TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
124üncü Birleşim
10 Ağustos 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin,
12 Ağustos Dünya Gençlik Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkanın,
hasta tutsaklara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Ağrı Milletvekili Cesim Gökçenin,
15 Temmuz 2016da yaşanan darbe girişimine ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Aksarayın Sultanhanı
kasabasının ilçe yapılmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
2.-
Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, Adanadaki mısır
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
3.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, günümüzde Sevr projesinin FETÖ terör
örgütünün öncülüğünde PKK, IŞİD, DHKP-C gibi terör örgütleriyle
sürdürülmeye çalışıldığına ilişkin
açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Anafartalar Zaferinin 101inci
yıl dönümüne ve İstanbulun Arnavutköy ilçesinde üçüncü
havaalanı inşaat alanına ve aynı bölgedeki döküm
alanına hafriyat taşıyan kamyonların geçiş
güzergâhı olarak mahalle ve kent içi yolları kullanmaları
nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
5.-
Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, sudan sebeplerle, hukuk ve vicdandan
uzak, âdeta sosyal soykırıma dönen açığa almalara son
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
6.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Denizlinin Çivril ilçesinde
bulunan Işıklı Barajının ıslahıyla ilgili
bir çalışma olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
7.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, hasadı elinde kalan ve
borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin bankalara ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının ötelenmesi konusunda bir
çalışma olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
8.-
Antalya Milletvekili Mustafa Akaydının, Antalya ve diğer
illerden gelen haberlerin OHAL uygulamalarının cadı avı
boyutuna geldiğini düşündürdüğüne ve OHALin üç aydan fazla
uzatılmamasını dilediğine ilişkin açıklaması
9.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, harp okullarının
kapatılması nedeniyle öğrencilerin mağduriyetlerini
giderecek önlemlerin bir an önce alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
10.-
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi İstanbul Milletvekili
Mehmet Metinerin bazı açıklamalarına ilişkin açıklaması
11.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, 7
Ağustos 2016 tarihinde Bayburt Üniversitesi Beden Eğitimi Spor
Yüksekokulu sınavlarına girmek için gelen Kürt öğrencilere
yapılan saldırıyı ve saldırıyı
destekleyenleri şiddetle kınadığına ilişkin
açıklaması
12.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, yasal düzenleme
yapılıncaya kadar bir genelgeyle kurumların taşeron
işçilerle ilgili işlem yapmasının önüne geçilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
13.-
İzmir Milletvekili Ali Yiğitin, 1 Ocak 2016 tarihinden önce
işlenen suçlarla ilgili beş yıllık ceza infaz indirimine
yönelik kanun hükmünde kararnamenin kapsamını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Gülay Yedekcinin, boşaltılacak askerî
alanların yeşil alan olarak değerlendirilerek halka
açılması gerektiğine ilişkin açıklaması
15.-
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Adalet Bakanını Ankara
Garı patlamasıyla ilgili sorumluların ortaya
çıkarılması için üzerine düşeni yapmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
16.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Şırnakta şehit olanlara
Allahtan rahmet dilediğine ve Anafartalar Zaferinin 101inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
17.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankara Garı
patlamasının üzerinden on aylık bir süre geçmesine rağmen
soruşturmada herhangi bir mesafenin katedilmediğine, Halkların
Demokratik Partisi olarak dış politikada komşu ülkeler ve
halklarla barış içerisinde, iş birliğine dayalı her
türlü ilişkiyi desteklediklerine ancak bu ilişkilerin belli
değerler ve belli ilkeler üzerinde olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, AK PARTİ hükûmetlerince
ülkenin menfaatleri ve çıkarları noktasında atılması
gereken adımların atılacağına ve kararlı ve
dirayetli dış politikadan asla geri adım
atılmayacağına ilişkin açıklaması
19.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hakkâri ve
Şırnakın il statüsünden çıkartılmasının
karşısında olduklarına, Yüksekova ve Cizrenin il
olması konusunda bir tasarrufta bulunulacaksa bunu destekleyeceklerine
ilişkin açıklaması
20.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Diyarbakırın
Silvan ilçesine bağlı Dolapdere köyü Ekinciler mezrasında gün
boyu top atışları yapıldığına ve
başlayan yangının şu anda köyün içerisine ilerlediğine
ve Erzurumun Karayazı ilçesinde 60a yakın HDPlinin gözaltı
koşullarına ilişkin açıklaması
21.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Genco Erkalın Kadıköy Lisesinde
sergilemek istediği ve Nazımı konu alan oyunuyla ilgili
getirilen yasağın İçişleri Bakanlığıyla
yapılan görüşmeler sonucunda kaldırıldığına
ilişkin açıklaması
22.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakırın Sur ve Mardinin
Kızıltepe ilçelerinde yaşanan patlamalarla ilgili Meclisin
bilgilendirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
23.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakırın Sur ve
Mardinin Kızıltepe ilçelerinde yaşanan patlamalara, Siirtte
askerî aracın devrilmesi sonucu şehit düşen askere Allahtan
rahmet, yaralı 2 askere acil şifalar dilediğine ve terörle mücadelenin
millî bir dava olduğuna ilişkin açıklaması
24.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Halkların Demokratik
Partisi olarak Diyarbakırın Sur ve Mardinin Kızıltepe
ilçelerinde yaşanan patlamalara ilişkin açıklaması
25.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, terör
saldırılarında şehit olanlara Allahtan rahmet
dilediğine, AK PARTİ Grubu olarak terörün her türlüsünü
lanetlediklerine ve tüm terör örgütleriyle mücadelenin sürdürüleceğine
ilişkin açıklaması
26.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet
Arslanın, Mardinin Kızıltepe ile Diyarbakırın Sur
ilçelerinde bomba yüklü araç saldırılarıyla ilgili olarak kolluk
kuvvetleri ve yargı mensuplarının çalışmalarının
devam ettiğine ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A
) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Ankara Milletvekili Murat Emir ve 25 milletvekilinin, Kur'an kurslarına
ilişkin başta denetim olmak üzere yaşanan eksikliklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/295)
2.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve 23 milletvekilinin,
yardımcı hizmetler sınıfı personelinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/296)
B)
Genel Görüşme Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, sokağa
çıkma yasağı ilan edilen il ve ilçelerde yaşanan hak
ihlalleri ve bölge halkının mağduriyeti göz önüne alınarak
bu durumun sebep ve çözümlerinin belirlenebilmesi amacıyla genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/6)
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmında yer alan, AKP'nin, başta Irak ve
Suriye olmak üzere dış politikasında yaşanan iflasla ilgili
olarak gerekli tespitlerin yapılması, iflas politikalarından
halklarımızın zarar görmesinin önüne geçilmesi ve yapısal
politik değişikliklerin oluşturulması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
(10/237) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 10 Ağustos 2016 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun gündemdeki sıralama ile 410
sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine; 10 Ağustos 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 410 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanması hâlinde 11 Ağustos 2016 Perşembe günü
toplanmamasına ilişkin önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Evrensel Posta Birliği (UPU) Arasında
Yirmi Altıncı Dünya Posta Kongresine Yönelik Düzenlemelere
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/714) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 381)
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/752)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 410)
VIII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Hakkâri
ve Şırnakın il olarak kalmasının uygun
olacağına ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Divan
olarak Diyarbakırın Sur ve Mardinin Kızıltepe ilçelerinde
bombalı saldırılarda yaşamını yitirenlere
Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması
IX.-
OYLAMALAR
1.-
(S. Sayısı: 381) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Evrensel Posta
Birliği (UPU) Arasında Yirmi Altıncı Dünya Posta Kongresine
Yönelik Düzenlemelere İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
10 Ağustos 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 12 Ağustos Dünya
Gençlik Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın
Onursal Adıgüzele aittir.
Sayın Adıgüzel,
süreniz beş dakika.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, 12 Ağustos Dünya
Gençlik Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
ONURSAL ADIGÜZEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12
Ağustos Dünya Uluslararası Gençlik Günü dolayısıyla,
Türkiye'de umutları çalınan gençlerin sorunlarına dikkat çekmek
için söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 15 Temmuz
kanlı darbe girişimini bir kez daha lanetliyor, 15 Temmuzda ve bugün
Şırnakta hayatını kaybeden tüm şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye uzun zamandır gençlik adına iyi bir sınav vermiyor.
BAŞKAN Sayın
Adıgüzel, bir saniyenizi rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda uğultu var. Sayın Adıgüzeli dinleyelim lütfen,
kendi aramızda konuşmayalım, rica ediyorum.
Buyurunuz Sayın
Adıgüzel.
ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla)
Türkiye'de 2016 itibarıyla sayıları 20 milyona dayanan 18-30
yaş arası genç, eğitimden istihdama, sağlıktan
özgürlüklerin kısıtlanmasına kadar çeşitli sorunlarla
karşı karşıya. İş hayatında yer bulamayan,
eğitim hayatında haksız rekabete maruz kalan gençler kayıt
dışılığa zorlanıyor. İş arayan ya da
aramaktan ümidini kesmiş, fiziksel engelleri sebebiyle toplumdan
dışlanmış milyonlarca genç, umutsuz ve kaygılı
bir bekleyiş içinde.
Eminim çoğunuz on bir
yıldır atama bekleyen Barış öğretmenin üç yıl
önceki can yakıcı çığlığını
hatırlarsınız. 2013 yılında,
atanamadığı için intihar eden meslektaşı 28
yaşındaki Mehmet Sadık Güneş için yapılan eylemde,
atama bekleyen Barış öğretmen on bir yıldır annesinin
gözlerinin içine bakamadığını haykırmıştı.
Bundan tam üç yıl önce Barış öğretmen şöyle
demişti: Bizi izleyenler, bugün belki size dokunmuyor ama bugün o
dokunmayan yılan size de dokunacak. Bugün bize sahip
çıkmazsanız, işçiye, öğrenciye, atanamayan, KPSSden
geçemeyen öğretmenlere sahip çıkmazsanız yarın size de
sahip çıkacak kimseyi bulamayacaksınız. KPSS çetelerinin
mağduru olan Barış öğretmen bugün haklı
çıktı. Barış öğretmenin
haykırışını görmezden gelenler, kanlı 15 Temmuz
gecesinin taşlarını döşeyenler bugün mağdur edebiyatının
arkasına saklanıyor. Gerçek mağdur arayanlar, ailesine
bıraktığı notta Artık yoruldum, çalışıyorum
ama olmuyor. Yaşamış olsam bile KPSSde yine
başarılı olamayacaktım. diyen ve intihar eden Fikret
öğretmene baksınlar. Gerçek mağdur arayanlar, askerî liseyi
2ncilikle bitiren, gençlik hayali olan Harbiyeyi binlerce liralık
tazminat yüküyle bırakmak zorunda kalan Ufuka baksınlar. Gerçek
mağdur arayanlar, sadece Alevi olduğu için mülakatlarda hakları
yenen, bürokrasinin kapıları yüzlerine kapanan binlerce Alevi gence
baksınlar. Gerçek mağdur arayanlar, daha düne kadar Eğitime
kazandırdık. diye övündükleri, açılışlarında boy
gösterdikleri, bugün ise kapılarına kilit vurdukları
üniversitelerdeki 65 bin gence baksınlar.
Değerli milletvekilleri, bu ülkenin
mağdurları, birilerinin kadrolaşma hırsı uğruna
gözden çıkarılan, işsiz kalan, iş bulma umudunu
yitirmiş, kayıt dışı çalışmaya zorlanan,
20li yaşlarında umutları çalınan gençlerdir. Tüm bu
yitirilen hayatlar, kaybolan gençlik umutları basit bir
Kandırıldık. açıklamasıyla aklanamaz. Siz
istediğiniz kadar Kandırıldık. deyip durun, biz biliyoruz
ki kandırılmadınız. Siz, bile, isteye bu ülkenin yoksul
gençlerini cemaat ve tarikat yurtlarına, okullarına mecbur
bıraktınız. Kandırılmış olsaydınız
eğer biz Sorular çalındı. dediğimizde Son derece
başarılı ve temiz bir sınav gerçekleştirildi. iddiasında
bulunmazdınız 2010 KPSS sınavı için ve bizleri KPSS
sınavını terörize etmekle suçlamazdınız. Bugün,
binlerce genç insanın geleceği olan bir sınavı asıl
kimin terörize ettiği ortadadır. Ama gelin görün ki intihar eden
Mehmet öğretmen, daha 30 yaşında aramızdan ayrılan
onlarcası için geri dönüş yok.
Değerli milletvekilleri, Fethullahçı terör
örgütünün mağdur ettiği yüz binlerce gence sahip
çıkmayanların, Ne istediler de vermedik? diye kurdukları kirli
ittifakı milyonların gözünün içine baka baka itiraf edenlerin, bugün
milyonlarca gence gelecek borcu var. Bu borç öyle kolay kolay televizyon
ekranlarında günah çıkarmakla ödenmez; bu borç ancak ve ancak
siyasiler de dâhil olmak üzere terör örgütünün yollarını döşeyen
tüm sorumluların adalet önünde hesap verdikleri gün ödenecek, bu borç
devletin yeniden inşasında yeni cemaatlere ve tarikatlara yol açarak
değil, adalet ve liyakat sistemini yeniden tesis ederek ödenecek.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Adıgüzel.
Gündem dışı ikinci söz, hasta
tutsaklar hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Sayın Burcu
Çelik Özkana aittir.
Sayın milletvekilleri, çok uğultu var
Genel Kurulda.
Sayın Mahir Ünal, telefonla
konuşuyorsunuz, sesiniz buraya kadar geliyor.
Buyurunuz Sayın Özkan. (HDP
sıralarından alkışlar)
2.-
Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkanın, hasta tutsaklara ilişkin
gündem dışı konuşması
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir yılı aşkın
süredir topların halkın yaşam alanlarını bombaladığını,
ormanlarını yaktığını, evlerini
yıktığını ve ne yazık ki sivil ölümlerin
yaşandığını sizlere izah etmeye
çalıştık. Halk gücü karşısında hiçbir
silahın etkili olmayacağını, halkın evini ve
yaşam alanlarını asla terk etmeyeceğini sizlere izah ettik.
Öte yandan, halkların inandığı mücadeleden
vazgeçmediğini de yine bu bir yıl içerisinde gördük. Belki bu
gerçekliği size anlatmakta zorlandık ancak halk gücünün ne
olduğunu, bu güç karşısında hiçbir silahın,
tankın, topun anlam ifade etmediğini sizler 15 Temmuz gecesi
yaşadınız. Bu nedenledir ki esas olanın halk iradesi ve
mücadelesi olduğunu buradan bir kez daha söylemek isteriz.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında tüm
kamu kurumları bu girişimden etkilenmiştir. Bu girişimin en
çok etkilediği alan ise cezaevleri olmuştur. 15 Temmuz gecesi Adalet
Bakanlığı tarafından cezaevleri idarelerine gönderilen
gizli genelgeyle tutuklu ve hükümlülerin her türlü açık-kapalı
görüş hakları, avukat ve telefon görüşmeleri engellenmiştir.
Paralel cemaat yapılanmasıyla mücadele adı altında
alınan OHAL kararıyla birlikte cezaevlerindeki insan hakları
ihlalleri ve baskılar en şiddetli hâliyle cezaevlerinde
yaşanmaya devam etmektedir. Yaşadığımız
örneklerden edindiğimiz tecrübeler OHAL kararının temel hak ve
özgürlükleri yakından ilgilendirdiği ve bugüne kadarki
uygulamaların hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı ya da
tamamen engelleyici uygulamalar olduğu açıktır. Bu kapsamda OHAL
kararının ilk olarak cezaevlerinde uygulanmış olması
Hükûmetin cezaevlerine yaklaşımını da ortaya koymaktadır.
Bizler Halkların Demokratik Partisi olarak OHAL kararının
başta cezaevleri olmak üzere temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisinin
takipçisi olacağımızı da buradan tüm kamuoyuna belirtmek
isteriz.
Bu kürsüden defaatle cezaevi sorunlarını
ve hasta tutsakların durumunu da dile getirdik. Ülkenin bulunduğu bu
koşullarda Adalet Bakanlığının başta ölüm
sınırında olan hasta tutuklu ve hükümlülere ilişkin çok
acil bir çalışma yapması gerekmektedir. OHALle birlikte
gerçekleşen tutuklamalar gerekçesiyle yaşanan nakil ve sevkler
sırasında hasta tutuklu ve hükümlülerin koşulları göz önüne
alınmayarak hasta tutsaklar da sürgüne tabi tutulmuştur. Tedavisi
devam edenler, ölüm sınırında olanlar, cezaevlerinde yatalak bir
şekilde bekleyen hasta tutsaklar dahi sürgün edilmiştir.
Hasta tutsaklara ilişkin en önemli sorun adli
tıp kurumlarından alınan raporlardır. Adli tıp
kurumları bir yıl önce verdikleri raporları bugün siyasi
konjonktür sebebiyle yeniden ele almakta ve Cezaevinde kalamaz. şeklinde
verilen raporları Cezaevinde kalabilir. şeklinde
değiştirmektedirler. Devlet hastanesinden alınan bir raporda
yüzde 97lik oranla Cezaevinde kalamaz. denilen bir kişi hakkında
Adli Tıp Kurumu Cezaevinde kalabilir. diye rapor verebilmektedir. Bu
uygulamaların bugünlerde çok konuştuğumuz insan haklarına
açık aykırılık teşkil ettiği ortadadır
değerli arkadaşlar.
Önemli sorunlardan bir diğeri de
hâlihazırda uygulaması devam eden kelepçeli muayene
dayatmasıdır. Bize ulaşan bilgilere göre muayene esnasında
kolluğun müdahalesi, kelepçeli muayene dayatması, hekimlerin bu
baskı altında tıp etiğine uygun hareket etmeyerek muayeneyi
kelepçeli yapma uygulamaları sadece hasta tutsakların değil, tüm
tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin önünde önemli bir engeldir. Bu noktada
üçlü protokol anlaşmasının bu uygulamaya zemin
hazırladığını, bu sebeple protokol maddelerinin insan
hakları temelinde yeniden ele alınması gerektiğini
belirtiyoruz. Tüm parti gruplarıyla yapmış olduğumuz
cezaevi ziyaretlerinde tanıklık ettiğimiz bazı isimleri
burada zikretmek isterim: Sibel Çapraz, 15 ameliyat geçirmiş ve
hâlihazırda tutukluluğu devam eden bir kişidir. Bunun
dışında Abdulkadir Fırat, yine tüm parti gruplarıyla
yapmış olduğumuz ziyarette
karşılaştığımız bu kişi yüzde 80
raporuyla felçli olarak hâlen cezaevindedir. Ergin Aktaşa ilişkin,
Adalet Bakanı burada kendisi hukuka aykırı bir şekilde
cezaevinde tutulduğunu kabul etmiştir.
Değerli arkadaşlar, buradaki her
milletvekili arkadaşımın insan hakları konusunda hassas
olduğuna inancım tam. Buradan bir kez daha herkese seslenmek
istiyoruz: Gelin, siyasi düşünceleri bir kenara bırakıp hasta
tutsakların mevcut durumunu ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla)
tahliye
şartlarını araştırmak üzere bir komisyon kuralım
ve hepimiz yaşanan bu ağır insan hakları ihlaline bir son
verelim.
BAŞKAN Sayın Özkan, pozitif
ayrımcılık yapıyorum, size bir dakika ek süre veriyorum.
Lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Evet değerli arkadaşlar, bu insan
hakları ihlallerinden ve bu baskıcı tutumlardan, öncelikle hasta
tutsaklar ve tüm tutuklu ve hükümlüler üzerinden derhâl vazgeçilmesi için
Adalet Bakanlığını göreve davet ediyoruz, buradaki
Parlamentoda bulunan değerli arkadaşlarımıza da hasta
tutsakların durumlarını araştırmak, tahliye
koşullarını ortaya koymak ve gerçekten ölüm noktasına
gelmiş olan bu kişilerin acilen, ivedilikle serbest bırakılması
için hep birlikte çalışmak üzere bir komisyon kurulması
gerektiğini buradan tekrardan vurgulamak gerektiğini
düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle tekrardan
selamlıyorum; sağ olun, teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
Gündem dışı üçüncü söz, 15 Temmuz
2016da yaşanan darbe girişimi hakkında söz isteyen
Ağrı Milletvekili Sayın Cesim Gökçeye aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
Buyurun Sayın Gökçe.
3.-
Ağrı Milletvekili Cesim Gökçenin, 15 Temmuz 2016da yaşanan
darbe girişimine ilişkin gündem dışı konuşması
CESİM GÖKÇE (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz gecesi
yaşadığımız darbe girişimi nedeniyle söz
almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce bugün Şırnakta
terör saldırısı nedeniyle hayatını kaybeden
şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil
şifalar diliyor, bu vesileyle terörü bir kez daha lanetliyor, Gazi
Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye, 15 Temmuz gecesi, tarihinin en alçak, en
çirkin, en büyük saldırısına uğradı. Bu
saldırı, darbe, terör saldırısının ötesinde,
Türkiyeyi işgal girişimiydi. Ülkemizi, milletimizi yok etmeye,
parçalamaya, sokakları kan gölüne dönüştürmeye, iç savaş
çıkarmaya, milletimizi bir daha bir araya gelmeyecek hâle getirmeye,
Türkiye'yi örgüt devletine dönüştürmeye dönük bir plan boşa
çıkarıldı. Türkiye'nin düşmanı Gülen ve teröristleri,
o yabancı istihbarat ağının Türkiye'deki
uzantıları, bin yıldan bu yana görmediğimiz türden bir
vatan hainliğinin en iğrenç hâlini sergilediler. Elleri kelepçeli
subay müsveddelerinin yüzlerinden nasıl bir
satılmışlık, nasıl bir kişiliksizlik, nasıl
bir kimliksizlik, nasıl bir ülke ve millet düşmanı
oldukları iğrenç hâliyle görüldü. Bu ülke, bu millet büyük bir
planı, kumpası, oyunu bozdu, hep birlikte direndi; siyasetçisiyle,
gazetecisiyle, polisiyle, öğrencisiyle, kadınıyla,
erkeğiyle direndi. O alçaklar da efendileri de milletimizden çok
ağır bir cevap aldılar. Bu alçak teşebbüs, Moğol
istilası, Bizans, Balkan bozgunu, Birinci Dünya Savaşı,
Çanakkale Savaşı, İstiklal Harbi ve Haçlı
Savaşlarıyla birlikte anılacaktır.
Sadece terör patronu Gülen ve teröristlerinin
değil, onların patronlarının hedefi Türkiyeydi, bu ülke de
denklemden çıkarılmalıydı. Hemen ardından, bütün bölge
için hazırladıkları harita taslakları masaya serilecekti;
artık, Türkiye vesayet altında olacak, bir iradesi kalmayacak,
direnci ve itirazı olmayacaktı. Dün Haçlılar bizimle hangi
gerekçelerle savaştılarsa bugün de Haçlıların
çocukları Batılılar aynı gerekçelerle Türkiye'yi
kuşatmaya ve durdurmaya çalışmaktadırlar. Bütün kültürlerin
ve medeniyetlerin kökünü kazıyan üç asırlık zorba Batı
uygarlığı bu kafayla ayakta duramayacaktır. Pakistan,
Mısır, Irak, Suriye, Afganistan, Arap Yarımadasının
büyük bir bölümü paçavraya çevrildi ama hem Türkiye düşürülemedi hem de
İslam dünyasını dün olduğu gibi yarın da
toparlayabilecek, ayağa kaldırabilecek tek aktörün Türkiye
olduğu dünya âleme gösterildi.
Türkiye, son çeyrek asırda, özellikle de son on
yılda gerçekleştirdiği atılımlarla yeniden İslam
dünyasının ve mazlumların umudu olduğunu ispatladı. Bu
mesaj Batılılar tarafından da mazlum Müslüman halklar
tarafından da net bir şekilde görüldü. Tarihin derinliğiyle,
kültürel zenginliğiyle bütün farklı dinleri ve kültürleri
barış ve selamet yurdu kurarak bir arada yaşatmayı
başaran tek küresel medeniyet, tecrübe ve birikimiyle Türkiye, küllerinden
doğacak, yeniden insanlığın önünü açacak hakikat medeniyeti
yolculuğuna çıkacaktır. İnsanlık, yeniden adaletin,
hakkaniyetin, barışın, kardeşliğin, herkese hayat
hakkı tanıyan hakikat medeniyetinin merhamet ve şefkatli
kanatlarına sığınacaktır. Coğrafyamızı,
tarihimizi, ortaklarımızı, benliğimizi keşfetmek, buna
göre kendimizi ve ülkemizi yeniden kurmak zorundayız. Bunun olmaması
için çeyrek asırdır Türkiyeyi dışarıdan
kuşatıyorlar, etrafını ateş çemberine çeviriyorlar,
içeride karıştırıyorlar, iç savaşın
eşiğine sürükleyerek Türkiyeye diz çöktürmeye
çalışıyorlar. O yüzden, yaşadığımız
süreç son istiklal ve istikbal mücadelesi sürecidir. Yaşananları
yüzyıllık istiklal savaşımızın son
aşaması olarak nitelememiz bundandır, son kurtuluş
savaşı dememiz bu yüzdendir. Türkiyenin devlet aklının,
siyasi aklının, gücünün ve perspektifinin hedef alınması,
milletimizin hayallerinin yok edilmesi girişimleri de bu yüzdendir. Bu
yüzden ardı ardına saldırılar, müdahaleler, senaryolar
devreye sokulmaktadır. Asla başaramayacaklar, asla bu ülkeye diz
çöktüremeyecekler, asla o ana omurgayı zayıflatamayacaklar, asla
Türkiyenin büyük yürüyüşünü durduramayacaklar, asla bir başka ülke
için bu ülkeye operasyon yapamayacaklar; yaparlarsa böyle rezil olacaklar,
tükenecekler, bitecekler.
Bu duygularla tüm şehitlerimize Allahtan
rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gökçe.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce
sisteme giren ilk 15 sayın milletvekiline yerlerinden kısa söz
vereceğim birer dakikalık. Sırasıyla başlıyoruz.
Sayın Gürer, buyurunuz.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Aksarayın Sultanhanı
kasabasının ilçe yapılmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Aksaray ili Sultanhanı kasabasının
elli yıldır ilçe özlemi vardır. Sultanhanı kasabası
Tebrizden Kayseriye, Kayseriden Konyaya kadar uzanan tarihî İpek Yolu
üzerindedir. Sultan Alâettin Keykubatın yaklaşık yedi
yüzyıl önce yaptırdığı dünyanın en büyük
kervansaraylarından biri burada bulunmaktadır. Kasabaya her yıl
400 bin civarında turist gelmektedir.
Sultanhanı kasabası 12 bine yaklaşan
nüfusuyla ülkemizin en büyük beldelerindendir. Fabrika tesislerinin
varlığıyla 20 bine ulaşan bir nüfus hareketliliğinin
de merkezi durumundadır. Kasabada 50 adet halı, restorasyon ve
konservasyon atölyesi bulunmaktadır. Halı restorasyonunda da
Sultanhanı dünyaca ünlenmiştir.
Aksaray il merkezine 45 kilometre uzaklıkta
olmasından dolayı, içinde bulunduğu varlıklarıyla ilçe
olmayı hak etmiş bir kasabamızdır. 1953ten beri belediye
durumundadır. Sultanhanının ilçe olması halkın büyük
beklentisidir. Bu konuda kanun teklifi de vermiş bulunuyoruz.
Sultanhanının bir an önce ilçe yapılmasını temenni
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tümer
2.-
Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, Adanadaki mısır
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın
Başkan, Adana ili mısır üretiminde yıllık ortalama 1
milyon tonun üzerinde üretimle ve erken hasat mevsiminin avantajıyla
önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye mısır üretiminde etkin bir rol
üstlenen Adanada 2016 yılı hasat sezonu normal dönemden önce
başlamakla birlikte, hasat devam etmektedir.
Mısırda piyasa fiyatları geçen
yılki rakamların altında seyretmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi
tüm şubelerinde emanet alımına başlamış ancak henüz
mısır alım fiyatını
açıklamamıştır. Emanet alımlar çiftçi lehine görünse
de fiyat belirsizliği üreticilerimizde endişeye yol açmaktadır.
Büyük zorluklarla ürününü hasat eden çiftçilerimiz borçlarını
ödeyebilmek için nakit paraya ihtiyaç duymaktadır. Üreticinin
acımasız piyasa koşullarına terk edilmemesi, Toprak
Mahsulleri Ofisinin çiftçinin kara gün dostu olduğunu
kanıtlaması ve mısır alım fiyatlarını bir an
önce açıklaması gerekmektedir.
BAŞKAN Sayın Özkan
3.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, günümüzde Sevr projesinin FETÖ terör
örgütünün öncülüğünde PKK, IŞİD, DHKP-C gibi terör örgütleriyle
sürdürülmeye çalışıldığına ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bugün Haçlı ittifakının planı
olan Sevr Anlaşmasının 96ncı yıl dönümü.
Osmanlı İmparatorluğunu parçalayan ve yeni Türkiyeyi sömürmeyi
hedefleyen Sevr ittifakı günümüzde de devam ettirilmek isteniyor.
Günümüzde Sevr projesi, FETÖ terör örgütünün öncülüğünde, PKK, IŞİD,
DHKP-C gibi terör örgütleriyle sürdürülmeye çalışılıyor.
FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz
kalkışması, aynen Sevrde olduğu gibi ülkemizi sömürme
hedefini gerçekleştirmek için, amacı kaos olan, hain bir darbe
teşebbüsüdür. Emperyalizm ülkemiz üzerindeki sömürü hedeflerini, eli kanlı
FETÖ terör örgütüyle, ülkemizi istikrarsızlaştırmak yöntemiyle
gerçekleştirmektedir. Bunun, işgal ve saldırılara
karşı millî iradeye sahip çıkmak, ekonomik ve siyasi
istikrarı korumak ve güçlendirmek suretiyle bertaraf edileceği
açıktır.
Bu vesileyle, Meclisimizin ortak anlayışla
darbeye karşı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özdemir
4.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Anafartalar Zaferinin 101inci
yıl dönümüne ve İstanbulun Arnavutköy ilçesinde üçüncü
havaalanı inşaat alanına ve aynı bölgedeki döküm
alanına hafriyat taşıyan kamyonların geçiş
güzergâhı olarak mahalle ve kent içi yolları kullanmaları
nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bağımsızlığımızın
ve cumhuriyetin dönüm noktası olan ve Mustafa Kemal Atatürkün askerî
dehası olarak tarihe geçen Anafartalar Zaferinin 101inci
yılını kutluyorum.
Ayrıca, seçim bölgem olan İstanbul
Arnavutköy ilçemizdeki üçüncü havaalanı inşaat alanına ve
aynı bölgedeki döküm alanına hafriyat taşıyan kamyonlar,
geçiş güzergâhı olarak mahalle ve kent içi yolları
kullanıyorlar. Özellikle Boğazköy-Bolluca yolu ve İstiklal
Mahallesinde günde 7 bin, 8 bin kamyon geçişi, bölgede yaşayan vatandaşlarımız
için yaşamı çekilmez hâle getirmiştir; insanlar evlerinin
kapılarını açamaz, sokağa çıkamaz durumdadır ve
tüm halk ve özellikle çocuklar için güvenlik ve tehlikenin boyutu çok ciddidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Arnavutköy İlçe
Başkanımızın çabaları ve ilgililerle -Belediye
Başkanı, Kaymakamla- görüşmeleri sonuçsuz
kalmıştır.
Sorunun muhataplarının ilgisizliğini
ve duyarsızlığını ve halkımızın güvenli
ve rahat yaşam hakkının sağlanması konusunu, ilgili
bakanlıklara buradan tekrar iletmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın İrgil
5.-
Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, sudan sebeplerle, hukuk ve vicdandan
uzak, âdeta sosyal soykırıma dönen açığa almalara son
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ülkenin her kentinden, her kurumdan, artık
yarışa ve cadı avına dönen görevden alma ve gözaltı
haberleri geliyor. Sahte ve karalayıcı ihbarlarla, kurum amirleri,
hoşlanmadıkları, farklı görüşteki kişileri
harcamak için bu hâli fırsata çeviriyorlar. Asıl sorgulanması
gerekenler, bu ihbarcılar ve bu uygulamaları yapanlardır.
Örneğin, Uludağ Üniversitesinde vatansever ve kimliklerini çok iyi
bildiğimiz Doğukan Dülger, Halil Gelen, İsmet Gemici, Gürsel
Dirik, Emel Uzuner gibi sendika üyelerinin, Doçent Doktor Harun Ağca,
Doçent Doktor Özgür Vatan gibi vatansever, Atatürkçü Düşünce Derneği
üyesi nice öğretim üyelerinin canları yakılmaya
çalışılıyor. Yüzlerce insanı sudan sebeplerle hukuk ve
vicdandan uzak, âdeta sosyal soykırıma dönen bu açığa
almalara son verin.
BAŞKAN Sayın Arslan
6.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Denizlinin Çivril ilçesinde
bulunan Işıklı Barajının ıslahıyla ilgili
bir çalışma olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Orman ve Su
İşleri Bakanına soruyorum: Denizli Çivril ilçemizin
sınırları içinde bulunan Işıklı
Barajımızın suyu iyice azalmış, bu nedenle bahçe ve
tahıl ürünleri sulaması yeterince yapılamıyor.
Işıklı Barajının suyunun yetersiz kalması iki nedene
dayalı görülmektedir. Birincisi, barajın temizliğinin
yapılmasını; ikincisi, Dinardan gelen su kanalına paralel
bir kanalın daha yapılmasını; üçüncü ise Gümüşsu
Mahallesinden, Akdağın eteğinden gelen Akçay Deresi üzerine
bir göletin yapılmak suretiyle sulamanın bu göletten yapılmasının
sağlanmasını istiyoruz. Bakanlık olarak bu konularda bir
hazırlığınız var mı? Varsa ne tür projeler
geliştirdiniz? Işıklı Barajının ıslahı
için bir hazırlığınız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Arık
7.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, hasadı elinde kalan ve
borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin bankalara ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının ötelenmesi konusunda bir
çalışma olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bir zamanlar kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken
yanlış tarım politikaları nedeniyle artık samanı
bile yurt dışından ithal eden bir ülke olduk.
Kayseride görüştüğüm Güzelce köyü
muhtarımız, Tomarza ilçemizden birçok vatandaşımız
ofisin, buğdaylarını almadığını vurguluyor.
Zaten zor durumda olan çiftçimiz bu durumda daha da mağdur olmakta, üretim
yapamamaktadır.
Bu noktadan hareketle Sayın Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanına sormak istiyorum: Hasadı
elinde kalan ve borçlarını ödeyemeyen çiftçilerimizin bankalara ve
tarım krediye olan borçlarının ötelenmesi konusunda bir
çalışmanız var mı? Eğer böyle bir
çalışmanız yok ise bilin ki sayıları her geçen gün
azalan çiftçimiz kısa sürede tamamen yok olacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akaydın
8.-
Antalya Milletvekili Mustafa Akaydının, Antalya ve diğer illerden
gelen haberlerin OHAL uygulamalarının cadı avı boyutuna
geldiğini düşündürdüğüne ve OHALin üç aydan fazla
uzatılmamasını dilediğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Antalya ve diğer illerden gelen haberler
OHAL uygulamalarının evrensel tabiriyle cadı avı boyutuna
geldiğini düşündürmektedir. On dört yıldır FETÖnün devlete
sızmasına yol açan siyasileri paranoit düşüncelerden
sıyrılıp daha adil davranmaya davet ediyorum. Özellikle
geçmişte Türkçe Olimpiyatlarında FETÖye methiyeler düzen Adalet
Bakanımızı adil davranmaya davet ediyorum. FETÖyle kol kola
yaşayan bir sürü insan dururken sadece çocuğunu FETÖ okullarına
kaydettirdi veya Bank Asyada mevduat açtırdı diye insanlar
tutuklanmaktadır. Bu duruma bir an önce son verilmezse ciddi toplumsal,
psikolojik sorunlar ortaya çıkacaktır. OHALin kesinlikle üç aydan
fazla uzatılmamasını diliyorum. Darbe girişimini bahane
ederek iktidarın gereksiz siyasi güç kazanma peşinde olduğu
kanısı da toplumda giderek artmaktadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çamak
9.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, harp okullarının
kapatılması nedeniyle öğrencilerin mağduriyetlerini
giderecek önlemlerin bir an önce alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, OHALe
dayanarak çıkartılan ve Anayasaya uygunluğu
tartışmalı olan kanun hükmünde kararnamelerle askerî okullar
kapatılmış, oralarda okuyan, çocuk yaşta denilebilecek,
henüz reşit bile olmayan çok sayıda öğrenci kendini
kapının önünde bulmuştur. Çoğunluğu dar ve orta
gelirli olan bu çocuklar ve aileleri büyük bir mağduriyet ve korku
yaşamaktadır. Harp okullarının kapatılmasıyla
orada okuyan öğrencilerin durumu belirsizliğini korumaktadır. Bu
sorun, kurumlar kapatılarak değil, o kurumlara demokrasi içinde
hukuki bir çözüm bulunarak çözülebilir. Bir an önce mağduriyetleri
giderecek önlemlerin alınması ve bu yanlış
yaklaşımlardan vazgeçilmesi çağrımızı yeniliyor,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Sarıhan
10.-
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi İstanbul Milletvekili
Mehmet Metinerin bazı açıklamalarına ilişkin
açıklaması
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) Değerli Başkan, bugün basında, gerçek
olmadığına inanmak istediğim bir bilgiyle
karşılaştım. İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu üyesi Sayın Metiner tarafından yapılmış bir
açıklamaydı bu. Son olay nedeniyle yakalananlara bir iki tokat
atılmış olmasının işkence olarak
sayılamayacağı biçiminde bir açıklama yaptılar. Oysa,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görev alan bir
arkadaşımızın insan hakları alanında son derece
özenli olması gerektiği inancındayım. OHAL dahi olsa hukuk
devleti içinde işkence, kesinlikle; kötü muamele, kesinlikle
yasaktır. Bunu bir kez daha anımsatıyor ve yeniden bu bilginin
gerçeği yansıtmadığına inanmak istediğimi de
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yıldırım
11.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, 7
Ağustos 2016 tarihinde Bayburt Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu
sınavlarına girmek için gelen Kürt öğrencilere yapılan
saldırıyı ve saldırıyı destekleyenleri
şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkan.
Halkların
darbelere karşı yekvücut olduğu, birlik, beraberlik ve
kardeşliğin haykırıldığı 7 Ağustos günü
Bayburtta ırkçı, şoven bir saldırı oldu. Bayburt
Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu yetenek sınavı için
Şehre gelen Kürt gençleri, PKK propagandası yaptıkları
iddiasıyla linç edilmek istendi. 7 Ağustosta Iğdırdan
üniversitenin yetenek sınavları için gelen öğrencilerin
kaldıkları yurda PKK flaması astıkları biçiminde çıkarılan
söylenti -sadece söylenti- ırkçı saldırıya
dönüşmüştür. Saldırganlar, gençlerin sınava girmek için
binip geldikleri aracı ateşe vermişlerdir. Başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere Hükûmet ve sözde muhalefetin, 6 milyon oy
alan Kürt iradesini yok sayma politikalarının halka yansıması
da Kürtleri linç etmek şeklinde sonuçlanıyor. Bayburt Valisi konuyla
ilgili yaptığı açıklamada faşist
saldırıyı halkın tepkisi olarak savundu. Ortada bir olay,
bir eylem yok ki halk tepki göstersin. Saldırıya maruz kalıp
arabaları yakılan öğrencilerin yanında olacağına
halkın tepkisi diyerek ırkçı saldırganların
yanında olduğunu göstermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Kürt illerinden
gelenlere ya da Kürt illerinden gelen araçlara defalarca saldırılar
yapıldı. Sınava girmek için Iğdırdan gelen öğrencilere
yapılan saldırıyı ve saldırıya vesile
olanları, saldırıyı destekleyenleri şiddetle
kınıyorum.
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
12.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, yasal düzenleme
yapılıncaya kadar bir genelgeyle kurumların taşeron
işçilerle ilgili işlem yapmasının önüne geçilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde yer
alan taşerona kadro taahhüdüne Hükûmet sahip çıktı,
taşerona kadro müjdelerle duyuruldu ancak aradan bir yıl geçti,
nedense bir türlü gündeme gelmiyor. 720 bin taşeron işçi şimdi
kadro beklentisi içinde. Son yürütülen FETÖ operasyonları sonrasında
kamuda personel ihtiyacı daha da çok arttı, bu boşluğu
doldurmak için fırsat doğdu. Türkiye ve bizler arasında bir
anlayış birliği oluştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile
girmeden Hükûmet bu teklifi mutlaka getirmelidir. Yasal düzenlemenin gecikmesi
yeni mağduriyetlere yol açacaktır. Örneğin, Hükûmetin asıl
iş tanımıyla kadroya alacağını söylediği ve
büro hizmetleri yürüten Giresun Üniversitesindeki 30 taşeron işçi
temizlik hizmetlerine verildi. İşçiler, kendilerine mobing
uygulandığını ve işten çıkarılmaya
zorlandıkları, yerlerine yeni işçiler almanın
koşullarının yaratıldığı iddiasında.
Hükûmetçe, yasa çıkana kadar bir genelgeyle kurumların taşeronla
ilgili işlem yapılmasının önüne geçilmesi gereklidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yiğit
13.-
İzmir Milletvekili Ali Yiğitin, 1 Ocak 2016 tarihinden önce
işlenen suçlarla ilgili beş yıllık ceza infaz indirimine
yönelik kanun hükmünde kararnamenin kapsamını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ALİ YİĞİT (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1 Ocak 2016 tarihinden önce işlenen suçlarla
ilgili beş yıllık ceza infaz indirimine yönelik bir kanun
hükmünde kararname hazırlandığı bugünkü basında yer
almıştır. Bir anlamda af niteliğinde olan bu düzenlemenin
kapsamı belli midir? Düzenleme tecavüzleri de kapsayacak mıdır?
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Sayın Yedekci
14.-
İstanbul Milletvekili Gülay Yedekcinin, boşaltılacak askerî
alanların yeşil alan olarak değerlendirilerek halka
açılması gerektiğine ilişkin açıklaması
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Son günlerde askerî alanların imara
açılması gündemdedir. Özellikle Kuleli Askerî Lisesi, Hasdal ve
Tuzladaki araziler ve yeşil alanlar, Hava Harp Okulu, GATA gibi alanlarla
ilgili konuşmalar gündemdeyken bu koşullarda askerî arazilerin ve
yapıların ne olacağı hepimiz için endişe ve merak
konusudur. Son günlerde gazetelerde çarpık kentleşmeye oldukça
katkısı olan bir firmanın sahibinin, Leventteki -eskiden golf
kulübü olarak kullanılan- alana inşaat yapmakla ilgili bazı
düşüncelerini beyan ettiğini endişeyle takip etmekteyiz.
Yeşil alanları barındıran askerî alanların imara
açılması tam bir katliam olur. Boşaltılacak askerî
alanların yeşil alan olarak değerlendirilerek halka
açılması gereklidir. Yeşil alanlar rant amaçlı politikalarla
ortadan kaldırılmamalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Son konuşmacı Sayın
Toğrul.
Buyurunuz.
