TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
121inci
Birleşim
2
Ağustos 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Diyarbakır Milletvekili Feleknas Ucanın, Ezidi kadınların
yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin, 15 Temmuz
darbe girişimi ve OHALe ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, millet demokrasi
nöbeti tutarken yapılan antidemokratik uygulamalara ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, millî egemenliğe dayalı demokratik
anayasanın, millî birlik ve beraberliğin anayasal metne dökülmesiyle
yapılacağına ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Cumhurbaşkanını ve
Hükûmeti idam cezası konusunda daha duyarlı olmaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, olağanüstü hâlin gerekli
kılmadığı konularda kanun hükmünde kararnameler
çıkarılmasının Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine aykırı olduğuna ilişkin
açıklaması
4.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, askerî okullarda öğrenci olan
ve kalkışmada yer almayan, mezuniyetine kısa bir süre kalan onca
öğrencinin ciddi mağduriyet yaşadığına,
açığa alma ve tutuklamaların çok hassas yapılması ve
mağduriyetlere yol açılmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, 30
Ağustos 1922 tarihinin, emperyalizme karşı
bağımsızlık mücadelesinin kazanıldığı,
topraklarımızın işgalcilerden geri
alındığı bir tarih olduğuna ve Zafer
Bayramını kutlamak için meydanları coşkuyla dolduracaklarına
ilişkin açıklaması
6.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, darbecilerin en ağır
şekilde cezalandırılmaları gerektiğine, bu sürecin
sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasının, masum
insanların mağdur edilmemesinin en büyük temennisi olduğuna ve
FETÖyle bağlantısı tespit edilen siyasiler olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
7.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, kapatılan askerî okullar ile
kışlaların arazilerinin korunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
8.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, 30 Ağustos Zafer
Bayramının kutlanmayacağı kararına şiddetle
karşı çıktığına ilişkin açıklaması
9.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Bingölde şehit
düşen polislere Allahtan rahmet dilediğine, Fethullah cemaatinin
2010 yılında KPSS sorularını çalıp
yakınlarına vermesiyle ilgili soruşturmanın yıllarca
sümen altı edildiğine ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
10.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, 15 Temmuz darbe
girişimi sonrasında görevden el çektirilenlerin durumuna ilişkin
açıklaması
11.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, OHAL ilanı sonrasında
FETÖ örgütüyle ilişkili olduğu gerekçesiyle okul, üniversite ve
bazı iş yerlerinin kapatıldığına ancak bu okul ve
iş yerlerinde çalışanların özlük hakları ve
geleceklerinin düşünülmediğine ve mağduriyetlerin bir an önce
giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
12.-
Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, darbe girişimi sonrasında
siyasiler ve yöneticiler hiçbir bedel ödemezken öğretmenlerin, memurların
ve akademisyenlerin neyin bedelini ödediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
13.-
Ordu Milletvekili Seyit Torunun, askerî kışlaların şehir
dışına taşınmasının son derece olumlu bir
karar olduğuna ancak askerî alanların rant alanı olarak
değil demokrasi ve özgürlük alanları olarak değerlendirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, 30 Ağustos
tarihinin, bir milletin makûs talihini yenerek ulus olma bilinciyle
emperyalizmi Anadolu topraklarında hezimete uğrattığı
tarih olduğuna ilişkin açıklaması
15.-
Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, darbe önlenmiş olsa da ekonomik
sonuçlarının ağır olduğuna ve tarım sektörünün
yaşadığı sıkıntıları aşmak için
ihracat imkânlarını artıran, teşvik sistemini geliştiren
ek önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
16.-
Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın,
açıklamasının 30 Ağustos törenlerinin yapılması
veya yapılmamasıyla ilgili olmadığına, törenlerde
askerî araçların gösteri yapmayacağına yönelik olduğuna ilişkin
açıklaması
17.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, olağanüstü hâli yasal
olarak inşa etmeden fiilî olarak uygulayan Hükûmetin bugün aynı
uygulamaları Kürt illerinde bir sıkıyönetim tarzına
çevirdiğine ve haksız ve hukuksuz yaşanan bu uygulamalara bir an
önce son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.-
Mardin Milletvekili Ali Atalanın, İstanbul Milletvekili Markar
Eseyanın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak ve 22 milletvekilinin, koruma
altındaki alanlarda oluşan daralma ve tahribatın
boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/286)
2.-
Burdur Milletvekili Mehmet Göker ve 24 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan
çevre sorunlarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/287)
3.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 22 milletvekilinin, belediye
başkanlarının mal varlıklarının ve mal
varlıklarında usulsüz artış olup
olmadığının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/288)
B)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye
Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin, 29-31 Ağustos 2016 tarihleri
arasında Kore Cumhuriyetinin başkenti Seulde düzenlenecek olan
Kuzey Koreli Mülteciler ve İnsan Hakları Uluslararası
Parlamenterler Koalisyonu 13üncü Genel Kurul Toplantısına
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/816)
2.-
Başbakanlığın, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta
Afrika Cumhuriyetinde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında
hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek
üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi
ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde
bu kuvvetlerin kullanılması için Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine ilişkin tezkeresi
(3/807)
C)
Önergeler
1.-
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, (2/1167) esas
numaralı 2.7.1964 Tarih ve 492 Sayılı Harçlar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/53)
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca ve Mardin Milletvekili
Ali Atalan ve arkadaşları tarafından, Ezidi inancına sahip
toplum kültürünün ve kimliğinin korunması ve tarih boyunca maruz
kaldıkları zulüm ve şiddet politikalarının bütün
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 29/7/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
2 Ağustos 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurul gündeminin yeniden düzenlenmesine; Genel
Kurulun 2, 9, 16 ve 23 Ağustos 2016 Salı günkü birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
3, 10, 17, 24 ve 31 Ağustos 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde
sözlü soruların görüşülmemesine; 4 Ağustos 2016 Perşembe
günkü birleşiminde 406 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine; 409
sıra sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91'inci maddesine
göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi
VII.-
OTURUM BAŞKANLARIN KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
intihar eden Ahmetli Kaymakamı Necmi Akmana Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
milletvekili kimlik kartlarındaki düzenlemelere ilişkin
konuşması
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Vergi Dairesi Tam Otomasyon Projesini başlatan Zekeriya Temizele ve bu
projeyi uygulamaya koyan Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerine
teşekkür ettiğine ilişkin konuşması
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç'in Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/1310) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 409)
2.-
Karadağın Kuzey Atlantik Antlaşmasına
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/742) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 407)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, bir firmanın kamu
bankalarından almış olduğu kredilere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/6206)
2.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu'nun, Halkbankın işe
alım sınavını yedekten kazanan ancak daha sonra işe alınmayan
kişilere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/6250)
2 Ağustos 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Zihni AÇBA
(Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Ezidi kadınların yaşadığı
sorunlar hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Feleknas Ucaya
aittir.
Buyurunuz
Sayın Uca. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, haftanın ilk çalışma günü olmuş
olması nedeniyle Genel Kurulda doğal bir uğultu hissediyorum.
Şimdi
sayın hatip kürsüdedir. O nedenle, herkesin dikkatle sayın hatibi
dinlemesini rica ediyorum.
Buyurunuz
Sayın Uca.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Diyarbakır Milletvekili Feleknas
Ucanın, Ezidi kadınların yaşadığı sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
FELEKNAS
UCA (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ezidi
soykırımı yıl dönümü sebebiyle Ezidi kadınların
yaşadığı sorunlar üzerine HDP Grubu adına gündem dışı
söz almış bulunmaktayım.
Yarın 3 Ağustos Ezidi
katliamının yıl dönümü. Katliamda hayatını kaybeden
bütün Ezidileri saygıyla anıyorum. Hâlâ IŞİDin elinde
bulunan kadınların bir an önce özgürlüğüne kavuşmalarını
temenni ediyorum. Şengalde mücadele eden bütün Ezidi savunma güçlerini
selamlıyorum.
Ezidiler dinî söylemlerinde önce 72 millet için,
sonra kendileri için dua ederler. Dinî inançları gereği şiddeti
tamamıyla reddederler. Ancak, sahip oldukları Kürt dili, kültürü,
kimliği ve Ezidilik inancı sebebiyle farklı devletler
tarafından 73 defa kıyımdan geçirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 3 Ağustos 2014te
binlerce Ezidi Şengalde IŞİDin soykırımına
maruz kaldı. Bu katliamı Ezidiler 73üncü Ferman olarak
adlandırdı. Bu katliamda binlerce Ezidi öldürüldü, 6
yaşındaki kız çocuklarından 70 yaşındaki
kadınlara kadar 5 bin ile 7 bin arasında çocuk ve kadın
IŞİD tarafından alıkonuldu. Yüzlerce çocuk, hasta ve
yaşlı açlıktan ve susuzluktan öldü. Ezidi çocuklar ailelerinden
kaçırılıp IŞİDin yanına verildi, kendi
inançlarından ve toplumundan koparıldı, zorla dinleri
değiştirildi. Bunlar Rakka, Musul ve Telafer gibi birçok yerde
pazarda satıldı. Bu kıyımla Ezidilerin tarih sahnesinden
silinmesi amaçlandı. Hâlâ yaklaşık 3 bin kadın
IŞİDin elinde bulunmaktadır.
Bu katliamdan sonra binlerce Ezidi Diyarbakır,
Şanlıurfa, Şırnak, Siirt, Mardin ve Batmanda DBPli
belediyeler tarafından kurulmuş kamplar ile AFADa bağlı
Midyat ve Nusaybinde mülteci kamplarına yerleştirildi. Türkiyede
hâlâ herhangi bir yasal statüleri bulunmamaktadır. Bu kamplarda
yaptığımız görüşmeler sonucunda kadınların
kaygı ve güvensizlik, nefret ve öfke, gece uyumakta zorluk çekme gibi
ciddi bir travmayla karşı karşıya olduğunu tespit
ettik.
Diğer taraftan, Aralık 2015te Alman ARD
televizyonu Antepte IŞİDe bağlı Ezidi
kadınlarının satıldığı bürolar olduğunu
videolarla kaydetti. Bu iddiaları defalarca dile getirdik, bu konuda
İçişleri Bakanlığına önerge verdik.
Bakanlığın geçen hafta verdiği bilgiye göre, Antep
Savcılığı soruşturma açmış ancak
soruşturma hâlen sonuçlanmamıştır.
Değerli milletvekilleri, soykırımdan
sonra Ezidi kadınları Şengalde meclisler kurarak örgütlendiler,
IŞİDe karşı öz savunmalarını
gerçekleştirdiler. Biz de bu sebeple, başta Şengalde
kaçırılan Ezidi, Türkmen, Süryani ve Arap kadınlar olmak üzere
tüm kadınların özgürlüğünü sağlamak amacıyla Zorla
Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformunu kurduk. 15 Haziran
2016 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi
IŞİDin Ezidilere yönelik soykırım işlediğini
deklare etti.
Saygıdeğer milletvekilleri, Ezidiler bu
toprakların kadim halklarındandır. Bu kültürel inanç sadece
Kürtlere değil, insanlığa kalmış bir mirastır. Bu
nedenle Türkiye Ezidi katliamını soykırım olarak
tanımalıdır. Ayrıca, katliam sonrası ülkemize göç
etmek zorunda kalan Ezidilerin güven içerisinde yaşamlarını
sürdürmelerini sağlayacak, Ezidi kimliğini ve inancını
koruyucu önlem ve tedbirler almalıdır.
Şengal Kadın Meclisi 3 Ağustosun
kadın kırımı ve soykırıma karşı
uluslararası eylem günü olarak kabul edilmesi için çağrıda
bulunuyor. Ayrıca katliamda yaşamlarını yitirenleri anmak
için, dünyanın her yerinde kadınlar yarın saat on birde
sessizlik dakikası yapacaktır. Biz de bütün kadınları bu
çağrıya sahip çıkmaya ve eyleme katılmaya davet ediyoruz. Suçlular
hesap verene kadar adalet arayışımız devam edecektir.
Umuyorum ki mücadelemiz bütün halkların kendi yurtlarında
inançlarını özgürce yaşamalarına vesile olur.
Konuşmamı bütün halkların birlikte
barış içerisinde yaşamalarını temenni eden bir Ezidi duasıyla
bitirmek istiyorum.
(x) Hakkın huzuruna
geldim. Güzellik ve mutluluğu gördüm. Her şeyin başı birlik
ve dayanışma.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uca.
Gündem dışı ikinci söz, 15 Temmuz
darbe girişimi ve OHAL hususunda söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Kemalettin Yılmaztekine aittir.
Buyurun Sayın Yılmaztekin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekinin, 15 Temmuz darbe girişimi ve OHALe ilişkin
gündem dışı konuşması
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, Gazi Meclisin gazi
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikli olarak, her birinizi teker teker,
şizofren bir âlim müsveddesinin ve onun sapık teröristlerinin
giriştiği bu terör saldırısı karşısında
göstermiş olduğunuz onurlu duruştan, cesaretten ve asaletten
ötürü tebrik ediyorum. Her birimiz, kuruluşundan bugüne en zor günlerini
geçiren, âdeta yeni bir kuruluş, diriliş ve kurtuluş mücadelesi veren
Türkiyenin tüm dünyaya verdiği bu onurlu mesaja ve tarihe imza
atıyoruz.
Gazi Meclisimize bombalar yağarken
yumruğunu bu kürsüye vura vura Gerekirse burada öleceğiz. diyen
bakanlarımızın, milletvekillerimizin, tanklar üzerine yürürken
bir an olsun tereddüt etmeyen aziz milletimizin, Biz ölmek için bu yola
çıktık. diyen Cumhurbaşkanımız ile onun
kadrolarının gösterdiği çelik irade, FETÖ militanlarına ve
onların yularını, tasmalarını elinde tutan sahiplerine
verilmiş en mükemmel mesajdır. Bu mesaj, dünyayı sarmalayan
karanlık düzenin Türkiyeyi asla esir alamayacağının
mesajıdır.
21inci yüzyılda, halkın iradesini ve o
iradenin tecellisi nezdinde bütün bir Türk milletine neden böylesine gözleri
dönmüş, Orta Çağ yöntemleriyle saldırdıklarının,
Türkiyeden neden bu denli rahatsızlık duyduklarının
sebeplerini çok iyi biliyoruz. Türkiyenin bölgedeki denklemleri nasıl
bozduğunu, bu coğrafyada kafalarına göre at
koşturacaklarını zannedenlerin enselerinde nasıl
durduğunu; kan, gözyaşı, fitne, fesat ve ihtilaflardan
beslenenlerin Türkiye karşısında nasıl acziyete
düştüklerini her geçen gün daha net bir şekilde görüyoruz. Onlar, o
karanlık odaklar bizlere ve bu ülkeye saldırdıkça biz doğru
yolda olduğumuzdan daha güçlü bir şekilde emin oluyoruz.
Değerli milletvekilleri, 17-25 Aralıkla,
6-7 Ekim olaylarıyla, çeşitli toplumsal çatışmalarla,
koalisyon süreciyle bölemedikleri bu milleti, düşüremedikleri bu Hükûmeti
bir gecede alaşağı edeceklerini zannettiler. Dünyanın
neresinde olursa olsun, mazlum bir millet gördüğünde yardımına
koşan, Somaliden Bosnaya insanlığın gönlünde taht kuran,
Batının ve emperyalizmin sömürge olarak gördüğü diyarlara
dostluk hasletinden başka bir gözle bakmayan Türkiyenin direnci
kırılsın istediler. Rusyayla ilişkilerini düzeltme yoluna
giren, İsraile özür diletip tazminat ödeten, Filistini yeniden inşa
etme rolünü üstlenen, Suriyeli muhacir kardeşlerimize karşı
gösterdiği tavırla dünyaya insanlık dersi veren, 1915te çizilen
sınırları elinin tersiyle iten Türkiyenin yükselişini durduralım
dediler. Liderimizin, Reisicumhurumuzun da ifade ettiği gibi, Mavi
Marmaranın, Mısırda dik duruşun, İranda, Irakta
ilkeli dış politikanın, Suriyede insani tavrın,
Filistinde vicdani itirazın intikamını alalım dediler.
Ama onlar ne derlerse desinler, onlar ne tuzak
kurarlarsa kursunlar, onların hesabı neyse, hangi hesabın
içerisine girerlerse girsinler, son sözü bu millet ve onun evlatları
söyledi. Bu millet,
Kırılır da bir gün bütün
dişliler,
Döner şanlı şanlı
çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler.
Şenlenir evimiz barkımız bizim.
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze.
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze.
Sapan taşlarının yanında füze,
Başka alemlerle farkımız bizim.
Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman.
Görürler nasılmış, neymiş
kahraman.
Yer ve gök su vermem dediği zaman,
Her tarlayı sular arkımız bizim.
Gideriz, nur yolu izde gideriz.
Taş bağırda, sular dizde, gideriz.
Bir gün akşam olur, bizde gideriz.
Kalır dudaklarda şarkımız
bizim. diyen Âsımın nesli son sözü söyledi. Allahın izni ve
inayetiyle, karşısına çıkarılan her türlü belaya,
musibete karşı sarsılmadan dimdik ayakta duran,
fırtınalara, tufanlara, fecr fecr üzerine yükselen dalgalara
göğüs geren, göreve geldiği 2002 yılından beri hiçbir
karanlık odağa, hiçbir kirli hesaba eyvallah etmeyen, yüz
yıllardır bu toprakların ihtiyacı olan, liderliğin
ayan beyan tecellisi olan Recep Tayyip Erdoğan, onun ak kadroları ve
siz milletvekilleri, milletin vekilleri görevde oldukça son sözü hep bu millet
söyleyecektir.
Kendisini ihanetin en ağababası görenlerin
ve onun arkasındaki karanlık sistemin kırk yıl
hazırlandıkları bir saldırı bu ülke tarafından 24
saati bulmadan bertaraf edilmiştir. Şu saatten sonra düşünmesi
gereken de korkması gereken de titremesi gereken de onlardır. Çünkü
biz ölene kadar buradayız, ölene kadar da mücadele etmeyi şeref kabul
ediyoruz. Çok şükür ki bizim kaybedeceğimiz tek şey
canımızdır ve biz canımızı hak uğruna
kaybettiğimizde Resulullaha komşu olacağımıza inanan
bir dinin mensuplarıyız. Bu inançtan daha üstün bir inanç, bu
iradeden daha üstün bir irade, daha üstün bir plan ve daha üstün bir güç ancak
Allahın iradesi, Allahın planı ve Allahın gücüdür
diyorum ve aziz kardeşlerim.
Allah bizimledir diyor, hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaztekin.
Gündem dışı üçüncü söz millet
demokrasi nöbetindeyken yapılan antidemokratik uygulamalar hakkında
söz isteyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcıya aittir.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, millet demokrasi nöbeti tutarken yapılan
antidemokratik uygulamalara ilişkin gündem dışı
konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugünkü
konuşmamın konusu millet demokrasi nöbeti tutarken yapılan
antidemokratik uygulamalardır. Aldanıp, ahmaklaşıp burnunun
dibindeki tehlikeyi görmeyen ya da daha kötüsü görmezden gelen yöneticilerin
derhâl istifa etmesi gerektiğine inanan tüm milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Mersinde, Tarsusta,
Erdemlide, Anamurun Abanoz Yaylasındaki vatandaşlar diyor ki:
Atatürkçü, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya
kalkışan cemaate karşı demokrasimizi savunmak için her gün
nöbet tutuyoruz. Bu telaşlı, hayati nöbetimizi fırsat bilen
birileri Ankarada demokrasinin dsine bile yakışmayacak işler
yapıyor. 12 Eylül askerî darbesinde yaşananlara âdeta rahmet okutacak
işler yapılıyor. Antidemokratik olağanüstü hâl
düzenlemelerine güvenerek Türkiye Büyük Millet Meclisi yani halkın iradesi
yok sayılarak 3 tanecik kanun hükmünde kararnameyle devlet yeniden
yapılandırılıyor. Bu antidemokratiktir. Bu KHKlarla
üniversiteler kapatılıyor, açılıyor. Askerî hiyerarşi
kökten değiştiriliyor. Askerî liseler Cemaat sızdı, darbeye
zemin hazırlanıyor. diyerek bu bahaneyle kapatılıyor. ve
vatandaş soruyor: Madem öyle her türlü kumpası kuran hâkim,
savcı ve polisleri barındıran Adalet
Bakanlığını da kapatacak mısınız? Emniyeti
kapatacak mısınız? İmam-hatip lisesini bitirip cemaatçi
polis, savcı, hâkim olunuyor diye imam-hatip liselerini de kapatacak
mısınız? İmam-hatipliden terörist çıkmaz.
diyordunuz, FETÖnün kaçta kaçı imam-hatipli, bunun hesabını
verecek misiniz? diyor. Yine vatandaş soruyor, diyor ki: 77 bin kamu görevlisini
bir çırpıda açığa aldınız, hepsini
fişlemişsiniz. Yaklaşık 10 bin kişiyi
tutukladınız, hepsini fişlemişsiniz. 30 bin pasaportu bir
dakikada iptal ettiniz, hepsini fişlemişsiniz. Hukuk ve
yargıyı işlevsiz hâle getirdiniz. Sonuçta, devlete kinli, hukuktan
yoksun, mağdur, yüz binlerce kişilik bir kitle yarattınız.
Saydığım bu uygulamalar gösteriyor ki
hainler tarafından yapılan kalkışma fırsat kabul
edilerek devletin tüm kurumları bir tek kişiye bağlanmaya
çalışılmaktadır. Bunun adı otoriterleşmedir.
Devlet yerine bir kişiye aidiyet ile FETÖye aidiyet arasında
demokrasi açısından hiçbir fark yoktur. Vatandaş diyor ki:
Evet, biz darbeyi engelledik ama sanki cunta iktidarda. Akıllı
Anadolu insanı diyor ki: Sorunlar, onları yaratanlar tarafından
çözülemez. Biri halkı aldatmaya çalışıyor ama kim?
Vatandaşımız yine soruyor, diyor ki: Benim çocuğum
çalışkan, zeki, soru çalmadan öğretmenlik kazandı. Okumaya
gitti, yurt çıkmadı, devlet çocuğuma yurt yapmadı, ben de
ev tutamadım. Bir cemaatçi Gel sana yardım edelim. dedi. Bir de
baktık ki bu cemaatçiler Cumhurbaşkanıyla, Başbakanla,
bakanlarla kol kola, televizyonlarda herkese el sallıyorlar, içli
dışlılar. Biz de bunlara güvendik, onlardan zarar gelmez diye
yardımlarını kabul ettik. Ben suçluysam, çocuğum suçluysa,
devleti yönetenler, devlet büyükleri neden serbest, neden suçsuz?
Dün Mezitlide, Davultepede bir işsiz baba
bana Çocuğum üniversiteyi kazandı. Okutmak için her yere
başvurdum, burs istedim, asla burs çıkmadı. Biri
çıktı, Size yardım ederiz. dedi, biz de büyüklerimizin
işaret ettiği bu yere gittik. Şimdi benim çocuğum
gözaltında, bunun hesabını kim verecek? diyor. Yine diyorlar
ki: Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmaya çalışan, cemaate her
istediğini veren, memleketi parsel parsel satanların meydanlarda
bayrak sallayarak demokrasi nöbeti tuttukları ve bizi de
çağırdıkları bir ortamda benim çocuğum neden içeride?
Neden demokrasi katlediliyor?
Değerli arkadaşlar, devlet
adamlığında maharet darbeden, musibetten ganimet çıkarmakta
değil, demokrasi çıkarmaktadır. Kaostan kurtuluş, huzur ve
refahımız Atatürkçü değerleri özümsemekten geçer; 30
Ağustos Zafer Bayramını yasaklamaktan geçmez.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Atıcı.
İç Tüzük'ün 59uncu maddesine göre yapılan
gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, elektronik sisteme girerek söz isteyen
sayın milletvekillerine sırayla söz vereceğim.
İlk söz, Sayın Özkan...
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, millî
egemenliğe dayalı demokratik anayasanın, millî birlik ve
beraberliğin anayasal metne dökülmesiyle yapılacağına
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
15 Temmuz hain FETÖ darbe teşebbüsünün
yabancı işgal girişimi olduğu açıktır. Hain
saldırıyı gören milletimiz, Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın çağrısıyla
meydanlara, havalimanlarına akın etmiş, göğsünü siper
ederek ülkemize sahip çıkmıştır; vatan
savunmasının, birlik ve beraberliğin ne demek olduğunu tüm
dünyaya göstermiştir.
Milletimizin 15 Temmuzda ortaya koyduğu millî
birlik ve beraberlik 18 Mart, 30 Ağustos, 19 Mayıstan farklı
olmayan millî bir gündür. Millî irade nöbetleri tutan aziz milletimiz, bir
taraftan hain FETÖ üyelerinin kamu kurumlarından tek tek ayıklanarak
milletin yargısı önünde hesap sorulmasını isterken
diğer taraftan da demokrasimizi bu tür hain saldırılara
karşı kapatacak yeni anayasa talep etmektedir. Millî egemenliğe
dayalı demokratik anayasanın işte bu millî birlik ve
beraberliğimizin anayasal metne dökülmesiyle
yapılacağını ifade eder, Gazi Meclisi ve Milletimizi
saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Sayın Özdemir...
2.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin,
Cumhurbaşkanını ve Hükûmeti idam cezası konusunda daha
duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye, Avrupanın en önemli
kurumlarından Avrupa Konseyinin 47 ülkesinden biridir ve idam
cezasını kaldıran 44 Avrupa Konseyi ülkesi arasında yer
almaktadır. 2005 yılında imzalanan ve kanun niteliğinde
sayılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13üncü Ek
Protokolüyle savaş hâli dâhil olmak üzere her koşulda ölüm
cezasını kaldırmıştır. Cumhurbaşkanı ve
Hükûmet yetkilileri idam cezasıyla ilgili tutumları hakkında
açıklamalarda bulunmaktadır. Anayasamıza göre kanun
niteliğinde sayılan 13üncü Protokolden çekilmesi gerekmektedir.
Böyle bir durumda Türkiye, Avrupa Konseyi üyeliğinden ve Avrupa
değerleriyle bütünleşmesinden vazgeçmek durumunda kalacaktır. Bu
nedenle, Cumhurbaşkanını ve Hükûmeti bu konuda daha duyarlı
olmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
olağanüstü hâlin gerekli kılmadığı konularda kanun
hükmünde kararnameler çıkarılmasının Anayasa ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğuna
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kanun hükmünde
kararnamelerin düzenleme alanları Anayasamızın 121inci
maddesinin üçüncü fıkrası, 122nci maddesinin ikinci
fıkrası gereğince olağanüstü hâlin gerekli
kıldığı konularla sınırlıdır.
Olağanüstü hâlin gerekli kılmadığı konuların
olağanüstü hâlle, kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmesi olanaksızdır.
Olağanüstü hâlin gerekli kılmadığı konularda kanun
hükmünde kararnameler çıkarılması Anayasamıza, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Siyasi
iktidarın bu alanda düzenleme yapması gerektiğini, bunun
dışındaki düzenlemelerin masum olan insanları da
mağdur ettiğinin bilinmesini arz eder, saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN Sayın Gürer
4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
askerî okullarda öğrenci olan ve kalkışmada yer almayan,
mezuniyetine kısa bir süre kalan onca öğrencinin ciddi
mağduriyet yaşadığına, açığa alma ve
tutuklamaların çok hassas yapılması ve mağduriyetlere yol
açılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
15 Temmuz cemaat darbe
kalkışmasının ardından kanun hükmündeki kararnameyle
askerî okullar kapatıldı. Bu okullarda öğrenci olan ve
kalkışmada yer almayan ve mezuniyetine kısa bir süre kalan onca
öğrenci ciddi mağduriyet yaşadığını
bildirmektedir. Öğrenciler Bizi devletimiz, MİT
araştırsın. Devletimize bağlı olan ve hizmet için bu
okulda okuyan bizlere okullarımızdan mezun olma hakkı
tanınsın ve orduda görev alalım. istiyorlar. Bu arada kurunun yanında
yaşın da yanmaması için her açığa alma ve tutuklamaların
çok hassas yapılması ve mağduriyetlere yol açılmaması
gereklidir. Çok sayıda aldığımız başvuruda
vatandaşlarımız bu konuda şikâyetlerini iletmektedir. Bu
anlamda daha hassas davranılmasının gerekliliğini
belirtiyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, 30 Ağustos 1922 tarihinin, emperyalizme
karşı bağımsızlık mücadelesinin
kazanıldığı, topraklarımızın işgalcilerden
geri alındığı bir tarih olduğuna ve Zafer
Bayramını kutlamak için meydanları coşkuyla
dolduracaklarına ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum.
30 Ağustos 1922 tarihi, emperyalizme
karşı bağımsızlık mücadelemizin
kazanıldığı, topraklarımızı
işgalcilerden geri aldığımız bir tarihtir.
Dolayısıyla, bugünü kutlamak bu topraklarda özgürce yaşayan
herkesin boynunun borcudur. Bağımsızlık mücadelesini
verirken Mustafa Kemal Atatürk nasıl kimseden izin almadıysa,
cumhuriyet çocukları olan bizlerin de Zafer Bayramını kutlamak
için kimseden izin almayacağını ve meydanları coşkuyla
dolduracağımızı Hükûmet yetkililerine buradan duyuruyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın
Arık
6.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın,
darbecilerin en ağır şekilde cezalandırılmaları
gerektiğine, bu sürecin sağlıklı bir şekilde
sonuçlanmasının, masum insanların mağdur edilmemesinin en
büyük temennisi olduğuna ve FETÖyle bağlantısı tespit
edilen siyasiler olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye 15 Temmuz tarihinde
ciddi bir badireyi geride bıraktı. Bu sürecin ardından binlerce
kişiye kamudaki işlerinden el çektirildi. İş
adamlarına, bürokratlara yönelik gözaltılar var. Elbette darbeciler
en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Bu
sürecin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması ve masum
insanların mağdur edilmemesi en büyük temennimizdir.
Diğer yandan, kamu
personelinden generaline, bürokratlarından iş adamlarına
binlerce kişinin içinde olduğu bu süreçte siyasetin de mercek
altına alınması gerekiyor. Demokrasimizin
taçlandırılması ve bu acıların bir daha
yaşanmaması için varsa siyasetin içindeki örgüt
mensuplarının da temizlenmesi gerekiyor.
Sayın Başbakana
sormak istiyorum: Yapılan çalışmalar neticesinde FETÖyle
bağlantısı tespit edilen siyasiler var mı? Varsa bunlar
hakkında ne zaman ve nasıl bir işlem yapılacak, bu konuda
nasıl bir yöntem izlenecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Şeker
7.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin,
kapatılan askerî okullar ile kışlaların arazilerinin
korunması gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu askerî okullar ve
kışlaların arazileriyle ilgili ciddi spekülasyonlar var.
Şehirlerin nefes alabildiği nadir alanlardan bazıları bu
askerî alanlar ve mimari olarak da özel dokuya sahip askerî okullar.
Bunların mutlaka korunması gerekiyor. Zaten şehirler
yaşanılamaz hâle geldi. İyi ki askeriye var ve bunlar burada
korunmuş. dediğimiz alanları yarın yüksek binalarla
mı kaplı olarak göreceğiz? Bunun mutlaka engellenmesi gerekiyor,
bu konuda doyurucu bir açıklama yapılması gerekiyor.
Çok sayıda imam
Fethullah Terör Örgütüne üye diye açığa alınıyor. Bu
yüzden biz camileri ve Diyaneti kapatalım mı diyoruz? Bu ne kadar
sağlıklı bir mantık olursa askerî kışlaları
da kapatmak aynı şekilde sağlıksız bir
yaklaşımdır diye düşünüyorum.
Büyükşehir
belediyelerinin parsel parsel arazilerini verip bunlara okul
yaptırdığı yerlerle ilgili hiçbir soruşturma
yapmayı düşünüyorlar mı, bunu da öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Arslan
8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın,
30 Ağustos Zafer Bayramının kutlanmayacağı
kararına şiddetle karşı çıktığına
ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Millî Savunma Bakanına soruyorum: FETÖcülerin darbe girişimi
Parlamentonun ve halkımızın dik duruşuyla önlenmiştir.
FETÖcüleri temizlemek için olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Tehlike
var denilerek sokaklarda vatandaşlarımızın toplanması
istenmiştir. Meydanlarda şarkılarla, türkülerle kutlamalar yapılmaya
devam edilmektedir. Saray ve köprü açılışları
yapılmış, her türlü etkinlik yapılmaya devam edilmektedir.
Durum böyle olmasına rağmen, değişik bahaneler üretilerek
şimdiye kadar ulusal bayramlarımızın kutlamaları
engellenmeye çalışılmaktadır. Şimdi de 30 Ağustos
Zafer Bayramının kutlanamayacağı Millî Savunma
Bakanınca açıklanmıştır. Bu karara şiddetle
karşı çıkıyoruz ve kaldırılmasını
istiyoruz. Bu yanlış karar, bizim ortak paydamız olan ulusal
bayramlarımızın kutlama katılımlarını
azaltacak, darbe girişimcilerini mutlu edecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Atıcı
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Bingölde şehit düşen polislere Allahtan
rahmet dilediğine, Fethullah cemaatinin 2010 yılında KPSS
sorularını çalıp yakınlarına vermesiyle ilgili
soruşturmanın yıllarca sümen altı edildiğine ve
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Bingölde şehit
düşen polislerimize Allahtan rahmet, yakınlarına ve
halkımıza başsağlığı diliyorum.
Gördüğünüz üzere, ülkemiz hâlâ yönetilemiyor, âdeta savruluyor.
Değerli arkadaşlar,
din maskeli Fethullah Cemaati, KPSS sorularını 2010 yılında
çalıp yakınlarına verdi. Halkın çocukları işe
giremedi. Soruşturma, yıllarca, Bana lazım olur, hele
bekleyelim. anlayışıyla sümen altı edildi. Buna sebep
olanları bulalım ama muhtaç duruma düşürülen suçsuz Anadolu
çocuklarını da aynı kefeye asla koymayalım.
Son on dört yıldan
sorumlu Erdoğan Ne yazık ki ciddi manada yanılgıya
düşmüşüz, Allah bizi affetsin. diyebiliyor. Bu nasıl olur?
Allahın affetmesi veya etmemesi, öbür dünyadaki bir hesaptır.
Halkımız için önemli olan, bu dünyadaki hesaptır ve bu hesap, bu
dünyada, elbette Cumhuriyet Halk Partisi tarafından sorulacaktır.
BAŞKAN Sayın
Kayan
10.- Kırklareli Milletvekili Türabi
Kayanın, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında görevden el
çektirilenlerin durumuna ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Sayın Başkan, 15 Temmuzda yapılan darbe
girişimi püskürtülmüş, büyük bir tehlike
atlatılmıştır. Darbe girişimi, toplumumuzda büyük bir
endişe yaratmıştır. Bu endişe ortamından
yararlanarak bulanık suda balık avlamak, cadı avına
çıkmak gibi eylemlere tevessül etmek başka bir tehlikeyi
doğurur. Bu tarz soruları insanlarımız sormaya
başlamışlardır. Yaklaşık 1.600 dekanın
istifasını istemek ne demek oluyor? 60 bin memura görevden el
çektirildi. Bu insanların hepsi paralelci mi? Paralelci iseler eğer,
bu makam ve mevkilere bunları kimler getirdi? Bulundukları makamlara
getirenlerin suçları yok mu? Bu suçu işlediklerine göre, cezasız
mı kalacaklar veya cezaları ne olacak?
İdamın
konuşulduğu ülkemizde bunlar da konuşulmalıdır
diyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Aydın
11.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
OHAL ilanı sonrasında FETÖ örgütüyle ilişkili olduğu
gerekçesiyle okul, üniversite ve bazı iş yerlerinin
kapatıldığına ancak bu okul ve iş yerlerinde
çalışanların özlük hakları ve geleceklerinin
düşünülmediğine ve mağduriyetlerin bir an önce giderilmesini
talep ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
OHAL ilanı sonrasında, FETÖ örgütüyle
ilişkili olduğu gerekçesiyle, okul, üniversite ve bazı iş
yerleri kapatılarak faaliyetleri durdurulmuştur ancak bu okul ve
iş yerlerinde çalışanların özlük hakları ve
gelecekleri düşünülmemiştir. Ayrıca, burada çalışanların
birçoğuna cemaatle hiçbir ilgisi olmamasına rağmen toplumda
şüpheli gözüyle bakılmaktadır. Seçim bölgem Bursada eğitim
veren bazı okulların öğretmenleri de bu mağdurlardan bir
tanesidir. Çağdaş, laik, bilimsel eğitimden yana olan genç,
idealist öğretmenler sadece okullarının kapatılması
yüzünden işsiz kalmışlardır. Hiçbir suçu olmayan ve masum
bu öğretmenlerin sicillerine hiçbir leke gelmemesini ve
mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesini, Millî Eğitim
Bakanlığının bu konuyu dikkate almasını talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın İrgil
12.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, darbe
girişimi sonrasında siyasiler ve yöneticiler hiçbir bedel ödemezken
öğretmenlerin, memurların ve akademisyenlerin neyin bedelini
ödediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Darbe girişiminin ardından 20 bin kadar
öğretmenin lisansının iptal edildiğini biliyoruz ve bu
okullar kapatıldı. Sizlerin bir zaman övdüğü, büyüttüğü ve
Millî Eğitim Bakanlığından ruhsatlı bu okullarda ekmek
parası için zor koşullarda çalışan bu öğretmenlerin
günahı nedir, suçu var mıdır? Siz bu darbecileri
meşrulaştırıp büyütürken, överken bu okullarda
çalışılmasını teşvik eden bu siyasiler,
yöneticiler hiçbir bedel ödemezken öğretmenlerin, memurların ve
akademisyenlerin neyin bedelini ödediğini öğrenmek istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Torun
13.- Ordu Milletvekili Seyit Torunun, askerî
kışlaların şehir dışına
taşınmasının son derece olumlu bir karar olduğuna
ancak askerî alanların rant alanı olarak değil demokrasi ve
özgürlük alanları olarak değerlendirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
SEYİT TORUN (Ordu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
OHAL kapsamında alınan kararla askerî
kışlaların şehir dışına
taşınması son derece olumlu bir karardır. Ancak
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiyenin en güzel ve en
değerli arazilerinde bulunan bu askerî alanların ne olacağı
sorusuyla baş başa kalınmıştır. Bu alanların
imara açılarak iktidar sahiplerine veya yandaşlarına çıkar
sağlayacak bir rant kapısı oluşturacağı
kamuoyunda büyük bir endişe yaratmıştır. Darbe
girişiminin bertaraf edilmesinde milletimizin verdiği büyük mücadele,
muhalefet partilerinin de göstermiş olduğu kararlı duruş
millî iradenin en önemli göstergesi olmuştur. Şimdi millî iradenin
yok sayılarak devletin inşasında Ben bilirim, ben
yaparım. düşüncesiyle hareket etmek millî iradeye yapılacak en
büyük haksızlıktır. Bu alanlar rant alanı olarak
değil, demokrasi ve özgürlük alanları olarak
değerlendirilmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akkuş İlgezdi
14.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, 30 Ağustos tarihinin, bir milletin makûs talihini
yenerek ulus olma bilinciyle emperyalizmi Anadolu topraklarında hezimete
uğrattığı tarih olduğuna ilişkin
açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, teşekkürler.
Millî Savunma Bakanı dün
30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerinin
yapılmayacağını, ortada kutlama atmosferi
olmadığını açıklamıştır.
Hatırlatmak isteriz ki 30 Ağustos, sıradan bir tarih
değildir; 30 Ağustos, bir milletin makûs talihini yenerek ulus olma
bilinciyle emperyalizmi Anadolu topraklarında hezimete
uğrattığı tarihtir. 30 Ağustos, harap olmuş bir
vatanın bitap düşmüş halkının esaret zincirini
kırdığı şanlı tarihtir. 30 Ağustos, Nene
Hatunun, Onbaşı Halidenin, Şerife Bacının,
Onbaşı Nezahatin, Emir Ayşenin destanıdır. 30
Ağustos, Mustafa Kemal Atatürkün ve binlerce kahraman evladının
bizlere olan mirasıdır. Unutturmak isteyenler unutmasın ki
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak
başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde,
dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya
benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet
bizim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın İlgezdi.
Sayın Nurlu
15.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, darbe önlenmiş
olsa da ekonomik sonuçlarının ağır olduğuna ve
tarım sektörünün yaşadığı
sıkıntıları aşmak için ihracat imkânlarını
artıran, teşvik sistemini geliştiren ek önlemlerin
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa)
Sayın Başkan, Gümrük ve Ticaret Bakanı FETÖ terör örgütü
tarafından laik demokrasiye karşı girişilen 15 Temmuz darbe
girişiminin ülkeye faturasının 300 milyar lira olduğunu
açıklamıştır. Darbe önlenmiş olsa da ekonomik
sonuçlarının daha ağır olduğu ortaya
çıkmıştır. Turizm sektörü ve tarımsal ihracat büyük
zarar görmüştür. Bundan en fazla zararı da çiftçiler görmüştür.
Ürün fiyatları dip yapmış, toplama maliyetinin bile altında
kalmıştır. Darbe öncesi yapılan ürün satış
sözleşmeleri çöpe atılmış, maalesef çiftçi ürünü yarı
fiyatına satmak zorunda kalmıştır.
Çiftçi bir milletvekili
olarak tarım sektörünün yaşadığı
sıkıntıları aşmak için ihracat imkânlarını
artıran, teşvik sistemini geliştiren ek önlemlerin
alınması gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Nurlu.
Millî Savunma Bakanı
Sayın Fikri Işıkın da söz talebi vardır. İç
Tüzükün 60ıncı maddesi çerçevesinde Sayın Bakana yerinden bir
dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurunuz Sayın Bakan.
16.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın,
açıklamasının 30 Ağustos törenlerinin yapılması
veya yapılmamasıyla ilgili olmadığına, törenlerde
askerî araçların gösteri yapmayacağına yönelik olduğuna ilişkin
açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. Milletvekili arkadaşlarımıza da
yaptıkları katkılar dolayısıyla teşekkür
ediyorum.
15 Temmuz gecesi yaşananlar, 30 Ağustos
ruhunun bir yansımasıdır, aynı ruha milletimizin sahip
olduğunun en güzel göstergesidir. 30 Ağustos törenleriyle ilgili
benim açıklamam, sadece 30 Ağustos törenlerindeki geçitlerde askerî
araçların kullanılmayacağına yöneliktir. Kastım 30
Ağustos törenlerinin yapılması veya yapılmaması
değildir. Onu Hükûmet ve idare değerlendirecektir. Ancak, 15 Temmuz
gecesi yaşanan ve yavrularımızda, gençlerimizde hâlâ bir travma
olarak devam eden uçakların alçak uçması, tankların sokaklara
çıkması gibi görüntüler nedeniyle oluşan travmadan dolayı
bu 30 Ağustos törenlerinde askerî araçların gösteri yapmayacağını
kastettim. Bütün milletvekili arkadaşlarım ve sizler
aracılığıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) - Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan,
süreniz bitti efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Teşekkür ederim.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı
ayrı okutacağım.
İkinci sırada okutacağım Meclis
araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge
özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisinde yer
alacaktır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak ve 22
milletvekilinin, koruma altındaki alanlarda oluşan daralma ve
tahribatın boyutlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/286)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Millî park, doğal sit alanı ve özel çevre
koruma bölgesi gibi koruma altındaki alanların plan
değişiklikleriyle yapılaşmaya açılmasının bu
alanlarda oluşturduğu tahribatın boyutlarının
araştırılması ve koruma altındaki alanları
geleceğe taşıyacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri
kapsamında Meclis araştırması açılması konusunda
gereğini arz ederiz.
1) Çetin Osman Budak (Antalya)
2) Gülay Yedekci (İstanbul)
3) Gürsel Erol (Tunceli)
4) Bülent Öz (Çanakkale)
5) İrfan Bakır (Isparta)
6) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
7) Musa Çam (İzmir)
8) Kazım Arslan (Denizli)
9) Mazlum Nurlu (Manisa)
10) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
11) Ali Şeker (İstanbul)
12) Mevlüt Dudu (Hatay)
13) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
14) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
15) Kadim Durmaz (Tokat)
16) Mahmut Tanal (İstanbul)
17) Haydar Akar (Kocaeli)
18) Şenal Sarıhan (Ankara)
19) Barış Karadeniz (Sinop)
20) Namık Havutça (Balıkesir)
21. Onursal Adıgüzel (İstanbul)
22. Devrim Kök (Antalya)
23. Aydın Uslupehlivan (Adana)
Gerekçe:
Türkiye, binlerce yıllık tarihî
geçmişine ev sahipliği yapan alanlar ile eşsiz doğal
güzellikleri ve biyolojik çeşitliliğini koruyarak geleceğe
taşımak için yasal düzenlemeler yapmış, farklı koruma
statüleri belirlemiştir. Bu kapsamda, Türkiye genelindeki 2.742
farklı alan millî park, tabiat parkı, sulak alan, doğal sit
alanı ve özel çevre koruma bölgesi gibi 13 farklı statü altında
korumaya alınmıştır.
Tarihî doku ve doğal yapının
bozulmadan geleceğe taşınabilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ancak, son yıllarda imar ve madencilik faaliyetleri dolayısıyla
başta 100ü aşkın koruma alanına ev sahipliği yapan
Antalya olmak üzere pek çok bölgedeki koruma alanlarında ciddi tahribatların
oluştuğu gözlenmektedir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığının
verilerine göre, Türkiye genelinde kara ve deniz üzerindeki (doğal sit
alanları ve özel çevre koruma bölgeleri dâhil) korunan alanlar 2013
yılında 7 milyon 883 bin 551 hektara ulaşırken bu rakam 2014
yılı sonunda 5 milyon 722 bin 474 hektara gerilemiştir. Korunan
alanların ülke topraklarına oranı yüzde 10,11'den, yüzde 7,34'e
düşmüştür.
Antalya sınırları içindeki Phaselis
Antik Kenti, Olimpos Beydağları Millî Parkı, Köprülü Kanyon
Millî Parkı, Kaş Kekova ve Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi gibi alanlar
turizm ve enerji faaliyetlerinin hedefindedir. Ayrıca, son günlerde
Türkiye'nin en özel plajlarına sahip Kaş'ın
betonlaşmasına yol açacak plan değişiklikleri kamuoyunda
tartışılmaktadır.
Kaş Belediyesi ve Antalya Büyükşehir
Belediyesi, Kaş Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi ile üçüncü derece
doğal sit alanı olan Kaş Çukurbağ
Yarımadası'nın bazı bölgelerini kapsayan alanların
turizm tesisleri için imara açılmasını istemektedir. İki
belediye Kaş'ı betonlaştıracak plan değişimini
"Turizm alanı olarak planlama konut alanı olarak planlamaya göre
daha düşük emsalle olacaktır." gibi bir gerekçeyle savunurken
söz konusu bölgede korunması gerekli zeytinliklerin statülerinin de
inşaat yapılabilmesi için bir günde değiştirildiği
bildirilmektedir.
Kaş'ta zeytinlik, doğal sit alanı ve
özel çevre koruma bölgesi olarak koruma altına alınmış
alanların imara açılmasına dönük girişimler koruma
mevzuatının yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bu durum
koruma mevzuatının daha etkin bir hâle getirilmesini zorunlu
kılmaktadır.
Bu nedenlerle; başta
Antalya olmak üzere koruma altındaki alanlarda oluşan daralma ve
tahribatın boyutlarının araştırılması,
koruma altındaki alanların gerçekten korunmasını
sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılması gerekli görülmektedir.
2.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker ve 24
milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/287) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesi ekte sunulan,
ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının nedenlerinin
araştırılması, bu kapsamda oluşturulması gereken
politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve Meclis İçtüzüğü'nün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Göker (Burdur)
2) Aylin Nazlıaka (Ankara)
3) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
4) Ömer Süha Aldan (Muğla)
5) Engin Özkoç (Sakarya)
6) Aydın Uslupehlivan (Adana)
7) Gürsel Erol (Tunceli)
8) Gülay Yedekci (İstanbul)
9) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
10) Bülent Öz (Çanakkale)
11) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
12) Musa Çam (İzmir)
13) Kazım Arslan (Denizli)
14) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
15) Mazlum Nurlu (Manisa)
16) Ali Şeker (İstanbul)
17) Mevlüt Dudu (Hatay)
18) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
19) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
20) Kadim Durmaz (Tokat)
21) Mahmut Tanal (İstanbul)
22) Haydar Akar (Kocaeli)
23) Çetin Osman Budak (Antalya)
24) Şenal Sarıhan (Ankara)
25) Barış Karadeniz (Sinop)
Özet gerekçe:
Dünyada ve ülkemizde gelecek kuşakları
tehdit edebilecek en önemli problemlerden biri çevre sorunları olarak
görünmektedir. Nitekim, hızlı bir şekilde artan dünya nüfusu,
sağlıksız kentleşme, plansız sanayileşme, karada
ve denizde yapılan nükleer denemeler, verimi azamiye yükseltmek
amacıyla bilinçsizce kullanılan tarım ilaçları ve her türlü
kimyasal maddelerin serbestçe kullanımı çevre kirliliğinin en
önemli nedenleri olmuş ve bu çerçevede çok önemli çevre
sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun
doğal sonucu olarak kirlenen hava, su ve toprak canlıların
yaşamını olumsuz yönde etkileyecek boyutlara
ulaşmış durumdadır. AKP hükûmetleri, iktidarda
oldukları on üç yıl boyunca ülkemizde yaşanan çevre
sorunları karşısında duyarsız kalmışlar ve
bir türlü yaşanan sorunlara çözüm üretememişlerdir.
Türkiye'de çevre sorunlarının
başında su kirliliği gösterilmektedir. Her çeşit su
kirliliği, kirliliğin bulunduğu havzanın çevresinde veya
içinde yaşayan tüm canlılara zarar verdiği gibi, çeşitli
türlerin ve biyolojik toplulukların yok olmasına ortam hazırlar.
Türkiye, su kaynakları açısından dünyanın şanslı
ülkelerinden biri olmasına rağmen söz konusu kirlilik, tarımsal
etkinliklerle, sanayi etkinliklerle ve yerleşim yerleriyle
bağlantılı olarak artmaktadır. Bu durum
karşısında su kaynaklarına ulaşan sanayi
atıkları, kimyasal ve radyoaktif maddeler doğanın dengesini
ciddi bir biçimde bozmaktadır.
