TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21inci
Birleşim
29
Aralık 2015 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Erzurum Milletvekili Kamil
Aydının, üniversitelerde son günlerde meydana gelen olaylara
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdur
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelikin, Mehmet
Akif Ersoyun vefatının 79uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydının, vefatının 79uncu
yıl dönümü münasebetiyle millî şairimiz Mehmet Akif Ersoyu rahmetle
andığına ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydının, 2016 yılının
ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini
temenni ettiğine ilişkin konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, üniversitelerin
PKKnın üssü hâline getirildiğine ve öğrencilerin eğitim
öğretim hakkını kullanmalarının ve can güvenliklerini
temin etmenin Hükûmetin sorumluluğunda olduğuna ilişkin açıklaması
2.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydına görevinde başarılar dilediğine, narenciye
üreticilerinin sorunlarına ve Silifke Devlet Hastanesinde uzman doktor
bulunmadığına ilişkin açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, muhtarların sosyal
güvenlik pirimlerinin devlet tarafından ödenmesi için verdikleri kanun
teklifine destek beklediklerine ilişkin açıklaması
4.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, ODTÜde
meydana gelen olaylara, ODTÜnün ve diğer eğitim
kurumlarının geleneksel kimliğiyle ve bilimsel onuruyla oynanmak
istendiğine ilişkin açıklaması
5.-
Ankara Milletvekili Murat Emirin, ODTÜde meydana gelen olaylarla ilgili
yapılan açıklamalara ve üniversite kurmak için önce bilime
saygılı kafa yapısının olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
6.-
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydına görevinde başarılar dilediğine, 2016
yılının halkımıza barış ve huzur getirmesini
temenni ettiğine, Amasya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesinin Merzifona ne zaman kurulacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
7.-
Kütahya Milletvekili İshak Gazelin, ODTÜde meydana gelen provokasyona
açık olayların milletimiz tarafından tasvip edilmediğine ve
2016 yılının milletimize ve İslam âlemine hayırlar
getirmesini dilediğine ilişkin açıklaması
8.-
Ordu Milletvekili Seyit Torunun, Ordunun Aybastı ilçesinin
sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması
9.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 2016 yılının
sağlık ve huzur getirmesini dilediğine ve Niğdenin
sorunlarına ilişkin açıklaması
10.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, 2016
yılının ülkemize barış ve huzur getirmesini
dilediğine, Giresun Bulancak Belediye Başkanı ile Jandarma
Komutanı arasında geçen olaya ve AKPli belediye
başkanlarının kamu adına görev yapanlara saygı
duymalarını sağlamaya örnek teşkil etmesi
bakımından bu olayın soruşturulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
11.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin
Altay, Antalya Milletvekili Mehmet Günal ve Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptıkları
konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
12.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin 12 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
13.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
14.-
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının, Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının başkanlığında siyasi
parti grup başkan vekilleriyle yapılan toplantılarda alınan
kararlara ilişkin tezkeresi (3/392)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ve 21 milletvekilinin, kaçak
yapılaşmanın getirdiği sosyoekonomik sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/41)
2.-
Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve 20 milletvekilinin, okula devam
edemeyen, erken evlilik riski altında olan kız çocuklarının
korunması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/42)
3.-
Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 23
milletvekilinin, Adanada meydana gelen suda boğulmalara bağlı
ölüm olaylarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/43)
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve
arkadaşları tarafından, Uludere'de meydana gelen olayla ilgili
sürecin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 28/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin, Genel
Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 29
Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların ve
diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine; 4 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin 30
Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde tamamlanması
hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık 2015 Perşembe günü
toplanmamasına; 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili
Ertuğrul Kürkcünün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubu eski
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunçun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul
Milletvekili Garo Paylanın 12 sıra sayılı Kanun
Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
İstanbul Milletvekili Garo Paylanın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13 milletvekilinin; Yükseköğretim
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12)
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç'un, bir TV kanalında Atatürk aleyhinde yapılan programa
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuşun cevabı (7/9)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bazı TV
kanallarının TÜRKSAT uydusundan çıkarılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun cevabı (7/18)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Sözcü gazetesinin Anadolu Ajansı
aboneliğinin sonlandırılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun
cevabı (7/40)
4.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, OECD 2015 Raporu verilerine göre Türkiye'deki
gelir dağılımı adaletsizliğine ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaşın cevabı (7/229)
29 Aralık 2015 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Ömer
SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)
------0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, üniversitelerde son günlerde meydana gelen olaylar
hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Kamil Aydına aittir.
Buyurun
Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Erzurum
Milletvekili Kamil Aydının, üniversitelerde son günlerde meydana
gelen olaylara ilişkin gündem dışı konuşması
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üniversitelerde son günlerde meydana gelen olaylarla ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Konuşmama
başlamadan önce yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyor,
şehitlerimize rahmet, ailelerine ve yüce Türk milletine sabırlar
diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, son zamanlarda
güneydoğumuzdaki bazı il ve ilçelerde başlatılan, tekrar
hortlatılan terör olayları, bugün birçok üniversitemizde de provalar
şeklinde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Özellikle sınav haftasının başladığı bu
süreçte, saldırılar, tehdit mektupları, sosyal medyada
teşhir ve hedef gösterme, kızlarımızın,
yavrularımızın çantalarına bırakılan tehdit
mesajları gerçekten işi çığırından
çıkarmış durumdadır. Hâlbuki, evrensel bilgiyle
donanmış, evrensel bilgi ve teknoloji üretim merkezleri olan
üniversitelerde bu tür olaylara mahal verilmemelidir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Şubat
2015te kaybettiğimiz Fırat Çakıroğlu kardeşimizin
yaşadığı bu olaydan önce de
uyarılarımızı yapmıştık. Öncelikle
yetkilileri göreve davet ediyoruz; üniversitelerdeki genel sekreterlikleri ve
rektörleri başta olmak üzere, Sayın
Cumhurbaşkanımızı, İçişleri
Bakanımızı ve Millî Eğitim Bakanımızı bu
olayların bir an önce bitirilmesi noktasında göreve
çağırıyoruz çünkü evlatlarımız bizim en değerli
varlıklarımızdır ve bugüne kadar gelen şikâyetler de
epey bir yekûn teşkil etmektedir çünkü çocuklarımız artık
özgürce dersliklerde derslerini yapamamakta, laboratuvarlarda deneylerini
gerçekleştirememektedir. Yeniden yeni Fıratlar mı kaybedelim
tekrar gündeme alınması için? Orta Doğu Teknik Üniversitesindeki
ibadet özgürlüğünü gündeme getiren Sayın Cumhurbaşkanıma sesleniyorum:
Efendim, ibadet özgürlüğünden daha önce, daha önemli yaşam hakkı
vardır. Bir insanın yaşama hakkı olmazsa ibadet
özgürlüğünün de bir anlamı olmaz. Bunun en net örneğini
Diyarbakırdaki Ulu Camide gördük. Bin üç yüz yetmiş altı
yıl sonra bu camide ilk defa cuma namazı kılınmadı.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi burada
herhangi bir siyasi mülahaza peşinde değildir, sadece o
üniversitelerdeki yavrularımızın can güvenliği konusunda
endişelerini ifade etmektedir. Bu endişelerimize katılmak, bu
endişelere cevap verip gerekli önlemleri almak da sayın yetkililerin
görevidir. Bu anlamda yetkilileri göreve davet ediyoruz. Bunların
üniversitelere girişleri nasıl sağlanıyor? Bu kesici,
delici, patlayıcı maddelerin üniversitelere nasıl
taşındığı, bunlara kimlerin çanak tuttuğu, kimlerin zemin
hazırladıkları konusunda görevlileri, sorumluları
sorumluluk almaya davet ediyoruz.
Öte yandan, biz gençlerimize diyoruz ki: Fikri ve vicdanı hür,
irfanı hür gençler olarak sizler evrensel bilgi üretimi ve
paylaşımına devam etmelisiniz her türlü provokasyona
rağmen. Bunu yaparken de Anayasayla güvence altına
alınmış bayrak, devlet, millet ve vatan gibi değerlerden
asla vazgeçmemelisiniz. Bu bağlamda rol modeliniz ise her şart ve
durumda okumayı ve okutmayı emreden Hazreti Peygamber olsun; yine,
ülkenin her köşesi işgal altındayken cephede dahi bulduğu
boş vakitlerinde okumayı şiar edinen Mustafa Kemal olsun; yine,
yaşayan bir rol model arıyorsanız sevgili gençler, Anadolunun
bağrından kopup ürettiği bilgi ve teknolojiyle ülkü ve
ilkelerinden ödün vermeden Nobel Bilim Ödülüne layık görülen Profesör
Doktor Aziz Sancar olsun.
Değerli milletvekilleri, bu evlatlar bizim evlatlarımız,
bu yavrular bizim yavrularımız. Lütfen herhangi bir siyasi mülahazaya
mahal vermeden bir an önce yetkilileri hep birlikte görev başına
çağıralım. Bu üniversitelerimiz de sokakları
kazılmış, hendekleri olan, efendim, her türlü
patlayıcı maddenin kullanıldığı, tehdidin,
şantajın üst düzey yapıldığı mekânlar hâline
gelmesin diyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aydın.
Gündem dışı ikinci söz, Burdur ilinin
sorunları hakkında söz isteyen Burdur Milletvekili Mehmet Gökere
aittir.
Buyurun Sayın Göker. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.- Burdur
Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdur ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime, İstiklal
Marşımızın şairi Burdur Milletvekili merhum Mehmet
Akif Ersoyu vefatının 79uncu yılında rahmet ve minnetle
anarak başlamak istiyorum.
Maalesef, ülkemizin doğusunda yaşanan terör tüm
hızıyla devam etmekte. Son iki gün içinde Diyarbakır ve
Şırnakta şehit olan 4 askerimize Allahtan rahmet, kederli
ailelerine başsağlığı diliyorum. Terörün Mecliste
konuşulması ve teröre karşı bir komisyon
oluşturulmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunduğumuz önerimizin
haklılığı, gelişen bu olaylardan sonra bir kez daha
ortaya çıkmıştır.
Turizmden beslenen
Antalya ile siyasetten kalkınan Isparta arasında
sıkışıp kalan ve devasa sorunları olan bir kentin
milletvekili olarak sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından 81 ilde yapılan
hava kontrol ölçümünde Burdur, sağlıksız iller arasında
başı çekmektedir. Doğal olarak, söz konusu bu durumun Burdurda
yaşayan bizlerin sağlığını olumsuz
etkilediği aşikârdır. Şimdi buradan sormak istiyorum:
Vatandaşlarımızın sağlığını
etkileyecek bu sağlıksız durum karşısında Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı olarak ne gibi önlemler
alınması düşünülmektedir? Bunun için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının bir çalışması var
mıdır?
Diğer
taraftan, Burdur Devlet Hastanemizde 77 doktor, 677 personel
çalışmakta olup polikliniklerimizde günlük ortalama 3 bin
civarında hastaya bakılmaktadır, aylık yatan hasta
sayımız 1.600 civarındadır.
Burdur ilimizin büyük bir kısmı birinci
derece deprem bölgesi kuşağındadır. Bu düşünceden
hareketle ilimizde bulunan bazı kurum binaları ve okullar depreme
dayanıksız oldukları gerekçesiyle yıkılmış,
diğer bazı binalarınsa güçlendirme çalışmaları
yapılmıştır.
Burdurda depreme dayanıksız olduğu tespit edilen
binalardan biri de, benim de yıllarca hizmet verdiğim eski devlet
hastanesi binasıdır. Sağlık Bakanlığı
tarafından Burdur Devlet Hastanesi binasının da
güçlendirilmesine karar verilmiş ve sonrasında ihaleyle
güçlendirilmesi tamamlanmıştır. Şimdi, sormak istiyorum:
Devlet hastanemizde yapılan güçlendirmenin deprem riski açısından
yeterli olup olmadığı konusunda bir çalışma
yapılmış mıdır? Eğer söz konusu çalışma
yapılmışsa ortaya çıkan veriler kamuoyuyla ne zaman
paylaşılacaktır? Şayet, Burdur Devlet Hastanesi depreme
dayanıklı değilse hastanemizde hâlâ hizmet veriliyor olması
çalışan ve yatan hastalar açısından oldukça büyük bir risk
oluşturmaktadır. Birinci deprem kuşağında bulunan
Burdur ilimizdeki devlet hastanesinin şehir merkezindeki tek hastane
olduğundan hareketle Sağlık
Bakanlığımızı acilen ve yeni bir hastane
yapılması konusunda göreve çağırıyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Göker.
Gündem dışı üçüncü söz, Mehmet Akif Ersoyun
vefatının 79uncu yıl dönümü nedeniyle söz isteyen Burdur
Milletvekili Bayram Özçelike aittir.
Buyurun Sayın Özçelik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.- Burdur
Milletvekili Bayram Özçelikin, Mehmet Akif Ersoyun vefatının
79uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Mehmet Akif Ersoyumuzun vefatının 79uncu yıl
dönümü münasebeti dolayısıyla gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
İstiklalimizin
ve istikbalimizin şairi Mehmet Akif Ersoyu 27 Aralık 1936
yılında rahmeti Rahmana uğurladık.
Rahmetle
anılmak, ebediyet budur amma
Sessiz
yaşadım, beni kim nereden bilecektir.
Mehmet
Akif, vefatından sonra birçok mütefekkire, gönül dostuna, Allah dostuna,
birçok hak davası olan devlet adamına ve siyasetçiye, öğretmene,
öğrenciye ilham ve yol gösterici olmuştur.
Mehmet
Akif Ersoy, cumhuriyetimizin ilk Meclisinin Burdur Milletvekiliydi. Millî
Mücadele yıllarında halkımızı kurtuluşa, fazilet
mücadelesine, hürriyet mücadelesine teşvik için Anadoluyu adım
adım dolaşırken Burdura da uğramış, Burdurluların
coşkun sevgisiyle, hürmetiyle
karşılaşmıştır. Burdurluların gönüllerinde
büyük bir yer edinmiş, Millî Mücadeleden zaferle
çıkıldıktan sonra, ilk seçimlerde, Mehmet Akif Ersoya Anadolumuzun
iki güzide bölgesinden milletvekilliği için teklif gelmiş, kendisi o
dönemde alimlerin olduğu Burdur ilinin milletvekilliğini bizzat
tercih etmiş, bu mutluluğunu Burdur halkıyla
paylaşmıştır.
Mehmet
Akif, yaşarken bin bir güçlükle, zorluklarla, baskıyla, fakruzaruret
içinde yaşamış olmasına rağmen, şimdi, binlerce
isimde, okulda, mahallede, sokakta, apartmanda, kültür merkezlerinde ve sadece
Burdur halkının kadirşinaslığı olarak Burdurdaki
Mehmet Akif Ersoy Üniversitemizde ismi yaşatılmaktadır.
24.868
öğrencisiyle Mehmet Akif Ersoy Üniversitemizde;
Âsımın
nesli
diyordum ya
nesilmiş gerçek:
İşte
çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. dizeleriyle Mehmet Akif,
gençlerimize ümit olmuş, ilham olmuştur.
Biz,
Mehmet Akifi dindar olduğu için seviyoruz. Biz, Akifi
inandığı gibi yaşayan adam olduğu için seviyoruz. Biz,
Akifi haksızlık karşısında susmadığı
için seviyoruz. Biz, Akifi mazlumun, garip, gurabanın yanında
durduğu için seviyoruz. Biz, Akifi İstiklal Marşını
satmadığı için seviyoruz.
Özellikle
sosyal çalkantıların yaşandığı günümüzde, Akifin
bir baba olarak ailesine, çocuklarına yazdığı
mektupları okumalarını, nasihatlerini dinlenmelerini,
Safahatı nesilden nesle aktarmalarını istiyoruz. Devlet
adamları ve siyasetçilerin nasıl halkın yanında,
halkın dinî ve millî değerleriyle bütünleşip onları istikbale
taşımanın mihenk taşlarını öğrenmelerini
istiyoruz. Mehmet Akifin ömrü boyunca erdemli, şahsiyetli, vakarlı
dik duruşun nasıl hayatına yansıdığını
herkesin bilmesi, öğrenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ne acıdır ki dünyada İstiklal Marşını
yazdığı hâlde ülkesinden sürgüne gönderilen tek şairdir.