15.-
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Adalet Bakanını Ankara
Garı patlamasıyla ilgili sorumluların ortaya
çıkarılması için üzerine düşeni yapmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, bugün, Ankara Garı
patlamasının üzerinden tam on ay geçti. Patlamada kaybettiğimiz
barış güvercinlerini bu vesileyle saygıyla anıyorum. Emek
ve demokrasi güçleri, o gün Barış, hemen şimdi
şiarıyla Ankaraya akmışlardı. Bugün, içinden
geçtiğimiz günlerde barışın bir kez daha ne kadar önemli
olduğu ortaya çıkmıştır. Barış
güvercinlerinin katline sebep olanlar, aslında Türkiyede
barışın katline de ortak olanlardır. Ancak, sorumlular
bugüne kadar henüz gerekli cezayı almış değiller,
sorumlular ortaya çıkmış değiller. Adalet
Bakanını bir an önce bu olayın sorumlularının ortaya
çıkarılması için üzerine düşeni lütfen yapmaya davet
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Toğrul.
Şimdi, sayın grup başkan vekillerine söz
vereceğim.
Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekili
yok, geldiği zaman isterse kullanabilir bu hakkını.
Sayın Gök, sizden başlayalım.
Buyurunuz.
16.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Şırnakta şehit olanlara
Allahtan rahmet dilediğine ve Anafartalar Zaferinin 101inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün yine
Şırnaktan acı haberler geliyor, maalesef çok sayıda
şehidimiz var. Bu şehitlerimizin yakınlarının bütün
acılarını paylaşarak hepsine Allahtan rahmet diliyoruz;
ulusumuza başsağlığı diliyorum ve yaralı olan
askerlerimize, güvenlik görevlilerimize de acil şifalar diliyorum.
Bundan tam yüz bir yıl önce de Türkiye
şehitler vermişti. Çanakkale Kara Savaşlarının dönüm
noktası olan Anafartalar Zaferinin bugün 101inci yıl dönümü.
Çanakkale Savaşlarının, süngü savaşının en zor
şartlarda sürdüğü yüz bir yıl önce bugün Mustafa Kemal Atatürk
komutasındaki ordumuz düşman kuvvetleri püskürtmüş ve bir daha
geri gelmemek üzere geri göndermiştir. Bu nedenle, yüz bir yıl önce
gerçekleşen bu savaştaki kahraman askerlerimizin, başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, hepsini şükranla anıyoruz.
10 Ağustos, emperyalizme karşı
yüreği vatan sevgisiyle dolu kahraman milletimizin millî beraberliğinin
tescil edildiği günlerden biridir. Bu günün de çok özel bir anlamı
vardır. Cumhuriyet, tüm bu acılarla, şehitlerin kanıyla
kuruldu; hiç kimsenin onu elimizden almasına fırsat
vermeyeceğiz.
Kurucu ayarlarımıza geri dönerek,
Atatürkün yolundan ayrılmadan tekrar ülkemizi esenliğe çıkarmak
açısından yüz bir yıl önce bu savaştaki kahraman
askerlerimizi tekrar saygıyla andığımızı
belirtiyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın Baluken, buyurunuz.
17.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Ankara Garı
patlamasının üzerinden on aylık bir süre geçmesine rağmen
soruşturmada herhangi bir mesafenin katedilmediğine, Halkların
Demokratik Partisi olarak dış politikada komşu ülkeler ve
halklarla barış içerisinde, iş birliğine dayalı her
türlü ilişkiyi desteklediklerine ancak bu ilişkilerin belli
değerler ve belli ilkeler üzerinde olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Ankaradaki Gar
patlamasında yaşamını yitiren 102 canımızı
bugün bir kez daha saygıyla, rahmetle ve minnetle anıyoruz. Aradan on
aylık bir süre geçmesine rağmen, hâlâ soruşturmada herhangi bir
mesafe katedilmiş değildir, bu katliamın arka planı
aydınlatılmış değildir, IŞİD ile devlet
içerisindeki birtakım yapılanmaların ilişkileri
açığa çıkarılmış değildir. O nedenle de
sürekli ülkenin dört bir tarafından maalesef IŞİD
saldırıları ve bu saldırılar neticesinde can
yakıcı katliamlar da bugüne kadar devam etmiştir. Bu konuda
Hükûmeti bir kez daha uyarıyor, gerekli sorumluluklarını
Halkların Demokratik Partisi olarak bir kez daha hatırlatıyoruz.
Sayın Başkan, dün Rusyanın Saint
Petersburg kentinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin
arasında son derece önemli bir görüşme gerçekleştirilmiştir.
Halkların Demokratik Partisi olarak biz dış politikada
komşu ülkeler ve halklarla barış içerisinde, iş
birliğine dayalı her türlü ilişkiyi desteklediğimizi ifade
ediyoruz ancak bu ilişkilerin belli değerler ve belli ilkeler
üzerinde olmasını da ilk günden itibaren altını çizerek
vurguluyoruz. Hatırlayın, 24 Kasım 2015 tarihinde Rusyaya ait
bir savaş uçağı düşürüldükten sonra gerek
Cumhurbaşkanı Erdoğanın gerek Başbakan Ahmet
Davutoğlunun gerekse de AKPli bakanların ve yetkililerin yapmış
olduğu ilkesiz ve tutarsız açıklamaların henüz dumanı
dağılmamışken şimdi çıkıp hiçbir şey
olmamış gibi birtakım mesajlar vermesini, ülkemizi ve
halklarımızı küçük düşürücü bir dış politika
anlayışı olarak değerlendiriyoruz. O dönem içerisinde
ortaya konan yanlış tutumlardan dolayı halkımız büyük
bir fatura ödedi, turizmden, tarımdan, ekonomideki birçok sektöre kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Ek sürenizi veriyorum Sayın
Baluken.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
...ekonomik hayatın birçok boyutuna kadar bu ülkeye
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP eliyle büyük bir maliyet ödetildi,
büyük bir bedel ödetildi. Şimdi, dış politikadaki temel yanlışlar
masaya yatırılmadan aynı ilkesiz tutumun sergilendiğini
üzülerek bir kez daha ifade etmek istiyoruz. AKPnin Rusya politikası, dün
Rusyanın Suriyede ne işi var? şeklinde özetlenirken, bugün
Rusya Suriyedeki siyasi çözümde en önemli aktördür. noktasına
gelmiştir. Yani bütün bu tutarsızlıklar, ilkesizlikler, ortaya
konan çelişkili yaklaşımlar, AKPnin var olan bu kriz
süreçlerinden hâlâ doğru dersler çıkarmadığını,
dış politikayı doğru dürüst ele almadığını
gösteriyor. O nedenle bugün grubumuz bir araştırma önergesi de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) -
Genel
Kurula sunacak, bütün siyasi partilerden destek beklediğimizi de ifade
etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Baluken.
Sayın Muş, açıyoruz mikrofonunuzu.
Buyurunuz.
18.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, AK PARTİ hükûmetlerince
ülkenin menfaatleri ve çıkarları noktasında atılması
gereken adımların atılacağına ve kararlı ve
dirayetli dış politikadan asla geri adım
atılmayacağına ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye dış politikada önemli adımlar
atmaktadır. Dün Sayın Cumhurbaşkanımızın
başkanlığında Rusyada önemli temaslar ortaya
konmuştur ve önemli kararlar alınmıştır. Bunlar,
ülkemizin geleceğiyle alakalı, ülkemizin menfaatlerini
pekiştirecek ve güçlendirecek adımlardır. Bu anlamda, biz AK
PARTİ olarak, AK PARTİ hükûmetleri olarak ülkemizin menfaatleri
noktasında, ülkemizin çıkarları noktasında atılması
gereken adımları atmak durumundayız, kararlı ve dirayetli
dış politikadan da asla ve asla, bundan önce nasılsa, bundan
sonraki süreçte de geri adım atmayacağız.
Hem bölgemizin hem de dünyanın gerçeklerini göz
önünde bulundurarak ülkemizi maksimum derecede öne çıkaracak, bölgemizdeki
sorunları çözecek adımları atmaktan da geri
durmayacağız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri ayrı
ayrı okutacağım. Birinci sırada okutacağım Meclis
araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge
özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer
alacaktır.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A
) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Ankara Milletvekili Murat Emir ve 25 milletvekilinin, Kur'an kurslarına
ilişkin başta denetim olmak üzere yaşanan eksikliklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/295) (*)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kur'an kurslarına ilişkin başta
denetim olmak üzere yaşanan eksikliklerin belirlenmesi ve çözüm
önerilerinin geliştirilmesi için Anayasamızın 98, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105'nci maddeleri kapsamında Meclis
araştırması açılması konusunda gereğini arz
ederiz.
1) Murat Emir (Ankara)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Aydın Uslupehlivan (Adana)
4) Muharrem Erkek (Çanakkale)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Çetin Osman Budak (Antalya)
7) Şenal Sarıhan (Ankara)
8) Devrim Kök (Antalya)
9) Ceyhun İrgil (Bursa)
10) Erdin Bircan (Edirne)
11) Necati Yılmaz (Ankara)
12) Aylin Nazlıaka (Ankara)
13) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
14) Candan Yüceer (Tekirdağ)
15) Ahmet Akın (Balıkesir)
16) Utku Çakırözer (Eskişehir)
17) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
18) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
19) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
20) Serkan Topal (Hatay)
21) Mehmet Göker (Burdur)
22) Eren Erdem (İstanbul)
23) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
24) Mahmut Tanal (İstanbul)
25) Kadim Durmaz (Tokat)
26) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
Gerekçe Özeti:
Günümüzde din öğretimi zorunlu din dersleri ile
Millî Eğitim Bakanlığı, Kur'an kursları ise başta
camiler olmak üzere tüm dinî hizmetleri bünyesinde toplayan, anayasal bir kurum
da olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından
yürütülmektedir. Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okumayı öğretmek,
İslam dini ibadetleri için gerekli süre, ayet ve duaları ezberletmek,
hafızlık yaptırmak, İslam dininin ibadet ve ahlâk
esaslarını öğretmek amacıyla düzenlenen yaygın din
eğitimi yerleri olan Kur'an kursları Diyanete bağlı olarak
açılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı da 7 Nisan
2012 tarihine kadar bu kurumların denetiminden sorumlu bir kamu kurumu
iken, bu tarihte Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an
Eğitim ve Öğretimine Yönelik Kurslar ile Öğrenci Yurt ve
Pansiyonları Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle,
MEB'in denetim yetkisine son verildi, denetim konusu da Diyanetin uhdesine
alındı. Aynı düzenlemeyle kış Kur'an kurslarında "ilköğretimi
bitirmiş olma", yaz Kur'an kurslarında da "ilköğretim
5inci sınıfı tamamlamış olma" şartı da
kaldırıldı.
Bu değişikliğin ardından Kur'an
kursu sayısı ve katılan kursiyer sayısı
artmıştır. Diyanet İşleri
Başkanlığının son verilerine göre 15.457 merkezde
40.432 derslikte 36.576 personelle 1 milyon 116 bin 509 öğrenciye kurs
verilmektedir. Kurs veren personelin 17.425'i geçici görevlidir. Bu personelin
çoğunun eğitim ve bilgi seviyeleri, Kur'an kursunda eğitim
vermeye yeterli değildir.
Milli Eğitim Bakanlığının
gözetim, denetim yetkisi ile yaş sınırının
kaldırılması, ardından da hafızlık eğitimi
için eğitime bir yıl ara verilmesinin sağlanmasıyla medrese
tarzındaki izinsiz kaçak okulların sayısı hızla
artmış, müfredatı belli olmayan eğitim modelleri
uygulanmaya başlanmıştır. Biri 2008 yılında
diğeri daha bir ay önce yaşadığımız iki acı
olay Kur'an kurslarına ilişkin ciddi düzeyde denetim sorunu
yaşandığını ortaya koymaktadır. Konya'nın
Taşkent ilçesine bağlı Balcılar beldesinde bulunan bir
derneğe ait Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdunda 1 Ağustos 2008
günü bahçedeki LPG tankından mutfak ve banyo bölümüne giden borulardaki
kaçak nedeniyle binaya dolan gazın, sabah namaza kalkan öğrencilerden
birinin elektrik düğmesine basmasıyla infilak etmesi sonucu kız öğrencilerinden
17'si enkaz altında yaşamını yitirmiş, 29'u da
yaralanmıştı. Olay sonrası ortaya çıkan gerçekler,
resmi kayıtlarda yurt olan ancak Kur'an kursu olarak faaliyet gösteren
yerin ne Diyanet ne de Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından denetlendiğini gösterdi. Yetkililerin
açıklamaları da bu konuda tam bir kaos
yaşandığının açık kanıtı oldu.
Yaşadığımız son olay, Diyarbakır'ın Kulp
ilçesine bağlı Karaağaç köyünde 1 Aralık 2015 tarihinde
Kulp Müftülüğüne ait Kur'an kursunda çıkan yangındı. Bu
yangında 6 çocuğumuz ölürken, 6'sı da yaralandı.
Yapılan incelemede yangına, çocukların kaloriferlerin yetersiz
kalması nedeniyle zaman zaman geceleri yaktıkları elektrikli
ısıtıcının kablosunun neden olduğu belirlendi.
Yangında, odadaki kapının açılmaması nedeniyle
dışarı çıkamayan öğrencilerin, yanmış
bedenleri balkon kapısı önünde bulundu. Kulp Müftülüğüne ait
olmasına rağmen kursta kadrolu görevlinin bulunmadığı
ve fahri imamların ders verdiği; 20 öğrencinin yatılı
kaldığı kurs binasının alt katının taziye
evi olarak kullanıldığı da ortaya çıktı. Faciada
ölen çocuklardan bazılarının, kademeli on iki yıllık
zorunlu eğitim kapsamında okullarda eğitimlerine devam etmesi
gerekirken Kur'an kursuna gittikleri de belirlendi. Görüldüğü gibi, Kur'an
kurslarının yasal olanında da kaçağında da ciddi bir
denetimsizlik hâkim.
Kur'an kurslarına ilişkin, başta
denetim olmak üzere, yaşanan eksikliklerin belirlenmesi ve çözüm
önerilerinin geliştirilmesi için Anayasamızın 98, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri kapsamında Meclis
araştırması açılması konusunda gereğini arz
ederiz.
2.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve 23 milletvekilinin,
yardımcı hizmetler sınıfı personelinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/296)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yardımcı hizmetler sınıfı
personelinin sorunlarının araştırılarak bu
sorunların çözümüne yönelik alınabilecek tedbirlerin ve
yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın
98'inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105'inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederim.
1) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Mehmet Günal (Antalya)
5) Kadir Koçdemir (Bursa)
6) Mehmet Erdoğan (Muğla)
7) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
8) Mustafa Mit (Ankara)
9) Celal Adan (İstanbul)
10) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
11) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
12) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
13) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
14) Atila Kaya (İstanbul)
15) Deniz Depboylu (Aydın)
16) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
17) İsmail Ok (Balıkesir)
18) Erkan Haberal (Ankara)
19) Mevlüt Karakaya (Adana)
20) Oktay Öztürk (Mersın)
21) Zühal Topcu (Ankara)
22) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
23) Zihni Açba (Sakarya)
24) Şefkat Çetin (Ankara)
Gerekçe:
Devlet memuru statüsünde çeşitli unvanlarda
görev yapan ve sayıları yaklaşık 180 bin olan
yardımcı hizmetler sınıfı personelinin özlük
hakları konusunda ciddi sorunlar olmasına rağmen bu sorunlar,
çözüme kavuşturulması bir yana, her nedense gündeme bile
getirilmiyor.
Memur sendikaları ile Hükûmet arasında
imzalanan 2005 yılı Toplu Görüşme Mutabakat Metninde yer alan
"Yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların
öğrenim durumlarına göre diğer hizmet sınıflarına
bir defaya mahsus olmak üzere sınavsız atanmalarının
sağlanması" şeklindeki kararı AKP hükûmetlerinin
verdiği bir söz olarak algılayan YHS personeli sözün tutulmaması
nedeniyle de hayal kırıklığı yaşıyor.
Yardımcı hizmetler sınıfı
personeli, sınıf değişikliği beklentilerinin
gerçekleşmemesinin yanı sıra, ek göstergelerinin
olmamasından, ek ödeme ve özel hizmet tazminatı oranlarının
düşük olmasından, başka hizmet sınıflarına ait
işleri yapmak zorunda bırakılmaktan ve görevde yükselme
uygulamalarından yeterli ölçüde yararlandırılmamaktan
dolayı mağduriyet yaşamaktadırlar.
657 sayılı Devlet Memurları
Kanununda yapılan değişikliklerle bazı işlerin
taşeron personele gördürülmesine imkân tanınmasıyla son
yıllarda kamu kurum ve kuruluşlarının yardımcı
hizmetler diye nitelendirilen işleri genellikle taşeron personel
eliyle yürütülmeye başlanmıştır. Bu durum, kurumlarda YHS
personeline, diğer hizmet sınıflarına (GİH, TH, SH)
ait görevlerin yaptırılması yoluna gidilmesi sonucu da
doğurmuştur.
Devlet memurları için belirlenen 10 hizmet
sınıfından 9unun ek göstergesi varken sadece yardımcı
hizmetler sınıfının ek göstergesinin olmaması YHS
personelinin aylık ücretlerinin ve emekliliğe ilişkin
haklarının (emekli aylığı ve emekli ikramiyesi)
düşük seviyelerde kalmasına neden olmaktadır.
Öte yandan, bütün memurların sorunu olan ve
asgari geçim standartları göz önünde tutulduğunda düşük
seviyelerde kalan maaşlar içinde yardımcı hizmetler
sınıfı personelinin maaşlarının en düşük
seviyede olduğu da bilinmektedir.
YHS personeline genellikle
çalıştıkları kurumlarda kadro unvanlarına uygun
olmayan görevler yaptırılmaktadır. Hukuki düzenlemelerde, unvan
bazında görevlerinin kesin sınırlarının çizilmemiş
olması, yardımcı hizmetler personelinin âdeta her işi
yapacak personel olarak görülmesine neden olmaktadır. Hukuki temeli
olmayan bazı görev ve işlerin yıllardır yardımcı
hizmetler personeline gördürülmekte olması, bu görevlerin zaman içerisinde
ilgililerin unvanlarıyla özdeşleşmesine ve bu görevleri yapmak
istemeyenlerinse sorunlu personel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Görevde yükselme uygulamalarının,
kapsamdaki devlet memurlarının üst unvanlara çıkması
konusunda objektif imkânlar tanırken YHS personeline bu imkân yeterli
ölçüde sağlanamamaktadır. Kurumlar, YHS personelinin görevde
yükselebileceği kadrolara (memur, bilgisayar işletmeni, teknisyen
gibi) genellikle ilk defa atama yoluyla personel alımına gitmekte ve
YHS personelinin görevde yükselmesi imkânı bırakılmamaktadır.
Bu itibarla, yardımcı hizmetler
sınıfı personelinin sorunlarının
araştırılarak bu sorunların çözümüne yönelik
alınabilecek tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Genel görüşme açılmasına ilişkin
bir önerge vardır, okutuyorum:
B)
Genel Görüşme Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, sokağa
çıkma yasağı ilan edilen il ve ilçelerde yaşanan hak
ihlalleri ve bölge halkının mağduriyeti göz önüne alınarak
bu durumun sebep ve çözümlerinin belirlenebilmesi amacıyla genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/6)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde Batman: Sason, Kozluk; Muş: Varto;
Diyarbakır Lice, Silvan, Sur, Bismil, Yenişehir, Hani, Hazro, Dicle;
Hakkâri: Yüksekova; Şırnak Cizre, Silopi; Mardin: Nusaybin, Dargeçit,
Denk; Elazığ Ancak il ve ilçelerinde ilan edilen sokağa
çıkma yasağı temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden
olmuş ve sivil vatandaşlarımızın yaşam
haklarının dahi ellerinden alınmasına kadar ileri
boyutlarda ihlallere yol açmıştır. Bu olaylar kapsamında
Anayasa'nın 98, İç Tüzükün 101, 102 ve 103üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılması için gereğini
saygı ve talep ederiz. 16.12.2015
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Mehmet Gökdağ (Gaziantep)
4) Şenal Sarıhan (Ankara)
5) Ali Şeker (İstanbul)
6) Çetin Arık (Kayseri)
7) Aydın Uslupehlivan (Adana)
8) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
9) Mevlüt Dudu (Hatay)
10) Ahmet Akın (Balıkesir)
11) Gülay Yedekci (İstanbul)
12) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
13) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
14) Çetin Osman Budak (Antalya)
15) Kadim Durmaz (Tokat)
16) Haydar Akar (Kocaeli)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
19) Devrim Kök (Antalya)
20) Melike Basmacı (Denizli)
21) Erkan Aydın (Bursa)
22) Ceyhun İrgil (Bursa)
23) Lale Karabıyık (Bursa)
24) Orhan Sarıbal (Bursa)
25) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
Gerekçe:
16 Ağustos 2015 tarihinden 11 Aralık 2015
tarihine kadar dört ay gibi bir zaman zarfında 7 il 17 ilçede 52 defa
sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir ve sokağa
çıkma yasakları hâlâ da devam etmektedir.
İlan edilen sokağa çıkma
yasakları dolayısıyla insan hak ve özgürlüklerinin ihlali
yadsınamayacak boyutlara varmıştır. Sokağa çıkma
yasaklarının ilan edildiği bölgelerde yaşayan insanlar
zaruri ihtiyaçlarını karşılayamamış,
yasağın başlamasıyla il ve ilçelerde İnternet ve
telefon bağlantısı da kesilmiş, dış dünyayla
bağlantısı kopan il ve ilçelere elektrik ve su dahi
verilememiştir.
Sokağa çıkma yasağıyla beraber
insanlar dinî inançları doğrultusundaki ritüellerini dahi
uygulayamamışlardır. Şırnak'ın Cizre ilçesinde 13
yaşındaki Cemile Çağırga'nın evine isabet eden
mühimmatla öldürülmesinin ardından Cemile'nin cenazesi evinde dondurucuda
bekletildikten sonra toprağa verilebildi. Bu acı olaydan yola
çıkarak sokağa çıkma yasağının insanlar üzerinde
psikolojik açıdan nasıl bir çöküşe sebep olduğunu ve bu çöküşün
ne boyutlarda olduğunu, dolayısıyla bir bütün olarak insan
haklarının ihlalinin ne boyutlara vardığını
görmekteyiz.
Ayrıca insanların temel yaşam
gereksinimleri olarak tanımladığımız barınma
hakkı bölgede yaşayan insanlarımızın evlerinin hasar
görmesiyle ellerinden alınmıştır.
Basında yer alan ve kamuoyuna duyurulan
haberlere dayanarak sokağa çıkma yasağı nedeniyle bu
yasağın ilan edildiği bölgelerde yaşayan
vatandaşlarımız temel tüm yaşam gereksinimlerinden yoksun
bırakılmıştır. İnsanlar, evlerinin arasında
yürütülen operasyonlar nedeniyle aileleriyle birlikte vurularak öldürülme riski
altında yaşamaktadır.
14 Aralıktan itibaren Şırnak ilinin
Cizre ve Silopi ilçelerinde sokağa çıkma yasağı
ilanının ardından öğretmenlere gelen SMS'lerle hizmet içi
eğitim semineri kararının bildirilmesinin ardından birçok
eğitimci ilçeleri terk etmiştir. Bu durumda öğretmenlerin korku,
şiddet, nefret dolu bu ortamdan uzaklaşmasının
ardından öğrenim gören öğrencilerin eğitim öğrenim
hakkı da elinden alınmıştır.
Sokağa çıkma yasağı ilan edilen
bölgelerde görev yapan hastane personeline yönelik ilgili bakanlıktan
gelen açıklama doğrultusunda, personelin yirmi dört saat görevde
kalma süresi bir haftaya çıkarılarak Anayasa'ya ve Uluslararası
İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı uygulamalar
yapılmaktadır.
Vatandaşlarımızın evleri
ateşli silahlarla kurşunlanmış, çatışmalar
esnasında onlarca insanımızın evi kullanılamaz hâle
gelmiştir. Çatışmalardan maddi, manevi, psikolojik olarak
etkilenen yurttaşlarımız barınma hakları ellerinden
alınarak göç etmeye mecbur bırakılmıştır.
Anayasa'ya ve kanunlara aykırı olarak
valilik ve kaymakamlıklar tarafından alınan sokağa
çıkma yasakları sonucunda bu uygulamaya maruz kalan
halkımızın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve
Anayasa'dan kaynaklanan tüm hakları gasbedilmiştir.
Sokağa çıkma yasağı ilan edilen
bölgelerimizde yaşanan hak ihlalleri ve bölge halkının
mağduriyeti göz önüne alınarak bugün olduğu gibi gün geçtikçe
daha büyük problemlere neden olabilecek bu durumun sebep ve çözümlerinin
belirlenebilmesi amacıyla konunun gecikme olmaksızın Türkiye
Büyük Millet Meclisinde değerlendirilmesi için Anayasa'nın 98inci,
İç Tüzükün 101, 102 ve 103üncü maddeleri uyarınca bir genel
görüşme açılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak, genel görüşme ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmında yer alan, AKP'nin, başta Irak ve
Suriye olmak üzere dış politikasında yaşanan iflasla ilgili
olarak gerekli tespitlerin yapılması, iflas politikalarından
halklarımızın zarar görmesinin önüne geçilmesi ve yapısal
politik değişikliklerin oluşturulması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
(10/237) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 10 Ağustos 2016 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 10/8/2016 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmında yer alan
(10/237) numaralı AKP'nin, başta Irak ve Suriye olmak üzere,
dış politikasında yaşanan iflasla ilgili olarak gerekli
tespitlerin yapılması, iflas politikalarından
halklarımızın zarar görmesinin önüne geçilmesi ve yapısal
politik değişikliklerin oluşturulması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin
görüşülmesinin Genel Kurulun 10/8/2016 Çarşamba günlü birleşiminde
birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk
konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.
Sayın
Tan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Teşekkür ederim efendim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; on dört yıllık AK PARTİ
iktidarının baştan sona karaya vurmuş dış
politikasını anlatmak üzere geldim ama Allaha çok şükür zaten
AK PARTİli arkadaşlar yok burada; toplam 10 kişi ya var ya yok.
Tamamı da olsaydı zaten bir şey fark etmezdi. Benim çok eski ve
yakın bir iki arkadaşım var, onlar hemen el
kaldırıyorlar, ne hikmetse de en fazla onlar itiraz ediyorlar fakat
itiraz ederken de doğru düzgün bir şey söylemiyorlar.
Değerli
arkadaşlar, bu işin cemaziyelevvelinden başlamak niyetinde
değilim kalan dokuz dakikada ama 2002den başlayalım. 2002
senesinde ne oldu? AK
PARTİ iktidara geldi ve iktidara gelirken denildi ki: Necmettin
Erbakanın dış politikası yanlıştı; ABDye,
İngiltereye, İsraile, küresel sermayeye karşı çıkan
duruşu millî görüş gömleğiydi, biz bu millî görüş
gömleğini çıkardık, üç talakla boşandık ve yeni bir
dünyaya yelken açtık. Bu yeni dünya da bütün gücüyle yeni iktidarı
destekledi. Sayın Recep Tayyip Erdoğan henüz Başbakan
olmamışken, olamamışken -o dönemdeki ayak oyunlarıyla
ve Seçim Kanunundaki engellerden dolayı- Amerikan Cumhurbaşkanı
tarafından kabul edilmişti, o masaya da o tarih itibarıyla
yanında götürdüğü, milletvekili olmayan arkadaşları da
kabul edilmişti ve bu fotoğraflar bütün Türkiyeye çok büyük bir
başarı olarak takdim edilmişti.
Aynı şekilde, Dünya Yahudi Kongresi, en
büyük ödülünü ilk Müslüman lider olarak bugünkü Sayın
Cumhurbaşkanına vermişti ve ondan sonra Türkiye, Avrupa
Birliği yolunda bütün önemli adımları atmaya
başlayacağını deklare ederek iktidarına
başlamıştı, az veya çok bu adımları da bu kanun
değişikliklerini de yapmaya başlamıştı.
Peki, ne oldu? Hani Bütün Aşklar Tatlı
Başlar diye bizim gençliğimizde bir şarkı vardı, bir
pop müzik parçası vardı, fantezi. Bu aşk mahkemede bitti,
karakolda bitti. Neler oldu, neler bitti uzun uzadıya tekrar bu konulara
girmek durumunda değilim ama Arap Baharından sonra bütün bu
işler tepetaklak oldu. Arap dünyasında yıllardır biriken
muhalefet patladı, önce Tunusta, arkasından Libyada, Mısırda,
Suriyede, Yemende, Gazzede, her tarafta bu siyasi eylemler hız
kazandı ve çok kısa bir müddet zarfında, beş altı ay
zarfında, Libyada, Tunusta ve Mısırda iktidarlar
değişti. İşte ne olduysa o dönemde oldu, siyasi iktidarın
şaftı kaydı. Şöyle bir fikir hâkim oldu: Biz zaten
İslam dünyası olarak yüz yıldır bir esaret
altındayız, küresel güçlerin egemenliği altındayız.
Biz hep birlikte bu İslam coğrafyası, Afrika, Asya
coğrafyası, yeni bir dünya kurabiliriz ve yeni bir siyaset inşa
edebiliriz. Keşke inşa edebilseydik. Dün de söyledim, hani İstemeyenin
bilmem neyi ölsün. diye bir halk tabiri var, üç dört şekilde söyleniyor
bu, ben onlara girmek istemiyorum. Ama, keşke hazırlıklı,
programlı, projeli ve kadrolu bir hazırlığımız
olsaydı. Biz Afrikada da, Asyada da, topyekûn İslam ülkelerinde de
emperyalizmin bu deli gömleğini yırtabilseydik ve doğru düzgün
bir yol haritasıyla bir güç olarak ayağa kalkabilseydik.
Peki, ne oldu bu süreçte değerli
arkadaşlar? İşte, Mavi Marmara olayı oldu,
(x) hadisesi oldu. Halid Meşal
Gazzedeki Hamasın lideri Şamda Baas Partisinin kontrolündeyken
Şamdan çıkarıldı, Katara götürüldü, operasyon
başladı ama bir müddet sonra Halid Meşal gidecek yer
bulamadı, Mavi Marmaraya binen arkadaşlara Biz mi size binin
dedik? diye azarlamalar geldi ve arkasından bütün bu coğrafyadaki
kazanımlar bir iskambil kâğıdı gibi devrilmeye
başladı ve biz bu kürsüden -her çıktığımda
söylüyorum, dün de yine söyledim, bugün de söyledim, tekrar söyleyeceğim
eğer bu şekilde devam ederse, sağ kalırsak inşallah-
bu gidişatın yanlış olduğunu, ayağa
kalkmanın, söz sahibi olmanın lafla olmayacağını,
bunun bir proje, bir kadro, bir perspektif, bir vizyon, bir zaman ve güç
meselesi olduğunu defalarca dile getirdik.
Yakın döneme gelelim. Yakın dönemde
artık Orta Doğudaki özellikle Suriye politikası üzerinde
küresel güçlerle yapılan kavgalar ve yol ayrımından sonra Suriye
berbat bir hâle geldi. 7 milyon insan, hatta son rakamlarla 8 milyona
yakın insan göç etmek zorunda kaldı -bu rakam ülkenin yüzde
40ı- ve 400 binin üzerinde, 500 bine yakın insan da
hayatını kaybetti.
Kürt meselesi çözülemedi; içeride de çözülemedi,
Suriyede de çözülemedi. Bir Rojava meselesi geldi, Türkiye'nin bütün iç
siyasetini, dış siyasetini, Orta Doğu siyasetini kilitledi. Ben
Sayın Ahmet Davutoğluna, Mesut Barzani Diyarbakıra
geldiği gün, akşamleyin onuruna verilen yemekte -masada yan yana
oturdum- bütün bunları, o gün, o cicim aylarının, balayı
günlerinin çözüm sürecinde devam ettiği dönemde anlattım. O da
hayatta, ben de hayattayım, yanımda Egemen Bağış
vardı, benim bu tarafımda da Sayın Barzaninin kardeşi
vardı. Bir saat masada bunları tartıştık, millet yemek
yerken biz tartıştık.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Figen
Yüksekdağ da vardı başka bir toplantıda Barzaniyle.
ALTAN TAN (Devamla) Benim dediğimi halledelim
sonra tansiyonu da yeriz, onu da yeriz.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Bu sorunu
Ertuğrul Kürkcü çözecek!
ALTAN TAN (Devamla) Gülüyorsun ama
perişanlığa gülüyorsun Nurettin. Perişanlığa
gülüyorsun, perişanlığa.
Bak, burada bir perişanlığı
anlatıyorum. Sen de bir Kürt olarak keşke benim dediklerimi o zaman
söyleseydin. Bu çok bilmiş havalar sizi mahvetti zaten. Şair diyor
ya: Beni bu güzel havalar mahvetti. Sizi bu iktidar sarhoşluğu
mahvetti zaten. Biraz dinleyin, biraz bakın, nerede yanlış
yaptınız, ne oldu, niye bu işler buraya geldi.
Ve Tuncer Kılınç daha siz iktidara
gelmeden, 2002nin Mart ayında, Harp Akademilerinde bir sempozyumda
çıktı şunu söyledi, dedi ki: Türkiye Avrupa Birliğine
mecbur değil; Rusyayla, İranla yeni bir dünya kurulur. Bunu
İsmet İnönü 16 Nisan 1964te söyledi -tarih okumuyorsunuz, bari
Google amcaya bakın- dedi ki: Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye yerini
alır. Johnson mektubundan sonra, Amerikan Cumhurbaşkanı Johnson
mektup yazdıktan sonra buna cevaben İsmet İnönü 16 Nisan 1964te
bunu söyledi. Siz döndünüz dolaştınız 16 Nisan 1964e geldiniz,
Mart 2002ye, Tuncer Kılınçın dediğine geldiniz. Peki, bu
on dört sene ne oldu? 68 general Ergenekondan, Balyozdan içeriye
alındı ki ben Millî orduya kumpas kuruldu. diyenlerden
değilim, olmayacağım da. O bütün davaların boş
olduğuna da inanmıyorum, buna da bir büyük parantez açayım. Bu
ordu, millî ordu o zaman darbe yapıyordu, bugün darbe yaptı.
Yapmazdı! Körler, sağırlar birbirini ağırlar,
birbirimize yağ çekerek de bir yere varamayız. Kurumların
tamamı çökmüştür, ordu dâhil. Dünyada böyle bir ordu yok, ikiye
bölünmüş, karpuz gibi çatlamış, 200 küsur generali darbenin
içine girmiş, kendi Meclisini bombalamış başka bir ordu
yok.
Dolayısıyla, arkadaşlar, bunlardan
bir ders çıkaralım. Bugün bir millî politika, dış politika
derken bir gün Avrupa, bir gün Amerika, bir gün Rusya, bir gün Çin; bugün
dediğinize yarın hayır, hayır dediğinize yarın
evet; buradan bir yere varılmaz. Defalarca dedik, gelin bu Meclisi
gerekirse kapatın. Yani bana göre açık olsun, bütün millet duysun.
Ben hayatımda gizli şeyleri sevmedim, ömrümde gizli toplantı
yapmadım. En büyük liderlerle de oturdum kalktım içeride ve
dışarıda, legal, illegal ama gizli değil, şahitli,
gözlemli ve bunların tamamını yazdım, anlattım. Gelin
açık yapalım ama istiyorsanız da gizli yapalım, beş
gün, on gün bir dış politika takip edelim, bir millî eksen takip
edelim. Bunu yapamazsak inan edin bu gelgitler devam edecek, faturayı da millet
ödeyecek.
Vaktim bitti.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tan.
Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı
Konya Milletvekili Sayın Abdullah Ağralı.
Süreniz on dakika Sayın Ağralı.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH AĞRALI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HDPnin sunduğu, AK PARTİnin
izlediği Irak ve Suriye dış politikasıyla ilgili Meclis
araştırması talebiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce bugün Şırnak
Uludere ve Beytüşşebap ilçelerinde teröristlerce yapılan
saldırı sonucu şehit olan askerlerimize rahmet diliyorum.
Mekânları cennet olsun. Ailelerine sabırlar diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
İslam dünyasının
dağınık, bölünmüş, parçalanmış olduğu bir
dönemde ülkemiz tarihin en kritik süreçlerinden birini yaşıyor. 15
Temmuz işgal girişimiyle bin yıldır
yaşadığımız Anadoludaki
varlığımız Osmanlının çöküşünden sonra
ikinci kez böylesine bir tehdit altındadır. Biz senaryonun ne
olduğunu, neyi hedeflediğini, nasıl bir Türkiye ve bu
coğrafyada ne tür harita çalışmaları
yapıldığını biliyoruz. 1990lardan bu yana nasıl
bir yıkım projesi uygulandığını biliyoruz. Bu
projenin nasıl ülkeleri birer birer yuttuğunu biliyoruz. Nasıl
bir yüzyıllık kuşatma ve hesaplaşma planlarının
olduğunu biliyoruz. Bu coğrafyada işgaller, terör olayları,
kimlik çatışmaları, ekonomik krizler, kaynaklar üzerindeki talan
hesapları, yeni yüzyıllık kuşatma ve hesaplaşma
planları olduğunu biliyoruz. 15 Temmuz bütün bu kanlı
senaryolara karşı tarihin akışını
değiştirecek bir milat olmuştur. Bu millet
başarıyı yine Anadoludan gösterecektir, asla pes etmeyecek,
umutsuzluğa kapılmayacaktır; bu son istiklal
savaşını kazanacaktır, bu ülke üzerindeki vesayet
hesaplarını ebediyen yok edecektir. Yenikapı mutabakatı
bunun güzel bir kanıtıdır. Yeter ki bir olalım, kardeş
olalım. Bütün bu senaryolara karşı herkesi çözümün parçası
olmaya davet ediyorum.
Bugün, Genel Kurulun gündeminde bireysel emeklilikle
ilgili bir tasarı olduğundan gündemin değişmemesi
adına HDP önerisine Hayır. diyeceğimizi bildirir, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ağralı.
Grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı
İstanbul Milletvekili Sayın Oğuz Kaan Salıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Salıcı, sizin de süreniz on
dakika.
Buyurun.
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDPnin
araştırmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Şehitlerimiz var,
başsağlığı diliyorum tüm milletimize. Aynı
zamanda bugün Anafartalar Zaferinin 101inci yıl dönümü. Emperyalizme
karşı kendi ülkesini savunan Osmanlının bütün
topraklarının her tarafından gelmiş askerlerimizin
şehit olduğu ama vatan toprağını terk etmediği
bir dönemi yaşadık yüz bir sene önce. Bunu da tekrardan
anmış olalım isterim.
Değerli arkadaşlar, Adalet ve
Kalkınma Partisinin on dört yıllık iktidarı boyunca en
büyük sorun yaşadığımız yerlerden bir tanesidir
dış politika. Dış politikada farklı kavramlarla
beraber başladı Adalet ve Kalkınma Partisi. Öncelikle
Komşularla sıfır sorun diyerek başladı ki Sayın
İsmail Cemin döneminde temelleri atılmış bir siyasetti,
doğru bir siyasetti. Adalet ve Kalkınma Partisinin bunu ilk
başlarda takip ediyor olması, devam ettiriyor olması da olumlu
bir gelişmeydi fakat bu çok hızlı bir şekilde Lider ülke
Türkiyeye döndü, Türkiye her şeye kadir. Orta Doğuda Türkiyenin
dışında hesap yapılamaz. Dolayısıyla Türkiye,
Orta Doğuda ve kendi coğrafyasında her şeyi belirleyen
ülkedir. noktasına doğru bir dönüş gerçekleşti. Fiyaskoyla
sonuçlandı. Döndük, elimizdeki fiyaskoyu Değerli
yalnızlık adı altında ulvileştirdik. Aslında
biz çok ilkeli bir siyaset izledik ama dünya bizi anlamadı,
dolayısıyla yalnız kaldık. siyasetine döndük. Ondan sonra,
şu anda da tekrardan olumlu bir noktaya doğru en azından teorik
olarak bir gidişat var. Ne diyor Sayın Başbakan? Diyor ki:
Dostlarımızı artıracağız,
düşmanlarımızı azaltacağız. Birazdan,
konuşmanın sonlarına doğru, geçen hafta Amerikadaydık
Dışişleri Komisyonu Heyeti olarak, onunla ilgili de bazı
bilgiler veririm. Ama şunu da görmek lazım:
Dostlarımızı artıracağız,
düşmanlarımızı azaltacağız. demeniz için zaten
düşmanlarımızın sayısının çok fazla
yükselmiş olması lazım mantıken, doğrusu da o.
Şöyle bir bakarsanız dünyadaki genel gidişata, bir yandan
Türkiye sürekli Amerikayla bir gerilim siyaseti izliyor bir süredir; Suriyede
çıkarlarımız çakışıyor, bazı yerlerde
örtüşüyor, bazı yerlerde örtüşmüyor. Rusyayla şu anda
-Cumhurbaşkanı da Rusyadaydı- bazı ilerlemeler kaydedildi
politik konularda. Şimdi, biz bu noktaya niye geldik? Bir sene önce
Rusyayla biz zaten dosttuk, ne değişti de biz Rusyayla kavga ettik
ve daha sonra bu noktaya gelip kaybettiğimizi tekrardan bulmaya sevinir
hâle geldik?
Başka bir durum: İsrail bizim Orta
Doğuda eskiden beri köklü ilişkilerimiz olan bir ülkeydi ama siyasi
olarak zaten reddettiği, ilişki kurmak istemediği bir siyasi
çizgiden geliyor Adalet ve Kalkınma Partisi. Döndük hızlı bir
şekilde altı senede ilişkilerimizi dibe vurdurduk, ondan sonra
aynı ilişkiyi tekrardan kurabilmek için de müthiş bir çaba
gösterdik.
Benzer durumu biz Avrupa Birliğiyle ilgili
yaşıyoruz. Bir vize muafiyeti meselesi gündeme geldi, bütün
komisyonlarımız çalıştı, biz Dışişleri
Komisyonu olarak ciddi mesai yaptık bu 72 kriter gerçekleşsin diye
ama ortaya çıkan sonuç, Türkiyenin Avrupa Birliğiyle vize muafiyeti
meselesi sırf önceki Başbakan Davutoğlu bu konuyu istedi ve bu
konudan prim yapacak diye rafa kaldırıldı. Yani, biz döndük
Türkiyenin dış politikasıyla ilgili birçok meseleyi kendi
ülkemizin iç politikasına alet ettik, dışarıdaki liderlere
kendi meydanlarımızda siyasi parti liderleri olarak salvo
yaptık; hatta daha ileriye gittik, bazı konularda, özellikle Avrupa
Birliği vize muafiyeti konusunda meseleyi aldık, Türkiyenin iç
malzemesi hâline getirmenin ötesine geçtik, Adalet ve Kalkınma Partisinin
kendi iç meselesi hâline getirdik yani çağ atladık aslında bu
konuda.
