TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
128inci Birleşim
19 Ağustos 2016 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
III.- GELEN KÂĞITLAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, gazi ve şehit ailelerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Tokat Milletvekili Kadim Durmazın, özelleştirme sonucu mağdur olan işçilere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşarın, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine ve devam eden terör saldırılarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının, Yavuz Sultan Selim Köprüsünün hayırlı olmasını dilediğine ve Osman Gazi Köprüsünün maliyeti hesaplanırken projenin tamamının bir bütün olarak ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, Kurban Bayramında emeklilere birer maaş ikramiye verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, terörün bir an önce bitmesi için Hükûmete hukuk içerisinde yapılacaklar için destek olacaklarına, Balıkesirin teröre en çok şehit veren illerden biri olduğuna ve şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, Anadolunun fethinin sonuçları itibarıyla tarihimizin en önemli olaylarının başında geldiğine ve Anadolunun kapılarını açan şehit ve gazilere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
5.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, işe ihtiyacı olan insanların istihdamında siyasi tercihlerin kriter olmaması gerektiğine ve ayrımcılık yapan yetkilileri sorumlu davranmaya ve adil olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, 411 sıra sayılı Yasa Tasarısının 75inci maddesiyle ilgili kamuoyu vicdanının rahatsız olduğuna ve çevreyle ilgili denetimleri devre dışı bırakan bu maddenin tekriri müzakereyle yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, Adıyaman merkezde ve Havşeri suyunun getirildiği Bulam beldesinde çok ciddi su sorunu yaşandığına ilişkin açıklaması
8.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakulun, yeni atanacak sağlık personeli sayısının artırılmasını, sağlık çalışanlarının yıpranma payı ve döner sermaye ödeneklerinin emekliliğe yansıtılmasını talep ettiğine ve aile hekimlerinden istenen ek işlerle ilgili kendileriyle istaşare edilmesinin doğru olacağına ilişkin açıklaması
9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, hakkında uzaklaştırma, gözaltı ve tutuklama süreci başlatılan akademisyenlerden boşalan kadrolar nedeniyle eğitimin aksaması tehlikesi olduğuna ve eğitim ve öğretimin aksamaması için ne tür tedbirler düşünüldüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybekin, Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yapmaması nedeniyle çiftçilerin yaşadığı sorunlara ve ayçiçeği alımlarının desteklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, eğitim sisteminde yaşanan mevcut sorunların çözülmediğine ve yeni sorunların eklendiğine ilişkin açıklaması
12.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, İstanbul Garip Dede Cemevi Dergâhına yapılan silahlı saldırıyla ilgili İçişleri Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
13.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, belediyelerin halk otobüsü taşımacılığı hizmetlerini devrettiği şirketlerin gazi, şehit yakını, engelli ve yaşlı yurttaşların ücretsiz taşınmasına yönelik anlaşma yapmadıklarına ilişkin açıklaması
14.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, terör sorununun silahla çözülemeyeceğine, başka ülkelerdeki sorunların çözülmesine öncülük edenlerin kendi ülkeleri için de aynı iradeyi göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdurda birim amirlerinin inisiyatifi doğrultusunda açığa alınan devlet memurlarının soruşturmalarının tamamlanarak bir an önce görevlerine iadesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
16.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, yaşanan süreçte suçlu-suçsuz ayrımının çok titiz yapılmasını ve gerçekten suçsuz olanların mağdur edilmemesini, bir an önce Amasya çevre yolunun yapımına başlanmasını ve Mecitözü Kaşvağı ile Çorum-Mecitözü Kavşağı arasındaki 50 kilometrelik yolun yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Hükûmetin FETÖyle mücadelede iktidar partisi-cemaat kavgası gibi bir görüntü vermekten özenle kaçınması ve FETÖyle mücadelenin dün, bugün ve yarın perspektifiyle ele alınarak gerçekleştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, OHAL kapsamında yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerle Türkiyede pek çok şirkete el konularak kayyum atandığına, bu kayyumların o şirketin işlevini nasıl sürdürdüğüne dikkat edilmesi gerektiğine ve Manisada üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
19.- Hakkâri Milletvekili Selma Irmakın, darbe girişiminden sonra alınan güvenlik tedbirlerinin en fazla hissedildiği alanların cezaevleri olduğuna, cezaevlerinde işkence görüldüğüne dair çok ciddi iddiaların olduğuna ve bu konuda tedbir alınması gerektiğine, hasta tutukluların durumuna ilişkin açıklaması
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Meclisin tatile girmesini tasvip etmediklerine ve iktidar partisinin darbeleri araştırma komisyonuna üye bildirmediği için bu komisyonun çalışmalarına başlayamadığına ilişkin açıklaması
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, yazar Aslı Erdoğanın tutuklanmasına ilişkin açıklaması
22.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yazar Aslı Erdoğanın tutuklanmasına ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, bu yasama yılında yapılan bütün çalışmaların ülkemize, milletimize hayırlar ve esenlikler getirmesini temenni ettiğine, 15 Temmuz ruhunun Türkiyenin geleceğine taşınmasını dilediğine ve 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına MHP Grubu olarak kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması
24.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına HDP Grubu olarak ret oyu vereceklerine, Meclisin tatile gireceği bir süreçte özellikle barışın, demokrasinin ve özgürlüklerin hayat bulmasını dilediğine ilişkin açıklaması
25.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, bütün milletvekillerine sağlıklı bir tatil dilediğine, 15 Temmuz sonrası siyaset kurumundaki diyalog ve iş birliği ikliminin sürmesini arzu ettiğine ve Kurban Bayramını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 15 Temmuzdan sonra siyasi dilin kazanmış olduğu medeni ve rekabeti nezaketle sürdüren tavrın kalıcı olmasını ümit ettiğine ve Kurban Bayramını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
27.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, milletvekillerine katkılarından dolayı teşekkür ettiğine ve Kurban Bayramını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, 30 Ağustos Zafer Bayramına ve Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşlarını rahmetle andığına ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğduya başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, zor bir yasama yılı geçirildiğine ve herkese iyi tatiller dilediğine ilişkin konuşması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, geri gönderme merkezlerinin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, TRT tarafından düzenlenen bir sınavda yaşanan ihmallerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, Habur Sınır Kapısında 14/12/2015 tarihinden itibaren bekletilen kamyon ve tır şoförlerinin mağduriyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin, Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Sırbistan Parlamentosunun ev sahipliğinde 15-16 Eylül 2016 tarihlerinde Sırbistanın başkenti Belgradda düzenlenecek olan Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) Fonlarının İzlenmesi: Başarılar ve Sorunlar başlıklı parlamentolar arası konferansa katılmasına ilişkin tezkeresi (3/825)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin, 2-4 Eylül 2016 tarihleri arasında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını yürütmekte olan Slovakyanın başkenti Bratislavada düzenlenecek olan Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası Parlamentolar Arası Konferansına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/826)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, 28/6/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Türkiye dış politikasında sergilediği tutarsız ve ilkesiz yaklaşımlarının Türkiyedeki iç ve bölgesel siyasal alandaki olumsuz sonuçlarının açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 413, 416 ve 414 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının sırasıyla 1, 2 ve 3üncü sıralarına, yine bu kısımda bulunan 45 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile 412 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK ile İç Tüzükün 128inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin yine bu kısmın 4 ve 5inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde 88 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, bu birleşiminde gece 24.00te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine; 19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 20 ve 21 Ağustos 2016 Cumartesi ve Pazar günlerine ilişkin çalışma kararının kaldırılmasına; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Ağustos 2016 Salı gününden başlamak ve 1 Ekim 2016 Cumartesi günü saat 15.00te toplanmak üzere tatile girmesine; 413 sıra sayılı Kanun Teklifi ile 412 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK ile İç Tüzükün 128inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15inci maddesinden sonra gelmek üzere ihdas edilen İstanbul Kent Üniversitesi kurulmasına ilişkin 16ncı maddenin yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin talebinin İç Tüzükün 89uncu maddesi uyarınca uygun görüldüğüne ilişkin önerisi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- İzmir Milletvekili Musa Çamın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 413)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/744) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 416)
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 414)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliği ile İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/355) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 45)
5.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzükün 128inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412)
6.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar / Teklifler (Tekriri Müzakere)
1.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411)
XI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Fethullahçı terör örgütünün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi ile bu terör örgütünün faaliyetlerinin tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/276, 277, 278, 279) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğine seçim
XII.- OYLAMALAR
1.- (S.Sayısı:413) Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin oylaması
2.- (S.Sayısı:416) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının oylaması
3.- (S.Sayısı:414) Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
4.- (S.Sayısı:45) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliği ile İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
5.- (S.Sayısı:411) Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının oylaması
XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, FETÖ terör örgütü mensuplarının tespitine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı (7/7301)
2.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla ilgili Karsta yapılan operasyonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı (7/7356)
19 Ağustos 2016 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, dün akşam
sizinle burada sabahlayan arkadaşlara öncelik tanıyın.
BAŞKAN
Sabahlayan arkadaşlara öncelikle söz vereyim?
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Evet.
BAŞKAN
- Biz ne yapacağız Divanla birlikte? Bir güzellik düşünelim
bakalım.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, gazi ve şehit aileleri hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdeme aittir.
Buyurun
Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, gazi ve şehit ailelerine ilişkin gündem dışı konuşması
ARZU
ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gazilerimiz ve şehit
ailelerimiz hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, çok değerli şehit aileleri, saygıdeğer
gazilerimiz, kıymetli gazi yakınları ve bizleri
televizyonları başında izleyen aziz Türk milleti; bir toprak
parçasının vatan olabilmesi kolay değildir. Uğruna
şehitler verilerek kanla yoğurulan toprak parçasına vatan
denilmektedir. Vatan, milleti meydana getiren değerlerin başında
gelmektedir. Cennet vatanımız, yüzlerce yıl ecdadımız
tarafından canları ve kanları pahasına korunmuştur.
Vatan olmadan millet, millet olmadan devlet olunmaz.
Değerli
milletvekilleri, şehit ve gazi, Türk Silahlı Kuvvetleri ile Türk
Polis Teşkilatı mensuplarından ülkesi ve milletinin bölünmez
bütünlüğünü, halkın huzur ve asayişini hedef alan her türlü
illegal örgüt, oluşum, suç ve suçluyla yurt içinde ya da yurt
dışında mücadele ederken görevi başında veya görevi
başında olmasa da ölen ya da öldürülen, yaralanan ya da sakat
kalanlara verilen addır. Hepimizin hafızasına
kazınmış olan 15 Temmuz darbe kalkışması gecesi
kendi canını vatanı uğruna tankların önüne siper
ederek hayatlarını kaybedenler, şehitlerimizdir; darbe gecesi
yaralananlar, gazilerimizdir.
Değerli
milletvekilleri, makamların en yücesi hiç şüphe yok ki şehitlik
ve gaziliktir. Şehitlerimiz ve gazilerimiz olmadan vatan olmaz. Ülkemizin
istiklali için aziz canlarını seve seve feda eden
kahramanlarımızın aileleri ise bizlere birer emanettir. Aziz
Türk milletimizin kalbinde ve toplumsal hafızasında müstesna bir yeri
olan şehitlerimizin ve gazilerimizin haklı feryatlarına kulak
vermeliyiz ve aynı zamanda kahramanlarımızın ailelerinin
haklarını da korumalıyız. Devletimizin şehitlerimize
ve gazilerimize ve yakınlarına verdiği çeşitli haklar var,
ancak yapılan düzenlemeler, değişen ekonomik koşullar
sebebiyle yetersiz kalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bana gelen bir maili sizlerle paylaşmak istiyorum:
Askerlik görevim sırasında bölücü teröristlerle girilen
çatışmada yaralandım, kalbimde terörist mermisiyle
yaşamaktayım. Terörist mermisi, tıbben vücudumdan
alınamamaktadır ve benimle birlikte toprağa girecektir. Bu
şekilde yaşamama rağmen gazi değilim. Eminim, bu ve bunun
gibi vücudunda terörist mermisi ve şarapnel parçasıyla yaşayan,
görme kaybına uğramış, bir bacağını
kaybetmiş, bir bacağı diğer bacağından kısa,
parmaklarını kaybetmiş ve böylece fiziksel ve psikolojik
sağlıklarını yitirmiş birçok kişi gazi
sayılmamıştır.
Savaştan
yara almadan sağ bir şekilde dönen yaklaşık 27 bin nüfusa
sahip muharip gazilerimiz, malul gazilerimizin sahip olduğu bazı
haklardan yararlanamamaktadır. Ayrıca Kore ve Kıbrıs
gazilerimize İstiklal Madalyası verilmiş ve şeref
aylığı bağlanmıştır. Ancak sosyal güvencesi
olanlarla olmayanlar arasında eşitsizlikler bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, vatanımızın ve milletimizin bölünmez
bütünlüğü ve bağımsızlığı ve bekası
uğruna başta PKK, IŞİD ve FETÖ olmak üzere bölücü
örgütlerle mücadele eden binlerce askerimiz, polisimiz ve aziz milletimizin
kıymetli fertleri şehit veya gazi olmuşlardır. En
değerli varlıklarını vatan uğruna şehit
vermiş ailelerimiz ve ömür boyu ailelerine muhtaç durumda
bırakılan gazilerimiz ve yakınları, her şeye
rağmen vatan sağ olsun demişlerdir. Şehitlerimizin ebedî
ruhlarını huzura kavuşturmak ve vatanını
evladından, vücudundan, sağlığından daha önde tutan bu
kahramanlarımıza hak ettikleri saygıyı göstermek,
onları onurlandırmak, sosyal güvencelerini sağlamak devlet
olarak hem borcumuz hem görevimizdir.
Şehit
haberlerinin ardı arkası kesilmemektedir. Hastanelerimizde
yaralılarımızın sayısı artmaktadır.
İşte tam bugün Gazi Meclise ihtiyaç vardır, haklarını
vermemiz gerekmektedir. Kan akıtılarak, can verilerek sahip
çıkılan bu topraklarda huzur içerisinde yaşıyorsak bu
şehit ve gazilerimizin sayesindedir.
Değerli
milletvekilleri, şehitlerimiz nurlanmış, gazilerimiz
onurlanmış askerlerdir. Türkiye Cumhuriyetinin bir gazi devlet, Türk
milletinin de bir gazi millet, çatısı altında bulunduğumuz
bu Meclisin de Gazi Meclis olduğunu unutmamamız gerekmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bizler Bu vatan ya aziz Türk milletinin ya da
kimsenindir. Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, işte bu bilinçle bizler
varız, buradayız ve olmaya devam edeceğiz. demekteyiz.
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak
üzere tüm kahraman şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum,
ailelerine sabır diliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ARZU
ERDEM (Devamla) - Hastanede tedavi olan gazilerimize acil şifalar
diliyorum ve görevi başında mücadele eden askerimiz ve emniyet
mensubu yiğitlerimizi Allah esirgesin diyorum. Rabbim, birliğimizi,
dirliğimizi daim eylesin.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Gündem
dışı ikinci söz, özelleştirme sonucu mağdur olan
işçiler hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Kadim Durmaza
aittir.
Bu
hafta gündem dışı konuşmak kısmetmiş size Kadim
Bey.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Tokat Milletvekili Kadim Durmazın, özelleştirme sonucu mağdur olan işçilere ilişkin gündem dışı konuşması
KADİM
DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biliyorsunuz,
o gün bir arkadaşımızın özel durumu vardı
BAŞKAN
Evet, değişiklik olmuştu.
KADİM
DURMAZ (Devamla) Evet.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Elâzığ, Bitlis, Van
ve Diyarbakır illerimizde hain saldırı sonucu
yaşamını yitiren şehitlerimize Cenab-ı Haktan rahmet,
kederli ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum
ve yaralılarımıza, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, yıllardır özelleştirileceği konuşulan
ilimizin 2 büyük enerji santrali nihayet 5 Eylülde AKP iktidarıyla
özelleştiriliyor. Tabii, Tokat, özelleştirme deyince çok şey
kaybetti, bunu orada yaşayanlar, orada doyamadığı için doğduğu
toprakları terk eden 4/Cliler, çiftçiler, işçiler,
çalışanlar, nakliyatçılar bunların acısını
sanayi esnafıyla birlikte yüreğinde taşımaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Almus Santrali, dönemin rahmetli Başbakanı, daha
sonra Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirelin 1969
yılında açtığı Almus Barajı, ülkemiz için ciddi
bir elektrik üretim kaynağı, ilimizin de ilk hidroelektrik
santraliydi ve daha sonra 1989 yılında yine merhum Turgut Özal
Başbakanlığındaki ANAP iktidarının
açtığı Köklüce HES santrali, Almustaki yüksek kottan, 800den
300e düşüşünü boruyla sağlayıp dünyanın en az
masrafla en çok elektrik üreten Köklüce Hidroelektrik Santrali de o yıl
üretime geçmişti. Burada her ikisinde de yüzlerce çalışan ama en
önemlisi, en çok göç veren 2 ilçemizden biri olan Almus ve Niksarda bu
santraller buralarda çalışan işçiler ve bununla gelişen
yöredeki yan sanayilerle ciddi bir istihdam kaynağıydı ama bu
özelleştirmeyle bunu da yöremiz kaybediyor.
Değerli
arkadaşlar, Tokatta hesapsızca, acımasızca o
akarsuların vadileri HESlerle tahrip edildi. Ne yazık ki o ÇED
raporları, yerinde incelemeler yapılmadan, yöre insanının
kadirşinaslığı göz önüne alınarak verildi, Tokat da bu
noktada doğasından çok şey kaybetti.
Köklüce
HESin özelliği şu değerli yurttaşlarım: 1 metreküp
sudan 1 kilovat elektrik üretilebilen çok rantabl bir projesi olan yani çok
kazançlı bir hidroelektrik santrali ama gel gör ki AKP iktidarları,
ekonomik alanda ülkemizi iyi yönetemedikleri için cumhuriyetin
kazanımlarını bir bir satarak günü kurtarmanın
telaşı içerisinde bu iki güzide kuruluşu da
özelleştiriyorlar ve beraberinde ikisinde yaklaşık olarak 300ün
üzerinde çalışan işçi, memur ve bir hayli taşeron,
işsizlikle karşı karşıya kalacak -bir bölümü 4/Cli
olup- ciddi anlamda maddi kayıplara yol açılacaktır. Bizler
özelleştirmedeki bu çarpıklığın yani tabiri caizse
para basan bir hidroelektrik santralinin satılmasının ülkemiz
açısından hiç de doğru olmadığını söylüyoruz.
Bu çarpık özelleştirmelere karşıyız ve oradaki
işçilerin mağdur edilmesine gönlümüz rıza göstermemektedir.
Değerli
hemşehrilerim, 15 Temmuz akşamı birlikte yaşayıp ortak
direniş gösterdiğimiz bu darbe sonrası, ülkede gerçekten ciddi
bir birlik ve beraberliğin susamışlığını
birlikte yaşadık ama bunun devamının getirilmesi gerekir. Kahraman
Türk Silahlı Kuvvetleri, Peygamber ocağı olarak
bildiğimiz o kurum, ciddi oranda incitildi, eziklik hissetti, demoralize
oldu. İşte bu insanları onore etmek bu yüce Mecliste ve
Hükûmetin elinde. Hep birlikte, açılacak olan üçüncü köprüye Mehmetçik
Köprüsü diyelim, o kahraman Silahlı Kuvvetlerimize de bir moral verelim
diyorum.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Durmaz.
Gündem
dışı üçüncü söz, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve devam eden
terör saldırıları hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Serap Yaşara aittir.
Buyurun
Sayın Yaşar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşarın, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine ve devam eden terör saldırılarına ilişkin gündem dışı konuşması
SERAP
YAŞAR (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 15 Temmuz darbe girişimi ve devam eden terör eylemleriyle
ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Darbe
girişimi sonrasında Diyarbakır, Van, Elâzığ, Bitliste
art arda meydana gelen terör saldırılarında pek çok polis, asker
ve sivil vatandaşımız şehit olmuş, pek çoğu da
yaralanmıştır. Şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılarımıza hayırlı şifalar diliyorum.
Biliyoruz
ki iyi ile kötünün mücadelesi, insanlık tarihi kadar eskidir. 15 Temmuz
darbe girişimi de bu mücadelenin bir tezahürü olarak
gerçekleştirilmiştir; çok şükür ki Başkomutanımız
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği, Sayın
Başbakanımızın cesareti, aziz milletimizin dirayetli asil
direnişi sayesinde amacına ulaşamamıştır.
Milletimiz, bu topraklarda defalarca bu mücadelenin ağır örneklerini
yaşamış ve yaşamaktadır. Allahın izniyle,
tarihinde olduğu gibi bugün de bu mücadelede galip gelecektir.
Yakın
tarihimizde, hepimiz hatırlarız, 28 Şubat darbesini
planlayanlar, büyük bir öz güvenle bu sürecin bin yıl süreceğini
ifade etmişlerdi. Çok şükür Allaha, değil bin yıl, on
yıl bile süremedi. Bugün, terör örgütünün planladığı 15
Temmuz darbe girişimi için ne kadarlık bir süreç düşünüldüğünü
bilmiyoruz ancak yaşadığımız olaylara bakarsak bir
süre daha devam edecek. Terör eylemlerine baktığımızda tek
bir kaynaktan yönetildiği görülen kötü hesaplar, faaliyetlerini sürdürmeye
de devam etmektedirler.
15
Temmuzda milletimiz, kendi aklı ve ferasetiyle, engin vatan sevgisiyle
kimsenin aklına gelmeyecek yöntem ve araçları kullanarak, tanklara,
toplara, silahlara karşı cebinde toplu iğne
olmaksızın, eşi benzeri görülmemiş bir galibiyet kazanmış
ve darbecilerin planlarını boşa çıkarmıştır.
Şehit
aileleri ve gazilerimize yaptığım ziyaretler sırasında
2 tane kadın gazimizi özellikle anmak istiyorum; bir tanesi, Vahide
Şefkatlioğlu Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinde hâlen yoğun
bakımda yatmakta, kendisinin bacağı kesilmiş, eşi
Mehmet Şefkatlioğlu şehit, kocasının şehit
olduğundan haberi yok ve on beş yaşındaki evladı ona
hastanede refakat ediyor. Aynı ailede bu, dayanılası bir
acı değil açıkçası. Bir diğeri, Türkân Güder kendisi
gazi, eşi Ümit Güder şehit, evladı gazi.
Yani,
şunu sormak istiyorum: Aslında tek bir ailede yaşanan bu denli
ağır acı, dayanılası bir şey midir?
Açıkçası biraz hem kendime söylüyorum hem de bize akıl vermeye
çalışan muhataplarımıza söylüyorum bunu. Biraz empati
yapmalarını istiyorum. Ancak bu görüşmeler sırasında
istisnasız her birinin, her gazimizin o gece şehit olabileceklerinin
bilinciyle hareket ettiklerini de duydum ve gazilerimiz, şehitliğin
bir nasip işi olduğunu, kendilerine nasip olmadığı
için üzüntülerini dile getirdiler.
Buradan
ifade etmek istiyorum ki şehitlerimiz ve gazilerimiz, vatan
savunmasında verdikleri bu mücadeleyle isimlerini insanlık tarihine
yazdırmış oldular. Darbeciler ve destekçileri ise nefretle
anılacaklardır.
Ülkemiz,
göç, terör ve son olarak da darbe girişimi olmak üzere dünyanın
başına musallat olan ne kadar tehdit varsa hepsine birden maruz kalan
tek ülkedir. Son dönemde batı ülkelerinde yaşanan terör eylemleri
başta yöneticileri olmak üzere orada yaşayan tüm halkın
dengesini ve ruh sağlığını bozmuştur. Fransa,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya
aldığını açıklamış, olağanüstü hâli de
uzatmıştır. Ancak, Avrupalı dostlarımızdan,
darbeye karşı bize net, güçlü destek veren pek
olmamıştır. Destekten daha çok, ilk günden itibaren, bize
demokrasi dersi vermeye çalışıp, üst perdeden konuşup
akıl vermeye çalışmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti,
bir hukuk devletidir. Maruz kaldığı tehlikeyle ölçülü tedbirler
alarak mücadele etmek hakkına sahiptir ve bu çerçevede de tedbirlerini
alacak, almaya da devam edecektir.
Batı
dünyası, darbe girişiminden sonra alınan tedbirlerden
endişe duyduklarını söylüyor. Bu tür eleştirilerin
amacı, Türkiyenin yaşadığı olayları hafife almak
ve gözden kaçırmaya çalışmaktır. Bizim yaşadıklarımızdan
daha çok, demokrasi düşmanlarının durumlarını merak
ediyor olmaları ise demokrasiye ne kadar değer verdiklerinin bir
göstergesidir.
Vatandaşlarımız,
milletimiz, 15 Temmuzda verdiği asil mücadeleyle demokrasi tarihini
yeniden yazmıştır. Kitaplarda demokrasinin beşiği
olarak Batıyı adres gösterenlerin, şimdi bir adres değişikliğine
gitmeleri gerekecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERAP
YAŞAR (Devamla) 15 Temmuz sonrasında bu adres Türkiyedir. Bu
başarı milletimizindir.
Aziz
milletimizi, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yaşar.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sisteme giren sayın milletvekillerine
yerinden bir dakikalık söz vereceğim.
Söz
vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın
Ilıcalı, Sayın Erkek, Sayın Akın, Sayın
Kılıç, Sayın Ertem, Sayın Kayışoğlu,
Sayın Yıldırım, Sayın Yurdakul, Sayın Arslan,
Sayın Zeybek, Sayın Özdemir, Sayın Köse, Sayın Doğan,
Sayın Bektaşoğlu, Sayın Çamak. Sayın Özkan, Sayın
Göker.
Sayın
Ilıcalı, buyurun.
Sayın
Ilıcalı problem var, bir dakika
Teknik
bir arıza nedeniyle beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 14.21
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci
Birleşiminin İkinci Oturumu açıyorum.
Sisteme
giren milletvekillerine yerlerinden söz vereceğim.
Söz
sırası gelen sayın milletvekili lütfen sisteme tekrar girsin.
Sayın
Ilıcalı, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının, Yavuz Sultan Selim Köprüsünün hayırlı olmasını dilediğine ve Osman Gazi Köprüsünün maliyeti hesaplanırken projenin tamamının bir bütün olarak ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Teşekkürler Başkanım.
Önümüzdeki
hafta bugün açılışı yapılacak olan Yavuz Sultan Selim
Köprüsünün ülkemize hayırlı olmasını dilerim. Emeği
geçenlere, başta Cumhurbaşkanımız ve
Başbakanımız olmak üzere, bürokratına, müteahhidine,
işçisine teşekkürlerimi sunarım.
Diğer
taraftan Ramazan Bayramı öncesi açılışı yapılarak
milletimizin hizmetine sunulan Osman Gazi Köprüsünün ülkemiz için ne kadar
önemli olduğunu belirtir, köprünün maliyeti hususunda Mecliste gündeme
gelen bazı yanlışlıkları düzeltmek isterim.
Söz
konusu Osman Gazi Köprüsü 433 kilometrelik Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu
Projesi kapsamında yer almaktadır. Bu nedenle söz konusu maliyetleri
dikkate alırken projenin tamamının bir bütün olarak göz önüne
alınması gerekir. Projenin yapım maliyeti 2009 fiyatlarıyla
6,3 milyar dolar olup finansman maliyetiyle birlikte 8 milyar doları
bulmaktadır.
Yatırımcı
açısından en avantajlı kesim proje içerisinde yer alan köprüdür.
Otoyol kısmında ödenecek rakam ise otomobil eş değeri
cinsinden kilometre başına 5 senttir. Bu nedenle köprü maliyetinin
geri ödeme süresi bir buçuk yıl değil on yılın çok
üzerindedir.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.
Sayın
Erkek
2.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, Kurban Bayramında emeklilere birer maaş ikramiye verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Olağanüstü
hâl sürecinde, terör ve şiddetin çok tırmandığı bir
süreçte, kanun hükmünde kararnamelerle yönetildiğimiz bir süreçte biz
Meclisin çalışması gerektiğini düşünüyoruz ama
sanıyorum ki bugün, bu dönemin son gününü hep birlikte
tamamlayacağız. Ve önümüzde önemli bir bayramımız var, dinî
bir bayramımız, Kurban Bayramımız. 15 Temmuzdan sonra
Mecliste oluşan iradeyi, uzlaşmayı gelin bu son günde, hep
birlikte, dört parti grubu olarak bu bayramda emeklilerimize birer maaş
ikramiye vererek taçlandıralım. Meclis isterse her şeye
muktedirdir. Meclis iradesiyle yapalım bunu; Meclis bu kararı
alsın, Bakanlar Kurulumuz da bu dinî bayramda, bu Kurban Bayramında
çok ihtiyacı olan emeklilerimize -ki torunlarına harçlık
veremeyen emeklilerimiz var- birer maaş ikramiye versin. Emeklilerimize
hakkaniyetle davranmak zorundayız, saygıyla davranmak
zorundayız, onlara verdiğimiz sözleri tutmak zorundayız.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim elimiz bu konuda havada.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Akın
3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, terörün bir an önce bitmesi için Hükûmete hukuk içerisinde yapılacaklar için destek olacaklarına, Balıkesirin teröre en çok şehit veren illerden biri olduğuna ve şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
AHMET
AKIN (Balıkesir) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Maalesef
her gün ülkemizin her yerinden patlama ya da terör saldırıları
haberleri alıyoruz. Ülkemiz terörden çok çekti, bir an önce terörün
bitmesi, ülkemize huzur gelmesi için biz Hükûmete hukuk içerisinde
yapılacaklar için destek olacağımızı her seferinde
ifade ettik, önerilerimizi ilettik. Dış politikada yapılan
yanlışların ülkemizde terörün azmasına yol
açacağını ısrarla söyledik.
Balıkesir
de en çok teröre şehit veren illerimizden bir tanesi. Kardeşlerimiz
Ömer Faruk Bol, Tuncay Küssen, Sercan Özkul, Mustafa Serin, Turgut Solak, Engin
Balcı, Ramazan Konuş, Servet Ildız, Özcan Mutlu, Aycan Özdil,
Atilla Kaya, Gökhan Bakır, Mehmet Kutlu, Hasan Talay, Ahmet Semerci ve
daha niceleri
Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Ayrıca,
bugün Sındırgı ilçemizin Dedeler Mahallesinde yine
şehidimiz Mesut Demirin cenazesi var. Ben burada olduğum için
katılamıyorum. Bütün hemşehrilerime
başsağlığı diliyorum. Vatanımızın,
milletimizin başı sağ olsun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Kılıç
4.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, Anadolunun fethinin sonuçları itibarıyla tarihimizin en önemli olaylarının başında geldiğine ve Anadolunun kapılarını açan şehit ve gazilere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Ağustos ayı tarihimizde zaferlerle dolu bir
aydır. Bizansa bağlı surlarıyla meşhur Ani Kalesiyle
Kars ve çevresi Sultan Alparslan tarafından 1064 yılı
Ağustos ayında fethedildi. Anadolunun fethi, sonuçları
itibarıyla tarihimizin en önemli olaylarının başında
gelir. Bu fetihle milletimiz ebedî bir vatana kavuşmuş ve bu vatan
toprakları üzerinde Anadolu Selçukluları, Osmanlı Devleti ve
Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Ecdadımız, Anadoluya, 4üncü
yüzyıldan başlayarak fasılalarla 11inci yüzyıla kadar
sürecek akınlarda bulunmuşlardı. Anadolunun
kapılarını bizlere açan ecdadımıza, şehit ve
gazilerimize Allahtan rahmet diliyor, bize emanet edilen Anadolu topraklarında,
iman ve sadakatle, birlik ve dirlik içinde şerefle yaşamayı
nasip etmesini niyaz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, 30 Ağustos Zafer Bayramına ve Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşlarını rahmetle andığına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Ağustos ayında aynı zamanda
30 Ağustos Zafer Bayramını kutlayacağız. Bize bugünkü
cumhuriyeti hediye eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarını da rahmetle analım. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Ertem
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, işe ihtiyacı olan insanların istihdamında siyasi tercihlerin kriter olmaması gerektiğine ve ayrımcılık yapan yetkilileri sorumlu davranmaya ve adil olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
İşsizlere istihdam amacıyla kurulan
İŞKUR aracılığıyla üç, altı, dokuz ay
çalıştırılmak üzere işçi alımı
yapılmaktadır. Bu kişilerin işe alımında yetkili
olan vali ve kaymakamlar, AKP il başkanı ve ilçe başkanı
gibi davranarak takdir haklarını AKPye üye olan kişilerden yana
kullanmaktadırlar. Bizler ekmeğe ve işe ihtiyacı olan
insanların istihdamında siyasi tercihlerinin kriter olmaması
gerektiğini düşünüyoruz. AKPye oy vermeyen fakat işe muhtaç
insanlarımızın suçu nedir? Halkımıza yapılan bu
haksızlığı vicdanlarınıza nasıl
sığdırıyorsunuz?
Bu vesileyle, Ulu Önder Atatürkün kurduğu
cumhuriyetimizde demokrasiden uzak bir şekilde insan
ayrımcılığı yapan yetkilileri sorumlu davranmaya ve
adil olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kayışoğlu
6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, 411 sıra sayılı Yasa Tasarısının 75inci maddesiyle ilgili kamuoyu vicdanının rahatsız olduğuna ve çevreyle ilgili denetimleri devre dışı bırakan bu maddenin tekriri müzakereyle yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum.
İktidar, toplumsal uzlaşı diye diye
demokrasi kanallarını tıkayıp bildiğini okumaya devam
ediyor. Eğitimde dönüşüm hız kesmeden sürüyor. Bakanlar Kuruluna
kanunlarüstü yetkiler veriliyor, çevreye darbe yapılıyor.
Üniversitelerde seçim kaos sebebi olarak görülüyor. Paralel hazine yasası
getiriliyor. Velhasıl, özellikle torba yasalarda ölüm gösterilip
sıtmaya razı etme politikası uygulanıyor.
Darbelerden darbe beğenmek zorunda
kaldığımız bugünlerde, bizler de muhalefet olarak bir daha
kandırılmamanız için tarihsel görevimizi yerine getirmek zorunda
hissediyoruz. Bu nedenle, 411 sayılı Yasa Tasarısının
dün akşam geçen 75inci maddesiyle ilgili kamuoyu vicdanının
rahatsız olduğunu hatırlatmak istiyorum. Geleceğimize,
doğamıza, çevremize sahip çıkmak adına çevreyle ilgili
denetimleri devre dışı bırakan bu maddenin
tekririmüzakereyle yeniden ele alınıp tasarıdan
çıkarılmasını talep ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Yıldırım
7.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, Adıyaman merkezde ve Havşeri suyunun getirildiği Bulam beldesinde çok ciddi su sorunu yaşandığına ilişkin açıklaması
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
Bulamdan Adıyamana getirilen Havşeri Suyu
Projesi için kimi yetkililer elli yıllık, kimileri iki yüz
yıllık su sorununu çözdüklerini söylemişlerdi. Kasım 2011
tarihinde Adıyamanda yapımı tamamlanan Havşeri İçme
Suyu Projesi, o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından toplu açılış töreniyle hizmete
açılmıştı. Açılışta AKP milletvekilleri, bu
projeye Adıyaman ölçeklerinde çılgın projedir.
demişlerdi. AKP Hükûmetine sesleniyorum: Bu kadar çılgınlık
yeter, biraz gerçekçi olalım artık. Bu yaz sıcaklarında
Adıyaman halkı evlerinde içecek su bile bulamıyor. Günde on iki
saat su kesintisi yaşanıyor. Şu an hem Adıyaman merkezde
hem de Havşeri suyunun getirildiği Bulam beldesinde çok ciddi su
sorunu yaşanmaktadır. Elli yıllık su sorununu çözdük.
dediğiniz proje beş yılı bile bulmadı. Çok
iddialı konuşan o yetkilileri bir an önce bu su sorununu çözmeye
davet ediyorum. Üç tarafı suyla çevrili Adıyamanın, bırakın
sulu tarım yapmayı, içme suyu sıkıntısı
yaşaması kabul edilecek bir şey değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yurdakul
8.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakulun, yeni atanacak sağlık personeli sayısının artırılmasını, sağlık çalışanlarının yıpranma payı ve döner sermaye ödeneklerinin emekliliğe yansıtılmasını talep ettiğine ve aile hekimlerinden istenen ek işlerle ilgili kendileriyle istaşare edilmesinin doğru olacağına ilişkin açıklaması
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın
Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve Maliye Bakanı Naci
Ağbaldan tüm sağlık çalışanları ve 350 bin
yardımcı sağlık personeli adına Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bir istirhamımız olacak.
Birincisi: Dün gece yarısı kabul edilen
tasarıyla yeni atanacak sağlık personeli sayısının
22 bin değil, Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergedeki
şekilde en az 66 bin olması yönünde bayram öncesi, 2016
yılı Ekim ayı Kamu Personeli Seçme Sınavı öncesi
ehliyetli ve liyakatli bu sağlık çalışanlarına bir
müjde verilmesidir.
İkincisi: Tüm sağlık
çalışanlarına yıllardır, özellikle seçim zamanı
söz verilen yıpranma payı ve döner sermayelerinin emekliliğe
yansıması sözlerinin yerine getirilmesidir.
Üçüncüsü ise: İster nöbet hizmeti ister devir
hizmeti gibi tüm ek işleri aile hekimlerimizin yapmasını
istemeden önce aile hekimlerimizle istişare ederek, onların fikir ve
önerilerini alarak hareket etmenin en doğru yaklaşım
olacağını Sayın Sağlık Bakanına ve Sayın
Maliye Bakanı Naci Ağbala iletilmesini istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Arslan
9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, hakkında uzaklaştırma, gözaltı ve tutuklama süreci başlatılan akademisyenlerden boşalan kadrolar nedeniyle eğitimin aksaması tehlikesi olduğuna ve eğitim ve öğretimin aksamaması için ne tür tedbirler düşünüldüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Sayın Başbakana soruyorum: Yeni akademik ve
eğitim yılının başlamasına kısa süre kala
hakkında uzaklaştırma, gözaltı ve tutuklama süreci
başlatılan akademisyenlerden boş kalan görevler eğitimin
aksamasına yol açma tehlikesini taşımaktadır. Türkiye
çapında kapatılan üniversitelerde açığa alınan,
işine son verilen, tutuklanan öğretim görevlisi ve öğretim
üyesinin sayısı nedir? Açığa alınan ve tutuklanan
öğretmen sayısı nedir? Türkiye genelinde kapatılmayan
üniversiteler içinde kaç akademisyen hakkında soruşturma
başlatılmış, kaçı görevden
uzaklaştırılmış, kaçı hakkında gözaltı
kararı verilmiştir? Bununla ilgili olarak, eğitim ve
öğretimin aksamaması için ne tür tedbirler almayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Zeybek
10.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybekin, Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yapmaması nedeniyle çiftçilerin yaşadığı sorunlara ve ayçiçeği alımlarının desteklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Ülkemizde tarım üreticileri, çok çalışan, emek
gücü oranında kazanamayan çiftçimiz, köylümüz, Toprak Mahsulleri Ofisinin
alım yapmaması nedeniyle, buğday, mısır, arpa ve
diğer ürünlerde mağdur edilmiştir. Ayçiçeği hasadı başlamıştır.
Üç yıl önce serbest piyasada 1.600 TLden işlem gören 1 ton
ayçiçeği, bugünlerde 1.300-1.400 TL arasında işlem görmektedir.
Tarım Bakanlığı birliklere destek vermelidir. 1 ton ayçiçeği
1.700 TLnin altında işlem gördüğünde çiftçimiz mağdur olmaktadır.
KARADENİZBİRLİKe destek verilerek, Samsun, Bafra, Alaçam,
Vezirköprü, Havza, Ladik, Kavak ilçelerimizdeki çiftçilerimizin en büyük geçim
kaynağı olan ayçiçeğinin alımları desteklenmelidir.
Tarım ürünlerinin desteklenmesi ülkemizin İstanbulda ve ekonomide
güçlenmesi demektir.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Özdemir
11.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, eğitim sisteminde yaşanan mevcut sorunların çözülmediğine ve yeni sorunların eklendiğine ilişkin açıklaması
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yeni
eğitim öğretim yılına girmemize çok az bir süre kala
eğitim sistemimizdeki mevcut sorunlar çözülemediği gibi, üzerine yeni
sorunlar eklenmiştir. İşte, kapatılan üniversitelerdeki
öğrencilerin sorunları, yeni yerleşen öğrencilerin yurt
(barınma) sorunları, yerleşemeyen öğrenciler ve en önemlisi
TEOG sınavları sonrasında bir okula yerleştirilemeyen
öğrenciler zorunlu olarak imam-hatip okullarına yönlendirilmektedir.
12 Eylül darbesi sonrası uygulamaya konulan zorunlu din derslerine ek
olarak bu iktidar dönemlerinde zorunlu imam-hatip okulları uygulaması
da hayata geçmiştir. AKPli dönemlerde iyice kronikleşen eğitim
sorunlarımızın hiçbir zaman çözülemeyeceği ve
eğitimdeki bu kurumsal çöküşten kurtulamayacağımız gün
gibi ortadadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Doğan
12.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, İstanbul Garip Dede Cemevi Dergâhına yapılan silahlı saldırıyla ilgili İçişleri Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan, İstanbul Garip Dede
Cemevi Dergâhına silahlı bir saldırı gerçekleşti
birkaç gün önce. Tamamen Alevi-Sünni çatışması yaratma
çabası olan bu saldırı hakkında çok geniş bir
araştırmanın yapılması ve saldırgan ya da
saldırganların tespit edilip edilmediği, bu konuda
çalışmanın hangi aşamada olduğu hususunun
cevaplandırılması gerekmektedir. Konu son derece önemlidir.
Sayın İçişleri Bakanının cevaplandırmasını
talep ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bektaşoğlu
13.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, belediyelerin halk otobüsü taşımacılığı hizmetlerini devrettiği şirketlerin gazi, şehit yakını, engelli ve yaşlı yurttaşların ücretsiz taşınmasına yönelik anlaşma yapmadıklarına ilişkin açıklaması
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Belediyeler
halk otobüsü taşımacılığından vazgeçtikleri veya
bu hizmetleri devrettiği şirketlerle gazi, şehit
yakını, engelli ve yaşlı
yurttaşlarımızın ücretsiz taşınmasına
yönelik anlaşma yapmadıkları için Türkiyenin çeşitli il ve
ilçelerinden şikâyetler alıyoruz. Örneğin, Giresunun Bulancak
ilçesi belediyesi de resmî aracını servisten kaldırarak
taşımacılık hizmetlerini tek taraflı olarak iptal ettiğini
açıkladı. İlçede yaşayan, oğlunun da kendisi gibi engelli
raporu olan Cemil Meyveci isimli yurttaşımız yasa ve
yönetmeliğe rağmen belediyenin bu hizmetinden
yararlanamadıklarını ifade etmektedir. Valiliğe ve ilgili
birimlere yazdığı dilekçelerin örnekleri vardır. Bununla
ilgili olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının,
İçişleri Bakanlığının, belediyelere görevlerini
hatırlatan bir genelge göndermelerini talep etmekteyiz. Yasalarla
tanımlanmış ücretsiz seyahat hakkının kullanımını
kimsenin kaldırmaya hakkı yoktur. Bu
yurttaşlarımızı sosyal devletin güvencesi altına almak
ve mağduriyetlerini önlemek temel görevlerimizden birisidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Çamak
14.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, terör sorununun silahla çözülemeyeceğine, başka ülkelerdeki sorunların çözülmesine öncülük edenlerin kendi ülkeleri için de aynı iradeyi göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Van, Elâzığ ve Bitlisteki terör
saldırılarında verdiğimiz şehitlerin acısı
yine yüreklerimizi dağladı. Fakat bu sorunun kaynağı
irdelenmedikçe hep bir yerlerden kara haberler gelecek gibi. Bu kronik sorunun
silahla çözülemeyeceği, İspanya, İrlanda, Kolombiya, Filipinler
gibi birçok ülkede görülmüştür. Birkaç yıl önce Sayın Recep
Tayyip Erdoğan ve Sayın Ahmet Davutoğlunun ara bulucu
olmasıyla, Diplomat Haydar Berkin Birleşmiş Milletler nezdinde
başkanlığını yürüttüğü bir süreçte,
Filipinlerdeki Moro İslam Kurtuluş Cephesi adlı bir terör
örgütü silah bırakma kararı aldı. Bu sayede Filipinlerdeki sorun
büyük ölçüde çözüldü. Başka ülkelerdeki sorunların çözülmesine
öncülük edenler kendi ülkeleri için aynı iradeyi neden gösteremiyor?
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özkan? Yok.
Sayın Göker
15.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdurda birim amirlerinin inisiyatifi doğrultusunda açığa alınan devlet memurlarının soruşturmalarının tamamlanarak bir an önce görevlerine iadesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; OHAL kararnamesiyle seçim bölgem Burdurda birim amirlerinin
inisiyatifi doğrultusunda açığa alınan
EĞİTİM-İŞten 7 öğretmenim,
EĞİTİM-SENden 4 öğretmenim ve kayıtlı
öğretmenlerimiz ile bankaya para yatırdığı veya
çocuğunu özel okula gönderdiği için açığa alınan
devlet memurlarının soruşturmalarının tamamlanarak bir
an önce görevlerine iadesini talep ediyorum. Bu şahıslar için,
bırakın suçlu olmayı, suçlanması bile kabul edilebilir bir
durum değildir.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aslında sayımız doldu ama bir tek
sayın milletvekili kaldı, ona da söz vereceğim.
Sayın Tuncer
16.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, yaşanan süreçte suçlu-suçsuz ayrımının çok titiz yapılmasını ve gerçekten suçsuz olanların mağdur edilmemesini, bir an önce Amasya çevre yolunun yapımına başlanmasını ve Mecitözü Kaşvağı ile Çorum-Mecitözü Kavşağı arasındaki 50 kilometrelik yolun yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz darbe
girişiminden başarıyla çıkmıştır. Öncelikle
bu süreçte de suçlu-suçsuz ayrımının çok titiz, kuyumcu terazisi
hassaslığında yapılmasını ve gerçekten suçsuz
olanların mağdur edilmemesini talep ediyorum.
Yine, Amasya çevre yoluyla ilgili
çalışmaların başlayacağı söylenmesine
rağmen, aradan on bir-on iki yıl geçmesine rağmen bugüne kadar
hiçbir çalışma yapılmamaktadır. Bu Amasya trafiğini ve
Amasya halkını çok mağdur etmektedir. Bir an önce Amasya çevre
yolunun yapımına başlanmasını ilgililerden talep
ediyorum.
Yine, Amasya-Çorum arasındaki Mecitözü
Kavşağı ile Çorum-Mecitözü Kavşağı
arasındaki 50 kilometrelik alan hâlen duble yol
yapılmamıştır ve birçok kişi mağdur olmakta,
trafik kazalarına sebep olmaktadır. Bu duble yol çalışmasında,
verilen sözlerin tutulmasını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tuncer.
Şimdi,
talepte bulunan grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın
Akçay, buyurun.
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Hükûmetin FETÖyle mücadelede iktidar partisi-cemaat kavgası gibi bir görüntü vermekten özenle kaçınması ve FETÖyle mücadelenin dün, bugün ve yarın perspektifiyle ele alınarak gerçekleştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakan
Sayın Binali Yıldırım, 13 Ağustosta
yaptığı bir konuşmada, FETÖ soruşturmasına
ilişkin olarak Burada ölçüyü 1973ten beri alamayız, bizim için ölçü
17-25 Aralık sonrasıdır. demiştir. Sayın
Başbakanın bu ifadesi en başta, dün, bugün ve yarın
perspektifiyle hareket edilmesi gereğini göz ardı etmektedir. Çünkü
bu FETÖ hadisesinin mutlaka bir dünü, bugünü vardır ve yarını da
olacaktır. Başlangıç noktasını 17-25 Aralık 2013
olarak belirlemek öncelikle mücadeleyi kişiselleştirir, yaşananları
bir AKP-cemaat kavgasına indirger. Oysa biz, kişilerle mücadele
ederken terör örgütünün devlet kadrolarına yerleşmesine imkân veren
anlayışla da mücadele edilmesi gerektiğini görüyoruz. Ölçüyü
17-25 Aralık olarak kabul ederseniz, terör örgütü FETÖnün askerî
kadrolara yerleşmesine imkân veren Ergenekon, Balyoz ve değişik
kumpas davalarını ne yapacağız? Bunları unutmak mümkün
değil. 17-25 Aralıktan önce olduğu için terör örgütünün bu
faaliyetlerini göz ardı etmek anlamına gelir ki, bu da FETÖyle mücadeleyi
yarım bırakır. Hükûmet bu konuda bir samimiyet testinden,
sınavından geçmektedir.
Terör
örgütüyle mücadelede bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü gayreti göstereceğiz ve
desteği de vereceğiz. Özellikle, 15 Temmuz akşamından
itibaren kararlı, onurlu ve samimi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika daha ek süre veriyorum Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
tutumları ve atmosferi
hepimiz biliyoruz ve bütün milletimiz de bu atmosferden dolayı çok büyük
bir beklenti içerisindedir. Hükûmet, FETÖyle mücadelede iktidar partisi-cemaat
kavgası gibi bir görüntü vermekten özenle kaçınmalıdır. Bu
mücadele millî birlik ve beraberlik, demokrasi, hukuk ve bağımsızlık
mücadelesidir ve altını çizerek tekrar belirtiyorum ki FETÖyle
mücadele kesinlikle dün, bugün ve yarın perspektifiyle ele alınarak
gerçekleştirilmelidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın
Özel
18.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, OHAL kapsamında yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerle Türkiyede pek çok şirkete el konularak kayyum atandığına, bu kayyumların o şirketin işlevini nasıl sürdürdüğüne dikkat edilmesi gerektiğine ve Manisada üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
15
Temmuz darbe girişiminden sonra yayınlanan kanun hükmünde
kararnamelerle OHAL kapsamında Türkiyede pek çok şirkete el konuldu,
kayyum atandı. Bu kararların, bu FETÖ terör örgütünün ekonomik gücünü
ortadan kaldırmak için olumlu kararlar olduğu konusunda kamuoyunda da
bir yaklaşım var ancak bunu yaparken çok dikkatli davranmak gerekiyor
iki yönden: Bir, Atanan kayyumlara çok dikkat etmek gerekiyor ve bu
kayyumların o şirketin işlevini nasıl sürdürdüğüne de
dikkat etmek gerekiyor. Örneğin, Manisa Turgutluda Lidya
Konserveciliğe el konuldu. Lidya Konserveciliğin kayyumu
şirketin bankalara olan borçlarını ödeyeceğini ama
vatandaşa olan borçlarını ödeyemeyeceğini söylüyor bu
aşamada ve Manisanın Selendi, Gördes, Demirci, Turgutlu, Ahmetli
başta olmak üzere, tüm ilçelerinden almış oldukları
tarım ürünlerinin, salatalığın, domatesin, biberin
paralarını çiftçiye ödemiyorlar ve çiftçi, bu örgütün, bu darbe girişiminin
mağduru olduğu hâlde şu an cezasını çekiyor. Kayyumun
öncelikle bireysel çiftçinin alacaklarını ödemesi gerekiyor. Bu
konuda Manisada, ilçelerimizde büyük bir infial var.
Bir
diğer husus da yine, Manisada çiftçinin üzümle ilgili
sıkıntısıdır. Üzüm, bizim temel geçim
kaynağımız. Hatalı tarım politikaları,
dış politikadaki Suriye pazarını kapatan gelişmeler,
Rus uçağının düşürülmesiyle Rus pazarında,
kalıntı kriziyle Avrupa Birliğinde yaşananlarla geçen sene
6 bin, 6.500 lira olan üzümün tonu, bugün 2.500 liradan alıcı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika daha ek süre veriyorum Sayın Özel.
Buyurun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
Rus
pazarının, Suriye pazarının, Avrupa Birliği
pazarının yaşadığı ciddi
sıkıntılarla bugün gelinen noktada geçen sene tonu 6 bin liraya
satılan üzüm, 2.500-3 bin liraya alıcı bulamıyor.
Bankaların faiz kıskacındaki üzüm üreticileri de çok ciddi
sıkıntılar çekiyorlar.
Genel
Kurul vasıtasıyla, Hükûmetin bu konuda dikkatini çekmek istiyoruz.
Çok ciddi tedbirler alınmazsa hem üzüm üreticimiz hem de kayyuma mal veren
çiftçilerimizin mağduriyeti Manisada gerçekten köylülerimizi,
çiftçilerimizi mahvediyor. Bu konuda Hükûmeti duyarlı davranmaya davet
ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özel.
Gündeme
geçiyoruz
SELMA
IRMAK (Hakkâri) Sayın Başkan, söz talebimiz vardı.
BAŞKAN
Peki. Sayın Irmak, görmedim sizi.
Grup
başkan vekilinizi temsilen, buyurun.
İki
dakika söz veriyorum.
19.- Hakkâri Milletvekili Selma Irmakın, darbe girişiminden sonra alınan güvenlik tedbirlerinin en fazla hissedildiği alanların cezaevleri olduğuna, cezaevlerinde işkence görüldüğüne dair çok ciddi iddiaların olduğuna ve bu konuda tedbir alınması gerektiğine, hasta tutukluların durumuna ilişkin açıklaması
SELMA
IRMAK (Hakkâri) Sayın Başkan, özellikle darbe sürecinden, darbe
girişimi sürecinden sonra ülkede kimi güvenlik tedbirleri
alındı, bunları hissetmek mümkün ancak bu darbe
girişiminden sonraki alınan güvenlik tedbirlerinin en fazla
hissedildiği alanlar cezaevleri oldu. Cezaevleri bir ülkenin
aynasıdır, burada yaşananlar ülkenin gerçek durumunu ve hâlini
ortaya koyar.
Sayın
Başkan, günlerdir devam eden şikâyetler alıyoruz. Özellikle,
cezaevinden cezaevine sürgünler ve sürgünler esnasında uygulanan muamele
12 Eylül cuntasını aratmaz düzeydedir. Bilirsiniz, Türkiye, kendini
12 Eylülde cezaevlerinde yaşanan vahşetle adlandırır ve o
vahşetin Türkiyeye neler kaybettirdiğinden söz eder, bahseder ve
hepimiz buna katılırız. Şimdi, aynı minvalde
şeylerin yaşandığını söylemek mümkündür. Sincan 2
no. lu F Tipinden Tekirdağ 2 no.lu F Tipine gönderilen 58 kişiyle
ilgili, işkence gördüklerine dair ciddi iddialar var. Bu iddialar -iddia
sahipleri de- Tutuklu Hükümlü Aileleri Dayanışma Dernekleri
Federasyonundan bize ulaşan bilgidir.
Sayın
Başkan, yine aynı cezaevlerinde her gün, dayak dâhil, sistematik
işkencenin görüldüğüne dair çok ciddi iddialar var ve bu iddialar her
geçen gün biraz daha artmaktadır. Bu konuda gereken tedbirler alınmaz
ise burada yeni bir vahşet, yeni bir trajedinin yaşanması
mümkündür. Cezaevleri görünmez kuyularıdır toplumun ve burada neler
yaşandığını hiç kimse bilmez. Ben de cezaevinde kalan
birisi olarak bunu söyleyebilirim; sesi duyulmaz, sesini buradan duyurmak en
önemli araç hâline gelmiştir maalesef. Bunun için gereken tedbirlerin
derhâl alınması gerekiyor.
Bir
başka önemli konu ise hasta tutuklular meselesidir. Hasta tutuklular
meselesi bu ülkenin gündemini sürekli meşgul etmiştir. Hasta
dediğimiz de geçici şifahi hastalıklar değil, ölümcül
artık yani ömrü birkaç ay kalmış olan hastalardır.
Bunların geri kalan yaşamlarını dışarıda
aileleriyle birlikte geçirmeleri ve en azından rahat bir ölüm
gerçekleştirmeleri talep edilmektedir, bunun ötesi değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika daha ek süre veriyorum Sayın Irmak.
Buyurun.
SELMA
IRMAK (Hakkâri) Bununla ilgili de Mehmet Nur Çelebi
arkadaşımızın hastalığının artık
daha ileri bir safhaya taşındığı ve neredeyse ölüm
döşeğinde olduğu bildirildi bize. Bu konuda da gerekli
tedbirlerin alınması gerekiyor. Hasta tutukluların serbest
bırakılmasının güvenlik tedbirleriyle engellenmesi bizce
toplumun vicdanını yaralayan bir durumdur. Bunun bir an önce
değerlendirilmesi ve hasta tutukluların serbest bırakılması,
geri kalan hastaların da tedavi imkânlarının oluşturulması
gerekiyor. Sibel Çapraz bunlardan birisidir, bağırsakları
dışarıda yaşamak zorunda kalıyor ve tutukluluğu
devam ediyor maalesef.
Bunlar
da gündemimizi meşgul eden ve bizim şu anda sorumluluk
alanımızda olan konulardır. Bunlara derhâl cevap verilmesi gerekmektedir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Irmak.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, geri gönderme merkezlerinin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de
Adana, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Edirne, Erzurum, Gaziantep,
İstanbul, İzmir, Kırıkkale, Kırklareli, Tekirdağ
ve Van illerinde geri gönderme merkezleri bulunmaktadır. Bu merkezlerle
ilgili birçok sivil toplum kuruluşu raporlar hazırlamış,
yaşanan insan hakları ihlallerini ve fiziki eksiklikleri ortaya
koymuşlardır. Türkiye İnsan Hakları Kurumunun
hazırladığı raporda da geri gönderme merkezlerinde asgari
insan hakları standartlarının dahi yerine getirilmediği
belirtilmiştir.
2014
yılında Türkiye'ye girmeye çalışırken
Iğdırda yakalanan 17 yaşındaki Afgan kökenli Lütfullah
Tacik vakası da geri gönderme merkezleriyle ilgili sorunları gözler
önüne sermiştir. Lütfullah Tacik yakalanmasının ardından
Van Geri Gönderme Merkezine gönderilmiş, buradan sağlık
kontrollerinin yapılması için sevk aldıktan sonra hastanede
yaşamını yitirmesi üzerine geri gönderme merkezinde
darbedildiği iddiaları medyada yer almıştı.
Uluslararası
Af Örgütünün Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Geri Kabul
Anlaşması sonrasında 16 Aralık 2015'te
yayınladığı "Avrupa'nın Bekçisi"
başlıklı raporunda da Türkiye'nin ülkemizde bulunan mülteci ve
sığınmacıları keyfî olarak alıkoyduğu
belirtilmiştir. Söz konusu raporda, Türkiye'nin eylül ayından bu yana
batı sınırlarında yakaladığı yüzlerce
mülteci ve sığınmacıyı güney ve doğu illerinde
kurulan merkezlere sevk ettiği, bu kamplara yerleştirilen
kişilerin zorla tutuldukları, bazı mülteci ve
sığınmacıların günlerce kelepçelendiği,
darbedildiği ve Türkçe bilmemelerine rağmen Türkçe birtakım
kâğıtların zorla
imzalattırıldığının tespit edildiği
belirtilmiştir.
Türkiye'nin,
Suriye'den yaklaşık 2,2 milyon kayıtlı geçici koruma
altındaki mülteci ve diğer ülkelerden gelen yaklaşık 300
bin sığınmacı ve mülteciyle dünyada en büyük mülteci
nüfusuna sahiplik yapan ülke konumunda olduğu belirtilen raporda, bu
yılın eylül ayına kadar Türkiye'deki mültecilerin ve
sığınmacıların karşılaştığı
başlıca insan hakları sorunlarına yasa dışı
alıkonulma ve sınır dışı
uygulamalarının dâhil olmadığı, bu durumun yeni
geliştiği belirtilmektedir. Raporda, Avrupa Birliğinden
alınacak 3 milyar avronun yasa dışı alıkonulma ve geri
gönderme programını fonlamak için kullanılacağı iddia
edilmektedir. Bahsedilen merkezlerde zorla alıkonulan
sığınmacı ve mültecilerin aileleri ve avukatları dâhil
dış dünyayla iletişim kurmalarının engellendiği,
iletişimi yetkililerden sakladıkları telefonlarla sağlayabildikleri,
birçok fiziksel istismar ve kötü muamele vakasının
yaşandığı, bazı mülteci ve
sığınmacıların bir haftaya yakın tecrit
altında ve kelepçeli şekilde tutulduğu iddia edilmektedir.
Tüm
bu nedenlerle, geri gönderme merkezlerinin durumunun incelenmesi ve
yaşanan hak ihlallerinin tespit edilerek gerekli
çalışmaların yapılması amacıyla Anayasanın
98inci, TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1)
Veli
Ağbaba
(Malatya)
2)
Özcan
Purçu
(İzmir)
3)
Hüseyin
Çamak
(Mersin)
4)
Mehmet
Gökdağ
(Gaziantep)
5)
Kadim
Durmaz
(Tokat)
6)
Mustafa Sezgin
Tanrıkulu
(İstanbul)
7)
Şenal
Sarıhan
(Ankara)
8)
Mahmut
Tanal
(İstanbul)
9)
Haydar Akar
(Kocaeli)
10)
Aydın
Uslupehlivan
(Adana)
11)
Çetin Osman
Budak
(Antalya)
12)
Ahmet
Akın
(Balıkesir)
13)
Namık
Havutça
(Balıkesir)
14)
Onursal
Adıgüzel
(İstanbul)
15)
Erkan
Aydın
(Bursa)
16)
Ceyhun İrgil
(Bursa)
17)
Lale
Karabıyık
(Bursa)
18)
Kazım
Arslan
(Denizli)
19)
Orhan Sarıbal
(Bursa)
20)
Tur Yıldız
Biçer
(Manisa)
21)
Melike
Basmacı
(Denizli)
22)
Hayati
Tekin
(Samsun)
23)
Ömer Fethi
Gürer
(Niğde)
24)
Bülent Yener
Bektaşoğlu
(Giresun)
25)
Vecdi
Gündoğdu
(Kırklareli)
26)
Erdin
Bircan
(Edirne)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, TRT tarafından düzenlenen bir sınavda yaşanan ihmallerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu tarafından düzenlenen Türk sanat müziği, Türk
halk müziği, çok sesli müzik, tonmayster, stajyer sanatçı
sınavı üzerindeki şaibeler kuruma olan güveni sarsmaktadır.
TRT tarafından düzenlenen ve yüzlerce adayın başvurduğu bir
sınavda yaşanan ihmallerin, sınavı kazananlar üzerinde
oluşan şaibenin araştırılması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini
arz ederim.
1)
Mustafa Sezgin
Tanrıkulu
(İstanbul)
2)
Veli
Ağbaba
(Malatya)
3)
Özcan
Purçu
(İzmir)
4) Çetin
Osman
Budak
(Antalya)
5)
Aydın
Uslupehlivan
(Adana)
6)
Ahmet
Akın
(Balıkesir)
7)
Erkan
Aydın
(Bursa)
8)
Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
(Bursa)
9)
Şenal
Sarıhan
(Ankara)
10)
Kazım
Arslan
(Denizli)
11)
Mahmut Tanal
(İstanbul)
12)
Vecdi
Gündoğdu
(Kırklareli)
13)
Kadim
Durmaz
(Tokat)
14)
Haydar
Akar
(Kocaeli)
15)
Onursal
Adıgüzel
(İstanbul)
16)
Lale
Karabıyık
(Bursa)
17)
Devrim
Kök
(Antalya)
18)
Ceyhun İrgil
(Bursa)
19)
Tur Yıldız
Biçer
(Manisa)
20)
Orhan
Sarıbal
(Bursa)
21)
Melike
Basmacı
(Denizli)
22)
Hayati
Tekin
(Samsun)
23)
Ömer Fethi
Gürer
(Niğde)
24)
Haluk
Pekşen
(Trabzon)
25)
Mehmet
Gökdağ
(Gaziantep)
26)
Erdin
Bircan
(Edirne)
27)
Hüseyin
Çamak
(Mersin)
Gerekçe:
TRT
tarafından düzenlenen Türk sanat müziği, Türk halk müziği, çok
sesli müzik, tonmayster, stajyer sanatçı sınavına 6 bin
kişinin müracaat ettiği ancak sınavı kazananların
seçici kurulda bulunanların birinci dereceden akrabaları ve hatta
çocukları oldukları iddia edilmektedir. Sınava başvuran
vatandaşlarımızın emekleri gasbedilmektedir ve artık,
kamuoyu tarafından AKP'nin torpil demokrasisinin işIerIik
kazandığının bir kanıtı daha tescillenmektedir.
AKP'nin
torpil atamaları sayesinde birçok AKPlinin yakınları
sınavlı ya da sınavsız olarak sadece AKPli veya AKPye
yakın oldukları için kamuda istihdam edilmiştir. AKP il ve ilçe
teşkilatlarının neredeyse iş ve işçi bulma kurumuna
dönüşmesi medyada defalarca yer almaktadır. KPSS
skandallarının henüz aydınlanmadığı, AKPlilerin
sınavsız olarak kamu kadrolarına atanmalarının
açıklanmadığı ülkemizde bir skandalın da TRT'nin
düzenlediği Türk sanat müziği, Türk halk müziği, çok sesli
müzik, tonmayster, stajyer sanatçı sınavında
yaşandığı basına yansımaktadır.
Türk
sanat müziği, Türk halk müziği, çok sesli müzik, tonmayster,
stajyer sanatçı sınavına katılan yüzlerce adayın
sınav sonucu açıklanmamıştır, sınavda seçici
kurulu oluşturan kişilerin yakınlarının
sınavı geçtiği iddia edilmektedir. Sınavı kazanan
adaylardan birisinin, sınavlar başlamadan önce, bir konser
afişinde kendisini TRT İzmir Radyosu kanun sanatçısı olarak
tanıttığı ancak basında bu bilginin haber olarak yer
almasından sonra, kişisel sosyal medya hesabında yer alan
afişi kaldırdığı iddiaları mevcuttur. Sınavı
kazanan bir kişinin ise sınavdan önce TRT'de göreve
başladığı iddia edilmektedir.
Seçici
kurulun yakınları ve AKPlilerin tanıdıkları
sınavları geçerken kendi dalında uzmanlıkları olan ve
dünyaca tanınan birçok sanatçı bu sınavı geçememiştir.
AKP'nin torpilli atamaları sonucu kamu kurumlarında liyakat yerine
"hamili yakın" dönemi yaşanmaktadır. TRT'de
yaşanan bu son skandal kamu vicdanını yaralamakta ve binlerce
vatandaşımızın devlete olan güvenini sarsmaktadır. Bu
skandalın sorumlularının belirlenmesi ve bu skandala sebep olan
etkenlerin araştırılması sebebiyle Meclis
araştırması açılması elzemdir.
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, Habur Sınır Kapısında 14/12/2015 tarihinden itibaren bekletilen kamyon ve tır şoförlerinin mağduriyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Habur
Sınır Kapısında 14/12/2015 tarihinden beri bekletilen,
mağdur durumda bırakılan ve yurt dışı
taşımacılığı yapan kamyon ve tır
şoförlerinin can ve mal güvenliklerinin korunması,
sorunlarının tespit edilerek sorunlarına hızlı ve
etkili çözüm getirilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İç
Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederim.
1)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul)
2)
Özcan
Purçu
(İzmir)
3)
Kadim
Durmaz
(Tokat)
4)
Haydar
Akar
(Kocaeli)
5)
Mahmut
Tanal
(İstanbul)
6)
Aydın
Uslupehlivan
(Adana)
7)
Ahmet
Akın
(Balıkesir)
8)
Çetin Osman
Budak
(Antalya)
9)
Şenal
Sarıhan
(Ankara)
10)
Namık
Havutça
(Balıkesir)
11)
Onursal
Adıgüzel
(İstanbul)
12)
Lale Karabıyık
(Bursa)
13)
Vecdi
Gündoğdu
(Kırklareli)
14)
Erkan
Aydın
(Bursa)
15)
Ceyhun İrgil
(Bursa)
16)
Kazım
Arslan
(Denizli)
17)
Orhan
Sarıbal
(Bursa)
18)
Tur Yıldız
Biçer
(Manisa)
19)
Melike
Basmacı
(Denizli)
20)
Hayati
Tekin
(Samsun)
21)
Ömer Fethi
Gürer
(Niğde)
22)
Bülent Yener
Bektaşoğlu
(Giresun)
23)
Mehmet
Gökdağ
(Gaziantep)
24)
Erdin
Bircan
(Edirne)
25)
Hüseyin
Çamak
(Mersin)
Gerekçe:
Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde giderek şiddetlenen olaylar ekonomik ve sosyal
hayatı derinden etkilemektedir. Sınırdan geçiş yapacak
kamyon ve tır şoförleri için hazırlık yapılmadan,
tedbir alınmadan sınır kapıları
kapanmıştır. Yasal yollardan sınır
kapılarından çıkış yapan tır ve kamyonların
devletin güvencesinde olması gerekir. Dış ticaret
firmalarının, tır ve kamyon şoförlerinin yurt
dışında oluşan ya da oluşabilecek güvenlik riskleriyle
ilgili kamu düzeni rehberliğinde hızlı bir şekilde
bilgilendirilmesi önem arz etmektedir.
Sınır
dışına çıkan kamyon ve tır şoförlerinin
mağduriyetleriyle ilgili parça parça, âdeta bir Iütuf gibi yapılan
çalışmaların ötesinde daha sistemli bir yapının
oluşturulması, kamyon ve tır şoförlerinin olağanüstü
koşullarda da mağduriyetlerini en aza indirecek bir sistemin
kurulması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.
Devletin asli görevi olan kişilerin can ve mal güvenliğinin
korunması yükümlülüğü ülke sınırları
dışında da devam etmektedir. Bu noktada, Hükûmetin
güneydoğuda olayları öne sürerek sınır
kapılarını kapatıp sınır dışındaki
kamyon ve tır şoförlerinin can ve mal güvenliğini bir kenara
koyma hakkı yoktur.
Habur
Sınır Kapısının 14 Aralık 2015 tarihinden
itibaren güneydoğuda yaşanan olaylar nedeniyle kapatılması
sonucu yaklaşık 7 bin tır ve kamyon şoförü
sınırda mahsur kalmıştır. Şoförlerin
geçişine izin verilmediği, bazı şoförlerin
pasaportlarına el konulduğu ve yasal olmayan yollardan Türkiye'ye
geçişe zorlandığı iddia edilmektedir. Habur Sınır
Kapısında tır ve kamyon şoförleri aileleriyle iletişim
kuramamakta, yiyecek, giyecek ve benzeri temel ihtiyaçlarının
karşılanmasında mağduriyetler yaşamaktadır. Habur
Sınır Kapısında bekleyen 20 yaşını
doldurmuş yaklaşık 150-200 araca el konulması durumu söz
konusudur.
Şoförlerin
bir kısmının aileleri güneydoğuda olayların
yaşandığı bölgelerdedir. Aileleri Güneydoğu'da
olayların ortasında kalan şoförlerin Habur Sınır
Kapısında belirsiz bir süreci beklemeleri insani ve kabul edilebilir
değildir. Sınır kapısında bekleyen şoförler
Türkiye'deki vergi ve benzeri mali yükümlülüklerini yerine getirmekten de
yoksun durumdadır. Hükûmetin Habur Sınır Kapısında
binlerce şoförün bekletilmesi sorunuyla ilgili gereken
duyarlılığı göstermesi, sorunun güvenlik, insani, sosyal ve
mali boyutlarıyla ilgili gereken tedbirleri alması elzemdir.
Habur
Sınır Kapısında 14 Aralık 2015 tarihinden itibaren
bekletilen binlerce kamyon ve tır şoförünün mağduriyetlerinin
tespiti, etkili ve sürekli çözüm önerileri getirilmesi ve yurt
dışına çıkış yapan kamyon ve tır
şoförlerinin yaşadığı sorunlara, taleplere ve can ile
mal güvenliklerinin sağlanmasına yönelik çözüm önerilerinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından kurulacak komisyon tarafından
araştırılması gereklilik arz etmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin, Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Sırbistan Parlamentosunun ev sahipliğinde 15-16 Eylül 2016 tarihlerinde Sırbistanın başkenti Belgradda düzenlenecek olan Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) Fonlarının İzlenmesi: Başarılar ve Sorunlar başlıklı parlamentolar arası konferansa katılmasına ilişkin tezkeresi (3/825)
18/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Katılım
Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) Fonlarının İzlenmesi:
Başarılar ve Sorunlar başlıklı parlamentolar
arası konferans Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi
tarafından Sırbistan Parlamentosunun ev sahipliğinde 15-16 Eylül
2016 tarihlerinde Sırbistanın başkenti Belgradda
düzenlenecektir.
Anılan
toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin
katılması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmail Kahraman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin, 2-4 Eylül 2016 tarihleri arasında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını yürütmekte olan Slovakyanın başkenti Bratislavada düzenlenecek olan Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası Parlamentolar Arası Konferansına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/826)
18/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Ortak
Dış ve Güvenlik Politikası ile Ortak Güvenlik ve Savunma
Politikası Parlamentolar Arası Konferansı 2-4 Eylül 2016
tarihleri arasında Avrupa Birliği Dönem
Başkanlığını yürütmekte olan Slovakyanın
başkenti Bratislavada düzenlenecektir.
Anılan
toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin
katılması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
İsmail Kahraman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, 28/6/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Türkiye dış politikasında sergilediği tutarsız ve ilkesiz yaklaşımlarının Türkiyedeki iç ve bölgesel siyasal alandaki olumsuz sonuçlarının açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
19/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 19/8/2016 Cuma günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Çağlar Demirel
Diyarbakır
Grup Başkan Vekili
Öneri:
28
Haziran 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili
İdris Baluken tarafından (2372 sıra no.lu) AKP Hükûmetinin
Türkiye dış politikasında sergilediği tutarsız ve
ilkesiz yaklaşımlarının Türkiye'deki iç ve bölgesel siyasal
alandaki olumsuz sonuçlarının açığa
çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
19/8/2016 Cuma günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Kars Milletvekili
Sayın Ayhan Bilgen konuşacak.
Buyurun
Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)
AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili aslında bir muhalefet
partisi adına değerlendirme yapmadan önce galiba Hükûmet adına
yapılan Suriyeyle ilgili kritik, önemli değerlendirmenin
altını çizmek, dikkatlerinize sunmak ihtiyacı duyuyorum.
Başbakan Yardımcısının, Suriye politikasının
büyük riskler içerdiğini ve başından beri önemli
yanlışları Türkiye'nin yaptığını ifade
etmesi, itiraf etmesi son derece önemlidir. Yanlışın neresinden
dönülürse kârdır ama bu yüzleşme, bu yanlışı itiraf
yeni yanlışları beraberinde getirmemelidir. Türkiye, Suriye
politikasında bu pozisyonu takınırken, bu tavrı sergilerken
gerçekçi olmayan ama sunumu, iddiası son derece insani bir gerekçeye
dayanan yaklaşım sergilemişti. Suriyede sivillere yönelik tutum,
sivillerin demokratik haklarına yönelik tahammülsüzlük ve Suriye
yönetiminin doğrudan doğruya halka yönelik baskıcı
uygulamaları Türkiye'nin aktif bir dış politika sergileyerek
burada duyarlılık sergilediği, duyarlı, insan hakları
merkezli bir yaklaşım sergilediği iddiası üzerine
oturuyordu. Elbette dünyanın neresinde bir insan hakları ihlali varsa
Türkiye'nin bu konuda duyarlılık sergilemesi doğrudur ve bu
anlamda aktif dış politikayı da burada galiba hiçbir parti
reddetmez, hiçbir parti eleştirmez. Ama birçok konuyu üst akılla izah
edip, kurguyla, komployla ele alıp ama Suriyedeki gelişmeleri, sanki
arkasında hiçbir kurgu yokmuş gibi, hiçbir plan yokmuş gibi
dümdüz okumak son derece tutarsız bir yaklaşımdır. Elbette,
ülkelerdeki gelişmeleri tamamen kurgusal, tamamen, işte,
dünyanın batısında organize edilmiş bir operasyon gibi ele
almak nasıl doğru değilse, nasıl eksikse, aynı
şekilde, bunu yok saymak, işin bu boyutunu görmezlikten gelmek,
hafife almak yani dümdüz okuma yapmak da o kadar eksiktir.
Dünya,
özellikle dış politikada vizyon sahibi olmayı, değerleri
önemsemeyi, tutarlı bir vizyona sahip olmayı önemser ama bir o kadar
dış politikada gücü, gerçekçiliği de bir realite olarak ele
almayı gerektirir. Türkiye, son beş yılında Orta Doğuya
çeki düzen verme, Orta Doğuda rejimleri belirleme, ülkelerin iç
işlerini dizayn etme iddiası üzerine kurulu bir dış
politika sergiledi. Oysa, Türkiye'nin, ne ekonomi politik gücü ne diğer
caydırıcı güç unsurları ne dış politika hareket
kabiliyeti bu konuda bu denli aktif, bu denli müdahaleci bir pozisyon sergileme
imkânına, gücüne sahip olmadığını herkes biliyordu.
Nitekim, geldiğimiz nokta da bu yaklaşımın oldukça hayalci
olduğunu, oldukça riskli olduğunu ve Türkiyeyi de ciddi bir
yalnızlaşmaya, ciddi bir maceracılığa ittiğini
gösterdi. Kaldı ki özellikle insan hakları konusunda, demokrasi
konusundaki duyarlılığa dayalı bir dış
politikanın tutarlı olması gerekir. Suriyedeki rejimi
antidemokratik olduğu için eleştirmek, karşısında
olmak ama bunu yaparken Suudi Arabistanla iş birliği yapmak hiçbir
şekilde izah edilebilir bir durum değildir. Suudi Arabistanla
İslam ordusu kurmaya varana kadar giden bir ilişkinin sonunda gelip
tekrar Esadla diyaloğa dönmek galiba bu
tutarsızlığın, bu çelişkili tavrın ve ilkeli
olmayan yaklaşımın bir sonucudur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin dış politikadaki en temel
handikaplarından birisi de, nasıl savaşın arifesine gelecek
kadar keskin, hızlı bir tavır sergiliyorsak, o savaş
noktasına geldiğimiz ilişkiyi de kolayca hemen bir ittifak
ilişkisine dönüştürebileceğimiz zehabıdır,
zannıdır. Nasıl bir uçak geriliminden bütün ilişkileri
kesme aşamasına geldiğimiz Rusyayla sergilenen tavır düne
kadar yanlış idiyse, aşırı idiyse, abartılı
idiyse, bir ziyaretle, birkaç ziyaretle bütün ilişkilerin
düzeltileceği ve bir anda kırkyıllık dost pozisyonunun
sergileneceği beklentisi de gerçekçi değildir.
