TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
117nci Birleşim
21 Temmuz 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 24 milletvekilinin, Panplast Sulama
Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/270)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 21 milletvekilinin, çocuk işçiliğiyle
ilgili sorunların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/271)
3.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan ve 25 milletvekilinin, orman köylüleri ve
ormancılık kooperatiflerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/272)
B) Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, Anayasanın 120nci maddesi ile 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde 21/7/2016
Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü
hâl ilan edilmesine dair 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin tezkeresi (3/812)
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın, 11inci
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün Meclisi ziyaretine ilişkin
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının (3/812) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasıdaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, olağanüstü hâl
uygulamasının temel hak ve özgürlüklerin askıya
alındığı, Meclisin bir yönüyle
işlevsizleştirildiği, kanun hükmünde kararnamelerin onay mercisi
hâline geldiği ve anayasal denetimin ortadan kalktığı bir
sistem olduğuna ve bu konuda Genel Kurulu uyarmak istediğine
ilişkin açıklaması
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay'ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Bakanlar
Kurulunun olağanüstü hâl tezkeresine olumlu oy vereceklerine ilişkin
açıklaması
VI.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 117nci Birleşiminde
Başbakanlık tezkeresi dışında başka bir konunun
görüşülmemesinin ve Genel Kurulun daha önce toplanması
kararlaştırılan 22 Temmuz 2016 Cuma günü toplanmamasına
ilişkin önerisi
VII.- OYLAMALAR
1.-
Başbakanlığın, Anayasanın 120nci maddesi ile 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde 21/7/2016
Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü
hâl ilan edilmesine dair 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararının oylaması
21 Temmuz 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç ayrı önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 24
milletvekilinin, Panplast Sulama Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)
(Kâtip Üye Elâzığ
Milletvekili Ömer Serdar tarafından önergenin okunmasına
başlandı)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Konyanın Cihanbeyli ilçesinde Anadolu Birlik
Holdinge bağlı bir sanayi kuruluşu olarak faaliyet gösteren
Panplast Sulama Tarım San. ve Tic. AŞ bünyesinde çalışan
işçiler, Ekim 2015te demokratik ve anayasal haklarını kullanarak
PETROL-İŞ Sendikasına üye olmuşlardır. Sendikal örgütlenme
sürecinde üyeliklerde gerekli çoğunluk sağlanmış ve
PETROL-İŞ Sendikası tarafından
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
gündem dışı konuşmalar yok mu, gündem dışı
konuşmalar?
BAŞKAN Hayır, yok efendim, özel gündem
olduğu için direkt görüşmelere başladık.
Buyurun.
(Kâtip Üye Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar
tarafından önergenin okunmasına devam edildi)
10/10/2015 tarihinde Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığına Çoğunluk Tespiti başvurusu
yapılmıştır. Bakanlık yetkilileri tarafından
ilgili başvuruya 16/10/2015 tarih ve 75014829/103.02-23122
sayılı yazıyla olumlu yanıt verilmesine ve
PETROL-İŞ Sendikasına 6/11/2015 tarihinde toplu sözleşme
yetki belgesi tebliğ edilmesine rağmen, işveren beş günlük
yasal sürenin son günü yetkiye itiraz etmiştir. İşverenin
itirazı üzerine Bakanlık toplu sözleşme yetkisini askıya
almıştır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığından yetki alınması öncesi ve sonrası da
dâhil olmak üzere sendikalaşma sürecinde, işveren tarafından
işçilere sendikaya üye oldukları için baskı
yapıldığı, örgütlenme iradelerini kırmak için iş
yerinde yıldırma politikalarına başvurulduğu ve
işçilerin sendikadan istifa etmeye zorlandığı
belirtilmektedir. İşçilerin e-devlet şifrelerini vermeye ve
sendikalı arkadaşlarını ihbar etmeye
zorlandığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından çoğunluk tespitine olumlu
yanıt verilmesinin ardından ise işverenin baskılarının
daha da arttığı dile getirilmektedir.
Panplast Sulama Tarım San. ve Tic. AŞ yöneticileri
tarafından 5/11/2012 tarihinde 7, 9/11/2015 tarihinde 3, 12/11/2015
tarihinde 12, 26/11/2015 tarihinde 4, 9/12/2015 tarihinde 46 ve 10/12/2015
tarihinde de 4 kişi olmak üzere toplam 76 sendikalı işçinin
işine son verilmiştir. Aynı dönemde, işverenin iş
yerinde çalışan PETROL-İŞ Sendikasına üye
işçilerin, işverenin başka iş kolu numarasıyla yeni
açarak tescil ettirdiği veya yine eskiden beri kurulu olmakla birlikte
başka iş kolu numarasıyla tescilli bulunan başka iş
yerlerine (fiilen çalıştıkları iş yeri
değişmemekle birlikte) kâğıt üstünde nakillerini
yaptırması hususuyla ilgili olarak sendika Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığına 8/12/2015 tarihli ve 01127
sayılı bir yazıyla bilgi vermiş ve gereğinin
yapılmasını talep etmiştir.
Yukarıda bahsi geçen
bilgiler ışığında, on binlerce çiftçinin alın
teri ve emeğiyle Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi öncülüğünde
oluşturulan Anadolu Birlik Holding çatısı altında faaliyet
gösteren Panplast Sulama Tarım San. ve Tic. AŞde yaşanan hak
gasplarının, işçilerin yasa ile tanımlanan sendikal
örgütlenme hakları sebebiyle maruz kaldıkları baskı ve
yıldırma politikalarının, işten çıkarılan
işçiler ve ailelerin mağduriyetlerinin belirlenmesi ve
alınması gereken tedbirlerin tespiti amacıyla Anayasanın
98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederiz.
1) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Kadim Durmaz (Tokat)
4) Gülay Yedekci (İstanbul)
5) Mevlüt Dudu (Hatay)
6) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
7) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
8) Şenal Sarıhan (Ankara)
9) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
10) Ali Şeker (İstanbul)
11) Çetin Arık (Kayseri)
12) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
13) Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Haydar Akar (Kocaeli)
15) Aydın Uslupehlivan (Adana)
16) Çetin Osman Budak (Antalya)
17) Ahmet Akın (Balıkesir)
18) Namık Havutça (Balıkesir)
19) Melike Basmacı (Denizli)
20) Erkan Aydın (Bursa)
21) Ceyhun İrgil (Bursa)
22) Lale Karabıyık (Bursa)
23) Kazım Arslan (Denizli)
24) Orhan Sarıbal (Bursa)
25) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 21
milletvekilinin, çocuk işçiliğiyle ilgili sorunların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/271)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sosyal devlet mekanizmalarının
gereğince işletilememesi, giderek etkisini artıran gelir
dağılımı bozukluğu ve yoksulluk, ekonomik ve sosyal
desteklerin yetersizliği ve nüfusun hızlı artışına
paralel olarak ülkemizde çocuk işçiliği giderek kalıcı bir
sorun hâlini almakta ve ülkemiz çocuklarının eğitim
hakkından yararlanmalarının önündeki en büyük engeli
oluşturmaktadır.
Çocuk işçiliğinin önlenmesine ilişkin
mevzuatın yeterli olması sorunları çözmeye yetmemekte,
mevzuatın uygulanmasında ortaya çıkan
yanlışlıkların da ortadan kaldırılması
gerekmektedir. Bu soruna ilişkin uzun vadeli çözümler içerecek biçimde
etkin ve sürdürülebilir bir mücadele çerçevesi çizilmesi lüzumu olduğu
aşikârdır.
Bu nedenlerle çocuk
işçiliği ile ilgili sorunların ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, İç Tüzükün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.22/12/2015
1) Candan Yüceer (Tekirdağ)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Mevlüt Dudu (Hatay)
4) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
5) Aydın Uslupehlivan (Adana)
6) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
7) Aylin Nazlıaka (Ankara)
8) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
9) Kadim Durmaz (Tokat)
10) Mahmut Tanal (İstanbul)
11) Haydar Akar (Kocaeli)
12) Çetin Osman Budak (Antalya)
13) Ahmet Akın (Balıkesir)
14) Namık Havutça (Balıkesir)
15) Devrim Kök (Antalya)
16) Erkan Aydın (Bursa)
17) Ceyhun İrgil (Bursa)
18) Lale Karabıyık (Bursa)
19) Kazım Arslan (Denizli)
20) Orhan Sarıbal (Bursa)
21) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
22) Şenal Sarıhan (Ankara)
Gerekçe:
Altında ülkemizin de imzası bulunan ve
çocuk hakları açısından en kapsamlı ve kapsayıcı
dayanak noktasını oluşturan Birleşmiş Milletler Çocuk
Hakları Sözleşmesinin 1inci maddesine göre 18 yaşın
altındaki her birey çocuk olarak tanımlanmaktadır. Bu belge, her
çocuğun en iyi biçimde yaşamasını, doğuştan gelen
ve çocuk olmaktan kaynaklı tüm haklardan tam olarak yararlanabilmesini
amaçlar. Bu amacı gerçekleştirebilmek için doğrudan veya
dolaylı olarak çocukları ilgilendiren bütün düzenleme ve
uygulamalarda çocuğun yüksek yararının temel alınması
gereğini şart koşar. Bu sözleşme de dâhil olmak üzere
ülkemiz Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin çocuklarla ilgili
hazırlamış olduğu sözleşme ve protokoller de dâhil
olmak üzere toplamda 19u bağlayıcı 30 adet hak temelli belgenin
imzacısıdır. Ancak bu sözleşmelerin hükümlerine ve
mevzuattaki sözleşmelere bağlı düzenlemelere rağmen,
ülkemizde çocuk işçiliği süreklilik kazanan, önlenmeyen ve
önlenilemeyen bir durum hâlini almıştır.
2005 yılında hazırlanan ve bu
yılın sonunda tamamlanacak olan Çocuk İşçiliğinin
Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesine
göre çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri öncelikle olmak üzere çocuk
işçiliğinin tamamen ortadan kaldırılması
hedeflenmiştir. Ancak programın başarılı olduğunu
söyleyebilmek olanaksızdır. Aksine, emek piyasasının
esnekleşmesi ve kararsızlaşmasının
yaygınlaşmasına paralel olarak, çocuk işçiler güvensiz
işçi havuzunun önemli bir kaynağı hâline gelmiştir.
TÜİKin en son 2012
yılında yaptığı Çocuk İşgüçü Anketi
Sonuçları verilerine göre çocukların istihdam oranı 6-14
yaş grubu yüzde 2,6; 15-17 yaş grubu ise yüzde 15,6dır. Yani
bir başka ifadeyle, 6-17 yaş arası 900 bine yakın çocuk
çalışma hayatı içinde yer almaktadır. Türkiye genelinde
çalışan çocukların yüzde 498i bir okula devam ederken yüzde
50,2si öğrenim hakkından mahrum bırakılmaktadır.
Yoksulluk ve yanlış eğitim politikaları çocuk emeğinin
acımasız döngüsünü besleyen en önemli unsurları
oluşturmaktadır.
Çocuk işçiliği yoksullaştırma ve
güvencesizleştirme ile beslenen istihdam stratejilerinin yapısal
olarak ürettiği bir sonuç olarak karşımıza
çıkmaktadır. Çocuk işçiliğinin ortadan
kaldırılması, çalışan çocukların hem kendilerinin
hem de ailelerinin içine düştükleri, düşük ücretli ve
vasıfsız iş gücü döngüsünün kırılabilmesi
açısından büyük önem taşımaktadır. Ülkemiz
çocuklarının yoksulluk nedeniyle eğitim hakkından yoksun
kalmaları, yoksulluğun kuşaktan kuşağa aktarılmasına
ve bir yoksulluk kısır döngüsü yaratılmasına neden
olmaktadır.
Yukarıda anılan nedenlerle çocuk
işçiliğinin önlenmesi ile ilgili sorunların ve alınacak
önlemlerin yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasının yerinde olacağı
düşüncesindeyiz.
3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 25 milletvekilinin, orman
köylüleri ve ormancılık kooperatiflerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/272)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de binlerce orman köyü olup bu köylerde 7
milyon 346 bin dolayında orman köylüsü yaşamaktadır. Türkiye
Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliğine (OR-KOOP)
bağlı 3 bin kooperatif ve bu kooperatiflere bağlı 300 bin
orman köylüsü yer almaktadır. Türkiye ormanlarının devletle
işletilme sürecinde orman köylüsünün temsilcisi olan kooperatifler orman
faaliyetlerinin yüzde 70'ini gerçekleştirmektedirler.
Ülkemizde dağ ve orman köyleri genellikle
engebeli ve dik eğimli topraklar üzerinde kurulmuş olması
nedeniyle orman köylerinin gerek altyapı gerekse de eğitim ve
sağlık imkânlarının yetersiz olduğu bilinmektedir.
Orman ve orman işletmelerinin mülkiyetinin devlete ait olması
nedeniyle orman köylüsü devletin sağlamış olduğu imkânlar
ölçüsünde geçimini ormanlardan sağlamaya çalışmaktadır.
Orman köylüsün emeğinin
karşılığını alabilmesi, orman köylüsünün
doğdukları yerde yaşamlarını sürdürebilmeleri için
gerekli koşulların devlet tarafından sağlanması
gerekmektedir. Yoğun orman alanları olan bölgelerde iklim
şartları ve coğrafi koşullar
ormancılığın o yörenin ekonomisinde önemli bir yer
tutmaktadır. O yöredeki orman köylüsünün tek geçim
kaynağını ormanlar oluşturmaktadır. Bu kapsamda
ormanlar konusunda yapılan düzenlemeler ve alınan kararlar orman
köylüsünün tek örgütü olan ormancılık kooperatiflerini de doğrudan
etkilemektedir.
Son yıllarda uygulanan yanlış
politikalar nedeniyle, orman üretimi primleri, teşvikler ve taban birim
fiyatlarının düşük olması, benzin ve mazot fiyatlarına
üst üste yapılan zamlar neticesinde orman köylüsü kâr etmekten öte,
masraflarını bile karşılayamaz bir noktaya gelmiştir.
Bunun doğal sonucu olarak köylerden kentlere göç
başlamıştır.
Bugün ülkemizde gelir düzeyi en düşük kitle
orman köylüleridir. Gelir yetersizliği nedeniyle kendisine tanınan
BAĞ-KUR kapsamında sosyal güvenlik şemsiyesi altına girme
imkânını bile kullanamamaktadırlar. Bu sorunun ortadan
kaldırılması adına, orman köylüsünün sosyal güvenlik
çatısı altına alınabilmesini sağlayacak yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
Orman köylüsünün alın terinin
karşılığını alamaması orman
kooperatiflerinin de kazanımlarını etkilemiştir. Birçok
orman kooperatifi vergilerini ödeyememesinden dolayı kapanmakla
karşı karşıya kalmıştır.
Orman köylüsü ve kooperatifleri son dönemlerdeki
Hükûmet politikasının ürünü olan, orman üretiminin dikili
satış ve hizmet alımı gibi nedenlerden dolayı
taşeron sisteme dönüştürdüğünden büyük bir gelir kaybına
uğramıştır. Orman köylüsü âdeta müteahhidin işçisi
yapılmıştır. Yapılan düzenlemeler orman köylüsünün
gelirini artırmaya yönelik olması gerekirken gelinen nokta yüklenici
ve taşeronun daha fazla kâr elde etmesine yönelik olduğu
görülmektedir. Bu uygulamalardan vazgeçilerek orman köylüsüne hak ettiğini
alabilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Orman
köylüsüne önemli bir gelir getiren kesim ücretlerinin yeterli
olmadığı, kesim ücretlerinin daha üst seviyelere çekilmesi
gerekmektedir.
Türkiye kadastrosu yapılırken orman
köylerinin gerekli önceliği alamaması sorunları da beraberinde
getirmiştir. Son yıllarda kadastro çalışmaları
yapılan bu köylerde çalışmaların aksamasının
sebebi, mevzuat gereği bu arazilerin çoğunlukla hazine adına
tespit ve tescil edilmesinden doğan karışıklıklar ile
arazi ölçmelerinde karşılaşılan güçlüklerdir.
Yukarda kısaca bahsedilen sorunlar, orman
köylüleri ve ormancılık kooperatiflerinin sorunlarına
ilişkin bazılarıdır.
Orman köylüleri ve ormancılık
kooperatiflerinin sorunlarının araştırılması ve
çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98inci ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Kazım Arslan
(Denizli)
4) Gülay Yedekci (İstanbul)
5) Mevlüt Dudu (Hatay)
6) Aylin Nazlıaka (Ankara)
7) Aydın Uslupehlivan (Adana)
8) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
9) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
10) Kadim Durmaz (Tokat)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Haydar Akar (Kocaeli)
13) Çetin Osman Budak (Antalya)
14) Ahmet Akın (Balıkesir)
15) Ali Şeker (İstanbul)
16) Çetin Arık (Kayseri)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
19) Devrim Kök (Antalya)
20) Melike Basmacı (Denizli)
21) Erkan Aydın (Bursa)
22) Ceyhun İrgil (Bursa)
23) Lale Karabıyık (Bursa)
24) Orhan Sarıbal (Bursa)
25) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
26) Şenal Sarıhan (Ankara)
BAŞKAN Değerli
milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
bir tezkeresi var, okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Başbakanlığın, Anayasanın 120nci
maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde
21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle
olağanüstü hâl ilan edilmesine dair 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064
sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin tezkeresi (3/812)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın 120nci
maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde
21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle
olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, Başbakanlık tezkeresi üzerinde
İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Hükûmete, gruplara ve şahsı adına iki
milletvekiline söz verilecektir.
Hükûmet ve grupların söz süresi yirmişer,
şahıslar adına konuşmaların süresi onar
dakikadır.
İlk sözü, Hükûmet adına Adalet Bakanı
Sayın Bekir Bozdağ talep etmişlerdir.