Öte yandan, hava kirliliği de ülkemizin önemli
çevre sorunlarından birisidir. Türkiye'de hava kirliliğinin
başlıca kaynakları arasında evsel ısınma, sanayi
işletmelerinin faaliyetleri, egzoz gazı emisyonu ve termik
santrallerin faaliyetleri gösterilebilir. Ülkemizde özellikle büyük
şehirlerde kalitesiz yakıt kullanımından dolayı hava
kirliliği ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Kirli havanın içerdiği zehirli
gazların neden olduğu asit yağmurları ve kirletici
gazların toprakta birikmesi, çeşitli yollarla kirlenen sularla
sulanan toprağın kirlenip yapısının bozulması,
tarımda kullanılan ilaçlar ve yapay gübrelerin bilinçsiz
kullanımıyla uzun süre bozulmadan kalabilen katı
atıkların gerekli süreçlerden geçirilmeksizin depolanması gibi
etkenler toprağı kirletmekte ve hatta kullanılmaz duruma
getirmektedir.
Gürültü kirliliği,
teknolojideki gelişmeler ve buna bağlı olarak yaşam
biçiminde oluşan değişiklikler sonucu insanoğlunda olumsuz
fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratan, arzu edilmeyen sesler olarak
tanımlanmaktadır. Uluslararası Standart Örgütünün normal
saydığı gürültü düzeyi 58 desibel olmakla birlikte, insan
sağlığına 90 desibelin üzerindeki gürültülerin zararlı
olduğu ve 140 desibeli aşan gürültülerin ise ciddi beyin
tahribatına neden olduğu belirtilmektedir.
Tarımsal ilaçların çevreye olan etkileri
de hızla artan nüfusun gıda ve beslenme ihtiyacını
karşılamak ve daha fazla ürün alabilmek adına negatif yönde
artmaktadır. Nitekim bitkilerde ve toprakta bulunan ilaç
kalıntıları yağmur sularıyla ilaç endüstrisi
artıklarının akarsulara karışması ile boş
ambalaj kaplarının akarsularda yıkanması veya
gelişigüzel çöplere atılması yoluyla tarım ilaçları
doğadaki su sistemine dâhil olmaktadır.
Öte yandan, madencilik faaliyetlerinin
sonlandırıldığı alanların çevreyle uyumlu hâle
getirilmesi veya doğaya yeniden kazandırılma işine ait usul
ve esaslar 2010 yılı 27471 sayılı Madencilik Faaliyetleri
ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması
Yönetmeliğine göre yapılmaktadır.
Diğer taraftan, hidroelektrik santrallerinin
(HES) kurulum aşamasından yapım aşamasına kadar
çevreye birçok zararı olduğu bilinmektedir. Nitekim tesislerin
kurulumu aşamasında oluşan inşaat artıkları ve
molozlar firmalar tarafından önemsenmemekte ve yeteri kadar
temizlenmemektedir.
Bu çerçevede, ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının nedenlerinin araştırılması, bu
kapsamda oluşturulması gereken politikaların ve
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98 ve Meclis İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 22
milletvekilinin, belediye başkanlarının mal
varlıklarının ve mal varlıklarında usulsüz
artış olup olmadığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/288)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın 127nci maddesine göre mahallî
idareler il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları
kanunla belirtilen ve karar organları gene kanunda gösterilen seçmenler
tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişilikleridir.
Mahallî idarelerin bütünü içinde 5393 sayılı Kanuna göre kurulan ve
faaliyet gösteren belediyeler önemli bir yere sahiptir.
Son dönemde medyada büyük bir kampanya yürütülerek
CHP'li belediye başkanları hakkında kamuoyunda olumsuz algı
yaratılmaya çalışılmaktadır. Çeşitli basın
organlarının bilinçli haberleriyle belediye
başkanlarının usulsüzlük yaptığı ve haksız
kazanç sağladığı ve mal varlıklarına ilişkin
artışın haksız olduğuna dönük yayınlar
yapılmaktadır. Bu haberler basında sürekli yer almasına
karşın cumhuriyet savcıları ve İçişleri
Bakanlığı müfettişleri tarafından konuyla ilgili araştırma
ve soruşturma yürütülmesi konusunda çekingen davranılmaktadır.
Bu durum karşısında CHP'li belediye başkanları
kendileriyle ilgili iddiaları araştırmak üzere adli makamlara
başvurmaktadır.
CHP başta olmak üzere muhalefet partilerine
mensup belediye başkanları zor şartlar altında kamuya
hizmet götürmeye çalışmakta, bu konuda iktidar tarafından son on
üç yıldır baskı ve yıldırma politikalarına maruz
kalmaktadır. Zaman zaman bu politikalar neticesinde belediye personelinden
daha fazla müfettişin aylarca belediye hesaplarını incelemesi
dahi söz konusu olabilmektedir. Yine kamuoyunca bilinmektedir ki
İçişleri Bakanlığı, söz konusu CHP'li belediyeler
olduğu zaman soruşturma izni vermekte tereddüt etmemekte ve
Bakanlık yetkilileri en fazla mesaiyi CHP'li belediyelerde
yapmaktadırlar. Buna karşın bugüne kadar en ufak bir yolsuzluk
dosyasına dahi rastlanmamış, bu belediyeler her alanda
alınlarının akıyla bu soruşturmalardan
çıkmışlardır.
Bununla beraber, özellikle 7 Haziran seçimleri
öncesinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
tarafından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında
çeşitli iddialar gündeme getirilmiş, bu konuyla ilgili seçimler
sonrasında açıklama yapılacağı söylenmiş ve
bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamıştır. Bugüne
kadarki uygulamalara bakıldığında AKP'li belediyeler
hakkında yolsuzluk iddiaları gündeme geldiğinde
İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma
izni verilmeme noktasında gayret gösterildiği görülmektedir.
Geçmişte Adıyaman ve Kayseri başta olmak üzere birçok ciddi
iddialar söz konusu olmasına rağmen yeterli bir soruşturma
yapılmamış, konu sümen altı edilmiştir.
Bu durum kamu vicdanını ve toplumsal
adalet anlayışını zedelemektedir. İktidar veya
muhalefet, hangi partiye mensup olursa olsun belediyelerin hukuka uygun bir
işleyiş içinde olması, kamu kaynaklarını kullanırken
hak ve hukuktan ayrılmaması ve her bir
yurttaşımızın vergilerinin doğru şekilde kamu
hizmeti için kullanıldığından emin olması
gerekmektedir. Bu nedenle kamuoyunda gazeteler üzerinden yürütülen
kampanyalarla değil, TBMM çatısı altında gerçekten adil ve
dürüst biçimde tüm Türkiye'deki belediye başkanlarının göreve
gelişlerinden bugüne mal varlıklarındaki artışın
incelenmesi gerekmektedir.
Bu nedenlerle belediye başkanlarının
mal varlıklarının incelenerek mal varlıklarında
usulsüz artış olup olmadığının
araştırılması için Anayasanın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddelerine göre Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Şenal Sarıhan (Ankara)
4) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
5) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
6) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
7) Ali Şeker (İstanbul)
8) Çetin Arık (Kayseri)
9) Gülay Yedekci (İstanbul)
10) Mevlüt Dudu (Hatay)
11) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
12) Aylin Nazlıaka (Ankara)
13) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
14) Kadim Durmaz (Tokat)
15) Mahmut Tanal (İstanbul)
16) Haydar Akar (Kocaeli)
17) Aydın Uslupehlivan (Adana)
18) Çetin Osman Budak (Antalya)
19) Ahmet Akın (Balıkesir)
20) Namık Havutça (Balıkesir)
21) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
22) Devrim Kök (Antalya)
23) Melike Basmacı (Denizli)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Demirel, söz talebiniz olduğunu
görüyorum.
60ıncı madde çerçevesinde bir dakika
süreyle söz veriyorum.
Buyurunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, olağanüstü hâli yasal olarak inşa etmeden fiilî olarak
uygulayan Hükûmetin bugün aynı uygulamaları Kürt illerinde bir
sıkıyönetim tarzına çevirdiğine ve haksız ve hukuksuz
yaşanan bu uygulamalara bir an önce son verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 15 Temmuz darbesiyle
birlikte, bu uygulamaların yeniden gözden geçirilmesi ve darbecilere
yönelik geliştirilmeye çalışılan OHAL Yasasıyla
birlikte, aslında, bugün, günümüzde, Türkiye'de bütün haklar,
insanların yaşam hakkı ve bütün alanlarda ihmallerin ne kadar
arttığını görüyoruz ve bizzat yaşıyoruz.
Türkiye'de demokrasinin inşasını ve halkın demokrasiye
sahip çıkmasını isteyenler, ne yazık ki halkın tüm
yaşam alanlarını kısıtlayan, demokrasiyi bir yana
bırakın, gözaltılar, işkenceler ve bütün yaşam
alanlarını kısıtlayan bir yaklaşımla
karşı karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bugün
ülkenin geldiği duruma baktığımızda, aslında
cezaevlerindeki işkencelerden, gözaltılardan, rahat hareket etme
olanağı bile kalmayan bir süreçten geçiyoruz.
Ben özetle şunu söyleyeyim: Şimdiye kadar
Kürt illerinde yaşanan katliamları ifade ettiğimizde, böyle bir
şeyin olmadığını ifade edip söyleyenler, bugün
Türkiye'nin genelinde yaşanan darbeyle birlikte olağanüstü hâli ilan
ettiler, ama, şu anda, zaten geçmişte olağanüstü hâli yasal
olarak inşa etmeden, uygulamadan, fakat fiilî olarak uygulayan Hükûmet,
bugün de aynı uygulamaları Kürt illerinde bir sıkıyönetim
tarzına çevirmiş durumdadır. O yüzden, haksız ve hukuksuz
yaşanan bu uygulamalara bir an önce son verilmesi gerektiğini bir kez
daha ifade etmek istedim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen
bir heyetin, 29-31 Ağustos 2016 tarihleri arasında Kore
Cumhuriyetinin başkenti Seulde düzenlenecek olan Kuzey Koreli Mülteciler
ve İnsan Hakları Uluslararası Parlamenterler Koalisyonu 13üncü
Genel Kurul Toplantısına katılmasına ilişkin
tezkeresi (3/816)
01/08/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Kuzey Koreli Mülteciler ve İnsan Hakları
Uluslararası Parlamenterler Koalisyonu 13üncü Genel Kurul
toplantısı, 29-31 Ağustos 2016 tarihleri arasında Kore
Cumhuriyetinin başkenti Seulde düzenlenecektir.
Anılan toplantıya, Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen bir heyetin katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve
3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 9uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter sayısı
talep ediyorum efendim.
BAŞKAN Evet, bir karar yeter sayısı
talebi vardır. Karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni
AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Anayasanın 92nci maddesine göre
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Başbakanlığın,
Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde icra
ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve
zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet
tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu
kuvvetlerin kullanılması için Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine ilişkin tezkeresi
(3/807)
Sayı:
31853594-165-28-2919 13/7/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyinin 25/4/2013 tarihli ve 2100 (2013) sayılı Kararıyla,
Mali'de BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonunun (MINUSMA)
kurulması oy birliğiyle kabul edilmiştir. MINUSMA'nın son
olarak BM Güvenlik Konseyinin 29/6/2015 tarihli ve 2227 sayılı
Kararıyla tadil edilen görev yönergesinde ülkede istikrarın
sağlanması, ateşkes sürecinin desteklenmesi, izlenmesi ve
denetlenmesi, barış sureci yol haritasının
uygulanması, ulusal siyasi diyalog sürecine destek sağlanması,
BM personeli ve sivillerin korunması, insan haklarının güvence
altına alınması ve teşviki, insani yardım faaliyetleri
ile kültürel varlıkların korunmasına destek verilmesi ana
görevler olarak tanımlanmış ve MINUSMA'nın acil ve ciddi
düzeyde tehdit altında olması durumunda, BM Genel Sekreterinin
talebine binaen, Fransız birliklerinin bu misyona destek vermek üzere
müdahale etmesine imkân tanınmıştır.
Diğer taraftan, BM Güvenlik Konseyinin 10/4/2014
tarihli ve 2149 sayılı Kararıyla Orta Afrika Cumhuriyeti'nde BM
Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSCA) kurulmuştur.
MINUSCA'nın görev yönergesinde imkânlar ölçüsünde ve
konuşlanılan bölgelerde sivilleri korumak, sivil halka yönelik tehditleri
tespit etmek ve kayıt altına almak, ülkedeki geçiş sürecinde
siyasal hayatın işleyişine ve devlet otoritesinin ülkede tesis
edilmesine katkı sağlamak, ülkenin toprak bütünlüğünü korumak,
insani yardımların ulaştırılmasını
kolaylaştırmak, BM personelini korumak, insan haklarını
korumak ve teşvik etmek, silahsızlandırma ve ülkeye geri
dönüşlere destek vermek ile Orta Afrika Cumhuriyeti'nde güvenliğin
yeniden tesisi için reform çalışmalarını desteklemek gibi
hususlar yer almaktadır.
BM tarafından ülkemize söz konusu misyonlara
katılım davetinde bulunulmuştur. Ayrıca, BM 70inci Genel
Kurulu görüşmeleri sırasında düzenlenen Barışı
Koruma Zirvesinde söz konusu BM misyonları için ülkemizden katkı
sağlanması talebinde bulunulmuştur.
Afrika'da bölgesel istikrar ve barış için
tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî
katkıda bulunulmasının, bölgede ve genel olarak Afrika
kıtasında izlemekte olduğumuz faal dış
politikamızın doğal bir uzantısını
oluşturacağı değerlendirilmektedir.
Bu yaklaşımdan hareketle, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta
Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında
yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek
izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması
için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin
verilmesini arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN Tezkere görüşmelerine
başlayacağız.
Hükûmet? Burada.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç
Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara,
Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma
süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için
onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini bilgilerinize sunuyorum: Hükûmet adına Millî
Savunma Bakanı Fikri Işık. Gruplar adına; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Öztürk Yılmaz, Ardahan Milletvekili; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kadir Koçdemir, Bursa Milletvekili;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan Bilgen, Kars
Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şirin Ünal,
İstanbul Milletvekili. Şahıslar adına 2 sayın milletvekili
konuşacaktır; ilk olarak Murat Bakan, İzmir Milletvekili; ikinci
olarak da Burhanettin Uysal, Karabük Milletvekili konuşacaktır.
Şimdi, Hükûmet adına Millî Savunma
Bakanı Fikri Işık.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika
Cumhuriyetinde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt
dışına gönderilmesi ve hükûmet tarafından verilecek izin ve
belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin
verilmesine ilişkin tezkere vesilesiyle huzurlarınızda
bulunuyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, tezkerenin içeriğine
geçmeden 15 Temmuzdaki hain darbe girişiminden sonra ilk defa Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünden söz almak vesilesiyle bu konudaki duygu ve
düşüncelerimi sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.
Öncelikle milletimize geçmiş olsun. 15 Temmuz
gecesi girişilen, bu FETÖ terör örgütü tarafından girişilen
darbe girişimi sırasında bu teröristlere kahramanca direnen ve
bu uğurda hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum. Bu 15 Temmuz gecesinde yaralanan ve gazi olan bütün gazilerimize
de Rabbimden acil şifalar diliyorum, milletimize
başsağlığı diliyorum.
15 Temmuz gecesi, bizim ne kadar büyük bir milletin
mensupları olduğumuzun bir kez daha tescil edildiği bir gece
olmuştur. Özellikle çocukluğumda yaşadığım
Kıbrıs Barış Harekâtından, o
sağcısının, solcusunun, Alevisinin, Sünnisinin, her
farklı görüşten insanın millî bir duyguyla bir araya
geldiğini gördüğüm 1974 Kıbrıs Harekâtından sonra 15
Temmuzda da aynı manzarayı, aynı tabloyu görmüş olmak benim
için en büyük bahtiyarlıktır. Bu noktada, bu asil milletin genlerinde
var olan asaleti bir kez daha 15 Temmuz gecesi gördük, milletimize ne kadar
teşekkür etsek azdır.
Elbette bu süreçte bu hainler, bu teröristler,
maalesef asker elbisesi giymiş bu teröristler milletimizin üzerine göz
kırpmadan bomba yağdırdılar, kurşun
sıktılar. Elbette şunu vurgulamak istiyorum: Bunlara asker
demiyoruz; bunlara Türk subayı, Türk astsubayı, Türk askeri
demiyoruz; bunlara asker elbisesi giymiş teröristler diyoruz ve
yaptıklarını, şanlı bir maziye sahip olan Türk
Silahlı Kuvvetleriyle asla bağdaştırmıyoruz. Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin de bu noktada o andan itibaren üzerine düşeni
en iyi şekilde yapmanın gayreti içerisinde olduğunu da özellikle
ifade etmek istiyorum.
O akşam milletimiz
gerçekten çok büyük bir dayanışma gösterdi.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
çağrısından, Sayın Başbakanımızın hemen
televizyonlara canlı bağlanarak yaptığı
çağrıdan sonra milletimiz akın akın meydanlara
çıktı. Burada en çok sevindiğimiz noktalardan biri de milletimizden
bu çağrıya uyanlar sadece AK PARTİliler, sadece Cumhuriyet Halk
Partililer, sadece Milliyetçi Hareket Partililer değildi, millet bir bütün
olarak bu çağrıya uydu ve o zor zamanların milleti olduğunu
bir kez daha gösterdi. Tabii ki burada o gece bu çağrıya uyarak
sokağa çıkan, alana inen bütün insanlarımıza da ayrıca
teşekkür ediyoruz. Ama, bu Gazi Meclis, Kurtuluş
Savaşını yönetmiş bu Meclis maalesef o gün bombaların
altında çalışmak zorunda kaldı. İhanetin
büyüklüğünün aslında en önemli göstergesi ve bunların ne kadar
büyük bir ihanet içerisinde olduklarının en önemli göstergesi, o
akşam milletin iradesinin tecelligâhı olan, kayıtsız
şartsız hâkimiyetin milletin olduğu ifadesinin tecelligâhı
olan Türkiye Büyük Millet Meclisine attıkları bombalardır,
yaptıkları haince saldırılardır. Bundan dolayı
bütün milletvekillerimize, gösterdikleri asil duruş ve
kararlılık dolayısıyla teşekkür ediyorum. Meclisimiz
Gazi Meclistir ama 1961 yılında hizmete açılan bu binamız
da artık gazidir. Bize düşen görev, asla 15 Temmuz darbe
girişimini unutturmamaktır ve Meclisimizin bu noktada çok özel
tedbirler alacağına yürekten inanıyorum. Tekrar, bütün
milletvekillerimize de geçmiş olsun diyorum. Gösterdikleri
dayanışmadan dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün
milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
İnanıyorum ki 15 Temmuz Türk demokrasi
tarihinde bir milat olacak, bir dönüm noktası olacak. Artık
birbirimize daha toleransla, daha hoşgörüyle yaklaşacağız.
Artık meselelerimizi daha yakın bir diyalog ortamında çözeceğiz.
15 Temmuz gecesi başlayan süreçten sonra özellikle parti genel
başkanlarının ortaya koyduğu tavır bizim geleceğe
çok daha ümitle bakmamızın önemli bir göstergesi. Ben, bu noktada
emek veren, gayret gösteren tüm genel başkanlara da teşekkür ediyorum.
Allah birliğimizi beraberliğimizi bozmasın. Hepimiz siyaset
yapıyoruz, elbette olaylara farklı cephelerden her zaman
bakacağız ama mevzubahis vatansa geride her şey teferruat
kalacak. Bu anlayışla yolumuza devam edeceğimize inanıyorum
ve bu dönemin Meclisinin Türkiyede bundan sonrası için son derece güzel
örnekler ortaya koyacağına, koymaya başladığına
da inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
tezkerenin içeriğiyle ilgili bazı bilgileri sizlerle
paylaşacağım ve bu noktada sizden Hükûmet adına yetki
isteyeceğiz.
Tezkerenin konusunu oluşturan misyonlardan
ilki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2013 tarihli
ve 2100 sayılı Kararıyla Malide icra edilmeye başlanan
Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu MINUSMAdır. Söz konusu
misyonun görev süresi, son olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 29 Haziran 2016 tarihli ve 2295 sayılı Kararıyla 30
Haziran 2017 tarihine kadar uzatılmıştır.
MINUSMA misyonu, Malide güvenlik durumunun 2013
yılında kötüleşmesi sonucu ülkedeki siyasi süreci desteklemek ve
güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla
oluşturulmuştur.
MINUSMA kapsamında temel görevler; ülkede
istikrarın sağlanması, ateşkes sürecinin desteklenmesi,
izlenmesi ve denetlenmesi, barış süreci yol haritasının
uygulanması, ulusal, siyasi diyalog sürecine destek sağlanması;
Birleşmiş Milletler personeli ve sivillerin korunması, insan
haklarının güvence altına alınması ve teşvikiyle
kültürel varlıkların korunmasına destek verilmesi olarak
tanımlanmıştır.
Hâlihazırda 52 ülkeden yaklaşık 12
bin personelin katılımıyla icra edilmekte olan harekâta ülkemiz
tarafından 2 polisle katkı sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tezkerenin konusunu oluşturan ikinci misyon ise
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 10 Haziran 2014 tarihinde
aldığı 2149 sayılı Kararıyla Orta Afrika
Cumhuriyetinde kurulan, Orta Afrika Cumhuriyeti Çok Boyutlu Entegre
İstikrar Misyonu MINUSCAdır. Misyonun görev süresi son olarak
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 26 Temmuz 2016 tarihli ve
2301 sayılı Kararıyla 15 Kasım 2017 tarihine kadar
uzatılmıştır. Söz konusu misyon, Orta Afrika
Cumhuriyetindeki şiddet olaylarının, etnik ve dinî
çatışmaların 2013 yılında artması, bu ülkedeki
güvenlik ve insani durumun kötüye gitmesi sonucu oluşturulmuştur.
Temel hedefi Orta Afrika Cumhuriyetinde artan çatışma ve şiddet
ortamında sivillerin korunması olan misyonun görevleri arasında
sivil halka yönelik tehdit tespit etmek ve kayıt altına almak,
ülkedeki geçiş sürecinde siyasal hayatın işleyişine ve
devlet otoritesinin ülkede tesis edilmesine katkı sağlamak, ülkenin
toprak bütünlüğünü korumak, insani yardımların
ulaştırılmasını kolaylaştırmak,
Birleşmiş Milletler personelini korumak, insan haklarını
korumak ve teşvik etmek, silahsızlandırma ve ülkeye geri
dönüşlere destek vermek ile Orta Afrika Cumhuriyetinde güvenliğin
yeniden tesisi için reform çalışmalarını desteklemek de
bulunmaktadır.
Hâlihazırda 49 ülkeden yaklaşık
12.500 personelin katılımıyla icra edilmekte olan harekâta
ülkemiz 1 polisiyle katkı sağlamaktadır. Birleşmiş
Milletler tarafından ülkemize söz konusu misyonlara katılım
davetinde bulunulmuştur. Ayrıca, Birleşmiş Milletler
70inci Genel Kurulu görüşmeleri sırasında düzenlenen
Barışı Koruma Zirvesinde söz konusu Birleşmiş
Milletler misyonları için ülkemizden katkı sağlanması
istenmiştir. Ülkemiz Birleşmiş Milletlerin barışı
korumadan kalkınmaya, iklim değişikliğinden
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi reform
çalışmalarına kadar her faaliyete etkin katkısını
artırarak sürdürmeye devam etmektedir. Ülkemiz gerek tek başına
bir güç olarak ve gerekse Birleşmiş Milletler dâhil üyesi olduğu
uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla geniş bir
yelpazede barışçı, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası
izlemekte ve barış operasyonlarına katkı sağlayan
ülkeler arasında yer almaktadır.
Güvenlik politikasının temellerini iş
birliği ve ortaklık politikası üzerine inşa etmiş olan
Türkiye, bu minvalde, bir yandan uluslararası barış ve
istikrarın korunması için ülkelerin toprak bütünlüğünün
korunması, kolektif savunma ve kriz yönetimi operasyonlarına
katkıda bulunulması; barışı koruma, insani yardım
ve polis görevleri gibi katkılarda bulunulması; kitle imha
silahlarının ve bunları fırlatma
vasıtalarının yayılmasının önlenmesi,
silahsızlanmanın teşvik edilmesi gibi hususlara önem vermeye
devam ederken diğer yandan istikrara katkı amacıyla
uluslararası iş birliğinin küresel ölçekte
artırılmasıyla ortaklığa, diyaloğa ve
yumuşak güce dayalı güvenlik anlayışını da
giderek ön plana çıkarmaktadır. Ayrıca, ülkemizin bölgesinde ve
dünyada sahip olduğu ağırlığı ve etkinliği
artırmak dış politikamızın önem verilen
amaçlarından biridir.
Birleşmiş Milletler sisteminde
görünürlüğün en önde gelen göstergelerinden biri uluslararası
barış ve istikrara katkıdır. Barışı destekleme
ve koruma operasyonlarına katılımımız
uluslararası politikadaki etkinliğimizin artmasına da
yardımcı olmaktadır.
Ülkemiz, dünyanın çeşitli yerlerine
konuşlandırılmış 10 Birleşmiş Milletler
barış misyonuna 30 Haziran 2016 itibarıyla 41 askerî personel,
93 polis ve 2 uzman olmak üzere toplam 136 personelle katkıda
bulunmaktadır. Türkiye, Birleşmiş Milletlerin doğrudan
gerçekleştirdiği operasyonlar dışında Afganistan,
Bosna-Hersek, Kosova gibi dünyanın çeşitli yerlerinde
konuşlanmış NATO ve Avrupa Birliği barış
operasyonlarına da katkı vermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler 70inci Genel Kurul
görüşmeleri kapsamında 28 Eylül 2015 tarihinde, Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Barack Obama başkanlığında New
Yorkta gerçekleştirilen ve Başbakan düzeyinde temsil
edildiğimiz Barışı Koruma Liderler Zirvesinde
Birleşmiş Milletler barışı koruma harekât ve
misyonlarının yürütülmesinde karşılaşılan
eksikliklerin giderilmesi amacıyla üye ülkelerce ilave taahhütlerde
bulunulmuştur. Anılan zirvede ülkemiz tarafından MINUSMA
karargâhında 5 karargâh subayı görevlendirilmesiyle MINUSMA veya
MINUSCA operasyonlarında kullanılmak üzere bir ulaştırma
uçağı sağlanması ilave taahhütlerimiz olarak beyan
edilmiştir. Afrika ortaklık politikamız, kıtada
barış ve istikrarın tesisine, siyasi, ekonomik ve sosyal
kalkınmaya yardımcı olmayı; bu amaçla siyasi, ekonomik,
ticari, insani yardım, yeniden yapılanma, güvenlik, kamu diplomasisi
ve arabuluculuk alanlarında karşılıksız yardımda
bulunmayı içermektedir. Afrikada bölgesel istikrar ve barış
için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce
katkıda bulunulması da söz konusu politikamızın bir
gereğini oluşturmakta ve bölge halkının refahı için
sorunların bir an önce çözümlenmesi amaçlanmaktadır. Türkiye, Afrika
politikamız kapsamında, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinin toprak
bütünlüğünün ve ulusal birliğinin sağlanması, ulusal
uzlaşma çabalarının başarıyla sonuçlanması,
demokratik düzene dönüşte siyasi istikrarın ve sürdürülebilir ekonomik
kalkınmanın sağlanması yönünde bir politika takip
etmektedir.
Ayrıca, askerî ilişkilerimiz
kapsamında, ikili anlaşmalar doğrultusunda kıta ülkelerine
askerî eğitim ve askerî yardımlar yapılmaktadır. Afrika
ülkelerinden askerî personel ise Türkiyede icra edilen kurs ve eğitim
faaliyetlerine iştirak etmektedir. Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetindeki
çatışma ortamının sona erdirilmesi, bu sorunların
diğer ülkelere sirayet etmemesi açısından önem
taşımaktadır. Nitekim, bahse konu iki ülkenin coğrafi
konumları ele alındığında buradaki
istikrarsızlığın Sahra-Sahel bölgesindeki terör örgütlerini
de güçlendireceği düşünülmektedir. Libyada DAEŞin güç
kazanması ise bu bölgede meydana gelebilecek sorunların bizim için de
önemli tehdit oluşturabileceği düşüncesini
doğurmaktadır.
Bu itibarla, Malideki MINUSMA ve Orta Afrika Cumhuriyetindeki
MINUSCA güçlerine ülkemiz tarafından sağlanacak katkıların
bahse konu ülke hükûmetlerini terör örgütlerine karşı güçlendirmesine
destek vermesinin yanı sıra, bunun gerek terörün her türlüsüyle olan
mücadelemize gerek bölge ülkeleriyle olan ilişkilerimize olumlu
yansıyacağı düşünülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Osmanlı İmparatorluğundan günümüze kadar bir
Afro-Avrasya ülkesi olan ülkemizin 21inci yüzyılın gerçekleriyle
uyum içerisinde yeni bir döneme giren Afrika politikasının da bir
gereği olarak bölgede yer alması stratejik bir önceliktir. Afrikada
bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve
siyasi krizlerin çözümüne ülkemiz tarafından askerî katkıda bulunulması
ülkemizin barışı destekleme harekâtlarına olan
yaklaşımıyla örtüşmekte, ayrıca bölgede ve genel
olarak Afrika Kıtasında izlemekte olduğumuz aktif dış
politikamızın doğal bir uzantısını
oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu düşüncelerle hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika
Cumhuriyetinde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt
dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve
belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için
Hükûmete Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle
izin verilmesini yüce Meclisimizin takdirlerine saygılarımla
sunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi siyasi parti gruplarına söz
vereceğim.
Gruplar adına ilk konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Öztürk Yılmaz, Ardahan
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde
Birleşmiş Milletler kapsamında yürütülecek harekâta Türkiyeden
kuvvet katılımına ilişkin Hükûmet tezkeresinin bugün
görüşülmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum grubumuz adına.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili
olarak elbette çok söz söylendi, çok konuşuldu; müsaade ederseniz, söz
aldığım bu oturumda ben de bunun dış politikamıza
olan etkileri hususunda konuşmak istiyorum.
Bir kere, 2010 yılından sonra dünyada
yaklaşık 30 tane ya darbe olmuş ya da girişim olmuş,
bunların 7si darbeyle sonuçlanmış, diğer 23ü ise darbe
girişimi olarak kalmış. Bizim bugün Maliye ve Orta Afrika
Cumhuriyetine yapacağımız katkı dikkate
alındığında bu ülkelerin ikisi de darbe sürecinden
geçmişler. 2012 yılında Malide bir darbe olmuş, bir buçuk
ay sonra karşı bir darbe olmuş. Keza 2013 yılında Orta
Afrika Cumhuriyetinde bir darbe olmuş yani biz darbe girişimine
maruz olan bir ülke olarak darbe yapılmış, darbenin iş
başında olduğu ve siyasi geçiş sürecinde, o
arayış içerisinde olan 2 ülkeye yardım ediyoruz. Bu 2 ülkenin
barış ve istikrarına katkı sağlamak istiyoruz.
15 Temmuzla ilgili olarak her şeyden önce, bu
yüzyılda Türkiyede bu tür bir kalkışmanın olması
bizim asla kabul etmeyeceğimiz bir konudur. O gün bunu en şiddetli
kınayan partiydik. Şahsen ben de darbe girişimini daha ilk
duyduğum andan itibaren, on bir buçukta ilk kınayan kişilerden
birisiydim. Türkiyenin bu yüzyılda böyle bir şeye konu olması
hiçbir şekilde Türkiyenin imajına katkı
sağlamamıştır, bu girişimde bulunanları da yerin
dibine çakmıştır. Türk milleti buna
başkaldırmıştır çünkü demokrasiye sahip
çıkmıştır, sahip çıkmak zorundayız. Bu konuda
siyasi parti tercihlerimiz farklı olur, bu gayet normal ama bu Meclisteki
4 siyasi parti de bu darbe girişimine karşı durmuştur,
halkımız da bu karşı duruşla darbeyi defetmiştir.
Bir kere her şeyden önce
şunu anlamamız gerekiyor. Bu darbe süreciyle birlikte dış
politikamıza ciddi manada yansımalar olacaktır. Nedir o
yansımalar? Bir: Türkiye veya dünyada darbe sürecine tabi olan ülkeler
böyle dönemlerde mercek altına alınırlar, ne
yaptığınız merak edilir. Bu süreci nasıl
tamamlayacağınız, ne kadar kısa sürede
tamamlayacağınız, ne yönde tamamlayacağınız merak
edilir. Türkiyenin önünde -uzatmadan söyleyeyim- iki yol var. Birincisi,
demokratik alanın daraltılmasıdır, böyle dönemlerde
demokratik alan daraltılır. Bazı ülkeleri örnek verebiliriz yani
muhtemel başka bir darbe korkusuyla gücü merkezileştirmek, demokratik
alanı daraltmak ve böylece güven ve istikrarın
sağlanabileceği düşünülür ve bu çerçevede kanun hükmünde
kararnamelerle devlet yönetildikçe yönetilir. Sonuçta bu yol demokratik alanın
daraltıldığı ve küçültüldüğü bir yoldur. Bu da
uluslararası toplumun kaygıyla karşıladığı
bir alandır.
İkinci yol: Her
şerde bir hayır vardır. derler, bundan bir toparlanma
sağlanır ve demokratik alan genişletilir. Buna da çok örnek
vardır darbe sürecinden geçmiş ülkeler için. Bu süreçte de önemli
olan bir an önce normalleşmenin sağlanmasıdır, Türkiyede
devletin kanun hükmünde kararnamelerle yönetimine son verilmesidir; bir an önce
devletin normal rayına oturtulması, demokratik alanın
genişletilmesi, temel hak ve hürriyetlerin alanının
genişletilmesi ve devletin demokratik özelliğinin ön plana
çıkarılmasıdır. Hiç şüphesiz, bizim tercihimiz ikinci
yoldur yani demokratik alanın genişletilmesidir.
Her şeyden önce Türkiye
şu anda uluslararası toplumun gözünde bir demokrasi
sınavından geçmektedir. Hükûmetin ne yaptığı,
Sayın Cumhurbaşkanının ne yaptığı, Türk
halkının ne yaptığı merak konusudur. Biz ne
yapıyoruz; bir darbe oldu, son derece kötü bir şey oldu Türkiye için
ama biz bunu nasıl atlatmaya çalışıyoruz, ne yönde hareket
ediyoruz, mercek altındayız.
Bizim bu süreci nasıl
takip ettiğimiz her şeyden önce sadece bizi ilgilendirmiyor.
Dışarı da son derece yakından bizi izliyor.
Görüştüğümüz, bizimle görüşen yaklaşık 50nin üzerinde
büyükelçi Türkiye bu süreci nasıl atlatacak? Ne kadar sürecek? Demokratik
kurallar, kurumlar rafa mı kaldırılacak? diye merak ediyorlar.
Bizim önümüzde bir iki alan
var özellikle hassas götürmemiz gereken. Bunlardan bir tanesi ABDyle
ilişkilerimiz. Biliyorsunuz, ABDyle bizim ilk ters düşmemiz PYD
konusuydu Suriyede; daha o zaman, darbe girişimi öncesi ilk konu.
İkinci konu Fethullah Gülenin iadesi konusuydu. Darbe girişimiyle
birlikte üçüncü bir konu çıktı, o da Türkiyede özellikle siyasi
iktidarın veya siyasi iktidara yakın bazı çevrelerin bu darbenin
içerisinde Amerika Birleşik Devletlerinin parmağı olduğu
yönündeki iddiası; bu da üçüncü bir konudur. Şahsen küresel bir güçle
elimizde somut veriler olmadan eğer böyle, bu tür iddialarda bulunuyorsak
uluslararası ilişkilerin götürülmesi konusunda ciddi sorunlar
yaşarız. Çünkü, bu tür ithamlar somut verilere dayanır,
eğer bu tür bir iddia varsa, eğer böyle bir şey varsa bunun
açıklanması ve muhalefet partisi olarak bizim de onu
kınamamız gerekir. Ama, bu yoksa sadece vehimle hareket ediliyorsa,
sadece düşünceyle hareket ediliyorsa ve daha doğruluğu
kanıtlanmamış bazı hususlarla hareket ediliyorsa o zaman
küresel bir güçle bu konuda tartışma yaşanır ve Türkiyenin
de bu konuda hassas olması gerektiğini şahsen düşünüyoruz.
İkinci konu, AByle olacak husustur. Elbette
eleştirilebilir, Avrupa Birliğinin darbenin bizatihi
gerçekleşmesine istendiği kadar veya istendiği ölçüde cevap
vermediği düşünülebilir. Ancak, bu, Avrupa Birliğinin
dayandığı ilkeler çerçevesinde Türkiyeyi temel hak ve
özgürlükler konusunda müzakere eden bir ülke olarak hiç
eleştirmeyeceği anlamına gelmemeli, bundan alınmamalı,
eleştiri konusuna tabi olmak bizim zorumuza gitmemeli. Özellikle, Avrupa
Birliğiyle ilgili de en önemli konu, bizim bundan sonraki süreçte
atacağımız adımlar, Türkiyenin zaten zayıf olan,
cılız olan ve hatta bir noktada durma noktasına gelen darbe
girişimi öncesindeki Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimizin
bundan sonraki süreçte ne yönde cereyan edeceğidir. Şahsen eğer
temel hak ve özgürlükler konusunda Türkiye bu süreci demokrasinin
geliştirilmesi, zenginleştirilmesi, toplumda yakalanan uyumun
pekiştirilmesi yönünde harcamaz ise bu konuda da eleştiri
alacağız.
Yine, en fazla eleştiri alabileceğimiz bir
başka konu idam cezasıyla alakalıdır. Darbe girişimi
nedeniyle şehitlerimiz oldu, maalesef ortam çok sıcak, her fikir
tartışılabiliyor, her düşünce ortaya konulabiliyor. Bizim
devlet olarak elbette sorumluluğumuz, devleti yönetenlerin
sorumluluğu halkın taleplerine kulak vermesidir; bundan daha
doğal bir şey olamaz. Ancak bunu daha geniş bir çerçevede
değerlendirmek, Türkiyeyle ilgili olabilecek yansımalarını
dikkate almak ve o çerçevede de bu konuyu götürmek daha uygun olur diye
düşünüyoruz. Çünkü Türkiye'nin, gereksiz polemiklere konu olması,
gereksiz tartışmalara konu olması, gereksiz bir şekilde
manevra alanının daraltılması bu dönemde bizim
hayrımıza olmayacak diye düşünüyoruz. Bu konuda da Hükûmet
yetkililerinin özellikle bu süreci götürürken dikkatli
davranmalarının yararlı olacağını
düşünüyoruz.
Bir başka konu: Şimdi, psikolojik bir öfke
var, bir öfke patlaması yaşıyor toplum ve bu öfke
patlamasının sonucu olarak bir kızgınlık var
Batıya; bunu görüyoruz, bunu özellikle Hükûmet çevresinde açık
açık görüyoruz. Yalnız, bu bir tercihe dönüşmemeli dış
politikada. Yani, Nasıl olsa bunlarla ilişkiler gitmiyor veya bunlar
istediğimiz kadar bize destek olmuyorlar. gibi bir anlayışla
hareket edip, Türkiye'nin yönünü değiştirebilecek veya o şekilde
anlaşılabilecek yeni bir mecraya Türkiyeyi sürüklememek gerekiyor.
Bu çerçevede, özellikle darbe girişiminden
sonra Rusyayla ivme kazanan ilişkiler konusunda da birkaç hususa
değinmek istiyorum: Biz elbette Rusyayla normalleşmenin
olmasını, İsraille normalleşmenin olmasını, Mısırla
normalleşmenin olmasını başından beri savunan bir
partiyiz, bu konuda tam desteğimiz var. Normalleşme mutlaka
olmalı. Yalnız bu normalleşme bir eksen
tartışmasına sebebiyet verecek şekilde gelişmemeli
yani Türkiye'nin Batıyla olacak ilişkileri, Rusyayla
Rusya bir
tercih konusu ediliyormuş şeklinde algılanmamalı ve bundan
da Türkiye zarar görür. Özellikle Orta Doğudaki, Türkiye'nin şu anda
taraf olduğu konularla ilgili Türkiye
sıkıştırılır. Rusyayla ilişkiler,
dolayısıyla bir alternatif olarak değil Batıya, bir
tamamlayıcı unsur, çok boyutlu dış politikanın bir
gereği olarak ele alınmalı ve böyle götürülmelidir diye
düşünüyoruz.
Evet, bir başka konu İranla ilgili. Bu
darbe girişiminden hemen sonra ilk tepki veren ülkelerden bir tanesi
İrandır. Hâlbuki darbe girişiminden önce bizim belki de
ilişkilerin çok sıcak olmadığı ülkelerden biri
İrandı. Darbe girişiminden önce en sıcak olan ülkelerden
biri Suudi Arabistandı ama darbeden yedi sekiz gün sonra kınama
yaptı. Buna da bir duygusallıkla yaklaşılmamalı yani
bizim ilişkilerimizde duygusal bir kopuş olmamalı ülkelerle.
Türkiye ağır bir süreçten geçiyor, tehlikeli bir süreç atlattı
ve o sürecin sonucunda gözler üzerimizde. Bunu da bilmemiz gerekiyor. Hiçbir
zaman yalnız olmadığımızı, burada söylenen hiçbir
kelimenin dışarıda boşa gitmediğini bilmemiz lazım.
Bizim ne niyetle ne kelimeyi söylediğimizi araştırmak zorunda
değiller ama bizim her söylediğimizi dikkate
aldıklarını biliyoruz. İranla ilişkiler keza
değerlendirilmeli, bu daha da geliştirilmeli ama Orta Doğuda
özellikle bu darbe sürecinden önce Türkiyeye yakın duran ülkelerin
takınmış olduğu tavır düşünüldüğünde bu
konularla ilgili de bir kopuş yaşanmamalı. Yani Türkiye bu
dönemi aklıyla atlatabilmeli, aklıyla, ferasetiyle atlatabilmeli;
duygularıyla, tepkileriyle, öfke patlamasıyla değil. Devlet
sorumluluğu bunu gerektirir. Bizim övündüğümüz, binlerce
yıldır varlığını hissettiğimiz devletimiz de
ancak bu şekilde ayakta kalabilir. Bu dönemde Türkiye üzerine özellikle
Batıyla ilişkilerde biz ne kadar duygusal davranır,
eleştirel bir yaklaşım sergilersek Türkiyenin Orta
Doğudaki konularıyla ilgili de benzer şekilde bazı
eleştiriler alırız. Bu konuda da hassas davranmalıyız.
Bizim dış politikada en önemli araçlardan
birisi millî güç unsurunu oluşturan ordumuzdur. Ordumuzun içerisindeki
çürükleri ayıklamalı, cezalandırmalı. Burada hiç kimsenin
bir itirazı olamaz ama orduyu toptan yıpratacak bir söylem veya
imalardan da kaçınmalıyız. Bu coğrafyada başka
şekilde ayakta kalmak mümkün değildir.
Bakınız, darbe girişiminin
olduğu gece Rum tarafından açıklama yapılıyor:
Keşke hazırlık planımız olsaydı, o gün Türk
askeri acaba darbeciler mi geliyor, Rumlar mı geliyor bilmezdi, biz de
giderdik kuzeydeki askerleri esir alırdık ve adaya hâkim olurduk.
deniliyor. Kurt puslu havayı sever. Kendi ordumuzu, kendi milletimizin
içerisinden çıkan orduyu böyle yerden yere vuracak eylemlerden kesinlikle
uzak durmamız lazım.
Dışarıya gidecek heyetler veya giden
heyetlerle ilgili de bir şey paylaşmak isterim. Elbette bu darbe
girişimini anlatsınlar, bunun içeriğini anlatsınlar ama
gidenler bizim kendi içimizdeki kendi kurumlarımızı
yıpratacak, başkalarına maskara olabilecek eylemlerden,
söylemlerden kaçınsınlar. Sonuçta bu darbeye karşı duran
Türk halkı olmuştur; her kesim olmuştur, her kesim
karşı çıkmıştır ve güç buradadır. Biz
başkalarına kendi içimizdeki kurumlarımızı
şikâyet etmek suretiyle doğrusu sadece alay konusu oluruz.
Bir başka konu: Millî güç unsurlarından en
önemli ordu dedik. Bakınız ordudaki yeni yapılanma
dışarıda çok yakın takip ediliyor. İki noktadan
dolayı yakın takip ediliyor. Bir: Türkiye NATO üyesi, takip
ediyorlar. Türkiyedeki ordu hiyerarşisinin nasıl olduğunu,
nasıl şekil aldığını takip ediyorlar. İki:
Dışarıda komşularımız bizi takip ediyorlar.
Türkiyenin caydırıcılık unsurunun en önemli
ayağını oluşturan ordunun nasıl bir yapılanmaya
gideceğini takip ediyorlar; bunu bilmemiz lazım. Bu çerçevede
özellikle orduyla olan ilişkilerde farklı komuta
yapılarının çıktığını görüyoruz. Üçüncü
kanun hükmünde kararname yapısıyla bakıyoruz ki Genelkurmay
Başkanlığı Cumhurbaşkanlığına
bağlanmak isteniyor. Kuvvet komutanları Millî Savunma
Bakanlığına bağlandı. Jandarma ve Sahil Güvenlik
İçişleri Bakanlığına bağlanıyor.
Şöyle bir çıkarım yapalım: Bugün
siyasi iktidarla Cumhurbaşkanı aynı çizgide ve yarın
olağanüstü bir durum olması hâlinde bu güçleri çabucak
toparlayabilirsiniz ve bir komuta yapısına tabi tutabilirsiniz. Ama,
yarın bir koalisyon olduğu zaman veya Hükûmetle
Cumhurbaşkanı farklı çizgide olduğu zaman
Cumhurbaşkanının Genelkurmay Başkanına vereceği
talimatı farklı bir hükûmete bağlı kuvvet
komutanlıkları nasıl icra edecek? Bunların örnekleri
vardır. Biz komuta yapısını bu kadar bozuyorsak burada
gerçekten soru işaretleri vardır. Burada dikkatli olmamız
gerekiyor ve bu uyarıyı da, lütfen, iyi niyetle almanızı
rica ediyoruz.
Bir başka konu: Bu dönemde en önemli
dış politika konularından birisi, özellikle Amerikayla bu
soğuk rüzgârların estiği bir dönemde IŞİDe
karşı mücadeledir. IŞİDe karşı mücadelede Türkiye'nin
çok içe gömülmemesi gerekiyor. Bu dönem Türkiye'nin içe gömüleceği bir
dönem değildir, toparlanma dönemidir. Türkiye'nin toparlanması için
de darbeye nasıl karşı durduysa millet şimdi demokrasiye
sahip çıkması gerekiyor, sahip çıkarak toparlanacak ve
Türkiye'nin iç konuları dışarıyı çok ilgilendiren bir
mecraya girmiş durumdadır. Artık, sadece dış
politika deyip geçmemek gerekiyor. İçeride olan demokratik
gelişmeler Avrupa Birliğini, Amerika Birleşik Devletlerini,
ordudaki yapılanma NATOyu ilgilendiriyor ve coğrafyadaki ordunun
reorganizasyonu bölgemizdeki kuvvetleri ilgilendiriyor, Suriyedeki
yapılanmaları ilgilendiriyor. Bu dönem hassas bir dönemdir. Her
şey iç içe geçmiştir ve o hassasiyetle de olayları bizim takip
etmemiz gerekir.
Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetindeki misyonlara
Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteğimizi vereceğiz. Evet bunlar
küçük küçük misyonlar. 3 tane polis gönderiyoruz; 2 tanesi Maliye gidiyor, 1
tanesi de Orta Afrika Cumhuriyetine gidiyor. Sayın Bakan yok
Biz bunlara
destek vereceğiz ama şunu bilelim: Şu anda Türkiye'nin
imajı kirlenmiş durumda dış dünyada. Darbeye konu olmak kirletmiştir
Türkiye'nin imajını. Artık, lütfen, bu dönemde birbirimizi
anlayalım, eleştirilere kulak verelim. Bir şey söylediğimiz
zaman yüz bin tane trol karşımıza çıkıyor. Sanki bu
ülkenin düşmanıymışız gibi biz muamele görüyoruz. Buna
son verin; siz de son verin, başkaları da son versin. Türkiye için
yeni bir milat başlasın, yeni bir dönem başlasın. Bu dönem
de demokrasiyle taçlansın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
Gruplar adına ikinci olarak, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kadir Koçdemir, Bursa Milletvekili
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Koçdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin
başında, hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Bugün, öğleyin, Sayın Genel
Başkanımız Devlet Bahçeliyle birlikte, 15 Temmuz gecesi
güvenlik güçlerinden en çok kaybı verdiğimiz
Gölbaşındaydık ve orayı gezerken o kâbusun izlerini bir
kere daha hatırladık. Ben de sözlerimin başında,
Cenab-ı Allah bu millete, bu ülkeye bir daha böyle kâbus
yaşatmasın diyorum; hem 15 Temmuzda hem de iç güvenlik alanında
verdiğimiz ve vermeye devam ettiğimiz şehitlerimize Allahtan
rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum.
15 Temmuz bir darbeydi. Neye karşı bir
darbeydi? Demokrasiye karşı bir darbeydi. 15 Temmuz sonrasında,
bir ülkenin bekası söz konusu olduğunda, Anayasamızda da
meşruiyeti sağlanmış tedbirlerin alınması kapsamında,
olağanüstü hâl ilan edildi ve bu çerçevede çalışmalar devam
ettiriliyor. Fakat bu uygulamaya baktığımızda, bazı
hususların zikredilmesinde, hatırlatılmasında fayda
görmekteyiz.
Öncelikle, doğru hedefe doğru gitmeniz,
yani hedefle ilgili istikametinizin doğru olması önemlidir. Ama
çoğu zaman o hedefe doğru olan hızınız hedefteki
istikametinizden daha önemlidir. Doğru hedefe yanlış hızla
gidiyorsanız ya çok geç kalırsınız ya da kaza yapar hiç
varamazsınız.
15 Temmuzdan sonra, 15 Temmuz öncesinde Sayın
Cumhurbaşkanının başyaverlerine kadar, Genelkurmay
Başkanının Özel Kalem Müdürü ve başyaverlerine kadar
yapılanma sağlanır ve bu terör örgütü devlete yerleşirken
devletin bununla ilgili araştırma, soruşturma yapması
gereken kurumları işbaşındadır -Millî İstihbarat
Teşkilatımız ve diğerleri- ve yine bunların
yaptığı tespitlere göre bu terör örgütüyle mücadele
edilmektedir. Bunların yaptıkları tespitlerin ne kadar isabetli,
ne kadar doğru olduğu 15 Temmuzda görülmüştür. Hâliyle bundan
sonra yaptıkları tespitlerde de yanılma paylarının
olacağını gözden uzak tutmamak gerekir. Eğer aynı
yöntemle gidersek korkarım ki yine mağdurlara ve
haksızlıklara yol açma ihtimali vardır. Bununla ilgili
şikâyetler de son günlerde artarak gelmeye
başlamıştır.