Bu
anlamda, ittifak değişikliklerinin çok uzun stratejik planlamalara
dayanması gerektiği, bir kızgınlıkla bir ittifaktan
çıkıp öbür ittifaka girmenin çok dünya gerçekliğiyle
bağdaşmaz olduğu da ortadadır.
Bu
anlamda, Avrupa Birliğine yönelik taahhütler, Avrupa Konseyiyle ilgili
sorumluluklar ve bu eksendeki söylemler de önümüzdeki dönemde ciddi baş
ağrıtacaktır. Özellikle sonbahardaki zirveler hem Avrupa
Konseyinin toplantıları hem Birleşmiş Milletlerdeki Genel
Kurul Türkiye'nin önüne neredeyse izleme pozisyonunu doğuracak kadar büyük
tartışmaları getirebilir ve yine, Rusya başta olmak üzere
Türkiye'nin kimi müttefiklerinin Türkiye'nin Suriyedeki ilişkileri
dolayısıyla, terör örgütlerine destek gibi iddialar
dolayısıyla Türkiyeyi ciddi biçimde tartışılır
bir ülke pozisyonuna getirecektir.
İsraille
ilişkiler muhtemelen bugün daha ayrıntılı konuşulacak,
tartışılacak ama eğer hak temelli bakıyorsanız,
yine, dış politikanızı bunun üzerine kuruyorsanız,
işgal edilmiş topraklar, 1948-1967 sonrası durum, mültecilerin
sorunları, Gazzeye yönelik ambargo konularında ciddi yapısal
bir değişim olmadan birazcık ahbap çavuş ilişkisiyle,
işte, nasıl özür dilendiği bile bilinmeyen, diplomatik mekanizmalarda
karşılığı olmayan süreçlerin sonunda bir anda yeniden
barış atmosferine dönmüş olması elbette kamuoyunda da
şüpheyle, tereddütle karşılanıyor.
Biz,
Türkiye'nin bölgede kendisine tehdit olarak gördüğü ya da
politikalarını eleştirdiği her ülkeyle savaş
noktasına gelmesinden yana değiliz. Orta Doğuda bulunan bütün
halkların, bütün inançların, bütün kimliklerin birlikte
barış içinde yaşamasına tarafsız bir katkı
sunması, aktif ama taraf olmadan katkı sunması mümkünken, bir
taraftan antisemitik bir dil kullanıp, açıkça bir savaş
narası niteliği taşıyacak söylem sergileyip ama
arkasından da ticari ilişkileri oldukça iyi götürmek, ama bir
taraftan da kamuoyunda, toplumda son derece hamaset dolu bir söylem kullanmak
aslında dış politikadaki en önemli risklerden birisidir.
İçeride hesabını veremeyeceğiniz hiçbir ilişkiye
dış politikada girmemeniz, hiçbir angajmana girmemeniz ama aynı
şekilde, hamaset ve meydan okuma içeren bir söylem
kullanıyorsanız da bunun bedelini, bunu riskini göze almanız
gerekir.
Değerli
milletvekilleri, Orta Doğuyla ilişkilerde, bölgeyle ilişkilerde
galiba en kritik konulardan birisi, en az iç politikayı
ilgilendirdiği kadar Irakla ilişkileri, Suriyeyle ilişkileri,
hatta İranla ve Kafkasyayla ilişkileri de şekillendirecek konulardan
birisi, Kürt sorununda sergilenen tutumdur. Eğer Irakın kuzeyinde
birtakım gelişmelere olumlu yaklaşıyorsanız bunu
Suriyedeki Kürtler için de isteyeceksiniz; aynı şekilde
Balkanlardaki, Bulgaristandaki, Yunanistandaki Türkler için ne
istiyorsanız bunu Iraktaki, Suriyedeki Kürtler için de
isteyebileceksiniz. Böyle davranmadığınızda etnik ya da
mezhepsel kriterlerle dış politika yürüttüğünüz
kaygısı, şüphesi herkeste güçlenir. Oysa ilkeler ve değerler
ekseninde bir yaklaşım sergiliyorsanız Şii ile Sünni
arasında bir ayrım gözetmeksizin bir yaklaşım sergilemek,
Kürt ile Türkmen arasında bir ayrım gözetmeksizin daha insani
perspektifle yaklaşmak zorundasınız.
Birkaç
noktaya daha değinerek sözlerimi bitireceğim. Bunlardan birisi,
dış politikanın katılımcı ve toplumsal denetime
açık tutulması konusudur, ki bu artık dünyada dış
politikanın en önemli yöntemlerinden birisidir yani sivil diplomasiye
dış politikayı açmak, dış politikayı sadece
devletlerarası ilişkiden ibaret görmemektir.
İkincisi
de: İkili ilişkilerde kişisel ilişkileri teamülün,
geleneğin önüne geçirmemektir. Türkiye artık soğuk savaş
dönemi algılarıyla dış politika geliştiremez ama Orta
Doğuda etkili, güçlü bir aktör olmanın yolu da önce kendi iç
barışını tesis etmek ve sosyolojik gerçekliği dikkate
alarak dış politikasını inşa etmekten geçer.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günal konuşacak.
Buyurun
Sayın Günal.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir yasama döneminin daha sonuna inşallah geleceğiz,
sabah beşi geçen çalışmanın sonunda bazı
anlaşmalarla, bazı çalışmalarla bugünü
tamamlayacağız ama bu dış politika konusunda geçmişten
bugüne yaşadıklarımız, maalesef bugün geldiğimiz
noktada önemli katkıları olan olaylardır. Bu vesileyle, bu grup
önerisi vesilesiyle dış politikaya ilişkin bazı
görüşlerimizi sizlerle paylaşmak için söz aldım.
Öncelikle,
Yenikapı süreciyle başlayan bir yumuşama, siyasi üsluptaki
yumuşama çerçevesinde hafta içerisinde Sayın Çavuşoğlu ve
Sayın Elitaşın grubumuza bu kapsamda yapmış
olduğu bilgilendirmeden dolayı teşekkür ediyoruz. Tabii,
birtakım konularda görüş alışverişinde bulunma
şansımız oldu ama bunun sadece bugünkü iklimle giderilmesi
mümkün değil, geçmişten bugüne gelen bazı sorunlar var.
Maalesef, sırf sorun diye diye biz böyle sizlere anlatamadık. Siz
sıfır sorun dediniz ama o sıfır sorun bize sırf
sorun hâline geldi. Bütün komşularımızla şu anda sorunlu
olmamızı da tartışmamız lazım.
Bugün
gelinen noktada, bazı yanlışların görülüyor olması,
yaptığımız bazı uyarıların haklı
çıkmış olması bizi çok sevindirmiyor çünkü dış
politika millî olması gereken, bütün çıkarların üzerinde
olması gereken, siyasetin üstünde olması gereken bir politika
tarzıdır. Maalesef, şahsa bağlı hâle gelince
zikzaklar, bazı aşırılıklar, ifrat tefrit meselesi
fazla oluyor. Bunu şahsa bağlı olmaktan çıkartmak
gerekiyor. Hatta ve hatta, devlet politikası olarak, geçtiğimiz
haftalarda yapmış olduğumuz parlamenter diplomasinin de biraz
daha geniş şekilde ele alınması gerektiğini, darbe
teşebbüsü sonrasında bütün partilerden
arkadaşlarımızın katılımıyla
yapmış olduğumuz ziyaretlerde görmüş olduk. Ben de
şahsen, Londraya giden heyetin içerisindeydim ve muhalefet partilerinin o
diplomasi içerisinde yer alması, ülkemizin olaylarla ilgili
inanılırlığını, bu konulardaki
güvenilirliğini artıran, saygınlığını
artıran bir tutum oldu. Bu bilgilendirmelerin ve parlamenter diplomasi
örneğinin devam ettirilmesi gerektiğini yetkili arkadaşlarla da
paylaşmış olduk. İnşallah bu devam eder, bu
anlayış devam eder ve ülkemiz açısından şahsa
bağlı değil, çıkarlarımıza bağlı, millî
çıkarlarımıza bağlı dış politika
uygulanır. Eğer onu yaparsak o zaman Libyada düştüğümüz
hataya düşmeyiz; eğer böyle yaparsak, şahsa bağlı
değil, devletten devlete politika uygular, konjonktürel politika
uygulamazsak Suriyede düştüğümüz hataya düşmeyiz, Rusyayla
düştüğümüz hataya düşmeyiz, İsraille düştüğümüz
hataya düşmeyiz.
Onun
için, değerli arkadaşlar, burada, başlarken bu
aşırılıklara dikkat çekmemizin nedeni, bundan sonraki
süreçte en azından bu önerilerimizin dikkate alınması içindir.
Henüz hiçbir şey belli olmadan Sayın Erdoğan çıkıp
derse ki: NATOnun Libyada ne işi var? arkasından da bir hafta
geçmeden eğer gemileri gönderirsek sonra orada
saygınlığımız kalmaz. Başlarken de yine
Suriyeyle belli ilişkilerimizin olması gerekiyordu ama orada
kalkıp ortak kabine toplantıları, kardeşim Esadlar, aile
içi gidiş gelişler sonrasında da aşırı tepkileri
doğuruyor. Yani bazı gevşemeler olduğu zaman da maalesef
bunları kapatmak mümkün olmuyor. Bugün geldiğimiz nokta bu.
Biz
bu konuda çok erken zamanda uyarımızı yapmış idik.
2012 yılında Sayın Bahçeli orada bir güvenlikli bölge
oluşturulması gerektiğini ve sınırın öbür
tarafında oluşturulması gerektiğini, uluslararası
camiayla iş birliği içerisinde bu sorunun hem maddi hem insanı
boyutunun çözülmesi gerektiğini söylemişti. Bugün maalesef, sadece
siyasi değil, hem ekonomik hem toplumsal, sosyolojik etkileri olan çok
boyutlu bir sorun hâline geldi.
Aynı
zamanda Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde de kilit bir noktaya geldi
Suriye meselesi. Maalesef o anlaşmanın da sonuçlarına şu
anda uyulmuyor. Hani ekim ayında gelecektik. Sayın Davutoğlu
hızlandırdı. Ne gerek var. Hazirana yetişir mi? derken
şimdi Herkes yoluna. denmeye başlandı. Ben bir kere buradaki
çok başlılığı doğru bulmuyorum. Sayın
Cumhurbaşkanı devletin başıdır ama dış
politikayı uygulayan birimlerin başta Dışişleri
Bakanlığı ve ilgili kurumlar olması gerekir.
Dolayısıyla, her kafadan ayrı bir ses çıkınca, gölge
dışişleri bakanı gibi Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreterinin her konuda acilen açıklama yapması,
sonrasında da birtakım şeyleri toparlamada sorun hâline geliyor
değerli arkadaşlar. Kurumsal anlamda dış politika yürüteceksek
bu kurumsal hafızayı, kapasiteyi değerlendirmek zorundayız.
Yine yanlış yapıyoruz, yine şahsa bağlı bazı
şeyler gidiyor.
Bizim
yol yakınken önermemiz lazım. Önce kardeşim Esad sonra
düşman Esed olmaz, ikisi de yanlış. Bizim aynı şeyi
Mısırda hâlâ devam eden sorunlar var, doğrudan taraf
olduğunuz zaman Mısır devletiyle sorunlu hâle geliyorsunuz, o
zaman da geri dönüşü zor oluyor. Yani ne Mursiyle canciğer kuzu
sarması olmak gerekiyor ne Müslüman Kardeşlerle kalkıp kurumsal
ilişki kurup ondan sonra da geri dönüp düşman olmak doğru
değil. Eleştirimizi yapacağız, Türkiye olarak
tavrımızı koyacağız. Dünya barışına
katkıda bulunacak şekilde bir bölgesel güç olarak gerekli
çıkarımızı savunarak oralarda denge olacağız ve uzlaştırıcı
olacağız. Ama bunu yaparken ifrat tefrit meselesi olduğu zaman
da geri dönüşümüz de zor oluyor. İşte, Rusyayla
yaşadıklarımız, şimdi yeniden hem Rusyayla hem
İsraille belli bir noktaya gelelim diye görüşmeler
başladı. Rusyada 2 liderin görüşmesiyle bir normalleşme süreci
başladı. Bundan en muzdarip şehir olan Antalyanın
milletvekili olarak bu gelişmeden memnunuz ama niye oraya geldiğimizi
de konuşmazsak tekrar oraya yine düşeriz. Oraya gelirken hangi
hatayı yaptık, bunları doğru değerlendirmemiz
lazım. Dolayısıyla, bu şekliyle hızlı bir
şekilde tepki verildiği zaman bunu önlemek ister eylem olarak ister
söylem olarak mümkün olmuyor. O nedenle şahsa bağlı
dış politikadan vazgeçip kurumsal olarak bu işi sürdürmemiz
gerekiyor.
Öbür
taraftan, şimdi, yine, bugün fırsat olursa İsraille ilgili
anlaşma da geldi. Arkadaşlarımız bilgi verdiler ama
gördüğümüz kadarıyla anlaşma sadece tazminat unsurunu içeriyor.
Orada özür meselesi vardı ki özür dilendiği söyleniyor, Hükûmet Bir
şekilde onu hallettim. diyor ama anlaşmada sadece tazminattan
başka bir şey yok ki o da tazminat değil. Dün Sayın
İhsanoğlunun tabiriyle -Komisyondaki görüşme tutanaklarına
baktım, arkadaşlar ne konuşmuş Dışişleri
Komisyonunda diye- o çok dilli de olduğu için değişik dillerdeki
anlamını da ifade etmiş; lütuf yani orada da zaten ex gratia
yazmışlar, Türkçe yazılmamış şeyde yani bir
lütufta bulunuyor. Şimdi, tazminat hukuki olarak ayrı bir şey
yani bir zararın tazmini, eğer lütuf derseniz zarar değil,
karşılıklı barışmanın, görüşmenin bir
lütfu olarak karşımıza geliyor.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Anlaşmanın başlığı
MEHMET
GÜNAL (Devamla) - Yani şimdi, böyle anlaşma
Tabii ki buraya
keşke düşmesek, bunlar hiç olmasaydı, onu söylüyoruz ama
baştan buna geldiğimiz zaman, karşılığında
(x)
yaptığınız zaman böyle sonuçları oluyor. O zaman da
onu öyle yapmamak lazım, şimdi de böyle yapmamak lazım.
İşin şey boyutunu tartışmak istemiyorum, siyasete
girersek Mavi Marmarayı konuşuruz, kimlerin gittiğini, kimlerin
gitmediğini, o gün gidenlerin şimdi hangi konumda olduğunu
konuşursak o işin biraz çivisini çıkarır. Bizim derdimiz o
değil, bizim derdimiz bundan sonra bölgesel bir güç olacak, 2023 lider
ülke vizyonuna uygun olarak bölgesinde bir güç olabilecek Türkiyeyi hem
ekonomik olarak hem siyasi olarak hem dış politika alanında
inşa etmek. Onun için de şahsa bağlı dış
politikadan vazgeçmemiz gerekiyor. Aynı şeyi ABDyle
ilişkilerde, AByle ilişkilerde görüyoruz. İki şey karşılıklı
olarak bir atışma içerisine girdiği zaman bunun
zararını Türkiye Cumhuriyeti devleti çekiyor.
Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman millî bir dış politika
ama çok yönlü, komşularıyla iyi geçinen ama bölgesel güç olarak,
uluslararası kuruluşlarda denge gücü olarak bütün bu ülkelere, önce
başta Türk devletleri olmak üzere, sonra İslam ülkelerine, sonra
bütün bu coğrafyaya ve dünyaya bir Türk-İslam medeniyetini yeniden
ihya ederek dünya barışına katkıda bulunacak bir
dış politika istiyoruz. Onun için de bu kurumları
işletelim, şahsa bağlı olmaktan çıksın ve bu vesileyle
de haklarımızı koruyalım, yanı
başımızda, Suriyede olup bitenlere, kırmızı
çizgi tavırlarına, bir anda silinmesine seyirci kalmayalım.
Türkmenlerle
ilgili yaptığımız şeyler de sözde kalmasın. Bu
aralar çok daha fazla muzdarip olduklarını, oradaki nüfus
birimlerinin yakıldığını, kayıtların
yakıldığını görüyoruz. Kerküke, Musula dönmesin
diyorum; bu kapsamda millî bir dış politikayı uygulayabilmek
dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son olarak Eskişehir
Milletvekili Cemal Okan Yüksel konuşacak.
Buyurun
Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKPliler aksini söylese de memlekette işler hiç iyi
gitmiyor. İşler, dışta da iyi gitmiyor, içte de iyi
gitmiyor. Ne kadar makyajlanmış ekonomik verilerle halkın gözünü
boyamaya çalışsanız da işler ekonomide de iyi gitmiyor. Ne
kadar Rusyayla barıştık, İsraille anlaştık.
deseniz de işler dış siyasette de iyi gitmiyor. Her gün
memlekette bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, çocuklar öksüz, yetim
kalıyor yani işler içte de yolunda gitmiyor; halk moralsiz, yoksul,
korkuyor ama siz Türkiyenin şahlanışı hikâyelerini anlatmaya
devam ediyorsunuz.
15
Temmuz gecesi teşebbüs edilen şey başarılı
olsaydı şimdi hiçbirimiz burada olmayacaktık. Bizim yerimize,
kerameti kendinden menkul, gücünü halktan almayan başka birileri memleket
hakkında kararlar veriyor olacaktı. Herhâlde hepimiz hemfikiriz ki
onların yerinde bizim olmamız daha iyi; halkımız da bizimle
aynı fikirde, darbe gecesi canı pahasına tankları durdurdu
ama halkın terör örgütüne bizi tercih etmesi kimseyi aldatmasın. Türk
halkı bizden de memnun değil. Nasıl olsun? Halkımız 15
Temmuz gecesi çok büyük bir taarruza maruz kaldı. Darbe girişiminin
başarısız olması iyi bir şey ama daha iyisi hiç
olmamasıydı, hiç olmamalıydı; oldu.
Başarısız olması iyi ama olmaması daha iyiydi. Peki,
olmasının mesulü kim? Mesulü biziz, hepimiz ama sorumluluğu
paylaşmaya razı geldik diye hiç kimse heveslenmesin. Elbette, AKPnin
sorumluluğu en önde gelenidir, AKPnin suçu herkesin suçunu
bastırır. Rivayet edilir ki Normandiya Çıkarması zaferinden
sonra, o çıkarmayı yöneten General Eisenhowera bir gazeteci sorar:
Bu zafer, bu başarı kimin? General Eisenhower bir soruyla
karşılık verir, der ki: Çıkarma başarısız
olsaydı kimi asacaktınız? Yani, demem odur ki memlekette
işler yolunda gitseydi kim ödülü alacaktıysa yolunda gitmeyen
şeylerin hesabını da onun vermesi gerekiyor yani sizin yani
AKPnin.
Oldu
ama önlendi. üzerinden bir zafer inşa etmeye çalışmanın
hiçbir manası yok, olmamalıydı. Bu manasız ve acemice
girişim daha başlamadan haber alınmalıydı,
önlenmeliydi. İstihbarat enişteye emanet edilmemeliydi.
İşte bu istihbarat zafiyeti büyük bir kabahattir ama tek kabahat bu
değil. Orduda Fethullah Cemaatinin örgütlenmesi önlenmeliydi. Bunda da
herhâlde, on dört seneden beri memleketi yönetenlerin sorumluluğu en önde
gelenidir. Evet, bu cemaat uzun süreden beri orduya sızmaya
çalışıyordu ama AKP döneminde orduya yerleştirildi.
Bakın eski YAŞ kararlarına, oradan gerçekleri göreceksiniz.
Sadece cemaatin orduya yerleştirilmesi bile Yüce Divanlık bir suç,
istihbarat zafiyetinden daha ağır bir suç. Ama, daha büyük bir
kabahat var: Memleketi üzerinde dış düşmanların oyun
oynayabileceği kadar kırılgan hâle getirmek. Bu, hepsinden daha
büyük bir kabahat. Hatırlatıyorum, darbe gecesinden sonra İtalya
Dışişleri Bakanı Türkiyeden bir mülteci akınına
hazırlıklı olmalıyız. dedi. Macaristandan benzer
açıklamalar geldi. Türkiye hızla Suriyeleşmeye doğru
yuvarlanıyor. Biz sadece manasız ve beceriksiz bir darbe
teşebbüsünü engelledik, o darbe teşebbüsünün yeşerttiği
iklim hâlâ devam ediyor.
Evet, arkadaşlar, Türk demokrasisi 15 Temmuz gecesi
çok büyük bir badire, bir kaza atlattı. Arabası kaza atlatan bir
şoför ne yapar; gaza mı basar, frene mi basar? Şüphesiz frene
basar. Ama, siz ne yapıyorsunuz? Fren yerine gaza basıyorsunuz.
Örneğin, dün burada yasalaşan torba tasarı -kimseyi incitmek
gibi bir amacım yok ama- geçen hafta getirilen bu tasarı, çok
küstahça, çok haddini şaşırmışçasına
hazırlanmış bir tasarıydı. Yahu, siz başımıza
ne gelirse ders alacaksanız? Hangi ara buldunuz bu cin fikirleri? Biz
topyekûn demokrasi için seferber olmuşken, siz milleti demokrasi için
meydanlara göndermişken, arkada, ellerinizi ovuşturup fırsat bu
fırsat diye mi bakıyordunuz? Reisiniz Devleti sıfırdan
kuracağız. derken kendinize biçtiğiniz rol devleti
sıfırlamak mıydı? Kimin aklına gelir Meclisin,
Sayıştayın denetiminden uzak bir fon, varlık fonu kurmak,
hiçbir yasayla bağlı olmadan bu fona sınırı belli
olmayan çok büyük paralar aktarmak? Döneminizde miktarı katbekat artırılan
örtülü ödeneklerde para mı bitti, yeni bir örtülü ödenek mi
oluşturuyorsunuz? Peki, bu fonun denetiminden neden kaçıyorsunuz,
neden Sayıştaydan, Meclisten denetletmiyorsunuz? Ya, zamanında
muhalefetin denetimine kulak tıkamasaydınız Fethullah Cemaati
devletin kadrolarına bu kadar azgınca, bu kadar saldırganca
sahip olabilir miydi?
Örneğin,
cumhuriyet tarihinin en büyük kazanımlarının, örneğin Türk
Dil Kurumunun, Türk Tarih Kurumunun mallarının satılması
fikri nereden çıktı? Allahtan etkin muhalefetimizle bu maddeyi geri
çektiniz.
Peki,
gece yarısı Cumhurbaşkanının istediği rektörü
azletmesiyle ilgili önergeyi nasıl verdiniz? Cumhuriyet Halk Partisi
önergeye tüm gücüyle karşı çıkmasaydı, tüm
milletvekilleriyle Genel Kurula gelip buraya oturmasaydı onu
yasalaştıracaktınız. Bizim muhalefetimizle onu da geri
çektiniz. Hakkâri ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyordu.
Muhalefetin tepkisiyle bu yanlış da düzeltildi.
Arkadaşlar,
muhalefet sizi denetlemek için var, yanlış
yaptığınızda doğru yolu göstermek için var. Bizim
sesimize kulak tıkarsanız doğruyu bulma imkânınız yok;
bize ihtiyacınız var. (CHP sıralarından alkışlar)
15
Temmuz gecesi bu Meclisin üstüne bombalar yağarken 3 muhalefet partisi de
buradaydı, bu kürsüdeydi. İşinize gelince muhalefete Gel.,
işinize gelmeyince de kulaklarını tıka; yok öyle yağma.
Gelelim
dış politikaya
Uluslararası ilişkilerdeki hezimetlerinizi
millete zafer diye sunmakta çok mahirsiniz. En son, Rusya ve İsrail
meselesi. Rus uçağını ben düşürttüm. Hayır, ben
düşürttüm. diye devletin en üst kademesindeki olayı sahiplenme çabasına
değinmeyeceğim. Bugünse uçağı Fethullahçılar
düşürmüş oldu.
Ben
o gün yaptığım konuşmada şunu söylemiştim: Rusya
1 uçak, 2 pilot kaybetti; biz ise Suriye üzerindeki tüm
haklarımızı kaybettik. Bu sıralardan o zaman beni
yuhalamıştınız. Peki, bugün ne oldu? Siz o zaman bu uçak
hadisesini millete zafer diye sunmuştunuz; şimdi
Cumhurbaşkanı, Putine uzun uzun mektuplar yazıp
barışmak istedi, Amerikayla ilişkiler bozulunca Rusyaya
yanaşma ihtiyacı hissetti. Dış politika, sabah
kalktığınızdaki duygularınıza göre yönetilecek,
dün ak dediğinize bugün kara denilecek bir alan değil.
Bakın,
buradan iddiayla söylüyorum: İlk önce Kardeşim Esad, sonra Katil
Esed olan Suriye Devlet Başkanı, yarın, gene Kardeşim
Esad olabilir.
Peki, bu arada olanların hesabını kim
verecek? Sınır kentlerimize yağan bombaların hesabı
kimden sorulmalı?
Peki, dün Dışişleri Komisyonundan geçen,
bugün görüşeceğimiz İsrail anlaşmasına ne demeli?
Şunu söylemek lazım: İsrail devletinin Türkiyeye ödediği
tazminat falan yok. Tasarıda diyor ki: İngilizce metin esas kabul
edilir. İngilizce metinde ne diyor? Tazminat İngilizce
redemption, tazminat demek.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Hukuk
davalarının sonucu ortaya çıkan tazminatlar
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla)
Indemnity. Ama
anlaşmada ne diyor? Compensation yani Telafi etmek. Yani, İsrail,
20 milyon dolar vererek öldürdüğü vatandaşlarımızın
canlarını telafi ediyor.
Peki, bizim şart koştuğumuz, Gazze
ablukasının kaldırılması nerede? Anlaşmada yok.
Yani İsrail diyor ki: Kaç para senin vatandaşının
canı? Al, sesini kes. İsraile üç 30 paraya
sattığınız bizim canlarımız.
Sayın Cumhurbaşkanı o zaman Ben
gönderdim. demişti, şimdi Bana mı soruyorsunuz. diyor.
Siyasetin her alanında, yola beraber
çıktıklarınızı sattığınız gibi,
şimdi de Mavi Marmarada ölenleri satıyorsunuz. Gelin, bu işten
vazgeçin.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun, sizi
dinleyelim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
yani burada, tabii, kabul edilebilir ifadeler kullanmıyor hatip.
Açıkça, grubumuza bir sataşma vardır. Siyasette
diğerlerini sattığınız gibi canları
sattınız, vatandaşlarımızı sattı gibi
Bunlar, kabul edilebilir ithamlar değildir.
Açık bir sataşma var AK PARTİ Grubuna,
bandan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin kurulduğu günden beri
izlediği politikalar ve siyaset tarzı ortadadır. Siyaset
dinamiktir. Türkiyede AK PARTİ içerisinde kongreler olur, kongreler
yapılır, değişimler yaşanır. Burada grubumuza
ithafen kastettiğiniz şeyler, satmakla alakalı şunu
hatırlatırım
Bu, çirkin bir ifade, hiç
yakıştıramadığımı söyleyeyim, bir
siyasetçiye yakışmayacak sözlerdir. Eleştirilerinizi mutlaka
yaparsınız ama burada çıkıp da bu çirkin ifadeyi kullanmak
bu Meclis kürsüsüne de yakışmaz.
Bizim
şimdiye kadar yaptığımız kongrelerde sadece -daha önce
de söylemiştim- genel başkan değil, aynı zamanda bizim
kongrelerimizden başbakan seçilir, başbakan çıkar; bu açık
bir şeydir. Eğer illa satmak vesaire falan diyorsanız
şimdi, 2010dan itibaren kaç tane MYK üyeniz değişti, bir
bakın bakalım, 83.
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Bu olayla ne ilgisi var ya arkadaş?
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Devlet yönetimi ile parti yönetimini
karıştırma ya.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi, bunları kullanmak, başka bir partiye
bu atıflarda bulunmak şık değil.
MURAT
EMİR (Ankara) Ölenleri sattınız mı satmadınız
mı, ona cevap verin ya.
MEHMET
MUŞ (Devamla) İkincisi şu: Türkiye, İsraille bir
anlaşma yapıyor. Bunu eleştirebilirsiniz, buna farklı
yaklaşımlar getirebilirsiniz ama dış politikada AK
PARTİ ortaya koyduğu dirayetli dış politikasını
burada bir anlaşmayla neticelendirmiştir.
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Ya, sizin kongrenizi soran yok Sayın Vekil.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sizlerin farklı yaklaşımı olabilir,
farklı eleştirileriniz de olabilir ama hiçbir zaman, Türkiye
Cumhuriyetini yöneten AK PARTİ iktidarı hiçbir
vatandaşının saçının telini dünyanın hiçbir
değerine değişmez, değişmemiştir. Bunun da böyle
bilinmesi gerektiğini ifade ediyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Özel
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın grup başkan vekili konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisinin değişen MYK üyelerinin
sayısını ifade etmek suretiyle doğrudan partimizin iç
işlerine müdahale anlamı da taşıyacak, kamuoyu nezdinde de
partimizi küçük düşürme amacı taşıyan bir konuşma
yaptı. Bu sataşmaya cevap vermek istiyoruz.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Neyi küçük düşürücü Özgür Bey ya, kendi
hatibine bak.
BAŞKAN
Aslında MYKnızda kaç kişi değişti? diye soru
sordu. Böyle bir yorum mu çıkarıyorsunuz?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sonra yanlış bir ifade kullandı.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Ne kullandım?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Rakam yanlış en başta.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) 82 miydi?
BAŞKAN
Bir dakika Sayın Muş.
ABDULLAH
NEJAT KOÇER (Gaziantep) Hiçbir şey demedi Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Sayın Özeli dinliyorum, lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisinin kaç
MYK üyesinin değiştiğini söyledi, sordu, daha sonra
yanlış bir rakam verdi, küçümseyici bir ifadeyle de grubumuza
sataşmada bulundu.
BAŞKAN
Buyurun iki dakika.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Doğru rakamı verecek mi kendileri
Sayın Başkan? Doğru rakamı istiyoruz.
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
Sayın Muşun yerinde olmak kolay değil. Bu kürsüye gelirken, bir
muhalefet partisinin, işte, geçmiş dönemde MYK üyesi
sayısını falan çalışarak gelmiş olma
hazırlığı, kendilerindeki yaranın büyüklüğünden
ve duyduğu rahatsızlıktan kaynaklanıyor.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Tabii, tabii, aynen!
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) Yoksa niye böyle bir şeye ihtiyaç duysun?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Muharrem İnceye bak Özgür Bey.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) Ben iktidar partisi grup başkan vekilinin gelip de ana
muhalefet partisiyle ilgili tamamen yalan yanlış rakamlarla bir
şeyler söyleme mecburiyetine gerçekten üzüldüm.
Tabii,
düşünün ki bir Başbakan O uçağı ben düşürdüm, ben!
diyor, şimdi o uçağı Fetullahçıların
düşürdüğünü söylemek durumunda kalıyorsunuz. Ve bir
Başbakan düşünün ki sabah evden çıkarken Başbakan,
aldığı oy ortada, kongrenizde aldığı oy ortada
ama akşam eve döndüğünde istifa etmek zorunda kalmış,
yerine kayyum atanmış bir Başbakan hâline dönüşüyor. Ve
diğer başbakanın kim olacağını bir perşembe
günü akşam üstüne kadar sadece bir kişi biliyor ve o kişi,
başbakanı atamayı bırakın, size kimin
başbakanınız olacağını tebliğ edecek
kişinin de ismini belirliyor, Ömer Çelik açıklasın. diyor.
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) Sizin durumunuz daha kötü.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) Kimin açıklayacağına bile o bir kişi karar
veriyor.
Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak partimizdeki çok seslilikten, bu ülkeyi seven,
partisini seven, farklı farklı düşünceleri bir zenginlik olarak
ortaya koyan ama bugüne kadar hem hiç aldanmamış hem de hiç
aldatmamış bir gruba sahip olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Burada kayıtlara
girmesi açısından, siyasi partilerde değişimler kongrelerle
yapılır. Onun için, Sayın
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Başbakan değişimi de mi kongrelerle oluyor?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Kongrelerde yapılır, ona göre Hükûmet
kurulur gelip güven oyu alırız.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Siz önceden bilmiyordunuz yani kongreye kadar
bilmiyordunuz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, duymuyorum Sayın Muşu.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Her yapılan kongreyi eğer Sayın Özel
kayyum olarak değerlendiriyorsa
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) - Ya bizi de aldattınız, biz Başbakanla
yarıştık seçimde.
MEHMET
MUŞ (İstanbul)
mesela, şöyle bir baksın kendilerindeki
genel başkan değişimi sürecine. Şimdi, orada da kayyum mu
vardı diyeceğiz yani bunu soruyorum. Şimdi, Sayın
Kılıçdaroğlu kayyum mu? Genel kongre yaptılar, Sayın
Kılıçdaroğlu Genel Başkan oldu, şimdi kayyum mu oluyor
Sayın Özel?
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Ya ne alakası var canım?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Kılıçdaroğlu seçildi ya, genel kongre
yaptılar ya, kayyum mu? Burada yapılan kongrede delegelerin
tamamının oyunu almak suretiyle bir Genel Başkan
seçilmiştir, yeni Genel Başkanımız gelmiştir ve
görevinin başındadır.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, özür dilerim, yine, tutanaklara geçmesi
için
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, konumuz partilerin iç işleriyle ilgili bir
çatışma ortamı yaratmak değil.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Olur mu canım, Genel Başkanımıza
kayyum dedi.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Elbette ama birincisi, iktidar partisi bunu başlattı,
keşke o sırada uyarsaydınız.
Ben
de tutanağa geçsin diye söylüyorum, polemik sürmesin. Kayyum meselesi
şudur: Bir tane kongre yaparsınız; olağan olur,
olağanüstü olur ama o kongrede özgürce bir seçim yaparsınız,
bunu da herkes bilir, orada seçilen kişiye kimse kayyum diyemez, bu
büyük bir edepsizlik olur. Ama hiçbir şey yokken bir kişinin, hem de
tarafsız olması gereken bir kişinin bir partide, o partinin
Genel Başkanını ve ülkenin Başbakanını
doğrudan kendi kararıyla azletmesi, sonra da seçime üç gün kalana
kadar
BAŞKAN
Toparlayın lütfen Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa)
kendisi düşünüp taşınıp hangi kişinin
tam oyla seçileceğine bir kişinin karar vermesi durumunda seçilecek
kişiye de kayyum denir. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) Sana ne ya, sana ne?
BAŞKAN
Sayın Özel, her partinin kendine uygun bir dinamiği vardır.
Evet, partiler eleştirilebilir ama herhangi bir partinin iç işleriyle
ilgili o partinin dışındaki olan kişi
sınırlı bir bilgiye sahiptir.
Bir
de şunu da rica edeceğim: Sataşmadan dolayı söz alıp
kürsüye gelen arkadaşlar sataşma konusuna cevap vermeyip o
sataşmayı yaptığı iddia ettiği kişiye daha
ağır bir sataşmada bulunma lüzumunu hissediyor. Burada
yarış yapmıyoruz arkadaşlar. Taleplerimiz
doğrultusunda kürsüyü kullanmanızı özellikle rica ediyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, 28/6/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Türkiye dış politikasında sergilediği tutarsız ve ilkesiz yaklaşımlarının Türkiyedeki iç ve bölgesel siyasal alandaki olumsuz sonuçlarının açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin aleyhinde son olarak Samsun Milletvekili Hasan Basri Kurt
konuşacak.
Buyurun Sayın Kurt. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
Halkların Demokratik Partisinin İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılması yönündeki önergelerinin
aleyhinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Meclisimizin gündemi yoğun. Burada biraz sonra yine
bizim de AK PARTİ olarak bir önerimiz olacak. Ve mevcut işleyiş
içerisinde hepimiz çok yoğun bir mesai harcıyoruz, özellikle bu hafta
çok yoğun bir mesai oldu. Bunu da göz önünde bulundurarak bu önergeye
öncelikle hayır oyu vereceğimizi ifade etmek istiyorum.
Önergenin içeriğiyle ilgili de temel birkaç
yaklaşım oldu. Ancak, uluslararası ilişkiler, dış
politika, dış işleri, uluslararası ilişkilerin tümünün
aslında birbirinden çok daha farklı düzlemlerde, birbirinin içine çok
fazla katılmadan ifade edilmesi lazım. Sanki Libyada olan biten AK
PARTİ Hükûmetinin kabahatiymiş, Recep Tayyip Erdoğanın
suçuymuş veya dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir olay
sadece Türkiyenin yapmış olduğu tek bir eylemin
neticesiymiş gibi algı oluşturmaya dönük yöntemleri de kabul
etmediğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 413, 416 ve 414 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının sırasıyla 1, 2 ve 3üncü sıralarına, yine bu kısımda bulunan 45 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile 412 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK ile İç Tüzükün 128inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin yine bu kısmın 4 ve 5inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde 88 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, bu birleşiminde gece 24.00te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine; 19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 20 ve 21 Ağustos 2016 Cumartesi ve Pazar günlerine ilişkin çalışma kararının kaldırılmasına; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Ağustos 2016 Salı gününden başlamak ve 1 Ekim 2016 Cumartesi günü saat 15.00te toplanmak üzere tatile girmesine; 413 sıra sayılı Kanun Teklifi ile 412 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK ile İç Tüzükün 128inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi ilişkin önerisi
19/8/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 19/8/2016 Cuma günü (bugün)
toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mustafa Elitaş
Kayseri
AK PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 413, 416 ve 414 sıra sayılı kanun
teklifi ve tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının sırasıyla 1, 2 ve
3üncü sıralarına, yine bu kısımda bulunan 45 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile 412 sıra sayılı
Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin
KHK ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresinin yine bu kısmın 4 ve
5inci sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel
Kurulun;
19
Ağustos 2016 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 88 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; bu birleşimin de gece
24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam
etmesi;
19
Ağustos 2016 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 411 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanması hâlinde 20 ve 21 Ağustos 2016 Cumartesi ve Pazar günlerine
ilişkin çalışma kararının kaldırılması;
Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin 23 Ağustos 2016 Salı gününden başlamak
ve 1 Ekim 2016 Cumartesi günü saat 15.00'te toplanmak üzere tatile girmesi;
413
sıra sayılı Kanun Teklifi ile 412 sıra sayılı
Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin
KHK ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresinin İç Tüzük'ün 91'inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki
şekliyle olması önerilmiştir.
413 Sıra Sayılı Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1İNCİ BÖLÜM |
1 ila 5 inci maddeler arası |
5 |
2NCİ BÖLÜM |
6 ila 13 üncü maddeler arası |
8 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
13 |
412 Sıra Sayılı 667 Sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1İNCİ BÖLÜM |
1 ila 6ncı maddeler arası |
6 |
2 nci BÖLÜM |
7 ila 12nci maddeler arası |
6 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
12 |
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz talebi yoktur.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 413) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
Raporu 413 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzükün
91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili
Sayın Erhan Usta konuşacak.
Buyurun
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
MHP
GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Şimdi, bu kanun teklifine geçmeden önce, bu sabah
takriben dört buçuk, beş sularında teşvikle ilgili konularda
şöyle bir görüş ifade etmiştim: Türkiye olarak teşvik
sistemimiz çalışmıyor. Türkiye'nin yatırım ihtiyacı
var, fakat teşvik sistemi çalışmıyor, çünkü
yatırımları artıramıyoruz, işin daha da kötüsü,
artıramadığımız, o yatay giden
yatırımlarımızın, dolayısıyla
ihracatımızın ve üretimimizin teknoloji seviyesi düşüyor.
Bu üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konu, önemine binaen bunu
tekrar söylüyorum. Bu, herhangi bir şu dönem bu dönem mukayesesi filan da
değil. Yani 2002ye göre aldığımızda zaten yüksek
teknolojili ürünlerin toplamdaki payı düşüyor, ama 2007, 2014
mukayesesini yaptığımızda da çok belirgin bir şekilde
üretimin ve ihracatın teknoloji seviyesinde bir düşüş var. Yani
iki tane ciddi riskle karşı karşıyayız;
yatırım yapamıyoruz, üretim hacmimizi artıramıyoruz,
mevcut üretimlerimizin de teknoloji seviyesi düşüyor. Bunu artık
önemine binaen ısrarla söyledim, sabahın o erken saatlerinde veya
yorgunlukla belki yeteri kadar dikkat çekmemiştir diye.
Şimdi,
bugün üzerinde durduğumuz husus, Türkiye Varlık Fonunun
kurulması. İlk konuşma olması hasebiyle, belki, bir miktar
-çünkü teklifi inceleme imkânı olmayan arkadaşlarımız da
olabilir- bu mesele nedir, ona çok kısa bir değinip ondan sonra
değerlendirmelerime geçmek daha uygun olur.
Bu
Varlık Fonu dediğimiz husus, dünyada belli ülkelerde olan, daha çok
da ülkelerin varlıkları, yani cari fazla veren veya ticaret
fazlası veren ülkelerde bunu sıklıkla görüyoruz; esas ciddi
varlık fonlarını oluşturan ülkeler onlar. Yani bizim gibi
açığı olan ülkeler değil de ciddi fazlaları var, bunu
gelecek nesillere aktarmak istiyorlar, dolayısıyla böyle devlet
fonları kurarak bu tür yatırımlarını, fazla
paralarını, fazla kaynaklarını değerlendiriyorlar.
Temelde bu tür fonları kuran ülkeler bunlar.
İkinci grup ülkelerde belki ticaret fazlası çok
fazla olmayabilir, ancak ciddi petrol geliri veya belli maden gelirleri olan
ülkeler var. Bu ülkeler de bu maden gelirlerini, petrol gelirlerini, fiyatlarda
olası istikrarsızlıklar veya gelecek nesillere aktarmak
amaçlı olarak yine bu tür fonları kuruyorlar ve bu fonlar üzerinden
hem paralarını değerlendiriyorlar hem de ekonomilerine bir
istikrar ve güvence kazandırmaya çalışıyorlar ve bu
fonların temel özelliği, arkasında devletin olması. Bunlar
zaten devlet fonları diye geçiyor. Şimdi, genel olarak konumuz bu.
İçeriğine ilişkin değerlendirmelere
geçmeden önce, yine usul yönünden bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bu
kadar önemli bir konu çünkü bunu Hükûmet önemsediğini ifade ediyor. Bize
de torba yasa içerisinde geldi yani Komisyona torba yasa içerisinde geldi.
Hâlbuki zaten torba yasaya da külliyen karşıyız ama hele hele
böyle önemli konuların torba yasa içerisine konulması hiçbir şekilde
tabii kabul edilemezdi. Muhalefetin talepleri ve baskısı neticesinde
torba yasanın içerisinden çıkardılar, müstakil bir yasa hâline
getirildi; bu birinci husus.
İkinci
husus: Bu, tabii, yeni bir konu. Yeni bir konu olduğu için, aslında
bir tane kurumun veya iki tane kurumun çalışmasıyla olabilecek
bir şey değil. Yani, bu, kurumlar arasında ciddi bir diyalogla
ve uzun tartışmalarla hazırlanması gereken bir
dokümandı, bir kanun teklifiydi. Bunun da böyle
olmadığını görüyoruz. Hem kurumlardan
aldığımız bilgiler bize bunu gösteriyor -yani diğer
kurumlardan çok fazla görüş alınmadığını- hem de
zaten böyle bir bilgi olmasa bile çalışmanın içeriğine
baktığımızda, çalışma hakikaten çiğ bir
çalışmaydı, dolayısıyla bir özensizlik vardı.
Belki, hani, bilerek özensiz davranma anlamında değil ama yeteri
kadar istişare edilmemekten kaynaklanan problemler vardı. Önergelerle
düzeltilmeye çalışıldı, onlarca önerge verildi,
tekririmüzakereler yapıldı, birden fazla önerge yani önerge de tekrar
önergelerle değiştirildi. Bu tür bir çalışma sonucunda
belli bir kıvama getirildi. Ancak, bu hâliyle dahi yine önümüzdeki dönemde
mutlaka büyük sıkıntılar çıkarabilecek ve eksiklikleri olan
yanları mutlaka var.
Şimdi,
bir hastalık tabii, Hükûmetin bir hastalığı: Bu tür
çalışmaları rakamsal bir analiz yapmadan getiriyor. Bu da yine
böyle bir sıkıntısı olan bir kanun teklifidir. Aslında
kanun tasarısı bu yani tasarının içerisindeydi, sonra
teklif hâline getirildi. Dolayısıyla, Hükûmetin tamamen
arkasında olduğu
Yoksa, milletvekillerinin kendi başına
verdiği bir şey değil. O yüzden, burada bu fonun
büyüklüğüne ilişkin, ekonomi üzerindeki etkilerine ilişkin,
Türkiye'nin meselelerine nasıl bir katkı getirecek, bunlara
ilişkin hiçbir rakamsal çalışma yok. Bir tane
bakanımız, sayın bakan geldi -şimdi o bakanımız
da yok- 150-200 milyar dolarlardan bahsetti bu fonun büyüklüğüyle ilgili.
Bir başka bakan geldi, rakam vermedi ama kafasındaki rakam
inanın 1-2 milyar doları filan geçmiyor. Yani, bu kadar, bakanlar
arasında fonun büyüklüğüne ilişkin çok çelişkili böyle
ifadeler oldu veya çok çelişkili bilgiler oldu. Tabii, bu çelişki
sadece bakanlarda değil bürokratlarda da vardı. Her bir bürokrattan
fonun bir kısmını dinledik. Yani onlar da kanun teklifine bakıp
bir şeyler söylediler, dünya uygulamalarına ilişkin bir
şeyler söylediler. Onlara da baktığımız zaman
aslında hakikaten yine yeteri kadar çalışılmadan
gelmiş bir şey olduğunu, özümsenmemiş bir durumda
olduğunu zaten anlamak mümkündü.
Bir
tane içeriğe ilişkin bir konuda ama usul noktasında değerlendirmek
istiyorum. Çok önemli, skandal niteliğinde bir husus da gerçekleşti
burada. Şimdi, gerekçede -gerekçe zaten gelişigüzel
yazılmış bir defa, bu kanun teklifinin gerekçesi- bir tane ifade
var, deniliyor ki: Bu fon işte şöyle uçacak, böyle kaçacak, ondan
sonra da on yıllık bir periyot içerisinde, on yıl içerisinde
Türkiyeyi her yıl yıllık ortalama 1,5 puan fazladan büyütecek.
Yani büyümeye her yıl 1,5 puan üst üste katkı sağlayacak. Tabii,
bu çok ciddi bir argüman. Ben teknik toplantılarda sordum arkadaşlara
Ya, bunu neye dayanarak yazdınız? Bunun
çalışmasını bir görelim. dedim. Yani ne kadar bir
yatırım yapacaksınız da böyle bir büyüme üzerinde
Öyle ya,
olsa olsa yatırım üzerinden olur büyümeye katkısı bunun.
Ondan sonra, arkadaşlar bize bir cevap veremedi. Bakın, 4, 5 tane
kurum karşımızda dizildi, buna cevap veren bir kişi
çıkmadı. Ama bunu gerekçeye yazma sorumsuzluğunu üstleniyorlar.
Bürokrat yazıyor, siyasetçi de getiriyor, önümüze koyuyor ve bunun
arkasında duran bir tane siyasetçi de çıkmadı. Yani böyle bir
durum olabilir mi? Bu, demokrasisi gelişmiş bir ülkede en
azından bu işte sorumluluğu olan birkaç bakanın, birkaç
bürokratın istifasını gerektirecek bir husustur. Yani, bir
şey yazıyorsunuz, arkasında hiçbir çalışma yok, ondan
sonra soruyorsunuz, cevap veremiyorlar. Çözümü gerekçeden onu çıkartmakta
buluyorlar ve o 1,5 puan da şu anda sizin önünüze gelen gerekçenin
içerisinde yok. Yani, böyle şeyler olmaz, böyle, çalışmadan,
hamasetle
Ya, ekonomi bile hamasetle götürülüyor. Dış
politikayı hamasetle, iç siyaseti hamasetle götürmenize
alıştık da ekonomiyi bile hamasetle götürmeye çalışan
bir anlayışla Türkiye karşı karşıya. Çok özür
dilerim böyle bir eleştiri yapmak zorunda kaldığım için.
Şimdi,
burada fon, az önce ifade ettiğim, fazla veren ülkelerin, fazlası
olan, kaynağı olan veya belli maden gelirleri olan ülkelerin
kullandığı bir enstrüman. E, bize bakıyoruz, bizde böyle
bir şey yok. Niye bu fonu getirdiniz denildiğinde Efendim, G20
ülkelerinin hepsinde var, bizde de olsun... Böyle bir gerekçeyle bu fon olmaz
arkadaşlar. Bu, tamamen, başlı başına yanlış
bir gerekçedir. Dolayısıyla, böyle Başkasında var, elde
var, bizde de olsun. anlayışıyla bir fon olmaz. Şimdi,
diğer taraftan G20 ülkelerinde var. da biraz aslında şey.
Tabii, bu fonların tam bir standardı olmadığı için
Mesela Almanyada böyle bir fon yok bizim araştırmalarımıza
göre. Arkadaşlar 60 milyar dolarlık bir fon olduğunu söylediler
ancak o tamamen niteliği farklı bir fon. Amerikada eyaletlerde küçük
küçük fonlar var ama Amerika Birleşik Devletlerinin böyle bir fonu yok.
Yani, o G20 ülkelerinde var, bizde de olsun. argümanı da aslında
sakat bir argüman, onu da ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
biz bu fonu niye kuruyoruz biliyor musunuz, bizim bir
varlığımız var ve onu değerlendiriyor falan
değiliz, biz borçlanmak için bu fonu kuracağız. Yani, Malezya
fonu geliyor, Türkiyeden birtakım hisse senetleri alıyor.
Aslında, biz onun yaptığını yapamayacağız,
biz maalesef şunu yapacağız: Malezya fonunun bizim buradan
İşte, ondan daha iyi fon sağlayabilmek için, kaynak
sağlayabilmek için böyle bir fonu kuruyoruz.
Adalet
ve Kalkınma Partisi cari açığı düşürmek yerine, cari
açığı düşürecek yapısal tedbirleri almak yerine,
Türkiyeyi bir yatırım hamlesi içerisine sokmak yerine cari açığı
finanse edecek bir arayış içerisine girmiştir. Yani, bunun
başka bir şeyi yok. Bunun, kesinlikle, anlamı yurda daha fazla
kaynak sokmaya çalışmak ve cari açığımızı bu
şekilde finanse etmek. Yani, tabii, cari açığın finanse
edilmesi, rasyonel şekilde finanse edilmesi, ucuz yollu finanse edilmesi
önemlidir. Buna da bir şey demiyoruz ancak arkadaşlar, bizim
sorunumuz cari açığın azaltılmasıdır. Cari
açığı azaltmadan finansmanını kolaylaştıracak
bir enstrüman kurmanın, bir enstrüman yapmanın hiçbir anlamı
yok. Kaldı ki bizim elimizde enstrüman sıkıntısı da
yok.
Şimdi,
inanın, bu görüşmeler çok çelişkili ifadelerle geçti. Yani, hem
Hükûmeti temsilen gelen bakanların kendi içerisinde bir sürü
çelişkili ifadeleri oldu hem de bürokratlar arasında çelişkili
dünya kadar ifade oldu. Bu, yine başta söylediğimi söylüyorum,
işin anlaşılmadığını, özümsenmediğini
gösteren en büyük delil.
Şimdi,
hep söylüyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, on üç
yıllık dönemde Türkiye 467,9 yani 468 milyar dolar cari açık
vermiştir. Hani, hep eskiyle mukayese ediyoruz ya, kendisinden önceki on
üç yılda verilen cari açık sadece 20 milyar dolardır. Bu kadar
cari açığı vermesine rağmen çok mu yatırım
yapmıştır? Hayır, çok yatırım
yapmamıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde
yapılan yıllık ortalama yatırım -on üç yılın
ortalamasını söylüyorum- kendisinden önceki dönemin millî gelire oran
olarak 1,3 puan altındadır. Yani, hem önceki dönemden daha az
yatırım yapacaksın hem daha fazla cari açık
yaratacaksın. Bunun anlamı şudur: Türkiyede borca dayalı
ve tüketime dayalı bir iktisat politikası izlenmiştir. Bu
iktisat politikası da gelmiştir, Türkiyeyi
tıkamıştır. Yani, tasarruf etmeyen, yatırım da yapmayan,
dışarıdan borç yani uluslararası piyasalardan Türkiyeye
borç, Türkiyeden de bankalar üzerinden hane halklarının
borçlandırıldığı ve bunun
karşılığında da tüketimde gaza
basıldığı bir iktisat politikası belli ölçüde bir
büyüme yapmıştır, insanların refahında belli bir
artış yapmıştır ancak gelmiştir,
tıkanmıştır. Tabii, insanların refahındaki
artışın bir kısmı da, 2002de hiç borcu olmayan
toplumun bugün 600 milyar TL civarında tüketici kredisi borcu var. Yani,
borçların tüketici gelirlerine oranı yüzde 4lerden yüzde 50lerin
üzerine çıkmıştır, bunu da görmemiz lazım.
Şimdi,
bu büyüme politikası iflas etti fakat hâlâ, aslında, Hükûmet bu
büyüme politikasının iflas ettiğinin, işin kötüsü,
farkında da değil, bunu da ifade etmem lazım.
Dolayısıyla, Hükûmet cari açığı düşürmek yerine
cari açığı finanse edecek bir arayış içerisine girerek
böyle bir kanun teklifiyle karşımıza gelmiştir.
Tabii,
bu kaynak bulma çabasının son günlerde konuştuğumuz,
görüştüğümüz veya kabul ettiğimiz birkaç unsurla birlikte
düşünülmesi lazım. Bunlardan birincisi, bazı alacakların
yapılandırılması kanunudur. Burada hem yurt içinden para
toplamaya yönelik hem de daha da önemlisi yani kara para dahi olsa Türkiyeye
getirmeye çalıştığımız
O yoldan bir finansman
ihtiyacını gidermeye çalışıyoruz. O yasayla net olarak
şu söylendi, bu çıkan kanunda çok net bir şekilde var:
Türkiyeye bugün kara para dâhi getirse birisi, bununla ilgili Ceza Kanununun
282nci maddesine göre kara para soruşturması
yapılmayacaktır. Bu, işin birinci ayağıdır yani
yapılmak istenen şeydir.
İkincisi,
dün torba kanunda muhalefetin ısrarıyla çıkartılan 35inci
maddedir. Zaten birçok şeyi özelleştirdik, birçok şeyi
özelleştirme kapsamına alma imkânımız var. Ama,
özelleştirme kapsamına alınma imkânı olmayan bazı
kuruluşlar vardı, onlar da dün 35inci maddeyle özelleştirme
kapsamına alınmaya çalışıyordu. Fakat muhalefetin
ısrarıyla, bu, özelleştirme kapsamından
çıkartıldı; daha doğrusu, o madde
çıkartıldı, bu yapılamadı. Ama, bu, kurgunun içerisinde
ikinci ayağı oluşturuyordu. Yani, şu anda her şeyi
özelleştirmenin içerisine almak; bu ikinci ayak.
Üçüncü
ayak da bu fon. Yani, kara para, özelleştirme, bu fonun
kurulmasını düşündüğümüzde, Türkiyede -ben bir
iktisatçıyım, Türkiye ekonomisini de bildiğimi düşünüyorum
ama- Hükûmetin kafasında, herhâlde bizim bilmediğimiz, devletin
hesaplarında, devletin işlerinde bizim bildiğimizin ötesinde bir
sıkıntı var demektir. Ciddi bir kaynak arayışı
yani ne olursa olsun karadır, aktır demeden bir kaynak
arayışı içerisine girme, bir panik havasını görüyoruz.
Dolayısıyla, bu konuda Meclisin bence bilgilendirilmesi gerekir.
Şimdi, ulusal varlık fonlarını devletler bugünün kaynaklarını gelecek nesillere aktarmak için kuruyorlar. Fakat, biz, maalesef bunu üzülerek ifade etmek durumundayım, gelecek nesillerin gelirlerini bugün harcamak için kullanıyoruz, bu açık çünkü verilen örnekler bunu gösteriyor. Mesela, denildi ki: Büyük projeler var, bunların gelirlerini bugün menkulleştireceğiz ve satacağız. Yani, yirmi yıl içerisinde, yirmi beş yıl içerisinde ülkenin elde edeceği gelirleri, peyderpey elde edeceği gelirleri bugün Yani, sıkışmış bir esnafı düşünün, senet kırdırır ya, senedi kırdırması gibi kırdırıp, bugün onu gelir hâline getirip harcamak için yani yatırım yapmak filan da kimsenin kafasında yok; onu söyleyeyim. Bu, çok tehlikeli bir şey. Yani, en son söyleyeceğim cümleyi ortalarda söyleyeyim. Esas itibarıyla biz karşı olduğumuzdan değil ancak bu önemli bir silahtır. Bu silah iyi kullanılmadığı zaman hem Türkiye'yi ciddi ekonomik risk içerisine sokar hem de hakikaten gelecek nesillerin gelirlerini de bugünden harcayarak gelecekte ciddi bir şekilde kamu açıklarının doğmasına neden olabilir.
Şimdi,
hem gerekçede hem sayın bakanların ifadelerinde şöyle bir
şeyle de karşılaştık: Maliye politikasında -ve
kurguda da var bu- ciddi bir gevşemeye işaret ediyor burası. Bu,
çok önemlidir yani Türkiye açısından sıkı maliye
politikası Türkiye ekonomisine çok şey
kazandırmıştır, burada hiçbir gevşemenin olmaması
lazım. Uzun uzadıya tartıştığımız
konulardan bir tanesi, bu fon kamu hesaplarının içerisinde olacak mı,
olmayacak mı; bunun geliri, gideri, borçları kamu hesaplarında
görülecek mi? Özellikle Ekonomi Bakanı bunun görülmeyeceğini iddia
etti ve bir gün boyunca biz bunu tartıştık. Daha sonra,
Allahtan Maliye Bakanı geldi de Bunlar elbette kamu hesapları içerisinde
görülecek. dedi, önceki sayın bakanı yalanladı ve daha
sonrasında mesele halloldu. Dolayısıyla, bunun kamu
hesapları içerisinde net bir şekilde görülmesi lazım.
Bakın, kamu hesaplarının şeffaf olmasının önüne
engel koyan veya gizli kapaklı iş yapan ülkelerin dünya
arenasında ciddi şekilde başları belaya girdi. Hani ülke
ismi vermek istemiyorum buradan ama bizim hiçbir şekilde kamu
hesaplarımızın şeffaflığını
azaltıcı bir şey yapmamamız lazım, o riskleri
görüyorum ben. Yani Maliye Bakanı bugün olmayacağını
söyledi -diğer bakanların- ama gerekçede o riskler var, birazdan
bunlara örnek vereceğim. Mesela hemen örneğini vereyim, deniliyor ki:
Büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman
sağlanacak. Kardeşim, gelirin olmadığı zaman bunu
yapma imkânın yok, böyle bir mucize yok yani sen hem büyük altyapı
projelerini finanse edeceğim diyorsun fakat kamu borcunu
artırmayacağım diyorsun, böyle bir şey yok. Yani bu, kamu
hesaplarında görülecek bir fondur ve bunun borçlanılmasında kamu
borcunu artırması beklenir ama bu ifade gerekçede hâlen var. Bunu
yabancılar gördüğü zaman -eğer dikkatlerini çekerse- nasıl
bir tavır takınırlar onu bilmiyorum.
Türkiye'nin
son dönemde yaptığı bütün reformlara aykırı ifadeler
var burada, onu uzatmayacağım, vaktim azaldı. Mesela
fonları kaldırdık, tasfiye ettik, Türkiye için önemli bir
reformdu, kara delikti fonlar, şimdi fon kuruyoruz. 5018 sayılı
Kanunda bütçe birliği dedik, bütçenin şeffaflaştırılması
dedik, kamu hesapları dedik, bunların hepsine aykırı
şekilde bir işlem yapılmaya çalışılıyor.
4749
sayılı Kanunla yani
Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunla şeffaflaştırma, izleme,
değerlendirme dedik, yine bunları da, buradaki hükümleri de hiçe
sayacak -buralara istisnalar da getiriliyor zaten- bir kanun yapılmaya
çalışılıyor. Dolayısıyla, konunun birbiriyle
tutarsız, bütünlüğü olmayan bir yanı var.
Şimdi,
son konu olarak da denetim konusuna bir gelmek istiyorum. Bu fon ilk
geldiği hâliyle işte Bağımsız denetçiler
tarafından denetlenir ve Sayıştay denetimine tabi
değildir. şeklinde gelmişti. Tabii, biz buna ciddi şekilde
muhalefet ettik yani bu olacak şey değil, net bir şekilde
Anayasanın 160 ve 165inci maddelerine aykırıydı.
Sonrasında, uzun tartışmaları anlatmayacağım ama
en son geldiğimiz noktada kısmen Anayasaya
aykırılığın
karşılandığını söyleyebiliriz ama yine hâlâ
Anayasaya aykırılık iddia edilebilir ve tabii, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda ne karar vereceğini bilemeyiz. Ama, şu anda
özel bir denetim getirildi, raporlama sistemi orada, Komisyondaki
çalışmalarla konuldu ve onun faydalı olacağını ve
mutlaka olması gereken, asgari olması gereken şeyin bu
olduğunu söylüyoruz. Tabii, bizim gönlümüz Sayıştay denetiminin
olmasından yanadır. Sayıştay bu ülkenin kurumudur.
Eğer Sayıştayın problemleri varsa,
Sayıştayın kalitesinde, kapasitesinde bir yetersizlik varsa on
dört yıllık bir Hükûmetin bunu geliştirmiş olması
lazımdı. Yani, çözüm, bu işleri iyi yapamıyor diye
Sayıştay denetiminin dışına kaçırmak da
değildir. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez bir durumdur.
Dolayısıyla, denetim konusunda Hükûmetin tabii başlangıçta
takındığı tavır hiçbir şekilde kabul edilemez bir
tavırdı yani hiçbir denetimi olmayan, böyle, işte Ekonomi
Bakanının ifadesiyle 150-200 milyar dolarlık bir fon yürüteceksiniz,
yöneteceksiniz fakat bunu kamu adına hiç kimse denetlemeyecek. Bu kabul
edilebilir bir şey değildi. Bunun kısmen çözüldüğünü
düşünüyorum. Fakat, bizim çözümümüz tabii ki
Mesela, biz orada dedik ki:
Belli merkezî denetim elemanlarından Başbakanın seçeceği en
az 3 kişi. Yani, burada Başbakan kötü niyetli davranıp -bugünkü
Başbakan için söylemiyorum, nihayetinde sistem kuruyoruz- böyle, bu
işe çok da ehil olmayan denetim elemanlarını seçip, buraya getirip
koyarsa tabii bu denetimden hiçbir şey çıkmaz. Tabii, biz onun
yapılacağını beklemiyoruz elbette. Ancak, burada çok özenli
bir şekilde, hakikaten denetimi bilen ve uluslararası standartlarda
denetim yapan kişilerin buralarda çalıştırılması
lazım.
Dolayısıyla,
özetle şunu ifade ediyorum: Bu fon önemlidir ancak iyi
kullanılması lazım. Mesela, şöyle: Sayın bakanın
birisi Biz bu fonla gerekirse para piyasalarına müdahale edeceğiz.
dedi. Bu çok tehlikeli bir laf arkadaşlar yani Merkez Bankası olan
bir ülkede Para piyasalarına ben bu fonla müdahale edeceğim. demek
çok tehlikelidir. Özellikle söyledik bunları, bu laflardan kaçınmak
lazım. Yani, eğer böyle bir şey yaparsak, para piyasasına,
maliye politikasına ciddi müdahaleleri bu fonla yaparsak bu önemli silahı
kendimize karşı acımasızca kullanmış oluruz ve
Türkiye'nin felaketi olur. Ben son olarak da bu ikazımı yapmak
istiyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Usta.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Garo
Paylan konuşacak.
Buyurun
Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
dün gece saat beşte 80 maddelik torba yasa büyük oranda geçti, bugün
birkaç maddeyi tekrar görüşeceğiz ve bu sabah geldik Türkiye'nin
tarihini etkileyebilecek, geleceğini etkileyebilecek bir Türkiye
Varlık Fonunu görüşüyoruz, gelecek kuşakları
etkileyebilecek bir Varlık Fonunu görüşüyoruz. Ve biz bu yasayı
nasıl görüştük arkadaşlar, biliyor musunuz? 80 maddeyi geçen
hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda doksan saat çalıştıktan sonra,
pazartesi günü geldik, bir anda önümüze Varlık Fonu konuldu ve yirmi dört
saat, otuz altı saat içinde Varlık Fonunu tartıştık,
geçti. Ve otuz altı saat içinde bile gerçekten o kadar kötü bir
şekilde gelmişti ki bu yasa önümüze- bayağı iyi
gelişmeler oldu ancak inanın, bir otuz altı saat daha
çalışma şansımız olsaydı çok daha iyi bir yasa
şeklinde geleceğimize, çocuklarımızın geleceğinin
önüne koyabilirdik ama maalesef, bunu yapma şansı verilmedi ve
alelacele 80 madde Genel Kurulda görüşüldükten sonra bu teklif şimdi
Genel Kurulda görüşülüyor ve görüyorum ki çok az sayıda iktidar
milletvekili burada. Onlara, bu yasadan vazgeçmelerini ve yeniden görüşmek
üzere bakın, vazgeçmek demek bunu yapmamak demek değil- ekim
ayında bir çalıştay yaparak, Hükûmetle birlikte, sivil toplumla
birlikte, iş dünyasıyla birlikte, işçi kesimleriyle birlikte,
ekoloji çevreleriyle birlikte bir çalıştay yaparak, daha iyi
çalışarak bu yasayı getirelim diyoruz. Bu konuda sizi ikna
etmeye çalışacağım. Umarım ki siz de
arkadaşlarınızı ikna edersiniz ve bu yasayı
şimdilik bekletiriz, ekim ayında daha iyi çalışarak bunu
gündeme getiririz.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı şöyle
bir cümle etmişti: Ülkeyi bir AŞ gibi yönetmeliyiz, anonim
şirket gibi yönetmeliyiz. demişti. Gerçekten, o dönem
eleştirmiştik. Ülke bir anonim şirket gibi yönetilmez. Anonim
şirket dediğinizin mantığı şudur: Yalnızca
sermaye olarak bakar, işçi kesimini düşünmez, kârı maksimize
etmeyi düşünür, ekolojiyi düşünmez. Ancak, bunların hepsini
devlet düşünmelidir çünkü biz sosyal bir hukuk devletiyiz ve devlet,
sermayedar gibi davranamaz. Devlet, bütün toplumsal kesimleri, ekolojiyi,
kuşu, çiçeği, böceği, her şeyi düşünmek
durumundadır. Ama AŞ mantığında bunlar yoktur,
yalnızca kârı maksimize etmek vardır.
Şimdi,
bu şirket ne yapacak? Bakın, gerekçeden okuyorum: Kamu
kaynaklarını çeşitli fonlara aktaracak ve bu fonlarla
uluslararası piyasada çıkacak ve yatırımlar yapacak,
altyapı, üstyapı yatırımları. Ancak, bakın,
şunu söyleyeyim: Evet, 2000lerin başında, 1990larda neoliberal
politikalar çerçevesinde böyle bir akış vardı. Devlet
çıksın her şeyden, tamamen özel sektör ne yapıyorsa yapsın,
piyasa kendi içinde dengeler. deniliyordu. Özel sektör de piyasaları
şişirdi şişirdi ve sonra, maalesef, 2009da çok büyük bir
duvara çarptı o neoliberal politikalar Amerikada. Daha önce Arjantinde
çarptı 1990larda, Rusyada çarptı, ülkemizde defalarca çarptı.
Yani Kamunun yaptığı her şey kötüdür, özel sektörün
yaptığı her şey iyidir. mantığı devre
dışı kaldı. Şimdi biz, kamu kaynaklarını
kamu dışına çıkaralım, bir AŞ
mantığı içinde yönetelim ve geleceğimizi bu şekilde
kurtaralım diye bakıyoruz; bu doğru bir bakış
değil.
Gerekçede
şu söyleniyor: G20 içinde varlık fonu olmayan tek ülke biziz.
Doğru değil. Her ülkenin bazı varlık fonları var ama
Bütün kaynaklarımı buraya aktaracağım, 150-200 milyar
dolarlık bir fon yaratacağım. dediğiniz zaman, bu,
gayrisafi yurt içi hasılanın üçte 1i demektir. Bir AŞye kalan
varlıklarımızı bu şekilde aktarmak gerçekten çok daha
büyük bir sorgulamayı gerektirir arkadaşlar.
Bakın,
hangi ülkelerin varlık fonları var ve niye kuruyorlar? Mesela,
emtiası olan ülkeler kuruyorlar; Katar gibi, Norveç gibi, Rusya gibi.
Çünkü onların emtiası var ve emtiaları bugün var, otuz yıl
sonra olmayacak diye Bugünden varlık fonlarına yatıralım,
belli yatırımlara koyalım ki gelecek
kuşaklarımıza bazı kaynaklar emanet edebilelim. diyorlar.
Diğer bir grup, katma değerli ürün yaratan ülkeler. Katma
değerli ürün yaratıyorlar
(Gürültüler)
Sayın
Başkan, çok uğultu var ya, çok az sayıda insan var ama bu
uğultu nasıl çıkıyor, onu da anlamıyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olmanızı rica
edebilir miyim.
GARO
PAYLAN (Devamla) Diğer bir grup, katma değerli ürün üreten ülkeler,
emtiası yok ama katma değerli ürün üretiyor. Mesela, Güney Kore,
emtiası yok ama katma değerli ürünler üretiyor, cari fazla
yaratıyor, tasarruf fazlası yaratıyor ve fonlara
yatırıp yatırımlar yapıyor. Diğer bir grup,
tasarruf fazlası yaratan ülkeler, dediğim gibi. Bütün bunlar bu
fonları yaratıp gelecek kuşaklarına kaynaklar
aktarabiliyorlar. Biz bunların hiçbiri değiliz, ne emtiamız var
ne cari fazlamız var ne de katma değerli ürün üretiyoruz;
yalnızca, katma değerli ürün üretenlerin ürünlerini alıyoruz ve
tüketiyoruz, üreten bir ülke değiliz, tüketen bir ülkeyiz.
Peki,
bu fona biz ne koyacağız arkadaşlar? Bakın, gerekçede var,
hazine arazilerini buraya koyacağız. Başka ne
koyacağız? Söylendi, İşsizlik Fonu iştah
kabartıyor. Şimdi, 100 milyar TL var, eski parayla 100 katrilyon
işsizlik sigortasında birikti. Ya, işçinin koyduğu bir
parayı ve işsizlik için konulmuş bir fonu böyle bir fona aktarma
düşüncesi var maalesef. Buna yeltenmemesi lazım Hükûmetin ancak
işçi için harcanabilir o para, sermayeye peşkeş çekilemez çünkü
sermaye alanı bir AŞ mantığı, kâr maksimizasyonu
önerir, hayal satar, Biz, Kanal İstanbulu yapacağız,
şöyle kazanacağız, böyle kazanacağız. der ama böyle
olmayabilir. İşçinin parası işçi için harcanır ve
işçi içindir o para, başka bir yere yatırılamaz.
Diğer
bir konu da Kamu kurumlarına para aktaracağız. diyor.
Neredeyse o para, Maliye Bakanı keşke gelse de söylese. Kamu dengesi
fazla mı veriyor arkadaşlar? Hangi parayı
aktaracaksınız? Evet, bütçemiz aşağı yukarı denk
ama oradan kaynak aktardığınız anda mali disiplin berhava
olacak, bütçemiz açık verecek ve bunu sermayenin önüne atacağız
ve bütçe dengesi denen şey berhava olacak ve ülkemiz daha kötü
şartlarda borçlanacak. Bunu göze alabilir miyiz acaba?
Ne
misyon biçiyoruz biz bu fona? Gerekçeden okuyorum: Ekonomik dalgalanma
dönemlerinde yabancılar fon çıkışı yaparsa, piyasa
likiditesi azalırsa piyasayı stabilize edecekmiş bu fon. Ya,
Allahını severseniz Merkez Bankamız ne iş yapıyor?
Sizler paralel bir merkez bankası mı kuruyorsunuz? Düşünebiliyor
musunuz 15 Temmuz günü dolar 2.85 mi neydi, 3.09a yükseldi Merkez Bankası
müdahale etmedi, demek ki bir bildiği vardı, dolar bugünlerde yine
2.90 küsurlara geriledi. Düşünsenize 2 oyuncu olduğunu, bir
bakanın da telefon açıp Hadi dolar sat, bu dolar çok
çıktı. dediğini. Merkez Bankamızın da müdahale
etmediğini, 2 tane oyuncu koyuyorsunuz, bu paralel bir merkez
bankasıdır arkadaşlar. Böyle bir şey olamaz, her bir
misyonda bir kurum olur, paralel 2 kurum olmaz, paralelin cefasını
hepimiz çektik.
Diğer
bir mesele, fiyat istikrarı. Bakın, tahvil ihraç edilecek, içeride
enflasyon yaratabilecek, bu noktada fiyat istikrarı ne olacak diye hiç
düşündük mü arkadaşlar? Bakın, genişlemeci
politikaları önümüze koyduk, bankaların karşılık
oranlarını düşürüyoruz, pek çok noktada genişlemeci
politikalar ortaya koyduk. Faizler düşsün diyoruz ama nerede düşsün
diyoruz? Yalnızca konut faizlerinde düşsün diyoruz, üretimi
teşvik eden bir düşüş yok. Bu çerçevede genişlemeci
politikaların neye ulaştığını da görüyoruz
bugünlerde. Enflasyon kaç? Yüzde 8.75 ve bu yıl içinde çift haneli
rakamları görme olasılığımız var. Bütün bu
genişlemeci politikalar eğer yalnızca Merkez Bankasına
bırakılmazsa fiyat istikrarı, ikinci bir kurul konulursa ve
genişlemeci politikalara devam edilirse enflasyon tekrar
başımızın belası olabilir. Ne yapacağız peki?
Kamu kaynaklarını teminat olarak koyacağız, hazine
arazilerini buraya koyacağız, kamu kaynaklarını
koyacağız, uluslararası piyasalara çıkacağız,
tahvil ihraç edeceğiz bu fonla. Peki, bu nedir? Paralel bir hazine. Hazine
ne yapıyor? Uluslararası piyasalara çıkıp borçlanıyor.
Bu kurum ne yapacak? Bu da uluslararası piyasada çıkıp
borçlanacak. Bu ne demek? 2 tane hazine demek, 2 tane borç yönetimi demek.
Peki, Türkiyenin borç yönetimini Hazine son yıllarda yaparken, nispeten
kamu borç oranımız yüzde 32lere düşmüşken bu oranı
yükseltmek ve borç yönetimini çift telli bırakmak paralel bir hazine
yaratmak değil midir arkadaşlar? Böyle bir şeye nasıl
cesaret edebiliriz?
Şimdi,
peki, bu fon bu kaynaklarla ne yapacak arkadaşlar? Ne vadediyor buradaki
gerekçede? Biz Kanal İstanbul ve nükleer santral yapacağız.
diyor. Hani doğanın hakkı, hani ekoloji? Hayallerimiz Kanal
İstanbul mu, nükleer santral mi? Büyük altyapı projeleri
yapacakmış ve finansmanını bu şekilde
sağlayacakmış! Arkadaşlar, bizler çevrenin, ekolojinin hakkını
yok sayan bir kaynağa bütün kaynaklarımızı koyup Kanal
İstanbul yapma hayalinde olamayız. Kanal İstanbul bütün
İstanbulun doğasını, bütün Marmaranın ve bütün
bölgenin doğasını tarumar edebilecek bir proje. Böyle
çılgın projelerle çılgın bir şekilde
doğamızı, ekolojimizi riske atamayız. AŞ
mantığıyla, kâr mantığıyla doğayı yok
sayan, Rizenin, Karadenizin, Ayderin yaylalarını yok sayan
mantığın artık esiri olmayalım. Bu bakıştan
dönmemiz lazım, bu misyonu da buradan çıkarmamız gerekiyor.
Bakın
arkadaşlar, misyonda bir şey daha var. Bu fon yurt
dışına yatırım yapacakmış, misyonda
yazıyor. Ya Allahınızı severseniz, cari açık veren
bir ülkeyiz, cari fazlamız yok ki. Aynı şekilde tasarruf
açığı olan bir ülkeyiz, kendi tasarruflarımız dışında
yurt dışından tasarruf ithal ediyoruz. Aynı şekilde
istihdam açığı olan bir ülkeyiz, işsizliğimiz var. Ve
biz diyoruz ki: Biz yurt içindeki kaynakları toplayacağız,
İşsizlik Sigortasından paraları koyacağız,
hazine arazisini koyacağız, yurt dışından
borçlanacağız, bu parayı alıp yurt dışında
yatırım yapacağız. Ya, bir bürokrat dedi ki, ismini
vermeyeyim, mahcup olmasın: Biz bu kaynaklarla Somalide arazi
alacağız, tarım ürünleri yetiştireceğiz, ülkemizdeki
arz açığını kapatacağız. Efendim, Afrikada,
başka bir ülkede hayvancılık çok ucuzmuş, gidip orada
hayvancılık yapacağız, ülkemize et getireceğiz ve
böylece et açığımızı kapatacağız. Kafaya
bakın ya! Ya, ülkemizdeki hayvancılık bitmiş, tarım
ürünleri gerilemiş, çiftçi kan ağlıyor. Biz yurt içinde
tarımı, hayvancılığı destekleyeceğimize
piyasa mantığı, tam piyasa mantığı
Yurt
dışında ucuz buğday, oraya gidelim tarla alalım,
hayvan yurt dışında ucuz, gidip oraya hayvan alalım,
yetiştirelim, ülkeye getirelim. Ne oldu istihdam, ne oldu ülkemizin
kaynakları? Nasıl bir mantık? Çiftçi, emekçi, istihdam
Piyasa
kafası ancak bu kadar arkadaşlar. Biz, sosyal bir hukuk devletiyiz,
sosyal bir devletiz. Bunu es geçen bir yasayı buradan geçirmeyelim
arkadaşlar.