Buyurunuz beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kurtuluş Savaşının
başında ülkemizin işgaline karşı mücadele ederken
hiçbir zaman kapanmayan ve Kurtuluş Savaşının karargâhı
olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla
demokrasimize, millî irademize, hukuk devletimize kastedenlere karşı
da demokrasimizi korumanın, millî irademizi müdafaa etmenin, insan hak ve
onuruna sahip çıkmanın bir ana merkezi olmuştur. Bu vesileyle,
Gazi Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum, hepinize ayrı
ayrı teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin ve milletimizin göz bebeği olan Türk
Silahlı Kuvvetleri içerisinde yuvalanmış Fethullahçı terör
örgütü üyesi oldukları anlaşılan asker elbiseleri içerisindeki
bir grup, 15 Temmuz 2016 tarihinde emir komuta zinciri dışına
çıkarak uçaklarla, helikopterlerle, tanklarla, zırhlı araçlarla,
bombalarla, ağır silahlarla, seçilmiş Cumhurbaşkanına,
seçilmiş Türkiye Büyük Millet Meclisine, seçilmiş Başbakan ve
Hükûmete, kısaca devlete ve 79 milyon aziz milletimize karşı
Fethullah Gülenin emir ve komutası altında hain bir darbe teşebbüsünde
bulunmuştur. Bu darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanlığı
Külliyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanlık, Genelkurmay
Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı,
MİT yerleşkesi, boğaz köprüleri, TRT binaları, Polis Özel
Harekât Merkezi ve emniyet birimleri ile çeşitli askerî birimlerimiz
yoğun silahlı saldırı altında
kalmıştır. Fethullahçı terör örgütü elebaşı
Fethullah Gülenin emir ve komutasına bağlı Türk Silahlı
Kuvvetleri içerisindeki paralel ordu mensuplarının alçak ve hain
grubun başlattığı darbe teşebbüsü, öncelikle
Cumhurbaşkanımızın ölmeyi göze alarak İstanbula
doğru uçması ve İstanbula inmesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Sayın Meclis Başkanımızın
başkanlığında sabaha kadar demokrasi nöbetini MHP, CHP, AK
PARTİ grup başkan vekilleri ve milletvekilleriyle beraber
bombaların altında tutması, Başbakanımız ve
bakanlarımızın cesur ve dik duruşu, siyasi partilerimizin
demokrasiye sahip çıkıp, millî iradeye sahip çıkıp darbeye
karşı ortak tavır sergilemesi, medyamızın birlikte
hareketle insan haklarına ve demokrasiye sahip çıkması, bütün bunların
hepsinden önemlisi, aziz Türk milletinin herhangi bir görüş farkı
gözetmeksizin, hangi siyasi partiye mensup olursa olsun ölümü göze alarak
meydanlara çıkması, tankların, uçakların üzerine yürümesi,
havaalanlarının önlerine araçlarını çekmesi, kurşunlara
göğsünü siper etmesi, tankların üzerine çıkması,
kısaca 79 milyon aziz milletimizin demokrasiye ve millî iradeye birlikte
sahip çıkıp darbeye karşı onurlu direnişiyle
başarısız kılınmıştır. Ben bu
vesileyle, bu darbe teşebbüsünün başarısız
kılınmasında birlikte hareket eden 79 milyon aziz milletimizin
her bir ferdine ayrı ayrı, Sayın
Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, Hükûmetimize,
Meclis Başkanımıza, Parlamentomuzun saygıdeğer üyelerine,
siyasi partilerimize, medyamıza, sivil toplum örgütlerine, hasılı
demokrasi diyen, insan hakları diyen, hukuk devleti diyen, millî
iradeye saygı diyen herkese gönülden şahsım ve Hükûmetimiz
adına şükranlarımızı arz ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Parlamento cumhuriyet
tarihinde ilk defa havadan bombalandı. Düşman yurdumuzu işgal
ettiğinde top seslerini duyan Parlamento, ilk defa topun kendisini gördü.
Düşmanlarımızın dahi yapmadığı bir
saldırının Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bir çete
tarafından yapılmış olması son derece manidardır,
son derece düşündürücü bir ihanet saldırısıdır. Sivil
vatandaşlarımızın üzerine hedef gözetmeksizin ateş
edilmesi, keskin nişancılarla insanların vurulması, tankların
masum insanların üzerine sürülüp onların şehit edilmesi,
otomatik silahlarla, bombalarla etrafın yakılıp
yıkılması, bütün bunlar bu terör örgütünün gerçekleştirmeye
çalıştığı vahşice darbe teşebbüsünün
vahşi yüzünü gösteren somut örneklerden sadece bazılarıdır.
Şimdi, Hükümetimiz, dün Millî Güvenlik
Kurulunun aldığı karar çerçevesinde darbe teşebbüsünde
bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi,
bundan sonra da demokrasimiz ve hukuk devletimiz, milletimiz, millî irade ve
ülkemiz için tehlike ve tehdit olmaktan çıkarılması, bir daha
hiçbir şekilde darbe teşebbüsünün tekrarlanmaması,
tekrarlanamaması ve bu konuda bu amaçla alınması gereken
tedbirlerin hızlı ve kararlı bir biçimde alınıp hayata
geçirilmesini sağlamak maksadıyla olağanüstü hâl ilan edilmesi
yönündeki görüşünü Bakanlar Kuruluna iletmiştir.
Cumhurbaşkanımızın başkanlığında
Anayasa gereği toplanan Bakanlar Kurulumuz, bu görüş
doğrultusunda Türkiye'de üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine
karar vermiştir. Bu karar 21 Temmuz 2016 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanmış ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamıza göre olağanüstü hâl tabii afet
hâllerinde, tehlikeli salgın hastalıklar durumunda, ağır
ekonomik bunalımın varlığında ve Anayasayla kurulan
hür demokrasi düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya
yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya
çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi
şekilde bozulması hâllerinden birinin veya birkaçının
varlığı hâlinde ilan edilebilir. Bu çerçevede, Hükûmetimiz
Anayasayla kurulan hür demokrasi düzenini korumak, temel hak ve hürriyetleri
korumak, genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak, şiddet
olaylarını önlemek, başarısız kılınan darbe
teşebbüsünün tekrarı ile bundan sonra Türkiye'de darbe
teşebbüslerine teşebbüs edilebilmesinin önüne geçmek,
halkımıza en büyük kötülüğü yapan, kamu düzenimizi bozan,
ekonomimize zarar veren, demokrasimizi, hukuk devletimizi, millî irademizin
tecelligâhı Meclisimizi ve seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Hükûmetimizi
darbe teşebbüsüyle yok etmeye çalışan, devletimizi âdeta bir
kanser hücresi gibi sarmış bulunan bu Fethullahçı terör
örgütüyle ve bu örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı, Emniyet ve
üniversitelerimiz başta olmak üzere, kamu içindeki bütün uzantılarının
kamudan temizlenmesi ve demokrasimizin, devletimizin, milletimizin, hukuk
devletimizin emniyeti bakımından tam emniyetli hâle getirilmesi ve
bunların ülkemiz için, demokrasimiz ve hukuk devletimiz için bir daha tehlike
ve tehdit olmaktan çıkarılması maksadıyla bu karar
alınmıştır. Esasında Hükûmetimizin olağanüstü hâl
ilan etmeksizin bu adımları süratli atabilme imkânı olmuş
olsaydı bu karara ihtiyaç duymazdık. Zira, Türkiye pek çok krizi
yönetmiştir ancak karşı karşıya olduğumuz kriz
diğer krizler gibi değildir. Özellikle arz etmek istiyorum:
Cumhurbaşkanımızın en yakınında duran insanlar -işte,
yaverinden tutun başkalarına kadar- o kadar incelemeye, titiz
denetlemeye rağmen görülemeyebiliyor. Genelkurmay
Başkanının emir subayı, özel kalemi, şoförü,
koruması, diğer komutanların emir subayları ve diğer
pek çok devlet yapısı içerisinde yer alan bu kişilerin hizmet
ettikleri kişiler tarafından bütün titizliğe rağmen, bütün
dikkate, bütün itinaya rağmen fark edilememiş olması, çok
görünmez ama bütün çıplaklığıyla ortada olan büyük bir
tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Şimdi Bunlarla bu kadar mücadele edilmesine
rağmen niye netice alamıyoruz ve bunları göremiyoruz? diye
sorduğumuzda bir arkadaşımızın cevabını
buradan özellikle ifade etmek isterim: Bunlar Allaha karşı dahi
takiye yapıyorlar, sana bana takiye yapıp gizlenmeleri o kadar zor
değil. Allahı aldatanlar herkesi aldatırlar. Allahla milleti
aldatanlar, yine Allahla herkesi aldatmaya devam ediyorlar. (CHP
sıralarından alkışlar) O nedenle, bunların
karşısında hepimizin birlikte hareket etmesi ve bunlarla
mücadele noktasında alınmış bu olağanüstü hâl
kararının gerekliliği ve uygulanması çok açık bir
zaruret olarak ortada durmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; esasında bu olağanüstü hâl kararı
millete karşı alınmış bir olağanüstü hâl
kararı değildir; esasında devlet burada kendisine bir
olağanüstü hâl kararı vermiştir, Hükûmetimiz kendisine bir
olağanüstü çalışma ve seferberlik ilan etmiştir. Bundan
önceki olağanüstü hâl kararlarına baktığınızda,
devletin millete uyguladığını, millete karşı ilan
ettiğini görüyoruz. Ama, burada, devletimizin yapısı içerisinde
bir kanser gibi sarılmış ve her tarafta gizlenmiş bulunan
bu yapının kısa süre içerisinde devlet aygıtından
ayıklanması, temizlenmesi, devletimiz, demokrasimiz, milletimiz,
Parlamentomuz için bir daha tehlike ve tehdit oluşturmaması için bu
gerekli ve zaruri bir adımdır. Buradan hareketle bu olağanüstü
hâl kararının farklı farklı yansıtılması,
Toplumun bütün hayat alanlarına sirayet edecek, yasaklar gelecek, şu
şu kısıtlamalar olacak. şekilde bir değerlendirme
yapılması büyük bir yanılgı olur. Olağanüstü Hal
Kanununda yetkiler var ama bu yetkilerin hepsi OHAL ilan edildiğinde
kullanılıp zorunlu olarak devreye girmemektedir. Yetkiler, görevler
valilerin uhdesinde olacak, valiler gerekli gördüğü zaman bu tedbirleri,
bu kararları alacaktır. Sanki Türkiyede bu uygulamalar hemen
başlamış gibi bir değerlendirme yapmak fevkalade yanlış
olur, fevkalade büyük bir hata yapmış oluruz. Burada
sıkıyönetim ilanı söz konusu değildir, yönetimin askere
devri kesinlikle söz konusu değildir, yönetim sivil idarededir. Valilerin
etkinliği artırılmaktadır, valilerin gücü artırılmaktadır,
hızlı karar alma ve bunları uygulama imkânı getirilmektedir.
Bu, son derece önemli bir adımdır. Bunun ekonomiye dönük,
hayatımızın diğer alanlarına dönük elbette
birtakım yansımaları olabilir ama çok net söylüyorum, bu konuda
ekonomiyle ilgili herhangi bir adım olmayacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, OHAL
kararı, demin açıkça ifade ettiğim gibi, devletin kendi
görevlerini olağanüstü hız ve kararlılıkla kısa süre
içerisinde yerine getirmesi ve devlet içindeki Fethullahçı terör örgütüne
ait bütün unsurların temizlenmesi ve Türkiyede bundan sonra yeni bir
darbenin tekrarlanmasının önlenmesi amacına matuftur. Şu
anda, 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsü başarısız
kılınmıştır ama bunun tekrarlanmaması için bizim
de atmamız gereken adımlar vardır. Bunun artçıları
olabilir, başka başka zaman yeni versiyonları ortaya
çıkabilir. Bu kadar büyük bir badireyi atlattıktan sonra hiçbir
şey olmamış gibi biz yolumuza devam edersek, önümüzde kırk
senedir büyüyüp de göremediğimiz bu tehlikenin geleceğe de yansımasına,
gelecekte hepimiz için daha büyük bir tehlikeye dönüşmesine izin
vermiş oluruz. O nedenle, Hükûmetimiz, bunu görmüş ve bu çerçevede
milletimizin ve Anayasamızın kendisine yüklediği sorumluluk
çerçevesinde kararlı bir biçimde demokrasimizi, hukuk devletimizi, millî
irademizi ve ülkemizi korumak için her türlü adımı atmaya devam
edecektir.
Belirtelim ki olağanüstü hâl ekonomik, sosyal,
kültürel ve benzeri hiçbir faaliyeti olumsuz etkilemeyecektir. Bu
olağanüstü hâl, ekonomik nedenlerle ilan edilmiş bir olağanüstü
hâl olmadığı için ekonomiyi, yatırımları,
planlamaları da olumsuz etkilemeyecektir. Ekonomiyle ilgili ve diğer
alanlarla ilgili herhangi bir düzenleme yapılması da söz konusu
olmayacaktır. Olağanüstü hâl bir sıkıyönetim değildir,
yönetim askerde olmayacaktır, kolluk yetkileri askerî makamlara
geçmeyecektir, bazı suçların yargılanması askerî
mahkemelere devredilmeyecektir, yönetim askerde değil sivil iradede
olacaktır ve sivil irade daha etkin bir biçimde yönetimi yerine
getirecektir. Bu nedenle, olağanüstü hâlin ilan edilmiş olması,
vatandaşlarımızın hayatında olağanüstü
birtakım değişiklikler meydana asla getirmeyecektir.
Esasında, bu olağanüstü hâl, olağan hâlin
kalıcılaşmasını sağlamak içindir. 15 Temmuz
2016da ortaya çıkan olağanüstü durumun kalıcı
olmadığının, tekrarının mümkün olmadığının
ve mümkün olmayacağının, milletin temsilcilerinin, milletin
ayakta olduğunun hem tescili hem de olağanüstülüklerin
tamamının kısa sürede sonlandırılması
anlamını taşıyacaktır. Ne yapacağız?
Birtakım kanun hükmünde kararnameler Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edeceğiz. Peki, bu kanun hükmünde kararnamelerin Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevki, kanun hükmünde kararnamelerin çıkarılmış
olması Türkiye Büyük Millet Meclisinden bazı şeylerin
kaçırılması anlamına mı gelir? Hayır. Kanun
hükmünde kararnameleri neden önemsiyoruz? Çünkü, ortada bir yangın var,
yangını söndürmek için elimizde su var, imkân var. Bu suyu oraya
hemen döküp o yangını söndürmekle meşgul olmamız gereken
bir zamandayız. Zaman kaybetmek bu tehlikenin büyümesinden başka bir
sonuç doğurmaz. Kanun hükmünde kararnameler Resmî Gazetede
yayımlanır yayımlanmaz yürürlüğe girdiği için derhâl
adımlar atılacaktır ama kararname Parlamentoya sevk edilecek ve
Parlamentoda da İç Tüzükümüzün 128inci maddesine göre bir ay içerisinde
görüşülerek kanunlaşmak durumundadır. Dolayısıyla,
bunların Parlamentodan kaçırılması, Parlamento iradesinin
denetimine sunulmaması söz konusu değildir; yine Parlamento bu duruma
vaziyet edecek, eksikler, yanlışlar varsa düzeltme konusunda
iradesini ortaya koyacaktır. Bu, Parlamentoya karşı bir darbe
değil; Parlamentoyu bombalamak isteyen, bu yüce çatıyı yok etmek
isteyenlere karşı, milletin ve milletin Parlamentosunun, Hükûmetinin
bundan sonra Anayasa ve hukuka göre vuracağı darbenin
ilanıdır. Biz bunu ilan ediyoruz, gizli bir iş yapmıyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Milletten,
Anayasadan aldığımız yetkiyle bunu yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, iki dakika içinde
lütfen tamamlar mısınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Biz bunu gizli kapaklı yapmıyoruz.
Milletimize ne dediysek olağanüstü hâl süresi içerisinde onları
yapmaya devam edeceğiz. Üç ay koyduk süreyi ama bu üç ayı tamamlamak
zorunda değiliz. Amacımız, üç aydan daha kısa süre içerisinde
atacağımız adımları atmak,
yapacaklarımızı yapmak ve süre dolmadan da olağanüstü hâli
yeniden kaldırmaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü, derdimiz, demin de söyledim, yangını
söndürmektir ve bu yangının tekrarlanmasının önüne
geçmektir; demokrasimizi, hukuk devletimizi, millî irademizi tahkim etmek,
güvenceye almaktır. Bunları yaptıktan sonra da zaten buna gerek
kalmayacaktır. Planlamalarımıza göre biz bunu üç ay içerisinde,
en geç, tamamlayacağız ama daha erken de tamamlamak için elimizden
gelen bütün gayreti göstereceğiz.
Ben 15-16 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü
karşısında birlikte hareket eden siyasi partilerin sayın
genel başkanlarına, Meclis gruplarına, grup başkan
vekillerine, dayanışma gösteren medyaya, sivil topluma, aziz
milletimize ve demokrasiye inanan herkese ayrı ayrı Hükûmetimiz
adına şükranlarımı sunuyorum ve bu OHAL kararının
demokrasiye, millî iradeye karşı saldırıları
püskürtmek için alındığını bir kez daha ifade ediyor,
hepinizi saygıyla Allaha emanet ediyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Efendim, şimdi gruplar adına
konuşmalara geçiyoruz.
Gruplar adına ilk konuşma, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili, Grup Başkan Vekili
Sayın Erkan Akçaya aittir.
Buyurunuz Beyefendi. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin yüce Meclisimize
sunduğu, üç ay süreyle ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine
ilişkin tezkere hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Sözlerime başlarken muhterem heyetinizi ve bu tarihî
oturumu takip eden aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz 2016 akşamı Türk Silahlı
Kuvvetleri içinden bir grubun darbe yapmak ve yönetimi ele geçirmek
amacıyla yaptığı kalkışmayla Türkiye Cumhuriyeti
olağanüstü ve gayrimeşru bir durumla karşı
karşıya bırakılmıştır. Demokrasi ve hukuk
dışı bir yaklaşımla, yakın tarihimizde Türk
milletinde büyük acılara ve derin izlere sebep olan darbelerin bir
yenisine daha girişilmiş; Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en
karanlık günlerinden birisini yaşamıştır. 15 Temmuz
kalkışmasında Genelkurmay karargâhı işgal edilmiş;
Emniyet binaları, devlet televizyonu, özel kanallar, istihbarat
kuruluşları, yollar, köprüler, havalimanları, askerî üs ve
bölgeler ablukaya alınmış, saldırıya
uğramış, tanklar sokaklara çıkmış ve yüce Gazi
Meclisimiz 7 kez bombalanmış ve kurşunlanmıştır.
Kalkışmaya karşı sokaklarda tepkisini göstermek isteyen vatandaşlarımız
darbeciler tarafından açılan ateşlerle hedef
alınmıştır. 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan gece 246
vatan evladı şehit düşmüş, 1.536
vatandaşımız yaralanmıştır. Şehitlerimize
Allahtan rahmet, yaralılarımıza şifalar diliyoruz.