Allahtan sürgüne gitmiştir, çünkü İstiklal Marşını
yazıp istiklal mahkemelerinde yargılanmaktan kurtulmuştur.
RUHİ
ERSOY (Osmaniye) Görevli gitti Hocam, görevli.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Devamla) Değerli milletvekilleri, ülkesini yöneten devlet
adamlarının rehberi ve izinden gittiği Mevlâna olursa, Yunus
Emre olursa, Hacı Bektaş Veli olursa, Hacı Bayram Veli olursa
korkmayın. Ülkesini yöneten bir cumhurbaşkanının,
başbakanının başucu kitabı Safahat olursa, Mehmet Akif
gibi olursa endişelenmeyin, tereddüde düşmeyin, çünkü onun
yüreğinde gözyaşı medeniyetinin esintileri vardır.
Zulmü
alkışlayamam, zalimi asla sevemem,
Gelenin
keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri
ecdadıma saldırdımı, boğarım!
-
Boğamazsın ki!
- Hiç
olmazsa yanımdan kovarım.
Üç
buçuk soysuzun ardına düşüp zağarlık yapamam,
Hele
hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan
beridir, aşığım istiklale,
Bana
hiç tasmalık etmiş değil altın lale.
Yumuşak
başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir
belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan
bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu
dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam,
aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim,
çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Ülkeyi
yönetenler 2023 diyorsa, 2053 diyorsa, 2071 diyorsa bunu Mehmet Akif
çizmiş.
Âtîyi
karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak
bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda
inanmam, hani, görsem de gözümle:
İmânı
olan kimse gebermez bu ölümle.
Ey
dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir.
Davransana...
Eller de senin, baş da senindir!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM
ÖZÇELİK (Devamla) Değerli milletvekilleri, Mehmet Akifin ruhu için
en güzel hediyemiz Fatiha olsun lütfen.
Hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özçelik.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
vefatının 79uncu yıl dönümü münasebetiyle millî şairimiz
Mehmet Akif Ersoyu rahmetle andığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN
- Bizler de, vefatının 79uncu yıl dönümü münasebetiyle millî
şairimiz Mehmet Akif Ersoyu rahmetle, minnetle, şükranla
anıyoruz. Allah bir daha bu ülkeye İstiklal Marşı
yazdırmasın diyorum.
Teşekkür
ediyorum tekrar.
Bu
arada, gündem dışıları bitirmiş bulunuyoruz.
Sayın
Akçayın bir söz talebi vardır.
Buyurun
Sayın Akçay.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, üniversitelerin PKKnın üssü hâline getirildiğine ve
öğrencilerin eğitim öğretim hakkını
kullanmalarının ve can güvenliklerini temin etmenin Hükûmetin
sorumluluğunda olduğuna ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulun ve Hükûmetin
dikkatini bir hususa çekmek istiyorum ve bu konuda bir bilgi vermek istiyorum.
Bu
adına açılım, çözüm, vesaire denilen yıkım
sürecinde terör örgütü şehirlerde nasıl yapılanmış ise
üniversitelerde de aynı yapılanmalar görülmektedir. Hükûmet ise bu
üniversitelerde yaşananlara duyarsız kalmakta ve âdeta göz
yummaktadır.
Geçtiğimiz
eğitim döneminde Ege Üniversitesinde, Ankara Üniversitesi Cebeci
kampüsünde, bugün Hacettepe Üniversitesinde ay yıldızlı
bayrağımız altında yaşama iradesi ve hedefi gösteren,
okumaktan başka kaygısı olmayan öğrenciler hedef
alınmaktadır. Türk milletinin birliği ve varlığı
üniversitelerde de tehdit edilmektedir.
Cumhurbaşkanı
Sayın Erdoğan ODTÜdeki olaylara ilişkin Gereği neyse YÖK
tarafından yapılması gerekir, takipçisiyiz. demişti; hemen
ertesi gün 3 YÖK üyesinden oluşan bir komisyon harekete geçerken
Sayın Cumhurbaşkanının aynı
duyarlılığı Hacettepedeki öğrenciler için göstermemesi
anlaşılır değildir. Sayın Cumhurbaşkanı
Hacettepe için de YÖKü acaba göreve davet edecek midir?
Üniversitelerdeki
terör saldırılarında gerek Hükûmet gerekse de üniversite
yönetimleri çok duyarsız davranmaktadırlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - 20 Şubat 2015 tarihinde Ege Üniversitesinde Fırat
Yılmaz Çakıroğlunun PKKlılarca katledilmesi olayına
ilişkin verdiğimiz çok sayıda soru önergesi cevapsız
kalmıştır.
Hacettepede
yaşanan olaylar vesilesiyle şu hususu dile getirmek istiyorum ki
üniversitelerde yaşananlar bir kısım medya tarafından
aksettirilmek istenildiği gibi karşıt görüşlü öğrenci
çatışması değildir, söz konusu olan bir terör örgütü
faaliyeti ve saldırısıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Hacettepe hadisesiyle ilgili soruyorum: Emniyet güçleri ve
istihbarat teşkilatı üniversitelerde yaşanan bu olayları,
söz konusu saldırıları neden engellememiştir? Üniversite
dışından gelerek öğrencilerin can güvenliğine kasteden
teröristler neden tespit edilmemiştir? PKKlı teröristler
öğrencileri sosyal medya yoluyla açıkça hedef gösterirken, Emniyet
teşkilatı neden harekete geçmemektedir? Üniversite kampüslerine havai
fişekler ve molotoflar nasıl girmiştir? Üniversiteler PKK terör
örgütünün işgaliyle karşı karşıyadır.
Teröristlerin üniversitelerde yapılanmasına sessiz ve seyirci kalan
AKP ve üniversite yönetimleri, bu olayların en önemli sorumluları
içindedir. Üniversite koridorları, Kandil mağaraları hâline
getirilirken, üniversiteler PKK kampına döndürülürken Hükûmetten ses seda
gelmemektedir. Eğitim yuvalarına terörist ve elebaşı
posterleri asılırken, yine yönetimler görmezden gelmektedir. Hükûmet
ve üniversite yönetimleri, üniversitelerdeki teröristleri adalete teslim ederek
güvenliği sağlamak yerine, tehdit altındaki öğrencileri
taşımalı eğitimle başka fakültelere göndermektedir;
böyle bir âcizlik olabilir mi?
Sonuç
olarak üniversitelerimiz PKKnın dağ eğitiminden geçen bölücü
militanların üssü hâline getirilmektedir. Öğrenim özgürlüğü ve
can güvenliği kalmamıştır.
Hükûmeti
bir kez daha uyarıyorum: Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin,
Antalya ve ülkemizin diğer tüm üniversitelerindeki terör
yapılanmasını temizlemek sizlerin sorumluluğundadır.
Öğrencilerimizin, evlatlarımızın eğitim öğretim
hakkını kullanmalarını ve can güvenliklerini temin etmek
sizin sorumluluğunuzdadır. Öğrencilerimizin Can
güvenliğimiz tehlikede. feryatlarını işitin ve görevinizi
yerine getirin. Unutulmasın ki kim bu saldırılara göz yumuyorsa
o da suça ortaktır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, 2016
yılının ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa
hayırlar getirmesini temenni ettiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın milletvekillerini görüyorum.
Ben daha önceki ilk oturumumda da 60a göre, özel ve istisnai hâller hariç
olmak üzere söz vermeyeceğimi ifade etmiştim. Ancak, 26ncı
Dönemin Birinci Yasama Yılının son haftasını icra
ediyoruz, belki son günü de olabilir, bilemiyorum.
Dolayısıyla,
bu vesileyle ben öncelikle 2016 yılının ülkemize, milletimize ve
tüm insanlığa şimdiden hayırlar getirmesini temenni
ediyorum. Dünyamızda insanlığın ve barışın, huzur,
esenlik ve mutluluk dolu günlerin hüküm sürdüğü, yeni anayasa ve Meclis
İçtüzüğü başta olmak üzere yeni Türkiye yolunda milletimizin
beklentilerini karşılayacak reformların
yapıldığı bir yıl olmasını diliyorum. Bu
vesileyle, tekrar, milletimizin ve siz milletvekili arkadaşlarımızın
yeni yılını şimdiden tebrik ediyorum.
Bu
bağlamda, bu özel durumda, bugün itibarıyla, sisteme giren ilk 10
arkadaşımıza 60a göre bir dakika süreyle söz hakkı
veriyorum.
Ben
öncelikle söz vereceğim milletvekillerimizi anons etmek istiyorum:
Sayın Şimşek, Sayın Tanal, Sayın Bayraktutan,
Sayın Kayışoğlu, Sayın Emir, Sayın Tuncer,
Sayın Gazel, Sayın Torun, Sayın Gürel ve Sayın
Bektaşoğlu.
Şimdi,
60a göre ilk söz Sayın Şimşeke aittir.
Buyurun
Sayın Şimşek.
Süreniz
bir dakika.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
2.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydına görevinde
başarılar dilediğine, narenciye üreticilerinin sorunlarına
ve Silifke Devlet Hastanesinde uzman doktor bulunmadığına
ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan, öncelikle yeni
görevinizi kutluyorum, başarılar diliyorum.
Narenciye
üreticilerinin sorunlarını burada bakanlarımızın
olduğu toplantılarda da gündeme getirdik. Sayın bakanlar da
bunların Bakanlar Kurulunda ele alınacağını ve mutlaka
narenciye üreticisinin sorunlarına çare aranacağını
belirttiler. Yalnız, bugüne kadar somut hiçbir adım
atılmamıştır. Habur Sınır Kapısı dâhil
yurt dışına çıkışlarda sorunlar
yaşanmaktadır. Hükûmetinizin bununla ilgili ivedi bir çözüm
bulmasını ve somut adımlar atmasını bekliyoruz.
Ayrıca,
Silifke Devlet Hastanesinde uzman doktor bulunmamaktadır birçok dalda ve
iki gün önce bir hastamıza beyin cerrahı olmadığı için
teşhis konulamamış ve 35 yaşında bir hasta
hayatını kaybetmiştir. Bugünkü şartlarda Silifke gibi bir
yerde bile uzman doktor bulunduramıyorsak nerede uzman doktor
bulunduracağız? Bunun da lütfen cevabını bekliyorum Hükûmet
yetkililerinden.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şimşek.
Sayın
Tanal, buyurun.
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, muhtarların sosyal güvenlik pirimlerinin devlet
tarafından ödenmesi için verdikleri kanun teklifine destek beklediklerine
ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçimle
gelen ve devletten aylık alan herkes sigortalıdır ve sosyal
güvenlik primlerinin ödenmesinden devlet sorumludur. Bunun tek bir
istisnası var Sayın Başkan: Muhtarlar. Muhtarların sosyal
sigorta primlerini devletin ödemesi için Cumhuriyet Halk Partisi olarak 24üncü
Dönemde kanun teklifini verdik, iktidarın oylarıyla reddedildi.
Gelin, 26ncı Dönem, hep birlikte muhtarların sosyal sigorta
primlerinin devlet tarafından ödenmesi için verdiğimiz kanun
teklifine destek verin, muhtarlarımızın bu mağduriyetini
giderelim.
Bir
de Sayın Başkanım, 2016yı karşılarken 16
kişiye söz vermiş olsaydınız, sembolik olarak, daha güzel
bir mutluluk olurdu.
Teşekkür
ediyorum, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Yeni yılını da
kutluyorum tüm vatandaşlarımızın.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanal.
Sayın
Kayışoğlu
4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
ODTÜde meydana gelen olaylara, ODTÜnün ve diğer eğitim
kurumlarının geleneksel kimliğiyle ve bilimsel onuruyla oynanmak
istendiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bu
uygulamanızın devamını diliyorum öncelikle.
ODTÜ
bu ülkenin bilim alanında onurudur. Geçen gün Cumhurbaşkanı
şöyle diyor: ODTÜde namaz kılan gençlerin üzerine
saldırıyorlar. Yönetici kadrolar lafa geldiği zaman
Özgürlükçüyüz. diyorlar. Şimdi özgürlüğe bakalım: ODTÜde geçmiş
yıllarda cemevi kurulması da talep edildi fakat tabii, bu uygulama
yerine getirilmedi. Geçen dönem Meclis çatısı altında da yine
başka ibadethanelerin ve cemevinin açılması talep edildi fakat
bu talepler reddedildi. Peki, özgürlük bu mudur? Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarını uygulamamak, başkalarının din
özgürlüğüne saygı duymamak mıdır diye soruyorum ve
tekrarlıyorum: ODTÜnün ve diğer eğitim kurumlarının
-sembolik olarak da, tabii, ODTÜnün- geleneksel kimliğiyle, bilimsel
onuruyla bu provokasyonlarla oynanmak istenmektedir.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kayışoğlu.
Sayın
Emir, buyurun.
5.- Ankara Milletvekili Murat Emirin, ODTÜde
meydana gelen olaylarla ilgili yapılan açıklamalara ve üniversite
kurmak için önce bilime saygılı kafa yapısının olması
gerektiğine ilişkin açıklaması
MURAT
EMİR (Ankara) Sayın Başkan, ODTÜye tankla, topla girilmesini
öneren milletvekilinden sonra gerçek niyetler ortaya çıktı. Yine bir
milletvekili ODTÜnün arazileri çok değerli. Bu araziler üzerine en az 4
üniversite sığar. şeklinde bir açıklamada bulundu. Ben de,
buradan, kaçak sarayın arazisine kaç üniversite sığar diye
sormak istiyorum.
Üniversite
kurmak, değerli arazileri parsel parsel satıp üstlerine AVMler ve
yüksek bloklar yapmaya benzemez; üniversite kurmak için önce bilime
saygılı bir kafa yapısının olması gerekir.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Sayın Tuncer, buyurun efendim.
6.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin,
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydına görevinde başarılar
dilediğine, 2016 yılının halkımıza barış
ve huzur getirmesini temenni ettiğine, Amasya Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinin Merzifona ne zaman
kurulacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA
TUNCER (Amasya) Sayın Başkan, başarılar diliyorum.
Yeni
yılın tüm halkımıza barış ve huzur getirmesini
diliyorum.
Amasya
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin Merzifona
açılmasına karar verilmiş ve bu karar, bir müjde olarak, dönemin
AKP vekillerince Merzifonlulara iletilmiştir ancak 30 Mart 2014 tarihinde
Merzifonda yerel seçimi Cumhuriyet Halk Partisi kazanınca fakültenin
kurulması da âdeta askıya alınmıştır ve bunun
suçlusu olarak da Cumhuriyet Halk Partili belediye gösterilmeye
çalışılmaktadır.
Seçimi
kaybettiğiniz bir ilçede halkı cezalandırmak doğru mudur?
İktisadi ve idari bilimler fakültesi Merzifona ne zaman kurulacak ve
eğitime başlanacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Gazel
7.- Kütahya Milletvekili İshak Gazelin,
ODTÜde meydana gelen provokasyona açık olayların milletimiz tarafından
tasvip edilmediğine ve 2016 yılının milletimize ve
İslam âlemine hayırlar getirmesini dilediğine ilişkin
açıklaması
İSHAK
GAZEL (Kütahya) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Ben
de geçtiğimiz hafta içerisinde ODTÜde meydana gelen, provokasyona çok
açık olayları da esefle, üzülerek izlediğimizi belirtmek
istedim. 28 Şubat döneminde üniversite öğrenciliği
yapmış bir kardeşiniz olarak, 1990lı yıllara geri
döndüren, provokasyona açık bu olayların da milletimiz
tarafından asla tasvip edilmediğini belirtmek istiyorum.
2016
yılının da bütün Meclisimize, milletimize, ülkemize ve bütün
İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
İyi
çalışmalar diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gazel.
Sayın
Torun
8.- Ordu Milletvekili Seyit Torunun, Ordunun
Aybastı ilçesinin sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin
açıklaması
SEYİT
TORUN (Ordu) Teşekkürler Sayın Başkan.
