TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
18inci
Birleşim
23
Aralık 2015 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep
Milletvekili Ümit Özdağın, Gaziantep ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Akif Yılmazın, Mehmet Âkif Ersoyun
vefatının 79uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Mehmet Âkif Ersoyun vefatının 79uncu,
Asteğmen Kubilayın katledilişinin 85inci yıl dönümlerine
ve İzmir Valiliğinin Menemendeki anma töreninde Menemen Belediye
Başkanının konuşmasını yasaklamasına
ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hükûmet yetkililerinin HDP
milletvekillerinin telefonlarına cevap vermediğine, Gümrük ve Ticaret
Bakanına bir haftadır ulaşamadığına, Adalet
Bakanlığının HDP milltevekillerinin cezaevlerini ziyaret başvurularını
dikkate almadığına ve Başkanlık Divanının bu
konuyu netleştirerek bilgi vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, HDP milletvekillerinin
haklarının gasbedildiğine ve Başkanlık Divanı
tarafından Başbakanla görüşülerek konunun
açıklığa kavuşturulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ile Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın yaptıkları açıklamalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde yaşanan terör olaylarından en çok çocukların
etkilendiğine ilişkin açıklaması
7.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, Asteğmen Kubilayın
katledilişinin 85inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Afyonkarahisarda
kapatılan belde belediyelerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
9.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Sarp Sınır
Kapısında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
10.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursa Yüksek
İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan
ihalelerde şartnamelere uyulmadığına ilişkin
açıklaması
11.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirin
altyapı ve otoparkla ilgili sorunlarına ilişkin
açıklaması
12.- Burdur
Milletvekili Mehmet Gökerin, şehit olan askerlere Allahtan rahmet
dilediğine ve ülkede son günlerde yaşanan iç ve dış
olaylara ilişkin açıklaması
13.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, iktidara mensup
milletvekillerinin Genel Kurul çalışmalarına aktif olarak
katılmadıklarına ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki terör
olayları sonucu meydana gelen çocuk ölümlerine ilişkin
açıklaması
14.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Kocaeli Üniversitesindeki özel güvenlik
görevlilerinin tutumuna ilişkin açıklaması
15.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, şehit olan Birkan
Gündüze Allahtan rahmet dilediğine ve elektrik dağıtım
hizmetlerinin özelleştirilmesi sonucu Giresunda yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
16.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortasında yapılan yeni düzenlemelere ilişkin
açıklaması
17.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, Sağlık Uygulama
Tebliğinde yapılan değişikliğin yol
açtığı mağduriyetlere ilişkin açıklaması
18.-
İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaşın, devrim
şehidi Kubilayı ve aynı gün şehit olan 2 bekçiyi ve
Sarıkamış şehitlerini andığına, Sinopta
kurulması planlanan 2nci nükleer santralin durumuna ilişkin
açıklaması
19.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Uludağ Üniversitesininde
çalışan bazı personelin kadro sorunlarına ilişkin
açıklaması
20.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, ülkenin doğu ve
güneydoğusunda yaşanan terör olaylarının
sorumlularının AKP, HDP ve PKK olduğuna ilişkin
açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, Hükûmetin İsraille
olan ilişkilerindeki uzlaşma arayışının özel bir
nedeni olup olmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
22.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, PKKlılar tarafından
katledilen Samet Pişkin, Eren Kılıç ve İslam Çakara
Allahtan rahmet dilediğine ve Mersinin turizm teşvik kapsamına
alınmasını beklediğine ilişkin açıklaması
23.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demirin, Millî Eğitim
Bakanlığının şube müdürü atamalarının
iptaliyle ilgili Danıştay kararlarına uymadığına
ve turizm sektörünün sorunlarına ilişkin açıklaması
24.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, Asteğmen Kubilayın
katledilişinin 85inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
25.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine ve Adalet ve Kalkınma Partisinin yargı üzerinde
baskı uyguladığına ilişkin açıklaması
26.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Millî Eğitim
Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün okullara
Dünya Arapça Günüyle ilgili gönderdiği yazıya ilişkin
açıklaması
27.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ili başta olmak üzere Suriyedeki
savaşın olumsuz etkilerini yaşayan illere Hükûmetin maddi
yardımda bulunmayı düşünüp düşünmediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
28.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, Trabzonda bir klinikte yaşanan ölüm
vakasından sonra Trabzon Valiliği tarafından hiçbir işlem
yapılmamasına ilişkin açıklaması
29.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, Asteğmen Kubilayın
katledilişinin 85inci yıl dönümüne ve Sivaslı-Çivril yolunun
bir an önce bitirilmesini istediğine ilişkin açıklaması
30.-
Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerin, Millî Eğitim
Bakanlığının 17-25 Aralık haftasını Arapça
Haftası olarak ilan etmesine ilişkin açıklaması
31.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlunun, TBMM Başkan
Vekili Pervin Buldana görevinde başarılar dilediğine ve
sendikal nedenlerle işten çıkarmalara son verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
32.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, Pamukkale ören yerine giriş
ücretine yapılan zamma ilişkin açıklaması
33.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, TBMM Başkan
Vekili Pervin Buldana görevinde başarılar dilediğine ve
Suriyeli mültecilerin yaşadığı sıkıntılara
ilişkin açıklaması
34.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Okun, Balıkesirde su
şebekelerindeki arızalar nedeniyle yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
35.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Genel Kurulda açıkça etnik
ırkçılık atışmalarına tanık olunduğuna
ve yapılan bu tartışmaları aldatıcı ve sanal
olarak gördüklerine ilişkin açıklaması
36.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, CHP Grubu olarak Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde terör olayları nedeniyle yaşanan sorunların
çözümü konusunda bütün partilerin gayret göstermesi gerektiğini
düşündüklerine ilişkin açıklaması
37.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Levent
Gökün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
duruşlarını soğukkanlı bir şekilde devam
ettireceklerine ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
yaşanan sorunları mutlaka Meclis iradesi altında çözeceklerine
ilişkin açıklaması
39.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, bazı bakanlıklar
nezdinde Halkların Demokratik Partisine yapılan ayrımcı
uygulamaların Başbakanın müdahalesiyle ortadan kalkacağını
umduklarına ilişkin açıklaması
40.- Maliye
Bakanı Naci Ağbalın, İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
41.-
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın, İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Gümrük ve
Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkciyle görüşerek İdris Balukenin
konuşma isteğini ilettiğine, Adalet Bakanına
ulaşamadığına, HDP milletvekillerinin bakanlarla
görüşememesi konusunu Meclis Başkanına ilettiğine ve daha
sonra kendilerine bilgi verileceğine ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin talebi üzerine
Başbakanla görüşme yaptıktan sonra bu konuyla ilgili
görüşlerini ifade edeceğine ilişkin konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin talebi üzerine
Başbakanla görüştüğünü ve Başbakanın, Halkların
Demokratik Partisine ayrımcı bir tutum sergilemediklerini ifade
ettiğine ilişkin konuşması
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın yaptığı açıklaması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Nurettin Yaşarın, Van Milletvekili Lezgin Botanın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Malatya
Milletvekili Nurettin Yaşarın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın yaptığı açıklaması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemirin, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Markar Eseyanın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdunun, Maliye Bakanı Naci Ağbalın
11 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdunun, Maliye Bakanı Naci Ağbalın
11 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- CHP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özelin, iş
kazalarına neden olan kurumsal, idari, hukuki ve ekonomik faktörlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/33)
2.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, IŞİDle petrol ticareti yapıldığına
dair iddiaların ve bulguların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/34)
B) Genel
Görüşme Önergeleri
1.- CHP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay,
Ankara Milletvekili Levent Gök ile Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınması,
Hükûmet programı ve politikası bağlamında da hak ve özgürlük
ihlallerinin bir kez daha gözden geçirilerek TBMMde değerlendirilmesi
amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/2)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/204) esas mumaralı
Kanun Teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/6)
IX.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
tarafından, Türkiyede uygulanan sınır politikalarının
yol açtığı düzensiz göç ve insan
kaçakçılığının geldiği boyutların tespit
edilmesi, Suriye, Irak ve İran sınırı ve deniz
kıyılarındaki hak ihlallerinin
araştırılması, uluslararası mülteci hukukuna uygun
geri gönderilmeme ilkesini esas alan politikalar geliştirilebilmesi
amacıyla 17/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Aralık 2015
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, Kürt
sorununun çözümü ve terörle mücadelede Hükûmetin uyguladığı
yanlış politikalar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde, başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu
hizmetlerinin verilmez hâle gelmesi, vatandaşların can ve mal
güvenliği üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi
sorunlar ile bunlara karşı alınacak önlemleri belirlemek
amacıyla 23/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 23 Aralık 2015 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
XI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Gelir Vergisi
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/318) (S.
Sayısı: 11)
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, gümrük kapılarını
işleten firmaların yükümlülüklerini yerine getirmedikleri
iddialarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkcinin cevabı (7/58)
23 Aralık 2015
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
18inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.16
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Açılışta yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrar yapacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Hatay ilinin
sorunları hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Sayın Serkan
Topala aittir.
Buyurunuz Sayın Topal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizler, medeniyetlerin beşiği
Hatayın işçisi, emekçisi, esnafıyız; buraya
inşaatlardan, pamuk tarlalarından geldik.
Hatayda sınırın
varlığı unutuldu, eli silahlı cihatçılar türedi,
kimliksiz, sorgusuz dokunulmazlıklar verildi onlara. Huzur bozuldu, güven
ve barış yok edildi ve Reyhanlıda paramparça oldu insanlar.
Güvenlik yok oldu, adalet yok oldu, devletin varlığı yok oldu;
ticaret bitti, gümrük kapıları kapandı, tel örgülü
sınırlar açıldı, insan ticareti başladı; silahlar,
bombalar gelip gitmeye başladı; dilenenler, köleler, satılanlar,
kaçakçılık, kara para ve sokağa düşenler
Kamyonlar,
tırlar, şoförler işsiz; kepenk kapatan esnaflar,
yetiştirdiği ürünü elinde kalan çiftçiler
Kısacası, Hatay
kan ağlıyor, kan! Her bedeli ödeyen biz, her zorluğa katlanan
biz, ölen biz, soyulan biz, istismar edilen biz
Biz, dolar kuru, borsa
endeksi, faiz seviyesi değiliz, milyarlarca doların fon yöneticisi
değiliz, harama el uzatan asla değiliz. Biz, Hatayız ve Hatay
Türkiyedir.
Vatanımızı komşumuzdaki
yangın yerine çevirecek olanlar bilmelidirler ki en ağır
bedelleri ödemeye ve ödetmeye hazırız. Vatan namustur, hamaset
değil. Hamaset kaçak köşklerde, saraylarda; namus sokakta yüz yüze,
hayat kavgasında, orada, memleketimizde, Hatayımızda,
Türkiyemizde. Bizler zulme, sömürüye, baskıya, yalana, talana, kan
siyaseti yapanlara karşı adaleti, eşitliği, insanca
yaşamı ve barışı haykırmak için buradayız.
Ey Türkiyem, AKPnin 7 Hazirandaki hezimetinden
bugüne kadar, istikrarlı bir şekilde yüzlerce insanımız
katledildi, gazetecilerimiz tutuklandı, asker ve polisimiz öldürüldü,
uluslararası krizler yaratıldı. AKP Türkiyeyi, istikrarlı
bir şekilde, dış politikada savaş yanlısı, iç
politikada gasplar ülkesi, tehditler ülkesi, katliamlar ülkesi,
hırsızlar ülkesi, hendekler ülkesi hâline getirdi.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Bağırmadan konuş, dinleriz biz!
SERKAN TOPAL (Devamla) Bu iktidar, kibrin
iktidarıdır, ötekileştirmenin, yok saymanın, hamasetin,
yolsuzluğun iktidarıdır; Ermenekte iş cinayetine kurban
verdiğimiz bir canımızın babasına 10 liralık
lastik ayakkabıyı utanmadan gönderenlerin, o ayakkabı
kutularında milyon dolarları saklayanların
iktidarıdır.
Yanı başımızda Orta Doğu
yanıp tutuşurken karpuz keser gibi insan kafası kesen terörist
güruhlara gönderilen silahların akıbetlerini gördük. Bu
silahları haber yapan Can Dündara ve Erdem Güle selam olsun. Selam olsun
yurdundan sürgün edilirken cansız bedeni kıyıya vuran Aylan
bebeğe. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)- Vay vay!
SERKAN TOPAL (Devamla) - Başbakan
Yardımcınız, televizyonda Vallahi de billahi de bu silahlar
Türkmenlere gitmedi. dedi. Hanginiz yalancı? Aranızda bir
yalancı var; siz mi yalancısınız, o mu yalancı? Orta
Doğuyu kan gölüne çevirenler, silahları taşıyanlar,
silahları ateşleyenler insanlık düşmanıdır.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Boş
konuşuyorsun! 1 Kasımda ne oldu? 1 Kasım seçimlerinde böyle mi
konuştun sen?
SERKAN TOPAL (Devamla) Sorarım sizlere: Orta
Doğuda Türkmeni, Kürtü, Arapı, Hristiyanı, Aleviyi
katleden çetelere silah gönderen kim?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hatayda böyle mi
konuştun 1 Kasımda? Onun için sandığa gömdüler!
SERKAN TOPAL (Devamla) - Siz değil miydiniz
Irak, Suriye sınırını terör örgütlerinin geçiş
kapısı yapan?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bunlar işe
yaramıyor, değiştir! Değiştir bunları!
SERKAN TOPAL (Devamla) - Siz değil miydiniz
işçinin, emekçinin alın terini ayakkabı kutularında iç
eden?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 1 Kasımda böyle
mi konuştun? Onun için
Vay vay vay! İktidar olamazsın!
SERKAN TOPAL (Devamla) - Siz yalnızca
ayakkabı kutularındaki paraları değil, aynı zamanda bu
ülkenin, bu toplumun itibarını da sıfırladınız.
Mısırı, Libyayı, Irakı ve Suriyeyi kan gölüne
çeviren
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 1 Kasımda böyle
konuştuysan
BAŞKAN Sayın hatibi dinleyelim lütfen.
SERKAN TOPAL (Devamla) -
emperyalist güçlerin
taşeronluğunu yapan sizler değil miydiniz?
Reyhanlıda, Suruçta, Ankarada bombalar
patladığında bu ülkenin MİTi, bu ülkenin bakanı, bu
ülkenin Başbakanı, bu ülkenin Cumhurbaşkanı sizler
değil miydiniz? Şimdi, hangi yüzle ülkenin bugünlere gelmesinde
başka bir sorumlu arıyorsunuz?
Biz, vatanımızı, milletimizi,
bayrağımızı seviyoruz. Sizin deyiminizle, biz millî
olmasına millîyiz de siz Türkiye üzerinde oynanan hangi projenin eş
başkanısınız, onu açıklayın.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sakin, daha sakin!
SERKAN TOPAL (Devamla) - Sizin
anlayacağınız dilden söyleyeyim o zaman: Bu ülkeyi
yö-ne-te-mi-yor-su-nuz! (CHP sıralarından alkışlar)
Sözlerimi Adnan Yücelle bitirmek istiyorum:
Ey her şey bitti diyenler/ Ve sürecek/ Yeryüzü
aşkın yüzü oluncaya dek! Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Topal.
Gündem dışı ikinci söz, Gaziantep
ilinin düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü hakkında
söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Ümit Özdağa aittir.
Buyurunuz Sayın Özdağ.
Süreniz beş dakikadır.
2.-
Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağın, Gaziantep ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; emsali görülmemiş bir zafer
kazanan, dönemin en güçlü askerî ittifakına karşı İstiklal
Harbi veren ve yeni bir devlet kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesi
olmak, bu Meclisin bütün üyeleri için yaşam boyunca
taşıyacakları en büyük onurdur. Dünya üzerinde birçok parlamento
vardır, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi bir Millî Kurtuluş
Savaşı veren ve bir Millî Kurtuluş Savaşından
doğan parlamento sayısı çok azdır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üyesi olmanın onurunun bilincinde olarak sizleri Gaziantep
Milletvekili kimliğimle selamlamak benim için ayrı bir onur
nedenidir. Çünkü devletimizin kurucusu Aziz Atatürk şöyle demektedir:
Türküm. diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü
Gazianteplileri kahramanlık timsali olarak alabilir.
Antep, İstiklal Harbimizin bütün
yoğunluğuyla devam ettiği bir dönemde Güneydoğu Anadoluyu
istila etmek isteyen Fransız emperyalizmini ve Fransız
emperyalizminin kiralık Ermeni çetelerini, gösterdiği büyük direnç ve
kahramanlıkla yıldırmıştır. Fransız
emperyalizmi Antepte gördüğü büyük direnişten sonra bu
coğrafyada kalmanın mümkün olmadığına karar vererek
Güneydoğu Anadoluyu boşaltma kararı almıştır.
İstilacı Fransız ordusunun
komutanı Abadie, Fransız ordusuna karşı direnen Antep
halkının mücadelesini Fransız ordusunun Birinci Dünya
Savaşında Alman ordusuna karşı büyük direnç gösterdiği
Verdun Muharebesiyle karşılaştırmış ve Türk
Verdunü Gaziantep adlı bir kitap yazmıştır. Abadie,
Anteplilere olan hayranlığını şöyle dile
getirmiştir: Bu muharebe, Türklerin savunmadaki azim ve metanet ile
çevikliğini, bununla birlikte sokak muharebeleriyle evlerin savunma hâline
konulmasındaki beceresini bir defa daha göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, Antep müdafaası
on ay dokuz gün sürmüştür. Bu tarihler arasında 6.300 Gaziantepli
yetişkin erkek şehit olmuştur. Bu, yetişkin erkek nüfusun
neredeyse tamamı anlamına gelmektedir. Şehre 80 bin top mermisi
düşmüştür, 8 bin bina yıkılmıştır; Antep,
Fransız ordusuna değil açlığa teslim olmuştur ancak
yenilmemiştir. General Gouraud Fransız ordusu Antepe girmek için on
ay dokuz gün uğraşmak zorunda kaldı, Anadoluda bin tane Antep
var. derken Fransız ordusunun Gaziantep önünde nasıl yıldığını
ortaya koymuştur.
6 Şubat 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi 93
numaralı Kanunla Antepe gazilik unvanı vererek kentimizin
Gaziantep olduğunu ilan etmiştir. 15 Mart 1921de Londrada
Türk-Fransız delegasyonu Antep, Adana ve çevresinin Türklere iadesi
konusunda anlaşmaya varmıştır. 25 Aralık 1921
tarihinde son Fransız askeri Gaziantepi terk etmiştir. Antep
müdafaasının tarihî değerini Mustafa Kemal Atatürk şöyle
ifade eder: Ben Gazianteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki, onlar
Gaziantepi kurtardıkları gibi Türkiyeyi de kurtardılar.
Atatürk Gaziantepin müdafaasına verdiği değeri kendisini nüfusa
Gaziantepten kaydettirerek de göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, konuşmama Aziz
Atatürkün 25 Aralık 1937 tarihinde Gaziantepin kurtuluşunun
16ncı yıl dönümü münasebetiyle gönderdiği telgraftaki şu
mesajı paylaşarak devam etmek istiyorum, diyor ki Aziz Atatürk:
Eğer bir gün milletin, vatan ve cumhuriyetin yüksek menfaatleri
gerektirirse o çevre kahramanlarının geçmişte olduğundan
daha yüksek kahramanlıklar göstereceklerinden asla şüphem
olmadığı bilinmelidir.
Bir Gaziantep Milletvekili olarak Aziz Atatürke
Türkiye Büyük Millet Meclisinden şöyle seslenmek isterim: Sadece
Gaziantepin değil, bütün Türkiye'nin kahramanları, milletin, vatan
ve cumhuriyetin yüksek menfaatleri gerektirirse Gaziantepte,
Kahramanmaraşta, Şanlıurfada, Sakaryada, Dumlupınarda
gösterdiği kahramanlığın aynısını
gösterecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMİT ÖZDAĞ (Devamla) Rahat uyu Aziz Atatürk.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Özdağ.
Gündem dışı üçüncü söz, Mehmet Akif
Ersoyun vefat yıl dönümü hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili
Mehmet Akif Yılmaza aittir.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmazın, Mehmet Akif Ersoyun
vefatının 79uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Bayramiç doğumlu
istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoyun vefatının 79uncu
yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle değerli milletvekillerimizi ve aziz Meclisimizi
ve aziz milletimizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Bugün, bu yüce Meclis çatısı altında,
milletimiz adına merhum Mehmet Akif Ersoyu minnet ve hürmetle yâd ediyor,
kendisine şükranlarımı sunuyorum. Ruhu şad, mekânı
cennet olsun.
Pak bir ruha, temiz bir vicdana, yüksek bir ideale
sahip olan Mehmet Akif, bir dava, aşk ve heyecan adamıdır;
adaleti, vicdanı, merhameti ayakta tutan bir ruhla, düvelimuazzamanın
topuyla, tankıyla üzerimize geldiği günlerde gücün, zulmün,
zorbalığın karşısında asla boyun eğmemeyi,
hakikati eğip bükmemeyi, şartlar ne olursa olsun hakkı tutup
kaldırmayı haykıran bir münevverdir.
Akifin hayatı gözyaşıdır.
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım./Elemim bir
yüreğin kârı değil, paylaşalım. diyerek, sadece
parçalanan Osmanlı coğrafyası için değil, sadece kendi
milleti için değil, tüm mağdurlar ve mazlumlar için gözyaşı
dökmüş, hepsinin sızısını yüreğinde
hissetmiştir. İşgallerin, yoksulluğun, geri
kalmışlığın, cahilliğin karşısında
durarak insan merkezli bir medeniyeti ihya etmenin derdini
taşımıştır. Türküyle, Arapıyla, Kürtüyle,
Lazıyla topyekûn bir milleti ayrıştırmak isteyenlere
karşı Bana vahdet gibi bir yârı müsait lazım. diyerek
birlik ve beraberliğimizin mücadelesini vermiştir.
Değerli milletvekilleri, Akif bir nesil hayal
etmiştir. Asımın nesli diye
müşahhaslaştırdığı altın bir nesil; gönlünde
Allah, Peygamber, insan, millet ve vatan sevgisi taşıyan bir nesil.
Molotoflarla, taşlarla, sopalarla, silahlarla kini, nefreti ve
düşmanlığı taşıyan değil;
karıncayı dahi incitmekten çekinen, bir insanı öldürmeyi bütün
insanlığı öldürmek kabul eden anlayışta bir sevgi ve
merhamet neslini hayal etmiştir. Ait olduğu coğrafyanın
güçlü dinamiklerini harekete geçirerek parçalanan bir coğrafyayı
birleştirmek, ırkçılık ateşiyle yakılmak istenen
millet birliğini yeniden tesis etmek için mücadele vermiştir. Geleceğe
ilişkin hep güzel umutlar beslemiştir. Bu ezanlar ki
şahadetleri dinin temeli/ Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
mısralarını bu yüce Meclis çatısı altında ayakta
alkışlayan milletvekillerinin, ölümünden sonra memleketimizde
ezanı susturduklarına şükür ki şahit olmadı.
Doğrudan doğruya Kur-andan alarak ilhamı/ Asrın idrakine
söyletmeliyiz İslamı. diye haykıran Akif, şükür ki bu
ülkede Kur-anın bir suç unsuru, İslamın ise terakkiye mâni ve
terk edilmesi gereken bir din görüldüğü yıllara da tanıklık
etmedi. Ey vatansız derbederler, ey deni kundakçılar!/Bir
kızarmaz çehre bulmuşsun ya, ey cani;/Hem bütün dünyayı ifsat
eyle hem muslih görün! mısralarında işaret ettiği, bugün
barış kisvesi altında ülkemizi yangın yerine çevirerek
kardeşi kardeşe kırdırmak isteyen eşkıyaları
da şükür ki görmedi.
Allaha hamdolsun ki bugün onun idealiyle
yetişen Asımın nesli zalim ve hainlerin bütün bu desiselerini
bertaraf ederek Mehmet Akifin ümidinin ne kadar gerçek olduğunu
gösterdiler ve gösterecekler.
Asımın nesline selam olsun diyor,
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce
sisteme giren sayın milletvekillerine 60a göre söz vereceğim.
İstemleri hâlinde sayın grup başkan
vekillerine de söz vereceğim.
Şu anda sisteme giren Sayın Levent Gök,
buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Mehmet Akif Ersoyun vefatının
79uncu, Asteğmen Kubilayın katledilişinin 85inci yıl dönümlerine
ve İzmir Valiliğinin Menemendeki anma töreninde Menemen Belediye
Başkanının konuşmasını yasaklamasına
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
27 Aralık 1936 yılında vefat eden,
ulusal marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoyu biz de
bütün kalbimizle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak saygıyla ve minnetle
anıyoruz.
Sayın Başkan, bugün, 23 Aralık 1930
tarihinde Menemende gerici bir kalkışma sonucu olayı önlemek
amacıyla oraya giden Asteğmen Kubilayın katledilişinin
ölüm yıl dönümü. Bundan tam seksen beş yıl önce, 1923te kurulan
modern cumhuriyetin, laik cumhuriyetin daha filizlendiği dönemlerde, o
dönem dinsel yönden Türkiyedeki laik cumhuriyeti çökertmek isteyen gerici
ayaklanmaların arttığı bir dönemde Kubilay kendisini feda
etti ve cumhuriyetin bir simgesi hâline geldi. Kubilayı rahmetle
anıyoruz, seksen beş yıl önce katledilen Kubilayı.
Bugün de İzmirde törenler yapılıyor
ama ne yazık ki İzmir Valiliği, Menemen Belediye
Başkanımızın Menemendeki resmî devlet törenlerinde
konuşmasını yasaklayan ve önleyen bir karar aldı. Ne amaçla
alındığı, hangi amaca hizmet ettiği belli olan bu
kararın Türkiyede yarattığı infiali bir kenara
bırakıyorum, Sayın Vali ve o ilçenin yöneticileri bilmelidir ki
Kubilay, aradan daha nice seksen beş yıllar da geçse laik cumhuriyeti
savunan milyonların kalbinde yer almaya devam edecektir ve Türkiye
laiktir, laik kalacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın Baluken, buyurunuz.
2.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Hükûmet yetkililerinin HDP
milletvekillerinin telefonlarına cevap vermediğine, Gümrük ve Ticaret
Bakanına bir haftadır ulaşamadığına, Adalet
Bakanlığının HDP milltevekillerinin cezaevlerini ziyaret
başvurularını dikkate almadığına ve
Başkanlık Divanının bu konuyu netleştirerek bilgi
vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, iki önemli hususu
bilgilerinize sunacağım ve Başkanlık Divanının
uzun süredir Meclisin gündemini işgal eden bu konuyla ilgili bir çözüm
bulmasını talep edeceğim çünkü biz bu Mecliste artık
çalışamaz bir duruma gelmiş durumdayız. Halkların
Demokratik Partisi milletvekillerinin aradığı Hükûmet
yetkilileri, acil gündemler, son derece yakıcı gelişmeler
önümüzde durmasına rağmen, telefonlarımıza cevap
vermiyorlar.
Ben 5 milyonu aşkın oy almış bir
siyasi partinin Grup Başkan Vekili olarak tam bir haftadır Gümrük ve
Ticaret Bakanına ulaşmaya çalışıyorum. İki
aydır, AKPnin, Kürt karşıtı, Kürt
düşmanlığı temelindeki politikaları neticesinde
Kobaniye uyguladığı ambargo nedeniyle Kobaninin yeniden
inşa süreci akamete uğramış durumda. Kobanide bu yeniden
inşa süreci için Türkiyeden alımı yapılan, parası
ödenen, vergisi ödenen demir ve çimentolar AKPnin zihnindeki Kürt karşıtlığı
nedeniyle maalesef gasbedilmiş durumda. Yani, Türkiyeyle ticaret
yapılmış, parası ödenmiş; parası ödenmiş
malı AKP Hükûmeti talimatla Kobaniye, Rojavaya geçirmiyor. Bu krizi
aşmak için bir haftadır Hükûmet yetkilisi bir bakana ulaşmaya
çalışıyoruz; lütfedip, tenezzül edip telefonlarımıza
geri dönme zahmetinde bile bulunmuyor. Bu, tamamen milletvekilinin ve
Parlamentonun itibarını ayaklar altına alan bir
uygulamadır.
İkinci olarak da, aynı hususta, Adalet
Bakanlığını ilgilendiren bir durumla ilgili milletvekili
yetkimizin ve hakkımızın gasbedildiğini düşünüyoruz.
Beş ayı aşkın bir süredir Halkların Demokratik Partisi
milletvekillerinin cezaevlerindeki hak ihlallerini yerinde tespit etmek
amacıyla yapmış oldukları hiçbir girişime cevap
verilmiyor, herhangi bir resmî gerekçe bize sunulmuyor. Hiçbir milletvekilimiz
aylardır cezaevlerinden hiçbir tanesine bir tek ziyaret bile
gerçekleştiremiyorlar. Yani, ortadaki durum şudur: AKPli, MHPli ya
da CHPli herhangi bir milletvekili Türkiyenin herhangi bir cezaevine
ziyaretle ilgili başvuru talebinde bulunduğu zaman buna
karşılık veriliyor, bu başvuruya olumlu yanıt
veriliyor ancak HDPli milletvekillerinin yapmış olduğu
başvuruya bırakın olumlu cevap vermeyi, hangi gerekçeyle
reddedildiğine dair herhangi bir geri bildirim bile yapılmıyor.
Bu koşullar altında bizim bu Parlamentoda
çalışmamız mümkün değildir. Sizin Başkanlık
Divanı olarak bunu bir an önce netliğe kavuşturmanız
gerekiyor. Biz eğer milletvekiliysek yetkimiz, hakkımız, bu
konuda kullanacağımız inisiyatifimiz İç Tüzük ve Anayasada
belirlenmiştir, herhangi bir bakanın keyfî uygulamasıyla da
gasbedilmesine müsaade edemeyiz. Bu konuyu bir an önce sizin
netleştirmeniz ve grubumuza bu oturum içerisinde bilgi vermeniz gerekiyor.
Yetkisi gasbedilmiş bir milletvekili olarak bu Parlamentonun
çalışamayacağını ifade ediyorum. O nedenle bütün grup
olarak talebimiz, bir an önce, bu
oturumda hemen bir ara vermeniz, Adalet Bakanlığından hemen bir
bilgi almanız ve milletvekilinin cezaevine gönderilmeme gerekçesiyle
ilgili Genel Kurulu bilgilendirmeniz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Çünkü
biz ona göre bir siyasi tavır, bir siyası tutum ortaya
koyacağız.
BAŞKAN Sayın Balukene bir dakika daha
verelim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Şu
anda, bugün, yetkisi gasbedilmiş bir Parlamentoda, kendi
hakkını, hukukunu koruyamayan bir milletvekili olarak burada
çalışmaya izin vermeyeceğiz, böyle bir çalışma yöntemi
olmaz. Onu belirleme yetkisi herhangi bir bakanın keyfî
yaklaşımı, siyasi görüşü üzerinden şekillenemez. Bir
CHP, MHP, AKP milletvekili cezaevine gidiyorsa bir HDP milletvekilinin de
mevcut İç Tüzük ve Anayasaya göre yapmış olduğu bütün
başvurularla gitmesi gerekiyor.
Dolayısıyla, sizin, şu anda bu durumu
netleştirmeniz için bu oturumu devam ettiremeyeceğinizi ifade etmek
istiyorum. Derhâl bir ara vermeniz, milletvekilinin yetki ve
hakkının, hukukunun neden gasbedildiğini Meclis
Başkanlık Divanı olarak açıklığa
kavuşturmanız gerekiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Baluken.
Sayın Baluken, sizin ifade ettikleriniz
gösteriyor ki milletvekili görev ve yetki alanına ilişkin bir
kısıtlama var. Dolayısıyla, bu duruma açıklık
getirmek durumundayız. Milletvekilinin itibarını korumak aynı
zamanda Başkanlık Divanının da görevidir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Darbe
zihniyetidir bu, darbe anlayışıdır.
BAŞKAN Dolayısıyla, durumu
netleştirmek için hem Sayın Meclis Başkanıyla hem
Sayın Gümrük ve Ticaret Bakanıyla hem de Sayın Adalet
Bakanıyla görüşme gerçekleştireceğim.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.11
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Gümrük
ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkciyle görüşerek İdris Balukenin
konuşma isteğini ilettiğine, Adalet Bakanına
ulaşamadığına, HDP milletvekillerinin bakanlarla
görüşememesi konusunu Meclis Başkanına ilettiğine ve daha
sonra kendilerine bilgi verileceğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bir
önceki oturumda Sayın Balukenin Gümrük ve Ticaret Bakanının ve
Adalet Bakanının uzun bir süredir hem kendilerinin hem de
Halkların Demokratik Partisi Grubu milletvekillerinin telefonlarına
çıkmadığına dair bir sitemi vardı ve bundan
kaynaklı bizim de Divan olarak bu konuya müdahil olmamız
gerektiğini ifade etmişti. Ben oturuma ara verdim ve bu ara
içerisinde hem sayın bakanlarla hem de Sayın Meclis
Başkanıyla iletişim kurmaya çalıştım. Sayın
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkciyle görüştüm Sayın
Baluken. Kendisi, evet, doğrudur, iki üç gündür sizinle
görüşmediğini söyledi fakat Eğer şu anda bile ararsa
telefonla görüşebiliriz. diye ifade etti. Fakat Adalet Bakanına
ulaşamadık. Sayın Adalet Bakanının toplantıda
olduğu söylendi. Sayın Meclis Başkanıyla bir görüşme
gerçekleştirdim. Sayın Meclis Başkanı da bu konuyu her iki
bakanla görüşeceğini ve gün içerisinde bize dönüp bilgi
vereceğini ifade etti.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, HDP milletvekillerinin
haklarının gasbedildiğine ve Başkanlık Divanı
tarafından Başbakanla görüşülerek konunun
açıklığa kavuşturulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bizim asıl sorun olarak ifade ettiğimiz
şey şuydu: Yani tabii ki Gümrük ve Ticaret Bakanının
telefonlarımıza çıkmaması önemli bir sorundur, aslında
hakkı ve haddi de değildir. Halkın iradesini esas alan bir
Kabine üyesiyse bir hafta boyunca Toplantı gerekçesiyle telefona cevap
veremedim. gibi bir gerekçe gösteremez ancak asıl burada sorun olarak
belirttiğimiz husus, Adalet Bakanlığının, bizzat
Adalet Bakanının bilgisi dâhilinde, yapmış olduğumuz
görüşmelere rağmen milletvekili hak ve yetkimizi gasbetmesi
meselesidir. Yani bu ülkede HDP Grubuna, HDP milletvekillerine yönelik Kabinede
yeni bir karar alınmış ve bu karar bakanlıklar eliyle
uygulamaya geçmişse bilmemiz lazım ama eğer öyle bir şey
yoksa bizim milletvekili olarak İç Tüzükten ve Anayasadan kaynaklı
olan yetkilerimizi ve hakkımızı, hukukumuzu dizayn etme,
bunları kısıtlama yetkisine sahip olmadığını
belirttik.
Şimdi siz, burada vermiş olduğunuz
cevapla bu yetkinin gasbının ortadan
kaldırıldığına dair herhangi bir görüş ifade
etmiyorsunuz. Oysaki siz, Adalet Bakanı toplantıdaysa Kabinenin en
yetkili kişisi olarak, yürütmenin başı olarak Sayın
Başbakanla görüşüp HDP Grubunun ve HDP milletvekillerinin neden böyle
bir uygulamaya maruz kaldığını sorabilirdiniz. Eğer
Parlamento bu anlayışla çalışacaksa o zaman bizim burada
oturmamızın bir anlamı olmayacak. Dolayısıyla,
Sayın Adalet Bakanının toplantıda olmasını biz
bir gerekçe olarak kabul etmiyoruz. Biz, beş aydır, Adalet
Bakanlığıyla, bu sorunun aşılması için
görüşmeler yapıyoruz. Eğer görüşmelerle bu tıkanıklık
aşılmıyorsa, HDP milletvekillerinin yetkileri gasbediliyorsa
bunu Sayın Başbakanla konuşup açıklığa
kavuşturmanız lazım.
Biz, şu anda, işlevsiz olmuş, yetkisi
gasbedilmiş bir grup olarak, milletvekilleri olarak bu sıralarda
oturamayız, böyle bir şey yok yani. O yüzden, ara vermeniz, bu konuyu
netliğe kavuşturmanız, Sayın Başbakanla bu konuda bir
görüşme yapmanız ve buraya bir cevapla gelmeniz gerekiyor.
BAŞKAN Sayın Baluken, ifade ettikleriniz
bence de doğru yani Halkların Demokratik Partisine mensup bütün
milletvekillerinin diğer milletvekilleri gibi cezaevlerine gidip oradaki
insanlarla görüşme hakkı vardır ve bu hakkı hiç kimse
gasbedemez. Dolayısıyla, ben de sizin görüşleriniz
doğrultusunda bir kez daha oturuma ara vereceğim ve Sayın
Başbakana bu konuyu ileteceğim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başbakanı aramanız lazım. Biz milletvekili
miyiz, değil miyiz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Başbakanla
görüşme yaptıktan sonra size tekrar bilgi vereceğim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken ile Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Pervin Buldanın yaptıkları açıklamalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, her şeyden önce, Meclisin çalışmasında
böyle bir usul yok, Meclis buradaki işleri yürütmekle mükellef. Yürütmenin
nasıl denetleneceğine ilişkin hususlar hepimizi ortak bir
şekilde bağlayan yasalarda, İç Tüzükte mevcut. Soru önergeleri
verilebilir, yazılı önergeler verilebilir, bu çerçevede gensoru
verilebilir, her türlü yol ve yöntem demokratik bir zeminde dile getirilebilir.
Ancak Biz görüşemiyoruz, bu yüzden Meclis çalışmasına ara
verelim. şeklindeki bir talebin İç Tüzükte yeri yoktur. Bizim
görevimiz, burada Meclisi çalıştırmaktır. HDPli
arkadaşların sayın bakanlarla görüşme taleplerini
anlıyorum, sayın bakanların görüşmeleri gerektiğini de
kabul ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Görüşme değil, yetkimiz gasbedilmiş.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Elbette,
sonuçta burada milletin iradesiyle buraya gelmiş olan bir sayın
vekilin, yine meşru bir şekilde burada temsil edilen bir siyasi
partinin yürütmeye ilişkin olarak çeşitli konularda görüşmek
üzere böyle bir talepte bulunması hâlinde ilgili kişilerin bu
görüşmeyi kabul etmesi, görüşmeyi yapması gerekir, buna
katılıyorum. Niçin görüşmediklerini bilmiyorum, bu görüşme
niçin yapılamıyor, onu da bilmiyorum. Elbette buna ilişkin
başka türlü temaslar kurulabilir ama burası Meclis. Sayın
Başkanım, sizin buradaki göreviniz HDP Grup Başkan Vekilinin
taleplerini yerine getirmek değil, sizin buradaki göreviniz Meclisin
çalışmasını temin etmek ve bunu yasalar çerçevesinde
yapmak. Lütfen, görevinizi yapınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bostancı, bu talebi
siz de bana iletirseniz ben yine aynı şekilde oturuma ara verip
içeride görüşmelerimi yaparım. Bu talebi bana Sayın Gök, bu
talebi bana Sayın Vural da eğer ifade edip söylerse yine aynı
şekilde davranıp, oturuma ara verip bu talebi yerine getirmeye
çalışırım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hangi madde
gereği, hangi maddeye göre? İç Tüzükün hangi maddesi Sayın
Başkan?
BAŞKAN Sayın Bostancı, Sayın
Baluken Halkların Demokratik Partisi Grubunun Grup Başkan Vekilidir,
ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıyalar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) İç Tüzük,
İç Tüzük efendim. Hangi madde?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bir
sıkıntı değil, milletvekili hakkımız
gasbedilmiş. Milletvekili miyiz, değil miyiz?
BAŞKAN Dolayısıyla, bu
sıkıntıyı çözmek bizim görevimizdir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Böyle bir usul
yok efendim.
BAŞKAN Milletvekilinin talebini yerine
getirmek bizim görevimizdir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sizin göreviniz
Meclisi yönetmek Sayın Başkan, burada herkesin isteğini yerine
getirmek değil.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, ben bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
5.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Bostancı anladığım kadarıyla
konuşmamı ya dinlememiş ya da anlamak istememiş.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ben dinledim,
anladım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bizim
ifade ettiğimiz şey, bakanlarla istediğimiz zaman görüşme
mevzusu değil, biz bakanlarla görüşmek için can atan milletvekilleri
ya da grup da değiliz. Var olan sıkıntıların
giderilmesine yönelik zaman zaman zorunlu görüşmeler gerçekleştirmemiz
gerekiyor, bunlara cevap verilmediği için burada ifade ettik. Ancak, bugün
dile getirdiğimiz asıl husus, milletvekili yetkimizin,
hakkımızın, hukukumuzun gasbedilmesidir. Bu kadar açık ve
nettir. Milletvekilinin çalışma sahası sadece bu Genel Kurul
salonuyla sınırlı değildir, halk içerisinde
yaptığı çalışmalar, kurumlar nezdinde
yaptığı çalışmalar, hak ihlalleriyle ilgili
yaptığı çalışmaların tamamı anayasal ve
İç Tüzük maddeleriyle güvence altına alınmıştır.
Şu anda, güvence altına alınan yetkilerimiz gasbedilmiş.
Dolayısıyla, Bakanlarla görüşemedikleri için bu şekilde
ifade ediyorlar. söylemi doğru değildir. Biz yetkilerimizin
gasbedilmesinden dolayı, bu durumun netliğe
kavuşmasını istiyoruz çünkü bu durum şunu belirleyecek: Bu
Mecliste milletvekili olarak kabul ediliyor muyuz, edilmiyor muyuz; Parlamento
grubu olarak, bir halk iradesini yansıtan siyasi parti olarak kabul
ediliyor muyuz, edilmiyor muyuz, bu açıdan önemlidir. Bu, önümüzdeki
günler açısından da Halkların Demokratik Partisinin kendi
demokratik, siyasi çalışmalarıyla ilgili yapacağı çok
önemli kararları belirleyebilecek tarihî niteliği haiz bir meseledir.
O nedenle, Sayın Başbakanla görüşmeniz, Sayın
Başbakanın bilgisi dâhilinde böyle bir ayrımcı
uygulamanın olup olmadığını, Kabinenin bu konuda karar
alıp almadığını bize belirtmeniz gerekiyor. Biz grup
olarak yetkisiz, tamamen hakkı, hukuku gasbedilmiş bir durumda bu
sıralarda bir mizansen parçası olarak oturma şeyi içerisinde
değiliz. O nedenle, derhâl ara vermeniz gerekiyor, bu konuyu netliğe
kavuşturmanız gerekiyor.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baluken.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Halkların Demokratik Partisinin meşru kabul
edilip edilmediği, halkın temsilcisi olarak görülüp
görülmediğine ilişkin bir tartışmayı çok lüzumsuz ve
talihsiz görürüm.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Niye o
zaman yetkilerimiz gasbediliyor? Ayıp!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Beni dinler
misiniz Sayın Baluken.
2011den beri Meclisteyim ve burada, Mecliste bütün
partilere tanınan hakları sonuna kadar kullanıyorlar.
Meşruiyetin temeli bu değil midir? Meclisin
çalışmalarına her yönüyle katılıyorlar.
Ayrıca, biraz önce yine çok talihsiz bir
suizanda bulundu Acaba, Bakanlar Kurulunda Halkların Demokratik Partisine
ilişkin bir karar mı alındı? diye. Bakın, Sayın
Başbakan şimdi bütün partilerden randevu talep etti, Halkların
Demokratik Partisinden de randevu talep etti, siz de bugün bir açıklama
yapmışsınız, Olumlu cevap vereceğiz. diye. Eğer
bahsettiğiniz tarzda, sizin şimdi ifade ettiğiniz bir suizan
olsaydı böyle bir randevu olmazdı. Elbette Halkların Demokratik
Partisi halkın iradesiyle seçilmiş meşru bir parti, bunu hiç
tartışmaya bile gerek yok, bunu belirtmeye bile gerek yok. Ama
Halkların Demokratik Partisini de, AK PARTİyi de, buradaki bütün
partileri de bağlayan yasalar var, İç Tüzük var, fiilî durum
yaratamayız. Bu Meclisin çalışması yasalarla, İç
Tüzükle yürüyecek. Biz sayın bakanlarla görüşemiyoruz, o zaman,
Meclise ara verelim. şeklinde bir talep olamaz Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Görevimizi yapamıyoruz, Sayın bakanlarla görüşemiyoruz.
değil mesele.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bakın,
biraz önce verdiğiniz ara da doğru değildi. Eğer tekrar ara
verirseniz emin olun, vekâleten yaptığınız bu görevi
asaleten Sayın Balukene bırakmanız gerekir.
Saygılar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Ben ne yaptığımı
çok iyi biliyorum Sayın Bostancı, bana akıl vermeye
kalkmayınız lütfen.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla,
Sayın Balukenin ifade ettiği meselenin önemli bir mesele
olduğunu ben de ifade ediyorum. Geçen gün de aslında bu konu
tartışıldı. Sadece bakanlar değil, bölge valilerinin
de özellikle sayın vekillerin telefonuna çıkmadığına
dair bir ifade vardı. Dolayısıyla, bugün aynı şey
sayın bakanlar için söylendi ve Sayın Balukenin Kabinede buna dair
bir yaklaşım ya da bir karar alınıp
alınmadığına dair bir ifadesi var. Ben bunu Sayın
Başbakandan öğrenmek durumundayım.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla,
birleşime bir kez daha on beş dakika ara veriyorum ve Sayın
Başbakanla görüşme talep edeceğim.
Kapanma Saati: 15:24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin talebi üzerine
Başbakanla görüşme yaptıktan sonra bu konuyla ilgili
görüşlerini ifade edeceğine ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın Baluken, bir önceki oturumda, hem sayın bakanlarla hem de
Sayın Meclis Başkanıyla görüştüğümü fakat bu konunun
bir netliğe kavuşmamasından kaynaklı, sizin talebiniz
üzerine Sayın Başbakana ulaşmak için bir kez daha ara
vermiştim. Şimdi, verdiğim ara içerisinde Sayın
Başbakana ulaşmaya çalıştım fakat Sayın
Başbakan şu anda bir televizyon kanalında canlı yayında.
Dolayısıyla, Özel Kalemine kendisiyle görüşmek istediğimizi
ilettim ve gün içerisinde mutlaka kendisiyle görüşme talebimizin
olduğunu da ifade ettim. Özel Kalem bu talebimizi dikkate
alacaklarını ifade etti ve gün içerisinde, Sayın
Başbakanın televizyon programı bittikten sonra bize geri
döneceklerini söylediler. Dolayısıyla, biz şimdi oturuma devam
edip görüşmelere geçelim. Bir dahaki oturumda, Sayın Başbakanla
görüşme yaptıktan sonra size bu konuyla ilgili görüşlerini ifade
edeceğim.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi
açısından bir hususu ifade etmek istiyorum.
Biz,
göstermiş olduğunuz duyarlılığın önemli
olduğunu düşünüyoruz ancak hâlâ bir sonuç alabilmiş
değiliz. Gerekçe, Sayın Başbakanın canlı yayında
olması olarak ifade edildi. Anlaşılır bir gerekçedir ancak
herhâlde Meclis Başkan Vekiline Geri döneriz. şeklinde vermiş
olduğu yanıtla size gün içerisinde geri dönülecektir. Geri
dönüldüğünde bu konunun mutlaka açıklığa
kavuşturulmasıyla ilgili ısrarımızın
sürdüğünü burada ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken. Ben konunun takipçisi
olacağımı bir kez daha ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi 60a göre sisteme giren sayın
milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.
Sisteme giren
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Atıcı,
Sayın Bozkurt, Sayın Bayraktutan, Sayın Parsak, Sayın
Kayışoğlu, Sayın Akın, Sayın Göker, Sayın
Sarıhan, Sayın Hürriyet, Sayın Bektaşoğlu, Sayın
Gürer, Sayın Yıldız Biçer, Sayın Yarkadaş, Sayın
Aydın, Sayın Arslan, Sayın Aksu, Sayın Şimşek,
Sayın Demir, Sayın Nurlu, Sayın Arık, Sayın Özdemir,
Sayın Topal, Sayın Pekşen, Sayın Yalım, Sayın
Usluer, Sayın Kerestecioğlu.
Sayın Atıcı, buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
6.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde yaşanan terör olaylarından en çok çocukların
etkilendiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, güneydoğuda
yaşanan olayların savaştan bir farkı
kalmamıştır. Bu olumsuz koşullardan en fazla çocuklar
etkilenmektedir. Bu son çatışma sürecinde en küçüğü otuz
beş günlük olan en az 44 çocuğun öldüğü, 52 çocuğun da
yaralandığı bildirilmektedir. Bir çocuk hekimi olarak, daha da
önemlisi bir insan olarak bu yaşananları kabul etmem, vicdanıma
sığdırmam mümkün değildir. Allah aşkına, bir an
durun ve empati yapın, kendi çocuklarınızı düşünün;
hangi birimiz böyle bir olayı kabul ederiz? Bu çatışmalı
ortam derhâl sonlandırılmalıdır. Hendek kazmak
yanlıştır ancak güneydoğudaki insanlarımıza topla
tüfekle saldırıp onları yok etmek asla kabul edilemez. Çözüm
silah değil, diyalogdur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Bozkurt
7.-
Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, Asteğmen Kubilayın
katledilişinin 85inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Sayın
Başkan, bugün seksen beş yıl önce bir güruhun katlettiği
Kubilayı anıyoruz. Tarihimize Kubilay Olayı olarak geçen bu
menfur olayın bugün aynı düşüncedeki çevrelerce unutturulmak
istenmesine asla izin verilmemelidir. Zira, büyük önder Atatürk Kubilayın
başının kesilmesini laik cumhuriyetin başının
kesilmesi olarak değerlendirmiş, bugün de Mustafa Kemalin askerleri
olan bizler zamanımızın kravatlı Derviş Mehmetlerine
asla geçit vermeme kararlılığımızı ifade
ediyoruz. Unutulmamalıdır ki, devrim şehidi Kubilayı anmak
demek Cumhurbaşkanı ve milletvekili olarak da ettiğimiz yeminin
bir gereğidir. Son tahlilde, elbette Türkiye şehitler, meczuplar,
müritler memleketi olmayacaktır.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Parsak
8.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Afyonkarahisarda
kapatılan belde belediyelerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Afyonkarahisar Valisi dün bir basın
toplantısı düzenleyerek görevde geçirdiği bir buçuk
yılı değerlendirmiş ve değerlendirmesinde
Kapatılan belediyelerin sorunları çözülecek. beyanında
bulunmuştur. Bilindiği üzere AKP iktidarı döneminde 2012
yılında çıkarılan 6360 sayılı Kanun uyarınca
nüfusu 2 binin altında olan belde belediyeleri
kapatılmıştı ve ne yazık ki bu kapsamda en fazla
belediyesi kapatılan beldenin bulunduğu şehir memleketim olan Afyonkarahisardır.
Söz konusu beldelerde yaşayan on binlerce hemşehrimiz üç yıla
yakın bir süredir pek çok temel kamu hizmetinden mahrumdur ve bundan
dolayı da mağdur durumdadır. Öyle ki, haftalarca çöpleri
alınmadığından koku götüren beldelerden tutun da itfaiye
yokluğundan yangın korkusuyla yaşayan beldelere kadar. Dolayısıyla
Milliyetçi Hareket Partisi Afyonkarahisar Milletvekili sıfatıyla,
sonuç olarak Sayın Valinin beyanını da nazara almak suretiyle,
iktidarı elinde tutan AKPyi bir an önce söz konusu sorunları çözmeye
davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Bayraktutan
9.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Sarp Sınır
Kapısında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Artvini Gürcistana bağlayan Sarp
Sınır Kapısı Gürcistan ile Türkiye arasındaki en
önemli sınır kapılarından bir tanesidir, Türkiye'nin en çok
yaya geçişinin olduğu kapılardan bir tanesidir. Bu kapıda
ciddi anlamda sorunlar var. Yıllardır Tek kapı
uygulamasına geçeceğiz. diye bir efsaneyle
uğraşıyoruz ama ne yazık ki tek kapı uygulamasına
geçilmedi. Gürcistan Hükûmeti bizden daha iyi başarıyor bu
işleri. Hiçbir işleme gerek kalmadan bütün bürokratik işlemleri
tek kapı işlemiyle halletmesine rağmen ne yazık ki bizim
tarafta ciddi anlamda kuyruklar var, araç kuyrukları ciddi anlamda büyük
boyutta. İlgili bakanın bölgede olduğunu biraz önce
öğrendim. Bir an evvel bu kapıda iyileştirme
yapılmasını, Artvinliler, Doğu Karadenizde yaşayan
yurttaşlarımız beklemektedir. Bunun bir çözümü de
Muratlı
Sınır Kapısının açılacağına
ilişkin uluslararası bir anlaşmayı kabul ettik ama
Muratlı Sınır Kapısının açılmasına
ilişkin en ufak bir emare yoktur. Gürcistan Dışişleri ile Türkiye
Dışişleri arasında yürütülen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Kayışoğlu
10.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursa Yüksek
İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan
ihalelerde şartnamelere uyulmadığına ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bursada Yüksek İhtisas Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde gazlı bez alımı
yapılmış, bunun için ihale açılmıştır ve
yapılan ihalenin şartnamesinde bu gazlı bezlerin ebadının
90a 100 santim olacağı belirtilmiştir. İhale sürecinden
sonra bir firma bu ihaleyi almış ve bezler alınıp hastanede
kullanılmaya başlanmıştır. Bir çalışan bir
anormallik olduğunu anlayıp bu gazlı bezleri ölçtüğünde
80e 100 santim olduğunu anlamış ve Bursada bir gazeteci
arkadaşımız Lale Akasoya da iletmiştir. Ve yapılan
ölçümlerde bu bezlerin 80e 100 yani 10 santim eksik olduğunu
görmüşlerdir, numuneleri de ellerinde mevcuttur.
Şimdi soruyoruz Bursa Milletvekili olan
Sayın Sağlık Bakanına: Bu ihalede ve benzer ihalelerde buna
benzer olaylar yaşanmış mıdır? Yetim hakkı bu
şekilde yedirilmiş midir bazı firmalara? Kamu zararları
nasıl giderilecektir?
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Akın
11.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Balıkesirin
altyapı ve otoparkla ilgili sorunlarına ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Balıkesir Altıeylül ilçemizde ana su
borusunun patlaması nedeniyle birçok evin bodrum katlarını su
bastı. Bir vatandaşımız da bu nedenle maalesef
hayatını kaybetti. Kendisine Allahtan rahmet diliyorum.
Balıkesir Su ve Kanalizasyon İdaresinin son zamanlarda iş yapma
konusunda sorunlar yaşadığını görüyoruz. Su
arızaları zamanında yapılmıyor, ciddi gecikmeler
oluyor. Balıkesirliler bu konuda mağdur durumdalar. Bütün bunlar
deneyimli ve yetenekli kadrolar iş başından
uzaklaştırıldığı için yaşanıyor. Bu tür
teknik konularda bile kadrolaşma mantığı işlediği
için bu tür olaylar daha sık yaşanır oldu. Bunun
faturasını da Balıkesirli vatandaşlarımız ödüyor.
Ayrıca belediyeye bağlı bir
şirket kurarak caddeleri, sokakları, kaldırımları
paralı otopark hâline getirdi. Vatandaşlarımız günde 10-11
lira park parası ödemek zorunda kalıyorlar. Üstelik burada çalıştırdıkları
personeli de günde on bir, haftada altmış altı saat çalıştırmak
suretiyle insanlık dışı bir çalışma yöntemi
uyguluyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Göker
12.-
Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, şehit olan askerlere Allahtan rahmet
dilediğine ve ülkede son günlerde yaşanan iç ve dış
olaylara ilişkin açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Öncelikle dün ve bugün şehit olan askerlerimize
Allahtan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifa diliyorum.
Bir yüzükle yola çıkıp yalan, yağma
katliam üzerine kurdukları sözüm ona yeni Türkiyede Dilek
Doğanın canlı bomba olduğu iddiasıyla annesinin gözü
önünde infaz edildiği, ABDden gelen bir telefonla hizaya geçen ve
Iraktan posta yiyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Diğer taraftan Hümanist Büro tarafından hazırlanan Silahlı
Çatışmanın Sürdüğü İllerde Çocukların Durumu
Raporuna göre 26 Temmuz-30 Kasım tarihleri arasında 44 çocuk
hayatını kaybetmiş ve 52 çocuk da yaralanmıştır.
Ölen çocuklarımızın en küçüğü 35 günlük bir bebek ve en büyüğünün
ise 18 yaşında olması yüreğimizi kanatmaktadır.
Ülkemizin bir an önce bu cinnet hâlinden çıkmasını ve
normalleşmesini bekliyoruz.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Sarıhan
13.-
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, iktidara mensup milletvekillerinin
Genel Kurul çalışmalarına aktif olarak
katılmadıklarına ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki terör
olayları sonucu meydana gelen çocuk ölümlerine ilişkin
açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, biraz önce Sayın Baluken kendilerinin Başbakan
tarafından ya da ilgililer tarafından dinlenilmediğini ya da
konuşma isteklerine yanıt verilmediğini ifade ettiler.
Şimdi, şu anda Meclise bakmanızı rica ederim. Sağ tarafımızda
iktidar milletvekilleri, iki kez saydım 23 kişiyle
başlamıştı, şimdi 13 kişiye düştü. Demek ki
muhalefet konuşacak ama iktidar vekilleri de aynen onları temsil eden
yetkililer gibi kulakları üstüne yatacaklar, böylece bir
sağırlar diyaloğu burada gerçekleşecek. Bu sebeple söz
almamıştım ama bunun kayda geçmesini istiyorum.
Söylemek istediğim bir başka konu şu:
Bugün 2 arkadaşım tarafından ifade edildi. Güneydoğudaki
çocuk ölümleri konusunda 2013 ve 2017 yıllarındaki eylem stratejine
hiçbir şekilde uyulmadığı Avrupa Birliği raporuyla da
ortaya çıktı. Bu çocuklar sokakta top oynamak istiyorlar, top
mermileri toplamak istemiyorlar. Bunu sizinle paylaşmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Hürriyet
14.-
Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Kocaeli Üniversitesindeki özel
güvenlik görevlilerinin tutumuna ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Kocaeli Üniversitesi yaklaşık iki
yıldır hazırlığını yaptığı
özel güvenlik projesini hayata geçirdi. Çevik kuvvet giysili ve kasklı
güvenlikler nisan ayı itibarıyla göreve başladı. Müdahale
teknikleri için eğitim alan güvenlikler okul içinde gözaltı
yapıp artık kelepçe takabilir hâle geldi maalesef. Yeni tarz güvenlik
görevlileri polisle aynı kıyafeti giyip aynı teçhizatı
kullandıkları için sürekli çevik kuvvet polisi bulunuyor
algısı da yaratır oldu. Oysa güvenlik görevlileri kıyafet
yönetmeliği Kullanılan kıyafetler kolluk tarafından
kullanılan üniforma renginde veya benzeyen şekilde olamaz. diyor.
Bununla birlikte oluşturulan baskı ortamında maalesef
faşistlerin sırtı sıvazlanırken devrimcilere coplanmak
düşüyor. Kendileri gibi düşünmeyen öğrencileri bastırmak,
eylemlerine müdahalede bulunmak için âdeta bir yedek kuvvet olarak
kullanılıyor. Sol görüşlü öğrenciler basın
açıklaması yaparken karşıt görüşlüler tarafından
kolayca saldırıya uğrayabiliyorken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
aynı
şekilde AKPli bir grup üniversite içerisinde basın açıklaması
yapacağı zaman da polis görünümlü güvenlik görevlileri
etraflarında etten duvar örüyorlar. Bunu buradan ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Bektaşoğlu
15.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, şehit olan
Birkan Gündüze Allahtan rahmet dilediğine ve elektrik
dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesi sonucu Giresunda
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Sayın Başkan, dün kaybettiğimiz, bugün Giresun
Şebinkarahisar ilçesine defnettiğimiz şehidimize bir kez daha
Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, sorum enerjiyle ilgili.
Gerekli altyapı
çalışmalarını yaparak kayıp kaçak oranını
azaltıp, vatandaşımıza daha kaliteli, kesintisiz ve daha
ucuz elektrik ulaştırma iddiasıyla dağıtım
hizmetleri özelleştirilmiştir. Buna rağmen, bazı
dağıtım bölgelerinde kayıp kaçak gerçekleşme
oranı yıllar içinde yüzde 10-15i hatta yüzde 70-80leri bulmuştur.
Bu tablo yanında kayıp kaçak oranının en düşük
olduğu dağıtım bölgelerinden birinde yer alan ilim
Giresunun bazı köylerinde vatandaşlarımız kendi
imkânlarıyla trafolarını alıp, elektrik direklerini dikip,
kablosunu çekip, dağıtım şirketinin elektrik vermesini
beklemektedirler. EPDK ve Enerji Bakanlığı bu duruma
yıllarca seyirci kalarak şirketin hizmetinden memnuniyetini ifade
etmektedir. AKP Giresun milletvekillerinin de yıllardır şikâyet ettiği
bu trajik tabloyu sizinle paylaşmak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Gürer
16.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Karayolları Motorlu Araçlar
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında yapılan yeni düzenlemelere
ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası, halk deyimiyle trafik sigortası kapsamında
16 milyonu aşkın araç bulunmaktadır. 14 Mayıs 2015
tarihinde Hazine Müsteşarlığınca yapılan düzenlemeyle
sigorta şirketlerine yeni sorumluluklar getirilmiştir. Sigorta
şirketleri ise yeni düzenlemenin tüm yükünü vatandaşın
sırtına yüklemektedir. Yedi ayda yüzde 240a varan sigorta
ödemelerindeki tutar artışı araç sahiplerini mağdur
etmektedir. Emekli, çiftçi, esnaf, memur, dar gelirli, geçim
sıkıntısı içindedir, her gün yapılan zamlarla
nasıl geçineceğini düşünür durumdadır. Trafik
sigortasındaki büyük artış araç sahipleri kadar şoför
esnafının da belini bükmüştür. İstanbul Kartalda
taksiciler eylem yapmak zorunda kalmıştır. Yakıt ve araç
aşınma payı giderleri yanında trafik sigortasındaki
orantısız artış sıkıntıları katlamıştır.
Hükûmet acilen konuya eğilmelidir. Çoğunluğu yabancı
ortaklı sigorta şirketlerinin kısa sürede yüksek oranda
zamları durdurulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Biçer.
17.-
Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, Sağlık Uygulama
Tebliğinde yapılan değişikliğin yol
açtığı mağduriyetlere ilişkin açıklaması
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
Sağlık Uygulama Tebliğinde yapılan bir değişiklikle
1 Aralık 2015ten sonra yatan ve günübirlik tedavi alan hastaların
ilaçlarının hizmet veren kurum tarafından karşılanma
zorunluluğu getirildi. Artık, bu hastaların reçeteleri serbest eczanelere
reçete edildiği durumda ilaç bedeli kurumun SGK alacağından
kesilecek ve bu kesintiler iade edilmeyecek. Zaten ödeme güçlüğü çeken ve
gelirlerinin tamamı SGKya bağlı olan üniversite hastaneleri ve
buralarda tedavi olan kanser hastaları bu değişiklikle mağdur
edilmiştir. Yılda tedavi alan 100 bin yeni kanser
hastasının yüzde 30u üniversite hastanelerinde tedavi görüyor.
İlaç temini ve ödemelerde kurumların yerine getiremeyeceği
uygulamalar kanser hastalarının tedavi süreçlerinde çok büyük
sıkıntıya ve karışıklığa yol
açmaktadır. Bu mağduriyet derhâl giderilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Yarkadaş.
18.-
İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaşın, devrim
şehidi Kubilayı ve aynı gün şehit olan 2 bekçiyi ve
Sarıkamış şehitlerini andığına, Sinopta
kurulması planlanan 2nci nükleer santralin durumuna ilişkin
açıklaması
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Devrim
şehidimiz Kubilayla aynı gün şehit olan 2 bekçimizi ve
Sarıkamış şehitlerimizi anıyorum.
Sayın Bakan, Sinopta kurulması planlanan
2nci nükleer santralı yapacak olan Japon konsorsiyumuna Enerji ve
Kalkınma Bakanlığı 300 firma önermiştir. Bu
firmaların Hükûmete yakın olduğu doğru mudur? Kamuoyuna bu
firmaları açıklayacak mısınız? Japonların 300
firmayı reddetmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu
firmaları hangi kriterlere göre belirlediniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Aydın.
19.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Uludağ Üniversitesinde
çalışan bazı personelin kadro sorunlarına ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkan, 2015
yılının son günlerini yaşadığımız
bugünlerde çalışma yaşamının en büyük sorunu yine
taşeron işçiliğidir. İş güvencesinden yoksun, özlük
hakları en alt seviyede olan taşeron işçileri yarın
başlarına ne geleceğini bilmemektedir. Hükûmetin ise bu konuda
hâlâ bir tasarısı yoktur. Bununla birlikte, haksız uygulamalar
da devam etmektedir. Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve
Araştırma Merkezi Müdürlüğü ile rektörlüğe bağlı
bazı birimlerde temizlik işçisi olarak gösterilen personel, sekreter,
hasta bakıcı gibi görevler üstlenmektedirler. Bu işçiler
üniversite çalışanı oldukları gerekçesiyle yargı
yoluna gitmişler, haklılıklarını ortaya
koymuşlardır. Ancak geçen süre içerisinde sorun çözülememiştir.
Üniversite yönetimi kadrolu personel sayısının
azlığını ve nitelikli personele duyulan ihtiyacı
Maliye Bakanlığına bildirmesine rağmen söz konusu kadrolar
hâlen verilmemiştir. Maliye Bakanlığının bir an önce
bu kadroları ivedilikle tahsis etmesi gerektiğini arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Arslan
20.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, ülkenin doğu ve
güneydoğusunda yaşanan terör olaylarının
sorumlularının AKP, HDP ve PKK olduğuna ilişkin
açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
bugün ülkemizin güneydoğusu ve doğusu terörle ateş
altındadır. Bu durumun ve kaosun üç sorumlusu vardır. Birincisi
AKP, ikincisi HDP, üçüncüsü de PKKdır. Mevcut iktidar Mart 2015 tarihine
kadar PKKya ve HDPye her türlü tavizi verdi, çözüm masaları kuruldu,
görüşmeler yapıldı. Bu çözüm görüşmeleri
sırasında PKK dağdan şehre indi, daha çok silahlandı,
şehirleri işgal etti, hendekler kazıldı. Gelinen noktada
PKK direniyor, HDP onu savunuyor, olan bölgede yaşayan vatandaşa
oluyor. AKP, PKK-HDP bizi kandırdı. diyor. PKK isyana ve
başkaldırıya hazırlanıyor. Azgınlaşan bu
terör olaylarında ne AKP masum ne PKK ne de HDP masumdur. Ben her üç
tarafın samimi olmadığını düşünüyorum. Öncelikle
her üç tarafı samimi olmaya, barış olacaksa PKKyı silah
bırakmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aksu
21.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksunun, Hükûmetin İsraille
olan ilişkilerindeki uzlaşma arayışının özel bir
nedeni olup olmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Hükûmet, İsraille olan ilişkilerinde,
plajda masumları katleden, çocukları öldüren İsraille
ilişkileri iyileştirmenin Türkiyeye ve Filistine çok şey
kazandıracağı noktasına gelmiştir. Bu durumda daha
önce ilişki kurmak için öne sürülen özür şartı, Mavi Marmarada
ölenler için tazminat verilmesi şartı ve Gazzeye uygulanan
ablukanın kalkması şartları da yerine gelmediğine göre
bugünlerdeki İsraille hararetli uzlaşma
arayışının acaba özel bir nedeni mi vardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek
22.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, PKKlılar tarafından
katledilen Samet Pişkin, Eren Kılıç ve İslam Çakara
Allahtan rahmet dilediğine ve Mersinin turizm teşvik kapsamına
alınmasını beklediğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın milletvekilleri, öncelikle, dün PKKlılar tarafından
katledilen Samet Pişkin, Eren Kılıç ve İslam Çakara
Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum.
Daha sonra da Sayın Bakanıma şunu
soruyorum: Mersin, Türkiye'de en çok işsizliğin olduğu kent.
Güneydoğuda yaşanan terörden dolayı da çok sayıda göç
almaktadır. On üç yıllık AKP iktidarı döneminde Mersin
maalesef teşvik kapsamına alınmamıştır. Mersinin
öncelikle teşvik kapsamına alınmasını ve 350 kilometre
sahil şeridi olan bir kente mutlaka turizm yatırımı
yapılmasını bu dönemde beklediğimizi belirtiyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Demir
23.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, Millî Eğitim
Bakanlığının şube müdürü atamalarının
iptaliyle ilgili Danıştay kararlarına uymadığına
ve turizm sektörünün sorunlarına ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti midir?
Bu konuda endişelerim var. Danıştay, Millî Eğitim
Bakanlığının 1.709 şube müdürü atamasını
kesin olarak iptal etti. Millî Eğitim Bakanlığı neden
bunları uygulamıyor, atamaları neden yenilemiyor? Bu
hukuksuzluğa neden Hükûmet göz yumuyor?
Ayrıca turizm sektörü pek çok sorunla baş
başadır. Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli
seyahat acentelerimizin kendi müşterilerini taşıyan
araçlarına ayrıca Bakanlığınızdan, Ulaştırma
Bakanlığından D2 ve A1 belgesi alınması mecburiyeti
getirilmiştir. Bu durum seyahat acentelerini zor duruma soktuğu gibi
ekonomik sorunlar yaşayan turizm sektörünü de olumsuz etkilemektedir.
Yine, tüm hava yolu şirketleri, kendi
İnternet sitesinden, bayisi olan seyahat acentelerinden daha uygun bilet
satışı yapmaktadır. Bu durum 6.500 seyahat acentesini yok
sayarak haksız rekabete yol açmaktadır.
BAŞKAN Sayın Nurlu
24.-
Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, Asteğmen Kubilayın
katledilişinin 85inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa) Sayın Başkan,
bağımsızlığın ilanından sonra her dönemde
yabancı düşmanlarla birlikte içeride iş birlikçi
düşmanlarla da savaşılmak zorunda kalınmıştır.
Tarihimizde kara bir leke olarak yerini alan Menemen
ayaklanması ulusumuzun birlik ve beraberlik içinde cumhuriyetine ve
Atatürk ilke ve devrimlerine daha güçlü bir şekilde sahip
çıkmasını sağlamış ve genç cumhuriyeti
kuvvetlendirmiştir. Bugün içinde bulunduğumuz ortamda devrim
şehitlerini ve Kubilayı anmak ulusal bir sorumluluktur çünkü
Türkiye, canlarını feda eden Kubilayların sayesinde bugünlere
gelmiştir. Bu duygu ve düşüncelerle çağdaş cumhuriyetin
genç öğretmeni, devrim şehidi Asteğmen Kubilayı, bekçiler
Hasan ve Şevki beyleri aramızdan ayrılışının
85inci yılında şükranla, saygıyla ve rahmetle
anıyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Arık
25.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine ve Adalet ve Kalkınma Partisinin yargı üzerinde
baskı uyguladığına ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle şehitlerimize Allahtan rahmet,
milletimize başsağlığı diliyorum.
Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin
baskısı altındaki yargı sistemiyle adalet
kavramının tartışıldığı bir ülke hâline
geldi. AKP yargıyla insanları susturmak, korkutmak istiyor.