Milletimizin başı sağ olsun.
15 Temmuzdaki melun girişim, demokrasiyi,
hukuku ve millî iradeyi yok sayma teşebbüsüdür. Bu kalkışma,
yalnızca seçilmiş Hükûmet veya milletvekillerini değil, Türk
milletinin tamamını, millî iradeyi ve Türkiye Cumhuriyetinin bütün
kurumlarını hedef almıştır. Bu darbe girişimiyle
Türk milletinin birlik ve kardeşliği hedef alınarak ülkemiz bir
kaos ortamına sokulmak istenmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi bu
hain girişime en başından karşı çıkmış,
Türkiye Cumhuriyetinin, kurumlarının, Hükûmetin, demokrasinin ve
hukukun yanında kararlı tavrını açıkça ortaya
koymuştur.
Değerli milletvekilleri, yaşanan bu vahim
hadiseler neticesinde Cumhurbaşkanı Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu üç ay süreyle olağanüstü hâl kararı
almış, bu gece saat birden itibaren uygulama
başlamıştır. Öncelikle belirtmek istiyorum ki
olağanüstü hâl anayasal bir durumdur. Anayasanın 119uncu maddesinde
tabii afet ve ağır ekonomik bunalım, 120nci maddesinde
şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu
düzeninin ciddi şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hâl
ilan edilebileceği düzenlenmektedir. Olağanüstü hâl ayrıca 2935
sayılı Kanunla düzenlenmiştir.
OHAL kararı devlet içerisinde çöreklenmiş
olan cemaat kisveli bir terör örgütünün darbe girişimi sonrasında
alınmıştır. Elbette ki devlet, terörle ve paralel
yapılarla mücadele edecektir ve etmelidir ancak bir hususu dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Cemaat kisveli yapılanmanın bir terör örgütü
olduğu henüz yeni tescillenmiştir. Dünden bugüne gelen süreçleri göz
ardı etmememiz gerektiği de açıktır. Gülen cemaati için biz
çete dedikçe birileri ona sahip çıktı. Biz Türkiyeye gelsin,
faaliyetlerini durdursun, hakkındaki iddiaları cevaplasın.
dedikçe birileri ona sahip çıktı. Biz o gün kehanette
bulunmadık, falcılık da yapmadık; Türkiye gerçeklerini
millî merkezli gördük, yorumladık. Sayın Genel
Başkanımızın bu örgüte dair yapmış olduğu
ikazlara kulak verilmiş olsaydı 15 Temmuzda paletler sokaklarda
olmayacak, Meclisimiz bombalanmayacak, milletimiz kurşunlanmayacak, 246
vatandaşımız hayatını kaybetmeyecekti. Biz demokratik
ve millî bir sorumlulukla hareket ederek yıllardır bu
uyarıları yaptık, bu ilkesel duruşumuzu bugün de devam
ettireceğiz. Türkiye hiçbir şart altında hukuktan ve
demokrasiden ayrılamaz. Anayasa ve kanun, olağanüstü hâlin
çerçevesini çizmiştir. Bu istisnai yönetim sürecinin amacı bugün
görüştüğümüz tezkerede belirlenmiştir. Tezkerede belirlenen
sınırların dışına kesinlikle çıkılmadan
siyasi çıkar ve hedefler gözetilerek yeni fiilî durumlar peşine
düşülmemesi gerekmektedir. OHAL uygulamalarını yakından
takip edeceğiz, bu süreçte gerekli uyarılarımızı
yapmaya devam edeceğiz.
Ülkemizi bugünlere getiren devlet ve yönetim
krizidir. Şahsi ve keyfî yönetimin getirdiği nokta 15 Temmuz
aşamasıdır. Yaşanan menfi hadiselerin arkasında iyi
yönetememe sorunu vardır. İşi ehline vermezseniz, ülkeyi kurum
ve kurallarıyla yönetmezseniz, şahsi ve keyfî yönetirseniz darbeyi de
eniştenizden haber alırsınız. Hani MİT Müsteşarı
sır küpünüzdü? Bu sır küpü sırları kendine mi
saklamış?
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında en çok
tartışılan kavramlardan birisi istihbarat zafiyetidir. Bu
kavramın zorunlu, âdeta bir moda deyim hâline gelmesinden dolayı
milletimiz ve devletimiz adına üzüntü duyduğumuzu belirtmek
istiyorum. Biz tren garında, Devlet Mahallesinde, Kızılayda,
İstiklal Caddesinde, Atatürk Havalimanında gerçekleşen terör
eylemlerinden sonra hep bu konuya dikkat ettik, dikkat çektik. Ancak dediler
ki: İstihbarat zafiyeti yok. Bugün diyorlar ki: İstihbarat
zafiyeti var. Biz diyoruz ki istihbarat zafiyeti de yönetim zafiyetinden
kaynaklanmaktadır. Bu zafiyet derhâl giderilmelidir. Elbette Millî
İstihbarat Teşkilatı, Emniyet istihbarat ve devlet
kurumları ve kurallarıyla iyi yönetilmezse birileri kurumlara
sızar ve her türlü melaneti işleme cüretini kendinde bulabilir.
Zamanında yapılan tespitler dikkate alınmamıştır,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız uyarılar
dinlenmemiştir. Hiç mi gazete okumadınız? 2014
yılından bu yana bu darbenin gelişimine ilişkin somut
uyarılar yapılıyordu. Peki, diyelim gazeteleri de dikkate
almadınız, o zaman en yakınınızdaki adamlardan da
mı haberiniz olmadı? Emir subayları, astsubaylar, özel kalemler
maalesef bu darbe tezgâhının içine girmiş ve bir ihanet
hareketinin içinde yer almışlardır.
Değerli milletvekilleri, burada sadece bir
istihbarat zafiyeti yok, ifade ettiğim gibi çünkü konunun hassasiyeti
nedeniyle üst üste vurgulamak durumundayız, bir yönetim zafiyeti
vardır. Silahlı Kuvvetler içerisinde klik diye tabir edilen bir
grup darbe hazırlığında bulunuyor, üstelik hiçbir kuvvet
komutanı bu girişimi desteklemiyor ancak ne hikmetse bugün general ve
amirallerin yaklaşık üçte 1i darbe iddiasıyla gözaltına
alınıyor. Biz buna diyeceğiz ki: İstihbarat zafiyeti var
ama yönetim zafiyeti yok. Bunu söyleyemeyiz. İstihbarat olsaydı
Fethullahçı terör örgütü olmazdı. diyorlar. Bu ifadeyi kabul
edemeyiz. Yıllarca Millî İstihbarat Teşkilatını,
Emniyet İstihbarat Teşkilatını kimler yönetti? Ayrıca,
Genelkurmay İstihbaratının MİTe bağlanması da
ayrı bir bahis.
Değerli milletvekilleri, bu örgütü
canavarlaştıran, kamuda istediği gibi at koşturmasına
fırsat veren, toplumsal ve bürokratik örgütlenmesine imkân sağlayan
istihbarat zafiyeti değil, üzülerek söylüyoruz ki yönetim zafiyetidir. 15
Temmuz darbe girişimi sonrasında görevden
uzaklaştırılan ve gözaltına alınan kamu personeli
sayısı 50 bini geçmiştir. Bu denli yüksek bir rakamla OHALe
girilmesi birtakım kaygıları da beraberinde getirmektedir.
Uygulamalar son derece dikkatle, özenle ve somut verilere dayanarak
yapılmalıdır. Kurunun yanında yaş da yanmasın. Bu
özen ve dikkat sadece Fethullah terör örgütüne değil, diğer terör
örgütlerine de yöneltilmelidir ve diğer terör örgütleri de asla dikkatten
uzak tutulmamalıdır. Olağanüstü hâl içerisinde yeni mağduriyetlerin
oluşmasına engel olunmalıdır. Kamu personeline yönelik bu
süreçte kişiselleşmekten ve siyasi mülahazalardan mutlaka uzak
durulmalıdır.
15 Temmuzun bir milat olmasını diliyoruz.
Önce nerede yanlış yapıldığını tespit
etmemiz gerekmektedir. Hiçbir şey olmamış gibi
davranamayız, teşhisi doğru koyalım ki tedavi iyi sonuç
versin.
Değerli milletvekilleri, gelişmeleri dün,
bugün ve yarın perspektifiyle değerlendirmemiz gerekiyor. Bugün
yaşadıklarımıza dün sebep olanlar neydi ve bugün
yaşadıklarımızın yarınki sonuç ve
yansımaları ne olacak? OHAL kararının darbe girişimi
sonrasında Fethullahçı terör örgütüne yönelik bir hareket olduğu
ifade ediliyor. Bu amaç noksandır. Biraz evvel de ifade etmeye çalıştığım
gibi, bugün Türkiyedeki tek paralel yapılanma ve tek tehlike bu örgüt
değildir. Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde KCK ve bir diğer
tehlikeli yapı olarak PKK karşımızdadır.
Dolayısıyla, OHAL kararının içerisinde mutlaka PKK terör
örgütüyle ve diğer bütün terör örgütleriyle mücadele de yer
almalıdır. Doğu ve güneydoğuda asker
kışlasındadır. Bölücü terör, bu durumu fırsata
çevirerek yeniden palazlanma faaliyetleri içerisindedir.
Bugüne geldiğimizde Hükûmetin Sayın Genel
Başkanımızın altı yıl önceki
uyarılarına uygun hareket etmesi elbette sağlıklı bir
gelişmedir ancak bir kez daha vurgulamak istiyorum ki, OHALde, ülkemizin
başına bela olmuş her türlü terör belalarıyla ve
yapılanmalarla mücadele edilmelidir. Ülkemiz olağanüstü şartlar
içindedir. Bu koşullardan basiretle çıkmak zorundayız, tehlike
geçmemiş, kriz atlatılmamıştır. Fiilî durum yaratma
gayretleri devleti çivisinden çıkarmıştır. 15 Temmuzda
darbeyle bir fiilî durum yaratılmak istenmiş ancak milletimiz ve
devlet kurumlarının kararlı direnciyle darbe girişimi
bertaraf edilmekle birlikte devlet yönetiminde de bir kriz vardır. Fiilî
durum, Anayasa ve hukuk dışına çıkmaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü darbeye,
her türlü fiilî duruma karşıyız. Milliyetçi Hareket Partisinin
duruşu konjonktürel değil, ilkeseldir; bunun çok iyi
anlaşılması gerekmektedir. Eğer demokrasiye
inanıyorsak, ister silahlı ister silahsız her türlü fiilî duruma
karşı çıkmamız gerekiyor. Darbe girişimleriyle
mücadele için hukuk ve demokrasi çerçevesinde mevcut sistemi iyi
işletmemiz gerekmektedir. O yüzden bu olağanüstü hâl
uygulamasıyla birlikte anayasal demokratik kurumların süratle
işler hâle getirilmesi gerekmektedir. Devleti yönetenler her türlü fiilî
durum karşısında durmalıdır. Özellikle OHAL yönetimi
içerisinde oluşturulabilecek fiilî durumlara özenle dikkat edilmelidir.
Herkes Anayasaya uyacak, herkes hukuka uyacak, herkes devletin kurum ve
kurallarıyla yönetilmesini sağlayacak.
Değerli milletvekilleri, bir ayıklanmaya,
yenilenmeye ihtiyacımız olduğu muhakkaktır. Bu yenilenme
devletin bütün kurumları için geçerlidir. Ancak Amerikayı yeniden
keşfetmeye de gerek yok. Tek yapmamız gereken, ülkeyi şahsi ve
keyfî bir anlayıştan kurtararak kurum ve kurallarıyla
yönetmektir. Yıllardır biriktirdiğimiz demokratik birikim ve
bilincimize sahip çıkacağız, bu badireyi hep birlikte
atlatacağız. Millî birlik ve beraberliğimizi asla
bozdurmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti bir çadır ve kabile devleti
değildir. Hiçbir gerekçeyi, demokrasiden kopuşa, darbe
girişimlerine, ara rejimlerine veya rejim değişikliklerine
dayanak kabul edemeyiz. Her türlü darbeye ve fiilî duruma, demokrasi ve hukuk
dışı arayışlara karşı ortak akıl ve
iradeyle hareket etmek zorundayız. Sabırla hareket etmeli,
sağduyunun rehberliğinden ayrılmamalıyız. Millî birlik
ve kardeşliğimiz üzerinde oynanan acımasız oyunun
değirmenine su taşımaktan özenle kaçınmalıyız.
Geleceğimizi hukuk ve demokrasi çerçevesinde hep birlikte inşa
etmeliyiz. Meşruiyete bağlı ve sadık kalarak Türkiyenin
sorunlarına çözüm üretmeliyiz. Çare demokrasidir, çıkış
demokrasidedir, çözüm çerçevesi demokrasiyle sınırlı
kalmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak ifade ediyoruz ki Milliyetçi Hareket Partisi
böylesi karanlık ve oldukça sıkıntılı dönemde Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin yanında ne pahasına olursa
olsun tavizsiz şekilde duracak, hiçbir gayrimeşru oluşum veya
çeteleşmeye aman vermeyecektir. Ülke genelinde olağanüstü hâl
uygulaması isabetli ve yerinde bir tercihtir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Bakanlar Kurulunun
üç aylık süreyle yüce Meclisimizden talep ettiği ülke genelindeki
olağanüstü hâl tezkeresine olumlu oy vereceğiz. Bu üç aylık
olağanüstü hâl uygulamasının ülkemize bir an evvel huzur, sükûn
ve esenlik getirmesini, demokrasi ve hukukun sarsılmaz bir şekilde
tahkim edilmesini yürekten diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
Gruplar adına ikinci hatip Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Meral
Danış Beştaşa aittir.
Buyurunuz Hanımefendi. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuzdaki darbe girişiminden sonra Meclisin
bugün olağanüstü hâl ilanı sebebiyle bir araya gelmesi
dolayısıyla söz almış bulunmaktayım. Doğrusu,
toplumsal hafızamız, yakın tarihimiz ve Anayasanın
olağanüstü hâli öngördüğü sistem, ayrıntılı bir
değerlendirmeye ve tartışmaya muhtaç. Ama bugün olağanüstü
bir dönemden geçiyoruz. Tabii ki darbe karşısında bütün Türkiye
toplumunun, bütün siyasi partilerin, toplumun en geniş
bileşenlerinin, hatta bütün toplumun karşı duruşu gerçekten
çok değerlidir ve bu değeri başta da Parlamentonun bilmesi
gerekiyor. Peki, darbe karşısında bu kadar büyük bir toplumsal
uzlaşma varken gerçekten olağanüstü hâl ilanına, Türkiyenin
tekrar toplumsal hafızasını canlandırmaya ihtiyaç var
mıydı, bunu çok güçlü bir şekilde değerlendirmemiz
gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, yani bir tarihsel arka
plan sunacak zaman yok ama sadece şunu söyleyeyim: 1987de uygulamaya
konulan OHAL tam 46 kere uzatıldı, bunu bilelim ve 6 OHAL valisiyle
tanıştı bu ülke ve gerçekten vatandaş ile devlet
arasında uçurumun nasıl derinleştiğini, nasıl büyük
hak ihlallerinin, büyük bir kırımın, yıkımın,
göçün, katliamların, işkencenin yaşandığını
kitaplar, tarih bize yazıyor. Biz bunların canlı
tanıkları, mağdurları ve tarafı olarak da OHAL
sisteminin nasıl bir sistem olduğunu yakından bilen bir yerden
konuşuyoruz. Gerçekten, OHAL sistemi, sadece 430 sayılı bir
Kararname hafızamızdan hiç çıkmadı. Bununla şunu
öngörüyordu, hatırlatmak babında söylüyorum: Bu Kanun Hükmündeki
Kararname ve İçişleri Bakanına, OHAL Bölge Valisine ve OHAL
Bölgesi dâhilindeki il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması
noktasında cezai, mali, hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemezdi
ve bu maksatla herhangi bir yargı mercisine başvurulamıyordu.
Yüz binlerce göç oldu; anlamsız, sonuçsuz birçok yasak uygulandı.
Türkiyede faaliyet gösteren insan hakları kuruluşlarının
verilerine göre bu dönemde yaklaşık 4 bin yerleşim yeri
boşaltıldı ve 3 milyonun üzerinde insan göçe zorlandı ve o
dönemde yaşananlar da, işkence ve kötü muamele, belki köylülere
dışkı yedirilmesiyle gündeme geldi ama işkencenin haddi
hesabı yoktu gerçekten, keyfî uygulamalarla büyük işkenceler vücut
bulmuştu. İşçi ve emekçilere yönelik çalışmalara engel
oldu.
Peki, şu anda uygulanmak istenen OHAL neleri
içeriyor, ne getirecek yaşamımıza? Bunları gerçekten bütün
Türkiye yurttaşlarının bilmeye, tartışmaya hakkı
var. Biraz sonra Hükûmetin bu konudaki sunumu da şüphesiz çok önemli, onu
da değerlendireceğiz ama kanun ne diyor? Çünkü Olağanüstü Hâl
Kanunu, aynen Anayasa gibi, darbecilerin getirdiği bir kanun. Biz, darbeye
karşı mücadele ederken darbecilerin getirdiği kanunlara
sarılıyoruz; bu büyük bir ironi. Bunu da büyük bir şekilde,
güçlü bir şekilde tartışmaya ihtiyacımız var.
Şimdi, neden olağanüstü hâle Hayır.
diyoruz, geniş bir şekilde açıklayacağım ama,
şimdi, şu anda, TSKnın yüksek komuta kademesinin
katılmadığı aslında, halkın, Cumhurbaşkanı
ve iktidarın yanı sıra muhalefetin ve medyanın da
direndiği bu kanlı darbe girişimi aslında süratle
bastırıldı. Hepimiz bu günleri güçlü bir şekilde
yaşadık. Silahlı Kuvvetlerde binlerce askerî personel ile çok
sayıda emniyet mensubu gözaltına alındı. Rakamları
paylaşmaya gerek yok. Hükûmetin ve Genelkurmay
Başkanlığının açıklamalarına göre, 17 Temmuz
itibarıyla ülkenin bütününde tam ve mutlak bir kontrol sağlandı.