Şimdi, arkadaşlar, dünyanın genel
gidişatına, Türkiyenin dış politikasına
baktığımız zaman -on dört yıllık iktidarı
boyunca Adalet ve Kalkınma Partisinin- toplamına
baktığımızda açıkçası hiç kimse bir
başarıdan, müthiş bir gelişmeden bahsedemez. Aşama
aşama iyi yapılmış şeyler var, tabii ki var, onun için
teşekkür ediyoruz. Biz, yapılamayan işler için
eleştiriyoruz ve diğer muhalefet partileri de dâhil olmak üzere ama
özellikle Cumhuriyet Halk Partisi bütün bu yanlışları dile
getiriyor olmasına rağmen şimdiye kadar bunlar kale alınmadı
ve Türkiye gerek ekonomik açıdan sıkıntı yaşadı
Bilirsiniz, neredeyse son bir buçuk yıldan beri ihracatımız
istikrarlı bir şekilde düşüyor. Suriyede yaşamış
olduğumuz bu sorunun, Irakta yaşamış olduğumuz
problemlerin Rusyayla, İsraille, Avrupa Birliğiyle, Amerikayla,
birçok ülkeyle yaşamış olduğumuz gerilimlerin sonucunda
dış politika bizim ekonomimize zarar verir hâle geldi. Normalde
dış politika, bizim ekonomimizde dış ticaretimizi
genişleten bir süreç izlemesi gerekirken, böyle bir katkı sunması
gerekirken tam tersi bir durum izlemeye başladı.
Bir başka nokta: Bizim Kilis ilimiz, Suriyede
izlemiş olduğumuz yanlış politikanın sonucunda
cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa füzelerle vuruldu arkadaşlar. Bizim bir
ilimiz sürekli füzelerle vurulan bir yere dönüştü. Emevi Camisinde namaz
kılacağız. diye yola çıkan bir siyaset izlendi, Kiliste
Ulu Camide namaz kılamaz hâle geldik, başımıza sürekli
füzeler yağıyordu. Şimdi, böyle bir siyaseti devam ettirebilmek,
böyle bir siyaseti başarı diye sunmak, böyle bir siyaseti hiçbir
şey olmamış gibi inatla, muhalefetin sözünü dinlemeden,
muhalefetin eleştirilerine kulak asmadan devam ettirmek, Türkiye'nin
gelecekte, önümüzdeki yıllarda da, bugün de içinde bulunduğu duruma
hiçbir katkı sağlamaz.
Suriyeyle ilgili, örneğin, resmen bazı
çetelere lojistik destek verdik, bazı örgütlere destekler verdik. O
örgütlerin kimler olduğu
İsim değiştiriyorlar, tavır
değiştiriyorlar, liderlik değiştiriyorlar, kendi
aralarındaki ittifakları değiştiriyorlar ve bir süre sonra
kimin ılımlı kimin değil, kimin muhalif kimin aslında
rejimle iş birliği yapan olduğunun günlük olarak
değiştiği bir Suriyede Türkiye tam anlamıyla
sınıfta kalan bir siyaset izlemiş oldu.
Sınırlarımızı biz militan
geçişine çok açık bir hâle getirdik özellikle Suriyede. Kürt sorunu,
Türkiye'nin kendi içinde barışla, görüşmelerle çözülmesi gereken
bir meseleyken Suriyede izlemiş olduğumuz yanlış
politikanın sonucunda artık Suriyedeki sorunun bir parçası
hâline geldi, aslında bir tür bölgeselleşti ve belki
uluslararasılaşma yönünde bir mesafe almaya başladık.
Suriyenin iç savaş
çıktığında nüfusu 20 milyonun biraz üzerindeydi. Biz 3
milyon Suriyeli mülteciyi ağırlıyoruz yine Suriyede
izlemiş olduğumuz yanlış politikanın sonucunda. Yani,
Suriye nüfusunun yüzde 15i Türkiyede arkadaşlar. Bunu bir misafirperverlik
olarak sundu Adalet ve Kalkınma Partisi. E, tabii ki, biz, kökleri,
gelenekleri itibarıyla misafirperver bir milletiz ama 3 milyon kişi
bize misafirliğe niye geldi? diye sorma hakkımızı
kullanmadık. Bunu söylediğimiz zaman, bunu eleştirdiğimiz
zaman iktidar partisinden arkadaşların çok da bu işe kulak
asmadığını gördük.
Türkiyede dış politika kaynaklı iç
sorunlardan dolayı ilk defa 2014 yılında Türkiyede
yerleşik kurulu firmalar 6,5 milyar dolar götürüp yurt
dışında yatırım yaptı arkadaşlar. Biz,
dış sermayeye ihtiyaç duyan bir ülkeyiz, bizim yerleşik
firmalarımız 6,5 milyar dolar yurt dışına
yatırım yaptı. Her şey güllük gülistanlık, Türkiyede
ekonomi iyi gidiyor, dış politika iyi gidiyor da bu 6,5 milyarla niye
Türkiyede yatırım yapmadı da gidip yurt dışında
yatırım yaptı? Bu da bizim izlemiş olduğumuz
yanlış dış politikaların sonu.
IŞİD terörü doğrudan Türkiyeyi hedef
aldı, canlı bomba saldırılarına muhatap oldu
insanımız, turizmimiz etkilendi, insanlarımız
hayatını kaybetti ve Türkiyede iç çatışma riski daha ileri
bir noktaya doğru gitti.
Değerli arkadaşlar, bu Rus
uçağının düşürülmesi meselesiyle ilgili de bir iki şey
söyleyeyim Rusya gündemde olduğu için. Şimdi, öyle bir dış
politika izliyorsunuz ki, bir hata yapıldı diyelim, o hatayı o
kadar büyük bir heyecanla sahipleniyorsunuz ve ondan sonra da Ya, bizim
aslında bununla hiç alakamız yoktu, bak, bu işi de FETÖcüler
yaptı. noktasına geliyor. Hatırlayın, kasım
ayıydı, Rus uçağı düşürüldü, herkes şokta.
Başbakan ile Sayın Cumhurbaşkanı yani Davutoğlu ile
Tayyip Erdoğan Talimatı kim verdi? yarışına girdi.
Şimdi, madem bu işin arkasında bir bityeniği vardı,
bir şüpheniz vardı, bunu neden soruşturma yoluna gitmediniz de
doğrudan sahiplendiniz?
İki cümle de Amerikadaki temaslarla ilgili
söyleyeyim. 15 Temmuz gecesi Türkiye Cumhuriyetinde bütün siyasi partiler,
ordumuzun büyük bir kısmı ve halkımız darbeye
karşı müthiş bir mücadele verdi. Bundan dolayı bizim
Batılı demokrasilerden bir teşekkürü hak ediyor olmamız
gerekirdi. Türkiyede demokrasiyi korudunuz, kolladınız. denmesini
bekledik, duygusal bir tavır bekledik ama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Salıcı, lütfen
tamamlayınız.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) Teşekkür
ederim Başkanım.
Şu yaşamış olduğumuz on
dört yıllık zikzaklar sonucunda, dış politikada
yaşamış olduğumuz sorunlar sonucunda çok haklı
olduğumuz darbeye karşı ortak
çıkışımızı bile yurt dışında
anlatırken zorlanıyoruz arkadaşlar.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Salıcı.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde olmak üzere ikinci ve son konuşmacı Erzurum Milletvekili
Sayın Kamil Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Aydın.
Buyurunuz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
çok kıymetli milletvekilleri; ben de HDP grup önerisi hakkında
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Efendim, sözlerimize başlamadan önce, malum,
daha 15 Temmuz acısını üzerimizden atmadan, daha o travmadan
kurtulmadan maalesef güneydoğudan, Doğu Anadolunun birçok yerinden
şehit haberlerimiz gelmeye devam etmekte ve yüreğimiz bir kez daha
kanamakta, ben tekrar bu şehadet şerbeti içen kardeşlerime
Allahtan rahmet diliyorum, kederli ailelerine ve Türk milletine
başsağlığı diliyorum.
Efendim, sizi biraz tarih öncesine yani biraz geriye
götüreceğim. Sanıyorum Meclisteki değerli milletvekillerimizin
hemen hemen hepsi o tarihleri hatırlayacak bir olgunluk ve yaştalar.
Tarih 5 Haziran 1989. Şöyle bir resim vardı. Böyle basitçe,
hatırlarsanız. Yer Çinin Tiananmen Meydanı ve 5 Haziran 1989.
Genç bir Çinli tankların önünde duruyor. Bir adım geri gidiyor, tank
bir adım ilerliyor, o bir adım geri gidiyor, tank üzerine gidiyor.
Benim de yurt dışına bilimsel çalışmalarımı
yapmak üzere çıktığım tarihlerdeydi. Bu olaydan itibaren
Batı medyasında yoğunluklu bir şekilde bu olay bir
kahramanlık öyküsü hâline getirildi. Hatta o tankın önünde duran
Çinliye isimler takıldı, Meçhul asi, tank adam gibi böyle kahramanlık
öyküleri yapıldı. İsmini kimse merak etmedi. Daha sonra, çok
sonradan, birkaç yıl sonra ismini en sonunda basına
açıkladılar ki, 19 yaşında bir üniversite öğrencisi, efendim,
ismi de Wang Weilin diye bir çocuk. Şimdi bu resmi bir yerde tutalım.
Yine, 11 Eylül 2001, Amerikada bir terör
saldırısı oluyor ve bütün dünya bunu naklen seyrediyor. Hepimiz
bu Amerikadaki terör dehşetine bire bir tanıklık ediyoruz ve
akabinde yine Batı medyasının bundan bir mağduriyet öyküsü
çıkararak Amerikayı mağdur bir ülke hâline getirip ve
Amerikanın artık bunun intikamını alma noktasında
bütün hakları haiz olduğunu, sahip olduğunu neredeyse
çıkarım hâline getiriyoruz ve maalesef, akabinde, dönemin Devlet
Başkanı ve Dışişleri Bakanı o tarihe not
düşecek sözleri söylüyor; daha sonra telif etmeye
çalıştılar ama Bu bir Haçlı seferidir. dediler. Bölgede,
Orta Doğuya ve İslam dünyasına yapılacak deklare edilen
bir savaşın adını bir Haçlı seferi olarak ilan ettiler
ve dönemin Dışişleri Bakanı da dedi ki: Bölgede haritalar
yeniden çizilecek. Ve buna hiç kimse itiraz etmedi ve eylem planı
başladı. Orta Doğu kan gölüne döndü yavaş yavaş.
Maalesef komşularımızda yangınlar çıktı,
birbirine düşen insanları gördük. Ve biz, bu söylemden aslında
bir ders çıkarmamız gerekirken, tedbirli olmamız gerekirken,
kendimizi bir anda bir eş başkan
Elma şekeri
uzatılınca bunu hemen kabul edip o rolü üstlendik ve bölgenin eş
başkanı gibi, Biz de bu oyunda, biz de bu bölgedeki yeniden
haritaların çizilmesi noktasında üzerimize düşeni yapmalıyız.
gibi bir rol edindik hiç de vazife olmaması gerekirken ve sonuç
itibarıyla geldiğimiz nokta bugün maalesef Rusya, İran, Irak,
Suriye, Mısır gibi komşu ülkelerimizle sıfır sorun
gibi çok idealize edilmiş bir kavram kullanırken
Aslında
anlamsal olarak çok çelişkili bir ifade, sıfır sorun demek
sorunsuzluk demek; artık sıfır bir ölçü değildir. Bunu
dedik, kulağa hoş geldi ama maalesef, sorunsuz olduğumuz ülke
kalmadı. Bu da yetmedi, bu sefer yalnızlaşınca
saygınlığımız arttı zannettik değil mi?
Sanki böyle itibarlı bir yalnızlığı çok idealize
edercesine başladık, dış siyasetimizi olması gereken
noktasından yaptığımızı tescilleme noktasına
getirdik. Hatalıydık, yanlışlar yaptık. Bunu niye
söylüyorum? İşte, geçen hafta boyunca Amerikadaki izlenimlerimize
benden önceki konuşmacı kısmen değindi,
detaylandırmayacağız ama Tiananmen Meydanındaki tankla 11
Eylül Amerikadaki terör saldırılarını bir kenara koyup bir
taraftan da bizim İstanbul Boğaz Köprüsünde 2 tank birden üstünden
geçen o kardeşimizi hatırladık. Dünyada kahraman ilan edilmedi,
uluslararası medyada hiç boy gösterilmedi, hiç kale bile
alınmadı. Bunu maalesef anbean yaşadık. 11 Eylül
saldırıları o kadar çok gündeme getirildi ki neredeyse bir Amerikan
soykırımı noktasına getirildi ama 15 Temmuzda
yaşadıklarımızı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin idari
çatısı olan yüce Meclisin bombalanmasını dünya kamuoyu hiç
dikkate bile almadı. Sadece Batılıların lip service
dedikleri dudaklarıyla böyle bir iki ülkeden sadece bir kınama
şeklinde kendini gösterdi ama iç medyalarında, think tank
gruplarında, STKlarında ve yetkili organlarında hiç gündeme
getirilmedi. Biz bunun bire bir tanıklığını
yaptık heyet olarak ve içimiz burkuldu ve onun için ısrarla biz dedik
ki: Biz 11 Eylülde hangi insani duygularla hareket ettiysek Türkiye'deki bu
çirkin, ahlaksız, darbe girişiminin de karşısında
sizden aynı tavrı bekliyoruz. İnsanlığın ortak
değeri değil midir yaşama hakkı? Türkün yaşama
hakkı tehdit altında olduğu zaman niye
kılınızı kıpırdatmıyorsunuz? Ama açık konuşayım,
iyi ki bunu bir heyet hâlinde yapmışız değerli
milletvekilleri. Daha önceleri dış politikada
yaptığımız gibi sadece Hükûmeti temsilen birilerini
göndermek inanın ateşe benzin dökmekten başka bir şey
değil uluslararası ilişkilerde ama karşılarında
kararlı Parlamentonun hepsini, yüzde 90ını temsil eden bir
çoğunluk iradesini görünce ciddiye almak zorunda kalıyorlar ve
dinlemek zorunda kalıyorlar. Hiç noktasından belki noktasına
getirebiliyorsunuz ve bunun devam ettirilmesi gerekir çünkü gerçekten okyanusun
öte tarafında Türkiye Cumhuriyeti devletinin ali menfaatlerini savunmakta
ısrarcı olmak zorundayız. Bunun da yolu, siyasi iradenin oraya
gidip Türkiyedeki yaşanan her şeyin bütün
çıplaklığıyla resmedilmesinden geçtiğini bire bir
gördük. Peki, biz ne yapmalıyız, çıkarmamız gereken ders
ne? Biz çocukken mahalle arasında böyle tesislerimiz yoktu -bir anekdotla,
teşbihle ifade edeyim- top oynardık sokak arasında, çok dikkatli
komşular, böyle hassas komşular derdi ki: Biraz ötede oynayın
oğlum, gidin uzakta oynayın. Top bizim camı kırar, bizim
eve bir halel gelmesin. Gerçekten o tedbirini alan evin camı
kırılmazdı ama sesini çıkarmayan komşunun ilk
şutta camları aşağıya inerdi, kıyamet
kopardı. Bu -malum, filmlerde de rastladığımız- Metin
Akpınar-Zeki Alaysa filmlerinde vardır.
Şimdi, bu basit örnekten hareketle,
dış politikada Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak gerçekten -biz bunu
İkinci Dünya Savaşında başardık kısmen- Yurtta
sulh, cihanda sulh demişiz, daha bunun üzerine niye motto
arayışı içerisine giriyorsun? Nedir yani sıfır sorun?
Ya, vardı zaten. Peki, bu hâle geldik, niye geldik? Çünkü, gaza geldik,
havaya girdik, kendimizi bölgenin lideri zannettik. E, olur mu öyle şey?
İşte, bugün karşımıza koyuyorlar. Dün bize gaz
verenler, Sen eş başkansın, yürü, kim tutar seni! diyenler
bugün ne diyorlar? Sizin ne işiniz vardı? Başka bir ülkenin
içişlerine, meselelerine karışma. Bugün
karşımıza konulan bu. Evet, komşuda yangın var, önce
evi muhafaza edelim. Evimizi muhafaza ettiğimizde komşunun
yangınını, eğer bizden bir talepte bulunursa, eyvallah,
itfaiye araçlarını gönderir söndürürüz. Bakın,
Yangını kim çıkardı, nasıl çıkardı, kim
suçlu, kim değil? şeklinde değil, yardım maksadıyla
bunu yaparız. Eğer dış politikada gerçekten önce ülkem ve milletim
deyip daha sonra başka ülkelerin iç işleriyle ilgili kötü yorumlara
neden olacak şeylerden uzak durursak biz bunu başarırız.
Şu anda bizim içinde bulunduğumuz durum bu. Kendimizi güçlü bir
şekilde anlatmak zorundayız. Niye bunu söylüyoruz? İranda etnik
yapı çeşitli değil mi? Zenginlik yok mu orada? Var. Peki, niye
bir sorun çıkmıyor? Suriyede, Irakta çıkan şeyin benzeri,
artık anlamıyor muyuz ki üçüncü istasyon Türkiye. Mezhep
noktasında da etnisite noktasında da Türkiyede de aynı
zenginlik var, aynı çeşni var ama biz bunu zenginlik ve çeşni
olarak muhafaza etmek zorundayız. Eğer ayrılık nedeni
olarak Allah korusun gıdıklar, kaşır ve bunu irite edersek
çok kötü günler de bizi bekler. Onun için Türkiye Cumhuriyeti devletinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız lütfen.
KAMİL AYDIN (Devamla) Efendim, pozitif bir
ayrımcılık
BAŞKAN Tabii ki.
Buyurun.
KAMİL AYDIN (Devamla) Türkiye Cumhuriyeti
devleti, inanın, dünya ülkeleri arasında devlet geleneği olan
güçlü yapılardan bir tanesi. Allaha şükür, 15 Temmuzu atlattık
ama rehavete kapılmayacağız. Biz güçlü devlet geleneğinin
olması gereken koşullarından taviz vermeden bunu devam ettirmek
zorundayız. Aksi takdirde bir gün, sesimizi çıkarmazsak,
komşunun çocukları gelir bizim bahçede de top oynamaya
çalışır ve cam çerçeve bırakmazlar diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Aydın.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun gündemdeki sıralama ile 410
sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine; 10 Ağustos 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 410
sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 11 Ağustos 2016
Perşembe günü toplanmamasına ilişkin önerisi
10/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/8/2016 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mehmet
MUŞ
İstanbul
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 410
sıra sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz
saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 2nci
sırasına, yine bu kısımda bulunan 381 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ise yine bu kısmın
1inci sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun, 10 Ağustos 2016 Çarşamba
günkü (bugün) birleşiminde 410 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi, 10 Ağustos 2016
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 410 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması hâlinde
11 Ağustos 2016 Perşembe günü toplanmaması, önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisinin lehinde olmak üzere ilk konuşmacı, Antalya Milletvekili
Sayın Mustafa Köse.
Buyurun Sayın Köse. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MUSTAFA KÖSE (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Efendim, grup önerimizin lehinde söz almış
bulunuyorum. Bugün 381 sıra sayılı -Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ve Evrensel Posta Birliği arasındaki- anlaşmayı ilk
sıraya almayı, ardından da 410 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Kanun Tasarısını görüşmeyi grup
önerimizle yüce Meclisimize teklif ediyoruz.
Evet, 410 sıra sayılı Tasarıyla
kamuda çalışanları ve ücret karşılığı
bağımlı çalışanları bireysel emeklilik sistemine
dâhil etmeyi planlıyoruz ve bu şekilde sisteme dâhil edilenlerin de
belli bir süre sonra caymasını öngörüyoruz.
Bu, toplumumuzun beklenti içerisinde olduğu bir
kanun tasarısı ve komisyonlarda da tüm grupların konsensüsüyle
geçmiş durumda. Bu anlamda, tüm gruplardan bu kanun tasarımıza
destek bekliyoruz.
Ayrıca, bugün Şırnakta şehit
düşen vatan evlatlarımıza Allahtan rahmet, milletimize de
başsağlığı diliyorum.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı,
Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Gök, süreniz on dakika.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan öneri üzerine söz
aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün yine Şırnaktan gelen acı haberler, ne
yazık ki yüreğimizi dağlayarak, o haberlerin
yarattığı travma içeresinde bu görüşmeleri sürdürüyoruz. Şırnaktan
gelen acı haberlerdeki tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, Türk
ulusuna başsağlığı diliyorum.
Yine, bugün 10 Ekim Ankara Garı
patlamasında hayatını kaybedenlerin 10uncu ayının
dolduğu gün. Ankara Garında hayatını kaybeden tüm
yurttaşlarımızı da tekrar saygıyla anıyorum.
Ayrıca, bugün Anafartalar Zaferinin 101inci
yıl dönümü. Conkbayırında düşman kuvvetlerini süngüyle
ülke toprağından çıkarma başarısını gösteren
ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasına vesile olan, başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm askerlerimizi bir kez daha
saygıyla, minnetle anıyorum, ruhları şâd olsun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önemli konularımız var. Tabii, önemli
konularımızdan bir tanesi de kanun hükmünde kararnameler.
Değerli milletvekilleri, kanun hükmünde ilk kararname, 667
sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıktığı zaman
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin Türkiyeyle ilgili
vermiş olduğu bir raporu sizlerle paylaşmak isterim. Bunlar
önemli, ileride bizleri nelerin beklediği konusunda bir ipucu veriyor.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ilk kararnameyle ilgili bir
değerlendirme yaptıktan sonra bu kararnameyle getirilen kimi
hükümlerin Avrupa içtihatlarına uymadığını, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesince daha önce verilen pek çok tazminat davasının
konusunu oluşturduğu belirterek aynen öyle diyor: Türkiyede bu
önemli süreçte eğer kanun hükmünde kararnamelerin kapsamı, konusu,
süresi ve temel hak ve özgürlükler konusunda eğer uygulamada
noksanlıklar olursa, korkarım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yüz binlerce dosya gelecektir.
Değerli milletvekilleri, bu uyarıları
dikkate almak ve biz de ana muhalefet partisinin milletvekilleri olarak
sizlerle paylaşmak durumundayız. Genel Başkanımız,
Cumhuriyet Halk Partisinin lideri bu kaygılarını Sayın
Başbakanla paylaştı ve kanun hükmünde kararnamelerin mutlaka
Meclisin denetimine de gelmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu
konuda iktidarın tasarrufunu beklediğimizi ve
Özellikle temel hak ve
hürriyetlerden asla geriye gidilmeden demokratik hukuk devleti içerisinde sap
ile samanı, kuru ile yaşı karıştırmadan bir
sürecin götürülmesi gerekiyor.
Biz böyle bir süreçte FETÖ örgütünün, devlete
sızmış olan bu örgütün temizlenmesi açısından her
türlü desteği vermeye hazırız ama hukuk içerisinde,
yanlışlıklar yapılmamak kaydıyla çünkü ortaya
çıkan daha fazla mağduriyetler belki bu sürecin belirleyici bir yolu
olacaktır. Giderek artan mağduriyetlere tanık oluyoruz;
kapatılan üniversitelerdeki öğrencilerin durumu, öğretim
üyelerinin durumu, oradan mezun olmak isteyip de olamayan öğrenciler,
başka okullara nakledilen öğrenciler. Devasa sorunlarımız
var, bu sorunların giderilememesi hâlinde Türkiye çok daha fazla
mağduriyetlerle karşılaşabilir ve 15 Temmuz o
karanlık, kâbus gecesinde eğer darbe başarılı olsa idi
Türkiye hangi kötü süreçlerden geçer ise Türkiye bu mağduriyetlerden
dolayı aynı kötü günlerini yaşayabilir değerli
arkadaşlarım. Çok dikkatli olmamız gerekiyor. Özellikle Avrupa
Konseyi İnsan Hakları Komiserinin bu raporunu sizlerle paylaşmak
istedim; endişeler var, kaygılar var.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
kanun hükmünde kararnamelerde nasıl ifrata kaçıyoruz? Genco Erkal,
Türkiyenin dev sanatçısı, bir oyun sergileyecek Kadıköy
ilçesinde, oyunun adı Güneşin Sofrasında -Nazım
Bu oyun
250 kişilik bir kapasitesi olan bir sahnede sergilenecek. Güvenlik
gerekçesiyle, OHAL kapsamında bulunduğu gerekçesiyle ertelendi.
Biletler satışa çıkarıldı, yarın ilk gösterimi
var. Başbakan pazar günü 5 milyonun huzurunda Nazımın
şiirlerini okudu, şimdi, önceki gün Kadıköy İlçe Millî
Eğitim Müdürlüğünün aldığı kararla Nazımın
oyunu 250 kişiye sergilenmekten mahrum hâle geldi. Şimdi, böyle bir
tabloyu yaratan idareciler de aslında şu andaki OHAL sürecinin kötü
ya da iyi gitmesinin tarafı olacak değerli arkadaşlarım. Bu
duruma derhâl bu akşama kadar son verilmeli. Yani, bir Başbakan
çıkacak 5 milyon kişiye, televizyonların önündeki 80 milyon
insana Nazımın şiirlerini okuyacak; Kadıköy ilçesinde
Genco Erkalın Nazımla ilgili piyesi sergilenemeyecek. Bunları,
bu antidemokratik uygulamaları, kraldan çok kralcı davrananları
da ayıklamamız gerekiyor. Bu ayıbın derhâl sona
erdirilmesini bekliyoruz. Böyle bir tablo Türkiye'ye yakışmıyor.
İşte, bunlar arttığı zaman Türkiye'nin FETÖyle olan
mücadelesini zaafa uğratacak sonuçlar çıkabilir, endişemiz
budur. Yani, haklı olunan bir mücadele, haddini aşan kimi yöneticiler
tarafından haksız hâle getirilebilir. Çok dikkatli olmamız
gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemde olan bir konu da idam. Şimdi, bu konuda sizlerle
bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Türkiye gerek ulusal ölçekte
gerek uluslararası düzeyde idamla ilgili kararını
vermiştir. 25 Kasım 1999 tarihinde Abdullah Öcalanla ilgili idam
kararı verildiği zaman mahkemede, Abdullah Öcalan aynı gün
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu, değerli
arkadaşlarım, 25 Kasım 1999 tarihinde ve 30 Kasım 1999
tarihinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu cezayı durdurdu.
Şimdi, ironik olacaktır, Abdullah Öcalanın Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurmasına dayanak olan karar ne zaman
çıkmıştı biliyor musunuz ve kim tarafından
çıkartılmıştı, hangi yasaya dayanmıştı,
onu sizlerle paylaşayım. 14 Mayıs 1997 tarihinde Refahyol
döneminde, Sayın Necmettin Erbakanın
Başbakanlığı döneminde çıkarılan bir kanun,
İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden
Yapılanmasına İlişkin 11 No.lu Protokol çerçevesinde
Abdullah Öcalan, Necmettin Erbakanın çıkarmış olduğu
bu yasaya dayanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu yasaya dayanarak o idamı
durdurdu. Şimdi geldiğimiz noktaya bakın. Necmettin Erbakan o
dönemde, Apo yakalanmadan önce çıkarttığı bu yasada
haklı mıydı? Haklıydı. Çünkü devleti yönetmenin bir
reel koşulları vardır. Bütün dünyaya entegre olmak
istiyorsanız tüm dünyada geçerli olan uluslararası hukuk
kurallarını ve içtihatlarını da ülkenizde uygulamanız
gerekir. Necmettin Erbakan ve Hükûmeti o gün doğru bir iş
yapmıştı dünyaya entegre olmak açısından.
Daha sonra, bu tablo böyle olduktan sonra, Hükûmet
de 12 Ocak 2000de idamı durdurdu ve 3 Ekim 2001 tarihinde bu Parlamentoda
terör, savaş ve çok yakın savaş hâli ayrık olmak üzere idam
cezası kaldırıldı. Daha sonra AKP iktidara geldi, 17 Eylül
2003te, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca bir 6
No.lu Protokol vardır, çekince koymuştuk biz o protokole, o protokolü
AKP Hükûmeti kaldırdı değerli arkadaşlar ve sonuçta 7
Mayıs 2004 tarihinde de terör, savaş, çok yakın savaş hâli
de kaldırılarak hem barış zamanında hem her türlü ortamda
Türkiye'nin hukuk dünyasından idam cezası çıkartıldı.
Bunlar yapılmalı mıydı? Elbette Türkiye'nin Avrupa
Birliği müktesebatı çerçevesinde, uymakta olduğumuz
uluslararası sözleşmeler çerçevesinde yapılması gerekli
düzenlemelerdi. AKP o zaman doğru mu yaptı? Evet, doğru
yaptı, yapılması gerekiyordu. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bugün bir idam cezası gelse dahi Ceza Kanunumuza
göre geçmişe doğru yürümez çünkü bizim ceza hukukumuzun temel prensiplerinden
bir tanesi failin aleyhine olan hüküm uygulanmaz. Dolayısıyla, biz
şu anda kitlelerin yarattığı duygusallıktan
arınarak devletimizi reel ve gerçekçi yönetmek durumundayız. Yani
rahmetli Necmettin Erbakan döneminden gelen bu uygulamaların Türkiye'de
artık hukuk dünyasında yeri kalmamıştır, idam
cezası hukukun dışına
çıkartılmıştır. Dolayısıyla,
soğukkanlı olmamız gereken bir süreçtir. Ben bazı
hatırlatmalar yaparak bu süreçle ilgili yapıcı muhalefet
anlayışımızı sizlerle paylaşmak istedim.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Grup
önerisinin lehinde olmak üzere ikinci konuşmacı Osmaniye Milletvekili
Sayın Ruhi Ersoy.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Ersoy.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün gelen kara haberle neredeyse bir ayda 50
vatan evladımızı şehit verdik. Şehitlerimizi
sayıyla belirtmek içimizi acıtıyor. Lakin durumun ciddiyetini
görmek gerçekten çok önemli. Uzun vadede bizi en çok zorlayacak olan etnik
temelli PKK terörüne karşı bireysel ve toplumsal tepkilerimiz
körleşmemeli; canlı, diri ve güçlü kalmalı. OHAL uygulaması
çerçevesinde PKK terörüne karşı gerekli ve yeterli mücadelenin azim
ve kararlılıkla devam etmesi gerekir. FETÖ örgütlenmesine
karşı devletin mukavemet geliştirdiği bugünlerde şunu
bilmek lazım ki PKKyı, PYDyi, FETÖyü birlikte yönlendiren güçlerin
bu konuda programlarını değişik dinamiklerle
sürdürdüğünü toplumsal olarak fark etmeliyiz. Bir tarafa
yoğunlaşırken diğer tarafı ihmal etmemeliyiz.
Değerli milletvekilleri,
yaşadığımız süreç Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kuruluş felsefesinin ve kurucu iradenin geçmiş yüz elli
yıllık tarihî hafızanın içerisinden büyük tecrübelerle
çıkıp Orta Doğu coğrafyasını ve muhtelif
savaşları yaşayarak 19uncu yüzyıl tecrübesinin üstünde bir
millî devleti kurduğu gerçeğini yeniden görmemize vesile
olmuştur.
Bu gerçeklerden sonra prensip olarak bugün geçerli
olan Anayasamızda ilk 3 madde bize ne diyordu, bunu hatırlamak
lazım. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
Devletidir. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, beyaz ay
yıldızlı al bayraktır. İşte Anayasanın
Değişmez, değiştirilemez ve değiştirilmesi
teklif bile edilemez. diyerek de 4üncü maddesinde ifade edilen bu umdelerin
bizi nasıl bir arada tutan değerler olduğunu yaşayarak
gördük.
Evet, cumhuriyetiz, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir
cumhuriyet sistemiyle idare edilir. Bu cumhuriyetin içerisinde
cemaatleşme, cemaatleşmeyle devlete hükmetme, cumhuriyeti ele geçirme
yoktur. Cumhuriyetin temeli bireyi, şahsiyeti referans alır;
vatandaşlık hukuku temeliyle bireyin, şahsiyetin iradesiyle
cumhuriyet sistemine reyleriyle birlikte katılmasını
sağlar.
Türkiye Cumhuriyeti devleti laiktir. Demek ki din
ile devlet işlerini ayırt eden; dini bireye erdem, fazilet, ahlak
öğretileriyle, Allah ile kul arasındaki bir ilişki olarak
değerlendiren, devlet sisteminin seküler bir akılla yönetilmesi
gerektiğini gösterdi bu yaşanan süreç. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Cumhurbaşkanının, Genelkurmay Başkanının yaverlik
makamına kadar gelebilmiş birtakım odakların bir terör
örgütü liderinden dinî duyguyla, onu mehdi gördüğü için emir
aldığı gerçeğini görüp, din duygusuyla insanların
devlet sistemi içerisinde nasıl istismar edilebileceğini
yaşayarak gördük.
Demek ki sosyal bir devlet ve hukuk devleti
olmamız gerekiyor. Sosyal devletten kastımız, elbette,
açları doyurmak, açıkları giydirmek. Açları ve
açıkları doyurarak sosyal devletin gereğini yerine
getirdiğim için ben size Kağan oldum. diyen Bilge Kağanın
Orhun Yazıtlarındaki ifadesinden de Türk devlet geleneği
referansını alır. Ama sosyal devlet, kentleşmeyle,
modernleşmeyle sosyal devlet özelliğini daha farklı boyutlara
taşımak durumundadır. Adalet ve Kalkınma Partisinin fakirin
fukaranın yanında olmasına saygımız sonsuz ama bugün
terör örgütü olarak karşımıza çıkan FETÖnün
ışık evleri ve yurtlarından doğan bu
boşluğun karşısında Kredi ve Yurtlar Kurumu acaba
öğrenci barındırma konusunda ne kadar hazırlıklı?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Gençlik ve Spor
Bakanlığının bugünden itibaren 7/24 esasına göre
çalışma mecburiyeti vardır. Bugün üniversite sınav
sonuçları açıklandı. Sınav sonuçlarına göre
okullarına yerleşen çocuklarımıza başarılar
diliyoruz ama Bu çocuk nerede kalacak? kaygısına bugünden
düşen anne babalara Işık evleri kapandı, acaba yeni ampul
evleri mi açılacak? Bunlardan kurtulduk, başkasının
kucağına mı düşeceğiz? kaygısını
Türkiye Cumhuriyeti devleti vermemeli. Vatandaşla olan ilişkisinde
devleti yönetenlerin Ben hata yaptım. deme hakları varken,
vatandaşın da hata yapabilme ihtimalini devlet hesaba katmalı.
Sosyal devletin ve hukuk
devletinin bir başka hakikati de bugünlerde kapatılan üniversitelerdeki
öğrencilerin durumuyla ilgili konu; 65 bin öğrenci, kapatılan 15
üniversite. Bu üniversitelerden 14 tanesinin Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarında kurulduğunun altını çizmek istiyorum. 65 bin
öğrencinin 15 bini yüksek lisans, doktora öğrencileri ve yabancı
uyruklu öğrenciler; garantör üniversitelere aktarıldı,
sorunları yok. 50 bin öğrencinin
karşılaştığı problemin çözümüyle alakalı da
Yükseköğretim Kurulunun samimi gayretlerinin olduğunu biliyoruz.
Yükseköğretim Kuruluyla olan görüşmelerimizde, parti genel
merkezimizin talimatlarıyla yaptığımız
çalışmalarda samimi gayretlerine tanık olduk, görüşlerimizi
ve çözüm noktasındaki önerilerimizi de en yüksek mevkide olan
yöneticilerine ifade ettik.
Buradaki temel mesele, genel
anlamda çözülmüş gözükse de çözülemeyen problem, öğrencilerin il
değiştirme sorunudur. İzmirden veyahut da Bursadan veyahut da
Gaziantepten veyahut da okuduğu Adanadan başka bir şehre
ailenin çocuğunu gönderecek durumu yok. Bunlara çözüm üretilmek durumunda.
Bunlara çözümün üretilmesiyle ilgili yasal, hukuki temelli mevzuatlardaki
yerler konusunda yetkililere görüşlerimizi beyan ettik ve bu tür
problemlerin toplumsal bir yaraya dönüşmemesi için özellikle, buralara
çocuklarını gönderen ailelerin yüzde 80den fazlasının
FETÖyle ilişkisinin olmadığı gerçeğini de hesaba
katarsak devlete yeni bir muhalif dalga ve mağdur kitlesinin
sayısını artırmamalıyız. Bir de burada
çalışan idari personel ve akademisyen var. FETÖyle münasebeti
bulunan akademisyenlerin ve idari personelin derhâl ilişiğinin
kesilmesi konusunda sonuna kadar taraftarız ama bu insanları devlet
aklı hukuk temelli ayırt ederek istihdamları konusunda yeni
mağdurları oluşturmaması hususunda gayret sarf etmek
durumunda.
Türkiyede sayın
Cumhurbaşkanının tabiriyle bir kanserli metastaz durumu var. Bu
kanser hücrelerini, evet, cerrahi müdahalelerle temizlersiniz ama daha
sonrası için, bildiğimiz kadarıyla onkoloji, kemoterapi gibi
tedaviler gerektirir. Bu tedaviler yapılırken canlı hücreler de
zayıflar ve onlar da hastalıklara bir şekliyle, direncini
güçlendirmediği için zayıf düşebilir. İşte geri kalan
canlı hücrelerin tamamı, vücudu var eden toplumun dinamikleri ve onun
siyasal uzantısı olan Türkiyedeki bu millî birlik ve beraberlik
Yenikapıda kendisini gösterdi, yeni bir anlayışla yol
alınabileceğini ifade etti. Bu yeni anlayışın
adının yeni Türkiye diye tırnak içerisinde propaganda
malzemesi yapılmasına gerek yok. Türkiye ne zaman eskidi ki? Bugün
biz Türkiyenin dinamiklerine ve kuruluş felsefesine yeniden dönme ihtiyacı
duyuyorsak biz yeni Türkiye ifadesiyle siyasal dil kullanmaya ihtiyaç
duymayalım. Hiçbir zaman eskimeyen büyük Türk devleti ve büyük Türkiye
ülküsüyle bir araya gelen toplumsal birliğin, ortak aklın
sürdürülebilirliği konusunda bu iklimin devam etmesi önemli
şarttır. Bu şartlar siyaseten mağdurların durumunu
tespit edip geri çekilmekle ilgili değil, varsa bir
müktesebatınız birikiminizle bunları önerebileceğiniz
müesseseler olmalı. OHAL kapsamında birtakım uygulamalar yapan
kurum ve kuruluşlar çözüm üretmeyle alakalı siyaset kurumunun fikrine
başvurmak durumundadır. Eğer yöneten ve yönetilen arasında,
devlet ile millet arasında Büyük Millet Meclisini muhatap kabul eder ve bu
Meclis içerisindeki birikimi olan arkadaşlar problemler
karşısındaki görüşlerini ifade etme imkânı bulursa
yapılacak çalışmalarda inanıyoruz ki çok daha anlamlı,
verimli sonuçlar çıkacaktır.
İşte, temel sorun öğrencilerimizin
barınma sorunu, temel sorun bu kapsamda bu öğrencilerimizin yatay
geçişle, dikey geçişle mağdur edilmeden problemlerinin çözümü
sorunu. Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu konuda ilgili birimlere
gerekli görüşlerimizi ifade ediyoruz ve Hükûmetin, Hükûmete
bağlı çalışan bürokrasinin bu konuda samimi adımlar
atmasını bekliyor ve Genel Kurulu sevgi, saygılarımızla
selamlıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin
aleyhinde olmak üzere ikinci ve son konuşmacı Diyarbakır
Milletvekili Sayın İdris Baluken.
Süreniz on dakika.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi grubumuz ve partimiz adına saygıyla
selamlıyorum.
AKP grup önerisiyle ilgili fazla teknik
değerlendirmeye gerek yok. Dünden beri ifade ettiğimiz gibi
Türkiyenin temel yakıcı meselelerine dokunmayan, suya sabuna temas
etmeyen düzenlemelerle maalesef bu Meclis mesai harcamaya devam ediyor.
Maalesef dışarıda çok yakıcı gündemler varken bu
Meclis teknik birtakım çalışmalarla dışarıya
görüntü vermenin ötesine geçemiyor. Öncelikle bundan duymuş olduğumuz
üzüntüyü ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, özellikle dün de Licede ve
Şırnakta yaşamını yitiren askerlerle ilgili üzüntü ve
başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.
Dışarıda neredeyse her gün onlarca can toprağa
düşüyor, onlarca genci maalesef toprağa vermek durumunda
kalıyoruz, onlarca ocağa ateş düşüyor ve bu Meclis kendi
yapması gereken en öncelikli görevlerle ilgili temel bir sorumluluk alma
yaklaşımını ortaya koymuyor. Biz bu temel meseleleri
çözmeden, dışarıdaki bu can kayıplarını
artık bir an önce bu ülkenin gündeminden çıkarmadan burada verimli
hiçbir çalışma falan yapamayız. Üzüntü, başsağlığı
dilekleri, kınama bildirileri inanın ki toplum tarafından bir
duyarlılık belirtisi olarak algılanmıyor. Bunu sivil toplum
örgütleri yapabilir, Parlamento dışında bulunan siyasi partiler
yapabilir, kanaat önderleri yapabilir ama bu Meclisteki siyasi partilerden ve
milletvekillerinden, 79 milyonun beklentisi bir an önce bu can kayıplarının
durdurulmasıyla ilgili bir inisiyatif alınması ve cesur
çalışmaların bir an önce bu Meclise getirilmesidir.
Bakın, iki buçuk yıllık çözüm süreci
içerisinde biz bunu başarmıştık. Can kayıpları
minimize edilmişti, toplumda büyük bir barış umudu yeşermişti.
O dönemki özellikle kamu düzeniyle ilgili mevcut tabloyu ve bugünkü tabloyu
özellikle iktidar partisi milletvekillerinin bir kıyaslamasını
rica edeceğiz. Kamu düzeni o dönem ne aşamadaydı, bugüne kadar çıkarılan
bütün güvenlikçi, yasal düzenlemelerle hangi aşamaya geldi? Bunu
değerlendirmenizin zamanıdır. Biz, o dönem Hükûmet
yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde Ben bu süreç
için baldıran zehri içmeye hazırım. diyen bir Cumhurbaşkanının
nasıl bir kez daha kısır bir savaş döngüsü içerisine girecek
kararlar verdiğinin sorgulanması, bunun
araştırılması gerektiğini ifade ettik.
Cumhurbaşkanı Erdoğanı kimin yönlendirdiğini, kimin
tekrar savaşla ilgili, güvenlikçi politikalarla ilgili sonuç
alınabileceğine ikna ettiğini, bizzat sizin heyetlerinize,
araştırmanız gerekir noktasında
uyarılarımızı yaptık ama maalesef hiçbir
uyarımız dikkate alınmadı. Bakın bu
uyarılarımızın ne kadar haklı olduğu bugün ortaya
çıktı. Cumhurbaşkanının en yakınına kadar
uzanan bir yapılanmadan, kendi can güvenliğini bile tehlikeye atacak
bir hukuksal süreçten bahsediyorsak, çözüm süreciyle ilgili de böylesi bir ikna
sürecinin nasıl ortaya konduğunu araştırmanız gerekmez
mi? Sizin, özellikle milletvekilleri olarak yani sivil siyasetin temsilcileri olarak,
halkın iradesini yansıtan sivil temsilciler olarak bunu bir
şekilde kendi önünüze koymanız gerekmez mi? Kim ikna etti, kim tekrar
savaşla, kanla, güvenlik politikalarıyla sonuç
alınabileceğine Erdoğanı ya da dönemin başbakanını
rıza etti diye araştırmanız gerekmiyor mu? Güvenlik
bürokrasisi mi yaptı, asker mi yaptı, yanı başına
kadar sokulan paralel devlet mi bunu başardı? Peki, onlar bunu
başarmışsa siz kendinizi sorgulamayacak mısınız?
Hadi, o döneme ait bir sorgulama içerisine girmeyecekseniz, hâlâ
yanlış üstüne yanlış yapılan bu süreçte en
azından bu sürece müdahil olmanın sorumluluğunu yerine
getirmeyecek misiniz?
