TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
125inci Birleşim
16 Ağustos 2016
Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Batman
Milletvekili Mehmet Ali Aslanın, Berlin utanç duvarının
yapılışına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, 15 Temmuz 2016 darbe
girişimi ve yaşananlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, 15 Temmuz 2016 darbe
girişimi, kadın şehitler ve gazilere ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
demokrasi şehitlerine Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yaşanan sel felaketi nedeniyle
Başkanlık Divanı olarak Bartın halkına geçmiş
olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Türkiyede Kürt illeri şeklinde bir
tanımlama olmadığına ilişkin konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede patates üreticilerinin yaşadığı
sorunlara ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Hurşit Yıldırımın, Adalet ve
Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
3.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, AİHMin FETÖ darbe teşebbüsü
yargılaması hakkında vereceği yanlı kararların
yok hükmünde sayılacağına ilişkin açıklaması
4.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunçun, 13 Ağustos Cumartesi günü Bartında
meydana gelen sel afetine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Eren Erdemin, Parlamentonun bir an önce devlet kadrolarında
liyakati oluşturacak bir politik birlikteliği sağlaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, EKPSS
sonuçlarının ne zaman açıklanacağını
öğrenmek istediğine, Bursadaki siyah incir üreticisinin
sorunlarına ve cumhuriyeti beğenmeyen zihniyetin cumhuriyetin
ürettiği değerleri satmaya devam ettiğine ilişkin
açıklaması
7.- Osmaniye
Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, Adalet ve Kalkınma
Partisinin kuruluşunun 15inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, 17 Ağustos Gölcük depreminin 17nci
yıl dönümüne ve olası şiddetli bir depreme hazırlık
konusunda pek bir ilerleme kaydedilemediğine ilişkin
açıklaması
9.- İzmir
Milletvekili Musa Çamın, Yavuz Sultan Selim köprüsüne
barışın, kardeşliğin, dostluğun, insan
haklarının, laikliğin ve demokrasinin bir ifadesi olarak
Hacı Bektaş Veli isminin verilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Hacı Bektaş Veli
Anma Törenlerinin başladığına ve Hacı Bektaş
Veliyi saygıyla andığına ilişkin açıklaması
11.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, kapatılan askerî liselerdeki
öğrencilerin Anadolu ya da fen liselerinde öğrenim görebilmeleri için
bir an önce somut adım atılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
12.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, el sanatları erbaplarının
gelişimleri, katma değeri yüksek ürünleri üreterek yönlendirilmeleri
için devlet eliyle teşvik, tasarım, inovasyon ve benzeri
çalışmaların acilen yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
13.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Kırklarelinin her
bölgesinde enerji hatlarının kullanım süresinin dolması
nedeniyle yaşanan elektrik kesintilerinin yol açtığı
sorunlara ilişkin açıklaması
14.- İzmir
Milletvekili Ali Yiğitin, kamu görevlisi olmanın yolunun cemaatler
ve tarikatlar aracılığıyla yapıldığına
dair duyumlar alındığına ve Hükûmeti bu konuda duyarlı
olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, İstanbulun
Küçükçekmece ilçesinin bazı mahallelerinde PKK tarafından taciz,
tehdit, yaralama ve öldürme eylemlerinin yıllardır devam
ettiğine ve PKKyla mücadelenin FETÖyle mücadele
kararlılığında sürdürülmesinin zorunlu olduğuna
ilişkin açıklaması
16.- Bursa
Milletvekili Bennur Karaburunun, 15 Temmuzun milletin yeniden
şahlanışına vesile olduğuna, Adalet ve Kalkınma
Partisinin kuruluşunun 15inci yıl dönümüne ve olimpiyat 2ncisi olan
güreşçi Rıza Kayaalpe millet adına teşekkür ettiğine
ilişkin açıklaması
17.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, olağanüstü hâlle
birlikte gözaltı süresinin uzatılması nedeniyle
savcıların ve emniyet yetkililerinin keyfî uygulamalarının
söz konusu olduğuna, darbecilerle mücadele adı altında
aslında HDP, DBP yöneticileriyle mücadele edildiğine ve gazeteciler
üzerinde de büyük bir baskı olduğuna ilişkin
açıklaması
18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Kürt illeri ve benzeri ifadeleri
şiddetle reddettiklerine, FETÖyle mücadelenin OHAL döneminin ötesine
geçen düzenlemeleri ihtiva ettiğine, askerî okulları kapatmanın
darbeyle ve terörle mücadelede işlevsiz olduğuna ve öğrenci
alımında yeni ve objektif bir sınav yöntemi geliştirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, bürokrasinin 15 Temmuzdan çok ders
almadığı yönünde çeşitli uygulamalara tanık
olunduğuna, Adananın Pozantı ilçesinde Atatürkün
Pozantıya gelişiyle ilgili yapılan kutlamalarda ilçe
kaymakamının Adana Milletvekili İbrahim Özdişe yönelik
saygısız, yaralayıcı ve kaba tutumunun millî iradeye
saygısızlık olduğuna ve Hükûmetten bu konuda bir
açıklama istediğine ilişkin açıklaması
20.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Diyarbakırda trafik denetleme
görevini yapan polis memurlarına karşı bomba yüklü kamyonla
düzenlenen saldırıda şehit olanlar ile şehit edilen AK
PARTİ Şırnak Beytüşşebap İlçe Gençlik
Kolları Başkanı Naci Adıyamana Allahtan rahmet
dilediğine ve Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerine ilişkin
açıklaması
21.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Kore Cumhuriyetinin
başkenti Seulde 29-31 Ağustos 2016 tarihleri arasında
düzenlenecek olan Kuzey Koreli Mülteciler ve İnsan Hakları
Uluslararası Parlamenterler Koalisyonu 13üncü Genel Kurul
Toplantısına katılması Genel Kurulun 2/8/2016 tarihli 121inci
Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin
tezkeresi (3/818)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin
uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/819)
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Dilekçe Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne
ilişkin tezkeresi (3/820)
4.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Adalet Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne
ilişkin tezkeresi (3/821)
5.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne
ilişkin tezkeresi (3/822)
6.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa ve Adalet
Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair
taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/823)
7.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin
uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/824)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)
2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, bağcılık sektörü
ve üzüm üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/298)
3.- Isparta
Milletvekili Nuri Okutan ve 19 milletvekilinin, Eğirdir Gölünün tabii
hâli ve zenginliklerinin korunması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/299)
C) Önergeler
1.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, (2/1240) esas numaralı Karayolları
Trafik Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ile Karayolu Taşıma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/55)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve
arkadaşları tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle
OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16
Ağustos 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
bastırılarak dağıtılan 411 sıra sayılı
Kanun Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına, yine bu kısımda
bulunan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısının ise yine
bu kısmın 2nci sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411
sıra sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Siirt
Milletvekili Besime Koncanın, Trabzon Milletvekili Salih Coranın
HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğüne ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/6902)
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, halka arz edilmiş olan bazı
şirketlerin ortaklık durumlarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/6948)
16 Ağustos 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Berlinde utanç duvarının
yapılışıyla ilgili söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet
Ali Aslana aittir.
Buyurun
Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Batman
Milletvekili Mehmet Ali Aslanın, Berlin utanç duvarının
yapılışına ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET ALİ ASLAN (Batman) Sayın
Başkan, Sayın Divan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bundan yaklaşık elli beş yıl
önce, Almanyada, Doğu Alman vatandaşlarının Batı
Almanyaya geçişini engellemek için, Berlin utanç duvarı diye
isimlendirilen, 3 metre yüksekliğinde, tabii bir duvar kurulmuştur,
yükseltilmiştir.
Şimdi, bu Berlin utanç duvarını konu
olarak, gündem dışı olarak işlememin sebebi belki birçok
kişinin kafasında soru işareti olarak duracaktır ama biz
bunu anlatmaya başlayınca, biraz kıyas yaptığınızda,
aslında, işlenmesi gereken bir konu olduğu
anlaşılacaktır.
Tabii, Berlin utanç duvarı inşa edilirken
Doğu Almanyadan Batı Almanyaya geçişi engellemek için
ayrıca duvar beyaza boyanmıştır ki geçenler hemen fark
edilebilsin diye. Şu anda da maalesef, elli beş yıl sonra, yani
Almanya 1961de bu duvarı yapmış ama elli beş yıl
sonra Nusaybinde, Cizrede, Silopide Türkiye ile Suriye arasında bu
duvarı aratmayacak bir utanç duvarı inşa edilmektedir.
Nasıl ki bir zamanlar mayınlar döşenmiş idiyse ve sonradan
bunun yanlışlığı kabul edilip mayınları
temizleme yoluna gidilmişse Türkiye ile Suriye arasındaki
sınırda, şu anda da daha büyük bir utanç abidesi olan duvarlar
inşa edilmektedir ve emin olun ki nasıl ki mayınlar
temizleniyorsa şu anda, bu duvarlar da günün birinde
yıkılacaktır. Çünkü halkları mayınlarla, tel
örgülerle, beton duvarlarla birbirinden ayıramazsınız. Günün
birinde halklar Berlinde olduğu gibi o duvarı yıkar, parçalar
ve sonra o parçalardan da müzelere o beton taşlar, parçacıklar kalıverir.
Tabii, daha vahimi, maalesef, sadece
sınıra değil, bölgede var olan şehirlerin içindeki
karakollara da aynı duvarlar inşa edilmektedir. Yani şu anda
Türkiyenin doğusundaki karakollarda askerler ve polisler karakolun içine
hapsedilmiş durumda, bu beton duvarların dışına
çıkamamaktadırlar. Bu politikayı uygulayanlar bir zahmet bir gün
girip o karakolun içinde bir kalsınlar bakalım; bir. İkincisi
de, bir normal vatandaş olarak o beton duvarların önünden bir
geçsinler, acaba ne düşünecekler? Hem halk bu anlamda kuşkuyla o
duvarlara bakmaktadır, duvarların içindeki güvenlik güçleri de halka
kuşkuyla yaklaşmaktadır.
İsrail de Filistinle bağını
koparmak için, Filistinden geçişleri engellemek için, yine, 2002den bu
yana 360 kilometrelik bir beton duvar inşa etmiştir. Biz bu kötü
örnekleri almayalım. İsrailin Filistine yaptığı,
Doğu Almanyanın Batı Almanyaya yaptığı,
Amerikanın Meksikaya yaptığı ve birçok geri kalmış
Afrika ülkelerinin birbirine karşı inşa etmiş olduğu
bu duvar geleneğinden vazgeçelim. Esas yıkılması gereken
zihnimizdeki, beynimizdeki, algımızdaki duvarlardır. Bu duvarlar
o zihnimizdeki, beynimizdeki duvarların
yıkılmadığının bir göstergesidir. Eğer
birbirimize karşı, halklara karşı, komşu halklara ve
komşu ülkelere karşı bakış açımızda sorun
olmazsa kesinlikle bu utanç duvarları inşa edilmeyecekti.
Dolayısıyla, biz bu kardeşleşmeyi, barış,
müzakere masasını tekrar canlandırabilirsek, işletebilirsek
o duvarlara hiç gerek kalmayacaktır. O duvarlar yerine ağaçlar
dikilmelidir ve kardeşleşme bayramları içinde bütün o
duvarları bizim hep beraber yıkmamız gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz 15 Temmuz 2016
darbe girişimi ve yaşananlar hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili
Hilmi Yarayıcıya aittir.
Buyurun Sayın Yarayıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu
var, hassasiyet göstermenizi rica ediyorum.
2.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, 15 Temmuz 2016 darbe
girişimi ve yaşananlara ilişkin gündem dışı
konuşması
HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz akşamı yenilgiye
uğratılan darbe girişimi demokrasi bilinci etrafında
geniş bir uzlaşma zemini yaratmıştır.
Yıllardır iktidarın kutuplaştırıcı ve ötekileştirici
politikalarının ardından bu uzlaşma ortamı toplumun
rahat bir nefes almasını sağlaması yönüyle önemli ve
sevindiricidir. Ne yazık ki darbe girişiminin hemen ardından
Sayın Cumhurbaşkanının Gezi Parkına Topçu
Kışlasının ne pahasına olursa olsun
yapılacağı açıklaması ve Halkların Demokratik
Partisini bu uzlaşma zemininin dışında tutması
topyekûn bir toplumsal uzlaşmaya uzak olduğumuzu göstermiştir.
Oysa ortaya çıkan uzlaşma ortamı, Kürt sorununun çözümü için de
tarihî bir fırsat yaratabilecekken kullanılan
kutuplaştırıcı dil, bu tarihî fırsatın göz göre
göre ellerimizin arasından kaymasına neden olmuştur. Sivil
siyasetin devre dışı bırakılmasının, kan ve
gözyaşının eksik olmadığı ve toplumsal
barışın gün geçtikçe eridiği bir iklimi güçlendirdiği
görülmelidir. Bugün demokrasiye sahip çıktığını
söyleyenler, 594 haftadır çocuklarını arayan Cumartesi
Annelerine kulak vermelidir. 81 gündür kendisinden haber alınamayan
Hurşit Külterin nerede olduğu sorusuna cevap vermelidir.
Unutulmasın ki anaların gözyaşlarını
dindiremiyorsanız toplumsal barışı ve kardeşliği
de yaratamazsınız.
Bugün ihanet şebekesiyle mücadele, muhaliflere
yönelik tasfiye fırsatçılığına dönüşmektedir. Bu
durum, yaratılan uzlaşma zeminini zayıflatmaktadır.
Ayrıca, bu kirli yapının serpilip gelişmesine katkıda
bulunanların kendilerini kolayca aklaması hem adalet duygumuzu hem de
vicdanımızı yaralamaktadır. Eğer geçmişte
Fethullah Güleni eleştirdiği gerekçesiyle Kamer Gençe oturuma
katılmama cezası veren siyasetçiler hâlâ aynı koltuklarda
oturabiliyorsa; Ankarayı parsel parsel cemaate peşkeş çeken
belediye başkanları, bürokratlar makamlarını
koruyabiliyorsa; Ne istediler de vermedik. diyen Başbakan
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabiliyorsa, cemaate
sunulan bakanlar yerini koruyor ve Allah affetsin. diyerek
sorumluluklarından sıyrılıyorsa ortada bir adaletten söz
etmek mümkün değildir. Bu acımasız örgütün büyümesinde sorumlu
olanlara, darbe girişimini muhalifleri sindirmek için fırsata çevirenlere
sessiz kalmayacağız. Ülkenin aydınları,
sanatçıları, ilericileri, yurtseverleri her zaman demokrasi
mücadelesinin taşıyıcı unsurları olmuştur. Bunu,
zulme boyun eğmemenin bilinciyle 6ncı Filoya karşı
gerçekleştirilen protestolardan Gezi Parkı direnişine kadar her
biri bir kahramanlık destanı olan direniş geleneğinde
görebilirsiniz.
FETÖcü yapıyla mücadele görüntüsü altında
aydınlara, akademisyenlere ve sanatçılara karşı âdeta bir
cadı avı başlamıştır. Son günlerde, muhalif
kimlikleriyle öne çıkan sanatçıların FETÖcü suçlamasıyla
görevden el çektirilmeleri, onların bu terör örgütüyle
ilişkilendirilmeleri hiç inandırıcı değildir. Ömrünü
12 Eylül darbesine karşı mücadeleyle geçiren ve otuz altı
yıldır özlük hakları iade edilmeyen sanatçı dostum,
ağabeyim Ragıp Yavuzdan darbeci yaratmaya kalkarsanız,
peşin söyleyeyim, başaramazsınız. Belki
yandaşlarınızı inandırabilirsiniz ama ilericileri,
demokratları, yurtseverleri, aydınları ve sosyalistleri
kandıramazsınız.
Dünya çapındaki tiyatro sanatçımız
Genco Erkalın sergilediği oyundan güvenlik endişesi
duyuyorsanız, Suruç katliamını anma etkinliklerini
yasaklıyorsanız, amacınızın demokrasi yerine kendi
diktatörlüğünüzü güçlendirmek olduğu açıktır.
Yine, diğer sanatçımız
Sılayı sadece sizin gibi düşünmediği için sosyal medya
üzerinden lince maruz bırakıp, sahip olduğunuz belediyeler
aracılığıyla konserlerini iptal ederek yıldırmaya
çalışıyorsanız, dün olduğu gibi bugün de Grup Yorumun
konserlerini yasaklamaya devam ederseniz ancak ve ancak demokrasi
anlayışınızı teşhir etmiş olursunuz.
Sanatı özgür bırakın. Sanat
birleştiricidir, sanat aydınlanmadır. Sanat hüzün, sevinç,
mutluluk, sevgi, barış, kardeşlik; kısaca, insan, doğa
ve yaşamın kendisidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buradan bir kez daha iktidara sesleniyorum: Sanattan
ve sanatçıdan korkmayın; sanatın ve sanatçının
üzerinden de ellerinizi artık çekin.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yarayıcı.
Gündem dışı üçüncü söz, 15 Temmuz
2016 darbe girişimi, kadın şehitlerimiz ve gazilerimiz
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kana
aittir.
Buyurun Sayın Kavakcı Kan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul
Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, 15 Temmuz 2016 darbe
girişimi, kadın şehitler ve gazilere ilişkin gündem
dışı konuşması
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; 15 Temmuz gecesi milletçe kâbus dolu anlar yaşadık.
Mehmetçikimizin, Peygamber ocağımızın şanlı
üniformasını giymiş olan bazı hainler korkakça, sinsice,
kibirli bir şekilde planladıkları ihanet girişimiyle,
seçilmiş Cumhurbaşkanımıza, Meclisimize, hiçbir ayrım
yapmadan bütün vatandaşlarımıza saldırdılar.
Sayın Cumhurbaşkanımızın davetleriyle, Sayın
Başbakanımızın ve sayın muhalefet liderlerinin de
destekleriyle bu çirkin girişime karşı yaptıkları
açıklamalarla her kesimden insanımız, yaşlısıyla
genciyle, kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla hiç
düşünmeden canları pahasına sokaklara çıktılar ve
milletimizin iradesi tankların gücünü yendi, 240 şanlı
şehidimizle beraber halkımız dünya tarihine yeni bir sayfa
açtı, demokrasi mücadelesi kavramını yeniden
tanımladı.
Bu mücadelede en ön safta yer alanlar arasında,
şüphesiz Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi,
kadınlarımız vardı, tanklardan güçlü
kadınlarımız vardı. Malatyalı ev hanımı, 52
yaşındaki Türkan Türkmen Tekin Atatürk Havalimanına giderken
ailesiyle beraberdi, tankların altında kaldı, şehit oldu.
Kastamonulu, 44 yaşında, 4 çocuk annesi Ayşe Aykaç, eşiyle
beraber 15 Temmuz Şehitler Köprüsüne giderken şehit oldu. 51
yaşındaki Sevgi Yeşilyurt da köprüde şehadet şerbetini
içti. 39 yaşındaki Vahide Şefkatlioğlu Esenlerde tank
tarafından ezilerek ağır yaralandı. Daha niceleri,
gazilerimiz, cesur kadınlarımız; Safiye Bayat, Ayten Demir,
Nebahat Topaloğlu, Jale Usta, Şerife Boz, Fikriye Temel gibi niceleri
vatanımız, demokrasimiz için canları pahasına mücadele
verdiler ve tabii, Gazi Meclisimizin gazi milletvekilleri. Kadın
vekillerimiz ilk gelenlerdendi ve yaptıkları canlı yayınla
anbean bütün dünyaya ne olup bittiğini buradan yansıttılar.
Onların sayesinde millî irademizin tecelligâhına yapılan çirkin
saldırıyı yakından takip edebildik, bombaların
irademiz karşısında hiçbir şey ifade etmediğini
dünyaya gösterebildik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; halkımız, 15 Temmuz gecesi canları
pahasına verdikleri mücadeleyle, akabinde 27 gece tuttukları
demokrasi nöbetleriyle, Yenikapıdaki ve İstanbul haricindeki 80
ilimizde yaptığımız mitinglerle bize bir mesaj verdi. Onlar
Kürtüyle Türküyle, Alevisiyle Sünnisiyle, Müslümanıyla Musevisiyle
Hristiyanıyla her kesimden halkımız bir araya geldiler,
genciyle yaşlısıyla yekvücut oldular ve birlik beraberlik dersi
verdiler; hem dünyaya verdiler hem bizlere verdiler. Biz de -biraz evvelki
konuşmacımız da ifade etti- bu birlik beraberlik
mesajını iyi okumalıyız. Biz bu şanlı halkın
temsilcileri olarak üzerimize düşen vazifeyi yapmaya devam etmeliyiz.
Eğer biz bu kahraman şanlı halkın bize verdiği
mesajı iyi okuyamazsak onlar bizi affetmez, Allah da affetmez.
15 Temmuz birlik ve beraberlik ruhumuzun daim olması
ümidiyle, tanklardan güçlü kadınlarımızı, kadın-erkek
bütün şehitlerimizi minnetle anıyor, başta şehit
annelerimiz olmak üzere bütün ailelerimize ve gazilerimize hürmetlerimizi arz
ediyorum.
Son olarak, kayıtlı olan kadın
şehitlerimizin isimlerini okuyarak bitirmek istiyorum. Sivil
şehitlerimiz: Şehit Yıldız Gürsoy, Şehit Türkan
Türkmen Tekin, Şehit Ayşe Aykaç, Şehit Sevgi Yeşilyurt.
Emniyet güçlerindeki kadın şehitlerimiz: Şehit Cennet Yiğit,
Şehit Demet Sezen, Şehit Gülşah Güler, Şehit Kübra
Doğanay, Şehit Seher Yaşar, Şehit Sevda Güngör, Şehit
Zeynep Sağır. Rabbim şefaatlerine nail eylesin. Biliyoruz ki
şehitlerimiz bizim aramızdalar. İnşallah bu yeni sayfada
hep beraber, birlik beraberlik içerisinde Türkiyenin hasret olduğu bu
görüntüleri sergilemeye devam ederiz. Şehitlerimizin huzurunda o kadar
heyecanlıyım ki -normalde olmaz- ellerim titriyor. Bizim
milletvekilleri olarak bunun hakkını vermemiz lazım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, demokrasi şehitlerine Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Demokrasi
şehitlerimize bizler de bir kez daha Allahtan rahmet diliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
şimdi sisteme giren 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz
vereceğim.
Söz vereceğim sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Gürer, Sayın
Yıldırım, Sayın Özkan, Sayın Tunç, Sayın Erdem,
Sayın Kayışoğlu, Sayın Durmuşoğlu,
Sayın Hürriyet, Sayın Çam, Sayın Tanal, Sayın Aydın,
Sayın Durmaz, Sayın Kayan, Sayın Yiğit, Sayın Aksu ve
Sayın Karaburun.
Sayın Gürer, sizden
başlıyoruz.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede patates üreticilerinin
yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) - Sayın Başkan, Niğde ilinde 227.466 dekar alanda
patates ekimi yapılmaktadır. TÜİK verilerine göre,
geçtiğimiz yıl 674.773 ton patates üretimiyle Niğde ili ilk
sırada gelmektedir ancak kayıt dışıyla 1 milyon tonun
üzerinde Niğdede patates ürünü yetişmektedir.
Bu hafta, Niğdede
Altunhisar, Alay, Tırhan, Hasaköy, Gölcük, Orhanlı, Edikli,
Konaklıda çiftçilerimizle görüştüm. Bu yıl yaz ürünü
çıktığı hâlde, ne yazık ki tüccar
almadığından, ürünün büyük bölümü tarlada kalmış.
Şu anda maliyeti 40-50 kuruş arasında değişen patates,
ne yazık ki 10-15 kuruşa alıcı bulmuyor.
Bu noktada, Tarım
Bakanlığımıza çağrıda bulunuyorum:
Geçtiğimiz yıl, 200 bin tona yakın patates çürüdüğü için
üretici çok mağdur oldu. Bu yıl da yaz ürününde bu sorun
yaşanırsa, kışın depoya konulacak üründe de benzer
durumun yaşanması büyük mağduriyetlere yol açar, köyden kente
göçler devam eder. Bu anlamda acil bir planlama gerekiyor. Diğer
bölgelerde de patates ürünüyle ilgili şikâyetler var. İlk elden yurt
içi satışı gerçekleşirse iyi olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gürer.
Sayın
Yıldırım
2.- İstanbul
Milletvekili Hurşit Yıldırımın, Adalet ve
Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
HURŞİT YILDIRIM
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, 14 Ağustos Pazar günü Adalet ve Kalkınma
Partimizin 15inci yaşını kutladık. Bu on beş
yıl, hem AK PARTİ hem demokrasimiz hem de dünya siyaset tarihine
geçecek bir başarı hikâyesidir.
Kurucu Genel
Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
omuzlarında yükselen bu davada Aydınlığa açık,
karanlığa kapalı. diyerek, her daim Durmak yok, yola devam.
dedik.
AK PARTİ, millî ve yerli
düşüncenin siyasetle tanıştığı, kurulduğu
günden itibaren, hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı
felsefesini benimsemiş, bin dört yüz yıllık adalet ve iyilik hareketidir.
AK PARTİ, 27 Nisandan
parti kapatmaya, 17-25 Aralıktan 15 Temmuza kadar pek çok badirede millî
iradeden asla taviz vermemiştir.
Ben de Muhtar bile olamaz.
denilip halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı Sayın Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde, Gençlik Kolları
Başkanlığımdan itibaren mensubu olmaktan gurur
duyduğum partimin tüm üyelerine, sandık
başkanlarımıza, mahalle başkanlarımıza,
kadın ve gençlik kollarımıza, yerel yönetimlerden ana kadememize
kadar emeği geçen tüm kardeşlerime şükranlarımı sunuyor,
ahirete intikal etmiş mensuplarımıza Cenab-ı Allahtan
rahmet diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Özkan
3.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, AİHMin FETÖ darbe teşebbüsü
yargılaması hakkında vereceği yanlı kararların
yok hükmünde sayılacağına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Paralel yargıyla 2007-2013 yıllarında
tüm anayasal kurumlara FETÖ sızıntısı
gerçekleşmiş ve devletin kurumlarına güvensizlik olmuştur.
TSKya sızan FETÖ üyelerinin Balyoz ve Ergenekon kumpaslarıyla TSKda
kontrolü ele geçirmeye çalıştıkları Hükûmetimizin gayretleriyle
deşifre olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
1990lı yıllarda her tür başvuruyu kabul ederken darbe
davası görünümlü Balyoz ve Ergenekon kumpaslarına ilişkin
şikâyetleri reddederek kumpasa çanak tutmuştur. Dost ve müttefik
bildiğimiz Avrupanın sadece devletler olarak değil, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası kuruluşlar olarak
da FETÖye teslim oldukları sübut bulmuştur. Hain FETÖnün devleti
ele geçirme amacını güden paralel davalara adil yargı diyen
AİHMin, FETÖ darbe teşebbüsü yargılaması hakkında
vereceği yanlı kararların yok hükmünde
sayılacağını ifade eder, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tunç
4.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunçun, 13 Ağustos Cumartesi günü Bartında
meydana gelen sel afetine ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
13 Ağustos Cumartesi günü Bartında
meydana gelen sel afeti büyük bir maddi hasara yol açmıştır.
Selde mahsur kalan 164 vatandaşımız büyük bir gayretle
kurtarılmış, can kaybının olmaması tesellimiz
olmuştur. Köprülerin yıkılması ve heyelanlar nedeniyle
ulaşıma kapanan Bartın Kurucaşile-Cide kara yolunun
ulaşıma açılması için çalışmalar hâlen devam
etmektedir. Amasra ve Kurucaşile ilçelerimize bağlı köylerimizde
600den fazla konut ve iş yeri, tarım arazileri, özel araçlar,
balıkçı tekneleri, köprü ve menfezler, yollar, istinat
duvarları, altyapı tesisleri, elektrik ve haberleşme sistemleri
zarar görmüştür. Ortaya çıkan hasar ve zararı gidermek için
Hükûmetimizin tüm kurumlarıyla seferber olduğunu belirtmek istiyorum.
Yardıma koşan herkese teşekkür ediyor, afete maruz kalan tüm
hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yaşanan sel felaketi nedeniyle
Başkanlık Divanı olarak Bartın halkına geçmiş
olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Biz de Bartın halkına
geçmiş olsun dileklerimizi Divan olarak sunuyoruz.
Sayın Erdem, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
5.- İstanbul
Milletvekili Eren Erdemin, Parlamentonun bir an önce devlet kadrolarında
liyakati oluşturacak bir politik birlikteliği sağlaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
EREN ERDEM (İstanbul)
15 Temmuz faşist FETÖ girişimi sonrası devlet kadrolarında
birikim gerektiren noktalara yıllarca sınavsız alımlar
yapıldığı görülmüştür. Bu konuda liyakatin ne kadar
önemli olduğunu anlamış olmamız gerekirken hâlen daha
burada liyakatsiz alımlara yol açıldığı yönünde çok
ciddi endişeler ve şüpheler ortaya çıkmıştır. Bu
yüzden Parlamentonun bir an önce devlet kadrolarında liyakati
oluşturacak bir politik birlikteliği sağlaması
gerekmektedir. Bunu mülakatlarda bir video kayıt sistemi ve benzeri
tartışmalarla geliştirmemiz gerekirken sınavsız
alımlar herkesi endişelendirmektedir. Yeni tarikat ve cemaat
yapılanmalarının yeni kandırma vakalarını ortaya
çıkarabilmesi endişesiyle burada uyarılarımızı
yapıyoruz. Bu konuda bir adım atmamız gerekmektedir diye
düşünüyoruz.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
Kayışoğlu
6.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, EKPSS
sonuçlarının ne zaman açıklanacağını
öğrenmek istediğine, Bursadaki siyah incir üreticisinin
sorunlarına ve cumhuriyeti beğenmeyen zihniyetin cumhuriyetin ürettiği
değerleri satmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Birincisi: Engelli
vatandaşlarımız heyecanla EKPSS sonuçlarını
bekliyorlar, EKPSS sonuçları ne zaman açıklanacak diye merak
ediyorlar. En kısa zamanda bu konuda net ve kesin bilgi talebi var.
İkincisi:
Bursanın siyahı denilen siyah incir, iktidarın
beceriksizliği yüzünden dibinde çürümeye başladı ve incir
üreticisi perişan, ihracat için çözüm bekliyorlar, kendisi de Bursalı
olan Tarım Bakanına ulaşamıyorlar.
Üçüncüsü: Cumhuriyeti
beğenmeyen ve reklam arası olarak gören zihniyet cumhuriyetin
ürettiği değerleri, kurumları on dört yıldır sata sata
bitiremedi. Bu kurumları hâlâ bugün satmaya devam ediyorsunuz. Cumhuriyete
karşı yaptığınız bu darbeye karşı da
bütün kararlılığımızla direneceğimizi herkesin
bilmesini isteriz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
Durmuşoğlu
7.- Osmaniye
Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, Adalet ve Kalkınma
Partisinin kuruluşunun 15inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MÜCAHİT
DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Teşekkürler Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın 14 Ağustos 2001 tarihinde
kurucu genel başkan olarak siyasi hayatını
başlattığı AK PARTİmizin on beşinci kuruluş
yıl dönümü milletimize ve umudunu milletimize bağlayan diğer tüm
milletlere kutlu olsun. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
denilerek başlatılan bu kutlu dava, on beşinci yılında
15 Temmuz FETÖ terör örgütü ihanetiyle karşılaşmış ve
gerçekten hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını tüm
dünyaya göstermiştir. AK PARTİ, daha önceki tüm ihanetlere
karşı olduğu gibi, millet iradesinin safında dimdik
durmuş, kendisine güvenen milyonları mahcup etmemiştir.
Esasen, Anadolunun
bağrından çıkmış olan bir erdemler hareketi olan AK
PARTİ, günümüzde ülke sınırlarını
aşmış, dünyadaki tüm mazlumların umudu olan bir siyasi
organizasyona dönüşmüştür. Devlet ile milleti buluşturan AK
PARTİ Türkiyenin mirasına sahip çıkan icraatlarıyla
çocuklarımızın geleceğini inşa etmektedir. Bu yolda
önümüze çıkacak olan dâhilî ve harici tüm engelleri aşmak için var
gücümüzle çalışacağımızdan hiç kimsenin şüphesi
olmasın. Yolumuz ve bahtımız açık olsun.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Hürriyet
8.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, 17 Ağustos Gölcük depreminin 17nci
yıl dönümüne ve olası şiddetli bir depreme hazırlık
konusunda pek bir ilerleme kaydedilemediğine ilişkin
açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET
(Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tam on yedi yıl önce merkez üssü İzmit
Gölcük olarak kayda geçen 17 Ağustos 1999 depreminde 17 bin
insanımız yaşamını kaybetti, yüzbinlerce
insanımız yaralandı ve evsiz, barksız kaldı.
Allahım bir daha böyle acı yaşatmasın. diye dua
ettiğimiz on yedi sene boyunca görüyoruz ki olası şiddetli bir
depreme hazırlık konusunda pek bir ilerleme kaydedilemedi ve deprem
gerçeğiyle yüzleşilmedi. Dillere pelesenk olan kentsel dönüşüm
de depremi bir araç olarak kullanan kesimler tarafından kentsel alanda
yeni rantlar doğurdu maalesef.
Aynı acıların yeniden
yaşanmaması için pek çok vatandaşımızın
yaşamaya mahkûm olduğu orta hasarlı binaların bir an önce
güçlendirilmesi gerekmektedir. Yüzbinlerce insanımızı
kaybettik. demek yerine Deprem bizi yenemedi, depremle yaşamaya
alıştık. diyebilmek için bir an önce somut adımları
atmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle beraber 17
Ağustos Gölcük depreminde kaybettiğimiz insanlarımızı
rahmetle anıyor, geride kalan ailelerine sabır diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Çam
9.- İzmir
Milletvekili Musa Çamın, Yavuz Sultan Selim köprüsüne
barışın, kardeşliğin, dostluğun, insan
haklarının, laikliğin ve demokrasinin bir ifadesi olarak
Hacı Bektaş Veli isminin verilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
MUSA ÇAM (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün Hacıbektaşta Hacı Bektaş
şenlikleri başladı. Gönlümüz Hacı Bektaş
şenliklerine bugün Sayın Başbakanın, Sayın
Cumhurbaşkanının iştirak etmesini; özellikle içerisinde bulunduğumuz,
geçtiğimiz bu süreçte barışın ve kardeşliğin,
demokrasinin, insan haklarının, hukukun egemen olduğu bir
söylemi orada gerçekleştirebilmelerini isterdi ama olmadı. Önümüzdeki
günlerde 3üncü köprü, Yavuz Sultan Selim köprüsü açılacak. İşte
şimdi tam zamanı. O köprüye barışın, kardeşliğin,
dostluğun, insan haklarının, laikliğin ve demokrasinin bir
ismi olarak Hacı Bektaş Veli isminin verilmesini talep ediyoruz ve
bunu buradan bir kez daha dile getirmeyi bir görev biliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tanal
10.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Hacı Bektaş Veli
Anma Törenlerinin başladığına ve Hacı Bektaş
Veliyi saygıyla andığına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün Hacı Bektaş Veli anılıyor.
Bu büyük değerimizi, düşünürümüzü anmanın en güzel yolu onu
anlamak ve anlatmaktır diye düşünüyorum. Hacı Bektaş
Veliyi saygıyla anıyor ve bizlere bugün ışık
tutması için değerli sözlerinden birkaçını
hatırlatıyorum: Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
, İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.,
Düşmanınızın dahi insan olduğunu
unutmayınız., Kadınları okutunuz.
Teşekkür ederim, saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aydın
11.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, kapatılan askerî liselerdeki
öğrencilerin Anadolu ya da fen liselerinde öğrenim görebilmeleri için
bir an önce somut adım atılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
15 Temmuz sonrasında alınan kanun hükmünde
kararnamelerden sonra, bilindiği üzere, en çok sıkıntı
eğitim alanında yaşanmakta, bu sorunları yaşayan
liselerin başında da askerî liseler gelmekte. Seçim bölgem olan
Bursadaki Işıklar Askerî Lisesinde ve İstanbuldaki Kuleli
Askerî Lisesinde okuyan öğrencilerden sıklıkla telefon almaktayız.
Bakanlık bu liselerdeki öğrencilerin Anadolu ya da fen liselerinde
öğrenim göreceğini açıklamıştı. Ancak, bu
okulların yöneticileri de bu çocukları kabul etmemekteler ve
direnmekteler. Ailelerin birçoğu karamsar ve endişeli.
Bakanlığın bu konuda bir an önce somut adım atarak
ailelerin endişelerini gidermesi ve bu çocukların önlerini
açması gerekir diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Durmaz
12.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, el sanatları erbaplarının
gelişimleri, katma değeri yüksek ürünleri üreterek yönlendirilmeleri
için devlet eliyle teşvik, tasarım, inovasyon ve benzeri
çalışmaların acilen yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
KADİM DURMAZ (Tokat) Tokat, Osmanlı ve
Selçuklu döneminde, daha sonra da cumhuriyet döneminde kırka yakın el
sanatının devlet eliyle ya da bireysel olarak işletildiği
bir ildir. Ancak, geçmişimizi geleceğimizle bütünleştiren bu el
sanatlarını sürdüren insanlar ekonomik açıdan zor
durumdadır. Bu sanat erbaplarının gelişimleri, katma
değeri yüksek ürünleri üreterek yönlendirilmeleri için devlet eliyle
teşvik, tasarım ve inovasyon ve benzeri çalışmaların
acilen yapılması gerekiyor. İlimiz Tokat gibi Türkiyenin
muhtelif illerinde de bu sanatın hak ettiği değeri bulması
için vakıflara ait iş yerlerinin bu sanatı icra eden insanlara
tahsis edilmesinin bu el sanatlarının gelişmesine
katkısının olacağına inanıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Kayan
13.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Kırklarelinin her
bölgesinde enerji hatlarının kullanım süresinin dolması
nedeniyle yaşanan elektrik kesintilerinin yol açtığı
sorunlara ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kırklareli ilinin her
bölgesinde enerji hatlarının kullanım süresi dolmuştur. Bu
nedenle, sürekli olarak elektrik kesintileri yaşanmaktadır.
Kesintiler yüzünden sanayi kuruluşları taahhütlerini yerine
getirememekte, tarımsal sulamada aksaklıklar
yaşandığından ürünlerin su ihtiyacı
karşılanmayıp tarlada kurumakta, verim düşüklüğüne
sebebiyet vermektedir.
Hayvan üreticilerimiz büyük
zorluklar çekmektedir. Yemlemeyi zamanında yapamıyor, süt
sağımını zamanında yapamıyor. Sütlerin
soğutma işlemi yapılmadığından bakteri
oluşup insan sağlığını tehdit etmektedir.
İki yıldır devam eden hat yenileme çalışmaları
ödenek yetersizliğinden bir türlü bitmiyor. Bu ızdırap ne zaman
son bulacaktır?
BAŞKAN Sayın
Yiğit
14.- İzmir
Milletvekili Ali Yiğitin, kamu görevlisi olmanın yolunun cemaatler
ve tarikatlar aracılığıyla yapıldığına
dair duyumlar alındığına ve Hükûmeti bu konuda duyarlı
olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması
ALİ YİĞİT
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizin bildiği ve AKPli birçok insanın
da itiraf ettiği gibi bundan üç yıl öncesine kadar devlet memuru,
polis, savcı, hâkim olmanın yolu FETÖden geçiyordu. Bugün ise
aynı şekilde, devlete girmenin, kamu görevlisi olmanın yolunun
başka cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla
yapıldığına dair duyumlar almaktayız. Bir yandan hak,
hukuk, adalet, liyakat diyeceksiniz, diğer yandan O cemaat kötü bu
cemaat iyi. diye aynı zihniyetle kadrolaşmanın önünü
açacaksınız. Eğer durum böyleyse biz bu olaydan hiç ders
almamışız demektir ve bu zihniyet, bu anlayış devam
ettiği sürece de ülkemize, demokrasimize, laik cumhuriyetimize yönelik
tehdit ve tehlikeler devam edecektir.
Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya
çağırıyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aksu
15.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, İstanbulun
Küçükçekmece ilçesinin bazı mahallelerinde PKK tarafından taciz,
tehdit, yaralama ve öldürme eylemlerinin yıllardır devam
ettiğine ve PKKyla mücadelenin FETÖyle mücadele
kararlılığında sürdürülmesinin zorunlu olduğuna
ilişkin açıklaması
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
13 Ağustos gecesi İstanbulun Küçükçekmece
ilçesinin Kanarya, Cumhuriyet ve Cennet mahallelerinde PKK militanları
vatandaşlarımızın alın teriyle sahip oldukları
onlarca aracı kundaklamışlar, yakıp
yıkmışlardır. Kundaklamalar geçtiğimiz gece dâhil
sürmüştür. Kanarya başta olmak üzere, bu mahallelerde PKKnin taciz,
tehdit, yaralama ve öldürme eylemleri yıllardır devam etmektedir.