Yine bu olayın olması da başlı
başına
Yani olayı yapanlarla ilgili tabii ki buradaki 4
partinin 4ü de müşterek tavır gösterdiler. Ama olayın
olmasına yol açmak, meydan vermek de yine gözden
kaçırmayacağımız bir husus olmalıdır. Ezeli ve
ebedi mağdur durumu hiçbir kimseye ve kuruma verilmemiştir. Özellikle
millet adına yetki kullanılıyor ise bu bir kere daha geçerlidir.
15 Temmuz hukuk devletinin ve hukuk devletini sağlamada kuvvetler
ayrılığının ne kadar önemli olduğunu bir kere
daha ortaya koymuştur. 15 Temmuzdan sonraki adımlarda bunun sürekli
hatırda tutulmasında bilhassa fayda vardır çünkü yargı ve
güvenliği, yürütme ve yargıyı siz birbirine geçişken hâle
getirip ve iki alanda da aynı zihniyetin, cemaatin etkinliğini
sağlarsanız o zaman bu kontrol, denge ve dengeleme mekanizmaları
devre dışı kalır ve 15 Temmuza gelirsiniz.
Yine başka bir husus arkadaşlar,
demokraside meşruiyetin kaynağı usuldür. Demokraside bütün
organlar -başta yasama, yürütme, yargı olmak üzere- Anayasadan
aldıkları yetkiyi kullanırlar. Ancak, bu organların içinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ayrı bir yeri vardır çünkü
anayasayı yapan ve diğer organlara yetkisini veren Türkiye Büyük
Millet Meclisidir. Yani, tabiri caizse, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetki
yetkisi vardır. Eğer bugün -bu salonda gördüğümüz gibi, iktidar
partisinden 15-20 milletvekilimiz var- önemli konularda Türkiye Büyük Millet
Meclisi kendisini gönüllü olarak devre dışı
bırakıyorsa sonuç itibarıyla darbecilerin sağlamak
istediği şeyle bunun çok ciddi bir farkı yoktur.
Arkadaşlar, aramızdan bazıları
bakan oluyor. Bakan olduğunda yirmi dört saatte şırıngayla
o arkadaşımıza basiret, feraset, bilgi, devletin bekasıyla
ilgili, doğru tavır almayla ilgili hususlar zikredilmiyor. Onlar da
bizim gibi ve yetkiyi buradan alıyorlar.
Özellikle, orduyla ilgili hususlarda Türkiye Büyük
Millet Meclisinin statüsünü bir kere daha hatırlatmak isterim. Bakın,
bugün bir tezkere için burada söz almış bulunuyoruz ve oylama
yapacağız çünkü Anayasamızın 92nci maddesine göre,
ordunun başkomutanı Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiyede
silahlı kuvvetler bir Meclis ordusudur. Anayasanın 104üncü
maddesine bakarsanız, Cumhurbaşkanı
başkomutanlığı Meclis adına deruhte eder. Hâliyle
Silahlı Kuvvetlerle ilgili büyük düzenlemelerde, geleceği ve bu
zamana kadarki birikimimizi bir tarafa atan düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet
Meclisi müzakere etmeli, müşavere etmeli; muhtemel sonuçlarını
burada gündeme getirip ona göre karar vermeliyiz. Yoksa bundan önce olduğu
gibi, aynı şekilde eğer hareket edersek muhtemelen ileride
bunları telafi etmek için tekrar tekrar buraya konular gelecektir.
Ordunun özellikle emir komuta birliğini
muhafaza hususunda özel ihtimam göstermeliyiz. Eğer bu bozulursa, Balkan
Harbi en yakın örneğidir, tarihimizde pek çok sefer gördüğümüz
musibetlerle karşı karşıya kalma durumunda oluruz.
Yine, bu tezkerenin kendisi Türkiye Büyük Millet
Meclisinin parmağını kaldırmasından önceki
hazırlık safhasının ne kadar gayriciddi bir şekilde
olduğunu ortaya koyması bakımından da ayrıca ibret vericidir.
Çünkü Afrikada Silahlı Kuvvetlerimiz görevlendirilmiştir, bu uygulama
devam ediyor, biz bunun uzatılmasını bugün konuşuyoruz. Ama
bu zamana kadar yaptığımız görevlerde elde ettiğimiz
sonuçlar, yaptığımız harcamalar, bu ülkeler ve bunlara
komşu olan ülkelerle bizim ekonomik, kültürel
yakınlığımız, orada istikrarın sağlanması
açısından neler yapılabildi, hangi amaçlara erişildi ve
hangilerine erişilemedi, bunlarla ilgili tezkere metninde herhangi bir
ibare bulunmamaktadır. Yani bir yıldır ne yapıldı
orada, biz bunun sonuçlarını bilmiyoruz. Bunun sonucunu bilmeyince de
bir yıl uzatmayla ilgili kararımız ayağı yere basan
bir karar olmayacaktır arkadaşlar. Bu ayağı yere basma
hususu bilhassa önemlidir. Millet Meclisimiz kendisi bir kanun
çıkarıyor, diyor ki: Mali konularda, mali sonuçları olacak
kanunlarda etki analizi yapılır. Burası çıkarıyor ama
1 Kasımdan bu yana pek çok mali yönü olan kanunu burada görüştük, ben
hiçbir etki analizi okumadım. Ne kadar gelir kaybımız olacak,
rekabet gücümüz ne kadar artacak, bunları sağlamadık. Ama bunu
yapmamış olmak ileride bu konudaki yanlışı örtmüyor
arkadaşlar. Bakın, dün, gazetelerde yer aldı; Osmangazi
Köprüsünden biz günde 40 bin araç geçecek diye varsaydık -on altı
günlük araç geçişi- günlük 6.250 araç geçmiş. Yani, taahhüt ettiğimiz
geçmediğinde, bizim cebimizden vergilerimizle tamamlayacağımız
kısım yüzde 85e tekabül ediyor; 40 bin varsaymışız,
gerçekleşen 6.250 araç. İki haftada 60 trilyon lira ya da başka
bir ifadeyle 20 milyon dolar bu vatandaşın cebinden bu köprünün
finansmanı ve geri ödemesinin sağlanması için ödenmiş oldu.
Hani, yenidir denebilir, Zafer Havaalanı var
Afyon-Kütahya arasında, orada da yıllık 900 bin yolcu ve her
yıl yüzde 7 artacak diye varsaymışız. Gerçekleşen
nedir arkadaşlar? 45 bin. Orada da dünya kadar havaalanını
işleten firmaya vergi gelirlerinden para aktarıyoruz. Orada
gerçekleşme oranı daha da düşük, sadece yüzde 5.
Bu hesaplar bizim önümüze konulmazsa, bunlar
yapıldığında, biliyorsunuz demokrasi Magna Carta yani vergi
hakkıyla başlamıştır. Biz bunu burada
sağlayamıyorsak kendi kendimizi işlevsiz ve fonksiyonsuz hâle
getirmiş oluruz. Hayatın sadece biyolojide değil, sosyal hayatta
da değişmez bir kanunu vardır; işlevsiz organlar,
işlevsiz kurumlar bertaraf edilir ve bunlar görevlerini yerine getiremez,
onların görevlerini şahıslar doldurur.
Bugün ele alacağımız Maliyle ilgili
hususlarda bu bakımdan bazı benzerlikler vardır. Biliyorsunuz,
Mali 1960 yılında bağımsızlığına
kavuştu, 1880de Fransız sömürgesi olmuştu, 1500lerin
ortalarından itibaren de Osmanlıyla çok ciddi bağları
vardı. Özellikle eski yazma eserler üniversite ve teknik alanında
16ncı, 17nci yüzyıllarda önemli bir merkezdi.
1960ta
bağımsızlığını kazanmasından itibaren
Malide demokrasi yerleştirilemedi, bol bol darbeler oldu. En son, 1992
yılında yapılan darbeden ve bu darbeyi müteakip halk
oylamasıyla kabul edilen anayasadan sonra Mali, Afrikada demokrasi
timsali, demokrasi örneği olarak gösteriliyordu. Ancak, bu çok uzun
sürmedi, bilhassa ülkenin kuzeyindeki Tuareglerin isyanlarıyla sürekli
kesintiye uğrayan demokrasi, en son 2012 Mart ayındaki darbeyle
kuzeyde Azavad diye bir bağımsız devlet ilanı
yapılması Afrikada demokrasinin örneği diye gösterilen bu
ülkenin üzerindeki perdeyi kaldırdı ve korkunç hakikati ortaya
çıkardı.
Libya iç savaşından kaçan askerlerin Kuzey
Afrikadaki El Kaide benzeri yapılanmaların, Ensar Din gibi
aşırı dinci terör örgütlerinin faaliyetleriyle Mali
istikrarın sağlanamadığı bir ülke durumuna geldi. 2013
yılında Fransa yardıma çağırıldı Malideki
hükûmet tarafından ve o Serval Harekâtıyla güvenlik sağlanmaya
çalışıldı. Daha sonra, Sayın
Bakanımızın da ifade ettikleri gibi, Birleşmiş
Milletler tarafından burada Çok Yönlü İstikrar Gücü Programı
devreye sokuldu.
Ülkemiz geçmişte yakın ilişkilerimiz
olan bu ülkeyle büyükelçilik bazında ilişkilerini devam ettirmekte.
Bu program haricinde, TİKA tarafından da kalkınma, teknik
yardım, el yazması eserlerin dijital ortama aktarılması
gibi konularda iş birliğimiz devam etmektedir.
Ancak, Maliden bizim alacağımız
dersler de var. Maliye baktığımızda arkadaşlar
şu hususları görüyoruz: Yargı ve basın üzerinde siyasetin
kontrolü var. Muhalefetin kriminalleştirilmesi söz konusu. Muhalefet
etmeye başladığınız anda bu belli suç
tanımlarına girebiliyor. Devlet ve ekonomi birbirine eklemlenmiş
vaziyette. Özellikle Latin Amerika ülkelerinden gelen uyuşturucu
kaçakçılığı mafyası burayı bir geçiş
noktası olarak kullanıyor. Bunu yaparken de siyasetçi, güvenlik
görevlisi, devlet memuru, iş adamı, mafya elemanı hepsi
birbirine karışmış ve bunlar arasındaki
sınırlar fark edilemez vaziyette.
Yine, burada, müşterek
biz duygusunu teminde başarısız olunmuş, milletleşme
tamamlanamamış. Fransızca resmî dil ama bunun yanında 13
tane dil resmî dil olarak kabul ediliyor; 35 tane farklı dil konuşuluyor,
bunlar, üç ana dil ailesinden kaynaklanıyor ve Mali, başkanlık
yani Fransa örneğine uygun olarak yarı başkanlık sistemiyle
yönetiliyor. Başkan beşer yıllık iki periyot için
seçiliyor, Millet Meclisinde de 147 artı 13 tane de yurt dışındaki
Malililer için sandalye var.
Bu ülkedeki müşterek biz duygusunun
sağlanamamış olması ülkedeki
istikrarsızlığın da sürekli olmasının ana
sebebini oluşturuyor. O açıdan, biz de kendi ülkemizde acilen
müşterek biz duygusunu tesis edecek, bu ülkenin bütün fertlerinin
kendisini mensup ve ait hissedeceği büyük ve onurlu bir aile olarak
milletleşmeyi tamamlamak mecburiyetindeyiz. 15 Temmuz sonrası
yakalanan ortamı bunun için kullanmak iyi bir fırsattır diye
düşünüyoruz. Eğer bunun için bunu kullanmayıp zaten
kutuplaşmış, kamplaşmış olan Türk toplumunu daha
da kutuplaştırma ve kamplaştırmaya yarayacak adımlar
atar isek, inanın, bunu telafi etmek, bu zamana kadarki problemlerimizi
çözmekten çok daha zor olacaktır. Onun için, bugün her zamankinden çok
daha fazla itidalli devlet adamına, itidalli devlet tavrına
ihtiyacımız var; her zamankinden çok daha fazla bütün kurum ve
kurallarıyla işleyen bir demokrasiye ihtiyacımız var; her
zamankinden çok daha fazla Büyük Millet Meclisinin bu sistem içinde kendisine
verilen fonksiyonu en iyi şekilde yerine getirmesine, olan bitenle ilgili
karar almasına, görüş oluşturmasına, müzakere,
müşavere, irade oluşturma ve karar alma mekanizmalarının
tamamının kendinden geçmesini sağlamasına
ihtiyacımız var.
Bu açıdan, bu 15 Temmuzun bir fırsat
olarak değerlendirilmesi en büyük umudumuzdur. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz, devletin bekası söz konusu olduğunda, milletin
birliği söz konusu olduğunda, Hazreti Süleymana gelen 2 anne
adayından gerçek annenin Ben davamdan vazgeçtim. dediği gibi, belli
hususları dile getirmekten bugün için vazgeçebilecek derecede bu milleti
seviyoruz ve iyiliğini istiyoruz. Onun için, her türlü desteği
vermeye hazırız.
Ben bu tezkerenin Türkiye-Afrika ilişkilerinde,
özellikle Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde olan ilişkilerimizde oradaki
istikrarın sağlanması, orada insanların, kendilerini daha
iyi şekilde gerçekleştirmesi açısından hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AKP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Koçdemir.
Gruplar adına üçüncü konuşmacı,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan Bilgen, Kars
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Afrika ve Maliye
asker gönderilmesiyle ilgili daha önceki grup konuşmalarına
baktım, Genel Kurulda gruplar adına yapılan konuşmalara
baktım. Hani Kasım 2014ün sonrasında Malide, Orta Afrikada ne
değişti Birleşmiş Milletler misyonuyla birlikte,
çatışmalar ne kadar azaldı, şiddet ne kadar sonlandı,
barışı kurmak, insan haklarını orada egemen kılma
adına Birleşmiş Milletler neyi başardı, neyi
gerçekleştirdi ki biz şimdi aynı tezkerenin devamı
üzerinden tartışma yürütüyoruz? Bir taraftan, meydanlarda
Birleşmiş Milletlerin neredeyse varlık sebebini sorgulayan,
örgütlenme biçimini, Güvenlik Konseyinin yapısını, Daimî Konseyi
sorgulan mesajlar verip öbür tarafta, etnik ve mezhepsel çatışma gibi
son derece ciddi bir krize 1 polis göndererek, 3 asker göndererek müdahil
olmayı ve bunu da barış misyonu diye sunmayı, burada
tartışmayı, doğrusu, ben, yani bizi izleyenler
açısından da çok ciddi bulmuyorum.
Elbette ki dünyanın herhangi bir yerindeki bir
çatışma, bir kriz, bir insan hakları ihlali, aktif dış
politika adına hepimizi ilgilendirir, hepimiz bunu önemsemek
zorundayız ve nerede bir ihlal varsa orayla ilgili sorumluluk üstlenmeyi
de insani değerlerin gereği olarak görmeliyiz. Ülke
çıkarlarının da ötesinde evrensel değerler
açısından önemsemeliyiz ama basında küçük bir tarama bile
yaptığınızda görüyorsunuz ki Malide, Orta Afrikada
Birleşmiş Milletler askerleriyle ilgili Türkiye basınına
yansıyan birkaç haber var, onlar da sadece mülteci kamplarındaki
kadın ve çocuklara tecavüz haberleri.
E, şimdi, bu gücü denetleyebilecek, bu gücün
hareket planını yapabilecek bir inisiyatife Birleşmiş
Milletlerde sahip miyiz? Hayır, değiliz ama uluslararası
taahhütlerimiz dolayısıyla da üzerimize düşeni yapmak
zorundayız. Altını çizerek söylüyorum, burada da biz sadece
bunun gereğini yerine getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, elbette bu ülkelerde
savaşın neden devam ettiğini, savaşı kimin
körüklediğini, silah tüccarlarının oradaki
çatışmayı destekleyen konumlarını sorgulamadan
Birleşmiş Milletler misyonunu tartışmak, sorgulamak da çok
önemli değil. Hepimiz biliyoruz ki Orta Afrikaya ilgi, Maliye ilgi,
uranyumdan kaynaklanıyor ya da başka değerli madenlerinden kaynaklanıyor.
Fransızların orada geçmişte üstlendikleri rolü şimdi de bir
şekilde devam ettirme konusundaki girişimleri, çabaları bütün
dünya tarafından biliyor. Şimdi, bir taraftan tek tek devletler orada
bambaşka işler yaparken bir taraftan da Birleşmiş Milletler
âdeta -tırnak içinde söylüyorum- bir paravan yapı gibi bir göz
boyama, bir dekor yapılanma gibi orada güya insani, güya
barışçıl bir misyon üstleniyor.
Şimdi, bir misyonu tartışırken o
gücün hedefiyle o hedefe ulaşma ihtimali arasındaki dengeyi
incelersiniz. Gerçekten vizyon doğruysa, misyon doğruysa biz bu
yaptığımız işle bu misyona hizmet ediyor olur muyuz
olmaz mıyız, bunu sorgularsınız. E, şimdi, eser
ortada. Darbe yapılmış ülkeler var. Her iki ülkede de Malide de
Orta Afrikada da sivil hükûmetler çatışmaları önleyemiyor
iddiasıyla askerler darbe yapmışlar, sonra kaos büyümüş,
çatışma, etnik, mezhepsel çatışma derinleşmiş,
Birleşmiş Milletler de oraya barış gücü göndermiş.
E, şimdi, bu çatışma niye devam
ediyor, Birleşmiş Milletler neden etkin değil, neden
başarılı olamıyor; bunları
tartışmıyoruz burada, tartışamıyoruz, böyle bir
veri de sunulmuyor. Biraz önce Millî Savunma Bakanımızın
sunduğu, paylaştığı bilgilerde de buna dair
ölçülebilir, değerlendirme yapılmaya değecek bir veri yok
ortada. Peki, bir yılda olan biteni değerlendirmeden bir işin
devamına, tekrarına burada karar vermenin anlamı nedir?
Değerli milletvekilleri, Hükûmete yakın
-bakın, diğer sivil toplum örgütlerini bir tarafa
bırakıyorum- yarı resmî pozisyondaki AFAD ve İHHnın
ve İHHya yakın birtakım sivil toplum örgütlerinin Maliyle
ilgili, Orta Afrikayla ilgili, çatışmalar ve bu
çatışmalarda Birleşmiş Milletler askerlerinin nasıl
bir rolü, nasıl bir pozisyonu olduğuna dair yazıp çizdiklerine
baktığınızda bile, burada, sadece prosedürü
tamamlamanın ötesinde bir sorgulamaya ihtiyaç olduğu, bir
tartışmaya ihtiyaç olduğu, orada Birleşmiş Milletlerin
itibarının, Birleşmiş Milletler askerlerinin Malideki
halklar, Orta Afrikadaki halklar nezdindeki algısının çok da
meşru, çok da alkışlanan bir pozisyonu
olmadığını görüyorsunuz.
Biz bunun içinde olalım,
dışında kalmayalım; dışında kalırsak,
işte, bizim etkimiz olmaz, orada Birleşmiş Milletler askerleri,
Avrupalılar, Batılılar kötü şeyler yapıyorlar.
demenin inandırıcı bir tarafı yok çünkü oradaki polis,
asker sayınızla Birleşmiş Milletlerin toplam gücünün
kıyasını, karşılaştırmasını
yaptığınızda, sizin polisinizin, askerinizin orada diğer
ülke asker, polislerinin yaptığı insan hakları ihlallerini
önleyici, engelleyici, denetleyici bir rolü olamaz. Bizde orada askerin,
polisin ne yaptığını parlamenter denetim imkânı da
yok, böyle bir mevzuat da yok. Yani, geçtiğimiz günlerde İncirlike
gelme konusunda ısrar eden Alman parlamenterler gibi bizim de gidip Acaba
Afrikadaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin ya da Emniyet
mensuplarının davranışları nasıl, Mali halkı
bundan memnunlar mı? Gerçekten Orta Afrikadakiler Ne güzel, Türk
askerleri var. diyorlar mı, demiyorlar mı?, bunu görme, ölçme
imkânımız da yok. Dolayısıyla, aslında, bugün burada
yaptığımız, bir taraftan sokakta, miting alanlarında
Batıya karşı olan tepkiyi yönetmek, algıyı yönetmek
üzere Birleşmiş Milletlerle ilgili, Batıyla ilgili, son derece
ağır sözler söyleyip, öbür tarafta da Başka bir
şansımız yok, başka bir yetkimiz, gücümüz yok. deyip
burada prosedürü tamamlamanın ötesinde bir şey ifade etmiyor.
Değerli milletvekilleri, güvenlik konusu,
elbette ki, aynı zamanda teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur.
Dolayısıyla, güvenlik bürokrasisinin bir güvenlik sorunuyla ilgili ne
düşündüğü, nasıl yaklaştığı elbette ki
uzmanlık boyutuyla, teknik boyutuyla yine en çok askerlerin, polislerin,
istihbarat birimlerinin işidir. Fakat dünyada artık demokrasi,
kaliteli demokrasi, nitelikli demokrasi başka kavramlarla
tartışılıyor ve bu kavramsal çerçeve içerisinde özellikle
de darbe gibi son derece geri, son derece ilkel ve bir ülkede
adının anılması bile, bir ihtimal olarak
konuşulması bile kabul edilemeyecek şeyleri engellemenin,
önlemenin önemli supaplarından birisi -burada daha önce birkaç kez ifade
ettim, artık bu net, aslında bir uluslararası mekanizmaya
dönüşmüştür; bununla ilgili çalışan kuruluşlar var,
NATO içerisinde birimler var- güvenlik bürokrasisinin sivil ve parlamenter
denetimi meselesi. Bütçeden tehdit tespitine kadar, operasyonlara kadar, sivil
halka zarar verilip verilmediği konusuna kadar her şeyi Parlamentonun
denetleyebilmesi, görebilmesi, sadece Parlamentonun değil, aynı
zamanda sivil örgütlerin de, bu alanda çalışan, bu konuyla ilgili
insan hakları örgütlerinin de denetleme yapması, demokrasinin olmazsa
olmazı olarak kabul ediliyor.
Birkaç gündür tartışılan,
Cumhurbaşkanının da önerdiği Genelkurmayın
Cumhurbaşkanına bağlanması meselesi ya da kuvvet
komutanlıklarının Millî Savunma Bakanlığıyla
ilişkisi, hukuku elbette ki demokratikleşme açısından
olumlanabilir ama bir boyutuyla olumlanabilir. Siyasi iradenin güvenlik
bürokrasisine tam hâkimiyeti açısından elbette ki değerli bir
girişim olabilir ama yine biliyoruz ki yürütmeden çok yasama
organının denetlemesi ve sivil, tarafsız,
bağımsız örgütlerin bu denetim işlevini yapabilmesi bunun
asıl güvencesidir. Şimdi, bunu gündeme almadan yani Parlamento
denetimini gündeme almadan, sivil denetimi tartışmaya bile henüz
niyet etmeden, cesaret etmeden sadece Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay
Başkanını Cumhurbaşkanına bağlamak ya da Millî
Savunma Bakanlığının pozisyonunu güçlendirmek, olumlu gibi
gözükse de sonuç itibarıyla bizim derdimizi çözmeye, bizim 15 Temmuzda
yaşadığımız, daha önce defaatle yaşanan ve
yapısal, köklü değişiklikler yapılmazsa ileride de
muhtemelen yaşanabilecek olan bu tip gelişmeleri önlemeye asla yetmez.
Değerli milletvekilleri, galiba darbelerle
mücadele konusunda en çok üzerinde odaklanılması gereken,
yoğunlaşılması gereken şeylerden birisi de Parlamento
denetiminin, sivil denetimin kurumsallaşmasının önündeki engelin
ne olduğuyla bütün açıklığıyla yüzleşmektir.
Eğer siz insan hakları örgütlerinizi, sivil toplum örgütlerini ya da
Parlamentodaki partileri de bir tehdit unsuru gibi görüyorsanız,
ötekileştiriyorsanız, düşman kategorisinde görüyorsanız,
elbette Silahlı Kuvvetlerle ilgili, güvenlik güçleriyle ilgili alanı
mahremleştirirsiniz, esrarengizleştirirsiniz ve onu korumak için
aslında şeffaflığını önleyecek işler
yaparsınız. Ama uluslararası angajmanlarınız,
uluslararası taahhütleriniz, anlaşmalarınız, SEİAlar
yani 1950den beri Amerika Birleşik Devletleriyle yapılan savunma
ekonomik iş birliği anlaşmaları, askerî eğitimler,
silah alımları, NATO içindeki pozisyonunuz, zaten aslında
artık bu teknolojiyle, bugünkü iletişim imkânlarıyla mahrem
olmaktan çıkmıştır, gizlilik özelliğini büyük oranda
kaybetmiştir.
Şimdi, dünyadan
saklayamadığınızı, gizleyemediğinizi kendi
toplumunuzdan, Parlamentodan, sivil toplum örgütlerinden niye
saklayacaksınız? Onu gizlediğinizde gerçekten güvenlik
adına bir şey yapmış olabilir misiniz? Kaldı ki
artık güvenlik kavramının salt devlet güvenliği
değil, insan güvenliği, toplum güvenliği perspektifiyle ele
alınması gerektiği; tam da ancak toplum o sürece
katıldığı ölçüde, güvenlik mekanizmaları içerisinde
işlevsel rol oynayabildiği ölçüde gerçek kalıcı güvenliği,
insan güvenliğini sağlamanın mümkün olduğu dünyada
konuşuluyorken, tartışılıyorken bizim hâlâ bu
tartışmayı erteliyor olmamız, aslında birilerinin,
başka birilerinin, elinde silahı olanların, tankı topu
olanların gücünü topluma karşı, seçilmiş siyasetçiye
karşı kullanma yetkisini, inisiyatifini kendinde görmesine de
fırsat vermektedir.
Darbeyle mücadele adına, darbecilerle mücadele
adına 15 Temmuzdan bu yana, son on gün içerisinde yapılanlara
baktığımızda da başka kaygılar
taşımamız gerekiyor. Burada belki bazılarının çok
yakından tanıdığı, benden çok daha eski hukukları
bulunan birtakım gazetecilerin sadece o gazetelerde yazdıkları
için tutuklanmış olmaları, aslında Türkiye'deki klasik,
geleneksel terörle mücadele mantığının tipik bir
yansımasıdır. İş, neticesiyle ölçülür. Eğer
bugüne kadar bu mantık, bırakın güvenliği sağlamayı,
barışı, huzuru sağlamayı, aksine, ters tepen, toplumda
kopmayı, kırılmayı derinleştiren sonuçlar
doğurmuşsa, bunu bir kez daha bir başka yapı üzerinde
denemek, test etmek çok akıl kârı bir iş değil, çok
yerinde, isabetli bir güvenlik yaklaşımı da değil.
Özgürlüğü tehdit ettiği gibi aslında bu yaklaşım,
güvenliği de tehdit ediyor.
Bakın, sadece bir bankada para işlemi
yaptığı için, bir kitabevinden üst üste birkaç kez
alışveriş yaptığı için insanlar -tırnak
içerisinde ifade ediyorum- terör örgütü üyesi olmak ya da müntesibi olmak
gibi kavramlarla -kararnamede bu ifadeler geçtiği için söylüyorum-
tutuklanıyorlar, görevlerinden alınıyorlar. E şimdi,
dostlukta aşırı gittiğinizde düşmanlıkta da
aşırı gidersiniz ölçüsüyle galiba bir kez daha yüzleşmek zorundayız.
Çünkü dostlukta aşırı giderken yapılan uyarıları
dikkate almayıp, ne yazık ki arkasından da düşmanlıkta
aşırı gittiğinizde, haksız yere de bir sürü insanı
cezalandırdığınızda, işsizlikle terbiye
ettiğinizde ya da okuduğu gazete dolayısıyla korkuttuğunuzda,
tedirgin ettiğinizde, peşinen suçlu pozisyonuna ittiğinizde,
aslında başka bir tehlikeyi kendi ellerinizle
hazırlamış olursunuz.
Değerli milletvekilleri, son bir hafta, on gün
içinde yaşananlara baktığımızda, galiba sormamız
gereken en ciddi sorulardan birisi, bu yapılanma, askere, polise,
yargıya, mülki idareye bu kadar kolay sızmış, bu kadar
güçlü biçimde yer bulmuş, öyle ki kurmayların, generallerin neredeyse
üçte 2sini etkileyecek, kapsayacak düzeye ulaşmış ama
belediyelerde, siyasi partilerde kendisine yer bulamamış. Yani,
Türkiyede belediyeler, partiler daha korunaklı, daha disiplinli, daha
güçlü istihbarata sahip yerler, onun için mi buralarda bu örgütlenmeyle ilgili
rakamlar telaffuz edilirken askerdeki, polisteki, hâkim, savcı içerisindeki
ya da mülki idare içerisindeki sayıyla kıyaslanmayacak kadar
mütevazı rakamlar? Buralar cazibe merkezi olmadığı için mi?
Ya da soruyu böyle soralım: Yani, bir siyasi partiyi ele geçirmek,
belediyeyi ele geçirmek çok kritik ve stratejik değil ama askeriyeyi,
polisi, yargıyı ele geçirmek stratejikse o zaman oturup demokrasimize
ağlayalım çünkü bir partiyi ele geçirmenin bir değeri yoksa,
belirleyici, kritik bir anlamı yoksa ama güvenlik güçlerini ele geçirmek
kritikse o zaman Türkiye demokrasisi, henüz, ne yazık ki,
bırakın tam demokrasiyi, temsilî demokrasi düzeyinde bile değil
demektir.
Son bir hafta, on gün içerisinde yapılan
işlerin büyük kısmı, değerli milletvekilleri, bugün
hoşumuza gitse de gitmese de kızgınlıkla, öfkeyle,
tepkiyle, elbette ki bir kısmı haklı tepkiyle, dikkate almasak
bile bir süre sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden Türkiye
aleyhinde karar olarak önümüze gelecek. Bunun hiç duymazlıktan gelinecek,
görmezlikten gelinecek bir tarafı yok. Yani siz 15inci maddeyle ilgili,
Sözleşmenin 15inci maddesiyle ilgili bildirimde bulundum ben. deyip
işin içinden çıkamıyorsunuz, böyle bir şey değil bu.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15inci maddesinin
gereğini yaptığınızda, canınızın
istediğini yapma hakkını falan elde etmiş olmuyorsunuz.
Buna rağmen kısıtlamalar var, buna rağmen düzenlemeler var,
buna rağmen vazgeçilmeyecek sorumluluklar var.
Örneğin, suçun, cezanın geriye
yürümemesiyle ilgili düzenleme, en temel düzenlemelerden. Yani siz bu
yapılanmayla ilgili, elinizdeki bütün devlet imkânlarına rağmen,
istihbaratınıza rağmen, güçlü imkânlarınıza
rağmen bu örgütün, bu yapının bu kadar tehlikeli olduğunu
tespit edememişsiniz, 17-25 Aralığa kadar tespit edememişsiniz
en azından ya da 15 Temmuza kadar tespit edememişsiniz. Yani eski parti
yöneticileri, Hükûmet temsilcileri, Parlamento temsilcileri çıktılar,
dediler ki: Biz bu kadar vahim olduğunu ancak dün gece anladık.
Şimdi, devlet, elindeki bütün bu imkânlara rağmen bu tehlikeyi ancak
yeni anlamış olacak ama herhangi bir öğretmen o bankaya para
yatırılmayacağını ya da bir yazar o gazetede
yazmanın darbecilik anlamına geldiğini, darbeyi desteklemek
anlamına geldiğini bilecek(!) Böyle bir şey olabilir mi? Yani
sizin bilemediğinizi, sizin tespit edemediğinizi sıradan bir
vatandaş, bir akademisyen, bir gazeteci hangi donanımıyla, hangi
imkânlarıyla tespit edecek de önceden buna karşı tavır
takınacak?
Değerli milletvekilleri, bir demokrasi
tartışmasında galiba kararlılığın ölçütü iyi
niyet değildir. Hani o meşhur ifadeyle cehennemin yolu da iyi niyet
taşlarıyla döşelidir bazen. İyi niyet, sonuçta ölçülebilir
bir şey değil, sorgulanabilir bir şey değil. Hiçbirimiz,
birbirimizin demokrasiyle ilgili samimiyetini ölçecek araçlara sahip
değiliz, hiçbirimizin darbe karşıtlığıyla ilgili
niyetini test edecek imkânlara sahip değiliz. Bu konuda bir tane ölçüt
vardır, o da tutarlılıktır. Eğer
dışarıya yansıyan davranışlarınız,
aldığınız kararlar, yaptığınız
açıklamalar darbe konusunda, demokrasi konusunda tutarlılık
içeriyorsa, gerçekten kararlılıkla mücadelenizden söz etmek
mümkündür.
Her şeyi bir tarafa bırakıyorum,
sadece son birkaç gündür, yeni bir anayasa tartışmasında,
Parlamentoda temsil edilen üçüncü gruba sahip bir partinin dışlanarak
anayasa yapılabileceğine dair irade beyanının kendisi,
aslında bu sürecin ne kadar tehlikeli yönetildiğini, ne kadar
toplumda kamplaşmayı derinleştirecek biçimde yönetildiğini
göstermeye tek başına yetiyor galiba.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Gruplar adına son olarak Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şirin
Ünal konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve
Malide icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt
dışına asker göndermesine ilişkin tezkere vesilesiyle
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan evvel, 15 Temmuzda
gerçekleştirilen hain saldırılarda hayatını kaybeden
tüm demokrasi şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı ve
sebat diliyorum. Yine, bu saldırılara karşı kahramanca
mücadele veren kahraman gazilerimize acil şifalar diliyor,
hayırlı ömürler temenni ediyorum.
15 Temmuz gecesi ülkenin her köşesinde,
sokaklarda her siyasi anlayıştan, meşrepten ve dünya
görüşünden insanlarımız olmuştur. O geceden beri, Türkiye,
gerektiğinde tüm farklılıklarının üzerine çıkarak
hürriyetini ve geleceğini sahiplenme iradesine sahip olduğunu dost-düşman
herkese göstermiştir. Türkiye hakkında yapılan olumsuz
hesapların tamamı, 15 Temmuzda geçerliliğini yitirmiştir.
Sanıldı ki PKKsından DEAŞına kadar dünyanın en
eli kanlı, en vahşi terör örgütlerini üzerine salarsak bu ülkeyi
sindirebiliriz. Sanıldı ki FETÖ mensubu üniformalı
teröristleri, uçakları, tankları, toplarıyla sokağa
çıkardığınızda bu millet teslim alınabilir.
Rabbim ne diyor? Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak
kuranların en hayırlısıdır. Allah bir daha ülkemize bu
acıları yaşatmasın.
Değerli milletvekilleri,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2013 tarihli ve 2100
sayılı Kararıyla Malide Birleşmiş Milletler Çok
Boyutlu Entegre İstikrar Misyonunun kurulması oy birliğiyle
kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre
İstikrar Misyonunun son olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 29 Haziran 2015 tarihli ve 2227 sayılı Kararıyla
tadil edilen görev yönergesinde, ülkede istikrarın sağlanması,
ateşkes sürecinin desteklenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi,
barış süreci yol haritasının uygulanması, ulusal
siyasi diyalog sürecine destek sağlanması, Birleşmiş
Milletler personeli ve sivillerin korunması, insan haklarının
güvence altına alınması ve teşviki, insani yardım
faaliyetleri ile kültürel varlıkların korunmasına destek
verilmesi ana görevler olarak tanımlanmış ve Birleşmiş
Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonunun acil ve ciddi düzeyde
tehdit altında olması durumunda, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterin talebine binaen Fransız birliklerinin bu misyona destek vermek
üzere müdahale etmesine imkân tanınmıştır.
Diğer taraftan, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 10 Nisan 2014 tarihli ve 2149 sayılı
Kararıyla Orta Afrika Cumhuriyetinde Birleşmiş Milletler Çok
Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu kurulmuştur. Birleşmiş
Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonunun görev yönergesinde
imkânlar ölçüsünde ve konuşlanılan bölgelerde sivilleri korumak,
sivil halka yönelik tehditleri tespit etmek ve kayıt altına almak,
ülkedeki geçiş sürecinde siyasal hayatın işleyişine ve
devlet otoritesinin ülkede tesis edilmesine katkı sağlamak, ülkenin
toprak bütünlüğünü korumak, insani yardımların
ulaştırılmasını kolaylaştırmak,
Birleşmiş Milletler personelini korumak, insan haklarını
korumak ve teşvik etmek, silahsızlandırılma ve ülkeye geri
dönüşlere destek vermek ile Orta Afrika Cumhuriyetinde güvenliğin
yeniden tesisi için reform çalışmalarını desteklemek gibi
hususlar yer almaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından
ülkemize söz konusu misyonlara katılım davetinde bulunulmuştur.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler 70inci Genel Kurulu
görüşmeleri sırasında düzenlenen Barışı Koruma
Zirvesinde söz konusu Birleşmiş Milletler misyonları için
ülkemizden katkı sağlanması talebinde de bulunulmuştur.
Değerli milletvekilleri, Birleşmiş
Milletlerin kurucu üyelerinden biri ve NATO başta olmak üzere birçok
Avrupa kuruluşunun üyesi, Avrupa Birliğine tam üyelik için müzakere
sürecinde bulunan bir aday olarak Türkiye, güvenlik politikasının
temellerini iş birliği ve ortaklık politikası üzerine
inşa etmiştir. Türkiye, bu minvalde, bir yandan uluslararası
barış ve istikrarın korunması için ülkelerin toprak
bütünlüğünün korunması, kolektif savunma ve kriz yönetim operasyonlarına
katkıda bulunulması yani barışı koruma, insani
yardım ve polis görevleri gibi kitle imha silahlarının ve
bunları fırlatma vasıtalarının
yayılmasının önlenmesi, silahsızlanmanın teşvik
edilmesi gibi hususlara önem vermeye devam ederken, diğer yandan istikrara
katkı amacıyla uluslararası iş birliğinin küresel
ölçekte artırılmasıyla ortaklığa, diyaloğa ve
yumuşak güce dayalı güvenlik anlayışını giderek
ön plana çıkarmaktadır.
Türkiye, iş birliği ve ortaklık
politikası kapsamında hâlen Birleşmiş Milletler
şemsiyesi altında Lübnanda, Afganistanda, Malide, Demokratik Kongo
Cumhuriyetinde, Liberyada, Güney Sudanda, Fildişi Sahilinde ve
Darfurda; NATO kapsamında ise Kosovada, Afganistanda ve Akdenizde;
Avrupa Birliği şemsiyesi altında da Bosna Hersekte ve Kosovada
yürütülen barışı destekleme harekât ve misyonlarına
katılmaktadır. Ayrıca, Aden Körfezi ve Somali
açıklarında yoğunlaşan deniz haydutluğu ve
korsanlık faaliyetlerine karşı yürütülen deniz
operasyonlarına da politikamız kapsamında katkı
sağlamaya devam etmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, Avrupa-Atlantik güvenliğinin bölünmezliği prensibinden
hareketle, Avrupa'nın güvenliğini ilgilendiren konularda gerek NATO
gerekse Avrupa Birliğini kapsayan bütüncül bir siyaset izlemekte ve Avrupa
Birliğinin ortak güvenlik ve savunma politikasına dış
politika öncelikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda
katkıda bulunmaktadır.
NATO-Avrupa Birliği iş birliği
bağlamında karşılaştığımız tüm
engellemelere rağmen, ortak güvenlik ve savunma politikalarına
katılımı, gerek Avrupalı bir NATO müttefiki gerekse Avrupa
Birliğine katılım sürecinde olan aday ülke sıfatıyla
ulusal güvenlik siyasetimizin bir gereği olarak görmekteyiz. Gündeme
geldiği günden itibaren ortak güvenlik ve savunma politikası Türkiye
tarafından Avrupa Birliğine üyelik perspektifi de dikkate
alınarak imkânlar ölçüsünde desteklenmiş, NATO destekli ya da otonom
Avrupa Birliği harekât ve misyonlarına katılım
sağlanmış, Avrupa Birliği temel hedeflerine ve muharebe
gruplarına taahhütlerde bulunulmuştur.
Türkiye, 2003ten bu yana Avrupa Birliği
kapsamında 7 misyon ve harekâta, Makedonyada Konkordiya, tekrar
Makedonyada Proksima, Kongoda Avrupa Birliği Uygulama Gücü, Kinshasada
Avrupa Birliği Polis Misyonu, Bosna Hersekte de 2 defa Avrupa
Birliği Polis Misyonu, Filistinde polis gücüne katılmış ve
hâlen iki göreve, Bosna Hersekte barış gücü ALTHEA, Kosovada Avrupa
Birliği Hukuk Misyonuna katkı sağlamaktadır. Bosnadaki
barış gücüne 239 personelle katkıda bulunan Türkiye, Kosovadaki
Avrupa Birliği Hukuk Misyonuna ise 3 personelle katkıda
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afrika ortaklık politikamız, kıtada
barış ve istikrarın tesisine, siyasi, ekonomik ve sosyal
kalkınmaya yardımcı olmayı, bu amaçla siyasi, ekonomik, ticari,
insani yardım, yeniden yapılanma, güvenlik, kamu diplomasisi ve ara
buluculuk alanlarında karşılıksız yardımda
bulunmayı içermektedir. Afrikada bölgesel istikrar ve barış
için tehdit oluşturan bu gibi insani ve siyasi krizlerin çözümüne
ülkemizce askerî katkıda bulunulması politikamızın da bir
gereğini oluşturmakta ve bölge halkının refahı için
sorunların bir an önce çözülmesi amaçlanmaktadır.
Türkiye, Afrika politikamız kapsamında,
Malinin toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin
sağlanması, ulusal uzlaşma çabalarının
başarıyla sonuçlanması, demokratik düzene dönüşle siyasi
istikrarın ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın
sağlanması yönünde bir politika takip etmektedir. Bu kapsamda
ülkemiz, Birleşmiş Milletler Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar
Misyonuna 5 personelle, Birleşmiş Milletler Demokratik Kongo
Cumhuriyeti İstikrar Misyonuna 2 personelle, Birleşmiş
Milletler Liberya Misyonuna 11 personelle, Birleşmiş Milletler Güney
Sudan Misyonuna 23 personelle, Birleşmiş Milletler Fildişi Sahili
Harekâtına 11 personelle, Birleşmiş Milletler Darfur Ortak
Misyonuna ise 32 personelle katkı sağlamaktadır. Afrika
ülkelerinden bugüne kadar Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi,
Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi, Çok Uluslu Deniz
Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi ve misafir askerî personel kapsamında
toplam 2.198 personel Türkiyede icra edilen kurs ve eğitim faaliyetlerine
katılmışlardır. Misafir askerî personel kapsamında
hâlen 263 personelin eğitimi devam etmektedir.
Tezkerenin konusunu oluşturan harekâtlardan
ilki, Avrupa Birliği tarafından Orta Afrika Cumhuriyeti Avrupa
Birliği Barış Gücü adı altında icra edilen askerî
harekâttır. Söz konusu harekât meşruiyetini Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin Birleşmiş Milletler
Şartının VII. Bölümü kapsamında 28 Ocak 2014 tarihinde aldığı
2134 sayılı Karardan almaktadır. Aynı zamanda,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararının
verdiği yetki temelinde, Avrupa Birliği Konseyinin 1 Nisan 2014
tarihinde aldığı kararla, Orta Afrika Cumhuriyetinde
istikrarın yeniden tesisine ve siyasi geçiş sürecinin desteklenmesine
matuf çabalara katkıda bulunmak maksadıyla
başlatılmıştır. Hâlihazırda 12 Avrupa
Birliği üyesi ülkeyle birlikte, Avrupa Birliği
dışından Gürcistan ve Sırbistan tarafından toplam 741
personelin katılımıyla icra edilmekte olan harekâta ülkemiz
tarafından da katkı sağlanması beklenmektedir.
Avrupa Birliğiyle olan politikamızın
yanı sıra, Osmanlıdan günümüze kadar bir Avrupa-Asya-Afrika
ülkesi olan ülkemizin, 21inci yüzyılın gerçekleriyle uyum içerisinde
yeni bir döneme giren Afrika politikasının da bir gereği olarak
bölgede yer alması stratejik bir önceliktir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tezkerenin konusunu oluşturan diğer misyonlar,
Avrupa Birliği tarafından Maliye ilişkin Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 20 Aralık 2012 tarihinde
aldığı 2085 sayılı Kararı kapsamında
verdiği yetki temelinde Avrupa Birliğinin 17 Ocak 2013 tarihinde
aldığı kararla kurulan Mali Askerî Misyonu ile Avrupa Birliğinin
15 Nisan 2014 tarihinde aldığı kararla kurulan Avrupa
Birliği Deniz Kapasitesini İnşa Etme Misyonu adlı sivil
misyondur. Bu misyonların temel hedefi, Mali Silahlı Kuvvetlerine ve
güvenlik güçlerine yani polis, jandarma ve ulusal muhafızlara stratejik
tavsiye vermek ve eğitim desteği sağlamak olarak
belirlenmiştir.
Ülkemizin barışı destekleme
harekâtına olan yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile
Avrupa Birliğinin uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne
yönelik ortak anlayışlarının göstergesi olan bu tür
katkılar, Avrupa Birliği üyelik sürecimize görünürlük kazandırmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Afrikada bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan
insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda
bulunulmasının, bölgede ve genel olarak Afrika Kıtasında
izlemekte olduğumuz faal dış politikamızın doğal
bir uzantısını oluşturacağı
değerlendirilmektedir.
Bu yaklaşımdan
hareketle, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetimizce takdir ve
tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş
Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde icra ettiği harekât ve
misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet
tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu
kuvvetlerin kullanılması için Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesini sağlayan bu
tezkerenin, ülkemiz ve Türk Silahlı Kuvvetleri adına
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ünal.
Tezkere üzerinde gruplar
adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, şahsı
adına söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Şahsı adına
ilk söz, Murat Bakan, İzmir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bakan
Sayın Bakan, herhâlde,
şu anda Genel Kurul salonunda değil.
İkinci
konuşmacıyı davet ediyorum; Burhanettin Uysal, Karabük
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Uysal.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Geldi,
geldi.
MURAT BAKAN (İzmir) - Buradayım
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır,
Sayın Uysalı davet ettim.
Buyurunuz Sayın Uysal.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BURHANETTİN UYSAL
(Karabük) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizce
Meclisimize sunulan ve görüşmekte olduğumuz tezkere üzerinde
şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, öncelikle 15 Temmuz
gecesindeki hain FETÖ darbe kalkışmasını lanetliyorum. 15
Temmuz gecesinde ülkemize yapılan alçak darbe girişiminde, hiçbir
siyasi parti farkı gözetmeksizin direnen aziz milletimizi, o günden bugüne
kadar meydanlarda demokrasi nöbeti tutan, meydanları dolduran kardeşlerimizin
hepsini saygıyla selamlıyorum. O gece gösterdi ki en büyük gücümüz
millî birlik, beraberlik ve kardeşliğimizdir. Bu aziz millet,
tanklardan, helikopterlerden yapılan yaylım ateşlerine sadece
iman dolu göğüsleriyle Dur. demiştir, inandığı
değerler için canını hiç düşünmeden feda etmiştir. Çok
şükür ki Kefenimizi giyip çıktık bu yola, canımız
feda olsun aziz vatanımıza. diyen bir Başkomutanımız
vardır. 81 vilayetimizden din, devlet, vatan ve millet müdafaası için
canını seve seve veren aziz şehitlerimizin hepsine Allahtan
rahmet, şanlı gazilerimize acil şifalar diliyorum. İster
FETÖ ister PKK isterse IŞİD olsun, Türkiye bu zalimlere boyun
eğmeyecek kadar kudretlidir, ulusal ve uluslararası her türlü terörle
mücadele edebilecek güçtedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden biri ve
NATO başta olmak üzere birçok Avrupa kuruluşunun üyesi Türkiye,
güvenlik politikasının temellerini iş birliği ve ortaklık
politikası üzerine inşa etmiştir. Türkiye, bir yandan uluslararası
barış ve istikrarın korunması için ülkelerin toprak
bütünlüğünün korunması, insani yardım gibi konulara önem vermeye
devam ederken diğer yandan istikrara katkı amacıyla
uluslararası iş birliğinin küresel ölçekte
artırılmasıyla ortaklığa, diyaloğa ve
yumuşak güce dayalı güvenlik anlayışını giderek ön
plana çıkarmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Afrika ortaklık politikamız,
kıtada siyasi, ekonomik, ticari, insani yardım, yeniden
yapılanma, güvenlik, kamu diplomasisi ve ara buluculuk alanlarında
karşılıksız yardımda bulunmayı içermektedir.
Afrikada bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan bu
gibi insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda
bulunulması politikamızın da bir gereğini oluşturmakta
ve bölge halkının refahı için sorunların bir an önce
çözümlenmesi amaçlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Malide 22 Mart 2012de gerçekleşen askerî darbenin ardından
yaşanmaya başlanan siyasi ve sosyal kriz maalesef hâlen devam
etmektedir. Sahra, Sahrel bölgesinin ötesinde kıta güvenliğini
olumsuz yönde etkileyen ve küresel gündemde öne çıkan bir
istikrarsızlık sürecinden geçmektedir. Bu dönemde Malinin kuzeyinde
çeşitli grupların ayaklanmaları, askerî darbe, terör örgütü El
Kaideyle bağlantılı grupların bazı bölgelerde
bağımsızlık ilanı gibi, gerek Mali gerekse
Sahraaltı Afrikada geniş bir coğrafyayı
istikrarsızlığa sürüklemekte, bu olaylar
yaşanmaktadır.
Söz konusu gelişmeleri müteakip, 6 Aralık
2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla
onay verilen, Afrika Liderliğinde Mali Uluslararası Destek Misyonu,
Mali ordusunun kapasitesinin geliştirilmesi ve ülkenin kuzeyinde yeniden
istikrarın tesisine destek sağlamak amacıyla Malide
konuşlandırılmaya başlanmıştır.
İsyancı grupların ülkenin güneyine ilerlemesi üzerine önce
Fransız birlikleri Malide askerî müdahalede bulunmuştur, sonra da
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2013 tarihinde
aldığı 2100 sayılı Kararla Malide Birleşmiş
Milletler Mali Çok Boyutlu Bütünleşik İstikrar Misyonu kurulmasına
oy birliğiyle karar verilmiştir. Birleşmiş Milletler Mali
Çok Boyutlu Bütünleşik İstikrar Misyonu, Emniyet Genel
Müdürlüğümüze bağlı unsurlarla devam ettirilmektedir.