Bakın, çözüm sürecini bitiren vahim olaylar
var. Özellikle çözüm sürecinin bitmesiyle ilgili referans gösterilen
Ceylânpınarda 2 polisin katledilmesi olayı var. Tamamen
karanlık ve tamamen şaibeli olan bir katliam, bir infazdan
bahsediyoruz. Onun hemen iki gün öncesinde de, 20 Temmuzda Adıyamanda
yaşamını yitiren bir askerin şüpheli ölümü var. Hem
Adıyamanda yaşamını yitiren asker hem de
Ceylânpınarda infaz edilen o 2 polisin durumunu açığa
çıkarmadığımız sürece, biz, bu savaş süreci
nasıl başlatıldı, niye bugünlere getirildi, inanın ki
hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Bakın, Adıyamanda yaşamını
yitiren asker için biz milletvekilimizi gönderdik, otopsi raporunu istedik,
adli tıp raporunu istedik. O sözde çatışma mizansenin
olduğu gün can kayıpları olmasın diye partili
arkadaşlarımızı canlı kalkan olarak oraya gönderdik.
Herhangi bir çatışma falan yok. Orada, tamamen nereden geldiği
belli olmayan bir kurşunla bir askerin yaşamını
yitirdiği ve sonrasında da saklanan otopsi raporlarıyla, adli
tıp raporlarıyla bozulmak istenen bir çözüm sürecinden bahsediyoruz.
Ceylânpınarda da aynı olay var.
Bakın, Ceylânpınarda bir ihbar sonucu arabası hacizli diye
durdurulan 7 kişi gözaltına alınıp tutuklandı. Ne oldu
biliyor musunuz? O tutuklama kararını veren hâkim bugün paralelci
yapıyla ilişkide olmak iddiasıyla ya da kanıtıyla
tutuklandı, cezaevine gönderildi. O iddianameyi hazırlayan
savcının paralelci olduğu ortaya çıktı. Yine, o
ihbarı yapan kişinin yani sadece arabası hacizli olan o 7
kişiyi ihbar eden kişinin 2 ağabeyinin bu terör oluşumuyla
ilişkili olduğu ortaya çıktı. Şimdi, siz bunu
sorgulamayacak mısınız?
Çözüm sürecini bitiren iki vahim olaydan
bahsediyorum; savcı paralelci çıkmış, ihbarı yapan
paralelci çıkmış, mahkeme kararını veren paralelci
çıkmış, terör örgütü suçlamasıyla ya da kanıtıyla
cezaevine gönderilmiş. Peki, iktidar partisi olarak burada bir sorumluluk
taşımayacak mısınız? Bir yıllık süre
içerisinde ne oldubitti diye önünüze bu tabloyu getirmeyecek misiniz?
Bakın, 22 Temmuz
Ceylânpınar infazı ile bugünkü süreç arasında ne
değişti, biliyor musunuz? Eskiden sadece bölgede olağanüstü hâl,
sıkıyönetim uygulaması vardı; bugün 81 vilayette
olağanüstü hâl ilan edilmek zorunda kalındı. Getirilen bütün bu
yasal düzenlemelerin aslında bu sürecin önünü açtığını
cesur bir şekilde sorgulamamız gerekiyor. Özellikle AKP
sıralarında oturan milletvekillerinin bu süreçte
Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Başbakan başta olmak
üzere, bu yaşanan yakıcı gündemleri ciddi bir şekilde
tartışması, müdahale etmesi gerekiyor.
Belki de şimdi de
yanlış yönlendirme var, belki de güvenlik bürokrasisi
kasıtlı olarak, tıpkı bir yıl önce
yaptığı gibi, bu darbe zeminini meşrulaştırmak için
savaşı çıkardı. Belki de yeni darbe hamleleri yapmak için
yine yanlış yönlendiriyorlar. Belki de hâlâ burnunun dibine kadar
sokulan bir oluşum bu ülkede oluk oluk kan akmasından bir medet
umuyor. Bunların tamamıyla ilgili her birimizin mutlaka yürütmesi
gereken tartışmalar olduğunu düşünüyoruz. Özellikle iktidar
partisi sıralarında oturan birçok milletvekili
arkadaşımızın ben bu süreçlerin tamamına hâkim
olduğunu biliyorum. Çözüm süreciyle ilgili katkı sunan milletvekili
arkadaşlarımız da var. Öyle buraya gelip savaş
derinleştikten sonra yaşanan can kayıpları üzerinden
taziye, üzüntü, kınama bildirileriyle, mesajlarıyla biz görevimizi
yerine getirmemiş olacağız. O yüzden bu yakıcı
sorunlarla ilgili, değerli arkadaşlar, devreye girmenizin
zamanıdır.
Sur için, Cizre için, Silopi
için bir yıldır dil döküyoruz. Ne oldu, ne çıktı ortaya?
Silopi Özel Kuvvetler Komutanı darbeyi yönetmek üzere Ankaraya geldi,
Ankarayı bombalattı, İstanbulu bombalattı, uçakları
havalandırdı. Aynı şekilde, bakın, bölgede görev yapan
bütün o generallerin tamamının bu darbe süreci içerisinde yer
aldığı ortaya çıktı. Şimdi, bu tablo ortadayken
biz hâlâ bu akıl tutulması içerisinde askerlerin, gençlerin,
polislerin, sivillerin yaşamını yitirmesine seyirci mi
kalacağız?
Değerli arkadaşlar,
sorumluluk sizdedir, iktidar partisi milletvekilleri olarak Başbakana,
Cumhurbaşkanına bu konuda güçlü tartışmalarla en
azından doğruyu gösterme noktasında tarihî vebal altındasınız.
Umarım ki bir kez daha haklı çıkmayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN
Tamamlayınız Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Biz, işte, ülke darbe süreçleriyle
karşılaştıktan sonra, bütün ülke yangın yerine
döndükten sonra, yüzlerce, binlerce canımızı yitirdikten sonra
bu kürsüye çıkıp Bunu söylemiştik, haklı
çıktık. derken bile hicap duyuyoruz, üzüntü duyuyoruz.
Bugün öngörümüz odur ki
buradan sağlıklı bir çıkış yapamazsak aylar sonra
burada maalesef çok daha vahim bir tabloyla karşı karşıya
geleceğiz. Gerek AKP Hükûmetinin ortaya koyduğu tutum gerek PKKden
yapılan açıklamalar hâlâ otuz yıldır denenmiş olan
savaş yöntemleriyle bu meselelerin çözümü noktasında bir
arayışın olduğunu gösteriyor. Gelin demokratik siyaset olarak,
Meclis olarak bizler bu inisiyatifi alalım ve elleri tetikte olan
insanları da, güçleri de bu meselelerin asla böyle çözülmeyeceğini ve
sorunları derinleştirme dışında hiçbir işe
yaramayacağını ortaya çıkaracak şekilde ikna edelim
diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Baluken.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1'inci sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Evrensel Posta Birliği (UPU)
Arasında Yirmi Altıncı Dünya Posta Kongresine Yönelik
Düzenlemelere İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Evrensel Posta Birliği (UPU) Arasında
Yirmi Altıncı Dünya Posta Kongresine Yönelik Düzenlemelere
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/714) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 381) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 381 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE EVRENSEL POSTA
BİRLİĞİ (UPU) ARASINDA YİRMİ ALTINCI DÜNYA POSTA
KONGRESİNE YÖNELİK DÜZENLEMELERE İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 12
Kasım 2015 tarihinde Bernde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Evrensel Posta Birliği (UPU) Arasında Yirmi Altıncı Dünya
Posta Kongresine Yönelik Düzenlemelere İlişkin Anlaşmanın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde gruplar adına söz isteyen yok.
Soru-cevap işlemi yok.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde gruplar
adına konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde gruplar
adına konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Evrensel Posta Birliği (UPU) Arasında Yirmi
Altıncı Dünya Posta Kongresine Yönelik Düzenlemelere
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 210
Kabul : 210.(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa Açıkgöz Sema
Kırcı
(Nevşehir) (Balıkesir)
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 2nci sıraya
alınan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/752) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/752) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 410) (xx)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 410 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Plan ve Bütçe Komisyonunda.
BAŞKAN Erhan Usta yok.
Peki, Garo Paylan burada mı? O da Plan ve Bütçe
Komisyonunda.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
410
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
Tasarının
tümü üzerindeki ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.
Süreniz
yirmi dakika Sayın Usta.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
410
sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Şimdi,
bir defa, olup bitene usul açısından baktığımızda,
bu kanun jet hızıyla geldi, jet hızıyla gidiyor. Pazartesi
günü akşam saatlerinde Plan ve Bütçe Komisyonuna intikal etmiş,
salı günü Komisyonda görüşüldü, çarşamba günü de Genel Kurulda
görüşüyoruz. Tabii, bizim de desteklediğimiz yanları oldu
işin özü itibarıyla, ancak kanun yapma kalitesi açısından
veya milletvekillerinin çalışması için yeterli süre olup
olmaması açısından çok da uygun usuller değil bu usuller,
bunu ifade etmek lazım.
Şimdi, diğer bütün kanunlarda olduğu
gibi bu kanun tasarısında da bir düzenleyici etki analizi, maalesef,
önümüze konulmadı. Bakın, bu düzenleyici etki analizi o kadar önemli
bir şey ki bunu yapmadığın zaman, bunu
çalışmadığın zaman, aynı konuya ilişkin birkaç
defa, hatta 3-5 defa kanun çıkarmak zorunda kalıyoruz, çünkü işin
ne olacağı, nereye varacağına ilişkin veya bireyler,
özel sektör ve kamu üzerindeki etkileri konusunda hiçbir çalışma
yapılmadan tasarılar gelmeye devam ediyor. Bu konuda, Meclis
Başkanlığının, 5018 sayılı Kanunun ilgili
maddesinin işletilmesi konusunda hassasiyet göstermesi gerektiğini de
düşünüyorum.
Şimdi, yine, bu tasarıyla ilgili olarak
sosyal tarafların görüşü alındı mı?
Alınmadı. Komisyonda sosyal taraflar ve sektör temsilcileri bu konuya
ilişkin görüşlerini ifade edememiştir, onların
görüşleri alınmadan tasarı Komisyondan geçirilmiştir.
Onların görüşlerinin neler olduğuna ilişkin basından
birtakım hususları biliyoruz, onların bu tasarıdaki bu
düzenlemelere aykırı görüşleri olduğunu, işçi ve
işveren sendikalarının genel olarak aykırı
görüşleri olduğunu, kabul etmediklerini, reddettiklerini de
biliyoruz.
Şimdi, bu konu esas itibarıyla önemli bir
konu. Bu Bireysel Emeklilik Kanunu ilk olarak 2001 yılında,
Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu dönemde
çıktı. Önemli bir husustur, ancak burada şöyle bir temel
yanlış var: 2001de çıktı, sistem yavaş yavaş
büyümeye başladı, 2012 yılının sonunda, 2013
yılından başlamak üzere bir düzenleme yapıldı ve burada,
aslında düzenlemeyle sisteme bütçenin katkısı olağanüstü
şekilde artırıldı.
Şimdi, tekrar bir düzenleme daha
yapılıyor. Yani bu tasarruf konusu önemli diyoruz. Tasarruf konusu
niye önemli? Çünkü bir ülkenin büyüyebilmesi için yatırım yapmaya
ihtiyacı var, yatırım yapabilmesi için de tasarrufların
artırılması lazım. Tasarrufların artırılması
bu anlamda son derece önemli, fakat bu tasarrufların
artırılması meselesinde AKP Hükûmetinin yaptığı
temel bir yanlış var; sadece bu bireysel emeklilik meselesine havale
etti, bir kenara çekildi. Yani bireysel emeklilik sistemiyle tasarrufların
artırılmasına çok küçük katkılar gelebilir ancak yoksa
tasarrufların artırılması meselesi bireysel emeklilik
sistemi üzerinden çözülecek bir mesele değildir. Temel bir
yanılgı var, bu konuda ben Hükûmeti -Komisyonda da ikaz ettik ama-
buradan da ikaz etmenin bir görev olduğunu düşünüyorum. Çünkü
tasarrufların artırılması meselesi ekonomiye ilişkin
çok yapısal birtakım işleri yapmamızı gerektiriyor.
Yani, bunları yapmadan, yapısal reformları yapmadan, üretimin
önünü açacak düzenlemeleri yapmadan, yatırımın önünü açacak
düzenlemeleri yapmadan, ülkede risk primini düşürmeye yönelik, siyasi
istikrarı sağlamaya yönelik birtakım iş ve işlemleri,
düzenlemeleri yapmadan, adımları atmadan tasarrufu ve
yatırımları artırma imkânı maalesef yok, bunun mutlak
surette bilinmesi gerekiyor yoksa böyle bireysel emeklilik sistemi üzerinden
biz çok daha uğraşırız. Şimdi, birazdan
rakamlarını vereceğim yani tasarrufları artırmak için.
Şimdi, bunun iyi yanlarından bir tanesi
nedir? Bireysel emeklilik sistemi doğru bir şeydir. diyoruz,
teşvik de edilmesi lazım çünkü çalışırken geliriniz
iyi; daha sonra, hayatınızın ileri safhalarında toplu
paraya ihtiyacınız olabilir veya ilave desteğe
ihtiyacınız olabilir çünkü kamu sigorta sistemi insanların
geçimini sağlamak için -dünyanın hiçbir yerinde böyle değil
zaten- yeterli geliri vermez. Oraya da bir destek olması
açısından böyle bir sistemin uygulanması ve
yaygınlaşması önemlidir, iyidir. Bu, kamu sigorta sistemi
üzerindeki ücret-gelir baskısını da azaltacaktır, bu
anlamda katkısı olacaktır.
Şimdi, burada, 2013 yılından itibaren
yapılan düzenlemeyle sisteme yıllık yaklaşık 3 milyar
lira civarında Hazineden katkı veriyoruz. Arkadaşlar, bu önemli
bir miktardır. Önemli olduğu kadar da aslında sistemde
şöyle bir şey var: Önceki sistemde doğrudan devlet
katkısı verilmiyordu, vergiden düşme şeklindeydi; hiçbir
geliri olmadığı hâlde sistemdekilerin yaklaşık
yarısı, yani hiçbir destek almadığı hâlde sistemin
içerisinde bulunuyordu. Yani, bu, en son şeyde yaklaşık 3 milyon
kişi; yani 3 milyon kişinin kabaca yarısı hiçbir destek
almadığı hâlde sistemin içerisindeydi. Şimdi, burada
şöyle bir temel yanılgı var: Sanki devlet katkısı ile
bireysel emeklilik sistemine giriş arasında çok güçlü bir korelasyon
varmış gibi bir algıyla düzenlemeler yapılıyor, bu yanlış,
anlatabiliyor muyum? Yani, sistemdeki insanların, 2013 öncesinde sistemde
olanların yarısı hiçbir destek almadığı hâlde
sistem içerisindelerdi. Dolayısıyla, bir yandan
yaptığımız şey, şimdi sisteme destek vererek, bu
hassasiyeti olmayan yani devlet desteği olmasa bile bu sisteme girecek
insanlara da devlet desteği vererek sistemin bütçeye olan yükünü
olağanüstü bir şekilde artırdık. Bu, üzerinde mutlaka
durulması gereken bir konu.
Diğer bir husus: Şimdi, burada, tabii,
otomatik bir mekanizma getiriliyor yani bütün çalışanlar otomatik
olarak, hatta bir anlamda zorunlu olarak sistemin içerisine girmiş
oluyorlar. Şimdi, özellikle düşük gelirli gruplarda bu otomatiklikten
kaynaklanan
Tabii, cayma hakkı var ama o cayma hakkının
kaçırılması veya işte, başlangıçta cayma
hakkının kullanılmaması durumunda şöyle sorunlarla
karşılaşacağız: Özellikle düşük gelirli gruplarda
yaklaşık 60 liradan başlayan birtakım kesintiler ortaya
çıkacak, bunların şikâyetleri artmaya başlayacak. Biz
biliyoruz ki nüfusu gelir açısından 5 dilime
ayırdığımızda, ilk 3 dilimde yani nüfusun yüzde
60ında tasarruf negatif yani nüfusumuzun en fakir olan yüzde 60lık
kesimi gelirinden daha fazla tüketiyor. Şimdi bu kesime bir de otomatik
olarak bireysel emeklilik sistemini getiriyoruz zorunlu olarak, bunların
gelirini daha fazla düşürecek bir şey yapıyoruz. Bu, önümüzdeki
dönemde sıkıntılara yol açacak, ücretler üzerinde
sıkıntıya yol açacak, ücret baskısı oluşturacak.
Bunları bugünden görmek gerekir.
Şimdi, diğer bir konu, az önce de ifade
ettim, sistem sürekli devlet destekleriyle büyütülmeye
çalışılıyor. Oysa bunun haricinde yapılması
gereken işler var. Buralarda maalesef adım atılmıyor. Nedir
bunlardan bir tanesi? Bunlardan bir tanesi fon işletim giderlerinin
düşürülmesi. Uluslararası standartların çok üzerinde fon
işletim gideri alınıyor ve bu toplam varlık üzerinden
kesiliyor. Yani, on yıldır sistemde olan birisini düşünün, orada
oluşan varlığı üzerinden her yıl ve sürekli bir
kesinti yapılıyor. Şimdi çok teknik şeylere girmemek için konunun
o kısımlarına girmeyeceğim ancak bunu bilmemiz gerekir ki
fon işletim giderleri Türkiyede uluslararası standartların çok
üzerinde. Bakın, bu sistemde 18 tane şirket vatandaştan
yıllık yaklaşık 1,5 milyar lira civarında kesinti
alıyor, 1,5 milyar TL. Bunlar önemli rakamlar. Dolayısıyla,
bunlara dikkat edilmesi lazım ve burada mutlaka fon işletim
giderlerini uluslararası standartlara çekecek adımların Hükûmet
tarafından atılması lazım fakat orayla ilgili maalesef
hiçbir şey yapılmıyor. Varsa yoksa gidiyoruz gidiyoruz, devlet
desteklerini artırıyoruz. Şimdi, devlet desteklerini
artırdığımızda önümüzdeki on yıl için yeni
sistemin yani sistemin bu kısmından, bugünkü konuştuğumuz
madde kapsamından bütçeye gelecek yaklaşık yük 20 milyar TL yani
eski parayla 20 katrilyon. Mevcuttan gelen yüklerimiz de var.
Dolayısıyla, bütçe üzerinde olağanüstü bir yük oluşturuldu.
Dolayısıyla, bu da sistemin önümüzdeki dönemde
sürdürülebilirliği açısından, bu desteklerin sürdürülebilirliği
açısından ciddi bir risk unsurudur. Bunun mutlaka bu şekilde
görülmesi gerekiyor.
Atmamız gereken diğer bir adım,
tabii, bu fonların
Orada bir fonunuz birikecek. Şimdi, çok kötü
örnekler var. İnsanlar burada bir sürü zarar etmiş, zamanında
bir şekilde girmiş bir nedenle, zarar etmiş. Tabii, bizde,
vatandaşlarımızda finansal okuryazarlık diye -kabaca- tarif
ettiğimiz hususun yani bu Nereye daha iyi yatırım
yapılabilir? konusunda -bu finansal bilinç anlamında- zayıf
olduğumuzu kabul etmemiz lazım. Dolayısıyla, bunu
artırmaya yönelik tedbirler almamız lazım. Yani, insanlar burada
zarar ederlerse, burada ha bire çok riskli yatırımlara gidip,
birtakım şeyler yapıp zarar etmeleri durumunda yine sistemin
büyümesi yönünde -çünkü insanların nihayetinde parası azalacak-
büyümesini engelleyici yönde önemli bir unsur olacaktır. Buna da dikkat
etmemiz gerekiyor.
Burada bin TLlik ilave bir destek daha
sağlanıyor yani yüzde 25in yanı sıra sistemde
kalıcı olanlar için Bin TL bir daha destek vereceğim. diyor
devlet. Fakat bu desteği sisteme gönüllü olarak girenlere vermiyor.
Şimdi, burada da bir adaletsizlik var. Biz bununla ilgili olarak önerge
verdik fakat bu reddedildi. Yani bugün itibarıyla zorunlu olarak sisteme
girenlere bu bin TL destek veriliyorsa o zaman gönüllü olarak girenlere de bu
desteğin verilmesi gerekir.
Ben özetle şu şekilde ifade ediyorum:
Bireysel emeklilik sistemine özü itibarıyla taraftarız,
karşı değiliz ancak sisteme gereğinden fazla bir misyon
yüklenmiştir. Tasarrufları buradan artıracağız
Hangi bakanımıza bakarsanız bakın konuşmalarında
Efendim, tasarruflar düşük, tasarrufu artırmamız lazım.
Biz bunun için bireysel emeklilik sistemini güçlendiriyoruz. Olmaz böyle bir
şey. Bakın, bu sistemin yurt içi tasarruflara toplam katkısı
sadece yüzde 0,2. Eğer bizim yurt içi tasarruflarımız yüzde
15se yüzde 15i yüzde 15,2 yapabilecektir bu, bunun ötesinde bir şey
yapamayacaktır. Kendi kendimizi aldatmayalım, kendi kendimizi
kandırmayalım. Türkiye'nin problemleri çözüm bekliyor. Buralara
olağanüstü paralar harcayarak bu sistem üzerinden sadece tasarrufu
artırmak son derece yanlış olacaktır. Ben bu konuda
Hükûmeti buradan bir kez daha ikaz etmenin bir görev olduğunu
düşünüyorum.
Kanunun hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor ve hepinize saygı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Usta.
Gruplar adına ikinci konuşmacı,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Garo Paylan.
Buyurun Sayın Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şöyle bir maraton içindeyiz, önce durumumuzu
anlatalım Plan ve Bütçe Komisyonu olarak: Dün geldik, Bireysel Emeklilik
Yasa Tasarısıyla karşılaştık. İnanın
ilk kez gördük ve tartışmaya başladık. Plan ve Bütçede
Bireysel Emeklilik Yasa Tasarısını dün geçirdik. Dediler ki:
Yarın sabah 11.00e kadar muhalefet şerhini vereceksin. Gece
muhalefet şerhini yazdık, sabah 11.00e kadar teslim ettik. Bir
baktık Saat ikide Genel Kurula gelecek. dendi. Yani yirmi dört saat
olmadan hem komisyon aşaması hem muhalefet şerhleri
aşaması hem de Genel Kurul aşaması tamamlanacak bir yasayla
karşı karşıyayız. Bu yasa 10 milyon, 12 milyon
çalışanı ilgilendiriyor. Yaklaşık 6,5 milyon
çalışanı bir anda zorunlu olarak bu şirketlerin
müşterisi yapmış olacak. Böyle bir yasayı -yirmi dört saat
olmadı inanın- on yedi, on sekiz saat içinde komisyon, muhalefet
şerhleri, kitapçığın basılması ve Genel Kurul
aşamasıyla geçiriyoruz. Bu bir skandaldır, böyle bir yasama
uygulaması olamaz.
Peki, Plan ve Bütçe olarak başka ne
yapıyoruz? Dediler ki: Bireysel emekliliği çıkardık, hemen
arkasından 75 maddelik bir torba yasa getirdik. Hemen bizi oturttular
akşam sekizde, Hadi, 75 maddelik yasayı okuyun. 17
bakanlığı ilgilendiren, 34 devlet kurumunu ilgilendiren bir
yasa. Yani defin hakkından Şırnak ve Hakkârinin il olmaktan
çıkarılmasına kadar, teşviklerle ilgili çok radikal, hiç
bugüne kadar olmamış bir teşvik sistemini koymaktan varlık
fonuna kadar olan bir torba yasa. Dün ilk müzakerelerde dedik ki: Varlık
fonu ayrılsın, varlık fonu müstakil bir yasa olsun. Onda da
sağ olsunlar, iki saat önce bizi topladılar, üç saat Varlık Fonu
Yasa Tasarısı üzerine bir toplantı yaptık ve bunu da
herhâlde yirmi dört saat, kırk sekiz saat sonra, hafta başında
görüşeceğiz. Böyle bir maraton içindeyiz ve Varlık Fonu Yasa
Tasarısı dediğiniz bir ülke için tarihî bir yasadır. Böyle
boyacı küpü gibi batırılıp çıkarılmaz, uzun
dönemli tartışmalar sonucu, mutabakat çerçevesinde, dünya örneklerini
inceleyerek böyle bir yasa çıkarılır. Ama, maalesef
hâlipürmelalimiz budur arkadaşlar. Böyle bir yasama kalitesiyle
karşı karşıyayız; ne yazık.
Şimdi,
yasayla ilgili konuşalım. Bireysel emeklilik sistemi: Bireysel
emeklilik sistemi neden vardır? Çünkü devletler, sosyal sigortalar
kurumları zayıflamıştır, o sosyal sigortalar
kurumları gelirler
Emeklilik planı olanlar,
yaşlılığıyla ilgili planları olanlar güvensiz
hissederler, derler ki: Benim yaşlılığımda bugünkü
parayla 1.500 liralık, 1.200 liralık, 1.400 liralık emeklilik
maaşı bana yetmez. Devlet der ki: Git bireysel emeklilik
şirketine, kendine ayrı bir güvence al. Ama, bu hangi devletlerde
geçerli? Daha çok genç nüfusu olmayan ve yaşlılığında
yeterli gelir elde edemeyeceğini düşünen devletlerde geçerli.
Maalesef Batı kapitalizmi bunu böyle iletmiş, bireysel emeklilik
sistemlerine çalışanları müşteri etmiş. Şimdi,
bize de deniyor ki: Aynı şeyi yapalım. Evet,
yapılıyor, bir süredir devlet desteği de veriliyor, şimdi de
zorunlu hâle getirilmeye çalışılıyor. Peki,
arkadaşlar, nerede sosyal devlet, nerede Sosyal Güvenlik Kurumunun
desteği ve toplumun değişik gelir kesimlerine karşı
regülasyon görevi nerede? Dar gelirliye, gelecekle ilgili kaygısı
olanlara Git, şirkete para yatır. diyecek bir devlet, acaba sosyal
bir devlet midir? Anayasamıza göre biz bir sosyal devletiz ve dar gelirli
olanları özellikle gözetmek zorundayız. Emeklilik sistemimizde yani
Sosyal Güvenlik Kurumunu güçlendirmek ve özellikle dar gelirli olanlara daha
iyi bir emeklilik planı vermek bizim devletimizin görevi. Bunu özel
şirketlere tahvil edemeyiz arkadaşlar ve bakın, getirilen yasada
dar gelirliyi gözeten herhangi bir uygulama yok. Diyor ki: Her
çalışan yüzde 3 verecek ve yüzde 3 sonucunda -emeklilik
planında- 56 yaşında emekli olacak.
Peki, asgari ücretliden ayda kaç para
alacağız? 50 TL kesecekler maaşından. Onu da söyleyeyim, 1
Ekimde asgari ücret maaşı 1.230 TLye düşüyor arkadaşlar,
AKPnin vaadinin altına düşüyor. Defalarca bu kürsüde söyledim,
Komisyonda da söyledim; bununla ilgili bir düzenleme yapalım dedim, Maliye
Bakanı 1 milyar TL kaybımız olacak arkadaş,
yapamayız. dedi. 40 milyar TL vergi affı yapan bir Maliye
Bakanı -1 milyar TL- 6 milyon asgari ücretliyi ilgilendiren bir yasayla
ilgili düzenleme yapmadı. Şimdi de deniyor ki asgari ücretliye:
Yetmez, maaşından 50 TL daha keseceğiz ve bireysel emeklilik
sistemine yatıracaksın bunu zorunlu olarak. Oysa dar gelirli
tasarruf yapamıyor ki. Dar gelirli niye tasarruf yapamıyor? Borçlu;
zaten gelirinden fazla gideri var, bankalardan kredi almak zorunda ve borçlu.
Orta gelirlilerin maalesef bir tasarruf alışkanlığı
yok, o da geliri kadar harcıyor, neden? Çünkü maalesef bir tüketim
pompalanmış, sürekli olarak tüketici kredileri, tüketim pompalayalım
şeklinde bir anlayışla hep tüketim cazip
kılınmış, tasarruf anlayışı hiç
geliştirilmemiş. Servet de hep üst gelirde toplanmış.
Bakın, arkadaşlar, AKPnin ilk iktidar olduğu yılda
servetin yüzde 38ine nüfusun yüzde 1i sahipti, bugün servetin yüzde 55i
nüfusun yüzde 1inde. Yani zenginleştik, zenginleştik dediğimiz,
nüfusun yüzde 1i servetten daha fazla kaynak almış.
Şimdi, sosyal devletin ne yapması
lazım? Bu serveti dağıtması lazım yani üst gelirden
daha fazla almaya çalışıp, bir şekilde alt gelire
dağıtması lazım, bununla ilgili de regülasyonu
sağlaması lazım. Milyonlarca vatandaşımızın
gelecekte daha iyi bir emeklilik planını elde etmesini devletin
sağlaması lazım. Bunu özel şirketlere verirseniz özel
şirket; sosyal devlet, bu adamın geliri var mı, yok mu bakmaz,
gelecekte emeklilik maaşı çok daha iyi olsun diye artı bir
kaynak sunmaz. Çünkü, o, kâra bakar. Yalnızca ben ne kâr edeceğim
diye bakacak. Ama, sosyal devlet kâr hesabı yapmaz; vatandaşın
eşitliğini sağlamaya çalışır, gelecek güvencesini
sağlamaya çalışır. O açıdan, bireysel emeklilik
sistemine değil; SGKnın, Sosyal Güvenlik Kurumunun dar gelirlileri
esas alan bir emeklilik planına ihtiyaç var. Evet, işçiden bir
kesinti yapılacaksa da yapılır ancak dar gelirliyi daha çok
gözeten bir emeklilik planı sunulur ve aynı zamanda, bir fon
çerçevesinde bu yüzde 3 kesilecekse bir fona aktarılır, bu fonda
değerlendirilir ve dar gelirliyi daha fazla gözeten bir şekilde
katkı sunulur. Yani, diyelim ki 2 bin TLye kadar ya da asgari ücret
çerçevesinde olanlara daha fazla bir katkı sunulur. Bakın, 50 TL
alacağız asgari ücretliden. Yılda kaç para yapar? 600 TL. On
beş yıllık bir emeklilik planı güdülüyor. Kaç para yapar? 9
bin TL. Bugünkü değerlerle konuşuyorum. Bin TL de benden. diyor
devlet. Ne yaptı? 10 bin TL. Düşünebiliyor musunuz, on beş
yıl sonra asgari ücretli gelecek; Ne birikti bende? Hani, büyük bir kriz
olmazsa -çünkü, genelde bu emeklilik sigortaları hep kaybettirmiştir-
aynı parayı aldığını farz edelim, Türkiye'nin
tabii ki bu şartlarda gittiğini düşünelim, 10 bin TL bir
zenginlik hissi yaratmaz arkadaşlar. Bir asgari ücretliye siz bir servet
vadetmiyorsunuz, gelecekte bir güvence vadetmiyorsunuz; 10 bin TL vadediyoruz,
maaşından kesilecek olana karşı 10 bin TL. 10 bin TLyle ne
bir araba alabilir ne bir ev alabilir ne de Çocuğumun düğününü
yaparım. diyebilir. O açıdan, dar gelirliyi daha fazla gözeten,
sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde bir yasaya ihtiyaç var, bir fona ihtiyaç
var. O fon çerçevesinde değerlendirilmeli. Hem de SGKmızın
açığı var arkadaşlar. SGK bundan sonraki yıllarda daha
da fazla açık verecek. Maliye Bakanımız burada yok ama hep
şikâyet eder SGKnın açıklarından. Şimdi siz bu fonu
alıp özel şirkete devrediyorsunuz, bu kabul edilemez.
Değerli arkadaşlar, bir de şöyle bir
sakıncası var: Biliyorsunuz, şirketler kâr hesabı
yapıyorlar ve şimdi mevcut bireysel emeklilik şirketine
müşteri olanlardan bireysel emeklilik şirketine müşteri
olanlardan yılda 1,5 milyar TL fon işletim gideri alıyorlar ve
yeni müşteriler vereceksiniz, yaklaşık şu andaki
müşterinin 2 mislinden daha fazla yani yılda 4 milyar TL bir anda fon
işletim gideri alacaklar işçilerimizden. Bu kabul edilemez.
Milyonlarca müşteriyi oraya veriyorsunuz -gerçekten çok iyi
çalışmış sigorta lobisi, onu söyleyeyim- ve bunun
karşılığında tavanının ne
olacağına, ne kadar fon işletim gideri kesileceğine dair
hiçbir öngörü olmadan, milyonlarca müşteriye Oraya zorla müşteri
olacaksın. diyor şu anda devlet. Bu kabul edilemez. Dediğim
gibi, biz bunu mutlaka kendi sosyal devlet anlayışımız
içinde çözmeliydik.
Bir konu daha var. Yasa şunu emrediyor:
Şirket gidip bir sigorta şirketiyle anlaşacak, işçiler de
buna tabi olmak zorunda. diyor. Ya, böyle bir skandal olabilir mi? Şirket
hangi şartlarla anlaşacak? Ne tip arada kirli prim
pazarlıkları olacak? Efendim Yüzde 1,5u buradan kesin ama yüzde
yarımını size verelim. pazarlıkları olacak,
işçinin sırtından olacak üstelik. Kabul edilebilir mi? Bu
pazarlığı -velev ki olacaksa, bu yasa illa geçecekse- işçi
yapmalı, işçi istediği şekilde seçmeli ve ona göre bu fon
kesim ücretine karşı pazarlık gücü olabilmeli. Maalesef, burada
da ciddi bir handikap var.
Komisyonda, arkadaşlar, şöyle bir skandala
daha imza attı maalesef AKP: İşçi kesimlerinin, işçi
sendikalarının görüşleri Komisyonda dinlenmedi. Ancak basın
üzerinden bazı beyanatlar verdiler, gelip tartışmaya
katılmadılar, davet edilmemişlerdi bir şekilde ve biz
dinlenmesini önerdiğimizde de dinlenmedi. Sektör temsilcileri de sürekli
el kaldırıyordu ama Başkanımız onlara da izin vermedi.
Yani, Biz bunu getirdik arkadaşlar, hadi geçirelim. Yarın sabah da
geçireceğiz, Meclisi de akşama tatil edeceğiz.
anlayışıyla bir yasayla karşı
karşıyayız. Bu kabul edilemez.
Bir önerimiz daha oldu. İşsizlik Fonunda
100 milyar TL birikti ve İşsizlik Fonunun üçte 1ini işçiden
kestik arkadaşlar. Yani, işverenin payı yüzde 2, işçinin
payı yüzde 1 kesinti oluyor ve bu paraya, görüyoruz ki işsizlik
sigortasında bu kadar paraya gerek yok yani bu kadar kaynak gerekmiyor
işsizlere şu anda, gelecekte de gerekmeyecek, çok ciddi bir kaynak
kesilmiş. Gelin şu işçi payını İşsizlik
Fonunda artık almayalım ve bunu işçi adına biriktirelim.
İşçi, emekliliğinde bu yüzde 1lik kaynağı buradan
alsın dedik, maalesef, buna da sıcak bakılmadı. Yani
fakirlik etkisinden işçilerimizi kurtaralım dedik ama maalesef, buna
da AKP Grubu yanaşmadı.
RECAİ BERBER (Manisa) Kıdem
tazminatı öyle olacak, işçinin hesabına yatacak.
GARO PAYLAN (Devamla) Vallahi, işçinin
avantajına düşünmemiz lazım Sayın Vekilim ama maalesef, öyle
bir anlayışı göremiyoruz.
Şimdi, tasarrufların
artırılması amaç. Burada peki ne kadar tasarruf
artışı olacak? Gayrisafi yurt içi hasılanın
yaklaşık yüzde 15ini tasarruf ediyor toplumumuz. Evet, çok
düşük. Bu tasarruf anlayışı mutlaka
artırılmalı, özellikle, zengin kesimlerin, orta ve üst gelirli
kesimlerin tasarruf etmesi sağlanmalı, dar gelirlinin de fakirlik
hissi buradan giderilmeli. Yani zenginden alıp fakire
akıtmalıyız, bunu bir şekilde becermeliyiz. Ama biz yine
dar gelirliye yükleniyoruz ve oradan alacağımız kaynakla
gayrisafi yurt içi hasılanın binde 3ü kadar artı bir tasarruf
sağlayacağız.
Bakın, 50 TL bir çoğunuz için bir yemek
parası ama işçi için, asgari ücretli için belki de bir günü daha aç
geçirip geçirmeme parasıdır arkadaşlar. Belki çocuğuna
okula başlarken bir ayakkabı alıp alamama parasıdır.
Bu çerçevede bakalım ve özellikle dar gelirliden bu zorunlu kesintiye
kesinlikle karşı çıkalım. Devlet anlamında, sosyal
devlet olduğumuzu hatırlayıp bu işçilerin emeklilik
planlarını güçlendirelim derim.
Asgari ücret, evet, 1.230 TL olacak. Bununla ilgili,
bakın, Meclis haftaya 19unda kapanacak deniliyor; hepinize
çağrı yapıyorum buradan, vebali boynunuza: 1 Ekimde asgari ücret
1.230 TLye düşüyor, gelin, bunu düzeltelim. Süleyman Soylu, Çalışma
Bakanı Bunu düzelteceğiz. dedi, basına beyanat verdi, Böyle
olmaz." dedi, Sayın Cumhurbaşkanı da böyle söyledi ama
Maliye Bakanınız ısrarla diyor ki: 1 milyar lira
kaybedeceğim, bunu asla yapmam. Gelin hep birlikte, biz Meclis iradesi
olarak ortak bir önergeyle ilk dilimi, bakın, ilk basamak dilimi yüzde
15ten yüzde 20ye çıkıyor, ilk basamağı
yükselttiğimiz anda işçi bu üç ay için, o 70 TLyi, işçi için
çok önemli olan 70 TLyi kaybetmez. Gelin el birliğiyle işçiye de bir
müjde verelim arkadaşlar buradan. Var mısınız? Maliye
Bakanının itirazına rağmen, irade bizde, Mecliste
değil mi irade? Gelin -40 milyar TL sermayeyi affettik- işçiye 1
milyar TLlik bir müjde verelim. Her kesime müjde veriliyor ama işçiye
maalesef henüz bir müjde yok.
Değerli arkadaşlar, son olarak biraz da
siyasetle, güncel konularla ilgili bir iki bir şey söylemek isterim.
Yukarıdaki torba tasarıyı maalesef diyorum, buraya şikâyet
etmek durumundayım çünkü bütün Komisyon üyesi arkadaşlarımız
iknalar. Bu Hakkâri ve Şırnak ilinin il olmaktan
kaldırılmasına herkes karşı, AKP Grubu dâhil ama ne
hikmetse henüz geri çekilmedi ve hâlâ Komisyon görüşmeye devam ediyor.
Aynı zamanda, biliyorsunuz, valilere verilen
kayyum yetkisi. Yani Belediye başkanının gözünün üzerinde
kaşı var, buraya kayyum atayalım. diyecek ve seçilmişi,
bakın, bir seçilmişi görevden alacak bir vali. Kabul edilemez.
Belediye varlıklarına güvenlik gerekçesiyle bakın, son derece
muğlak bir ifadedir- gelecek idare Ben el koyuyorum arkadaş.
diyebilecek herhangi bir yerde. Kabul edilemez. Sanki memlekette
olağanüstü hâl var. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Hani dediniz
ya: Olağanüstü hâl yalnızca FETÖye karşı. Ama, şu
anda bakıyoruz, belediye başkanlarını keyfî görevden
almalar
Bu bir darbedir. Bir valinin, bir İçişleri
Bakanının bir seçilmişi Gözünün üzerinde kaşın var.
diyerek alması
Herhangi bir yargı kararı olsa zaten görevden
alınabilir biliyorsunuz, mevcut yasalarımız bunu emrediyor ama
herhangi bir yasal takibat sonuca ulaşmadan görevden alınması
kabul edilemez, bu bir darbedir. Gelin, el birliğiyle bütün gruplar olarak
Komisyondaki bu tasarının geri çekilmesi yönünde hep beraber
baskı yapalım, biz orada muhalefetimizi yapıyoruz, sizler de
yapın.
Arkadaşlar, biliyorsunuz, darbe bulutunun
içinden geçiyoruz. Darbe bulutunun içinden geçerken böyle olağanüstü hâl
ve travma yaşamış bir topluma, özellikle Şırnak ve
Hakkâri halkına böyle bir darbe yapılamaz, yapmamalıyız
çünkü bir oyun oynandı üzerimizde, defalarca bu oyunun içinden geçtik. Ta,
KCK soruşturmalarından başlayın, Oslo görüşmelerinden
başlayın, Habura, Roboskiye bakın, Ceylânpınarda 2
polisimizin öldürülmesine bakın; Cizrenin, Surun, Silopinin kimler
tarafından bombalandığına bakın;
başımıza bir çorap örülmüş ve darbecilerin
anlayışı, darbecilerin önerdiği Hakkâri ve
Şırnakı il olmaktan çıkaralım efendim. diyenlerin
yasası şu anda darbe geçirmiş bir Mecliste,
bombalanmış bir Mecliste görüşülüyor. Bu, kabul edilemez, el
birliğiyle bunu kaldıralım arkadaşlar.
Bakın, birileri hâlâ gönül bağlarını
koparmaya çalışıyor. Maalesef darbeden bir ders
çıkarmamışız, bunu görüyoruz. Şırnak ve
Hakkârinin bir yıldır yaşadığı,
yıllardır yaşadığı, yüz yıldır
yaşadığı travmayı biliyoruz ve sanki bu işin
müsebbipleriymiş gibi Şırnak ve Hakkâri halkı, onları
cezalandırıyoruz. Hakkârinin biliyorsunuz tek bir ekonomisi
vardır, oradaki bürokrasinin, memurların orada
yaşamasıdır, maalesef onun dışında bir ekonomisi
yoktur. Topyekûn bir şehri ortadan kaldırmak demektir. Aynı
şekilde Şırnak, zaten gadre uğramış, topyekûn
uzaktan yıkılmış, o darbecilerin önerdiği, maalesef
AKP iktidarının da Evet, uzaktan vurun. diye emrettiği bir
şehirden bahsediyoruz. Yaraları sarmak istiyorsak, darbeden ders
çıkarmak istiyorsak, bu tip darbecilerin önerdiği ancak darbecilerin
darbe yaptığı zaman getireceği yasaları burada
görüşemeyiz arkadaşlar.
Son olarak şunu söyleyeyim: Anayasa Komisyonu
toplanmış. Hani Yenikapı ruhu diyorsunuz ya sizler AKP, CHP ve
MHP arasında, cuma günü bir toplantısını daha
yapacakmış AKP, CHP, MHP arasında. Devleti yeniden
yapılandırma önerisi vardı Cumhurbaşkanının size
tevil ettiği, 3 partinin birlikte. Hayırlı olsun, gönül
bağlarına bir darbe vuran da öneri budur. Düşünebiliyor musunuz,
Meclisin üçüncü büyük siyasi parti grubu yok sayıldı, bir yeni dönem,
yeniden yapılanma konuşuluyor. Kabul edilemez, bu
ayrımcılıktır, bu bölücülüktür arkadaşlar. Bu
bölücülüğe, bu ayrımcılığa yol vermeyelim
arkadaşlar. Ama siz ısrar ederseniz, gönül bağlarını
ısrarla zorlamaya devam ederseniz bu yeni darbecilerin planıdır,
yeni darbe dinamiğinin devrede olduğunu gösterir ve siyasi
iktidarın bir kez daha -tırnak içinde-
kandırıldığını gösterir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Paylan.