Bunlar resmî açıklamalar. Hem kontrolün sağlanması hem de
Anayasanın kendisinin, olağanüstü hâl uygulamasını, hür
demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya
yönelik yaygın şiddet hareketlerine bağlamış
olmasını unutmayalım. İşte, bu bağlamda, bunu
dikkate aldığımızda, olağanüstü hâl ilanının
temel demokratik hakları askıya alarak Türkiyeyi zaman tüneline
sokmak dışında bir işlevi olmayacak. Bunu önemle tekrar
tekrar vurgulamak istiyoruz. Diğeri, kanun hükmünde kararnamelerle bir
yönetme süreci başlayacak. Doğru, demin Sayın Adalet Bakanı
açıklamasında bunun Parlamento onayına
sunulacağını söyledi. Anayasaya göre Parlamento onayına
sunulacak ama tartışma süreci, kanunun görüşülme süreci,
buradaki o Meclis görüşmeleri tümüyle göz ardı ediliyor, devre
dışı bırakılıyor ve en önemlisi onaya
sunulduğu süre zarfında kanun hükmünde kararnamelerle zaten
işlem devam ediyor. Bir ay süresince yapılması gereken her
şey, atılacak her türlü adım atılmış oluyor. Bu
durumda da şunu çok güçlü tartışmamız gerekiyor: Bu
olağanüstü hâl ilanıyla darbeye karşı yek vücut duran
Parlamento aslında devre dışı bırakılıyor.
Bu çok çok önemli bir meseledir.
Kanun hükmünde kararnamelerle
yönetilecek, yürütülecek bir sürecin startı verilmiş durumdadır.
Bununla ilgili daha çok tartışma yapılacak ama umarız
uygulama bizi yanıltır, umarız gelecek günler bizi yanıltır,
bunu yürekten istiyoruz.
Diğeri, tabii ki kanun
hükmünde kararnamelerle ilgili Anayasa Mahkemesine dava açılamıyor,
her şey askıda olduğu gibi bu da askıda. Aslında
Anayasaya uygunluk denetiminin yapılmaması yönündeki anayasal düzenlemeyle
Anayasa olağanüstü hâl dönemlerinde Hükûmetin çıkaracağı
kararnamelerin Anayasaya aykırı olacağını zımnen
öngörüyor ve kabul ediyor. Bunu Anayasa deklere etmiş oluyor.
Velhasıl, yani biliyoruz
yakın tarihi, hepiniz de biliyorsunuz, 19 Temmuz 1987den tamamen kaldırıldığı
30 Kasım 2002ye kadar Bakanlar Kurulu kararıyla dört ayda bir tam 46
kez uzatılan olağanüstü hâl rejiminde Türkiye uygulaması hiçbir
zaman geçici olmadı. Bunu göz ardı edemeyiz ve yine temennimiz ve
dileğimiz gerçekten bu olağanüstü hâlin geçici olmasıdır.
Toplumsal hafızamız umarım tekrar canlanmaz.
Değerli arkadaşlar,
ek yetkiler çok fazla. Bunu eminim bütün milletvekili arkadaşlarım
biliyordur ezbere fakat şunu unutmayalım, sokağa çıkma
yasağı uygulanmayacağı, temel hak ve özgürlükler askıya
alınmayacağı yönünde Hükûmetin yetkili
ağızlarından açıklamalar var ama biz kanunu da göz
ardı edemeyiz. Bu kanunda her türlü hakkı askıya alma yetkisi
var; sokağa çıkmak, belirli yerlerde dolaşmak, araç seyrinin
değiştirilmesi, kişilerin üstünün aranması, eşyalarının
aranması, bu eğer ülke genelinde ise kimlik taşıma
mecburiyeti. Dün biri OHAL deyince babamın arada bir eve dönüp
kimliğini bulması. diye söylemişti çünkü kimliksiz
dışarı çıkmak mümkün değil. Basit gibi görünüyor ama
normal hayatta çok hayati meselelerdir.
Yine, gazeteler,
basın-yayın organları üzerindeki toplama hâkimiyeti ve yetkisi
çok güçlü bir şekilde veriliyor. Buna ilişkin birçok
kısıtlama yapılabilir; kanun hükmünde kararnamelerden ziyade,
kanunda öngörülen meseleler. Gözaltı süresi, en önemli meselelerden biri
bu, dünden beri en çok tartışılan meselelerden biri bu. Evet,
1992 yılında gözaltında bulundurma süresi AİHM
kararları çerçevesinde kısaltılmıştı ama toplu
suçlarda en fazla dört gün olarak tespit edilmişti fakat
Anayasamızda şu hüküm hâlâ yerli yerinde duruyor, Anayasanın
bu hükmü uyarınca olağanüstü hâl süresindeki gözaltılar
konusunda iç hukukta bir sınır bulunmuyor aslında. Çünkü,
Anayasaya göre, olağanüstü hâl, sıkıyönetim ve savaş
hâllerinde gözaltı süresinin uzatılabileceği söyleniyor ve üst
sınır belirtilmiyor; bu da çok ciddi bir endişe
kaynağı olarak önümüzde duruyor.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, salonda büyük bir uğultu var.
Bir uyarı yapmanız mümkün müdür? Takip edemiyoruz. Salonda büyük bir
uğultu var, takip edemiyoruz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Evet, uğultu büyük.
BAŞKAN Efendim,
uğultu oluyor, lütfen sükûnetimizi muhafaza edelim.
Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, OHALe ilişkin
yani sisteme ilişkin bu kadar söylemek yeter.
Peki, gerçekten bu sistemi Türkiyeye getirmek
gerekiyor mu? Bugün Meclisin, Parlamentonun tartışması gereken
en önemli mesele budur. Darbe karşıtı toplumsal uzlaşmaya
değinmiştim. Evet, bu toplumsal uzlaşmayla demokrasi yönünde
adım atmanın tarihsel fırsatı bu OHAL kararıyla
aslında geri tepilmektedir, reddedilmektedir. Bu toplumsal barış
tam aksine yönde, demokrasi yönünde, hak ve özgürlükler yönünde
kullanılmalıdır.
Biz Halkların Demokratik Partisi olarak 7
Hazirandan bu yana bir darbenin devam ettiğini hep söyleyegeldik; 1
Kasımın aslında bir darbe olduğunu, halkın
seçilmiş temsilcilerinin
Hiç gerekmediği hâlde Anayasaya göre,
iktidarın ve Cumhurbaşkanının kararıyla ve
tasarrufuyla bu darbenin bütün kurum ve kurullarıyla devam ettirildiğini
biliyoruz. Bu kürsüden defalarca bu tartışıldı.
Peki, şu anda demokrasi için OHAL, demokrasi
nöbetiyle OHAL kutlamaları ne anlama geliyor? Gerçekten zehir içirip Bu
zehri iyi ki içiyorum. İyi ki bu zehir bana veriliyor. demenin bir
anlamı var mı? Gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Biz halk
adına buradayız ve halkın geleceği, halkın yaşam
alanlarını daraltan kanunlara, önerilere karşı da büyük
tartışmayı, geniş tartışmayı yapmak
zorundayız.
Liderler zirvesini öneren tek partiyiz. Eş
genel başkanlarımızdan bu darbeye karşı partilerin
ortak tutumuna dair liderlerin bir araya gelmesi gerektiği ve bu darbeden
ortak akılla, uzlaşıya dayalı çıkılabileceği
yönünde çağrılar oldu ama maalesef bu çağrılar
karşısında, Başbakan diğer siyasi partilerin
liderleriyle bir araya gelse de bu liderler zirvesi çağrımız hiçbir
şekilde tartışılmadı ve dikkate alınmadı. Bu
çağrımız hâlâ devam ediyor.
Peki, bugün birçok açıklama yansıdı,
bunlardan biri de Yalçın Akdoğanın açıklaması. Aynen
şöyle söylüyor: Normal vatandaşlar bu OHALden zarar görmeyecek.
Kim normal vatandaş? Gerçekten bu vatandaşları nasıl
ayıracağız? Sokağa çıkan vatandaş normal
değil, yani bugünlerde çok normal de, genel uygulamayı söylüyorum.
Dernek kuran, muhalif olan, söz söyleyen, yazı yazan, televizyonlarda
iktidarı eleştiren ya da farklı siyasi partilerde siyaset yapan
vatandaşlar, iktidar partisi dışındakiler normal mi,
değil mi? Bunun cevabını aramak en temel hakkımız.
Böyle bir talihsiz açıklama olamaz, vatandaşları normal olan ve
olmayan olarak ayırmak büyük bir talihsizliktir. Bunu da not düşmek istiyoruz.
Baştan beri İmralıda Sayın
Öcalanın ifade ettiği darbe mekaniğinin devrede olduğu ve
bu mekaniğin işlemesine engel tek çözümün de demokrasi, hak ve
özgürlüklerin tahkim edilmesi olduğu yönündeki öngörü bugün ortaya
çıkmıştır. İşte, bu darbe mekaniğini
durdurmanın, bitirmenin yegâne yolu tabii ki daha fazla demokrasi, daha
fazla özgürlüklerdir.
Yine, bugün Sayın Numan Kurtulmuşun bir
açıklaması var: OHAL süresince AİHS askıda olacak. Evet
bu, anayasal ve uluslararası sözleşmelere dayanıyor, 15inci
maddesi istisna kalmak kaydıyla. Hiç kimse etkilenmeyecek. diyorlar ama
AİHSin askıda olması bile başlı başına
bunun ne kadar büyük sonuçlara yol açtığını görmemiz
açısından önemli bir not.
15inci madde nedir peki? Bunu bir cümleyle
söyleyeyim: Yaşam hakkı, işkence yasağı, kölelik ve
zorla çalıştırma yasağı, kanunsuz ceza
olmayacağı yönünde ama şu anda gerçekten hepimiz dehşetle
işkence görüntülerini, işkence iddialarını ve söylemlerini
izliyoruz. Her şart ve koşul altında kime karşı olursa
olsun işkenceye asla tolerans gösterilemez. Demokratik bir ülkede
işkencenin hoş görülmesi ve desteklenmesi kabul edilemez; muhaliflere
karşı, darbecilere karşı bile olsa işkenceye
karşı çok net bir duruşumuzun olması lazım.
Bu konuda Sayın Türkân Elçinin bir sözü var
-değerli arkadaşım Tahir Elçinin eşi- bir açıklama
yapmış: Benim eşimi öldürenleri bile yakalasanız
sakın ha işkence yapmayın. Ömrünü işkenceyle mücadeleye
adamış birinin eşi olarak ben bunu kabul etmiyorum. demiş.
(HDP sıralarından alkışlar) Bu büyük erdem, bu büyük
olgunluk karşısında gerçekten hepimizin düşünmesi gerekiyor
ve şu anda darbeyi bastırma hamlesi hak ve özgürlüklere,
hakların özüne dokunmamalı. Bu, muhaliflerin, muhalefetin bir bütün
olarak hedef alınması, zapturapt altına alınması
anlamına gelmemeli. Görüntüler bu konuda maalesef umut verici değil,
umutlarımızı kırıyor ama bundan sonra biz
uyarımızı gerçekten dikkatle ve özenle yapmak istiyoruz tekrar.
Şimdi, diğer bir mesele değerli
arkadaşlar -sürem çok yok ama- bugünlerde yakalanan, tutuklanan
darbecilerin önemli bir kısmının Kürt illerinde savaş
suçlarına, insanlığa karşı suçlara imza
attığını, bunların faili olduğunu görüyoruz
açıklamalarla; zaten görev yerleri belli, orada yapılanlar belli. Biz
şimdiden şu çağrımızı ve takibini
yapacağımızı, asla
bırakmayacağımızı ilan ediyoruz: Şırnakta,
Nusaybinde, Diyarbakırda ya da diğer illerde yüzlerce insanı
diri diri yakan, Roboskide 34 köylüyü bombalatan ve her gün savaş
suçları, insanlığa karşı suçları işleyen
darbeciler sadece darbe yapmaktan yargılanamaz. Bu suçlar mutlaka
yargı önüne gitmeli ve bu konuda en büyük teminatı da Hükûmet
vermelidir çünkü bu suçlar diğer süreçlerde, Ergenekon ve Balyoz
süreçlerinde maalesef mahkeme dosyalarına girmedi, iddianamelere konu
edilmedi ve suçların üstü örtülmek istendi. Darbeyle hesaplaşmak
istiyorsak, bir daha darbelerin oluşmasını gerçekten önlemek
istiyorsak mutlak surette bütün suçların hesabı
sorulmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
bu konuda, iktidar partisinin OHALe ilişkin yakın tarihte, 2002den
bu yana çok sayıda açıklaması var. Demin Sayın Adalet
Bakanı da söyledi: Bu, devletteki temizliğe ilişkin,
aygıta ilişkin. Şimdi, ben Anayasa maddesinde söyledim, Anayasa
buna cevaz vermiyor. Zaten 15 Temmuzdan bu yana on binlerce insan görevden el
çektirildi, alındı. Fakat şu konuda da uyarımızı
özenle yapmak istiyoruz: Gerçekten darbecilerle hiçbir ilişkisi olmayan
birçok muhalif kesimden de gözaltı ve tutuklama haberleri alıyoruz.
Bu bir muhalefetin tasfiyesi operasyonuna dönüşürse bunun karşısında
Halkların Demokratik Partisi olarak dururuz. Buna ilişkin tek bir
örnek vereyim: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde görevden
uzaklaştırılan 10 akademisyen Barış Bildirisine imza
atan akademisyenler. Bu arada, on binlerce insan görevden alınırken
bunun muhalefete yönelik bir operasyon olması da asla kabul edilemez ve
bunun karşısında hepimizin durması gerekiyor.
Biz Halkların Demokratik
Partisi olarak darbeden çıkışın yol haritasını
demokrasi olarak defalarca verdik ve Kürt meselesinin çözümü demokrasiye giden
en önemli adımdır. Kürtlerle barış olmadan bu ülkede gerçek
bir demokrasi, gerçek bir özgürlük rejimi ve gerçek demokratik hak ve
özgürlüklerden söz etmek mümkün değil ve bizi bugüne getiren olgular,
olaylar da bölgedeki, Kürt illerindeki çatışmalar,
insanlığa karşı işlenen suçlar ve hak, özgürlük
taleplerinin şiddetle, baskıyla bastırılmasıdır.
Şu anda biz tekrar tekrar öneriyoruz: Çözüm süreci ve Dolmabahçe
Mutabakatı bugünlerde en çok tartışılması gereken
meselelerden bir tanesidir. Demokrasiyi savunuyorsak, halkın iradesini
savunuyorsak bunu da önümüze güçlü bir şekilde koymamız gerekiyor.
Şimdi bize bir tercih
sunuluyor, darbe veya demokratik olmayan yönetimler arasında bir tercih
yapmamız isteniyor. Biz her ikisini de tercih etmiyoruz, bu tercihi
yapmaya zorlanmayı reddediyoruz. Bizim tercihimiz demokrasiden
yanadır, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesinden
yanadır.
Kendimi sizlere
dinletememiş olabilirim ama son cümle olarak şunu söyleyebilirim:
OHAL kararı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Beştaş, iki dakikada toparlar mısınız.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İşte, bu tercih meselesi gerçekten
hepimizin önünde duruyor. Bugün hepimiz oy vereceğiz. Biz demokratik
olmayan ve 7 Hazirandan bu yana bütün kurum ve kurullarıyla tek insan
yönetimine doğru evrilen bir sistemi mi tercih edeceğiz yoksa darbeyi
mi? Böyle bir şey olamaz. Biz demokrasiyi tercih ediyoruz ve bunun için de
Parlamentonun devre dışı bırakılmasını
reddediyoruz. Biz Parlamentonun çalışmalarının daha güçlü
bir şekilde devam etmesi gerektiğini söylüyoruz. Biz sivil toplumun
önündeki, basın-yayın özgürlüğünün önündeki,
çalışmaların önündeki engellerin
kaldırılmasını istiyoruz. Şu anda sokaklara
kadınlar çıkamıyor mesela, buna zaman olmadığı
için yer veremedim. Ama, darbelerde, savaş ortamlarında ve bu tip
cinnet dönemlerinde en büyük hedef kitle kadınlardır, toplumsal
yaşam alanlarından dışlanırlar. Öyle sözler sarf
edildi ki bu dönemde, kadınların yaşam alanlarını
ortadan kaldıran, cinsiyetçi, ağza alınamayacak sözler sarf
edilmeye cüret edildi. İşte, Türkiye toplumunun ve dünyanın
yarısını oluşturan kadınlar olarak biz bu darbeye de
karşıyız ama antidemokratik yönetimlere de
karşıyız. Biz demokrasilerde kadınların daha fazla
haklar ve özgürlükler çerçevesinde kadın kimliğiyle kadın
özgürlüğünü tesis edebileceğini ve bunu yaşama
geçirebileceğini ifade etmek istiyoruz.
Netice olarak, tercihimizi çok net ifade ediyoruz:
OHAL kararına kesinlikle Hayır. diyeceğiz çünkü
olağanüstü hâl demek, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin
askıya alınması demektir, olağanüstü hâl demek,
vatandaşların yaşam alanlarının daraltılması
demektir. Devletteki temizlik ve darbeyi ortadan kaldırmaya yönelik
hamleler mevcut hukuki sınırlar içinde yapılabilir; öneriler
gelebilir, bunları değerlendiririz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına üçüncü
konuşma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili,
Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcana aittir.
Buyurunuz Beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan gece Türkiye
Cumhuriyetine ve parlamenter demokrasiye dönük, uzun zamandan bu yana devletin
içerisinde yerleşmiş, bir kanserli ur gibi sarmış ihanet
şebekesinin, bir terör örgütünün, Fethullahçı terör örgütünün bütün
sisteme dönük haince bir saldırısıyla karşı
karşıya kaldık. Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bir
cunta uzun zamandan bu yana Silahlı Kuvvetlerin komuta kademesini tasfiye
etme girişimlerinden aldıkları güçle ve kamu içerisindeki
kadrolaşmadan aldıkları cesaretle parlamenter demokrasinin yüz
yıllık birikimini ayaklar altına alabileceklerini sanıp
hain bir kalkışmayla Türkiye'yi önemli bir tehdidin eşiğine
getirdiler. (CHP sıralarından Sayın Başkan sesleri)
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, müdahale edin.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Arkadaşlar, ben devam
ederim, siz rahat olun. Bırakın, siz dinleyin, dinlemeyenler
dinlemesin. Siz dinleyin arkadaşlar.
BAŞKAN Bülent Bey, bir dakika efendim.
Efendim, lütfen sükûnetle toplantıyı takip
edelim. Görüşme yapılacaksa lütfen dışarıda
yapalım.
Teşekkür ediyorum.