Hırsızlık yapanlar ellerini kollarını sallayıp
gezerken gencecik çocuklar sadece fikirlerini açıkladıkları için
kovuşturmaya alınıyor, bununla da kalmayıp cezalar
veriliyor. Son olarak, Halkçı Gençlik Derneği Başkanı Ahmet
Nazif Yücele yirmi yedi ay hapis, 1.500 lira para cezası verilirken Emeç
Aksoy Parlaka bir yıl beş ay ceza verildi. Adalet Bakanına
sormak istiyorum: Yargı, sizin toplumsal muhalefeti susturmak için
kullandığınız bir silah mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
26.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Millî Eğitim
Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün okullara
Dünya Arapça Günüyle ilgili gönderdiği yazıya ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Sayın
Başkan, Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel
Müdürlüğü 11 Aralıkta tüm illere Dünya Arapça Günü
başlıklı bir yazı göndermiştir. Yazıda 18
Aralık 1973te Birleşmiş Milletlerin Arapçayı resmî dil
olarak ilan etmesi üzerine okullardan Arapça öğretimini desteklemek,
öğrencilerin Arapça bilgi ve becerilerinin geliştirilmesine
katkı sağlamak ve sosyal, kültürel etkinliklerle öz güven
duygularını artırarak okul aidiyetini güçlendirmek ve
eğitim ortamlarında sosyalleşmelerine olanak sağlayacak etkinlikler
düzenlemesini istemiştir. Millî Eğitim Bakanına sormak
istiyorum: Okullarımızda müzik, resim, spor gibi sosyal ve sanatsal
faaliyetlerle ilgili derslerin içeriklerinin
boşaltıldığı bir eğitim sisteminde
öğrencilerin içeriğini Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün
planladığı Arapça etkinliklerine katılarak
sosyalleşmesini nasıl açıklayacaksınız?
Ayrıca, seçim bölgem olan İstanbul
Avcılar Ambarlı Mahallesinde heyelan bölgesi
sınırında yaşayan ailelerin kış
koşullarında evlerinden tahliye edilmesi şeklini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Topal
27.-
Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ili başta olmak üzere
Suriyedeki savaşın olumsuz etkilerini yaşayan illere Hükûmetin
maddi yardımda bulunmayı düşünüp düşünmediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sorularım ilgili bakanlara. Bilindiği gibi
Suriye savaşının en sıcak ve olumsuz etkilerini
yaşayan illerin başında Hatay gelmektedir. Savaş
sonrasında ilimiz, kültürel, sosyal ve ekonomik olarak gerileme
yaşamış ve Hatay halkımız büyük
sıkıntılar yaşamaya başlamıştır.
Savaşın önümüzdeki süreçte de ülkemize ve ilimize büyük zorluklar yaşatacağına
ilişkin emareler mevcuttur. Bu bağlamda, savaşın
yarattığı sorunları derinden hisseden başta Hatay
olmak üzere diğer illerimize Hükûmetiniz maddi yardımlarda
bulunmayı düşünmekte midir?
Bunun
dışında bugün Hatay ilimizde kaç adet
sığınmacı kampı vardır ve yeni kampların
açılması planlanmakta mıdır? Bu bağlamda, bu sıkıntıları
sıcağı sıcağına yaşayan Hatay ilimizin
belediyelerine herhangi bir destek sunulması gündemde midir? Ayrıca,
on yıllardır, hazine arazileri üzerinde evlerini yapmış,
ecrimisilini, vergisini ödemiş Hatay halkına uygun koşullarda
hazine arazilerinin satılmasını talep ediyorum, bu konuda
gereken duyarlılığı, gerekli hassasiyetleri göstermelerini
talep ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Pekşen
28.-
Trabzon Milletvekili Haluk Pekşenin, Trabzonda bir klinikte yaşanan
ölüm vakasından sonra Trabzon Valiliği tarafından hiçbir
işlem yapılmamasına ilişkin açıklaması
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Sayın Başkan, 19/12/2015 tarihinde Trabzonda
bir hasta, Erdinç Yıldız burun estetiği ameliyatı olmak
için bir kliniğe yatıyor, klinikte anestezist yok, anestezi
cihazı yok ama ameliyat olurken hasta kaybediliyor. Kliniğin sahibi
Karadeniz Üniversitesinden kovulmuş bir hekim. Sonra bu hekim gitmiş,
Avrupa yakasında Sağlık Bakanlığının
koordinatörü olarak görev almış. Daha sonra, ölüm vakasından
sonra bu klinikle ilgili hiçbir işlem yapılmamış.
Trabzonda AKPnin siyasi propaganda işlerinden sorumlu bir vali var. Ben
merak ediyorum, bu vali bu işleri bırakıp da daha ne kadar bu
memleketin bürokrasisiyle meşgul olacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Yalım
29.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Asteğmen Kubilayın
katledilişinin 85inci yıl dönümüne ve Sivaslı-Çivril yolunun
bir an önce bitirilmesini istediğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM
(Uşak) Değerli Başkan, seksen beş yıl önce
Menemende Asteğmen Fehmi Kubilayın ölüm yıl dönümü bugün
olmuştur. Sayın Kubilayı anıyoruz.
Benim sorum
Bakanıma. On bir yıldır Uşakta devam eden, 34 kilometre
olan Uşak Sivaslı-Çivril yolu bitmemiştir. On üç
yıldır iktidarda olan AKP Hükûmeti her zaman böbürlendiği gibi
En çok yolu biz yapıyoruz." dedi. Peki, 34 kilometre yol olan
Sivaslı-Çivril yolu neden bitmemiştir? Bu yol on bir yılda
50nin üzerinde ölüm vermiştir. Bu yolun bir an önce bitirilmesini
istiyorum ve de bu konuda da gerekli önlemlerin alınmasını rica
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Usluer
30.-
Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerin, Millî Eğitim
Bakanlığının 17-25 Aralık haftasını Arapça
Haftası olarak ilan etmesine ilişkin açıklaması
GAYE USLUER (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
EĞİTİM-İŞ Millî Eğitim
Bakanlığına resmî bir yazı göndererek yolsuzluk ve
rüşvet operasyonunun yapıldığı 17-25 Aralık
haftasının yolsuzlukla ve rüşvetle mücadele haftası
olarak değerlendirilmesini istemişti. Yazıda toplumsal ve insani
değerlerin öğrencilerimize kavratılması, devlet
malının korunup sahiplenilmesi, kişisel ve toplumsal sorumluluk
bilincinin geliştirilmesi gerekçeleri sunulmuştu. Ancak, ne
tuhaftır ki Millî Eğitim Bakanlığı bu haftayı
Arapça Haftası ilan etmiştir. Eğer, amaç, Arapçanın
Birleşmiş Milletler dili olarak kabul edildiği günde bir
etkinlik yapmak ise, bu tarih 18 Aralıktır ve bir tek günden
ibarettir. Ayrıca, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Çince de
Birleşmiş Milletler dilleridir. Bu dillerden hangilerinin Birleşmiş
Milletler dili olması kutlanmaktadır? Eğer bunlar
kutlanmıyorsa Arapçaya olan son dönemdeki bu aşırı
ilginizin sebebi nedir? Cumhuriyet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu
31.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlunun, TBMM Başkan
Vekili Pervin Buldana görevinde başarılar dilediğine ve
sendikal nedenlerle işten çıkarmalara son verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU
(İstanbul) Teşekkürler.
Yeni görevinizde başarılar dilerim
Sayın Başkan.
Ülkemizde iş cinayetleri çok önemli bir vakıa.
301 madencinin hayatına mal olan Soma katliamının
gerçekleştiği Soma havzasında, İmbat Madencilikte, 17-18
Aralıkta 730 kişilik bir işten çıkarma listesi
yapılmış ve protestolar üzerine ilk olarak 29 işçi
işten çıkarılmıştır. Bu işçiler sendikal
nedenlerle işten çıkarılan işçilerdir. Dün gece üçte
görüştüğümüz işçiler hâlâ maden önünde eylemdelerdi. Yerin
altında ölmeyen işçiler Yasalar uygulansın, iş
güvenliği önlemleri alınsın. dedikleri için işten
çıkarıldılar. Bu nedenle yeni katliamlar yaşanmasın
diye maden ocaklarının denetlenmesi ve sendikal nedenlerle işten
çıkarılmalara son verilmesi, denetimlerin yapılması
gerekiyor. Bu konuya dikkat çekmek istedim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Basmacı
32.-
Denizli Milletvekili Melike Basmacının, Pamukkale ören yerine
giriş ücretine yapılan zamma ilişkin açıklaması
MELİKE BASMACI (Denizli) Sayın
Başkan, Pamukkale ören yerini hey yıl 1,6 milyon yerli ve
yabancı turist ziyaret etmektedir. Paris olayları ve Rusya krizi
şimdiden Pamukkaleye gelen turist sayısını yüzde 10
olumsuz etkilemiştir.
4 Ocak 2016 tarihinden geçerli olmak üzere Kültür ve
Turizm Bakanlığına bağlı müze ve ören yerlerine
giriş ücreti zamlanmıştır. Ülkemizde 2016 yılında
uygulanacak yeniden değerlendirme oranı yüzde 5,58 iken Pamukkaleye
giriş ücretine niçin yüzde 40 zam olmuştur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Beştaşın
konuşma talebi vardır. Sisteme girememiş sanırım.
Arkadaşlar mikrofonunu açarlarsa Sayın Beştaşa da söz
hakkı vereceğiz.
Buyurun.
33.-
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın, TBMM
Başkan Vekili Pervin Buldana görevinde başarılar
dilediğine ve Suriyeli mültecilerin yaşadığı
sıkıntılara ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, ben de yeni görevinizde başarılar diliyorum.
Ben, bu mültecilerle ilgili, ülkemizde olanlara dair
iki somut örnek var, bunu ifade etmek istedim Sayın Bakan da buradayken.
Bir aydır uğraşıyorum.
Dilo Derviş ve Muhammet Ali İbrahim, ikisi
de Suriyenin Kamışlı kentinden. Türkiyede geçici oturma
izniyle oturuyorlar, Adanada. Tutuklandıktan sonra ikisi de tahliye
edildi mahkeme tarafından fakat tahliye edildikleri hâlde, maalesef, geri
gönderme merkezinde tutulmaya devam ediyorlar. Dilo Derviş bir aydır
Adanada tutuluyordu, geri gönderme merkezinde, şimdi,
öğrendiğimize göre, bir hafta önce Erzuruma nakledildi. Bütün
girişimlerimize rağmen bu hukuksuz duruma son verilmedi. Çünkü,
şu anda fiilen bir gözaltı işlemini aşan uygulamayı
yaşamaktadırlar. Avukatlarıyla görüşemiyorlar, aileleriyle
görüşemiyorlar ve her türlü hak ve özgürlükten yoksun bir şekilde
gözetim altında tutulmaya devam ediliyorlar.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
şimdi gündeme geçiyoruz.
Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, CHPli hatip konuşmasında özellikle
partimizin ismini de kullanarak ithamlarda bulundu. Buna ilişkin 69a göre
söz hakkı talep ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Demirel, sataşmadan
dolayı madde 69a göre size kürsüden iki dakika söz vereceğim.
Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Grubumuz adına Ahmet Yıldırım konuşacak.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Yıldırım.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın yaptığı
açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Yeni görevinizde başarılar diliyorum,
hayırlı olsun.
Açıkçası Sayın Arslanın HDPyle
ilgili söylediği cümleleri hayretle ve esefle izledim, terörün 3
nedeninden 1i HDPymiş. Yani, birkaç gün önce AKP'nin
kullandığı dilin aynısını kullanarak onların
bugünkü politikalarına şahsi olarak ne kadar büyük destek
verdiğinizi hayretle izledim.
Şimdi, iki buçuk yıl devam etmiş bir
çözüm süreci içerisinde, HDP, evet, diyalog yolunun bir parçası olmak
suretiyle cumhuriyetle yaşıt olan bir sorunu, işin içine otuz
yıl kanın karışmış olduğu bir sorunu masada
konuşarak çözmeye katkı sunmak istedi, bugün aynı tutumunu
sürdürmektedir. İktidarda ha Adalet ve Kalkınma Partisi olmuş,
ha Cumhuriyet Halk Partisi olmuş, ha Milliyetçi Hareket Partisi
olmuş, aynı tavrından asla vazgeçmeyecektir. Çünkü, bu işin
içerisinde akan kanın durması, gençlerin ölümünün
sonlandırılması gibi kadir kıymet sahibi bir süreç
işletilmiştir. Yoksa, biz, bu pazarlıklar esnasında, bilgi
sahibi olduğunuz ya da olmadığınız, süreç içerisinde
makam, koltuk pazarlığı mı yaptık, iş ve ihale
takipçiliği mi yaptık, partimize maddi çıkar mı elde ettik?
Ve en nihayetinde, bugün gelinen nokta itibarıyla bugün çocukların ve
sivillerin öldürülmesine cesaret veren bir dildir bu dil.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) 11 Temmuz
açıklamasını kim yaptı?
AHMET YILDIRIM (Devamla) Yoksa, bugünkü katliam
kültürünün sonlandırılmasına hizmet eden maalesef ama maalesef
bir dil değildir veya size şöyle bir şey öneririm:
Bırakın bölge halkını, bu dili gidin bölgedeki Cumhuriyet
Halk Partisinin il ve ilçe teşkilatlarıyla paylaşın,
bakalım nasıl bir cevap alacaksınız.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yıldırım.
İSMAİL OK (Balıkesir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
İSMAİL OK (Balıkesir)
Konuşmacıdan önce söz isteyip de söz hakkı verilmeyene söz
vermiştiniz, benim de yöremle ilgili bir sorum var. Ben de söz talep
etmiştim, istek düşmedi orada.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz. dedim.
İSMAİL OK (Balıkesir) Ama, biraz
önce Sayın Beştaşa verdiniz. Aynı haklara biz de sahibiz.
BAŞKAN Tamam, gündeme geçmeden önce
vermiştim Sayın Beştaşa.
İSMAİL OK (Balıkesir) Ben de
talepte bulunmuştum, aynı hakka bizim de sahip olmamız lazım.
BAŞKAN Tamam, buyurun, size de yerinizden
veriyorum.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
34.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Okun, Balıkesirde su
şebekelerindeki arızalar nedeniyle yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
İSMAİL OK (Balıkesir) Öncelikle,
Balıkesir sınırları içerisinde Altıeylül ilçemizde ve
Plevne Mahallesinde su şebekesinde bir arızadan dolayı,
patlamadan dolayı 70 yaşında 1 vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, 2 vatandaşımız da maalesef
yaralı. Hayatını kaybeden vatandaşımıza Allahtan
rahmet, yaralılara da şifalar diliyorum.
Balıkesirde bu tür kazalar neredeyse
artık her zaman yaşanılır olmuştur. Öncelikle bu
kazaların teknik nedenlerden dolayı mı olduğunun
araştırılmasını istiyorum. İkincisi, daha önceden
maddi kayıp oluyordu, maalesef şimdi 1 vatandaşımız
hayatını kaybetti. Bu kazaların yaşanmaması için bu
araştırmaların derhâl hayata geçirilmesini ve -Büyükşehir
Belediyesindeki kadrolaşmalarla birlikte bu ve buna benzer sorunların
daha da arttığı görülmektedir- ben bu vesileyle
Bakanlığın harekete geçerek derhâl bu konunun yerinde
araştırılmasını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin 2 adet, genel görüşme
açılmasına ilişkin 1 adet önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum:
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, iş kazalarına neden olan kurumsal, idari, hukuki ve ekonomik
faktörlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/33)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde son yıllarda hızla artan ve çok
sayıda yurttaşımızın hayatını kaybetmesiyle
sonuçlanan iş kazalarına neden olan kurumsal, idari, hukuki ve
ekonomik faktörlerin saptanması ve iş kazalarını önleyecek
bütüncül bir yaklaşımın oluşturulabilmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Cumhuriyet
Halk Partisi
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
İş kazaları ülkemizde son
yıllarda büyük bir artış göstermiş ve hayatını
emeğiyle kazanan çok sayıda yurttaşımızın ne
yazık ki hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.
Ülkemizde iş kazalarının ulaştığı kabul
edilemez boyut dikkate alındığında, içinde
bulunduğumuz utanç verici durumun, ekonomik yaşamın doğal
işleyişini referans alan geleneksel açıklamalarla veya bazı
mesleklerin fıtratı ile açıklanabilmesinin mümkün
olmadığı görülmektedir. Nitekim Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO)'nun resmî rakamlarına göre 2014
yılının ilk dokuz ayı itibarıyla 1.414 kişinin
iş kazaları sonucu yaşamını yitirdiği Türkiye, El
Salvador ve Cezayir'den sonra iş kazaları sonucu en çok can
kaybı yaşanan üçüncü ülke konumundadır.
Kalkınma stratejilerini insan odaklı
oluşturan gelişmiş ülkelerce çoktan tarihe gömülmüş bir
sorun olan, doğru tedbirlerle ve çağdaş ekonomi
politikalarıyla kolaylıkla önlenebilecek iş kazaları
nedeniyle, yalnızca son beş yılda 6.850, son on iki yılda
ise küçük bir ilçenin nüfusu kadar, 12.686 yurttaşımızı
yitirmemiz, konuya dair yaklaşımın derhâl, daha fazla
gecikmeksizin köklü biçimde yeniden ele alınması gereğini ortaya
koymaktadır.
Bugüne dek iktidarın konuyu hak ettiği
ciddiyetle ele almadığı ve yapılan bazı
sınırlı yasal düzenlemelerin iş kazalarını
önleyecek nitelikte olmadığı, iş kazalarının
azalmak şöyle dursun sürekli artmasından ve tekrarlanan kazalar
karşısında Hükûmet yetkililerinin her seferinde aynı ezber
cümleleri tekrar etmesinden anlaşılmaktadır. Ne yazık ki
henüz birkaç ay önce yaşadığımız ve 301
yurttaşımızın kaybıyla neticelenen, dünya madencilik tarihinin
en büyük kazalarından biri olarak tarihe geçen Soma maden
faciasının dahi, gerekli tedbirlerin alınmasına vesile
olamaması sonucu Karaman Ermenek'te 18 yurttaşımız daha yer
altında mahsur kalmıştır. Ayrıca 4 Ağustos 2015
tarihinde İzmir-Çanakkale Otoyolu Koyundere mevkisinde yapımı
devam eden viyadük inşaatında beton dökülmesi sırasında
çelik konstrüksiyon iskelenin yıkılması sonucu 4 işçi
hayatını kaybetmiştir.
Ülkemizde yaşanan iş
kazalarının, yalnızca kâğıt üzerindeki iş
güvenliği mevzuatının yetersizliğinden değil,
başta düşük katma değerli sektörlerde emek sömürüsüyle üretim
yapılmasını beraberinde getiren taşeron uygulaması
olmak üzere, çeşitli hukuki, kurumsal ve iktisadi hataların
bileşiminin sonucu olduğu düşünüldüğünde, konunun
yalnızca bir iş yerinde güvenlik sorunu olarak ele
alınmasının yeterli olmadığı, bütüncül bir
önleyici stratejiye ihtiyaç duyulduğu açıktır. İş
kazalarının kabul edilemez boyuta ulaşmasında, iş
güvenliği mevzuatının yetersizliğinin yanı sıra,
Hükûmetin benimsediği mevcut kalkınma modelinin emek yoğun
sektörlerde taşeron aracılığıyla ağır emek
sömürüsüne dayanmasının, iş güvenliğinin
sağlanabilmesi için büyük çaplı yatırımın zorunluluk
olduğu madencilik gibi sektörlerde hatalı özelleştirme
politikaları uygulanmasının,
sendikasızlaştırmanın bir hükûmet politikası hâline
getirilmesinin, siyasi iktidara yakın sermaye çevrelerinin mevzuatta
öngörülen denetimlerden pratikte muaf tutulmasının, denetim
mekanizmalarının doğru
çalıştırılmamasının, gerek iş hukuku gerekse
ceza hukukunun ilgili maddelerinde konuya ilişkin boşluklar
bulunmasının etkili olduğu görülmektedir. Dolayısıyla
her geçen gün daha fazla canımızı yakan iş
kazalarının önlenebilmesi için konunun tüm bu boyutlarını
kapsayacak biçimde, bilimsel veriler ışığında, uzman
görüşleri alınarak ve dünyadaki örnekler incelenerek yeniden ele
alınması elzemdir. İş kazalarının gerçek
nedenleri ancak bu sayede tam anlamıyla ortaya çıkarılabilir ve
bu tespit ışığında iş kazalarını
önleyecek bütüncül bir yaklaşım ortaya konabilir.
2.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin, IŞİDle petrol ticareti
yapıldığına dair iddiaların ve bulguların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/34)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
IŞİD'in Suriye'de petrol
kaynaklarının bulunduğu yerleri işgal etmesinden sonra her
geçen gün Türkiyeyle petrol ticareti ilişkilerini
geliştirdiğine dair haberler çıkmaktadır. Söz konusu
haberlerin gerçek çıkması durumunda ülkemiz oldukça zor durumlarda
kalacaktır. Bu bağlamda, IŞİDle petrol ticaretinin
yapıldığına dair iddialar ve bulguların incelenmesi,
olası sorunlara karşı yol haritasının belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
IŞİD adlı çete gruplarının,
Suriye toprakları içerisindeki petrol yataklarının
bulunduğu alanlara yönelik saldırıları ve bu
saldırılar sonrasında söz konusu bölgeleri denetimine alması,
AKP iktidarının maharetiyle Türkiye-IŞİD arasında
petrol ticaretinin gerçekleştirildiği iddialarını
kamuoyunda her geçen gün artan şekilde tartışılır hâle
getirmiştir.
Uluslararası güçlerin IŞİD'in
finansal kaynaklarının kurutulmasıyla ilgili yürüttüğü
süreçte her bir yol, petrol ticaretine ve dolayısıyla, petrol
ticaretinin Türkiye üzerinden gerçekleştiğine çıkmaktadır.
Nitekim IŞİD'e çete üyelerinin katılımının
Türkiye üzerinden gerçekleşmesi ve IŞİD'e yönelik Türkiye
tarafından angajman kurallarının uygulanmaması gibi
IŞİD'i güçlendiren uygulamalar da Türkiye üzerindeki şüpheleri
güçlendirmektedir. Cumhurbaşkanının son
açıklamalarında Fırat'ın batısına Demokratik
Suriye Güçleri'nin geçmesine izin vermeyeceklerini belirtmesi,
Fırat'ın batısında IŞİD'in hâkim olduğu
gerçekliğiyle birlikte düşünüldüğünde, AKP üzerinden
gelişen iddialar, bulgular ve şüpheleri daha belirgin hâle
getirmektedir.
IŞİDle mücadele içerisinde bulunan
uluslararası güçlerin her birinin temsilcileri ve uluslararası
basın kuruluşları Türkiye ile IŞİD arasındaki
petrol ticaretinden bahsetmiştir. 2014 yılında Irak Maliye
Bakanı Hoşyar Zebari, IŞİD'in Suriye ve Irak
topraklarında ele geçirdiği petrol rafinerilerinden çıkardığı
petrolü Türkiye'deki aracılar sayesinde sattığını
söylemiştir. IŞİD'in günde 40 bin ile 60 bin varile denk gelen
petrol ticaretine dair tüm bu tartışmalar sürerken ABD
Dışişleri Bakanı 18/9/2014 tarihinde, John Kerry, petrolün
Lübnan ve Türkiye sınırlarından geçirilerek
satıldığını açıklamıştır.
IŞİD'in finans kaynaklarının kurutulması esaslı
tartışmalara ilişkin Türkiye'yi zan altında bırakan
son açıklama Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den
gelmiştir. Putin "Suriye'de teröristlerin kontrolündeki bölgelerden
çıkan petrol Türkiye'ye satılıyor." açıklamasıyla
uzunca bir süredir Türkiye ile IŞİD arasında petrol ticaretine
yönelik iddiaları güçlendirici bir açıklamada bulunmuştur.
Tüm bu açıklamalarla birlikte
düşünüldüğünde, olası bir Türkiye-IŞİD petrol
ticaretinin gerçekleşmiş olması, Türkiye açısından tüm
ülkeye ve halklarımıza korkunç bir tabloyla karşı
karşıya kalma durumunu yaşatacaktır. Çünkü Türkiye'nin
gerek ulusal yasaları gerekse de uluslararası sözleşmelerde
bulunan taahhütleri IŞİD adlı çete yapılanmasıyla
petrol ticaretini kati surette yasaklayan, yaptırımları
ağır olan kurallar içermektedir.
Sonuç olarak, IŞİDle petrol ticareti
yapıldığına yönelik iddialar, ne Hükûmet partisi
temsilcilerinin açıklamalarına ne de diğer ülkelerin
iddialarına bırakılmayacak kadar önemlidir. Bu iddiaları ve
IŞİD'e yönelik petrol başta olmak üzere sınır
güvenliği, angajman kuralları, lojistik destek, çete üyelerinin
sınırları rahatlıkla kullanması gibi durumları
araştırması gereken kurum TBMM'dir ve bu konu tüm ülkemizi ve
halklarımızı yakinen ilgilendirdiği için de partilerüstü
bir konudur.
Bu kapsamda, IŞİDle petrol ticaretinin
yapıldığına dair iddialar ve bulguların incelenmesi,
olası sorunlara karşı yol haritasının belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını
talep ediyoruz.
B)
Genel Görüşme Önergeleri
1.-
CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili
Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele
alınması, Hükûmet programı ve politikası
bağlamında da hak ve özgürlük ihlallerinin bir kez daha gözden
geçirilerek TBMMde değerlendirilmesi amacıyla genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/2)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasamızın 28inci maddesinde
"Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma
hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır." denilmektedir.
Ayrıca, Basın Kanununun 3üncü maddesinde de "Basın
özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser
yaratma haklarını içerir." denilmiştir.
Ancak ülkemizde Anayasa ve yasalarımızla
güvence altına alınmış basın özgürlüğü büyük bir
tehlike ve baskı altındadır. Otoriter ve baskıcı
rejimlerde iktidar sahipleri, basın organlarını baskı altına
alıp sindirerek ve özgürlüklerini kısıtlayarak kendi
propagandalarını yapmakta, gazetecilere ve basın emekçilerine
gerçekleri yazan değil, sadece iktidarın faaliyetlerini duyuran bir
işlevi dayatmaktadırlar.
Gazete binaları taşlı sopalı
kimselerce basılmakta, gazeteciler özgürce yazı yazamamakta, yazanlar
ya linç kampanyasına maruz kalmakta, tehdit edilmekte ya da işten
çıkartılmakta, en son kertede ise cezaevine konulmaktadır.
Basın organlarının iktidar eliyle
yaşadığı hak ihlalleri, linç kampanyaları, baskı
ve baskınlar ile sindirilmesini engelleyerek, basın ve ifade
özgürlüğünü yeniden tesis ederek güçlendirmek demokratik toplumların
olmazsa olmazıdır.
Bu bağlamda, son günlerde basın ve
demokrasi tarihimize kara bir leke olarak giren olayların
yaşandığı, suçu işleyenlerin değil, suçun
haberini yapanların tutuklandığı ülkemizde, basın özgürlüğünün
tüm boyutlarıyla ele alınması, Hükûmet programı ve
politikası bağlamında da hak ve özgürlük ihlallerinin bir kez
daha gözden geçirilerek TBMM'de değerlendirilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 101, 102 ve
103'üncü maddeleri gereğince Meclis genel görüşmesi
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Engin Altay Levent
Gök Özgür
Özel
İstanbul Ankara Manisa
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması ile genel görüşme açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
C)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/204) esas
numaralı Kanun Teklifini geri aldığına ilişkin
önergesi (4/6)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun esas komisyon
olarak Anayasa, tali komisyon olarak da Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonuna havale edilen (2/204) esas numaralı Kanun
Teklifi geri alınmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
IX.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken tarafından, Türkiyede uygulanan sınır
politikalarının yol açtığı düzensiz göç ve insan
kaçakçılığının geldiği boyutların tespit
edilmesi, Suriye, Irak ve İran sınırı ve deniz kıyılarındaki
hak ihlallerinin araştırılması, uluslararası mülteci
hukukuna uygun geri gönderilmeme ilkesini esas alan politikalar
geliştirilebilmesi amacıyla 17/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Aralık 2015
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 23/12/2015 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantısında
toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
17 Aralık 2015 tarihinde Diyarbakır
Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen
(313 sıra numaralı) "Türkiye'nin uygulanan sınır
politikalarının yol açtığı düzensiz göç ve insan
kaçakçılığının geldiği boyutların tespit
edilmesi, Suriye, Irak ve İran sınırı ve deniz
kıyılarındaki hak ihlallerinin
araştırılması, uluslararası mülteci hukukuna uygun
geri gönderilmeme ilkesini esas alan politikalar geliştirilebilmesi"
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 23/12/2015 Çarşamba
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı Diyarbakır Milletvekili
Sayın Altan Tan.
Buyunuz Sayın Tan. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Esselâmü aleykûm.
Değerli arkadaşlar, bu kürsüden defalarca
Türkiyenin dış politikası ve daha somut olarak da Suriye-Irak
politikaları üzerine, Kürt politikası üzerine konuştuk.
Değerli arkadaşlar, şu an en önemli
gündem konuları olarak IŞİDle yapıldığı
iddia edilen, söylenilen -Rus Devlet Başkanının bizzat kendi
ağzından dile getirdiği iddialar- petrol ticareti, bir.
İki: Yine, aynı şekilde, Kobaninin yeniden inşasıyla
ilgili oraya inşaat malzemelerinden tutun da sıhhi araç ve gereçlere
kadar, sağlık malzemelerine kadar bu malzemelerin götürülememesi.
Üçüncü olarak da, yine, sınır güvenliğinin
sağlanamaması ve aynı şekilde, insan kaçakçılığı
ve göçmenlerin yaşadıkları dram.
Bu kısa, on dakikalık zaman içerisinde bu
maddeler üzerinde birer dakika konuştuktan sonra dış politikayla
da ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, birincisi petrol
ticareti. Ben bu kürsüden defalarca Sayın Taner Yıldıza Enerji
Bakanıyken seslendim, Meclis araştırma önergeleri verdim, soru
önergeleri verdim ve şunu sordum: Türkiye, Orta Doğudan petrol
alıyor. Önce Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminden petrol ticareti
tartışılıyordu, şu an kısmen resmîleşti,
alenileşti, Irak Merkezî Hükûmeti itiraz etse bile. Daha sonra da Orta
Doğudaki illegal dediğimiz yasa dışı yollardan
gelen petrol
Türkiye kimden ne kadar petrol alıyor, kaça alıyor?
Hangi yollardan bu petrol geliyor? Artı, bu paraların transferi
nasıl oluyor? Maalesef bu konuda hiçbir ciddi bilgiye ulaşamadık
ve bir ironi olsun diye yine aynen bu kürsüden şöyle seslenmiştim
Sayın Taner Yıldıza: Biz bu soru önergelerini CIAe mi verelim,
KGBye mi verelim, İngilizlere mi verelim, bilmiyoruz çünkü bu konularla
ilgili bizim kendi idarecilerimiz hiçbir şey söylemiyor.
Birinci konu bu ve şu anda da Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosunun bir milletvekili olarak ve bu konuları merak
eden, kafa yoran, bölgenin insanı olan bir arkadaşınız
olarak bu soruların hiçbirisinin cevabını bilmiyorum, bilen
varsa buyursun bilgi versin. Çıkıyor Rus Devlet Başkanı bir
şey söylüyor, sonra Amerikalı bir yetkili çıkıyor, yine
benzer iddialarda bulunuyor, çok diplomatik bir dil kullanıyor o, Putin
gibi direkt söylemiyor ama bu Parlamento bu konularla ilgili hiçbir şey
bilmiyor. Bunları dile getirdiğimiz vakit de üstü örtülü bir
şekilde Bunlar devlet sırrıdır. Türkiyenin yararına
işler yapılıyor. Ucuz petrol alınıyor. deniliyor ama
maalesef ne oluyor ne bitiyor, bunların hiçbirisi söylenmiyor; birincisi
bu. En genel ifadesiyle bunu söyleyeyim.
İkincisi: Kobaninin şu an içinde
bulunduğu durum. Değerli arkadaşlar, Kobaniye hepimiz üzüldük
ve bir müddet sonra, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın
Başbakan da bu konuyla ilgili beyanatlarının yanlış
anlaşıldığını, aslında oradaki
insanların kardeş olduğunu, her türlü yardımın
geçmişte yapıldığını, bundan sonra da
yapılacağını söylediler. Ve kamuoyunun bazı
iddialarını, bazı beyanatlarını, özellikle de Kobani
düştü, düşüyor. ifadelerinin yanlış
anlaşıldığını söyleyerek kendilerince düzelttiler
ama bugün bu dram yine aynı şekilde devam ediyor.
Yıkılmış bir kent var, inşa
edilecek, nasıl edilecek? Yani, demir, çimento, inşaat malzemeleri,
altyapı malzemeleri; bunlar en zaruri ihtiyaçlar. 2) Sağlık. 3)
Gıda. 4, 5, 6, 15, 25e kadar çıkarabiliriz bunları. Peki,
bunlar Türkiye'den geçmezse nereden geçecek, nasıl geçecek? Halepten
gelemiyor, IŞİDden gelemiyor. Başka bir sınır yok,
hudut yok, kapı yok, liman yok; geçeceği tek yer Suruç
Kapısı. Burada da maalesef -yani arkadaşlarımız da
dile getirdiler- ciddi bir insanlık dramı var, o
yıkıntı ve o perişanlık devam ediyor. Bir tomografi
makinesi, bir MR cihazı, bir röntgen cihazı ve en acil ilaçlar bile
Türkiye izin vermediği için bugün itibarıyla gidemiyor. Ve şu
söyleniyor: İşte, PYD bizimle anlaşmazsa, PKK şunu
yapmazsa biz şunları yapmayız. E peki, yapmazsın; e bir
anlaşma çıksın, bir politika çıksın Orta Doğuda,
o da yok. Ve bunların hepsi şu an bekliyor.
Üçüncüsü: İnsan
kaçakçılığı. En az 9-10 sefer ben bu kürsüden
konuştum. Alan Kurdi; onun ismi de doğru söylenmiyor, Aylan yapan
oldu, İlan yapan oldu. Alan Kurdinin üzerinden gözyaşları
döküldü. İnan edin arkadaşlar, fotoğrafı çekilmeyen,
magazine düşmeyen binlerce Alan Kurdi var, her gün ölüyor bunlar ve
defalarca şunu sordum: Türkiye bu drama niye son vermiyor? Tamam, 2 milyon
göçmen geldi, Türkiye bunları kaldıramıyor, ciddi bir para
harcadı ama Siz gidin, Avrupanın başını
ağrıtın, ister botla gidin ister kayıkla gidin. diye bu
insanları denize dökmek ne kadar insani bir şey? Oradan gelen bir
insan, benim akrabalarım da dâhil, Aksarayda insan
kaçakçılarını bulabiliyor. Geçen hafta bile bir akrabam
İstanbul üzerinden gitti. 5 bin avro, 6 bin avro Aksarayda, Lalelide
aracılara, kaçakçılara veriyor. Aksaray Karakolunun haberi yok,
İstanbul Emniyet Müdürünün haberi yok, valinin haberi yok,
İçişleri Bakanının haberi yok. Peki, sizin Bu insanlar
başımızdan gitsin. derken, Biz bu kadar yükü
kaldıramayız. derken, bunları sandallarla, kayıklarla,
şişme botlarla denize dökerken hiçbir mesuliyetiniz yok mu? En
azından bu insanların doğru düzgün bir şekilde Türkiyeyi
terk etmelerini sağlayın. İnan edin, buna da
ortaksınız. Bakın, hiç alınmak, darılmak yok, 9uncu,
10uncu seferdir bunları söylüyorum.
Ve son olarak da son iki dakikada dış politikayla
ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Yani, bu petrol meselesi de bu
söyleyeceklerime bağlı, Kobaniye malzeme gitmesi de buna
bağlı, insan kaçakçılığı da, hepsi buna
bağlı. Makro bir fotoğraf koymak istiyorum önünüze.
Değerli arkadaşlar, yüz yıl evvel
imparatorluğumuz, hepimizin imparatorluğu, Osmanlı
İmparatorluğu Kürtüyle, Türküyle, Arapıyla, Ermenisiyle,
Ezidisiyle, Süryanisiyle, Müslimiyle, gayrimüslimiyle, Sünnisiyle,
Alevisiyle bizim irademiz dışında parçalandı. Nasıl
oldu, niye oldu, bizim hiçbir hatamız yok muydu, İttihat Terakki ne
yaptı, bu yanlış politikalar nerede başladı, nereye
geldi, bu başka bir konu ama bizim evimiz yıkıldı ve bu
evimizin yerine o günkü dünyanın patronları yeni sınırlar
çizdiler. Araplara 22 devlet çıktı; Kürtler dört parçaya bölündü, bir
kulübe de çıkmadı; Türkler Anadoluda küçücük bir yere hapsedildi.
Sykes-Picot Anlaşması yapıldı 1916da; bu tescillendi,
mühürlendi, imzalandı. 100üncü yılı, önümüzdeki on beş
yirmi gün sonra 100üncü yılı; yüz yıl bitti. Yüz yıl bu
coğrafya Türküyle, Kürtüyle, Arapıyla, Sünnisiyle, Alevisiyle
acı ve gözyaşından başka bir şey görmedi. Arap az
ağladı, Kürt çok ağladı; Türk az ezildi, Süryani çok
ezildi; bu tartışmalara da girmiyoruz. Ama şu an yeni bir Orta
Doğu kuruluyor, şu an. Şu an o yüz yıl önce bölgede olanlar
tekrar var. İşte, Antepin kurtuluş günü bugün konuşuldu;
İngilizi, Fransızı, Almanı, Rusu herkes bu
coğrafyada yine var. Bu soruları nasıl çözeceğiz? Türkiye
Cumhuriyetinin bir makro planı var mı?
Osmanlı
döneminde, üç yüz küsur yıl sorunsuz devam eden Kürtlerle olan o özerklik
anlaşması, Yavuz Sultan Selim ile İdrisi Bitlisînin
yaptığı bugün nasıl tartışılır,
nasıl konuşulur? Kürtlersiz bir Orta Doğu mümkün mü? Yeni bir
Orta Doğu kurulmadan, bunların cevapları verilmeden inan edin
hiçbir şeyi çözemeyeceğiz.
Vaktim bitti,
saygılar sunuyorum hepinize. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tan.
Şimdi,
önerinin aleyhinde ikinci söz Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoya
aittir.
Sayın
Ersoy, süreniz on dakikadır. (MHP sıralarından
alkışlar)
RUHİ ERSOY
(Osmaniye) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mülteci
hakları, sınır ihlalleri ve bu konuda yapılması
gereken çalışmalarla ilgili iyi niyet girişimiyle birtakım
çalışmalar, birtakım teklifler yapılıyor olabilir.
Fakat özellikle önergenin gerekçe kısmına
bakıldığında ve mültecilerle ve sınır ihlaliyle
ilgili problemler değerlendirildiğinde en büyük problemin
Türkiyedeki yekûn teşkil eden toplam kara sınırımız
2.753 kilometreyken, sınır güvenliğinin ilk akla geldiği
yerlerde Suriyeyle 911, İranla 560, Irakla 384 kilometre olduğu
gerçeğini öncelikle hatırlatmak isterim ve Büyük Ortadoğu
Projesinin uygulanmaya başladığı dönemden bu tarafa,
özellikle 100üncü yılında yeni Sykes-Picotların yeniden
devreye girdiği dönemlerde Türkiye'nin bu politika içerisinde özne olarak
belirleyici unsur olmaktan çok, nesne olarak, belirlenmiş projelerin
aktörlüğüne soyunması, figüranlığına soyunması
olayları bu noktaya getirmiştir ve getirmeye de devam etmektedir.
Fakat söz konusu önergenin sadece mültecilerin haklarıyla ilgili bölümü
ele alınıp ihlal edilen sınırlardan geçen PKKlı
teröristlerin daha bugün Diyarbakırda 1 uzman çavuşumuzu şehit
ettiği ve 5 askerimizi ve 1 vatandaşımızı
yaraladığı gerçeğini göz ardı edemeyiz.
PKKlı teröristlerin, yolgeçen hanına
dönen ve kevgir hâline gelmiş, hallaç pamuğu gibi
attırılmış bu sınırlardan âdeta dağdaki
mücadeleyi şehre indirerek şehirde timler hâlinde Cizreyi Ayn El
Arapa çevirme girişimleri de bu sınır ihlallerinin neticesinde
ortaya çıkmıştır.
Elbette ki mülteciler, masum çocuklar,
kadınlar, yaşlılar, savaş mağdurları bizim
medeniyetimizde kucaklanılması gereken, sahip
çıkılması gereken insanlardır. Bizim Milliyetçi Hareket
Partisi olarak karşı çıktığımız birinci
husus şudur: Bu insanların rejimlerinin değiştirilmesi
için, bir rejimin altını açmak için göçe zorlanmasıyla ilgili
bir tutum varsa bunadır. Aksi takdirde, Anadolu medeniyeti devlet sorunu
çeken, kriz yaşayan tüm sığınmacılara kucak
açmış; görklü Oğuz çadırı bunların tamamına
aş vermiş, ekmek vermiş, onları kendisiyle hemdert olarak
görmüş ve birlikte yaşamıştır.
Bugün teklif edilen programın ve önergenin ele
alınış biçimiyle ilgili en insani tutum ve tavrın
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda bir alt komisyon olarak
kurulduğunu ve mülteci hakları adı altında bu komisyonun
bugün tarihiyle çalışmalarına
başladığını ifade etmek isterim.
Aksi takdirde,
sınır güvenliğimizle ilgili ciddi bir sorunun millî güvenlik
sorunumuz olmakla birlikte, sadece sınır güvenliğiyle TSKnın
değil, Emniyetin, MİTin, Gümrük Bakanlığının,
hatta Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının dahi
ilgili olduğunu, Sağlık Bakanlığının ilgili
olduğunu, bu meseleye bir bütün hâlinde bakış
açısının geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu sebeple Hükûmet, 2003 yılında Entegre Sınır Yönetimi
Sistemi Projesiyle 3,7 milyar euroluk bir tahminî maliyeti 2018de sonuçlanmak
üzere yola çıkartmış ama 27 Martta Ulusal Eylem Planı
içerisinde, Entegre Sınır Yönetimi Stratejisinin Uygulamasına
Yönelik Eylem Planında yeteri kadar başarılı
olamamıştır. Bu gerçekleri bilip bir an önce bu problemlerin
yerinde çözülmesinin bir devlet politikası olması gerektiğini
ifade etmek istiyoruz. Bir ülkenin öncelikleri arasında kendi
vatandaşının güvenliği, huzuru ve
sağlığı olduğu hakikatini haykırmak istiyoruz.
Sizin kendi memleketinizde, sınırlarınız içerisindeki bir
bölgede, vatandaşın gündelik yaşamını teröristlerin
baskısıyla huzurlu ve sağlıklı bir hâle
getiremediğiniz bir ortamda sadece mültecilerle ilgili meseleleri uluslararası
anlamda tartışmak tek başına yeterli değildir.
Buradan
hareketle, özellikle son günlerde gündemde olan, Avrupadaki mültecilerin
Türkiyeye 3 milyar euro karşılığında yeniden
gönderilmesiyle ilgili tutumun da devlet tarafından, Hükûmet
tarafından ciddi anlamda düşünülmesi gerektiğine
inanıyoruz. Zira, burada 600 bine yakın insanın yeniden
Türkiyeye iadesinin maddi karşılığını ifade
etmek mümkün değildir. 2 milyon 200 bin mültecinin, daha doğrusu
statülerinin ne olduğu bilinmeyen misafirlerimizin olduğu bir ortamda
600 bin misafirin daha gelmesiyle Türkiye Cumhuriyeti nüfusunun 3 milyon
artışını, galiba Kiliste 500-600 binlik yeni bir
şehrin kurulmasını, galiba Gaziantepin bir Orta Doğu
şehri hâline dönüşmesini, galiba en büyük problem, İstanbulun
sokaklarının başka türlü bir hâle gelmesini görmenizi ve
görmemiz gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Gelişmiş
toplumlar kendilerine entegrasyonun maliyetini bildikleri için gündelik
yaşamlarını etkileyemeyecek düzlemde sınırlı
sayıda insan alırken âdeta bizi taşeron mülteci işletmecisi
hâline indirgemeye kimsenin hakkı yoktur. Mültecileri insan hakları
çerçevesinde bağrımıza basıyoruz, en insani konuda onlara
yardımcı olmaya çalışıyoruz fakat sadece geçici
sorunlarımızı çözmek, kısa vadeli menfaat beklentileri elde
etmek veya Avrupayla ilişkileri yeniden güncelleyebilmek için, onlara
sempatik gözükmek için bu demografik tehdidi, bu demografik riski
almamızın çok büyük riskleri olduğunu Milliyetçi Hareket Partisi
olarak hatırlatmak istiyoruz. Buradan hareketle, PKKlıların
Cizrede -bugün itibarıyla verdiğimiz şehitlerimizle beraber-
başlattıkları süreci, hendek kazmalarını, bir
adım sonra, Bosnadaki Boşnakların Sırplara karşı
verdiği mücadeleyle ve bu mücadelenin neticesinde oradaki
soykırımla eş değer kabul eden anlayışı bu
kürsüden şiddetle kınıyorum. Bununla birlikte, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin, vatandaşlık hukukuyla ne kaybedebilecek bir
vatandaşının ne kaybedilebilecek bir çakıl taşının
olduğunu hatırlatmak ve anayasal vatandaşlık temeliyle,
vatandaşlık hukukuyla Türkiyedeki 77 milyon insanı bir
diğerinden ayırt etmeyen anlayışla yönetme arzusunun ve
uygulamasının temel çıkış noktası olduğunu
bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu konuda, İnsan Hakları
Komisyonu üyesi olarak, mültecilerin sorunlarının
tartışılması ve bu sorunların en ince
ayrıntılarına kadar üzerine gidilmesi konusunda bir Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekili olarak elimden gelen en insani hususları
yerine getireceğime yürekten inanıyorum. Ve Milliyetçi Hareket
Partisinin anlayışında ve milliyetçilik
kapsayıcılığında insani boyutların,
vatandaşlık hukuku temelli vatandaşlık hukukunun ve insana
verilen değerin olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin üzerinde oynanan oyunların, tutum ve
davranışların, siyasal anlamdaki zeminlerle ve manipülatif
hareketlerle, Türkiyeyi zora koşucu hamlelerle sonuç
almayacağının hatırlanması gerektiğine
inanıyorum. Bu kapsamda, bizler, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak,
gerek Türkmen Dağındaki sorunların, kamplardaki problemlerin
yerinde görülmesi ve meselelerinin incelenmesiyle ilgili saha
çalışmalarını yapmaktayız, diğer taraftan, Rus
krizinin Türkiyeye yansımasının ekonomik, insani ve sosyal
boyutlarıyla ilgili -oluşturduğumuz komisyonlarla- dinamik bir
şekilde üzerinde çalışmalar yapmaktayız.
Özellikle, Suriye özelinden Türkiyeyi vurmaya
kalkanlar, özellikle yüzüncü yılında yeni Skyes-Picot çıkarmak
isteyenler, 4 parçalı kürdistandan hesap yaparak Türkiyeyi
sıkıştırıp, Türkiye uzantısını
ayağa kaldırmak isteyenler çok büyük bir yanılgı
içerisindeler. Türkiye'nin var olan büyük dinamiğini tahrik ve tehdit
etmemeleri konusunda hatırlatma yapmak istiyorum. Türkiye'nin terör
bölgesi dışındaki insanlarının tahrik edilmemesi,
sağduyuyla hareket edilmesi konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak
elimizden geleni yaptığımızı tekrar buradan vurgulamak
istiyorum. Aksi takdirde, tahrik unsurları devam ettiği sürece
Mersindeki aileleri, İstanbuldaki aileleri nereye götüreceksiniz
beyler, ne yapacaksınız beyler? diyor Sayın Genel
Başkanımız grup konuşmasında.
Bu gerçekleri yüce Mecliste ifade ediyor,
huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.
Önerinin lehinde üçüncü konuşma, Adana
Milletvekili Sayın Elif Doğan Türkmene aittir.
Buyurunuz Sayın Türkmen. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin
grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, 2015 yılı
Ağustos ayında Türkiyede bulunan Suriyeli Nur Ammar İsveçe
gitmek için İzmirden yola çıktı ve Nur, iki hafta on üç saat
sonra İsveçe varabildi. Nur, şanslı bir Suriyeliydi. Biz,
üstelik İsveçe üç buçuk saatte gidebiliyoruz. Nur için sevindirici olan
bir sonuç, ne yazık ki Türkiye'den, özellikle İzmir, Bodrum,
Muğla, Çeşme gibi Yunan adalarına yakın yerlerden umuda
yolculuk eden Suriyeliler için her zaman böyle mutlu bitmiyor. Alan Kurdi en
canımızı acıtan örnek ama Ege Denizi yalnızca Alan
Kurdiyi değil, daha nice çocukları yuttu ve bu insanlık
dramı 2011den bu yana Türkiye ve sınırlarında
yaşanıyor.
Bunları
bizzat görmek için, Cumhuriyet Halk Partisi Mülteci Komisyonu olarak
İstanbul, Edirne, İzmir, Muğla, Adana, Şanlıurfada
birçok incelemeler yaptık. Gördük ki, ne kadar çok Suriyeli varsa, ne
kadar çok İranlı, Iraklı, Afgan ve Myanmarlı
sığınmacı var ise o kadar çok yaşanan acı var. Ve
değerli milletvekilleri, bu acıları en çok çeken de çocuklar ve
kadınlar. Özellikle 2011 yılında baş gösteren Suriyedeki
iç savaşla birlikte ülkemiz bir mülteci akınına
uğradı. Bu mülteci akınının ve Suriyedeki iç
savaşın ülkemize getireceği zararlar konusunda, dış
politikamızın yanlışları konusunda her platformda ve
özellikle bu kürsüden partimiz defalarca uyarı yaptı ve önerilerini
Hükûmete sundu. Ancak bu uyarıları dikkate almayan AKP Hükûmeti
Türkiye'yi tam bir darboğaza sokmuştur.
Komşularla sıfır sorun. söylemiyle
yola çıkan AKP iktidarı, on dört yılda sorun
yaşamadığımız tek bir komşumuzu
bırakmamıştır. Irak, İsrail, İranla yaşanan
sorunların ötesinde, Suriyedeki iç savaşta taraf olduk ve en son
Rusyayla da savaşın eşiğine geldik. 2011 yılında
Suriyede iç savaş başladığında, on beş gün
içerisinde Emevî Camisinde namaz kılmayı iddia ettik, bugün
ülkemizde 2 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı var ve
onlar bizim camilerimizde namaz kılıyorlar.
2 milyon 200 bin Suriyeli
sığınmacının, sevgili milletvekilleri, yalnızca
yüzde 12si kamplarda yaşıyor. Diğerlerinin nasıl
yaşadıkları ve yaşamlarını nasıl idame
ettirdikleri konusunda ne yazık ki resmî hiçbir veri elimizde yok.
Suriyeden gelen sığınmacılarla ilgili Hükûmet olarak tek
politikamız var, tek stratejimiz var, onların temel
ihtiyaçlarını karşılayabilmek ama bunun
dışında, özellikle ülkemizde yaşayan 2 milyon 200 bin
Suriyeli sığınmacının ülkeye nasıl entegre
edileceğiyle ilgili, ne yazık ki, AKP Hükûmetinin hiçbir stratejisi
yok.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, Hükûmet
olarak Suriyeli sığınmacılara 8 milyar dolar harcamışız.
Avrupa Birliği Edirne ve Egedeki adalardan kendi ülkelerine gelmek
isteyen, gelen mültecileri yeniden Türkiyeye göndermek ve mülteci
akınına dur demek için Türkiyeye 3 milyar avro rüşvet teklif
etti. Bu 3 milyar avro rüşvet, Suriyeli sığınmacıları
ve diğer sığınmacıları düşündüğümüzde
kişi başına 1.363 avro yapıyor; biz 8 milyar dolar
harcamışız, bize verilen para 1.363 euro. Türkiye Suriyeli ve
diğer mültecilerle ilgili, kişi başına 1.363 avroyla Avrupa
Birliğinin sınır bekçiliğini yapmaya aday. Bu
savaşın beş, on yıl daha süreceği söyleniyor, yani bu
savaş beş, on yıl daha sürdüğünde Türkiye Avrupa
Birliğiyle yapmış olduğu, imzaladığı bu
sözleşmeyle de büyük bir mülteci kampı hâline gelecek. Şöyle bir
örnek vereyim: Kilis 80 bin nüfusu olan bir ilimiz, şu anda Kiliste
bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı 140 bin, bugün
Kiliste bulunan Suriyeli mültecilere ya da sığınmacılara
-her neyse- vatandaşlık hakkı verdiğimizde Kilisteki
belediye başkanını Suriyeliler tek başına
belirleyecekler ve Kilisteki milletvekillerini yine Suriyeliler tek
başına seçebilecekler. Bütün bunları görmeyen Hükûmet, ne
yazık ki, uzun vadeli bir strateji ortaya koymadığı için
bugün Türkiye vahim bir tabloyla karşı karşıya. Günübirlik
politikalarla iş idare edilmeye çalışılıyor.
Bir arkadaşım anlattı. Biraz önce
Bakan Volkan Bozkırla bir toplantı yapmışlar, dört
yıldan bu yana Türkiye'de olan Suriyeliler için Sayın Bakan misafir
tanımlaması yapmış. Benim evimde dört yıl kalan hiçbir
misafirim olmadı.
Değerli milletvekilleri, arkadaşlar;
burada şunu görüyoruz: Türkiye mutlaka uzun vadeli bir strateji ortaya
koymak durumunda. Bunun tek yolu var, göç ve entegrasyon
bakanlığının kurulması.
Dış politika hiçbir zaman bireysel
kızgınlıklarla, kapris ve duygusallıklarla, Diklenmeyeceğiz,
dik duracağız. gibi hamasi nutuklarla yönetilemeyecek ve iç
politikaya malzeme yapılamayacak kadar önemlidir. Geldiğimiz nokta,
ekonomik, politik ve sosyal olarak, her anlamda Türkiye kaybeden ülke
olmuştur.
Sınır güvenliği ise bir ülke için
olmazsa olmaz şarttır, ancak bizim sınırlarımız
yolgeçen hanına dönmüş, her türlü istismara açık, her türlü
kaçakçılığın hayata geçtiği yer olmuştur.
İnsan, hayvan, eroin, silah kaçakçılığı,
aklınıza ne gelirse bu bölgede olmaktadır. Organ
kaçakçılığının yapıldığı bile
söylenmektedir. Sınır kaçakçılığının
olduğu, bu kadar çok insanların girip çıktığı
yerde sınır güvenliği duvar örerek, kanal açarak sağlanamaz.
Suriyede sınırlarda veya Ege, Akdeniz sahillerinde, Avrupa
ülkelerine gitmek için yola çıkan ve hayatını kaybeden her
bebeğin, her çocuğun, her kadının, her insanın vebali
omuzlarımızdadır. Bu nedenle, bu vebali taşıyan
Hükûmetin bundan sonra doğru tutum alması ve doğru politikalar
geliştirmesi önemlidir.
Sonuç olarak, Hükûmetin savaşı destekleyen
dış politikasını uyarıları dikkate alarak bir an
önce değiştirmesi, göç eden ve etmek zorunda kalan insanların
sorunlarını çözmeye odaklanma zamanıdır ve bunun
gerçekleşeceği yer de Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
İç savaş nedeniyle ülkemize gelen Suriyeliler
ve diğer ülkelerden gelen sığınmacılar için acilen,
hiç zaman kaybetmeden entegrasyonla ilgili projeler hazırlanmak
zorundadır. Meclis bu konuda elini taşın altına koymak
zorundadır. Elini taşın altına koymadığı
sürece Türkiyede yaşanan mültecilerle ilgili sorunlar,
sıkıntılar bir insan hakları ihlali olarak
karşımızda duracaktır. Hiç kimsenin Türkiyeyi bu duruma
düşürmeye hakkı yoktur.
Bu nedenle, Meclisin ivedi olarak bu soruna el
koyması ve bu sorunun çözümü anlamında da gereğini yapması
gerektiğini söylüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkmen.
Önerinin aleyhinde son konuşmacı Malatya
Milletvekili Sayın Nurettin Yaşar, buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Yaşar, süreniz on dakikadır.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; arkadaşlarımı
izleyince, keşke ben de bir muhalefet vekili olsaydım, hiçbir icrai
sorumluluğum olmasaydı, böyle rahat rahat bir eleştiri
retoriği tutturup konuşsaydım diye içimden geçirmedim değil.
Ama çok şükür halkımız, milletimiz bize bu yetkiyi vermiş,
bu icrai sorumluluğu omuzlarımıza yüklemiş, biz de bu yükü
taşımak zorundayız, bu yolda yürümek zorundayız.
Başlamadan önce, Sayın Baykalın
Meclisin açılışını yaparken kullandığı
bir deyimi tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum, kendisi sanıyorum
burada yok. Millî siyasi kimlikten bahsetmişti Sayın Baykal. Ne CHP
Grubuna ne HDP grubuna ne MHP grubuna ne de AK PARTİ grubuna değil,
bütün bir Meclise millî siyasi kimliği hatırlatmıştı.
Sanıyorum ana perspektifimiz bu olursa daha sağlıklı bir
yere varabiliriz diye düşünüyorum.
Şimdi, Sayın Altan Tanın da
belirttiği gibi, daha sonra Ruhi Bey de ona değindi, 1916da bu
coğrafyada sınırlar çizilmiş. Bu sınırları
biz çizmedik.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Bizimkini biz çizdik ya,
savaşarak!
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Bu
sınırları galipler çizdi, bu sınırlar
mağlupların çizdiği sınırlar değil.
Dolayısıyla, bu sınırların güvenliği, bu
sınırların içerisinde hapsedilmiş demografik yapılar,
inançlar, düşünceler, mezhepler, anlayışlar, yönetim
yapıları, halkların özellikleri bugünlerin doğumunu
öngörerek dizayn edilmiş gibi geliyor sanki. Yüz yıl geçti, hâlen
sorun bölgesi.
İSMAİL OK (Balıkesir) Sayenizde!
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Bakın,
Avrupa Ekonomik Topluluğuydu, ekonomik birlikti; şimdi siyasi
birliğe, ortak orduya doğru yürüyen bir Avrupa Birliği yönelimi
var, bütünleşik bir Avrupa, büyük bir Avrupa oluşturmak için. Bunu
öngören Avrupalı, bunu öngören Batılı o bizim mültecilerimizi
sevmeyen, göçmenleri kabul etmek istemeyen, göçmenlerin önüne tel örgü çeken, o
bizim de bazen özendiğimiz, bazen Ne güzel, centilmen insanlar, güzel
insanlar, uygar insanlar. dediğimiz o insanların insani noktada
hangi durumlarda olduğunu görüyoruz. İşte, o gördüğümüz
insanlar, nedense, bizim bölgemizde daha küçük, daha atomize yapılara
doğru bir çaba içindeler, bunu öneriyorlar bize. Daha küçülün; daha
sekter yapılara, daha demografik yapılara, daha ırk temelli
yapılara, hatta mümkünse aşiret temelli yapılara doğru
bölünün; siz böyle mutlu olursunuz. diyorlar. Oysa, biz bu Batılı
paradigmanın bize dayattığı ulus devlet modeli içerisinde
hiç mutlu olmadık, hiç ama hiç mutlu olmadık. Ne Iraklılar mutlu
oldu ne Suriyeliler mutlu oldu ne Lübnanlılar ne Ürdünlüler ne
Mısırlılar ne Libyalılar ne Faslılar ne Tunuslular.
Garip değil mi, bütün kan buralarda akıyor; garip değil mi,
bütün teröristler buradan çıkıyor. Size de tuhaf gelmiyor mu? Bu
coğrafyadan çıkıyor. İşte, biz bu
sınırlardan bahsediyoruz; bu, galiplerin çizdiği, bize
danışmadan, bizim görüşümüzü almadan, bizim
rızamızı almadan çizdikleri sınırlardan bahsediyoruz.
Bu sınırların en büyük bölümü de bizim
sınırlarımızda. En muhataralı, en sorunlu sınırlara
komşu olmak bizim kaderimiz, bizim coğrafyamızın kaderi.
Dolayısıyla, kaderimizi yok sayamayız, kaderimizle
çatışamayız, kaderimizle barışık ve kaderimizin
gereğini yapan yönetimler olarak, hükûmetler olarak, mebuslar olarak,
bireyler olarak kendi kendimizle barışık yaşamalıyız.
Biz başkası değiliz, biz Türkiyeliyiz ve Türkiye'nin
İSMAİL OK (Balıkesir) Uzaylı,
uzaylı; Türkiyeli değil!
NURETTİN YAŞAR (Devamla)
coğrafyasının, Türkiye'nin tarihinin bize
dayattığı kaderi, bize dayattığı stratejiyi, bize
dayattığı politikayı yürütmek zorundayız, başka bir
seçeneğimiz yok. Başka bir seçenek bulmak,
bağışıklık sistemi başka türlü dizayn
edilmiş bir bünyeye uymayan bir beslenme programı vermek gibidir. Biz
bu gıdalarla, bu toprağın gıdalarıyla
besleneceğiz. Bu toprak bize bunu dayatıyor. Ama sonuçta
sırtında küfe olmayan arkadaşlarımız, başka
saiklerle, başka nedenlerle kafamızı karıştırmak
isteyen arkadaşlarımız bize suni gündemlerle, bir şeylerle
uğraşmamızı öneriyorlar. Bu, gerçek bir gündem değil.
Bizim sınırlarımız geçişken bir hâldeyken bu
arkadaşlarımız bizi eleştirirler Sınırlar
yolgeçen hanına döndü. diye. Bilirsiniz, bir sol maksimalizmi
vardır, yetinmez, istediğini verirsiniz, daha fazlasını
ister; sürekli eleştiri hakkını kendi uhdesinde
barındırmak ister, doymaz, sürekli üstencidir; tekelcidir, dil onun
tekelindedir, gerçek onun tekelindedir, gerçeği o söyler, o vazeder, o
öğretir, o yönlendirir, onun dışında başka bir
gerçeklik hakkı, alanı yoktur. Sınırlarda
geçişkenliği, bu laubaliliği önleyici tedbirler
alırsınız, güvenlik tedbirleri alırsınız çünkü
sınırlarınızda bir savaş cereyan ediyor, yönü
belirsiz, taşeronlar üzerinden yürütülen bir savaş.
İSMAİL OK (Balıkesir) En büyük
taşeron sizsiniz.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Kim bu
taşeronlar?
İSMAİL OK (Balıkesir) Siz!
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Bütün proje
örgütler bu işin taşeronu. DAEŞ, bu işin taşeronu;
PKK, bu işin taşeronu; El Nusra, bu işin taşeronu; El
Kaide, bu işin taşeronuydu; PYD, bu işin taşeronuydu.
Şu anda
İSMAİL OK (Balıkesir) En
başında da AKP, en üstte!
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Hepsiyle görüştünüz,
PKK dâhil hepsiyle görüştünüz.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Görüşmek
iyidir, görüşelim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Devam edin,
taşeronlarla görüşmeye devam edin.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Görüştük,
görüşmedik ayrı ama görüşmekten bir şey çıkmaz, sen
rahat ol.
İSMAİL OK (Balıkesir) Taşeron
sizsiniz, siz.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Hem taşeron
diyorsunuz, hem görüşürüz diyorsunuz, mübarek olsun ne diyelim.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Seninle de
görüşürüz.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Keşke
Bir
görüşebilsek öğreteceğimiz çok şey var size.
İSMAİL OK (Balıkesir) Büyük
Ortadoğu Projesinden bahset biraz Sayın Hocam.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Şimdi, bu
durumu bir tespit etmemiz lazım. Bakın, ne istiyoruz, bu
arkadaşlara soralım: Sınırların
geçişkenliğini mi istiyoruz?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Kim istiyor ya?
NURETTİN YAŞAR (Devamla) -
Sınırların kapatılmasını mı istiyoruz?
Sınırlarda ne istiyoruz? Sınırlarda Kobaniye gidecek
inşaat malzemelerinin geçişine izin verilmesini istiyoruz. Ne zaman
istiyoruz? Bizim galiba Türkiye olarak
Biz muhabbet edelim seninle, ben
alışığım.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Memnuniyetle ama
mantıklı bir şeyler olsun istiyorum.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Şimdi,
sanıyorum bu otuz kırk yılımızın bir envanterini
çıkarsak bu işleri daha iyi anlayabileceğiz, hepimizin.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Memnuniyetle.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Yani, bu
yazılımımızı değiştirmemiz, okuma
şeklimizi değiştirmemiz, okuma yönümüzü değiştirmemiz,
sağdan, soldan, yukarıdan, aşağıdan, her neyse
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sizinle bizi televizyona
çıkarmıyorlar ki. Bir akşam sizi davet ediyorum CNNde bu
konuları konuşmaya, hadi çıkarsınlar.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Tamam,
görüşürüz.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Görüşürüz.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Tarih, saat,
zaman bildir.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Ben ne bildireyim,
çağırsınlar.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) WhatsApptan
bildir, WhatsApptan bildir.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Tek
başınıza çıkıp çıkıp atıyorsunuz
oralardan. Hadi beraber gidelim oraya, hadi.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Tamam.
Şimdi, burada hepimizin ortak bir sorunu var.
Tekrar Sayın Baykalın sözüne geliyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sorunu siz
yarattınız kardeşim, bunu kabul edin artık.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Millî siyasi
kimliğe karşı mı çıkıyorsun?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Çıkan
şerefsizdir.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Doğru
söylüyor, bak.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Tamam.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Var mı
karşı çıkan? Kimse demez artık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Seni alkışlıyorum.
Bravo, bravo!
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Teşekkür ederim.
Tabii ki.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) - Bu perspektifi
geliştirirse
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın Baykal iyi ki
size bu dersi vermiş Allah razı olsun.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Ben Baykaldan
ders alırım, sen de ders alsan iyi olur. Bakın, Baykalın
hepimize vereceği dersler vardır, siyasi tecrübesi vardır, millî
siyasi kimlik diyebilme becerisi vardır, cesareti vardır. Bizim
kimseye karşı bir kompleksimiz yok. Sen de benden ders alabilirsin,
komplekse kapılma, insanız, birbirimize öğreteceğimiz
şeyler var, hiç sorun yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Taşeronlarla
konuşmaya devam et.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Muhabbetin bu
kadarı fazla, biraz dur, ben konuşayım, sonra sen başla.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sen cevap verdiğin için
söylüyorum.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Sonra
başlarsın.
Bu yazılımı değiştirmezsek
birbirimizi anlayamayız. Her şeyi tersten okuyarak, her şeyi
güncelin içinde okuyarak, her şeyi olay bazlı okuyarak hiçbir yere
varamayız. Peki, ne yapabiliriz? Mesela kırk yılın bir
envanterini çıkarabiliriz, kırk yılın bir kronolojisini
çıkarabiliriz. Ülkemizde hangi örgütler ne zaman palazlandı, hangi
eylemler ne zaman başladı, paralelinde ne oldu? Türkiyenin genel
durumu neydi içeride, dışarıda? Ekonomik durumu, siyasal durumu,
etnik durumu, iç güvenliği, dış güvenliği,
uluslararası arenada durum neydi? Mesela, dünya yeniden şekillenirken
Doğu Bloku, Demirperde dağılırken Türkiye neredeydi,
Türkiyedeki iç güvenlik sorunları nasıl cereyan etti? Mesela, 12
Eylülden önce anarşi sağda ya da solda, şu ya da bu kesimde
Hiçbir ideolojinin farkı yok, o çocukların hepsi bizim
çocuklarımız, onların hepsi benim, bir başkası
değil.
Burada geldiğimiz noktada şuna karar
vereceğiz
Zamanım tükeniyor, daha konuşuruz, çok çok
konuşuruz, muhabbet de ederiz, yarısını sen aldın
zaten.
LEVENT GÖK (Ankara) Siz diyelim en azından.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) - Burada
yapacağımız şey, sınır güvenliği mi,
teröristlerin girmesi mi, silahların girmesi mi, kamyonların
çıkması mı, Kobaninin imarı mı? Buna kesinlikle karar
vereceğiz, kafa karışıklığı içinde
olmayacağız ve hep birlikte ulusal sorunlarda ulusal
dayanışma içinde, tek akılla, ortak yürekle tekrar Baykala
gönderme yapıyorum- millî, siyasi kimlikle hareket etmediğimiz
müddetçe bu sorunların üstesinden gelemeyiz.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yaşar.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, tutanaklara girmesi
açısından ifade ediyorum.
Sayın konuşmacının konudan
konuya geçerek ne anlatmak istediğini anlayamadığımız
konuşmasında, kendisi bir milletvekili sıfatıyla Türkiye
Cumhuriyetinin nasıl kurulduğunun şu ana kadar herhâlde
farkında değil. Ben kendisine bir hatırlatmada bulunuyorum:
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürkün önderliğinde emperyalizme
karşı verilmiş bir savaşın neticesinde kurulmuş
bir cumhuriyettir ve bir ulus cumhuriyetidir. Ulus modelin yerine ne önermemiz
gerekir? diyor, ne önermesi gerektiğini de söyleyemiyor sayın hatip.
Bu nedenle, ülkenin kuruluş felsefesini bilmeyen sayın
milletvekilinin bu konuşmasını kamuoyunun takdirine
bırakıyorum.
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir Sayın
Gök, teşekkür ederiz.
Değerli milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.-
CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök
tarafından, Kürt sorununun çözümü ve terörle mücadelede Hükûmetin
uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, başta eğitim ve sağlık
olmak üzere kamu hizmetlerinin verilmez hâle gelmesi, vatandaşların
can ve mal güvenliği üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal
ve siyasi sorunlar ile bunlara karşı alınacak önlemleri
belirlemek amacıyla 23/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Aralık 2015
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
23/12/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 23/12/2015 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Levent Gök
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, Kürt sorununun çözümü ve
terörle mücadelede Hükûmetin uyguladığı yanlış
politikalar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde,
başta eğitim ve sağlık olmak üzere, kamu hizmetlerinin
verilmez hâle gelmesi, vatandaşların can ve mal güvenliği
üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlar ile
bunlara karşı alınacak önlemleri belirlemek amacıyla
23/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (154 sıra no.lu)
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 23/12/2015 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde ilk konuşma Ankara Milletvekili Sayın Levent Göke
aittir.
Buyurunuz Sayın Gök.
Süreniz on dakikadır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri
(Gürültüler)
Sayın Başkanım, süremi yeniden
başlatırsanız, bir uğultu var, bakın, görüyorsunuz
tabloyu.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda bir uğultu var. Sayın Gök kürsüde konuşma yapıyor,
lütfen dinleyelim.
Buyurunuz Sayın Gök.
Sürenizi yeniden başlatıyorum.
LEVENT GÖK (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bugün içinde
bulunduğumuz süreci, çok da yakıcı sonuçlar vermeye
başladığı bugünlerde çok yakından takip ederek çok
serinkanlı ve soğukkanlı bir değerlendirmeyi sizlerle
paylaşmak ve Meclisimizi göreve çağırmak istiyoruz
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz şu anda yangın yerinde. Ülkemizin doğu
ve güneydoğusunda 7 ilde, tam 17 ilçede 1 milyon 300 bin insanı
ilgilendiren sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği
bir ortamda; tam 124 bölge, özel güvenlik bölgesi olarak ilan edilmiş
durumda; 5 bine yakın öğretmen öğrencilerinden ayrı,
Sayın Bakanın ifadesine göre 80 bin, bizim tespitlerimize göre 120
bin öğrencinin eğitim yapamadığı bir ortamda; tam 11
bin esnafımızın ticaret sicilinden sicil kaydını
sildiği bir ortamda; her gün masum insanların ölümüne,
şehitlerimizin cenazelerinin getirilişine tanık olduğumuz
acı günlerden geçiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu, kolayca geçiştirilecek bir konu değildir.
Ülkemizin bir bölümünde şu anda bir savaş ortamı içerisinde
askerin de, polisin de şehit olduğu ama onlarca masum insanın ve
şu ana kadar 44 çocuğun hayatını kaybettiği bir ortamın
Meclisin ilgisi dışında kalması düşünülemez. Bu konuda
elbette devlet terörle mücadele edecektir, elbette bu devletin meşruiyeti
içerisinde barikatların, hendeklerin yeri yoktur, bunlar
karşısında samimi pozisyonlarımızı almak
durumundayız ama değerli arkadaşlarım, bu konu artık
çok yakıcı bir hâl almıştır. Bugün Ankarada
defnettiğimiz Bitlisteki uzman çavuşumuz bizim Keçiören eski ilçe
başkanımızın yeğeni idi. Bir başkası sizin
yeğeniniz, yakınınız olabilir. Bu sorun hepimizi derinden
sarsan bir hâle geldi ve boyutları da giderek hepimizi çok yakından
ilgilendiren bir konuma ulaştı.
