TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
13üncü
Birleşim
10
Aralık 2015 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İzmir Milletvekili Özcan Purçunun, 10 Aralık İnsan Hakları
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlunun, 10 Aralık
İnsan Hakları Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, Denizli ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, 10
Aralık İnsan Hakları Gününe ilişkin konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ilişkin açıklaması
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 10 Aralık İnsan Hakları
Gününe ilişkin açıklaması
4.-
Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ilişkin açıklaması
5.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, 10 Aralık
İnsan Hakları Gününe ilişkin açıklaması
6.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Okun, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ve Balıkesirde üretime geçecek olan Albayrak
Kâğıt Fabrikasına ilişkin açıklaması
7.-
Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ve Hükûmetin, uygulamaları ve politikalarıyla
ülkeyi savaşın eşiğine getirdiğine ilişkin
açıklaması
8.-
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, 10 Aralık İnsan Hakları
Gününe ve Amasyada termik ve hidroelektrik santrali kurulmasından
vazgeçilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
9.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ilişkin açıklaması
10.-
Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yükselin, 10 Aralık İnsan
Hakları Günü ve 9 Aralık Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele
Gününe ilişkin açıklaması
11.-
Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, 6/7/2015 tarihinde
Manisanın Salihli ilçesinin Çökelek köyünde trafik kazasında 15
tarım işçisinin hayatını kaybetmesine ve tarım
işçilerinin uygunsuz koşullarda taşınmasının da
sonuçta bir insan hakkı ihlali olduğuna ilişkin
açıklaması
12.-
Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıerin, Türkçe olmayan
kelimeler kullanarak yaptığı açıklaması
13.-
Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, 10 Aralık İnsan Hakları
Gününe ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Yusuf Ulcayın yönetim anlayışının
insan hakları açısından önemli sorunlar
yarattığına ilişkin açıklaması
14.-
Hakkâri Milletvekili Abdullah Zeydanın, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bazı
yerleşim yerlerinde yaşanan insan hakları ihlallerine
ilişkin açıklaması
15.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Türkiye Cumhuriyetinin belli bir
bölgesine veya şehirlerine ilişkin farklı
tanımlamaları Milliyetçi Hareket Partisi olarak şiddetle
reddettiklerine ve Mecliste yapılan her konuşmada Türkiye
Cumhuriyetinin temel esaslarına ve değerlerine uyulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
16.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, 10 Aralık İnsan Hakları
Gününe ve her türlü kutuplaştırmadan özenle
kaçınılması gerektiğine ilişkin açıklaması
17.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, kürdistan kelimesini
kullanmanın bölücülük olarak ifade edilmesine
katılmadıklarına ilişkin açıklaması
18.-
Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Türkiyeyi
ayrıştırıcı ve bölücü ifadelerin Anayasanın
lafzına ve ruhuna aykırılık teşkil ettiğine ve
Türkiyede yaşayan herkesin tüm kültürel haklarını engelsiz
olarak kullanabildiğine ilişkin açıklaması
19.-
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıçın, Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıakanın birleştirilerek görüşülen
Meclis araştırması önergeleri üzerinde önerge sahibi olarak
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 30 milletvekilinin, ülkemizde
korunan alanların etkin yönetimi ve sürdürülebilirliğinin
sağlanması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/19)
2.-
Rize Milletvekili Hasan Karal ve 22 milletvekilinin, bal ve diğer arı
ürünlerinin üretiminde ve pazarlanmasında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/20)
3.-
Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik
tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/21)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin yaptığı açıklaması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.-
Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli ile İstanbul Milletvekili Engin Altayın
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine
sataşmaları nedeniyle konuşması
5.-
Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İstanbul Milletvekili Eren
Erdemin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın, İstanbul Milletvekili
Tülay Kaynarcanın birleştirilerek görüşülen Meclis
araştırması önergeleri üzerinde önerge sahibi olarak
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural
tarafından, Suriye ve Irakta meydana gelen gelişmelerin millî
güvenlik ve menfaatimize ve Türkmen varlığına etkileri ve bu
konuda dış politikamızın temel hedef ve çizgisi
hakkında 8/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme
önergesinin, Genel Kurulun 10 Aralık 2015 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının Genel
Kurul çalışmaları sırasında söz ve ara vermeyle ilgili
tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
X.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim
2.-
Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
3.-
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
XI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
Ön Görüşmeler
1.-
Ardahan Milletvekili Orhan Atalay ve 25 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü
olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2)
2.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 19 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/7)
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve 20 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/8)
4.-
Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet ve 21 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/9)
5.-
Adana Milletvekili Aydın Uslupehlivan ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü
olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)
6.-
MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Aile bütünlüğünü olumsuz
etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/11)
7.-
Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve 21 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/12)
8.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 20 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/13)
9.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve 24 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/14)
10.-
Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç ve 24 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/15)
11.-
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca ve 26 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü
olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)
12.-
Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt ve 21
milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/17)
13.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir ve 22 milletvekilinin, Aile
bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma
olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/18)
10 Aralık 2015 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER : İshak GAZEL
(Kütahya), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
------0-----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 13üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır, daha önce de süreyi
uzatmayacağımı ifade etmiştim.
Gündem
dışı ilk söz, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü
münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Özcan Purçuya aittir.
Buyurun
Sayın Purçu. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Özcan
Purçunun, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) Sürem başlamadı değil mi
Başkanım?
BAŞKAN
Başladı.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) Yapmayın ya, sıfırlayın, saniyelere
ihtiyacım var.
BAŞKAN
Sıfırdan başlatayım, bir dakika.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Bugün onar dakika gündem dışılar Özcan
Bey.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) Ah, süper olmuş.
Başkanım,
10 dakika mı? Başkanım, doksan iki yıldan beri ilk defa
konuşacağım, 10 dakika yapın şunu. İlk defa bu
kürsüye çıktım, ilk defa yani. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Bundan sonra konuşacağınız çok zaman olacak. Şimdi,
5 dakikayla sınırlandırıyoruz.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; 10
Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle söz almış
bulunmaktayım. Saygılar sunuyorum hepinize.
Gönül
isterdi ki bugün daha iyi şeyler konuşalım. Ama maalesef, çocuk
cesetlerinin sahile vurduğu, gazetecilerin tutuklandığı,
doğuda olağanüstü hâlin uygulandığı bir zamanda
maalesef buruk bir gün geçiriyoruz.
Bu
bağlamda, doksan iki yıldan beri ilk defa Roman kökenli bir
kardeşiniz olarak bu kürsüye çıktık, tarihî bir an olarak bunu
nitelendiriyorum.
Maalesef
Roman vatandaşlarımızı devlet bugüne kadar hiç görmedi,
mahallelere el uzatmadı, doğru düzgün tanımadı bile.
Bakın,
sizlere Türk Dil Kurumunda şu an Roman vatandaşların nasıl
tanımlandığını söyleyeyim sevgili kardeşlerim;
Romanlar kötü kılıklı, seyrek görülen bir tip olarak şu
an nitelendiriliyor İnternete girerseniz. Biz tip miyiz sevgili
kardeşlerim? Biz bu ülkenin vatandaşları değil miyiz? Biz
kimiz? (CHP sıralarından alkışlar)
Bugüne
kadar maalesef Romanlarla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapıcı bir karar çıkmadı, maalesef çıkmadı. Bunu
üzülerek söylüyorum. Bundan sonra bu, parti meselesi değil; bu, hepimizin
meselesi. Biz bu ülkenin vatandaşıysak, 550 milletvekiliysek burada,
hepimizin sorumluluğu vardır. Lütfen bundan sonra, doksan iki
yıldan beri görülmeyen Roman vatandaşların sorunlarına
değinilsin.
Bakın,
size istatistikler vereceğim sevgili kardeşlerim: Roman
vatandaşların şu an yüzde 75i ya okula gitmiyor ya da okulu
yarıda bırakıyor; yüzde 2si lise mezunu, ancak binde 4ü
üniversiteye gidebiliyor. Bu bizim ülkemizin ayıbı; benim, senin,
onun bunun değil, Türkiye Cumhuriyetinin ayıbıdır. Bunu bir
an önce Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak lütfen ortadan
kaldıralım.
Barınma
meselemiz var sevgili kardeşim. Şu an -ben de çadırda
doğdum büyüdüm elektriksiz ve susuz- 38 yaşındayım, daha
bakın bizim bebelerimiz çadırda yaşıyor. Burası Somali
değil arkadaşlar burası Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye
Cumhuriyetinin vatandaşları. Hâlen çadırda mı
yaşayacağız? (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyetinin bu kadar gücü yok mu? Yok mu? Lütfen
Soruyorum
sizlere: Bu çocuklar niye çadırda yaşasın ya! Biz bu ülkede
doksan iki yıldan beri mülteci gibi yaşadık. Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu ayıbı bir an önce bitirsin lütfen.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bundan sonra
yaşamayacaksınız!
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) Sevgili kardeşlerim, bakın, biz, işsizlikle,
ön yargı, ayrımcılıkla büyüyen bir toplumuz. Şu an
Roman vatandaşların yüzde 96,5i kayıt dışı
işler yapıyor. Hâlen lağım temizliyoruz biz, efendim,
ayakkabı boyuyoruz. Lütfen, bu istihdamla ilgili bir an önce
Çalışma Bakanlığı da gereken neyse yapsın, yani
buna ivedilikle ihtiyacımız var.
Kentsel
dönüşüm dedik sevgili kardeşlerim. Eskiden Roman mahalleleri
şehrin dışındaydı şimdi merkezinde kaldı,
rant alanı hâline dönüştü. Maalesef kentsel dönüşüm
kararıyla Romanları şehrin dışına atıyorlar,
olağanüstü acil kamulaştırma yapıyorlar Sulukulede
olduğu gibi, Romanları şehrin 50 kilometre uzağına
attılar. Sulukulede 5 bin insan yaşıyordu, nerede şimdi
onlar? Orada acil kamulaştırma yapıldı, ondan sonra, Roman
vatandaşların olduğu yerlere villalar diktiler, zenginlere
sattılar, Roman vatandaşı şehrin 50 kilometre ötesinde
öldü, kaldı. Sen yaşama, öl! diyorlar bu ülkede bize. Yeter
artık arkadaşlar, biz de bu ülkenin vatandaşıyız ya!
Bizi görün artık! Nerede Türkiye Cumhuriyeti? Görsün bizi ya! Bizim evlerimizi
yıkmasın, kentsel dönüşümü yerinde yapsın, Roman
mahallelerinin olduğu yere yapsın. Roman mahallelerinin olduğu
yerde dönüşüm, sosyal donatılarıyla birlikte istiyoruz bunu,
sosyal donatılarıyla birlikte istiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sevgili
kardeşlerim, Roman açılımı dedik. Ben Roman
açılımının bütün süreçlerine katıldım. Çok
sevindik, çok mutlu olduk ama maalesef beş yıldan beri bir
stratejimiz hazırlanmadı. Ben Avrupa Konseyinde
çalışıyorum, utanıyorum artık; orada
çalıştım, stratejisi olmayan tek ülke biziz. Beş
yıldan beri 30 sayfa yazı yazılamadı mı? Nerede bu
yazı? Nerede bu rapor? 2015 Avrupa Birliği İlerleme Raporunda
buna dikkat çekildi, Türkiyede Roman vatandaşlarla ilgili, hâlen, şu
anda eylem planımız yok, eylem planımız yok sevgili
arkadaşlarım, yapmayın ya! Bunu bir an önce
hazırlayalım. İlgili bakanlık Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığıdır. Bunu bir an önce yapalım, Roman
vatandaşlara ne yapılıyorsa yapılsın, biz de insanca
yaşamak istiyoruz.
Maalesef,
efendim, bu beş yıl içerisinde çok pilot şeyler yapılmaya
çalışıldı, belli yerlere TOKİlerden evler verildi ama
dediler ki Romana: 500 lira aylık ver. Ya, zaten ayakkabı boyuyor,
ayda 200 lira para kazanamıyor, nereden verecek 500 lirayı? Aidat
parası var. Ya, aidatı nereden verecek?
Sevgili
kardeşlerim, bakın, enstitüler kuruldu Roman vatandaşlarla
ilgili, işe yaramadı. Hiçbir şey yapılmıyor
Edirnedeki enstitüde. Aydında araştırma merkezi kuruldu
Romanlarla ilgili
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) ...hiçbir şey yapmıyor, içi boş. Lütfen,
lütfen
Bundan sonra bu -sadece Cumhuriyet Halk Partili olduğum için
değil- bütün milletvekillerinin sorunudur, sorumluluğudur. Roman
çocukları aç kalıyorsa, yoksul kalıyorsa, çadırda
yaşıyorsa bu bütün milletvekillerinin boynunda bir sorundur
arkadaşlar, boynunun borcudur bunu yapmak. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Purçu.
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) Sizden destek bekliyorum. Sizden destek bekliyorum bir an
önce.
Saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum Başkanım, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, Sayın Purçunun şahsında biz de tüm Roman
kardeşlerimizi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz ve tüm
sorunlarının bir an önce çözülmesi dileklerimizi de iletiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, yine aynı konuda
söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğluna aittir.
Buyurun
Sayın Yeneroğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Yeneroğlunun, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ilişkin
gündem dışı konuşması
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
kabul edilişinin 67nci yıl dönümünü kutluyoruz. Beyanname ortaya
koyduğu temel değerler, özgürlükler ve haklar ile uluslararası
topluma yükümlülüklerini hatırlatan tarihî ve canlı bir belge olma
özelliğini hâlen muhafaza ediyor.
Sözlerimin
başında şu hususun altını çizmek isterim: İnsan
hakları günlük siyasetin sınırlarına hapsedilemeyecek kadar
önemlidir, kıymetlidir ancak, ilanından altmış yedi
yıl sonra bile dünyanın muhtelif yerlerinde en temel insan haklarının
ihlal edildiğini, yüz milyonlarca insanın bu haklardan mahrum
bırakıldığını maalesef görüyoruz. Siviller,
komşumuz Suriyede eli kanlı bir rejimin elinde; Yemen, Irak,
Mısır, Afganistan ve Libya gibi kardeş ülkelerde terör
örgütlerinin saldırılarında hayatlarını kaybediyorlar.
Zulüm cezasız kalırken hatta çıkarlar adına görmezden
gelinirken mazlum ve mağdurların çığlıkları,
sağır kulaklarda, kör gönüllerde yankı bulmuyor, Aylan bebekte
görüldüğü üzere insanlık Ege denizlerinde batıyor.
İnsanın
değersizleştirdiği hiçbir dünyada, hiçbir şeyin anlamı
yoktur. Ekonomik ve sosyal krizlerin de etkisiyle
ırkçılığın, yabancı
düşmanlığının, İslam
düşmanlığının körüklendiğine dünyanın her
yerinde şahit oluyoruz. Bilhassa farklı dinî ve kültürel yapıya
ait azınlıklar özgürlük alanlarını kaybetmekte ve toplumsal
hayattan dışlanmaktadırlar. Bugün birçok Batı ülkesinde
dili, dini, rengi ve kültürü dolasıyla vatandaşlarımız
ötekileştirilmekte, İslam düşmanlığı gün geçtikçe
artmakta ve nefret söylemleri kitleselleşmektedir. Yakın tarihimizde
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız NSU
terör örgütü örneğinde olduğu gibi, Almanyada olduğu gibi
ırkçı saldırıların ve katliamların hedefi
olmuştur.
Aynı
şekilde PKK terör örgütünün saldırıları, tuzakları ve
hendekleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kardeşlerimizin
hayatını âdeta zindana çevirmiştir. Cinayet şebekelerinin
ihtiraslarının bedelini ne yazık ki rahmetli Tahir Elçi gibi
aydınlar, kanaat önderleri ve masum sivil halk ödüyor. Olayları
çarpıtmak sonuçta vakıayı değiştirmiyor. Sadece
ekmeğinin peşindeki esnaf, okula giden öğrenci, hasta almaya
giden ambulans şoförü, şifa dağıtan doktor, güvenliği
sağlayan polis ve asker terör saldırılarının
kurbanı oluyor. Hükûmetimiz bir taraftan kamu düzeninin tesisi için
yoğun çaba sarf ederken diğer taraftan da özgürlük güvenlik dengesine
azami hassasiyet göstermektedir. Hem ülkemizde yaşayan 78 milyonun hem de
yurt dışında yaşayan 6 milyon vatandaşımızın
hak ve hukukunu korumanın ve dünya mazlumlarının sesi
olmanın sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Kadim siyasal bilincimizin
temelini dokuyan İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
ilkesinden hareketle, insan onurunu zedeleyen hiçbir uygulama ve
politikanın meşru gösterilmeyeceğine ve görülemeyeceğine
inanıyoruz. Barış ve özgürlük kavramlarının terörün
kanlı eylemlerini örtmek için istismar edilmesine karşı
çıkıyoruz. Bilakis onun içini doldurarak tüm bölgemize hakim
kılmanın mücadelesini veriyoruz. Bugün Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi,
Şii, Sünni, Nusayri, Hristiyan, Musevi demeden, insana sadece insan olarak
bakan herkese elini uzatan bir Türkiye var. Bugün hem kendi
vatandaşlarına hem de Suriye ve Iraktaki iç savaş nedeniyle
vatanını terk etmek zorunda kalan 2,5 milyon insana sahip çıkan
bir Türkiye var. Bugün azınlıkların hakları başta
olmak üzere, özgürlükleri genişleten, eski korkuları yıkan bir
Türkiye var.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, Türkiyenin korkarak, çekinerek, tereddüt
ederek varabileceği hiçbir seviye yoktur, yakalayabileceği hiçbir
hedef yoktur. Türkiyenin son on üç yılı hemen her alanda sesiz
devrimlerin yaşandığı, demokrasinin güçlendiği,
vesayet odaklarının gerilediği bir dönem olmuştur. Son on
üç yıl içerisinde kaldırılan her yasak, her kısıtlama
toplumda huzurun, birlik ve beraberliğin artmasına zemin
hazırlamıştır. Farklı dil ve lehçelerde
konuşmanın, yayın yapmanın, propaganda yapmanın;
üniversitelerde, ortaokul ve liselerde, özel okullarda, kurslarda
öğretilmesinin önü açılmış, Türkiye bölünmemiş, daha
da güçlenmiştir. İnançların ifadesi ve ibadetlerin ifası
önündeki engeller kalktıkça Türkiye daha mutlu, daha mesut, daha öz
güvenli bir ülke konumuna yükselmiştir. On yıllardır son derece
manasız bir şekilde sürdürülen başörtü yasağının
kalkması öyle birilerinin iddia ettiği gibi toplumda infiale yol
açmamış, rejimi değiştirmemiş, aksine toplumun
normalleşmesini sağlamıştır. İnşallah bu
özgürlükçü ve reformcu ruh önümüzdeki dönemde de devam edecektir.
Yılmadan, yorulmadan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
YENEROĞLU (Devamla)
terör örgütlerinin ve eski Türkiye
kalıntısı vesayet odaklarının sabotajlarına
aldırmadan yolumuza devam edeceğiz.
Kıymetli
vekillerim, bu düşüncelerle sözlerime son verirken aziz milletimizin ve
tüm dünya toplumlarının 10 Aralık Dünya İnsan Hakları
Gününü tebrik ediyor, tüm milletvekili arkadaşlarımıza
başarılar diliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yeneroğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, Denizli ilinin sorunları hakkında söz
isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhana aittir.
Buyurun
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk
Ayhanın, Denizli ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, yeni
görevinizi tebrik ediyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Denizlide
ihracat düşüyor, en önemli aktivite ihracat. İcra dosyaları
sayısı artıyor. Vergi ödemelerinde sıkıntılar
giderek büyüyor. Torba yasalar çıksa da problem çözülmüyor. Sosyal
yardım ihtiyacı azalmıyor. Yeni yatırım yok,
yatırım teşvikinde sıkıntı var. Sanayi Odası
Başkanı doğrudan söylüyor: Son on yılda Denizlide yeni
yatırım anlamında çivi çakılmadı.
Sektörel
krediler içinde ilin en önemli sektörü tekstilin payı giderek
azalıyor. Kamu gücünün istismar alanı olarak kullanılır
hâle geldiği düşüncesi giderek ilde yaygınlaşıyor.
Merkezde
5.800, il genelinde 16.930 ailenin kömür talep etmesi gerçekten önemli.
Asgari
ücret 1.400, 1.500 lira net olacak. diye söyleyen muhalefet partilerine
AKPnin bakanlarının Bunu ödeyemezler, iflas edersiniz. dediği
iş adamları
Gerçekten, bugün 1.300 liralık asgari ücret
uygulanması hâlinde iş adamlarının ne duruma
düşeceği hususunda ilde derin kaygılar başlamış
vaziyette. Bu olayların getirdiği sosyal ve ekonomik problemlerin ne
olabileceğine dair görüşler, yorumlar yapılıyor. Ancak,
çalışanların da bu asgari ücrete ihtiyacı var.
İmar
rantı avanta ekonomisine dönüşmüş durumda. Bunu şunun için
söylüyorum: Gerek AKP seçim beyannamesi gerek Sayın Başbakanın
beyanları gerekse Hükûmet programında yer alan hususlarda ne
yapılıyordu? Yatay mimariye önem verilecekken, Denizlide son
zamanlarda dikey mimariye önem veriliyor yani Hükûmetin ve AKPnin
söylediğinin hilafına ve avanta ekonomisi ne yapıyor,
genişliyor; bunu söyledik.
Tasarruflar
yatırımlara değil, taşa toprağa gidiyor. babında
sanayi odası yetkililerinin açıklaması var. Çünkü
tasarrufların yatırıma yönelmesi imkân sağlamıyor, kâr
getirmiyor, dolayısıyla iş adamları ve tasarrufları
olanlar nereye yöneliyorlar, konuta yöneliyorlar.
Şimdi,
Hükûmet programında beyan ettik, seçim beyannamesinde Hükûmetin
beyanının da hilafına böyle dikey bir
yapılaşmanın tercihinin ne olduğuna dair soruları
artık mahkemelik olur hâle gelmiş ve taşınmış
vaziyette.
Bunların
dışında, gerçekten tarım sektörü de
sıkıntılı. Bağcılık özellikle son
yıllarda hava koşulları nedeniyle sıkıntıya
düşmüş; özellikle bu Rusya olayından sonra nar ve üzüm
konusunda, sebzecilik konusunda önümüzdeki günlerde
sıkıntının artacağı, bağlantılarda
problem olacağı net bir şekilde vatandaşlar tarafından
ifade ediliyor.
İhracatçı
birliğiyle görüştüğünüz zaman da zaten Rusyadaki kriz nedeniyle
tekstilin darbe yediğini, bu son olayların da üzerine bir miktar
ilave getirebileceği nesi var, ifadeleri var. Gerçekten, baktığınız
zaman sıkıntının giderek büyüdüğünü görüyoruz.
Basında
büyükşehir belediyesinde çalıştığı ifade edilen,
Sayın Bakanın gezisini takip ederken trafik kazasında vefat eden
basın mensubunun gerçekten orada çalışıp çalışmadığı,
çalışıyor ise hangi amaçla oraya gittiği merak konusu.
Bunlar cevap bekleyen sorular. Hiç kimseyi de karalamanın bir anlamı
yok. Kamuoyunda belki işin soruşturma, mahkeme safahatı
nedeniyle kimse bir şey söylemiyor ama bunun cevabı da bekleniyor.
Şimdi, nereden bakarsanız bakın,
problem büyüyor. Özellikle kömür ihtiyacı konusunda icraları
gördüğünüz zaman
Denizlide aşağı yukarı 3-4 hanede
bir mutlaka icra var. Bu, Denizlinin geldiği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla)
yeri göstermesi açısından son derece önemli.
Sürem
bitti, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ayhan.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydının, 10 Aralık İnsan
Hakları Gününe ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, hiçbir şekilde dil, din, ırk, mezhep,
cinsiyet, siyasal görüş ve kültürel farklılık gözetmeksizin
uğruna mücadele edilmesi gereken ortak bir ideal olarak tüm
insanlığın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü
kutluyor, tüm mağduriyetlerin giderilmesi dileklerimle esenlikler
diliyorum.
Yine,
bugün tabii ki 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Salı
günü ilk oturumda, ilk birleşimde İç Tüzük 60a ilişkin yerinden
sözlerle ilgili genel kanaatimi belirtmiştim. O kanaatim geçerli olmak
kaydıyla bugünün özelliğine, bugünün önemine istinaden, insan
haklarına verdiğimiz değerin bir göstergesi olarak, bugün
sisteme giren ilk 10 milletvekilimize söz vereceğim. Öncelikle tabii,
sayın grup başkan vekillerimizin söz talepleri vardır, ben onları
karşılayacağım.
Sisteme
giren ilk on kişi: Sayın Kayışoğlu, Sayın
Bozkurt, Sayın Ok, Sayın Tuncer, Sayın Gürer, Sayın Yüksel,
Sayın Biçer, Sayın Taşçıer, Sayın İrgil ve
Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bizi sayma Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Altayı da çıkartıyoruz. Sayın Zeydan ondan
sonraki. Evet, 10 kişi tamamlanmış oldu.
Öncelikle
söz talep eden Sayın Altaya ben söz vermek istiyorum.
Buyurun
Sayın Altay.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Engin
Altayın, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünya
insan hakları karnesinde Türkiye'nin notu gerçekten Türkiye'ye
yakışan bir not değildir. Hükûmetlerin demokrasinin bir tepki ve
protesto rejimi olduğunu unutmamaları gerekir. Toplum devletin
ceberut yüzünü değil, şefkatli yüzünü görmek ister. Bununla beraber,
hiçbir insani, kültürel, sosyal, ekonomik talep terörizmi meşru
kılamaz. Ancak, hiçbir güvenlik kaygısı da temel hak ve
özgürlüklerin kısıtlanmasına dayanak olamaz. Bu anlayışla
10 Aralık İnsan Hakları Gününde İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinin anlam ve vücut bulduğu bir dünya diliyoruz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Altay.
Sayın
Çağlar Demirel
Hayırlı
olsun öncelikle tekrar grup başkan vekilliğiniz.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Söz sizde, buyurun.
2.- Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe
ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Teşekkürler Başkan.
Biz
de bugün İnsan Hakları Günü nedeniyle, ne yazık ki hâlâ
Diyarbakırda, Surda sokağa çıkma yasağının
devam ettiği; hâlâ halkların kendi dilleriyle, inançlarıyla,
düşünceleriyle, kültürleriyle kendilerini özgürce ifade etmediği; ne
yazık ki öyle bir ülkede yaşıyoruz ki çocuklarını
buzdolabında bekletmek zorunda kaldığı annelerin; ne
yazık ki öyle bir ülkede yaşıyoruz ki kadınların her
gün taciz, tecavüz ve işkencelere maruz kaldığı; kültürel
dokularımızın, mezarlıkların tahrip edildiği,
cemevlerinin tahrip edildiği; ne yazık ki öyle bir ülkedeyiz ki
cezaevinde işkence görenlerin, belediye eş
başkanlarının, özgürce düşüncelerini ifade etmek isteyen
gazetecilerin ve tüm siyasi tutsakların cezaevinde olduğu; ne
yazık ki hâlâ işsizliğin yoğun olduğu, açlık
sınırında olan insanların çok fazla olduğu; ne
yazık ki insanların yaşam hakkı ihlalinin olduğu bir
ülkede ve insan hakları savunucusu olan Sayın Tahir Elçiyi de anarak
bütün bu saydığım durumları da göz önünde bulundurarak
bugünkü İnsan Hakları Gününün bundan sonraki süreçte özgürlüklere
vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demirel.
Sayın
Akçay, buyurun.
3.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ilişkin
açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak İnsan Hakları Gününü
kutluyoruz. İnsan hakları, temel hak ve özgürlükler kapsamında
bireysel temel hak ve özgürlüklerin çok önemli bir konusudur. Demokrasiyi tesis
edip kökleştirmenin en önemli yolu da bireysel temel hak ve özgürlükleri
geliştirmekten geçer ve bunu esas almaktan geçtiğini
düşünüyoruz. Bu vesileyle İnsan Hakları Gününü de kutluyoruz.
İnsan
hakları bakımından yüce Meclis olarak yapacağımız
çalışmalarda, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü
katkıyı vermeye hazır olduğumuzu da, Milliyetçi Hareket
Partisinin programında yer aldığı şekilde hazır
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Canikli, buyurun.
4.- Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ilişkin
açıklaması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
de tüm insanların Dünya İnsan Hakları Gününü tebrik ediyorum.
Tabii,
insan hakları tüm insanlar için gündeme getirilmeli, hem söylem
bazında hem de pratikte ve uygulamada tüm insanlar için hayata
geçirilmeli. Herkes insan haklarını bu şekilde belki ifade
ediyor, dile getiriyor ama uygulamaya baktığınızda çok
farklı, subjektif kriterlerin öne çıkabildiğini ve bir
ayrımcılığın bu uygulamanın hayata geçirilmesini
büyük oranda engellediğini görebiliyoruz. Gerçek anlamda tüm insanlar için
olmalı. Senin insanın, benim insanım, o bölgenin insanı,
aşağının insanı, yukarının insanı gibi
hiçbir anlamı olmayan birtakım subjektif kriterler bunların
uygulanmasına engel olmamalı.
Son
yıllarda, Türkiyede, gerçekten insan haklarının korunması
ve ihlallerinin ortadan kaldırılması noktasında hem teorik
olarak yasal düzenlemeler çerçevesinde önemli adımlar
atılmıştır hem de uygulamada işkenceye
sıfır tolerans olarak tanımlanan uygulama büyük oranda hayata
geçirilmiştir. Yani yıllar öncesinde, Türkiyede, özellikle güvenlik
birimleriyle muhatap olan vatandaşlarımızın karşı
karşıya kaldığı insan hakları ihlallerinin çok
önemli bir bölümünün bugün artık Türkiyede olmadığını
görüyoruz. Yani her şeyin bittiğini,
sıfırlandığını elbette söylemiyoruz ama
kıyaslandığında, gerçekten çok büyük bir ilerlemenin ortaya
çıktığını biliyoruz ve bunu herkesin de kabul etmesi
gerekiyor. Ama, tabii, daha çok yapacak şey var, atılması
gereken çok adım var.
Tabii,
aynı zamanda, bunu, sadece Türkiye topraklarında yaşayan
insanlarla da sınırlandırmamak gerekiyor. Başta
komşularımız olmak üzere bütün insanlar için insan hakları
ihlallerinin ortadan kaldırılması ve bunların minimize
edilmesi noktasında desteğin sağlanması gerekir.
Bu vesileyle tekrar tüm
insanlığın İnsan Hakları Gününü tebrik ediyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Canikli.
60a
göre ilk söz Sayın Kayışoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Kayışoğlu.
Süreniz
bir dakikadır.
5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe
ilişkin açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Hitler bir hayale kapıldı ve
milyonlarca insanın acı çekmesine, öldürülmesine sebep oldu. Bunun
üzerine 1948de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
imzalanması zorunluluğu doğdu. Yeni acıların
yaşanmamasını diliyoruz. Yine 1600 yılında Bruno
Dünya dönüyor. dediği için diri diri yakıldı. Bazı
gerçekler vardır, bunları dile getirenleri yaksanız da
katletseniz de hücrelere atsanız da o gerçeklerin üstünü örtemezsiniz. Biz
insan haklarına böyle bakılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Yine
AİHM dosyalarının önünü kesmek için Anayasa Mahkemesi
açıldı. Anayasa Mahkemesi bu iş yükünün altından
kalkamıyor. Bu yöntemlerle, bunlarla Türkiye'nin insan hakları
karnesi düzelmez. Bir an önce iktidarın bütün ihlallere son vermesini
diliyoruz.
Herkese
ihlalsiz günler diliyorum. İnsan Hakları Günü kutlu olsun.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kayışoğlu.
Sayın
Ok, buyurun.
6.- Balıkesir Milletvekili
İsmail Okun, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ve
Balıkesirde üretime geçecek olan Albayrak Kâğıt
Fabrikasına ilişkin açıklaması
İSMAİL
OK (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öyle
anlaşılıyor ki, üç yüz altmış beş gün daha söz
almak için bekleyeceğiz. Tabii, insan haklarından bahsedilen bir
günde milletvekillerinin söz hakkının Başkan Vekilinin sadece 2
dudağının arasında olması bütün Türkiye'de şu
anda ibretle izleniyor. İşte bu duygularla herkesin İnsan
Hakları Gününü kutluyorum.
Balıkesirimizde
Albayraklar SEKA kâğıt fabrikası günde yaklaşık
yüzlerce ton kömür yakarak elektrik enerjisi üretecek. Maalesef Büyükşehir
Belediyesi de buna destek veriyor. Oysa bu alan Balıkesirin öyle hassas
bir noktasında bulunmaktadır ki üniversite kampüsünün dibinde,
üniversite hastanesinin hemen yanı başında, Balıkesir
Ovasına en hâkim noktada, Balıkesirin su ihtiyacı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL
OK (Balıkesir) Evet, üç yüz altmış beş gün sonra devam
edeceğiz herhâlde.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bozkurt
7.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü
Bozkurtun, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ve Hükûmetin, uygulamaları
ve politikalarıyla ülkeyi savaşın eşiğine
getirdiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dünya İnsan Hakları Gününde bir milletvekili ve bir Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşı olarak bizzat Sayın
Cumhurbaşkanının söz ve söylemleri, Hükûmetin uygulamaları
ve politikalarıyla savaşın eşiğine getirilmiş bu
ülkenin Rusya Başbakanı ve Irak Başbakanı tarafından
tehditlere maruz bırakılmasına isyan ediyorum. Bu konuda
Hükûmetin Meclisimizi bilgilendirmemesini ve her şeyi basından
öğrenmek zorunda kalmaktan dolayı da eleştirilerimi iletiyor,
herkesin Dünya İnsan Hakları Gününü kutluyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bozkurt.
Sayın
Tuncer
8.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin,
10 Aralık İnsan Hakları Gününe ve Amasyada termik ve
hidroelektrik santrali kurulmasından vazgeçilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA
TUNCER (Amasya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm
insanlığın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü
kutluyorum.
İnsanlık
dışı muameleye maruz kalan Can Dündar ve Erdem Gülün bir an
önce özgürlüğüne kavuşmasını ve aramıza
katılmasını diliyorum.
İnsan
Hakları Gününde, milletvekili olduğum Amasyada maalesef insanlara
insanlık dışı eylemler yapılmaktadır. Bir
yıl içinde sarayı bitiren bir ülke, maalesef, altı
yıldır Amasyanın çevre yolunu bitirememekte ve Amasya
halkına trafik işkencesini çektirmektedir.
Yine,
Suluova ve Merzifon ilçesine termik santraller, Amasya merkez ilçe öz köylerine
ise HESler yapılmaya çalışılmakta, bu şekilde Amasya
halkının sağlığıyla, tarımıyla ve maddi
yönden zarar görmesine sebep olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Hem termik hem de
HES kurulacak il olarak seçilen Amasyanın ve Amasyalının
cezası nedir? Bunu bilmiyoruz. Bir an önce bu uygulamalardan
vazgeçilmesini Sayın Bakandan talep ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tuncer.
Sayın
Gürer
9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürerin, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ilişkin açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın Başkan, 10 Aralık Dünya
İnsan Hakları Gününde düşünce ve fikirlerin önündeki tüm
engellerin kaldırılmasını diliyorum. İnsan
haklarının yalnızca özgürlük ve düşünceden öte
insanların yaşamlarıyla da ilgili olduğunu bildiğimiz
için Niğde-Bor arasındaki Akkaya Barajında oluşan çevresel
kirliliğin insan yaşamını tehdit eder boyutlarda
olmasından dolayı, bu vesileyle sağlıklı
yaşamın yolunu açacak bu alanın düzenlenmesini talep ediyorum.
Ülkemizde
düşüncenin suç olmaktan çıktığını varsayarak
söylenenlerin uygulamada geçerliliği olmadığını
görüyoruz. Bu alanda da yeni kazanımlara bu ülkenin ihtiyacı
olduğunu belirtmek istiyorum. Çünkü özgürlük yalnız onu
savunanların değil, onun karşısındaki, öteki diye
gördüğü insanların da özgürlüğü olduğunun farkına
varılmasını temenni ediyorum. Bu anlamda, düşüncesi için
cezaevlerinde olanları da buradan selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Yüksel
10.- Eskişehir Milletvekili Cemal
Okan Yükselin, 10 Aralık İnsan Hakları Günü ve 9 Aralık
Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Gününe ilişkin
açıklaması
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Başkan insan haklarına gösterdiği
saygı nedeniyle bugün 10 milletvekiline söz vereceğini söyledi fakat
dün taleplerimizi duymazdan geldi. Dün insan haklarına saygı
duymuyordu, bugün saygı duyuyor, yarın ne yapacağı meçhul.
İşte AKPnin dün Ak. dediğine bugün Kara. diyen yönetim
anlayışını yüce Meclise getirmiş bulunuyorsunuz. Sizi
kutluyorum.
Efendim,
dün de 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günüydü. Türkiyenin de taraf
olduğu, 178 ülkenin imzaladığı bu sözleşmenin
altındaki imza umursanmadan, hatta dinimizin insan olarak bize
yüklediği kurallara uymadan, emirlere uymadan yolsuzluk konusunda on üç
seneden beri AKP hükûmetlerinin tavrı ortadadır. Nitekim
Uluslararası Şeffaflık Örgütünün sıralamasında 11
sıra birden düşmüş olmamız sadece yolsuzlukla mücadelede
sınıfta kalmış olmamızdan kaynaklanmıyor,
aynı zamanda demokrasi, düşünce özgürlüğüyle ilgili yanlışlardan
kaynaklanıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu ve
yüzsüzlüğünün yıl dönümü 17-25 Aralık yaklaşırken
dilerim yüce Meclis bu defa dosyaları milletvekillerinin incelemesine açar
ve yüce Türk halkı AKPli milletvekillerinin yolsuzluktan mı, yoksa
dürüstlükten mi yana olduğunu anlarlar.
Saygılar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Biçer, buyurun.
11.- Manisa Milletvekili Tur
Yıldız Biçerin, 6/7/2015 tarihinde Manisanın Salihli ilçesinin
Çökelek köyünde trafik kazasında 15 tarım işçisinin
hayatını kaybetmesine ve tarım işçilerinin uygunsuz
koşullarda taşınmasının da sonuçta bir insan
hakkı ihlali olduğuna ilişkin açıklaması
TUR
YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın Başkan, saygıdeğer
vekillerim; 6 Temmuz 2015te Manisanın Salihli ilçesindeki Çökelek
köyünde sabah 5te asma yaprağı toplamak üzere ekmek parası için
tarım işçisi olarak çalışan, açık bir kamyonet
kasasında tarlaya giden 15 vatandaşımızı çok elim bir
kazada, katliam gibi bir kazada kaybettik. Bu 15 kişinin 13ü kadın,
1i çocuktu.
Tarım
işçilerimizin uygunsuz, sağlıksız ve denetimsiz
koşullarda taşınması da sonuçta bir insan hakları
ihlalidir, onların yaşam hakları ellerinden
alınmıştır. Bugün Çökelek köyünde kaybettiğimiz
vatandaşlarımızın ilk davası Manisa Adliyesinde
görülmektedir. Ölen vatandaşlarımıza bir kere daha Allahtan
rahmet diliyorum. Çökelek köylülerimiz yalnız değildir, sonuna kadar
onların yanındayız.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Biçer.