Devam ediniz.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu hain darbe girişimine karşı Türkiye
Cumhuriyetinde parlamenter demokrasi birikimimiz çok önemli bir sınav
vermiştir. Her şeyden önce, siyaset kurumu darbecilere teslim
olmamıştır. İktidar ve muhalefet partileri; ana muhalefet
partisi ve diğer muhalefet partileri darbeye karşı
olduklarını çok net biçimde ifade etmişlerdir. Sayın Genel
Başkanımız ilk anda Darbe nereden gelirse gelsin darbenin her
türlüsüne karşıyız. demiştir. Diğer siyasi partiler,
Başbakan, bakanlar ve Hükûmet de bu noktada önemli bir sınav
vermiştir ve ne güzel bir tecrübedir ki yıllardan bu yana darbelerle
karşı karşıya kalan ülkemizde, ilk defa, darbelere
karşı bir toplumsal mutabakatla karşı çıkabilme
iradesi gösterilmiştir. Bu iradeyi Parlamento göstermiştir. Bu
iradeyi siyaset kurumu göstermiştir. (Alkışlar) Bu iradeyi
millet göstermiştir. Millî iradeye karşı her türlü
saldırıya cesaretle göğüs gereceğini ifade eden millet
göstermiştir. Ben, darbeye karşı direnen bütün
vatandaşlarımıza, siyaset kurumuna, milletimize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) O gece burada
milletvekillerimizle beraber bu çatının altındaydık.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihte, dünyada Gazi Meclis adını,
unvanını taşıyan tek meclistir ve 15 Temmuz gecesi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gazi Meclis unvanını hak ettiğini bir
kere daha tarihe kaydetmiştir. (CHP, AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, o gün burada
Cumhuriyet Halk Partililer, Adalet ve Kalkınma Partililer, Milliyetçi
Hareket Partililer, Halkların Demokrasi Partilileri yoktu, o gün burada
milletin temsilcileri vardı, aralarındaki bütün siyasi
ayrımları bir kenara bırakarak. (CHP, AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar) Milletin haklarına ve
hukukuna tecavüz edilme sürecinde bütün saldırılara karşı
el ele tutuşabilme iradesi ve cesaretini hayata geçiren milletin iradesi
vardı.
Bunları niye söylüyorum? Tabii ki bugüne kadar
buraya nasıl geldiğimizi konuşacağız. Siyaset, bu
darbe girişimini, devleti teslim alan bu çetenin devlet içerisinde
nasıl örgütlendiğini çözmeden geleceği kuramaz. Bunları
biliyoruz. Hangi imkânlarla devlette liyakat sistemini ortadan
kaldırıp liyakate göre değil, sadakate göre bir devlet örgütlenmesi
kurmaya kalktığımızda ya da ideolojik anganjmanlarla
devlette kadrolaşmayı bir siyasal maharet gibi algılamaya
başladığımızda getireceği felaketin ne
olduğunu hep beraber gördük parti ayrımı olmaksızın.
Onun için, bundan sonraki süreci kurarken bunları bileceğiz.
Bakın, 2013 yılındaki Yüksek Askerî
Şûrada Kara Kuvvetleri Komutanlığında albaylıktan
generalliğe terfi eden 25 generalin bugün 18 tanesi darbe
girişiminden içeride, tutuklu, gözaltında. Aynı Şûrada 2013
yılında Deniz Kuvvetlerinde albaylıktan amiralliğe terfi
eden 8 amiralden -8 kişi terfi etmiş- 7 tanesi cemaatçi terör örgüt
üyesi, Fethullahçı terör örgütü üyesi, darbe girişimcisi diye
içeride. Bunlar tesadüfen yaşanmadı.
Değerli arkadaşlar, bunları, bugün,
dönüp de dün siz şunu yaptınız, geçmişte bunu
yaptınız tartışması için söylemiyorum. Sadece bu
süreçte bir önemli mutabakat yakaladık, geçmişi bir kenara
bıraktık. Geçmişi gelecekte tartışacağız.
Geçmişi Türkiye'nin sarsılan kamu düzenini, hak ve özgürlükler düzenini
yeniden kurmak için bir araya geldiğimizde sükûnetle tartışacağız,
bir polemik havası içesinde değil, birbirimizi suçlama havası
içerisinde değil. Bunları hatırlayacağız. Şimdi
geçmişi bırakıyoruz, şimdi önümüze bakacağız.
Niye söylüyorum? 15 Temmuzda bir büyük
mutabakatın işaretini verdik siyaset kurumuyla, milletiyle, siyasi
partileriyle, darbeye direnen devlet organlarıyla, kamu görevlileriyle.
Şimdi, bunun, bu beraberliğin, bu mutabakatın bundan
sonranın Türkiyesini kurma konusunda yaşatılması gibi bir
zorunluluğu var. Eğer bu zorunluluğu terk eder, bu zorunluluğu
unutur ve o gün yaşadıklarımızı bir kenara atarsak, o
gün bu Parlamentoda tepemizde bombalar atılırken el ele nasıl
verip de direndiğimizi unutursak, bir iktidar, hükûmet etme, iktidarı
elinde tutma kıskançlığıyla yeniden aynı felaketin
içerisine sürüklenmemiz işten bile değildir. O yüzden, Parlamentoya
bir önemli işaret için söylüyorum bunu, bir önemli uyarı için
söylüyorum değerli milletvekilleri.
Değerli arkadaşlar, birinci
aşamayı geçtik. Neydi? Darbe girişimini, bu hain pusuyu
püskürttük. Şimdi ikinci aşama. Biliyoruz ki ikinci
aşamanın üç evresi var. Bunlardan birinci evre hesaplaşma
süreci, ikinci evre normalleşme süreci, üçüncü evre demokratikleşme
süreci. Hesaplaşma sürecinden kastettiğim intikam alma süreci
değildir. Sözün kendisi intikama mütemayil bir sözdür, onun için çok
dikkatli kullanmak zorundayız. Hesaplaşma süreci, darbe
girişimine şu veya bu şekilde destek olmuş, katkı
vermiş, yanında, içinde, kenarında bulunmuş herkesin hukuk
önünde hesap verme sürecidir. Hukuk önünde herkes hesap verecek.
Anayasanın ve hukukun çizdiği sınırlar içerisinde herkes
yaptığının hesabını verecek. İşte bu
hesaplaşma süreci hukuk içerisinde, anayasal kurallar ve evrensel
standartlar içerisinde kaldığı zaman biz darbecilerden
farklı olduğumuzu gösteririz. Darbecilerin, hukuku tanımayarak,
Anayasayı tanımayarak yaptığı bir şeyin biz
ancak ve ancak hukukun sınırları içerisinde hesabını
sorduğumuz zaman büyük devlet olmanın, saygın devlet
olmanın gereğini yerine getirmiş oluruz. (CHP
sıralarından alkışlar) O yüzden hesaplaşma süreci
önemlidir.
Değerli arkadaşlar, bundan sonraki
normalleşme süreci için de hesaplaşmanın hukuk içerisinde
kalması çok büyük önem taşıyor. Toplumun bir an önce
normalleşmesi gerekir. Darbenin yarattığı öfkeyi
anlıyoruz. Bu darbenin yarattığı öfkeyle insanların
bir intikam alma arzusu içerisinde olması vatandaş
açısından anlaşılabilir ama siyaset kurumu bu konuda ciddi
olmak ve vatandaşın öfkesini kaşımak yerine,
vatandaşın öfkesini de dizginleyerek toplumu hızla suhulete ve
normalleşmeye taşımak zorundadır; bu bizim görevimiz.
Normalleşmeye geçmenin yolu normal usullerdir, olağan usullerdir,
olağanüstü usuller değildir. Normalleşmek istiyorsak, hızla
hukuk içerisinde normalleşeceksek olağan yöntemlere
ihtiyacımız var. Olağanüstü yöntemlerden olağan sonuçlar
çıkarmak ne yazık ki zordur.
Değerli arkadaşlar, daha sonraki
aşamada bu normalleşmenin üzerinde tam demokrasiyi kurmak, birlikte
temel hak ve özgürlüklerin üzerinde güçlenen liyakat esasına dayanan
devlet sistemini kuran bir tam demokrasiyi birlikte yerleştirmek
zorundayız. Sadakate göre değil liyakate göre insanların
kendisini güven içerisinde hissettiği bir süreci kurmamız lazım.
Bunu nasıl yapacağız?
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
işte, darbe girişiminin olduğu gece Parlamento bu iradeyi
gösterdi. Başta söyledim, o gece burada hepimiz o saldırıya
karşı göğüs gerdik. Her birimiz fırsatı
bulduğumuz anda milletle beraber Tankın üzerine çıkın.
diye darbecilere karşı cesaretle durmanın tecrübesini gösterdik.
O hâlde, çıkışın yolu bu beraberliktedir,
ayrışmakta değil, yetkileri de bu beraberlik içerisinde
kullanmaktadır; çıkışın yolu o günkü irade, güç ve
inanç birliğini bundan sonranın Türkiyesini yeniden inşa
ederken beraberce yapabilmek, paylaşabilmektir yani o inşa sürecini paylaşabilme
yeteneğidir. Bunu gösterebildiğimiz ölçüde Türkiye hızla darbe
geçmişini temizleyip geleceğe doğru yönelebilecektir.
Bakın, bugün Hükûmet Millî Güvenlik Kurulunun
tavsiyesiyle olağanüstü hâl tezkeresi getirdi, bunu görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, evet, olağanüstü hâl Anayasada yeri olan
bir düzenlemedir. Olağanüstü hâle Anayasa dışı, hukuk
dışı bir yöntem demek mümkün değil, Anayasamızda var
olan bir düzenleme. Anayasada yeri var. Anayasa açısından yeri var
diyebiliriz belki ama bugünkü ortamda siyaseten uygun bir yöntem değildir
arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, niye siyaseten uygun
bir yöntem değildir? Evet, çok büyük bir kalkışma
teşebbüsüyle karşı karşıyayız, çok büyük bir çete
devleti teslim almaya kalkmış, çok büyük bir terör örgütü devletin
her kesimine ulaşmış; bununla mücadele etmek kolay değil,
bunu biliyoruz, bununla mücadele etmek için önemli adımlar
atılması gerektiğini de biliyoruz, bunun en büyük
kalkışmasını birlikte atlattık ama siyaseten uygun
değil, şunun için: Çünkü bu mücadele her zamankinden daha fazla ortak
davranmayı gerektiren bir mücadele, bu mücadele her zamankinden daha fazla
el ele vermeyi gerektiren bir mücadele, bu mücadele her zamankinden daha fazla
kucaklaşmayı gerektiren bir mücadele. Onun için, Parlamentonun kendi
hukukuna, Parlamentonun haklarına tecavüz eden bu darbeye karşı
Parlamento nasıl el ele, aktif bir şekilde, gece bombaların
altında direndiyse bundan sonrasında da o Parlamentoyu devre
dışına çıkaran bir yöntem değil, tam da Parlamentoyu
işin merkezine alan bir çözüm yöntemini uygulamak zorundayız. Bunun
yolu da olağanüstü hâl değildir, Parlamento iradesini hâkim
kılmaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, değerli Hükûmet
üyeleri; bunun için diyoruz ki: Siyaseten uygun değildir. Niye? Çünkü
olağanüstü hâl Parlamentoyu devre dışı bırakır,
çünkü olağanüstü hâl yetkileri sadece iktidarda toplamayı hedefleyen
ve bu süreci iktidarın yürüteceğini öngören, planlayan bir yöntemdir.
İşte bu, o gece oluşan ruha zarar verir; beraberlik ruhuna, o
direniş ruhuna zarar verir. İşte bu, Parlamento içerisinde
oluşan birlikte mücadele etme iradesine zarar verir. Bunu
yaşatalım.
Bakın, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
bu darbecilerle, bu çeteyle, onların devlet içindeki bütün
uzantılarıyla vereceğiniz bütün mücadeleye destek
vereceğiz; hiç tereddüt yok, birlikte vereceğiz bu mücadeleyi.
Parlamento grubu olarak Meclise getireceğiniz bu konudaki bütün
düzenlemelere destek vereceğiz, hiçbirisine karşı çıkmıyoruz
ama olağanüstü hâl, bunlarla mücadele ederken, toplumdaki mevcut öfkenin
de etkisiyle ya da iktidarı kullanma konusundaki kontrolsüzlüğün
müthiş ve muhteşem hazzıyla sürecin nereye sürükleneceğini
bilmeyen bir maceraya demokrasimizi götürebilir. Demokrasiyi kurtarmanın
yolu, demokrasiyi büyütmenin yolu, olağan yöntemlerle hukukun içerisinde
mücadele etmektir.
Şimdi, belirli devlet kurumlarının
şu veya bu sebeplerle her türlü eleştiriyi engelleyecek adımlar
attığını görüyoruz. Sosyal medyada masumane eleştiri
paylaşımlarının, yargı tarafından tutuklama ya da
idare tarafından gözaltına alınmayla
sonuçlandığını görüyoruz. Bunların şu anda çok
yaygın olduğunu söylemek durumunda değiliz ama
yaygınlaşma riskini ve ihtimalini görüyoruz. Bu durumda, işte
tam da bu nedenlerle böyle bir psikoloji 15-16 Temmuz gecesi darbeye
karşı oluşan direnme psikolojisini parçalar,
darmadağın eder; toplumun direnme konusundaki beraberliğinin
devam etmesi yerine, iktidarı elinde tutan ve kendisini iktidarın
parçası sayan bir kesimin bundan sonraki süreci kendi başına
yeniden inşa edebilme hakkını kendinde görmesine yol açar.
Değerli arkadaşlar, iktidarın
verdiği güç kontrolsüz olmaya mütemayildir. Bu, iktidarın
doğasında vardır, gücün doğasında vardır. O
yüzden bugün, olağanüstü hâlle bu süreci tamamlama günü değildir.
Bugün, tam tersine, olağan yöntemlerle, anayasal sınırlar
içerisinde bu darbe girişimiyle mücadele etmenin elzem, gerekli, zaruri
olduğu süreçtir.
Bakın, şu aşamada, henüz, tahmin
ettiğimiz, nereye evirilebileceğini bildiğimiz ama sürecin
ruhuna zarar vermemek için başlangıçta ifade etmeyi doğru
bulmadığım bir noktadayız. 15 Temmuz gecesi, meydanlarda
direnmek için, darbeye karşı direnmek için sokağa
çıkanların yapısı, kompozisyonu bugün değişmeye
başladı. Darbeye karşı hep beraber milletin iradesini
savunalım. diye yola çıkanlar artık meydanlarda milletin
iradesi yerine sadece belirli bir siyasi iradenin propagandasının
yapılıyor olmasından rahatsızlık duymaya
başladı. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
yapı, bundan sonra darbelere karşı çizeceğimiz hatta,
izleyeceğimiz mücadelede çok yanlış ve olumsuz bir noktaya
sürükler. Toplum provokasyonlara açık hâlde uzun süre tutulamaz.
İktidar sorumluluğu ve siyaset kurumunun sorumluluğu, bir an
önce, provokatif ortamları ortadan kaldıracak önlemleri
almaktır. Bu da ancak dayanışmayı büyüterek, o gece ortaya
çıkan ruhu büyüterek mümkündür.
Değerli arkadaşlar, son olarak şunu
söylüyorum: Bu Meclis Gazi Meclistir. diye söze başladım. O gün
sabah da bu kürsüde onları söyledim. Bu Gazi Meclis, bundan önce, kurulduğu
yıllarda, Polatlıdan gelen top seslerine rağmen burada Ulusal
Kurtuluş Savaşını yönetti; bu Gazi Meclis, cephelerde
düşman işgaline karşı bu memlekette mücadeleyi yönetti; bu
Gazi Meclis, kendi içindeki ihanet şebekelerinin tepeden
attığı bombalara rağmen, o gece Parlamentonun namusunu,
milletin namusunu ve onurunu korudu. Bundan sonra da olağanüstü hâle gerek
yoktur, milletin onurunu korumaya devam edecektir. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu yüzden, olağanüstü hâl tezkeresini kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Tamamlayayım
Başkanım.
BAŞKAN Bülent Bey, iki dakika daha, buyurun,
toparlayın.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bu nedenle, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, olağanüstü hâle gerek olmadığını,
Parlamentonun dayanışması içerisinde bütün bu süreci
yönetebileceğimizi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tam da bu dönemde
görevde ve devrede olması gerektiğini, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yetkilerini ondan almanın hiçbir iktidara bu dönemde
yaramayacağını, Türkiyeye de faydası
olmayacağını, bu nedenle olağanüstü hâl tezkeresine
karşı çıktığımızı ve Hayır.
dediğimizi ifade ediyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Tezcan.
Sayın milletvekilleri, birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.23
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Elif Doğan TÜRKMEN
(Adana)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 117nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail
Kahraman'ın, 11inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün Meclisi
ziyaretine ilişkin konuşması
BAŞKAN Aramızın uzun sürmesinin
sebebini açıklamak isterim. 11inci Cumhurbaşkanımız
Sayın Abdullah Gül Beyefendi Meclisimizi ziyarete geldiler ve arayı
onun için verdik. 4 siyasi partimiz de burada kendisiyle bir arada bulunup hep
beraber hoş geldin dedik. Kendileri Genelkurmay Başkanını,
Başbakanı, bilahare Cumhurbaşkanımızı ziyaret
edecekler. Gösterdikleri ilgi toplumumuzun tümünün takdirini mazhardır
tabii. Bütün toplum olarak bu tablolar hepimizin demokrasiyi özümseme
noktasında geldiğimiz merhaleyi, mesafeyi gösteriyor, o bakımdan
sevindiricidir. Sizlerin adına kendilerine teşekkür ettim ve buna
benzer ziyareti inşallah sondur. Milletteki bu birlik, bütünlük,
beraberlik, demokrasinin özümsenmiş olması bundan böyle, böyle
darbelere Türkiyenin maruz kalmayacağının da bir ifadesidir.
Bu, benim ve zannediyorum sayın Genel Kurulun topyekûn kalbî
inancıdır. (Alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Anayasanın 120nci
maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde
21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle
olağanüstü hâl ilan edilmesine dair 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064
sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin tezkeresi (3/812)
(Devam)
BAŞKAN - Hükûmet yerinde.
Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Gruplar adına son konuşma Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Grup Başkan
Vekili Sayın Mehmet Naci Bostancıya aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun beyefendi.