Aybastı,
köyleriyle birlikte yaklaşık 25 bin nüfusa sahip, Ordu merkeze 90
kilometre mesafesi bulunan, Ordu ilinin güzel ilçelerinden biridir. İl
merkezine bulunan uzaklığı nedeniyle merkezde ve köylerde
yaşayan halk çok hassas oldukları sağlık
sorunlarını ilçe merkezinde çözümlemeye
çalışmaktadırlar. İlçede bulunan devlet hastanesinin
aylık ortalama hasta sayısı 7-8 bin civarındadır. Bölge
halkının yeterli sağlık hizmeti alamadığı
hem yerel basında yer almaktadır hem de vatandaşların
şikâyetlerinden anlaşılmaktadır. Bu da Sağlık
Bakanlığının ne misyonuyla ne vizyonuyla
uyuşmaktadır.
Aybastı
Devlet Hastanesinde görev yapan uzman hekim, pratisyen hekim ve
yardımcı sağlık personeli sayısı ne
kadardır? Eksik bulunan uzman ve pratisyen hekim açığı
konusunda Bakanlığınızın bir planlaması var
mıdır? Bölge halkı hak ettiği sağlık hizmetine ne
zaman kavuşacaktır?
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Gürer
9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürerin, 2016 yılının sağlık ve huzur getirmesini
dilediğine ve Niğdenin sorunlarına ilişkin
açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkürler Sayın Başkanım.
2016
yılının sağlık ve huzur getirmesini diliyorum.
Niğdenin
köklü şirketlerinden biri, 116 işçiyi dün işten
çıkardı, işçiler mağdur. Pazar günü köyleri gezdim, elma ve
patates depoda kalmış, üretici kara kara düşünüyor. Niğde
merkezde TOKİ kentsel dönüşüm alanında Dutlu, Sürmeli,
Çınarlı, Fesleğen camilerini yıkmaya
hazırlanıyor. Vatandaşın deyimiyle, HGSden geçemeyene
kaçak geçtin cezaları geliyor. Aksaray Ilısuda vatandaş
Traktör evimin önünde, Fatih Sultan Mehmet Köprüsünden kaçak geçtin diye ceza
gönderildi. diyor. Kısacası, yurttaşlarımız
yılın son haftasında dahi yoğun sorunlarla karşı
karşıya. Bu bağlamda, özellikle üreticiler
sorunlarının çözümünü bekliyor, depoda patates çürümek üzere. Bunun
yanında, kentsel dönüşüm alanındaki camilerin de
yıkılmaması için vatandaşlar gereğinin yapılmasını
bekliyorlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gürer.
Sayın
Bektaşoğlu
10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlunun, 2016 yılının ülkemize barış
ve huzur getirmesini dilediğine, Giresun Bulancak Belediye
Başkanı ile Jandarma Komutanı arasında geçen olaya ve
AKPli belediye başkanlarının kamu adına görev yapanlara
saygı duymalarını sağlamaya örnek teşkil etmesi
bakımından bu olayın soruşturulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, öncelikle
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, yeni
yılımızın da ülkemize barış ve huzur getirmesini
gönülden arzu ediyorum.
Geçen
hafta ulusal medyaya da yansıyan, ilimdeki, Giresundaki bir olayı
paylaşmak istiyorum. Giresunun Bulancak ilçesi Belediye
Başkanının, geçtiğimiz hafta belediyeye ait yol malzemesi
taşıyan kamyonu Karayolları Yönetmeliğinde belirtilen
tonajdan fazla yük olduğu gerekçesiyle durduran Jandarma Komutanıyla
ağır hakaretler içeren diyalogları tartışma konusu
olmuş ve basına da yansımıştır. Başkan, bu
görüntülerle komutana paralelci, rüşvetçi gibi ağır ithamlarda
bulunarak görevini yapmasına engel olmakta, savcı ve valinin
telkinlerini dinlememekte, halka hizmet bahanesi adı altında bir
kural ve yasa tanımazlık örneği sergilemektedir. Bununla ilgili
olarak AKPli belediye başkanlarının kamu adına görev
yapanlara saygı duymalarını sağlamaya örnek teşkil
etmesi bakımından bu konunun perde arkasının, gerçeklerinin
ortaya çıkması, araştırmaya yönelik bir inceleme,
soruşturma yapılması gerekir diye düşünüyorum. Arka perdesi
biraz daha önemli diye söylemek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bektaşoğlu.
Evet,
sayın milletvekilleri şimdi gündeme geçiyoruz
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde
olduğu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
başkanlığında siyasi parti grup başkan vekilleriyle
yapılan toplantılarda alınan kararlara ilişkin tezkeresi
(3/392)
25/12/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının başkanlığında siyasi
parti grup başkan vekilleriyle yapılan toplantılarda alınan
aşağıdaki kararlar 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 11inci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanı
1) Avrupa Parlamentosu katılım öncesi eylem birimi ile Avrupa
Yayın Birliği tarafından 24-25 Eylül 2015 tarihlerinde Hırvatistanın
başkenti Zagrebte düzenlenen Kamusal Medya Hizmeti ve Parlamentolar
konulu parlamenter seminere Türkiye Büyük Millet Meclisinden İstanbul
Milletvekili Sayın Tülay Kaynarcanın katılımlarına ilişkin
17 Ağustos 2015 tarihli karar,
2) Parlamentolararası Birlik tarafından 31 Ağustos-2
Eylül 2015 tarihlerinde New Yorkta düzenlenen 4üncü Dünya Meclis
Başkanları Konferansına TBMM Başkan Vekili Sayın
Mehmet Naci Bostancının katılımlarına 17 Ağustos
2015 tarihli karar,
3)
Gürcistan'ın başkenti Tiflis'te 14-15 Eylül 2015 tarihlerinde Küresel
Yasama Açıklığı Haftası çerçevesinde düzenlenecek olan
"Açıklığa Bağlılık: Parlamenter Faaliyet
Planları, Standartları ve Verileri" başlıklı
konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden TBMM Başkan Vekili Sayın
Mehmet Naci Bostancı'nın katılımlarına ilişkin 20
Ağustos 2015 tarihli karar,
4)
Lüksemburg'un başkenti Lüksemburg'da 4-6 Eylül 2015 tarihlerinde
düzenlenen Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ve Ortak Güvenlik ve
Savunma Politikası Parlamentolar Arası Konferansına Türkiye
Büyük Millet Meclisinden Rize Milletvekili Sayın Osman Aşkın
Bak, Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy ve İstanbul Milletvekili
Sayın Murat Özçelik'in katılımlarına ilişkin 24 Ağustos
2015 tarihli karar,
5)
15-18 Eylül 2015 tarihleri arasında Moğolistan'da düzenlenen Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi
(AGİTPA) sonbahar toplantısına, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar, Kütahya Milletvekili
Sayın Alim Işık ve Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ
Atıcı'nın katılımlarına ilişkin 01 Eylül
2015 tarihli karar,
6)
Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi; Sivil
Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komitesi ve İnsan Hakları
Alt Komitesi tarafından 15 Eylül 2015 tarihinde Brüksel'de düzenlenen
"Akdeniz'de Göç Akımları Çerçevesinde İnsan Haklarına
Saygı" konulu toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisinden
İzmir Milletvekili Sayın Hamza Dağ, Muğla Milletvekili
Sayın Nurettin Demir ve Diyarbakır Milletvekili Sayın Ziya
Pir'in katılımlarına ilişkin 01 Eylül 2015 tarihli karar,
7)
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi (AGİTPA) tarafından 1-5 Ekim 2015 tarihleri arasında
Kırgızistan'da düzenlenen Parlamento seçim gözlemine, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden Çorum Milletvekili Sayın Cahit
Bağcı'nın; 8-12 Ekim 2015 tarihleri arasında Beyaz Rusya'da
yapılan Cumhurbaşkanlığı seçim gözlemine, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya ve Ankara
Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan'ın
katılımlarına ilişkin 15 Eylül 2015 tarihli karar;
8)
17-21 Ekim 2015 tarihlerinde İsviçre'nin Cenevre şehrinde düzenlenen
Parlamentolararası Birlik (PAB) 133üncü Genel Kuruluna, Türkiye Büyük
Millet Meclisi PAB Türkiye Delegasyonunu temsilen Elâzığ Milletvekili
Sayın Şuay Alpay, Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin
Aydın, Karabük Milletvekili Sayın Osman Kahveci, Mersin Milletvekili
Sayın Mustafa Muhammet Gültak, Ankara Milletvekili Sayın Aylin
Nazlıaka, İzmir Milletvekili Sayın Zeynep Altıok,
Balıkesir Milletvekili Sayın Recep Çetin'in
katılımlarına ilişkin 15 Eylül 2015 tarihli karar,
9)
9-12 Ekim 2015 tarihlerinde Norveç'in Stavanger şehrinde düzenlenen NATO
Parlamenter Asamblesi yıllık Genel Kurulu toplantısına
Türkiye Büyük Millet Meclisinden Rize Milletvekili Sayın Osman
Aşkın Bak, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Berat Çonkar,
Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı, Düzce Milletvekili Sayın
Faruk Özlü, Tekirdağ Milletvekili Sayın Mustafa Yel, Antalya
Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve Aydın Milletvekili Sayın
Metin Lütfi Baydar, Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak'ın
katılımlarına ilişkin 15 Eylül 2015 tarihli karar,
10)
Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinin (TÜRKPA) faaliyetleri
çerçevesinde 2-4 Ekim 2015 tarihlerinde Kırgızistan'da milletvekili
seçimini izlemek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinden Bursa Milletvekili
Sayın Erkan Aydının katılımlarına ilişkin
17 Eylül 2015 tarihli karar,
11)
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin (AKPM) 28 Eylül-2 Ekim 2015 tarihlerinde
Strazburg'da düzenlenen Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisinden Ankara
Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, Antalya Milletvekili
Sayın Deniz Baykal, Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar,
İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Berat Çonkar, İstanbul
Milletvekili Sayın Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu, Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Sait Gönen, Osmaniye Milletvekili Sayın
Suat Önal, Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi Bilgiç ve Mersin
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü'nün katılımlarına
ilişkin 17 Eylül 2015 tarihli karar,
12)
5-6 Ekim 2015 tarihlerinde Bulgaristan'ın Varna şehrinde düzenlenen
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA)
Ekonomi, Ticaret, Teknoloji ve Çevre İşleri Komisyonu ile Hukuk ve
Siyasi İşler Komisyonu toplantılarına Türkiye Büyük Millet
Meclisinden Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın ve Diyarbakır Milletvekili
Sayın Altan Tan'ın katılımlarına ilişkin 18 Eylül
2015 tarihli karar,
13)
8-9 Ekim 2015 tarihlerinde Birleşmiş Milletler Terör Önleme Birimi
işbirliğiyle ve Romanya Temsilciler Meclisinin ev sahipliğinde
Bükreş'te düzenlenen "Terörizm ve Yabancı Terör
Savaşçılarına İlişkin Önleyici Nitelikte Bir Adli
Cevabın Doğuracağı Zorluklar" konulu çalışma
grubu toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Antalya
Milletvekili Sayın Mehmet Günal'ın katılımına
ilişkin alınan 28 Eylül 2015 tarihli karar,
14)
Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinin (TÜRKPA) faaliyetleri
çerçevesinde, 30 Ekim-1 Kasım 2015 tarihinde yapılacak olan
Azerbaycan Cumhuriyeti milletvekili seçiminde Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ürün'ün
katılımlarına ilişkin 01 Ekim 2015 tarihli karar,
15)
Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Biriminin AB
genişleme ülkelerine yönelik yıllık çalışma
programı çerçevesinde, Bölgesel İşbirliği Konseyi ve
Bosna-Hersek Parlamentosu ile işbirliği hâlinde 15-16 Ekim 2015
tarihlerinde Saraybosna'da "AB'de ve Genişleme Ülkelerinde Ekonomik
Yönetişim ve İstihdam Yaratma" başlıklı
konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden Giresun Milletvekili Sayın
Turhan Alçelik, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Yayman ve Ankara
Milletvekili Sayın Murat Emir'in katılımlarına ilişkin
02 Ekim 2015 tarihli karar,
16)
Avrupa Parlamentosu (AP) Ulaştırma ve Turizm Komitesi tarafından
13 Ekim 2015 tarihinde Belçikanın başkenti Brüksel'de düzenlenecek
olan "Sınır Ötesi Bağlantılar Dâhil Olmak Üzere Trans
Avrupa Ulaşım Ağı" konulu parlamentolararası
komite toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Kırklareli
Milletvekili Sayın Hamdi Irmak, Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar
Akar ve Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener'in
katılımlarına ilişkin 02 Ekim 2015 tarihli karar,
17)
Arnavutluk Parlamentosu tarafından 22-24 Ekim 2015 tarihlerinde Tiran'da
düzenlenen Güneydoğu Avrupa İstikrar ve İşbirliği
Sürecine Katılan Ülkelerin Avrupa Entegrasyonu/İşleri
Komisyonlarının 11inci Konferansına (COSAP) Türkiye Büyük
Millet Meclisinden Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mazhar
Bağlı ve Ankara Milletvekili Sayın Ali Haydar Hakverdi'nin
katılımlarına ilişkin 06 Ekim 2015 tarihli karar,
18)
19-20 Ekim 2015 tarihlerinde Arnavutluk'un başkenti Tiran'da Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Kültür,
Eğitim ve Sosyal İşler Komisyonu toplantısına Türkiye
Büyük Millet Meclisinden Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener ve
Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı'nın
katılımlarına ilişkin 06 Ekim 2015 tarihli karar,
19)
İtalyan Senatosu ev sahipliğinde, Floransa'da düzenlenen
"Barselona Deklarasyonunun 20 Yıl Ardından Avrupa-Akdeniz
İş Birliğinin Yeni Paradigmaları"
başlıklı uluslararası toplantıya Çorum Milletvekili
Sayın Cahit Bağcı ile İstanbul Milletvekili Sayın
Selina Doğanın katılımlarına ilişkin 26 Ekim
2015 tarihli karar,
20)
Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Biriminin Avrupa Kamu
Denetçiliği Birimiyle iş birliği hâlinde, 18-19 Kasım 2015
tarihlerinde Brüksel'de düzenlenen Modern Parlamenter Demokraside Kamu
Denetçisinin Rolü: Bölgesel Bir Perspektif konulu parlamentolar arası
seminere Türkiye Büyük Millet Meclisinden Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlu, Sakarya Milletvekili Sayın Şaban Dişli ve
Siirt Milletvekili Sayın Yasin Aktay'ın katılımlarına
ilişkin 26 Ekim 2015 tarihli karar,
21)
Avrupa Parlamentosu Anayasal İşler Komitesi (AFCO) tarafından 19
Kasım 2015 tarihinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenen
"Birliğin Gelecekteki Kurumsal Evrimi: Avrupa Parlamentosu ile Ulusal
Parlamentoların Arasındaki Siyasi Diyaloğun
Arttırılması ve Yürütmeyi Denetimin Avrupa Düzeyinde
Güçlendirilmesi" başlıklı parlamentolar arası komite
toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Adana Milletvekili
Sayın Talip Küçükcan'ın katılımlarına ilişkin 27
Ekim 2015 tarihli karar,
22)
Fransa Ulusal Meclisinin ev sahipliğinde 4-5 Aralık 2015 tarihlerinde
Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen Küresel Milletvekilleri
Örgütü (GLOBE) 21. Taraflar Konferansı (COP21) milletvekilleri zirvesine
Türkiye Büyük Millet Meclisinden Samsun Milletvekili Sayın Çiğdem
Karaaslan ve İstanbul Milletvekili Sayın Barış
Yarkadaş'ın katılımlarına ilişkin 04 Kasım
2015 tarihli karar,
23) Bulgaristan Parlamentosunun ev sahipliğinde
5-7 Kasım 2015 tarihlerinde Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da
düzenlenen Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Parlamenter
Asamblesi (GDAÜPA) Daimi Komite Toplantısı ile "GDAÜPA-Bölgesel
Sinerji, Stratejik İşbirliği ve Parlamenter Diplomasi"
başlıklı uluslararası konferansa Türkiye Büyük Millet
Meclisinden Edirne Milletvekili Sayın Erdin Bircan ve Kayseri Milletvekili
Sayın Havva Talay Çalış'ın katılımlarına
ilişkin 04 Kasım 2015 tarihli karar,
24) Avrupa Parlamentosu (AP)
Katılım Öncesi Eylem Birimi'nin AB genişleme ülkelerine yönelik
Tarım ve Kırsal Gelişim Komisyonunun programı çerçevesinde
9 Aralık 2015 tarihinde Brüksel'de "Ortak Tarım Politikası
(OTP) 2013 Reformu: Genişleme Ülkeleri için Etkileri"
başlıklı seminere Türkiye Büyük Millet Meclisinden Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Öntürk, Karaman Milletvekili Sayın Recep
Konuk ve Kırklareli Milletvekili Sayın Türabi Kayan'ın katılımlarına
ilişkin 09 Kasım 2015 tarihli karar,
25) 15 Ekim 2015 tarihinde Fransa'nın
başkenti Paris'te BM İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansına (COP 21), Türkiye Büyük Millet
Meclisinden Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Doğan ve Bursa
Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal'ın katılımlarına
ilişkin 12 Kasım 2015 tarihli karar,
26) 25-27 Kasım 2015 tarihleri arasında
Bükreşte düzenlenen Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesi (KEİPA) 46. Başkanlık Divanı Daimi
Komite ve Genel Kurul Toplantılarına Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Amasya Milletvekili Sayın Haluk İpek, Rize Milletvekili Sayın
Hasan Karal, Sakarya Milletvekili Sayın Ali İhsan Yavuz, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Demircan, Trabzon Milletvekili Sayın
Muhammet Balta, Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan, Çorum Milletvekili
Sayın Tufan Köse, Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan, Adana
Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz ve Ordu eski Milletvekili
Sayın İhsan Şenerin katılımlarına ilişkin
12 Kasım 2015 tarihli karar,
27) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde 15
Kasım Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle gerçekleştirilen tören ve
etkinliklere Türkiye Büyük Millet Meclisinden TBMM Başkanını
temsilen TBMM Başkan Vekili Sayın Prof. Dr. Mehmet Naci
Bostancı, TBMM İdare Amiri ve Çorum Milletvekili Sayın Salim
Uslu, TBMM İdare Amiri ve Çorum Milletvekili Sayın Tufan Kösenin
katılımlarına ilişkin 13 Kasım 2015 tarihli karar,
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi,
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ve
21 milletvekilinin, kaçak yapılaşmanın getirdiği
sosyoekonomik sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/41)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
20 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 70'inin ruhsatsız, kaçak
durumda olduğu bilinmektedir. 1948 yılından başlayarak
günümüze kadar birçok imar affı çıkarılmış ancak bu
aflar, bu bölgelerin yeniden düzenlenmesi ve bölgede yaşayan insanların
yaşam standartlarının yükseltilmesine değil,
sorunların kalıcı hâle gelmesine hizmet etmiştir. Mevcut
binlerce kaçak yapıya her geçen gün yenileri eklenmektedir. Öte yandan, bu
konutlarda insan onuruna yakışmayan görüntüler
yaşanmaktadır. Bir yandan sağlıklı ve güvenli kentler
oluşturmak için kentsel dönüşüm yasaları çıkaran kamunun,
öte yandan da kaçak yapılaşmaya göz yumması büyük bir ironidir.