Ne yapmalıyız değerli
arkadaşlarım, başımızı kuma mı
sokacağız? Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şu anda AKPye,
MHPye, HDPye, bütün siyasi partilere, Meclisin dışındaki her
türlü siyasi partilere, bütün sivil toplum örgütlerine bu yangının
söndürülmesi açısından bir çağrıda bulunuyoruz. Bakın,
geldiğimiz bu tabloda artık hepimizi sarsan ve yakan bu olayları
önlemenin zamanı gelmiştir, geçmiştir hatta. Bu olayların
önlenememesi, birbiri ardına tepkiler doğurması doğu ile
batının arasını açmakta, insanlar arasındaki devlete
aidiyet konusunda bir duygusal kopuşa yol açmakta ve adalet duygusunun,
vatandaşlık duygusunun hissettirilememesi karşısında
Türkiye bugün çok daha çözülemeyecek noktalara gelmektedir. Bu olayı parti
ayrımı gözetmeksizin serinkanlılıkla değerlendirmek
durumundayız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye Cumhuriyetinin
yurttaşlarının kimlikleri nedeniyle hiçbir
ayrımcılığa ve eşitsizliğe maruz kalmayacakları,
herkesin kendisini, ülkesine eşit derecede aidiyet hissedeceği, insan
hak ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanabileceği, eksiksiz hayata
geçirebileceği gerçek bir demokrasinin, temel hak ve hürriyetlerin
inşasının hedef alınmasını hedefliyoruz. Bu
doğrultuda, çağdaş demokrasinin gereği olan tüm
hakların garantiye alınması, yerinden yönetimin güçlendirilmesi,
bölgeler arası sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi ve
gerekirse doğrudan kamu yatırımlarıyla bölgenin
desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde farklı etnik yapıların, farklı
kültür kimliklerinin var olması, bunların
varlıklarının sürdürülmesi ulusal zenginliğimizdir.
Cumhuriyet Halk Partisi devletin etnik farklılıklar üzerinde politikalar
oluşturmasını benimsemez. Devletin görevi bütün etnik kimliklerin,
din ve mezhep farklılıklarının üzerinde, onların
üzerine çıkarak insanı odak yapan yaklaşımları ortaya
koymak, ortak değerleri bulup çıkartmaktır. Ancak etnik
kimliğini bireysel olarak vurgulamak, bu vurgulamayı yapanları
saygıyla karşılamak ve etnik kimliği de insanların bir
şerefi saymak demokrasinin ve insan haklarının bir
gereğidir.
Devletin, vatandaşlarının etnik
kökenini, dinini, mezhebini görmeyen, bütün vatandaşlara eşit
davranan bir yapıya sahip olması gerekir. Sorunların sadece
yasalardan değil uygulamadan da kaynaklandığını
biliyoruz. Dolayısıyla, yurttaşlarımızın
farklı etnik kökenden gelmeleri, farklı kültürel, mezhepsel, dinsel
özellikler taşımaları bir arada olmalarının ve ortak
bir ulus olmalarının engeli olamaz, olmamalıdır. Bu farklılıklar
ulus olarak zenginliğimizin güç kaynağıdır.
Kişisel, kültürel haklara saygı
kişinin kimliğine saygıdır; insana, insan haklarına ve
çoğulcu demokrasiye saygının bir gereğidir. Kişisel,
kültürel haklar hiçbir erk tarafından çiğnenemez, kimsenin ırkı
ve kökeni de diğerinden üstün değildir. Bu nedenle, ırk
temelinde çözüm arayışlarının veya asimilasyon
uygulamalarının tuzaklarından demokrasimizi korumak
gerekmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin entegrasyon anlayışı,
farklı etnik kimliklerin ve inançların ortadan
kaldırılmasını değil onlara saygı göstererek ülke
bütünlüğünün ulus devlet anlayışıyla korunmasını
amaçlıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işte, böylesine çerçevesini çizdiğimiz bir ortamda,
Türkiyede daha önce de önerdiğimiz ve hatta, iktidar partisi, çözüm
süreci diye adlandırdığı bir süreci
başlattığını ifade ettiği zaman, biz
sorunların Mecliste tartışılmasını ama
şeffaflığın sağlanmasını, kamuoyunun
bilgilenmesini, Türkiye'nin bütün coğrafi bölgelerinin, herkesin
hassasiyetlerinin giderilmesini ve bu bakımdan, böylesine devasa bir sorun
olan Kürt sorununun çözümünde Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev
yapmasını öneriyoruz. Bu önerimizde ısrarlıyız, bu
önerimizde ne kadar ısrarlı olduğumuz, şu ana kadar
Hükûmetin uyguladığı politikaların
yanlışlığından ortaya çıkmıştır.
Her şeyin burada konuşulması, ne varsa, gereği ne ise bütün
herkesin elini taşın altına koyacağı bir toplumsal mutabakat
komisyonu öneriyoruz değerli arkadaşlarım. Buna acilen gerek
vardır ve zorunludur, ertelenemez. Ertelenen her gün yeni
acıların doğmasına, annelerin, babaların
gözyaşlarının giderek artmasına ve toplumumuzdaki
ayrışmanın giderek artmasına neden olmaktadır.
Biz elimizi uzatıyoruz. Bu coğrafya
herkesindir. Ülkenin belli bir bölgesi, sadece orada yaşayan etnik
kökendeki insanlardan dolayı onların değildir. Türkiye'nin bütün
coğrafyası 78 milyonundur. Hakkârili
vatandaşlarımızın cebinde İzmir ilimizin tapusu
vardır, İstanbullu vatandaşımızın elinde de
Şırnak ilimizin tapusu vardır. (CHP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, 78 milyon insanımızın
her biri Türkiye'nin, bütün, her santimetrekaresinde eşit pay ve hak
sahibidir. Böylesine bir vatandaşlık anlayışında
birbirimizi kucaklayan bir anlayışta bu sorunu acilen Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşmek ve çözmek durumundayız. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak tüm Türkiyeli yurttaşlarımıza, tüm siyasi
partilere tarihî bir çağrıda bulunuyoruz: Gelin, bu yakıcı
olayların arttığı ve gözyaşlarının
artık hepimizi boğduğu bir dönemde bu sorunu çözmek adına
ne yapılması gerekiyorsa Mecliste, meşru platformda şeffaf
bir şekilde ve herkesin elini taşın altına
koyacağı bir ortamda bu konuları tartışalım
diyoruz. Vakit geçirme lüksümüz artık yoktur. Tarihî
çağrımızı yineliyoruz ve yüce Meclisimizi böylesine devasa bir
sorunda, bizi yakan konuda göreve davet ediyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak herkese ellerimizi uzatıyoruz ve ellerimizin tutulmasını
bekliyoruz.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Gök.
Önerinin aleyhinde ikinci konuşmacı
Gaziantep Milletvekili Sayın Ümit Özdağ.
Buyurunuz Sayın Özdağ.
Süreniz on dakikadır. (MHP
sıralarından alkışlar)
ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Bölgemizde
PKK terör örgütünün ayaklanma girişimi öncesi kent terörü bütün
etkinliğiyle devam ediyor. Terör örgütü yandaşları devlet
otoritesini tasfiye etmek amacıyla il ve ilçe merkezlerinde barikat ve
hendekler arkasından devlet güvenlik güçleriyle çatışmaya
giriyorlar ve devlet güvenlik güçleri de terör örgütünün etkinliğini
kentlerde sona erdirmek için hayatı pahasına bir mücadele veriyor.
Ancak, üzerinde çok durulmayan bir husus var, o da,
PKK şu anda Güneydoğu Anadoluda Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur gibi
ilçelerde güvenlik güçleriyle çatışmaya girerken esas
ağırlığını Güneydoğu Anadoluya değil
Suriyenin kuzeyine vermiş durumda. Bugün, mümkün olduğunca devlet
güvenlik güçlerini oyalamak, çatışmanın süresini uzatmak ve
halkla devlet güvenlik güçleri arasında gerilimi yükseltmek ve uzun vadede
halk desteğini arkasına almak üzere kurgulamış stratejisini.
Altını çizdiğim gibi, PKK şu
anda ağırlığını Suriyeye verdi ve Lübnan
büyüklüğünde bir araziyi kontrol ediyor. PKK, PYDnin 2015 senesi
içerisinde Suriyede kontrol ettiği alanı 2 kat büyüttüğünü
görüyoruz. Hâlen terör örgütü ABDyle ortak çalışarak güneye,
Rakkaya doğru büyük bir operasyon hazırlığı
içerisinde, öte yandan birkaç günden bu yana da Rusya ve Esadın
desteğiyle Azez-Cerablus arasındaki bölgeye yönelik bir
harekâtın ön hazırlıklarını yapmaya başladı.
Kısa bir süre önce PKK, PYD, Suriye ordusundan ve muhtemelen Rusyadan
almış olduğu zırhlı araç, tank ve füze sistemleri ve
askerî kamyon desteğiyle Cerablus civarında bir
yığınak gerçekleştiriyor. Her an terör örgütünün
Şamdan ve Moskovadan aldığı destekle bu bölgeye girmesi
söz konusu olabilir. PKKnın atacağı böyle bir adım AKP Hükûmetinin
güvenlikli bölge politikasını tarihe gömer ve Suriyenin kuzeyinin
hemen hemen tamamı PKK, PYD kontrolüne girecektir. Ondan dolayı, AKP
Hükûmetini buradan Milliyetçi Hareket Partisi olarak uyarıyoruz, böyle bir
gelişmeye imkân vermemek için derhâl gereken diplomatik adımlar,
girişimler ve askerî önlemler bir an önce alınmalıdır. Aksi
hâlde, Türkiyenin Haleple olan bütün bağlantısı koptuğu
gibi, Suriyeyle sınırımız olağanüstü dar bir alana
indirgenecektir; o da Hatayın Bayır bölgesi yani Hatayın
Yayladağı, aşağıda Bayır bölgesi üzerinden
olacaktır, onun da kısa zaman sonra Rusyanın eline geçmesi
mümkündür.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi geçtiğimiz yıllarda PKK terör örgütüyle izlenen müzakere
politikasının Türkiyeyi bugünlere sürükleyeceğini görerek AKP
hükûmetlerini defaatle ve gerçekten sert bir dille uyarmıştı.
Bugün askerimiz, jandarmamız, özel harekatçılarımız
hayatları pahasına kentleri temizlemek için mücadele ediyor ancak bir
şeyi kabul etmek durumundasınız. Bugün, gençlerimizin
hayatlarını koyarak, can vererek, kan dökerek temizlemeye
çalıştıkları kentlerde ve ilçelerde örgütlenilmesine AKP
hükûmetlerinin duyarsızlığı neden olmuştur. AKP
Hükûmetinin gözleri önünde gerçekleşmiştir bu örgütlenme ve bununla
da yetinilmemiş, bu göz kapama meşru gibi gösterilmiştir.
Bakın, 2002 Kasımında neredeyse terörün sona erdiği bir
Türkiye teslim aldınız. O sene verdiğimiz şehit
sayısı 7ydi. Bu 7 şehidin 5 tanesini Kuzey Irakta mücadele
verirken vermiştik. İktidara geldikten sonra güvenlikçi politikalar
diye aşağıladığınız politikaların
Türkiyeyi getirdiği nokta buydu. Beğenmediğiniz güvenlikçi
politikalardan vazgeçtiniz, bugün bir cumhuriyet savcısını 3
haftadan bu yana Diyarbakırda bir sokağa inceleme yapmak için
sokamıyorsunuz.
Sayın Genel Başkanımız kısa
bir süre önce Davutoğluna bir çağrı yaptı,
Sıkıyönetim ilan edin. dedi. Bu çağrıyı çok sert bir
şekilde geri çevirdiniz. Güzel ama şimdi almış
olduğunuz önlemlerin mini sıkıyönetimler, hatta Anayasaya göre
sıkıyönetimin bir üst aşaması olan kısmi seferberlikle
ancak izah edilebileceğini siz de görüyorsunuz herhâlde. Üstelik, sizden
şunu öğrenmek istiyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak: Bugün
Cizrede bir operasyon devam ediyor, güzel, etkili olduğunu da görüyoruz
bu operasyonun ancak 7 Haziran seçimlerinden sonra da bir operasyon
başlamıştı, sekiz gün operasyon devam etti; yetkililer
Ankaraya geldiler ve dediler ki: Durdurmayın bu operasyonu, daha
bitmedi, bitirmedik. Cizre operasyonunu durdurdunuz, Nusaybin operasyonunu durdurdunuz.
Aradan geçen süre içerisinde PKKnın Cizrede, herkesin gözünün önünde
eksiklerini gidermesini, altyapısını yeniden
oluşturmasını, bölgeye yeni silahlar, yeni cephaneler, yeni
teröristler sokmasını herkes izledi. Şimdi asker, polis ve
jandarma hayatlarını sizin yaptığınız
hataları bertaraf etmek için ortaya atarak, şehit olarak, gazi
olarak, kan dökerek temizlemeye çalışıyorlar. Doğrusu, bu
konuda Türk milletine bir izahat vermek zorundasınız diye
düşünüyoruz. Aldığınız nokta ve getirdiğiniz
noktayı terörle mücadele ve Türkiyenin güvenliği açısından
değerlendirdiğimizde gördüğümüz odur ki güvenlikli ve terörden
arınmış bir Türkiye aldınız ve bugün Suriye benzeri
fotoğrafların gündeme hâkim olduğu bir Türkiyeyi
oluşturmuş görünüyorsunuz. Bunun bir başarı olduğunu
söylemenizin herhâlde mümkün olmadığını sizler de takdir
edersiniz.
Peki, bundan sonra ne yapılmalı? Bundan
sonra herhâlde Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede
gerçekleştirmiş olduğu operasyonlarının önünde engel
olmazsınız; umudumuz bu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin elini kolunu
bağlamazsınız, Polis Özel Harekâtının,
Jandarmanın elini kolunu bağlamazsınız ve onlar da terörle
mücadeleyi son aşamasına kadar sürdürürler.
Peki, Türk Silahlı Kuvvetleri
başarılı bir sonuç aldıktan sonra ne
yapacaksınız? Dolmabahçe mutabakatına geri mi döneceksiniz?
Birçok AKPli yetkilinin buradan yapmış olduğu konuşmalarda
da, Abdullah Öcalanın ne kadar önemli olduğunu ve Abdullah Öcalanla
yapılan mutabakatın ne kadar önemli olduğunu
vurguladığını duyuyoruz. Yani, şu anda askerimiz,
polisimiz ve jandarmamız kanını, Abdullah Öcalanla yapılan
mutabakatın tekrar gündeme gelmesi için mi döküyor? Eğer sorun,
Abdullah Öcalanla Dolmabahçede yaptığınız
pazarlığı tekrar yaşama taşımak, gündeme getirmek
ve hayata geçirmek, bunun için Türk askerinin kanı, Türk
jandarmasının ve Türk polisinin kanı dökülüyorsa doğrusu
bunu ne millete ne de tarihe izah etmeniz mümkün olmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özdağ.
Grup önerisiyle ilgili lehinde üçüncü konuşma
Van Milletvekili Sayın Lezgin Botana aittir.
Buyurunuz Sayın Botan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarımız; ben de sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Benden önce konuşan hatipleri dinlerken
gerçekten sanki bu ülkede değil de başka bir ülkenin parlamentosunda
konuşan hatipler olarak hissettim.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Ne alakası var?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, ben, bir haftadır Şırnakta
çatışmaların, saldırıların yoğun
yaşandığı bölgeden geliyorum. Konuşmama başlarken
Şırnakta öldürülen annelerimizi, bebeklerimizi anarak başlamak
istiyorum. Orada öyle söylendiği gibi, abartıldığı
gibi Cizreden, Nusaybinden, Surdan, tankları, topları olan
başka bir ülkeden Ankaraya yürüyen ordular yok, asimetrik bir ordu,
konvansiyonel kitle imha silahlarıyla kuşatılmış
ilçeler var.
16 Ağustos 2015 tarihinden beri uygulamaya
konulan sokağa çıkma yasaklarının ne yasal ne de anayasal
hiçbir hukuki değeri yok. Sokağa çıkma yasakları 5442
sayılı İl İdaresi Kanununun 11inci maddesine
dayandırılmaktadır. Buna göre İl sınırları
içinde huzur ve güvenliğin, kişi
dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu
esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev
ve görevlerindendir. Valilerin ve kaymakamların yetkilerini
sınırsızca, sorumsuzca kullanması durumundan doğan
sokağa çıkma yasağı ilanları halkta huzur ve
güvenliğin sağlanmasının tersine halk üzerinde ciddi terör,
korku ve panik ortamının oluşmasına neden olmuştur.
Yasalarda kolluğa verilen silahların, özellikle konvansiyonel
silahların hiçbir şekilde yurttaşlara, halka karşı
kullanılamayacağı yönündedir.
Meclisin ciddi bir darbeyle yüz yüze
kaldığını görüyoruz. Meclis yetkisinin kamu adına
bölgede faaliyet yürütenler tarafından gasbedildiğini görüyoruz.
Mevcut Hükûmetin 7 Hazirandan sonra ortaya çıkan siyasi iradeyi yok
saydığı gibi, darbelediği gibi, yok hükmünde
saydığı gibi, bu yetmiyormuş gibi bir de daha önce
olağanüstü hâlde valiler vardı, 1 valiydi, şimdi her kaymakam,
her vali birer süper vali olmuş, süper kaymakamlarımız
olmuş ve âdeta bölgede ağır, aşırı askerî
yığınak ve kitle imha silahlarının, tankların,
topların kullanıldığı, sivil halkın, hedef
gözetilerek öldürüldüğü bir süreci yaşıyoruz. Anayasanın
13üncü maddesinde çok net bir şekilde belirtilmiş, temel
hakların özüne dokunulmaksızın gerektiğinde Parlamento ve
hükûmetin, yasamanın karar alabileceği yönündeyken, şimdi
bölgede olağan yaşamın akışını tümden
ortadan kaldırılan faşizan, askerî, ırkçı bir süreç
yaşanmaktadır. Cunta dönemlerini katbekat aratan bir uygulama söz
konusudur. İnsanların eğitim hakları ellerinden
alınmış, barınma hakları elinden
alınmış, barınakları toplarla, tanklarla
başlarına yıkılmakta, doğal tedavi hakları,
tedavi olma hakkı gasbedilmiş. Cizrede 100 bin insan yaşamakta,
oradaki insanların çoğunun değişik hastalıkları
söz konusuyken bu insanların şu an tedavi hakları elinden
alınmış, seyahat etme özgürlükleri ellerinden
alınmış, günlerce, haftalarca evlerine tıkanmış,
yetmiyormuş gibi evleri yıkılan insanlar, evlerinden
dışarı çıktıkları vakit sniperlar
tarafından -âdeta Saraybosnadakine benzer, Srebrenicadakine benzer
durumlarla- dışarı çıkan çocuk, kadın, yaşlı,
ihtiyar gözetilmeksizin öldürülmektedirler. Bugüne kadar öldürülen 21
insanımızın yaş kategorileri: 7 tane insanımız 70
ile 80 yaş arasındadır. Bu 21in içerisinde 9 tanesi 18
yaşın altında, 4 tanesi 10 yaşın altında.
Öldürülenlerin çoğu kadınlarımız. Güler Yanalak bir hamile
kadın, sokağın başında doğrudan evi gözetilerek
kapıdan çıktığı anda karnından vuruluyor. Kendisi
şu an bitkisel hayatta ve bebeğini maalesef yitirdik.
Şimdi, ben, burada şunu ifade etmek
istiyorum: Biliyorsunuz, daha önce Gezi olaylarında, Kabataşta, bir
kadın kardeşimize, başı örtülü diye -sonra da öyle
olmadığı fazlasıyla çıktı- ciddi bir hassasiyet
gösterildi.
Yine Manisada Örtülü kadınlara kelepçe
vuruldu. diye bu kadınlara yönelik bu uygulamayı burada
kınarken orada da ciddi bir hassasiyet gösterildi. Söz konusu kolluk,
görevinden uzaklaştırıldı, incelemeye tabi tutuldu. Ancak,
başı örtülü Hediye Şen, 3 çocuk annesi, kapısında
vurularak katledildi ve hiçbir şekilde buna hassasiyet gösterilmiyor.
Aynı hassasiyetin, Kürt olunca başı örtülü de olsa sanki
öldürülmeleri, katledilmeleri
İşte, Vanda, kadınlar yerde
sürüklenerek, tekmelenerek, işkence edilerek
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Hediye
Şeni kim vurdu?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Siz iyi biliyorsunuz.
Senin zihniyetin vurdu; senin o faşist zihniyetin vurdu; senin o
ırkçı, ayrımcı zihniyetin vurdu.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) PKKlı
faşistler vurdu.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Dolayısıyla,
Kürt kadınlarına, Kürt çocuklarına aynı hassasiyet
gösterilmiyor. Öyle ayrımcı, ırkçı bir dil var ki
Burada
bölgeden gelen can kayıplarının bir kısmına acı
haber denirken veya birilerini burada rahmetle anarken
Biz de rahmetle
anıyoruz, biz de acı duyuyoruz. İster asker ister polis ister
gerilla ister genç ister kadın ister çocuk hepsi bu ülkenin, hepsi bu
toprakların çocukları. Hepsinin ölümlerinden acı ve
ıstırap duyduğumuzu, hepsinin acılarını
paylaştığımızı belirtmek isterim. Ancak burada
birileri aynı hassasiyeti göstermiyor.
Müezzinoğlunun bir lafı vardı:
Doktorların geri çekilmesi ihanettir. Ama öğretmenleri aynı
zihniyet, aynı Hükûmet, aynı yaklaşım geri çekiyor.
Eğer o ihanetse, öğretmenleri, diğer kamu görevlilerini oradan
çekip getirmek hangi zihniyetin ürünüdür? Bakın, bu bir okul,
görüyorsunuz, buradaki ırkçı, ayrımcı yaklaşımları
burada görüyorsunuz. Yine bir okulun tahtasına yazılanlar ve savrulan
tehditleri, ırkçı, ayrımcı,
aşağılayıcı, küçümseyici,
dışlayıcı, şovenist yaklaşımı
görüyorsunuz. Yine burada, bu bir hastane, Cizrede hastane. Bu hastane halka
nasıl sağlık hizmeti verecek? Size soruyorum.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) Niye öyle oldu?
LEZGİN BOTAN (Devamla)
Vicdanlarınıza elinizi bir koyun. Burası bir askerî garnizon
değil. Eğer güvenlik alacaksanız onun etrafında
güvenliğinizi alırsınız. Bakın, bu zihniyetle, bu
ayrımcı, ırkçı zihniyetle -şu an getirdiğiniz
nokta- en büyük bölücülüğü, en büyük ırkçılığı
bölgeye uyguluyorsunuz.
Hediye Şeni görüyorsunuz, 3 çocuk annesi,
başörtülü. Sizin diğer başörtülü kadın kardeşlerimize
gösterdiğiniz hassasiyeti neden bu kadın kardeşimiz için
göstermiyorsunuz? Bu konuda mevcut anlayışı ve zihniyeti
kamuoyunun vicdanına havale ediyorum. Yine burada görüldüğü gibi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bakın, bu bir
hastane, bu bir askerî garnizon değil. Şimdi, burada vatandaş
nasıl sağlık hizmeti alacak? Sizin kamu düzeni dediğiniz
BAŞKAN Sayın Botan, toparlamanız
için bir dakika ek süre veriyorum.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Sizin kamu düzeni dediğiniz şey bu
mudur? Kamu düzeni koduyla Kürt halkına karşı niye savaş
yürütüyorsunuz?
HALİL ELDEMİR (Bilecik)
Yaralıları taşımaya giden ambulansları pusuya
düşüren kim ya? Bunları hep söylüyorsun.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Pusuya düşüren
sizin faşist zihniyetiniz.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) Böyle bir
şey olur mu ya?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Burada herkesin
onuruyla, emeğiyle, kimliğiyle özgürce yaşadığı,
demokratik bir ülkenin inşası için Meclisin inisiyatif alması
lazım. AKP Hükûmeti Parlamentoyu devre dışı
bırakmış, Parlamento iradesine el koymuştur. Parlamentonun
itibarı için, Parlamento halkın nezdinde gerçek değerini, gerçek
işlevini, gerçek itibarını kazanmak istiyorsa Parlamentoda
herkes bu işe el koymalıdır. Bu iş, sizin bir savcıya,
bir hâkime, bir valiye, bir kaymakama bırakamayacağınız
kadar ciddi, önemli işlerdir. Fakat yüz yüze bulunduğumuz, şu an
ciddi bir ırkçı, şovenist savaş var. Derhâl bunu durdurun.
Bunun için yapılacak şey, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi
kaldırın. Kürt siyasi hareketiyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEZGİN BOTAN (Devamla)
bir an önce
diyaloğa geçin.
ABDULLAH AĞRALI (Konya) Millet sizden
kaçıyor, millet sizden kaçıp devlete sığınıyor.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Eğer bunu
yapamazsanız bölgede şu an ciddi bir kopuş var.
ABDULLAH AĞRALI (Konya) Doğru,
kopuş var, sizde ciddi bir kopuş var, PKKdan kopuş var.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bölgede ciddi bir
kopuş var, ciddi bir uzaklaşma var, ciddi bir duygusal kopuş
var. Bu duygusal kopuşu
ABDULLAH AĞRALI (Konya) İhanet ettiniz,
ihanet.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Kamu adına,
burada yandaş medyayla toplumu kandırarak, topluma yalan söyleyerek,
toplumu farklı şeylere angaje ederek bu kirli savaşı daha
fazla sürdüremezsiniz. Gelin, hep birlikte, pamuk ipliğiyle
bağlı bu ilişkiyi tekrar güçlendirelim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, süresi bitti.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Halk terörü istemiyor
ya, anlamıyor musun?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Şu an
tankların, topların namlularını çevirdiğiniz Kürt
sokağı, üzerine çevirdiğiniz Kürt çocuklarıyla biraz empati
kurun, biraz vicdanınızı
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröristlere
çeviriyorlar, teröristlere. Teröristlere çeviriyorlar!
LEZGİN BOTAN (Devamla) Terörist değil.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröristlere
çeviriyorlar!
LEZGİN BOTAN (Devamla) Size şunu
söyleyeyim: Musulda hendek mi vardı? Musulda ne işiniz var?
Musulda ne işiniz var?
İSMAİL AYDIN (Bursa) Niye rahatsız
oldun?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Niye rahatsız
oldun? Orada da DAEŞ var.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ülkenin onurunu
götürdünüz, Musulda Musulun hendeklerinde boğdunuz işte.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, süresi bitti.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Mesele hendek meselesi
değil.
BAŞKAN Değerli
arkadaşlar, karşılıklı sataşmayınız
lütfen.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Ne sataşması? Süresi bitti. Olacak iş mi yani!
LEZGİN BOTAN (Devamla) Mesele halkın
demokratik, sivil, özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasadır. Mesele Kürt
halkı ile Türk halkının yüz yıl önce yanlış
kurulan ilişkileri yeniden doğru temelde kurmaktır.
ALİM TUNÇ (Uşak) Sayın Başkan,
süresi bitmedi mi? Niye
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Süresi bitti,
konuşuyor, Sataşmayın. diyorsunuz Sayın Başkan.
Böyle bir şey yok.
BAŞKAN Sayın Botan
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkanım, görevinizi yapın lütfen ya.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Mesele yüz yıl
önce Rumları, Ermenileri, Alevileri yok ettiniz, katlettiniz, bu
yanlış ilişki, bunlar yanlış zihniyet.
ALİM TUNÇ (Uşak) Teröristleri sonuna
kadar öldüreceğiz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bu, ulus devletçi,
ırkçı, ayrımcı anlayıştan vazgeçeceksiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröristleri
öldürüyorlar, teröristleri. Bu ülke teröristlerle mücadele ediyor, bu ülke
PKKyla mücadele ediyor.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Geleceksiniz, hep
birlikte demokratik bir ülke inşa etmek için diyaloğu, müzakereyi
esas alacaksınız, öldürerek değil.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) PKKyla mücadele
ediyoruz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ne olmuş? Yani
Cizreye, 20 bin askeri Cizrenin üstüne göndererek nereye
varacaksınız? Cizre Ankaranın üzerine mi yürümüş? Cizre
Parlamentoya mı el koymuş? Onun için, elinizi vicdanınıza
koyacaksınız, döneceksiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) PKKyla mücadele
ediyoruz, teröristlerle mücadele ediyoruz.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkanım, ne yapmak istiyorsunuz, onu anlayalım.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Şu an ülkeyi
böyle bölmeye götürüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
Sayın Botan
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ülkeyi bir iç
savaşa mahkûm ettiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkanım, amacınız nedir?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bu iç savaştan
dönmenin tek yolu, bu işin önüne geçmenin tek yolu sivil, demokratik,
eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasadan geçiyor ve bunun yolu herkesin
onuruyla yaşadığı, kimsenin kimseye benzeşmek zorunda
kalmadığı, kimsenin kimliğinden, onurundan, dilinden
vesairden utanmadığı, herkesin emeğiyle, özgürce,
kimliğiyle yaşadığı
.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Haydi güle, güle!
BAŞKAN Sayın Botan
LEZGİN BOTAN (Devamla)
demokratik ulus,
demokratik Türkiyeyle mümkündür.
Selam ve saygılarımı sunuyorum,
sağ olun.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
Sayın Botan, süreniz bitti.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz.
NURETTİN YAŞAR (Malatya)
Konuşmacı, Hediye Şeni kim vurdu? diye sorduğumda Sen
vurdun, senin faşist zihniyetin vurdu. diye bana sataştı, onu
telafi etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz, iki dakika süre veriyorum.
CELAL DOĞAN (İstanbul) Doğrudur.
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Yanlış bir şey söylememiş.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Ben
faşizmi çok iyi tanırım Celal Doğan, çok yakın
tanırım faşizmi.
BAŞKAN Sayın Yaşar, iki dakika
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Malatya Milletvekili Nurettin Yaşarın, Van Milletvekili Lezgin
Botanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Efendim,
dünyanın algı yönetimi konusunda gelmiş geçmiş en bilinen
ismi Goebbelstir. Bu muhatap olduğumuz örgüt algı yönetimi konusunda
Goebbelsin yalanlarını geride bırakan bir performans
sergiliyor. Yani bu konuda belki de Guinness Rekorlar Kitabına
girebilecek bir performansları var. Bu açıdan tebrik ederim.
Yalan üzerinde hiçbir şey yürümez, yalan
üzerine Kürt halkı yürümez, yalanı Kürt halkını istismar
ederek sürdüremezsiniz. Kürt halkının yakasından elinizi çekin.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Sen Türkiye halklarından elini çek.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Kimse onun
muhatabı; burada havaya bakıp konuşuyorum, kim
alınıyorsa alınsın. Yalan bu ülkeyi bir yere götürmez.
Kürtlere ihanet edenlere Kürtler tarih içinde cevaplarını
vermişlerdir, bundan sonra da cevaplarını vereceklerdir.
LEZGİN BOTAN (Van) Aynen ihanet edenleri
biliyor Kürt halkı. Kürt halkı kimin düşman olduğunu
biliyor.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) - Kürtler hiçbir
zaman ihanetle iş birliği içinde olmamışlardır.
Kürtler başkalarının kendileri üzerinden taşeronluk
yapmasına izin vermemişlerdir.
LEZGİN BOTAN (Van) Taşeron, Büyük
Ortadoğu Projesinin Eş Başkanıdır. BOPun Eş
Başkanı Sayın Cumhurbaşkanıdır.
NURETTİN YAŞAR (Devamla) - Şu anda
Kürtün gözü açıldı. Kürt bundan sonra kendisini istismar eden
faşistlere prim vermeyecektir. Kürt bundan sonra Kürtü öldüren,
yargısız infaz yapan, Kandilde kadınlara, kızlara tacizde
bulunan, cinsel istismarda bulunan, çocukları öldüren, çocukları
istismar eden faşistlere prim vermeyecektir. Bundan sonra Türkiye
normalleşiyor, Türkiye demokratikleşiyor, Türkiye
bağımsızlaşıyor, Türkiye özgürleşiyor. Burada
yalanın, Goebbelsin algı yönetiminin, gerçeklikten kopmuş o
marjinal Cihangir sosyetesinin, Cihangir Türk solunun borusu ötmeyecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Kürtlerin oylarıyla
Cihangiri bu memleketin başına bela etmeyeceksiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 1 Kasımda
milletin sözü geçti, milletin!
NURETTİN YAŞAR (Devamla) - Her kimse bunun
muhatabı aklını başına alsın.
Hediye Hanımı PKK öldürdü, raporlarla
belirlendi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yalan
buradan belli zaten. Orada mıydınız?
NURETTİN YAŞAR (Devamla) Hediye
Hanımı PKK öldürdü, raporlarla belirlendi. Yeri geldiğinde
ilkesiz bir politikanın başörtüsünü bile istismar edeceğinin
örneklerini buradan görüyoruz. Yazık, ayıptır! Günahtır!
Elinizi bu milletin yakasından çekin, istismar etmekten vazgeçin.
İlkeniz varsa ilkelerinizi konuşturun.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay sisteme
girmişler.
Buyurunuz Sayın Akçay.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
35.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Genel Kurulda açıkça etnik
ırkçılık atışmalarına tanık olunduğuna
ve yapılan bu tartışmaları aldatıcı ve sanal
olarak gördüklerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Genel Kurulda bir süredir kürsüden veya
birtakım cevap vermelerden açıkça etnik ırkçılık
atışmalarına tanık oluyoruz. Bu yapılan
tartışmalar kesinlikle AKP ile HDP arasında bir sanal kayıkçı
kavgasıdır. Şöyle ki: Öncelikle ifade etmek isterim ki on
beş dakika önce aldığımız bir habere göre, yine,
Diyarbakır Surda, Manisa Akhisarlı Uzman Çavuş Serdar Denizer
bir PKK saldırı sonucunda şehit olmuştur. Artık günler
değil, saatler değil, dakikalar boyu bu suikast, saldırı ve
şehit haberlerini alıyoruz. Bu ortamda Genel Kurulda böyle bir
tartışma yapılıyor. (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
Sayın
Başkan, lütfen sükûnet için bir uyarıda bulunur musunuz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sayın
grup başkan vekili açıklama yapıyor, lütfen dinleyelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) 1 Kasımdan sonra
şehit gelmeyecek. diyen AKP iktidarı, şimdilerde bir yandan
İmralı canisinin kapısını çalma, diğer yandan da
PKKyla özerklik ve öz yönetim pazarlığı yapma hevesleriyle
yanıp tutuşmaktadır. İktidar kanadının Barzani
güzellemeleri ayrıca dikkatimizden kaçmamaktadır. 1 Kasımdan
sonra şehit gelmeyecek. diyen Hükûmetin Avrupa Birliği
Bakanının Daha çok şehit vereceğiz. sözleri de
hafızalarımızdadır. AKPnin bölücü terörle yürüttüğü pazarlıklar,
ülkemizi anaların gözyaşının dinmediği, terör
saldırılarının kent merkezlerinde arttığı,
Hükûmetin vatandaşlarımızın ve devlet görevlilerinin can
güvenliğini sağlamaktan aciz kaldığı, hastanelerin,
okulların, camilerin hedef alındığı bir döneme, bir
sürece sürüklemiştir. Teröre ve teröriste verilen tavizler, Türk milletine
söylenen yalanlar unutulmayacaktır. Terörle mücadeleden müzakereye ve
akabinde mütarekeye geçenler tarih ve vicdan önünde en ağır
mahkûmiyete uğrayacaklardır.
Değerli milletvekilleri, şimdi -2 siyasi
sima- Adalet ve Kalkınma Partisinin 2 sayın milletvekilinin kamuoyuna
yansıyan açıklamalarını eğer burada dile getirirsek,
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız herhâlde bu
konuda sürüklendikleri ve ülkemizi sürüklemeye çalıştıkları
yol haritası konusunda biraz daha ayrıntılı bilgiye sahip
olacaklardır.
AKP Milletvekili Orhan Miroğlu Öcalanın
kapısı çalınmalı. diyor. Diğer AKPli Milletvekili
Sayın Galip Ensarioğlu da PKKnın savunduğu bu öz yönetim
çağrısına ve projesine atıfta bulunarak Özerklik de olur,
öz yönetim de olur. diyor. Bu 2 sahibinin sesi sayın siyasinin
görüşlerine ilaveten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Bir dakika daha veriyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yine, sahibinin sesi bir
yandaş yazar ki sözlerini dikkate almak durumundayız, bir
şeylerin haberini veriyor Abdulkadir Selvi. Kritik bir döneme
girildiğinden bahisle Öcalanın devreye girmesi bekleniyor, ancak bu
zemin sağlandıktan sonra Öcalanın devreye girmesi antibiyotik
tedavisi gibi olacak. diyor. AKPnin antibiyotik tedavisi bu. Yani, bu
sahibinin sesi sözlerden anlaşılıyor ki yine milletimize,
ülkemize bu çözüm sürecinin değişik bir versiyonuyla bir senaryolar
uygulanmaktadır. Onun için
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
bu
tartışmaları son derece aldatıcı ve sanal olarak
gördüğümüzü ifade ediyorum. Türk milletine ölümü gösterip sıtmaya
razı etme taktiği uygulanmaktadır.
Bilgilerinize sunarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, hatip konuşurken, az önceki konuşmasında
bize dönerek İlkeleriniz varsa ilkelerinizden konuşun. diye hitap
etti ve bir sataşma var burada. Biz bu sataşmadan dolayı söz
hakkı talep ediyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu bir
sataşma değil.
YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul)
PKKya sataşma.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ne demek
İlkelerinizle konuşun. diyor. Güzel konuşuyorsunuz ilkelerle!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Direkt,
partimize yönelik, ilkelerimiz olup olmadığını ifade etti.
Ben, kendi ilkelerimize ve parti ilkelerimize yönelik sataşmadan
dolayı söz hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN Kim konuşacak Sayın Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Meral
Hanım konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
İki dakika sataşmadan dolayı söz
veriyorum.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Malatya
Milletvekili Nurettin Yaşarın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin konuşan hatip,
doğrusu, sık sık Goebbelsten söz etti ama önce şunu
söyleyeyim: Goebbels şu anda AKP politikalarını ve
icraatlarını görseydi şapka çıkarırdı. Gerçekten,
çok daha ileri bir noktada olduklarını özellikle ifade etmek isterim.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) O yüzden HDPnin
Meclis başkan vekili var şu anda!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bizim
de konuşmalarımızda sık sık atıfta
bulunduğumuz bir durum. Bu nedenle, bugün burada duyunca
şaşkınlığımı gizleyemeyeceğim. Yani,
sadece Goebbels değil, bu arada George Orwellin 1984 romanını
da AKP Türkiyeye çok güçlü bir şekilde yaşatıyor. Şu anda
hepimiz, herkes büyük bir cezaevinin içinde -yaşamımızın
her alanı- gerçekten, özgürlükleri kısıtlı bir şekilde
yaşamına devam ediyor.
Evet, biz sürekli söylüyoruz: Biz oradan geliyoruz,
bölgeden geliyoruz, illerden. Orada yaşıyoruz. Geçen hafta tanıklığını
yaptığımız olayları söyleyeyim: Emire Gök, 39
yaşında, Nusaybinde yasaklı olmayan bir mahallede öldürüldü ve
bunu görenler var, tanıklar var, kameralar var, canlı yayınlar
var. Fakat, bir anda bunun gibi, hendek bahanesi günlerdir önümüze konuluyor.
Hendek yokken Nihat Kazanhan öldürüldü, Baran Çağlı öldürüldü;
Diyarbakırın göbeğinde onlarca genç öldürüldü, Medeni
Yıldırım öldürüldü. O zaman hendek yoktu. Yani, şu anda bu
hendek sadece AKPnin kendi politikalarını aklamak için
kullandığı bir argüman olarak önümüzde duruyor.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kapatın o
zaman hendeği. Kapatın hendeği o zaman.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Diğer yandan, bu dönemin 1990lı yıllardan bir farkı var:
Şu anda, Hükûmet, yaptığı işlerin hesabını
vermemek için büyük yalanlar üretiyor kendi basın yayın
organlarında. Zaten muhalefetin söz hakkı yok. Herkes
tutuklanıyor, aleyhe konuşan herkes cezaevinde. Suç işleyenler
serbest ama suç işleyenleri söyleyen, suçu ifade edenler tutuklu. Erdem
Gül, Can Dündar, Beritan Diyarbakırda tutuklanan gazetecilerden. Bu
nedenle, bu konuda bize anlatacağınız hiçbir şey yok
gerçekten. Yani, bu medyanın nasıl
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, millet
anlattı zaten!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bir
kere, dinlemeyi öğrenin önce.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tamam Millet
anlattı. dedim sadece.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Önce
dinlemeyi öğrenin. Siz konuşurken başkasına ders
veriyorsunuz. Dinleyin, dinleyin, önce bir dinleyin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Millet anlattı,
net. 1 Kasımda millet anlattı!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Öğreneceğiniz çok şey var bizden, öğreneceğiniz çok
şey var.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 5 seçimdir
anlatıyor!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bir
kere, burada halka karşı açılan bir savaş var. Bunu
özellikle söylemek istiyorum.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Halka
karşı savaşı PKK yapıyor, PKK!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Burada
devlet hiç kimseyle savaşmıyor, kendi halkına savaş
açmış durumda ve 3 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki
anneye kadar orada siviller katlediliyor
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) PKK teröristleriyle
mücadele ediyor, terörizmle! Bu devlet terörizmle mücadele ediyor!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
ve
bunu asla anlayamayacaksınız.
BAŞKAN Sayın Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Biz
ölüme karşı yaşamı savunuyoruz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ama, siz şu anda ölüm politikası
yapıyorsunuz ve gerçeklerin ifade edilmesine karşı Yumurcak
TVyi bile kapatan bir anlayıştan geliyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Vah, vah!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Utanç
verici gerçekten. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) MHP Grup
Başkan Vekili Sayın Akçay yaptığı konuşmada bir
gazeteciden, onun yazdığı yazıdan
alıntılayıp Abdullah Öcalanla görüşmek antibiyotik
tedavisi olur. dedikten sonra, o alıntıyla İşte AK
PARTİ politikaları. deyip sanki AK PARTİ
politikalarını o gazeteci tayin ediyormuş gibi bir ilzamda
bulunmuştur. 69a göre
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı,
iki dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın yaptığı açıklaması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye'de olup biten şudur:
Türkiye'de toplumla kucaklaşıyoruz, terörle de mücadele ediyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Toplumla kucaklaşmamızdan
rahatsız olanlar var çünkü onlar bu kucaklaşmanın başka
türlü olmasını istiyorlar. Mesela, MHPde temsil olan bazı
görüşler bu kucaklaşmanın çeşitli aşamalarına
itiraz ediyorlar. Elbette demokratik zeminde bu itirazları dinleriz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Dolmabahçeye itiraz
ettik, evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama, Öyle
kucaklamayacaksın, böyle yapacaksın. diye değerlendirmelerde
bulunuyorlar. Dinleriz ama bu millet bize irade verdiği sürece milletin
kutsal emanetini toplumla nasıl kucaklaşacağımız
konusunda kendimiz karar vererek yaparız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Terörle mücadele ediyoruz, terörle mücadelemizden de
-niçin bilemiyorum- HDP Grubu rahatsız oluyor ve burada devletin terörle
verdiği mücadeleyi sanki devlet halkına karşı mücadele
ediyor bağlamına yerleştirmeye çalışıyor.
Efendim, hiçbir devlet, hiçbir demokratik devlet halkıyla mücadele etmez
ama her demokratik devlet, hendek kuran, güvenlik güçlerine ateş açan, halkın
arkasından silahlarıyla tehdit eden gruplara karşı mücadele
verir. Lütfen, siz de ne olup bittiğini doğru bir şekilde görün.
Sizin zemininiz meşru zeminler, demokratik zeminler. Toplumla
kucaklaşmaya katkı verin, terörle mücadeleye de katkı verin.
Bir hususun altını çizmek isterim. Dikkat
edin, aslında MHP ve HDP çok farklı ve aykırı
görüşleri dile getiriyorlar. 7 Haziranda beraber yükseldiler, 1
Kasımda beraber indiler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Buna da ortak
siyasi kader diyorlar.
Saygılar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Bostancı, hem adımızı hem de partimizi
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Akçay.
Süreniz iki dakika.
Yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz.
5.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Aslında biz sataşmaya mahal vermek
istemiyoruz ama illa bir sataşma arzusunu da gördüğümü ifade etmek
istiyorum.
Ben, söz konusu yazar AKP politikalarını
belirliyor. demedim, belirlenen AKP politikalarını dillendiren
birkaç yazardan, birkaç politikacıdan bahsettim. Ayrıca o
politikaların dışında şunu söylemedim mesela: ABD
Dışişleri Bakanlığının, Türkiyede
yoğunlaşan çatışmalar ve sokağa çıkma
yasaklarıyla ilgili yaptığı değerlendirmede Haberleri
görmekteyiz, Türk Hükûmeti ile PKK arasında politik bir süreç
başlatılmasını umuyoruz. diyor.
Şimdi, hepsini birleştirdiğimizde bir
yere doğru sürüklendiğinizi, aslında terörle mücadele
etmediğinizi, ediyormuş gibi göründüğünüzü ve güvenlik
güçlerinin, polisin, askerin canhıraş bir şekilde bir vatan
müdafaası, savunması yaptığını
Ama korkarım
ki bu politikalarınızla, bu ikircikli, gündüz külahlı gece
silahlı politikalarınızla, yine, bu politikaları yarım
bırakacağınızı ve dört başı mamur, gerçek
bir terörle mücadele yapmadığınızı, hâlâ
pazarlıktan medet umduğunuzu, bu çözüm süreci hatalarını
daha vahim bir şekilde tekrarlayacağınızın
işaretlerini alıyoruz. Bu konuda hatırlatma yaptık.
AKPli milletvekillerinin ve ilgili yazarların
söyledikleri de, hepsi bir bütünlük arz ediyor ve diğer terör unsurlarının
açıklamaları da birbiriyle bir paralellik arz etmektedir. Bunu ifade
ettim.
Milliyetçi Hareket Partisi, terörle mücadelede her
zaman devletin ve Hükûmetin yanında olmuştur ve destek
vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Bunu elli defa söyledik.
Bunu inkâr etmek, farklı bir mecrada söylemeye çalışmak
fevkalade yanlıştır. Ve biraz evvelki açıklamanızda
da, bizim açıklamalarımızı ve görüşlerimizi çok
zorlayarak
Fazla zorlamayın. Milliyetçi Hareket Partisi ilkeli,
kararlı ve tutarlı bir partidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Dört mevsim, dört
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Günlerdir, haftalardır, burada, Genel Kurulda, özelde sokağa
çıkma yasaklarının uygulandığı illerde ve
ilçelerde nelerin yaşandığına dair somut ifadelerimiz
oluyor. Halkın özelde tankla, topla, bombalarla evlerinin
yıkıldığını ve orada kadınların,
çocukların, insanların yaşamını nasıl
yitirdiğini ifade ettik.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili,
size mikrofonu açalım.
Buyurunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, kaç gündür yani haftalardır,
aylardır burada özelde sokağa çıkma yasaklarının ilan
edildiği illerde, ilçelerde nelerin yaşandığına dair
somut, buradaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın bizzat
illerde ve ilçelerde yaşadıklarını burada, Genel Kurulda
bütün kamuoyuna ve Genel Kurula sunmaya çalışıyoruz ve bu
bilgileri aktarırken ya da bu özellikle duyma ve söylemler üzerinden
değil bizzat yaşananları kendi gözlerimizle görüp buradan
aktarırken insanların tanklarla, toplarla evlerinin nasıl
başına yıkıldığını, keskin
nişancılarla kadınların, çocukların nasıl
katledildiğini somut, isimlerle, yaşamlarıyla, tarih ve
saatleriyle ifade ediyoruz.
Dün de buradan ifade ettik, hâlâ Taybet
İnanın cenazesi sokak ortasındadır. Kimse almaya
gidemiyor, giden kişi de keskin nişancı tarafından
vuruluyor. Bunları isimle, yaşla, kaç çocuğu olduğuna dair
ifade ettik. Şu anda Dargeçitte, Surda, Nusaybinde, Silopide, Cizrede
yaşananları burada tüm kamuoyuyla paylaştık ve bunları
anlatırken halkın yaşadıklarını ve
katliamları ifade etmemize ne yazık ki AKP Grup Başkanı kürsüden
Terörle mücadele ediyoruz, bundan HDP rahatsızlık duyuyor. diyor.
Bu konuya ilişkin, bu sataşmaya
ilişkin biz 69a yönelik söz hakkı talep ediyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Konuştu
zaten, cevap verdi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Zaten cevap verdi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) 69a
yönelik bu konuda açıklama yaparak ifade ettim. Yani neden bunları
ifade ettiğimizi bir kez daha kamuoyuna sunmak istedik.
BAŞKAN Sayın Demirel, siz en son
Sayın Bostancının ifadeleri üzerine mi tekrar sataşmadan
söz istiyorsunuz?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Hangi ifadeleri?
Tarafsız davranın!
BAŞKAN Kim konuşacak Sayın Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Dirayet
Taşdemir konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Taşdemir.
İki dakika sataşmadan söz veriyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Buradan
açıklamasını yapıyor zaten.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Başkanım, yerinden yeterince uzun uzun bir açıklama yaptı
zaten.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Olmadı
yerinden siz cevap verseniz!
6.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemirin, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açıkçası AKPli
hatipleri dinlerken şahsen dün Nusaybinden gelmemiş olsaydım
size inanacaktım ama bir haftadır Nusaybindeyim, Nusaybinde neler
yaşandığını, neler olduğunu çok iyi biliyoruz.
Şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki
aslında AKP on üç yıldır bir şeyi çok iyi yapıyor, bir
kez daha burada sizi dinlerken de onu anladım; gerçekten de yalanı
gerçek, gerçeği yalan kılmakta üstünüze yok. Bunun adı örgütlü
yalandır, gerçekten bunun ismi örgütlü yalandır.
Bakın, siz dediniz ki, siz şunu ifade
ettiniz: Demokratik bir devlet burada bunları yapmaz. Doğrudur,
demokratik bir devlet bunu yapmaz ama orada devlet var ama demokratik
olduğunu söylemek mümkün değil çünkü orada devlet yasayı,
Anayasayı tanımıyor. Bakın, 1982 darbesinin
Anayasasına bile insanlar muhtaç duruma geldi çünkü orada bir demokratik
devlet pratiği yok; tamamıyla yasayı, Anayasayı
çiğneyen, ayaklar altına alan bir devlet var.
Bakın, okullarda ne yazıyor, biliyor
musunuz tahtada? T.C. burada. Altında da esedullah timi yazıyor.
Peki, bir ülkenin bir parçasında, bir okulunda neden T.C. burada. yazma
ihtiyacı duyuluyor, altına neden esedullah timi
yazılıyor, kim bu esedullah timi? Herhâlde demokratik bir devlette,
demokratik bir yönetimde esedullah timi diye bir şey olmaz. O zaman
kalkın, burada bize esedullah timinin kim olduğunu, kimlerden
oluştuğunu ifade edin.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Biz de size
soruyoruz zaten
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla)
Bakın, ben yedi gün orada kaldım, siz orada değildiniz, siz
burada rahat koltuklarda oturarak konuşuyorsunuz, biz oradan geliyoruz.
Peki, bize inanmıyorsunuz. Buyurun, gelin, birlikte gidelim, kalkın
birlikte gidelim, hep birlikte gidelim. Siz şu an Cizrenin bir
sokağının ismini bilmiyorsunuz, siz Silopide bir mahallenin
ismini bilmiyorsunuz
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SALİH CORA (Trabzon)
Yaktığınız camiyi yapmaya geleceğiz.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) -
ama
burada ahkam kesiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Buyurun,
hep birlikte gidelim, görün bakalım gerçekten orada ne oluyor, Emire Gökü
kim öldürdü, bakın, onu görün.
SERKAN BAYRAM (Erzincan) Sizin hayatınız
yalan, hayatınız. Hayatınız yalan sizin.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla)
Dinleyin.
Siz de söz hakkı alın, gelin burada konuşun.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tamam, doğru
söylüyor. On beş yıldır terörle mücadele var, tamam.
FİLİZ KERESTECİOĞLU
(İstanbul) Saygısızlık ediyorsunuz ya!
BAŞKAN Sayın Taşdemir
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) Ama siz
bilmediğiniz bir coğrafya hakkında koltuğa oturup çok rahat
konuşuyorsunuz. Buyurun, gidin ya da buraya gelin, esadullah timinin kim
olduğunu bize söyleyin. (HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Saygılı olun biraz.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sen söyledin
esedullahı, ben söylemedim. Sen cevap ver ne olduğuna.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Siz yazmışsınız oraya.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Terörle mücadele var,
kararlı bir şekilde devam ediyor.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Önce
saygılı olmayı öğrenin, ondan sonra konuşun.
BAŞKAN Sayın Gök, söz talebiniz var
sanırım, buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
36.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, CHP Grubu olarak Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde terör olayları nedeniyle yaşanan sorunların
çözümü konusunda bütün partilerin gayret göstermesi gerektiğini
düşündüklerine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyenin bu can alıcı ve can
yakıcı konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olağanüstü
bir sorumluluk duygusu içerisinde bütün partilerin bu konuya el atması ve
sorunun çözümü konusunda bir gayret gösterilmesi konusundaki samimi
yaklaşımımızı paylaşmak maksadıyla grup
önerimizi verdik.
Bizi izleyen tüm
yurttaşlarımızın da Meclisten bir beklentisi var. Böyle
ağır ve devasa bir sorunun Meclisin kendi içerisinde
tartışmalardan ve böylesine karşılıklı
sataşmalardan etkilenmemesi, tam tersine, herkesin birbirini anlayan,
birbirini bir şekilde tolere eden bir anlayışla bu sorunun
çözümü konusunda katkı sağlamak açısından daha özenli bir
üslubun kullanılması gerektiğine inanıyorum. Buna
şiddetle ihtiyacımız var.
Ben bölgeyi her gün yakından, gelen
telefonlarla, sürekli dikkatle takip ediyorum ama Meclisimizin göstereceği
performans ve olgunluğun şu anda tüm Türkiye için çok acil bir
ihtiyaç, sorumluluk duygusu içerisinde olması gerektiğini
düşünüyorum. Bu nedenle, bütün konuşmacıların elbette kendi
siyasal görüşlerine saygı gösteriyoruz ama ülkemizin bu can
yakıcı konusu hakkında çok daha birbirimizi
kırıcı olmadan ve özenli bir şekilde bu sorunu masaya
yatırmamız gerektiğini düşünüyorum. Ben hem Türkiyenin
doğusu hem batısı, bütün Türkiyenin Meclisimizden böyle bir
özlemi olduğunu düşünüyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle
bir sorumluluğu hissediyoruz, yaşıyoruz ve bu sorumluluk duygusu
içerisinde bütün partilerin de buna iştirak etmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
IX.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök
tarafından, Kürt sorununun çözümü ve terörle mücadelede Hükûmetin
uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, başta eğitim ve sağlık
olmak üzere kamu hizmetlerinin verilmez hâle gelmesi, vatandaşların
can ve mal güvenliği üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal
ve siyasi sorunlar ile bunlara karşı alınacak önlemleri
belirlemek amacıyla 23/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Aralık 2015
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
aleyhinde son konuşmacı İstanbul Milletvekili Markar Eseyan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Eseyan, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
MARKAR ESEYAN (İstanbul) Yüce Divan,
kıymetli milletvekilleri; öncelikle, biraz evvel MHPli grup başkan
vekilinin ifade ettiği ve bizim sabahtan beri haberimizin zaten
olduğu -on beş dakika önce gerçekleşmedi çünkü olay- Surdaki
uzman çavuşumuzun şehadetini buradan tekrardan üzüntüyle
karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Allah
rahmet eylesin. Bu olayda aynı zamanda 6 askerimiz daha yaralandı ve
1 sivil de yaralı. Bunlar, tabii, bizi çok üzüyor, biraz sonra bu konuya
gireceğim. Ben partimin grubu adına CHP önerisinin aleyhinde
konuşma yapacağım.
Şimdi, öncelikle, ilk defa konuşmam
hasebiyle, sizi selamladıktan sonra dün itibarıyla idrak edilen
Hazreti Muhammedin, Peygamberimizin, Peygamberin Kutlu Doğum
Haftasını ve Mevlit Kandilini kutluyorum. Umuyorum ki ülkemize ve
dünyamıza barış getirir. Aynı zamanda, bir güzel tevafuk,
yarın ve öbür gün ve 6 Ocakta da Hristiyan âlemi kendi peygamberlerinin
doğum gününü ve bayramını kutlayacaklar. Bu semavi dinler, tek
tanrılı dinler gerçekten birbirine çok yakın ahlak önerileriyle
dünyanın bugün ihtiyacı olan barış ve değerler
sistemini, oldukça çürümüş olan değerler sistemini üretme kapasitesine
sahip. Bu anlamda, ben bu özel günlerin dün olduğu gibi bugün de bizlere
yeni bir soluk getirmesini diliyorum.
Şimdi, yine, Hazreti Mevlânanın 742nci
doğum yıl dönümü idrak ediliyor. Hazreti Mevlânanın
Mesnevisinden çok güzel sözleri var ve bunların içerisinde en güzeli Ne
kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
sözüdür; benim çok hoşuma gider, sizler de bilirsiniz, tüm dünya da bilir.
Bunun üzerinde, biraz önce Grup Başkan Vekili Sayın Gökün de ifade
ettiği üzere üslupta bağlayıcı bir şey buldum ben. Bu
konu üzerinde düşündüğümde, bu sözler üzerine ne demek istemiş
Hazreti Mevlâna? Yani Düne ait ne varsa unutalım, bugün günümüze
bakalım, keyfimize bakalım. mı? Değil sanırım.
Tam da bu Meclisin bence üzerinde çok düşünmesi gereken bir şeyi
ifade ediyor.
Bugüne kadar, dünkü üsluplarımızla ve
yöntemlerimizle, sahip olduğumuz sorunları çözemedik.
Dolayısıyla, bu eski yöntemleri, bu denenmiş ve fayda
getirmemiş yöntemleri bırakalım ve yeni bir şeyler söylemeye
çalışalım.
Buradan üsluba geçmek istiyorum. Üslup gerçekten çok
önemli usul ve üslup çünkü bu mekân, bu kürsü, bu yüce Meclis gerçekten gelip
de burada kara propaganda yapılacak veyahut da işte birilerine ders
vermek, birilerine üstenci bir şekilde, işte hani -tırnak içerisinde-
çakmak yeri değil.
Burada, gerçekten çok değerli 4 parti var ve
ülkemizin yüzde 98ini temsil ediyorlar; sayın CHP, sayın MHP ve HDP
ve partimiz. Gerçekten çok değerli buluyorum bunu. Yüz binlerce,
milyonlarca insan bizlere oy verdi ve sorunlarının çözülmesi için
bizden burada gerçekten demagoji beklemiyorlar, gerçeği eğip
bükmemizi beklemiyorlar; bizden, gerçekten sonuç alıcı bir müzakere
yöntemini ortaya koymamızı bekliyorlar.
Evet, güneydoğuda yaşanan, gerçekten bizi
çok üzen bir süreç var. Bu sürecin bu yüce Meclis çatısı altında
çok olgusal ve nesnel bir şekilde tartışılması
gerekiyor, bu da doğru. Burada, hiçbir milletvekili, güneydoğuda veya
ülkemizin herhangi bir yerinde veyahut da dünyada -hangi konu önümüze geldiyse-
herhangi bir insan hakları ihlalini, bir şüpheli ölümü Şu veya
bu yaptı. diye onu öteleyecek veyahut da görmeyecek veya bir
başkasını öne çekecek fıtratta değildir ama benim
gördüğüm bir şey var. Sabah Avrupa Birliği Uyum Komisyonundaki
konuşmalarda da dikkatimi çekti, Sayın Osman Baydemir de orada
konuştu. Biraz evvel değerli HDPli hatipler de buraya geldiler.
Mesela, işte Avrupa'da radikal demokrasi denilen bir kavram var
değil mi? Özellikle solla ilgilenenler bunu iyi bilirler yani Chantal
Mouffe ve Laclaunun ortaya koyduğu düşman siyasetinden muhatap
siyasetine geçmek yani bu 2 türlü ilkeyi ortaya koyuyor. Nedir o? Öncelikle
müzakere masasını esas almak, tartışarak sonuç almayı
kabul etmek ve şiddeti de tamamen yadsımak. Burada hepimiz çok
farklı görüşlerdeniz ve muhtemelen bazı konularda hiç
anlaşamayabiliriz ama anlaşacağımız çok konu var. Ama
biz bunu nerede yapacağız? Mecliste, çok önemli bir imkân bu.
Gerçekten ben bunun çok değerli bir imkân olduğunu görüyorum çünkü
dün de çok güzel şeyler yapıldı, yarın da yapılacak.
Peki, burada hangi kriterlere göre
konuşacağız, hangi kriterlere göre bazı şeyleri
çözeceğiz, ne yapacağız? Öncelikle şiddeti temel bir öge
olarak dışlayacağız değil mi? Buna karşı
çıkan herhâlde burada kimse yoktur. Yani, şiddet hiçbir şekilde
Meclisin çatısı altında olmayacak, Meclisin çatısı
dışındaki şiddeti de biz buraya
taşımayacağız ve bunu savunmayacağız. O zaman
işte Mouffeun, Laclaunun o radikal demokrasi kuramı geçerli olur,
biz artık düşmanlarla değil, muhataplarla görüşüyor oluruz,
aynı fikirde olmadığımız insanlarla görüşüyor
oluruz. Ama şöyle bir şey de gözlemliyorum: Biraz evvel, yine,
kıymetli HDPli hatip olsun, diğerleri de olsun, işte
Onları siz öldürdünüz, sizin faşist düzeniniz, sizler
yaptınız
ve bunun gibi
7 Hazirandan beri ben bu kutsal Meclis
çatısı altındayım. Gerçekten, sanırım bu dört
yıl benim için ve buradaki pek çok insan için çok ciddi bir nefis
terbiyesi süreci olacak. Bu kadar haksızlık çok fazla yani bu kadar
olgusallıktan, nesnellikten kopmak ve Bunu siz öldürdünüz, bunu siz
yaptınız, sizin faşist pratikleriniz
Aynı şeylerden
şikâyet ediyorsunuz ama bu şikâyetlerinizin geçerli olabilmesi için,
karşınızda bir karşılık bulabilmesi için o
yöntemleri sizin uygulamamanız lazım. Bize ders vereceksiniz
değil mi? Yani, öyle üstenci konuştuğunuz için söylüyorum, benim
kimseye burada ders vermek gibi bir görevim yok, hayatım boyunca da böyle
bir yerden bakmadım hayata. Ama, gelen arkadaşların hepsi söze
benim biraz evvel başladığım gibi başlıyor,
üslubun çok üstenci, kibirli olduğunu ifade ediyor, biraz evvel Levent
Beyin söylediği gibi, işte kendi partisinin bu işin
araştırılması, çözülmesi için ne kadar yapıcı
davranacağını söylüyor, bir sonraki konuşmacı buradan
AK PARTİ Grubuna dönüp bu ölümlerden AK PARTİ Grubunun sorumlu
olduğunu, AK PARTİnin şu olduğunu, bu olduğunu
vesaire
Peki, bu komisyon önergeleriniz, bu teklifleriniz biraz evvel
anlattığım radikal demokrasi kuralları uyarınca
nasıl AK PARTİ Grubundan karşılık bulacak? Siz bu
insanlara sürekli buradan katil derseniz, sürekli buradan bu insanları
şununla, bununla, çok ağır kelimelerle Goebbelsler havada uçuşacak. vesaire,
nasıl sonra da dönüp, birdenbire o maskeyi değiştirip, biraz
tansiyon yükselince buraya çıkıp Ya, hadi gelin, şu işleri
çözelim. Aslında biz çok bu işte hemfikiriz, lütfen gelin
konuşalım. diyeceksiniz. Şimdi, burada ciddi bir problem var.
Bu problemin de herhâlde siz farkındasınız.
Şimdi,
güneydoğu meselesi, PKK meselesi. Bugün ben CHP önergesi aleyhine
konuşuyorum, Sayın Levent Gök imzalı. Ve bu önergede, işte,
okuyorum -sizler de okumuşsunuzdur- bir tane PKK lafı geçmiyor; 3
sayfa, 2,5 sayfa; bir tane PKK lafı yok. Ne var biliyor musunuz? Terör
olayları, yaşanan gelişmeler. Uzaylılar
yapmış. Yani, 22 Temmuzdan beri -hadi evvelki safahata hiç
girmeyeyim; 6-7-8 Ekimde bir siyasi partinin çağrısıyla 50
kişinin nasıl öldürüldüğünü, bunun siyasetin aslında kendi
kendisini inkâr etmek olduğunu, oralara girmeyelim- yaşanan olaylarda
-biraz sonra size rakamları vereceğim- PKK adı bile
zikredilmiyor.
Tamam,
devletin, güvenlik güçlerimizin orada olası bazı şeylerini
mercek altına alalım, güzel. Peki, siz böyle yaklaşırken
bizler size nasıl güveneceğiz? Tam tersine, bu işi
sulandırmak için, tam tersine, PKK meselesinde, bu ülkenin en hassas, en
mahrem meselelerinde
Mesela, sınır ihlali yapan bir uçağın
düşürülmesinde Putin argümanlarını burada sürekli serdeden,
burada PKKnın argümanlarını serdeden bir tavırla
nasıl yapacaksınız da bu komisyonları
kuracaksınız?
ÖZKAN YALIM
(Uşak) Ne alakası var ya?
MARKAR ESEYAN
(Devamla) Ben size bir şey hatırlatayım, CHPye
hatırlatayım; sataşma olarak almayın ama.
ÖZKAN YALIM
(Uşak) Ya senin ne haddine bize bir şey hatırlatmak?
MARKAR ESEYAN
(Devamla) Sakin ol. Sabah Komisyonda çok sakindiniz. Ben bir de
şaşırdım biliyor musunuz? Çünkü sizi burada görüyorum,
Komisyonda da gerçekten çok medeni bir insansınız.
ÖZKAN YALIM
(Uşak) Sakindim ama siz bir kere dikkatli konuşun Cumhuriyet Halk
Partisinin adını alırken ağzınıza, lütfen.
MARKAR ESEYAN
(Devamla) Bir dakika.
Şimdi,
2013 yılında bu çözüm süreci başladığında ne
oldu? İşte, 3 Ocakta heyet gitti, geldi vesaire, pek çok olay.
Hepsini size ezberimden söyleyebilirim çünkü ben bu işe hepiniz gibi çok
önem veriyorum ve gazeteci kökenli olduğum için hepsi aklımda var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlamanız için bir dakika ek
süre veriyorum.
MARKAR ESEYAN (Devamla) Şimdi, burada,
Hükûmet bir komisyon kurmak istedi, değil mi? Çözüm Sürecini
Araştırma Komisyonu ve bu komisyon 8 Mayıs 2013 günü -yani
PKKnın sözde silahlı güçlerini geri çekeceğine dair
açıklamayı yaptığı gün- toplandı, Çözüm Sürecini
Araştırma Komisyonu. Siz üye vermediniz, siz de üye vermediniz ve
şimdi, gelip burada bir şekilde komisyon kurmak istediğinizi
söylüyorsunuz. Tamam, sonsuza kadar saygım var.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Komisyon önergesi verdik,
reddettiler.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Çekti, çekti,
Sezgin Tanrıkulu çekti önergesini. Bilmeyenler öğrensin
arkadaşlar.
MARKAR ESEYAN (Devamla) - Ben şununla bitirmek
istiyorum müsaadenizle.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sezgin
Tanrıkulu önergesini çekti.
MARKAR ESEYAN (Devamla) - Bakın, bu olaylar
başladığından beri, 22 Temmuzdan beri yaşanan toplam
olay sayısı yani saldırı sayısı 4.319
-PKKnın
yaptığı o saldırı sayısı 4.319- burada
yakalanan toplam silah sayısı 2.240. Bunun 488 tanesi ağır
silah veyahut da Rusyadan alınan o Kanaslar, bizim askerlerimizi
öldürenler var ya, onlar işte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Hangi
sınırdan geçmiş o silahlar ya?
MARKAR ESEYAN (Devamla) -
101 bin tane kurşun
yakalanmış, 10 ton patlayıcı ele geçirilmiş
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Nereden
geldi, nereden?
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Sınır güvenliğini sağlasaydınız, yolgeçen
hanına çevirmeseydiniz
MARKAR ESEYAN (Devamla) -
ve tüm bu olaylarda biz
198 şehit vermişiz ve siz bir önerge veriyorsunuz, kaç tane
şehit verildiğini dahi, bunları kimin öldürdüğünü dahi
ifade etmiyorsunuz o önergede, PKK bile diyemiyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Eseyan
MARKAR ESEYAN (Devamla) Şimdi, şununla
bitireceğim, son bir cümle.
Bu süreç başladığında, çözüm
süreci başladığında dönemin Başbakanı -bu sözü
çok seviyorum çünkü paralel o iddianame dönemin Başbakanı demişti,
daha delil kutuları açılmadan iddianame hazırdı; neyse
-
şunu söyledi; bakın, 2013te, 12 Şubatta Sayın
Erdoğanın sözleri: Terörün bitmesi için zehir içeceksin. deseler
içerim, siyaset umurumda değil. Öleceğimi de bilsem bu zehri içerim
yeter ki terör bitsin.
Ben şimdi bu sözün değerini çok iyi
anlıyorum sizin sayenizde.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
sayın konuşmacının konuşması sırasında
önergemiz üzerine partimizin adını da zikrederek sarf ettiği
sözler nedeniyle sataşmadan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Gök.
İki dakika sataşmadan söz veriyorum.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Markar
Eseyanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok önemli bir konunun sulandırılmasına
fırsat vermem. Böylesine çok önemli bir konuda Cumhuriyet Halk Partisi
olarak olağanüstü bir sorumluluk duygusuyla dile getirdiğimiz bu
konunun, AKP tarafından ilk defa kürsüye çıkartılan bir
milletvekilinin konuyu kavrayamadığına verebilirim, konuyu
anlayamadığına verebilirim. Zaten kendisi de
konuşmasına başlarken İlk defa bu kürsüden
konuşuyorum. diyor.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bilgeliğinden
rahatsız mı oldunuz?
LEVENT GÖK (Devamla) Bu konu
anlaşılıyor ki sayın konuşmacının boyunu
aşmıştır. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bugün bütün yurttaşlarımız bizi
izliyor.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ya, gerekçede
PKK geçmiyor mu, onu söyle Sayın Gök!
LEVENT GÖK (Devamla) Ülkeyi on dört
yıldır yönetip de kan gölüne çeviren bir Hükûmetin, böyle bir tablo
içerisinde ana muhalefet partisinin ortaya koymuş olduğu çözüm modeli
karşısında, buna dört elle sarılması gerekirken ana
muhalefet partisinin dahi bugün soğukkanlı değerlendirmelerine
tahammül edemeyen zihniyetin bu sorunun bırakın çözümünü,
konuşmasından dahi ne kadar uzak olduğunu bugün bir kez daha
gördük. Ama, biz Türkiyeye karşı sorumluyuz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) PKK
yazıyor mu, yazıyor mu PKK? Gerekçede PKK var mı, yok mu ya,
onu söyle bize!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
dinleyiniz.
LEVENT GÖK (Devamla) PKKnın terörünü
reddediyoruz, IŞİDin terörünü reddediyoruz, DHKP-Cnin terörünü
reddediyoruz, hendekleri reddediyoruz, barikatları reddediyoruz. [CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
alkışlar (!)]