Ülkede istikrarın sağlanması,
ateşkes sürecinin izlenmesi ve desteklenmesi, barışçıl
sürecin yol haritasının uygulanması ve ulusal siyasi diyalog
sürecine destek sağlanması, Birleşmiş Milletler personeli
ve sivillerin korunması, insani yardım faaliyetlerine ve kültürel varlıkların
korunmasına destek verilmesi ana görevler olarak tanımlanmaktadır.
2015 yılının Mayıs ayında
Bamakoda imzalanan Mali Barış ve Uzlaşı
Anlaşması ülkede istikrarın tesisi açısından önemli
bir adımı teşkil etmesine rağmen, ülkedeki etnik temelli
çatışmalar hâlen devam etmektedir. Son olarak, 19 Temmuzda ülkenin
orta kesiminde, Moritanya sınırına yakın Segou kentindeki
askerî üsse düzenlenen ve 17 askerin öldüğü saldırının
ardından ülkede on günlük süreyle ilan edilen olağanüstü hâl, bu
sürenin tamamlanmasının ardından 19 Mart 2017ye kadar sekiz ay
daha uzatılmıştır.
Ülkede hem askerî varlığı hem de
siyasal çözüm sürecini hızlandırmaya yönelik bu çabalara rağmen
çatışmaların önünü alacak bir çözüm hâlen
bulunamamıştır. Türkiye, söz konusu anlaşmanın hayata
geçirilmesine yönelik çabalara tam destek vermektedir. Anlaşmanın
uygulanması açısından büyük önem taşıyan İzleme
Komitesinin 10uncu toplantısının yapılmış
olması çatışmanın tarafları arasında karşılıklı
anlayışın devam ettiğini göstermektedir.
Malinin istikrarı
sadece Batı Afrika bölgesi için değil, tüm Orta Doğu ve Kuzey
Afrika coğrafyası için önem arz etmektedir. Maliye bu bağlamda
sağladığımız destek sadece aktif dış
politikamızla örtüşmekle kalmayıp aynı zamanda Afrika ortaklık
politikamızın kararlılığını da ortaya
koyacaktır. Malinin ve yakın coğrafyasının krizlerden
arındırılmasıyla, bölgeyle olan ekonomik
ilişkilerimizin de kayda değer bir şekilde canlanacağı
düşünülmektedir.
Maliyle ekonomik
ilişkilerimiz günden güne artan bir eğilim içerisindedir. 2015
Ocak-Mart döneminde 4 milyon dolar olan ihracat hacmimiz 2016
yılının aynı döneminde, Ocak-Mart ayında 9 milyon
dolar olarak gerçekleşmiştir. Mayıs 2015te haftada 3 olarak
başlayan Türk Hava Yolları seferi, Mart 2016nın sonundan
itibaren 5e yükseltilmiştir.
Demokrasi havarisi ülkeler
tarafından ülkemiz 15 Temmuz 2016 tarihinde verdiği demokrasi
mücadelesinde yalnız bırakılsa da dünya barışına
katkı sağlamak için Türkiye Cumhuriyeti var gücüyle her zaman destek
olmaya hazırdır.
Bu amaçla, Hükûmetimizce
Meclisimize sunulan ve görüşmekte olduğumuz tezkereye onay
verilmesini temenni ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Uysal.
Şahsı adına
diğer konuşmacı Murat Bakan, İzmir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bakan.
(CHP sıralarından alkışlar)
MURAT BAKAN (İzmir)
Anlayışınız için teşekkür ederim Sayın
Başkan, biraz geciktim az önce.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz zor günlerden
geçiyor. Ulusal iradenin tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve parlamenter demokrasiye karşı yapılan bu darbe
girişimini hep birlikte önledik. Ülkemiz bir felaketin eşiğinden
döndü, hepimize geçmiş olsun.
Değerli arkadaşlar, bu millet darbelerden
çok çekti, ayrıca biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak darbelerden çok
çekmiş bir siyasi partiyiz.
Elbette bu darbeye karışanlar adil bir
şekilde yargılanacaklar ve hak ettikleri cezayı alacaklar fakat
darbelerle ve darbecilerle mücadele ederken attığımız her
adımı dikkatli atmalıyız. Darbeyle mücadelenin ülkenin iç
politikasına yönelik olduğu hatasına düşmemeliyiz.
Attığımız her adımın ve ülkemizde olan bitenlerin
aynı zamanda ülkemizin dünyadaki itibarına etki ettiğini ve
dış politikadaki pozisyonumuzu etkilediğini gözden
kaçırmamalıyız. Öncelikle kendimize sormamız gereken soru
şu: Biz bu noktaya nasıl geldik? Bir cemaat, tarikat örgütlenmesiyle
devletin içine yerleştirilmiş ve bir örümcek ağı gibi, tüm
kritik devlet kadrolarını ele geçirmiş, ülkede kendi
iktidarını kurarak demokrasiyi sona erdirmeyi düşünen
darbecilerden bunun hesabını sorduktan sonra, eğer Bu
yaşananlarda bizim sorumluluğumuz var mı? sorusunu kendimize
sormazsak ve bir öz eleştiri yapmazsak bulunduğumuz noktadan bir
adım ileriye gidemeyiz. Bugün, ülkemize bu derece zarar veren Fethullahçı
terör, örgütü gider, yarın, yerine aklını şeyhine,
mürşidine kiraya vermiş, özgür düşünme ve karar alma yetisini
yitirmiş bir başka tarikat, cemaat gelir, ülkenin başına
bela olur değerli arkadaşlar. Bu bakımdan, öncelikle siyasi
iktidar, geriye doğru dönerek son on dört yılda attığı
adımlara bakmalı, ülkedeki kutuplaşmanın
artmasının, hukuk devletinin ve basın özgürlüğünün
zayıflamasının, ülkede giderek artan otoriterleşmenin,
Parlamentoyu baypas eden çözüm süreçlerinin, Ne istediler de vermedik? yaklaşımının
bugün yaşananlarda etkisini sorgulamalıdır. Eğer Biz bu
süreçte hiç hata yapmadık, öz eleştiriye de lüzum yok. dersek, Biz
darbecilerden intikam alacağız. mantığıyla hareket
edersek, Kurunun yanında yaş da yansın. dersek ve suçluyu
suçsuzdan ayıramazsak bu yaklaşımla ülkemiz kaybeder. Darbe
girişimiyle yargı önünde hesaplaşırken stratejik
düşünmeli, aklıselim ile ortak aklı öne çıkararak
iktidarı ve muhalefetiyle demokrasimizi güçlendirmeliyiz. Bu
diyaloğa, Mecliste, darbe gecesi olduğu gibi tüm grubu bulunan siyasi
partileri de dâhil etmeliyiz.
Değerli arkadaşlar,
iç politikada atacağımız adımlar dış
politikamızı da etkileyecek. Eğer iç politikada, yukarıda
tarif ettiğimiz üzere ortak akılla doğru adımları atarsak
dış politikada da son on dört yıldır, bugüne kadar
atılan yanlış adımları telafi edecek
fırsatları yaratırız. Bu Hükûmet dönemine kadar sağ ya
da sol tüm iktidarların aşarı yukarı çizgisini sürdüğü
cumhuriyetin dış politikasına geri dönmeliyiz; ihtiyat, denge,
barış perspektifinde oluşan millî dış
politikamıza dönmeliyiz. Tekrar ediyorum: İhtiyat, denge,
barış.
Değerli arkadaşlar, mezhepçi bir eksene
oturtulan dış politika Libyada, Tunusta, Mısırda,
Irakta, Suriyede iflas etmiştir. Şimdi yapmamız gereken,
ülkemizin dış politikasını her konuda olduğu gibi
cumhuriyetin ulusal dış politikasına döndürmektir. Türkiye
Cumhuriyetinin dış politikasının temeli
barışçı esaslara dayanıyordu. Türkiye, henüz savaştan
yeni çıktığı komşu ülkelerle dahi dostluk ve iyi
ilişkiler kurmuştur. 1932 Temmuzunda İspanyanın teklifi,
Yunanistanın desteğiyle Türkiye, Milletler Cemiyetine üye
olmuştur. Balkan Antantı aynı anlayışla
kurulmuştur, Montrö Sözleşmesi yine bu anlayışla kazanılmış
bir diplomatik zaferdir, Sadabat Paktı ona keza barış eksenli dış
politikanın bir sonucu oluşturulmuştur. Türkiye'nin
dış politikada yeniden hak ettiği saygınlığı
kazanmasını sağlamak bu Meclisin ortak sorumluluğudur. Bu
bakımdan, Türkiye'nin bugüne kadar olduğu gibi şimdi de
Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu misyonlara destek
vermesini biz olumlu karşılıyoruz. Dünyanın neresinde
olursa olsun, istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve
siyasi krizlerin çözümü için, sivillerin korunması için Türkiye'nin
barış gücü olarak asker göndermesini doğru buluyoruz. Ancak bunu
yaparken asker göndermek üzere Hükûmete yetki vermeyi konuştuğumuz
Malide son altı ayda 24 Birleşmiş Milletler Barış
Gücü askerinin öldürüldüğünü gözden kaçırmamalıyız. Hem
Selefi teröristler tarafından hem de Kuzey Malide
ayrılıkçı gruplar tarafından Birleşmiş Milletler
gücü saldırıya uğruyor. Mali, yeni bir Afganistan olma riskiyle
karşı karşıya. Bu bakımdan, asker göndermeden önce
Hükûmet Malide olup bitenleri iyi analiz etmelidir, askerimizin orada
karşı karşıya kalabileceği riskleri iyi değerlendirmelidir.
Şu an Birleşmiş Milletler içinde
kurulan misyonlar içinde en tehlikelisi MINUSMAdır. Birincisi, bölge çok
büyük yüz ölçümü açısından; ikincisi, ayrılıkçı
grupların yanı sıra birçok cihatçı örgütün bulunduğu
bölgede kimin kimi vurduğu belli değildir. Temmuz başından
bugüne MINUSMA çerçevesinde yaşanan gelişmeler önemlidir. Bölgede
askeri bulunan Hollanda helikopterlerini geri çekiyor ve başta Almanya
olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri de MINUSMAya ilave asker gönderme
konusunda tedirgin, çekimser davranıyor.
Değerli arkadaşlar, eski bir Fransız
sömürgesi olan bölgede emperyalizmin çıkarları bulunduğunu,
Fransanın hâlâ uranyum ihtiyacının bir kısmını
buradan karşıladığını, Malinin zengin fosfat
kaynakları olduğunu da Hükûmetin kendisine verilen yetkiyi
kullanırken değerlendirmesi gerektiğini belirtmek istiyorum.
Bizler için dünya barışı çok önemlidir, sivillerin
korunması çok önemlidir, Türkiyenin dünyada yaşanan ve
insanların yaşam hakkını ihlal eden teröre karşı
ortak tavır alması da önemlidir ancak bir o kadar önemli olan,
Mehmetçikin barış için gittiği bir ülkede hak etmediği bir
saldırıyla karşı karşıya kalması riskidir.
Bir askerimizin dahi canı bizler için çok önemlidir. Buradaki tüm
milletvekillerinin hassas olduğu bir konu olduğunu biliyorum, bizler
askerimiz konusunda, Mehmetçik konusunda hassasız. Bu darbe girişimi
sonrası hepimizi rahatsız eden görüntüler seyrettik, hiç hak
etmediği hâlde darbeden ve yaşanan olaylardan bihaber askerlerin
Tatbikata gidiyoruz. denilerek götürüldükleri darbe girişiminde
hayatlarını kaybettiklerini gördük. Biz, yüzlerce yıldır
savaşa savaşa Mehmetçiki, Osmanlı-Rus Harbinde, Balkan
Harbinde, Yemende, Trablusgarpta, Çanakkale Harbinde, Kurtuluş Savaşında
şehit etmiş bir halkız. Askerine bu kadar çok türkü yazan bir
başka halk olduğunu sanmıyorum. Yemen türküsünü
hatırlayın değerli arkadaşlar. Hepimizin yüreğini
sızlatan bir başka türkü vardır:
Eledim eledim, höllük eledim.
Aynalı beşikte balam bebek beledim.
Büyüttüm, besledim, asker eyledim.
Gitti de gelmedi balam buna ne çare?
Değerli milletvekilleri, biz
evlatlarımızı askere gönderirken davulla zurnayla gönderiyoruz,
Orta Afrikaya göndereceğimiz askerlerimizi de gönderdiğimiz gibi
sağ salim, davulla zurnayla karşılamak istiyoruz. Hükûmetin
aldığı yetkiyi kullanırken, tüm bu hususları ve
riskleri etraflıca değerlendirdikten sonra bu kararı vermesi
gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, son olarak darbecilere
ve demokrasi düşmanlarına en büyük darbeyi vurmak üzere, hepinizi
İzmire, seçim bölgeme, Türkiye'de demokrasinin ve özgürlüklerin en içten
ve derinden yaşandığı kente davet ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Gelin, darbeye karşı Cumhuriyet ve
Demokrasi demek için, 4 Ağustos Perşembe günü saat 19.30da
Gündoğdu Meydanında buluşalım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: İshak
GAZEL (Kütahya), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 121inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili
Feleknas Uca ve Mardin Milletvekili Ali Atalan ve arkadaşları
tarafından, Ezidi inancına sahip toplum kültürünün ve kimliğinin
korunması ve tarih boyunca maruz kaldıkları zulüm ve şiddet
politikalarının bütün boyutlarıyla
araştırılması amacıyla 29/7/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2 Ağustos 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/8/2016 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
29 Temmuz 2016 tarihinde, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Feleknas Uca ve Mardin Milletvekili Sayın Ali
Atalan ve arkadaşları tarafından (2521 sıra numaralı)
Ezidi inancına sahip toplumumuzun kültürünün ve kimliğinin
korunması ve tarih boyunca maruz kaldıkları zulüm ve şiddet
politikalarının bütün boyutlarıyla
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis Araştırması Önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
2/8/2016 Salı günlü Birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisi lehinde ve aleyhinde toplam 4 sayın milletvekiline söz
vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Ali Atalan, Mardin
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Atalan. (HDP
sıralarından alkışlar)
ALİ ATALAN (Mardin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, Meclisin değerli emekçileri, bizleri
dinleyen, izleyen değerli yurttaşlar; grubumuz Halkların
Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım ve bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önerge üzerine konuşmadan önce, milletin özgür
iradesine, bu iradenin temsil edildiği Meclise yönelik 15 Temmuz darbe
girişimini kınıyor, darbe girişimine karşı dik
durup yaşamını yitiren bütün yurttaşları minnetle
anıyorum. Bu bağlamda, çözümün demokraside, insan haklarında,
hukuk devletinde ve özgürlükçü laiklikte olduğunu bir kez daha vurguluyor,
ortaya çıkan birlik, uzlaşma ve helalleşme sürecinin
kalıcı bir toplumsal barışa evrilmesini umut ediyorum.
Ayrıca, değerli milletvekilleri,
yarın 3 Ağustos, Şengal Ezidi toplumuna karşı
gerçekleştirilen soykırımın 2nci yıl dönümüdür. En az
5 bin insanın katledildiği, bir o kadarının da -kadın
ve çocuklardan oluşan insanların- esir alınıp en barbar
yöntemlerle pazarlarda satıldığı biliniyor. Bu
soykırım esnasında yaşamını yitiren bütün masum
ve mazlumları buradan saygıyla anıyorum.
Bu konuda iki noktayı anımsatmak
istiyorum, belki çoğumuz bilmeyebilir: Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti
devleti hâlen Şengalde gerçekleşen bu soykırımı
resmen kınamış değildir. İkincisi ise Diyarbakırda
hâlen 2 bine yakın Şengalli mülteci oradaki büyükşehrin
himayesinde kalıp, maalesef, hâlen mülteci statüsüne sahip
olmamıştır, bunu elde edememiştir.
Değerli milletvekilleri, bölgede bilinen
olağanüstü koşullar ve özellikle Nusaybindeki sokağa çıkma
yasağı nedeniyle aylarca Genel Kurul ve komisyon
çalışmalarına katılamadım, çalışmalarına
iştirak edemedim. Bundan söz etmişken Nusaybinle ilgili önemli gördüğüm
bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bana göre, nasıl ki 15
Temmuz darbe girişimi hepimize demokrasinin, çağdaş, özgürlükçü
laikliğin değerini yeniden gösterdiyse inanıyorum ki Nusaybini
mevcut hâliyle gidip görmek barışın, kardeşliğin
kıymetini öğrenmemize kesinlikle yardımcı olacak ve belki
de yeni bir sürecin başlamasına temel teşkil edecektir.
Şimdi esas konumuza dönmek gerekirse: Ezidi
inancı veya Ezdayi inancı yani Allaha tapanlarla ilgili belki
aramızda bilmeyenler veya az bilenler olabilir. Onun için, evvela,
kısaca, özetle söyleyeyim: Ezidi inancı, inanç sistemi, en az
beş bin yıllık maziye sahip, çevresi ve kendi
dışındaki bütün diğer topluluklarla sürekli
barışık, misyonerliği katı bir biçimde yasaklayan,
herkesi doğası ve kimliğiyle kabul eden, inandıkları
tek tanrıya dua ederken önce 72 millete ve daha sonra kendileri için
hayır ve selamet dileyen bir felsefeye sahiptir. Ezidiler, kendi
tarihlerinde hiçbir dinî inanç grubuna zarar vermemiş, buna karşın
sürekli katliamlardan ve soykırımlardan geçirilen bir tarihsel
gerçekliğe sahip olmuştur. Tarihte Mezopotamya coğrafyası
olarak bilinen Hanekinden Afrine, Şengalden Kars ve Urmiyeye kadar
geniş bir coğrafyada egemen bir inanç durumundayken hâlihazırda
maalesef, toplam nüfusu 1 milyonun altına inmiş ve şu anda
Türkiye'deki sayısı 500 insanın altına düşmüştür.
Türkiye'de yoğunluklu olarak Batman, Diyarbakır, Mardin ve Urfada
yaşayan Ezidilerin Osmanlı döneminden beri maruz kaldıkları
asimilasyon politikaları maalesef, cumhuriyet döneminde de fiilen devam
etmiştir; inançları yok sayılmış, toprakları
ellerinden alınmıştır. Kırk yıl öncesine kadar
Türkiye'de 80 bin civarında Ezidinin yaşadığı tahmin edilirken
bugün bu sayının -dediğim gibi- 500ün altına
düşmüş olması, 1970li yılların başında
farklı kimliklere uygulanan asimilasyoncu politikalardan dolayı
başta Almanya olmak üzere Avrupanın çeşitli ülkelerine göç
etmek zorunda bırakılmaları nedeniyledir.
Zorunlu göç sebeplerine
bakıldığında, temel olarak inançlarının yok
edilmeye çalışıldığı, özgün inanç ve kültürün
hiçe sayıldığı görülmektedir. Zamanında göç etmek
zorunda kalmış Ezidilerden birisi olarak benim bugün bu Mecliste olma
sebebim, ayrımcı ve ötekileştirici politikaya umarım-
sizinle birlikte dikkat çekmek, bu ülkenin bir bütün olarak
demokratikleşmesine yine sizinle birlikte ortaklaşarak katkıda
bulunmaktır.
Değerli milletvekilleri, şimdi size
kendimle ilgili somut bir örnek vereyim. Belki bilirsiniz, Ezidilerin nüfus
kâğıtlarındaki, nüfus cüzdanlarındaki din hanesine hâlen ya
İslam ya da Dinsiz yazılmaktadır. Şu anda iki
kimliğim var burada: Türkiye Büyük Millet Meclisinin kimlik belgesi, bir
de genel Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı. Nüfus cüzdanımdaki
boş, milletvekili kimlik belgemde yanlışlıkla İslam
yazılmış. Şimdi, bu tabii bir istisna değil, tekil bir
olay değil; bütün toplumumuzla ilgili her yerde aynı şekilde ya
çarpı ya nokta ya boş ya da İslam yazılmaktadır. Bu
aslında hem trajiktir hem komiktir, bunun mutlaka giderilmesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
bu da gösteriyor ki Ezidilerin inancı hiçleştiriliyor; bununla
beraber köy ve arazilerine zorla el koyuluyor, arazileri satmaya
zorlanıyor. Ezidiler için özgür yaşam koşulları böylelikle
büsbütün ortadan kaldırılıyor. Burada üzülerek söyleyeyim ki
bazı kamu idaresinde görev alan kişilerin, devletin silah
verdiği bazı köy korucularının ve hatta bazı parti
temsilcilerinin kendi konum ve imkânlarından güç devşirerek
Ezidilerin malına mülküne el koydukları, işgal ettikleri ve
arazi sahiplerini sürekli tehdit ettikleri biliniyor, bunu sürekli görmekteyiz.
Buna rağmen, Avrupada yaşayan bütün Ezidiler ölen
yakınlarının, akrabalarının cenazelerini
istisnasız kendi topraklarına getirip defnetmekte ve bu da
aslında bu toplumun kendi topraklarına nasıl bağlı
olduğunu göstermektedir. Yıllardır köylerinden,
topraklarından uzakta yaşayan Ezidi ailelerin birçoğu ülkelerine
geri dönmeyi düşünmektedir, bu noktada gereken yasal güvencelerin
sağlanmasını talep etmektedir. Yok olma tehlikesiyle
karşı karşıya bulunan bu kadim toplumun kültürünü,
inancını, toprağını, hak ve hukukunu korumak devletin
görevidir. Dolayısıyla, Ezidi inancının
tanınması, ibadetlerini yapabilecek koşulların
sağlanması, kutsal mekânlarının koruma altına
alınması, işgal ya da terk edilmiş Ezidi köylerinin
tahribatının tespit edilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tam da bundan dolayı Ezidilerin göç etmek sebeplerinin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ ATALAN (Devamla) -
kapsamlı araştırılması, mağduriyetlerinin
giderilmesi, inançlarını özgürce yaşayabilmeleri ve belki de
kendi ülkelerine dönme olanakları yaratma hedefini kapsayan bu Meclis
araştırması komisyonunun kurulması talebini
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Atalan.
Süreniz doldu.
ALİ ATALAN (Devamla)
Ben son
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Pozitif ayrımcılık yapabilirsiniz
Başkan.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Başkan, pozitif ayrımcılık olabilir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bir
pozitif ayrımcılık olsun bakalım Ezidilere.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) - Bir pozitif ayrımcılık olsun ilk kez.
BAŞKAN Buyurunuz.
Mikrofonunuzu bir dakika
süreyle açıyorum.
ALİ ATALAN (Devamla)
Tam da bundan dolayı, Ezidilerin göç etme sebeplerinin kapsamlı
araştırılması, mağduriyetlerinin giderilmesi,
inançlarını özgürce yaşayabilme ve belki de kendi ülkelerine
dönme olanaklarını yaratma hedefini kapsayan bu Meclis
araştırması komisyonunun kurulma talebini desteklemenizi
istiyorum.
Bugün Genel Kurulun
açılışında AKP Grubu adına gündem dışı
söz alan bir konuşmacı şöyle diyor: Dünyada mağdurlar ve
mazlumlar nerede olursa olsun biz onların yanında
olacağız. Çok güzel. Ben de diyorum ki dünyanın en mağdur
ve mazlum topluluklarından biri olan Ezidilerdir, buyurun, gelin,
onların yanında yer alın. Bu desteğinizin aynı zamanda
Türkiye'nin çoğulcu yapısını korumaya, farklı din, dil
ve etnik grupların tümünü anayasal koruma altına almaya, eşit ve
yurttaşlık temelinde bir arada yaşama imkânı
oluşturmaya az da olsa bir katkısı olacaktır.
Teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Atalan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, sayın hatip bizim, kimliklerimizi
kontrol etmemize dikkat çekti, kendisine teşekkür ediyorum.
Şimdi, mesela benim kimliğimde kan grubu
yazmıyor, diğer arkadaşlarımızınkinde
yazıyor. Yani, Meclisin bu kimliklerimizi düzenlerken bu işin
ciddiyetinin üstüne daha fazla eğilmesini istirham ediyoruz sizden.
BAŞKAN Sayın Tanal, cümleleriniz
tutanaklara geçmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilinin
görevi Genel Kurul çalışmalarını yönetmektir ancak ben,
işaret ettiğiniz bu konuyu not alıyorum, Sayın Meclis
Başkanımıza bunu ileteceğim, çözümü için
çalışacağım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Önerinin aleyhinde Markar Eseyan, İstanbul
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Eseyan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MARKAR ESEYAN (İstanbul) Aziz milletimiz,
Saygıdeğer Başkan ve değerli milletvekilleri; HDP Grubunun
vermiş olduğu öneri aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 15 Temmuz işgal ve darbe
girişimi üzerine ben de birkaç söz söylemek istiyorum. Bu hain işgal
ve çökertme girişimine karşı tüm kesimleriyle direnen
halkımız için ne söylesek, aziz milletimize ne kadar övgüler düzsek
az. Böyle bir milletin vekilleri olmak büyük bir gurur vesilesi. Bu vesileyle
bir kez daha şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize de acil
şifalar diliyorum.
15 Temmuz darbesi eğer muvaffak olsaydı
şu an bu Meclis kapanmış, Anayasa askıya
alınmış, bizlerle birlikte binlerce kişi meçhul yerlere
götürülmüş veya Allah korusun can vermiş, ülkemiz de acılı
bir yok oluşun eşiğine gelmiş olacaktı. Çok
şükür, bu büyük tehlikeyi milletimiz sayesinde dayanışmayla
atlattık. Halkımız, canı pahasına egemenliğini,
yüce Meclisi korudu. Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız,
muhalefet liderleri ve tüm partilerimiz dik duruşlarıyla işgale
geçit vermedi. Öyle ki bugün, bu Meclis kendi olağan hizmetine ve
görevlerine ne iyi ki devam ediyor.
Bu noktada, 15 Temmuz gecesi Meclise koşan,
yüce Meclisi açık tutan, darbecilere ve dünyaya güçlü bir mesaj veren tüm
milletvekillerimizi, tüm parti gruplarımızı Meclis
Başkanımız İsmail Kahraman Beyefendinin şahsında
bir kez daha tebrik etmek istiyorum.
Hepimiz kabul etmeliyiz ki siyaset dili ve yöntemi,
15 Temmuz öncesi, arzu edilen nezihliğe ve ortaklaşma kapasitesine
sahip değildi. 15 Temmuzda halkımızın meydanlarda
verdiği demokrasi dersi bu kürsüye, Gazi Meclisimize kalıcı
biçimde yansımalı ve bu yönde üretken, nezih siyaset gelenek hâline
gelmelidir. İktidar ve muhalefet birbirlerinin düşmanı
değildir; birlikte çözüm üretmek üzere halkımız tarafından
görevlendirilmiş, meşru, politik aktörlerdir. 15 Temmuz sonrasında
yapabildiğimizi gösterdiğimiz nezaket ve iş birliğini neden
15 Temmuzdan önce gerçekleştiremediğimizi mutlaka sormamız
gerekiyor. Bu soru hep aklımızda olmalıdır çünkü eski
alışkanlıklara dönülürse bunun hesabını millet bizlerden
soracaktır. Ben de Sayın Cumhurbaşkanımız ve
Başbakanımızın çağrısını yineliyor ve
bu pazar Yenikapıda Demokrasi ve Şehitleri Anma Mitinginde hep
birlikte olmayı, dünyaya FETÖ ve tüm tehditlere karşı birlik ve
beraberlik mesajı vermeyi diliyorum ve bunu çok önemsiyorum.
Araştırma önergesine gelince:
Biliyorsunuz, tam da FETÖ ve ardındaki üst aklın çökertmeye
çalıştığı siyasal sistemimiz ve bu Parlamento, son on
beş yılda, özellikle dezavantajlı kesimler lehine birçok
devrimsel reform yasasını gerçekleştirmiştir. Türkiyede
vesayet zihniyeti geriletilip halk iradesi merkezî işleve sahip oldukça,
dezavantajlı kesimler yani eski zihniyetin haklarını
kısıtladığı vatandaşlarımız hızla
bu haklarına kavuşurken devletin halk için bir hizmet aygıtı
olduğu zihniyeti de demokratik kültürümüze yerleşmiştir.
Artık, millet, devlet için bir nesne değildir; devlet, millet için
var olmakta, onun için, onun mutluluğu için çalışmakta ve
çalışmaya da devam etmektedir. En azından bu yönde güçlü bir
yönelim, aşama ve bir fikir devrimi, zihniyet devrimi
gerçekleşmiş durumdadır.
Değerli arkadaşlar, saygıdeğer
milletvekilleri; düne kadar dili, dini, ırkı, mezhebi ve
meşrebini, hatta ve hatta adını bile saklamak zorunda olan
toplumsal kesimler özgürleşmiş, kamusal alandaki yerlerini almaya başlamışlardır.
Bu, büyük bir demokratik kazanımdır. Bu değişimin
Türkiyeyi sadece güçlendirdiği 15 Temmuzda ispat olmuştur; eski
korku, tehdit tezleri ise tamamen çökmüştür. Eskiden örneğin, mesela,
hem Ezidi hem Ermeni hem Kürt hem dindar hem Alevi ama aynı zamanda hem de
vatandaş olamıyordunuz; yazılı kurallar, Anayasa bunu
öngörmese de yazılı olmayan pratikler bu şekilde
yerleşmişti, gerektiğinde de antidemokratik uygulamalar hukuk
kılığına sokuluyordu. Vatandaşlık
haklarını kullanmak için doğumumuzla getirdiğimiz
özellikleri inkâr etmemiz, asimile olmamız istenirdi ya da eğer
kimliğinizi korumak isterseniz o zaman da haklarınızdan
vazgeçmeniz gerekirdi. Neredeyse tüm vatandaşlar hep birlikte
Kafkanın Dava romanının melankolik figürlerine
dönüşmüştük. İnsanlar, birer Bay K gibi şeffaf olmayan
devletten korkarak, ondan saklanarak, darbenin nereden geleceğini
kestirmeye çalışarak yaşamak zorunda
bırakılmışlardı. Oysa bugün, Türkiyede alt kimlikler
ve üst kimlikler birbirine alternatif olmaktan çıkmış, travmatik
çelişki giderilmiştir.
Bugün, Gazi Meclisimizde benim gibi farklı
kimlik ve dinlerden vekiller vardır. Başörtülü, dindar vekiller
gibi ayrımlar anlamsızlaşmış, daha beş altı
yıl önce bu çatı altında yaşanan tatsız olaylar
artık tekrarlanması mümkün olmayan ayıplı hâller olarak
kabul görmüştür. Bu sürece emek veren herkese teşekkür ederken
başat aktörün Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ
olduğunu da teslim etmek durumundayız. Bu gerçeği teslim etmenin
15 Temmuz ruhuyla çelişmediğini düşünüyorum, bilakis 15 Temmuzda
meydanları her kesimden insanlar doldurduysa bu kararlılık son
on beş yılın demokratik kazanımlarını koruma
adına da ortaya çıkmıştır. Yine, bundan beş
altı yıl önce, azınlık vakıflarının
mallarına el koyan antidemokratik uygulamanın, 5737 sayılı
Vakıflar Kanununun reformdan geçirilmesiyle düzeltilmesine dönük sert
itirazların bugün yeniden yaşanması da artık
imkânsızdır. Ana muhalefet partisi CHP bugün bu tür konularda çok
daha pozitif bir konuma yerleşmiştir, MHP de aynı konuda övgüyü
hak etmektedir.
Öte yandan, etnik ve mezhepsel sorunlara araçsal
yaklaşmaktan da imtina etmek gerekir. Çözülmesi gereken sorunları
etnisite veya grup hakları konsepti üzerinden tartışmanın
19uncu yüzyılda olduğu gibi meselenin amacını suistimal
eden zaaflar yarattığı, Habermas dâhil ciddi siyaset felsefecilerinin
tespitidir. Grup haklarının öne çıkarılması terör
örgütlerinin ve suistimal odaklarının güçlenmesini sağlamakta,
bölücü zihniyet bu etnik sorunları Truva atı gibi kullanmakta,
demokratik talepler ambalajına saklayarak amaçları uğruna
istismar etmektedir. Konu ve sorunlara eşit, demokratik
vatandaşlık ve demokratik, katılımcı, çoğulcu
hukuk devleti noktasından yaklaşmak bu açıdan büyük önem arz
eder. Demokratik, çoğulcu bir devlet yapısını
kurmanın, bu inşayı halkın talepleriyle
gerçekleştirmenin bireysel ve grupsal talepleri de en
sağlıklı şekilde karşıladığı
görülmüştür. Bu çoğulcu, demokratik yaklaşım hem etnisite
sorunlarının dış güçlerce suistimalini hem de sorunlu olan
etnik kesimin hedef olmasını, toplumsal barışın zarar
görmesini engeller.
Bir Ermeni Türkiye vatandaşı olarak benim
sorunlarımın çözümü Türkiye'nin bir bütün olarak
demokratikleşmesi ve güçlenmesinde yatar. Bu yaklaşım
açısının benimsenmesi çok kritik ehemmiyet taşır. Rahmetli
Hrant Dink de Ermenilerin veya bir başka kesimin mutluluğunun tüm
ülkenin mutluluğunu sağlamaktan geçtiğini ifade ederdi.
Burada belki bazı sorular akla gelebilir. Bu
bütüncül yaklaşım acaba sorunları ertelemenin, alt kimlikleri
çoğunluk içinde eritmenin bir yöntemi midir, bir tuzak mıdır?
Kesinlikle hayır. Tek millet, tek devlet, tek bayrak ve tek vatan
şiarı alt kimliklerin reddiyesi değil, bilakis, 15 Temmuzda da
ispatlandığı gibi hepimizin onurlu, hür ve müreffeh
yaşamasının garantisidir.
Ezidiler de gerçekten tarihte ve son Suriye iç
savaşında çok acılar çekmiş, bedel ödemiş köklü
Mezopotamya topluluklarından birisidir. Nitekim, son yıllarda on
binlerce Ezidi, DAİŞ vahşetinden kaçarak başka bir ülkeye
değil, Türkiyeye sığınmış; Türkiye, Ezidiler
gibi ülkemize sığınan hiç kimsenin dinine, diline ve mezhebine
bakmadan kucağını herkese şefkatle açmıştır.
Ancak, kimse Ezidilerin Ezidi oldukları için Türkiyede
ayrımcılık gördüğünü de iddia etmemelidir. Biraz evvelki
hatibin iddiaları eğer somutsa lütfen bunu bizlerle
paylaşsın çünkü bizim pratiğimiz -Viranşehirde olduğu
gibi- bu konuda bunu reddetmektedir. Suriye iç savaşından kaynaklanan
durumun vahameti, karmaşıklığı ve ağır
tablosu nedeniyle oluşabilecek münferit aksaklıkları
değerlendirmek, çözme iradesi göstermek ayrı, sistemin bir
ayrımcılık yaptığını ifade etmek, sistematik
bir ayrımcılık olduğunu ifade etmek çok ayrı
şeylerdir. Sorunları politik fay hatları yaratmak adına
araçsallaştırmak sadece sorun yaşayan kesimlere zarar verir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; araştırma önergesine AK PARTİ adına
karşı olduğumuzu yenilerken 15 Temmuz şehitlerini bir kez
daha saygıyla anıyor, oluşan uzlaşma ortamını
gözümüz gibi sakınmamız gerektiğini bir kez daha yineliyorum.
Aziz halkımızı, Gazi Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Eseyan.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Hatip
konuşmasında bizim milletvekili arkadaşımızın
konuşmasına istinaden Eğer söyledikleri şeyler somutsa
burada bunu ifade edebilir. dedi. Arkadaşımız bu konuda
eğer anlaşılmayan bir durum varsa buna ilişkin bir
açıklama getirebilir diye cevap vermek istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Direkt
sataşma olarak algılanmasa da söylemiş olduğu şey,
söylediğimizin sanki doğru olmadığını
BAŞKAN Anladım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
doğru olmasını kanıtlayacak bir bilgiye ihtiyacı
olduğunu ifade etti. Bunu ifade etmek için de iki dakikalık söz
hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Demirel, şimdi siz de
ifade ettiniz, bu bir sataşma değil. Sayın Eseyan kendine göre,
kendi görüşünü veya grubunun görüşünü ifade edebilir; bu görüşü
ifade ederken herhangi bir sataşma cümlesi kurmadı. Ancak, bir dakika
süreyle Sayın Atalana ben yerinden söz verebilirim.
Buyurunuz Sayın Atalan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Mardin Milletvekili Ali Atalanın,
İstanbul Milletvekili Markar Eseyanın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ALİ ATALAN (Mardin) Şimdi somut delil ve
örnek istedi. Ben de Viranşehirin yanı sıra Nusaybinde bizzat
AKP ilçe başkanı tarafından bir köye el konulduğu
-yüzyıllardır bir Ezidi köyü- Ezidilere ait olduğu bölgede
herkesçe bilinen bir Ezidi köyüne el konulduğu örneğini vereyim.
Bunun yanı sıra Batmana bağlı Beşiride de aynen o
şekilde birkaç Ezidi köyüne el konulduğunu söyleyebilirim. Eğer
daha somut delil ve ispat isterse kendisiyle görüşür, girişimde de
bulunabiliriz. Sorunun çözümü konusunda yardımcı olunursa seviniriz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Atalan.
Sayın Atalan da ifade etti. Eğer daha
ayrıntı istenirse ben ikili görüşmemizde Sayın Eseyana
bunları ifade edebilirim. dedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, arkadaş bir köye el koymaktan bahsediyor. Köy
dediğimiz yer neticede evlerin, mülkün, tapuların olduğu bir
yer. Böyle bir el koymak tabii ki hukuka, yasaya, ahlaka, vicdana
aykırı bir durum.
BAŞKAN Evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu durumun
tahkik edilmesini buradan talep ediyorum. Böyle bir durum
olmadığı kanaatindeyim. Türkiye bir hukuk devleti;
dolayısıyla, bunu tahkik edecek makamlar vardır, edilsin.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi adına söylüyorum. Madem
öyleyse o zaman bu araştırma komisyonuna herkes onay versin ve biz
bunu hep birlikte araştıralım. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Demirel. Tutanaklara geçmiştir.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili
Feleknas Uca ve Mardin Milletvekili Ali Atalan ve arkadaşları
tarafından, Ezidi inancına sahip toplum kültürünün ve kimliğinin
korunması ve tarih boyunca maruz kaldıkları zulüm ve şiddet
politikalarının bütün boyutlarıyla
araştırılması amacıyla 29/7/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2 Ağustos 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Şimdi önerinin lehinde ikinci,
öneri üzerinde üçüncü konuşmacı Selina Doğan, İstanbul
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Doğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi
tarafından sunulan araştırma önergesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüzyıllardır inançları nedeniyle
sayısız katliama ve zulme uğrayan Orta Doğunun kadim
halklarından Ezidiler hakkında bu Parlamentoda söz almış
bulunmaktan dolayı mutluluk duyuyorum. Öncelikle bunu ifade etmek
istiyorum.
Ayrıca, yine, bu Parlamentoda görev yapan 2
Ezidi arkadaşımla beraber çalışmaktan da mutluyum ve bunun
da çok kültürlü yaşamımıza, çok kültürlü siyasi
ortamımıza bir katkı olduğunu düşünüyorum.
Yüzlerce yıldır Anadoluda
varlığını sürdüren Ezidiler, ne yazık ki en az
tanıdığımız, haklarında en az şey
bildiğimiz halklardan bir tanesi. Hâlen ve hâlen, ne yazık ki
toplumumuzun kahir ekseriyeti Ezidi isminin Emevi halifesi olan ve
sevildiği de pek söylenemeyecek olan Yezid bin Muaviyeden geldiğini
düşünüyor. Hâlen Ezidilerin inançları hakkında sevimsiz yakıştırmalar
yapılıyor, Ezidiler aşağılanıyor ve
dışlanıyor.
Belki de Ezidileri en güzel Kardeş Türküler
grubunun seslendirdiği bir Ezidi ezgisinin girişinde değerli
büyüğümüz Sevgili Pakrat Estukyan anlatıyor. Ben de Ezidileri o
sözlerle anlatmak istiyorum müsaade ederseniz:
Ezidiler günde üç kez güneşe döner, dua
ederler.
Her isteyen, çoluk çocuk, genç yaşlı
olsun, şeyh olsun, emir olsun, herkes güneşin
karşısına geçer içinden ne geçiyorsa güneşe söyler.
Belki de insan soyunun şimdiye kadar
söylediği en güzel dualardır bunlar.
Belki de en güzel türküler, en güzel şiirler bu
dualardan çıkmıştır.
Belki de Mezopotamyanın bütün
destanlarının temelinde bu dualar yatar.
Ezidilerin tarihi ve kültürlerine ilişkin Ezidi
milletvekillerimiz burada detaylı bilgi verdiler, ben tekrarlamak istemiyorum.
Önergenin içeriğine değinmek istiyorum müsaadenizle.
Ne zaman bu topraklarda yaşayan ve
sayıları zamanla azalan bir milletin sorunlarından bahsedecek
olsak, konuyla ilgili bir tartışma başlasa hemen Toprak mı
istiyorlar?, Tazminat mı istiyorlar? soruları gündeme geliyor ne
yazık ki. Tüm sorunların tartışma ve çözüm yeri olarak bu
Parlamentoyu görüyorsak eğer, bu sorunları da ön yargısız
olarak burada konuşabilmeyiz. Mesela bunları tartışmaya
Ezidelerden başlayabiliriz.
Ezidiler uzun yıllar boyunca, Osmanlı
İmparatorluğundan bu yana büyük baskılara maruz kaldılar.
Ezidilerin, diğer Müslüman olmayan milletlerden daha fazla inançları
aşağılanmakta ve kimliklerinde yer alan din hanesine, az önce
sayın milletvekili arkadaşımızın ifade ettiği
gibi Müslüman ya da Dinsiz yazılmakta. Bugün sayıları
giderek azalan, toprakları başka köylüler tarafından gasbedilen,
kültürel mirasları yağmalanan Ezidiler için bu Parlamento
çatısı altında bir şeyler yapabiliriz. Ezidilerin yanı
sıra Türkiyede yaşayan tüm azınlıklar için Parlamentonun
devreye girmesinin vakti geldi de geçiyor bile.
Evet, her azınlık grubu farklı
farklı sorunlarla uğraşıyor ama hepsinin ortak maruz
kaldıkları bir husus var, o da nefret suçu. Bakın, sizinle bir
araştırmanın sonuçlarını paylaşmak istiyorum,
yakın zaman önce yapılan. Avrupa Birliği ve
Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse
edilen Sosyal Medya ve Azınlıklar Projesi kapsamında KONDA
isimli araştırma şirketinin yaptığı
araştırmada nefret söyleminin vardığı boyut
açıkça görülüyor. Gayrimüslim azınlık gruplara mensup
kişilerle yapılan araştırmaya katılanların yüzde
56sı sosyal medyada paylaşım ve yorum yaparken tedirgin
olduğunu veya çekinerek yorum yaptığını, çoğu
zaman da gerçek düşüncelerini paylaşamadığını
ifade etmiş. Yüzde 23ü paylaşım ve yorum
yapmadığını, sadece izlemekle yetindiğini
belirtmiş. Bu durumda, özgürce paylaşım
yaptığını belirten kişiler,
katılımcıların yalnızca yüzde 21i.
Paylaşımları nedeniyle katılımcıların yüzde
15i hakarete uğradığını, yüzde 14ü
aşağılanmaya maruz kaldığını, yüzde 8i
küfre maruz kaldığını ve yüzde 6sı tehdit
edildiğini belirtmiş yani sosyal medyada neredeyse hakarete
uğramayan bir azınlık mensubu yok değerli milletvekilleri.
Sosyal medyada giderek tırmanan bu nefret söylemini de kapsayan bir
araştırma önergesini parti olarak verdik, umarım bu da
Parlamentonun gündemine en kısa zamanda gelir.
Peki, insanlar nasıl bu kadar pervasızca
davranabiliyor? Bunu engellemek için yasal düzenlemeler elbette çok önemli ama
bunu engelleyebilmek için büyük bir zihniyet devrimine ihtiyacımız
var. Her şeyden önce, biz siyasetçiler konuşmalarımıza
dikkat etmek zorundayız. Toplumu yönetenler, affedersin, Ermeni. derse
bir siyasetçinin hitap ettiği kitle acaba ne der, siz düşünün. Yine,
bir terör örgütünü tanımlamak için Bunlar Zerdüşt. denilmesi, bir
inancın aşağılanması değil midir? Bunlar
başlı başına birer nefret söylemi değil midir
sayın milletvekilleri?
3 Ağustos 2014 tarihinde IŞİDin
Şengal işgaliyle başlayan katliamdan dolayı binlerce Ezidi
ülkemize sığındı. Bunların bir kısmı
Türkiyede can güvenliği olmadığı gerekçesiyle Avrupa
ülkelerine gitti. Hâlen ülkemizde kamplarda yaklaşık 1.500 Ezidi
barınmakta. Türkiye genelinde ise 50 bin civarında Müslüman olmayan
göçmen yaşamakta. Bunların tamamı IŞİDden kaçarak
ülkemize sığınmış durumdalar.
Partimiz bünyesinde, daha önce burada
yaptığım sunumda da ifade etmiştim, bir göç ve göçmenleri
araştırma komisyonu kurduk. O komisyonun bir üyesi olarak şahsen
kendilerini ziyaret etme imkânı buldum, sorunlarıyla bire bir
yakından ilgilendim ve bunları da ayrıntılı olarak
hazırladığımız Sınırlar Arasında
isimli kitapta sizlerin bilgisine sunduk.
Burada kısaca değinmek gerekirse
IŞİDden kaçarak Türkiyeye sığınan, Müslüman olmayan
bu sığınmacılar üzerindeki IŞİD tehdidi ne
yazık ki burada da devam ediyor. Hemen hepsi hâlen IŞİDden
korkuyor, IŞİDin Türkiyede serbestçe hareket ettiği
gerçeği karşısında kendini güvende hissetmiyor. Mülteci
olmaktan kaynaklı sorunlarının yanı sıra bir de kimlik
bunalımı yaşıyorlar. İbadet etmeyi bırakın,
doğan çocuklarını vaftiz etmeyi bırakın, ölülerini
gömecek mezarlıkları bile yok bulundukları şehirlerde. Bu
insanlardaki IŞİD korkusunun Türkiyede devam ediyor olması bile
başlı başına büyük bir sorun.
Bakın, ülkemizde önceki hafta bir darbe
girişimi yaşandı. Bu vesileyle bu girişimi bir kez daha
lanetliyorum. Bu girişimin ardından büyük bir operasyon
başladı, çok açık bir istihbarat zaafı olduğu ortaya
çıktı. Şimdi Bu istihbarat zafiyeti nasıl giderilir? diye
tartışmalar dönüyor. Bu zafiyet nasıl giderilir
açıkçası ben bilemiyorum ama şunu biliyorum ki bu
tartışmayı 15 Temmuz tarihinin öncesine çekmeliyiz.
Ülkemiz 7 Haziran seçimlerinden bu yana yüzlerce
kişinin hayatını kaybettiği kitlesel katliamlara maruz
kaldı. İşte, istihbarat zafiyeti tartışılacaksa
bu katliamlardan başlanmalı. Bu katliamların nasıl
önlenemediğini bırakın, gerçekleştirildikten sonra bile
soruşturmalarda nasıl bir yol alındığı büyük bir
soru işareti.
Tekrar Ezidilere gelecek olursak, tarih boyunca 72
katliama maruz kalan, 73üncüsünü de hâlen yaşayan Ezidilerin
çığlığını yeteri kadar duyabiliyor muyuz
sayın milletvekilleri? Ezidilerin yaşadıkları
Birleşmiş Milletler tarafından açıkça bir
soykırım olarak tanımlandı. Geçen ay açıklanan
Birleşmiş Milletler raporunda IŞİDin 3 Ağustos 2014
tarihinde Şengali işgal etmesinin ardından Ezidileri zorla
Suriyeye götürdüğü, kadınları seks kölesi olarak
kullandığı ve Ezidi kimliğini silmeye çalıştığı
ifade edildi. Birleşmiş Milletler verilerine göre IŞİDin
elinde hâlâ 3.200 Ezidi kadın ve kız çocuğu bulunuyor.
Yine, aynı şekilde, IŞİD kendi
inancı dışındaki tüm inanç gruplarını ortadan
kaldırmaya çalışıyor. Bugün neredeyse Suriyede Hristiyan
varlığı yok denecek kadar azaldı. Yüzlerce, binlerce
yıllık insanlık tarihi eserleri yok ediliyor.
İnsanlığa karşı işlenen bu suçların
cezasız kalmaması için bizim de Parlamento olarak yapabileceklerimiz
var muhakkak. Nasıl Bosnada gerçekleştirilen katliamı burada tüm
partiler olarak kınayabiliyorsak, lanetleyebiliyorsak, IŞİDin,
başta Ezidilere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar olmak üzere,
insanlığa karşı işlediği tüm suçları da
lanetleyebilmeliyiz. Ben bu vesileyle IŞİD ve diğer cihadist
grupların yaptığı katliamları bir kez daha
lanetliyorum.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından
demokrasiye sahip çıkma adına toplumun farklı kesimlerinin bir
araya geldiği, siyasi gerilimin azaldığı günlerden
geçiyoruz. Bu, hepimizin özlediği bir ortam gerçekten. Bu ortamın
devam edebilmesi için farklı toplumsal kesimlerin bu ülkede kendini
güvende hissetmesi gerekiyor öncelikle. Bunun için de azınlık
olarak ifade ettiğimiz toplumsal kesimlerin sorunlarının bir an
önce masaya yatırılması ve bunların çözülmesi gerekiyor.
Bu, aynı zamanda dünyaya vereceğimiz güçlü bir mesaj da
olacaktır. Bu bakımdan, gelin, bu kadim halkın hak ettiği
itibarlarını iade edelim; bu kadim halkın
yaşadığı sorunların tespit edilmesi ve çözüm
önerilerinin üretilmesi için bir komisyonu çok görmeyelim.
Teşekkürler. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Doğan.