Kaçak yapılaşmadan kimlerin rant sağladığının
ortaya konulması, kaçak yapılaşmanın sürdüğü
bölgelerin ve kaçak yapılaşmanın getirdiği sosyoekonomik
sorunların ayrıntılı bir biçimde incelenip çözümler
üretilmesi ve bu sürecin durdurulması için gerekli olan tedbirlerin tespit
edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını teklif ederiz.
1) Orhan Sarıbal (Bursa)
2) Ali Akyıldız (Sivas)
3) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
4) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
5) Kemal Zeybek (Samsun)
6) Türabi Kayan (Kırklareli)
7) Hüseyin Çamak (Mersin)
8) Musa Çam (İzmir)
9) Kadim Durmaz (Tokat)
10) İbrahim Özdiş (Adana)
11) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
12) Ahmet Akın (Balıkesir)
13) Aydın Uslupehlivan (Adana)
14) Erkan Aydın (Bursa)
15) Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
16) Ceyhun İrgil (Bursa)
17) Hüseyin Yıldız (Aydın)
18) Bülent Öz (Çanakkale)
19) Özcan Purçu (İzmir)
20) Mazlum Nurlu (Manisa)
21) Mehmet Göker (Burdur)
22) Gülay Yedekci (İstanbul)
Gerekçe:
Kaçak
yapı konusu ülkemizde kentsel gelişim sürecinin en büyük
sorunlarından biridir. Deprem tehlikesi, altyapı ve ulaşım
sorunları, sağlıksız ve güvensiz kentsel yerleşmeler
ile sosyal yapıdaki sorunların hemen hepsinin temelinde ana neden
olarak kaçak yapılaşma yatmaktadır.
Özellikle
1950'li yıllarda başlayan sınai gelişmeye bağlı
olarak artan iç göçlerle birlikte devletin göç eden yurttaşlara uygun
koşullarda konut sağlayamamasıyla başlayan kaçak
yapılaşma süreci ne yazık ki bir alışkanlık
hâlini almıştır. Bu alışkanlıkla birlikte siyasi
ve ekonomik rant aracına dönüşen kaçak yapılaşma yerel ve
merkezî idarenin göz yummasıyla özellikle seçim dönemlerinde devam
etmiştir.
Türkiye'de
1948 yılından başlayarak günümüze kadar birçok imar affı
çıkartılmıştır. Bu aflar, gecekondu bölgelerinin
yeniden düzenlenmesi ve bölgede yaşayan insanların yaşam
standartlarının yükseltilmesine değil, sorunların
kalıcı hâle gelmesine yol açmıştır. Özellikle 1980
sonrası uygulanan aflar, neoliberal politikalar çerçevesinde kentsel rant
elde edilmesine yasal zemin hazırlamaya dönük olmuş, geçmiş
dönemlerden farklı olarak bölge sakinlerinin tasfiyesi ve yaratılan
rantın üst sınıflara aktarılması amacına hizmet
etmiştir.
Bir
yandan sağlıklı ve güvenli kentler oluşturmak için kentsel
dönüşüm yasaları çıkarılırken öte yandan da kaçak
yapılaşmaya göz yumulması büyük bir ironidir. Mevcut
sağlıksız yerleşmelerin daha sağlıklı bir
hâle getirilmesi daha zaruri bir ihtiyaçtır.
Kaçak
yapılaşmayla oluşan alanların bir başka büyük sorunu
da insanlarımızın yaşama koşullarıdır. Her
ne kadar kaçak yapılaşmayla gelişmiş olsa da büyük
kentlerimizde insanların bu koşullarda yaşıyor olması
çok önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Elektrik, su gibi temel
ihtiyaçlara ulaşılamaması gerek sosyal yaşam gerekse
sağlık açısından kentsel yaşama uygun olmayan
görüntüler oluşturmaktadır. Kaçak yapı sorununda yurttaş
kadar devletin de sorumlulukları olduğu düşünüldüğünde
zorunlu olarak bu bölgelerde yaşamak zorunda kalan yurttaşların
bu sorunlarının çözülmesi de önemli bir görev olarak önümüzde
durmaktadır.
Bilindiği
üzere ülkemizde 20 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 70i
ruhsatsız, kaçak durumdadır. Mevcut binlerce kaçak yapıya her
geçen gün yenileri eklenmektedir ancak bu konutlarda insan onuruna
yakışmayan görüntüler ortaya çıkmaktadır. Özellikle
İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi metropollerde bir yanda lüks
binalar yükselirken ara mahallelerde kaçak yapılaşma hız
kesmemektedir. Bu kaçak yapılarda oturan yurttaşlar elektrik, su
ihtiyaçlarını ya komşularından veya şantiye
elektriği alma yoluyla gidermektedirler. Öte yandan bu yapılardan
belediyeler 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 9 uncu maddesine
istinaden emlak, çevre, temizlik ve tabela vergisi gibi vergiler
almaktadırlar.
Bu
bağlamda, bir yandan kaçak yapılaşmayla gelişmiş
kentsel sorunların çözümü için çalışmalar yapılırken;
devam eden kaçak yapılaşma sürecinin yakından izlenmesi büyük
önem taşımaktadır. Kaçak yapılaşmanın devam
ettiği bölgelerin ve kaçak yapılaşmanın getirdiği
sosyoekonomik sorunların ayrıntılı bir biçimde incelenmesi;
kaçak yapılaşmadan kimlerin rant
sağladığının açıkça ortaya konulması ve bu
sürecin durdurulması için gerekli adımların bir an önce
atılması gerekmektedir. Bu çalışmalar sürerken hâlen bu
bölgelerde yaşayan insanlarımızın yaşama
koşullarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar
yapılması ve kent yaşamına yakışmayan görüntülerin
ortadan kaldırılması gerekmektedir. Yukarıda sıralanan
sorunların tespit edilerek çözümler üretilebilmesi amacıyla
Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını
teklif ederiz.
2.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve
20 milletvekilinin, okula devam edemeyen, erken evlilik riski altında olan
kız çocuklarının korunması için yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/42)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son yıllarda artış gösteren kadına
yönelik şiddetin önlenmesi bağlamında ele alınması
gereken tedbirler, sorunun devam etmemesi ve daha da büyümemesi için önem
taşımaktadır. Bu önlemler arasında üzerinde durulması
gereken erken evlilik sorunu, maalesef 64üncü Hükûmet Programında
sınırlı ve yetersiz olarak programa
alınmıştır. Bireylerin psikolojik, sosyolojik
gelişimini ve eğitimlerini tamamlayarak aile kurması; kurulan
aile birliğinin devamlılığını
sağlıklı bir şekilde sürdürmede ve gelecek için
sağlıklı nesiller yetiştirmede de başarılı
olma olasılığını arttıracaktır. Bu nedenle
okula devam edemeyen, erken evlilik riski altında olan kız
çocuklarının korunmasına yönelik araştırma ve çözüme
yönelik çalışmalar yapmak üzere; Anayasanın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Deniz Depboylu (Aydın)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Şefkat
Çetin (Ankara)
5) Ahmet Selim
Yurdakul (Antalya)
6) Ümit Özdağ (Gaziantep)
7) İsmail Ok (Balıkesir)
8) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
9) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
10) Arzu Erdem (İstanbul)
11) Fahrettin
Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
12) Zühal Topcu (Ankara)
13) Ekmeleddin
Mehmet İhsanoğlu (İstanbul)
14) Baki
Şimşek (Mersin)
15) Nuri Okutan (Isparta)
16) Mevlüt
Karakaya (Adana)
17) Mustafa Mit (Ankara)
18) Saffet
Sancaklı (Kocaeli)
19) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
20) Mustafa
Kalaycı (Konya)
21) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
Genel Gerekçe:
Ülkemizde son
yıllarda hızla artış gösteren kadına yönelik
şiddetle ilgili gerçekleşen ve basında yer alan olaylar
şüphesiz her birimizi üzmektedir. Şiddet olayları kesinlikle
üzerinde hassasiyetle durulması ve ciddi tedbirler alınması
gereken en önemli sorunlardan biridir. Ancak konuyla ilgili yapılacak
çalışmaların başarıya ulaşması için soruna
daha geniş perspektiften bakarak çalışma yapılacak alanın
genişletilmesi gerekmektedir. Zira, gerçekleşen şiddet
olayları buzdağının görünen tarafıdır.
Kadına yönelik şiddet fiziksel boyutla sınırlı
kalmamakta, ekonomik, duygusal ve cinsel şiddet çoğunlukla ya dile
getirilmemekte ya da göz ardı edilmektedir. Kadınlarımızın
toplumsal alanda yaşadığı ekonomik, kültürel, siyasi,
eğitim ve istihdam sorunları ayrıntılı olarak
incelenecek kadar zengindir.
64üncü Hükümet Programında ele alınan konular
arasında, kadına yönelik şiddetin engellenmesi
bağlamında özellikle ele alınması gereken erken yaşta
evliliklerin engellenmesine yönelik yapılacak çalışmalar, aileye
yönelik eğitim hizmetleriyle
sınırlandırılmıştır. Erken dönemde,
diğer bir deyişle çocuk evliliklerinde kız
çocuklarının maruz kaldığı şiddetin diğer
dönemdeki evliliklere göre daha yaygın olduğu gözden
kaçmamalıdır. Uluslararası Kadın
Araştırmaları Merkezinin yaptığı
araştırmaya göre, çocuk yaşta evlenen kız
çocuklarının diğer yaş gruplarındaki kadınlara
göre fiziksel şiddete 2 kat, cinsel şiddete ise 3 kat daha fazla
maruz kaldığı belirtilmektedir. Ayrıca, çocuk gelinlerin
uğradıkları fiziksel şiddetten dolayı eşlerini
haklı görme olasılıkları da daha yüksektir. Bu durumda
yaşanan şiddetin gizli kalma ihtimali yüksek olacaktır.
İlerleyen süreçte ise tablo daha da kötüleşebilecek uygulanan şiddetin cinayet ile
sonlanması riski oluşacaktır. Ayrıca, depresif belirtilerin
çocuk gelinlerde 18 yaş üstü evlilere göre daha yaygın olduğu ve
intihar düşüncelerinin 10-17 yaşındaki evli çocuklarda evli
olmayanlara göre daha yüksek olduğu görülmüştür.
TÜİK
2014 verilerine göre, 16-17 yaş arasında 1.670 erkek, 34.629 kız
çocuğunun evlendiği bildirilmektedir. Ancak, Türkiye'de evli olan
çocuk sayısının 181 bin civarında olduğu bilgisi de
mevcuttur. TÜİK araştırmalarını 16-17 yaş
arasında sınırlandırmış ve bu
araştırmayı resmî evlilik kayıtlarına göre
yapmış bulunmaktadır. Maalesef ülkemizde çok daha erken
yaşta çocuk evliliklerinin gerçekleştiğini ve bu evliliklerin
hepsinin yasal olarak gerçekleşmediğini de bilmekteyiz.
Sorunun
çözümü için hukuk sisteminde çocuk gelin kavramının tekrar ele
alınarak kanuna göre değişiklik göstermesinin önüne
geçilmelidir. Zira, Türk Medeni Kanunu'na göre 17 yaşını
doldurmamış kızlar, Çocuk Koruma Kanunu'na göre 18
yaşını doldurmamış kızlar, Türk Ceza Kanunu'na
göre ise 15 yaşını doldurmamış kızlar çocuk gelin
sayılmaktadırlar. Kanunlar arasındaki bu uyumsuzluk, geleneksel
yaşayışa sahip ailelerin kız çocuklarını erken
yaşta evlendirmelerine karşı verilen tüm mücadeleleri sonuçsuz
bırakmaktadır.
Erken
yaşta evlenmek kız çocuklarının eğitim
hayatının da sonlanmasına neden olmaktadır. Erken
evliliklerin mağdurlarının daha fazla kız çocukları
olduğu göz önüne alındığında erken yaş
evliliklerinin daha çok kız çocuklarının eğitimini
yarıda kestiği öne sürülebilir. Bunun sonucunda ise toplumda
kadın ve erkekler arasında var olan eşitsizlik daha da
derinleşecek, kadının sosyal, kültürel ve ekonomik hayattaki
gücü zayıflayacaktır.
Millî
Eğitim Bakanlığının sunduğu bilgilere göre, 2013
yılında 174.625 öğrenci ilköğretim kurumlarını
(ilkokul ve ortaokul) terk ederken, 2014 yılında ilköğretim
kurumlarında öğrenim gören 234.932 öğrenci okulu terk
etmiştir. Ancak, açıklanan bilgilerde okulu terk eden
öğrencilerin cinsiyet bilgileri sunulmamıştır.
Eğitimine
devam edemeyen kız çocuklarımızın sayısının
ve terk nedenlerinin araştırılması, erken evlilik riskinin
göz önüne alınarak kız çocuklarının korunması ve bu
sorunun çözümüne yönelik daha ayrıntılı
çalışmanın planlanması amacıyla Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması önem arz etmektedir.
3.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş ve 23 milletvekilinin, Adanada meydana gelen suda
boğulmalara bağlı ölüm olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/43)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Adana ilinde meydana
gelen suda boğulmalara bağlı ölüm olaylarının ne
şekilde gerçekleştiğiyle sebeplerini tespit etmek amacıyla
Anayasanın 98inci İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis
araştırması açılmasını aşağıda imzası
bulunanlar olarak arz ve teklif ederiz.