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bravo! Bravo! Bravo!
Gerekçeye de yaz!
LEVENT GÖK (Devamla) Ama, sizin bu
anlayışınızı da reddediyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, ben yine arkadaşımızın ilk defa kürsüye
çıkmasından kaynaklanan heyecanını bir tecrübeli
ağabeyi olarak anlayışla karşılıyorum ve AKP
sözcülerine ve özellikle grup başkan vekillerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) O gerekçeyi sen mi
yazmadın da arkadaşların söylüyor.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
Sayın Gök, akıl yaşta değil baştadır.
LEVENT GÖK (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika daha rica ediyorum, ne olursunuz, bir dakika
daha verirseniz
BAŞKAN Bir dakika verelim.
Lütfen toparlayınız, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyiniz Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Devamla) Yani, böyle önemli bir konuyu
soğukkanlı bir şekilde dile getirdiğimiz ortamı siz
niçin hazmetmiyorsunuz değerli arkadaşlar? Konu burada.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Asıl hazımsızlık sizde Sayın
Gök.
LEVENT GÖK (Devamla) Yani, burada, bu önerinin
dört elle üzerine atlanması gerekirken, Biz elimizi taşın
altına koyalım. dediğimiz bir atmosferde bu öneri
reddedilebilir mi? Ama, işte, Türkiyede bir iktidar sorunu var arkadaşlar,
bu sorun giderilmelidir.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Sizin kafanızda bir
sorun var.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Seçimde millet sözünü söyledi.
LEVENT GÖK (Devamla) Ben tüm
kışkırtıcılığınıza rağmen
hiçbirinizin oyununa gelmiyorum. Bu devasa sorunun ancak Cumhuriyet Halk Partisinin
öncülüğünde çözülebileceği bugün bir kez daha ortaya
çıkmıştır. [CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar(!)]
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) 2019a iyi
çalışın.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Sayın Gök, o
günü beklemeyin.
LEVENT GÖK (Devamla) Bunu bütün milletimiz gördü.
Sizleri her şeye rağmen sağduyuya davet ediyorum, her şeye
rağmen aklıselime davet ediyorum, her şeye rağmen bu
uzatılan eli reddetmemeye davet ediyorum. Soğukkanlı olun,
birikimli olun ve Cumhuriyet Halk Partisinin birikiminden ve tecrübelerinden
faydalanın değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Güzel bir
konuşmaydı, PKK terör örgütü deyince iyi oldu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
Yerinizden mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
37.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Levent Gökün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Gök zaman zaman son derece nazik,
çelebice konuşmalar yapıyor, zaman zaman da
anlayamadığımız şekilde tahkir eden konuşmalar
yapıyor. Biraz önce kürsüden konuşan AK PARTİli vekilin
konuşmasının içeriğine itiraz edebilir, sözlerine
katılmadığını beyan edebilir ama anlamıyor,
boyunu aşıyor vesaire gibi ifadeler analitik muhakemeyle ilgili
ifadeler değil, bu bir; nazik değil, iki; Levent Beyin zaman zaman
son derece nezaketli olan üslubuna da uymuyor, bu üç.
Sayın Levent Gök bizim grubumuza dönerek dedi
ki: Ana muhalefetin görüşlerine dört elle sarılın. Biz, tabii,
dört elle sarılacak görüşler olduğunda, emin olun, bunu
yaparız ama seçimlerden yeni çıktık. Zannediyorum, bu parlak
görüşleri Sayın Gök ve başka CHPli vekil arkadaşlar
milletimize defalarca anlattılar ve milletimiz sarılma lüzumunu
görmedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi,
milletimizin sarılmadığı ve Evet,
haklısınız, bu memleketi siz yönetmelisiniz. demediği
fikirleri, burada, kürsüden, üstenci bir anlatımla Millet kabul etmedi,
bari millet vekâleti size verdi, siz kabul edin. demesini son derece tuhaf
bulurum.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gök, buyurunuz.
38.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
duruşlarını soğukkanlı bir şekilde devam
ettireceklerine ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
yaşanan sorunları mutlaka Meclis iradesi altında çözeceklerine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
7 Haziran seçimlerinden sonra Suruçta 33 gencimizin bir bombalı
saldırıda hayatını kaybetmesi, daha sonra 1 askerimizin ve
2 polisin de odalarında uyurken vurularak öldürülmesi üzerine, biz,
olayın vahametini o günden görerek, bu Meclisi olağanüstü
toplantıya çağırdık 29 Temmuzda.
29 Temmuzda, terörün her türlüsünün
görüşülmesi, PKKnın, DHKP-Cnin, IŞİDin terörünün
görüşülmesi ve Meclisin ortak bir komisyon kurması ve ne
yapılması gerektiği konusundaki görüşümüzü 29 Temmuzdaki olağanüstü
toplantıda bu Mecliste tartıştık.
Bugünleri o günlerden görmüştük biz ve o gün,
Mecliste yapılan toplantıda, AKPli üyelerin oylarıyla PKK
terörüne karşı, IŞİD terörüne karşı, DHKP-C
terörüne karşı Meclisin ne yapacağına dair bir komisyon
kurulması önergesi reddedildi. Bir kere, bunu kayıtlara geçirelim.
İkincisi, ben, gerçekten olayın
karşılıklı sataşmalarla
sulandırılmasından yana değilim. Ne söylenirse söylensin,
elbette bütün arkadaşlarımızın görüşlerini
saygıyla karşılıyorum ama biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde, bu yangın yerine dönen
Türkiyede ana muhalefet partisi olarak sorunun çözümü konusunda son derece
samimi, son derece yapıcı önerimizi söylemeye, her türlü
eleştiriye rağmen, her türlü sözlerimizi çarpıtmalarına
rağmen söylemeye devam edeceğiz. Bu bizim Türkiye'ye olan
sorumluluğumuzdur, bu bizim Türkiye'de yaşayan 77-78 milyon
insanımıza karşı sorumluluğumuzdur. AKPli kimi
sözcülerin bu sataşmaları, sorunun ciddiyetini ve önemini azaltmaz;
tam tersine, ciddi ve önemli bir sorunla karşı karşıya
olduğumuz gerçek karşısında Cumhuriyet Halk Partisi olarak
duruşumuzu soğukkanlı bir şekilde devam ettireceğimizi
ve bu sorunu mutlaka ama mutlaka Meclis iradesi altında çözeceğimizi
ifade ediyorum.
Saygılar sunarım.
IX.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök
tarafından, Kürt sorununun çözümü ve terörle mücadelede Hükûmetin
uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde, başta eğitim ve sağlık olmak üzere
kamu hizmetlerinin verilmez hâle gelmesi, vatandaşların can ve mal
güvenliği üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi
sorunlar ile bunlara karşı alınacak önlemleri belirlemek
amacıyla 23/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Aralık 2015
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi grubu önerisi
lll-YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Yoklama talebi vardır, yoklama
talebini yerine getireceğim.
Yoklama talebinde bulunan yeter sayıda
sayın üyenin ismen tespitini yaptıktan sonra elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Sayın Gök, Sayın Yarkadaş, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Kesici, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Bekaroğlu, Sayın Sarıhan, Sayın Akaydın, Sayın
Çakırözer, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Çamak, Sayın
Yalım, Sayın Çıray, Sayın Hakverdi, Sayın Özkan,
Sayın Pavey, Sayın Temizel, Sayın Sağlar, Sayın
Kuyucuoğlu, Sayın Öz.
Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuttuğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sisteme
giren milletvekilleri ayrıca pusula göndermesinler lütfen.
(Yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
verdiğimiz süre bitmiştir.
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.44
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, yoklama
için verdiğim süre tamamlanmıştır. Sayın
milletvekilleri pusula göndermesinler.
Şimdi pusulaları kontrol ettireceğim,
mükerrer olup olmadığına bakacağım, daha sonra sonucu
açıklayacağım.
Sayın milletvekilleri, sisteme giren sayın
milletvekili sayısı 176, 184ü bulabilmemiz için 8 milletvekiline
daha ihtiyaç var. Fakat pusulayla isim ve imza gönderen sayın
milletvekilleri var, şimdi onların burada olup
olmadıklarını kontrol edeceğim.
Sayın Zehra Taşkesenlioğlu? Burada.
Sayın Tahir Öztürk? Burada.
Sayın Belma Satır? Burada.
Sayın Kani Torun? Burada.
Sayın Şahin Tin? Burada.
Sayın Bennur Karaburun? Burada.
Sayın Hacı Özkan? Burada.
Sayın Sami Dedeoğlu? Burada.
Sayın Naci Bostancı? Burada.
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
IX.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök
tarafından, Kürt sorununun çözümü ve terörle mücadelede Hükûmetin
uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, başta eğitim ve sağlık
olmak üzere kamu hizmetlerinin verilmez hâle gelmesi, vatandaşların
can ve mal güvenliği üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal
ve siyasi sorunlar ile bunlara karşı alınacak önlemleri belirlemek
amacıyla 23/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Aralık 2015
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
X.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Muğla Milletvekili Nurettin Demir aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Gelir Vergisi Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/318) (S. Sayısı: 11) (X)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 11 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
sayın milletvekillerini kürsüye davet edeceğim.
Tasarının tümü üzerine ilk söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günala
aittir.
Sayın Günal, buyurunuz.
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
milletvekilleri, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Maalesef, ben söylediğimde
arkadaşların hepsi itiraz ediyor ama kayıkçı
kavgasıyla saati 19.00 ettik. Şu an itibarıyla kanuna yeni
başlıyoruz. Genel Kurulumuz 14.00te açıldı.
Arkadaşlarımızın bu kavgayla falan pek alakası yok,
arkada sayın milletvekilleri hâlâ muhabbete devam ediyor. Ne gündemle
alakamız var
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda bir uğultu var, sayın hatibi dinleyelim lütfen.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Milletvekilliği
yoklama yapmaktan ibaret değil arkadaşlar. Şu anda saat 19.00a
geliyor ve gecikmiş olan, Yıl sonuna kadar yetişecek.
dediğiniz, vergi kanunlarıyla ilgili süre uzatım düzenlemesini
konuşacağız. Bu kadar önemli diyorsunuz,
şaşırıyorum yani her lafa cevap yetiştiren kadrolu
arkadaşlar var. Bunu baştan söyleyeceğim çünkü sonra yine dikkat
etmeyeceksiniz. Burada bak, bakıyor bir tanesi. Hem laf
yetiştiriyorlar, bu sefer grup başkan vekillerini de tahrik
ediyorlar, tekrar tekrar sataşmadan söz almak durumunda
kalınıyor.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Ya, sen konuşmanı yapsan
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Mehmet
ağabey, sadede gel ya.
MEHMET GÜNAL (Devamla) O biliyor, size
söylemiyorum, kendisi biliyor, bakıyor.
Arkadaşlar, burada önemli bir toplantı
yapacağız, dediniz ki: Yetişecek işler var. Yukarıda
apar topar
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Konuşmaya devam edersen bir şey yok.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Bir sakin ol, sakin ol. Ben
devam ederim, konuşmada bir şey yok, sıkıntımız
olmaz.
Yani şimdi ne yaptın? Neye
sataştın? Ne dedim ki ben daha sana?
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Bir şey yok, bir şey yok ki.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Mehmet
ağabey, tamam ya.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Seninle alakası yok,
dur bakalım; o biliyor, kendisi bakıyor.
Şimdi arkadaşlar, önemli kanunlar var.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Tamam, konuşun.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Uyaracağım ki bir
daha...
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Olan sizin iki dakikaya
oldu.
MEHMET GÜNAL (Devamla) İki dakika önemli
değil, beş saat yediniz, beş, beş; benim iki dakikadan ne
olacak yani beş saati yediniz.
Burada bu kanunu arkadaşlarımız
yukarı getirdiler, Değerli Komisyon Başkanımız burada,
bürokratları getirdi, bir tasarı hâlinde Bakanlar Kurulundan buraya
geldi. Neler var? Geçici maddeler var, bir sürü süre uzatımı
yapıyoruz. Şimdi, bunun süresini güzel, uzatıyoruz ama ne
zamandan beri uzatıyoruz? 2015 demişiz, şimdi yeniden 2020ye
uzatalım. Ya, bunlar, adı üstünde, geçici madde -sayın bakanlar
buraya gelip gidiyor, Komisyonda defalarca konuşuyoruz- bunların
tamamı kökten çözülmesi gereken maddeler. Dolayısıyla, biz bunu söylediğimiz
zaman sıkıntı oluyor ve birtakım sataşmalarda
bulunuyor arkadaşlarımız ama Bunların geçmesi lazım.
diyorsunuz. Bunların birçoğu şu anda eylem planında, geçen
seneki eylem planında, ondan önceki beş yıllık planda, onun
altındaki öncelikli dönüşüm planlarının tamamında yer
alan hususlar. Yaptık, yapacağız, yapıyoruz ama netice
itibarıyla yine geldik, yine burada maalesef geçici süreleri bir daha
kalıcı şekilde uzatıyoruz.
Arkadaşlar, belki Sayın
Başbakanın söylediği burada sataşıyorlar bana ama-
64üncü Hükûmetin eylem planına bakarsanız onun içerisinde var. Ben
sizinkinden bahsediyorum, sataşacak bir şey yok. Burada yazıyor;
vergi beyannameleri, mükelleflerle ilgili, vergi düzenlemeleriyle ilgili
Bunları ben kendim söylemiyorum, Hükûmetin burada açıklamış
olduğu eylem planında var. Yani gelir kalitesinin
artırılmasıyla ilgili, bir önceki eylem planınızda,
24üncü Dönemde açıklananda var. Peki, diyoruz ki: Buna
baktığımız zaman
Değerli arkadaşlar, vergi
kanunlarıyla ilgili, bizim Komisyonumuzda bekleyen bir Gelir Vergisi
Kanunu var. Sayın Akçay alt komisyon üyemizdi, o grup başkan vekili oldu,
Komisyondan ayrıldı, bizim kanun kadük oldu. Bakanımız
burada, Komisyon Başkanımız burada. Gelmiş, Maliye
Bakanımız gelince daha rahat söyleyebiliyoruz, Kalkınma
Bakanının o kadar dahli yok. Gelir Vergisi Kanunu bekliyordu, gitti.
Şimdi, eylem planının içerisinde var, diyor ki: 2015
Aralık ayına kadar gelirle ilgili istisna, muafiyet ve indirimlerin
bir envanterini çıkaracağız. Yukarıda sorduk Sayın
Bakana Bunları çıkardınız mı? Yok. Ama 2015
Aralık diye tarih koymuşuz. Bir taraftan bu işleri yapalım
diye söylüyorum arkadaşlara. Gereksiz şeylerle ne burayı ne
orayı ne bakanlıkları yeniden yeniden yormayalım.
Yapılması gereken işlerimiz var. Birçok yapısal önlem
söylüyorsunuz, memleketin meseleleri burada bekliyor. Peki, ne olacak? Bunlar
yapılacak. Ne zaman geldi? Aralık ayında geldi.
Şimdi, başka bir yanlışlık
daha var. Az önce Sayın Komisyon Başkanımızla
görüştük, grup başkan vekilleri görüştü, yeniden bir teklif daha
var, bir tasarı daha var. Bunların bir kısmının da
yine 31/12ye kadar çıkması gerekiyormuş. Ben anlamıyorum,
Erhan Bey Komisyonda söyleyince, Bakanlar Kurulu kararı elden
gezdiriliyor. deyince Sayın Bakan kızıyordu. Madem elden
gezdirmediniz diğer kanun maddeleri lazım değil miydi? Niye
onları da bu teklifin içine arkadaşlarla birleştirip
dercetmediniz? Şimdi hem bir tasarı geliyor -önceki gelen
tasarı- bir de teklif geliyor, hepsinde 31/12ye yetişecek iş
var. Yani biz de diyoruz ki bunların hepsini oturup ne lazımsa
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) İdare et Başkanım, Mehmet
Başkan.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ama araya haramları
sokuşturmadan yani helal olanları getirin, vatandaşla ilgili
olan ne varsa, sosyal desteklerle ilgili olan ne varsa, hakikaten
yapılması gereken şey varsa bizim görevimiz kanun çıkarmak.
Evet geçici olmuş, evet çıkaramamışsınız,
koydunuz, o zaman ocaktan itibaren bunları da gelin çıkaralım
diyoruz. Ama araya böyle gereksiz yere birtakım tartışmalar,
onlar onu dedi bunlar bunu dedi, derken perde arkasında da görüşmeler
devam ediyor, sonra burası bir çatışma arenası gibi herkes
karşılıklı bir şey söylüyor. Hem diyoruz ki yarın
da görüşeceğiz, öbürünü de görüşeceğiz hem yeni maddeler
var veya yeni teklifler var, bunları ne yapalım derken yasama
kalitesi açısından çok da iyi bir sınav verdiğimizi
maalesef söylemek mümkün değil. Bu kapsamda bu konularda daha
yapıcı olmamız lazım, önceden bunların
hazırlığının yapılması lazım. Bakanlar
Kuruluna da
İşte, kurumlardan görüş alınmış
olsaydı onlar bu arada eksik olanları söylerdi. Alelacele çıkarsa
tasarı veya teklifler dikkate alınmadan hazırlanırsa
maalesef böyle sorunları görmemiz mümkün oluyor.
Peki, bunun dışında defalarca
söyledik, bununla ilgili ne kadar vergiden vazgeçeceğiz, uzatıyoruz,
yıllık buradan vazgeçeceğimiz vergi nedir? Yani bir etki analizi
yaptınız mı? O da yok. Daha önceki 5018de var, Mevzuat
Hazırlama Yönetmeliğinde var, defalarca burada konuştuk ama
hâlen daha hiçbir kanunun ekinde biz bir etki analizi göremedik. Kalkınma
Bakanlığının yani eski DPTnin ve Hazine Müsteşarlığının
görüşleri ekine eklenir. Göremedik, öyle bir şey yok. Ne var? Her
seferinde araya Aman bunu da unutmuşuz, onu da yetiştirelim,
sıkıştıralım. denilen kanunlar geliyor.
Bu kanunun içerisinde vergi düzenlemeleri var ama
gelir vergisiyle ilgili, kurumlar vergisiyle ilgili, KDVyle ilgili, maalesef
bütün bu geçici maddeler kalıcı hâle gelmiş durumda. Bir
taraftan dahilde işleme rejimiyle ilgili düzenleme var, onunla ilgili
vergi düzenlemesi var, yine beş yıl diyoruz. Ama öbür taraftan
eylem planına bakıyoruz, tasarruflarla ilgili, cari açıkla
ilgili bir çok şey var. Dahilde işleme rejimini de yeniden gözden
geçireceğiz. demişiz ama burada beş yıllık süre
istiyoruz. Yani, bunu bir yıl yapalım, bu sene çözelim o zaman.
diyoruz. Hepsi için geçerli. Bu yapısal önlemlerle çözülmesi gereken
Eğer rejimin kökten değişmesi gerekiyorsa, suistimalleri
önleyecek şekilde, gerçekten dahilde işleme rejimi olarak üretimi,
ihracatla ilgili kolaylığı alıp iç piyasaya vermeyi
engelleyecek düzenlemeler yapacaksak bunun bu şekliyle beş sene
uzatılmaması lazım örneğin. Alıp yapısal olarak
bu sorunu çözmemiz lazım, gerçekten de bir amacına ulaşan
teşvik olması lazım, maalesef bunları da yapamıyoruz.
Yani, 64üncü Hükûmet Programında var, 24üncü Dönemdekinde var dedik,
yine burada da var. Yeniden beş yıllık uzatmaları bir esas
itibarıyla doğru bulmuyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunun
dışında, burada bir madde var ceza ve infazla ilgili. Maalesef,
burada da yine İç Tüzük ihlal ediliyor. Niye? diyeceksiniz. Çünkü bunun
bizimle, Plan ve Bütçe Komisyonuyla bir alakası yok. Efendim,
lazım. Lazımsa bu arada Adalet Komisyonunu da
çalıştıralım, ayrı bir şey yapalım. Yani
gerekli olan ne varsa onun için söylüyorum. Tasarının içerisine bu
şekliyle konuluyor. Yani komisyonların görevleri belli. 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun. Bu iş Adalet Komisyonunun işi, bizim işimiz değil
ama bu da ihtiyaçtan, sahibinden torbanın içerisine dercedilmiş.
Bunlar kanun yapma tekniği açısından, İç Tüzüke
aykırılık açısından önemli hususlar, bunlara dikkat
edilmesi lazım. Bu şekliyle eleştirilerimizi getirdik ancak
hazırlanmış tasarı bu hâliyle burada görüşülüyor.
Değerli arkadaşlar, bunların
ötesinde, burada birçok konu var. Bu çalışmalarla ilgili, Sayın
Bakan, özellikle vazgeçmelerle ilgili, bunun etkisiyle ilgili -yukarıda da
söyledik- bu kanun çıkmadan bize doyurucu bilgi verebilirlerse bu kapsamda
memnun oluruz. Çünkü, hâlen daha bu maddelerle ilgili ne kadar bir şeyden
vazgeçeceğiz, yıllık olarak bunun tahmini nedir; öbür tarafta,
bütçede gelir tahmininin olmaması gibi burada da vazgeçeceğimiz
unsurlarla ilgili tahminleri göremiyoruz. Bunların hepsi, değerli
arkadaşlar, bütçe disiplinini bozan şeylerdir. Onun için bunlara dikkat
etmemiz gerekiyor.
Tabii, bütçe disiplini deyince -biz
uyarıyoruz yine arada gümbürtüye gidiyor- geçen dönem burada olan
arkadaşlar biliyor, 2nci dönemden, 3üncü dönemden devam eden
birtakım kanunlar var. Onların burada görüşüldüğünü eski
milletvekili arkadaşlarımız biliyor. Yani, ne güzel eylem
planına yazmışız, işte Kamu mali disiplininden taviz
vermeyeceğiz. Sadece bütçe açıklarıyla ilgili rakamlardan
ibaret değil.
Bakın, burada elimde bir tane kanun
tasarısı var. Başkanlığa arzı 12/5/2010 tarihinde
kararlaştırılan Mali Kural Kanun Tasarısı. Yani,
Mayıs 2010. Yukarıda biz -Sayın Bilgiç hatırlar- gece
sabaha kadar çalıştırılıp apar topar Genel Kurula
indirmiştik, bir anda geri çekildi. Neden? Ya, seçim öncesi harcama
işimizi sıkıntıya sokmayalım. Bu kuralı koyarsak
bu katı olur, biz de bütçede o kadar esnek davranamayız. Gitti.
Aynı şekilde, yine -siz de biliyorsunuz-
geçtiğimiz seçim öncesi şeffaflıkla ilgili paket geldi.
Sayın Başbakan, G20 gündeminde de yer alan şeffaflık, hesap
verebilirlik çerçevesinde bir paket hazırlandığını
kamuoyuna duyurdu. Maddeleriyle şimdi vaktinizi almayacağım ama
bunun içerisinde milletvekilleriyle ilgili, dokunulmazlıklarla, mal
beyanıyla ilgili, siyasi partilerle ilgili, onların mensuplarının
mal beyanlarıyla, hesap verebilirliğiyle ilgili birçok şey
vardı. Bir anda, iyi niyetli bir şekilde Sayın Başbakan
Davutoğlunun getirdiği şey Sayın
Cumhurbaşkanının attığı fırçayla geri gitti.
Ya bu seçim arifesinde şimdi zamanı mı bunun? dendi,
şeffaflık paketi de geri gitti.
Şimdi bakıyoruz, Eylem Planında
Şeffaflık önemli unsurlardan birisi. diyor ama her seferinde
işimize geldiği zaman yapıp sonrasında bunu kaldırmaya
çalışırsak, bu düzenlemeler, sürekli geçici olanlar
kalıcı hâle gelir. Ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı?
Hafızanızı tazeleyeyim. Bu kanun böyle çıkarsa ilçe
başkanlığı, il başkanlığı yapacak
kişi bulamayız. dedi Sayın Davutoğluna. Gelin, bunlardan
vazgeçelim, popülizm yapmayalım. Ülkemizin ihtiyaçları belli.
Değerli arkadaşlar, bunlarla ilgili
yapılması gereken çok şey var. Bizim yapmamız gereken
çalışmalar var. Bu düzenlemeleri Hükûmetin de Hükûmet
programında ve Eylem Planında açıkladığı
yapısal önlemleri burada hep birlikte almamız gerekiyor. Aksi
takdirde, biz, sürekli olarak burada geçici maddeleri kalıcı hâle
getiren
İnanın seneye bu vakitler, yine aralık ayı gelsin
Bütçenin ertesinde normal bütçe yapacağımız için, bu ayın
bu zamanında kalıcı bütçemizi, yani 2017 bütçemizi Genel Kurulda
muhtemelen görüşüyor veya tamamlamış olacağız. Yine,
bakın, bu kafayla gidersek, buna benzer maddeleri yine yeniden
uzatalım diye önümüzdeki aralıkta da getirecekler. Gelin, bu
yapısal önlemleri hep birlikte alalım diyoruz.
Biz Milliyetçi Hareket partisi olarak
yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet
anlayışından yanayız. Hangi konuda? Hangi konuda?
Memleketin ekonomik, sosyal meseleleriyle ilgili çözüm bulma konusunda. Ama
Sayın Bostancı demin -biz sataşma işi çok
uzadığı için söz almadık, sayın grup başkan
vekilimiz de- MHP üye vermedi soruşturma komisyonuna. diyordu. Ya, biz,
o işe zaten baştan karşıyız. Haburunuza da
karşıydık, Oslosuna da karşıydık, efendim
Dolmabahçesine de karşıyız. Zaten bizim baştan
karşı olduğumuz bir şey. Ona bizi karıştırmadan,
kendi aranızda, siz, yine, o kayıkçı kavgasına devam edin.
Ama gelin, bu meselelerle bu milletin zamanını, bu milletin
Meclisinin zamanını almayalım. Eğer bir araya gelip
konuşursak bunu çözebilme şansımız var.
Az önce burada Antalya milletvekili
arkadaşlarım vardı. Sayın Enç burada. Cumhuriyet Halk
Partisinden arkadaşlarım da var. Biz bunun örneğini, geçen hafta
Antalyada
Rusya krizinin etkileriyle ilgili yapılması gerekenlere
ilişkin, Antalya Tarım Konseyinin davetiyle, Antalyanın ve
Türkiye'nin bu meselesini çözmek için alınması gereken önlemleri,
bütün oda başkanlarımızın, milletvekillerimizin -bütün
partilerden- valimizin katılımıyla hep birlikte oturduk
tartıştık. Hatta devamı da gelecek. Bir komisyon kuruldu.
Arkadaşlarımız tartışıyorlar. Niye? Bu ülkemizin
sorunu, bu Antalyamızın sorunu. Bütün arkadaşlarımız,
hangi partiden olursa olsun, aynı görüşleri orada serdettiler.
Yeniden toplanacağız. Cuma günü Sayın Tarım Bakanı
orada olacak. Onunla da arkadaşlarımız görüşecekler. Birer
temsilci belirledik.
Gelin bırakın bu işleri -ben onun
için kayıkçı kavgası diyorum, tırnak içinde- bir sürü
yapılacak işimiz var. MHP olarak hep söyledik: Gelin, bir tane
Anayasa komisyonu diyorsunuz, soruşturma komisyonu diyorsunuz, bir de
ekonomik önlemlerle ilgili yapısal aciliyeti olan şeyleri
alalım, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirsinler, Hükûmet otursun
Yani
sürekli eylem planı yayınlamakla bu iş olmuyor. Onların
hangisinin öncelikli olduğunu getirsin. Yazmış ama üç
aylıkta bir şey yok, bir tanesi var ekonomik finansla ilgili.
Vergilerle ilgili şey üç aylıkta yok. Altı ayın içerisinde
olanlarda var. O da zaten hazirana kadar sıraya girdi girdi, girmedi
kalır. Bunları alıp yapmamız lazım.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, burada,
gelirler politikasını, bugün konuştuğumuz vergilerle ilgili
gelirler politikasını bir bütün olarak ele alıyoruz ve burada,
verimlilikle ilişkili bir şekilde ileriye dönük bir gelirler
politikası uygulanması gerektiğini düşünüyoruz.
Harcamalarda israf ve verimsizliğin önüne geçerken bir taraftan da basit,
açık, uygun, düşük oranlı, eşit ve adil vergi
uygulamalarıyla vergi tabanının da genişletilmesi suretiyle
vergi gelirlerinin artırılmasını savunuyoruz. E,
aşağı yukarı bunu bütün partiler prensip olarak
savunduğuna göre acaba neden kaldı bizim Gelir Vergisi Kanunu diye
sormak lazım değil mi? Yani alt komisyona gideli kaç sene oldu, orada
bekliyor.
Değerli arkadaşlar, söylemeye
çalıştığım şey bu. Burada bekliyor ama neden
bekledi? Geçen gün söyledim, tam otuz yedi gün bir torba kanun
görüştüğümüz için bekledi. Bakın, tam otuz yedi gün sadece Komisyonda
görüştük. O arada, biz, hem Gelir Vergisi Kanununu çıkarabilirdik
hem diğer yapısal kanunları çıkarabilirdik. Nitekim, bizim
de desteklediğimiz hususlar bu kanun içerisinde Komisyonda iki ayrı
önergeyle eklendi, dercedildi.
Birisi, sanayi siciline tescil edilmiş şirketlerin
makine teçhizat yatırımlarıyla ilgili banka ve
sigortacılık muameleleri vergisinin alınmaması ki
Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde var.
İkincisi, emeklilerle ilgili aylık 100
lira ödeme ki bizim önerimiz daha farklıydı. Bunlarla ilgili bir
asgari ücret tutarında mart ayında, bir asgari ücret tutarında
da eylül ayında olmak üzere defaten iki ödeme demiştik ama yetmez ama
evet, buna da olumlu baktığımızı söyledik ve o
maddeler eklendi.
Şimdi, yine gelenler var, zaruri olduğunu
söyledi arkadaşlarımız. Bazıları esastan
karşı olduğumuz maddeler. Yine, teklifte ve tasarıda yer
alan bazı maddelerin eklenmesiyle ilgili teklifler oldu. Onları grup
başkan vekillerimiz de tartışıyor, bizler de
bakacağız, somut hâle önergeler geldiği zaman tartışacağız.
Neden? Hakikaten acelesi varsa ve gecikmiş bir düzenlemeyse burada onu
yapacağız.
Ama şunu da söylememiz lazım: Bunları
bir an önce bütçe görüşmeleri biter bitmez veya öncesinde yetişecek
kısımlarını ve arkasından da diğer yapısal
önlemleri hep birlikte alalım ki her seferinde böyle bir yama yaparak
böyle bir düzenleme yapmayalım.
Gelin bu dönemde Bütçe Komisyonunu düzgün
çalıştıralım. İç Tüzüke uygun bir şekilde, Plan
ve Bütçe Komisyonunun işi olmayanları ilgili komisyonlarda
görüşerek geçirelim. Plan ve Bütçe Komisyonu da bu yapısal önlemlerin
alınmasıyla ilgili gerekli çalışmaları yapsın ve
milletimizin lehine olan şeyleri iktidarıyla muhalefetiyle
yapalım. Ama bu şekliyle, O onu dedi, bu bunu dedi. Şunu
yaparız, bunu yapmayız. diye karşılıklı
şeylerle geçirirseniz maalesef milletimizin hayrına
olmayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tekrar söylüyoruz:
Milletimizin lehine olan düzenlemelerde arkanızda
olacağımızı, yanlış olanlarda da her zaman
doğruyu söylemeye, sizleri uyarmaya devam edeceğimizi söylüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günal.
İkinci söz, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırıma aittir.
Sayın Yıldırım, süreniz yirmi
dakikadır.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli heyet; hepinizi
saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Halkların Demokratik Partisi adına yasa
tasarısının tümü üzerine söz almış bulunmaktayım.
Ama ifade etmek isterim ki eleştirilerimin bir kısmını
Komisyon görüşmeleri esnasında da dile getirmiş biri olarak, söz
konusu tasarı birkaç açıdan problemlidir.
Birinci problem: Aslında geçen hafta
görüşülen, bu hafta görüşülen ve Sayın Komisyon
Başkanıyla bu sabah yaptığımız telefon
görüşmesinden de edindiğim izlenim o ki haftaya da kalacak olan
bölümlerle birlikte değerlendirildiğinde, normalde bir defada getirilmesi
gereken bir yasa tasarısı üç ayrı parça hâlinde getirildi ve hem
Komisyon hem Genel Kurul bu konuda enerjisini tasarruflu kullanamamış
veya yasa tasarısını bütünsel bir temelde ele alabilme,
inceleyebilme şansından mahrum kalmıştır.
Bir diğer husus: Üç parçada görüşmeleri ve
yasalaşma süreci tamamlanan bu tasarının bazı maddelerinin
başka ihtisas komisyonlarında görüşülmesi gerekirken özellikle
tali komisyonlar süreci pas geçilmek suretiyle direkt Plan ve Bütçe Komisyonunu
ilgilendirmeyen bazı maddeler direkt Plan Bütçe Komisyonuna
getirilmiştir. Bunlardan biri de 31 Aralık 2015te yürürlüğü
sona erecek olan Denetimli Serbestlik Yasası maddesidir. Burada özellikle
Adalet Komisyonunda görüşülerek Plan Bütçe Komisyonuna getirilmesi
gerekir. yönündeki muhalefetin ısrarlarına rağmen Komisyon,
Adalet Komisyonunda bu maddenin görüşülmesini oy çokluğuyla
reddetmiş ve çok da uzmanlık alanı olmayan, Plan Bütçe
Komisyonunun direkt ilgi alanında olmayan bir madde çok da fazla
değerlendirmeye, müzakereye tabi tutulmaksızın geçmiştir.
Bir diğer husus da -Sayın Bakan burada,
bilecektir- özellikle Komisyon aşamasından başlamak suretiyle
Hükûmet bu ve benzeri yasa tasarılarında eleştiri ve öneriye
kapalıdır. Bu yasa tasarılarının muhalefetin
eleştiri ve önerileriyle zenginleştirilmesi ve özellikle ete
kemiğe büründürülerek toplumun daha iyi istifade edebileceği bir
aşamaya getirilmesinden, iktidar, onun hem Komisyon boyutu hem de Genel
Kurul boyutuyla imtina etmektedir. Örneğin; bugün görüştüğümüz
yasa tasarısının Komisyonda görüşülmesi esnasında
muhalefetin verdiği 2 öneri
Bizzat Sayın Bakanın
ağzından ifade ediyorum -2 önerge vardı- Evet, önergelerin
içeriğine katılıyoruz. Bizim de olumlu
yaklaştığımız bir önerge. Ama önümüzdeki dönemde
bizatihi biz getireceğiz. Yani Muhalefetin getirdiği olumlu
eleştiri ve öneriler muhalefetin teklifiyle değil, biz yaparsak ancak
kabul olabilir. gibi anlaşılmaz bir yola, yönteme
başvurulmuştur.
Şimdi, bir diğer husus, görüşmekte
olduğumuz tasarının maddelerini tek tek ele
aldığımızda aslında torba yasa tasarıları kapsamına
girebilecek nitelikteki bir tasarıyla karşı
karşıyayız. Ancak, torba yasa olabilecek bu yasa
tasarısının maddeleri Sayın Başbakanın Bir daha
Meclis Genel Kuruluna torba kanun olarak nitelendirilen çok maddeli
yasaları getirmeyeceğiz. cümlesini tekzip etmektedir. Bu
tasarının maddelerinin tamamı göz önünde bulundurulduğunda,
geçen hafta, bu hafta ve önümüzdeki haftaya sarkacak olanları da
değerlendirdiğimizde bir torba yasadır ve Başbakanın
Bir daha torba yasa gelmeyecek. sözü üzerinden bir yıl geçmeden bir torba
yasa realitesiyle Meclis Genel Kurulu karşı karşıya
kalmıştır.
Özellikle, HDP Grubu olarak gelir vergisiyle ilgili
olan maddelere dair ifade etmemiz gereken en önemli ilkesel
tutumlarımızdan biri şudur: Hükûmetin sıklıkla dile
getirdiği Biz iç ve dış sermayeyi çok önemsiyoruz. Eğer
sermayeyi küstürürsek ve kaçırırsak ciddi problemler
yaşarız. sözü aslında özünde bir krize işaret etmektedir.
Bugün toplumun yaşadığı ve siyasi iktidarın ısrarla
kabul etmekten imtina ettiği bir ekonomik kriz yaşanmaktadır ve
sermayeye bu kadar yaslanmış, sermayenin olmaması durumunda
kamunun kendini sirküle edebileceği gerçekliğinden kopmuş bir
ekonomik yapı maalesef ama maalesef bir kriz ekonomisidir.
Buradan hareketle, sermayenin en önemli karakterinin
koyduğu sermayenin çok çok üstünde kâr elde etmeksizin hiçbir
yatırım yapmayacağı gerçeğini de göz önünde
bulundurduğumuzda sermayeye hizmet eden bir yasa tasarısıyla
karşı karşıyayız. Bu yasa tasarısının
amacı, ruhu, felsefesi; amacı kâr olan sermayeye hizmet etmektedir. Emeği
ucuzlatan, vergi muafiyet koşullarını sermaye lehine yaratmaya
çalışan bir yasa tasarısıdır. Gerek emeğin hak
etmediği bir yerde kalmasını derinleştiren gerekse vergi
adaletsizliği konusunda AKP hükûmetleri boyunca giderek derinleşen ve
sermaye lehine tecelli eden bir vergi sistemiyle karşı
karşıyayız.
Türkiye'nin ekonomideki en büyük sorununun gelirin
adaletsiz bölüşümü olduğunu, ülkenin kaynaklarının ülkenin
78 milyon insanını doyurabilecek ve insanca yaşam
koşullarıyla yaşamlarını sürdürebilmesine hizmet
edecek kadar varlıklı olduğunu çok iyi biliyoruz. Ülkenin gerek
tarımsal gerek hayvansal gerek üretime dayalı sanayi gerek hizmet
sektörü açısından hiçbir kaynak problemi yoktur ancak ülkenin sahip
olduğu kaynakların eşit bir biçimde, adaletlice bölüşümü
gibi bir sorunu vardır.
Geçen hafta ifade ettiğim bir hususu tekrar
ifade etmek isterim: Ülkedeki servet bölüşümünün rakamları AKP
iktidarları döneminde hep sermaye lehine ve yüksek gelirliler lehine krizi
derinleştiren ve makası açan bir istikamette ilerlemiştir.
Türkiye'deki vergi sisteminin adaletsizliği,
bugün gelir ve servet eşitsizliği göz önünde bulundurulduğunda,
artık bu gibi geçici yasalarla, vergi kanunundaki palyatif madde
değişiklikleriyle giderilme düzeyini çoktan aşmış
bulunmaktadır. Vergilerin yüzde 70ini dolaylı vergiler
oluşturmaktadır ülkemizde. Nüfusun
ağırlığını oluşturan yoksul ve emekçi
sınıflar gelirin ağır yükü altında ezilmektedir. Az
gelirliler çok vergi vermekte, çok gelirliler ise çok küçük vergilerle ticari
yaşamlarını sürdürmektedirler.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Sayın Vekilim, orada kimse yok, o tarafa bakın siz.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Onlar yasa maddeleri
oylandığında iki dakika içerisinde buraya gelirler.
Söylediğimizde maalesef iktidar partisi kızıyor. Sadece
yoklamada ve maddelerin oylanması esnasında iki dakika içerisinde
iktidar koltuklarını dolduran, sandalyelerini dolduran bir iktidar
partisi gerçekliğiyle karşı karşıya olduğumuzu
üzülerek ifade etmek durumundayım.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Muhalefet nerede? Onlar
da yok.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Yasayı siz
getirdiniz, onlar getirmedi, yasa size ait.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Hep beraber yaptık.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Buna
karşılık, nüfusun yüzde 20lik bölümünü oluşturan
varlıklı kesimin gelirin yarıdan fazlasına sahip
olduğunu ve o geliri tüketemediği için
Bakın, yoksulların
elde ettiği gelir sınırlı olduğu için gelirinin
tamamını tüketiyor ve gelirinin tamamını tükettiği için
de gelirinin tamamı vergilendirilmiş oluyor ama varsıllar üst
düzeyde kazanç sağladıkları için ve gelirlerinin
tamamını tüketmedikleri için önemli ölçüde vergiyle muhatap olma
sorumluluklarından muaf tutulmuş oluyorlar. Bu koşullarda
yoksuldan, emekçiden, ezilen halktan yana adil bir vergi sistemine ülkenin
ihtiyacı vardır. Tek tek maddeler bazında değil, bir bütün
olarak ülkedeki vergi sisteminin değiştirilmesine, bu
değişiklik sürecinde de özellikle vergileri tabana doğru yayan
değil, tavana doğru zorlayan, yüksek gelirliden daha yüksek oranda,
az gelirlilerden ise daha düşük oranda vergiler alan veya belli limitin
altında gelire sahip olanların ise tümüyle vergi muafiyetine sahip
olduğu bir vergi reformuna ülkenin ihtiyaç duyduğunu belirtmek
isteriz. Gelir Kanununun baştan sona yenilenmesi, ezilen ve emekçiden
yana bir perspektifle düzenlenmesi artık bir talep değil bir ihtiyaç
olarak ülke gündeminde, siyaset gündeminde, yasamanın ve yürütmenin
gündeminde veya önünde bulunmaktadır.
AKP döneminde banka ve şirketlerin kurumlar
vergisi yükü yüzde 9lar düzeyinde tutulmuş ve vergi yükleri
hafifletilmiş, tek tek kâr, faiz, rant geliri sahiplerinin gelir vergisi
olarak ödedikleri işçilerin ödediklerinin yanında çok çok cüzi
düzeylere çekilmiştir. Buna karşılık, AKP döneminde, AKP
Türkiyesinde gelir vergisinin yüzde 60ını ücretliler öderken,
faizden gelir elde edenler sadece vergi yükünün yüzde 10unu
omuzlamıştır. Yine, müteahhitlerin gelir vergisi havuzuna
yaptıkları katkı yüzde 4ler düzeyindedir. Her yönüyle vergi
emekçinin omuzlarındadır.
Bir diğer
husus, Türkiyede Muş, Bingöl, Ağrı başta olmak üzere,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kentlerde yoksulluk
oranı yüzde 20 gibi artık dehşet verici bir orana
ulaşmıştır. Mesele, göstergelerle oynayarak durumun düzeldiğini
ifade ederek atlatamayacağımız kadar hazin bir durumdadır.
İnsanların günlük yaşamında, alım gücünde, huzuruna,
refahına ve mutluluğuna yansıyabilen bir ekonomik tabloya ve
vergi realitesine ihtiyacımız vardır.
Burada
özellikle Dostoyevskinin Karamazov Kardeşler romanında ifade
ettiği üzere Yoksulluk, insanların işlemediği
suçların cezasını çekmektir. Yoksulluk, yoksulların
işlemedikleri suçların cezasını çekmekten başka bir
şey değildir. Ülkemizde de yoksulların tablosunu, perspektifini,
görüntüsünü çok iyi ifade etmektedir bu durum.
Bir diğer
husus
Yürürlük maddelerinden birinde, özellikle Adalet Komisyonuna gidip
tartışılmasını ısrarla istediğimiz ve
muhalefet partileri olarak Adalet Komisyonunda tartışılmadan
Plan Bütçe Komisyonuna gelmemesini istediğimiz denetimli serbestlik
maddesiyle ilgili bir hususa dikkat çekmek istiyorum.
Bakın,
denetimli serbestlik sadece iyi hâlli hükümlülerin istifade edebileceği
bir uygulama olarak beş yıldır ülkemizde yürürlüktedir. Bizim
ise ısrarla vurguladığımız, Komisyonda da ifade
ettiğimiz, muhalefet şerhimize de dercettiğimiz husus
şuydu: Ülkedeki bütün hükümlülerin denetimli serbestlik maddesinden
faydalanması gerekmektedir.
Bugün, bütün Genel Kurulla paylaşmak
istediğim bir hususu arz etmek istiyorum. Bakın, denetimli serbestlik
maddesinden istifade eden iyi hâlli hükümlüler kimlerdir, yasa maddesinden
okuyorum:
1) Mal
varlığına karşı işlenen suçlar.
Yani
hırsızlık, dolandırıcılık, yağma ve
görevi kötüye kullanma suçundan hüküm giyenler denetimli serbestlikten istifade
ediyorlar.
2) Hayata karşı suçlar.
Kasten adam
öldürmeden hüküm giymiş olanlar denetimli serbestlikten istifade
ediyorlar.
3) Hürriyete karşı suçlar.
Tehdit ve
şantaj, gasp suçundan hüküm giymiş olanlar denetimli serbestlikten
istifade ediyorlar.
4) Özel hayata karşı ve şerefe
karşı işlenmiş suçlar.
Bütün Genel
Kurulun affına sığınarak ifade etmek isterim ki tecavüz,
taciz suçlarından hüküm giymiş olanlar, hükümlerinin ve tutukluluk
hâllerinin son bir yılını denetimli serbestlikle
geçirebiliyorlar.
Peki, kimler istifade edemiyorlar? Siyasi tutsakların
hiçbiri istifade edemiyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünden hüküm
giymiş olanların hiçbiri istifade edemiyor. Örneğin, Özgecan
Aslanın katili, süresi geldiği zaman son bir yılını
denetimli serbestlikle geçirebilecektir.
Hüküm giymesi durumunda, gerçek tecelli etmiş
bir adalet kapsamında ceza yemesi durumunda Reza Zarrab son bir
yılını denetimli serbestlikten faydalanarak geçirebilecekti.
Peki, kim istifade etmez? Eğer Can Dündar ve
Erdem Gül hüküm giyerse, yargılandıkları madde kapsamından
-şu anda tutuklandıkları madde kapsamından söylüyorum-
şu denetimli serbestlikten istifade edemeyecekler.
Düşünün, hırsızın,
dolandırıcının, yolsuzluk yapanın, yetimin
hakkını yiyenin, tecavüz ve tacizde bulunanın
faydalandığı denetimli serbestlik maddesinden düşünce ve
ifade özgürlüğü mahkûmları ve siyasi tutsaklar istifade edemiyorlar.
Bu sebeple, Adalet Komisyonuna gitmesi gerektiğini ifade ettik ama iktidar
partisinin oylarıyla ve oy çokluğuyla ihtisas komisyonunda, Plan
Bütçe Komisyonunda reddedildi bu teklifimiz, bu önerimiz.
Sonuç olarak, değerli milletvekilleri,
belirtmem gereken en önemli hususlardan biri şu: Evet, ülkemiz, iç ve
dış politikada izlenmiş yanlışlıklardan ötürü
büyük bir ekonomik kuşatma altına alınmış ve tablo
giderek derinleşmektedir. Turizm gelirleri büyük bir tehdit
altındadır, tarımsal üretim gelirleri ve ihracatı ciddi bir
tehdit altındadır. Dış politikadan kaynaklı enerji
kaynakları itibarıyla dışa bağımlı olan ülke
gerçekliği önümüzdeki dönemde yükünü emekçinin, yoksulun çekeceği
enerji kaynaklarının perakende bir sunuşuyla karşı
karşıya kalacaktır. Bütün bunların nedeni, içte ve
dışta barış değil, maalesef, çatışmacı
bir kültürü esas alan ve ihtiraslarına esir olmuş bir AKP
iktidarı ile saray gerçekliğinden kaynaklanmaktadır. Bugün ülkemizde
son dört beş ayda yaşanan, sebebi ne olursa olsun,
çatışmalı kültürü kendi şehir merkezlerinde bile sivil
insanların da işin içerisinde öldüğü bir tablo ülkeyi ekonomik
düzlüğe doğru ilerleten bir tablo değildir. Burada ekonomik
olarak kalkınmanın en temel parametrelerinden birinin ülkede, gerek
ülke içinde gerekse dışta barışçıl bir politika
izlemekten geçtiğini çok iyi biliyoruz biz.
Bugün, işte, elinde silah olanlar şehre
indi diye 2015te şehirlerde sokağa çıkma yasağı ilan
ediliyor. diyen ülkenin Cumhurbaşkanının nasıl yirmi
beş yıl önceki söylemlerinin gerisine düştüğünü kendi
cümleleriyle ifade edeceğim. 1991 yılında Refah Partisi
İstanbul İl Başkanıyken hazırladığı
rapordan çok kısa bir pasaj okuyacağım: Evet, bugün doğu
ya da güneydoğu sorunu olarak adlandırılan sorun aslında
bir Kürt sorunudur. Sorun, gerçekte ulusal bir sorundur yani Kürt sorunudur ve
tarihin eski devirlerinden günümüze kadar Kürtlerin
yaşadığı toprakların adı da Kürdistandır.
Kürtlerin konuştuğu dil Kürtçedir, Türkçeyle ilgisi olmayan bir
müstakil dildir. Bölgede Kürt sorunu dolayısıyla olağanüstü
yasalar uygulanmakta ve bölge geniş yetkilere sahip olan genel bir vali
tarafından idare edilmektedir. PKK saldırıları dolayısıyla
bölge bir yanda devlet terörü, öbür taraftan PKK terörü arasında
sıkışıp kalmıştır. diye ifade ediyor
Sayın Cumhurbaşkanı yirmi beş yıl önce. Özel timin
bölgedeki uygulamaları âdeta hesap dışı, yasa dışıdır.
Bölgede yaşayan insanların ne mal ne can güvenlikleri söz konusudur.
İnsanlara bölgede yaşam hapsedilmiş durumdadır. Bugün,
güneydoğuda PKK eliyle sürdürülen silahlı mücadele şehre
inmiştir. 1991 raporu.
Sayın Başkan, toparlamam için eğer
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
bir dakika toparlamanız için ek süre veriyorum.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Devlet, kontrgerillasıyla, özel timiyle,
harcadığı trilyonlarca lirasıyla, köy korucusuyla sorunun
üstesinden gelemeyeceğini anlamak zorundadır. Bu temelde, devlet
terörü de kınanmalıdır. Rapordan okuyorum. Bakın, Refah
Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Bu
temelde, devlet terörü de kınanmalıdır. En son cümle olarak
şunu ifade edeyim: Devletin geleneksel zora ve silaha başvurma
yöntemi artık iflas etmiştir. Recep Tayyip Erdoğan yirmi
beş yıl öncenin çok çok gerisine düşmüş bir konsepti, o gün
iflas ettiğini iddia ettiği konsepti 2015 yılında bugün
Kürt şehirlerinde sivillere karşı uygulamaktadır. Bu
yönüyle de, hiçbir şekilde başarılı olma şansının
olmadığını kendisinin teyit ettiği bir politikayı
uygulama acizliğiyle Türkiye karşı karşıyadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu
temelde de söz konusu yasa tasarısına grup olarak muhalefet
edeceğimizi belirtmek isterim.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yıldırım.
Sayın milletvekilleri, birleşime kırk
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.37
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.28
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
11 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin talebi üzerine
Başbakanla görüştüğünü ve Başbakanın, Halkların
Demokratik Partisine ayrımcı bir tutum sergilemediklerini ifade
ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bir
açıklama yapmak durumundayım fakat Sayın İdris Baluken
henüz Genel Kurula gelmediği için
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Geldim,
geldim.
BAŞKAN Sayın Baluken, ilk iki oturumda
talebiniz üzere hem sayın bakanlarla hem Sayın Meclis
Başkanıyla görüşeceğimi ifade etmiştim. Daha sonraki
oturumda yaptığım görüşmeleri size
aktarmıştım fakat sizin yeni bir talebiniz vardı,
Sayın Başbakanla görüşmemi istemiştiniz. Ben de biraz önce
Sayın Başbakanla bir görüşme gerçekleştirdim. Sayın
Başbakana sizin ifade ettiğiniz durumları, sayın
bakanların telefonlara çıkmadıklarını, aynı
zamanda, HDPli milletvekillerinin cezaevlerine gitmeleri konusunda uygulanan
ayrımcılığı ifade ettiğinizi söyledim ve bu
ayrımcılığın nedenini öğrenmeye
çalıştım.
Sayın Başbakanın bana ifade
ettiği şey şu: HDPye ayrımcı bir tutum
sergilemediklerini özellikle ifade etti ve Sayın Adalet Bakanıyla da
bu konuyu görüşeceğini, en kısa zamanda bize geri dönüş
yapacaklarını da söylediler.
Bunu bilgilerinize sunuyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
39.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, bazı bakanlıklar
nezdinde Halkların Demokratik Partisine yapılan ayrımcı
uygulamaların Başbakanın müdahalesiyle ortadan
kalkacağını umduklarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür
ediyorum.
Biz, tabii, aktarılan bilgileri önemsiyoruz.
Burada Meclisin tutanaklarına geçecek şekilde Genel Kurula
yapmış olduğunuz bu bilgilendirme tarihe bir not olarak
düşülüyor aynı zamanda. Biz şunu merak etmiştik: Acaba,
Sayın Başbakanın başkanlık ettiği Bakanlar
Kurulunda HDP Grubuna ya da HDP'li milletvekillerine yönelik bu
ayrımcı yaklaşımları meşrulaştıran bir
karar mı alınmış? Bu kararın bir uygulamasıyla
mı karşı karşıyayız? Bunu açığa
çıkarmak üzere Sayın Başbakanla görüşmenizin Parlamentonun
ve milletvekillerinin itibarı açısından önemli olduğunu
ifade etmiştik. Sizin aktarımlarınızdan, Kabinede böyle bir
kararın alınmadığını, bazı bakanlıklar
nezdinde yaşanan ayrımcı uygulamalarla ilgili Sayın
Başbakanın da bir çaba içerisinde olacağını
anlıyoruz. Bunu önemsiyoruz. Umarız ki, Sayın
Başbakanın müdahalesiyle de bu uygulamalar önümüzdeki günlerde
ortadan kalkar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Evet Sayın Baluken, Sayın
Başbakan böyle bir ayrımcılık içerisinde
olmadıklarını ifade etti. Zaten HDP'den de önümüzdeki hafta
içerisinde bir görüşme talebinde bulunduklarını da dile getirdi.
Dolayısıyla bunların da kayda geçmesi önemlidir diye
düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/318) (S. Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde kalmıştık.
Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi adına Sayın Zekeriya Temizeldedir.
Buyurunuz Sayın Temizel, süreniz yirmi
dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz aldım. Bu vesileyle beni büyük bir heyecanla dinleyen bu dopdolu Genel
Kurula saygılarımı sunuyorum(!) (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, size de yeni görevinizde
kolaylıklar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, aradan önceki,
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerine sosyal sorunlarımız
ve terörle ilgili olarak tartışmalardan sonra bu kupkuru ekonomik
tartışmalar size birazcık yavan gelebilir, gelebilir ama sonuç
olarak, bunları da tartışmak zorundayız.
Meclisimiz ilk olarak geçici bütçe
tasarısıyla ilgili olarak çalışmasını yaptı,
yasasını çıkardı, hemen arkasından da bazı vergi
kanunlarında değişiklik yapan kanun tasarısını
getirdi. Genellikle, geçmişte bu tür ikinci aşamada gelen
düzenlemeler bütçe tasarısının peşine eklenir, öyle
çıkartılırdı; daha sonra, muhalefet bunlarla ilgili Anayasa
Mahkemesine giderdi, Anayasa Mahkemesi vergilerle ilgili
değişikliklerin bütçe yasalarıyla yapılmasının
Anayasaya aykırılığı nedeniyle bunları iptal
ederdi ancak iptal edene kadar bütçe kanununun uygulama süresi dolduğu
için de boşu boşuna bomboş bir zaman geçirilmiş olurdu. Bu
defa bu yasaların ayrı ayrı getirilmesini Anayasaya saygı
açısından önemli buluyoruz ve bu nedenle de ilgilileri bu
davranışlarından ötürü kutluyoruz. Ancak bu defa da Plan ve
Bütçe Komisyonunda bu teknik yasalar ve vergi konuları görüşülürken
bu maddelerin içerisine sıkıştırılmış olan
ve Plan ve Bütçe Komisyonunu doğrudan ilgilendirmeyen bazı
düzenlemeler nedeniyle de bu kutlamamızın birazcık havada
kaldığını belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşeceğimiz yasa tasarısının bazı maddeleri;
Gelir Vergisi Kanununun geçici 67nci maddesinde değişiklik, Katma
Değer Vergisi Kanununun geçici 23üncü maddesinde değişiklik,
5275 sayılı Kanunun geçici 4üncü maddesinde değişiklik,
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 2nci maddesi, 4632
sayılı Kanunun geçici 1inci maddesi ve 5510 sayılı
Kanuna bir geçici madde eklenilmesi
Dikkat ettiniz mi, bilmiyorum, bütün
maddelerin hepsi geçici, nedense sorunlara kalıcı bir çözüm
üretemiyoruz ya da geçici maddelerin bize tanımış olduğu
süreyi doğru dürüst, kalıcı, gerçek anlamıyla reform
sayılabilecek düzenlemelerle dolduramıyoruz. Günü kurtaralım.,
Şimdilik şöyle bir çözümle idare edelim, sonra kalıcı bir
çözüm bulmak üzere çalışırız. diyoruz ama geçici
maddelerin süresi bitene kadar bir daha bu konulara kolay kolay dönemiyoruz.
Önünüzdeki tasarının en önemli maddeleri
de artık geçicilik niteliğini çoktan yitirmiş, on yıldan
beri geçici olan, on yıl boyunca geçici olan, şimdi de beş
yıl daha eklenerek on beş yıl boyunca geçici olmak üzere
hazırlanmış bir tasarı.
Doğal olarak, güncel olaylara anında
uyamama nedeniyle bu tür düzenlemelerin yapılması doğaldır.
Öyle olaylarla karşılaşırsınız ki bunun gelecekte
nasıl bir şey olacağını tahmin edemezsiniz ya da o
anda bulunabilecek çözümün gelecekte nasıl sonuçlar vereceğini tahmin
edemezsiniz, Bunu geçici olarak şöyle bir düzenleyelim. diyebilirsiniz,
bunda pek fazla bir sorun yok.
Değerli milletvekilleri, ancak sizlerin bu
kararı verirken yaptığınız düzenlemenin neye mal
olacağını da bilmeniz gerekiyor. Bu düzenlemenin topluma neye
mal olacağını, alternatif olarak maliyetini, bu maliyete
değip değmediğini mutlaka bu Mecliste tartışmamız
gerekiyor, aksi takdirde sadece ve sadece günü kurtarmak üzere
yaptığımız düzenlemelerden, belirli kişi ve gruplara
hiçbir sonucu olmamasına karşın sürekli kaynak transferiyle
karşı karşıya kalabiliriz. Bu Mecliste böyle
kararların alınması, bu sorumlulukların altına imza
atılabilmesi için mutlaka bu maliyeti görmek zorundasınız, bu
maliyetten bizler kaçınamayız.
Nitekim, on yıldır yürürlükte olan bu
geçici maddelerden Gelir Vergisi Kanununun geçici 67nci maddesi nedeniyle ne
kadar vergiyi almaktan vazgeçtiğimizi bilmiyoruz. Şunları
yanlış anlamayın: Yani elbette ki belki bu düzenlemeler
yapılmamış olsa o verdiğim rakamların büyük bir
kısmı gerçekleşmemiş olabilirdi, ayrı bir olay. Burada
verilen rakamların hiçbir tanesi birebir doğru olarak kabul edilecek
rakamlar olmayabilir, bu da doğru olabilir. Ama burada bir potansiyel
olduğunu ve bu potansiyelin kararını verirken bu verilerin kullanılması
gerektiği gerçeğini asla göz ardı etmemeliyiz.
Değerli milletvekilleri, 5018 sayılı
Yasanın yani Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 18inci maddesi
Hükûmete Meclise bu konuda bilgi verme zorunluluğunu getiriyor. Yani
burada geçici 67nci maddenin süresini beş yıl
uzattığınız takdirde tahmini olarak ne kadar vergiyi
almaktan vazgeçeceğinizi Hükûmetin burada sizlere söylemesi gerekiyor.
Sizin de buna göre karar vermeniz gerekiyor. Bu olmadı, belki hükûmet
kurma ve genel seçimler nedeniyle devletin tam anlamıyla
çalışamamasından oldu ama bundan sonraki süreçlerde bunun
olacağını varsayalım. Bunu varsaydık ama biz yine de
ulaşabildiğimiz verilerle bunun maliyetini çıkarmaya
çalıştık.
Değerli milletvekilleri,
ulaştığımız verilere göre, istisna kapsamında tek
bir kuruş vergi almadığımız yabancılara
yapılan faiz ödemelerinin on bir yıl içerisinde 111 milyar dolar
olduğunu gördük, 111 milyar dolar. Ayrıca, dış borç faiz
ödemelerinden de 46 milyar doları yabancılara ödemişiz. Toplam
olarak devlet iç borçlanma senetlerinden bu sene içerisinde yabancılara
yapılan ödeme 158 milyar dolar, 158 milyar dolar. Böyle bir kaynakla neler
yapılabileceğini tahayyül edin, neler olabilir onlara bakın.
Eğer bu borçlar nedeniyle 158 milyar dolar
doğru dürüst yatırım projelerine gitmiş olsaydı, döviz
kazandırıcı işlemler sağlamış olsaydı,
belki de içimizden Doğru bir karardır, helal olsun. diyebilirdik.
Bunu bilmiyoruz, bunu kesin olarak bilmiyoruz ama bu paralar yani 158 milyar
dolar faiz ödediğimiz bu kaynaklar konut inşaatlarına
gitmişse, iç tüketimde kullanılan ürünlerin ithalatında
kullanılmışsa, dolayısıyla Çinden gelen, başka
yerlerden gelen ve bütün alışveriş merkezlerimizi dolduran
ürünler için harcanmışsa işte bu kabul edilecek bir olay
olamıyor. O nedenle, buradaki kararlarda bu bilgilerin önemi
kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, bunların nereye
kullanıldığını bilmediğiniz takdirde,
zenginleşiyoruz diye, akıllı telefonlarımız oluyor
diye sevinirken bir de bakıyoruz ki ülkenin geleceğini ve ekonomik
bağımsızlığını ipotek altına
almışız. Şimdi, buraya kadar, 158 milyar dolar, tamamen
yabancılara ödenen, dolayısıyla da 67nci maddeye göre, geçici
67ye göre stopajı sıfır olan, beyanname verme yükümlülüğü
olmayan gelirlerdi bunlar.
Şimdi de iç piyasada neler olmuş onlara
bakalım. Bunun için de son 2003 yılından 2015 yılına
kadar olan on üç yıllık süreyi aldık. Bu arada 544 milyar Türk
lirası -diğeri dolardı, bu Türk lirası- faiz ödemesi
yapıldığını gördük. Bu, birincil piyasadan yani
doğrudan doğruya hazine borçlanmalarından çıktı.
İkincil piyasada devlet iç borçlanma senetleriyle ilgili olarak yapılan
işlemlerin ayrıntısını bilemiyoruz, hangi aşamada
ne kadar gelir elde edildi, bunu pek fazla elde edemiyoruz. O nedenle, bu
konuda bir gelir rakamı veremiyorsunuz ama bu konuda da işlem hacmi
verebiliyoruz. Dolayısıyla, devlet iç borçlanma senetleriyle ilgili
olarak ikincil piyasada borsa dışı ve borsa içi işlemlerde
on iki yıl içerisinde yapılan işlem 8,6 trilyon lira, 8 trilyon
lira. Yani, kısacası, şu anda kararını
vereceğiniz olay yılda ortalama 1 trilyon liralık bir işlem
hacmini kapsıyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri Buradan ne
kadar gelir elde ediliyordu, buradan ne kadar vergi alınabilir? konusu bu
belirlemeler sırasında elbette ki çok belirsiz. Bu tahminlerin
doğru, buradan çıkan verginin doğru olduğu konusunda bir
ısrarımız yok, onu özel olarak belirtiyorum. Rakamları bir
olasılık olarak veriyoruz ama ortalama 1 trilyon lira olan bu iş
hacminden 20 milyar liraya kadar yıllık vergi
alınabileceğini tahmin ediyoruz. Şimdi, bizler bundan
vazgeçiyoruz. O zaman çok net bir şekilde bunun
karşılığında neler
sağlayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Bundan vazgeçiyoruz,
olabilir, tercihtir -zaten vergi bir tercihtir- bu tercihi yapıyoruz ama
bunun karşılığında ne yapıyoruz?
Değerli milletvekilleri, şu hususu asla
göz ardı etmememiz gerekiyor: Türkiye son on iki yılda 588 milyar
dolarlık dış ticaret açığı verdi, 444 milyar
dolar da cari açık biriktirdi yani yılda ortalama 40 milyar dolara
geliyor. Bu yıl içerisinde kamu 5 milyar dolar, bankalar 109 milyar dolar,
şirketler 57 milyar dolar olmak üzere toplam 171 milyar dolar borç ödemesi
yapacaklar, bir yıl içerisinde olacak bu. 35-40 milyar dolar
civarında da cari açığımız var, eder size 210 milyar
dolar.
Değerli arkadaşlar, 210 milyar dolar borç
ödeme yükümlülüğü olan veya döviz bulma yükümlülüğü olan bir ülke
eğer yabancı paraya bu kadar muhtaçsa, döviz
kazandırıcı işlemleri bu kadar sınırlı ise
bu takdirde oturup da yabancı sermayeyle ilgili düzenlemeleri yapma
konusunda eli kolu serbest bir ülke değildir, istediğiniz gibi
davranamazsınız isteseniz de. Böyle olunca bu durumda size borç
verecek olanlar karşınıza gelirler, isteklerini sıralamaya
başlarlar. Ne olur yabancı sermayenin istekleri? Önce, vergisel
avantajların sürüp sürmeyeceğini öğrenmek isterler. Biz yine
eskiden olduğu gibi sıfır stopajla buradan gelir elde edebilecek
miyiz, etmeyecek miyiz? derler. Yapısal reformlar dizisinin
gerçekleşme olasılığını
araştırırlar. Dünyadaki gelişmelere göre Merkez
Bankasının nasıl tavır alacağını izlerler.
Hükûmetin seçim vaatleri için kaynağı nasıl ve nereden
sağlayacağını bilmek isterler. Biz doğal olarak deriz
ki: Bize kimse hesap soramaz. Ama, değerli arkadaşlar,
unutmayın, alacaklı olan haklı oluyor. Ayrıca
Bankaların ve özellikle de şirketlerin borcu çok yüksek. Devleti
bunlar niye ilgilendirsin? derseniz, denilebilir yani, ama, asla unutmamak
gerekiyor ki devlet bir bütündür, devletin herhangi bir alanındaki çökme
devletin sorunudur. Bunlara bakmak mümkün değildir. Kaldı ki
şirketlerin bu kadar borçlanması yine bir devlet kararıyla
olmuştur. Daha önceki dönemlerde, hatırlayın, özel
şirketler döviz kazandırıcı işlemleri yoksa, yurt
dışı müteahhitlik hizmetleri yoksa, turizm gelirleri yoksa dolar
olarak borçlanamazlardı, dövizle borçlanmaları yasaktı. Haziran
2009 Kararnamesiyle döviz kazandırıcı işlemleri olmayan
şirketlerin de dövizle borçlanmasının önü açıldı ve
inanılmaz şekilde, özel şirketlerin 175 milyar dolarlık
dış borcu bu şekilde ortaya çıktı.
Şimdi,
bütün bunların üzerinde çok fazla durmak istemiyoruz. Zaten
tartışmaya girdiğimiz zaman da bu işin altından
kalkmak o kadar kolay değil böyle bir toplantıda. Merkez
Bankasındaki dolar rezervimize de güvenemeyiz. 120 milyar dolar
dolayındaki -116, değişiyor tabii ki belki bugün 121dir- döviz
rezervimiz, değerli arkadaşlar, bizim değil. Bunun neredeyse
yüzde 50si, 60 küsur milyar doları bankaların munzam karşılıkları.
Yani, bize emanet edilmiş, Merkez Bankasında bizim onları
sakladığımız ve faiz ödediğimiz şeyler, paralar.
Net rezervimizin 30-35 milyar dolar olduğunu da bilelim. İşte
biz bu koşullar altında dışarıdan sermaye gelmesinin
şimdiye kadar teşviki olarak düşündüğümüz bu hükümlerini
yeniden uzatmak istiyoruz, uzatalım ama derhâl bir şey yapalım.
Biz yabancı sermayeyi ürkütecek davranışlardan
kaçınıyoruz -güzel- bize faiz artışı olarak dönecek
olan kararlardan da kaçınıyoruz -çünkü istediğiniz gibi alabilirsiniz,
size nasıl olsa o geri döner faiz artışı olarak- ama bu
arada demeliyiz ki değerli arkadaşlar, biz bunu geçici olarak,
belirli bir süre için yapıyoruz ama biz yapısal reformlara
girişiyoruz. Peki, yapısal reformlarınız ne olacak?
Değerli arkadaşlar, yapısal reformunuzun ilk adımı
kesin olarak döviz üreten, döviz kazandırıcı işlemler olan
sınaiyi geliştirmek olacak. Sadece iki rakam vererek şunu
söylemek istiyorum: 2014 sonu itibarıyla 240 milyar dolarlık imalat
sanayisi ihracatımız olmuş ama 190 milyar dolar da
ithalatımız olmuş yani bizim imalat sanayimiz 100 dolarlık
üretim yapabilmek için 80 dolarlık ithalat yapmak zorunda
kalmış. Bazı sektörlerde bu olay yüzde 80i geçmiş, kimya
sanayisinde inanılır gibi değil ama yüzde 126. Alıyorsunuz,
kullanıyorsunuz, ürettiğiniz o kadar ama maliyetleriniz nedeniyle
fazla. Dolayısıyla da değerli arkadaşlar, bizim orta ve
ileri teknoloji düzeyi olan sektörlerimizin, üretim yapamayacak durumda olan
sektörlerimizin büyük bir hızla derlenip toparlanması lazım.
Yapacağımız reform budur, yapmak zorundayız, başka
çaresi yok.
Bankalar sektöre kredi vermek için
dışarıdan borç alıyorlar çünkü tasarruf hacmimiz yüzde
2lere düşmüş. O zaman, kesinlikle bu tasarruf hacminin -zorunlu
tasarruflar dâhil- yükseltilmesine ilişkin düzenlemeleri yapmamız
lazım. Ekonomimizi dolarizasyondan kurtarıp Türk lirası
üzerinden para politikası yürütecek bir hâle getirmemiz lazım. Bunu
hep beraber yapmalıyız; bakın, o yanlış yaptı,
şu şunu yaptı, bu bunu yaptı falan filan diye
tartışmaya gerek yok. Bizim bunu çözmemiz lazım, aksi takdirde
olmaz. FEDin dünyada bu kadar hâkim olduğu bir zamanda
bağımsız para politikası izlemek kolay bir olay
değildir, beladır, başınıza olmadık işler
açılır. Ama bunu gerçekleştirmek zorundasınız.
Yapacağınız her yatırım için dışarıdan
kredi aldırıp onu kullanmaya kalkarsanız bunun altından
kalkmak mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, eğer Merkez
Bankamızı dolarizasyona mahkûm edip sadece dolar kurlarıyla
ilgili olarak karar almak durumunda bırakır isek yatırım,
büyüme ve işsizlik öncelikleri arasında Merkez Bankasını
kesinlikle darmaduman ederiz. Bu konulardaki tartışmalar buradaki
yirmi dakikalık bir süre içerisinde yapılamaz ama bu Meclis
Türkiye'nin, özellikle de döviz kazandırıcı işlemlere
dayalı sınaisini yaratmak için bir sanayi planı yaratabilirse
yapabileceklerinin fazlasını bile yapmış olur.
Ben bu duygular içerisinde, bundan sonra getirilecek
olan bu tür geçici düzenlemelerin hem neye mal olduğunu hem alternatif
kullanım imkânlarını hem de hangi süre içerisinde hangi
yapısal reformlar yapılmak suretiyle bu geçici düzenlemelerden
kurtulabileceğimizi belirtecek bir konuma geleceğini umuyor, bu
duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Temizel.
Gruplar adına son konuşmacı Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
İbrahim Mustafa Turhan.
Buyurunuz Sayın Turhan.