Bakın
arkadaşlar, varlık fonları ülkelerin itibarını
gösterir. Varlık fonları olmalı, evet. Ülkeler de, icabında
yabancı fon da buraya, bu ülkeye güveniyorsa gelip yatırım da
yapmalı. Ama ülkeler, hangi ülkelerin varlık fonlarına
yatırım yapıyorlar? Güvendikleri ülkelerin. Yani,
demokrasilerine güvendikleri ülkelerin, hukuk sistemine güvendikleri ülkelerin
fonlarına yatırım yapıyorlar. Bunun için de iş
barışını sağlamış bir ülke olmamız
gerekiyor, demokrasiye doğru koşan bir ülke olmamız gerekiyor.
Bunlardan maalesef çok uzağız, daha bir ay önce bir darbe yaşadık
ya. Darbe yaşamış bir ülke olmanın utancından bir an
önce çıkıp, bir an önce demokrasiye koşmalıyız ki bu
fonda, eğer ki tekrar görüşeceksek, iç kaynaklar anlamında
gerçekten bütün ülkemizin yararına bir fon yaratılacaksa bu ülkeye
ancak demokrasi yapabilirsek, iş barışımızı
sağlayabilirsek bu fonun itibarı olur, hem içerideki insanlar hem
yurt dışındakiler bu fona yatırım yaparlar.
Arkadaşlar,
dün gece bir teşvik yasası çıkardık. Bu fon da
-biliyorsunuz- bu teşviklerden faydalanacak ve özellikle vergisiz, herkese
Gel vatandaş, gel buraya yatırım yap, ben de sana sermaye koyayım.
diyecek bu fon. Kime diyecek? Applea diyecek. Kime diyecek? Wolksvagene
diyecek, Mercedese diyecek. Bunlar hangi şirketler? Akıl üreten,
inovasyon üreten, yeni teknoloji üreten şirketler. Peki, biz niye
yaratamıyoruz? Arkadaşlar, bu şirketlere aynı zamanda ne
diyecek? Ben senden vergi almayacağım. diyecek. Bakın, dün
çıktı yasa. Bedava kamu arazisi veriyorum ve burada ucuz işçi
var, gel vatandaş, ucuz işçi, 400 dolara sana işçi, işçinin
sigortası da benden. diyecek. Bu anlamda turkuaz halılar serilecek
bu insanların önüne.
Peki,
biz, ülkemizi, topraklarımızı ve emeğimizi niye böyle ucuza
pazarlıyoruz arkadaşlar, neden sizce? Çünkü biz yaratıcı
bir toplum değiliz, üreten bir toplum değiliz,
başkalarının fikirlerini, akıllarını ülkemize
getirmeye çalışıyoruz, böyle turkuaz halılar serip, fonlar
çıkarıp, ucuz işçilerimizi maalesef bu şekilde onlara
sömürttürüyoruz.
Peki,
bu neden? Bakın, bir örnek vereyim: Eleştiriyel düşünceye sahip
yetiştirdiğimiz öğrenci oranı yüzde 1 yani her 100 çocuktan
1ini eleştiriyel düşünceye sahip olarak mezun ediyoruz yani bir
şey söylendiğinde sorgulayan bir çocuk, 100 kişiden 1 kişi.
Geride kalan ya Recep Tayyip Erdoğan ne diyorsa ona inanıyor ya
Fethullah Gülen ne diyorsa ona inanıyor ya bir başkası ne
diyorsa ona inanıyor; sorgulamıyor, birisi ne diyorsa onun
aklını emanet alıyor. Oysa Güney Korede bu oran ne? Yüzde 32;
her 100 çocuktan 32si eleştiriyel düşünceye sahip. Bu çocuklar da
yaratıcı oluyorlar, Samsungu ortaya çıkarıyorlar,
işte bin dolar veriyorsunuz telefon alıyorsunuz, Appleı
yapıyorlar, başka yaratıcılıklar geliştiriyorlar.
Yani sırf o büyük şirketleri destekliyorum gibi olmasın, buna da
karşıyız. Küçük, kendi yaratıcılığını
geliştirebilen çocuklarımıza, yaratıcı çocuklara
yatırım yapmalıyız. Böyle bir fon kurulacaksa önce
eğitime yatırım yapmalı, eleştiriyel düşünceye
sahip çocuklar yetiştirmeli bu fon. Onlar
yaratıcılıklarını geliştirirler, böyle bir fon da
o çocukların yaratıcılıklarına kaynak
ayırır, onları destekler ve ülkemizi ucuz iş gücü cenneti
yapmaktan vazgeçeriz.
Bu
fonun bir sorununu daha anlatacağım arkadaşlar, denetimi.
Bakın, ilk geldiğinde Denetimi kime yaptıracağız?
diyordu biliyor musunuz, Uluslararası kuruluşlar, biz para
vereceğiz, gelip bizi denetleyecekler. diyorlardı. Hani Meclis
denetimi -kamu kaynaklarını koyuyoruz- hani halk denetimi? Kanal
İstanbul yapacağım. diyorsun, buradan rıza almayacak
mısın, milletin rızasını almayacak mısın?
Uluslararası bir kuruluşa da rapor yazdıracaksın, Kanal
İstanbul yaparsan çok şahane olur, büyük para kazanırsın.
diyeceksin ama milletin denetimini yok sayacaksın. Evet,
yaptığımız uzlaşmayla belli oranda geri çekildi ve
Meclis denetimi ortaya kondu ama yalnızca bir rapor yazabileceğiz,
gelip hesap verecekler bize fon yöneticileri ve biz de Meclis olarak
denetimimizi yapmaya çalışacağız. Ama çok büyük bir sorun
daha var. Bu fon nereye bağlı? Başbakana. Başbakan atayacak
yöneticilerini. Peki denetçi kim? Şimdi, 3 kişilik bir denetçi heyeti
konuluyor. O denetçiyi kim atayacak? Başbakan atayacak. Yani işi
yöneten Başbakan, denetçiyi atayan Başbakan. Böyle denetim mi olur,
böyle denge mi olur? Bu, denetim değildir arkadaşlar. O denetçiyi de
mutlaka bir önergeyle değiştirelim, Başbakan atamasın,
başka bir formül üzerinde çalışalım. Yasayı çekelim.
o yüzden diyorum, daha çok çalışalım üzerinde. Peki biz ne
öneriyoruz arkadaşlar? Varlık Fonu AŞ olmasın. AŞ
mantığını anlattım, kötü. Peki nasıl olsun?
Hazine altında bir fon olsun. Sosyal projelere destek verebilecek;
eğitime, sağlığa, pek çok yönde sosyal politikaya,
yaratıcı gençlerimize destek verebilecek bir fon olsun. Biz
yaratalım, biz üretelim başkalarının
yaratıcılığını gelip burada ucuz işçi olarak
pazarlatmayalım. İşçimizi, emekçimizi sömürtmeyelim.
En
son olarak, yaratıcılık, dediğim gibi gençlerimize destek
veren bir fon öneriyoruz.
Son
bir dakikamda da arkadaşlar, dün, biliyorsunuz 80 madde geçirdik ve içinde
hâlâ sorunlu olan pek çok madde var. 23üncü madde, biliyorsunuz güvenlik
gerekçesiyle belediyelerin mülklerine, taşınmazlarına el koyma
maddesi; 50nci madde, Çevre Bakanlığına, yerelin iradesini yok
sayarak yereli yıkıp yeniden yapma yetkisini veren bir madde. Bu da
hâlâ bir kayyum demektir. Bu anlamda kayyum maddesi geri çekildi ama
uzantıları hâlâ torba yasada devam ediyor. Bunu yeniden müzakere
edelim arkadaşlar. Mutlaka bunları geri çekelim ki
Bakın, dün
oluşan iklim belki yeni şeylere vesile olabilir. Bu dünkü iklimi hani
Yenikapı iklimi değil
Yenikapı da tabii ki önemliydi, oraya
giden insanlarımızın tepkisi önemliydi darbeye karşı
ama orada eksik olan bir şey vardı. Eğer ki dün gece
yaşadığımız iklimi bütün coğrafyaya yaymak
istiyorsak şu 2 maddeyi de çekelim. Çevre Bakanımızla belli
noktalarda görüştük. Yerel yönetimlerle birlikte yeni bir yol
açılabilir, yeni bir kanal açılabilir, bu da yeni iyiliklere vesile
olabilir. Bu yönde çağrılarımı yaparak hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel Konuşacak.
Buyurun Sayın Temizel. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 413 sıra
sayılı Türkiye Varlık Fonu Kurulmasına Dair Kanun
Teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım.
Sözlerime
başlarken öncelikle belirtmek istediğim konu şu:
Tasarrufların yatırımların finansmanı için yetersiz
olduğu, mevcut yatırım oranını artırmaya dönük ve
atıl kaynakları reel ekonomiye kazandırmak üzere yeni finansman
model ve tekniklerin yaratılmasına bu Mecliste hiç kimse
karşı olmaz. Bu, önemli bir olaydır. Ancak, böyle bir
gereksinimi karşılamak için yapılacak yasal düzenlemelerin,
oluşturulacak kurumların yapısının, kurumlara
verilecek görev ve yetkilerin ayrıntılı incelemelere
dayandırılması, gerekirse örnek olaylarla yaptığımız
düzenlemelerin hangi sonuçları vereceğinin test edilmesi, konular
üzerinde uzun süre tartışılarak yeni seçenekler, alternatifler
oluşturulması, dolayısıyla ancak bunlar
yapıldığı zaman böyle düzenlemelerin bir anlam ifade
edeceğini belirtmek istedik. Aksi takdirde, geçmişte yaşanan bir
kısım iyi niyetli ancak sonradan toplum hafızasında kötü
izler bırakan girişimlerde olduğu gibi, çok sayıda
yatırımcıyla borçlu, büyük ve karmaşık bir
yapının tasfiyesi için de burada saatlerce çalışır, kanun
tasarıları üzerinde kafa patlatırız.
Tam
bu aşamada, sizlere, 1980li yılların başında olan
bazı olayları hatırlatmak istiyorum: Meclisimizin
yapısı gençlerden oluşuyor. Belki büyük bir kısmı
bilmez ama 1983 yılından sonraki, 1984e doğru giderken,
seçimler sırasında Rahmetli Calp ile Rahmetli Özal arasında
yapılan bir tartışmayı sizlere anımsatmak istiyorum.
Bir televizyon programında liderlerden birisi kaynak yaratmak için köprüyü
satacağını söylüyordu, Rahmetli Calp da Sattırmam! diye
masaları yumrukluyordu. Daha sonradan, Özal Hükûmetinin yaptığı
ilk iş, köprünün satılmasını sağlamak üzere -daha
doğrusu satılması falan değildi- şu kanunu
çıkarmak oldu: Tasarrufların Teşviki ve Kamu
Yatırımlarının Hızlandırılması
Hakkında Kanun Tasarısı. 1984 yılının Şubat
ayında çıktı bu kanun. Çok ilginç bir şekilde, kamunun
varlıklarını menkul kıymetleştirmek suretiyle
satmaktan bahsediliyordu.
Değerli
arkadaşlar, yapılan olay aslında bir şey değildi. Bir
borçlanma enstrümanı yaratılmıştı. Doğrudan
doğruya Devlet borç aldı. denmiyordu da Köprü senedi
karşılığında borç aldı. deniyordu. Hepsi ondan
ibaret. Nitekim daha sonradan bu şekilde oluşturulmuş olan
onlarca fonun tasfiyesiyle birlikte bu fonu da tasfiye ettik, kamunun
başına, sırtına yüklenmiş olan milyarlarca
liralık borçların da hepsini ödemek zorunda kaldık.
Burada bir maddeyi de size özel olarak aktarmak
istiyorum. Daha doğrusu, bunların tartışması
sırasında soruyorlar: Yani, nasıl olacak bu gelir
ortaklığı senedi? Nasıl değerlendireceksiniz? Kaç
liralık hisse satacaksınız? Koskoca köprü kaç lira eder? Bunu
nasıl değerlendireceksiniz? falan denildiğinde
yaptığı açıklama basit, aynen şöyle diyor: Yılda
2 milyar TL gelir getiren bir altyapı tesisi için 10 milyar liralık
ortaklık senedi çıkartacağım. Yani bu kârdan hareketle
yatırımın değerini belirliyor. Yüzde 20 kâr ettiğini
varsayın. diyor, Dolayısıyla, yüzde 100ü bunun şu kadar
milyar lira eder. Bunun bir kısmını hazinede
bırakırım, geri kalan kısımlarını da
insanlara satarım.
Şimdi, bu bir fondur değerli arkadaşlar,
bunun adı fon. Fena bir fon değil, iyi bir fon aslında,
bakmayın, kötü olarak kurulmamış. Ancak bu şekilde elde
edilen kaynakların nasıl değerlendireceğini belirlemek çok
önemlidir. Siz bütün bunlardan elde ettiğiniz borçlarla belirli bir süre
sonra yeni yatırımları ya da mevcut yatırımın
daha fazla gelişmesine, üretici yatırımlara kaynak
ayırmayı sağlamazsanız, cari harcamalarınızda
kullanırsanız bu fonların geleceği yoktur, bunlar belirli
bir yere ulaşamazlar.
Değerli arkadaşlar, işte, şimdi,
aradan bu kadar yıl geçtikten sonra biz de yeni bir fon yapıyoruz. Bu
fon, 1950li yıllardan beri mevcut olan, birçok ülkenin
başvurduğu, kullandığı ancak son yıllarda çok
popüler olan bir fon. Bunlara ulusal varlık fonları deniyor. Ulusal
varlık fonlarıyla biraz önce söylediğim borçlanma
enstrümanı olan fonlar arasında çok önemli bir farklılık
var. Borçlanma, bugün yapılan harcamaların, bu harcamalarla
yapılan yatırımları, gelecek nesiller de kullanacak, onlar
da bundan yararlanacaklar mantığıyla bugünün maliyetini gelecek
nesillere de yansıtmak. Ben alırım, bugün yaparım, bir
kısmını da onlar ödesinler. demek, borçlanma bu. Varlık
fonlarının bu konuyla ilgisi yok. Varlık fonları, bugün
kullanılan kaynaklardan gelecek nesiller de yararlansın diyerek
belirli bir miktarın ayrılıp belirli amaçlar için
kullanılması, fark bu. Gelecek nesillere masraf aktarmak, yükümlülük
aktarmak
Gelecek nesiller yararlansın diye fon oluşturup
bunların gelirleriyle gelecek nesillerin refahını artırmaya
çalışmak.
Gelecek
nesillere pay aktarılabilecek olaylar genellikle petrol gibi, madenler
gibi veya diğer varlıklar gibi bu tür kaynaklara sahip olanlar
tarafından kurulan fonlar. Petrol gelirleri müthiş şekilde
yüksek olan bazı ülkeler, bu kaynağın belirli bir süre
tükeneceğini varsayarak ya da bilerek buradan elde edilen gelirlerin bir
kısmını alıyorlar, bu fonun içerisine koyuyorlar, bu fonu
değerlendirmek suretiyle de petrol gelirleri bittiği zaman
kendilerine bir gelir sağlamaya çalışıyorlar ya da
Şilinin yaptığı gibi, bakır madenlerini buraya
koyuyor. Bakır madenleri de tükenecek belirli bir süre sonra ama
bakır madenlerinden elde edilen geliri buraya koyduğu andan itibaren
oradan elde edilen geliri bakır madenleri tükendiği zaman bile bunu
kullanacak; bu, böyle olacak.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu iki enstrümanı birbirine
karıştırmadığınız zaman
kuracağınız yapı çok farklı olacak. Ha, burada
Doğal varlığı olmayan, petrolü olmayan ülkeler ne
yapıyor? diyeceksiniz. Bu ülkelerden cari fazla veren ülkelerde bu cari fazla
ilanihaye bu şekilde sürmez çünkü cari fazlalar da şu andaki kaynakların
kullanılmasından ötürü veriliyor, yaratılıyor. O zaman Bu
cari fazlanın belirli bir kısmını ben gelecekte rekabet
edebilir ekonomileri yaratmak için ayıracağım, bunu
sürdüreceğim. diyebilir, örneğin Kore. Kore yaratmış
olduğu cari fazlanın büyük bir kısmını bu şekilde
fonlara ayırıyor ve ilginç bir şekilde fonlarını
tanımlarken de şirketlerin teker teker araştırma
geliştirme faaliyetleriyle uğraşamayacakları, yapamayacakları
ya da satın alamayacakları buluşları, know-howları,
patentleri satın alıyor, onları fona koyuyor, sonra
şirketlere diyor ki: Gelin, bunları kiralayın siz. Böylece,
gelecekle ilgili olarak, örneğin bu yeni araçlarla ilgili olarak pil
teknolojilerini, vesairelerini satın alıyor, çıkaracağı
araçlarda onları kullanacaklara onu kiraya veriyor, bu çok önemli bir olgu
oluyor. Cari fazlası da olmayan, varlığı da olmayan ülkeler
de kaynaklarından belirli bir kısmını özel olarak
ayırıyorlar, çok somut ve spesifik bir amaca ayırıyorlar.
Fransa, kurmuş olduğu varlık fonuyla ülkesinin ulusal
varlıklarının, stratejik olarak çok önemli olan
varlıklarının başkalarının eline yok
pahasına geçmesini önlemek için bu fonu kullanıyor, yok pahasına
gidecek olan stratejik yatırımların hepsini bu fon sayesinde
korumaya alıyor.
Değerli
arkadaşlar, ulusal varlık fonunun işlevi aşağı
yukarı bu şekilde tanımlanıyor. Peki, biz ne
yapıyoruz? Bizim ne yaptığımızı kanunun amaç
maddesinden okuyayım direkt olarak: Kanunun amacı sermaye
piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı
sağlamak, kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak,
dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli
yatırımlara iştirak etmek, Türkiye Varlık Fonu ve bu fonun
alt fonları kurmak
olarak belirliyor kanun amacını.
Değerli
arkadaşlar, bu, klasik varlık fonları tanımlarına uyan
bir tanım değil. Bu, çok net bir şekilde piyasalardan bir
borçlanma hedefinin olduğu, piyasalardan kaynak sağlamak üzere
kurulduğu izlenimini yaratıyor. Maddenin bu şekilde
kurulması, Türkiyenin yıllardan beri geliştirmeye
çalıştığı sermaye piyasası açısından
bir tehdit oluşturuyor çünkü burada tanımlanan görevlerin hemen hemen
tamamını bizim sermaye piyasalarımız yapmaya
çalışıyor. Açıkça bunların bir de devlet fonu
tarafından yapılmaya başlanması, özel sektörün sermaye
piyasalarını kullanma imkânının
kısıtlanmasını ve burada ciddi anlamda bir risk
yaratılmasını gündeme getiriyor. Dolayısıyla bu, uzun
süreden beri yaratmaya çalışmış olduğumuz bu
piyasalara karşı ciddi anlamda bir sorun oluşturacak gibi
gözüküyor. Kaldı ki bu fonun devlete ait olması, üstelik de bu
piyasalara müdahale ederken devlet müdahalesi olabileceği
endişelerinin yaratılması ister istemez
yatırımcıların da kafasında kocaman bir soru
işareti uyandırıyor.
Değerli
milletvekilleri, bu yasalaştırmaya
çalıştığımız teklif konusunda iki konuya
dikkatinizi çekmek istiyorum:
Bunlardan
bir tanesi ulusal varlık fonlarının ayırıcı
özelliğinin kamu fonu olmasıdır. Kamu fonunun bütün sermayesini,
bütün varlıklarını kamu verir. Dolayısıyla, bu
şekilde kurduğunuz kamu fonlarının tamamının
devlete ait olması nedeniyle, devletin varlıklarını
aktarmanız nedeniyle bir temel sorunla
karşılaşırsınız. Daha önceden kurmuş
olduğunuz devlet varlıkları veya devlet kuruluşlarıyla
ilgili tanımlanmış olan görevlerin sürdürülüp
sürdürülmeyeceği konusu. Eğer bunları sürdürmemek üzere
onların varlıklarını alıp da işlevlerini
dışladığınız takdirde buradan doğacak olan
sorunların çok önemli olacağına özellikle dikkatinizi çekmek isterim.
Devlet fonlarına bu tür kaynaklar devredilirken neyin hangi amaç için ve
neyi sağlamak üzere aktarıldığını çok iyi
belirtmek gerekiyor. Ancak, yaptığımız tasarının
içerisinde, daha doğrusu kanunlaştırmaya
çalıştığımız tasarının içerisinde
Bakanlar Kurulu bu konuda inanılmaz bir yetkiye sahip. Yani Türkiyenin
bütün varlıklarının hepsini nakit, gayrimenkul, maden, yer
altı kaynağı, yer üstü kaynağı, her şeyini
olduğu gibi bu fonun içerisine aktarma yetkisine sahip.
Değerli
arkadaşlar, Meclisin bu konuda dikkat etmesi gereken konu bu. Meclis
hiçbir yetkisini, alt ve üst sınırlarını belirlemeden
Bakanlar Kuruluna kullanma yetkisi veremez, vermemek zorundasınız;
bu, bütçe hakkının bir gereğidir. Eğer siz bunu
sınırsız bir şekilde devrederseniz bütçe
hakkınızı devretmiş oluyorsunuz, işte bu da Anayasaya
aykırı bir durumdur. Bu konu, buradaki tartışmalar
sırasında mutlaka ve mutlaka çözülmesi gereken bir konudur.
İkinci
önemli konu da dikkatinizi çekeceğim konu: Devletin bütün
varlıklarını aktarıyorsunuz sınırsız bir
şekilde. Aktardığınız andan itibaren devletin bu
varlıklarının kullanılmasıyla ilgili daha önceden kamu
kaynaklarının kullanılmasına dönük olarak
yapılmış bütün yasaların tamamından bunu istisna
tutuyorsunuz, diyorsunuz ki: Bu yasalara tabi olmayacaksın, şu yasaya
tabi değilsin, 5018e tabi değilsin, İhale Yasasına tabi
değilsin, kısacası hiçbir şeye tabi değilsin, özel
hukuk hükümlerine göre yapacaksın işlemlerini.
Değerli
arkadaşlar, kamunun bir kaynağını sınırsız
bir şekilde alıp ondan sonra da hiçbir kamu denetim veya
yasasına tabi olmadan bunları kullandırmaya kalkarsanız burada
devlet kavramını tartışmaya açmış olursunuz. Bu
olmaz, bu kesin olarak olmaz.
Fonun
kurulmasıyla ilgili bir karşıtlığımızın
olmadığını belirttik, fonun doğru kurulması
gereğini anlattık, özellikle de fonun gelecek nesillere, bugünün
kaynaklarını gelecek nesillerin de yararlanması için
taşıması gerektiğini de anlattık; o zaman
kuruluşunu da doğru yapacaksınız, kuruluşunu buna göre
yapacaksınız. Sanayimizi geliştirmek istiyorsanız, ben
şu, şu, kaynakları kullanıyorum ama bununla şu
amacı gerçekleştireceğim diye çok net olarak
tanımlayacaksınız bunu. Kurulacak alt fonlarda bütün bu
tanımların hepsinin yapılması zorunludur, aksi takdirde,
şu anda sizin olan, Anayasamıza göre sizin olan, bu Meclisin olan
bütçe hakkını başka birine sınırsız bir
şekilde devretmiş olursunuz.
Kamu
fonu olduğunu söyledik. Devletin bütün kaynaklarının,
gelirlerinin bile tahsis edilerekten aktarıldığını da
söyledik. Peki, bununla ilgili uygulamalar ve harcamalar nasıl
denetlenecek? Biraz önce konuşan iki değerli arkadaşım da
bu konuya dikkat çektiler. Dikkat çekmeden geçilecek bir konu değil.
Çünkü, Anayasamızın 165inci maddesi var, kamu kaynaklarıyla
kurulacak olan bu tür işletmelerde veya kuruluşlarda devletin, daha
doğrusu Meclisin kendisinin yapacağı denetimin ne şekilde
gerçekleştirileceğine ilişkin düzenlemeyi şart
koşuyor.
Bizler muhalefet partisi olarak, ana muhalefet partisi
olarak bu tasarıya elimizden gelen bütün desteği vermeye
çalıştık, çalıştık ama içimize sinen bir
tasarı ortaya çıktı mı derseniz buna olumlu yanıt
vermiyoruz, içimize sinen bir tasarı ortaya çıkmadı. Belki ciddi
anlamda üzerinde çalışılsa ve uğraşılsa öyle bir
sonuç elde edilebilirdi. Özellikle denetimi, özellikle de hangi amaç için hangi
fonun kullanılacağını, şu anda değerlendirilmeyen
fonun hangi amaçla değerlendirilmediğini, bundan sonra nasıl
değerlendirileceğini görecek, ona göre de belki o fonun
işlevlerini yerine getirmesine toplum olarak da, Meclis olarak da sahip
çıkacaktık; bu olmuyor. Bunun yanında bir de denetimi eğer
eksik olarak kurarsanız işte o zaman sorun çok daha fazla büyüyor.
Kurulmuş olan denetim fonuyla ilgili olarak, denetim
sistemiyle ilgili olarak özellikle fonu kuran idarenin amiri durumunda olan
kişilerin denetçilerinin de kendilerinin atanması bir boşluk
olarak ortaya çıkıyor. Bu hususların buradaki görüşmeler
sırasında kesinlikle değerlendirilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bir fon kuruyoruz; daha
doğrusu, önce bir şirket kuruyoruz, bu şirkete
devrettiğimiz varlıklarla da o şirket fonlar kuruyor, fonlar alt
fonlar kuruyor. Böyle bir sistem getiriyoruz; tasarının
tamamını konuşurken bu devam edip gidecek. Kamu fonunu
kuruyoruz, kamunun bütün varlıklarını sınırsız
bir şekilde
Hatta tasarının ilk geldiği hâlinde devlete
tahsisli, kamuya tahsisli gayrimenkuller de dâhildi ve bizim bu Meclis de fonun
içerisine giriyordu o zaman. Meclisin binası da dâhil olmak üzere her
şeyi bunun içerisine koyuyorduk, devrediyorduk. Dolayısıyla da
bu arada hiçbir kanuna tabi değil diye kuralsızlaştırıyorduk,
denetim sistemini de fonu kuranın inisiyatifine bırakıyorduk.
Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle bir fona
nasıl güvenilir? Böyle bir fon
Aa, ne kadar serbest ya, ne kadar güzel,
istediği gibi para kazanır. diye insanlar yatırım yapmaz
buraya. Bir yabancı yatırımcı Ya, bu fon ne kadar serbest
bir fon; ona da tabi değil, buna da tabi değil, denetime de tabi
değil. diye bir şeye para yatırmaz. Olmaz bu yolla; o nedenle
bu fonun güvenilir kılınması lazım. Güvenilir
kılınmasını nasıl sağlayacaksınız?
Değerli
arkadaşlar, çok farklı alandan bir örnek vermek istiyorum: Bizim var
olan veya işte varlığı konusunda tereddütlü olduğumuz
bir kurumumuz var ombudsmanlık diye. Bir denetim organı olarak
kuruyoruz onu. Ombudsmanlığın çıktığı ülke
İsveç ama ombudsmanı en itibarlı olan ülke Danimarka. Diğer
ülkeler anayasalarına koymuşlar bunu, müthiş kanunlar
yapmışlar, şunu yapmışlar, bunu yapmışlar
ama Danimarka çok sıradan bir ombudsmanlık kurumu yapmış
birkaç basit cümleli kanunlarla. Ama, şu anda dünyanın en
itibarlı ombudsmanları Danimarka ombudsmanları. Niye?
Ombudsmanların kişiliğinden. Siz bu kanuna ne yazarsanız
yazın, bu kanuna ne kadar denetim koyarsanız koyun ya da
koymayın, hiçbir şey koymayın, eğer bu fonları
yönetecek olan insanlar bu güveni verip bütün
yatırımcıların hepsine objektif kriterlerle hesap veren,
saydam, evrensel hukuk kurallarına saygılı, istenildiği
zaman da istenilen bilgilerin ulaşılacağı bir fon hâline
getirmezlerse Türkiye bir varlık fonu kurma şansını boşu
boşuna harcamış olur. Olayımız budur.
Bu
şansın harcanmamasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Temizel.
Şahsı
adına İzmir Milletvekili Sayın Selin Sayek Böke konuşacak.
Buyurun
Sayın Böke. (CHP sıralarından alkışlar)
SELİN
SAYEK BÖKE (İzmir) Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
ekonomisinin ciddi bir tedaviye ihtiyacı var. Bütüncül bir
iyileştirme planıyla, doğru teşhisler koyacak detaylı
bir değerlendirmeyle doğru tedaviyi uygulamaya ihtiyacı var
çünkü Türkiye yıllardır çok kötü yönetiliyor. Ekonomi adım
adım yüzde 3 dahi büyüyemeyeceği bir geleceğe doğru
gidiyor. 6 milyon vatandaşımız işsiz, ya iş
arayıp bulamıyor ya da iş arayacak dahi mecali
kalmamış. Kendisinden de geleceğinden de çocuğunun
yarınından da vazgeçmek zorunda bırakılmış.
Enflasyon beklentileri arka arkaya bozuluyor. Ekonomi aktörleri ekonomi
yönetiminin koyduğu hedefleri gerçekçi bulmuyor, bu hedefleri ciddiye
almıyor ve her geçen gün bu güvensizlik artıyor. Türkiye ahbap
çavuş ilişkileri ekonomisinde zirveye oynuyor. İki yıl
içerisinde 14üncü ülke olmaktan 8inci ülke olmaya doğru büyük bir geri
adım atıyor. Bütün bunlar AKPnin dış kaynaklı
finansmanla finanse edilen tüketim ve inşaat modelinin artık
yapısal sınırlarına dayandığının en
somut göstergeleri. On dört yıllık iktidarın Türkiye ekonomisini
taşıdığı yer, kan ağlayan esnaf, bir korku
imparatorluğu altında ezilen sermaye ve daha da kötüsü, İş
cinayetlerine kurban gider miyim? endişesiyle her gün açlık
sınırının altında elde edeceği gelir için
alın teri döken, endişeyle yaşayan ücretli milyonlar. Türkiye
artık önemli bir yol ayrımında: Ya bu felaketi her gün
vatandaşımızın sofrasında bir gerçek olmaya devam
edecek şekilde sürdüreceğiz yani sonuna geldiğini bildiğimiz
bir modelde ısrarcı olacağız ya da yeni, yepyeni bir
kalkınma hamlesi üreteceğiz, yeni zenginlikler yaratıp bu
zenginlikleri hakça paylaşacak bir düzen inşa edeceğiz yani
felakete son vereceğiz.
Bu
yeni kalkınma hamlesi için her şeyden önce laik, bilimsel, rasyonel
ve fırsat eşitliğine dayanan bir eğitime
ihtiyacımız var. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
yeni kalkınma hamlesi için her şeyden önce gerçek bir demokrasiye,
hukuk devletine ve özgürlüklere ihtiyacımız var. Bu yeni
kalkınma hamlesi için liyakate dayalı bir kamu düzenine, kim
olduğunuzla değil, yapabildiğiniz işle
değerlendirildiğiniz bir kaynak dağıtım
mekanizmasına ihtiyacımız var. Bu yeni kalkınma hamlesi
için çocuklarının geleceğini bugün kendi sefahati için feda
etmeyecek kadar Türkiye bilinci olan bir iktidara ihtiyacımız var.
(CHP sıralarından alkışlar)
Ancak,
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında telaşla Meclise
getirilmiş olan yasa önerilerine baktığımızda eski tas
eski hamam bir ekonominin karşımıza
çıktığını açıkça görüyoruz. Niyet çok belli.
15
Temmuz sonrası ekonomiye dair gelen yasa önerilerinin özeti şöyle:
Önce varlık barışı, sonra varlık
satışı, şimdi de varlık fonu. Araya
sıkışan emekçinin cebine elini atmış olan zorunlu
BES'i de unutmamak gerekiyor. Bu pakete, bu varlık paketine dair
endişelerimizi sıkça ve yüksek sesle dile getirdik, dile getirmeye de
devam edeceğiz. Size Müflis tüccar AKP. dedirtecek bir dizi yasa
önerisini Meclise getirmiş vaziyettesiniz. Bizim dile getirdiğimiz
kaygıları duydunuz ve dün varlık satışından ve
illeri ilçe yapmaktan vazgeçtiniz. Gelin, varlık fonunun bu hâlinden de
hemen bugün hep beraber vazgeçelim ve kimse size müflis tüccar diyemesin.
Unutmayın
ki bu hâliyle kurulacak bir Türkiye Varlık Fonu ancak ve ancak bir Türkiye
ipotek fonu olabilir. Bu tasarıyla, maalesef, bir kez daha iktidarın
Türkiye değil AKP dediğini, vatandaş değil
rantçı dediğini, emek değil yandaş sermaye
dediğini görüyoruz. Hâlâ derdiniz rant ekonomisini ayakta tutmak.
İşte bu ipotek fonu tasarısı rant ekonomisini ayakta tutmak
için son çare olarak bir suni teneffüsün ötesine geçmez. Bugün nefes
almanızı sağlar ama yarın çocuklarınızın
mezuniyetini, torunlarınızın doğumunu görecek kadar sizi
yaşatmaz.
Bu
ipotek fonu ülkenin gelirlerine el konularak paralel bir hazine yaratmayı
vaat ediyor. Üstelik de ülkenin paralelden ne kadar çektiğini en iyi bu
Meclis bildiği hâlde. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
ipotek fonu kamu kaynaklarını denetimsiz, keyfî kullanmanın yolunu
açıyor. Bütçeyi anayasal denetimin tamamen dışına
çıkartmak için yeni bir adım daha sağlanıyor. Bu ipotek
fonunun kurgusu kamu maliye dengesini gözetmeden, bütçe dışı ve
denetimsiz faaliyetleri artırarak mali disiplinsizliği resmî hâle
getiriyor, yıllarca samimi olmayan bir malî disiplin üzerine kendisini
inşa etmiş olan AKPnin malî disipline dair samimiyetteki gerçek
yüzünü de ortaya çıkartmış oluyor.
Denetim
mekanizmasını ortadan kaldırdığı gibi Kamu
İhale Yasasına da tabi olmayacak ve mega proje finansmanı
adı altında yandaş şirketlere kaynak olarak
aktarılacak, üstelik de şimdiye kadar başka mekanizmalarla Kamu
İhale Kanunu delik deşik edilerek FETÖ de dâhil olmak üzere birçok
yandaş şirkete para aktarmış olmanın acıları
bugün taptaze yaşanırken. Yeni paraleller, yeni yandaşlar ve
yine ipotek ile müflis tüccar AKPnin tıkanmış modelinde bir
ısrarcılık gözüküyor.
Bu
tasarı, bir kez daha, iktidarın kimi öncelediğini çok açık
bir şekilde ortaya koyuyor. Bir yandan BESle ücretli emeğin cebine
elini tasarruf diye atanlar, yıllardır emekleri
karşılığında İşsizlik Sigorta Fonuna
yatırım yapmış olanlara bu zorunlu
tasarruflarınızı "mega projeler" altında çarçur
edeceğiz, yandaşa aktaracağız diyen bir telaş mevcut.
Yani bu yasayla iktidar bir kez daha tercihinin rant ekonomisi olduğunu
açıkça ortaya koymuş oluyor.
Asgari
ücretlinin İşsizlik Fonu katkısını 6 milyon
işsizin sorununa çare olmak için değil Kanal İstanbulu
inşa etmek için kullanacağını açıkça söylüyor. Yani
şunu diyor: Ben rant ekonomisinden yana bir siyasi tercih
kullanıyorum. Zorunlu BESle ücretli emeğin cebine elini atan,
adına tasarruf denen bir birikimi alıp inşaata
aktaracağını söylüyor. Yani ben rant ekonomisinden yana bir
siyasi tercih kullanacağım diyor.
Kontrolsüzce
bir borçlanmayla, üstelik de hazineyle rekabet edecek biçimde, faizleri
kendiliğinden artıracak bir mekanizmayla yarın Türkiyede
sermaye birikiminin önünde en büyük engeli oluşturuyor. Yani diyor ki: Ben
rant ekonomisinden yana bir siyasi tercih kullanıyorum.
Hadi
kendi tarihimizden hiç ders almıyoruz, paraleli, yandaşı yeniden
yeniden kurmak için müthiş bir heyecan duyuyoruz, bari başka
ülkelerin deneyimlerinden faydalanalım. Daha birkaç yıl önce büyük
bir küresel finansal krizle dünya sallandı, hâlâ sallanmaya devam ediyor.
Unutmayın ki o kriz, olmayan varlıklara dayalı menkul
değerler yaratıldığı için çıkmıştı
ve o kriz sonucunda, olan bütün varlıklar da bir günde kayboldular.
Bakın, o gün finansal mühendislik harikası diye
alkışlanan bu yenilikler bütün dünyada bir ağıta
dönüştü. Amerikada, sadece Amerikada emekliler iki sene içerisinde 3
trilyon dolar kaybettiler, hane halkları 7 trilyon dolar kaybettiler.
Gelin, bugün kendinize tuttuğunuz alkışın yarın
ağıta dönüşeceği çağrımıza kulak verin ve bu
varlık fonu yasasını hemen geri çekin. (CHP
sıralarından alkışlar) Olmayan varlığa
dayalı menkul değer yaratmak finansal mucize değildir, açık
bir finansal çukura atlamaktır. Esasında bu tip varlıklar ancak
varlık olduğunda anlamlı olurlar. Türkiye'nin böyle bir
varlığı maalesef yok.
Bu
tasarıyla, bu ipotek fonuyla açık bir mesaj veriyoruz,
vasatlığa Türkiyeyi mahkûm ediyoruz. Oysa bu vasata mahkûm
değiliz. Başka bir ekonomi, başka bir gelecek, başka bir
Türkiye mümkün.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Soru-cevap
kısmı yok soru olmadığı için.
Teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ile 5inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci
bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu
kanun teklifiyle yapılan düzenlemenin en fazla tartışılan
konusu kurulması öngörülen Türkiye Varlık Yönetimi Anonim
Şirketi ile Türkiye Varlık Fonunun denetimi konusu olmuştur.
Hükûmet tasarısında kurulacak şirket ve fonun finansal tablolarının
bağımsız denetçilerce denetleneceği, Sayıştay
denetimine tabi olmayacağı ifade edilmiştir. Komisyonda
yapılan görüşmelerin ilk anından itibaren kurulacak şirket
ve fonun Sayıştay denetimine tabi olmamasının
Anayasanın 160 ve 165inci maddelerine aykırı olduğu
konusunda uyardık. Zira, kurulması öngörülen şirketin
sermayesinin tamamı kamuya ait ve fonda oluşturulacak kaynaklar kamu
kaynağıdır. Anayasaya aykırılık
eleştirilerimiz üzerine Hükûmet kurulacak şirket ve fonun
Başbakan tarafından görevlendirilecek bir denetim ekibi
tarafından denetlenmesini ve denetim raporunun Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmesini içeren bir önerge vererek Anayasaya
aykırılığın karşılanmasını
amaçlamıştır. Ayrıca, bir başka önergeyle iç denetim
birimi kurulması sağlanmıştır. Denetime ilişkin
bu önergeler denetim açısından kanun teklifini ilk hâline göre daha
iyi bir duruma getirmiş olmakla beraber Sayıştay denetiminden
kaçılmasının nedeni anlaşılamamıştır.
Anayasanın
160ıncı maddesine göre Sayıştay merkezî yönetim bütçesi
kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının
bütün gelir ve giderleriyle mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin
hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme
bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Anayasanın
165inci maddesine göre sermayesinin yarısından fazlası
doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu
kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince
denetlenmesi esaslarının kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür.
Kamu iktisadi teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince kuruluş
amaçlarına göre denetlenmesine dair usul ve esaslar da 3346
sayılı Kanunla düzenlenmiştir.
6085
sayılı Sayıştay Kanununa göre ise merkezî yönetim bütçesi
kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumları, mahallî
idareler, sermayesinde doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı
olan, özel kanunlarla kurulmuş anonim ortaklıklar ve diğer kamu
idareleri ile bu idarelere bağlı veya bu idarelerin kurdukları
veya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ortak oldukları
her çeşit idare, kuruluş, müessese, birlik, işletme ve
şirketler; tüm kamu hesapları, fonları, kaynakları ve
faaliyetleri Sayıştay tarafından denetlenmektedir.
5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda da dış
denetimin Sayıştay tarafından yapılması
öngörülmektedir. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe
hakkının kullanımı ve denetim görevini yerine getirmesi
bakımından çok önemli anayasal bir kuruluşumuzdur.
Sayıştay, kamu kaynakları üzerindeki denetim yetkisini Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına kullanmaktadır.
Hükûmet,
Sayıştaya karşı peş peşe yaptığı
operasyonlarla Sayıştayı etkisiz hâle getirmiş
olmasına rağmen, Sayıştay denetiminden yine de kaçmakta,
denetlenmekten ödü kopmaktadır. Reform olarak çıkarılan
Sayıştay Kanunu ve Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla getirilen
denetim sistemini bozma pahasına, dış denetim için, içinde
Başbakanın belirleyeceği kişilerin yer alacağı
özel bir denetim ekibi oluşturma yönünde düzenleme yapmaktadır.
Denetimden korkmanın, denetlenmekten bu denli kaçmanın sebebi nedir?
Yaptıklarınızın hesabını verememekten mi
korkuyorsunuz?
Denetim,
yolsuzluğun engellenmesine katkıda bulunur ve kamu
fonlarının suistimal ve israf edilmesinde örneğin kamu
kaynaklarının kişisel kazançlar için sattırılması
eğilimini frenleyerek güçlü bir caydırıcı rol oynar.
Denetim, yolsuzluğun gelişimine imkân veren yasal, mali ve kurumsal
çatının güçlendirilmesine mâni olur ve yolsuzluğu önlemeye dönük
yasal ve idari yapıların oluşturulmasına katkıda
bulunur. Kuralların ve yasaların uygulanmasında keyfîliği
azaltır ve kamu yönetiminde saydamlığa katkı sağlar.
Dolayısıyla, oluşturulacak etkin bir denetim sistemi kamu
yönetiminde hesap verme sorumluluğunun geliştirilmesine ve
şeffaflığın sağlanmasına katkıda bulunur.
Denetim olgusu, hesabını veren kuruluşun beyanlarına
güvenilirlik katarak hesap verme sorumluluğuna hizmet eder ve kişiye
veya kuruluşa değerli gözlemler ve bilgiler sağlar. Denetim,
hesap verme sorumluluğunun geliştirilebilmesi için zorunludur ve kamu
sektörü performansı için de gerekli bir ögedir. Denetim, devlet
işlemlerinde saydamlığı ve açıklığı
artırmanın etkin bir aracıdır ve devletin
performansının gelişimine katkıda bulunur.
Yolsuzluk
ise kamusal mal ve hizmetlerin maliyetini artırırken kalitesinin de
azalması sonucunu doğurmaktadır. Yolsuzluk ülkenin
dışa bağımlılığını ve
yoksulluğunu artırmaktadır. Yolsuzluk halkın kurumsal
otoriteye karşı saygısını yitirmesine yol
açmaktadır. Yolsuzluk ahlak çöküntüsü yaratmaktadır. Yolsuzluk, bir
ülkeye üretime gerçek katkısı olabilecek doğrudan yabancı
sermayenin gelmesine engel olmaktadır. Yolsuzluklar ülkelerin
yatırım tercihlerini saptırmakta ve kaynakların etkin
kullanımını engellemektedir.
Denetim
yolsuzlukla savaşta etkili bir güçtür. Aynı zamanda denetim, kamunun
ilgisinde olmayan antişeffaf karar mekanizmaları yoluyla kamu
fonlarının israfını ve suistimal edilmesini önleyici bir
rol üstlenebilir. Denetim, kamusal işlem ve faaliyetleri analiz eder ve
bulgularını raporlar, kamu yönetiminde iyi yönetişimin
gerçekleştirilmesine katkıda bulunur. Özellikle dış
denetim, yeterli hesap verme sorumluluğu konusunda güvence vererek, kamu
hizmetlerinde uygun davranış standartlarını destekleyerek
kamu hizmetlerinde paranın değerinin karşılığının
alınmasında önemli rol oynar. Denetim fonksiyonu, genel kabul
görmüş etik standart ihlalleri, yasallık, muhasebe, tasarruf,
verimlilik ve etkinlik prensiplerinden sapmalar hakkında güvenilir bilgi
akışını sağlar. Elde edilen bu bilgiler parlamentoların
halk adına egemenliği kullanmalarında, yürütmenin idari
reformları gerçekleştirmesinde yol gösterici rol oynar.
Denetimin
başarısı için pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlardan en
önemlileri açık görev ve yetki, bağımsızlık, yeterli
kaynak ve personel olarak sıralanabilir.
Diğer
yandan, bilginin ve deneyimin paylaşımı ile denetim sisteminin
belli bir standarda kavuşturulması denetimden beklenen
faydaların sağlanması açısından zorunludur. Bu
noktada, parlamentolar adına dış denetim yapan
Sayıştay denetiminin önemi ortaya çıkmaktadır.
Parlamentoların halk adına egemenliği kullanma araçlarından
birisi kurumların ve yöneticilerin her türlü eylem ve işlemlerini
denetleyebilme yetkisine sahip olmasıdır. Dolayısıyla,
Sayıştay denetiminin etkinliği, Parlamentonun egemenlik
hakkını daha etkin kullanması anlamına gelmektedir. Bir
başka bakış açısıyla, Sayıştay denetiminin
uzanamadığı alanlar Parlamentonun dolayısıyla milletin
egemen olamadığı alanlar durumunda olmaktadır.
Dolayısıyla,
kanun teklifinde Sayıştay denetimi öngörülmemesinin yanlış
olduğunu vurguluyoruz. Denetim maddesinin mutlaka Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetim yapan Sayıştay tarafından
yapılması gerekliliğini bir defa daha buradan sizlere ifade
ediyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Aykut
Erdoğdu konuşacaklar.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğduya başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın Erdoğdu, tekrar başınız sağ olsun.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 413) (Devam)
BAŞKAN
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim, dostlar sağ olsun, Allah razı olsun.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Varlık Fonu Kanunu üzerine
konuşuyoruz. İsmi çok güzel, varlık fonu,
varlıklarımız var, ona bir fon kuracağız, bu fonu
alacağız gelecek nesillere aktaracağız. Başka ülkeler
de kurmuş, bizim de kurmamız gerekiyor. Teorisi güzel ama
pratiği böyle mi?
Değerli
arkadaşlar bir ülkenin muhasebesi vardır. Önce bakalım,
varlığımız var mı, nasıl bir muhasebemiz var,
borcumuz ne, alacağımız ne? Çok kolay bakabilirsiniz, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasının İnternet sitesine girdiğinizde
uluslararası yatırım pozisyonu diye bir tablomuz var. Bu
uluslararası yatırım pozisyonu bizim millî muhasebemiz demek,
bizim ulusumuzun başka uluslarla borç-alacak ilişkisini,
varlık-yükümlülük ilişkisini gösteriyor. Bu uluslararası
yatırım pozisyonu tablosuna baktığınızda -ben de
sizinle birlikte bakayım tekrar- şu an itibarıyla, en son
açıklanan veriyle 2016 yılının 2nci çeyreği için
toplam varlıklarımız diğer uluslar nezdinde 233 milyar
dolar. Hani Sayın Erdoğanın sürekli söylediği Merkez
Bankasındaki çil çil altınlar, diğer şirketlerimiz, hepsi dâhil
bizim diğer uluslar nezdindeki varlığımız, bir tür
alacağımız 233 milyar dolar. Peki, bizim dünyanın
diğer uluslarına olan borcumuz ne kadar? Biz millet olarak
dünyanın diğer milletlerine ne kadar borçluyuz? Toplam borcumuz 612
milyar dolar. Net varlığımız eksi olarak, negatif olarak
378 milyar. Burada yaşayan 80 milyon insanın dünyanın diğer
insanlarına borcu var, 380 milyar dolar bizim borcumuz var. Siz
geldiğinizde bu yaklaşık 80 milyar dolarmış. Tam 300
milyar dolar on dört yılda bu ülkenin halkının dünyanın
diğer halklarına borcunu artırmışsınız. 300
milyar dolar şu an itibarıyla borcumuz var.
Son
on dört yıla baktığınızda ne var? İşte
önünde sürekli selfie çekilen bir Osman Gazi Köprünüz var, sürekli selfie
çekiliyor. Bir tane de üçüncü köprü inşa edeceğiz, adından zaten
hiç hoşlanmadığımız bir köprü, yerinden
hoşlanmadığımız bir köprü. Öyle bir hava var ki biz
taş devrinde yaşıyormuşuz, ne köprümüz varmış, ne
yolumuz varmış; sağ olsun Hükûmet gelmiş, Adalet ve
Kalkınma Partisi gelmiş köprü diye bir şeyle
tanıştırmış. Ya, sizden önce de 2 tane köprü
vardı. Mesela bir üçüncü havalimanı projemiz var. Bunu yaparken
nasıl yapıyoruz? 300 milyar dolarla kaç tane üçüncü havalimanı
yapılıyor? 30 tane. Bizim daha bir tanesinin projesi var,
azıcık da temel atmışlar, o da pazar yeri gibi bir yere
çıkacak, göreceksiniz.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) 2018de devreye giriyor Vekilim.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Evet, 2018de
Onu da
anlatacağım, nasıl üçüncü bir havalimanımız
olduğunu, onu da anlatacağım, hiç merak etmeyin.
Şimdi,
ne dedik? Bizim diğer uluslara 300 milyar dolar borcumuz varken
Varlık Fonu kuracağız, bu Varlık Fonuna da 200 milyar
dolar kaynak koyacağız. Şimdi, bakıyoruz, inşallah,
tabii, Allah bereket verir memlekete, 200 değil, 500 koyarız. Ama durum
öyle mi? İnşallahla maşallahla iş yürüyor mu, ona
bakalım. Şimdi, 300 milyar dolar borcunuz var mı? Var. Bir 200
daha koymak için ne yapacaksınız? 500 milyar dolar borç
yapacaksınız. Siz geleceğe, yeni nesillere bir varlık
değil, 500 milyar dolar borç bırakacaksınız. Peki, bu 200
milyar dolarla ne yapacaksınız? Gerekçenizden
anladığımız şu: Mega, süper projelerinizi finanse
edeceksiniz. Mega projeniz ne? Osman Gazi Köprüsü, yaptınız bitti. Bakanınız
ne diyor? Buradan 20 bin araç geçiyor, biz de bu kadar bekliyorduk. Sevgili
Bakan, kaç bin araca garanti verdin?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) 40 bin.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) 40 bin araca garanti verdin. 20 bin aracı
bekliyormuş, 40 bin araca garanti vermiş.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Bu birinci sene.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Şimdi, ne diyorlardı? Sizin cebinizden
beş kuruş çıkmayacak. Gaziantepin köylüsü,
Şırnaktaki çoban, Manisadaki Özgür Özelin babası, gariban
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Beni de say.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Başkanım, konuşmaya müdahale ediyorlar.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Engin Altay, hepimiz, hiç geçmediğimiz Osman Gazi
Köprüsüne ha bire para vereceğiz. Niye? Çünkü hazine garantisi var. Peki,
bu nasıl bir projeydi? Yap-işlet-devret. Normalde devlet yapsa devlet
işletir, parasını devlet alır, mal da devletin olurdu.
Devlet dedi ki Benim param yok. Gel, sen bunu yapacaksın. Yapmak ne
demek? Finansman bulmak. Arkadaşlar, nereden finansman buluyor bu mega
projelerin mega müteahhitleri? Ya, dünya bakıyor, böylesine çok özür
dileyerek- geri bir proje olmaz, bu kadar niteliksiz bir proje olmaz, beş
kuruş dış kaynak bulamıyorlar. Nereden buluyor parayı?
Halk Bankası, Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası. Ne demek?
Devlet. Hani kendin yapacaktın? Kim yapıyor? Devlet. Kim
işletecek? Yandaş. Madem devlet yapıyor, niye yandaş
işletiyor? Çok basit bir soru soruyorum.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Yanlış değerlendiriyorsunuz.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Yanlış değerlendirmiyorum. Bakın,
çok basit kelimelerle anlatıyorum. Yap-işlet-devret, finansman
bulacağım diye geldi. O zaman ihalesine yazarsın, dersin ki:
Buna ben kamu bankalarından kredi vereceğim. O zaman ona göre
teklif alırsın. İhale yapıldıktan sonra kamu
kaynaklarından kredi aktarıyorsun. Kim aktarıyor? Ziraat
Bankası. Normalde nereye aktaracak? Çiftçiye aktaracak. Ya dünya bir toz
bulutuydu, Ziraat Bankası da çiftçiyi finanse etmek üzere kurdu, buradan
mı başlayım anlatayım, bilmiyorum ki.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Değerli Vekilim, koskoca böyle büyük projeye 2 tane
firma, 2 konsorsiyum başvurmuş.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Bu, konuşmayı sabote etmektir, bitireyim siz
de çıkın, siz de anlatın. Çünkü çok primitif bir düzeyden
geliyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Erdoğdu, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
Sayın
milletvekilleri
MUSA
ÇAM (İzmir) Duyma, duyma.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Duymamak mümkün değil, tam yanımda
konuşuyor.
Şunu
söyleyeyim: Halk Bankası kimi finanse edecek? Esnafı. Esnaf kan
ağlıyor, Halk Bankası gidiyor mega projeyi finanse edecek. Niye?
Mehmet Cengiz para bulamadığı için gidiyor.
Şimdi
gelelim, mega projeyi nereye yaptılar?
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Takıldığınız bu konu mu sadece?
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) İstanbulun kuzey ormanlarına yaptılar.
Ya İstanbulun kuzey ormanlarında sadece ağaçlar var. Oysaki o
proje orada mı gerekiyordu? Mesela üçüncü havalimanını
yaptılar. Soruyorum: Atatürk Havalimanını yenilemenin maliyeti
yaklaşık 1 milyar dolar. Atatürk Havalimanına bir ek pist
yapsanız Atatürk Havalimanı
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Mümkün değil, mümkün. 75 milyon metrekare, 6 tane
pisti var.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Ya bunun araştırması var, Mümkün
değil. diye oradan anlatma, bilmediğiniz bir şeyi
konuşuyorsunuz.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Olur mu, uzmanlık alanımızda
konuşuyoruz.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Bu projeyi Devlet Hava Meydanları Genel
Müdürlüğüne sor, böyle bir şey hazırlanmış mı?
Bilerek konuşalım, rica ediyorum.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Dersini veriyoruz bunun
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Şimdi bakın, 1 milyar dolara Atatürk
Havalimanı projesini genişletebilecekken, ormanın içine, kuzey
ormanlarının tam göbeğine havalimanı yapıyorlar.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Süper bir alan, süper.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Niye? Çünkü oradaki niyet havalimanı yapmak
değil. Köprüyü niye kuş uçmaz bir yerden yapıyorlar? Orada bir
orman var. Orman ne demek? Devlet arazisi demek. Devlet arazisi ne demek?
Sıfır bedelli arsa demek. Ne yapacaklar o ormanı? Olduğu
gibi AVM, rezidans, konut yapacaklar. Niye yapıyorlar bunu? Çünkü o
sıfır bedelli arsayı alacaklar, en lüks inşaatın
metrekaresi bin lira; 100 bin liraya konut yapacaklar, 1 milyon liraya
yabancılara satacaklar, 900 bin lirası yandaşlar ile
bunların arasında bölüşülecek.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Ama Karayolu mühendislerine hakaret ediyorsunuz Sayın
Vekilim.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) - Bize bir şey var mı, halka bir şey var
mı? Bakın TOKİdeki modele, halka bir şey var mı
görün. TOKİnin arsa masrafı var mı? Yok. Bina, ruhsat, harç,
bilmem ne masrafı var mı? Bütün bunların üzerine yaptı da
sattı TOKİ şu an ne durumda? Batıyor, TOKİ
batıyor. Açılan davaların bedeli 2,5-3 milyar dolara geldi. Peki
buradan halka bir şey çıkar mı? Halka bir şey çıkmaz.
Şimdi ne yapıyorlar? Bir sürü hayalleri var bunların, Biz böyle
şeyler yapacağız, şöyle projeler yapacağız...
Paraları var mı? Paranın hepsini yemişler, 300 milyar dolar
borç var, bir de bunların hayalleri var. Hayalleri ne? Osman Gazi Köprüsü
gibi, üçüncü havalimanı gibi Türkiye'nin hiçbir...
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Vekilim, İstanbul vekilisiniz, trafik
sıkışıklığını bilmiyor musunuz?
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Ya, bir dur be kardeşim, bir konuşalım
ya! Allah Allah!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Yanlış söylüyorsunuz ama.
BAŞKAN
Sayın Ilıcalı, lütfen.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Bir İstanbul vekili olarak trafik
sıkışıklığını bilmeniz lazım.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Şimdi, ne yapmaya çalışıyor?
Üçüncü havalimanı bunların şeyi ya, imaj projesi. Aman kimse
onu konuşmasın. diye buradan bıt, bıt, bıt,
bıt...
Kardeşim,
bu batık bir proje, yolsuz bir proje; herkes biliyor ne olduğunu ama
sen benim çoluğumun çocuğumun geleceğini götürüyorsun, hazine
garantisi diye vereceksin. Sadece bununla kalmıyorsun, toplam
verdiğin hazine garantisi 125 milyar dolara gelmiş. Torunumu,
çocuğumu, her şeyimi borçlandırmışsın. Niye
borçlandırmışsın? Yandaşına kaynak aktarmak
üzere.
Proje
yapıyorsun, Atatürk Havalimanı gibi bir proje önünde, bu projenin
fizibilitesi yok, mimari planı yok.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) O hesapları yapan arkadaşları bilmiyorsun
sen.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Gidip yaptıkları yerin zemini kötü
çıktı, madenlerin pasası çıktı. 1,5-2 milyar dolar
döktüler, daha projenin yüzde 9u bitmedi çünkü 30 milyar dolar dökecekleri
arazinin yapısına bile bakmamışlar. Oysaki kendi
belediyeleri -bugün tutuklanmak üzere herhâlde, haberlerden
anladığım kadarıyla- oturmuş bir İstanbul çevre
planı yapmış bütün belediyelerle birlikte. Havalimanı için
eğer ihtiyaç varsa en doğru yer Silivridir. diyor. Niye
yapmıyorlar? Çünkü, Silivriye yaparsa yandaşı kazanamayacak.
Ama, oraya ne yapıyor? Kanal yapıyor, sanki o kanalı
kullanacaklarmış gibi. Hem Akdenizin hem Egenin hem Karadenizin
şeyini yapacak. Niye? Kanalın etrafını
kamulaştıracak, oraya apartman yapacak. Tipik bir apartman müteahhidi
mantığıyla devlet yönettiniz. Devlet şu an itibarıyla
şu hâle geldi: Ağır hastaydık, 17 Aralıkta kalp krizi
geçirdi bu ağır hasta, 15 Temmuzda beyin kanaması geçirdi. Sayenizde
felç ettiniz ve öylece yatıyor bu devlet.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Yoğun bakımda.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Önce sizden kurtaracağız, sonra bu devleti
kurtaracağız, sonra da halkı kurtaracağız. Bu
Varlık Fonu Türkiye'ye varlık değil, yokluk getirecek, köküne
karşıyız.
Selam
ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Erdoğdu, teşekkürler.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Nursel Aydoğan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Aydoğan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de partimiz HDP adına Türkiye
Varlık Fonunun kurulması üzerine almış bulunuyorum.
Öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
ben Plan Bütçe Komisyonu üyesiyim. Plan Bütçe Komisyonuna gelen kanun
tasarıları tartışılır,
tartışıldıktan sonra yapılan bütün eleştirilere
rağmen, öneri ve görüşlere rağmen iktidar partisi
tarafından çoğunlukla yani yüzde 95in üzerinde dikkate ve kale
alınmadan yasalaşır. Tabii, Türkiye Varlık Fonu da Plan
Bütçe Komisyonuna geldiğinde sonucun böyle olacağını
biliyorduk. Ona rağmen, muhalefet tarafından en fazla
eleştirilen, en fazla görüş ve öneri sunulan bir kanun
tasarısı, maddesi oldu. Fakat, yoğunlukla yapılan
eleştirilere rağmen, sunulan görüş ve önerilere rağmen bir
iki noktada çok cüzi bir değişiklik olduktan sonra iktidar partisi
sayısal çoğunluğuna dayanarak bu maddeyi diğerleri gibi
Plan Bütçe Komisyonundan geçirerek Genel Kurula getirdi. Öncelikle, bunun çok
doğru olmadığını ben ifade etmek istiyorum. Tabii ki
iktidar partisinin sayısal çoğunluğu var ama Türkiye demokratik
bir ülkedir, biz demokrasiyle idare ediliyoruz. Demokratik ülkelerde,
demokrasiyle idare edilen ülkelerde iktidar ve muhalefet partilerinin dönem
dönem birlikte ortak çalışma yapma, kolektif çalışma yapma,
Türkiyenin geleceğini ilgilendiren, özellikle böylesi Türkiye Varlık
Fonu gibi kanunlar konusunda anlaşarak, ortaklaşarak çıkarma
gibi bir görevi var. Bunlar gerçekleşmezse gerçekten Türkiyenin
demokrasisine ben yazık diyorum yani bu gidişat iyi bir gidişat
değil. Bundan sonra daha iyi örnekler olmasını diliyorum bir
milletvekili olarak.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz HDP Grubu
olarak kurulan bu Türkiye Varlık Fonunun şu ana kadar Türkiyede
kurulmuş en imtiyazlı bir şirket olduğunu belirtiyoruz.
Varlık Fonu bir kere Sayıştay denetiminden muaf tutulacak, mal
varlıkları haczedilemeyecek ve mal varlıkları üzerinde
ihtiyati tedbir kararı alınamayacak, koydurulamayacak. Ayrıca,
fona bağlı kurulacak şirketler ve alt fonlarda gelir vergisi,
kurumlar vergisi, damga vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, emlak
vergisi, tapu harcı gibi diğer vergilerden de muaf tutulacak.
Şimdi -biraz önce de belirttim- Komisyonda
yapılan etkin muhalefet sonucu, tamamen denetimden muaf olan Türkiye
Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi kısmen denetime
alınmış fakat bu kısmen alınan kısım bile
oldukça sorunludur. Sayıştay denetimi yerine Başbakan
tarafından görevlendirilen muhasebeci bir ekip tarafından bu denetim
sağlanacaktır. Üst yönetimi Başbakan tarafından atanan bir
kurumu, yine, Başbakan tarafından görevlendirilen bir uzman ekip
denetleyecektir yani mantık dışı bir usul söz konusudur.
Şirketin bütçesi görüşülmek yerine, Plan ve Bütçe Komisyonuna
Başbakan tarafından görevlendirilen denetim ekibinin raporu
sunulacaktır. Kanun maddesinde, Plan ve Bütçe Komisyonunun sunulan rapor
üzerinde ne kadar söz sahibi olduğu ise hâlen belirsizliğini
korumaktadır.
AKP iktidarı, Türkiye Varlık Fonunun kurulma
gerekçelerinde Türkiyenin G20 ülkeleri içerisinde ulusal varlık fonu
bulunmayan tek ülke olduğunu belirtmektedir. Ancak, G20 ülkeleri içinde
sadece Türkiyenin böyle bir fonunun olmadığı savı
gerçeği yansıtmıyor. Zira, bu fonlar asıl olarak
Birleşik Arap Emirlikleri, Norveç ya da Rusya gibi ciddi miktarda petrol
ve doğal gaz gelirleri olan ya da Çin Halk Cumhuriyeti gibi mal
ticaretinden dolayı dış ticaret fazlaları olan az
sayıda devletin bu fazlalıkları yönetmek, döviz
fazlasının içeride parasal istikrarsızlığa yol
açmasını önlemek ya da küresel çapta finans piyasalarında bir
aktör olarak yer almak için kuruldular. Türkiyenin bu tür faiz fazlaları
söz konusu olmadığından, böyle bir fonun kurulmasının
gerekçesi olmadığı zaten on dört yıllık iktidar
boyunca kurulmadığından anlaşılabilir. Şimdi,
bunun kurulmak istenmesinin arkasında başka ekonomik ve siyasal
nedenler aramak daha doğru olacaktır.
Türkiyede son bir yıldır hem siyasi hem de
ekonomik istikrarsızlıkla birlikte finansal riskler artmakta, ekonomi
dalgalanmakta ve istikrarsızlık nedeniyle yabancı
yatırımcıların gerçekleştirdikleri fon
çıkışları, varlık fiyatlarında sert
düşüşlere yol açmakta, döviz talebi artmakta, piyasalarda da likidite
azalmakta ve bu tablo, ekonomik istikrara yönelik endişeleri her geçen gün
artırmaktadır.
Türkiye Varlık Fonunun, bu sorunların çözümü
için ekonomik dalgalanma dönemlerinde piyasayı dengeleyici bir görev
üstleneceği için kurulduğu son derece açıktır. Belirtilen
diğer gerekçeler tali gerekçelerdir. Fakat, Türkiyeyi ekonomik ve siyasi
istikrarsızlığa sürükleyen temel sorunlar çözülmediği
müddetçe bu Varlık Fonunun da bir derde deva olmayacağını
hep birlikte göreceğiz.
Aslolan şey, Türkiyeyi ekonomik ve siyasi
istikrarsızlığa sürükleyen başta Kürt sorunu olmak üzere
temel sorunların çözülmemesi, her geçen gün demokrasiden
uzaklaşılması ve darbeyi oluşturan koşulların
temelden ortadan kaldırılmamasıdır. Ekonomik ve siyasi
istikrarsızlığın var olduğu bir ülkede, fona bağlı
kurulan şirketlerin de bu istikrarsızlıktan birinci derecede
etkileneceği, yatırımları hayata geçirme konusunda da
aynı sıkıntıları yaşayacağı
aşikârdır.
Dünyada
kurulan varlık fonlarından örneğin Norveçte, kuşaklar
arası servetin yeniden dağılımı, fonun kurulma
nedenleri arasında sayılıyor. Türkiye Varlık Fonunun
kurulma gerekçeleri arasında böyle bir gerekçe yoktur çünkü bu fonla,
siyasal iktidar tarafından kümelenmiş olan sermaye kesiminin daha da
büyütülmesi hedeflenmiştir. Yani bu fonun kurulmasıyla, Türkiyede
emekçinin, yoksulun, emeklinin payına düşen herhangi bir şey
yoktur. Tam tersine, bu fonu beslemek için özelleştirmelere hız
verilecek, kamu kaynakları satılarak emekçinin parasıyla
birikmiş olan İşsizlik Fonundan, zorunlu hâle getirilen
Bireysel Emeklilik Fonundan da kaynak oluşturulacaktır. Bu da
geçmişte örneklerini pek çok yaşadığımız ve
gördüğümüz gibi, emekçilerin birikmiş olan her türlü değerinin
talan edilmesi ve el konulması anlamını
taşıyacaktır. Umarız böyle olmaz ama geçmişte yaşanan
örnekler tam da anlattığım ve tanımladığım
gibidir.
Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak, istikrarsızlığın olduğu
bir ülkede yani hem ekonomik hem de siyasi istikrarsızlığın
olduğu bir ülkede ekonominin yapısal sorunlarının böyle
Türkiye Varlık Fonu gibi bir fon kurularak
aşılamayacağını hepimiz biliyoruz. Ben bu yapısal
sorunların böyle bir fonla aşılamayacağını, böyle
bir fonun kurulmasının Türkiye gibi bir ülkede şimdilik gerekli
olmadığını bir kez daha belirtmek istiyorum.
Hepinizi
partimiz adına bir kez daha selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.
Şahsı
adına Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer
konuşacak.
Buyurunuz
Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)
UTKU
ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
ben bu Varlık Fonuna ilişkin teklifin daha önceki durumda
olduğu gibi bir torba yasa içinde değil de ayrı olarak
getirilmesi yönündeki talebimizin hem iktidar partisi hem diğer muhalefet
partileri tarafından kabul edilerek hem Komisyonda hem de burada bu
şekilde tartışmamıza fırsat tanınmış
olmasından memnuniyetimi ifade etmek isterim. Torba yasa
mantığını ancak bu şekilde önleyebiliriz, burada
işte, spesifik olan konuları tartışarak önleyebiliriz, o
konuda memnuniyetimi ifade etmek isterim.
Bu
tip fonlar dünyada ilk defa kurulmuyor, başka örnekleri var. Biliyorsunuz,
bunlardan özellikle vurgulananları Batıda, Amerikada olanlar, Orta
Doğu ülkelerinde, özellikle Körfez ülkelerinde olanlar ancak bunların
ortak özelliği cari fazlalarının, tasarruf
fazlalarının olması. Bizi bunlardan ayıran husus ise bizim
yurttaşlarımızın tasarruf oranının son derece
düşük olması, zaten bu nedenledir ki ekonomimizde ciddi
sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz.
Ama bu tasarruflarımız düşükken yani Türkiyede tasarruflar
düşükken böyle bir fon kurulduğunda da buna verilecek olan
kaynağın nereden geleceği önemli. İşte
arkadaşlarım hep söylüyor, komisyonlarda da konuştuk, bunun
kaynağı bizim görebildiğimiz ve bize anlatıldığı
kadarıyla emekçiden, memurdan gelecek olan zorunlu bireysel emeklilik
fonları, işsizlerimize harcanması gereken yaklaşık 100
milyar liralık İşsizlik Sigortası Fonu, az önce zorunlu
bireysel emekliliği söyledim size, 100 milyar lira oradan gelecek,
özelleştirmeden 50 milyar lira konacağı ifade ediliyor. Yani
kamunun, halkın parası böylesine büyük bir fonun kurulmasında
kullanılacak.
İşte,
burada baktığımızda, Sayın Bakanımız
Zekeriya Temizel de detaylı olarak söyledi, yani işleyişine
baktığımızda maddenin, bir varlık fonu değil, bir
borçlanma fonu oluşturulması kaygı verici. Yani sanki hazineye
paralel yeni bir hazine kurulmakta, yeni bir borçlanma ortaya çıkmakta.
Aslında gerekçesine bakarsanız bir borçlanma olmayacağı
söylenmesine rağmen tüm ekonomistler bunun misliyle yeni borçlanma
yaratacağı konusunda mutabık durumdalar.
Tabii,
burada bu kadar büyük, halkın parasının, emekçinin,
işçinin, memurun parasının kullanılacağı bir
fonun denetimi meselesi son derece önemli. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonundaki
çalışmalarımız sırasında hem iktidar partisiyle
hem diğer muhalefet partileriyle -bunun ilk gelen hâlinde Sadece bir
bağımsız denetçi denetler. şeklinde bir ifade vardı
ve tamamen Meclisin denetiminin dışındaydı-
karşılıklı görüşmelerle belli bir noktaya getirdik.
Şu
anda Plan ve Bütçe Komisyonu hem bağımsız denetçinin hem de
Başbakan tarafından belirlenecek olan heyetin yapacağı
denetimi bir şekilde yeniden denetleme imkânına sahip. Ancak, bu,
milletin denetimi anlamına, gerçek anlamda milletin denetimi anlamına
gelecek olan Millet Meclisinin yani Sayıştayın denetiminin yerini
tutmaz. Bu nedenle biz birinci bölümden sonra, hem birinci bölümde hem ikinci
bölümde, denetimi konusunda önemli önergeler getireceğiz.
Denetim
konusu mutlaka önemli -gerçekten bir kör kuruşun hesabını
sormamız, yapmamız lazım her birimizin- bir konu tabii. Uzun
erimde, örneklere baktığımızda -özellikle başka
ülkelerdeki örneklere- hepimizin dikkat etmesi gereken bir konu da şu:
Örneğin, Amerikada 2008 krizi yaşandığında bu tür
fonlar sıkıntılı şirketlerin
kurtarılmasında, özellikle fonlanmasında kullanılmış.
Cari fazlamız olmadığı için, tasarruf fazlamız
olmadığı için eğer ülkemizde böyle bir kullanım yoluna
gidilirse yani yandaş şirketlerin, büyük hayali projelerin bireysel emeklilik
sigortasıyla, işsizlik sigortasıyla fonlanması gibi bir
yönteme gidilirse bu hem bütün kaynaklarımızın çarçur edilmesi,
vatandaşlarımızın ileride ihtiyaç duyacağı
kaynakların heba edilmesi anlamına gelecektir.
Ben,
tabii, bir kez daha, özellikle, örneğin, 4üncü maddede vereceğimiz
önergenin, 6ncı maddede denetime
ilişkin önergenin ve 8inci maddedeki önergenin -Komisyonda
Sayıştay denetiminden muaf hâle getirilmişti, bir kez daha
Sayıştay denetiminin kabul edilmesini isteyeceğiz- hepiniz
tarafından desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Yoksa,
vatandaşın yani kamunun kaynaklarının usulsüz,
hesapsız harcanmasının sonu hepimiz açısından vahim
olacaktır, hesabını hiç kimseye veremeyiz diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakırözer.
Şahsı
adına, ikinci olarak, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Aydemir
konuşacak.
Sayın
Aydemir
Burada yoklar.
Soru-cevap
yok.
Böylelikle
birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölüm üzerinde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.19
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.32
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
413 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Teklifin 1inci maddesi üzerinde 2 adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319) 1inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Utku
Çakırözer
Kadim Durmaz
Bülent Kuşoğlu
Eskişehir
Tokat
Ankara
Musa Çam
Zekeriya Temizel
İlhan Kesici
İzmir
İzmir
İstanbul
Mehmet Bekaroğlu
İstanbul
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için, Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin (Şirket) kurulması, yönetimi ve faaliyetlerine ilişkin esasları düzenlemektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Dirayet Taşdemir
Saadet
Becerekli
Behçet Yıldırım
Ağrı
Batman
Adıyaman
Ayhan
Bilgen
Mahmut Celadet Gaydalı
Kars
Bitlis
BAŞKAN
Komisyon okunan önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Dirayet Taşdemir konuşacak.
Buyurun.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dört
gündür torba yasa üzerinde konuşuyoruz. Açıkçası, torba yasada
yer alan maddelere baktığımızda, birbirinden
bağımsız, alakasız maddeler toplanmış ve bir
şekilde, ortak bir şekilde geçirilmeye çalışılıyor.
Bu
torba yasanın bu kadar alelacele, yangından mal
kaçırırcasına geçirilmeye çalışılmasının
altında, bizler biliyoruz ki bu darbe girişiminden sonra oluşan
havayı bir fırsata çevirip, aslında AKPnin kendi ekonomik
politikasını oluşturmaya çalışması var. Bu
ekonomik politikanın ismi de aslında bütün bir ülkenin
şirketleşmesi ve bir şirket şeklinde yönetilmesidir.
Bu
yasa tasarısında açıkçası birçok madde var ve bu maddelerin
birçoğu birbirinden vahim, özellikle 23üncü madde, 50nci madde ve kayyum
ile Hakkâri ve Şırnak illerinin ilçe olmasını öneren
maddeler.
Evet,
kayyum ile Hakkâri ve Şırnakın ilçe olmasını öneren
maddeler dün gece çekildi, ama bunların bu Mecliste
tartışılmaya açılması, aslında antidemokratik bir
zihniyetin de göstergesidir. Bu zihniyetin bizler nereden beslendiğini
biliyoruz, bu zihniyet açıkçası Şark Islahat Planından
beslenmektedir.
Şark Islahat Planı, Kürtlerin
varlığını inkâr, imha ve asimilasyonun ismiydi ve bu yasa,
aslında, bu Mecliste, sizden önceki iktidarlar tarafından da
onaylanmıştı. Dolayısıyla, belki, sizler bugün
Kürtlerin varlığını inkâr etmiyorsunuz, gelişen
mücadele karşısında bunu söyleyemiyorsunuz, hatta bu mücadelenin
getirdiği yansımayla sizlerin şu an oturduğu iktidar
sıralarında birkaç tane de Kürt milletvekili bulunmaktadır, fakat
şu an geldiğiniz nokta Kürt vardır ama Kürtlerin iradesi
yoktur, ben bu iradeyi tanımıyorum. Dolayısıyla, Şark
Islahat Planı güncelliğini hiçbir zaman yitirmedi, özellikle darbe
girişimlerinden sonra, 27 Mayısta da, 12 Eylülde de bu politika
güncellendi, siz de benzer bir şekilde 15 Temmuz darbe girişiminden
sonra aslında bu politikayı güncelleştirmek için bu maddeleri
buraya getirdiniz, tartışmaya açtınız.
Peki, bu maddeleri tartışırken sizin
aslında dayandığınız düşünce ya da zihniyet ya da
anlayış nedir? Evet, çokça şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: Teröre
yardım
Sizler de biliyorsunuz ki bu büyük bir iftira, yalan ve
manipülasyondur. Belediyelerimizde 7/24 sizin atadığınız
müfettişler araştırmalar yapmakta, incelemeler yapmakta. Bugüne
kadar tek bir delil bulunmuş değil. Eğer bulunmuş
olsaydı, inanın, sizlerin de işi çok kolay olacaktı, sizler
de burada, aslında havuz medyasının da katkısıyla,
çarşaf çarşaf bunları iddia edecektiniz. Ama merak etmeyin,
belki kayyum teklifi geri çekildi ama kayyumdan, daha doğrusu kraldan daha
çok kralcı olan yerelde valileriniz ve kaymakamlarınız var.
Dolayısıyla haksızlıkta, hukuksuzlukta, verilen hizmetin
engellenmesinde bunların üzerinde de kimse yok.