Sayın
Taşçıer
12.- Diyarbakır Milletvekili
İmam Taşçıerin, Türkçe olmayan kelimeler kullanarak
yaptığı açıklaması
İMAM
TAŞÇIER (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli üyeler;
ben konuşmama ana dilimde devam etmek istiyorum çünkü böyle önemli bir
günde kendi ana dilimle seslenmek istiyorum.(x)
(AK PARTİ sıralarından Türkçe konuş, Türkçe! sesi)
BAŞKAN
Sayın Taşçıer, yalnız tutanaklara bu şekilde
geçemiyor, biliyorsunuz.
İMAM
TAŞÇIER (Diyarbakır) - (xx) (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın İrgil
13.- Bursa Milletvekili Ceyhun
İrgilin, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ve Uludağ
Üniversitesi Rektörü Yusuf Ulcayın yönetim
anlayışının insan hakları açısından önemli
sorunlar yarattığına ilişkin açıklaması
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İnsan Hakları Günü nedeniyle söz aldım. Teşekkür ederim.
Bugün,
kendi bölgemde, Bursada insan hakları açısından bir ihlali dile
getirmek istiyorum. Üstelik üniversitede, akademik ortamda yapılan
ihlaller bunlar. Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörü Yusuf Ulcayın
seçildikten sonra göstermiş olduğu yönetim
anlayışının insan hakları açısından çok
önemli sorunlar yarattığını düşünüyoruz. Son dönemde
Sayın Rektör 8 idari müdürünü, 4 şube müdürünü, fakülte
sekreterlerini, rektör yardımcılarının sekreterlerini ve 4
KESK üyesini ve yüzde 60 engelli olan bir arkadaşımızı,
memuru görevden alarak sürgüne gönderdi. Bursa Uludağ Üniversitesinde
insan haklarının, yasaların ve teamüllerin ayaklar altına
alındığı bu uygulamaları kınıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) - Rektör Yusuf Ulcayı insan onuruna uygun bir
yönetim anlayışına davet ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Zeydan
14.- Hakkâri Milletvekili Abdullah
Zeydanın, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bazı yerleşim yerlerinde
yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin açıklaması
ABDULLAH
ZEYDAN (Hakkâri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dünya
İnsan Hakları Günü sebebiyle söz aldım. Maalesef Türkiyede son
derece insan hakları ihlalleri söz konusu. Özellikle, kürdistanda Hakkâri
Belediye eş başkanları yüzde 80 oyla seçilmişler ve şu
anda cezaevindeler. Yine bugün, Urfada HDP, DBP, insan hakları
derneği başkanları maalesef gözaltına
alınmışlardır. Yine, bugün Surda sokağa çıkma
yasaklarından dolayı büyük insan hakları ihlalleri
yaşanmaktadır. İki gün önce Yüksekovada gece saat 2de valilik,
vatandaşların can ve mal güvenliğini koruma adına
sokağa çıkma yasağının akşam 11den itibaren
geçerli olduğunu söylüyor yani geriye dönük üç saatlik bir ihlal söz
konusu ve orada
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH
ZEYDAN (Hakkâri)
insanlarımız maalesef hayatını
kaybediyor. Bu ihlallerin de göz önünde bulundurulması lazım ve
Hükûmetin bu hukuksuz uygulamalardan bir an önce vazgeçmesi lazım.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayın Başkan, bazılarına 30
saniye bazılarına 1 dakika, oradan nasıl ayarlıyorsunuz?
BAŞKAN
Burada ayarlanıyor, sistem hata yapmıyor, sistem ayarlıyor,
ben ayarlamıyorum. Hani ben ayarlasam belki yapabilirim diye
düşünebilirsiniz ama ben de onu yapmam.
Sayın
milletvekilleri, tabii, birkaç konuyu tekrar hatırlatmak isterim.
Anayasaya göre ve Seçim Kanununa göre herkesin seçim bölgeleri ve illeri
bellidir. Dolayısıyla, seçildiği bölgeler, iller ortadadır,
başka nitelemelerin doğru olmadığını ifade ediyorum.
PERVİN
BULDAN (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Yine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının değiştirilemez ve
değiştirilmesi dahi teklif edilemez 3üncü maddesine göre devletin
resmî dili Türkçedir. Ana dile saygı hepimizin görevidir. Benim de ana
dilim farklı olabilir ama resmî dil Türkçe olduğuna göre ve anayasal
bir kurum olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında yasama faaliyeti yaptığımıza göre bu resmî
dilde bizim mutlaka ama mutlaka ifadelerimizi kullanmamız
lazımdır diye düşünüyorum ve gündeme geçiyorum.
PERVİN BULDAN (İstanbul) Sayın
Başkan
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Söz almak
istiyorum Başkan.
BAŞKAN Sayın Demirel, buyurun.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Şimdi, az önce de bahsettik, bugün
İnsan Hakları Günü. Herkesin kendi ana dilinde kendisini özgürce
ifade etmesini sağlamak bir insan hakkıdır.
BAŞKAN
Ona saygılıyız, ana dillere saygılıyız
kesinlikle.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Konuşmama hâlinde mi
saygılısınız?
BAŞKAN
Müdahale de etmedim ama
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) İnsan
hakları çerçevesinde bunu ele almak gerekiyor. İnsan kendisini
nasıl ifade edebiliyorsa o diliyle ifade etmesi kadar daha uygun bir hak
olamaz, ben onu ifade etmek istiyorum.
Bir de başka bir talebim olacak.
Arkadaşlarımız sisteme geç girmiş olabilir ama bugün
İnsan Hakları Günü, bugün 5 arkadaşımıza da söz
hakkı verilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Demirel.
Ben bu konudaki kanaatimi salı günü sizlerle
paylaşmıştım. İnsan haklarına verdiğim
değerin bir göstergesi olarak özellikle bugün bir 10
arkadaşımıza tekrar söz verdim ve bunu da duyurdum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Arkadaşlarımız düşüncelerini ifade etmek istiyor
Başkan.
BAŞKAN Yani, bunda bir şey de yapmadım
herhangi bir şekilde, sisteme ilk giren 10 kişi diye ifade ettik, pek
çok arkadaşımız da söz aldı. Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, siz
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Ama bugün özgün bir gün.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
İnsanların, bütün halkların İnsan Hakları Günü
BAŞKAN Doğrudur, haklısınız.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
ve insanlar
da burada, herkes kendi düşüncesini ifade etmek istiyor.
BAŞKAN Her açıdan farklı platformlarda
da biz bunu ifade edebiliriz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ama
burası Parlamento; milletvekilleri kendi düşüncelerini, insan
haklarına özgü düşüncelerini ifade etmek istiyorlar.
BAŞKAN Burada, Parlamentoda da bugün esnek bir
tutum sergiledim zaten. Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, buyurun.
15.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Türkiye Cumhuriyetinin belli bir bölgesine veya
şehirlerine ilişkin farklı tanımlamaları Milliyetçi
Hareket Partisi olarak şiddetle reddettiklerine ve Mecliste yapılan
her konuşmada Türkiye Cumhuriyetinin temel esaslarına ve
değerlerine uyulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak
önemli gördüğüm bir hususu yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.
Son günlerde Meclis kürsüsünde bazı
konuşmacılar kürdistan ve Kürt illeri gibi ifadeleri
sıklıkla ve ısrarla dile getirmektedirler. Bu yöntemle genel anlamda bir
alıştırma ve duyarsızlaştırma amacını
gözlüyorum. Türkiye Cumhuriyetinin belli bir bölgesine veya şehirlerine
ilişkin bu tanımlamaları Milliyetçi Hareket Partisi olarak
şiddetle reddediyoruz. Bu bağlamda, diğer siyasi partileri de
böyle önemli bir konuda duyarlı olmaya davet ediyorum. Siyasi, tarihî,
coğrafi, kültürel ve hukuki bakımdan hiçbir geçerliliği ve
meşru zemini bulunmayan bu ifadelerin hukuki açıdan da sorunlu
olduğu ve suç teşkil ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyetinin bir asra dayanan ve
Türk milletinin bu coğrafyadaki bin yılı aşan
müktesebatını, kazanımlarını, birikimlerini yok
sayarcasına etnikçi, aşiretçi veya mezhebi tanımlamalara tabi
tutmak bilimin, aklın, siyasetin ve hukukun
sınırlarını yok saymaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin Lozan
Anlaşmasıyla belirlenen sınırlarının
çevrelediği coğrafyanın bir tek adı vardır, o da
Türkiyedir. Yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bu konuda
açık hükümler içermektedir. Dolayısıyla, aksi bir
kullanımın hangi amaçları taşıdığı
açıktır.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında, hangi partiden olursa olsun ettiği yeminin
de gereği olarak Türk milletinin birer temsilcisi olan sayın
milletvekillerinin bu girişimlere karşı tepkisini ve
görüşünü net bir şekilde ortaya koyması tarihî, kültürel, hukuki
ve siyasi bir zorunluluk hâline gelmiştir. Aksi bir tutum, Türk milletini
temsil kabiliyeti açısından da problem teşkil edecektir. Bu sorumluluğun
gereğini bilhassa ve hassaten iktidara ve Adalet ve Kalkınma
Partisine hatırlatırım.
Vatanın ve milletin
adıyla ilgili tanım Kurtuluş Savaşıyla
yapılmış ve bu bahis kapanmıştır. Federasyon ya
da özerklik özlemi çekenler, başkanlık rüyasıyla üniter
yapının hedef alınmasına göz yumanlar bu gerçeği
unutmasın.
Ve bugün bir kez daha söylüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti devletinin mevcut
sınırları bellidir; adı Türkiyedir; devletimizin adı
Türkiye Cumhuriyetidir; milletimizin adı Türk milletidir; vatanımız
Türkiyedir; bayrağımız Türk Bayrağıdır. Türkiye
Cumhuriyeti millî ve üniter bir devlettir, bölünemez; özerk bölgelere,
eyaletlere ayrılamaz. Hele federasyon hayalleri, büyük Türk milleti ve
Milliyetçi Hareket Partisi var olduğu müddetçe asla hayat bulamayacak ve
gerçekleşemeyecektir.
Bu
çerçevede, yüce Mecliste yapılan her konuşmada Türkiye
Cumhuriyetinin ve Türk milletinin temel esaslarına ve değerlerine
uyulmasının, en başta hukuki ve siyasi bir sorumluluk
olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Gök, buyurun.
16.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, 10
Aralık İnsan Hakları Gününe ve her türlü
kutuplaştırmadan özenle kaçınılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bugün Dünya İnsan Hakları Günü. İnsan
hakları kavramı pek çok ülkede yapılan ve canlar ve bedenler
pahasına büyük bedeller ödenerek geliştirilen bir kavram. Bu
kavramlardan bütün dünya ülkeleri insan hakları kavramlarını öne
çıkaran bir anlayışla anayasacılık hareketlerini
geliştirmişlerdir. Ta 1215te başlayan Magna Cartanın özü
de budur. Bugüne kadar geldiğimiz sekiz yüz yıllık süreçte bütün
dünya ülkelerindeki bütün anayasacılık hareketlerinde insan
haklarının ve onların yüceliği hep korunmaya
çalışılmıştır.
İnsan
hakları kavramlarının anayasaya girmesinin en belirgin
özelliği, iktidarı yönetenlerin yetkilerinin
sınırlandırılması ve denetimlerin
arttırılmasıdır, bireyin hak ve özgürlük
alanlarının genişletilmesidir. Dolayısıyla, insan
hakları bugün bütün dünyada yönetenlerin yetkilerinin
kısıtlandığı ve denetlendiği ama bireyin hak ve
özgürlüklerinin genişletildiği bir alan olarak görülmektedir.
Bu
nedenle, sekiz yüz yıl önce Magna Cartayla başlayan ve Yurtsuz
Johna karşı verilen mücadeleyle yetkileri
kısıtlanmış bir şekilde yol açan
anayasacılık hareketlerinin bugün geldiği noktada ülkemizde
başa dönülmesi ve iktidarda olanların yetkilerinin
artırılması, bireyin hak ve özgürlüklerinin
sınırlandırılması kabul edilemez.
Dolayısıyla, Türkiyede eskiye dönüş bir başkanlık
rejimi tartışmalarının fevkalade yanlış
olduğu bir ortamda Türkiyenin devasa sorunlarıyla
boğuşurken Türkiyede hepimizin, bütün partilerin büyük bir sorumluluk
duygusu içerisinde sorunlarımızı görüşerek ve bir konsensüs
çerçevesinde bu Meclis çatısı altından geçirmek zorunluluğu
vardır ancak hepimizi sınırlayan kurallar ve Anayasamız
mevcuttur. Bu çerçevede hiçbir kaos ortamına izin vermeksizin herkesin,
başkalarının tahrikine de olanak tanımadan, elbette hak ve
özgürlüklerin genişletilmesine fırsat verecek söylemlerde bulunmak ve
bunun gereğini getirmek koşuluyla şu anda mevcut olan yasalar ve
Anayasadan alınan yetkilerin kullanılması ve Mecliste bu
şekilde ifade edilmesi en temel prensiptir, bundan
ayrıldığımız zaman Türkiyeyi bir kaos bekler. Biz,
Türkiyenin her türlü konuda pek çok eksikliği olduğunu biliyoruz, bu
konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak da elimizden geleni yapmaya, çaba
göstermeye gayret gösterdiğimizi ifade ediyoruz ama bütün bunların
hepsi bir ortak çabayla, bir konsensüsle olacaktır. Kimsenin kimseyi
incitmediği ve herkesin birbirini sahiplendiği bir ortamda bir ulusu,
birbirine bağlı, dayanışma duygularını
artırıcı bir ulusu beraber tekrar inşa etmek
durumundayız. Birbirimizi reddeden ve birbirimizi birbirimize
uzaklaştıran anlayışlardan uzak durmanın bugünlerde
çok da önemi olduğunu ve her türlü kutuplaştırmadan özenle
kaçınılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu
nedenle tüm söylemlerimizin de buna göre olması gerektiğini ifade
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gök.
Sayın
Demirel, söz mü talep ettiniz?
17.- Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirelin, kürdistan kelimesini kullanmanın bölücülük
olarak ifade edilmesine katılmadıklarına ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Evet.
Kürdistan
kelimesini sıkça kullanıyoruz çünkü bunu sadece şu anda
kullandığımız değil, aslında tarihî süreçlerde
ele alıp değerlendirmek gerekir. Ben çok tarihî süreçlere girmek
istemiyorum zaman açısından ama şunu ifade etmek istiyorum ki
gerçekten Türkiyede Türkiye Cumhurbaşkanı, Başbakan bugün
Federal Kürdistan Başkanı Sayın Mesut Barzaniyle görüşme
yapıyor ve Kürdistan bayrağıyla bu görüşmeler
gerçekleşiyor. Şimdi, burada kürdistan kelimesini kullanmak bölmek,
bölücülük olarak ifade ediliyor, buna kesinlikle
katılmadığımızı ifade ediyoruz ve Kürtlerin
yaşadıkları alanın kürdistan olduğunu bir kez daha
buradan ifade etmek istiyorum ve saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Canikli, buyurun.
18.- Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, Türkiyeyi ayrıştırıcı ve bölücü
ifadelerin Anayasanın lafzına ve ruhuna aykırılık
teşkil ettiğine ve Türkiyede yaşayan herkesin tüm kültürel
haklarını engelsiz olarak kullanabildiğine ilişkin
açıklaması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Bu
tür ifadelerin, öncelikle, üzerine hepimizin yemin ettiği
Anayasamızın lafzına, özüne, ruhuna aykırılık
teşkil ettiğini bir kez daha hatırlatmamız gerekiyor ve hiç
kimsenin de böyle bir aykırılığa düşmemesi gerekiyor
ettiğimiz yeminin bir gereği olarak. Ayrıca, bu tür ifadelerin
temel amacının Türkiyeyi ayrıştırmak, bölmek
olduğunu da yine herkes çok iyi biliyor, ne denirse densin. Bu amaca
yönelik olarak, etnik özelliklerden yola çıkarak siyasi hedefler
peşinde koşmanın hiçbir anlamı yoktur, sonuç da hiçbir
şekilde değişmeyecektir. Bu millet bedelini çok ağır
bir şekilde ödediği bu topraklarda bir operasyon
yapılmasına -hangi şekilde olursa olsun- bugüne kadar izin
vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir. Bunu da herkesin bilmesi
gerekiyor. Bunlar sadece çocuksu hevesler olarak kalmaya mahkûmdur. Bakın,
geçmişte, tabii, çok acı olaylar yaşandı, tartışmalar
söz konusu oldu ama bugün geldiğimiz nokta itibarıyla,
geldiğimiz an itibarıyla, eksiklerine rağmen, Türkiyede
yaşayan herkesin etnik kökeni, siyasi düşüncesi ne olursa olsun tüm
kültürel haklarını rahatlıkla, engelsiz yaşayabildiğini,
ana dilini rahatlıkla konuşabildiğini ve kendisini ifade
edebildiğini ve öğrenebildiğini
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Konuşamıyor işte,
konuşamıyor Parlamentoda.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Nerede konuşuyor ana dilini?
BESİME
KONCA (Siirt) Nerede konuşalım, rüyamızda mı
konuşalım ana dilimizi?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Öğrenebilmesinin önünde hiçbir engel
kalmamıştır ve bugün Türkiye bunu sağlayabilmektedir,
sağlamaktadır ki gelişmiş birçok ülkede esasında bu
tür ana dillere ve etnik kökenden gelen insanlara verilmeyen özellikler
Türkiyede bugün verilmektedir.
BESİME
KONCA (Siirt) Ne verilmiş? Bu kadar açık yalan söylemeyin ya!
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ama bu yapılan siyasi bir taleptir, siyasi
bir talebin ve Türkiyeyi kesinlikle bölmeyi hedefleyen, iyi niyetli olmayan
bir amaca giden yolun planlanmış adımlarıdır. Buna
benzer yöntemler daha önce farklı formatlarda denendi ama Türk milleti,
içinde bütün etnik yapıları barındıran Türk milleti, bugüne
kadar bunların hepsinin üstesinden gelmiştir. Tarihte başka
tanımlamalar da vardır. Biz bugünü konuşuyoruz, reeli
konuşuyoruz, reel Türkiyeyi konuşuyoruz. Tarihten gelen her türlü
tanımlamaları siz bugüne irca etmek isterseniz bu işin
altından kalkılmaz, içinden çıkılmaz ve Türkiye Cumhuriyeti
devleti diye bir yapı da kalmaz. Dolayısıyla, buna hiç kimsenin
hakkı yoktur. Hukuki olarak da, yasal olarak da buna benzer
adımların atılmaması ve ifadelerin burada sergilenmemesi
gerekiyor ve edilen yemine herkesin sadık kalması gerekiyor. Bu son
derece önemlidir. Bu yemini herkes etti, bu ifadeleri kullanan arkadaşlar
da etti. Dolayısıyla, tutarlı olmak açısından da bu
hassasiyetin gösterilmesi gerekiyor.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Canikli.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tabii ki Meclisin çalışma usulleri ve yöntemi, tamamen burada
yapmış olduğumuz faaliyetler, yasama ve denetim faaliyetleri ve
bu kapsamdaki tüm söylemlerimiz, eylemlerimiz tamamen Anayasamıza ve
Meclis İçtüzüğüne uygun olmak durumunda. Biz bunu sağlamak
durumundayız. Herkes farklı kanaatler serdedebilir, herkesin
farklı kanaatleri olabilir. O kanaatler kendilerinde kalmak kaydıyla
o kanaatlerini de dile getirebilirler ama burada Anayasayı ve İç
Tüzükü hiçbirimizin ihlal etmemesi lazım ve hep birlikte bu Parlamento
çatısı altında bu ülkeye, bu millete hizmet noktasında da
ortak payda olarak bu Anayasa ve İç Tüzükü görerek
çalışmalarımıza devam edelim diyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Konu yeterince
açıklığa kavuştu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Baluken, Sayın
Demirel 2-3 defa söz aldı; verdim bakın.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır, şöyle
BAŞKAN Kısa
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Canikli, konuşması sırasında defaten grubumuza
sataşmada bulundu.
BAŞKAN Hiç zikretmedi, zikretmedi
grubunuzu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Hayır, hayır.
Anayasayı çiğnediğimizi,
bölücü bir siyaset yürüttüğümüzü, çocuksu bazı hevesler peşinde
koştuğumuzu açık bir şekilde söyledi. Ben, sadece size
yardımcı olmak adına sataşmadan bir söz alacağım,
bu tartışmayı bitirecek, iki dakikalık bir şeyler
söyleyip ona göre
BAŞKAN
Sayın Baluken, bu kürsüde olmadığı için, yerinizden iki
dakika açalım.
Buyurun,
yerinizden ifade edin, tamam.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hayır, kürsüde ifade etmedi.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sunacağım şeyi yerimden Genel Kurula
duyurma şansına sahip değilim.
BAŞKAN
Ses açacağım, ses açacağım, yerinizde açacağım.
Buyurun
Sayın Baluken.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Vallahi, sataşmaysa kürsüden verin
Başkanım.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Öyle bir sistemle Genel Kurula
BAŞKAN
Sayın Baluken, yani, bakın, az önce de ifade ettim, ben söz
vereceğim.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) İki dakika söz vereceksiniz, sabahtandır
grubumuza sataşıyor. Sataşmalara da genelde kürsüden cevap
veriliyor. İki dakika
BAŞKAN
Sayın Baluken, kürsüdeki sataşmalarda kürsüden cevap verilir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Hayır, öyle bir şey yazmıyor.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, öyle bir şey
yazmıyor.
BAŞKAN
Evet, bugüne kadarki teamüller de o.
Şimdi,
ben şunu ifade ediyorum
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Bakın, en geniş manada, Sayın Demirel bugün en az 3-4 defa söz
istedi, verdim her seferinde ve sınırlama koymadım.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Evet
BAŞKAN
Şimdi, iki dakika değil, üç dakika neyse. Ben İç Tüzükü
uygulamak adına
Yerinizden, buyurun, yerinde söz verdim, siz de
yerinizden iki dakika, istediniz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, ben AK PARTİ Grubunu
da bu konuda rahatlatacak
BAŞKAN
Tamam, buyurun, buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır)
diğer grupları da bu konuda
rahatlatacak
BAŞKAN
Hayır, mikrofonu açacağım zaten, onu diyorum ben Sayın
Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ama buradaki sistem Genel Kurula sesimizi duyurmaya
yeterli olmayacak. O yüzden
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Bütün sistem orada zaten, aynı ses, ses aynı.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Böyle bir yöntemimiz yok ki, sataşma varsa
kürsüden cevap alınır.
BAŞKAN
Ya, kürsüdeki sataşmaya tamam Sayın Baluken, kürsüdeki
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Nereden sataşırsa
sataşsın
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Hayır, öyle bir şey yazmıyor.
BAŞKAN
Bakın, sizin muradınız bu ifadelere karşı kendi
ifadelerinizi, görüşlerinizi ifade etmek değil mi? Bunu en geniş
şekilde ben size tanıyor muyum? Tanıyorum. Bunun yöntemi de
bellidir. Lütfen, Sayın Baluken, yerinizden bakın, mikrofonu da
açıp, iki dakika değil, üç dakika yine konuşun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bu tutumunuz doğru değil Sayın
Başkan.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Değil, bence de değil.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yani, kaç gündür bu konuda İç Tüzükü dikkate
almaksızın kendi iradeniz doğrultusunda, kendi keyfiniz
doğrultusunda
BAŞKAN
Sayın Baluken, lütfen, yapma ya, yani, siz biliyorsunuz, Allah
aşkına. Biliyorsunuz, yani kimsenin ne sözünü kıstık, en
geniş manada herkese de ifadelerini
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Tutumunuz hakkında usul tartışması
açmak zorunda kalacağız.
BAŞKAN
Yani, açsanız da çok fazla bir şey değişmez. Ama biz
şunu diyoruz: Burada birbirimizi anlayabiliyorsak, birbirimizle oturup
konuşabiliyorsak farklar olabilirse de
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) O zaman tutumunuz hakkında usul
tartışması açacağım.
ALİM
TUNÇ (Uşak) Aç, aç
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Çünkü İç Tüzükte Bir gruba sataşma
olduğunda yerinden söz verilir. diye bir şey yazmıyor
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sataşma yok Sayın Başkan,
tutanaklara bakılsın, ben hiçbir şekilde
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Açık bir sataşma var Sayın
Başkan.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Üzerine alınma hâli var, yoksa ben kimseye
sataşmada bulunmadım; tutanaklara bakalım Sayın
Başkan.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Hayır, sataşma var Başkan,
sataşma var, bizim konuşmamıza sataşma var yani.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hayır, açık sataşma var Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Baluken, bir dakika, bir dakika.
O
sataşmalarla hareket edilirse; O şöyle dedi., Bu böyle dedi.
herkes kendi üzerine bunu alınırsa o zaman bunun arkası
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek
şekilde, AK PARTİ Grubunu da rahatlatacak, diğer grupları
da rahatlatacak
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tutanaklara bakalım Sayın Başkan,
tutanaklara bakalım.
BAŞKAN
Tamam Sayın Baluken, ben tutanakları isteteyim, aynı oturumda
kalmak kaydıyla size varsa sataşmadan söz vereceğim, tamam.
Çünkü ben kaçırdım, arkada bir konu vardı, görüştüm.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Başkan, sataşma var.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, bakın, bizi Sayın
Grup Başkan Vekili açıkça Anayasayı ihlal etmekle, kürdistan
kelimesini kullanmak suretiyle bölücü siyaset yapmakla
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben genel bir şey söyledim Sayın
Başkan. Genel bir ifade kullandım.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır)
çocuksu hevesler peşinde koşmakla
açık bir şekilde suçladı, rica ediyorum.
BAŞKAN
Tamam Sayın Baluken, ben tutanakları arkadaşlardan hızlıca
isteteyim, size sataşmadan söz vereyim varsa; tamam, oldu, peki.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Peki, ben kürsüden cevap hakkımı
kullanacağım.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Başkan, genel
kullandığını ifade ediyor ama bunu biz kullandık yani.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Biz söylediklerimizin arkasındayız yani.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) O yüzden, yani biz genel olarak
Bunu biz
kullandık, dolayısıyla sataşma bizedir yani.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben sataşma yapmadığımı
düşünüyorum, tutanaklara bakılsın.
BAŞKAN
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır,
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can ve 30 milletvekilinin, ülkemizde korunan alanların etkin
yönetimi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için
yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/19)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki
korunan alanların etkin yönetimi ve sürdürülebilirliğinin
sağlanması için problemlerin tespit edilerek çözüme
kavuşturulması amacıyla Anayasa'nın 98inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Ramazan Can (Kırıkkale)
2) Zeki Aygün (Kocaeli)
3) Mustafa Baloğlu (Konya)
4) Erol Kaya (İstanbul)
5) Hacı Bayram Türkoğlu (Hatay)
6) Ali Ercoşkun (Bolu)
7) Ertuğrul Soysal (Yozgat)
8) Muhammet Emin Akbaşoğlu (Çankırı)
9) Hilmi Bilgin (Sivas)
10) Abdullah Öztürk (Kırıkkale)
11) Nursel Reyhanlıoğlu (Kahramanmaraş)
12) Mehmet Demir (Kırıkkale)
13) Süreyya Sadi Bilgiç (Isparta)
14) Sait Yüce (Isparta)
15) İbrahim Halil Yıldız (Şanlıurfa)
16) Mehmet Akyürek (Şanlıurfa)
17) Halil Etyemez (Konya)
18) Hüseyin Filiz (Çankırı)
19) İbrahim Aydemir (Erzurum)
20) Hüseyin Bürge (İstanbul)
21) Abdullah Nejat Koçer (Gaziantep)
22) Sema Ramazanoğlu (Denizli)
23) Hüseyin Şahin (Bursa)
24) Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
25) Fikri Demirel (Yalova)
26) Salih Çetinkaya (Kırşehir)
27) Sebahattin Karakelle (Erzincan)
28) İsmail Aydın (Bursa)
29) Zekeriya Birkan (Bursa)
30) Adem Yeşildal (Hatay)
31) Cemalettin Kani Torun (Bursa)
Gerekçe:
Ülkemizde
biyolojik çeşitliliğin, doğal ve kültürel kaynakların
korunması ve devamlılığının sağlanması
amacıyla yönetilen pek çok millî park, tabiat parkı, doğal sit
alanı, tarihî sit alanı, özel çevre koruma bölgesi, sulak alan vb.
korunan alan statüsü bulunmaktadır. Bu statülerdeki karmaşık ve
çoklu yapı hem alanlardaki etkin yönetime engel teşkil etmekte hem de
yetki konusunda bir sıkıntıya neden olmaktadır.
Ülkemizin
en değerli doğal alanları olan 2873 sayılı Millî Parklar
Kanunu kapsamındaki korunan alanlar dışında ülkemizde Kara
Avcılığı Kanunu, Orman Kanunu, Su Ürünleri Kanunu, Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında çok
farklı statülerde koruma statüleri farklı kurum ve kuruluşlar
tarafından ilan edilmekte, bu durum da alanların etkin yönetimine
engel teşkil etmektedir.
Bu
kadar çok, birbirine yakın koruma statülerinin bulunduğu bir
yapıda doğal olarak çakışmalar, dolayısıyla da
idari anlamda sorumlu kurum ve kuruluşlar arasında
çatışmalar meydana gelmektedir.
Millî
parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma
alanları, sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri ve benzeri koruma
statüsü bulunan diğer alanlarda, yapılan bilimsel
çalışmalar uyarınca tespit edilen ve hassasiyetle korunması
gerektiği belirlenen koruma alanları ile doğal ve çevresel
değerlerin etkileşim-geçiş sahası da göz önünde
bulundurularak sürdürülebilirliğini, mutlak korunmasını ve
gelecek nesillere intikalini sağlamak amacıyla farklı tür ve
ölçekte planlar yapılmaktadır. Yapılan bu planlar, yukarıda
bahsedildiği gibi korunan alanların çakışması
durumunda farklı mevzuatlarından ve yetki anlamında farklı
kurumların yer alması nedeniyle çoğu zaman birbirinden
bağımsız olarak yürütülmekte ve yapılmaktadır.
Aynı alan üzerinde farklı kurumlar tarafından yapılan bu
farklı planlar da uygulama aşamasında yine yetki ve sorumluluk
olarak bilinmeze neden olurken ülkemiz için önemli ve korunması gerekli bu
alanların etkin yönetimi anlamında olumsuz bir duruma ve çıkmaza
sebebiyet vermektedir. Bu alanların birçok kesimi ilgilendirmesi nedeniyle
iyi bir araştırma yapılmadan yapılacak
değişiklikler verimli olmayacaktır.
Avrupa'da
çeşitli ülkelerdeki doğa koruma kategorileri dikkate alınarak
yapılmakta ve alan yönetiminin gerçekleşmesi sağlanmaktadır.
Avrupa'da
ve dünyada farklı şekillerde
sınıflandırıldığı görülen korunan alanlarda
ilgili mevzuatları kapsamında farklı usul, esas ve kriterler
doğrultusunda yapılan çalışmalarda etkin bir yönetimin
sağlanması, mevcut karmaşık yapının
sadeleştirilerek yeniden ele alınması ve bu anlamda
koordinasyonun sağlanması için gerekli adımların
atılması gerekmektedir. Bu kapsamda korunan alanlarla ilgili
uluslararası sözleşmeler mevcut yasal ve yönetsel yapı
ayrıntılarıyla incelenerek güçlü ve zayıf yönleri ortaya
çıkarılmalıdır. Ülkemizin en değerli alanları
olan bu alanların karmaşaya sebep olmayacak şekilde, yetki
çatışmasına imkân vermeyecek bir hâlde yeni bir yönetim
anlayışının araştırılmasına gerek
bulunmaktadır.
2.- Rize Milletvekili Hasan Karal ve 22 milletvekilinin,
bal ve diğer arı ürünlerinin üretiminde ve pazarlanmasında
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/20)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bal ve diğer arı ürünlerinin
üretiminde, pazarlanmasında yaşanan sorunların
araştırılarak arı varlığı ve
arıcılık potansiyelinin etkin ve verimli değerlendirilmesi,
ürün kalitesi ve çeşitliliğinin geliştirilerek ekonomik
değerinin yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Hasan
Karal (Rize)
2) Adem
Yeşildal (Hatay)
3) Ali
Ercoşkun (Bolu)
4) Şirin Ünal (İstanbul)
5) Ömer Ünal (Konya)
6) Orhan Karasayar (Hatay)
7) Osman Boyraz (İstanbul)
8) Hacı Bayram Türkoğlu (Hatay)
9) Azmi Ekinci (İstanbul)
10) Haydar Ali Yıldız (İstanbul)
11) Hilmi Bilgin (Sivas)
12) Mustafa Baloğlu (Konya)
13) Halil Etyemez (Konya)
14) Hüseyin Filiz (Çankırı)
15) Süreyya Sadi Bilgiç (Isparta)
16) Mehmet Babaoğlu (Konya)
17) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
18) Tülay Kaynarca (İstanbul)
19) Mücahit Durmuşoğlu (Osmaniye)
20) Sebahattin Karakelle (Erzincan)
21) Fatma Benli (İstanbul)
22) Ziya Altunyaldız (Konya)
23) Hüseyin Bürge (İstanbul)
Gerekçe:
Milattan önce 7000 yılına ait mağara
resimleri ve fosiller incelendiğinde, insanların daha o tarihlerde
arıcılıkla ilgili faaliyetlerde bulunduğu görülür. Tarihi
bu denli eski olan arıcılık, Anadolu'da da köklü bir
geçmişe dayanır. Bal, Anadolu'nun çok eskiden beri bilinen besin
maddelerinden biridir. Hititlerin başkenti Boğazköy'de bulunan
milattan önce 1300'lere dayalı bazı yazıtlardaki bulgular,
arıcılığın eski Anadolu kültürlerinde de önemli bir
yer tuttuğunu göstermektedir. Ülkemizde bazı yerleşim
merkezlerinin isimlerinde bal sözcüğünün geçmesi,
topraklarımızda balın ve arıcılığın
tarihini net bir şekilde ortaya koyan bir başka açıklama
sayılabilir.
Ülkemiz, geniş flora sahaları,
çiçeklenme için uygun mevsimleri, topoğrafik yapısı, bal verimi
yüksek kır çiçekleri, endüstri bitkileri, akasya, kestane, ıhlamur,
kızılçam ormanları gibi doğal kaynaklar yönünden
arıcılık için son derece şanslı bir ülkedir.
Arıcılığımız, mevcut durumu itibarıyla
önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen bu potansiyelin tam
olarak kullanıldığı söylenemez.
Ülkemizin
her bölgesinde arı kovanları mevcuttur. Bu kovanlardan da birbirinden
farklı lezzette çeşit çeşit bal elde edilir. Doğu
Anadolu'da Bitlis, Erzurum, Kars; Güneydoğu Anadolu'da Şemdinli; Orta
Anadolu'da Ankara, Konya; Karadeniz'de Anzer Yaylası ile Ege Bölgesi'nin
bazı kesimleri bal üretiminin ülkemizdeki çeşitliliğini ve frekansını
gösterir. Zira, bilgisiz ve tecrübesiz bir üretim anlayışı
kazanç değil, zarar getirir. Öte yandan, kalitesiz ve hatta sahte bal
üretimi, denetim mekanizmasının etkili olmasının önemini
sergilemektedir. Bu açıdan sahte balla mücadele noktasında ciddi
yaptırımlar elzemdir.
Son
iki yüz seneyi kapsayan Avrupa merkezli bazı buluşlar,
arıcılığın fenni ve gelişmiş metotlarla
yapılır olmasını sağlamıştır. Ülkemiz,
zengin üretimin ve bu üretimin sağlıklı şartlarda
oluşturulması adına stratejik bir konumdadır. Ülkemiz
arıcılığı, bitki örtüsü, iklim, coğrafi yapı
ve koloni varlığı bakımından önemli bir potansiyele
sahip olup dünyada koloni varlığı ve bal üretimi
bakımından 2nci sırada ve Avrupa Birliği ülkeleri
arasında 1inci sıradadır. Yaklaşık 7 milyon adet
arılı kovanın bulunduğu
ülkemizde arıcılık sektörü, arı ürünlerinden (bal, polen,
bal mumu, propolis vb.) 600 milyon TL katma değer artı bitkisel
üretimde polinasyon desteği ile endirekt üretim artışı
sağlamaktadır. Üretim miktarı ve kalitesi baz
alındığında Avrupa Birliğine girme arifesinde olan
ülkemiz, Avrupa'nın yıllık 200-250 bin ton olan bal
ihtiyacını göz önüne almalı ve 102 bin ton olan üretim
miktarını artırmalıdır.
Ayrıca,
dünya kovan başına bal veriminin 25 kg olduğu
düşünüldüğünde ülkemizdeki 14,5 kg bal veriminin daha yüksek seviyelere
çıkarılması gerekmektedir. Bilimsel kaynak ve bu konuda bilgi
sahibi bilimsel kurumlar üretimin kalitesini artırırken, standarda ve
pazarlamaya yönelik stratejiler geliştirilmesi de ülkemizin kazanç
hanesini zenginleştirecektir. Bu konuyla ilgili bir Meclis
araştırması açılması büyük yarar
sağlayacaktır.
3.- Konya Milletvekili Mustafa
Baloğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/21)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
çalışma ilişkileri alanında sorunlar yaşayan mevsimlik
tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu
konudaki tüm sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Mustafa Baloğlu (Konya)
2) Hüseyin Filiz (Çankırı)
3) Mehmet Kasım Gülpınar (Şanlıurfa)
4) Hacı Bayram Türkoğlu (Hatay)
5) Orhan Karasayar (Hatay)
6) Oktay Çanak (Ordu)
7) Mehmet Öntürk (Hatay)
8) Adem Yeşildal (Hatay)
9) Hilmi Bilgin (Sivas)
10) Ali Ercoşkun (Bolu)
11) Hasan Karal (Rize)
12) Sebahattin Karakelle (Erzincan)
13) Erkan Kandemır (İstanbul)
14) Osman Boyraz (İstanbul)
15) Nurettin Yaşar (Malatya)
16) Mehmet Babaoğlu (Konya)
17) Süreyya Sadi Bilgiç (Isparta)
18) Halil Etyemez (Konya)
19) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
20) Şirin Ünal (İstanbul)
21) Ziya Altunyaldız (Konya)
22) Mücahit Durmuşoğlu (Osmaniye)
23) Tülay Kaynarca (İstanbul)
Gerekçe:
1950li
yıllardan önce Türkiye'de göçten ziyade, toprağa
bağımlılık, göç etmeme durumu söz konusu iken, 1950li
yıllardan sonra tarımda modernizasyon ve daha fazla arazinin
tarıma açılması, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi
gerçeğinde olduğu gibi hızlı nüfus artışı,
arazi dağılımındaki adaletsizlik ve istihdam alanı ve
alternatiflerinin sınırlı olması mevsimlik tarım
işçisi gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Çukurova'da
pamuk üretiminde başlayan mevsimlik tarım işçilerinin hikâyesi,
bugün tüm Türkiye'de neredeyse bütün ürünlerin hasat dönemlerini içine alacak
şekilde devam etmektedir. Ülke istihdamının yüzde 25'ini
oluşturan tarım kesiminin içerisinde mevsimlik işçiliğin
oranı yüzde 40'lar civarındadır. Bu da kadın, çocuk,
yaşlı, genç olmak üzere yaklaşık 1 milyon insana tekabül
etmektedir.
İşleyecek
toprakların olmayışı veya yetersiz oluşu
vatandaşlarımızı kısmi bir göçe zorlamaktadır.