1) Meral Danış Beştaş (Adana)
2) İdris Baluken (Diyarbakır)
3) Filiz Kerestecioğlu (İstanbul)
4) Garo Paylan (İstanbul)
5) Hüda Kaya (İstanbul)
6) Müslüm Doğan (İzmir)
7) Ayhan Bilgen (Kars)
8) Ali Atalan (Mardin)
9) Erol Dora (Mardin)
10) Mithat Sancar (Mardin)
11) Ahmet Yıldırım (Muş)
12) Burcu Çelik Özkan (Muş)
13) Besime Konca (Siirt)
14) Kadri Yıldırım (Siirt)
15) Aycan İrmez (Şırnak)
16) Faysal Sarıyıldız (Şırnak)
17)Ferhat Encu (Şırnak)
18) Leyla Birlik (Şırnak)
19)Dilek Öcalan (Şanlıurfa)
20) İbrahim Ayhan (Şanlıurfa)
21) Osman Baydemir (Şanlıurfa)
22) Alican Önlü (Tunceli)
23)Nadir Yıldırım (Van)
24)Tuğba Hezer Öztürk (Van)
Gerekçe:
Yaz
aylarının başlangıcı ile birlikte Adana ilinin
gündemine giren en büyük sorunlardan birisi de suda boğulmalardır.
Şehirde bulunan sulama kanalları ile baraj gölleri ve nehirlerde
sıcaktan bunalan vatandaşların kontrolsüz bir biçimde suya
atlamaları neticesinde ciddi oranlarda ölümler gerçekleşmektedir.
Kamuoyuna yansıyan verilere göre: 2008
yılında 21; 2009'da 23; 2010'da 21; 2011'de 27; 2012'de 32; 2013'te
34; 2014'te 40 kişi, 2015 yılının ilk sekiz ayında ise
27 kişi olmak üzere son yedi yılda 225 kişi boğularak
hayatını kaybetmiş, bu yedi yıllık süreç içinde toplam
92 kişi de boğulmak üzereyken kurtarılmıştır.
Bahse konu ölümlerin en büyük müsebbibi zaman içerisinde şehir içinde
kalan sulama kanalları ve kanal çevresinde yeterli güvenlik önlemlerinin
alınmayışıdır. Nitekim, 2008 yılında 14
yaşındaki bir çocuğun kanalda boğularak ölümü neticesinde
ölenin ailesinin, sorumlu tuttukları DSİ ve Büyükşehir
Belediyesi aleyhine Adana 1. İdare Mahkemesinde açtıkları
davayı kazanmaları, söz konusu ölümleri gündemleştirmiş ise
de sorumlu birimler sadece geçici çözümler ile yetinmiş, sorunun temeline
ilişkin herhangi bir çalışma yapılmamıştır.
DSİ
yetkileri bu konuda yaptığı açıklamalarda kanal
kenarlarına "uyarıcı tabelalar" koyduklarını
ve yine sulama kanalları çevresinde güvenlik bariyerleri koyma yönünde
çalışma yürüttüklerini ancak bariyer uygulamasının
"kent estetiğini" bozduğu gerekçesiyle kabul
görmediğini kaydetmiştir. Kısmen konulan korkuluklar da
işlevsizdir. Hâlihazırda "uyarıcı tabelalar"
ölenlerin çoğunun çocuk oluşu ve okuma-yazma bilmemeleri nedeniyle
işlevsel nitelikte değildir. Kuşkusuz bariyer uygulaması
yahut kanal kenarlarında güvenlik birimleri oluşturulması daha
etkin bir çözüm yöntemi olarak görünmektedir. Zira Adana Emniyet
Müdürlüğüne bağlı ekiplerin helikopterle havadan yahut yine
polis ekiplerinin karadan boğulmalardan kaynaklı ölümleri
engelleyemediği açıktır.
Harran
Üniversitesi tarafından geçtiğimiz Ocak ayında yapılan bir
çalışmaya göre; Adana'da gerçekleşen boğulma
olgularının yüzde 36,2 oranı ile en sık 11-20 yaş
grubunda yer aldığı ve tüm olguların yüzde 60,67'sinin 20
yaşının altında olduğu saptanmıştır. Bu
farkın temelinde; yeterince yüzme bilmeyen ve akıntılı
ortamda, arkadaş gruplarıyla oyun havasında hareket etme ve grup
psikolojisi içinde kendini çekememe rol almaktadır. Adana'nın nüfus
yoğunluğu yüksek olan bir il olması, özellikle genç nüfus
oranının yüksekliği, sulama kanallarının şehir
içinden geçmesi nedeniyle su kaynaklarına ulaşımın kolay
olması, oyun ve serinleme anlamında yeterince alternatifin
bulunmaması ve denetim yetersizliği gibi nedenler suda boğulan
20 yaş altı çocuk ve ergenlerin sayısındaki
artışı açıklamaktadır. Yine Adana'da gerçekleşen
suda boğulma vakalarının yerlerinin dünya geneline göre
farklı olmasının temelinde Adana şehrinin
yakınında çok sayıda sulama amaçlı kanalların
bulunması yer almaktadır.
Belirtmiş
olduğum hususlar Adana'da meydana gelen suda boğulma kaynaklı
ölümlerin ülke gündeminde ciddi bir yer işgal ettiğini
açıklamaktadır. Üstelik söz konusu vakıaların gün geçtikçe
artması bu sorunun acilen gündemleştirilmesini ve bu yönlü bir
çalışma yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu
nedenle suda boğulmalardan kaynaklı ölümlerin detaylı bir
biçimde araştırılması, sorun ve sorumluların tespit
edilmesi için bir araştırma komisyonu kurulması için işbu
meclis araştırmasını talep etmek gerekmiştir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Şırnak
Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından, Uludere'de
meydana gelen olayla ilgili sürecin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2015
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin, Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
29/12/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 29.12.2015 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
28
Aralık 2015 tarihinde, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve
arkadaşları tarafından verilen (419 sıra numaralı),
"28/12/2011 tarihinde Roboski'de savaş uçaklarından atılan
bombalar ile katledilen 34 sivil vatandaş için
başlatılmış olan, ve önce Uludere Cumhuriyet
Başsavcılığı kararı ile dosyada gizlilik
uygulanan daha sonra Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının görevsizlik kararı
verdiği, en son Genelkurmay Başkanlığı Askerî
Savcılığının takipsizlik ile üstünü örtmeye
çalıştığı dava ile ilgili hukuki sürecin ve katliam
ile ilgili bütün detayların" araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 29/12/2015 Salı günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Ertuğrul
Kürkcü
Buyurun
Sayın Kürkcü, İzmir Milletvekili. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu
araştırma önergesinin lehinde tutum takınmanızı
istiyoruz, çünkü dört yıldan beri hakları ve hukukları
kendilerine iade edilmemiş 34 insanın ailesi, yakınları ve
bir bütün olarak Kürt halkı karşısında ödenmesi gereken bir
borç var. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu meseleyi ilk defa
tartışmıyor. Katliamın hemen ardından kurulan bir
araştırma, İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun bir alt
komisyonuyla bu hakikati ortaya çıkarmak için Meclis adım attı.
Ancak bu komisyonun Meclisin önüne getirdiği hakikat, hakikat olmayan bir
şeydi. Döndü ve Kürt halkına, Türkiye halklarına dedi ki: 34
köylüyü uçaklar vurdu. Kimin vurduğunu ve niye vurduğunu bilmiyoruz. Kastı
da bilmiyoruz. Hiçbir şey bilmiyoruz. Ancak bunun kocaman bir yalan
olduğu bugün çok daha iyi ortada. Çünkü bu Meclis araştırma
komisyonunun, İnsan Hakları Komisyonunun incelemesiyle aynı
sırada cereyan eden bir adli kovuşturma aslında bütün gerçeği
hiç değilse tanıklar düzeyinde ortaya çıkardı. Hepimiz
şimdi biliyoruz ki, Genelkurmay Askerî
Savcılığının Necdet Özeli, dönemin Genelkurmay
Başkanını soruşturmadan bağışık tutmak
için verdiği kararda dayandığı olguları,
iddiaları çürüten bir sonuç verdi. Sürecin her aşamasında,
Roboskide, Türkiye sınırının 5 kilometre ötesinde vurulan
köylülerin herhangi bir biçimde bir şiddet olayının parçası
olmadığını, onların köylüler olduklarını ve
siviller olduklarını, her düzeyde
2. Ordu Komutanlığı
İstihbarat Subaylığı, Batman 2. İHA Filo
Komutanlığı, Diyarbakır 2. Hava Kuvvet
Komutanlığı, Şırnak Jandarma Komando Tugay
Komutanlığı, İHA komutanlıkları tarafından
üstlerine söylendi ki: Bunlar sizin söylediğiniz gibi terörist değildir.
Bunları vurmak büyük bir hata olur.
Ancak,
gene, Genelkurmay Başkanlığı askerî
savcılığının verdiği kararda görüldüğüne
göre, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel kendisi, bizzat, kendi evinden
hava harekâtı için emir verdi ve o gece 34 köylü göz göre göre, herkesin
gözleri önünde, hakikat önümüzden akıp giderken Teröristtir. denilerek
öldürüldüler. Uluslararası savaş hukukuna göre teröristler de böyle
öldürülebilir mi? Bu bahsidiğer, bunu bir kenara bırakıyorum ama
Şüphe sanık lehinedir. ilkesi bu olayda tamamen çöpe
atıldı ve bir katliamla karşı karşıya
kaldık. Meclis bu katliamın arkasındaki saikleri ve
katliamın faillerini bugüne kadar ortaya çıkartmadı ama halk, bu
konuya ilgi gösteren insan hakları savunucuları, tek tek gazeteciler
bu olayın peşini bırakmadılar. Şimdi artık
sabittir ki bu katliam, esasen, sözüm ona bir askerî politik zafer ümidiyle,
PKKye karşı bir üstünlük sağlama kastıyla, arada
sivillerin de olabileceği göz önüne alınarak, Buna değer.
denilerek köylülere ateş açılmıştır, öldürülmüşlerdir
ve ondan sonra da onlardan seslerini kesmeleri istenmiştir.
Bugün
Kürt halkının her kesiminde, her yerde bu katliamın
acısı yüreklerdedir, bununla ödeşilmemiştir, bu acı
soğumamıştır ve her yeni acıyla birlikte bu acı
depreşmektedir. Meclisin, o nedenle bu meseleye el atması acil bir
zorunluluktur. Yoksa şimdi yeniden girdiğimiz savaş ve
çatışma ikliminde her yeni ölümle birlikte Roboski yarası yeniden
kanamakta, herkes yeniden bir kere daha devlet ile halk arasında
artık bir daha ortaklık, barışma olabileceğine dair
umutlarını bir kenara bırakmaktadır. Ruhi bir kopuş,
her gün asidin demiri kemirdiği gibi, pasın demiri kemirdiği
gibi halklarımız arasındaki dokuları kemirmektedir. O
nedenle Meclis, belki de, belki de şunu yapabilir: Yürütmenin
egemenliğinden kendisini kurtarabilirse Kürt halkının önüne
hakiki bir tablo koyabilir. Gerçek budur, hakikat budur; sizinle
yüzleşiyoruz, ödeşiyoruz. Askerin yaptığı, Hükûmetin
yaptığı bu katliamı biz kabul etmiyoruz. diyebilir. O
zaman, hakikaten bir yeniden ortaklık kapısı açılabilir.
Bu katliamın sorumluluğunun Necdet Özel ve dönemin
Başbakanı Tayyip Erdoğanda olduğuna zerre kadar şüphe
yoktur. Çünkü zaten Genelkurmay Başkanlığı katliamın
ardından yayınladığı bildiriyle, kendilerinin bu
katliamı sınır ötesi harekât yetkisine dayanarak
yaptıklarını söylemiştir. Buradaki yanlış,
sınır ötesi harekât yetkisinin kendilerinde
olmadığıdır; doğrusu, sınır ötesi harekât
yetkisinin Hükûmette olduğudur. Hükûmet adına vur emri yetkisinin
angajman kuralları dolayısıyla Başbakan Tayyip Erdoğan
tarafından kullanıldığı da apaçık bir hakikattir.
Bu iki yetkili bu katliama karar vermişlerdir. Şimdi bu katliamla
bütün Türkiye ödeşmek zorunda kalmaktadır asıl failler
ödeşmedikleri için.
Sevgili arkadaşlar, derim ki Meclis bu işe tekrar el koysun.
Bu işe el koyduğu zaman aslında Kürt sorunu dediğimiz
şeyin anatomisinin bu olayda da kendisini ortaya
çıkarttığını görecektir. Çok açıktır;
Türkiyeyi yönetenler, Kürt halkıyla Kürdistan devrimcileri arasında
herhangi bir ayrım gözetmemektedirler, onların bir ve aynı
şey olduğuna karar vermişlerdir. Nitekim bugün Surda, bugün
Silopide, bugün Vartoda, başka yerlerde sürüp giden harekâtların
hepsi de bu mantıkla süregitmektedir. Öyle mi; siz onlar arasında bir
ayrım yok mu diyorsunuz. O zaman, bu ayrım yoksa karşı
karşıya kaldığınız şeyin bir terör
vakası olduğunu da söylemekten vazgeçeceksiniz. Başka bir
şey var demektir. Bir halk isyanıyla karşı
karşıya olduğunuz hakikatiyle yüzleşeceksiniz.
İkincisi:
Halk da aslında kendisini Kürdistanın tamamının bir
parçası olarak görmektedir, bir Kürdistan iç pazarı olduğu
mantığıyla hareket etmektedir, değişilecek mallara
ulaşabilmenin en kısa, en kolay, en ucuz ve en verimli yolunun
sınırın öte tarafında olduğunu bilmektedir, burada bir
iç pazar bulunduğu bilgisiyle hareket etmektedir. Bu iki hakikatin birbiriyle
çatıştığı yerde doğmuştur Kürt meselesi. Bu
meseleyi çözebilmek bakımından da bu katliamı Meclis
aydınlatırsa çok önemli bir iş yapmış olacaktır.
Bunu aydınlattığı zaman, bugün karşı
karşıya kaldığımız çatışma durumunu
anlamak için ileriye doğru bir adım atacaktır.
Bakın,
bizim Türkiyeyi yönetenler; Başbakanımız,
Cumhurbaşkanımız ne kadar müşfiktirler
isyancıları anlamak bakımından. DAİŞte
haklı bir öfke, haklı bir isyan görebilenler, bugün Türkiye'de
şiddetle başa çıkmak için ayağa kalkanların hiçbir
hakkı olmadığından yüzde yüz emindirler, onlara siyasi
lügatta bulunabilecek en ağır sözcüklerle saldırmaktan imtina
etmemektedirler.
Meclis
-gerçekten ben ummak istiyorum bu Meclise girdiğim günden beri- bir gün
olsun 2000lerin başında Irak Savaşı başlarken
gösterdiği gücü gösterebilecek midir; Amerika Birleşik Devletlerinin
Iraka saldırı çağrısına hayır cevabı
vererek egemenlerin kararına itiraz edebilen ve bu yüzden de Türkiyeye
bütün dünyada büyük bir itibar kazandırabilen bir Meclis hâlini yeniden
alabilecek midir? Eğer Kürt halkına karşı, o gün Iraka
karşı tavrını yeniden takınabilirse, ona yönelik
askerî harekâtlara karşı ayağa kalkabilirse bu Meclis, hakikaten
bütün Türkiyenin Meclisi olacaktır, o zaman o Meclisin altında
yaşamak için şimdi gönülleri kararmış olan Kürtler de bir
kere daha düşüneceklerdir yoksa önümüz hiç de çok aydınlık
gözükmüyor.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kürkcü.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bostancı
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın konuşmacı, Uluderede
yaşanan olayla dönemin Başbakanı arasında bir illiyet
bağı kurmuştur. O çerçevede bizim geçmişteki Genel
Başkanımıza yönelik bir durum vardır. 69a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN
İki dakika Sayın Bostancı, başka bir sataşmaya
meydan vermeden.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün HDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubu eski Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; Uluderede yaşanan hadise talihsiz bir hadisedir. Ben
Şırnaka da gittim, orada o acıyı çeken insanlarla da
kucaklaştım. O dönemde yaşanan bu acıya bütün millet sahip
çıktı. Buradaki diskurda, söylemde ifade edildiği gibi Kürt
halkının, Kürt halkının acısı demek doğru
bir tavır değil, insanlığın acısıdır.