Bakın,
size sadece tek bir örnek vereceğim: Ağrının Diyadin
ilçesi aslında Türkiye'nin en yoksul ilçelerinden bir tanesi. Seksen
yıldır da Diyadine yönelik tek bir hizmet yapılmamış.
2014 yılında Hazal Aras Diyadinde eş başkan olarak
seçildi. Diyadinin çehresi Hazal Arasla birlikte değişti ama Hazal
Aras bugün, on bir aydır cezaevinde. Hazalın neden cezaevinde
olduğunu biz bilmiyoruz, Diyadin halkı bilmiyor, Hazalın
kendisi de bilmiyor. Ama Hazalı yargılayan, bu tutuklama
kararını veren hakîm daha önce, Fethullahçı terör örgütüne üye
olduğu iddiasıyla görevden uzaklaştırıldı, sonra
gözaltına alındı. Peki, bu hâkimin verdiği karar geçersiz
mi kılındı? Hayır, çünkü Hazal hâlâ cezaevinde. Peki,
sizler şunu iddia ediyordunuz: Biz darbecilerle, darbeci zihniyetle
mücadele ediyoruz. O zaman Hazal neden hâlâ cezaevinde? Yoksa söz konusu
Kürtler olduğunda bu ittifak hâlâ devam mı ediyor? Evet, bugün
kürdistandaki politikalara baktığımızda açık ve net
gösteriliyor ki bu ittifak devam ediyor.
SEBAHATTİN
KARAKELLE (Erzincan) Kürdistan yok, Türkiye Cumhuriyeti var.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Devamla) Darbeciler içeride ama fikirleri iktidarda.
Evet,
siz on iki yıldır millî irade diye diye aslında iktidar
oldunuz ama söz konusu Kürtler olduğunda, Kürtlerin iradesini ne millî ne
de yerli kabul ediyorsunuz.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319) 1inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Utku Çakırözer (Eskişehir) ve arkadaşları
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için, Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin (Şirket) kurulması, yönetimi ve faaliyetlerine ilişkin esasları düzenlemektir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu
konuşacak.
Buyurun
Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce
bir konuda Sayın Bakanıma soru soracağım. Geçenlerde,
birkaç gün önce, ÇAYKURda 40a yakın mevsimlik işçi, 1.300 liraya
çalışan insanlar, paralelci FETÖ örgütüne üye diye işten
atıldılar. Araştırıyoruz, ediyoruz, hiçbir şey
söylemiyorlar, yakınlarına da diyorlar ki: Ankaradan MİTten filan
geldi. Ya, MİTten mevsimlik işçilerle ilgili ne gelir Ankaradan?
MİT darbeyi bilememiş, Başbakana haber verememiş
ÇAYKURdaki mevsimlik işçilerle mi uğraşıyor, hayret
ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu konuya bir
bakalım.
Bir
başka konu: Bazı valiliklerden özel şirketlere yazılar
yazılıyor, Bu sebepten görevden alınan devlet memurlarına
asla iş verilmemesi
deniliyor. Değerli arkadaşlarım,
bunlar suç işlemişse zaten hapiste yatacaklar. Kaldı ki öyle
olsa bile aileleri ya da hiç suç işlediği belli olmayan
öğretmenler, bütün bunlar bu ülkede yaşamayacak mı, aç mı
kalacaklar, çoluk çocuk, herkesi cezalandıracak mıyız? Biraz
insaflı olalım.
Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz Türkiye varlık fonu
kurulmasıyla ilgili yasa teklifi konusunda söyleyeceğim birkaç cümle
var, fazla uzatmayacağım. Şimdi, siz on dört yıllık
bir iktidarsınız. Bu on dört yılda ekonomiye
baktığınız zaman arkadaşlarımız da ifade
etti- öyle rant ve inşaata dayalı bir ekonomi gidiyor, büyüyor,
işte, kişi başına 10 bin dolarlara kadar
yaklaşıyor ve 2008, 2009dan bu yana burada takılıp kalıyor.
Şimdi, bunu yaparken de dünya kadar kaynakları kullandınız.
Türkiye müthiş bir şekilde borçlandı, gelecek kuşaklar
borçlandı. Şimdi, varlık fonu diye getirmiş olduğunuz
bu fon ya da şirket benzerleriyle hiç uyuşmuyor, dünyadaki diğer
örnekleriyle uyuşmuyor. Arkadaşlarımız ifade ettiler, ne
yani bizim petrolümüz, doğal gazımızdan dolayı
fazlamız var ne bütçemiz filan fazla veriyor. Gelecek kuşaklar için
biriktireceğimiz bir şey yok. Bu fon ya da bu şirket gelecek
kuşaklar için değil, gelecek kuşaklara bir şey
bırakmak için değil, tam tersi gelecek kuşaklardan bir şey
almak için.
Değerli
arkadaşlarım, bütün varlıkları bir yere
toplayacağız, buradan büyük projeleri finanse edeceğiz, bir
yerlere gidecek, Kanal İstanbul yapılacak, etrafında AVMler,
evler, inşaat yani ikinci dönem inşaatla -başka bir şey
bilmiyorsunuz- bir atılım yapacaksınız ve bunun
paraları, borçları filan da gelecek kuşaklara havale edilecek,
onlardan alacağız.
Başka
bir şey daha yaptınız dün 75inci maddenin (4)üncü
fıkrasıyla. Sadece gelecek kuşakları
borçlandırmadınız, onların suyuna, toprağına,
havasına, çevresine de el koydunuz. Çok vicdansızsınız
değerli arkadaşlarım.
Bakın,
size bir şey söyleyeyim: Türkiye tarihinde, belli dönemlerde ekonomide
sıçramalar olmuştur. İşte, Menderesin zamanı
gitmiş duvara
Sadece, aslında, darbe oldu -Allah rahmet eylesin- o
değil yani ekonomi sıkıntıya girmiş. Daha sonra
Demirel döneminde, Özal döneminde olmuş ve her sefer bir krizle, problemle
geçilmiş.
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) - Ne hayırlı işler yapılmışsa o
dönemlerde yapılmış.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Şimdi, sizin döneminizde de bir yere geldi,
Türkiye ekonomisi bir yerlere kaldı. Demin söylediğim sebeplerden
dolayı -ki bu sebepleri biraz açayım- siz Türkiye ekonomisini
gerçekten katma değer üretecek bir ekonomi yapamadınız,
yapmadınız, öyle bir şey düşünmediniz. Siz rantla,
inşaatla paylaşmaya filan koyuldunuz, böyle olduğu için de
tıkandınız. Türkiye ekonomisinin bugün yaşadığı
dert Kaynak yok, tasarruf yok. hepsi doğru ama esasen katma değer
üreten bir ekonomi değil çünkü eğitime yatırım
yapmadınız, AR-GEye yatırım yapmadınız,
demokrasiyi geliştirmediniz, hukuk devletini geliştirmediniz. Bütün
bunları yapmadığınız için duvara tosladınız,
toslamak üzeresiniz. Şimdi borç para almak için, borç para verecek olan
insanların ya da çevrelerin -her neyse- dünya finans sisteminin size
dayattığı her şeyi yapıyorsunuz. Aslında
baştan beri onlar size borç para vermek istiyordu, faiz alacaklardı;
her dediğini yaptınız, şimdi de her şeyi
yapıyorsunuz. Türkiyenin bütün varlıklarını
karşılık göstererek, ipotek ederek borç alıyorsunuz,
yaptığınız şey budur. Ben de hayret ediyorum, niye bu
Batı dünyası -ki para orada, finansörler orada- size karşı?
Ben anlayamıyorum. Niye sizi devirmek istiyorlar? Aslında her
dediğini de yapıyorsunuz. Durum nedir? Acaba diyorum bütün bu
tehditlerle, bu şeylerle size daha fazla iş mi yaptırmak
istiyorlar, daha fazla mı faiz almak istiyorlar? Anlamıyorum.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, gerçekten bu gidiş, gidiş
değil. Yani bununla siz demokrasiyi daha da daraltarak, hukuk devletini
ÇAYKUR işçilerinde olduğu gibi- bir şekilde askıya alarak
ve gerçekten üreten ekonomi için yatırımlar yapmayarak, rant
ekonomisini inşaat ekonomisiyle paylaşarak Türkiyeye
yanlış yapıyorsunuz. Türkiye bu şekilde yoluna devam edemez
değerli arkadaşlar.
Saygılar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
Sayın
Özel, sizi dinliyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Meclisin tatile girmesini tasvip etmediklerine ve iktidar partisinin darbeleri araştırma komisyonuna üye bildirmediği için bu komisyonun çalışmalarına başlayamadığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, biraz önce iktidar partisinin
grup önerisi kabul edildi. Bu grup önerisinin içeriğinde Meclisin 1 Ekime
kadar tatile girmesi de var. Tabii, böyle bir olağanüstü hâl
yaşanırken ve KHKların görüşülmesi gerekirken Meclisin
tatile girmesini asla tasvip etmiyoruz. Ama bir başka mesele de
şudur: 15 Temmuz akşamı yaşanan darbe girişiminden
sonra dört partinin ortak iradesiyle bir metin kaleme almıştık
ve hemen ardından da Darbeyi Araştırma Komisyonu
kurulmasıyla ilgili bir mutabakat gelişti. Bu Komisyonla ilgili
muhalefet partilerinin hepsi süresi içinde, makul süre içinde bu Komisyonda
görevlendirecekleri milletvekillerini belirleyip bildirdiler ancak iktidar
partisi henüz bu üye bildiriminde bulunmadı. Grup konuşmasında
Sayın Genel Başkanımız da bunun sebebini sormuş ve bir
cevap istemişti buna. Cevap bir yana ama Meclis
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz
BAŞKAN Bir dakika daha ek süre veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
Eğer Meclis biraz önce kabul edilen iktidar partisi önerisiyle 1 Ekime kadar tatile girecek olursa bu Komisyona hâlâ üye bildirmedikleri ve bu Komisyonla ilgili çalışmalara da başlanamadığı için bu Komisyonun 1 Ekime kadar çalışması mümkün olmayacak. Yani, böylesine bir darbe girişimi karşısındaki Meclisin ortaya koyduğu mutabakatı, iktidar partisinin daha sonradan üye bildirmemek suretiyle bu Komisyon çalışmalarını başlamadan akamete uğratması asla kabul edilebilir bir durum değil. Günün ilerleyen saatlerinde bu üye bildiriminin yapılmasını ve Başkanlık tarafından gerekli usuli işlemlerin tamamlanmak suretiyle bu darbeye karşı ortak duruşu gösterecek olan bu Komisyonun çalışma imkânının sağlanmasını bekliyoruz.
Takdirlerinize arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın grup başkan vekili yanınızda, herhâlde birlikte görüşürsünüz, bir karar verirsiniz, biz de gerekeni uygularız burada.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 413) (Devam)
BAŞKAN - 2nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesinin (3)üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Mehmet Naci Bostancı
Halis Dalkılıç
Kayseri
Amasya
İstanbul
Hikmet
Ayar
Mehmet
Muş
Mehmet Doğan Kubat
Rize
İstanbul
İstanbul
"(3)
Şirket; stratejik yatırım planında belirtilen hedefler ile
likidite, yatırım, risk ve getiri tercihlerini dikkate alarak;
a)
Yerli ve yabancı şirketlerin paylarının, Türkiye'de ve yurt
dışında kurulan ihraççılara ait payların ve borçlanma
araçlarının, kıymetli madenler ve emtiaya dayalı olarak
ihraç edilen sermaye piyasası araçlarının, fon katılma
paylarının, türev araçlarının, kira
sertifikalarının, gayrimenkul sertifikalarının, özel
tasarlanmış yabancı yatırım araçlarının ve
diğer araçların alım satımını,
b) Her
türlü para piyasası işlemlerini,
c)
Gayrimenkul ve gayrimenkule dayalı haklar ile her türlü gayri maddi
hakların değerlendirilmesini,
ç)
Her türlü proje geliştirme, projeye dayalı kaynak yaratma,
dış proje kredisi sağlama ve diğer yöntemlerle kaynak temini
işlemlerini,
d)
Her türlü ticari ve finansal faaliyetleri,
ulusal
ve uluslararası birincil ve ikincil piyasalarda gerçekleştirir.
Şirket tarafından, ulusal yatırımlar ile uluslararası
alanlarda diğer devletler ve/veya yabancı şirketlerce
yapılacak yatırımlara iştirak edilebilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Dirayet
Taşdemir
Behçet Yıldırım
Saadet Becerekli
Ağrı
Adıyaman
Batman
Ayhan
Bilgen
Mahmut Celadet Gaydalı
Ertuğrul Kürkcü
Kars
Bitlis
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Sayın
Başkan, ilk okunan önergeyi takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hayır, hayır, ikinci önergeyi soruyorum şu an.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) İkinci
önergeye, efendim, katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü
konuşacak.
Buyurun
Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu kanun
tasarısıyla ilgili olarak hem bizim grubumuz adına teklifin
bütünü üzerine konuşan Garo Paylan arkadaşımız hem de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Zekeriya Temizel, çok
açıkça anlattılar. Bence tane tane, hiç kimsenin anlamadım
diyemeyeceği kadar açık bir biçimde neden böyle bir yasayla öngörülen
hedeflere ulaşılamaz, neden bu hedefler Türkiye'nin gerçek iktisadi
varlığı çerçevesinde ortaya bile konulamaz; bütün bunları
anladık. Fakat, öyle görüyorum ki bunların
anlaşılmadığını hep beraber anlayacağız
çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu buna evet diyecek, onu
şimdiden biliyoruz.
Ancak,
gene de zaman boşa geçmesin, birkaç şey söyleyeyim: Daha önce pek çok
öngörüde bulunulmuştu, 15 Temmuz öncesinde. 2015ten başlayarak hem
Orta Doğuyu yakından izleyen analistler hem de genel olarak Amerika
Birleşik Devletlerinin dış işlerine yakın
düşünce kuruluşlarında çalışan kişiler 2016
yılında Türkiyede bir darbe beklenebileceğini
yazıyorlardı. Genel olarak Meclis, Hükûmet, hatta politik partiler
-kendi partimizi de katarak söyleyeyim- bu öngörüleri çok fazla kale
almadık fakat çok çarpıcı bir biçimde 2016 Temmuzunda, 15
Temmuzda çok sert bir darbe girişimiyle karşı karşıya
kaldık. Bu analizciler analizlerini iki şeye
dayandırıyorlardı. Bir: Türkiye'nin gerilemekte olan iktisadi
durumu. İkincisi: Çok büyük ölçüde sermaye açığını
kapatmak için uluslararası sermaye akışına ihtiyacı
olmasına rağmen, uyguladığı diplomasi, dış
politikayla bu sermaye açığını da kapatamayacak
olmasının çok büyük bir iktisadi sıkıntıyı da
beraberinde getirdiğini söylüyorlardı. Biz ihtimal vermedik ama
birinci ihtimal gerçekleşti. Öyle görülüyor ki biz ihtimal vermesek de ya
da siz ihtimal vermeseniz de ikinci ihtimal de gerçekleşecek çünkü ortaya
koyduğunuz proje aslında bu problemi katlayarak sürdüren bir
proje. Bunun herhangi bir iktisadi rasyoneli yok, bunu hepimiz biliyoruz.
Tutarlı bir iktisadi çerçeve içerisinde anlaşılması mümkün
değil. Dış borç kapasitesini 2 katına çıkartacak bir
varlık yönetimi projesi aslında bir halüsinasyondan ibaret olabilir
sadece. Ancak, bu belli ki karşımıza çıkacak. Peki, bunun
gerekçesi ne olabilir? Niçin peki bu kadar olmayacak bir şeyi oldurmak için
bir kanun çıkarılır. Ben bunun iki sebebi olduğunu
düşünüyorum: Birincisi, aslında, bugün, Türkiyede iktisadi çevrimi
sağlayan şey sadece ve sadece inşaat sektörünün hormonlu
büyümesidir. Bu buna katkıda bulunmayı esasen öngörüyor.
İkincisi, 2023 hedefleri denilen hedefler ekonominin rutin işleyişi
içerisinde yakalanamaz yani Kanal İstanbul yapılamaz, öteki mega
projelerin hiçbiri bu varlıklar çerçevesinde gerçekleşemez. O yüzden,
Türkiye'nin geleceğinden alarak bugününe katıp Acaba bunun içinden çıkabilir
miyiz? diye bir çare bulunmaya çalışılmıştır.
Bunun çare olmadığını, bunun iktisadi
sıkıntıları durmaksızın
artıracağını, cari açığı
yükselteceğini, bunu daha kırılgan hâle getireceğini hep
birlikte görebiliriz.
O
nedenle, ben diyeceğim ki aslında, bu fantastik işlerle
uğraşmak yerine iki şey yapabiliriz: Birincisi, Türkiyede
dış yatırım çekmek için dahi siyasi durumu
iyileştirebiliriz, daha geniş bir demokrasi yaratabiliriz.
İkincisi, yurttaşların, iktisadın, toplumun, siyasetin yönetilmesine
daha etkin bir biçimde katılmasının kapısını
açabiliriz yani savaşı durdurabiliriz, Kürt halkına Türkiye
Cumhuriyeti barış teklif edebilir. O zaman, bütün bu fantastik
projelere gerek kalmaz. Yıkıma ayırdığınız
kaynakları yaşama aktarabilirsiniz. Bunu niçin yapmıyoruz?
Çünkü, içinden çıkılmayacak bir sarmalı Türkiye devletinin bütün
geçmiş rasyonellerini devralmış, kendisi devletleşmiş
bir parti tarafından yönetiliyoruz; onun için. Umarım devletin sonu
partinizin sonu da olmayacaktır.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim
Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesinin (3)üncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hikmet
Ayar (Rize) ve arkadaşları
"(3)
Şirket; stratejik yatırım planında belirtilen hedefler ile
likidite, yatırım, risk ve getiri tercihlerini dikkate alarak;
a)
Yerli ve yabancı şirketlerin paylarının, Türkiye'de ve yurt
dışında kurulan ihraççılara ait payların ve borçlanma
araçlarının, kıymetli madenler ve emtiaya dayalı olarak
ihraç edilen sermaye piyasası araçlarının, fon katılma
paylarının, türev araçlarının, kira
sertifikalarının, gayrimenkul sertifikalarının, özel
tasarlanmış yabancı yatırım araçlarının ve
diğer araçların alım satımını,
b)
Her türlü para piyasası işlemlerini,
c)
Gayrimenkul ve gayrimenkule dayalı haklar ile her türlü gayri maddi
hakların değerlendirilmesini,
ç)
Her türlü proje geliştirme, projeye dayalı kaynak yaratma,
dış proje kredisi sağlama ve diğer yöntemlerle kaynak
temini işlemlerini,
d)
Her türlü ticari ve finansal faaliyetleri, ulusal ve uluslararası birincil
ve ikincil piyasalarda gerçekleştirir. Şirket tarafından, ulusal
yatırımlar ile uluslararası alanlarda diğer devletler
ve/veya yabancı şirketlerce yapılacak yatırımlara
iştirak edilebilir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, tam bu aşamada, izin
verirseniz çok kısa bir şey söylemem gerekiyor.
BAŞKAN
Buyurun.
Süreniz
bir dakika.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, bu kanunda, hem Plan ve Bütçe
Komisyonunda hem burada tüm muhalefet partilerinin olumlu
katkılarını görüyoruz. Şimdi, burada bir iktidar partisi
önergesi var. Biz bu önergeye baktığımızda -Komisyon
üyelerimiz de burada- normal metin ile bu metin arasında ne
çıktı, yerine ne geldi ve ne murat ediliyor, bu konuda bir
açıklık yok. Gerekçe okunduğunda da o konuyu anlayabilmiş
değiliz, birazdan gerekçe okunursa. Eğer -tabii, takdir kendilerine
ait olmak üzere- önerge sahiplerinden birisi gerekçe okutmak yerine bunu
kürsüden veya siz uygun görürseniz, yerinden Genel Kurulun bilgisine sunarsa
Eğer gerekçe okunacaksa bir ilave bilgilendirme lazım. Ama kürsüden
izah edilebilirse önergenin ne murat ettiği çok memnun oluruz çünkü
uygulamacılar açısından da bir tereddüdün ortaya
çıkmaması
Bu kadar olumlu atmosferde giden bir çalışmada
da herhâlde böyle bir talebimizi uygun karşılayacaklardır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Açıklama yapacak mısınız? Yok.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Gerekçe
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, bu önerge 2nci
maddenin ilgili fıkrasında birleşik olarak
yazılmış olan hususların, muhalefetin de önerisi üzerine,
şıklar şeklinde yazılmasından ibarettir, gerekçesi de
bununla bağlantılıdır.
BAŞKAN
Tamam.
Önergenin
gerekçesini okutuyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bakın, şu anda yapılan değişiklikle
Komisyonun Genel Kurula teklif ettiği metinde ciddi anlamda
çıkarmalar ve eklemeler yapılıyor. Komisyon Sözcümüz burada.
Şimdi, şu mümkün tabii: Açıklama yapacak mısın?,
Yapmayacağız, bu bilmem ne değil. Böyle geçebilirsiniz ama bu,
bizim bu işe olumlu yaptığımız katkıya
karşılık yakışıksız bir karşı
duruş olur. Bundan sonraki maddelerde söz alıp da endişelerimizi
dile getirmemizi istemiyorlarsa bu konuda bize tatmin edici
Ya beş dakika
ara verin, onu anlatsın önerge sahipleri Komisyon üyelerimize ya da söz
alsınlar ve uygulamada aksaklık yaratmayacak şekilde neyi, niye
çıkarıyorlar; neyi, niye ekliyorlar söylesinler. Bu kadar
BAŞKAN
Tamam, peki de yani zorla konuşturamam ki kimseyi.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Siz de haklısınız da benim de sözüm size
değil Sayın Başkan.
BAŞKAN
Biliyorum da ben de Meclise açıklama yapıyorum bu konuda. Şu
anda söz isteyen yok.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayın Başkanım, Meclisin de bilgi alma
hakkı yok mu?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Efendim, biz beş dakika ara talep ediyoruz o zaman.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Tamam, beş dakika ara verelim.
BAŞKAN
Peki, grup başkan vekillerinin talebi üzerine birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.04
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
413 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Teklifin 2nci maddesi üzerine Rize Milletvekili Hikmet Ayar ve arkadaşlarının önergesinin işleminde kalmıştık.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Gerekçeyi okuyun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile mevcut metnin daha sade ve anlaşılabilir bir hâle getirilmesi amaçlanmıştır. Bu çerçevede şirketin; stratejik yatırım planında belirtilen hedefler ile likidite, yatırım, risk ve getiri tercihlerini dikkate alarak faaliyette bulunabileceği yurt içi ve yurt dışı para ve sermaye piyasası araç ve işlemleri ile kaynak teminine yönelik faaliyetleri belirlenmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın
Bakan bir açıklama yapacak.
Buyurun
Sayın Bakan.
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun hatırlatması üzerine bir açıklama
yapıyorum.
Komisyon
görüşmeleri sırasında, bir kısmına ben
katılmıştım, diğer kısmında da Maliye
Bakanımızın katıldığı bölümde, Sayın
Naci Ağbalın katıldığı bölümde Komisyon
üyelerinin maddedeki bunlarla sınırlı olmamak üzere deyip
genel bir tabiri, bunun tanımlanması talebi üzerine, Komisyondaki
Maliye Bakanımızın da açıklamasıyla bu maddenin
(3)üncü fıkrası (a), (b), (c), (ç) ve (d) olmak üzere tek tek
maddeler hâline dönüştürülerek çok daha açık bir hâle
getirilmiştir. Yapılan herhangi bir değişiklik yoktur.
Kayıtlara geçmesi anlamında bunu belirtmek istedim Sayın
Başkanım.
Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederiz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
3üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Behçet Yıldırım
Ayhan
Bilgen
Dirayet Taşdemir
Adıyaman
Kars
Ağrı
Saadet
Becerekli
Mahmut Celadet
Gaydalı
Mahmut Toğrul
Batman
Bitlis
Gaziantep
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul
konuşacak.
Buyurun
Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, biliyorsunuz, bir Varlık Fonu teklifi
görüşüyoruz. İşin doğrusu şunu merak ediyorum
değerli arkadaşlar: Biz bu Mecliste kamu yararına, halkın
çıkarına yasalar mı yapıyoruz, yoksa rantiyeye,
rantçılara ortam mı sağlıyoruz? Bunu niye söylediğimi,
şu anda henüz tamamı üzerinde görüşmeleri tüketmediğimiz
ama bir şekilde CHPnin önergesini kabul ederek madde üzerinde bizi
konuşturmadığınız, seçim bölgem olan Gaziantepi
direkt ilgilendiren bir maddenin getiriliş amaç ve hedefini burada sizinle
tekrar paylaşmak istiyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, torba yasanın 12nci maddesine bir ek madde
getirilerek bu maddeyle Gaziantep Şahinbey ilçesinde, Şahinbey
sınırları içerisinde, daha önce gecekondulaşmayı
önlemek açısından orada başlatılan ve eğer o
inşaat yapılmazsa verilen arsa bedellerinin halka yasal faiziyle ödenmesini
düzenleyen bir yasa tasarısı getirildi. CHP buna önerge verdiğinde
tasarının metinsel düzeltmesini istemişti; o, kabul
edildiği için bizim üzerinde konuşma hakkımız olmadı.
Peki,
bu niye getirildi değerli arkadaşlar bunu bir önce
hatırlayalım: Şimdi, Gaziantep Şahinbey ilçesi Karataş
bölgesi Güneş Mahallesinde 2002 yılında nüve konut modeli
dediğimiz, çekirdek konut modeli dediğimiz bir modelle 1.700 aileye
arsa tahsisi yapılıyor. Dönemin Belediye Başkanı CHPli
Yaşar Ağyüz, 2002 yılı, oradaki arsa rayiç bedeli 60-70
lira. 2004 yılında AKPli belediye geliyor, projeden
vazgeçtiğini söylüyor ama bu arada arsa bedelini bu 1.700 aileden
alıyorlar. Taksitle kalan taksitleri ödemeye başlıyorlar. 2004
yılında gelen belediye başkanı diyor ki: Ben bu projeden
vazgeçtim. Geldiği dönem 60-70 lira olan arsa rayiç bedeli, şu anda
Gaziantepte o bölgenin rayiç bedeli 1.500 liradır değerli
arkadaşlar. Şimdi, belediye ne diyor? Diyor ki: Tamam, ben sizin
paranızı vereyim, yasal faiziyle de vereyim. Ama o para o kadar
düşük bir rayiç bedeline denk geliyor ki, çünkü oranın değeri
altına göre 10 kat artmış. Şu anda, dolayısıyla,
vatandaşa ödenecek para çok cüzi bir miktarda.
Peki,
nasıl oluyor da böyle bir sorun ta Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
geçici maddeye dönüşebiliyor? Bunun arkasındaki rant gücü hangi
güçtür ki bu Meclise yasa çıkarttırıyor değerli
arkadaşlar? Bu paranın büyüklüğü ne kadardır, bu
rantın büyüklüğü ne kadardır? Ve Cumhuriyet Halk Partisi, böyle
bir konuyu hatibi değerlendirdiği hâlde verdiği önergenin
gerekçesinde şunu söylüyor: Söz konusu madde metninin daha
anlaşılır hâle getirilmesini amaçlıyor. Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi bu rantın böyle şekilde verilmesine
nasıl göz yumar böyle bir gerekçeyle? Söylediğim şey,
bakın, bahsettiğim rant bu büyüklükte bir rant ve bunun
arkasında o kadar büyük bir güç var ki Türkiye Büyük Millet Meclisine
geliyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi geçici bir yasa çıkarıyor,
burada vatandaşı hak kaybına uğratıyor.
Değerli
arkadaşlar, biz bu Mecliste kamu yararına, halkın
çıkarına yasalar çıkarmakla yükümlüyüz. Ya rantiyeden yana
olacağız, rantçıdan yana olacağız ya da halktan yana
olacağız. Açık bir şekilde, şu anda bu yasaya onay
verenler bu ranttan, bu rantiyeciden yana olduklarını kabul
etmiş durumdalar diyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlamadan önce Gaziantep halkına buna evet
diyenler hesap vermelidir diyor, saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, sayın konuşmacı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisini
ağır bir dille eleştirerek ve doğrudan bir sataşmada
bulunarak rant dağıtımına aracılık etme, göz
yumma gibi ifadeler kullandı. Cevap hakkımızı Komisyon
üyemiz Musa Çam kullanacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
İki
dakika
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Musa Çamın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSA
ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
biraz önce burada konuşan çok değerli hatip
arkadaşımız Gaziantep ili Şahinbey ilçesindeki 2000li
yıllarda dağıtılan arsayla ilgili bir değerlendirme
yaptı ve bu arsa değerlendirmesinde Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu önergeyle ilgili, buna ortak olduğunu ve rant
dağıtımında kusurlu olduğunu söyledi. Çok değerli
Gaziantep Milletvekilimiz Mehmet Gökdağ geçtiğimiz günlerde burada
Şahinbeyde yaşanan olayları bütün
ayrıntılarıyla, bütün detaylarıyla açıkladı.
Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Başkanlığı döneminde
dağıtılan arsalar, konut yapmak için dağıtılan
arsalar bütün her şey projelendirilmiş, her şey
yapılmış hazır durumdayken, daha sonra yapılan
seçimlerde Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı kaybediyor,
AKPli bir belediye başkanı geliyor. AKPli Belediye
Başkanı işbaşına gelir gelmez -kendine göre, tabii ki
keyfî bir tutum olduğu muhakkak kaçınılmazdır,
doğrudur- başlatılan projeyi askıya alıyor ve insanlar
askıya alınan bu projeler doğrultusunda yargıya gidiyorlar,
dava açıyorlar; önemli bölümü davalarını kazanmışlar,
tazminat davaları dâhil olmak üzere, şu anda devam ediyor. Devam eden
davalar var, bunlarla ilgili hukuki bir süreç sürerken ve Cumhuriyet Halk
Partisi Milletvekili Sayın Mehmet Gökdağ burada her şeyi bütün
ayrıntılarıyla açıklamışken, şimdi çok
değerli milletvekilinin bu işlemlerden dolayı Cumhuriyet Halk
Partisini vermiş olduğu önergeden dolayı sorumlu tutmasını
kabul etmek mümkün değildir. Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mehmet Gökdağ,
orada yapılan bütün usulsüzlükler, bütün haksızlıklar konusunu
en ince ayrıntısına kadar burada yüce Meclisi bilgilendirdi ve
mağdur olanlarla birlikte, hem bir hukukçu olarak hem de bir milletvekili
olarak elinden gelen bütün çabayı ve gayreti gösterdiğini en ince
ayrıntılarına kadar anlattı. Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilimizin vermiş olduğu önerge ve onun üzerine
konuştukları, tutanaklar incelendiğinde her şey çok
açık ve net bir şekilde görülecektir. Bunda Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili arkadaşımızın herhangi bir eksikliğinin,
kusurunun olduğunu düşünmek söz konusu değildir. Sayın
Mehmet Gökdağ burada bütün ayrıntılarıyla her şeyi
açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Kusur sahipleri de
ortadadır.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çam.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet, Sayın Toğrul.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, kayıtlara geçsin diye
söylüyorum. Ben zaten sayın vekilin söylediğini söyledim, dedim ki:
Gaziantep Milletvekilinin yaptığı açıklamalar gerçekten
çok doğruydu. Ancak CHP grup önergesinin gerekçesi maddi hata
düzeltmesidir. Ben bunu söyledim. Madem bu kadar güçlü bir sorumluluk var,
madem arkasında bu kadar ciddi bir rant hikâyesi var, o zaman, nasıl
böyle bir gerekçeyle önerge verirler? Ben gerekçeyi eleştiriyorum.
Gaziantep Milletvekilimizin dediği kelimesi kelimesine doğru.
Bakın, yargıya gitmiş, yargı 3-4 kez vatandaş lehine,
yurttaş lehine cevap vermiş. Şimdi yasayı geriye
uygulayarak aslında anayasal bir suç da işleniyor. Çünkü bakın,
daha önceden bu vatandaşın hakkı doğmuş, mahkeme
vatandaş lehine karar vermiş ama biz bir yasa maddesiyle onun da
önüne geçiyoruz, yasayı geriye yürüterek dava açmasının da önüne
geçmiş oluyoruz.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederim. Kayıtlara geçti.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Aynı şekilde tutanağa geçmesi
açısından ifade edelim: Şimdi, aslında izaha gerek yok.
Normalde bu düzenlemeler iktidar partisi tarafından normal birer kanun
olarak getirilse her madde üzerinde görüşülür ve bir
sıkıntı olmaz. Kendi gruplarında da olduğu gibi,
Cumhuriyet Halk Partisi, çok itiraz edilen 5 maddeyle ilgili olarak bütün
maddelerde önerge vermek durumunda kaldı ama sonuçları Türkiye için,
Şırnak için, Hakkâri için son derece olumlu oldu, bütün Meclis için
olumlu oldu. Bu uzlaşma havası yerinde. Orada, o maddede normalde
önerge vermeyebiliriz ama madde üzerinde konuşmak için önerge vermek
zorundayız. Verilen önergenin fiktif bir önerge olduğunu
kastediyorlarsa bu AKPnin yasama mantığının Meclisi ve
muhalefeti sıkıştırdığı yere
karşılık bizim İç Tüzüksel bir hak
kullanımımızdır.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Şimdi ben alırım elime HDPnin önergelerini,
aynı şekilde, sabaha kadar tartışırız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Toğrul, size de teşekkür ederim. Gereği kadar açıklama
yaptınız. Bundan sonra ekleyeceğiniz bir cümle dahi yok bence
çünkü yapacak bir şey de yok.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, bir cümle
kullanacağım. Bizim madde üzerindeki konuşma hakkımız
bir şekilde, karşılıklı, CHPnin önergesine AKP destek
vererek bizim konuşma hakkımızı da engellemiş oldu.
BAŞKAN
Söylediniz bunu. Dün bilmiyorum nasıl oldu olay. Kapandı, gitti.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Daha kapanmadı Sayın Başkanım.
Daha maddelerin üzerinde
BAŞKAN
Dünkü olay kapandı, maddeyle ilgili kapandı.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Yani o madde geri çekilebilir.
BAŞKAN Kanunu oylamadık daha, kanunu
oylamadık ama dünkü önerge kapandı, gitti, onu demek istiyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 413) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık
Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319)" 4'üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif eriz.
Saygılarımızla.
Utku
Çakırözer
Kadim Durmaz
Bülent Kuşoğlu
Eskişehir
Tokat
Ankara
Zekeriya
Temizel
Musa Çam
İlhan Kesici
İzmir
İzmir
İstanbul
MADDE
4- (1) Türkiye Varlık Fonunun kaynakları;
a)
Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından; özelleştirme kapsam ve
programında bulunan kuruluşların Türkiye Varlık Fonuna
aktarılmasına karar verilen nakit fazlasından, ve
b)
Kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ve
Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Varlık Fonuna
aktarılmasına veya Şirket tarafından yönetilmesine karar
verilenlerin nakit fazlalarından,
oluşur.
(2)
Şirket tarafından, gayrimenkuller, gayrimenkul projesi veya bir
gayrimenkule bağlı hak ve faydaların belli bir tarihteki
değeri, bu değeri etkileyen gayrimenkulün niteliği, piyasa ve
çevre koşulları analiz edilerek uluslararası alanda kabul
görmüş değerleme standartları çerçevesinde değerlemek üzere
Sermaye Piyasası Kurulu listesinde yer alan gayrimenkul değerleme
şirketleri ile anlaşılabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 4üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman
Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Dirayet
Taşdemir
Saadet
Becerekli
Behçet Yıldırım
Ağrı
Batman
Adıyaman
Ayhan
Bilgen
Mahmut Celadet
Gaydalı
İbrahim Ayhan
Kars
Bitlis
Şanlıurfa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim
Ayhan konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Değerli arkadaşlar, öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi,
bu Varlık Fonu üzerinden görüşmeler gerçekleştiriliyor.
Varlık Fonu, esasında taşınmazları ve kaynakları
sermaye lehine çoğaltmaya yönelik bir girişimdir. Bu torba yasada,
biliyorsunuz, kayyum konusu da söz konusuydu. Kayyum olayı, belediyelere
istenildiği şekilde el koyma ve bunun üzerinden devletin tahakkümü ve
yetki alanını genişletme esaslıydı.
Diğer
önemli bir kayyum maddesi de belediyelerin taşınmazlarına el
koymaktır. Bu mevcut Varlık Fonuna, bu taşınmazlara el
koyma ve benzeri yasal düzenlemelere baktığımız zaman
aslında hepsinde esas mantık, devleti halk karşısında,
toplum karşısında güçlendiren, devleti giderek daha fazla
toplumsal alanı işgal eden düzenlemeler şeklinde
gerçekleşiyor. Yani, bir tarafta devlet, diğer tarafta halk ve toplum
karşı karşıya gelmiş durumda ve bu karşı
karşıyalık durumunu ortaya koyduğumuzda,
değerlendirdiğimizde de devlet alabildiğine güçleniyor, halk ve
toplum alabildiğine zayıflıyor. Tüm bunlar toplumsal
yaşamı ciddi bir şekilde etkileyen, toplumsal yaşamın
barışını olumsuz etkileyen düzenlemelerdir. Biz
aslında eğer demokratik bir sistemden, demokratik siyasetten,
demokratik bir toplum anlayışından yanaysak devletin etki
alanlarını, devletin yetki alanlarını azaltan, toplumsal
yaşamın alanlarını genişleten bir noktada olmamız
gerekiyor. AKP Hükûmeti şu ana kadar yapmış olduğu
düzenlemelerle -ki bu Varlık Fonu dâhil olmak üzere- devleti güçlendiren,
toplumu zayıflatan bir politika izlemektedir. Tüm bunun nedeni de 15
Temmuz darbe girişiminde ve operasyonunda olduğu gibi, toplumsal
çatışmayı, krizi, kaosu da ortaya çıkaran düzenlemelerdir.
Dolayısıyla, yapılması gereken, devletin toplumsal
yaşamdan giderek uzaklaştırılması ve toplumsal
yaşam içerisinde devletin gücünün zayıflatılmasıdır.
Yani Ne kadar az devlet, o kadar fazla toplum. politikası ve
yaklaşımı esas alınmalıdır. Dolayısıyla
bu esas alınmadığı müddetçe yapılacak herhangi bir
düzenleme kesinlikle toplumsal barışı ortaya koymayacak,
toplumsal barışa katkı sunmayacak, daha fazla gerilimlerin, daha
fazla çatışmaların yaşanmasına neden olacaktır.
Bugün eğer biz demokratik siyasetten yanaysak, eğer toplumsal adaleti
ve eşitliği sağlıyorsak; bu tekelleşmeleri, bu rant
alanlarını çoğaltmaktan ziyade, rant sınıfları,
sermaye sınıflarını güçlendiren düzenlemeler yapmaktan
ziyade kamu yararını esas alan, toplumsal bölüşümü ve adaleti
esas alan düzenlemeler yapmak zorundayız. Bunun en büyük
adımlarından biri de yıllardır kangrenleşmiş Kürt
sorununu çözmek ve buna bağlı olarak toplumsal sorunları
barış içerisinde, eşitlik içerisinde çözüme
kavuşturmaktır. Aksi takdirde devleti güçlendiren, devlet içerisinde
de oligarşik bir yapıyı giderek perçinleyerek onun büyümesini
sağlayan düzenlemelerden kaçınmak gerekiyor. Yani Meclisin de bu
noktada çok ciddi bir şekilde adımlar atması gerekiyor. Yoksa
Türkiye'de toplumsal barışı sağlamamız, toplumsal
eşitliği ve huzuru, adaleti tesis etmemiz de mümkün değildir.
Bugün
Varlık Fonuyla getirilmek istenen şey, tam da toplumsal
çelişkileri derinleştiren, keskinleştiren düzenlemelerdir.
Dolayısıyla bir yandan devleti güçlendireceksiniz, diğer
taraftan da halka ve topluma eşitlik getireceğinizi, adalet
getireceğinizi iddia edeceksiniz; bu çok ciddi bir çelişkidir, çok
ciddi bir yanılgıdır ve bu yanılgıdan bir an önce
kurtulmak gerekiyor. Kayyum yasalarıyla, toplumsal yaşama kayyum
olarak müdahale etmekle hiçbir şekilde barış, adalet ve özgürlük
getirilemez. Bakın, belediyelere el konması da dâhil olmak üzere
yaşamın her alanına el koyan, devletçi Leviathan canavarı
türünden bir yaklaşım söz konusudur. Bir an önce AKP
iktidarının bu yaklaşımlardan, iktidarcı ve tahakkümcü
yaklaşımlardan uzak durması gerekiyor. Aksi takdirde ne darbelerin
önüne geçebiliriz ne de darbeci bir mekaniği, darbeci bir
anlayışı Türkiye'de ortadan kaldırabiliriz. Tek çaremiz
demokrasidir, eşitliktir ve toplumsal adaleti ve barışı
sağlayacak adımlardır. Bu anlamda da tüm Meclis
bileşenlerinin de topluma yatırım yapmaya yönelik bir tutum ve
tavır içerisinde olması gerektiğini ifade ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı "Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık
Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319)" 4'üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
eriz.
Saygılarımızla.
Musa
Çam (İzmir) ve arkadaşları
MADDE
4- (1) Türkiye Varlık Fonunun kaynakları;
a)
Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından; özelleştirme kapsam ve
programında bulunan kuruluşların Türkiye Varlık Fonuna
aktarılmasına karar verilen nakit fazlasından, ve
b)
Kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ve
Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Varlık Fonuna
aktarılmasına veya Şirket tarafından yönetilmesine karar
verilenlerin nakit fazlalarından oluşur.
(2)
Şirket tarafından, gayrimenkuller, gayrimenkul projesi veya bir
gayrimenkule bağlı hak ve faydaların belli bir tarihteki
değeri, bu değeri etkileyen gayrimenkulün niteliği, piyasa ve
çevre koşulları analiz edilerek uluslararası alanda kabul
görmüş değerleme standartları çerçevesinde değerlemek üzere
Sermaye Piyasası Kurulu listesinde yer alan gayrimenkul değerleme
şirketleri ile anlaşılabilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Tokat Milletvekili Sayın Kadim Durmaz konuşacak.
Buyurun
Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİM
DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yüce
Meclisin değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; Ulusal
Varlık Fonu üzerine komisyonlarda da epeyce mücadele ettik,
karşılıklı görüş paylaşımında bulunduk
ama ilk etapta geldiğinde Komisyonda bütün arkadaşlarımızla
birlikte bunun yeteri kadar tartışılması gerektiğini,
Türkiyede sermaye piyasası -bu ülkenin marka değerini,
uluslararası arenada temsil eden değerleri- Merkez Bankası,
borsa kuruluşlarıyla ciddi bir tartışmadan sonra
olgunlaştırılıp Komisyona gelmesini arzu ettik ama o arada
tabii ki gerçekten sevindik, çekildi ama torba yasayı görüşmeye
başladığımızda bir de baktık ki aynen yeniden
geldi. Uzun uzun konuşuldu. Tabii, ulusal varlık fonu olunca
şöyle bir etrafımızda, bize sunumu yapılırken G20
ülkelerinden sadece Türkiyede yok. denildi ama arkadaşlar, birçok
ülkede, cari fazlalığı olan ülkeler gelecek nesillerini
düşünerek bir önlem bazlı fon oluşturmuş, bunu
uluslararası alanda -gelecek nesillerin sigortası gibi- planlı
bir şekilde kullanmayı hedef edinmişler. Bunun dışında
bazı ülkeler de zenginlik kaynaklarının tükenir olduğunu bilip
geleceğin önlemini bugünlerden, mal varlıkları tükenmeden alma
gibi bir yolu denemişler ve gayet de başarılılar ama bizim
gibi aslı yok yaylasında 10 bin koyunu olan ülkelerin böyle yasalar
gözünün önüne gelince çok ciddi düşünmesi gerekiyor. Düşünmesi
gerekiyor ki bu ülkenin dinamikleri, varlıkları, çoluğumuzun
çocuğumuzun, ülkemizin geleceği dediğimiz göz bebeği birçok
kurum ve kuruluş rehin verilmesin, bu amaçla birilerine özel fon olarak
kullanılmasın. Bizim, o iki tanımı yapılan ülkelerin
ikisinde de, o gruplarda yer almadığımızı bilmeyen
arkadaşımız yok. Ama, tabii on dört yılda biz de bir
şeyler ürettik; bu ülkede. Neyi ürettik? Arkadaşlar, 6 milyona
yakın işsiz genç ürettik; bunun yanı sıra, eğitimi
felç olmuş bir ülkeyi ürettik ve ülkesinde hiç kimseye nasip olmayan,
dördüncü dönemdir iktidar olan bir parti eliyle bu ülkede iç
barışın, kardeşliğin, devletin geleneksel
dinamiğinin bozulduğunu gördük ve herkesin hızla bir yerlere
hâkim olabilmek, tuttuğu yeri bireysel koparıp geleceğini
garanti etme adına bu devletten yararlandığını gördük.
Bunların birçoğunun da devleti yönetenler eliyle
aldatıldıklarının,
kandırıldıklarının,
yanıltıldıklarının itirafını, helallik
istediklerini gördük.
Değerli arkadaşlar, elbette böyle bir fon
ülkemizde de kurulsun ama herkes Anayasamıza, şeffaflığa,
denetime uygunluk gibi evrensel değerlerden ırak olmadan, gözden
kaçırılmadan, benim millî gelirimden, herkesten gözüm gibi
koruduğum geleceğimden oluşturulan bu ülkenin fonunun
halkın temsilcisi olan yüce Meclisten kaçırılmadan denetim
noktasında denetlenmesini istemektedir ama Adalet ve Kalkınma Partisi
bu anlamda da maalesef bu fonu denetimlerden kaçırmış
durumdadır.
Kanun teklifinin Türkiye Varlık Fonunun
Kaynakları ve Finansman Sağlanması başlıklı
4üncü maddesinin 1/b bendinde yer alan hükümle Bakanlar Kuruluna kamu kurum ve
kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ihtiyaç
fazlası gelir, kaynak ve varlıkların Türkiye Varlık Fonuna
aktarılması yetkisi ve bunların Türkiye Varlık Fonu Anonim
Şirketi tarafından kullanılacağı yetkisi de
istenmektedir.
Arkadaşlar, denetimsiz her yetki yeni
yanılmaları mutlak beraberinde getirir. Bu anlamda, bu fonun
kurulmasına karşı değiliz ama denetimden
uzaklaştırılmasından, Anayasaya aykırı olarak yola
çıkmasından, sanki ölü doğan bir fon gibi bize güven
vermemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİM
DURMAZ (Devamla) - Bizim uyarılarımızı dikkate
aldığınızda bu fonun gelecekte belki millî gelirimiz de
verimli kullanıldığında bu ülkeye yarar getireceğine
inanıyorum.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Durmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
5inci
maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 5inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Dirayet
Taşdemir
Behçet Yıldırım
Saadet Becerekli
Ağrı
Adıyaman
Batman
Ayhan
Bilgen
Mahmut Celadet
Gaydalı
Besime Konca
Kars
Bitlis
Siirt
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Besime Konca konuşacak.
Buyurun
Sayın Konca. (HDP sıralarından alkışlar)
BESİME
KONCA (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
yıllardır Türkiye'de hem yönetenlerin hem yönetilenlerin kabul
ettiği -belki çok kaba bir tabir olacak ama- hani, Devletin malı
deniz, yemeyen keriz. diye bir cümle var; bu, Türkiye'de çok
meşrulaştırıldı. Ancak On dört yıldır
iktidarım, bu ülkeyi iyi yerlere taşıyorum. diyen AKP Hükûmeti
döneminde bu çalma çırpma, yolsuzluk, hırsızlık işi
biraz da olsun toplumda sorgulanmaya başladı, biraz da olsun toplumda
teşhir edilmeye başlandı. Şimdi, bu kanunlar, bunun hukuki
yapısını oluşturmak ve bu sefer hukuk üzerinde
meşrulaştırmaktır. Bu Varlık Fonu Tasarısı,
yolsuzluk tasarısıdır, soygun fonudur ve buna altyapı oluşturmanın,
hukuki yapı oluşturmanın fonlarıdır.
Şimdi,
yine, tarihten bir örnek vereceğim yani bütün bu konular
açısından, sadece Varlık Fonu için değil.
Çıkarılacak olan bu yasalarda 50nci madde içinde, 23üncü madde
içinde taşınmaz mal varlıklarına el koymak
Şimdi,
tartışıyoruz işte, Şırnak, Hakkâri il olmaktan
çıkarılmadı, kayyum atanmadı fakat mevcut diğer
düzenlemeler, bunları zaten boşa çıkaran, bunları
pratikleştirecek olan alt maddeler söz konusudur ve bunlar
pratikleştirilecek. Öyle çok da demokratik bir düzenleme, toplumsal
mutabakat, uluslararası evrensel hukuk esas alındı da bu
yasalardan vazgeçildi gibi bir durumun söz konusu
olmadığını düşünüyoruz.
Tarihte,
milattan önce 1760larda Hammurabi Kanunları söz konusuydu. Yani, bugün,
AKP'nin çıkardığı kanunlar gerçekten Hammurabi
Kanunlarını aratmayacak kanunlardır ve bunları bugün biraz
güncelleştirerek, biraz modernize ederek uyguladıkları
kanunlardır. Yani mini anayasa tartışmaları var, algı
operasyonları oluşturuluyor, Anayasa çalışmaları yapılacak.
deniliyor, böyle bir şey söz konusu değil. Yani çıkarılan
yasalar AKP kanunlarıdır ya da Cumhurbaşkanının
önümüze koyduğu Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan
kanunlarıdır. Bunlar toplumsal mutabakat, yaşanan kaos, kriz,
darbe rejimi süreci ve bugün kürdistanda yaşanan duruma dair
geliştirdikleri tedbirleri kapsamayan yasalardır. Bunların
hepsini de bir bütün tartışıp muhalefeti güçlü geliştirmek
gerektiğini söylesek de sonuç almamıştır.
Şimdi,
başka bir konuya da değinmek istiyorum: Yani AKP yıllardır
yani on dört yıldır bu ülkeyi yönettiğini söylüyor. Fakat dün
Başbakanın bir açıklaması vardı -ne kadar zamanım
kaldı bilmiyorum ama- yani 80 binin görevden alınması, 20 binin
gözaltına alınması, 20 binin tutuklanması, binlerce kuruma
el konulması
Hikâyeyi anlatıyor anlatıyor bu kadar
kapsamlı bir operasyon söz konusudur ve hâlen deniliyor ki: Bu yapı
şeffaf değil, bu yapı gizli bir yapıdır.
İtiraflar geldikçe de bunun kapsamı büyüyecek. Sayın Ala bugün
açıklama yapıyor, diyor ki: 7 bin MİT elemanından 6.500'ü
FETÖcüdür. 81 ilin emniyet müdürünün 74'ü FETÖcüdür. Daire
başkanlarının hepsi FETÖcüdür. Orduda bu böyle, iş
dünyasında böyle, farklı şeylerde durum bu. Peki, siz on dört
yıldır kimi yönettiniz? Yüzde 90ı bu güç on dört
yıldır -hatta daha fazla diyelim, diğer hükûmetler dönemini de
sayarsak- bu kadar yöneticilik yapmışsa siz neyi yönettiniz, siz
nereye Türkiye'yi taşıdınız, neyin üzerine Bir
olacağız, iri olacağız, diri olacağız." diye
yıllardır halkı kandırdınız; Tek devlet, tek
millet, tek bayrak." diye toplumda algı yaratıp slogan
oluşturmaya çalıştınız? Devletin devlet
olmadığı işte, bugün altını
boşaltıyorsunuz kamulaştırma yöntemleriyle, özelleştirme
yöntemleriyle- milletin ne hâle geldiği ortadadır ve bugün hâlen bu
çıkardığınız kanunları kimin üzerinde
uygulayacaksınız, kime güveneceksiniz bunu da bilmiyorsunuz. Hâlen
diyorsunuz işte CIAin elinde bizde var olan bilgilerden daha çok bilgi
var. Bunun daha da devam etmesi gerektiğini, bunun tartışmasını
yapıyorsunuz. Bu toplum, bu halk -bu farklılıkları- hangi
anlayışınıza, hangi zihniyetinize güvenerek bu
yasaların demokratik olduğunu söyleyebilir; bu kanunların
toplumu demokratikleştireceğini, ekonomisini, kültürünü, sanatını,
coğrafyasını, yaşam biçimini güvenceye
alacağını söyleyebilir? Bir bütün bunların hepsi,
dediğimiz gibi, nasıl ki Hammurabi Kanunları köleliğin
kanunları olarak tarihe geçmiş ve bugün hâlen güncelliğini
koruyorsa, bugün çıkardığınız kanunlar AKPnin
kanunlarıdır ve Hammurabinin kanunlarını aratan
kanunlardır.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.46
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
413 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 6 ila 13üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal konuşacak.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, tabii yemek sonrası
olunca böyle oluyor, araya giden arkadaşlar da dinleme
fırsatını kaçırıyorlar. Bu Varlık Şirketi ve
Fonu -baştan da belirtti arkadaşlarımız, sizin de bildiğiniz
gibi- torbanın içerisinden çekilip alınan bir kanun oldu. Özelikle,
öncelikle şunu belirtmemiz gerekiyor ki, bu gibi kanunlar ayrı bir
kod kanun olarak yapılması hem o kuruma gösterilen önemin hem de
sonrasında yapılacak düzenlemelerin daha derli toplu olmasına
vesile olur. Biz de bu kapsamda arkadaşlarımıza o öneride
bulunduk ve bir önceki adında aslında Varlık Fonu olan ama
kendisi normal torba kanuna dönüşen, sonrasında adı da değişen
kanunla beraber bu da gelmişti, sizler de biliyorsunuz.
Tabii,
bunları niye söylüyoruz? Kanun yapmanın ciddiyetinden dolayı
söylüyoruz. Değerli arkadaşlar, artık biz işi espriye
vurduk Kaç cilt daha yazalım, başka bir torba kanun kitabı
yapalım mı? diye, arkadaşlarımız da
katılıyor ama maalesef çok kötü bir alışkanlık hâline
geldi. Bunun zararı şu oluyor: Normal şartlarda, eğer
İç Tüzüke, Mevzuat Hazırlama Yönetmeliğine, 5018
sayılı Kanuna bakarsak kanunların bir yapılış
süreci var. Onun için de bütün kanun tasarılarında gerekli
çalışmaların yapılması, etki analizlerinin
yapılması ve ilgili kurumların yani Hazine
Müsteşarlığının ve eski Devlet Planlama
Teşkilatının, şimdi Kalkınma
Bakanlığının görüşlerinin ekinde sunulması
gerekiyor ama öyle konular var ki, biz Komisyonda soruyoruz, bırakın
görüş eklemeyi, bu kurumların temsilcilerinin içerikten bile haberi
olmuyor. Neden olmuyor? Bu gelen torba kanunların hepsinde süreçten
geçmediği için son anda yapılan birçok ekleme var. O anda, getiren
arkadaşlarımız dahi tam olarak ne olduğunu bilmiyor çünkü
birileri hazırlayıp veriyor. Yani kimseyi töhmet altında
bırakmıyoruz ama önergeye adını koyan
arkadaşlarımız da işin arka planını bilmiyor.
Örnek, az önce Sayın Özel, diğer maddede önerge gelince baktı
hemen Biz, bunu tam anlayamadık, burada ne var? dedi. Siz bir tanesinde
burada bunu yaşıyorsunuz, biz orada onlarcasında, sürekli olarak
biri gidip biri geliyor.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Allah kolaylık versin.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) - Arkadaşlarımız burada, önergeyle
değiştirilen maddelerden 4-5 tanesini tekriri müzakere
yapıyoruz. Yani bunun ne demek olduğunu sizin takdirlerinize
Bakın, önergeyle değiştiriliyor, uyarıyoruz, bir şey
oluyor Ya, bir dakika, bunda bir yanlışlık varmış,
hadi bunu bir daha değiştirelim. Niye? Önergede
yanlışlık yapmışız. Bu kadar önemli konular,
Türkiye Varlık Fonu gibi büyük beklenti kendisine atfedilen ve kaynak
bulmayla ilgili, ülkenin kaynak sorununa da çözüm getiren,
varlıklarını değerlendireceği söylenen bir
kuruluşu kurarken çok daha farklı çalışma
yapılması gerekir. Sağ olsunlar, kısmen, bu 15 Temmuz
sonrasının ikliminden faydalanarak bazı söylediklerimizi bu
kanunda en azından dikkate aldılar ve bunu ayırdık.
İçindeki bazı sıkıntılı olan yerleri kısmen
de olsa giderme şansımız oldu ama bu her zaman böyle olmuyor.
Onun için, kanun yapma tekniği açısından bunların
düzeltilmesi lazım.
Örnek söyleyeyim: Bunların içerisinde,
arkadaşlarımız geldi, az önce Sayın Usta ifade etti, bu üç
kanun arka arkaya, hem daha önce varlık barışı
dediğiniz şeyin içerisinde, sonra birkaç gündür görüşmüş
olduğumuz torbanın içerisinde ve burada -ki bir kısmı
çıkarıldı, bir kısmı devam ediyor-
bağlantılı maddeler var. Özü de, Türkiye'nin şu anda içinde
bulunduğu sıkıntılı durumdan kaynak
arayışları ve dışa dönük birtakım
çalışmalar olsun diyorlar. Ama onun olması için
sağlıklı bir yasa yapma sürecinden geçecek, eksiklerini
tamamlayacağız. Bir de, Böyle olağanüstü dönemde aceleyle
çıkarılmış bir kurum olursa yara alır. dedik
arkadaşlara. Neden? Çok basit şekilde sordum -bütün arkadaşlar
burada, finans kesiminden arkadaşlarımız var, bürokratlar var-
bir şirket olarak, bir kurum olarak tahvil veya hisse senedi
çıkaracağınızı düşünün, ne zaman
yaparsınız? Piyasanın daha oturaklı olduğu dönemde,
müşterilerin sağlıklı karar verebileceği bir dönemde
ve ihracın başarılı olmasını düşünürsünüz.
Ee, aynı şekilde, burada Türkiye'ye çok önemli katkısı
bulunması beklenen ve de uluslararası piyasalardan da kaynak alacak
olan bir kurum kuruyoruz, böyle olağanüstü bir ortamda değil, daha
sağlıklı bir şekilde, kapatalım, açalım, yeniden
normalleşme sağlansın o zaman bu kurumu kuralım. dedik
arkadaşlarımıza ama acele ettiler, hâlâ da şimdi eksikleri
var. Kısmen denetimle ilgili şeyleri, bağımsız
denetim, dış denetim gibi bir şeylerle çözmeye
çalışsak da Sayıştay denetimine sokulmuyor olması ve
içerikle ilgili benzer birtakım kaygılarımız var.
En
önemlisi, bu süreç yapılırken, arkadaşlarımızın
Bazı şeyleri yapalım. derken aceleye getirmeleri. Yani
Varlık Fonu da bunlarla ilgili, dünkü konuştuğumuz da bunlarla
ilgili, içinden çıkardığımız özelleştirmelerle
ilgili madde de bununla ilgili. Dolayısıyla, bunların
tamamının bir elden geçirilerek gelmesi gerekiyor. İşte
böyle olduğu zaman Bakanlar Kurulu içerisinde de farklılıklar
oluyor. Gelen şeyle ilgili, mesela yapılmış bir tasarı
içerisinde ilgili kurumlardan her biri farklı düşünebiliyor.
Eğer o süreçler baştan itibaren sağlıklı bir
şekilde işletilmiş olsa o sakıncaların büyük bir
kısmı Komisyona gelmeden çoktan zaten giderilmiş olacak. O
nedenle, bu çalışmalar yapılırken bu şekliyle bu
kanunları getirmek doğru değil. Her birinin ekinde bu etki
analizlerinin olması gerekir. Bir taraftan Yapısal önlemler
almamız gerekir. diye defalarca söylediğimiz cari açık ve
kaynak sorununu sadece bu şekliyle bir Varlık Fonu kurarak ve buraya
birtakım varlıkları koyarak, bunları yeniden
değerlendirip, bilanço değerlerini yüksek göstererek yapma
şansımız yok. Çok net bir şekilde söyledik, diğer
arkadaşlarımız da söyledi, gerçekten burada bir millî fon
oluşturmak amaçlanıyorsa bunun çok daha sağlıklı
olması gerekiyor. Sadece belli varlıkları içine koyup,
birtakım çalışmalarla, imar çalışmalarıyla bu
gayrimenkullerin önünü açıp bazı değerlerini yükseltmeyle bizim,
uluslararası yatırımcıları, fonları ikna etme
şansımız yok. Onlar da bizim kadar analitik bakıyorlar,
değerlendirme yapıyorlar, burada koyacağımız
şeylerin reel değerlerine bakacaklar, günlerce
araştıracaklar, öyle yatırım yapacaklar, eğer amaç
buysa. Ama, şimdi, fonun kuruluş amacından itibaren sorun
yaşıyoruz.
Efendim,
dünyada var. diyorlar. Dünyada baktığımız fonların,
ya petrolü var ya para fazlası var ya madeni var ya bir şeyi var,
geleceğe yönelik elinde bir tasarruf var, bir varlık var.
MUSA
ÇAM (İzmir) Veya emtia var.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Bunlardan herhangi bir emtiayı geleceğe yönelik,
ama elindeki bir şeyi değerlendirmek istiyor. Biz diyoruz ki Bizim
belli varlıklarımız var, arazilerimiz var, şirketlerimiz
var. Şirketleri zaten hisse senedi piyasasında arz ediyorsunuz; şirketler
tahvil çıkarabiliyor, o şirketlerin hisselerini ister ulusal ister
uluslararası piyasalarda, borsalarda değerlendirebiliyoruz.
Varlık Fonu ayrı bir şey, nasıl olacağı da belli
değil. Alt fonlar kuralım, bunlar güzel amaçlar ama bu şekliyle
sanki olağanüstü bir döneme tepkisel olarak
Efendim,
önceden yapıyorduk. diyorlar. Önceden yapıyordunuz, o zaman niye son
haftaya kaldı? Niye bu torbanın içerisine girdi? Niye ayrı bir
kanun olarak gelmedi? Niye oturup yeniden
Bakın,
Belli ölçüde düzeltebildik. diyoruz. Niye? İşte, o anda,
tartışma sırasında aklımıza gelen şeyler
onların da aklına yattı. Demek ki bunu daha geniş bir
zamanda daha sağlıklı yapabilirsek daha doğru bir
şekilde hedeflere ulaşma şansımız var.
Buradaki
amacımız bu fonun kuruluş amacını eleştirmek veya
bunun tamamen yanlış olduğunu söylemek değil, güzel amaçlar
olabilir ama yanlış yoldan gidersek, yanlış şekilde
kurgularsak ölü doğar. Yani ölü doğmaması için
sağlıklı bir kanun yapma sürecini öneriyoruz.
Ben hâlâ aynı kanaatteyim. Bu şekliyle
şimdi çıkarmak yerine daha geniş, bütün, esas sözleşmesi
üzerinde de çalışarak, diğer unsurları da içerecek
şekilde, daha net bir şekilde, şeffaf, açık, denetlenebilir
bir fon kuralım, biz de övüneceğimiz, Türkiye'nin bir millî fonu hâline
gelsin diye düşünüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak diğer
bütün ekonomik, sosyal konularda olduğu gibi bu konuda da yapıcı
bir şekilde katkıda bulunmaya hazır olduğumuzu söylüyorum.
Ama bu şekliyle de olsa en azından ciddi bir çalışma yapılarak,
böyle kabul edilecekse bile esas sözleşmesinde birtakım şeylerin
gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Tekrar
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlu konuşacak.
Buyurun
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
413 sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, konu aşağı yukarı
anlaşılmıştır. Basında da çok yer aldı.
Devletler vatandaşları için var olan kurumlardır biliyorsunuz,
vatandaşlarının refahı için, güvenliği için
uğraşırlar ve bunun için de bir ekonomik, mali mekanizma
kurarlar. Çok kaba bir açıklamayla, devletin klasik usulle, vatandaşlarından
aldığı vergilerle tekrar onlar için hizmet verdiğini
söyleyebiliriz.
Türkiye'nin
bütçesi ne kadar? Hatırlatayım: 200 milyar dolara yakın bir
bütçemiz var bizim 2016 yılında, 200 milyar dolara yakın.
Yalnız bu bütçenin çoğu personel harcamalarına, cari harcamalara
gidiyor. 200 milyar dolarlık bütçenin ancak onda 1i yatırımlara
gidiyor. Dolayısıyla kamu, ihtiyacı olduğu kadar
yatırım yapamıyor, sıkıntılı oluyor.
Bütçeden bu yatırımları yapamayınca yeni yöntemler arayışı
içerisine giriyoruz diğer ülkelerde olduğu gibi;
yap-işlet-devret bunlardan bir tanesi. Dün de torba kanun içerisinde
kamu-özel iş birliği çerçevesinde bir maddesini
görüşmüştük. Farklı yöntemlerle, bütçe dışı
yöntemlerle ülkeler borçlanmaya çalışıyorlar, bir tanesini de
Türkiye kamu-özel iş birliği çerçevesinde yapıyor, milyarlarca
dolar bütçe dışında borcu var Türkiye'nin şu anda. Onun
haricinde, bu da buna benzer bir yöntem. Bu ulusal varlık fonları da
bu anlamda bir farklı yöntem bu getirilen şekliyle. Aslında,
varlık fonları -diğer arkadaşlarımın da
anlattığı gibi- fazla veren, cari fazla veren ülkeler için
geçerli. Cari açığı olan ülkelerde varlık
fonlarının çok fazla anlamı yok, çok getirisi yok ama bir
istikrar oluşturmak için, ülkenin dalgalanmalardan korunabilmesi için de
bu tür fonlar kuruluyor bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde. Brezilyada,
Arjantinde var, küçük ölçekli fonlar bunlar çünkü yine borçlanma gerektiriyor.
Yalnız,
ben bir şey üzerinde durmak istiyorum. Bu Ulusal Varlık Fonu bize
biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığından geldi, saraydan geldi.
Sarayda da Ekonomi Başdanışmanı Profesör Cemil Ertemin bu
konularda düşünceleri olduğunu biliyoruz. Şimdi, kendisinin
yazılarından -enteresandır- bu konuyla ilgili,
bakışıyla ilgili bazı şeyleri sizlerle paylaşmak
istiyorum. Şöyle diyor bu varlık fonlarıyla ilgili olarak:
Siyasi yelpazenin sol tarafında olanlar, mesela CHP Varlık Fonuna
karşı çıkıyor ama aynı gerekçelerle sağ liberal
taraf da bu girişime karşı çıkıyor. Hatta iktidar
partisi içinde de bu adımı şaşkınlıkla
karşılayanların olduğunu biliyorum. Şimdi, bu
geldiği zaman, Ulusal Varlık Fonu ya da Türkiye Varlık Fonu
geldiği zaman bu gelen metinden çok farklıydı. Hepimizin
karşı çıkması gereken bir metindi ve iktidar partisinde
olanlar da dâhil olmak üzere birçoğumuz -tabii ki başta muhalefet-
karşı çıktık ve bu mevcut hâline getirdik ve çok büyük
değişiklikler oldu. Sayın Bakan burada, metin içerisinde çok
önemli değişiklikler yaptık. Bu metin özellikle muhalefetin
çabalarıyla bu şekle geldi, daha uygulanabilir bir hâle getirildi.
Bunu bir kere kimsenin inkâr etmemesi lazım, bunu görmemiz lazım.
Yoksa mevcut şekliyle çıksaydı çok büyük
sıkıntılar getirebilecek bir metindi, uygulaması hemen
hemen olmayacak bir metindi; devlet için, ülke için çok sıkıntı
getirebilecek bir metindi inanın.
Sayın
Ertemin yani sarayın böyle bir düşüncesi var ve enteresan
bulduğum için sizlerle yine paylaşmak istiyorum. Bu hafta
içerisindeki yazısında şöyle devam ediyor: Türkiye gibi ülkeler
-gelişmekte olan ülkeler- bu hızlı ve çarpık finansallaşmanın
kurbanı olmuştur. Çünkü trilyonlarca dolarlık fon havuzu, kur ve
faiz avantajı için gelişmekte olan ülkelere girerek bu ülkelerin
borç-gelir dengesini ancak bir kriz hâlinde düzelecek şekilde bozmuş
ve bu ülkelerde sıralı finansal borç krizleri birbirini
izlemiştir. Bu soyguna gelişmekte olan ülkelerde yağmaya
dönüşen özelleştirme uygulamaları da eşlik etmiştir.
Ve özelleştirme uygulamalarını da aynı şekilde
eleştiriyor. Buna ben şaşıyorum yani Türkiyedeki
özelleştirme uygulamalarını da aynı şekilde
eleştirerek bu noktaya geliyor.
Aslında
özelleştirme blok doğrudan varlık satışı olarak
ele alınmış ve bu yolla birçok gelişmekte olan ülke
dışarıya kaynak aktarmıştır. Yani Türkiye
uygulamasının, özelleştirme uygulamasının
yanlış olduğunu vurguluyor. Böyle olunca cari açık veren
gelişmekte olan ülkeler, sürekli borç üreten, dış finansal
saldırılara açık, yüksek faiz çevrimiyle dışarıya
kaynak aktaran ithalat ekonomilerine dönüşmüşlerdir. diyor. Bu
eleştiriyi biz yapsak Nasıl bir anlayışınız var?
Bu sol anlayış bu dünyada günümüzde geçerli değil. gibi
eleştirilere maruz kalırız.
Yani
Türkiye gibi ülkelerde borç ve yatırım açıkları büyürken bu
varlık fonlarını kontrol eden merkezlerde -cari fazla veren
merkezlerde- fon büyüklükleri geometrik olarak artmıştır.
İşin bir diğer yanı da açık veren ülkelerde para ve
sermaye piyasaları da derinleştirilmemiştir. Yani bu ülkelerin
ulusal varlıkları blok olarak satılarak menkul
kıymetleştirme şeklinde özelleştirme
yapılmamıştır. diyor. Bunlar çok dikkatimi çeken çok özel
itiraflar mevcut Hükûmetin ekonomi politikalarıyla ilgili olarak. Ama,
sonuçta bu fonu açıklarken de -çünkü metnin oradan empoze edildiğini
de biliyoruz- Bu, klasik bir istikrar fonu ya da tasarruf fonu değildir.
diyor. Bir istikrar ya da klasik bir tasarruf fonu değildir.
Neymiş? Bu ikisini de barındıran ama bunları aşan
yeni bir adımdır. Türkiye Varlık Fonuyla birlikte ulusal
kaynaklarını, birikimlerini menkul kıymetleştirerek bu
kaynakların, birikimlerin sahibine yani millete verecektir. Bu bir
millîleştirmedir. Bu özelleştirme değildir. diyor
özelleştirmeyi yine yerden yere vurarak ve sonuçta Türkiyenin
varlıklarını menkul kıymetleştirerek bir
millîleştirme devrimidir. diyor aynı zamanda. Bunlara
şaşırıyorum. Yani, Hükûmetin, sarayın, Hükûmet
içerisindeki bakanlıkların, ekonomiyle ilgili kuruluşların
birbirleriyle uyumlu olarak çalışmaması, koordine edilmemesi
bizim en fazla dikkatimizi çeken bir konu. Bununla ilgili olarak da, bu Ulusal
Varlık Fonuyla, Türkiye Varlık Fonuyla ilgili olarak da hem özel
görüşmelerimizde hem de Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerimiz
sırasında ekonomiyle ilgili birimlerin birbirlerinden habersiz,
birbirleriyle koordinesiz bir şekilde bunu getirmiş olmaları
-tabii ki koordinasyon olmadığını biliyorduk ama- bu derece
aşırı bir şekilde, bildiğimizi aşan bir
şekilde birbirleriyle irtibatsız olmaları bizi gerçekten hayrete
düşürdü. Demek ki Hükûmet içerisinde, ekonomi birimleri arasında çok
önemli bir sıkıntı söz konusu. Zaten, biraz önce söylediğim
şekilde, bu gelen metnin hemen hemen 180 derece değişmesi de,
bakanlıklar arasındaki çelişki de bunları gösteriyor, net
olarak bize anlatıyor.
Değerli
arkadaşlarım, şu andaki politik belirsizlik tabii ki bizi bütün
bunlara zorluyor. Bir taraftan biz burada kanunlar yapmaya
çalışıyoruz iyi niyetle ama aslında Türkiye OHALle
yönetiliyor. OHAL gerek duyduğu zaman buna benzer kanunlar çıkarmaya
çalışıyor, sıkıntılar yaratılıyor,
dolayısıyla politik belirsizlik artıyor. Politik
belirsizliğin arttığı, kimsenin önünü göremediği bir
ülkede yatırım yapmak zordur. Türkiyede bu kadar politik belirsizlik
varken, ekonomi yönetimi bu kadar kötü koordine ediliyorken kimsenin bu
şartlar altında gelip de yatırım yapmasını
beklemek mümkün değildir. Bunun için üzülüyorum. Yani her şeyden önce,
evet, Türkiye'nin bir fonu olsun, kimse de karşı değil;
çalışan bir fonu olsun, iş yapan bir fonu olsun, buna
karşı değiliz ama kanun çıkarmakla fon kurmuyorsunuz. O
zaman atom bombası da yapan bir kanun çıkaralım, Türkiye atom
bombası yapmıştır, enerji sorununu çözmüştür diyelim,
hallolur mu? Maalesef olmaz tabii ki. Bu da öyle, yani Türkiye, bir fon kurdu
diye -çok büyük- dünyada 10 trilyon dolar civarında, 8 ile 12 trilyon
dolar civarında...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) - ...fonların olduğu bu alanda çok mu
etkili olabilecek?
Biraz
sonra maddeler üzerinde yapacağım konuşmalarda daha detaya
gireceğim.
Çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırım konuşacak.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Varlık Fonunun
kurulmasıyla ilgili parti grubum adına ikinci bölüm üzerine söz
almış bulunmaktayım. Bütün Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle,
sözlerime, söz konusu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken
dile getirmiş olduğum bazı kaygılarımızı
tekrarlayarak başlamak istiyorum.
Birinci
husus şu: Bizim açımızdan kurulacak olan bir fonun, bir
kuruluşun, bir kamu varlığının kuruluş gerekçesi
iyi ifade edilmelidir. Bu anlamda, bu fonun kurulmasına ve bu düzenlemenin
yapılmasına neden ihtiyaç duyulduğu sorusu üzerinden başlıyoruz
biz. Bu temelde, özellikle yasanın gerekçesinde, bu fonun neden
kurulduğuna dair gerekçe bölümü alabildiğine zayıf ve
muğlak, yuvarlak ifadelerle geçiştirilmiştir. Buna göre, tatmin
edici bilgi vermeyen gerekçe bölümüyle alakalı olarak genel gerekçe
açısından belirtilen hususlardan biri şudur: Dünyada
gelişmiş ülkelerin büyük bir çoğunluğunda böyle bir fonun
varlığından söz ediliyor. Özellikle de iktidar partisi
adına Plan ve Bütçe Komisyonunda söz alan üyeler G20 ülkeleri içerisinde
-deyim yerindeyse- varlık fonuna sahip olmayan tek ülkenin Türkiye
olduğunu ifade ettiler. Biz de şurada, bununla ilgili
eleştirilerimizi yapmadan önce keşke G20 ülkeleri içerisinde var olan
ve bizde olmayan çok daha önemli konulardan başlamış olsak. G20
ülkeleriyle demokrasimizi, G20 ülkeleriyle toplumsal
barışımızı, özgürlüklerimizi, emekçinin alın
terinin karşılığını alıp
almadığını adaletli bir vergi sistemi üzerinden kıyas
yapabilirsek ve işe buradan başlayabilirsek daha doğru bir
iş yapmış oluruz kıyas üzerinden.
Özellikle,
yine gerekçe bölümünde ifade edilen bazı ülkelerin adı
anılıyor. Körfez ülkelerinde varlık fonu varmış;
Rusyada, Çinde ve birçok ülkede varlık fonu varmış. Evet var
ama bu ülkelerde varlık fonu kurulurken bu varlık fonunun
kurulmasına temel teşkil eden iki kalem çok çok öne
çıkmıştır. Birincisi petrol gelirleri, ikincisi ise ticaret
fazlasıdır. Evet, ben de kendi meslek ve branş kimliğim
üzerinden söyleyeyim: Ülkemiz enerji kaynaklarından bir kâr elde edebilen
ülke pozisyonunda değildir. Kendi çıkarmış olduğu
petrollerin sadece yüzde 11-12si ülke ihtiyacını
karşılıyorken geri kalan yüzde 88-89luk bölümünü yurt
dışından alınan petrollerle karşılayan bir ülke
pozisyonundayız. Öyleyse enerji kaynaklarından bir artış
sağlayarak Varlık Fonunu beslememiz mümkün mü? Değil.
İkincisi:
Yıllardan beri ve söz konusu siyasi iktidar döneminde de artarak devam
eden bir ticaret özelliğimizi ifade edelim. İç ve dış
ticarette fazla veren bir ülke değiliz biz; dış ticarette
açık veren bir ülkeyiz, sürekli ithalatı ihracattan fazla olan bir
ülkeyiz. Buradan da bu fona aktarabileceğimiz herhangi bir kalem
olmadığı için, şimdi birazdan sıralayacağım
üzere, aslında, toplumsal vicdanı, emekçinin alın terini, onun
çalışma yaşamındaki barışçıl
ortamını güçlendirebilecek değil, zedeleyen bazı fonlardan
aktarımlar yapılmaktadır buraya. Yani, başlı
başına bu Varlık Fonunun kaynağı olarak ifade edilen
kalemler ciddi bir problem teşkil etmektedir.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakın, gelişmiş ülkeler, G20
içerisinde yer alan ülkeler özellikle varlık fonlarını
oluştururken var olan bir zenginliği açığa çıkararak
buradan özellikle kamusal yaşamı rahatlatacak bir iş
yapıyorlar. Bizde ise belki de doksan yıllık cumhuriyet tarihi
boyunca açığa çıkmış olan kamusal
varlıkların buraya aktarılması üzerinden, aslında
gelirde, vergide adaleti zedeleyen bir yaklaşım biçimi
sergilenmektedir. Biz buradan kamusal yaşamı, iktisadi
yaşamı rahatlatacak bir gelecek bizi bekliyor mu bunu bilmiyoruz ama
bugüne kadar bu 79 milyon insanın ve bundan önce bu ülkede
yaşamış olanların açığa çıkarmış
oldukları alın terlerini, emeklerini, zenginliklerini buraya
aktarıyoruz ve geleceği bilinmeyen bir fonla yolculuğa
başlamış oluyoruz.