Öneri üzerinde son konuşmacı, aleyhinde
olmak üzere Halis Dalkılıç, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Dalkılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Gazi
Meclisimizin Saygıdeğer Başkanı ve gazi milletvekillerimiz,
ben de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ben de 15 Temmuzda, bu toprakların görüp
görebileceği en alçakça, en şerefsizce yapılmış bir
darbe girişimini ve alçakça yapılmış işgal
girişimini yapanları kınıyorum ve o gün hayatını
kaybeden şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, gazilerimize acil
şifalar diliyorum. O gün büyük bir direniş gösteren, hiçbir siyasi
parti farkı gözetmeksizin, gerçekten millet olmanın şuuruyla o
gün sokaklara inen, meydanlara inen tüm milletimizi, tüm partileri ve partilerin
üzerindeki tüm milletimizi gerçekten yürekten kutluyorum. Böyle bir milletin
ferdi olmaktan dolayı da Allaha hamdediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, o günden bugüne kadar
tüm meydanlarda, Türkiye'nin tüm meydanlarında demokrasi nöbetleri
tutuluyor; milletimizin gençleri, kadınları, çocukları,
beyefendileri sabahlara kadar demokrasi nöbeti tutuyor, meydanları terk
etmiyor, âdeta Okçular Tepesindeki nöbetleri gibi kutsal bir şekilde
bekliyorlar. Bu nöbeti tutan yüce milletimizin her bir ferdini buradan yürekten
selamlıyorum, Allah hepsinden razı olsun. Millet olmanın, bayrak
sevgisinin, vatan sevgisinin, toprak sevgisinin ne olduğunu sadece
Türkiye'ye değil, dünyadaki tüm milletlere gösteren ve bu konuda okul olan
Türk milletini gerçekten yürekten tebrik ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu nöbetlerin,
Sayın Başkomutanımız Cumhurbaşkanımızın
da daveti üzerine 7 Ağustosta Yenikapı mitingiyle
taçlandırılması artık kararlaştırılmıştır.
İnşallah, Türkiye'de yakalanan bu kardeşlik iklimi, millet olma
iklimini orada da taçlandırmak istiyoruz. Tüm siyasi partilerin
liderleriyle de inşallah orada, siyasi parti farkı gözetmeksizin,
sadece Türk bayraklarının dalgalandığı ve sadece
sloganda Türkiyenin haykırılacağı bir mitingi beraberce
yapacağız. Buradan da Meclisin kürsüsünden de
Cumhurbaşkanımızın bu davetini yenilemek istiyorum.
Önergeye gelince, HDP grup önerisini okudum.
Gerçekten güzel tespitler yapmışlar grup önerisini hazırlayan
arkadaşlar. Birçoğuna katılmakla birlikte,
katılmadığım yerler var.
Katılmadığımız yerler, Osmanlı Döneminden bugüne
kadar asimilasyondan bahsediliyor. Bizim ecdadımızın kültüründe
Asimilasyonu tanımlamamız gerekiyor. Bizim ecdadımızda,
bizim medeniyetimizde asimilasyon diye bir şey yoktur. Osmanlının
cihan imparatorluğu olduğu dönemde bile hiçbir yerde bir
asimilasyonun izini görmezsiniz, göremezsiniz, dönüştürmeyi göremezsiniz.
Gerçekten, düşünün o koca Osmanlı cihan haritasını,
oralarda hangi iz var, nereyi asimile etmişiz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Herkesin kendi dinini, mezhebini, meşrebini, mal
varlığını korumak üzere altı yüz yıl adaletle
yönetmişiz ve biz onun torunları olarak şimdi dönüp
bakıyoruz Ezidilerin uğradığı zulme, gerçekten, bu
coğrafyada yaşayan zulme uğramayan hiç kimse yok maalesef.
Emperyalizmin kuşatması altında olan bu coğrafyada,
Ezidiler de Kürtler de Türkler de Türkmenler de Araplar da Şiiler de,
herkes sistematik bir şekilde tahkir ediliyor, herkes sırayla zulme
uğruyor, bunda mutabıkız. Ancak bizim mücadele etmemiz gereken
en önemli alan, bu emperyalizm kuşatmasıyla ilgili mücadele etmektir.
Bakın, emperyalizm kuşatmasının
bölgemize getirdiği her türlü tezgâhla karşılaşıyoruz.
Bugün, karşı çıkmamız gereken emperyalizmin
kuşatmasında olan ve bir proje olan PYDye karşı
çıkmamız lazım, PKKya karşı çıkmamız
lazım, FETÖyle mücadeleyi beraberce yapmamız lazım;
IŞİDe, DEAŞa karşı çıkıp onlarla
mücadeleyi beraber yapmamız lazım ki bölgede halkların, dinî
azınlıkların, ırkların her biri kardeşçe
yaşasın. Bizim mücadele edeceğimiz alan burası, bizim
bakmamız gereken alan burası.
Onun için, bakın, Suriyedeki, Iraktaki
zulümden kaçan Ezidiler için, Türkiye her zaman olduğu gibi
kucağını açmıştır. Biz yardım yaparken
hiçbir şekilde, efendim, Kürttür, Türktür, Ezididir,
Hristiyandır, Müslümandır ayrımı yapmadık,
yapmıyoruz. Bunun en önemli göstergesi, şu an AFAD kamplarına
gidin, Mardinde, Midyatta 3 bin, Nusaybinde 15 bin Ezidi yaşıyor
ve onları misafir ediyoruz. Onlar gene Türkiyeye
sığındılar. Onları iyi ki de misafir ediyoruz. Nerede
bir zulüm varsa, nerede bir haksızlık varsa bu aziz millet onlara
sahip çıkmıştır, geçmişinde de
çıkmıştır, bundan sonra da sahip çıkmaya devam
edeceğiz.
Onun için, değerli milletvekilleri, önergeyle
ilgili zaten aleyhinde olarak söz aldım. Önergeye ben ihtiyaç duymuyorum
ama önergeden daha önemli bir şeye ihtiyaç duyuyorum. Bakın,
ülkemizin de zor zamanlardan geçtiği bu dönemde bu kuşatmanın,
bölgeyi tahkim eden güçlerle mücadele etmenin bütün önergelerin üzerinde
olduğu ve Türkiyenin şu an bir uzlaşma zemininde olduğu ve
artık ayrımın çok net olduğu, siya ile beyaz kadar
ayrıldığı, vatan hainleri ile vatanseverlerin artık
ayrıldığı, arada gri tonların kalmaması
gerektiği bir dönemi yaşıyoruz. Onun için gri ton yok. Burada Ezidiler
de Kürtler de Türkler de Müslümanlar da Araplar da Şiiler de bu bölgenin
halkları, bu bölgenin medeniyetinin renklerinin her biri topyekûn uyanmak
zorunda, mücadelelerini birleştirmek zorunda. Bu konuda, inşallah, bu
günleri bu yüce Meclisin çatısı altında olan her bir
milletvekilimizin sağlayacağına, bu süreci beraberce
yöneteceğimize inancım tamdır.
Bu şekliyle sözlerimi tamamlarken yüce
Meclisimizi yeniden saygıyla selamlıyorum.
Bugünler gelip geçecek. Bu millet çok zor günler
atlattı, bugünleri de atlatacağız ama hafızamızda
şu kalacak: Bugünlerde kimin ne yaptığı, kimin nerede
durduğu, kimin hangi mücadeleyi verdiği çok net, ayan beyan ortada
olacak. Onun için bugün Meclisimizin birlik beraberlik içerisinde 15 Temmuzdan
beri verdiği mücadeleyi de gerçekten önemsiyorum. Bütün siyasi partilerin
milletvekillerinin her birini gazi görüyorum, her birine tek tek
saygılarımı ve hürmetlerimi iletiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Dalkılıç.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tamam,
vazgeçtim. Oylamadan önce bir uyarı yapacaktım ama
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurul gündeminin
yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 2, 9, 16 ve 23 Ağustos 2016
Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 3, 10, 17, 24 ve
31 Ağustos 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 4 Ağustos 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 406 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesine; 409 sıra sayılı
Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Sayı:281 2/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/8/2016 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan
409 sıra sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 1inci
sırasına, yine, bu kısımda bulunan 407, 406, 208, 35, 83,
181, 251, 361, 378, 248, 229, 142, 169, 321, 392, 380, 193, 195, 192, 352, 194,
189, 191, 50, 46, 47, 49, 45, 190, 74, 75, 339, 163, 167, 216, 205, 360, 215,
285, 340, 338, 76, 79, 355, 363, 166, 162, 164, 165, 201, 202, 236, 237 ve 240
sıra sayılı Kanun Tasarılarının ise yine bu
kısmın sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13,
14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33,
34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53,
54 ve 55inci sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; Genel
Kurulun 2, 9, 16 ve 23 Ağustos 2016 Salı günkü birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi; 3, 10, 17, 24 ve 31 Ağustos 2016 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi; 4 Ağustos
2016 Perşembe günkü birleşiminde 406 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi; 409
sıra sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91'inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki
şekliyle olması önerilmiştir.
409 Sıra Sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1310) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 6ncı maddeler arası |
6 |
2. BÖLÜM |
7 ila 13üncü maddeler arası |
7 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
13 |
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisinin, lehinde ve aleyhinde söz isteyen sayın milletvekillerine söz
vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
AK PARTİ grup önerisi, ağustos ayı
boyunca Meclisimizin çalışma programını ve hangi kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşüleceğini belirten bir grup
önerisi.
Ancak grup önerisine geçmeden önce, ben de 15 Temmuz
şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, şükranla anıyorum;
gazilerimize acil şifalar diliyorum.
15 Temmuz mücadelesi, gerçekten hem Türk siyasi
tarihine hem de dünya tarihine geçen bir demokrasi mücadelesi. Milletimiz, bu
mücadelede dünyaya çok önemli mesaj verdi. Bu mesaj da şudur: Demokrasiye
kastedildiğinde, millî iradeye kastedildiğinde, hukukun
üstünlüğüne kastedildiğinde nasıl sahip çıkılması
gerektiğini bütün dünyaya bu mücadeleyle, bu kahramanlıkla
göstermiş oldu.
Tabii, bu mücadeleden bizim de Meclis olarak
alacağımız, ülkeyi yönetenler olarak alacağımız
önemli mesajlar var: Bu mesajları da en iyi şekilde almak ve bundan
sonra ülkemizin bu tür karanlık girişimlerle, bu tür düşmanca,
haince darbe girişimleriyle karşılaşmaması için
gerekli tedbirleri almak. Bu anlamda da ilan edilen olağanüstü hâl
kararı ve alınan kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde gerekli
mücadele devam ediyor; hukuki zeminde, bundan sonra Türkiye'nin darbelerle
karşılaşmaması için, her on yılda bir demokrasimizin
kesintiye uğramaması için gerekli tedbirler alınmaya devam
ediyor.
Milletimizin verdiği mesaj, meydanlara inerek,
topun, tüfeğin, tankın karşısında canı
pahasına durarak Evet, ben bu ülkeye, bu bayrağa kastettirmem,
karşınızda beni bulursunuz. mesajı. Ancak, asıl
önemli mesaj, bundan sonra bu ülkede darbe girişimi olmaması için
gerekli hukuki zemini, idari yapıyı düzenleme noktasında da
Türkiye Büyük Millet Meclisine önemli mesajlar veriyor. Bu darbeye
karşı koymakla Asker-sivil ilişkilerini yeniden düzenle. diyor
milletimiz, Eğitim sisteminin, gerek asker gerekse sivil eğitim
sisteminin darbeci zihniyetten kurtulması noktasında gerekli tedbirleri
al. diyor milletimiz, ülke savunmasını üstlenen askerlerin siyasi
otoriteye bağlanmasını istiyor milletimiz, Bundan sonra
ülkemizin bu tür karanlık geceler yaşamaması ve
geleceğimizin karartılmaması için gerekli hukuki ve idari
düzenlemeleri yap. diyor.
Şimdi, yapılan işlemler bunlar.
Bazı eleştiriler oluyor, elbette ki demokratik sistem içerisinde bu
eleştiriler olacak ancak yapılan işlem tamamen hukuka uygun;
uluslararası hukuka da uygun, ulusal mevzuatımıza ve
Anayasa'mıza da uygun çünkü Anayasa'mızın 15inci maddesi ile
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin de yine aynı 15inci
maddesi olağanüstü hâllerde temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlandırılacağını, hatta nasıl
durdurulacağını açıkça belirtiyor. Burada istisnalar; bir,
yaşam hakkı, işkence yasağı, suçta ve cezada kanunilik
ilkesi, bu istisnaların dışında düşünce ve ifade
özgürlüğü yani 4 istisna var. Bu 4 istisna dışında
sınırlamaları yapabilirsiniz. diyor. Kanun hükmündeki
kararnameler de tamamen bu çerçeve içerisinde gerçekleştiriliyor, tamamen
altına imza koyduğumuz Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine ve Anayasamıza uygun düzenlemeler yapılmaya ve
milletimizin vermiş olduğu mesajı en iyi şekilde, bundan
sonra her on yılda bir demokrasimizin kesintiye uğramaması
anlamında gerekli olan hukuki ve idari tedbirler alınmaya devam
ediliyor. Tabii, milletimizin en önemli beklentisi de bu düşmanca
girişimde bulunan, bu saldırıları gerçekleştiren,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, milletin kalbine bomba atan FETÖ terör örgütü
mensuplarının hak ettiği cezayı alması. Bu anlamda da
gerekli soruşturmalar en titiz bir şekilde devam ediyor ve
bağımsız yargı bu darbecilere, bu hainlere, bu vatan
düşmanlarına en layık olan cezayı verecektir, bundan da hiç
kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ grup
önerisi, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 409 sıra
sayılı Kanun Teklifinin öne alınmasını ve kırk
sekiz saat geçmeden Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün görüşmelerine başlanmasını
öngörüyor. Ne var bu kanun teklifinde? Milletimizin bizden beklediği
önemli düzenlemeler var; yatırım ortamını
iyileştirecek, müteşebbislerin yatırım yapma
noktasındaki kararlarını daha da kuvvetlendirecek önemli
düzenlemeleri içeriyor. Bu düzenlemelerin bir an önce, şu ortamda da olsa
hayata geçmesinde büyük fayda var. Ayrıca, bazı önemli
uluslararası sözleşmeler de grup önerimizde öne çekiliyor.
Teklifte, yatırımların
artırılması, kalkınmanın
hızlandırılmasına yönelik, özellikle iş
dünyasının, esnafın yatırım kararlarına
odaklanmasını sağlayacak düzenlemeler var. Özel sektörün kamuya
olan borçlarına taksit imkânı getiriliyor. İhtilafların
sulh yoluyla çözümlenmesine yönelik düzenlemeler var. Vergi incelemesinde olan
konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesi öngörülüyor.
Kayıtlı ekonomiye geçişin teşvik edilmesi öngörülüyor. 6552
sayılı Kanuna göre kamu alacaklarını
yapılandıran ancak kanunun öngördüğü şartlar dâhilinde
ödeyemeyen borçlulara yeni bir hak getiriliyor, yeniden onların
borçlarının yapılandırılması imkânı
getiriliyor. Tabii, burada vergi cezaları var, idari para cezaları
var, gümrük cezaları var, sigorta prim borçları var; birçok kamu
alacağı bu kanun teklifi sayesinde yeniden
yapılandırılmış olacak.
Tabii, bir de bazı varlıkların millî
ekonomiye kazandırılması hususu var. Yurt dışında
bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye
piyasası araçlarının Türkiyeye getirilmesi suretiyle millî
ekonomiye kazandırılması ve bu varlıkları getirenlerin
bu varlıklarına serbestçe tasarruf edebilmelerini sağlama
imkânı getiriliyor. Bu da önceki tasarıda vardı,
tartışmalar olmuştu. Buna ilişkin yeni düzenlemeler
Komisyonda yapıldı, eleştiriler dikkate alınarak yeniden
huzurumuza geliyor. Burada da bu endişelere mahal olmadığını
ben söylemek istiyorum.
Bu varlıklar hakkında, özellikle kara
para, uyuşturucu, birtakım suç gelirlerinin aklanması vesaire
bunlarla ilgili hiçbir endişe yok teklifte. Nedir? Teklifin 7nci maddesi
açıktır: Bu varlıklar hakkında başka bir gerekçe
olmaksızın yurt dışından geldiği için vergi
incelemesi, soruşturma ve kovuşturma yapılamayacak. Başka
bir gerekçe varsa yani eleştirildiği gibi insan ticaretinden
kaynaklanıyorsa, uyuşturucudan, kara para aklamadan
kaynaklanıyorsa, buna ilişkin bir delil varsa, bir gerekçe varsa
zaten bu ceza soruşturması, kovuşturması kapsamında
olacak hususlardandır. O nedenle bir endişeye mahal de yoktur.
Grup önerisinin lehinde olduğumu belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi
aleyhinde Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Özel. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İktidar partisinin grup önerisi özünde
ağustos ayı boyunca Meclisin çalışmasına yönelik bir
öneridir. İçerikten bağımsız olarak, 15 Temmuz darbe
girişimini yaşamış olan ve bu darbe girişimine
karşı parlamenter demokrasiyi hep birlikte savunmuş olan
Meclisin ağustos ayı boyunca çalışmasına hiçbir
itirazımız yok ancak Meclis açık olduğunda yapması
gereken en önemli iş, ilk gün ilan edilirken de
sakıncalarını dile getirdiğimiz olağanüstü hâl
uygulaması içinde gündemine aldığı, yayımlanan kanun
hükmünde kararnamelerin zaman geçirilmeksizin Meclise gelmesi, burada görüşülmesidir.
Açıkça Anayasaya aykırı bir biçimde
OHAL Kanunundan yararlanarak, OHAL durumundan yararlanarak çıkarılan
kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın tanımladığı
yetkinin dışına çıkmakta, OHALin amaçladığı
kapsamın dışında düzenlemeler yapmakta ve ilan edilen OHAL
süresinin dışında da etki yapacak düzenlemeler yapmaktadır.
Bunların içinde
doğru olanları var, yanlış olanları var ama
yanlış olan, bunu Meclis denetiminden kaçırarak, darbeye,
istisnasız tüm grupların direndiğini herkesin ifade ettiği,
bundan büyük bir onur ve gurur duyduğumuz bu Meclisin OHAL ilanıyla
işlevsizleştirilmesini, Meclise -en hafif deyimle- bir siyasi
nankörlük yapılmasını kabul etmemiz mümkün değil.
Bazı düzenlemeler var,
doğrudur ama OHAL kapsamında yapılan kanun hükmünde kararnameyle
düzenlenmesi Anayasaya aykırıdır. Biz, hep birlikte burada
sabahlara kadar çalışmaya, darbecilerin
cezalandırılmasıysa, ne gerekiyorsa yapılmasına,
bunların, devletin tüm kurum ve kuruluşlarından
ayıklanmalarına
Ama, bu mücadelenin hukuk içinde yapılması
konusunda Meclisin iradesini ortaya koymak gerekir ama Meclis bir yerde
dursun, Meclis bizim söylediğimiz birkaç tane göstermelik işle
meşgul olsun ama biz, devleti, sıfırdan, yeniden dizayn edelim.
anlayışı, doğru bir anlayış değil,
sağlıklı bir anlayış değil.
On dört yıl boyunca zaten bugünkü
Cumhurbaşkanına bağlı olarak çalışmış
MİTin, Cumhurbaşkanlığına bağlanması talep
ediliyor. On dört yıl boyunca zaten Cumhurbaşkanına
bağlı çalışmış dönemin Başbakanı
sıfatıyla. Biz Suruçta istihbarat zafiyeti var demişiz, ilgili
Bakan itiraz etmiş; 10 Ekim saldırısında istihbarat
zafiyeti var demişiz, gözümüzün içine baka baka Yok. denmiş; 700
evladımız şehit olmuş, bombalı saldırılarda
300 sivil hayatını kaybetmiş, İstihbarat zafiyeti yok.
denmiş ama darbe gecesi darbe, maalesef, enişteden
öğrenilmiş. Eğer o bir kişiye bağlı olan MİT
doğruları yapıyorduysa ve bundan sonra yapacaktıysa o zaman
böyle bir düzenlemeye ne gerek var, nasıl böyle bir şey talep
edilebiliyor? Bu yüzden, bir kişinin yönettiği akıl ve onun
hükmettiği bir Parlamento grubunun ülkeyi darbe sürecine getirdiği,
ne kendisini ne bizleri ne Cumhurbaşkanını bu darbe
girişimi karşısında koruyamadığı açık.
Demek ki ortak akla ihtiyaç var; demek ki Meclis üzerinde vesayet kurmaya
değil, karşı karşıya kaldığınız
durum karşısında Meclisin çoğulcu yapısının
sizi vesayet altına almasına, sizi korumasına, bir tek akla
değil, çok aklın bizleri hatadan uzak tutmasına ihtiyaç var.
Bunu teorik olarak anlatmak
mümkün, bunu Anayasaya atıflar yaparak, İç Tüzüke atıflar
yaparak geçmişte, tek başınıza, çoğulcu değil
çoğunlukçu anlayışla yaptığınız
hataları uzun uzun anlatabilirim ama bugün başka bir yöntem tercih
edeceğim. Bakın, bir kanun hükmünde kararnameyle âdeta
haklıyı haksızı dinlemeden, ayırmadan dünya kadar
askerî personel bir gecede ordudan atıldı, dünya kadar devlet
memurunun görevine son verildi. Bunların ben belki de yüzde 90-95inin
doğru kararlar olduğuna ve yapılması gereken işler
olduğuna da şahsen inanıyorum, ümit ederim de hata payı en
azla tutularak bu iş olur ama bir KHKyla insanların yargılanma,
suçsuzluğunu ispat etmeye çalışma, kendilerini savunma
haklarına engel olduğunuzda bakın ne oluyor? Manisa
milletvekillerimiz salonda, bir Ahmetli Kaymakamımız vardı
bizim. Ahmetli Kaymakamından iktidar partisinin Ahmetli
teşkilatı ve Belediye Başkanı hiç memnun değildi.
Devlet adamı gibi kaymakamlık yapıyordu, teşkilatın
emrinde çalışmayı reddediyordu, sürtüşüyorlardı ama
hizmetlerine bakınca da ben muhalefet partisi milletvekili olarak
kendisiyle gurur duyuyordum. Onu nereden hatırlayacaksınız
biliyor musunuz? Ahmetlide öğrenciler güneşte, protokol gölgedeyken
öğrencileri protokole oturtup protokolü güneşe alan kaymakam. O
kaymakama iktidar partisinin ilçe başkanı, yöneticileri de
dediklerini yapmadığı için gıcık oluyorlar ve o gün de
tepki gösteriyorlardı. O kaymakam yapılan bir ihbarla her yolu
denediler kurtulmak için, olmadı- Fethullahçı yapıldı,
görevine son verildi 17 Temmuzda. Kendisi 20 Temmuzda korumasının
silahıyla kendisini vurdu.
Beyler -birazdan gruplara
dağıtacağım- bir tane veda mektubu bırakmış.
Bu veda mektubunda 15 Temmuz gecesini anlatıyor; Vali Beyi
aradığını, darbeye karşı direnmek
gerektiğini söylediğini, valinin Aferin evladım.
dediğini, görevinin başına geçtiğini; vekâlet ettiği
Salihli ilçesini aradığını, Tam teçhizat polisleri
hazırlayın, darbeciler gelirse çatışacaksınız.
talimatını verdiğini; Ahmetli İlçe Emniyet Müdürüyle
birlikte personele çelik yelek ve uzun namlulu silah dağıtarak
hazıra aldıklarını
Devam ediyor rahmetli anlatmaya, diyor
ki: Gördes Kaymakamını aradım, Derhâl ilçene dön, emniyeti
direnişe hazır hâle getir. Bu darbeye karşı hep beraber
direnmeliyiz. dedim. İzmirdeydi Gördes Kaymakamı. Sonra
Alaşehir Kaymakamını aradım o gece ve dedim ki: Ne
yapıyorsunuz? Tertibat aldıklarını ve sonuna kadar
direneceklerini söyledi. Memnun oldum, Aynı durumdayız
kardeşim. dedim. diyor.
Burada bir es vereyim. Alaşehirde trafik
kazası olunca 5 tarım işçisi hayatını kaybetti.
Gittim, Alaşehir Kaymakamına Bu görüşme oldu mu? dedim, Abi,
aynen öyle oldu. dedi. Buradaki tüm kaymakamlar hayatta, görevde, tek tek
arayıp sorabilirsiniz O gece sizi arayıp bunları dedi mi?
diye. Demirci Kaymakamıyla görüşmesini, Salihli Belediye
Başkanının -ki MHPlidir- MHPli belediye
başkanının Biz de darbeye direniyoruz, siz de direnin
Kaymakamım. dediğini; Gölbaşındaki kaymakamı eskiden
tanıdığını, sabaha karşı Gölbaşı
rahatlayınca aradığını, Kaymakam Şahin Aslana
Ağabey geçmiş olsun. dediğini, onun da Çok şükür
Gölbaşı tamam, bizim hâkimiyetimizde ancak çok şehit verdik.
dediğini, üzülerek bunu takip ettiğini söylüyor Ahmetli
Kaymakamı Necmi Akman.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Valinin işini
yapıyor, Vali ne iş yapıyor?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sonra diyor ki: Ben
halkı WhatsApp grubundan sokağa çağırdım; Ahmetlide,
Salihlide hep birlikte direndik ama 17sinde birileri bana paralelci
demişler diye görevden aldılar.
Bunun tamamını okuduğunuzda çok hazin
şeyler var. Mesela, kızına diyor ki: Ben doktor ol istiyordum,
sen diş hekimi; yüksek puan aldın, ne istiyorsan onu yap.
Kızım, artık baban öldü diye benim istediğimi yapma, sen
nede mutlu olacaksan o mesleği seç. diyor. Anlatıyor,
anlatıyor, anlatıyor, en sonunda eşine diyor ki beyler Ben,
2002den önceki eski Türkiyeden çok rahatsızdım, sağ olsun
Recep Tayyip Erdoğan geldi, ben onun için çalıştım. Bana bu
kara lekeyi çalanlar
diyor, diyor, diyor, en sonunda şunu söylüyor
beyler: Hemen hemen hiç varlığımız yok, biliyorum, size
pek bir şey bırakamadığım için üzgünüm. Sakın
Başkomutanımıza, Hükûmetimize kırgınlık
göstermeyin; olağanüstü zamanlarda böyle şeyler olur, her şey
birbirine karışır. Siz, Allaha emanet olun. diyor, kendisini
vuruyor.
Bu kaymakamın cenazesi Samsuna gitti,
Diyanetin fetvası gereği cenaze namazını
kılmadılar. Ailesi tabutunu elden ele gezdirdi, gömülecek yere kabul
etmediler -gömütlüğe, mezarlığa- köydeki evlerinin bahçesine
gömdüler bu adamı.
Şunun için anlatıyorum bunu; bunu hepimiz
okuyacağız, hepimiz ibret alacağız: Yargılanma bir
haktır, yargısız infaz bir insanlık suçudur. Hepimiz çok
kinliyiz, çok sinirliyiz. İnanın, ben bu FETÖ örgütünün yerle bir
olmasını hepinizden 10 kat fazla istiyorum, hem de on
yıllardır istiyorum ama bunu yaparken bir tane böyle hata yaparsak ne
olacak? Bir tane yaptık. Daha önce benzer meselelerde Fethullah örgütüyle
mücadele eden Manisanın Merkez Komutanı -Ergenekondan
yargılanan- şimdi FETÖcü diye bir başka
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özel, mikrofonunuzu
açıyorum, bir dakika, lütfen
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Bir kefalet koyacaksak
ortaya
İlhan Cihaner FETÖcü savcı tarafından
alınırken İlhan Cihanerin arkasında duran Erzincan Merkez
Komutanı, Saldıray Berkin arkasında durduğu için Ergenekon
2den -sonra birleşti- yargılanan Merkez Komutanı Murat
Yılmaz -biraz önce Sayın Bakana da anlattım- bugün FETÖcü
olmaktan bir gecede ordudan atıldı, oysa ki altı
yıldır Ergenekon yüzünden terfi alamayıp general
olamıyordu.
Öyle hatalar, öyle
yanlışlar yapılıyor ki bu süreçte, herkes elini
vicdanına koysun. Hepimiz çok hırslıyız, hepimiz çok
kızıyoruz ama hukuk dediğiniz böyle zamanlarda hepimiz adına
bu ülkeyi, bu devleti, bu milleti hatadan uzak tutmak için var. Yargılanma
bir haktır, yargısız infaz insanlık suçudur. Siz
yargısız infaz yöntemiyle milyonları cezalandırsanız
bir tek bu kaymakamı geriye getiremediniz mi
yaptığınız işin bir kıymeti olmaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
VII.- OTURUM BAŞKANLARIN KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, intihar eden Ahmetli Kaymakamı Necmi Akmana
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın
Özelin okuduğu intihar eden kaymakamın mektubundan gerçekten çok
duygulandım. Ben kendisine Allahtan rahmet diliyorum;
yakınlarına, ailesine başsağlığı diliyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurul gündeminin
yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 2, 9, 16 ve 23 Ağustos 2016
Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 3, 10, 17, 24 ve
31 Ağustos 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 4 Ağustos 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 406 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesine; 409 sıra sayılı
Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde Bülent Turan, Çanakkale
Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Turan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup
önerisi lehinde grubumuz adına söz aldım. Ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün tüm vekillerimizin
gündeminde olan 15 Temmuz aşağılık darbe girişimini
ben de bugün kınayarak, üzüntülerimi ifade ederek sözlerime başlamak
istiyorum.
Az önce Değerli Grup
Başkan Vekilinin ifade ettiği mesele başta olmak üzere
-tırnak içerisinde- Kurunun yanında yaş da yanar.
anlayışında olmadığımızı, adaletle bu
işin peşinde olacağımızı ve bu örgütün bu topluma
zarar vermesinin sonuna kadar önüne geçeceğimizi ifade etmek istiyorum.
Benzer yanlışlar olmasın diye de azami, hep beraber gayret
edeceğiz inşallah.
Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar
ülkemizde, maalesef, âdeta sistematik hâlde darbe girişimleri oldu. On
yılda bir olan darbelerden sonra toplumumuz ekonomide, siyasette,
diğer alanlarda hep geriye gitti, demokrasimiz inkıtaya
uğradı ancak hiçbir darbe toplumun vicdanında bu kadar makus bir
yer bulmadı, hiçbir darbe bu kadar kötü, aşağılık,
vahşice tasarlanmadı. Yabancı bir ülkeye, düşman bir ülkeye
-Allah korusun- desek ki: Türkiyeyi işgal et, 10 tane yeri bombala. O
yabancı ülkenin, düşman ülkenin belirleyeceği 10 yer bu örgütün
bombaladığı 10 yerden farklı olmayacaktır.
Polatlıya gelmiş Yunan askerleri Meclisi bombalamayı akıl
etmediler; Boğaz Köprüsünü, garibanları, olmayacak makineli
tüfeklerle, olmayan helikopter araçlarıyla bombalamayı akıl
etmediler. Helikopterlerden antiaraç diye ifade edilen, savaşta bile
kullanılmayacak, kişilere sıkılamayacak mermileri,
maalesef, gençlerin üzerine sıkmayı kendileri açısından bir
gereklilik gördüler.
Ancak hesap edemedikleri bir şey olmuştu:
Şimdiye kadar, Adnan Menderes idam edilirken perdenin arkasından
izleyip ağlayan büyüklerimiz, 1980 darbesinde Bir sağdan bir soldan
asın insanları. diyenlere karşı vicdanımız
acırcasına perde arkasından seyreden babalarımız,
büyüklerimiz, 28 Şubatta okuldan atılan gençlerimizi gördüğümüz
hâlde kan ağlayan yüreklerimiz bir yana, ilk defa toplum, lideriyle
beraber, tüm siyasi partileriyle beraber ayağa kalkıp âdeta Biz bir
daha bu ülkede Menderes tarzı idamlar, 1980 darbesi tarzı idamlar, 28
Şubat tarzı sürgünler istemiyoruz. deyip çok büyük bir kitleyle
beraber bu olayın önüne geçtiler. Onların tankı, tüfeği
olmasına rağmen, tabiri caizse, iman dolu yüreğimizin
olduğunu hesap edemediler. Toplumun tümü bu konuda büyük bir hassasiyet
gösterdi ve gördüğünüz gibi, dünya siyaset tarihine, dünya demokrasi
tarihine âdeta altın harflerle yazılacak bir hatıra
bıraktı.
Onun dışında,
dediğim gibi, bu toplumun her kesiminden farklı tepkilerle beraber,
çok az sayıda belki yanlış yapanla beraber toplumun tümü
meseleye el koydu. Her siyasi partimiz, her kurumumuz, her STKmız konuyu
baştan itibaren engellemek için azami gayret gösterdi. Ben Çanakkale
Vekiliyim. Biliyorsunuz, Gökçeadada yaşayan Rum kardeşlerimiz var,
vatandaşlarımız var; dün, her yıl yaptıkları
panayırı bile Biz 250 şehidin olduğu bir anda panayır
falan yapmayacağız. dediler ve iptal ettiler. Şunu demek
istiyorum: Bu ülkede beraber yaşıyoruz. Bu ülkenin tüm kesimleri, tüm
mezhepleri, tüm ırkları vatan sevgisinde, bayrak sevgisinde, millî
iradeye sahip çıkma, demokrasiye sahip çıkma
anlayışında bir arada olmaktan büyük gurur duydular. Bizim
açımızdan 15 Temmuz bir millî egemenlik meselesiydi; âdeta 18
Marttaki millî egemenliğin bu milletin kendisinin olacağı
kavgası gibi, 19 Mayıs gibi, 23 Nisan gibi, 29 Ekim gibi, bu ülkenin
sahibi kim olacak kavgasıydı; uluslararası güçler mi olacak, bu
milletin kendisi mi olacak kavgasıydı. Allaha binlerce kere
hamdolsun bu toplumun bir ferdi olmaktan büyük gurur duymayı bir daha
yaşamış olduk. Tüm insanlarımız, örneğin, tüm
malvarlığını, bir yıllık ürününü bir günde
-uçaklar kalkıp Meclisi bombalamasın diye, Ankarayı
bombalamasın diye- yakan, dumanla uçağı engellemeye
çalışan Kazanlı çiftçimizden tutun da Cumhurbaşkanımıza
kadar, siyasilerden tutun da muhtarlarımıza kadar toplumun her
kesimi, her alanı bu konuda benzer refleksi gösterdi ve hamdolsun çok
büyük bir başarıyı ortaya koymuş oldular.
Hafta sonu Çanakkaledeydik, Edirnedeydik,
değişik ilçelerdeydik; her yer aynı şeyi söylüyor Bu
ülkenin sahibi bu milletin kendisi. Siyasi kavgamız olabilir,
polemiklerimiz olabilir ama hesabımızı sandıkta görürüz, silahla
işimiz yok. diyor insanlarımız. Bu, ayakta
alkışlanacak, şapka çıkartılacak bir tarz diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuzun grup önerisi, bildiğiniz gibi,
Meclis çalışma saatini, takvimini ve gündemini düzenliyor. Buna göre,
hepinizin yine yakinen takip ettiği gibi, geçen hafta Plan ve Bütçe
Komisyonumuzdan geçen -az sonra grup önerimizin kabulü hâlinde- 409 sıra
sayılı Kanun Teklifine başlayacağız. Bu teklif,
toplumumuzun büyük kesiminin beklentilerini karşılayan, belki son on
beş yirmi günde malum darbe süreciyle geciktirmek zorunda
kaldığımız meseleleri tekrar öne çeken ve tüm toplum
kesimlerinin de merakla beklediği bazı maddeleri içeren bir kanun
teklifi.
Bu kanun teklifimiz neleri içeriyor diye
baktığımızda, özellikle vergi ve vergi
cezalarının yapılandırılması hakkında
bölümler var, trafik cezalarının
yapılandırılmasıyla ilgili bölümler var; askerlik, seçim ve
Nüfus Kanunu tarzı kanunlardan kaynaklı cezaların
yapılandırılmasıyla ilgili öneriler var. RTÜK gibi, YURTKUR
gibi kurumların vermiş olduğu cezaların tekrar
yapılandırılması söz konusu; gümrük, belediye, özel idare
alacaklarının tekrar yapılandırılması söz konusu.
Sosyal güvenlik primlerinin tekrar yapılandırılması gibi
bazı önemli düzenlemeler içeriyor. Tabiri caizse toplumumuzun her kesimini
ilgilendiren maddeler içeriyor.
Değerli arkadaşlar, isterdik ki
bunları çok daha önceden planlayalım, çok daha hızlı
sonuçlandıralım ancak hepinizin bildiği 15 Temmuz gecesinden
kaynaklı o sorun bizi bugünlere getirdi.
Özetle, bu yapılandırmaların bir an
önce kanunlaşmasını, toplumumuzun beklentisinin kısmen de
olsa karşılanmasını ümit ediyorum. Kabulü hâlinde bu hafta
bu kanunu görüşeceğimizi ve tekrar seçim bölgelerimize
gideceğimizi, meydanlarda nöbetlere devam edeceğimizi ifade etmek
istiyorum.
Tekrar, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi
aleyhinde İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bir kez daha, 15 Temmuz darbe
girişimini buradan kınadığımızı ve
yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet ve minnet
duygularımızı ifade etmek istiyorum.
Tabii, belli konuları konuşmanın
zamanı geldi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bütün Türkiyede
demokrasi ve toplumsal barış adına Cumhurbaşkanı
Erdoğandan ve AKP iktidarından, belli dersler çıkararak
bazı çalışmaların hızla hayata geçirilmesiyle ilgili
beklentiler vardı ancak maalesef, üzülerek belirtmek istiyoruz ki bu
beklentilerin tamamı gerek Erdoğan tarafından gerekse de AKP
tarafından tamamen boşa çıkarılmıştır.
Demokrasi beklentisi olan topluma 81 ilde olağanüstü hâl ilanıyla
cevap verilmiştir. Yetmemiş, Meclis tamamen devre dışı
bırakılmış ve kanun hükmünde kararnamelerle âdeta fiilî
başkanlık sistemine giden bir çalışma sisteminin önü
açılmıştır. Toplumsal barış beklentisi olan
çevrelere, 6 milyon oy almış olan bir partinin
dışlanması üzerinden Kürtlere, Alevilere, sol, sosyalist kesimlere,
bu ülkenin HDP etrafında buluşan demokrat kesimlerine maalesef
kutuplaştıran siyasetin mesajları verilmiştir. Meclis
şu anda AKPnin getirdiği bir çalışma önerisini
konuşuyor ama Meclisin darbe girişiminden sonra bir onay ve bir noter
mercisi durumuna düşürüldüğünü üzülerek ifade etmemiz gerekir. Bu
Mecliste görüşülen hiçbir yasa tasarısı, şu anda Türkiye
halklarının içerisinde bulunduğu bu mevcut durumu çözecek
konulara herhangi bir şekilde temas etmiyor. Bakın, bu hafta
getirdikleri torba yasa tasarısı da bizim kara para aklama
dediğimiz, kendilerinin varlık barışı olarak
adlandırmış olduğu son derece sakıncalı
düzenlemeleri içeriyor. Oysaki şu anda, bütün toplumda, 79 milyonun
tamamında bu kaos ve istikrarsızlık ortamından nasıl çıkılacağıyla
ilgili muazzam kaygı ve endişeler var. Meclisin bu kaos ve istikrarsızlık
ortamını gidermeye dönük tek bir beş dakikalık mesaisi
bile, maalesef, söz konusu değildir. Hani, her kürsüye gelen Meclisin
ikinci defa gazi olmasından bahsediyor, ama korkarım ki bu
şekilde devam ederse, bırakın gaziliği, Meclisi, AKP
eliyle, Erdoğan eliyle bitiren bir pratikle karşı
karşıya geleceğiz.
Dolayısıyla, bu yanlışlarla
ilgili bir kez daha iktidar partisinin grubunu burada uyarmak istiyoruz. Bugüne
kadar Meclisi hep torba yasalarla çalıştırdınız,
şimdi bir de kanun hükmünde kararnameyi keşfettiniz; torba yasa
artı kanun hükmünde kararnamelerle âdeta halkın gündeminden
koparılmış bir Parlamento anlayışıyla
karşı karşıyayız. Tabii ki darbeyi savuşturmak
önemlidir, tabii ki her siyasi parti bu konuda net tutumlar ortaya
koymuştur ama şu anda, Türkiye'nin mevcut durumunu her birimizin
gözünün önüne getirmesi gerekiyor. Şu anda Türkiye'de bir demokrasi
sistemi var mı, kurumsal bir demokratik anlayış var mı diye
mevcut tabloyu özetlememiz gerekiyor. Hâlâ Türkiye 12 Eylül Anayasasıyla
yönetiliyor ve ibretlik olan durum odur ki o darbe Anayasası bile iktidar
partisi eliyle askıya alınmış durumdadır. 81 ilin
tamamında olağanüstü hâl uygulaması vardır, kanun hükmünde
kararnamelerle baypas edilmiş bir Meclis pratiğiyle karşı
karşıyayız. Deyim yerindeyse, kamuoyuna durumu kurtarmaya
yönelik olarak Meclisi açık gösteren bir fotoğraf
dışında, biz içinde bulunduğumuz süreç içerisinde
halkımızın gerçek sorunlarını burada
tartışmaktan son derece uzağız.
Şimdi, dağılmış bir devlet
aygıtı yapısıyla karşı karşıya Türkiye
toplumu. Burada önümüzde iki yol var; ya Büyük Millet Meclisinin kurulduğu
1920 ruhuyla ve onun devamında ortaya çıkan 1921 Anayasası
ruhuyla Kürtleri, Alevileri, sol sosyalist kesimleri, muhafazakâr, mütedeyyin
kesimleri, Müslümanlık dışında diğer inanç sahibi olan
bütün halkları ve inançları kapsayacak şekilde bir yeniden
inşa sürecini öngöreceğiz ya da tıpkı 1924te
yapıldığı gibi tekçi bir anlayış üzerinden,
bahsetmiş olduğum kesimlerin büyük kısmını
dışlayarak bir iktidar kavgasını yeniden ortaya
koyacağız.
Üzülerek belirtmek istiyorum ki ilk işaretler
hayra alamet değildir. 6 milyon oy almış bir partinin, mevcut
potansiyeli düşünüldüğünde 20 milyona tekabül eden bir kitleyi temsil
eden bir partinin bu sürecin dışında bırakılması
ve CHP, MHPyle birlikte bir milliyetçi cephe etrafında devletin yeniden
inşasının, yeniden restorasyonunun öngörülmesi bizim
açımızdan kaygıyla takip ettiğimiz hususlardır. Somut
verilerle bunları söylüyorum: Siyasi liderler zirvesini darbeden sonra ilk
öneren biziz. Ancak, Cumhurbaşkanı bu öneriden sonra, 3 siyasi
partinin; AKP, CHP ve MHPnin liderlerine yapmış olduğu
çağrıyı HDPnin eş başkanlarına
yapmamıştır. Başbakan, yeni anayasa çalışmaları
kapsamında CHP ve MHPyle yapmış olduğu görüşme
trafiğine HDPyi dâhil etmemiştir. Hatta Cumhurbaşkanı
kendisine yönelik davalardan vazgeçerken HDPyi hariç tutacak şekilde,
nasıl bir dışlama ve kutuplaşma anlayışı
içerisinde olduğunu açık bir şekilde, 79 milyonun
tamamının önünde ortaya koymuştur.
Yenikapı mitingiyle ilgili fazla bir şey
söylememe gerek yok. Zaten Erdoğanın ve AKPnin şovuna
dönüşecek olan bir mitinge HDPnin katılması söz konusu
değildir ancak CHP ve MHPye resmî davetin gitmesi ve HDPnin bu sürecin
dışında tutulması da içerisinde bulunmuş
olduğumuz ortamın nasıl bir tehlike içerdiği
açısından son derece önemlidir.
Şimdi, yeni anayasayı HDPyi
dışlayarak 3 siyasi parti mi yapmaya
çalışacaksınız? Nasıl yapacaksınız? 6 milyon
oyu nasıl hiç yokmuş gibi varsayacaksınız? Bunu bütün
Türkiye kamuoyunun sorgulamayacağını mı sanıyorsunuz
ya da getirdiğiniz mini anayasa paketiyle birlikte fiilî
başkanlık sistemine geçerken CHPnin ve MHPnin onayını
bunun için yeterli mi görüyorsunuz? Büyük yanlış içerisindesiniz, son
derece yanlış yapıyorsunuz. Sarayın kapalı kapıları
ardında diğer liderlerle ne görüştüğünüzü bilmiyoruz ama
biz kamuoyu önünde, tam bir yıldır yanlış yoldan
gittiğinizi, darbe mekaniğini harekete geçirdiğinizi, iradeyi
sivil inisiyatiften alıp askerî inisiyatife verdiğiniz anda bu ülkeyi
yangın yerine çevirmeyle ilgili tehlikeli sulara yelken
açtığınızı hep ifade ettik, bugün de aynı
uyarılarımızı buradan ifade etmek istiyorum.
Özellikle muhalefet partilerine de ciddi
eleştirim var: Hadi, velev ki Erdoğan ve AKP bu
yanlışın içerisinde bu şekilde bir yolu kendisine rehber
edinmiş olabilir ama muhalefetin de buna ortak olmasını yine
büyük bir kaygı ve endişe kaynağı olarak ifade etmek
istiyorum. Dikkat edin, yakında bir kanun hükmünde kararnameyle sizi
saraya bağlarlarsa, CHPyi ve MHPyi saraya bağlarlarsa o zaman
iş işten geçmiş olacak.
Değerli arkadaşlar, bu gidişat,
gidişat değildir. Demokrasi, hukuk devleti, toplumsal barış
ve insan hakları dışında bu darbe mekaniğinden
çıkışın herhangi bir koşulu, herhangi bir
şartı söz konusu değildir. Bugün Başbakan Binali
Yıldırım uzun süredir bizim ifade ettiğimiz soruyu soruyor,
Tankların şehir merkezlerinde ne işi var? diyor. Ey
Başbakan, günaydın diyelim sana,
(x)
diyelim; bir yıldır buradan söylüyoruz. Suru, Cizreyi, Silopiyi,
Nusaybini, Şırnakı, Yüksekovayı şehirden mi
saymıyorsun ya da oralar şehir değilse o tankların
şehir ortasında olması seni bugüne kadar hiç rahatsız
etmedi mi? Eğer bu kadar gündemden, ülke gündeminden kopuksan bir önceki
devrik Başbakanı arayıp sorabilirsin. Bu konuda hangi siyasi
partinin neler söylediğini, neler yaptığını eğer
öğrenirse bu soruyu sorma gereği de hissetmez. Biz daha fazla soru
sorduk. Özel harp unsurlarının olduğu karakolların mahalle
ortalarında ne işi var diye sorduk, SAS komandolarının, SAT
komandolarının deniz olmayan Surda, Cizrede ne işi var diye
sorduk. Tankların işinin ne olduğunu bilmeyenler o tankları
kullanan cuntacılar var ya, onları havyarla besleme alışkanlıklarını
Türkiye kamuoyunun önünde maalesef ortaya koydular.
Yani, sözün kısası, yeni bir yol
ayrımıyla karşı karşıyayız. Ya bir
demokratik cumhuriyeti inşa edeceğiz ya da maalesef
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayınız,
bir dakika ek süre veriyorum Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ya hep beraber
bir demokratik cumhuriyeti inşa ederek ülkemizi,
halklarımızı bu darbeler girdabından, bu büyük ayıptan
kurtaracağız ya da kutuplaştırma ve çatışma
siyaseti üzerinden bugüne kadar saplanmış olan yanlışlarda
ısrar edilerek hep birlikte büyük bir felakete doğru hızla
gideceğiz. Biz bu konuda Parlamentoya yeni inşa sürecinde, devletin
yeni restorasyonu sürecinde bütün toplumsal kesimleri kapsayacak şekilde
bir demokratik cumhuriyet inşa komisyonunun kurulması
gerektiğini kanun teklifini vererek önerdik. 4 siyasi partiden eşit
üyenin katılacağı bu Komisyon herhangi bir toplumsal kesimin
dışlanmadığı, her toplumsal kesimin devlete
baktığında kendisini gördüğü bir çalışmayı
pekâlâ başarabilir. Ama, bunu başaramazsak da sanırım darbe
girdaplarında daha kötü sonuçlarla sürekli olarak tartışmaya
devam edeceğiz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisini oylarınıza
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Baluken
konuşması sırasında partimizin de adını zikretmek
suretiyle milliyetçi cephede yer aldığımıza ilişkin,
kanun hükmünde kararnamelerle saraya bağlanma gibi birtakım
sataşmalarda bulundu.
BAŞKAN Evet, buyurunuz Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
69uncu madde çerçevesinde iki dakika süreyle söz
veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin AK PARTİ grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz darbe girişimi aslında
yaşanan büyük, vahim olayı tanımlamakta noksan kalan bir kavram.
Bu, darbe girişimi filan da değil. Buna darbe girişimi demek
aslında konunun önemini bir ölçüde hafifletmektedir. Bu konuya da dikkati
çekmek istiyorum. Bu, darbe girişimi görüntüsü altında, aslında,
Türkiye'de bir iç savaş çıkarma ve Türkiye'yi işgal
girişimi, bölüp parçalama girişimidir. Özellikle, 15 Temmuzdan bu
yana çıkan birtakım hakikatlerin ve daha evvelki birtakım
iddiaların hayat bulduğunu da gördüğümüz için, maalesef, bu
facia karşısında bütün siyasi kesimlerin, ülkesini, milletini,
vatanını düşünenlerin mutlaka bir refleks göstermesi gerekir. O
nedenle biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak devlet ebet müddet
anlayışından hareketle ve ilkesel olarak kesinlikle konjonktürel
olmayan bir şekilde bu karşı duruşumuzu
gerçekleştirdik ve bu duruşta da devam ediyoruz. Bu olağanüstü
şartlarda bu FETÖcü veya diğer terör unsurlarının
behemehâl Türkiye'nin içerisinden temizlenmesi ihtiyacı da acil bir
gereklilik olduğundan hareketle olağanüstü hâl düzenlemelerine de
olumlu oy verdik fakat bu bir reflekstir. Eğer illa ki bunu bir cephe
olarak ifade ediyorsanız bu millî bir cephedir ve milliyetçi bir cephe
olmasından dolayı hiçbir rahatsızlık da duymayız çünkü
vatanımızın derdine düştük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) - O nedenle bu tavrı
göstermekle birlikte olağanüstü hâle dayanarak çıkan kanun hükmünde
kararnamelere ilişkin gerekli uyarılarımızı da mutlaka
yapıyoruz. Devletin temel kurumsal yapılanmalarında
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
bu kanun hükmündeki
kararnamelerle oynanmaması hususunu sürekli uyarılar hâlinde de dile
getiriyoruz. Ayrıca, yanlış hesap elbette Bağdattan
dönecektir.
Bundan sonraki görüşlerimizi inşallah
değişik vesilelerle ifade etmek üzere şimdilik sözlerime burada
son veriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın İdris Baluken
konuşması sırasında muhalefet partileri diyerek ve
partimizi de kastederek Kararnameyle inşallah saraya bağlanmazsınız
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özel.
Size de iki dakika süreyle söz veriyorum.