Müddetiniz yirmi dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; biz hep
Gazi Meclis diyoruz, niçin bu ismi verdiğimizi hepimiz iyi biliyoruz. 15
Temmuz gecesi aradan geçen bunca yıl içerisinde Gazi Meclise gazi
adını veren, ruhu dimdik ayakta tutan bu Meclisin bugünkü
temsilcilerini, hepsini saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
Tarihî bir zaman diliminden geçiyoruz. Bazen tarihe
şahitlik edilirken içinden, olanların ne kadar derin, ne kadar
travmatik, ne kadar dönüştürücü olduğu fark edilmeyebilir. Belli bir
eleştirel mesafeye geçildiğinde, bir zaman geçtiğinde, işte
o dönemde yaşananların mahiyeti çok daha iyi
anlaşılır. Ama görüyorum ki bugünden, daha üzerinden
beş-altı gün geçmişken toplumun bütün kesimlerinde,
yaşananların tarihî bir dönem olduğuna ilişkin yüksek bir
bilinç, soğukkanlı bir muhakeme ve kararlı bir duruş
mevcut. Bu, ülkenin geleceği bakımından son derece önemli ve
sevindirici.
Hükûmet, 15 Temmuz darbe girişimi çerçevesinde,
yaşananlar dolayısıyla bir olağanüstü hâl tezkeresi
getirdi, bunu konuşuyoruz. Kıymetli konuşmacıları,
partileri temsil eden konuşmacıları dinledim. Gerçekten de
dönemin ruhuna, yaşanan o tarihî ana şahitlik eden konuşmalar
olduğunu söylemeliyim. Soğukkanlı bir akıl, rasyonel bir
muhakeme, polemikten uzak, dikkatli bir dil, meseleyi enine boyuna ortaya
koymaya çalışan bir çerçeve ve sonuç olarak dile getirilen
eleştirilerde dikkatli bir üslup. Esasen, Mecliste belki her zaman
olması gereken dil ama tarihî dönemler öyledir. Akılcı
siyasetler, o tarihî anları, orada yaşananları muhakeme ederler,
geçmişte düşünürler, gelecek adına buradan da yeni sonuçlar
çıkartırlar. Eminim, hepimiz bu yaşananlardan, Türkiye'nin
geleceği adına, siyaset adına, siyaset dili adına, bu
medeni müzakere ortamı adına sonuçlar çıkaracağız.
Ben, burada ortaya konulan bütün görüşlere çok
teşekkür ediyorum. OHAL gerekli değil. diyen sayın HDP
konuşmacısı, sayın CHP konuşmacısı bunun
gerekçelerini anlatırken özgürlüklere, halkın birtakım
hassasiyetlerine vurgu yaptılar. Emin olun, bizim için onlar da,
kesinlikle, bunları ifade eden arkadaşlar kadar önemlidir. Biz de
özgürlükleri, bu toplumun güvenliğini, hak ve hürriyetleri son derece
önemsiyoruz. Eleştiriler dile getirilirken, darbe yapanlar, topluma bu
travmayı yaşatanlar, bunların arka planında yer alanlara
ilişkin her türlü soruşturma, kovuşturma, kararlılık
yine bu konuşmalarda dile getirildi; bu da mühim, bu son derece önemli.
Kıymetli arkadaşlar, AK PARTİ, on
dört yıllık iktidarı boyunca, zaman zaman kimi çevreler
Olağanüstü hâl gereklidir. tarzında toplumsal düzeyde
tartışmalar yaparken, yaşananlar dolayısıyla,
olağanüstü hâle yaklaşmadı. Türkiye olağanüstü hâl
uygulamasına 19 Temmuz 1987 yılında girmişti. Bakın,
18 Kasım 2002de Hükûmet kuruluyor, 30 Kasım 2002de olağanüstü
hâle son veriliyor. Hükûmet kurulur kurulmaz yaptığı ilk iş
olağanüstü hâli kaldırmak. On dört yıl sonra olağanüstü hâl
tezkeresiyle karşınızdayız. On dört yıl boyunca bazen
bunun gerekli olduğuna ilişkin kanaatler serdedilse bile bunu
yapmamış bir irade, Meclisin eğer bugün OHAL tezkeresiyle
karşısındaysa tabii burada bir es verip düşünmek
lazım.
Kıymetli arkadaşlar, olağanüstü hâl
tezkeresi getirilirken Anayasa 120nci maddeye göre getiriliyor; biliyorsunuz
işin teknik boyutunu, teknik tartışmalarını. Anayasa
120, tezkerenin açıklamasında da ifade ediliyor. Anayasa 120, 15inci
maddeye atıf yapıyor. Bakın, 15inci maddede 2004
yılında yaptığımız bir değişiklik var.
Bu değişiklikle biz olağanüstü hâle ilişkin birtakım
sınırlama ve kısıtlamalara kısıtlama getiriyoruz.
Orada ikinci paragrafı okursa arkadaşlar: Birinci fıkrada
belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana
gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına,
maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz;
kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve
bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu
sayılamaz. 2004te yapılmış bu değişiklik.
Değerli arkadaşlar,
siyaset, bazen mükemmel ile kötü arasında bir tercih değildir,
zorunlu kaldığınız, öyle yapmak mecburiyetiyle
davrandığınız kimi kararlar ile kötü arasında bir
tercihtir. 15 Temmuzda hepimiz, toplum bir travma yaşadı, çok önemli,
çok derin bir travma çünkü şimdiye kadar hep bu ülkenin korunması
için kendisine görev verilmiş tankları, uçakları,
zırhlı araçları, bunun için kullanma anlayışına
alışmış halkımız, birdenbire semalarda o
uçakları kendi Meclisini bombalarken gördü, o tankları, kendi
parasıyla alınmış olan o tankları kendi
halkının üzerine yürürken gördü, o zırhlı araçları
kalabalığın üzerine yürürken ve ateş açarken gördü. Bu bir
travmadır. Elbette, Türk Silahlı Kuvvetleri bu işin içerisinde
hiçbir biçimde emir komuta zinciri içinde olmadığı gibi, birçok
birlik, birçok komutan bunun içinde değildir. Bir çete, paralel devlet
yapılanması olarak adlandırdığımız, çok
çeşitli tartışmalarını yaptığımız,
bir tarafıyla bâtıni bir yorumla kendisine taraftar toplamaya
çalışan, diğer taraftan sosyoekonomik bir zeminde kendi taraftarlarını
çıkar vaadiyle etrafına toparlayan, bu iki katmanı üst üste
getiren bir yapı organize etti bütün bunları ve saatler geçtikçe bu
açığa çıktı. Ama en başta, en başlangıçta
hepimizin yaşadığı, Silahlı Kuvvetlere ait
tankın, topun bu millete tevcih edildiğiydi. Bu bir travmadır.
Sonraki saatlerde anlaşıldı askeriyenin önemlice bir
kısmının buna karşı olduğu ve nihayet tavır
aldığı gelişmeleri sonraki saatlerdeydi.
Esasen, şunu hemen
belirteyim: Bütün darbeler zayıfların işidir, asla kuvvetli
olanların değil. Bütün darbeleri yapanlar halkın
karşısında zayıftır. Bunlar ayrıca zayıf,
bunlar ayrıca korkak, bunlar ayrıca topluma karşı
tedhiş, provokasyon, baskı, yıldırma tekniklerini
kullanarak böyle bir toplumsal psikoloji üzerinden halkı teslim alma
planı yapan, zayıflığını bunlarla telafi etmeye
çalışan bir çete.
Kıymetli
arkadaşlar, hemen belirteyim, halkımız sokaklara
çıktı, buna direndi. Halk hareketlerinin aslında dünya
tarihindeki yeri iki yüz yıllıktır, ondan önce yoktur ve bu iki
yüz yıllık halk hareketleri içinde meydanları doldurup
despotlara direnenler vardır, halkın iradesini temsil etmeyen
yönetimleri alaşağı eden halk hareketleri vardır. Ama benim
gördüğüm ve bildiğim, bir millet ilk defa bütünüyle kendi demokratik
iradesine el koymaya kalkışan bir çeteye karşı, bir despot
anlayışına karşı direnmiştir. Bu, işte,
Türkiyede yaşanan, dünya halk hareketleri tarihi içerisinde, bu
özelliğiyle, muhakkak ayrı bir yere konulmuştur. Bundan sonra da
akademik olarak, politik olarak muhakkak incelenecektir.
Millet, kendi iradesine el
koymak isteyen despot bir harekete defol demiştir, elinin tersiyle onu
kovalamıştır; ne elindeki tanktan korkmuştur ne uçaktan
korkmuştur. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Çünkü, kıymetli arkadaşlar, uçağa binen inecektir; o tankın
içine giren çıkacaktır; o zırhlı araçla halkın üzerine
yürüyen muhakkak kafasını oradan çıkaracaktır. Milletimiz
bunu biliyor. Milletimiz, tabii, onların inmesini, çıkmasını
da beklemedi, o çelikten, o muhkem, o darbecilerin kendi planlarını
gerçekleştirmek için halka tedhiş ve korku yaratmaya dönük
silahlarına, çıplak elleriyle direndi.
Milletimizi, bu asil milleti,
hani her zaman hamaset filan deniliyor ya, bütün o hamaset dilini hak eden,
sonuna kadar, her zerresine kadar hak eden, meydanlardaki o insanları
buradan bir kez daha saygıyla selamlıyorum, çıplak elleriyle o
tanklara karşı direnenleri. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar, sosyolojik olarak
bizim bir millet olup olmadığımız, milletleşme
sürecimiz çok konuşulur, tartışılır. Millet olmak,
ortak kader ve gelecek duygusuyla davranmaktır. Millet olmak demek -sembolik
bir örnek olsun diye söylüyorum- hani, Kurtdereli Mehmet Pehlivana Atatürk
diyor ya Güreşirken ne düşünüyorsun? diye, Arkamda milleti hayal
ediyorum. diyor, işte, millet olmak, Özel Kuvvetlerde kendisine
İtaat et. diyen darbeci generali Arkamda millet var. diyerek,
Başka kim var benim yanımda, kimler buna direnecek? diye
düşünmeksizin, hesap etmeksizin, muhakeme yapmaksızın, Acaba,
ben hayatta nasıl kalırım? diye bir an durmaksızın
alnından vuran insan, bizim millet olmamızın örneklerinden
birisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hiç düşünmeksizin o yürüyen tankların
önüne kendisini atanlar bizim millet olmamızın
kanıtıdır. Zırhlı araçların üzerine yürüyen,
köprüyü tutmuş olan o eşkıya sürüsüne karşı Siz
nasıl olur da millet iradesinin dışında bir despotun
iradesiyle milleti zorla kendi iradenize mahkûm ettirmeye
çalışırsınız? diyerek direnen, onun üzerine yürüyen
kahramanlar bizim millet olmamızın karineleridir. Evet, malum
repliktir, bilirsiniz, Bir çivi, bir nal; bir nal, bir at; bir at, bir
krallık; bir kral, bir ülke. derler. Türkiyede de darbeye
karşı işleyen sistem tıpkı böyle olmuştur. O Özel
Kuvvetlerdeki Ömeri, o ismini hâlâ bilmediğim, kendini tankın önüne
atan kişiyi, o İstanbul Boğazında silahların üzerine
yürüyen rahmetli Erol Olçak ve oğlunu bir kez daha, bütün
şehitlerimiz gibi rahmetle anıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) O insanlar, o insanlar, işte, bir çivinin, bir
nalın, bir atın, bir krallığın ve bir ülkenin
birliğinin nasıl sistematik bir şekilde bir araya
geldiğinin örnekleridir. Onlar, kanlarıyla bu ülkenin millet olma
hâlini yazmışlar, millet iradesini ve demokrasiyi
yükseltmişlerdir.
Kıymetli arkadaşlarım, darbecileri
asla hafife almıyoruz. Bunlar kesinlikle çok iyi planlama
yapmışlar, zayıflıklarını telafi edici her tür
önlemi hesap kitap düzeyinde ortaya koymuşlar. Darbe
başladığında -dikkat edin- ilk hedefleri Sayın
Cumhurbaşkanımız; peşinden ilk hedefleri bu ülkenin
meşru kuvvetleri, polisi, Özel Harekâtı, Özel Kuvvetleri; ilk
hedefleri Millet Meclisi.
Saat dokuz on civarında telefonum sürekli
çalmaya başladığında insanların bana sorduğu soru
şuydu -her kesimden insan, siyasetçiyiz ya ne olup bittiğini biliyoruz-
doğrudan onların sözleriyle söylüyorum: Tayyip Bey nerede,
çıksın ve millete seslensin. Söylenen buydu. Tayyip Bey de
çıktı, millete seslendi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bazen milletin o meydanlardaki millet iradesini yükseltmesi
için bir işaret fişeği gerekir, bir işaret fişeği
gerekir. O ruhu harekete geçirmek için cumhurun başı olarak
Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu irade çok
önemlidir. O milleti meydanlarda tankların karşısına kendi
iradesini savunmak için çıkartmak, sivil direnişi ateşlemek için
Millet Meclisinin kıymetli vekillerinin ortaya koyduğu irade çok
önemlidir. Bütün partilerin, sayın genel başkanların ortaya
koyduğu irade çok önemlidir. Sayın Kılıçdaroğlu açıklama
yapmıştır, Sayın Bahçeli açıklama
yapmıştır, Halkların Demokratik Partisi darbeye
karşı açıklama yapmıştır. Bütün bunlar şunu
gösterdi darbecilere, milletin nezdinde gösterdi o alacakaranlık zamanda:
Sizin tabanınız yok. Siz muallak, boşlukta bir avuç sergerdesiniz
ve bu millet sizin hesabınızı görecek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, elbette bu asil
millete, kanıyla milletin iradesini yükselten bu insanlara, bu ortak ruha
hepimiz saygı gösterdiğimiz gibi bugüne kadar, saygı sözlerinin
ötesinde, siyasette, toplumsal hayatta, her alanda, eleştiriler ayrı,
siyasi rekabet ayrı, medeni tartışmalar ayrı, ama o
ortaklıkları her zaman hesaba katan bir anlayış, bir
yaklaşım, bir medeni dil, millet olmanın
ortaklıklarını asla ıskalamayan bir üslupla Türkiyenin
geleceğini birlikte kuracağız, birlikte demokrasiyi
yükselteceğiz, yücelteceğiz. Allah korusun, darbeciler eğer bir
an için başarılı olsalardı, şuna emin olun, o
oturdukları yerde üç günden, beş günden fazla oturamazlardı, onu
da belirteyim. O koltuğa oturabilirlerdi ama üç günden fazla oturamazlardı.
Bu ülke, darbecileri iğrenç bir pislik gibi kusardı. Bunu bütün
darbeciler bilsin. Bundan sonra da hevesliler varsa onların da
kulaklarına küpe olsun. Bu ülke darbecilere geçit vermez, vermedi,
vermeyecek.
Kıymetli arkadaşlar, meydanlar herkesin, meydanlarda
herkese yer var, meydanlarda zaten herkesin sesi var. Ben biliyorum, 15 Temmuz
gecesi o direnişi gösteren, hastanelere düşen yaralıların
ne kadar farklı fikirlerden olduğunun şahidi benim, hepimiz
öyle, şahidiz bu insanlara. İsimlerini vermek istemem şimdi
buradan ama bu ülke topyekûn direndi, topyekûn demokrasiyi yükseltti, hâlen
meydanlarda. Emin olun, hepimiz hâlen bu meydanlardaki sese ses verebiliriz,
eğer biraz tek renkli bir yöne doğru gittiği kanaatindeysek onu
çok renkli kılmak için elden geleni yapabiliriz. Bizim arkadaşlara
söylediğimiz şu: Bu meydanlar milletin meydanlarıdır,
elbette hiçbir partinin değildir, demokrasinin meydanlarıdır.
Demokrasiyi yücelten bu milletin her tür rengi bu meydanlarda sesini
yükseltmelidir. Bu meydanlarda Ölürüm Türkiyem de
çalınmalıdır, bu meydanlarda Onuncu Yıl Marşı
da çalınmalıdır, bu meydanlarda Sev Kardeşim de
çalınmalıdır, bu meydanlarda Dombra da
çalınmalıdır. Milletin birliğinin hepimizin zihnine
yerleşmiş o sembolik tınıları var ya, onların
hepsi çınlamalıdır. Meydanlarda da birlikte olduk, bundan sonra
da olmaya devam edelim.
Cumhuriyet Halk Partisini kutluyorum, 24 Temmuz
tarihinde meydanlarda olacak. Buradan bütün İstanbullulara çağrı
yapıyorum: Siz de orada olun bütün İstanbullular, mümkünse bütün
Türkiye orada olsun çünkü bu iş hepimizin işi. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar, Stefan Zweigın
İnsanlığın Yıldızının
Parladığı Anlar diye bir kitabı vardır,
arkadaşlar bilirler. Bazen, tarihin kritik anlarında insanlar kritik
roller üstlenirler ve tarihin ırmağını bir yerden
başka bir yere çevirirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bostancı, iki dakika
içinde toparlar mısınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Tarihin ırmağını o kritik anlarda
aldıkları kararlar, gösterdikleri irade, cesaretle başka bir
tarafa çevirirler. Zweigın bize tarihten örneklerle
anlattığı budur. Biz de millet olarak bu 15 Temmuz darbecilerine
karşı tarihin kritik bir anında, her bir bireyi hesap kitap
yapmaksızın başka bir tarafa akıtılmak istenen bu
tarih ırmağını millet iradesi istikametine, demokrasi
tarafına akıttık. Ne mutlu bu millete! Ne mutlu demokrasinin
iradesini meydanlarda gerektiğinde çıplak yumruklarıyla
nasıl koruyacağını gösteren insanlarımıza! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) İnşallah,
bundan sonra da bu millet ortak değerler için, demokrasi için kendi
iradesine el koymaya kalkan maceraperestlere karşı
dayanışması doğrultusunda gereken her türlü tutumu
kararlılıkla gösterecektir.
Bizim amacımız, bu
OHAL düzenlemesiyle, gizli, sinsi, organize, bu ülkenin geleceği için
büyük tehdit oluşturan bir yapıya karşı, paralel devlet
yapılanmasına karşı etkili, kapsamlı sonuçlar
alıcı çalışmaları gerçekleştirmektir. Bunu
yaparken teenniyle davranmak, hukuka uymak, vatandaşların hak ve
hukuklarına halel gelmemesine azami dikkati göstermek hepimizin boynunun
borcudur. Bu çalışmaları yaparken, darbecilere karşı
mücadele ederken elbette hakka, hukuka, insan haklarına saygılı
olmaya devam edeceğiz. Sayın Başbakanımız da son grup
toplantısında Demokratların darbecilerden çok önemli ve derin
bir farkı var. dedi. Biz insan hakları, özgürlük ve demokrasi
diyoruz. Bunu sadece demiyoruz, darbecilere karşı mücadelede de bunu
sahaya çıkaracak bir kararlılığı ve iradeyi temsil
ediyoruz.