Sayın Gök, sisteme girmişsiniz, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
19.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hakkâri ve
Şırnakın il statüsünden çıkartılmasının
karşısında olduklarına, Yüksekova ve Cizrenin il
olması konusunda bir tasarrufta bulunulacaksa bunu destekleyeceklerine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, kamuoyunda
tartışılan bir konuda partimizin görüşünün bir kez daha
tekrarlanmasında yarar görüyoruz.
Genel Başkanımız dün ifade etti.
Bildiğiniz gibi şu anda Hakkâri ve Şırnakın il
statüsünden çıkartılması, yerine Yüksekova ve Cizrenin il
olarak belirlenmesi amacıyla bir tartışma ve Komisyonda bir
çalışma yürüyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kadim bir kent
olan Hakkârinin ve daha önce güvenlik gerekçesiyle il yapılmış
olan Şırnakın bu il statüsünden
çıkartılmasının karşısında olduğumuzu,
eğer gerekli oluyorsa Yüksekova ve Cizrenin de ayrı bir il
yapılması suretiyle bu tartışmanın
sonlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle,
Hakkâri ve Şırnak il olarak kalmalıdır, Cumhuriyet Halk
Partisi bunu savunmaktadır ama Yüksekova ve Cizrenin il olması
konusunda bir tasarrufta bulunulacaksa bunu da destekleyeceğimizi ifade
ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederiz Sayın
Gök.
VIII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Hakkâri
ve Şırnakın il olarak kalmasının uygun
olacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN Bu konuda ben de kısa bir
görüş belirtmek isterim açıkçası bir Hakkârili olarak, o
toprakların evladı olarak.
Hakkârinin ilçe yapılmasına Hakkâri
halkı gerçekten tepkili. Bu konuda ben de Hakkâri ilimizin il olarak
kalmasının daha uygun olacağını ama aynı zamanda
Şırnak ilinin de yine il olarak kalmasını buradan hem
siyasi iradeye hem de yetkililere bir çağrı olarak iletmek isterim.
Elbette ki Yüksekova ve Cizre il olabilir ancak bunların il olması
Hakkâri ve Şırnakın il olmasına engel
olmamalıdır. Dolayısıyla, bir kez daha bu konuda, bir
Hakkârili olarak, o toprağın evladı olarak bu
çağrıyı siyasi iradeye ve yetkililere duyurmak isterim. (HDP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Sayın Gök size de.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/752) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerinde üçüncü konuşmacı Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Çam, süreniz yirmi dakika, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 410
sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerek grup başkan vekilimiz gerekse Meclis
Başkan Vekilimiz Hakkâri ve Şırnak'la ilgili söylediler. Biraz
önce yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuyla ilgili bizler de
görüşlerimizi söyledik. Tabii ki üzücü bir olay her 2 ilin ilçe
yapılması. Diğer 2 ilçenin il yapılması tabii ki
takdire şayan bir olaydır, onlar bağımsız bir
şekilde yapılabilir ama Hakkâri ve Şırnakın ilçe
yapılması kabul edilebilir bir tutum ve davranış biçimi
değildir.
Bu bana 1954 seçimlerini hatırlattı. 1954
seçimlerinde Demokrat Parti, Türkiyede altmış yıllık çok
partili sistem içerisinde en yüksek oyu aldı, yüzde 58 oy aldı arkadaşlar.
Demokrat Parti, 1954 yılında yapılan seçimlerde yüzde 58 oy
aldı ve yaklaşık olarak 401 civarında da milletvekili
çıkardı arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 35 oy
aldı, 36 milletvekili çıkardı. Cumhuriyetçi Millet Partisi,
Osman Bölükbaşının partisi de 5 milletvekili çıkardı,
2 de bağımsız çıktı arkadaşlar. Ve Demokrat
Parti, yüzde 58 oy almış olmasına rağmen
Kırşehirde 5-0 kaybettiği için Kırşehir ilini ilçe
yaptı arkadaşlar, Kırşehir ilini ilçe yaptı 1954
seçimlerinden hemen sonra. Doğru bir şey midir? Yüzde 58 oy
almışsın, 400 milletvekili çıkarmışsın,
yetmiyor, Kırşehirde hiç milletvekili çıkarmadın diye o
ili ilçe yapıyorsun arkadaşlar. Bu, kabul edilebilir bir iş
değil, bunu kabul etmek de mümkün değildir.
Aynı olay Malatyada meydana geldi. Malatya il
olmadı, Malatyada 2nci Genel Başkanımız rahmetli
İsmet İnönünün seçildiği seçim bölgesinde tulum
Eskiden liste
usulüyle milletvekili seçilirdi, bir ilde en yüksek oyu alan parti o ilin tüm
milletvekillerini alıp götürüyordu. O sisteme göre, Malatyada da
İsmet İnönünün başkanlığındaki liste tulum
çıktı. Malatyayı ilçe yapmadılar ama Malatyayı ikiye
bölüp Adıyamanı çıkardılar. Adıyamanın il
olması da 1954 seçimlerinden hemen sonradır arkadaşlar. Sonra,
1957 seçimlerine giderken tekrar Kırşehir il yapıldı
arkadaşlar.
Şimdi, Hakkâri ve Şırnakın ilçe
yapılması kabul edilebilir bir iş değil. Cizre ve Yüksekova
il yapılsın bir itirazımız yok, yapılsın ama AKP
diyor ki: Halkın iradesi. Mademki halkın iradesi, Hakkâride ve
Şırnakta referandum yapılsın, Hakkâride ve
Şırnakta oturan vatandaşlarımız kendi özgür
iradeleriyle eğer ilçe olmak istiyorlarsa yapacak bir şeyimiz yok
arkadaşlar. Ama biz biliyoruz ki böyle bir şey söz konusu değil.
Bu yanlıştan, ümit ederiz ki geri dönülür.
Konuştuğumuz tasarı, bireysel
emeklilikle ilgili arkadaşlar. Bireysel emeklilik kanun
tasarısının içerisinde, madde gerekçesinde aynen şunu
söylüyor, birtakım methiyeler dizdikten sonra diyor ki: Bu düzenlemenin
İngiltere, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde
başarılı örnekleri bulunmaktadır. ve buna
sığınarak da, Türkiyede bireysel emekliliğin ne kadar
doğru, ne kadar güzel ve ne kadar önemli bir şey olduğunun da
altını çiziyor. Peki, gerçekten böyle midir? İngilterede, Yeni
Zelandada, Amerika Birleşik Devletlerinde bireysel emeklilik
fonları, gerçekten, o fonlara mecburen girmiş olan insanların
faydasına mı olmuştur, zararına mı olmuştur
onlara kısaca bir bakalım:
1980li yıllarla birlikte yaygınlaşan
neoliberal politikalar, diğer pek çok alanla birlikte emekçilerin,
çalışanların biricik güvence kaynağı olan sosyal
güvenlik birikimlerini sermaye için yeni kâr alanı hâline
dönüştürmeye başladı. Sosyal güvenlik sisteminin
özelleştirilmesine yönelik ilk uygulamalar Şilide başladı
ve Latin Amerika ülkelerinin ardından neoliberal politikalar uygulayan
diğer ülkelere de yayıldı. Pinochet rejiminin, darbesinin etkisi
altında Şilide 1980 yılında gerçekleştirilen
emeklilik reformuyla birlikte özelleştirilen sosyal güvenlik sisteminin
iki ayağı vardı; birincisi, işverenler tarafından
ödenen sosyal güvenlik katkısının ortadan
kaldırılması, diğeri ise emeklilik birikimlerinin kâr
amaçlı özel işletmelerin yönettiği fonlara devredilmesidir.
Emekçilerin gelecek güvencesi olan birikimlerini, sermayeye yeni kâr alanı
hâline getiren bu uygulamanın sonucunda şirketler sermayelerini
büyütürken piyasada oyuncağa dönüşen emeklilik fonları, sahte
bilançolar ya da iflaslarla bitti. Pek çok ülkede sosyal güvenlik sistemi ne
yazık ki çöktü.
"Şili modeli" olarak tanımlanan ve
sermaye için son derece cazip olan ama emekçiler, çalışanlar için
yıkım anlamına gelen bu uygulamalar 1990'lı yıllar
içinde birçok gelişmiş ülkede kabul gördü. Bu ülkelerin
başında Amerika geliyordu. Amerika'da şirket hisselerine
yatırılan emeklilik fonlarının akıbeti ilk olarak 2002
yılında patlak veren Enron skandalıyla ortaya çıktı.
2000 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin en büyük 7'nci
şirketi olan Enron'un 2001 başında 80 dolar olan fonları da
şirketle birlikte çöktü ve 0,20 dolara düştü. Enron'un hisselerine
yatırılmış olan emeklilik fonları da şirketle
birlikte çöktü. Böylece milyonlarca emeklinin maaşı da riske
girmiş oldu. Benzer durum, 2008 krizi sonrasında yüzlerce
şirketin iflasa sürüklenmesiyle yeniden yaşandı. Devlet, batan
şirketlerin hisselerine yatırılmış olan emekli
fonlarını kurtarmayı bahane ederek bu şirketleri iflastan
kurtarmak için yüzlerce milyar doları topluma ödetti arkadaşlar yani
bu şirketlere yatırılan paralar o şirketler tarafından
batırıldı ve yüz binlerce, milyonlarca emekli insanın o
paraları o şirketlerle beraber battı.
İngiltere'de ise buna benzer, hisselerinin çok
büyük bölümü emeklilik fonlarından oluşan British Petroleum, daha
fazla kâr elde etmek amacıyla riskli olan derin sularda petrol
çıkarmaya girişti. Yine daha fazla kâr için British Petroleum
taşeron kullandı ve güvenlik için gerekli yatırımları
yapmaktan kaçındı. Sonuç olarak, bildiğiniz gibi, 20 nisan
2010'da Meksika Körfezi'nde bir British Petroleum platformu patladı ve bu
patlamada 11 işçi hayatını kaybederken her gün denize
boşalan binlerce varil petrol büyük bir çevre felaketine neden oldu.
British Petroleum, daha fazla kâr hırsıyla neden olduğu bu
felaketin durdurulması ve tazmini için milyarlarca dolar harcama yapmak
zorunda kaldı. British Petroleum hisseleri hızla düşmeye
başladı, böylece emeklilik fonları British Petroleum hisselerine
yatırılmış olan milyonlarca emekçinin geleceği
belirsiz hâle geldi. Beklentiler Amerika'da olduğu gibi İngiltere'de
de devletin emeklilik fonlarının kurtarılmasını bahane
ederek British Petroleum zararlarının topluma ödettirilmesi yönünde
gerçekleştirilmiştir.
Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin Şili
modeline uygun olarak özelleştirilmesinde diğer önemli bir adım,
işsizliği önleme bahanesiyle istihdam üzerindeki yüklerin
kaldırılmasına yönelik uygulamalardır. 2008
yılında istihdam paketi, 2009 yılında istihdam ve
teşvik paketi" adıyla uygulamaya konulan düzenlemelerde Sosyal
Güvenlik Kurumu işveren payı giderek daha aşağıya
çekilirken kimi istihdam biçimleri için ise
sıfırlanmıştır.
Türkiye'de Hükûmetin hedefi diğer ülke
örneklerinde de görüldüğü gibi sosyal güvenlik sistemini
özelleştirmek ve emekçilerin gelecek güvencelerini tamamen ortadan
kaldırmaktır. Türkiye'de Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanunu 2001 yılında kabul edilmiş ve uygulanmaya
başlanmıştır. Bu fonların bugün için; 2004te 6,5
milyar lira, 2013 sonunda 25,1 milyar olurken, yine 22 Temmuz yani bir ay önce
48,5 milyar olmak üzere 2013 yılından bu yana devletin sisteme
katkısı ise toplam 6,4 milyar lirayı bulmuş durumdadır
arkadaşlar.
Bireysel emeklilik sistemi gelir
farklılığının yol açtığı
adaletsizliği derinleştirecek bir uygulamadır. Burada amaç
kamusal olarak sağlanması gereken ve ömürleri boyunca
çalışarak topluma katkı sağlamış olan bireylerin
çalışma hayatından çıktıktan sonra onurlu bir
yaşam sürdürebilmeleri için gerekli gelir ve yaşam imkânlarına
sahip olmasını engellememek olmalıdır. Devletin öncelikli
amacı kamusal olarak sağlanan emeklilik sisteminin güçlendirilmesi
olmalıdır. Bireysel emekliliğin özendirilmesinin ise öncelikle
kamusal olarak sağlanması gerekli ve devletin sosyal devlet olmaktan
gelen yükümlülüğünün bir yansıması olarak Sosyal Güvenlik Kurumu
ve Emekli Sandığı kapsamındaki emeklilere tanınan hak
ve imkânların iyileştirilmesine verilmelidir. Bireysel emeklilik
sistemi bir tamamlayıcı emeklilik gibi değil, bireylerin uzun
vadeli yatırımlarının kaydıhayat
karşılığı değerlendirilmesi ve
nemalandırılmasına dönük bir özendirme olmalıdır.
Bireysel emeklilik sistemi, yüksek gelirli
yurttaşların gönüllü olarak katıldıkları bir
sistemdir. Zaten, uygulamada sürekli prim ödemeleri yapanların gelir
durumlarına bakıldığında da bu görülebilir.
Yapılan değişiklikle devletin vergi gelirinden yüksek gelirli
gruplara yönelik bir kaynak transferi yapılmaktadır. Özellikle
düşük gelirli gruplar da dâhil olmak üzere bütün vergi gelirlerinden
finanse edilmesi, gelir dağılımını bozucu etki
yaratacaktır.
Zorunlu BES uygulaması, Anayasa'nın sosyal
devlet ilkesi ve sosyal güvenlik, sözleşme hürriyeti ve mülkiyet
hakkına ilişkin hükümlerine aykırıdır. Yasa
tasarısı, sosyal devlet ilkesine de kesinlikle
aykırıdır. Çünkü sosyal güvenlik herkes için zorunludur,
vazgeçilmezdir ve Anayasanın 60'ıncı maddesine göre herkes
sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve devlet bu güvenliği
sağlayıp gerekli teşkilatı kurmakla yükümlüdür. Devlete
düşen görev, BES'e değil, çalışanların
hâlihazırda prim ödediği kamusal sosyal güvenlik sistemine daha fazla
katkı yapmaktır. İşçi sınıfının,
çalışanların, emekçilerin ihtiyacı zorunlu bireysel
emeklilik sistemi değil, herkese parasız ve nitelikli
sağlık ve sosyal güvenlik hakkının
tanınmasıdır ve bunun güçlendirilmesidir. İşçilerin,
çalışanların, emekçilerin imzalamadıkları
sözleşmeden iki ay sonra cayma hakkı tanınsa da özel bir sigorta
programına üye olmaya zorlanması, kendi arzusu dışında
ücretlerinden kesinti yapılması hukuksuzluktur ve Anayasa'nın
60'ıncı maddesine de aykırıdır.
Tüm bu hukuki itirazların yanı sıra
bir önemli nokta da zorunlu BES'le işçilerin yoksullaşacak
olmasıdır. Asgari ücretlilerden 50 lira civarında bir kesinti
yapılacak, yüksek ücretlerde ve sendikalı toplu sözleşmeli
iş yerlerinde bu rakam çok daha yukarılara çıkacaktır.
Düşük ücretli ve asgari ücretli işçilerin yüzde 20'lik vergi dilimine
girmeye başlamış olması, yoksullaşmayı daha da
artıracaktır. Asgari ücretliyi hem BES hem de vergi dilimindeki
artış vuracak, böylece yaşamını açlık
sınırının altında sürdürmeye çalışan asgari
ücretli için, kesinti yapılan her ay daha da zor yaşam koşullarını
beraberinde getirecektir. Yani hem BES'e hem de vergi dilimine gireceği
için asgari ücretle çalışanlar açısından BES'e girmek bir
avantaj değil, tam bir dezavantajdır, tam bir kâbustur.
Devlet katkısıyla bireysel emeklilik
dayatması devlet kesesinden özel sigortaların finansmanı
demektir. Aynı zamanda, unutulmasın ki, devletin vergi gelirlerinin
önemli bir bölümü ücretlilerden sağlanmaktadır. Yani devlet
işçilerden aldığı parayla finansal sermayeyi
destekleyecektir. Bu da yetmeyecek, Kanal İstanbul gibi çılgın
projelere, yandaş inşaat şirketlerine yeni kaynaklar
aktarılacaktır. İşçilerin, emekçinin ödediği
vergilerle, işçilerden kesilen paralarla sermayenin beslenmesi kabul
edilemez bir yolsuzluktur. Borç içerisinde yaşamlarını
sürdürebilen işçilerin tasarruf yapması için zorla ceplerine el
uzatmak çözüm değildir ve kurtuluş da değildir. Ülkede tasarruf
oranları artırılmak isteniyorsa çare işçilerin gelirlerini
ve ücretlerini artırmaktan geçmektedir. Zorla tasarruf olmaz. Ücretlerin
artışıyla, ücretlere zam yaparak işçilerin tasarruf
etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Zorunlu tasarruf doğru bir tasarruf
değildir ve mecbur edilemez.
Türkiye'de BES, başından beri
umulduğu gibi, bu aslan paylarını oluşturamıyor. Büyük
sermaye gruplarını bu fonlara çekmek de ne yazık ki
başarısız görünmektedir çünkü havuz büyüklüğü göz
dolduramamaktadır. İşte, söz konusu zorunlu hâle getirilmesine
dair çabanın bir kısmı bu havuzu doldurmaya yöneliktir.
Performansı, dediğimiz gibi, zayıftır oldukça. 2015
yılında, BES, ortalamada reel olarak yüzde 7ye yakın zarar
etmiştir. Yaklaşık 6 milyon katılımcının
birikimleri enflasyon karşısında eridi. Özellikle yüksek
risk-yüksek getiri üzerinden bu sistemin pazarlandığı ve fon
dağılımlarını hisse senetleri üzerine yapmış
kişilerin geçtiğimiz sene kayıpları yüzde 21'in üzerine
çıkmaktadır. TL cinsinden kamu borçlanması, tahvil veyahut da
bono alanların kayıpları yüzde 7 olurken, orta-yüksek risk
taşıyan fonlar yüzde 8'e yakın değer kaybetmiştir
değerli arkadaşlar.
BES sadece bir yatırım aracı
değildir. BESin bir diğer yüzü ise herkesin yaşamına
dokunacak sosyal güvenliğe de bakıyor. Özellikle de 1990'lı
yıllarda IMF ve Dünya Bankası direktifiyle bir hak olmaktan bir sorun
olmaya başlayan sosyal güvenlik sistemi, o günden bugüne, büyük bir
kısmı AKP döneminde olmak üzere ciddi köklü dönüşümler
geçiriyor. Bu dönüşümlerin en büyük halkalarından biri ise
kuşkusuz bugün de gündeme yeniden taşınan kamu emeklilik
sistemine ilişkindir. Emeklilik yaşı ve prim ödeme gün
sayısı yükseltildikten sonra iktidara gelen AKP, iktidara
geçtiği günden bu yana sağlık ve sosyal güvenlik sistemindeki
kamu tasfiyesini hızlandırmakla meşguldür. Bu olanlardan birinin
de kuşkusuz bireysel emeklilik sistemiyle bağı çok kuvvetli.
BES geliyor, kamu emekliliği tasfiye ediliyor. demek şu aşama
için çok doğru olmayacaktır belki ama lakin gitgide emeklilik
maaşları zamlarında, işveren yükümlülüğü
düzenlemelerinde, BES, iktidarın tüm emekçilere ve emeklilere karşı
kullandığı bir koz olarak masada duracaktır ve bu yönüyle de
bu tasfiyeye hız verecek önemli bir araç olarak
anlaşılmaktadır.
Alternatif, Türkiye'de BES, başta çok masumane
amaçlarla tanıtılmıştı. Ülkenin tasarruf
ihtiyacını karşılama, bireyleri tasarruf sahibi yaparak
borçlanmadan az da olsa uzaklaşabilmek gibi tanımlamalarla altı
çizile çizile "Aman ha, bu, emeklilik sisteminin alternatifi değil,
tamamlayıcısı." şeklinde uyarılarla piyasaya
sürülmüştür. Sigorta şirketlerinin bankalar aracılığıyla
geniş toplum kesimlerini sisteme agresif bir şekilde katma
çabasına tanık olmayanımız yoktur herhâlde. Bireysel
emeklilik sistemi katılımcılarının birçoğunun
aynı anda kredi sahibi oluşunun, bankalarda üzeri kapalı dayatma
usulü satılan BES poliçeleriyle yakından bir ilişkisi
vardır.
Sonuç olarak, Başbakan
Yardımcısı Şimşek geçtiğimiz günlerde kendi
ağzıyla durumu ifade ediyor: "Hayat standartlarını
korumak isteyen bireyler için, sosyal güvenlik sistemlerince sunulan emeklilik
gelirine ek bir gelir sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir
sistem." Bu cümleyi daha anlaşılır bir hâle getirmek
istersek;
Bir: İnsanca yaşam için yeterli bir emekli
maaşının verilmesi sorumluluğunu iktidar hiçbir zaman
üstlenmeyecek.
İki: Emeklilik döneminde insanca bir yaşam
düzeyi, bugünden sadece gelirinden tasarruf yapabilen orta ve yüksek gelirlilerin
payına düşecek.
Üç: Sonuç olarak, BES, emekli
maaşının tamamlayıcısı olduğu gibi,
aynı zamanda emekli maaşının insanca bir yaşam
olması yolunda hak arama kanallarını tıkayacak, bu
sorumluluğu bireylerin kendisine yükleyecektir. Bu düzenlemelerden sonra,
tahmin ediyorum ki, önümüzdeki günlerde çalışanların özellikle
kıdem tazminatlarına el uzatılacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda Türkiyede toplam 18 bireysel emeklilik
şirketi var arkadaşlar. Bunlardan 14ü yabancı, 14 yabancı
yani 45 yaşın altında bulunan bütün çalışanların
zorunlu olarak işverenler tarafından götürülüp sokulacağı
bireysel emeklilik sigorta şirketlerinin 18inden 14ü yabancı
arkadaşlar. Bu yabancı şirketlere yatırılan paralar
yarın öbür gün Amerikada, İngilterede, Şilide olduğu
gibi, çok uluslu şirketlere yatırılacak, oradan
nemalandırılmak istenecek; O nemalandırmadan bizler pay
alacağız. denilecek işçilere, çalışanlara, emeklilere
ama bir süre sonra o yatırılan
Amerikadaki Enron,
İngilteredeki BP, Şilideki başka şirketler nasıl
iflas etti, paralar kaçırıldıysa tekrar Türkiyede de olacak
olan, bu toplanan fonların yok edilmesi, hiç edilmesi olacaktır ve
emekli maaşlarından 50 lira, 100 lira ödeyen o çalışanların,
o emekçi kardeşlerin paraları, tasarrufları böylelikle yok
edilecektir.
Yakın tarihimizde, 1980den sonra Özalla
birlikte neoliberal politikaların uygulandığı ülkemizde
Tasarrufu Teşvik Fonu, Konut Fonu gibi birtakım fonların
Türkiyede nasıl talan edildiğini, içinin boşaltıldığını,
sonra bunun faturasının bu ülkenin insanlarına nasıl
çıkarıldığını, nasıl ödettirildiğini
hepimiz biliyoruz arkadaşlar.
Bu düzenlemede bu fon hesabıyla da yine
toplanacak paralar yabancı şirketler marifetiyle birtakım
yerlere, çılgın projelere aktarılacak; o çılgın projeler
bitirilmeyecek, o fon hesapları batacak, iflas edecek olan ve zorunlu
olarak mecburen o fonlara götürülüp üye yapılan o insanların o
birikimlerinin birtakım insanlara peşkeş çekilmesinden
başka hiçbir şey
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla)
olmayacak. Bizler tarihsel
olarak burada bir not düşüyoruz ve uyarıyoruz ama birazdan sizler,
AKP milletvekilleri gelip buna evet oyu verip kabul ederseniz bunun vebali de
sizlerin omuzlarındadır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Tasarının tümü üzerinde,
şahıslar adına Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber.
Sayın Berber, süreniz on dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECAİ BERBER (Manisa ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 410 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, sözlerime
başlamadan önce 15 Temmuzdaki ülkemizin uğramış olduğu
terör saldırısında ve tarihimizde görmediğimiz ihanet
çerçevesinde kaybettiğimiz şehitlerimize yine ben Allahtan rahmet
diliyorum. Ancak o günden bu yana yine ülkemizin bir başka köşesinde
maalesef şehitler vermeye devam ediyoruz. 15 Temmuz
saldırısı nasıl bu Meclisin bütün siyasi partilerinin
ittifakıyla ve iradesiyle ve eylemiyle savuşturuldu ve
atlatıldıysa ülkemizin diğer köşesindeki bu terör
saldırıları için de inşallah birlikte hep beraber, bütün
siyasi partiler olarak tavır alır, onu bitirmek için de elimizden
geleni yaparız.
Değerli arkadaşlar, bu kanunla ilgili
olarak tabii ki arkadaşlarımız değişik
görüşlerini paylaşıyorlar. Ancak öncelikle söylenen hususların
gerçekten kanunda olup olmadığına ve onun üzerinden de
birtakım argümanlarla, tabiri caizse, kanunu çarpıtarak ajite etmeye
gerek yok. Yani son zamanlarda sağladığımız gerçekten
demokratik olgunluk, sağladığımız birbirimizle ilgili,
kanunlarla ilgili eleştirilerimizin gerçek olması, ayağı
yere basması her şeyden önemli; ondan sonra uzlaşma zaten kolay.
Uzlaşabilmek için önce elimizdeki verilerin, donelerin gerçek olarak,
doğru olarak anlaşılması ve çarpıtılmadan
anlatılması lazım. O zaman çok daha rahat
anlaşırız.
Nitekim biz geçen dönem Plan ve Bütçe Komisyonunda
Musa kardeşim ve diğer arkadaşlarla çok tartışmalar
yaşadık gece on ikilerde, birlerde. Ama, şimdi görüyorum,
hakikaten demokrasi buymuş, yani son zamanlarda güzel bir olgu var yani,
uzlaşma.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bravo! Ne güzel farkına
vardık, alkışlıyorum vallahi!
RECAİ BERBER (Devamla) İktidar diyor ki:
Şu maddeyi çekelim. Siz diyorsunuz: Çekelim., Tekrar
görüşelim., Tekrar tartışalım. Ne güzel, böyle
olması lazım. Ve gerçekten zevk alıyoruz şimdi. Yani sanki
demokrasiyi ve uzlaşma kültürünü yeniden keşfetmiş gibi böyle
bir durumdayız, gerçekten bundan da büyük bir mutluluk duyuyoruz,
katkı veren herkese de ben teşekkür ediyorum.
Ancak, tabii, bazı alışkanlıklar
da maalesef, dediğim gibi, kolay terkedilmiyor. Bu kanun çok açık bir
şekilde, maddesinde açıkça dediği hâlde
Yani zorunlu tasarruf
filan değil bu, zorunlu olması için, hani girdin,
çıkamazsın, zorunludur. Öyle bir şey yok, iki ay sonra bir
dilekçe veriyorsun, ayrılıyorsun ya da iki ay sonra
ayrıldığın zaman, ayrılmayı unuttun, iki ay
değil de üç ay geçti, beş ay geçti, on ay geçti, istediğin zaman
ayrılıyorsun.
MUSA ÇAM (İzmir) Senin iş yerinde,
fabrikandaki işçi senin korkundan ayrılabilir mi?
RECAİ BERBER (Devamla) Ya da bir dakika
MUSA ÇAM (İzmir) İşten atarsın
adamı!
RECAİ BERBER (Devamla) Öyle şey olur mu?
MUSA ÇAM (İzmir) İşten atarsın
adamı!
RECAİ BERBER (Devamla) Niye atsın?
MUSA ÇAM (İzmir) Atarsın! İşçi
korkusundan ayrılamaz.
RECAİ BERBER (Devamla) İşverenin
cebine giren bir şey yok ki niye atsın yani, böyle bir şey
olamaz.
Ya da diyelim ki bir iş yerinde
çalışıyordu, o iş yerinden ayrıldı, yeni bir
iş yerine geçti, orada böyle zorunlu değil otomatik bir kayıt
yok. Yeni iş yerine geçtiğinde kendisi dilekçe verirse devam
edebiliyor, bu çok önemli. Yani, ilk defa şu anda 45 yaşın
altındaki herkes
Buna zorunlu filan denmez, buna otomatik geçiş
denir çünkü insanımız gerçekten bu tip tasarruf fonlarını
Özellikle bireysel emeklilikte bizim hep eleştirdiğimiz şuydu:
Bakın, bireysel emeklilikte adım adım nereye geldik, ilk
çıkardığımızda bunu vergi matrahından
düşüyorduk, en adaletsizi buydu. Neden? Çünkü benim matrahım yüzde
35e geliyor, ben bunu matrahtan düştüğüm zaman devlet bana yüzde 35
katkı vermiş oluyordu. Yani biraz önce yerinde bir eleştiri
olarak Ya, bu bireysel emeklilik tuzu kuruların işi. filan dendi.
Doğru, o zaman öyleydi. Neden? Çünkü benim gelirim 10 bin lira, 20 bin
liraysa aylık ne yapıyordum, bireysel emeklikten yararlandığım
zaman devlet benim cebime tabiri caizse yüzde 35 veriyordu ama gelir dilimi
düşükse, yüzde 15te kalıyorsa asgari ücretli, o da eğer bunu
isteyerek gidip üye olduysa ve bireysel tasarrufta bulunuyorsa o zaman onun kazancı
ne kadardı? Sadece yüzde 15ti. Peki, daha fazla tasarruf eden, geliri
yüksek olana devlet yüzde 35 verecek, öbür tarafta asgari ücretli, o da gönüllü
olarak gitmiş bireysel emekliliğe girmiş ona da yüzde 15. Esas
yanlış olan buydu, düzeltildi. Matrahtan indirim kalktı, devlet
olarak Maliye Bakanlığı dedi ki: Arkadaş, bireysel
emekliliğe gönüllü olarak giren, şu ana kadar girmiş olan
herkese ben yüzde 25 veriyorum. Dünyanın her yerinde de böyledir.
Bakın, sadece bireysel emeklilikte Avrupada değil, Avrupada,
Almanyada şu Bausparkasse dedikleri konut tasarruf fonları var,
gönüllü, ihtiyari. Ne kadar üyesi biliyor musunuz? Alman nüfusunun
yarısı, yarısı. Ne kadar fon var orada biliyor musunuz? 700
milyar avro yani neredeyse Almanyanın gayrisafi millî
hasılasının üçte 1i kadar tasarruf var orada. Bunlar zorunlu
mu? Değil, bunlar teşvikle yapılan tasarruflar. Bizim,
aslında, vatandaşımızın bu tip kurumsal fonlara,
vesaireye tasarruf yapacak alışkanlığı yok. Şimdi,
bu alışkanlığı sağlayıncaya kadar biz
otomatik olarak tasarruf ettirelim, istemiyorsa Ben tasarruf falan
etmeyeceğim, benim zaten gelirim bana yeterli, ileride de bireysel
emeklilik falan düşünmüyorum. diyorsa o zaman istediği zaman
ayrılabilir. Ama bakın, bu yüzde 25in yanında bu defa daha çok
asgari ücretli -biraz önce söylendi ya- daha çok alt gelir grubundaki insanlar
da buna teşvik edildiği için ikinci bir teşvik verildi. O da
nedir? Bin lira da devletten tabiri caizse bonus. Şimdi arkadaşlar
diyor ki -komisyonda da demişler- Ee, onlara veriliyor, eskiden üye olanlara
niye verilmiyor? Ya, zaten demiyor musunuz Eskiden üye olanlar, geliri yüksek
olanlar, onlar zaten tasarruf ediyorlardı gönüllü olarak? Bir de biner
lira onlara da verelim diye önerge verilmiş. Bence o yanlış bir
şey. Burada biz yeni bir sistem getiriyoruz. Bu sistemde de herkesi
teşvik etmek istiyorsak böyle bir bin lira bonus güzel bir şey.
Esasen, bu sisteme alışan insanlar
Bakın, bizim
insanımız eskiden 50 lira, 100 lira zaten tasarruf eder, bir kenara
koyardı. Ama bunun bir getirisi olur mu, soruyorum size? Her ay 50 lira,
100 lira
Hatta çoğu kimse ev hanımlarına verir parayı, o
da mutfaktan, şuradan, buradan artırır gene kenara bir miktar
para koyardı. Şimdi, ben geçmiş yıllardaki tasarruf
oranlarına bakıyorum, bizim tasarruf oranlarımız biraz
azalmış. Neden azaldı biliyor musunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Artık
yapamıyorlar.
RECAİ BERBER (Devamla) Hâlen devam ediyor
merak etmeyin. Şimdi buna geçince zaten gerek kalmayacak çünkü bakın,
böyle, hele hele Musa Beyin dediği gibi Ee, işte, bunlar hedge
fonları; bilmem işte, petrol şirketlerinin fonlarına, oraya
buraya yatırılacak, sonra da bunlar batacak. falan. Arkadaşlar,
burası
MUSA ÇAM (İzmir) Örnekleri var, örnekleri
var.
RECAİ BERBER (Devamla) - Böyle bir şey
yok.
Bakın, burada yeni bir düzenleme getiriyoruz.
Bir standart fon var, insanlar eğer herhangi
Kendileri zaten seçecek;
çalışan, tasarruf eden diyecek ki: Ben şuraya yatırmak
istiyorum fonumu. Eğer hiçbir tercihte bulunmazsa standart fon diye bir
fon var, o fonun da
MUSA ÇAM (İzmir) İşverenler
oturacaklar, işverenler seçecekler.
RECAİ BERBER (Devamla) İşveren
seçmeyecek.
MUSA ÇAM (İzmir) Yapmayın! Gözünü
seveyim, etmeyin eylemeyin ya!
RECAİ BERBER (Devamla) Şirketi
işveren seçecek; fonları, istediği fonu çalışan
kendisi seçecek.
MUSA ÇAM (İzmir) Nasıl seçecek?
RECAİ BERBER (Devamla) İkincil mevzuatta
düzenlenecek.
MUSA ÇAM (İzmir) Çıkarabilir mi o fon
varken?
RECAİ BERBER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, ülke olarak maalesef tasarruflarımız
düşük.
MUSA ÇAM (İzmir) O tamam, ona bir
itirazım yok.
RECAİ BERBER (Devamla) Şimdi bu
tasarrufları teşvik etmek için böyle bir sistem getirmişiz.
MUSA ÇAM (İzmir) Çözüm bu değil.
RECAİ BERBER (Devamla) Yarın konut için
de getirmemiz lazım bunu.
MUSA ÇAM (İzmir) Ücretleri yükselteceksiniz.
RECAİ BERBER (Devamla) Şimdi, zaten,
arkadaşlar, bir dakika, asgari ücrete zaten yüzde 30 birden, 950 liradan
1.300 liraya biz çıkarmadık mı, bu iktidar çıkarmadı
mı?
MUSA ÇAM (İzmir) Eylül ayında vergi
artış dilimine girecek düşecek. Yapmayın!
RECAİ BERBER (Devamla) Şimdi,
bakın, o vergi dilimleri ayrıca tartışılır ancak
burada bu tasarrufun zorunlu olmadığı, kesinlikle ihtiyari
olduğu, istediğin zaman çıkabileceğin bir kere gerçek.
İkincisi, gerçek anlamda sosyal bir
anlayışla yapılıyor. Neden? Arkadaşlar, o fonlara
yatırılan paralara ben devlet olarak yüzde 25 verirken hatta ilk
çıktığında yüzde 35 verirken, inanın ben de Komisyonda
o zaman eleştirdim. Neden? Yani ben yapıyorsam, asgari ücretli
benden
Devlet niye bana daha az destek veriyor? Eşit olması
lazım, hatta daha düşük gelirlilere daha fazla destek vermemiz
lazım çünkü onun marjinal faydası, ona getirisi çok daha fazla. Benim
yatırdığım 50 lirayla, 100 lirayla geliri 10 bin lira, 20
bin lira, 50 bin lira olanın aynı değil. Onun için bunu böyle
görmek lazım.
Daha önemlisi, bu yoldan aslında
tasarruflarımızı artırmamız lazım ülke olarak.
Onun için de bu çalışmanın gerçekten aslında geç
kalınmış bir çalışma olduğunu ve ülkemiz için,
vatandaşımız için, insanımız için hele hele bu gelir
artışından sonra, asgari ücretteki artıştan sonra çok
daha faydalı olacağını ve ileride de bunun
faydalarını hep birlikte hem toplum olarak hem bireysel olarak
herkesin göreceğine ben inanıyorum ve dolayısıyla bu
kanunun şimdiden ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyorum. Şahsım olarak da bu kanunun -dediğim gibi-
gecikmiş olduğunu düşünüyorum, bir an önce çıkmasında
yarar olduğunu düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Berber.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz ancak sisteme
giren sayın milletvekili yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
bu durumda tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
BİREYSEL
EMEKLİLİK TASARRUF VE YATIRIM SİSTEMİ KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 28/3/2001
tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanununa aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
"Çalışanların
otomatik olarak bir emeklilik planına dahil edilmesi
EK
MADDE 2- Türk vatandaşı veya 29/5/2009 tarihli ve 5901
sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 28 inci maddesi
kapsamında olup, kırkbeş yaşını
doldurmamış olanlardan 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre
çalışmaya başlayanlar, işverenin bu Kanun hükümlerine göre
düzenlediği bir emeklilik sözleşmesiyle emeklilik planına dahil
edilir. İşveren, çalışanını ancak otomatik
katılım için emeklilik planı düzenleme konusunda
Müsteşarlıkça uygun görülen şirketlerden birinin
sunacağı emeklilik planına dahil edebilir. Bakanlar Kurulu, bu
madde uyarıca emeklilik planına dahil edilecek işyerleri ile
çalışanları ve bu kapsamdaki uygulama esaslarını
belirlemeye yetkilidir.
Çalışan
katkı payı, çalışanın 5510 sayılı Kanunun 80
inci maddesi çerçevesinde belirlenen prime esas kazancının yüzde
üçüne karşılık gelen tutardır. Bu oranı iki
katına kadar artırmaya, yüzde bire kadar azaltmaya veya katkı
payına maktu limit getirmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu tutar, en geç
çalışanın ücretinin ödeme gününü takip eden işgünü, bu Kanun
hükümleri uyarınca işveren tarafından şirkete
aktarılır. İşveren bu madde uyarınca katkı
payını zamanında şirkete aktarmaz veya geç aktarırsa
çalışanın 5 inci maddedeki hesaplama yöntemi uyarınca varsa
birikiminde oluşan parasal kaybından sorumludur. Çalışan,
otomatik katılıma ilişkin emeklilik sözleşmesinde
belirlenen tutardan daha yüksek bir tutarda kesinti yapılmasını
işverenden talep edebilir.
Çalışan,
emeklilik planına dahil olduğunun kendisine bildirildiği tarihi
müteakip iki ay içinde sözleşmeden cayabilir. Cayma halinde, ödenen
katkı payları, varsa hesabında bulunan yatırım
gelirleri ile birlikte on işgünü içinde çalışana iade edilir.
Şirket, cayma süresince ödenen katkı paylarının değer
kaybetmemesini sağlayacak şekilde fon yönetiminden sorumludur. Cayma
hakkını kullanmayan çalışan Müsteşarlıkça
belirlenen hallerde katkı payı ödemesine ara verilmesini talep
edebilir.
Bu
madde kapsamında bir emeklilik sözleşmesi bulunan
çalışanın işyerinin değişmesi halinde, yeni
işyerinde bu madde kapsamında bir emeklilik planı var ise
çalışanın birikimi ve sistemde kazandığı
emekliliğe esas süresi yeni işyerindeki emeklilik sözleşmesine
aktarılır.
Yeni
işyerinde emeklilik planının bulunmaması halinde
çalışan, talep ederse önceki işyerinde düzenlenmiş
sözleşme kapsamında katkı payı ödemeye devam edebilir,
talep etmezse bu madde kapsamındaki emeklilik sözleşmesi
sonlandırılır. Çalışan bu yöndeki talebini,
işyeri değişikliğini izleyen ayın sonuna kadar
şirkete bildirmek zorundadır.
Çalışan
adına bireysel emeklilik hesabına ödenen katkı payları
üzerinden ek 1 inci maddedeki usul ve esaslara göre bu madde uyarınca
ayrıca Devlet katkısı sağlanır.
Çalışanın bu madde kapsamında cayma hakkını kullanmaması
halinde, sisteme girişte bir defaya mahsus olmak üzere, ek 1 inci maddedeki
Devlet katkısı hak etme ve ödeme koşuluna tabi olmak
kaydıyla, 1.000 Türk Lirası tutarında ilave Devlet
katkısı sağlanır. Bakanlar Kurulu, bu tutarı
yarısına kadar artırmaya veya yarısına kadar azaltmaya
yetkilidir. Emeklilik hakkının kullanılması halinde,
hesabında bulunan birikimi en az on yıllık, yıllık
gelir sigortası sözleşmesi kapsamında almayı tercih eden
çalışana, birikiminin %5'i karşılığı ek
Devlet katkısı ödemesi yapılır. Bu madde hükmüne göre
çalışan katkı payının takip ve tahsil sorumluluğu
şirkete aittir. Müsteşarlık takip ve tahsil sorumluluğunun
bu amaçla yetkilendirilecek bir kuruluşça yerine getirilmesine karar
verebilir. Bankalar, Sosyal Güvenlik Kurumu ve ilgili diğer kamu
kurumları, çalışan katkı payının takip ve tahsili
ile Devlet katkısının hesaplanması için ihtiyaç duyulan
verileri, Müsteşarlıkça belirlenen usul ve esaslara göre emeklilik
gözetim merkezi ile bu maddeye göre takip ve tahsil sorumluluğu ile
yetkilendirilecek kuruluşa aktarır. Emeklilik gözetim merkezi ile bu
maddeye göre yetkilendirilecek kuruluş, söz konusu verileri şirketler
ile paylaşabilir. Bu verilerden kişisel nitelikte olanlar, veri
sahibinin açık rızasının alınmasına gerek
olmaksızın ilgili kuruluşlar arasında
paylaşılabilir ve veri paylaşımı, kişisel verilerin
korunmasına ilişkin mevzuat hükümlerine aykırılık
teşkil etmez.
Bu
madde kapsamında sunulan emeklilik planları kapsamında
şirketlerce 7 nci madde uyarınca fon işletim gideri kesintisi
dışında başka bir kesinti yapılamaz. Çalışan
katkı payı, işverenin taraf olduğu 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu kapsamındaki haciz ve
iflas yoluyla takip bakımından işçi alacağı
niteliğinde imtiyazlı bir alacaktır. İşverenler bu
madde kapsamındaki yükümlülükleri bakımından Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından denetlenir.
İşverenin bu madde kapsamındaki yükümlülüklerine ve bu madde
uyarınca yürürlüğe konulan düzenlemelere uymaması halinde, her
bir ihlal için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
yüz Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
Bakan,
belirleyeceği esaslar dahilinde bu Kanun kapsamındaki Devlet katkısının
ilgililerin hesaben takip edebilmesini sağlayacak şekilde taahhüt
olarak hesaplanmasına ve taahhüt edilen tutarların ödenmesine karar
vermeye ve mevcut katılımcıların Devlet katkılarının
değerlendirilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
Bakan bu Kanun uyarınca kurulacak fonların içeriğini
belirleyebilir ve fonlara sayı sınırı getirebilir. Bu Kanun
uyarınca yapılacak bildirimler, Müsteşarlığın
belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde güvenli elektronik
iletişim araçları ile de yapılabilir.