Devlet
vatandaşın refah düzeyini yükseltmek olan görevini ıska geçiyor,
vatandaşı alabildiğince sıkma anlayışıyla
hareket ediyor. Son sekiz, dokuz ayda özellikle iktisadi yaşamı bu
ülkede ilgilendiren düzenlemelere baktığımızda,
bunların büyük bir çoğunluğu mutlu azınlığın
mutluluğunu artırmaya hizmet eden, mutsuz olan çoğunluğun
mutsuzluğunu ise artırmaya çalışan yasal düzenlemelerdir.
Özellikle son sekiz, dokuz ayda Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş, torba
yasalarla şu Meclisin Genel Kuruluna gelmiş olan düzenlemelerin büyük
çoğunluğu mutlu olan azınlığın mutluluğunu
artırmaya hizmet etmektedir. Şimdi, buradan hareketle düşünün,
bu ülkede vatandaşın hak arama bilinci nasıl gelişir?
Vatandaşın demokratik yaşamda eylem, etkinlik ve mücadelesini
artırabilecek koşulu nasıl yaratabiliriz? Özellikle, kamuya
borçlandırarak, onu sürekli borçlu hâlde tutarak
yurttaşlarımızı hak arama bilinci süreçlerinden
uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Şöyle ki:
Düşünün, insanlar araba alıyor ama araba onların değil,
bankanındır, borçtur. İnsanlar ev alıyor ama bankaya
borçlu, evi de, arabası da rehinlidir. İnsanlar hastalanıyor,
naçar durumda, özellikle, özel sağlık kurumlarındaki astronomik
rakamlara karşılık bütün bankalar sağlık kredileri
veriyor. Hastalığının tedavisini bile ipotek ettirerek,
gelecekteki emeğini ipotek ettirerek tedavi oluyor. İnsanlar iyi
şartlarda okul okumak istiyor, eğitim kredileri var. Üç yıl okul
okuyacak, üç yıl okul okumak için belki de altı yıl
borçlanması gerekecek. Okulu, sağlığı, evi,
arabası, eğitim araç gereçleri, bilgisayarları borçla
alınıyor. Bu cendere içerisine sokulmuş insanlardan bizim hak
arama bilinci yüksek toplumsal bir profil açığa çıkarmamız
mümkün değildir.
Şimdi,
buradan hareketle, peki, az önce G20 ülkeleriyle kıyaslayarak bu
Varlık Fonunun kaynağını ifade etmeye
çalıştım, ülkemizde şu anda kurulmakta olan Varlık
Fonunun kaynağı ne? Emekçinin alın teri parasıyla
yıllardır birikmiş olan İşsizlik Fonundan
karşılanacak. Ah, bu İşsizlik Fonunun bir dili olsa da AKP
iktidarı döneminde uğramış olduğu gadri anlatabilse.
İşsizlik Fonu işsizlerin derdine derman olmak
dışında her yerde kullanıldı. Nerede
kullanıldı? GAPta kullanıldı. Nerede kullanıldı?
Kısa çalışma ödeneği harcamalarında
kullanıldı. Nerede kullanıldı? Ücret Garanti Fonunda
kullanıldı. Nerede kullanıldı? Kurs giderlerinde
kullanıldı. Evet, İşsizlik Fonu işsiz kalmış
olanlar için de kullanıldı mı? Kullanıldı. Ama
bunların tamamından daha az bir oranda kullanıldı. Şu
ana kadar, 31 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla birikmiş olan para ne
kadar? 98,3 milyar lira. Bu paranın sadece 11 milyar lirası yani
yüzde 12si gibi bir oran bu İşsizlik Fonunun kuruluş
amacına ve felsefesine uygun olarak harcanmıştır.
İşsizlik dışında yani kuruluş ruhu ve felsefesi
dışında her yer için kullanılmıştır,
sermayeyi rahatlatan işler için kullanılmıştır.
Doğum sonrası, yarı zamanlı, kadın emekçiler için yasa
çıkarılıyor ama onun çalışmadığı
sürelerle ilgili olarak primini İşsizlik Fonundan işverene biz
ödüyoruz, biz karşılıyoruz, işvereni hâlâ rahatlatmaya
çalışıyoruz. Yine, İşsizlik Fonunda birikmiş
olan paranın yüzde 93ü hazine tahvillerinde bulunuyor. Sadece 6,2
milyarı yani yüzde 6,5u banka hesaplarında tutuluyor. Tutulduğu
yer problemli, harcama biçimleri problemli.
Bir
de özellikle geçen yıl kasım ayı itibarıyla yani 2015
Kasımına kadar talep edilen nedir? 6 milyon 833 bin kişi
İşsizlik Fonundan şartlarını yerine getirerek
istifade etmek istemiş. Ne kadarı faydalanmış? Sadece 4,5
milyonu. 2,3 milyon işsizimiz koşullarını yerine getirdiği
hâlde faydalanamamış.
Bu
Varlık Fonuyla ilgili en önemli problem, bütün muhalefet partilerinin
itirazlarına rağmen, göstermelik bir denetim getirildi. Nedir
arkadaşlar? Düşünün, Varlık Fonu ve bir de şirketi olacak,
şirketin yönetim kurulu başkanı, üyeleri, genel müdürü Başbakan
tarafından atanacak. Muhalefetin ısrarları üzerine getirilen
denetimi Sayıştay yapmayacak. Zaten Sayıştay bir muhasebeci
görevi görüyordu, o bile denetlemeyecek. Kim yapacak? Onu denetleyeni de
Başbakan atayacak. Böyle ucube bir şey olabilir mi? Benim
şirketimi yine ben denetleyeceğim, göstermelik raporları getirip
Meclise sunacağım, ondan sonra da bunun adına denetim
diyeceğim! Bunun adına denetim denmez, bunun adı var olan yasa
dışılığa bir kılıf bulma olabilir.
Bütün
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Şahsı
adına Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık
konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)
LALE
KARABIYIK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 413
sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümünde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Evet,
üretime dayalı büyüyemiyoruz. Maalesef, bu klasik bir cümle oldu ama sonuç
böyle. Üretime dayalı büyüyemediğimiz için de büyümemiz
sağlıklı değil. Nasıl büyüyoruz? Tüketimle büyüyoruz.
Nasıl büyüyoruz? Gayrimenkullerle büyüyoruz. Ve nasıl büyüyoruz? Kamu
yatırımlarıyla büyüyoruz. Mega projeleri hedefliyoruz, büyük
kamu yatırımları yapmak istiyoruz ama tasarruf
açığımız var ama finansman eksiğimiz var ama
dış açığımız var. Diğer ülkeler de bu tür projeleri
gerçekleştirmek istediklerinde aynı bu şekilde varlık fonu
kurmak istiyorlar ama bizim onlardan bazı farklarımız var. Oraya
gelmeden önce şunu ifade edeyim: Evet, Türkiye de varlık fonu
kurmayı istiyor ve hedef burada 200 milyar dolarlık bir birikim
sağlamak. Amaç, istikrarlı bir büyüme sağlamak,
yatırımlarla gelişmek. Amaç güzel.
Getirilen
öneri maalesef diğer ülkelerdeki formatla aynı değil. Dünya
örneklerine bakalım, dünya örnekleri nasıl sayın vekiller?
Bakın, dünya örneklerinde fon kaynakları sağlam kaynaklardan
sağlanıyor, genellikle yer altı kaynaklarından elde
edecekleri sürekli gelirlerle finanse ediyorlar bu fonları. Ve bir de
tabii ki bizdeki gibi fon açıkları yok, fon fazlaları var, ödemeler
dengesi açık vermiyor, tam tersi fazla veriyor. Rakamlara bakalım.
Şu anda araştırmalar gösteriyor ki 14 ülkede 16 fonda
kaynakların 7 tanesi petrol gelirlerinden elde ediliyor, diğerleri
ise elmas ve madenler ile kamusal kaynaklara bağlı olarak elde
ediliyor ve fonlar bununla finanse ediliyor yani geleceği rehin ederek
değil, varlıkları satarak değil. Peki, bizim bunlar için
düşündüğümüz şey nedir? Biz geleceğimizi rehin etmeye
çalışıyoruz, varlıkları satarak buraya fon yaratmaya
çalışıyoruz çünkü biz de mega projeler düşünüyoruz ama bu
sağlıklı bir yapı değil.
Bir
taraftan da hazinenin yanında ikinci bir hazine gibi oluşturuyoruz,
bütçenin yanında başka bir bütçe oluşturuyoruz. Paralel
kelimesinden kurtulmaya çalıştıkça aslında paralel
pozisyonlar alıyoruz. Ayrıca şunu da unutmayalım, tahvil
çıkartacak bu fonlar ama bu tahvil ihracı denetim dışı
hazine bonolarını gündeme getirmemeli çünkü tarihte bunun örnekleri
var ve olumsuz sonuçlarını gördük sayın vekiller.
Diğer
taraftan şu gerçeğimiz var: AKP döneminde borçların 3e
katlandığını biliyoruz ve bunu unutmayalım çünkü
dış açığa dayalı bir büyüme gerçekleştiriliyor,
bunun sonucu da doğal olarak dış borçlanma.
Bakın,
Türkiyenin 2016 ilk çeyrek itibarıyla toplam dış borcu 411,5
milyar dolar sayın vekiller. Peki, AKP iktidara geldiğinde -2003
verilerine bakalım- kaçtı? 124 milyar dolardı. Bunlar yine sizin
verileriniz. Yani 3,3 katına çıkmış durumda. Her doğan
çocuk -lütfen bu rakama dikkat edelim- 5.137 dolar borçla dünyaya geliyor. Bu
da bizim gerçeklerimiz, maalesef öyle.
İşte,
bu rakamlar varken çözüm üretmek ve yeni reformlar yapmak yerine çalakalem
birtakım tasarılar, teklifler getiriyoruz. Bakın, önergenin
Komisyona geldiği hâlinde o kadar komik yapılar vardı, o kadar
komik cümleler vardı ki hâlen ben bunları çok yanlış ve
sağlıksız buluyorum.
Ticaret
siciline kayıtlı olacak bu şirket ama kurumlar vergisine tabi
değil. Tahvil ihraç edecek, repo ve ters repo yapabilecek ama SPKya tabi
değil. Çalışan istihdam edecek ama memur kanununa tabi
değil. İhale yapacak, ihale kanununa tabi değil. 8inci maddede
var zaten, 8 tane kanun ve kanun hükmünde kararnameye tabi değil.
Şimdi,
sayın vekiller, çalakalem bir şekilde getirilen tasarı ve teklif
asla sağlıklı bir finansman kaynağı ve
oluşturulacak olan bir fon yapısına dönüşemez. Bu,
Türkiyenin geleceğini, gelecekteki gelirlerini rehin etme
mantığıdır ve bu mantıkla asla doğru bir fon
kurulması mümkün değildir. Türkiyenin geleceğini rehin etmemek
gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.
Şahsı
adına başka konuşmacı yok.
Soru-cevap
yok.
Böylelikle
ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
6ncı
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı "Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 milletvekilinin Türkiye Varlık
Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319)" 6ncı
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif deriz.
Saygılarımızla.
Utku
Çakırözer
Kadim
Durmaz
Bülent Kuşoğlu
Eskişehir
Tokat
Ankara
Musa
Çam
İlhan
Kesici
Zekeriya Temizel
İzmir
İstanbul
İzmir
MADDE
6- (1) Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer
şirketler, Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde
kurulacak alt fonlar bağımsız denetime tabidir. Şirket,
Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında kurumsal yönetim düzenlemelerine
uyar.
(2)
Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler,
Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt
fonların bağımsız denetimden geçmiş yıllık
mali tabloları ile faaliyetleri, Başbakan tarafından
görevlendirilecek sermaye piyasaları, finans, ekonomi, maliye,
bankacılık, kalkınma alanlarında uzman en az üç merkezî
denetim elemanı tarafından bağımsız denetim
standartları çerçevesinde denetlenir. Denetim sonucunda hazırlanacak
rapor her yıl Haziran ayı sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulur.
(3)
Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler,
Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt
fonların bir önceki yıla ait faaliyetleri ve işlemleri, mali
tabloları her yıl Ekim ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonu tarafından birinci ve ikinci fıkralar
kapsamında hazırlanan ve Başbakanlık tarafından
gönderilen denetim raporları da dikkate alınarak denetlenir. Bu
denetim sırasında komisyon, kamu kurum ve kuruluşlarında
görevli merkezî denetim elemanı ve uzmanlardan yararlanabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6ncı maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Selma
Irmak
Behçet Yıldırım
Diyarbakır
Hakkâri
Adıyaman
Ayhan
Bilgen
Osman
Baydemir
Dirayet Taşdemir
Kars
Şanlıurfa
Ağrı
Saadet
Becerekli
Mahmut Celadet Gaydalı
Batman
Bitlis
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet
Yıldırım konuşacak.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkan.
Sayın
Başkan, Sayın Divan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen
hafta Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Adıyamana iki
günlük bir ziyarete gelmişti, pazartesi günü beraber Adıyamandan
döndük. Adıyamanda çok güzel şekilde ağırlandı,
Adıyamanı beğendiğini, iyi izlenimlerle döndüğünü
ifade etti. Kendisini uğurlayanlar arasında hem geçen dönemki AKP
Belediye Başkanı, şimdiki yine AKP Belediye Başkanı
vardı, devlet protokolü vardı, kimse Adıyamanın
susuzluktan kavrulduğunu söylememişti. Ben de bu Meclis kürsüsünden
bunu dile getirmek zorundayım çünkü halkımız gerçekten bu konuda
çok muzdarip, her gün onlarca telefon alıyoruz. Adıyaman resmen
susuzluktan kavruluyor.
Adıyamanın
dört tarafı sularla çevrili. Geçenlerde sulu tarımdan
bahsetmiştik ama şimdi bırakın sulu tarımı,
içecek su bile bulunmuyor, susuz topraktan, susuz tarımdan bahsediliyor.
Bugün ne yazık ki Adıyamanda susuz insandan bahsedeceğim. Bir
aydan fazla bir süredir Adıyamanda sürekli ve çok uzun saatleri bulan su
kesintileri oluyor, halk içecek su bulamayacak duruma geldi.
Buradan
yetkilileri uyarıyorum, Adıyamanın fahri hemşehrisi
olduğunu söyleyen Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın
Veysel Eroğluna özellikle sesleniyorum: Bak, hemşehrilerin 45 derece
sıcaklıkta susuzluktan kavruluyor. Düne kadar, geçen hafta ve geçen
ay, her zaman demokrasi nöbeti tutan Adıyamanlılar bugün maalesef su
nöbeti tutuyorlar. Su toplamak için
Camilerden su topluyorlar,
yetmiyormuş gibi, şehre dönüşümlü su vermeyi bile beceremeyen
bir belediye anlayışımız var.
Yine
buradan bir hekim olarak uyarıyorum: Su kesintileri kısa sürede
çözülemezse Adıyamanda çok ciddi sağlık sorunlarıyla
karşılaşacağız. İnsanlar Evimiz, çevremiz
kokuyor, çocuklarımız hastalanıyor. diyorlar. Bizde de
doğru dürüst basın olmadığı için, maalesef bu kürsüde
yasa yerine Adıyamanın sorunlarını dile getirmek zorunda
kaldım. Basında yeterince kendimizi ifade edemiyoruz ve bizi
görmezlikten gelen bir basın var.
15
Temmuz gecesi basın, medya darbelere karşı olumlu bir sınav
verdi; meşruiyetini halktan almayan baskı zor mekanizmalarına
karşı demokrasiye sahip çıktı. Darbelere karşı
çıkmak büyük bir erdemdir. Takdir edilmesi gereken bir davranış.
Yalnız, bu ülkede demokrasi sadece 15 Temmuz gecesinde ve sadece darbe
karşıtlığıyla kaldı. Bakın bir ülkenin, bu
Meclisin üçüncü büyük partisi , bir muhalefet partisi açıkça yayın
yasağına uğradı. Yetmedi, basın, medya şu an çok
ciddi anlamda otosansür uyguluyor. Yetmedi, muhalif gazeteler, muhalif
yayınlar kapatılıyor, gazeteciler gözaltına
alınıyor, Özgür Gündem gazetesi kapatılıyor,
basılıyor, gazeteciler, çalışanlar gözaltına
alınıyor. Gazetecilere yönelik baskılar, medyada
sansür/otosansür iyice yerleşmiş ve içselleştirilmiş durumdadır.
Basın özgürlüğü, iktidar sahiplerinin beğenmediklerini de
yayınlama özgürlüğüdür.
Gerçeklerin
ortaya çıkmasında basın, medyanın önemli önemli bir
işlevi var. Gerçeğe sırtını dönen bir basın
aynı zamanda özgür bir topluma özünde de demokrasiye
sırtını dönen basındır. Bu baskıcı
uygulamalara boyun eğen, seyirci kalan, göz yuman veya destekleyen ana
akım medya bu baskıcı mekanizmaların günü geldiğinde
kendilerini de vuracağını iyi bilmelidir.
Varlığınız, merkezî kararlarla, sansür uygulamayla
değil, darbelere olduğu gibi her türlü baskı
mekanizmalarına karşı çıkmanıza bir borçtur bu. Özgür
Gündem gazetesini kapatmakla gerçeklerin üstünü kapatamazsınız. Biz
yine özgürlüğe haber ve biz yine özgürlüğe umut olacağız.
Dün
sabahlara kadar çalıştık, olumlu bir hava vardı, bunun
devamını diliyorum. Gerek kayyum meselesinde olsun gerek
Şırnak ve Hakkâri konusunda olumlu gelişmeler vardı.
Eksikti ama inşallah bunun devamı gelir. Eğer biz Mecliste
bunları olumlu bir havada geçirirsek Meclisin çözemeyeceği
Türkiyenin hiçbir sorunu yoktur. Yalnız bu dünkü yasa
tasarısında özellikle sağlığı ilgilendiren,
diğer komisyonu ilgilendiren onlarca madde varken bunlar hiçbir
komisyondan geçirilmeden gelmişti. Bu uygulama kanunun
yapımından başlayarak katılımı es geçmekle ve
yasanın yeterince tartışılmasını engellediği
için antidemokratiktir. Yani lafın özü: Gömleğin ilk düğmesi
yanlış iliklenince diğerleri de yanlış gider. Yine bu
ayın 26sında üçüncü Boğaz köprüsü açılacak. Keşke
ismi de değiştirilip açılsa çok daha iyi olur. Sayın Bakan
bizleri de davet etmiş. Büyük projedir ama ismi halkı memnun
etmemektedir. İnşallah ismi de değiştirilir.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı "Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık
Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319) 6'ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bülent Kuşoğlu (Ankara)
ve arkadaşları
MADDE
6- (1) Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer
şirketler, Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde
kurulacak alt fonlar bağımsız denetime tabidir. Şirket,
Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında kurumsal yönetim düzenlemelerine
uyar.
(2)
Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler,
Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt
fonların bağımsız denetimden geçmiş yıllık
mali tabloları ile faaliyetleri, Başbakan tarafından
görevlendirilecek sermaye piyasaları, finans, ekonomi, maliye,
bankacılık, kalkınma alanlarında uzman en az üç merkezî
denetim elemanı tarafından bağımsız denetim
standartları çerçevesinde denetlenir. Denetim sonucunda hazırlanacak
rapor her yıl Haziran ayı sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulur.
(3)
Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler,
Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt
fonların bir önceki yıla ait faaliyetleri ve işlemleri, mali
tabloları her yıl ekim ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonu tarafından birinci ve ikinci fıkralar
kapsamında hazırlanan ve Başbakanlık tarafından
gönderilen denetim raporları da dikkate alınarak denetlenir. Bu
denetim sırasında komisyon, kamu kurum ve kuruluşlarında
görevli merkezî denetim elemanı ve uzmanlardan yararlanabilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu
konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bugün Meclisin
tatile girmeden önceki son günü. Hepimiz yorgunuz, biliyorum. Dün sabaha kadar
da çalıştık. Bu hafta hep böyle yoğun geçti. Ama bu Türkiye
Varlık Fonu da çok önemli. Aşağı yukarı sadece
İşsizlik Fonu 98 milyar lira, diğer kaynakları da
hesaplarsak, onların da fona dâhil olabileceğini düşünürsek çok
büyük meblağlar burada söz konusu. Dolayısıyla, hepimizin
üzerinde bir vebal var, bu kanunu doğru dürüst çıkarmak
zorundayız, daha dikkatli olmak zorundayız. Onun için biraz daha
sabrınıza sığınıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu denetim maddesi
şu şekilde gelmişti, 6ncı madde: Şirket ve Türkiye
Varlık Fonunun finansal tabloları Sayıştay Kanununa tabi
değildir, sadece bağımsız denetime tabidir. İlk
geliş şekli böyleydi. Daha sonra bunun üzerinde
çalıştık, şimdiki hâline getirdik ama o da yeterli
değil. Biraz önce okunduğu şekilde düzenlenmesi,
değiştirilmesi lazım ama mevcut hâlinden de çok çok ileri bir
duruma getirdik.
Değerli arkadaşlarım -ben aynı
zamanda başdenetçiyim- bağımsız denetim özel sektör için,
şirket ortakları için yapılır. Şirket
ortaklarının ya da dışarıdan pay sahibi olanların
haklarını korumak için belli dönemler hâlinde bir rapor düzenlenir,
hepsinin dikkatine sunulur. Bunu da Sermaye Piyasası (SPK) organize eder.
Yani şirketin faaliyetleriyle ilgili, gerçek bir kamu şirketinin
durumuyla ilgili bilgi amaçlı bir denetim değildir. Şirket
ortaklarının, pay sahiplerinin haklarını korumak için Ne
kadar kâr payı dağıtıldı, doğru mu
dağıtıldı, hakka hukuka uygun işlemler
yapılıyor mu, mevzuata uygun mudur her şey? buna
bakılır bağımsız denetimde. Halbuki burada çok büyük,
devasa bir kamu kuruluşu söz konusu olacak, öyle öngörülüyor, o zaman
denetimin olması lazım.
Şimdi,
bir şirketiniz olsa bunun denetlenmemesini ister misiniz? Burada, büyük
bir kurumsal şirketiniz olacak, milyarları yönetecek ve hiç kimse
bunun denetlenmesini istemez. Ama, bize gelen şekliyle denetlenmesin
isteniyordu maalesef. Bunu anlamak mümkün değil. Bir kamu şirketi
olacak, kamu fonları olacak, milyarlar söz konusu olacak, siz bunun
denetlenmesini istemeyeceksiniz; olmaz böyle bir şey.
Bir
dostum -yeminli mali müşavirliğim de var benim- belirli bir yaşa
gelince çocuklarına bırakmak istedi şirketi. Dedim ki:
Denetle. Ya, yaparım. falan filan dedi ama denetlemedi. Çocukları
aldılar, gayet de başarılı görünüyorlardı -Ankara
dışında bu bahsettiğim yer- dört beş sene sonra
anlaşıldı ki çocuklar birçok şeyi ipotek etmişler ve
şirketi bitirdiler, bir süre sonra iflas etmek zorunda kaldı.
Babaları hiçbirisini denetlemedi. Ne yapıldığını
kayıtlarda hiç gözden geçirmedi, denetim yaptırmadı ya da
yapılması gereken denetim raporlarına bile bakmadı. Bitti o
şirket. Şu anda iflas etmiş vaziyetteler. Denetim çok önemli bir
hadise, hiç ihmal edilmemesi gereken bir hadise. Bizim de bunu çok önemsememiz
lazım böyle büyük bir şirkette. Yani, Mesele yatırımsa
gerisi teferruattır. gibi bir anlayışta olmamamız
lazım.
Bir
konuyu daha söyleyeyim: Şimdi, mevcut şekliyle 6ncı maddenin
(1)inci fıkrasının son cümlesine bakarsanız şöyle
diyor: Şirket, Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında kurumsal
yönetim düzenlemelerine uyar. Hâlbuki, bakın, SPK düzenlemelerine uyar.
diyor burada -Sayın Bakanım, siz de dikkat edin- ama 8inci maddenin
(5)inci fıkrasında da 6362 sayılı Kanun -yani SPK Kanunu-
uyarınca yürürlüğe konan ikincil mevzuata da uymaz." diyor. Bir
taraftan Uyar. diyoruz bir yerde bir tarafta da Uymaz. diyoruz. Bu,
sıkıntı doğuracak uygulamada. Bunlar, tabii, alelacele
geldiği için Komisyonda da gözden kaçtı, düzeltilmesi lazım;
denetimin de gerçek anlamda yapılır hâle gelmesi lazım.
Biraz
sonra bir maddeyle ilgili olarak tekrar huzurunuza geleceğim.
Saygılar
sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci
maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 7nci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel
Osman Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Behçet
Yıldırım
Filiz Kerestecioğlu
Demir
Dirayet Taşdemir
Adıyaman
İstanbul
Ağrı
Saadet
Becerekli
Mahmut Toğrul
Batman
Gaziantep
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu Demir konuşacak.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yazar Aslı Erdoğanın az önce
tutuklanmasını şiddetle kınadığımı
ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Yasalarınızla
ilgili konuşmayacağım. Yasalarınız diyorum çünkü bu
tarihî dönemde getirdiğiniz emek, doğa, insan hak ve özgürlükleri
karşıtı yasalarla sizler tarihe geçeceksiniz, biz
geçmeyeceğiz. Bunlar yasa yapma usulüne, siyasi ahlakına
aykırı olduğu gibi, içerikleri de şu anda
yaşadığımız gerçeklerle hiç alakalı değil,
dolayısıyla Meclisin çalışması da öyle.
Darbe
girişimi oldu ve Darbe Araştırma Komisyonu kuruldu,
toplanıyor ve bugüne kadar nasıl geldik, bundan sonra neler
yapmalıyız, onu mu görüşüyor? Hayır. İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu bunca insan hakları ihlali
varken üçte 1 üyesinin talebine rağmen toplanıyor mu? Hayır.
Uzlaşarak topu topu 2 komisyon kurulmuştu, 2ncisi de Çocuk
İstismarını Araştırma ve Önleme Komisyonuydu. Bu
Komisyon çalışıyor mu? Evet, çok çalıştık, 2 tane
örnek pırıl pırıl yeri ziyaret ettik, onlarca uzman
dinledik, ondan sonra da ısrarlarla Karamana gittik. Nizip dedik,
İslâhiye dedik, kampları ziyaret edelim dedik, giremedik o kamplara,
kendi kendimize raporlar tuttuk ve bunlar kabul görmedi.
O
zaman şimdi dinleyin arkadaşlar, Suriyede iç savaştan kaçarak
Antepin İslâhiye ilçesine yerleşen ve tarım işçisi olarak
çalışan ailenin dokuz aylık kız çocuğuna bugün tecavüz
edildi ve annesi tarafından hastaneye götürülen bebeğe tecavüz
edildiği tanısı konuldu. Çocukları dâhi koruyamıyoruz.
Bu Mecliste yapılan pek çok şey sadece bir üst aklın
yönlendirmesiyle, yürütmesiyle yapılıyor, geriye kalan her şeyi
mış gibi yapıyoruz; yaptığımız gerçek bir
şey, bir araştırma, önleme, engelleme yok. 15
yaşını doldurmamış her çocuğa karşı
gerçekleştirilen cinsel davranışlar cinsel istismar
sayılacağına dair hüküm kaş göz arasında iptal
ediliyor ve çocukları korumak adına buna tepki gösteren İsveç
Dışişleri Bakanına tepki olarak Atatürk Havalimanına
Tecavüz ülkesi İsveç yazıları asılıyor. Bir
uluslararası havaalanında böyle bir şey nasıl olabilir?
Savaş,
darbe, OHAL, baskı şiddet döngüsü yaratır. Neredeyse hareket
eden her şeye; çocuğa, hayvanlara dâhi tecavüz eden bir eril
şiddet dolaşıyor etrafımızda. Biçimleri de giderek
daha da vahşileşiyor. Geçen hafta trans bir kadını, Hande
Kaderi yakıyor; bir ay önce Eskişehirde Kader Kayayı,
gencecik bir kadını boğarak öldürüyor ve daha niceleri.
Yetmiyor, doğayı öldürüyor; yetmiyor, ağaçları öldürüyor;
yetmiyor, iş cinayetlerinde işçileri öldürüyor.
Nereden
ne zaman geleceği belli olmayan patlamalarla
yaşadığımız bir yılı geride
bıraktık ve Türkiye tarihi böylesi bir şiddet ortamını
daha önce görmedi arkadaşlar. Şiddet şiddeti doğuruyor ve
biz bu sarmalın içerisinde sanki bir şey olmamış gibi
burada varlık fonu yasaları konuşarak, sermayeye nasıl daha
fazla sermaye katarız diye düşünerek, nasıl devleti bir
şirket gibi yönetiriz diye düşünerek yasalar yapmaya devam ediyoruz.
Bu savaşı ve her alana yayılan bu şiddet
sarmalını durdurmalıyız, bundan başka hiçbir
alternatifimiz, hiçbir çaremiz yok.
Hepinize
saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
8inci
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı "Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık
Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319)" 8'inci maddesinin
(5) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla
Utku
Çakırözer
Kadim
Durmaz
Bülent Kuşoğlu
Eskişehir
Tokat
Ankara
Zekeriya Temizel
İlhan Kesici
Musa Çam
İzmir
İstanbul
İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8inci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Dirayet Taşdemir
Saadet Becerekli
Behçet Yıldırım
Ağrı
Batman
Adıyaman
Abdullah
Zeydan
Mahmut Toğrul
Hakkâri
Gaziantep
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Hakkâri Milletvekili Sayın Abdullah Zeydan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Zeydan. (HDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH
ZEYDAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dün,
Hakkâri ve Şırnak illerinin merkezlerinin taşınmasıyla
ilgili madde burada 4 partinin ortak önergesiyle geri çekildi. Bu
davranıştan dolayı 4 siyasi partimize teşekkür ediyoruz.
Hakkârinin
maddi kazanımları bir tarafa, en önemlisi, çok uzun
yıllardır yakın coğrafyasına yönetim merkezliği
yapmış, köklü tarihini, kültürünü korumak ve yaşatmak, bu
anlamda da maneviyatını hep beraber sahiplenmemiz önemliydi.
Saygıdeğer
milletvekilleri, uzun yıllardır hem Sayın
Cumhurbaşkanı hem Sayın Başbakan defalarca
Yüksekovanın il yapılması gerektiğini dile
getirmişlerdir. Dün Yüksekovaya giden Sayın Özhaseki, Twitter
hesabından Bugün incelemelerde bulunmak üzere çiçeği burnunda ilimiz
Yüksekovadayız. diye yazı yazmıştır ve bu da
halkımızda il olma konusunda bir beklenti yaratmıştır.
Tasarı görüşülmeden önce, önceki maddelerinde
Hakkâri ve Şırnakın il kalması, bununla beraber Yüksekova
ve Cizrenin de il yapılması konusunda defalarca görüşlerimizi
dile getirdik. Aynı şekilde Derecik beldesinin de ilçe
yapılması konusunda isteğimizi ve görüşlerimizi dile
getirdik. Nasıl ki dört partinin Hakkâri ve Şırnak illerinin statülerinin
korunması adına ortaya koydukları ortak tavırdan umutlanan,
beklenti içerisine giren Yüksekova ve Cizre halkı ve Derecik beldesinde
yaşayan insanlarımız için de bu ortak tavrın ortaya
çıkacağını umut ediyoruz.
Bu ortak tavrın devamının toplumumuzun
acil sorunlarının çözümü doğrultusunda sürdürülmesi bütün
ülkenin menfaatine olacaktır. Halkımızın hepimizden
beklentisi 1921 Anayasası ruhuyla herkesi kapsayan, eşitlikçi,
özgürlükçü, çoğulcu, demokratik bir anayasayla tarihe ve
halkımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirmektir.
Temennimiz bunun gerçekleşmesidir.
Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı "Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık
Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/1319)" 8inci maddesinin
(5) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Sayın Bülent Kuşoğlu konuşacak.
Buyurun
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Bülent Bey şimdi iki dakikada bitirir.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkanım, bu son.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başkanın
söylediği gibi yani onun söyleminden anladığım
kadarıyla herkesin sabrı son noktaya geldi ama hakikaten demin de
söylediğim gibi, bunlar çok önemli. Sonuçta üzerimizde bir vebal var, bu
görevi, bu sorumluluğu yerine getirmek zorundayız hep beraber. Onun
için, bu muafiyet ve istisnalar maddesinde de söz aldım.
Aşağı yukarı 3 sayfaya yakın muafiyet ve istisna
sayılmış 6 bölüm hâlinde değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
bir şirketin muafiyet ve istisnası çok diye o şirketin
başarılı olması mümkün müdür? Hangi şirket çok fazla
muafiyet ve istisnası var diye başarılı
yatırımlar yapar? Yani, biraz önce denetim maddesinde söylediğim
gibi, Mesele yatırım yapmaksa gerisi teferruat. böyle bir şey
düşünülemez. Yani, devletle ilgili bir şey yapıyorsanız,
işin içinde devlet varsa muhakkak ki kurallara, kanuna uymak
zorundasınız, onları en iyi şekilde yerine getirmek
zorundasınız. Özellikle devletin bu konularda örnek olması
lazım. Bu fon, sonuçta sermaye piyasasında hizmet verecek,
çalışacak; diğer fonlar var, onlarla beraber rekabet edecek.
Dolayısıyla, bu kadar fazla muafiyet ve istisnasının
olması, bu şirketin ya da bu fonların başarılı
olacağı anlamına gelmiyor. Bir yığın sıkıntı
çıkaracaktır, bundan eminim.
Şimdi, asıl, bunanla beraber, bu fonu ve bu
şirketi getirirken bana göre, yapılması gereken başka
şeyler vardı. Çok iyi bir çalışma yapılması
gerekiyordu, altyapı çalışması yapılması
gerekiyordu, eksikliklerin saptanması gerekiyordu, ondan sonra gelmesi
gerekiyordu. Fonu kuruyorsunuz, bir fon şirketi kuruyorsunuz, fonları
oluşturuyorsunuz; peki, uluslararası piyasalarda Bunu özellikle
istikrar için getiriyoruz, küresel istikrarsızlıklara karşı
getiriyoruz. diyorsunuz. O zaman getirin, dünyada örnekleri olduğu gibi;
Çinlilerin, Almanların, Korelilerin olduğu gibi. Onların
fonları var, bir de büyük şirketleri var belli sektörlerde, belli
sektörleri belirleyen o sektörlerde belirleyici olan hem fiyat konusunda hem de
eğilimler konusunda, teknoloji konusunda belirleyici olan şirketleri
var. Şirketler de kuralım. Var
mısınız? Yok. Bu yok, sadece bir fon getiriyorsunuz, fonun
kaynaklarını net olarak ortaya koyamıyorsunuz Küresel
piyasalarda rekabet edeceğiz." diyorsunuz. Sayın Bakanım,
olmaz böyle. O şirketleri de kurmak zorundasınız. Bununla
beraber, bu fonlarla beraber onlar da mücadele edecek ki kriz dönemlerinde
özellikle istikrarsızlıklar söz konusu olmasın, maksat buysa.
Bakın,
altyapısını hiçbir şekilde çalışmadan
getirmişsiniz. Türkiye'de yabancıların şu anda gözdesi
banka sektörü. Bakın, ben rakamları çıkardım, hisselerle
ilgili yabancıların yaptığı hisse senedi tercihleriyle
ilgili olarak son durum şöyle: 5 milyar 977 milyon liralık
yabancıların nominal değerli alımları var. Bunların
piyasa değeri 42 milyar lira, bu 5,9 milyarın piyasa değeri 42
milyar lira ve bunlar ağırlıklı olarak şöyle: Sanayi,
hizmet ve mali sektörlere vurursam nominal değer olarak 1 milyar 227
milyon lirası sanayide, bunun piyasa değeri 12 milyar lira. Hizmetler
sektöründe 844 milyon liralık bir yatırım yapmışlar,
piyasa değeri 9 milyar 227 milyon lira. Mali sektörde ise 3 milyar 798lik
bir yatırım yapmışlar, 21 milyarlık bir piyasa
değeri var. Yani toplam 42 milyar liralık piyasa değeri olan
yatırımların yarısı mali sektörle ilgili,
bankacılıkla ilgili bunların. Şimdi, biz bir tane daha
bunlara rakip olacak bir alana giriyoruz ve bununla ilgili altyapı
çalışmasını yapmadan buraya getiriyoruz. O kurulması
gereken fonlarla beraber şirketler de var, büyük devlet destekli özel
sektör şirketleri var uluslararası alanda rekabet eden, ülkelerinin
menfaatlerini koruyan; onları da ihmal ediyoruz, ondan sonra diyoruz ki:
Biz bu fonla Türkiyeyi kurtaracağız.
Şurada,
geldiğinde fonun amaçlarına bakın; büyüme oranına ilave
artışın sağlanması, yapılacak
yatırımlarla istihdam sağlanması falan filan yani
Türkiyeyi neredeyse kurtaracak. Yok böyle bir şey, yok böyle bir
çalışma. Böyle bir çalışma ile böyle bir fonun gelmemesi
gerekirdi.
Bu
vesileyle tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
9uncu
maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 9uncu maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Selma
Irmak
Behçet Yıldırım
Diyarbakır
Hakkâri
Adıyaman
Mahmut
Toğrul
Osman
Baydemir
Dirayet Taşdemir
Gaziantep
Şanlıurfa
Ağrı
Saadet
Becerekli
Lezgin Botan
Batman
Van
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan konuşacak.
Buyurun
Sayın Botan. (HDP sıralarından alkışlar)
LEZGİN
BOTAN (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle,
Aslı Erdoğanın -Özgür Gündem gazetesi yayın yönetmeni-
fikirlerinden ve düşüncelerinden dolayı tutuklanmış
olması 21inci yüzyılda, 2016da Türkiye'nin ve hepimizin, bu
Meclisin ortak ayıbıdır. İnsanların
düşüncelerinden, fikirlerinden ve yazdıkları yazılardan
dolayı tutuklanıyor olması büyük bir ayıptır, burada
bir kez daha kınıyorum ve Aslı Erdoğanın derhâl
serbest bırakılmasını burada salık veriyoruz.
Sayın
Başkan, bu torba yasa anlayışıyla yasama organı
kamuoyunda ciddi bir şekilde
itibarsızlaştırılıyor. Yasa koyucu, konjonktüre göre
yasa yapmaz. Yasama organı temel toplumsal ihtiyaçları gözeterek,
kamu yararına, uzun erimli yasalar yapar ancak iktidar partisi günübirlik
politikalara bağlı olarak, parmak demokrasisine dayalı torba
yasalar ile kamu karşıtı yasaları Meclisten geçirmeye
çalışıyor. Bunun en iyi örneği, AKP iktidarı döneminde
yapılan kimi yasalardır, KİK Yasası onlarca defa
değiştirilmiştir, Millî Eğitim Kanunu AKP iktidarı
döneminde defalarca değiştirilmiştir. Benzeri, sağlık
alanında keza, defalarca ama defalarca aynı partinin -on beş
yıllık iktidarın- neredeyse on beş yıla yaklaşan
iktidarı döneminde defalarca değiştirilmiştir. Allah
aşkına, burada sormak lazım, bu nasıl bir zihniyet? Siz on
beş yıllık kesintisiz bir iktidarsınız ve millî
eğitimde, sağlık politikalarında, ekonomide ve KİK
yasalarında onlarca defa, her gelen bakana, her gelen müsteşara, her
gelen bürokrata göre yasalar çıkarıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, yasaları ortak
akıl, ortak irade, genel, geniş bir toplumsal mutabakatla
yapmadığınız sürece bu durum aynen devam edecek ve öyle ki
bu yasalar eni sonu dönüp dolaşacak, yine, aynen iktidarın bizzat
kendi eline, ayağına dolanacaktır. Düşünün, devletin
iştirakçi olduğu bir fon kuruluyor, Varlık Fonu kuruluyor ve
devletin iştirakçi olduğu bu fon aslında yasalara göre bizzat kendisinin
denetleme mekanizmasının Mecliste olması gerekirken Meclis bu
süreçten dışlanıyor. Kamu kaynaklarını
satacaksınız, bir Varlık Fonunun içine koyacaksınız
ama kamu adına denetleme yetkisine sahip olan Meclisi
etkisizleştirecek, Meclisi baypas edeceksiniz, Meclisin bu konuda
denetleme mekanizmalarını işletmede ve denetlemede söz
hakkını elinden alacaksınız. Halk adına denetleme
yetkisine sahip olan Meclisin kamu varlıklarının içine
konulduğu -kamu yararı eğer gözetiliyorsa- bu kamu yararı
gözetilen fonları mutlaka ciddi bir şekilde kamu adına, halk
adına denetlemesi gerekiyor. Hem yasayı Meclisten geçireceksiniz hem
de Meclise diyeceksiniz ki: Siz denetleme yetkisinde de söz sahibi
olmayacaksınız. Oysa ki mevcut olan yasalardan da, vicdani, ahlaki
açıdan da Meclisin kamu adına kamu kaynaklarının içine konulduğu
bir fonu mutlaka denetlemesi gerekiyor. En önemlisi, günümüz dünyasında
şeffaflık, katılımcılık, çoğulculuk, adil
paylaşım ve mutlaka demokratik denetim mekanizmasının bu
nesnel evrensel ilkeler çerçevesinde devleti demokratik temelde yeniden
inşa etmek ve bu anlayışla salt sermayenin
çıkarlarını değil, aynı zamanda işçinin,
yoksulun, gençlerin, kadınların da çıkarlarını,
bilfiil tüm kamunun çıkarlarını gözeten bir yerde bu denetleme
mekanizmalarının geliştirilmesi gerekiyor. Rahmetli Özal
döneminde de benzer bir fon kurulmuştu Konut Edindirme Fonu.
adında. Biliyorsunuz, birçok fon kuruldu. İLKSAN, yine, ilkokul
öğretmenlerinin güya konut sahibi olması için kurulmuştu. Bütün
bu fonların nasıl fiyaskoyla sonuçlandığını
biliyoruz. Özel iletişim vergisinin nasıl amacının
dışında kullanıldığını biliyoruz.
Dolayısıyla, bütün bu fonların kullanılması,
dış sermayenin Türkiyeye gelebilmesi için mutlaka barışın,
demokrasinin tesis edilmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Çünkü savaş ve
çatışmanın olduğu bir yerde, insan ve ekonomik
kaynakların heba olduğu bir yerde maalesef yatırımın
gelmesi veya gerçekten kamunun çıkarına bir işin yapılacağını
düşünmek akıl dışı.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Botan, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
10uncu maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 10uncu maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman
Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Dirayet
Taşdemir
Behçet Yıldırım
Saadet Becerekli
Ağrı
Adıyaman
Batman
Mahmut
Toğrul
Kadri Yıldırım
Gaziantep
Siirt
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım
konuşacak.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
KADRİ
YILDIRIM (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Muhtelif
konu ve tasarılar Meclise getirilirken bu konu ve tasarılar
geniş halk kesimlerini ilgilendirirken pek dikkate alınmayan bir
önemli prensibe dikkat çekmek istiyorum ki o da istişaredir.
İstişare, doğruyu bulmak için ilgili kişi ve kesimlerin
görüşlerine başvurarak yapılan görüş
alışverişidir ve kararları da bu görüş
alışverişinin sonucuna göre vermek veya vermemektir.
İstişare,
kolektif bir akıl olgusu olduğu için diktatörlüğe giden yolu
kapatmanın da en etkili ve önemli yoludur. Saidi Nursinin dikkat
çektiği gibi tesâdümü efkârdan hakikat doğar yani farklı
fikirleri, görüşleri çatıştırmaktan gerçekler ortaya
çıkar.
Dinimiz İslam da istişareye büyük önem veren
bir dindir. Örneğin Kur'an-ı Kerimin bir ayetinde, Allah, Hazreti
Peygambere hitaben şöyle emrediyor: ...(x)
yani Bir şey yapmak isterken, bir şeye karar verirken insanlarla
istişare et. Bu emre harfiyen uyan Hazreti Peygamber hiçbir şeye tek
başına karar vermemiş, her kararı ortak akıl olan
istişareye göre almıştır, hiçbir zaman Her şeyi ben
bilirim. dememiş, kendi görüşü olmasa bile, katılmasa bile
istişare neticesinde ortaya çıkan karara her zaman uymuştur.
Hazreti Peygamber bir hadisinde şöyle buyuruyor:
(X) Yani,
İstişare edenler zarar etmezler. Hazreti Ali Efendimiz de
şöyle diyor: İstişareyi terk edenler doğru yolu
bulamazlar.
Mecliste bunun somut örneklerine rastlamamız az da
olsa mümkündür. Örneğin, istişare edilmeden getirilen kayyum
tasarısı ile Hakkâri ve Şırnak illerinin ilçe yapılmak
istendiği tasarıların doğru olmadığı istişare
neticesinde ortaya çıktı ve bu tasarıların şimdilik
geri çekilmesinin de yine istişareyle doğru olduğu ortaya
çıktı. Gönül ister ki, bundan sonraki tasarılar ve konular da 4
partimizin istişaresiyle ve kolektif aklıyla kabul edilsin veya
reddedilsin; halkın ilgili kesimlerinin görüşlerine başvurularak
kabul edilsin bunlar veya kabul edilmesin. O zaman, Hazreti Peygamberin
buyurduğu gibi, İstişare edenler zarar etmezler. ve o zaman
Hazreti Ali Efendimizin buyurduğu gibi İstişareyi terk edenler
doğru yolu bulamazlar. Ben de bu Mecliste bu istişare
mekanizmasının hakkıyla yerleşeceği ümidiyle yüce
Meclisi, bütün saygıdeğer milletvekili arkadaşlarımı
selamlıyorum ve bu son günde, son gecede bu tatilin hepimize
hayırlara vesile olmasını diliyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
11inci
maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 11inci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Selma Irmak
Behçet Yıldırım
Diyarbakır
Hakkâri
Adıyaman
Ayşe Acar
Başaran
Osman
Baydemir
Dirayet Taşdemir
Batman
Şanlıurfa
Ağrı
Saadet
Becerekli
Mahmut Toğrul
Batman
Gaziantep
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran
konuşacak.
Buyurun
Sayın Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu teklifin de sonuna geliyoruz. Evet, bir sürü şey
söyledik, muhtemelen teklif de geçecek, ancak gerçekten bu Mecliste bir
yıllık yaptığımız çalışmalara
baktığımızda, ben, iktidarın kendisinin bir paralel
evrende yaşadığına artık ikna oldum, çünkü
anlattıklarını ve gerçekliği yan yana koyduğumuzda
arasında müthiş bir farkın olduğunu görüyoruz. Biz, ülkemizde
sanki şu anda müthiş bir refah içerisindeyiz; ekonominin durumu çok iyiymiş
gibi, herkesin evinde yastıkların içerisinde altınlar, paralar
varmış gibi, bir de bu fazlalıktan, bu bütçe
fazlalığından bir fon kuracakmışız. Aslında,
bunun gerçekten bir hayal ürünü olduğu çok net ortadayken, dediğim
gibi, biz, zaten yılın başından beri iktidarın bütün
çalışmalarının ya da yansıttığı,
gösterdiği bütün çalışmalarının aslında bir hayal
ürünü olduğunu, esasında manipüle ettiği gerçekleri buradan net
olarak görüyoruz. Bu çalışmaya neden gerek duyuldu,
açıkçası çok anlam veremiyoruz, çünkü şu anda Türkiye
iflasın eşiğinde, bu çok net görülüyor. Ekonomimizin çok iyi
olduğu buradan her defasında söylense, bu şekilde halka
anlatılsa da biraz gazeteleri açıp, o farkında olmadığımız
halkın gündemine bir geri dönersek, insanların üzüm için cenaze
namazı kıldırdığını, yine bu yaz süreci
içerisinde insanların turist için turist duasına
çıktığı bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte, dediğim
gibi, kalkıp bir de Biz bir fon kuralım, buradan halkın
cebindeki üç kuruşu da alalım ve birilerini zenginleştirelim.
üzerinden şu anda bir yasa tasarısını konuşmuş
bulunuyoruz, konuşuyoruz ve konuşmaya devam ediyoruz. Ve her
defasında, gerçekten, yine, dediğim gibi, bizi
şaşırtan bir durum: Avrupa ülkeleriyle, diğer
gelişmiş ülkelerle kendimizi bir şekilde karşılaştırma
durumu
Keşke bunu diğer durumlarda da
karşılaştırsak, o ülkelerdeki demokrasi üzerinden de
karşılaştırsak, Ya, esasında bir ülkenin ekonomik
refahının artması için, bir ülkede gelişmişlik
seviyesinin artması için en önemli şey demokrasidir, iç
barıştır. desek ve asıl meselemize geri dönsek, işte,
emin olun o zaman bu şekilde birilerini zengin edecek fonlar kurmak yerine
halkın gerçek gündemine dönmüş olacağız.
Bütün
arkadaşlarımızın da bugün buradan ifade ettiği
şeyi ben bir daha söylemek istiyorum: İçte ve dışta sürekli
bir çatışma hâli varken, iç ve dış barış
sağlanmamışken ülkenin bu şekilde gelecek kanun
tasarılarıyla, hayal ürünleriyle, yani gerçeklerle hiçbir şekilde
bağdaşmayan bu şekilde projelerle biz bu ülkeyi
kalkındıramayız arkadaşlar. Bu ülkenin
kalkınmasının tek bir yolu ve yöntemi var: İçte ve
dışta barışı sağlamak, iç barışı
ve iç demokrasiyi yüzde 100 hâle getirmek ve esasında bu kapitalist sistem
yerine doğamızdaki şeye geri dönmek, ekolojik ekonomiye geri
dönmek. Evet, fonlar kuruluyor. Bu fondan kim zenginleşecek? Birileri
birine rant sağlayacak ve bunun üzerinden kendini zenginleştirecek.
Fakirin daha fakir olacağı, zenginin daha zengin olacağı
bir fona biz buradaki, Meclisteki milletvekilleri olarak katkı
sunacağız. Bu fonu kullananlar ne yapacak? Evet, belki köprüler
kuracak, evet, belki yollar yapacak ama bu yolları yaparken, bu köprüleri
yaparken halka hiçbir şekilde sormayacak, doğayı talan edecek ve
en sonunda biz ülkeyi batırmakla kalmayıp aslında dünyanın
da sonunu getirmek için adım adım bunu örmeye devam edeceğiz.
İşte, biz diyoruz ki: Bu yanlıştan geri dönelim.
İşte, demokrasiyi sağlamak için, toplumsal barışı
sağlamak için, esasında, gelip biz asıl meselelerimizi burada
konuşalım. Eğer onları çözersek, emin olun, Türkiyedeki
ekonominin gelişmemesi için önümüzde hiçbir engel yok. Gelin, halkın
gündemini burada konuşalım. Halk cebindeki parayı sizden,
iktidardan korumaya çalışırken siz sanıyor musunuz ki bu
fonlara güvenecek ve bu fonlar üzerinden biz bu ülkede bir kalkınmayı
sağlayabileceğiz ya da bu halka hizmet ettiğinize
inandırabileceğiz. Buna halkın artık
inanmadığı çok açık ve net ortada.
Ben
bu kanun tasarısının bir daha halka da sorularak, halkın da
görüşü alınarak tekrar değerlendirilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
12nci
maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 12nci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Selma
Irmak
Behçet Yıldırım
Diyarbakır
Hakkâri
Adıyaman
Nihat
Akdoğan
Osman
Baydemir
Dirayet Taşdemir
Hakkâri
Şanlıurfa
Ağrı
Saadet Becerekli
Mahmut Toğrul
Batman
Gaziantep
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Hakkâri Milletvekili Sayın Nihat Akdoğan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Akdoğan. (HDP sıralarından alkışlar)
NİHAT
AKDOĞAN (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
413 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Ama,
dün, özellikle bütün arkadaşlarımızın da bildiği gibi,
aslında hepimizi heyecanlandıran, burada ortaya çıkan ortak
duygu, bazı illerin bir anda isimlerinin değiştirilmesini, bir anda
yerlerinin değiştirilmesini, bir anda oradan binlerce insanın
göçmesini engelleyen duruş gerçekten
Burada emeği geçen bütün
arkadaşlarımıza bütün kamuoyu adına teşekkür etmek
istiyorum. Gerçekten de bugüne kadar belki bizde asla kültür olmayan bir
şeyle karşılaştık. Gelen insanların burada bir
baskı oluşturması
Burada, işte, siz neden böyle bir karara
varıyorsunuz? Ülkenin Meclisinin bombalandığı bir yerde,
şu anda böyle bir yerde siz neden karar veriyorsunuz? Buradaki bütün
partilerin -komisyonlardan tutun, buraya kadar-
arkadaşlarımızın da hepsinin emeği oldu ama özellikle
bir şeyi de belirtmek isteriz ki bu sadece Hakkâriyle,
Şırnakla alakalı değildi. Bir de belediyelerin
mallarına el koyma; yönetimlere, buraya halkın vermediği
yetkiyi, bir anda halkın yerele yönelik ortaya koymuş olduğu
demokratik reaksiyonlarını, o yetkiyi biz buradan bir valiye, bir
kaymakama, bir müfettişe vererek oradaki yerelin üzerinde yeniden daha çok
merkezi güçlendiren bir konuma gidecektik ki buradaki arkadaşların
duruşu onu belki hafifletti ama ortadan kaldıramadı. Özellikle,
23 ve 50nci maddelerin ne kadar sıkıntılı olduğunu
hepimiz şu anda görüyoruz çünkü burada sadece güç merkezi olmak isteyen
bir yapı var, her şeyin kendine bağlanmasını isteyen
bir yapı var. Dolayısıyla, bu demokrasinin, birlikte
yaşamın, farlılıklara tahammül etmenin önündeki en büyük
engelin bu olduğuna inanıyoruz. Bu maddelerin doğrudan -belki
şu anda da üzerinde görüşmeler yapılıyor- gerçekten de bu
kanun tasarısından çıkartılması gerekiyor çünkü burada
amaçlanan sadece bir şey vardır: Kürtleri sindirmek, gücünü
pekiştirmek, diğeri de muhalefeti etkisiz hâle getirmek.
Dolayısıyla, buradan demokrasinin çıkmayacağını
hepimizin bilmesi gerekiyor çünkü siz bir taraftan burada bunu yaparken
diğer taraftan KHKlarla bunu zaten getiriyorsunuz, zaten o yetkileri
müfettişlere veriyorsunuz.
Diğer
bir şey, gerçekten de burada ismi çok zikredildi. İlçeler vardı,
komisyonda bakan da bahsetti. Bakan gittiği yerde o umudu vermiştir.
İşte, beldenin ilçe yapılması, ilçenin il
yapılması
Önümüzdeki süreçte gerçekten de o umutların
kırılmaması adına hem Derecik beldesinin ilçe
yapılması, Yüksekova, Cizrenin il yapılması hepimizin,
26ncı Dönem Parlamentosunun boynunun bir borcu olsun.
Değerli
arkadaşlar, bugün özellikle Türkiyede bizim önümüzü açan
aydınlarımızın siyasi görüşlerinden ya da başka
bir halka yönelik yapılan zulümden dolayı ortaya çıkıp o
insanları savunduğu bir yerde bugün kitapları 15 dile çevrilen
Aslı Erdoğanın tutuklanması gerçekten de bu döneme, 2016
sürecini yaşayan bir ülkeye yakışmamıştır. Biz,
Aslı Erdoğan gibi şu anda içeride olan birçok gazetecinin,
aydının serbest bırakılmasıyla bu ülkenin önünün
açılacağına inanıyoruz. Gerçekten bu süreçte bu kadar
birlikte hareket eden bir muhalefet varken bunun, Kürt sorununun çözümü
konusunda da bu Meclis iradesini ortaya koyabilir, dökülen kanın,
gözyaşının önüne de geçebilir. Bu feraset bu Mecliste
vardır, yeter ki birbirimizi farklılıklarımızla kabul
edelim.
Bütün
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
Özel, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, yazar Aslı Erdoğanın tutuklanmasına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Biz
de Aslı Erdoğanın tutuklanmasını büyük bir üzüntüyle
öğrenmiş bulunuyoruz. Çok kısaca Genel Kurula şunu
hatırlatmak isteriz ki bir ülkede bir darbe girişimi,
yaşadığımız bu korkunç darbe girişimi
başarılı olsaydı çok sayıda akademisyen, gazeteci ve
sanatçı gözaltında uzun süreler tutulacak, daha sonra tutuklanarak hapishanelere
konacaktı. Bugün geldiğimiz nokta, bir darbe tehlikesini hep birlikte
demokrasiye sarılarak savuşturmuş bir ülke görüntüsünden daha
çok darbenin başarılı olduğu bir ülke görüntüsüne
yakışmaktadır. Bu yüzden de Türkiye'nin bundan kurtulması
için yüce Meclisteki tüm partilerin yani siyaset kurumunun topyekûn, özellikle
akademisyenlerin, gazetecilerin ve sanatçıların üzerindeki bu lince
varan saldırıya engel olunmasıyla, eğer bir suç varsa da
özellikle topluma mal olmuş bu kişiler için tutuksuz yargılama
sürecinin mutlaka hayata geçirilmesiyle ilgili toplumsal
duyarlılığa Meclisin de kayıtsız kalmaması
gerektiğini değerlendiriyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
22.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, yazar Aslı Erdoğanın tutuklanmasına ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ne yazık ki Aslı Erdoğanın tutuklanma haberini aldık. Yani, Aslı Erdoğan gazetede yazı yazdığı için tutuklandı ve bunun gibi birçok
HİKMET AYAR (Rize) - Ne yazdı, ne yazdı?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Ne yazarsa yazsın!
GARO PAYLAN (İstanbul) Okudun mu? Oku, oku!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yani, buna bile tahammül edemiyorsanız bizim size söyleyecek hiçbir şeyimiz yoktur. Demokrasi, özgürlükler
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, dinleyelim lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Tabii, sizin gibi düşünmediği için tutuklandı şu anda.
BAŞKAN Karşılıklı konuşmayalım Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Çünkü o düşüncelerini ifade etti, özgürce ifade etti. Ama, siz, tahammül etmediğiniz için, bugün burada bile sözümüzü keserek buna tahammül edemediğiniz için bugün gazeteciler, akademisyenler, yazarlar hepsini tutuklama gerekçesiyle farklı algılıyorsunuz.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Saatlerce dinliyoruz ya! Niye tahammül edemiyoruz ya? Saatlerce konuşuyorsunuz her gün!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bunu buradan da tüm Türkiye kamuoyu bir kez daha görmüş oldu, Genel Kuruldaki iktidar partisinin aslında düşüncesinin ne olduğunu bir kez daha gördü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Başkan, sözümü tamamlayacağım çünkü bırakmadılar.
BAŞKAN - Bir dakika daha ek süre veriyorum.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Şimdi, bir ülkede eğer demokrasi
varsa, düşünce özgürlüklerini ifade ederse gazeteciler, yazarlar,
akademisyenler bir gazeteye yazı yazdıkları için tutuklanmazlar.
Ama, ne yazık ki Türkiyede demokrasi ve özgürlükten bahsetmek özellikle
de son dönemlerde mümkün değil. Çünkü siyasetçi, gazeteci ve
akademisyenler yazı yazdıkları için, düşüncelerini ifade
ettikleri için tutuklanıyorlar. O yüzden, aslında bunun heveslisi
kimdi? 15 Temmuzda darbe girişiminde bulunan darbecilerdi, bunu yapmak
isteyen onlardı ama bugün bakıyoruz ki darbeden sonra da
düşünceye tahammül yok.
Aslı
Erdoğan, rahatsız, hasta bir akademisyen, bir yazar, bir
düşünür; tekrardan bir kez daha söylüyoruz, Aslı Erdoğanın
serbest bırakılması gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 14 Milletvekilinin Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 413) (Devam)
BAŞKAN
-13üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 413 sıra sayılı Kanun Teklifinin 13üncü maddesinde yer
alan kanun hükümlerini ibaresinin kanunu şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel
Osman Baydemir
Selma Irmak
Diyarbakır
Şanlıurfa
Hakkâri
Dirayet
Taşdemir
Behçet Yıldırım
Saadet Becerekli
Ağrı
Adıyaman
Batman
Mahmut Toğrul
Gaziantep
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul
konuşacak.
Buyurun
Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında önemli birtakım sonuçlar, önemli birtakım dersler çıkaracağımız
bir çalışma haftası yürüttük, yürütüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, ortaya çıkan ilk sonuç, toplumdan, halktan bir
yasayı gizleyerek, saklayarak, o halka rağmen bir yasayı buraya
getirmenin aslında ne kadar sakıncalı olduğunu ve bize
aslında zaman ekonomisini kaybettirdiğini gösteriyor.
Bakın,
belediyelere kayyumun atanması meselesi, günlerdir, haftalardır,
komisyonlarda, burada zaman geçirdik. Yine Şırnak ve Hakkârinin il
statüsünden çıkarılması meselesi. Hakkârililer,
Şırnaklılar her yerde tepkilerini ortaya koymak için yollara
düştüler. Aslında halkın tepkilerini görerek, halkla
tartışarak o insanları da böyle bir tepkiyi organize etmek
zorunda bırakmak, aslında başlı başına halkla çatışma
yolunu seçmektir. Bunların hiçbirinin gereği yok.
Bir
diğer önemli sonuç şu çıkıyor değerli arkadaşlar:
Bu yasaları buraya getiriyoruz, tartışıyoruz; sonra iktidar
birtakım önergelerden, birtakım maddelerden vazgeçiyor ama bu arada
aslında toplumu rahatsız eden birçok şeyi de gözden
kaçırıyor. Biraz önce söyledim, Anteple ilgili bir yasayı bu
torbanın içine koyuyoruz. Böyle bir torba mantığı hakikaten
terk edilmelidir. Sayın grup başkan vekilleri bu konuda gerçekten bir
araya gelmelidir. Yasalar buraya temel yasa olarak gelmemeli ve onun üzerinde
uzlaşarak, anlaşarak, konuşarak çözülmeli. 40 ayrı maddede
değişiklik yapan bir torba yasa buraya geldiğinde her şey
birbirine karışıyor. Her şeyin birbirine
karışmasının yanında, sonradan biz muhalefet etmek
zorunda kaldığımızda da iktidar partisi -hani deyim
yerindeyse- Ben bundan vazgeçiyorum, siz de fedakârlık edin. deyip
toplum aleyhine, halk aleyhine, kamu aleyhine aslında birtakım
yasaların gözden kaçırılmasına da sebebiyet veriyor. Durup
dururken hiç ilgili yerlerde tartışılmadan, bazı maddeleri
komisyonda bile tartışmadan buraya getiriyoruz. Dünkü YÖK
Yasasında rektörlerin atanma durumunu bu Meclise taşıma biçimi
başlı başına hakikaten sıkıntılı
olmuştur. Ağır bir dil, terim kullanmak istemiyorum ama en hafif
deyimiyle bir Ali Cengiz oyunu olmuştur. Bu tarzdan kaçınmak
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, muhalefetiyle iktidarıyla kimse bu halkın
düşmanı, bu ülkenin düşmanı değildir. Uzlaşarak,
konuşarak sağlıklı yasa yapma yolu seçilebilir.
Konuşulabilmeli, tartışılabilmeli
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Aynı konuşmayı 5inci
defadır dinliyoruz. Yok böyle bir şey ya!
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Sayın Milletvekili, çok mu itiraz ediyorsun?
Bunların hangisi oluşmadı?
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Aynı konuşmayı 10uncu
defadır dinliyoruz, aynı konuşma ya!
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) 10 defa değil, 15 defa dinleyin. Sonuç
değişsin, bir sonuç değiştirin.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Allah
aşkına ya! Hepimizin zamanı kıymetli ya!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Önemli olan sonuç değiştirin. Siz sonucu
değiştirmeden aynı yola devam ediyorsunuz.
Biz
burada sağlıklı yasa yapmaktan bahsediyoruz, bu toplumun
çıkarına yasa yapmaktan bahsediyoruz. Dolayısıyla, bu
hepimizin ortak sorunu. Muhalefetin görevi bunları dile getirmek.
Evet,
zaten dinlemediğiniz gibi
Burada dinlemek istemiyorsunuz, burada da zaten
çoğu zaman beşer kişi, onar kişi kalıyorsunuz. Oysa
bunları
SALİM
USLU (Çorum) Ben seni dinlemek zorunda değilim ya!
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Dinlemek zorundasınız, dinlemek
zorundasınız.
SALİM
USLU (Çorum) Dinlemiyorum.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayın lütfen.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Burada herkes herkesi dinlemek zorunda.
Burada
eğer gerçekten biz bu halkın çıkarına, toplumun
çıkarına, kamunun çıkarına iş yapıyorsak
birbirimizi dinlemek zorundayız. Burası halkın
sorunlarının gündeme geldiği,
tartışıldığı bir mekândır. Burası,
yoksa, gelip el kaldırıp indirme mekanizması değildir.
Eğer bu hâle getirirseniz
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Dinlenecek konuşmayı da yapmak gerekiyor ama
değil mi?
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Eğer bu hâle getirirseniz o zaman gerçekten
anlamsızlaşır.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) El kaldırmaya hakaret etmek doğru
değil, dinlenecek konuşmayı da yapmak gerekir ekleyelim oraya.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Ona siz karar veremezsiniz!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı
konuşmayın.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Ya, değerli arkadaşlar, kimin ne
konuşacağına
BAŞKAN
Sayın Toğrul, siz de lütfen Genel Kurula hitap edin.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Bakın, iktidarın anlaması lazım,
kimin ne konuşacağına siz karar veremezsiniz. Eğer bizim
burada ne konuşacağımıza karar verecekseniz
BESİME
KONCA (Siirt) Onların konuşmasına başkası karar
verdiği için
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Benim hangi yasaya el kaldıracağıma da
sen karar veremezsin.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın
Gündoğdu, lütfen
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Ben buradan ne konuşacağıma karar
veririm. Benim bir derdim var, ben halkın iradesiyle buradayım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Toğrul.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Konuşmasına saygı bekliyor, el
kaldıranlara hakaret ediyor. Böyle bir şey yok! Herkes özgür.
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Ne hakareti?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Hangi hakaret?
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) El kaldırma yeri değil. diyorsun.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Size yakışmıyor, bir de sendika
yönetiminde bulundunuz.
AHMET
GÜNDOĞDU (Ankara) Neyin yakışıp
yakışmadığını sana mı soracağız
ya!
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik
cihazla oylama yapacağım, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi,
İç Tüzükün 86ncı maddesi gereğince lehte olmak üzere
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muş konuşacak.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün önemli bir kanun teklifi üzerinde
çalışıyoruz ve sonuna doğru da
yaklaştığımızı görüyoruz.
Bu
teklifle beraber Türkiye bir Varlık Fonu yönetim şirketi kuracak ve
Türkiye uzun zamandır tartıştığı, uzun
zamandır kamuoyunda konuşulan Varlık Fonunu böylece hayata
geçirmiş olacak. Burada pek çok varlığın daha efektif,
etkin bir şekilde ekonomiye kazandırılması
sağlanacaktır. Ülkenin ekonomik kalkınmasına katkı
yapacağını düşündüğümüz bir kurum ortaya
çıkacaktır.
Hazırlanışında
tabii, dünya örnekleri de göz önüne alınarak esnek bir yapı
olması düşünüldü çünkü dünyada bu fonların rekabet edebilmesi
için yapıları çok önemli bir unsur olarak ortaya çıkıyor.
Eğer esnek bir yapı oluşmazsa, eğer dünyayı
yakından takip edip dünyadaki gelişmelere anında adapte olacak
bir yapı ortaya çıkmazsa bu fonun Türkiyeye
kazandıracakları çok daha az olabilirdi. Onun için, fonun dizaynında,
kuruluşunda ve kuruluşundan sonraki aşamada, şirket ana
sözleşmesinde bu detaylar dikkatli bir şekilde
hazırlanacaktır. Yine, burada ülkenin önemli -az önce de ifade
ettiğim- sanayi kuruluşlarından tutun da altyapı
yatırımlarına kadar pek çok alanda bu fon da aktif bir
şekilde katkıda bulunacaktır diye düşünüyorum.
Komisyon
aşaması boyunca muhalefetten bu noktada çok ciddi katkılar da
geldi, bunların bir kısmı bunun içerisine katıldı, bir
kısmı farklı şekilde tartışıldı ve
nihayetinde bu tasarı hazırlanarak Genel Kurula geldi. Emeği
geçen hem iktidar partisi milletvekillerine hem muhalefetten milletvekili
arkadaşlarımıza ben şahsım adına da, AK
PARTİ Grubu adına da teşekkür ediyorum. Önemli bir düzenlemeye
imza attık, ülkemize, vatanımıza, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Bu Varlık Fonuyla beraber Türkiyede
çok daha finansal sistemin güçlü olacağını, finansal sistemimize
çok daha güç katacağına olan inancımı bir kez daha ifade
etmek istiyorum. Hayırlı, uğurlu olsun.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Muş.
Teklifin
aleyhinde İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam konuşacak.
Buyurun
Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA
ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
413
sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde İç Tüzük 86ya göre söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Varlık Fonu, birçok
arkadaşımızın söylediği gibi, kulağa son derece
hoş gelen ve hepimizi çok mutlu eden çünkü gelecek kuşaklara, gelecek
nesillere yatırım yapan anlamında önemli bir teklif
arkadaşlar. Tabii ki buna karşı çıkmak mümkün değil
ama Türkiyedeki uygulamalarına ve dünyadaki uygulamalarına
baktığımızda bizi çok umutlandıran düzenlemeler
olmadığını da görüyoruz. Özellikle 1980den sonraki
düzenlemelerde, özellikle rahmetli Özal döneminde yapılan düzenlemelerle
Tasarrufu Teşvik Fonu, Konut Edindirme Fonu dâhil olmak üzere ve
üniversitelerdeki fonları da hesapladığımızda yaklaşık
107ye yakın fon kurulmuştur arkadaşlar. Ama bu
yaşanılan süreç içerisinde o kurulan fonların kontrol
dışı olduğunu, bütçe dışı olduğunu,
paralel bir bütçe olduğunu ve hesap vermekten uzak olduğunu,
saydamlıktan uzak olması nedeniyle de ilerleyen sürelerde kurulan o
fonların tamamının battığını,
batırıldığını; onlarca, binlerce insanın
mağdur edildiğini özellikle Tasarrufu Teşvik Fonu ve KEYler
dâhil olmak üzere, sizin iktidarınız dönemine kadar geldiğini,
daha sonraki dönemde bunların çözüldüğünü ama yine de
mağdurlarının olduğu açık ve net bir şekilde
görülüyor arkadaşlar.
Peki,
dünyada iyi örnekleri yok mu? Kuşkusuz var arkadaşlar. Örneğin
Norveçte kurulmuş olan fonlar var. Oradaki, Norveçte kurulan fon
yaklaşık olarak... Norveçliler Petrol ömrübillah devam edebilecek
bir iş değildir. Gelecek nesilleri daha güvence altına
alabilmemiz için birikimlerimizi mutlaka bir fonda toplamamız gerekiyor.
diyorlar ve birikimlerini, tasarruflarını da arkadaşlar, yaklaşık
7,4 trilyon Kron yani 740 milyar dolar bir parayı dünyanın
değişik ülkelerinde değişik yatırımlara
yatırarak gelecek nesilleri, Norveçteki vatandaşların,
çocukların geleceklerini garanti altına almak için birtakım tasarruflarda
bulunmuşlar ve yatırımlar yapmışlar. Bugünkü fon
karşılığına baktığımızda kişi
başına 175 bin dolar bir tasarruf yapılmış durumda
arkadaşlar.
Peki,
bu iyi, daha kötüleri yok mu? Var arkadaşlar. O kötülerden bir tanesini de
söyleyeyim arkadaşlar, o da Malezyada. Malezya örneğini de sizlere
söylemek istiyorum. Malezyada da 2009 yılında kurulmuş olan
yine bir fon var arkadaşlar. Bu fon büyük bir fon ama bunun
Başkanı da Malezya Başbakanı Necip Rezak fakat orada da çok
büyük yolsuzlukların olduğunu görüyoruz. Amerika Birleşik
Devletleri diyor ki: Malezyadaki fondan 1 milyar dolardan fazla varlık
Amerikada alınmış. Bunun 30 milyon dolarıyla
Manhattandan lüks bir daire, Los Angelestan 39 milyon dolara bir malikane,
paravan şirketler aracılığıyla aktarılan çalıntı
paralarla Hollywood filmlerinin finanse edildiği, Picasso ve Monet
tablolarının alındığı, kumarhanelerde bu fon
paralarının çarçur edildiği, yine Başbakan Necipin 1
milyar dolardan fazla parayı kendi kişisel hesabına
aktardığı anlaşılıyor arkadaşlar. Toplam 11
milyar doların kaybolduğu söyleniyor arkadaşlar. Fonun Yönetim
Kurulu Başkanı, tahmin edildiği gibi Necip arkadaşlar.
Suudi Arabistandan hesabına gönderilen 670 milyon doların da
yanlışlıkla hesabına geçtiğini söylüyor Sayın
Necip ama Suudi Arabistandan gönderilen para... Yetmiyor, Necipin kendisinin
ve karısının yüz gerdirme operasyonlarının bile bu
fondan karşılandığını arkadaşlar, buradan
görmek mümkün. Ama bütün bunlara Necip diyor ki: Bunların hepsi
hikâyedir, uydurmadır; bu, olağanüstü hâli gerektirir. ve
olağanüstü hâl ilan ediyor arkadaşlar. Bu, kabul edilebilir bir
iş değildir.
Değerli
arkadaşlar, eğer biz bu fonu altı yedi yıl önce kurmuş
olsaydık, kurmaya çalışmış olsaydık, altı
yedi yıl önce kurulacak bu fonun başına büyük bir ihtimal
FETÖcü birini getirecektiniz. Yetmez, FETÖcülerden oluşan bir yönetim
kurulu oluşturacaktınız ve darbe girişiminin önemli
derecede kaynaklarını da FETÖye teslim etmiş
olacaktınız arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu kadar açık ve nettir. Biz, size yine
uyarılarımızı yapacaktık, diyecektik ki: Yapmayın,
etmeyin, eylemeyin. Bize Yanlış düşünüyorsunuz. diyecektiniz,
Farklı düşünüyorsunuz. diyecektiniz. Biz ama yine size, o tarihsel
uyarılarımızı yapacaktık arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA
ÇAM (Devamla) Prensip olarak fona karşı değiliz ama
Türkiyedeki uygulamaları ve bazı ülkelerdeki uygulamaları
nedeniyle ders almamız gerekiyor.
Biz,
her şeye rağmen araba devrilmeden önce sizlere yol gösteririz
diyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çam.
Teklifin
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma
Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 239
Kabul : 217
Ret : 22 (x)
Kâtip
Üye
Kâtip Üye
Fehmi
Küpçü
Ali Haydar Hakverdi
Bolu
Ankara
Sayın
milletvekilleri, teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun diyorum.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.51
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
XI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Fethullahçı terör örgütünün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi ile bu terör örgütünün faaliyetlerinin tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/276, 277, 278, 279) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğine seçim
BAŞKAN
- Fethullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe
Girişimi ile Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
yapılacaktır. Komisyon üyelikleri için siyasi parti gruplarınca
gösterilen adayların listesini okutup oylarınıza
sunacağım.
Fethullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz
2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm
Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi (10/276, 277, 278, 279)
Adı Soyadı
Seçim Çevresi
AK PARTİ (9)
Reşat
Petek
Burdur
Serkan
Bayram
Erzincan
Emine
Nur
Günay
Eskişehir
Ravza
Kavakcı
Kan
İstanbul
Mihrimah
Belma
Satır
İstanbul
Burhanettin
Uysal
Karabük
Hüseyin
Kocabıyık
İzmir
Selçuk
Özdağ
Manisa
Zekeriya
Birkan
Bursa
CHP (4)
Zeynel
Emre
İstanbul
Aykut
Erdoğdu
İstanbul
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
Aytun
Çıray
İzmir
HDP (1)
Mithat
Sancar
Mardin
MHP (1)
Mehmet
Erdoğan
Muğla
BAŞKAN
- Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tatil kararı alınmış olması
nedeniyle, Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş bulunan
sayın üyelerin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini
yapmak için toplanacakları yer, tarih ve saat daha sonra ilan edilecektir.
2nci
sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Japonya Hükûmeti
Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Türk-Japon Bilim ve Teknoloji
Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/744) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 416) (x)
BAŞKAN
Komisyon burada.
Hükûmet
burada.
Komisyon
Raporu 416 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars
Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen konuşacaklardır.
Buyurun
Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konuya yirmi dakika yetmez ama herhâlde
sığdırırız.
Öncelikle,
biraz önce burada bir Aslı Erdoğan polemiği olduğu için
galiba benim de bir şeyler söylemem gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, eğer şu anda milletvekili olmasaydım ben de
tutuklu olacaktım çünkü o gazetede yaklaşık yedi yıl
yazdım ama kimse bir tek satır şiddeti övdüğümü,
insanların ölümüne sevindiğimi iddia edemez. Benim için bu ne kadar
geçerliyse Aslı Erdoğan için de o kadar geçerlidir. Hazreti Alinin
çok güzel bir sözü var, diyor ki: Kişi bilmediğinin
düşmanıdır. Aslı Erdoğanı duymamış
olabilirsiniz, bilmek zorunda, okumak zorunda değilsiniz ama Aslı
Erdoğan, değerli arkadaşlar, Boğaziçi mühendislik mezunu,
sonra CERNde yani Avrupa Konseyinde nükleer araştırmalarda yüksek
lisans yapmış, sonra fizik doktorası yapmış ve sadece
Tahta Kuşlar kitabı 9 dile çevrilmiş yani burada
yazdıklarını okumasak da bilmesek de hepimizin gurur
duyması gereken bir edebiyatçıdır, yaşayan
edebiyatçıların belki en iyilerinden birisidir. Keşke okuyup
bilerek eleştirseydik, tartışsaydık ve keşke dünya,
böyle bir edebiyatçıyı sadece bir gazetede köşe
yazdığı için tutuklamakla Türkiyeyi duymuş olmasaydı.