Nerede bir mazlumiyet varsa insanlığın acısıdır.
Sürekli acıları etnik bir hapishaneye sokmaya çalışmak iyi
bir dil değil, barışçı bir dil değil, bir kere bunu
söyleyeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Roboskiyi andınız mı bu sene?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) İkincisi, yaşanan evet, talihsiz bir
hadisedir. Nice talihsiz hadiselerden birisidir. Bu ülkede otuz
yıldır terör var, otuz yıldır öldürülen insanlar var, otuz
yıldır gözlerine bakılamayacak çocuklar var. Biz barış
istiyorsak hepsine ilişkin kucaklayıcı bir dili kurmak
durumundayız. Etnik hapishanelerin içinden barışçı diskur
çıkmaz. Hele hele, bu ülkede birlik ve beraberlik istiyorsak dilimize
dikkat edeceğiz. Yaşanan bu tür dramatik olaylarla ilgili elimizde
hiçbir delil, ispat olmaksızın illiyet bağları kurmak ve bir
tür siyasal hesap duygusuyla Recep Tayyip Erdoğanla
bağlantılı filan gibi laflar etmek doğru değildir.
Eğer barış talep ediyorsanız, bu siyasal dil bir
barış dili değildir arkadaşlar.
Öte
yandan, kürdistan devrimcileri ile Kürt halkı arasında bir fark
yok. ne demek! Kürt halkı kim? Sadece orada oturan insanların
oylarını oraya getiren insanlar değil ki. Aynı zamanda Kürt
halkı, burada çok farklı partilerden insanlara oy veren insanlar. Sizin
kürdistan devrimcisi dediğiniz teröristlerdir ve o teröristler
barikatların arkasına geçtikleri için o insanlar acı çekiyor,
oraları terk etmek durumunda kalıyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Siz Kürt halkının gerçek
acısını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla)
ve onlara bu acıyı yaşatan
teröristleri görün.
Saygılarımla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bostancı.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Baluken
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın hatip konuşması
sırasında bizi acıları etnikleştirmekle ve etnik
hapishaneden çıkmamakla suçladı. Dolayısıyla, grubumuza
açıktan bir sataşmada bulundu. Ona Ertuğrul Bey cevap verecek.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kürkcü.
Lütfen
başka bir sataşmaya meydan vermeyelim.
İki
dakika süreniz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, niye söz verdiniz?
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Sayın Başkan, niye söz veriyorsunuz ki?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Dinlemediniz mi?
2.- İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcünün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Size cevap verebilmem için söz verdi. (HDP
sıralarından alkışlar)
Naci
Bey, bir tek olaydan söz ediyoruz, birçok olaydan değil, Roboskideki katliamdan.
O köyde hiç Türk yaşamıyor, Arap da yaşamıyor, eskiden
Ermeniler yaşarmış, onların mezarlarını gördük
fakat onlar da yoklar. Dolayısıyla, öldürülenler arasında Kürt
olmayan hiç kimse olmadığı için
Bu ölüm, evet, ben Kürt
değilim, beni de etkiliyor ama esasen Kürt halkının Kürtçe
konuşan, o tarihe, o kültüre, o coğrafyaya ait olan insanların
canını yakıyor ve Türkiyedeki mesele de
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Herkesin, herkesin Ertuğrul Bey.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Türkiyede herkesi yaksaydı, Sizi de bak, sonra
teröristlikle itham ederim, ona göre, kesin sesinizi. demezlerdi Türkiyeyi
yönetenler. Herkesin içini aynı şekilde yakmadı. Herkesin
annesinin, babasının, kardeşinin, akrabasının
canını öncelikle yakıyor ve bu acıyı da niyeyse
Türkiyede en çok Kürtler çekiyor çünkü kitlesel olarak bir şeye itiraz
ediyor, en çok kurşun onlara isabet ediyor, en çok dayağı onlar
yiyor, en çok sürgün edilenler onlardır.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Siz olmasanız daha az kurşun yiyecekler
Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Bütün bunlar nedeniyle ortada bir ulusal mesele, ortada bir
hak meselesi, bir kimlik meselesi olduğu için kimliklerden söz ediyoruz.
Yoksa, ekmek davası için isyan edenin davasını da takip ediyoruz
ama ekmek davası için isyan edenler başka bir kategoride muamele
görüyorlar. Burada ise başka bir çatışmayla karşı
karşıyayız. Her şeyi adlı adınca
çağırmak, her şeyi olduğu gibi adlandırmak
doğrusudur. O yüzden Türkiyenin bir Kürt meselesi vardır, bu
kapsamdadır karşı karşıya kaldığımız
her şey, adını doğru koyarak çözmek zorundayız.
Karşı karşıya kaldığımız mesele bir
terör meselesi değil, bir hak meselesidir. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyoruz.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Şırnak
Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından, Uludere'de
meydana gelen olayla ilgili sürecin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2015 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin, Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk
söz, Mehmet Bekaroğlu İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerine söz
aldım.
Bugün
burada konuştuğumuz konu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en trajik
konularından biri; 34 insan öldü, bunların 19u çocuktu.
Değerli
arkadaşlarım, bu insanların niye öldüğü, bu ölümlerin
sorumlularının kim olduğu maalesef bilinmiyor. Cumhuriyet
tarihinde benzer onlarca olay gibi bu olayın da üstü örtüldü, gerçek olan
bu. Kaza mı, ihmal mi? İşte, bu kafilenin içinde bulunan
insanların terörist olduğu mu sanıldı? TSK bunu nasıl
ayıramadı? Bütün bu sorular havada duruyor. Çünkü hem yargı
sürecinde hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin -sanıyorum- İnsan
Hakları Komisyonunun alt komisyonunda bu dava açılmadı.
Bildiğiniz gibi, ilk dava Diyarbakırda, Şırnakta, daha
sonra askerî mahkemeye havale edildi konu, askerî mahkemeler de yine bildiğiniz
gibi takipsizlik kararı verdiler. Meclis komisyonu da hiçbir üst düzey
yani o günden sorumlu olan insanların ifadesine ya da görüşüne
başvurmadan karar verdi ve olayın üstü örtüldü.
Şimdi,
arkadaşlar, dönemin Başbakanı, dönemin Genelkurmay
Başkanı sorumludur, değildir, bunu bilmiyoruz yani bu
şekilde de suçlamıyoruz ama o gün olup biten her şeyden elbette
bu ülkeyi yönetenler sorumludur. Dolayısıyla, mahkemelerin de, Meclis
komisyonlarının da onların bilgilerine başvurması
gerekiyor. Bu konu, yani 34 insanın öldüğü, cumhuriyet tarihinin bu
en trajik konusu maalesef aydınlatılamamıştır. Bu konu
aydınlatılamadığından dolayı ondan sonra benzer
onlarca olay oldu, insanlarımız ölmeye devam ediyor, çocuklar ölmeye
devam ediyor ve biz susuyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi susuyor. Böyle bir
hakkımız yok, böyle bir lüksümüz yok değerli
arkadaşlarım.
Bu insanlar yanlışlıkla, kimin
tarafından, emri kim verdi, neler oldu
Bu gelen kafilenin gerçekten daha
evvel de -kimileri kaçakçılık diyor, kimileri sınır ticareti
diyor- bu işleri yaptığı bilinmiyor muydu? En basit
sorulara bile ne mahkemelerde ne de Meclis araştırma komisyonunda
cevap verildi değerli arkadaşlarım. Tek bir şüpheli de yok.
34 insan ölmüş, 19u çocuk ama bir tek şüpheliye soru
sorulmamış. Ne olmuş belli değil, kim vurduya gitti.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; aslında burada büyük bir insanlık trajedisi üzerinde
konuşuyoruz ama esas sorun hukuktur. Burada, sadece 34 kişi
katledilmedi, esasen hukuk katledildi ve katledilmeye devam ediyor değerli
arkadaşlarım. Eğer bir ülkede bunun gibi olaylar cezasız
kalıyorsa, eğer bir ülkede hikmeti hükümetten söz ediliyorsa,
böylesine büyük olayların üstü örtülüyorsa, devlet sırrı
böylesine hoyratça kullanılıyorsa o ülkede demokrasinin
varlığından söz edemeyiz, insan haklarından söz edemeyiz, o
ülke karanlıktan kurtulamaz değerli arkadaşlarım,
değerli dostlarım. Şu anda Türkiyenin
yaşadığı problem budur.
Bugün burada sadece Roboskiyi değil, aslında
Türkiyeyi konuşuyoruz. Bir dönemin üstü örtüldü, 1990lı
yıllar. Ben hatırlıyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinden
çok sayıda arkadaşlarım bu cümleyi tekrarlarlardı, Üstü
örtüldü. derlerdi, Bunların hesabının sorulması
gerekiyor, hukuk devleti. diyorlardı. Peki, kendi dönemlerinde Roboski
gibi kaç tane olayın
üstü örtüldü? Ne oldu? Yani, hukuk başkalarına lazım olunca
neredeyiz değerli arkadaşlarım? Faili meçhuller ne oldu? Ben
hatırlıyorum dönemin Sayın Cumhurbaşkanının ve
şu andaki Başbakanın Bizim dönemimizde hiçbir şekilde
faili bulunmayan olay kalmayacak. diye yaptıkları
açıklamaları. Peki, Roboskinin failleri nerede? 34 insan niçin öldü
değerli arkadaşlarım?
Değerli
milletvekilleri, hukuk devletinde devlet her şeyi hukuk içinde yapmak
zorundadır, terörle mücadeleyi de hukuk içinde yapmak zorundadır,
yoksa devletin meşruiyeti tartışılır. İşte,
böylesine olayları örterek bu devleti hukuk devleti olmaktan
çıkarıyoruz. Eğer hukuk olmazsa, eğer hukuk herkes için
geçerli olmazsa, eğer sokaktaki insan kendisine bir haksızlık,
bir yanlışlık ulaştığında hakkının
kendisine teslim edileceğine inanmazsa, bu inancını kaybederse o
ülkede hiçbir şey olmaz, insan haklarından falan söz edemeyiz,
demokrasiden falan söz edemeyiz, bunlar yalan olur; ekonomi de olmaz, ticaret
de olmaz, hiçbir şey olmaz. Böylesine bir devlette hukukun
işlemediği bir yerde kim nasıl yatırım yapacak,
nasıl büyüyecek, nasıl gelişecek, bu kadar işsiz insanlara
nasıl iş bulacaksınız? Hayır, arkadaşlar, hukuk
olmazsa hiçbir şey olmaz ve ülke giderek karanlığa doğru
yuvarlanır, kimse kusura bakmasın. Ülkemiz maalesef
karanlığa doğru yuvarlanıyor. Bugün ülkemizin bir
bölgesinde yaşanan olaylar gerçekten cumhuriyet tarihinde görülmedi
değerli arkadaşlar. 1990lı yıllarda benzer olaylar
yaşadık, faili meçhuller yaşadık, terör çok arttı, o
bölgede köy boşaltmalarından insan hakları ihlallerine kadar
dünya kadar olaylar yaşandı ama olaylar kırsal kesimde
ağırlıklı bir şekilde oluyordu. Hiçbir zaman
Türkiye'nin bir bölgesinde, şehirlerde böylesine bir olay görülmedi,
yaşanmadı. Ağzımızı açtığımız
zaman hemen taraflar bizi bir tarafa doğru itmeye
çalışıyor. Öyle değil arkadaşlar, burada taraf
olunmaz.
Geçtiğimiz
gün bu kürsüden arkadaşlarımız çıkıp konuştular.
Bir milletvekili, kadın milletvekili çok üzülerek izledim- çocuk
ölülerini annelerinden kimlerin öldürdüklerine bakarak ayırdı. Böyle
bir lüksümüz yok değerli arkadaşlar. Bu ölüler bizim ölülerimizdir,
bu ülkenin yurttaşlarıdır. Roboskide bundan dört sene evvel
katledilen insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıydı. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları katledilmişse bu ülkenin hukuku,
yargısı, bu ülkenin Meclisi bu konuyu araştırır
eğer siz onları özde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul
ediyorsanız, ama etmiyorsanız, özde ve sözde diye bir gündeminiz
varsa o zaman bu insanlar da ben bu ülkenin yurttaşları
mıyım diye düşünmeye başlarlar. İşte Kürt
meselesi, işte çocuklarımızı kaybettiğimiz mesele
budur. Yıllardan beri ülke vatandaşlarının bir grubu özde
vatandaşlar kabul edilmediğinden dolayı bu
sıkıntıları yaşıyoruz. Bugün Diyarbakırda,
Şırnakta yaşadığımız, Cizrede, Silopide
yaşadığımız sorunun temelinde bu var. Evet, terör var;
evet, terörle mücadele edilecek, bir şey demiyoruz buna. Hiçbir ülke,
hiçbir egemen devlet kendi ülkesinin bir bölgesinde başka silahlı
insanların dolaşmasına göz yumamaz. Ama bu iş bundan ibaret
değildir değerli arkadaşlarım, bu iş bunun çok
ötesindedir. Evet, biliyoruz, o hendekleri boşaltmaya, o barikatları
kaldırmaya Türkiye Cumhuriyeti devletinin, TSKnın gücü yeter, öyle
de olacak ama bunu yaptığınız zaman ne kadar insan
öldürürseniz öldürün bu meseleyi çözmüş olmayacaksınız.
Dolayısıyla, bu meseleyi çözmek için başka bir şey daha
yapmanız gerekiyor. Bunlardan en önemlisi Roboski gibi olayları
aydınlatmaktır değerli arkadaşlarım, hukuku
işletmektir değerli dostlarım, eşit
yurttaşlığı hayata geçirmektir. Eşit
yurttaşlığı hayata geçirmeden hiçbir şeyi
çözemeyeceksiniz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bekaroğlu.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde
ikinci söz Levent Gök, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) İstanbula terfi ettirdiniz beni Sayın Başkan.
BAŞKAN
Evet. İstanbul yazılmış, hayırdır
inşallah. Ankara Milletvekili, düzeltiyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz
araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Aslında bu konuyu dört yıl boyunca bu Mecliste de çok
tartıştık ama bu Meclisin yeni bir Meclis olması ve konuyu
izlemeyenler açısından Uludere gerçeğinin bir kez daha
anlatılmasında yarar görüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün dördüncü yılını
dolduran Uludere, Roboski olayında adalet niçin gerçekleşmedi bu zamana
kadar ve gerçekleşme umudu var mı? Adalet gerçekleşmedi.
Sanılır ki olay çok karışık, çok bilinmeyenli bir
olay. Hâlbuki Uludere olayında adaletin gerçekleşmemesinin yegâne
nedeni olayın çok net olmasıdır, her şeyin orta yerde,
bilinebilir olmasındandır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 28 Aralık 2011 tarihinde,
Roboskide yaşayan 34 gencimizin aileleri onları sabahın alaca
karanlığında gözlerinden öperek uğurladılar;
Irakın öbür tarafında, tam altı yedi saatlik bir yoldan sonra,
katırlarla gidilen ve karda kışta gidilen bir yoldan sonra
günlük 100-150 milyon liralık bir nafakayı çıkartmak
amacıyla giden 38 kişilik kafileden dönüşte 34 gencimiz, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin açtığı bombalar sonucunda
hayatını kaybetti, 4 tanesi yaralı olarak kurtuldu.
Bu
olay o günlerde saklanıldı değerli arkadaşlarım.
Birtakım ajanslar Uluderede, Roboskide 34 kişinin
öldürüldüğünü bildirdikleri hâlde olay örtbas edilmeye, saklanılmaya
çalışıldı; sanki ölen grubun bir PKKlı grup
olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Maalesef
algı o denli güçlüdür ki, bugün dahi, bu konuyu konuştuğumuz
şu saatte dahi, aradan dört yıl geçmesine rağmen, bu algı
Türkiye'nin pek çok tarafında böyle değerlendirilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, sevgili yurttaşlarım; o gün Roboskide ölen
34 yurttaşımızın tamamı çocuktu, büyük bir
çoğunluğu genç insanlardı ve hiçbiri de herhangi bir örgüte
mensup insanlar değillerdi. Bu gerçek biliniyor muydu o bombalama
yapılırken? Evet, biliniyordu ve zaten acı gerçek de burada
gizliydi.