Defaatle uyardığımız gibi bir
kez daha uyarıyoruz: Güvenlik güçlerinin buralarda ikamet eden veya
iş yeri bulunan vatandaşlarımızın can ve mal
güvenliğini temin etmek için gecikmeksizin etkili tedbirler alması
şarttır.
İstanbulun huzuru için bölücü terör örgütü
PKKyla mücadelenin FETÖyle mücadele kararlılığında
sürdürülmesi zorunludur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Karaburun
16.- Bursa
Milletvekili Bennur Karaburunun, 15 Temmuzun milletin yeniden
şahlanışına vesile olduğuna, Adalet ve Kalkınma
Partisinin kuruluşunun 15inci yıl dönümüne ve olimpiyat 2ncisi olan
güreşçi Rıza Kayaalpe millet adına teşekkür ettiğine
ilişkin açıklaması
BENNUR KARABURUN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 15 Temmuz, tarihimizde kara bir leke
olmasının yanı sıra milletimizin yeniden
şahlanışına da vesile olmuştur. Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın
önderliğinde dirayet ve feraset örneği olan bu şahlanış
nesiller boyu anlatılacaktır. Milletin temsilcileri olarak üzerimize
düşen görev ise bu eli kanlı ve emelleri insanlık
dışı olan FETÖnün milletin vicdanı önünde hesap vermesini
sağlamaktır. Bu, hepimizin boynunun borcudur ve her
yurttaşımız bunun için çalışmalıdır.
Geçtiğimiz 14
Ağustos ise göz bebeğimiz, gelecek nesillere
aktaracağımız güzel hikâyemiz ve milletin vicdanı olan ak
davamızın, partimizin kuruluş yıl dönümüydü. Bu vesileyle,
Türkiye için yeni bir milat olan bugünü kutluyor ve başta liderimiz
Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Ayrıca, milletçe zor zamanlar geçirdiğimiz
bugünlerde olimpiyat 2ncisi olarak bizleri gururlandıran güreşçimiz
Rıza Kayaalpe de milletimiz adına teşekkür etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Şimdi, sisteme giren sayın grup
başkan vekillerine söz vereceğim.
İlk söz Sayın Demirelin.
Buyurun Sayın Demirel, süreniz iki dakika.
17.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, olağanüstü hâlle
birlikte gözaltı süresinin uzatılması nedeniyle
savcıların ve emniyet yetkililerinin keyfî uygulamalarının
söz konusu olduğuna, darbecilerle mücadele adı altında
aslında HDP, DBP yöneticileriyle mücadele edildiğine ve gazeteciler
üzerinde de büyük bir baskı olduğuna ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında
gerçekleştirilen olağanüstü hâl ve kanun hükmünde kararnamelerle
aslında darbecilerle mücadele edilmesi gerekirken ne yazık ki Türkiye
genelinde başta Kürt illeri olmak üzere ama Türkiye'nin birçok yerinde tüm
HDP bileşenleri, partiler başta olmak üzere yöneticilerimize, parti
eş başkanlarımıza ve belediye başkanlarımıza
ilişkin çok yoğun bir gözaltı ve tutuklama furyası
başlamıştır. Bu, asla kabul edilecek bir durum
değildir. Çok net olarak ifade edelim ki, olağanüstü hâlle birlikte
otuz güne çıkartılan gözaltı süresinin uzatılması ve
otuz gün sürmesinden kaynaklı savcıların ve Emniyet
yetkililerinin keyfî uygulamaları söz konusudur. Buna ilişkin birkaç
örnek vermek istiyorum: Son dönemlerde, özellikle son bir hafta içerisinde
Diyarbakırda 150yi aşkın gözaltı söz konusu ve biz daha
önce de burada dile getirmiştik, bugün tam yirmi iki gündür Erzurum
Karayazıda 60a yakın seçilmişlerin hâlâ gözaltında
tutulduğu ve beş gün boyunca avukatlarıyla görüşmenin
yapılmadığı
Şu anda bile görüşmeler sonucunda
savcılığın Daha süremiz var, hiç önemli değil,
bekleriz, ne acelemiz var. gibi uygulamalarıyla karşı
karşıya kalınmıştır. Bu yüzden, şunu çok net
ifade edelim ki, darbeciler farklı yerlerde bekletilirken bu konuda
siyasetçiler de hava almayacak bir ortamda, hijyenden çok uzak -çok
ağır işkencelere maruz kalan- bir kapalı spor salonunda
bekletiliyorlar.
Şimdi, Sayın
Başkan, bunlar çok önemli konular. Şimdi, biz darbeyle mi,
darbecilerle mi mücadele ediyoruz yoksa demokrasiden, özgürlükten yana olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha ek süre veriyorum
Sayın Çağlar Demirel, tamamlayın.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) -
resmî
seçilmişlerin hepsini mi cadı avı adı altında
toplayıp gözaltına alıyoruz? Şu ana kadar 800e yakın
siyasetçi gözaltına alınmıştır. Yani daha dün de Kulp,
İdil belediye eş başkanlarımız gözaltına
alındı. Yine aynı şekilde, Dicle Belediye eş
başkanlarımız yirmi iki gündür gözaltında ve bu
gözaltında darp, işkence, ev baskınları gittikçe
aşmış durumdadır. O yüzden Ankara, Aydın,
İstanbul, birçok yerde bu gözaltılar alabildiğine
fazlalaşmıştır. Yani biz bu darbecilerle mücadele
adı altında aslında HDP, DBP yöneticileriyle mücadele
ettiklerini söyleyebiliriz Hükûmetin ve iktidarın. Yine aynı
şekilde, şu anda Diyarbakıra ulaşan bir karar var,
demokratik hakkımız olan basın açıklamaları bile
yasaklanmıştır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Vanda
hakeza öyle. Şimdi, bu tür durumlar asla kabul edilecek durumlar
değildir.
Yine, gazeteciler üzerinde de büyük bir baskı
söz konusu ve az önce aldığımız bilgiyle de, Özgür Gündem
gazetesi kapatılmıştır. Yani bu baskılar, zulüm,
şiddet ve faşizmin aslında iktidarın kendisi gibi
düşünmeyen muhalefete karşı yürütmüş olduğu bir
saldırıdır. Bunu asla kabul etmediğimizi burada ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Türkiyede Kürt illeri şeklinde bir
tanımlama olmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın Demirel, bir şeyi
vurgulamak isterim: Kürt illeri diye bir tanımlama yaptınız,
bu doğru değil, bir ayrımcı dil olarak görüyorum. Türkiye
Cumhuriyeti içinde 81 tane ilimiz var, hepsi Türkiye Cumhuriyetinin illeridir,
hepimizin illeridir. Bunu ben de belirtmek ve kayıtlara geçirmek istedim.
Sayın Akçay, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Kürt illeri ve benzeri ifadeleri
şiddetle reddettiklerine, FETÖyle mücadelenin OHAL döneminin ötesine
geçen düzenlemeleri ihtiva ettiğine, askerî okulları kapatmanın
darbeyle ve terörle mücadelede işlevsiz olduğuna ve öğrenci
alımında yeni ve objektif bir sınav yöntemi geliştirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Kürt
illeri, bilmem ne illeri gibi bu tür ifadeleri şiddetle reddediyoruz,
bunu kabul edilemez buluyoruz; bu alışkanlıktan da
vazgeçilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; FETÖyle mücadele kapsamında OHAL ilan edilmiş,
kanun hükmünde kararnamelerle terör örgütünün kamu kurumlarındaki ve sivil
toplumdaki yapılanmalarıyla mücadele edilmektedir.
FETÖyle mücadele, OHAL döneminin ötesine geçen
düzenlemeleri de ihtiva etmektedir. Askerî okulların kapatılması
bu tür düzenlemelerden biridir. FETÖyle mücadele, zorunlu ve
desteklediğimiz bir süreçtir. Başta Türk Silahlı Kuvvetleri
olmak üzere, tüm kamu kurumlarındaki FETÖcülerin acilen temizlenmesi
gerekmektedir, ancak özellikle askerî okulları kapatmayı bu
mücadelede bir araç olarak kabul etmek mümkün değildir. Yargıda da
çok sayıda FETÖcü var. Yüzlerce hâkim ve savcı görevinden
uzaklaştırıldı, gözaltına alındı,
tutuklandı diye hukuk fakültelerini kapatmak ne kadar yanlış
ise, bazı darbeciler sızmış diye askerî okulları
kapatmak da darbeyle ve terörle mücadelede o kadar işlevsizdir.
Sorun okullarda değildir, sorun zihniyettedir,
işleyiş şeklindedir ve sorun bir yönetim sorunudur. Sorun askerî
okulların varlığı değil, buraları yöneten
zihniyettir, basirettir, şuurdur, ehliyettir, liyakattir, kanun ve
nizamlara sadakattir; çözüm de kurumları ve askerî okulları kapatmak
değildir.
Askerî okullardaki FETÖcüler temizlenmelidir,
askerî okullara öğrenci alımında yeni ve objektif bir sınav
yöntemi geliştirilmelidir. Sorun kurumların varlığı
değildir, sorun olay ve olgulardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen, bir dakika
daha veriyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Olgulardan hareket edilmesi gerekir. Teşhis ve
tedavi buna göre olmalıdır, kurumların
yapılandırılması da bu çerçevede ele
alınmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim Sayın
Akçay.
Sayın Altay, buyurun.
19.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, bürokrasinin 15 Temmuzdan çok
ders almadığı yönünde çeşitli uygulamalara tanık
olunduğuna, Adananın Pozantı ilçesinde Atatürkün
Pozantıya gelişiyle ilgili yapılan kutlamalarda ilçe
kaymakamının Adana Milletvekili İbrahim Özdişe yönelik
saygısız, yaralayıcı ve kaba tutumunun millî iradeye
saygısızlık olduğuna ve Hükûmetten bu konuda bir
açıklama istediğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
15 Temmuz kalkışmasından siyaset kurumu da kısmen ders
almış görünüyor, ancak öyle görüyoruz ki bürokrasinin 15 Temmuzdan
çok ders almadığı yönünde çeşitli uygulamalara da sık
sık tanık oluyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
millî irade demek, sadece Sayın Cumhurbaşkanı ve sadece
görevdeki Hükûmet demek değildir. Millî iradenin adresi, tek merkezi ve
kaynağı Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onu oluşturan 550
sayın milletvekilidir.
5 Ağustos günü, Adana ili Pozantı ilçesinde,
Atatürkün Pozantıya gelişiyle ilgili yapılan kutlamalarda ilçe
kaymakamının Adana Milletvekilimiz Sayın İbrahim
Özdişe yönelik saygısız, yaralayıcı ve kaba tutumu,
bizim açımızdan, Meclise bomba bırakan pilotun tutumuyla
aynı ölçüde millî iradeye saygısızlıktır. Bu kaymakama
bu Hükûmetin haddini bildirmesini talep ediyorum. Hiçbir kaymakamın ya da
valinin Parlamentoyu oluşturan milletvekilleriyle ilgili olarak parti
rozetine dayalı bir ayrım ve bu çerçevede bir saygı ya da
saygısızlık haddi değildir. Bu, olsa olsa bayağı
bir işgüzarlık, ucuz bir dalkavukluktur ya da belki de bir suçluluk
psikolojisiyle FETÖ terör örgütüyle ilişkilendirilmemek adına
yaptığı bir yalakalıktan ibarettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Altay.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hükûmetin bu
hadsiz ve densiz kaymakama haddini bildirmesini ve bundan sonra sadece
partimize mensup değil, bütün muhalefet partilerine mensup
milletvekillerine yönelik, bürokratlar tarafından yapılan bu hadsiz,
saygısız tutumların katı ve sıkı takipçisi
olacağımızın da altını özenle çiziyorum.
Hükûmetten bu konuda bir izahat talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın İnceöz, buyurun.
20.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Diyarbakırda trafik denetleme
görevini yapan polis memurlarına karşı bomba yüklü kamyonla
düzenlenen saldırıda şehit olanlar ile şehit edilen AK
PARTİ Şırnak Beytüşşebap İlçe Gençlik Kolları
Başkanı Naci Adıyamana Allahtan rahmet dilediğine ve
Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerine ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlarken ben de
Dün Diyarbakırda
PKK ve onun uzantıları bir kez daha kan dökmekten geri
kalmadılar. Trafik denetleme görevini yapan polis memurlarına
karşı bomba yüklü kamyonla bir saldırı düzenlediler. Bu
hain saldırıda şehadet şerbeti içen
vatandaşlarımıza, polislerimize ben Allahtan rahmet diliyorum.
Yine, cumartesi günü
Şırnak Beytüşşebap İlçe Gençlik Kolları
Başkanımız Naci Adıyaman kardeşimiz de kalleş PKK
saldırılarıyla şehit edilmiş. Naci kardeşimize
Allahtan rahmet, yakınlarına da başsağlığı
diliyorum; bütün teşkilatlarımızın ve ülkemizin de
başı sağ olsun diyorum. Üst aklı aynı olan, adı
ister PKK olsun ister FETÖ olsun ister DEAŞ olsun ister diğer terör
örgütleri olsun hepsinin amacı aynı; ülkemizin birlik ve
beraberliğine, ülkemizin geleceğine kastetmektir. Onlara
karşı yapılacak olan tek şey hep birlikte bu mücadelede,
omuz omuza, yekvücut duruş sergileyebilmek, sözlerimizle ve eylemlerimizle
birlik ve beraberliğimize kastedenlere karşı ortak
tavrımızı, ortak duruşumuzu muhafaza edebilmektir. Burada,
ihanet nöbetini FETÖden devralan PKK terör örgütünün Şırnakta,
Mardinde, Diyarbakırda bombalar patlatarak birlik ve
beraberliğimize kastetme çalışmalarına karşı bu
duruşu birlikte sürdüreceğiz. Gerek FETÖyle gerek PKK terör
örgütüyle ve diğer terör örgütüyle de mücadelemiz sonuna kadar sürecektir
diyorum.
Bu hafta aynı zamanda Hacı Bektaş
Veli Anma Günleri. Burada da söylendiği şekilde, bir, iri, diri
olmaya da devam edeceğiz. Buradaki birlik mesajlarıysa ülkemiz
adına çok önemlidir diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Kore Cumhuriyetinin
başkenti Seulde 29-31 Ağustos 2016 tarihleri arasında
düzenlenecek olan Kuzey Koreli Mülteciler ve İnsan Hakları
Uluslararası Parlamenterler Koalisyonu 13üncü Genel Kurul
Toplantısına katılması Genel Kurulun 2/8/2016 tarihli
121inci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi
parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin
tezkeresi (3/818)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Kore Cumhuriyeti'nin başkenti Seul'de 29-31
Ağustos 2016 tarihleri arasında düzenlenecek olan "Kuzey Koreli
Mülteciler ve İnsan Hakları Uluslararası Parlamenterler
Koalisyonu 13. Genel Kurul Toplantısı"na Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir heyetin katılması hususu Genel Kurulun 2/8/2016
tarihli 121'inci Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ad ve Soyad Seçim
Çevresi
Sibel Özdemir İstanbul
Murat Demir Kastamonu
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak üreticilerin
mağduriyetlerinin önlenmesi için, yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere,
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Erkan Akçay (Manisa)
2) İsmail Ok (Balıkesir)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
6) Oktay Öztürk (Mersin)
7) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
8) Kadir Koçdemir (Bursa)
9) Mehmet Erdoğan (Muğla)
10) Atila Kaya (İstanbul)
11) Mevlüt Karakaya (Adana)
12) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
13) Deniz Depboylu (Aydın)
14) Mehmet Günal (Antalya)
15) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
16) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
17) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
18) Mustafa Mit (Ankara)
19) Zihni Açba (Sakarya)
20) Şefkat Çetin (Ankara)
21) Zühal Topcu (Ankara)
Gerekçe:
Çok özel bir bitki olan zeytin, bazı teknolojik
işlemler sonrasında zeytinyağı, sofralık zeytin,
pirina, pirina yağı ve sabun olarak tüketime sunulmaktadır. Bu
çok yönlü değerlendirme doğal olarak zeytinin sorunlarını
da çeşitlendirmekte ve teknolojik işleme aşamalarıyla
oluşan her sektör bu sorunlardan farklı etkilenmektedir.
Dane zeytin üretiminde 4üncü sırada olan
Türkiye, sofralık zeytin üretimi ve ihracatında 2nci, zeytin
ağacı varlığı, zeytinyağı üretimi ve
ihracatında ise 4üncü sıradadır. Yüksek girdi maliyetleri ve
yetersiz destekler zeytin üreticilerimizi zarar ettirirken dış
rekabette sorunlara neden olmaktadır. Zeytinyağı üretiminin,
tüketiminin ve ticaretinin en yaygın olduğu Avrupa Birliğinde
üreticiye kilo başına ortalama 2,3 avro destek verilmektedir.
Türkiye'de zeytine destek verilmezken zeytinyağına kilo
başına 70 kuruş destek verilmektedir. Zeytinlerini
yağhanelere veren küçük çiftçiler zeytinyağı prim
desteğinden yararlanamamaktadır. Kayıt sistemi yaygın
olmadığı için 150 bin tonluk zeytinyağının
yaklaşık 50 bin tonluk bölümü prim desteğinden
yararlanmaktadır. Zeytinin kayıt içine alınması,
sağlıklı ve güvenilir koşullarda tüketiciye sunulması
için, zeytinyağında olduğu gibi, sofralık zeytine prim
desteği verilmeli ya da Avrupa Birliğindeki gibi alan bazlı
desteklenmelidir.
Zeytin üretimiyle ilgili rekolte tahmininde bulunan
kurumlar arasındaki çok ciddi farklar zeytincilik politikasında
tereddütler oluşturmaktadır. Zeytin ve zeytinyağı üreten
çiftçiler ile zeytin ticareti yapan firmalar, sektörle ilgili birlikler,
kooperatifler, araştırma enstitüleri, üniversiteler, kamu kurum ve
kuruluşları birlikte ve koordineli bir şekilde
çalışmamaktadır. Suriye'den Türkiye'ye giren 10 binlerce ton
kaçak zeytinyağı piyasayı olumsuz etkilemektedir.
Gübreleme, ilaçlama, sulama, budama, toprak
işleme gibi yanlış uygulamalar, hasatta yapılan
yanlışlıklar nedeniyle verim ve kalite düşüklüğü
yaşanmaktadır. Zeytin sineğiyle etkin mücadele
yapılamaması zeytinin verimini ve kalitesini olumsuz etkilemektedir.
Sofralık zeytini uygun teknik ve hijyenik koşullarda işleyen
işletmelerin kapasitelerinin yetersizliği ve merdiven altı
işletmeler iç ve dış pazarda Türk zeytini imajını
olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, Türkiye'deki zeytin
ağaçlarının büyük bölümünün yaşlı olması toplama
maliyetlerini artırmaktadır. Dünya damak tadına uygun yeni
çeşitlerin geliştirilmesi ve zeytin gen kaynaklarının
korunmasına yönelik çalışmalara yeterince kaynak
ayrılmamaktadır. Zeytinyağı elde etme işlemleri
sırasında yapılan hatalar verim ve kalite kayıplarına
neden olmaktadır. Zeytinyağının depolanmasında büyük
önem taşımasına rağmen lisanslı depoculuk
yaygınlaştırılmamıştır.
Ülkemizde 500 bin aile zeytin ve
zeytinyağı üretiminde çalışmaktadır. Yılda
ortalama 72 bin ton sofralık zeytin, 20 bin ton zeytinyağı ihraç
edilmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının yaptığı kontroller sonucunda
bazı büyük firmaların ürettikleri zeytinyağına
tağşiş (bir şeyin içine başka bir madde
karıştırma, katıştırma) yaptıkları
anlaşılmıştır. Bu firmaların
tağşiş yapmaları uluslararası arenada Türk zeytininin
imajını bozmakta ve zeytinyağı ihracatımızı
olumsuz etkilemektedir.
Zeytin üretiminde dünya 2ncisi olmayı
hedefleyen Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, 3/4/2012 tarihinde çıkardığı
Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına
Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle
zeytin alanlarını madenciliğe ve enerji
yatırımlarına açarak zeytinciliğin sonunu getirecek bir
düzenlemeye imza atmıştır. Bu yönetmelik Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulunun 2013/157 sayılı Kararıyla
durdurulmuştur. 2002 yılından bu yana benzer
değişiklikler içeren 6 düzenleme yargı tarafından iptal
edilmişken zeytinlikleri ranta açmayı kafasına koyan AKP
zeytinliklerin ranta açılmasına yönelik kanun
tasarısını 16/6/2014 tarihinde TBMM'ye sevk etmiştir.
Zeytin ve zeytinyağı sektöründe ülkemiz
üretimden tüketime kadar acil ve ağır sorunlarla karşı
karşıya bulunduğundan, konu Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kurulacak bir Meclis araştırma komisyonu tarafından bütün
boyutlarıyla incelenmeli ve gereken tedbirler alınmalıdır.
2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, bağcılık sektörü
ve üzüm üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/298)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
bağcılık sektörü ve üzüm üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak üretimin artırılması ve
üreticilerin mağduriyetinin önlenmesi amacıyla Anayasanın 98 ve
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederim.
1) Erkan Akçay (Manisa)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Mehmet Günal (Antalya)
6) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
7) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
8) Kadir Koçdemir (Bursa)
9) Mehmet Erdoğan (Muğla)
10) Atila Kaya (İstanbul)
11) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
12) İsmail Ok (Balıkesir)
13) Deniz Depboylu (Aydın)
14) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
15) Mustafa Mit (Ankara)
16) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
17) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
18) Oktay Öztürk (Mersin)
19) Şefkat Çetin (Ankara)
20) Zihni Açba (Sakarya)
21) Zühal Topcu (Ankara)
22) Mevlüt Karakaya (Adana)
Gerekçe:
Ülkemiz asmanın gen
merkezi olmasının yanı sıra en eski ve köklü
bağcılık kültürüne de sahiptir. Dünyadaki 10 binden fazla üzüm
çeşidinin 1.200'den fazlası ülkemizde yetiştirilmektedir.
Türkiye, 480 bin hektar bağ alanında yılda ortalama 4,2 milyon
ton üzüm üretimiyle dünyada 6'ncı sıradadır.
Türkiye, sofralık üzüm
ticaretinde söz sahibi olamazken her yıl ürettiği ortalama 250 bin
ton çekirdeksiz kuru üzümün tamamına yakınını ihraç ederek
dünya ticaretinden yüzde 50'ye yakın bir pay almaktadır. Her yıl
ortalama 500 milyon dolarlık kuru üzüm, 200 milyon dolarlık yaş
üzüm ihracatı yapılmaktadır.
Ülke açısından
önemi büyük olan çekirdeksiz kuru üzüm Ege Bölgesi açısından da önem
arz etmekte, bölgede 100 bini aşkın aileye istihdam
sağlamaktadır. Türkiye bağcılığının
geliştirilmesi her şeyden önce elde edilen ürünün taze veya
işlenmiş olarak iç ve dış pazarlarda
değerlendirilmesine bağlıdır. Bu nedenle üretim hedefleri
iç ve dış pazarlarda rekabet edecek şekilde belirlenmelidir.
Özellikle çekirdeksiz kuru üzümde dünya liderliğinin elde tutulması,
kalitenin artması, pazara uygun üretim yapılması ve üretici geliriyle
doğrudan ilişkilidir. Çekirdeksiz kuru üzümde AB benzeri bir depolama
kuruluşunun oluşturulması ve depolama maliyetinin desteklenmesi
gerekmektedir.
Kuru üzümde rekolteyi
artıran sebeplerden birisi de taze olarak pazarlanamayan üzümün kurutmaya
ayrılmasıdır. Arz talep dengesinin bozulması
üreticilerimizi mağdur etmektedir. Bu nedenle, üzüm üretiminde oluşan
arz fazIalıkları konusunda alternatif tüketim imkânları
geliştirilmelidir. Üzümün serbest piyasada fiyatının
oluşabilmesi için çok fazla alıcı ve satıcının
bir arada bulunması gereklidir. Bunun için ürün ihtisas borsaları
oluşturulmalı veya mevcut borsalara işlerlik
kazandırılmalı, ticaret borsaları tescil kurumu olmaktan
çıkarılmalıdır.
Bağlarda bakteriyel ve
virüs hastalıklarına karşı en etkin yöntem temiz ve
sağlıklı fidan kullanımıdır ancak
aşılı asma fidan üretimi talebi
karşılamamaktadır. Üzüm üreticilerine verilen gübre, mazot
destekleri yetersizdir. Ülkemizde aşırı oranda yükselen
maliyetlerle üzüm üreticilerinin AB ve ABD'deki yüksek miktarda destek alan
üzüm üreticileriyle rekabet etmesi mümkün değildir.
Kaçak üzümler ürün pazarlamasında ve serbest
piyasada oluşan fiyata olumsuz etki yapmaktadır. Kaçak üzümler Türk
üzümünün içine karıştırılarak yurt dışına
satılmakta ve kalitemizi tehdit etmektedir. Üzümlerdeki ilaç
kalıntıları ve temizlik ihracatta en büyük problemdir.
Ambalajlamada AB standartlarına uyum göstermek için çalışmalar
yapılmalıdır.
TEKEL'in içki bölümü rekolte
fazIalığında yaş üzüm alarak kuru üzüm
fiyatlarının düşmesini engellerken özelleştirildikten sonra
içki fabrikaları ilk üzüm alımlarında yaş üzümü
fiyatının yüzde 23 düşüğüne almaktadır. Kuru üzüm
ticaretinde en büyük alıcı ve piyasayı regüle edici konumda olan
TARİŞ, yeniden yapılandırma süreci sonrasında kaynak
yetersizliğinden piyasayı regüle edecek bir alım
gerçekleştirememektedir. Arz fazlası oluşan yıllarda piyasa
fiyatları TARİŞ alım fiyatlarının oldukça
altına düşmektedir.
Rusya, Türkiye'den yaş sebze ve meyve
ithalatını yasaklamıştır. Yaş üzüm
ihracatımızın yaklaşık yüzde 75'i Rusya'ya
yapılmaktadır. Dolayısıyla, bu yasaklamadan en çok
etkilenen ürünlerden biri de yaş üzümdür. Rusya'ya ihraç edilen yaş
üzümün yüzde 70'nin kalite ve AB standartları nedeniyle başka bir
ülkeye ihraç edilmesi mümkün değildir. Rusya'nın yaş sebze ve
meyveye uyguladığı ambargoya devam etmesi durumunda gelecek
sezon üreticiler üzümlerini kurutmalık olarak değerlendireceklerdir.
Bu da kuru üzüm fiyatlarının düşmesine ve çiftçilerimizin
maliyetinin altında üzüm satmasına neden olacaktır.
Ülkemizin sahip olduğu potansiyelin
değerlendirilmesi ve bağcılıktan geçimini sağlayan yüz
binlerce ailenin gelir ve refah düzeyinin artırılması ve
üreticilerimizin diğer ülke üreticileriyle rekabet edebilmesi için
bağcılık sektöründe karşılaşılan
sorunların bir an önce çözülmesi gerekmektedir.
3.- Isparta
Milletvekili Nuri Okutan ve 19 milletvekilinin, Eğirdir Gölünün tabii
hâli ve zenginliklerinin korunması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/299)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Isparta Eğirdir Gölü ve çevresinin tabii hâlini
ve zenginliklerini koruma-kullanma dengesi içerisinde gelecek nesillere tüm
özellikleriyle aktarabilmesiyle ilgili Anayasanın 98inci ve İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
14/12/2015
1) Nuri Okutan (Isparta)
2) Mehmet Erdoğan (Muğla)
3) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
4) Mustafa Mit (Ankara)
5) Deniz
Depboylu (Aydın)
6) Baki Şimşek (Mersin)
7) Zihni Açba (Sakarya)
8) Kamil Aydın (Erzurum)
9) Kadir Koçdemir (Bursa)
10) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
11) Mevlüt Karakaya (Adana)
12) Oktay Öztürk (Mersin)
13) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
14) Atila Kaya (İstanbul)
15) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
16) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
17) Erkan Haberal (Ankara)
18) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
19) İsmail Ok (Balıkesir)
20) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
Gerekçe:
Eğirdir Gölü, bulunduğu bölgeye sosyal ve
ekonomik anlamda büyük değer katan, ülkemizin incisi sayılabilecek
doğal bir zenginliktir.
Göle bitişik birçok köy yerleşimi ve bir
ilçe bulunmaktadır. Isparta'nın içme suyu ihtiyacı, tarım
için gerekli olan sulama da gölden sağlanmaktadır.
Ülkemizin de elma üretimine büyük katkısı
bulunmaktadır. Gölde önemli oranda balıkçılık
yapılmaktadır. Eğirdir Gölü'nün büyük bir turizm potansiyeli de
bulunmaktadır. Eğirdir Gölü ve çevresinin tabii hâli ve zenginlikleri,
kullanım dengesi göz önünde tutularak korunmalıdır.
Son dönemlerde göl çevresinde yapılan
araştırmalarda bazı yerleşim yerlerinin atık
sularının göle akıtıldığı belirlenmektedir.
Bununla birlikte, gölün kirlenmesiyle yalnız evlere giren içme
sularımız da değil, bölgede yetişen meyve ve sebzeler ile
hayvansal gıdalarda da zararlı madde kalıntılarıyla
karşılaşmamız olası hâle gelmiştir. Eğer
konu bir an önce çözümlenmez ise gölün geleceği tehlikeye girecektir.
Gölü koruma maksadıyla hazırlanan
Eğirdir Gölü Havza Koruma Planı bölge insanının taleplerini
de dikkate almalıdır. Bölgedeki insanların yerleşimleri
dikkate alınarak tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin
devamını sağlayacak şekilde yeni bir göl havzası
koruma planına ihtiyaç vardır.
Isparta Karacaören Barajından Antalya'ya içme
suyu temin edilen projenin Eğridir Gölü ve çevresindeki yerleşim
alanlarına zararı olacaktır.
Sonuç olarak, Eğirdir Gölü havzasında
yapılan tarımsal aktiviteler, gölün su kalitesi seviyesini
bozabilecek ve hatta gölde ötrofikasyona neden olabilecek azot ve fosfor
kaynağı olarak görülebilir.
Bunun yanında, tarımsal aktivitelerde
kullanılan ve canlı hayat için oldukça tehlike arz eden, sucul
canlıların vücudunda ve göl tabanında birikim yapma eğilimi
olan pestisitler de yüzeysel akışlarla göle ulaşmaktadır.
Göle kirlilik taşınırını
azaltmak için öncelikle havzadaki tarımsal aktivitelerde kullanılan
gübre ve pestisit miktarlarının azaltılması gerekmektedir.
Bununla birlikte, havzada, bitkisel ve hayvansal ürünlerin, ekolojik yöntemler
kullanılarak elde edilmesi yönünde çalışmalar
yapılmalıdır.
Eğirdir Gölü'nün su kalitesinin korunması
için atık su arıtma tesislerinin inşa edilmesi ve evsel
atık suların arıtılmadan göle deşarjının
önüne geçilmesi gerekmektedir. Göle dışsal etkilerle
taşınan fosfor ve azot miktarları ne kadar azalırsa ve
gölün mevcut hidrodinamik yapısı korunursa su kalitesi
açısından kendi kendini yenilemesi de o kadar kolay olacaktır.
Açıkladığım bu gerekçelerden
dolayı Eğirdir Gölünün tabii hâli ve zenginliklerinin korunması
için yapılması gerekenlerin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılması
gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 6 tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler
(Devam)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin
uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/819)
20/7/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde
çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur.
Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç
Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Dilekçe Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne
ilişkin tezkeresi (3/820)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi
olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep
İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Adalet Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne
ilişkin tezkeresi (3/821)
20/7/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Adalet Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi
olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep
İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne
ilişkin tezkeresi (3/822)
20/7/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Anayasa Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi
olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep
İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa ve Adalet
Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair
taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/823)
20/7/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma
Komisyon Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi
olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep
İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin
uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/824)
20/7/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde
çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur.
Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç
Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları
tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle OHAL kararıyla ciddi
boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ağustos 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
16/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 16/8/2016 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
HDP Grubu Başkan Vekili
Öneri: 26 Temmuz 2016 tarihinde Muş
Milletvekili Sayın Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları
tarafından verilen (2500 sıra nolu) cezaevlerinde süregelen ve
özellikle OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 16/8/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde ilk olarak Siirt Milletvekili Sayın Besime Konca
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Konca. (HDP
sıralarından alkışlar)
BESİME KONCA (Siirt) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önergemizde bütün sorunları dile getirdik,
özellikle cezaevlerinde yaşanan sorunları dile getirdik. Fakat, bu
araştırma komisyonunun kurulması konusunda da
kaygılarımızı tekrar belirtmek istiyoruz.
Hükûmet 15 Temmuz öncesi ve 15 Temmuz
sonrası diye bir tarih yaratmaya çalışıyor. Ancak, bu
tarih bizim için değişen bir tarih değil. 15 Temmuz öncesi bu
Parlamentoda AKP iktidarının yaptıkları ile 15 Temmuz sonrası
yaptıklarının arasında bir fark olmamıştır.
Evet, belki 15 Temmuz darbesini iktidar Görmedik, sızmışlar,
şaşırdık. diyebilir, belki güç zehirlenmesiyle komaya
girmiş olabilir ancak biz bu kürsüde, bu Parlamentoda yıllardır
ve özellikle son aylarda bu darbeyi birçok kez dile getirdik. Darbeyi, bir
yıldır Türkiye toplumunda; yine, Kürt halkına karşı
geliştirilen katliamlarda; yine, cezaevlerinde yaşanan insanlık
suçları, hak ihlalleri konusunda bu kürsüde birçok kez dile getirdik.
Evet, Türkiye tarihinin darbeler tarihi olduğunu hep söyledik. Darbeler
gerçekleşti; bunu tanklarla yaptılar, bunu apoletlerle yaptılar,
bunu askerî güç silahla yaptı fakat bütün darbeleri de siyasiler
devralarak bu darbeleri sürdürdüler. Askerî kıyafetin yerine takım,
kravat giyildi; apoletlerin yerine rozetleri taktık; silahların
yerine, tankların yerine hukukun gücünü, siyasetin gücünü
yanımıza alarak bu iktidarlar bu siyasetle darbeleri sürdürdü.
Fakat 15 Temmuz darbesinin Türkiye darbeler
tarihinden daha değişik bir gerçekliği söz konusudur, bunu
tartışmak gerekiyor. On dört yıldır iktidar olan AKP
yıllarca hem 12 Eylül darbe rejiminin anayasasını, Kenan
Evrenin anayasasını devralarak bu darbe rejimini sürdürdü hem bugün
FETÖ diyerek ilan ettiği ve canavarlaştırdığı
ve darbeyi gerçekleştirerek nasıl bir canavar olduğunu açığa
çıkaran bu gücü yıllarca destekleyerek, güç vererek,
cesaretlendirerek, alkışlayarak, hatta eleştiri yapanları
karşısına alarak, bu kürsülerde savunarak da ikinci bir darbeyle
nasıl iç içe siyaset yaptığını ortaya koydu ve sonuç
olarak açığa çıkan durum karşısında da Biz bunu
görmedik, duymadık., Koynumuzda yılan beslemişiz., Kuzu
postuna bürünmüş kurt. dediler ve Allah bizi affetsin. dediler. Bu
anlamda, Türkiye tarihi için, evet, 15 Temmuzun ilginç ve çok daha
tartışılması gereken, çok daha sorgulanması gereken
bir darbe girişimi olduğunu ve bu süreçte iktidar görevi üstlenen AKP
iktidarının da çok tartışılması ve hesap vermesi
gereken bir süreç olduğunu da belirtmek istiyoruz.
Evet, bu darbecileri desteklediğiniz için bu
iktidar suçludur. Bu darbeciler birçok katliam yaptı, siyasi
soykırım operasyonu yaptı; cezaevlerinde birçok hak ihlalini
sizlerle birlikte yaptığı hâlde birlikte olduğunuz için
suçlusunuz. Bunu deşifre edenlere karşı savaş
açtığınız için Hükûmet olarak, iktidar olarak suçlusunuz.
15 Temmuzdan sonra yapılan bu darbeyi devralarak, yöntemlerini devralarak
demokrasicilik oynadığınız için suçlusunuz ve buna
karşı çıkanlara dönük başlattığınız
operasyonlar, başlattığınız soykırımlar
karşısında yine suçlusunuz.
Evet, cezaevlerinde, darbeden çok kısa bir süre
önce yine söz hakkı almıştım, çok somut örnekler ve
ihlallerle söz hakkı almıştım ve yine bu kürsüde Adalet
Bakanı Sayın Bekir Bozdağ bulunuyordu ve söylediğimiz her
söz karşısında bunların iftira olduğunu söyledi ve
dile getirdiklerimizi asla kabul etmediler. Bugün yine çok somut
söyleyeceğimiz suçlar cezaevinde işlenmektedir. Belki
zamanımız yeterli değil ama en son bize gelen bilgiler üzerinden
söyleyelim: Ödemiş T Tipi Cezaevinde ciddi insanlık suçları
işleniyor, ciddi hak ihlalleri var ve işkenceler var. Orada bulunan,
hazır kıta diye tanımlanan birim kimlerdir? Allahuekber
diyen, coplarla kalkanlara vurarak odalara, koğuşlara giren,
sabahın köründe tutsakları kaldıran, havalandırmaya
çıkaran, yere yatıran, işkence yapan, Vatan sana canım
feda. diyen bu birimler kimlerdir? Yine, Antalya L Tipi Cezaevinde; yine,
Bayburt Cezaevinde; yine, Tarsus Cezaevinde, Kırıklar Cezaevinde,
Antep Cezaevinde, Diyarbakır Cezaevinde -bütün cezaevlerini
saymayalım- binlerce insan işkence altındadır, sürgün
ediliyor, zorla sürgün ediliyor. Sabahın köründe koğuşlar
basılarak hiçbir eşyasını yanına almadan, apar topar,
işkence edilerek ringlere bindirilerek cezaevlerine götürülüyor, götürüldükleri
cezaevlerinde hiçbir insani koşul bulundurulmuyor, koşulları
yok, hiçbir insani ihtiyacını karşılayacak hakları
hukukları söz konusu değil. Yine, havalandırmalara
çıkarılarak işkenceler hâlen sürdürülüyor. Binlerce hasta
tutuklu var ve yüzlercesi ölümle pençeleşen tutsaklardır.
Darbeciler 240 kişiyi katlettiğinde bunun
karşısında güçlü bir duruş, güçlü bir refleks gösterdiniz.
Evet, halk darbeyi durdurdu, halk bedel ödedi, iktidar bunun için de suçludur,
iktidar bunun da hesabını vermelidir. İktidarlar halkı
korur, iktidarlar halkı darbeden korur, halk darbenin önünde durarak bedel
ödemez, bunun sorumluluğu da devlettedir, iktidardadır.
Bu cezaevlerinde yıllardır tutulan ve
hayatını kaybeden insan sayısını sayarsak darbenin
yaptığından çok daha fazladır. Bir yıldır Kürt
illerinde, Cizrede, Surda, Nusaybinde, Şırnakta katledilen
insanların sayısını burada saydık.
Fotoğraflarını buraya getirdik, diri diri yakılanların
sayısını saydık, iktidar burada bu ölümleri, bu katliamları
alkışladı ve Askerim, polisim sivil öldürmez... Tankın
orada ne işi var, şehirleri yıkıyor, sivilleri katlediyor
dediğimizde, iktidar kürsülerinden alkış sesleri geldi. Evet,
gördünüz, darbeciler nerede olursa olsun -eğer siz hukuku, siz
vicdanı, siz demokrasiyi, siz insanı insan olarak görmediğiniz
yerde- her yerde katliam yapar ve hâlen o illerde katliamlar sürüyor, hâlen o
illerde gözaltılar yoğunca sürüyor.
Vekili olduğum Siirtte iki gün önce 30
kişi gözaltına alındı. Sabah beşte evleri
basıldı, insanlar yere yatırıldı, o ayaklarındaki
potinlerle sırtlarına, başlarına basıldı, darp
edildi insanlar ve öyle gözaltına alındılar. Her türlü hakaret,
her türlü küfrü yaptılar ve yıllar önce 2009da on binlerce
insanı tutukladılar ve cemaat dediğiniz gücün
yaptığı operasyonları bugün devralarak sürdürüyorsunuz.