Yine,
değerli milletvekilleri, aranızda gazetecilik, dergicilik yapanlar
var. Biliyorsunuz ki köşe yazarları gazetenin yayın
politikasından sorumlu değildir, hatta köşeler genellikle
kurtarılmış bölgeler gibi görülür, birçok yazar böyle tarif
etmiştir köşeleri. Gazetenin yayın politikasıyla ters
düşen şeyler yazarsınız, gazetenin yönetimi bazen sizi
beğenmez, tahammül etmez, çıkarır; bazen de buna tahammül
gösterir, siz yazmaya devam edersiniz. Ama, Aslı Erdoğanın suç
işlemediğini ispat etmek zorunda olduğunu ifade eden cümleler
duyulması bu Meclis için bir ayıptır çünkü Aslı
Erdoğanı sevmeyebilirsiniz, kitaplarını
beğenmeyebilirsiniz ama kişinin masumiyetinin esas olduğunu bu
çatı altındaki herkesin kabul etmesi gerekir çünkü yemin
ettiğiniz Anayasa böyle diyor, burada
çıkardığınız yasalar böyle diyor. Aslı
Erdoğan suç işlemediğini ispat etmek zorunda değil
arkadaşlar, tersi geçerlidir. Aksi takdirde, böyle bakarsanız, tarih
boyunca, Türkiye tarihi boyunca Menderesin de kendisinin suç
işlemediğini ispat etmesi gerekirdi, 1970lerde idam edilenler de,
1980den sonra her kesimden, her çevreden idam sehpasına gönderilenler de
suç işlemediğini ispat etmek zorunda kalırlardı. Hâlâ
cezaevlerinde 28 Şubat döneminde içeri girip çıkamayanlar var,
suçsuzluklarını ispat edemiyorlar ama sonuçta bir cezaya mahkûm
olmuşlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye-Japonya tarihi -tabii, bütün süreyi kullanmak
istemiyorum gecenin bu saatinde ama- Abdülhamidin o bildiğimiz
meşhur Ertuğrul Fırkateyniyle başlayan ilişkileriyle
bugünlere geldi. Özellikle ticari ilişkiler, kültürel iş birlikleri,
bu konuda kurulmuş vakıfların Türkiyede yürüttüğü güzel,
değerli çalışmalar var.
Ama
bu anlaşmada iki nokta dikkat çekiyor; birisi, kurulacak olan
üniversitenin, Türk-Japon Üniversitesinin eğitim dili -belki anlaşma
metnine bakmamış olabilirsiniz- Türkçe değil, Japonca da
değil, İngilizce. Şimdi, bir dilin bilim dili
olmasının galiba ilk şartı önce o dile o halkın, o
ülkenin, o ülkeyi yönetenlerin kendisinin inanması gerekiyor. Ben
yabancı bir dilin, İngilizcenin öğrenilmesi, İngilizceyle
eğitim konusunu falan burada birkaç dakika içinde tartışacak
değilim ama siz köprü yapıyorsunuz, geçiş ücretlerini dolar
üzerinden belirliyorsunuz, üniversite kuruyorsunuz, eğitim dilini
İngilizce yapıyorsunuz ama kürsüye
çıktığınızda, meydanlarda millîlik,
bağımsızlık hamaseti yapıyorsanız bunun ayrıca
bir tartışma konusu olması gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, eğer çocuklarımız ilkokuldan üniversiteye kadar
İngilizce dersi alıyor ama iki cümle kendini ifade edemiyorsa bu
galiba öncelikle ana dillerini öğretmediğimizle ilgilidir; diğer
ana dilleri bir tarafa bırakıyorum, Türkçeyi
öğretemediğimizle ilgili bir sorundur. Ama, tabii, Japonya
açısından İngilizce ayrı bir garabettir çünkü galiba
hepiniz hatırlarsınız, İkinci Dünya
Savaşının bitiş saldırısı insanlık
tarihinin büyük bir ayıbıdır aynı zamanda. Hiroşima ve
Nagazakiye Amerika Birleşik Devletlerinin attığı atom
bombalarıyla on binlerce insan ölmüştür ve Japon imparatorundan Japon
halkını Amerikalılar kurtarmıştır, bunu
tırnak içerisinde söylüyorum ve tam hani celladına aşık
pozisyonu; Japonyanın Anayasasını da Amerikalılar
yapmıştır. Onun için de çok dikkat çekici bir 9uncu maddeleri
vardır Japon Anayasasının. Japonya, savaşa karşı
olduğunu Anayasasına yazan ve sonunda da savaşa karşı
olduğu için ordu kurmama deklarasyonunda bulunan bir devlettir. Tabii ki
biz Dünyada silahlar olmasın, ordular olmasın. diyen bir yerden
bakıyoruz. Birkaç yıldır Japonya ordu kurmaya
çalışıyor ama Japonyanın güvenliğini de orayı
bombalayan Amerika sağlıyor, Anayasasını da Amerika
yaptı dolayısıyla da İngilizce eğitim galiba Japonlar
açısından ayrıca başka ironik bir anlam ifade ediyor.
Bu
anlaşmada bir başka önemli nokta değerli milletvekilleri, rektör
seçimiyle ilgili. Tabii, garip bir tesadüf müdür bilmiyorum ama bugün
Japonyayla, işte, üniversite kuruluş anlaşmasını
konuşuyoruz, rektör seçimiyle ilgili tek yetkili Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı. Akademik kadronun bu konuda hiçbir yetkisi yok yani
akademik kadro rektör seçme kabiliyetine, hakkına, yetkisine sahip
değil, bunu haiz değil, bu anlaşmada en azından böyle tarif
ediliyor. Ve dün de buraya, Meclise -yani ben talihsizlik olarak ifade etmekle
yetineceğim- rektör seçimleriyle ilgili Türkiyenin zaten bu saçma sapan
sisteminden daha geri bir düzenleme getirilmeye çalışıldı.
Değerli
arkadaşlar, biz 12 Eylül darbesiyle yüzleşeceksek,
hesaplaşacaksak galiba başlamamız gereken yerlerden birisi
üniversitelerin kışlalaştırılmasıdır.
Öğretim üyelerine güvenmeyenler YÖKü kurdular, üniversitelerin kendi
kendini yönetemeyeceğini düşünenler YÖKü kurdular ki bu akademisyenler,
işte, hani serbest bırakırsanız ya davulcuya ya
zurnacıya gider, dolayısıyla devlet onları yönetsin,
onların yöneticilerini seçsin diye YÖKü kurdu. Orada bugün işte
çokça, sadece bugünkü Cumhurbaşkanının değil, daha önceki
cumhurbaşkanlarının da zaman zaman hepimizin tepki
gösterdiği, 6ncı sırada seçilen kişiyi de, 1 oy
almış kişiyi de rektör atadığı örnekler
biliyoruz. Ama bu bile demek ki, böyle bir demokrasi bile bize bol geliyor ki
dün burada rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasıyla
ilgili bir teklif geldi, muhalefet tarafından tepkiyle karşılanınca
geri döndü. Şimdi de biraz sonra oylayacağımız
anlaşmada Türk-Japon Üniversitesinin rektörünün Cumhurbaşkanı
tarafından atanmasını onaylamış olacağız.
Değerli
milletvekilleri, bu, aslında sadece bir üniversitenin, yeni kurulacak bir
üniversitenin meselesi değil; bu, bizim demokrasiye nasıl
baktığımız meselesidir. Eğer demokrasiyi
sorumluluğu paylaşma, birlikte yönetme, uzlaşma olarak
görüyorsak, böyle okuyorsak bütün yetkileri kendimizde toplamayız, aksine,
bundan kaçınırız; mümkün olduğu kadar yetkileri devretmeye,
paylaşmaya çalışırız, bütün toplumun kendi kendini
yönetebileceğine inanırız; sivil toplumun, meslek örgütlerinin,
akademinin neye layıklarsa kendi aralarında bir iş bölümü olarak
kendi yöneticilerini seçebileceğini varsayarız ve hayata böyle
bakarız ama biz hayata başka türlü bakıyorsak, aksine, bütün
yetkileri bir kişide toplayıp aslında o bir kişiyi çok
büyük bir yükün, çok büyük bir sorumluluğun, tarihî, ağır bir
vebalin altında bırakırız. Dolayısıyla,
aslında üniversitelerde rektörlerin seçimiyle ilgili galiba -bugünkü
anlaşmada da gösteriyor, dünkü girişim de gösteriyor ki- önümüzdeki
dönemde ileri demokrasinin gereği olarak artık 12 Eylül
Anayasasının bile, 12 Eylül düzenlemelerinin, YÖK Kanununun bile
gerisinde bir noktaya doğru itileceğiz, sürükleneceğiz.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, köylerde
muhtar seçimlerinden sonra bazen o kadar büyük kırgınlıklar olur
ki, öyle gerilimler olur ki dört yıl, beş yıl küslükler,
kavgalar bitmez, bir sonraki seçime kadar devam eder. Ben dün, rektörlerin
neden Cumhurbaşkanı tarafından atanması gerektiği,
neden seçim olmaması gerektiğiyle ilgili buraya sunduğunuz
gerekçeye baktığımda da aynı tespiti gördüm.
Kırgınlık olur, kaos olur; dolayısıyla seçim kötüdür.
Kırgınlığa, kaosa sebebiyet vermemenin de en iyi yolu
Sayın Cumhurbaşkanının herkesi temsilen herkes adına,
hepimiz adına en doğru rektörü atamasının en iyi çözüm
olduğu yaklaşımını, tarzını gördüm.
Daha
fazla uzatmayacağım ama izninizle çok kısa bir şeyi daha
belirteceğim. Belki İsraille ilgili anlaşmada da tekrar
huzurlarınıza geleceğim ama Meclis tatile girecek ve
aslında 15 Temmuzda ciddi biçimde ders almamız gereken tarihî bir
dönemeçten geçtik; daha açık, daha doğrudan söyleyeyim direkten
döndük ama bu yaşanan büyük badireden ne kadar ders çıkarttık,
nasıl ders çıkarttık bilmiyorum, takdirinize
bırakıyorum ama ben vicdanen rahatsızım. Bu bir
yıllık dönemde Türkiye toplumunun Parlamentodan beklediği
ağır yükü, büyük sorumluluğu yerine getirip getirmediğimiz
konusunda ben kendimi vicdanen rahat hissetmiyorum. Muhalefet milletvekili
olarak elimizden gelen buydu; belki daha fazlasını, daha iyi bir dil
kurmayı, daha yapıcı muhalefet yapmayı, sizinle daha iyi
iletişim kurmayı ve belki daha sağlıklı
kararların çıkması konusunda daha iyi şeyler yapabilirdik o
bizim eksiğimizdir ama bizim ne kadar eksiğimiz varsa takdir
edersiniz ki güç, sayı elinde olan iktidar grubunun daha fazla
sorumluluğu var. Ben özellikle İnsan Hakları Komisyonu üyesi
olarak hani utandığımı ifade edeyim sadece, daha ileri
ifadeler kullanmayayım çünkü cezaevlerinde, gözaltı merkezlerinde
yüzlerce işkence iddiası varken biz bir tek gözaltı merkezine
gidemedik değerli arkadaşlar, bir tek cezaevi ziyareti
yapılmadı. İddia bunlar yani yanlış olabilir; heyet
kurulur, komisyon çalışır, gider ve hiçbir şey
olmadığını, hiçbir haksızlık
olmadığını, kimseye kötü muamele, onur
kırıcı muamele yapılmadığını
komisyonumuz tespit eder, biz de göğsümüzü gere gere, yüzümüzün
akıyla çıkarız bütün dünyaya deriz ki: Kimseye adaletsizlik
yapılmıyor. Sayın Başbakanın son grup
konuşmasında söylediği gibi, en ağır cezayla, adaletle
yargılamayla hükmetmiş oluruz, bundan da hepimiz gurur duyarız.
Ama, ne yazık ki komisyonlarımız bu kadar
çalıştırıldı, çalışmasına bu kadar izin
verildi, fırsat verildi. Ben en azından kendi adıma
eksikliğimi, özrümü beyan etme ihtiyacı hissettim.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Çok teşekkür ederiz Sayın Bilgen.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet
Akın konuşacak.
Buyurunuz
Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya
girmeden önce, bugün, maalesef, Balıkesirde değerli bir
kardeşimizi şehit verdik. Değerli kardeşimiz Uzman Mesut
Demiri de burada hepinizin huzurunda rahmetle anıyorum. Onun
yanında, 7 Hazirandan bu yana verdiğimiz 16ncı şehidimizi
bugün, maalesef, ben olmadan
Ve bunun üzüntüsüyle buraya geldim. Çünkü, özellikle,
şehitlerimizi yalnız bırakmamak için büyük bir çabayla hep
onların yanlarında olmak için mücadele ettik fakat bugün olmadı.
Onun için, burada üzüntümü paylaşmak istiyorum. İzninizle bu 16
kardeşimin ismini sizlere okumak istiyorum: Ömer Faruk Bol, Tuncay Küssen,
Sercan Özkul, Mustafa Serin, Turgut Solak, Engin Balcı, Ramazan
Konuş, Servet Ildız, Özcan Mutlu, Aycan Özdil, Atilla Kaya, Gökhan
Bakır, Mehmet Kutlu, Hasan Talay, Ahmet Semerci ve son olarak da
Sındırgılı, Dedeler Mahallesinden hemşehrimiz Mesut
Demir. Hepsini rahmetle anıyorum, mekânları cennet olsun.
BAŞKAN
Allah rahmet eylesin.
AHMET
AKIN (Devamla) Bu terör belasından, PKK lanetinden kurtulmak için
hepinizden dua istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 416 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Japonya Hükûmeti Arasında Türkiye
Cumhuriyeti'nde Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin Kurulmasına
Dair Anlaşmaya istinaden grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Söz
konusu anlaşmanın ülkemizin eğitim, öğretim alanına
katkı sağlayacağı ve Türkiye-Japonya ilişkilerini
geliştireceği açıktır. Ancak, kurulacak üniversitenin daha
donanımlı mezunlar vermesi için ve daha etkin faaliyet gösterebilmesi
için bazı önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Anlaşmanın
Dil Öğretimi başlıklı 4üncü maddesinde Türk-Japon Bilim
ve Teknoloji Üniversitesinin eğitim dilinin İngilizce
olacağı, Türkçe ve Japoncanın da seçmeli ders olarak
sağlanacağı ifade edilmiştir. Bu durum, okulun Japon
öğrencilerinin Türkçe, Türk öğrencilerinin de Japonca öğrenmeden
okuldan mezun olmalarına neden olabilir. Bu nedenle, okula
kayıtlı Türk öğrencilerinin zorunlu hazırlık sınıfında
yeterli süre içerisinde Japonca öğrenmeleri ve öğretim süresi boyunca
zorunlu Japonca dersleri almalarının, Japon öğrencilerin de
aynı şekilde Türkçe öğrenerek okuldan mezun
olmalarının sağlanmasının doğru
olacağını düşünüyoruz. Okulun İngilizce eğitim
verecek olması anlaşılabilir bir uygulama ancak Japonca ve
Türkçenin zorunlu olarak değil de seçmeli olarak okutulacak olması
okulun ismi ve misyonuyla bağdaşmamaktadır.
Ayrıca,
anlaşmanın 5inci, 8inci ve 10uncu maddeleri uyarınca
üniversite rektörünün ve mütevelli heyeti başkanının
atamaları Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından
yapılacaktır. Kurulacak üniversitenin yürürlükteki yükseköğretim
kanunlarından muaf olması üniversite yönetiminin Türkiye'deki
diğer üniversitelerden farklı bir şekilde
oluşturulması ve akademik personelin yönetimde söz sahibi
olmaması maalesef düşündürücüdür. Bu nedenle, üniversite yönetiminin
demokratik kurallara göre belirlenmesinin söz konusu kurumun işleyişi
ve etkinliği açısından daha doğru olacağını
Cumhuriyet Halk Partisi olarak değerlendiriyoruz. Okulda görevli akademisyenlerin
okulun yönetiminde söz sahibi olmayacak olmalarını onların
yerine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının bu kadar yetkili,
görevli olmasını, akademisyenlerin görevlerini yok
saymasını da anlamak mümkün değildir. Antidemokratik zihniyet ve
her yere hâkim olma hırsı böylesine güzel bir imkânın etkisiz
bir şekilde kullanılmasına neden olabilir diye düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, unutulmamalıdır ki bilim şüphe duyma,
sorgulama ve itiraz etme temelinde yükselir. Üniversite yönetimleri de bu temelin
bir parçasıdır. Daha baştan itaatçi, biatçi bir yönetim kurmaya
kalkarsanız bu üniversiteyi istenen hedeflere ulaşmaktan
alıkoyarsınız.
Millî
eğitimde başarısızlık üstüne
başarısızlık rekorları kıran, bakana göre
eğitim sistemini değiştiren ve en önemli konumuz olan
eğitimi yapboza çeviren bir iktidarın Japonyayla birlikte bir
üniversite kurması konusunda tekrar hatalar yapmaması için sizlere
tavsiyelerimiz var ve dikkate almanızı sizlerden rica ediyoruz. Bu
girişimin Japonyayla iyi ilişkilere vesile olmasını
elbette diliyoruz ama dış politikada AKPnin kötü durumu, maalesef,
açık ve net olarak ortadadır. Bugün dost olduklarımızla
yarın düşman olacağımıza dair siciliniz de maalesef
ortada. O yüzden, tavsiyelerimizi lütfen dikkate alın.
Değerli
arkadaşlarım, bir de bugün İsraille bir tazminat
anlaşması gündeme gelecek. Bu anlaşma Türkiye Büyük Millet
Meclisine tamamı sunulmayan bir çerçeve metnin sadece bir bölümüdür. Bu
nedenle Komisyonda da eksik bir tartışmaya şahit olduk ve bu
tartışmayı hep beraber yürüttük. İsrailin Türkiyeye
tazminat ödemediği, ancak 20 milyon doları sadece lütfettiği net
olarak anlaşılmıştır. İsrail bu anlaşmayla,
asıl amacı olan, Mavi Marmara saldırısında görev alan
vatandaşlarını Türkiyedeki hukuki ve cezai süreçten korumayı
başarmıştır. Gazze ablukasının
kaldırılmasına yönelik hiçbir ifadenin yer
almadığı anlaşma, Türk dış
politikasının ne kadar yanlış yönetildiğinin de bir
örneği olarak, maalesef, tarih sayfalarında yerini alacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, iktidarınız boyunca, maalesef,
sıfır sorun dediniz, dış politikamız sıfır
sorundan çok sorunlu, hatta tamamen sorunlu bir hâle geldi. Lütfen kendinize
bir öz eleştiri yapın, sorumluluktan kaçmayın, hatalarınızın
bedelini milletimize ödetmeyin, dış politikamızı ne hâle
getirdiğinizi görün. Her seferinde hatayı AKP yapıyor, herkes
sizi kandırıyor, çileyi millet çekiyor. Onun için sizden, millete
daha fazla çile çektirmemenizi rica ediyorum.
Bakın
değerli milletvekili arkadaşlarım, geçen hafta biz
Dışişleri Komisyonundan oluşan bir heyetle Kanadaya
gittik. Heyette olan tüm parti temsilcilerine, uyumlu
çalışmalarımız için buradan da ayrıca çok
teşekkür ediyorum. Eğer bu uyum ve birliktelik dış
politikada da her zaman uygulanıp Sayın Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlunun
uyarıları ve partimizin tavsiyeleri dikkate alınsaydı,
inanın şu an ülkemiz çok başka bir noktada olurdu. Çünkü
dış politikadaki hedefimiz hepimizin ortak olmalı. Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün mirası olan Türkiye Cumhuriyetini muasır
medeniyetler seviyesine taşımak ve Türkiye'yi dünyanın en
itibarlı ülkesi hâline getirmek; hepimizin ortak hedefinin bu olması
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, Kanadada yaptığımız görüşmelerde
dış politikada ne durumda olduğumuzu, bir kez daha tüm parti
temsilcileriyle birlikte görmüş olduk. FETÖ örgütünün her yere
yerleştirilmiş olduğunu da orada hep beraber maalesef
görmüş olduk. Yerleştirilmiş diyorum, üstüne basa basa
söylüyorum çünkü düne kadar kol kola olduğunuz kişilerin gerçek
yüzlerinin çok geç farkına varmış olmanız ve
sorduklarında Biz kandırıldık. demeniz, siyaset ve
ciddiyet adına dış politikada asla sizi temizlemiyor. Gelin
buradan ders alın, camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti
sokmayın.
Değerli
arkadaşlarım, orada yaptığımız görüşmelerde,
gerçekten çok acıdır, Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı
olarak büyük zorluk çektik. Hele hele bu ziyaretlerde Adalet ve Kalkınma
Partisi tek başına muhalefetsiz gidip FETÖ terör örgütünü anlatmaya
kalksaydı, inanacak kimseyi bulamayacaktı. Her görüşmemizde,
bizlere yani muhalefete dönüp hem bana hem de MHPli
arkadaşımıza Siz ne düşünüyorsunuz? diye sordular. Biz
Bu saldırı FETÖ terör örgütü tarafından AKPye değil, tüm
ülkemize, demokrasimize ve geleceğimize yapılmış alçak bir
darbe girişimidir. diye söyledik. Onun için değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak,
Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak Türkiye Cumhuriyetinin
dış politikada düştüğü durumu orada yaşadık ve umuyoruz
ve bekliyoruz ki inşallah bu şerden bir hayır doğacak,
inşallah siz de bunlardan iyi bir ders alacaksınız.
Bakın, dış politikada o parti bu parti
olmaz; tek konu, Türkiye Cumhuriyeti ve ülkemizin menfaatidir. Bu ziyaretlerde
gördüğümüz dış politikadaki eksiklerin maalesef FETÖ terör
örgütü tarafından doldurulmuş olması ve sizlerin de bunlara göz
yummuş olmanızdır. Şimdi yapmamız gereken, öncelikle
ülkemizin dış politikadaki itibarını düzeltmek için el ele,
kol kola, birlik beraberlik içinde olmak ve bu terör örgütlerinden, FETÖ, PKK
ve IŞİD şeytan üçgeninden hep birlikte kurtulmaktır.
Milletimizin bir bütün olarak bizlere verdiği mücadele dersini biz de
burada, Mecliste hep birlikte vermek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca bu darbe
girişiminin yarattığı ortamı ve iklimi, AKPnin kendi
siyasi amaçları için fırsata çevirme gayretini de maalesef
yanlış buluyoruz. 15 Temmuzda yaşadıklarımız
eğer bir fırsat olacaksa parlamenter demokrasimizi ve dış
politikamızdaki hatalarımızı düzeltmek için bir fırsat
olsun. Darbe girişimi laik cumhuriyetimize, demokrasimize ve
özgürlüklerimize karşı yapılmıştır. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, demokrasinin bütün kurum ve
kuruluşlarıyla yaşamasından yanayız. Bu amaçla, ana
muhalefet partisi olarak bir siyasi mücadele veriyoruz. Hak ve özgürlüklerin
güvencede olduğu, ayrımsız herkes için hukuk güvenliğinin
sağlandığı bir Türkiye mücadelesi veriyoruz. Demokrasinin,
halk iradesinin ve hukuk ilkelerinin üzerinde hiçbir gücü veya vesayeti asla
kabul etmiyoruz. Demokrasi ve özgürlüklere karşı girişilen bu
darbeye demokratik alanın ve özgürlüklerin genişletilmesiyle hep
birlikte yanıt verebiliriz. Bu yaşananlar laikliğin egemen
olması, laik ve bilimsel eğitimin yeniden benimsenmesi, devlet
kadrolarında liyakat sisteminin egemen olması hepimiz için bir
fırsat olsun. Kamu görevlileri benim adamlarımdan olsun.
anlayışının sonucunu ülke olarak 15 Temmuzda çok üzücü
olarak gördük ve yaşadık. Umuyorum, gereken dersleri aldık ve
bundan sonra da ne cemaatleri ne siyaseti camiye de kışlaya da
sokmayacağız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akın.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1nci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
JAPONYA HÜKÜMETİ ARASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE TÜRK-JAPON
BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİNİN
KURULMASINA DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 30 Haziran 2016
tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Türk-Japon Bilim ve Teknoloji
Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye
Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacaklar.
Buyurun.
MHP
GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz de Türk-Japon ilişkisine olumlu katkılarda
bulunacağına inandığımız bu üniversitenin
açılmasını olumlu buluyoruz ve destekliyoruz.
Bununla
beraber, üniversite denildiğinde akla gelecek olan evrensel
anlayışın, pek çok noktada böylesi bir kurumda tesis
edilmiş olmasını bekliyoruz.
Türkiyede
Japonya denilince teknoloji, bu manada çekik gözlü insanlar ve bilim akla
gelir. Japonya buraya nasıl evrildi ve nasıl bu noktaya geldi?"
sorusunun da hemen sorulması gerekir. Bazı entelektüel çevrelerde
Geleneğinden kopmadan nasıl aklı iktidar kılarak moderniteye
bu kadar eklemlenebildi bu Japonya, bunun üzerine kafa yoralım. denilir.
Tabii, bunun pek çok sebebi vardır. Yani Japonyanın çok uzaklarda
kendi hâlinde bir ada olmasının siyasi, kültürel pek çok meselelere
zemin oluşturması bir tarafa, köklü ve derin bir kültür olması
ama kendi kültürel dinamiklerinin üzerinde kendini gerçekleştirebilmesi.
İkinci Dünya Savaşında yok olmak üzere olan bir ülkenin,
İkinci Dünya Savaşından sonra dünya markalarını
ortaya çıkartabilmesinin hikâyesi.
Tabii,
biz bu üniversitenin içerisinde buradan ilham alınmasını da bekliyoruz
ve arzu ediyoruz. İkinci Dünya Savaşında bu Japon kamikazelerin
hangi anlayışla bu işi yaptıklarını merak eden
Amerika bunu çözmek, anlamlandırmak ve bundan sonraki ilişkilerinde
Japonyayla Amerikanın münasebetlerini belirlemek için birtakım araştırmalar
yaptırıyor. Bunlardan bir tanesi de sosyal antropolog Ruth
Benedicttir. Onun Krizantem ve Kılıç adlı bir eseri
vardır. Bu, Japonların tutum ve davranışlarını
belirleyen ilkelerin kültürel boyutlarını tahlil eder.
Şimdi,
burada eleştiri de yapabiliriz, Amerika, sosyal antropolojiyi devreye
koyarak, kültürü tanıyarak politikalarını belirleyen bilim
adamını ajan yapmış. da diyebilirsiniz ama büyük devlet
olmanın gereği muhatap olunan ülkeleri anlamak için bunun
yapılmasının zaruret olduğunu da ifade edebilirsiniz. Yani
Bernard Lewisin Orta Doğuyu anlama süreçleri, Lawrencein sahalarda
dolaşması, bütün bunların temelinde muhatap olduğunuz
kültürü tanımak ve onun üzerine siyasetinizi belirlemek var. Ama bugün üniversiteyi
konuşuyoruz, konuştuğumuz üniversite de Türk- Japon
ilişkileri üzerinden doğan Türk-Japon Bilim ve Teknoloji
Üniversitesi.
Şimdi,
bilim ve teknolojinin sıçrama tahtası olarak zeminini, insan unsuru
üzerine kurguladığını hesaba katarsak insanı da kendi
ait olduğu kültürel bağlamından kopartamayız.
Dolayısıyla, kültürü de zemin olarak düşünmek durumundayız
bu üniversitede. Eğer kültürden kopmuş sadece bilim ve teknoloji
üzerinde pozitif bilim dayatması yapar ve bu deminki bahsetmiş
olduğumuz kültürel bağlamı hiçe sayarsak bu üniversite
amacına ulaşmaz. Amacına ulaşabilmesi için, bunun
altında bir sosyal bilim zemininin burada okuyan insanlar üzerinde
eğitim, program, müfredat olarak verilmesi zaruretidir.
Evet,
bilim ve teknoloji üniversitesi diyebiliriz. Belki Japonları ve Türkleri
bir araya getirip, Eğitim dilini Türkçe mi, İngilizce mi, Japonca
mı yapacağız? tartışmasında, ortak olarak
Evrensel dil İngilizcedir, İngilizce yapalım. demiş
olabilirsiniz, ama orada okuyan Japon çocukların, gençlerin mutlaka
Türkçeyi öğrenmelerinin, Türklerin de Japoncayı öğrenmelerinin
müfredatın içerisine mecbur olarak konulması gerekiyor ve her iki
kültürün de öğrencilerinin birlikte sosyalleştikleri alan, sadece
üniversite hayatıyla ilgili, sınırlı değil,
birbirlerinin kültürel katmanlarını, kültürel
yapılarını da tanımaları ve anlamlamaları için,
müfredatların içerisine mutlaka kültür programlarının ve o
kültürlerin dil programlarının konulmasının zaruretine
inanıyoruz.
Öte
yandan, üniversite denilince özgürlükler ve bilimin yeşermesi için özgürlük
iklimiyle çeşitliliğin varlığı
kaçınılmazdır.
Değerli
milletvekilleri, Türk kültürünün mayalandığı Maveraünnehri
Semerkant ve Buhara merkezi, aynı zamanda Türk-İslam medeniyetinin
neşet etmesinin temel çıkış noktasından birisidir, ama
buranın temel özelliğine baktığımızda, bölge
coğrafyalarının içerisinde yaşam tarzlarından,
inançlarından ve fikirlerini ifade etmekten kaynaklı problem
yaşayan pek çok insanı kendi bünyesinde barındırabilmiş
ve hürriyetleri oluşturabilmiştir.
Oluşturulan
bu hürriyet kaynağını Orhun Irmağından alırken,
peygamberî anlayışı Türk aklı ve kültürüyle
bütünleştiren İmamı Mâtürîdîyi doğurmuş ve
İmamı Mâtürîdî diyanetle siyaseti birbirinden ayırt eden
anlayışı, kadının statüsü ve tanrıyla olan
ilişkisi ve genel anlamda insanlığın
aklayışıyla, Türkiye'de genel anlamda çoğunluğun
itikattaki imamı olabilen Matüridinin anlayışının da
yeşerdiği bir üniversite aklını ortaya koymuştur ve
ondan sonraki yürüyüş Anadoluda Selçuklu medeniyetini,
Osmanlıyı ve bugünlere gelişin hikâyesini
doğurmuştur. Çeşitli evreler vardır ama özünde üniversal
aklın yerli ve millî olan kaynaktan beslenmesi ve
insanlığın hizmetine sunulması vardır. Biz de
Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin adı her ne kadar
Japonyanın teknoloji ve bilimle eş değer bir ülke olduğu
anlamına gelse de aynı zamanda Japonların prensip adamı,
ahlak adamı, ilke adamı ve söz verdiği işi, iş
ahlakını yerine getirmediği zaman nasıl harakiri yapabildiği
ve intihar edebildiği gerçeğini en son Osman Gazi Köprüsünde
çalışan bir Japon mühendis örneğinde gördük. Biz Osman Gazi
Köprüsünü veyahut da köprüleri çok değişik bağlamda
tartışıyoruz; ismiyle tartışıyoruz, rantıyla
tartışıyoruz, gerekliliği gereksizliğiyle
tartışıyoruz ama gözden kaçmaması gereken, Osman Gazi
Köprüsündeki bir Japon mühendisin halat kopmasını gerekçe göstererek
intihar etme meselesi.
ÖZKAN
YALIM (Uşak) - Ama hatalı değildi.
RUHİ
ERSOY (Devamla) - Şimdi, bütün bunları
toparladığımızda, ümidimiz o ki Türk-Japon Üniversitesinin
genel anlamda Türkiye-Japonya ilişkisiyle beraber, Türkiye'nin arzu
etmiş olduğu, pek çok anlamda değerlerini
yozlaştırıp yabancılaştırmaya
başladığı bir ortamda, ilkeli bir duruşu, kimlikli bir
kültürel ifadesi olan Japonlarla olan kültürel yakınlığın
yeniden Türke kendisini hatırlatmasına da vesile olacak bir eylem
planı ve akıl üzerinde yürümesini arzu ediyor ve öyle
olacağına inanıyoruz. O üniversiteden yetişecek olan
gençlerin Türkiye için, Türk-Japon ilişkileri için, evrensel değerler
için iyi işler yapmasını temenni ediyoruz. Ertuğrul Gazi
Fırkateyninin, Abdülhamidin, o dönemin Japonyasının ve tarihî
hatıraların sadece hatıra ve hafızadaki nostaljik ifadeler
olmasından çok bir misyona dönüşen bir dostluğu,
birlikteliği yeniden tesis edebilecek, aynı zamanda bir kültür
mahfili olmasını arzu ediyor ve Türk-Japon Üniversitesiyle ilgili
gelişmeleri de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yakından takip
edeceğimizi Genel Kurula, Meclise ve bu işi kuran, takip eden iktidar
heyetine ifade ediyor, üniversitenin Türkiye için, Türk milleti için, Türk
İslam dünyası için, insanlık için hayırlar getirmesini
diliyor, Genel Kurula saygılarımızı sunuyoruz efendim.
Hayırlı
akşamlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
1inci
maddede şahsı adına Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Öz
konuşacak.
Buyurun
Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk ve
Japon Hükûmetleri arasında Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin
kurulmasına ilişkin uluslararası anlaşma üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk-Japon ilişkilerinin tarihteki izlerini Japonya
açıklarında batan Ertuğrul Fırkateyni münasebetiyle
anımsarız. Sultan II. Abdülhamidin, Japon İmparatorunun
gönderdiği nişana Osmanlı Devletinin en büyük
nişanıyla karşılık vermek ve iki devlet
arasındaki münasebetlerde somut ilerleme kaydetmek için Ertuğrul
Fırkateynini gönderdiği bilinmektedir. Dönüş yolunda
Ertuğrul Fırkateyni battığında 531 denizcimiz
şehit olmuş, sağ kurtulan mürettebatımıza, Japon
İmparatorunun talimatlarıyla, Japon Hükûmetinin ve halkının
tavrı iyi ilişkilerin sürmesini temin etmiştir. Bu dramatik
başlangıç sonrasında, 1985 yılında devam eden
İran-Irak Savaşında Tahranda mahsur kalan Japonlar, dönemin
Başbakanı Turgut Özalın girişimleriyle
kurtarılmışlardır. Bu iki olayla tarihsel birliktelik
derinleşmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamızda uluslararası sözleşmelerin onay
zorunluluğu olduğu için bugün bu tasarıyı görüşüyoruz.
Kuşkusuz ki bilim ve teknoloji alanında dünyada söz sahibi bir
ülkeyle böylesine önemli bir iş birliğine gidilmesi ülkemiz için son
derece önemli ve anlamlıdır. Zira, Japonya, kişi
başına düşen yaklaşık 45 bin dolar seviyelerindeki
rakamlara bilim ve teknoloji alanında insanlığa
aktardığı üretimiyle, eğitim sistemlerinde millî
kültürlerini benimseyen yüksek ahlakla yetiştirdiği genç
nesilleriyle, yolsuzluk ekonomisine karşı toplumsal refahı
önceleyen politikacılarıyla, işini dürüst ve layıkıyla
yapan erdemli insan kaynağıyla gerçekleştiren bir ülke.
Dolayısıyla, ahlak, bilim, erdem gibi kavramları
yaşamlarının merkezine alan insanların hükûmetiyle bu
anlamda bir birliktelik yapılması bizleri ziyadesiyle memnun
etmiştir. Hele hele, özellikle 12 Eylül 1980 askerî faşist darbesi
sonrası giderek yozlaşan, aklı ve bilimi öteleyen, ezberci,
düşünmeyen, sorgulamayan nesiller yetiştirmeyi eğitim sisteminin
temeline alan siyasal iktidarlarca eğitim alanının cemaatlere, tarikatlara
terk edilmesi neticesinde kaybettiğimiz yılları göz önüne
alınca bu anlaşmaya karşı çıkmak mümkün değil.
Değerli
milletvekilleri, her fırsatta ulusal eğitim sistemimizi kendi
kafasına göre yeniden inşa etmeye çalışan bakanları
gördükçe Acaba bizim ülkemizde de seküler temellere dayanan bilimsel bir
eğitim modeli hayata geçebilir mi? sorusunun sorulduğu bir ortamda
bozuk saat misali arada doğrunun yapıldığı da
görülüyormuş.
Kurulacak
bu Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde enerji, nanoteknoloji,
biyomedikal, uzay teknolojileri, nükleer bilim, reaktör mühendisliği,
mimarlık, inşaat, deprem mühendisliği, sosyal bilimler
alanlarında eğitim verilmesinin öngörülmüş olması,
başta eğitim kurumları ve o kurumların
aracılığıyla devletimizin neredeyse bütün hücrelerinin
dinci, gerici tarikatlar tarafından kuşatıldığı
bir süreçte yerinde bir proje olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, dilerim ülkemizde, seküler bilime tarihsel birikimi ve
deneyimiyle muazzam katkı sunma olanağı olan Japon Hükûmetiyle
yapılacak bu iş birliğine yukarıda
anlattığım sebeplerden ötürü Biz ne yapıyoruz ya? diyerek
karşı çıkmazsınız. On dört yıllık iktidar
pratiğinizde bilime ve teknolojiye değil, gerici bir eğitim
modeline, cemaatlere yatırım yaptınız. Bütün
uyarılarımızı kulak arkası da etseniz, 15 Temmuz FETÖ
darbe girişimi kısmen uyanmanıza ve sesimize kulak vermenize
sebep oldu.
Değerli
milletvekilleri, kurulacak üniversitenin eğitim dilinin İngilizce
olması kararlaştırılmıştır, Türk ve Japon
öğrencilerine ise Türkçe ve Japoncanın seçmeli ders olarak
okutulacağı yazılmaktadır. Kültürel kaynaşmanın
arzu edilen boyutta sağlanabilmesi için en azından her iki ülkenin
uyruğundaki öğrencilerin diğer ülkenin dilini de
öğrenebilmesi bakımından Türkçe ve Japonca zorunlu ders olarak,
eğitim dili İngilizce yanında verilirse yerinde olacaktır.
Hem Türk-Japon üniversitesi kurulacak hem de Türkçe ve Japonca seçmeli ders
olacak, bu mantıklı değildir.
Son
bir temennim de dilerim kurulacak bu bilim ve teknoloji üniversitesini de
kısa süre içerisinde kendi anlayışınıza benzetmezsiniz
diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
1inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum
Biraz
önce 1inci madde üzerinde bir önerge var. demiştim, önerge çekildi.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde söz talebi yok.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti
Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Türk-Japon Bilim ve Teknoloji
Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının açık oylama sonucunu okuyorum:
Kullanılan
oy sayısı: 234
Kabul
:
233
Ret
:
1(x)
Kâtip Üye
Kâtip Üye
Fehmi Küpçü
Ali Haydar Hakverdi
Bolu
Ankara
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı
olmasını diliyoruz.
Sayın
milletvekilleri 3üncü sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti ile
İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/754) ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 414) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
Raporu 414 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili Sayın Hişyar Özsoy konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Özsoy. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
HDP
GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
(Gürültüler)
AHMET
YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Konuşulacak bir ortam değil
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, kürsüde konuşmacı var.
Teşekkür
ederim.
Buyurun
Sayın Özsoy, sürenizi yeniden başlatıyorum.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
414
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti
Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerine konuşmak için HDP adına söz almış bulunuyorum.
Tabii,
sabahtan yapılan konuşmalarda, değişik konuşmalarda bu
İsraille yapılan anlaşmaya değinildi, birçok
arkadaşımız bu anlaşmayı eleştirdi.
Anlaşmanın eleştirilebilecek teknik boyutları var, bir de
anlaşmayı siyasi anlamda bir yorumlamamız gerekiyor.
(Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, görüşmelerinizi biraz daha sessiz
yaparsanız
Lütfen
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Şimdi, işin doğrusu bu anlaşmayı
eleştirmek çok kolay, şu açıdan çok kolay: Bu
anlaşmanın öncesinde İsraille ilişkilerin
normalleşebilmesi için Hükûmetin 3 şartı vardı:
İsrailin özür dilemesi Mavi Marmara olayı yüzünden, mağdurlarına
tazminat ödemesi ve Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması
gibi 3 maddeyi ısrarla ifade etmişlerdi. Yani, mevcut durumda hem
özür hem tazminat hem de Gazze üzerindeki abluka konusunda Hükûmet
istediğini alamamış durumda; biz bunu görüyoruz. Buradan çokça
eleştiriyi yükseltebiliriz ama bunun çok faydalı, çok yararlı
bir yöntem olmadığını düşünüyoruz.
Çok
kısaca teknik anlamda bir iki eleştiri belirttikten sonra, bu
anlaşmanın Orta Doğuda Türkiye'nin İsraille, Türkiye'nin
Rusyayla, Türkiye'nin Suriye ve hatta Mısırla ilişkilerini
nasıl dönüştüreceğine dair bazı düşüncelerimizi
paylaşmak istiyorum. Anlaşmanın başlığında
Tazminat diyor -öncelikle kamuoyunun bunu çok iyi bilmesi gerekiyor- bu
anlaşma bir tazminat anlaşması değildir. Çünkü,
İngilizceden tazminat olarak çevrilen kavram compensation
kavramıdır, telafi etmek anlamındadır, hukuki herhangi bir
bağlayıcılığı yoktur. Zaten, başka
arkadaşlarımız da ifade etti, İsrail Hükûmeti bu 20 milyon
doları ex gratia olarak veriyor yani bir grace sonucu yani
nezaketinden, kibarlığından veriyor, bunu söylüyor. O
açıdan arkadaşlar Bunu lütfetti. diyorlar. Yani, 20 milyon
doları ben size vereceğim, siz bu meselenin üstünü kapatın. Hem
siyasi olarak kapatacaksınız hem diplomatik olarak
kapatacaksınız hem de hukuki anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin
İsrailden herhangi bir cezai veyahut da hukuki talebi olmayacak.
Artı, olur da Mavi Marmaranın mağdurları dava açarlarsa
-ki 32 tane açılmış dava var, 2 tanesi de karara
bağlanmış, 300 milyar civarında bir tazminata
hükmetmişler- bunları da yani oluşabilecek tazminatları da
İsrail devleti adına bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti devleti
ödeyecek. Yani, biz kendi cebimizden çıkan vergilerle Mavi Marmara
mağdurlarına tazminat verebilecek duruma düşebiliriz.
İsrailin yaptığı
(Gürültüler)
Ya,
arkadaşlar, gecenin bu saati; dokuz saattir bekliyoruz yirmi dakika
konuşmak için, rica ediyoruz
Peki,
çok önemli değil zaten canım yani çok önemli değil.
Değerli
arkadaşlar, burada çok önemli olan bir şey, bu anlaşmanın
hazırlanma, yazım ve imzalanma süreçlerinde bizim
anlayabildiğimiz kadarıyla, basından takip edebildiğimiz
kadarıyla Mavi Marmara mağdurlarının fikirlerine çok fazla
başvurulmamış çünkü feryat figan ediyorlar şu an. Temel
olarak söyledikleri, aynen şöyle bir alıntı yapıyorum,
Sayın Cumhurbaşkanı Kanı akanlar sizsiniz, o yüzden de
İsraille olabilecek bir anlaşmada söz hakkı da sizlere ait.
demiş kendilerine, aileler bunu ifade ediyorlar ama kendilerine
danışılmadığını, fikirlerinin
sorulmadığını da söylüyorlar. Dolayısıyla, bu
mağdur ailelerin basına yansıyan ifadelerini de göz önünde
bulundurduğumuz zaman ortada gerçekten hem ahlaki hem demokratik anlamda
bir sıkıntı var. Yani Allah bile kul hakkını affetme
hakkını kendinde görmezken devlet nasıl olur da kulların
haklarını affeder bir pozisyonda kendisini görüyor? Bu ilginç bir
durum.
Öyle
görünüyor ki çok uzun bir zaman Mavi Marmara olayını ve onun
mağdurlarını, birçok dış politika konusunda
olduğu gibi iç siyaset malzemesi yapan, bunu sömüren -bu kadar
ağır bir tabirle söylüyorum- seçim meydanlarında hem Mavi
Marmara olayını hem de Türkiye halklarının Filistine
duyduğu sempatiyi genel anlamda oya tahvil eden AKP Hükûmeti, bu
olayın mağdurları ve yakınlarına gereken hassasiyetle
kesinlikle yaklaşmamış, onları ve onların taleplerini
reel politiğin soğuk acımasızlığına kurban
etmiştir.
Burada
AKP adına söz alan bazı hatipler bu son dönemlerde şu
kavramı -ben çok sevdim- sıkça kullanıyorlar: Siyaset
dediğiniz, özellikle, diplomasi dediğiniz dinamik bir süreçtir.
diyorlar. Nedir bundan kasıt? Sürekli olarak siyaset değişir,
dengeler değişir, biz de bu dengelere kendimizi uydurmak
durumundayız. Bu konuda söyleyebileceğimiz bir şey yok. Evet,
siyasal süreçler tabii ki dinamiktir, çok aktörlüdür, çok faktörlüdür ve herkes
sürekli pozisyon değiştirerek ayak uydurmaya çalışır
fakat burada sıkıntılı olan durum şu: Bakın,
bugün AK PARTİnin üzerine bu kadar çok gidilmezdi, kimse gitmezdi;
şayet AK PARTİ bu Mavi Marmara meselesini,
(x)
meselesini, İsrail-Filistin meselesini iç politika malzemesi olarak seçim
meydanlarında bu kadar kullanmasaydı bugün insanlar da ahlaki bir
yerden bu meseleyi eleştirmezlerdi, biz de yapmazdık. Olabilir,
dış politikada hatalar da yapılmış olabilir, Zararın
neresinden dönerseniz kârdır. mantığıyla Türkiye'nin Orta
Doğudaki komşularıyla belli bir dengede yeniden
ilişkilerini düzeltmesini kimse eleştirmez fakat o kadar yüksek
sesle
Ben hatırlıyorum yani o seçim meydanlarında öyle
(x),
(x),
(x) bir oradan başladı, bir Mavi
Marmara
Şimdi, yakında göreceğiz, Mısırda Rabia, o
işaret de gidebilir yani o işaret de kalkabilir. Şimdi, siz
gelip dış politika gibi son derece enstrümantal, reel bir
mantığın hâkim olduğu bir yerde bu kadar güçlü ahlaki argümanlarla
giderseniz sonra geldiğiniz noktada işte gerçekten 9 kişinin
canı 20 milyon dolar, al kapat. noktasına geliriz. Bunu şunun
için söylüyoruz: Maalesef, bayağı bir dönemdir
ERKAN
KANDEMİR (İstanbul) İndirgemeci sizin söylediğiniz.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) - Evet, 20 milyon dolar çok kötü bir para değil fakat o
doğal gaz paralarıyla bunun çok fazla bir kısmını
çıkaracaklar zaten. İsrailin bu mevzuya nasıl
daldığı, o doğal gaz kaynaklarını Türkiyeye
nasıl satmak istediği, şu an bütün dünya medyası bunu
konuşuyor, kimse 20 milyon doları konuşmuyor çünkü yapılan
daha büyük anlaşmalar var ortada.
Bizim
şurada gördüğümüz o 6 madde var ya arkadaşlar, buz
dağının görünen ucu sadece, arkasında askerî, istihbari,
ticari dünya kadar anlaşma yapılmış ama Hükûmet
-Dışişleri Komisyonuna güvenmiyor olsa gerek- o tür bilgileri
kesinlikle bizimle paylaşmıyor. Bize 6 maddeden bir kâğıt
vermişler, bakıyoruz biz sadece o 6 maddede onları görüyoruz.
Zaten hepsi tazminat nasıl ödenir, bununla ilgili. Parayı
vereceğim, hukuki dava yok, cezai talep yok, git o mağdurlarla ne
yapıyorsan yap. durum bundan ibaret. Yani bu kadar bir anlaşma bize
verilmiş ama arkasında CHPden konuşan hatip
arkadaşımızın söylediği gibi büyük bir çerçeve
anlaşma var, başka şeyler var ama biz şu an bugün burada
bunu onaylayacağız, siz de bilmiyorsunuz, biz de bilmiyoruz, neyi
onayladığımızı da çok bilmiyoruz. Arkasında ne
tür ilişkiler var, gerçekten onları da umarım artık Batıda
ya da İsrail gazetelerinde o basından takip etmek durumunda kalacağız.
Şimdi,
arkadaşlar, İsraille ilişkilerin yeniden düzenlenmesi,
normalleşmesi sadece İsraille ilgili bir durum değil.
Malumunuz, hem Batıda özellikle Avrupa ve Amerikayla gerilen
ilişkiler söz konusu bir taraftan, diğer taraftan Orta Doğuda
Türkiyenin merhaba diyebileceği neredeyse ülke
kalmamıştı. Suriye politikasını bu kavramlarla ifade
etmiştim: Suriye Türkiyenin bütün dış politika enerjisini
tüketmişti. Suriye üzerinden Mısırla gerilim oldu, bakın,
o da Suriyeyle ilintili. Suriye yüzünden İranla gerilim oldu, Irakla
oldu, Rusyayla oldu, Avrupayla oldu, Amerikayla oldu, herkesle oldu,
ilişkiler gerildi Fransa dâhil. Şimdi, Türkiye bu darboğazdan
çıkmak için, hem Orta Doğuda hem dünyada bu izolasyonu kırmak
için çok radikal bir şekilde birtakım U dönüşleri yapıyor.
Mesela Rusyaya bir mektup vesilesiyle bir özür ve ondan sonra ilişkileri
normalleştirmeye çalışıyor. Şimdi, işin bir
tarafında tabii ekonomik kaygılar var çünkü biliyorsunuz, turizm çok
ciddi darbe aldı, tarım ciddi darbe aldı. Olabilir yani hata
yapıldığı gerçekten düşünülüyorsa özür de dilenir, bu
bir erdemdir de yani bundan kimse öyle ulusal gurur, onur meselesi filan
çıkarmasın; hata yaptığınızı düşünüyorsanız
içeride, dışarıda çıkıp özür dilemek de bir
erdemliliktir. Ancak mesele bu kadar basit, bu kadar ahlaki bir yerden maalesef
işlemiyor. Rusyayla ilişkiler düzeltildi diye biz gerçi gazetelerde
okuyoruz ama Birleşmiş Milletlerin kulislerinde durumun hiç de öyle
olmadığını biz başka kaynaklardan da görüyoruz, duyuyoruz,
sadece burada işte Hükûmete yakın kaynaklardan biz bilgi
almıyoruz. İlişkiler, evet, böyle bir kaynaşma yavaş
yavaş başlıyor ama Türkiye ile Rusya arasındaki
ilişkiler Türkiyenin Orta Doğu politikası radikal anlamda
dönüşmeden toparlanmayacak. Belki ekonomik, ticari anlamda bazı
geliş gidişler olacak, bazı şeyleri toparlayacaklar ama
sorun olduğu yerde duruyor. Önümüzdeki hafta sanırım -düştü
basına da- Cumhurbaşkanının bir İran ziyareti olacak,
orayla ilişkileri toparlamaya çalışıyorlar, İsraille
bir taraftan toparlamaya çalışıyorlar. Bunlar hep
sıkıntılı olan ilişkilerdi. Yine, Beşar Esadla
Cezayirde gizli bir görüşme yapıldığı basına
yansıdı, yalanlanmadı. Geçen gün Başbakan da Yakında,
altı ay içerisinde Suriyeye dair de güzel şeyler olacak. gibi,
tırnak içinde söylüyorum, müjdeli bir haber verdi. Onun
dışında, biliyoruz, geçen nisan ayında resmî olarak Türkiye
Mısıra teşekkür etti ve başında da Sisi var.
Şimdi Mısırla da ilişkilerimizi nasıl
düzenleyebiliriz gibi... Güzel, güzel, bunlarda bir sıkıntı yok;
var da yok, retorik olarak söylüyorum.
Şimdi,
bütün bu devletlerle yaşanan sıkıntılar Türkiyede bütün
seçim meydanlarında konuşuldu değil mi? Hatta, mesela
Türkiyenin Mısır politikasını...
CHPli
arkadaşlar, dinliyor musunuz? CHPli arkadaşlar...
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Dinliyoruz, dinliyoruz.
BAŞKAN
Siz konuşmanıza devam edin lütfen.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Mısır siyaseti yüzünden CHPliler
eleştirdiği zaman ben hatırlıyorum- vatan haini ilan
edilmişlerdi, Suriye yüzünden yapıldığı zaman vatan
haini ilan edilmişlerdi, hatırlıyoruz. Biz de eleştiriyi
yükselttiğimiz zaman... Tabii, iç politika malzemesine dönüşünce her
şey, her şey maalesef seçim meydanlarındaki hamasete dökülünce
dış politikanın rotası şaşıyor. Öyle
görünüyor ki şu an öyle bir siyasetten ziyade daha böyle reel, daha
enstrümantal bir yerden işte Bu ülkenin dünyayla ilişkilerini
yeniden nasıl düzenleyebiliriz? gibi pratik, enstrümantal bir akılla
bir değişikliğe gidilmiş. Fakat bunu yaparken, bakın,
yine siz anlaşmanın gerekçelerine bakın, efendim, diyorlar ki:
Biz bunu yapıyoruz ama aslında biz bunu Filistine daha iyi
yardım yapabilmek için yapıyoruz. Yani, o ahlaki üstünlüğü de
bir türlü bırakmıyorlar. Hata yapıldığını da
kimse kabul etmiyor burada yani öz eleştiri dediğimiz bir kültür
olmadığı için CHP, HDP, MHP kim çıkarsa çıksın
sürekli eleştiriyor. Ya, bir defa da deyin ki arkadaşlar: Gerçekten,
biz Türkiye'nin kapasitesini, mevcut kapasitesini -ki çok düşük bir
kapasitesi yok ülkenin- biraz belki abarttık, bölgeyi dizayn etmeye
çalıştık; bunu yaparken de bir sürü komplikasyonla
karşılaştık ve şu an gerçekten, nasıl işin
içinden çıkabileceğimizi bilmiyoruz. Bakın, siz bunu böyle alkışlıyorsunuz
falan ama İsraille, İranla, Rusyayla, Mısırla
yapılan bu flörtler, bu ittifaklar Türkiye'nin şu ana kadar içinde
olduğu ittifaklarda ciddi krizler çıkarıyor. Geçen gün
-artık ne biliyor da biz bilmiyoruz onu bilmiyorum ama- bir Suudi
politikacı Türkiye Suriyede politikasını
değiştiremez. dedi, basına da yansıdı. Artık,
Niye bunu söylüyor, Türkiye'nin oradaki ilişkileri ne, hangi gruplarla ne
tür ilişkileri var, kime silah vermiş, yarın bu gruplar
Türkiyeye dönebilir mi? gerçekten bilmiyoruz. Çünkü siz öyle, istediğiniz
gibi böyle bir arı çiçekten çiçeğe konar gibi dış politika
yapamıyorsunuz; birisine konduğunuz zaman diğeri size
kızıyor. Rusyaya şu an yaklaşıyorsunuz, Batıya
ben biraz şantaj yapayım, -ona da gireceğim- belki oradan bir
şeyler çıkarırız. diye ama Batı da öfkeleniyor
gittikçe, NATO öfkeleniyor, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi -göreceksiniz
buradan söyleyeyim- yakında Türkiyeyi izleme sürecine ciddi anlamda
almayı tartışacak yani bambaşka yerlere gidiyor.
Dolayısıyla yani böyle çok esnek bir pragmatizmin de olumsuz anlamda
etkileri de olacak. Öyle her şey çok iyi gidiyor değil.
Kamplaşmış dünyada hele hele birçok kampın olduğu bir
dünyada bir tarafa gittiğiniz zaman diğeriyle ilişkileriniz
sarkar; bunu da bilmek gerekiyor.
Şimdi
-zamanım az kaldı- biz şunu söylüyoruz arkadaşlar: Türkiye
niye şimdi bu U dönüşlerine başladı, bu rota
değişikliğine girdi? Girdi iyi mi yaptı, kötü mü
yaptı bu ayrı bir tartışma konusu.
Şimdi
bakın, biz HDP olarak bütün bu siyasetin merkezinde ekonomik
kaygılardan çok politik ve ulusal güvenlik kaygılarının
önde olduğunu düşünüyoruz. Ortada Türkiye'nin bütün dış
politikasını dönüştüren, zedeleyen bir Suriye politikası
vardı ve Türkiye Suriye politikasını hâlâ ciddi anlamda
dönüştürmüş değil. İki başlı bir politikaydı
Suriye politikası. Birincisi: Esad gidecekti. İkincisi: Kürtler,
Suriyenin kuzeyinde, bizim Rojava dediğimiz yerde herhangi bir siyasal
statü, bir özerklik, bir federasyona sahip olmayacaklardı, iki
başlıydı. Türkiye birinci maddeden vazgeçti, üç ay önce burada
söyledim, vazgeçti, artık Esadın geleceğine Suriyedeki
halklar ileride karar verecekler. diyor. Geriye ne kaldı? Geriye Kürtler
orada bir Kürt bandı oluşturmayacaklar, iki tane
kantonlarını birleştirmişlerdi, üçüncü kantonu biz birleştirmeyeceğiz.
diye İsraile avuç açıyorsunuz, Rusyaya avuç açıyorsunuz.
Yarın İrana gideceksiniz, belki Mısıra gideceksiniz,
hatta Esada da gideceksiniz; öyle görünüyor. Sebep? Sebep şu: Kürtler, o
iki kantonu birleştirmeyecek. Siz Yok. deyin, bütün dünya böyle okuyor.
Açın bakın uluslararası ilişkiler dergilerine, Türkiyenin
yaptığı bu manevranın temelinde bir ulusal güvenlik
kaygısı, yeni Orta Doğuda Kürtler Suriyede ikinci bir Kuzey
Irak yaratmasınlar; hikâye bu.
Peki,
biz diyoruz, İsraile gideceğinize -gidin, yine gidin ama- Rusyaya gideceğinize,
Putine, Esada gideceğinize ileride ya da gizli gizli
görüşeceğinize, Sisiye gideceğinize yahu niye Kürtlere
gitmiyorsunuz? Müslüman diyorsunuz, kardeşim diyorsunuz, Bin
yıldır birlikte yaşıyoruz. diyorsunuz, niye Kürtlerle yeni
bir ilişki zemini aramak kimsenin aklına gelmiyor? Biraz
sıkıntılı değil mi? Hem de sınırın
diğer tarafı. Bakın, o sınırların karşı
tarafında dünya kadar akrabamız var bizim. Geçen gün bir Mardin
vekilimizin 7-8 tane akrabası Kamışlıdaki patlamada öldü.
Bu kadar yakın. Bunlarla görüşmenin zeminini aramayıp gidip
İsrailden belki istihbarat ve askerî destek alırım, Kürtleri
Suriyede boğarım, belki Rusya üzerinden Esadı ikna ederim
Zaten Esad saldırmaya başladı Kürtlere,
bazılarının gözü aydın olsun, uçaklarla şimdi
Hasekeyi vuruyor, Kamışlıyı vuruyor. Hani Kürtler ile
Esad kardeşti ya! Amerika da uçaklarını göndermiş, şu
an Kamışlının üzerinde, orada burada dönüyor yani.
Bu
işleri daha kolay çözebilmenin bir yolu var. Biz hâlâ olduğumuz
noktadayız. Beş, altı ay önce ne diyorsak onu diyoruz. Bu kadar
gidip bütün dünyanın etrafını dönmeye gerek yok. Oturun
Kürtlerle tertemiz, adil bir barış yapın hem Türkiyede hem de
Suriyedeki Kürtlerle ilişkileri düzenleyin, siz de, biz de, hepimiz de
doğru düzgün Orta Doğuda yeni bir pozisyon alalım. Aksi hâlde
eskiden dost olan sonra düşman olan, yeniden dost yapmaya
çalıştığınız gruplarla, ülkelerle eski
politikayı devam ettirmeye çalışırsanız gerçekten
beyhudedir. Bunun siyasi faturası belki Hükûmete kesilir ama genel
faturası Türkiyede yaşayan herkese kesilir.
Son
olarak
Zamanım kalmadı. İstanbul Amerikan Robert Lisesinden
mezun, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Bölümünü bitirmiş, CERN gibi
bir yerde masterını yapmış, Rio de Janeiroda fizik
doktorasını yaparken bırakmış, yazı yazmaya
başlamış. Dünyanın ilk elli kalemi arasında
gösteriliyor birçok edebiyat otoritesi tarafından. Kitapları 9-10
dile çevrilmiş. Birçok kitabı İngilizce, Fransızca,
Norveççe, dünya kadar dile çevrilmiş kıymetli bir kadın yazar.
Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanını
kazanmış, Deutsche Welle'nin düzenlediği öykü
yarışmasında birincilik kazanmış. Öyle bir CVsi var
ki. Kim bu biliyorsunuz değil mi? Bazılarınız biliyor,
Aslı Erdoğan, Özgür Gündemin yayın danışma
kurulundaydı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Hemen bitiriyorum Başkan.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Başkan, bir dakika ek süre verin çünkü
iki dakika süresi alındı konuşmasına
başladığında.
BAŞKAN
Bir dakika ek süre veriyorum size çünkü geçen gün Cumhuriyet Halk Partisine
bir dakika vermiştim. Gerekli olduğu zaman diğer partilere de
vermek üzere size de ek bir dakika süre veriyorum.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Çok teşekkür ettim Başkan.
Aslı
Erdoğan dünya kadar burs kazanmış, kitap yazmış, gerçekten
edebi, entelektüel anlamda o kadar yüksek kaliteli bir durumda ki dünya
otoriteleri bunu gösteriyor. Özgür Gündem gazetesinde köşe
yazdığı için ve yayın kurulunda olduğu için
Ama hangi
suçlamayla alınmış biliyor musunuz? Ya, her şey olabilir
de, Allah aşkına, terör örgütü üyesi ya. Ya, eğer varsa dünyada
böyle bir terör örgütü üyesi, vallahi entelektüel çapı çok yüksektir, ben
seve seve kendim gidip üye olmak isterim. ((HDP sıralarından
alkışlar) Yani en azından biriniz açın bir
kitabını okuyun, bir sanatını, bir edebiyatını
görün. Gerçekten, bakın, bunu yaparsanız, yarın, öbür gün Biz
FETÖcülerle mücadele ediyoruzu dünyada hiçbir yerde anlatamazsınız.
Dolayısıyla, bu olağanüstü hâli de tadında
bırakıp gerçekten darbecilere karşı kullanmak ama böyle bir
cadı avı üzerinden edebiyatçılara, akademisyenlere,
barışseverlere bulaşmamak gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özsoy.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal
konuşacak.
Buyurun
Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin
bu saatinde hâlâ dikkatini toplayan arkadaşların dikkatine de biraz
bir şeyleri sunmak istiyorum.
Tabii,
Ha geldi, ha gelecek, ha anlaştık. derken İsraille
anlaşma yapıldı. Anlaşma derken de söylenen 3 maddeyle
ilgili değil, sadece 1iyle ilgili bir anlaşma var. Aslında o da
yarım bir anlaşma çünkü söz konusu olan tazminat konusuydu. Bu ise
bir lütuf, ihsanda bulunma gibi bir anlaşma maalesef olmuş. Onun için
bizim baştan konuştuğumuz anlamda bir anlaşma olduğunu
söylemek mümkün değil. Önceki günlerde Sayın Dışişleri
Bakanı ile Sayın Elitaş grubumuza bilgi verdi, bazı
şeyleri aktardılar ama sonuç itibarıyla
baktığımız zaman, nereden nereye geldiğimizi de bu
hususta değerlendirmek gerekiyor arkadaşlar ki, gündüz de söyledim, o
zaman ancak bu hataları yapmayabiliriz, aza indirebiliriz ve daha millî
bir dış politika izleme şansımız olur.
Peki,
nasıl buraya geldik? Yani, bu anlaşmayı biz neden
yapıyoruz? Bunun çıkış noktası neydi? Geriye
doğru dönüp baktığımız zaman, Mavi Marmara
olayının yaşanmasındaki temel şey, onların
söyledikleri limana götürmemiş olmamızdan kaynaklanan bir müdahaleydi
hatırlarsanız. Yani o anda onların söylediği şeyi
eğer onların söylediği şekilde yapmış olsaydık
böyle bir sonuçla karşılaşmayacaktık. Peki, şimdi ne
yapıyoruz, şu an itibarıyla? Yine İsrailin denetiminden
geçilerek Aşdoda göndereceğiz. Peki ne olacak? Yine ablukayı
tanımış olmuyor muyuz? Ben pek anlamadım. Eğer
farklı bir şey varsa, bizim anlamadığımız yerde
arkadaşlar bilgilendirirse. Bakın, Mavi Marmara olayının
yaşanmasının nedeni o gün o geminin o limana
yanaşmamasıydı. Yani onların söylediği şekilde
yardımı götürseydik sorun olmayacaktı. Ne dendi? Devam edin.
dendi. Peki, şimdi Anlaştık. diyoruz, ablukayı
kaldırdık. Nereden gidecek yardımlar? Ben merak ediyorum. Aynı
şekilde o gün bu olayın yaşanmasına neden olan,
onların gösterdiği yerden ve onların denetimiyle
yardımı göndereceğiz. Peki, o zaman niye bu kayıpları
yaşadık, onların hilafına hareket ettik? Bunların
tartışılması lazım.
Özür
dilendi. Uluslararası literatürde özür dendiği zaman bunun bir
beyanla olması lazım. Tamam, o günün şartlarında telefonla
arayarak, araya Amerikan yetkililerinin girmesiyle bir telefon diplomasisi
olmuş o ayrı ama resmî özür dediğimiz zaman farklı
şekilde çalışıyor. Tamam, bunu da bir yumuşama olarak
kabul edelim. Evet, bunlar ilişkilerin düzelmesi açısından
önemlidir ama ben doğru takdim etmemiz gerektiğini söylüyorum
değerli arkadaşlar.
Ortada
elle tutulur bir tane somut şey var, o da tazminat anlaşması
dediğiniz ama hiçbir yerinde tazminat olmayan bir şey. Gündüz de
söyledim, Dışişleri Komisyonunda görüşmeler
sırasında Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu açıkça ifade
etmiş, tutanaklara baktım. Yani İngilizce tabiriyle
baktığımız zaman indemnity dediğimiz
tazminatı değil compensation tarzı bir
Telafi diyoruz
iktisatta biz ona. Yani bir lütuf aslında. Tazminat dediğimiz
hukuki bir tabir. Ha, bu da, efendim, olmuştur,
vatandaşlarımızın zararı karşılanır o
ayrı bir şey ama neyi yaptığımızı doğru
tanımlamamız gerekiyor, onun için söylüyorum, sanki böyle Çok büyük
bir şey yaptık, her şeyi çözdük. gibi değil. Bir
adım attık, yumuşama sağladık, belli bir noktaya
getirdik. demek başka bir şey, Biz söylediğimiz 3 şartı
da yaptırdık. demek başka bir şey. Ha, burada neden bunu söylüyorsunuz
onu da söyleyeyim: Hep söylediğim, ifrat tefrite
kaçıldığı için dış politikada, söylerken iç
politikaya yönelik sert söylemler söylemek hoşunuza gidince sonra bunun
ceremesini millet çekiyor, sonra geri dönerken de böyle bir sürü şey
anlatmak zorunda kalınıyor. Oysaki kurumsal bir dış
politika millî bir şekilde uygulansa, ilgili kurumlara
danışılarak bunlar yapılsa böyle bir şeye
düşmeyiz.
Yani,
devletin başı olarak Cumhurbaşkanı ayrıdır, onun
sözcüsü, genel sekreteri ayrıdır; Dışişleri Bakanlığı
ayrıdır. Ben bazen üzülüyorum çünkü henüz daha
Dışişlerinden bir açıklama gelmeden İbrahim Kalın
pat diye bir açıklama yapıyor. Yani, sonra bu sefer telafi
edemiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı açıklama
yaptırıyor, arkasından bu sefer geliyor, önce
Yani, neler
söyledi Sayın Erdoğan? Sonra sıkışınca Bana
mı sordunuz da gittiniz! demek zorunda kalıyorsunuz. İkisi de
yanlış; baştan söylenen de yanlış, sonraki de
yanlış. İki gündür söyledim, ne Kardeşim Esed
kısmında ailecek toplantı yapmak doğru ne de Düşman
Esed doğru; ikisi de yanlış. Türkiyenin çıkarları
neyi gerektiriyorsa o anda gerekli müzakereleri yaparız, bizim lehimize
neyse o noktada uzlaşabiliriz.
İktisatta
bizim pareto optimumu dediğimiz bir şey vardır, ben
diplomatlara onu anlatırım yani iki tarafın da lehine olacak
şekilde değişim devam eder, o değişim
noktalarının oluşturduğu çizgilerde de biz pareto
optimumunu tarif ederiz. Taraflardan en az birinin kaybetmiyor olması
gerekiyor diğeri kazanırken. Bir taraf zarar etmeye başladı
mı o değişim durur. Biz de dış politikayı bu
anlayışla yapmak zorundayız. Aksi takdirde ne olur? Sürekli
olarak zikzaklarla bu sefer hem
inanılırlığımızı kaybediyoruz hem
ağırlığımızı dış politikada
kaybediyoruz, gittiğimiz zaman da anlatamıyoruz. Yani, aynen geçen
gün, önceki haftalarda darbe sonrası gelişmeleri anlatmak üzere
değişik ülkelere giden arkadaşlarımızın
gözlemleri, sadece benim değil, Londra heyetinde ben gözlemledim ama
diğer ülkelere giden arkadaşlarımla da görüştüm. O zaman
bizim dinlenirliğimiz, ağırlığımız
kayboluyor, ülke olarak inandırıcılığımız
kayboluyor. Onları kaybetmemek lazım, söylediğimiz lafın da
ağırlığının olması lazım.
Hakikaten
şimdi buraya bakıyoruz, gerçek anlamda deniz ambargosu
kalkmamış, buradan anlaşılan bu. Yardım malzemelerinin
Aşdoda indirilmesini ve izin verilecek malzemelerin Gazzeye
aktarılmasını teklif etmişti, yine oraya gönderiyoruz.
Peki, sonrasında şimdi ne olacak? Sadece, bu anlaşmayla beraber
değerli arkadaşlar, biz onların verdiği parayı
alacağız, tazminat yerine de bir lütufta bulunacaklar, o lütfu
alıp zarar görenlerin yakınlarından dava açmış
olanlara o parayı dağıtacağız.
Karşılığında ne yapacağız?
Karşılığında da onların açtıkları
davaları buradan yasa yoluyla iptal edeceğiz. Yani bunlar normal
şartlarda şimdiye kadar çok büyük sayı olmadığı
için rızayla yapılması gereken şeylerdi aslında. Neden
burada anlaşma geliyor? Şimdi biz niye bununla
uğraşıyoruz? Normal şartlarda tazminatı vermeleri için
bir anlaşmaya gerek var mı? Uluslararası anlamda bilmiyorum ama
davaları iptal etmek ve açılacak davaları önlemek için her zaman
yaptığınız gibi
Dün kabul ettik, kamulaştırmayla
ilgili hususlar vardı, onlarla ilgili de yine vatandaşın dava
açma hakkını -en temel haklardan bir tanesidir- elinden
alıyoruz. Dolayısıyla bunlara gerek kalmadan, ikili
ilişkilerle, gerçek anlamda yapacağımız şeylerle bu
düzenlenebilir, önlenebilirdi. Yani uluslararası anlaşma
dediğimiz zaman diğerleriyle ilgili bir şey yok, ablukayla
ilgili bir şey yok, diğer ilişkilerle ilgili olan
anlaşmalar olabilir ama burada sadece yapılan; tazminat dedikleri
bir lütuf karşılığında davadan vazgeçmek, başka
bir şey yok. Onun için bizim dış politikanın
kalıcı dostluklarla ya da kalıcı düşmanlıklarla
yürütülemeyeceğini, onun için de eylemlerimize ve söylemlerimize bu
işi yürüten insanların dikkat etmesi gerektiğini hep akılda
tutmamız lazım. Aksi takdirde sürekli olarak ileri geri yapmak
zorunda kalırız.
Bir
defa daha hatırlatıyorum aynı şeyleri: Şu anda
Suriyede düştüğümüz durum gibi, Mısırla ilgili ilişkilerimiz
gibi, aynı şekilde Libyadaki durumumuz gibi bir hafta sonra ters
tarafa gitmek zorunda kalabiliyoruz. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak
kaygımız budur. İnşallah, bir millî dış politika
uygulamak üzere bu başlatılan
Parlamenter diplomasi diyoruz
artık ona, yurt dışında değişik ülkelerde gördük
diye onun için söyledim. Parlamento olarak
ağırlığımız başka oluyor. Maalesef, Hükûmet
sözcüsü olarak sizlerin tek başına söylediği eskisi kadar
dinlenmiyor. Burada da o kredibilite kaybı sürekli olarak ileri geri
konuşmamızdan kaynaklanıyor çünkü söylediğimizin sürekli
arkasında duramıyoruz, o zaman da onlar farklı bakmaya
başlıyor. Biz MHP olarak her zaman Millî
çıkarlarımıza göre, önce ülkem ve milletim, sonra partim, sonra
ben. anlayışına göre politika yürütüyoruz, özellikle de
dış politika konusunda içerideki çekincelerimizi -bütün
toplantılarda da arkadaşlarımız buna dikkat ederler-
ayrı tutuyoruz ama burada biz bizeyken bazı şeyleri
dillendirmemiz gerekiyor. Ülkemizin bütün komşularıyla, çıkarı
olan bütün ülkelerle karşılıklı çıkar çerçevesinde
ilişkilerini yürütmesi; İsrail, Rusya dâhil olmak üzere
ilişkilerini düzeltmesi sevindiricidir ama bunu yaparken de o
geçmişteki hatalarımızdan ders almamız ve bundan sonra
bunları yaşamamak üzere dikkatli olmamız gerekiyor. Ben bunun
bize bir ders çıkaracağımız bir olay olması
gerektiğini düşünüyorum.
Bu
vesileyle yeniden yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
O
insanların zararının tazmin edilmesi önemlidir. Adı
tazminat değil, belki biraz daha alttan almak zorunda kaldık ama
bir daha da böyle şeylere, yeniden zikzak
yaşayacağımız olaylara ve fecaatlere yol açmayalım
diyor, gecenin bu saatinde de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ
olun, var olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz
konuşacak.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geç bir saatte İsrail anlaşmasını
konuşuyoruz. Bu gece siyasi iktidarın dış politikada bugün
burada görüştüğümüz 6 maddelik anlaşmayla
caydırıcılığını kaybettiğinin tescil
edildiği bir gece. Aynı şekilde, bu gece
(X)efsanesinin ve cazibesinin de
bittiği bir gece. İsrail terör devletidir. İsrail katildir. Biz
oldukça, olumlu bir şey düşünemeyiz İsraille efsanesinin de
bittiği bir gecedir bu gece. Bu gece aynı zamanda isterdik ki
İsraille ilgili bu konular son altı yılda nasıl kamuoyunda
tartışıldıysa, nasıl iç politikaya malzeme edildiyse,
nasıl sömürüldüyse, nasıl oya tahvil edildiyse, nasıl
İsrail aleyhtarlığı ve Filistin sempatisi sandığa
yansıtıldıysa, meydanlarda konuşulduysa bu
anlaşmanın maddeleri de aynen o şekilde meydanlarda
konuşulmalıydı; halk bilmeliydi, gerçekten İsrail
aleyhtarlığının, bu kadar süre dillendirilen İsrail
aleyhtarlığının bu maddelerde nasıl çöpe
atıldığını bilmeliydi.
Şimdi, normalleşmeyi biz başından
beri destekledik. Biz hiçbir ülkeyle ilişkilerin kötüleşmesini,
ilişkilerin bozulmasını asla istemeyiz. Nisan ayında,
Hükûmet hâlâ İsraille ilişkilerde üst perdeden konuşurken biz
bir heyetle İsraile gittik; Tel Avive gittik, Kudüse gittik, Ramallaha
geçtik, Batı Şeriada görüşmeler yaptık, hem Filistinde
hem İsrailde ve bu anlaşma daha o zaman yeni yeni kamuoyunun
gündemine geliyordu. En ayrıntısına kadar bunu orada görüştük
ve şunu anladık: Bizde bu konu kapatılmıştı, bir
utangaçlık var çünkü söylenen sözler, atılan tweetler ve
konuşulan sözler hatırlanmak istenmiyordu. Karşı taraftaysa
bu konuşuluyordu; parlamentoda konuşuluyordu, siyasi partiler bunu
konuşuyordu ve en önemlisi İsrail basını bütün maddelerini
ele almıştı. Her madde biliniyordu, sıradan
vatandaşlara Kudüs caddelerinde sorsaydınız İsrailin
şartlarını size sayabilirdi ama bizim Hükûmette bakanlar bile,
çoğu bakan bilmiyordu neyin konuşulduğunu. Böyle bir dönemden
geçtik. Saklandı. Şimdi, ne oldu? Bu konu artık açığa
çıktı. Neyin konuşulduğunu biliyoruz. Şu anda bu
maddeler önümüzde, yarın kamuoyunun önünde olacak ve bundan sonra da bu
konular en ayrıntılı şekilde tartışılıyor
olacak.