Süreniz yirmi dakikadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM MUSTAFA
TURHAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gündemimizde olan, görüşülmekte olan 11 sıra sayılı ve
(1/318) numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla
ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi en içten
duygularımla saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tartışmakta
olduğumuz konu -daha evvel konuşan hatiplerin de değerli
konuşmacıların da ifade ettiği gibi- aslında bir
süredir yürürlükte olan ve sermaye kazançlarıyla ilgili belli düzenlemeler
yapan bir yasanın o zamanki hazırlanmasında yürürlük süresi 31
Aralık 2015 tarihinde sona ereceği için uzatılması ve yine
bir de bununla yakından alakalı olarak 31 Aralık tarihinde
geçerlilik süresi dolacak bazı başka kanunlarda da bu temdidin
yapılmasıyla ilgilidir. Kuşkusuz, konuşulan konuların,
başta sermaye kazançlarının vergilendirilmesi olmak üzere, çok
daha kapsamlı bir şekilde ele alınıp
değerlendirilmesinde yarar var. Nitekim, zaten Hükûmetimiz de bu durumun
farkında ve Sayın Başbakanımızın kamuoyuyla
paylaştığı 25 maddelik öncelikli dönüşüm
programları içerisinde yer alan ve bir takvime de bağlanmış
olan yapısal reformlar arasında birisi de bu Gelir Vergisi Kanunu.
Tabii, bu Gelir Vergisi Kanunu görüşülürken bu konuları tekrar
tafsilatıyla görüşmek imkânı bulacağız.
Tabii, malumları olduğu veçhile 1
Kasımda seçimler yapıldıktan sonra Hükûmetin kurulması,
komisyonların teşekkül ve Meclisin çalışmaya
başlaması için geçen süre zarfında bunu bir aciliyet olarak
getirmek durumu hasıl oldu. Zira, bakınız, bahsettiğimiz
şey -özellikle bu sermaye kazançlarının vergilendirilmesinden
bahsediyorum- Türkiyedeki bütün bankacılık sistemini, bütün tasarruf
sahiplerini, bireysel emeklilik sistemini ve Türkiye'de sermaye
piyasalarına yatırım yapmış bütün bireysel ve kurumsal
yatırımcıları ilgilendiren bir husus. Bankalar, denetim
şirketleri bilişim sistemlerini bu varsayım üzerine
kurmuşlar. Yani bir başka deyişle muhal farz biz şu anda bu
temdidi yapmasak önümüzde kalan çok az bir süre içerisinde bütün
bankacılık sisteminin, denetim şirketlerinin ve daha birçok
belki yatırım kuruluşunun bilişim sistemlerini
değiştirmesi gibi akılların almayacağı, kabul
etmeyeceği bir durumla karşı karşıya kalmış
oluruz. Yani dolayısıyla, şu anda en doğru karar bu sürenin
uzatılması olacaktır. Bu, işin pratik yönü.
Tabii, bu konuda reform yapılmaz değil,
mutlaka yeri geldiğinde bu tartışılacaktır ancak tabii
ki bu reformu yaparken bu reformun zamanlamasına dikkat etmek gerekir. Çünkü
eminim hepimiz hatırlayacağız, Türkiye'nin tarihinde,
geçmişte bu sermaye kazançlarının vergilendirilmesiyle ilgili
yanlış zamanlarda atılan yanlış adımların
ciddi sıkıntılara yol açtığını ve bir süre
sonra maalesef o adımlardan rücu edilmek gereğinin hasıl
olduğunu da akılda tutmak gerekir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, burada sermaye
kazançlarının vergilendirilmesiyle ilgili konuşurken ben
muhalefetin değerli temsilcilerinin sözlerini dikkatle dinledim fakat o
sözleri dinlediğim zaman bende oluşan intiba, sanki Türkiye'de
sermaye kazançları, sanki Türkiye'de faiz gelirleri, sanki Türkiye'de repo
gelirleri, sanki Türkiye'de mevduat gelirleri vergilendirilmiyormuş gibi
oldu. Bilmiyorum, belki ben yanlış bir intiba edinmiş olabilirim
ama sözlerin geneline hâkim olan böyle bir hava vardı. Oysa, burada bir
kere daha altını belki de çizmeliyiz ki Türkiye'de vergilendirilmeyen
sermaye kazancı hemen hemen yok gibidir. Yani, tabii ki bunun seviyesi
tartışılabilir, daha fazla vergilendirilmeli diye fikir
savunulabilir ama şunu bir kere daha tekraren vurgulamakta yarar var: Bir
kere tam mükellef kurumların tamamı bu gelirlerini beyan edip
kurumlar vergisi matrahlarına dâhil ediyorlar ve vergi ödüyorlar. Yine,
tam mükellef gerçek kişilerde, sadece Borsa İstanbulda alım
satım kazancı farkından -o da tek hisse senetleri için, yoksa
menkul kıymet yatırım fonları için değil- tek hisse
senetlerinin alım satım fiyat farkından doğan kazanç
vergiden istisna ediliyor ki bu zaten dünyada da son derece yaygın bir
uygulamadır. Çünkü takdir edersiniz ki zaten bu hisse senedi
fiyatlarının yükselip alçalmasıyla oluşabilecek alım
satım kazançlarının yani sürekli olarak vergi konusu
yapılması sermaye piyasalarının gelişimi
açısından da son derece menfi bir netice doğurur.
Peki, biz, sermaye kazançlarından, bir
görüşe göre -yani bunun düşük olup olmadığı tabii ki
tartışılır ama muhal farz kabul edelim ki bu oran
düşüktür- düşük oranda vergi almakla acaba gerçekten sermayeye mi
hizmet ediyoruz? Acaba gerçekten bir şeyden mi vazgeçiyoruz? Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Türkiyenin hedefi kişi
başına millî gelirini 25 bin dolar seviyesine çıkarmaktır.
Aynı zamanda, kişi başına geliri 25 bin dolar seviyesine
çıkarmak hani sadece zengin olalım, zenginleşelim diye
istediğimiz bir şey de değil çünkü, ancak böyle bir millî gelir
düzeyine ulaşmak için, gayret ettiğimiz takdirde, her yıl
iş gücü piyasamıza katılan 1 milyonun üzerinde gencimize iş
imkânı sağlamak, toplumsal hareketliliğin yüksek olduğu
Türkiyede kırsal kesimden kentlere, kentlerde de daha çevreden merkeze
doğru, daha nitelikli iş arayışı içindeki
vatandaşlarımızın bu ihtiyaçlarını
karşılamak mümkün olacaktır. İşte, bunun için muhakkak
ki yatırımların yapılması gerekiyor. Peki, bu
yatırımı ne şekilde finanse edeceğiz? Ha, burada
karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Yurt içi
tasarruflarımız -bu yatırımları- sürdürülebilir
potansiyel büyüme hızında ve ihtiyaç duyduğumuz istihdam imkânlarını
sağlama noktasında Türkiyenin beklentisini karşılamak için
şu anda içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla henüz yeterli
değil. Peki, o zaman? O zaman tasarrufu teşvik etmemiz lazım.
Şimdi, yine değerli heyetinizin
malumlarıdır ki devletin bir şeyi teşvik etmek, bir
şeyin çoğalmasını, artmasını sağlamak
istediği zaman yapacağı şey, bundan diğer faaliyetlere
nispetle daha düşük vergi almaktır. Dolayısıyla, Türkiye'de
sermaye kazançlarının vergilendirilmesinde tercih edilen rejimin
temelinde yatan, aslında deminden beri burada tartışılan
yurt içi tasarrufları da teşvik etmek amacını
taşımaktadır. Tabii, bunun yanı sıra yurt içi
tasarruflarımız istediğimiz düzeye gelinceye kadar Türkiye'nin
küresel yatırımlar açısından bir cazibe merkezi olmak
istemesinden daha doğal da bir şey yoktur.
Bu vergilendirmenin yöntemi tartışma konusu
yapılabilir. Denilebilir ki: Stopajla vergilendirme yerine beyanname
usulüyle vergilendirilse daha doğru değil mi? Değerli
arkadaşlar, yine hepinizin malumlarıdır ki ülkemizde ücret
gelirlerinin de önemli bir kısmı aslında stopaj usulüyle
kaynaktan kesilerek vergilendirilmektedir. Zira, bu, belli avantajlar
sağlayan, belli kolaylıklar sağlayan bir yöntemdir. Üstelik de
bakın, şöyle bir an için düşünelim, kolay bir örnek olsun diye
hazine bonolarından, devlet tahvillerinden bahsedelim. Şimdi, devlet
tahvilinin vergilendirmesinde desek ki biz: Biz bunu daha yüksek oranla
vergilendireceğiz ve stopaj yerine beyanname usulüyle
vergilendireceğiz. Şimdi, peki, bildiğimiz gibi, kamu
maliyemizin sıhhatli bir şekilde işlemesi veya kamu maliyesini
de bir tarafa bırakın, devletlerin, sermaye piyasalarında etkin
bir fiyatlama mekanizmasının oluşabilmesi için belli miktarda
borçlanmaya ihtiyaçları vardır. Peki, siz borçlanacaksanız sizin
için rasyonel olan şey, borçlanma maliyetinizi olabildiğince
aşağıya çekmek değil midir? Siz kendi
yapacağınız borçlanmadan hem de bu borçlanma araçları
genellikle iskonto usulüyle satılıp yani bir başka deyişle,
ödeyeceğiniz faiz peşin olarak ödenirken bundan ben yüksek
oranlı vergi alacağım demeniz hâlinde, kuşkusuz, size borç
veren, bu maliyetin çok önemli bir kısmını o fiyatın
içerisine yedirecek ve aslında daha ileride tahsil edeceğiniz
vergiyi, faizin bir kısmı olarak peşin olarak ödemeniz gibi bir
durumla karşı karşıya kalacaksınız. Hele de bunu
beyanname usulüyle yaparsanız peşin ödediğiniz faizin içindeki
vergiyi bir sonraki tahsilat döneminde verilen beyannameyle almak gibi, yani
aradaki zaman farkından dolayı da kayba uğramak gibi bir
yanlışlığın ve yanılgının içine düşmüş
olabilirsiniz.
Yine konuşmalar sırasında ifade
edildiği için vurgulamakta yarar gördüğüm bir husus var, o da, ben,
tabii ki Türkiyede sermaye piyasalarının gelişmesini sermayeye
hizmet etmek olarak düşünmüyorum. Çünkü, değerli arkadaşlar,
sermaye piyasaları, aslında servetin tabana
yayılmasını sağlayan çok önemli ve toplumsal işlevler
gören de mekanizmalardır. Çünkü, takdir edersiniz ki
vatandaşlarımızın hepsinin sahip oldukları küçük
birikimlerle bir iş kurmak, girişimci olmak, ticaretle
uğraşmak gibi mükellefiyetleri söz konusu olamaz. Şayet siz,
dünyada ve Türkiyede başarılı işler yapan bir
şirketin hisselerini -hele de organize piyasada işlem görüyorsa bu
şirketin hisseleri- satın almak suretiyle aslında
yaptığınız o küçük tasarrufla hem ülke ekonomisine
katkıda bulunmuş olursunuz hem de aynı zamanda kendi başınıza
elde etmeniz mümkün olmayacak derecede yüksek bir gelirden istifade etme
imkânı bulursunuz.
Dünyada, değerli arkadaşlar, hem kurumsal
yönetişimin gelişmesi için hem servetin daha dengeli
dağılması için sermaye piyasalarından daha etkili, daha
doğru -hele de bunlar organize piyasalar olursa, şeffaf borsalar
olursa- mekânlar, daha doğru alanlar yoktur.
Dolayısıyla ben, yüce Meclisimizin bundan
sonra da yapacağı düzenlemelerde mutlak surette sermaye
piyasalarının gelişmesini öncelikli bir amaç olarak göz önünde
tutmasının, sadece ekonomik değil, toplumsal ve siyasi bir hedef
olarak da önemli olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, muhalefetin
değerli sözcüleri yaptıkları değerlendirmelerde beyanname
vermeme konusundan bahsettiler. Burada, müsaade ederlerse, bir küçük tashihte
bulunayım çünkü Türkiyede stopaj sıfır bile olsa, stopaj usulü
tatbik edildiği için vergi sorumlusunun yani bu işleme
aracılık eden finansal kuruluşların müşterileriyle
ilgili hem bilgi hem de beyanname verme mükellefiyetleri vardır.
Dolayısıyla, o anlamda da sistemimizde herhangi bir zaaf ve eksiklik
bulunduğunu ben açıkçası düşünmüyorum.
Yine, tartışmalar sırasında ne
kadarlık bir vergiden vazgeçildiği hususu sık sık dile
geldi. Bu, değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda da gündeme
gelmişti. Şimdi, burada, tabii, ikiye ayırmak gerekiyor konuyu:
Birincisi, bu sermaye piyasası varlıklarının, özellikle de
tahvillerin ve bonoların ilk ihraç edilmesinde ilk satın alanların
elde ettikleri faiz geliri ya da bunu vade sonuna kadar portföylerinde
tutanların elde ettikleri faiz gelirlerinin zaten vergilendirildiğini
söylemiştik. Yani burada herhangi bir vergilendirilmeme durumu söz konusu
değil. Alım satım farklarından doğan kazançların
vergilendirilmesi ise, şimdi, hesaplanması son derece müşkül
olan bir şey. Çünkü, bakın, işlem hacminin tek başına
bir anlamı ve değeri yok değerli milletvekilleri. Siz, söz
gelimi, 100 liraya aldığınız bir sermaye piyasası
varlığından, diyelim ki tahvilden, 110 liraya satarsanız
ancak yani faizler düşerse piyasada bir kazanç elde edersiniz ve o 10
liralık kazanç vergiye konu olabilir. Dolayısıyla, faizlerin,
sermaye piyasası varlıklarının fiyatlarının
böylesine değiştiği bir ortamda bununla ilgili tam ve kesin
hesaplama yapmak kuşkusuz kolay değil. Ama, ben, yine de, buradan
birkaç kere ifade edildiği için bunu söylemiş olayım: Benim
hesaplarıma göre bu yöntemle bizim vazgeçtiğimiz verginin
miktarı sıfırdır. Yani hiçbir vergi kaybı
olduğunu düşünmüyorum ben. Zira, biz bu işlemlere diğer yükselen
piyasa ekonomilerinde olduğu gibi vergi muafiyeti sağlamasak
değerli milletvekilleri, bu kadar akışkan olan ve küresel
piyasaların bu kadar bütünleşik bir şekilde işlediği
dünyada inanınız ki bu fonlar başka ülkelere gider, başka
piyasalara gider, başka araçlara gider ve herhangi bir işlem
olmadığı için zaten vergi tahsilatı da söz konusu olamaz.
Tıpkı, değerli milletvekilleri,
geçmişte çok tartışılan bir husus vardı
hatırlarsanız, bu Hükûmetimize yönelik eleştirilerden birisi
elmastan vergi alınmaması konusuydu. Bu konu benim de Borsa
İstanbul yönetiminde yer aldığım dönemde üzerinde
yoğun çalıştığım bir konuydu. Bizde, ne
yazık ki geçmiş dönemde ham elmastan özel tüketim vergisi almak gibi
bir garabet vardı. Biz bu uygulamayı yürürlükte tuttuğumuz için
bizim gibi elmas madenleri olmayan Hindistan her yıl 1 milyar
dolarlık ham elması ithal ediyor, 300 bin kişiyi istihdam
ettiği elmas kesim sektöründe bunu işleyip pırlanta hâline
getiriyor ve 17 milyar dolara dünyaya satarken biz bu piyasadan hiç pay
alamıyorduk ve yaptığımız düzenlemede -son derece
doğru bir kararla, geçtiğimiz yasama döneminde- ham elmastan özel
tüketim vergisi almaktan vazgeçip yerine olması gerektiği gibi katma
değer vergisi alma uygulamasını geçirdik çünkü malumları
olduğu üzere, katma değer vergisi, üretimde sonraki aşamalara
devredilebilen sadece eklediğiniz, olması gerektiği gibi, katma
değerin vergilendirildiği bir sistemdir. Ama ne yazık ki bu
konudaki kafa karışıklığının,
yanlış anlamanın ve bunu yanlış yansıtmanın
devam ettiğini görüyoruz.
Burada şunu da ifade edeyim: Sayın Maliye
Bakanımız o dönemde müsteşardı; sağ olsun, eksik
olmasın çok desteklerini gördük bu konuda, kendisiyle
yaptığımız konuşmada da şunu söyledim, dedim ki:
Lütfen, bu kararı alırken bakalım ne kadarlık bir vergiden
vazgeçiyormuşuz? Sıfır. Neden? Çünkü siz ham elmas
ithalatına özel tüketim vergisi uygulamak gibi aklın kabul
etmeyeceği bir şeyi yaparsanız hiç işlem olmaz, hiç
işlem olmadığı zaman vergi tahsilatı da olmaz. Oysa
şu anda katma değer vergisi tahsilatı var. Aynı zamanda
burada bir piyasa oluşması suretiyle bir gelir de elde ediliyor,
tıpkı sermaye piyasasında olduğu gibi.
Dolayısıyla, burada, biz, bu sistemi
uygulamakla, değerli milletvekilleri, herhangi bir vergiden
vazgeçmediğimiz gibi -benim naçizane kanaatim odur ki- bir vergi geliri de
doğuruyoruz çünkü bu rejim sayesinde Türkiyeye bu sermaye geliyor, bu
sermaye yatırıma dönüşüyor ya da tüketime dönüşüyor ve
ondan elde edilen kazancı da biz vergilendiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki dönem bu
konu tartışılacağı için bu hususu da dikkatlerinize
arz edip sözlerime son vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi, yine,
Hükûmetimizin 25 öncelikli dönüşüm programından birisi olarak
İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Projemiz var. Bu, gerçekten,
sadece İstanbulun, sadece Türkiyenin değil, içinde
bulunduğumuz yakın coğrafyanın tamamının kaderini
etkileyecek bir şey çünkü yaşayarak görüyoruz ki umudunu
kaybetmiş bir insandan daha tehlikeli hiçbir şey yoktur.
İnsanların umut sahibi olabilmesi için, bölgemizin bu kadar acil
ihtiyaç duyduğu huzura, refaha, barışa ve istikrara
kavuşabilmesi için İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Projesi
hayati bir önem taşımaktadır. Bu projenin önemli unsurlarından
bir tanesi de küresel piyasalarda faaliyet gösteren dünyaca
tanınmış fonların sadece Türkiyeye yatırım
yapmaları değil ama yönetim merkezlerini de Türkiyeye
taşımalarını bizim sağlamamızdır. Bu anlamda
da yine, uygulamakta olduğumuz vergi rejiminin son derece önemli
olduğunu düşünüyorum çünkü hepinizin malumları olduğu
üzere, iktisadi faaliyette bulunacak işletmeler kendileri
açısından avantajlı olacak yerlerde bu faaliyeti yürütmeyi
tercih ederler. Bu kararımızın doğruluğu Dünya
Bankasının özel sektör reel yatırımlarını finanse
eden IFC gibi ya da dünyanın hem yaptığı
yatırımlarla adından söz ettiren hem de yaptığı
yatırımlar diğer başka yatırımcılar
açısından da bir gösterge teşkil eden Avrupa İmar ve
Kalkınma Bankası EBRD gibi kuruluşların merkezleri
dışındaki ilk ofislerini İstanbulda açmalarının,
bence, dikkate alınması gerekir. Yaptığımız
işin, gittiğimiz istikametin ne kadar doğru olduğunu bence
bu açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,
hiç endişe etmeye gerek yok, Türkiye, özellikle Sayın
Başbakanımızın ilan ettiği yapısal
reformları hayata geçirmek suretiyle önümüzdeki dönemde emin
adımlarla 21inci yüzyılın çağdaş uygarlık
düzeyindeki önde gelen ekonomilerinden biri olma ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (Devamla) 2023,
2053, 2071 hedeflerini gerçekleştirme yolunda sağlıklı bir
şekilde ilerleyecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle söz konusu yasa
tasarısını destekleyeceğinize olan inancımı bir
kere daha ifade ediyor, Genel Kurulunuzu en içten dileklerimle,
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Turhan.
Söz sırası Hükûmet adına Maliye
Bakanı Sayın Naci Ağbala aittir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz yirmi dakikadır.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Hükûmetimizin görüşlerini ifade etmek üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Sözlerime başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da yeni bir
döneme giriyoruz. Hükûmet olarak bu dönemde bir yandan makroekonomik istikrar
ve kazanımlarımızı güçlendirirken diğer yandan
mikroekonomik ve sektörel dönüşümlere odaklanmayı planlıyoruz.
Son on üç yılda üst-orta gelir grubunu yükselttiğimiz ülkemizin
yüksek gelir grubu ülkeleri arasına girmesi temel amacımız
olacaktır. Önümüzdeki dönemde ülkemizin kalkınmasına daha fazla
ivme sağlayacak yüksek katma değerli alanlara
odaklanacağız. İmalat sanayisinde yenilikçi ve yüksek
teknolojili sektörlere dayalı bir biçimde dönüşümü
gerçekleştirmeyi, girişimcilik kapasitemizi güçlendirmeyi, bilgi
tabanlı ekonomiye dönüşüm için nitelikli bir istihdam altyapısı
oluşturmayı öncelikli olarak görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet olarak kamuoyuyla
paylaştığımız 64üncü Hükûmet 2016 Yılı
Eylem Planı İcraatlar ve Reformlar Dokümanında
açıkladığımız eylemleri gerçekleştirmek için
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çerçevede üç
aylık, altı aylık ve bir yıllık süre içinde
yapacağımız işleri tek tek takvime bağladık ve bu
çerçevede geçen hafta yani ilk hafta içerisinde gençlerimize 50 bin lira karşılıksız
nakdi destek düzenlemesini hayata geçirdik. Yine, gençlerimize 100 bin liraya
kadar faizsiz kredi düzenlemesini hayata geçirdik. Üniversite
öğrencilerimizin 330 lira olan bursunun 400 liraya
çıkarılmasına ilişkin düzenleme YURTKUR tarafından
yapıldı. Çeyiz hesabı uygulamasına ilişkin düzenleme
yapıldı. Esnafa 30 bin liraya kadar faizsiz kredi uygulamasına
ilişkin düzenleme Bakanlar Kurulu kararıyla yapıldı. Yine,
çiftçilere seraların modernizasyonu için faizsiz kredi desteği
düzenlemesini de çıkardık. Yani Hükûmet olarak, eylem
planını açıkladığımız ilk andan itibaren
süratli bir şekilde, vatandaşımıza seçim süresi içerisinde,
seçim beyannamesinde belirttiğimiz vaatleri, Hükûmet programında
belirttiğimiz vaatleri tek tek hayata geçiriyoruz. Toplumun her kesimini
kavrayan, topluma dokunan, hizmet olarak dönen her işin de
peşindeyiz. İnşallah bunları da yapmaya devam
edeceğiz. Nitekim bugün Genel Kurulda görüştüğümüz kanun
tasarısı da yine Hükûmetimizin seçim beyannamesinde, Hükûmet
programı ve eylem planında yer alan bazı eylemleri
kapsıyor. Bunlardan bir tanesi, imalat sanayisinde yatırım yapan
müteşebbislerimiz için banka sigorta muameleleri vergisi istisnası
düzenlemesi, bir de emekli vatandaşlarımızın
aylıklarının artırılmasına ilişkin yasal
düzenleme.
Bugün huzurlarınıza getirmiş
olduğumuz kanun tasarısı, genel olarak süresi 31/12/2015
tarihinde dolan düzenlemelerin ihtiyaca göre iki yıl veya beş
yıl süreyle uzatılmasını düzenliyor.
Mevzuatımızda geçici düzenlemeler her
zaman olmuştur, bizim Hükûmetimiz döneminde olduğu gibi önceki
hükûmetler dönemlerinde de olmuştur. O dönemde ortaya çıkan
ihtiyaçların karşılanması için ve uygulamanın bir
noktada izlenmesi için düzenlemelerin geçici olarak
yapıldığı durumlar söz konusu. Dolayısıyla, burada
yapılmak istenen süre uzatımları, her bir madde itibarıyla
Bakanlığımız, bakanlıklarımız ve Bakanlar
Kurulu tarafından teker teker değerlendirilmiş ve ihtiyacın
devam ettiği değerlendirilerek uzatılması
öngörülmüştür. Bu düzenlemelerin de böyle bir çerçevede
yapıldığını özellikle belirtmek isterim.
Biliyorsunuz, vergi muafiyet, indirim ve
istisnaları esasen belli bir sosyoekonomik amacı gerçekleştirmek
üzere konulur. Doğrudur, belli bir vergiden, belli bir primden
vazgeçebilirsiniz, bunu sağlayarak bir ekonomik katma değer elde
etmeye çalışırsınız veya bir sosyal faydayı elde
etmeye çalışırsınız. Burada, ilk başta sadece
maliyete odaklı bir perspektifte Burada ne kadarlık bir vergiden
vazgeçiyoruz? sorusu haklı bir sorudur. Mutlaka bunun da
cevabının verilmesi gerekir ama sadece ve sadece burada vazgeçilen
verginin miktarına bakmak konuyla ilgili değerlendirmeyi eksik
bırakır. Bizim yapmamız gereken şey, toplumsal fayda ve
maliyeti bir bütün olarak analiz etmek olmalıdır. Her vergi
istisnası mutlaka bir ekonomik amacı güdüyorsa ona bakmak lazım.
Mesela, bazen bir vergiden, bir dolaysız vergiden vazgeçersiniz;
örneğin, gelir vergisi veya kurumlar vergisi almazsınız ama
müteşebbis bu istisna veya indirim nedeniyle yatırım yapar,
üretim yapar ve bunun sonucunda katma değer vergisi öder, bunun sonucunda
banka sigorta muameleleri vergisi öder, bunun sonucunda prim öder.
Dolayısıyla, ilk bakışta, vazgeçtiğiniz vergiden daha
fazla bir vergi hasılatını farklı bir şekilde tahsil
edebilirsiniz. Ayrıca, vergi istisnası yoluyla yatırıma,
üretime, ihracata destek olursunuz, büyümeye katkı verirsiniz. Onun için,
burada yapılan görüş ve değerlendirmeleri vergi harcamaları
bağlamında haklı görüyorum ve bizim Hükûmetimiz döneminde
-biliyorsunuz- ilk defa vergi harcamalarına ilişkin olarak bütçe
kanunlarına ekli bir cetvelde vergi harcamalarını raporlamaya
başladık. Raporlama kalitesinin artırılması
bağlamında da Bakanlığımız tarafından
çalışmalar yürütülüyor, önümüzdeki dönemde, inşallah, özel
olarak her yıl yayınlanmak üzere vergi harcamaları raporu
yayınlamaya başlıyoruz. Her bir vergi düzenlemesine ilişkin
kapsamlı analizler, burada yapılan değerlendirmeler çerçevesinde
vazgeçilen bir vergi varsa o ve bunun sosyal ve ekonomik maliyetini de bu
raporlarda inşallah değerlendireceğiz.
Tasarıda çok farklı konular var,
farklı sektörlerle ilgili düzenlemeler var ama ben birkaç konuyu özellikle
yüce Meclisimizin bilgisine sunmak isterim, bunlar önemli düzenlemeler.
Biliyorsunuz, biz hem seçim beyannamesinde hem de Hükûmet programında
ülkemizin kalkınması noktasında üretim yapısının
değiştirilmesini, sanayinin toplam ekonomi içerisindeki
payının artırılmasına dönük önemli hedefler koyduk,
ekonomide bir yapısal dönüşümü öncelikli hedef olarak belirledik ve
bu hedefi gerçekleştirmek üzere de Hükûmet programımıza
değişik araçlar, değişik hedefler koyduk. Bunlardan bir
tanesi de imalat sanayi makine, teçhizat yatırımlarının
teşvikiydi çünkü biz, imalat sanayisinde makine ve teçhizat
yatırımlarının yapılması suretiyle hem
işletmelerimizin verimliliğinin artırılması hem de
daha yüksek teknolojili ürün segmentine geçilmesine katkı
yapılacağını düşündük. Bu çerçevede
tasarının ilk maddesinde bunu düzenledik. Yani, bir işletmemiz,
sanayi sicil belgesine sahip bir imalat işletmemiz yeni bir makine veya teçhizat
aldığında, bunu da herhangi bir şekilde bir banka,
katılım bankası veya bir finansman kuruluşundan temin
edebilir. Biliyorsunuz, bu durumda normalde faiz veya vade farkına
bağlı olarak veya vadeye bağlı olarak bir getiri
alındığı zaman üzerinden banka sigorta muameleleri vergisi
alıyoruz. Biz burada üretim işletmesinin üzerinde kalan bu banka
sigorta muameleleri vergisinden vazgeçmek suretiyle üretim
işletmelerimizin daha fazla makine, teçhizat almalarını, bu
alanda yatırım yapmalarını teşvik ediyoruz ve bu
suretle daha rekabetçi bir üretim yapısını meydana getirmek
istiyoruz; düzenlemelerden önemlice bir tanesi bu.
İkinci
olarak, kamuoyunun yakından bildiği geçici 67nci madde
uygulaması olarak bilinen ve esasen menkul sermaye araçlarının
vergilendirilmesine ilişkin düzenleme. 2015 yılı sonunda bu
düzenleme sona eriyor. Biz burada beş yıllık bir süre
uzatımı veriyoruz ama şunu ifade edeyim: Geçen Meclis döneminde
Parlamentoya sevk ettiğimiz Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı
içerisine, bu kapsamda elde edilen gelirlerin vergileme rejimine ilişkin
düzenlemeyi kalıcı hâle getiren bir maddeyi zaten koyduk.
Dolayısıyla, her ne kadar burada beş yıllık bir geçici
madde düzenlemesi yapsak da inşallah en yakın zamanda Gelir Vergisi
Kanunu Tasarısının Komisyonda görüşülmesinin ardından
hızla Genel Kurula da gelir. Orada zaten bu madde düzenlemesini
kalıcı bir şekilde düzenliyoruz. Dolayısıyla, on
yıllık bir uygulama sonucunda mevcut düzenlemenin vergi
hasılasının kolay elde edilmesi, vergi yükümlülerinin
yükümlülüklerini kolay bir şekilde yerine getirmeleri ve sermaye
kaynaklarının vergilenmesi noktasındaki ülkelerin rekabetçi
politikalarını dikkate alarak böyle bir düzenlemeyi yapıyoruz.
Tabii, faiz ve
faiz üzerinden vergi tartışması başlayınca ben
Komisyonda da bu konuya değindim, burada da özel olarak değinmemde
fayda var. Gerçekten faiz veya menkul sermaye araçları üzerinden vergileme,
artan oranlı bir vergileme olabilir mi? Olabilir. Bu üzerinde
düşünülmesi gereken
Her ülkenin artan oranlı bir vergileme yapmak
istemesi gayet doğal. Ama biz de biliyoruz ki özellikle nakit sermaye
kaynaklarının akışkanlığı böyle bir
vergileme yapmayı yerine göre zorlaştırabiliyor.
Dolayısıyla, biz buradaki düzenlemede -demin İbrahim Bey de
söyledi- hiçbir şekilde bazı kazançlar üzerinden stopaj yapmasak da
diğer bir kısım kazançlar üzerinden -mesela hisse senedi
alım satım kazançları üzerinden- bir vergi tahsil etmesek de
normalde faiz getirisi olan menkul sermaye araçlarında yüzde 10, yüzde 15
şeklinde vergilemenin olduğunu da söylemek isterim.
Ama, faiz denince bizim hep şunların da
aklımıza gelmesi lazım: Faiz denince bu faizi ya özel sektör ödüyor
ya devlet ödüyor. Devletin ödediği faiz de 77 milyon
vatandaşımızın sonuçta ödediği vergilerden
karşılanıyor. Yani büyük bir şükranlık duyulması
gerektiğini düşünüyorum. Son on üç yılda devlet bütçesinden
ödenen faiz miktarı önemli ölçüde azaltıldı. 2002
yılında yaklaşık olarak bütçenin belki yüzde 43ünü,
45ini, neredeyse yarısını biz faize harcarken şimdi biz bu
oranları yüzde 10lara kadar düşürdük. Yani düşünebiliyor
musunuz, eskiden 100 liralık kamu harcaması yapıyorsunuz, bunun
yarısını faize ödüyorsunuz, geri kalanla vatandaşın
ihtiyacı olan hizmetleri karşılamaya
çalışıyorsunuz. Şimdi durum çok farklı.
Yine, 2002 yılında yüzde 62 olan iç
borçlanma faiz oranlarını -bugünlerde yüzde 10ları biliyoruz-
çok çok önemli oranda aşağıya indirdik, onu da özellikle
belirteyim.
Bir başka husus tasarının içerisinde
yer alan düzenlemeler arasında, emekli aylıklarına ilişkin
düzenleme. AK PARTİ hükûmetlerinin temel misyonu ve temel amacı,
bütün toplum kesimlerinin refahını artırmak. Demin bazı
konuşmalar yapılırken bazı değerlendirmeler
yapıldı. Toplum farklı kesimlerden oluşuyor; emeklisi,
çiftçisi, memuru, işçisi, esnafı, tüccarı, sanayicisi, hepimiz
bir ve beraber olarak Türkiyeyiz. Dolayısıyla, riski alıp
yatırım yapan müteşebbisin her şeyin üzerinde tutulması
lazım; emeğiyle çalışan, alın teriyle
çalışan işçimizin, memurumuzun her şeyin üzerinde
tutulması lazım. AK PARTİ olarak da bugüne kadar tüm toplum
kesimlerinin refahının artırılmasını temel bir
politika seçeneği olarak belirledik ve bugüne kadar da bunları
uyguladık.
Emekli aylıklarıyla ilgili olarak
tasarıda bir düzenleme yapılıyor. Bu düzenlemeyle tüm
emeklilerimizin, işçi, BAĞ-KUR emeklilerimizin emekli
aylıklarında 2016 yılında yıllık 1.200 liralık
bir artış yapılıyor. Biliyorsunuz, biz bunu hem seçim
beyannamemizde ifade ettik hem de Hükûmet programımızda düzenledik.
Yeri
gelmişken emekli aylıklarına ilişkin olarak 2015
yılında yapılan artışlarla ilgili olarak da
Meclisimizi bilgilendirmek istiyorum. 2015 yılında
yaptığımız düzenlemelerle emekli aylıklarında
önemli iyileştirmeler sağladık. 2015 yılı Ocak
ayında tüm SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıklarında yüzde 2,33
oranında, temmuz ayında ise yüzde 4,76 oranında genel artış
yaptık. Ayrıca bunlardan, bakın, bu emeklilerimizden
aylıkları bin liranın altında olanların
aylıklarına temmuz ayında biliyorsunuz 100 lira seyyanen
artış yaptık. Emekli aylığı 1.000 lira ile 1.100
lira arasında olan emeklilerimizin aylıklarını 1.100 liraya
tamamladık ve böylelikle emekli aylıklarımızda, özellikle
düşük sayılabilecek emekli aylıklarında seyyanen
yıllık 1.200 liralık bir zam yapmış olduk. Yine, memur
emeklilerimize eylül ayından itibaren 100 liralık ilave
artış sağladık. Böylece 2015 yılında en
düşük SSK işçi emeklisi aylığı yüzde 9,2
oranında, BAĞ-KUR -esnaf- emekli aylığı yüzde 19,5
oranında, tarım BAĞ-KUR emeklisi aylığı yüzde
23,8 oranında ve memur emekli aylığı ise yüzde 15,4
oranında artırılmıştır. Şimdi ise huzurlarınıza
getirdiğimiz tasarıyla tüm SSK ve BAĞ-KUR emekli
aylıklarına yıllık 1.200 liralık seyyanen artış
yapmış olacağız. Böylece 2016 yılı Ocak
ayında en düşük SSK işçi emekli aylığı yüzde
12,5; BAĞ-KUR -esnaf- emekli aylığı yüzde 13,7; tarım
BAĞ-KUR emekli aylığı yüzde 16,7; memur emekli
aylığı ise yüzde 6,5 oranında
artırılacaktır. 2015 Ocak-2016 Ocak döneminde yapılan tüm
artışları birlikte değerlendirdiğimizde
arkadaşlar, son bir yıl içinde SSK işçi emekli
aylığı yüzde 22,9 -bakın, emeklilere verdiğimiz önemin
bir ifadesi olarak- son bir yıl içerisinde SSK işçi emekli
aylığında yüzde 22,9; BAĞ-KUR esnaf emekli
aylığında yüzde 35,8; tarım BAĞ-KUR emekli
aylığında yüzde 44,5; memur emekli aylığında ise
yüzde 22,9 oranında artış sağladık. Peki, 2003ten
bugüne kadar ne yaptınız emeklilere? derseniz
Yani, AK PARTİ
iktidara geldikten sonra emekli aylıklarında yapılan
artışlara kümülatif olarak baktığımızda, bunu da
özellikle ifade edeyim: Biliyorsunuz, 2003 Ocaktan 2016 Ocağa kadar gelen
birikimli TÜFE yüzde 205,7. Yani, son on üç yılda yüzde 205 enflasyon
olmuş birikimli olarak. Peki, bu dönemde emekli aylıkları ne
kadar artmış? Nominal bazda en düşük SSK işçi emeklisi
aylığı yüzde 400 artmış, BAĞ-KUR -esnaf- emekli
aylığı yüzde 675 artmış, tarım BAĞ-KUR emekli
aylığı yüzde 1.291 artmış ve memur emekli
aylığı ise aynı dönemde yüzde 328 artmış. Yani,
biz memurumuzu da işçimizi de emeklimizi de esnafımızı da
asla enflasyona ezdirmemişiz, bundan sonra da inşallah
ezdirmeyeceğiz.
Anılan
dönemde yani aynı yıllarda, reel bazda yani enflasyondan
arındırdığımız takdirde reel bazda ise en
düşük SSK işçi emekli aylığı yüzde 64, BAĞ-KUR
-esnaf- emekli aylığı yüzde 153, tarım BAĞ-KUR emekli
aylığı yüzde 355, memur emekli aylığı ise yüzde
40 oranında artırılmıştır. Tüm bu
yaptığımız düzenlemelerde hükûmetlerimiz her zaman için
özellikle emeklilerimizin enflasyon karşısında, hayat
pahalılığı karşısında asla mağdur
olmamaları, tam tersine refahlarının artması
noktasında önemli düzenlemeler yapmıştır. Yine, bu dönemde
-demin ifade ettim- her zaman için uyguladığımız
politikalarla esnafımızın yanında, çiftçimizin
yanında, memurumuzun yanında, sanayicimizin yanında,
sermayedarımızın yanında
Bazen sermayedar kelimesini o
kadar olumsuz kullanıyoruz ki ondan sonra, toplumla diyalog
noktasında gerçekten bazen anlaşmazlıklar çıkıyor.
Bunu da hayretle karşıladığımı ifade etmek
istiyorum.
Biz, ülkemizde taş üstüne taş koyan,
alnının teriyle çalışan, emekle çalışan, üreten,
katma değer yaratan bütün insanlarımızın hak ettiği
değeri bulması için gece gündüz çalışıyoruz.
İnşallah, yeni dönemde de bu çerçevede önemli çalışmalar
yapacağız.
Bu tasarımızın, şimdiden
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum ve Genel
Kurul olarak vereceğiniz tüm değerlendirmelerden dolayı,
eleştirilerden dolayı, katkılardan dolayı şimdiden
hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Şimdi, söz sırası şahıslar
adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdullah Nejat Koçere aittir.
Buyurunuz Sayın Koçer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde şahsen söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel ölçekte çalkantılarla geçen, yakın
coğrafyamızda karmaşanın hâkim olduğu,
uluslararası alanda ekonomik daralmaların
yaşandığı bir yılı geride bırakmanın
arifesindeyiz. Tüm olumsuzluklara rağmen, altı ay gibi kısa bir
zaman aralığında ülkece iki genel seçimi demokratik bir ortamda,
güvenle gerçekleştirdik. 1 Kasım seçimlerinin ardından ekonomi
dünyası da yeni bir döneme adım attı. Piyasalardaki hareketli
yükseliş normale döndü. Cari açık azalmaya devam ediyor. Sanayi
üretimi verileri üst üste artış göstermeye başladı.
Kısacası, siyasi belirsizliğin ve ekonomik
istikrarsızlığın yerini güven ve huzur ortamı
devraldı ve tek başına iktidar olan AK PARTİnin ekonomik
vaatlerini hızla gerçekleştirmesi ve verdiği sözleri yerine
getirmesi için bir anlamda zamanla yarış başladı.
Değerli milletvekilleri, seçimler öncesinde
beyan edilmiş olan AK PARTİ taahhüt ve vaatlerini içeren 2016
Yılı Eylem Planını Sayın Başbakanımız
önceki hafta kamuoyuyla paylaştı. AK PARTİnin
tutamayacağı sözü vermemesi ve verdiği sözü tutması ilkesi
çerçevesinde bu eylem planı ve reform paketi açıklandı. Bir
haftalık, üç aylık, altı aylık ve bir yıllık
takvimle neler yapılacağı ilan ve taahhüt edilmiş oldu. Pek
çok alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da yeni bir döneme girildi.
Makroekonomik istikrarın sürmesi, kazanımların güçlendirilmesi
ve devamı için mikroekonomik ve sektörel dönüşümler büyük ölçüde önem
kazanmaya başladı.
Ekonomik kalkınma için dışa açık
ve tüm dünyayla entegre, yenilikçi bir ekonomi modeline ve bunun için de
yatırım ortamının iyileştirilmesine ihtiyaç var.
İşletmeler için ekonomik belirsizlikleri en aza indirecek,
müteşebbisler için çok daha sağlıklı ve öngörülebilir,
üretimi ve yatırımı destekleyecek yeni bir politika
ihtiyacı var ülkemizin. Dolayısıyla, gerekli yasal
düzenlemelerin süratle Meclise getirilmesi ve hayata geçirilmesi gerekiyor.
Bizler bu bilinçle çalışıyor, yeni bir vizyon ortaya koyuyor,
icraatlar ve reformları tek tek anlattığımız 2016
Eylem Planını düzenliyor, halkımıza, vatandaşa
doğrudan, faydalı işler yapmaya da gayret ediyoruz.
Bu anlamda, doğu ve güneydoğuda terör
olaylarından dolayı zarar gören vatandaşlara yönelik destek
paketinde yer alan 1 Aralık 2015ten itibaren üç aylık vergi ve
sigorta beyannamelerinin ertelenmesi bu gayretlerimizin açık bir
göstergesidir. Yine, bölgedeki öğrencilerin eğitimlerinin
aksamaması için yoğunlaştırılmış programlara
yönelik alınan tedbirler, Ankarada yangında, facia sebebiyle
yıkılan 250 dükkâna dükkân başına 30 bin lira yardım
yapılması kararı da ortaya konulan bu yeni anlayış
kapsamındaki icraatlardandır. Bu çerçevede, eylem planında yer
alan reform ve vaatlerin yanı sıra, Gelir ve Kurumlar Vergisi
Kanunları birleştirilerek yeni gelir vergisi kanununun çıkarılması
ve Vergi Usul Kanununun güncellenmesi gibi mali konularla ilgili mevzuata
ilişkin önemli düzenlemelerin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir.
Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısında yer alan düzenlemeler de büyük ölçüde bu mahiyettedir.
Yürürlüğü 31/12/2015 tarihinde sona eren çeşitli düzenlemelerin
uygulanmasına devam edilmesini sağlamak amacıyla ilgili
kanunlardaki sürelerin uzatılması öngörülmektedir. Bu çerçevede,
Gelir Vergisi Kanununun menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası
araçlarının elden çıkarılması ve elde tutulması
sürecinde elde edilen gelirler ile mevduat faizleri, repo gelirleri ve
katılım bankalarından elde edilen gelirlerin banka ve aracı
kurumlarca kaynakta tevkifat suretiyle vergilendirilmesini düzenleyen geçici
67nci maddenin süresinin uzatılması öngörülmektedir. Katma
Değer Vergisi Kanununun, dâhilde işleme ve geçici kabul rejimi
kapsamında ihraç edilecek malların üretiminde kullanılacak
girdilerin tecil-terkin uygulaması kapsamında KDV ödenmeden yurt
içinden temin edilebilmesine imkân veren geçici 17nci maddesinin, yine, Millî
Eğitim Bakanlığına bilgisayar donanımları ve
yazılımlarının bağışı ile
bağış yapacak olanların bunların temininde katma
değer vergisi istisnası uygulanmasına yönelik geçici 23üncü maddesinin,
4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanununun 1inci maddesi ile bu madde kapsamındaki taşınmaz ve
iştirak hisselerinin devir ve tesliminde katma değer vergisi
istisnasını düzenleyen geçici 31inci maddesinin süresi uzatılmaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 2nci maddesindeki dernek ve
vakıfların kesinti suretiyle vergilendirilmiş kira gelirleri ile
menkul kıymet ve faiz gelirleri nedeniyle Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okullardaki atölye uygulama
birimleri ile çıraklık ve halk eğitim merkezlerindeki uygulama
birimlerine bağlı döner sermaye işletmelerinin gelirleri
nedeniyle iktisadi işletme oluşmuş
sayılmayacağına ilişkin düzenlemenin uygulama süresinin uzatılması
öngörülmektedir.
Ayrıca, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 4üncü maddesinde
öngörülen altı ay açık ceza infaz kurumunda kalma
şartının uygulama süresinin 31/12/2020 tarihine kadar
uzatılması amaçlanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, 1 Kasım seçimleri
öncesi vaatlerimiz arasında, emeklilerimize aylık 100, toplamda
yıllık 1.200 liralık ekstra zam yer alıyordu. Bu yasayla,
SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin tamamının geliri, vaat
ettiğimiz gibi ayda 100, yılda 1.200 liraya yükselecek, böylece
seyyanen zam düzenlemesinden yararlanmayan emekli kalmayacak, emeklilerimize
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, bu tasarının
hayırlı olmasını diliyor, siyasi belirsizlikle neticelenen
haziran seçimleri sonrasında baş gösteren ve camilerin, hastanelerin,
okulların yakılıp yıkılarak eğitim ve
sağlık hizmetlerinin engellenmeye
çalışıldığı bir noktaya gelen terör
olaylarında can veren şehitlerimize ve
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, vatandaşlarımızın
can ve mal güvenliği için üstün gayret gösteren güvenlik kuvvetlerimize de
başarılar temenni ediyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisimizin millî mücadelede
gazilik unvanıyla onurlandırdığı Gaziantepin
kurtuluş günü olan 25 Aralık 1921in 94üncü yıl dönümünü
kutluyor, şehitlerimizi rahmet ve minnetle, gazilerimizi saygıyla
anıyor, kanunumuzun hayırlı uğurlu olması dileklerimle
yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Koçer.
Şahıslar adına ikinci
konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Karabıyık, süreniz on
dakikadır.
LALE KARABIYIK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
maddelerinin tümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Tasarıda 9 madde var. Bu maddeler Plan ve Bütçe
Komisyonunda da incelendi ve buraya geldi. Ancak benim bu konuda asıl
söylemek istediğim maddelerin kabulü ya da reddinden ziyade buraya
getiriliş şekli. Çünkü biz kamu faydası için
çalışıyoruz. Bunun için de bu maddelerin uzatılması
konusunda önceki uygulamalarda ne fayda, ne zarar geldi bunları çok net
bilmek durumundayız.
Şimdi, birkaç örnek vererek konuma devam etmek
istiyorum. 2nci madde 67nci maddeyle ilgili ve diyor ki: Süresi beş
yıl daha uzatılacak olan menkul kıymet ve diğer sermaye
piyasası araçları ile mevduat faizleri, repo gelirleri ve
katılım bankalarından elde edilen kâr payları 67nci
maddede düzenlenen istisnadan yararlanarak vergilendirme dışı
tutulmuştur. Yani bu düzenlemeler gereğince aslında elde edilen
gelir stopaja tabi yani beyana tabi değil. Az önce iktidar partisinden
hatipler dediler ki: Vergilendirme olmuyor diye bir şey yok,
vergilendirme tabii ki oluyor. Evet, oluyor ama stopajla oluyor, artan oranla
olmuyor çünkü buradaki vergi nihai vergidir yabancılar için. Yüzde 32ye
kadar çıkabilecekken burada yüzde 10da kalıyor. Tabii bu da
olabilir, bu madde uzatılabilir. Ancak, Sayın Bakanın
konuşmasından bir ifadeye de burada aynı zamanda değinmek
istiyorum. Burada acaba attığımız taş
ürküttüğümüz kurbağaya değiyor mu? Yani bir fayda maliyet
analizi yapmaya gerçekten ihtiyacımızın olduğunu
düşünüyorum. Yani bu uygulamayla biz ne kadar sermaye çekebildik, bu
uygulamayla ne kadar vergi gelirinden mahrum kaldık, bunu net olarak
aslında görmemiz önemli. Tabii, vergilendirmede daima hasılata da
bakılmaz, hakkaniyete bakılır, adalete bakılır, bunun
da altını çizmekte yarar var.
Evet, diğer taraftan, 67nci maddenin
uzatılmasıyla ilgili olarak tasarıda gerekçe olarak şöyle
bir ifade var: Yabancı sermayeyi çekmek için cazibeyi azaltmayalım.
FED (Amerikan Merkez Bankası) sıkılaştırma
politikasına gitti, artık küresel sermaye daha az salınacak
dünyada ve bütün ülkeler kendisine çekmeye çalışacak. Biz cazibemizi
artıralım. Şimdi, olabilir, bu da bir sebep olabilir, buna göre
uzatılabilir veya uzatılmaz ama işte, biz burada, özellikle 5018
sayılı Kanunun diliyle, düzenleyici etki analizine ihtiyaç
duyuyoruz. Biz ne tasarıda ne Bütçe Komisyonunda ne de sorularımızda
buna yanıt alamadık. Bakın, oysa 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununun 14üncü ve 18inci maddelerinin (c) bendinde
vergi muafiyeti istisnası ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle
vazgeçilen kamu gelirleri cetvelinin bütçeye eklenileceği ifade
edilmiş ama biz maalesef bunu göremedik.
Şimdi konuya başka bir açıdan
bakıyorum. Bizim, yabancı sermayeyi çağırmak için, cazibeyi
artırmak için yapacağımız şey sadece vergi
kolaylığı sağlamak mı? Yani, bizim her şeyimiz
tamam da, cazibe yeteri kadar sağlanıyor da bir tek bu mu eksik?
Şimdi bu açıdan değerlendirelim.
Bazı gerçekleri görmek zorundayız. Evet,
önümüzdeki dönemde, sayın vekiller, 200 milyar dolar gibi bir yabancı
sermayeye, daha doğrusu bir dış finansmana ihtiyaç var. Ancak,
bu uygulama iki buçuk yıldır zaten vardı, daha öncesinden de
vardı ama şu iki buçuk yıllık uygulamanın sonucuna bir
bakalım. Bakın, iki buçuk yılda net sermaye girişi
olmadı, net 10 milyar dolarlık sermaye çıkışı
oldu. E, bu uygulama var mıydı? Vardı. Buna rağmen böyle
bir çıkış oldu. Cevabımız şu olabilir: Daha
kötüsü olmasın. Peki, daha kötüsü olmaması için bazı
gerçeklerimizi de görmeye ihtiyacımız var.
Bakın, ekonomide istikrarın
olmadığı veriler ortada, risk priminin yüksek olduğu
veriler ortada. Şimdi, biz, şirketlere vergi silahı göstererek 6
sıra birden yatırım yapılabilirlik endeksinde
aşağıya düştüğümüzde hangi cazibeden söz ediyoruz
acaba?
Peki, dünyanın bize bakış
açısına bir bakalım: G20, Merkez Bankasının
bağımsız olmadığını eleştiriyor,
yoksulluğumuzu eleştiriyor, gelir dağılımındaki
adaletsizliğimizi eleştiriyor ve bütün dünya bunları izliyor.
Bir de dış politikamıza bakalım. Dış politikada
geldiğimiz nokta ortada. Peki, biz acaba hangi cazibeyi artırmaktan
söz ediyoruz? Bunları da çok iyi düşünmemiz gerekiyor.
İşte, bu nedenle yatırım iklimi
üzerinde duruyoruz ve kısa vadeli sermaye çağırmaya dayalı
değil, reformlarla ve eylem planlarıyla uzun vadeli sermayeyi
çağıracak bir sisteme ihtiyaç olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.
Bir taraftan cari açık sorunumuz var. Evet,
doğrudur ama cari açıkta zaten nereden gelirse gelsin yamamaya
çalışıyoruz. Sürekli, doğrudan yabancı sermaye
gelmezse dolaylı yabancı sermaye, olmadı rezervler, o da
olmadı mı, o zaman, kaynağı belli olmayan,
dışarıdan gelen paralar. İşte, buna bel
bağlıyoruz. Oysa biz yabancı sermayeye
bağımlılığımızı azaltacak
reformları artık ortaya koymalıyız.
Değerli vekiller, özelleştirmede de böyle
gidiyoruz yani biz hesapsız gidiyoruz, aslında bir değerlendirme
yapmıyoruz. Bakın, 59 milyar dolarlık bir özelleştirme söz
konusu ve 52 milyar dolarlık kısmı AKP iktidarları
zamanında yapılmış. Bunları değerlendiriyor
muyuz? Aslında, özelleştirme, kaynak bulmak için bir amaç
değildir, etkinliği ve verimliliği artırmak için bir araç
olarak kullanılmalıdır. Peki, bu özelleştirmelerden elde
edilen gelirler nereye harcandı? Peki, bu özelleştirmeler gerçekten
yerinde özelleştirmeler miydi, etkinliği, verimliliği
artırdı mı, maliyetleri düşürdü mü? Yoksa geleceğe
dair kâr projeksiyonları yapmadığımız için, hatta
-kamuya ait çok önemli stratejik birtakım özelleştirmelerde- oradaki
payımızı da vererek, kontrolden kontrol dışına
bırakmaya razı olarak yaptığımız
özelleştirmelerle acaba bunları Ben yiyemedim, sen ye.
şeklinde tepside mi sunduk? Bunların değerlendirilmesi dahi
olmadı.
Şimdi
geliyorum, tasarının başka bir maddesinde SGK tarafından
bağlanan gelir ve aylıkların artırılmasına
yönelik düzenlemeye.
Değerli
vekiller, 5510 sayılı Kanunla getirilen gelir ve
aylıkların hesaplanması ve artırılmasına yönelik
29uncu ve 55inci maddeler gereği, zaten kaçınılmaz olarak bu
müdahale gerekliydi. Peki, müdahale olmasa ne olurdu? Zorunluydu demek
istiyorum. Çünkü bu müdahalelerle aslında bir şey bahşedilmiyor.
Eğer yapılmasaydı aşağıya düşecekti,
yapılmasıyla mevcut durum korunmaya çalışılıyor
ama üzerine getirilen ilave bir iyileşme söz konusu değildir. Biz 2
maaş ikramiye. dedik. Biz gıda enflasyonu oranında maaş
artışlarından bahsettik. Çünkü artık Ayşe teyzenin ocağı
kurudu. Bunları söyledik ve ilk defa da biz bunu akıllara getirdik.
Evet, bir
başka noktaya sürem kaldığı kadar değineceğim.
Bakın, Amerika Merkez Bankası (FED) sıkılaştırma
politikasına geçti ve ufak ufak faiz artırmaya başladı.
Bizim Merkez Bankamız ne yaptı? Dedi ki: Önce bir FED davransın
bakalım, biz arkadan duruma göre müdahale ederiz. Sonra ne yaptı?
FED faizi artırınca Merkez Bankası gitti, içeride doların
faizini artırdı, munzam karşılığın faizini
artırdı. Peki, hani sadeleştirme ya da normalleşme?
Bakın,
değerli vekiller, şu anda Merkez Bankasının faiz
tabanı 7,25; politika faizi 7,50. Buradaki tavan 10,75 ve günlük 90 milyon
liraya bankaların ihtiyacı var. Bunun 60 milyonluk
kısmını haftalık yani politika faizi üzerinden, 7,50den
fonluyorlar, geri kalan kısmı ise 10.75ten, ortalama da 8,85. Yani,
gerçekten 8,85lik bir oran 7,50 gibi gözüküyor. Peki, bunun sonrasında ne
olabilir? Evet, ne olur? İnişli çıkışlı giden bir
ekonomiye devam ederiz, şirketlere zarar, ekonomiye yük ve artan cari
açığın finansman riski olur. Lütfen, artık
şapkamızı önümüze koyalım ve gerçekleri görelim. Siyaseten
konuşarak değil, kamu yararı açısından elimizi
vicdanımıza götürerek konuşalım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Karabıyık.
Değerli milletvekilleri, şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Yirmi
dakikanın on dakikasını, sayın vekiller sisteme
girmişler, onlara ayıracağız, Sayın Bakana soru
soracaklar; geri kalan on dakikayı da Sayın Bakana vereceğiz,
cevap bölümünü gerçekleştireceğiz.
Şimdi, sisteme giren sayın
milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Okutan
NURİ OKUTAN (Isparta) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ücretlilerden yüzde 25ler
düzeyinde vergi alırken bilhassa yabancıların
varlıklarından yok sayılacak düzeyde vergi alıyoruz. Yine,
çiftçilerimizi desteklediğinizi söylüyorsunuz ama bazı lüks tüketim
mallarından yüzde 1 civarında vergi alırken bilhassa
çiftçilerimizin binbir zorlukla ürettikleri ürünlerden yüzde 18lere
ulaşan düzeyde vergi alıyorsunuz. Bu hususu vergi adaleti
açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu bir
adaletsizlik değil mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Usta
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım -hazır Kalkınma
Bakanımız da buradayken- teşvik sisteminde biliyorsunuz 6 bölge
var. İller Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi açısından
sıralanıyor, Samsun 33üncü sırada ve Samsun 3üncü bölgede,
3üncü bölgenin de en son sırasında. Endeksi yapmak ve illeri
sıralamak teknik bir iş, bunu kabul ediyorum ancak bölgelerin hangi
şehirde kesileceğinin kararını vermek siyasi bir karar.
Samsunun endeks değeri 0,158; Samsundan önceki il Karaman, endeks
değeri 0,186. Samsundan sonra Rize var, endeks değeri 0,155 ve Rize
4üncü bölgede. Samsunun endeks değeriyle Rize hemen hemen aynı
ancak Samsun 3üncü bölgede, Rize 4üncü bölgede. Samsunun da Rizeyle
aynı endeks değerine sahip olması gerekiyor, aynı endeks
değerine sahip olduğu için aynı bölgede yer alması gerekir.
Sihirli bir el Rizeye dokunmuş, Samsunu orada bırakmış.
Bu adaletsizliği giderecek misiniz? Bu adaletsizliği gidermeyi
düşünüyor musunuz? Bunu yapacaksanız ne zaman yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ok
İSMAİL OK (Balıkesir) Teşekkür
ederim.
Eğitim ordusunun fedakâr
çalışanları büyük bir sıkıntı içerisinde
yaşamaktadırlar. Her seçimdeki vaatlere rağmen özlük
hakları iyileştirilmemiştir. Bunun için, Sayın Bakana
soruyorum: Eylem planlarında öğretmenlerin ek göstergelerinin 3600e
çıkarılması var mıdır?
Yine, bir diğer sorum: Görevden alınan
eğitim yöneticileri mahkeme kararına rağmen hâlâ görevlerine
iade edilmemiştir. Bu adaletsizlik yargı kararına rağmen
uygulanmaya devam edilecek midir?
Yine, tıp fakültesi son
sınıfında okuyan ve intern olarak hastanelerde görev yapan ve
hastanelerin yükünü çeken bu gençlerimiz ayda sadece 387 lira
almaktadırlar. Acaba bu gençlerin insana yakışır bir
şekilde, seviyelerine yakışır bir şekilde ücretlerini
artırmayı düşünüyorlar mı? Tıp fakültesi son
sınıfında okuyan ve hastanelerin, özellikle tıp fakültesi
hastanelerinin kahrını çeken, ciddi, gece gündüz nöbet tutan bu
gençlerimiz sadece 387 lira almaktadır, gerçekten.
BAŞKAN Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Maliye
Bakanlığının Gelir İdaresinin alacakları ne kadar
toplam olarak? Vergi bazında, kurumlar, gelir, MTV, ÖTV, KDV, diğer
vergiler bazında ne kadar?
Bir de kaç mükelleften alacağınız
var? Bu mükellefleri gruplandırabilir misiniz? 0-1.000 lira arasında,
işte, 1.000, 10 bin, 100 bin gibi meblağlarla mükellefleri
gruplandırarak cevap verebilir misiniz?
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, medeniyetlerin buluştuğu
il olan Hatay, Suriye olayları dolayısıyla
sıkıntılar yaşamaktadır. Suriyeli mültecilerin
özellikle Antakya merkez olmak üzere Kırıkhanda, Reyhanlıda
iş yerleri açtıkları malumunuz. Bu iş yerlerinin gerekli
izinler alınmadan, ruhsat, vergi gibi kayıtlar yapılmadan
açıldığı bilinmektedir, bu da Hataylı esnafı zor
duruma sokmaktadır. Bu konuda bakanlıklar olarak ne gibi tedbirler
alınmıştır, ne gibi tedbirler alınacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öz
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Bakan, Devlet
Personel Başkanlığının kamu görevlilerinin geneline ve
hizmet kollarına yönelik mali ve sosyal haklara ilişkin 2016 ve 2017
yıllarını kapsayan üçüncü dönem toplu sözleşmenin
36ncı maddesinde yer alan hususlarla ilgili olarak sürekli işçi
kadrolarında çalışan işçilerin KİTlerde
sözleşmeli personel pozisyonlarına, diğer idarelerde ise memur
kadrolarına geçirilebilmeleri konusunda bir çalışma
yapıldığı bilinmektedir. 36ncı maddede yer alan
hususlarla ilgili çalışmalar hangi aşamadadır?
4046 sayılı Kanunla özelleştirme
kapsam ve programında bulunan kamu kurumlarına Devlet Personel
Başkanlığı tarafından çalışma
yapılmasıyla ilgili yazı gönderilmiş midir?
Özelleştirme kapsam ve programında bulunan diğer kamu
kurumlarına neden yazı gönderilmemiştir?
Devlet Personel Başkanlığı 4046
kapsamında çalışan daimî üniversiteli işçilerin kadroya
alınmasını bir külfet olarak mı görmektedir?
Sözleşmeli olarak görev yapan kamu
işçilerine kurum ayrımı yapılarak mı kadro
verilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Aksu
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
Sayın Bakan, döneminizde vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin
payı artmış, vergi adaleti sağlanamamıştır.
Bilindiği gibi vergi affı ya da uzlaşmalarla vergisini
ödeyemeyenlere dönük kolaylıklar getirdiniz ancak yükümlülüklerini
layıkıyla yerine getiren vatandaşlarımızı
unuttunuz. Vergisini düzenli ödeyen vatandaşlarımızı
ödüllendirerek vergilemede adalete katkı sağlayacak bir
çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Topal
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi dershaneler
paralel yapıyla mücadele adı altında temel liseye
dönüştürülmüştür. Ancak tam da bu nedenle eğitimde
yaratılmış olan fırsat eşitliğine
aykırılık daha da görünür hâle gelmiştir. Geçen sene bir
dershaneye yıllık 5-6 bin lira gibi bir ücretle öğrenci
kaydı yapılıyorken bu sene, bu fiyatlar temel lise adı
altındaki yapılarda iki katına çıkmıştır. Bu
da var olan fırsat eşitsizliğini artırmaktadır. Bu
fırsat eşitsizliğini yok edebilmek adına Bakanlığınızın
ne gibi çalışmaları bulunmaktadır? Ki bu sorular zaten
Millî Eğitim Bakanlığına.
İkinci sorum, bazı Güneydoğu ve
Doğu Anadolu ilçelerinde süregiden çatışmalar nedeniyle
eğitim öğretim faaliyetleri durmuş durumdadır. Eğitim
aksamaktadır, öğretmenlerimiz güvenlik nedeniyle bölgeyi terk
etmektedirler. Bakanlığınız aksayan eğitim
öğretim için ne gibi tedbirler almıştır ve almaktadır?
Üçüncü sorum, ataması yapılmayan
öğretmenler kanayan bir yaramızdır ve bu sorun her geçen
yıl büyümektedir. Bakanlığınız şubat ayında
yapacağını duyurduğu atamalarda hangi branşlara ne
kadar kadro tahsisi yapılmıştır? Bu noktada da atanamayan
öğretmen arkadaşlarımız için ücretli öğretmenliği
kaldıralım sözleşmeli öğretmenlik ya da kadrolu
öğretmenlik yapalım.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum.
Hükûmetin sinekten yağ çıkarma maharetini
şaşkınlıkla izliyoruz. Şimdi, su en temel haktır.
Bu hizmetten birçok kalemden vergi toplamak bizce sosyal devletin
katledilmesidir. Örneğin Bursa Büyükşehir Belediyesi yılın
sonuna doğru beş yıl önce yaptığı kanallarla
ilgili birçok vatandaşa iştirak payı tahakkuk ettirmiştir.
Oysa bir su faturasına baktığımızda zaten abonelik
ücreti, teminat ödüyoruz ve sonra her faturada -şimdi sayıyorum-
çevre temizlik vergisi, su bedeli, atık su bedeli, atık su bedelinin
KDVsi, bakım bedeli, bakım bedelinin KDVsi, katı atık
toplama bedeli, katı atık toplama bedelinin KDVsi şeklinde
sıralanan birçok kalem yer almaktadır. Şimdi soruyorum,
bunların yanında bu ortaya çıkan iştirak payları hangi
vicdana sığmaktadır?
BAŞKAN Sayın Çamak.
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan Mersin Limanı Türkiye'nin en
büyük limanı olmasına rağmen özelleştirildi ve şu anda
yetersiz kalmaktadır. MIP firması konteyner başına 50
dolardan, alternatifi olmadığı için, 80 dolara
çıkardı. 2006 yılında Türkiye Cumhuriyeti
Ulaştırma Bakanlığınca yakınında yeni bir
liman projelendirildi. Yatırım programına alınmasına
rağmen MIPnin engellemesi sonucu durdurulduğu doğru mu? Yeni
bütçe döneminde yatırım programına alınacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tarhan, son soru.
Buyurunuz.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Kocaeli, Gebze ve Darıca
askerî kışlalarının Millî Savunma Bakanlığı
tarafından TOKİyle yapılan bir protokol
karşılığında Kocaeli Büyükşehir Belediyesine
devredildiği ifade ediliyor. Savunma Bakanlığının
TOKİye borcu olduğunu
Kentin en güzel alanlarının bu
pazarlığa dâhil edilmesini anlamak mümkün değil. Bu iddialar
doğru mudur? Bir protokol var mıdır? Askerî kışla
arazileri ne yapılacaktır?
BAŞKAN Sayın Bakan, geri kalan süre size
aittir.
Buyurunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Okutan ücretlerle ilgili, vergileme
oranıyla ilgili bir değerlendirmede bulundu ve çiftçilerimizin
özellikle yüzde 18e tabi bazı girdileri aldıklarını ifade
etti. Bu konuyla ilgili olarak, biliyorsunuz, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, özellikle dolaysız vergiler olarak hem gelir vergisi tarifesi
hem de kurumlar vergisiyle ilgili oran indirimlerine gidildi. Ayrıca, tüm
toplum kesimlerinin kullanmış olduğu temel gıda maddeleri;
giyim, eğitim, sağlık hizmetlerinde önemli oranda vergi
indirimlerine gidildi, özellikle katma değer vergisi çerçevesinde.
Dolayısıyla, vergi politikamızda sosyal adaleti sağlayacak
düzenlemelerin yapıldığını ifade etmek isterim. En son
seçim beyannamemizde ve Hükûmet programımızda da yem ve gübrede,
özellikle çiftçilerimizin kullandığı temel girdiler olan yem ve
gübrede yüzde 18 ve 8 olan vergi oranlarını sıfıra
indireceğimizi, kaldıracağımızı da ifade
etmiştik. Önümüzdeki günlerde de bu düzenlemeyi inşallah Meclise
getireceğiz.
Yeri gelmişken özellikle AK PARTİ
hükûmetleri döneminde çiftçilerimize yönelik desteklerde de önemli
artışlar yaptığımızı ifade edeyim. 2002
yılında yaklaşık 1.8 milyar liralık bir tarımsal
destekleme bütçesinden 2015 yılı sonu itibarıyla 10 milyar
liralık bir tarımsal destekleme bütçesine geçildi. Her alanda hem
mazot desteği, hem gübre desteği, hem prim desteği özellikle
çiftçilerimize yapılan makine ekipman desteği gibi çok
değişik adlarla gerçekten çiftçilerimizin hem girdi maliyetlerinin
aşağı çekilmesi hem de belirli bir düzeyde gelir elde etmelerine
dönük son derece sosyal devlet uygulamalarına paralel bir şekilde
tarımsal destekleme uygulamalarını da hayata geçirdik. Yine,
özellikle çiftçilerimizin kaynak ihtiyacının ucuz bir şekilde
karşılanması noktasında da özellikle çiftçilerimize dönük
kredi desteklerini, kredi faiz desteği uygulamalarını
başlattık.
Sayın Usta Samsun ilinin bölge olarak
diğer illerle mukayesesini yaparak bulunduğu bölgeye ilişkin bir
değerlendirmede bulundu. Müsaade ederseniz -bu konuda bilgim yok-
Kalkınma Bakanlığıyla bu konuda görüşür ve size
yazılı olarak bu konudaki bilgileri aktarırız.
Sayın Ok öğretmenlerin özellikle özlük
haklarıyla ilgili, mali haklarıyla ilgili bir değerlendirmede
bulundular. Öncelikle onu ifade edeyim ki AK PARTİ hükûmetleri döneminde
öğretmenlerimiz hiçbir zaman için enflasyona ezdirilmemiştir. Öğretmen
aylıklarımız, 2002 Aralıktan 2015 Aralık dönemine
kadar nominal olarak öğretmen maaşlarımız, ek ders hariç,
yüzde 349 ila yüzde 390 oranında arttırılmıştır.
Aynı dönemde gerçekleşen enflasyon oranı yüzde 205tir. Bu
dönemde yine öğretmenlerimizin ek ders ücretlerinde de önemli
artışlara gidilmiştir.
Sayın Okun tıp fakültelerinin 6ncı
sınıfında okuyan öğrencilerimize ilişkin bir
değerlendirmesi oldu. Yaklaşık -yanlış
hatırlamıyorsam- üç veya dört yıl önce bu öğrencilerimize,
intern diye tabir ettiğimiz öğrencilerimize, 6ncı
sınıfta okuyan öğrencilerimize, bu düzenleme yapılana kadar
kendilerine hiçbir ücret ödenmiyordu. O dönem aslında muhalefet
partilerinin de Genel Kurulda yaptıkları katkılarla, ilk defa,
burada, 6ncı sınıfta okuyan öğrencilerimize asgari ücrete
bağlı olarak bir ödeme getirildi. Tutarı konusunda elimde bir
bilgi yok ama şunu biliyoruz ki daha önce böyle bir ücret ödemesi yokken,
normalde öğrenci statüsünde olan bu kardeşlerimize de bu dönemde
emeklerinin karşılığı olmak üzere yaptıkları
staj dönemi için aylık bir ödeme yapıyoruz.
Sayın Kuşoğlu Gelir İdaresinin
alacakları konusunda sorular sordu ama şu anda elimde hazır
bilgiler yok. Bakanlıkta bir çalışma yapar, size onları arz
ederiz.
Sayın Ahrazoğlu, Suriyeli
kardeşlerimizle ilgili olarak birtakım işletmelerin açıldığını
ama sanki kayıt dışılığa ilişkin
birtakım meseleler var. Ben özel olarak arkadaşlarıma
söylüyorum. Bu konuyla ilgili Hatay ilinde bir çalışma yaparız.
Tabii ki burada eğer bir sorun varsa bizim de onun üzerine gitmek
görevimiz. İnşallah o çalışmayı da yaparız.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Yok, yok, zaten
hiç sorun yok! Devam edin siz!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Özün memurlarla yapılan toplu sözleşmenin 36ncı
maddesinde düzenlenen bir hususta yapılan çalışmalara
ilişkin soruları oldu. Öncelikle ifade edeyim ki memurlarla
yapılan toplu sözleşme birkaç bölümden oluşuyor. Bu
bahsettiğiniz husus, Kamu Danışma Kurulunda toplu sözleşme
döneminden sonra sendikalarla kamu kurumları arasında müştereken
yürütülecek çalışmalar arasında yer alıyor.