İşinize gelen noktalarda darbeciye, cemaate karşı
duruyorsunuz ama cemaatin demokrasiye, cemaatin özgürlüklere, cemaatin halklara
karşı yaptığı hiçbir politikada bugün sesinizi
yükseltip yapılan KCK operasyonları hukuksuzluktur, yıkılan
ilçeler, yıkılan köyler, şehirler hukuksuzluktur, insanlık
suçudur diyemiyorsunuz; tam tersine, bu süreçlerde bu güçleri, bu darbeci
güçleri örgütleyerek, cesaretlendirerek, alkışlayarak güç verdiniz.
Bugün cezaevlerinde de aynı durumlar yaşanıyor. 12 Eylül 1980 darbesinde
yaşananlardan çok daha fazlasının
yaşandığını darbe öncesi bu kürsüden dile getirdik.
Şakran Cezaevinin Guantanamoyu andırdığını bu
kürsüde dile getirdik ve darbeyi gerekçe yaparak, bugün çok daha yaygınlaştırılmış
bir biçimde Nazi toplama kamplarına dönüştürerek cezaevlerinde hak
ihlalleri yapıyorsunuz. Bu konuda derhâl bir komisyonun
kurulmasını ve bütün cezaevlerinde araştırmanın
yapılmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde
ilk olarak Trabzon Milletvekili Salih Cora konuşacaktır.
Buyurun Sayın Cora. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce öncelikle, Türk Silahlı
Kuvvetleri içerisine sızmış üniformalı FETÖ terör örgütü
mensupları tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen
kanlı darbe girişimini şiddetle kınıyorum. Millî
iradeyi, demokrasiyi ve hukuku ortadan kaldırmak amacıyla
gerçekleştirilen bu darbe girişimi başta
Başkomutanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın göstermiş olduğu cesaretle,
göstermiş olduğu duruşla beraber sokaklara, kışlalara,
havalimanlarına inen milyonlarca vatandaşımızın
kararlı duruşuyla beraber çok kısa sürede bertaraf
edilmiştir. Aynı şekilde, o gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
millî iradenin temsil edildiği bu kutsal çatı altında
-milletvekillerimizin olduğu bilinmesine rağmen- bombaların
altında cesurca mücadele eden, cesurca burayı terk etmeyen milletvekillerimizin
kararlı duruşu takdire şayandır. Tüm siyasi partilerimize
teşekkür ediyoruz. Çünkü, siyasi partilerin darbe
karşısında net bir duruş ortaya koyması darbecilerin
hevesini kursağında bırakmıştır.
Aynı şekilde, yazılı ve görsel
basının, medya kuruluşlarının darbecilere teslim
olmaması, yine Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde ve emniyet
içerisindeki kahraman güvenlik güçlerinin Bu kalkışmayı
tanımıyoruz, bu, vatana ihanettir. diyerek darbecilerin
karşısında dimdik bir şekilde durmaları neticesinde
ülkemiz büyük bir felaketten kurtarılmıştır.
Sayısız kahramanlıklar, muazzam bir
destan ortaya çıkmıştır. Bunu yeni Türkiyenin ileri
demokrasi anlayışının ilk yansıması, ilk müjdesi
olarak değerlendirmekteyiz. Çanakkalede neler yaşanmışsa
benzerinin 15 Temmuz gecesinde bir başka hâlini yaşadık, bir
başka hâli tezahür etmiştir. İstiklal Marşının
her bir mısrası o gece yeniden vücut bulmuştur.
Şehitlerimizi rahmetle, minnetle, şükranla
anıyoruz. Onlarla iftihar ediyoruz. Aynı şekilde, o gece kahramanlık
ortaya koyan, tankların altına yatan, paletlerin önüne serilen ve her
türlü tehdide, her türlü zorluğa rağmen, bir adım dahi atsa
öleceğini bilmesine rağmen büyük bir kahramanlık örneği
gösteren gazilerimizle gurur duyuyoruz. Meydanları dolduran her bir
vatandaşımız bizlerin kahramanıdır.
Aynı şekilde, değerli
milletvekilleri, bu FETÖ terör örgütüyle mücadelemiz tüm siyasi partilerin bu
kararlı duruşuyla, bu uzlaşma kültürü içerisinde devam
edecektir. FETÖ terör örgütünün katil, hırsız, sinsi bir örgüt
olduğunu hep beraber gördük, apaçık ortaya
çıkmıştır. Katil bir terör örgütüdür çünkü sokaktaki,
bayrağından başka silahı olmayan masum insanları
öldürmesiyle birlikte katil bir örgüt olduğunu gördük. Sinsi bir örgüttür
çünkü çok gizli bir yapılanmayla beraber devletin stratejik
kurumlarında nüfuz sahibi olmuşlardır. Hırsız bir
örgüttür çünkü devletin kurumlarına KPSS ve diğer sınav
sorularını çalarak yerleşmeyi amaç edinmişlerdi. Hain bir
örgüttür çünkü ülkemizi, Türkiyeyi dışarıda karalama
çalışması, karalamak amacıyla lobi çalışması
yaparak ülkemizi zor durumda bırakmaya
çalışmıştır.
Bu vesileyle ben 15 Temmuzdaki bütün
şehitlerimizi rahmetle anıyorum, gazilerimize de sağlık ve
acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, HDP grup önerisinde,
hükümlülerin cezaevlerinde darp edildiği, hakaret ve tehditlere maruz
kaldığı ve işkenceye maruz kaldığı hususunda
bir önerge verilmiştir. Bu önerge içerisinde bahsedilen birçok husus
aslında PKK terör örgütünün kara propagandasından başka bir
şey değildir.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Ya ya, öyle
tabi(!)
SALİH CORA (Devamla) Asla cezaevlerinde
kolektif olarak sistematik bir şekilde bir cezalandırma söz konusu
olmamıştır.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Nereden biliyorsun?
SALİH CORA (Devamla) Cezaevlerinde, cezaevi
incelemelerinde ve cezaevi komisyon
başkanlığımızın kayıt altına
aldığı bir gerçektir.
PKK, cezaevlerini örgüt evlerine dönüştürmek
istemektedir. Buna izin verilmediği için bu tür asılsız iddialar
sürdürülmekte ve her defasında aynı cümlelerle beraber Türkiye Büyük
Millet Meclisinde gündeme getirilmek istenmektedir. PKKyı alenen
desteklediği bilinen bir televizyon kanalının cezaevlerinde
yasaklanmasından daha doğal ne olabilir ki? Cezaevlerinde hiç kimse,
dininden, ırkından, aidiyet duyduğu örgütünden dolayı
hiçbir baskı altında kalmamıştır. Ama terör örgütleri,
cezaevlerini kendi hâkimiyetleri altına sokmak amacıyla oraları
ideolojik hücrelerine dönüştürmek istemektedir. Cezaevi idarelerinin buna
müsaade etmemesini hak ihlali olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Herkes için uygulanan kurallar vardır. Bunların yasal
dayanağı, bunların tamamının, her birinin yasal
dayanağı da mevcuttur. Ancak PKKnın kendi
kurallarının geçerli olduğu bir cezaevi ortaya
çıkarılmak istenmektedir ve bizim buna hiçbir şekilde müsaade
etmediğimiz gibi, hiçbir demokratik hukuk devletinin de buna müsaade
etmesi mümkün değildir.
Ben, bu vesileyle verilen önergenin aleyhinde
sözlerimi tamamlıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Cora.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasında, vermiş
olduğumuz önergenin kesinlikle böyle bir şey ifade etmediğini,
buna ilişkin özelde PKKnin kara propagandasının
yapıldığını, ikinci söylemiyle de çelişerek
herkese eşit davranıldığını, orada herkesin eşit
haklara sahip olduğunu ifade etti. Aynı zamanda, orada televizyon
kanallarının yine, gösterilmediğine yani iptal edildiğine
dair bilgilerin de doğru olmadığını söyledi. Yani
bütün konuşmasında bizim vermiş olduğumuz önergenin
doğru olmadığını ifade ederek sataşmıştır.
Ona ilişkin söz hakkı talep ediyoruz.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Demirel, o da
kendi düşüncesini söyledi ama siz
BESİME KONCA (Siirt) Hayır, Kendi
düşüncesi. ne demek?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Kara propaganda ne
ya, düşünce mi yani?
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
İsterseniz şunu diyeyim Başkan
BAŞKAN Müsaade eder misiniz
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Şöyle
diyeyim
BAŞKAN - Sayın Demirel, ben sizi dinledim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Tamam.
Ben şunu özetleyeyim: Sanki biz birinin kara
propagandasını yaparak bu önergeyi vermişiz diye ifade ediyor.
Şimdi, bu, tamamen bir sataşmadır Başkan.
SALİH CORA (Trabzon) Ben hiç kimseye
sataşmadım Sayın Başkan.
BESİME KONCA (Siirt) Bari sahiplenin,
sahiplenin.
BAŞKAN Böyle bir cümle sarf ettiğini
duymadım ben. İsterseniz bir tutanaklara bakayım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sanki
biz
BAŞKAN - Söz verme hakkım baki
kalsın. Eğer sizi birilerinin
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Tamam,
tutanaklara bakın ama
BAŞKAN Sayın Demirel, eğer sizi ve
grubunuzu birilerinin kara propagandasını yapma konusunda araç hâline
getirdiği şeklinde bir ifadesi varsa bakacağım tutanaklara
ve size söz vereceğim. Tamam mı?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Tamam
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
lehinde son olarak Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç konuşacak.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Deniliyor ki:
Türkiyede bir darbe kalkışması oldu. Bu darbe
kalkışmasından Cumhurbaşkanımızın haberi
yok. Cumhurbaşkanımız darbe kalkışmasını
eniştesinden öğreniyor. Sayın Başbakanımızın
haberi yok. Başbakanımız da darbe
kalkışmasını yakınlarından, akrabalarından
öğreniyor. Millî İstihbarat Teşkilatının haberi yok.
Millî İstihbarat Teşkilatı da Böyle duyumlar vardı ama
doğru mu yanlış mı, neydi bilmiyoruz, biz muhatabı
olamayız. diyor ve Sayın Cumhurbaşkanıyla konuştuktan
sonra Dere geçilirken at değiştirilmez. gibi bir atasözüne
dayanılarak darbe kalkışmasını istihbarat edemeyen bir
MİT Müsteşarıyla göreve devam ediyoruz. Emniyet Genel
Müdürlüğünün haberi yok. Emniyet Genel Müdürlüğü bu konuyla ilgili gerekli
tedbirleri alamıyor. Oysaki değerli milletvekilleri, şimdi bir
araştırma önergesi veriliyor milletvekili
arkadaşlarımız tarafından, cezaevlerindeki ihlal edilen hak
ve hukuklar için. Hangi hak ve hukuk ihlal edilmedi ki, ben size buradan
soruyorum.
Bakın, Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu
olarak bombalar patladığında ve milletimizin canı
yandığında, insanlar duraklarda öldüğünde, işe
giderken paramparça cesetlerin sokaklara yayıldığı bir
dönemde İstihbarat Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partili üyeleriyle
birlikte biz dedik ki: MİT Müsteşarı bu konuda görevini
yapmıyor. Millî İstihbarat Teşkilatı görevini
yapıyor, Emniyet Genel Müdürlüğüne bildiriyor. dediler bize. Biz
dedik ki: Emniyet Genel Müdürlüğüne bildiriyorsa Emniyet Genel
Müdürlüğü görevini yapmıyor. Hayır, Emniyet Genel
Müdürlüğü de gerekli yere bildiriyor... Gerekli yer neresidir
değerli milletvekilleri? İçişleri
Bakanlığıdır. Ya Millî İstihbarat Teşkilatı
yalan söylüyor ya Emniyet Genel Müdürlüğü yalan söylüyor ya Bakan gelen
bütün bu istihbaratların üstünü örtüyor. Bu mümkün müdür dedik, Hayır,
mümkün değildir
Peki, o zaman, biz, Millî İstihbaratın
başı ile Emniyet Genel Müdürünü buraya istiyoruz. Onlara
diyeceğiz ki: Siz istihbaratı yaptınız mı?
Yaptık
Yaptıkları bazı istihbaratı da elde
ettikleri kayıtlarda var. Peki, Emniyet Genel Müdürlüğüne ve ilgili
bakanlıklara bildirdiniz mi?, Bildirdik
Hemen yanındaki Emniyet
Genel Müdürüne soracağız: Peki, siz, neden gereğini
yapmadınız?
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye bir devlet; üstelik de Orta Doğuda
geçmişi olan, tarihi olan, devlet geleneği olan büyük bir devlet. Ama
bunu yöneten idareciler maalesef Hükûmet değiller, diplomasiden uzak,
yönetimden uzak, siyasetin ciddiliğinden uzak bir anlayışla
Türkiye'yi yönetiyorlar. Onlar diyorlar ki şimdi: Pardon, biz, Balyoz ve
Ergenekon davalarında bu devletin, bu milletin gerçekten vatansever olan, yurtsever
olan generallerini, subaylarını tutukladık, akademisyenlerini
tutukladık, gazetecilerini tutukladık; doktorlarını,
tıp adamlarını, bilim adamlarını tutukladık ama
aldatıldık. O dönemde göreve getirdiğimiz generallerin,
yaverlerin hepsi bir terör örgütünün üyesiymiş. Ama pardon, kusura
bakmayın, özür dileriz. Onlar görevini yapmaya devam ediyor, diğer
aldatılanlarsa cezaevlerine konularak, üstelik de hiçbir hakları
hukukları gözetilmeden, tam bir linç kampanyasıyla, kurunun
yanında yaşın da yandığı bir biçimde bütün
hakları ihlal edilerek onlar da süründürülüyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, hangi araştırma komisyonundan
bahsediyorsunuz, neden bahsediyoruz? Yıllarca cezaevinde yatan masum
insanlar intihar etmediler mi? Biz buralara gelip de Hep birlikte
araştırma komisyonları kuralım; FETÖ terör örgütüyle ilgili
siz başınızı kuma gömdünüz, aklınız başka
yerlerde, devletin içerisine girmiş bu örgütle biz mücadele edelim.
dediğimizde neredeydiniz? Mustafa Kemal Atatürkün sözünü şimdi
hatırladınız, diyorsunuz ki: Hâkimiyet kayıtsız
şartsız milletindir. Şimdi siz altına Mustafa Kemal
Atatürk yazmayacaksınız ya, o yüzden her yere Hâkimiyet
milletindir. diye çevirerek yazdığınız o söze dayanarak
söylüyorum: Gerçekten hâkimiyet milletin ise ve kayıtsız
şartsız milletinse sizin bu görevi bırakmanız gerekiyor.
Ergenekonda yanılan ve binlerce insanın hak ihlaliyle ilgili,
ölümlerine neden olan bir Hükûmet olarak sizler, yıllarca FETÖ terör
örgütüyle el birliğiyle, iş birliğiyle öğretmenlerin
içerisine 15.200 kişiyi sokarak, müfettişlerin içerisine 300den
fazla adam sokarak; 80 bin insanı, liyakati olmayan, o konuda ehil olmayan
insanları siz kamu kuruluşlarına yerleştirerek koskoca Türkiye
Cumhuriyetini bir sıradan devlet anlayışı içerisinde 3
tane, 5 tane çapulcunun darbe kalkışmasına mahkûm ettiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Sizlerin bu görevi
bırakabilmeniz için, sizlerin bu görevden uzaklaşabilmeniz için daha
ne kadar yanıltılmanız gerekiyor? Daha aklınız
başınıza ne zaman gelecek?
Şimdi size soruyorum:
Sakaryada onlarca insan bize mağdur talebiyle geliyorlar. Bunların
arasında öğretmenler var, doktorlar var. Doktorlardan bir tanesi
orada söylemiş, demiş ki: Ben Gezi olaylarıyla ilgili bir
tweeti beğendim. Bunun FETÖ terör örgütüyle ne alakası olabilir?
Onu neden görevden alıyorsunuz? Ailesini neden mağdur ediyorsunuz?
Daha ayın 26sında oğlunun düğünü var, toplumun
karşısında onu neden rencide ediyorsunuz? Eğer burada, bu
ayrıştırmayı yapamazsanız üç gün sonra diyeceksiniz
ki: Yahu, biz, bu konuda da aldatıldık, biz bu konuda da zaafa
uğradık.
Bakın, daha sonradan
masumiyeti ortaya çıkan bir subayın çocuğu
İlk önce subay
görevden alınıyor, daha sonra eşi kamu kuruluşundan alınıyor,
daha sonra da oğluna sokakta Sen vatan haininin p..isin deniliyor ve o
çocuk geceleyin başını duvarlara vura vura uyanıp, gidip
mutfaktan bıçak alıp kendisini kesiyor. Türkiye Cumhuriyetini getirdiğiniz
nokta bu.
Eğer milleti muhatap
almak istiyorsanız milletin muhatapları burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, onların oylarıyla gelen milletvekilleri bu tarafta. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama siz sadece şu kesimi
muhatap alıyorsunuz ve eleştirilere karşı kulak
tıkıyorsunuz, dinlemiyorsunuz. Siz muhalefetin söylediklerini
değil, aynı sizin
Bir önceki Cumhurbaşkanımızın
ifade ettiği gibi: Bir tek kişinin aklına kendinizi emanet
ederseniz geleceğiniz yer burasıdır. diyor Abdullah Gül. Bizi
dinlemiyorsunuz, muhalefeti dinlemiyorsunuz, hiç olmazsa kendi
Cumhurbaşkanınızı dinleyin. Bir kişinin aklına
Türkiyeyi teslim etmeyin. Türkiye'de ondan çok daha akıllı, çok daha
yetenekli, çok daha usta, işini bilen binlerce insanımız var
çünkü bu cumhuriyetin adı Türkiye Cumhuriyetidir. Bu millet, bunun
altından kalkacak güce sahiptir, yeter ki siz bu milletin önünden çekilin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi Grup önerisinin aleyhinde son olarak Giresun Milletvekili Sabri Öztürk
konuşacak.
Buyurun Sayın Öztürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Buyurun Sayın
Öztürk.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, ülkemiz 15 Temmuz akşamından itibaren
tarihî günler yaşıyor. Ülkemize hain Fethullahçı terör örgütü
tarafından o akşam bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Buna sadece
darbe teşebbüsü demek yetmez, aslında o hareket ülkemize
yapılmış bir istila hareketiydi, bir istila teşebbüsüydü
ama milletimiz, gerçekten, Meclisimiz, milletvekillerimiz, halkımız,
hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, hangi görüşe mensup olursa olsun
yediden yetmişe herkes âdeta bir kahramanlık destanı yazarak bu
harekete karşı koydu. Milletimiz istiklaline ve istikbaline sahip
çıktı.
Gerçekten, hain Fethullahçı terör örgütü
mensupları, ülkemizin en kritik müesseselerine karşı, millî
iradenin tecelli ettiği Meclise karşı, MİTe
karşı, Genelkurmaya karşı,
Cumhurbaşkanlığı Külliyesine karşı, kısaca,
Türkiyenin en kritik kurumlarına karşı istila hareketi yapmaya
teşebbüs etti. Ancak, milletimiz, gerçekten, kahraman
evlatlarımız âdeta tanklara karşı koydu. Tabii, burada
ifade edilecek çok şey var ama özellikle şunu ifade etmek isterim: O
gece millî iradenin tecelli ettiği Mecliste bulunan milletvekilleri
arasında âcizane şahsım da buradaydı. Gerçekten, bunu
buradan tarihe not düşmek adına ifade etmek isterim: Bütün siyasi
parti grupları o gece Meclisteki duruşlarıyla,
konuşmalarıyla gerçekten memleket meselesinde el birliği yaptıklarını,
tek yumruk olduklarını bütün ülkemize, bütün dünyaya gösterdiler. Bu
tablo Türkiye için bir destandır; bu tablo Meclis için, milletimiz için
bir destandır. Dileğimiz, bu millî birliğin, bu
mutabakatın, bu ortak payda duygusunun mutlaka devam etmesidir.
Ben, tabii, Gazi Meclisimizin bu duruşundan
dolayı, milletimizin iradesine yakışan bu tutumundan dolayı
bütün milletvekillerimizi, bütün parti gruplarını ayrıca tebrik
ediyorum, teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum, onları minnetle anıyorum, ailelerine başsağlığı
diliyorum, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, tutanaklar geldi mi acaba? Söz talebimiz vardı.
Tutanaklara baktınız mı?
BAŞKAN Tutanaklar gelmedi. Söz
hakkınız baki, onu da merak etmeyin. Gelmedi tutanaklar.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ama
gündem geçiyor Başkan. Çok açık bir sataşma vardı. Şu
anda o gündemi kapatacağız.
BAŞKAN Fark etmez, ben size vereceğim
yine söz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ama
biz, bir komisyon kurulması gerektiğine dair özelde istediğimiz
bir konu
BAŞKAN Şimdi, tutanakları istedim
Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, çok açık bir sataşma vardı. Biz tutanakları
bekleriz, o konuda sıkıntı yok.
AHMET YILDIRIM (Muş) Divandan sorun, kâtip
üyelerden sorun ya.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ama çok
açık bir sataşma olduğunu buradan bir kez daha ifade ediyoruz.
BAŞKAN Peki, Sayın Demirel, buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Grubumuz adına Besime Hanım konuşacak.
BAŞKAN Sayın Konca, buyurun.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Siirt
Milletvekili Besime Koncanın, Trabzon Milletvekili Salih Coranın
HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
BESİME KONCA (Siirt) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; söz hakkı alırken aslında
başta söylemiştim. İktidarın eleştirilerimize, araştırma
önergelerimize nasıl yaklaşacağını söylemiştik ve
bu konuda yanılmadık. Onun için 15 Temmuz öncesi ve sonrası
diye bir hikâye yaratılıyor, bu, hikâyedir. Bu akıldan, bu mantıktan,
bu güç zehirlenmesinden, bu tekçilikten, bu düşmanlıktan, bu zihniyetten
vazgeçmedikçe Türkiye demokratikleşmeyecek. Çok önceleri de bu kürsüden
söylemiştim. Bugün cemaati terör örgütü ilan ediyorsunuz, yarın bir
gün içinizde daha başka terör örgütleri oluşturacaksınız,
çıkaracaksınız demiştik. Aynı noktadasınız,
değişmiyorsunuz.
Alanya Cezaevinde banyoya kamera koymak hangi
hukukta var?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Kadın cezaevi.
BESİME KONCA (Devamla)
Bir de kadın cezaevinde. Amasyada Rıza Şahini merdivenden
aşağı atarak ayağını kırmanın,
işkence yapmanın hangi hukuki gerekçesi var? On dakika olduğu
için bunları anlatamadık. Bunları onlarca kez Adalet
Bakanıyla, kurumlarla konuşmuşuz. Bir vekil olarak cezaevine
gitmememizin gerekçesi nedir? Hangi kaygıyla yapıyorsunuz? Bir
yıl dolmadan, bir yıl önce cezaevlerinin yüzde 99 doluluk
oranından bahsettiniz. Cezaevinde kalacak yer yok, 3 kişilik yere 9
kişi yerleştiriyorsunuz; insanlar, tutuklular sırayla
yatıyor, üç saat yatıp kalkıyor, başkası yerine
yatıyor, gündüz bir grup yatıyor, gece bir grup yatıyor,
vardiyalı sisteme geçilmiş. Bunların hangi hukukla ilişkisi
var. Sayın hatip Cezaevinde sorun yok. diyor. Cezaevinin
kapısını da görmemiştir, cezaevini de bilmiyordur.
Yaverinden, başyaverinden, başkaleminden haberdar olmayanların o
kuytu köşelerde, o ablukalar altındaki cezaevlerinden haberlerinin
olmayacağını biliyoruz. Ezbere konuşmayın. Komisyonu
kurun, ne kadar haksız olduğumuzu, neyi desteklediğimizi, neyi
örtbas etmek istediğimizi siz öğrenin(!)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BESİME KONCA (Devamla)
Kaygınız buysa, bakın cemaat
(HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Konca.
Tutanaklar şimdi geldi.
Söylediğiniz gerekçe tutanaklarda var. Kâtip üyesi arkadaşlarım
da zaten var olduğunu söylediği için size söz vermiştim, tutanaklarda
da varmış, bilginize sunayım.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Bize de inansanız
arada iyi olurdu.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları
tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle OHAL kararıyla ciddi
boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ağustos 2016
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi
III.-
YOKLAMA
(HDP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Yoklama talebimiz var Başkanım.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisinin grup önerisini oylarınıza sunacağım,
yoklama talebi var.
Şimdi tek tek isimleri
belirleyelim: Sayın Konca, Sayın Demirel, Sayın
Kerestecioğlu, Sayın Kürkcü, Sayın Toğrul, Sayın
Yıldırım, yine Yıldırım, yine
Yıldırım, Sayın Beştaş, Sayın Akdoğan,
Sayın Zeydan, Sayın İrmez, Sayın Taşdemir, Sayın
Acar Başaran, Sayın Irmak, Sayın Encu, Sayın Aydoğan,
Sayın Doğan, Sayın Bilgen, Sayın Öztürk.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce
istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun,
26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve
arkadaşları tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle
OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16
Ağustos 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz saat
geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 1inci sırasına,
yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ise yine bu kısmın 2nci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
16/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 16/8/2016 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 411
sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 1inci sırasına, yine bu
kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ise yine bu kısmın 2nci
sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
16 Ağustos 2016 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 411 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
17 Ağustos 2016 Çarşamba günkü
birleşiminde 88 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
18 Ağustos 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 406 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Haftalık çalışma günlerinin
dışında 19, 20 ve 21 Ağustos 2016 Cuma, Cumartesi ve Pazar
günleri saat 14.00te toplanarak bu birleşimlerinde gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan işlerin görüşülmesi;
19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde 35
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
20 Ağustos 2016 Cumartesi günkü
birleşiminde 83 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
21 Ağustos 2016 Pazar günkü birleşiminde
181 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece
24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük
programların tamamlanmasına kadar;
Çalışmalarına devam etmesi;
411 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması;
Önerilmiştir.
411 sıra sayılı Türkiye Varlık Fonu
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) |
|||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
|
1.BÖLÜM |
1 ila 28inci
maddeler arası |
28 |
|
2. BÖLÜM |
29
ila 54üncü maddeler arası (39uncu maddenin (a); (b) ve (c) bentleri dâhil) |
28 |
|
3.
BÖLÜM |
55 ila 80 inci maddeler arası |
28 |
|
TOPLAM MADDE SAYISI_ |
84 |
||
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisinin lehinde ilk olarak Antalya Milletvekili Mustafa Köse konuşacak.
Buyurun Sayın Köse. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KÖSE (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ grup önerisi lehinde söz
aldığımı ifade etmek istiyorum.
Efendim, bugün önerimizle, 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının gündemin 1inci
sırasına alınmasını Genel Kurula teklif ediyoruz.
Yine, bu kısımda bulunan 88 sıra
sayılı Kanun Tasarısının da gündemin 2nci
sırasına alınmasını teklif ediyoruz.
Bugünkü birleşimde 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerin
tamamlanmasına kadar Meclisin çalışmasını öngörüyoruz.
Saat 24.00te bu çalışmanın tamamlanamaması durumunda da
tasarının tamamının bitirilmesine kadar Meclisin
çalışmasını talep ediyoruz.
Yarınki birleşimde 88 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
yapılmasını, yine bu tasarının tamamlanmasına
kadar Meclisin çalışmasını öngörüyoruz.
18 Ağustos Perşembe günkü birleşimde
406 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin yapılmasını yüce Meclise öneriyoruz.
Evet, 19 Ağustos Cuma günü de Meclisin
çalışmasını talep ediyoruz ve burada da 35 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin yüce
Meclis tarafından yapılmasını öngörüyoruz.
20 Ağustos Cumartesi günü yine Meclisin
çalışmasını ve 83 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşülmesini talep ediyoruz.
21 Ağustos Pazar günü de 181 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar yüce Meclisimizin çalışmasını
grup önerimizle talep etmekteyiz.
Evet, özellikle bugün, Türkiye Varlık Fonunun
kurulmasının yanı sıra genel olarak vergi, enerji,
kamulaştırma ve yatırımların teşviki gibi önemli
alanlarda düzenlemelerin yapılmasını öngördüğümüz 411
sıra sayılı Kanun Tasarısını
görüşeceğiz. Gruplar arasında büyük bir konsensüsle Komisyonda
görüşmeler tamamlandı ve milletimizin de ciddi bir beklentisi olan bu
kanun tasarısına da Genel Kurulumuzdan destek talep ediyoruz. Bu
kanun tasarısıyla büyüme oranımızın gelecek on yıl
içerisinde ilave yüzde 1,5 artışla devam etmesini, sermaye
piyasalarının büyümesi ve derinleşmesinin
hızlandırılmasını, finansman
varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılmasını
ve yapılacak yeni yatırımlarla yüz binlerce kişilik ek
istihdam sağlanmasını öngörüyoruz.
Yine, bu kanun tasarısıyla özellikle bizim
bölgemizde, Antalya bölgesinde uzun zamandır beklenen 2/Byle ilgili,
gerek başvuru süresini gerekse de ödeme süresini geçirmiş olan
vatandaşlarımıza altı aylık bir ek ödeme süresi ve
başvuru süresi tanıdığımızı ifade etmek
istiyorum.
Bu vesileyle, Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum ve dünyada
darbeye karşı darbe yapan tek millet olan Türk milletini
selamlıyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Köse.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk olarak Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım
konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bütün Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Evet, AKP -yeni bir grup önerisini ve bu grup
önerisinde- özellikle, geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmüş olan 411 sıra sayılı Yasa
Tasarısının görüşülmesinin erkene çekilmesini ve Meclisin
çalışma gün ve saatlerinin düzenlenmesini öngören yeni bir öneriyi
Meclis gündemine getirmiş bulunmaktadır.
Parti olarak bizim normal şartlarda Meclisin
çalışma saatlerinin uzatılmasına, hafta sonu
çalışmasına, tatile geç girmesine herhangi bir
itirazımız yok. Aleyhte söz almış bulunmakla birlikte,
özellikle Meclisin açık tutulması ve ülkemizin çıkarları
için yasalar geçirmesi hususundaki çalışma istencine, talebine normal
şartlarda destek veririz. Ancak, memleketin devasa sorunları
dururken, memlekette bir olağanüstü hâl cenderesi içerisinde özgürlüklerin
kısıtlandığı, toplumsal barışın
bozulduğu, demokratik teamüllerin ayaklar altına
alındığı bir süreçte ülkeyi normalleştirme değil,
daha fazla olağanüstüleştirme noktasına hizmet edecek olan
değişiklikler için uzatılması önerisine karşıyız
biz. Ya değilse, biz Meclisin ne zaman ve ne kadar
çalışacağından ziyade, nasıl ve ne için
çalıştığıyla alakalı bir noktadayız.
Buradan hareketle, 15 Temmuzdan beri ülke,
özellikle, tam da darbenin gerçekleşmesi durumunda yaşanabilecek
uygulamaların yaşatıldığı bir ülkeye
dönüştürülmüştür. Anayasa askıda, hukuk devleti askıda ama
kanun hükmünde kararnameler devletine dönüştürülmüş ve bu saikle
yönetilen bir ülke gerçekliğine dönüşmüş durumdayız.
Meclis, bu şartlarda, ülkenin çok ciddi güvenlik sorunları varken,
açlık, yoksulluk sınırları varken, toplumsal
barış ve özgürlük sorunları varken, sermayeyi güçlendiren,
sermayeye esneklik getiren, sermayeye muafiyetlerle özellikle sermayeyi ezilen
yoksul halk yığınları karşısında, emekçiler
karşısında güçlü hâle getiren torba yasa ve bunun içindeki
maddelerle hemhâl olmuş durumdadır.
Az önce benden önceki hatip, 411 sıra
sayılı Yasa Tasarısının büyük bir konsensüsle
geçtiğini söyledi. Biz acaba farklı Plan ve Bütçe Komisyonunda
mı çalıştık? Acaba o Plan ve Bütçe Komisyonunda sadece iktidar
partisi milletvekilinin komisyon üyelerinin oylarıyla geçtiğini biz
izlemedik de başka bir komisyonda mı bunlar görüşüldü de
konsensüs sağlandı? Ya değilse, bir konsensüsün
olmadığı, sadece bir partinin kendi derin dehlizlerinde
hazırlamış olduğu yasa tasarılarının ve
maddelerinin Komisyonda geçmiş hâli bugün Genel Kurulda görüşülüyor.
Neyin konsensüsünden söz ediliyor, anlayabilmiş değiliz. Ya da
işte araştırma önergelerinin indirilmemesi
Burada, komisyonda
karşı çıktıkları maddelere önergeler vererek değişiklikler
yapılmasını istemeyen
Eğer muhalefetin bazı partileri
gizli görüşmelerle anlaşmışsa, biz bununla çok fazla ilgili
de değiliz, bundan haberdar olma gibi bir derdimiz de yok.
Değerli milletvekilleri, bir diğer husus:
Özellikle, ülke son bir ayda yeni bir tekleşme mantığıyla
tanışmış durumdadır. Bu tekleşme rutini üzerinden
ülkeye yeni senaryolar yazılıyor ve bu senaryoların oyunu
oynanıyor. İktidar, muhalefet, ana muhalefet
İktidar,
muhalefetin bir kısmını iç etmiş, bir
kısmını yedeklemiş olabilir ama biz bir çokluk hareketi
olarak, bir kültürler mozaiği olarak bu ülkenin her bileşeninin
dilimiz döndüğünce sesi olmaya devam edeceğiz. Bu rolümüzü tek
başımıza da kalsak, bedeli ne olursa olsun oynamaya devam
edeceğimizi ifade etmek istiyorum. Bu anlamda, özellikle siyasi
iktidarın, otoriterlik inşasını aşamalı olarak
geliştirdiğini izliyoruz.
Biz, yaklaşık beş ay önce yine bir
torba yasada, özellikle, kadınlara doğum sonrası yarı
zamanlı çalışma yasası geldiğinde, bunun kadına
dönük iş yaşamını kapatmaya hizmet ettiğini ifade
ettiğimizde, bazı muhalefet partileri, bu yarı zamanlı
çalışma yasasının bir devrim niteliğinde olduğunu
şu kürsüden ifade etmişti ve biz de üzülerek izlemiştik. Ama biz
onlara cevaben, özellikle, sadece kadınlar üzerinden, iyi cümlelerle
süslenmiş ve onlara çalışma yaşamını kapatan düzenlemelerin
giderek bütün çalışma yaşamını kıskaç altına
alacağını ifade etmiştik ki nitekim, bu cümlelerimizden
sadece iki ay sonra istihdam büroları adı altında, kölelik
bürolarının açılmasına şahitlik ettik ki muhalefetin
ondan sonraki itirazları oldukça anlamsız kalmıştı.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Hükûmet,
bugün bir cemaate düşmanlık üzerinden ki özellikle, 15 Temmuzda bu
cemaatin yapmış olduğu ve ülkeye kan kusturma anlamına
gelecek bir darbe girişimi üzerinden, sadece kendi parti kurgularını
ve ajandasını işletmeye çalışıyor ve muhalefet
partilerinin bazılarını da kendilerine yedeklemiş
durumdadır. Oysaki bugün düşmanlık hukuku işletilen ve
ülkeyi kan gölüne çevirmeye çalışan bu cemaat
anlayışıyla ilgili olarak bu sisteme ve bu zihniyete karşı
on yıl önce de beş yıl önce de bugün de aynı duruşu
sürdüren tek parti olmanın haklılığını
yaşıyoruz. Çünkü ülkenin bazı bakanlarının burada
özellikle Fethullah Gülene dönük söylenmiş cümlelerden ötürü Bunu
söyleyemezsiniz. Bilge bir kişiliktir. Her şeyi bizim denetimimiz
altındadır. Çete demek yanlıştır. söylemleri hâlâ
hafızalardadır veya onlarla hasret bitirmek isteyen cümleler, övgüler
diziliyordu.
Yine, değerli milletvekilleri, bugünkü
Başbakan, özellikle, Türkçe Olimpiyatları adı altında oynanan
tiyatroda Bu ülkede meltem rüzgârı estiren kardeşlerimiz, Türkçe,
sevginin dilidir; Türkçe, Yunusun dilidir; Türkçe Mevlânanın dilidir ve
onlarla eşdeğer görülüyor- Türkçe, Muhterem Fethullah Gülen Hoca
Efendinin dilidir. diye methiyeler düzüyordu şu kürsüden.
Bir diğer husus değerli milletvekilleri:
Evet, bu örgüt, samimiyetsiz ve riyakâr bir örgüttür ama siyasi iktidarla
birlikte hareket etti. Bu örgüt, kirli bir örgüttür ama bunu iktidarın
beslemesi bir örgüttür. Bu örgüt, kanlı bir örgüte dönüşmüştür
ama bunu ülkenin başına bela eden bu siyasi iktidardır. Bu örgüt,
çok kişinin günahına ve kanına girmiş durumdadır ama
bu hâle gelmesinde kimsenin bu siyasi iktidardan daha fazla paya sahip
olmadığı ayan beyan ortadadır.
Şimdi herkes paralelci, herkes bu tablodan
sorumlu, bundan bir tek siyasi iktidar azadeymiş gibi bir hava
oluşturulmaya çalışılıyor. Bununla da muhalefet
partileri kandırılıp yedekleniyor. Neymiş?
Kandırılmışlarmış. Kandırılanlar, bu
yalanlara, bu tiyatrolara kananlar suçsuzmuş, dün de bugün de kanmayanlar,
suçluymuş gibi bir siyasi atmosfer oluşturulmaya
çalışılıyor. Dün de kanmadık, bugün de
kanmayacağız. Benzer ve türev örgütler yarın çıkarsa yine
parti olarak ve toplumsal muhalefet olarak kanmayacağımızı
ifade etmek isterim. Düşünsenize, kananlar, kandırılanlar, yavuz
hırsız misali üste çıkacak ama dün de bugün de kanmayanlar ise
çok kirli bir dille suçlanmaya çalışılacak.
Siz özellikle bu örgütle, yurt içi, yurt
dışında herkesle, başta Kürtler olmak üzere toplumsal
muhalefete karşı birlik oldunuz. Bakın, özellikle Kürtlere ve
toplumsal muhalefete karşı duruşla Suriyede cihadist örgütlerle
bir araya gelen ve umudu ona bağlayan bir hâle düşmüştür.
Buradan hareketle, bu örgüt, evet, dün de kirliydi, bugün de kirlidir,
eğer yarın varlığını sürdürürse yarın da
kirli olacaktır. Bunlara karşı net bir duruşumuz
vardır, yurt içinde, yurt dışında. Bu tutumumuz, siyasi bir
tutum olmaktan ziyade, ilkesel, ahlaki, vicdani ve halktan yana
takınılmış bir tutumdur.
Bu önergenin aleyhinde oy
kullanacağımızı ifade ederek bütün Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin
lehinde ikinci konuşmacı olarak Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi
Ersoy konuşacak.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, 15 Temmuzdan
bugüne Türkiye Cumhuriyeti tarihinde şu ana kadar
yaşanmamış bir olağanüstülükle karşı
karşıya. 15 Temmuz tarihini baz alırsak, Türkiyedeki
tecrübeler, yaşanmışlıklar ve siyaset yeniden gözden
geçirilerek çok önemli ifadeler ve cümleler kullanılıyor siyasette.
Siyasi parti liderlerinin üslubundan Sayın Cumhurbaşkanının
üslubuna kadar bu, kendisini göstermektedir. Sayın
Cumhurbaşkanının da özellikle Kurucu Genel Başkanı
olduğu Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşuyla alakalı
yapmış olduğu konuşmada da vermiş olduğu
mesajlar, bundan sonra, kendi öz eleştirisi dâhil olmak üzere,
Türkiyenin, artık tüm Türkiyeyi ifade eden ve Adalet ve Kalkınma
Partisi başta olmak üzere tüm siyasi referanslarda tüm Türkiyenin partisi
ve siyasetçisi gibi hareket edilmesi gerekliliği ifadeleri baz
alınmıştır. Bu anlayışa referans olan ve
siyasette Önce ülkem, sonra partim ve ben. anlayışında olan
Milliyetçi Hareket Partisi ve onun Genel Başkanının tutum ve
davranışlarının ve öngörülerinin de bir şekliyle
katkı verdiğini düşünüyoruz. Özellikle Yenikapı
mitingindeki değerlendirme ve Yenikapı mitinginden sonraki
oluşan iklimde bu millî birlik ve beraberliğin, tüm terör örgütleri
bu ülkeden temizleninceye kadar devam etmesi konusundaki gösterilen azim ve
kararlılığın, siyaset kurumunda, sivil toplumda ve tüm
Türkiyede gösterilmesi gerektiğine biz inanıyoruz.