Çalışanın
işvereni aracılığıyla bir emeklilik planına dahil
olması, işveren tarafından şirket ve plan belirlenmesinde
gözönünde bulundurulacak kriterler, katkı paylarının yatırıma
yönlendirileceği fonlar, işverenin şirket ile yapacağı
sözleşme, cayma hakkı, çalışanın işyerinin
değişmesi halinde işverenin çalışanı bir
emeklilik planına dahil etmesi, işyeri değişikliğinde
birikimin aktarılması, çalışma ilişkisi sona eren
çalışanın talebi üzerine ilgili emeklilik planına ödeme
yapması, ara verme, sistemden ayrılma, Devlet
katkısının ödenmesi ve bu maddenin uygulanmasına
ilişkin diğer usul ve esaslar Müsteşarlık tarafından
belirlenir.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa
Kalaycı.
Süreniz on dakika Sayın Kalaycı.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Görüştüğümüz tasarıda, bireysel
emeklilik sistemiyle ilgili olarak iş yeri bazlı emeklilik
planını içeren ve önemli tutarda devlet katkısı öngören
yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Türkiyede bireysel emeklilik
sistemi Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57nci
Hükûmet döneminde gerçekleştirilen yapısal reformlar kapsamında,
7 Ekim 2001 tarih ve 4632 sayılı Kanunla düzenlenmiştir.
AKP hükûmetleri bireysel emeklilik sisteminin
karşılaştığı zorlukları giderecek tedbirleri
uzun yıllar almamıştır. Nihayet 2012 yılında
yapılan ve 2013 yılında uygulamaya giren devlet katkı
payı ve teşviklerle ilgili düzenlemeler, bireysel emeklilik sistemine
bir ivme kazandırmıştır. Ancak emeklilik
fonlarının millî gelir içindeki payı sınırlı
kalmaya devam etmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bireysel emeklilik
sisteminin ekonomiye layıkıyla dâhil edilmesini önemli görmekle
birlikte, yapılan bu düzenlemeye yönelik eleştirilerimiz
bulunmaktadır.
Tasarıyla yapılan düzenleme, ücret
karşılığı çalışanları yani kamu ve özel
sektör çalışanlarını kapsamaktadır. Buna göre 45
yaşını doldurmamış olanlardan ücret
karşılığı çalışanların otomatik olarak
bir emeklilik planına dâhil edilmesi ve prime esas kazancının
yüzde 3'üne karşılık gelen tutarda katkı payı ödemesi,
çalışan adına bireysel emeklilik hesabına ödenen katkı
payları üzerinden devlet katkısı sağlanması,
çalışanın iki ay süreli cayma hakkını
kullanmaması hâlinde, sisteme girişte bir defaya mahsus olmak üzere
bin lira ilave devlet katkısı sağlanması, ayrıca
emeklilik hakkının kullanılması hâlinde,
çalışana, birikiminin yüzde 5'i karşılığı ek
devlet katkısı ödenmesi öngörülmektedir. Anayasamıza göre
devletin çalışanlara sağladığı sosyal güvenlikle
piyasaya açılmak istendiği anlaşılmaktadır.
Çalışanların hâlen zorunlu ve kamusal
bir sosyal güvenlik sistemi, ayrıca isteyenler için gönüllü ve devlet
katkılı bireysel emeklilik sistemi bulunmasına rağmen, 45
yaşın altında çalışanlara yönelik böyle otomatik
katılım öngören bir düzenlemeye gidilmesi mevcut şartlarda
doğru değildir.
Yapılan düzenleme önümüzdeki yıl
yürürlüğe gireceğinden, 2017 Ocak ayına ilişkin ücret
zamları bireysel emeklilik kesintisine gidecektir. Yani
çalışanlar bir anlamda ocak ayında zam alamayacaktır.
Çalışanların gelirleri zaten düşüktür. Dolayısıyla
bir de bireysel emeklilik için nasıl pay ayırabileceklerdir?
Aylık ve ücret, bugün milyonlarca kişinin
tek gelir kaynağıdır. Çalışanların büyük
çoğunluğunun aldığı ücret zaten çok yetersiz
durumdadır. Bugün resmî verilere göre 5 milyonun üzerinde asgari ücretle
çalışan bulunmaktadır. Milyonlarca kişi taşeron
işçisi olarak düşük ücretle köle gibi
çalıştırılmaktadır. Kamu çalışanları
geçinemiyor, özel sektör çalışanları geçinemiyor, asgari ücretli
geçinemiyor, taşeron işçileri geçinemiyor. Aldıkları
parayla nasıl geçinsinler ki?
TÜRK-İŞ tarafından yapılan
araştırmaya göre, 2016 Temmuz ayı itibarıyla dört
kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli
beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı
yani açlık sınırı 1.370 lira, yoksulluk sınırı
4.462 lira, bir kişinin geçim maliyeti 1.705 liradır. Biliyorsunuz, Diyanet
İşleri Başkanlığımız 2016 fitre
miktarını 15 lira olarak açıklamıştır. Bir
kişinin bir günlük asgari ihtiyacı karşılığı
belirlenen fitre miktarı dört kişilik bir aileye göre
hesaplandığında aylık 1.800 liraya denk gelmektedir.
Bugün milyonlarca çalışan açlık
sınırının altında aylık ve ücret almaktadır.
Çalışanların neredeyse tamamının aylık ve ücreti
yoksulluk sınırının altındadır. Bugünkü asgari
ücret ise sefalet ücretidir. Çalışanlar şiddetli geçim
sıkıntısı nedeniyle borç batağına girmiştir.
Türkiye Bankalar Birliğinin son açıkladığı Mart 2016
Tüketici Kredileri Raporuna göre ülkemizde kullanılan tüketici kredileri
tutarının yüzde 62,7sini, tüketici kredisi kullanan kişilerin
de yüzde 65,6sını ücretli çalışanlar
oluşturmaktadır. Dolayısıyla çalışanlar borçla,
kredi kartlarıyla, tüketici kredileriyle geçimini ancak
sağlayabilmektedir. Zaten çalışanlar üzerinde adaletsiz ve
ağır vergi yükü bulunmaktadır. Çalışanların ücret
ve aylıkları vergi kesintileri nedeniyle yıl içinde aydan aya
giderek azalmaktadır. Asgari ücretlinin bile vergi tarifesinden
dolayı vergi oranı yükselmekte ve yıl içinde eline geçen ücreti
düşmektedir. Nitekim, asgari ücretli, iki ay sonra yüzde 20 vergi
oranına yakalanacak olup, yılın son üç ayında 1.230 lira
ücret alacaktır.
AKP Hükûmeti, çalışanların
aldığı ücretle, aldığı aylıkla nasıl
geçinebildiğini hiç düşünmemektedir, umurunda bile değildir.
Hükûmet, çalışanlardan zorla prim almaktan, çalışanlara
yeni yük getirmekten önce, net asgari ücretin ekim ayında 70 lira
azalmasının önüne geçecek düzenlemeyi yapmalıdır. Asgari
ücret, çalışanlara insanlık onuruna uygun bir
yaşayış sağlayabilecek düzeyde olmalıdır.
İşçiye ödenen net asgari ücret mutlaka açlık sınırının
üzerinde olmalıdır. Ayrıca, ücretlilerin,
çalışanların vergi yükü de azaltılmalıdır.
Taşeron işçilik çalışma
hayatının en temel sorunu hâline gelmiştir. Kamuda
çalışan taşeron işçilere kadro verileceği sözlerine,
bizzat Başbakan tarafından tüm taşeron işçilerine müjde
verilmesine karşın bugüne kadar hiçbir şey yapılmamıştır.
O nedenle, Hükûmet, öncelikle çalışanlara, taşeron
işçilerine verdiği sözleri yerine getirmelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde
tasarrufun da yatırımın da gelişmekte olan ekonomilerle
kıyaslandığında çok düşük düzeylerde olduğu görülmektedir.
Ülkemizde tasarrufları artırmak, Türk ekonomisinin çözümlenmesi
gereken en önemli sorunu konumundadır. Tasarrufların düzeyi AKP
iktidarı döneminde sürekli olarak düşmüş olup, cumhuriyet
tarihimizin en düşük tasarruf oranıyla
karşılaşılmıştır. 2002 yılında
yüzde 23 seviyesinde olan özel kesim tasarruf oranı yüzde 11e inmiş,
hane halkının tasarruf oranı ise yüzde 7lerde olup yerlerde
sürünmektedir.
57nci Hükûmet döneminde gerçekleştirilen
yapısal reformları devam ettirmeyen AKP hükûmetleri, tasarrufların
hızla düşmesini yıllarca seyretmiş, uyarılara hep
kulak tıkamıştır. Şimdi, AKP Hükûmeti yurt içi
tasarrufların artırılması gibi önemli ve yapısal bir
konuyu sadece bireysel emeklilik sistemi üzerinden çözmek isteme gibi bir
yanlış içerisindedir. Oysa tasarrufları artırma, bunun çok
ötesinde ve derin bir konudur. Hükûmetin ivedi olarak tasarrufların
artırılması konusunda ciddi adımlar atması
gerekmektedir. Tasarrufu artırmak için öncelikle üretimi artıracak,
vatandaşın gelirini artıracak önlemlerin alınması
gerekmektedir. Yurt içi tasarrufların rolü, verimlilik ve rekabet gücü
artışından bağımsız düşünülemez. Bu noktada,
ekonominin verimlilik artışı sağlayacak sermaye yoğun üretime
geçmesi ve rekabet gücü oluşturacak yüksek katma değerli üretime yönelmesi
zorunludur.
Türkiyenin ekonomik sorunlarını çözecek
ve vatandaşlarımızın refah seviyesini artıracak, borç
sarmalından kurtaracak program ve projeler acilen uygulamaya
konulmalıdır. Bir an önce de rant ekonomisinden yatırım,
üretim ve istihdamı sürekli artırmayı öngören üretim ekonomisine
geçilmelidir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kalaycı.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
410 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının 1inci maddesi üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili
Sayın Erol Dora.
Sayın Dora, süreniz on dakika.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 410 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi, önümüzde
sosyal devlet ilkesine açıkça aykırı bir tasarı
bulunmaktadır. Yasa tasarısına göre, 45 yaşın
altındaki tüm çalışanlar yani işçiler ve memurlar, otomatik
olarak bireysel emeklilik sistemine dâhil olmuş oluyorlar.
Çalışanın ücretinden yüzde 3 oranında bir kesinti
yapılacak, Hükûmet bu kesinti miktarını iki katına
çıkarabilecek ya da yüzde 1e kadar azaltabilecektir.
Değerli milletvekilleri,
çalışanların bireysel emeklilik sistemine zorunlu olarak dâhil
edilmesiyle sosyal güvenlik ve emeklilik hakkı da eğitim ve
sağlık gibi piyasaya sunulacaktır. Böylelikle,
çalışanların sosyal güvenlik ve emeklilik hakları finans
sermayesinin ellerine terk edilmiş olacak. Düzenlemenin Hazine
Müsteşarlığı tarafından yürütülecek olmasıyla da
çalışanların zorunlu olarak tabi olacağı bu bireysel
emeklilik sistemiyle hazineye her ay düzenli miktarda sıcak para girişi
sağlanmış olacaktır. Bu sistem gelirse, zorunlu ve bireysel
ücretler düşüyor, zorunlu prim yükü ağırlaşıyor. Bunu
gidermek içinse bireysel şirketlere aktarım yapılıyor.
Şirketlere aktarım ise hazineden çıkıyor yani bu durumda da
şirketlerin kazancı, emekçi halkın cebinden
çıkacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede 2011
yılından itibaren uygulanan bireysel emeklilik sistemi,
bildiğiniz gibi gönüllü bir özel emeklilik sistemiydi. Sisteme
kayıtlı olanlara ilişkin istatistiki verilere
baktığımızda, 2015 yılı itibarıyla 6 milyon
dolayındaki bireysel emeklilik sistemi katılımcısının
sadece yüzde 15,8i işçi, yüzde 9,6sı da memur statüsünde
katılımcıydı. İşçi kesiminin fon içindeki
payı yüzde 9,5; memurun ise yüzde 7,9 oranındaydı yani gördüğünüz
gibi işçi ve memurun sistem içerisindeki oranları sayısal olarak
çok düşüktür.
Değerli milletvekilleri, işte öncelikle
AKPye ve sermaye kesimine yeni bir kaynak yaratmak için bireysel emeklilik
sistemi zorunlu hâle getirilmektedir. Başbakan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin belirttiğine göre 6,7 milyon kişinin otomatik
olarak sistem kapsamında olacağı ve bu düzenlemeyle on
yıllık dönemde 90 milyar liralık bir tasarrufun
oluşturulacağı öngörülmektedir. Aslında, işçi/memur
dâhil, 16 milyonluk çalışan kesimin 45 yaş altının 12
milyon dolayında bulunduğu dikkate alındığında,
bireysel emeklilik sistemi havuzunda birikecek fonun çok daha fazla olduğu
tahmin edilmektedir.
Ancak, gözden kaçırılmaya
çalışılan başka bir duruma dikkat çekmek durumundayız:
Zorunlu bireysel emeklilik sistemi uygulamasıyla sermaye kesimine yeni
kaynak transferinin yanı sıra, diğer önemli olan bir konu da
kamusal emekliliğin zaman içinde tasfiye edilmesidir. Biliyoruz ki, Dünya
Bankası, 1980lerden itibaren, sosyal devletin küçültülmesi amacıyla
kamusal emekliliğin tasfiye edilerek sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesini
programına koymuş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hâlen Türkiye'de
anayasal olarak zorunlu bir kamusal emeklilik sistemi var ancak
çalışanlar, ikinci kez zorunlu olarak bireysel özel emeklilik
sistemine dâhil olunca giderek bir tercihe zorlanacaklardır; emeklilik
yaşının 65 olduğu ve emekli aylıklarının
giderek düştüğü Sosyal Güvenlik Kurumu yerine, 56 yaşında
emeklilik hakkı tanıyan bireysel emeklilik sistemini tercih etmeye
doğru yönlendirileceklerdir. Oysa bireysel emeklilik şirketlerinin
dünyadaki durumu pek parlak değildir. Türkiye'de mevcut bireysel emeklilik
sisteminin getirisi, enflasyon oranının yüzde 2 altında bir
değerde seyretmektedir. Bireysel emeklilik fonları, özellikle
ekonomik kriz anında ciddi biçimde değer kaybına açık
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hatırlayacağınız üzere, 2008 ekonomik
kriziyle birlikte, ABDde en büyük 7 şirket arasında yer alan Enron
şirketi iflas etti. Bir bireysel emeklilik fon şirketi olan bu
şirkette tasarrufları bulunanların varlıkları heba
oldu. Kriz nedeniyle, emeklilik fonlarında yüzde 25 dolayında bir
küçülme gerçekleşti.
OECD verilerine göre, emeklilik fonlarının
gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde 80lerdeyken, 2008
kriziyle birlikte bu oran yüzde 57ye düştü. Krizden en çok 35 yaş ve
üstü çalışanlar etkilendi çünkü ekonomik kriz sonucunda ilk
işten çıkarılanlar bu kişilerdi. İşsiz kalan bu
kesim, emeklilik yaşı için kalan primlerini de ödeyemeyecek duruma
geldi.
Değerli milletvekilleri, 2012de ABDdeki Wall
Streeti İşgal Et hareketinin belirleyici faktörü de finansal kriz
nedeniyle emeklilik birikimleri yok olan bu kitleydi. O nedenle, her zaman
krize açık olan kapitalist sistemde, bu tür tasarruflar yoluyla gelecek
için bir gelir beklentisine girmek, ciddi bedellere yol açabilecektir. Zaten
2008 krizi sonrası Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerde bireysel emeklilik
sistemlerinden geri dönüş başladı, emeklilik sistemlerinin
kamulaştırılmasına ilişkin adımlar
atıldı.
Değerli milletvekilleri, AKPnin zorunlu
bireysel emeklilik sistemi uygulamasındaki üçüncü hesabı da
işverenlerin maliyetlerini düşürmektir. Yeni getirilen sistemde,
herhangi bir işveren katkısı yoktur. Sadece
çalışanların finanse ettiği bir sistem söz konusu
olacaktır. Devlet, yalnızca 1 defaya mahsus olmak üzere, sisteme yeni
girenlere bin liralık bir katkı yapacaktır. Bir de on
yılın sonunda yüzde 5lik bir katkı sağlaması
öngörülmektedir.
Son tahlilde, uzun vadede kamusal emekliliğin
de tasfiye edilerek işverenlerin sosyal güvenlik sistemine
katkısının sıfırlanması amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKPnin on dört yıllık iktidarı boyunca
piyasalaştırılan ve hiçleştirilen emek, bu tasarıyla
yeniden kendini göstermektedir. Tasarıda, işçilerin, imzalamadığı
bir sözleşme üzerinden zorunlu olarak bireysel emeklilik sistemine dâhil
edilmeleri mümkün kılınmaktadır. Her ne kadar iki ay içerisinde
sözleşmeden cayma hakkı getiriliyor gibi görünse de böyle bir
düzenleme büyük bir adaletsizlik ve hukuksuzluk içermektedir. Zorunlu olarak
bireysel emeklilik sistemine dâhil edilme durumu -sosyal güvenlik ve
sözleşme hürriyeti yok sayılmakta- en başta sosyal devlet
ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Zira Anayasanın
60ıncı maddesi Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar. hükmüyle sosyal güvenlik hakkını çok
açık tanımlamaktadır.
Sosyal devlete düşen
görev vatandaşları bireysel emeklilik sistemine zorunlu dâhil etmek
değil, çalışanların mevcut durumda primini ödediği
sosyal güvenlik sistemini iyileştirmek ve bunu geliştirmektir.
İşçilerin, emekçilerin ihtiyacı, zorunlu bireysel emeklilik
sisteminden ziyade, parasız ve nitelikli sağlık ve sosyal
güvenlik hakkıdır. Oysaki bu tasarıyla işçiler, emekçiler
özel bir sigorta programına zorla üye olmakta ve kendi arzusu
dışında ücretlerinden kesinti yapılması mümkün hâle
getirilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mevcut durumda AKP iktidarının asgari
ücret zammı, taşeron işçiler ve kıdem tazminatına dair
vaatlerinin büyük bir aldatmaca olduğu kısa zamanda açıkça
görülmüştür. Örneğin önceki Başbakan Sayın Ahmet
Davutoğlu büyük bir heyecanla taşeron işçilere kadro müjdesi
vermişti. Aradan altı ay geçti, taşeron işçilere umut
verildi, beklenti yaratıldı ama bu yönde hiçbir düzenleme
yapılmadı. AKP Hükûmeti bu konuda verdiği sözün gereğini ne
zaman yerine getirecektir? Tüm taşeron işçiler bu sorunun
cevabını merak etmektedirler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çalışanların ödediği
vergilerle, çalışanlardan kesilen paralarla sermayenin beslenmesi
asla kabul edilemez. Borç içerisinde yaşamlarını sürdürebilen
işçilerin tasarruf yapması için zorla bir sisteme dâhil edilmeleri
aynı zamanda ahlaki de değildir. Ülkede tasarruf oranları
artırılmak isteniyorsa, çare, işçilerin gelirlerini
artırmaktır. Ancak ve ancak ücretlerin artışıyla,
ücretlere zam yaparak işçilerin tasarruf etmeleri olanaklı hâle
gelebilecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dora.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) İç
Tüzük 60a göre bir söz talebim var.
BAŞKAN Tabii ki, buyurun, açıyoruz
mikrofonunuzu.
Buyurun, açıldı Sayın Baluken.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
20.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Diyarbakırın
Silvan ilçesine bağlı Dolapdere köyü Ekinciler mezrasında gün
boyu top atışları yapıldığına ve
başlayan yangının şu anda köyün içerisine ilerlediğine
ve Erzurumun Karayazı ilçesinde 60a yakın HDPlinin gözaltı
koşullarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, şu anda
Diyarbakırın Silvan ilçesindeki acil bir durumu Genel Kurulun
bilgisine sunmak üzere söz aldım. Silvana bağlı Dolapdere köyü
Ekinciler mezrasında bugün gün boyu top atışları
yapıldı ve başlayan yangın şu anda köyün içerisine
ilerlemiş durumda. 8 hane var mezra içerisinde. Bize ulaşan siviller
hâlâ top atışlarının ve silah
atışlarının devam ettiğini ve can güvenliklerinin
olmadığını ifade ettiler. İçişleri
Bakanlığı yetkililerine durumu ilettik ancak durum son derece
vahim. O nedenle, Genel Kuruldaki tüm milletvekili
arkadaşlarımın bilgisine sunuyoruz. Orada oluşabilecek can
kayıpları özellikle bu gerilim ortamında çok ciddi bir
provokasyona dönüşebilir. Hükûmeti bir an önce oradaki acil duruma
müdahale etmeye çağırıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyoruz Sayın Baluken,
tamamlayın, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Ayrıca, Erzurumun Karayazı ilçesinde,
aralarında eş başkanlarımızın da bulunduğu
60a yakın partili arkadaşımız on günü aşkın bir
süredir gözaltına alındılar. Emniyette yer
olmadığı için bu arkadaşlarımız bir kapalı
spor salonunda ve son derece kötü koşullarda bulunuyorlar. Bugüne kadar
sadece 28inin ifadesinin alındığı bize iletildi. Hiçbir
şekilde savcının bu yönlü bir çabası da yok. Haksız
yere, son derece kötü koşullarda tutulan bu arkadaşlarımız
dün de ciddi bir gıda zehirlenmesi vakası yaşamışlar.
Bu konuda da özellikle olağanüstü hâlin uygulamalarıyla ilgili
kendilerine verilen yetkiden vazife çıkaran idari, mülki ya da adli
yetkililerin uygulamalarının yakın takibinin gerektiğini
ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Karayazıdaki arkadaşlarımızın da bir an önce tahliye
edilmesini, bir an önce bu gözaltı sürecinin bitmesini iletmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Baluken.
Sayın Bakan notunu aldı. Sanırım
bilgi alırsa Genel Kurulu ve sizi bu konuda bilgilendirecektir, kendisine
söz hakkı veririz daha sonra.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/752) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, 1inci madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlunu davet ediyoruz.
Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sıra sayısı 410 olan Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, bu pazartesi
akşamı -ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim- bize bu bireysel
emekliliğe ilişkin 410 sıra sayılı Kanun
Tasarısıyla ilgili bildirim yapıldı Komisyonumuz
tarafından ve dün, salı günü 15.30da bunu görüşmeye başladık.
Normalde, biliyorsunuz, İç Tüzüke göre, en az kırk sekiz saat
önceden bu tür duyuruların yapılması lazım, bizim de
milletvekili olarak bunlara hazırlık yapmamız lazım ama
maalesef öyle olmadı. Pazartesi akşam bildirilmişti, salı
günü başladık, yirmi dört saat bile geçmeden kanun tasarısı
görüşülmeye başlandı ve bugün de Genel Kurulda görüşüyoruz.
Şu anda yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda 75 maddelik bir torba
kanun görüşülüyor. Çok önemli konular var içerisinde ama onu
bıraktık, buraya geldik, bir taraftan da hem yukarıda hem burada
konuları takip etmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunlar tabii
önemli konular, çok önemli konular. Ülkenin ekonomik yönden de
sıkıntıda olduğu bir dönemde bunları biz
tartışırken usulüne uygun olarak yapmamız lazım,
bihakkın bu görevimizi, yasama görevimizi yerine getirmemiz lazım,
doğru dürüst tartışmamız lazım. Acilse bazı
şeylere katlanalım ama bakıyorsunuz çok acil değil; bir.
İkincisi, yine, bir tasarı olduğu
hâlde, ilgili kurumların, kuruluşların, meslek kuruluşlarının
görüşü alınmadan gelmiş. Bir etki analizi yok. Ne
amaçlanıyor belli değil. Genel gerekçeye bakıyorum, genel
gerekçeyi aldım, okuyorum, diyor ki: Türkiyede tasarruflar çok
yetersizdir. Türkiyede tasarruflar yetersiz olduğu için biz onları artırmaya
çalışıyoruz. Biraz sonra anlatmaya
çalışacağım. Tasarruflar yetersiz. Evet, Türkiyedeki
tasarruflar yetersiz. 2015te yüzde 31,39 gelişmekte olan ülkelerin
ortalaması, bizim Türkiye olarak tasarruflarımız 15,63. Çok
düşük gerçekten, yarısına yakın. Gelişmekte olan bir
ülkeyiz, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının
yarısına yakın tasarruf oranımız var, bunun
artması lazım. Bunu zaten biz de yıllardır söylüyorduk, bir
mahzuru olmadığı gerekçesiyle hep üstünkörü geçildi. Bugün,
bunun önemi anlaşıldı, memnun oluyoruz tabii ama
tasarrufları artırma gerekçesiyle getirilen bu kanuna bakıyorum
Dün, Maliye Bakanımız Hükûmet adına Plan ve Bütçe Komisyonunda
bununla ilgili açıklamaları yaptı, şunu sordum: Sayın
Bakan, bir projeksiyon var mı? Özellikle ben sordum: Bu tasarı
yasalaştığında bize getireceği nedir? Tasarruflar ne
kadar artacak? Dedi ki: Arkadaşlarımızın
yaptığı çalışmaya göre, on yıl içerisinde 100
milyar lira tasarruf yapmayı yani birikim yapmayı bekliyoruz. Yani
yılda 10 milyar lira. 2017den itibaren yürürlüğe girecek bu
tasarı kanunlaşırsa. Gelecek yıl bizim orta vadeli plana
göre 2,5 trilyona yakın gayrisafi yurt içi hasılamız var, 2
trilyon 489 milyar lira.
Bakın, 10 milyar liralık artış
ne getiriyor? Binde 3-4, binde 3-4 getiriyor. Yani gelişmekte olan
ülkelerin 31,39 ortalaması var, Türkiye'nin 15,63; bu, 16 bile olmuyor bu
kanunla. Ya, yapıyorsak, böyle bir şey yapıyorsak, bunu önemli
görüyorsak doğru dürüst bir kanun tasarısı
hazırlayalım, beraber tartışalım, bu ekonomik olarak
da bir şey getirsin, yaptığımız çalışmaya
değsin gerçekten bir anlamı olsun. Yok. Ee, peki, Sayın Bakan,
yüzde 3 için -özür dilerim, yüzde 3 önemli bir rakam- binde 3 için bu
çalışmayı yapmaya değer mi? dedim.
Tabii, kendisiyle ilgili değil, Hazine sonuç
olarak bu çalışmayı yapmış, o da üzüldü ama maalesef
realite de bu, gerçek de bu, binde 3 için bunu yapıyoruz. Ve bununla
şimdi
Bizim sistemimiz ne? Zorunludur, bir kamu ayağı var
biliyorsunuz bizim sigortacılık sistemimizin, SGKya bağlı
olarak herkes zorunlu sigorta yaptırmak zorunda. Bir de bireysel emeklilik
var, gönüllü sigorta, bu, özel sigorta. Bu da otomatik
Bu, ne demekse, maddede
şöyle geçmiş: Çalışanların otomatik olarak bir
emeklilik planına dâhil edilmesi
Otomatik kavramı yerine oturmuyor,
maddeye böyle yazılmış. Yani zorunlu da değil, gönüllü de
değil, arada otomatik bir sistem kurulması denmiş ama bu pek
anlamı olmayan bir düzenleme olmuş sonuç olarak, hiçbir şey
getirmiyor. 50 lira asgari ücretliden kesilecek, iki ay zorunlu olarak kesilecek,
sonra isteyen kesintiyi kaldırıp sistemden çıkabilecek. Yani
sonuç olarak yılda 10 milyar liralık bir birikim söz konusu olacak ve
binde 3lük bir
Bu da projeksiyon tabii, iyi niyetle düşünülmüş
hâli, bunun çok altında da olabilir.
Ha, bir de bir şey söyleyeyim: Olumsuz
olması için bir sebep daha var, son beş yılda bu bireysel
emeklilikteki fonlar hep zarar etmiş, bireysel emekliliğin getirisi
enflasyonun altında kalmış. Biraz önce Musa Bey konuşması
sırasında anlattı, yüzde 7 küsurluk bir zarar söz konusu. Ee,
böyle olunca niçin bireysel emeklilik sistemine girsin çalışanlar?
Asgari ücretli şu anda zaten geçinemiyor. Neden sisteme girsin, neden
dâhil olsun? Onu teşvik eden ne var? Efendim, devlet katkısı
var. Devlet katkısı yeterli değil maalesef değerli
arkadaşlarım, çünkü geçinemeyecek olan birisi için bu yeterli bir
teşvik değil.
Bir soru daha sordum ben dün Sayın Maliye
Bakanına, dedim ki: Sisteme şu anda bir kişi her ay 100 lira
ödese, ayda 100 lira ödeyip en az on sene sistemde kalsa -ki en az on sene
sistemde kalmak gerekiyor- on sene sonra ne kadar emekli maaşı alacak
şimdiki rakamlarla? Yapılan hesaplamaya göre 152 lira. dedi,
devlet katkısıyla beraber. Devlet katkısıyla beraber 152
lira.
Şimdi, asgari ücretli olarak 100 lira ödeyeceksiniz
zar zor, on sene sonra 152 lira alacaksınız. Bakın, bizim
enflasyonumuz yılda yüzde 7-8, son yıllarda böyle, on sene sonra
yüzde 80ler civarında bir enflasyon söz konusu olacak şimdiki gibi
devam eder, kötüleşmezse; on sene sonra 152 lira alacak, yine enflasyonun
altında bir getirisi söz konusu olmuş olacak. Dolayısıyla,
bu düzenleme hakikaten çok anlamlı olmamış oluyor, yani
yaptığımız işe değmiyor.
Şimdi, bir de şu tarafı var:
Türkiye'de gelir grupları bazında düşünürsek, biz,
tasarrufları, çok düşük olan tasarruflarımızı en
düşük gelir grubuna, çalışanlara yüklüyoruz, ücretliye
yüklüyoruz, üst gelir gruplarını tasarruf yapmaya zorlamıyoruz.
Çalışanların çok büyük bir kesimi asgari ücret üzerinden
aylık alıyor, onları tasarruf yapmaya zorluyoruz, sıkıntı
burada, daha üst gelir gruplarını tasarruf yapmaya zorlamıyoruz.
Onları tasarruf ettireceğimiz yerde alt gelir gruplarını,
ücretlileri, asgari ücretlileri tasarruf yaptırmaya zorluyoruz, tabii ki o
zaman da binde 3ü geçemiyorsunuz, yaptığınız işin de
bir anlamı olmamış oluyor.
Bu arada, bir de tabii, aynı gerekçeyle Türkiye
Varlık Fonu gündeme geldi. Dün, biraz önce bahsettiğim torba kanunda
o da var ama o çekildi, teklif olarak tekrar getirildi, ısrar ediliyor.
Yarın herhâlde Genel Kurul çalışmayacak ama Plan ve Bütçe
Komisyonu çalışıp hem torba kanunu hem de o teklifi hafta sonuna
kadar, önümüzdeki hafta Genel Kurulda görüşmek üzere yetiştirmeye
çalışacak.
Şimdi, onunla ilgili olarak da, müsaade
ederseniz, bir sonraki maddede bilgi vermek istiyorum ama bireysel emeklilikle
ilgili olarak yapılan bu değişikliğin çok anlamlı
olmadığını, çok büyük bir fayda getirmeyeceğini
özellikle belirteyim. Biz bunun çok daha anlamlı olmasını isterdik.
Biraz önce değerli Recai Berber
arkadaşım anlattı; Almanyada 700 milyar euroluk bir fon var,
bireysel emeklilik fonu. Biz de onun gibi bir fon olmasını isteriz,
çok anlamlı olmasını isteriz, büyük bir fon olmasını
isteriz ama bu şekilde, devlet desteğinin bu kadar az olduğu ve
yanlış bir kesimin hedeflendiği, sadece asgari ücretlinin
hedeflendiği bir sistemde bunun mümkün olmadığını
özellikle eleştiri olarak sunmak istiyorum.
Bu vesileyle, hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kuşoğlu.
1inci madde üzerinde, şahsı adına Bayburt
Milletvekili Sayın Şahap Kavcıoğlu.
Süreniz beş dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Sayın
milletvekilleri, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, 15 Temmuz gecesi
onurlu bir dik duruş ve birliktelik gösteren Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize şifa
ve uzun ömürler diliyorum.
Yine bu vesileyle -bugün de gündeme getirildi- pazar
gecesi Bayburttaki bir olayla ilgili kısa bir açıklama yapma
ihtiyacı hissettim. Bugün yine bir milletvekili arkadaşımız
da gündeme getirdi. Pazar akşamı, biliyorsunuz, Türkiyede büyük bir
birliktelik vardı, Türkiye çok güzel bir gün yaşadı. Aynı
şekilde, Bayburtta da bütün siyasi partilerimizle, bütün kesimlerle
birlikte ülkedeki bu hain kalkışmaya karşı onurlu bir
duruş sergiledi. O gece, maalesef, yine tespitlerimize göre, bu hain
örgütün kışkırtması sonucu, Bayburtta gençler
arasında, üniversitede yapılan bir sınavdan dolayı
-güneydoğulu kardeşlerimiz de oradaydı- gündüz bir
tartışma olduğu söyleniyor. Onun dışında herhangi
bir şey olmadığı hâlde, gece saatlerinde, böyle bir olay
varmış gibi, sosyal medyada özellikle
kışkırtılarak, gençlerimiz belirli bir yere
yönlendirilerek, sanki orada bir PKK baskını, PKKlı
öğrenciler varmış gibi bir yanlış algıyla bir
olay gerçekleştirilmeye çalışıldı. Ben de
oradaydım, kesinlikle böyle bir olay yoktu; ne bir PKK
saldırısı vardı Bayburtta ne bizim halk isyanı ya da
ayaklanması gibi
Bir yanlış anlaşılma ve
yanlış yönlendirmeden dolayı gençlerimizin bir anlık bir
davranışı. Biz oradaydık, bunu da kısa sürede
yatıştırdık. Böyle bir durum yoktur.
Bayburt, Türkiyede en sakin, asayişi hemen
hemen en iyi yerlerden bir tanesidir. 2015 yılında hiç cinayet
işlenmemiş bir şehirdir. Dolayısıyla Türkiye'nin bu
tür sorunlarında her zaman dimdik, ülkemizin, milletimizin yanında
olan bir şehirdir. Dolayısıyla güneydoğulu
kardeşlerimizin bizim orada olması, üniversitede okuması
adına hiçbir sıkıntı yoktur. Basında veya medyada bu
tür şeylerin olması çok doğru değil. Şu an bizim
üniversitemizde çok sayıda güneydoğudan gelen kardeşimiz
okumaktadır. Ertesi gün hem ben hem rektörümüz bu konularda toplantı
yaptık, arkadaşlarla da görüşüldü. Onların teminatı
Bayburtlulardır, bizleriz. Dolayısıyla, buradaki, bir
yanlış anlaşılma. Sizlerden de ricam
Bu tür bir olay
varmış gibi, sosyal medyadaki yanlış algıdan
dolayı oluşturulan bir şey; kesinlikle böyle bir şey yok.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Görüntüler var,
görüntüler.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Devamla) - Tüm
güneydoğulu arkadaşlarımız Bayburtta her yerden daha rahat
bir şekilde okuyabilir, bunun teminatı bizleriz. Ama PKKlı veya
PKKya destek olarak herhangi bir şey olduğunda da yine en iyi
şekilde Bayburtlular bunun karşısında duracaktır,
durmaya da devam edecektir, bunu da belirteyim.
Bunun dışında, tabii, biraz önceki
konuşmalar
Kanunla ilgili, bireysel emeklilikle ilgili gündeme geçeyim,
sürem de azaldı ama.
Biliyorsunuz, 2001 yılında
çıkarılan bir kanun. 2003 yılında da tasarruf
anlamında bu kanun yürürlüğe girdi. Daha sonra, 2013
yılında Türkiyede devlet katkısıyla sistem biraz daha
genişletildi. Burada, baktığımız zaman, 2013
yılına kadar 3,1 milyon kişinin sisteme girdiğini, 2013
yılında ve daha sonrasında da sisteme katılımın
çok fazla arttığını, dolayısıyla devlet
katkısının sistemin gelişmesi anlamında çok önemli
olduğunu 6,4 milyona yükselmesiyle görüyoruz.
Yine, bu, yeni getirilen kanunla, zorunlu bir
katılım değil. Otomatik denmesinin nedeni özellikle tüm
bordrolu ve kamu kesimindekileri
Sadece asgari ücretli diye de nitelememek
lazım. Sürem az ama yani burada sadece asgari ücretten ve zorunlu olarak
insanları bu sisteme sokuyormuşuz gibi bir algı var. Kesinlikle
böyle bir şey yok. Tüm insanlar, bordrolu ve kamu kesimi
çalışanları yani bir hizmet sözleşmesi olan insanlar bu
sisteme dâhil olacak. Eğer istemiyorlarsa iki ay sonra cayıp
sistemden ayrılabilecekler. Kalırsa sistemde devlet teşviki var
ki 2013 yılındaki devlet katkısını göz önüne
aldığımızda, sistemin devlet katkısı
tarafından desteklenmesi Türkiyedeki tasarruf açığının
tekrar azaltılması anlamında çok önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Devamla) Sürem
bittiği için ben bu kanunun hayırlı olmasını
diliyorum, hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kavcıoğlu.
Sayın Gök, sisteme girmişsiniz.
Buyurunuz.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
21.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Genco Erkalın Kadıköy Lisesinde
sergilemek istediği ve Nazımı konu alan oyunuyla ilgili
getirilen yasağın İçişleri Bakanlığıyla
yapılan görüşmeler sonucunda kaldırıldığına
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, dün ve bugün Meclis
kürsüsünden dile getirdiğim bir konuda Meclisimizi bilgilendirmek isterim.
Türkiye'nin önde gelen sanatçılarından
Sayın Genco Erkalın Kadıköy Lisesinde sergilemek istediği
ve Nazımı konu alan oyunuyla ilgili getirilen yasak
İçişleri Bakanlığıyla yaptığımız
görüşmeler sonucunda kaldırılmıştır. Böyle
anlamsız bir uygulamayı gerçekleştiren idarecilere
karşı duyarlı ve gerçekten dikkatli olunması gerektiği
açıktır. Türkiyeyi lüzumsuz bir tartışmanın içerisine
sokacak olan bu yasağın kalkması nedeniyle başta
İçişleri Bakanımız olmak üzere
arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Onların da daha sonra
haberdar olduğu bir konu olduğu ortaya çıktı. Demek ki bu
süreç içerisinde idarecilerin yapabilecekleri bu tür uygulamalar
karşısında hepimizin uyanık ve dikkatli olması
gerekiyor.
Ben Genco Erkala oyununda başarılar
dilerim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Biz de sizin emeğinizden dolayı size
teşekkür ediyoruz.
Fakat bir konuda daha müjde bekliyoruz Sayın
Gök, Hakkâri ve Şırnakın il olarak kalması konusunda.
Umarım bu konudaki müjdeyi de siz verirsiniz bize.
Teşekkür ederiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/752) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sisteme
giren sayın milletvekilleri yok, 1inci madde üzerinde soru-cevap
işlemini gerçekleştirmiyoruz.
1inci madde üzerinde iki önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 1inci maddesi ile 28/03/2001 tarihli ve 4632
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununa eklenen EK MADDE 2"nin (1), (5), (6)ncı
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (2)nci fıkrada yer alan
"otomatik" ibaresinin fıkra metninden, (8)'inci fıkrada yer
alan "cayma hakkı" ibaresinin fıkra metninden, (3)üncü
fıkranın ise madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Sencer Ayata Aydın Uslupehlivan Musa Çam
İstanbul Adana İzmir
Bülent Kuşoğlu Kemal Zeybek Haydar Akar
Ankara Samsun Kocaeli
EK MADDE 2-
"Türk vatandaşı veya 29/5/2009
tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı
Kanununun 28 inci maddesi kapsamında olup, 45 yaşını
doldurmamış olanlardan 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre
çalışmaya başlayanlar, işverenin bu Kanun hükümlerine göre
düzenlediği bir emeklilik sözleşmesiyle emeklilik planına dahil
edilir. İşveren, çalışanını isteği halinde
katılım için emeklilik planı düzenleme konusunda bu kanuna uygun
olarak kurulup faaliyet gösteren bir şirketin sunacağı emeklilik
planına dahil edebilir. Bakanlar Kurulu, bu madde uyarınca emeklilik
planına dahil edilecek işyerleri ile çalışanları ve bu
kapsamdaki uygulama esaslarını belirlemeye yetkilidir."
"Çalışan adına bireysel
emeklilik hesabına ödenen katkı payları üzerinden ek 1 inci
maddedeki usul ve esaslara göre bu madde uyarınca ayrıca Devlet
katkısı sağlanır. Çalışana sisteme girişte
bir defaya mahsus olmak üzere, ek 1 inci maddedeki Devlet katkısı hak
etme ve ödeme koşuluna tabi olmak kaydıyla, 1.000 Türk Lirası
tutarında ilave Devlet katkısı sağlanır. Bakanlar
Kurulu, bu tutarı yarısına kadar artırmaya veya
yarısına kadar azaltmaya yetkilidir. Emeklilik hakkının
kullanılması halinde, hesabında bulunan birikimi en az on
yıllık, yıllık gelir sigortası sözleşmesi
kapsamında almayı tercih eden çalışana, birikiminin %5'i
karşılığı ek Devlet katkısı ödemesi
yapılır. Bu madde hükmüne göre çalışan katkı
payının takip ve tahsil sorumluluğu şirkete aittir.
Müsteşarlık takip ve tahsil sorumluluğunun bu amaçla
yetkilendirilecek bir kuruluşça yerine getirilmesine karar verebilir.
Bankalar, Sosyal Güvenlik Kurumu ve ilgili diğer kamu kurumları,
çalışan katkı payının takip ve tahsili ile Devlet
katkısının hesaplanması için ihtiyaç duyulan verileri,
hakkında usul ve esaslar Müsteşarlıkça belirlenir."
"Bu
madde kapsamında sunulan emeklilik planları kapsamında
şirketlerce 7 nci madde uyarınca fon işletim gideri kesintisi
dışında başka bir kesinti yapılamaz.
Çalışan; katkı payı, işverenin taraf olduğu
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu kapsamındaki
haciz ve iflas yoluyla takip bakımından işçi alacağı
niteliğinde imtiyazlı bir alacaktır. İşverenler bu
madde kapsamındaki yükümlülükleri bakımından Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından denetlenir.
İşverenin bu madde kapsamındaki yükümlülüklerine ve bu madde
uyarınca yürürlüğe konulan düzenlemelere uymaması halinde, her
bir katılımcı ve her bir ihlal için Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca 100 Türk Lirası idari para cezası
uygulanır."