Dolayısıyla o konuda sendikalarımızın toplu
sözleşme süreci içinde sorun olarak ifade ettiği hususlarla ilgili
olarak ilgili bakanlıkların da görüşüne başvurulmak
suretiyle çalışmalar yürütülecek ama dediğim gibi, bu, sadece
Kamu Danışma Kurulunun çalışmaları arasında yer
alması gereken konular arasında henüz bu konuda yapılan
çalışmalar ne aşamada, o konuda bir bilgim yok ama bu
çalışmaların sonucu, Kamu Danışma Kurulu kararlarıyla
ortaya konulacaktır.
Sayın Aksu Vergisini düzenli ödeyen mükelleflere
yönelik bir çalışma var mı? dedi. Biz de hakikaten bunu
önemsiyoruz. Bir taraftan vergisini ödemekten imtina eden veya bu
alışkanlığı olmayan mükelleflere dönük
caydırıcı tedbirleri alırken diğer taraftan da
vergisini düzenli olarak ödeyen mükelleflerimize dönük de
çalışmalarımız var. Sadece bu ödenen vergi miktarıyla
da sınırlı değil. Özellikle bazı
uygulamalarımızda geçmiş dönemdeki ödeme performansları,
geçmiş dönemdeki yükümlülüklerini yerine getirme dereceleri dikkate
alınarak mükelleflerimize birtakım idari uygulamalarda
kolaylıklar sağlıyoruz.
Sayın Topal, şubatta öğretmen
ataması hususunda
Seçim beyannamemizde de ifade ettik, Hükûmet
programımızda da ifade ettik, şubat ayında 30 bin
öğretmen ataması yapacağız. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde, son dönemde terör örgütü tarafından o bölgelerdeki
halkımızı mağdur edecek şekilde ortaya konulan
eylemler neticesinde okullarına gidemeyen öğrencilerimizin
karşı karşıya kaldıkları, maruz
kaldıkları birtakım sıkıntılar var. Millî
Eğitim Bakanımız da açıkladı, Sayın
Başbakanımız da ifade etti, oradaki tüm öğrencilerimizin
her türlü sorunu Hükûmetimiz tarafından kararlılıkla çözüme
kavuşturulacak, orada eğitimle ilgili herhangi bir aksamanın
veya ortaya çıkan bir eksiliğin telafisi mutlaka sağlanacak.
Sayın Kayışoğlu Bursa
Büyükşehir Belediyesindeki ödemelerle ilgili bir soru sordu. Ama bir hayli
teferruatlı bir fatura bilgisi verdi. Açıkçası ben de o fatura
bilgisini görmek istiyorum, ben de merak ettim. Paylaşırlarsa
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Gösterebilirim Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Ayrıca, arada da kendisiyle konuşuruz.
Sayın Çamak Mersin Limanıyla ilgili,
yeni bir liman yatırımıyla ilgili bir çalışmanız
var mı? şeklinde bir soru sordular. O konuda bilgim yok. İlgili
bakanlıktan bilgi alır, size yazılı olarak bildiririz
Sayın Çamak.
Sayın Tarhan Kocaeli, Gebze, Darıcada
TOKİ protokolü kapsamında Kocaeli Büyükşehir Belediyesine
taşınmaz devrinden bahsettiler. Bu konuda da açıkça elimde bir
bilgi yok. Bunu da Millî Savunma Bakanlığından bilgi alıp
sizlere yazılı olarak arz ederim ama özellikle kamu arazilerinin
ekonomiye kazandırılması, kamu arazilerinin daha ekonomik bir
şekilde kullanılarak toplumun ihtiyaçlarının
karşılanması önemli.
Yine, şehirlerde daha fazla yeşil alan
üretilmesi, yeşil alanların miktar olarak artırılması
hususu da önem verdiğimiz hususlardan bir tanesidir. TOKİ de bu
dönemde yapmış olduğu çalışmalarla gerçekten
Türkiyedeki konut açığını önemli ölçüde azaltacak
çalışmalara girişmiştir. Bu protokol kapsamında özel
bir bilgim yok ama mutlaka bu çerçevede bir değerlendirme yapmak gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.14
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.27
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
11 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, maddelerine geçilmesine karar verilen
tasarının 1inci maddesini okutuyorum:
BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Madde 1- 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı
Gider Vergileri Kanununun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasına
aşağıdaki bent eklenmiştir.
z) 17/4/1957 tarihli ve 6948 sayılı
Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz sanayi
işletmelerince münhasıran imalat sanayinde kullanılmak üzere
alınan makine ve teçhizatın finansmanı için bu işletmeler
tarafından kullanılan krediler dolayısıyla lehe alınan
paralar (Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığınca belirlenir.).
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Erhan Ustaya aittir.
Buyurunuz Sayın Usta. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür
ederim.
Çok değerli milletvekilleri, Gelir Vergisi
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 1inci maddesine ilişkin Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşünü sunmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle, bu maddeye Milliyetçi Hareket Partisi
olarak olumlu oy kullanacağımızı hemen sözlerime
başlarken ifade etmek istiyorum. Bu, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim
beyannamesinin 127nci sayfasında var olan bir husustur. Biz de bunu çok
önemli buluyoruz ve o yüzden olumlu oy kullanacağız. Ancak, tabii,
bunu yapmak yeterli değil. Geçen hafta geçici bütçe kanunu
tasarısı görüşülürken Türkiyenin temel ekonomik
sorunlarına yönelik bir analiz yapmıştım. Orada Türkiyede
imalat sanayisinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payının
yüzde 14lerde olduğunu ve bu oranın çok düşük olduğunu
ifade etmiştim. Emsal ülkelerde bu oranın yani bizde yüzde 14 olan
oranın gelişmekte olan ülkelerde ortalama olarak 8-10 puan bizim
üzerimizde olduğunu o analizimde ifade etmiştim. Tabii, bu düşük
olunca Türkiye üretemiyor, Türkiye büyüyemiyor. Diğer taraftan da ülkenin
kaynakları imalat sanayisinden üretken olmayan alanlara
kaydırılıyor. Maalesef buna kamu da göz yumuyor, hatta kamu bunu
teşvik ediyor, devlet bunu teşvik ediyor. Çünkü bunlara ilave kaynak
gözüyle bakılması buradaki en temel yanlışlık olarak
ortaya çıktı, bu üretken olmayan alanlara kaydırılan kaynak
için.
Şimdi, burada neyi ifade etmek istiyorum, bunu
biraz daha açmak istiyorum. Özel sektörün makine teçhizat
yatırımlarına şöyle bir baktığımızda,
son on altı çeyrekte yani son kırk sekiz ayda veya son dört yılda
sadece dört çeyrekte özel sektör makine teçhizat yatırımları
pozitif, diğerlerinde negatif; on iki çeyrek negatif, dört çeyrek pozitif
bunların içerisinde. 2015 yılının en son millî gelir
datası olarak da 2015 yılının üçüncü çeyreğinde de
özel sektörün makine teçhizat yatırımları yüzde 1,9
oranında azaldı. 2015ten on altı çeyrek geriye
gittiğimizde yani 2011in üçüncü çeyreğiyle 2015in üçüncü
çeyreğini mukayese ettiğimizde de o günkü değerin yüzde 8,3ü
kadar daha az bir özel sektör imalat sanayisi yatırımı var,
elimizdeki son millî gelir serisinde. Yani 2011 yılının üçüncü
çeyreğine 100 dersek sabit fiyatlarla, 2015in üçüncü çeyreğinde bu
100 olan özel sektör makine teçhizat yatırımı 91,7ye
düşmüş. Bu, tabii, Türkiye açısından çok vahim bir durum.
Yani makine teçhizata yatırım yapmayan bir
ekonominin, buraya yatırım yapmayıp, gidip bütün
kaynaklarını betona yatıran bir ekonominin büyüme imkânı
yoktur. O yüzden Türkiye ekonomisi son üç dört yılda çok düşük
oranlarda büyüyor. Bunun düzeltilmesi lazım. Nihayet bu düzeltiliyor, bu
düzeltiliyor derken bu yönde küçük bir adım atılıyor. Ben bunu
kişisel olarak da
Bu makine teçhizat yatırımlarında
kredi kullanımında belki o madde çok iyi açıklanmadı-
yapılan şey şu: Siz diyelim ki Ankaranın herhangi bir
yerinde lüks bir konut alıyorsunuz, bir kredi kullanacaksınız,
kredi kullandığınızda sizden banka sigorta muameleleri
vergisi alınmıyor, lüks konut dahi alsanız. 2 milyon
liralık konut alıp o kadar kredi kullanayım. deseniz sizden
banka sigorta muameleleri vergisi alınmıyor ama Ostimde bir
sanayiciyseniz, işinizi büyütmek istiyorsanız, daha rekabetçi
şekilde bir üretim yapmak istiyorsanız ve bunun için makinenizi
yenileyecekseniz kredi kullanıyorsunuz, yüzde 5 BSMV alıyor devlet.
Böyle garip bir durum vardı ve bu garabet on üç yıldır Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetlerinde sürdürüldü arkadaşlar, teknisyen
olarak da bütün ikazlarımıza rağmen. Nihayet bu garabete son
veriliyor, bu güzel bir aşama. Hükûmet, bununla ilgili bir mali portre
önümüze getirmedi.
Daha sonra diğer maddelerde de
konuşacağız yani böyle mali portresiz bir şeyi
konuşmanın da anlamı yok. Burada siz birazdan bir şeyi
oylayacaksınız. Bunun etkisi ne kadar olacaktır, bunun için
tahminî birtakım çalışmalar yapılması lazım.
Mesela, biz, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde taahhütlerimizi
sıralarken -az önce ifade ettim, bir tanesi de buydu, bugünkü
görüştüğümüz maddeydi- bunu 580 milyon lira bir maliyet olarak kendi
hesaplarımıza almıştık. Yani, Hükûmetin
yapmadığı şeyi, biz muhalefette, bir muhalefet partisi
olarak çok net, şeffaf bir şekilde hesabımızı
kitabımızı ortaya koyup, buradan devletin 580 milyon TL vergi
kaybının olacağını hesap edip onun da
kaynağını ayırmıştık. Bunu da burada ifade
etmek istiyorum.
Şimdi, sanayi üretimini
de, tarımsal üretimi de bu ülkede artırmak durumundayız
arkadaşlar ve buna ilişkin adımların da ivedilikle
atılması lazım. Sürekli Şu reformu yapıyoruz, bu
reformu yapıyoruz... Geçen hafta konuştuk. Yani, kalkınma
planını hazırlarken ta bu çalışmalarda -yani
kalkınma planı 2013ün Haziranında çıktı,
çalışmalar 2011de başladı- 2011den itibaren, 2012den
itibaren işte reformlardan bahsedildi, konuşuldu edildi. Plan
çıktı, iki buçuk yıl geçti, planın iki yılı
bitti, hâlâ Reform yapacağız. diye konuşuluyor. Bugün de
Maliye Bakanımız yine burada Reform yapacağız. veya
Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilcileri Reform yapacağız.
diyor. Beyler, Türkiye'nin reform ihtiyacı son on yılda had safhaya
çıktı. Türkiye reform yapamadığı için, 2008
yılında yakaladığı 10 bin dolar kişi
başına gelir bu yıl 9 bin dolara düşüyor, gelecek yıl
da 9 bin doların altına düşecek. Bu Hükûmetin ortaya
koyduğu orta vadeli programda açık olmasa da -orada bir hile yapmaya
çalıştılar ama yalancının mumu çabuk söndü- ortaya
çıkmış bir durumdur. Yani, 10 bin doları, 10.400 doları
2008de yakalayacaksınız. 2018 hedefi dahi 10 bin doların
altındadır Hükûmetin, on yılı kaybediyor bu ülke. O yüzden
bu adımları hızlandırmamız lazım, hızlı
adım atmamız lazım.
Mesela, ben birkaç tane husus
söyleyeceğim bunlarla ilgili, hem de muhalefet olarak yapıcı
muhalefet anlayışı çerçevesinde. Burada, şimdi, sadece
makine teçhizat yatırımlarını aslında bir miktar
teşvik ediyoruz; onun dışında, ülkenin makine üretme
kapasitesini de artırmamız lazım. Yani, burada, şimdi
makine teçhizatı teşvik ediyoruz, burada ithal makineyi de
teşvik edecek. Olsun, ithal de olsa bu ülkeye makine kurulmalı, daha modern
makinelerle bu ülke üretmeli; bu birincisi. Ama esas yapılması
gereken şey, bu ülkenin makine teçhizat üretme kapasitesinin
artırılması lazım. 500 milyar dolarlık ihracat
hedefinin içerisinde 100 milyar dolar makine teçhizat ihracatı da var, o
hedefin çok çok gerisinde maalesef Türkiye. Bunun için yapılması
gereken ilk şey, tabii, yerli ve yabancı yatırımların
önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Hukuk
normlarında, vergilemede ve bürokratik işlemlerde yatırım
için her bakımdan öngörülebilir, istikrarlı ve güvenilir bir ortam
oluşturulmalı, hukuk devleti tesis edilerek yabancı
yatırımcı için de bütünüyle kurumsal hâle gelmiş bir
yatırım ortamı teşekkül ettirilmelidir. Kişiye özel,
subjektif, keyfî yönetim sona erdirilmelidir. Türkiyenin bugün içinde
bulunduğu en büyük sıkıntı budur. Firmaya özel, kişiye
özel uygulamalar yapılıyor, bunun bir an evvel sona erdirilmesi
lazım. Bütün firmalara, bütün yatırımcılara aynı
mesafede, aynı yakınlıkta olan bir devlet kamu yönetimi
anlayışının olması gerekiyor. Değilse, biz
yabancıyı çekelim derken yerliler bugün yurt dışına
kaçıyor, yurt dışında yatırım yapıyor.
Ödemeler dengesi istatistiklerinde bunlar çok net bir şekilde ortada
görünüyor.
Yeni bir teşvik sistemi getirilmelidir. Bir
defa teşvik sisteminde dar bölge sistemine geçmek durumundayız.
İl bazındaki, bölge bazındaki teşvik sistemi maalesef
çalışmıyor. İller arasında, illerin ilçeleri
arasında ciddi gelişmişlik farkları var. Bu anlamda veri
altyapısı bir an evvel tamamlanarak -bu yapılabilecek nitelikte
bir şeydir, ben teknisyen kökenli birisiyim ama bunun için siyasi
kararlılık gerekir; siyaset bu kararı verecek, bürokrat
çalışacak, bu işi yapacak- dar bölge teşvik sistemine
geçilmesi gerekiyor. Bu bölgesel teşviklerden ziyade, bundan sonra
önümüzdeki dönemde en fazla etkiyi yapacak stratejik sektör ve işletmeler
üzerinde yoğunlaşacak bir teşvik sistemini kurmak
durumundayız.
Yoğun olarak ithal edilen mallar için
Arkadaşlar, bazı malların çok net bir şekilde
aşırı bir ithalatı var. Bu malların üretimine yönelik
yatırımların ülkede yapılmasını sağlamak
amacıyla ilave bir kısım tedbirler almamız gerekiyor. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bizim seçim beyannamemizde var olan önemli bir husus
vardı, Merkez Bankasının bunlara reeskont kredisi vermesi
tedbiri vardır. Bu yolun denenmesi lazım. Bu
yatırımcıların finansmanı kolaylaştırılarak
ama bunlara çok seçici bir şekilde davranılmalı ve burada tabii
objektif olunmalı, bu imkânlar sağlanmalı. Uluslararası rekabet
gücüne sahip yüksek katma değerli mal ve hizmet üretme yolundaki
adımlar da atılmalıdır.
İleri teknoloji transferini mutlaka
gerçekleştirmek durumundayız. İleri teknolojili ürünlere
ilişkin yatırımlara da özel teşvik ve öncelik getirmek
durumundadır Türkiye Cumhuriyeti devleti.
Burada, tarım sektöründe de üretimi
artırmaya yönelik tedbirler alınmalıdır. Bizim Mazottan
ÖTV almayacağız. dememizin altındaki temel unsur budur. Bugün
çiftçi, üretiminde rekabetçi fiyatlardan üretememektedir, çok pahalı girdi
kullanılmaktadır. Mazotta ve diğer girdilerde de vergi
indirimlerini gerçekleştirip üretimi artırmak durumundayız.
Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Maalesef bu
politika dokümanlarında, bu eylem planlarında öneriler somut
değil. Somut olmayan öneriler de hayata geçirilemiyor ve bunun takibi de
yapılamıyor. Bugün konuştuğumuz öneri çok somut bir
öneriydi. Biz bu öneriyi somut olarak yazdığımızda da
bürokrat olarak, bir miktar da Bu kadar somut olmasaydı. diye sayın
bakanlardan serzenişte bulunulmuştu. Somut öneriler hayata
geçiriliyor. Hükûmeti de buradan uyarmak istiyorum, daha somut öneriler
yazmakta fayda var.
Ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum,
çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Usta.
Madde üzerine ikinci söz, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin
Adıyamana aittir.
Buyurunuz Sayın Adıyaman. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Sayın Başkan, öncelikle yeni görevinizde
başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 11 sıra
sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine grup adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, huzurumuza getirilen
kanun esas itibarıyla bir torba kanun. Aslında hukuk tekniği
bakımından bu anlaşılır bir durum ama siyaseten
Hükûmetin her zaman yapmak istediği, âdeta göz boyamayla kanun geçirme
yöntemlerinden bir tanesi. Zira, torba kanunlarda asıl amaç iyi niyetle halkın
çıkarlarına uygun hazırlanan kanun içerisine, aslında
halkın çıkarlarının tam tersine olan birkaç kanunu
gizleterek Meclisten geçirmek, yöntem bu. Dolayısıyla, genel olarak
vergi kanunları, hükûmetlerin politikalarının mali anlamda bir
bakıma ifadesi.
Şimdi burada üzerinde
tartıştığımız kanun, genel anlamda tüm vergi
kanunlarımız, vergi adaleti ve halkın çıkarları
açısından gerçekten tam bir adaletsizliği ifade etmektedir. Bu vergi
kanunlarıyla esasen hedeflenen şey, sermayenin, özellikle finans
kapitalin, banka sermayesinin ve aracı kurumların sermayelerini daha
da artırma. Ama, toplumun yüzde 80ini oluşturan emekçi halk
yığınları, işçiler, memurlar, emekliler, yoksul
köylüler başta olmak üzere vergi yükünün büyük çoğunluğunu
omuzlayan bu kesimler vergi yükü altında ezilirken toplumun yüzde 20sini
oluşturan mutlu azınlık sermayesine sermaye katar.
Bakın, işçiler, memurlar, emekliler belli
bir gelir düzeyiyle yaşamlarını ikame ettirmeye
çalışırlar, gelir elde ederken bir vergi öderler ama yaşamlarını
ikame ettirmek adına elde ettikleri geliri büyük çoğunlukla ay sonu,
köylüler ve çiftçiler ise yıl dönümü itibarıyla elde ettikleri
gelirin tümünü tüketmek durumundadır.
Şimdi, geliri elde ederken vergi ödeyen emekçi
halk yığınları ve toplumun büyük çoğunluğu, elde
ettiği gelirin neredeyse yüzde 100ünü tükettiğinde bu kez, ikinci
kez daha vergi ödemektedir yani bir bakıma gider vergisi, KDV gibi vergi
ödemektedir. Oysa mutlu azınlık olan kesim ancak eldeki sermayeden
kazandığı faizin gelirini ödemektedir ve dolayısıyla
sermayesi olduğu gibi korunurken bir nebze daha artmış
olmaktadır. Dolayısıyla, asıl yapılması gereken
şey vergi adaletini gerçekleştirebilmek. Dolayısıyla, vergi
adaletinin de gerçekleşebilmesinin birincil koşulu vergilerde belli
kalemleri yerelin yetkisine bırakmak. Yerellerin kendi özerk ekonomilerini
inşa etmeleri için ve yerel düzeyde ekonomik alanda rekabet güçlerinin
artabilmesi için pek çok kalemde vergi yetkisinin belediyelere ve il genel
meclisine devredilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Değerli arkadaşlar, elde edilen verginin
adil bir biçimde, toplumun farklı kesimleri, farklı sınıf
ve tabakaları arasında adilce ve eşitçe
paylaşılıp paylaşılmaması yine vergi politikalarının
en önemli unsuru. Görünen o ki Türkiyede mevcut vergi politikaları
tamamen güçlüyü daha güçlü kılmak, yoksulu daha da yoksul hâle getirmek.
Bu yetmez gibi bütün bu yükün altında elde edilen gelirlerin ve kamu
kaynaklarının büyük oranda ülke içinde yürütülen savaş ekonomisine
yönlendirilmesi de yine vergi adaletinin gerçekleşmesi yönünde en büyük
engellerden biri. Bildiğiniz üzere, bölgede devam eden savaş,
halkın kazancından, halkın gelirlerinden elde edilen vergilerin
aktarılmasıyla, dolayısıyla bu savaş ekonomisine
aktarılan vergilerle halk iliğine kadar sömürülmektedir.
Değerli arkadaşlar, ülke
kaynaklarının ve gelirlerinin özellikle savaşa
aktarılması, son otuz yıl içerisinde elde edilen verilerle, bu
kaynakların 500 milyar dolar civarında olduğu; dolayısıyla,
ülkede devam eden savaşın durdurulması hâlinde bu
kaynakların ülkenin kalkınmasında, yoksul kesimlerin bir nebze
olsa hayat standartlarının yükseltilmesinde kullanılması
hem toplumsal adalet açısından hem refah düzeyinin yükselmesi
açısından önemli husustur.
Önümüze getirilen kanun tasarısı içerisine
yerleştirilmiş maddelerin esasen birbirleriyle doğrudan
alakaları olmadığını da görmekteyiz. Mesela, torba
kanun içerisine yerleştirilen Gelir Vergisi, Katma Değer Vergisi,
bireysel emeklilik, Ceza İnfaz Kanununu ilgilendiren madde; yine,
Kurumlar Vergisi, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Gider Vergileri Kanununun aslında birbirleriyle hiçbir
bağlantılarının olmadığı; tamamen,
istenilen, hedeflenen finans sermayeyi ve banka ile aracı kurumların
güçlerini, sermayelerini daha çok artırmaya yönelik bir torba kanundur.
Dolayısıyla, biz bu şekilde yüce Meclisin huzuruna getirilen bu
kanunun adaletsiz olduğunu ve bunun özellikle memur, işçi ve
emekçiler sırtında daha büyük bir kambur oluşturacağı
ve kazançlarının daha da azalacağı, yoksulluğun ülkede
daha çok artacağı inancındayız. Bu nedenle, biz bu kanunun
aleyhinde oy kullanacağız.
Değerli arkadaşlar, bugün, en önemli
sorunların başında gelen, gerçekten, kürdistanda var olan sorun
aslında 1921 Anayasasıyla büyük oranda çözülmüş gözükmektedir.
Yüce Meclisiniz, 1921 Anayasasının 18 maddesini, bugün, bu Meclisin
huzurunda kabul etmiş olsa bugün Kürt sorunu büyük oranda, yüzde 80, yüzde
90 belki Türkiye'nin gündeminden çıkmış olacaktır. Bunu
neden vurguluyorum? Ülke kaynaklarının bu savaşa gitmiş
olması ve kaynakların pervasızca savaş politikaları
uğruna harcanması, halkımızın cebinden çıkan,
yoksulların, emekçilerin ve işçilerin cebinden çıkan paralardır.
Bu nedenle, bir kez daha, yüce Meclisin, bugün
bölgede devam eden acımasız savaş politikalarına son
verilmesi, Hükûmeti bu konuda zorlaması ve ülke kaynaklarının
doğru, adil ve eşit şekilde paylaştırması yönünde
bir tavır ortaya koymasını temenni ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Adıyaman.
Madde üzerine, gruplar adına son konuşma,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Bihlun Tamaylıgile aittir.
Buyurunuz Sayın Tamaylıgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) - Sayın Başkan, size de
çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1inci maddesi
üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce, ben, iktidar partisi temsilcisi
arkadaşlarımızın konuşmalarını dinlerken,
imalat sanayisi, sanayi ve Türkiyedeki sanayi yatırımlarıyla
ilgili ortaya koydukları yeni bir tabloyu, yeni hedefleri dinlediğim
zaman, on üç yıldır bu ülkeyi hangi iktidar yönetiyordu diye açıkçası
merak ettim. Yani o zaman, o on üç yılın ekonomi politikalarıyla
ilgili alınan kararlar ve onun oluşturduğu gömlek de mi
sırtımızdan çıktı, onu açıkçası merak eder
oldum. Çünkü sanayi üretiminde, imalat sanayisinde verimliliğin,
yatırımın, istihdamı artıracak projelerin ön plana
çıkması için ortaya konulacak uygulamalar, teşvikler ve
alınacak kararların hedef olarak ortaya konulduğu dikkate
alındığında, on üç yıldır elinizi kim tuttu diye
sormak herhâlde bizim de en doğal hakkımız diye
düşünüyorum.
Tabii, her dönem, bundan on üç buçuk yıl önce
de bir eylem planı çıkmıştı, o eylem planında da
Kamu İhale Kanunu AB standartlarına uygun hâle getirilecek
denmişti, her ilerleme raporunda Kamu İhale Kanunuyla ilgili
eleştireler gelmişti. Vergiyle ilgili olarak yapılacak
düzenlemeler için hedefler ortaya konmuştu ama uçan kuştan vergi
alır hâle gelen bir tercih kendini gösterdi. Diğer taraftan, enerji
verimliliğiyle ilgili hedeflenen tüm başlıklara rağmen yine
eylem planı içerisinde enerji verimliliğini artıracak, yani on
üç yıl sonra tekrar gündeme gelen başlıklar görüyoruz.
İnşallah -ki çok olumlu gördüğümüz-
imalat sanayisindeki makine ve teçhizat yatırımlarının
artırılmasını sağlayacak tercihler umarız bu gibi
uygulamalarla artar. Ama şöyle bir 2002-2003 dönemine dönüp
baktığımızda, ekonomi politikalarıyla ilgili
gelişmeler, genel tercihler bizi hangi noktaya getirdi ve bugün neden
böyle zaruri düzenlemeler yapma ihtiyacı duyuyoruz?
2002 yılında önemli, büyük bir krizden
sonra devriiktidarınızın başlamasıyla beraber tercih
edilen ekonomi politikalarının temelinde kaynağı,
Türkiye'ye gelen kaynağı biraz daha tüketime ve
Sektör olarak
baktığınızda tüketimle hareketlenen ve döviz
kaynağı yaratma noktasında önemli sıkıntılar
yaşayan bir süreç olarak devam etti. Çünkü o zaman 2 çıpanız
vardı: Biri AB çıpası, biri IMF çıpası. IMFden seçim
öncesi İstemeyiz. derken, IMFnin politikalarıyla beraber 2006
yılına kadar geldiniz. O süreç içerisinde baktığımızda,
büyüme, büyüme rakamları, kişi başı millî gelir rakamları
açısından bu çıpaların da oluşturmuş olduğu
zemin ve Türkiye'ye gelen doğrudan sermaye yatırımı
Ama
doğrudan sermaye yatırımı olduğu zaman gelip çivi
çakan bir sermaye yatırımı değil, maalesef,
çakılmış çivilerin satıldığı
özelleştirmelerle gelen, kârlı şirket
satışlarıyla gelen; banka, sigorta, finans kurumlarıyla
ilgili satış işlemleriyle gelen bir süreç oldu. Daha sonra,
dünya 2007-2008 kriziyle etkilenmeye başladıktan sonra sizde de bir
tasarruf yetersizliği ve tasarruf yetersizliğine bağlı
yatırım yetersizliği olduğu dönemin orta gelir
tuzağı dediğimiz o etkilerini yaşamaya
başladığımız günleri hisseder olduk ve bununla
beraber, istihdamın gelişmediği, beraberinde imalat sanayisinin
katma değerinin geriye gittiği ve maalesef sanayi çeşitlendirmesinin
yeterince gelişmediği bir dönem. Kaldı ki, bunların hepsi
orta gelir tuzağının kendini net olarak gösterdiği ana
başlıklar.
Bundan sonra gerileme
2009 yılı geldi,
ekonomik krizler dünyada, bizim ülkemize yansıması, büyüme
oranlarındaki gerileme ve 2009 yerel seçimlerinde
devriiktidarınızın almış olduğu hızlı
oy düşüşü, o zaman yeniden bir ekonomi politikası, belki de
seçime dayalı, seçim beklentileriyle ortaya konulan ekonomi politikalarıyla
birleşti. Dünyada var olan, ki diğer ülkelerin kendilerini tamirat
için ortaya koyduğu mali politikalarının ve finansal sistemi
etkileyen tercihlerinin Türkiyeye yansımalarını hissetmeye
başladık ve o sene bir yönetmelik çıkarttınız, dediniz
ki: Para kazansın kazanmasın, herkes dövizle borçlanabilir. Bir
kararınızda 32 sayılı Kararnameyi değiştirerek
ihracat dövizlerinin bundan önce belli bir sürede gelme zorunluluğunu
ortadan kaldırdınız. Bu sefer bir kırılganlık
dönemi kendini net olarak göstermeye başladı. İmalat sanayisi ve
genelde baktığımız zaman sanayi açısından,
ithalatın çok arttığı, kurun enflasyonu da
gerçekleştirmek için baskıda kaldığı ve bununla
beraber içeride üretimin pasivize olup daha çok tüketimin ve ithalle beraber iç
piyasa rekabetinin kendini gösterdiği, dövizin
baskılandığı
Çünkü baskılanmış bir döviz
enflasyon açısından da olumlu yansıma olarak
değerlendiriliyordu ama ortada bir gerçek vardı, alınan
kredilerin, daha önce, 2002de ancak yüzde 30 civarı imalat
sanayisindeyken yüzde 13e düşmüş olması, yine bütün banka
kredilerinin yüzde 45i daha önce sanayi ve imalat sanayisinde
kullanılırken yüzde 20li rakamlara düşmüş olması,
Türkiye'de üretimin çarklarının artık dönmediği, ithalata
bağımlı olarak gerçekleşen üretimin de katma değer
yaratmadığı açık olarak kendini gösteriyordu.
Türkiye, 1990 yılında imalat sanayisinin
sağladığı katma değer sıralamasında 13üncü
sıradaydı, 2000li yıllarda 15inci sıraya geldi ama
maalesef, 2010dan sonra imalat sanayisi katma değer sıralamasında
tamamen lig dışında kaldı, sıralamaya bile giremedi.
Böyle olduktan sonra, yine Sanayi
Bakanlığının açıklamış olduğu kendi
sayfasındaki bütün sonuçlarına bakarak şirketlerin ortaya
çıkardıkları bir tablo var. Yani Türkiye üretmiyor, üreterek büyümüyor,
istihdam yaratmıyor; genç işsizler ordusu OECDnin rekor rakamlarına
ulaşıyor, rekabet gücümüz düştüğü gibi
kırılganlıklarımız artıyor; dövize
bağımlı olarak artan borç yükü, her an, Türkiye'de önümüzdeki
süreçte oluşabilecek gelişmelerde ki dediğim gibi doğrudan
gelen sermaye bile kârlı ve buradaki kâr aktarımını
sağlayacak sektörlerde oluştuğu için riskli bir önümüzdeki
gelecek sorgulamasını beraberinde getiriyor.
Şirketlerin 2002-2005 yılları
arasında öz varlık ve borçlanma kaynaklı olarak, kaynak
yapısına baktığımızda, ortalamasında yüzde
40, yüzde 60 civarında bir öz varlık ve borç
ağırlığını kaynakta kullanıyor, ama sene
2009a ve bugüne doğru gelindiği zaman çok tehlikeli bir rakamla
karşı karşıyayız. Artık, şirketlerin öz varlık
ağırlığı yüzde 33lere düştü, yüzde 67, yüzde
70lere yakın bir rakam tamamen şirket yapıları içerisinde
borç. Şirketler para kazanamıyor, kâr elde edemiyor. Şirketlerin
kârlılığının düşmesindeki bir sonuç,
şirketlerdeki bu özellikle kur riskinin olduğu, dövize endeksli borçların
yüksek montanlı olması kur farkı zararları
yazdırıyor. Onunla yetinmeyip şirketlerin yükselen borç yükü
faiz giderlerini artıyor. 2009dan bugüne doğru şirket
yapılanmaları açısından şöyle
baktığımız zaman, maalesef, öz varlık kârlılığı
düşmüş, genel kârlılığı düşmüş
şirketlerle karşı karşıyayız. Artık, üretimi
desteklemek, üretimle beraber büyüyen rekabetçi, stratejik önemi olan
teşviklerle birleştirilmiş büyüyen bir Türkiye modelini on üç
yıl sonra, geçmişteki eksikleri hani unuttuk zannetseniz biz
unutmadık ama siz inşallah bundan sonra verdiğiniz sözlerde bunları
gerçekleştirirsiniz.
Diğer taraftan, sizinle bir konuyu da
paylaşmak istiyorum. Biraz önce sermaye piyasaları ve güven diye
bir başlık üzerinden ve sermaye piyasalarının da
gelişmesi için önemli teşviklerden biri olan vergi teşviki
üzerinde bir değerlendirme oldu.
Bakın, güven her şeyden önemlidir. Bir
ülkede güvenin sağlanması fiyatlanma ve maliyet açısından
çok önemlidir. Biz bundan sekiz yıl önce bir komisyon kurduk; AKPli ve
CHPli milletvekillerinin -ki bir tanesi de bendim- vermiş olduğu
önerge, bugün Türkiyede sermaye piyasasında güvensizlik faktörlerinden
biri olan JETPA Holdingle ilgili. Bugün o kişi yine tutuklanmış.
Burada yine AKPli milletvekilleri ve bakanların da takdiriyle bir
araştırma komisyonu raporu çıktı ve orada iki önemli madde
var. Biri diyor ki: Bu işlemleri yapanların ilgili kamu
kuruluşları tarafından takibinde ihmal olmasın.
İkincisi de Hukuki zeminle ilgili verilen yükümlülükler. Peki,
şimdi soruyorum: Yapılan bu otel hangi ilçede? Hangi belediye
tarafından kiraya verilmiş bu alan?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) Peki,
yapılan bu ihaleli tahsiste veya anlaşmada böyle bir otel yapma var
mı? Otelle ilgili veyahut buranın kullanımıyla ilgili
şartlar ve şartname nedir? Peki, değerli SPK başta olmak
üzere, bu tür cezai yaptırımlarla
karşılaşmış ve raporu Meclis kürsüsüne gelmiş bir
firma için siz bugüne kadar hangi takibi yaptınız?
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Tamaylıgil.
Şimdi, şahsı adına Kars
Milletvekili Sayın Yusuf Selahattin Beyribey.
Buyurunuz Sayın Beyribey. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 sıra
sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Bu kanunun 1inci maddesiyle, 64üncü Hükûmetin 2016
Eylem Planında yer alan, imalat sanayisindeki makine ve teçhizat
yatırımlarının finansmanında banka ve sigorta
muameleleri vergisi istisnası getireceğine ilişkin vaatlerimizi
bu düzenlemeyle yerine getirmiş oluyoruz. Böylece, AK PARTİ seçim
meydanlarında vermiş olduğu sözleri teker teker yerine getirmeye
başlamıştır.
Sayın milletvekilleri, ülkelerin gelişmesi
AR-GE ve sanayileşmeyle ilişkilidir. Bir ülkede sanayileşme ne
kadar artarsa o ülkenin gelişmesi ve ekonomisi o kadar iyiye doğru
gider. Bunun için, kanunun bu maddesiyle eylem planında söz konusu eyleme
ilişkin yapılan açıklamalarda imalat sanayisinde faaliyet
gösteren firmaların kapasite artırımı ve verimlilik
artışını sağlayacak makine ve teçhizat
yatırımlarının finansmanında banka ve sigorta
muameleleri vergisi alınmaması sağlanacaktır.
Sayın milletvekilleri, 2005 yılında
sanayi sektöründeki istihdam sayısı 4 milyon 241 bin iken AK
PARTİ iktidarında 1 milyon 118 bin artarak 5 milyon 359 bin
kişiye ulaşmıştır. AK PARTİ olarak bu kanunla bu
sayının daha da çok artması için çalışmaktayız.
Bu çerçevede yapılan düzenlemelerle, Sanayi Sicili Kanununa göre verilen
sanayi sicil belgesini haiz sanayi işletmelerinin münhasıran imalat
sanayisinde kullanılmak üzere aldıkları makine ve
teçhizatın finansmanı için kullandıkları krediler
dolayısıyla alınan paralardaki yüzde 5 banka muameleleri
vergisinin istisna tutulması öngörülmektedir.
Yapılan düzenlemeyle imalat sanayisinde
faaliyet gösteren firmaların, çeşitli finansal kuruluşlardan
kredi kullanmak suretiyle yaptıkları yatırımlar üzerindeki
finansman maliyetlerinin kaldırılarak kapasitelerinin ve
verimliliklerinin artırılmasına yönelik yeni makine ve teçhizat
yatırımlarının teşvik edilmesi amaçlanmaktadır.
Böylelikle reel ekonominin lokomotifi olan imalat sanayisinin desteklenmesi
sağlanacaktır. İmalat sanayisinin desteklenmesiyle de istihdamda
artış sağlanmış olacaktır.
Sözlerimi bitirmeden önce bütün heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Beyribey.
Şahsı adına son konuşma Antalya Milletvekili
Sayın Çetin Osman Budaka aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Budak, sizin de süreniz beş
dakikadır.
ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) Sayın
Başkan, görevinizde başarılar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 11 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle, sanayi sicil belgeli sanayi
işletmelerinin imalat sanayisinde kullanılmak üzere
aldıkları makine ve teçhizatın finansmanı için
kullandıkları krediler yüzde 5lik banka ve sigorta muameleleri
vergisinden istisna tutulacak.
Buna ilişkin bir itirazımız yok,
hatta Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuyla ilgili destek de verdik. Ancak
sanayicilere bir destek sağlanırken kredi kartı borcu
altında ezilen, borcunu döndürmek için tekrar kredi çekmek zorunda kalan
asgari ücretli, dar gelirli yurttaşlarımızdan bu verginin
alınıyor olması adaletli değil.
Yurttaşlarımızın ihtiyaç, konut, ev eşyası,
otomobil gibi alımlarında bu amaçlarla bankalardan
kullandıkları krediler son on üç yılda 130 kattan fazla artarak
2,3 milyar liradan 303 milyar liraya kadar yükselmiştir. Kredi kartı
borçlarıyla birlikte bu tutar 380 milyar liraya kadar da
ulaşmıştır. Bu borçlar nedeniyle son beş yılda
yurttaşlarımızın ödedikleri faizin boyutu da 176 milyar
doların üzerine çıktı. Dolayısıyla,
yurttaşlarımız kredi ve faiz sarmalında
çırpınmaktadır. Bu nedenle, dolaylı vergi
adaletsizliğine, banka ve sigorta muameleleri vergisi adaletsizliğine
bütünüyle son verilmelidir diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu maddeyle sanayicilerimiz için bir istisna getiriliyor.
Gayet iyi. Fakat bu istisna Türkiye'nin katma değeri düşük, ithalata
dayalı, sürdürülebilir olmayan, çevreyi ağır şekilde tahrip
eden sanayi üretim anlayışını değiştirebilecek
midir? Tabii ki böyle bir şeyin mümkün olmadığını
düşünüyorum. Çünkü Hükûmetin bir yıllık eylem planına
baktığımızda, sanayiyle ilgili bir tek somut desteği
bu vergi istisnasıdır. Özel sektör yatırımlarının
hızla gerilediği, hatta üçüncü çeyrekte binde 7ye kadar
gerilediği, imalat sanayi üretimindeki artışın yüzde 1,3
gibi düşük bir seviyede kaldığı bir ortamda BSMV
istisnasıyla mesafe alınması mümkün değildir.
Ayrıca,
özellikle sanayinin ne olduğu konusunda kafaların netleşmesi
gerekiyor. 2011-2014 yıllarını kapsayan Sanayi Strateji Belgesi
ile sanayide yüksek katma değerli üretim yapısına geçişin
ve yüksek rekabet gücünün sağlanması hedefleniyordu. Ne oldu? Türkiye
bu anlamda bir başarı sağlayabildi mi? Yani, belgeye koymakla
maalesef yatırım olamıyor. Şimdi, 2015-2018 için yeni Sanayi
Strateji Belgesi açıklandı. Türkiye'nin önüne orta ve yüksek
teknolojili ürünlerde Avrasyanın üretim üssü olmak gibi çok iddialı
bir hedef konuyor. Bu belgenin akıbeti de bir önceki gibi olacak. Neden?
Çünkü temeli çürük. 2015-2018 Belgesinin strateji dokümanına
bakıyorum, gayrisafi millî hasıla, yurt içi millî hasıla içinde
sanayi sektörünün payı yüzde 32,9 olarak gösterilmiş. Siz, rakam
oyunlarıyla tanımlarda değişiklik yaparak, kişi başına
gelirden satın alma gücü paritesine geçerek millî geliri artırdığınız
gibi burada da sanayi sektörü içine her şeyi doldurup yüzde 33e
ulaşıyorsunuz. İmalat sanayisinin millî gelir içindeki payı
TÜİKe göre yüzde 24,2dir; gerçek rakam budur. Yani, inşaat
sektörünü, madenciliği sanayi sektörü içinde değerlendirerek
rakamı yükseltmenin de bir anlamı yoktur. Gideceği yeri bilmeyen
gemiye hiçbir rüzgâr yardımcı olamaz. Gerçek anlamda imalat
sanayisinin payı yüzde 33lere çıkmadığı sürece bu
alanda ciddi bir sıçrama yapılacağını
düşünmüyoruz. Türkiyede işsizliğin, yoksulluğun, gelir
dağılımındaki adaletsizliğin azaltılması
böylece mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, sanayi sektörünün
büyümesi için temel koşullardan biri de hukuktur. Hukuk olacak, adalet
olacak, hukukun üstünlüğü olacak, yerli ya da yabancı yatırımcılar
yatırımların güvende olduğuna inanacak. Yatırım
ortamı iyileştirilmeden sanayi yatırımlarının
artması da mümkün değildir. Son dönemdeki uygulamalar da gösteriyor
ki bu alanda önemli bir güven sorunu yarattığı da
açıktır.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin orta gelir
tuzağında olduğunu sizler de kabul ediyorsunuz, bizler de
aynı şeyi söylüyoruz ama bunun yolu akıldan, bilimden, özgür
üniversiteden, yaratıcı düşünceden, nitelikli bir eğitim
sisteminden geçiyor, AR-GEye kaynak ayırmaktan geçiyor, hukuktan geçiyor,
demokrasiden geçiyor.
Bu düşüncelerle yüce Meclisimize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Budak.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Şimdi, sisteme giren milletvekillerine ilk
beş dakika içerisinde söz vereceğim.
Sayın Üstündağ
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) Evet, Sayın
Bakan, Bodrum ilçemizde eylül ayı içerisinde bir sel felaketi meydana
gelmiştir; on iki saatte 230 kilogram yağmur yağmıştır.
Bu sel felaketinde birçok ev ve iş yeri maddi olarak zarar görmüştür.
Bodrumda meydana gelen maddi zararla ilgili olarak herhangi bir ödeme
şimdiye kadar yapılmamıştır. Bakanlar Kurulunuzda
Bodrumdaki sel felaketinde meydana gelen zararla ilgili olarak herhangi bir
ödemeyle ilgili karar alacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Erdoğdu
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Bakan, Parlamento kültüründe maliye bakanlarının verdiği
rakamlara inanılması ve Maliye Bakanının siyasi reklamdan
daha çok, doğru bilgilendirmesi önemlidir. Bakın, biraz önceki
konuşmanızı, emekli maaşlarıyla alakalı
yaptığınız konuşmayı dikkatle dinledim ve
üzülerek söylüyorum ki Parlamento doğru bilgilendirilmedi. Sizden rica
ediyorum, Plan ve Bütçede de bazen benzer şeylerle
karşılaşıyoruz, siz bürokrat kökenli bir
Bakansınız, öncelikle sorulara samimi cevap vermenizi, bir de
rakamlarda bütün Parlamentoyu bilgilendirecek, doğru bilgilendirecek
rakamları vermenizi rica ediyorum.
Soru olarak da, kamu ihaleleriyle ilgili bilgileri
ne zaman alacağımı merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Budak
ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) Sayın Bakan,
asgari ücretin 1.300 liraya çıkması durumunda bu durumdan en çok
etkilenecek kesim önce işini kaybetme riski olan emekçiler, daha sonra
mikro ve orta ölçekli işletmeler. Orta ölçekli işletmelerin -bizim
vaatlerimizde de olduğu gibi, biz özellikle vergi kısmıyla
ilgili kendi beyanımıza koymuştuk- asgari ücretin 1.300 lira
olması durumunda vergi yükünün hafifletilmesi söz konusu mu? Bu konuyla
ilgili açıklama bekliyorum.
Bir ikincisi de: Turizm sektöründe inanılmaz
bir türbülans yaşanıyor. Burada, istihdam üzerindeki yüklerle ilgili,
Antalya bölgesinde seçim çalışması yapan milletvekillerinin bir
sözü vardı, asgari ücretin üzerindeki yüklerin
kaldırılmasıyla ilgili, böyle bir çalışmanız var
mı?
BAŞKAN Sayın Ağbaba
LEVENT GÖK (Ankara) Yok.
BAŞKAN Yok sanırım.
Sayın Depboylu
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilimsel
çalışmaları ve araştırma, geliştirme
çalışmalarındaki güvenilirliğine dayanarak TÜRK
EĞİTİM-SENin hazırlamış olduğu rapora atfen
size bir soru yöneltmek istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı
11 Kasım 2015 tarihinde norm güncellemelerinin tamamlanmasının
ardından iller bazında öğretmen ihtiyacının toplam
91.142 olduğunu açıkladı. Yine norm kadro güncellemesine göre
100.481 idareci norm kadrosuna karşılık 69.716 idareci
bulunuyor, 30.765 idareciye ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor.
Rakamları bir araya getirdiğimizde norm kadro
açığının 121.907 öğretmenden oluştuğu
anlaşılıyor. Yılbaşından itibaren 15-20 bin
öğretmenin de emekliye ayrılacağını hesap edersek
öğretmen açığının 140 bine çıkacağı
kuşkusuz görünüyor. Hükûmetin 2016 Şubatında sadece 30 bin
öğretmen almayı planlaması sizce gerçekçi bir yaklaşım
mıdır? Atanmayı bekleyen 115 bin civarında öğretmen
adayı varken bu kaynak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tor
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Bakan, Sağlık Uygulama Tebliğinde yer alan fiyatlar
kaç yıldan beri artırılmamıştır? SUT
fiyatlarını artırmayı düşünüyor musunuz? SUT
fiyatlarının artırılmaması neticesinde özel
sağlık tesislerinin artan maliyetlerinin ilave ücret
uygulamasıyla karşılanması vatandaşa önemli bir yük
değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın Bakan,
uyguladığınız bu ekonomi politikalarının
sonucunda büyüme hızı ne zaman yüzde 5 ve üzerine çıkacak?
İkincisi de: Kaçakçılık sebebiyle
devletimiz yılda ne kadar vergi kaybetmektedir? AKP iktidarı sınır
güvenliğini ne zaman sağlamayı düşünmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Son soru, Sayın Parsak
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Sayın Bakan,
bilindiği üzere Afyon -İscehisar ilçemiz itibarıyla- yüzlerce
işletmesinden dolayı aynı zamanda bir madencilik şehridir.
16 Haziran 2012 tarihinde yayımlanan Başbakanlık genelgesiyle
maden ruhsatları ve orman izinleriyle ilgili müracaatlar
Başbakanlık denetlemesine bırakılmış olup
değerlendirmenin kriterleri hâlâ net bir şekilde ortaya konulmamakta
ve ayrıca herhangi bir süre kısıtı da bulunmamaktadır.
Sektörde faaliyette bulunan firmalar izinlerini genişletemediklerinden
dolayı bütün yatırımlarını durdurmakta, bu durum da
işçilerin işlerine son verilmesine ve parça parça madencilik
sektörünün yok edilmesine yol açmaktadır. Bu genelge hangi amaçla
yayımlanmıştır? Ne zaman yürürlükten
kaldırılması düşünülmektedir? İlgili kanun ne zaman
gerçek anlamda uygulanabilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan buyurunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sayın Üstündağ Bodrumda eylül ayında
meydana gelen sel sonucu esnafımızın ve
vatandaşlarımızın gördüğü zararlara ilişkin
olarak bunların hasarlarının karşılanmasıyla
ilgili bir soru sordular. Ben önce Bodrumda yaşayan tüm esnafımıza
ve halkımıza geçmiş olsun diyorum ve yaralarının bir
an önce sarılmasını diliyorum. Bu hasarlarla ilgili olarak
yapılan çalışmalar hakkında şu anda bilgim yok ama hem
Maliye Bakanlığı olarak hem de Hükûmetimiz olarak yapılan
çalışmalar hakkında bilgi alır size yazılı olarak
arz ederim, ayrıca özel olarak da bilgi vermek isterim.
Sayın Erdoğdu emekli aylıklarına
ilişkin olarak AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılan zam
oranlarına ilişkin olarak verdiğim oranlarla ilgili bir
değerlendirmede bulundu. Bir defa daha hem
vatandaşlarımızın hem de yüce Meclisimizin doğru
bilgilenmesi ve tam bilgilenmesi anlamında bu miktarları ve
oranları tekrarlıyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Reel oranlar
Sayın Bakan. Reel artış oranı, nominal değil.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Reel oranları da verdim ama bir daha vatandaşlarımız
duysun. Her reel oranın bir de nominal oranı vardır.
Arkadaşlarımdan da rica edeyim, bana reel oranları da versinler.
SSK işçi emekli aylığı 2002 Aralık dönemi ile 2015
Aralık dönemi arasında nominal olarak yüzde 345 arttı. Aynı
dönemde gerçekleşen enflasyon oranı yüzde 205. BAĞ-KUR esnaf
emekli aylığı on üç yıllık dönemde nominal olarak
yüzde 581 oranında arttı, aynı dönemde gerçekleşen
enflasyon oranı yüzde 205. BAĞ-KUR emekli aylığı on üç
yıllık dönemde yüzde 1.000,91 arttı, aynı dönemde
gerçekleşen enflasyon oranı yüzde 205. Emekli Sandığı
memur emekli aylığı on üç yıllık dönemde nominal
olarak yüzde 302 arttı, aynı dönemde gerçekleşen enflasyon
oranı yüzde 205. Reel olarak söylemem gerekirse de SSK emekli
aylığı AK PARTİ hükûmetleri döneminde reel olarak yüzde
64,1 arttı. Tarım BAĞ-KUR emekli aylığı reel
olarak yüzde 355,7 arttı. Esnaf BAĞ-KUR emekli aylığı
reel olarak yüzde 54,1 arttı. Memur emekli aylığı yüzde
40,1 arttı.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben bu
rakamları Maliye Bakanlığı olarak devletin tüm
kayıtlarından çıkararak hesapladım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Kalkınma
Bakanlığının şeyi, yüzde 35 artmış.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Tamam.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Açın Kalkınma
Bakanlığının İnternet sitesini.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Erdoğdu, tahammülsüzlük göstermeyin, bir dinleyin bakalım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya, rica
ediyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Yani, emekliye biz bu kadar zam yapmışız da biz bunları
söylüyoruz da bundan niye gocunuyorsunuz!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Kalkınma
Bakanı orada.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Yani bir rakamın
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim,
Kalkınma Bakanı orada, kendi İnternet sitelerinde yazanı
söylüyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Tamam, Maliye Bakanı da burada, Maliye Bakanı cevaplıyor bu
soruyu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) O zaman
Kalkınma Bakanlığı yanlış yazmış.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Maliye Bakanı cevaplıyorsa doğrudur, maliye bakanları yalan
söylemez! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) O zaman Sayın Bakan,
Kalkınma Bakanı söyler mi?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Ayrıca
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kalkınma Bakanı
söyler mi yani?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Hayır, kalkınma bakanları da söylemez.
LEVENT GÖK (Ankara) Siz aynı Hükûmetin 2
bakanısınız!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Değerli arkadaşlar, arkadaşlar
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kalkınma Bakanı
söyler mi demek istiyorsun?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Hayır, kalkınma bakanları da söylemez.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bakanlığımıza laf söyletmeyiz mi!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Değerli arkadaşlar, emeklimiz, işçimiz, memurumuz bu dönemde
enflasyona ezdirilmemiştir, refahı artmıştır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, Sayın
Cevdet Yılmaz, sataşma var size Sayın Bakan!
OKTAY VURAL (İzmir) Sataşmadan
dolayı söz istiyor Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Soruyu soruyorsanız aynı zamanda dinlemesini de öğreneceksiniz,
onu söyleyeyim.
LEVENT GÖK (Ankara) Ağır bir
sataşma var!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Değerli Grup Başkan Vekilim, lütfen, lütfen!
LEVENT GÖK (Ankara) Ama ağır bir
sataşmada bulunuyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Ben burada soruları cevaplıyorum, lütfen bir saygı çerçevesinde
ben soruları cevaplarken sözlerimi dinleyin.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, siz kendi
Bakanınıza saygısızlık ediyorsunuz!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Hayır, sözlerimi dinleyin, ben burada sorulara cevap veriyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben Sayın Cevdet
Yılmazın hakkını savunuyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
İkinci olarak: Sayın Erdoğdu, bakın, ben
LEVENT GÖK (Ankara) Siz birbirinize saygı
göstermiyorsunuz, ben ne yapayım!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Bir dakika Sayın Grup Başkan Vekili, bir dinleyin lütfen!
LEVENT GÖK (Ankara) Dinliyoruz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Ben geçmişte bir bürokrattım, aynı zamanda Sayın
Erdoğdu da geçmişte bir bürokrattı. Ben siyasetçi olarak, Maliye
Bakanı olarak burada açıklama yaparken söylediğim her
rakamın arkasındayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkanım, önemli bir konu
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz bitti ama
bir dakika daha size ek süre vereceğim.
Buyurunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sataşmaya mahal
vermeden.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sataşmaya mahal vermeden cevap vereyim.
Hayır, şöyle, bu önemli bir şey.
Yani, kürsüden veya buradan cevap verirken Maliye Bakanı olarak kesinlikle
doğru rakamları vermeye itina gösteririm. İtina göstermek
ötesinde buna mecburum. Ama, ikide bir benim bürokrat geçmişimden hareketle
Maliye Bakanı olarak yaptığım konuşmalara dair bu
şekilde subjektif ve nezaketi aşan bir açıklama
yapılmasını da kabul etmem.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya, rica
ediyorum, bunda bir nezaketsizlik var mı?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Bakın, herkese ben saygı duyuyorum. Muhalefet partisinin maliye
politikaları üzerinde, Bakanlığın politikaları
üzerinde yapacağı her türlü eleştiriye açığım ama
bir siyasetçi olarak benim söylemim üzerinde bu şekilde yersiz
açıklama yapılması karşısında sessiz kalacağımı
düşünüyorsanız sessiz de kalmam, bunu bilin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Gök.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Kalkınma
Bakanı mı yalancı Maliye Bakanı mı?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
İkisi de doğru, siz yalancısınız! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gök, buyurunuz.
Sayın Bakan, Sayın Gök konuşuyor.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Siz yalancısınız! Ben doğruları söylüyorum.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bakan
öyle konuşmaz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Niye gocunuyorsunuz emekliye zam verdik diye, niye gocunuyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan, Sayın Göke söz
verdik.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, bir nezaket
gösterin, bir nezaket gösterin de konuşalım.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Kalkınma
Bakanı
BAŞKAN Sayın Milletvekili, sayın
grup başkan vekiliniz ayakta ve söz talebi var.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Seçim sırasında o kadar söylediniz, kim size inandı, kim?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, bu üslup iyi
bir üslup değil.
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, tabii, Sayın
Bakan bürokratlıktan siyasete geçti, hayırlısı olsun,
başarılar diliyoruz ama bu üslupla olmaz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Değerli kardeşim, böyle bir üslubu kabul etmem.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi burada sevgili
kardeşim Aykut Erdoğdu Kalkınma Bakanlığının
bir rakamını açıkladı.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Hayır, açıklamadı. Maliye Bakanı doğru rakamı
söylesin. dedi.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir saniye
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Ben söylediğim rakamın arkasındayım, ben
rakamımın arkasındayım.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama, bakın Sayın
Bakan, az önce bizi şikâyet ediyordunuz, aynı duruma kendiniz
düşüyorsunuz.
Şimdi, elbette aynı Hükûmette yer alan 2
bakan arasındaki bu ihtilafta
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Farklı
dönemler olabilir.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Bakan Ben yalan
söylemem. deyince doğal olarak Kalkınma Bakanı Sayın
Cevdet Yılmazın hukukunu savunmak da bize düştü.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Hayır canım, siz kendi hukukunuzu savunun.
LEVENT GÖK (Ankara) Maalesef, AKP
sıralarından kimse ses etmiyor.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Farklı
dönemler olabilir.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama, Sayın Cevdet
Yılmazın da hukukunu savunmak gerekiyor, o da bize düştü.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Siz kendi
hukukunuzu savunun yeter Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Ankara) İzin verirseniz bu
konudaki çelişkiyi aktarmak açısından Aykut Bey ne söylemiş
onu bir dinleyelim. Bence Sayın Cevdet Yılmaza da söz hakkı
doğdu, ağır bir sataşma var kendisine. Bence
konuşmalı, kendisi konuşmalı. Yani ben burada partimi
savunuyorum ama Hükûmeti de savunacak değilim. Kalkın kendiniz
savunun.
Sayın Aykut Erdoğduya sataşmadan
dolayı söz istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Erdoğdu
sataşmadan dolayı söz istiyor.
Sayın Erdoğdu, iki dakika söz veriyorum.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.-
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun, Maliye Bakanı Naci
Ağbalın 11 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerindeki soru-cevap işleminde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet ben de bürokrat kökenli bir
milletvekiliyim ve maliye bakanlarımızla genelde ilişkilerimiz
hep siyasi nezaket içerisinde geçmiştir.
Değerli arkadaşlar, ben de bürokrat
kökenli bir milletvekiliyim ve teknik konularda genelde ilişkilerimiz
şimdiye kadar -daha önceki Mehmet Şimşek zamanında da-
içerik olarak sert olsa da söylem olarak hep nezaketli gitmiştir ama
Sayın Bakanın gereksiz bir alınganlığı var.
Mesela Komisyonda Espri yapıyorsunuz. dedim, Sen nasıl bir Maliye
Bakanına Espri yapıyorsun. dersin? gibi böyle
anlamadığım bir tepkisi oldu.
Şimdi, bakın, şunu anlatmak
istiyorum: Sayın Bakan geldi, emekli maaşlarıyla ilgili bilgi
verdi. Şu gördüğünüz dokümanı ben Kalkınma
Bakanlığının İnternet sitesinden indirdim. 2015 Temmuz
ayı itibarıyla reel oranları veriyorum. En düşük memur
maaşı reel olarak yüzde 68 artmış. Reel olarak
artmış ve içinde büyüme yok. Bunu tartışmak isterdim ama bu
seviyeye gelmedi tartışma. En yüksek memur maaşı yüzde 9
düşmüş, ortalama memur maaşı yüzde 33 yükselmiş,
ortalama kamu işçisi ücreti yüzde 7,3 artmış. Şimdi, burada
yüzde 1.500, yüzde 1.600, yüzde 1.000li rakamlar nominal olarak olabilir. Ben
şunu anlatmak istiyorum: Şimdi, bir sürü milletvekilimiz reel,
nominal, kendini yormak istemeyebilir. Burada Maliye Bakanı reeli söylerse
daha doğru bir yaklaşım olur. Üstelik söylerken de mesela en
düşük tarım ücreti yüzde 1.034 artmış görünüyor. 65 liradan
740 liraya çıkmış. O yüzde 1.000 artış dediğimiz
BAĞ-KUR ücreti sadece 716 lira. Ben de şunu anlatmaya
çalışıyorum. Emeklilerimizin durumu hakkında doğru
bilgi sahibi olmazsak buradaki bir sürü insan emeklilerin süper para
kazandığını düşünecek. Bunun için söylüyorum. Ne olur
reelleri anlatalım ki emeklinin durumunu bilelim. Emeklinin durumu kötü,
siz de bu anlamda bizce yeterli olmayan bir zam yapıyorsunuz. Bunu
anlatmak istiyorum.
Kalkınma Bakanı çıksın desin ki:
Evet, bu rakamlar gerçek değildir. Sizin
anlattığınız rakamlarla bu rakamlar
Bakın, onu anlatmaya çalıştım,
nominal ve reel rakamları anlatmaya. Ve siz bunları söylemediniz.
Teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, sanırım
cevap vereceksiniz.
İki dakika size süre veriyorum.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
40.-
Maliye Bakanı Naci Ağbalın, İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Karşılıklı atışmaya mahal vermemek
bakımından...
Konuşmamda emekli aylıklarında hem
nominal artış oranlarını ifade ettim hem de reel
artış oranlarını ifade ettim. Benim kendi açıklamam,
kendi içindeki kendi dayandığı varsayımlara göre hazırlanmıştır.
Biz, Maliye Bakanlığı olarak her sene hem bütçe
dokümanlarında hem de açıklamalarımızda, nominal olarak,
2002 yılı başlangıcına göre, her yıl ne kadar
artış olmuşsa onu açıklarız, o dönemde
gerçekleşen enflasyonu açıklarız. Buradaki bizim yaptığımız
açıklama kişi bazında açıklamadır.
Ha, şunu söylüyorsanız
haklısınız: Ya sizin aldığınız yerde, AK
PARTİ olarak sizin aldığınız yerde emekli
aylıkları bırakın sürünmeyi çok daha düşüktü
diyorsanız gayet doğru söylüyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Bakan, sizin zamanınızda da düşük. Rica ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz onu demiyoruz efendim.
Sayın Cevdet Yılmaz bir şey söylemeyecek mi, onu merak ediyoruz
biz. Yani kim doğruyu söylüyor, onu merak ediyoruz biz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
İki tane farklı metodoloji var.
LEVENT GÖK (Ankara) - Biz hangi resmî rakamlara
itibar edelim Sayın Bakan? Siz doğrusunu söylüyorsanız, Cevdet
Bey ne söylüyor? Ne söylüyor? Buyurun, hadi sorun. Ben mi savunacağım
sizleri. Ben muhalefet partisiyim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın
Başkan, hemen kısaca bir şey söyleyeyim.
BAŞKAN Sayın Gök, Sayın
Yılmazın da söz talebi var.
Şimdi Sayın Bakana da iki dakika yerinden
söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakan.
41.-
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın, İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında bu tartışma çok da
uzatılacak bir tartışma değil. Artış
oranları nominal olarak da reel olarak da verilebilir. İkisini
aynı anda vermek en doğrusu. Farklı amaçlarla
kullanılabilir.
Diğer taraftan, istatistikler dönemseldir.
Aynı konuda farklı zaman aralıkları söz konusuysa
farklı oranlar da gündeme getirilebilir. Bunlar rakamlar arasında
çelişki olduğunu göstermez, sadece dönemlerin farklı
olduğunu gösterir.
Burada bir gerçek var ki, nominal olarak da
baktığımızda reel olarak da
baktığımızda, çalışan kesimlerimizin
aldıkları ücretlerde ciddi artışlar var. Tabii ki, bunlar
daha da iyi olabilir. Bir tek kesimin reel olarak ücretleri gerilemiştir
AK PARTİ döneminde, o da, tepe yöneticileri, kamudaki en üst düzey
yöneticiler. Onun dışında bütün çalışan kesimlerin
reel ücretleri artmıştır. İnşallah, önümüzdeki dönemde
bu eğilimin devam ettiğini görürüz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/318) (S. Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Durmuş Fikri Sağlar Bihlun
Tamaylıgil Zekeriya
Temizel
Mersin İstanbul İzmir
Çetin Osman Budak İlhan
Kesici Tahsin
Tarhan
Antalya İstanbul Kocaeli
Lale Karabıyık
Bursa
"MADDE 1- 13/7/1956 tarihli ve 6802
sayılı Gider Vergileri Kanununun 29 uncu maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"z) 17/4/1957 tarihli ve 6948 sayılı
Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz sanayi işletmelerince
münhasıran imalat sanayinde kullanılmak üzere alınan makine ve
teçhizatın finansmanı için bu işletmeler tarafından
kullanılan krediler dolayısıyla lehe alınan paralar (Bu
bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığınca belirlenir.)."
"aa) Kredi veren kuruluşların 6502
Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 22 nci
maddesi kapsamında kullandırdıkları tüketici kredilerinden
lehe alınan paralar."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan tasarının 1inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erhan
Usta Mehmet
Günal Oktay
Vural
Samsun Antalya İzmir
Kamil
Aydın Mustafa
Kalaycı Erkan
Haberal
Erzurum Konya Ankara
İsmail
Faruk Aksu
İstanbul
MADDE 1- 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı
Gider Vergileri Kanununun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasına
aşağıdaki bent eklenmiştir. "z) 17/4/1957 tarihli ve
6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz
sanayi işletmelerince münhasıran imalat sanayinde kullanılmak
üzere alınan makine ve teçhizatın finansmanı için bu
işletmeler tarafından kullanılan krediler dolayısıyla
lehe alınan paralar (Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve
esaslar Maliye Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca belirlenir.).
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 1inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Dilek
Öcalan
Diyarbakır Diyarbakır Şanlıurfa
Dirayet Taşdemir Behçet
Yıldırım Ahmet
Yıldırım
Ağrı Adıyaman Muş
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor
mu?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında konuşmak
isteyen Sayın Ahmet Yıldırım, buyurunuz.
Sayın Yıldırım, süreniz beş
dakikadır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, 1inci madde, sanayi sicil belgesini haiz
işletmelerin imalat sanayisinde kullanmak üzere alınan makine ve
teçhizat finansmanının, özellikle kullanılacak olan kredilerinin
vergiden muaf tutulmasını öngörüyor. Bu, oldukça anlamlı.
Özellikle küçük, orta ölçekli müteşebbislerin desteklenmesi
açısından bunu önemli bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Ama
memleketteki giderilmesi gereken en önemli ekonomik problemlerden biri bu
değildir, memleketin en önemli ekonomik sıkıntısı da
bu değildir. Özellikle daha dar gelirli ve belki de hiç geliri olmayan yüz
binlerle ifade edilen hanelerin bulunduğu bu ülkedeki giderilmesi gereken
çok önemli bir iki hususa dikkat çekeceğim.
Bunlardan birincisi, tasarının tümü
üzerine konuşan, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan
İbrahim Hoca, İbrahim Turhan, özellikle kişi başına
düşen millî gelirden söz ederek önümüzdeki dönemde kişi
başına düşen millî geliri 25 bin dolara
çıkaracaklarını ifade etmişti. Şimdi, bir defa, yüce
Meclisin bilmesi gereken husus şu ki: Adı ülkede kişi
başına düşen millî gelir olarak adlandırılan gelir
düzeltilmelidir. Bu, kişi başına düşmeyen gelirdir çünkü
siz alıp ülkedeki toplam geliri nüfusa bölüp buradan sanki herkes bu
ortalamadan istifade ediyormuş gibi bir sonuca varamazsınız.
Bugün 10 bin dolar olarak ifade edilen kişi başına
düşmeyen millî gelir 25 bine de çıksa, 30 bine de çıksa, 50
bine de çıksa, üstteki yüzde 1-2lik dilimin giderek gelirinin
arttığı, alttakinin ise, yoksulların ise varsıllar
karşısında gelirinin artmadığı bir sistemde buna
biz kişi başına düşen millî gelir değil, kişi
başına düşmeyen millî gelir diyebiliriz. Ülkenin geliri artıyor
ama varsıllar bundan en üst düzeyde istifade ediyor, yoksulların ise
bundan istifade etme oranını belirtemiyoruz.
İkinci hususu hazır Sayın
Kalkınma Bakanımız buradayken ifade edeyim. Sayın Bakan,
daha önce bürokratlığını da yapmış olduğunuz
gerek Devlet Planlama Teşkilatı gerekse Kalkınma
Bakanlığında ve Bakan olarak
çalıştığınız dönemde 2011de ülkeyi 6 ayrı
bölgeye ayıran bir 2011 Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksini
belirlediniz ve sizin de benim de seçim bölgelerimiz olan illerimiz -geçen
hafta da ifade ettim, burada yoktunuz- ülkenin son 15 ili 6ncı bölgede;
Diyarbakırdan başlar, Muşta biter. Son 15 ilin
tamamının Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
olması
2012de de bunu açıklama nedeniniz yeni teşvik
sistemindeki bölgeleri belirlemek idi. Yaptığınız bu çalışmalar
neticesinde bölgeler arası eşitsizlikteki makası kapatacak hangi
sonuç alındı? Bize göre 1inci bölgedekilerin daha fazla artan indeks
yeri ve 6ncı bölgedekilerin ise daha fazla irtifa kaybettiği bir
indeks yeriyle karşı karşıya kaldık. Örneğin,
67de Diyarbakırla başlayan, Kars, Iğdır, Batman, Ardahan,
Bingöl, Urfa, Mardin, Van, Bitlis, Siirt, Şırnak, Ağrı,
Hakkâri ve 81inci sırada Muş var. Bu yeni teşvik sistemi
bölgelerinden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki illerde
nasıl bir kalkınma sağlandı? Buradan hareketle, 1inci ile
6ncı bölge arasındaki makasın bu sisteme göre kapanmasına
hizmet etme amacı taşıyan bu SEGE endeksinde makasın
açılmış olmasını acaba nasıl izah edersiniz?
Bundan sonra açıklanabilecek yeni bir endekste bunun sonuçlarını
da çok net göreceğimiz üzere
Örneğin, size söyleyeyim, o endeks
açıklandıktan sonra Muşta -burada Muş Vekilimiz de var-
TEKEL kapatıldı, Süt Fabrikası satıldı, Devlet Üretme
Çiftliği satıldı, 81inci ildeki yoksulluk katmerle arttı,
elde bir tek Şeker Fabrikası kaldı, o da özelleştirme
kapsamında. Arz olunur.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan tasarının 1inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erhan Usta (Samsun) ve arkadaşları
MADDE 1- 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı
Gider Vergileri Kanununun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasına
aşağıdaki bent eklenmiştir. "z) 17/4/1957 tarihli ve
6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz
sanayi işletmelerince münhasıran imalat sanayinde kullanılmak
üzere alınan makine ve teçhizatın finansmanı için bu
işletmeler tarafından kullanılan krediler dolayısıyla
lehe alınan paralar (Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve
esaslar Maliye Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve
Teknoloji
Bakanlığınca belirlenir.).
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor
mu?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında Sayın Erhan
Usta
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Çok değerli milletvekilleri, şimdi, bu
yatırım meselesi önemli. Önce, isterseniz, biraz teorik bilgi olacak
ama büyüme nasıl gerçekleşir bir ekonomide, ondan bir miktar
bahsetmek istiyorum.
Temel olarak büyüme -iktisatçılar bunu bu
şekilde söyler- üç kaynaktan gerçekleşir. Bunun bir tanesi sermaye
stoku, sermaye oluşumu, az önce konuştuğumuz işte makine
teçhizat yatırımı ve diğer yatırımlar bunun gibi,
ikincisi istihdam, üçüncüsü de toplam faktör verimliliği.
Şimdi, birinci unsurdan -dengeli bir büyüme istiyorsak
biz- işte bizim gibi ekonomilerde büyümenin yaklaşık
yarısının sermaye stoku artışı yoluyla gelmesi
beklenir. Diğer çeyrekten de, 1/4ünün de istihdam artışı,
diğer 1/4ünün de toplam faktör verimliliği artışından
gelmesi beklenir.
Toplam faktör verimliliği konusunda Türkiye'nin
sicili çok kötü. Ben, mesela, hep 2007-2008 diyorum. Bunu rakamlar söylüyor
arkadaşlar, ben söylemiyorum yani amacım politika yapmak filan da
değil. Örneğin, 2007-2013 döneminde Türkiye'de toplam faktör
verimliliğinin büyümeye katkısı eksi yarım puan. Yani,
toplam faktör verimliliği ne? Bunun içerisinde sabit sermaye stoku ile
istihdamın dışındaki her şey var, iş gücü
niteliği var, hukuk sistemi var, kamu yönetimi var, iş ortamı
var, demokrasi var, eğitim var, iş gücü piyasası var.