Mevsimlik tarım işçilerinin bu gurbet yolculuğu çeşitli
sosyoekonomik zorlukları da beraberinde getirmektedir. Aileleriyle
birlikte diğer illere çalışmaya giden
vatandaşlarımız ulaşım, barınma, eğitim,
sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler gibi konularda
çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya
kalmaktadır. Bu sıkıntıları gidermek amacıyla 24
Mart 2010 tarihli ve 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi
yayımlanmıştır. Buna istinaden, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca 2010-2013 yılları arasında
Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal
Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi
başlatılmıştır. Bu kapsamda sağlık,
eğitim, barınma, altyapı gibi alanlarda pek çok mevsimlik
tarım işçisine hizmet gitmiştir.
Mevsimlik
işçilerimizin barınma ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla çalıştıkları yerlerde çadır köyler
kurulmuş, bu yerleşim yerleri her türlü insani ihtiyaçlara cevap
verecek şekilde donatılmış, yollar yapılmış,
elektrik, su, altyapı ihtiyaçları giderilmeye
çalışılmıştır. Temel ihtiyaçlarının
yanında, çocuk oyun alanları dâhil, çocukların eğitimlerini
aksatmayacak uygulamalar hayata geçirilmiş, mevsimlik işçilerimizin
sadece çalışma ve yaşam koşulları değil, sosyal
güvenlik koşulları da önemli oranda iyileştirilmeye
çalışılmıştır.
AK
PARTİ hükûmetleri döneminde tarımdaki mevsimsel işçilik ilk defa
önemli bir sorun kaynağı olarak tespit edilmiş, ciddi gözlem ve
izlenimler yapılarak alandaki sorunlar ortaya
çıkarılmış, çözüm önerileri getirilmesiyle alakalı
önemli çalışmalar yapılmış, mevzuatlar
oluşturulmuş olmasına rağmen, hâlâ tamamen ortadan
kaldırılabilmiş veyahut da tam düzene oturmuş bir alan
olmadığı da açık olarak görülmüş ve 24üncü Dönemde
11/11/2014 tarihinde bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmuş ve komisyon çalışmış, raporunu
hazırlamış, ancak dönemin sona ermesi nedeniyle rapor
görüşülememiştir. Konunun önemi, sosyal devlet olmanın
gereği pek çok insanımızı ilgilendirmesi ve
sıkıntılı alan olması nedeniyle mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının daha kapsamlı olarak
araştırılması, çözüm önerilerinin getirilmesi ve
uygulamasının etkinleştirilmesi amacıyla Anayasanın
98'inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler,
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, az önceki, Sayın Caniklinin ifadelerine dönük
tutanakları istettim. Evet, biraz zorlama yoluyla da olsa sataşma
talebini haklı buluyorum, Sayın Balukene sataşmadan iki dakika
süre veriyorum.
Buyurun
Sayın Baluken, süreniz iki dakika.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin
yaptığı açıklaması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle AK PARTİ Grubundaki
milletvekillerinin buradaki konuşmayı iyi dinlemesini rica ediyorum.
Biz hep ifade ediyoruz ama bir türlü gerçeğin, hakikatin ne olduğunu
anlamak istemiyorsunuz. Ama bakın, bu tartışmaya biz
Cumhurbaşkanı Erdoğanın konuşmasıyla bir hep
beraber tanıklık edelim, ondan sonra birkaç şey
söyleyeceğim.
(Hatip
tarafından cep telefonundan bir ses kaydı dinletilmeye
başlandı)
BAŞKAN
Sayın Baluken, sizin, orada konuşmanızı
Başkanlığa ve Genel Kurula hitap ederek yapmanız
lazım.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bir saniye Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Baluken, size sataşmadan söz verdim ve
Başkanlığa ve Genel Kurula hitap ederek kürsüden
konuşmanız gerekir.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Hitap edeceğim, merak etmeyin.
(Hatip,
cep telefonundan bir ses kaydı dinletmeye devam etti)
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) Cumhurbaşkanına sataşma var!
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Evet, herhâlde yeterince açıklığa
kavuşmuştur değil mi Sayın Canikli? Anayasanın
lafzına uygun olmaması, Anayasanın ruhuna aykırı
olması, bölücü olarak değerlendirilmesi yorumuna eğer hâlâ
aynı şekilde sahip çıkıyorsanız herhâlde
Cumhurbaşkanının da bölücü olduğunu ve Anayasayı
çiğnediğini düşünüyorsunuz demektir.
CHP
ve MHP Grubu için de aynı şeyi söyleyeceğim, bir ülkenin
Cumhurbaşkanının kullanmış olduğu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Sayın Başkan
Eğer
kürdistan kelimesinden dolayı bölücülük
yapıldığını düşünüyorsanız, Anayasanın
çiğnendiğini düşünüyorsanız, bu ülkenin temellerine dinamit
döşendiğini düşünüyorsanız, o zaman, üç grup
birleşirsiniz Cumhurbaşkanı hakkında herhâlde vatana
ihanetle ilgili Mecliste bir gündem işletirsiniz. (HDP
sıralarından alkışlar)
Bunun
böyle olmadığını bir tek HDP Grubu savunuyor, Kürdistan
kelimesini kullanmak, bu ülkenin tarihî, siyasi, coğrafi
BAŞKAN
Sayın Baluken, süreniz dolmuştur.
İDRİS
BALUKEN (Devamla)
hakikatini ortaya koymaktır.
Teşekkür
ederim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 10 tane sataşma var Sayın Başkan,
ayrıntıya gerek yok, izninizle
BAŞKAN
Ne diye sataştı Sayın Canikli?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hangi birini söyleyeyim Sayın Başkan,
yapmayın! Açıkça ismimi zikrederek farklı anlamlar yükledi.
OKTAY
VURAL (İzmir) Aynı eksende olduklarını teyit etti yani,
ne var bunda!
BAŞKAN
Buyurun Sayın Canikli, size de iki dakika
Başka
bir sataşmaya meydan vermemek lazım.
2.- Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Çok
dikkatli bir şekilde dinlendiğinde Sayın
Cumhurbaşkanımızın Osmanlıya gidildiğinde, tarihe
gidildiğinde bu tür tanımlamaların
yapıldığını söylüyor. Bunda bir
yanlışlık yok, biz de söylüyoruz, tarihte böyleydi, doğru,
ona kimsenin bir itirazı yok. Bu, tarihtir, biz başka şeyden
bahsediyoruz, biz bugünden bahsediyoruz, biz bugünü konuşuyoruz. (HDP
sıralarından gürültüler)
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Tarih dışından mı
bahsetti?
BAŞKAN
Arkadaşlar, kürsüdeki hatibi dinleyelim lütfen.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) Birinci Meclis
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ayrıca, bakın, tarihi okurken tarih
yazıyor bunları zaten, kullanıyorsunuz, konuşuyorsunuz,
söylüyorsunuz; kullanıyoruz, konuşuyoruz, söylüyoruz, ondan yana
problem yok ama sizin yaptığınız farklı bir şey
ya da bugün yapılmak istenen farklı bir şey. Bugün Türkiye'nin
coğrafyaları bellidir, yasal olarak bellidir, hukuki olarak bellidir,
anayasal olarak bellidir. Bunun dışında etnik kökenden giderek
ırki yaklaşımlarla oraya isimlendirmeler yapılmaya
çalışılıyor ve ırki yaklaşımlardan, etnik
özelliklerden gidilerek siyasi talepler gündeme getirilmeye
çalışılıyor, bizim itirazımız budur, Anayasaya
aykırı olan budur. Yoksa entelektüel çerçevede ve tarihî olarak
verilen isimlerin
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Cumhurbaşkanı entelektüel
çerçevede mi söyledi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
reddi gibi bir şeyin söz konusu
olmayacağını sizler de çok iyi biliyorsunuz, bizler de
biliyoruz. Buna da kimsenin bir itirazı olamaz ama o tarihtir, tarihte
kalacak.
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) Her iki taraf çıktı, başladı, tarih
anlattı. Tarih bilginiz sıfır.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bugünkü bu yapıyı, milletimizin
tekliğini, devletimizin tekliğini, birliğini, bütünlüğünü
de hiç kimse bozamaz, bunu bozmaya da kimsenin gücü yetmez. Hiç kimse boş
hayallere kapılmasın.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) İki tarafın da tarihten haberi yok. Birbirinizle
hesabınızı Atatürk üzerinden görmeyin, başka şey
üzerinden görün kardeşim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurun, sizin neydi?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Canikliye ne için
söz verdiyseniz ben de onun için istiyorum. Sayın Baluken, Genel Kurul
kürsüsünden Sayın Cumhurbaşkanının
konuşmasını dinletmek suretiyle
Sayın
Cumhurbaşkanının oradaki iddiasında Cumhuriyet Halk
Partisinin Kürt kelimesinden, kavramından rahatsız olduğunu
belirtti, bizim kamuoyunda böyle algılanmamıza yol açtı. Çok
doğal olarak düzeltmem lazım.
BAŞKAN
Sayın Balukenin bu konuda size yönelik şeyi oldu mu?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Evet, hem de işaret ederek söyledi.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika da size söz veriyorum.
Lütfen
başka bir sataşmaya meydan vermeyelim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sataşacağız mecburen.
3.- İstanbul Milletvekili Engin
Altayın, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan. Gerekçemi
anlattım.
Sayın
Balukenin dinlettiği konuşmada Sayın Cumhurbaşkanı,
Cumhuriyet Halk Partisinin Kürt kelimesinden, kavramından rahatsız
olduğunu
Bize Meclis kütüphanesini tarif ediyor, bence oraya önce
kendisinin bir gitmesi lazım da
Önce
Cumhurbaşkanının şuna karar vermesi lazım. Sayın
Cumhurbaşkanı -şimdi yanımda yok evrakları- bir gün
Kürt sorunu yoktur. diyor, başka bir gün başka bir yerde Kürt
sorunu vardır. diyor. Önce Cumhurbaşkanı bir buna karar versin,
bir.
İkincisi:
Sayın Canikli, yerinden biraz önce yaptığı konuşmada
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden edilen yemine herkesin uyması
gerektiğini HDPye atfen söyledi ama
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Herkese söyledim.
ENGİN
ALTAY (Devamla)
Sayın Canikli, buna Cumhurbaşkanı dâhil mi, o
da yemin etti burada?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Söylediğim şey çok açık, net.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Sayın Cumhurbaşkanının önce uyması
lazım, tarafsız kalması lazım.
Şimdi,
gelelim Kürt sorunu konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin tavrına. Meclis
kütüphanesine gitmenize gerek yok, cep telefonunuzda TBMMnin mobil
uygulamasını açın, 2002de oluşan Parlamentoda Kürt
sorununu ilk telaffuz eden adam benim, 2002den sonraki Parlamentoda.
Cumhuriyet Halk Partisi, Kürt sorununun varlığını kabul
eden bir partidir. Ancak, biz farkımızı Kürt sorunu ayrı,
PKK terör örgütü ayrı diye de ortaya koyan bir partiyiz, sizin gibi
elmayla armudu birbirine karıştırmıyoruz. Yeri gelip terör
örgütleriyle pazarlık yapıp ondan sonra onlara verdiğiniz
sözleri tutmadığınız için tonlarca bombanın
patlamasına Cumhuriyet Halk Partisi sebep olmamaktadır. (CHP
sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Aynı gerekçeyle ben de sataşmadan söz
istiyorum.
BAŞKAN
Ne dedi?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Her iki sayın hatip de bana
sataştılar konuşmalarında.
BAŞKAN
Yani içeriği ne?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Şimdi, Sayın Engin Altay, Meclis
kütüphanesine uğramadan burada bazı bilgiler verdiğimi söyledi
yani biz hiçbir zaman bilgiye dayanmadan Genel Kurula bilgi sunmayız.
Sayın Canikli de hâlâ yapmış olduğumuz siyasetin bir bölücü
siyaset olduğunu ifade etti.
BAŞKAN
Buyurun iki dakika, başka bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
4.- Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile İstanbul
Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmaları sırasında şahsına ve Halkların
Demokratik Partisine sataşmaları nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu
artık size nasıl izah edelim bilmiyoruz, özellikle bu AK PARTİ
Grubu için diyorum. Arkadaşlar, bakın,
Cumhurbaşkanının grup konuşmasını siz de
İnternetten indirin, dinleyin. Diyor ki: Osmanlı döneminden beri
Doğu ve Güneydoğu Bölgemizin adı Kürdistan eyaletidir. İlk
Meclis tutanaklarında da eğer bakılırsa buraya gelen
milletvekilleri Kürdistan mebuslarıdır. Her kim ki Kürdistan
kelimesini kullananları bölücülükle suçluyorsa Gazi Mustafa Kemali de
bölücülükle suçluyor demektir. Bu kadar yalın, bu kadar açık, bu
kadar net bir şekilde, bizim yıllardır ifade ettiğimiz
realiteleri kendisinin de dile getirdiği bir konuşmadır.
Şimdi,
bunu hiç bağlamından falan koparmaya gerek yok. Yani, Tayyip
Erdoğan kullanmasa Kürdistan realitesi olmayacak mı? Yine olacak,
yine söyleyeceğiz ama bir Cumhurbaşkanının bunu
kullanıyor olması, sizler açısından da milletvekilleri
açısından da önemsenmesi gereken bir konudur. Bu Anadolu, Mezopotamya
tarihine baktığınızda, Türkiye Kürdistan tarihine
baktığınızda Kürdistan gerçeği Sultan Sencer
döneminden, Yavuz Sultan Selimin İdrisi Bitlisiye yazdığı
mektuplardan, ilk Meclisin tarihî tutanaklarından Cumhurbaşkanı
Erdoğana kadar uzanan tarihsel bir realiteye denk geliyor.
O
nedenle bu konularda bir daha Meclisin zamanını da heba etmeyin,
Meclisin gündemini de işgal etmeyin. Kürt de Kürdistan da bir realitedir.
Bunu demek ırkçılık değildir, tam tersine, Kürt
halkının gasbedilen haklarını, dilini, kimliğini,
kültürünü diğer bütün halklarla eşit seviyede savunmak en insani olan
duruştur, hepinizi bu insani duruşa davet ediyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan...
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sayın Canikli...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Altay biraz önce Terör örgütleriyle
pazarlık yapıldı ve uyulmadı. şeklinde gerçeği
yansıtmayan bir töhmette bulundu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz ki adamlar bomba
patlatıyor.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Canikli, iki dakika, başka sataşmaya meydan
vermeyelim lütfen.
Sayın
milletvekilleri, herkes kendi kanaatini ifade ediyor yani kimse kimsenin
kanaatini paylaşmak zorunda değil ama saygıyla dinlemek
durumunda. Dolayısıyla, her kanaatini serdeden de Bana
sataşıyor. diye lütfen bir daha söz istemesin.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Peşinen önümüzü bağlıyorsun
Başkanım, sataşmazsa niye söz isteyelim!
BAŞKAN
Buyurun Sayın Canikli.
5.- Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiyede
bir zamanlar Kürt sorunu vardı. Kürt sorununun olduğu dönemlerde,
Kürt sorununun olduğu, hiç kimsenin cesaret edemediği, dile dahi
getiremediği, ağzına almaktan çekindiği bir dönemde
Sayın Cumhurbaşkanımız -o dönemde Sayın
Başbakanımız- tarafından cesaretle dile getirilmiştir.
Evet, doğru, Kürt sorunu vardı.
PERVİN
BULDAN (İstanbul) Niçin gereklerini yerine getirmiyorsunuz?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sen niye inkâr ediyorsun o zaman?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Gerçekten, ciddi asimilasyon
sıkıntıları yaşandı, ayrımcılık
yapıldı
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Kürdistan realitesi de vardır, bunu da kabul
et.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) -
ciddi anlamda baskılarla karşı
karşıya kaldı o bölgede yaşayan Kürt
vatandaşlarımız.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Şimdi ne oldu?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bunları biz biliyoruz, bunları söyledik
ve ilk defa kurumsal olarak bu kadar yüksek sesle dile getiren siyasi parti de
AK PARTİdir ve onun o zamanki Genel Başkanı, bugünkü
Cumhurbaşkanımızdır.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Niye Kürdistan realitesini inkâr ediyorsun?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Doğru mu, doğru? Neden söylendi? Çünkü
baskılar vardı, ana dillerini dahi konuşmakta bölgedeki
vatandaşlarımız sıkıntı yaşıyordu.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Şimdi de izin vermiyorsunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bunu biliyoruz, sayısız örnekleri var.
Cezaevinde, Türkçe bilmeyen bir annenin, oğluyla ana dilinde
konuşamaması gibi garabetleri bu ülke yaşadı. Hiç kimsenin
dile getiremediği dönemde biz bunları dile getirdik.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Biraz önce Kürdistana niye karşı
çıktınız?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ama, artık bunların tamamı AK
PARTİ dönemlerinde tarih oldu, ortadan kaldırıldı, bitti.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Kürdistan realitesi var mıdır, yok
mudur?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Onlar bittiği için bugün Kürt problemi
yoktur ama terör problemi vardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kürt problemini çözdüğümüz gibi terör problemini de
çözeceğiz.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Kürdistan ne oldu Kürdistan?
TUĞBA
HEZER ÖZTÜRK (Van) 10 yaşındaki çocuk terör mü?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bakın, herkesi samimiyet testine davet
ediyorum. Yıllardan beri bakın, elli yıl, altmış
yıl, her neyse bu ülkede o bölgede yaşayan Kürt
vatandaşlarımıza söylüyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Konuşarak çözelim, konuşarak Sayın
Canikli, diyalogla.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Vatandaşlarımıza
yapılmadık baskı, işkence kalmadı, asimile etmeye
çalışmak da dâhil olmak üzere.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Bitmiş mi, şimdi de aynı
devam ediyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - O dönemleri biliyoruz ama bugün hiçbir yerde,
hiçbir noktada, Türkiyenin hiçbir yerinde buna benzer sorunlar yoktur, bundan
dolayı takibata uğrayan
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Sokağa çıkma yasağı
nedir? Cezaevleri niye dolu?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) -
yasaklanan herhangi bir durum söz konusu
değildir ve olmayacaktır da. O yüzden, bir çelişki yoktur,
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesinde bir çelişki
yoktur. Gerçeği bu kadar samimiyetle, cesaretle söyleyen başka bir
lider de yoktur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Canikli.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, tabii, bu tartışmayla
ilgili
BAŞKAN
Arkadaşlar, Sayın Vural konuşuyor.
OKTAY
VURAL (İzmir)
vatandaşlarımızın gözü önünde tecelli
eden bu tartışma, aslında, Sayın Caniklinin, yerinden
vatan toprağının kürdistan olarak nitelendirilmesine
karşılık ortaya koyduğu tavra anlam kazandırmanın
önemli olduğunu ifade edecekken, şimdi kürsüde, Mecliste ifade
edilmiş kürdistan ifadesine karşılık tavır
oluşturan
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, Oktay Beye hangi
gerekçeyle söz verdiniz? Grup Başkan Vekili de değil.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sözünü kesmeyelim.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yani eğer böyle bir usul varsa
milletvekillerimiz de tek tek kalkıp siyasi partimizin
propagandasını, görüşlerini dile getirirler.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sözünü kesmeyelim efendim, sözünü kesmeyelim.
BAŞKAN
Ne için söz talep ettiğini sordum, şimdi onu izah ediyor.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ama, yani, bu söz talebiyle ilgili bir şey yok
ortada. Grup Başkan Vekillerine bu konuda bir tasarruf hakkı var ama
BAŞKAN
Sayın Baluken, benim takdirime lütfen karışmayın, o,
benim takdirimdir, kanaatimi
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Oktay Bey şu anda Grup Başkan Vekili
değil.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Neden değil?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Dolayısıyla, ne için söz verdiğinizi
biz anlayamadık, bize izah ederseniz
BAŞKAN
Dinleyelim ne için söz talep
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, tabii, Grup Başkan Vekili
olduğumu bilmeyenin bu konuşmayı yapmış
olmasının gerçekten ayıbı kendisine aittir.
Dolayısıyla, kendi yanlışını size düzelttirmek
istemesi de bir garabettir doğrusu. Grup Başkan Vekili olup
olmadığı sorgusunu kendisine de iletmek lazım kendisi Grup
Başkan Vekili mi, değil mi, diye. Dolayısıyla, bir grubun
söz hakkı varken başka bir grubun bu konuda dil uzatması haddine
değildir. Önce haddinizi bileceksiniz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Siz haddinizi bileceksiniz. Bir
yanlışlık varsa
OKTAY
VURAL (İzmir) Haddinizi bileceksiniz, burada hangi sıfatla, benim
sıfatımı tayin edecek de siz değilsiniz, ona göre. (MHP
sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Normal konuşun.
BAŞKAN
Sayın Vural, Genel Kurula hitap edin lütfen.
OKTAY
VURAL (İzmir) Dolayısıyla, bilmeyen bir kimsenin
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ne hakla söz aldığını
gerekçelendirmek zorunda.
BAŞKAN
Sayın Baluken, Grup Başkan Vekili Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ya, Meclisi sen mi yönetiyorsun? Sen mi yönetiyorsun
Meclisi ya?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Baluken
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bizim basından okuduğumuz haberlerde
farklı bilgiler vardı, o nedenle bir yanlışlık varsa
da doğru dürüst ifade edelim, rencide ederek hitap edilmez.
BAŞKAN
Sayın Baluken, buraya Grup Başkan Vekili olarak grup önerisi
getirmiş. Kaldı ki, bu, benim takdirimdir.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Gerekçesini size sunmak zorunda.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, her milletvekilinin söz talebi
hakkı vardır, bir milletvekilinin
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Grup Başkan Vekili de olsa sunmak zorunda.
(MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY
VURAL (İzmir) Meclisi herhâlde HDP yönetmiyor. Burada değil bir
Grup Başkan Vekili, bir milletvekili olarak da sözümüzü istediğimiz
yerde, istediğimiz zamanda, kimsenin kısıtlamasına gerek
kalmaksızın kullanmasını da biliriz.
BAŞKAN
Evet Sayın Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Bizim söz hakkımızı HDP mi tayin edecek
canım?
BAŞKAN
Burada Meclis, gündemine hâkimdir. Meclis Başkanlık Divanı
kendi kararını uygular, kimsenin tesirinde kalmaz Sayın Vural.
Buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) Herkes sınırını bilecek. Meclis
Başkan Vekili yönetiyorsa burada bir milletvekilinin hangi söz talebini
neden istediğinin tayin yeri Meclis Başkan Vekilidir.
BAŞKAN
Arkadaşlar lütfen
OKTAY
VURAL (İzmir) Onun için herkes haddini bilsin.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Nurettin Caniklinin Meclis Genel Kurulunda
kullanılan bir kelime -kürdistan kelimesi- münasebetiyle bunun
yanlış olduğunu ifade etmesini gerçekten Türkiyenin çok önemli
yanlışlardan dönmesinin bir nişanesi olarak görmüştüm ama
Meclis kürsüsünde, bu defa, dönemin Başbakanının -şimdi Sayın
Cumhurbaşkanının- kullandığı kürdistan kelimesi
karşısında bununla ilgili bir ifade kullanmayıp bununla
ilgili bir ifadenin yanlış olduğunu zikretmemesinin de çok büyük
bir yanlışlık olduğunu ifade etmek istiyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O ifadeyi kullanmak bile istemedim. Bakın, o
ifadeyi kullanmadım bile.
OKTAY
VURAL (İzmir) Burada kürdistan kelimesine karşı
çıkıyorsanız burada da karşı
çıkacaktınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kullanmadım bile Oktay Bey,
kullanmadım.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Cumhurbaşkanının
yaptığı, kim olursa olsun, bir yanlışı ifade
etmek için o yanlışı ifade ediyorsanız orada da ifade
edecektiniz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tarihî bir gerçekten bahsediyoruz Sayın
Vural. Yapmayın Allah aşkına ya!
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, Meclis kürsüsünde dönemin
Başbakanının ifadesiyle Milliyetçi Hareket Partisine yönelik bir
sataşma olmuştur. Bu bakımdan bu sataşmayı düzeltmek
ve Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda görüşünü yüce Genel Kurula
ifade etmek üzere sataşmadan dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Vural, Sayın Balukenin eğer bir sataşması
varsa veya diğer gruplardan bir sataşma varsa ona yönelik olarak ben
size sataşmadan söz vereyim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Cumhurbaşkanının sataşması
var.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, biraz önce Sayın Engin Altay
için verdiğiniz söz talebini Milliyetçi Hareket Partisine vermemekte neden
ısrar ettiğinizi anlayamıyorum.
BAŞKAN
Ona da aynısını sordum, Sayın Balukeni işaret etti.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, Meclis kürsüsünde ifade edilen kimin sözü olursa
olsun Meclis kürsüsünde ifade edilmişse ona cevap hakkımız
vardır.
BAŞKAN
Aynı şekilde size de vereceğim ama Sayın Altaya da
sordum, o HDP sözcüsünden böyle bir sataşmanın olduğunu ifade
etmişti. Ben aynı gerekçeyle size de söz veriyorum.
İki
dakika buyurun Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Yusuf Halaçoğlu efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Halaçoğlu, iki dakika.
Başka
bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
6.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Değerli milletvekilleri, kişinin
okuduğunu öncelikle anlaması gerekir. Cumhurbaşkanı
olması doğru söylediği anlamına gelmez. Sayın
Cumhurbaşkanı 2011de Avrupa Konseyinde de Haçlı Seferleri
Doğuya medeniyet getirmişti. demişti.
AYŞE
KEŞİR (Düzce) Yok ya!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Videosunu dinletirim.
Dolayısıyla
orada Kürdistan olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinden
bahsetmiyor; her şeyden önce, gizli tutanakları tekrar
okuduğunuz zaman anlarsınız çünkü ilk Meclis döneminde Musul ve
Kerkük bölgesi de, hâlâ Irakın kuzeyi de Osmanlı Devletine aittir.
Dolayısıyla o bölgelerde Kürdistan vardır, Anadoluda hiçbir
zaman Kürdistan olmamıştır. Anadoluda, Kürtlere ait bir tane
millî, mimari eser yoktur; yine, bir tane beylik yoktur tarih boyunca.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Sizin yazdığınız
tarih.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla ne zaman vardır? 1847
yılında bir Kürdistan Eyaleti kurulmuştur; o da 1839 Tanzimat
Fermanında Batılıların isteği üzerine, o da 1864te
kaldırılmıştır. Dolayısıyla Anadoluda
hiçbir zaman Kürdistan olmamıştır. Cumhurbaşkanı da,
bu sözü dolayısıyla kendisini düzeltmelidir.
Bir
defa, tekrar ediyorum, tarihî gerçekler; hepsinin belgesi mevcuttur
İsterseniz kabul edin isterseniz etmeyin ama Adalet ve Kalkınma
Partisinin Cumhurbaşkanına rağmen Kürdistan
olmadığının söylenmesi gerektiğini söylemesi de kayda
değerdir.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.32
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.52
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER : İshak GAZEL
(Kütahya), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
------0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, Suriye ve Irakta meydana
gelen gelişmelerin millî güvenlik ve menfaatimize ve Türkmen
varlığına etkileri ve bu konuda dış
politikamızın temel hedef ve çizgisi hakkında 8/12/2015
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 10 Aralık
2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
10/12/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 10 Aralık 2015 Perşembe günü (bugün)
toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
8
Aralık 2015 tarih, 278 sayıyla TBMM Başkanlığına
İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural'ın verdiği,
"Suriye ve Irak'ta meydana gelen gelişmelerin millî güvenlik ve
menfaatimize ve Türkmen varlığına etkileri ve bu konuda
dış politikamızın temel hedef ve çizgisi"
hakkında verdiğimiz genel görüşme açılması önergemizin
10/12/2015 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Ümit Özdağ,
Gaziantep Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özdağ. (MHP sıralarından alkışlar)
ÜMİT
ÖZDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Orta Doğu bölgesi, bir bölgesel iç savaştan geçiyor. Bu bölgesel iç
savaşta şu ana değin bölgesel ve küresel güçlerin bir vekâleten
savaş süreci içerisinde olduğunu görüyoruz. Son günlerde
gerçekleşen gelişmelerle ne yazık ki bu vekâleten
savaşın asaleten savaşa dönüşme ihtimali de ortaya
çıktı. Bu bölgesel iç savaş bölgede var olan ulus devletlerin
etnik ve mezhep fay hatları boyunca gerçekleşiyor. Orta Doğu iç
savaşının sonunda bu savaşın parçası olan ulus
devletlerin etnik ve mezhepsel fay hatları boyunca parçalanması
hedefleniyor.
Esasen
bu projenin 1974e kadar geri gittiğini biliyoruz. 1974te, petrol krizi
sonrasında, dönemin önemli Amerikalı devlet adamı Henry
Kissinger Arap dünyasında ortaya çıkan ve Abbasilerden sonra ilk kez
görülen millî bilincin nasıl dağıtılabileceği üzerine
bir çalışma yapılmasını istemişti. Bu konuda
bildiğimiz ilk çalışma 1978 Haziranında Preston Üniversitesinde
Bernard Lewisin başkanlığında yapılan gizli
toplantıydı ve bu toplantıda Orta Doğunun
Lübnanlaşması -o zaman bu kavram kullanılıyordu, çünkü
Lübnan değişik etnik gruplardan ve mezheplerden oluşuyordu- daha
sonra da Orta Doğunun Balkanlaşması kavramları tartışıldı.
Bernard Lewisin başkanlığında yapılan bu
toplantıda ortaya çıkan proje, Orta Doğudaki bütün mezheplerin
ve bütün etnik grupların kendi millî devletlerine sahip olması, sonra
da bunların bir Osmanlı modeliyle federasyon veya konfederasyonda
birleştirilmesiydi.
Bunu
somut bir şekilde, bu düşünce çizgisini, Şubat 1982de Dünya
Siyonist Örgütünün yayın organında çıkan, Oded Yinon
tarafından yazılan bir makalede gördük. İsrail İçin
1980lerde Güvenlik Stratejisi başlığını
taşıyan bu yazıda, Preston Üniversitesinde yapılan
toplantıda ortaya atılan temel görüşün geliştirilmiş
hâli ortaya kondu ve Yinon, İsrailin güvenliği için Suriyenin 4e,
Irakın da 3e bölünmesi gerektiğini ortaya attı. Yine, bu
görüşü, Bernard Lewis tarafından hemen 1991de, Basra Körfezi Savaşından
sonra Foreign Affairs dergisinde yazılan makalede Orta Doğuda Arap
milliyetçiliğinin bittiği ve Arap milliyetçiliğinin yerini
bundan sonra radikal İslamcılığın alacağı
tezi ve Orta Doğunun artık yeniden Lübnanlaşma süreci içerisine
gireceği tezi devam ettirdi. 1996da bu sefer Washingtondan bu tezin
devamının geldiğini gördük ve Richard Perleün
başkanlığındaki bir grubun yazdığı
yazıda, Yinonun makalesinin, yani Orta Doğunun parçalanması
gerektiğinin ve parçalanmanın hangi halkların üzerinde
olması gerektiğinin ortaya atıldığını okuma
şansını elde ettik.
Tabii,
belki, elimize geçen en önemli belge, Orgeneral Wesley Clarkın -ki
NATOnun Avrupa Birlikleri Komutanı- hemen 11 Eylülden sonra Pentagonda
Kasım 2001de yaptığı görüşmede kendisine Irakla
başlayacağız; Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan
bölünecek. diye Pentagonlu kurmay subaylar tarafından, Amerikan kurmay
subayları tarafından bilgi verildiğini anılarında
yazıyor. Nihayet, Haziran 2006da da Amerikalı istihbaratçı
Ralph Petersın yazmış olduğu Kanlı
Sınırlar: Daha İyi Bir Orta Doğu Nasıl Görünür?
adlı çalışmayı görme imkânımız oldu. Yani, bir
Balkanlaştırma konseptinin şu anda Orta Doğuya uygulanmaya
çalışıldığını görüyoruz.
Hâl
böyleyken, Orta Doğuda büyük politikalar yapmayı hedefleyen,
Şamda Emevi Camisinde cuma namazı kılmayı tasarlayan,
Suriyede her köyde ne olduğunu bildiğini iddia eden iktidarın,
ne yazık ki, üzülerek söylüyorum, bütün bu gelişmeler, bölgesel iç
savaş gelişmeleri sırasında Diyarbakırda on günden
beri bir sokağa cumhuriyet savcısını
sokamadığını görüyoruz. Evet, bir cumhuriyet
savcısını bu devlet bir sokağa sokamıyor ve Surda
PKK, bölgesel bir kalkışmanın temellerini hazırlamak için
bir ayaklanma çalışması içerisinde.
Bu
olurken yine Meclisin bilgisinden kaçırılan bir başka husus,
müttefik güçlerin, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere;
Adana, Diyarbakır, Batman, Sinop ve Malatyaya yerleşmek üzere
hazırlık yapmaları ve Amerikalılarla yapılan askerî
görüşmeler. Şimdi, bu coğrafyanın yani Amerikan
askerlerinin gelmesi beklenen coğrafyanın aynı zamanda
PKKnın bir kalkışmaya hazırlandığı
coğrafya olduğunu da görüyoruz. Bir an için kendi kendinize lütfen
sorun Bu, akıllıca bir iş mi? PKKnın kalkışma
yapmayı tasarladığı coğrafyaya bu Meclisin 1 Mart
tezkeresinde reddettiği sayıya yakın bir Amerikan askerini
getirmeyi düşünmek ve bunun konuşmalarını yapmak.
Yine,
bütün bunlar olurken bir süre önce bir Rus uçağını
düşürüyoruz ve Rus uçağını düşürürken de iki
gerekçemiz olduğunu söylüyor Hükûmet; bunlardan bir tanesi Hava
sahamız ihlal edildi. Bu doğru, hava sahamızın -birçok kez
uyarmamıza rağmen- ihlal edilmesi kabul edilebilir gibi değil
ama 2014 senesi içinde hava sahamız 114 kez ihlal edilmiş. Demek ki
114 uçak düşürmemiz lazım. Hadi üçüncü seferde düşürüyoruz
diyelim, 114ü 3e bölün; 30, 32 tane, 35 tane uçak düşürmemiz gerekiyor.
Demek ki bu hava sahası ihlali o kadar, çok önemli görünen bir husus
değil.
İkincisi,
Bayır Bucak Türkmenlerini korumak için bu girişimin
yapıldığı iddiası. AKP hükûmetleri -ne yazık ki-
2004ten bu yana, Orta Doğuda bütün taraflara eşit mesafe ilkesini
benimsediğinden bu yana Türkmenler yalnız
bırakılmışlardır ve bu yalnızlığın
sonunda, sayıları 10 milyonu bulan Orta Doğu Türkmenliğinin
sıklet merkezini oluşturan Suriye ve Irak Türkmenliği 1918den
bu yana yiyebildiği en ağır darbeyi yemiştir ve yemeye de
devam etmektedir.
Irakta
Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu, Beşir gibi Türkmen kentlerinde katliamlar
gerçekleşirken AKP hükûmetleri susmuştur. KDP ve KYBnin
infazcıları Kerkükte Türkmenleri infaz ederken AKP hükûmetleri
susmuştur. Telaferde ABD ve peşmerge, Telaferi 5 kez muhasara edip
saldırırken birincisinde Sayın Gülün karşı
çıkışı dışında AKP hükûmetleri
susmuştur.
Suriye'de
Türkmenlere yapılan etnik temizliğin boyutlarını biz
söylemiyoruz, Suriye insan hakları örgütleri söylüyor ve onlar
karşı çıkarken yine AKP hükûmetleri susmuştur. Demek ki
aslında, Türkmenlere yönelik de ciddi bir politika yoktur ve Türkmenler de
söylenildiğinin aksine, silahla Türkiye tarafından
desteklenmemektedir, tek başlarına bırakılmışlardır.
Şimdi,
bölgemizde büyük bir savaş yaklaşıyor. Doğu Akdenizde 12
ulusun 36 gemisi bir araya geldi, savaş uçakları bölgeye
yığılmış durumda. Bunu çok kısa zamanda kara
güçleri de izleyecek. İstemeseniz bile bu ortamdan savaş
çıkabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT
ÖZDAĞ (Devamla) Ben burada, sadece Milliyetçi Hareket Partisi
Milletvekili olarak değil, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olarak bu Meclisin bu durumu öncelikle ele alması ve değerlendirmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özdağ.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz Hişyar Özsoy, Bingöl
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özsoy. (HDP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Hişyar ne demek?
HİŞYAR
ÖZSOY (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum öncelikle.
Hişyar
ne diye sordular, uyanık, zihni açık demek. Hem literal anlamda
zihni açık hem de metaforik anlamda zihni açık demek, Kürtçe.
Şimdi,
ben şuradan başlamak istiyorum.
Az önce bence çok talihsiz bir
tartışma oldu kürdistan kavramı üzerinden. O
tartışmayı bir daha başlatmak gibi bir niyetimiz yok.
Yalnız, o tartışmada yani neredeyse hiçbir cümlesine
katılmadığım Sayın Caniklioğlunun bir
belirlemesine katıldığımı ifade ederek başlamak
istiyorum.
Sayın
Caniklioğlu yaptığı konuşmada
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Caniklioğlu değil, Canikli.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Pardon, özür dilerim.
Sayın
Canikli yaptığı konuşmasında şöyle dedi:
Meselelere ırki yaklaşmamak lazım. Kürt ve kürdistan
kelimelerinin kullanılışınıda herhâlde bu anlamda kullandı
yani ırki bir çerçevede kullanılmış gibi konuştu; ona
katılmıyorum ama evet, meselelerimize bizim ırki, soy üzerinden
yaklaşmamamız gerekiyor.
Bu,
bugün tartıştığımız konu açısından
şu anlamda önemli: Evet, orada Türkmen vatandaşlarımız,
Türkmen halkımız ciddi sıkıntılar içerisinde ancak
Suriyede yaşayan bütün halklar ciddi sıkıntılar
içerisinde. Bakın, Türkmen halkı konusundaki bu hassasiyeti, biz
mesela Mart 2014te Ermeniler oradan sürülürken de keşke insani bir
yaklaşımla gösterebilseydik, mesela Kürtler Kobanide direnirken
keşke gösterebilseydik. Onlara da
İnsani temelde biz meseleye
baktığımız zaman, mesele artık soy, ırk
kavramının dışına çıkmış olurdu. Belki,
o anlamda bütünlüklü bir insani yaklaşımı da biz
geliştirebilirdik.
Şimdi,
Türkmenler dört yıldır, sadece dört değil altmış
yıldır Suriyede dünya kadar sıkıntı
yaşıyorlar. Sormak lazım: Neden 2015 yılında
Türkmenler bu kadar önemli bir konu oldu bir anda Türkiye gündeminde, insanlar
sokaklara döküldüler? Esad beş yıl önce Türkmenlere çok mu iyi
davranıyordu? Ne oldu? Ne değişti? Değişen şudur:
Bakın, Türkiye'nin Suriyeye dair tehdit algısını
değiştirmesi gerekiyor. Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ve Hükûmetinin Suriyeye bakış açısı maalesef, Kürt
tehdidiyle şekillenmiş durumda. Özellikle, Kürtlerin 3 tane kantonu
var biliyorsunuz, birbirinden coğrafik anlamda ayrılmış 3
kanton; o 3 kantondan 2 tanesi bu yazın birleşince tehdit
algısı güçlendi. Zaten, o tehditten hemen sonra
Biliyorsunuz, bu 2
kantonun, Cizire ve Kobani kantonlarının birleştirilmesinden
sonra Türkiye mevzuyu bir ulusal güvenlik mevzusu olarak iyice belirledi. Ondan
sonra, hatırlarsınız, Suruçtaki katliam oldu. Ondan sonra, hâlâ
aydınlatılmamış 2 polisin öldürülmesiyle birlikte bir anda
İncirlik Amerikaya gitti ve devlet Kandili bombalamaya
başladı.