Her
zaman Hükûmetin deklare ettiği gibi, sanki Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin kararıymış gibi Bizim üç
şartımız var. deniliyordu; kendi başına deklare
ettiği üç şart, kendi koyduğu bir çıta. Özür vardı;
2013 yılında Başkan Obamanın
aracılığıyla özür dilendiği söylendi. İkincisi;
tazminat vardı. Tazminat konusu enteresandır. Bu anlaşma
tazminatı düzenliyor güya; yalnız bu anlaşma, tazminatın
içerisine sıkıştırılmış bir affı
içeriyor, İsrail askerlerine bir affı içeriyor. İsrail
askerlerinin hukuki ve cezai sorumluluktan kurtarılmasını,
haklarında açılan davaların kapatılmasını, hiçbir
davanın açılmamasını öngörüyor ve onun
karşılığında bir tazminat veriliyor. 20 milyon dolar
tazminat veriliyor ve ilave olarak, Türkiyede açılan davaların,
ayrıca buna ilaveten açılmış bir dava varsa, hâlâ
diretiyorlarsa açmaya ve bunu sürdürmeye de kararlıysa bunun
kurbanları, bu şehitlerin yakınları bu davaların bir
şekilde tazminata dönüşmesi hâlinde bunu da Türkiye ödüyor. Yani
anlaşma İsraili perdeliyor, tazminat Türkiyeye rücu ediliyor. Yine
Türkiyenin ödemesi, İsrailin tamamen 20 milyon doları verip hukuki,
cezai süreçten muaf olmasını öngörüyor, hiçbir şekilde dava
açılmamasını öngörüyor. Uluslararası dava
açılabilir. denildi Dışişleri Komisyonunda; ona da
açıklık getirmek istiyorum: Siz yerel bazda, Türkiye bazındaki
bütün davaların kapatılmasını, yolların
kapatılmasını istiyorsunuz ve geçiyorsunuz, Türk devleti,
dışarıda bireylerin açacağı davaları da
destekleyemez, bunları teşvik edemez, bunları savunamaz.
diyorsunuz. Dolayısıyla, orada da bir
caydırıcılık var. Buna rağmen hâlâ dava
açılabilir, evet ama yolu tıkıyorsunuz. Niçin
tıkıyorsunuz? Çünkü, İsrail askerlerinin
yargılanmasını istemiyorsunuz, İsrail askerleriyle ilgili
açılmış olan 34 tane davanın sonuçlanmasını
istemiyorsunuz, sonuçlanan varsa da onları kapamak istiyorsunuz ve daha
önemlisi, en önemli konu, İsrail askerleriyle ilgili ceza davaları
veya haklarında çıkarılacak tutuklama müzekkereleriyle olaya
karışan İsrail askerlerinin bir şekilde Türkiye'ye geldikleri
zaman burada tutuklanmalarının da önünü kapatıyorsunuz. Bu
anlaşma bir kapama anlaşması. İsrail askerleri her
açıdan güvenceye alınıyor, hiçbir şekilde
dokunulamıyor. Başka izah tarzı yok bunun. Ya, insan buna bu
ölen insanlarla, bu şehitlerle ilgili bir madde koymaz mı?
Onların da bir hatırası yok mu? Hiç mi bir madde konmaz buraya?
Bu
Mavi Marmara gemisi doğrudan gitseydi Gazzeye, Gazzeye
ulaşmış olsaydı, Deniz ablukasını deldik. diye
bundan övünecek miydiniz, övünmeyecek miydiniz? Gitti ve bu hadise meydana
geldi. Şimdi duramıyorsunuz arkasında, savunamıyorsunuz
çünkü bu konunun savunulacak hiçbir tarafı yok. Herkesin söylediği
ortada, herkesin ne tweet attığı ortada, nasıl
konuştuğu ortada. Bu konu, gerçekten, bizim için bir dönüm noktası
oldu. Caydırıcılığımızın yerlerde
süründüğü bir geceyi yaşıyoruz biz ve anlaşma yarın
çıktığı zaman göreceksiniz, bir numaralı konudur
İsrail askerlerinin kurtarılması. Hükûmetin getirmiş
olduğu yasayla, 90ıncı madde çerçevesinde kanun hükmünde olan
bir yasayla İsrail askerlerinin güvenceye alınmasını konuşuyoruz
biz bu gece.
Üçüncü
konu ablukanın kaldırılmasıydı. Bakınız,
abluka diyoruz, önce ablukaydı; sonra, ambargoya dönüştü zaman
içerisinde gerçekle karşılaşınca; sonra, ambargonun
hafifletilmesinden bahsettik; son dönemde de özellikle şu anlaşma
gündeme geldikten sonra da yaptırımların hafifletilmesi,
giderek, eğer üç ay daha bu gündeme gelmeseydi herhâlde hafifletilme de
atılacaktı. İnanın, bu kadar U dönüşü
yaşadığımız bir geceyi yaşıyoruz.
Abluka
kalkmıyor. Kimse ablukanın
kaldırıldığını söyleyemez. Neden? Zaten
ablukanın kaldırılmayacağının aslında
bilinmesi gerekirdi. İsrail ablukanın
kaldırılmasını yani deniz ablukasının
kaldırılmasını -bizim anladığımız deniz
ablukasının kaldırılması- bir egemenlik hakkı
olarak görüyor, kırmızı çizgi, Bundan
vazgeçmeyeceğiz." diyor. İki: İsrail askerlerinin
güvenliği, Bundan vazgeçmeyiz." diyor ve güvenliğini
sağlamış oluyor.
Bu
anlaşma aslında, demin de söylendi, biz Dışişleri
Komisyonunda söyledik, orada da ben belirttim, bu anlaşma bir
mutabakatın mütemmim cüzüdür, güya O mutabakat gerekçeye
yansıtılmış. deniyor ama bütün bölümlerin
yansıtılmadığını biliyoruz. Nereden mi biliyoruz?
Söyleyeyim. Bir: Sizin üç şartınız vardı, İsrailin de
üç şartı vardı. İsrailin üç şartından bir tanesi
ve en önemlisi, Netanyahunun üzerinde en fazla durduğu İsrail
askerlerinin güvenliğiydi yani yargısal süreçte yasal olarak
yargıyı tamamen bloke etmekti, bu yapılıyor. İkincisi:
Deniz ablukasıydı, hiçbir şekilde İsrail denizden zaten
kimseyi yaklaştırmıyor, o da gerçekleşmiş oluyor.
Üçüncü konu Hamas konusuydu. Bizim son altı yıldır Filistin
konusuna Hamas gözüyle bakarak götürdüğümüz bir dava da Hamas konusuydu;
bu belgede hiç birisi yok bunların ama bu, mutabakat metninde vardı.
Nasıl geçiyordu? Mutabakat metninde mesela ne geçiyordu? Türkiye ve
İsrail kendi ülkeleri üzerinde veya üzerinden birbirine karşı
herhangi bir terörist -terörist, altını çiziyorum- veya askerî
faaliyete izin vermediklerini veya ülkeleri dışında bu tür
faaliyetlere destek sağlamadıklarını beyan ederler. Bu
amaçla, Türkiye ve İsrail bu tür faaliyetlerin toprakları üzerinden
birbirine karşı herhangi bir örgüt -örgüt, altını çizmek
istiyorum- veya grup tarafından girişilemeyeceğini,
planlanamayacağını, uygulanamayacağını,
yönetilemeyeceğini veya finanse edilemeyeceğini teminen her türlü
gerekli tedbiri alır. deniliyor. Kimin için söyleniyor bu? Hamas için
söyleniyor, Türkiyedeki Hamas için söyleniyor. Bu anlaşma esasen 2
kesimin satıldığı anlamındadır. 1)
Kurbanların aileleri. 2) Hamas da satılıyor bu anlaşmayla.
Bu mutabakatla bunu görüyoruz biz.
Şimdi,
efendim, biz normalleşmenin olmasını isterdik, tabii ki
istiyoruz, bunu baştan da söyledik. Normalleşme olurken Türkiye'nin
öncelikle çok kolay şartlar ileri sürdüğünü görüyoruz. Her konuda bu böyle
oluyor. Kırmızı çizgi ilan ediyoruz, sonra
kırmızı çizgileri unutuyoruz. Şartlar ilan ediyoruz,
şartlar yerine gelmiyor. Peki, bu, Türkiye'nin itibarını yerle
bir etmiyor mu, Türkiye'nin caydırıcılığını
yerle bir etmiyor mu? Bu bütün söylenenler yutulduktan sonra ortada zarar gören
kimdir, Türkiye'nin itibarı değil mi? Bugün İsraille ve bir
süre önce Rusyayla, daha sonra belki Suriyeyle bu gelişmeler
yaşanacak. Biz irtifa üzerine irtifa kaybediyoruz ve maalesef
Biz
hep diyoruz ya 15 Temmuzdan sonra yeni bir milat başlasın.
Dış politikada bunun başlaması gerekiyor. Bir kere,
tutamayacağımız, yapamayacağımız bir sözü
vermememiz gerekiyor. Eğer bir söz verdiysek de onu yapmamız
gerekiyor. Biz bunun çelişkisini yaşıyoruz çünkü bu, çok
tatlı bir konu. Türkiyede bununla seçimler kazanıldı, bu kadar
hoyratça kullanıldı; sokaklarda, caddelerde, parklarda, meydanlarda
bu konu gündeme getirildi, şimdi bir çark edilme var. Biz, şahsen,
gelinen nokta itibarıyla bunun üzüntü verici olduğunu
düşünüyoruz.
Şimdi,
demin söyledim, bir üst mutabakat daha var. Bu mutabakatta ne geçiyor? Güya
yaptırımların hafifletilmesi deniyor ya gerekçede, burada, bu
mutabakatta o da geçmiyor. Doğrudan Gazzeye gidecek sivil malların
Aşdod Limanından, İsrail denetiminde, İsrailin protokol
kurallarına uygun olarak, İsrailin güvenlik mülahazaları
dikkate alınarak kontrollü bir şekilde Gazzeye geçirilmesini
öngörüyor ve İsrailin kuracağı mekanizmalarla geçirilmesini
öngörüyor. Yani siz Gazzeye bir mal sevk ettiğiniz zaman Aşdodtan
bile gitseniz yine bir denetime, yine bir gözetime ve yine bir İsrail
protokolüne ve mutabakatına ihtiyaç duyuyorsunuz, kendiniz geçemiyorsunuz.
Yani şimdi ablukanın kaldırılması, ambargonun
hafifletilmesi falan diyoruz ya
Yani burada doğrudan İsrailin
eline bir yetki veriliyor.
Peki
bu ne demektir? 1) Biz Gazze üzerindeki İsrail ambargosunu
tanımış oluyoruz. 2) Gazze üzerindeki İsrail
egemenliğini de böylece tanımış oluyoruz çünkü Mavi Marmara
gemisinin gidiş amacı, oraya giderek o ambargoyu yıkmak, orada
uygulanan kuralları altüst etmekti. Şimdi bu anlaşma o
çarkı geri döndürüyor. Bizim bunu bilmemiz lazım.
Sayın
Bakanımız burada, mutlaka cevap verecektir. Bu anlaşmada
İsrailin Gazze üzerindeki egemenliği bir nevi örtülü olarak
tanınmış oluyor. Yani hiç kimse çıkıp Bu ambargo
hafifledi. diyemez. Bu, bizatihi ambargonun daha fazla
ağırlaşmasıdır. Ayrıca gidecek malzemeler, sevk
edilecek malzemeler sükûnet devam ettiği sürece olabilir. Sükûnetin olmadığı
bir zamanda sükûnetin olduğuna kim karar verecek? İsrail karar
verecek. Yani Evet, sükûnet bozuldu bugün. derse sizin
tırlarınız Aşdod Limanında indirildikten sonra
Gazzeye geçemeyecek. Dolayısıyla, bunları bilmemiz gerekiyor.
Yani, bir anlaşma yaptık, her konuda olduğu gibi manşetler
atılıyor: Zafer!, Bu başarıdır. Başarı
falan yok. Yani, bunda bir başarı gören varsa açıklasın,
burada bir başarı yok. Normalleşmeyi istiyor musunuz? Elbette
istiyoruz ama bu Pirus Savaşı gibi bir şey. Yani, her
şey altüst olduktan sonra bir tek normalleşme kalıyor.
Bir başka konuya müsaadenizle değinmek
istiyorum ve bitirmek istiyorum gecenin geç saatinde. Şimdi, bu davalar
kapatıldı. Yasa çıkacak ve bu yasa nasıl uygulanacak, o da
belli değil. Mahkemelere gidecek, o mahkemelerde bazı davalar
kapatılacak, bazı davalar devam edecek, devam edenleri tabii ki
Türkiye tazmin edecek, daha sonra ortaya çıkacak tazmin konusunu. Peki,
sonra ne olacak yani sonra ne olacak? Siz bir
vatandaşınızın hakkını yani normalde insan haklarından
doğan şikâyet etme hakkını bile önlemiş oluyorsunuz.
Bu kadar korumacılık
Ve nasıl önlüyorsunuz? Tazminat
verdiğiniz ailelerin elinden feragatnameler alıyorsunuz ve
İsraile gönderiyorsunuz ki Biz aldık, bak başardık.
diye. Sonuçta bu anlaşma budur.
Bu anlaşma her açıdan eleştiriye açık
bir anlaşmadır. Bu çok tartışılacaktır.
Ayrıca, İsraille ilişkilerde de maalesef bir kara lekedir.
Yani, Türkiyenin her zaman bir üstünlüğü olması gerekir, bir
cazibesi olması lazım, bir yüksek moral zemini olması gerekir.
Bu aşınmıştır bu gece. Sabah Herald gazetesinde
-İsrail gazetesinde- ve başka gazetelerde bir başarı öyküsü
anlatılacaktır çünkü öne sürdükleri bütün şartlar
gerçekleşmiş oluyor. Deniz ablukası olmuyor zaten, İsrail
askerleri tam güvenceye alınmış oluyor, Hamasa da zincir
vurmuş oluyorlar.
Ayrıca, merak ediyorum, bu Hamas konusu niye hiç
gazetelerde geçmiyor. Biz, Hamas yüzünden Batı Şeriayla
ilişkilerimizin açılmasına sebep olmadık mı?
Filistinin birlik ve bütünlüğü konusunda maalesef Hamas yüzünden
Batı Şeriadaki yönetimle alınganlık içerisine girmedik mi?
Şimdi, bu da satılmış oluyor. Peki, bu konuya, Hamas
konusuna değinmeyi hiç düşünmüyor musunuz? Bakınız, bu
mutabakatta var, burada var, Hamasla ilgili maddedir bu. Bunun FETÖ terör
örgütüyle, PKKyla falan da alakası yok, burada adres bellidir. Diplomatik
bir lisanla ancak bu şekilde ifade edilebilir. Buradaki adres
Hamastır, Hamasın faaliyetlerine zincir vurulmasıdır,
terör olarak lanse edilen aktivitelerin engellenmesidir.
Bunları
belirtmek istedim ve umarım bir ders alırız, bundan sonra üç ay
önce söylediklerimizi üç ay sonra yutmayız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu
konuşacak.
Buyurun
Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir kuru iktidar uğruna her şeyi feda ediyorsunuz.
Yüzlerce yıl birikmiş olan hatasıyla, sevabıyla ne varsa
hepsini veriyorsunuz. Bir İsrail meselesi kalmıştı -ki bu
İsrail meselesi, bizim kuşağın muhayyilesinin
oluşmasında son derece önemli köşe taşlarından
biriydi- Sayın Cumhurbaşkanının Bana mı sordunuz?
demesiyle bunu da verdiniz.
Mavi
Marmarada 9 can var. Ondan sonra, seçim meydanlarında atılan
nutuklar, hamaset ve şimdi ex gratia, lütuf olarak alınan 20 milyon
dolar ve bunun karşılığında ne verildi, bunu da
arkadaşımız biraz evvel anlattı.
Eğer
bu anlaşmayı başka bir parti yapsaydı şimdi
ayaktaydınız, şimdi, bu gece sokaktaydınız,
ayaktaydınız ama şu anda başınızı eğmek
durumundasınız, böyle bakmak durumundasınız.
Değerli
milletvekilleri
SAİT
YÜCE (Isparta) Niye ?
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Niye eğelim?
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Niye eğeceksiniz bilmiyorum.
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Sen eğ başını.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Benim başım dik, ben eğmiyorum, siz
eğeceksiniz.
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Kendine bak sen.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) AK PARTİ artık o parti değil, herkes
bunu söylüyor, 2002de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi değil. Hani
adalet getirecekti, adalet dağıtacaktı? Eşitlik, demokrasi,
hukuk devleti, mazlumların ve mağdurların yanında; böyle
bir AK PARTİ yok. Tüm sözlerinizde döndünüz, tüm sözlerinizi ortada
bıraktınız. Bu anlaşmadan sonra, Mavi Marmara
yolcularına Bana mı sordunuz? dedikten sonra artık
insanlığa, Türkiye'ye, insanlara söyleyecek hiçbir sözünüz yok. Daha
evvel söylemiştim, zaten sizin bir gelecek ütopyanız da
kalmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, aslında siz, Adalet ve Kalkınma Partisi pragmatist
bir partisiniz, reel politiğin peşinde giden bir partisiniz.
İsrail-Filistin meselesi, nutuklar filan hepsi de reel politiğin, iç
politikanın gereğiydi. Biliyoruz, siz kurulduğunuzda, 2002de
Amerikalara gittiniz, içerideki vesayet odaklarına karşı
dışarıdaki odaklardan destekler istediniz. Musevi lobilerini
gezdiniz. Cesaret ödüllerini aldınız. Sonra, uzun süre iyi
ilişkiler devam etti. Ne oldu bu ilişkiler esnasında?
İsrailin NATO faaliyetlerine katılmasına izin verdiniz.
İsrailin OECD'ye girmesine izin verdiniz. Nükleer silahlanma konusunda
yapılan görüşmede çekimser oy kullandınız, İsrailin
nükleer silahları sorgulanacaktı. Mavi Marmaradan sonra istenen
belgeleri Laheydeki mahkemeye vermediniz. İsrailli komutanlarla ilgili
ortaya çıkarılan, kırmızı bültenle ilgili konularda
gereğini yapmadınız. Sonra ne olduysa bir anda işler
değişti, sıkıştınız dış politikada
içeride olduğu gibi, işte, sonra
(x)ler filan, bütün bunları
kullandınız, sonra sıkıştınız, şimdi
anlaşma arıyorsunuz.
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Siz ne yaptınız ya, siz ne
yaptınız?
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Ben mi yapmışım İsraille
anlaşmayı arkadaşlar? Ben ne zaman yönettim bu Türkiye'yi?
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Hayır, hayır, siz ne
yaptınız CHP olarak?
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Hiçbir şekilde suç ortağı aramayın,
suçlu bizzat kendinizsiniz eğer bu bir suç idi ise.
Şimdi,
Bana mı sordunuz? diyorsunuz. Bakın, bir yazar ciddi bir şey
söylüyor, diyor ki: Artık AKPnin kurmuş olduğu sistem her ne
idi ise onun sigortaları atmıştır. Gerçekten, bütün
iddialarınızı bu akşam burada bırakıyorsunuz, bu
anlaşmaya evet diyerek bırakacaksınız.
Daha
vahim bir şey var değerli arkadaşlarım; bu
anlaşmayı, böyle bir ortamda, böyle bir psikolojide bu akşam
getirerek, gerçekten Mavi Marmara şehitlerinin ruhlarını ciddi
bir şekilde rahatsız ettiniz.
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) O zaman neden tepki göstermediniz
peki?
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bu saatte getirdiniz, çünkü kimse dinlemesin,
izlemesin. İstemiyorsunuz dinlemesini, yüzünüz yok çünkü değerli
arkadaşlarım.
Sadece
İsraille ilgili zikzaklar mı? Dış politikanız
bütünüyle vahamet, bütünüyle.
Suriye
politikanız: 400 bin ölü var orada, 400 bin ve sizin politikanız,
zaten bir bakanınız da bunu bir şekilde itiraf etti orada.
Mısır
politikanız: Ne oldu? Şimdi Sisiye mektup yazıyorsunuz. Niçin
yalnız bıraktınız Mısırda desteklediklerinizi?
Evet,
değerli arkadaşlarım, kim ne derse desin, İsrail hâlâ -önce
dediğimiz gibi, ben söylüyorum, tekrar ediyorum- bir işgal
devletidir. İsrail hâlâ terör yöntemleriyle kendi halkını
sindiren bir devlettir. Bu böyledir.
Bakın,
şurada bir harita var, harita. 1900lerin başında Filistin neydi
-sarı ve yeşil- daha sonra ne oldu, İsrail devleti
kurulduğunda ne oldu, 1967de ne oldu? Ve şu andaki İsrail,
Filistin; gösteriyor, yeşil renkler İsrail, Filistin bu. Filistin bu
hâle getirilmiştir.
Bakın,
bundan on sene evvel, Lübnanda Doğu Konferansıyla beraber
Şatila Kampını ziyaret ettik. Kamp yöneticisi bir Filistinli. 8
yaşındayken göç etmiş Lübnana ve o günden bugüne kampta yaşıyor.
Abdullah Kasım bize bir anahtar gösterdi. Benim tek zenginliğim, tek
mülkiyetim bu anahtar. Bu anahtarı babam bana emanet etti. Bu anahtar
bizim Filistindeki evin anahtarıdır. Ben bir gün gidip, evimi açacağım.
Bakın,
siz bu umudu iç politika malzemesi yaptınız değerli
arkadaşlarım, iç politika malzemesi yaptınız ve şimdi,
gecenin bu saatinde, burada, bu anlaşmayı geçireceksiniz.
Bakın,
İsraille savaşın. filan demiyoruz; Filistinlilerin bu
davasını diplomatik yollarla savunabilirdiniz. Bir ara Türkiye
bunları yaptı, güzel de yaptı ama siz bunu yapmadınız,
her şeyi uç noktada yaptınız, dış politikayı da,
her şeyi uç noktada yaptınız ve her şeyi iç
politikanın malzemesi olarak kullandınız meydanlarda, her
şeyi.
Bakın,
İslamcıların, solcuların Filistinde basını
desteklemeleri haklı bir davaydı, biraz evvel söyledim, çünkü
insanlar evlerinden, yurtlarından edildi. Şu anda ambargonun,
ablukanın altında yaşıyorlar. Gazzede yaşamın
nasıl olduğunu gidenler biliyor.
Peki,
ne var sonunda elinizde? Kupkuru bir iktidar uğruna siz ruhunuzu
bırakıyorsunuz bu akşam buraya arkadaşlar, ruhunuzu
bırakıyorsunuz. Kaldı ki bu iktidar ne kadar iktidardır,
omuzlarınızda ne kadar yüktür, ayrı bir şey.
Arkadaşımız
anlattı, ben girmeyeceğim, İsrail Anlaşması nedir, lütuf
ne demek, tazminat ne demek, özür var mı yok mu, abluka kalktı
mı kalkmadı mı, ekteki maddeler nelerdir, neler
aldınız neler verdiniz. 20 milyon dolar
karşılığında ortaya konulan sadece 9 can, 9 şehit
midir yoksa Filistinliler de Hamas da, hepsi verildi mi, bu da ayrı bir
şey. Özür filan da yok ortada, resmî bir özür de yok ortada.
Bakın,
AKP milletvekili arkadaşlarım, 2003te yine AKP milletvekilleri bu
Mecliste hiç unutulmayacak bir destan yazdı, o da şu: Türkiye'nin
Amerikayla birlikte Irakın işgaline katılmasını
reddettiler Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin oylarıyla beraber
100e yakın AKP milletvekili.
Bu
akşam siz ne yapacaksınız, bekliyorum, merakla bekliyorum;
Türkiye bekliyor Sayın Kavakcı sizi. Bu anlaşmalara el
kaldırdıktan sonra vicdanınıza nasıl hesap
vereceksiniz, gerçekten merak ediyorum. Mavi Marmara şehitlerine ne
diyeceksiniz, evinden yurdundan olan milyonlarca Filistinliye ne diyeceksiniz,
merak ediyorum. Arafatın şu meşhur taş atan çocuk
generallerine ne diyeceksiniz? Bu terimleri, bu kavramları çok iyi
anlıyorsunuz arkadaşlar, çok kullandık bunları
yıllarca beraber.
Sonra,
şu meşhur Rachel Corrie için ne diyeceksiniz çok merak ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, dış politika ve ülkeyi yönetmek
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Sayın Bekaroğlu, korsan
gemi açıklamasını da açıklar mısınız?
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla)
bambaşka bir şeydir.
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Şunu soruyorum: Korsan gemi
açıklamasını açıklar mısınız?
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bakın, siz ülkeyi
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu korsan gemi demişti, onu da bir
açıklayın.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bakın, Kılıçdaroğluyla ilgili
soruyor. Kılıçdaroğlu o günlerde şöyle bir açıklama
yaptı
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Hayır, 2015te yaptı, Mart
2015te yaptı.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla)
dedi ki: Ben olsam eğer güvenliğini
sağlayamayacaksam bu gemiyi göndermezdim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sen de dedin, sen!
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Dönemin Başbakanı, şimdiki
Cumhurbaşkanı İsraili destekliyor, İsrail gibi
konuşuyor. diye meydanlarda bağırdı,
çağırdı. Bu da yanlıştı değerli
arkadaşlarım. Şurada, sadece dönemin
Başbakanının, şu andaki Cumhurbaşkanının o
dönem yazdığı şeyler var, bunları paylaşmıyorum.
Ülke yönetmek bambaşka bir şeydir. Evet, oy almaya devam ediyorsunuz,
aldınız ama
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu da iyi yönettiğimizi gösterir.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla)
ülkeyi yönetemiyorsunuz. On beş sene sonra
geldiğimiz yer burasıdır: Demokrasimiz tehdit altında,
hukuk yok
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla)
insan hakları tehdit altında,
uluslararası ilişkiler kötü, her şey kötü.
Değerli
arkadaşlarım, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Aynaya bir baksana sen.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Aynaya sen bak Beyefendi, bak tipine!
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Utan, utan!
BAŞKAN
Sayın Bekaroğlu, lütfen
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Slogan atıyorsun, slogan.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Slogan atmak sizin işinizdir, reisinizin
işidir slogan atmak. Sloganla götürüyorsunuz on beş senedir.
BAŞKAN
Sayın Bekaroğlu, lütfen
Konuşmanızı bitirdiniz,
lütfen
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Slogan atıyorsun sadece. Geçirdiğin evrime
bak.
BAŞKAN
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Kavakcı Kan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAVZA
KAVAKCI KAN (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle az önceki konuşmacımızın şu
son cümlesinden başlayayım: Her şey çok kötü. Ben öyle
olduğunu düşünmüyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Onun derdi başka, biliyoruz onu, biliyoruz.
RAVZA KAVAKCI KAN (Devamla) Ülkemizde her şey çok
iyi, daha da iyi olacak inşallah. Özellikle 15 Temmuzda
yaşadığımız korkunç hadise, akabinde 16sında
burada, Mecliste toplanmış olmamız, bütün partilerin, bütün
kıymetli partilerin katılımlarıyla toplanmış
olmamız ülkemiz adına ümit verici bir şey.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Onun için insanları konuşturmuyorsunuz.
RAVZA
KAVAKCI KAN (Devamla) Akabinde, yirmi yedi gün tuttuğumuz nöbetler,
oradaki birlik, beraberlik her kesimden insanın -kadın erkek, çoluk
çocuk- bir arada olması ve sonunda da bunu taçlandırmak için
Yenikapıda yapmış olduğumuz miting ve
yaşanmış olan süreç
İnşallah, her şey daha iyi
olacak.
Demin
ifade edildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti
Arasında Tazminata İlişkin -tazminata ilişkin, tekrarlıyorum,
burada sadece tazminatla alakalı konuşuyoruz- Usul
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısını konuşuyoruz. Ben de şahsım
adına söz almış bulunuyorum.
Malumunuz,
Mavi Marmara olayının yaşandığı günleri ben çok
iyi hatırlıyorum. O gemide birçok arkadaşım vardı,
birçok kardeşim vardı. Hadisenin, uluslararası sularda
yapılmış olan çirkin saldırının akabinde de
geminin gelişini sabaha kadar bekleyenler arasındaydım. Buradan
tekrar bütün Mavi Marmara şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Onlarla beraber Filistinde şehit olan bütün kardeşlerimize de
Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı
diliyorum.
Birkaç
husus gündeme getirildi. Malumunuz, Türkiye'nin bu saldırının
akabinde 3 tane şartı vardı. Bu şartlardan bir tanesi de
Mavi Marmarada hayatını kaybedenler için Türkiye'ye tazminat
verilmesiydi. Bugünkü kanun da bununla alakalı bir kanun.
Birkaç
husus gündeme getirildi. Bir tanesi Neden ex-gratia tabiri
kullanıldı? Bununla alakalı. Şunu söylemek istiyorum: Bu tabir
iki devlet arasındaki bir anlaşmazlıkta herhangi bir mahkeme ya
da cezai müeyyide olmaksızın müzakere yöntemiyle elde edilen hukuki
hükümlülük sebebiyledir. Dış meblağ, bahsedilen meblağ
herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın ödendiği için, no
obligation mecburiyet olmadan ödendiği için ex-gratia tabiri
kullanılmıştır. Ayrıca, deminden beri,
compensationın tazminat olmadığına dair ifadeler
kullanılıyor. İngilizcem fena değildir, Ankara Kolejinde
Fehmi Hocam Allah hayırlı uzun ömür versin- bu konuda iddialı
bir hocadır. Fehmi Özturandan öğrendiğim kadarıyla
compensation -hukukçu arkadaşların da desteğiyle- tazminat
manasına gelir.
Onu
da arz ettikten sonra şunları ifade etmek istiyorum: Mavi Marmara
neden gitti Filistine, gitmekteki amaç neydi? Oradaki insanlara yardım
götürmekti.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Ablukayı delmek için.
BAŞKAN
- Sayın Bekaroğlu, lütfen, müsaade eder misiniz.
RAVZA
KAVAKCI KAN (Devamla) Müsaade edin Sayın Bekaroğlu, ben sizi
sabırla dinledim. Lütfen -sesim de kısık- müsaadenizle ben de
kendimi ifade edeyim.
Abluka
kelimesi hiçbir zaman ifade edilmedi, abluka kelimesi zikredilmedi, oradan
söylenen kelime ambargoydu. Amaç, Filistindeki çocuklara, kadınlara,
orada yaşayan insanlara, kardeşlerimize yardım etmekti. Amaç
buydu, bunun için gittiler, bunun için şehitlerimiz, 9 şehidimiz
hayatını verdi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Peki,
o günden bugüne şu anda değişmiş olan ne var? Leydi Leyla
gemisi gitti ve yardım götürdü. Bundan sonra da daha önce götürülmemiş
olan yardımlar gidecek. Ne yardımları? Altyapı
yardımı. Enerji Bakanlığımız gidip orada
araştırma yapabilecek ve oranın ihtiyaçlarına göre su,
elektrik hastane altyapı- ne gerekiyorsa bundan sonra yapabileceğiz.
Her şey mükemmel değil, hayatta her şey mükemmel değil ama
bu anlaşmayla beraber her şey siyah beyaz değil, aradaki gri
çizgiler de
Filistin halkına yardım götürülecek.
Eminim
aranızda gitmiş olanlar vardır. Benim hayatımın en
kıymetli tecrübelerinden bir tanesiydi Filistine gitmek, kendi ülkende
nasıl tutsak olabildiğini görebilmek. Oraya biz turist vizesiyle
gittiğimiz için misafirler olarak, sıkıntılarla içeri gidip
El Aksa Camisinde ibadetimizi yaptıktan ve şehrin tarihine hayran
kaldıktan, ziyaret ettikten sonra farklı şehirlere gittiğimizde
kendi ülkende tutsak olmak nasıl bir şey onu açık ve net bir
şekilde gördük. Çünkü İsrail devletinin kontrolündeki alanlardan
Filistinin alanına geçtiğinizde giriş ve
çıkışlarda büyük sıkıntı yaşıyordunuz,
biz turist olarak bunu yaşıyorduk, orada yaşayan
vatandaşlar daha fazlasıyla bunu yaşıyorlardı.
Gerçekten ne kadar büyük yardıma ihtiyaçları olduğunu aynen
yakın gördük. Bu anlaşmayla bu sağlanacak. Belki anlaşmadan
memnun olanlar olacak, olmayanlar olacak ama bu anlaşmayla AK PARTİ
büyük bir sorumluluk altına girmiş ve bundan sonra da
uluslararası ilişkiler alanında da ilişkilerini düzeltmek
için önemli bir adım atmış ve bunu Filistin halkının
yararına atmıştır. Bu manada Filistindeki bütün
paydaşların bu anlaşmaya desteği de vardır; bunu da
açık ve net ifade edelim. Filistindeki çocukların yüzlerinin
gülebilmesi için -zaten şehitler onun için hayatlarını
vermişti- bundan sonra da bu anlaşmayla beraber bu alanda
adımlar atılmış olacak.
Bazen
Dışişleri Komisyonunda da bunu tartıştık,
şunu söyleyenler de oldu: Türkiye sahip çıkmadı. Mavi Marmara
hadisesi olduğunda, bu uluslararası bir hareket olmasına
rağmen, uluslararası sivil toplumdan, yurt içinde, yurt
dışında her kesimden insanın yapmış olduğu
bir hareket olmasıyla beraber oradaki her bir yaralı geri
alınana kadar Türkiye Cumhuriyeti oradaydı, en üst düzeyde
oradaydı ve en son tutsak verilene kadar kendi vatandaşı olsun
olmasın oradaydı, elinden geleni yaptı.
Mavi
Marmara şehitlerimize tekrar Allahtan rahmet diliyorum, bütün Filistin
şehitlerine Allahtan rahmet diliyorum.
Bir
de şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: 1949da biz İsraili ilk
tanıyan ülkeydik. O zaman kim iktidardaydı, söylenenleri,
yazılanları konuşmak gerekiyorsa kim iktidardaydı? CHP
iktidardaydı. Sayın Bekaroğlu, bu güzel haritayı bizimle
paylaştı, çok teşekkür ediyorum. Bu haritadaki hadisenin buraya
gelmesinin sebebi...
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Ankara Savaşından da CHP sorumlu!
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) Dinle, dinle.
RAVZA
KAVAKCI KAN (Devamla) Müsaade edecek misiniz Sayın Bekaroğlu, ben
bitireyim.
Bunun
sebebi AK PARTİ değildi, bunun çözümü için adımlar atan AK
PARTİ, cesaretle bunu yapan AK PARTİ. (CHP sıralarından
alkışlar!) Teşekkür ederim, bitirmedim henüz Sayın
Bekaroğlu, bitirince ben size iletirim, alkışlamak isterseniz,
alkışlayabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) AK PARTİ Hükûmeti, belki bir kısım gönülleri
kırmak pahasına Filistinli çocukların yüzünü güldürmek için bu
tasarıyı Dışişleri Komisyonunun da desteğiyle
geçirmiştir ve ben de bu tasarıyı destekliyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.09
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
414
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE İSRAİL DEVLETİ ARASINDA
TAZMİNATA İLİŞKİN USUL ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) 28 Haziran 2016 tarihinde imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin
Usul Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars
Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen konuşacak.
Buyurun
Sayın Bilgen.
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; böyle kritik ve zor konularda
aslında toplumun aklının, toplumun hafızasının
nasıl şekillendiği en az siyasetçiler kadar, en az devletler
arasındaki ilişki tarzı kadar önemlidir.
Ben
tabii, Sayın Bekaroğlunun kuşağından
olmadığım için, onun dönemindeki muhayyile nasıl
oluştu bilmiyorum ama benim dönemimde İsraille ilgili, Yahudilerle
ilgili en çok satan kitap kime aittir diye size sormak isterim. Hocam, Harun
Yahyaya ait yani Adnan Hocaya ait.
Şimdi,
bir toplumun hafızası, bir toplumun bu konuya bakış
açısı, bir toplumsal kesimin zihin dünyası o düzeyde, o seviyede
şekilleniyorsa, aslında, sadece siyaseti tartışmak, sadece
devletler arası ilişkiyi tartışmak değil, belki
dünyaya, hayata, farklı inançlara, farklı kimliklere nasıl,
nereden bakmak lazım diye tartışmayı daha ciddi, daha
esastan yapmamız gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, İsraile bakış, İsraille ilişki
konusu Orta Doğu için aslında bir turnusol niteliği
taşır ve İsraille ilişki sadece İsraille ilişki
değildir; bunu hepimiz biliyoruz, İsrailin kuruluşundan,
İsrailin orada varlık gücünün arka planından bunu biliyoruz ama
en az bunun kadar önemli olan boyut Orta Doğudaki birçok rejimin
İsrail karşıtlığı üzerinden kendi içindeki
tartışmaları bastırıyor olmasıdır. Özellikle
Arap rejimlerinin, Arap ülkelerinin büyük kısmı toplumu sürekli
İsrail karşıtlığıyla motive ederek içerideki
talepleri, içerideki eleştirileri, demokratikleşme taleplerini,
yolsuzluklarla ilgili itirazları, eleştirileri bastırır.
Çünkü, öyle bir düşman vardır ki Orta Doğuda, ona yönelik
husumet her şeyi örtmeye yeter, ona yönelik nefret, ona yönelik hamaset her
şeyi örtmeye yeter. Dolayısıyla da aslında İsraille
ilişkiler birçok rejim açısından, bölgedeki birçok ülke
açısından aynı zamanda demokratikleşme sorunudur. Çünkü,
gerçekten bu ülkelerdeki halkların talepleri mi siyasette egemen, yoksa
başka güçler mi bu ülkelerin yönetimlerinin politikasını belirliyor,
belirleyici bir anlam ifade eder. Yine, Orta Doğuda gerçek,
kalıcı bir barışın olup olmayacağı,
devletler arası ilişkiler, bu açıdan da yani barış
açısından da İsraille ilişkiler son derece önemlidir.
İsraille ilişkileri sadece bir dış güçler tartışması
ekseninde yapmamak, aslında, daha çok da yönetimler ile kendi
halkları arasındaki uyum, örtüşme üzerinden konuya
yaklaşmak lazım. Konuşmanın sonunda söyleyeceğimi en
başta söyleyeyim, bu anlaşmanın aslında hakkı, halka
sormaktır değerli arkadaşlar. Yani toplum İsraille böyle
bir anlaşma yapılmasını nasıl
karşılıyor, nasıl bakıyor; olumlu mu
yaklaşıyor, olumsuz mu? Eğer onun iradesine saygımız
varsa, onun kaygıları, onun eleştirileri, onun değer
dünyası bizim için bir şey ifade ediyorsa bu konuda da onu ölçü
almayı en azından içimize sindirmeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce de ifade edildi, İslam dünyasında
İsraili ilk tanıyan ülke Türkiyedir ama aslında, o süreçteki
gecikmenin sebebi biraz ilginçtir. Yani demin sadece 1949da iktidarda hangi
parti vardı? üzerinden bu polemik yapıldı ama
tartışmanın esası daha ilginçtir ve bir devlet
politikasıdır o. İsrailin Orta Doğuda bir Sovyet üssü
olacağı kaygısıyla aslında Türkiye mesafeli
davranmıştır. Yani Sovyetler Orta Doğuya yerleşecek
İsrail sayesinde, biz de Antisovyet bir yerde duruyoruz, antikomünist bir
yerde duruyoruz, dolayısıyla da İsraile karşı
tavır koyarsak aslında Sovyetlere karşı tavır
koymuş olduğumuzu sanıyorduk. Oysa tersi olduğunu çok
kısa süre sonra gördük. O bölgede İsrailin, değil Sovyetlerin
üssü, kimin, hangi ülkelerin üssü olduğunu, kiminle daha yoğun,
sıcak ilişkiler içerisinde olduğunu bütün dünya gördü.
Çok
uzun bir tarihî sürece dair değerlendirme yapmaya vakit yok ama iki tarif
var, kategorik olarak çok önemli çünkü büyük söz söylediğinizde siyasette
sonra dönüp başınızı büyük ağrıtıyor. 2002
yılında Ramallahın işgali sırasında -tespite
katılıyorum ama sadece gereğini yapıp arkasında
duramadığımız için eleştiriyorum- dönemin iktidar
partisi temsilcileri devlet destekli terörizm tanımını
yapıyorlar, devlet destekli terörizm. Sonra, 2004te Gazze operasyonunda
bir çıta yukarı çıkılıyor ve doğrudan
doğruya devlet terörü ifadesi kullanılıyor. Ahmed Yasin
katledildiğinde de artık terörist devlet tarifi
yapılıyor. Bu 3 kategori aslında kendi içinde bir
tutarlılık ifade ediyorsa, arka arkaya gelen gelişmelerse
arkasından da bir anlam ifade etmesi gerekiyor ve Mavi Marmarayla ilgili
Sayın Davutoğlunun cümlesi var: Bu olay bizim 11 Eylülümüzdür.
diyor.
Şimdi,
çok basit bir karşılaştırma yapmanızı istiyorum
arkadaşlar. O dönemde Mavi Marmara sonrasında İsraille
ilişkilerin gerilmemesi gerektiğini, İsraille
barışık olunması gerektiğini, bunun için
ilişkileri bozmaya değmeyeceğini kim söylüyordu, kim
savunuyordu? Hatırlayın, Fethullah Gülene yakın yayın
organları, basın organları savunuyordu ve Hükûmete yakın
yayın organları da o zaman onları siyonistlikle suçluyordu.
Şimdi, geldiğimiz nokta o zaman neyi ifade ediyor? Yani onlar
cezaevinde ama fikirleri iktidarda.
Değerli
arkadaşlar, elbette, İsraille savaşın. demiyor burada
hiç kimse, benden önce konuşanlar da Orta Doğu gerçeğini,
devletlerin gücünü, Türkiye'nin gücünün sınırlarını gayet
iyi biliyor. Dolayısıyla da sadece, söylediklerimiz ile sonra yapmak
zorunda kaldıklarımız arasındaki çelişkiye dikkat
çekmeye çalışıyoruz. Burada, bir taraftan pozisyon
değiştirip ama her pozisyonda haklıymış gibi, ahlaki
üstünlüğe sahipmiş gibi bir hegemonik dil kullanılması
aslında tartışmayı bu kadar uzatıyor. Yani şunu
söylesek açık açık, desek ki: Biz dış politikadaki
değerli yalnızlıkta çaresiz kaldık. Dolayısıyla,
İsraille barışmak zorundayız yoksa her şeyi
kaybedeceğiz. Bunu desek, itiraf etsek, gerçeği kabul etsek belki bu
kadar tartışma olmayacak ama hamaset yaparken de haklıyız,
barışırken de haklıyız. Her şart altında
haklı olunca ister istemez insan bir tutarlılık arıyor.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin aslında son dönemde -15 Temmuzdan sonra bu
daha açık, daha net ortaya çıktı ama- NATOyla ilgili,
Avrupayla ilgili dış politikadaki söylemi baba Papandreunun
dış politika söylemine çok benziyor. Yani komşu ülkeleriz galiba
siyasetçilerimizin tarzları da benziyor. Andreas Papandreu da Avrupa
Topluluğuna karşı çıkmış, NATO üslerini
kapatacağını söylemiş, NATOdan çıkma vaadinde
bulunmuştu ama reel politik tam tersi biçiminde tezahür etti. Mavi Marmara
ve anlaşmayla ilgili çok şey söylemeyeceğim ama size sadece gazi
ve şehitlerin yakınlarının yazdıkları mektubu
okumayı tavsiye etmekle yetineceğim.
Değerli
arkadaşlar, ambargo ve abluka arasındaki farkı
tartışmaya vakit yok ama şu kadarını söyleyeyim: Mavi
Marmaradan önce de Gazzeye yardım gidiyordu. Mavi Marmaranın
amacı İsrailden izin almaksızın, İsraile rağmen
yardım göndermekti ve İsrail buna izin vermedi. Mavi Marmaradan
sonra da yardım gitti, zaten Filistin nasıl ayakta duruyor?
Yardımlarla ayakta duruyor ve hâlâ devam ediyor bu yardımlar ve
şimdi bu anlaşmayla artık yardımların ancak
İsrailin izniyle olacağı tescillenmiş olacak. Bir
uluslararası anlaşmayla aslında daha üst bir yasal statüye
kavuşmuş olacak, fiilî durum aslında bir hukuki metin hâline
dönmüş olacak.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye siyasetinin galiba en bahtsız tarafı budur,
iktidarda hangi parti varsa genellikle onun iddialarının tersi
işler, o iktidar eliyle yaptırılır. Refah Partisinden
önceki iki yılda 1993-1996 arasında Türkiye İsraille 13
anlaşma imzalamış, 1996-1997 arasında 20 anlaşma
imzalamıştı ve -tabii ki ölenleri rahmetle anmak, kimsenin
arkasından konuşmak için söylemiyorum ama- o günkü İsraille
imzalanan anlaşmalar sadece toplumdaki tepkiyi kırmak için Refah
Partisi döneminde imzalatılmıştı, devlet
politikasıydı. Şimdi yapılanları da biliyoruz ki sizin
tercihleriniz değil ama bugün yapılması gerekiyor çünkü
yarın başka operasyonların meşruiyeti, zemini böylece
hazırlanıyor.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay
konuşacak.
Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu
görüştüğümüz Türkiye-İsrail Anlaşması, özellikle
dış politikada hamasetin ve iç politikaya yönelik propagandanın
ne gibi sonuçlara yol açtığını ve ülkenin
çıkarlarına, imajına zarar verdiğini gösteren de bir
durumdur.
Muhterem
milletvekilleri, özür nasıl dilenir? Mesela, Türkiyenin Rusyadan -bir
mektup yazarak- özür dilediği gibi mi dilenir? En azından
İsrailin Türkiyeden dilediği özrün böyle bir özür
olmasını doğrusu beklerdik fakat 22 Mart 2013 tarihinde,
Obamanın araya girmesiyle Netanyahuyla yapılan bir telefon
görüşmesinde eski sürece geri dönülmesi temennisinde bulunulan bir telefon
konuşması yapılıyor ve bununla da Türkiyede iç kamuoyuna
sanki özür dilenmiş gibi bir izlenim verilmeye
çalışılıyor ancak bu konuda rivayet muhtelif; açık bir
özür dileme yok, resmen bir mektup söz konusu değil.
Dolayısıyla, İsrailin Türkiyeden bu Mavi Marmara hadisesi
nedeniyle özür dilemediği gayet açık. Bu, kabul edilemez bir durumdur
değerli arkadaşlar.
Bir
diğer dikkat çekici husus -eğer dikkatimden kaçtıysa bilemiyorum
ama dile getirilmedi- bu anlaşma Kudüste imzalanıyor.
Bildiğimiz kadarıyla İsrailin başkenti Tel Aviv. Yani, bir
tarafı Ankarada, anlaşma metnine baktığınızda bu
anlaşma Ankara ve Kudüste 28 Haziran 2015 tarihinde her biri eşit
derecede geçerli Türkçe, İbranice ve İngilizce dillerinde ikişer
nüsha olarak imzalanmıştır. diyor ve iki ülkenin
Dışişleri müsteşarları tarafından
imzalanıyor. Bunu, Hükûmetin sayın bakanları açıklamak
zorundadırlar Neden Kudüste imzalanmıştır bu? Yani,
Türkiyeninki Ankarada imzalanıyor da acaba bu Kudüsün İsrailin
başkenti olduğunun zımni bir kabulü müdür, böyle mi
yorumlamamız lazım veya nasıl yorumlamamız gerekir, bunun
mutlaka açıklanması gerekir.
Tazminatın
da tazminat olmadığı, bir ödenti, âdeta lütuf gibi
Keşke
böyle bir anlaşma yapılmasaydı da Türkiye Cumhuriyeti bu lütuf
gibi ödentinin misliyle karşılığını kendi
mağdur vatandaşlarının mağduriyetlerini giderici bu
harcamaları yapsaydı. Bildiğimiz kadarıyla açılan
davalardaki toplam tazminat talebi 14 milyon lirayı buluyor ancak
İsrail 20 milyon lira verdim, istediğin gibi de dağıt.
diyerek, zamanın da yetersizliği nedeniyle aslında hem iç hukuk
bakımından hem uluslararası hukuk bakımından
Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyetinin ve Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşlarının pek çok hakkına, hukukuna da mâni olan bir
anlaşma. Hiçbir hak da iddia edilemeyecek ve yargı yolunu da kapatan
ve Mavi Marmara şehitlerinin ruhunu inciten ve ailelerinin de
feryadına neden olan bir anlaşmayla karşı
karşıyayız. Burada Ödeme yaptı İsrail. diyerek
kurtulamayız. Ödemenin şekli ve niteliği de fevkalade önemli.
Bu
görüşlerle, değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak İsraille yapılan bu anlaşmayı Türkiyenin ve
milletimizin, Türk milletinin çıkarları bakımından
doğru bulmak mümkün değil ve diğer ülkelerle de olduğu gibi
elbette İsraille de Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin ve devletinin iyi
ilişkiler içerisinde olmasını arzu ederiz, yalnız bu
şartlar içerisinde değil. Bu kötü bir ilişkidir ve neticede,
imzalanan anlaşmalar da öyle iç politikada 31 Mayıs 2010dan bu yana
yıllarca atılan hamasi nutukları ve birtakım
kışkırtıcı kitleleri yanlış yönlendiren ve
imaj veren birtakım boş, hamasi propaganda sözlerini de tekzip
etmektedir.
Bu
düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın
Demirel, 1inci madde üzerindeki önergenizi çekiyor musunuz?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN
Çekiyorsunuz, tamam.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci
madde kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Mardin Milletvekili Sayın Mithat Sancar konuşacak.
Buyurun
Sayın Sancar. (HDP sıralarından alkışlar)
MİTHAT
SANCAR (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet,
Türkiye-İsrail Anlaşması üzerine aslında pek çok şey
söylendi. Bu gibi durumlarda aklıma bir yazarın sözü geliyor, diyor
ki: Aslında her şey söylendi ama herkes tarafından değil.
bir de ben söyleyeyim. Yeni bir şey söylemeyeceğim, biliyorum ama
bazı konulara biraz vurgu yapmak gereği hissettiğim için bu
süreyi kullanmak istedim.
Türkiyenin
bugün dış politikada pek çok konuda değişikliğe, bir
dönüşüme gitmek istediği ortada. Bu olabilir, bizden önce
konuşan arkadaşların bir kısmı da bunu belirttiler.
Dış politikada da, iç politikada da değişiklikler yapma
ihtiyacı ortaya çıkabilir. Daha önce çatışma yaşanan
ülkelerle, devletlerle anlaşma yolu seçilebilir, bunda yadırganacak
bir şey yoktur. Dış politika, biliyoruz ki sadece idealler ve
iddialar üzerinden yürümüyor. Keşke idealler üzerinden yürüyen bir dünya
sistemi içinde yaşıyor olsaydık, değerler ve ilkeler reel
politiğin önüne geçebilseydi. Ama öyle olmadığını
biliyoruz. Reel politiği yok sayarak dış politika yürütmenin
mümkün olmadığını da biliyoruz. Ancak reel politiğin
de bir sınırının olması gerekiyor. Bu konuda eskiden
beri ya da modern dünya sisteminin kuruluşundan beri yarışan iki
ana akım var. Bunları kısaca yani belki birer cümleyle
hatırlatmak gerekirse: Bunlardan biri, dış politikayı
tamamen menfaat çatışmalarının alanı olarak görür ve
devletlerin tek belirleyici düsturunun, saikinin kendi menfaatlerini korumak
olduğunu belirtir. Bunu da onaylar yani böyledir, böyle de
olmalıdır. Bir diğer görüş ise dış politikada da
diğer alanlarda olduğu gibi ilkelere ve değerlere öncelik
verilmesi gerektiğini belirtir. Ancak bu iki görüşün de saf hâliyle
her zaman uygulanmadığını söyleyebiliriz. İdeal olan
şu sentez belki olabilir: Evet, dış politikada reel dengeleri
gözetirsiniz, zamanı gelir daha önce izlediğiniz politikada
değişiklikler yaparsınız ama değerleri ve ilkeleri de
asla sıfırlamazsınız, yani onlar hiç yokmuş gibi
davranmazsınız, onlar hiç yokmuş gibi hareket etmezsiniz.
Şimdi,
son zamanlarda gördüğümüz dış politika değiştirme
manevralarında, maalesef, reel politiğe çok büyük bir öncelik
verildiğini belirtebiliriz. Başta, Rusyayla ilişkiler,
İsraille Mavi Marmara, hatta ondan önce
,(x)
Davos Zirvesinde ortaya çıkan o gerilim, Suriyeyle şimdi yeni bir
ilişki arayışı ve Mısırla ilişkileri
düzeltme çabaları. Şimdi burada asıl sorun, bütün bu
saydığım devletlerle krizler ortaya
çıktığında çok sert, çok katı ve çok yüksek iddiaları
olan bir tavır takınmış olmasıdır Hükûmetin.
İsraille
başlayalım: Demin arkadaşlarımız da saydılar,
sürekli terör devletinden söz edildi. Mesela Cumhurbaşkanı Sayın
Erdoğan Asla İsraille ben var olduğum sürece iyi bir şey
olmayacaktır. dedi ve bunlar ayrıca, bu sözler, Hükûmete yakın
gazetelerde, televizyonlarda günlerce, haftalarca hatta yıllarca bu
hamaset tarzında işlendi. Yine, diğer arkadaşlarım da
belirttiler, iç politikada da maalesef çok yoğun bir şekilde malzeme
olarak kullanıldı.
Rusyayla
yaşanan krizde de, uçak düşürme olayından sonra yaşanan
krizde de aynı şeyler oldu. Bugün olsa yine vururuz. diyenler
çıktı, Ben arkasındayım. diyen başbakanları
duyduk, dinledik. Şimdi, bu da iç politikada hamaset yüklü bir üslupla
sürekli olarak kullanıldı.
Suriye
için söyleyebileceklerimiz çok daha vahim tabii. Yani, Suriyede Esad
yönetimine bu Hükûmetin, AKP hükûmetlerinin yetkililerinin yönelttiği
eleştiriler, eleştiriler değil, ithamlar, hakaretler o kadar çok
fazla ki. Şimdi, bütün bunları sanki hiç olmamış gibi
varsayarak yeni bir yol aramaya kalkıştığınızda
da elbette haklı olarak şu soru soruluyor: Değerler nerede?
Politika sadece reel dengeler ve çıkarlar üzerinden yürüyen bir faaliyet
midir? Hiç mi ilkelerin, değerin önemi yoktur?
Mısır
meselesi, ayrıca, AKPnin seçim meydanlarında
kullandığı bir işaretin de ilham kaynağı ve
örneği olarak değerlendirildi, Rabia işaretini biliyorsunuz.
Orada da yine askerî darbe, ki zaten mahkûm edilmesi gereken bir şeydi,
onun ötesine geçen çok daha ağır iddialar, laflar,
değerlendirmeler yapıldı. Şimdi ilişkileri düzeltme
yolu aranıyor.
Temel
sorun, dediğim gibi değerli arkadaşlar, burada ilkelerden bu
kadar kolay vazgeçmenin kabul edilebilir bir şey olup
olmadığını sormaktır. Bunu kendinize de sormanız
gerekiyor, kamuoyunun da bunu sorduğunu biliyoruz, sesleri çok fazla
duyulabilir, duyulamayabilir ama bu manevraları
haklılaştırmak için ileri sürdüğünüz gerekçeler
inandırıcı değil.
Biraz
önce AKP Grubu adına konuşan sayın hatip, bu anlaşmada
herhangi bir hakkaniyetsizlik olmadığını belirtti. Oysa
hepimiz biliyoruz ki, Mavi Marmaranın yola çıkış nedeni
oraya sadece yardım götürmek değildi. Bir önemli nokta var ki, o
atlanıyor, İsrail devletinden izin almadan yardım götürmek
iddiasıyla yola çıkmıştı Mavi Marmara çünkü zaten
Aşdod Limanına kadar yardım malzemelerini göndermek mümkün idi,
o zaman da, şimdi de ve İsrailin izin verdiği malzemeler ancak
Gazzeye alınabiliyordu.
Yine
hatırlatayım, tabii, her şey o kadar fazla birbirine giriyor ki,
şimdi, o dönem Mavi Marmara baskını yaşandıktan sonra
Fethullah Gülenin bir açıklaması vardı,
hatırlarsınız, demişti ki: Yardımları otoriteden
izin alarak götürmek gerekir. ve o zaman, tabii, çok büyük bir tepki
görmüştü çünkü Mavi Marmara hareketini, Mavi Marmaranın yola
çıkış sebeplerini, gerekçelerini mahkûm etmişti.
Şimdi, geldiğiniz nokta, FETÖ diye nitelenen, nitelediğiniz ve
en büyük teröristbaşı, cani dediğiniz adamın sözüyle
aynı nokta.
Bu
anlaşmadan sonra yapılacak olan şey bellidir arkadaşlar:
Yardım malzemeleri götürülecek, götürülmeli, mutlaka oradaki insanlara
yardım edilmeli, bunun yolları mutlaka bulunmalı ama şimdi,
sizin iddia ettiğiniz gibi, bu anlaşma bunu bir başarı
olarak sağlamıyor, olan şeyi yapıyor. En azından bu
gerçeği kabul edin ve bu gerçekle yüzleştikten sonra da samimi bir öz
eleştiri yapın, Yanlış yaptık. deyin,
Yanlış yaptık. demenin yeterli olmadığını
da belirtelim arkadaşlar. Yanlış yaptık. dedikten sonra
yapılması gereken bir şey daha var: Bu yanlışı
tekrar etmemek. Eğer samimi bir hesaplaşma yapacaksanız,
eğer bir hatanızı kabul edecekseniz özür ancak aynı
hatayı tekrar etmemek şartıyla makbuldür, geçerlidir.
Şimdi,
Hükûmet Sözcüsü Sayın Kurtulmuş da açıklama yaptı,
Türkiyenin başına gelen pek çok sorun, Suriye politikasındaki
hatalardan dolayıdır. demişti. Güzel, demek ki bizlerin de pek
çok başka insanın da söylediği, çevrenin de söylediği
noktaya geldiniz. Peki, bunu değiştirin, o hataları değiştirin.
Hatayı kabul ettikten sonra aynı yolda ilerlerseniz o zaman,
gerçekten, Ortada bir ilke var mı, bir değer var mı?
Politikalarınızın temelinde hangi ilkeler, hangi değerler
yatıyor? sorusunu kamuoyu haklı olarak sorar. Sizler de buna
doyurucu cevaplar vermek zorundasınız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sancar.
2nci madde üzerinde şahsı adına Bursa
Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil konuşacak.
Buyurun
Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Değerli Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım;
gecenin bu ilerleyen saatinde, birazdan, Meclisimiz kapanmadan önce belki de bu
günlerin en güzel, hayırlara vesile olacak işlerinden birini
yapacaksınız. O yüzden bu çabaları için İzmir milletvekillerine
ve gruplara ve bunda hemfikir olan bütün partilere teşekkür ederim.
Bildiğiniz gibi, birazdan 2 üniversitenin tekrar kurulması
konuşulacak. Ben bunun için birkaç uyarıda bulunmak istiyorum
öğrenci arkadaşlara çünkü çok yanlış anlamalar var, binlerce
mesaj geliyor. Bu yüzden bu ek konuşma süresini aldım. Asıl,
üniversiteyle ilgili konuşmamızı İzmir Milletvekilimiz
Sayın Musa Çam birazdan yapacak. Bizi izleyen arkadaşlar için
söylüyorum.
Arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 15 üniversitenin kapatılmasıyla birlikte 65 bin
öğrenci, 2.500 akademisyen, idari personel ve çalışan memurlar
mağdur oldular. Kanun Hükmündeki Kararnamede bir cümleyle bu
mağduriyet giderilebilirdi; bu cümle: Kapatılan tüm üniversiteler
devletleştirilip, güvenlik soruşturmasından geçen akademisyenler
kendi kampüslerinde eğitime devam edebilir. diyebilseydik bunca
mağduriyet, karışıklık ve kaos olmayacaktı. Biz
iki haftadır ve sizler de belki binlerce mesaj ve kapatılan
üniversite öğrencilerinin mağduriyetiyle uğraşıyorsunuz.
Şimdi
İzmirde İzmir ve Gediz Üniversitelerini yeniden bir kanunla
kuruyoruz. Elbette biz üniversite açılışlarına
karşı olamayız ancak dilerdik ki 15 üniversite bu şekilde
devlet üniversitesi olarak açılsın ve akademisyenler,
öğrenciler, çalışanlar mutlu olsun ama bunun bir
başlangıç olmasını ve en kısa sürede diğer 13
üniversitenin de böyle devletleştirilerek açılmasını
destekliyoruz. Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar. Bugün bu 2
üniversiteyi açıyoruz ama diğer üniversitelerin mağduriyetlerini
ve feryatlarını çok yakında, yarından itibaren
duyacağız, duyacaksınız, size binlerce mesaj gelecek Niçin
biz açılmadık? diye. Gelin, en kısa sürede diğer
üniversiteleri de açalım, bu aileleri, çocukları, akademisyenleri
sahipsiz bırakmayalım. Bugün kurulan İzmir Demokrasi ve
İzmir Bakırçay ve Beykoz üniversitelerinin kuruluşları
hayırlı olsun. Bu üniversitelerin aynı fakültelerle
kurulması özellikle işsiz kalan akademisyen ve çalışanlar
için çok önemli. Bu akademisyenlerin kendi kampüslerinde ve yuvalarında
tekrar hızla işe alınması ve bu mağduriyetlerin,
mağdurların öncelenmesi, bu insanlara öncelik verilmesi çok önemli.
Bu konuda da iktidar partisinin bize sözlü bir sözü olduğunu buradan ifade
etmek isterim.
Bir
konuya çok ama çok dikkat çekmek isterim, bu çok önemli çünkü size de
sorulacak. Öğrenci arkadaşlar birçok mesaj atıyorlar, diyorlar
ki: Üniversitemiz aklandı mı? Çok şükür, yarından itibaren
açılıyoruz; sağ olun, var olun. Arkadaşlar, bu,
üniversitelerin aklanması anlamına gelen bir kuruluş yasası
değil. 2 yeni üniversite kuruluyor bu üniversitelerin kampüslerinde.
Neden? Bu varlıklar, bu millî servetler boşa gitmesin
Bu
üniversiteler aslında bir tür devletleştiriliyor. Bu nedenle bu
üniversitelerin ilan edilmesi, Resmî Gazetede yayınlanması ve
eğitime geçmesi zaman alabilir yani üç ay, dört ay, beş ay
Bu
nedenle kapanan üniversitelerin öğrencilerini uyarıyorum, lütfen, çok
önemli: YÖKün ilan ettiği, dün açıkladığı kararlarda
belirttiği gibi, 23-26 Ağustos arasındaki başvuru
tarihlerinde puanla tercih yapacaksınız, unutmayın, bunu
sakın kaçırmayın, bu çok önemli. Eğer 26 Ağustos
gecesi saat on ikiye kadar tercihlerinizi yapmazsanız açıkta
kalırsınız. Siz tercihlerinizi yapın, bu üniversiteler
açıldıktan sonra kendi kampüslerinize dönebilirsiniz. Zannediyorum
Hükûmet ve iktidar partisi üyeleri de Eğitim Komisyonu ve İzmir
milletvekilleri de bu konuda çok çaba sarf ettiler ve sarf edeceklerdir, YÖKün
de hızlı karar almasıyla bu arkadaşlarımız en
kısa sürede kendi kampüslerine kavuşacaklardır.
Bunun
dışında, bu üniversiteler için çaba harcayanlara tekrar tekrar
teşekkür ediyorum çünkü her açılan üniversite bir
kazanımdır, İzmirin de 2 tane devlet üniversitesi
kazanması çok önemlidir.
Ayrıca,
bir konuda da uyarıda bulunmak istiyorum hem Hükûmete hem de bütün
milletvekili arkadaşlarımıza, özellikle YÖKle bağı
olan bütün iktidar grubu milletvekillerine: YÖK tarafından alınan
kararlar rektörler ve üniversiteler tarafından uygulanmıyor ve zorluk
çıkarılıyor. Arkadaşlar, bütün üniversiteler ve rektörler
özel öğrenci statüsünde bütün öğrencilerimizi kabul etmek zorunda ve
mağduriyete yol açmamak zorundadır. YÖK bu konuda söz vermiştir,
Sayın Başbakan bu konuda söz vermiştir, Hami üniversitelerimiz
çocuklarımıza sahip çıkacak. demiştir. Lütfen sahip
çıkın. Zaten bu çocuklar, bu insanlar, aileler yeterince mağdur
edildi, daha fazla üzmeyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEYHUN
İRGİL (Devamla) Son söz olarak da, tüm kapanan üniversiteleri
devletleştirerek tekrar açalım. Herkes hocalarıyla ve aynı
kampüslerinde eğitime ücretsiz olarak devam etsin çünkü zaten hiç hak
etmedikleri bir mağduriyet böylece hiç olmazsa bir nebze hafifletilsin.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına ikinci olarak Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ALİ ASLAN (Batman) Sayın Başkan, Sayın Divan ve
Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Mavi
Marmarada hayatını kaybeden şehitlere de Allahtan rahmet
diliyorum.
Mavi
Marmarayla ilgili, daha doğrusu, aleyhinde o dönemde bütün dünyada bir
kamuoyu baskısı oluşmuştu İsrail aleyhinde ve o
dönemde Fetullah Gülen kalkıp bütün o kamuoyu baskısını
bertaraf edecek bir açıklama yapmıştı hatırlarsınız
İsrail devletinden izin almalıydılar. diye. 8 Haziran 2010da
benim Başkanlığımda -o zaman Mıhallemi Derneği
Başkanıydım- Midyatta, Türkiyede ve dünyada ilk defa Fetullah
Gülen aleyhinde bir basın açıklaması yapmıştık.
Öğretmen olmam hasebiyle o dönemde sürgün edilmek istendim, hakkımda
soruşturmalar açıldı, hepsi medyada ve dosyamda duruyor.
Basın açıklamamızda Hoca, bu ne loca?, No Emperyalizm, No
Siyonizm, No Gülenizm. şeklinde dövizler de yazmıştık ve
yayınlanmıştı. Ne ilginçtir ki o dönemde benimle beraber
basın açıklamasında bulunan Tekin Karaçam gibi, Ahmet Demir gibi
sosyolog ve öğretmen arkadaşlar şu anda bir haftadır
Midyatta tutuklanmış durumdalar. Bu tutuklanmanın
hesabını ayrıca sormak lazım; bunlar kimin için
tutuklanıyor, neden tutuklanıyor?
Tabii, bunlara da dikkat çekmekle beraber ben Mavi
Marmarada hayatını kaybeden insanlarımıza da Allahtan
rahmet diliyorum. Tek tek fotoğraflarını göstermek istiyorum:
Necdet Yıldırım, Cevdet Kılıçlar, Uğur Süleyman
Söylemez, İbrahim Bilgen, Furkan Doğan -aynı zamanda Amerikan
vatandaşıydı- Fahri Yıldız, Çetin Topçuoğlu,
Cengiz Songür, Cengiz Akyüz ve Ali Haydar Bengi.
Bununla ilgili, bu anlaşmayla ilgili şehit
yakınları, gaziler ve mağdurlar, gemidekilerin avukatları
bir basın metni okudu, hazırladı; onun Mecliste
okunmasını talep ettiler, süre yeterse ben okuyacağım:
Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Arasındaki Anlaşmaya Dair
Basın Metni
Mavi Marmara olayına ilişkin olarak İsrail
ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan anlaşmanın Gazze
Özgürlük Filosunun yerli ve yabancı mağdurları, şehit
aileleri ve Türkiye açısından ortaya çıkaracağı
neticeler hakkında ilgililerin dikkatini çekmek adına anlaşma
maddeleri aşağıda sırasıyla ele
alınmış, hukuksal ve diplomatik açıdan değerlendirilmiştir.
İsrail, 20 milyon Amerika doları
bağışı yaparak hukuki ve cezai her türlü sorumluluktan
kurtulmaktadır. İsrail, adı geçen bağış konusunda
hiçbir sorumluluk almamakta, paranın mağdurlara
dağıtımı, teslimi gibi konularda Türkiye Hükûmeti,
vatandaşlarıyla ve yabancı katılımcılarla
karşı karşıya getirilmektedir. Ödenecek tutar sadece
şehit yakınlarına verilecektir. Şehit
yakınlarının bu bedeli almayı kabul etmemesi ve hiçbir
şekilde zararları tazmin edilmeyen diğer mağdurlardan -yani
yaralılar dâhil- 700e yakın filo
katılımcısının açtığı,
açacağı ulusal ve uluslararası alandaki davalarda Türkiye
Hükûmeti şehit yakınlarıyla ve diğer mağdurlarla
karşı karşıya getirilmektedir. Böylece İsrail
açısından tam bir sorumsuzluk hâli de oluşturulmaktadır.
Anlaşma ile İsrail ve İsraillilere tam bir hukuki, cezai
muafiyet sağlanmış ve İsrail, saldırıdaki
suçlarından dolayı ibra edilmiştir. Dolayısıyla,
Türkiye Hükûmeti, mağdurlar yani kan sahipleri adına failleri resmî
olarak affedeceğini de taahhüt etmektedir. Kuşkusuz, bu taahhüdün
gerçekleşebilmesi için İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki
ceza davasının da sonlandırılması gerekmektedir.
Ayrıca,
daha önce Anlaşma, her iki tarafın başkentlerinde imzalanacak.
şeklinde anlaşıldığı hâlde, sözleşmede
Ankara ve Kudüs olarak yazılmıştır. Oysa,
İsrailin başkenti Kudüs değil Tel Avivdir.
Dolayısıyla, İsrail Kudüsü de bu şekilde bir başkent
olarak ilan etmek istiyor, aslında Birleşmiş Milletler
kararına aykırıdır; Kudüs İsrailin başkenti
değildir.
Gazze
Özgürlük Filosu mağdurlarının ve şehit ailelerinin
avukatları olarak defalarca iki ülke arasındaki normalleşme ve
siyasi görüşmelere karışmayacağımız ancak iki
ülkenin de davalarımıza karışmaması gerektiği
Türkiyedeki yetkililere iletilmesine rağmen, müvekkillerimizin mevcut ve
bundan sonra açmayı planladıkları
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ALİ ASLAN (Devamla)
davalar üzerinde tasarrufta bulunulması kabul
edilebilir olmadığı gibi, yukarıda izah edilen gerekçelerle
hukuken de mümkün değildir.
Mavi
Marmara şehit aileleri ve mağdurları avukatları.
Teşekkürler.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslan.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
2nci madde kabul edilmiştir.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.06
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.25
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci
Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.
414
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.26
ON İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci
Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.
414
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
3üncü madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.
Buyurun
Sayın Yıldırım.
HDP
GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak
istiyorum.
Evet,
açıkçası, herhâlde Türkiye'nin çok fazla
tanımadığı veya Türkiyede belli bir siyasi bölümün,
akımın tanımakta zorlandığı Aslı
Erdoğan dünyaca tanınan bir yazar. Türk dilinin, Türk kültürünün,
Türk edebiyatının Türk söylencesini dünyaya tanıtmış
ve eserleri -9 kitabı 15 dile çevrilmiş- dünyanın çok
farklı ülkelerinde okunan, ulusal ve uluslararası ödülü haiz
görülmüş eserler. Maalesef, günü geçirdiğimiz için dün
itibarıyla tutuklanmış olan Aslı Erdoğanın
gayrihukuki bir kararla tutuklandığına olan inancımla bu
kararı kabul etmekte zorlandığımı, bu kararın
olsa olsa sadece bu ülkeyi uluslararası platformda zorda
bırakmanın, mahcup etmenin ötesinde hiçbir işlevinin
olmayacağını ifade etmek isterim.
Bir
diğer husus, özellikle Mavi Marmara sonrası
tartışılagelen ve problemli olan İsraille ilişkilerin
düzeltilmeye çalışılmasına -içtenlikle söylüyorum- hiçbir
itirazım yok. Şüphesiz, geçmişte sorun yaşanmış
bir ülkeyle ilişkilerin düzeltilmesinden daha doğal bir şey
olamaz, bunu içtenlikle söylüyorum. Ancak, sorun yaşanmış bir
ülkeyle yeni ilişkilerin tesis edilmesi, bu ilişkilerde iyi niyetin
ön plana çıkarılması ve bundan sonraki süreçte, özellikle bu
ülkeler arasındaki halkların kardeşlik ve dostluk
duygularını güçlendirecek adımların atılmasında
da beis yok.
Ancak
gelin, görün ki bu yakınlaşma birkaç açıdan ilkesel tutum
içermeli. Bunlardan birincisi: Tavizler arasında yani ülkeler geriye dönük
sorunu unutup yeni bir adım atarken tavizler arasında bir orantı
olmalı. Her iki devlet geriye dönük sorunlu sayfayı kapatıp
sorunsuz bir sayfa açarken karşılıklı tavizler verirler ve
bu tavizler arasında da bir orantının olması lazım,
topuzun ucunun bir ülkenin lehine, bir diğer ülkenin aleyhine
kaçmaması lazım.
İkinci
bir husus, özellikle sorunun yaşandığı dönemde her an için,
yarın bir gün yeniden dostluk köprülerinin kurulacağı ve
barışılacağı üzerine bir ihtimal göz önünde
bulundurularak ülkelerin ve o ülkeyi oluşturan insanların
yarınının ipotek altına alınmaması lazım.
Mavi
Marmaradan bugüne kadar Türkiye'nin, özellikle de devlet ve Hükûmet
yetkililerinin söylemiş olduğu söylemler bugünkü anlaşmaya bir
meşruiyet gölgesi düşürüyor. Mesele, bugün İsraille geriye
dönük sorunun giderilmesi meselesi değil, özellikle Mavi Marmaradan
bugüne kadarki altı yıllık süre içerisinde, bugünkü bu
anlaşmanın üzerine meşruiyet gölgesi düşüren ve de bugünü
biraz da bağlayan, ipotek altına alan söylemlerin çokça ortada
dolaşmış olmasıdır.
Bir
diğer husus da şüphesiz uluslararasında, devletler arasında
bir sözleşme imzalanırken, her iki devletin de iç kamuoyunda
vicdanını rahatsız etmemelidir. Eğer bugünkü
sözleşmeden Türkiyeyi oluşturan insanların vicdanı
İsraili oluşturan insanlar kadar rahat değilse burada da bir
orantısızlığın olduğunu söylemek
durumundayız.
Yine, İsraille yıllardır, on
yıllardır bu ülke içerisinde, mevcut siyasi iktidar döneminden çok
önce başlamış olan bir İsrail
karşıtlığı, bir antisemitizm algısı
özellikle bir yanda dururken bu antisemitizmin şaha
kaldırıldığı dönemlerde diğer yandan da en büyük
silah ticaretlerinin ve askerî antlaşmaların
yapıldığını çok iyi biliyoruz ki benden önce de
partimiz adına konuşan arkadaşlarımız bunu
sıklıkla ifade ettiler.
Bir diğer husus, Mavi Marmara sonrasında -çokça
değinildiği için ifade etmeyeceğim- söz konusu metinde
şimdiye kadar Türkiyenin barışmanın koşulunu 3
maddeye indirgediği, özellikle bu 3 şarttan 2sinin hiçbir
şekilde bu sözleşmeyle yerine getirilmediğini belirtmek isterim.
En önemli şartlar özür ve tazminattır; özür yoktur, üzüntü beyan etme
vardır. Yani, İsrail devleti Türkiyeden bir özür dilememiştir.
Geriye dönük de Başbakanın, Cumhurbaşkanının, Hükûmet
yetkililerinin özrü bir şart olarak öne sürmüş olması
anlamsızdı. Ya değilse, üzüntü mü
Mavi Marmarada öldürülen 9
yurttaşımız için Nepaldeki, Papua Yeni Ginedeki vicdanlı
bir insan da üzülebilir. Üzüntü beyan etmek için illa da bunları
öldürmüş olma, bu insanlarımızın kanına elinin
bulaşmış olmasına gerek yok. Üzüntü ifade etmek için
İsrail devlet yetkilisi olmaya da gerek yok. Dünyanın herhangi bir
yurttaşı Amerikada da, Uzak Doğuda da üzüntü belirtebilir.
Bir diğeriyse, yine ortada bir tazminat yoktur. Hani
söylemim çok ağır kaçmasın ama sanki lütuf
veriyormuşçasına Alın bu parayı, ne yapıyorsanız
yapın, düşün yakamızdan. gibi bir edayla açığa
çıkmış olması ve uluslararası düzlemde bu şekilde
tartışılmış olmasını da kabul etmek zordur.
Bakın,
özellikle bu ülkenin farklı bölgelerinde, daha çok da Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda aileler arasında açığa
çıkmış kavgalarda kan akarsa orada bile tazminat anlamına
gelebilecek kan parası bir düzeyle verilir. Araya giren ara
bulucuların belirlediği etik değer yargılarına her iki
tarafın uyması, kabul etmesi lazım. Burada araya giren kimse
yok, yapılan sözleşmenin topuzu İsrail lehine
kaçırılmış durumdadır, ya değilse bizim böyle bir
sözleşmeye hiçbirimizin itiraz etmesi
İsraille var olan,
aslında İsrail değil dünyanın herhangi bir ülkesiyle var
olan geriye dönük sorunlarımızı gidermeden daha doğal bir
şey olamaz.
Bir
diğer husus da özellikle Orta Doğuda Kürt fobisi üzerinden
gelişmiş olan dış politikanın bir istikrarı, bir
geleceği, ülkeyi aydınlık yarınlarına
taşıyabilmek anlamında bir içeriği, bir müktesebatı
yoktur. Suriyede, Mısırda, Orta Doğuda, Irakta, İranda
ilişkilenimlerin hep Kürt karşıtlığı üzerinden
geliştiriliyor olması ülkedeki Türkiyeyi oluşturan
insanların büyük bir bölümünün vicdanlarını yaralamaktadır.
Örneğin, şimdiye kadar Suriye ile Mısır
politikalarında daha çok Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Katar,
Birleşik Arap Emirlikleri ekseninde yürüyen bir ittifak yeni gelişen
Suriye ve İran ittifakından sonra nasıl seyredecektir?
İranla, Rusyayla yeni ilişkilerin kurulmuş olması,
özellikle de İran ve Suriyeyle kurulmuş olan yeni ilişkilerin
biraz Suriye politikası üzerinden şekillenmiş olması bugüne
kadar, yıllardır Körfez ülkeleriyle ittifak hâlinde olan durumumuza
acaba nasıl yansıyacaktır? Öyle sanıyorum ki, Suriye ve
Mısır üzerinden Körfez ülkeleriyle kurulmuş olan ilişkiler
zedelenecek ve bu müttefik ilişkilerin yarına taşınabilmesi
oldukça zordur.