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 410 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Abdullah
Zeydan
Diyarbakır Gaziantep Hakkâri
Behçet
Yıldırım Erol
Dora
Adıyaman Mardin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul,
buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bireysel emekliliği konuşuyoruz ama Türkiyedeki
çalışanların maaşları açlık sınırı
civarında olduğundan insanların tasarruf yapabilmesi için
aslında öncelikle maaşlarının gerçekten onların
yaşamını idame ettirebileceği bir seviyede olması
gerekir. Bunun için, aslında biz her yılın ilk altı
ayı ile ikinci altı ayında işte enflasyon oranında,
yüzde 3,5-4 civarında zam veriyoruz. Bir süre sonra bu da kamuoyunda lüks
vergi olarak bilinen vergi dilimine giriyor, verilen zam başka bir
şekilde alınıyor. Zaten insanların tasarruf yapacağı
bir maaşları yok ama ben bu konuşmamda özellikle bugün
Batmandan bize iletilen bir meseleyi buraya taşımak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Batmanın Kozluk
ilçesinde, daha önce Bekirhan beldesinde -ki Bekirhanın nüfusu 2.500
civarında- sekiz gün süreyle elektrik kesintisi uygulandı. Elektrik
kesildiği için su da kesiliyor. Sekiz gün elektriği kesik olan
Bekirhandan sonra yine Kozlukun bazı köylerinde... Ki köylerin isimleri
burada var, Kozlukun Kaletepe köyü, Yeşilöz mezrası, Kavaklı
köyü, Tepecik mezrası, Cevizli köyü ve mezraları, yani toplam
beş köyde, değerli arkadaşlar, iki gündür su ve elektrik yok. Su
ve elektrik olmadığı için vatandaşın tarlasında
ekip biçtiği mahsulü kurumuş, yaklaşık olarak 6 milyon TL
civarında bir zarara uğramış.
Peki, niye elektrikler kesik? Hani -elektrik
meselesini burada konuştuğumuz dönemde- kayıp kaçak var diye
köylünün evindeki saati, elektrik saatini köyün dışındaki bir
direğe, ortak bir direğe monte edecek ve gelen faturayı köylüye
eşit bir şekilde dağıtacak, kim ne kullandı, ne
kullanmadı bilinmeyecek, dolayısıyla az kullanan-çok kullanan
ayrımı da kaldırılacak. Köylüden eşit bir miktarda
alınmaya çalışılıyor. Köylü buna itiraz ediyor, diyor
ki: Benim saatim zaten içeride değil, siz gelip görebilirsiniz. Dolayısıyla,
itiraz ettiği için, DEDAŞ geliyor -Dicle Elektrik
Dağıtım ekipleri- köyün elektriklerini kesiyor ve elektrik
telleri ile trafoları söküp gidiyor. Değerli arkadaşlar, iki
gündür su ve elektrik yok.
Şimdi, bunun anlaşılması
Nedir
bu kayıp kaçak? Özellikle Batmanın Kozluk ilçesinde mi geçerli?
Türkiye'nin başka bir yerinde böyle bir olay yok mu? Neden? Çünkü,
Bekirhanda da uygulama böyleydi, biraz önce ismini saydığım
köylerde de durum bu. Peki, Türkiye'nin diğer yerlerinde kayıp kaçak
yok mu ya da Ankaranın bir köyünde, bir beldesinde kayıp kaçak
sıfır mıdır? Peki, neden o ilçenin veya o köyün tüm
elektrikleri aynı anda kesilmiyor? Batmanın Kozluk ilçesi bir deneme
alanı olarak mı seçilmiş? Bunun anlatılması
lazım. Nasıl olur da köylü vatandaşı bu kadar
cezalandırırsınız? Bakın, muhtarları devreye
girmeye çalışıyor, valiye ulaşmaya çalışıyor
ama sorun bir türlü çözülmüyor. Elektrik telleri ve trafolar sökülüp gidiliyor.
Böyle sorun çözeceksek -bu ülkenin sorunlarını- o zaman herkes kendi
başının çaresine mi bakacak?
Şimdi, dolayısıyla, yetkilileri bir
an önce olaya duyarlı olmaya çağırıyorum. Bu kayıp,
oradaki köylünün kayıp mahsulü sadece köylüye ait kayıp mahsul
değil; bu ülkenin millî sermayesidir. Dolayısıyla, böyle
bakıldığında, ülke zarara uğratılıyor, köylü
geçim derdindeyken geçimini sağlayamaz duruma geliyor. Bir an önce duruma
dikkat çekiyoruz.
Bakın, Kozluk Muhtarlar Derneği
Başkanı bize bir yazı göndermiş: Kaletepe köyünde
Yeşilöz mezrasına, Kavaklı, Tepecik köyü, Cevizli köyüne -sayıyor-
iki gündür -trafolar sökülmüş, teller kesilmiş- su verilmiyor.
Tarlalar ve oradaki halk perişan durumda. Valilikle görüşme
yapılmış ancak çözüm bulunamamış. Nedeni de biraz önce
söylediğim gibi elektriğin kaçak kullanımı.
Bunu, bu sorunu bir an önce Sayın Bakanın
bilgisine sunuyorum. Bu sorunun çözülmesini beklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Toğrul.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 1inci maddesi ile 28/03/2001 tarihli ve 4632
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununa eklenen EK MADDE 2"nin (1), (5), (6)ncı
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (2)nci fıkrada yer alan
"otomatik" ibaresinin fıkra metninden, (8)'inci fıkrada yer
alan "cayma hakkı" ibaresinin fıkra metninden, (3)üncü
fıkranın ise madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Süleyman
Sencer Ayata (İstanbul) ve arkadaşları
EK MADDE 2-
"Türk vatandaşı veya 29/5/2009
tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı
Kanununun 28 inci maddesi kapsamında olup, 45 yaşını
doldurmamış olanlardan 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre
çalışmaya başlayanlar, işverenin bu Kanun hükümlerine göre
düzenlediği bir emeklilik sözleşmesiyle emeklilik planına dahil
edilir. İşveren, çalışanını isteği halinde
katılım için emeklilik planı düzenleme konusunda bu kanuna uygun
olarak kurulup faaliyet gösteren bir şirketin sunacağı emeklilik
planına dahil edebilir. Bakanlar Kurulu, bu madde uyarınca emeklilik
planına dahil edilecek işyerleri ile çalışanları ve bu
kapsamdaki uygulama esaslarını belirlemeye yetkilidir."
"Çalışan
adına bireysel emeklilik hesabına ödenen katkı payları
üzerinden ek 1 inci maddedeki usul ve esaslara göre bu madde uyarınca
ayrıca Devlet katkısı sağlanır. Çalışana sisteme
girişte bir defaya mahsus olmak üzere, ek 1 inci maddedeki Devlet
katkısı hak etme ve ödeme koşuluna tabi olmak kaydıyla,
1.000 Türk Lirası tutarında ilave Devlet katkısı
sağlanır. Bakanlar Kurulu, bu tutarı yarısına kadar
artırmaya veya yarısına kadar azaltmaya yetkilidir. Emeklilik
hakkının kullanılması halinde, hesabında bulunan
birikimi en az on yıllık, yıllık gelir sigortası sözleşmesi
kapsamında almayı tercih eden çalışana, birikiminin %5'i
karşılığı ek Devlet katkısı ödemesi
yapılır. Bu madde hükmüne göre çalışan katkı
payının takip ve tahsil sorumluluğu şirkete aittir.
Müsteşarlık takip ve tahsil sorumluluğunun bu amaçla yetkilendirilecek
bir kuruluşça yerine getirilmesine karar verebilir. Bankalar, Sosyal
Güvenlik Kurumu ve ilgili diğer kamu kurumları, çalışan
katkı payının takip ve tahsili ile Devlet
katkısının hesaplanması için ihtiyaç duyulan verileri,
hakkında usul ve esaslar Müsteşarlıkça belirlenir."
"Bu
madde kapsamında sunulan emeklilik planları kapsamında
şirketlerce 7 nci madde uyarınca fon işletim gideri kesintisi
dışında başka bir kesinti yapılamaz.
Çalışan; katkı payı, işverenin taraf olduğu
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
kapsamındaki haciz ve iflas yoluyla takip bakımından işçi
alacağı niteliğinde imtiyazlı bir alacaktır.
İşverenler bu madde kapsamındaki yükümlülükleri
bakımından Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından denetlenir. İşverenin bu
madde kapsamındaki yükümlülüklerine ve bu madde uyarınca
yürürlüğe konulan düzenlemelere uymaması halinde, her bir
katılımcı ve her bir ihlal için Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca 100 Türk Lirası idari para
cezası uygulanır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR
GÜNAY (Eskişehir) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
LEVENT GÖK (Ankara) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyoruz.
Gerekçe:
Maddedeki değişiklikle işverenlere
çalışanlarını istekleri hâlinde katılım için
emeklilik planı düzenleme konusunda bu kanuna uygun olarak kurulup
faaliyet gösteren şirketlerden herhangi birini seçme serbestisi
tanınmakta, zorunlu katılım kaldırılmakta,
işverenlere bu madde kapsamındaki yükümlülüklere ve bu madde
uyarınca yürürlüğe konulan düzenlemelere uymaması hâlinde her
bir katılımcı ve her bir ihlal için Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca 100 Türk lirası idari para
cezası uygulanması konusundaki madde metnindeki belirsizlik
giderilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 2- 4632
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 2- Bu maddeyi ihdas eden Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
kırkbeş yaşını doldurmamış olan
çalışanlar, ek 2 nci madde hükümleri çerçevesinde otomatik olarak
emeklilik planına dahil edilir.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Fahrettin Oğuz Tor.
Süreniz on dakika Sayın Tor.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
410 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde MHP adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle siz değerli heyetinizi ve
bizleri izleyen yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, daha önceki bir
konuşmamda da belirttiğim üzere, FETÖ terör örgütüyle yürütülen
mücadelenin, diğer terör örgütleriyle olan mücadeleyi sekteye
uğratmaması gerektiğini ifade etmiştim. Maalesef, bugün
Şırnak Uluderede 5 askerimiz şehit olmuştur.
Beytüşşebap bölgesinde bulunan 3 askerimiz şehit olmuştur.
Her iki saldırıda da toplam 18 askerimiz
yaralanmıştır. Öncelikle, şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılarımıza, gazilerimize de
başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
FETÖ terör örgütüyle yapılan mücadele, olağan dışı bu
durum nedeniyle, PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadelede bir aksamaya
sebep olmamalıdır. 15 Temmuzdan sonra güneydoğuda terör
örgütünün şehit ettiği güvenlik görevlisi sayısı 30u
geçmiştir. Allah korusun, günde 3 tane, 5 tane, 8 tane şehit gelmeye
devam ederse, bu yönde oluşacak bir algı, terörle mücadeleyi de psikolojik
olarak olumsuz etkileyecektir.
Tekraren ifade etmek istiyorum ki, FETÖ terör
örgütüyle yapılan mücadele, PKK, IŞİD ve diğer terör
örgütleriyle yapılan mücadeleyi asla sekteye
uğratmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, uzun zamandır
tartışılmakta olan otomatik katılıma dayanan BESin
ayrıntıları, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıyla büyük ölçüde netleşmiştir. Ben, BES
hakkında kısa bilgiler vererek önemli bir eksikliği dikkatinize
sunmak istiyorum.
Zorunlu BES uygulamasıyla amaçlanan nedir?
Ülkemizde tasarruf oranları dünyadaki tasarruf oranlarına göre
düşük seviyededir. Avrupa Birliği ülkeleri, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler dâhil, aşağıda isimlerini
sayacağım ülkeler içerisinde tasarruf oranı en düşük ülke
maalesef Türkiyedir.
Şimdi, baktığımızda, Çinde
tasarruf oranı yüzde 46dır; Korede, Güney Korede yüzde 35tir,
küsuratları var; Malezyada yüzde 28dir; Türkiyede bu oran yüzde 15tir.
Avrupa Birliği ülkelerine baktığımız zaman
ortalaması yüzde 21,68; gelişmekte olan ülkelerde 31,39dur. Dünya
ortalaması ise yüzde 25 civarındadır. Türkiye, dünya
ortalamasının 10 puan gerisindedir. İleri teknoloji üreten
ülkelere baktığımızda Çin gibi, Amerika gibi, Güney Kore
gibi özellikle son dönemlerde tasarruf oranlarının yüksek olması
kalkınmanın, sanayileşmenin yegâne kriteri olduğunu
göstermektedir.
Tasarıyla, yurt içi tasarruf oranının
artırılması, çalışanların çalışma
döneminde sahip oldukları refah seviyesinin emeklilik döneminde de
korunması, son düzenlemelerle kamu sosyal güvenlik sistemi tarafından
bağlanacak olan düşük oranlı emekli maaşlarından
olumsuz yönde etkilenmemeleri için emekliliğe yönelik olarak
çalışanların bireysel tasarruf etmeye özendirilmesi
amaçlanmaktadır.
Hangi çalışanlar otomatik bireysel
emeklilik sistemine dâhil olacaktır dediğimizde, 45
yaşını doldurmamış olanlardan kamu ve özel sektörde
çalışmaya başlayacak olanlar ile mevcut çalışanlardan
kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 45 yaşını
doldurmamış olan memur ve işçiler zorunlu bireysel emeklilik
planına dâhil olacaktır.
Yabancı uyruklu olarak çalışanlar
otomatik bireysel emeklilik sisteminden yararlanamayacaklardır, kapsamda
değillerdir. Ancak Türk vatandaşı veya 5901 sayılı
Türk Vatandaşlığı Kanununun 28inci maddesi uyarınca
izin almak suretiyle vatandaşlıktan çıkmış olanlar
yararlanabilecektir.
Otomatik BES bütün iş yerlerinde uygulanacak
mıdır? Bu konuda bir düzenleme mevcut değildir, Bakanlar
Kurulunun düzenlemesine bırakılmıştır.
Çalışanlar otomatik olarak BESe
nasıl dâhil edilecektir dediğimizde, çalışanlar,
işverenin düzenleyeceği emeklilik sözleşmesiyle Hazine
Müsteşarlığınca uygun görülen şirketlerin emeklilik
planına otomatik olarak dâhil edilecektir.
Ne kadar katkı ödeyeceklerdir?
Çalışanlar, zorunlu BESe SGKya bildirilen sigorta primine esas
kazançlarının yüzde 3üne karşılık gelen tutar kadar
katkı payı ödeyeceklerdir.
Örnek vermek gerekirse, asgari ücret düzeyinde
çalışanlar yüzde 49,41; bugünkü şartlarda, yani 50 lira
civarında bir ödemede bulunacaklardır. Tavandan primi ödeyenlerse 321
lira ödemede bulunacaklardır.
Katkı payı oranını yüzde 6ya
kadar artırmaya, yüzde 1e kadar azaltmaya veya katkı payına
maktu limit getirmeye Bakanlar Kurulu yetkili olacaktır. Çalışan
isterse daha fazla katkı payı ödeyebilecektir.
Çalışanın ücretinden kesilen katkı payı işveren
tarafından emeklilik şirketine aktarılacaktır,
aktarmadığı zaman parasal kayıptan işveren sorumlu
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, katkı
payının takip ve tahsili emeklilik şirketi tarafından
yapılacak, ancak Hazine Müsteşarlığı katkı
payının takip ve tahsil sorumluluğunu bu amaçla
yetkilendireceği bir kuruluşa da verebilecektir.
Bir başka konu: Çalışan isterse
emeklilik planına dâhil olduğunun kendisine bildirildiği tarihi
takip eden iki ay içinde sözleşmeden cayabilecektir.
Otomatik BES sistemine dâhil olan
çalışanın iş yerini değiştirmesi hâlinde, yeni
işyerinde de otomatik emeklilik planı uygulaması varsa,
çalışan birikimini ve sistemde kazandığı emekliliğe
esas süresini yeni iş yerindeki emeklilik sözleşmesine
aktarabilecektir, istemiyorsa sistemden çıkabilecektir.
Otomatik BESe işveren de bir katkıda
bulanacak mıdır? Maalesef işveren için bir katkı
öngörülmemiştir.
Otomatik Bireysel Emeklik Sistemine devlet
katkısı: Çalışan adına bireysel emeklilik
hesabına ödenen katkı payları üzerinden yüzde 25i oranında
da devlet katkısı sağlanacaktır. Eğer sistemden
caymıyorsa, plana dâhil olmuşsa bir defaya mahsus olmak üzere, sisteme
girmesi hâlinde devlet bin lira da ayrıca katkı sunacaktır.
Bakanlar Kurulu ilave devlet katkısı tutarını
yarısına kadar artırmaya veya yarısına kadar azaltmaya
da yetkili olacaktır.
Emeklilik hakkının kullanılması
hâlinde ilave bir devlet katkısı: Evet, şartları yerine
getirdiği zaman birikiminin yüzde 5i karşılığında
ayrıca ek devlet katkısı ödenebilecektir. Emeklilik
şirketleri, otomatik BES emeklilik planı kapsamında ödenen
katkı paylarından fon işletim gideri kesebilecektir, bunun dışında
başka bir kesinti yapılmayacaktır. Bu paylar da imtiyazlı
bir alacaktır, haczedilme şansı yoktur, denetimini de
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapacaktır.
Değerli milletvekilleri, işverenin kanun
kapsamındaki yükümlülüklerine ve düzenlemelere uymaması hâlinde her
bir ihlal için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
100 TL tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Mevcutta
isteğe bağlı olarak Bireysel Emeklilik Sistemine dâhil olanlarla
ilgili bir düzenleme mevcut olmasa da Bakanlar Kurulu dâhil edebilecektir.
Sistem, malum, bildiğiniz gibi 1/1/2017de yürürlüğe girecektir.
Değerli milletvekilleri, burada özellikle
üzerinde durmak istediğim konu şudur: Sistem bu hâliyle düşük
gelir grupları için topaldır, bu hâliyle düşük gelir
grupları için prematüre doğacaktır. BES kesintisi işçinin
üzerinde kalmıştır. Sisteme girmek isteyen, asgari ücretle
çalışana binen ilave yük bugün itibarıyla 50 TLdir. Asgari
ücretle çalışan, büyük çoğunluğunun eşi bir işte
çalışmayan, kirada oturan, birkaç çocuk sahibi bir kişi, hatta
çocuğu üniversitede okuyan bir kişi adı BES de olsa, bu
iş için ayda 50 TL ayırması kesinlikle mümkün değildir. Bu
durumda -gayet açık söylüyorum- çalışanların büyük
çoğunluğu, özellikle asgari düzeyde çalışanların büyük
çoğunluğu sistemden çıkacaktır. Zira, bir asgari ücretli
için 50 lira önemli bir meblağdır özellikle geçim
sıkıntısında olanlar için.
Sistem işleyecekse, çalışanın
büyük bir kesimini oluşturan asgari ücretlinin sistemi tercih etmesini,
sistemde kalmasını istiyorsak, küçük de olsa işverenin bir
katkı sağlaması, işverenden bir katkı
sağlanması zorunludur. Yasanın orta ve üst gelir grupları
için uygulanabilir olduğunu söylemek mümkündür ancak alt gelir
grupları için bunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tor.
2nci madde üzerinde Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan, biraz önce dile
getirdiğim, Batmandaki sorunla ilgili arada hemen Batmanın
köylerinin 2 muhtarı beni aradı. Sayın Bakan, bugün Kozluk
Kaymakamına gitmişler ve Kozluk Kaymakamı muhtarlarla
görüşmemiş. Batman Valisine gitmişler, Batman Valisi de
azarlayarak dışarı çıkarmış. Bunu en azından
bilgilerinize sunuyorum. Bu konu gerçekten çözülmelidir. Köylü diyor ki: Ben
tütün ekmişim, çilek ekmişim, kurumak üzere. Yani bu vesileyle ben
bu notu en azından bilginize sunuyorum, en azından üzerinde
duracağınıza da inanıyorum. Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bireysel emeklilikten
ziyade yine gündem gerçekten o kadar yakıcı ki bu kamuda görevden
almalar 70 bini aştı. Kamuda görevden alınmalar o kadar keyfî ve
o kadar delile, bir nedene dayanmıyor ki
Dün de ifade etmek zorunda
kaldım, belki bir miktar tekrar olacak. Değerli arkadaşlar,
NTden -kırtasiye- alışveriş yaptı diye zamanında
bir indirim kartı veriliyormuş, bu kartı var diye insanlar
görevden alınıyor. Bank Asyada kirada oturduğu ev sahibinin
hesabı var, Bank Asyaya para yatırıyor, Bank Asyaya her ay
kirasını ödediği için görevden alınmalar var.
Şimdi, bu terör çetesinin devletin içerisine,
kamuya nasıl yerleştiğini aslında hepimiz biliyoruz.
Ayıklanması sonuna kadar gerekiyor ve üzerine gidilmesi gerekiyor ama
bu yapılırken bir taraftan da hakikaten yaş ve kuruyu bir arada
yakmamak gerektiğini, her şeyin hukuk dairesi içerisinde olması
gerektiğini bir kez daha hatırlatmak zorunda kalıyoruz.
Bir diğer önemli nokta, bakın,
Barış İçin Akademisyenler Bildirisini imzalayanların
durumunu bu çeteyle aynı torbaya koyduğunuzda
inandırıcılık zayıflıyor. O zaman kamuoyunda
şöyle anlaşılıyor: Siz
karşıtlarınızı bertaraf ediyorsunuz. Sizin derdiniz
Bu çeteyi değil, kendi karşıtınız olarak
değerlendirdiklerinizi bir şekilde kamudan tasfiye ediyorsunuz.
şeklinde ele alınıyor ve gerçekten iş sulanıyor, inandırıcılığı
zayıflıyor, yaptığınız, yanlış bir yere
ulaşıyor. Bunu göz önünden uzak tutmamak gerektiğini de
özellikle söylüyorum.
Her gün, gün geçmiyor ki bir
üniversiteden BAK imzacıları, hatta EĞİTİM-SEN
üyeleri
EĞİTİM-SEN benim de geçmişte üyesi olduğum
bir sendikadır. Bu sendikanın en önemli mücadelesi, bu çetenin
üniversitelerdeki, kamu kurumlarındaki örgütlenmesine muhalefet etmektir.
Demokratik emek mücadelesi vermiştir. E şimdi, karşı
mücadele ettiğiniz bir çete grubuyla EĞİTİM-SEN
yöneticileri ya da EĞİTİM-SEN üyeleri aynı noktaya
konuluyor. Dolayısıyla, gerçekten yaptığınız
hukuksuzlaşıyor ve herkes, gücü yeten bir şekilde gücü
yettiğini bertaraf ediyor.
Değerli arkadaşlar,
bakın, kamuya bunların nasıl yerleştirildiğini,
eğer tasfiye etmek istiyorsanız bazı örnekleri sizinle
paylaşmak isterim. Örneğin geçmişe yönelik üniversitelerde atama
ve yükseltme ilanlarını YÖK incelesin, bakalım nasıl
gerekçelerle ve nasıl koşullarla üniversitelere insanlar
alınmış. Olmayan bir cihazın uzmanlığı istenmiş
mi istenmemiş mi? Ya da örneğin, benim fakültemde 38 profesör dururken
fen fakültesine 1 tarihçi dekan olarak atanmış mı
atanmamış mı değerli arkadaşlar? Ya da çok büyük
kahraman hocalar yaratılır ya, bir kişiye en az 8-10 tane görev
verilmiş mi verilmemiş mi? Eczacılık fakültesi dekanı,
eğitim fakültesi dekanı, enstitüdeki müdürü, BAP sorumlusu aynı
kişi olmuş mu, olmamış mı inceleyin. Bakın,
bunlarla sonuca ulaşırsınız, yoksa herkesi aynı
çatıya, aynı torbaya doldurarak bu işle uğraşamazsınız.
Bakın, bir kişinin bir ilan koşuluyla
meslek yüksekokuluna alındığını ve aynı
koşulla tekrar meslek yüksekokulundan alınıp eczacılık
fakültesinde görevlendirildiğini
Ne ilgisi var meslek yüksekokuluyla
eczacılık fakültesinin değerli arkadaşlar?
İnceleyecekseniz bunları inceleyin.
Geçmişe yönelik araştırma görevlileri
nasıl alındı, geçmişe yönelik doktoralar, görevlendirmeler
nasıl yapıldı, neden bazı kişiler kahraman gibi 8-10
tane göreve boğduruldu, bunları açıklayabilirsiniz. Bunları
biliyoruz, hepsini ayrıntılı biliyoruz, biz yaşadık
değerli arkadaşlar.
Bakın, ilköğretim sınıf
öğretmenliğine bir öğretim üyesi alınıyordu. Ben
cezalı doçent olduğum için, on yıl doçent
kaldığım için ben de oraya başvurdum. Şart yoktu. Ben
başvurunca, aynı fakültede çalışıyor şartı
koydular. Peki, alınan kişi aynı fakültede
çalışıyor muydu? Buradan söylüyorum, Kıbrıs Diyanet
İşleri Başkanlığı yapıyordu ama beni
almadılar, onu aldılar. Aynı şekilde, eczacılık
fakültesine eğitim fakültesi anorganik anabilim dalında bir
öğretim üyesi, eğitim fakültesinde -eczacılığa organik
kimya anabilim dalının yakın olduğu herkes tarafından
bilinir- onun için kadro açıldı, ben cezalı olduğum için,
atanmayacağımı bile bile oraya başvurdum. Ama, bir
şekilde ne yapıldı biliyor musunuz? Uygun bir jüri kuruldu ve
eğitim fakültesinde profesör olduğu hâlde oradan eczacılık
fakültesine alındı.
Değerli arkadaşlar, incelemek
istiyorsanız bunları inceleyin. Yoksa, BAK Bildirisini
imzalamış EĞİTİM-SEN üyelerini bu torbaya dâhil
ettiğinizde inandırıcılık kalmıyor.
Bir diğer önemlisi, değerli
arkadaşlar, kapatılan 15 vakıf üniversitesinin hemen hemen
tamamının AKP döneminde açıldığını
biliyoruz. Şimdi, bu üniversitelere giden tüm öğrencileri, bu çetenin
veya darbenin içinde aktif bir üye gibi değerlendirip cezalandırmaya hakkımız
yok diye düşünüyoruz.
Bakın, o kadar bilgi kirliliği var ki
tıp fakültesi beşinci sınıfında okuyan bir
öğrenci beni arıyor, diyor ki: Bana diyorlar ki: Yeniden tercihte
bulunacaksın. Ben o puanla tıp fakültesine giremem ki. Değerli
arkadaşlar, bir an önce bu öğrencilerle ilgili kamuoyundaki bilgi kirliliğini
giderecek açıklamalar yapılmalıdır. Bu öğrencilerin
büyük bir kısmı, sanıldığı gibi çok zengin
oldukları için paralı okullarda okumuyorlar, puanları
yetmediği için ya da ailesi il dışından başka bir yere
göndermediği için oralarda okuyorlar.
Biz bu çeteyle uğraşalım, bu çeteyi
devletin, kamunun yapısından sonuna kadar arındıralım
ama bunu yaparken hukuk dairesini görmezsek, bunu yaparken bu işi
sulandıracak yol ve yöntemlere başvurursak kimseye derdimizi
anlatamayız, kimseye de haklılığımızı gösteremeyiz.
Onun için, ben burada bir kez daha yetkilileri göreve davet ediyorum.
Bakın, üniversitelerde yaşanan bu
karmaşayla, görevden alınmalarla ilgili rektörleri arıyoruz,
rektörler telefonlarımıza çıkmıyor değerli
arkadaşlar. Öğretim üyesiyiz, milletvekili kimliğimiz var,
telefonlarımıza çıkmıyorlar, randevu vermiyorlar.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Bize de vermiyorlar?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Sayın Vekilim,
eğer size vermiyorlarsa daha da bir vahim vahamet var.
Kimdir rektör? Biz burada kamu adına buranın
yasama organıyız; bilgilenmek ve vatandaşımıza hesap
vermekle yükümlüyüz. Vatandaşımızın sorununu burada dile
getirmekle yükümlüyüz. Vallahi böyle davranıyorsa kamu görevlileri
Vali
randevu vermiyor, rektör randevu vermiyor, emniyet randevu vermiyor. Peki, biz
ne yapacağız, biz o zaman vekillik görevimizi nasıl
yapacağız değerli arkadaşlar? Onun için, eğer böyle
bir durum varsa bunu sizin çözmeniz gerekir diyorum.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bu işi gerçekten hukuk dairesi içinde yapalım,
sonuna kadar yapalım, bu çeteyi kamudan arındıralım
diyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Toğrul.
2nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Kanununu
görüşüyoruz. Gruplarımız, grup adına konuşan
arkadaşlarımız zorunlu bireysel emekliliğe niçin
karşı olduğumuzu
Gerçi iki ay sonra bireysel emeklilikten
çıkma hakkının olduğu söylenmesine rağmen, 1.300 lira
maaş alan, ücret alan insanların buna zorunlu olarak
sokulmasını doğru bulmuyoruz. Benim kentim de sanayi kenti
olmasına rağmen insanların yüzde 44ü 1.300 liralık asgari
ücretle çalışıyor. Bırakın tasarruf etmeyi, kredi
kartlarını kullanarak, krediler alarak yaşamlarını
idame ettirmeye çalışıyorlar. Aslında bunların
ücretlerini artırmak gerekirken biz onlara tasarruf ettirmeye
çalışıyoruz. Bunu doğru
bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.
Şimdi size anlatmak istediğim konu
farklı. Evet, 15 Temmuz akşamı bir kalkışma
yaşadık, hep beraber, birlikte karşı koyduk, ondan sonra da
bir süreç başladı. Devleti otuz yıldır, kırk
yıldır ele geçiren, en çok da sizin zamanınızda bu
işten faydalanarak kamu kurum ve kuruluşlarına yerleşen
insanların devletten ayıklanması doğru. Bu konuda biz de
yapılması gerektiğini söylüyoruz ama bu arada da sapla
samanın karıştırılmaması gerektiğini de
ifade etmek istiyoruz.
Bugün bu dosyayı niye getirdim? Koca bir dosya
bu dosya. Bu dosyayı bizim kentimizde yaşanan bir olayı sizlerle
paylaşmak için getirdim. Bir gazete var Kocaelide, Bizim Kocaeli
adı altında çıkıyor bu gazete ve bu gazetenin hem sahibi
olan hem de köşe yazarı olan vatandaşın
yazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada
temizlenmez Sayın Erdoğan diyor, yazıda başka şeyler
de var. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yine cenazede Fethullah Gülen
Cemaatine karşı savaşın son hızla süreceğini,
bunların bütün devlet dairelerinden, kurumlardan silineceğini,
temizleneceğini söyledi. diyor. Bunları dinlerken yine güldüm kendi
kendime çünkü bunları çok duydum Tayyip Erdoğandan. Duydum ve
gereğini de pek çok yerde yaptığını gördüm. Yani
yaptığını ifade ediyor. Bir tek yer hariç, Kocaeli.
Kocaelide tıs yok. diyor. Cemaatle ilgili tek bir ciddi mücadele yok.
Bunun nedeni çok açık. Burada AKPliler cemaatle el ele, kol kola
girmiş durumdalar ayrılmıyorlar, kopamıyorlar
birbirlerinden. Hâlâ güçlüler, hâlâ etkinler. diyor bir yazısında.
Tümünü okumayacağım yazının, birkaç paragrafını
seçiyorum, okuyorum. Çünkü çok yazı var. 15 Temmuz darbe öncesi
yazılan yazıları sizlerle paylaşıyorum. En canlı
örnek, sizin cemaatle verdiğiniz kavganın burada esamesi yok. Dün de
yazdım bazı şeyleri. Zaten buradaki işleri tam olarak
bilseniz bunların hepsinin kafasını koparırsınız.
Seninkilerin cemaatle burada münasebeti eskisi gibi el ele, kol kola devam
ediyor. En son örnek Dumankaya. Bir örnek veriyor, büyükşehir
belediyesinin nasıl bir imtiyaz sağladığını
anlatıyor ki o Dumankayanın da yöneticileri, sahipleri Fethullah
terör örgütüne finansal destek sağlamaktan içeride bulunuyorlar.
Yine bir başka başlık: Çok light
bir açıklama! Bu açıklama ne zaman yapılıyor? Ticaret
Odası Başkanı cemaate üye olmaktan, cemaate finansal destek
sağlamaktan gözaltına alınıyor ve sonra Kocaelide AKPli
yöneticiler açıklamalar yapıyorlar. Kocaelide âdeta şok etkisi
yaratan bu operasyonlarda 86 kişinin tümü serbest bırakıldı
ilk operasyonda, sonra tekrar alındı. Bu ilk operasyondan sonra
oluyor. AKP il başkanı, daha doğrusu Bakan Fikri
Işıkın özel kalem müdürü dün bir açıklama
yapmış, ama ne açıklama, tam evlere şenlik ve light bir
açıklama. Suya sabuna dokunmayan, yapmış olmak için
yapılmış bir açıklama. Ne şiş yansın ne
kebap yansın cinsinden yapılan bu açıklamayı okuyunca
gerçekten çok şaşırdım. Reis Adamların inine kadar
gireceğim. derken bizim görünürdeki AKPnin İl Başkanı
Şemsettin Ceylan Geçmişte beraber olduğumuz insanlar, yorum
yapamam. demiş. Bu gözaltıya yorum yapamam. diyor AKP İl
Başkanı. Burayı da geçiyorum.
Yine bir başka makalesinden, köşe
yazısından bir örnek okumak istiyorum: Demek ki Ergenekon ve Balyoz
operasyonlarının asıl amacı, bazı insanları
diskalifiye ederek kendilerine yol açmakmış. Oysa ben bile bu
cemaatin yapılanmasının ne kadar ciddi olduğunu görmüş
birisiyim. Günlerce, haftalarca hatta aylarca haykırıyorum. Bu
yapılanmanın devletin kılcal damarına kadar girdiğini,
buralara etki ettiğini bas bas bağırıyorum ama
dinletemedim. Adamlar yargıyı ele geçirdiler, belediyeleri ele
geçirdiler, maalesef ordunun da pek çok birimini ele geçirmişler. Hem de
gözünüzün içine baka baka. Şimdi bu cemaat yapılanmasına hâlâ
yeşil ışık yakanlara, polisin yaptığı
operasyonlardan sonra mahkemede serbest bırakılanların, adliye
kapısında alkışlarla karşılayanların
tutumlarını merak ediyorum. diyor o operasyondan, gözaltı
operasyonundan sonra. Darbeden önce oluyor bunlar. Yani, adam cemaate
savaş açmış, bu köşe yazarı dediğimiz gazetenin
sahibi. Kocaeli Adliyesinde İlginç Yapılanma diye bir yazı
yazmış: Pek çok kişinin gözünden kaçsa da bizim Kocaeli
Adliyesinde çok ilginç bir yapılanma var. Adliye deyip geçmeyin, Kocaeli
Adliyesinin kırılamayan bir cemaat yapılanması var ve bu yapılanma
hâlen çok güçlü. Bunun en canlı örneği, son aylarda iki kez
yapılan cemaat operasyonlarından çıkan kararlar. Hiç kimse
tutuklanmıyor bu operasyonlarda, evlerine yolluyorlar ama 15 Temmuzdan
sonra tutuklandılar bunlar.
Yine bir başka köşe
yazısını okuyayım: Aklım almıyor bu kentteki
durumu. Koca koca ünlü iş adamları gözaltına alınıp
cezaevine gönderilirken, baskın üstüne baskın yapılırken,
bürokratlar görevden alınırken Kocaelide göstermelik, hiçbir
işe yaramayan bir iki operasyonun dışında bir şey yok.
Eski tas eski hamam devam ediyor bu kentte, eski ilişkiler hâlâ aynı
şekilde sürüyor. Kısaca, bırakın cemaatle
savaşılmasını, bu kentte cemaat korunuyor, kollanıyor,
eskisi gibi sürüp gidiyor.
15 Temmuzdan sonra bir yazısı: 15 Temmuz
darbe girişiminden sonra AKP iktidarı resmen açık ve büyük bir
savaş başlatarak cemaate karşı ölüm kalım
savaşı başlattı. Başta kamu kurum ve
kuruluşları olmak üzere her yerden temizleniyor cemaat
mensupları. Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere,
yargı, kamu kuruluşlarında operasyon üstüne operasyon
yapılıyor, hatta cemaatle ilgisi olan okullar, dershaneler, dernekler
hızla kapatılıyor, İnternet sitelerinin erişimi
engelleniyor, medya kuruluşlarına el konuluyor. diyor. Devam
ediyor... O gün ikinci baskısını yapıyor darbeden sonra
çünkü gazeteler erken basılır. Şöyle bir gazete basıyor.
İlyas Bey de Kocaeli Milletvekili, hiç bakmıyor buraya.
Bakın, Erdoğan Sokağa
çıkın. çağrısı yaptı. Ucunda ölüm olsa
bastırılacak. Yine, Başbakanın, Sayın Fikri
Işıkın Askerin emri uygulansın, Hulusi Akar rehin
alındı. iddiası yine darbeyi kınayan bir manşette
çıkıyor. Ve köşe yazıyor orada, ikinci baskıda:
Yaşım 50yi çıktı, bu süre içinde, başta 72 darbesi
olmak üzere iki darbe gördüm. Anlatıyor: Her türlü darbeye karşıyım.
diyor. Şimdi bu vatandaş içeride, yirmi beş gündür hâlen gözetim
altında tutuluyor, gazetesine el konuldu. Kocaelide üç gazeteye el
konuldu, biri de bu gazete. Bu gazete benim dört aydır haberlerimi yayınlamıyor
arkadaşlar, bunu da bilin yani AKPye muhalefet ediyor da bize sevgi
gösterilerinde bulunuyor, bizim yazılarımızı, bizim
haberlerimizi yayınlıyor. demiyorum; böyle bir gazete. Şimdi,
yirmi beş gündür içeride, gözetim altında, henüz sorgulaması
yapılmadı, 60 çalışanı vardı. 3 gazete
kapatıldı, toplamda 100 çalışan var. Dün gittiler
işsizlik sigortası için müracaat ettiler çalışanları,
işsizlik sigortasının verilmeyeceğini ifade ettiler. Yani,
işsizlik sigortası da alamıyor bu 60 çalışan ve gazete
çalışanları mağdur durumda. Evet, geçmişte şirketlere
el konuldu, gazetelere el konuldu, kayyum atandı, TMSFye devredildi,
oradaki çalışanlar mağdur edilmedi ya da onların
tazminatları ödenerek işlemler yapıldı. Şimdi, bu
insanların aileleri var, çocukları var ve ben şu gazetede
çalışanların bir tanesinin dahi Fethullah terör örgütüyle
uzaktan yakından ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
Şimdi, Kocaelide 2 tane gazete
ilişkilendirildi sahiplerinden dolayı. Doğru mu? Doğru bana
göre ama çalışanların birçoğunun, özellikle bunda
çalışanların ve diğer gazetedeki bir kısım
arkadaşların Fethullahla hiçbir ilgisi yok; yaşam
tarzlarıyla ilgisi yok, yazdıkları yazılarla ilgisi yok,
düşünceleriyle ilgisi yok ama bir cadı avına
dönüştürülmüş. O 2 gazetenin yanına bu da eklenerek
Özellikle
Sayın Millî Savunma Bakanı -bu kanun hükmünde kararnameler,
biliyorsunuz, Cumhurbaşkanının Başkanlık
yaptığı Bakanlar Kurulundan çıkıyor- Ben bu
gazeteciden de kurtulayım. dedi. Çünkü, okumadığım şu
dosyanın içerisinde Fethullahçıların onun aleyhine
açmış olduğu davalar var. Başka bir şey söylüyorlar,
finansal ilişkileri kirli, bilmem ne, Fethullahla
ilişkilendirmiyorlar. Evet, onun da Türk Ceza Kanununda
karşılığı var. Bu olağanüstü hâl kararı
niçin çıkartıldı? Fethullah terör örgütünü temizlemek üzere
hızlı kararlar alabilmek için çıkartıldı. İlgisi
olmayan, inanmadığımız ve on gündür dosya Başbakana
ulaştırılmış olmasına rağmen, Sayın
Nurettin Canikliye ulaştırılmış olmasına
rağmen bununla ilgili iddiaya cevap verilmemesini çok manidar
karşılıyorum. Bu insanların ekmeğiyle oynamamak
lazım, tüm mal varlığına el konuldu bir de ayrıca, tüm
mal varlığına el konuldu; olabilir. Eğer kanunsuz bir
işi varsa, Fethullah terör örgütüyle bir bağlantısı yok,
kanunsuz bir işi varsa, bunu savunmak bizim görevimiz değil, devletin
kolluk güçleri var, avukatlar var, savcılar var, mahkemeler var, gider
hesabını verir, ben bu tarafında değilim ama bu uygulama
Kocaelide bir örnek. Türkiyede başka örnekler var, bize her gün geliyor.
Bank Asyaya hesap açtırdı diye görevden
uzaklaştırılan insanlar var geçmişte;
alınmış Bank Asyadan liste, o listeye göre görevden
uzaklaştırılmış. Bunlar doğru
yaklaşımlar değil.
Bir an evvel, bu gazetenin hangi nedenle
kapatıldığının, el koyulduğunun Hükûmet
tarafından açıklanması gerekiyor.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
2nci madde üzerinde başka konuşmacı?
Yok.
Sisteme giren sayın milletvekili
olmadığı için soru-cevap işlemi yok.
2nci madde üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut Toğrul Abdullah Zeydan
Diyarbakır Gaziantep Hakkâri
Behçet Yıldırım Erol Dora
Adıyaman Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR
GÜNAY (Eskişehir) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Katılmıyoruz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyoruz.
Gerekçe:
Yapılan düzenlemeyle, 45 yaşını
doldurmamış çalışanların otomatik olarak bireysel
emeklilik sistemine dâhil edilmesi düzenlenmektedir. Bu düzenleme 1inci madde
paralelinde işçilerin, emekçilerin maaşlarından kesinti yapmak
suretiyle Bireysel Emeklilik Sistemine otomatik kayıt ettirilmesini
öngörmektedir.
İktidarın asgari ücret zammı,
taşeron işçiler ve kıdem tazminatına dair vaatlerinin büyük
bir yalan olduğu, kısa zamanda, uygulamada ve böylesi düzenlemelerden
açıkça görülmektedir. Zorunlu BESle işçiler daha fazla
yoksullaşacak. Asgari ücrete yapılan sözüm ona zammın büyük bir
yalan olduğu, uygulamada birçok kesintiyle, zaten yapılan zammın
işverenler lehine geri alındığı görülmüşken, bu
düzenlemeyle, asgari ücretli çalışanlardan yine bir kesinti
yapılacak, sendikalı, toplu sözleşmeli işyerlerinde bu
rakam çok daha yukarılara çıkacaktır. Düşük ücretli ve
asgari ücretli işçilerin yüzde 20'lik vergi dilimine girmeye
başlamış olması, yoksullaşmayı daha da
artıracak, asgari ücretliyi hem BES hem de vergi dilimindeki
artış vuracak. Böylece, yaşamını açlık
sınırının altında sürdürmeye çalışan asgari
ücretli için, kesinti yapılan her ay, daha da zor yaşam
koşullarını beraberinde getirecektir.
Çalışanların ödediği vergilerle, çalışanlardan
kesilen paralarla sermayenin beslenmesi kabul edilemez bir yolsuzluktur. Borç
içerisinde yaşamlarını sürdürebilen işçilerin tasarruf
yapması için zorla ceplerine el uzatmak çözüm değildir.
Bu nedenle, bu tasarıdaki düzenlemelerin madde
metninden çıkarılmasını öngörmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun 1/1/2017 tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Arzu
Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Erdem, buyurun.
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 410 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Gazi Meclisi
saygılarımla selamlamaktayım.
Hain darbe girişimi gecesi olan 15 Temmuz
itibarıyla Türk milleti hep meydanlardaydı, demokrasimizin
bekçisiydi. Aziz Türk milleti dik duruşuyla tüm dünyaya örnek
olmuştur, al bayrağımızı gururla yükselterek
şehitlerimize ve gazilerimize sahip çıkmıştır,
hainlere ve teröristlere hadlerini korkusuzca bildirmiştir. Büyük Türk
milletinin birliğinin ve beraberliğinin daim olmasını Yüce
Allahtan niyaz ederim. Aziz Türk milleti şanlı, şerefli
geçmişini korumuştur ve bundan sonra da korumaya devam edecektir.