O
gün bugündür de biz, bölge milletvekilleri olarak gerçekten savaşın
tahribatını onarmaya çalışıyoruz. Cenazelere
gidiyoruz, insan hakları ihlallerini rapor ediyoruz, bunu buraya getirmeye
çalışıyoruz. Dönem dönem konuşuyoruz, kimsenin bizi çok
fazla dinlemediğini düşünüyoruz. O gün bugündür bir girdabın
içerisindeyiz.
Şimdi,
bizim siyasetçiler olarak sorumluluğumuz, hele hele muhalefet olarak
düşüncelerimizi olgusal bir şekilde Türkiye'nin, Meclisin gündemine
sunmak. Bizim söylediğimiz şudur: Türkiye, Kürtleri bir tehdit olarak
algılamaktan artık uzak durmalıdır.
Bakın,
2003 yılında Kürtler Irakta bir statü sahibi oldukları zaman
Türkiyedeki tartışmaları hatırlıyorsunuz değil
mi? Yine AKP Hükûmeti iktidardaydı. 2006, 2007 yıllarına kadar
Efendim, orası Kuzey Irak; biz aşiret liderleriyle, kabile
liderleriyle görüşmeyiz. diyorlardı. Bakın, iki gün önce
Sayın Barzani Türkiyeye geldi, buraya geldi ve Kürdistan Bölgesel
Yönetiminin Başkanı olarak buraya geldi, kıyametler filan da
kopmadı. Şimdi, Türkiye, bizim düşüncemiz Irakta biz bir hata
yaptık -bu, zaten dönem dönem dillendirildi- Suriyede aynı
hatayı yapmayacağız
Orada da bir Kuzey Irak, kuzey Suriye sendromu
söz konusu. Yani isimlendirmeye bile yanaşmayan, bir şekilde Kürtler
orada herhangi bir siyasal statü elde etmesin diye binbir türlü sorunlu
ilişkiye girmiş durumdadır Türkiye.
Bakın,
çok öyle
Zaman da çok çabuk geçiyor bu kürsüde. Çok fazla, ben böyle
şahsi anekdotlar vermek istemiyorum ama şu anekdotla belki
paylaşabiliriz Türkiyenin Orta Doğu ve Suriye politikasını.
Ortaokul 2deydim, bir arkadaşım yanıma geldi, çok canı
sıkılmış, öyle kıvranıyor. Ne oldu,
hayırdır, dedim. Ya, hiç sorma, vallahi, ben geçen hafta anneme bir
yalan söyledim. dedi. Ee dedim. O yalanı desteklemek için 10 tane daha
yalan uydurmak zorunda kaldım. Annem ısrarla da soruyor, her
defasında bir yalan daha uydurmak zorunda kalıyorum, bir yalan daha
uydurmak zorunda kalıyorum. Artık, kendi yalanlarıma ben kendim
inanmaya başladım. Dedim ki: O zaman doğruyu söyle,
doğruyu söyle. Gözleri kocaman açıldı, şu kadar,
doğruyu söylemekten bu kadar korktuğuna kendisi utandı. Sonra,
gitmiş annesiyle konuşmuş, annesi de çok fazla
kızmamış. Bunu şunun için anlattım: Teşbihte hata
olmaz, yalan da demiyorum ama AKP Hükûmetinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Suriyede yaptığı çok temel bir yanlış var. Bu temel
yanlış, sürekli olarak başka yanlışlara götürüyor. Bu
temel yanlış şudur: Hâlâ belli bir inkârcılık
üzerinden, bizim Rojava dediğimiz bölgede Kürtleri bir tehdit olarak
görüyor, hatta ve hatta pratikte IŞİDi Kürtlere tercih ediyor.
Bakın, bütün bu mesele, bütün bu kızıl kıyamet niye
kopuyor, biliyor musunuz, şu an Türkmen mevzusunun Türkiyede bu kadar
tartışılması? Kürtlerin 2 kantonu birleşmiş,
Afrin ve Kobani arasındaki 82 kilometrelik, 90 kilometrelik bölgede
RUHİ
ERSOY (Osmaniye) Tabii, daha çok tartışılır.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Tartışacağız tabii ki.
Cerablus
mıntıkasında, olur da IŞİD oradan çıkarsa Kürtler
oraya girmesin diye Türkmen kartını oynuyor. Şu an yapılan
şey budur, bu şekilde görüyoruz yoksa üç sene önce de Türkmenlerle
ilgili konuşsalardı, gündem oluştursalardı. Biz de
şunu söylüyoruz, bakın, bizim söylediğimiz şudur: Suriyede
siz, bakın, isteseniz de istemeseniz de Orta Doğuda
Evet, Ümit Bey
bir şey söyledi Orta Doğu alt üst oluyor. Evet, Orta Doğu alt
üst oluyor ve Kürtler, hem Irakta hem Suriyede hem Türkiyede statükonun
dibine gömülmüş Kürtler bu sistemler çatırdadıkça bir siyasal
aktör olarak ortaya çıkıyorlar. Bakın, şu an Suriyede,
Türkiyede ve Irakta Kürtler olmadan siyasal denklem kurulamıyor.
Dolayısıyla, bir daha Kürtleri götüreceğiz biz, tarihin dibine
gömeceğiz, o siyasal statükonun dibine gömeceğiz... Gerçekten
beyhude bir çabadır, gerek de yoktur. Kürtlerle sağlıklı
bir temelde, demokratik bir temelde ilişkilenmek mümkündür, bizim
söylediğimiz budur.
Oturup
Kürtler illaki orada hak sahibi olmasın diye her türlü karanlık güçle
iş tutmak, ilişki tutmak, silah sevkiyatları, bütün
bunların hiçbirisine gerek yok. O yalan hikâyesini bunun için
anlattım. Bu Kürt karşıtlığı durumdan
çıkabilirse Hükûmet ve devlet aklı, Kürtlerle daha demokratik bir
temelde bir ilişki kurabilir ve hem Suriyede hem Irakta hem Türkiyede
siyasal istikrarın toplumsal adalet bağlamında tesis edilmesine
katkı sunabilir diye düşünüyoruz. Bu bir fırsattır, şu
an Kürtlerin de elinde Türklerin de elinde işleri daha farklı idare
etmenin imkânları ve araçları mevcuttur. Ama biz bunu görmüyoruz. Ne
görüyoruz? Rojavada son derece sert bir vekâlet savaşı var.
Türkmenler de maalesef, Türkiyenin vekâlet savaşını yürütmek
için orada Kürtlere karşı konumlandırılmaya
çalışılıyor, böyle düşünüyoruz.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) 1996 Ankara anlaşmasının maddelerine
bakın.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Sınırın bu tarafında da
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Genel Kurulu yanıltıyorsunuz siz.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Düşüncemi ifade ediyorum.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) 1996 Ankara anlaşmasının maddesine
bakın.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Başkan, müdahale edebilir misiniz.
BAŞKAN
Müdahale etmeyelim kürsüdeki hatibe, o düşüncelerini ifade ediyor.
Sonradan
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Sayın Başkan, Genel Kurulu
yanıltıyor deminden beri. 1996 Ankara anlaşmasının
Türkmenlerle ilgili maddesine bak.
BAŞKAN
Lütfen kürsüdeki hatibe müdahale etmeyin.
Buyurun
Sayın Özsoy.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Başkan, zamanımı yedi.
BAŞKAN
Buyurun, buyurun. Tamam, buyurun.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Bu kadar yanıltılır mı ya Genel
Kurul!
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Tamam.
Sataşmamaya
çalışıyorum arkadaşlar.
Sınırın
o tarafında son derece sıkıntılı bir durum var,
vekâlet savaşları var. Bizim düşüncemiz Türkmenlerin bir kart
olarak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla)
o vekâlet savaşında
konumlandırıldıkları, diğer taraftan
Biraz
sesi açabilir misiniz, zamanımdan yemişti Sayın
Başkanım. Bir de toparlayayım, ilk defa çıkıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Özsoy, tamamladınız. Buyurun.
Süreyi
uzatamayacağım maalesef. Bütün arkadaşlara aynı
şekilde şey yaptım.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Bir dakikadan fazla oradan müdahale vardı.
BAŞKAN
Ya, şimdi, tüm konuşmalara zaman zaman müdahaleler oluyor. Buyurun
Özsoy, o şekilde tamamlayın. Bir kural koyduk, onu herkese adil bir
şekilde uygulayalım, o şekilde tamamlayın.
Tamam,
buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bağlasın Başkan ya.
BAŞKAN
- Kayda geçiyor zaten, siz tamamlayın bu şekilde.
Buyurun.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Yeni bir vekil olarak Meclise karşı olan gerçekten
saygımızı
BAŞKAN
Nezaketinizi görüyorum. Teşekkür ediyorum.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Bir toparlayalım.
BAŞKAN
- Ben de adil bir yönetim sergilemek istiyorum herkese eşit bir
şekilde, adil bir şekilde.
Buyurun,
bitirin cümleyi.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Söz hakkı alındı Başkan,
söz hakkı alındı yani.
HİŞYAR
ÖZSOY (Devamla) Şunu söylüyoruz: Suriyede bir vekâlet savaşı
yürürken
Bakın, Türkiyede bu yaz boyunca
O bölgelerin
bazılarına ben de gittim, bu sokağa çıkma yasakları
Arkadaşlar,
tek bir şey hatırlatarak bu kürsüden ayrılmak istiyorum. Bu
sokağa çıkma yasaklarını -yani İçeride militanlar
var. diye gidip, komple bölgeleri ablukaya alıp susuz, elektriksiz
bırakma- bu yöntemi kim kullanıyor biliyor musunuz arkadaşlar,
en yaygın, en baskın şekilde? Kim kullanıyor biliyor
musunuz? İsrail Batı Şeriada ve Gazzede kullanıyor. 4
militan buraya girdi, ben bütün mahalleyi alıyorum. diye, böyle bir
teknikleri, yöntemleri var. Kullandığınız tekniklerin de
şeceresine bir bakın diyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkürler Sayın Özsoy.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, ne zaman takdir edersiniz
bilmiyorum ama verdiğimiz önergeyi -yanlış bir anlam yüklemek
suretiyle- etnik ayrımcılıkla ilişkilendiren hatibe
önergemizin mahiyetinin ne olduğunu açıklamak üzere sataşmadan
dolayı söz talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Vural, konuşmaları bitirelim. Bu arada ben bir
tutanakları da isteteyim yani sayın hatip mümkün mertebe
sataşmadan düşüncelerini ifade etmeye çalıştı
gördüğüm kadarıyla. Ben tutanakları isteteyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yeterince sataştı zaten efendim. Yani
Türkmenleri bile vekâleten bir savaş yürütmekle suçlayan ve Türkiyeyi
dahi suçlayan bir yaklaşım tarzı oldu.
BAŞKAN
Tutanakları isteteyim, eğer grubunuza ya da şahsa yönelik bir
sataşma varsa söz veririm.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sataşma var. İstirham ediyorum, bitmeden önce
bunu sağlayınız.
BAŞKAN
İsteteyim tutanakları Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Ümit Özdağ o konuda sataşmaya
BAŞKAN
- Şu anda değil, ben tutanakları isteteceğim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Söz vereceğiniz zaman, Sayın Ümit Özdağ
BAŞKAN
Peki efendim.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde ikinci söz, Eren Erdem, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Erdem. (CHP sıralarından alkışlar)
EREN
ERDEM (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben konuşmama Cenab-ı Allahın âlemlere rahmet diye
müjdelediği Peygamber Efendimizin bir hadisişerifiyle başlamak
istiyorum. Peygamber Efendimiz münafıklığı üç şekilde
tanımlar, der ki: Münafığın alameti üçtür:
Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünden cayar ve son
olarak belki de en önemlisi emanete hıyanet eder.
Şimdi,
Sayın Başbakanımız diyor ki: Türkmenlere MİT
eskortuyla tır gönderdik, Bayır Bucak Türkmenlerine gönderdik.
Sayın Başbakan Yardımcımız da diyor ki: Vallahi
billahi o tırlar Türkmenlere gitmedi. Şimdi, burada iki
lafızdan birisi yalan. Dolayısıyla, soruyorum, münafık kim?
İkisinden birisinin bu hadis çerçevesinde nifakla ilişkili bir tutum
içinde olduğunu görüyoruz.
Bu
bağlamda, değerli dostlar
NECİP
KALKAN (İzmir) Böyle ifade mi olur ya!
BAŞKAN
Sayın Erdem
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, hakaret etmesin. Hakaret
etmesin Sayın Başkan.
BAŞKAN
-
öyle kaba ve yaralayıcı sözler kullanmadan ifadelerimizi
açıklayalım.
Buyurun.
EREN
ERDEM (Devamla) Kaba değil, ben burada bir hadisi
paylaşıyorum, buna tahammül göstereceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bir de hainliğin tanımını
yapar mısın? Türkiye ile İran çarpışırsa
İrandan yana olurum diye yazdın. Bir de hainliğin
tanımını yaparsan.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Hadisten niye rahatsız oldunuz?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, sözlerini geri
alsın, kayıtlardan çıkarılsın. Bu hakarettir,
açıkça hakarettir.
EREN
ERDEM (Devamla) - Efendim, burada, yaklaşım olarak şöyle bir
çirkinlikle karşı karşıyayız: Bize diyorlar ki
MİT tırları
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kayıtlardan düşürülsün Sayın
Başkan. Kayıtlardan çıkarılması gerekir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, böyle konuşma olmaz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bir de hainliğin tanımını yap
sen!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kayıtlardan çıkarılsın
Sayın Başkan, kayıtlardan çıkarılması gerekir,
hakaret ediyor Sayın Başkan.
EREN
ERDEM (Devamla) - Şöyle bir gerçek var: Sayın Bakan burada...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Özür dilesin ve kayıtlardan çıkarılsın
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Erdem, bir dakika.
Sayın
Canikli bir dakika.
Bakın,
İç Tüzük 67 çok açık; ifadelerimizi kullanırken temiz bir dil
kullanmak zorundayız. İçeriğine katılmayabilirsiniz ama
birilerini münafıklıkla itham etmek, kaba ve yaralayıcı bir
sözdür. (CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kayıtlardan çıkarılsın,
hakaret ediyor Sayın Başkan, sadece hakaret ediyor.
EREN
ERDEM (Devamla) - Ben itham etmiyorum, ben bir sözü naklediyorum.
BAŞKAN
Kaba ve yaralayıcı sözdür; lütfen, temiz bir dile davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Erdem.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan öyle olmaz,
kayıtlardan çıkartılması gerekir bunların. Hakaret
ediyor Sayın Başkan. Böyle bir şey olur mu ya?
Çıkacaksın burada hakaret edeceksin
EREN
ERDEM (Devamla) - Ben bir cümleyi naklediyorum. Burada
Sayın Bakan
burada
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Canikli, sonra söz alırsınız. Dinleyelim Sayın
Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Böyle konuşma olur mu! 10 katıyla iade ediyoruz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Erdem, bırak, sen İrandan
yana savaşmayı yazıyorsun. Sen hainliğin
tanımını yaz.
EREN
ERDEM (Devamla) Bakana soruyorum arkadaşlar, diyorum ki: Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde, birileri
çıkmış, bu ülkenin kaynaklarını kullanmak suretiyle
arkadaşlar, kalkıp da demin, hani emanete ihanet bahsi üzerinden
devam ettireceksek eğer, Sayın Bakanımız burada, soruyorum.
Gerçi Sayın Bakanımızın mensubu olduğu
İçişlerinin alanına girmiyor, keşke dün Sayın Bekir
Bozdağ buradayken sorma imkânı bulabilseydim.
Arkadaşlar,
biliyorsunuz, Orta Doğuda sarin gazı kullanılarak binlerce
çocuk katledildi, katledildi, öldürüldü. Medyamızda bu gazı kimlerin
kullandığı yönünde çeşitli ithamlar yer aldı.
Soruyorum: Soruşturma numarası (2013/351), esas numarası
(2013/139), iddianame numarası (2013/120), Adana Cumhuriyet
Başsavcılığı. Korkmayın, savcı paralel
değil, hâlâ görevinin başında ve Hükûmetin bölgedeki iradesine
de fevkalade sadık bir savcı, diyor ki: Türkiye'de birileri IŞİD
terör örgütünün mensuplarıyla irtibat kurmak suretiyle kimyasal silah olan
sarin gazının hammaddesinin sevkiyatını
sağlamıştır. Savcı bununla ilgili bir soruşturma
başlatmış.
Arkadaşlar,
göstereyim, buyurun. Bununla alakalı bir tutuklama
yapılmış, bir operasyon yapılmış ve bu
sevkiyatı gerçekleştirdiği iddia edilen şahıslar
tutuklanmışlar, cezaevine konulmuşlar. Ve bu sevkiyatla ilgili,
savcının talimatıyla, iddia edilen şahısların
tamamının telefonları dinlenmiş; o da bu iddianamede
mevcut. Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu iddianameye
fevkalade haiz ve vâkıf çünkü çıktı, medyada açıklama da
yaptı.
Arkadaşlar,
bu tutukluların akıbeti ne oldu biliyor musunuz? Bir hafta içerisinde
dosya kapatıldı, tutuklular serbest bırakıldı ve
Suriye sınırını geçerek Türkiye'yi terk ettiler. Soruyorum
şimdi: Sizin adalet anlayışınız bu mudur?
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) Savcıya inanıyorsun da hâkime
inanmıyor musun?
EREN
ERDEM (Devamla) Sarin gazı sevkiyatı yapanları ülkenin
sınırlarının dışarısına çıkarmak
mıdır adalet anlayışınız?
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) Savcıya inanıyorsun da hâkime
inanmıyor musun?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) O dönemin Adalet Bakan Yardımcısı orada
oturuyor.
EREN
ERDEM (Devamla) Ama, diğer bir taraftan soruyorum: Çıkıyor bir
gazeteci... Daha vahim bir şey söyleyeceğim: Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin dönemin Başbakanının talimatıyla El Kaide terör
örgütüne mühimmat gönderdiğini kim söylüyor biliyor musunuz? Bakın
size söyleyeyim: Adana Valisi Hüseyin Avni Coş; tutanaklarda var,
işte burada o tutanaklar arkadaşlar, isteyenler varsa
çoğaltıp verelim. Vali diyor ki: Başbakanın
talimatıyla ben bu tırların oraya gitmesini istiyorum. Can
Dündarı tutuklayan Savcı İrfan Fidan ne diyor biliyor musunuz?
Can Dündar Hükûmete ve Başbakana iftira atmamıştır, gerçek
olan bir bilgiyi paylaşmıştır, devletin
sırrını paylaşmıştır. diyor. Peki, Can
Dündarın iftira olmayan, İrfan Fidanın iftira
olmadığını tescil ettiği haberi neydi arkadaşlar?
O silahların IŞİDe gittiği yönündeki haberdi. Yani, Cumhuriyet
Savcımız Sayın İrfan Fidan diyor ki: Can Dündar Hükûmete
iftira etmiyor, gerçek bir bilgiyi paylaşıyor, devletin
sırrını ifşa ediyor. Şimdi, bunun üzerine soruyorum
Deminki sözüm, evet, yaralayıcı olmuş olabilir, eğer
gerçekten de bu anlamda bahsettiğim maksadı aşmışsa
herkesten özür diliyorum ama vicdanlara hitaben şunu sormak ve sual etmek
istiyorum, diyorum ki arkadaşlar: Bu mudur bizim adalet
anlayışımız, bu mudur bizim vicdaniyetimiz ve Orta
Doğuda barış getirme perspektifimiz? Biz İştebrakta
kafası kesilmiş çocukların hesabını kime
soracağız? IŞİD denilen terör örgütünün
gerçekleştirmiş olduğu bu büyük katliamların
hesabını kime soracağız? Kobanide öldürülmüş
çocukların hesabını kime soracağız? Rejim güçlerinin
katlettiği çocukların hesabını kime soracağız?
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) Esadınkini?
EREN
ERDEM (Devamla) Biz sadece rejim güçlerini eleştirip IŞİDin
bölgede gerçekleştirdiği katliamlara kulak tıkayacaksak bu
anlayış bizi doğru bir yere götürmez arkadaşlar.
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) PKKnınkini?
EREN
ERDEM (Devamla) Aynı şekilde, bakınız, burada
görüyorsunuz, Dokumacılar iddianamesi. Ne diyor bu iddianame?
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) Polislerin?
EREN
ERDEM (Devamla) Hani, 25inci Dönemde bu Mecliste Sayın Milliyetçi
Hareket Partisi ile iktidar partisinin yan yana gelerek reddettiği terör
komisyonunun kurulmasının akabinde ortaya çıkan Ankara
katliamı, Suruç katliamı gibi hadiseler olmuştu, hepiniz yakinen
biliyorsunuz. Bu iddianame diyor ki: Ankarada yüzlerce insanın
hayatıyla oynamış olan kalleş IŞİDciler üç
yıl boyunca devlet tarafından dinlenmiş, telefonları takip
edilmiş, tek bir operasyon yapılmamış. Neden? Canlı
bombaların kendini patlatmasını bekliyoruz çünkü. Peki, neden canlı
bombaların kendisini patlatmasını beklerken insanların
gazetecilikten dolayı cezaevlerine tıkılmasına göz
yumuyoruz?
Hepiniz çok yakinen tanırsınız,
özellikle iktidar grubundaki milletvekili arkadaşlarımız
fazlasıyla yakinen tanırlar. Orta Doğulu önemli bir mütefekkir,
İslamcı bir sosyolog Ali Şeriati der ki arkadaşlar: Sadece
devletin konuşma hakkı olduğu bir ülkede söylenen her söz
yalandır, yalandır, yalandır. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunun altını çizeceğiz.
Burada, arkadaşlar, gerçekleri gündeme
taşımak istiyoruz, diyoruz ki evet, doğrudur, siyaseten bir
tarzısiyaset benimseyebilirsiniz fakat soruyorum: Bayır Bucak
Türkmenlerine yönelik bir yaklaşım üzerinden bu kadar yüksek ses
çıkarırken 2014te IŞİD çeteleri tarafından Irakta
katledilmiş binlerce Türkmen çocuğu için neden tek kelime etmediniz
bu Parlamentoda? Niçin ağzınızı dahi açmadınız?
(CHP sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
Nereden biliyorsun?
EREN ERDEM (Devamla) Bunlar yanlış
işlerdir, bunlar kabul edilebilir işler değildir.
Siz bir korku imparatorluğu yaratmak istiyorsunuz.
Biz de diyoruz ki arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz, gelin
beraber doğrusunu yapalım. İftira kampanyaları üzerinden
insanları tanımlamak istiyorsunuz; gazetecileri cezaevine
dolduruyorsunuz, parti mensuplarını gazeteci yapıyorsunuz ve
parti bülteni mahiyetinde gazeteler çıkarttırıyorsunuz.
Bir gazete benim için şunu söylemiş,
sayıyorum: Amerikan ajanı, İngiliz ajanı, Rus ajanı,
İran ajanı, bilmem ne ajanı
(AK PARTİ
sıralarından Maşallah, maşallah sesleri) 20 tane ülkenin
ajanı yaptınız beni.
Aynı şekilde, diyorsunuz ki Bu adam
paralel yapının bilmem neyi. Bak, paralel yapı için
yazdığım kitap burada, burada. Siz 2011 yılında kol
kola, Tuncay Özkana kumpas kurarken ben sizin koalisyonunuzu böyle işte
zirüzeber ettim. (CHP sıralarından alkışlar) Siz ne
yaptınız, biliyor musunuz? Bak, paralel yapıyla beraber benim
kitaplarımı toplattınız. Şimdi,
kalkmışsınız, kendinize hedef yaratmaya
çalışıyorsunuz. Gazetecileri, siyasetçileri, parlamenterleri,
demokratları, aydınları susturarak
yaptığınız işleri örtmek istiyorsunuz.
Açın, acilen bu MİT
tırları davasındaki gizliliği kaldırın,
vatandaş öğrensin. O tırların kime gittiğini biz
öğrenmek istiyoruz. Eğer Bayır Bucak Türkmenlerine gittiyse yaptığınız
iş hakkaniyetli bir iştir diyeceğiz,
yaptığınız doğrudur diyeceğiz,
yaptığınız adildir diyeceğiz ama IŞİDe
gittiyse bu zülümdür diyeceğiz, zalimliktir diyeceğiz.
Bütün
Parlamentoyu içtenlikle selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdem.
Sayın
Canikli
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, konuşmacı biraz
önceki konuşmasında İç Tüzükün 160ıncı maddesinin
(3)üncü fıkrasına aykırı bir şekilde kaba ve
yaralayıcı sözler sarf etmek suretiyle hakarette bulunmuştur.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Hadisten bahsetti Sayın Başkan.
BAŞKAN
Dinleyelim Sayın Tanal, lütfen, müdahale etmeyin.
Buyurun
Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ancak daha sonra bu hatasını
anladı, o ifadesinin yanlış olduğunu, kaba olduğunu,
hakaret olduğunu kabul ederek özür diledi. Dolayısıyla, bu
açıdan bizim konu kapanmıştır Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tamam, teşekkür ediyorum.
Sayın
Akçay
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, biraz evvel kürsüde konuşan
değerli hatip bir Meclis araştırması önergesinin
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Münafık deyince niye sadece onlar
alınıyor, bize de dedi münafık belki. (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar
Sayın milletvekilleri, Sayın Akçay konuşuyor.
Buyurun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa)
kabulüyle ilgili partimizin de adını zikretmek
suretiyle partimize sataşmada bulunmuştur, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Az önce Sayın Vuralın bahsettiği konuyu ben istetiyorum
şu anda.
OKTAY
VURAL (İzmir) O değil, o ayrı efendim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) O ayrı, şimdi, bu konuşmayla ilgili.
BAŞKAN
Ne dedi şimdi tam olarak?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Efendim, dedi ki: Geçtiğimiz 25inci Dönemde CHPnin
verdiği bir Meclis araştırması önergesine AKP ve MHP
birlikte Hayır. dediler. Buna ilişkin bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
İki
dakika, sataşmadan Sayın Akçay.
Sayın
milletvekilleri, lütfen, kürsüdeki hatibe, konuşmacılara müdahale
etmeyelim.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, İstanbul Milletvekili Eren Erdemin MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle,
yeni görevinizde başarılar diliyorum. Bugünkü yönetime ilişkin
tutumunuzu da tebrik etmek istiyorum. İnşallah, hep bu şekilde
gitmeyi dilerim.
Değerli
arkadaşlar, biraz evvel sayın konuşmacı, değerli
milletvekili arkadaşımız, 25inci Dönemde Cumhuriyet Halk
Partisinin verdiği terörün sebeplerinin
araştırılmasına ilişkin Meclis
araştırması önergesine Adalet ve Kalkınma Partisiyle
birlikte Milliyetçi Hareket Partisinin de Hayır. dediğini ifade
etti, doğrudur. Böyle bir Meclis araştırması önergesi
şimdi de gelse Milliyetçi Hareket Partisi yine Hayır. diyecektir.
Ben hatırlatmak isterim ki sayın hatibe, 24üncü Dönemde yani bir
dönem evvel, kendisinin Mecliste bulunmadığı dönemde de yine
İmralı merkezli birtakım tartışmalar nedeniyle Adalet
ve Kalkınma Partisi, HDP ve CHP olarak da benzeri bir Meclis
araştırması önergesi verilmişti. Bu üç partinin de ortak
oylarıyla bu Meclis araştırması önergesi kabul edildi ve
hatırladığım kadarıyla da sonradan Cumhuriyet Halk
Partisi üye vermekten vazgeçmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Biz ortak vermedik yalnız, düzeltelim. Öyle değil ama
yanlış anlatıyorsunuz. Olmadı Erkan Bey!
ERKAN
AKÇAY (Devamla) Önerge ayrı olabilir ama sonradan vermediğinizi ben
hatırlıyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Niye komisyon kurmadınız? Niye komisyona
girmediniz? İstiyorsanız beraber atın imzayı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Biz o önergeyi desteklemedik, yanlış söylüyor.
Tutanakları çıkartalım.
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi 25inci Dönemde bu konuda Meclis
soruşturması önergesi vermiştir değerli arkadaşlar.
Meclis soruşturması önergesini de bir evvelki Meclis
Başkanı iade etmiştir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Şimdi ne istiyorsunuz? Çok istiyorsanız birlikte
kurun komisyonu.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bırakın, bırakın
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Yahu kendi milletvekiliniz konuşuyor, bari
ona saygı gösterin!
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - Terörün sebeplerinin araştırılmasını
Türkiye aşmıştır. Terör sorumlularının
yargılanması ve bunun soruşturulması
aşamasının gelmesi gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Devamla) Milliyetçi Hareket Partisi terörün sebeplerinin
araştırılmasını değil, sorumluların
soruşturulmasını talep etmektedir.
Hepinize
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bir hususu ifade etmek istiyorum.
Tabii,
terör örgütleriyle mücadele konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 2014
yılında, hem PKK terör örgütüne hem de IŞİD terör örgütüne
yönelik olarak mücadele edilmesi gereken bir dönem içerisinde sınır
ötesi operasyon yapma yetkisine 2014 yılında Hayır. diyenlerin
doğrusu, bugün, bu terörle mücadele konusunda adım atmış
olması noktasına gelmesini kayda değer bulduğumu ifade
etmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Vural.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Hocam, söylediğine sen inanıyor musun Allah
aşkına?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Altay buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin
geçen dönemlerde sınır ötesi operasyonlara yönelik tavrı ve
tutumu da ortadadır, IŞİD terör örgütü başta olmak üzere
diğer terör örgütleriyle ilgili Meclis araştırması
açılmasıyla ilgili tavrı da ortadadır. Nitekim, daha önce
bizim verdiğimiz doğrultuda IŞİD terör örgütünü
araştırmak üzere bir komisyon kurulsaydı milletvekillerimizin
bölgede yaptığı çalışmaların sonuçları bu
komisyona intikal edecekti ve -burada faillerin isimlerine varıncaya kadar
var- bu komisyon kurulsaydı Ankara katliamı gerçekleşmeyecekti.
Burada, bu Parlamentoda en kusursuz parti, en samimi parti Cumhuriyet Halk
Partisidir. Tutanaklara geçsin diye söylüyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Altay.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu ifadenizi geri
alın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Niye geri
alacağım canım, niye alacakmışım geri?
OKTAY VURAL (İzmir) Bakın, siz, bu
konuda PKK ve IŞİD terör örgütüne yönelik buraya sınır
ötesi operasyon yapılmasıyla ilgili bir talep geldiği zaman
Hayır. dediniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne zaman
dedik?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) En son geldiğinde
Evet. dedik.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, 2014
yılında Hayır. dediniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet. dedik,
doğru söylemiyorsun, Evet. dedik.
OKTAY VURAL (İzmir) HDPyle birlikte
Hayır. dediniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Vural
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Doğru
söylemiyorsun, Evet. dedik.
OKTAY VURAL (İzmir) O zaman bunlara
karşı operasyon yapılmasını engelleyen siz oldunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet. dedik.
OKTAY VURAL (İzmir) Bununla ilgili
grubunuzu itham etsem haklı olur muyum acaba?
BAŞKAN Sayın Vural
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Yanlış söylüyorsun, ayıp ediyorsun, biz Evet. dedik,
Hayır. demedik.
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul) Öyle
değil, öyle değil; yalan söylüyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kesinlikle doğru
söylemiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Çok ayıp, çok
yanlış!
BAŞKAN Herkes kanaatini ifade etti.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Öyle
değil, yalan söylüyor o.
OKTAY VURAL (İzmir) Bununla ilgili
Milliyetçi Hareket Partisinin
BAŞKAN Sayın Vural
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aç
tutanaklara bak.
BAŞKAN Sayın Altay
Lütfen
OKTAY VURAL (İzmir)
bu konudaki
tutumunu terör örgütleriyle ilişkilendirmek yanlıştır,
haksızlıktır!
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Ben size
yaptığım zaman nasıl
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Bağırarak haklı çıkamazsın! CHP Evet. dedi terörle
mücadeleye, IŞİD ve PKKya yönelik yapılan operasyonlara.
OKTAY VURAL (İzmir) Terör örgütüne
karşı operasyon yapılmasına Hayır. demediniz mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Nerede
dedik?
OKTAY VURAL (İzmir) 2014
yılında.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yalan söylüyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Nerede
dedik? Tutanakları aç bak, bağırarak haklı
çıkamazsın!
BAŞKAN Sayın Vural, Sayın
Altay; herkes kendi kanaatini ifade eder.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, Suriye ve Irakta meydana
gelen gelişmelerin millî güvenlik ve menfaatimize ve Türkmen
varlığına etkileri ve bu konuda dış
politikamızın temel hedef ve çizgisi hakkında 8/12/2015
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 10 Aralık
2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Evet, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisi aleyhinde son söz Yasin Aktay, Siirt Milletvekili.
Buyurun Sayın Aktay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
istirham ediyorum
Biraz evvel Sayın Altay yalanla itham
etti efendim, tutanaklardan çıkarılması gerekir, böyle yalan
yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Lütfen, 2014
yılında Cumhuriyet Halk Partisinin
BAŞKAN Efendim, hatip kürsüde, hatip
kürsüde Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
terörle mücadele
konusuna nasıl Hayır. dediğinin tutanaklarını
açıklayın.
BAŞKAN - Sayın Aktay, buyurun
süreniz başladı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Açın,
açın.
BAŞKAN Lütfen,
karşılıklı tartışmayalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O önerge
farklıydı.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne
farklısı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir önergeydi, bir
önerge.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Suriye
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Yanıltıyorsun insanları, doğru söylemiyorsun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Siz
yanıltıyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Doğru
söylemiyorsun, otur oraya, doğru söylemiyorsun!
BAŞKAN Sayın Aktay, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Benimle bu konuda
aşık atamazsınız, mahcup olursunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tutanakları
çıkartalım, bakalım; yakışmıyor!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Sayın Vural
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Yakışmıyor, yakışmıyor!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) MHPyle ilgili laf
söylerken destur getireceksin.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yalanla itham
etti.
BAŞKAN Buyurun Sayın Aktay, süre
başladı.
YASİN
AKTAY (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle,
Dünya İnsan Hakları Gününüzü tebrik ediyorum. Böyle bir günde,
tabii, insan hakları söylemleri konusunda dünyanın çok derin bir
ikiyüzlülük içerisinde olduğunu da bu vesileyle, sözlerime başlamadan
önce bu kürsüden ifade etmek istiyorum. Eğer bu ikiyüzlülük olmasaydı
dünyada, bugün, 380 bin kişinin katledildiği, kendi yönetimi
tarafından katledildiği Suriye gibi bir yere insanlar bu kadar
duyarsız kalmazlardı. Her gün, her saat, her dakikada Suriyede insan
hakları ayaklar altına alınmaktadır, her çeşit insan
hakkı ihlalleri yapılmaktadır ama dünyanın ne yazık ki
buraya gereken tepkiyi verdiğini söylemek çok zor. Hele hele Suriyede pek
çok kesim söz konusu olduğunda, dünyayı ayağa kaldıran gene
de bazı durumlar varken, özellikle Bayır Bucak Türkmenleri konusunda,
dünyanın öbür ucundan gelip, sözüm ona DAİŞe karşı
mücadele adına, terörle mücadele adına buraya gelip âdeta
DAİŞ pasaportu alan Rusyanın veyahut da başka ülkelerin
gelip burada DAİŞe hiç dokunmadan, sadece buradaki sivilleri katlettiği
âdeta bir tiyatro izliyoruz; trajik bir tiyatro tabii ki, acı bir tiyatro;
insanların hayatına mal olan, sivillerin, çoluk çocuğun
hayatına mal olan, kitle göçlerine mal olan bir tiyatro izliyoruz burada.
Bu
vesileyle, sözlerime başlamadan, yine de böyle bir genel görüşme
önergesi dolayısıyla böyle bir konuyu gündeme getirdikleri için
Milliyetçi Hareket Partisinin değerli milletvekillerine
teşekkürlerimi ifade etmeyi bir borç addediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Suriyedeki ihtilafın bu ülkede yaşayan Türkmen
kardeşlerimiz üzerindeki etkilerinin ve yarattığı
sıkıntıların giderilmesi AK PARTİ
iktidarının her zaman önceliği olmuştur. Biz, Türkmen
kardeşlerimize yönelik desteğimizi Suriyedeki krizin
başından itibaren her daim sürdürdük, hem de bu desteği verirken
karşılaştığımız menfi propaganda ve
yayınlara rağmen, verilen desteğe bin bir türlü çirkin
yakıştırmalara rağmen, demin de duyduğumuz bir sürü
çirkin yakıştırmalara rağmen
kararlılığımızdan sapmadan bunu yaptık. Türkmen
kardeşlerimiz de onlar için yapılanların, desteğin
bilincindedir. Halkımız da Türkmen kardeşlerimiz için
yapılanları bilmekte ve görmektedir. O yüzden, bu kürsüden Siz
Türkmenler için şimdiye kadar ne yaptınız? gibi ithamlara veya
sorulara sadece Türkmen kardeşlerimizin sözlerine kulak vererek cevap
alabilirsiniz aslında. Bizim burada esasen söylemek
Sadece, Abdurrahman
Mustafayı, Türkmen Meclis Başkanını dinlemenizi bu
vesileyle tavsiye ederim.
Esasen,
sözümün bu noktasında şunu ifade etmek istiyorum: Biz Türkmen
kardeşlerimiz derken bütün samimiyetimizle ifade ediyoruz, Suriye'deki
toplumun bütün unsurları bizim kardeşlerimizdir. Suriye toplumunun
bütün unsurları ile Türkiye toplumu arasında bir mütekabiliyet, bir
karşılıklılık vardır. Suriye'de kim varsa
Türkiye'de de aynısı vardır, Suriye'de Kürtler varsa Türkiye'de
de Kürtler vardır; dolayısıyla Suriye'deki Kürtler de bizim
kardeşlerimizdir, Suriye'deki Araplar da bizim kardeşlerimizdir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
kardeşlerim, demin ifade edildi, Türkiye Kürtlerin âdeta düşmanı
gibi ifade edilmeye çalışıldı; bu sözleri teessüfle
karşıladığımı buradan ifade etmek istiyorum.
Türkiye hiçbir zaman Kürtlerin düşmanı olmadı, Suriye'deki
Kürtler hiçbir zaman Türkiye tarafından düşman olarak telakki
edilmemiştir. Aksine
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) PYDye ne diyorsun?
YASİN
AKTAY (Devamla) PYD
Güzel bir yere geldik. PYD Suriye'deki Kürtleri ne kadar
temsil ediyor ve kimlerle kucak kucağa oturmuş durumda, o soruya önce
bir cevap vermemiz gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Kararı sen mi vereceksin?
YASİN
AKTAY (Devamla) PYD hakkında konuşuyorum, sizin
hakkınızda konuşmuyorum.
PYD,
ne yazık ki
Bakın, Suriye'de 11-12 tane çok güçlü Kürt örgütü
vardır; PYD, her şeyden önce o 11 Kürt örgütünün hepsini tasfiye
etmek suretiyle bir Kürt düşmanlığı sergilemiştir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, PYDnin tasfiye
ettiği, zulmettiği, sürgün ettiği -Kuzey Iraka sürgün edilen
Kürtlerin haddi hesabı yoktur- o Kürtlere yine kucak açan Türkiye
olmuştur. Türkiye, Suriye'deki trajediden nasibini en acı biçimde
almış, oraya karşı en insani tepkiyi ortaya koymuş
olan ülkedir ve bununla gurur duyuyoruz. Bizim, bugün, dünyada gurur
duyacağımız çok önemli bir vakamız vardır. Bütün
dünyada Suriyeden 2 milyon insanın
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yasin Bey, MİT tırlarıyla
IŞİDe silah gönderdik. diye siz demiştiniz değil mi?