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin AK PARTİ grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Balukeni dinleyince gerçekten
hayretler içinde kaldım. Olağanüstü hâle diğer muhalefet
partilerinin verdiği destekten bahsediyor. Partimiz olağanüstü hâl
uygulamasının doğru olmadığını, bunun yerine
Meclisin etkin çalıştırılmasını, bu darbe
girişimine karışanların cezalandırılması ve
bunların tüm kurumlardan temizlenmesiyle ilgili tam bir mutabakat içinde
çalışacağımızı ancak OHALin iki tane unsurunun
son derece sakıncalı olduğunu
Bir tanesi, kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisiyle Meclisin yasama yetkisinin yürütmeye
devredilmesine karşı çıktık. Ayrıca, yargı
denetiminden uzak olan bu döneme karşı çıktık ve
karşı oy kullandık. Buradaki tavrımız son derece netti.
Sayın Baluken bunu nasıl böyle yorumladı, inanmak güç.
Peki, belki de şunu
söylüyor, kastediyor: Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
yapılan bir davette kendi partilerinin davet edilmeme durumu. O durumda da
Sayın Genel Başkanımız Sayın Başbakanla bizzat telefonla
görüşerek -ki dört partinin bu darbeye karşı ortak bildiriye
imza attığını hatırlatarak- Meclisteki bu birlik ve
bütünlüğün sokağa da yansımasının önemini
hatırlatarak partinizin davet edilmemesinin doğru
olmadığını söylemiş, Sayın Başbakan da bu
konuyu görüşeceğini söylemişti. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin
tutumunu son derece netleştiren bir durum. Bugüne kadar darbeyle
mücadelede oraya attığınız imzadan, ortaya koyduğunuz
tavırdan dolayı darbe girişimi sonrası dönemde 4
değil, 3 parti varmış gibi davranan kim olursa olsun bunu
doğru bulmadığımızı defalarca söyledik, bir kez
de buradan söyleyelim. Ama, siz de lütfen söz alın ve bu yanlış
anlaşılmanızı ve grubumuza yaptığınız
bu haksızlığı telafi edin lütfen.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özel.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, Sayın Özel, beni, CHPyi
olağanüstü hâle destek vermekle itham etti. Ben öyle bir cümle
kullanmadım, sanırım dinleme şansı olmadı.
BAŞKAN Buyurunuz.
69uncu madde çerçevesinde
söz veriyorum Sayın Baluken.
3.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Manisa Milletvekili Özgür Özelin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sanırım Sayın
Özel konuşmam sırasında konuştuğu için dinleyemedi.
Ben Olağanüstü hâle Cumhuriyet Halk Partisi destek verdi. gibi bir
şey söylemedim, eleştirimi oranın üzerinden kurmadım. HDPyi
dışlayan tutuma, 6 milyonun iradesini yok sayan bir tutuma
karşı ana muhalefet partisinin göstermesi gereken siyasi tavrı
ortaya koymadığı üzerinden ağır eleştirilerimi
getirdim ve bunlarda da, bu ağır eleştirilerimde de ısrarcıyım.
Ne demek Genel Başkanımız HDP de olsaydı iyi olurdu.
diye bir aktarım yapmış? Yani, bizim bir kere öyle lütufkâr bir
yerde olma durumumuz yok, kimse bizi kabul etsin diye böyle yalvaran yakaran
bir pozisyonda falan değiliz. Ancak Genel Başkanınızın
HDPnin bu sürecin içerisinde neden olmadığıyla ilgili mevcut
bilgileri kamuoyuyla paylaşması gerekiyor. Ben geçen televizyon
programında izledim, Ben bunu Cumhurbaşkanına aktardım ama
bana ne için HDPnin olmaması gerektiğiyle ilgili verdiği
bilgileri paylaşamam. diyor ve ondan sonra da hiçbir şey
olmamış gibi görüşmeye devam ediyor. Böyle bir ana muhalefet
partisi tavrı olabilir mi? Siz Türkiye toplumundan neyi
saklıyorsunuz? HDP tabanını siz de mi yok sayıyorsunuz?
Bunların hepsine cevap vermek zorundasınız.
Bakın, Anayasayla ilgili görüşmeler de
aynı şekilde. Dün Sayın Başbakan ve diğer siyasi parti
liderleri, 3 siyasi parti arasında Anayasa görüşmelerinin
geçeceğiyle ilgili vurgular yaptılar. Biz CHPden herhangi bir itiraz
falan duymadık. Eğer yaklaşım buysa tabii ki
çıkıp biz burada CHPyi ağır bir şekilde
eleştireceğiz ve sizi de topluma şikâyet edeceğiz. Tabii ki
sarayın kapalı kapıları ardında neler
konuşulmuşsa bize de Türkiye halkına da anlatmak
zorundasınız. Artı, Parlamentoyu işlevsizleştiren
kanun hükmünde kararnamelerle ilgili de bugüne kadar, kusura bakmayın ama
burada ana muhalefete yaraşır bir tablo içerisinde olduğunuzu
biz hiç görmedik.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baluken.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Son cümlesini sadece tekrar
edeyim: Ana muhalefete yaraşır...
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özel. (CHP
sıralarından alkışlar)
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok uzatma niyetinde değilim, aslında
doğru da bir iş değil ama yani en kolay şey, bir muhalefet
partisinin muhalefete muhalefet etmesidir. Ülkenin bu kadar sorunu, bu kadar acısı,
bu kadar sıkıntısı varken yapmaya
çalıştığınız şeyi anlayabilmiş
değilim ama şunu çok net söyleyelim: Genel Başkanımız
sizinle ilgili, olmamanızla ilgili tavrını net olarak söyledi,
hepimiz de her ortamda söylüyoruz ama bunun üstüne siz ana muhalefetten ne
bekliyorsunuz? HDP yoksa ben de yokum. deyip görüşmeyi mi terk etsin?
Peki, o zaman üç yıl boyunca Parlamento odaklı bir çözüm
dediğimizde -ki bugün nasıl da köşeye
tosladığınız ortada- sadece ve sadece Hükûmeti hem de
Parlamentoda da değil birtakım saraylarda, mesela Dolmabahçe
Sarayında beyefendi -laf atıyorsunuz ya Saraya gidip
görüştünüz. diye- Dolmabahçe Sarayında oturup mutabakatlar
yapıp, Masa böyle mi dursun, böyle mi dursun? diye konuşup, elinize
alıp şirin şirin açıklamalar yaparken bu ülkenin ana
muhalefet partisi nerede demek neden aklınıza gelmedi? (CHP
sıralarından alkışlar)
O gün, Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte
bugün Türkiyeyi tarihinin en çok kan akan, en çok şehit verilen, en çok
acı çekilen son bir yılına mahkûm eden sürecin
taşlarını birlikte döşerken aklınızda ülkenin
sizin 6 milyonunuza karşı 14 milyon oy almış ana muhalefet
partisi olmayacak, ondan sonra çıkacaksınız saraya gitmekle...
Partimizin saray konusundaki tavrı bellidir. Örtülü ödeneği
fahiş, maliyeti açıklanamayan ve yapıldığı yer
itibarıyla da yapılış şekli itibarıyla da
itirazlarımız olan bir yere ancak bir büyük memleket meselesi olursa
çıkarız dedik. 15 Temmuzdaki hain darbe girişiminden daha büyük
bir memleket meselesi görmediğimiz için de gittik; hesabı
vicdanımıza, seçmenimize veririz. Siz Dolmabahçedeki muhabbetinizi
anlatın Türkiye kamuoyuna. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özel.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.10
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Zihni AÇBA
(Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurul gündeminin
yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 2, 9, 16 ve 23 Ağustos 2016
Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 3, 10, 17, 24 ve
31 Ağustos 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 4 Ağustos 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 406 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesine; 409 sıra sayılı
Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Ankara Milletvekili Şenal
Sarıhanın, (2/1167) esas numaralı 2.7.1964 Tarih ve 492
Sayılı Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/53)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1167) esas numaralı Kanun Teklifimizin
İç Tüzük 37nci maddeye göre doğrudan gündeme
alınmasını saygılarımla arz ederim. (19/7/2016)
Şenal
Sarıhan
Ankara
BAŞKAN Öneri üzerinde
teklif sahibi olarak Şenal Sarıhan, Ankara Milletvekili
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞENAL SARIHAN (Ankara)
Değerli Başkanım, değerli kâtip üyesi arkadaşlar,
yazman arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım ve
diğer emekçi arkadaşlar; kanun teklifim hakkında öncelikle
kısaca bilgi vermek istiyorum.
Aslında, biraz önce okundu bu teklif ama nedir
teklifimiz? Hepinizin bildiği gibi, geçtiğimiz haziran ayından
başlayarak en son 15 Temmuz tarihine kadar çok yoğun bir biçimde
Türkiye terör faaliyetleriyle karşı karşıya kaldı. Çok
sayıda insanımız, herhangi bir biçimde ortaya çıkan terör
eylemleriyle bir alakaları, bir ilgileri olmadığı hâlde
sadece toplumsal alanda var olmaları, topluma bağlı bireyler
olmaları nedeniyle zarar gördüler, yaşamlarını yitirdiler.
Bütün bu olayların tümünde -bugün de ayrıntılı bir biçimde
diğer muhalefet partilerinden ve iktidar partisinden arkadaşlar ifade
ettiler- elbette devlet sorumlu durumda. Hangi nedenle sorumlu? Çünkü devletin
yurttaşlara karşı, onların yaşam haklarının
korunması konusunda görevleri var. Bir yanda devletin sorumluluğu -ki
bu bir pozitif sorumluluktur- bir yanda da eylemcilerin, terör eylemini
gerçekleştirmiş olanların sorumluluğu
karşısında mağdur olanlar yani yakınlarını
yitirmiş olanlar dava açma hakkını kullanmak durumundalar. Bu
hakkın kullanımı sırasında, birçoğunuz
tanıklık etmişsinizdir
Örneğin, en son, 103 insanın
-en son değil, arada elbette ama- yitirildiği gar olayını
düşünelim ve şimdi, 300e yakın insanın
yaşamını yitirmiş olduğu son darbe girişimini
düşünelim, bu da bir terör faaliyetidir. Bu terör faaliyetlerinde
yaşamlarını yitirmiş olan insanlar dava haklarını
kullanmak isteyeceklerdir -bu onların doğal hakkıdır- ya
adli ya da idari yargıya başvurmak durumunda kalacaklardır.
İster adli yargı olsun ister idari yargı olsun bu iki alanda da,
hepinizin bildiği, dava açmış olan
arkadaşlarımızın anımsayabileceği korkunç harç
giderleri vardır. Bu giderlerin herhangi bir biçimde terör mağduru olan
kişilerden tahsil edilmemesi konusundadır bizim kanun teklifimiz.
Bu sebeple, yine hem uluslararası
sözleşmelerde hem de Anayasamızın 40ıncı maddesinde
güvence altına alınmış olan etkili soruşturma, etkili
hak arama olanağından fiilen yoksun kalmaktadırlar. Bu
yoksunluğu ortadan kaldırmak için, daha doğrusu, onlara iki kez
ceza vermemek için, yakınlarının yaşamını
yitirmiş olması veya kendilerinin herhangi bir uzuvlarını
yitirmiş olmaları nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetin
giderilmesi için dava hakkını rahatlıkla ve etkili bir biçimde
kullanmalarının koşullarının yaratılması
gerekir.
Bu anlamda, Harçlar
Kanununun 13üncü maddesine bir ek madde, 14üncü maddeye de bir tek cümleyle
bir ek yapılmasını öneriyoruz. 14üncü maddedeki durum
şudur: 14üncü maddeye göre, er ve erbaşlar herhangi bir biçimde dava
hakkı kullanacak iseler, bu görevleri nedeniyle bir zarar görmüş ve
hak aramak durumunda kalmış iseler bunlardan harç
alınmıyordu. 13üncü maddede belli değerler vardır, o
değerlerin üzerindeki talepler -örneğin vasilik için nafakaların
miktarları vardır, bunlarla zaman almak istemiyorum- bunlarla ilgili
harç muafiyeti söz konusudur. Önerimiz şudur: Terör eylemleri nedeniyle
zarar görmüş olanların açtıkları tüm davaların
harçsız görülmesidir. Bu konuda ne yazık ki AKPli
arkadaşlarımızla, grup başkan vekilleriyle bir anlaşma
sağlamak mümkün olmadı. İddiaları şudur: Hazinenin bu
konuda zor durumla karşılaşacağıdır. Oysa
bunların yöntemleri bulunabilir. Davaların kazanılması
hâlinde de zaten ödenen birtakım harç miktarları vardır. Önemli
olan, insanların, yurttaşların terör faaliyetlerinden
korunmasıdır.
Bugün burada Birlikte davranalım, birlikte
çalışalım. diyen arkadaşların bu kadar masum bir yasa
önerisi karşısında tarafsız durmalarını
anlamamız mümkün değildir. Bu ne yazık ki gelecek için de bir
olumlu işaret olmaktan uzaktır. Bilgilerinize sunuyorum ve
sorumluluğa davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sarıhan.
Önerge üzerinde bir milletvekili olarak
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Bekaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuzda yaşamış
olduğumuz olayda, darbe girişiminde demokrasiyi kurtarıp tekrar
biz siyasetçilere emanet eden halkımızı selamlayarak sözlerime
başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu teklifte, biraz
evvel arkadaşımızın anlattığı gibi, terör
dolayısıyla mağdur olanların, ölenlerin
yakınlarının açacakları davalarda harç alınmaması
öngörülüyor. Sadece terör dolayısıyla değil, başka
zayıf toplum kesimleri var. Örneğin taşeron işçiler.
İş kazalarında ölenlerin yakınları ya da
yaralananların açacağı davalarda harçların
alınmaması gerekiyor. Niye alınmaması gerekiyor? Çünkü
devletin temel görevlerinden biri budur değerli arkadaşlarım.
Devlet bütün insanların güvenliğini sağlar. Terör ortamı
var, iş kazaları, bu gibi yerlerde temel sorumlu devlettir.
Denetleyemediği için, iyi siyaset ortaya koyamadığı için
bütün bunlar oluyor. Güvenlikle ilgili bir zafiyet ortaya çıkıyor.
Devletin temel görevlerinden bir tanesi de bütün
yurttaşların refah içinde yaşamalarını sağlayacak
ekonomik imkânlar oluşturmak, böyle bir ortam oluşturmak, ekmek
meselesi. Üçüncüsü de özgürlük. Türkiyede yaşayan, Türkiye
Cumhuriyetinin eşit yurttaşlarının her birinin bütün
farklılıklarıyla beraber özgür yaşamalarını
sağlayacak. Devletin temel görevidir bunlar. Buralarda aksaklıklar
olduğu için bu tip olaylar oluyor ve bu insanlar mahkemelere gidecekler
ama onları aşan harçlarla karşı karşıya
kalıyorlar ve adalet gerçekleşemiyor. Niçin biz bu devletin
yurttaşlarıyız? Niçin vergi veriyoruz? Niçin askere gidiyoruz?
En temel görevlerinden bir tanesi adalet. Adaletin ayağa
kaldırılması gerekiyor. Adaletin ayağa kaldırılmasının
da bu şekilde harçlarla zorlaşmaması gerekir.
Değerli arkadaşlarım, herkesin
elbette adalete, hukuka ihtiyacı var ama en çok ihtiyacı olan
toplumun en zayıf kesimleridir. Hani bir laf vardır, bilirsiniz.
Zengin arabasını dağdan aşırır, fukara düz ovada
şaşırır. Ne demek bu? E, fukaranın kimi var?
Fukaranın, hani kimsesizlerin kimsesi dediğimiz devlet, cumhuriyet.
İşte bu yasa teklifi bu durumdaki yanlışlıkları,
eksiklikleri gidermeyi amaçlıyor ama maalesef Meclisimizin
çalışması böyle bir şeyi, yani milletvekillerinin
getirmiş oldukları tekliflerin kabul edilmesini imkânsız hâle
getiriyor; aslında tüzük böyle.
Aslında, değerli arkadaşlarım,
millet kurtardı, tekrar bize verdi ya demokrasiyi, bu demokrasiyle ilgili
çok ciddi problemler var. İşte bu olay vesilesiyle demokrasiyi tekrar
derinleştirmek, hukuk devletini ayağa kaldırmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, demokrasi nedir
netice itibarıyla? Millî irade diyoruz. Yani yurttaş iradesinin bir
şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi, yansıması ve
burada karara dönüşmesidir. İşte Harçlar Kanununda olduğu
gibi değişik vesilelerle yurttaşın tercihlerinin,
taleplerinin Meclise gelmesini -Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu-
engelleyen çok sayıda duvar var. Dolayısıyla
vatandaşın talepleri, tercihleri, istekleri maalesef bu duvarlara
çarpıp duruyor.
Aynı şekilde Meclis İçtüzüğü.
Meclisteki alışkanlıklar, gelenekler, siyaset yapma biçimimiz de
yurttaş taleplerinin burada kanuna, karara dönüşmesini engelliyor,
milletvekillerinin vermiş olduğu teklifler hiçbir şekilde
yasalaşamıyor. Bırakın milletvekillerinin tek tek
vermiş olduğu teklifleri, muhalefet partilerinden gelen teklifler de
asla karara dönüşemiyor.
Bu demokrasi değildir arkadaşlar. Elbette
çoğunluk yönetecek, bunu defalarca söyledik. Demokrasinin gereklerinden
biri budur. Ama bir uzlaşmaya ihtiyaç olduğunu en tepedekinden,
Cumhurbaşkanından sokaktaki insana kadar konuştuğu
bugünlerde bu uzlaşmanın zemininin Meclis olduğu
Meclisin
sadece açık olması mesele değildir değerli
arkadaşlarım. Mecliste iktidarıyla muhalefetiyle milletin
tercihini, talebini buraya getiren, buraya yansıtan milletvekillerinin
gerçekten sözlerinin kabul edilmesi gerekiyor ki bu Meclisin, demokrasinin
anlamı olsun.
Bu teklifimizi desteklemenizi rica ediyoruz ama böyle
bir görüntü de yok.
Teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bekaroğlu.
Sayın Bekaroğlu, peşinen hüküm
verdiniz. Nasıl anladınız öyle bir görüntü
olmadığını?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Psikiyatri
uzmanıyım ben efendim.
BAŞKAN Peki.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, milletvekili kimlik kartlarındaki düzenlemelere
ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal bir konuyu gündeme
getirmişti. Milletvekili kimlik kartlarında kan grubunun bazı
milletvekillerinin kimlik kartlarında yer alırken
bazılarında almadığını ifade etmişti ve
bunun düzeltilmesi yönünde bir talep ortaya koydu.
Milletvekili Hizmetleri
Başkanlığından aldığım bilgiye göre uygulama
şu şekilde yürütülmektedir: Milletvekili kimlik kartları
milletvekilinin nüfus cüzdanındaki bilgiler esas alınmak suretiyle
düzenlenmektedir. Nüfus cüzdanlarında kan grubu hanesi vardır. Kan
grubu hanesinde kan grubu yazan milletvekillerinin kan grubu aynen milletvekili
kimlik kartına da aktarılmaktadır, yazmayanlar dolayısıyla
aktarılamıyor. Bu, dikkatlerden kaçabilir tabii ki. Ama talep
hâlinde, yani milletvekili kimlik kartlarında kan grubu yer almayan
milletvekillerimiz Benim kan grubum şudur. diyerek talepte bulunurlar
ise kendilerine yeni milletvekili kimlik kartı düzenlenmesi mümkündür.
Bunu bilgilerinize sunuyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Din hanesinde Vekilimiz Ali Atalanın boşken nüfus
cüzdanında, İslam yazması
BAŞKAN Şimdi, Halkların Demokratik
Partisi Grubu önerisi lehinde konuşan Sayın Ali Atalan, Mardin
Milletvekilimiz bir sorunu gündeme getirdi. Benim kimliğimde herhangi bir
şey yazmadığı hâlde milletvekili kimlik kartımda dinim
İslam olarak yazıyor. dedi. Evet, bu sorunuz
karşısında, gerçekten, Milletvekili Hizmetleri
Başkanlığının bu uygulamasını gözden geçirmemiz
gerekir. Sayın Ali Atalanın bu durumunu ben inceleyeceğim.
Peki, teşekkür ederim.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç'in Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1310)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 409) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 409 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel
kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Şimdi, teklifin tümü üzerindeki söz taleplerini
karşılayacağım.
Önce siyasi parti gruplarına söz
vereceğim.
Siyasi parti gruplarından ilk olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifinin tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu düzenleme şeklen bir kanun teklifi olmakla
birlikte içeriği Başbakan ve bakanlar tarafından kamuoyuna
duyurulmuş, Komisyon görüşmelerinde de aynen Hükûmet
tasarısı gibi Maliye Bakanı tarafından sunulmuş ve
değerlendirilmiştir. İç Tüzük ve Mevzuat Hazırlama Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerini aşmak için bu
şekilde verildiği anlaşılan bu düzenlemenin gerekli bilgi
ve değerlendirmeleri içeren düzenleyici etki analizi de
bulunmamaktadır.
Yapılan düzenlemeyle ilgili
sağlıklı bir analiz yapabilmek ve katkı verebilmek için
Plan ve Bütçe Komisyonunda ısrarla talep ettiğimiz bazı bilgiler
Maliye Bakanı tarafından verilmemiştir. Önceki
uygulamaların mali boyutu, bu düzenlemeden beklenen gelir ve vazgeçilen
kamu alacakları tutarı, vergi alacaklarının yıllar
itibarıyla gelişimi, sektörel ve vergi mükellefleri niteliklerine
göre dağılımı konusunda bilgi verilmemiştir. Daha da
vahimi, Komisyonda dağıtılan vergi alacaklarına
ilişkin tablonun sağlığı konusunda birçok soru
işareti oluşmuştur. Sayın Maliye Bakanı da buna
ilişkin endişelerini açıkça dile getirmiştir.
Dolayısıyla, Hükûmetin ve Maliye Bakanlığının bu
kanun teklifi üzerine rakam bazlı bir analiz çalışması
yapmadığı da ortaya çıkmıştır.
Maliye Bakanının varlık
barışıyla ilgili konuyu ayrı bir düzenleme olarak getirme
sözüne rağmen, kapsamı daha da genişletilmiş bir
şekilde bu kanun teklifinde yer almıştır. Hatırlarsanız,
varlık barışıyla ilgili düzenleme 25 Temmuz 2016 tarihinde
kabul edilen Yatırım Ortamının İyileştirilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanuna ait tasarının geçici 2nci maddesinde yer
almış, itirazlarımız üzerine Genel Kurulda tasarıdan
çıkarılmış ve ayrı bir düzenleme hâlinde
getirileceği sözü verilmiştir ama verilen söz
tutulmamıştır.
Toplumun büyük kesiminin beklediği ve
Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha önce gündeme getirdiğimiz ve bu
teklifin görüşmeleri sırasında da destek ve katkı
verdiğimiz, vergi, sigorta primi ve diğer bazı kamu
alacaklarının yapılandırılmasını öngören
maddelerin arasına kara paranın aklanmasına imkân veren söz
konusu madde de sıkıştırılmıştır.
AKPnin sıkça başvurduğu, olumlu konuları içeren maddeler
arasına şaibeli ve sakıncalı özel düzenlemeleri
yerleştirme uygulaması bu teklifte de kendini göstermiştir.
Hep, ısrarla vurguladığımız
üzere, bu düzenlemeyle, konusu suç teşkil eden, gayrimeşru, hatta
Türkiye ve insanlık aleyhine faaliyetlerden elde edilmiş
varlıkların aklanmasına imkân ve fırsat verilmektedir. Söz
konusu varlıkların Türkiyeye getirilme işleminden dolayı
ve bu işlemden hareket edilerek, hiçbir şekilde, herhangi bir
araştırma, inceleme, soruşturma veya kovuşturma
yapılmayacağı güvencesi verilmektedir. Yani bankalar ve
gümrükler yurt dışından gelen varlıklar için, kara para da
olsa şüpheli bildirimde bulunmayacaktır, bulunsalar bile MASAK
dikkate almayacaktır; yapılan düzenleme bunu öngörüyor.
Yurt dışındaki varlıklar
başka kişilerin nam veya hesabına getirilebilecek, serbestçe
tasarruf edilebilecek, istendiği zaman tekrar yurt dışına
çıkarılabilecek, hiçbir vergiye tabi olmayacak yani kara, para
sıfır maliyetle ülkemize girip, güzelce yıkanıp kısa
sürede çıkabilecektir. Diğer mevzuat bir tarafa, sadece Türk Ceza
Kanununun Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini
aklama başlıklı 282nci maddesinin uygulanmayacağı
güvencesini vermek bile kara parayı davet etmek değil midir? Kara
para, kirli para, kötü para gelmeyecekse bu güvence niye veriliyor? Amaç,
denildiği gibi, millî ekonomiye kazandırmaksa niye bu varlıkların
ülkemize gir-çık yapmasına imkân tanınıyor? Kimler, kimin
adına para getirebilecek? Başkasının üzerinden varlık
getirme ihtiyacı nereden doğdu? Böyle bir düzenlemeyi kimler talep
ediyor? Bunlar, cevabını alamadığımız, izah
edilemeyen sorulardır.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle
başta vergi ve sigorta primi olmak üzere bazı kamu
alacaklarının yeniden yapılandırılmasına yönelik
düzenleme de yapılmaktadır. Hükûmet sağlıklı bir rakam
verememekle birlikte, 300 milyar lirayı aşan kamu
alacağının yapılandırılması söz konusudur. Kamu
alacaklarının yapılandırılması konusunda AKP
döneminde 6ncı düzenlemeye gidilmektedir. Özellikle 2008
yılından bu tarafa peş peşe çıkarılan kanunlar ve
süreleri uzatan Bakanlar Kurulu kararlarıyla bu uygulama süreklilik
kazanmıştır. Daha 2014 yılında 6552 sayılı
Kanunla getirilen yapılandırmanın süresi dolmadan yeni bir
yapılandırma düzenlemesi yapılmaktadır. Görünen o ki
Hükûmet, vergi barışı, varlık barışı
diye diye bir hâl olmuş ama bir türlü
barışamamıştır.
AKP, esasen Türkiye'yi iyi yönetmediğini ikrar
etmektedir. Vatandaşlarımızın borcunu ödeyemez hâle
gelmesinin sorumlusu da elbette AKP iktidarıdır. Vergi ve diğer
alacaklarla ilgili af düzenlemeleri devletin gelir yapısını
bozmuştur. Sıkça çıkarılan af yasaları vergi sistemine
olan güveni sarsmış, af konusunda toplumda sürekli bir beklenti
ortamının doğmasına neden olmuştur. Her af gündeme
geldiğinde bu affın bir zorunluluk olduğu, temiz sayfa açmak
için gerekli olduğu, son defa affa gidildiği, artık etkin
denetim yapılacağı, hızla vergi reformunun
gerçekleştirileceği söylemleri hep havada kalmıştır.
Bu türlü af düzenlemelerinin, borcunu zamanında ve düzenli ödeyen
vatandaşlarımızı küstürdüğünü ifade etmemiz
gerekmektedir. Vergisini düzenli ödeyenler her vergi affı kararından
sonra haklı olarak Hata mı ettik? diye düşünmektedir,
Yıllardır vergilerimizi zamanında ödüyoruz, gerekirse faizle
kredi kullanıyor ya da gayrimenkul satıp vergi ödüyoruz. Biz enayi
miyiz? diye büyük tepki göstermektedirler. AKP iktidarında, vergi
kaçıranlar, vergisini zamanında ödemeyenler hep kazanmaktadır,
vergisini düzenli ödeyenler cezalandırılmakta, vergisini ödemeyenler
ise ödüllendirilmektedir.
Vergide af uygulamaları, vergisini
zamanında ödeyen mükelleflere yapılan en büyük
haksızlıktır. Bu uygulamalar, toplumda adalet duygusunu
zedelemekte, vergiye gönüllü uyumu azaltmaktadır. Vergisini düzenli bir
şekilde, zamanında ödeyenler vergi indirimi beklemektedir. Böyle bir
düzenleme, hem onları psikolojik olarak rahatlatacak hem de vergi ödeme eğilimini
olumlu yönde etkileyecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak
Komisyonda verdiğimiz, üç yıl üst üste vergisini zamanında
ödeyen mükelleflerin vergilerinde 5 puan indirim yapılmasına
ilişkin önergemiz, Hükûmet ve AKP Grubu tarafından
reddedilmiştir. Vergi kaçıranları, naylon faturacıları
affetmeyi, kara para aklamayı içeren düzenlemeleri büyük bir hevesle yapan
Hükûmet, artık toplumsal bir talep hâline gelen ve mutlaka
yapılması gereken, dürüst mükelleflere vergi indirimi konusunda katı
bir duruş sergilemektedir. Gerçi, Sayın Maliye Bakanı Komisyonda
söz vermiştir ama biz de biliyoruz ki AKPnin daha önceki maliye
bakanları da öyle demişti ama sonuç ortada. Vergilerini üç yıl
üst üste zamanında ödeyen mükelleflerin vergi oranlarında 5 puan
indirim yapılması konusunda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
burada da önerge vereceğiz. Temennimiz, bu önergemizin oy birliğiyle
kabul edilmesidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede yeterince
vergi toplayamama ve vergideki adaletsiz dağılım
kronikleşmiştir. Bugüne kadar sağlıklı bir vergi
reformu yapılmadığı için, vergi adaleti
sağlanmadığı için ve geniş bir kesimden vergi
toplanmadığı için vergi yükü, esnafın, işçinin,
memurun, asgari ücretlinin, dar ve sabit gelirlinin sırtında
kalmıştır. Çalışanlar üzerinde adaletsiz ve
ağır vergi yükü, bulunmaktadır. Çalışanların
ücret ve aylıkları, vergi kesintileri nedeniyle yıl içinde aydan
aya giderek azalmaktadır. Asgari ücretlinin bile vergi tarifesinden
dolayı vergi oranı yükselmekte ve yıl içinde eline geçen ücreti
düşmektedir.
Nitekim asgari ücretli, iki ay sonra yüzde 20 vergi
oranına yakalanacak olup yılın son üç ayında 1.230 lira
ücret alacaktır. Bu konudaki sorularımıza Sayın Maliye
Bakanı gayet pişkince Biz sözümüzü tuttuk, asgari ücreti 2016
başında 1.300 lira yaptık. diye cevap verebilmiştir.
Asgari ücretin ekim ayından itibaren 70 lira azalacak olması, Maliye
Bakanının umurunda bile değildir.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Yapma Sayın Vekilim.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Patronlardan, sırça
köşklerde yaşayanlardan, faizcilerden ve rantçılardan yeterli
vergi toplayamayan, onların bazı vergi borçlarını da
uzlaşma adıyla silen Hükûmet, gözünü çalışanlara, asgari
ücretliye dikmiş durumdadır. Hani AKPnin vaadi vardı, rant
gelirlerine vergi koyacaktı. 64üncü Hükûmet Eylem Planında
İmar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan
değer artışından kamunun pay alması sağlanacak.
denilerek 21 Mart tarihi verilmişti. Ne oldu? Tabii, yapılmadı,
yapmazlar da. Zira o alan, AKPnin koruma alanıdır, kendi
mahallesidir. Rant işlerinin göbeğinde kimlerin olduğunu, imar
düzenlemeleriyle kimlerin vurgun vurduğunu herkes biliyor, tabii, Hükûmet
de biliyor. Sayın Maliye Bakanı, rantçılar hamuduyla götürürken
bir şey yapmayıp da asgari ücretliden 70 lira
asgari ücretten 70 lira daha vergi kesmekten
dolayı hiç mi vicdanınız sızlamayacak?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Yapmayın Sayın Vekilim.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Bu haksızlık
hemen düzeltilmeli, asgari ücret tümüyle vergi dışı
bırakılmalı, çalışanların vergi yükü mutlaka hafifletilmelidir.
Değerli milletvekilleri, esnafımız ve
çiftçimiz de ağır vergi ve prim yükü altında ezilmektedir. Bu
yıl esnafın ödeyeceği aylık sigorta primi yüzde 29,
çiftçinin aylık sigorta primi ise yüzde 35 oranında
artırılmıştır. AKP, prim yükünün hafifletilmesi için
işverenlere sağladığı 100 liralık prim
desteğini esnafımıza ve çiftçimize vermemiştir. Mevcut
primlerini ödeyemeyen esnaf ve çiftçiler, sağlık hizmeti alamaz hâle
düştüğü için 29 Eylül 2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla
2015 yılı sonuna kadar kamu sağlık hizmetlerinden ücretsiz
yararlanmaları sağlanmış, 14 Aralık 2015 ve 21 Haziran
2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararlarıyla da bu süreler altışar
ay uzatılmıştır. Bu Bakanlar Kurulu kararları
esnafımızın ve çiftçimizin ne hâllere düşürüldüğünü
açık bir şekilde göstermektedir. Esnaf ve çiftçilerin vergi ve prim
yükü hafifletilmeli, 100 liralık prim desteği, esnaf ve çiftçilere de
verilmelidir. Ayrıca primlerini düzenli olarak ödeyen çiftçi ve esnaf da
işverenlere sağlanan 5 puanlık prim indiriminden
yararlandırılmalıdır.
Sayın Başbakanın 4 Temmuz 2016
tarihinde verdiği bayram müjdeleri arasında primlerini zamanında
ödeyen BAĞ-KURlulara 5 puan indirim yapılacağı da yer
almıştı. Henüz bu düzenleme yapılmadı. Sayın
Başbakan esnaf, çiftçi ve muhtarlara Vecibenizi yerine getirin ve bu
haktan yararlanın. demişti ama Hükûmet kendi vecibesini,
verdiği sözü henüz yerine getirmemiştir.
Geçmişte esnaf olarak
çalışmış ya da çiftçilik yapmış birçok kişi,
bu çalışmalarına dair vergi mükellefiyeti, oda kaydı gibi
resmî belgeler olmasına rağmen sigortalılık kayıt ve
tescili olmadığı gerekçesiyle bu çalışma sürelerini
hizmetlerine saydıramamış olup bu nedenle emekli
olamamaktadır. Söz konusu süreler, daha önce kayıt ve tescil olma
şartı aranmadan esnaf ve çiftçilerin hizmetine sayılmalı,
geçmiş hizmetlerin borçlanılmasına imkân verilmelidir.
Çıraklık ve staj süreleri de emeklilik hizmetine
sayılmalıdır. Uygulamada, bir çalışma ya da sigortalılık
olmaksızın geçen süreler dahi borçlanılabilmekteyken fiilî bir
çalışmaya dayanan çıraklık ve staj sürelerinin sadece
kısa vadeli sigorta kollarıyla sınırlı tutulması,
haksızlığa, eşitsizliğe ve dolayısıyla
mağduriyete neden olmaktadır. Yaşanan mağduriyetin
giderilmesinin yanında, meslekî eğitimin özendirilmesine de katkıda
bulunmak amacıyla çıraklık ve staj süreleri hizmetten
sayılmalı, geçmiş hizmetler için borçlanma hakkı verilmeli
ve bu süreler, sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas
alınmalıdır.
Esnaf ve çiftçi BAĞKUR emeklileri ülkemizde en
düşük emekli aylığı bağlanan kesimlerdir. AKP,
emekliler arasındaki maaş adaletsizliğini gidereceğini
vadetmesine karşın yerine getirmemiştir. İntibak
düzenlemesi olarak takdim edilen kanunla, sadece 2000 öncesi SSK emeklileri
için kısmi bir iyileştirme yapılmış, diğerleri görmezden
gelinmiştir. BAĞKUR emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate
alınmamıştır. Emekli aylıkları arasındaki
eşitsizlik ve adaletsizlikler mutlaka giderilmelidir.
Emekliler, banka promosyonu için sekiz
yıldır mücadele vermektedir. Memurlar sekiz yıldır alıyor,
işçiler sekiz yıldır alıyor, milletvekilleri sekiz
yıldır alıyor ama emekliler bir türlü alamıyor. Önceki
Başbakan Sayın Davutoğlu, Türkiye Emekliler Derneğinin 21
Ekim 2015 tarihli genel kurul toplantısında emeklilerin promosyon
almaya başlayacağını söylemiş, sayın bakanlar
sürekli umut veren açıklamalar yapmış ama hâlâ alamıyorlar.
AKP Hükûmeti bunu bile becerememiştir.
Değerli milletvekilleri; başta kamyoncular
olmak üzere nakliyeci esnafımız, her gün geriye gitmekte, sigorta
primi ve vergilerini ödeyememekte, birçoğu son
çırpınışlarını yaşamaktadır.
Taşımacılık yapabilmek için zorunlu olan yetki belgelerinin
ücretleri çok yüksektir. Ayrıca, uygulamada pek çok problemle karşılaşılmaktadır.
Nakliyeciler yük değil, dert taşımaktadır. Ülkemizde bulunan
kamyonların çoğu, takoza çekilmiş durumdadır.
Çalışanlar da 10 numara veya yanmış yağ kullanarak
tekerlerini döndürmeye çalışmaktadır. Acilen bu kesime yönelik
bir iyileştirme yapılmalıdır. Denizcilerimiz ÖTVsiz
akaryakıt alabilirlerken kara yolu taşımacılığı
yapan esnafımız bu imkândan yararlanamamaktadır. Bu uygulama
maalesef taciri esnafa karşı koruyan bir uygulamadır. Nakliyeci
esnafına da vergisiz akaryakıt verilmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, başta
taksici, kamyoncu, minibüsçü, otobüsçü olmak üzere, tüm şoför
esnafına bir kereye mahsus KDV ve ÖTV alınmadan araçlarını
yenileme imkânı getirilmesini de savunuyoruz. Milliyetçi Hareket
Partisinin bu vaadinden esinlenen önceki Başbakan Sayın Davutoğlu
12 Mayıs 2015 tarihinde Ticari taksi, hatlı minibüs, servis
aracı, özel halk otobüsünüzü 2016 yılı sonuna kadar yenilerseniz
ÖTVnizi biz ödeyeceğiz. diye şoför esnafına müjde
vermişti. Ayrıca, araçlara takılacak kamera ve GPRS bedelini
vergiden düşüreceğini, minibüsçülerin motorlu taşıt vergisi
konusundaki sorununu çözeceğini, halk otobüsleri tanımını
kanuna ekleyeceğini söylemişti. On beş ay oldu ama hiçbir
şey yapılmadı, şoför esnafı seçim vaadiyle
kandırıldı.
Bu defa, şimdiki Başbakan Sayın
Yıldırım, 4 Temmuz tarihli bayram müjdelerinde Aracını
yenileyeceksen ÖTV almadan yenileyeceksin; bundan taksi, dolmuş, minibüs,
otobüs, kamyon ve kamyonet yararlanacak. Bu muazzam bir şey, otomotiv ve
taşımacılık sektörü canlanacak. Araç eskidikçe maliyetler
artıyor; tamir, bakım parası artıyor, işletme
giderleri artıyor; bundan kurtulacak vatandaşımız,
aracı da cillop gibi yeni olacak, daha ucuz alacak. Hem kendi hem üretici
kazanacak, sonunda Türkiye kazanacak. demişti. Bu sözlere ne oldu?
Şoför esnafına verdiğimiz sözlerin üzerine mi
yattınız? Siz nasıl bir iktidarsınız? Başbakanlar
söz verir de yapılmaz mı? Bu söz derhâl yerine getirilmelidir.
Şoför esnafımız, ÖTV indiriminin
hurda teşvikiyle desteklenmesini istemektedir. Ülkemizde hâlen 500 binin
üzerinde araç hurdaya ayrılabilir durumdadır. Sınai üretimde
demir ve çelik hurdasının çok önemli bir girdi olduğu ve hurda
ihtiyacının önemli bir kısmının ithalat yoluyla
karşılanabildiği dikkate alındığında, ÖTV
indirimi ve hurda teşvikinin birlikte uygulamaya konulmasının
çok olumlu sonuçları, ekonomiye çok önemli katkıları beraberinde
getireceği açıktır. Uygulama, esnafın daha konforlu ve
verimli bir şekilde ticari hayatlarına devam etmelerini
sağlayacak ve ekonomik ömrü biten araçların yerine, çevreye daha az
zarar veren ve daha güvenli yeni model araçların kullanılmasına
da imkân getirecektir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kalaycı.
Siyasi parti grupları adına ikinci olarak,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Garo Paylan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, toplumda bilinen adıyla yeniden bir vergi
affı ve yeniden bir varlık barışı. Ortalama iki buçuk,
üç yılda bir vergi affı, birkaç yılda bir de varlık
barışı yaşıyor toplumumuz. Neden? Çünkü, adil bir
vergi sistemimiz yok, vergi ahlakı yok, vergi ödeme
alışkanlığı yok, vergiyi bir finansman olarak kullanma
ve ödememe üzerine bir ahlak oluşturulmuş durumda.
En son vergi affı 2014
yılında çıktı. Hâlâ bazı işletmeler taksitlerini
bitirmediler, daha on sekiz ay olmadı vergi affının
çıkması. Dediğim gibi, vergi ahlakını
sağlayamadığımız için, bir vergi kültürümüz
olmadığı için ve kazanç üzerinden vergi ödemek konusunda
devletin de bir havucu ve bir sopası olmadığı için,
devletimiz ve vergi sistemimiz Nereden buldun? diye soramadığı
için insanlar ya keyfî vergi ödüyorlar
Zaten matrahlar anlamında, bu
matrahları çıkanlar da finansman anlamında her
zorlandığında ödememeyi tercih ediyorlar çünkü -ben de ticaretin
içinden gelen bir insan olarak- şöyle bir gerçeklik içindeyiz: Herkes ilk
zorlandığında vergiyi askıya alır. Neden? Nasıl
olsa iki yılda, iki buçuk yılda bir Maliye Bakanımız bir
vergi affı çıkarır. Ben de yüzde 16yla, yüzde 18le banka
kredisi kullanacağıma Maliye Bakanımız yüzde 4le bize bir
vergi affı çıkarır. der ve kendi ihtiyaçlarına
kullanır ama vergisini ödemez. Çünkü yüzde 4le yapılandırma
varken, 18 ay taksitle, 24 ay taksitle ödeme şartı varken herkes ilk
zorlandığında ilk önce ödememesi gerekeni vergisi olarak görür.
Vergi sistemimizde,
biliyorsunuz, kazanç üzerinden bir vergilendirme maalesef yapamıyoruz ve
gelir üzerinden, servet üzerinden bir vergilendirme sistemimiz yok. Bakın,
AKP iktidara geldiğinde servetin yüzde 38i, Türkiye toplumunun yüzde
1ine aitti yani en zengin yüzde 1, servetin yüzde 38ine sahipti. Bu muhteşem
vergi sistemimizden dolayı, bugün, 2016 yılında servetin yüzde
55i, Türkiye toplumunun yüzde 1ine ait çünkü Maliye Bakanımız
Nereden buldun? diye soramıyor, herkes de servetini keyfine göre
artırıyor, keyfine göre vergi veriyor ve yalnızca dolaylı
vergilere yükleniliyor.
Vergi sistemimizin çok büyük
çoğunluğu dolaylı vergilerden. Yani, bir benzin istasyonuna
gidip mütevazı arabasıyla dar gelirli bir insanımız,
deposunu doldurduğunda da aynı vergiyi veriyor; en zengini, milyarlarca
dolara sahip bir sanayici de, bir tüccar da aynı vergiyi veriyor. Ama
iş, adil bir vergi sistemine geldiğinde maalesef o adaleti
kuramıyoruz.
Buradaki çözümümüz, tabii ki
vergi afları konusunda, bunların tekrarlanmaması için
Artık bu yasa çıkacak, öyle gözüküyor, zor bir dönemden geçiyoruz,
toplumda da beklenti var ama mesele, adil bir şekilde çıkması.
Bakın, gecikme faizimiz,
yüzde 16 ama devletin finansman faizi yani hazinenin borçlanma faizi yüzde 10.
Yani devlet, alamadığı her 1 lira vergi için gidip piyasaya
borçlanıyor ve yüzde 10la borçlanıyor ama varlık
barışında yani vergi affında Maliyenin koyduğu oransa
yüzde 4; ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi) üzerinden yapılandırma
yapıyor.
Yani yüzde 16yla banka
kredisi kullanarak vergisini ödeyenler keriz durumuna düşmüş oluyor
ve vergiyi ödemeyenler, finansman olarak kullanarak yüzde 4le 18 aylık
yapılandırmaya tabi oluyor. Bu, vergisini düzgün, düzenli ödeyenlere
karşı büyük bir haksızlıktır ve adaletsizliktir. Bu
anlamda, en azından, şu yüzde 4 olan oranın, hazine faizi
noktasına çekilmesi lazım, kaynak rakamını ve
kaybettiğimiz rakamı telafi etmek için.
Bakın,
yapılandırdığımız rakam, vergi rakamı için
90 milyar TL, bunun 45 milyar TL faizi var. SGK için de 67 milyar TL
alacağımız var, 18 milyar da gecikme faizi var. Yani toplamda,
yaklaşık 60 milyar TLlik bir faizden bahsediyoruz. Devletimiz,
yaklaşık bunun üçte 2sinden vazgeçiyor, hatta, belki daha da
fazlası. Yani 40 milyar TLden vazgeçiyor eğer tamamı
yapılandırılırsa. Tam 40 milyar TL arkadaşlar.
Yüzde 10 faizle
aldığımız faizden dolayı, son bir yılda,
yalnızca 16 milyar TL
Yani bu kaynakları, biz, vergi olarak
alabilmiş olsaydık, hazinemiz daha az borçlanacaktı ve 16 milyar
TL daha az faiz ödemiş olacaktık. Tabii, bunu hesaba katmadan,
vergisini düzenli ödeyenleri cezalandırır bir şekilde, bu
varlık barışını, bu vergi affını bu
şekilde geçirmeye kalkıyoruz.
Çözüm ne? Çözüm, vergi
aflarının bir daha olmayacağının net bir şekilde
konulması. Bakın, bazı ülkeler anayasalarına Vergi
affı olmayacaktır. cümlesini koyar çünkü vergi kutsaldır ve
herkes gelirine göre vergisini vermelidir.
Peki, dara girenler ne olacak? Bunun da bir çözümü
var. Bazı ülkelerin uygulamaları var, vergi
ombudsmanlığı var. Bir işletme dara girmişse -özerk
bir yapıdır vergi ombudsmanlığı- gider ombudsmanlığa
başvurur, Ben dara girdim; on yıldır, yirmi yıldır
vergimi düzenli ödüyorum, finansman zorluğuna girdim, benim vergimi
yapılandırın. der, ombudsmanlık eğer ki ikna olursa
vergiyi yapılandırır. O açıdan burada iyi niyetli ile kötü
niyetliyi ayırmadan bir vergi affına gidilmesi son derece
yanlış ve önerimiz, bir kez daha vergi affının
olmaması ve yalnızca dar duruma düşenlerin bu vergi
ombudsmanlığı çerçevesinde
yapılandırmalarının yapılmasıdır.
Torba yasadaki diğer bir konu matrah
artırımı. Matrah artırımı daha önce de
uygulandı ve şu söylendi: Şu yıllarla ilgili sen 10 lira
vergi bildirmişsin, bunu 11 lira yap, ben seni incelemeyeyim. Bu,
gerçekten ahlaksız bir tekliftir arkadaşlar. Bir devlet Ben seni
incelemeyeyim. diyemez ve 2011-2015 yılları arasında gelir
vergisi, KDV, kurumlar vergisi için diyecek ki: Sen 10 lira vermişsin, 11
lira ver, ben bu dört yılla ilgili, seninle ilgili hiçbir inceleme
yapmayacağım. Dedik ki Sayın Bakana: Sayın Bakan, peki,
diyelim ki çok düşük bir gelir bildirmiş bir işletmeye veya
zarar bildirmiş işletmelere bakalım. 200 bin TL ciro yapan bir
işletme zarar bildirmiş, 2 milyar TL ciro yapan da zarar
bildirmiş. Her ikisine de sen diyorsun ki: 10 bin lira ver, ben seni
incelemeyeceğim. E, ölçek farkı? Birisi 200 bin TL cirosunu 10 bin
lirayla aklayacak, biri milyarlarca liralık cirosunu 10 bin TLyle
aklayacak! Bunun neresinde adalet var? O açıdan bir ölçek
şartının mutlaka konulmasını söyledik -tabii ki
ehvenişer- ama mutlaka bu 1 lira daha ver, incelemeyeceğim.
ahlaksız tekliflerinden de ivedilikle vazgeçilmesi gerekiyor.
Diğer bir mesele,
varlık barışı. Bu, kaçıncı varlık
barışı, artık bilmiyorum. Evet,
vatandaşlarımızın yurt dışında
kaynakları var. Bunun niçin olduğunun kaynağına inmezsek
varlık barışlarını biz devamlı
çıkarırız ve hep başarısız olur. Niye insanlar
varlıklarını dışarı çıkarırlar?
Bakın, gelişmekte olan pek çok ülkede veya demokrasisini
kurumsallaştıramamış, hukuk devleti olamamış
ülkelerde zenginleşenler -zaten adaletsiz bir şekilde pek çok
zenginleşmeler söz konusu olur- vergilendirilmiş veya
vergilendirilmemiş servetlerini yurt dışına
çıkarırlar. Nereye çıkarırlar? Hukuk sistemi
kurumsallaşmış, demokrasisi kurumsallaşmış, varlıklarının
güvende olacağını hissettikleri yere çıkarırlar. Neden
çıkarırlar? Ülke riskini azaltmak için. Eğer ki biz hukuk
devletimizi kurumsallaştıramazsak, iç
barışımızı sağlayamazsak ve bugün olduğu
gibi ülkemiz eğer ışıldamıyorsa, hani dünyadan buraya bakarken
bir üçüncü dünya ülkesi olarak görülüyorsa, ne yabancı buraya sermaye
getirir ne de ülkemizin vatandaşları dışarı
çıkardıkları servetlerini buraya getirirler. O açıdan
hiçbir yasaya gerek yok. Ben seni incelemeyeceğim arkadaş, ne
getirirsen, nasıl gelirsen gel. demekle bu iş çözülmez. Çözüm,
demokrasimizi kurumsallaştırmak, iç
barışımızı tesis etmek, her kesimin can
güvenliğinin de, mal güvenliğinin de olduğunu göstermektir.
Bugünlerde çok kötü
uygulamalar yapıyoruz. Bakın, bir örnek vereyim: Bir tüp bebek
merkezi ya! Yani bugünlerde uğraşmamız gereken şey o mu?
Bir tüp bebek merkezine kanun hükmünde kararnameyle el konulmuş; oradaki
embriyolara, spermlere, yumurtalara el konulmuş. Milyonlarca liralık
varlığa el konulmuş, götürülmüş Şişli Etfale
bırakılmış. Sahibi kim? Bir Ermeni, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı bir Ermeni. Böyle mi acaba biz hukuk devletiyiz, Can
güvenliğiniz de, mal güvenliğiniz de var. diyeceğiz kendi
vatandaşlarımıza ve buraya yatırım yapmayı
düşünen insanlara? O açıdan, hem vatandaşlarımıza hem
yabancılara ülkemizde bir riskin olmadığını, hukukun
işlediğini göstermek, en büyük varlık barışı
yasasıdır ve herkesin güvende olduğunu hissettirecek
yasadır diyorum.