Bunların hepsine yani hesap edilemeyen şeylerin hepsine biz
-residual olarak- bakiye olarak toplam faktör verimi diyoruz. Buradan
Türkiye yarım puan negatif büyümüş. Kalkınma Bakanımız
burada, Kalkınma Bakanlığının rakamlarıdır
bunlar. Dolayısıyla, şimdi, burada işimiz kötü.
İstihdam yoluyla büyümenin de belli sınırları var, rekabet
sizi çok zorluyor, oradan çok fazla bir şey yapamıyorsunuz ama
dengeli götürmek durumundasınız. Bizim aslında temel büyüme
motorumuz sabit sermaye yatırımı.
Şimdi, makineye ilişkin bu 1inci maddeyi
kabul ettiğimizi ifade etmiştik biz de fakat buradaki şeylerin
çok yetersiz olduğunu söylemek istiyorum. Şimdi, yatırım
yapmak için ilk olarak tasarruf yapmamız gerekiyor, tasarrufları
artırmamız gerekiyor. Bunu, biz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak çok
sıklıkla gündeme taşıyoruz. Fakat, burada az önce
Sayın İbrahim Turhan dedi ki: Efendim, yurt içi tasarrufları
artırmak için sermaye kazançlarını düşük
vergilendiriyoruz.
Arkadaşlar, bu çok kabul
edilebilecek bir şey değil, şu nedenle değil: Yani, hiç
kimse veya yoğun halk kitleleri Ya, işte bonoda yüksek faiz var,
hadi ben biraz daha tasarruf edeyim de paramı buraya aktarayım.
filan demiyor. Türkiye'yi nüfusta 5e ayırdığımızda,
yüzde 20lik dilimlere ayırdığımızda en fakir 3 yüzde
20lik dilim yani yüzde 60lık kesimin tasarrufu negatif yani bu kesimler
zaten gelirinden fazlasını tüketiyor. Sizin, hazine faizini, hazine
faizinden aldığınız vergiyi düşük tutmanızın
bu tarz şey üzerinde, bunda bir etkisi olmayacaktır. Bu kimin işine
yaracaktır? Bu, tasarrufu olanın işine yaracaktır,
diğer bir deyimle zenginin işine yarayacaktır. Bugün Adalet
ve Kalkınma Partisinin temsilcisi şunu söylüyor aslında: Biz
devlet olarak faiz üzerinden fazla vergi alırsak biz bunu tüketiriz, bu da
bir kamu tüketimidir, kamu tüketimi de tasarrufu azaltıcı bir
şeydir. Bundan fazla vergi almayalım, kamu olarak bunu tüketmeyelim;
bu, zenginin elinde kalsın ve ülkede tasarruflar artsın. Adalet ve
Kalkınma Partisinin milletvekilleri eğer bu söylenileni
Bunun
tercümesi budur, İbrahim Turhan gelsin, açıklasın burada,
İbrahimin ben teknik olarak kabiliyetini bilirim. Yani, bunun
açıklaması budur. Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri
buna el kaldıracaksa onu kendileri bilirler.
Şimdi, diğer bir
husus, işin ikinci boyutu, kamu yatırımları boyutudur.
Burada geçen hafta da çok gündeme geldi, şimdi bu hafta da biraz bunun
üzerinde durmamız lazım. Sayın Maliye Bakanı yine 2002 mukayeseleri
yaptı, hâlbuki hiç de yeri değildi, hiç gerekmiyordu bence. Gelin,
bakalım. Hani yatırım diyoruz, yatırımın bir özel
sektör boyutu var, burayı canlandırmamız lazım, düşük,
emsallerimizin çok altındayız; bir de kamu yatırım boyutu
var. Kamu yatırımında peki nasılız? Milliyetçi Hareket
Partisinin de koalisyon ortağı olduğu 57nci Hükûmet döneminde
toplam kamu yatırımlarının millî gelire oranı -üç
yıl için söylüyoruz tabii, üç yıllık bir Hükûmet bu çünkü- 4,93,
Adalet ve Kalkınma Partisinin 2003-2014 döneminde 4,08 yani 4,1 dersek,
0,85lik yani millî gelirin 0,9u kadar, bunu da bugünkü parayla tercüme edecek
olursak yaklaşık 20 milyar lira civarında, ortalama her
yıl, o 57nci Hükûmet döneminde bugüne göre daha fazla kamu
yatırımı yapılmış. Mesela, yıl olarak
söylersek 2000 yılında 5,2; 2001de 4,7; 2002de 4,9. Adalet ve
Kalkınma Partisinin Hükûmet olduğu hiçbir dönemde, 2013
yılı hariç, bu yüzde 5i yani Milliyetçi Hareket Partisinin koalisyon
ortağı olduğu dönemi yakalayamamıştır.
Dolayısıyla, kamu yatırımlarını artırmak
durumundayız verimli alanlara.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) Devlet
binası değil dediğim, verimli alanlara, olması gereken
alanlara, özel sektörün önüne geçecek alanlara kamu yatırımı
yapmak durumundayız.
Hepinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 1inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Tahsin Tarhan (Kocaeli) ve arkadaşları
"MADDE 1- 13/7/1956 tarihli ve 6802
sayılı Gider Vergileri Kanununun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasına
aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"z) 17/4/1957 tarihli ve 6948 sayılı
Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz sanayi
işletmelerince münhasıran imalat sanayinde kullanılmak üzere
alınan makine ve teçhizatın finansmanı için bu işletmeler
tarafından kullanılan krediler dolayısıyla lehe alınan
paralar (Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığınca belirlenir.)."
"aa) Kredi veren kuruluşların 6502
Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 22 nci
maddesi kapsamında kullandırdıkları tüketici kredilerinden
lehe alınan paralar."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge hakkında Sayın Tahsin Tarhan, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerine
verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Seksen beş
yıl önce Menemende katledilen devrim şehidi Kubilayı asla
unutmayacağımızı belirterek sözlerime başlamak
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, geçmiş dönemde AKPnin bir alışkanlık
hâline getirdiği bir torba kanunu klasiğiyle 26ncı Döneme de
devam ediyoruz. Bu anlayışı algılamak ve kabul etmek
elbette mümkün değil. Farklı farklı konularda getirilen
düzenlemeleri bir tasarının içine doldurup, İşte, bu bizim
kanun tasarımız. deyip komisyonların, Genel Kurulun gündemine
sunmak ne kadar etik, bunu sorgulamak gerekiyor. Yeni Ceza İnfazla bir
düzenlemeyi getirip bir de gider vergilerini buraya dâhil etmekten söz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıya
bakmadan belki de bir Türkiye profili çizmek gerekiyor: Demokratikleşme
sürecimizi tamamladık mı? Dış politikada
itibarımız iyi mi? Kürt sorununda gelinen nokta ne? İşsizlik
ne oranda? Gelir adaletsizliği giderildi mi? Yapboz tahtasına dönen
eğitim sisteminde son durum ne? Kayıt dışı ekonomiyi,
çevre kirliliğini konuştuk ve çözdük mü? Yeni sanayi
politikalarımız, organize sanayi bölgelerimizin sorunlarını
çözecek yasalarımız hazır mı? Bölgesel teşvikler
sağlandı ve sanayi girdilerindeki yüksek vergi yükleri
azaltıldı mı? Belirsizliği bir türlü giderilmeyen asgari
ücret üzerinde işverene yüklenen vergi payını devlet
karşılıyor mu? Doğuda, güneydoğuda sanayicilerin,
esnaf ve sanatkârların çekleri ödeniyor mu? Ticaret normal seyrinde devam
ediyor mu?
Rusya doğal gazı keserse ne olur? A, b, c
planımız, alternatiflerimiz var. diye açıkladı Sayın
Bakan. Bu planları sadece Sayın Bakan mı biliyor?
Alternatiflerimiz neler? Kış şartları ağır, iç
tüketim arttı. Bu nedenle 30 milyon metreküp gaz
akışını yarı yarıya azaltıyoruz. diyen
İran mı alternatif?
Tezek yakarız. Bizim halkımız her
fedakârlığı yapar. diyecek kadar konuyu
tartışılamaz bir düzeye çekmek isterseniz de biz bu görüp
bildiklerimizi ifade etmekten de geri durmayacağız.
Rusyadaki Türk iş adamları
çırılçıplak soyulurken, tırlarla giden malları
kapılarda bekletilip geri gönderilirken
açıkladığımız a, b ve c planlarımızı
merak ediyorum.
Suriye, Irak, İran, Rusya, Mısır,
Libya gibi ülkelere ihracatın durma noktasında olduğu bir
dönemden söz ediyoruz.
Makina Mühendisleri Odası Sanayinin
Sorunları ve Analizleri konulu bir araştırma raporu
yayınladı. Bu raporda pek çok çarpıcı tespitler var ama en
çarpıcı olanlardan biri şu: Sanayi firmaları kaynaklarını
sanayi yatırımı yerine dövize bağlamaktadır. Yani,
firmalar artık üretim yapmamaktadır. Yatırımlar askıya
alınmış, durmaktadır. Üretime dayanmayan ekonomi çöker.
Çöken ekonomide fabrikalar ya kiraya verilir ya da satılır. Bugün
sanayimiz maalesef işte bu durumdadır. Fabrikalar
satılıyor, işçi tazminatları ödenmiyor, iflas ertelemeleri
gün geçtikçe artıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TAHSİN TARHAN (Devamla) - Çarklar durdu.
Değerli arkadaşlar, sanayi durdu. Üretim ekonomisi sürekli
düşüşte, inşaata ve ranta dayalı ticaret ekonomisine
geçildiği bir dönemdeyiz. Artık sanayiciler çocuklarına miras
olarak sanayiciliği bırakmak istemiyor. Buradan
çağırıda bulunuyorum: Acilen sanayide eğitim ve üretim
seferberliği başlatmalıyız.
BAŞKAN Sayın Tarhan, süreniz bitti.
TAHSİN TARHAN (Devamla) - Genel Kurulu
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı
Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesinin on dokuzuncu
fıkrasında yer alan 31.12.2015 ibaresi ile geçici 68 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan 31/12/2015 ibaresi
31/12/2020 şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN 2nci madde üzerine gruplar adına
ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Erhan Ustadır. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Usta, süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür
ederim.
Çok değerli milletvekilleri, şimdi, esas
olarak, biz aslında vergi kanununu görüşüyoruz. Bu işin iki tane
boyutu var: Bir, usul, yönteme ilişkin konular var burada; bir de
işin içeriğine yönelik değerlendirmelerim olacak. Önce, usule
yönelik olarak benden önceki konuşmacılar da gündeme getirdi ama ben
de önemine binaen bir kez daha gündeme getirmek istiyorum.
Bu geçici maddelerin süresi uzatılıyor.
Şimdi, adı geçici madde kendisi kalıcı hâle gelmiş.
Kimisi dokuz yıldır, on yıldır uygulanıyor, bir de
tutup bunu bir beş yıl daha uzatalım diyoruz. Hiçbir şekilde,
hiç olmazsa bir yıl uzatalım filan şeklinde bir şey de
değil, beş yıl daha uzatalım diyoruz. Plan ve Bütçe
Komisyonu görüşmeleri esnasında Niye bu böyle yapılıyor,
daha önceden niye bu kalıcı madde hâline getirilmedi?
dediğimizde Hükûmet tarafından bir kısım arkadaşlar bu
yılın seçim yılı olması nedeniyle bunlara vakit
olmadığı şeklinde birtakım mazeretler ileri sürdüler,
bunlar kabul edilebilir şeyler değildir. Bir defa, kendi elimizle,
kamu eliyle ekonomide belirsizlik yaratmamamız lazım. Bu nedenle de
bunların, geçici maddelerin süresinin 2015 yılı sonunda
biteceği ta çıkarıldığı zaman biliniyor. Geçen
yıldan ta bunları başlatarak, bu uzatmaları
kalıcı hâle getireceksek kalıcı hâle getirilmesi,
başka bir şey yapacaksak onları 2014 yılı içerisinde
Hükûmetin yapması gerekirdi. Hükûmet bu tür şeyleri, yani
bunları yapma yönünde bir irade ortaya koymadı.
İkincisi, şimdi burada reform adı
altında açıklanan dokümanlarla bugün burada görüştüğümüz ve
görüşeceğimiz maddeler arasında bir tutarsızlık var.
Mesela, diyelim ki kamu gelirlerinin azaltılması
programının birinci ve üçüncü eylemi diyor ki: İstisna,
muafiyetleri ve indirimleri gözden geçireceğiz, bunlarla ilgili
çalışmalar yapacağız. Şu anda görüştüğümüz
ve birazdan oylanacak maddeyle de istisna ve muafiyetler, indirimli oranların
süresinin, bu çalışmaların hiçbirisi yapılmayacak,
yapılması öngörülmüyor gibi beş yıl daha
uzatılması gündemde.
Yine, dâhilde işleme rejimiyle ilgili olarak
Hükûmetin ortaya koyduğu, daha birkaç gün önce Sayın
Başbakanın açıkladığı 64üncü Hükûmetin 2016
Yılı Eylem Planının 148inci maddesinde diyor ki: Dâhilde
işleme rejimi gözden geçirilecektir. Bugün, dâhilde işleme rejimini
beş yıl daha uzatan bir madde önümüze geliyor. Bu, ne yaman
çelişkidir; bu, ne yaman tutarsızlıktır. Bunu sizlerin
takdirine bırakıyorum.
Üçüncü konu, etki analizi yok çalışmalarda.
Sayın Maliye Bakanı diyor ki: Bu, mali boyut tek boyutlu
değildir, bunun faydalarına, zararlarına bakmak lazım. Biz
tam da bunu söylüyoruz. Etki analizi dediğimiz şey, işin sadece
maliyeti değildir Sayın Bakan, işin faydası varsa
faydalı kısımlarını yani sosyal ve iktisadi
faydalarını ve sosyal ve iktisadi maliyetlerini ortaya koyan bir
çalışmadır. Bunlarla ilgili etki analizi yok. Kocaman kocaman
rakamlar konuşuluyor, rakamın ne olduğunu kimsenin bildiği
de yok ama mesela, buna ilişkin Sayın eski Maliye
Bakanımızın da verdiği rakamlar oldu. Böyledir veya
değildir. Böyle değilse, 20 milyar değilse bunun boyutu ne
olduğunun bize söylenmesi lazım. Böyle bir çalışma yok,
hiçbir mali boyut yok. Neyi oyladığımızı bilmeden, ne
kadar bir yük ortaya çıktığını bilmeden bir oylama
yapılacak birazdan burada.
Efendim, bir de tabii Parlamento olarak da siz
milletvekillerinin de neye oy verdiğinizi, neye imza
attığınızı bilme hakkınızın
olduğunu size ben hatırlatmak istiyorum.
Şimdi, ilgili kuruşların görüşü
alınmadan gelmiş bir tasarı var. Tabii, Hükûmetin takdiridir,
hiç kimsenin görüşünü de almayabilir ama bu kurumların görüşü
alınmadan bu tasarı buraya geldiğinde daha sonra uygulamada
problemler çıkartıyor ve bir şeyin mükemmelleşmeden buraya
gelmesi de aslında hem Parlamento açısından bir
saygısızlık oluşturuyor hem de Hükûmetin kendi içerisinde
çelişki oluşturuyor.
Şu anda Sayın Kalkınma
Bakanımız bakıyor, burada kendisi. Kalkınma
Bakanının, elbette ki Hükûmet tasarısı olduğu için
bunda imzası var.
Ama Sayın Bakan, Kalkınma
Bakanlığının bununla ilişkili hiçbir bilgisi yok.
Hazine Müsteşarlığının bu konuda hiçbir bilgisi yok.
Oysa Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının
bugün görüştüğümüz konularla ilgili çok derin
çalışmaları var. Niye bu bakanlıklara teknik olarak bunlar
sorulmuyor, bunların görüşü alınıp da buraya getirilmiyor?
Hükûmet onların görüşünü alır, olumlu veya olumsuz ne yapacaksa
yapar ama bu görüşlerin alınması lazım ve bu görüşler
konusunda da en azından Komisyonda oradaki milletvekillerinin
bilgilendirilmesi gerekir. Böyle bir bilgilendirme yapılması
hassasiyeti de maalesef gösterilmiyor.
Şimdi, yani, böyle usul açısından bir
sürü problemi olan bir tasarıyı burada görüşüyoruz.
Şimdi, içerik açısından
baktığımızda, vergi tasarısı dedik. Türkiye'deki
vergi sistemine çok kısaca ben bir göz atmak istiyorum: Bizim vergilerimiz
önemli ölçüde tüketim ve işlem üzerinden alınan vergilerden
oluşuyor. Yani doğrudan vergiler, gelir üzerinden, yani gelir ve
kurumlar vergisi adı altında aldığımız vergilerin
toplam vergiler içerisindeki payı son yıl datası itibarıyla
yüzde 28-29 civarında, bunun da değişik tanımları var
ama ben en yalın tanımıyla yapıyorum. Dolayısıyla
dolaylı vergilerin oranı yüksek ve işin daha kötüsü bu oran
gitgide yükseliyor. Örneğin, AKP hükûmetleri döneminde bu oran 5 puan
yükselmiş; 2002 yılında 66,3ken vasıtalı vergilerin
toplam vergiler içerisindeki payı, 2014 yılına gelindiğinde
yüzde 71,2ye çıkmış, adaletsizlik artmış. Genel
olarak vasıtalı vergilerin payının yüksek olması
adaletsizliğin artması anlamına gelir. Bugün özellikle şu
anda üzerinde konuştuğumuz bu 2nci maddenin de bu şekilde devam
ettirilmesi bu adaletsizliğin de giderek artacağı anlamına
geliyor.
Şimdi, vergi yükü nasıl gelişmiş
diye baktığımızda, aslında, doğrudan vergilerde,
yani gelir ve kurumlar vergisi toplamında son on iki, on üç yıl
içerisinde millî gelire oran olarak hiçbir gelişme olmamış,
hatta 5,7den 5,6ya düşmüş. Bütün vergi artışı bu
dolaylı vergiler üzerinden. Yani zengin, fakir herkesten aynı
nispette alınan bu vergiler üzerinden bir vergi yükü artışı
olmuş, burada oran 11,3ten 13,8e çıkmış, 2,5 puan burada
bir artış var, bu genel olarak adaletsizliktir. Bunun adaletsiz
olmasının ötesinde, gelir dağılımını
bozmasının yanı sıra aslında bir de ciddi ölçüde
dolaylı vergilere bir bağımlılık yaratıyor.
Şimdi, Türkiye olarak şunu diyoruz,
Hükûmet de bunu söylüyor, muhalefet partileri de söylüyor: Türkiye'de yurt içi
tasarruflar düşük, yurt içi tasarruflar
artırılmalıdır, büyüme için bu bir zarurettir. Yurt içi
tasarrufu arttıracağım. diyorsunuz fakat sizin gelirlerinizin
önemli bir kısmı, yüzde 71i tüketim üzerinden geliyor, bu tüketimi
nasıl kısacaksınız? Tasarrufu artırmanın
anlamı tüketimi kısmaktır. Dolayısıyla, biz burada
diyoruz ki: Türkiye artık eskiden olduğundan daha fazla sermaye
kazançlarını vergilendirmek durumundadır. Bugün üzerinde
konuştuğumuz hususlar bu, sermaye kazancı dediğimiz.
İşte, tahvil, hazine bonosu faizleri, bunların alım
satımından doğan kârlar, şunlar, bunlar; bunlar sermaye
kazançlarıdır, bunları Türkiye daha fazla vergilendirmek
durumundadır. Bu yapılmıyor. O yüzden, biz bu maddeye
karşıyız.
Şimdi, 2006 yılında -ben o zaman bir
teknisyendim- Türkiye şunu tartıştı: Bu faizlerin
vergilendirilmesi hususu eskiden beri stopajla geliyor. Acaba biz bunlarda
beyan usulüne geçebilir miyiz? Yani böyle Stopajdan nihai vergilendirmenin
beyan olduğu bir sisteme geçilebilir mi? diye ciddi ciddi Türkiye bunu
tartıştı. Yani AKP hükûmetlerinin bakanları ve
bürokratlarıyla birlikte tartışıldı. Hatta
görüşler neredeyse Beyan usulüne artık geçsin Türkiye.
şeklinde bir noktadaydı. Hep 2006, 2007den sonra işler
bozuldu. derken söylediğim şeylerden bir tanesi de bu.
Bakın, 2006 yılında Türkiye bunu
tartıştı, bugün, 2015 yılında hiçbir kurumla
görüşmeden, Hükûmet içinde bile tartışılmadan doğrudan
bunların beş yıl daha uzatılması ve stopaj sisteminin
beş yıl daha uzatılması öngörülüyor. Hani bizim
ekonomimizin temelleri güçlüydü? Hani biz çok işler
yapmıştık da bu ekonominin temellerini güçlendirmiştik?
Niye bugün Maliye Bakanımız açıkça söyledi, AKP milletvekili
arkadaşımız da söyledi Türkiyenin sermayeye ihtiyacı var,
Türkiye eğer buna, nihai vergilendirmesinde beyan usulüne geçerse, bir
sistem değişikliği yaparsa bu ciddi ölçüde Türkiyeden bir
sermaye kaçışı anlamına gelir. O yüzden, biz bunu
yapamayız. diye? Bu, başarısızlığın bir
itirafıdır arkadaşlar, yani buraya dikkat etmemiz gerekiyor. Ha,
ben demiyorum ki bugünden yarına hemen geçilsin. Yani hiç olmazsa
Şunları bir yıl uzatalım. dersiniz, bunları bir
yıl öncesinden tartışmamız lazımdı, beyan usulüne
geçmeyi. Tabii, bugün kapıya geldi, Şimdi hiçbir şirketin
altyapısı, bankacılık sisteminin altyapısı buna
uygun değil, geçmeyelim. oldu, Zaruret oldu geçmeyelim. Ne yapalım?
Beş yıl daha uzatalım. Böyle bir anlayış kabul
edilebilir bir anlayış değildir. Bunu Türkiye hak etmiyor
arkadaşlar.
Şimdi, bu anlamda
baktığımızda, işte hep reform, sözde reform yani
reformun lafı çok, kendisi yok. Az önce ifade ettim, iki buçuk yıldır
aynı şeyleri değişik versiyonlarla kamuoyuna sunup
duruyoruz, daha yapılan hiçbir tane bir şey yok; işte, ilki,
bugün bir tane makine tesisata ilişkin maddeyi geçirdik, onun
dışında yapılan hiçbir reform yok. Alın size reform
imkânı, geçirin beyan sistemine. Yani nasıl fakir fukaradan vergiyi
söke söke alıyorsanız -kusura bakmayın- büyük sermaye
kesimlerinden de birtakım vergileri alalım. Sadece bunu böyle hamaset
olsun filan diye konuşuyor değilim, gelir dağılımı
boyutu önemlidir, ama Türkiye'nin makroekonomik ihtiyaçları bunu
gerektiriyor arkadaşlar. Türkiye tüketim üzerinden, tüketim vergilerine
bağımlılığını azaltmalıdır, yoksa
biz hiçbir şekilde tasarrufları artıramayız, tasarrufları
artıramadığımız sürece de bu ekonomiyi büyütemeyiz,
bunu bir zaruret olarak görüyorum.
İstisna ve muafiyetlerin indirim
oranlarının azaltılması da yine olması gereken bir
şey, fakat o da yok, burada mevcut istisna ve muafiyetlerin indirim
oranlarının önümüzdeki beş yıl için uzatılması
öngörülüyor.
Biz bu nedenlerle bu maddeye karşı olumsuz
oy kullanacağımızı ifade ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Usta.
Madde üzerine, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim
Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA İBRAHİM AYHAN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan ve değerli arkadaşlar;
madde üzerine partimizin genel görüşünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kapitalizm ve kapitalist modernite, her şeyiyle
çürümüş, işçinin emeği ve canı üzerine inşa
edilmiş, rekabetin, tahakkümün ve sömürünün esas olduğu bir
sistemdir.
Kapitalizmin maksimum kâr ve minimum maliyeti esas
alan ideolojisi, AKP dönemi neoliberal politikalarla birlikte daha da
vahşileşmiş, ezilen ve yoksul kesimler başta olmak üzere
emekçi sınıflar daha da yoksullaşmış, zengin ile
yoksul arasındaki uçurum daha da derinleşmiştir. AKP hükûmetleri
döneminde kişi başına düşen gayrisafi millî
hasılanın 2002 öncesi hükûmetlere göre belirli bir artış
gösterdiği görülse de bu esasen anlamlı bir veri ve bir
gerçekliği ifade etmemektedir. Zira kişi başına düşen
millî gelirin artmış olması toplam gelirin
dağıtımında adalet olduğu, servetin ve gelirin
artmasından yani üretilen toplam değerden yoksul ve emekçilerin
eşit oranda faydalandığı anlamına gelmemektedir.
Türkiye gelir ve servet dağılımında dünyanın en
adaletsiz dağılımına sahip ülkeler arasında
başı çekmektedir. Zira Türkiyenin en zengin tabakası,
Türkiyenin en zengin yüzde 1lik kesimi ülkenin toplam servetinin yüzde
54,3ünü elinde bulundurmaktadır. Dünyada bu boyutta servet
eşitsizliğine sahip olan 1inci ülke Rusyadır, Türkiye
2ncidir. Yani servet eşitsizliği noktasında, mevcut gelir
bozukluğu noktasında Türkiye dünyada Rusyadan sonra gelmektedir.
Hükûmetlerin, tabii eğer böyle bir politik
duruşları varsa, gelir dağılımının
düzeltilmesinde uygulayabilecekleri en etkin politika vergilendirme
aracıdır. Bu progresif yani zenginden daha fazla vergi alma
politikasını esas almaları gerekiyor. Dolayısıyla
servetin vergilendirmeye tabi tutulması gerekiyor. Yani zenginlerin
kullandıkları mallardaki KDV oranlarının yüksek
tutulması gibi araçlarla eşitsizliklerin azaltılması mümkün
olabilmektedir. Öte yandan, AKPnin böyle bir motivasyonunun
olmadığı da açıktır. Zira AKP, 64üncü Hükûmet
Programında Verginin tabana yayılması gibi gelir
artırıcı çalışmalarla oluşturulabilecek mali alan
ile yeni politikaların uygulanmasına imkân sağlayacağız.
ibaresine yer vermiştir. Burada ifade edilmek istenen esasen emekçi ve
yoksul halklar üzerindeki vergi cehennemini artırmaktır. Biz daha
önce de bu yasayla ilgili muhalefet şerhinde kendi düşüncemizi ifade
etmiştik. Biz verginin tabana yayılmasını değil tavana
yayılmasını istiyoruz. Daha fazla kazanandan, daha fazla zengin
olan, varsıl olan kesimlerden daha fazla vergi alınmasına dair
partimizin genel görüşünü daha önce ifade etmiştik.
Vergi programına gelince; AKP, emekçilerden
ödemelerini beklediği daha düşük reel ücret ve esnek
çalışma bedellerinin yanında hem büyük firmalara hem de
KOBİlere vergi avantajları sunmaktadır. Bu da kamu
harcamaları için gereken vergi gelirlerinin yükünün emekçilere
yükleneceği anlamına gelmektedir. Zaten AKP bu hedefi de bu
bağlamda vergi tabanını genişletmektir diye ortaya
koymuştur. Öte yandan, AKP Hükûmeti sermayeye daha fazla alan açmak
istediği için kamu harcamaları artırmayacağını da
açık bir şekilde ifade etmektedir. Kısacası, AKP,
tahakkümcü, neoliberal politikalara tam gaz devam edeceğinin sinyallerini
gerek Hükûmet programında gerek de yasama faaliyetlerinde açıkça
göstermektedir. Bir kapitalist için harikulade nitelikteki AKP dönemi
neoliberal politikaları emekçi halklar için bir ölüm fermanı
demektir.
Türkiye, Avrupa içinde büyük, orta ve küçük
işletmelerin kâr oranlarının en yüksek, reel ücretlerin en
düşük olduğu ülkelerden biridir. Ama verimsiz bulunan
işletmeleri verimli hâle getirmek için bu tablo daha da
zorlanmaktadır. Yoksulları ve emekçileri düşünmekten ziyade,
adaletsizliği daha fazla derinleştirerek
yaygınlaştırmaktadır.
AKP rejiminin fıtratındaki adaletsizlik
vergi sisteminde de gözlenmektedir. Bir kere, Türkiyede vergilerin yüzde
70ini dolaylı vergiler oluşturmaktadır. Gıda maddelerinden
bile yüzde 8 oranında kesilen KDVler, akaryakıttan telefona,
telefondan beyaz eşyaya alınan özel tüketim vergileri ve bu toplama
eklenen harçlarla birlikte dolaylı vergiler yüzde 70i bulmaktadır.
Bu vergi, mal ve hizmet tüketirken alınmaktadır. Nüfusun
ağırlığını oluşturan yoksul ve emekçi
sınıflar gelirlerinin tamamını tükettikleri için bütün
gelirleri vergilenmektedir. Öte yandan, buna karşılık, nüfusun
yüzde 20lik varlıklı kesimi gelirin yarısına tek
başına el koymaktadır. Zenginlerin sahip oldukları gelirin
hepsi onlar tarafından tüketilmediği için tüketilmeyen
kısmı da dolaylı vergilerden muaf kalmakta, adaletsizlik buradan
başlamaktadır.
Verginin dolaylı kısmından arta kalan
yüzde 30unu oluşturan kısmı için de adaletsizlikler söz
konusudur. Zira, koca koca bankalar ve şirketler vergi havuzuna sadece
yüzde 9 kurumlar vergisi katkısı yapmaktadır. Verginin yüzde 21
kadarı da gelir vergisinden oluşmakta, onda da yük yine ücretli
sınıfın sırtına binmektedir.
AKP, banka ve şirketlerin kurumlar vergisi
yükünü yüzde 9'da tutarak vergi yüklerini hafifletirken tek tek kâr, faiz, rant
geliri sahiplerinin gelir vergisi olarak ödedikleri de işçilerin
ödediklerinin yanında bir hiçtir. Örneğin, gelir vergisinin yüzde
60'ını ücretliler öderken faizden elde edilen gelirlerin yüzde 10
vergi yükü altına alınmıştır. İş yeri
kirası elde edenler yüzde 7 vergi yükü üstlenmiştir. AKP'nin ekonomi
politikalarında ana dinamiği oluşturduğu ifade eden
inşaat sektöründeki müteahhitler gelir vergisi havuzuna yalnızca
yüzde 4 katkı yapmıştır.
Böylece, zaten çoğu düşük ücrete talim
eden 16,3 milyon ücretli ve 10 milyonun çoğu düşük maaşlı
emekli -aileleriyle birlikte- insafsız vergi yükü altında ezilirken,
gelir dağılımından yüzde 50 pay alan nüfusun yüzde 20'lik
zengin kesimine kol kanat gerilmiştir
Gelir ve servet adaletsizliği şu an
Türkiye'nin en önemli görünmez kılınan gündemlerinin
başında gelmektedir. Partimiz vergideki bu yapısal
adaletsizliğe karşıdır. Merkezinde, ücretli emekçilerin
daha fazla ezildiği bir vergi sistemi mevcut yapısal bozuklukları
daha da derinleştirecektir. Büyük gelir ve servet sahiplerinden
alınacak vergilerin merkeze alınıp
artırılacağı yeni bir vergi sistemi
oluşturulmalıdır. Mevcut yasa tasarısı,
bırakın yukarıda bahsettiğimiz yapısal sorunlara çözüm
getirmeyi, tasarıdaki çoğu maddede gördüğümüz üzere geçici
maddelerin uzatılmasını içermektedir. Bu durum,
sağlıklı bir yasama faaliyetinin dahi yürütülemediği
anlamına gelmektedir. Hükûmet, vergi sistemiyle ilgili olarak geçici
maddelerin süresini uzatmak yerine, acil bir biçimde gelir ve servet eşitsizliğinin
önüne geçecek tedbirleri içeren, vergi sisteminde yapısal reformları
içeren bir irade göstermelidir. Sermayeye ve kapitalist sınıflara bu
kadar bağlı ve bağımlı olan bir Hükûmetin emekçiden,
yoksuldan ve ezilenden yana bir vergi sistemi için çalışması pek
de olası değildir.
Değerli arkadaşlar, dün ben de
konuşmamda ifade ettim, birçok arkadaş da konuşmasında
ifade etti. Aylara varan sokağa çıkma yasağı terörü ne
yazık ki bölgemizde hâlen devam etmektedir. Bu çerçevede de Diyarbakır
Surda yirmi iki gündür devam eden sokağa çıkma yasağından
kaynaklı olarak tüm Diyarbakır halkı bu akşam sokağa
çıkmış durumdadır. Bu sokağa çıkma
ablukasının ve terörünün bir an önce sonlandırılması
gerekiyor. İnsanlarımız yaşamını yitiriyor. Buna
karşı Meclisin sessiz kalmaması gerekiyor, Meclisin bir rol
üstlenmesi gerekiyor. Şu anda, şu saatte Diyarbakırın Sur
ilçesinde tanklar, toplar büyük silahlarla evlere, insanlara ateş
açılmaktadır. Meclisimizin de bu konuda gereken
duyarlılığı, gereken sorumluluğu güvenlikçi
politikaları bir an önce terk ederek yerine getirmesi gerekiyor.
Yarın, öbür gün bu Diyarbakırdaki ateş tüm bölgeye
yayılabilecek ve bunun potansiyeli oldukça yüksek bir şekilde de
önümüzde bir tehdit olarak durmaktadır. Bunun için de tüm arkadaşların,
özellikle Meclisin bir rol ve sorumluluk alması gerektiğini de
belirtiyoruz. Zaman geçmeden
Bakın burada oturarak birtakım ezber
cümlelerle, ezber yaklaşımlarla sorunu çözmemiz mümkün değildir.
Bu ateş hepimizi yakacaktır. Yarın çok geç olabilir. Onun için
bu konuda tüm arkadaşlarımızın, özellikle iktidar
partisinin bu sokağa çıkma yasaklarının bir an önce ortadan
kaldırılması için gereken sorumluluğu ve
duyarlılığı acilen yerine getirmesi gerekiyor. Keza Silopi,
Cizre, Nusaybin de aynı durumdadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM
AYHAN (Devamla) - Yani, birbirimize laf yetiştirerek, birbirimizi
birtakım böyle suçlamalarla kriminalize ederek, birbirimizi yaftalayarak
bu sorunun üstesinden gelemeyiz.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) PKKlı arkadaşlarınıza söyleyin,
terörü bıraksınlar. Terörü bıraksınlar, söyleyin
arkadaşlarınıza.
İBRAHİM
AYHAN (Devamla) Yani, bu sorun terörü bıraksın,
bırakmasın sorunu olmaktan ziyade
BAŞKAN
Sayın Ayhan, söz süreniz bitmiştir.
İBRAHİM
AYHAN (Devamla) Peki, toparlıyorum efendim.
Bakın,
büyük bir yara var, büyük bir acı var. Herkesin bu konuda büyük bir
sorumluluk göstermesi gerekiyor; halkımızın da bizden beklentisi
budur. Lütfen bu konuya gereken duyarlılığı gösterelim hep
beraber.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Ayhan.
Sayın milletvekilleri,
şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlundadır.
Sayın
Kuşoğlunun aynı zamanda şahsı adına da söz
talebi bulunmaktadır. Bu iki söz talebi birleştirilerek
kullandırılacaktır. Konuşma süresi on beş
dakikadır.
Buyurun Sayın
Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sıra sayısı 11 olan Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde hem şahsım hem de
grubum adına söz aldım.
Sayın Başkan, bu vesileyle size de
başarılar diliyorum, sizi kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşuyoruz
gecenin bu saatinde ama konuştuklarımızın çok fazla bir
önemi yok yani bir Parlamento olarak siyaset üretmiyoruz. Yapmamız gereken
halkın, kamuoyunun nabzını tutmak, burada onlarla ilgili
çözümler bulmak, çözüm üretmek; bunlarla ilgili hiçbir şey
yapmıyoruz. Geçen hafta görüşmeler yaparken bir değerli
milletvekili çıktı, muhalefeti eleştirdi, Muhalefet
muhalefetliğini yapmıyor. dedi, suçu bize buldu ama bakın,
Allah aşkına, şimdi şu kanun tasarısını
görüşüyoruz, geçen hafta geçici bütçeyi görüştük. Kalktık dedik
ki geçici bütçeyi getirdiniz, sizin yaptığınız kamu mali reformuna
uygun değil, kanuna uygun değil, hukuka uygun değil, yasal
dayanaktan yoksun bir bütçe getirdiniz; hiç kimse cevap vermedi, bunu buradan
geçirdik. Yani, şu anda geçirdiğimiz bütçe yasal dayanaktan yoksun
bir bütçe. Geçici bütçe böyle.
Şimdi, bugünkü kanun tasarısıyla
ilgili olarak da şunu söyleyeyim: Yine sizin
yaptığınız, iktidarın yaptığı, mevzuata
göre, Başbakanlık genelgesine göre ve 5018 sayılı Kanunun
14üncü ve 18inci maddelerine göre etki analizi yapılması
lazım. Bir kanun getiriyorsunuz; bu, paraya müteallikse, bütçeye bir yük
getiriyorsa veya yük azaltıyorsa bunun ne kadar etkide bulunduğunun
kanuna göre, çıkardığımız kanuna göre, sizin özellikle
yaptığınız kanuna göre tasarıyla beraber etki
analizinin ortaya konması lazım. Bu kanuni bir yükümlülük,
yapılmıyor bu. Bunu da böyle kabul ediyoruz ve böyle geçiriyoruz.
Doğru mu peki bunlar? Bu aynı zamanda bir torba kanun. Sayın
Başbakanın sözü var geçen yıl, Bir daha torba kanun
getirmeyeceğiz Meclise. dedi, tekrar torba kanun getiriyoruz; bu
ayrı bir garabet.
Bir diğer konu: Mesela, şu kanun
tasarısının 6ncı maddesine bakın, sosyal sigortalar
ve genel sağlık sigortasıyla ilgili. 5510 sayılı bu
Kanun yine sizin döneminizde çıktı, iktidarın döneminde
çıktı, 2006da çıktı, 2008den beri yürürlükte, yedi
yıldır yürürlükte. Kaçıncı maddesini düzenliyoruz geçici?
Geçici 67nci maddesini düzenliyoruz 5510un. Ya, yedi yıldır, sekiz
yıldır yürürlükte olan bir kanunun geçici 67nci maddesini
düzenliyoruz, zaten 100 maddelik bir kanun bu. Böyle bir garabet olur mu? Böyle
bir hukuk olur mu? Böyle bir anlayış olur mu? Buna muhalefet ne
yapsın? Bunlar hepimizin sorumluluğunda, hepimizin düzeltmesi gereken
konular. Hepimizin, hep beraber bunda sorumluluğu var ama özellikle iktidarın,
Hükûmetin çok daha fazla sorumluluğu var.
Biraz sonra buna da ilave maddeler getirilecek, bu
saatte yeni maddeler getirilecek, bunlar teklif olarak getirilecek,
bunların hepsi Hükümetle ilgili, Hükûmetin tasarruflarıyla ilgili.
Normalde, ilgili kamu kuruluşlarının hepsinden görüş
alınarak getirilmesi gerekiyor, bunları hep beraber, Komisyonda
ilgili kamu kuruluşlarının görüşleriyle beraber düzgün bir
şekilde Genel Kurula aktarmamız gerekiyor bizim Plan ve Bütçe
Komisyonu olarak. Bunlar yapılmadı ama, yapılmadan buraya geldi.
Şimdi, çok değerli hukukçular var burada. Bakın,
şunları sıraladım, hepsi hukuksuz. Sayın Kubat, bir
hukukçu olarak, Bülent Bey, bir hukukçu olarak, bunlar doğru mu Allah
aşkına? Bunları savunmak mümkün değil. Sayın Bakan da
savunamıyor zaten.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Savunuyoruz canım.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Etki analizi
olmayan konuları, geçici bütçeyi, bunun bir torba kanun olduğunu,
bunun işte, 5510da, sekiz sene içerisinde 100 maddelik bir kanunda 67
tane geçici madde olduğunu
Ya, nasıl bir uygulama yapıyoruz,
nasıl bir hukuk bu? Yani demek ki bir hukuk
mantığımız, hukuk nosyonumuz yok ve bu olmayınca,
hukuk nosyonu yoksa, hukuk mantığı yoksa, hukukun üstünlüğü
kavramı yoksa, anlayışı yoksa gerisi zaten olmaz, gerisinin
başarılı olması mümkün değil.
Şimdi, bu maddeyle ilgili olarak da
Anlatıldı, vergiyle ilgili bir madde. Bir vergiyi
kaldırıyoruz, almamız gereken bir vergiyi almıyoruz, on
yıl almadık, bir beş yıl daha almayalım diyoruz. Bunun
tabii ki vergiyle ilgili bir yönü var, bunun ekonomiyle ilgili bir yönü var,
artı, alternatifi, vazgeçtiğimiz bir meblağ var, bir de
uluslararası finans piyasalarıyla, uluslararası sistemle ilgili
bir yönü var. Bunları birlikte değerlendirelim.
Şimdi, vergiyle ilgili yönü: Bir devlet varsa,
devlet egemenliği varsa devlet egemenliğinin simgeleştiği
yer ve gerçekleştiği yer vergidir. Bir devlet varsa vergi
olacaktır, vergi almasını bir devlet bilecektir, bilmesi gerekir
ama maalesef bu yok. Vergi çağdaş devlet
anlayışının, çağdaş devletin en güçlü olması
gereken alandır.
Sayın Turhan iktidar partisi adına
konuştu, iki örnek verdi, dedi ki: Burada da vergi kaybı yoktur,
elmasla -geçen yıl öyle bir kanun çıkarmıştık
hakikaten- ilgili olarak da kayıp yoktur çünkü biz vergi alamıyorduk.
Ya, vergi alamıyorduk, onun için vergiden vazgeçelim demenin
mantığı var mıdır? Vergi alamıyorduk, onun için
vergi almayalım, vergi kaybı yoktur. Yani biz devlet olarak
gereğini yapamıyoruz, devlet olarak beceremiyoruz vergi almayı,
devlet olamıyoruz, devlet egemenliğini kullanamıyoruz onun için
vergi almayalım, dolayısıyla kayıp da yoktur. Böyle bir
mantık olabilir mi? Nasıl bir mantıktır, nasıl bir
anlayıştır bu? Böyle bir hukuk anlayışı olabilir
mi? Zaten, elmas üzerinden alınan vergiler sıfırmış,
onun için orada bir kayıp söz konusu değilmiş,
kaldırabilirmişiz. Olur mu böyle bir anlayış ya, olur mu
böyle bir anlayış?
Değerli arkadaşlar, Türk vergi sistemi
geriye gidiyor, maalesef geriye gidiyor, Maliye Bakanlığı da
geriye gidiyor. Özellikle 2011de çıkardığımız 34
kanun hükmünde kararname var, yanlış hatırlamıyorsam 34tü.
O kanun hükmünde kararnamelerle Maliye Bakanlığındaki kariyer
sistemi, denetim sistemi kaldırıldı ve artık doğru
dürüst de vergi denetimi yok. Biliyorsunuz, vergi denetimleri de artık
tamamen siyasallaştı. Böyle olunca da siyasallaşan bir vergi
sistemiyle, denetimiyle başarılı olunması da mümkün
değil ve Gelir İdaresinin de tabii ki, 2011deki kanun hükmündeki
kararnamelerle bağımsızlığı yok edildi.
Şimdi, bu dolaylı dolaysız vergiler
ayrımını herkes biliyor, ona girmiyorum ama şu vergi
mükellefiyle ilgili -madem vergi sistemini konuşuyoruz- ben her dönem
söylerim. Şu rakamları tekrar söylemek istiyorum. Geçen dönem
Sayın Maliye Bakanı Şimşek hep buna itiraz ederdi ama ben
de ısrar ediyorum. Şu sayıları size okuyayım: 2005in
Ocağında 1 milyon 783 bin gelir vergisi faal mükellef
sayısı var, 2015in Kasım ayında 1 milyon 829 bin. Yani çok
az bir artış var. Türkiye'de, bakın, bu faal mükellef sayısı
1 milyon 829 bin şu anda. Türkiye'de yurt dışı seçmeni saymazsak
54 milyon seçmen var. 54 milyon 18 yaşın üzerinde seçmen var,
vatandaş var. 1 milyon 829 bin gelir vergisi faal mükellef var. Olur mu
böyle bir şey? 27 milyon toplam istihdam var Türkiye'de. 27 milyon
çalışan var, toplam istihdam. 1 milyon 829 bin
Stopaj vergisi faal
mükellef sayısı da 2 milyon 177 binden, 2 milyon 547 bine
çıkmış 2005 Ocağından 2015 Kasımına kadar,
çok az bir artış var. 2 milyon 177 binden 2 milyon 547 bine, yine
burada biraz daha fazla artış var çünkü stopaja tabi bunlar.
Yine, gayri menkul sermaye
iradı elde edenlerle ilgili olarak 571 binden, bakın, 1 milyon 673
bine çıkmış. Bir anlamlı artış var ama bunlar
kira geliri olanlar gayri menkul sermaye iradı elde edenler. Bunlarda bir
anlamlı artış var ama gelir vergisi gibi, kurumlar vergisi gibi,
katma değer vergisi gibi asıl vergi alanlarında bir
artış, mükellef sayısından bir artış yok. Yani,
Maliye Bakanlığı etkin bir vergi sistemi
oluşturamamış, vergiyi tabana yayamamış vaziyette
demektir bu. Maliye Bakanlığı doğru
çalışamıyor, vergi almasını beceremiyor, devlet
etkinlik gösteremiyor, devlet egemenliğini konuşturamıyor
demektir, devlet iyi çalışmıyor demektir, bütün bunların
anlamı bu.
Kurumlar vergisi faal mükellef sayısı da
2015 ile 2005in Ocağında 632 binmiş 696 bine
çıkmış şu anda kasımda, 696 bin. İlk 100
mükellef, ilk 100 kurumlar vergisi mükellefi, büyük mükellef, zaten
aşağı yukarı yüzde 20sini, 30unu ödüyor. İlk 1.000
mükellef de yüzde 80ini ödüyor kurumlar vergisinin, anormal bir sistem.
Katma değer vergisi faal mükellef
sayısı da on yılda 2 milyon 242 binden 2 milyon 442 bine
çıkmış, 200 binlik bir artış var; 200 bin, on sene
içerisinde, katma değer vergisi mükellef sayısı.
Bir de vaktimiz olsaydı ben bunları Sosyal
Güvenlik Kurumunun iş yeri sayılarıyla
karşılaştırsam yine çok anormal rakamlar çıkıyor.
Devletin iş yerleriyle ilgili hiçbir şekilde bir ortak tabana sahip
olmadığını, ortak veri tabanı
olmadığını, iş yerlerini tanımadığını,
vatandaşını tanımadığını,
şirketlerini tanımadığını gösteriyor tamamen.
Evet, değerli arkadaşlarım,
şimdi, Sayın Bakan Temizel konuşması sırasında,
bizim vazgeçtiğimiz, yani bu akşamın esas konusu olan,
vazgeçilen vergi, şu Beş yıl daha almayalım. dediğimiz
vergi var ya, yılda 20-25 milyar lira, yılda 20-25 milyar lira bir
vergiyi almıyoruz diyoruz. Kimden almıyoruz? Faizciden, faiz
lobisinden almıyoruz. diyoruz. Bunu herkesin iyi bilmesi lazım, iyi
anlaması lazım. Faiz lobisinden 20-25 milyar lira yıllık,
yani beş yıl olursa 125-150 milyar lira bir vergi
almayacağız demektir, bundan vazgeçiyoruz. Bu içimize siniyor mu, bu
vicdanımıza siniyor mu? Sayın Cumhurbaşkanı her
fırsatta bu faiz lobisini söyler, dile getirir, işte Türkiyedeki
darbelerin destekçisi, Gezi olaylarının destekçisi olarak gösterir.
Şimdi, bunu nasıl götüreceğiz, saraya göndereceğiz,
imzalatacağız, onaylatacağız? Yani, bir de bu tarafı
var. Faiz lobisi diyoruz, faizcinin 20-25 milyar liralık vergisinden
vazgeçiyoruz en azından. Sayın Maliye Bakanı bunun ne kadar olduğunu
anlatamadı, açıklayamadı, iktidara mensup arkadaşlarımız
da açıklayamadı ama bizim ayrıntılı
çalışmamız en az bunun olduğunu gösteriyor ki Türkiye'de
sermaye kazançları zaten düşük vergileniyor, zaten sadece
vergilenenler de stopajla yetiniliyor. Sayın Turhan diyor ki: Vergileme
yok değil, var. Ne var? Yüzde 10 vergileme var, stopaj var, o kadar,
onunla yetiniliyor; o da menkul sermaye iratlarında, mevduat faizlerinde
vesaire, diğerlerinde o da yok. Ama, ücret geliri elde ediyorsanız,
kazanıyorsanız, emek geliriniz varsa o yüzde 35lere kadar vergileniyor,
onda hiçbir sınır yok.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki
-değerli arkadaşlarım da açıkladı- bu vergiden
vazgeçersiniz, almazsınız, Türkiye'ye daha rahat sermaye gelsin
istersiniz ama o gelen parayı yatırıma yönlendirirseniz bir
anlamı olur; gelen parayı tüketime yönlendirirseniz, inşaata
yönlendirirseniz, inşaatçılık yaparsanız -şu
Konya-Eskişehir aksı var, orada bir yığın camlı
bina var, yüksek gökdelenler var, onların hepsi o borçlanmalarla
yapıldı- inşaata harcarsanız o paraları, ondan sonra
Türkiye'deki gibi yapısal reformlara muhtaç olup tekrar çok daha fazla
paraya, sermayeye, sıcak paraya muhtaç olursunuz. Ondan sonra da tekrar
İsrail anlaşması yapmak zorunda kalırsınız,
Başikadan askeri çekmek zorunda kalırsınız. Bunların
hepsi bu güçle bağlantılı, bu sermaye meselesiyle
bağlantılı olan konular, siyasetimizi, dış
politikalarımızı çok çok etkileyen konular. Bunları
yapamadığımız için, gelen parayı, alabildiğimiz
borçlanmayı yatırıma dönüştüremediğimiz için biz bu
haldeyiz, bu kadar sıkıntı içerisindeyiz. Bunları
düzeltmemiz lazım. İşte, o Maliye Bakanlığından,
vergi anlayışımızdan, faiz lobisinden, bunlara devletin
egemenliğini gösteremememizden, gelen parayı yatırıma dönüştüremememizden
kaynaklanıyor bütün bu sıkıntılarımız.
Bunları görmemiz, anlamamız şart.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kuşoğlu.
Şahsı adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Emine Nur Günay.
Buyurunuz Sayın Günay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi için söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici
67nci maddesinin on dokuzuncu fıkrası kapsamında menkul
kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile mevduat
faizleri, repo gelirleri ve katılım bankalarından elde edilen
kâr paylarının vergilendirilmesindeki uygulamanın 2020 sonuna
kadar uzatılmasını kapsamaktadır.
Ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği,
ekonomiye kaynak sağlayan finansal piyasaların büyümesi ve
derinleşmesini gerektirmektedir. Sermaye piyasaları, ekonomide
faaliyet gösteren tüm yerli ve yabancı tasarruf sahiplerini, bireysel ve
kurumsal yatırımcıları, sahip oldukları risk-getiri
profillerine uygun alternatifler arasından seçim yapmaya yöneltmekte;
böylece ekonomideki kaynakların büyük ölçekli yatırım projelerine
kanalize edilmesini ve verimli alanlarda kullanılabilmesini
sağlamaktadır. Bu kapsamda sermaye piyasasının Türkiye
ekonomisine olan etki ve katkıları, kaynak ve ekonomik katma
değer yaratma, istihdamı arttırma, kayıt
dışılığı önleme, şeffaflığı
ve etkin risk yönetim teknikleri sunma gibi imkânları ile istikrarlı
büyümenin önemli unsurlarından biridir.
Ayrıca, güçlü bir sermaye piyasası,
İstanbulun bir finans merkezi olması açısından da
önemlidir. Önümüzdeki dönemde tasarrufların arttırılması
için sermaye piyasası önemli bir rol üstlenecektir. Tasarrufun
artırılmasına yönelik süreçte bu politikaları geçici olarak
görüyoruz. Esas hedefimiz, Türkiye'nin kendi kaynaklarıyla dış
dünyayla rekabet edebilmesidir.
Bu nedenle, 25 başlıklı öncelikli
dönüşüm programımızda da belirttiğimiz gibi, yüksek teknolojiye
dayalı ve katma değeri yüksek ürünlerin üretimi ve ihracına
ağırlık verilecek, her alanda verimlilik artırılacak,
yurt içi tasarruf özendirilecek ve artırılacaktır. Bu hedefler
eylem planları çerçevesinde yol haritasıyla birlikte
sunulmuştur.
Evet, herkesin talep ettiği yapısal
reformlardan söz edelim biraz. Öncelikli dönüşüm programı
kapsamında Kamu Gelirlerinin Kalitesinin Artırılmasına
yönelik Eylem Planı bulunmaktadır. Program kapsamında kamu mali
sisteminin ihtiyaç duyduğu gelirlerin sağlıklı ve sürekli
kaynaklara dayandırılmasının yanında gelirlerin etkili
ve ekonomik bir şekilde toplanması, vergide adaletin
sağlanması, gelir dağılımının
iyileştirilmesi, tasarrufların artırılmasına
katkı sağlanması, kayıt dışılıkla
mücadele ve yerel yönetimlerin mali yönden merkezî yönetime
bağımlılığının azaltılması
amaçlanmaktadır.
İkinci olarak: Sosyal refahın
artırılması ve adaletli paylaşımın
sağlanmasında, istikrarlı büyüme sürecinin oluşmasında
sağlıklı işleyen bir kamu mali yapısının
önemi büyüktür. Bu nedenle, kamu kaynaklarının etkin
kullanımına yönelik Kamu Harcamalarının
Rasyonelleştirilmesi Programı Eylem Planı reform
programımızın kapsamındadır.
Türkiyede tasarrufları artırmak ve
emeklilik döneminde destek olması yönüyle bireysel emeklilik sistemi
önemli bir politikadır. 11/12/2015 tarihi itibarıyla bireysel
emeklilik sisteminde bulunan katılımcı sayısı 5 milyon
953 bin 718, katılımcıların fon tutarı 41 milyar 891
milyon, devlet katkısı fon tutarı 4 milyar 798 milyon, emekli
olan katılımcı sayısı 26.860 kişidir. Bu
politikaya ilave olarak çeyiz hesabı ve konut hesabı uygulaması
bulunmaktadır. Bu rakam ve oranların artırılması, hem
Türkiye ekonomisinde tasarrufların artması hem de ileri yaşlarda
bireysel refah düzeyinin artması açısından yeni meslek
kuruluşları ve ticaret şirketlerinin sisteme katılması
açısından da önemlidir.
Sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günay.
Değerli milletvekilleri, şimdi 2nci madde
üzerine on dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız.
Sisteme giren sayın milletvekillerine
sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Sarıhan
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Söylemek ve sormak istediğim konu şudur:
Elimizdeki görüştüğümüz tasarı Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı adını taşıyor. Bu tasarı Maliye
Bakanlığı tarafından hazırlanmış, Plan ve
Bütçe Komisyonuna esas olarak ve tali komisyon olarak da Adalet Komisyonuna
gönderilmiş. Ancak Adalet Komisyonuna herhangi bir şekilde
gitmediği ve buradan görüş alınmadığı herhâlde
açık bu elimizdeki belgelerden.
Şunu merak ediyorum: 5275 sayılı Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 105inci
maddesinin (a) fıkrasının değiştirilmesine
ilişkin düzenleme nasıl Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından
değerlendirildi? Bu, tamamen Adalet Bakanlığının
görevi içine giren bir hukuk sorunu, ceza infaz hukukuyla ilgili bir sorun ve
bireylerin özgürlük haklarıyla ilgili sorun. Bu şuna benziyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Pekşen? Yok.
Sayın Akın
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, Sayın Bakanım; TÜRK-İŞ tarafından her ay
düzenli olarak yapılan ve açıklanan açlık ve yoksulluk
sınırı araştırmasına göre kasım ayında
4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.391 TL, yoksulluk
sınırı da 4.530 TLdir. Şimdi getirdiğiniz yasa
tasarısıyla emekli aylıklarını 100 TL
artırıyorsunuz, asgari ücreti ise 1.300 TL
yapacağınızı açıkladınız. Sanırım
birkaç gün içinde asgari ücret de ilan edilecektir. Bütün bunları
halkımıza büyük bir müjde, bir lütuf olarak sunuyorsunuz. SSK ve
BAĞ-KUR emeklilerinin çok büyük bir bölümü ile asgari ücretliler zaten
açlık sınırının altında gelir elde ediyorlar,
bununla yaşamak zorundalar. Bu getirdiğiniz artış
onları açlık sınırının bile üzerine
çıkarmıyor. BAĞ-KUR ve SSK emeklilerinden TÜRK-İŞ
tarafından açıklanan açlık sınırı olan 1.391
TLnin altında aylık alanların sayısı nedir?
Verdiğiniz bu 100 TL ile emeklilerimizin
sıkıntılarının ortadan kalkacağını
gerçekten düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Depboylu
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın Bakan,
bilimsel çalışmaların güvenilirliğine dayanarak TÜRK
EĞİTİM-SENin hazırlamış olduğu rapora atfen
az önce sorduğum soruyu tekrarlamak istiyorum, zira soruma cevap
alamadım.
Millî Eğitim Bakanlığı 11
Kasım 2015 tarihinde norm güncellemelerinin tamamlanmasının
ardından iller bazında öğretmen ihtiyacının toplam
91.142 olduğunu açıkladı. Yine, norm kadro güncellemesine göre,
30.765 idareciye ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor. Rakamları
bir araya getirdiğimizde norm kadro açığının 121.907
öğretmenden oluştuğu anlaşılıyor.
Yılbaşından itibaren 15-20 bin öğretmenin de emekliye
ayrılacağı hesap edilirse öğretmen
açığının 140 bine çıkacağı kuşkusuzdur.
Hükûmetin 2016 Şubatında sadece 30 bin öğretmen almayı
planlaması sizce gerçekçi bir yaklaşım mıdır?
Eğitimin kalitesi bu şartlarda nasıl yükseltilecektir? Yine,
atanmayı bekleyen 115 bin civarında öğretmen adayı varken
bu kaynak neden yeterince değerlendirilmiyor?
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Teşekkür ederim.
Yabancı ve tüzel kişilerin Türkiyede mülk
edinmeleriyle ilgili kanun
2003 yılında 4916 sayılı
Kanunun 19uncu maddesi, 2012 yılında ise 2644 sayılı
Kanunun 35inci maddesiyle değişikliğe
uğratılmıştır. 442 sayılı Kanunun 87nci
maddesi ise yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca,
karşılıklılık ilkesi iptal edilmiştir. Buna göre,
yabancıların mülk edinmesi
kolaylaştırılmıştır. Hatayda Türk
vatandaşlarının yıllardır kiralarını
ödeyerek kullanımlarında olan arazileri ve köy yerleşim
yerlerindeki evleriyle ilgili tapular bugüne kadar verilmemiştir.
Hataydaki hak sahiplerinin tapuları ne zaman
verilecektir? Hatayda yabancılara ne kadar mülk
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) -
satılmıştır? Ayrıca, Hatay, 2565 sayılı
Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu kapsamında
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurunuz.
Ayrıca, Sayın Komisyon üyesi de cevap
verir isterse, size ilişkin de bir soru var çünkü.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Evet, evet.
Bu, Adalet Komisyonundan Plan ve Bütçe Komisyonuna,
tali komisyon olarak, gündeme alamayacaklarına dair bir yazı
gelmiştir. O yüzden Adalet Komisyonunun raporu beklenmeden gündeme
alamayacakları için Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemine
alınmıştır.
Teşekkür ederim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkan, Sayın Akının sorusuyla ilgili olarak,
hem seçim beyannamemizde hem de Hükûmet programımızda 2016 Ocak
ayından itibaren bin lira olan asgari ücretin 1.300 liraya
artırılacağı hususunda Hükûmet olarak bir taahhüdümüz var.
Şu anda Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına devam
ediyor. Umarım, en yakın zamanda çalışmalar
tamamlanır.
Asgari ücret düzeyine ilişkin olarak şu
hususu da bilmekte fayda var: 2002 yılında net asgari ücret 184 TL
idi. Şu anda, ocak ayında bu rakam 1.300 liraya çıkacak. Bu
dönemde asgari ücret
Demin ifade edilmişti ki Reel artış
oranları ifade edilsin. O zaman da söyledim ama asgari ücret son on üç yılda
reel olarak yüzde 130 düzeyinde artmıştır, bunu da ifade etmemde
fayda var. SSK, BAĞ-KUR emeklilerine ilişkin olarak da
konuşmamda ifade etmiştim, bu dönemde yine reel olarak SSK emekli
aylıkları yüzde 64; esnaf BAĞ-KUR emekli aylıkları da
reel olarak yüzde 154 artış göstermiştir.
Sayın Depboylunun öğretmen
sayılarına ilişkin olarak bir sorusu oldu. Öncelikle kusura
bakmayın, geçen defa cevaplayamadım, belki dikkatimden kaçtı
veya süre olarak yetiştiremedim. Norm kadro çalışması Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.
Bu çalışmalara göre öğretmen ihtiyacı belirlenmekte,
diğer taraftan bütçe imkânları çerçevesinde de yıldan yıla
norm kadro açığını azaltma noktasında da Millî
Eğitim Bakanlığımızın, Hükûmetimizin
çalışmaları vardır. Bakın, 2003 ila 2015 arasında
510 bin
Şöyle ifade edeyim: Şu anda öğretmen sayımız
892.314, 2002 Aralıkta bu sayı 510.496ydı. AK PARTİ
hükûmetleri döneminde mevcut 510.496 öğretmen sayısına ilaveten
381.845 öğretmen alınmıştır yani öğretmen
sayısı bu dönemde yüzde 74,8 oranında artmıştır.
İnşallah şubat ayında da 30 bin öğretmen ataması
yapılacaktır. Önümüzdeki dönemde de inşallah ilave öğretmen
ihtiyacı da karşılanmaya devam edilecektir.
Sayın Ahrazoğlunun Hataydaki hak
sahiplerine ne zaman tapu verilecektir? şeklinde bir sorusu oldu. Biraz
önce de yine bir milletvekilimiz de
Tarım arazileri bağlamında
anladığım kadarıyla bir talep var, onunla ilgili olarak
Bakanlıkta arkadaşlarla görüşeceğim. Tarım
arazilerinin çiftçilere doğrudan satışına ilişkin 2/B
kanununda bir düzenleme yapmıştık. Hatay ilinde müracaat eden
vatandaşlarımızla ilgili idari uygulama boyutunda durum nedir, o
konuda bilgi alıp bu konuyla ilgili, vatandaşlarımızın
bir mağduriyete uğramaması noktasında gereken de yapılacaktır.
Onu da ifade etmek isterim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde üç adet
önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 2nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Tahsin Tarhan Fatma
Kaplan Hürriyet Kadri Enis
Berberoğlu
Kocaeli Kocaeli İstanbul
Selina Doğan Mehmet
Gökdağ Bülent
Öz
İstanbul Gaziantep Çanakkale
"MADDE 2- 31/12/1960 tarihli ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesinin on dokuzuncu
fıkrasında yer alan "31.12.2015" ibaresi ile geçici 68 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "31/12/2015" ibaresi
"31/12/2017" şeklinde değiştirilmiştir."
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum...
OKTAY VURAL (İzmir) Önergemizi geri
çekiyoruz.
BAŞKAN Peki Sayın Vural.
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 2nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Filiz
Kerestecioğlu
Diyarbakır Diyarbakır İstanbul
Ahmet Yıldırım İbrahim Ayhan Mehmet Emin Adıyaman
Muş Şanlıurfa Iğdır
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI NACİ
AĞBAL (Bayburt) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge
hakkında Sayın İdris Baluken, buyurunuz.
Süreniz beş
dakikadır.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Gelir
Vergisi Kanun Tasarısıyla ilgili vermiş olduğumuz önerge
üzerinde söz aldım.
Tabii,
burada gelir vergisiyle ilgili bir yasal düzenleme görüşülüyor ama
maalesef sokakta ülkenin gündemi, halkın gündemi çok farklı bir şekilde
işliyor. Eğer bu halkın gündemi Parlamento tarafından
dikkate alınmaz ise ekonomik yaşamı ilgilendiren ne kadar
düzenlemeyi burada yaparsak yapalım, buradan ekonomik hayatı
düzeltmeye yönelik bir çıkış sağlamamız mümkün
değil çünkü ülkenin bir tarafında şu anda açık, fiilî bir
savaş var, devrede olan bir savaş ekonomisi var, bu savaş
ekonomisi de her geçen gün yoksulun sofrasındaki ekmeği daha da
küçülten çok vahim bir tabloyu önümüze getiriyor. Devletin yatırım
yapması gereken, bütçe aktarması gereken yerlerle ilgili planlamalar
maalesef bu savaş ekonomisinden dolayı durmadan heba ediliyor, çarçur
ediliyor ve bu saat itibarıyla da Cizrede ve Surda bahsetmiş
olduğumuz tablonun maalesef bütün uygulamaları hayata geçiriliyor.
Bu saat itibarıyla, şu anda Cizrede ve
Surda çok yoğun bir bombardıman var. Bu kürsüye çıkmadan önce
Surdan beni arayan bir aile, birkaç aileden oluşan, 40-50 kişi
olarak bir binanın bodrum katına
sığındıklarını ama saatlerdir o
sığındıkları binanın her tarafına top
mermilerinin düştüğünü, büyük bir katliam tehlikesi altında
olduklarını ifade ediyor. Günlerdir buradan hepinizin vicdanına
seslenmeye çalışıyoruz, günlerdir sizi ikna etmeye
çalışıyoruz, ikna olmadığınız zaman
bağırıp çağırıp bu konuyla ilgili derhâl bu
hukuksuzluğun giderilmesini, bu savaş uygulamasının derhâl
geri çekilmesini günlerdir buradan ısrarla ifade ediyoruz ama maalesef tam
bir akıl tutulması, kendi halkına karşı savaş
açmış bir devlet pratiğiyle karşı
karşıyayız. Yarın sabaha uyandığımızda
yeni bir Roboskiyle karşılaşabiliriz. Bu akşam hem Cizrede
hem Surda buna dair çok büyük tehlikeler, çok büyük riskler var. Şu anda
Diyarbakırın bütün sokaklarında son bir buçuk, iki saatlik süre
içerisinde tam bir yangın var, Diyarbakırın tüm
sokaklarında şu anda çatışmalar var. Yani, sabaha
uyandığımızda çok ağır bir tabloyu, çok
ağır bir katliamı eğer önümüzde görürsek bu Parlamentoda
oturan her bir milletvekili bu yaşanan tablodan birinci derece sorumlu
olacak. Dolayısıyla, burada bulunan her bir milletvekilinin
halkın gerçek gündemiyle ilgili, bu yaşanan durumla ilgili, bu
yaşanan vahşetle ilgili elini vicdanına koyması ve ona göre
de bir tutum ortaya koyması son derece önemlidir.
Gün boyunca biz
bakanlarla, devlet yetkilileriyle görüştük, var olan tehlikeyi ifade
ettik, Diyarbakırdaki mevcut durumu aktardık. Yirmi üç günde
eğer bir kentte sokağa çıkma yasağı ilan ederseniz
oradaki sosyal patlamaların kontrol dışına
çıkabileceğini ifade ettik. Ancak maalesef bütün
uyarılarımıza rağmen bu saatte bize verilen cevap Surun
bombalanması, tanklarla, havan toplarıyla oradaki sivil yerleşim
alanlarında âdeta bir katliam girişiminde bulunulmasıdır.
Biz hep
söyledik, bakın; Diyarbakır geç soğur, geç
ısınır. Diyarbakır ısınırsa taşar.
Diyarbakır taşarsa bütün bölge taşar. Bütün bölge taşarsa
gerginlik bütün Türkiyeye yayılır. Bu da hiçbirimizin hayrına
değildir. Hepimiz aynı gemideyiz. Burada var olan bir sorun,
sıkıntı varsa bu Parlamentoda bulunan milletvekilleri olarak bu
duruma müdahil olmalıyız. Yirmi üç günlük sokağa çıkma
yasağının hiçbir hukuki gerekçesi yoksa, yasal, anayasal
herhangi bir dayanağı yoksa o sokağa çıkma yasağının
kaldırılmasıyla bir tansiyon düşmesi, bir gerilim
düşmesi sağlanabilir.
Bakın,
Sayın Başbakan önümüzdeki günlerde siyasi partilerin genel
başkanlarını ziyaret edecek. Son derece önemli bir gündem. Yeni
anayasayla ilgili tartışmalar yapılacak. Bütün
sorunlarımızı yeni anayasada çözebileceğimize dair belki de
bir perspektif ortaya çıkacak. Ama o görüşme yapılmadan yeni
Roboskiler, yeni katliamlar ortaya çıkarsa korkarım ki hepimiz geç
kalmış olacağız, hepimiz bu ülkenin göz göre göre uçurumdan
bir felakete düşmesine seyirci kalmış olacağız
diyorum, tekrar hepinizi duyarlılığa çağırıyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Şimdi
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 2nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
"MADDE 2 - 31/12/1960 tarihli ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesinin on dokuzuncu
fıkrasında yer alan "31.12.2015" ibaresi ile geçici 68 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "31/12/2015" ibaresi
"31/12/2017" şeklinde değiştirilmiştir."
Kadri Enis Berberoğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerine Sayın Enis
Berberoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KADRİ ENİS BERBEROĞLU (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlarım.
Önergemizin mantığı çok
açıktır; eğer on yıl müddetle bir vergi istisnası uygulanıyorsa
artık bu istisna olmaktan çıkmış kural olmuştur.
Dolayısıyla, Meclis olarak, Magna Cartadan, Fransız
İhtilalinden bu yana çok orijinal bir yeniliğe imza atmış
bulunuyoruz, hepimize hayırlı olsun.
Vergi salmak da -benim bildiğim kadarıyla-
Anayasada Meclise aittir, vergi kaldırmak da Anayasada Meclise aittir
fakat biz istisnai maddelerle, böyle bir hileişeriye metoduyla böyle bir
yol bulduk, devam edelim diyorsunuz.
Biz, hiç değilse bu süreyi beş yıldan
iki yıla indirelim, bunun başka bir alternatifi var mı, kendi
aramızda tartışalım önerisiyle bu önergeyi vermiş
bulunuyoruz.
İkinci bir yanı, bu istisnanın ne
ölçüde işe yarayacağıdır. Eğer vergi istisnası
yaratıyorsanız, buradan çıkan kaynağın doğru
anlamda yatırıma yönlendirilmesi esastır. Baktığımız
zaman, bu konudaki etkinlik analizi -biraz önce Ankara Milletvekilimiz Bülent
Kuşoğlu Beyin de ifade ettiği gibi- henüz önümüzde yoktur.
Dahası, yine bu vergi istisnasıyla meram,
amaç, eğer Türkiyeye yabancı yatırımcının veya
yerli yatırımcının daha fazla yatırıma yönelmesi
yönünde bir teşvik yaratmaksa bunun da çok fazla bir faydasının
dokunacağını düşünmüyorum çünkü eğer öyle olsaydı
geçen on senede bunun sonuçlarını görmüş olurduk, madde 1.