YASİN
AKTAY (Devamla) -
ne ırkına ne cinsine ne milliyetine ne dinine ne
mezhebine hiçbir şekilde bakmaksızın
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yasin Bey, IŞİDe silah gönderdik. diyen
sizdiniz değil mi?
YASİN
AKTAY (Devamla) -
hiçbir şekilde bakmaksızın
BAŞKAN
Sayın Tanal, müdahale etmeyelim konuşmacıya.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) IŞİDe silah gönderdiklerini basına
açıklamıştı, onu bir açıklasın.
YASİN
AKTAY (Devamla) -
onları Türkiyeye kabul eden ve onlara en insani
muamele eden Türkiyedir. Ve bununla -esasen siz de bir Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olduğunuzu hatırlarsanız- bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak ne kadar gurur duysanız azdır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yarın
torunlarınız, belki siz değil ama torunlarınız bugün
AK PARTİ yönetiminin Türkiyede yapmakta olduğu şeylerden gurur
duyacaktır. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Utanıyoruz, utanıyoruz!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) 17-25 hırsızlığından gurur
duyacak bir Türkiye yoktur!
YASİN
AKTAY (Devamla) Türkiye
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Hırsızlık, yolsuzluk yapan bir
iktidarın
BAŞKAN
Sayın Tanal
Sayın Tanal, lütfen
YASİN
AKTAY (Devamla) Sen bir sus, sen bir sus, senin hesabını kim
görecek, dur daha!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Hırsızlık ve yolsuzluğun neyinden
gurur duyacağız biz? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Tanal, her hatibe müdahale etmek durumunda değilsiniz.
Sayın Tanal, lütfen
(CHP sıralarından gürültüler)
Sayın
milletvekilleri
Genel
Kurula hitap edin Sayın Aktay, buyurun.
YASİN
AKTAY (Devamla) Değerli milletvekilleri, bizim desteğimiz
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, IŞİDe silah
gönderdik. diyen arkadaşımız; yolsuzluğu yapan bir
iktidardan nasıl gurur duyacağız?
BAŞKAN
Sayın Tanal, olmuyor ama, Meclisin mehabetine uymuyor, lütfen.
YASİN
AKTAY (Devamla) Bizim desteğimiz her zaman
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Meclisin mehabeti hırsızlık ve
yolsuzlukları kapatmak değil, üzerini açmaktır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Tanal, yakışmıyor.
YASİN
AKTAY (Devamla) Sayın Tanal
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aktay, siz devam edin, Genel Kurula hitap edin.
YASİN
AKTAY (Devamla) Bunu süreden herhâlde düşürürsünüz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Devam edin, süreyi artırmayacağım, lütfen.
YASİN
AKTAY (Devamla) Ben muhatap almak istemiyorum ama illa ki bir şekilde
insicamı bozuyor ne yazık ki.
BAŞKAN
Genel Kurula hitap edin Sayın Aktay.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Değmez Sayın Aktay, değmez.
YASİN
AKTAY (Devamla) Değmez, hakikaten değmez; onun için ben duymuyorum
bile fakat sizin duymanız biraz zor oluyor.
BAŞKAN
Sayın Aktay, Genel Kurula lütfen
YASİN
AKTAY (Devamla) Bizim desteğimiz her zaman kapsamlı ve anlamlı
bir nitelik arz etmiştir. Suriyeli Türkmenlerin Suriyenin geleceği
üzerinde de seslerini hak ettikleri ölçüde ve birlik, beraberlik içinde
duyurmalarını teminen onların siyasi alanda ortak hareket
etmelerini de daha önce hiçbir iktidarın yapmadığı ölçüde
temin ettik. Bir siyasi çatı oluşum olarak Suriye Türkmen Meclisinin
kurulup zemin kazanmasına öncülük ettik. Aynı şekilde, sosyal
yönden, insani ihtiyaçlarının temini yönünden, kendilerini daha iyi
savunabilmelerinin temini yönünden, siyasi kabul yönünden her zaman Türkmen
kardeşlerimizle bir olduk, beraber olduk, olmayı da
sürdüreceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kardeşlerimizin
arazide maruz kaldıkları rejim ve Rusya hava
saldırıları baskısının son dönemde
yoğunlaşmasının ve Rus uçaklarının Suriyenin
kuzeybatısında Yayladağı Sınır Kapımıza
çok yakın mevkideki Türkmen Dağı civarındaki Bayır
Bucak Türkmen bölgesini, Salma, Acısu, Fırınlık gibi
Türkmen köylerini ağır bombardımana tutmasının, rejim
güçlerinin Ruslarla ve Iraktan getirilmiş Şii milislerle beraber
aynı mevkiye kara operasyonu yürütmesinin, anılan dağın
batısındaki Kızıldağda iki nokta ile dağın
güneyindeki Züveyk köyünün yarısının bahse konu kuvvetler
tarafından ele geçirilmesinin öğrenilmesi üzerine, derhâl gerekli
girişimler yapılmıştır.
Öncelikle,
Dışişleri Bakanlığına çağrılan
Rusyanın Ankara Büyükelçisine arazideki gelişmeler hakkındaki
bilgiler aktarılarak yapılanın terörle mücadele değil,
sivil Türkmen köylerini bombalamak olduğu, bunun ülkemizde büyük tepki
yarattığı, sivillerin öldürüldüğü ve
sınırımızda yeni göç hareketlerinin başlamasına
sebebiyet verildiği vurgulanmış, izahı mümkün olmayan
operasyonlar protesto edilip kınanmış ve derhâl durdurulması
istenmiştir.
Ayrıca,
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Devlet Başkanı
Putinin Orta Doğu Özel Temsilcisi Mihail Bogdanovla da
görüşülmüş, tepkimiz ve beklentilerimiz
aktarılmıştır.
Sayın
Dışişleri Bakanımız ABD Dışişleri
Bakanıyla bir telefon görüşmesi yaparak gelişmelerden
duyduğumuz endişeleri ve beklentilerimizi
vurgulamıştır. ABDnin Ankara Büyükelçisi nezdinde de benzer bir
girişim yapılmıştır.
Suriye
Türkmenlerine yönelik bu operasyonlar hakkında uluslararası
diplomatik girişimlerde bulunulmuş, bu çerçevede Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Başkanına ve Birleşmiş Milletler
Genel Sekreterine bir mektup gönderilerek Türkmen Dağı bölgesine
yönelik hava bombardımanları ve kara harekâtından
duyduğumuz ciddi endişe dile getirilmiş, Hizbullah destekli
rejim güçlerinin gerçekleştirdikleri bu operasyonun ve Rusya Hava
Kuvvetlerinin demet nitelikli mühimmat da kullandıkları yoğun
hava bombardımanının önemli miktarda sivil can kaybına yol
açmış olduğu vurgulanmış, harekât neticesinde binlerce
sivilin sınırımıza doğru hareketlendiği ve 2 bin
kadarının ülkemize giriş yapmış oldukları
kaydedilmiş; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler
ajanslarının sivillerin hedef alınması
karşısında harekete geçmesi talep edilmiştir.
Harekâtın
yol açtığı insani sıkıntılar
karşısında ilgili makamlarımız derhâl harekete
geçmiştir. AFAD, sınıra mücavir Yamadi bölgesinde 2 bin Türkmen
için 570 çadır kurmuştur. STKlardan temin edilen battaniye, bebekler
için tulum ve benzeri yardım malzemesi Hatay Valiliğine
gönderilmiş
Sayın
Başkan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Süreyi uzatmayacağım, lütfen tamamlayın.
YASİN
AKTAY (Devamla) Ama bayağı süremden aldılar. Ben
BAŞKAN
Olsun, süreyi uzatmayacağım, adil bir şekilde herkese
aynı uygulamayı yapıyorum Sayın Aktay.
YASİN
AKTAY (Devamla) Peki.
BAŞKAN
Lütfen bitirin, cümlenizi bağlayın.
YASİN
AKTAY (Devamla) Türkmen Dağına yönelik rejim baskısı
kuzey ve güneyden sürmekle birlikte çatışmaların
yoğunluğu cuma gününe kıyasla daha düşük seyretmektedir.
Türkmen unsurların karşı taarruzları mevcuttur. Bu
çerçevede Zahi Tepesi muhaliflerce geri alınmıştır.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aktay.
YASİN
AKTAY (Devamla) Ben teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Bu oylamadan önce sataşmayla ilgili talebimize cevap
alamadık.
BAŞKAN
Ben cevap vereyim Sayın Vural.
Tutanakları
istettim. Az önce tutanakları da gözden geçirdim. Sayın Özsoyun
konuşmasında ne şahsınıza ne grubunuza yönelik bir
sataşma görmedim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Nasıl efendim? Efendim, sizin görmemeniz önemli
değil, sataşılan benim.
BAŞKAN
Sataşma yok ama Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, sataşma şöyle oldu, orada geçiyor ama:
Etnik şeyle verilmiş bir önergedir.
BAŞKAN
Sayın Vural, gerçekten sataşma olsa ben söz veririm, söz vermemek
gibi bir kastım yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, orada o kelime...
BAŞKAN
Ama, burada İç Tüzükü uyguluyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sizin açınızdan sataşma olmayabilir ama
BAŞKAN
Ben sizin açınızdan düşünüyorum, kendi açımdan
değil.
OKTAY
VURAL (İzmir) Bizim açımızdan düşünemezsiniz.
BAŞKAN
Size herhangi bir sataşma
OKTAY
VURAL (İzmir) Müsaade edin de ben kendi açımdan düşüneyim.
BAŞKAN
Sayın Vural, lütfen
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, ben size soruyorum: Orada bu
önergenin etnik kimlik, etnik noktadan verildiğine ilişkin bir ibare
var mı yok mu?
BAŞKAN
Sayın Vural, gerçekten grubunuza yönelik
OKTAY
VURAL (İzmir) Var mı yok mu efendim?
BAŞKAN
Grubunuza yönelik
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, var mı yok mu?
BAŞKAN
Sayın Vural, ben göremedim onu. Sataşmadan dolayı da söz
veremiyorum o açıdan. Sizin ifade etmek istediğiniz bir şey
varsa orada yerinizden ifade edin.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, zaten benim ifade etmem
için bana sataşmadan dolayı söz vermeniz gerekir.
BAŞKAN
Ama açıklama hakkı olarak veriyorum ben size.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, nerede, yok mu orada etnik kimlikle ilgili,
etnik
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Hatip burada. Hatip böyle konuştu.
BAŞKAN
Hatip yok.
HİŞYAR
ÖZSOY (Bingöl) Ben buradayım, ben sataşmadım.
BAŞKAN
Bakın, Sayın Vural, lütfen, gerçekten ben konuşma
noktasında tereddüt etmem
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, önerge bizim önergemiz.
BAŞKAN
süre veririm, konuştururum ama burada İç Tüzükü uygulamak
zorundayız.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, burada
BAŞKAN
Ama, önerinizin aleyhinde de 2 konuşmacı var sonuçta; 2 lehte, 2
aleyhte. Yani, her hâlükârda aleyhte söz alan önergenizin aleyhinde
konuşacak. Ama bunu yaparken de bir sataşma
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisine
karşı bu cimriliğinizin amacı nedir? Yani, burada HDP ile
AKP arasındaki atışmaya sürekli olarak söz hakkı
veriyorsunuz da Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda söz talebinde bu
cimriliğinizin amacı nedir?
BAŞKAN Sayın Vural, bakın,
sabahtan beri bütün söz taleplerini karşıladım. Sizin gruptan
da, diğer gruplardan da hiçbir grup başkan vekili
arkadaşımı kırmadım.
Lütfen, teşekkür ediyorum. Ben burada
sataşma göremediğim için sataşmadan söz veremiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim, 69uncu
maddenin birinci fıkrasını lütfen okuyun Sayın Başkan.
Burada
BAŞKAN Okuyalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) İleri
sürüyorum ben, diyorum ki: Bu önergenin Türkmenlerle ilgili olarak verilmesinin
meseleye etnik açıdan bakış açısını
vurguladığını ifade ediyor. Bu, yanlıştır
diyorum.
BAŞKAN Tamam Sayın Vural, siz öyle
ifade ediyorsunuz, bir başka arkadaş başka bir şey ifade
ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, ne demek?
Benim önergemi
BAŞKAN Ama bunu ifade ederken de size
ya da grubunuza bir sataşması varsa
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, benim ileri sürdüğüm görüşten farklı bir şey
İç Tüzükü açın, okuyun, bakın bakalım. Diyor ki:
İleri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş
kendisine atfolunan... Efendim, o onun görüşü değil, bana atfedilen
BAŞKAN Hayır, şunu diyor:
Sizin ileri sürdüğünüz görüşten, sizden dolayı farklı bir
görüş ileri sürerse
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hayır.
BAŞKAN Kendisi farklı bir kanaat
bildirebilir, sonuçta aleyhte konuşanlar farklı kanaat bildirebilir.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, benim
önergemin
BAŞKAN Ama sizin ifade ettiğinizin
başka bir manaya geldiğini söylerse dediğiniz doğru.
Lütfen Sayın Vural, gerçekten burada ben
bir sataşma görmüyorum ama yerinizden ben veriyim -süreyi de ne kadar
istiyorsanız- bir açıklama yapın.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, burada önemli olan sizin lütfunuz değil. Ben sizin lütfunuzla
bir şey istemiyorum, ben İç Tüzükten kaynaklanan hakkımı
istiyorum. Siz bunu vermezseniz sonra bunun 10 mislini alırım.
BAŞKAN Tamam, onun takdirini de bize
bırakın Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Alırım.
BAŞKAN Peki, peki.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani, burada ben
diyorum ki: Yapılan bu açıklamada, bu önergede etnik kimlik konusunda
farklı gözlükle bakıldığını, diğerlerinin
ihmal edildiğini ifade eden bir yönlendirme yaptı; bununla ilgili de
sataşma var diyorum.
BAŞKAN Sayın Vural, nerede
yazıyor o tutanakta? Bana getirir misiniz.
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Tutanaklar sizde,
neredeyse orada, siz bana göndereceksiniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, yani benim haddime değil ama Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun verdiği önergenin mahiyetini HDP adına konuşan
arkadaşımız farklı bir şekilde sundu, MHP bunu
söylüyor; ben öyle anladım. Böyle söylüyorsa da sataşmadan söz
hakkı doğar.
BAŞKAN Sayın Altay, onu ben
gördüm, teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER : İshak GAZEL
(Kütahya), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
------0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz talep ediyorum.
On dakika ara verdiniz, yirmi dakika oldu. Dolayısıyla,
çalışma usullerine davet açısından tutumunuz hakkında
söz istiyorum.
BAŞKAN
- Lehte, aleyhte?
OKTAY
VURAL (İzmir) Aleyhte.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Lehte.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Lehte.
BAŞKAN
Peki.
Sayın
Vural, buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ben söz almayacağım, Sayın Özdağ
alacak.
BAŞKAN
Lehte Sayın Ümit Özdağ
(MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, önce söz taleplerini belirleyin, ondan sonra
sayın hatibi çağırın.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Aleyhte mi istediniz?
OKTAY
VURAL (İzmir) Evet.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tutumunuz aleyhinde istedi yalnız.
Sayın Başkan, biz lehinde
Önce lehler mi aleyhler mi? Fark etmez ya,
konuşsun.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ondan da bir usul tartışması açardım.
Madem Sayın Başkan iki dakikayı vermek istemiyor, ben 10
katını alırım. demiştim.
BAŞKAN
Bir dakika Sayın Özdağ. Konuşmacıları belirleyelim,
ondan sonra
Lehte
Sayın Canikli, Sayın Engin Altay; aleyhte Sayın Ümit Özdağ,
Sayın İdris Baluken.
Aleyhte
Sayın Ümit Özdağ, buyurun efendim.
Üç
dakika süreniz.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydının Genel Kurul
çalışmaları sırasında söz ve ara vermeyle ilgili
tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı
hakkında
ÜMİT
ÖZDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önergede Türkmenlerin içinde
bulunduğu durumun incelenmesi talebi vardı. Milliyetçi Hareket
Partisi meseleye bir etnik zeminde yaklaşmıyor. Tabii ki Türkmenler
bizim soydaşımız ve bunun için de önem veriyoruz. Ancak, biz, bu
öneriyi verirken Türkmenlerin son on-on beş yıllık süreçte,
bölgede Orta Doğunun yeniden yapılandırıldığı
süreçte olağanüstü mağdur ve tek başına kalmış
bir millî grup olmasından hareket ederek bu meseleyi gündeme getirdik.
Bakın, Suriye İnsan Hakları Örgütü tarafından
yayımlanan son raporda Türkmenlere yapılan baskılar, YPG
tarafından yapılan baskılar çok açık bir dille
anlatılıyor. Tam anlamıyla bir etnik temizlik var, cinayetler
var, katliamlar var; bunları bu Meclis araştırmalı. Bu bir
etnik yaklaşım değildir. Milliyetçi Hareket Partisini
yakından tanıyanların hepsi bilir ki biz meseleye bir etnikçilik
esasında yaklaşmıyoruz. Bölgede olağanüstü bir mağduriyet
var ve Türkmenlerin arkasında da kimse yok. Bakın, bölge yeniden
yapılanırken Şii Arapların arkasında bütün gücüyle
İranın olduğunu görüyorsunuz. Bölgede Barzaninin
arkasında Amerika Birleşik Devletlerinin olduğunu görüyorsunuz.
Talabaninin arkasında bütün gücüyle İranın olduğunu
görüyorsunuz. Peki, Türkmenlerin arkasında kim var? AKP Hükûmeti de diyor
ki: Biz herkese eşit mesafede davranıyoruz. Ama, bu
yaklaşım, herkesin arkasında birisi varken Türkmenleri
yalnız bırakmak anlamına geliyor. Hayır, Türkmenlere
eşit mesafede durma politikası yanlış bir politika.
Türkmenlere birazcık daha -diyelim- yakın durmak
durumundasınız çünkü Türkmenlerin arkasında Amerika yok, Rusya
yok, Avrupa Birliği yok, İran yok yani Türkiye'nin
dışında olabilecek kimse yok ve bunlar inanılmaz bir zulmü
2003ten beri yaşıyorlar. Yani, Kerküke ilk peşmerge birlikleri
girdiği zaman nereye girdiler? Gittikleri yeri herkes biliyor. Nüfus
dairesiydi ve nüfus dairesi imha edildi. Ondan sonra Türkmenlerin ileri
gelenlerinin hepsi teker teker kurşunlandı. Nereden
çıkartıldı onlarla ilgili bilgiler? Süleymaniyede Türk askerî
karargâhına yapılan baskından çıkartılan bilgilerle
hepsi infaz edildi peşmerge çeteleri tarafından. İşte, hâl
böyleyken Milliyetçi Hareket Partisi gelin bunu inceleyelim diyor. Mesele
bundan ibarettir, yoksa meseleye hiçbir zaman biz etnikçi olarak
bakmıyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdağ.
Tutumum
lehinde ilk söz Sayın Canikliye aittir.
Buyurun
Sayın Nurettin Canikli. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, tutumunuzda bir sorun
yok, tutumunuzu destekliyoruz.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Taraf olmayın lütfen. Tarafsızlık
makamıyla ilgili taraflı ifadelerde bulunmayın.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bu, sadece, Sayın Vuralın biraz önce
verilmeyen sözünü veya alamadığı sözünü bir alma yöntemi
olmasından -tabii çok tecrübeli Sayın Vural biliyorsunuz bu
konularda- ibarettir. Dolayısıyla, bu konuda tutumunuzla ilgili
herhangi bir problem yok.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Canikli.
Aleyhte
ikinci söz Sayın İdris Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Özsoy konuşacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özsoy.
HİŞYAR
ÖZSOY (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gerçekten, hani, Mecliste tabii biraz yeniyiz, böyle sataşmalar vesaire...
Sataşmamaya çatıştık ama o şekilde
algılanmış. Şu şekilde bir daha açıklık
getireyim ben bu duruma, bizim söylediğimiz şudur, son derece net:
Eğer insani bir perspektifle herhangi bir soruna bakıyorsak aynı
hassasiyeti Suriyede yaşayan başka topluluklar için de
gösterebilmemiz lazım. Sadece Milliyetçi Hareket Partisinin değil, AK
PARTİ'nin, CHPnin, hepsinin bu hassasiyeti göstermesi lazım. Bunun
dışında herhangi bir şey söylemedik.
İkinci
bir durum, tabii, Türkmenler mevzusu tartışıldığı
zaman, bakın, birçok çifte standart olduğunu da biliyoruz. Mesela
Tuzhurmatu bölgesindeki Türkmenlere karşı olan katliamlarda -diğer
gruplardan arkadaşlar da ifade ettiler- genel anlamda bir sessizlik söz
konusuydu. Sonra, Türkmenleri de böyle, kendi içlerinde homojen bir
yapıymış gibi düşünmemek lazım. Bakın,
Türkmenlerin içerisinde Şii olanlar var, Türkiye'nin onlarla çok da
sağlıklı ilişkileri yok, biz biliyoruz çünkü politik eylemlerinde
İran yanlısı davranabiliyorlar ya da Suriyedeki Türkmenlere
baktığımız zaman durum biraz daha karmaşık. Çünkü
Esad rejimiyle birlikte olan Türkmenler var, PYDyle, YPGyle şu an
birlikte askerî ittifakta olan Türkmen gruplar var, onu da biliyoruz; Selçuklu
Tugayı, Yavuz Selim Tugayı
Hem de isimlerine bakın, bunlar
PYDyle birlikte çalışıyorlar. Bir de Türkiye'nin
desteklediği birtakım gruplar var. Şimdi, tabii, bu
tartışma ve spekülasyonlara girersek hani bunun sonu gelmez. Biz
şunu söylüyoruz: Eğer tartışılacaksa bu mevzu,
Suriyede istikrarlı bir şekilde barış, toplumsal adalet,
halkların çıkarına bir toplumsal barış kurulacaksa,
bunun için hiçbirisi arasında ayrım yapmadan bir süreç yürütmek
gerekiyor, konuşmak gerekiyor.
Bir
konu daha: Şimdi, ağır aksak giden bir süreç var biliyorsunuz,
PYDnin orada örgütlediği kantonlarda. Ama şunu da çok iyi biliyoruz,
bu hem ulusal hem uluslararası basına defalarca yansıdı:
Kanton deneyiminde, bakın, o kantonlar Kürt kantonları değil; o
kantonlarda yaşayan insanların, değişik etnik inanç
gruplarının temsilcilerinin olduğu yönetimler. Aralarında
Türkmen temsilciler de var, aralarında gayri
Öyle söylemeyeyim ama
Müslüman olmayan halklardan insanlar var, aralarında Araplar var. Mesela,
Cezire kantonunun eş başkanı, kendisi bir Arap.
Dolayısıyla,
mevzuyu getirip böyle bir etnik gerilim içerisine
sıkıştırmak, bu mantıkla yorumlamak bizi hiçbir
noktaya götürmez. Mümkün mertebe hani sataşmadan bu mevzuları
gerçekten tartışabilmemiz lazım. Türkiye'nin Orta Doğu politikası
ve Suriye politikası yanlıştır. Bu temel yanlış
da Kürt karşıtlığıdır. Bu
karşıtlıktan çıkıp diğer halklarla birlikte,
Kürtler, Araplar, Türkler, Farslar insanca bir şekilde,
barışçıl bir şekilde nasıl yaşayabilirler, bu
Meclisin bunu tartışması, bunu gündemleştirmesi, bunu
kolaylaştırması gerekiyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özsoy.
İkinci
söz, lehte Sayın Engin Altay.
Buyurun
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Babam
der ki: Cömertle nekesin farkı olmaz. Cömert harcar, savurur; nekes
sıkar sıkar, biriktirir, başına bir hâl gelir, hepsi öylece
gider. Şimdi sizin bu tutumunuz biraz öyle oldu, iki dakikayı hesap
ederken on iki dakika kaybettirdiniz Meclise; bu bir.
Ayrıca
Sayın Başkan, 4 siyasi partiden teşekkül eden bir Meclisimiz var.
4 siyasi partinin sayın grup başkan vekilleri her ne suretle olursa
olsun, ayağa kalkıp size işaret ettikleri zaman
meramlarını dinlemekle, olabildiğince toleranslı olmakla
Meclisin mesaisi zarar etmez, kâr eder. İşte, aksi takdirde,
Sayın Vural, yüksek Parlamento tecrübesiyle tutumunuzu, on dakika
verdiğiniz arayı yirmi dakikaya sarkıtmanızı 69a göre
bir durum değerlendirmesi olarak ortaya koyar. Dolayısıyla,
gelin, isterseniz başından beri -salı günü bu Meclis fiilî
çalışmalarına başladı bana göre- ilk gün
söylediğim bu uygulama birliği konusunda Meclis başkan vekilleri
olarak belli prensiplerde anlaşın, uzlaşın; biz de oturumu
yöneten Meclis Başkanının tutumuna, anlayışına
göre vaziyet almaktan kurtulalım. Bunu belirtmek istedim, bu uygulama
birliğini önemsiyorum.
Öte
yandan, bu vesileyle, biraz önce -Meclisin mesaisini fazlaca alıyoruz-
Hişyar Bey
Aslında siz onu anladınız yani MHP size dedi ki:
Benim önergemin mahiyetini saptırdı, bizim önergemizde olmayan
şeylere, başka konulara atıfta bulundu. Bu doğal bir söz
hakkı doğurur zaten, bunu vermemekte niye direndiniz, anlamadım.
Bu
vesileyle, Sayın Vuralın bir iddiasına da cevap vermem gerekir.
Cumhuriyet Halk Partisi terörle mücadele konusunda Hükûmet ne istedi de
vermedi? Bizim 2014te Hayır. dediğimiz tezkereyi Sayın Vural
ve merak eden sayın milletvekilleri dikkatli okursa, 2014te Cumhuriyet
Halk Partisinin Hayır. dediği tezkere, Suriye merkezî yönetimini
açık hedef alan, Suriye merkezî hükûmetine bir savaş tezkeresiydi.
Biz bu bakımdan bu tezkereye hayır oyu kullandık. Onun
dışında, 2010da, 2011de, 2012de, 2013te, 2015te terör
tehdidine yönelik olarak Hükûmetin istediği, Türk Silahlı
Kuvvetlerine istediği yetkileri Cumhuriyet Halk Partisi Hükûmete hep
vermiştir ama biz yetki verdik de ne oldu, iyi mi ettik, o da
tartışılır. Türkiye terör tehdidine her geçen gün biraz
daha yüksek yoğunlukta maruz kalıyor, bu da ayrıca Meclisin düşünmesi
gereken bir durum. Meclisin Hükûmeti de bu konuda Hükûmet zaten yok bugünden
beri Mecliste- ciddi uyarması lazım. Yıllardır tezkere
alır Hükûmet, şunu yapar, bunu yapar. Bakıyoruz, Türkiye
savaş yerine döndü, Türkiye'nin iç barışı ortadan
kalktı biraz önce başka partilere mensup hatipler söyledi- bölgesel
bir iç savaş var. Bütün bunların sorumlusu burada şimdi olmayan
Hükûmetin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (Devamla) -
uyguladığı yanlış Suriye
politikasıdır. Bu Meclis de bu duruma daha fazla seyirci
kalmamalıdır.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Altay.
Sayın
milletvekilleri, oturumu yöneten başkan vekilleri birleşime bir saati
geçmemek kaydıyla belli sürelerle ara veriyorlar. Dolayısıyla ve
çoğunlukla da hepimizin gördüğü, alışageldiği ve
Meclis teamülü hâline gelen bir durum da söz konusu. Beş dakika on
beş dakikayı, on beş dakika bazen yarım saati, hatta bir
saate yakın bir süreyi alabiliyor. Bu olağan bir durumdu ama yine de
Sayın Vuralın bu usul tartışmasındaki konusunu da
haklı bularak usul tartışmasını açtık.
Dolayısıyla, bundan sonraki süreçte de
Tabii ki İç Tüzük Bir
saatten fazla ara veremez. diyor. Zaman içerisinde bu tür sarkmalar bazen grup
başkan vekillerinin içerideki istişareleri neticesinde de
uzayabiliyor. Bunu makul görmek lazım diye düşünüyorum ben. Tabii ki
niyetim kimseye söz vermemek değil. Emin olun, en adil şekilde ve
herkesin de mümkün mertebe söz hakkını fazlasıyla vermeye
çalıştım. Salı gününden beri de hep bunu yapmaya
çalıştım, bundan sonraki süreçte de bunu yapacağız ama
İç Tüzükü de Anayasayı da uygulamak suretiyle Meclisin verimli
çalışmalarını, gündeme dönük çalışmalarını
da yürütmek durumundayız. Birbirimizi tabii, bu noktada bir kasıt
olmadan zaman zaman farklı bir şekilde de anlayabiliriz belki ama
hoş görelim diyorum.
Tutumumda
da bu bakımdan bir değişiklik olmadığını
ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, Engin Bey dolayısıyla,
2014 yılındaki tezkereye Hayır. dediklerini itiraf ettiler,
demek doğruymuş.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Siz bizi Terörle ilgili tezkerelere Hayır.
dediniz. diye itham ettiniz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Evet.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Biz Suriye merkezî yönetimine savaş tezkeresine
Hayır. dedik.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ama efendim, orada PKKyla mücadele de vardı.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Yok efendim, nerede var?
OKTAY
VURAL (İzmir) Öyle olur mu, 2014 yılında Irak ve Suriye
tezkereleri beraberdi, PKK terör örgütü vardı, IŞİD de
vardı.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Oktay Bey, buradan size ekmek çıkmaz! Buradan size
ekmek çıkmaz!
OKTAY
VURAL (İzmir) Buradan size ekmek çıkmaz; onun için doğru
zamanda durdunuz, bir adım daha olsa...
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Size çıkmaz, bırak, başka yerde ekmek
arayın.
OKTAY
VURAL (İzmir) Onun için yeni milletvekillerinizin de dikkatli
olmasını söylerseniz iyi olur.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Karşılıklı
konuşmayalım.
Gündemin
Seçim kısmına geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda
açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN
- Şimdi, bazı komisyonlarda boş bulunan ve Halkların
Demokratik Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız,
gösterilen adayları ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan 2 üyelik için Mardin
Milletvekili Mithat Sancar aday gösterilmiştir.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diyarbakır
Milletvekili Feleknas Uca.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Dışişleri Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
- Dışişleri Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Batman
Milletvekili Saadet Becerekli.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3.- Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan
1 üyelik için Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince gündemin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilen (10/2) ve (10/7) ile (10/18) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
XI.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay ve
25 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2)
2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer
ve 19 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksal ve 20 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar
ile boşanma olaylarının araştırılması ve
aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/8)
4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyet ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)
5.- Adana Milletvekili Aydın
Uslupehlivan ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)
6.- MHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/11)
7.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu
ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/12)
8.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka
ve 20 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/13)
9.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu ve 24 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz
etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)
10.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç
ve 24 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/15)
11.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarca ve 26 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)
12.- Çorum Milletvekili Lütfiye
İlksen Ceritoğlu Kurt ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü
olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının araştırılması
ve aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/17)
13.- Ağrı Milletvekili Dirayet
Taşdemir ve 22 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)
BAŞKAN
- Hükûmet? Burada.
Dünkü
birleşim Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına yapılan
konuşmalarla tamamlanmıştı.
Şimdi,
önerge sahiplerine geçiyoruz. Önerge sahipleri adına
konuşacakları ben sırasıyla izah ediyorum: Orhan Atalay,
Ardahan Milletvekili; Aylin Nazlıaka, Ankara Milletvekili; Burcu Köksal,
Afyonkarahisar Milletvekili; Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş
Milletvekili; Nuri Okutan, Isparta Milletvekili; Şenal Sarıhan,
Ankara Milletvekili; Besime Konca, Siirt Milletvekili; Emine Yavuz Gözgeç,
Bursa Milletvekili; Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili; Lütfiye
İlksen Ceritoğlu Kurt, Çorum Milletvekili; Dirayet Taşdemir,
Ağrı Milletvekili.
Evet,
önerge sahiplerinin konuşma süreleri on dakikadır.
Şimdi,
önerge sahipleri adına ilk söz, Orhan Atalay, Ardahan Milletvekili.
Buyurun
Sayın Atalay.
Süreniz
on dakika.
ORHAN
ATALAY (Ardahan) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada
gözlemlendiği gibi kendi toplumsal bünyemizde de dikkat çekici bir
artış eğilimine girmiş bulunan boşanma
vakalarını incelemek amacıyla Anayasanın 98inci ve
İç Tüzükümüzün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması önergesi üzerinde söz
almış bulunuyorum, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Amacımız,
belki de önemine dikkat çekmek niyetiyle, cemiyet hayatımızın
temel yapı taşı veya çekirdeği olarak nitelediğimiz
aile kurumuna zarar verecek saikları tespit etmek, onlarla sahici
şekilde yüzleşmek, sağlıklı çözümler üretmek ve
bilhassa maddi ve manevi tüm kazanımlarımızı kendilerine
emanet olarak bırakacağımız çocuklarımızın
daha sağlıklı yetişmelerine uygun iklimlerin vücuda
getirilmesine katkıda bulunmaktır.
Değerli
arkadaşlar, takdir edersiniz ki fizik ve ötesi hâliyle durmak bilmeyen o
güçlü devinimiyle bu hayatın en temel gerçeği hareket,
değişim ve yenileşmedir. İnançlar, kültürler, medeniyetler,
teknikler, yönetim biçimleri hatta ideolojik, biyolojik ve sosyolojik
yapılar dahi bu köklü yasaya bağlı bir seyir izlerler.
Ailenin
ilk ortaya çıkışına ilişkin farklı inançlar,
bilgiler ve tezler olsa da hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçeklik
vardır ki o da özellikle çağımızda ailenin toplumsal
varlığın temel yapı taşı olarak gördüğü ilgi
ve kabuldür. Toplum binamızın yapı taşını
oluşturan ailenin temelinin esasında aşkın bir arka plana
da sahip olan evlilikle atıldığını biliyoruz. Bu
nedenledir ki insanlık tarihinin başından günümüze kadar hemen
hemen tüm kültürlerde evlilik kurumu saygın ve kutsal bir öz
taşır. Evlilik merasimlerinin çoğu toplumlarda seyirlerin en
büyük mabedinde Tanrının huzurunda bir sözleşmeyle akdedilmesi
de bu yüzden olsa gerek. Ne var ki özellikle gelişmişler
kategorisinde yer alan ülkelerde aile kurumunun tam anlamıyla büyük bir
krizle karşı karşıya bulunduğu artık bir sır
değildir. Bu ülkelerde boşanma oranlarının yüzde 50lerin
üzerinde seyrettiğini, tek ebeveynli aile veya gayriresmî veya
gayrimeşru birliktelikler, evsiz ve ailesiz çocuklar gibi problemlerin de
birincil nedeni olan bu durum ciddi bir sosyal problem olarak devletlerin
öncelikli listesinde yerini almış bulunmaktadır.
Bizdeki
duruma gelince, bahsi geçen ülkeler kadar olmamakla birlikte rakamların
bizim de kapımıza yaklaşan büyük bir tehlikeden haber
verdiği kanaatindeyim. Mesela, 2000 yılında 34.862 olan
boşanma sayısı, sadece bir yıl sonra yani 2001
yılında takriben 3 kat birden artmış ve 91.994
sayısına ulaşmıştır. Bu sayı bir önceki
yılda ne yazık ki 131 bine yaklaşmıştır.
Devletlere ciddi maliyetlerin yanı sıra telafisi imkânsız nice
travma ve trajedilere gebe bu problem, belki de yarınlara ilişkin
ciddi tedbirler almamız gerektiği konusunda geç
kaldığımızı da söylüyor. Birleşmiş
Milletlerin 1994 yılını Aile Yılı olarak ilan etmesi
de belki bu yüzdendir.
Değerli
milletvekilleri, şehirleşme süreciyle birlikte eğitim düzeyinin
artmasına bağlı olarak kadının iş ve sosyal
hayata daha fazla özne olarak katılıp ekonomik
bağımsızlığına kavuşmasından ileri
iletişim teknolojisine kadar bir dizi nedensel açıklama yapmak
elbetteki mümkündür ama devletin de bu değişim ve dönüşüm
sürecini kontrol altına almak, onu doğru yönetmek, gerekli tedbirleri
zamanında almak gibi bir ödevi olduğu da açıktır. 2002den
bugüne AK PARTİ iktidarları dönemleri boyunca bu tehlikenin
farkında olarak devrimsel boyutlarda attığımız
adımlara rağmen bu konuda katedilmesi gereken uzun bir mesafenin olduğu
inancındayız. Zira, 1990 yılında kurulan
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumuna kadar aile kurumu,
yönetim politikaları arasında hatıra gelmeyen, gitmediğimiz
ve görmediğimiz çok uzaklarda bir köy gibiydi. Bu kurumun bugün Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı adıyla müstakil bir
bakanlığa kavuşturulmuş olması bile tek
başına konunun hangi ciddiyetle ele
alındığını gösterir. İlgili
bakanlığın faaliyet sahalarına
baktığımızda ise devletin sosyal karakteriyle ilk kez
buluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, aile denince dikkatlerin hemen kadına yönelmesi,
kadının aile kurumunun alternatifi olmayan kurucu ve koruyucu
rolünden dolayı olsa gerek. Yaratıcının hayat
dediğimiz hakikati kendi varlığına
bağladığı kadına ilişkin sağlıklı
bir bakışı hatta inancı yaygın ve etkin
kılmadığımız sürece dünden beridir bu kürsüde dile
getirilen derdin dermanını bulma imkânımızın da
olmayacağı kanaatindeyim.
Ne
yazık ki, dinlere ve devrimlere rağmen baştan beri bu konuda
arzu edilen düzey henüz yakalanmış değildir. Mesela, kutsal
kitaplarda Musa Peygamberin babasından tek bir yerde dahi söz edilmez
iken anasına defalarca atıflarda bulunulur. Buna rağmen Musa
Peygamberin getirdiği dinin mensupları her sabah Bizi kadın
olarak yaratmamış bulunan Tanrıya hamdolsun. diyerek hayata
başlarlar.
Kadını
mabede dahi kabul etmeyen tarihsel ve toplumsal bir iklimde kadın
kimliğinin saygınlığını yeniden inşa etmek
amacıyla olsa gerek ki, İsa Peygamber babasız
yaratılmış ve kıyamete kadar Meryem oğlu İsa
adıyla anılsın diye. Ama onun getirdiği dinin din
adamları bir süre sonra kadını büyük günahın faili diye
suçlayıp ilahiyatını ve hukukunu bu bakışa bina
ettiler.
Bana
dünyada üç şey sevdirildi: Namaz, kadın ve güzel koku diyen,
eşine tokat atana Gündüz eşeğini dövdüğün gibi eşini
döveceksin gece de utanmadan aynı yatağı
paylaşacaksın. Bilesiniz ki en hayırlınız eşine
karşı en hayırlı olanınızdır.
uyarısında bulunan, Ben, güneşte kurutulmuş et yiyen
kadının oğluyum. sözünü bir iftihar olarak söyleyen, Çoğu
insan ona bakmaktan kendisini alamıyor, onu mescitten menetseniz olmaz
mı? teklifinde bulunan kişiye: Allahın kullarını
Allahın mescitlerinden menedenden daha zalim kim olabilir? ayetini
hatırlatan, Beşikten mezara kadar ilim tahsil etmek erkek ve kadın
herkese farzdır. diyerek kadına hem mabedin hem de mektebin
kapılarını açan bir Peygamberin öğretilerinden onun ümmeti
kadını mektepten ve mabetten mahrum bırakan pratikler üretti.