FETÖ örgütü başta olmak üzere -gündemde
olduğu için- PKK, DAEŞ ve adını sayarak bu Meclisi
kirletmek istemediğim tüm örgütlerin aslında bir taşeron olarak
kullanıldığı, vekâlet savaşçıları olarak
Türkiyenin önüne nasıl engel olarak çıkarıldıklarını
tüm Türkiye görmüş durumda.
Burada, samimiyetsizlik, 15 Temmuz darbe, daha
doğrusu cunta, daha doğrusu terörist girişiminin sonrasında
alınan birtakım tedbirlerin, olağanüstü hâl tedbirlerinin
Batı nezdinde çok olağanüstülük gösterilerek insan hakları
ihlali gibi okunup Türkiyeyi uyarması söz konusu. Evet, uyarabilir ama
biz, Batıyı 15 Temmuz terörist girişiminde bulunan darbecilere
karşı aynı dille, demokrasinin yanında yer alan üslupla
görmek isterdik. Evet, Batıda bir birikim vardır,
uygarlığın ve insanlığın ortak aklının
birikimiyle, insanlığın ortak paydası olan değerlerde
buluşma, bizim de Avrupa Birliği sürecindeki temel
çıkış noktalarımızı oluşturmuştur ama
bunlar, dünyanın ortak insanlık malıdır.
Fakat şunu da bilmemiz lazım ki yerelden
ulusala, ulusaldan evrensele Türk kültürünün uygarlık tarihi ve Türk
kültürünün grameri, bu değerlere çok fazla katma değer
katmıştır. Selçuklu-Osmanlı-cumhuriyet terkibini
düşünürsek Batının kendi içerisinde cinnet geçirdiği
dönemlerde onlara nasıl reçeteler yazdığımızı ve
Batının insanlara zulmettiği, inançlarından dolayı,
milliyetlerinden dolayı, yaşam tarzlarından dolayı,
dinlerinden dolayı zulmettiği bir ortamda, ait olduğumuz
medeniyetimizin onlara nasıl kucak açtığını tarih
kitapları yazmaktadır. Bugün itibarıyla, gerek Batıya
gerekse 15 Temmuz cunta girişimini, terörist girişimini okumakta
sorunlu olan Batılı entelektüel çevreleri Türkiye Büyük Millet
Meclisi nezdinde birtakım hamleler yapılarak aydınlatma
faaliyetleri devam etmiştir ve devam etmek durumundadır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin içerisinde bulunduğu
yoğun bakım şartları, bu birlik beraberlik ruhuyla
yarınlara devam etmelidir ama daha dün, yavrusunu kendi
kucağında PKKlı teröristlere şehit veren polis memuru
Bebek katili, çocuk katili PKK terör örgütünün de bu manada aynı kapsamda
ve aynı kararlılıkla üzerine gidildiğini görmek ve
gidilmesinin sürdürülebilir olmasının OHAL şartlarında
olağanüstü bir şekilde devam etmesinin de Milliyetçi Hareket Partisi
olarak yanında ve destekçisi olduğunu görüyoruz.
Yaşanmış olan tecrübeler, bu
uygulamalar, inanıyoruz ki hepimizin bireysel hayatında, siyasal
hayatında, genel anlamda siyasette ve toplumsal hayatta bir öz
eleştiri kültürünü, bir müzakere kültürünü doğurmuştur ve
Yenikapı Meydanında yeni bir anlayışın neşet
etmesi, çiçeklenmesi, Türk millî birikiminin yarınlara emin adımlarla
devam edebilirliğinin referansı olması noktasında önemli
bir tecrübe ve önemli bir geçit noktası, önemli bir sıçrama
taşı olduğu kendisini göstermekte.
Siyasetteki bu üslup, elbette ki kendi içerisinde
tavsiyelerle devam etmeli. Tavsiyelerle devam ederken de gerek OHAL
kapsamındaki gelişmeleri değerlendirmek gerekse birtakım
kararların alınabilmesi noktasında kurumların Türkiye Büyük
Millet Meclisini muhatap kabul etmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden
partilerden heyetler ile kurumların görüş
alışverişinde bulunmasını olumlu bir gelişme
olarak görüyoruz. Bu kapsamda, Yükseköğretim Kurulunun Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Meclis başkan vekilliklerini ve grupları ziyareti
ve kapatılan üniversitelerdeki öğrencilerin meselelerini, nasıl
yerleştirilecekleri konusunu müzakere etme noktasında
Yükseköğretim Kuruluna partilerden akademisyen kökenli milletvekillerini
davet etmelerini olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu konudaki yapmış olduğumuz
kapsamlı çalışmaları, yarın itibarıyla
Yükseköğretim Kuruluyla yapacağımız görüşmelerde ifade
edeceğiz.
Türkiye, eğitim problemini çözmeden
problemlerini çözemez değerli milletvekilleri. Aslında, tüm bu
problemlerin temelinde de eğitim sorunumuz vardır, eğitim ve
maarif davamız vardır. İşte, bu maarif davamızdaki
yüce duygularımızı istismar edenler, Anadolunun zeki ama
imkânı olmayan çocuklarını nasıl devşirdiler de sistemlerini
devlet içerisine yerleştirdiler? Çıkış noktası
eğitimdi çünkü bizim insanımız, Anadolu insanı,
Anadoludaki ayağı şalvarlı, başı kasketli, eli
nasırlı insanlar Ben ceketimi satarım, çocuğumu okuturum.
kültüründen geliyor. İşte biz, bu çocuk okutma kültürü ve maarif
davamızı gerçekten geleceğin davası olarak görerek ortak akılla
birlikte çözmek durumundayız.
Temel bilimlerle ilgili politikamız nedir?
Öğretmen politikamız nedir? Fen-edebiyat fakültelerini okula hangi
gerekçeyle alıyoruz, çıkanlar ve sonuçları nereye gidiyor?
Öğretmen atamalarındaki kriterleri sonuçlara göre mi
yapacağız, yoksa bir eğitim davası ve bir eğitim
sisteminin temelini oturtacağımız öğretmen yetiştirme
programımızı yeniden mi düşünmemiz gerekiyor? Bütün bunlar
konusunda ortak aklı iktidar kılarak Türkiye Cumhuriyetinin
eğitim meselesini, maarif meselesini çok yönlü olarak ele almak
durumundayız. İşte bu, bundan sonraki atılacak
adımlarda, kapatılan üniversite ve okulların nasıl
değerlendirileceği konusundaki eylemlerde de bu ortak aklı ve
Yenikapıda oluşan iklimin tesis etmiş olduğu hamleleriyle
bu zeminin, bu müzakerenin sağlıklı bir şekilde
sürdürülebilmesi çok önemlidir değerli milletvekilleri.
Bu vesileyle, doğu ve güneydoğuda terör
faaliyetlerinin hâlâ devam ediyor olması, sivil ölümlerine, asker ve polis
ölümlerine, bebek ölümlerine neden oluyor olması hepimizi yürekten
üzmekte. Siyasi parti temsilcisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir
gençlik kolları başkanının da orada şehit edilmiş
olduğu haberini aldık, ona da Allahtan rahmet diliyoruz. Terörle
olan kararlı mücadelenin -adı her ne olursa olsun ve nerede olursa
olsun- sonuna kadar devam etmesinin ve bu sonuna kadar devam etmesi sürecinde
de inanıyoruz ve gözlemliyoruz ki birlik, beraberlik ve millî ortak
aklın sürdürülebilirliği konusunda Milliyetçi Hareket Partisi, üzerine
düşeni yapıyor çünkü Milliyetçi Hareket Partisinin ana
omurgasını ve rotasını belirleyen ilkelerde
-konuşmamın başında da söylediğim gibi- gerçekten
sözde değil, özde Önce ülkem. anlayışı vardır. Bu
anlayışın sürdürülebilirliği noktasında da
kararlı ve ne yaptığını bilen, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bekası ve Türk milleti için her türlü
fedakârlığı göze alabilen lideri Sayın Genel
Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi vardır. Bu
varlığı, birliği, Türkiyenin yarınlara
taşınabilme ülküsünü Meclisin mehabeti içerisinde de Meclis grubu olarak temsil
etmeye çalışıyor ve her anlamda büyük Türk milletinin ali
menfaatlerine olan kararlarda her türlü inisiyatifi almaya hazır
olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz
efendim.
Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin
aleyhinde son olarak İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay
konuşacak.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bir badire atlattık. Bu badireden sonra iktidar
partisine mensup bir milletvekilinin şu sözünü hiç unutmam: Meclise
yönelik bu bombalı saldırı kulaklarımızın
pasını sildi; birbirimizi duyar, işitir, anlar hâle geldik.
dediydi, ben de inandıydım. Şimdi görüyorum ki durum tam öyle
değil. Şoktan çıkılmış, travmadan
çıkılmış ve maalesef iktidar partisi 14 Temmuz ayarlarına
geri dönmüş. Hayırlı olsun, Allah bildiğiniz yolda sizi
muvaffak etsin ama bu yol, yol değil, ben size söyleyeyim.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bütün
grupların, siyasi partilerin 15 Temmuzdan sonra gösterdiği bu samimi,
yapıcı, iyi niyetli yaklaşımdan iktidar partisinin ben
gerekli çıkarsamaları yapmadığını düşünüyorum.
Öyle ki daha bir ay yeni oldu -kırkı çıkmadı darbenin- siz
tekrar çoğunluğunuza güvenerek, birbirinden çok farklı
düşünen 3 muhalefet partisinin hiçbir uyarısını dikkate
almadan, Parlamento çoğunluğuyla İstediğimizi
yaparız. noktasındasınız. Yaparsınız, hiçbir
itirazım yok; millî iradeye saygı bunu gerektirir. Çoğunluk
elbette Parlamentonun gündemini de belirler, istediği kanunları da
çıkarır ama yarın başınıza bir taş daha düşünce
bize gene Hadi kucaklaşalım. falan demeyin bir daha, onu da söyleyeyim
çünkü bu tasarı, değerli arkadaşlar, 411 sıra
sayılı Tasarı -demin söylediğim gibi- birbirinden çok
farklı düşünen 3 muhalefet partisinin 3ünün de çokça çekince
koyduğu bir tasarı. Birimiz kusurluyuz, ikimiz kusurluyuz, üçümüz de
mi kusurluyuz? Demek ki bu tasarıda, ülke menfaatine olmayan, millet
menfaatine olmayan, beytülmalin çıkarlarına uymayan işler var.
Bize düşen, milletin bize verdiği görev ve
yetki çerçevesinde sizi uyarmak, sizi ikaz etmek, bu uyarıları
olabildiğince de yapıcı bir şekilde ortaya koymak. Biraz
sonra kanun başlayınca, Plan ve Bütçe Komisyonu Grup
Başkanımız Sayın Temizel, bu kanunun -diğer partiler
de şüphesiz yapacak- ne kadar sakıncası varsa, rezervlerimizi,
çekincelerimizi, size ve yüce Meclis üzerinden yüce milletimize ortaya koyacak.
Bugün sabah itibarıyla
yaptığımız görüşmelerde Şunu bir elden
geçirelim. teması, düşüncesi vardı. An itibarıyla, bu
kanun üzerinde, grupların yeniden oturup bir değerlendirme yaptığına
dair bir sonuç çıkmadı ortaya.
Bunları niye söylüyorum?
Bunları şunun için söylüyorum: Yanlış yapmanın, Ben
istediğimi yaparım. mantığının, Benim
çoğunluğum var. mantığının yani siyasette bazen
güç şımarıklığı diye de nitelendirdiğimiz,
insan olarak -insanız- hepimizin zaman zaman yaşadığı
ama sizin sıklıkla yaşadığınız bu
çoğunluk ve güç şımarıklığının, size ve
ülkeye bir hayrı yoktur sayın milletvekilleri, öyle bakın.
Ben, ayrıca şunu da
merak ediyorum: Biraz önce, iktidar partisine mensup milletvekilleri diyor ki
15 Temmuz noktasında Cumhuriyet Halk Partisine, Halkların Demokratik
Partisine ve Milliyetçi Hareket Partisine niye teşekkür ediyorsunuz? Siz,
bu darbenin sade size karşı yapıldığını
düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz. Darbe millete
karşı yapıldı, darbe Türkiye Büyük Millet Meclisine
karşı yapıldı. (CHP sıralarından
alkışlar) Biz size teşekkür ederiz darbeye karşı
durduğunuz için. Darbeye böyle bakın.
Yani buradan bir mağdur
edebiyatı, bu darbe Başkomutana
Bir kere, Başkomutan işi
de
Hem sivilleşeceğiz diyorsunuz hem Sayın
Cumhurbaşkanına, her kürsüye çıkan
Başkomutanımız... Sayın Cumhurbaşkanının,
Anayasaya göre, o yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir temsil
yetkisinden ibarettir. Komuta merkezi, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Böyle
şey olur mu? (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Elbette, benim hiçbir itirazım yok, milletin
oyuyla gelmiş bir Cumhurbaşkanıdır. Onun da dünkü
açıklamaları herkesin kafasını
karıştırdı, Hiçbir şey, ben dâhil 15 Temmuzdan önceki
gibi olmayacak. derken şunu ummak istedim ben: Sayın
Cumhurbaşkanı Anayasadaki 104 ile 105i bir arada görecek,
dolayısıyla bu kadar yetkiyle birlikte, bu sorumsuz hâlle bu kadar
yetkiyi artık kullanamayacak. Sanki öyle okudum ama geldiğimiz
noktada Sayın Cumhurbaşkanının yaklaşımının
da böyle olmadığını anlıyoruz.
Bununla beraber, değerli arkadaşlar,
başından beri üç şey söyledik, diğer partiler de benzer
şeyler söylediler, siz de üç aşağı beş yukarı
aynı şeyleri söylediniz. Başımıza bir bela geldi,
kanlı, vahşi, adi bir kalkışma püskürtüldü. Hep
söylediğim gibi, bunu AKP püskürtmedi; bunu millet püskürttü, bunu Meclis
püskürttü, bunu medya püskürttü. Ama Buradan sonra ne yapılması
lazım gelir? dendiği vakit -yapılan zirvelerden de çıkan
sonuç budur- gerek sarayda gerek Başbakanlıkta siyasi partilerle
yapılan zirvelerde üç şey yapacaksınız, zor şey
değil ama insaf, mantık içinde yapacaksınız, vicdan içinde
yapacaksınız; hesaplaşacaksınız, hesaplaşacağız,
bunlarla hesaplaşacağız. Ama hesaplaşmak,
normalleşmenin önünde bir engel değil ya da normalleşme,
hesaplaşmaya engel değil. Hesaplaşalım, normalleşelim,
demokratikleşelim. Normalleşme de demokratikleşmeye engel
değil. Ama siz şunu yaparsanız, Gel buraya, sen falan bankaya
para yatırmışsın, seni memuriyetten attım. Gel buraya,
ben seni atamadım ama sen gidip şu okulda öğretmenlik
yapmışsın, seni attım., bu mantık doğru
mantık değil. Üç beş gündür gerek Başbakandan gerek
Cumhurbaşkanından şunu duyuyorum ama inandırıcı
değil, Sap ile samanı birbirine
karıştırmayacağız, kuru ile yaşı
ayıracağız. Bunu bir kin ve intikam projesine
dönüştürmeyeceğiz. sözlerini Sayın Başbakan müteaddit
defalar tekrar etti ama tam da yapılan budur, Türkiyede tam da
yapılan budur. Bilemeyiz, matematiksel olarak bu terör örgütü sadece sizin
içinizde yok ki, her yerde var ama en çok sizin içinizde var, öyle görülüyor.
Ayıklanacak, bir itirazımız yok ama şüphe üzerinden delile
gidilmez, delil üzerinden suçluya, şüpheliye gidilir; çok genel bir kural.
Bunu söyledik, burada da yanlış yapılıyor. Genel bir kural:
Bir masum bir gece hapiste yatacağına bin şüpheli bir gece
dışarıda gezsin. Hukukun kabul ettiği bir kural, buna da
uyduğunuz yok. Velhasıl yanlış yoldasınız.
Yolunuz yol değil, hâliniz hâl değil.
Şimdi, muhalefetten, bu konuda, 15 Temmuz
itibarıyla başlayan Parlamentodaki bu ılıman,
ılımlı iklimin, ilkbaharın sürmesini bu tasarı orta
yerdeyken isteme hakkınız yok, bunu veremeyiz. Bu tasarıyı
böyle dayatmanız, varlık fonunu
Burada varlık fonu diye
başlıyor gelen tasarı, komisyonun kabul ettiği metinde
adı değişiyor yatırımların proje bazında
desteklenmesi diye ama sayın milletvekilimiz tasarıda varlık
fonunun kurulacağını söylüyor.
Yani, arkadaşlar, sayın grup başkan
vekilleri; burada çelik çomak oynamıyorsunuz. Parlamento kanun
fabrikası değildir, kanunların yapıldığı
yerdir; işleyecek kanunların, vatandaşın lehine, menfaatine
olan kanunların yapıldığı yerdir. Bunun da
altını çizmek istiyorum. Bu konuda muhalefet partileriyle bir
mutabakat sağlanmazsa 19 Temmuzda tatili unutun, ay sonuna kadar tatili
unutun. Muhalefet partileri olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün bize verdiği bütün imkânları kullanarak
çalışacağız. Cuma günü de mi çalışmak
istiyorsunuz? Hayhay, çalışalım. Cumartesi, pazar da mı
çalışmak istiyorsunuz? Hayhay, çalışan demir
ışıldar. Bu kanunun geçmemesi için, bu şekliyle geçmemesi
için Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün bize verdiği bütün imkânları
kullanacağız. An itibarıyla kullanmadık. Sizden bir
ılımlı, olumlu haber bekledik ama görünen o ki böyle bir
niyetiniz yok, hodri meydan! İç Tüzükün size verdiği haklar var,
bize verdiği haklar var. Bu hakları millî irade adına, yüce
millet adına kullanmak bizim boynumuzun borcu, bu kürsüde ettiğimiz
yeminin gereğidir.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Yapma Başkan ya!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunu
yapacağımızı burada yüce milletimizin önünde beyan ve
taahhüt ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aha
başladık, 14 Temmuza döndük yine yani.
BAŞKAN Sayın Bostancı, söz
talebiniz var, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
21.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Biz millet iradesini temsil eden siyasi partilerin
darbeye karşı millet yanındaki duruşları
dolayısıyla tabii ki teşekkürlerimizi ifade ettik; bize
yapıldığı için değil, demokrasiye ve millet iradesine
kastedildiği için. Darbenin kastı bu, her zamanki
beyanlarımız da bu istikamettedir. Biz teşekkür ettik, Engin Bey
de bize teşekkür etti. Ne güzel, birbirimize teşekkür edelim; bu,
siyasete nezaket kazandırır.
Yalnız, Engin Beyin bir ifadesi, zannediyorum,
açıklamaya muhtaç: Terör örgütü en çok sizin içinizde. dedi. Herhâlde,
bu FETÖ örgütünün çalışma yöntemi çerçevesinde çeşitli kurumlara
sızması esasında bir husustan bahsetti. Terör örgütü bizim
içimizde ifadesini reddediyoruz ama bu terör örgütü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen, bir dakika
daha ek süre veriyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
iki yüzü olan
bir yapı; bir tarafıyla kendini meşru gösteren, bir taraftan da
gayrimeşru çekirdekte gizli bir örgüt olarak çalışan bir
yapı. Bir tür halkla ilişkiler babındaki
yapılanmasıyla çok çeşitli kurumlara, yerlere girmişti.
Biz, bunlara karşı, özellikle 17-25 Aralıktan sonra son derece
dikkatli olduk ve bir mücadele sürdürdük ve AK PARTİnin bütün
kadrolarının, bütün yapısının da bu esasta
teşekkül ettiğini belirtmeliyim. Geçmişe ilişkin
değerlendirme ise muhakkak bir başka bağlamda ve uzun bir
şekilde yapılmalı. Burada iki cümleyle bunu toparlamam mümkün
olmaz ama terör örgütünün sonunu getirmek ve bu ülkede demokrasinin, millet
iradesinin yükseltilmesi istikametinde bütün güçlerle iş birliği
yapmak bizim temel şiarımızdır. Bu çerçevede, Meclisteki
bütün partilerle ve aynı istikamette davranan kurumlarla beraberce bu
işi yapmaya devam edeceğiz.
Bu hususu arz etmek istedim. Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz saat
geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 1inci sırasına,
yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ise yine bu kısmın 2nci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi
III.- YOKLAMA
(HDP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yoklama talebimiz olacak.
BAŞKAN Şimdi, yoklama talebi deyince
20 kişinin ayağa kalkması lazım Sayın Demirel, siz tek
başınıza kalkıp yoklama deyince bir tereddüt oluyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Ağır
ağır kalkıyoruz.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunacağım, yalnız, yoklama talebi
var.
Sayın Demirel, Sayın Konca, Sayın
Kerestecioğlu Demir, Sayın Kürkcü, Sayın Toğrul, Sayın
Yıldırım, Sayın Yıldırım, Sayın
Danış Beştaş, Sayın Baydemir, Sayın Akdoğan,
Sayın Zeydan, Sayın Irmak, Sayın Aydoğan, Sayın Acar
Başaran, Sayın Bilgen, Sayın Kaya, Sayın Encu, Sayın
Becerekli, Sayın İrmez, Sayın Öztürk.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, mükerrerler var, onları kontrol ediyoruz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Okuyun
Başkan, okuyun, biz de bilelim kim mükerrer oy kullanmış; kim
mükerrer oy kullanmış, biz de bilelim, okuyun.
BAŞKAN Farkında olmadan oluyor o, yani
hem pusula veriyorlar hem de sisteme giriyorlar, ben de yaptım çok kere.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yoklar
Başkan, yoklar.
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin oylanmasından önce
istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz saat
geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 1inci sırasına,
yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ise yine bu kısmın 2nci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, (2/1240) esas numaralı Karayolları
Trafik Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ile Karayolu Taşıma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/55)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1240 sayılı Kanun Teklifimin
doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.
15/8/2016
Haydar
Akar
Kocaeli
BAŞKAN Teklif sahibi olarak Kocaeli
Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Akar kürsüde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Başkan,
başlayayım mı yoksa bekleyeyim mi? Çıkmak isteyen
çıksın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, herhalde
buranın özelliğinden dolayı, kürsüye büyük bir uğultu
geliyor ve konuşmacıyı duyamıyoruz, lütfen hassas davranmanızı
rica edeceğim.
Buyurun Sayın Akar, süreyi yeniden
başlatıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanımız
sizi uyardı, sohbet etmek isteyenler, milletin dertleriyle dertlenmek
istemeyenler dışarıda sohbet edebilirler. Bunun hiçbir
sıkıntısı yok.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu, sohbet
değil ama Sayın Vekilim.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Şimdi
olmadı.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Milletin
dertleriyle dertleniyoruz.
HAYDAR AKAR (Devamla) Çıkabilirler, sohbet
edebilirler.
BAŞKAN Sayın Akar, ben ihtarda bulundum,
siz konuşmanıza devam edin lütfen.
HAYDAR AKAR (Devamla) Biraz evvel grup başkan
vekilimiz söyledi. Burası bir fabrika değil, kanun fabrikası
değil ama getirilen kanunlara da baktığımız zaman,
toplumun belli dinamiklerinin problemlerinin
Aslında problemler de
değil, onlara yeni rant kapıları açmak için kanunların
getirildiğini görüyoruz ama gerçekten de toplumun kahrını çeken,
her türlü işleri temizlemeye çalışan, emeğiyle
ekmeğini kazanmaya çalışan esnaf gruplarımızın
problemlerini çözmüyoruz.
Daha önce minibüsçüleri konuşmuştuk
burada, şimdi de kamyoncuları konuşmak istiyorum. 37inci
maddeden getirdik. 37nci madde nedir? İç Tüzüke göre, verdiğimiz
kanun tekliflerinin komisyonlarda görüşülmemesi, komisyonun gündemine
alınmaması sonucunda, kırk beş gün sonra buraya
getirebiliyoruz. Komisyon gündemine alınmak ne demek? Komisyon
başkanları iktidar partisinin milletvekilleri oldukları için
bizim verdiğimiz kanun tekliflerini asla komisyon gündemine almıyorlar
ve bunlar da komisyonlarda görüşülmüyor.
Yıllardır ihmal edilen bir sektör,
taşımacılık sektörü. Biliyorsunuz, Türkiyede
taşımacılığın yüzde 95i kara yollarıyla
yapılmakta, bu da 1950 yılından sonra gelişti.
Avrupanın veya sermaye gruplarının kendi üretimlerini
Türkiyeye dayatmak için kara yollarını öne çıkararak
geliştirdikleri bir sektör. Bu sektörde yaklaşık 1 milyon 100
bin şoför arkadaşımız çalışıyor. Bunlar
uluslararası lojistik firmalarında çalışıyor, kendi
şahsi veya kooperatif araçlarında çalışıyorlar ve bu 1
milyon 100 bin arkadaşımızın hitap ettiği kesimi,
baktığı kesimi, yan sanayisiyle beraber 5 milyon kişiyi
ilgilendiren bir kanun teklifinden bahsetmek istiyorum.
Şimdi, bunları söyledikten sonra, bu
sektördeki en büyük problem K belgeleri diye adlandırılan belgeler.
Birçok arkadaşımın, milletvekili arkadaşımın,
hangi siyasi grupta olursa olsun, mutlaka şoför arkadaşı
vardır ya da kamyonculuk sektörüyle ilgilenen arkadaşı
vardır. En çok dert yandıkları konular bunlar: K1, K2, K3 diye
gidiyor ve bu Kları ben Kazık 1, Kazık 2, Kazık 3
diye adlandırıyorum. Öyle ki bu K belgelerinin devri de mümkün
değil. Sadece birinci dereceden akrabasına geçici bir süre içerisinde
işlemleri tamamlarsa devredebiliyor. Örneğin, kamyonunu elden çıkardığında,
birkaç ay geçtiğinde, tekrar yeni bir belge almak zorunda kalıyor. Bu
belgeler öyle ucuz belgeler de değil. K1 alabilmek için 20 bin TLnin
üzerinde bir ücret ödemeniz, K2, K3 alabilmek için de 10 bin TLnin üzerinde
bir ücret ödemeniz gerekiyor. Tabii, çok kazandığını
düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Etrafımızda ferdî
olarak, bireysel olarak bu işi yapan arkadaşlarımızın
hiçbirisinin zengin olduğunu göremiyoruz. Hatta, 1 aracın yerine 2
araç koyduğunda, bırakın o 2 aracı 3 araca
artırmayı, elindeki araçtan da olduğunu görüyoruz.
Yine, kamyoncular üzerindeki en büyük yüklerden bir
tanesi vergi yükü. Dolaylı vergilerde motorin üzerindeki yüzde 60lık
yük kamyoncuların bütün tasarruflarını veya edinimlerini
ellerinden alıyor diyebiliriz. Burada başka bir şey daha var:
Kamyoncu, uluslararası taşımacılık yapmıyorsa
Türkiye'nin her tarafına yük taşıyor ve gittiği yerden
gerekirse mazot faturası ve başka faturalar alıyor;
aldığı motorin karşılığında alıyor
ama üç beş ay sonra, bir sene sonra, iki sene sonra, bir denetimde bu
faturanın naylon fatura olduğu ortaya çıkıyor ve direkt
kamyoncu esnafı bu işten sorumlu tutuluyor ve bu da birçok
cezaları öngörüyor.
Yine bir başka boyut: Biliyorsunuz, Plan ve
Bütçe Komisyonunda yıllık bütçe yapılırken gelirler kaleminde
trafik cezaları da var. Ne zaman ihtiyaç duyulsa, hele ay sonlarında
eğer taahhüt edilen rakama ulaşılmadıysa kara
yollarında, bütün her tarafta kamyoncuların denetimini görürsünüz,
kamyoncuların sırtına binildiğini görürsünüz.
Yine, ne yapıyor motorindeki bu yüksek vergi
nedeniyle? Rekabet edebilmesi için, özellikle uluslararası firmalarla
rekabet edebilmesi için 10 numara yağ kullanmak zorunda kalıyor.
Doğru mu? Değil. Ama, devlet 10 numara yağın kullanımını
önleyebilmek için çaba sarf edeceğine
Vatandaşın, kamyon
şoförünün 10 numara yağ kullanmasını önlemek için
uyguladığı sistemleri onların vergi yükünü hafifletmek için
uygulamış olsa çok daha büyük işler yapar diye düşünüyorum.
Motorlu taşıtlar vergisi çok pahalı.
Ayrıca, sigorta çok yüksek. Geçen yıl yüzde 300e yakın zam
yapıldı çıkardığınız bir kanunla sigorta
şirketleri tarafından. Şimdi Yüzde 15 düşürüldü. diye
müjde veriyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Bu, bütün şoför esnaf
gruplarını ilgilendiriyor. Yüzde 15 düşürüldüğü için de
müjde veriyoruz.
Aslında problem çok ama zamanım doldu.
Geçiş ücretleri: 282 liraya geçiyor Osmangazi Köprüsünden, düşünün
kamyoncunun hâlini diyorum.
Bu teklifimi olumlu yönde değerlendireceğinizi
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar.
Bir milletvekili adına Uşak Milletvekili
Sayın Özkan Yalım konuşacak.
Buyurun Sayın Yalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş dakika.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Divan, çok
değerli çalışma arkadaşlarım; sizleri saygı ve
sevgilerimle selamlıyorum ve de bizi izleyen bütün
vatandaşlarımıza sevgilerimi sunuyorum.
Evet, çok değerli çalışma
arkadaşım gerçekten güzel bir kanun teklifi vermiş: Kara
Yolları Trafik Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu İle Karayolu
Taşıma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi.
Haydar Bey, gerçekten açıklamaya
çalıştı, açıkladı birçok bölümünü ancak Türkiyeye
gelen misafirlerimizi ilk önce nerede karşılıyoruz? Tabii ki
havaalanlarında. Yani, ülke dışından, Avrupadan veya
dünyanın herhangi bir yerinden gelen vatandaşı, turisti kim
karşılıyor? Tabii ki bizim ticari taksilerimiz
karşılıyor. Bunun için, bu kanun teklifiyle özel tüketim
vergisini bir kere ticari taksilerden kaldırmamız gerekiyor. Bugün,
ticari taksi sahiplerinin veya şirketlerinin her dört yılda bir
aldıkları ticari taksiye ÖTV ödememesi gerekmektedir. Bu Avrupada
böyledir, Türkiye'de de en azından profesyonel amaçlı bu
araçları kullandıklarından dolayı, ülke
dışından gelen ziyaretçilerimizi, onları
karşılarken bindikleri taksilerin oldukça konforlu ve verimli
olması adına bizim, ilk önce ticari taksilere ve de taksi sahiplerine
veya şirketlerine ÖTVsiz her dört yılda bir taksi alımında
destek olunması, ÖTVsiz araç alımı sağlanması
gerekmektedir. Bu, hem yüzümüz olacaktır, Türkiye'nin, hepimizin gerçekten
yüzümüz olacaktır, pozitif yönde etkileyecektir ve de kazaların
belirli bölümünün de azalmasına gerçekten engel olacaktır ve de
yakıt tasarrufuna da gidileceğini özellikle belirtmek istiyorum.
Bunun yanında, biliyorsunuz -biraz önce de
arkadaşımız açıkladı- K1, K2, K3, devamlı
gidiyor, bunun beş yıllık bir süresi var. Bu kadar formaliteyi
azaltmak adına bunun on yılda bir olmasının
altını özellikle tekrar çiziyoruz.
Diğer taraftan, biliyorsunuz ticari araçlardan
-yani kamyonet, kamyon, otobüs, tır, çekici gibi- yüzde 4 ÖTV
alınıyor şu anda. Biliyorsunuz, ticari araçları hiç kimse
kendi özel işleri için kullanmıyor, profesyonel amaçlı
kullanıldıkları için hiçbir Avrupa ülkesinde bu tip araçlardan,
ticari araçlardan ek bir vergi alınmıyor. Bunun için, şu anda
ticari araçlardan alınan yüzde 4 oranındaki ÖTVnin de bir an önce
kaldırılmasıyla ticari araç piyasasına da can
geleceğini, yeni araç satışlarının da bir anda ciddi
oranda arttığını göreceksiniz. Bunun şu anda duran
ekonomimize de bir can simidi olarak geleceğinin altını çizerek
özellikle belirtmek istiyorum.
Gelelim nakliyecinin, ulaştırmadakinin en
ana giderlerinden
Şu anda, trafik sigortası poliçelerinde çıkan
rakamı gördükten sonra bu nakliyeciler, kamyoncu kardeşlerimiz veya
otobüs sahipleri gerçekten artık araçlarını kullanmıyorlar.
Neden? Bir çekicinin 10 bin, 12 bin, 14 bin, 18 bin civarında trafik
sigortası çıkabiliyor. Onun için, bir an önce trafik
sigortalarının da yüzde 10, yüzde 15 değil, 2014
yılındaki gibi, 2015 yılındaki gibi en fazla 2.500-3.000
bin lira seviyesine çekilmesi gerektiğini söylüyor, özellikle sizleri
buradan uyarıyoruz. Yoksa, nakliyeci battığı anda
inanın ne oturduğunuz koltuk gelir ne giydiğiniz elbise gelir.
Bir an önce bunun da düzeltilmesi gerektiğini tekrar belirtiyoruz.
Gelelim nakliyecinin hayatta
kalmasına. Çok önemli bir unsur: Avrupada uygulanan, Türkiyede uygulanmayan,
12 ton ve üzerine bütün nakliyecilere litre başına accsize mazot
desteği verilmesi. Bu, Bulgaristanda veriliyor, İspanyada
veriliyor, Belçikada, Almanyada, bir sürü Avrupa ülkesinde veriliyor. Onun
için, Türkiyede de nakliyeciye aldıkları her litre başına
8 sent euro karşılığı -yaklaşık biliyorsunuz
250 kuruş civarında ediyor- mazot desteği, primi verilmesi
gerekiyor. Bunun da hem nakliye sektöründe ve de
Türkiyedeki her 20 kişiden
1inin nakliye sektöründen geçimini sağladığını, ekmek
yediğini hatırlatarak da nakliyecinin yanında olmamız
gerektiğini, bütün sektörlerden de öte bunların ayakta kalması için hepinizin bu
kanun teklifine pozitif yönde oy vermenizi teklif ediyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yalım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci
sıraya alınan Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292
Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları
Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu görüşmelerine başlıyoruz.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411) (X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 411 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın
Mustafa Kalaycı konuşacak.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 411 sıra
sayılı Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
80 maddeden oluşan tasarı, konu
itibarıyla aralarında hiçbir bağlantı bulunmayan 39
ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklikler yapmakta
olup bu durum usul yönünden mevzuata aykırıdır.
Ayrıca, tasarının ilgili mevzuat
gereği zorunlu olan düzenleyici etki analizi hazırlanmamış,
yine ilgili mevzuat gereği zorunlu olan mali yük hesabı
yapılmamıştır.
Yasama işleri, düzensiz, özensiz, eksik ve
ciddiyetsiz bir şekilde yürütülmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonu âdeta
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne dönüşmüş olup eksiklikler
giderilmeye çalışılmakla birlikte, Komisyon görüşmelerinde
maddeler hakkında bilgi verecek yetkili bulunamadığı
durumlarla da karşılaşılmıştır.
Tasarı hazırlanırken
katılımcılık ve sosyal diyaloğun dikkate
alınmadığı, toplumda birçok kesimi ilgilendiren
düzenlemeler konusunda ilgili sektör temsilcilerinin, sendikaların, meslek
örgütlerinin, kurum ve kuruluşların görüşlerine
başvurulmadığı görülmüştür.
Ayrıca, başka komisyonların
uzmanlık alanına giren konular ilgili ihtisas komisyonlarında
görüşülmemiştir.
Bir daha torba düzenleme getirilmeyeceği sözü
verilmiş olmasına rağmen, AKP Hükûmeti torba sevdasından
bir türlü vazgeçmemektedir. Torba düzenlemelerde pek çok konu dikkatlerden
kaçmakta ya da kaçırılmaktadır. Anayasaya aykırı,
özel nitelikte, adrese teslim, hatta çıkar sağlamaya yönelik
bazı maddeler torba kanunlara
sıkıştırılmaktadır. Bu tasarıda da benzer
nitelikte düzenlemeler yer almıştır.
Tasarının en fazla
tartışılan maddeleri Hakkâri ve Şırnak illerine
yönelik düzenlemelerdir. Yüksekova ve Cizrenin, hatta il olmayı çoktan
hak etmiş daha birçok ilçenin il yapılmasını Milliyetçi
Hareket Partisi olarak destekliyoruz ancak Hakkâri ve Şırnakın
ilçeye dönüştürülmesi büyük haksızlık olup Milliyetçi Hareket
Partisi olarak buna karşı olduğumuzu defalarca
açıklamış bulunmaktayız. Hakkâri ve Şırnak
halkını küstürmeye, devlete olan güven ve
bağlılıklarını örselemeye hiç kimsenin hakkı
yoktur. Hele ki bugünkü ortamda böyle bir düzenlemeye gidilmesi akıl
kârı da değildir. Bu düzenlemenin kime faydası olacak, kime
hizmet edecek; çok iyi düşünülmeli ve tasarıdan mutlaka
çıkarılmalıdır.
Tasarının 35inci maddesinde özel bütçeli
idarelere ait ticari amaçlı kuruluşlardaki hisseler ile
varlıklardan bu idarelerce Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına bildirilenlerin özelleştirilmesi
düzenlenmektedir. Kapsamdaki kuruluşlara bakıldığında
çok büyük bir portföyün söz konusu olduğu açıkça görülmektedir. Bu
idareler kendi hisse ve varlıklarının durumunu daha iyi bilirler
ve daha iyi yönetirler. Böyle bir düzenleme doğru değildir ve
akıllara başka şeyleri getirmektedir.
Tasarının 62nci maddesi de çok
tartışılmıştır. Bu maddeye göre, vakıflara
yayın lisansı yasağı kaldırılmakta ve vakıf
kurucularına medya ortağı olma imkânı verilmektedir. 6112
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanunda siyasi partiler, sendikalar, meslek
kuruluşları, kooperatifler, birlikler, dernekler, vakıflar,
mahallî idareler ve bunların şirketleri ile ortaklarına
yayın lisansı verilmeyeceği, medya hizmeti
sağlayıcı kuruluşlara doğrudan veya dolaylı ortak
olamayacakları hüküm altına alınmıştır.
Anılan kanun AKP döneminde, 2011 yılında
çıkarılmıştır. Bu kanunla getirilen yayın
lisansı yasağına ilişkin düzenlemede şimdi sadece
vakıfların âdeta cımbızla çıkarılması dikkat
çekmekte olup özel nitelikte ve adresi belli bir düzenleme
yapıldığı kanaati oluşturmaktadır. Bu
şaibeli düzenleme de tasarıdan çıkarılmalıdır.
Tasarının 69uncu maddesiyle,
Sağlık Bakanlığına kamu-özel iş birliği
modeliyle yaptıracağı işleri özel kişilere
denetlettirme yetkisi veren düzenlemenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi
üzerine yeni bir düzenleme yapılmaktadır ancak yapılan düzenleme
Anayasa Mahkemesi kararının iptal gerekçesini karşılamamaktadır.
Ayrıca, kamuya maliyeti çok büyük boyutta olan ve uzun yıllar sürecek
bu işlerin kamu denetim elemanlarınca denetlenmesinin daha uygun ve
gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Tasarının 48inci maddesiyle,
Sağlık Bakanlığında 4924 sayılı Kanuna tabi
sözleşmelilerden kadroya geçenler sebebiyle iptal edilen
pozisyonların yeniden kullanımına imkân
sağlanmaktadır. Eleman temininde güçlük çekilen yerler için
sözleşmeli personel alımı yapılan Hükûmet, bunları
kadroya geçirmiş, şimdi tekrar sözleşmeli personel almak için
düzenleme yapmaktadır. Hükûmet bu uygulamasıyla kadro
açılmasını bekleyen işsiz gençlerimizin haklarını
gasbetmektedir. Yıllardır atanmayı bekleyen milyonlarca KPSS
mağduru gencimiz varken, taşeron, 4/Cli, geçici, mevsimlik, vekil ve
fahri statüde çalışanlar umutla kadro beklerken Hükûmet
sözleşmelilerle kadroları doldurma peşindedir.