Çözüm ne peki? Bir mali milat bu konuda. Sayın
Bakana -gerçi Sayın Bakan gitmiş, başka Bakan gelmiş-
defalarca önerdim: Bir mali miladı oluşturmak, herkesin servetini
gerçek değeriyle beyan etmesini sağlamak ve ondan sonraki servet
artışlarını, kazançlarını, devletin Nereden
buldun?, Maliyenin Nereden buldun? diyebilmesidir. Ama bunu siyasileşmiş
ve bir partinin güdümündeki maliye yapamaz, Batı demokrasilerinde
olduğu gibi özerk maliye sistemleri yapabilir. Biliyorsunuz, Amerikada
maliye sistemi özerktir, pek çok Avrupa demokrasisinde özerktir. Onlar, siyasi
iktidarın Git şunun tepesine bin, git şunu incele. demesini
beklemeden hangi siyasi partiden, hangi görüşten olduğuna bakmadan
gidip incelerler ve kaçırılan her bir kuruş için
sopasını gösterirler ve millet de gerek çekindiğinden gerek
vergi ahlakı olduğundan vergisini düzgün, düzenli öder.
Bakın, vergi affıyla 40 milyar TLden
vazgeçiyoruz, faizlerinden vazgeçiyoruz dedik. Az önce
arkadaşımız söyledi, ben gündeme getirdim, 1 Ekim tarihinde
asgari ücret 1.230 TLye düşüyor arkadaşlar. 1.300 TL diye
vadettiniz, 1 Ekim tarihinde asgari ücret 1.230 TLye düşüyor.
Yalnızca üç ay için asgari ücretlimiz 70 TL eksik alacak ama biliyorsunuz
ki asgari ücretli için 70 TL, önemli bir rakamdır. İnanın, 1 TL,
1 TL harcamalarını yapıyorlar -buradakiler çok bilmezler- 1 TL,
onlar için önemlidir ve 70 TLden üç ayda 210 TL zararları olacak. Bunun
maliyeti nedir? Maliye Bakanına defalarca dedim ki Bunu
değiştirin, düzeltelim bunu. 1 milyar TL yalnızca. Yani, devlet
bu vergiden vazgeçse
Çünkü, asgari ücretli 1 Ekimde bir üst kademe
çıkıyor. O birinci kademeyi yükseltip bu 1 milyar TLden
vazgeçeceğiz, hepsi hepsi 1 milyar TL. Yani sermayeye verdiğiniz 40
milyar TLye karşılık, asgari ücretli için yalnızca 1
milyar TLden -o da milyonlarca insanımızın vereceği,
cebinden alınacak- vazgeçeceksiniz. Kırkta 1i. Sermayeye 40 milyar
TL verirken asgari ücretlinin 1 milyar TLsine tamah eden bir Meclisin üyesi
olmaktan maalesef utanırım arkadaşlar. Bu yönde önergelerimiz
olacak. Bu konuda mutlaka el birliğiyle, şu asgari ücretin sizin de
vaadiniz olan 1.300 TLnin altına düşmesini engelleyelim derim.
Değerli arkadaşlar,
biraz da, son beş altı dakika da darbe girişiminden ve o günlere
nasıl geldiğimizden bahsetmek istiyorum. 15 Temmuz darbe
girişimini lanetliyorum ama 2016 Türkiyesinde, 2016 dünyasında hâlâ
darbe tehlikesi, darbe girişimi olmuş bir ülkede yaşamanın
hepimiz utancı içinde olmalıyız diyorum.
15 Temmuza nasıl geldik?
Bakın, 15 Temmuzu yargılıyoruz. Diyoruz ki: O gün darbeciler
sokağa çıktı ve halkımıza karşı silah
doğrulttular. O günü elbette yargılayalım ama o güne nasıl
geldiğimize bakmazsak, darbe girişimcilerinin darbe iklimini
nasıl yarattığına bakmazsak bu darbe girişimi maalesef
cezalandırılmamış olur ve biz yeni darbe girişimlerine
hep gebe oluruz. 2007 yılında da biliyorsunuz bir muhtıra oldu,
o da bir darbe girişimiydi. Biz hep şunu söyledik: 2007
yılındaki darbeyle yüzleşilmedi. O muhtırayla
yüzleşilmedi. 2007 yılındaki muhtıraya giderken olaylara
bakılmadı. Eğer 2007 yılındaki muhtıraya giderken
olan olaylara bakılsaydı bu darbe belki olmazdı.
2007 yılında neler oldu o muhtıraya
giderken? Rahip Santoro katledildi, Malatya Zirve Yayınevi
basıldı, Danıştay baskını yapıldı,
Hrant Dink katledildi. Bir tek Hrant Dink cinayetine bakmış
olsaydınız -çünkü biz Hepiniz oradaydınız. dedik, Bu
cinayet paralele sığmaz. dedik, Bu cinayet Ergenekona
sığmaz. dedik çünkü herkes oradaydı- bu darbe girişimi ve
girişimcileri de belki bu anlamda mahkûm olacaktı, Ergenekoncular ve
Dink cinayetinde olan herkes mahkûm olacaktı. On yıldır diyoruz
ki: Elimizdeki video kaydında, orada, Jandarma görevlileri var. Telefon
kayıtlarından biliyoruz ki sinyaller oradan geliyor. Tam on
yıldır bunu söylüyoruz. Önce Ergenekonculara ihale edilmeye
çalışıldı Dink cinayeti; Veli Küçükler, şunlar,
bunlar... Evet, onlar da vardı, cinayetin yapı
taşlarını onlar hazırlamıştı. Sonra Fethullahçılara
ihale edilmeye çalışıldı, Yalnızca paralelin
işi. dendi ve bazı Fethullahçı sanıklara ihale edildi.
Şimdi bakıyoruz ki Jandarma görevlileri de orada ve şunu da
biliyoruz ki dönemin valisi de oradaydı -dönemin valisi Muammer Güler-
Celalettin Cerrah da oradaydı. Hepsi bildikleri hâlde bu cinayeti
engellemediler. Ve bir tek Dink cinayetine bakılsaydı 2007 darbe
döneminden sonra, muhtırasından sonra ve Abdullah Gül
Cumhurbaşkanı olduktan sonra, belki biz bugünü
yaşamayacaktık.
Şimdi, yeni bir darbe yaşadık. Bu toz
bulutunun içinde 15 Temmuz darbe girişimine nasıl geldiğimize
bakmak durumundayız. 15 Temmuz darbe girişimine nasıl
yaratıldı bu iklim? Barış iklimi, barış süreci
nasıl ortadan kaldırıldı? Barış süreci ortadan
kaldırıldıktan sonra HDPye dönük saldırılara
baktığımızda, binalarımızın
bombalanmasına baktığımızda, mitinglerimizin
bombalanmasına baktığımızda, darbe Geliyorum.
diyordu. Bakın, pek çok AKPli arkadaş bana gelip Ya, sen Darbe
olacak, darbe olacak. diyordun, nereden bildin? dediler. Ben de dedim ki:
Bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Yalnızca Türkiye siyasi
tarihini bilseniz biraz, biraz siyasi tarih bilseniz, biraz muhakeme
yeteneğiniz olsa, daha önce yaşadıklarımıza
baksanız bu darbenin gümbür gümbür geldiğini görürdünüz. Oysa, biz
darbelerin hazırlık sürecine bakmadığımız sürece
bu darbeler devam edecek maalesef arkadaşlar.
Bakın, geçen yıl 22 Temmuzda,
Ceylanpınarda 2 polis katledildi. Lanetledik ve dedik ki: Bunun failleri
ortaya çıkarılsın. Müstafi Başbakan Sayın
Davutoğlu dedi ki: Kandilden telsiz mesajı gelmiş, onun bana
istihbaratını verdiler, ben bütün uçaklara Kalkın,
bombalayın. dedim. Çünkü Kandilden bu emir geldi. diye teyit
etmişlerdi istihbaratçılar. Biz dedik ki: Bu, kirli bir cinayettir,
araştırılsın. Bir yılı geçti o savaşın
başlaması. 800 güvenlik görevlisini, resmî kayıtlara göre
binlerce insanımızı kaybettik ve demokrasimizi kaybetmek
üzereydik.
Arkadaşlar, o döneme
bakmadığımız sürece, 22 Temmuzda ne olduğuna
bakmadığımız sürece, 22 Temmuzda o polislerin
öldürülmesine, onların faillerine bakmadığımız sürece,
Roboski cinayetinde plaket verdiğiniz askerlere
bakmadığımız sürece ve Cizreyi, Suru, Silopiyi
bombalayan komutana -darbeci çıktı ya- onlara kahraman dememize
bakmadığımız, öz eleştiri
yapmadığımız sürece, bugün FETÖcü denilenler tasfiye
edilirler, yerine bir bakıyorsunuz, Ergenekon zanlılarını,
Balyoz zanlılarını getiriyorlar, 2007 yılındaki
zanlılar. Onlar mı bize yâr olacaklar?
Bakın, demiyorum ki hepsi suçlular. Ama adil
bir yargılama yapılmadı, ne 2007 dönemiyle ilgili ne rahmetli
Erbakana karşı yapılan darbeye karşı ne 12 Eylül
1980e karşı. Gelin, el birliğiyle 15 Temmuz darbesine giden
yollara bakalım. Nasıl bu toplum birbirine düşürülmeye
çalışıldı, nasıl darbe iklimi yaratıldı?
Bunlara bakmadığımız sürece FETÖcüler gider,
başkaları gelir, tekrar darbe dinamikleri yaratır. Şunu çok
iyi biliyoruz: Ergenekoncu denen zanlılar -hani bugün televizyonlara çıkıp
kahramanlıklar taslıyorlar ya- darbe dönemlerini, darbe
dinamiklerini, toplumu birbirine düşürme dinamiklerini çok daha etkin bir
şekilde yapabilirler. O açıdan, yapmamız gereken,
ademimerkeziyetçi bir yapıyla devleti yeniden yapılandırmak.
Sayın Cumhurbaşkanı bugün bir
açıklama yaptı, OHALi devletin işleyişini
hızlandırmak için yapıyoruz. dedi -yani Meclisi devre
dışı bırakmak- Devleti yeniden
yapılandırıyoruz. dedi. Biz neredeyiz arkadaşlar, Meclis
nerede bu yeniden yapılandırmada? Sarayda birileri devleti yeniden
yapılandırıyor, birtakım güç ilişkileri yeniden tahkim
ediliyor, o güç ilişkilerinde milletin temsilcileri yok. Böyle bir yeniden
yapılandırmadan hiçbirimize hiçbir hayır gelmez arkadaşlar.
O açıdan, bir an önce Meclisin tekrar devreye geçmesini sağlamamız
gerekiyor.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Paylan.
Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sıra sayısı 409 olan Kanun Teklifi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimi açıklamaya
çalışacağım bu saatte.
Biliyorsunuz, yaklaşık iki senede bir af
çıkaran, yani yönetemeyen -iki senede bir af çıkarılıyorsa-
bir iktidarın 6ncı af düzenlemesini bu, 6ncı
affıdır- konuşuyoruz, 6ncı af düzenlemesi. İki senede
bir af çıkarılıyorsa bu işi yönetemiyorsunuz demektir
değerli arkadaşlarım. İktidar da maalesef özellikle kamu
mali düzenini yönetemiyor.
Bu, kapsamlı bir mali af düzenlemesi; çok
kapsamlı, görüyorsunuz. Kapsamlı bir mali af düzenlemesi
yapılıyorsa bu ne olarak gelir? Hükûmet tarafından bir
tasarı olarak getirilir. İlgili kurumlara, kamu kuruluşlarına
sorulur, görüşleri alınır yazılı olarak, ilgili meslek
kuruluşlarının görüşleri alınır, kamuoyunun
görüşleri oluşturulur, ondan sonra gelir. Bu, teklif olarak geldi,
bir grup başkan vekilinin ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanının imzasıyla geldi; ilgili kamu
kuruluşlarının görüşleri de yok, meslek
kuruluşlarının görüşleri de yok ve burada biz -alelacele
Komisyonda, şimdi de çalışıyoruz- yanlış, eksik
bir yığın konu var, onları ilave etmeye çalışıyoruz.
Teklif olarak gelmesi bir kere
yanlıştı, bunu Komisyonda da eleştirdik, şimdi de
eleştiriyoruz; bu yanlıştır, böyle bir usul olmaz. Kamuyla
ilgili, kamuoyunu bu kadar çok ilgilendiren bir konuyla ilgili olarak ilgili
bakanlık olan Maliye Bakanlığının, sosyal güvenlikle
ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
gereken çalışmaları yapması, Bakanlar Kurulunun gereken
çalışmaları yapması, ondan sonra bunu bir tasarı
olarak getirmesi gerekirdi, maalesef öyle değil.
Değerli arkadaşlarım, istisnai bir
iş yapıyoruz, bir af çıkarıyoruz. Şimdi, teklif
sahipleri maalesef burada değil ama onlara soruyorum, tutanaklara geçiyor:
Bu af kaç kişiyi ilgilendiriyor, kaç iş yerini ilgilendiriyor, kaç
vatandaşımızı ilgilendiriyor biliyor musunuz? Ne kadar
kişi bundan yararlanacak? Borcu olan, Maliyeye vergi borcu olan ya da
SGKya prim borcu olan, 50 bin liraya kadar borçlu olan kaç kişi var, kaç
iş yerimiz var? 50 ila 100 bin arasında borcu olan kaç kişi var,
100 bin ila 500 bin arasında ya da 1 milyon lirayı aşkın
borcu olan kaç kişi var? Bunlara göre bir teklifte bulunulamaz
mıydı, bunlara göre bir düzenleme yapılamaz mıydı?
Bölgeler arasındaki farklılıklara göre -şu anda
Diyarbakırda durum farklı, İstanbulda farklı, Ankarada
farklı, çeşitli bölgelerimizde farklı- bu bölgelerde özellikle
nerelere bu borçlular yığılmış, hangi bölgelerde bu
iş yerlerimizin borcu daha fazla ya da o bölgelerde küçük işletmeler
mi, büyük işletmeler mi borçlu ya da sektörler itibarıyla bu
borçların, kamunun alacağının durumu nedir, hangi
sektörlerde daha fazla borçluluk söz konusu, bunları biliyor muyuz, teklif
sahipleri bunları biliyor mu? Yok, bilmiyor. Ama ben onları
ayıplamıyorum, teklif sahipleri bilmiyor ama Sayın Bakan da
Hükûmet adına burada oturuyor, o da bilmiyor çünkü, onun için teklif
sahiplerini ayıplamıyorum. İlgili Bakan da bilmiyor ya da
biliyorsa da bize söylemedi.
Maliye Bakanlığı da, bizim vergi
idaresi de, maalesef, dünyanın en az şeffaflaşan vergi
idarelerinden bir tanesi. Geçenlerde OECDde böyle bir çalışma
yapılmıştı, maalesef öyle bir durum da var, yani Maliye
Bakanlığı şeffaf değil, hesap verebilir değil;
bunları açıklamada sürekli olarak tereddüt eden, duvar ören bir
bakanlık maalesef.
Maliye Bakanlığı deyince Değerli
Bakandan da bahsedeyim. Biz, Sayın Bakan Maliye
Bakanlığında Hesap Uzmanları Kurulunu ya da kendi kurulu
olan Maliye Teftiş Heyetini lağvettiği zaman, yani ona
katkısı olduğu zaman Genç bir arkadaşımız, demek
ki bir devrim gerçekleştirecek, Maliye Bakanlığını
yeniden inşa edecek. diye düşündük ama, hem müsteşar olarak hem
de bakan olarak, maalesef, bu konulara henüz giremedi.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Son derece önemli reformlara imza attık, son derece önemli reformları
yaptık Sayın Kuşoğlu, siz de biliyorsunuz bunları.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Çok önemli bir
konuyu söyledim Sayın Bakanım, sizden bunları bekliyoruz. Bir
genç bakan olarak madem Maliye Teftiş gibi, Hesap Uzmanları gibi
kurulları yıktınız
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Yıkmadık.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
arkasından da bu yeni yapılanmayı yapacaktınız. Daha
vergi reformu söz konusu değil; getirdiniz vergi reformu diye, geri çekmek
zorunda kaldınız
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sizin hayalinizden dahi geçmez o yaptıklarımız!
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
gelir ve
kurumlar vergisi birleşmesi ortada duruyor, geçici bütçe yanlış
oldu, şimdi de bunu getirdiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunlar yanlış işlerdir, sizden bilgi ve
birikiminize göre çok daha iyi işler bekliyoruz; Maliye
Bakanlığının, Türkiye'nin, Türkiye'deki yapıların
bunlara ihtiyacı var.
NURETTİN DEMİR (Muğla) İyi
yönetemiyorlar.
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) Yapacağız inşallah, merak etmeyin.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
İnşallah, inşallah, inşallah.
Değerli arkadaşlarım, bunları
söylüyorum çünkü bunlar önemli konular. Türkiyedeki vergi sistemi
sıkıntılı, vergi sistemi yok daha doğrusu.
Bakın, 2016 bütçesine göre -570,5
milyarlık bir bütçemiz var- 460 milyar lira vergi geliri var bütçemizde
ama bunun içerisinde beyana dayanan vergiler -ki en önemlisi odur; beyana
dayanan vergileri Maliye Bakanlığı alır, takip eder, denetler,
bununla ilgili düzenlemeleri yapar- 36 milyar lira, kurumlar vergisi... 99
milyar liradır 2016da gelir vergisi ama bunun çoğu kamu
tarafından alınır ya da stopajla alınır, gerçekte 5-6
milyardır beyana dayanan kısmı. Yani, ne yapar 36, 5 daha? 41.41
milyar lira için Maliye Bakanlığı ya da Gelir İdaresi
beyana dayanan vergileri almaya çalışır. Geri kalan, mesela en
önemli kalan, 116 milyarla ÖTVdir. Bunun için vergi idaresine gerek yok. Ya da
87 milyar liralık, ithalde alınan katma değer vergisi
vardır, 51 milyar liralık dâhilde alınan katma değer
vergisi vardır, bunlar çok yekûn tutar. Yani, 400 milyar liraya
yakını bunlardan oluşuyor, çok az bir kısmı, maalesef
beyana dayanan vergiler.
Böyle bir yapımız var, bunun bir an önce
değişmesi lazım. Onun için, bir vergi sistemi
olmadığı için Türkiyede ikide bir, iki senede bir af
çıkarıyoruz maalesef. Vergi idaresi olmadığı için,
vergi sistemi olmadığı için, vergi bilinci
olmadığı için, vergi ahlakı olmadığı için
bunlara, maalesef, düçar oluyoruz. Onun için, bir an önce bunların
değişmesi lazım.
Şimdi, vergi aflarının çok önemli bir
sebebi, kamu alacağını azaltmaktır, kamu
alacağını azaltmak için vergi affı
çıkarırsınız. Bu teklifin gerekçesinde de Kamu
alacaklarını azaltmak için getiriyoruz. denmiş zaten, genel
gerekçede bu var. Peki, öyle mi? Bakın, iki sene önce, iki sene
olmadı daha doğrusu, 2014ün dokuzuncu ayında biz 6552
sayılı bir kanun çıkardık, bir nevi orada vergi affı
yaptık, böyle geniş kapsamlı. İki sene olmadı, daha
taksitlendirmeleri bitmedi, bitmedi, daha iki senesi dolmadı. O zaman
sormuştuk Maliyenin ne kadar vergi aslı alacağı var?
diye, 67 milyar liraydı, 67 milyar liraydı. Şimdi vergi
aslı ne kadar? 90 milyara çıkmış. Ya iki senesi
dolmamış, tamamlanmamış, nasıl oluyor vergi böyle buraya
çıkıyor, bir anormallik yok mu bunda? Bunu niye Maliye Bakanı,
Hükûmet sormaz? Daha iki sene dolmamış; 67 milyar
alacağımız varmış, af yapmışız, af
çıkarmışız, süresi dolmamış, 90 milyara
çıkmış, Bunun sebebi nedir? diye sormaz mı? Bu nasıl
bir anlayıştır? SGKnın alacağı o tarihte 32
milyar. Şimdi ne kadar? 68e çıkmış. Olur mu böyle bir
şey yani af çıkarıyorsunuz, alacağınız
artıyor, bir anormallik yok mu burada, bunu bir sormaz mı Hükûmet ya
da Maliye Bakanlığı gündeme getirmez mi? Nasıl iş
yapılıyor burada, nasıl bir kurumdur bu? Olur mu böyle bir
şey?
Şimdi, bunlar yapılıyorsa, yani kamu
alacağını azaltmak için yapılıyorsa, bir af
çıkarılıyorsa -ki af çok önemli bir müessesedir,
yapılmaması gereken, istisnai bir müessesidir- bütün bunların
düşünülmesi gerekir; böyle ezbere getirilmez, böyle bir anlayış
olmaz, böyle bir kamu maliyesi anlayışı olmaz. Yani, demek ki
bir anormallik var.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
bunlar Maliye Bakanımızın bize, yalvardıktan sonra
verdiği rakamlar. Vermiyor rakamları. Ya nedir? Niye getirdiniz? Ne
kadar borçlu var? Bu borçluların durumları nedir? Vereceğiz,
maddelere geçince vereceğiz, daha sonra vereceğiz. falan, verilmedi.
Sonuçta verilen şu: 90 milyar 750 milyon liralık -vergi türleri
bazında alacak stoku bu, Haziran 2016 itibarıyla- vergi aslı
borcu var, gecikme zammı da 45 milyar 861 milyon lira.
Şimdi, bakıyorsunuz, katma değer
vergisi -vergi türü itibarıyla- borçlu mükellef sayısı 1 milyon
533 bin, 1 milyon 533 bin. 2 milyon 477 bin katma değer vergisi mükellefi
var, 1 milyon 533 bini borçlu. Şimdi, Bunlar içerisinde faaliyetini terk
etmiş olanlar var. diyor ama 2 milyon 477 bin içerisinde de
Biz
onları sürekli olarak terkin işlemine tabi tutuyoruz. diyorlar,
burada da Tabi tutuyoruz. diyorlar. Onu anlamadım, bir.
İki: 1 milyon 533 bin terkin işlemine tabi
tutulmuşsa da anormal bir rakam, çok anormal bir rakam. Yani, o zaman,
demek ki vergi almıyorsunuz. Bakın, toplamı 2 milyon 477 bin.
Hadi, 1 milyon 533 binin içerisinde terkin işlemine tabi
tutulmamışlar var. Hadi çıkarın, 533 binini
çıkardın, 1 milyon mükellef
Katma değer vergisi emanet bir
vergidir. Siz birisinden alırsınız, bir işletmeden, bir
mükelleften, Maliyeye yatırmak üzere geçici olarak alırsınız
bünyenize, yatırırsınız. Bu 34 milyar 785 milyon lira. 18 milyar
733 bin lira da bunun gecikme zammı var. Anormal bir rakam bu. Bu
nasıl ödenecek?
Bakın, gelir vergisi için de aynı
şekilde. 2 milyon 841 bin borçlu mükellef sayısı. Gelir vergisi
borçlu mükellef sayısı 2 milyon 841 bin, toplam 1 milyon 815 bin gelir
vergisi mükellefi var. Borçlu mükellef sayısı 2 milyon 841 bin.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Ama, 1 lira, 3 lira, 5
lira borcu olanlar da var.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) 1 lira, 3 lira,
5 lira borcu olan var mı yok mu, söylesin Sayın Bakan.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Söyleyecektir.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Söyleyemedi,
ben de onu söylüyorum. Vedat Bey, bunu söylüyor
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Bir de on beş
yıllık tortu var, on beş yıllık tortu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Bakın, bu
6ncı aftır. Ya, bir gün bunların bir hesabını verin.
Bu nedir, kaç kişi borçludur? Af çıkarıyoruz, borç artıyor.
Gelecek sefer bunun altından kalkamayız. Bakın, af
getiriyorsanız, af yapıyorsak bu bir sıfırlamadır.
Ondan sonra öyle bir reform yapacaksınız ki bir daha affa gerek
kalmayacak. Affedeceksiniz, Devlet olarak ben büyüklük gösteriyorum,
affediyorum, af çıkardım. diyeceksiniz, ondan sonra da işi
temizleyeceksiniz. İki senesi dolmadan borcu ikiye katlarsanız bu, af
olmaz; bu, devlet idaresi olmaz. Burada bir hata vardır, bir anormallik
vardır. Böyle bir şey olur mu?
Kurumlar vergisi: 559 bin 317 borçlu mükellef var.
Haziran itibarıyla 715 bin kurumlar vergisi mükellefinin 559 bini borçlu
ve biraz önce anlattım, bu sene tahsil edeceğimiz beklenti
tutarı bütçede 36 milyar. 11 milyar 274 milyon lira vergi aslı borcu
var, 5 milyar lira da bunun gecikme zammı var. 16 milyar lirayı
aşıyor kurumlar vergisi. Nasıl ödeyecek? 36 milyar lira
beklentisi olan bir yerden ilave olarak 16 milyar lira daha alacağız.
Bütün bunları toplayın, SGK, vergi, matrah
artırımından gelecekler 300-350 milyar lira
alacağız. diyor Maliye Bakanlığı, Bakanlar Kurulu.
300-350 milyar lira alamazsınız. Ülkenin bu ekonomi
koşullarında bu parayı alamazsınız ve mükellefi,
vatandaşı, esnafı, işçiyi, köylüyü çok daha kötü duruma
getirirsiniz. Bu, yanlış bir iş. Bunlar düşünülmeden
getirilmez. Bunlar üzerinde düşünülmesi gereken konular.
Bakın, aynı şekilde, benzeri
şekilde SGKnın durumu da böyle. 7.413 kamu kuruluşu var, Emekli
Sandığına bile borçlular yani belediyelerimiz, kamu
çalışanı olan kuruluşlarımız, 7.413
kuruluşumuz borçlu. 1 milyon 790 bin BAĞ-KURlu var borcu olan ki
toplamı 1 milyon 996 bindir yıl sonu itibarıyla. 1 milyon 250
bin de SGK işvereni yani eski tabirle SSK işvereni borçlu. İdari
para cezalarıyla, gecikme zammıyla 86,5 milyar lira da SGKya para
ödenecek. Af kapsamına giriyor. Bunları yapıyoruz, önemli bir
değişiklik.
Bir darbe teşebbüsü yapılmış.
Dedik ki: Madem bir darbe teşebbüsü sonrası toplumun, devletin yeni
bir şekilde, yeni bir heyecanla düzenlenmesi söz konusu bu affı da
daha doğru dürüst yapalım, daha kapsamlı hâle getirelim, gerçek
bir af olsun, silelim bazı alacakları yoksa bunlar birikir,
altından kalkılmaz hâle gelir. Yani şu -biraz önce bahsettim ya-
90 milyar lira Maliyenin alacağı; 67, 68 milyar lira da -sadece
aslı- SGKnın alacağı. Bunları topluyorsunuz; 157, 158
milyar yapıyor, gecikme zammı vesaireyle 200 küsur, 250 milyara
yaklaşıyor. Bu, gelecek sefer, bu aftan sonra 2 misline çıkacak.
Ondan sonra hiç alamayız, ondan sonra bir karmaşa yaşanır,
ondan sonra altından kalkılmaz hâle gelir. Demek ki ekonomide büyük
bir sorun var.
Darbe girişiminden sonra kanun hükmünde
kararnamelerin ekonomiyle ilgili olanı nedir -bu arada dün
çıktı- biliyor musunuz? İflas ertelemelerin ertelenmesi.
Mahkemeler bundan sonra iflas erteleme kararları veremeyecek. diyor.
Neden? Çünkü büyük bir sıkıntı var. Peki, böyle büyük bir
sıkıntı varsa siz nasıl bu vergi affını böyle
getirirsiniz, nasıl böyle bir af yaparsınız? Bunun bir
anlamı var mı? Bu yarın Türkiyeyi çok daha büyük
sıkıntılara sokacaktır, çok açık yani bunun
örneği de var. Bakın, iki sene önceki alacakları, kamunun
alacakları 2 misline çıkmış. Bu sefer yine aynı
şey olacak, iki sene sonra yine 2 misline çıkacak, ödenmeyecek. Bunları
anlatıyoruz ama göz göre göre yine de sağ olsun bunu Maliyemiz
getiriyor.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir konudan da
bahsetmek istiyorum, bizim programımızda da var. Her hâlükârda vergi
ve primini zamanında ödeyenlerin teşvik edilmesi lazım. Onun için
de ya onlarla ilgili olarak belli bir baz puan alınıp o puan
üzerinden düşürülmesi gerekir ya da o kişilerin, o işletmelerin,
düzgün ödeme yapan işletmelerin faizsiz kredi almaları
sağlanmalıdır, bunun yapılması lazım. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu bizim programımızda
var, buraya da eklenmesi lazım. Biz bunu Komisyonda da teklif ettik,
burada da teklif ediyoruz tekrar, edeceğiz.
Şimdi, diğer bir
konu da bu varlıkların, bazı varlıkların millî
ekonomiye kazandırılması. Geçen sefer, biliyorsunuz
-yatırım ortamının iyileştirilmesi- torba kanunda
vardı bu, çıkardınız ısrarımız üzerine ama
şimdi görüyoruz ki tekrar gelmiş; bir başka dille, aynı
anlama gelecek şekilde tekrar yazılmış tekrar.
Değerli arkadaşlar,
özellikle bu darbe girişimi Batıda, küresel dünyada çok
karşılık bulmadı, çok inandırıcı
olmadı, bir NATO ülkesi olarak, Avrupa Birliği üyelik sürecindeki bir
ülke olarak maalesef desteklenmedi, dış desteğimiz yok. Böyle
bir ortamda kara parayı aklayan bir Türkiye herhâlde çok kötü olur kabul
edersiniz ki. Yani, kara para aklayacak bir Türkiye bundan sonra sıcak
para da bulamaz. En önemli konumuz budur. Bundan sonra Türkiye ekonomisinin
özellikle sağlıklı olması lazım, ayakta durabilmesi
lazım, özellikle finans problemi, döviz problemi olmaması lazım.
Böyle bir düzenleme yapıyoruz, biz diyoruz ki: Özellikle Körfezden -ya
da nereden gelecek bilmiyoruz- getir parayı, beyanda bulun, bir gün
bankacılık sistemine girsin, ertesi gün çek götür, hiçbir
şekilde vergi almayacağım, kayıtlara da sokma
şartı yoktur; yabancı da olabilir, Türk vatandaşı da
olabilir, yabancı da getirebilir, bir başkası adı
altında da getirebilir. Arkadaşlar, böyle bir düzenleme Türkiyeyi
kara para ülkesi yapar ve Türkiyeye şu anda gelen sıcak para gelmez
olur, Türkiye durup dururken kendi ayaklarına kurşun
sıkmış olur, ayakta duramaz hâle gelir. Bunu anlayamıyorum.
Aranızda bunu bilenler var, yanlış olduğunu bize de
söyleyenler var. Ama, gerçekten yanlış bir düzenleme, bunun bir kere
değişmesi lazım, bunun kalkması lazım. Evet, bu AK PARTİ
iktidarını götürür ama bu Türkiyeyi de götürür. Onun için bu kadar
ısrarcı oluyoruz, onun için bu konuyla ilgili olarak geçen sefer de,
bu sefer de ısrarla vurguluyoruz; yanlış bir iş
yapıyorsunuz, bunun muhakkak düzeltilmesi lazım.
Özellikle bu konuyla ilgili
daha fazla şey söylemek istiyordum ama sürem bitti. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kuşoğlu.
Teklifin tümü üzerinde siyasi
parti grupları adına olan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi şahsı
adına söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Şahsı adına
ilk konuşmacı Mustafa Savaş, Aydın Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Savaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı
Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanun Teklifiyle ilgili olarak şahsım adına
görüşlerimi aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisimizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz akşamı aziz milletimizin
iradesine karşı düzenlenen hain darbe girişimini lanetliyorum.
Vatanımız uğruna yapılan mücadelede şehit düşen
güvenlik görevlilerimiz ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yaralılarımıza da acil şifalar diliyor ve meydanlara
çıkarak demokrasi nöbeti tutan milletimize de şükranlarımı
sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ iktidarları döneminde hükûmetlerimiz, acil
eylem planlarında yer alan ekonomik dönüşüm programları
çerçevesinde vergi oranlarının düşürülmesi, vergi sisteminin
basitleştirilmesi, yatırım ve istihdamın
artırılması, üretimin teşvik edilmesi, araştırma
ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi ve ülkemizin cazip bir
yatırım merkezi hâline getirilmesini bir takvim içerisinde
belirlemiştir. 3 Kasım 2002 tarihinden itibaren ekonomide
yapılan reformlar, değişim ve gelişmelerle
yatırım ortamının iyileştirilmesine ilişkin
başlangıçta Hazine Müsteşarlığı, daha sonra da
Ekonomi Bakanlığı bünyesinde, kamu ile birlikte meslek
örgütleri, özel sektör temsilcileri ve sivil toplum temsilcilerinin geniş
katılımıyla Yatırım
Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur.
Bu birliktelik aracılığıyla başta ticari
şirketlerin kurulması ve sonlandırılması olmak üzere,
ekonomik faaliyetlerinin önündeki engellerin ortadan
kaldırılması ve bürokrasinin azaltılması,
şirketlerin sermaye yapılarının güçlendirilmesi ve
enflasyondan en az şekilde etkilenmesini sağlayıcı
düzenlemeler yapılması, büyük yatırım ve girişimleri
teşvik etmek amacıyla şirketlerin sermaye
yapılarının güçlenmesini sağlayacak şirket
birleşme ve devri gibi müesseselerin işler ve basit uygulanabilir
hâle getirilmesi, ekonomik ve ticari faaliyetlerde bulunan kişi ve
kurumların vergisel yüklerinin azaltılması olmak üzere ekonomide
ve mali hayatta çok önemli reformlar ve değerli katkılar
sağlanmıştır. Ekonomik olarak gelişme ve
kalkınmayı sürdürmek amacıyla da yine başlangıçta
Hazine Müsteşarlığı, daha sonra Ekonomi
Bakanlığı bünyesinde Maliye, Kalkınma, Bilim, Sanayi,
Gümrük ve Ticaret Bakanlıkları başta olmak üzere diğer
kurumların katkı ve destekleriyle yapılan çalışmalarla
sektörel ve bölgesel yatırım ve istihdam teşvikleri hayata
geçirilmiş, ekonomik faaliyet içerisinde olan kişi ve kurumlara yer
tahsisi, enerji ve sermaye desteği, gelir ve kurumlar vergisi ile
işletme çalışanlarına ait vergiler konusunda önemli
destekler sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonominin önünü tıkayan, halk arasında Nereden
buldun? olarak bilinen ve 1998 yılında yürürlüğe girmesine
karşılık sürekli uygulaması ertelenen düzenleme
sonlandırılarak vatandaşlarımızın yurt
dışında bulunan tasarruf ve birikimlerinin ülkemize
getirilmesinin önü açılmıştır. Ekonomide güven ortamının
sağlanması amacıyla, ülkemizle ekonomik ve ticari faaliyet
içerisindeki kişi ve kurumların yurt dışında bulunan
birikim ve tasarruflarını ekonomiye kazandırmak, kişi ve
kurumların sermaye yapılarını güçlendirmek amacıyla 2
defa varlık barışı adı altında yapılan
düzenlemeyle ülke içerisinde yastıkaltı kaynakların ve ülke dışındaki
birikim ve tasarrufların ekonomimize kazandırılması
sağlanmıştır. Dünyada meydana gelen ekonomik kriz ve
küçülmeden ekonomik ve ticari faaliyette bulunan işletmelerimizin en az
etkilenmesini sağlamak amacıyla ödeme güçlüğü içerisinde bulunan
kişi ve kurumların devlete olan borçları yeniden
yapılandırılmıştır.
Mali alanda yapılan
reform ve çalışmalar ise; Başta vergi kanunları olmak üzere
mali mevzuatta basit, sade, anlaşılabilir mevzuat
çalışmaları yapılmış, ticari hayatın ve
ekonominin önünü açan, ona destek olan düzenlemeler hayata geçirilmiştir.
Bu kapsamda, bir taraftan Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları yeniden
yazılarak bu vergilere ilişkin oranlar indirilmiş, diğer
taraftan Gelir İdaresi Başkanlığı koordinasyonunda
kayıt dışı ekonomiyle mücadelede önemli
çalışmalar ve denetimler yapılarak kayıt
dışı ekonomi yüzde 28lere indirilmiştir.
Geçmişte tüm kamu harcamaları Maliye
Bakanlığından yapılmaktaydı. Şimdi ise Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla her bakanlığın ve her kurumun üst
yöneticisinin sorumluluğu ve kontrolünde kamu kaynaklarının bir
stratejik plana bağlı olarak etkin ve verimli bir şekilde
kullanılmasına ve yapılan harcamaların takip ve kontrolünün
sağlanmasına ilişkin düzenlemeler
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifi Maliye
Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Sosyal
Güvenlik Kurumu ve belediyelerin alacaklarını kapsamaktadır.
Alacak türü açısından da 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
kapsamına giren vergi, resim, harçlar, vergi cezaları, gecikme faizi
ve gecikme zamlarını, gümrük vergileri ve idari para
cezalarını, gecikme faizi ve gecikme zamlarını, sosyal
güvenlik primleri ve idari para cezalarını, gecikme faizi, gecikme
cezası ve gecikme zamlarını, 6183 sayılı Kanun
hükümlerine göre vergi dairelerince takip edilen alacakları, emlak vergisi
üzerinden hesaplanan taşınmaz kültür ve varlıkların
korunmasına katkı payı ile buna bağlı gecikme
zamlarını kapsamaktadır.
Bu kanun temelde
vatandaşlarımızın devlete olan borçlarının
yeniden yapılandırılması için
hazırlanmıştır; amaç, içinde bulunduğumuz konjonktürde
esnafımızın, tüccarımızın, sanayicimizin iş
ve yatırım kararlarını daha süratli bir şekilde
almasını sağlamak ve devlete karşı olan birtakım
yükümlülükler noktasında sıkıntılarını
gidermektir. Bu düzenlemedeki amaç birikmiş alacakların belirli bir
ödeme dâhilinde tasfiye edilmesini sağlamak, ihtilafları
sonlandırmak olduğundan, madde hükmünden yararlanmak isteyen
borçluların dava açmamaları, açılmış davalardan
vazgeçmeleri şartı öngörülmüştür.
Yeniden yapılandırmada
kesinleşmiş kamu alacaklarının asıllarının
tahsilinden vazgeçilmiyor, vergi aslından herhangi bir şekilde
vazgeçme söz konusu değildir. Kamunun alacakları enflasyon oranında
güncellenerek bugünkü değerin altına inmeyecek şekilde yeniden
yapılandırılıyor. Enflasyon oranı olarak da Tüketici
Fiyat Endeksi yerine Üretici Fiyat Endeksi kullanılmaktadır. Bu
yapılan düzenleme vatandaşımızın lehine olan bir
durumdur. Bu kapsamda, asıl alacaklara uygulanan gecikme faizi, gecikme
zammı ve gecikme cezası yerine, güncelleme oranı olarak tabir
ettiğimiz Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi esas alınarak
belirlenecek tutarın ödenmesi imkânı getirilmektedir. Örnek vermek
gerekirse, bugün itibarıyla geçerli gecikme zammı oranı
aylık yüzde 1,40tır, yıllıkta da yüzde 16,80e tekabül
etmektedir. 2015 yılına ait gecikmiş bir alacak bugün
itibarıyla tahsil edilmek istendiğinde uygulanacak gecikme zammı
oranı 16,80dir, düzenleme sonrası bu oran, 2015 ÜFE oranı olan
yüzde 5,6 olacaktır. Böylelikle, vatandaşımıza önemli
miktarda gecikme zammı indirimi uygulanmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Meclis gündeminde bulunan ve görüşülmekte olan bu kanun
teklifiyle yatırım ortamının iyileştirilmesi
çalışmalarına devam edilmekte ve bu teklif, ülkemizin
yatırım açısından bir cazibe merkezi hâline getirilmesini
temin etmek ve ekonomik kalkınmanın
devamlılığını sağlamak için özel sektörün kamuya
olan borç yükünün azaltılarak taksitle ödeme imkânı getirilmesi, bir
kısım ihtilafların sonlandırılması, vergi
incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeden çözülmesi,
işletme kayıtlarının fiilî durumlarının uygun
hâle getirilmesi ve kayıtlı ekonomiye geçişin teşvik
edilmesi konularını içermektedir. Daha önce 2 defa uygulanan ve
önemli sermaye ve döviz girdisi sağlayan uygulama kapsamında yine
bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılması
amacıyla bu düzenlemeler yapılmaktadır.
2016 ve 2017 yıllarında kamu gelirlerinde
önemli bir katkı yapacağını düşündüğümüz bu kanun
teklifinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Savaş.
Şimdi, Maliye Bakanı Sayın Naci
Ağbalın söz talebi vardır.
Buyurunuz Sayın Bakan.
Süreniz yirmi dakikadır.
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) Sayın Başkanım, değerli vekiller;
Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanun Teklifi hakkında Hükûmet adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mükelleflerimiz için
gerçekten önemli bir düzenleme. Haziran 2016 tarihi itibarıyla vergi
dairelerine olan, Sosyal Güvenlik Kurumuna olan, belediyelere olan, il özel
idarelerine olan vergi borçları, prim borçları yeniden
yapılandırılmaktadır, farklı taksit seçenekleri
içerisinde mükelleflerimize büyük bir kolaylık getirilmektedir.
Öncelikle, sözlerimin
başında, teklifin Komisyon aşamasında görüşülmesi
sırasında gerek iktidar partisi milletvekillerimizin gerekse
muhalefet partisi milletvekillerimizin teklifin gelişmesine
yapmış oldukları katkılardan dolayı her birine
ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Komisyon görüşmeleri
sırasında gerek iktidar partisi milletvekillerimizin gerekse
muhalefet partisi milletvekillerimizin getirmiş oldukları önergelerle
teklifin kapsamı genişletişmiş oldu. İlk başta
gelen vergi ve prim alacaklarına yeni bazı amme
alacaklarını da, kamu alacaklarını da eklemek suretiyle
geniş toplum kesimlerini ilgilendiren bir konuda önemli bir çalışma
yapmış olduk. Ben tekrar bu çalışmaya katkı veren
bütün vekillerimize teşekkür ediyorum. Bugün, inşallah, hep birlikte
Genel Kurulda teklifle ilgili yapacağımız görüşmeler
neticesinde son şeklini vereceğiz ve inşallah, bu ay içerisinde
yürürlüğe girdiği için, ekim sonuna kadar mükelleflerimiz bu yasadan
yararlanmak için müracaat edecekler ve inşallah, otuz altı aya kadar
varan taksitlerle de kesinleşmiş borçlarını ödeme
imkânına kavuşacaklardır.
Bu yasayla aynı zamanda, ihtilaflı vergi
ve prim alacaklarının da yeniden
yapılandırılması, sulh yoluyla çözüme kavuşturulması
imkânı getirilmektedir. Bu da son derece önemli bir düzenlemedir. Bugün
gerek vergi dairelerinin gerek sosyal güvenlik kurumlarının
mükelleflere dönük olarak yazmış oldukları raporlara dayalı
vergi mahkemelerinde devam eden davalar var, bazısı vergi
mahkemesinde, bazısı Danıştayda devam ediyor. Bunlarla
ilgili olarak da mükelleflerimiz isterlerse, ihtilafın bulunduğu aşamaya göre ve en son mahkeme
kararına göre belli bir ödeme yapmak suretiyle, bu ihtilafları da
sulh yoluyla çözümleme imkânı getiriyoruz. Böylelikle vergi idaresiyle ve
Sosyal Güvenlik Kurumu ile vatandaşlar arasındaki ihtilafları da
gidermiş oluyoruz.
Üçüncü olarak, özellikle vergi idaresi
tarafından yürütülen vergi incelemeleri var. Devam eden vergi incelemeleri
bakımından da mükelleflerimize bir kolaylık getiriyoruz.
Mükelleflerimiz dilerlerse, devam eden vergi incelemelerine ilişkin olarak
matrah artırımında bulunmak suretiyle bu kanunun hükümlerinden
yararlanacaklar. Böylelikle incelemeler bir aylık süre içerisinde
tamamlanacak. Buradan kaynaklanan inceleme süreçleri de tamamlanmış
olacak.
Bu kanun teklifiyle getirilen önemli düzenlemelerden
bir tanesi de matrah artırımı düzenlemesi. Biliyorsunuz, vergi
kanunlarımızda vergi idaresinin geçmiş beş yıla
ilişkin vergi inceleme yapma hakkı bulunmaktadır.
Dolayısıyla, mükelleflerimizin geçmiş dönemlerine ilişkin
olarak idare herhangi bir sebeple gerekli görmesi hâlinde vergi incelemesi
yapabilmektedir. Burada yapılan düzenlemeyle, mükelleflerimiz daha önce
yapmış oldukları beyanlarını belli oranlarda
arttırırlarsa o takdirde geçmişe dönük olarak herhangi bir vergi
incelemesine muhatap olmayacaklar. Ancak, mükellefimiz zarar beyan ettiyse veya
matrah beyan etmemişse daha önce, bu durumda da kanunda öngörülen asgarî
tutarlar üzerinden matrah artırımında bulunması hâlinde de
bu şekilde kanun hükmünden yararlanabilecek. Bu, gerçekten son derece
önemli bir düzenleme. Bugün, Türkiyede, aslında
bakıldığında vergi inceleme oranları yüzde 2-3
civarında. Vergi inceleme oranlarının çok yüksek olduğunu
söyleyemeyiz ama buna rağmen, mükelleflerimizin geçmiş dönemlere
ilişkin olarak vergi yükümlülüklerine dair bir belirsizlik hâli
oluşabilir. Matrah artırımı düzenlemesiyle de geçmişe
dönük bu belirsizlikleri ortadan kaldırmış oluyoruz.
Diğer taraftan da aslında bu düzenlemeyle
vergi denetim birimlerinin inceleme işlerini daha fazla cari döneme
hasretmelerine imkân sağlıyoruz. Bu da mükelleflerimiz için büyük bir
kolaylık. Burada gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma değer
vergisi, gelir -stopaj- vergisi gibi temel vergilerle ilgili olmak üzere
vatandaşlarımız matrah artırımında
bulunabileceklerdir.
Yine, yapmış olduğumuz bu
düzenlemede, vergi mükelleflerinin kayıtlarını düzeltmesine
imkân verecek hükümler getiriyoruz. Bu da son derece önemli. Özellikle
işletmenin bilançosunda, gerek kasa hesabında gerek stoklar
hesabında gerek ortaklardan alacaklar hesabında kayıtlı
tutarlar ile gerçek durum farklı nedenlerle olduğundan farklı
olabiliyor. Bu durumda mükelleflerimize bu yasayla bir imkân getiriyoruz.
Yıl sonu itibarıyla yani 31/12/2015 tarihi itibarıyla
işletme kayıtlarında gözüken durum ile bu hesaplar
bakımından olan durum farklıysa bu kanun hükümleri çerçevesinde
kayıtlarını düzeltebilecekler ve böylelikle eğer
stoklarında olmadığı hâlde kayıtlarında gözüken
varlıkları varsa bunları kayıtlarından
düşebilecekler, kasa mevcudu eğer olduğundan farklıysa bunu
kayıt düzeltme suretiyle doğruya getirebilecekler. Bu da son derece
önemli bir düzenleme.
Son olarak, bu kanun teklifiyle, gerek yurt içindeki
varlıkların gerekse yurt dışındaki
varlıkların ekonomiye kazandırılması için önemli bir
düzenleme yapılmaktadır. Aslında bu düzenleme, bir önceki
yatırım ortamının iyileştirilmesine ilişkin kanun
içerisinde olan bir maddeydi fakat muhalefet partilerimizin burada ifade
ettiği bazı tereddütler vardı, kendileriyle beraber,
müştereken bunu yeniden değerlendirmek üzere o tasarıdan
çıkarmıştık; bu defa bu teklif içerisinde farklı
görüşleri de dikkate almak suretiyle yeni bir metin ürettik. Bu metinde,
kanaatimizce, ifade edilen tereddütleri ortadan kaldıracak gerekli
değişiklikleri yaptığımızı düşünüyorum.
Buna rağmen, yine Plan ve Bütçe Komisyonunda maddenin yeni hâline
ilişkin olarak da bazı tereddütler ifade edildi. Bunun üzerine, bu
tereddütleri gidermek üzere de Komisyonda önerge vermek suretiyle
değişiklikler yapmış olduk.
Burada önemli olan, gerek
vatandaşlarımızın yurt dışındaki
varlıklarının Türkiyeye getirilmesi ve ekonomiye
kazandırılması gerekse yurt içinde olan ancak işletme
kayıtlarında yer almayan varlıklarının işletme
kayıtlarına alınması suretiyle ekonomiye
kazandırılması amaçlanmaktadır. Burada yapılan yasal
düzenlemeyle, bu yıl sonuna kadar kişiler gerek yurt
dışındaki varlıklarını banka kanalından veya
gümrük kanalından Türkiyeye getirmeleri hâlinde gerekse yurt içindeki
varlıklarını işletmeye dâhil etmeleri hâlinde bu kanun
hükümlerinden yararlanacaklardır.
Peki, bu düzenleme ne getiriyor? Zaman zaman burada
speküle edilen bir konu. Bu düzenleme, eğer bir
varlığınız varsa getirip onu Türkiyede serbestçe tasarruf
edebiliyorsunuz. Yani, herhangi bir şekilde bir vergi mükellefi
değilseniz, ilk defa böyle bir varlığınızı
Türkiyeye getiriyorsanız, bu durumda bu
varlığınızı bir bankada değerlendirebilirsiniz,
bir şirkete sermaye olarak koyabilirsiniz, bir gayrimenkul alabilirsiniz.