Dinlerin
tahakkümündeki Orta Çağı kapatıp sözde, evren, insan, tarih, gelenek,
kültür, din ve toplum gibi en temel alanlarda yerleşik tasavvur
biçimlerini kökten sorgulayıp varoluşu salt maddeye indirgeyerek
hayatı kutsalı olmayan çekilmez bir sığlığa
indirgeyen modern devrimlere gelince, onların da kadın için bir
cennet vaatleri hiç olmadı.
Dün
sanayi devrimini izleyen süreçte gün boyu alın terinin
karşılığı olarak karnını dahi doyuramayan,
çoğu zaman yemlerine saldırmak için domuzlarla
boğuşmuş kadını ucuz iş gücü olarak telakki
etmiş vahşi kapitalizmden bugün kadının cinsel
kimliğini paraya tahvil eden modern kapitalizme ne değişmiş
olabilir ki. Ya da Fransız Devriminden sadece dört yıl sonra yani
1793 yılında İnsan ve Yurttaşlık Hakları
Bildirisi başlığında geçen insan kavramı
kadını da içeriyor mu? sorusunu soran De Gouges ve
arkadaşlarına devrim yasasının giyotinlerden başka bir
cevabı oldu mu? Ve insanlık olarak bugün önümüzdeki sofraya konulan
acı yemişler kaderin dün bizzat kendi ellerimizle ektiğimiz
tohumların ağaçlarından bize takdim ettikleri değil midir?
Tarih
boyunca iktidar ve tahakküm hırsıyla dünyayı ebedî bir cehenneme
çeviren savaşların geriye bıraktığı tüm
yıkımların altında kalan şey, erkeklerin tırnak
içinde- güçlü cesetleri değil, kadınların ömür boyu
iniltilerle kanayan o tırnak içinde- zayıf ruhları değil
midir?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadının tarihini
tıpkı gazetelerin 3üncü sayfasını dolduran haberler gibi
trajedilerle dolduran bu bakışın sakatlığını
sorgulamak her akıl ve vicdan ehlinin asgari ahlaki mecburiyeti değil
midir? İnsan ve hayata dair gerçeklik bu ise şayet, yapmamız
gereken şey de onu dönüştürmeye irade koyup hayatın her
alanına nüfuz edecek soylu çabalara soyunmak olmalıdır. Öyle ise
gelin ilahiyat, tarih, edebiyat, sanat ve siyaset başta olmak üzere her
şeyi on binlerce yıllık yaşanmışların
süzgecinden damıtıp, evet, kadını da hem de merkezinde
içeren insanca bir hayatı yeniden inşa etmeye koyulalım. Bu
inşada iyiliğin dörtte 1ini babaya, 3ünü de anaya verelim çünkü
hayat denilen ağır yükün dörtte 3ü onların sırtında
taşınmaktadır.
Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkürler Sayın Atalay.
Söz
sırası, Aylin Nazlıaka, Ankara Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Nazlıaka.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ailenin korunması ve boşanmanın nedenlerinin
araştırılmasıyla ilgili olarak verilmiş olan
araştırma önergesine yönelik olarak söz almış bulunuyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, dün Sayın Başbakan bir konuşma yaptı, bu
konuşmasında şöyle dedi: Kadına el kalkmasın diye tüm
tedbirleri alacağız. Dün gene Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
bir twit attı. Kendisi bu arada ne dün ne de bugün buradaydı.
Hükûmeti temsilen maalesef kendisi burada bulunmuyor, herhâlde çok daha önemli
konuları var. Attığı twitte o da Kadına yönelik
şiddete sıfır tolerans. dedi. Yani bu cümleleri duyanlar
sanır ki, siz, daha dün iktidara geldiniz, yarın kadına yönelik
şiddetle, boşanmalarla, aileye dönük problemlerle baş etmeye
başlayacaksınız. Gene, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
dün atmış olduğu twitte İstanbul Sözleşmesine de
atıfta bulunuyor ve gene tek teselli kaynağı olan ilk
imzacı olmanızla övünüyor. Tabii sadece bununla teselli bulabiliyorsunuz
çünkü sözleşmeyi uygulamadığınız için elinizde
kullanacak başka bir malzemeniz yok maalesef. Biz dilerdik ki kendisi
İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasıyla ilgili olarak gurur
duyduğunu söyleyen bir twit atabilsin ve hatta bugün burada yer alarak
neler yapmak istediğini, icraatlarını, bizim kendisine yönelik
öneri ve eleştirilerimizi dinlesin, bunlara cevap versin. Öyle görünüyor
ki Meclisi çok da önemsemiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede kadınlar en yakınları tarafından;
eşleri, babaları, kayınpederleri, ağabeyleri,
amcaları, dayıları tarafından şiddete, tacize,
tecavüze maruz kalıyor ve öldürülüyor, yaşamını kaybediyor.
Namus adına sözde, töre adına sözde, gene kıskançlık
adına sözde, yaşamlarını kaybediyor. Bakın
yılın ilk on bir ayında 259 kadın kardeşimiz
yaşamını kaybetti. Tabii bu arada Bianete de bir kez daha
teşekkür etmek istiyorum çünkü bu vermiş olduğum rakam Bianetin
basın haberlerinden derleyip toparlamış olduğu bir
rakamdır.
Biz
ne zamandır Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ve
Adalet Bakanlığına bu konuda önergeler veriyor olmamıza
rağmen maalesef önergelerimize de herhangi bir yanıt alamıyoruz.
En son 2009 yılında yanıt vermiştiniz, ondan sonra da,
kadına yönelik şiddetin yüzde 1.400 oranında
arttığı gerçekliğiyle karşılaşınca,
anlaşılan, önergeleri geçiştirmeyi bir alışkanlık
hâline dönüştürdünüz maalesef. Belki biz bugün burada bu önergeyi
konuşurken bile dışarıda bazı kadın kardeşlerimiz
katlediliyor, şiddet görüyor, tacize, tecavüze, cinsel istismara
uğruyor, biliyor musunuz? Her 3 kadından 1inin şiddet
gördüğü, her gün kadınların katledildiği bu ülkede elbette
ki sorumlular bellidir değerli arkadaşlar. Kadınların yürek
dağlayan feryadına en yakınları bile bazen
kulaklarını tıkıyor, adalet sistemi kulaklarını
tıkıyor, üzülerek söylüyorum, sayenizde bu Parlamento da
kulaklarını tıkıyor. İşte, yaşanan bu kara
tablo karşısında vicdanlar suskun, gözler kör, kulaklar
sağır âdeta. Öyle bir hâldesiniz ki, kadın haklarına
aykırı olarak tüketilmiş olan cümlelere karşı bile hiçbir
şey söylemiyorsunuz. Mesela, dönemin Başbakanı Ben
kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum. diyor, susuyorsunuz;
dönemin Maliye Bakanı İşsizlik arttı çünkü kadınlar
iş aramaya başladı. diyor, susuyorsunuz; dönemin Ekonomi
Bakanı Kriz bitti, artık, kadınlar eve dönebilir. diyor, gene
susuyorsunuz; hem dönemin hem bugünün Orman ve Su İşleri Bakanı
kendisinden iş isteyen bir kadına Evdeki işler yetmedi mi?
diye kahkaha atıyor, e buna da susuyorsunuz, hepsine susuyorsunuz; kendi
İl Başkanınız 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde
bir yazı yayınlıyor ve bu yazıda Kadını hafifçe
dövebilirsiniz. diyor, buna da ses çıkarmıyorsunuz; İl Genel
Meclisi üyeniz Erhan Emekçi diyor ki: Kızlar çok okuyunca erkekler
evlenecek kız bulamıyor. Buna da susuyorsunuz. Daha ne kadar
susacaksınız sayın milletvekilleri?
Siz
kendinize hiç şu soruyu sordunuz mu, bunu çok merak ediyorum: Neden sizin
iktidarınız döneminde kadına yönelik şiddette yüzde 1.400
artış oldu. Neden? Hiç sordunuz mu bu soruyu kendinize?
İşte bu sorunun cevabı, az önce bahsettiğim o cümleleri
sarf edenler karşısında susmanızda yatıyor, o
cümleleri sarf edenlerin zihniyetlerinde yatıyor. Hani, ben, AKPli erkek
milletvekilleri susuyor, onu zaten anlayamıyorum ama kadın
milletvekilleri neden susuyor, açıkçası onu da anlayamıyorum.
Dilerim bu sefer, bu dönem Parlamentoda fikri hür, vicdanı hür kadın
vekiller olur da onlarla kadın hakları konusunu partilerüstü bir
mesele gibi değerlendirebiliriz.
Bakın,
biz İstanbul Sözleşmesine destek vermiştik, tam destek
vermiştik ve biz de gurur duymak istemiştik o sözleşmeyle ama
maalesef demin de dediğim gibi iş sadece imza boyutunda yani
göstermelik boyutta kaldı. İşte o yüzden diyorum
İnandırıcı değilsiniz. diye, o yüzden diyorum
Maalesef ikna edici değilsiniz. diye.
Şimdi,
bugün, burada, biz, toplumun temeli olan, kutsal çatı diye
tanımladığımız, içinde yaşayan insanların
birbirine saygıyla, sevgiyle, özveriyle bağlı olduğunu
varsaydığımız aileden bahsediyoruz. Eğer gerçekten
de ailenin bireyleri birbirine sevgiyle, saygıyla, özveriyle
bağlıysa elbette ki hepimizin düşüncesi ortaktır, hepimiz o
ailenin korunmasını, o ailenin güçlendirilmesini isteriz. Bu bizim
ortak duygumuzdur, ortak düşüncemizdir, ortak çabamızdır, ortak
mücadelemizdir. Ama bir de sizin görmediğiniz, madalyonun bir farklı
tarafı var; bu ülkede şiddet gördüğü için boşanmak
istediği hâlde boşanma hakkı elinden alınan kadınlar
var; dar kalıplar içine hapsedilmiş, gelenekler ve görenekler
tarafından yürekleri mühürlenmiş, toplumsal baskıyla özgürlükleri
hapsedilmiş, mutluluğunu haykırmaya kalkınca hayatları
elinden alınan kadınlar var.
Bakın,
ben sık sık sığınakları ziyarete gidiyorum. Bu
arada, yanlış ifadeler kullanıyorsunuz, konukevi değil
onların adı, sığınaktır, tekrar
hatırlatayım. Sığınakları ziyarete
gittiğimde kadınlara soruyorum Ne zaman geldiniz? diye.
Enteresandır, kadınlar daha çok hangi ay sığınaklara
gidiyor biliyor musunuz? Haziran ayında. Gerekçesini tahmin etmek ister
misiniz? Kadınlar şiddet görüyorlar bütün yıl boyunca ama
bekliyorlar. Ne zamana kadar? Çocukları karne alıncaya kadar. Ne
zaman çocukları karne alıyor, o zaman dönüyor eşine Ben
artık daha fazla şiddet görmek istemiyorum, boşanmak istiyorum.
diyor. İşte, en ağır şiddeti de o zaman görüyor. O
yüzden kendini o sığınaklara dar atıyor biliyor musunuz.
O yüzden değerli arkadaşlar, evlilik
nasıl bir haksa boşanmak da aynı temelde bir hukuki haktır.
Boşanma, asla ve asla şiddetin ve öldürmenin bahanesi olamaz. Ama
tabii, bugün aile kurumunun gelmiş olduğu bu noktada elbette sizin
uygulamış olduğunuz politikaların
yanlışlığı yatmaktadır. Boşanma bir neden
değildir arkadaşlar, bir sonuçtur. O yüzden biz isterdik ki bugün
sizin getirdiğiniz önergeyle boşanan kadının bundan sonra
sahip olacağı sosyal politikalar neler olacak, sosyal haklar neler
olacak onu tartışalım. Biz isterdik ki boşanma
noktasına gelmiş olan kadının sorunları ve ona yönelik
çözüm önerileri neler olacaktır bunları tartışalım. Ama
tabii nafile çünkü sizin aklınız kadını değil aileyi
korumayı hedef alan politikalar üretmeye yetiyor maalesef sadece. Biz bunu
Mecliste de daha önce gördük.
Buradan bir teşekkürü de Bianete
olduğu kadar kadın örgütlerine yapmak durumundayım. Gerçekten de
kadın örgütleri bu Parlamentoda üretilmemiş olan politikaları
üreterek ve müthiş bir kadın hakları mücadelesi vererek birçok
şey üretti, birçok şey yaptı. Bunlardan bir tanesi de
Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Yasasıydı. Burada gelip
değerli fikirlerini, önerilerini aktardılar ancak maalesef kanunun,
aylarca burada tartışıldıktan sonra Genel Kurula inerken
yine ismi değişti ve kanunun ismi Aileyi koruma ve kadına
yönelik şiddeti önleme politikası oldu. Diyeceksiniz ki ne fark var?
Çok fark var. Siz kadına şu mesajı vermiş oluyorsunuz: Kol
kırılır yen içinde kalır. Sen şiddet mi görüyorsun
kardeşim, önceliğin aileyi korumaktır, otur oturduğun
yerde. Sen önce bir aileni koru, şiddet görüyorsan da biraz daha sus,
biraz daha tahammül et. İşte bu bakış
açısıdır ki sizin bu Bakanlığın isminden bile
kadını silmenize neden olmuştur.
Tabii, boşanmaların bir de çocuk
boyutu var. Onlardan da gerekçenizde Aile dramı olarak
bahsetmişsiniz ki elbette bu doğrudur. Ancak bundan bahsederken
çocukların şiddet görülen bir ortamda yaşadığı
travmatik ortamları, bundan dolayı yaşadıkları
mutsuzlukları tamamen göz ardı etmişsiniz yine.
Değerli
arkadaşlar, birçok kadın hayatlarından örnek vermek isterdim
ancak sürem yetmedi. Onun için son söz olarak diyorum ki eşitlik bir
demokrasinin mihenk taşıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Kadın-erkek eşitliğinin
olmadığı bir yerde demokrasiden bahsedilemez. Yaşamak bir
ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi özgürce.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nazlıaka.
Üçüncü
söz, Burcu Köksal, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun
Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü.
İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesinin imzalanmasının yıl
dönümünde ne yazık ki biz Türkiye olarak sınıfta kaldık.
Dünyada insan haklarının geliştirilmeye
çalışıldığı bir dönemde Türkiye olarak
geldiğimiz bu noktada görülen tablo ne yazık ki bize ümit
vermemektedir. Mesleğini icra eden gazeteciler sırf haber metinleri
yüzünden tutuklanırken, şirketler çeşitli sebeplerle tehditlere
maruz kalırken, demokrasimiz Ya bizdensiniz ya
düşmansınız ikilemine
sıkıştırılmış durumdadır.
İnsan
hakları, seçme ve seçilme hakkından tutun da temel yaşama
hakkının iyileştirilmesine kadar pek çok alanı
kapsamaktadır aslında. Fakat vatandaşlarımıza ekonomik
alanda da sahip çıkılmamaktadır. İnsan hakları
konusunda da, maddi olarak yaşama hakkı konusunda da ne yazık ki
sınavı geçemeyen bir Türkiyeyle karşı
karşıyayız. Bizim siyasetçiler olarak görevimiz bu tabloya
bakıp ders çıkarmak ve bu tabloyu tersine çevirmektir. Hani tabloya
bakıp ders çıkaralım, bu tabloyu tersine çevirelim diyorum da
insan hakları bakımından sınıfta kalan bir Türkiyede
kadın hakları ne durumda, isterseniz ona beraberce bakalım.
Aile
için toplumun en küçük temel birimi diyoruz, toplumdaki en küçük sosyal
yapı diyoruz ve aile bireylerinin sağlıklı ve huzurlu bir
ortamda yetişmelerinin direkt toplumsal yaşama etki edeceğini
söylüyoruz. Bunda hepimiz hemfikiriz fakat aile yapısının
özellikle son yıllarda ve on üç yıllık AKP iktidarı
döneminde ciddi anlamda zarar gördüğü artan boşanma oranlarından
da anlaşılmaktadır. Bugün her 5 evlilikten 1i boşanmayla
sonuçlanmaktadır. Boşanmanın en temel nedenlerinden biri
ekonomik sıkıntılardır. Ülke ekonomisinde yaşanan
sıkıntılar, işsizlik, geçim sıkıntısı,
yoksulluk, bunların hepsi bireylere ve dolayısıyla aileye
yansımaktadır.
Kadına
yönelik şiddet: Kadına yönelik şiddetle ilgili olarak bu konuda
ne yazık ki hukuki yaptırımların yetersizliği ve AKP
iktidarı döneminde kadına yönelik şiddete karşı etkin
bir mücadelenin yapılamaması yüzünden ne yazık ki bugün ailede
kadına yönelik şiddet vakalarının
arttığını gözlemlemekteyiz. Biz kadınların kaç
çocuk doğuracağımızdan tutun da doğum şeklimize,
gülüşümüze, kahkahalarımıza ve hatta boşanma nedeni olarak
börek açmayı bilmemeye bağlayan bir iktidara sahibiz. (CHP
sıralarından alkışlar) Ailesine çalışarak
katkı sağlamak isteyen kadınlarımıza Evdeki
işler yetmiyor mu? derseniz, Kadının fıtratında köle
olmak var. derseniz, kadınlar için tek kariyerin annelik olduğunu
düşünürseniz ve kadını sadece evin süsü olarak
değerlendirirseniz, hiç kusura bakmayın, kadın-erkek
arasındaki cinsiyet eşitsizliğine kapı açmış
olursunuz. Ailede birey olarak görülmeyen bir kadın için boşanma bir
haktır. Eşinden şiddet gören bir kadına kolluk kuvvetiniz
Karı koca arasında olur böyle şeyler. deyip
barıştırma yoluyla o evliliği sürdürmeye mecbur ederse o
kadın için boşanma bir haktır. Sadakat, Türk Medeni Kanununda
her iki eş için de düzenlenmiş bir yükümdür. Ancak, imam
nikâhıyla 2nci, 3üncü, 4üncü evliliklere cevaz verirseniz işte o
zaman boşanma o kadın için o ailede bir haktır. Eşi tarafından
canına kastedilen, pek fena muamele edilen kadınlarımızla
ilgili bugüne kadar yeterli koruma tedbirleri
alınamadığını gözlemliyoruz ve bu
kadınlarımızın birçoğu ne yazık ki bugün
hayatını kaybetmiş durumda. Soruyorum: Hükûmet olarak bu
kadınları bu evliliği sürdürmeye zorlamak yerine onlar için gerekli
tedbirlerin alınması gerekmiyor mu? Eğitimden
koparılıp aile baskısıyla küçük yaşlarda zorla
evlendirilen kadınlarımız, bunlar eşleri tarafından
baskı altında bir evliliği yürütmeye zorlanırken, yan
komşularına dahi gidemezken bu kadınlar için boşanma bir
haktır.
Kadın-erkek
eşitliğine inanmıyorum. diyen zihniyete Cumhuriyet Halk Partisi
olarak karşı çıkıyoruz. Kadına en az 3 çocuk
doğurma görevi vererek onu eve hapsetmeye kalkan AKP zihniyeti ne
yazık ki bugün erkek egemenliğini kabul eden, şiddete
kayıtsız kalmasını istediği ve her türlü koşulda
evliliğe mecbur tutmak istediği bir kadın tipi yaratmayı
öngörmüştür. Yaratılmak istenen bu kadın tipiyle her türlü
baskıya, şiddete rağmen bu evliliğe katlanılmak
istenmesi öngörülmüştür. Kadını önce toplumda ve bunun
yansıması olarak da ailede birey olarak görmediğiniz müddetçe
aile içi geçimsizlikleri sona erdiremezsiniz. Ailede yaşanan ekonomik
sıkıntıları gideremediğiniz müddetçe
boşanmaları azaltamazsınız. Her geçen gün artan enflasyon,
hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk toplumun en
küçük birimi aileyi olumsuz yönde etkilemektedir. Siz, bu ülkede
işsizliği, yoksulluğu çözmediğiniz müddetçe, ekonomik
istikrarı sağlamadığınız müddetçe bu boşanma
oranları her gün artacaktır. Boşanmaya yol açan nedenlerle etkin
bir şekilde mücadele etmeden boşanmanın azalmasını
bekleyemezsiniz.
Geçmişte,
aile paketi, çeyiz paketi gibi paketlerle evliliğe teşvik etmek
istediniz fakat boşanma sonrası özellikle ekonomik
bağımsızlığı olmayan kadınların
nasıl hayatta kalacağını, geçimini nasıl idame
edeceğini hiç düşünmediniz, bu konuda hiçbir yasal düzenleme
yapılmadı. Bu kadınlar uygulamada, ne yazık ki, cüzi
miktarda bağlanan nafakalarla ve zaman zaman da tahsil edilemeyen
nafakalarla geçinmek zorunda bırakıldı ve birçok kadın
sırf bu yüzden boşandıktan sonra geçim
sıkıntısı çekeceği için ve birçoğunun gidecek
yeri olmadığı için o evliliğe katlanmak zorunda
bırakıldı arkadaşlar. Uzun süren yargılama
safhasından sonra tazminat, nafaka ve benzeri talepleri yeterince
karşılanamayan kadınlar için ne yazık ki burada herhangi
bir yasal düzenleme yapma gereği hissetmediniz.
Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak kadın-erkek eşitliğinin toplumda
ve ailede gerçek anlamda sağlanması gerektiğini dün olduğu
gibi bugün de savunuyoruz ve bu konuda da kadın-erkek
eşitliğinin gerçek anlamda, kâğıt üzerinde değil,
gerçek anlamda sağlanabilmesi için bu kürsülerde öyle süslü püslü laflarla
değil, gerçekten etkin bir şekilde gerçekleşebilmesi için bu
konuda mücadele eden sivil toplum örgütleriyle, kadın örgütleriyle iş
birliği içinde olarak bu eşitliğin sağlanması yönünde
dün sürdürdüğümüz mücadeleyi bundan sonra da sürdüreceğimizi
belirtmek istiyorum.
Herkese
saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Köksal.
Söz sırası Kahramanmaraş Milletvekili
Fahrettin Oğuz Torda
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Sayın
Başkanım, açıklama yapmam mümkün olabilir mi acaba?
BAŞKAN
Daha sonra artık, Toru kürsüye davet ettim.
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önemli bir toplumsal problem hâline gelen boşanma
konusunda nedenleri, aile ve sosyal yapıya etkileri, alınması
gereken tedbirler konulu araştırma önergesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, dünkü oturumda Sayın Bakan konuyla ilgili alınan
yasal ve idari tedbirlerden bahsetti. Alınan tedbirler olumlu ise de
görülmüştür ki yeterli olamamıştır. Boşanmalar,
kavgalar, cinayetler hızla artarak devam etmektedir.
Kıymetli
milletvekilleri, iktisat ilminin genel kabulüne göre gelir arttıkça
harcamalar artar ise de gelir azalması hâlinde giderlerin azalması
aynı oranda olmamaktadır. Gelişen teknolojiye bağlı
olarak ihtiyaçların artması ve çeşitlenmesi giderlerin
artmasına sebep olmaktadır. Gelirlerde aynı oranda
artış olmaması hane halkının bütçelerini olumsuz etkilemekte,
bunların neticesinde de borç girdabına düşen fertler, aileler
istenmeyen durumlarla karşılaşabilmektedirler. Başta
söylemek gerekirse ailenin reel geliri azaldığı müddetçe
huzursuzluğu, bunların sonucunda da gelişen olguları
önlemek mümkün olmayacaktır.
Kıymetli
milletvekilleri, çok güzel bir atasözümüz var, daha sonra buna da
değineceğim ama başta belirtmem gerekirse Yokluk
dövüştürür, varlık seviştirir. Olayın özeti budur.
Kıymetli
milletvekilleri, dün ve bugün gerek Hükûmet adına yapılan
konuşmalarda gerekse gruplar ve önerge sahipleri adına yapılan
konuşmalarda daha ziyade boşanma ve boşanmanın
sonuçları üzerinde durulmuştur. Ben sonuçlarından daha çok
sebepleri üzerinde duracağım. Özellikle de üzerinde
duracağım konu emeklilerin gelirlerindeki azalmalardır.
Değerli
milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemi, çalışanlar ve emekliler
olmak üzere milyonları kapsamakta olup ailenin ve toplumun huzuruyla
sistem arasında direkt ve yakın bir ilişki vardır. SGK
milyonların gelir kaynağıdır.
Kıymetli
milletvekilleri, olayı da biraz yumuşatmak, havayı
dağıtmak amacıyla güzel bir türkümüzden bahsetmek
isteyeceğim. Sosyal güvenlik sistemi denince benim aklıma hep çok
güzel bir Erzincan türküsü gelir. Kadir Mevlâm senden bir dileğim var,/
Beni muhannete muhtaç eyleme. şeklinde başlayan, Fidan ve Turan
Enginden alınan bu güzel türkü bana göre sosyal güvenlik sistemini çok
güzel bir şekilde tarif etmektedir. Sosyal güvenlik sistemi,
insanımızı güç durumlara düştüğünde muhannete muhtaç
etmemenin adıdır. Biz insanlarımızı muhannete muhtaç
eder hâle getirir isek boşanmaları ve diğer toplumsal
yaraları asla önleyemeyiz.
Sayın
milletvekilleri, boşanma, sebepleri, Türk aile yapısına ve
sosyal dokuya etkileri ve alınması gereken tedbirler konuları
üzerinde çok durulması gereken geniş bir konudur. Burada
yapacağım on dakikalık konuşmayla bunun küçük bir bölümünü
dahi izah etmem mümkün olmayacaktır. Bu sebeple ben konuyu önemli
başlıklar altında, kısaca işi sosyal güvenlik yönünden
ele almak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, dün SSK, BAĞ-KUR ve Emekli
Sandığının, 2007 yılından itibaren de
birleştirilmiş şekliyle Sosyal Güvenlik Kurumunun önemli finans
açıkları öteden beri hazine tarafından
karşılanmaktadır. Çok önemli miktarlara ulaşan Sosyal
Güvenlik Kurumunun finans açıkları bugün ülkemiz için en başta
gelen ciddi problemdir. Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir, kendi
kendine yeter hâle gelmesi için geçmişte önemli düzenlemeler
yapılmış, aktif-pasif dengesinin sağlanması yönünde
yasal adımlar atılmış ise de, aşağıda,
kısaca özetleyeceğim üzere, yapılan düzenlemeler önemli ve ciddi
başka problemleri de beraberinde getirmiştir.
Özellikle
belirtmem gerekirse, sosyal güvenlik sisteminin finans
açıklarının kapatılmasında Hükûmet kolay yolu
seçmiştir. Sürdürülebilir bir sistem için gerekli olan aktif-pasif
sigortalı dengesinin sağlanmasında aktif sigortalı
sayısını çoğaltmak, başka bir ifadeyle büyük orandaki
kayıt dışı istihdamı kayıt altına almak
yönünde ciddi adımlar atılması gerekirken, maalesef, pasif sigortalı
sayısını azaltmak, aylıklarını düşürmek
şeklinde kolay yol seçilmiştir. Aylıkların birkaç yasa
maddesiyle azaltılması sonucunda da, maalesef, geliri ve
aylıkları azaltılan büyük kesimler mutsuzluğa
itilmiştir. Sistemi revize edelim derken, görülmemekle beraber, çok daha
ciddi problemlere yol açılmıştır.
Bugün,
Türkiye haricinde, çalışma süresi uzadığı hâlde
aylığı azalan başka bir ülke yoktur. Tekrar ediyorum:
Bugün, Türkiye haricinde, çalışma süresi uzadığı hâlde
aylığı her geçen yıl azalan başka bir ülkeyi
aklınıza dahi getiremezsiniz.
Bugün
üzerinde durduğumuz boşanmanın sebepleri, sosyal dokuya etkileri
konusuyla sosyal güvenlik alanında yapılan düzenlemelerin
doğrudan ve yakın ilişkisi vardır. Zira sistem, milyonlarca
emeklinin yegâne gelir kapısıdır.
Sayın
milletvekilleri, konuyla ilgili hususları açıklamadan önce,
kısaca, çok sevgili, muhterem, ellerinden öptüğüm, Fransızca
öğretmenim Sayın Ali Çetin Beyin Kırıkkaleli- konuyla
ilgili olduğunu düşündüğüm bir anekdotunu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Sevgili
hocam derdi ki: Memurun ay başındaki yürüyüşüyle ay sonundaki
yürüyüşü farklıdır. Ay başında para cebindedir, yere
daha bir sağlam basar; alnı açık, başı diktir. Ay
sonunda cebinde para suyunu çektiği zaman kafası düşmüştür,
kamburu çıkmıştır.
Evet,
bu tespite aynen katılıyorum. Araştırmacıların
ulaştıkları sonuçlar nedir, net olarak bilmemekle beraber ben
boşanmaların, kavgaların, dövüşlerin daha çok cepte
paranın suyu çektiği zamanlara denk geldiği kanaatindeyim.
Sayın
milletvekilleri, az önce de ifade ettiğim gibi, sürdürülemez hâle gelen
sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir hâle gelmesi için önemli yasalar
çıkarılmışsa da çıkarılan yasalar birçok yönden
olumsuz gelişmelere de sebep olmuştur.
Burada
tabii, zamanımız çok kısa- ben somut örneklerle konuyu
açıklamak istiyorum. Özellikle, yapılan düzenlemelerle alt gelir
gruplarının durumları daha da kötüleşmiştir. Eskiden
asgari ücretliye genellikle asgari ücretin üzerinde bir aylık bağlanırken
yapılan düzenlemelerle bugün itibarıyla bağlanan aylıklar
asgari ücretin oldukça altındadır. Böyle devam ettiği müddetçe
gidişat yatırılan prim kadar aylık bağlama
olacaktır ki bu durumda toplumsal yaralar daha da artacaktır.
Değerli
milletvekilleri, nasıl çalışanlar için asgari ücret uygulaması
varsa eskiden emekliler için de asgari maaş uygulaması vardı;
eski yasalarda, 5510dan önce. Yani emekli olan bir sigortalı belli bir
miktarın altında maaş, aylık almıyordu. Örnek vermek
gerekirse, 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
yürürlüğe girmesinden önce emekli olan bir sigortalıya en düşük
575 lira aylık bağlanıyordu. Kıymetli milletvekilleri, 575
lira. Ne zaman? 2008 öncesi. Söz konusu bu düşük aylığın
güncellenmiş miktarı bugün itibarıyla 1.100 liradır, 1.100
lira. Sistem böyle devam etseydi 1.100 lira bağlayacaktık. 2015 Ocak
ayı itibarıyla bağlanan en düşük aylık 516 lira,
yapılan zamla bu miktar 541 liraya çıkmış, 100 liralık
seçim zammıyla beraber 641 lira olmuştur. 2008de asgari
aylığın güncellenmiş hâli 1.100 lira olurken bugün
bağlanan asgari aylık 641 TLdir. 2008 yılına göre
kayıp, sonradan verilen seçim zammını katmazsak
yaklaşık yüzde 100dür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Devamla) - Kıymetli milletvekilleri, tabii, şunu
söylemek istiyorum: Çok ciddi konular var. Keşke burada bir saat, iki saat
bu konuları tartışabilsek. Acıdır, gidişat,
yapılan düzenlemelerle son derece kötüdür. Haksızlıkları
gidermediğimiz, huzursuzlukları kaynağında
önlemediğimiz müddetçe tartışmaları, kavgaları ve
devamında da istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasını
önlemek mümkün olmayacaktır.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tor, süreniz doldu.
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Devamla) Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Sosyal
güvenlik sistemi yeniden etraflı olarak ciddi şekilde
sorgulanmalıdır.
Kıymetli
milletvekilleri, hırsızlıkları, yolsuzlukları, haram
olan israfı, haksızlıkları önleyerek çalışanlara
ve emeklilere kaynak aktarmak zorundayız.
Bu
duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tor.
Şimdi
Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Akif Çağatay
Kılıçın pek kısa bir söz talebi vardır.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıçın, Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıakanın birleştirilerek görüşülen Meclis
araştırması önergeleri üzerinde önerge sahibi olarak
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Biraz
evvel Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü kürsüde konuşmasını
yaparken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın neden burada
olmadığı konusunda bir soru yöneltmişti. Şu anda Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Sema Ramazanoğlu
Hanımefendi İstanbulda UN Women çerçevesinde yurt
dışından gelip ülkemizde misafir olan 25 bakanımla beraber
kadına karşı şiddetin değerlendirilmesi ve bunun
nasıl engelleneceğiyle ilgili Birleşmiş Milletler çatısı
altında yapılan toplantıya İstanbulda ev sahipliği
yapıyor. Ondan dolayı şu anda burada değiller, bunu da
iletmemizi özellikle istediler.
Bu
fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum
Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kılıç.
XI.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay ve
25 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2) (Devam)
2.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer ve 19 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar
ile boşanma olaylarının araştırılması ve
aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7) (Devam)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksal ve 20 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar
ile boşanma olaylarının araştırılması ve
aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8) (Devam)
4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyet ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)
(Devam)
5.- Adana Milletvekili Aydın
Uslupehlivan ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/10) (Devam)
6.- MHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile kurumunun
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/11) (Devam)
7.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu
ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/12) (Devam)
8.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka ve 20 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının araştırılması
ve aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/13) (Devam)
9.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu ve 24 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)
(Devam)
10.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç
ve 24 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/15) (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarca ve 26 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)
(Devam)
12.- Çorum Milletvekili Lütfiye
İlksen Ceritoğlu Kurt ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü
olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/17) (Devam)
13.- Ağrı Milletvekili Dirayet
Taşdemir ve 22 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)
(Devam)
BAŞKAN - Söz sırası Nuri Okutan
yerine Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboyluda.
Buyurun
Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ
DEPBOYLU (Aydın) Sayın Meclis Başkanı,
saygıdeğer milletvekilleri; bugün burada, Meclis gündemine
sunduğumuz, toplumumuzda hızla artan boşanma sorunu ile ilgili
araştırma önergemizin gerekçesini sizlerle paylaşmak için bulunmaktayım.
Konuşmama başlamadan önce sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün,
burada birçok saygıdeğer vekil arkadaşlarımız konuyu
farklı açılardan ele aldılar ama ben bugün burada, size konuyla
ilgili görüşlerimizi sunarak düşüncelerim hakkında bilgi
verirken, aynı zamanda bir vekil değil bir psikolojik
danışman, aile, evlilik terapileri yapmış bir uzman olarak
fikrimi sunmak istiyorum.
Bugüne
kadar yapılan istatistik çalışmalarına
baktığımız zaman, hızla artış gösteren
boşanma davalarının toplumsal bir sorun hâline
dönüştüğü aşikârdır. Ülkemizdeki boşanma verilerinin
değerlendirilmesine yönelik yapılan istatistiklere
baktığımızda, 2001 yılında 91.994ü
sonlanmış olan evliliklerin, 2014 yılında 130.913
rakamına ulaştığını görmekteyiz. Yani 2001den
2014 yılına kadar yüzde 42,3 oranında artmıştır.
Zaman
zaman uzmanlar tarafından istatistiklerle dile getirilen bu konu yeterince
araştırılmamış, konu üzerinde verimli bir
çalışma maalesef yapılmamıştır. Şayet bir
çalışma yapıldıysa da bunun başarıya
ulaşmadığı gözümüzün önünde, aşikâr tablolarla
ortadadır.
Ailenin
güçlendirilmesiyle ilgili olarak bugüne kadar uygulanan politikalarda ciddi
ihmal ve yanlışlıklar söz konusudur. Ailenin, ekonomik,
sosyolojik ve psikolojik dinamikleri dikkate alınarak oluşturulacak
politikalar yerine, gündem oluşturma yaklaşımıyla sarf
edilmiş söylemler aracılığıyla aile konusu gündemde
tutulmuştur. Bir ailenin çocuk sayısına karar vermek ya da
dünyaya getirilecek olan çocuk sayısına karışmakla
birlikte, nasıl dünyaya getirileceği konusuna da karışmak
bir devletin, hükûmetin işi olmamalıdır.
Demokratik
bir yönetim yaklaşımında, bireyler dünyaya getirecek
oldukları çocuk sayısına kendileri karar verirler ve bu
çocukları nasıl dünyaya getireceklerine de, başta anne olmak
üzere, eşler birlikte oturup karar verirler. Devleti yönetenlerin görevi,
karı kocanın özeline karışmak değil, yardım talep
ettiklerinde bu yardımı kendilerine sunacak profesyonel birimler
oluşturmaktır.
Toplumun
yapı taşı olan ailenin güçlenmesi için devlete düşen
görevlerin başında, tabii ki az önce sayın vekilimizin de
belirttiği gibi işsizlik sorununun çözülerek ekonomik sorunların
ortadan kaldırılması gelmektedir.
Yine,
sosyal güvenlik ağının güçlendirilmesi, çocukların lehine
olan eğitim ve sağlık reformlarının gerçekleştirilmesi
en başta önem arz etmektedir.
Boşanma
oranının artışıyla ilgili yapılacak olan spesifik
çalışmaların da ayrıntılı olarak ele
alınması gerekiyor. Kurulacak olan birimlerin, sadece ayrılmaya
karar vermiş çiftlerle çalışması da yeterli
olmayacaktır. Boşanma artışıyla ilgili yapılacak
çalışmalarda konuya mümkün olduğunca geniş perspektiften
bakılması gerekiyor. Çalışma alanına bireyi, aile
birliğini, toplumsal gelişme ve beraberinde getirdiği
sorunları da katmak zorundayız. Başta, aileyi kuracak olan
bireylerin sosyal, kültürel ve psikolojik sorunlarını ele alarak
konuya adım atmak da önem taşımaktadır. Zira, ülkemizde en
çok kullanılan ilaçların antidepresan grubunda olduğunu göz
önüne alırsak, o zaman bireysel anlamda da birtakım
çalışmalarla, daha aile birliği kurulmadan sorunların önüne
geçmeye çalışmamız gerektiğini de görmemiz gerekiyor çünkü
depresyonda olan, mutsuz olan bireylerin doğru kararlar alıp
sağlıklı kararları uygulayabilecek yapıda
olmayacağı, ayrıca bu sorunları aile birliğine
taşıyacağı ve ailedeki bireylere farklı sorunlar da
yaşatacağı göz önüne alınmak zorundadır.
Aile
kurumunun en önemli görevlerinden biri, çocukları fiziksel ve psikolojik
yönden sağlıklı bir şekilde yetiştirmek; iyi
yetişeceği sosyal, kültürel, fizyolojik ve ekonomik
şartları oluşturmak; saygı, sevgi, güven ortamında
büyümesini ve gelişmesini sağlamaktır. Bütün bu
koşulların gelişmesi, sağlam temellere oturmuş güçlü
bir aile birliğiyle mümkündür. Aile bireylerinin birbirine sevgi ve
saygı, hoşgörüyle bağlı olduğu bir yuva kültürü
çocuklar tarafından gelecek kuşaklara aktarılacaktır.
Unutulmamalıdır ki birey bir ailenin içinde kısa bir süre
yaşar ancak bir aile bireyin kalbinde, ruhunda geleceğe de
aktardığı kültürüyle sonsuza kadar yaşar.
Mesleki
yaşantımda çok sayıda boşanmış,
ayrılmış çiftlerin çocuklarına danışmanlık
hizmeti verdim. Yetişkin terapilerinde ilerleyen yaşlarına
rağmen ayrılan ebeveynlerinin ve dağılan ailelerinin
travmalarını içinden atamayan bireylere yardımcı oldum.