Tasarının 3üncü ve 4üncü maddesiyle
orman talanına da yol açabilecek nitelikte ve sadece birkaç kişiye
yönelik özel düzenleme yapan Hükûmet, toplumda geniş kesimlerin
beklediği düzenlemeleri hiç dikkate almamaktadır. Asgari ücretliler,
net asgari ücretin ekim ayında 70 lira azalmasının önüne geçecek
düzenlemeyi bekliyor ama her şeyi torbaya dolduran AKP Hükûmeti buna
yanaşmamaktadır, asgari ücretlinin aldığı aylıkla
nasıl geçinebildiğini hiç düşünmemektedir,
çalışanların vergi yükünü azaltmaya yönelik bir düzenlemeye
gitmemektedir.
Emekliler de hâlâ banka promosyonu verilmesini
bekliyor. Hükûmet emeklileri oyalamakta ve sürekli aldatmaktadır.
Yıllardır sözler verilmiş ama bir türlü becerememiş, sözünü
yerine getirememiştir. Emekliler banka promosyonu için sekiz
yıldır mücadele vermektedir. Herkes alıyor ama emekliler bir
türlü alamıyor.
Emeklilikte yaşa takılanlar da umutla bir
düzenleme bekliyor ama Hükûmet hiç oralı değildir. Emeklilik için
gerekli hizmet süresi ve prim ödeme gün sayısı dolduğu hâlde
yaş şartına takılanlar mağduriyet
yaşamaktadır. Çalışma Bakanı kendisinin de emeklilikte
yaşa takılmasına rağmen bu talebe karşı
olduğunu söylemektedir. Emeklilikte yaşa takılanların
birçoğu iş bulamıyor, yaşı nedeniyle kimse işe
almıyor. Sayın Bakan bunları biliyor mu? Bu insanların
ailelerinin geçimini nasıl sağlayabildiğini acaba hiç
düşünüyor mu? Emeklilikte yaşa takılanlar görmezden gelinmemelidir.
AKP, prim yükünün hafifletilmesi için
işverenlere sağladığı aylık 100 liralık prim
desteğini esnafımıza ve çiftçimize vermemiştir.
Esnafın ve çiftçinin yüksek oranda artırılan BAĞ-KUR
primlerini ödeyebilmesine imkân yoktur, vaziyet ortadadır. O sebeple,
işverenlere sağlanan 100 liralık prim desteği esnaf ve çiftçilere
de verilmelidir. Birçok esnaf ve çiftçimiz geçmişteki hizmetleriyle ilgili
sigortalılık kayıt ve tescili
yapılmadığından bu sürelerini hizmetine saydıramamakta
ve bu nedenle emekli olamamaktadır. Söz konusu süreler daha önce
kayıt ve tescil edilmiş olma şartı aranmadan esnaf ve
çiftçilerin hizmetine sayılmalı, geçmiş hizmetlerin
borçlanılmasına imkân verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla,
yatırımların teşvikine yönelik radikal düzenleme
yapılmaktadır. Ancak, yapılan düzenleme son derece muğlak
yazılmış olup kötü kullanıma açıktır.
Ayrıca, işletme dönemine ilişkin verilecek agresif
teşvikler sektörde var olan diğer işletmelere karşı
haksız rekabet oluşturabilecektir. Yatırımın
tamamlanması ve öngörülen istihdamın beş yıl
sağlanması şartıyla hazine taşınmazının
talep edilmesi hâlinde bedelsiz devredilmesine yönelik düzenlemeyle hazine
arazilerinin birilerine peşkeş çekilmesinin önü
açılmaktadır. Yine, yatırımın devrine ilişkin
hüküm, yatırımın hangi aşamada devredilebileceğine
dair açıklık içermediği için çantacı denilen
aracıların türemesine ve yolsuzluklara yol açabilecektir.
Teşvikler konusu önem arz etmektedir. Çünkü
yöneticiler kamunun parasını dağıtırken hem hesap
verebilirliği hem de uygunluğu gözetmelidir. Tasarıda,
teşvik kullanımında ciddi esneklik sağlanmasına
rağmen şeffaflığı ve hesap verebilirliği
sağlayan hiçbir unsur yer almamaktadır. O sebeple, yapılacak
uygulamaların suistimale açık olduğu bilinmelidir. Ülkemizin
yatırım ihtiyacı vardır ve yatırımların,
üretimin artırılması için gerekli tedbirler
alınmalıdır. AKP döneminde imalat sanayisinin millî gelir
içindeki payı düşmüş, yenilik ve teknoloji alanında
atılım yapılamadığı gibi geriye gidilmiş,
yüksek katma değerli ve AR-GE yoğun üretim yapısına
geçilememiştir. Yüksek teknolojili ürünlerin sanayi üretimi ve
ihracatı içindeki payı 2002 yılına göre yarı
yarıya düşmüştür. AKP hükûmetleri inovasyonun yalnızca
dedikodusunu yapmaktadır, ses var ama görüntü yoktur. Küresel İnovasyon
Endeksi sıralamasında 141 ülke arasında Türkiye 54üncü
sıradadır. Türkiye yedi yıl içinde listede 9 sıra geriye
düşmüştür. Bizim ülke olarak ekonomide yeni ufuklara, yeni yollara,
millî çarelere ihtiyacımız vardır. Teknoloji
geliştirebilen, yenilikçiliği, girişimciliği ödüllendiren,
ekonomik alan hâkimiyetini kurmak için küreyi kavrayan ve bilgi üretebilen bir
ekonomik atılıma ihtiyaç bulunmaktadır. Yenilik ve teknoloji
altyapısı güçlü olmayan ve imalat sanayisindeki sıçramaya
dayanmayan bir üretim yapısıyla yüksek büyüme hedeflerine
ulaşılması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, tasarının
43üncü maddesiyle de terörle mücadelede hayatını kaybeden
şehitlerimizin eş veya çocuklarından birisi, eş ve
çocuğu yoksa ana veya babasından birisi tarafından ÖTVsiz araç
alımına imkân sağlanmaktadır. Bu düzenleme Milliyetçi
Hareket Partisinin vaatleri arasında yer almakta olup terörle mücadelede
gazi olanlara da bu imkânın verilmesine yönelik önergemiz maalesef kabul
edilmemiştir. Gaziler de eşitlik gereği ÖTVsiz araç imkânından
yararlandırılmalıdır.
Tasarının
56ncı maddesinde, 3713 sayılı Kanun kapsamına girmese dahi
atış, tatbikat veya diğer ateşli silah yaralanmaları
nedeniyle malul olan vazife ve harp malullerinin de ihtiyacı olan her
türlü ortez, protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçlerin herhangi
bir kısıtlama getirilmeksizin Sosyal Güvenlik Kurumunca
karşılanması öngörülmektedir; böylelikle bazı gazilerimizin
önemli bir mağduriyeti giderilmektedir. Türk milleti için, şehitler
nurlanmış, gaziler onurlanmış kahramanlar demektir.
Şehitlerimizin emanetlerine ve gazilerimize sahip çıkmak ve toplumda
kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlamak devlet ve millet
olarak hepimizin vazifesidir.
Son yıllarda şehit
aileleri ve gazilere yönelik çok önemli yasal düzenlemeler
yapılmıştır ancak hâlen çözüm bekleyen bazı sorunlar
ve talepler bulunmaktadır. Şehitlerin birden fazla çocuğu varsa
sadece birine istihdam hakkı tanınmakta, diğerlerine sahip
çıkılmamaktadır. Şehitlerin tüm çocuklarının
devlet kurumlarında istihdam edilmesi sağlanmalıdır.
Şehitlerin ve gazilerin ana ve babalarına bağlanan aylık
her biri için asgari ücretin net tutarından az olmamak üzere
artırılmalıdır. Maluliyetlerinden dolayı
sıkıntı çeken gazilerimiz yaşlılık
aylığı almak için zor şartlarda
çalışmaktadır. Engellilere sağlanan haklardan istifade eden
bir kısım gazimiz 3600 prim gün sayısıyla
yaşlılık aylığı almaktayken diğer
gazilerimiz bu haktan yararlanamamaktadır. Gazilerimize 3600 günde emekli
olabilme hakkı tanınmalıdır. Kore ve Kıbrıs
gazilerimize yapılan ayrımcı uygulama giderilmelidir. Bu
çerçevede, muharip gazilerin -sosyal güvencesi olsun olmasın- hepsine
aynı tutarda şeref aylığı ödenmelidir. Devlet Övünç
Madalyası alanlara şeref aylığı
bağlanmalıdır.
2013 yılında 6495
sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler neticesinde vazife
malullerinin aylıklarında iyileştirme yapılmış ve
yüzde 25 zam verilmiştir ancak rütbeli ordu ve polis vazife malulleri
maalesef bu artıştan yararlanamamıştır. Ayrıca,
memur olarak çalışanların da aylıkları kesilmektedir.
Ordu ve polis vazife malullerinin de yüzde 25 maaş
artışından yararlandırılması ve
çalışmaya başladıklarında aylıklarının
kesilmemesi için düzenleme yapılmalıdır.
Terörle mücadelede malul sayılmayacak derecede
yaralanan, malul sayılmayan gaziler hiçbir haktan
yararlanamamaktadır. Sivil terör mağdurlarına yüzde 40
sakatlık oranıyla aylık bağlanırken, yüzde 40ın
üzerinde sakatlık oranı olan ve malul sayılmadığı
için aylık bağlanmayan gazilerimiz bulunmaktadır. Terörle
mücadelede büyük kahramanlık gösteren, malul sayılmayan gazilerimize
kimseye muhtaç olmadan hayatlarını sürdürebilmeleri için aylık
bağlanmalı, öncelikli iş hakkı tanınmalı, onurla
taşıyacakları gazi ibareli seyahat kartı ve faizsiz konut
kredisi hakkı verilmeli, özellikle de sağlık hizmetlerinde
katılım payı muafiyeti tanınmalıdır.
Bu arada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak üzerinde
önemle durduğumuz bir konuyu burada tekrar gündeme getirmek istiyorum:
Polislerimize her daim haklı olarak övgüler düzülmektedir ancak
polislerimiz sadece lafla taltif edilmekte, yıllardır yaşadıkları
mağduriyet bir türlü giderilmemektedir. Ağır çalışma
şartları, geçim sıkıntısı ve ödenemeyecek boyuta
yükselen borçları nedeniyle bunalıma giren polisler vardır. AKP
hükûmetleri, geçmişte sözler de vermiş olmasına rağmen
polislerimizin, özellikle de emekli polislerimizin
sıkıntılarını çözecek bir düzenlemeyi
yapmamıştır. Polislerimiz emekli olunca maaşı
yarı yarıya düştüğünden yaş haddine kadar
çalışmak zorunda kalmaktadır, emekli olunca da şiddetli
geçim sıkıntısı çekmekte, yeniden iş bulabilmek, gelir
elde edebilmek için çabalamaktadır. Emniyet mensuplarının
başlıca isteği, ek göstergelerinin yükseltilmesi ve
çalışma şartlarının iyileştirilmesidir.
Polislerimiz 3600 ek göstergeyi haklı olarak istiyor. Birlikte kahramanca
mücadele verdikleri astsubaylara ve kamuda emsal alınabilecek birçok
kadroya verilen 3600 ek göstergenin kendilerine de verilmesini istiyorlar.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, emniyet çalışanlarının
özlük haklarını ve çalışma şartlarını
iyileştirecek, polislerimize 3600 ek gösterge verilmesini de içeren
düzenlemenin bir an önce yapılmasını istiyoruz. Gelin, oy
birliğiyle bu konuları bu torba kanuna dâhil edelim, bu onuru hep
birlikte yaşayalım. Polislerimize, şehitlerimizin emanetlerine
ve gazilerimize hep beraber sahip çıkalım.
Değerli milletvekilleri, son dönemde torba
torba düzenlemeler yapılmakta, her biri 70-80 maddelik kanunlar
çıkarılmakta ama ne hikmetse çiftçi ve köylümüze hiç piyango
vurmamakta, çiftçimize yönelik bırakın torbayı bir paketçik bile
yapılmamaktadır. Ülkemizde köylü ve çiftçi zor günler
yaşamaktadır. Tarımda sorunlar çığ gibi büyürken AKP
Hükûmeti inatla duyarsız kalmaktadır.
Bakınız, Sosyal Güvenlik Kurumuna
kayıtlı zorunlu sigortalı çiftçi sayısı her geçen
yıl azalmakta olup son açıklanan mayıs ayı verilerine göre
bir yılda 110 bin kişi azalmıştır. Tarımın
başkenti olan Konyadaki çiftçilerimiz afetlere de maruz
kalmıştır. 2015 yılının ekim ayından
itibaren Konya Ovasında yüksek düzeyli bir kuraklık söz konusu
olmuş, yeterli yağışın olmaması nedeniyle
başta hububat üretiminde önemli oranda düşüşler
bulunmaktadır.
Yine, geçtiğimiz aylarda Bozkır,
Güneysınır, Ereğli, Karapınar, Çumra, Beyşehir,
Ilgın ilçelerimiz başta olmak üzere Konyada meydana gelen dolu ve
sel afetinden üreticilerimiz büyük zarar görmüştür. Tarım il
müdürlüğünün tespitlerine göre, zararın boyutu ortalama yüzde 60
düzeyinde olup, Güneysınırda yüzde 85, Bozkırda yüzde 80,
Ereğlide yüzde 65 oranında zarar söz konusudur. Çiftçilerimiz
çaresiz kalmış, devletinden bir yardım eli uzanmasını
beklemektedir. Afetlerden zarar gören üreticilerimizin beklentileri
karşılanmalıdır. Üreticimizin sorunlarına
duyarsız kalınmamalı, kapsamlı bir destek paketi acilen
uygulamaya konulmalıdır.
Çiftçilerin tarımsal kredi ve elektrik
borçlarının ilk yılı ödemesiz, birkaç yıla
yayılması suretiyle faizsiz ertelenmesi sağlanmalıdır.
Üreticilerin mazotunu, gübresini alabilmeleri, tarlasını
işleyebilmeleri, üretimlerini sürdürebilmeleri için afetten zarar gören
bölgelerde faizsiz ya da düşük faizli ve uzun vadeli kredi imkânı
verilmelidir. Hükûmet, mağduriyet yaşayan çiftçilerimize muhakkak
yardım eli uzatarak şefkat ve iyi niyet göstermelidir.
Çiftçimiz bankalar tarafından kıskaca
alınmıştır; tarlası, bahçesi ipoteklidir. Çiftçimizin
kredi borçları 2002 yılında sadece 530 milyon lira iken dün
açıklanan BDDK verilerine göre 2016 Haziran ayı itibarıyla 70,3
milyar liraya ulaşmıştır. AKP, çiftçimizi tam 133 kat borca
sokmuştur. Çiftçinin kredi borcu son altı ayda yüzde 15, son bir
yılda yüzde 31,4 artmıştır. Borç tuzağına
düşen ve borçlarını ödeyemez hâle gelen, artık sadece
ihtiyaçlarını karşılamak için banka kredi
kuyruklarında bekleyen çiftçilerimiz geçimlerini
sağladıkları ve alın teriyle ekmeklerini kazandıkları
arazilerini haraç mezat satmak zorunda kalmaktadır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kalaycı.
Tasarı üzerinde, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman
Baydemir konuşacak.
Buyurun Sayın Baydemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; kırk yasada değişiklik yapan ve bana göre
darbenin devamı niteliğinde olan yasa tasarısı üzerinde, 6
milyonluk iradeyi temsil eden ancak temsil etmiş olduğu 6 milyon
iradeye rağmen yok sayılan, ötekileştirilen, kriminalize
edilmeye çalışılan HDP Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Şüphesiz ki bu yasa tasarısı,
yasalaşması durumunda, içerisinde barındırmış
olduğu kimi maddeler itibarıyla yeni fay hatları açacaktır,
yeni siyasi fay hatları açacaktır. Zaten şu anda yeteri miktarda
fay hattı var. Yeni yaralar açacaktır. Zaten toplumun şu anda
tedaviye, merheme ihtiyaç duyduğu yeteri miktarda yaralar var. Kırk
yasada değişiklik öngörülüyor. İç hukuk açısından
neresinden bakarsanız sakat bir anlayış, sakat bir pratik, sakat
bir uygulamaya bir kez daha Parlamento tanıklık ediyor. Yetmiyor,
Parlamento bu hatanın neredeyse zemini hâline dönüştürülüyor. Normal
koşullarda bugün Parlamento çatısı altında bulunan bütün
ihtisas komisyonlarından geçmesi gerekiyordu bu tasarı içerisindeki
bütün maddelerin. Ama gelin görün ki sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda
irdelendi, tartışıldı. Anayasal denetimden geçmesi
gerekiyor. Maalesef, anayasal denetimden geçmedi ve istişare hukukuna göre,
müzakere hukukuna göre, ortak paydalarda buluşma hukukuna göre dizayn
edilmesi gerekiyordu. Maalesef bunların hiçbir tanesi gerçekleşmedi.
Müsaadenizle, Sayın Bakan da burada, sayın grup başkan vekili de
burada, belki en son söyleyeceğim hususu başta ifade etmek istiyorum
HDP Grubu adına: Gelin toplumsal yaraları derinleştirme, gelin
toplumsal fay hatlarını derinleştirme, büyütme, yenisini
eklemekten vazgeçin. Özellikle bu torba yasa içerisinde, Şırnak,
Hakkâri ve belediyelere yönelik kayyum atama, yani darbe hukukunu getirme
düzenlemelerini torba yasa içerisinden çekelim. Geriye kalan bütün maddeleri
yine önergelerle, yine istişarelerle, yine tartışmalarla, ortak
akılla oluşturmanın çabasını ortaya koyalım.
Müsaadeniz olursa ben tek tek maddeler üzerinde bir
irdelemeye girmeyeceğim bugün. HDP Grubu olarak, insani, ahlaki, siyasi
sorumluluğumuzun gereği olarak, bugün Parlamento çatısı
altında bir kez daha çağrılarda bulunmak istiyoruz, bir kez daha
ortak akla davet etmek istiyoruz, bir kez daha iktidarı kin duygusundan
arınmaya davet ediyoruz, bir kez daha bu ülkeyi felakete sürükleyen
politikalardan vazgeçmeye davet etmek istiyoruz.
Bundan on dört yıl önce, iktidar partisi,
topluma, askerî vesayete karşı, ekonomik gelir
dağılımındaki adaletsizliğe karşı, ama
aynı zamanda, Türkiyeyi Avrupa Birliğine taşıyacak yeni
bir bakış açısıyla ve şüphesiz ki Kürt sorununu
çözmeye dair perspektif, temenni ve iddialarla toplumun huzuruna
çıktı ve her seçimde almış olduğu reyden daha fazla
bir temsiliyetle bu Parlamentoda yerini edindi. Daha fazla temsiliyet çünkü
temsiliyette adalet ilkesini zedeleyen, ortadan kaldıran yüzde 10
barajı vardı ve HDP ilk defa bir darbe anayasasını deldi,
cuntanın getirmiş olduğu Anayasayı deldi; halkın hür
iradesine bugün çatışma zemini olan bütün sorunların -HDP
perspektifi açısından baktığımızda-
şiddetsiz, çatışmasız çözümüne olanak tanıyan bir
sayfa açıldı; maalesef, o sayfa 8 Haziran sabahı itibarıyla
tanınmadı, berhava edildi.
İki temel düsturdur bugün bizim içerisinde
bulunduğumuz handikabın sebebi: Bunlardan bir tanesi, Türkiyenin
Suriye politikası yani özü itibarıyla Kürt
karşıtlığı politikası, Orta Doğu coğrafyasında
âdeta sıfır sorundan merhabanın verilebileceği tek bir ülkenin,
tek bir dinamiğin kalmadığı bir zemine dönüştü. Bir
diğeri de tek başına iktidar olma uğruna, bir kez daha,
şiddete geri dönüldü.
Suruç ve Ceylanpınar; dönemin
Başbakanının beyanıyla bardağı taşıran
damla Ceylanpınar. İşte, bugün dosyalara bakıyoruz,
altındaki imzalara bakıyoruz, savcılarına, hâkimlerine,
polis şeflerine bakıyoruz, neredeler biliyor musunuz? Darbe
girişiminden dolayı şu anda cezaevindeler ama o dönem bir
iş birliği söz konusuydu, çok açık ve net söylüyorum, iş
birliği söz konusuydu. Bugün darbeye en ilkeli, en net duruşu ortaya
koyan HDP, neredeyse en ilkeli, en net duruşu ortaya koyan HDP ve
cuntacılardan yıllardır çeken Kürt halkı, bir nevi darbenin
faturasının çıkarılmış olduğu kesim hâline
dönüştürülüyor.
Ben size bir yaşanmışlığımı
ifade edeyim: Avukat stajyeriydim, devlet güvenlik mahkemesinde derdest olan
bir davayı izliyordum; cumhuriyet savcısı esas hakkındaki
mütalaasını okudu, Yasa dışı örgüte yardım ve yataklık
suçu işlendiği sabit olduğundan sanığa Türk Ceza
Kanununun 169uncu maddesi gereği üç yıl dokuz ay hapis cezası
verilmesine
diye mütalaasını açıkladı. Mahkeme
başkanı, sanığa sordu. Sanık Türkçe bilmiyordu.
Tercümeden sonra kalktı, elini kaldırdı, dedi ki: Sayın
hâkim,
(*) Hâkim sordu mübaşire: Ne demek
(*) Sayın Başkan, Türkçe
bilmiyor, Cezanın yarısı. diyor. dediler. Hâkim döndü sordu
muhtara: Muhtar, niye yarısı? Dedi:
(*)
Hâkim bey, senin başına yemin ederim ki yardım var, yardım
verdim, geldiler, silahlıydılar, ekmek verdim ama yatak vermedim.
(*)
Hepinizin başına yemin ederim ki on iki
yıl boyunca cemaatle olan hukukunuzda, ilişkinizde hem yardım
vardı hem yatak vardı, hem yardım hem yatak
(HDP
sıralarından alkışlar) Şimdi hem yardımın
hem yatağın olduğu bir zemin içerisinde kalkıp bu
cuntanın, bu darbenin, bu hukuk dışı örgütlenmenin, devlet
içerisindeki hukuk dışı örgütlenmenin faturasını
Kürte çıkarmak, kusura bakmayın, bir kez daha yetmiş
yıllık devlet politikasına, Alavere dalavere Kürt Mehmet
nöbete politikasına geri dönmektir. Bu politikayı reddediyoruz, HDP
olarak bu politikayı reddediyoruz; bundan dolayıdır ki, gelin,
bu uygulamalardan vazgeçin diyoruz. Bir kez daha dönüp geçmişimize,
tarihimize bakalım. Öyle bir zemin içerisinde yaşıyoruz ki âdeta
toplum SS yasasıyla, SS kararnamesiyle yürütülmek isteniyor. Nedir
SS yasası, SS kararnamesi? Toplumda satın alabileceğin
dinamikleri satın al, satın alamayacaklarını da sindir.
İşte, bu yasa aynı zamanda onun yasasıdır çünkü toplum
bir şekliyle, uluslararası büyük sermaye bireysel emeklilik
sistemiyle, yerli ve yabancı büyük sermaye otomotiv sektörüne verilen ÖTV
muafiyetiyle sus payı veriliyor, inşaat sektörü düşürülen
faizlerle hızlandırılıyor, sus payları ve paylaşım
için cumhuriyet tarihinin birikimi olan yüz yıllık kurumlar
özelleştiriliyor ve buna kaynak oluşturuluyor. Biz ne susuyoruz ne de
satın alabileceğiniz bir gücüz, bir yapıyız. Her iki
politikaya da karşı çıkıyoruz ve karşı
çıkmaya da devam edeceğiz.
Bakın, bu yasa içerisinde yine,
çatışmalarda hayatını yitirmiş olan ailelerimize
ÖTVsiz araç alma hakkı, fırsatı veriliyor. Ne kadar güzel
değil mi, alkışlanacak bir husus değil mi? Oysa, bu
toplumun evlatlarını koruyun, evlatlarını;
çatışmalarda ölmesini önleyin, ölmesini. Gelin, beraber bunu
yapabiliriz, bunu başarabiliriz. Nasıl mı? 2013te nasıl
başardıysak yine aynı şekilde bunu başarabiliriz, bunu
sağlayabiliriz.
Bu itibarla da bu yasa, bir kez daha söylüyorum,
şerden daha büyük şerler çıkarma yasasıdır ve bunu
ifade ederken lütfen, bir tehdit olarak da algılamayın. Ben on
yıl boyunca kadim şehir olan Diyarbakırın büyükşehir
belediye başkanlığını yaptım. Ne demek oluyor?
Hakkında soruşturma açılmış, cumhuriyet savcılığı
tarafından herhangi bir konuda soruşturma açılmış bir
belediye başkanını bakanlık, valilik veya kaymakamlık
görevden alabilecek. Suçların şahsiliği ama aynı zamanda
masumiyet karinesi diye bir husus vardır. Hakkında her iddia olunan
kişi nasıl suçlu kabul edilebilir?
Bugün itibarıyla, bu yasa geçtikten sonra, ben
açık ve net söylüyorum, Kürt coğrafyasında DBPli tek bir
belediye başkanı dışarıda kalmayacak, tamamı
görevden alınacak. DBPli neredeyse tek bir meclis üyesi kalmayacak, hepsi
içeri alınacak, hepsi görevden alınacak ve yerine kayyum atanacak.
Peki, buradaki yazı doğru mu, değil mi; Allahınıza,
dininize, imanınıza, kitabınıza bu yazı doğru mu,
yalan mı? Ben size soruyorum: Egemenlik kayıtsız
şartsız milletin midir? E, yalan, yalan!
AHMET YILDIRIM (Muş) Yazıda
doğrudur.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
- Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olsa bu milletin
Meclisi, bu milletin Parlamentosu halkın yüzde 76sının, yüzde
80inin, yüzde 52sinin, -her neyse- yüzde 55inin oyuyla seçilmiş olan
belediye başkanını nasıl İçişleri Bakanı
görevden alabiliyor yahu? Nasıl alabiliyor? (HDP sıralarından alkışlar)
Yetmiyor, o da yetmiyor, belediyenin mal varlığına valilik el
koyabiliyor, Bakanlık el koyabiliyor; yetmiyor, 1982 cunta Anayasası
ha, cunta Anayasası mali özerklik vermiş belediyeye, el koyuyor. Bu
nedir Allah aşkına, bu nedir? Eğer biz bilmiyorsak kuliste gelin
bize anlatın, bu nedir? Bizim algıladığımız ne
biliyor musunuz? Bunun adı sömürge hukukudur, sömürge hukuku. (HDP
sıralarından alkışlar) Sömürge hukukudur. Bir vali yetmiyor
bir diğer valiyi atıyorsunuz büyükşehir belediyesine, ilçe
belediyesine bir başka kaymakamı atıyorsunuz; tabiri caizse bir
başka şefi atıyorsunuz. Bundan üretim olmaz. Yaşadım
ben, Büyükşehir Belediye Başkanıyken Sur Belediye
Başkanımız görevden alındı. İki yıl boyunca
kim Sur Belediyesini yönetti biliyor musunuz?
AHMET YILDIRIM (Muş)
Şimdi içeride.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
- Şimdi darbeden yargılanan bir vali yardımcısı.
Yahu, Allahtan korkulur.
Biraz akıl, biraz akıl, biraz akıl
Bu nasıl bir kindir, bu
nasıl bir öfkedir ki esir almış ha, âdeta esir almış.
Oysaki bu darbe mekaniği, cunta mekaniği hepimize bir fırsat
verdi; bir kez daha siyaset mekanizmasını işletmek, bir kez daha
diyalog zemininde bir araya gelmek ve bir kez daha çatışmasız
bir toplum inşa etmek. Çok açık ve net, bu bir darbe hukukudur, bu
bir sömürge hukukudur, bu aynı zamanda şiddete davettir. (HDP
sıralarından alkışlar) Yapmayın, yapmayın,
yapmayın
Bugün bizim yapmamız gereken, şiddeti
tahrik etmek, teşvik etmek değil şiddeti durdurmaktır.
Kayıtsız ve koşulsuz HDP olarak şiddete
karşıyız kimden gelirse gelsin çünkü şiddetin bizi götürebileceği
sağlıklı, sıhhatli bir liman yoktur. Bundan sonraki
şiddet, çok açık ve net söylüyorum halklarımızı, daha
açık bir ifadeyle Kürtleri, Türkleri, Sünnileri, Alevileri,
diğerlerini, ötekileri karşı karşıya getirme riskini
bünyesinde barındıran bir şiddettir. Cunta, şükürler olsun
ki, başarılı olmadı ama şu andaki üst akıl
Türkiye'yi iç savaşa götürmekte kararlı, ısrarlı. Biz bunu
anlamıyoruz, biz buna anlam veremiyoruz.
İkinci bir husus: Şırnak, 1990
yılında -bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk
akıllı çıkaramaz- güvenlik perspektifiyle, sadece ve sadece
güvenlik perspektifiyle, daha fazla asker, daha fazla çatışma, daha
fazla erzak, daha fazla ölüm diye il yapıldı. Aradan yirmi altı
yıl geçti. Ne değişti? Aynı mantık, aynı saik
Şırnakı il yapıyor; aynı mantık, aynı saik
Şırnakı il statüsünden çıkarıyor. Ya, Allah
aşkına yediden yetmişe Şırnak bir yıldır
zaten cezalandırıldı. Şırnakın yarısı
yok şu anda, bütün binalar bitti, kül oldu. Kasrik Boğazı ile
Şırnak merkeze kadar o 30 kilometrelik halka içerisinde tamı
tamına 68 bin insan şu anda çadırda yaşıyor
çadırda, derme çatma barakalarda yaşıyor. Olması gereken,
yapılması gereken, o darbeci generallerin yakıp
yıkmış olduğu o şehrin yaralarını sarmak
idi, o şehri yediden yetmişe cezalandırmak değil.
Kürt halkının neredeyse manevi
dünyasının, Kürt halkının kültür dünyasının, Kürt
halkının edebiyat dünyasının, Kürt halkının
tarihinin baş şehirlerinden bir tanesidir Hakkâri. Buradan
Hakkâriye, Şırnaka binlerce kez selam olsun. (HDP
sıralarından alkışlar) Hakkâriyi ve
Şırnakı ilden düşürmek demek topyekûn Kürt halkına
Ben senin dilini, kültürünü, kimliğini tanımıyorum."
demektir. Belediyelere kayyum atamak, sömürge valisi atamak demek, Kürt
halkına bu çatı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Ey
Kürtler, senin yerin yoktur." demektir. Kürtler ne yapacak o zaman, ben
sorarım size; ne yapacak, ne yapmalı? Siz Kürt olsanız ne
yaparsınız? Bunca işkence, bunca çabaya rağmen, bunca el
uzatmaya rağmen ötekileştirme, dışlama; nedir bunun çaresi?
Çok açık ve net söylüyorum: Bunun çaresi kavga değil, milliyetçilik,
ırkçılık zırhından, zihniyetinden
sıyrılmaktır; tarihten dersler çıkarmaktır.
Gelin bir kez daha ezber bozalım, hep beraber
ezber bozalım. Bu sorunun adı Kürt ve kürdistan sorunudur. Kürt ve
kürdistan sorununun çözümü siyasidir, zemini Parlamentodur, diyalogdur, ortak
paydalarda buluşmaktır; şiddet değildir. Bu şiddet,
tıpkı 1 Kasım öncesi şiddet gibi, nasıl ki 1
Kasım öncesi şiddet tek başına AK PARTİyi Hükûmet
yaptıysa, AK PARTİyi iktidar yaptıysa bu şiddet de bir
müddet darbe mekaniğinin o kirli kısımlarını halı
altına sermenize katkı sunabilir, toplumun sorgulamasının
önüne geçebilir ama emin olun, nasıl ki o zaman yılana
sarıldınız ve yılan daha sonra sokmaya
çalıştıysa bugünkü ittifak da, Kürte karşı, Kürt
düşmanlığına dair oluşan ittifak da âdeta yılana
sarılmaktır. (HDP sıralarından alkışlar) Çünkü
kim faşizme sarılırsa faşizm eninde sonunda onu
ısırır.
Yazıktır, günahtır. Çocuklara
yazıktır, günahtır. Dün ölen çocuğa yazıktır,
günahtır. O masumlara, o bebelere, Taybet analara, aynı zamanda Miray
bebelere; hepsine yazıktır, günahtır. Parlamentonun
sorumluluğu, bizlerin sorumluluğu -açık ve net söylüyorum- biat
etmek değildir, gerçekleri haykırmaktır. Bir kez daha ayna
tutuyoruz. Bir kez daha, gelin yol yakınken, henüz telafisi imkânsız
değilken bu yasa tasarısını bu akşam istişare
edelim. Ben çağrıda bulunuyorum: Grup başkan vekillerimiz, bu
akşam yemekte bir araya gelin, Ne yapabiliriz? diye istişarede
bulunun.
Bir şey daha ifade
edeyim: Çatışma durmalı bu ülkede. PKKnin de şiddeti
durmalı, devletin de şiddeti durmalı, AKPnin de şiddeti
durmalı; durmalı bu ülkede; işkenceler durmalı, toplu
cezalandırmalar durmalı. Daha dün Ceylânpınar ilçemizde bir ilçe
yöneticimiz gece yarısı gözaltına alındı ve
reddediliyor, Yok. deniliyor. Bakın, yeni bir süreç başlıyor,
yeni bir süreç. 1990lar tekrar canlandırılıyor. Eğer
şiddeti durdurmak istiyorsak -ki biz bu konuda açığız,
netiz, bugüne kadar ortaya koymuş olduğumuz duruşu
fazlasıyla sürdürürüz- gelin, hep birlikte tecridi kaldıralım. Tecrit
barışa darbedir, tecrit şiddete davetiyedir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Tecridin kalkmasıyla
birlikte Parlamento çatısı altında bir kez daha diyalog,
müzakere zeminini oluşturan bir ortak akıl komisyonunu
oluşturalım. Görün bakın, bu ülke dinamikleriyle birlikte, Kürtüyle
birlikte, Kürdistan coğrafyasıyla birlikte bütünün parçası
olarak nasıl bütün zorlukları, bütün zahmetleri göğüsleme
kapasitesini ortaya koyabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
Ama siz Kürtü yok sayarsanız Kürtler varlığını,
kendisini tanımayan hiçbir kudrete teslim etmeyecektir, armağan
etmeyecektir.
En derin
saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baydemir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel konuşacak.
Buyurun Sayın Temizel.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA
TEMİZEL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
önünüzde bir kanun tasarısı var, adı oldukça uzun.
İşin garip kısmı, içeriği adıyla uyumlu olmayan
bir kanun tasırısı. Varlık fonu kurulması
hakkındaki kanun tasarısı olarak gelip
Varlık fonuyla
ilgili şu anda Plan Bütçe Komisyonunda görüşülen bir kanun teklifi
var. Meclisimizin bu tür kanun tasarılarıyla, bu şekildeki çalışma
yöntemiyle uğraşıyor olmasını gerçekten üzücü
bulduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.
Meclis kanun yapıcıdır, Meclis tasdik
makamı değildir. O nedenle de sadece 411 sıra sayılı
Kanun Tasarısı demekle yetinmekten ötürü gerçekten hicap duyuyorum ama
411 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz aldım, diyerek başlamak zorundayım.
Sözlerime başlarken Diyarbakır
saldırısını lanetliyorum, yaşamını
kaybedenlere rahmet, yaralılara da sağlıklar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, göz
bebeğimiz, demokratik cumhuriyetimiz terör saldırıları
altında. Hangi gün, nereden ne geleceğini artık bilemez bir hâle
geldik. Terör örgütleri demokratik rejime saldıracak, darbeye teşebbüs
edecek kadar alçaklaştı ancak halkımızın demokrasiye
kararlılıkla sahip çıkması, siyasi partilerin tümünün
kararlılıkla darbeye karşı tavır alması sayesinde
şimdilik bu badireyi atlattık.
Değerli milletvekilleri, böyle badirelerden
çıkarken siyasetin de normal dönemlerin davranışlarını
sergilemesi beklenmemelidir. Demokratik cumhuriyetin korunmasında gereken
hassasiyeti gösterenler, ülkenin önceliklerini göz önüne alarak gündemlerini
belirlemeli, üzerinde mutabakat sağlanan konularda hukuk devleti
ilkelerini gözeterek düzenlemeler yapmalı, toplumdaki tedirginliği
bir an önce gidermek için devlete duyulan güveni yeniden tesis etmelidir.
Önemli olan bu zemini oluşturmak, yurttaşlara
dışlanmışlık duygusu yaşatacak düzenlemelerden
kesinlikle kaçınmaktır. Toplumdaki gerginliği artıracak,
yurttaşlarımızı tedirgin edecek düzenlemeler bugünün sorunu
olamaz.
Peki, biz ne yapıyoruz? Biz torba yasa
çıkarıyoruz. Yangından mal kaçırırcasına,
doğru dürüst tartışmadan, neye hizmet ettiğini ve hangi
sonuçları doğuracağını gerçek anlamıyla anlamadan
ve anlatamadan torba yasalar yapıyoruz, bu yasaların içerisinde
Anayasaya aykırı maddeler düzenliyoruz.
Değerli milletvekilleri, ne yapıyoruz, ne
yapmaya çalışıyoruz? 80 maddelik bir kanun tasarısı
görüşüyorsunuz. Tasarı defin ruhsatlarıyla ilgili
başlıyor, Hakkâri ve Şırnak illeri
kaldırılmıştır. diye bitiyor. Defin
ruhsatlarıyla başlayıp da Hakkâri ve Şırnak illeri
kaldırılmıştır. diye bitmesi trajikomik bir
olaydır. Veleddalin amin! (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Maalesef öyle.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) Olamaz böyle
bir kanun düzenlemesi. Bu Meclis böyle bir kanun düzenlemesini hak etmiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
görüştüğümüz kanun tasarısının torba yasa olarak, daha
doğrusu temel yasa olarak görüşülmeyeceğine ilişkin, oturup,
daha önceki konuşmalarımızda uzun uzun
saydığımız şeyleri bir daha saymayacağız
ancak sizi temin ederim ki bu şekildeki 80 maddelik bir kanun
tasarısı temel yasa olamaz, olması mümkün değildir. Bu,
sadece ve sadece çok özel durumlara bireysel çözümler, hatta nokta bazında
çözümler oluşturan bir yasa kapsamına girer.
İç Tüzük ihlallerini düzenleyen herhangi bir
şeyimiz yok. İç Tüzüke aykırıdır. diye
istediğiniz kadar bağırın, Bu eylemli bir İç Tüzük
değişikliğidir. deyip geçiriyor, Anayasa Mahkemesi de bunu
böyle görüyor, Meclis de böyle görüyor. Bunu sürdüremezsiniz.
Torba yasayla getirilen konular
çoğaldıkça, herkes sorununu getirip orada çözmeye
çalışıyor. En tehlikeli olan da kuvvetler
ayrılığı ilkelerinin bu tür düzenlemelerle ortadan
kaldırılıyor olması. Yasa yürürlükte, o yasaya uygun olarak
idare bir işlem yapıyor, idari işlem yargıya gidiyor,
yargı kararını veriyor. Bu durumda olan nedir?
Yargının kararına uymaktır, ama ilgili yasayı
değiştirmeden yargının kararını ve sonuçlarını
ortadan kaldıracak bir yasa düzenlemesi yaparsanız bu ne olur? Bu,
yasamanın yargının görevlerine el koyması olur.
Toptancı bir yaklaşımla, kanunla, yargıyı ve idareyi
tam anlamıyla dışlamak anlamına gelir. Bunu da
yapamazsınız, bu da Anayasaya aykırı. Elinizdeki kanun
tasarısında bunun gibi maddeler var.
Şimdi, Meclisin bu tür yasalarda bir tasdik
makamı olarak kullanılması olgusunu bu şekilde
sürdürmesinin uluslararası yansımasını bir düşünün.