Bütün bu durumlarda da, gerek varlığın Türkiyeye getirilmesi
aşamasında gerekse varlığın Türkiyede
kullanılması aşamasında, her aşamada kayıt
altına alınan, kayıtlı ekonomi içerisinde olan bir
varlıktan bahsediyoruz. Yine, Türkiyede işletme
kayıtlarında olmayıp da işletme kaydına alınan
varlıklar da esasen kayıtlı ekonominin birer parçası hâline
gelmiş oluyor. O açıdan, yapılan yasal düzenleme, bir taraftan
vatandaşlarımızın yurt dışındaki ve yurt
içindeki varlıklarını ekonomiye kazandırırken,
aslında, diğer taraftan kayıtlı ekonominin de büyümesine
önemli bir katkı sağlıyor. Burada yapılan yasal
düzenlemede, varlıklarını bu şekilde gerek yurt dışından
getiren mükellefler gerekse yurt içinden bu işletme
kayıtlarını alan mükellefler bakımından herhangi bir
vergi öngörmüyoruz çünkü bu yasanın amacı herhangi bir şekilde
bir vergi hasılası elde etmek değil, buradaki temel amaç,
olabildiğince varlıkların ekonomiye kazandırılması.
Diğer taraftan, Komisyonda da ifade ettim,
özellikle uluslararası vergilemeyle ilgili son dönemde önemli
gelişmeler meydana geliyor. Bugün uluslararası toplum,
uluslararası kuruluşlar özellikle uluslararası vergi kayıp
ve kaçağıyla mücadele etmek için bir araya gelmek suretiyle
platformlar oluşturuyorlar OECD bünyesinde, G20 bünyesinde; özellikle
vergi kayıp ve kaçağının engellenmesi noktasında
inisiyatifler alınıyor. Bu alanda en öne çıkan gelişme
bilgi paylaşımı yani 2018den itibaren bu uluslararası
sözleşmeye imza atan ülkeler -ki bu kapsamda yaklaşık 100ü
aşkın ülke var- artık karşılıklı olarak
bilgi paylaşımında bulunacaklar yani birbirlerinin
vatandaşlarının kendi ülkelerindeki yaptıkları vergi
muameleleri hakkında karşı ülkeye bilgi verecekler.
Bu gelişmeler çerçevesinde, özellikle gerek
OECD gerekse G20, 2018 öncesi dönemde, ülkeleri, şu anda bizim yapmaya
çalıştığımız düzenleme benzeri düzenlemeleri
yapmaya teşvik ediyor, âdeta köprüden son çıkış
noktası gibi. Yani 2018den önce, ülkeler vatandaşlarının
yurt dışında bulunan varlıklarını ülkeye geri
getirecek yasal düzenlemeler yapmalıdır. şeklinde ilke
kararları alıyorlar, hatta bunların nasıl teşvik
edilmesi gerektiğine dair de rehberler hazırlıyorlar ve bu
rehberleri ülkelerin de kendi vatandaşlarına duyurmalarını
istiyorlar.
Türkiye uluslararası toplumla bütünleşen,
uluslararası yükümlülüklerine sonuna kadar bağlı bir ülke. Bu
anlamda, Türkiyede şu anda varlık barışı diye tarif
ettiğimiz bu düzenleme tamamen bu uluslararası trendlerle ve
uluslararası gelişmelerle uyumlu. Yapmış olduğumuz
madde düzenlemesi Türkiye'nin bütün uluslararası yükümlülükleriyle uyumlu
bir düzenlemedir, onu da baştan ifade edeyim. Bu düzenleme neticesinde
Türkiyeye gelecek bu varlıklar hem geldiği aşamada hem de
sonraki aşamalarda tamamen kayıtlı ekonominin bir parçası
olarak ekonomiye katılacak. Böylelikle, biz, ihtiyacımız olan
kaynak ihtiyacını kendi vatandaşlarımızın veya
başka ülke vatandaşlarının tasarruflarını
değerlendirmek suretiyle karşılamış
olacağız. Diğer taraftan kayıtlı ekonomiye ciddi
anlamda bir destek vermiş olacağız. Diğer taraftan
yapmış olduğumuz düzenlemelere bakacak olursak özellikle
işletmelerimizin bilançolarının öz sermaye tarafını
daha güçlü bir hâle getireceğiz.
Biz, hepimiz biliyoruz ki
vatandaşlarımızın yurt dışında farklı
saiklerle bulundurdukları varlıklar var. Bu, sadece Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına mahsus bir durum da değil. Bugün
dünyada her ülkeden vatandaşlar, mükellefler ticaretin doğası
gereği veya globalleşen sermaye networkünün içerisinde, özellikle
nakit hâlde bulunan varlıklarını çok rahat bir şekilde
sistem içerisinde ülkeden ülkeye dolaştırabiliyorlar.
Dolayısıyla, bugün mevzubahis ettiğimiz konu, Türkiyede
olduğu gibi aslında bütün toplumlarda ve diğer devletlerde de
konuşulan, üzerinde çalışılan ve düzenleme yapılan bir
husus, bunu da özellikle belirteyim.
Yapmış olduğumuz düzenleme
sırasında özellikle maddenin gelişmesine katkı veren
vekillerimize ben tekrar teşekkür ediyorum. Burada ifade edilen
tereddütleri gidermek bizim görevimiz. Biz de bu konuda Komisyon aşamasında
gerekli değişiklikleri yaptık, Genel Kurul aşamasında
da görüşmelerimiz var, inşallah burada da bu maddenin daha da
gelişmesi noktasında katkı vereceğiz.
Önemli bir düzenleme; buna hepimizin, parti
gruplarının destek verdiğini biliyorum, prensipte böyle bir
düzenlemenin ilkesel olarak doğru olduğu konusunda hepimizin hemfikir
olduğunu da biliyorum. Bu, bizi cesaretlendiren, güzel bir durum. Hep
beraber yapmaya çalıştığımız husus, sadece, bu
düzenlemenin mevzuat içerisinde tereddütleri daha da ortadan giderecek bir
çerçeveye kavuşmasıdır.
Diğer taraftan, benden önceki
konuşmacılar özellikle Komisyon aşamasında yapılan
görüşmelerle ilgili bazı değerlendirmelerde bulundular,
teşekkür ediyorum yapmış oldukları değerlendirmelere
de. Öncelikle, Maliye Bakanlığı olarak bizim vergi
borçlarına ilişkin olarak vermiş olduğumuz bir tablodan
bahsettiler. Doğrudur, ben Komisyon aşamasında da ifade ettim,
arkadaşlarımız o zaman
Yani, bir yalvarma hususu olmadı,
biz biraz geciktik ama özellikle tablonun doğru bir şekilde
üretilmesi noktasında titizlendiğim için bir miktar geciktik,
kendilerine daha sonra tabloyu verdik fakat tabii tereddütler oluştu. Ben
arkadaşlara talimat verdim; özellikle, o zaman da Komisyon
aşamasında ifade etmiştik, vergi borçlusu sayısı
olarak gözüken sayılar konusunda bir grup mükellefin aslında terk
eden mükellef olduğunu ifade etmiştik, arkadaşlar onunla ilgili
detaylı bir istatistik çalışması yaptılar,
inşallah biraz sonra onu da getirip sizlerle paylaşacağız.
Vergi borçlarının artmasını tabii
ki hiçbir şekilde, hiçbirimiz istemeyiz. Burada, genel olarak söylemek
gerekirse, gerek vergi idaresinde gerekse Sosyal Güvenlik Kurumunda vergi
tahsil kabiliyetini ifade eden temel gösterge tahakkuk/tahsilat
oranıdır. Burada bakıldığında tahukkuk/tahsilat
oranı gerek vergi idaresinde gerekse Sosyal Güvenlik Kurumunda yüzde 88
ila yüzde 90 arasında değişmektedir arkadaşlar. Bunu
özellikle dikkatlerinize getirmek istiyorum. Burada vergi borcu olarak,
kesinleşmiş olsun, ihtilaflı alacaklar olsun, artan alacakların
önemlice bir kısmının kaynağına
bakıldığında, aslında tahsil kabiliyeti olmayan,
özellikle hileli vergi suçları dediğimiz vergi suçlarından
kaynaklanan ve bu çerçevede yazılan raporlara dayalı olarak ortaya
çıkan vergiler olduğunu görüyoruz. Yani, sahte belge
düzenlenmiş, sahte belge kullanılmış, idare bunu tespit
etmiş, belge düzenleyen ortadan kaybolmuş; bu doğru değil,
bunu yakalamamız lazım, burada hiçbir sorun yok ama bu ortaya
çıkan vergiyle ilgili bir dava açılmadığı için bu
kesinleşmiş. Kesinleşen her alacak bizim normal alacak stokumuza
giriyor.
Dolayısıyla, alacağın bir
kısmının, burada ifade edilen alacak tutarlarının
önemlice bir kısmının aslında bu şekilde
oluşmuş alacak olduğunu da unutmayalım. Yüzde 88-90
oranı tahakkuk/tahsilat oranı olarak -daha iyi olabilir ama- çok
kötüdür diyemem; daha iyi olması için her geçen gün
çalışıyoruz. Bu alanda, bir önceki, yatırım
ortamının iyileştirilmesiyle ilgili kanun tasarısında,
özellikle vergi idaresi ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında bilgi
paylaşımını artıracak düzenlemeleri de sizin
desteklerinizle Meclisten geçirdik. Bu oranı 95e çıkaralım, bu
bizim de arzu ettiğimiz bir şeydir. Katılıyorum, bu konuda,
yapısal düzenlemeler yapılması gerekiyor. İdarenin hem
bilgi teknolojileri anlamında hem insan kaynağı anlamında
kalitesinin de artırılması gerekiyor, bunlara da
katılıyorum. Vergi kanunlarımızda reform yapmamız
gerekiyor, bunlara da katılıyoruz. Bunları da yapıyoruz.
Zaman zaman, hükûmetlerimiz döneminde, reform niteliğinde
diyebileceğimiz düzenlemeler getirdik. İdariyi de dönüştürüyoruz
yani bugün Maliye Bakanlığı 2002deki Maliye
Bakanlığı değil, 2016 yılındaki Maliye
Bakanlığı tabii ki 2002 yılından çok daha farklı
olacak. Devletin yapısı, ekonominin yapısı
değişti. Ekonomideki değişime, kamu yönetimindeki
değişime, global trendlere ayak uyduran bir idare olmak
zorundayız.
Dolayısıyla, Maliye
Bakanlığında yapmış olduğumuz düzenlemelerin
çoğuna bakarsanız, bunların arkasında, idarede
etkinliği artırmak, verimliliği artırmak, koordinasyonu
artırmak, yönetimde hiyerarşik bir uyum sağlamak ve her
şeyden önemlisi, her zaman söylüyorum, idarenin birinci görevi mükellefin
hakkını ve hukukunu korumak ve geliştirmektir. Yani, eğer
biz, idarede, mükellefin hakkını ve hukukunu merkeze alırsak,
mükellefe hizmeti temel olarak, esas olarak belirlersek, bütün idari
organizasyon yapımızı da mükellef hizmetlerimizi de bu eksene
göre yaparsak inanıyorum ki Türkiyede vergiye gönüllü uyum artar. Burada
kimsenin endişesi olmasın, son dönemde yapmış
olduğumuz gerek Gelir İdaresindeki reformların gerek idari
iyileştirmelerin arkasında tamamıyla mükellef hizmetleri
yatıyor.
Bakın, bugün, birçok Batılı
memlekette olmayan şeyler yapıyoruz. Bugün, vergi beyannamelerinin
yüzde 98ini elektronik ortamda alıyoruz. Bu müthiş bir şey.
Yani, bazen geldiklerinde diyorlar ki: Ya, siz gerçekten bunu yapabiliyor
musunuz? Hep beraber yaptık. Bizden önceki hükûmetler döneminde de
çalışmalar başladı, biz de o çalışmaları devam
ettiriyoruz. Bu çalışmalara katkı veren herkese teşekkür
ediyorum ama hep beraber bu ülkeyi büyüteceğiz, hep beraber bu ülkeyi
geliştireceğiz. Vergi kanunlarında sayın vekillerimizin
ifade ettiği konular çok önemli, ben de önem veriyorum, bunları hep
beraber, inşallah, güzel noktalara getireceğiz.
Ben, bu yasanın görüşmeleri
sırasında vereceğiniz katkılardan dolayı teşekkür
ediyorum, şimdiden yasanın memleketimize, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Sözlerimin sonunda hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, Vergi Dairesi Tam Otomasyon Projesini başlatan
Zekeriya Temizele ve bu projeyi uygulamaya koyan Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetlerine teşekkür ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Vergi beyannamelerinin yüzde 98inin
elektronik ortamda alınmasına imkân veren projeyi hazırlayan
2002 yılının Maliye Bakanına, Gelirler Genel Müdürüne ve
Gelirler Genel Müdürlüğü yöneticilerine de burada teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) Bu projeyi uygulamaya koyan
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetlerine de teşekkür ediyorum.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Kim
hazırlamıştı Başkanım? İsim söylemediniz.
BAŞKAN Vergi Dairesi Tam Otomasyon Projesini
başlatan Sayın Zekeriya Temizele de buradan teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan bu teşekkürü aslında
cümlelerinin arasında yapmıştı, ben biraz daha bu
teşekkürü açtım.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç'in Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1310)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 409) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına ikinci
konuşmacı Mehmet Bekaroğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Bekaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 409
sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Yasa Teklifi
hakkında kişisel görüşlerimi açıklayacağım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, on beş
yıllık bir hükûmetle karşı karşıyayız. Bugün
buraya gelen teklifin aslında Hükûmetin tasarısı olduğunu
biliyoruz ama Hükûmet on beş yılda 6ncı kere af getirmeyi göze
almış olmayacak ki teklif şeklinde sundular.
Sayın Bakanım, şunu kabul edelim:
Değerli arkadaşlarım, işler iyi gitmiyor. Bu, on dört
yılda 6ncı kere mali af getirmenizin bir anlamı budur.
Araştırdım, baktım, böyle aflar, yapılandırmalar
ne zaman, nasıl olmuş Türkiyede geçmişte, başka ülkelerde.
Yeni iktidarlar geliyor, büyük iddialarla iktidarlar değişiyor.
Özellikle bir önceki iktidardan son derece farklı ideolojik
bakışı olan iktidarlar geliyor. Onlar yeniden,
sıfırdan başlamak için böyle teklifler, böyle aflar getiriyorlar
ya da çok zor durumlar oluyor; krizler oluyor, savaşlar oluyor, deprem
oluyor, iç karışıklıklar oluyor, hem ekonomik konuda aflar
geliyor hem de siyasal, sosyal konularda aflar geliyor. Böyle bir şey mi
oldu? Yani olduysa bunu şimdi kimden arayacağız,
soracağız? Bu Hükûmetin bir özelliği var, sürekli olarak
sorunları dışarıya yansıtıyorlar. Yani işte,
Dünyada işler iyi gitmiyor. Şu işler böyle oldu, havalar da iyi
değildi, kuraklık oldu. falan. Sürekli şekilde kendilerinden
sorumluluğu başka tarafa yansıtıyorlar. Siyasal konularda
da böyle, yaşamış olduğumuz bu son 15 Temmuz
olaylarında da böyle; Hükûmet hiçbir sorumluluğu üstlenmiyor.
Değerli arkadaşlarım, elbette hiçbir
şekilde hırsız dururken ev sahibini suçlayacak değiliz ama
değerli arkadaşlarım, evet, biraz süre geçtikten sonra ev
sahibine soracağımız sorular var ve bu süre geçti. Şimdi,
madem bir yeniden yapılanma dönemine giriyoruz, yeniden toplumsal
barışı tesis edeceğiz diye iddiamız var, o zaman
buraya nasıl geldik, bu soruların cevabını da aramak
durumundayız.
Şimdi, ekonomik krizler yaşanmadı ama
siyasi aflar, ekonomik aflar getiriyoruz. Ya, bu aflar gelirken, bu iş
buraya gelene kadar neler oldu, bu sorunun cevabını Hükûmet
aslında hiçbir şekilde vermedi. Sanki, işte, birtakım
insanlar kendi
Evet, vardır, gerçekten bu aflardan yararlanıp, vergiyi
ödemeyip, milletten bir şekilde kaçırıp kendi sermayesi olarak
kullanan kötü niyetli insanlar da vardır ama bu kadar geniş tabanda
gerçekten vergiler ödenemiyorsa, bu kadar cezalar birikmişse demek ki bu
sistemin gidişinde bir problem var ama bu problemle ilgili bu Hükûmet çıkıp
hiçbir öz eleştiri burada yapmadı değerli
arkadaşlarım. Aslında bu son
yaşadığımız siyasal kriz, darbe teşebbüsüyle
ilgili de herhangi bir öz eleştiri henüz yapmış değil ve bu
öz eleştiri yapmanın zamanı olduğunu düşünüyorum.
Bütün bunların sorumluluğu on beş yıldan beri iktidar olan
sizlerindir değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma
Partisinindir. Sürekli şekilde Kandırıldık. Bu olmaz
değerli arkadaşlarım. Kandırılıyorsunuz ama bunun
bedelini insanlar ödüyor, bu toplum ödüyor, halk ödüyor; ekonomik sorunlarla
ilgili de ödüyor, başka şekilde de ödüyor. İşte, bu son
darbe teşebbüsünde 237 insan canını verdi. Dünyada kriz var, ne
yapalım böyle oldu. Peki siz ülkeyi yönetmiyor musunuz? Dünyada krizin
geldiğini, gelmekte olduğunu görmediniz mi? Bunlarla ilgili ne
tedbirler aldınız? Bunların hepsinin cevabını vermek
gerekiyor.
Şimdi, Türkiye ilk defa
başarısız bir darbe sürecinden sonra yeniden yapılanmayla
karşı karşıya. Bundan önce ufak tefek girişimlerin
dışında bütün darbeler başarılı oldu, sıkıyönetimler,
olağanüstü hâller yaşadık ve biz tedrici bir şekilde
demokrasiye geçtik. Şimdiyse başka bir durumla karşı
karşıyayız ve böyle bir tecrübe de yoktur. Bu tecrübeden önce
eğer iç barışı tesis etmek, gerçekten yeni bir sayfa açmak
istiyorsak daha evvelki alışkanlıklarımızdan
vazgeçmeliyiz. Yanlışlarımızı da toplumla
paylaşıp, muhalefetle paylaşıp bu toplumdan, halktan bir
özür dilememiz ve bu alışkanlıklardan vazgeçmemiz gerekiyor.
Bunlardan en temeli -çok tekrarlandı, önemli
olduğu için tekrarlıyorum- bir defa bu kimlik ayrıştırıcı
siyasetten vazgeçmemiz gerekiyor. Bunu en baştakiler yaptı, Hükûmet
yaptı, Cumhurbaşkanı yaptı, bundan vazgeçeceğiz
değerli arkadaşlarım, buranın çıkışı
yok. Bakın, gördünüz, baktınız, bir darbeyle karşı
karşıya kaldınız ve hepimiz, kimlik ayrımı,
siyasi görüş ayrımı, ideoloji ayrımı yapmadan hepimiz
darbeye karşı çıktık ve demokrasiyi koruduk. Bu çok önemli
bir şey.
İkinci önemli bir şey, muhalefeti dikkate
alacaksınız değerli arkadaşlar. Muhalefetin
olmadığı yerde demokrasi falan yok. Farklı düşüncelerin
konuşulmadığı, ifade edilmediği yerlerde güzel
şeyler bulunmaz. Çok yanlış işler yaptı bu Hükûmet,
bunlardan da özür dilemesi gerekiyor ve bir daha tekrar etmemesi gerekiyor. Ya,
muhalefeti teröre yazdınız, ana muhalefet partisini; bu olacak bir
şey değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Muhalefetin mutlaka dikkate alınması gerekiyor.
Muhalefetin dikkate alınması gerekiyor
derken, kim ne derse desin burada 6 milyon vatandaşın oyunu alıp
gelen bir parti var, Halkların Demokratik Partisi; bunu yok sayamazsınız
değerli arkadaşlarım. Bu ülkenin yaşamış
olduğu en önemli sorunlardan bir tanesi Kürt sorunu, orada duruyor;
bugünlerde konuşmuyoruz ama duruyor. (HDP sıralarından
alkışlar) Bu sorunun muhatabıdır Halkların Demokratik
Partisi. Dolayısıyla, onu yok sayarak hiçbir yere gidemeyiz
değerli arkadaşlarım.
Şimdi görüşmekte olduğumuz yasayla
ilgili de birkaç cümle söyleyeyim: Bakın, 2 tane temel ciddi problem var,
bunu komisyonda da ifade ettim. Bir; evet, şimdi
sıkıntısı olan, ödeme güçlüğü olan insanlarla ilgili
bir düzenleme yapıyoruz. Peki, ödeyenlerle ilgili ne yapacağız
arkadaşlar? Bu nasıl bir adalet olacak? Ben borçlarımı
ödedim, öbürü borçlarını ödemedi, sermayesine kattı. Hepsi zor
durumda değil bunların. Dolayısıyla, bu düzenlemeyle
birlikte -geç kalmış da değiliz- borçlarını
zamanında ödeyenlerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin bir teklifi var;
bu teklif, bu önerge kabul edilir ve onlara da gerçekten adalet adına bir
şey söylenir, yapılır.
Değerli arkadaşlarım, vergi,
aslında servetin belli ellerde toplanmasını engeller,
aslında adaletin en önemli araçlarından bir tanesidir.
Dolayısıyla, vergi üzerinde yapılan oynamalarda çok dikkat etmek
durumundayız. Bakın, bu yasa görüşülürken işveren
kuruluşları, herkes geldi buraya. Niye? Güçlüler onlar. Niye?
Örgütlüler onlar. Niye? Onların parası var. Onlarla ilgili
düzenlemeler değil bu düzenlemeler arkadaşlar. Bu vazgeçeceğimiz
vergiden dolayı asgari ücretlinin maaşı 40 lira düşecek,
onu geri veremeyeceğiz. Asgari ücreti 1.500 değil de 1.300de tutuyoruz.
Dolayısıyla, geniş halk kitlelerinin temsilcileri biziz. Biz
koruyacağız onların, örgütlü olmayanların
hakkını, Türkiye Büyük Millet Meclisi koruyacak. Devlet bunun için
vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun için vardır. Cumhuriyet bu
sebepten dolayı kimsesizlerin kimsesidir değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
tasarı düzenlenirken bu düşüncenin hiç göz önüne
alınmadığı çok açık görülüyor.
Bir de bu sistemle ilgili bir şeyi gözden
geçirin. Bakın, vergi rekortmenlerinin listesi yayınlanıyor;
bakıyoruz, tamamı rantla uğraşıyor, tamamı
gayrimenkulle uğraşıyor, faizle uğraşıyor.
Bakın, 2001 krizi gelmeden önce iş adamlarımızın,
holdinglerimizin hemen hemen tamamı gelirlerinin, kârlarının
yüzde 85ini faaliyet dışı alanlardan temin ediyorlardı,
devlete borç veriyorlardı; 2001 krizi böyle geldi. Şimdi, burada bu
rakamlardan görüyoruz, yeni bir kriz geliyor değerli
arkadaşlarım.
Bakın, bu affın ötesinde ikinci önemli
konu da varlık barışı, bu ciddi bir problem;
arkadaşlarımız anlattı, başkaları da anlatacak.
Bu, Sayın Bakanın ifade etmiş olduğu bir konu değil,
vergiyle ilgili problemi olan paraların -vergi kaçırmış, az
vermiş, az vermek için arkadan dolanmış- Türkiyeye gelmesi
amacıyla çıkarılan bir şey değil; OECDnin
teşvik ettiği dediği paralar bu paralar değerli
arkadaşlarım. Vergi dolayısıyla değişik yerlerde
bulunan, vergi cenneti saydığımız yerlerde bulunan
paraların geri gelmesi için yapılan bir düzenleme değil. Böyle
bir düzenleme olsa Hükûmetin tasarrufudur. diyeceğiz ve karşı çıkmayacağız
ama bu düzenlemede durum öyle değil. Bu düzenleme öyle bir şey ki
kaynağı ne olursa olsun, nerede olursa olsun, nasıl
kazanılırsa kazanılsın, bu paraların tamamı
Eğer yeni bir düzenleme, yeni bir teklif gelmezse, önerge gelmezse,
şu hâliyle çıkarsa bu yasa Türkiye gerçekten kara para cenneti
olacak. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Komisyonda Adalet ve
Kalkınma Partisinin genel başkan
yardımcılığını yapan bir
arkadaşımız bu eleştirileri
yaptığımızdan dolayı bizi darbecilikle filan
suçladı. Değil arkadaşlar, böyle değil. Eğer siz bu
kanunu çıkarırsanız Türkiyeye para gelmez, gelirse bile gelecek
paranın maliyeti kat kat artar ve bu maliyeti de bu millet öder.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bekaroğlu.
Teklifin tümü üzerinde gruplar ve şahıslar
adına olan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi teklifin tümü üzerinde yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli Bakanım,
şöyle bir cümle sarf ettiniz bu teklifin 7nci maddesindeki konuyla
ilgili: Bu yurt dışından gelecek olan paralarla ilgili biz
vergi talep etmiyoruz, vergi almayacağız. Bizim tek bir amacımız
var, bu paraların, bu varlıkların ekonomiye
kazandırılmasına yöneliktir. dediniz. Peki, bu paralar
Türkiyeye geldi, ekonomiye kazandırılması için bu paranın
ne kadar sürede kalacağına ilişkin herhangi bir tedbir yok,
herhangi bir yatırım zorunluluğu yok, herhangi bir şart yok,
herhangi bir emniyet kilidi, emniyet sibobu yok. Bu para geldi -sadece ve
sadece- biz yani Türkiye Cumhuriyeti devleti bu paraya aracılık
yapacak- geldiği gibi çıkarsa, bunun herhangi bir kilidi
olmadığına göre, emniyet sibobu olmadığına göre
biz bunun neresinden yararlanacağız, neresinden
yararlanacağız bunun?
BAŞKAN Sayın
İrgil
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
değerli bürokratlar; öncelikle yeni başlayan bürokrat
arkadaşlara görevlerinde başarılar dilerim. Gördüğüm
kadarıyla kadro oldukça değişmiş ve ülkenin diğer her
tarafına sızdığı gibi aynen sizin
Bakanlığınıza da bugün FETÖcü dediğimiz bir dolu
insanın sızdığını biliyoruz.
Daha önce sizinle yine
konuşmuştum ama bütün Türkiyenin duyması açısından
sorumu tekrar ediyorum: Bu süreçte bir dolu insan himmete ve para vermeye
zorlandılar. Hatta buna bürokratlarınız ve sizin Maliye
memurlarınız ve yöneticileriniz ön ayak oldu ve bu insanlar -zorla
verenler- bugün gözaltında, o valilerin, kaymakamların veya bürokratların
zorlamasıyla verenler; vermeyenler de vergi cezası aldı veya hak
etmedikleri cezaları aldılar.
Bu insanların
mağduriyeti için bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın
Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Birinci sorum Maliye Bakanına: Muhtarlarımız kamu hizmeti gören,
mahallelerde devleti temsil eden görevlilerdir. Şu anda 1.300 Türk
lirası ücret almaktadırlar ancak sosyal güvenceleri yoktur. Devletin
hizmetindeki imkânları da az olan muhtarlarımızın sosyal
güvenlik primlerinin Bakanlığınızca ödenmesi suretiyle
bunların sosyal güvencesini sağlamayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına: Ülkemizde
oluşan olumsuz gelişmeler nedeniyle esnaflarımız ve
çiftçilerimiz çok zor durumda kalmışlardır. Bu durum
karşısında olan esnafımızın ve çiftçilerimizin
borçlarını ödemekte zorlandıklarını görmekteyiz.
BAĞ-KUR primlerinin haksız yere 400 Türk lirasından 570 Türk
lirasına çıkarılması nedeniyle sıkıntı
çekmektedirler. Bu nedenle, BAĞ-KUR primlerini 470 Türk lirasına ne
zaman düşüreceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Durmaz
KADİM DURMAZ (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ve ülkemizin muhtelif
illerinde kırağı, don, dolu, yağış, sel sonucu
oluşan afetlerde zarar gören, bu zararları da tarım il
müdürlüğü ve ilgili resmî kuruluşlarca tespit edilip ilgili
bakanlıklara bildirilen üreticilerin borç ertelemeleri hâlen
yapılmamıştır. Bu konuda
Bakanlığınızın bir çalışması ve
tasarrufu var mıdır?
İkinci sorum:
Geçmiş vergi barışlarında ödemede gerçekleşme
oranı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Sarıhan
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Biraz önce, bir yasa
önerisinde bulunmuştum; Harçlar Kanununda değişiklik
yapılmasına ilişkin bir öneride bulunmuştum 13 ve 14üncü
maddeler için. Önerim şuydu: Terör mağdurlarının
açtıkları davalardan harçlar alınmasın, böylece, hem suçtan
mağdur olanlara ya da yetki istismarından mağdur olanlara adalet
sağlanması konusundaki temel prensiplerin hem de
Anayasamızın 40ıncı maddesindeki etkili soruşturma
olanağının verilmesi açısından.
AKPli arkadaşlarımız, bunun Maliye
Bakanlığına büyük bir yük getireceğini iddia ederek önerimi
onaylamadılar. Nasıl bir yük getirecektir? Bu konudaki
düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akkaya
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Sayın Bakan, 1
Kasım seçimleri öncesi, Cumhuriyet Halk Partisinden kopya çekerek
emeklilere promosyon ve kamuda çalışan taşeron işçilere de
kadro sözü verdiniz. On ay geçti, henüz bununla ilgili bir işleminiz yok.
Emeklileri ve taşeron işçileri kandırıyorsunuz siz. Her
olayda Kandırıldık. diyorsunuz ama bu iki kesimi
kandırıyorsunuz.
Sayın Bakan, devleti
yönetmek ciddi bir iştir ve siz, Hükûmet olarak devleti yönetemiyorsunuz.
15 Temmuzda bu tasdiklenmiştir. Yapmanız gereken, esasen istifa etmek
ve Biz bu işi beceremedik. diyerek erken seçim kararı almanızdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bektaşoğlu
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Fethullah Gülen Cemaati
adı altındaki hain örgütün başarısız darbe
girişimi sonrasında, devletimizin mücadelesine ve kurumların
içinden bu terör örgütünün tüm unsurlarının ayıklanmasına
bütün gücümüzle destek veriyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu süreçte, devleti
kuran parti kimliğiyle devleti onaran parti de olacağız. Ancak,
açılan soruşturmalarda kişilerin adil yargılanma ve lekelenmeme
haklarına saygı gösterilmesini istiyoruz. Bazı kişilerin
mesnetsiz, delilsiz olarak sırf ihbar ve dedikodu mekanizmasıyla veya
sırf okulda okuyan çocuğu, bankadaki parası, okuduğu
gazete, komşusu vesaire gibi hukukta karşılığı
olmayan nedenlerle suçlu ilan edildiği şeklinde şikâyetler
alıyoruz -ilim Giresunda da durum böyledir- ama bazı protokol
kişilerine de hatırlı isimlere de dokunulmadığı,
çifte standart uygulandığı görülmektedir. Soruşturma
kapsamının, anlayışının ve tekniğinin buna
göre oluşturulması hâlinde pek çok mağdur yaratılacak ve
bundan da en çok FETÖ yararlanacaktır. Hükûmetin derhâl bir FETÖ suç
tanımı oluşturması, soruşturmaların da buna göre
yürütülmesi şarttır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Karabıyık
LALE KARABIYIK (Bursa) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, kanun teklifinin
Kesinleşmiş alacaklar başlıklı 2nci maddesinin
(1)inci fıkrasının (a) bendinde, aslı bu kanunun
yayımlandığı tarihten önce ödenmiş olanlar dâhil olmak
üzere asla bağlı olarak kesilen vergi cezalarının ve bu
cezalara bağlı gecikme zamlarının tamamının
tahsilinden vazgeçildiği hükmüne yer verilmektedir. Mezkûr maddenin
(2)nci fıkrasının (a) bendinde ise yine gümrük vergileri
açısından benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Söz konusu maddede
yer verilen ve vergi aslının ödenmiş olması ifadesinin
uzlaşma aşamasında ortadan kaldırılan vergi
asıllarını da, örneğin vergi aslının
tamamının uzlaşmada silinmiş olması, asla
bağlı para cezasında ise uzlaşma sağlanmış
olması hâlini kapsayıp kapsamadığının, bir diğer
ifadeyle uzlaşma sonrası ortadan kalkan vergi aslının bu
madde kapsamında ödenmiş sayılıp
sayılmayacağının açıklanmasını istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Gürer
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, daha önce sormuştum,
Niğdenin Çiftlik ilçesinde Bozköy, Divarlı, Ovalıbağ,
Çardak ve Aksaray Taşpınar Belediyelerinin 2014 yılında
meydana gelen selde tespit edilen hasarla ilgili alacakları
geçtiğimiz günlerde yaptığım görüşmede hâlâ
ödenmemiş. Gerek Niğde Bozköy Belediye Başkanı Yalçın
Tekeli gerek Aksaray Taşpınar Belediye Başkanı Cihan
Yüksel, bunlar mağdur durumda belediye olarak. Halka yapılacak hizmet
için bu ödemeler ne zaman yapılacak? Bu belediyelerin CHPli olması
ödemelerin bugüne kadar yapılmamasının bir nedeni midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birincisi: Sayın Bakan, Hükûmet olarak birkaç
ayda bir emeklilere promosyon müjdesi veriyorsunuz ama bir türlü promosyonu vermiyorsunuz.
Somut olarak bu promosyon ne zaman verilecek?
İkincisi: Kurban
Bayramı yaklaşıyor. Emeklilerimizin yüzünü bu bayramda
güldürecek misiniz? CHP Grubu olarak emeklilere ikramiye verilmesi için yasa
teklifi vermiştik. Bunu bayrama kadar Meclise getirip geçirecek misiniz?
Üçüncüsü: OSBlerin Sanayi
Bakanlığından kullandığı kredilerle ilgili olarak
onları da bu yasa kapsamına alacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Akın
AHMET AKIN (Balıkesir)
Sayın Başkan, teşekkürler.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı belli aralıklarla canlı yayınlara çıkıp
vatandaşımıza doğal gazda indirim müjdesi veriyor. Önceki
gün yine bir TV kanalında canlı yayında konuşan Sayın
Bakan kış gelmeden doğal gazda indirim yapılması
yönünde çalışma yaptıklarını açıklayarak yeni bir
müjde verdi. Bütün dünyada düşen petrol fiyatlarına paralel olarak
doğal gaz ithal fiyatlarının da epeyce düştüğünü, uzun
süredir eskiye nazaran Türkiye olarak daha düşük fiyatla doğal gaz
ithal ettiğimizi biliyoruz. Ayrıca, İran doğal gazına
ilişkin olarak tahkimdeki davayı kazandığımız ve
oradan da aldığımız doğal gazın
fiyatının da düştüğü yazıldı, çizildi.
Şimdi,
yapılması gereken şudur: Düşen doğal gaz
fiyatlarının artık zaman geçirilmeksizin
vatandaşımızın faturasına yansıtılması
gerekmektedir. Sayın Bakan iki üç ayda bir canlı yayına
çıkıp vatandaşa bu konuda müjdeler vermek yerine bir an önce
gerçekten indirim yapsın. Rica ediyoruz, siz de Maliye Bakanı olarak
milletin bütçesini düşünerek lütfen konuyla ilgilenin.
BAŞKAN Sayın
Çamak
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1416
sayılı Kanun gereğince Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından yabancı ülkelere gönderilen
doktora öğrencilerinin bir talebi var. Yurt içi burslarına uygulanan
faiz affının yurt dışı doktora öğrencilerine
uygulanması daha önce olmuştu. Daha önce de benzer yasalarla, 2011
yılında 6111 sayılı Kanunun 4üncü maddesiyle, daha sonra
2014 yılında 6552 sayılı Yasanın 1inci maddesiyle bu
hak tanınmıştı. Bu durumdaki öğrencilerin mağduriyetlerinin
önlenmesi için bir şey düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Arzu
Erdem
ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, milletimizin sorunları
tarafımıza yansımaktadır. Vergi affı kapsamında
taksitlendirme yaptırıp bu taksitlerin ödemelerini yapamayanlarla
ilgili tüm gayrimenkullerine tedbir konulmaktadır. Bu tedbir kişi
veya şirketin borcu oranında olmadığı gibi, borcunu
bir gayrimenkulle karşılayabilecek durumda olan kişi
gayrimenkulünü elinden çıkaramamaktadır ve bu şekilde
mağdur olmaktadır. Bu hususta, borcunu ödemek isteyen kişi
gayrimenkulünün bir tanesini satmak istese de tedbir dolayısıyla
ödeyemediğinden dolayı diğer gayrimenkulleri üzerindeki haciz de
devam etmektedir. Bu konuya bir çözüm getirecek misiniz?
Vatandaşımız bununla ilgili cevap beklemektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Şimdi cevaplar için Sayın Bakana söz
vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal, özellikle ekonomiye
kazandırılmak amacıyla yurt dışından getirilen
varlıklarla ilgili herhangi bir kullanma koşulu getirmediğimizi,
herhangi bir sermaye ekleme, belli bir yerde kullanma koşulu
getirmediğimizi, dolayısıyla o zaman bu düzenlemeyi
yapmamızın bir anlamı olmadığı şeklinde bir
değerlendirme yaptı. Tabii, burada, yurt dışından
varlıkların getirilmesine ilişkin teşvik edici farklı
yaklaşımlar kullanılabilir. Yani, bunlardan bir kısmı
zorlayıcı tedbirler yani zorlayarak getirtmek; bir kısmıysa,
bunu yapmak yerine, olabildiğince mükellefin veya vatandaşın
getirmiş olduğu varlığı serbestçe tasarruf etmesini
sağlayarak da teşvik edici olmak. Biz burada, bu iki tercihten
serbest tasarruf yöntemini kullanıyoruz. Biz inanıyoruz ki burada,
yurt dışından getirilen varlıkları getiren
şahıslar kendileri için en rasyonel olacak şekilde
kullanacaklardır. Dilerlerse bir bankada mevduat yapabilecekler
Bu da
gerekir. Yani, bizim, Türkiyeye getirilen varlığın sadece bir
şirkete sermaye olarak konulmasını değerli görmemiz
yanlış olur. Bir bankada mevduat yapılmış olması
da bizim için değerlidir veya bir gayrimenkul edinebilir, bu da
değerlidir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hemen
çıkış yaptı Sayın Bakanım, kalmadı,
çıkış yaptı, gitti Türkiyeden.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Bu bir varsayım. Yani, kişi kalabilir, yatırım yapabilir,
önce getirebilir, sonra ilk baştaki amacını
farklılaştırabilir. Burada yaklaşım farkımız
var. Biz diyoruz ki vatandaşlarımıza, biz ne kadar serbest
tasarruf hakkını verirsek kanunun teşvik edici yönü o kadar
ağır olur ve Türkiyeye getirilen kaynak da o kadar fazla olur.
Bu aracılık
meselesini asla kabul etmiyorum. Türkiyeye getirilen her kuruş para
mevzuat çerçevesinde yani bu kanun dışındaki de meri mevzuat
çerçevesinde getirilip kayıt altına alınacak, tekrar yurt
dışına çıksa bile uluslararası yükümlülüklerimizin
gerektirdiği her türlü işlemin bir parçası.
Dolayısıyla, bu kanun kapsamında Türkiyeye getirilen
paraların herhangi bir şekilde tekrar Türkiye dışına
çıkması hâlinde bu paraların herhangi bir şekilde öncesi
sorulmayacak gibi bir düzenleme asla söz konusu değil.
Dolayısıyla, burada bizim mevzuatımızın zorunlu
kıldığı -her türlü bilgi paylaşımı dâhil-
hükümler geçerlidir.
Sayın İrgil, bu
gözaltı meseleleri konusunda birtakım hassasiyetlerini ifade ettiler.
İnanın, şu anda, bu 15 Temmuz darbe girişimi sonucunda
ortaya çıkan durum karşısında Hükûmetimiz, Olağanüstü
Hal Kanunu ve diğer mevzuatın kendisine verdiği bütün yetkileri
kullanarak terör örgütüyle ilgili soruşturmaları yürütmektedir. Bu
soruşturmaların tamamı mevcut mevzuat çerçevesinde
yürütülmektedir. Söylediğiniz kaygılara hepimiz dikkat ediyoruz,
hassasiyetiniz hepimiz için ortak. Herhangi bir şekilde dedikoduyla, şununla
bununla kimsenin hakkını ve hukukunu çiğnememiz asla söz konusu
değil, Hükûmet olarak özellikle buna dikkat ediyoruz. Bu konuda zaman
zaman size gelen, bize gelen farklı konular olduğunda da bu
konuların üzerine hassasiyetle gidiyoruz.
FETÖ terör örgütüyle, gerek
kamu kurumları içerisindeki yapılanmaları itibarıyla
gerekse kamu kurumları dışındaki yapılanmaları
itibarıyla terör örgütü unsurları bakımından gerekli bütün
yasal mevzuat kullanılarak bu suç örgütüyle mücadele yapılacak.
Sonuçta hepimiz biliyoruz ki 15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişimi
bu ülkedeki demokrasiye, bu ülkedeki millî iradeye karşı
yapılmış bir darbe girişimidir. Herhangi bir şekilde
şuna buna değil, hepimize karşı yapılmış bir
darbe girişimidir ve gazi Meclisimizin o gün, o gece burada
gösterdiği cesaret, gerçekten millî iradeye sahip çıkmış
olması da takdire şayandır, her şeyin üzerinde takdire
şayan bir durumdur. Bu konuda ifade ettiğiniz hassasiyetleri hep
beraber takip edeceğiz inşallah.
Sayın Arslan, muhtarlarımızın
maaşlarıyla ve sosyal güvenlik primleriyle ilgili bir
değerlendirme yaptı. Öncelikle, muhtarlarımız mevcut Sosyal
Güvenlik Kanunu çerçevesinde sosyal güvence sistemine dâhil edildiler yani uzun
vadeli sigorta kolu olarak emeklilik sistemi çerçevesinde prim ödemek suretiyle
emeklilik hakkından yararlanabilmektedirler. Burada, Hükûmet olarak
özellikle son on dört yıldır muhtar maaşlarında sürekli
olarak enflasyonun üzerinde zam yaptığımızı ifade
etmek isterim. Diğer taraftan, özellikle 2015 yılı sonunda
yaklaşık 950 lira olan muhtar maaşı 1.300 liraya çıktı
yani muhtar maaşlarına yüzde 30 zam yapıldı.
Dolayısıyla, bu konuda, muhtarlarımızın
maaşlarının artırılması konusunda bugüne kadar
yürüttüğümüz, önemli sonuç aldığımız düzenlemeler var.
Bundan sonra da inşallah muhtarlarımızın emeklerinin
karşılığını alması konusunda gerekli
hassasiyeti göstereceğiz.
BAĞ-KURlularla ilgili olmak üzere de
biliyorsunuz -şu anda Meclisimize de sevk edildi- yeni bir yasa
tasarısı içerisinde BAĞ-KUR iştirakçisi
vatandaşlarımızın sosyal güvenlik primlerine 5 puan indirim
getiren bir yasal düzenleme getiriyoruz. Dolayısıyla, bu çerçevede de
BAĞ-KUR iştirakçilerimizin de ödeyecekleri BAĞ-KUR primlerinde BAĞ-KUR
priminin tutarına bağlı olarak, yanlış
hatırlamıyorsam, en az 50 lira olmak üzere, aynı oranda ama
farklı miktarlarda önemli bir iyileşme sağlıyoruz.
Sayın Durmaz, özellikle borç erteleme konusunda
yapmış olduğumuz düzenlemeyle ilgili olarak bir soru
Yok,
şeyle ilgili, çiftçilerimizin
KADİM DURMAZ (Tokat) Onu da sordum, onu da
sordum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Doğru. O konuda Tarım Bakanlığımızın
illerden gelen zarar tespit çalışmalarına bağlı olarak
yapmış olduğu hazırlıklar var. Maliye
Bakanlığı olarak Tarım Bakanlığıyla şu
anda çalışıyoruz bu konuları. İnşallah,
yakın bir zamanda bu konuyla ilgili de çalışmayı
neticelendireceğiz.
KADİM DURMAZ (Tokat) Önceki
barışlardaki ödeme oranını sormuştum. Yani
yapılandırmaya giden mükellef sayısı
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Müsaade ederseniz, o zaman, onu arkadaşlar Tarım
Bakanlığımızdan alsınlar.
KADİM DURMAZ (Tokat) Hayır efendim,
vergi barışıyla ilgili, önceki barışlarda
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) Öyle mi? Pardon. Ben onu notlarımın
arasına almamışım.
2003 yılında yapılan Yeniden
Yapılandırma Kanununda tahsilat oranı yüzde 67; 2011
yılında yapılan Yeniden Yapılandırma Kanununda
tahsilat oranı yüzde 67,2; şu anda devam eden, yani daha henüz
bitmemiş olan 2014 yılında yapılan Yeniden
Yapılandırma Kanununda ise 43 milyar lira
yapılandırılmış; şu ana kadar bu çerçevede 10,2
milyar lira tahsil edilmiş. Burada bir oran vermek mümkün değil çünkü
zaten devam ediyor.
Sayın Sarıhan, bu terör
mağdurlarının açtığı davalardan harç
alınmaması konusunu ilk defa şimdi sizden duydum. Hani
tartışmalardan haberdar değilim ama bir bakmama müsaade ederseniz
-konu nedir- sizin yapmış olduğunuz öneriyi de dikkate alarak
bir çalışma yapabiliriz.
Sayın Akkaya, promosyon konusu, taşeron
konusuyla ilgili temennilerini gündeme getirdi, biz de bu konularda gerekli
çalışmaları yapıyoruz. 15 Temmuz, demin de ifade ettim
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Sayın Bakan,
temenni söylemedim, siz öyle dediniz, vatandaşı
kandırdığınız bir olaya nasıl
baktığınızı sordum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Yok, yok, vatandaşımızı kandırmadık, sözlerimizin
hepsiyle bağlıyız, bundan emin olun.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Her şeyi
aldattınız, vatandaşları aldattınız.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Ama, 15 Temmuzla ilgili yapmış olduğunuz değerlendirmelere
katılmam mümkün değil. Mecliste oluşan gerçekten son derece
yapıcı
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Sayın Bakan, bir
günde 56 bin kişiyi görevden aldınız; on ayda 2 yasayı
çıkartamadınız, taşeron ile emeklilerin promosyonu.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Peki. Bu konuda sizinle aynı şekilde düşünmüyorum.
Sayın Bektaşoğlu, adil
yargılama, dedikodu meselelerine vurgu yaptı. Gerçekten, ifade
ettiğiniz hassasiyetler hepimizin hassasiyetleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz, devam ediniz Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) O konuda tabii çok kısa bir süre içerisinde çok
sıcak gelişmeler olduğu için, çok kısa bir süre içerisinde
bu soruşturmalar hızlı bir şekilde yürütüldüğü için
zaman zaman yanlışlıklar olduğunu biz de görüyoruz.
Bunları tespit ettiğimiz zaman üzerine gidiyoruz. Yani bu terör
örgütüyle mücadele etme konusunda sizlerin de desteğiyle hep beraber
inşallah mücadeleyi sonuna kadar yürüteceğiz. Ama hukuk devleti
içerisinde, yasalara uygun bir şekilde, adalete uygun bir şekilde hak
ve hukuk içerisinde yürüteceğiz. Soruşturmalar sırasında,
incelemeler sırasında herhangi bir şekilde aksaklık ve
yanlışlık olduğunda da süratle üzerine gidiyoruz, bu
konularda da hani Bize intikal etti. dediğiniz konularda da her türlü
hassasiyeti göstereceğimizi ifade etmek isterim.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Lekelenmiş oluyor.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
O konuda hassasiyetlerimiz ortak.
Sayın Gürer Niğdedeki belediyelerimiz
CHPli belediyeler olduğu için mi bu AFAD paraları verilmiyor? dedi.
Kesinlikle söz konusu değil, yani burada parti ayrımı
gözetilmesi gibi bir şeyi hiçbir şekilde düşünmemiz zaten mümkün
değil. Burada belediyelerin 2014, 2015 ve 2016 yıllarından gelen
talepleri var; Maliye Bakanlığı olarak, açık söyleyeyim,
bir disiplin içerisinde, bütçe imkânları çerçevesinde bunları
karşılamaya çalışıyoruz ama takdir edersiniz ki bütçe
imkânlarını da gözetmek durumunda kalıyoruz.
Sayın Kayışoğlu Promosyon ve
ikramiye konularında bayram öncesinde bir müjde alacak mıyız?
diye sordu. Sayın Çalışma Bakanımızla ilgili bir konu
olduğu için, bir açıklama yapmam yanlış olur diye
düşündüğüm için o konuya girmeyeceğim.
Sayın Akın indirim konusuyla ilgili bir
soru sordu ama tam notu alamamışım, bir sonrakinde uygun
görürseniz ona devam edeyim.
Sayın Çamak, bu doktora öğrencilerinin
borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili
konu bize de geldi ama açıkçası şöyle: Çok farklı talepler
geliyor. Bundan önceki bütün yapılandırmalarda da bu doktora
öğrencileriyle ilgili çalışma yaptık ama açık
söyleyeyim, önceki yapılandırmalarda da aslında çok verim
almadık yani burada yapılandırma yapıyoruz ama iş
gerçekten başladığı amaca çok da fazla uygun düşmüyor
ama ben arkadaşlara yine bir çalışmalarını söyleyeceğim,
öncekilere bir daha bakmamızda fayda var.
Sayın Erdem, özellikle gayrimenkul hacizleri
konusunda
Normalde kural olarak biz bir kişiye haciz koyarken vergi borcu
miktarı kadar koymamız gerekir, normalde vergi borcunu aşan,
onunla orantılı olmayan bir haciz işlemi yapmamız söz
konusu değil. Dolayısıyla, bu konuda tebliğlerimiz,
düzenlemelerimiz de var ama size intikal eden spesifik bir olay varsa onun
üzerine gidelim olur mu? Yoksa biz de aynı hassasiyeti
taşıyoruz, hatta şöyle söyleyeyim: Önümüzdeki dönemde, gerçekten
zor durumda olan bu mükelleflerin bu zor durum hâlini dikkate alarak hangi
kolaylıkları getirebiliriz diye yapısal bir düzenlemeyi de
inşallah Meclise getireceğiz.
Mesela demin dediniz ya Vatandaş
gayrimenkulünü kendisi satsın, böylelikle oradan borcunu ödesin. Bu tür
imkânları getirecek bir düzenleme üzerinde çalışıyorum,
inşallah onu da getiririz.
ARZU ERDEM (İstanbul) Tamam, ben size o zaman
somut örnek getireceğim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Ama çok spesifik bir örnek varsa, onu da sizden rica edeyim.
ARZU ERDEM (İstanbul) Tamam, ben
yönlendireceğim size.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.33
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.36
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: İshak
GAZEL (Kütahya), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 121inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
409 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sıraya alınan, Karadağın
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/742) ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Karadağın Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/742) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 407)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 3 Ağustos 2016 Çarşamba günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.37