Boşanma yıkıcı bir depreme benzer ve çok az aile az hasarla
kurtulur, genelde bütün aileler büyük hasar görür. Ayrıldıktan sonra
çocukların lehine ortak kararlar alabilecek kadar aralarında iyi
iletişim kurabilen ebeveynlerin sayısı da yok denecek kadar
azdır, maalesef çocuklar ortak çekişmelerin ana unsuru olarak
kullanılmaktadır, nereden baksak ayrı ayrı yaralar
açmaktadır.
Bugün
canımızı en çok acıtan kadına yönelik şiddet
olaylarının, ayrılmaya karar veren, boşanma
eşiğindeki ve boşanmış çiftler arasında
tartışmalarla vuku bulduğunu da hepimiz bilmekteyiz. En son, 6
Aralık 2015, Aydında meydana gelen bir olay. Boşanma
kararı alan çift bir araya geliyor ve yaşadıkları
tartışma sonucunda 1 yaşında Yavuz Polatcan, 3 yaşında
Gülfer ve anneleri, babaları tarafından katlediliyor. Babaları
da arkasından intihar girişiminde bulunuyor ancak bunu
gerçekleştiremiyor, belki de kendisine daha fazla zarar vermek istemiyor,
aile yakınlarına haber veriyor. Eğer bunların önüne
geçeceksek ciddi bir çalışma yapmamız gerekiyor. Bu ilk
değil ama son olması da bizim yapacağımız
çalışmalara bağlı.
Boşanmanın
eşiğine gelmiş bazen ciddi büyüklükteki sorunlara, bazen de
kolayca çözüme ulaşabilecek sorunlara yardım isteyen birçok çifte
yardım ettim ve tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki oluşturulacak
birimler, alınacak önlemler ve sunulacak profesyonel yardım
süreçleriyle boşanmaların önüne geçilebilir ama bunu söylerken
kastettiğim, boşanmaların tamamen bitirilmesi de değildir.
Neden? Çünkü öyle sorunlar vardır ki evlilik kurumunun devam etmesi ve
bireylerin bir arada yaşaması aile fertleri için imkânsız
olabilmekte, daha çok zarar verebilmektedir. Evlilik
anlaşmasının bitirilmesi bu bağlamda bireylerin yasal ve
insani hakkıdır. Bu aşamada da devletin psikolojik ve sosyal
yardım sunması zaruridir.
Aile,
toplumun en küçük ancak en temel birimi olduğundan, toplumun
sağlıklı bir şekilde gelişmesi, ilerlemesi, toplumsal
huzur ve barışın sağlanabilmesi açısından
sağlam temellere dayalı ailelerin varlığı son derece
önemlidir. Değerlerin hızla esnekleştiği, küreselleşmeyle
birlikte artan tüketim çılgınlığıyla birlikte
yaşanan ekonomik sorunlar aile içi yaşanan sorunları da
artırarak ailelerimizi tüketmeye başlamıştır.
Toplum
yapısında meydana gelen sosyolojik bir değişim sosyal
destek ağlarını zayıflatmıştır. Niçin? Çünkü
aile içerisinde aile bireyleriyle, akrabalarla, komşularla olan
ilişkiler zayıflamıştır. Aile birliğini tehdit
eden risklerin hızla arttığı günümüzde maalesef konuyla
yakından ilgilenmesi gereken birimler, aynı hızla artan
sorunlara karşı sağlıklı ve kalıcı çözümler
üretememiştir. Toplumumuzda aile yapısı tehlikeli dönemlerden
geçmektedir. Nitekim, artan boşanma ve suç oranları bu tehlike
çanlarının Türk aile yapısı için çaldığını
da göstermektedir.
Tarihimiz
iyice incelenirse Türk ailesinin dirlik ve düzenlik içinde olduğu
devrelerde devlet de dirlik ve düzenlik içindedir. Bu bakımdan,
törelerimizde aile, ülke, devlet ve millet kavramları iç içe bir manzara
gösterir. Aile demek, bir noktada, düzen demektir.
Artan
boşanma nedenlerinin araştırılması, bu sorunlara
baktığımızda, hukuksal uygulamalarda ailenin
birlikteliğinin sürdürülmesine yönelik yeni düzenlemeler
yapılması, ailelerin yaşayabileceği mevcut ve olası
sorunlar için yardım sunacak yeni birimlerin oluşturulması, aile
birliğinin korunmasına yönelik ayrıntılı
çalışmaların planlanması amacıyla Meclis
araştırma komisyonu kurulması önem arz etmektedir.
Hukuksal
düzenlemede ele alınması gereken husussa en başta aileye terapi
hakkının sunulması ve bu yardımın devlet güvencesinde
sosyal destek hakkı olarak sunulmasıdır. Risk
çalışmalarının da yapılıp tehdit altında
olan aileler üzerinde de önleyici çalışmalar yapılması
gerekiyor.
Benim
sürem doldu.
Çok
teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Depboylu.
Söz
sırası Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanda.
Buyurun
Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) Değerli Başkan, değerli kâtip üyesi
arkadaşlarım, sevgili milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
öncelikle sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum.
Bugün
İnsan Hakları Günü. İnsan Hakları Gününde bolca insan
hakkı ihlali yapıldı bu salonda; birbirimize
bağırıp çağırdık, birbirimizin sözünü kestik.
İfade özgürlüğü konusunda her birimiz uzun konuşmalar yapabilme
olanağına sahibiz elbette ama bu Parlamentoda bu konudaki özenimizin
olmadığını görerek esas olarak üzüldüğümü ifade etmek
isterim.
Şimdi,
sizleri dinlerken ya da daha çok erkek sesleriyle bu salonda gürültüler
yükselirken Âşık Veyselin bir dörtlüğü aklıma geldi, unutmamak
için de şuraya, bir köşeciğe yazdım. Diyordu ki:
Kim
okurdu, kim yazardı?
Bu
düğümü kim çözerdi?
Koyun,
kurt ile gezerdi,
Fikir
başka başka olmasa.
Şimdi,
burada başka başka fikirlere sahip olan arkadaşlarız çünkü
farklı siyasi partileri temsil ediyoruz. Farklı siyasi partileri
temsil ederken birçok konuda birbirimizden farklı düşüneceğimiz
kesindir ama -koyun, kurt örneğini bir kenara bırakıyorum-
elbette biz yan yana da gezecek, birbiriyle ilişki kuracak,
arkadaşlık kuracak, konuşacak -ki özünde o yapılıyor
bu salonun dışında- arkadaşlarız, görevlileriz. Ama bu
düğümü kim çözecek yani sorunları kim çözecek? Sorunları biz
çözeceğiz. Bize böyle değerli bir görev verildi, halk bize vekâlet
görevi verdi; güneyden verdi, kuzeyden verdi, doğudan verdi, batıdan
verdi. Bunu söylemek istedim sözlerime başlarken, bu Meclisin
yaşlı vekillerinden biri de olarak bu duygularımı sizinle
paylaşmak istedim. Gerçekten İnsan Hakları Sözleşmesinin
bağıtlanmasından altmış yedi yıl sonra biz,
burada konuşacağımız pek çok şey varken, dünya kadar
sorun varken esas olarak zamanı bu sorunu değerlendirmek için
kullanmalıydık diye düşünüyorum.
Şimdi,
sabahleyin kalktım ve şunları düşündüm: Bugün İnsan
Hakları Günü. Bugün kulağım nerede olacak? Bugün
kulağım İstanbulda 3 gazetecinin yargılanmakta olduğu
davanın sonucunda olacak. Acaba yazanları ve çizenleri 10
Aralıkta da mahkûm edecek miyiz diye kulağımı
İstanbula vereceğim. Kulağım Silivride olacak. Silivride
acaba Can ve Erdemi aynı hücreye koyacaklar da ben onların aynı
hücreye konulmasına sevinecek miyim, onların tecrit olanağı
ortadan kalkacak mı diye kulağım orada olacak. Yani, ortak
hücreye konulmalarından, yalnızlıklarına son verilmiş
olmasından ötürü ben sevineceğim. Başka şeyleri de
düşündüm. Sivasta tabutla eylem yapan demir
çelik işçileri acaba bugün iyi bir haber alabilecekler mi diye
düşündüm. İstanbulda belediye çalışanları, TEKGIDA-İŞe üye sendikacılar iyi bir
haber alabilecekler mi; bugün İnsan Hakları Gününde birileri
kalemlerini, birileri kasalarını, birileri yüreklerini açabilecek mi
ve İnsan Hakları Gününde iyi şeyler duyabilecek miyiz diye
düşündüm. Bunlar olmadı ve sabah insan haklarıyla ilgili
insanlar akın akın Ankarada garın önüne gittiler, 102
insanımızı kaybettiğimiz garın önüne gittiler.
Garın önündeki katliamda 30 kadın öldürüldü, 30 kadın; gerisini
de düşerseniz o kadar da erkek arkadaşımız öldürüldü,
katledildi. Geriye doğru çeviriyorum, Suruça bakalım. Suruçta 34
insanımız öldürüldü, 9u kadın. Bunların evi vardı,
barkı vardı; erkeklerin de evi vardı, barkı vardı,
çocukları vardı. Aileler vardı, hani bugün korumaya
çalıştığımız aileler. Konu o değil mi?
Diyorsunuz ki: Ailenin güçlendirilmesi için oturalım, konuşalım,
araştırma önergesi verelim. Peki, bu ailelerin durumunu size sormak
isterim.
Ben
bir avukatım. Çocukları tutuklanmış ailelerle, genç
insanların aileleriyle, babalarıyla karşılaştım
-aranızda vardır başkaları da- onların
acılarına tanıklık ettim. Anneleri öldürülmüş,
babaları tarafından anneleri öldürülmüş çocukların acılarına
tanıklık ettim. Aile birliği, aile, hani o güzel ve kutsal aile.
Bizim toplum olarak kendi elimizle o özel alan gibi gördüğümüz, aynı
zamanda en demokratik yapı olması, en küçük ama en demokratik
yapı olması gereken ailemizi nasıl birleştirecektik? Hangi
temeller üzerinde birleştirecektik ülkede insan haklarının
eşit bir şekilde dağılımını
sağlayamadan, ülkemizde eşit hakları kuramadan? Ne diyor
İnsan Hakları Sözleşmesinin 1inci maddesi? Diyor ki:
İnsanlar özgür, onurlu ve haklarıyla doğarlar. Aynı
zamanda akıl ve vicdana sahiptirler ve bu sebeple akla ve vicdana sahip
oldukları için değerlidirler. Onlar eşit muamele isterler, bütün
insanlar eşit muamele isterler ve birbirlerine karşı
kardeşlik tavrıyla hareket ederler. Hani kardeşliğimiz?
Hani kardeşliğimiz değerli arkadaşlar, değerli
vekiller? Hani kardeşliğimiz? Hepimiz insanız. Şöyle devam
eder sözleşmenin giriş bölümü, der ki: İnsanlık onurunu,
eşit ve vazgeçilmez hakları tanımak, özgürlüğün, adaletin
ve barışın temelidir. İnsanlık onurunu
Hangi
insanın onurunu? O uzun sokağa çıkma yasaklarıyla evlere
kapattığımız insanların onurunu, o bir basın
açıklaması yapmakta olan baro başkanımıza kurşun
sıkılırken orada yaşamına son verilen Tahir Elçinin
onurunu, çocuklarımızın onurunu,
kızlarımızın, eşlerimizin onurunu; bütün bunları
bize
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Polis ailelerinin
ŞENAL
SARIHAN (Devamla) Evet, polis ailelerimizin
Teşekkür ederim
anımsattığınız için.
orada
kendi topraklarımız üzerinde ölen şehitlerimizin,
askerlerimizin, subaylarımızın, onların geride kalan
çocuklarının onurunu, bütün bunları bugün düşünmek
zorundayız.
Çok
önemli bir görevle karşı karşıyayız değerli
arkadaşlar. Türkiye, hiçbir dönemde olmadığı kadar
dardadır. Türkiye'nin insan hakları ihlalleri yönünden bu kadar darda
olduğu, bu kadar ayrıştırıldığı,
birbirine düşman edildiği bir ortamda Türkiye Büyük Millet Meclisine
düşen görev, tarafsız, yansız, işte şu sözleşmeye
ve o sözleşmeden sonra bağıtlanmış bütün insan
hakları sözleşmelerine ve bizim ileri olan yasalarımıza,
aydınlık olan yasalarımıza uyarak yeni düzenlemeler, yeni
yasalar yapmak, kardeşliği ve birliği sağlamak gibi bir
sorumlulukla karşı karşıyayız.
Biz,
boşanmaları engelleyelim. Boşanmaları engelleyelim, ne
olacak? Boşanmayı engellendiğiniz zaman karşınıza
çıkan tablo ne olacak? Parçalanmış aile olmasın diyoruz.
Evet, parçalanmış ailelerimiz olmasın ama siz o aileyi daha bir
aradayken parçalıyorsanız ve şu sözleşmenin en temel
hakkı olan yaşama hakkını onun elinden alarak aileyi
yoksulluğa, öksüzlüğe, zorluğa mahkûm ediyorsanız orada,
artık herhangi bir biçimde görev yaptığımızdan söz
etmemizin olanağı yoktur sevgili arkadaşlar.
Bugün
İnsan Hakları Sözleşmesinin 67nci yılında 67 kez
düşünmek zorundayız, öz eleştiri yapmak zorundayız,
eleştiri yapmak zorundayız, kendimize ve başkalarına bakmak
zorundayız ve vicdanlı olmak zorundayız. Aklımız var
ama değerlendiremediğimiz ve kullanamadığımız bir
vicdan sorunu var, o vicdanla sorunlara yaklaşmak durumundayız.
Şimdi
geleceğim kadın hakları meselesine, kadınlarla ilgili
duruma da dönerek bakmak istiyorum. Ben bir kadınım, kadın
olmanın ne kadar zorlu bir iş olduğunu biliyorum.
Sırtında iki yük taşımış, iki mesleği
taşımış, o iki mesleği taşırken üçüncü bir
mesleği, ev kadınlığı mesleğini
taşımış bir kadın arkadaşınızım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENAL
SARIHAN (Devamla) Evet, bu kadarı yeter.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Sarıhan, çok teşekkür ediyoruz.
Söz
sırası, Siirt Milletvekili Besime Koncada.
Buyurun
Sayın Konca. (HDP sıralarından alkışlar)
BESİME
KONCA (Siirt) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel
Kurulu selamlıyorum.
Evet,
hocam da söyledi, bugün İnsan Hakları Haftası. Aynı zamanda
Ankara Garında 102 insanın katledilmesinin ikinci ayı doldu. Ve
aileler buraya, bu Parlamentoya seslerini duyurmak ve özellikle Hükûmete
duyurmak
Hükûmetin bu konuda bu süreci açığa çıkarması ve
bu katliamlar karşısındaki sorumluluğunu yerine getirmesi
için burada seslerini duyurdular. Ama bugün bu Parlamento ve özellikle Hükûmet
bu görevin farkında değil, bugünkü bütün konuşmalarda da buna
dair bir değerlendirme, bir açıklama yapılmadı.
Evet,
İnsan Hakları Haftası insanların birbirlerine
karşı uyguladıkları şiddet sonucu oluşan, karar
alınan bir hafta değildir. Devletlerin, özellikle iktidarların,
hükûmetlerin ve erkek egemenlikli zihniyetin bireye, toplumlara, halklara
uyguladığı şiddet ve katliamlar sonucu alınan bir
karardır ve bugün burada direniş içerisinde olan bütün toplumlar
açısından, bireyler açısından harcadıkları
emekler, özgürlükler için, eşitlikler için, barış için bedel
ödeyen bütün insan hakları savunucularını selamlıyorum. Ve
bunun için bedel ödeyerek uzun süredir cezaevlerinde olan tutuklu ve hükümlü
binlerce insanı da selamlamak istediğimi belirtmek istiyorum.
Şimdi,
burada önerge hâline getirilmek istenen aileyi güçlendirme ve
boşanmaları önleme kararlarını tartışmak
istiyoruz. Ancak AKPnin bu konuda yapmak istediği politika ile gündeme
getirmek istediği önerge ile pratik içerisinde uyguladıkları
politikalar arasında ciddi bir çelişki söz konusudur. Biz aileyi
koruma, boşanmaları engelleme çabası gösterirken öncelikle
toplum için ne yapıyoruz? Toplumu nasıl korumamız gerekir? Ve
elden giden bir toplumsal bir Türkiye gerçekliği söz konusuyken aileyi
korumaya çalışmak, boşanmaları engellemek tersi bir
durumdur. AKP Hükûmeti için çelişkili bir durumdur.
Bugün
Suriyeyle yaşadığı çatışma, İranla
yaşadığı, Irakla krizli hâle geldiği, Rusyayla
krizli hâle geldiği, kürdistanda yıkımı
başlattığı ve iç savaşı geliştirmeye
çalıştığı bir süreç içerisinde boşanmaları
önlemeye çalışma politikalarını geliştirmek, bunu tartışmak
gerçekten bu Parlamento açısından büyük bir eksikliktir. Evet, aileyi
koruyalım, aileyi kurtaralım ama ülke elden gidiyor; ülkeyi kim
kurtaracak? Yaşanan çatışmalar, yaşanan
yoksullaştırma, ülkeyi silah deposu hâline getirme, kültürleri
birbirlerine karşı kışkırtma, kırım hâline
getirme
Toplumsal cinsiyet açısından erkeği bu kadar
güçlendiren, güç hâline getiren, kadını bu kadar hiçleştiren AKP
Hükûmeti döneminde kadına şiddet yüzde 1.400
artmıştır. 181 bin çocuk evliliği
gerçekleşmiştir.
Bütün
bunlar varken, Türkiye'nin geleceğini, toplumun geleceğini,
kadının geleceğini, özgürlüğünü sağlayabilmek için,
çocuklarımıza güçlü bir gelecek bırakabilmek için, önce iktidar
olarak, AKP Hükûmeti olarak, devlet zihniyeti olarak temelde
tartışmamız gereken şeyler vardır ve temeli
tartışmadan, ideolojik olarak, politik olarak, kültürel olarak,
ekonomik olarak, vicdani ve ahlaki olarak bu ülkeyi nasıl yönetiyoruzu
tartışmadan aileyi tartışmak ya da boşanmaları
önlemeye çalışma yaklaşımları, kâğıt
üzerinde ya da birçok arkadaşın buraya getirdiği gibi hukuki
kavramlarla, rakamlarla açıklamaya çalışmak doğru bir
politika değildir ve sonuç alıcı bir yöntem de değildir.
Zaten bugüne kadar bu Meclis böyle çalıştığı için
sonuç alınmamıştır, böyle
çalıştığı için başarılı politikalar
geliştirilememiştir ve siyasetini, iktidarını tekrar tekrar
korumaya çalışan bir hükûmet gerçekliğiyle karşı
karşıyayız.
AKP
Hükûmeti, bir dönem, Türkiye'yi demokratikleştireceğini, Kürt
sorununu demokratik bir temelde çözeceğini söylemişti.
Arkasından Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süreci
buzdolabına aldığını söylediler ama bugün aslında
yaşanan süreç, AKP Hükûmetinin, kendisini derin bir dondurucuya
kapattığı süreçtir. Öncelikle eğer Hükûmet doğru
işler yapmak istiyorsa, Türkiye'yi demokratikleştirmek,
kadını özgürleştirmek ve çocuklara özgür bir gelecek
bırakmak istiyorsa, öncelikle 7 Haziran seçiminden sonra
aldığı kararla, seçim sürecini tekrar yenilemekle, kendi
iktidarını korumak için, kendisini tekrar iktidarda tutabilmek için
kendisini koyduğu buzdolabından, derin dondurucudan önce AKP
zihniyetinin çıkması lazım. Eğer bunu
gerçekleştirmezsek, gerçekten burada vereceğimiz önergelerle ciddi
sonuçlar almayacağımızı düşünüyorum. 26ncı
Yasama Döneminin sağlıklı bir pratik geliştirmesi ya da
siyaset yürütmesi için bunların çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Şimdi,
özellikle aileyi koruma ve boşanmaları engelleme konusunda birçok
arkadaş bazı şeyleri belirtti, ben, kısmen bazı
noktalarda dile getirilmeyenleri dile getirmek istiyorum.
Türkiyede
aslında AKP Hükûmeti döneminde -ki daha önce de bunlar vardı- aileyi
koruma değil, aileyi yıkma temelinde geliştirilen politikalar
var. Bunların nedenlerini şöyle açıklayalım: Evet,
yoksullaşmadan bahsediyoruz ama hükûmetlerin sorumsuzluğu
karşısında işçi kazalarıyla ne kadar aileyi
dağıttık, ne kadar çocuğu annesiz, babasız
bıraktık? Terörle mücadele adı altında
yıllardır sürdürdüğümüz ve on binlerce insanı cezaevine
aldığımız KCK operasyonlarıyla ne kadar çocuğu
annesiz, babasız bıraktık? Ne kadar çocuğu annesiyle,
babasıyla çocuk yaşta, 2-3 yaşında cezaevlerinde
yaşamaya mahkûm ettik? Annelerin sırf çocuklarının
psikolojisi bozulmasın diye cezaevlerini
çalıştığım iş yeri diye
tanımladığını bu Hükûmet biliyor mu? 3
yaşındaki çocuğun Anne senin iş yerindeki kapıcılar
ne kadar kötü. dediğini biliyor musunuz? Gardiyanların tepkileri
karşısında, gardiyanların annelerine hakaret etmeleri
karşısında 3 yaşındaki çocuğun bu sistemi
nasıl sorguladığını biliyor musunuz?
HALİL
ELDEMİR (Bilecik) Dağa kaçırdıklarınızı
düşünün.
BESİME
KONCA (Devamla) Eğer yarın bir gün aileyi koruma, güçlendirme ya da
boşanmaları engelleme temelinde politikaları
tartışacaksanız bu koşulları değerlendirecek
misiniz, bu koşulları ele alacak mısınız?
Yine,
yıllardır söylediğimiz ve sizin bugün de AKP Hükûmeti olarak
dile getirmekten çekindiğiniz, Biz 90lara dönmüyoruz. dediğiniz
süreçleri tekrar ele alıp o süreçlerde ne kadar ailenin faili meçhul
cinayetler yaşayıp dağıldığını, göç
etmek zorunda kaldığını, kültüründen, dilinden,
toprağından koparıldığını ve faili
meçhulleri gören çocukların, kendi çocuklarının gözlerinin
önünde katledilen babaların hesabını kimlerin vereceğini
sorgulayacak mısınız?
ORHAN
KIRCALI (Samsun) Kendi yaptıklarınızı mı
anlatıyorsunuz?
HALİL
ELDEMİR (Bilecik) Dağa kaçırdığınız
çocukları konuşun.
BESİME
KONCA (Devamla) Hayır.
BAŞKAN
Kürsüdeki hatibe müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri, lütfen.
BESİME
KONCA (Devamla) Bugün bunların halen
90ları kabul ettiniz,
toplumun ne kadar darmaduman edildiğini, savaşın,
çatışmaların ne kadar insan hayatına, insan haklarına
mal olduğunu kendiniz söylediniz. Peki, buna dair bir şey
yaptınız mı? Bugün de en fazla
Evet söyleyelim, bugün de ciddi
anlamda Başbakan söylüyor, İşkenceye sıfır tolerans.
diyor ya da Şiddete sıfır tolerans. Evet, işkenceye
sıfır tolerans çünkü çok ciddi, doğrudan katledilmeler var.
Doğrudan katledildiği için işkenceye geniş bir zaman
tanınmıyor belki.
JÜLİDE
SARIEROĞLU (Ankara) Teröre ve teröristlere sıfır tolerans.
BESİME
KONCA (Devamla) Bunun terörle alakası yok, kadın cinayetleri için
söylüyorum. Bazı arkadaşlar tekrar tekrar dile getirdikleri için
söylemiyorum. Eşitlik fıtratta yoktur. diyenler için, Kadın
için kariyer anneliktir. diyen zihniyet için
Ya da -bugün Gençlik ve Spor
Bakanımız buradadır- İstanbul Üniversitesinde tacize uğrayan
onlarca kadının, öğrencinin yaptığı eylemler
karşısında taciz eden hocanın hâlen üniversitede görevli
olması, sadece kınamayla yetinilmesi
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Kredi Yurtlarla ne alakası var onun?
BESİME
KONCA (Devamla) -
ve Spor Bakanımızın genç kızların
tacize uğramaması için bulduğu çözüm olarak Üniversiteye en
yakın yerden kapı açılsın. demesi, bunlar sizin
uyguladığınız politikalar değil midir? Bu politikalara
hangi temelde çözümler geliştireceksiniz?
JÜLİDE
SARIEROĞLU (Ankara) Yanlış bilgi veriyorsunuz.
BESİME
KONCA (Devamla) Bunların hepsinin Hükûmet olarak sorgulanması
Hükûmet olarak eğer Türkiyedeki aile kurumunu güçlendirmek istiyorsak ki
iktidarın arka bahçesi olarak geliştirilecek bir şey değil,
aile özel alandır. Eğer doğru bir toplumsal gerçekliği,
doğru bir toplumu ekonomisiyle, sanatıyla, sinemasıyla,
kültürüyle, toplumsal değer yargılarıyla güçlendirirseniz o
zaman aile de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BESİME
KONCA (Devamla) -
demokratik bir temelde, özgürlükçü bir temelde kendisini
koruyacak ve güçlendirecektir.
Şunu
yine soracağım: Hâlen 90larla hesaplaşmayıp yirmi
yıldır, yirmi beş yıldır beşikteki çocuğunu
bırakarak
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Nasıl hesaplaşmadık? Bununla ilgili
yapılanları hepiniz çok iyi biliyorsunuz.
BESİME
KONCA (Devamla) -
cezaevine alınan insanların çocuğunun evlenip
torun sahibi olduğu hâlde hâlen çocuklarını görememesinin
hesaplaşmasını
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Konca, sözlerimizi tamamlayalım.
BESİME
KONCA (Devamla) Eğer aileyi doğru kurmak, geliştirmek istiyorsanız
buradaki sorumluluğunuzu yerine getirmeniz gerektiğini
düşünüyorum. Eğer bütün bunların sözde kalmamasını
istiyorsak önce iktidar olarak kendi zihniyetimizle, kendi
yaklaşımımızla hesaplaşacağız.
Bunu
da sorayım
BAŞKAN
Sayın Konca, süreniz doldu, bağlayın cümlenizi lütfen.
BESİME
KONCA (Devamla) Yıllardır söylüyorsunuz, Biz türban
yasasını değiştirdik, bugün türbanlı kadınlar
burada. diyorsunuz. Kaç tane başbakan yardımcısı
kadındır?
NURSEL
REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) 2 tanesi.
BESİME
KONCA (Devamla) Kaç tane bakanınızdan kaç tanesi
kadındır?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) En çok kadın vekil bizde var Hanımefendi.
BESİME
KONCA (Devamla) Parmak sayısıyla geliştirdiğiniz
politikalarla temsil yaptığınızı söyleyemezsiniz.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Konca, teşekkür ediyoruz.
Söz
sırası, Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçte.
Buyurun
Sayın Gözgeç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMİNE
YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ailenin Korunması, Huzur ve Refahı İçin Ailelerin
Dağılmasına, Tarafların ve Çocukların Mağdur
Olmasına Neden Olan Boşanma Olaylarının ve Sebeplerinin
Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin ve Bu Yönde
Oluşturulacak Sosyal Politikaların Belirlenmesi Amacıyla Meclis
Araştırması açılması için başvuruda bulunduk.
Araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, aile, toplumun en temel
taşıdır; kültür hafızamızdır, kültür
kaynağımızdır. Sağlıklı bireyler ancak
sağlıklı, huzurlu bir aile ortamı içinde var olabilir.
Kadın-erkek
bizim anlayışımızda öncelikle insan olarak değerlidir.
Biz yaratılanı severiz Yaradandan ötürü.
Kadın-erkek
farklıdır, aynı değildir ancak eşit haklara sahiptir.
Kadın-erkek, çocuk hem bir birey hem de ailenin bir parçasıdır.
Bir yandan birey olma, diğer yandan aidiyet duygusu arasındaki
dengenin iyi kurulması gerekir.
Bizim
bu hayatı yaşamamızın bir anlam ve amacı vardır:
Biz hem insan olarak bize verilen potansiyeli en üst düzeyde
gerçekleştirmeli hem de bunu gerçekleştirirken bir değer, bir
kültür oluşturmalıyız.
Biz
hem bir bireyiz, bir kadınız, hem anneyiz hem ablayız hem
kardeşiz hem çocuğuz. Ben kalarak biz olmayı
başarabilmeliyiz. Annelik kutsaldır çünkü biz kadınlar sadece
çocuk doğurmuyoruz, âdeta bir toplum, bir millet doğuruyoruz.
Erkekleri de biz yetiştiriyoruz. Hukukun temelindeki Anayasada dâhil,
ana demek temel demektir. Bu nedenledir ki güçlü aile, güçlü toplum
diyoruz.
Anayasada
ailenin korunmasına yer verilerek eşler arası eşitliğe
vurgu yapılmış, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı kurularak aile bütünlüğünün korunması ve
aile refahının artırılması hedeflenmiştir.
Ailenin güçlendirilmesine yönelik aile eğitim programı
hazırlanarak evlilik öncesi, evlilik süresi ve boşanma sürecinde
danışmanlık hizmetleri verilmiştir.
Ülkemiz,
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve
Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi İstanbul
Sözleşmesini ilk imzalayan ülkeler arasında yer
almıştır. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hayata
geçirilmiştir. Medeni Kanunda, İş Kanununda, Ceza Kanununda
kadın-erkek fırsat eşitliğini gözeten, cinsiyete
dayalı ayrımcılığı ortadan kaldıran
iyileştirici düzenlemeler yapılmıştır. Kadına
yönelik şiddetle mücadelede polis, sağlık personeli gibi bu
alanda ilgili tüm personele eğitimler verilmiş, güvenlik butonu pilot
uygulaması başlatılmış, şiddet önleme ve izleme
merkezleriyle her durumda, her aşamada şiddet mağdurunun yanında
olma yönünde reform düzeyde adımlar atılmıştır.
2002de Bakanlığa bağlı konukevi sayısı 8 iken
2015te bu sayı 100e çıkmış, 2012de kapasitesi 170 iken
2015te bu sayı 2.636ya çıkmıştır.
Yine,
dünkü Kadına Yönelik Şiddete Son Uluslararası Programında
UN Women Birleşmiş Milletler Bölge Direktörünün verdiği
istatistiklere göre gelişmiş ülkelerde dahi kadına şiddet
konusu vardır ve maalesef bu, sadece Türkiye'nin değil, tüm
dünyanın sorunudur ve elbette ki biz biliyoruz, kanuni düzenlemeler tek
başına yeterli değildir. Şiddet dili yerine merhamet, sevgi
dilinin hayata geçirilmesinden hem Hükûmet hem sivil toplum
kuruluşları hem muhalefet hem de bireyler olarak hep birlikte
sorumluyuz. Şiddete, kadın, erkek kimden gelirse gelsin; kadın,
erkek, çocuk kime uygulanırsa uygulansın hep birlikte karşı
çıkmamız gerekir.
Burada
bir parantez açmak istiyorum. Biliyorsunuz, şiddet geniş bir kavram,
fiziksel, ekonomik, psikolojik şiddet
Daha yakın zamanda
başörtülü kadınlarımız okullardan kovulup eğitim
alması engellenirken, ikna odaları kurulurken, mesleklerini icra
etmelerine izin verilmezken, hatta bu yüce Meclis çatısı
altından milletin oyuyla seçilen milletvekilli Meclisten
Dışarı, dışarı sesleriyle çıkarılırken,
milletvekili itibarı, milletin itibarı ayaklar altına
alınırken, Sen kamu alanında yer alamazsın. denilerek
psikolojik şiddete maruz bırakılırken, eğitim
hayatlarını, meslek hayatlarını yarıda
bıraktıkları için birçok kadın travma yaşarken
insanlık onuruna aykırı bu uygulamaya karşı maalesef
sessiz kalınmış, hatta yasaklar hararetle savunulmuştur.
Çok şükür ki bu hukuki ayıp başta Kurucu
Başkanımız, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın önderliğiyle, AK PARTİ Hükûmetiyle
ortadan kaldırılmıştır.
Bu
vesileyle bugün İnsan Hakları Gününü de kutluyorum. Hem seçim
beyannamemizde hem de bugün açıklanan eylem planımızda insan
onuru ve insan hakları temel değer olarak belirtilmiştir.
Biliyorsunuz,
gelişmiş ülkelerde bireyselleşme eğilimleri, artan refah,
aşırı tüketim, eşlerin ekonomik
bağımsızlığı gibi faktörlerin etkisiyle
evliliklerin boşanmayla sonuçlandığı, ülkemizde ise evlenme
hızının devam ettiği, ancak diğer ülkelere
kıyasla düşük olmakla birlikte boşanma hızında artış
olduğu gözlemlenmektedir. Boşanma oranları evlilik
yıllarına, yaşanan şehir ve bölgelere, eğitim
düzeyine, yaş ortalamasına, ekonomik duruma, görücü usulü
tanışarak evlenmeye, geniş aile-çekirdek aile şekline göre
farklılık arz etmektedir. Aile hukukundan doğan dava ve işlere
bakmak üzere kurulan aile mahkemesi kararlarının çoğunda
boşanma sebebi, şiddetli geçimsizlik olarak belirtilmekte ise de her
olayda geçimsizliğin asıl nedeni çok farklı olabilmektedir.
Yirmi
yılı aşkın süredir avukatlık mesleğini icra etmem
dolayısıyla müvekkillerime evlendikleri ilk günden bu yana yaşadıklarını
mektup yazar gibi yazıp getirmelerini istemişimdir. Her bir
müvekkilimin Geçinemiyoruz. diye ifade ettiği durum ve sebebin çok
farklı olduğunu görmüşümdür.
Boşanma
nedenleri üzerinde yapılan bir araştırma sonucuna göre
boşanmış bireylerin ilk 5 sırasında yer alan durumlar
şiddet, alışkanlıklar, yakın çevre, duygusal
ilişki ve cinsel hayat odaklıdır. Yine, daha önceki
yıllarda yapılan Türkiye Aile Yapısı Araştırmasına
göre araştırma kapsamında en az 1 kez boşanmış
bireylere boşanmalarının en önemli 3 nedeninin ne olduğu
sorulduğunda en yüksek orana sahip boşanma nedeninin yüzde 27yle
sorumsuz ve ilgisiz davranma olduğu görülmüştür. Erkeklerde ise yine
1inci sırada sorumsuz ve ilgisiz davranma yanında, eşlerin
saygısız davranması konusu belirtilmiştir. Boşanma
olaylarının artması dolaylı yoldan da olsa
doğurganlık hızının azalmasını da
etkilemektedir. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması
sonuçlarına göre kadınların yüzde 1i, ideal çocuk
sayısını 2 olarak belirlemiştir. Son on yılda ideal
çocuk sayısını 1 olarak beyan eden kadınların
oranının yüzde 6dan yüzde 10a yükseldiği görülmektedir.
Türkiyede doğurganlık seviyesinin azaldığı mevcut
eğilimlerin ve yaklaşımının devam etmesi hâlinde orta
düzey doğurganlık senaryosu içinde bulunduğumuz yüzyılın
ortalarından itibaren ülkemizin sağlık, sosyal güvenlik ve
iş gücü sektörlerini de etkileyecek ciddi bir demografik krize işaret
edilmiştir. Gelişmiş ülke deneyimlerinin de gösterdiği gibi
mevcut doğurganlık sayısının
artırılması için yaşamın tüm alanlarını
kapsayan bütünleşik bir programlar dizisini hayata geçirmek gerekmektedir.
Boşanma
olayı sadece tarafları değil, hatta belki de taraflardan daha
fazla çocukları etkilemektedir. Bazen boşanma davaları sürecinde
çocuklar istismar konusu yapılabilmekte, çoğu zaman olup bitenleri
tam anlamasalar bile evliliğin bozulmasında kendilerini suçlamakta,
anne baba arasında kalmakta, hayatında psikolojik sorunlar
yaşamaktadır. Çocuklar yaş gruplarına göre ağlama,
üzüntü, okul fobisi, asilik, madde kullanımı, içki kullanımı,
suç işleme, evden kaçma gibi tepkiler göstermektedir.
Bu
istatistiki veriler boşanmanın ciddi bir sosyal sorun olduğunu
şüphe götürmez bir tarzda kanıtlamaktadır. Boşanma,
psikolojik, sosyal ve ekonomik açılardan çok ciddi
değişikliklere neden olmaktadır. Boşanma sebepleri,
alınacak tedbirler, evlilik öncesi ve evlenme kararının
alınmasındaki öncelikli faktörler, aile içi iletişimin
güçlendirilmesi ve daha birçok alanda kapsamlı araştırma yapılarak
veri tabanı oluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Sosyal
bir sorun olan boşanma hızının en aza indirilmesi, aile
bütünlüğünün korunması için izlenecek sosyal politikalara ve
eğitim politikalarına ışık tutmak üzere Meclis
araştırma komisyonu kurulmasının önemli katkılar
sağlayacağı inancında olduğumu bildirir, saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gözgeç.
Söz
sırası, İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcada.
Buyurun
Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aile yapısının korunması ve boşanmalarla ilgili Meclis
araştırması açılmasını içeren önergemle ilgili
söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Elbette
önergeyle ilgili bir konuşma hazırlamıştım ama şu
ana kadar burada yapılan konuşmalarla ilgili ithamlara, AK
PARTİnin kadına biçtiği rol cümleleriyle beyin okumalara, ön
yargılara, ideolojik düşüncelerini o cümleler içine gizleyen ne
yazık ki çok haksız eleştirilere cevap verdikten sonra önergemle
ilgili birkaç cümle söylemek isterim.
Şimdi,
öncelikle, AK PARTİ Hükûmeti döneminde anayasal düzenlemeler, kadına
pozitif ayrımcılığı getiren anayasal düzenlemeler ama
2004te eşitliği bu hükme bağlayan düzenlemeler. Sonra, aile
mahkemeleri, yoktu, aile mahkemeleriyle birlikte sağlanan aile içi
mahkemeler, şiddet içeren, her birinin ihtisaslaşması. Sonra,
Türk Ceza Kanununda yapılan bütün değişiklikler, Medeni
Kanunda, İş Kanununda, aklınıza gelebilecek tüm mevzuat
değişiklikleri ile hatta töre cinayetlerinin de içinde olduğu...
Öldürmüş ama kanunda, işte hafifletici sebep farklı, töre
cinayeti... Bu onur kırıcı mevzuat içeren tüm maddelerin
temizlendiği kanuni düzenlemeler, tüm yasal düzenlemeler hangi hükûmetler
zamanında yapıldı? Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri
döneminde. 22, 23 ve 24üncü Dönemlerde bu kanunlara imza atan tüm
vekillerimizi yürekten tebrik ediyorum ben.