Şu anda bizler, bir taraftan torba kanun maddeleriyle bu düzenlemeleri
yapmaya çalışıyoruz, bir taraftan da uluslararası hukuka
uygun düzenlemeler yaparak uluslararası yatırımcıları
ülkemize çağırırken diyoruz ki: Gelin, bakın, biz burada
çok iyi teşvikler veriyoruz, düzenlemeler yapıyoruz. Değerli
milletvekilleri, insanların verilen vaatlere değil de yapılan
düzenlemelerin niteliğine baktıklarını, bu niteliğe
göre davrandıklarını asla göz ardı etmeyin; yok böyle bir
olay, böyle bir olayı kesin olarak gerçekleştiremiyorsunuz. Şu
anda bir sürü derecelendirme kuruluşu Türkiye Cumhuriyetinin reform yapma
kapasitesinin olduğunu ve bu kapasiteyi evrensel kurallara uygun bir
şekilde kullanabildiğini görmeye çalışıyor; eğer
bunu göremezse de ülkenizi yatırım yapılacak ülkeler grubundan
çıkartıyor. Peki, biz bu düzenlemelerle reform yapma kapasitemizi
insanlara, yatırım yapacaklara, diğer ülkelere gösterebiliyor
muyuz? Sorun burada.
Bu torba yasa tasarısı 80 madde; 37 tane
kanunda değişiklik yapıyor. Değerli arkadaşlar, sadece
değişiklik maddelerini okumaya kalksam buradaki yirmi dakikaya asla
sığdıramam, onların içeriğine girsek tamamen
boğulur kalırız. Temel yasa olarak görüşülüyor. Bundan
sonra ne yapacaksınız? Üç bölüme ayırdınız; onar
dakikadan yarım saat. Mümkün değildir bu kanunlarda ne
getirdiğinizi ve neler yaptığınızı görmeniz,
olmaz böyle bir olay. Ama bu yasa tasarısıyla getirilen ve asla kabul
edilemeyecek, toplumda ciddi anlamda huzursuzluk yaratan birkaç tane konuyu
burada açıklamak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısının 35inci maddesiyle, şu anda toplumda ciddi
olarak tedirginlik yaratan bir uygulama geliyor özellikle kamu
işletmeleriyle ilgili olarak, varlıklarını
Özelleştirme İdaresi yoluyla satmalarına ilişkin bir
düzenlememiz var 35inci maddede. Tasarının gerekçesinde diyor ki:
Profesyonel hizmet sunmak. Yani Özelleştirme İdaresi bu
satış işlemlerini iyi bilir, sizin mallarınızı bu
satsın. Peki, altında yatan gerçek nedenler? Profesyonel hizmet o
kadar önemli değil. Bu kuruluşlar 2886ya tabi yani İhale
Yasasına tabi, birçok kanuna tabi. Özelleştirme İdaresine
geçtiği andan itibaren bu kanunlara tabi değilsiniz.
Çok daha önemlisi, bir devletin böyle bir kanun
çıkaracağını anlayabilmek gerçekten mümkün değil. Bu
kuruluşlara kamu görevi verilmiş, kuruluş kanunlarıyla kamu
görevi verilmiş. Kamu görevi yapmak üzere kurulmuş bunların
hepsi; yasalarında var, kuruluş yasalarında var, daha önceden
işledikleri, yaptıkları işlemlerinde çok net olarak
görülüyor kamu görevlisi oldukları. Bunların, olabilir, bir
gayrimenkulü artabilir, bir şeyleri artabilir; bunu da ona uygun olarak
kullanmak zorunda kalabilirler. Ancak, bunun satışını
yapmaya kalktıkları zaman bunu Özelleştirme İdaresine
verecekler. Örneğin, Millî Piyango İdaresinin Kızılaydaki
binası. Millî Piyango İdaresi orayı satmaya kalktığı
zaman bunu Özelleştirme İdaresine verecek. Özelleştirme
İdaresinin neyi var? İmar durumunu değiştirme yetkisi var,
değiştirecek. 50 katlı veriverdi, 5 milyar liralık bina 50
kat olarak değerini artırmış oldu. İşte, devletin
tevessül ettiği satış yöntemi bu. Bir devlet rant yaratmaz, bir
devlet özellikle ve özellikle rant yaratarak kendisine gelir sağlamaz.
Kamu yararı ilkesi bu nedenle önemlidir.
Tahsis edilen gayrimenkuller nitelik
değiştirir değerli arkadaşlar. Siz bir kuruluşa bir
gayrimenkulü verdiğiniz, tahsis ettiğiniz andan itibaren o
kuruluşun amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere nitelik
değiştirmiştir. O kuruluşu ortadan
kaldırmadığınız sürece, yasalarını
değiştirmediğiniz sürece istediğiniz anda onu bir metaya
çeviremezsiniz. Çevirirseniz adınız devlet olmaz.
Değerli arkadaşlar, kanun
tasarısının defin ruhsatlarıyla başlayıp Hakkâri
ve Şırnak illerinin kaldırılmasıyla bittiğini
söyledim. 2 tane ilimiz Kaldırılmıştır. cümlesiyle,
3 kelimeyle kaldırılıyor: Hakkari İli kaldırılmıştır.,
Şırnak İli kaldırılmıştır. Hepiniz
ülkemizdeki hemşehrilik duygusunun ne anlama geldiğini bilirsiniz. Bu
bir statüdür, bu bir prestijdir.
Sayın Bakanım, bizler
Sivaslılığımızla hep övünmez miyiz? Şimdi, birisi
kalkıp da Sivası ilçe yaptım. dese siz ne
yaparsınız? Ben tahammül edemem.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Siz
Tokatlısınız.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Tokatlı
olarak Tokata da -yarı Sivaslı, yarı
Tokatlıyımdır ben- tahammül edemem. Olmaz, bunu
yapamazsınız.
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) Ama kime
söylüyorsunuz Sayın Bakanım?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ama
bunlar yaparlar.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Almanlar
Türklerle ilgili değerlendirmeler yaparken 1960lı yıllarda
ülkelerine gelen Türklerle ilgili olarak şu cümleyi kurmuşlar: Biz
iş gücü ihtiyacımızı karşılamak istiyorduk,
işçiler yerine insanlar geldi.
Değerli arkadaşlar, bir ili ortadan
kaldırıyorsanız orada insan olduğu faktörünü asla
unutmayacaksınız. Niye kaldırıyorsunuz? Hakkâri niye
kalkıyor, niye il olmaktan çıkıyor? Güvenlik sorunu mu?
Gerekçede güvenlik diyor. İl olduğu için güvenliğini
sağlayamayınca ilçe olduğu zaman orada güvenlik
sağlanması daha mı kolay olacak?
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Tam tersi.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Böyle
şey olur mu, böyle bir mantık olur mu? Hadi varsayın ki böyle
bir mantığınız var, il olduğu zaman güvenlik
sağlamada pek fazla zorluk olmuyor. 81 tane iliniz var, 83 tane olsa ne
olur? Hakkâriyi de bırakın, Şırnakı da
bırakın; onun yanında Cizreyi de, Yüksekovayı da il
yapın, ilçelerini de ekleyin. Üstelik bir sınır ili
kavramı vardır. O sınır ilindeki illere belirli görevler
verin, sınır ticaretiyle ilgili görevler verin, ne bileyim başka
görevler verin. O ülkelerle ilişkileri geliştirme konusunda valilere
özel yetkiler verin, verin de verin.
Değerli arkadaşlar, bir insanın
prestij olarak gördüğü ve yaşadığı yeri, nüfus
cüzdanında kayıtlı olan yeri böyle bir gerekçeyle
değiştiremezsiniz, böyle bir hakkınız yok. İnsanlara
ilave hak verirsiniz, statülerini yükseltecek şeyler verirsiniz ama gerçek
bir gerekçe olmadan o statüleri yerle bir edemezsiniz. Böyle bir maddeyi de
böyle bir kanun tasarısının içerisinde kesinlikle ve kesinlikle
düzenleyemezsiniz.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıda ciddi
anlamda bizleri de rahatsız eden ve yerel demokrasiyle asla
bağdaşmayan kayyum uygulamaları var. Yerel demokrasinin
yöneticileri elbette ki suç işleyebilirler, o suçlarla ilgili olarak
görevlerinden de alınabilirler ama bu bir süreçtir. O durumda ne
yapılacağını ilgili yasalar çok net olarak belirtiyor.
Şunlara şunlara karışması veya şu
işleyişte şu suçları işlemeleri nedeniyle görevden
alınanların yerine kendi içinde meclis içerisinden seçim
yapılacağını söylüyor. Birisinin suç işlemiş
olması oradaki yerel demokrasinin olduğu gibi ortadan
kaldırılmasını gerekli kılar mı? Böyle bir olay
var mı? Bizlere prestij sağlayacak olan bazı kanunlar yapmaya
çalışıyoruz, Türkiyenin kanun yapma kapasitesinin, reform yapma
kapasitesinin olduğunu bütün dünyaya haykırmak istiyoruz; yerel
demokrasiyle ilgili en ilkel konularda sınıfta kalıyoruz. Böyle
bir şey olmaz, bunun olması mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının
içerisinde Türkiyenin gelmiş geçmiş en önemli reformlarından,
teşvik reformlarından biri de var kendilerine göre, çok değerli
çalışmalar var onun içerisinde. Ancak bunları yaparken bir de
bakıyorsunuz ki bu teşvikle ilgili düzenlemeleri yaparken daha önce
yasalarla tanınmış olan hakların Bakanlar Kurulu
kararıyla uygulanmayacağına ilişkin de bir hüküm var;
75inci maddenin (4)üncü fıkrası. Şimdi, değerli arkadaşlar,
yasayla yapılmış bir düzenlemenin Bakanlar Kurulu tarafından
değiştirilebileceğini kabul edebilir misiniz? Böyle şey
olmaz, bunu yapamazsınız. İnsanlar kendilerini güvencede
hissetmezler. İnsanlar kesin olarak belirli bir süre sonra aidiyet sorunu
yaşamaya başlarlar ve otomatik olarak Ben neyim, ben nereye aidim?
Benimle ilgili karar verenler benim bu konumumu düşünmüyorlar mı?
Daha önceden benim hak olarak gördüğüm bu yasayı istediği gibi
değiştirme hakkını nerede görüyor bu insanlar? derler.
Bu yasanın içerisinde, işte bütün bu
nedenlerle her biri ayrı ayrı görüşülmesi gereken,
konuşulması gereken konular var. Bu konularda temel yasa olarak
görüşmenin bir gereği olarak görüşmeler ilgili komisyonlarda
yapılır. İlgili komisyonlarda günlerce konuşursunuz,
günlerce tartışırsınız, boğuşursunuz. Sonra,
oradaki arkadaşlarına güvendiği için iktidar partisi de Onlar
yeteri kadar savundular, görüştüler. Dolayısıyla, ben
onların uzmanlıklarına güveniyorum, bu yasayı temel yasa
olarak oyluyorum. der, burada teker teker maddelerine girmez, böyle bir
şey yapmaz.
Peki, bu 80 madde içerisinde Plan ve Bütçe
Komisyonuyla uzaktan yakından veya Plan ve Bütçe Komisyonunun üyelerinin
niteliğiyle uzaktan yakından ilgili olmayan kaç tane madde var? En
önce, Hakkâri ve Şırnak illerinin kaldırılmasıyla
ilgili düzenleme var. En önce, belediyelere kayyum atanmasıyla ilgili
düzenlemeler var. Bunlar İçişleri Komisyonunun görevleri,
onların uzmanlık alanı. Ben kırk yıldır devletin
içerisindeyim ama yerel yönetim veya yerel yasalarla, yerel demokrasiyle ilgili
öyle pek fazla bir ilintim yok, kültür olarak bunları bilirim.
Bunları sen biliyorsun. Sizin orada
tartıştığınız yeterlidir. diyemezsiniz. Bütün
komisyonların görevinin tek bir komisyona verilmesi Anayasanın
162nci maddesine aykırıdır. İhtisas komisyonlarında
görüşülerek gelen kanunları siz burada o nitelikte
görüşebilirsiniz. Öyle bir ihtisasları falan yok herkesin. Yani, kim
olursa olsun, Zaloğlu Rüstem olsa bu kanunların altından
kalkamaz o koşullar altında. Dikkat edemiyorsunuz, olayları
kaçırıyorsunuz. Onları kaçırdığınız
için, yeteri kadar muhalefet gösteremediğiniz için toplumda
suçlanıyorsunuz. Böyle bir kanun çıkarmışsınız;
Allah Allah! Gerçekten mi çıkarmışız yani nerede
çıkarmışız? diye başlıyorsunuz aramaya.
Diğer ihtisas komisyonlarının, özelliği olan Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülen kanunlar nedeniyle görevlerini yapmamış
olmaları -burada bir defa daha tekrar ediyorum- Anayasanın 162nci
maddesine aykırıdır. Komisyonlarda görüşülecek,
değerlendirilecek, onların raporları okunacak, onların
raporlarından sonra ilgili komisyonlar ancak onları
görüşebilecek. Her konuda bilgi sahibiyim, ben her şeyi
yaparım. demek ne demek? Plan ve Bütçe Komisyonunda 40 kişilik
Komisyon üyesinin 25i iktidar partisinindir, isterse azınlıkta olsun
iktidar 25i onlara aittir. Öyle bir azınlık hükûmeti olduğunu
düşünün, diğer komisyonlarda muhalefet çoğunlukta, her şeyi
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşürseniz diğer partilere ne iş
kalır? Meclisin işlevini Meclisin elinden almaya kimsenin hakkı
yoktur. Meclis bütçe hakkını devredemediği gibi, diğer
komisyonlarda da o bilgilerinden ve uzmanlıklarından görevlendirmeyi
sağlayacak olan faydayı hiç kimse minimize edemez, yok sayamaz.
Değerli arkadaşlar, içerisinden
geçtiğimiz süreç sıradan bir süreç değil. Bu Parlamento,
toplumun gereksinim duyduğu bütün olayların hepsini kendi çerçevesi
içinde değerlendirerek yasa yapmak zorunda. Bunu yaparsınız, bu
Parlamento bunu yapar; gece çalışır, gündüz
çalışır, cumartesi çalışır, pazar çalışır,
gerekirse tatil yapmaz bunları yapar; tatil şantajıyla bu tür kanunların
hepsinin paldır küldür çıkarılmasına da izin vermez. Kanun
yapılsın. Teşvik yasası mı çıkartmak
istiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) Getirin bir
teşvik, getirin, bunu çıkarırsınız zaten herhangi bir
sorununuz olmaz.
Sanıyorum ne demek istediğimi
anlatabildim. Karşıtlık sadece ve sadece yasaların
lafzıyla olmuyor. Yasaların bir sürü maddesinin düzenlenmesine veya
içerisindeki hükümlere karşı olmayan insanlar var. Onlarla beraber,
en azından bu zemin içerisinde müşterek olarak desteklenecek olan
yasaları çıkarmak bu Meclise onur kazandırır. Sürekli
olarak birilerine baskı kurarak düzenleme yapmak bu konuda pek fazla bir
hayır getirmez.
BAŞKAN Sayın Temizel, süreniz bitti.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim Sayın
Temizel.
Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
411
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
Şimdi,
şahsı adına Emine Nur Günay konuşacak.
Buyurun
Sayın Günay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMİNE
NUR GÜNAY (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi,
İki İl Merkezinin Değiştirilmesi ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Sizleri ve yüce Divanı saygıyla
selamlıyorum.
2001
krizi sonrası Türkiye ekonomisi yeniden
yapılandırıldı, sağlam temeller üzerine inşa
edildi ve dünyada hiçbir ekonominin geçmediği stres testlerini son sekiz
yılda başarıyla geçti.
2008
ve sonrası küresel ekonomik kriz, jeopolitik konumu nedeniyle çevre ülkelerde
yaşanan kaos ve iç savaşların yansıması, bu
ortamı fırsat bilen bazı terör gruplarının harekete
geçmesi, 2013 yılı itibarıyla siyasi istikrara yönelik iç ve
dış saldırılar ve en son 15 Temmuz kalkışma
girişimi.
Sizden bir an gözlerinizi kapamanızı rica
ediyorum. Kendinizi dünyanın en güçlü ekonomilerinden bir ülkede hayal
edin ve şu olayların yaşandığı senaryoyu
düşünün: Ülkede darbe girişimi oluyor, Cumhurbaşkanı
öldürülmek isteniyor, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi
bombalanıyor. Başbakanın aracına ateş açılıyor,
bakanlar teslim alınmaya çalışılıyor. Türkiye Büyük
Millet Meclisi bombalanıyor. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet
komutanları rehin alınıyor, komuta zinciri tamamen bozulup
astsubaylar generallere emir vermeye çalışıyor. Emniyet
müdürlükleri, Özel Kuvvetler sürekli bombalanıyor. Savaş
uçakları başkent ve ülkenin en büyük şehri üzerinde sürekli
alçak uçuş yapıyor ve bombalıyor. Halk sokaklarda tanklar
tarafından eziliyor, üzerlerine helikopterden zırh delici kurşunlar
yağdırılıyor. Basın ve yayın organları
canlı yayında basılıyor. Binlerce üst düzey asker ve kamu
görevlisi görevden alınıyor, tutuklanıyor. Dünyanın sözde
önde gelen derecelendirme kuruluşlarından bir tanesi ülke notunu
düşürüyor.
Şimdi, gözlerinizi açın ve düşünün, o
ülkenin ekonomisi ve finansal sistemi ne olurdu hem de aradan daha kırk
sekiz saat geçmeden ilk iş günü yani pazartesi sabahı?
Bankacılık sistemi ve borsalar sanki hiçbir şey
yaşanmamış gibi açılabilir miydi? Hiçbir yasaklama ve
engelleme gelmeden herkes parasını çeker veya yatırır,
döviz veya altın alır satar, parasını dünyanın
istediği yerine transfer edebilir miydi? En ufak bir engelleme olmadan
ithalat işlemleri devam edebilir miydi? Döviz sepet bazında sadece
yüzde 6 mı değer kaybederdi? Borsa sadece yüzde 13 mü değer kaybederdi?
Bunların hiçbiri senaryo veya tiyatro değil, gerçek ve buna
rağmen Türkiye, milleti ve devletiyle dimdik ayakta.
İddia ediyorum, Türkiye, ekonomisi ve finansal
sistemi en sağlam ekonomilerden bir tanesi. Çünkü, olabilecek en sert
siyasi ve ekonomik testlerden geçti. Acaba dünyada kaç ülke bu testlerden bu
başarıyla geçebilirdi? Türkiye ekonomisi sağlam temeller üzerine
yapısal reformlar ve konjonktürel düzenlemelerle yoluna devam edecek.
Değerli milletvekilleri, sizlerle bu
sağlam temellerin yapı taşı olan birkaç parametreyi
paylaşmak istiyorum. Birincisi, mali disiplin. Avrupa Birliği
tanımlı bütçe açığımızın gayrisafi yurt içi
hasıla içindeki payı yüzde 0,2dir, Maastricht Kriteri eksi yüzde 3,
yükselen piyasaların ortalaması eksi yüzde 4,5; birçok Avrupa
Birliği ülkesinde bu oran yüzde 4 ile yüzde 12 arası
değişmektedir.
Mali disiplini gösteren önemli ikinci parametre,
kamu harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki
oranı. Maastricht Kriterine göre bu yüzde 60ken Türkiyede yüzde 33 yani
OECD ortalamasının dörtte 1i, Avrupa Birliği
ortalamasının da üçte 1idir. 2002 yılında yüzde 43 olan
faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 11e
düşmüştür.
İkinci parametre, güçlü finans ve
bankacılık sistemi. Bankacılık sektörümüz şu anda
dünyada en güçlü sektörlerden, özellikle gelişmiş ülkelerle
karşılaştırıldığında bunu çok net
görmekteyiz. Yasal sınır yüzde 8 olmasına rağmen, BDDK
hedefinin de yüzde 12 olmasına rağmen, sermaye yeterlilik oranı
yüzde 15tir. Sermaye/öz kaynak rasyosu 2002 yılında yüzde 36yken 2
katına çıkarak yüzde 78 olmuştur. Takipteki alacakların
toplam krediler içindeki oranı yüzde 3,4tür, dünyadaki en düşük
oranlardan biridir. Esnek para politikası ve Merkez Bankasının
anında gerekli müdahaleleri yapmasıyla bu zor test dönemlerinde bile
dalgalanmaların boyutu çok sınırlı kaldı. Merkez
Bankası 18 Temmuz Pazartesi sabahı piyasaların
açılmasından önce bir açıklama yaptı, finansal
piyasaların etkin işleyişine yönelik 7 tedbiri
paylaştı. Bankalara sıfır faizle kredi imkânının
sağlanması, limitsiz likidite ve limitsiz tutarda teminat döviz
deposu sağlanması, elektronik fon transfer ve elektronik menkul
kıymet transfer işlemleri tamamlanıncaya kadar sistemin
açık tutulacağı garantisinin verilmesi piyasalarda güven
oluşturdu. Böylece hem likidite
sıkışıklığı yaşanmadı hem de
milletimiz ellerindeki yaklaşık 11 milyar tutarındaki dövizi
Türk lirasına çevirdi. Siyasi ve askerî darbeye karşı dimdik
durdukları gibi milletimiz ekonomik darbeye de geçit vermedi.
Ekonomimizde hassas olan ve sürekli gündemde olan
iki konuya da açıklık getirmek istiyorum, bunlardan ilki cari
açık, ikincisi dış borçlar. Cari açık 2011
yılında miktar olarak en yüksek düzeye ulaştı, 74,4 milyar
dolar oldu, 2015 yılı itibarıyla 32,2 milyar dolar oldu. Ancak,
hepimiz biliyoruz ki ekonomide mutlak değer değil, oranlar önemlidir.
Yani cari açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranına
bakarsak 2011 yılında eksi yüzde 9 iken 2015 itibarıyla eksi
yüzde 4,5a gerilemiştir. Uluslararası kabul edilen eşiğin
de eksi yüzde 5 olduğunu hatırlatmak isterim. Dış borç
toplamı 2015 sonu itibarıyla 398 milyar dolar olurken kısa
vadeli dış borçlar 102 milyar dolar, uzun vadeli dış
borçlar 296 milyar dolar olmuştur. Ancak yine bu değerleri gayrisafi
yurt içi hasılaya oran olarak analiz etmemiz gerekir, aksi hâlde
yanıltıcı sonuçlar elde edilir. Örneğin toplam
dış borç 2002 yılında 130 milyar dolarken 2015
yılında 398 milyar dolara çıktı diyoruz. Ancak
dış borcun gayrisafi yurt içi hasıla içindeki oranına
baktığımızda 2002 yılında yüzde 56 iken 2015
yılında yüzde 55 olmuş yani aslında oran
düşmüştür.
Dış borçlarda ikinci hassas nokta özel
sektör borçları, hatta kısa vadeli özel sektör borçları. 2002
yılında 43 milyar dolar olan borç 2015 yılında 292 milyar
dolara çıkmış, gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı
yüzde 19dan yüzde 41e yükselmiştir. 2002 yılında özel sektörün
kısa ve uzun vadeli borçları sırasıyla yüzde 6 ve yüzde 13
iken 2015 yılında kısa vadeli borç oranı yüzde 13, uzun
vadeli borç oranı ise yüzde 29 olmuştur. Kısa vadeli borç 2 kat
artarken uzun vadeli borç yaklaşık 3 kat artmıştır
yani risk priminin azalması ve piyasadaki güven nedeniyle uzun vadeli
borca yönelme olmuştur. İşte, bu performans geçmişte en
ufak bir krizde ağır hasarlar alan Türkiye ekonomisinin artık
çok daha büyük krizleri rahat atlatmasını sağlıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, yapmamız gereken, sağlam makroekonomik
temeller üzerine mikro odaklı yapısal reformlarımız ve
güçlü demokrasimizle devam etmektir. Evet, yolumuza gerekli düzenlemeler,
teşvikler ve desteklerin yanı sıra yapısal reformlarla
devam edeceğiz. Bu kanun tasarısı da bazı destek ve
teşvikleri kapsamaktadır; kapsamında kültür, sağlık,
eğitim, güvenlik, yerel yönetim, ekonomi alanlarında para
piyasası ve reel sektöre yönelik teşvik, destek ve düzenlemeler
bulunmaktadır.
2013 yılından itibaren siyasi, askerî ve
ekonomik darbe girişimlerine maruz kalan ülkemiz; milleti, devleti,
medyası, silahlı ve güvenlik güçleriyle en güzel cevabı
vermiştir. Buradan, kayıtsız kalan uluslararası kamuoyunu
da kınıyorum. Evrensel insan hakları, Avrupa Konseyinin
demokratik değerleri çerçevesinde nasıl bu kadar sessiz
kaldıklarını merak ediyorum. Demokrasinin tanımı nedir,
ülkelere göre tanım değişiyor mu? Tüm dünyayı amasız
ve ancaksız evrensel değerlere sahip çıkmaya davet ediyor,
terörün her türünü lanetliyorum.
Genel Kurulda
görüştüğümüz kanun tasarılarımızın milletimize
hayırlı olmasını, ülkemizin siyasi ve ekonomik destanlar
yazmasına vesile olmasını diliyor, milletimize
şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Günay.
Şahsı adına
ikinci konuşmacı olarak Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın
Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
411 sıra
sayılı Tasarı üzerinde, torba kanun üzerinde söz aldım
şahsım adına. Akşamın bu saatinde yorgunsunuz ama- görüşlerimi
açıklamaya çalışacağım.
Plan ve Bütçe Komisyonu
şu anda yukarıda çalışıyor, yeni bir teklif var, onu
üretmeye çalışıyor. Aslında bu tasarıya ismini veren
şeyle ilgili yeni bir teklif getirildi, onunla ilgili olarak uğraşıyoruz.
Bu konuşmamdan sonra ben de yukarı gideceğim, Komisyonda
çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Biraz önce söylediğim gibi, son zamanlarda Plan
ve Bütçe Komisyonu yine çok aktif olarak çalışıyor, bir
şeyler yapmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, kara parayla
ilgili bir kanun düzenlemesi yaptık geçenlerde, bir torba kanun getirdik,
bireysel emeklilikle ilgili bir düzenleme yaptık. Bir af kanunu getirdik o
arada, unutmayayım, bu da yine bir torba kanun, 80 maddelik bir torba
kanun.
Şimdi, ağırlıklı olarak bu
torba kanunlarda ekonomik ve mali düzenlemeler yapıyor Hükûmet. Özellikle,
bu darbe girişimi sonrası panik hâlde bazı düzenlemeler
yapılıyor. Ekonominin finans krizine, bir mali krize girmemesi için
uğraşılıyor. Ama, Hükûmetin ne yaptığını
işin doğrusu ben anlayabilmiş değilim, ne yapmaya
çalışıyor, amacı nedir, bunu net olarak anlayabilmiş
değilim. Bir taraftan bu düzenlemeleri yaparken bir taraftan da tam tersi
düzenlemelerle ekonomideki -güven çok önemlidir- güven unsurunu yok etmeye
çalışıyor.
Şimdi, bu saatte dinlemek zordur, bir hikâye
anlatayım ben size, Einsteina atfedilen bir hikâye anlatayım: Bir
âmâyla beraber yürüyüş yapıyor Einstein. Belli bir süre sonra
Einstein Canım çok süt istedi. diyor. Âmâ ona soruyor: Süt nedir?
Süt, beyaz bir sıvıdır. Sıvıyı biliyorum da,
anladım da şu beyaz nedir? diyor. Einstein nasıl anlatsın
Beyaz, kuğu kuşunun rengidir. Kuğu kuşu nedir? diyor.
Kuğu kuşu boynu bükük bir kuştur. diyor. Boynu biliyorum da,
bükük nasıldır, büküğü anlamadım? diyor. Kolunu tutuyor,
işte dümdüz yapıyor Bu, düzdür. diyor, büküyor Bu da işte
büküktür. diyor. Ha, şimdi sütü anladım. diyor âmâ. Şimdi, bu
kanundan inanın -Plan ve Bütçe Komisyonundayım- bu
yapılanlardan, torbalardan anladığım bu. Gerçekten böyle.
(CHP sıralarından alkışlar)
İnanın, yukarıda
uğraşıyoruz, sabahleyin Sayın Ekonomi Bakanı
vardı, farklı şekilde anlattı bu Türkiye Varlık
Fonunu; Maliye Bakanı geldi, çok daha farklı bir şekilde
anlattı. Aşağı yukarı -tasarı diyeceğim ama
aslında teklif olarak getirildi- teklif tümüyle değişti; böyle
bir anormallik var. Hakikaten, yani abartmadan söylüyorum.
Şimdi, ekonomi hassas bir dönemeçte -biraz
önce, Emine Hanım da anlattı- bir hassasiyet var, hepimizin bu
hassasiyete dikkat etmesi lazım, Türkiye'nin bir krize girmemesi
lazım. Türkiye'nin bir döviz krizi, finans krizi özellikle olmaması
lazım. Diğer krizleri, istihdamla ilgili ve diğer makro
ekonomiyle ilgili krizleri zaten yaşıyoruz.
Şimdi, yapılanlara bakıyorsunuz
-bireysel emeklilikle ilgili olarak anlattım- binde 3lük bir katkı getiriyor
bireysel emeklilikle ilgili yapılan değişiklik, yılda binde
3lük. Yapılmasına değer mi düşünmek lazım. Kara para
düzenlemesini yaptık; mevcut sıcak parayı bile
kaçırabilecek bir düzenleme, mevcut sıcak parayı bile
kaçırabilecek bir düzenleme.
Bu 80 madde içerisinde Anayasaya aykırı
düzenlemeler var. 12, 23 ve 75inci maddeler çok net bir şekilde
Anayasaya aykırı. Şimdi bunları neden yaparız, neden
yaparız bunları? Yani, göz göre göre, bu, piyasalara güven vermek
değil, tam tersine piyasaları sıkıntıya sokmak. Yani,
bunları yapmanın ne anlamı vardır? Ama yapılıyor
maalesef, anlayabilmek mümkün değil. Mesela, Merkez Bankası,
piyasaları rahatlatmak için, reeskont hadleriyle oynanıyor. İşte,
Merkez Bankası reeskont işlemleriyle ilgili yıllardır kapalı
olan bir kapıyı açalım. deniyor. BDDKya bile sorulmuyor,
bankalarla görüşülmüyor, doğrudan doğruya getiriliyor. 3 imza
2ye indiriliyor. Ama bütün bunlar sorularak, piyasadan görüş
alınarak, bir güven verilerek yapılır; maalesef yok.
Anlayabilmek mümkün değil. Biraz önce anlatıldı bu, kayyum
uygulamaları var, halkın seçtiği belediye
başkanlarının alınması var. Bunların da piyasayla
ilgili çok olumsuz etkileri var tabii ki. Yani yatırımcı
olsanız, paranız olsa gelip böyle bir ortamda yatırıp
yapabilir misiniz? Belediyelerin taşınmazlarına el koyma var.
Yani, bütün bunlar sıkıntı getiriyor. Bunları hepimizin
düşünmesi lazım. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bu bütünü
değerlendirmeye çalışıyoruz, inanın
anlayamıyoruz.
Son günlerde özellikle basına yansıyan bir
konu var, 35inci madde, özelleştirmeye açık kuruluşlar
denildi, Özelleştirmenin önü açıldı. denildi ama
özelleştirmeden daha fazla ağırlıklı olarak orada
şu var: Mesela Millî Piyango, Millî Piyangoya ait bir bina var, o
binayı Millî Piyango şu andaki mevzuatına göre satabilir ama
Devlet İhale Kanununa göre satabilir, bir ihale mevzuatımız
var, ona uygun satar. Bunu Özelleştirme İdaresine devrederse Devlet
İhale Kanunundan kurtarıyor, ihalesiz satıyor. Bu demektir ki
birileri için bu yapılmış oluyor yani bu, güvensizlik veren bir
düzenleme. Niye yapılır? Anlamak mümkün değil.
Özelleştirmede soru işaretleri var ya, bundan daha da kötü bir durum
var aslında orada. Böyle sıkıntılar var.
Yine 39 ve 40ıncı maddeler vardı,
önce anlamakta çok zorluk çektik, gemi olmayan ama gemiye benzer olan bazı
cihazlarla ilgili olarak, onları gemi sayıp, devlet tarafından
daha önce yapılan, devlet yetkilileri tarafından yapılan
tarhiyatların ortadan kaldırılması var, bir af
niteliğinde. Ekonomide bunlar olacak şeyler değil. O ihaleye bir
başkası girmiş, farklı koşullarda teklif vermiş,
almış ya da birileri girmemiş. Şimdi o konuyu yeniden
düzenliyorsunuz. Bunlar yanlış, ekonomiye güvensizlik veren uygulamalar.
Maalesef bunlar yapılıyor. Bu 80 madde içerisinde de bunlar var.
Mesela vakıflara yayın hakkı
getiriyoruz, güzel, getirelim ama bunlarla beraber meslek
kuruluşlarına da getirelim, odalara da yayın hakkı
getirelim, sendikalara da getirelim. Niye getirmiyoruz? Madem demokratik bir
düzenleme yapıyoruz, vakıflara açıyoruz yayın
hakkını, bunlara da açalım. Yok, yapmıyoruz onu. Bunlar
sıkıntı getiriyor.
Mesela, kamu-özel iş birliğiyle ilgili
Sağlık Bakanlığının bir uygulaması var.
Anayasa Mahkemesi, denetimini iptal etti. Yine aşağı yukarı
iptal edilebilecek bir düzenleme getirdik. Niye denetimden kaçıyoruz ki?
Anlamak mümkün değil. Bir daha iptal edilirse kamu-özel iş
birliğiyle dışarıdan gelen sermayeyi çok daha pahalı
getirebiliriz ya da hiç getiremeyiz bundan sonra.
75inci madde var, teşvik düzenlemesi, çok önemlidir,
özellikle dikkat edilmesi gerekir. Proje bazında, işletme
bazında teşvik veriyor. Hükûmete, Bakanlar Kuruluna çok büyük
yetkiler veriyor. Kanunla olması gereken birçok verginin, mali
yükümlülüğün kaldırılması Bakanlar Kuruluna veriliyor.
Bakanlar Kuruluna sınırsız bir yetki veriliyor. Bu, teşvik
değil tam bir istismara dönüşmüş oluyor. Özellikle o maddeye
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Arkadaşlarım da belirttiler,
Şırnak ve Hakkâri illeri çok kötü bir şekilde, kötü bir ifadeyle
il olmaktan çıkarılıyor. Bütün bunlar maalesef yanlış
uygulamalar, bir ekip çalışması olmadığını
gösteren uygulamalar. Özellikle ekonomi yönetiminin Maliye
Bakanlığının, Ekonomi Bakanlığının,
ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığının,
ekonomiyle ilgili diğer birimlerin bir arada iyi koordine
edilemediğini gösteren durumlar maalesef. Bunların daha doğru
dürüst yapılması, iyi bir ekip çalışması
yapılması, bu getirilen düzenlemelerin daha doğru dürüst bir
çalışmayla, kurumlar arasında yapılan bir
çalışmayla buraya getirilmesi gerekiyor. Burada düzeltilmesi çok daha
zor oluyor. Bütün bunlara maalesef dikkat edilmemiş. Bunu maddeler hâlinde
görüşürken çok daha net olarak sizler de göreceksiniz. Üzüldüm, daha iyi
şeyler yapılabilirdi bu ortamda.
Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kuşoğlu.
Sayın milletvekilleri, şimdi yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemini yapacağız. Bu sürenin on
dakikası siz sayın milletvekillerinin soru sormak için, diğer
geri kalan on dakikası ise cevap vermek için Sayın Bakana aittir.
Sayın Tarhanla başlıyoruz.
Buyurun Sayın Tarhan.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Darbe girişimi sonrası yürütülen
operasyonlar kapsamında tutuklanan şirket sahipleri ve yöneticiler
yüzünden basında, iş dünyasında, kamu kurumlarında
çoğu çalışanın örgütle bağı olmamasına
rağmen işten çıkarılmaları bu kişileri ve
ailelerini zor durumda bırakmaktadır. Ülkemizde zaten işsizlik
sorunu varken, üstüne mağdur olan binlerce çalışanın
hakları ve mağduriyetleri için ne gibi çalışmalar
yapılmaktadır?
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu teklifin 4üncü
maddesinde 6831 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir. diyor. Geçici madde: Bu Kanunun 93 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasına göre müsadere olunan tesis, 6762 sayılı Kanun
kapsamında fabrika veya ticarethane ise ve Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar ya da yargılama sonucu
Genel
Müdürlüğünce kırk dokuz yıllığına kiraya da
verilebilir. Böyle kaç tane tesis var, kaç taşınmaz var? Yani bu
kanun tasarısı kapsamında kaç tane var?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bu darbe girişiminden sonra,
malumunuz, en çok öğretmenlerde kıyım yaşandı ve
bundan dolayı da bize de defalarca, her gün telefonlar geliyor ve
arayanların çoğunluğunun merak ettiği konu, bu
işlerinden olanların yerine atamalı ya da sözleşmeli
nasıl bir yolla başvurabilecekleri ve hangi kriterlerle buralara...
Özellikle KPSSden yeterli puana sahip olanlar, bu konuyla ilgili
aydınlatıcı bir bilgi olmadığı için de nereye
başvuracaklarını bilmiyorlar. Bu konuda bir aydınlatma
yaparsanız seviniriz.
BAŞKAN Sayın Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bir yandan demokrasi diyorsunuz,
bir yandan toplumsal uzlaşıdan bahsediyorsunuz ama okulların
dönüştürülmesi konusunda kesinlikle demokratik davranmıyorsunuz ve
milletin iradesini dikkate almıyorsunuz. Türkiye genelinde birçok okulda
yaptığınız gibi, Bursada da birçok okulda aynı
şey yapılıyor. Bir örnek vereceğim: Karacabeyde Şehit
Bahadır Okulunda veliler hatta küçük çocuklar karne günü eylem dahi
yaptılar. Fakat bir şekilde Bakanlık, oradaki yetkililer
oyalayarak İşte, efendim, araştırıyoruz,
müfettiş gönderiyoruz, inceliyoruz
Ki 3 bin tane imza toplandı. Yaz
döneminde imam-hatip tabelası asıldı. Bu tabela darbelerine ne
zaman son vereceksiniz?
BAŞKAN Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
tasarıyla, özel bütçeli idarelere ait ticari hisseler ile tüm
varlıkları satılabilecek. Yani Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil
Kurumu gibi Atatürkün miras bıraktığı kurumların
İş Bankasındaki hisseleri de satılabilecek. Bu, Atatürkün
mirasına ihanet değil midir? Özellikle mi yapıyorsunuz? Hani
darbe girişiminden sonra Atatürkü anlayıp genel merkezinize resmini
asmıştınız. Ne çabuk vazgeçtiniz? Bu hisseleri satarak
mı toplumsal uzlaşı sağlayacaksınız? Diğer
kurumların da varlıklarını satarak, Türkiyeyi parsel
parsel satarak mı millete teşekkür ediyorsunuz?
Son sorum da: Türkiye Büyük
Millet Meclisini de özelleştirmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın
Toğrul
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Teşekkür Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmetiniz
OHAL Yasasını ilan ederken bunun aslında halka değil
devlete yönelik bir ilan olduğunu söylediniz. Bugün Diyarbakır
Valiliği süresiz bir şekilde Diyarbakırdaki tüm eylem ve etkinlikleri
yasakladı. Bir taraftan Egemenlik kayıtsız şartsız
milletin. diyorsunuz, bu yasayla milletin belediyelerini elinden almaya
çalışıyorsunuz. Ondan sonra hâlâ aynı sözde misiniz? Yani
bu OHALi halka yönelik mi getirdiniz yoksa devlete yönelik mi getirdiniz?
Hâlâ ilçelerimizde insanlar
kaçırılıp akıbetleri bilinmez şekilde kayıplar
var. Hurşit Külter, seksen iki gündür hâlâ haber alınamıyor.
Aynı şekilde Ceylânpınarda bir ilçe yöneticimizden haber alınamıyor,
bunlara ne diyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Taşdemir
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Teşekkür ederim.
Aslında Bakana, Hükûmet
adına bir soru sormak istiyorum. Bugün Özgür Gündem gazetesi
kapatıldı, 24 çalışanı darp edilerek gözaltına
alındı. Hükûmet bugünlerde yoğunca demokrasiden, insan
haklarından söz ediyor. Bu durumla ilgili Hükûmetin bir açıklama
yapması gerektiğini düşünüyorum ve bu konuda Meclisin
bilgilendirilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Encu
FERHAT ENCU
(Şırnak) Teşekkürler
Sayın Bakan,
Şırnakta sokağa çıkma yasağı yüz elli sekiz
gündür devam ediyor. Seksen iki gündür operasyonlar bitti deniliyor. Niye, hâlâ
bu sokağa çıkma yasağı devam ediyor?