Bunu hep birlikte 7 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul Yenikapıda
yaşadık ve gördük. Hamdolsun bu güzel ülkenin bir Türk
evladıyım, gururluyum. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk
milletine kefen biçenlere, Türk yurdunu kendi evlatlarıyla vurmaya kalkan
hainlere karşı yüce Türk milletiyle daha gür bir sesle
kucaklaşmak için Yenikapıdaydık.
BAŞKAN Sayın Erdem, bir saniye lütfen.
Sayın milletvekilleri, gerçekten Genel Kurulda
çok uğultu var. Özellikle telefonla konuşan sayın
milletvekilleri çok sesli konuşuyorlar ve sayın hatibi duymakta
zorluk çekiyoruz.
Buyurunuz Sayın Erdem, devam ediniz.
ARZU ERDEM (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
bizler bu Gazi Meclis çatısı altında milletimizin vekili olarak
milletimizin vebaliyle oturmaktayız. Doğruları aktarmak bizim
vazifemizdir, doğruları söylemek bizim görevimizdir; yanlış
olana karşı çıkmak yine bizim görevimizdir. Bu puslu ortamda,
mazlum milletimiz ve kamu görevlilerimiz mağdur edilmektedir. Türk
askerlerinin hepsine darbeci ve suçlu damgası vurulmamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri bizim göz bebeğimizdir, böyleydi, böyle de
olacak; Emniyet teşkilatı bizim göz bebeğimizdir, böyleydi,
böyle de olacak.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz, özellikle
iktidar partisi için bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir, kendileri
de bunu milat olarak tayin etmişlerdir. Tek gayemiz, milletimizin
yanında olmak diye düşünüyorum ve vazifemizi adil ve eşit davranarak
yerine getirmeliyiz. Hukukun üstünlüğü prensibi ilke alınarak hareket
etmeli, suçsuzu suçludan ayırmalıyız. Geçmişte yapılan
hatalardan burada oturan her bir milletvekili, iktidar partisinin her bir
bakanı, Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanı kendine düşen
dersi çıkarmalıdır. Bunu ancak önce vatan, sonra millet dersek
yapabiliriz değerli milletvekilleri.
Bugün suçsuza kin gütme günü değil, bugün
mazlumdan hınç alma günü de değil. Mücadelemiz ortak, mücadelemiz
vatanımıza ve milletimize kastetmiş tüm terör örgütleriyle
olmalıdır. Bu mücadelede tek yürek olmalıyız, bu mücadelede
tek yumruk olmalıyız. Görevden alınanların, toplu
işten çıkarılanların, öğretmenlik lisansları
iptal edilenlerin, kapatılan üniversitelerde eğitim gören
gençlerimizin çığlıkları mutlaka dikkate
alınmalıdır, iyi incelenmelidir, yargısız infaz
yapılmamalıdır. İşte tam burada üzerine basa basa
tekrar söylemek istiyorum: Fethullahçı terör örgütünün kökü
kazınmalıdır, IŞİDin kökü
kazınmalıdır, PKKnın kökü kazınmalıdır yani
tüm paralel devlet yapılanmalarının kökü
kazınmalıdır ve bunlara yardım ve yataklık edenlerin
de hak ettikleri cezayı alması için tek yürek olmalıyız.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın
5inci maddesinde Devletin amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır. der. Devletin görevi, milletin yanlış
yapmasını engellemektir ve bununla ilgili tedbirleri almaktır.
Nasıl ki anne ve baba çocuğunu tehlikelerden korumak üzere her tür
önlemi alıyorsa Hükûmet de milletinin yanlışa düşmemesi
için her tür önlemi almak zorundadır. Hükûmetimizin, yanlışa
düştüğünü söylemesi ve itiraf etmesi burada çok önemli bir nokta.
Bugün içinde bulunduğumuz durum tam tabiriyle bıçak sırtı
bir durum. Bugün elbette ki geçmişi konuşma zamanı değil
ama geçmiş bugünümüzü belirleyip milletimizin vebaline girmesine vesile
olacaksa bununla yüzleşip bundan sonraki uygulamalarımızı
ona göre şekillendirmek zorundayız arkadaşlar. Ülkemizin
-tırnak içinde söylüyorum- itibarlı kurumları arasında olan
tüm kurumlar bugün birer kanser hücresi çıkmıştır.
Bunları hep birlikte temizleyeceğiz ancak bu temizlik yapılırken
kurunun yanında yaş yanmamalıdır, uygulamalar dikkatle,
özenle ve son derece titizlikle yapılmalıdır. Kamu
personellerine yönelik yapılan uygulamalar kişiselleştirilmeden
ve siyasi ayrımlardan uzak yapılmalıdır.
Burada değinmem gereken ve milletimizin
feryadı hâline gelmiş olan ve benim de aklımda büyük bir soru
işareti olarak duran bir konu var ve buna değinmek istiyorum.
Şöyle ki: Türkiye 2. Futbol Ligi A kategorisine 2008 yılında
Bank Asya sponsor olmuştur ve adı Bank Asya 1. Lig olarak
değiştirilmiştir. Yani, Bank Asya spor camiasına
sokulmuş ve itibar kazanmasına sebep olunmuştur. Yine, terör
örgütünün okulları ve dershaneleri tüm milletimizin ileri gelenleri
tarafından çocukları gönderilmek suretiyle itibarlı hâle
getirilmiştir. Ancak, hepimizin de bildiği gibi, 17-25 Aralık
2013 sonrasında Hükûmet, Milliyetçi Hareket Partisinin o güne kadar
uyardığı Pensilvanya imamı gerçeğiyle
yüzleşmiştir. 17-25 Aralık sürecinden önceki süreçle
alakalı aldatıldıklarını da itiraf etmişlerdir.
Eleştirilerimiz çok olmasına rağmen
bugün birleştirici bir tutum içerisinde milletimizin
mağduriyetlerinin önlenmesi için eleştiri haklarımızı
saklı tutuyoruz. Lakin zihinde oturmayan, kafaları
karıştıran bir soru yöneltmek istiyorum: 17-25 Aralık 2013
tarihi sonrasında Pensilvanya imamının bir terör örgütü mensubu
olduğunu bilmenize rağmen, bunlara hizmet eden Bank Asyaya,
bunların eğitim kurumlarına, bunların yurtlarına neden
kilit vurmadınız? Hamdolsun, devletimizin bu gücü varmış.
Darbe kalkışması sonrasında on gün içinde bunların
tamamına kilit vurulurken o günden sonra neden bunlar yapılmadı?
Eğer yapılsaydı 17-25 Aralık 2013ten sonra kanser hücresi
hain Fethullahçı terör örgütüne hizmet eden Bank Asyaya kimse para
yatıramazdı, kimse onların eğitim kurumlarına evlatlarını
göndermezdi, kimse yurtlarına çocuklarını emanet etmezdi.
Değerli milletvekilleri, bu kurumların
açık kalmasıyla o okullara çocuğunu gönderen ve sırf okul
değişikliği yapmamak için, çocuğunun psikolojisi
bozulmasın diye çabalayan aileler ve çocukları mağdur olacak
mı? Bir konut projesinden ev alıp gayrimenkul şirketi
tarafından Bank Asyaya yönlendirilen ve oradan kredi kullanan
kişiler mağdur olacak mı? Bir otomobil bayisinden araç alıp
bu bayi tarafından Bank Asyaya yönlendirilen kişi mağdur olacak
mı? FETÖcü okullar ve dershaneler açık olduğu için burada
eğitim gören çocuklar mağdur edilecek mi? Bu eğitim
kurumlarında öğretmenlik yapan öğretmenlerin tamamı
mağdur edilecek mi? Şimdi aklınızdan tabii ki Mağdur
edilmeyecek. geçebilir ama bana gelen bir müracaatı okumak istiyorum.
Sayın Vekilim, Ankaradayım şu an,
ailemin yanındayım yirmi gündür. Ne annem ne babam ne ben doğru
düzgün yemek yiyebiliyoruz. Bir bankaya para yatırmak ya da kredi
kartını kullanmak suç mudur? Anayasada suç tanımı olmayan
bir sebepten hayatımız mağdur edilmiştir. Hâlbuki bu
parayı ev almak için bankaya yatırdığımı
ispatlayabilirim. Ev almak için yatırdığım paradan
dolayı canımdan çok sevdiğim öğretmenlik mesleğinden
açığa alındım ve kulağımıza, kanun hükmünde
OHAL kararları sebebiyle savunma hakkı verilmeden
atılacağımız gelmektedir. İntihar etmeyi
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, kapatılan
üniversitelerden belgelerini almayan öğretmenler, öğrenciler iki gözü
iki çeşme beni aramaktalar, eminim sizleri de arıyorlar. Bunun çözümü
YÖK tarafından bulunmalı. Bu ve bunun gibi yüzlerce müracaat var.
Bunların tamamını vicdanınıza teslim ediyorum. Ne
kadar ağır bir vebal altında olduğumuzu ve olduğunuzu
tekrar belirtmek istiyorum. Unutmayalım ki, en kötü ihtimali
düşünmeyen komutan iyi bir komutan değildir.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
3üncü madde üzerinde Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan evvel bugünün 10 Ekim
Ankara katliamının 10uncu ayı olduğunu ve Ankara Tren
Garındaki patlamada 102 kişinin katledildiği, yüzlerce
insanın yaralandığı bu katliam hakkında hâlâ
yüzleşme adına etkili bir hukuk süreci işletilmemesinin bu
ülkenin demokrasi adına bir ayıbı olduğunu ve
geleceğimiz açısından da çok ciddi problemleri
barındırdığını hatırlatarak başlamak
istiyorum. Bu saldırıyı nefretle kınıyor, oraya, Tren
Garına sadece barış talebini haykırmak üzere gidip de
hayatını kaybedenleri rahmetle, minnetle anıyorum. Ankara
katliamı da dâhil bu ülkede aylardır patlayan bombaların
hesabının sorulmasının, can kayıplarının
önlenmesinin ve gerçek demokrasiyi savunmanın yegâne yolunun hakikatle
yüzleşme ve adaleti ve hukukun üstünlüğünü savunmak olduğunu
belirtmek istiyorum. Yakınlarını kaybedenlerin ve demokrasi
savunucularının tek bir tek bir talebi var, o da adalet.
Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbuldaki patlamalar ile aylardır
uygulanan sokağa çıkma yasaklarında işlenen
insanlığa karşı suçlarla mücadele etmek aynı zamanda
darbelere karşı da korunma aracı yaratacaktır. HDP olarak
bu kürsüden defalarca dikkat çektiğimiz fakat ne yazık ki sizlerin
dikkate almadığı uyarılarımız 15 Temmuzda korkunç
darbe girişimiyle tüm ülkenin, tüm Türkiyenin ve toplumun üzerine kâbus
gibi çökmüş durumdadır. Darbe girişiminin
başarılı olmaması şu an için tek tesellimizdir ancak
tehlikenin kalıcı olarak geçmesi için siyaseten atılması
gereken çok önemli adımlar vardır. Bizler bu çağrıyı
yapıyoruz. Demokratikleşme öncelikle adaletle olur, yüzleşmeyle
olur, suçlulukla, suçlarla etkin mücadeleyle olur ancak şu an yürütülen
politika ne yazık ki bu mücadeleden uzaktır. İlk andan itibaren
lanetlediğimiz darbe girişiminin yarattığı
koşulların sonuçlarını yaşıyoruz bugünlerde. Bir
yandan izlenen politikayı ve atılan adımları dikkatle
izliyoruz. Bu sonuçlar Genel Kurula da yansımış durumdadır.
Meclisin baypas edildiği bir ortamda çalışmalarda da, söylemlerde
de çok ciddi bir yapaylık görülüyor ve hissediliyor zaten.
Dışarı
baktığımızda gördüğümüz şey ise, OHAL bahanesiyle
Kürt halkına yöneltilmiş gözaltı, tutuklama operasyonları
ve işkencelerdir. Bir yandan, altı sene önce başlatılan KCK
operasyonlarını yürüten savcı, hâkim ve polisler
tutuklanırken diğer taraftan da aynı bahanelerle üyelerimiz,
siyasetçilerimiz yeni operasyonlara maruz bırakılıyor. Son bir
yılda binden fazla siyasetçimizi, üyemizi tutuklayanlar bugün ya
açığa alındı ya da tutuklandılar ancak
tutukladıkları üyelerimiz hâlâ hapishanelerde tutulmaktadırlar.
Bu konularda tek bir adım atmayan Hükûmet torba yasa getirip Hakkâri ve
Şırnakı ilçe yapmak istiyor; ayrıca, seçilmiş
belediyelerimize de kayyum atama hazırlığı yapıyor.
Şırnak ve Hakkâri halkına sormadan böylesi bir tasarrufta
bulunmak sadece o halkı cezalandırmak anlamına gelir. Hakkâri ve
Şırnak il olarak kalmalıdır. Umuyorum ki bu tasarruftan
kısa sürede vazgeçilir.
Değerli milletvekilleri, evet, olağan bir
süreçten geçmiyoruz, tam bir yıldır olağan bir dönemden
geçmiyoruz. Bunu her fırsatta söyledik. Bu şartlar altında hayat
normal akışındaymış gibi davranamayız. Bir an
önce normalleşmeyi sağlayacak adımlar atılmalı ve
toplumu kutuplaştıran yaklaşımlardan özenle uzak
durulmalıdır. Böylesi bir ortamda bireysel emeklilik sistemi gibi
şu dönemde aklımızın ucundan bile geçmemesi gereken bir
tasarı, böyle bir dönemde, hem de alelacele, doğru dürüst bir
değerlendirmesi yapılmadan gündeme getirilmemeliydi. Kaldı ki bu
tasarı bir ay önce de getirilseydi aynı eleştiriyi
yapacaktık. AKPnin yasa yapma çalışması normal yasama
faaliyetlerinden çok uzaktır. Yasama süreci, tartışılmadan,
çoğulculuk esas alınmadan işletilmemelidir.
Ülkenin siyasetinin bir an önce normalleşmesi
gerektiği konusunda hiçbir itirazımız yok, fakat, bu,
akşamdan sabaha bireysel emeklilik sistemini Genel Kuruldan geçirmekle
olacak iş değildir. Yapılması gereken OHALin bir an önce
sona erdirilmesi, OHALle birlikte artan işkence, kötü muamele gibi
uygulamaların terk edilmesi, başta HDP olmak üzere muhalif kesimlere
yönelik gözaltı ve tutuklamaların sona erdirilmesidir.
Tasarının Genel Kurulun önüne
getiriliş yöntemine de, hep eleştirdiğimiz gibi, yeniden
değinmek isterim. Böylesi bir yasama anlayışı gerçekten
kabul edilemez. Önemli bir kısmı asgari ücretle geçinen milyonlarca
emekçiyi ilgilendiren hususlarla ilgili, apar topar, yangından mal
kaçırırcasına bir yaklaşımla, Parlamentonun ve yasa
koyucunun iradesi, sorumluluğu bu şekilde anlatılamaz, bizim
sorumluluğumuza denk düşen bir yaklaşım değildir.
Bakın, daha beş gün önce Adalet Komisyonu
Başkanımız Sayın Ahmet İyimaya televizyonda bu süreçte
tartışmalı konuların Meclis gündemine
getirilmeyeceğini ifade etti. Ben de onu dinlerken, acaba kısmen de
olsa bir normalleşme mi yaşıyoruz ya da
yaşayacağız diye düşündüm ama bakıyorum ki
değişen bir şey yok; daha bu sözlerin
sıcaklığı geçmeden, yine, Komisyon, Hükûmet ve Meclis
çoğunluğuyla, böylesi bir tasarrufla yasa yapma
yaklaşımı topluma dayatılmaya devam ediliyor.
Gönüllü veya zorunlu olsun bireysel emeklilik
sistemi yürütme organı tarafından teknik bir konu olarak
görülmüş ve bu teknik bilgiye sahip kişilerin, daha doğrusu
sektördeki çıkar örgütlerinin, sermayenin baskın olduğu bir
ortamda tartıştırılmıştır. Son bir ayda
çıkan değerlendirme yazılarına
baktığımızda, hepsinin de sermaye çevrelerinden ve
neredeyse sanki tek bir kalemden çıkmış gibi olduğunu
görüyoruz. Hâlbuki emeklilik sistemi reformu, toplumun bir arada nasıl ve
ne şekilde yaşayacağına ilişkin temel bir meseledir.
Dolayısıyla, bu kadar temel bir kurumsal
değişikliği, örneğin sendikaların ve gençlerin fikrini
almadan gerçekleştirmemek gerekir. Çünkü, bugünün
çalışanları yani önerilen BES düzenlemesinde sözü edilen 45
yaş altı nüfus, geçiş döneminde bir hayli dezavantajlı bir
konuma itilmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede
aslında bu sistem yeni bir uygulama değil; yeni olan, sadece, bu
sistemin zorunlu hâle getirilmesidir. Zira, mevcut bireysel emeklilik sistemi
2001 yılında koalisyon Hükûmeti döneminde Mecliste kabul
edilmişti. Rahmetli Ecevit o dönem bu sistemin
yasalaşmasını koalisyon Hükûmetinin en önemli
başarılarından biri olarak görüyor ve bu kadar olumlu
değişikliğe imza atan bir Hükûmetin istese de istikrarın
sürmesi için gidemeyeceğini söylüyordu. Fakat, Ecevitle birlikte
koalisyon Hükûmeti ve bileşen partiler birkaç ay sonraki seçimlerde Meclis
dışında kaldılar fakat BES baki kaldı. O günden bugüne
bireysel emeklilik sistemi gönüllü katılım esasına dayalı
olarak uygulanıyor. Öte yandan, 2013 yılının
başından itibaren BESe ödenen katkı paylarının yüzde
25i oranında devlet katkısı yürürlüğe girdi.
Bugüne kadar gönüllü katılım esasına
dayalı bireysel emeklilik sisteminin kamuoyuna sunulması bunun ikinci
bir emeklilik geliri ve kamusal emeklilik sisteminin
tamamlayıcısı olduğu mesajı üzerine kuruluydu. Bugün,
koalisyon Hükûmetinin 2001 yılında attığı temelin
üzerine yine bir durumu tartışıyoruz: BESin tüm
çalışanlar için zorunlu hâle getirilmesi.
Aslında zorunlu ve özel bireysel emeklilik
fikri yeni bir fikir sayılmaz. 1990larda zorunlu bireysel emeklilik
fikrinin küresel savunuculuğunu Dünya Bankası yapıyordu. Bugün
AKP Hükûmeti bunun yerel uygulayıcısı olmaya
çalışıyor. Bunu yaparken ise yasa tasarısının
gerekçesinde sisteme övgüler düzülmekte, çeşitli ülkeler örnek verilerek
kamuoyu algısı oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Fakat, karşı karşıya
kaldığımız durum, esasında, sosyal güvenlik sisteminin
iflas ettiğinin açık bir göstergesidir.
Tasarının bu denli hızlı bir
şekilde karşımıza getirilmesi ekonominin de içinde
bulunduğu açmazı açıkça göstermektedir. On dört yıllık
iktidarı boyunca emekçilere savaş açan AKP Hükûmeti, ekonomide
açılan her gedikte olduğu gibi, yine işçilerin -tabiri caizse-
üç kuruş maaşına göz dikmiştir.
Değerli milletvekilleri, zorunlu BES
uygulaması Anayasanın sosyal devlet ilkesi ile sosyal güvenlik,
sözleşme hürriyeti ve mülkiyet hakkına ilişkin hükümlerine
aykırılıklar taşıyor. Bu bakımdan, Hükûmet ya sosyal
devlet ilkesinden vazgeçtiğini beyan etmeli ya da tasarıyı bir
an önce geri çekmelidir. Asgari ücretlilerin dahi maaşına göz diken
bu tasarının yasalaşması hâlinde, yaşamını
açlık sınırının altında sürdürmeye
çalışan asgari ücretli için, kesinti yapılan her ay daha da zor
yaşam koşullarını beraberinde getirecektir. Devlet
katkısıyla bireysel emeklilik dayatması, bu alanda tekel olan
şirketlerin finansmanı demektir. Devlet gelirlerinin önemli bir bölümü
ücretlilerden sağlanmaktadır fakat tasarıyla AKP işçinin
alın teriyle kazandığı paraya el koymayı ve bunu
yeniden sermayeye aktarmayı hedefliyor. Tasarının
yasalaşması hâlinde hayatımıza girecek olan zorunlu BESle
işçiler daha fazla yoksullaşacak, emekçiler açlığa mahkûm
edilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan, bir dakika süre verirseniz
BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız
Sayın Özgökçe.
Buyurun.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
Tasarıya cayma hakkını koyarak
istemeyenin sistemden çıkabileceğini söylemek toplumu aslında
yanıltmaktan başka bir anlama gelmiyor. Eğer Hükûmet toplumun
tasarruf yapmasını istiyorsa önce sarayın masraflarını
kısmalı, ardından emekçilerin mutlu bir şekilde
yaşayabileceği ölçüde ücretlerde düzenleme yapmalıdır. Biz
bu tasarıyla yapılmak istenenleri, Hükûmetin gerçek niyetini duymak
istiyoruz. Bize şu söylensin: Hâlihazırda var olan sistem devlet
katkısına rağmen ilgi görmedi, istenilen sayıya
ulaşamadı, sistem iflas etmek üzere. Çünkü, değerli
milletvekilleri, mevcut bireysel emeklilik sistemi geçtiğimiz yıl
reel olarak yüzde 7 zarar etmiştir ve genel ortalamaya
baktığımızda, beş yıl içinde sistemden çıkanların
oranı yüzde 50dir. Yani başta bakanlar olmak üzere ulusal ve
uluslararası sermayenin dayatması olduğu anlaşılan,
asgari ücretlinin, milyonlarca emekçinin parasına el koymaya niyetlenen
bireysel emeklilikle ilgili bu tasarı tarafımızdan kabul
görmüyor ve ret oyu kullanacağız.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Özgökçe Ertan.
Sayın Gök ve Sayın Akçay sisteme
girmişler.
Sayın Gök, buyurunuz.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Diyarbakırın Sur ve Mardinin
Kızıltepe ilçelerinde yaşanan patlamalarla ilgili Meclisin
bilgilendirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan,
peş peşe üzücü haberler geliyor. Diyarbakır Sur ilçesinde ve
Mardin Kızıltepede patlamalar oldu. Hayatını kaybeden ve
yaralı pek çok vatandaşımızın olduğuna dair
bilgiler geliyor. Bunu biz basından takip ediyoruz ama acaba Sayın
Bakana ulaşan bilgiler var mıdır? Bu konuda Meclisimizi ve
bizleri bilgilendirebilir mi? O konuda bir bilgi talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederiz.
Sayın Akçay
23.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakırın Sur ve
Mardinin Kızıltepe ilçelerinde yaşanan patlamalara, Siirtte
askerî aracın devrilmesi sonucu şehit düşen askere Allahtan
rahmet, yaralı 2 askere acil şifalar dilediğine ve terörle
mücadelenin millî bir dava olduğuna ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yine anbean, dakika
dakika, saat saat bu PKK terör örgütünün hainane
saldırılarının devam ettiğini görüyoruz. Diyarbakır
Surda ve Mardin Kızıltepede hastane önünde bombalı
saldırıların yapıldığını ve bazı
vatandaşlarımızın hayatını kaybettiğini ve
yaralıların olduğunu büyük bir üzüntüyle ve kahrolarak
duyuyoruz, öğreniyoruz.
Bir yandan Fethullahçı terör örgütüyle mücadele
ederken diğer yandan bölücü terör örgütü PKKnın
saldırılarıyla karşı karşıyayız. Son
yirmi dört saatte -bu son birkaç saat içerisinde meydana gelen olaylar hariç-
Diyarbakır, Uludere, Beytüşşebap, Yüksekovada gerçekleşen
saldırılarda 8 askerimiz şehit olmuş, 19 askerimiz
yaralanmıştır. Ayrıca, Siirtte askerî aracın
devrilmesi sonucu 1 askerimiz şehit düşmüş, 2 askerimiz
yaralanmıştır. Şehitlerimize Allahtan rahmet,
yakınlarına ve büyük Türk milletine
başsağlığı diliyor ve yaralılarımıza
acil şifalar temenni ediyorum.
Bugün bir kez daha görmekteyiz ki terörle
mücadelenin bir bütünlük arz etmesi gerekir ve terörün hedefi, kim olursa
olsun, nereden gelirse gelsin Türk milletinin ve Türkiyenin
varlığına ve birliğine yönelmiş suikastlardır. Terörle
mücadelede Önce şu teröristi bitireyim, sonra diğerine geçeyim.
anlayışını da doğru bulamayız. Terörle mücadele
millî bir davadır. İstiklalimiz ve istikbalimiz bu mücadelede bir ve
bütün olmamıza ve kararlı olmamıza bağlıdır.
Aziz
milletimiz terörle mücadeledeki tavrını açıkça ortaya
koymuştur, koymaktadır. İster FETÖ olsun ister PKK olsun ister
IŞİD olsun son terörist teslim alınıncaya kadar terörle
mücadele kesintisiz bir şekilde kapsamlı olarak devam etmeli ve
edeceğine olan inancımı da belirterek hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
- Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Baluken, buyurun.
24.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Halkların Demokratik
Partisi olarak Diyarbakırın Sur ve Mardinin Kızıltepe
ilçelerinde yaşanan patlamalara ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bizler de
Halkların Demokratik Partisi Grubu olarak büyük bir üzüntüyle
Diyarbakırda ve Mardinde meydana gelen patlamaları
öğrenmiş bulunuyoruz. Bu patlamalar sivil yerleşim alanlarında
olmuş ve şu anda çok sayıda yaralının olduğu
bilgisi var. Tabii, olayın detaylarına hâkim değiliz ancak bir
an önce bu konuda eldeki bilgiler paylaşılırsa memnun oluruz.
Halkların Demokratik Partisi olarak bugüne kadar sivil yerleşim
alanlarında yapılmış olan bütün katliamları ve
patlatılmış olan bütün bombaları açık bir şekilde
kınadık, bugün de yine bu patlamaları açık bir şekilde
kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Umarım
ki can kaybı olmaz, umarım ki tablo çok ağır olmaz. Bu
yönüyle bir kez daha, Diyarbakır, Mardin başta olmak üzere, bütün
halkımıza başsağlığı dileklerimizi iletmek
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın
Muş, buyurunuz.
25.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, terör
saldırılarında şehit olanlara Allahtan rahmet
dilediğine, AK PARTİ Grubu olarak terörün her türlüsünü
lanetlediklerine ve tüm terör örgütleriyle mücadelenin sürdürüleceğine
ilişkin açıklaması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de hem dün hem bugün meydana gelen saldırılarda
Dün emniyet güçlerimize yönelik yapılan saldırılarda 8
şehidimiz var. Cenab-ı Haktan şehitlerimize rahmet diliyorum,
milletimizin başı sağ olsun. Aynı şekilde bugün yine
yapılan saldırılarda ölen ve yaralı olan
vatandaşlarımız var, ölülere Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılara acil şifalar diliyorum.
Türkiye
uzunca bir zamandır terörle mücadele etmektedir. Sadece bir terör
örgütüyle değil birden çok terör örgütüyle eş zamanlı olarak bu
mücadelesini sürdürmektedir. PKK terör örgütüyle bir taraftan mücadele ederken
diğer taraftan, DHKP-C terör örgütüyle, DAİŞ terör örgütüyle
mücadele ediyor, aynı şekilde, FETÖ terör örgütüyle de Türkiye
Cumhuriyeti devleti mücadelesini sürdürmektedir.
Terörün her türlüsünü lanetlediğimizi ve tüm bu
terör örgütleriyle kararlı bir şekilde bu mücadeleyi
sürdüreceğimizi buradan AK PARTİ Grubu olarak ifade etmek istiyorum.
Milletimiz müsterih olsun, terör örgütleri şimdiye kadar Türkiye
Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde istedikleri,
arzuladıkları hiçbir amaca uluşamadılar, bundan sonra da
ulaşma imkânları kesinlikle yoktur ve bir şekilde bu terör
örgütleri bertaraf edilecek ve Türkiyeye bedel ödetmeye çalışan hem
bu terör örgütleri hem de bunların arkasında her kim varsa
bunların da hesabı sorulacaktır diyorum, Genel Kurul
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Muş.
VIII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Divan
olarak Diyarbakırın Sur ve Mardinin Kızıltepe ilçelerinde
bombalı saldırılarda yaşamını yitirenlere
Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, biz de
Divan olarak Diyarbakır Sur ve Mardin Kızıltepede yaşanan
bombalı saldırılarda yaşamını yitirenlere
Allahtan rahmet diliyoruz ve yaralı olan vatandaşlarımıza
da acil şifalar diliyoruz.
Sayın Bakan, bu konuda muhalefetin bir talebi
var, bir bilgilendirme ihtiyacı var sanırım; ne zaman söz
alırsınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Bilgileri bekliyorum efendim, Genel Kurul bitmeden bilgi
arz edeceğim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederiz Sayın
Bakan.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/752) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, 3üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
Diyarbakır ve Mardinde meydana gelen saldırılarda
hayatını kaybedenlere rahmet diliyorum, yaralılara da acil
şifalar.
Ben görüşmekte olduğumuz, Bireysel
Emeklilik Yasasını değiştiren yasa tasarısı
üzerine konuşacağım. Grup adına söz aldım ve sadece
yasa tasarısı üzerinde konuşacağım.
Değerli milletvekilleri, Bu yasayla, bu
düzenlemeyle esasen ne yapıyoruz? bu soruya bir cevap vermek gerekiyor.
Yapılan şey şu: Hani bilirsiniz, bir Deli Dumrul hikâyesi var,
köprü yapar, geçenden 1 lira alır, geçmeyenden döve döve 2 lira. BES
çıkardık, geçenlerden 1 lira aldık, şimdi, geçmeyenleri
zorla o köprüden geçirip ondan para alacağız. Bu böyle bir sistem.
Anlatıldığı gibi, tasarının gerekçesinde
belirtildiği gibi bu Çalışanlar emekli olduklarında da
çalıştıklarındaki refah seviyesini korusunlar, tasarruf
yapsınlar, daha iyi bir hayata sahip olsunlar. diye çıkarılan
bir yasa değil, milleti kandırmayalım.
Değerli arkadaşlarım, bu yasayla
aslında esasen on yılda 10 milyar TL, belki de daha fazla bir para
çalışanlardan alınıp sermaye kesimine aktarılacak. Bu
olay bu, para meselesi. Şimdi, sürekli bir şekilde bugüne kadar hep
işlerin, özellikle ekonomideki işlerin çok iyi gittiği
anlatıldı duruldu ama hiç de öyle olmadığını apar
topar, bir panik şeklinde getirilen yasalarla anlıyoruz. Neredeyse,
müflis tüccar şeyi, Nerede ne var, kimden ne alabiliriz ve biraz daha
devam ettirebiliriz? telaşı içinde gelen yasalar. Bu, bunlardan
biri. Çalışanlara bu konuyla ilgili hiçbir şey
sorulmamıştır. Sigorta şirketleri
Daha evvelki torba
yasada yine sigortayla ilgili bir düzenleme yaptılar. Bu düzenlemeyi
yaparken de maalesef millete doğruyu söylemedik. İşte, Sigorta
poliçe ücretleri yüksektir, bunu düşürmek için böyle bir düzenleme
yapıyoruz. dendi. Aslında bu doğru değildi. Türkiye Büyük
Millet Meclisi milleti aldatmıştır, iktidar daha doğrusu.
Yapılan şey sigorta şirketlerini belli sorumluluktan
kurtarmaktı. Şimdi de sigorta şirketlerinin yapmış
oldukları lobi çalışmaları gereği zararda olan sigorta
şirketlerine bir can suyu vermeye çalışıyoruz, yapılan
şey budur.
Değerli arkadaşlarım, kimden
alacağız bu parayı, ayda 50 lirayı? Asgari ücretliden ayda
50 lira alacak sayın hocam. Kimden alacağız? 1.300 lira alan
600 lira kiraya düşeyim mi? Bir simit hesabı yapayım size.
Kaldı mı 700 lira. 200 lira da faturalara -olmaz ama- kaldı 500
lira. Günde 16,6 TL, 4 kişilik aile ise 4,1 TL. Şimdi bu aileden 1,6
TLyi günlük alıyoruz. Hatırlayın, 55 kuruşu da
işsizlik sigortasından dolayı almıştık.
Arkadaşlar, ne insafsızlık bu! Ne
büyük bir insafsızlık bu! Yani gerçekten günde 1 dolar civarında
parayla geçinen ailelerden para alacağız, para toplayacağız
ve bunu, yüzde 90ı yabancı sermayenin elinde olan sigorta
şirketlerine aktaracağız. Yaptığımız şey
budur. Yani burada durup da hiç kimseye, efendim, biz bir şey
yapıyoruz, bu ülke aslında tasarruf etmiyor da tasarruf ettiriyoruz
Kime tasarruf ettiriyoruz değerli arkadaşlarım?
Bakın, devletin görevi adaleti
sağlamaktır, ülkede üretilen zenginlikleri adaletli bir şekilde
halka dağıtmaktır. Şimdi, siz, vergi sistemlerinizde ikide
bir çıkarmış olduğunuz vergi aflarıyla zaten büyük bir
adaletsizlik yapıyorsunuz. Bu insanlardan, yani şimdi zorunlu BESe
dâhil ederek ayda 50 lirasını alacağınız bu
insanlardan zaten zorunlu vergileri alıyorsunuz yani. KDVsiyle, ÖTVsiyle
her adım attığında bu insanlardan vergi alıyorsunuz.
Zaten sizin en büyük adaletsizliğiniz vergilerinizin büyük
çoğunluğunun, yüzde 70e yakınının dolaylı vergi
olmasıdır. Burada geçtiğimiz günlerde, zaten servet sahiplerine,
zenginlere büyük bir af çıkardık, 10 milyarlarca lirasını
affettik. Bunu yaparken Vergi dolayısıyla asgari ücretlinin
maaşı 50 liraya yakın azalacak, bunu düzeltelim.
dediğimizde Efendim, nerede yapacağız? Dengeler bozulur, 1
milyar TLye ihtiyaç var. dediniz. Bu nasıl bir iş arkadaşlar? Yani
adalet duygunuz, vicdanınız buna gerçekten rahat bir şekilde el
kaldırmaya izin veriyor mu? Veriyorsa insaf!
Değerli arkadaşlarım, aslında
yapılan iş dünyanın gelmiş olduğu yerle ilgilidir. Bir
taraftan dünyayla savaşıyoruz, üst akıl filan diyoruz, herkes
bizim düşmanımız filan diyoruz ama dünya ekonomik sisteminin
bize dayatmış olduğu -aslında bütün dünya sistemleri-
İşleri, söylenenlerin hepsini harfiyen yapıyoruz.
Bakın, 1980li yıllardan başlayarak
neoliberal bir sistem diye bir şey tartışılıyor dünyada.
Çok basit bir şekilde anlatayım değerli arkadaşlarım.
Bu sistem, kapitalizmin -ki kapitalizm zaman zaman tıkanır-
tıkanıklığını aşmak için icat edilmiş
bir sistemdir. Kapitalizm yani dünya sermayesi hız ve menzil konusunda
sıkıntıya düşmüş ve gözünü sosyal devlete yani
geniş kitlelerin ekmeğine, emeğine, gelirine göz dikmiştir.
İşte bunlardan bir tanesi de sigorta sistemidir. Aslında zorunlu
emeklilik yani devletin kamu emekliliği yavaş yavaş devreden
çıkarılıp onun yerine özel emekliliğe geçilmeyle ilgili bir
sistemdir, bir çalışmadır bu değerli
arkadaşlarım.
Kapitalizm sürekli olarak bize der ki, aslında
felsefeyi bunun üzerine kurar: Kaynaklar sınırlıdır ama
ihtiyaçlar sonsuzdur. Değerli arkadaşlarım, bu büyük bir yalan,
böyle bir şey yok. İnsanın ihtiyaçları sonsuz değil,
sonsuz olan ihtiraslardır. İnsanın ihtirasları sonsuzdur ve
bu sistem bunun üzerine oturmuştur. İşte, daha çok kazanmak
istiyor, daha çok kazanmak istiyorlar ve bizim gibi ülkelere de uzmanları
aracılığıyla, hatta üniversiteleri aracılığıyla
bütün bunları telkin ediyorlar ve benzer yasalar bir bakıyorsunuz
-çalışma hayatıyla ilgili, sendikayla ilgili, böyle zorunlu
emeklilikle ilgili- bir anda birçok ülkede birden çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu yapılan
aslında tasarruf konusunda da çok ciddi bir şey getirmemektedir.
Bunun yerine daha başka tedbirler getirilebilirdi ve bu insanlardan ayda
50 lira çalınmazdı. Çalınma diyorum değerli
arkadaşlarım. Meşru yapılacak tabii, yasa karşısında
çalınma olmayacak. Zorunlu bir şekilde bu insanlardan
alıyorsunuz bunu. Yani ona sormuyorsunuz. Efendim, işte iki ay sonra
çıkabilir, edebilir. filan gibi laflar var ama öyle değil. Zorunlu
şekilde bu insanlardan ayda 50 lira alacağız ve bunun da
Türkiyedeki tasarrufa çok büyük bir katkı sağlayacağı
tartışma konusudur. Esasen bu, sigorta şirketlerine
aşağı yukarı 5 milyon civarında
Bilmiyorum -çok etki
değerlendirme raporları da sunulmuyor ne komisyona ne Genel Kurula,
milletvekiline- ama çok büyük bir katkı sağlamayacak ekonomiye.
Esasen, zarar etmekte olan sigorta şirketlerine yeni, zorunlu
müşteriler kazandıracağız. Devlet böyle bir şey yapmaz
değerli arkadaşlar. Devlet böyle bir şey yapmaz, devlet bu
şekilde özel şirketlere -ki bu şirketlerin sermayesinin yüzde
90ı yabancıdır- böyle bir şey yapmaz. Millî Meclis böyle
bir şey yapmaz değerli arkadaşlarım. Bu Meclis millî
Meclistir, Gazi Meclistir, İstiklal Savaşı yönetmiştir. 15
Temmuzda bu Mecliste milletvekilleri, sizler konuşurken bu Meclise bomba
yağmıştır, böyle bir millî Meclistir. Böyle bir millî
Meclise bu ülkenin en fakir fukara, günde 1 dolarla geçinmek zorunda olan
insanlarından zorla para alıp bu parayı sigorta
şirketlerine aktarmak yakışmaz değerli
arkadaşlarım, böyle bir yanlışı yapmayın.
Bir şey daha söyleyip bitiriyorum. Değerli
milletvekilleri, şu anda arka arkaya 3 tane yasa Plan ve Bütçe Komisyonuna
geldi. Bunlardan bir tanesi BESte yapılan değişiklikler, bir
tanesi varlık fonuyla ilgili ki torbadaydı, torbadan
çıkarıldı, diğeri ise torbada. Değerli
milletvekilleri, sürekli olarak bu müdahalenin, darbenin Türkiye Büyük Millet
Meclisine, demokrasiye yapıldığını söylüyorsunuz;
doğru, böyledir. Demokrasinin beşiği, yani millî iradenin
tecelligâhı Meclistir. O zaman Meclisi Meclis gibi göreceksiniz,
saygılı davranacaksınız. Bir akşama doğru geliyor
Plan ve Bütçe Komisyonuna, ertesi gün görüşülüyor, bir gün sonra da Genel
Kurulda görüşülüyor ve ne konuştuğunuzu ne
yaptığınızı bilmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, demokrasiyi
şeklen kurtarmakla olmaz. Yenikapıda sembolik bir şey yapıldı,
doğru şeyler yapıldı ama esasen Meclisi
işleteceksiniz. Mecliste milletvekilleri, milletin temsilcisi
milletvekilleri, milletin tercihleri ve talepleri doğrultusunda yasa
çıkaracaklar. Bu yasa çıkarken buradan etkilenecek olan gariban
insanlara sorulmadı, bir tane işçi sendikası temsilcisi yoktu
değerli arkadaşlarım.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bekaroğlu.
3üncü madde üzerinde konuşmalar
tamamlandı.
Sisteme giren sayın milletvekili yok.
Soru-cevap işlemi yok.
3üncü madde üzerinde iki önerge var, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/752) 3üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Süleyman Sencer Ayata Aydın Uslupehlivan Musa Çam
İstanbul Adana İzmir
Kemal Zeybek Haydar Akar Bülent Kuşoğlu
Samsun Kocaeli Ankara
Gaye Usluer
Eskişehir
MADDE 3- Bu Kanun yayım tarihini izleyen ilk
iş gününde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 410 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut Toğrul Abdullah Zeydan
Diyarbakır Gaziantep Hakkâri
Behçet Yıldırım Bedia Özgökçe Ertan
Adıyaman Van
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR
GÜNAY (Eskişehir) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge hakkında
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gerekçe
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıdaki düzenlemelerin işçiler ve
emekçiler aleyhine olması hasebiyle tasarının bütününe ilkesel
olarak karşı çıkmaktayız. Bu sebeple tasarının
yürürlük maddesinin de çıkarılmasını öngörmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 410 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının (1/752) 3üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Musa
Çam (İzmir) ve arkadaşları
MADDE 3- Bu Kanun yayım tarihini izleyen ilk
iş gününde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR
GÜNAY (Eskişehir) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Gerekçe mi okutuyoruz?
LEVENT GÖK (Ankara) Gerekçe Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu madde metninin anlaşılır
hâle getirilebilmesi için değişiklik önerilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 4üncü madde üzerinde gruplar
adına konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi yok.
4üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/752) 4üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Gaye Usluer Musa Çam Bülent
Kuşoğlu
Eskişehir İzmir Ankara
Aydın Uslupehlivan Kemal Zeybek Haydar Akar
Adana Samsun Kocaeli
Süleyman Sencer Ayata
İstanbul
MADDE 4- Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu
tarafından yürütülür.
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Önergeyi
çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Çekiyorsunuz önergeyi, tamam.
Sayın Komisyon, diğer önergeye
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR
GÜNAY (Eskişehir) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet, katılıyor musunuz?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önergeyle ilgili, Levent Bey
LEVENT GÖK (Ankara) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu madde metninin anlaşılır
hâle getirilebilmesi için değişiklik önerilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan, açıklama mı
yapacaksınız?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
26.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet
Arslanın, Mardinin Kızıltepe ile Diyarbakırın Sur
ilçelerinde bomba yüklü araç saldırılarıyla ilgili olarak kolluk
kuvvetleri ve yargı mensuplarının
çalışmalarının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkanım, bir
açıklama ihtiyacı vardı. Özellikle Mardin Kızıltepede
1 polisimiz şehit, 5 polis yaralı, 2 sivil
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 15 sivil vatandaşımız
yaralı. Diyarbakır Surda da 4 sivil vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, 5 polis memurumuz hafif yaralı. Her iki
olayda da bomba yüklü araç saldırısının olduğu
Kolluk
kuvvetlerinin ve yargı mensuplarının olaylarla ilgili
çalışmaları devam ediyor. Bu anlamda da bir bilgi arz etme
ihtiyacı vardı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederiz Sayın
Bakan.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 16 Ağustos
2016 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.26
(*) (10/295) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) 381 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 410 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.