Ümit ederim, OHAL tezkeresi
Meclis tarafından onaylanır. Ülkemiz için büyük bir tehdit olan bu
çeteye karşı o kararlı ve cesur mücadele teknik desteklerle
birlikte devam eder.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akçay.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının (3/812) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasıdaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bir hususu düzeltmek için söz aldım.
Sayın Bostancı konuşmasının
başında 30 Kasım 2002de ilk işimiz olağanüstü hâli
kaldırmak oldu. şeklinde ifade kullandı. Bu hususu
açıklığa kavuşturmak için şunu açıklamamız
gerekiyor: 57nci Hükûmet döneminde 31 Mayıs 2002 tarihinde Millî Güvenlik
Kurulu kararını takiben 30 Temmuz 2002 tarihinde toplanan Bakanlar
Kurulunun bir kanun hükmünde kararnamesiyle bu olağanüstü hâlin
kaldırılmasına karar verilmiştir ve bir iki ilde 30
Kasıma kadar devam etmesi
kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla, zaten
fiilen 30 Kasım 2002de olağanüstü hâl kalkacaktı. Durum budur.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Zabıtlara geçti efendim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre çok kısa bir söz talep
ediyorum.
BAŞKAN Buyurun İdris Bey.
2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, olağanüstü
hâl uygulamasının temel hak ve özgürlüklerin askıya
alındığı, Meclisin bir yönüyle
işlevsizleştirildiği, kanun hükmünde kararnamelerin onay mercisi
hâline geldiği ve anayasal denetimin ortadan kalktığı bir
sistem olduğuna ve bu konuda Genel Kurulu uyarmak istediğine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birazdan önemli bir oylama yapacağız. Bu
Meclis çatısı altında bulanan 4 siyasi parti grubu da 15 Temmuz
darbe girişimine karşı çok net tutumlar ortaya koydu ve bu darbe
girişimini kınayan, lanetleyen tarihî bir duruş sergiledi.
Şimdi, bu darbe
sürecinden çıkışın tartışmalarını
yürütüyoruz. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak en
başından beri bu darbe sürecinin tamamen ortadan kalkması için,
böylesi bir riskin bertaraf edilmesi için sarılmamız gereken en temel
değerlerin demokrasi, hukuk devleti, toplumsal barış ve insan
hakları olduğunu ifade ettik. Bugün de aynı önerimizi bir kez
daha altını çizerek yinelemek istiyorum. Olağanüstü hâl
uygulaması temel hak ve özgürlüklerin askıya
alındığı, Meclisin bir yönüyle
işlevsizleştirildiği, kanun hükmünde kararnamelerin onay mercisi
hâline geldiği ve anayasal denetimin ortadan kalktığı bir
sistemdir. Biz, bu sırada oturan milletvekilleri olarak olağanüstü
hâl uygulamalarının yakın hafızasına sahip olarak son
bir kez Meclisi uyarıyoruz. Yapılan bu düzenleme darbe zemininden
çıkışı değil, antidemokratik uygulamalarla mevcut
ortamı daha fazla bulanıklaştırmaya hizmet edebilir. Hele
hele bu karar sürecinin, kendi mesai arkadaşının, burnundaki,
burnunun dibindeki çalışma arkadaşının darbe
yapacağını öngöremeyen Millî Güvenlik Kurulunda
kararlaştırılmış olması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Tamamlıyorum hemen Sayın Başkan, bağlıyorum.
BAŞKAN Lütfen
tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Darbeyi
önleyemeyen, o öngörüye sahip olamayan askerî yetkililerin bulunduğu Millî
Güvenlik Kurulunda kararlaştırılması ve Bakanlar Kuruluna
tavsiye edilmesi bu anlamıyla Meclisin o sürecin dışında
tutulmasının da yöntem açısından yapılmış en
büyük yanlışlık olduğunu bir kez daha ifade ediyor ve Genel
Kurulu olağanüstü hâl konusunda bu tarihî uyarılarla bir kez daha
uyarmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Yalnız şunu söylemek istiyorum: Tabii, biz
şu anda milletimiz tarafından da takip ediliyoruz. Anayasa'da
Yürütme bölümünde olağanüstü hâl bir anayasal kurum olarak vardır,
bunu bilmemiz tabii ki lazım. Siz, grubunuzun konuşmasına bir
eklenti daha yaptınız, Meral Hanım bunları ifade
etmişlerdi.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Anayasanın 120nci
maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde
21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle
olağanüstü hâl ilan edilmesine dair 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064
sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin tezkeresi (3/812)
(Devam)
BAŞKAN Efendim, şimdi,
şahıslar adına konuşma bölümüne geçiyoruz.
Şahsı adına ilk konuşma, Ankara
Milletvekili Sayın Levent Gök Beye aittir.
Buyurun beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hükûmet tezkeresi üzerinde
şahsım adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grubumuz adına konuşan sözcümüz olağanüstü hâl
tezkeresine ilişkin bu kararın ve oylamanın niçin uygun
olmadığına dair gerekçelerimizi izah etti; ben kendi
bakış açım çerçevesinde buna devam etmeye gayret edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bütün
konuşmacılar anlattılar, 15 Temmuz gecesi Türkiye tarihinin bir
milat gecesidir. Türkiye tarihi yazıldığında ileride, 15
Temmuzdan önce bir safha olacaktır, 15 Temmuz gecesi çok önemli bir yer
tutacaktır, 15 Temmuzdan sonraki günler de çok ama çok önemli bir yer
işgal edecektir Türkiye tarihinde. 15 Temmuz gecesinde çeşitli
duyumlar aldığımız, bazı hareketler duyulduğu
istihbaratı geldiğinde derhâl Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine
gittiğimizde biz değerli milletvekilleri o anda bize gelen
duyumların ötesinde gözlemlere tanık olduk. Cumhuriyet Halk
Partisinin Genel Merkezi Cumhurbaşkanlığı
Sarayını tam karşıdan gören bir mevkidedir ve
Cumhurbaşkanlığı Sarayının
bombalandığına ya da helikopterlerle ateş
açıldığına bizzat tanık olduk. Şimdi,
olayların ardındaki gelişmeleri izliyoruz, Sayın
Cumhurbaşkanının yaverinden herhangi bir haber gelmediği,
eniştesinden darbeyi öğrendiği, Millî Güvenlik Kurulu üyelerinin
birbirinden haberi olmadığı, MİT
Müsteşarının haber verme konusunda, teyit etme konusunda bir
zaman beklediği anda değerli arkadaşlarım, AKPli
değerli yöneticiler bu darbe girişimini Cumhuriyet Halk Partisinden
öğrenmiştir. O anda, salonda bulunan Sayın Mustafa Elitaş,
salonda bulunan Ayşe Nur Bahçekapılı, Sayın Naci
Bostancı tarafımca bizzat aranarak Arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı Sarayı bombalanıyor, dikkatli
olun, bu çok ciddi bir darbe girişimidir. dedik. Siz, ne yaverlere
güvenin ne MİTe güvenin, şu Cumhuriyet Halk Partili
kardeşlerinize güvenin. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Herkes burada. Olayın vahametini biz
gözlerimizle gördük değerli arkadaşlarım. Derhâl Genel
Başkanımızı uçaktan indikten sonra bilgilendirdik, güvenli
bir yere alınmasını temin ettik, Genel
Başkanımızın yaptığı açıklamadan sonra
buraya geldik ve burada, hep beraber kucaklaştık. Ne adına?
Millî irade adına.
Evet, bizim AKPyle sorunumuz var, biz AKPyle pek
çok konuda anlaşamıyoruz, biz AKPnin iktidardan gitmesini istiyoruz,
ama değerli arkadaşlar, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Adalet
ve Kalkınma Partisiyle hesaplaşmamızı millet önünde yapmak
istiyoruz, milletten alacağımız oyla iktidara gelmek istiyoruz.
(CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu tablodan sonra, 15 Temmuza kadar
burada konuşulan, ifade edilen hiçbir konuşmanın anlamı
kalmamıştır. O gün Cumhuriyet Halk Partisinin net duruşu,
darbeye karşı net duruşu, zor durumda olan bir iktidar partisine,
zor durumda olan bir demokrasiye olan duruşu, bir terör örgütüne
karşı olan duruşu, çok net bir duruşu, canı
pahasına burada herkes tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu
Meclis, bombalar altında tarihî bir gece yaşamıştır,
sabaha kadar. Biz, o sabaha kadar oturduğumuz
sığınaklardaki anılarımızı daha sonra sizlerle
paylaşacağız; AKPlisi, CHPlisi, MHPlisi, bütün
kardeşlerimiz, Meclis Başkanımızın
başkanlığında, Adalet Bakanı, diğer bakanlar, biz
birbirimizin yüzüne baktığımız zaman, 15 Temmuz gecesini
artık siyasette zaten bir milat olarak kabul ettik.
O gün niçin buraya geldik
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım: Bu, sadece AKPnin sorunu
değil, bu Türkiye'nin sorunuydu, Cumhuriyet Halk Partisinin sorunuydu,
HDPnin, MHPnin, bütün siyasi kurumların sorunuydu, demokrasi sorunuydu.
Arkadaşlarımızla görüştük ve dedik ki Aman, Meclisi
çalıştıralım ve olağan usullerle Meclis
çalışmaya devam etsin. Yurttaşlarımız Meclisin
çalışmasını görürse, o olağan duruma geldiğimizi
görürse, moralleri artar, darbecilerin morali bozulur. ve olağanı
bir an önce gerçekleştirelim diye buraya geldik, tarihî bir oturum
gerçekleştirdik. Ertesi gün, AKP grup başkan vekillerimiz burada,
hepsiyle yaptığımız görüşmede, bu geçtiğimiz
hafta, bu hafta Meclisin mutlaka ve mutlaka çalışması
gerektiğini, mutlaka olağan bir durumun sergilenmesi gerektiğini
ifade ettik değerli arkadaşlarım. Çünkü, 15 Temmuz gecesi bu
terör örgütünün yarattığı darbe girişimi sonuç verseydi
bizi bekleyen tablo, sıkıyönetim, olağanüstü hâl, gözaltılar,
ileride haksız tutuklamalar, mahkemeler, çok karanlık bir tablo
olacaktı. Biz bu karanlık tabloyu biliyoruz. 27 Mayısta
asılan Adnan Menderesin travmasını bu toplum atlatabildi mi? 12
Martta asılan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
travmasını bu toplum atlatabildi mi? 12 Eylülde asılan 50ye
yakın arkadaşımızın -sağdan soldan-
travmasını bu toplum atlatabildi mi? Biz darbeleri çok iyi biliyoruz,
darbelerin neye yol açtığını biliyoruz. İşte, bir
darbe olsa idi gerçekleşecek olan olağanüstü hâl ya da
sıkıyönetim uygulamalarının önüne geçmek, Türkiyeden darbe
tehlikesini bertaraf etmek ve Türkiyeyi olağan bir süreçte götürmek
açısından çok önemli katkılar verdiğimize inanıyorum
ve Meclisin çalışmasının da buna çok önemli katkı
sağladığını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz işte
bu olağanüstü hâle bundan dolayı karşıyız. Yani, tüm
partilerin -hemen hemen- pek çok siyasi çatışmanın içerisinden
geçmiş, kutuplaşmadan geçmiş siyasi partilerin, uzun
yıllardan sonra, üzerinde normalleşmek için anlaştığı
bir ortamda olağanüstü hâlin tekrar tartışılması,
şu andaki olağan bir tabloyu bozucu bir hâl alacaktır. O nedenle
karşıyız. Biz siyaset kurumu olarak sorunlarımızı
çözebiliriz. Bu karşılaştığımız darbe
tehlikesi, onun süreci, sonuçları ve bundan sonra yapılacakları
Parlamento çatısı altında birbirimizi ikna ederek çözebiliriz.
Bakın, şimdi, gelen yasalarda birbirimize
soruyoruz: Hangi maddeye karşısınız? Bir güzel ortam
yakaladık, bu ortamı bozmayalım, buna ihtiyacımız var.
Biz de demokratik yollardan siyasetin yürümesini, kararların
alınmasını istiyoruz ve bu belanın savuşturulmasını
tek başına AKPnin yapamayacağını da gördük
değerli arkadaşlarım. Katkı vermek istiyoruz sizlere,
yanınızda olmak istiyoruz. Bu FETÖ tehlikesinin daha sürdüğünü
görüyorum ben, süreceğini görüyorum. Ortada daha başka büyük
tehlikeler var. Bu tehlikeler karşısında iktidar partisi
yalnız kaldığında pek çok yanlış da olabilir.
Gelin, gücümüzü birleştirelim. Bunun yolu olağanüstü hâl
değildir, olağanüstü hâlde Meclisin devre dışı
kalmasıyla sorun çözülemez. Beraber olursak sorunları çözebiliriz, olağanüstü
hâl bu nedenle önemlidir. (CHP sıralarından alkışlar) Biz
bu tablo içerisinde olağan yöntemlerle bu olağanüstü durumu
aşacağımıza inanıyoruz, çok kararlıyız bu
konuda. Cumhuriyet Halk Partisi olarak demokrasiyi korumak, insan
haklarını korumak, temel hak ve özgürlükleri korumak adına
getirilecek olan olağanüstü hâlin de olumsuz tehlikeler
yaratacağına inanıyoruz. Bu uygulama eğer kötü
uygulanırsa -iktidar partisini ve devlet aklını
soğukkanlılığa ve basirete davet ediyoruz- biliniz ki çok
kötü uygulamalar önümüze geldiğinde, eğer 15 Temmuz gecesi darbe
başarılı olsaydı Türkiye hangi kötü sonuçla
karşılaşacaksa bu kötü uygulamalardan daha da kötü sonuçlar
doğabilir değerli arkadaşlarım. Çok dikkatli olmak
lazım, bunun bir garantisi yok, bunun hiçbir şekilde bir garantisi
yok. Hata her zaman yapılabilir. Şu ana kadar gördüğümüz pek çok
hata var, şu ana kadar gördüğümüz pek çok usulsüzlük var. Bu tehlike
AKPyi, ne yazık ki, başka bir tehlikeyle karşı karşıya
getiriyor.
2002 yılında 30 Kasımda, uzatılmamak
suretiyle kalkan olağanüstü hâli Biz olağanüstü hâli
kaldırdık. diyerek demokrasi manifestosuna yazan AKP, seçim
billboardlarına asan AKP ve iktidar partisi maalesef bugün çok ironik
bir durumla karşı karşıya ve 12 Eylül Askerî Darbe
Döneminde çıkartılmış olan Olağanüstü Hâl Kanununu
uygulamak için bugün burada, birazdan oylama yapacağız.
Arkadaşlar, biz anayasa tartışmalarında Darbe dönemi
hukukunu da temizleyelim. dedik, bunlar da vardı işin içerisinde.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi sizlere
öneriyor: Bu yol yanlış bir yol, bu yolda gitmek, ısrar etmek
yanlış ama anlaşılıyor ki bu yola birazdan
oylarınızla onay vereceksiniz. Uygulamalarda çok dikkatli olmak
gerekiyor, uygulamalarda yapacağınız en ufak bir hata Türkiyeyi
çok başka kırılganlık noktalarına götürebilir;
Türkiyeyi böyle bir tehlike bekliyor, iktidarı da böyle bir tehlike
bekliyor. Biz de muhalefet olarak böylesine kritik bir süreçte sizlerle
yardımlaşmak istiyoruz, birbirimize elimizi uzatmak istiyoruz. Elimizi
tutun. Tuttuğunuz bu el, işte, darbe gecesini size nasıl haber
veriyorsa FETÖ tehlikesinin temizlenmesinde aynı oranda destek verecektir,
bundan hiç kuşkunuz olmasın. Cumhuriyet Halk Partisi laik
cumhuriyetten yana, Cumhuriyet Halk Partisi demokratik, sosyal hukuk devletinden
yana, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiyeden yana. (CHP sıralarından
alkışlar) Onun için, olağanüstü hâl eğer onaylanacaksa
zarar görmeden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök, bir dakikalık bir
müddet ekliyoruz efendim.
LEVENT GÖK (Devamla)
Türkiyede
yaratacağı tahribatı engellemeniz gerekiyor.
Türkiyede bu süreç bir trol gibidir değerli
arkadaşlarım, alttan girer de herkesi sürükler, siz dahi farkına
varamazsınız. Şu anda devleti saran bir korku var.
İşte, o korkuyu yenmek gerekiyor. Kim acaba takiye yapmış,
kendisini saklamış; kim gerçek, kim değil? İhbarlar olacak,
başka şeyler olacak, belki en sevdiğiniz bir
arkadaşınız gözaltına alınacak. Pek çok
yanlışın yapılabileceği bir döneme gidiyoruz. Aman ha,
dikkatli olun; aman ha, bin defa düşünüp bir defa iş yapın.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
olağanüstü hâli olağan yollarla aşacağımız
düşüncesiyle sizlere, milletimize, Türkiyeye katkı vermek
açısından kabul etmiyoruz. Bu yolu o yüzden olağanlaştırmak
ve Türkiyeyi normalleştirmek hepimizin başlıca görevidir diyor,
hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Şahsı adına ikinci konuşma
Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunça aittir.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl ilanına dair Bakanlar
Kurulu tezkeresi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
15 Temmuz gecesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde yıllar boyunca sinsice örgütlenmiş Fethullahçı terör
örgütü çeteleri devlete ve millete karşı haince saldırıya
geçerek ülke yönetimini ele geçirmeye cüret etmişlerdir. İstanbulda
boğaz köprüsünde yol keserek, devletin televizyonunu işgal ederek
eşkıyalıklarını dünyaya duyurmaya
başlamışlar, milletin vergileriyle alınan, vatan
savunması için kullanılması gereken silahları,
uçakları, helikopterleri, tankları kaçırarak milletin üzerine
saldırmışlardır. Kurtuluş Savaşında bile
düşman Büyük Millet Meclisine kurşun atamamışken,
Polatlıdan beri geçememişken bu hainler millî iradenin
tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisine, Polis Özel Harekâta, Emniyete,
MİTe defalarca bomba atarak ülkesine olan kinini ve
düşmanlığını kusmuşlardır. Millet ne
olduğunu anlamaya çalışırken
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve
Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım
televizyonlara bağlanarak bunun bir darbe girişimi olduğunu,
darbecilerin başarıya ulaşamayacağını, bu
hukuksuzluğun hesabını soracaklarını ifade ederek
milletini ülkesine sahip çıkmaya, meydanlarda bu hainlere karşı
durmaya davet etmişlerdir. Muhalefet partisi liderleri
yaptıkları açıklamalarla darbeye karşı
olduklarını belirtmişler ve milletimizin takdirini
toplamışlardır. Halkın meydanlara indiğini gören
teröristler milletin üzerine tankları acımasızca sürmüşler,
insanlarımızı canice kurşun yağmuruna
tutmuşlardır. Bu aziz millet bu hainlerden korkmamış,
mücadelesini sürdürmüş, hainlerin kullandıkları tankların
altına yatarak, üzerine çıkarak, kurdukları tuzakları
başlarına çevirmiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Recep Tayyip
Erdoğan bu ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanıdır, on
dört yıl boyunca lideri olduğu Türkiye'ye sınıf
atlatmıştır, her alanda hayal dahi edilemeyen icraatlara imza
atmıştır. Dünya mazlumlarının sesi olmuş bu büyük
liderin önü on dört yıllık süre içerisinde defalarca kesilmeye
çalışılmış ancak her girişim
Cumhurbaşkanımızın dirayetli tutumu ve milletimizin
ferasetiyle aşılmıştır.