Eğer önümüzdeki döneme dönük bir umudumuz olacaksa burada da sadece
teşvikle ve tabir yerindeyse bir miktar rüşvetle
yatırımcıyı ikna etmek yerine yatırım iklimini
düzeltmekle yola çıkılabilir, bununla başlanabilirdi diye
düşünüyorum. Yani, insani gelişmişlik endeksinde 3 basamak
birden düşmememizden bahsediyorum. Yani, en büyük 17nci ekonomiyken
19uncu ekonomi durumuna düşmememizden bahsediyorum. Yani, Türkiyede
demokrasinin bütün kurallarını bir kenara bırakarak
şirketlere el konulmaması, kayyum atanmaması, gece yarıları
baskın düzenlenmemesi, medya kuruluşlarının
mallarının Anayasaya aykırı bir şekilde müsadere
edilmemesi gibi yatırım ikliminin düzeltilmesinden bahsediyorum.
Hukukun olmadığı yerde iki kuruş teşvikle yatırımcı
yatırıma ikna edilemez. Bunu sadece ben söylemiyorum, rakamlar
söylüyor. Eğer devam edersek, özgürlüklerden bahsederken medya ve ifade
özgürlüğünün olmadığı, yargının tam
bağımsız olmadığı, emir komuta zinciriyle
insanların içeri atıldığı, doğru haber
yazdığı için gazetecilerin tutuklandığı bir
ortamda siz vergi istisnasıyla yatırımları teşvik
edemezsiniz. Bu kadar aykırı haberlerin ve bu kadar aykırı
algıların oluştuğu bir ortamda hiçbir
yatırımcı -yerli veya yabancı- önünü görmez, önünü görmeyen
kişi de yatırıma yönelmez.
O yüzden gelin, bizim önergemize destek olun. Biz bu
olayı, bu kadar kırılgan ve hassas bir hâle getirdiğiniz
için ekonomiyi, şu anda kaldırın demiyoruz bu istisnayı,
sadece süresini beş yıldan iki yıla indirin. Önümüzdeki bir
yıl, iki yıllık dönemde, gelecek bütçe döneminde Sayın
Bakan veya işte, bizim sayın iktisatçı milletvekilleri
otururlar, bunu telafi edecek başka bir madde geliştirirler ve bu
sayede hiç olmazsa biz de on yıllık bir istisnayı beş
yıl daha istisna olarak koruma ve bir zamanlar -hatırlayacaksınız,
yaşları benim kadar olanlar hatırlayacak en azından-
olağanüstü hâlin olağan hâle dönüştürülmesi gibi bir başka
ayıbı Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisine işletmemiş
oluruz diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Berberoğlu.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.56
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 01.08
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ
(Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu
açıyorum.
11 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, tasarının 3üncü maddesini
okutuyorum:
MADDE 3- 25/10/1984
tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 17
nci maddesinin birinci fıkrası ile geçici 23 üncü maddesinin birinci
fıkrasında yer alan 31/12/2015 ibareleri 31/12/2020
şeklinde; geçici 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
31/12/2015 ibaresi 31/12/2017 şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde gruplar
adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
11 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun genel gerekçesinde bu hususa ilişkin
yazılan şey, uygulama sürelerinin uzatılmasına
ilişkin. Uygulama süresi niye uzatılır? Birincisi, bir işi
beceremezsiniz, onun için uzatırsınız. İkincisi, bir
olayı yaparsınız, süre yetmez, birtakım şeylerden
dolayı engel vardır, onları tamamlamak içindir. Bunlar geçerli
mazeretler olabilir ama bu süreklilik arz ederse bunun adı birincisi
ciddiyetsizlik, ikincisi beceriksizlik olur. Zatıalinize söylemiyorum
Sayın Bakanım, siz yeni bakansınız.
Şimdi, bunu niçin söyledim? Muhteviyatı
dâhilde işleme rejimiyle ilgili. Daha önce bu görevleri yapan bir makamda
da olduğum için onu da ifade etmek istiyorum. Emin olun, bu rakamı
Hükûmet gizliyor, AKP gizliyor. Neden? Söyleyeyim, daha önceki bakanlara
söyledim. Ekonomi Bakanlığının İnternet sitesine Resmî
Gazetede yayınlanmasına rağmen koymadılar. Geriye doğru
Benim kendi atadığım insanlar, siyasilerden çekindikleri için bu
rakamları vermekten çekindiler.
Gelin, şu rezilliği bir ortadan
kaldıralım. Ben araştırma önergesi verdim dâhilde
işleme rejimiyle ilgili. Gelin bir araştıralım, nedir bu,
sistemde ne arıza var, neden bu yanlış çalışıyor?
İçerideki üretimi artırmak için, desteklemek için burada bir uygulama
getirmeye çalışıyorsunuz, süreyi uzatmaya
çalışıyorsunuz ama çare değil. Ben bu işi beş
sene daha yapamayacağım. anlamına gelen bir ifadedir bu.
Dolayısıyla, bu, evlere şenlik bir hadise. Gelin, bir araştırma
önergesi verelim, detaylı olarak araştıralım, bu kanayan
yarayı bir tedavi edelim. Bu, çözmez meseleyi.
Neyi yapıyorsunuz? Bir tanesi FATİH
Projesi. Zaten beceremediğiniz bir iş, istediğiniz kadar
İyi yapıyoruz vesaire. deyin. Niye madem bitirdiniz de süreyi
uzatıyorsunuz, çok faydalı oldu da yapıyorsunuz?
Olmadığı için.
Şimdi, burada ifade etmek istediğim
hususlar var. Bakın, Hükûmet bir yandan ortaya koyduğu politika
dokümanları eylem planlarında İstisna, muafiyet ve indirim
oranlarından vazgeçeceğim. diyor, bir yandan da bu tür
uygulamaları sürdürüyorsunuz, devam ediyorsunuz. Söylediklerinizde bir
tutarlılık yok.
Bir diğeri, 24üncü Dönemde
açıkladığınız eylem planlarından birisinde, Kamu
Gelirlerinin Kalitesinin Artırılması Programı Eylem Planında
İstisna ve muafiyetlerin envanterini çıkaracağız.
diyorsunuz, Etkinliğini ölçeceğiz. diyorsunuz, Etkin olmayanlara
ilişkin düzenleme yapacağız. diyorsunuz; yapılması
hükmü yer alıyor. Bu kanun tasarısı zaten bu eylem planıyla
falan ne yapıyor? Örtüşmüyor, zıt. Diğer taraftan
Yaygın istisna, muafiyet ve indirim uygulamaları, vergiden
kaçınma ve vergi kaçırma gibi uygun ortam oluşturmanın
yanı sıra hem mükellef hem de vergi idaresi açısından
zorluklara ve ilave maliyetlere yol açıyor. diyorsunuz. Şimdi,
bunlar ne? Şimdi, 5018 sayılı Kanun bir tarafta
Bakın, Sayın Bakan, biraz önce iktidar
partisinden arkadaşlar geldi, burada konuştu, tasarrufların
artırılmasından konuştu; Allahtan korkmak lazım,
profesör unvanını alıyorsunuz, AKP döneminde millî gelirin yüzde
24lerinden yüzde 10larına kadar -hatta özel sektörünki daha
aşağı- bu tasarruf oranlarının düştüğünü
bilmeniz lazım. Şimdi 15-16larda geziyor, bayram ediyorsunuz
neredeyse. Böyle bir şey olabilir mi? Hakikaten
sıkıntılı. Ben bu tasarrufları o rezillik
oranlarına ulaşmadan, düşerken -Maliye Bakanıydı o
zaman- Sayın Mehmet Şimşek Beyi buradan uyardım,
istihzayla gülüyordu, alay ediyordu, alkış yapıyordu; içine
düştüğünüz durumun rezilliği, vahameti önemli değil de
Türkiyeyi ne hâle düşürdüğünüz önemli. Bunu bunun için söylüyorum.
Yüksek teknoloji ürün ihracı. Yüzde kaç Allahınızı
severseniz on senedir geldiğiniz ihracatın içinde yüksek teknolojili
ürün ihracatının payı? Bir çıkın da oranını
söyleyin. Bir şey söylüyorsunuz da arkasında ne var ne yok, bakmak
lazım.
Ben size söyledim, AKP kamu maliyesinde değil
ama bütçede iyi yürüttü. dedim. İstihzalı söyledim, imalı
söyledim, takdir ettiğim yerini de söyledim, bunda hiçbir
sıkıntı yok.
Şimdi, demir çelikte neredeyse 4 milyon ton
üretimden çekiliyor bir senedir. Kimin haberi var? Türkiye için çok tehlikeli
bir şey. Daha birkaç gün önce birisi piyasadan çekildi sanıyorum,
üretimden çekildi. Şimdi, bunları dikkate almak lazım.
Bunları düzenliyorsanız bunlara bir bakmanız lazım.
Şimdi, şu 2016 yılı bütçe
gerekçesi. AKP Hükûmetinin değil, anayasal zorunluluktan ortaya çıkan
Ahmet Davutoğlu Hükûmetinin neyiydi? Buraya gönderdiği gerekçeydi,
yanılmıyorum sanırım.
Şimdi, buna bakıyorsunuz, vergiye yüklenen
önemli fonksiyonları yerine getirmekten bahsediyor burada. Bu
yaptığınız düzenlemeler bunu mu sağlıyor? Yok.
Peki, vergi yapısının
gelişmesini mi sürekli kılıyorsunuz bununla? Yok. Rezalet olan
bir şeyin beş sene daha, iki sene daha uzamasını
sağlıyorsunuz. Aynen böyle.
Vergide gönüllü uyum mu sağlıyorsunuz?
Vergide gönüllü uyum sağlamıyor, uyum sağlamamayı
sağlamlaştırıyorsunuz baktığınız zaman.
Vergi bilinci mi artıyor bununla? Yok. Hiç
alakası yok, vergi bilincinin arttığı falan yok.
Vergide gönüllü uyumu mu sağlıyorsunuz?
Yok, zaten Almayacağım. diyorsunuz. Almamanız gereken yerler
de var, siyasi olarak bunu taahhüt ettiğiniz yerler de var, içeride imalat
sanayisi üretimi artsın diye düşündüğünüz şeyler var, o
olmuş olsa bile sizin yarattığınız economic
environment, ekonomik çevre, istikrar uygun değil, siyasi istikrar da
uygun değil. Bugünkü şartlarda özel sektörün
yatırımlarının içine düştüğü durumu siz
Sayın Bakan, görmüyor musunuz Allahınızı severseniz?
AKPli arkadaşlar görmüyorlar mı? Hakikaten çok
sıkıntılı bir durum.
Şimdi, mükelleflere bunu yaparken bir şey
yapıyorsunuz; mükelleflere kaliteli hizmet sunuyorsunuz,
Allahınızı severseniz. Gelmeyin bize
Evrak mevrak da
istemiyorsanız adamın zaten canına minnet, Gelmeyin bize
Ben kamu maliyesine baktım Devlet Planlamada ilk
uzman yardımcısı olduğumda. Arkamdan Erhan Bey geldi,
oturdu o masaya. Vergi kanunlarını madde madde çalışmaya
başladım. Maliyeyi iyi bilen bir arkadaşım dedi ki: Ya,
Haluk, bunun teorisine de biraz bak. Maliyede on binlerce adam
çalışıyor, bu işin hakkından gelinmiyor. Hakikaten,
şimdi neyi sağlıyorsunuz? Bu kadar insan bir düzenleyelim bunu.
Harap oldu. Ya, vergi dairelerinde müdürler ilk defa isyan etti Maliyenin
önünde. Böyle bir durum olabilir mi? Hepsini tanıyoruz, işte hepsi
arkadaşımız, görüyorum hepsi yeni, pırıl
pırıl arkadaşlar ama durumun iyi olmadığını
görüyoruz.
Şimdi, kamu tasarruflarını
artırıyorsunuz. Bu, kamu tasarruflarını artıran falan
bir şey değil. Buradan devam ediyoruz; mükelleflerin gönüllü uyumu
sağlanıyor, o da değil. 5 bileşen, 62 eylem planı
içinde var mı bu, dâhilde işlemeyle ilgili bir şey var mı
Sayın Bakanım?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Yanlış yere bakıyorsunuz.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Ya, niye
Şimdi, yanlış yere
Bir kere, on dakikadır
konuşuyoruz, bir açığımızı buldun, oradan salla.
Açık da değil, onu da tartışırız sizinle.
Şimdi Ekonomik ve sosyal politikalar
çerçevesinde vergi mevzuatının sade ve uyum sağlanabilir hâle
getirilmesine yönelik çalışmalar sürdürülecektir. diyorsunuz.
Hakikaten sadeleşiyor. Hiç gelmesin mükellef. Böyle bir şeye de
ihtiyaç yok. Böyle bir şey olabilir mi ya? Vergilemede istikrar ve
öngörülebilirlik esas olacak. diyorsunuz. Vergi mevzuatına ilişkin
düzenlemeler, mükellef güvenini ve haklarını artırmayı gözeten
bir anlayışla toplumun ilgili taraflarının
katkılarının alındığı bir süreç içinde
gerçekleştirilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Hakikaten bu
koltuklar zor koltuklar, memurken kolay. Nasıl olsa önünüzde biri oturuyor.
Sayın Bakan, hakikaten tansiyonu artıran
bir iş. Ben size sükûnet tavsiye ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Ayhan.
İkinci söz, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Van Milletvekili Sayın Lezgin Botana aittir.
Süreniz on dakikadır.
Sayın Botan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu selamlıyorum. Ben
de grubumuz adına 3üncü madde üzerine söz hakkı almış
bulunmaktayım.
4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1inci maddesinin 5inci
fıkrası kapsamında Yetkili organlarınca karar
alınması kaydıyla, üyelerine veya çalışanlarına
emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık,
tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu veya sair
Şimdi, bu
maddenin, geçici maddenin süresinin uzatılmasına ilişkin bir
teklif var. Maddenin kendisi zaten geçici bir madde ancak ülkenin gündemi,
demin de ifade edildiği gibi, şu an çok farklı cereyan etmekte.
Bizse burada tabii ki, elbette ki bunlar önemli, bu konuları da
konuşmak, tartışmak, yasal düzenlemeleri yaparken kamunun,
sosyal güvencenin dışında kalmış güvencesiz
milyonlarca insanın olduğu bir gerçeği de görerek yasaları
buna göre düzenlemek ve yasaları düzenlerken reel, rasyonel olması
açısından
Bugün binlerce, üniversitelerden mezun olmuş
yüz binlerce atanmayı bekleyen, hiçbir sosyal güvencesi olmayan,
öğretmenlerden tutun bir sürü meslek grubundan gençlerimiz var. Yine,
mevsimlik işçilerin keza hiçbir sosyal güvenceleri yok, ayrıca
yeryüzünde belki görülmemiş bir kölelik sistemi. Âdeta aslanlar
arenasına atılmış, çaresiz, hiçbir şekilde gelecek
umudu olmayan insanlar ve bu yönde sosyal devlet olmanın
sorumluluğunu unutmuş, bu insanları kendi kaderleriyle baş
başa bırakmış bir gerçeklik var.
Şimdi, burada, yasama organı olarak bu
gerçeklikleri görerek yasaları buna göre tanzim etmemiz gerektiğini
ve bu siyasi sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmemiz
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Dernekler, sandıklar ve vakıflar, kendi
çalışanlarını
Onların keyfiyetine bırakacak
şekilde bir düzenleme yapmak veya böyle geçici bir maddeyle onların
keyfiyetiyle bunu yapmak gerçekten ahlaki açıdan da ciddi bir problemdir.
Netice itibarıyla bugün baktığınızda, derneklerin
birçoğuna baktığınızda veya vakıfların
birçoğuna baktığınızda yine siyasi
anlayışın kendisine yakın gördüğü derneklere -KOSGEB,
KÖYDES, SODES- sosyal riski azaltma kapsamında Avrupa Birliğinin
vermiş olduğu çeşitli kredilerin yandaş veya kendisine
yakın görünen derneklere valilikler aracılığıyla
verildiğini, kayırıldığını, yine
vakıflara bakıldığı vakit, bazı
vakıfların kendilerine kamu veya hazine arazilerinin nasıl
peşkeş çekildiğini, kayırıldığını
maalesef üzülerek hepimiz görüyoruz.
Dolayısıyla, böyle geçici maddelerle
-beş yıl uzatmak veya birkaç yıl- uzatmak, böyle palyatif
çözümler cevap olamaz. Ancak, bu maddelerin kalıcı bir şekilde
tartışılarak çalışanların, değişik
kurumlarda çalışanların sosyal güvence altına
alınması için bu yasaların buna göre düzenlenmesi gerekmektedir.
Gecenin bu
saatinde biz bunları tartışırken ülkenin şu an
doğusunda kan akıyor, savaş var, gözyaşı var, göç var,
insanların evleri bombalanmakta, sokaklara ağır silahların,
tankların, topların namlusu çevrilmiş, Kürt çocukları, Kürt
kadınları büyük bir kıyımla yüz yüze. Bu gerçeği, bu
siyasi sorumluluğu bu Meclis üstlenmeli. Her şeyden önce, bu Meclis,
ülkenin bir iç savaş yaşadığı bir dönemde, böyle, bu
tür gündemlerle, bu tür şeyleri tartışarak zamanını
harcamakta, gerçekten siyasi sorumluluğunu yerine getirmemekte ve âdeta
siyasi sorumluluktan kaçmakta. Şimdi, gecenin bu saati itibarıyla
Surda, Cizrede, Nusaybinde ağır bombardımanlar
yaşanmakta ve bunun günahı, vebali bu Meclisin boynunadır. Her
şeyden önce, bir tarafta bu Meclis işte bu tür geçici maddeleri
burada tartışırken ülkenin bir tarafında insanlar evsiz
kalmakta, yurtsuz kalmakta, diğer taraftan da insanlar
canlarını, hayatlarını kaybetmeyle yüz yüze. Sadece bir
Roboski değil, Roboskiyi aşan ve büyük bir ülkenin geleceğini
karanlığa sürükleyecek ciddi problemler yaşanmakta, bir iç
savaş yaşanmakta, insanların kanı akmakta. Ancak, burada,
biz, sanki hâlen ülkenin bir tarafında bir iç savaş
yaşanmıyormuş gibi, işte yine burada iktidar partisinin
arzularına, hırslarına kurban edilen bu ülkenin geleceği
söz konusu değilmiş gibi, biz burada böyle sakin, rahat, ülkemiz, her
şey güllük gülistanlıkmış gibi, hiçbir
sıkıntımız yokmuş gibi, başka problemlerimiz
yokmuş gibi, ülkenin geleceği söz konusu değilmiş gibi,
ülkenin barışı, iç barışı heba edilmiyormuş
gibi bunları tartışıyoruz, bunları konuşuyoruz.
Tabii, bu durumu da biz Türkiye kamuoyunun ve -şu an bizi izleyebiliyorsa-
insanlarımızın vicdanına havale ediyoruz.
Dolayısıyla, gecenin bu saatinde ülkenin bir tarafında büyük bir
karanlık, büyük bir savaş, büyük bir çatışma
yaşanırken, lütfen, herkes elini vicdanına koysun. Şu an
kendi sokaklarınıza, kendi evlerinize tankların
namlularının döndüğünü bir an için bir düşünün,
çocuklarınız için neyi hissedeceksiniz? Doğudaki insanların
şu an yaşadığı bu şeyi daha iyi
anlarsınız. Buna göre, Parlamento siyasi sorumluluğunun
gereğini yerine getirmelidir; aksi hâlde, yarın çok geç
olacaktır.
Kürt kentlerine, sokaklarına, evlerine
düşen ve sıkılan her kurşun bu halkın ve bu
halkların ortak iradesine sıkılmakta, demokrasiye
sıkılmakta, geleceğimize sıkılmakta, bin yıllık
kardeşlik köprüsü bombalanmakta, yok edilmekte, hepimizin geleceği
yok edilmektedir. Bizim tartışmamız gereken ve hepimizin bizim
bir an önce ortak akıl, ortak vicdan, ortak iradeyle çözüm aramamız
gereken, cevap vermemiz gereken, acil durum olan budur. Geri kalan bu tür
sıkıntılarımızı, problemlerimizi
tartışacak, ona çözüm arayacak çok zamanımız
olacaktır. Ama yarın karşılaşacağımız
büyük bir katliam, sivil katliamlar daha kapsamlı önümüze
çıktığı vakit bu faturanın altından hiç kimse
kalkamayacaktır, hiç kimse bunun cevabını veremeyecektir.
Dolayısıyla, bu konuda herkesi, özellikle Hükûmeti aklıselime
davet ediyoruz. Siyasi sorumluluğunu doğru temelde, rasyonel temelde
üstlenmeye davet ediyoruz. Bir an önce tankları sokaklardan çekin.
Bakın, 28 Şubatta Sincanda tanklar yürüdü diye bu ülkede siyasi
sistem değişti, rejim değişti, yer yerinden oynadı ama
şu an Kürt kentlerinin sokaklarına bir tank değil yüzlerce tank,
yüzlerce top mermileri düşmekte.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Hendek olmayan
hiçbir yerde tank yok.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Dolayısıyla,
herkes bu gerçeği görerek bu siyasi sorumluluğunun gereğini
yerine getirmelidir. Parlamento tümden devre dışı
kalmış, Parlamento tümden iradesizleştirilmiş,
Parlamentonun iradesi ötelenmiş; sadece bu tür palyatif, bu tür çok da
hayati olmayan, çok da gerçekten ülkenin geleceği açısından
aciliyet arz etmeyen konularla zamanımızı tüketmekteyiz, âdeta
başımızı kuma gömmüş durumdayız.
Yapılması gereken: Bir an önce müzakere sürecine dönülmesi
lazım, diyalog yoluna dönülmesi lazım ve bir an önce kapsamlı
askerî operasyonların durdurulup insanlarımızın yaşam
hakkına saygı temelinde, herkesin onuruyla, kimliğiyle,
emeğiyle özgürce yaşayacağı demokratik, sivil, özgürlükçü
bir anayasa yaparak, aynı zamanda, vergide de adaleti sağlamanın
yolunun da demokratikleşmekten, iç barışı sağlamaktan
geçtiğini ve bütçeyi halk için, bütçeyi savaş bütçesi değil,
sömürü bütçesi değil, emekçilerin, çalışanların
haklarını, hukukunu eksene alan bir rotada,
çalışmalarımızı bu temelde yapmakta fayda var.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Botan.
Madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel.
Sayın Temizel, süreniz on dakikadır. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gecenin bu saatinde anlatacağımız şeyler
pek hoşlanılacak şeyler değil ama konuşmak
zorundayız, konuşulacak.
CHP Grubu adına söz aldığım
tasarının 3üncü maddesi, daha önceki arkadaşların da
belirttiği gibi, üç ayrı düzenlemedeki katma değer vergisi
istisnasını yani geçici maddelerinin süresini uzatıyor.
Bunlardan birincisi: Emekli sandığı şeklinde kurulmuş
dernek ve vakıflara ait sandıkların veya vakıfların daha
önceden edindikleri gayrimenkulleri veya varlıkları emeklilik fonuna
aktarmak üzere satmaları hâlinde bunlardan yine katma değer vergisi
alınmayacak belirli bir süre. Bunun çok uzun sürmeyeceği falan
düşünülüyordu ama galiba bazıları bu işleri falan bitiremedi,
onların bitirilmesi için iki yıllık bir süre talep ediliyor.
Olması gereken bir iş; bazıları yaptı,
bazıları yapamadı. Ama niye yapamadıklarını da
mutlaka sormak gerekiyor. Burada bir sorun yok.
İkincisi: FATİH Projesi kapsamında
yazılım ve donanım bağışında
bulunanların katma değer vergisi ödememesi şeklinde. Eh, bu
proje de epey konuşulduğuna göre, başladığına
göre, devam ettiğine göre, buna da Eğitimde kullanılacak bir
olayda katma değer vergisi alınmalıdır. demek mümkün
olmadığına göre bir şey demek mümkün değil ama burada
asıl üzerinde durulması gereken konu dâhilde işleme rejimi
kapsamında uygulama yapan sanayicilerin katma değer vergisi tecil ve
terkin işlemlerinin devam etmesiyle ilgili konu.
Değerli milletvekilleri, içimizde sanayiciler var,
muhakkak dâhilde işleme rejiminin ne olduğunu biliyorlar. Bu dâhilde
işleme rejimi Sayın Başbakanın Gözden geçirilmek
zorundadır. dediği dâhilde işleme rejimi. Eğer bunu
biliyorlarsa o sanayicilere gerçekten sormak isterim. Bu sistemden gerek
seyircisi olarak gerekse rekabet ettiği rakibi olarak yararlanan
insanların yaptıklarından ve uygulamadan memnun olan bir tane
Allahın kulu var mı? Bunu sormak gerekiyor. Bilmeyenler
açısından birazcık olayı açıklamak gerekiyor.
Türkiyede ihraç etmek üzere belirli sınai üretimleri yapan
işletmelerin bu üretimde kullandıkları girdilerini içeriden veya
dışarıdan almaları hâlinde bunlarla ilgili katma
değerler tecil ediliyor, ihraç olduğu zaman da terkin ediliyor. Bu,
ihracatın teşvikine dönük bir teşvik olarak görülebilir, bir
teşviktir denilebilir.
Değerli milletvekilleri, genç bir Maliye
müfettişi olduğum zamanlardan itibaren ben bu kadar bu ülkenin
başına bela olmuş bir kurum görmedim. Yolsuzluk
soruşturmalarından kimse başını alamadı. Ne zaman
ihtiyaç olsa dışarıdan ihraç edilmek üzere getirilen girdilerin
hepsi iç piyasaya salındı, üretilen ürünler iç piyasaya verildi. En
önemlisi de Türkiye'nin, özellikle de Türk lirasının değer
kazanmış olduğu dönemlerde yurt dışından dolarla
ithal edecekleri, yabancı paralarla ithal edecekleri ürünlerin hepsi
inanılmaz derecede ucuz oldu ve büyük bir hızla sanayide ihraç edilen
ürünlerde yerli ürünün, yerli girdinin payı büyük bir hızla
düştü. İşte, şimdi, süresini uzatmaya çalıştığımız
olay bu, Sayın Başbakanın düzelteceğiz dediği konu
bu, yıllardan beri de bizim düzeltemediğimiz konu bu. Uzatalım,
yine aynı belalarla uğraşalım, aynı sorunlarla
uğraşalım.
Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim,
konuşmamda. Türkiye sanayisi ithal
bağımlılığı nedeniyle gerçekten çöküyor, yavaş
yavaş çöküyor. Bunu bir şekilde durdurmak lazım. Bizim özellikle
yerli girdi oranını artırmak için çok ivedi olarak bazı
önlemler almamız lazım. Dünya Ticaret Örgütü kartal gibi bekliyor,
acaba bunlar kendi ürünleriyle ilgili olarak diskriminasyon ayrımcılık
yaparlar mı diyor, yaparsa üstüne atlayacak ama diğer ülkeler bu
konuda kendi ürünleri lehine diskriminasyon yapıyorlar. Belki
hatırlarsınız, yıllar yıllar önce Toyotanın
Avrupaya girmeye başladığı zamanda öyle bir kampanyalarla
girdiler ki, Fransız Renaultu gidiyor, gürültüye gidiyor,
satılamıyor, batacak Renault. Bir çözüm bulamıyorlar,
engelleyemiyorlar Dünya Ticaret Örgütü ve diskriminasyon kuralları
gereği olarak. En sonunda buldukları çözüm neydi biliyor musunuz,
Fransada her bin Toyota ithal etmek için bir servis istasyonu kurulacak.
dediler -gayet makul, masum bir olaydı- Fransız belediyelerinin
hiçbir tanesi Toyotalara servis istasyonu ruhsatını vermedi, bu
kadar. Kıyamet koptu, uzun süre yargılandı, diskriminasyon
kararı alındıktan sonra da Dünya Ticaret Örgütü tarafından,
zaten Renault kurtulmuştu. Bizim sanayilerimiz bu şeklide gidiyor,
kurtulması gerekiyor. Bizim iç yerli girdi oranlarını
artırmak için almamız gereken önlemler çok fazla, bunların hepsi
var. Bunların alınması gerek, krediyle desteklenmesi gerek, iç
girdi oranının yatırımları krediyle desteklenmesi
gerek. Fakat bakıyorsunuz, krediyle desteklenmesi gereken alanlarda
sanayinin kredi kullanma oranı inanılmaz bir hızla düşüyor.
Merkez Bankası verilerine göre, 2014
yılında, bundan on yıl öncesine göre, on yıl önce imalat
sanayinin kullandığı kredi oranı yüzde 27ydi, şimdi
yüzde 13, imalat sanayi kredi kullanmıyor. Uzun vadeli dış
borçlardan sektörlere göre dağılımda maalesef inşaat, emlak
sektörünün payı büyük bir hızla artıyor, sanayinin payı
düşüyor.
İmalat sanayi 2003 yılında banka
kredilerinin yüzde 42,5unu kullanırken şimdi yüzde 21ini
kullanıyor; yüzde 42,5-yüzde 21. Kısaca, sanayi kaderine terk
edilmiş, rant odaklı inşaat, emlak sektörü almış
başını gidiyor; buradaki olayların da ne şekilde
sonuçlanacağı konusunda alınan herhangi bir önlem yok.
Değerli arkadaşlar, bu olaya seyirci
kalmamız gerçekten mümkün değil, olan Türkiye sanayisi. Yerli üretim
konusunda herhangi bir sorunumuz yok ama hepiniz biliyorsunuz ki Bunu burada
üretmek yerine Çinden getirdiğimde ben yüzde şu kadar kâr ediyorum.
diyorsunuz. Olabilir, maliyetleri var, teşvikleri var, ucuz işgücü
var, insanlık dışı uygulamaları var, ucuz gelir ama bu
ülkenin bu tür girdileri engelleyebilecek de gücünün olması lazım,
düzenlemelerinin olması lazım, buna kesinlikle ve kesinlikle izin
vermememiz lazım, aksi takdirde sanayimiz gidiyor.
Değerli milletvekilleri, 2015 yılı
ekonomi açısından kayıp yıl olarak değerlendirilemese
bile, bir çok düzenlemelerin yapılamadığı,
uygulamaların ihmal edildiği bir yıl, istesek de istemesek de bu
böyle; 2 seçim, 1 geçici Hükûmet, ne yapılabilirdi ki? Ancak, bununla
ilgili olarak hiç vakit geçirmeden, büyük bir hızla bazı önlemlerin
alınması gerekiyor, büyük bir iyi niyetle söylemeye
çalıştığımız olgu bu. Seçenek oluşturmadan
hâlen mevcut politikalardan vazgeçmenin tehlikelerini
arkadaşlarımız uzun uzun anlattı, vazgeçilemez birdenbire
bu olaylardan. Neyle ikame edileceğini belirte belirte yapmamız
gerekiyor. Türkiye'nin bu düzenlemelerden yani şu anda
yaptığımız geçici düzenlemelerden sonra hemen belirli
önlemlere yönelmesi gerekiyor. Bunların başında ekonominin
dövize bağımlılığını azaltacak önlemler var,
yine yeni bir büyüme modelinin uygulanması var ve en önemli konu da
dünyanın hiçbir yerinde bu kadar döviz serbestisi yok. Herkes
istediği kadar döviz alıp istediği kadar ithalat yapma
özgürlüğüne sahip değil. Ekonominin öncelikleri, toplumun öncelikleri
bu konuda sınırlamalar yapılmasını gerektiriyor. Buna
özellikle dikkatinizi çekmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Temizel.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil.
Sayın Tamaylıgil, süreniz beş
dakikadır.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii, gecenin bu saatinde, tekrar, Türkiye
açısından, Türkiye'nin sanayisi, üretimi, büyümesi,
kalkınması açısından çok önemli olan teşvik içerisinde
yer alıp gerçek anlamda neyi ne derece, hangi başarıyla
teşvik ettiği üzerinde tartışmaların oldukça yoğun
olduğu konularda bir geçici düzenlemenin, geçici zaman kazanmanın daha
da genişletilmesi noktasında bir düzenleme yapıyoruz. Zaten son
görüşmekte olduğumuz tasarı, kendi içerisinde bu dönemin ilk
tescilli torba yasası olarak ve içeriğinde
taşımış olduğu Zaman az kaldı, bu zamana
karşı yapmamız gerekenleri bir an önce gerçekleştirelim
mantığıyla ortaya koyan düzenlemeler manzumesi olarak kendini
gösteriyor.
Biz, maalesef, yasaları ya aceleden
yapıyoruz ya tepkiden yapıyoruz ve bu tepkilerle beraber yasama
mantığında vizyonu olan, Türkiyenin geleceğiyle ilgili
stratejik bir planlama ve program dâhilinde yasama yapma mantığı
yerine, geciktirilmiş, ihmal edilmiş ya da işte bu zaman
içerisinde olmazsa olmaz noktasında aciliyet oluşturan konularda yasa
yapma tercihini, yaptığımız yasama faaliyetlerinin, hani
üretimde kalite, verimlilik derken yasamadaki kaliteyle ne kadar
uyuştuğunu da hep beraber görüyoruz.
Biraz önce madde üzerinde genel görüşme ortaya
kondu. Yani dâhilde işleme rejimi, onunla beraber eğitimle ilgili ve
bunun yanında bir de bu emekli sandıklarıyla ilgili düzenleme.
Tabii, davaları devam eden konular da var bu emekli
sandıklarıyla ilgili ve hâlâ çözülemeyen problemler de var ama
bununla ilgili hadi biraz daha süre kazanan bir düzenleme beraberinde kendini
gösteriyor.
Şimdi, dâhilde işleme rejimi
dediğiniz zaman, Türkiyede ihracat, ihracatın gelişmesi ve
ihracatla ilgili olarak yapılması gereken temel önlemler
arasında ve en başta bu konu mu geliyor diye de düşünmek
gerekiyor. Bu, aslında, baktığınızda, 1980li
yılların ortasında ihracatı desteklemeyle ilgili
çıkartılmış olan tebliğin, 1990lı
yılların ortasından sonra özellikle gümrük birliğiyle biz
bir anda dış ticarette çok önemli atılımlar
yapacağız beklentisiyle açılan süreçte ihracatın daha
desteklenmesi amacıyla ortaya konmuş olan, maliyetleri düşürüp
gelirleri arttıracak olması amacıyla değerlendirilmiş
bir teşvik başlığı ama yıllarca, gerek dâhilde
işleme rejimi gerek serbest bölgelerle ilgili gelişmeler dâhilinde
pek çok soru başlıkları ortaya çıkmıştır.
Hatta bazen şeker konusunda bazen tarım ürünleri konusunda bile bu
konuda görev zararlarını sorgulatacak gelişmeler olmuştur.
Bunları çok iyi hatırlamak ve yapılacak düzenlemelerde
karşımıza çıkacak veya çıkmış olan sorunları
çözecek nitelikte bir çalışmanın ortaya konması zaten
Başbakanlık tarafından da ifade ediliyor.
Üç farklı şekilde, hatta dört farklı
şekilde dâhilde işleme rejimiyle ilgili uygulama kendini gösteriyor:
Şartlı muafiyet sistemi var, ihracat sayılan satış ve
teslimlerle ilgili askıya alma sistemi var, geri ödeme sistemi var ve
eş değer eşya kullanımı var. 2014te yapılan bir
düzenlemeyle beraber, Türkiyede üretilen ve ihracat kayıtlı olan
ürünlerle ilgili yapılan düzenlemeler de var.
Şimdi, KDVden sonuçta bir istisna
sağlıyoruz. Vergi harcamalarıyla ilgili, Sayın Bakan ilk
başta konuşmasını yaparken bundan sonra vergi
harcamalarını ortaya koyan raporun
yayınlanacağını sistematik olarak söyledi. Ama 2007den
-bugün 2015- sonuçta 2015e kadar gelinen süreçte hangi noktada ne gibi istisnaların
ekonomik sosyal kalkınma açısından neler getirdiğini
gösteren çalışmalar niye bugüne kadar yapılmadı diye de
sorgulamak aslında gerekli gözüküyor.
Şimdi, son on yıldır gerek emtia
fiyatlarındaki yükseklik gerekse parite açısından ortaya
çıkan gerçekler dış ticaret hacimleri açısından gerek
bizim ülkemizde gerekse küresel ekonomik yapıyı etkiledi ama
artık gün değişti ve bugün baktığınızda
ihracatımız düşüyor, ithalatımız düşüyor. Aman ne
güzel dış ticaret açığı düşüyor, cari açık
düşüyor diye bakmayalım. Eğer gerçek anlamda enerji fiyatı
düşmese, piyasalar daralmasa veyahut ithalat açısından
baktığınızda pariteye bağlı değişimler
olmasa bu, eğer üreten ve üretimle kapanan bir açık olsa amenna ama
yine bir piyasa hareketinde, yine kalıcı yapısal sorunlar
çözülmediği için nihai çözüme gidemeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - O yüzden,
yasamada geçici maddelerin kalıcılığını yaratmak
yerine, kalıcı çözümler ortaya koymak gerekir.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Tamaylıgil.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız.
Şimdi sisteme giren sayın
milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Topal
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi, uzun
yıllardır öğretmenlerimizin büyük bir kısmı
atanamamakta ve mesleklerini yapamamaktadır. Bir eğitimci olarak
içimi sızlatan bu durum, bir an önce giderilmesi gereken bir eğitim
ayıbıdır.
Buna karşı ücretli öğretmenlik
adı altında öğretmenlerimiz ucuz iş gücü olarak istihdam
edilmektedir. Bu, açık taşeronlaşmadır. Yapılması
gereken, ücretli öğretmenlik kadrolarına öğretmenlerimizin
atanmasıdır. Şu bir gerçek ki ücretli öğretmenlik
kaldırılıp ücretli öğretmen olarak alınan eğitimcilerin
ataması yapılması durumunda verim artacak, eğitimin
kalitesi yükselecek, işsizlik azalacak ve aileler rahatlayacak.
Bu bağlamda, ücretli öğretmen
sayısı ne kadardır? Hükûmetiniz, aynı zamanda bir emek
sömürüsü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu
FİLİZ KERESTECİOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, şiddete uğrayan kadınlar
6284 sayılı şiddetin önlenmesine dair kanunun kendilerine
tanıdığı maddi haklardan yararlanamadıklarını
ifade ediyorlar. Bu kadınların, şiddete uğrayan
kadınların yasayla tanınan maddi desteklerden yararlanabilmeleri
için personelin bilgilendirilmesini ve daha sonra da bütçenin
artırılmasına ilişkin bir çalışma düşünüyor
musunuz? Önümüzdeki bütçe döneminde toplumsal cinsiyete duyarlı
bütçelemeyi hayata getirmek için bir çalışmanız var mı?
Son olarak da, AKP ve CHP grup başkan
vekilleriyle de az önce paylaştım, Silopi Nuh Mahallesinde Taybet
İnan adında 57 yaşında bir kadın hâlen 19
Aralıktan beri cenazesi sokakta yatıyor ve çocukları
tarafından alınamıyor. Bununla ilgili bilginiz var mı?
Varsa nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdoğdu
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Bakan, müsteşarlığınız döneminde Maliye
Bakanlığında Sayıştay denetçilerinin vergi
uzlaşma işlemlerini incelemek istediği ve bu vergi uzlaşma
işlemlerinin Sayıştay denetçilerine incelettirilmediği ve
bu vergi uzlaşmalarında özellikle Hükûmete yakın ve kamu
ihalelerinden aşırı yararlanmış ve bir kısmı
da havuz çetesi olarak bilinen firmalara ait vergi tutarları silinmiş
midir? Eminim, verginin gizliliği ilkesi diyeceksiniz ama bunlar bütün
medeni ülkelerde verginin aleniyeti ilkesine dâhildir. Duyduğumuz
kadarıyla bu tutar 2,5 milyar lira, eski parayla 2,5 katrilyon
olmuştur. Böyle bir gelişme yaşanmış mıdır?
Bir de kamu ihalelerinin şeffaf olması
gerekirken üç senedir talep etmeme rağmen -ve vergi ödeyen seçmenleri
temsil eden bir milletvekili olarak- 1 milyon liranın üzerindeki kamu
ihaleleri neden tarafınızdan saklanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tor
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Bakan, sorum seçim çevrem Kahramanmaraşla ilgilidir.
Bildiğiniz gibi, Afşin-Elbistan Kömür
Havzası dünya çapında linyit rezervlerine sahip olup havzada
Türkiyenin en büyük iki adet termik santrali ve kömür işletmesi
mevcuttur. A Termik Santrali ile kömür işletmesi 31/12/2015 tarihinde özel
bir firmaya devredilecek olup santral ve kömür işletmesinde kadrolu
işçi, memur ve taşeron işçisi olarak toplam 2.774 kişi
çalışmaktadır. Toplam 2.774 personel şu anda, 31/12/2015
tarihi itibarıyla akıbetlerinin ne olacağı konusunda
sağlıklı bir bilgiye sahip değildirler. Şu soğuk
kış gününde, çocuklarının okul döneminde toplam 2.774
kişinin mağdur olmaması için herhangi bir tedbir düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Aksu
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
Sayın Bakan, iktidarınızda Türkiye sağlıklı bir
yatırım iklimi oluşturamadı. Bu nedenle de
bırakın üretken yabancı yatırımların gelmesini,
birçok yerli yatırımcı da yatırım ortamının
daha iyi olduğu ülkelere yatırımlarını taşımaya
başladı. On üç yıllık iktidarınız döneminde
Türkiyeye giren doğrudan yabancı yatırım ne kadardır;
bunların ne kadarı finans, sigorta sektörü, ne kadarı
gayrimenkul satışı, ne kadarı AVM
yatırımlarına ilişkindir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Topalın sorusuna ilişkin
olarak bir önceki soruda da benzeri bir konu gündeme gelmişti.
Biliyorsunuz, 2002 yılında 510.469 olan öğretmen
sayısı şu an itibarıyla 892.314e
çıkmıştır. Yani AK PARTİ hükûmetleri döneminde
öğretmen sayısı 381 bin 845 artmıştır yani
öğretmen sayısında yüzde 74,5lik bir artış meydana
gelmiştir. İnşallah şubat ayında da 30 bin
öğretmen artırarak öğretmen sayımızı daha da
artıracağız. Eğitimin kalitesi konusunda da, eğitimin
yaygınlaştırılması konusunda da Hükûmetimiz döneminde
çok önemli çalışmalar olmuştur. İnşallah bundan sonra
da devam edeceğiz.
Sayın Kerestecioğlunun toplumsal
cinsiyete dayalı bütçeleme konusu hakikaten önemli bir konu. Özellikle
Birleşmiş Milletler bağlamında yapılan
çalışmalarda gündeme gelen bir konu. Biz de Bakanlık olarak
program bütçeleme sistemine geçmek için çalışmalar yürütüyoruz.
İnşallah bu çalışmalar kapsamında -söylediğiniz
konuya biz de duyarlıyız- ileriki dönemlerde bu konularda bütçe
gösterimi olarak, kaynakların bu alanlara ne kadar tahsil edildiğini gösteren
bir bütçe sistematiği de oluşturacağız.
Sayın Erdoğdunun sorduğu soruya
gelince
Değerli arkadaşlar, vergi uzlaşması Vergi Usul
Kanununda düzenlenmiş bir konudur. Vergi uzlaşmasıyla ilgili
olarak zaman zaman asılsız, yanlış, mesneti olmayan birtakım
iddialarla gerek burada gerekse dışarıda birtakım
açıklamalar yapılıyor. Bu açıklamalar bağlamında
siz özellikle
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sataşıyor.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Bunun sataşma olmadığını söyleyeyim. Çünkü neden?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sataşıyor. Daha nasıl sataşmıyor ya?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Benim müsteşarlık dönemimden de bahsederek, benim müsteşar
olduğum döneme ilişkin olarak bir ima yoluyla Sayıştay
denetimi konusunda bir değerlendirmede bulundunuz. Bu
değerlendirmenizi tamamıyla reddediyorum; hiçbir şekilde böyle
bir şey olmamıştır. Sayıştay denetiminin daha
yaygın, daha kaliteli bir şekilde yapılması, hesap
verebilirliğin artırılması, şeffaflığın
artırılması benim bürokratken de siyasetçiyken de en fazla önem
verdiğim konu olmuştur. Bundan yana kendim geriye dönüp
baktığım zaman her zaman için bu tür düzenlemelerin öncüsü oldum
ve bundan sonra da olmaya devam edeceğim.
Uzlaşma konusunda gündeme getirdiğiniz
konular konusunda hukuk yolları bellidir fakat Mecliste, Genel Kurulda
bunları söyleyip söyleyip o hukuk yolları konusunda hiçbir şey
yapmamış olmanız bu meseleyi sadece bir siyasi perspektifte
değerlendirdiğinizi gösteriyor, buradan endişeniz olmasın.
Benim Bakanlığımdaki bütün bürokrat arkadaşlarım bütün
işlerinde doğrudan, adaletten, haktan, hukuktan asla
ayrılmazlar, bütün arkadaşlarımın yaptığı
işlemlere de ben güvenirim. Onlar bir şey yapıyorlarsa bu
dünyada da öbür dünyada da hesabını veremeyecekleri hiçbir işin
altına da girmezler ama insanlarla ilgili olarak da bu şekilde bir
değerlendirmeyi yani subjektif bir değerlendirmeyi de kabul
etmediğimi özellikle ifade edeyim.
Kamu ihaleleriyle ilgili şeffaflık
konusunu Komisyonda da gündeme getirmiştiniz, ben de size demiştim
ki: Normalde kamu ihaleleriyle ilgili Kamu İhale Kurumu İnternet
sayfasında bütün verileri yayınlıyor, hatta bir gün geleyim,
odanızda bir çay içelim ve orada da beraber İnternete girelim. O
sözüm hâlâ baki, size bir çay içmeye geleceğim. Kamu İhale Kurulu
Başkanımıza da söyledim, kendisini de alacağım. Yani
sizin istediğiniz formatta bir bilgiyi nasıl üretebiliriz, ona da
bakalım ama kamu ihaleleri dâhil, bu Hükûmet döneminde
şeffaflıkta, hesap verebilirlikte de her zaman için daha ileri noktalara
gitme noktasında çabamız olmuştur, olmaya devam edecektir.
Özellikle şahsımla ilgili ima yoluyla yaptığınız
değerlendirmeleri haksız değerlendirmeler olarak gördüğümü
de ifade edeyim. O konularda çok hassasım Sayın Erdoğdu, çok
hassas olduğum konulardır, merak etmeyin, inşallah siz de aynı
hassasiyetlere sahipsinizdir.
Sayın Tor termik santralle ilgili bir
değerlendirmede bulundu. Şu anda bir bilgim yok, bu konuda müsaade
ederseniz gerekli araştırmayı yapıp yazılı olarak
bilgi verelim.
Sayın Aksu AK PARTİ hükûmetleri döneminde
yatırım ortamı, yatırım iklimi
oluşturulamadı. şeklinde bir değerlendirmede bulundunuz
ama benim elimdeki resmî istatistiklerdeki rakamlar AK PARTİ hükûmetleri
döneminde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Peki, teşekkür ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkanım...
FİLİZ KERESTECİOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkanım...
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu,
buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU
(İstanbul) Ben iki soru daha sormuştum bir dakikaya
sığdırarak, sanıyorum özellikle ilkini
duymadığınızı düşünüyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Cenaze meselesi, onu araştırıp da geliyorum, oldu mu?
FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul)
Hangisini?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Cenaze konusunu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU
(İstanbul) Evet, bir o. Birincisi ise şiddete uğrayan
kadınlarla ilgili bu 6284 sayılı Yasanın Geçici Maddi
Yardımlar başlığı altında bir düzenlemesi var ve
onlara geçici yardımlar, ev yardımı ya da işte asgari
ücretin yaklaşık otuzda 1ine kadar günlük ödemeler
sağlıyor ama bu konuda ya çalışan personelin
bilgisizliğinden çoğunlukla Böyle bir şey yok, bize
başvurmayın. diye cevaplar alıyor şiddete maruz kadınlar
ya da Bütçe yok. deniliyor. Bununla ilgili personelin eğitimi konusunda
bir şey yapılması düşünülüyor mu? Ayrıca, bütçenin
artırılması düşünülüyor mu? Bunu sormuştum.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Sayın Başkanım, Sayın Bakan yazılı olarak cevap versin
bunlara.
BAŞKAN Sayın Bakan cevap veriyor.
Buyurunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Kusura bakmayın, dikkatim belki dağıldığı için,
uygun görürseniz, yarın Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımızdan, Bakanımızdan bu konuda bilgi
alır size ayrıca bilgi veririm, Genel Kurulumuza ayrıca bilgi
veririm.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Erdoğdu, buyurunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Bakan, benim biraz önce sorduğum sorulara Bu tip iftiralar, şeyler.
diye şahsımı da hedef göstererek
sataşmıştır. Madde 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Erdoğdu, bu saatte
kavga edilir mi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim, yok,
asla böyle bir üslubum olmadığını biliyorsunuz. Onun için
bu tip bir şeye, bir de önemli bir konu olduğu için 69a göre söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN İki dakika size söz veriyorum,
buyurunuz.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.-
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun, Maliye Bakanı Naci Ağbalın
11 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sorduğum konu
yaklaşık 3 milyar liralık bir konu ve bu sorduğum konuyu da
mesnetsiz sormuyorum, nezaketimden öyle söylüyorum. Bu, Meclise gelmeyen,
gelince duman olunacak Sayıştay raporu geldi, hatta onun özetinde de
konu vardı. Sayıştay şunu söylüyor, diyor ki: Biz
bunları incelemek istedik -Sayın Maliye Bakanı o zaman
bildiğim kadarıyla Maliye Müsteşarı, Maliye bürokratı-
onlar bize inceletmediler, bizim de bu hakkımız var, bu yüzden
görüş bildiremiyoruz. Görüş bildiremiyoruz. denetim dilinde Ya, o
kadar berbat bir durum var ki görüş bile vermiyoruz. demektir, diplomatik
bir lisandır. Bunu çok nazik sordum, üstelik o rapor şunu söylüyor
Ve o raporda ismi geçen firmalar o dediğim firmalar. Şimdi tek tek
firmaların ismini anmak istemiyorum ve orada
Bu vergi uzlaşması şöyle bir
şey: Vergi inceleme elemanı gidiyor, inceliyor, bir vergi borcu
çıkarıyor, bir de kaçakçılıktan, şundan bundan ceza ve
faiz çıkarıyor. Küçük esnafın asli borcunun yüzde 65ini
almışlar, bunların yüzde 10unu almışlar. Küçük
esnafın vergi cezasının yüzde 10una kadar almışlar,
bunlardan hiç almamışlar. Ya, yazıktır, 3 milyar liradan
-yani elbette ki böyle gülümseyerek konuşuyoruz ama- 3 katrilyon paradan
konuşuyoruz, 3 milyar lira paradan konuşuyoruz. Şimdi soruyorum,
diyorum ki: Bak, kaç zamandır? Bana verdi, Mehmet Şimşek daha
önce verdi; 1 milyon liranın üzerindeki kamu ihaleleri... Ya, niye
saklıyorsunuz? Bir CDye çekeceksiniz, bunu bana vereceksiniz, biz de
göreceğiz. Bakın, bunu vermediğiniz için sonra bir sürü
alengirli, yolsuzluklu, bilmem ne iş oluyor, siz
sıkışıyorsunuz. Eğer Bakanınız şimdi
vermiş olsa ben bu kürsüden eleştirmiş olacağım ve bir
kontrol mekanizması kuracağız. Yolsuzluk düşünenler biraz
daha çekinerek yapacak ve Türkiyenin kaynakları heba olmayacak.
Sayın Bakan, meslektaşız,
kişiliğinizle alakalı hiçbir problemim yok ama böyle yapa yapa
birbirimizi geliştireceğimize inanıyorum. Sakın
şahsınızla ilgili kabul etmeyin ama ben bir milletvekili olarak
bu halkın ödediği vergilerden sorumluyum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Erdoğdu.
Sayın Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkanım, sadece kayıtlara geçmesi
açısından sayın vekilimizi ve Genel Kurulumuzu bilgilendireyim.
Sayıştay raporları kamu idaresi
bazında düzenlenir. Gelir İdaresi Başkanlığı
Müsteşar olduğum dönemde bana bağlı bir birim
değildir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Hah, onu
söyleyin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Bir dakika, bir devam edeceğim.
Bir zanda bulunarak benim bu konuda bir tasarrufta
bulunduğum iddiasında bulundunuz, bir kere hukuki olarak bunun bir
geçerliliği yok.
İkinci olarak; Gelir İdaresi
Başkanlığının denetimi sırasında
Sayıştay yetkililerinin oradaki idare yetkilileriyle bilgi ve belge
paylaşımı konusunda yaptıkları çalışmalarda
Sayıştay raporlarına yansıtıldığı
dışında hiçbir başka husus yoktur.
Üç; o söylediğiniz olaylarla ilgili olarak siz
sadece bir çıkarımda bulunuyorsunuz, varsayımda bulunuyorsunuz.
Bu da sadece ve sadece bir çıkarım ve varsayımdadır. Bunun
hukukta bir karşılığı varsa bunun hukuk yolları
da bellidir diyorum ve teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Kayıtlara
geçsin diye söylüyorum, Gelir İdaresi Başkanlığı
Maliye Bakanlığının ilgili kuruluşudur.
Saygılarımı sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Erdoğdu, kayıtlara geçmiştir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan, ben
söz istedim ama sataşma için değil...
BAŞKAN Görmedim, buyurunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sadece bir düzeltme,
asılsız dediği için Sayın Bakan; soruyu da ben
sormuştum. Asılsız dediği şey Sayın
Bakanın
Tekrar söylüyorum: Ben 3 tane; 2014, 2013, 2012 Vergi Denetim
Kurulu raporlarındaki rakamları okudum. Örneğin, 2014te 1
milyar 68 milyonun sadece 60 milyonu ceza kısmının tarhiyat
sonrası alınmış, nasıl oluyor demiştim. Bunu
yazarken mi bir hata var, affederken mi
bir hata var demiştim. Hepsini de Vergi Denetim Kurulunun yıllık
faaliyet raporundan okumuştum. Kayıtlara geçmesi açısından
tekrar Sayın Bakan
Asılsızsa yani o biraz şey oldu.
Herkesi birden Sayın Bakan toptan yapınca ben de bir açıklama
ihtiyacı hissettim, bir.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Asılsız, merak etmeyin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Hangisi asılsız,
anlamadım. 1 milyar 68 milyonun 60 milyonu alınmış diyorum.
Bu cezayı yazarken mi sorun var yoksa tahsil ederken mi sorun var? Birine
kıyak geçtiniz de
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Sayın Başkan, bunları yarın konuşalım bence.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yani, bunda bir şey
yok ki. Sorusuna cevap vermeyebilirsiniz ama asılsız dediğiniz
şey raporda yer alıyor, onu söylemeye çalışıyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
İma ettiğiniz şey asılsız, onu söylüyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) İma etmiyorum.
Nasıl oluyor? O zaman niye bu kadar yazdınız dedim Sayın
Bakan. Ya yazanda hata var ya almayanda hata var dedim. Bunun asılsız
kısmı neresi, onu anlamadım.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederiz.
Kayıtlara geçti Sayın Milletvekili.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Rakamlar doğru; ben
yorumunu, cevabını size bırakıyorum.
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/318) (S. Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 3üncü
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent Kuşoğlu Bihlun Tamaylıgil Zekeriya Temizel
Ankara İstanbul
İzmir
Kazım Arslan Tahsin
Tarhan Lale
Karabıyık
Denizli Kocaeli Bursa
MADDE 3 - 25/10/1984 tarihli ve 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 17 nci maddesinin
birinci fıkrası ile geçici 23 üncü maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "31/12/2015" ibareleri "31/12/2017"
şeklinde; geçici 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"31/12/2015" ibaresi "31/12/2017" şeklinde
değiştirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 3üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Erhan Usta Kamil
Aydın Mehmet
Günal
Samsun Erzurum Antalya
İsmail Faruk Aksu Oktay
Vural Erkan
Haberal
İstanbul İzmir Ankara
Mustafa
Kalaycı
Konya
MADDE 3 - 25/10/1984 tarihli ve 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 17 nci maddesinin
birinci fıkrası ile geçici 23 üncü maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "31/12/2015" ibareleri
"31/12/2016" şeklinde; geçici 31 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "31/12/2015" ibaresi
"31/12/2016" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Şimdi, maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Mehmet
Emin Adıyaman
Diyarbakır Diyarbakır Iğdır
Filiz Kerestecioğlu Mahmut
Celadet Gaydalı
İstanbul Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERKAN
KANDEMİR (İstanbul) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge hakkında Iğdır
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman, buyurunuz. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, vergi
adaletinin sağlanması açısından vergi
reformlarının yapılması ve vergi toplama yetkisinin yerel
yönetimlerle paylaşılması konusunu dile getirmiştik ama az
önce Sayın Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken bölgede özellikle
şehir kuşatmaları ve sokağa çıkma yasaklarıyla
ilgili son durumu dile getirdi.
Gerçekten vergiler, hükûmetlerin ve genel olarak
devletlerin halktan topladığı ve bununla devletin
işleyişini sağladığı en önemli kaynakların
başında gelmektedir. Esasen toplanan vergilerle sosyal devlet
ilkesinin sağlanmasının hedeflenmesi gerekir. Oysa bugün
toplanan vergilerle tamamen savaş konseptine uygun bir savaş
politikasının yürütülmesine yönelik bir harcama
yapılmaktadır.
Bakın, 1918-1923 arası koşulları
düşünmemiz gerekiyor. Hemen hemen şu kürsüye çıkan her
milletvekili devletin kuruluş felsefesinden ve devletin, 1918-1923
arası, bu ülkede yaşayan halkların
ortaklaştığı ruhu dile getirir. Evet, doğrudur;
1918-1923 arası, Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Çerkezlerin,
Lazların Kurtuluş Savaşı Döneminde aynı paradigma
etrafında birleştiği bir dönem ve bu ruhun somut olarak ortaya
çıktığı yasal dayanak Birinci Anayasadır. Birinci
Anayasa ne yapıyor? Yerel yönetimlere, illere özerklik veriyor.
Zamanım kısa olduğu için hemen 1921 Teşkilatı Esasiye
Kanununun özerklik hükümlerini içeren, Mustafa Kemalin o dönemde El Cezire
Cephesi Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşaya gönderdiği
mektuptan birkaç madde okumak istiyorum: Aşamalı olarak bütün ülkede
ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının
ilgili ve etkili olduğu biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması
iç politikamızın gereğidir. Kürtlerle dolu bölgedeyse hem iç
politikamız ve hem de dış politikamız açısından ölçülü
yerel yönetim kurulmasını savunmaktayız.
Ulusların kaderlerini yönetmeleri yetkisi bütün
dünyada benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtlerin
bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerini kurmuş ve
başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış
olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip
oldukları Büyük Millet Meclisi buyruğunda yaşam istekleri
yayınlanmalıdır. Kürdistandaki bütün
çalışmaların bu amaca dayalı politikayla yönetilmesi El
Cezire Cephesi Komutanlığının görevidir. diyor.
Bakın, 5inci fıkrasında El Cezire Cephe
Komutanlığı yönetim, adalet ve maliye konularında
değişiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe
Yani, il idarelerinin
özerk yönetimlerinin maliye, adalet ve yönetim konusundaki
ihtiyaçlarının da cephe komutanlığı tarafından
Meclise bildirilmesi talep ediliyor.
Değerli arkadaşlar, bu Meclis Kürt
sorununa, kuruluş ruhuna uygun, 1921 Anayasasına uygun, ki bugün
hendek diye iddia edilen, Kürtlerin kendi öz yönetimlerini, kendi yerel
yönetimlerini inşa etme taleplerine cevap verebilirse, bu geçici vergi kanunlarıyla
yine emekçilerin, halk yığınlarının sırtına
bindirilen yüklere ihtiyaç kalmayacaktır. Sadece 24 Hazirandan bugüne 2,5
milyar lira savaş için harcanmıştır, 2,5 milyar lira, dört
ay içinde. Ve bu savaş politikaları sürdürüldükçe Hükûmet bu geçici kanunlarla
daha çok halkın sırtına yüklenecektir, daha çok ezecektir, daha
çok yüklenecektir emekçi yığınlarının
sırtına.
Saygılarla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 3üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Erhan Usta (Samsun) ve
arkadaşları
Madde 3 25/10/1984 tarihli ve 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 17 nci maddesinin
birinci fıkrası ile geçici 23 üncü maddesinin birinci
fıkrasında yer alan 31/12/2015 ibareleri 31/12/2016
şeklinde; geçici 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
31/12/2015 ibaresi 31/12/2016 şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERKAN
KANDEMİR (İstanbul) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Erhan Usta,
Samsun Milletvekili.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekilleri, dâhilde
işleme rejimini konuşuyoruz. Bu, önemli bir konu. O kadar önemli bir
konu ki bugün, Türkiye, ihraç ürünlerinin yüzde 70inde dâhilde işleme
rejimi kapsamında geçici bir şekilde, geçici kabulle getirdiği
ithal ürün kullanıyor, yüzde 70. Bu, iyi örnek diyebileceğimiz
dünyanın hiçbir ülkesinde yüzde 5ten fazla değil.
Burada şunu özellikle söylemem gerekiyor:
Mesela, bugünkü konuşmalarımda da geçen haftaki
konuşmalarımızda da Türkiyeyi analiz ederken hep Türkiyede bir
bağımlılıktan bahsediyoruz. Yani şunu yapıyoruz
biz ekonomi yönetimi olarak: Ülkeyi bir noktada bir şeye
bağımlı hâle getiriyoruz, ondan sonra da ondan vazgeçiremiyoruz.
Nedir mesela son birkaç günde konuştuğumuz? Dış tasarruf
bağımlılığından bahsettik, bugün de konuştuk
bunu yani Türkiye, kendi tasarrufları yetersiz olduğu için
dış tasarruflara bağımlı bir ekonomi hâline
gelmiş. İthalat bağımlılığından
İhracat yapabilmek için ithalat yapan bir ekonomi hâline geldik, ithalat
bağımlılığımız
Bakın, bunların bir
kısmı öteden beri vardı belki ama bu
bağımlılık artıyor. Bunların her birini rakamla
tek tek söyleyebiliriz ama gecenin bu vaktinde herhâlde buna girmeyiz. Bugün,
özellikle vurguladım, bütçemizi tüketim vergilerine bağımlı
hâle getirdik. O yüzden, yurt içi tasarrufları artırma
politikamızla çelişiyor verginin bu yapısı. O yüzden,
sermaye kazançlarını biraz daha vergilendirmemiz gerekir diyoruz.
Tüketim vergilerine bir bağımlılık var. Sıcak paraya
bir bağımlılık var, sermayeye bir
bağımlılık var. Bunu, bugün, zaten hem Sayın Bakan hem
de AKP Grubundan arkadaşlar çok açık bir şekilde itiraf ettiler
Sermaye kazançlarını daha fazla vergilendiremeyiz, ülkenin finansman
ihtiyacı var diye. Şimdi de dâhilde işleme rejimine
bağımlılığı konuşuyoruz,
ihracatımızın da yüzde 70i. Fakat bir yandan da
bakıyorsunuz
Elimde 5 tane
doküman getirdim, yani bunu birkaç defa söyledik ama bir de bu yöntemi
deneyeceğim, belki Sayın Bakan buna bir cevap verir. Bu, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin hazırlayıp Meclise getirdiği Onuncu Kalkınma
Planı, bunun 153üncü maddesinde dâhilde işleme rejiminin gözden
geçirileceğine ilişkin bir hüküm var, bu bir.
İkincisi, 2015 yılı Programı,
2016sı çıkmadığı için en son elimizde
yıllık program
Bunun -Resmî Gazete örneği- 162nci
sayfasının 196ncı eylemi, İthalata olan
bağımlılığın azaltılması için dâhilde
işleme rejimi Mevzuatında gerekli değişiklikler
yapılacaktır. Eylem böyle, açıklamasında teferruatı
var.
Orta vadeli program, 2016-2018, sayfası da var
ama sayfasının bir önemi yok. 179uncu eylem, Dâhilde işleme
rejimi uygulamaları yurt içi üretim koşulları ve dış
ticaret dengesi açısından yeniden değerlendirilecektir.
Dört, 4üncü doküman; bunların hepsi Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetinin ürettiği dokümanlar arkadaşlar,
bunları başka bir yerden getirmiyoruz. İthalata Olan
Bağımlılığın Azaltılması Programı
Eylem Planı, eylem no.51; dâhilde işleme rejimi ihracata yönelik
üretimde yurt içinden tedarik edilmesini teminen gözden geçirilecek ve gerekli
tedbirler alınacaktır. Açıklamalarında bizim burada ifade
ettiğimiz hususlar var, vakit almamak için söylemiyorum.
En sonunda Sayın Başbakanın
açıkladığı 64üncü Hükûmet 2016 Yılı Eylem
Planı, eylem no.148 Dâhilde işleme rejimi gözden geçirilecektir.
bunun da açıklaması var.
Şimdi, 5 tane dokümanda yazıyorsunuz,
Dâhilde işleme rejimini gözden geçireceğim. Bu işin
aslında bir sürü sakıncalı yanları var. diyorsunuz, ondan
sonra da önümüze bir kanun getiriyorsunuz ve bu kanunda dâhilde işleme
rejiminin süresini bir beş yıl daha uzatıyorsunuz. Bu ne perhiz
bu ne lahana turşusu! Bu nasıl kamu yönetimi, bu ne ciddiyetsizlik,
bu ne tutarsızlık! Yani bunu izah etmek için nasıl kelime
kullanmam gerekiyor, ne söylemem gerekiyor ben bunu bilmiyorum. Yani burada
kurumların birbirine saygısızlığından mı
bahsedelim? Çünkü birini bir kurum hazırlıyor, öbürünü bir kurum
hazırlıyor. Koordinasyonsuzluktan mı bahsedelim?
Bakın, aynı Hükûmet, Türkiye
O yüzden
Türkiye ekonomisi iyi yönetilmiyor. diyorum. Koordinasyonsuzluk var; bir
tanesini birisi yazıyor, öbürü getiriyor burada taşıyor
Burada
Maliye Bakanlığının çok fazla bilgisi olduğunu
düşünmüyorum, bu, Ekonomi Bakanlığının talep
ettiği bir şey, Ekonomi Bakanlığının böyle bir
pozisyonu var ama diğer kurumların ve genel olarak
baktığınızda ekonomi yönetimindeki kurumların
farklı bir pozisyonu var. Koordinasyonsuzluk had safhada,
tartışılmadan kanun yapma, kötü kanun yapmalarla bunları buraya
getiriyoruz ve burada gecenin bir yarısında bunları söylemek
zorunda kalıyoruz.
Dâhilde işleme rejiminin Türkiyeyi
götüreceği bir yer yoktur arkadaşlar. Dâhilde işleme rejimi
ithalatı artırıyor. Bakın, eğer bu iyi bir sistem
olmuş olsaydı
Bir gösterge olarak işte bunu daha önceden
söyledim, ihracatın ithalatı karşılama oranı Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde 5 puan düşüyor. Hani bunu
yaptık da ihracatımız çok arttı, ithalatı
karşılama oranı yükseldi filan değil ve ödemeler dengesini
bozan bir sistemdir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) -
bu sistem
kaldırılmalıdır, bu anlamda yapılan bu düzenleme son
derece yanlıştır. Bizim önergemizde, ya, hiç olmazsa, bundan
hemen şimdi vazgeçemiyorsunuz, daha önce düşünmediniz madem
-aslında dokümanlara yazdınız ama düşünmediniz- hiç olmazsa
bunu bir yıl uzatın ve bu bir yıl içerisinde de bu sistemi
ıslah etme yönünde adım atılsın.
Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Madde 3 25/10/1984 tarihli ve 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 17 nci maddesinin
birinci fıkrası ile geçici 23 üncü maddesinin birinci
fıkrasında yer alan 31/12/2015 ibareleri 31/12/2017 şeklinde;
geçici 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan 31/12/2015
ibaresi 31/12/2017 şeklinde değiştirilmiştir.
Kazım Arslan (Denizli)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERKAN
KANDEMİR (İstanbul) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Denizli Milletvekili
Sayın Kazım Arslan.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 3üncü
maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 17nci
maddesinin süresinin uzatılmasını görüşüyoruz. Meclisin
çalıştırılmadığı, darbe ürünü bir anayasayla
erken seçim kararının alındığı, ekonomide,
maliyede bu Meclisin alması gereken acil kararların ertelenmiş
olduğunu görüyoruz. Günümüzde yatırım ve üretim durma
noktasına gelmiş, işsizlik artmış; işçimiz,
çiftçimiz, esnafımız, emeklimiz, sanayicimiz, ihracatçımız
zor duruma düşmüş; bunlarla ilgili herhangi bir görüşme,
maalesef hiç ortada yok.
Sayın milletvekilleri, devlet yönetiminde
yaşanan boşluk o kadar çok ki, geçen hafta yıllık bütçeyi
tamamlamamız gerekiyordu, sadece üç aylık bütçeyi ancak
görüşebildik. Gelir ve giderleri net olmayan, nereye ve ne kadar
harcayacağımızın cevabı açıkta kalan bir geçici
bütçeye ek olarak, bugün bir de Katma Değer Kanununun geçici maddelerinin
uzatılmasını istiyoruz. Az sonra 20 milyar lirayı aşan
bir vergiden vazgeçen bir karara el kaldıracaksınız. Bu vazgeçme
karşılığında Hükûmet ülkemize ne getirecek, bizden ne
gidecek hiç düşündünüz mü, bunu bilmiyorum.
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
haftasının üstü çizilen, Almasak da olur. denilen bu vergiler
karşılığında devletin kasası boş
kalırken, mevcut gelirlerle, tasarruflarla hangi yatırımlar
yapılacak, o da ortada yok. Yerli üretim yine hangi bahara kaldı, hiç
merak eden, hiç söyleyen yok. Geçen haftaki geçici bütçe süreci dâhil olmak
üzere, şimdi bu maddedeki süre uzatma kararı tam bir belirsizlik
zemininde ilerlemektedir.
Sayın milletvekilleri, devlette maliyet
analizleri başka bahara ertelenmekte, kapsamlı vergi reformu
ötelenmekte, vergide adalet tümüyle elinizin tersiyle itilmektedir.
Söz aldığım 3üncü madde, uygulamada
çok ciddi sorunlar yaratmış olan KDV Kanununun istisnaları
içeren bir hükmündeki istisna süresini beş yıl daha uzatmayı
öngörmektedir. Bu maddenin geçici istisna diye yazılmış olan
hükümleri sürekli süre uzatımı nedeniyle artık neredeyse
kalıcı bir duruma dönüşmüştür.
Biz yerli üretimi teşvik edecek yeni bir
teşvik ve üretim modeli üzerinde çalışmayı öneriyoruz.
Hükûmet ise bugün 31 Aralıkta süresi dolacak vergi istisnalarına yeni
yama getiriyor. Çok acı bir gerçekle karşı
karşıyayız. Öyle görünüyor ki Meclis bu dönemde kapsamlı
yasa yapmayı unutacak gibi.
Sayın milletvekilleri, vergi denetiminin
köreldiği, hazinenin bunca yolsuzluğu hazmettiği,
Sayıştayın harcamaları sayamadığı bir
dönemde devlette şeffaflığı tartışıyoruz.
Türk lirasının değerli olduğu yıllarda bu kanun
amacının tersine işlemiştir. Yurt içinden
alınması hedeflenen yarı mamul mal yurt dışından
alınmaya, ithalat arttıkça yerli üretim de düşmeye
başlamıştır. En büyük sorunlarımızdan biri olan
katma değeri bu nedenle düşürmüşüz, yerli üretime
sırtımızı dönmüşüz. Açıkçası buna çok
üzülüyorum. Vergide etkinliği sağlayamayan, dolaylı vergileri
vatandaşın sırtından almaya çalışan, belli
gruplara istisnalar tanıyarak yerli üretimden çok ithalatı besleyen
bir ekonomik model ve mali yönetim asla başarılı sayılamaz.
Bizce yapılması gereken çok
açıktır. Sınai üretimde yerli oranının azalmasına
yol açan geçici ihraç rejimiyle ithalatın
sınırlandırılmasıdır. Bunun için önerimiz, gelin,
tasarıdaki istisna süresini beş yıl gibi uzun bir süreye tabi
tutmayalım, iki yıllık süreyle sınırlayalım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.25
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 02.28
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER : Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)
------0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu
açıyorum.
11 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 24 Aralık 2015 Perşembe günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.29