söz konusudur ve siyaset bütün bunları
tartışabilir ancak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
demokrasi,
hukuk dediğimiz kavramlar soyut kavramlar değildir. Türkiye bir hukuk
devleti, Türkiyede demokrasi var ve bunun sınırlarını da
Anayasa ve yasalar çiziyor. Eğer Anayasanın ve yasaların
dışında yapılacak herhangi bir iş olursa buyurun, hep
beraber karşı çıkalım. Anayasa ve yasalar çerçevesinde
işler yapılıyorsa bunları elbette siyaseten
tartışalım, fikirlerimizi söyleyelim, kanaatimiz
eleştirmekse eleştirelim ama Anayasanın, yasaların
dışında demokrasiye, özgürlüklere, hukuka aykırı
işler olduğuna ilişkin eleştirilerde de lütfen dikkatli
olalım. Mesele, soyut kavramları somut kurallara dönüştüren
Anayasaya ve yasalara uygun bir şekilde götürebilmektir.
Anayasadan memnun olmayabiliriz -hepimiz memnun
değiliz- beraber değiştirelim -inşallah
değiştiririz de- ama elimizdeki bu, buna uygun bir tarzda demokrasi
ve özgürlükler kendini korumak durumundadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:19.26
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.32
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER : Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
403 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka iş
bulunmadığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 21 Temmuz 2016 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum, iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.33