Peki,
biliniyorsa niçin bombalandı bu çocuklar, bu gençler? Değerli
arkadaşlarım, MİT kendini sakladı ta o günden bu zamana
kadar. MİT dedi ki: Benim olayla hiçbir alakam yok. Ben hiç istihbarat
bilgisi vermedim. Askerler dediler ki: Biz görevimizi yaptık. Siyasal
iktidar kendini gizledi. Ama sonunda, bugün gelinen noktada, MİTin de,
siyasal iktidarın da ve Millî Güvenlik Kurulunun da işin içinde
olduğu bir olayı tartışıyoruz. Bu olay, öyle
sıradan bir olay değil. Bir kişiye atfen kusur bulunacak bir
hadise değil. Devletin tüm üst kademesini ilgilendiren bir olay.
Nasıl mı?
Değerli
arkadaşlarım, 28 Aralık günü Irakın öbür tarafına
giden 38 yurttaşımız tam beş altı saat insansız
hava araçları tarafından izlendi. Sonunda, bunların,
aslında kaçakçı olduğuna karar verildi ama o anda MİTten
gelen bilgi, içlerinde PKKnın askerî kanat sorumlusu Bahoz Erdal (Fehman
Hüseyin)in olduğu bilgisi ulaştırıldı askerî
yetkililere; denildi ki: Fehman Hüseyin sınırdan geçecek ve
eylemlerde bulunacak.
Kimdir
Bahoz Erdal ya da Fehman Hüseyin? PKKnın silahlı kanadının
en üst sorumlusu; Türkiyede meydana gelen pek çok terör olayının
planlayıcısı, azmettiricisi.
İşte,
böyle duyumlar alınınca karargâhta, Genelkurmay karargâhında,
her yerde bütün bunlar değerlendirildi ve hepsi değerlendirildikten
sonra bunların kaçakçı oldukları ama içlerinde Fehman Hüseyinin
de olduğu bilgisine o denli güvenildi ki düğmeye basıldı.
Dolayısıyla, Uludere olayında operasyon kararı
alınırken, öldürülen 34 gencimizin ve yaralı olarak kurtulan 4
kişinin kaçakçı olduğu kimliği biliniyordu ama içlerinde de
Fehman Hüseyinin olduğu farz ediliyordu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tablo karşısında
harekât emrini verenler, uçaklara bombalama emrini verenler şu kritik
kararı aldılar: Peki, biz bu grubu bombalarsak ne olur? Bu grubu
bombalar, Fehman Hüseyin de içlerinde ölürse Türkiye kamuoyu bunu meşru
görürdü. Siyasal iktidar açısındansa Fehman Hüseyin gibi bir örgüt
liderinin yakalanması önemli bir siyasi kazanç sağlayacaktı ve o
zaman işte, kritik nokta buradadır- hava harekâtının
onayı Genelkurmay İkinci Başkanınca Genelkurmay
Başkanına sunuldu. Peki, Genelkurmay Başkanı o zaman
neredeydi? Genelkurmay Başkanı o saatte Ankarada Millî Güvenlik
Kurulu toplantısındaydı. Kendisine telefonla bilgi verildi ve Genelkurmay
Başkanından onay alındı değerli
arkadaşlarım. Ne zaman alındı? Millî Güvenlik Kurulu
toplantısı sırasında. Yani 28 Aralık 2011 tarihinde
yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısında hangi üyeler varsa,
zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Millî Güvenlik Kurulunun
asker ve sivil yetkilileri bu harekâttan haberdardılar ve her biri
ellerini ovuşturarak Fehman Hüseyinin vurulmasını beklediler.
Ben,
Meclis İnsan Hakları Komisyonunda görev yaptım. O Komisyonda
görev yaptığım zaman muhalefet şerhimde Millî Güvenlik
Kurulunda bu olayın tartışıldığını
ifade ettiğim zaman kızılca kıyamet koptu Nasıl olur
ki devletin üst kademesini suçlarsınız? diye. Ama değerli
arkadaşlarım, nitekim, o muhalefet şerhimizi verdikten tam dokuz
ay sonra Genelkurmay Askerî Savcılığının vermiş
olduğu takipsizlik kararına aynen şu cümleler geçti, denildi ki:
Genelkurmay İkinci Başkanı konunun onayını almak
maksadıyla Millî Güvenlik Kurulu toplantısı nedeniyle
toplantıda bulunan Genelkurmay Başkanına telefonla konuyu iletti
ve onay aldı. Bu, Genelkurmay Askerî
Savcılığının takipsizlik kararına geçmiş bir
belgedir değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla
Millî Güvenlik Kurulunun da içinde bulunduğu bir karar sürecinden geçen
olayda gerçekler yine saklanmaya, karartılmaya, üstü örtülmeye çalışıldı.
Zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin o
günlerde olayı başka açıdan değerlendiriyordu ama
İdris Naim Şahin de vicdanının sesini dinledi. Yine, ben,
muhalefet şerhimde MİTin o bilgiyi verdiğini, hatta Millî
Güvenlik Kurulu toplantısından bir gün önce Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğine PKKnın sınırdan geçeceği
bilgisinin yazılı olarak
ulaştırıldığını söylediğim zaman da
yine eleştirilmiştim. Ama zamanın İçişleri
Bakanı, Uludere olayının olduğu zamanki İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahin tam üç yıl sonra, 24 Kasım
2014 tarihinde çıktı basının karşısına ve
aynen şunları söyledi; güya MİT kendisini saklıyordu,
haberi yoktu, istihbarat bilgisi vermemişti ama o zamanki İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahin dedi ki arkadaşlar, aynen
şöyle: MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey
MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri bizzat
telefonla aranarak Bahoz Erdalın hududu geçeceği
bildirilmiştir. Silahlı Kuvvetlerin yetkilileri bilginin doğru
olup olmadığını defaatle sormasına rağmen
MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit
etmiştir. Sonuçta, MİTten gelen birden fazla resmî istihbarat
raporları ve sözlü telefon bilgileri üzerine, maalesef, Uludere olayı
yaşanmıştır. demiştir İdris Naim Şahin.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuyu o zamanlar da tartıştık.
İşte, ortaya çıkan bu bilgiler, Uludere olayının
tekrar görüşülmesini, tekrar Meclisin duruma el atmasını bizlere
âdeta emrediyor. Neden emrediyor? İnsanlık adına emrediyor,
vicdan adına emrediyor, ahlak adına emrediyor. Çünkü orada ölen çocukların
tamamı aslında korucu ailelerin çocuklarıydı. O
çocukların hiçbiri PKKyla bağlantılı değildi ama o
çocuklar vurulduğu zaman dahi devletin yetkilileri vurulmayı
bildikleri hâlde dahi olay yerine gidip yaralıları
kurtarmadılar. Ölenlerin bir kısmı kan kaybından ve
soğuktan maalesef öldü.
Dolayısıyla
Uludere olayında, Roboski olayında devletin başından sonuna
kadar aklı iflas etmiştir. Devlet aklı bu konuda
çözülmüştür değerli arkadaşlarım. Ama Uluderede
yaşayan aileler bu olaydan tam sekiz ay sonra tam bir insanlık dersi
vermişlerdir. 21 Ağustos 2012 tarihinde Uluderede askerlerimizi
taşıyan bir araç devrildi; aynı köyde, 34 gencimizin öldüğü
köyde, 9 askerimiz şehit oldu, 4 asker yaralandı. O askerî araç
devrildiği zaman, o askerî aracın yanına gidip
şehitlerimizi, askerlerimizi, yaralılarımızı, asker
yaralılarımızı çıkartanlar çocukları Türk
Silahlı Kuvvetleri mensupları tarafından öldürülen ailelerin
anneleriydi, babalarıydı. Dolayısıyla onların
kesinlikle bir PKK bağı yoktu, hepsi ülkesine bağlı
insanlardı, askerlerimize yardım ettiler, onları, cenazelerini
ve yaralı hâlde çıkartıp hastaneye yetiştirdiler ama dört
yıldır biz o insanlara bir elimizi uzatıp adalet duygusunu
veremedik. Yazık oluyor. Duygusal kopuş yaşıyorlar.
Ben
diliyorum ki Meclis bu konuya el atacaktır ve sorunu çözümleyecektir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gök.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerinde son söz aleyhte olmak üzere
Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili
Buyurun
Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP
grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
28
Aralık 2011 tarihinde Şırnak Uluderede, Irak
sınırında yapılan hava harekâtı sonucu meydana gelen
ölüm olaylarının araştırılması için bir komisyon
kurulması HDP Grubunca talep edilmekte ve bu görüşmelerin de bugünkü
gündemde gerçekleştirilmesi istenmekte.
Uluderede
34 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan bu olay hepimizi
derinden üzmüştür. Gerçekten hiçbir vicdan böyle bir vahameti kabul
edemez. O gün hepimiz -Mecliste olanlar var- olayı
kınamıştık ve bu olayın sorumlularının
tespiti için, bulunması ve cezalandırılması için gereken
neyse, herkesin, her kurumun üzerine düşen görevi yapması
gerektiği hususunda tüm siyasi partiler bir görüş birliği
içerisindeydi. Bu olayın gerçekleşmesinin hemen akabinde yürütme
olarak Hükûmet ve ilgili bakanlıklar devreye girerek idari
soruşturmaları başlatmıştır.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Karanlık dehlizlerde mi?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Yasama olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Hakları Komisyonu konuyu ele alarak
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ne söylemişti Sayın
Erdoğan? Bu soruşturma karanlık dehlizlerde kalmayacak.
demişti.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla)
bir alt komisyon oluşturarak bölgede inceleme yapıp
raporunu Meclise sunmuştur.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Karanlık dehlizlerde mi
kaldı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Sayın Tanrıkulu, bir dinleyin, daha yeni
başladım, anlatacağım.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Bekliyorum.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Siz İnsan Hakları Komisyonundaydınız
herhâlde.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Başkan Vekiliydim, evet.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Başkan Vekiliydiniz.
Bu
olayı araştırdınız, alt komisyonun üyesi de Sayın
Göktü.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Hep beraber ağladık, hep
beraber.
BAŞKAN
Hatibe müdahale etmeyelim lütfen.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Tüm detaylarıyla araştırdınız,
bazı tespitlerde bulundunuz.
BAŞKAN
- Sayın Tunç, siz de Genel Kurula hitap edin.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Raporunuz burada, kalın da bir rapor
hazırladınız.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Muhalefet şerhimiz de var,
muhalefet şerhimiz de tuğla gibi!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Tuğla gibi muhalefet şerhi yazdık.
BAŞKAN
Efendim, kürsüdeki konuşmacıya müdahale etmeyelim lütfen.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bu raporda muhalefet şerhi de var, evet. Rapor, muhalefet
şerhiyle bir bütündür zaten.
BAŞKAN
- Sayın Tunç, siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bu raporda, muhalefet şerhiyle beraber tüm
milletvekillerinin görüşleri buraya yansımıştır,
yapılan incelemeler buraya yansımıştır ve hangi
hususların tespit edildiği de burada vardır. Her kurum,
ilgililer
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Hani failler peki? Nerede failler?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Failleri yargı araştıracak. Burada bir ceza
soruşturması yapmıyoruz. Failleri araştıracak olan
yargıdır, cumhuriyet savcılıklarıdır.
Şimdi,
bu raporda tespit edilen hususlar var. Bu rapordaki tespit edilen hususlarla
ilgili kim ne yapması gerekiyorsa o görevini yapacaktır. Yasama
komisyon kurmuş, görevini yapmış, yine komisyon kuralım
istiyoruz. Yargı soruşturmalar başlatmış, hem askerî
savcılık hem sivil savcılık ve Hükûmet de tüm
bakanlarıyla beraber bölgede olmuş. Sayın
Başbakanımız; o zamanki Başbakanımız,
şimdiki Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine
Erdoğan, ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu,
hepsi bölgeye gitmişler; Uluderede, Gülyazıda, o köylerde
mağdurlarla görüşmüşler, o mağdurların ifadelerini
almışlar. Komisyon olarak siz onların görüşlerini
aldınız, o bölgedeki yetkilileri dinlediniz, mülki amirleri, askerî
yetkilileri, tüm bunlar ışığında bir rapor ortaya
çıkardınız ve bu rapordan hangi sonuçlar
çıkarılması gerekiyorsa bu sonuçları çıkaracak olan da
Meclisin çalışması ortadadır- ilgili kurumlardır.
Şimdi,
Uludere Komisyonunun çalışmasına değinmeden önce özellikle
şunu ifade etmek istiyorum: Burada vefat edenlerin yakınlarına
5233 sayılı Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanuna göre tazminatlar
ödenmiştir. Devlet burada Evet, bir hata var. Bu hatanın
karşılığı sana tazminat ödüyorum. demiştir.
Yine
bunun dışında, Başbakanlık da bu ödemelerin
dışında ayrıca 3,4 milyon lira kaynak
sağlamış ve ödemeler yapmıştır, ve eşi vefat
eden 28 vatandaşımıza, 28 kadına da maaş
bağlamıştır. Olayın mağduru olan köylere
eğitim, altyapı, yol ve içme suyu yatırımları
yapılmış; çocukların eğitimiyle ilgili tüm destek ve
yatırımlar sağlanmıştır. Bölgede yaşayan
insanların geçim sıkıntısına ve kaçakçılık
sorununa çözüm bulunabilmesi, güvenlik sorunlarına önemli ölçüde
katkı sağlanması amacıyla bölgede yeni bir sınır
kapısı açılmasıyla ilgili girişimlerde bulunulmuş,
ancak Irak devletinin bu konuya sıcak bakmaması nedeniyle bu konuda
herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır.
Olayın
aydınlatılmasına yönelik olarak Genelkurmay
Başkanlığı olay hakkında soruşturma
başlatmış, İçişleri Bakanlığı
müfettişler görevlendirmiş, idari yönden inceleme
başlatmış ve hazırladıkları raporu da Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
göndermiştir. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı
soruşturma başlatmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda da tüm siyasi
partilerin müşterek önergesiyle bu komisyon kurulmuş ve
çalışmasını yapmıştır. Alt komisyon, meydana
gelen olayla ilgili, hemen olaydan bir ay sonra bölgede incelemeler
yapmış ve tüm ilgililerle görüşmeler yapmıştır.
Uludere
olayının en önemli sebebi bölgede devam eden terör
olaylarıdır değerli milletvekilleri. Güvenlik güçlerimiz terörle
mücadele için bölgededir. Bölücü terör örgütünün, sınır ötesini de
kullanarak ülkemizin özellikle Güneydoğu Bölgemizdeki sınır illerindeki
terörist faaliyetleri olmasa böyle bir harekâta da gerek kalmayacağı
hepimizin malumudur. O nedenle, bu olayın birinci sorumlusu PKK ve benzeri
terör örgütleridir. Terör bittiğinde bölge huzur ve sükûna
kavuşacaktır. PKKnın hedefi bellidir, otuz yıldan bu yana
hem milletimizin tamamını huzursuz etmekte hem de asıl, bölgede
yaşayan Kürt vatandaşlarımıza büyük zarar vermekte, onlara
âdeta zulmetmektedir. Devletimiz ve güvenlik güçlerimiz ise bölge halkını
terörün bu zulmünden kurtarmak için cansiparane mücadele etmektedir. Bu
mücadeleyi yaparken şehitler verilmektedir. Dün de şehitlerimiz
vardı, bugün de şehidimiz var. Şehitlerimize buradan bir kez
daha Allahtan rahmet diliyoruz. Bu mücadelede hayatını kaybeden sivil
vatandaşlarımız var. Elbette ki üzülüyoruz ama terör olmasa, bu
mücadele olmasa bu elim olaylar, hepimizi üzen, herkesi üzen bu olaylar
gerçekleşmemiş olacak.
Terör
örgütünün bölücü hedeflerini benimseyip dillendirenler şunu bilmeliler ki,
Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü, bölücü terör örgütüne, bütün hainlere ve
onları kullananlara rağmen korunmuştur ve korunacaktır.