İkincisi: Uludere Beytüşşebapta
yaşayan insanlarımız -yaklaşık 60 bin nüfusa tekabül
ediyor- Şırnak çevre yolunu maalesef kullanamıyor. Kullanmak
isteyenler de orada saatlerce, hatta altı saat, yedi saat bekletilerek
geceyi orada yol ortasında yatakları sererek o noktayı geçiyor.
Bunun sebebi nedir, halka zulüm müdür? Bunun açıklanmasını talep
ediyorum.
Bir de, Şırnakın il statüsünden düşürülmesinin
gerekçesi nedir? Bunun da açıklanmasını talep ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın İrmez
AYCAN İRMEZ (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bizim de Sayın Bakana, Hükûmet adına, iki
sorumuz olacak özellikle bu Şırnak ve Hakkârinin il statüsünün
değiştirilmesine ilişkin.
Milletvekili
çıkaramadığınız 3 ilden 2si olan Şırnak ve
Hakkâri için birinci neden olarak coğrafi konum itibarıyla
genişleyemediğini söz konusu il statüsünü değiştirme
nedenlerinden biri olarak gösterirken, Türkiye'de buna benzer, Şırnak
ve Hakkâriye benzerlik gösteren Artvin Hopa, Bilecik Bozüyük, Bitlis Tatvan,
Kırıkkale, Kırklareli Lüleburgaz gibi bu il ve ilçelere yönelik
de il ya da ilçe statüsünü değiştirme gibi herhangi bir durum söz
konusu olmuş mudur?
Diğer açıdan her iki ilimizin il statüsünü
değiştirmeye gidildiği zaman Hükûmetçe
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydoğan
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Ben de
Sayın Bakana, Hükûmet adına cevaplaması istemiyle bir soru
soracağım.
Bugün partimiz HDP tarafından cezaevlerindeki
baskı ve işkencenin araştırılmasına yönelik bir
önerge vermiştik ama iktidar partisi tarafından baskı ve
işkence olmadığı gerekçesiyle önergemiz reddedildi ama
elbette ki bunun reddedilmesi cezaevlerinde baskı ve işkencenin
olmadığı anlamına gelmiyor, bu gerçeği
değiştirmiyor.
Geçtiğimiz ay içerisinde Diyarbakırdan
Antepe, yine Ankara Sincandan Boluya cezaevine nakledilen tutuklular
gittikleri cezaevlerinde çıplak aramaya tabi tutulmak istenmiş,
tutuklular da buna itiraz ettikleri için hem darbedilme hem de çeşitli
işkencelerle karşı karşıya kalmışlar. Bu
durum da aileleri tarafından bizzat şahsıma iletilmiş
bulunmaktadır.
Şimdi tabii ki sizden istediğimiz, Adalet
Bakanlığının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Purçu
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu Mecliste Romanlarla
ilgili birçok konuşmalar yaptık, görüşmeler yaptık ama
sonuca ulaşamadık. En son, Hükûmet ile Avrupa Birliği
arasında imzalanan 9 milyon euroluk bir SİROMA Projesi vardı.
Onuncu ayını doldurmasına rağmen Romanlara hiçbir şey
sirayet etmedi ama 9 milyon euroluk fonun yaklaşık yüzde 70i insan
kaynaklarına ayrıldı. Eğitim fonuyla alakalı bir
projeydi ama maalesef bizim çocuklarımız hâlen okula gidemiyor; yüzde
2miz liseyi bitiriyor, binde 4ümüz üniversiteyi bitiriyor, yüzde 50mizden
fazlası ilköğretimi bitiremiyor. Bu konuda Millî Eğitim
Bakanlığının bir çalışması var mı ya da
başlayacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yıldırım
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
Sorum Millî Eğitim Bakanına. Biliyorsunuz,
15 Temmuzda bir yardım kampanyası başlattık. Bu yardım
kampanyasını keşke başlatmasak; devletimiz güçlüdür,
herkese yardım etmeyi bilir. Çünkü, yöneticilerimiz, yerel yöneticilerimiz
bu konuda kendilerine vazife olmayan işler yapıyorlar. Örneğin,
eşimin çalıştığı okulda Yardım
yaptığınız dekontları bize getirin. gibi mesajlar
yazıyorlar. Yardım, Allah için yapılır; birilerine, okul
müdürüne veya iktidara yaranmak için yardım yapılmaz. Bu konuda
izahat verebilir misiniz?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, darbe girişimi nedeniyle tutuklanan
iş adamları ve o yapıyla bağlantısı
olmadığı, bu nedenle de gözaltına alınanların
mağdur edildiği, bunlarla ilgili ne gibi bir çalışma
yapıldığı ilk soruydu.
Tabii, Türkiye çok zor bir dönemden geçti, bir darbe
gördü, darbeyi hepimiz yaşadık. Allah göstermesin, darbe
başarıya ulaşsaydı Türkiyenin nasıl bir karanlık
tünele gireceğini
Hatta, Almanya Dışişleri Bakanı
Türkiye uçurumun kenarından döndü. diyor. Demek ki uçurumun
kenarına gelmiş bir Türkiyenin nasıl olacağını
görerek, Türkiyenin hangi tedbirleri alması gerektiği
Özgürlüklerimizi korumak için, haklarımızı korumak için,
demokrasiyi korumak için mutlaka bu tedbirlerin alınması lazım.
Ola ki hukuk düzeni
Olağanüstü hâl de anayasal bir düzendir, Anayasada
vardır. Hukuk düzeni içerisinde yapılan her yanlışın
yine belli bir süre sonrasında düzeltilebilmesi mümkündür, yeter ki biz
demokrasiyi, hukuku ve Parlamentoyu ayakta tutalım. Bundan bütün
vatandaşlarımızın emin olması lazım. Bir hukukçu
olarak da söylüyorum: Hak gecikir ama mutlaka yerine gelir.
Yine Sayın Tanalın sorusu: Bu kanun
kapsamında kaç tesis vardır? Arkadaşlara bunları
soracağım, mutlaka yazılı olarak buna cevap vereceğim.
Yine bir başka arkadaşım Bu, darbe
nedeniyle kıyım. dedi. Bu doğru bir tabir değil yani.
Bakın, bu açığa alınan insanlarla ilgili hükmünüzü
vermişsiniz. Bunların hangi belgeleri var? Nereyle irtibatlı?
Kiminle haberleşmiş? Nereye kayıtlı? Böyle bir ön
yargı verilebilir mi? Zaten böyle bir ön yargıyla 15 Temmuza geldiğimiz
için bu darbeye maruz kaldık. Bakın, güvenlikleri sağlamak,
güvenliği sağlamak özgürlüklerimizin garantisi. Özgürlük-güvenlik
dengesini mutlaka sağlamak lazım. Dolayısıyla, genel bir
bakıştan ziyade, hukuk düzeni içerisinde herkesin kendi kardeşimiz,
kendi evladımız olacağını bilerek bir kuyumcu terazisi
hassasiyeti içinde davranıyoruz ve istiyoruz ki tek bir tane yaş
kurunun içinde yanmasın. Biz bunun için gayret gösteriyoruz
dolayısıyla kıyım sözü doğru değildir, onun
burada gereksiz olarak kullanıldığını söylemek
isterim.
Bunların yerine biz nasıl yapıyoruz
diyerek, işte öğretmenlerimizi açığa aldık,
öğretmenlerimizin bazılarının ilişkisi kesilecek
dediği gibi. Biliyorsunuz, biz ilan ettik 15 bin sözleşmeli
öğretmen alıyoruz. Ee, peki sözleşmeli öğretmenler nereden
alınıyor? denildi. Her yerde duyuru yapılıyor, kamuda
gizli saklı hiçbir saklı şey olmaz.
Bakanlığımızın sitesine girerseniz sözleşmeli
öğretmenliğe, 11 sayfa, sözleşmeli öğretmenliğe
başvuru ve atama duyurusu. Burada şartları nedir, burada
sınavları nedir, burada hangi sorular sorulacak,
dolayısıyla da kimler başvurabilir, işte KPSSye
girecekler
Biz eğer ki
Buranın arkasında şu geliyor:
Ehliyet ve liyakata gerçekten önem veriyoruz, ehliyet ve liyakatlı
olanları öğretmen kadrosuna kazandırmak istiyoruz. Diyelim ki 3
öğretmen alacağız, 5 kişi başvurdu; puanları 61,
62, 63 ve diğerlerinin de 10 ve 5. Biz ne 10u alıyoruz, ne 5i
alıyoruz veya diyelim ki tam tersine, 60, 61, 62, 63 arasından
seçiyoruz. Puanları 91, 92, 93, bir tanesi de 50. Biz zaten 1 kişi
alacaksak bu 3 kişiyi mülakata çağırıyoruz. Şimdi, 93
alanı aldığımızda liyakatli olduğunu
söyleyeceğiz ama 91 alanı atadığımızda liyakat ve
ehliyete riayet edilmediğini söyleyeceksiniz, bu doğru değildir.
Peki, biz mülakatla neyi bekliyoruz, neyi
amaçlıyoruz? Öğretmen rol modeldir biliyorsunuz öğrenciler için.
Türkiye'nin geleceği gençlerimiz, öğrencilerimiz; ailenin de
geleceği, kendi göz bebeği evlatları olduktan sonra aileler
kendilerini unuturlar. Dolayısıyla, çok değerli varlıklarını
teslim edeceği kimselerin sadece sınavda almış olduğu
bir puanlama yeter mi? Yetmeyeceğini herkes biliyor. Pekâlâ, seri katiller
de işte, çok iyi üniversiteyi bitiriyor, bitirdikten sonra belki yüksek
puan da alıyor ama siz evladınızı buna teslim eder misiniz?
Türkiye'nin geleceğini bunlara teslim eder misiniz? Etmezsiniz.
E, peki, ne isteniyor, ne aranıyor? Şimdi,
bu kimselerde aranan şeylerde o da var, yine açıklanmış. Ne
diyor? Kendisini ifade edebilir mi? Bir öğretmen öğrencilere rol
model olacak. Anladığını anlatabiliyor mu? Beden dilini kullanabiliyor
mu? İkna edici olabiliyor mu? Peki, anlatırken heyecanlanabiliyor mu?
Liderlik rolü var mı? Bunları bilmek için bu mülakatı
yapmanız lazım. Ha, Mülakatın yanında başka
psikoteknik hususlar, kriterler gerekiyor. derseniz onu da söyleyin, onu da
getirelim. Türkiye hepimizin, bu evlatlar hepimizin ve bu Türkiye'yi 21inci
yüzyılda daha iyi bir konuma getirebilmek için eğitimde iyi bir
noktaya gelmemiz lazım ve eğitimin de en kilit taşı, en
önemli unsuru öğretmen. Öğretmenin eğitimini ta öğretmen
alımından başlayarak nasıl daha iyi hâle getiririz? El
birliğiyle iyi bir yöne gitme
Biz, şimdi, kesinlikle bu
yaptığımızın bir öncekinden daha iyi olduğunu
düşünüyoruz ancak inşallah yine de sizlerin de katkısıyla
uzun bir dönemde daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Mülakat jürisine
muhalefetten de alın Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yani, verin bir kanun teklifi, geçerse niçin olmasın?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hemen vereyim efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bizim inan ki hiçbir sıkıntımız yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Anlaştık
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Biz Türkiye bütünüz, biriz.
Yine, okulların dönüştürülmesi
doğrultusunda Tabela darbesine ne zaman son vereceksiniz? diye de bir
soru geldi. Orada da şunu söylemek isterim: Bugün bir gazetede vardı,
herhâlde görmüşsünüzdür, Cumhuriyet Gazetesi diyeyim, İmam-hatipler
boş kaldı." diye de bir tabir vardı gördüyseniz orada.
Dolayısıyla da bir yerde imam-hatip isteniyor, bir yerde imam-hatip
istenmiyor. Bu, demokrasi, vatandaşın talebi. Siz
vatandaşın istemediği yerde imam-hatip açarsanız tabela
hâlinde kalırsınız, okullar boş kalır.
Dolayısıyla, vatandaşın talebine uygun bir eğitim
sistemini ve bir tercihi yerine getirmek biz siyasetçilerin asli vazifesidir.
Dolayısıyla, hiçbir vatandaşımız veya veli istemiyorsa
-Engin Altay Bey de bilir, bir talebi de bana iletti- inanın ki
vatandaşın talebi olmayan hiçbir hususu yerine getirmeyiz, onu çok
net söyleyeyim. Ama Karacabeyle ilgili söylediniz, orayla ilgili detaylı
bilgiyi de arkadaşlarımdan öğrenip size ileteceğim.
Bir başka husus: Tabii, yoruma gitti, Türkiye
Büyük Millet Meclisini de özelleştirebilecek misiniz? Bu soru değil,
böyle bir şey olmaz. Atatürkün mirasına ihanet mi? Olur mu?
Atatürkün mirasına sahip çıkmak Atatürkün En büyük eserim.
dediği Türkiye Cumhuriyetini güçlendirmekle olur. Nasıl
güçlendireceksiniz? İşte, ele el açmayacaksın, başka
yerden, dışarıdan borç almayacaksın, insanının
gelir seviyesini artıracaksın, ülkenin millî gelirini
artıracaksın, dolayısıyla da eğer atıl
kaynakların varsa sonuçta özelleştirsen bunu kime, düşmana
özelleştirmiyorsun ya, yine vatandaşına özelleştiriyorsun.
Özelleştirilen şey buradan alınıp da bir başka yere gitmiyor
ya. Birçok özelleştirilen kurumları görürsünüz ki Türk ekonomisine
daha çok katkısı olmuştur. Hatta bazı yerlerde ben
biliyorum, Bizim bu tesisleri de özelleştirseniz daha iyi olur. diyenler
var. Dolayısıyla da özelleştirmeyi yani bir kara, siyah gibi
değil de kamunun menfaatine olanları da
Sizin gözünüz lütfen bu
yapılan özelleştirmelerin üzerinde olsun, yanlış yaparsak
da burada muhalefet olarak sizin göreviniz, Bak, burada doğru
yapmıyorsunuz, burada yanlış yapıyorsunuz." deyin ama
şu ana kadar biz yaptıklarımızdan eminiz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Şu anda söylüyoruz,
yanlış yapıyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Daha yapmadık ki, bakın ön yargı olduğunu
söylüyorsunuz. Ya, lütfen, ön yargı, daha yapmadık bak,
yapacağımız şeyler hakkında önceden bir hüküm
verilirse o zaman millet buna inanmaz.
Bir başka: Biz halka değil, devlete
olağanüstü hâl ilan ettik. dedik.
BESİME KONCA (Siirt) 2071i mi bekleyelim?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Gerçekten de öyleydi. Bakın, demokrasi nöbetleri
Türkiye'nin dört bir tarafında görüldü.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Yasaklandı Sayın Bakan, yasaklandı ama.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Burada bütün vatandaşların hepsi şeye
çıktı ama dün Diyarbakırdaki olan olayı görüyorsunuz, 2
yaşındaki çocuklar ölüyor.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Ne
alakası var? Ne alakası var?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan cevap veriyor, lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla, vatandaşın güvenliğini
sağlamak asli vazifemiz. Dolayısıyla, oradaki mülki amirlerin bu
güvenlik için ne gerekiyorsa gereken tedbirleri alması yerindedir diye
düşünüyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bu, kayyumun
hazırlığıdır Sayın Bakan; bu, kayyumun
hazırlığı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bir başka şey, Özgür Gündem niçin
kapatıldı? diyerek
Bir yargı kararıyla
kapatıldı. Tabii, basının özgür olması lazım, her
fikrin özgürce ifade edilmesi lazım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hangi yargı
kararı? Kanun hükmünde kararname
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ancak, şunu da söylememiz lazım ama: Basın
özgürlüğü hiçbir zaman terörü teşvik etmek de değildir; bir
terör örgütünün lideri olan, yöneticisi olan kimsenin bir gazetede köşe
yazarı olarak dahi yazması demek değildir. Yani Fransada hiç
kimseye şunu söyleyemezsiniz: DEAŞ terör örgütü bir gazete
çıkaracak ve El Bağdadiyi de köşe yazarı yapacak. veya
diyelim ki El Kaide Washingtonda bir gazete çıkaracak, Eymen El Zevahiri
de bir köşe yazarı olacaktır. Buna inanmaz, Bunun basın
özgürlüğüyle alakası yok. derler. Dolayısıyla, basın
özgürlüğünü hep beraber ilerletelim, her türlü fikrin
yayılmasını şey edelim ama terörün de bir teşviki,
yayılması
Bakın, oradaki bir gazete, veririm de
Bu bombalar
sadece orada değil, başka yerde de patlasın. Sadece buradaki
analar ağlamasın, buradaki analar da ağlasın. diyerek,
âdeta Bu şiddet veya terör Türkiye'nin dört bir tarafına yayılsa
daha iyi olur. şeklinde yazılar olduğunu siz benden çok daha
iyi bilirsiniz.
Yine, bir başka husus: İnşallah, en
kısa zamanda bu, Şırnakta da, diğer tarafta da Türkiye'nin
doğusunda, batısında, kuzeyinde her ne varsa bunların da
hepsine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım, son olarak da şunu
söyleyeyim
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun, bir dakika
süre daha verelim size.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Genel gerekçemizde de var, diyoruz ki: Gaye nedir? Hükûmet oy
kaybedecek bir şey ister mi? Yapmaz yani. Vatandaşın
karşı çıkacağı bir şeyi yapmak ister mi? Hiçbir
şey de yapmaz. İster ki vatandaşını memnun
edeceği, vatandaşın Ya, doğru oldu. diyeceği, ilk
başta sıkıntılı gibi gözükse de bu işleri yapar.
Neden? İki yıl sonra, üç yıl sonra halkın önüne
gideceğiz; yanlış yaptıysak -kusura bakmayın- bizleri
desteklemezler; doğru yaptıysak da Teşekkür ederiz. derler.
Biz diyoruz ki: Kamu hizmetlerinin ülke düzeyinde
verimli ve etkili bir şekilde yürütülebilmesi, ülkemizin coğrafi
yapısındaki sosyal, kültürel ve ekonomik durumlarındaki
değişikliklerin iyi izlenmesine ve mülki taksimatın zaman
içerisinde değişen bu şartlara uygun hâle getirilmesine
bağlı. Anayasanın 126ncı maddesi: Türkiye, merkezî idare
kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik
şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere
Bu nedenle de
ekonomik, sosyal ve kültürel yönden hızlı gelişme gösteren
ülkemize ve kamu hizmetlerinin daha etkin bir şekilde yürütülmesi,
hizmetlerin vatandaşlarımıza daha etkin
ulaştırılabilmesi, ekonomik ve sosyal sebepler ile kamu
hizmetinin vatandaşa daha iyi götürülebilmesi için iki ilçemizin il
yapılması kararı verilmiştir.
Peki, yine bir arkadaşımız sordu
Acaba bunu Tatvan-Bitlis veya bir başka yerde uygulayacak
mısınız? diye. Uygulamayacağız, onu söyleyelim.
E peki, bir başka husus: Buradan milletvekili
çıkarmadınız da ondan mı bunu yapıyorsunuz? diye
E,
başka yerde de
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Evet, gerçekten
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Değildir öyle bir şey.
BESİME KONCA (Siirt) Öyle yüzde yüz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) E peki, Cizre bizim ilçemiz değil mi?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet,
ilçemiz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yüksekova bizim ilçemiz değil mi?
AHMET YILDIRIM (Muş) O da olsun, o da olsun
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) O da yine o ilin parçası değil mi?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Yahu, iki il fazladan
olsun, canın sağ olsun!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla da, aynı ilin içerisindeki devlet
kurumlarının bir yerden diğer bir yere
alınmasıdır diyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) O iller buraya
gelecek.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım ancak toplantı yeter sayısı
istenmiştir.
III.- YOKLAMA
(HDP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Yoklama
talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit
edeceğim: Sayın Çağlar, Sayın Konca, Sayın
Kerestecioğlu, Sayın Toğrul, Sayın Yıldırım,
Sayın Irmak, Sayın Baydemir, Sayın Doğan, Sayın
Öztürk, Sayın İrmez, Sayın Taşdemir, Sayın Becerekli,
Sayın Kürkcü, Sayın Encu, Sayın Botan, Sayın Aydoğan,
Sayın Bilgen, Sayın Acar Başaran, Sayın
Yıldırım, Sayın Özsoy.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.16
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
411 sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerine
geçilmesinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye
Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411) (Devam)
BAŞKAN -
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Sayın
milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ile 28inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta konuşacak.
Sayın milletvekilleri, biraz sessiz
olmanızı rica edebilir miyim, lütfen.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, yine, tabii, bir torba kanun. Torba
kanunun mahzurlarını söyleye söyleye artık dilimizde tüy bitti
ancak Hükûmet, söz vermesine rağmen bu torba kanun
alışkanlığından vazgeçmedi. Vazgeçemediği gibi,
her torba kanunun da kalitesi biraz daha düşüyor, her geçen gün torba
kanunun kalitesi düşüyor.
Bu kanuna biz 76 maddeyle başladık, daha
sonra Ulusal Varlık Fonu kısmı, 11 maddesi ayrıldı,
normalde 65 maddeye düşmesi gerekiyordu ancak Plan ve Bütçe Komisyonunda
da 16 yeni madde eklendi ve madde sayısı 81e çıktı ve
onlarca önergeyle sürekli maddelerin bir tarafları düzeltildi.
Dolayısıyla, bu tür alışkanlıklar, bir defa, ülkemizde
kanun yapma kalitesini düşürüyor, kalitesiz kanunlar yapılıyor.
Kalitesiz kanunlar yapıldığı zaman da sürekli niza oluyor.
Bu kanunların nasıl uygulanmasıyla ilgili gerek devlet ile
vatandaş arasında gerek bireyler arasında gerekse devlet
kurumları arasında birçok problem ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla, mahkemelerin iş yükü artıyor. Yani bir anlamda
millet olarak kendi ayağımızı bağlamak için, kendi
ayağımıza sıkmak için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz.
Tabii, bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu elbette Hükûmet.
Şimdi, mesela, yukarıda, Plan ve Bütçe
Komisyonunda bir kanun çalışması devam ediyor. (Gürültüler)
Sayın Başkan, bu şartlarda
konuşmak çok zor.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) Yani bu yoklama işi iyi
olmuyor aslında, biliyor musunuz Sayın Başkan. Yani hiç olmazsa
şöyle 5 kişi oluyor. 5 kişi de olsa, dinleyen 5 kişiye
konuşmak insana daha haz veriyor. Hakikaten bu şartlarda insan
konuşamıyor.
BAŞKAN Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) Yani zaten milletvekillerinin
kanun yapmayla
Bakın, bu kanun işiyle milletvekili ilgilenmiyor;
bürokratın kalitesi düşmüş, bürokrat ilgilenmiyor; bakan ortada
yok. Ondan sonra kanun yapacaksın, kanun çıkartacaksın da
memleketi iyi yöneteceğiz. İşte, yönettiğiniz memleket
ortada. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Yani şu torba kanunda Allah rızası
için, Millî Eğitim Bakanının kaç tane maddesi var? 81 tane
maddede Millî Eğitim Bakanının kaç tane maddesi var? Millî
Eğitim Bakanı, saygı duyuyoruz kendisine. YÖK, o da orada ilave
edildi. Yani sizin maddeniz de değil çünkü Millî Eğitim
Bakanlığından bir kişi bile yoktu, YÖK temsilcisi
vardı. Şimdi, Millî Eğitim Bakanıyla biz torba kanun, kanun
görüşüyoruz. Benim burada çok haklı eleştirimi dahi veya
grubumuzun çok haklı önergesini dahi kabul edecek bir yetkiniz var mı
Sayın Bakan sizin? Yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sen haklısını getir, ben değerlendireyim.
ERHAN USTA (Devamla) Hayır, olur mu efendim,
olur mu? Çünkü sizin sorumluluk alanınızda olmayan bir şeyle
hiçbir şekilde
Biz bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda yaşıyoruz.
Bakın, şimdi yukarıda Maliye Bakanı kaç tane önergemizi
kabul etti çünkü kendi sorumluluğundaki bir işti. Haklı bir
önergeyi biliyorsunuz, kabul ediyorsunuz. Ama Çalışma Bakanıyla
biz Hakkâri ilinin kaldırılması, Şırnak ilinin
kaldırılması meselesini konuşuyoruz. Buna ne diyebilir
Çalışma Bakanı? Ne kadar doğru olursa olsun sizin
önerileriniz, önergeleriniz, bakanın buna bir şey söyleme yetkisi
olamaz yani bu, mümkün de değildir çünkü kendi alanı değil.
Kendi alanıyla ilgili olmayan bir konuda
Kusura bakmasın kimse ama
oraya sadece sayın bakanlar geliyor, orada Kabul ediyoruz. ya da
Etmiyoruz. demek için oturuyor. Yani bakan ilgilenmiyor, milletvekili
ilgilenmiyor, bürokrat ilgilenmiyor. Ya, şu Plan ve Bütçe Komisyonuna -bakın,
bunları bütün samimiyetimle söylüyorum- Allah rızası için bir
gözlemci olarak gelin, Plan ve Bütçe Komisyonundaki bürokratların hâline
bir bakın. Bilgi istiyorsunuz, bilgi verecek bürokrat yok. Ya, bir Plan ve
Bütçe Komisyonunun Başkanının kendisine sorun, kaç kişiyi kovdu
oradan Kardeşim, bilen birisi gelsin buraya. diye. Ya, böyle kanun
yapıp da biz bu memleketi nasıl yöneteceğiz? Böyle iş mi
olur? Özen yok, titizlik yok, hassasiyet yok.
Şimdi,
kendimizi yargının yerine koyuyoruz idari olarak. Yargı bir
karar vermiş. Nerede burada? 12nci maddede; Şahinbeyle ilgili
madde. Yargı diyor ki: Şu, şu şekilde davranacaksın.
İşte, bir arsa tahsis meselesi olmuş, şunlar bunlar,
detayına girmeyeceğim, orada, önergelerde arkadaşlar
anlatır. Şimdi, yargının yerine koyarak kendimiz diyoruz
ki: İşte bunlardan şu kadar para alırsın, bedeli
ödenir. veya 4üncü maddede Burdur ilinde bir arazi var. Buraya, orman
arazisine zamanında bir fabrika yapılıyor. Yirmi beş
yıldır metruk, kullanılmayan bir fabrika. Ondan sonra, mahkemeye
gidiyorlar. Mahkeme diyor ki: Burası orman arazisidir. Şimdi,
oranın orman arazisi olmadığına dair kanun çıkarmaya
kalkışıldı.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Değil zaten. Orman yok.
ERHAN
USTA (Devamla) Sayın Vekilim, hiç problem değil. Yani,
zamanında orman varmış orada.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Yok, zamanında da yoktu.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Var Bayram, var.
ERHAN USTA (Devamla) Yani, kimse, kendini
yargının yerine koymasın. Yargı orada karar veriyor,
Burası orman arazisidir. diyor. Şimdi, önce ormanı keseceksin,
yakacaksın, yıkacaksın, aradan on beş yıl geçtikten
sonra: Ya, burada orman mı var kardeşim, buraya orman arazisi
diyorsun? Geçmişinde onların hepsinde orman var. Anayasaya
aykırı bir şey orada yapılmaya çalışıldı.
İtiraz ettik, direndik, en sonunda madde çekildi, daha sonrasında,
şimdi bir başka çözümle buraya tekrar getiriliyor. Yani, erkler
ayrımı denen bir şey var. Yani, yasamanın görevi
ayrıdır, yürütmenin görevi ayrıdır, yargının
görevi ayrıdır. Yargının yerine kendimizi koyacak türden
maddeler yapılmasının çok doğru olmadığını
düşünüyorum.
Saygıdeğer Başkan, sayın
milletvekilleri; hakikaten konular çalışılmadan geliniyor.
Elektronik denetim sistemi, burada kaçıncı maddeydi? 21inci madde.
Bakın, bunun özü şu, deniliyor ki: Belediyeler, Emniyet Genel
Müdürlüğüyle koordineli bir şekilde elektronik denetleme sistemleri
yaparsa, bunları onların kullanımına da verirse bu
belediyelere buradan elde edilen trafik cezalarının yüzde 30u
devredilir. diye bir kanun çıkartılmış. Tamam, güzel.
Şimdi, bu kanun çıkarılırken -muhtemelen 2011
yılında çıkarılıyor, çok eski filan değil- bunun
herhangi bir etki analizini yaptınız mı, buradan ne kadar gelir
gelecek? Yüzde 70 merkezde kalacak, yüzde 30 belediyeye gidecek, az
mıdır, çok mudur diye bir çalışmanın ben
yapılmamış olduğundan eminim, bunu sadece tahminen
söylüyorum ama ben bir yıldır burada hiçbir çalışma
görmediğim için bunu söylüyorum.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Şimdi yüzde 5e
düşürmek istiyorlar.
ERHAN USTA (Devamla) - Şimdi, bir de başka
şey için söylüyorum. Şimdi, kanun getirildi, denildi ki: Bu yüzde 30
oranı yüzde 5e düşüyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda sordum, dedim ki:
Allah aşkına, bir şeyi nasıl yüzde 30dan yüzde 5e
düşürürsün? Ya, yüzde 30dan yüzde 25e düşürmeyi anlarım, yüzde
30dan yüzde 35e çıkarmayı anlarım ama bir şeyi
altıda 1ine düşürüyorsunuz. Niye? Altıda 1ine düşürürken
çalışılıyor mu? Yine çalışılmamış
yani yüzde 30u yazarken çalışmayan Maliye Bakanlığı,
yüzde 5e düşürürken de çalışmamış, tahminen Yüzde 5
yeter. Yani diyor ki: İşte, yatırımları
çıkartıncaya kadar yüzde 30unu verelim, sonrasında yüzde 5ini
verelim.
Tabii, feryat figan koptu,
yatırımcılar var, insanlar yatırım yapmışlar,
işler yürüyor. Ya olur mu böyle denildi, devreye girenler oldu,
hatırlı kişilerin devreye girdiği söylendi, şu oldu,
bu oldu; bir önerge verildi Yüzde 10a çıkaralım. yok, o
olmadı. Bakın, çalışma yok hâlâ. Bunlar hep böyle, hani
diyoruz ya böyle, vatandaştan gelen. Vatandaş talepli
çalışıyor ya AKP Hükûmeti(!) Yüzde 10 da olmaz, yüzde 15
olsun. hadi yüzde 15 olsun deyip yüzde 15le buraya geliyor. Böyle devlet
yönetilir mi? Böyle iş olur mu? Böyle maliye yönetilir mi?
Rakamları küçük zannetmeyin sakın, sadece
Ordu ili için söylüyorum, yıllık hasılatı -o da daha
şimdi, bunun genişleme durumu da var- 100 milyon TL, bir tane ilde bu
sistemden elde edilen hasılat. 81 tane ille -ortalama, Ordudan büyükleri
var, küçükleri var- çarpın bunu, rakamı siz düşünün, burada
yüzde 5-10.
Tabii, merkez, böyle çalışmadan iş
yapınca belediye de çalışmadan iş yapıyor. Merkez,
yüzde 30unu belediyeye veriyor. Belediye de şöyle demiş
yatırımcılara: Yap-işlet-devretle yap. Ya, elektronik
sistemin neyini yap-işlet-devretle yapacaksın, ben sana yüzde 15ini
vereyim. demiş. Öyle bir hasılat ortaya çıkmış ki...
Bakın, şirket, geldi Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığına, bunu orada anlattılar bize, yüzde 5e
düşünce feryat ediyorlar. Hakikaten buradan çok para kazanmaya başladık
biz. Emniyet müdürlükleri, ilçedeki emniyet müdürlükleri...
Sayın Bakanım, bakın, kontrolsüz bir
şekilde -böyle hani şey derler ya Şunu al, bunu al,
ihtiyacımızı karşıla. bina yaptırmaya
başlamışlar adamlara Çünkü çok para gidiyor size, hadi şu
ihtiyacımızı görün, bu ihtiyacımızı görün.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Audi A8 aldılar, A8.
ERHAN USTA (Devamla) Ya, böyle bir şey olur
mu? Böyle devlet yönetilir mi? Ya, neyi yönetiyorsunuz siz? Böyle bir şey
olmaz. Hâlâ çalışma yok. Yani, biz yapıyoruz
çalışmayı. Ben bir muhalefet milletvekili olarak elimde rakam
az, şu az, bu az
Biz çalışma yapıyoruz, diyoruz ki: Bak,
buradan şu kadar hasılat gelir, bu kadarı gider., Bu,
fazladır, eksiktir. diye biz çalışma yapıyoruz. Yani,
kusura bakmasın kimse ama bu şekilde devlet yönetimi, bu şekilde
iş olmaz.
Şimdi, vakıf üniversitelerine ilişkin
bir tane madde var. Pıtrak gibi vakıf üniversiteleri kuruldu. Bir
tane üniversite
Sadece 180 trilyon lira üniversiteyi dolandırıyor,
içini boşaltıyor. Bize gelip orada söylenen şeyi söylüyorum.
Öyle bir noktaya geliyor ki iş, tabii hiç denetim yok, bilmem ne yok.
Şimdi, bu, cemaat filan kısmı da değil, oradaki rezalet
zaten ayrı bir şey. Bunu cemaat olmayan yani FETÖcü olmayan
vakıf üniversiteleri için söylüyorum. 180 trilyon lira sadece bir tane
üniversiteden
İçini boşaltıyor. Tabii, denetim sistemi kurmazsanız,
devleti devlet gibi yönetmezseniz olacak olan budur. Ondan sonra da
Efendim, çocuklar para yatırıyordu. Çocukların
yatırdığı para daha hocaların eline geçmeden,
hocanın maaşı verilmeden, ondan sonra oraya el
konuluyormuş. bilmem ne
Şimdi, o el koymayı önleyici buraya
geliyoruz, madde koyuyoruz, madde yazıyoruz. Sorun çözülüyor mu? Sorun
çözülmüyor. Şu anda, sadece, çok kriz durumunda olan iş kısmen
çözülmüş durumda ama kalan bütün sorunlar aynen olduğu gibi duruyor.
Bu şekilde devlet yönetimi, bu şekilde kanun yapma olmaz.
Daha söylenecek çok konu vardı ama onları
da daha sonra maddelerde konuşuruz. Ben, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Usta.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil konuşacak.
Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, evet, herkes
geliyor ve ilk söylediği şey Ah şu torba yasa. Gerçekten, ah
şu torba yasa ve ah şu torba yasanın ötesinde de ah şu
temel yasa uygulaması. Bize ilk tasarı olarak geldiğinde, Plan
Bütçe Komisyonunda görüşmeye başladığımızda, 37
tane ayrı kanunun ayrı ayrı maddelerinin bir araya gelerek
oluşturduğu bir manzumeyle karşı karşıya
kaldık. Biz öyle bir kanun yapıcıyız ki, hepimiz, bu 37
kanunla ilgili, bu Meclisin içerisinde farklı ihtisas komisyonları
olmasına rağmen hem iç işleri ve hem kamu yönetimiyle ilgili her
konuda kanun yapıcı olarak bilgi sahibi olacağız, ekonomiyi
çok çok iyi bileceğiz, sağlıkla ilgili, eğitimle ilgili
farklı farklı başlıklarda alınan kararları
inceleyerek kanun yapacağız. Bu kanun yapma kalitesi, burada kanun
yaparak bizden yasamanın getirdiği kural ve sınırlar dâhilinde
kamunun hizmet alımıyla ilgili süreç idaresini gerçekten, bakın,
gerçekten, son derece kötü ve beklenilen kalitede yapmama sonucunu getiriyor.
Düşünebiliyor musunuz, daha birkaç gün önce bir
torba yasadaki, geçmişte yapılan bir torba yasadaki bir maddeyi yeni
torba yasayla bile değiştiriyoruz? Neden? Çünkü, o zaman yine
ikazlarımız, yine o zaman dile getirdiğimiz Böyle kanun yapma
mantığı, böyle kanun yapma tercihi olmaz. dediğimizde
Hayır canım, şu saate kadar bitecek. Hızla geçirelim. Bak,
şunlar bekliyor. Yani, kanun, tepkiyle veyahut bir konuda ortaya
çıkan yanlışlığı düzeltmek üzere yapılmaz.
Biz olağanüstü bir dönemden geçiyoruz ve burada vizyoner ve stratejik
bakış açısını ortaya koymayan kanun yapma
mantığıyla hiçbir zaman, sorun olan başlıklara çözüm
bulmak gibi bir sonuç elde etmeyiz, sadece kanayan yaraya pansuman yaparız
ve hâlâ, aynı mantıkla, aynı tercihle kanun yapmaya devam
ediyoruz.
İç Tüzükümüz var, bizim Meclisin
çalışma İç Tüzükü var ve onun temel kanun tanımı var.
Ne diyor? Birbiriyle alakalı, aynı konuda ve birçok
başlıkta, kendi alanında düzenlemeleri bir araya getirecek olan
maddeleri bir araya getirin. diyor. Allah aşkına, bir defin
kararını verecek makamın belirlenmesi ile 2 tane, neredeyse
yılların içerisinde orada yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal ve
halkın bir il olma bilincinde, statüsünde olduğu bir süreci aynı
kanun içerisinde işletmeye çalışıyoruz. Bırakın,
il olmayı kaldırmayı, statüyü, isimlerini tarihten ve bütün
idari kayıtlardan siliyoruz. Hakkârili, benim gibi bir kadın,
elindeki nüfus kâğıdı; nüfus kâğıdında doğum
yeri, ili Hakkâri, ilçesi Merkez yazan kişi yeni çıkan kanunla ne
Hakkâriyi ne merkezi görecek. Nüfus kâğıdından Hakkârinin
adını bile silmeyi uygun gören bir yasa yapıyoruz. Çölemerik isminde
bir ilçe ve ili!
Değerli arkadaşlar, sosyolojik, siyasal,
psikolojik, ekonomik, her yönüyle detaylı etki analizleri yapılmadan
bir kanun çıkarma mantığı olmaz. Bu mantık içinde
gidersek daha, çok torba yasa, daha, çok birbiriyle alakasız yasayı
bir araya getiren tercihler ortaya koyarız.
Şimdi, birinci bölüme geldiğimiz zaman da
Birbirinden alakasız maddelerin bir araya getirilip
değerlendirildiği bir bölüm. Bunun içerisinde, dediğim gibi,
başlangıcımız defin ruhsatlarıyla ilgili. İkincisi:
Baktığınızda, önem açısından
değerlendirdiğinizde, yükseköğretim kurumlarıyla ilgili bir
karar veriyoruz. Gerçekten, Ne kadar çok üniversitemiz var. diye övünmek
üzere fütursuzca verilen üniversite, vakıf üniversitesi açma
kararlarının bugün geldiği noktada, gerek darbe girişimi
dönemiyle bağlantılı olarak alınan kararlar gerekse
Vakıf adı altında üniversite işletiyorum. denilen
anlayış altında ticari bir yol bulma
arayışının düzeltilmesi amacıyla kanun yapıyoruz.
Peki, bu düzeltmeyi yaparken ak ile karayı, doğru ile
yanlışı, raporların ortaya çıkışı ve
denetimini
Yani bu kanun buraya geldi, mevcut durumu düzelteceğiz ama
önümüzdeki dönemde üniversitelerle ilgili yeterli denetim ve raporlama ve onun
objektifliği konusunda da bir düzenlemenin ve bir işleyişin olma
gerekliliğini çok iyi anlamamız lazım. Bakın, onun için,
stratejik ve vizyoner yasama diyorum, onun için, ortaya çıkabilecek
sorunları çözecek mantıkta bir yasama yapılması
gerektiğini dile getirmeye çalışıyorum.
Diğer taraftan,
baktığımızda, Merkez Bankasına bir yetki veriyoruz,
daha doğrusu, yetkinin ötesinde, Merkez Bankasının reeskont
kredileri diye bir uygulaması vardır. Tarih, hataları ders
çıkarılırsa tekerrür etmeyecek şekilde işler. Ama,
bugün, baktığınızda, 1980li yıllardan 1990lı
yıllara kadar Merkez Bankası reeskont kredilerinin
uygulamasından kaynaklanan sorunları birçok arkadaşım -zamanım
yetmediği için anlatamıyorum- biliyordur. Daha sonra, bu
sorunların ortaya çıkardığı tablodan dolayı
reeskont kredileri ihracatı teşvik noktasına dönmüş ama o
zamandan itibaren işleyen ve EXİMBANK çatısı altında
gerçekleştirilen kredi mekanizması, kredilendirme mekanizması ve
teminat mekanizması şimdi değiştiriliyor ve deniyor ki: 3
imza yerine 2 imzalı bir teminat sistemi oluşturulsun. Ama, bu teminat
sisteminde maliyetten ortaya çıkan sonuçları ikame edecek Kredi
Garanti Fonu olsun veya ihracatla ilgili kredi garantisi noktasında
teminat oluşturacak düzenlemeler ne kadar farkındalıkta?