Peki,
bütün bu düzenlemelerin yanı sıra bir de rakamsal
değişiklikler var. Ben şuna çok şaşırdım,
mesela yeni vekiller eskiye göz atmamış olabilir, çok normal ama bakıyorsunuz
bu kanunlara imza atan ana muhalefetten bir arkadaşımız
çıktı, şu oldu, bu oldu, bu oldu. Ya arkadaş, birlikte imza
attık ona, 6284 sayılı Kanunla ilgili, birlikte imza
attık. Dün ben de
katıldım, sabah gittim, geldim, görevim itibarıyla öğleden
sonra yeniden Meclisteydim, neydi bu? Birleşmiş Milletler, UN
Womenın tüm üst düzey yöneticileri. Bu anlamda çıkartılan
kanunun mevzuat itibarıyla bölgede en iyi nitelik
taşıdığını ve devamında Türkiye'nin bu
anlamda örnek teşkil ettiğini; Saygıdeğer Başbakanımıza,
kıymetli Bakanımıza, ona imza atan tüm vekillere yönelik övgü
dolu sözlerini atlamış olabilir mi sayın vekil? Hayır,
atlamadı. Niye? Çünkü bu başlık çok değerli, aile,
kadın hakları, bugün İnsan Hakları Günü; her biri çok
değerli. İnsan, eşrefimahlukat çünkü, her şeyin en güzeline
layık. Tabii ki birlikte hareket edecektik, tabii ki o imzayı atarken
birlikte aynı imzayı paylaşacak ve bu konuda
Şiddetle
ilgili, canavarlık vahşet; kim buna he diyebilir, elbette bununla
ilgili çok ciddi yapısal değişiklikler
Ama ne diyor? AK
PARTİ kadın rolünü farklı tutuyor. Kadınlara biçilen rolle
ilgili, işte, Eve kapatacak. diyor, Şu isim şunu söyledi, bu
isim bunu söyledi. Arkadaş, çıkın bundan artık ya!
Cümlenin başını atıyorsun, sonunu atıyorsun, oradan
minicik bir kelime çıkarıyorsun, İşte, AK PARTİ bunu
diyor.
Gel
rakamlara, rakamlara gel. İstihdam konusunda, iş gücüne
katılım konusunda, kadının dünle bugün arasındaki
statüsüyle ilgili, karar mekanizmalarında kadının dünle bugünkü
yeriyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi döneminde şuradaki temsil yüzde
0,6 mıydı, yüzde 1 bile değil miydi? Doğru. Şimdi?
Yüzde 14. Yeterli mi? Hayır, değil; ortalama yüzde 25, yüzde 30larda
elbette olmalı ama yavaş yavaş elbette, inşallah o da
olacak, o süre de olacak çünkü ortak akılla, birlikte hareket
edeceğiz.
Yani
sonuç itibarıyla, istihdam ve iş gücüne katılımda
rakamları vermek istiyorum. Çünkü buraya her çıkan, muhalefetten olan
temsilci isim sanki hiçbir şey
Susuyorlar. diyor; arkadaş,
konuşuyoruz, niye susalım? Kanunlarımızla konuşuyoruz,
yönetmeliklerimizle konuşuyoruz, çıkardığımız
genelgelerde kadınlarımıza sunduğumuz haklarla
konuşuyoruz. Başbakanlık genelgesiyle 2008 yılında
çıkardığımız düzenleme neydi? Kadın çalıştır,
istihdam et, yeter ki olsun, genç çalıştır. Peki, ne olacak?
Devlet, sigorta primini ödeyecek. Bu niçin? Teşvik ediyor, önünü
açıyor, Buyur. diyor. Hani eve kapatacaktı, hani kadının
rolü farklıydı, hani farklı
Ben gazeteci kökenliyim ama
milletvekiliyim ama en değerli, anneyim ben. Evlatlarımın
geleceği, Türkiye'nin geleceğiyle eşit. Burada atılan her
adım, atılan her imza evlatlarımın da geleceği,
Türkiye, hatta tüm insanlık adına burada çok güzel
çalışmalar yapılıyor. O yüzden, dün ben UN Womendaki
konuşmaları dinlerken -o uluslararası 30 tane, 40 tane- tüm
dünyanın noktasından gelmiş kadın bakanların
olduğu toplantıda Türkiyeye atfedilen rolü dinlediğimde buradan
o imzaları atan bütün partilerden kardeşlerimizin, vekillerimizin
imzası çok onursaldı, harikulade güzeldi.
Ne
olur? Tamam, eksikler var, uygulamada hatalar var. Ben geçen dönemde şiddetle
ilgili araştırma komisyonunda görev aldığımda aile
hâkimlerinden biri şunu söyledi: Yasal mevzuat o kadar iyi bir noktada ki
ama
Ama başladı mı birinci cümle gider zaten,
iletişimde böyle bir kural vardır. Aması ne? Ne yapıyor
mesela? Her aileye farklı farklı başlıklar sunmaları
gerekirken, uygulama yapması gerekirken hepsine koruma, hepsine
uzaklaştırma
Kaç tane birim varsa tak, tak, tak, tak atıyor.
Bir süre sonra ne yapıyorsunuz? Bir süre sonra başka facialar,
farklı yöntemler
Yani kanunlar, çıkartılan mevzuat dünyada
örneği, eşi, emsali olmayan noktada, kabul, ama uygulamada
yaşanan
Onu da kim düzeltecek? Onu da yine bu Mecliste
alacağımız kararlarla, yine birlikte uygulamada
sağlayacağımız düzenlemelerle yerine getirmeye
çalışacağız. İşte bunun rakamsal boyutları
önemli. Yani ben, sayın vekilin bütün bunları söylerken şunu da
demesini isterdim: Türkiye Cumhuriyetinde kadınlar yüzde 20lerdeki
istihdam oranını yüzde 27lere kadar taşıdıysa ki
azdır, daha iyi olmalı- Türkiye Cumhuriyetinde kadınlar yüzde
23 gibi küçük rakamlardaki bir iş gücüne katılım
oranını yüzde 32lere kadar yükselttiyse eğer işte az
önceki saydığım kanuni düzenlemeler, işte az önce dikkatle
işaret ettiğimiz teşvikler sayesinde. KOSGEBler, KOBİler,
kooperatifler, yeter ki kadın üretsin. Peki, evinde
Kabul, eğitimini
almış, evinde, evladına bakıyor, yaşlısına
bakıyor, engellisine bakıyor. Öyle mi? Ona nasıl bir düzenleme
getirdik? Ona dedik ki: Evde üret, biz ondan vergi almayalım, yeter ki
üret.
Engelliler
Kanunu 2005te çıktı, dünyada sadece 4-5 tane, elle sayılır
kanun. Orada da kadına değindik, ne dedik: Eğer engelli
evladı varsa beş yıl erken emekli olsun vesaire, bütün
bunların sayısını artırabilirsiniz. Yani şurada,
şu kürsüde, bazı konuşmaları yapıyorken gerçekten
somut veriler sunmak çok değerli, çok önemli diye düşünüyorum. Tabii,
eğitim, sosyal, sağlık açısından
Bakın,
Dünya Sağlık Örgütü bebek, anne ölümleri rakamlarıyla
alakalı, Türkiyede uygulananı örnek model kabul etti mi ve
açıkladı mı? Evet, açıkladı. Ne dedi: Biz onun
öncelikte anne ve bebek ölümleriyle alakalı önlemlerini aldık,
kontrollerini yaptırdık, şartlı sağlık
desteği, şartlı eğitim desteği gibi kaynaklar devlet
bünyesinde gerçekleştirdik. Sonuç harikulade güzel rakamlara geldi ve
Dünya Sağlık Örgütü bu konuda ne yaptı? Bu konuda önemli örnek
model olarak Türkiyeyi sundu.
Söylenecek
çok söz var, 6284 sayılı Kanunla ilgili söz var, şiddetle
alakalı konuşulacak çok söz var
çıkarttığımız kanunlarla ilgili ama bugün
boşanmalarla ilgili, özellikle aile yapısının
korunmasıyla ilgili bir önerge verdik, inşallah bunun
gerçekleştirilmesi hâlinde hep birlikte yine öbürü gibi, ortak imzalar
attığımız gibi buradan birlikte yeni sonuçlar çıkartacağız.
Ben şu veriyi sunmak istiyorum, birçok yazı hazırlamıştım
ama: Mesela Türkiyedeki boşanmalardaki oran diğer ülkelere göre
nispeten çok çok az. Mesela orada yüzde 80i yeniden evleniyor, yüzde 17si
eski eşiyle yeniden evleniyor, baktığımız zaman yaklaşık
20 bin ailenin bu yapının içerisinde olduğunu da görüyorsunuz
yani araştırılacak çok fazla konu var. Ben bunun, bu konudaki
çalışmanın bu Mecliste gerçekleşmesi gerektiğini
düşünüyorum, bu konuda desteğinizi bekliyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaynarca.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Hatibin Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı döneminde
kadın vekil sayısındaki yanlış bir bilgiyi düzeltmemiz
gerekiyor. Bir defa, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarları, tek partili
dönemdeki iktidarlar ve Kurtuluş Savaşından sonraki iktidarlar,
kadın yoğun, kadının egemen olduğu bir dönem
değil. Ama, şu bir gerçek ki 1926 yılında Türk Medeni
Kanunu ile kadının erkeklerle eşit sayılmasını
sağlamış bir siyasi partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Yine, 1934
yılında çıkarmış olduğu
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Tek parti o zaman, başka parti yok zaten.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Evet ama, onu söylüyor arkadaşınız.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Tek parti ama.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ya, müdahale etmesen
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akar, dinliyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) 1934 yılında da seçme seçilme hakkını
tanıyarak
Avrupadan ve dünyadaki birçok ülkeden önce Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarlarında kadına seçme ve seçilme hakkı
tanınmıştır.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Seçenleri yuhalıyorlardı Sayın Başkan,
dört sene önce.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kadınımız kendi varlığını
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarlarında hissetmiştir.
AYŞE
KEŞİR (Düzce) İlk Meclisten sonra düşmüştür o oran
Sayın Vekilim. İlk Meclisten sonra düşmüştür, ikinci ve
üçüncü Mecliste de düşmüştür.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akar, tutanaklara geçmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Evet, sağ iktidarlarla, 1950 yılından sonra,
sizin gibi düşünen mantıklardan sonra kadının Türkiyede
temsil hakkı düşmüştür, öyle diyeyim ben size. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Nazlıaka.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Az önceki sayın hatip benim konuşmalarıma
birtakım göndermeler yaparak yanlış yönlendirmelerde
bulunmuştur. O nedenle, kendisine ve buradaki milletvekillerine
gerçeği açıklamak amacıyla söz istiyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Zabıtlara bakalım Sayın Başkan,
sataşma olmadı zaten.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sataşma oldu.
BAŞKAN
Şimdi, dinlediğim kadarıyla isminizi hiç zikretmedi Sayın
Nazlıaka.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) İsmim zikredilmemiş olabilir. Şunu söyledi,
yanlış yönlendirme
Aslında, bana burayı, kürsüyü vermeniz
lazım açıklamam için. 6284e birlikte imza attık. dedi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE
KEŞİR (Düzce) Konuşmayı duymadınız Sayın
Vekilim.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Oysaki ben de zaten aynısını ifade
etmiştim. Dolayısıyla, eğer tutanakları da getirtecek
olursanız yanlış bir ifade olduğunu görürsünüz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, gündeme devam edelim.
BAŞKAN
Tamam Sayın Nazlıaka, buyurun, iki dakika; başka bir
sataşmaya meydan vermeden.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıakanın, İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcanın
birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması
önergeleri üzerinde önerge sahibi olarak yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az
önceki sayın hatibi dikkatle dinledim. Kendisi maalesef birtakım
yanlış yönlendirmelerde bulundu. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bu
kadar heyecanlı olmanıza gerek yok. Gerçekleri duymak bu kadar
mı ağır geliyor size, bu kadar mı ağır geliyor?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Kendisi dedi ki: 6284 no.lu Yasaya birlikte imza
attık, ana muhalefet partisi bunun bile farkında değil.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Hayır, cümlem öyle değil, yine
yanıltıyorsunuz, cümlem öyle değil.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Oysaki kendisi benim konuşmamı iyi dinlemiş
olsaydı, ana muhalefet partisinin kadın haklarıyla ilgili
mevzuya partilerüstü baktığını, bu nedenle 6284e, Avrupa
Konseyi Sözleşmesine tam destek verdiğini ve hatta bununla da gurur
duyduğunu burada ifade ettiğimde beni duymuş, dinlemiş olurdu.
Maalesef, eksik dinlemişsiniz, yanlış dinlemişsiniz.
Gene,
sayın hatip dedi ki konuşmasında: Cümleler alınıyor
konuşmalardan, içinden parçalar çekiliyor, ondan sonra da farklı
yorumlanıyor. Mesela, kadını kuluçka makinesi olarak gören
zihniyet şu cümleyi söylüyor: 1 çocuk iflas, 2 çocuk patinaj, 3 eh, bize
4-5 lazım. Bunun ben neresini çekip çıkartayım ha, neresini?
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Peki, o öncesinde söylediğiniz kelimeyi
yakıştırabiliyor musunuz siz kendinize?
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Siz bu gerçeklikle karşılaşın
artık.
Diyorsunuz
ki: Biz susmuyoruz. Ama öyle görünüyor ki size Bir kadın olarak sus!
dayatması yapılmış, ağzınızı bile
açamıyorsunuz; çok üzgünüm bunu görmekten.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Makineyi kim ifade etti? Ön yargıyla
yaklaşıyorsunuz.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Hakaret ediyorsunuz, her seferinde hakaret
ediyorsunuz.
Sayın
Başkanım, temiz üsluba davet edin.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Ve Somut bir veri yok. denildi, somut verileri iletelim.
Örneğin, çocuk yaşta evlendirilenler
BAŞKAN
Sayın Nazlıaka, Genel Kurula hitap edin ve temiz bir dille
konuşun lütfen.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Süremi lütfen o zaman düzeltin.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Evet, temiz dil kullanın lütfen.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Kendisi dedi ki: Somut veriler yok. O zaman somut
verilerden konuşalım. Örneğin, ortaokuldan liseye sırf bu
yıl yazılmayan 38 bin kız çocuğunu konuşalım.
Çocuk yaşta evlendirilen 181 bin çocuğumuzu konuşalım.
Dolayısıyla somut veriler elimizde var ama siz -az önce de
söylediğim gibi- üç maymunu oynamak istiyorsunuz, bu gerçekle
karşılaşmak istemiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Kadın ve erkeğin eşit cinsiyet
olduğunu kabul etmek istemiyorsunuz.
AYŞE
KEŞİR (Düzce) Kadınlar da eşittir, Meclis
çatısı altındaki tüm milletvekilleri eşittir.
BAŞKAN
Tamam Sayın Nazlıaka, süreniz dolmuştur.
Teşekkür
ediyoruz.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) İki cinsiyet vardır, biri kadın diğeri
erkektir. Kadın ikinci cinsiyet değildir, kadın bu toplumun
nesnesi değil öznesidir; bunu lütfen idrak ediniz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
XI.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay ve
25 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2) (Devam)
2.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer ve 19 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar
ile boşanma olaylarının araştırılması ve
aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7) (Devam)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksal ve 20 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar
ile boşanma olaylarının araştırılması ve
aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8) (Devam)
4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyet ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)
(Devam)
5.- Adana Milletvekili Aydın
Uslupehlivan ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)
(Devam)
6.- MHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/11) (Devam)
7.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu
ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/12) (Devam)
8.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka ve 20 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)
(Devam)
9.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu ve 24 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz
etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)
(Devam)
10.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç
ve 24 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile
boşanma olaylarının araştırılması ve aile
kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/15) (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarca ve 26 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)
(Devam)
12.- Çorum Milletvekili Lütfiye
İlksen Ceritoğlu Kurt ve 21 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü
olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17)
(Devam)
13.- Ağrı Milletvekili Dirayet
Taşdemir ve 22 milletvekilinin, Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen
unsurlar ile boşanma olaylarının
araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)
(Devam)
BAŞKAN
Söz sırası Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu
Kurtta.
Buyurun
Sayın Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFİYE
İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) Hayırlı akşamlar.
Bu vakit oldu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; boşanma olaylarının
sebeplerini araştırarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi konusunda açılmasını istediğimiz Meclis
araştırmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aile
toplumun çekirdeği ve temel birimi, aynı zamanda en eski ve evrensel
kurumudur. Sayın vekilimiz bize burada, aynı çatı altında,
hizmet vermek üzere seçilerek geldiğimiz bu çatı altında siz
diyerek üstenci bir üslup ve kadın milletvekilleri olarak bizlere Sizin
aklınız yetmiyor. gibi bir üslup kullandığı için
yanlışlık olduğunu düşünüyorum, iade ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ben, eğitimimle,
şefkatli ana yüreğimle, çocuklarımdan tutun aileme,
mesleğimde eczacı olduğum için- hastalarıma, Çorum
halkına ve tüm insanlara şefkatle, saygıyla hitap etmeyi
öğrendim. Böyle bir eğitim aldım, böyle bir terbiyeyle
büyütüldüm. Hamdolsun da mutluyum. İnşallah
başarılarımızın devamını da burada hep
birlikte istişare edeceğiz diyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türk
toplumunda kadınlarımızın uğradığı
şiddet -bizim dönemimizde- arttı. diye söyleniyor. Lakin kadın
kendisini kadın olarak hissetti, arkasında bir devletinin
olduğunu hissetti ve onu bir koruyanı, onu dinleyeni, bir
muhatabını bulduğu için kendisine ait
sıkıntılarını dile getirebilecek düzeyde. Çok
şükür, biz de bu kadınlarız ve bu kadınların sesiyiz.
Bizim için kadının ili, ırkı, dini, dili fark etmiyor,
kadın ögesi olduğu sürece, kadın haklı olduğu sürece
biz burada kadınlarımızın hakkının temsilcileri
olarak, vekilleri olarak bu vekâlet görevini hakkıyla yapmakla sorumluyuz.
Ben de bu göreve talip olduğum için mutluyum ve gururluyum. Sizlerle de bu
komisyonda çalışmak için talip olduk. İnşallah bu komisyonu
hakkıyla ele geçireceğiz, dile getireceğiz, hep birlikte
istişare edeceğiz, gecelerimiz gündüzlerimiz boş geçmeyecek.
İstişareye açık olmak için de sizlerle hep birlikte
olacağımıza inanıyorum. Hepinize de teşekkür ediyorum.
Aile,
kadının, erkeğin, çocuğun ve gencin,
yaşlının karşılıklı etkileşim hâlinde
olduğu, sevgi, saygı, merhamet, adalet, dayanışma,
paylaşma, birlik ve beraberlik gibi temel insani değerleri
öğrendiğimiz ve geliştirdiğimiz mekânlardır. Aile,
insanın kendini hür hissettiği, kendisini koruma gereği
duymadan, ticari, siyasi kaygılar yaşamadan, mutlu olduğu,
kafasını yumuşakça yastığa koyduğu
mekânıdır. Aile, hepimizin yuvasıdır. Ailelerimizi biz o
yüzden önemsiyoruz. Mutlu toplumlar, sağlıklı toplumlar, sağlıklı
bireyler, sağlıklı çocuklar bizim hedefimiz. 2023ler, daha
sonraki tüm yıllarda, biz, toplumlara, dünyaya örnek olmak için,
çocuklarımız için, gençlerimizin sağlığı için
çalışacağız. Burada da en güzel, en küçük
ortamımız ailelerimizdir.
Bizim
küçüklüğümüzde, ilkokul 1de benim ilk yaptığım resim iki
penceresi, tüten bir bacası olan ve kapısı olan bir evdi. Ben
burada mutlu olmuşum ki bunu resmetmişim diye düşüyorum.
Sizlerin de birçoğunun ilk resimleri odur, benim çocuğumun da ilk
resmi oydu. O yüzden, daha küçük düşünüp daha güzel, yumuşak
düşünerek hep birlikte gerçekten ailemizi korumalıyız. Tabii ki
patolojik sorunları olan ilişkiler olabilir, az önce vekil
arkadaşımın da, sizlerin de değindiği konular
olabilir, bunlar tabii ki gerekiyorsa boşanılacaktır,
gerekiyorsa boşanan ailelerde mağdur olan bireylerin hepsi
korunacaktır; bu, kadınlarımız olur, erkeklerimiz,
çocuklarımız olur. Zaten devlet demek, hükûmet demek budur, bunlara
sahip çıkmak demektir.
Sağlıklı
nesiller bizim hedefimiz dedik. Dünya Sağlık
Teşkilatının verilerinde de görüldüğü üzere, ailede, okulda
veya iş hayatında sıkıntılı bireylerin
geçmişine inildiğinde ağırlıklı olarak anne baba
ayrı çocukların okullarda kavga düzeyini
arttırdığı, anne baba ayrı çocukların huzuru
bozduğu, anne baba ayrı çocukların bireysel olarak kendilerine
öz güveni eksik yetiştiği görülmüştür. Bizim aileyi
önemsemekteki ve ailenin korunmasındaki hedefimiz, bu insanların
azaltılması, böylelikle sağlıklı toplumların,
başarılı devletlerin, güvenli, huzurlu, başarılı
ve barış dolu geleceklerin sağlanmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, nesiller arası sosyal ve kültürel aktarımlarla
birikimli ilerlemenin okulu ve bu yönüyle medeniyetin temeli, esası
ailedir. Aile sosyal bir güç merkezidir. Fertlerine duygu, düşünce,
davranış, prensip, terbiye, beklenti, hedef, ideal ve değer
kazandırır. Sevgidir tüm aileyi güçlü kılan. Bu sevginin
eksilmesi ya da yok olması onu güçsüzleştirir, aileyi çözülmeye
götürür. Bu nedenle aile kurumunun sağlık ve huzur içinde devamı
toplum düzeninin de temel şartı olmalıdır.
Sorumlu
insan sorunsuz çağları oluşturur. Sorumlu aile sorunsuz toplum
demektir. Hepimizin bildiği gibi, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatta
yaşanan hızlı değişimlerden aile kurumu direkt olarak
etkilenmektedir. Ailedeki değişim toplumsal değişimi
yansıtır. Zira bireyi sosyal varlık hâline getiren
sosyalleşme süreci ailede başlar. Aile kurumunun
yapısının bozulması istenmeyen sonuçları beraberinde getirir.
Bugün
diğer toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de temel değerler zaafa
uğramış olabilir. Nüfusun şehirlerde toplanması,
günlük hayatın karmaşıklaşması, iletişim
teknolojilerinin ve kitle iletişim araçlarının
yaygınlığı, tüketim kültürünün değişmesi,
bireysel değerlerin ön plana çıkması aile
yapısının zayıflamasını tetiklemiştir. Bizim
bu komisyonlarda Bu ögeleri nasıl bertaraf ederiz, nasıl aileyi
topluma faydalı hâle getirebiliriz ve bireylerin aile içi ve toplum içi
saygınlıklarını artırabiliriz? diye konuşmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Dünyanın
pek çok ülkesiyle karşılaştırıldığında
Türkiyedeki boşanma olaylarının nispeten daha düşük
olması bizim için bir avantajdır. Fakat, toplumsal gelişmenin
sürekliliği açısından, aile kurumunun korunmasına yönelik
aile politikalarının önemi her geçen gün artmaktadır. Ailenin bir
kurum olarak korunması, güçlendirilmesi, temel fonksiyonlarını
yerine getirebilmesi ve karşı karşıya
kaldığı sorunların çözülmesi için ulusal ve
uluslararası resmî kurum ve kuruluşlar tarafından ortaya konulan
her türlü yasal düzenlemenin yapılması zaruridir, bu da bizim
görevimizdir Meclis olarak. 2002 ila 2015 yılları arasında aile
ve çocukların korunmasına özel olarak önem verilmiş, müstakil
bir Bakanlık kurulmuş, ayrıca, aile hukukunu önemseyen aile mahkemeleri,
aile sağlığını önemseyen aile sağlık merkezleri,
aile danışmanları, pek çoğu sosyal hayata geçirilmiş
ve işlerliğini korumaktadır. Bunların
artırılmasına yönelik konuşmalıyız, Nasıl daha
faydalı olabiliriz?i tartışmalıyız biz bu
komisyonumuzda.
Tüm
bu iyileştirmelere rağmen boşanma olaylarında meydana gelen
artışın sebeplerinin araştırılması ve çözüm
önerilerinin bir Meclis araştırma komisyonu kurularak Türkiye Büyük
Millet Meclisi nezdinde ortaya konulmasını, bu sosyal sorunun toplumsal
yara hâli almadan çözümlenmesine katkı sağlayacak komisyonu
önemsiyorum.
Şimdiden,
bu konuda emeği geçecek arkadaşlarıma teşekkür ediyor,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kurt.
Son
söz Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemire ait.
Buyurun
Sayın Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün
İnsan Hakları Haftasının ilk günü. Hâlen Türkiyede çok
ciddi hak ihlalleri yaşandı ve yaşanmakta maalesef. Adalet,
eşitlik ve özgürlük mücadelesi uğruna yaşamını veren,
bu uğurda ciddi bedeller ödeyen herkesi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerde
ellerinde beyaz bayraklarla sokaklarda dolaşmak zorunda kalan
kadınlara buradan bir kez daha selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Benden
önce söz alan kadın arkadaşlar aslında benzer şeyleri ifade
ettiler. Ben de benzer şeyleri ifade edeceğim. Ta ki
kadınların isyanı ve çığlığı bu
Parlamentoda Hükûmet tarafından duyulana kadar, 1 milyon kez de olsa
aynı şeyleri ısrarla burada söylemeye devam edeceğiz, onu
da ifade edeyim.
Tüm
dünya, kadınların insan haklarını insan hakları içinde
özel bir düzenlemeye tabi tutarak ele alıyor olmasına karşın,
Hükûmet hâlâ doğrudan kadınları ilgilendiren sorunları bile
genel yaklaşımlar içerisinde cinsiyetsizleştirmektedir.
Kadın kavramı bile kullanılmaktan özellikle çekinilmekte,
Hükûmetin verdiği önergelerde, politikalarda aile, kadın
kavramına, kadına ilişkin sorunlara ikame gibi
kullanılmaktadır. Daha geçenlerde Sayın Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlunun Şiddeti sadece
kadına indirgemiyoruz; kadına, çocuğa, yaşlılara,
engellilere, hayvanlara, çevreye yönelik şiddeti toplumsal şiddet
olarak görüyoruz. açıklaması bu yaklaşımı çok açık
ve net bir şekilde ifade etmektedir.
Hükûmet
programında kadına yönelik erkek şiddetinin kötü
alışkanlıkların, bağımlılıkların
azaltılmasıyla birlikte değerlendiriliyor olması Hükûmetin
kadına yönelik erkek şiddetine yapısal bir çözüm üretebilecek
niyette ve kapasitede olmadığını da göstermektedir.
Tersine,
dün de arkadaşlarımın ifade ettiği örneklerle ortaya
koyduğu gibi, Hükûmet, kadınları şiddet
karşısında güçlendirecek politikalar bir yana,
kadınları politikalarıyla güçsüzleştirebilecek bir meziyete
de maalesef sahip.
Hükûmet,
kadına yönelik erkek şiddetinin gerekçesi olarak her defasında
karşımıza çıkan aile ve namus söylemleriyle halkın
duygularını açıkçası sömürüyor.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Namus? Ne zaman namus demişiz? Namusu ne
zaman kullanmışız?
DİRAYET
TAŞDEMİR (Devamla) Bakanlar, Hükûmetin valileri,
kadınları ve kız çocuklarını bir hizmet
sunacakları zaman değil, politik çekişmenin aracı hâline
getirecekleri zaman hatırlayan devletin siyasi oyunlarını
çeviriyor. Devlet, namus kavramını, yolsuzlukların önlenmesinde
değil, kadınlar ve kız çocuklarının
yaşamının kuşatılacağı zaman aklına
getiriyor.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Kendi
kurgunuzu bizim Hükûmetimizin üzerine atmayın.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Devamla) - Boşanma, Hükûmet için, çeşitli
toplumsal sorunların çözümünde bir mazeret hâlini almış. Bütün
hastalıklarda tek reçete olarak zayıflamayı öneren doktorlar
gibi AKP de yoksulluk, kadın-erkek eşitsizliği, istihdam sorunu
gibi toplumsal sorunların çözümüne boşanmanın önlenmesini koyuyor.
Sebep-sonuç ilişkisi birbirine karıştırılıyor
burada. Boşanma oranları azaltılmak isteniyorsa bile
boşanmak istediği için öldürülen ya da psikolojik, ekonomik olarak
erkeğe bağımlı hâle getirildiği için boşanamayan
kadınların yaşadığı sorunlar da dikkate
alınmak zorundadır.
Sayın
vekil İstatistiklerle konuşun. demişti; evet, ben birazdan tam
da bunu yapacağım ama benim vereceğim rakamlar istihdam
rakamları değil, daha çok, öldürülen, şiddete maruz kalan
kadınların verileri. AKP'nin on üç yıllık iktidarında
kadına yönelik erkek şiddetinin artışı bu nedenle de
aslında tesadüf değildir.
2002-2015
yılları arasında 7.427 kadın katledildi. Günde en az 5
kadının ölümüyle sonuçlanan bir cins kırımından söz
etmek mümkün. Son on ayda 271'i trans olmak üzere toplamda 617 kadın
yaşamını erkek şiddeti nedeniyle de kaybetti.
Gözaltında
Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosunun 2015
Raporu son on sekiz yılda büroya devlet kaynaklı cinsel şiddet
nedeniyle tam 432 başvuru olduğunu belgeliyor. Bunlardan 420
tanesinin failinin de kolluk kuvvetleri olduğu belirtiliyor.
Hükûmet
sözcülerinin ifadeleri, program ve uygulamaları bize bu sonucun bir
politika nedeniyle ortaya çıktığını gösteriyor.
Hükûmetin kendi kafasındaki dünyayı kadınlara dayatması,
buna itiraz eden kadınlara evde erkek şiddeti, sokakta da devlet
şiddeti olarak maalesef geri dönüyor.
Hükûmetin
kadına yönelik erkek şiddeti sorununun ortaya
çıkışındaki sorumluluğunu bu konuda vahim ifadelerde
bulunmuş yetkililerinin Hükûmette ya da partide gelebildiği
konumlardan da görebiliyoruz. Bunları şöyle de örnekleyebilirim
Biliyorum benzeyen örnekleri çok duydunuz ama tekrar etmekte bir sakınca
yok çünkü önemli konumlarda yer alan erkek vekiller ya da kadın vekiller
tarafından kullanılan sözler bunlar.
Kadın
mahallenin namusudur., Kreş eken huzurevi biçer. diyen bir vekil
Mecliste Kadına Yönelik Şiddet Komisyonunun üyesi olabilmiştir.
"Kadının fıtratında köle olmak var." diyen biri
vekillik yapmıştır. Kadının kahkahasında erotizm
arayanlar Hükûmette önemli görevler üstlenebilmiştir. "Allah hepimizi
farklı yaratmış." diyerek kadın-erkek
eşitliğini reddedenler KEFEK üyeliği bile
yapmıştır bu Hükûmette.
Raporlar
kadınların erkeğe ekonomik
bağımlılığını kadına yönelik erkek
şiddetinin başat sebeplerinden biri olarak ortaya koyarken, şu
anda Başbakan Yardımcılığı yapan Mehmet
Şimşek, üstelik Maliye Bakanı olarak "Kadınlar iş
aradığı için işsizlik yüksektir." şeklinde
ifadelerde bulunmuştur.
Bütün
bu ifadeler, bu konuda gerçekten bir şey yapılmak isteniyorsa,
Hükûmet programında yer aldığı gibi öncelikle
yasaların gözden geçirilmesine değil, Hükûmette bir zihniyet
devriminin yaşanmasına ihtiyaç olduğu da ortaya bu pratiklerle
çıkmıştır.
Bugün
Türkiye'de erkeklik indirimi olarak işlev gören "iyi hâl indirimleri
de kadın-erkek eşitliğine inanmadığını her
yerde çeşitli biçimlerde beyan eden bu politikalardan güç alıyor.
İşkence ve faili meçhul davalarında zaman
aşımının işlevi neyse, kadın katliamı
davalarında da iyi hâl indirimlerinin işlevi budur. Bu erkeklik
indirimi, savaş ve cinsiyetçi politika ittifakına dair bir uygulama
olarak da ortaya çıkmaktadır.
Daha
geçen ay yasa gereği en az on altı yıl ceza alması gereken
bir erkeğe verilen on aylık ceza "saygın tutum"
gerekçe gösterilerek ertelendi. Boşanmak istediği için Hatice'yi üç
kurşunla yaralayan erkeğin, bırakın kaşı, gözü,
kravatı düzgün gerekçesini, mahkemeye gitmediği hâlde, suç
işlemeyeceği kanaatiyle cezası ertelendi. Yani erkekler mahkemeye
gitmeden bile iyi hâl indirimlerinden faydalanabilirken ölmemek için öldürmek
zorunda kalan kadınların iyi hâl indiriminden asla
yararlanamadığı bir erkeklik hukukundan söz etmek mümkün.
Biz
HDP Grubu olarak kadına yönelik şiddetle ilgili kanun teklifimizde bu
iyi hâl indirimleri konusuna ağırlık verdik. Teklifte genel
olarak bu indirimlerin kadına yönelik erkek şiddeti suçları
kapsamında uygulanmaması, bazı durumlarda ceza
artırımı yapılması önerilerinde bulunduk. Bu meseleyi
çözmek istiyorsanız, önce bu yasa teklifi konusundaki
tavrınızı göstermeniz gerekmektedir.
Tarihi
kendinizden başlatma sevdanızdan öncelikle vazgeçmeniz gerekiyor. On
sekiz yıldır bir araya gelen kadın örgütlerinin deneyimlerine ve
birikimlerine buradan biraz kulak verin ve saygı duyun.
Kadın
cinayetleri davalarına kadın örgütlerinin müdahilliği bu anlamda
da kabul edilmelidir. Kadın cinayetlerini önlemekle yükümlü olan Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı bu davalarda müdahil değil,
aslında faildir.
Politik
kadınları, kadın hakları savunucularını hedef
hâline bu anlamda getirmeyin.
Devletin
öncelikle kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri verilerini
tutması ve bunları kamuoyuyla paylaşma sorumluluğunu yerine
getirmesi gerekiyor.
6284
sayılı Yasaya ve İstanbul Sözleşmesi'ne göre suç olan ara
buluculuğu devlet eliyle uygulamaya sokmaktan vazgeçin.
Kadınları erkeklere ekonomik olarak bağımlı hâle
getirerek şiddete zemin hazırlayan, kadınların emeklilik
hakkını gasbeden esnek çalışma programlarının bir
sömürü biçimi olduğunu da kabul edin lütfen. İstanbul
Sözleşmesinin uygulanabilmesi için gerekli altyapının
hazırlanması yönünde siyasi iradenizi ortaya koyun.
Sadece
14 ilde bulunan, şehir merkezlerinden uzak yerlerde
konumlandırılan ŞÖNİM'Ier Türkiye'deki bu erkek egemen
zihniyetin ürettiği şiddete yetişemiyor. Kadınların
istedikleri anda erişebilecekleri, şiddetten uzaklaşmak için her
türlü hizmeti yedi gün yirmi dört saat alabileceği merkezlere
ihtiyacı var.
Sayın
Bakan Ramazanoğlu "Bizim övünerek söylediğimiz, 'Türk aile
yapısı' dediğimiz şeyi tekrar inşa etmek, toplumu
tekrar inşa etmek için adımlar atmak istiyoruz."
açıklamalarıyla kendini salt Türk anlayışının
Bakanı olarak ifşa etmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİRAYET
TAŞDEMİR (Devamla) Sayın Bakandan tüm kadınlar olarak
beklentimiz, kendisini Türk Aile Bakanı olarak değil
Tüm
kadınları kucaklayacak bir Aile Bakanlığına ihtiyaç
olduğunu buradan da söylemek istiyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Taşdemir.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, sanıyorum hemcinslerimi
incitecek bir kelime kullanmışım, bir düzeltme yapabilir miyim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, yok böyle bir usul efendim.
BAŞKAN
Sayın Nazlıaka, lütfen
Önemli bir konuyu görüşüyoruz. Zaten
ifadelerinizi kullandınız, az önce size tekrardan söz verdim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) İade ettik Sayın Başkanım, onu iade
ettik.
BAŞKAN
Buyurun söyleyin, tutanaklara geçsin.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Mikrofonu açarsanız daha rahat olur Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun, tutanaklara geçiyor zaten.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sesim zaten kısık, mikrofonu açarsanız daha
rahat konuşacağım.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, hangi maddeye göre söz
veriyorsunuz?
BAŞKAN
Şimdi, lütfen, Tutanaklara geçsin. diye söyleyin, buyurun.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Peki.
Az önce
söyledi Lütfiye Kurt, benim Aklınız yetmiyor. diye bir ifade
kullanıp kendisini incittiğimi söyledi. Orada benim tam olarak
cümlede söylediğim şey şuydu, ama aklınız yerine
kullanmam gereken kelimeyi yerleştirerek söylüyorum: Sizin
politikalarınız kadını değil, aileyi korumayı
hedef alan politikalardır sadece. demek istemiştim.
LÜTFİYE
İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) Aklınız ona yetiyor.
dediniz.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Onun için kendilerini kırdıysam, bu anlamda
hemcinslerimi
Onu söylemek istiyorum.
Gene,
Tülay Kaynarca yapmış olduğu konuşmada
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara)
Türkiyenin UN Women Toplantısında verilerinin
çok iyi olduğunu ifade etmiştir ama eksik olan bilgi şudur: UN Women
Toplantısında Türkiye Avrupa Birliği ülkeleriyle
kıyaslanmamıştır, Türkiye toplumsal cinsiyet
eşitliğini içselleştirmemiş olan İslam ülkeleriyle
kıyaslanmıştır.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nazlıaka, teşekkürler, tutanaklara
geçmiştir.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Onun için sadece Avrupa Birliği
BAŞKAN
Sayın Nazlıaka, lütfen
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara)
ülkeleriyle kıyaslanmış gibi
yanlış bir algı yaratılması burada yüce Meclisin
yanlış bilgilendirilmesi anlamına gelmektedir.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nazlıaka.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaynarca.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Evet, ben de tutanaklara geçmesi açısından
söylüyorum. Evet, doğru, oradaki sayın bakanların her biri
bahsettiği bölgeden ama Türkiyenin bugün geldiği noktayı
gösteren çok değerli bir veriydi bu. Lütfen bunu kabul edelim, bu bir.
İkincisi:
Şiddetle ilgili rakamlar verdiniz, az önce son değerli
konuşmacı da bazı rakamlar verdi. Şimdi, burada eskiden
yaralama olarak geçen, basit yaralama olarak geçen
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar,
gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen
Sayın Kaynarca, cümlenizi tamamlayın.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN
Cümlenizi tamamlayın, lütfen.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Basit yaralama olarak geçiyordu ve
İçişleri Bakanlığımızın uygulamasıyla
şiddetle mücadeleyi öncelikleyen bir Hükûmet olarak biz ne yaptık?
Bunu aile içi şiddet olarak işledik. Yani, eskiden hiç veri yoktu,
bizimle birlikte başladı.
Biz
diyoruz ki, bakın, açık ve net
Cümleleri bağırarak
söylediğinizde haklı olunmuyor. Nezaket çok değerli bir
şey. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Ben hem bunu hem kadını hem aileyi
Bir defa,
birinci öncelik bireyin güçlülüğü.
BAŞKAN
Sayın Kaynarca, tamamlayalım.
TÜLAY
KAYNARCA (Devamla) Birey güçlü olursa aile güçlü olur, aile güçlü olursa
toplum güçlü olur.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Tutanaklara geçmiştir.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Şiddetle ilgili veriler benim değil, bizzat
Bakanlığın verileridir. Bunun da tutanaklara geçmesini rica
ediyorum. Kişisel değil, Bakanlığın verdiği
verilerdir.
BAŞKAN
Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunu oylarınıza sunacağım.
Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Aile
kurumu ve kadınlar açısından hayırlı sonuçlar
doğurmasını temenni ediyoruz.
Şimdi,
Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Gündemimizde
yer alacak konuları görüşmek için, 15 Aralık 2015 Salı günü
saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi
tatiller diliyorum.
Kapanma Saati: 20.27