Son olarak, bir AKPli hatip ifade ettiği için
söyleyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum, dedi ki: Ben, Filistine
gittiğimde insanın kendi topraklarında ve şehirlerinde
kendisini tutsak hissetmesi
Acaba bu ülkede son bir yılda yaşanan,
kanın aktığı, ölümlerin kutsandığı bu
süreçte ülkenin bir bölümünde insanların kendilerini kendi şehirlerinde
tutsak hissettikleri hususunda ne kadar haber sahibiyiz? Bugün,
Şırnak hâlâ iskâna kapalı. Bugün, hâlâ Nusaybinin yüzde
60ının aynen o Gazze Şeridindeki gibi tel örgülerle çevrili
olması Nusaybinli, Mardinli yurttaşlarımızda nasıl bir
duygu uyandırıyor? Şüphesiz Filistinlilerin
acısını paylaşalım, şüphesiz Filistinlilerin
kendi topraklarında kendilerini huzursuz hissetmesi üzerinden bir empati
yapalım ama Filistine gitmeden önce bir zahmet kendi ülkemizdeki
yurttaşlarımızın da hissetmiş olduğu
rahatsızlıklar üzerinden empati kültürünü geliştirsek iyi olur,
Filistinli çocukların yüzünün gülebilmesinin bu ülkenin
Diyarbakırlı, Şırnaklı, Mardinli, Hakkârili ve
farklı yerlerdeki çocukların yüzünün gülmesinin hak ettiği gibi
diye belirtiyorum.
Bütün
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Utku
Çakırözer konuşacak.
Buyurun
Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gecenin ilerleyen, sabahın erken saatinde
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gün
içinde ben de Eskişehirli polis kardeşimiz Muhammet Acarı
-Vanda düzenlenen terör saldırısında yaralanmıştı-
kaybettiğimizi öğrendim. Ona Allahtan rahmet, hem ailesine hem
Eskişehirimize hem bütün ulusumuza -tabii ki diğer şehitler
için de- başsağlığı, sabır diliyorum.
Mavi Marmara hadisesini gazeteci olarak yakından
izleyenlerden biriyim. O yüzden öncelikle, anlaşmaya geçmeden önce,
şunu hatırlatmak isterim: O dönem karşılıklı
yapılan çok hatalar vardı. Tabii ki, en büyük, vahim, kabul edilemez
hata İsraile ait olandı. Ama, filonun Ablukayı
deleceğiz. diyerek buradan gitmesine izin verilmesi de o dönemin bence
önemli hatalarından biriydi. Ama ondan sonra İsrailin buna
uluslararası sularda orantısız bir şiddetle
karşılık vermesi, saldırması ve 9u
yurttaşımız olmak üzere toplam 10 kişiyi katletmeleri asla
kabul edilemezdi. Nitekim, ondan sonra ilişkiler, biliyorsunuz,
sıfır düzeyine indi, sonra da belli koşullarla düzelmesi
beklendi. Tabii ki bunların başında özür dilenmesi koşulu
vardı, keza ölenlerin ailelerine mutlak surette tazminat ödenmesi vardı.
Aslında,
bu hususlar 2011 yılının Eylül ayında Birleşmiş
Milletler tarafından yapılan Palmer Raporunda net bir şekilde
kayıt altına alınmıştı. Palmer Raporu şunu
söylüyordu: Daha o gün, filoya düzenlenen saldırının birinci
yılında, İsrail ablukasının meşru olduğunu
kayda geçiriyordu.
Aslında
bu raporu biz çok istedik, Türkiye çok istedi hatırlarsanız, dönemin
Dışişleri Bakanı, Başbakanı BMnin bu raporu
hazırlamasını, ama, aynı zamanda bu rapor İsrailin
orantısız şiddet kullandığını kayda
alıyordu, kendi kara sularına daha yaklaştığında
bir operasyon yapabileceğini ve bu kadar şiddet uygulamadan
yapabileceğini söylüyordu, bir de tabii, ülkemizi önlem
almadığımız için itham eden bir rapordu ve hep
tarafların itirazlarıyla kabul edildi.
Sonrasında
ne oldu? Bir özür telefonu gerçekleşti. Gönül arzu ederdi ki resmî olarak
kayıtlara giren, yazılı, aynı Rusyadan bizim
dilediğimize benzer bir özür olabilseydi. Daha sonrasında hep
söylediğimiz, normalleşmenin koşulu olarak söylediğimiz,
aslında Palmer Raporunda da şunlar şunlar yapılsın
diye iki şey vardı: Birincisi özür, ikincisi tazminat,
arkasından da ilişkilerin iyileştirilmesinden bahsediliyordu.
Normalleşme
konusuna bizim bakışımızı ben bir kere daha
vurgulayayım. Arkadaşlarımız, Sayın Genel
Başkanımız, sayın genel başkan
yardımcımız buradan sık sık değişik
fırsatlarla söylüyorlar. Biz, Ulu Önder Atatürkün bize çizdiği
Yurtta sulh, cihanda sulh. çizgisi doğrultusunda, tüm dünyayla,
özellikle müttefiklerimizle, dostlarımızla, ama bölge ülkeleriyle de
yakın ilişkilerden, ulusal çıkarlarımız lehinde
ilişkilerden yanayız. Buna İsrail de dâhildir tabii ki, ama
İsraille sınırlı değildir. Mısırla olsun
Ürdünle olsun bölgenin diğer önemli ülkeleriyle olsun iyi
ilişkilerden hep yanayız.
Bence, İsraille ilişkilerin iyi
olmasının bir başka önemli hususu, Filistinli
kardeşlerimizin yıllardır çekmekte olduğu
acıların son bulmasına katkı sağlayabilecek bir
manivela olarak kullanabileceğimiz bu ilişkidir. O yüzden de biz
normalleşmeyi hep destekledik, Türkiye-İsrail ilişkilerinin
düzelmesi gerektiğinden yana olduk. Ancak bunu söylerken bugün önümüze
gelmiş olan bu metni ille de gönülden, her şeyiyle destekliyoruz
anlamına gelmiyor normalleşmeyi istemek. Hatta ve hatta bu metin
-maalesef söylemek zorundayım- bizlerin hem kişi olarak hem ulus
olarak onurunu kırıcı bir metindir çünkü bu metin, maalesef,
aslında sanki orada İsrailin kabul edilemez saldırısı
altında hayatlarını yitiren yurttaşlarımızı
sanki sorumlu tutmakta ve onların hiçbir yargı yoluna gitmemesi için
bizim elimizi kolumuzu bağlayacak bir metindir. Hatta ve hatta eğer
giderlerse bütün maddi sorumluluğun da Türkiye tarafından
karşılanmasını hükme bağlayan bir metindir. Maalesef
bu metnin önümüze böyle tek bir şekilde gelmesi son derece bence hem dış
politika açısından hem kendi ulusal onurumuz açısından
büyük hata olmuştur diye düşünüyorum.
Tabii,
bir de -arkadaşlarımız da bahsetti- bu metin eksik bir metindir.
Bir de mutabakat metni var, sizlerin şu anda elinde, önünde olmayan ama
Komisyonda hem Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin
hem Komisyon yetkililerinin olduğunu söyledikleri bir de metin var ama
bunu biz bilemiyoruz. Altında imza olmayan bu metnin
açıklanmamasının bence tek bir sebebi var, o da o metinde
Türkiye'nin, kamuoyunun duymaktan çok hoşlanmayacağı ifadelerin
olduğudur. Nedir bunlar? Bu metinde çok büyük olasılıkla Türk
yargısına talimat vardır Mutlak surette bu anlaşmayı
uygulayın, kimsenin dava açmasına izin vermeyin. diye. Yine bu
metinde büyük olasılıkla ablukanın -az önce söyledim- daha
Palmer Raporundan beri, bizim isteğimizle kurulan BM Raporundan bu yana
bilinen Palmer Raporunda söylediği gibi Gazzeye uygulanan ablukanın
meşru olduğuna, devam etmekte olduğuna ve Türkiye'nin gerekçede
bahsedilen tüm yardımlarının mutlak surette İsrail
onayıyla, İsrail izniyle ve İsrail üzerinden karadan, yani
doğrudan Gazzeye, Gazze Limanına gönderilemeyeceğine, mutlak
suretle İsrail üzerinden gidebileceğine ilişkin ifadeler
vardır muhtemelen ve para göndermek istediğinizde dahi yine
İsrailin onay vereceği bankalar üzerinden gönderilmesi
Bunların
hepsi, tabii, İsrailin Gazze üzerindeki egemenliğini
tanıdığımızı, gördüğümüzü ve bunu kabul
ettiğimizi ifade eden unsurlardır.
Tabii,
bir de yine İsrail Başbakanı Netanyahunun bu anlaşma
kamuoyuna açıklanırken Romada yaptığı bir
konuşma var. İsrail Başbakanı Bu anlaşmanın bize
verdiği ilk konu, İsrail ordusunun şu anda yargılanmakta
olan ve gelecekte yargılanabilecek komutanlarının ve
askerlerinin sivil ve adli soruşturmalardan korunmasıdır.
diyor. Evet, bu anlaşma önümüzde zaten ama önümüzde olmayan metne
ilişkin de bir şey söylüyor, Bu anlaşmanın verdiği
ikinci konu, Gazze şeridinin deniz güvenlik ablukasının sürecek
olmasıdır. Bu bizim en üst güvenlik
çıkarımızadır. Bundan asla taviz vermeyi düşünmedim
bile. diyor. Tabii ki İsrail Başbakanı bunu söyleyebilir. Bunun
karşısında bizim de söyleyeceğimiz sözler
olmalıdır ama bunu söyleyebilmek için iktidarıyla muhalefetiyle,
hep beraber, bizim önümüze bu metin konulmak durumundadır. Komisyonda
söylenen şuydu: Anlaşmanın gerekçesi bu mutabakat metnini
içermektedir. Ben bunun böyle olduğunu düşünmüyorum. Öyle
olsaydı o mutabakat metni hepimizin önünde olurdu şu anda.
Buradan,
paylaşılan metinden görebildiğim kadarıyla sanki suçlu
biziz, sanki suçlu o insanlar ve onların ailelerinin dava açmaması
için, İsrailin korunması için her türlü önlem alınıyor ama
bunun karşılığında sadece bir 20 milyon dolarlık
-onun da lütuf olarak verildiği ifade edilen- ödeme
yapılacağı ifade ediliyor. Ama, dediğim gibi, bizim
görmediğimiz bu mutabakat metninde eninde sonunda ortaya
çıkacaktır bu ve gerekçeyle aynı olmadığını
Türkiye kamuoyu görecektir. Hem yargıya talimat hem ablukanın bir kez
daha kabulü ve İsrailin Gazze üzerindeki egemenliğinin Türkiye tarafından
tanındığına ilişkin hepimizi incitecek, üzecek ifadeler
olmasından çok büyük kuşku duymaktayız.
Sonuç
olarak Bu süreçten ne geçti? derseniz tabii ki normalleşme hepimizin
istediği, arzuladığı bir şeydir ama böyle ulusal
onurumuzu incitecek bir metinle keşke bu olmasaydı, keşke
-dediğim gibi- beş yıl önce daha Palmer Raporunda, BM
Raporunda söylendiği gibi yapılsaydı ve Türkiye,
halkımız, kamuoyu Ablukayı ortadan
kaldıracağız. diye kandırılmasaydı çünkü
ablukanın kalktığı diye bir şey yok. Daha o günden
BM Raporunda da söylenen şey, ablukanın meşru olduğu
yönündeydi. Biz o raporun tarafıydık, bir kere daha hatırlatmak
isterim.
Bir
kez daha mutabakat metninin önümüzdeki günlerde kamuoyuna açıklanması
gerektiğini düşünüyorum. Bu metin maalesef -bir kez daha
altını çizeyim ki- sanki orada hayatını kaybeden
vatandaşlarımızı, şehit olan
vatandaşlarımızı sorumlu tutar bir şekilde
İsraile kalkan olacak bir metin şeklindedir. Keşke böyle
gelmemiş olsaydı. Umut ediyorum ki dış politikada bundan
sonra böyle vahim hatalar yapılmaz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakırözer.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü
madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti
Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylama sonucunu okuyorum:
Kullanılan
oy sayısı: 228
Kabul
:
209
Ret
:
16
Çekimser:
3(x)
Kâtip Üye
Kâtip Üye
Fehmi
Küpçü
Ali Haydar Hakverdi
Bolu
Ankara
Böylelikle
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 4üncü sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında
İşbirliği ile İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliği ile İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/355) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 45) (xx)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
Raporu 45 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE
VENEZUELA BOLİVAR CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ENERJİ
ALANINDA İŞBİRLİĞİ İLE İLGİLİ
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 4 Kasım 2010 tarihinde
Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Venezuela Bolivar
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında
İşbirliği ile İlgili Anlaşmanın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Venezuela Bolivar
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında
İşbirliği ile İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
açık oylama sonucunu okuyorum:
Kullanılan oy sayısı |
: |
220
|
|
Kabul |
: |
219
|
|
Ret
|
: |
1 |
Kâtip Üye Kâtip Üye
Ali Haydar Hakverdi Fehmi Küpçü
Ankara Bolu
Böylelikle, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 5inci sıraya alınan 667 sayılı
Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin
Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzükün 128inci Maddesine Göre
Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine
başlayacağız.
5.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzükün 128inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Kanun
hükmünde kararname ve tezkere 412 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu kanun hükmünde kararname
İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu
nedenle, kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Kanun
hükmünde kararnamenin tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Demokrasimiz
15 Temmuz tarihinde büyük bir tehlikeyle yüzleşti. Allaha çok şükür,
hep birlikte bunun üstesinden geldik, bir darbe girişimini bertaraf ettik.
Bunun peşinden olağanüstü hâl ilan edildi ve şimdi biz
olağanüstü hâl çerçevesinde kanun hükmünde hazırlanan kararnamelerin
ilkiyle Meclisin huzurundayız, bunu konuşup
tartışacağız.
Öncelikle
iki hususun altını çizmem gerekiyor. Bunlardan birincisi,
olağanüstü hâl, bildiğiniz gibi, Anayasada ilgili maddelerde
düzenlenmiş, bir hukuki çerçevesi olan, demokrasiyi korumaya matuf bir
mevzuat. Literatürde, özgürlük temelli demokratik düzenlerin kendilerini
nasıl koruyacaklarına ilişkin bol miktarda tartışma
yapılır çünkü insan haklarına, özgürlüklere, meşruiyete en
geniş şekilde vurgu yapan demokratik düzenler için bu nitelikler
aynı zamanda, kötü niyetli, o düzene karşı suikast içinde olan
çevrelere de kimi kolaylıklar sağlayan unsurlardır.
Dolayısıyla, demokrasiler esasen, karikatüristleri hatırlayacak
olursanız, nazenin hanımefendiler olarak çizilir, karikatürcülerin
zihninde demokrasi nazenin hanımefendi gibidir. Böylelikle demokrasinin
aslında dış tehlikelere karşı da içerdiği
değerler itibarıyla açık nitelikleri bulunduğu vurgulanmak
istenir. İşte, demokrasilerin kendilerini koruyabilmeleri için
mevzuatta, anayasada, yasalarda bu tür suikast girişimlerini engellemeye
dönük, olağan hâllerin dışında, olağanüstü hâl
şartlarını düzenleyen hukuki metinler vardır. Bunların
kastı, bir özgürlükler düzeni olan demokrasilerin korunabilmesi, uzun
vadeli, uzun soluklu bir şekilde özgürlüklerin garanti altına alınabilmesi
için özgürlük-güvenlik sınırını, kötü girişimleri
bertaraf edebilecek, demokrasiye karşı kötü niyetli suikast
niteliği taşıyan hareketlere, girişimlere karşı
demokrasiyi koruyacak önlemlerin alınmasını
sağlamaktır. Bunun için, özgürlük-güvenlik dengesini özgürlükleri
uzun soluklu bir şekilde sağlayacak bir çizgiden geçirmeye
uğraşmaktır ama bütün bunlar yapılırken yasal bir
çerçevede olması dikkatle takip edilir. Sonuçta, demokratik düzen kendini
inkâr edecek şekilde Kendimi koruyacağım. diye elbette
totaliter bir mahiyet kazanamaz, yapmış olduğu her şeyi,
kendini korumaya matuf her türlü düzenlemeyi esas niteliklerine has bir tarzda
özgürlük temelli, hukuki temelli, meşruiyet temelli bir şekilde
yapmak durumundadır. O yüzden olağanüstü hâl düzenlemesi yine yasal
bir çerçevede kayıt altına alınmıştır.
Biz,
15 Temmuzda bir darbe girişimiyle karşılaştık.
Aslında altmış küsur yıllık demokrasi tarihimiz içinde
başka darbe girişimleri de oldu, darbeler oldu. 1960, 1971deki 12
Mart, başka cuntaların girişimleri, 12 Eylül -buradaki
insanların bir kısmı 12 Eylülü yaşadılar, ben de
yaşadım- 28 Şubat vesaire. Fakat 15 Temmuzun bütün bu
darbelerden ve darbe girişimlerinden mahiyet itibarıyla farklı
bir tarafı vardı. Geçmişteki darbeler askerî elitler
tarafından yapılan, bütün gücü, kudreti drijan organizasyon üzerinden
götürülen darbelerdi. Sonuçta askerî bürokrasi marifetiyle yapılıp o
çerçevede iki yıl, üç yıl darbe şartlarında bir yönetim
gerçekleştirildikten sonra peyderpey demokrasiye geçiş
doğrultusunda bir mecrada akıp giden işlerdi. Temel ideolojik
normlarını da darbeciler o dönemlerde cumhuriyetin kuruluş
temelleri çerçevesinde kendilerini meşrulaştırmak için
açıklarlardı. 15 Temmuzda yaşanan darbe yine askeriye içerisinde
bir kısım çete mensupları tarafından
yapılmış olsa bile sadece onlardan ibaret olan bir çevrenin
gerçekleştirdiği darbe girişimi değildi. Toplumun
farklı kesimlerine de nüfuz etmiş medya ayağından, iş
adamı, finans ayağından, vakıflar, dernekler
ayağından, üniversiteler ayağından, bir bakıma topluma
mihmandarlık eden çok çeşitli örgütlü kurumları üzerinden
kendisine aynı zamanda destek sağlayacak şekilde
örgütlenmiş bir çetenin girişimiydi. Bu bakımdan da
geçmişteki darbe girişimlerinden mahiyet olarak daha farklı bir
organizasyonla karşı karşıyaydık. Esasen bu çetenin
üzerine, sosyolojisine, Türkiyenin mevcut toplumsal şartlarından
nasıl faydalanarak geliştiğine, nasıl iktidar odaklı
bir şekilde o kırk yıllık süre içerisinde
çalıştığına, kendisini topluma ve dünya kamuoyuna
nasıl takdim etmeye uğraştığına dair birçok
değerlendirme yapabiliriz.
Bu
örgütün iki katmanı olduğunu biliyoruz. Bu katmanlardan birisi,
örgütün bir tür kamusal yüzünü oluşturan, kendisini bir iyilik, bir ahlak
hareketi, Türkiyenin normlarıyla uyuşmuş küresel bir vizyon
hareketi şeklinde takdim eden ve buradan güç ve meşruiyet
devşirmeye çalışan bir yüz. Diğeri de çekirdeğinde,
iktidar odaklı bir şekilde, gizli örgüte has bütün nitelikleri
taşır bir tarzda bir başka katman. Bu iki katman zaman zaman iç
içe giriyor, zaman zaman birbirine mesafeli durabiliyor. Toplumumuzun ve siyasi
elitlerin, hukuki elitlerin bu ilginç, tarihte başka örneklerinin de
olduğunu düşündüğümüz -Cizvitler gibi, çok konuşuldu-
örgütü bir puzzle gibi çözmesi esasen biraz zaman aldı. Bunu da
olağan görmek gerekir çünkü böyle iki katmanlı,
sınırları olan, hücre tipi çalışan, uluslararası
ayağı bulunan, teknik destek alan bir örgütün puzzle biçiminde
çözülmesinin zaman alması anlaşılır bir durumdur ama netice
itibarıyla bugün geldiğimiz noktada bu örgütün
referanslarının, katmanlarının, elemanlarının
nasıl örgütlendiği hususunda devletin, hukuki çevrelerin yeterli
sayıda, kafi miktarda bilgisi olduğu kanaatine varıyoruz ve
örgütün iktidar odaklı bir şekilde gayrimeşru tarzda seferber
ettiği çok çeşitli kurum ve kuruluşlardaki
elemanlarını, bu hukuki, demokratik düzene kastetmiş
unsurlarını devletin olağanüstü hâl şartlarındaki
uygulamalarla bunları derdest etmeye, hukukun kuralları çerçevesinde
takip, tahkik ve cezalandırmaya dönük bir mecrada işlerin
yürüdüğünü görüyoruz. Tabii böylesine kapsamlı, böylesine gizli,
böylesine organize bir çeteye karşı bu mücadelenin verilmesi kolay
değildir. Ancak biz bir hukuk devletiyiz, hukuk devletinin hem ilke
düzeyinde normlarına bağlı kalarak hem de adalet ve hakkaniyetin
sağladığı o meşruiyeti asla ıskalamaksızın,
unutmaksızın, çok söylendiği biçimiyle kuru ile yaşı
birbirinden ayırarak yolumuza devam etmek durumundayız. Bu KHKlar
da, esasen bunun unsurları olarak görülmelidir. Bunları tartışıp
konuşacağız elbette ama çok ana hatlarıyla bu terör örgütüne
bakışımızı ve yürütülen mücadeleyi böyle bir çerçevede
ifade edebilirim.
Sabahın
bu saatinde sabırla beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bostancı.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 03.31
ON ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 03.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 128inci Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.
412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı
sıraya alınan, Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin 19.4.2012 Tarihli ve 6292
Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına
Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
6.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Geçen
birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bölümlerinde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin görüşülmekte olan kanun teklifinin 15inci
maddesinden sonra gelmek üzere ihdas edilen 16ncı maddesinin yeniden
görüşülmesine ilişkin İç Tüzükün 89uncu maddesine göre bir
talebi vardır. Başkanlık bu talebi yerine getirecektir.
Danışma
Kurulunun Hükûmetin görüşülmekte olan kanun teklifinin 15inci maddesinden
sonra gelmek üzere ihdas edilen 16ncı maddesinin yeniden
görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15inci maddesinden sonra gelmek üzere ihdas edilen İstanbul Kent Üniversitesi kurulmasına ilişkin 16ncı maddenin yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin talebinin İç Tüzükün 89uncu maddesi uyarınca uygun görüldüğüne ilişkin önerisi
19/8/2016
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 19/8/2016 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantıda,
görüşülmekte olan 411 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 15inci maddesinden sonra gelmek üzere ihdas edilen
"İstanbul Kent Üniversitesi" kurulmasına ilişkin
16ncı maddenin yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin talebi İç
Tüzükün 89uncu maddesi uyarınca uygun görülmüştür.
Ayşe Nur Bahçekapılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Mehmet Naci
Bostancı
Özgür Özel
Adalet ve Kalkınma
Partisi
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan
Vekili
Grubu Başkan Vekili
Çağlar Demirel
Erkan
Akçay
Halkların Demokratik Partisi
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Başkan
Vekili
Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN
Şimdi Hükûmetin istemini okutup oylarınıza
sunacağım:
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar / Teklifler (Tekriri Müzakere)
1.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15inci
maddesinden sonra gelmek üzere ihdas edilen İstanbul Kent Üniversitesi
kurulmasına ilişkin 16ncı maddesinin yeniden düzenlenmesi
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 89uncu
maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Fikri Işık
Millî Savunma Bakanı
BAŞKAN
Hükûmetin istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bu
durumda teklifin 16ncı maddesini yeniden müzakereye açıyorum.
Madde
üzerinde söz isteyen? Yok.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Yeni
madde ihdasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına yeni ihdas
edilen 16ncı maddesinden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Engin
Altay
Zekeriya Temizel
Kayseri
İstanbul
İzmir
Kamil Okyay
Sındır
Musa Çam
Mehmet Naci Bostancı
İzmir
İzmir
Amasya
Sibel
Özdemir
Necip
Kalkan
Özgür Özel
İstanbul
İzmir
Manisa
Kerem Ali Sürekli
Ahmet Akın
Utku Çakırözer
İzmir
Balıkesir
Eskişehir
Kadim
Durmaz
Ceyhun
İrgil
Yakup Akkaya
Tokat
Bursa
İstanbul
MADDE
2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
Beykoz
Üniversitesi
EK
MADDE 168 İstanbulda Türkiye Lojistik Araştırmaları ve
Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Beykoz
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a)
İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesinden,
b)
Sanat ve Tasarım Fakültesinden,
c)
Sosyal Bilimler Fakültesinden,
ç)
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinden,
d)
Yabancı Diller Yüksekokulundan,
e)
Sivil Havacılık Yüksekokulundan,
f)
Meslek Yüksekokulundan,
g)
Lisansüstü Programlar Enstitüsünden,
ğ)
17/7/2008 tarihli ve 2008/13959 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile kurulmuş bulunan ve bu Kanun ile tüzel kişiliği sona
erdirilerek Rektörlüğe bağlanan Beykoz Lojistik Meslek
Yüksekokulundan oluşur,'"
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa, yani 21 üyesiyle,
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz salt çoğunlukla?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Komisyonumuzun salt çoğunluğu vardır,
üyelerimizin salt çoğunluğuyla önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Yeni
bir madde ihdasına ilişkin yeni bir önerge daha vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına yeni ihdas
edilen 16ncı maddeden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki metnin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş
Engin Altay
Erkan Akçay
Kayseri
İstanbul
Manisa
Mahmut Atilla Kaya
Kamil Okyay
Sındır
Özgür Özel
İzmir
İzmir
Manisa
Hüseyin
Kocabıyık
Çağlar
Demirel
Oktay Vural
İzmir
Diyarbakır
İzmir
Cemal
Öztürk
Hamza Dağ
Kerem Ali Sürekli
Giresun
İzmir
İzmir
İbrahim Mustafa
Turhan
Mehmet Naci Bostancı
Ceyhun İrgil
İzmir
Amasya
Bursa
Sibel
Özdemir
Utku
Çakırözer
Kadim Durmaz
İstanbul
Eskişehir
Tokat
Özkan
Yalım
Ahmet
Akın
Necip Kalkan
Uşak
Balıkesir
İzmir
Musa
Çam
Fatma Seniha Nükhet Hotar
Murat Bakan
İzmir
İzmir
İzmir
Ahmet Kenan
Tanrıkulu
Ertuğrul Kürkcü
Ali Yiğit
İzmir
İzmir
İzmir
Mustafa Ali
Balbay
Atila
Sertel
Müslüm Doğan
İzmir
İzmir
İzmir
MADDE
2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
İzmir
Bakırçay Üniversitesi
EK
MADDE 169 İzmirde İzmir Bakırçay Üniversitesi adıyla
yeni bir üniversite kurulmuştur.
Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a)
Fen-Edebiyat Fakültesi,
b)
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
c)
Hukuk Fakültesi,
d)
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi,
e)
Sağlık Bilimleri Fakültesi,
f)
Yabancı Diller Yüksekokulu,
g)
Adalet Meslek Yüksekokulu,
h)
Meslek Yüksekokulu,
i)
Fen Bilimleri Enstitüsü,
j)
Sosyal Bilimler Enstitüsü,
k)
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden
oluşur.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Salt çoğunluğumuz vardır, üyelerimizin
salt çoğunluğuyla önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Yeni
madde ihdas edilmiştir.
Yeni
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, yeni bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına yeni ihdas
edilen 16ncı maddeden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Engin Altay
Erkan Akçay
Kayseri
İstanbul
Manisa
Mahmut Atilla
Kaya
Kamil Okyay Sındır
Özgür Özel
İzmir
İzmir
Manisa
Hüseyin
Kocabıyık
Çağlar
Demirel
Oktay Vural
İzmir
Diyarbakır
İzmir
Cemal
Öztürk
Hamza
Dağ
Kerem Ali Sürekli
Giresun
İzmir
İzmir
İbrahim Mustafa
Turhan
Mehmet Naci
Bostancı
Ceyhun İrgil
İzmir
Amasya
Bursa
Sibel
Özdemir
Utku
Çakırözer
Kadim Durmaz
İstanbul
Eskişehir
Tokat
Özkan
Yalım
Ahmet
Akın
Necip Kalkan
Uşak
Balıkesir
İzmir
Zekeriya
Temizel
Musa
Çam
Fatma Seniha Nükhet Hotar
İzmir
İzmir
İzmir
Murat
Bakan
Ahmet Kenan
Tanrıkulu
Ertuğrul Kürkcü
İzmir
İzmir
İzmir
Ali
Yiğit
Mustafa Ali
Balbay
Atila Sertel
İzmir
İzmir
İzmir
MADDE
2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
İzmir
Demokrasi Üniversitesi
EK
MADDE 170 İzmirde İzmir Demokrasi Üniversitesi adıyla yeni
bir üniversite kurulmuştur.
Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak
a)
Eğitim Fakültesi,
b)
Hukuk Fakültesi,
c)
Fen-Edebiyat Fakültesi,
d)
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
e)
Güzel Sanatlar Fakültesi,
f)
Mühendislik Fakültesi,
g)
Mimarlık Fakültesi,
h)Sağlık
Bilimleri Fakültesi,
ı)
Tıp Fakültesi,
i)
Diş Hekimliği Fakültesi,
j)
Yabancı Diller Yüksekokulu,
k)
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu,
l)
Meslek Yüksekokulu,
m)
Fen Bilimleri Enstitüsü,
n)
Sosyal Bilimler Enstitüsü,
o)
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden
oluşur.
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor mu salt çoğunlukla?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Salt çoğunluğumuz vardır, salt
çoğunlukla katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Yeni
madde ihdas edilmiştir.
Şimdi,
yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, yeniden yeni bir madde ihdas edilmesine
ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına yeni ihdas
edilen 16ncı maddeden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Engin
Altay
Erkan Akçay
Kayseri
İstanbul
Manisa
Mehmet Naci
Bostancı
Necip Kalkan
Erdoğan Özegen
Amasya
İzmir
Niğde
Mahmut
Atilla
Kaya
İbrahim Mustafa Turhan
Hüseyin Kocabıyık
İzmir
İzmir
İzmir
Mehmet
Doğan
Kubat
Cemal
Öztürk
Oktay Vural
İstanbul
Giresun
İzmir
Selçuk
Özdağ
Kamil Okyay
Sındır
Ceyhun İrgil
Manisa
İzmir
Bursa
Sibel
Özdemir
Kadim
Durmaz
Ahmet Akın
İstanbul
Tokat
Balıkesir
"MADDE-2809
sayılı Kanunun ek 15 inci maddesinin başlığında
ve birinci fıkrasında yer alan "Celal Bayar Üniversitesi"
ibareleri "Manisa Celal Bayar Üniversitesi", ek 22 nci maddesinin
başlığında ve birinci fıkrasında yer alan
"Niğde Üniversitesi" ibareleri "Ömer Halisdemir
Üniversitesi", ek 102 nci maddesinin başlığında ve
birinci fıkrasında yer alan "Tunceli Üniversitesi"
ibareleri "Munzur Üniversitesi", ek 110 uncu maddesinin
başlığında ve birinci fıkrasında yer alan
"Yeni Yüzyıl Üniversitesi" ibareleri "İstanbul Yeni
Yüzyıl Üniversitesi", ek 125 inci maddesinin
başlığında ve birinci fıkrasında yer alan
"Yıldırım Beyazıt Üniversitesi" ibareleri
"Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi", ek 142
nci maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında
yer alan "Gedik Üniversitesi" ibareleri "İstanbul Gedik
Üniversitesi olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Salt çoğunluğumuz vardır, üyelerimizin
salt çoğunluğuyla önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Yeni
madde ihdas edilmiştir.
Yeni
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge daha
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına yeni ihdas
edilen 16ncı maddeden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Engin
Altay
Çağlar Demirel
Kayseri
İstanbul
Diyarbakır
Musa Çam
Sibel
Özdemir
Ceyhun İrgil
İzmir
İstanbul
Bursa
Mehmet
Doğan Kubat
Mehmet Naci
Bostancı
Necip Kalkan
İstanbul
Amasya
İzmir
Zekeriya
Temizel
Yakup
Akkaya
Kamil Okyay Sındır
İzmir
İstanbul
İzmir
İbrahim Mustafa
Turhan
Hüseyin Kocabıyık
Erdoğan Özegen
İzmir
İzmir
Niğde
Ahmet
Akın
Kadim Durmaz
Balıkesir
Tokat
"MADDE
21- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 47- Bu Kanun ile tüzel kişiliği sona erdirilerek Beykoz
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlanan Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulunda
halen öğrenimlerini sürdüren öğrenciler ve öğretim
elemanları ile Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulunun mal
varlığı adı geçen Üniversiteye devredilir.
Mevzuatta
Celal Bayar Üniversitesi, Niğde Üniversitesi, Tunceli Üniversitesi, Yeni
Yüzyıl Üniversitesi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile
Gedik Üniversitesine yapılmış olan atıflar
sırasıyla Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ömer Halisdemir
Üniversitesi, Munzur Üniversitesi, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi,
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile İstanbul
Gedik Üniversitesine yapılmış sayılır."
BAŞKAN
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Salt çoğunluğumuz vardır, önergeye
katılıyoruz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Yeni
madde ihdas edilmiştir.
Şimdi
yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yeni madde kabul edilmiştir.
Şimdi,
yeni madde ihdasına ilişkin bir başka önerge daha vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına yeni ihdas
edilen 16ncı maddeden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Engin Altay
Erkan Akçay
Kayseri
İstanbul
Manisa
Musa
Çam
İbrahim Mustafa
Turhan
Mehmet Doğan Kubat
İzmir
İzmir
İstanbul
Özgür
Özel
Oktay
Vural
Kamil Okyay Sındır
Manisa
İzmir
İzmir
Kerem Ali
Sürekli
Necip Kalkan
Erdoğan Özegen
İzmir
İzmir
Niğde
Hüseyin
Kocabıyık
Mehmet Naci
Bostancı
Ceyhun İrgil
İzmir
Amasya
Bursa
Kadim
Durmaz
Ahmet Akın
Tokat
Balıkesir
MADDE-10/12/2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki
(II) sayılı cetvelin "Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler
ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri" bölümünün 35inci, 49uncu, 95inci ve
98inci sıraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve aynı bölüme aşağıdaki
üniversiteler eklenmiştir.
35) Manisa Celal Bayar Üniversitesi
49)
Ömer Halisdemir Üniversitesi
95)
Munzur Üniversitesi
98)
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
112)
İzmir Bakırçay Üniversitesi
113)
İzmir Demokrasi Üniversitesi"
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Salt çoğunluğumuz vardır, önergeye
katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla
katıldığından yeni madde ihdası için görüşme
açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Yeni
madde ihdas edilmiştir.
Yeni
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yeni
madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni bir madde ihdasına ilişkin bir başka
önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının yeni
ihdas edilen 16ncı maddeden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Engin Altay
Erkan Akçay
Kayseri
İstanbul
Manisa
Mahmut Atilla
Kaya
Mehmet Naci Bostancı
Oktay Vural
İzmir
Amasya
İzmir
Zekeriya
Temizel
Kamil Okyay
Sındır
Musa Çam
İzmir
İzmir
İzmir
Cemal
Öztürk
Hamza
Dağ
Kerem Ali Sürekli
Giresun
İzmir
İzmir
Necip
Kalkan
Murat
Bakan
Ahmet Kenan Tanrıkulu
İzmir
İzmir
İzmir
Atilla
Sertel
Ali
Yiğit
Ahmet Akın
İzmir
İzmir
Balıkesir
Kadim
Durmaz
Fatma Seniha Nükhet Hotar
Tuncay Özkan
Tokat
İzmir
İzmir
Zeynep
Altıok
Selin Sayek Böke
Müslüm Doğan
İzmir
İzmir
İzmir
Mustafa Ali
Balbay
Ertuğrul Kürkcü
Özcan Purçu
İzmir
İzmir
İzmir
Tacettin
Bayır
İzmir
MADDE-
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK
MADDE 20- İzmir Bakırçay Üniversitesi ile İzmir Demokrasi
Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (3) ve (4) sayılı listede
yer alan kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı
cetvellere, ilgili üniversite bölümleri olarak eklenmiştir.
(3)
Sayılı Liste
Kurumu:
İzmir Bakırçay Üniversitesi
Teşkilatı:
Merkez
İhdası
Uygun Görülen Kadrolar
Serbest
Kadro
Sınıfı
Unvanı
Derecesi Adedi
Toplam
GİH
Genel Sekreter 1
1
1
GİH
Genel Sekreter Yardımcısı
1
1
1
GİH
Hukuk Müşaviri
1
1
1
GİH
Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı
1
1
1
GİH
Yapı İşleri ve Teknik Dairesi
Başkanı1
1
1
GİH
Personel Dairesi Başkanı
1
1
1
GİH
Bilgi işlem Dairesi Başkanı
1
1
1
GİH
Öğrenci İşleri Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi
Başkanı1
1
1
GİH
Kütüphane ve Dokümantasyon Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanı
1
1
1
GİH
Fakülte Sekreteri
1
5
5
GİH
Yüksekokul Sekreteri
3
3
3
GİH
Enstitü Sekreteri
2
3
3
GİH
Şube Müdürü
1
10
10
GİH
Şube Müdürü
2
5
5
GİH
Şube Müdürü
3
5
5
GİH
Mali Hizmetler Uzmanı
5
3
3
GİH
Mali Hizmetler Uzman Yardımcısı 9
3
3
GİH
Şef
4
10
10
GİH
Şef
5
10
10
GİH
Şef
6
10
10
GİH
Bilgisayar İşletmeni
5
30
30
GİH
Bilgisayar İşletmeni
6
30
30
GİH
Bilgisayar İşletmeni
7
30
30
GİH
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni 5
20
20
GİH
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni 6
20
20
GİH
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni 7
20
20
GİH
Sekreter
8
10
10
GİH
Sekreter
9
10
10
GİH
Şoför
7
7
7
GİH
Şoför
8
8
8
GİH
Şoför
9
8
8
GİH
Memur
8
25
25
GİH
Memur
9
25
25
GİH
Memur
10
15
15
TH
Mühendis
4
2
2
TH
Mühendis
5
2
2
TH
Mühendis
6
3
3
TH
Mimar
5
1
1
TH
Tekniker
6
5
5
TH
Tekniker
7
5
5
TH
Tekniker
8
5
5
TH
Teknisyen
8
5
5
TH
Teknisyen
9
5
5
TH
Teknisyen
10
5
5
TH
Programcı
4
2
2
TH
Programcı
5
2
2
TH
Programcı
6
2
2
TH
Çözümleyici
5
2
2
TH
Kütüphaneci
5
3
3
TH
Kütüphaneci
6
3
3
TH
Kütüphaneci
7
3
3
SH
Uzman
Tabip
4
3
3
SH
Tabip
5
2
2
SH
Diş
Tabibi
5
1
1
SH
Diyetisyen
5
2
2
SH
Hemşire
5
3
3
SH
Hemşire
6
2
2
SH
Hemşire
7
2
2
SH
Psikolog
6
2
2
SH
Sosyal Çalışmacı
6
1
1
AH
Avukat
5
2
2
AH
Avukat
8
1
1
YH
Teknisyen
Yardımcısı
9
15
15
YH
Hizmetli
11
15
15
YH
Hizmetli
12
20
20
YH
Kaloriferci
10
5
5
YH
Bekçi
10
4
4
YH
Aşçı
10
5
5
TOPLAM
476
476
Kurumu
: İzmir Bakırçay Üniversitesi
Teşkilatı:
Döner Sermaye
İhdası Uygun Görülen Kadrolar
Serbest
Kadro
Sınıfı
Unvanı
Derecesi
Adedi
Toplam
GİH
İşletme
Müdürü
1
1
1
GİH
Bilgisayar
İşletmeni
6
5
5
GİH
Memur
8
4
4
TOPLAM
10
10
(4)
Sayılı Liste
Kurumu:
İzmir Demokrasi Üniversitesi
Teşkilatı:
Merkez
İhdası
Uygun Görülen Kadrolar
Serbest
Kadro
Sınıfı
Unvanı
Derecesi Adedi
Toplam
GİH
Genel Sekreter 1
1
1
GİH
Genel Sekreter Yardımcısı
1
1
1
GİH
Hukuk Müşaviri 1
1
1
GİH
Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
Yapı İşleri ve Teknik Dairesi Başkanı
1
1
GİH
Personel Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
Bilgi İşlem Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
Öğrenci İşleri Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
Kütüphane ve Dokümantasyon Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanı 1
1
1
GİH
Fakülte Sekreteri 1
9
9
GİH
Yüksekokul Sekreteri
3
3
3
GİH
Enstitü Sekreteri 2
3
3
GİH
Şube Müdürü
1
10
10
GİH
Şube Müdürü
2
5
5
GİH
Şube Müdürü
3
5
5
GİH
Mali Hizmetler Uzmanı
5
3
3
GİH
Mali Hizmetler Uzman Yardımcısı 9
3
3
GİH
Şef
4
10
10
GİH
Şef
5
10
10
GİH
Şef
6
10
10
GİH
Bilgisayar İşletmeni
5
30
30
GİH
Bilgisayar İşletmeni
6
30
30
GİH
Bilgisayar İşletmeni
7
30
30
GİH
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni 5
20
20
GİH
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni 6
20
20
GİH
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni 7
20
20
GİH
Sekreter
8
10
10
GİH
Sekreter
9
10
10
GİH
Şoför
7
7
7
GİH
Şoför
8
8
8
GİH
Şoför
9
8
8
GİH
Memur
8
20
20
GİH
Memur
9
20
20
GİH
Memur
10
10
10
TH
Mühendis
4
2
2
TH
Mühendis
5
2
2
TH
Mühendis
6
3
3
TH
Mimar
5
1
1
TH
Tekniker
6
5
5
TH
Tekniker
7
5
5
TH
Tekniker
8
5
5
TH
Teknisyen
8
5
5
TH
Teknisyen
9
5
5
TH
Teknisyen
10
5
5
TH
Programcı
4
2
2
TH
Programcı
5
2
2
TH
Programcı
6
2
2
TH
Çözümleyici
5
2
2
TH
Kütüphaneci
5
3
3
TH
Kütüphaneci
6
3
3
TH
Kütüphaneci
7
3
3
SH
Uzman Tabip
4
3
3
SH
Tabip
5
2
2
SH
Diş Tabibi
5
1
1
SH
Eczacı
6
2
2
SH
Diyetisyen
5
2
2
SH
Eczacı
6
2
2
SH
Hemşire
5
40
40
SH
Hemşire
6
50
50
SH
Hemşire
7
50
50
SH
Psikolog
6
2
2
SH
Sosyal Çalışmacı 6
1
1
AH
Avukat
5
2
2
AH
Avukat
8
1
1
YH
Teknisyen Yardımcısı
9
15
15
YH
Hizmetli
11
15
15
YH
Hizmetli
12
20
20
YH
Hasta
Bakıcı
10
15
15
YH
Hasta
Bakıcı
11
15
15
YH
Hasta
Bakıcı
12
15
15
YH
Kaloriferci
10
5
5
YH
Bekçi
10
4
4
YH
Aşçı
10
5
5
TOPLAM
645
645
Kurumu:
İzmir Demokrasi Üniversitesi
Teşkilatı:
Döner Sermaye
İhdası Uygun Görülen Kadrolar
Serbest
Kadro
Sınıfı
Unvanı
Derecesi
Adedi
Toplam
GİH
İşletme
Müdürü
1
1
1
GİH
Bilgisayar
İşletmeni
6
5
5
GİH
Memur
8
4
4
TOPLAM
10
10
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Salt çoğunluğumuz vardır, önergeye
katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla
katıldığından önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Yeni
madde ihdas edilmiştir.
Yeni
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yeni
madde kabul edilmiştir.
Bir
önerge daha var, onu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına yeni ihdas
edilen 16ncı maddeden sonra gelmek üzere 17nci madde olarak
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş
Engin Altay
Erkan Akçay
Kayseri
İstanbul
Manisa
Mehmet Naci
Bostancı
Mahmut Atilla Kaya
İbrahim Mustafa Turhan
Amasya
İzmir
İzmir
Oktay Vural
Zekeriya
Temizel
Kamil Okyay Sındır
İzmir
İzmir
İzmir
Cemal Öztürk
Musa
Çam
Necip Kalkan
Giresun
İzmir
İzmir
Kerem Ali
Sürekli
Hüseyin Kocabıyık
Kadim Durmaz
İzmir
İzmir
Tokat
Hamza
Dağ
Ahmet Akın
İzmir
Balıkesir
"MADDE
- 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK
MADDE 22- İzmir Bakırçay Üniversitesi ile İzmir Demokrasi
Üniversitesinde kullanılmak özere ekli (1) ve (2) sayılı listede
yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun
Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere ilgili üniversite bölümleri
olarak eklenmiştir.
(1) Sayılı Liste
Kurumu:
İzmir Bakırçay Üniversitesi
Teşkilatı:
Merkez
Unvanı
Derecesi I Sayılı
Il
Sayılı
Profesör
1
200
50
Doçent
1
75
25
Doçent
2
75
25
Doçent
3
75
25
Yardımcı
Doçent 1
40
10
Yardımcı
Doçent 2
40
10
Yardımcı
Doçent 3
50
25
Yardımcı
Doçent 4
75
20
Yardımcı
Doçent 5
75
20
Öğretim
Görevlisi 1
5
Öğretim
Görevlisi
2
5
Öğretim
Görevlisi 3
5
Öğretim
Görevlisi 4
5
Öğretim
Görevlisi 5
5
Öğretim
Görevlisi 6
5
Okutman
1
5
Okutman
2
5
Okutman
3
5
Okutman
4
5
Okutman
5
5
Okutman
6
5
Okutman
7
5
Araştırma
Görevlisi 4 75
20
Araştırma
Görevlisi 5
75
20
Araştırma
Görevlisi 6
75
20
Araştırma
Görevlisi 7 75
20
Uzman
1
5
Uzman
2
5
Uzman
3
5
Uzman
4
5
Uzman
5
5
Çevirici
1
1
Eğitim
Öğretim
Planlamacısı
1
1
Toplam
1097
290
(2) Sayılı Liste
Kurumu: İzmir Demokrasi Üniversitesi
Teşkilatı:
Merkez
Unvanı
Derecesi I
Sayılı II Sayılı
Profesör
1
300
50
Doçent
1
100
25
Doçent
2
100
25
Doçent
3
100
25
Yardımcı
Doçent 1
50
10
Yardımcı
Doçent 2
50
10
Yardımcı
Doçent 3
100
25
Yardımcı
Doçent 4
100
20
Yardımcı
Doçent 5
100
20
Öğretim
Görevlisi 1
4
Öğretim
Görevlisi 2
5
Öğretim
Görevlisi 3
5
Öğretim
Görevlisi 4
5
Öğretim
Görevlisi
5
5
Öğretim
Görevlisi 6
5
Okutman
1
4
Okutman
2
5
Okutman
3
5
Okutman
4
5
Okutman
5
5
Okutman
6
5
Okutman
7
5
Araştırma
Görevlisi 4 150
25
Araştırma
Görevlisi 5 150
25
Araştırma
Görevlisi 6 150
25
Araştırma
Görevlisi 7 150
25
Uzman
1
10
Uzman
2
10
Uzman
3
10
Uzman
4
10
Uzman
5
10
Çevirici
1
1
Eğitim
Öğretim
Planlamacısı
1
1
Toplam
1715
310
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Salt çoğunluğumuz vardır,
katılıyoruz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili
Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.
Buyurun
Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MHP
GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) Gecenin en karanlık olduğu
vakitler şafak sökmek üzere olan vakitlerdir. Şafak sökmek üzere olan
bu vakitte Türk milletinin kaderini değiştiren, iki kurşunla
tarihin akışını değiştiren, kendisi şehadet
şerbetini içen ama otuz kurşunla teröristlerin onu tarihe mal
ettiğini göremeyenleri bir kere daha şiddetle kınıyor, Ömer
Halisdemirin adının Niğde Üniversitesine verilmesi
kararını büyük bir memnuniyetle
karşıladığımızı ifade ediyorum. Ruhu
şad olsun, Allah gani gani rahmet eylesin. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, bugün itibarıyla açılan yeni üniversitelerin gelecek
adına umutlanmamız için hayırlara vesile olmasını
temenni ediyoruz. Bu karanlığın şafağı
söküşünün de resmî sembolü olmasını istiyoruz çünkü onlar
aydınlık, ziyalı gençlerin yetişmesine vesile olacak
mektepler olacaktır inşallah diyoruz. Fakat, bu vakıf
üniversitelerinin kapatılmasıyla ilgili problemler, biliyorsunuz, tüm
siyasi partileri yakından ilgilendiren 65 bin öğrencinin de temel
problemidir. Bu problemin üzerine YÖK ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu
bulunan siyasi partilerin de ortak çalışmasıyla
öğrencilerimiz mağdur edilmeden bu süreçten geçilmek isteniyor. Fakat
İzmirde yeni 2 tane devlet üniversitenin kurulması an
itibarıyla diğer geriye kalan 12 üniversitenin bulunduğu
şehirlerde de yeni devlet üniversiteleri beklentisini doğuracaktır,
belki de doğurmuştur. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Bu kurulan
2 üniversitenin emsal teşkil etmesini ve diğer 13ünün de Meclisimiz
yeni açıldığında ilk haftada anlamlı isimlerle
kurulmasını ve kapatılan ve asli anlamda Türk milletine ait olan
mevcut oradaki birikimlerin, envanterlerin, gayrimenkullerin ve üniversite
altyapısının olduğu gibi bu devlet üniversitelerine
devredilmesi gerektiğini düşünüyoruz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak da. Böylece, kurulacak olan devlet üniversitelerine devredilmesinin
olası tartışmaları da ortadan
kaldıracağını düşünüyoruz yani oralara hangi
vakıflar el atacak veyahut da bu üniversiteleri kim işletecek veyahut
da oradaki envanterler nereye gitti tartışmaları da ortadan
kalkmış olacak.
Aslında
bu mesele, bu problem belki de buraya kadar gelmeden -Milliyetçi Hareket
Partisi olarak YÖKe de önerdik bunu- belki iki satırla baştan
çözülebilirdi. Kapatılan üniversitelere anlık yeni üniversiteler
kurularak mevcut öğrenciler orada devam edebilir, FETÖ ve terör
faaliyetleriyle ilgili olan arınmalar gerekli yönetim
anlayışı içerisinden temizlendikten sonra devam kararı
alınabilirdi; o olmadı ayrı bir konu. Biz hemen Bunların
içerisinde, garantör üniversitelerin içerisinde bunlar devam edebilirler ve
onların öğrencileri oraya nakledilebilirler. diye de
önermiştik; o da olmadı. Bunlar geçti ama bu alınan karar daha
iyi işlerin olabilirliği noktasında bir emsal teşkil
etmiştir. Umudumuz odur ki buradaki birliktelik ve ortak akıl Meclisin
yeni dönem açılmasıyla birlikte devam eder ve bu problem bu
şekliyle sonuçlanır ve yarınlar adına çok daha ümitli
işler yapmış oluruz diyoruz.
Sabah
şerifleriniz hayır olsun efendim, günaydın. (MHP, AK PARTİ
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Mithat
Sancar konuşacak.
Sizin
de süreniz beş dakika Sayın Sancar.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yeni kurulan üniversitelerin hayırlı
olmasını dileriz. Bir haksızlığı telafi etmek,
düzeltmek için atılmış önemli ama küçük bir adım.
Haksızlık şu: 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden sonra
hızla alınan tedbirler arasında 15 üniversitenin
kapatılması da vardı. Bunun acele alınmış bir
karar olduğunu o gün de söyledik, bugün de aynı şekilde
düşünüyoruz. Çünkü, o üniversitelerde okuyan 65 bin civarında
öğrenci, çalışan yüzlerce akademisyen ve görevli vardı.
Bunların ne olacağına ilişkin düzenlemeleri düşünmeden
üniversiteleri kapatmak hem o öğrencilerde hem çalışanlarda hem
de öğrencilerin ailelerinde büyük kaygılar, büyük
sıkıntılar yaratmıştı. Bizim teklifimiz, bu
üniversitelerin kapatılması yerine devletleştirilmesiydi. Bunun
için de uygun düzenlemeyi yapmak için Mecliste grubu bulunan 4 partinin
temsilcileri bir araya gelip konuşabilirdi. Ama, kanun hükmünde
kararnameyle alınan bu karar, dediğim gibi, aceleye getirildi.
Şimdi kısmen bir düzeltme yapılıyor ek maddeyle.
İzmirde kapatılan 2 üniversitenin yerine bir tür 2 devlet
üniversitesi kuruluyor ve öğrencilerin de oraya aktarılması
imkânı yaratılıyor. Bu haksızlığı, bu
adaletsizliği telafi edecek adımları keşke şimdi bu ek
maddenin içine koyabilseydik, tatile girmeden önce bu konuda da bir düzenleme
yapabilseydik. Ama, madem şimdi zamanımız bitti, madem Meclis
tatile giriyor, açıldıktan sonra yeni yasama yılında
öncelikle bu konunun da gündemimize alınmasını öneriyoruz.
Üniversite
açmak evet, iyidir hele böyle bir adaletsizliği telafi etmek amacıyla
yapılmışsa bu düzenleme daha da anlamlıdır ama
unutmayın, burada en az bunlar kadar belki de uzun vadede bunlardan daha
önemli bir mesele vardır, o da öğretim elemanlarının
yetiştirilmesi ve buraya kaliteli öğretim elemanının
aktarılması meselesidir. Maalesef, Türkiye öğretim üyesi
kıyımı açısından hiç de iyi bir sınav vermiyor,
özellikle son aylarda, son birkaç ayda üniversiteden
uzaklaştırılan öğretim elemanı
sayısının hayli yüksek olduğunu ve bir kısmının
da yine üniversiteden uzaklaştırılma tehdidi altında
bulunduğunu hatırlatalım. Barış İçin
Akademisyenler İnisiyatifi mensubu akademisyenlerden, öğretim
elemanlarından bugüne kadar kaçının açığa
alındığını, kaçı hakkında soruşturma
açıldığını geçen gün burada araştırma
önergemiz vesilesiyle dikkatlerinize sunmuştuk. Bu, sadece Barış
İçin Akademisyenler girişimiyle sınırlı bir mesele
değildir, üniversitelerde özgürlük ortamını ve akademik
özerkliği sağlayacak düzenlemeleri yapmadan darbe zihniyetlerinin
kökünü kazımanın imkânı olmadığını
düşünüyoruz. Bu sadece akademiyle sınırlı bir mesele de
değil, genel olarak demokrasi ve özgürlük darbelere, darbecilere
karşı alınabilecek en etkili tedbirdir. Buradan
uzaklaştığınız anda bugün 2 üniversite kurarak belli
bir telafi yapmış olabiliriz ama binlerce mağdur
varlığını sürdürüyor, başka mağdurların
ortaya çıkmasını önlememizin hiçbir garantisi yoktur, tek
çaremiz daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüktür.
Bu
vesileyle, YÖK Başkanının bir hatası demeyeceğim ama
ayıbını da sizlerle paylaşmak istiyorum. Diğer 3
partinin -AKP, CHP ve MHPnin- akademisyen milletvekillerini davet ettiler.
Atanmış bir devlet memuru olduğunu tekrar hatırlatayım
size. Burada seçilmiş bir partinin milletvekillerini davet etmeme
yetkisini kendinde görüyor ama ben bunu yetki kullanımı olarak
değil, bir tür cüret olarak görüyorum ve bunu da hem diğer 3 partinin
grup başkan vekillerinin, yöneticilerinin dikkatine sunuyorum hem
Sayın Başkanın da bu konuda dikkatini çekmek istiyorum.
Tekrar
hayırlı olsun. Haksızlıkları gidereceğimiz daha
fazla düzenleme yapmayı umut ederek hepinize iyi geceler diliyorum.
İyi
tatiller. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sancar.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam
konuşacak.
Buyurun
Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin
de süreniz beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet,
15 Temmuzda büyük bir badireden döndük. Hepimiz büyük bir mücadele verdik. Bu
mücadelede hayatını kaybeden birçok şehidimiz var; bundan
dolayı çok üzgünüz, acımız büyük. Bunlardan Ömer Halisdemir
kardeşimizin büyük mücadelesi bizim hafızalarımızda ve
gelecek kuşaklara önemle taşıyacağımız önemli bir
simge isim.
RUHİ
ERSOY (Osmaniye) Bravo.
MUSA
ÇAM (Devamla) Ömer Halisdemir kardeşimizin isminin Niğdedeki
üniversiteye verilmiş olmasından büyük bir sevinç ve mutluluk
duyuyoruz, anısı ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyoruz,
ailesine başsağlığı diliyoruz. (CHP, AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, 15 Temmuz darbesi nedeniyle kapatılan üniversitelerimiz
var. Evet, olayın sıcağı sıcağına kanun
hükmünde kararnamelerle bu üniversiteler kapatıldı. Bizim, hepimizin
bu tip olağanüstü durumlardan geçerken çok vicdanlı ve adaletli
olmamız gerekiyor ve hukuka mutlaka sahip çıkmamız gerekiyor. Bu
kim olursa olsun, hangi siyasi görüşten olursa olsun, hangi siyasi partiye
veyahut da hangi siyasi geleneğe ait olursa olsun, bizlerin mutlaka
hukukun içerisinde kalmamız ve hukukun içerisinde mücadele etmemiz
gerekiyor. İktidarın vermiş olduğu güçlerle, onların
vermiş olduğu kararlarla alınan kararların bir süre sonra
kamu vicdanını yaraladığını ve büyük haksızlıkları
da beraberinde getirdiğini hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Evet,
eğitimle ilgili alınan bu önemli kapatma kararıyla beraber
birçok öğretim üyesi, çalışan, öğrenci ve öğrenci
velilerinin çok büyük mağduriyet yaşadığını
hepimiz biliyoruz. Siz değerli milletvekillerinin bulunduğunuz
illerden, hatta irtibatlı olduğunuz illerden onlarca, yüzlerce veli,
öğrenci, akademisyenin telefon yağmuruna tabi tutulduğunuzu ve
Bu yaşanan süreç içerisindeki haksızlıkları,
adaletsizlikleri ve yaşanan dramları hep birlikte izledik ve bunları
yaşıyoruz arkadaşlar.
Yasama
olarak bizim bu haksızlıkları, adaletsizlikleri en kısa
sürede gidermemiz ve insanları rahatlatmamız gerekiyor. Aksi hâlde,
gerçekten, öğrencilerin, velilerin, annelerin, babaların ve ailelerin
yaşadıkları onlarca dram var, intihar noktasına kadar
giden, bunalıma giden öğrenciler ve veliler var arkadaşlar. Bu
hepimizin sorunudur, herkesin sorunudur, bütün siyasi partilerin sorunudur,
bunları mutlaka çözmemiz gerekiyor.
Çok
değerli siyasi partilerimizin grup başkan vekillerine, hepinize
ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum arkadaşlar, İzmirle
ilgili, İstanbulla ilgili ve Niğdeyle ilgili bugün önemli
düzenlemeler yaptınız. Özellikle İzmirle ilgili, iki
üniversiteyi devletleştirdiniz ve onların önümüzdeki öğretim
yılında eğitime katkısı için çaba sarf ettiniz.
Başta grup başkan vekillerimiz olmak üzere 26 İzmir
milletvekilimize, tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve siyasi
partilerin grup başkan vekillerine çok teşekkür ediyoruz.
İzmirin
şöyle bir şansı da var: Başbakan ve de Cumhuriyet Halk
Partisinin Genel Başkanı da İzmir milletvekilleridir. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Hem genel
başkanlarımıza hem Başbakana da bu ilgilerinden, bu
duyarlılıklarından dolayı da ayrıca çok teşekkür
ediyoruz arkadaşlar.
Ama
sorunlar bitmiyor, yarın öbür gün, 23üyle 26sı arasında -YÖK
ilan etti- tüm öğrenci kardeşlerimizin bu 2 üniversitenin
devletleştirilmiş olmasına rağmen mutlaka
kayıtlarını yenilemeleri gerekiyor ve önümüzdeki
YÖKe,
bizlere, hepimize, İzmir milletvekillerine, tüm milletvekillerine büyük
bir görev düşüyor, eğitim dönemine hazırlanmamız gerekiyor
arkadaşlar.
İzmir milletvekilleri olarak çok mutluyuz ama
aynı zamanda çok buruğuz. Niçin buruğuz? Ankara-Altın Koza
Üniversitesi, Bursa-Orhangazi, Canik Başarı-Samsun, Selahaddin
Eyyubi-Diyarbakır, Fatih-İstanbul, Melikşah-Kayseri,
Mevlana-Konya, Şifa-İzmir, Turgut Özal-Ankara, Zirve-Gaziantep,
Kanuni-Adana, Murat Hüdavendigar ve Süleyman Şah-İstanbul
üniversitelerine, sizlerin bulunduğu illerdeki üniversitelere henüz çözüm
bulamamış olmanın büyük bir üzüntüsünü ve ezikliğini duyuyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Çözeceğiz,
çözeceğiz.
MUSA ÇAM (Devamla) Yarın öbür gün sizlere telefon
yağmurları gelecektir. Ey milletvekilim! Bizim ilimizdeki üniversite
ne oldu? diye sizlere onlarca telefon gelecektir. Gönlümüz, bu işin kökten
çözümüdür ve tüm üniversitelerin devletleştirilerek eğitime en
kısa zamanda kazandırılması ve binlerce öğrencinin
tekrar kendi illerindeki bu üniversitelere gitmeleri ve eğitimlerini
tamamlamalarıdır.
Sizlere bir kez daha İzmir milletvekilleri
adına, tüm 26 milletvekili adına, Başbakana ve Sayın Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğluna, hepinize ama
hepinize sonsuz teşekkür ediyoruz. Hepinize sağ olun, var olun
diyoruz arkadaşlar.
İyi akşamlar. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya konuşacak.
Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT ATİLLA KAYA
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Gerçekten, 411 sıra sayılı Kanun
Teklifiyle ilgili olarak ciddi bir gayret gösterildi. Salı gününden beri
sabahlara kadar burada çalışma gösterdik ve şimdi de bu noktada
bunu nihai sonuca ulaştıracağız.
Tabii,
bu noktada biz İzmir olarak da kârlı çıktık. Sizler belki
sabahlara kadar gerçekten bu gayretli çalışmaları gösterirken
hem İzmir kazandı hem de 411 sıra sayılı Kanun
Teklifiyle Türkiye kazandı. Tabii, gerçekten, İzmirin en önemli
şansı da iktidar partisinin, AK PARTİnin Genel
Başkanı, Başbakanımız Binali Yıldırım
İzmirden, İzmir Milletvekili. Yine, ana muhalefet partisi lideri,
Cumhuriyet Halk Partisi lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da
İzmir Milletvekili. Bu, gerçekten, İzmirde çok büyük bir sinerji
oluşturdu ve özellikle bugün İzmirde
kazandığımız İzmir Demokrasi Üniversitesi ve
Bakırçay Üniversitesine ilişkin olarak da Sayın
Başbakanımızın çalışmamız için
talimatını vermesinin ardından sağ olsun Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu da çok ciddi gayret gösterdi ve yine Milliyetçi
Hareket Partisi ve HDP Grubu da bu noktada çalışmalarda
Hep
birlikte, bu destekle, oy birliğiyle, 26 İzmir milletvekilimizin
tümüyle de bu teklifi sizlerin önünüze sunduk ve birazdan da yasalaşacak.
Gerçekten,
15 Temmuz milletimiz açısından, ülkemiz açısından çok
önemli bir eşik oldu. Bakın, bu darbe kalkışması
sonrası milletimizin birlikteliği, o tanklara, o F16lara
karşı direnen, o kurşunlara direnen milletimizin birlikteliği,
o yüce milletin birlikteliği bizleri de çok güzel siyasi atmosfer içine
soktu ve her birimizin de bu siyasi atmosferin göz bebeği gibi
korunması noktasında sorumlulukları olduğunu
düşünüyorum ve inşallah, bunu uzun süre de hep birlikte devam
ettireceğiz. Tabii, benden önceki konuşmacıların her biri
belli sorunlardan, öğrencilerin sorunlarından bahsettiler,
milletimizin sorunlarından bahsettiler.
ZEYİD
ASLAN (Tokat) Bir hafta bütün milletvekillerine İzmirde bir tatil.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Güzel bir teklif.
MAHMUT
ATİLLA KAYA (Devam) Tabii, 1 Ekime kadar da. Sayın Zeyid
Başkanımız da söyledi, İzmir olarak tabii, sizi sabahlara
kadar bekletmiş olduk ikinci üniversite için. Tatil için her birinizi
ağırlamaya da talibiz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İzmir adına.
MAHMUT
ATİLLA KAYA (Devam) İzmir adına, İzmir milletvekillerimiz
adına, her birinizi de bekleriz İzmirimize. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ben
şuna inanıyorum ki: Biz bu siyasi atmosferi koruduğumuz sürece,
göz bebeğimiz gibi koruduğumuz sürece o öğrencilerimizin
sorunlarını da çözeriz, milletimizin pek çok yarasına da burada
daha fazla merhem oluruz.
Şunu
açık ifade edeyim: Bu birlikteliğin karşısında ne FETÖ
dayanır ne DAEŞ dayanır ne de PKK dayanır.
Ben,
tekrar hepinize çok teşekkür ediyorum.
Üniversitelerimizin
ve 411 sayılı Yasanın ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Yeni
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sevgili
milletvekili arkadaşlarım, biraz sonra tasarının tümünü
açık oylamaya tabii tutacağım ve Meclisi 1 Ekime kadar tatile
sokacağız.
Söz
isteyen grup başkan vekilleri varsa sırayla kendilerine söz vermek
istiyorum.
Birer dakika söz vereceğim kendilerine.
Sayın
Akçay, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, bu yasama yılında yapılan bütün çalışmaların ülkemize, milletimize hayırlar ve esenlikler getirmesini temenni ettiğine, 15 Temmuz ruhunun Türkiyenin geleceğine taşınmasını dilediğine ve 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına MHP Grubu olarak kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
26ncı
Dönem Birinci Yasama Yılını 128 birleşim yaparak bugün
tamamlıyoruz.
15
Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinde önemli bir rol oynayan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önümüzdeki çalışma döneminde ülkemizde bu 15
Temmuz darbe girişiminin yarattığı hasar tespitinin
yapılması, zararın giderilmesi, güzel ve huzurlu ufuklara
yürünmesi için yapılması gereken çok iş vardır. Deyim
yerindeyse, az zamanda çok işler yapmak durumundayız ve 15 Temmuzdaki
Türkiye Büyük Millet Meclisinin şanlı ve asil duruşu Meclis
tarihine ve Türkiye'mizin tarihine altın harflerle geçmiştir. Bu
yasama yılında yapılan bütün çalışmaların
ülkemize, milletimize hayırlar ve esenlikler getirmesini temenni ediyorum
ve 15 Temmuz ruhunu da Türkiye'nin geleceğine taşımayı
diliyorum. Demokrasiyi ve hukukumuzu geliştirmek başlıca
görevimiz olmalıdır.
Bu
düşüncelerle, 411 sıra sayılı Tasarıya Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi de belirtiyorum.
Özellikle Hakkâri ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Bir dakika daha vereyim, toparlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tasarıdaki bazı
maddelerin grupların uzlaşması suretiyle
çıkartılması ve yeni maddelerin ihdas edilmesi, yeni
üniversitelerin kurulması gibi, Hakkâri ve Şırnakın il
statüsünün kalması ve devam etmesi gibi düzenlemeler olumlu olmuştur
ve önümüzdeki dönem içinde grupların uzlaşmasıyla çok daha güzel
ve önemli adımların atılabileceği konusunda bizleri
ümitlendirmektedir.
Bu
düşüncelerle, 1 Ekimde görüşmek üzere hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum ve kısa bir süre de olsa istirahat etmeyi,
dinlenmeyi ve tatil yapmayı ümit ediyorum.
İyi
akşamlar.
Saygılar.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Demirel, konuşacak mısınız?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Demirel.
Size
de bir dakika veriyorum.
24.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 411 sıra sayılı Kanun Tasarısına HDP Grubu olarak ret oyu vereceklerine, Meclisin tatile gireceği bir süreçte özellikle barışın, demokrasinin ve özgürlüklerin hayat bulmasını dilediğine ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir
yasama yılını daha geride bırakırken, özellikle bu
yasanın bitirilmesi ve aslında, bu yasayla ilgili bu Parlamentoda
muhalefet ederek yasadaki değişikliklerin gerçekleşmesini
kısmi olarak sağlamaya çalıştık, ama çok ciddi
sıkıntıların da hâlâ içinde
barındığını biliyoruz. İçinde emeğin, içinde
doğanın tahribatını barındıran bir yasanın
ve yine, aynı şekilde yerelden yetkileri alıp merkeze devreden
bir anlayışın kabul edilemez olduğunu ifade etmek
istiyorum.
O
yüzden, yine, bu yasayla ilgili birçok telefon ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır)
değişiklik talebiyle
halkımızın bize başvurusu oldu, ama umut ediyorum ki bundan
sonraki süreçte, yanlışlarımızı gördüğümüzde geri
dönebileceğimiz ve zararın neresinden dönersen kâr misaliyle, biz, bu
yasanın daha fazla yaşam bulmasını sağlayacak hâle
getirebilmenin umudunu yaşıyoruz. Ama şunu ifade edeyim ki: Bu
yasa bize zorlukları daha fazla gösterecektir, bu nedenle biz bu
yasayı reddettiğimizi ve kabul oyu
kullanmayacağımızı ifade ediyorum.
Ama
1 Ekim tatiline de gireceğimiz bir süreçte özellikle
barışın, demokrasinin ve özgürlüklerin hayat bulmasını
ve yeni bir dönemde yaşamın daha fazla özgürlük getirmesini diliyorum
ve bütün Genel Kurula iyi tatiller diliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Altay
25.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, bütün milletvekillerine sağlıklı bir tatil dilediğine, 15 Temmuz sonrası siyaset kurumundaki diyalog ve iş birliği ikliminin sürmesini arzu ettiğine ve Kurban Bayramını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
26ncı
Dönemin Birinci Yasama Yılını tamamlıyoruz. Bu yasama
yılında milletimize ve Meclisimize yapılan darbe
Herkes için ve
hepimiz için demokrasimiz adına çıkarımlar, ülkemiz için
kazanımlar umuyorum öncelikle. Keşke kanun hükmündeki kararnameleri
tamamlayarak tatile girebilseydik ancak her şeye rağmen 15 Temmuz
sonrası siyaset kurumundaki diyalog ve iş birliği ikliminin Her
şey vatanımız ve insanımız için.
anlayışıyla sürmesi arzumuzdur.
Milletvekilinin
tatili olmaz. Milletvekillerimizin yarından itibaren daha çok
yorulacaklarına eminim ama şöyle de bir söz var: Tatil yapmayan
insan medeni değildir. Tatil illa bir deniz kenarı değildir;
bir ağacın dibine bir kilim atarsınız, orada
kafanızı gökyüzüne dayarsınız, o da tatildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Tamamlayın lütfen.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Bu anlayışla, bütün sayın
milletvekillerimize sağlıklı bir tatil dönemi, seçim
bölgelerinde çalışma dönemi diliyorum. Gidip de gelmemek, gelip de
bulamamak var. Hakkınızı helal edin, bizden yana helal olsun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Önümüzde
Kurban Bayramı var, şimdiden tebrik ediyoruz. Cenab-ı Allah
milletimizi acı ve kederden uzak tutsun, huzur, refah ve mutluluğunu
daim kılsın diyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla
selamlıyorum efendim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın
Bostancı
26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 15 Temmuzdan sonra siyasi dilin kazanmış olduğu medeni ve rekabeti nezaketle sürdüren tavrın kalıcı olmasını ümit ettiğine ve Kurban Bayramını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, teşekkürler.
1
Kasım seçimlerinin ardından Meclisi açtık. Bugün 20
Ağustos, Meclisin dönemini tamamlıyoruz. İnşallah 1 Ekime
kadar arkadaşlarımız tatile ve çalışmaya gidecekler.
Bu
süre içerisinde trajik bir darbe girişimiyle karşı
karşıya kaldık. Bu, bize şunları öğretti: Biz bir
milletiz, aramızda farklılıklar, kanaat
farklılıkları, dünya görüşü farklılıkları
olabilir ama kendi geleceğine, kendi kaderine sahip çıkma konusunda
ortak karar ve iradesi olan bir milletiz. Bir kere, darbe bize bunu
öğretti, millet olma hâlimizin, bir bakıma, altını çizdi.
İkincisi,
siyasete ilişkin, siyasetteki rekabete ilişkin birçok laf söylendi
biliyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen siz de.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Zaman zaman bu siyasi rekabetin hayli sert
olduğuna ilişkin eleştirileri hak eden durumlar da
yaşandı ama aynı zamanda, bütün bunların ötesinde, şu kubbenin
altında ve dışarıda bulunan siyasi partilerin, siyasi fikir
sahibi olan insanların bu ülkenin yine ortak kaderi ve geleceği için
gerektiğinde nasıl birleşebileceğini, o ortak
değerleri yükseltebileceğini gösterdi. 15 Temmuzdan sonra siyasi
dilin kazanmış olduğu o medeni ve rekabeti nezaketle sürdüren
tavrının kalıcı olması gerektiğine ilişkin
bir kanaat de zannediyorum buradaki bütün milletvekillerinin aklında ve
kalbinde yer etti. Ümit ederim, 1 Ekim tarihinden sonra yeni dönem
açılırken böyle bir anlayış, böyle bir perspektifle ülke
meselelerini tartışmaya, konuşmaya, rekabeti böyle bir mecrada
yapmaya devam ederiz.
Bütün
arkadaşlarımın Kurban Bayramını tebrik ediyorum,
hayırlı sabahlar diliyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Elitaş, buyurun.
27.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, milletvekillerine katkılarından dolayı teşekkür ettiğine ve Kurban Bayramını tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, hepinize teşekkür
ediyorum.
15
Temmuz darbe girişimi sürecinde meydanlara toplanan halk hepimize bir
mesaj verdi. Bütün siyasi partilerin temsilcileri, vatan sevdalısı
herkes 7den 70e meydanlarda toplandı. 7 Ağustos Yenikapı,
Türkiye'nin siyasetinde ve geleceğinde yeni bir süreci de beraberinde
getirdi. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de o günden bu tarafa
hakikaten çok olumlu yansımalar oldu. Bu 7 Ağustos ve ondan önceki
süreçlerde Türkiye'nin, Türk halkının birleşiminin benzerini
bazen burada gösterdik, bazen sert tartışmalarımız oldu ama
bu, siyasetin doğası gereğidir. Bu süreçte bu yasanın
çıkmasında siyasi parti grup başkan vekillerimizin engin
anlayışından dolayı onlara teşekkürlerimi sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Milletvekili arkadaşlarımıza bu
saatlere kadar yaptıkları katkılardan dolayı tekrar
teşekkürlerimi sunuyorum. Özellikle, bu son süreçte siyasi parti genel
başkanlarımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinin ahenk
içerisinde çalışma noktasındaki bize verdikleri talimat da
hakikaten inkâr edilir bir durum değil. Tüm siyasi parti genel
başkanlarına buradan teşekkürlerimi sunuyorum.
Yaklaşık
üç hafta sonra mübarek Kurban Bayramını idrak edeceğiz. Tüm
milletvekili arkadaşlarımızın, milletimizin mübarek Kurban
Bayramlarını tebrik ediyor, inşallah 1 Ekimde görüşmek
üzere hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar / Teklifler (Tekriri Müzakere) (Devam)
1.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411) (Devam)
BAŞKAN
- Sayın Komisyonun bir düzeltme talebi var.
Buyurun.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Görüşmekte
olduğumuz 411 sıra sayılı Kanun Tasarısının
Hakkâri ve Şırnak il merkezlerinin değiştirilmesine
ilişkin maddeleri tasarı metninden
çıkarıldığından tasarı
başlığında yer alan İki İl Merkezinin
Değiştirilmesi ibaresinin metinden çıkarılması
gerekmektedir. Bu konuda redaksiyon talebimiz vardır. Takdirlerinize arz
ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının, zor bir yasama yılı geçirildiğine ve herkese iyi tatiller dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, evet, grup başkan vekilli
arkadaşlarımın da söylediği gibi zor bir yasama
yılı geçirdik. Unutmayacağımız bir yasama
yılı geçirdik, çok şey öğrendiğimiz bir yasama
yılını yaşadık.
Ben,
buradan, kâtip üyesi arkadaşlarımla birlikte, bürokrat
arkadaşlarımla birlikte bütün milletvekili arkadaşlarıma,
grup başkan vekili arkadaşlarıma, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bütün personeline, yardımcılarımıza,
çaycılarımıza, kavaslarımıza,
stenograflarımıza ve basın çalışanlarına
sağlıklı, huzurlu, barışın hüküm sürdüğü bir
tatil diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar / Teklifler (Tekriri Müzakere) (Devam)
1.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabi
olduğundan açık oylamanın elektronik cihazla yapılıp
yapılmamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı: 232
Kabul
:
218
Ret
:
14(x)
Kâtip Üye
Kâtip Üye
Fehmi Küpçü
Ali Haydar Hakverdi
Bolu
Ankara
Dolayısıyla
teklif kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bugünkü gündemimizde işler tamamlanmıştır.
Alınan
tatil kararı gereğince, gündemde bulunan konuları
sırasıyla görüşmek için, Anayasa ve İç Tüzük gereğince
1 Ekim 2016 Cumartesi günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 04.35
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan
kelimeler ifade edildi.
(x) 413 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Ali İmran
Suresinin 159uncu ayeti okundu.
(X) Bu
bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
(x) 416 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 414 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan
kelimeler ifade edildi.
(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan
kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan
kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan
kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 45 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
(x) 412 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
(x) 411 S. Sayılı Basmayazı 16/8/2016
tarihli 125inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.