Onun ötesinde, yine çok önemli, daha önceki bu tür
kredi kullanma miktarı genişletiliyor. Bakın, biz bu dönemde
gerek uluslararası gerek yurt içi ekonomik dengeler açısından
belli risklerin üzerinde, buzun üstünde yürüyen bir dengede iken yapılan
uygulamaların ekonomi politikalarına getireceği etkileri iyi
hesap etmek zorundayız. Para politikasıyla ilgili farklı bir
yönü aştığınız zaman sonuçlarının ne
olacağını da iyi değerlendirmeden yasama yapmak, yine bu
süzgeçten geçirilerek gerçekleşmesi gereken bir gerçek.
Diğer taraftan, yine bu torba içinde bu bölümde
ne var? İki tane kamu idaresi arasında güvenlik sebebiyle
birtakım yerlere el konulması, açıkçası el konulması.
Şimdi, bakınız, idareler arasındaki el
değiştirmeler, kaynak, mal, irtifak haklarının
değiştirilmesi bir kanun hükmünde gerçekleşir.
Kamulaştırma Kanununun 30uncu maddesine
baktığımız zaman orada açık ve seçik olarak neden ve
hangi gerekçelerle gerçekleşeceği ortaya konmaktadır.
Şimdi, yine birtakım tepkilerin ortaya
çıkmasıyla onları çözeceğim diye bir kanun
yaparsanız, daha sonra işleyen yasal altyapı içinde
çizilmiş sınırları yerinden oynatıp o çivileri
yerinden sökmeye başlarsanız, o zaman dengeler bozulur. Bu denge
bozulmasını dikkate alarak yasamayı gerçekleştirmek
gerekir. Bakın, yasa yaparken Anayasanın temel ilkelerinden
vazgeçemeyiz. Bu da en önemlilerinden biri, hukuk devleti olmamız; bir
diğer önemli anayasal yapımız, yargı, yürütme ve
yasamanın birbirinin alanlarına müdahale etmemesidir. Biz, burada
yasa yaparak yargı kararına veya uygulamalara müdahale edersek ve bu
torba yasalar içerisinde kendimizi yargının vermiş olduğu
kararların üstünde görüp birtakım düzenlemeler yaparsak bu devletin
hukuk devleti olma ilkesi tamamen ortadan kalkar.
Bugün baktığınızda gerek IMF
gerek OECD, Türkiyeyle ilgili ekonomik dataları değerlendirirken, bilgileri
değerlendirirken onun yanında diyor ki
Türkiyedeki demokrasi,
hukuk, devlet işleyişi açısından hassas dengeleri de gözden
geçiriyorlar. Şimdi, biz yaşadığımız sorunlardan
sonra hukuk devletini ihmal etmeden, onun gereklerini yerine getirecek hassasiyet
içerisinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla)
ve o
hassasiyetin getirdiği anlayışla yasa yapmalıyız, ama
75 gelip 81e çıkar ki, içindeki zayiatlarla beraber
baktığınızda bir torba yasayla ne doğru dürüst bir
yasama yaparız ne de bizden çözüm bekleyenlerin derdine deva oluruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tamaylıgil.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacak.
Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu tasarının birinci
bölümü üzerine grubumuz adına söz aldım. Ancak bu tasarının
teknikalitesine girmeyi düşünmüyorum. Esasen, bu yasanın birinci
bölümü ve diğer bölümleriyle birlikte bize çizdiği çok esaslı
bir gelecek Türkiye panoraması var. Bu gelecek Türkiye hakkındaki
kaygılarımızı, itirazlarımızı ve
alternatiflerimizi ifade etmek isteriz.
Çoktandır üzerinde konuştuğumuz yani
bu, benim Türkiye Büyük Millet Meclisindeki beşinci yılım ve
beş yıldır biz torba yasalarla yasama
yapılamayacağını söylüyoruz ancak hakikat ortada ki Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yasama pratiği, Adalet ve Kalkınma Partisi,
Meclis çoğunluğunu oluşturduğu sürece torba yasalarla
olacaktır. Bu hakikati, tıpkı Cumhurbaşkanının,
kendinde olmayan yetkileri kullanarak Cumhurbaşkanlığı
yapması, Hükûmetin, kendinde olmayan yetkileri kullanarak
yargının ve yasamanın alanına girmesi gibi defakto bir yeni
rejim pratiği olarak görüyoruz, görmemiz gerekir. Kendimizi hayale
kaptırmayalım. Türkiye, artık buyruklarla yönetilen bir
otokrasiye doğru doludizgin yol almaktadır, yasama pratiği de
ona uygundur.
Bu tasarıya baktığımız
zaman gelecek Türkiye açısından birkaç önemli noktanın
altının çizildiğini görüyoruz.
Birincisi: Kamusal alanın
piyasalaştırılması yani kamusal alanda, aslında kâr
amacı gözetmeyen, hizmet merkezli hemen hemen hiçbir faaliyetin
kalmayacağına dair bir perspektifle yüz yüzeyiz. Elde
kalmış olan az sayıdaki kamusal varlığın da
piyasaya devri bakımından sonsuz kolaylıklar sağlayan bir
yasayla karşı karşıyayız.
İkincisi: Müştereklerimizin yani hava, su,
toprak, kent arazisi, mera, çayır, orman gibi hiçbirimizin olmayan,
herkesin olan ve herkes adına devlet tarafından çekip çevrilmesi
gereken varlıkların piyasaya hızlıca devrine yönelik
tedbirler manzumesi. Devletin bireye karşı tahkimi, merkezin yerele
karşı tahkimi ve bütün bunların somut aracı olarak kanun
hükmündeki kararnamelerle yönetim.
Ben, gerek Başbakanın gerek
Cumhurbaşkanının kanun hükmündeki kararnamelerle ilgili
yaklaşımlarını değerlendirdiğimde görüyorum ki
aslında olağanüstü hâl kalksa da kanun hükmündeki kararnamelerle
Türkiyeyi yönetme alışkanlığı devam edecektir çünkü
bu, aslında çok önemli bir başka kurumu, Parlamentoyu baypas etmenin
en önemli aracıdır.
Fakat, nispeten soyut gibi gözüken bu
açıklamalardan somuta yüzümüzü döndüğümüzde en önemli 2 meseleyle
karşı karşıyayız. Bir tanesi, Türkiyenin,
aslında Kürt halkının, hakları için sürdürdüğü ister
barışçıl ister barışçıl olmayan yollarla Kürt
halkının çeşitli kesimlerinin, büyük çoğunluğunun,
bazı kentlerinin ya da tamamının sürdüregeldiği
mücadelelerin artık gayrimeşru addedilmesi, bunun ortaya
çıkardığı siyasi, kültürel, toplumsal varlıkların
ve varoluş şekillerinin merkezî devlet karşısında
sıfırlanmasına yönelik tedbirlerdir. Bu, Türkiyede
bambaşka bir yerel yönetim pratiğinin kapısını açmaktadır.
Belediyelerin devletleştirilmesi kapısı çoktan
açılmıştır.
Tabii ki, bu, kendi başına ele
alındığında acaba bir yasal tartışmanın
kapısını açar mı diye düşünebiliriz ama çok başka
bir tartışmanın da kapısını açmaktadır.
Türkiye, Avrupa Konseyinin kurucu üye ülkelerinden biridir ve 2004te Konseye
geri dönerken yaptığı başlıca taahhüt, yerel
yönetimlerin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına göre yeniden
düzenlenmesi taahhüdüdür. Türkiye, bu taahhüdünden tamamen vazgeçmektedir. Bu,
aslında idamın geri getirilmesi tartışmasıyla birlikte
ele alındığında, Türkiyenin Avrupa Konseyi ve daha sonra
Avrupa Birliğiyle ilişkilerini artık terk etme eğilimini
taşıdığını bize göstermektedir. Biz herhangi bir
kıtaya ya da herhangi bir birliğe âşık değiliz. Türkiye,
pekâlâ, ittifaklarını, içinde bulunduğu birlikleri ve
uluslararası ilişkileri her zaman yeniden gözden geçirme
egemenliğine sahip bir devlettir. Fakat, şimdi, anayasal güç sahibi
olan, anayasal güç kazanmış olan bu anlaşma hükümlerinin
gerisine düşmek, bunun gerisine doğru çekilmek aslında sadece
Türkiyeyi Avrupadan değil, aynı zamanda hukuk devleti
normlarından da doğrudan doğruya uzaklaştırmayı
vadetmektedir.
Bu yasa tasarısı da bu vaadin somut bir
ifadesidir. Bu, Kürt halkının mücadelesinin
sıfırlanması, yerel yönetimlerin tamamen merkezî devlete terk
edilmesi aslında Temmuz 2015ten beri uygulanmakta olan çökertme harekât
planının siyasal ve yerel yönetimler alanında tamamlanması
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, bu bizi doğrudan
doğruya bir savaş düzeni içerisine taşıyan bir Türkiye
geleceğinin işaretidir. Bunu kabul edemeyiz, bir savaş düzeni
içinde yaşamayı da, Kürt halkının da, diğer ezilen ve
hakları inkâr edilen kesimlerin de geri dönüşsüzce bu
haklarından uzaklaştırılmalarına razı
olamayız. O nedenle, bu yasaya karşı çıkmak bir teknik
mesele değil, aynı zamanda tarihsel ve siyasal bir meseledir. Bunun
için karşıyız.
Pratikte bu yasayı
uygulayan aynı rejimin, düşünce özgürlüğü alanında, ifade
özgürlüğü alanındaki bugünkü pratiğine
baktığımız zaman, birbiriyle tutarlı bir sapmalar
silsilesi görüyoruz. Özgür Gündem gazetesinin bugün hâlâ gazeteye tebliğ
edilmemiş olan, bilinmeyen bir mahkeme kararıyla geçici olarak
kapatılmış olması ve ardından gazeteye yönelen
inanılmaz Özel Harekât saldırısı sonucunda insanların
yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmaları ifade özgürlüğü
bakımından da nereye doğru sürüklendiğimizin apaçık
bir göstergesidir.
Ben Özgür Gündem gazetesi
kurulduğu gün o gazetede çalışmaya başlamış bir
arkadaşınızım. Benim fikrim şudur: Gazetenin çizgisi,
kalitesi, yayıncılığı hakkında her türlü tartışmayı
yapabilirsiniz ama şu tartışmayı yapmak yersiz olur. Özgür
Gündemin var olma hakkı vardır ve üstelik Özgür Gündem Türkiye'de de
ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü
bakımından bir turnusol kâğıdıdır. Özgür Gündem
varsa, açıksa, çalışıyorsa Türkiye'de demokrasi ve
özgürlüklerde bir nispi ferahlama vardır; Özgür Gündem baskı
altına alınmışsa, Özgür Gündemin sesi kesilmişse o
zaman Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerden artık söz edemeyeceğimiz
bir noktaya gelmişizdir. Bu, Tansu Çiller pratiğidir; bu, Turgut Özal
pratiğidir; bu, ANASOL-D pratiğidir; bu, şimdi de bir AK
PARTİ pratiğidir. Özgür Gündeme bakın, yerinizi tayin edin.
Özgür Gündem yazarlarını ve yayıncılarını hapse
atıyorsanız totaliter bir rejime doğru meylediyorsunuz demektir
eğer onları özgür bırakıyorsanız, o zaman siz
özgürlüklerle aranızda bir yeni denge kurmaya talipsiniz demektir. Adalet
ve Kalkınma Partisinin ilk beş yılı böyleydi, son on
yılı böyle değildir.
O nedenle, sevgili arkadaşlar, bu, birbiriyle
tutarlı bir dizi ihlal bize şimdi bu kanun tasarısı
aracılığıyla şu perspektifi sunuyor: Türkiye bir
totaliter rejime doğru doludizgin gitmektedir. Denetleme
mekanizmalarının hepsi zıvanasından çıkmıştır.
Parlamento artık bir denetleme mekanizması olmaktan
çıkmıştır. Âdeta devlet yurttaşlara Eğer isyan
etmek istiyorsan isyan et, boyunun ölçüsünü görelim. demektedir. Ben de
diyorum ki, bu halkın bir parçası, yurttaşlardan birisi olarak:
Eğer siz 1990lara dönmeyi düşünüyorsanız, öyle bir Türkiye
yaratmayı düşünüyorsanız, o zaman 1990ların insan
hakları mücadelesi geleneğini, 1990ların Kürt özgürlük
mücadelesi geleneğini, 1990ların emek özgürlüğü mücadelesini
hatırlayın, titreyin ve kendinize gelin. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şahsı adına ilk konuşmacı Ordu Milletvekilli
Sayın Ergün Taşcı olacak.
Buyurun Sayın Taşcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERGÜN TAŞCI (Ordu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yatırımların Proje Bazında
Desteklenmesi, İki İl Merkezinin Değiştirilmesi ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, uygulamada ortaya
çıkan sorunlar ve vatandaşlarımızın çeşitli
talepleriyle beraber Hükûmetimiz, şu anda söz almış
olduğum, 28 maddeyi kapsayan değişiklikte
Özetle, pozitif
katkı sunan, toplumun büyük kesimini ilgilendiren
değişikliklerle ilgili ana konularda size açıklama yapmaya çalışacağım.
İlki: 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunundaki değişiklikle, hâlihazırda yeni açılan özel
ilköğretim okullarına beş vergilendirme dönemi boyunca
sağlanan istisnanın özel kreş ve gündüz bakımevlerine de
uygulanmasıyla beraber, burada amaçlanan husus, kadın
istihdamının arttırılmasıdır ve gelişim
çağındaki çocukların bu hizmetten daha fazla
faydalanmasına, neticede sağlıklı nesillerin
yetişmesine katkı sağlayacak bir düzenlemedir.
Tasarıyla ilgili, içeriğine ilişkin
ikinci önemli değişiklik: Gayrimenkulün iktisadi değerini
artırıcı niteliği olan ısı yalıtımı
ve enerji tasarrufu sağlamaya yönelik harcamalar bu düzenlemeyle vergi
matrahından gider olarak indirilecek, bu sayede, binaların
ısı yalıtımını teşvikle, aşağı
yukarı, takriben yüzde 25 ila yüzde 50 oranında yakıt
tasarrufunu sağlayabilmiş olacağız.
Yine, Merkez Bankası Kanununda yapılan
değişiklikle Merkez Bankasına, iki imza taşımak
koşuluyla reeskonta ve avansa kabul edilecek ticari senet ve
vesikaların türlerini, uygulamayla ilgili diğer konuları
düzenleme yetkisi verilecek ve böylece, kredilerin en yüksek
sınırı ve kredi türlerine göre limitleri, para politikası
ilkeleri göz önünde tutularak Merkez Bankasınca belirlenecektir.
Yine, YÖK Kanununda yapılacak
değişiklikle, üniversitelerin aylıklı profesörleri
arasından seçilen, en çok 3 kişiden oluşan rektör
yardımcılarının görev süresi, rektörle beraber, rektör
değiştiğinde sona erecektir.
Yine, bu torba yasanın ilk 28inci maddesindeki
değişikliklerden önemli bir tanesi: 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda yapılan
değişiklikle doğal sitler ve tabiat varlıklarıyla
ilgili yetkilerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçmesi
doğrultusunda düzenlemeler yapılmakta, bununla beraber, koruma,
uygulama ve denetim bürosu kurulmamış yerlerde izinsiz müdahalelerle
ilgili belirsizlikler böylece giderilmektedir.
Yine, yönetim alanlarıyla ilgili, idari
kapasitenin geliştirilmesi amacıyla yönetim planlarının
hazırlanması, onaylanmasıyla ilgili yetkiler yeniden bu yasayla
belirlenmekte, Kültür ve Turizm Bakanlığına yönetim
planını hazırlama ve hazırlattırma konusunda yetki
verilmektedir.
Yine, tasarıyla, kamu düzeni ve
güvenliğinin olağan hayatı durduracak, kesintiye uğratacak
şekilde bozulduğu ya da doğal afet yaşanan yerlerde özel
mülkiyette bulunan korunması gerekli taşınmaz kültür
varlıklarının onarımı, restorasyonuna yönelik proje ve
uygulama işleri maliklerinin ve diğer ilgililerin muvafakati
alınmaksızın, bedelsiz olarak Kültür ve Turizm
Bakanlığınca gerçekleştirilecektir. Bu kapsamda yürütülen
proje ve uygulama işlerinden bir mali yıl içinde tamamlanması
mümkün olmayanlar için dört yılı geçmemek üzere gelecek yıllara
yaygın yüklenmeye girişilebilecektir.
Yine, az önce Erhan Usta Beyin ifade ettiği
TEDESle ilgili husus... Ordu ilinden bahsetti, değinmek istiyorum. TEDES;
2011de çıkarılan yasayla Türkiye'de trafik düzenini sağlayan ve
en önemlisi insanların can güvenliğini sağlayan güzel bir
düzenlemeyle ilgili yeniden durum değerlendirmesi yapılarak,
belediyelerin kendi işlettiği yerlerde yüzde 10 oranını
koruyoruz, hasılat paylaşımıyla ilgili düzenlemede yüzde
30u yüzde 15 olarak belirliyoruz. Yine, belediye bu konuda şayet kendisi
işletmeyi kurar ve devam ettirirse yüzde 30 oranı devam ediyor.
Yine, Kamulaştırma Kanununda
değişiklikler var. Zamanımız çok az olduğu için
Burada en önemli maddelerden bir tanesi, Anayasa Mahkemesinin vermiş
olduğu iptal kararı doğrultusunda, hukuken
kamulaştırmasız el atmaya konu olan ve uygulama imar
planında umumi hizmete, resmî kurumlara ayrılmış taşınmazların
beş yıl içerisinde imar uygulamalarını tamamlatma
zorunluluğu getiriyoruz. Kamulaştırmaları yapılacak ve
yapılmaması hâlinde kişinin malik hakkının
kısıtlanmasını engelleyecek düzenleme. Aslında zaman
olsa daha iyi açıklandığında ciddi anlamda çok önemli,
vatandaşlarımızın beklediği bir yasadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERGÜN TAŞCI (Devamla) Böylece,
tasarının tümü incelendiğinde, toplumun her kesimine hitap eden
bu yasanın milletimize hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Taşcı.
Şahsı adına, ikinci olarak, Muş
Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet adına Sayın Bakanımız
oturduğu için ben de özellikle torba yasanın 14üncü maddesinde
bulunan yükseköğretimle ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum ve
bir yaşanmışlık üzerinden bir Dicle Üniversitesi
örneği anlatmak istiyorum. Madem, yükseköğretim kurumlarında
özellikle rektör yardımcılarının rektörle birlikte görev
sürelerinin sona ermesi muhtemelen 15 Temmuz darbesinden sonra, paralel
yapıya bağlı olarak üniversitelerde örgütlenmiş olan bir
yapıya dönük, tedbir amaçlı olarak aklınıza geldi, buradan
hareketle şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, cumhuriyet tarihi boyunca
üniversiteler hiçbir zaman özgür olmadı. Bu, sadece sizin
iktidarınız dönemiyle sınırlı bir durum değil,
hiçbir zaman özgür düşünceyi, bilimin evrensel ilkelerini esas alarak
Üniversitelerimiz, sınırlı üniversiteler ve
sınırlı üniversitelerin belli bölümlerinde yaşanan
değerli çalışmaların ötesine geçemediler.
Ama, 2008 yılında, Abdullah Gül,
Sayın Cumhurbaşkanı bir yıllık
Cumhurbaşkanıyken 2008 yılında 30 üniversitede rektörlük atamaları
yapılacaktı. Çünkü seçim çok anlamlı değil, seçimlerde
rektör değil, sadece atanacak rektör adayları belirleniyor. Dicle
Üniversitesinde yaklaşık yirmi beş gün önce tutuklanan Rektör
Ayşegül Jale Saraç, üniversitedeki oyların, Sayın Bakan, sadece
yüzde 15ini almıştı ve üniversite seçimlerinde 4üncü
sıradaydı. Üniversitedeki hiç kimse Jale Hanımın
atanacağını beklemiyordu, hani 1inci olmadı 2nci olur
veya ilk 3ten biri atanırdı. Rektörlük atamaları
açıklandığında, Hükûmetin de özel çabasıyla, söz
konusu örgüte mensup olan veya mensup olduğu şu an için iddia edilen
-yargılanıyor çünkü- Rektör Hanım atandı ve hiç hak
etmediği bir koltuğa geldi çünkü üniversite öğretim üyelerinin
iradesi yok.
Geçen yıla kadar, yirmi bir yıl ben bu
üniversiteye asistan ve öğretim üyesi olarak emek verdim öğretim
üyesi arkadaşım Mahmut Toğrulla birlikte ve biz, bunu asla
kabul etmeyeceğimizi, buna karşı demokratik eylem ve
etkinliklerimizi mütemadiyen devam ettireceğimizi söyledik ama
Hükûmetinizin talimatıyla
O yılın akademik yıl
açılışına gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğana
da bu demokratik eylemlerde protestolarımızı, bu atamanın
yanlış olduğunu çünkü kente, üniversiteye yabancı, deyim
yerindeyse onlara karşı mücadele etmek üzere gelmiş bir rektörün
görevlendirildiğini söyledik. Uğramadığımız gadir
ve haksızlık, soruşturma kalmadı, şükür ki bugüne
kadar da hiçbir şekilde onların baskılarına boyun
eğmedik. Ama muazzam bir kadrolaşma, fakülte fakülte parselasyonlar
yapıldı. Hangi fakültenin Nur cemaatinin Kırkıncı
Hocacılara teslim edileceği, hangisine Gülencilerin teslim
edildiğiyle uğraştık biz ve bu anlamda geçirdiğimiz
soruşturmalar, idari soruşturmalar, gördüğümüz mobbingler,
baskılar
En nihayetinde bugüne gelindi ve 15 Temmuz darbesinden önce,
özellikle 17-25 Aralık 2013ten sonra üniversitede zaten bu saikle
atanmış bir rektörün olduğu yönündeki eylemselliklerimiz
arttı ama Rektör Hanım siyasi iktidarın PIN kodunu
çözmüştü; kalkıp o günden itibaren, 17-25 Aralıktan yirmi gün
sonra başını örttü, başını kapattı ve
iktidarın kendisine gelebilecek yönelimlerinin önünü aldı. Burada
aslında başörtüsüne de manevi dünyaya da bir haksızlık ve
hakaretin yapıldığının, siyasi saikler için
kullanıldığının bile farkına varmadan iktidar,
bütün taleplerimizi, eleştirilerimizi, dilekçelerimizi,
itirazlarımızı reddetti. YÖK Yürütme Kurulu hiçbir iş
yapmadı, Denetleme Kurulu bir kere olsun Dicle Üniversitesine gelmedi.
Şimdi, yardımcılarıyla birlikte,
rektör yardımcılarıyla birlikte söz konusu yönetime dair olan
son şeyi söyleyeyim: Personel işlerinden sorumlu rektör
yardımcısı, etkin pişmanlık yasasından
faydalanarak bırakılan tek kişi oldu. Rektör Hanım ve
diğer rektör yardımcıları tutuklandı. Oysaki
atamalarda ve kadrolaşmalarda en fazla pay sahibi olan rektör
yardımcısı şu an dışarıda. E, belki de ondan
daha az pay sahibi olan arkadaşlarını ihbar ettiği için
Dicle Üniversitesi hâlâ aynı hâlde. Otuz yıl da geçse bu sekiz
yılda yaratılan tahribatın giderilebileceğini maalesef çok
umut edemiyoruz.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Sayın milletvekilleri, şimdi on beş
dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız. Bu sürenin
yarısı soru sormak için sayın milletvekillerine, diğer
yarısı da cevaplamak için Sayın Bakana aittir.
Sayın Kayışoğlu, sizden
başlıyoruz.
Buyurun.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkürler.
Sayın Bakan, atanacak öğretmenler
arasında engelli öğretmenlere kadro ayrıldı mı? Ne
kadar engelli öğretmen almayı düşünüyorsunuz?
İkincisi: Bir de Bütünşehir
Yasasıyla ilgili çok ciddi bir problem var. Bursada, örneğin, 2
tane köyde, Karacabey Hürriyet ve Danişment köylerinde 1950li
yıllarda, 1960lı yıllarda köylüler bizzat
boğazlarından kısarak, bankadan kredi çekerek taşınmaz
alıyorlar ve orayı köylünün ortak kullanımına terk
ediyorlar. Şimdi, onlar Bütünşehir Yasasıyla belediyeye geçince
belediyeler buraları satıyor tabii ki ve köylüler çok ciddi
rahatsızlar çünkü ataları, dedeleri alın teriyle
almışlar oraları. Buralarla ilgili -28 köyde zannediyorum böyle
bir sorun var- bir çözüm getirmeyi de düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 5580 sayılı Kanun
kapsamında özel okullarda öğrenim görecek öğrencilere verilen
özel eğitim desteği 2014-2015 yılında başladı. O
zaman 250 bin olan sayı geçen yıl 230 bin olarak devam etti. Bu
yıl da bu rakamın 75 bin olacağı söyleniyor. Bu rakamın
neden düştüğü
Ya da bu rakamın artırılması
gerekmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Türkmen
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2010 KPSS sınavı iptal
oldu. KPSS sınavının iptal olmasıyla birlikte, 2010da ve
daha sonra bu sınava dayanılarak atananlarla ilgili ne yapmayı
düşünüyorsunuz? Bu sınavda hile yaparak, soru çalarak
atananların durumu ne olacak? Bu nedenle mağdur olan ve sınavda
yüksek puan almalarına rağmen atanamayanlarla ilgili ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu okulların
müfredatında resim dersi bizim dönemimizde haftada dört saatti ve
aynı zamanda bunun içerisinde güzel yazı dersi de vardı. Şu
anda bu müfredatta haftalık -bildiğim kadarıyla, bize iletilen bilgi
kadarıyla- bir saate indi. Bunu artırmayı düşünmez misiniz?
İki: Felsefe dersleri yine bizim dönemimizde
haftada dört saatti. Felsefe dersleriyle ilgili, liselerde haftada tek saat:
Mantık dersi mesela, kaldırılmış durumda deniliyor. Bu
konuyla ilgili, bunları artırmayı düşünmez misiniz?
Bir başka konu: Yine, tasarının
78inci maddesinde Hakkâri Belediyesinin adı Çölemeriktir. Niye? Çünkü
ilçe yaptınız? Hakkâri kalabilirdi. Aynı şekilde,
Şırnak Belediyesinin adı Nuh adıyla anılacak, Nuh
ilçesi olarak. Yine bu adla anılabilirdi. Bu isimleri
değiştirmenin mantığı, gerekçesi ne, bunu
kavramış değiliz.
Aynı zamanda yine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demir
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, darbe girişimi sonrası
OHAL yasasıyla her gün özellikle eğitim dünyasında mağdur
sayısı hızla artmaktadır. Darbeciler tabii ki gerekli
cezayı alacaklar ancak denizde trol balıkçılığı
gibi, kim varsa, öğrenci, veli, öğretmenler, okullar yok
sayılmakta ya da toptan cezalandırılmakta. Bir okul düşünün
ki 5 bin 6 bin öğrencisi var, 1.000-2.000 öğretmeni var, mütevelli
heyetinden 1 tanesi FETÖcü diye bütün okul, bütün camia
cezalandırılıyor ve onlar yalnız
bırakılıyor. Bunlarla ilgili ciddi bir çalışmanız
var mı?
Özellikle, darbecilerin dışında,
siyasi sorumlular ne zaman cezalandırılacak, ne zaman takip edilecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Doğan
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Darbeciler
tarafından, Alevi-Sünni çatışmalarını körüklemek,
Alevi temsiliyetini çarpıtmak ve Alevi asimilasyonunu sürdürmek için
kurulan ve 15 Temmuz sonrası kapatılan sahte Alevi derneklerine ne
kadar taşınmaz tahsisi yapılmış? Ve nakdî yardım
miktarı konusunda bilgi rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Sayın Bakan, az önce sorulara cevap verirken Özgür Gündem gazetesiyle
ilgili, maalesef, bazı talihsiz sözler söylediniz. Oysa Voltairein
yüzyıllar önce dediği gibi, aynı düşüncede olmayabilirsiniz
ancak başkalarının düşüncelerini savunma hürriyetini
savunmayı gerçekten göze almamız gerekiyor. Örneğin Akit, Star
benim için gazete bile değildir ama kapatılmalarını asla
istemem.
Size sormak isterim: Bir karikatürist üstü
başı yırtılarak nasıl gözaltına alınır?
Doğan Güzel bugün böyle gözaltına alındı.
Meslektaşım Eren Keskinin, aynı şekilde gazeteci
arkadaşım Filiz Koçalinin kapıları kırılarak
evlerine girildi. Düşünce, sizce bir silah mıdır? Bu muameleleri
yapanlara karşı herhangi bir yaptırım uygulanacak
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akdoğan
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Biz özellikle Özgür Gündeme yönelik yapılan
baskıyı kınadığımızı belirtmek
istiyoruz.
Sayın Bakan, özellikle Hakkâri ile
Şırnaka ilişkin, hem isim değişikliğine hem de
illerin statüsünün düşürülmesine ilişkin, sizin -Sayın
Cumhurbaşkanı konuştuğunda sürekli halk iradesinden
bahsediyor- Hakkârideki ya da Şırnaktaki halka gidip de ya da
oradaki STKlarla herhangi bir görüşmeniz oldu mu? Bu konuda, biz
Komisyondayken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
gelip bu bilgilendirmeyi yaptı. Gerçekten de orada hem MHPden olsun hem
HDPden olsun hem Komisyon Başkanı hem de CHPdeki
arkadaşların hiç birini ikna eder bir durumu olmadı. Siz neden
oradaki halktan kaçtınız, oradaki STKlardan, sivil toplum
kuruluşlarından böyle bir bilgi edinmeyi de kendinize zül
saydınız, bunun gerekçesini bize açıklar mısınız?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Son olarak Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Cizreyi ve Yüksekovayı il
yapıyorsunuz. Yapın, elinize sağlık, hiçbir
itirazımız yok, gayet de iyi olur. Hakkâri ve Şırnakı
da il olmaktan çıkarıyorsunuz. Allah aşkına, oraya
gittiğinizde ne diyeceksiniz vatandaşa? Nasıl gideceksiniz
oraya? Bir an şöyle kendinizi onların yerine koyun, empati
yapın. İliniz sizin, namusunuz, onurunuz, her şeyiniz;
takımı var, geleneği var, her şeyi var. Bir cümleyle
diyorsunuz ki: Seni il yapmaktan çıkardım, nokta. Ya, bunu yapmaya
hakkınız yok. Bu bize barış getirmez, bu bize
kardeşlik getirmez; bu ötekileştirir, bu daha da
kutuplaştırır, bu yeni mağdurlar yaratır, devlete
karşı kin ve nefreti körükler. Bundan vazgeçin. 81 tane değil de
83 tane il olsun, ne olur ki yani?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Doğan Alevi-Sünni
çatışması veya ayrışmasını körüklemek için
suni olarak kurulan Alevi dernekleri kapatıldı. Bu derneklere
yapılan tahsis ve yardımların bir dökümü verilebilir mi? dedi.
Ben bunu İçişleri Bakanlığından ve ilgili yerlerden
alıp Sayın Doğana iletilmesini isteyeceğim.
Bir başka soru Özgür Gündemle ilgili.
Gerçekten, eleştiri mümkündür, demokrasinin gereğidir. Hatta her
türlü eleştiri de mümkündür. Eleştiri kesinlikle gelişmeye,
özgürleşmeye yol açar ve olması da mutlaka gerekir.
Eleştirilmeyen kimselerin hata yapması yüzde yüzdür ama
eleştirilen kimselerin hata yapma olasılığı daha
azdır.
İki: Bir fikir, bir görüş bize bire bir
uymayabilir. Ben de aynen katılırım. Gerek de yok buna,
uymasını da istemem. İnsanın doğasına,
fıtratına da aykırıdır. Yani tornadan çıkan
şeyler bile yüzde 100 aynı değildir -yüzde 99,9- bir
farklılık vardır. Kaldı ki insanoğlunun, bakın,
ufacık bir parmak izinin bile -ne kadarlık alan, 1 santimetrekare mi,
2 santimetrekare mi bilmiyorum- bu kadar alanda hiçbirisi diğerine
benzemez. Yani insanın farklı düşünmesi, farklı şey
söylemesi doğasının gereği. Bunda hiçbir şey yok.
İki: Gerek Eren Keskine
gerek Filiz Koçaliye böyle hukuka aykırı bir şekilde, insan
onurunu zedeleyici bir şekilde, yaralayıcı bir şekilde bir
davranışta bulunmalarının hukuk devletinde tutar
tarafı, savunulacak tarafı yoktur. Dolayısıyla, bir mahkeme,
bir kapatma kararı verebilir; doğru verebilir, yanlış
verebilir, hukuk düzeni içerisinde hepsi olabilir. Biz gördük nice mahkeme
kararlarıyla asılan insanları, bugün o kararların
yanlış olduğunu gördük. Yine bu da kurumların, gazetelerle
ilgili bir kararıdır, verildi; yanlış da olabilir,
doğru da olabilir ama biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Özgürlüklere
sonuna kadar varız ama şiddeti hiç kimsenin teşvik etmemesi
lazım. Ha, bu gazete yapıyor muydu, yapmıyor muydu? Burada da
-benim istisnai gördüğüm oldu ama- mahkeme, hâkim kararını bir
açıklayacak, bunu niçin kapattı. O gerekçeye bakarsak mutlaka ki
bununla ilgili şey ortaya çıkar diye düşünüyorum.
Yine, bir başka
şey, Hakkârinin ismi Hakkâri olarak kalsa bir teklif. Ee, bununla
ilgili bir teklif verin maddeler geldiğinde, o teklifin de mutlaka, burada
bulunan gerek Komisyon gerekse Hükûmet tarafından değiştirileceğini,
bir ortak akılla daha iyi bir çözümün
Gelenekleri yaşatmak
lazım, kültürü yaşatmak lazım. Hakkâri isminin ortadan
kaldırılmaması lazım. Buna varız, önergelerle daha
iyiye ulaşabiliriz diye düşünüyorum.
Yine bir başka
arkadaşım Okulları kapatıyorsunuz, işte, toptan
cezalandırma oluyor. diyor. Yani biz bir darbe geçirdik. Bu darbe,
demokratik düzene yapılan en büyük saldırıdır. Bundan daha
büyük bir saldırı olmaz. Ee, peki, bir daha demokratik düzene
yapılan böyle bir saldırının olmaması için bazı
tedbirlerin alınması gerekli. İşte yapılan işler,
o alınan tedbirlerden dolayıdır, ki bu milletin demokratik
iradesine, demokratik düzenine, özgürlüklerine bir daha bir saldırı
olmasın diye. İstiyoruz ki biz de, bu ülkenin hepsi, 79 milyon bizim
vatandaşımız, hiç kimse mağdur olmasın. İnan,
empatiyle bakmayı istiyoruz. Yani kendinize yapılmasını
istemediğinizi başkalarına da yapmayınız. Kendinize
istediğinizi başkaları için de isteyiniz ki, işte bu temel
irade. Burada da mümkün olan en az hatayı yapmaya
çalışıyoruz ama bir genelleştirme, toptan cezalandırma
şeyinin doğru olmadığını düşünüyorum.
Kapatılan okullardaki
öğrenciler oraya para ödüyordu, şimdi devlet okullarına
gelsinler, hepsine parasız eğitim vereceğiz. 140 bine yakın
öğrenci vardı; 60 bine yakını devlet okullarına geldi,
20 bine yakını diğer özel okullara gitti, 60 bine
yakını da bekliyor. Dolayısıyla da, biz hiç kimsenin bu
süreçten mağdur olmamasını isteriz ama öyle bir darbe sürecinden
geçtik ki
O hâlde ne yapmamız lazım? En az zararla bu
sıkıntılı süreci nasıl atlatırız da işte
daha özgür, daha demokratik, hepimizin kabullenebileceği, sahip
çıkabileceği bir sistemi oluşturabiliriz diye
Bu konudaki bütün
eleştirilerinizi -kardeşlerimin de, arkadaşlarımın da,
milletvekili arkadaşlarımın- biliyorum. Bir yanlış
yaptıysak düzeltiriz, bunu da söylüyorum arkadaşlara. Ama niçin bu
kararı verdiğimizi de, bunu da tek tek açıklamak
durumundayız; açıklarız da yani Biz böyle yaptık, bu
bilgilere dayanarak bu kararı aldık, bundan dolayı. deriz.
Umarız ki -ben doğru karar aldığımızı
düşünüyorum- arkadaşlarımız da bunu gördüğü zaman bize
hak verecektir diye düşünüyorum.
Özel okullarda özel
eğitime destek
Tabii, Türkiyenin de bir ekonomik durumu var. Talepler de
var da, bütçeyi de dikkate alarak, ekonomik durumu da dikkate alarak hem destek
miktarını hem de destek verilecek öğrenci
sayısını bekliyoruz.
Bir başka, engelli
öğretmen
Daha yeni 500 öğretmen ataması yaptık, son bir
ayda, bir ay bile olmamıştır belki. Hatta 250ydi, daha sonra
milletvekillerimizin de talebi üzerine Engelli öğretmenlerin atama
sayısını artıralım. dendi, ilana 250yle
çıkmışken 500e çıktık ve o atamada 498 kişinin
atamasını yaptık son bir ayda. Yine böyle talepler var, ben
tekrar ona bir bakayım.
Yine bir başkası,
Büyükşehir Belediye Kanunundan dolayı 28 köyde
Artık
şimdi köy de denmiyor da, belki mahalle deniyor. Oradaki işte bu
köy tüzel kişiliğine ait ortak yerlerin belediyelerce
satılması uygun olmuyor, vatandaşı rahatsız ediyor. Bu
konuyla ilgili -Bursa Büyükşehir Belediyesiydi- Bursa Büyükşehir
Belediyesine, yine, İçişleri Bakanımıza ben bunu iletirim.
NİHAT AKDOĞAN
(Hakkâri) Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Buyurun, hangisiydi?
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) Hakkâriye
ilişkin ya da Şırnakla ilgili siz halka ve STKlara sordunuz
mu? Çünkü Komisyonda ısrarla sormamıza rağmen, buna ilişkin
cevap verilmedi. Aynı şeyi sizde gördük.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Cizredeki insanlara gittiğinizde memnun
olduklarını düşünüyorum, Yüksekovaya gittiğinizde
insanların memnun olduğunu düşünüyorum. Muhakkak ki Hakkâriyi
de mağdur etmeden Yüksekovaya il merkezinin taşınması
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) Hakkâriye
sordunuz mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Şırnakın da mağdur edilmeden yine
Cizredeki insanların da yaşam standartlarının en üst
seviyeye çıkarılması doğrultusunda bir gayretimiz,
çalışmamız var. Havaalanı Cizrede, havaalanı
Yüksekovada, ulaşım imkânı diğer yerlere nazaran çok daha
iyiyken
FERHAT ENCU (Şırnak) O zaman, üniversiteyi
niçin Şırnaka kurdunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Cizreye de bir üniversite kurulur, hiç merak etmeyin çünkü
biz geldiğimizde 76 üniversite vardı, daha sonradan istedik ki
FERHAT ENCU (Şırnak) Daha inşaat
hâlinde Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan cevap veriyor. Lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bakın, Özgür düşünce üniversitelerle birlikte her
ile gider. diyerek biz de her hizmeti -buna eğitim hizmeti dâhil,
üniversite de eğitim hizmetinin bir parçası- en iyi şekilde
vermek için vatandaşımızın ayağına gidiyoruz.
Daha önce bu üniversiteyi Hakkâride kurduk, daha önce bu üniversiteyi
Şırnakta kurduk.
Dolayısıyla da vatandaşın talep
etmesi durumunda ve ihtiyaç hasıl olduğunda pekâlâ Cizrede de
üniversite açılır, Yüksekovada da üniversite açılır
diyorum ve yüce Meclisimize bu sorulardan dolayı, bize bu açıklama
fırsatını verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.32
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
411 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, bugünkü gündemimizde
görüşülecek başka bir konu bulunmadığından,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 17 Ağustos 2016 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum; bütün milletvekillerine ve çalışma
arkadaşlarımıza iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.39