Tüm bu çabalarında başarısız
olan Türkiye düşmanları bu kez milletin silahıyla milleti
vurmaya kalkışmıştır. Bu hain örgütün Türkiye'ye
karşı başlattığı saldırıda yabancı
ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, dost akraba topluluklarımız
sokaklara inerek Türkiye'ye destek olmuşlardır. Dost gibi görünen
müttefik ülkeler, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, NATO gibi
uluslararası kuruluşlarca hukuka ve millet iradesine
saldırılırken sonuç beklenmiştir. Milletin mücadelesi galip
gelince de yarım ağız Seçilmiş Hükûmetin
yanındayız. demek zorunda kalmışlardır.
Burada iki hususa dikkatinizi çekmek istiyorum
değerli milletvekilleri. Bu hain terör örgütünün devlet kademelerine
sızma girişiminin AK PARTİ döneminde
başlamadığı ortaya çıkmıştır. Bu
örgütlenmenin otuz kırk yılı aşkın bir zamandan bu
yana her iktidar döneminde devam ettiğini gelinen noktada açıkça
görüyoruz. Bu teröristlerin kendilerini gizleyerek orduda tuğgeneral,
tümgeneral, orgeneral seviyesine kadar çıkabilmesi bu yapının
1980 darbesinden bu yana ordunun içerisine sızdığını
açıkça göstermektedir. Hain örgütün okyanus ötesinden talimatla yönetilen
organize bir terör örgütü olduğu 17-25 Aralık yargı darbesi
girişimiyle deşifre olmuş ve ilk mücadeleyi de Sayın
Cumhurbaşkanımız -o dönem Başbakanımızdı- ve
AK PARTİ başlatmıştır. MİT
Müsteşarının tutuklanmaya
çalışılmasının, MİT tırlarının
durdurulmasının, 17-25 Aralık yargı kullanılarak darbe
girişiminde bulunulmasının hep bu paralel çetenin işi
olduğunu söylediğimizde bugünkü birlik ve beraberlik örneğini
keşke o zamanlarda da gösterebilmiş olsaydık. Keşke bu
çetenin HSYKdan ve yüksek yargıdan tasfiye edilmesini amaçlayan
tasarılara hep birlikte bugün olduğu gibi destek verseydik. Son üç
dört yıldır bu tehlikeyi görerek yargıya ve emniyete sızan
paralel örgüt mensupları eğer tasfiye edilmemiş olsaydı son
üç dört yıl içerisinde, bugün ülkemiz çeteler tarafından işgal
edilmiş olacak ve millî irade rafa kalkmış olacaktı.
Değerli milletvekilleri,
OHAL kararıyla hukukun dışına mı
çıkılacaktır? Cevap kesinlikle hayırdır. OHAL,
devletin ani refleks göstermesi gereken durumlar için Anayasamızca
tanınan, hukuka uygun, meşru, evrensel hukuk tarafından kabul
edilen ve dünyanın neredeyse tüm demokratik ülkelerinde var olan bir
kurumdur. En son sadece bir terör saldırısı sonrasında
Fransada OHAL ilan edilmiş ve kimse Fransa ne yapıyor?
dememiştir. Geçtiğimiz günlerde de Fransa Ulusal Meclisi Fransadaki
OHAL kararını altı ay daha uzatmıştır. OHAL ilan
edilmesi bilakis Türkiye Cumhuriyetinin darbecilerle ve terörle mücadele
ederken hukuk içerisinde kalma iradesinin bir tezahürüdür. Hukuk içerisinde
kalma iradesi olmayan bir yönetim, alınacak tedbirleri OHAL ilan edilmeden
de alabilirdi. Burada amaçlanan, hukukun üstünlüğünü, mevzuatın
yürürlüğünü ve demokrasiyi savunurken bu değerlerin aksine hamleler
yapmaktan kaçınılmasıdır. Dolayısıyla, OHAL,
FETÖcü teröristlerden başka hiç kimsenin korkmasını yahut
hoşnut olmamasını gerektirecek bir durum değildir.
İlan edilen OHAL, devlet ile milletin birlikte devlet içerisindeki
teröristlerin oluşturabileceği tehlikenin önüne geçebilmeyi
amaçlamaktadır. Geçmiş dönemlerde askerî darbeler için alınan ve
sürekli uzatılan OHAL uygulamasından farklı bir durum
vardır değerli milletvekilleri.
AK PARTİ, göreve
geldiği günden bu yana temel hak ve özgürlükler konusunda hep hassas
davranmıştır. İktidara geldiğinde ilk iş
güneydoğudaki OHAL uygulamasını uzatmamak olmuştur. OHAL
Kanununda temel hak ve özgürlükleri koruyan değişiklikleri 2004
yılında AK PARTİ iktidarı gerçekleştirmiştir.
OHAL bir sıkıyönetim değildir
değerli milletvekilleri. Temel hak ve özgürlüklerin
kısıtlanması söz konusu değildir, bilakis temel hak ve
özgürlüklere yönelik tehdidin ortadan kaldırılmasına yönelik,
konusu, sebebi ve süresi sınırlı, Anayasanın 120nci
maddesinde öngörülen hukuki bir tedbirdir. Sıkıyönetim ise askerlerin
yönetimde olduğu bir sistemdir. Sıkıyönetimde
sıkıyönetim mahkemeleri vardır, OHALde ise sivil yönetim,
doğal mahkemeler işbaşındadır. Valilerin
koordinasyonunda işlemler yürütülür. İdarenin tüm işlemleri
yargı denetimine tabidir. O nedenle, temel hak ve özgürlüklerin
kısıtlanacağına yönelik eleştiriler doğru
değildir. Olağanüstü hâl Parlamentoyu devre dışı
bırakır. eleştirileri de haksız eleştirilerdir. OHALi
onaylayacak ve kaldıracak merci burasıdır, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. OHAL uygulamasıyla ilgili kanun hükmünde kararnameler yine
sizin huzurunuza, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek ve şu yüce
çatının altında onaylanacaktır. Demokratik ülkelerin terör
tehditlerini bertaraf için başvurduğu olağanüstü yönetim
biçimini Türkiye, Meclisini bombalayanlara karşı kullanmayacaksa ne
zaman kullanacaktır değerli milletvekilleri? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Terörle mücadelede canını
ortaya koyan polislere karşı bomba atanlara kullanmayacaksa ne zaman
kullanacaktır? Anayasadaki OHAL maddesini halkını tanklarla
ezmeye çalışan canilere kullanmayacaksa biz ne zaman
kullanacağız? Cumhurbaşkanını öldürmeye kalkacak kadar
gözü dönmüşlere karşı kullanmayacaksa ne zaman kullanacağız?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; millî iradeye sahip çıkan, darbecileri püskürten,
darbecileri püskürtürken şehit düşen, yaralanan tüm demokrasi
kahramanlarına karşı borcumuz vardır. O borç da ülkemize
karşı bu ihaneti gerçekleştiren, asker elbisesi altına
gizlenen teröristlerden hak ettikleri hesabı sormaktır.
Yaptığımız iş, bu hesabın millet adına
sorulmasını sağlayacak hukuk zeminini oluşturmaktan
ibarettir. Bu zemini de saldırılarda hedef alınan bu Gazi Meclis
sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle demokrasi
şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum, şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum, milletimize geçmiş olsun diyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum, ülkemizi bu tür
badirelerle karşılaştırmaması için Cenab-ı
Allaha dua ediyor, sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Tunç.
Değerli milletvekilleri, görüşmeler
tamamlanmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) On dakika ara
verelim Sayın Başkanım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, Bakanlar Kurulunun olağanüstü hâl tezkeresine olumlu oy
vereceklerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bir hususu Genel Kurula bilgi olarak arz etmek istiyorum. Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, şu anda burada Genel
Kurul çalışmasına katılmayı çok arzu ediyordu. Buna
rağmen, malumunuz olduğu üzere, 15 Temmuzdaki hain
saldırılarda hayatını kaybeden şehitlerimizin şu
anda devam eden cenaze namazı ve merasimine
katıldığından zaman nedeniyle bir çakışma
olmuştur.
Bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Bakanlar Kurulunun üç aylık süreyle yüce Meclisimizden talep ettiği
olağanüstü hâl tezkeresine olumlu oy vereceğimizi tekraren ifade
ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.44
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR
(Elâzığ), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)
-----0-----
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Anayasanın 120nci
maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde
21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü
hâl ilan edilmesine dair 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin tezkeresi (3/812) (Devam)
BAŞKAN
Hükûmet yerinde.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeleri
tamamlamıştık.
Şimdi
Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup oylarınıza
sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın 120nci maddesi ile 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde 21/7/2016
Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü
hâl ilan edilmesine ilişkin 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN İşari olarak yapılacak
oylamanın açık olarak yapılması için bir önerge
vardır, önergeyi okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın 120nci maddesi ile 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde 21/7/2016
Perşembe günü saat 01.00dan itibaren doksan gün süreyle olağanüstü
hâl ilan edilmesine ilişkin Hükûmet tezkeresinin oylamasının
açık oylama şekliyle yapılması hususunun Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Ramazan Can Mehmet
Metiner
Amasya Kırıkkale İstanbul
Mustafa Yel Ayşe
Sula Köseoğlu Osman
Aşkın Bak
Tekirdağ Trabzon Rize
Özcan Ulupınar Abdülhamit Gül Hatice Dudu Özkal
Zonguldak Gaziantep Afyonkarahisar
Sebahattin Karakelle Bülent Turan Yılmaz Tezcan
Erzincan Çanakkale Mersin
İmran Kılıç Ravza
Kavakcı Kan Fatma
Benli
Kahramanmaraş İstanbul İstanbul
Şirin Ünal Kemalettin Yılmaztekin Sami Dedeoğlu
İstanbul Şanlıurfa Kayseri
Mustafa Ilıcalı Orhan
Kırcalı Emine
Yavuz Gözgeç
Erzurum Samsun Bursa
Mehmet Erdoğan Ahmet Uzer Mehmet Akyürek
Gaziantep Gaziantep Şanlıurfa
Zehra Taşkesenlioğlu Reşat Petek Canan Candemir
Çelik
Erzurum Burdur Gaziantep
Yıldız Seferinoğlu Mehmet Demir Metin Akgün
İstanbul Kırıkkale Tekirdağ
Jülide Sarıeroğlu Rafet Sezen Sabri
Öztürk
Ankara Edirne Giresun
Volkan Bozkır
İstanbul
BAŞKAN Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğiz. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, oylama
devam ediyor ama bir Danışma Kurulu önerisi var; bilahare,
oylamanın bitimiyle ilan edeceğiz. Dolayısıyla, sayın
milletvekillerimizin kısa bir zaman ayırmaları
bakımından ikaz etmek istedim. Bir Danışma Kurulu önerisi
oylanacaktır.
Teşekkür ediyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Değerli
milletvekilleri, açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Anayasanın 120nci
maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde
21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00den itibaren doksan gün süreyle
olağanüstü hâl ilan edilmesine dair Bakanlar Kurulu Kararına
ilişkin Başbakanlık Tezkeresi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 461
Kabul :
346
Ret :
115(x)
|
Kâtip Üye Ömer Serdar Elâzığ |
Kâtip Üye Elif Doğan Türkmen Adana |
Efendim, böylelikle tezkere kabul edilmiş ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı olmuştur.
Hayırlı olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakanın bir teşekkür
konuşması talebi var.
Buyurun Sayın Başbakan. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin çok değerli
üyeleri; az önce Meclisimizde kabul edilen olağanüstü hâl kararı
aslında demokratik düzenimize, millî iradeye karşı 15 Temmuz
gecesi başlatılan silahlı darbe teşebbüsünün
doğurduğu sonuçları ve yaptığı tahribatı
ortadan kaldıracak tedbirleri almaya yöneliktir.
Geçmiş dönemlerdeki OHAL kararlarına
baktığımız zaman, tedbirler vatandaşın
yaşamını sınırlamaya ve vatandaşın hareket
alanını kısıtlamaya yönelik tedbirlerdi ama 15 Temmuzda
gerçekleştirilmeye çalışılan darbe teşebbüsüyle
millet, Hükûmetiyle, bütün siyasi partileriyle, Başkomutanıyla bir
olmuş, beraber olmuş, kenetlenmiş ve bu darbe
bozuntularını bertaraf etmiştir ve milletimiz rahat bir nefes
almıştır. Bu süreç içerisinde çok insan, çok kurum, büyük bir
kadirşinaslıkla, ülke sevgisiyle bu kalkışma hareketine en
net şekilde duruş sergilemiş ve Türkiye dünyaya bir demokrasi
destanı yazdığını göstermiştir.
Kısacası, bugün alınan kararla devlet
millete değil, kendisine olağanüstü hâl ilan etmiştir. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Bu
olağanüstü hâl ilanıyla devlet içine yıllardan beri
kümelenmiş FETÖ çeteleri, terör çeteleri bir bir temizlenecek ve ülkemizin
istiklaline, demokrasisine zarar vermeye kalkışan bu mihraklar bir
daha ayağa kalkmamak üzere bertaraf edilecektir; amaç budur.
Bu süreçte de şunun özellikle bilinmesini
istiyoruz: Türkiyenin en meşru bir şekilde karşı
çıktığı ve sonunda da darbecileri yerle yeksan ettiği
bu işte bile bazı dost bildiğimiz çevrelerden birtakım kafa
karıştırıcı haberler geliyor, Türkiyenin ekonomisi
üzerine birtakım oyunlar oynanmaya çalışılıyor.
Şunu herkes bilmelidir ki Türk ekonomisi dünyaya açık bir ekonomidir.
15 Temmuz gecesi bu girişim olmasına rağmen ilk mesai gününde,
pazartesi günü normal piyasa şartları neyse borsasıyla,
bankasıyla, finansal işlemleriyle hiçbir kesintiye uğramadan
hayat devam etmiş ve bütün ekonomik faaliyetler sağlıklı
bir şekilde yürütülmüştür. Bütün bunlar ortada iken maksatlı bir
şekilde Türkiyenin risk primiyle oynamaya çalışma gayretlerini
iyi niyetli olmaktan yoksun buluyoruz. Şu bilinmelidir ki bunlar acele ve
maksatlı verilmiş kararlardır. Ne yaparlarsa yapsınlar Türk
insanı 15 Temmuzda ortaya koyduğu dirayetle hem ülkesinde demokrasiyi
kesintiye uğratmaktan kurtarmış hem de güçlenen, kalkınan
Türkiyenin ekonomisinin bundan böyle de aynı kararlılıkla
güçlenmeye devam edeceğini bütün dünyaya göstermiştir. (AK PARTİ
ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Bu süreçte bütün siyasi partilerimiz, başta genel
başkanlar olmak üzere hakikaten takdire şayan bir duruş
sergilemiş, şu Gazi Meclisin çatısı altında bombalanma
esnasında bile demokrasiden, millî iradeden asla ödün vermemiştir.
Bizim siyasi parti gruplarından beklentimiz, bu
başlattığımız birlikteliğin, süratle, bu beladan
kurtulmak için yapılacak düzenlemelerde de devam etmesidir. Özellikle
yatırımlara, üretime, ekonominin büyütülmesine, reformlara yönelik
getireceğimiz tedbirler, OHAL düzenlemeleri dışında,
başlattığımız şekilde önümüzdeki haftadan
itibaren devam edecek ve bunlarla birlikte de ülkemizin, doğrusu
hepimizin, insanımızın artık bu olayın etkisinden
kurtulmasını temin edeceğiz. Siyasi partilerimiz, 15 ve 16
Temmuz gününü artık demokrasinin günü olarak kutlayacağız,
bundan böyle demokrasi şehitlerimizi anma günü olarak
kutlayacağız.
Bir kez daha şu görülmüştür: Tankın
gücü halkın gücü karşısında yetersiz
kalmıştır, mağlup olmuştur. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar) Cuntacılar conta
yakmıştır ve yolda kalmıştır, halkın iradesi
kazanmıştır.
Bir kez daha yüce Meclisimize, aziz milletimize bu
asil duruşundan dolayı teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Muhterem
Başbakan.
Değerli milletvekilleri, Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 117nci
Birleşiminde Başbakanlık tezkeresi dışında
başka bir konunun görüşülmemesinin ve Genel Kurulun daha önce
toplanması kararlaştırılan 22 Temmuz 2016 Cuma günü
toplanmamasına ilişkin önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
21/07/2016
Danışma Kurulunun 21/07/2016 Perşembe
günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun 117nci
Birleşiminde Başbakanlık tezkeresi dışında
başka bir konunun görüşülmemesinin ve Genel Kurulun daha önce
toplanması kararlaştırılan 22/07/2016 Cuma günü toplanmamasının
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mustafa
Elitaş Levent
Gök
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu
Başkan
Vekili Başkan
Vekili
İdris
Baluken Erkan
Akçay
Halkların
Demokratik Partisi Grubu Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu
Başkan
Vekili Başkan
Vekili
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Oy
birliğiyle kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 26 Temmuz 2016 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 18.19