Türkler ve Kürtler arasında bin yıldan fazladır süren
kardeşlik hukuku, tarih ve kader birliği her türlü ayrılıkçılığın
panzehridir. Otuz yılı aşkın, Türkler ve Kürtler arasında
kardeş kavgası çıkarmayı başaramayan bölücü terör
örgütü bundan sonra da başaramayacaktır.
Uluderede
dört yıl önce meydana gelen elim olay sonrası, devletin tüm
kurumları bu konu üzerinde hassas bir şekilde durup yaraları
sarmak için çalışmış olmasına rağmen, sürekli bu
olayın kasıtla gerçekleştiğini ifade etmenin,
kardeşliğimizi koruma ve güçlendirmeye yönelik bir
faydasının olmayacağı kanaatindeyim.
Konuyla
ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları
Uludere Alt Komisyonu incelemesini yapmıştır. Yargının
soruşturduğu hususlar vardır, idari soruşturmalar
vardır.
AYHAN BİLGEN (Kars) Takipsizlik kararı var,
görevsizlik kararı var. Askerî yargı takipsizlik kararı verdi;
haberiniz yok.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Takipsizlik... Bir
inceleyin, bir gelin oraya.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Meclis olarak yeniden bir
araştırma komisyonu kurduğumuzda inceleyeceğimiz hususlar,
dinleyeceğimiz kişiler, getireceğimiz belgeler hepsi aynı
olacaktır.
AYHAN BİLGEN (Kars) İdari soruşturma ne
oldu? Yürütme ne yaptı?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) O nedenle, aynı amaçla,
tekrar, aradan bu kadar zaman geçtikten sonra bir kez daha komisyon
kurulmasını talep etmek bu acıların tazelenmesi anlamına gelecektir.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bitti mi ki tazelensin? Acılar bitmedi,
bitmedi.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Gereğini yaptınız mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Önemli olan, bundan sonra bu olayların
gerçekleşmemesi için ilgililerin bu konuda, terörle mücadele ederken daha
dikkatli olmaları konusunda zaten muhalefet şerhinde de
belirtmişsiniz. Muhalefet şerhi, alt komisyonun raporu bir bütün,
hepsini birlikte değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla, yeni bir
komisyon kurulması ihtiyacı olmadığı kanaatindeyim.
Bu
duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tunç.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) O zaman gereğini yapın, bir önceki komisyonun
gereğini yapın.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, buyurun.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, sayın hatip dönemin
İnsan Hakları Komisyonunu kastederek ve beni kastederek -İnsan
Hakları Komisyonu Başkan Vekiliydim o dönemde- konuşmada bulundu
ve gerçeğe uygun olmayan
BAŞKAN
Ama şahsınızı ilzam eden en ufak bir şey söylemedi
Sayın Tanrıkulu.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sataşma yok Sayın Başkan.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, şahsımı ilzam
eden konuşmalarda bulundu.
BAŞKAN
Ne gibi mesela?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ben Komisyonun Başkan Vekiliydim,
İfade aldınız, raporlara yansıdı
ve gerçeği
çarpıtarak
BAŞKAN
Hayır, onun lehinde ya da aleyhinde en ufak bir şey söylemedi ki.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, o nedenle 69uncu maddeye göre
söz istiyorum sataşma olarak.
BAŞKAN
Şimdi, bakın, sataşma yok, açıklama istiyorsanız bir
dakika yerinizden söz vereyim.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Hayır, kürsüden, iki dakika
konuşacağım.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Tanrıkulu, ben dikkatlice dinledim.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ben de dinledim.
BAŞKAN
Hakikaten, varsa ben veririm. Siz o dönem Komisyon Başkan Vekili
miydiniz?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Evet efendim, İnsan Hakları
Komisyonu Başkan Vekiliydim.
BAŞKAN
Evet, sadece onu söyledi ama onun dışında
şahsınızı ilzam eden
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, bakın,
şahsımı da söyleyerek
BAŞKAN
sizin lehinizde ya da aleyhinizde en ufak bir şey olmadı.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan,
şahsımı da söyleyerek İfade aldınız, rapora
yansıttınız. dedi ama gerçeği tam olarak
yansıtmadı. O nedenle 69a göre söz istiyorum.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Sataşma yok efendim, sataşma yok.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Tanrıkulu, bakın, lütfen
Yani, ben
gerçekten burada İç Tüzükü uygulamaya çalışıyorum
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, bir dakika
geçti, bir dakika burada konuşarak geçti.
BAŞKAN
sizi de anlayışla karşılıyorum ama siz de beni
anlayışla karşılayın. Bakın, şunu
söylüyorum: Yani, sataşma olarak ben bunu görmedim ama sizin isminiz
geçtiği için yerinizde bir dakikalık bir açıklamada
bulunabilirsiniz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan,
şahsımı da ilzam etti. Dolayısıyla, iki dakika orada
konuşabilirim, yani geçti zaten bir dakika.
BAŞKAN
Hayır, yani şunu
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Genel Kurula hitap etmek istiyorum
efendim.
BAŞKAN
Tamam, hitap etmek istersiniz ama şu anda bu konuda değiliz yani
gündemimiz belli, konuşma sıraları belli. Yani, sırf Ben
Genel Kurula hitap etmek istiyorum. diye bir söz alma hakkı olamaz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan,
yani iki dakika takdir hakkınızı kullanabilirdiniz.
BAŞKAN Sayın Başkanım, söz
Arkadaşlar, bir dakika yerinden bir açıklama Sezgin Beye
verelim.
Buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan,
dönemin İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekiliydim. Şunu
ifade edeyim: Roboski, Uluderede gerçekleşen katliam yakın dönemin
en ağır katliamlarından bir tanesidir ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin hava araçları kullanılmıştır, savaş
araçları kullanılmıştır. Benzer olay 1993te,
Şırnakta Koçağılı köyünde olmuştur ve 30dan fazla
yurttaşımız ölmüştür. Bu olay -açıkça söylüyorum
efendim kayıtlara geçmesi açısından- insanlığa
karşı suçtur, insancıl hukuk kurallarına karşı da
suçtur. Henüz bir yargılama Türkiyede olmamıştır,
olamamıştır ama Başbakan, Millî Savunma Bakanı,
İçişleri Bakanı ve dönemin Genelkurmay Başkanı ne
zaman olursa olsun yargıdan kaçamayacaklardır ve insanlığa
karşı suçtan dolayı Türkiyede veya Uluslararası Ceza
Mahkemesinde yargılanacaklardır.
BAŞKAN Evet, teşekkürler.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
sayın hatip konuşması sırasında HDPnin
araştırma önergesinin ve bu önerge doğrultusunda kurulacak bir
komisyonun acıların tazelenmesi maksatlı olduğunu ifade
etti. Dolayısıyla, açıktan bir sataşmada bulundu. Onunla
ilgili cevap vermek istiyorum İç Tüzük 69a göre.
BAŞKAN Sayın Baluken, lütfen -iki dakika süre veriyorum
ama- bir başka sataşmaya meydan vermeyelim. Tabii ki sonuçta lehinde,
aleyhinde eleştiriler olacak, bunu doğal olarak
karşılamamız lazım.
Yeni bir sataşmaya meydan vermemek suretiyle, buyurun, iki dakika.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
hatip burada acıların tekrar tazelenmesinden bahsetti ama eğer
biraz araştırmış olsaydı o acıların hiç
bitmediğini, ilk günkü kadar taze olarak bütün yüreklerde durduğunu
görmüş olurdu. Niye hâlâ o acılar aynı tazelikte duruyor? Çünkü
o dönemin Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan o operasyondan
sonra, bu katliamdan sonra Genelkurmay Başkanına teşekkür etti,
medya yirmi dört saat boyunca buradaki katliamı görmezden geldi, bugüne
kadar yürütülen adli ve idari soruşturmalarda tek bir onbaşı
bile görevden alınmadı, mahkeme kararlarının tamamında
takipsizlikle ilgili süreçler işletildi ve bütün bunların üstüne Biz
bu katliamı yaptık ama tazminatla, parası neyse öderiz.
anlayışına girildi.
Dönemin
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bu kürsüden Onlar
zaten öldürülmeseydi kaçakçıydılar- tutuklanacaklardı.
itirafında bulundu. Sonra aranızda çıkan o husumetten sonra,
İdris Naim Şahin, Bakanlıktan alındıktan sonra da
açık bir şekilde kamuoyuna karşı Evet, bu katliamı
devlet yaptı; MİT'in üst düzey bir yetkilisi yanlış
istihbaratla ordunun o katliamı yapmasına vesile oldu. dedi.
Şimdi,
ortada bu kadar açıktan bir katliam var; ortada bugüne kadar
yürütülmemiş tek bir adli ve idari soruşturma gerçekliği var;
ortada hâlâ kanayan bir yarayla gerçeklerle yüzleşme durumu var, siz hâlâ
gelip burada acıların tazelenmesinden bahsediyorsunuz. Böyle bir durumu
kabul etmemiz mümkün değil.
Bakın,
demin Sayın Bostancı da işte, Bu niye bir tek Kürt
halkının acısı? demişti ama hatırlarsanız,
o katliamın, henüz cenazelerin yerde olduğu saatlerde bir yerlerde
yılbaşı programları bile iptal edilmemişti.
Dolayısıyla, sizin bugün burada ortaya koyacağınız
tutum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) -
bu acının bütün Türkiye'nin acısı olup
olmayacağı açısından son derece önemlidir, turnusol
kâğıdıdır. Gelin, hep beraber yeni bir araştırma
komisyonu kurarak bu katliamın bütün detaylarını açığa
çıkaralım diyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisini
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı mı istediniz?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Yoklama istiyorsunuz.
Evet,
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunacağım ancak işaretle oylamadan önce bir yoklama talebi
vardır, şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Önce,
yoklama talebinde bulunan yeter sayıda sayın üyenin ismen tespitini
yaptıktan sonra elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Sayın
Altay, Sayın Gök, Sayın Tanrıkulu, Sayın Özel, Sayın
Bekaroğlu, Sayın Temizel, Sayın Özcan, Sayın Çiçek,
Sayın Kesici, Sayın Sağlar, Sayın Bayraktutan, Sayın
Gökdağ, Sayın Sındır, Sayın Sarıbal, Sayın
Özdiş, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Karabıyık,
Sayın Torun, Sayın Özkoç, Sayın Yılmaz.
Şimdi
yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Adlarını
okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) 3, 2, 1, 0, süre doldu. O pusulayı veremezsiniz, o
pusula olmaz; alamazsınız, süre doldu. Niye usule aykırı
iş yapıyorsunuz Divan olarak?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yahu Özcan Bey, sahip çıksana, bak süre
dolmuş.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Yahu kardeşim, süre doldu, pusula
Sayın
Divan, Sayın Başkan; süre doldu, pusula alıyorsunuz. Öyle
şey olur mu? Hayır, hayır. Ya, olmaz öyle şey! Göz göre
göre hukuksuzluk yapıyorsunuz orada ya! Olur mu öyle şey ya! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Altay, süreden sonra olanları emanete aldım, onlar kabul
edilmiyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, süre dolduktan sonra 8 tane
pusula gitti oraya.
BAŞKAN
Onlar kabul edilmiyor, hayır. Onları aldık.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ya ayıp ya! Yapmayın, hukuku bu kadar
çiğnemeyin ya!
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, pusula veren milletvekillerimiz
ayrılmasın, pusulaları cetvelle şimdi
eşleştiriyoruz, ona göre tekrar sorabiliriz.
Sayın milletvekilleri, sisteme 158 milletvekilimiz girmiş
oluyor ve bundan sonra pusula veren sayın vekillerimizle birlikte
-onları cetvelle eşleştirdikten sonra- 6 sayın
milletvekilimiz daha buradaysa toplantı yeter sayısı var olacak.
Bu arada, 20 milletvekilimiz de talep ettiği için 184ü buluyor toplam.
Pusula
veren milletvekillerimiz:
Osman
Mesten, Bursa Milletvekili? Burada.
Ebubekir
Bal, Diyarbakır Milletvekilimiz? Burada.
Mehmet
Habib Soluk, Sivas Milletvekilimiz? Burada
Orhan
Miroğlu, Mardin Milletvekili? Burada.
Ahmet
Sami Ceylan, Çorum Milletvekili? Burada.
Mehmet
Naci Bostancı, Amasya Milletvekili? Burada.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Şırnak
Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından, Uludere'de
meydana gelen olayla ilgili sürecin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2015
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin, Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
- Şimdi, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Ömer
SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 4 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba
günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık
2015 Perşembe günü toplanmamasına; 12 sıra sayılı
Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
29/12/2015
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 29/12/2015 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 1inci sırasına alınması;
Genel
Kurulun;
29
Aralık 2015 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların
ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve 12 sıra sayılı
Kanun Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
30
Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde ise 4 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
tamamlanmasına kadar;
4
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık Perşembe günü
toplanmaması,
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük programın
tamamlanamamasi hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar,
06,
07, 13, 14, 20, 21, 27 ve 28 Ocak 2016 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde saat 24:00'e kadar;
çalışmalarını
sürdürmesi,
12
sıra sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki
şekliyle olması,
önerilmiştir.
12 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/272) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 6ncı maddeler
arası |
6 |
2. BÖLÜM |
7 ila 12nci maddeler arası |
6 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
12 |
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz, Halis
Dalkılıç İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Dalkılıç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grubumuz adına verilen önerinin lehinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, aziz vatanın savunmasında canlarını
veren aziz şehitlerimizin hatıraları önünde Rabbimden rahmet
diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum,
gazilerimize de acilen şifalar diliyorum, afiyetler diliyorum.
Bu
vesileyle, vefatının 79uncu yıl dönümü olan vatan şairimiz
Mehmet Akif Ersoya Cenab-ı Haktan rahmet diliyorum ve mekânı cennet
olsun, Rabbim onu cennetinde ağırlasın inşallah.
Değerli
milletvekilleri, bastırılarak dağıtılan 12 sıra
sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 1inci sırasına
alınması, Genel Kurulun, 29 Aralık 2015 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 30 Aralık 2015
Çarşamba günkü birleşiminde ise 4 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar, 4
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık Perşembe günü
toplanmaması, yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00e,
günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programların
tamamlanmasına kadar, 6, 7, 13, 14, 20, 21, 27 ve 28 Ocak 2016
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat 24.00e kadar çalışmalarını
sürdürmesi, 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin,
ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.
Grubumuzun
teklifinin lehinde olduğumuzu bildiriyor, bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Hayırlı
çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dalkılıç.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz İstanbul
Milletvekili Engin Altayın.
Buyurun
Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde söz
aldım.
Sanıyorum,
bu 12 sıra sayılı Kanun Teklifini temel kanun olarak
getirdiğinizden Başbakanın haberi yoktur; eminim, olsa da size
kızar. Sayın Başbakan, bu yeni dönemle ilgili, Parlamento
çalışmalarında muhalefetle uyumun, iş birliğinin
aranacağına, bunun zorlanacağına yönelik, ben diyeyim 10,
siz deyin 20 defa kamuoyuna, topluma, Meclise mesaj verdi. Hükûmet
programını okurken burada da bu meyanda açıklamaları oldu.
Şimdi
-Sayın Başbakan galiba yurt dışında ama umarım bu
söylediklerimi ona da iletirler- grubu, Sayın Başbakanı
açığa düşürmüştür. Yani, grup başkan vekillerinin,
Başbakanın bu kürsüde söylediği ve samimiyetine
inandığımız yaklaşımının
Topu topu 12
maddelik bir kanun teklifini -ki birçok maddeyi biz de olumlu buluyoruz, hatta
eksik buluyoruz- temel kanun olarak getirmek, iktidar çoğunluğunun
gücüne güvenerek getirmek, Parlamentoda bu dönemde iktidar-muhalefet açısından
uyum ve iş birliğinin çok yapılamayacağının
açık bir göstergesidir.
Sayın
milletvekilleri, biz bu Mecliste 2 bin küsur maddelik kanunları üç günde
geçirdik. Eski arkadaşlar bilirler, temel kanun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 91inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu
kürsüde her vesileyle söylediğim bir şey var: Kanunlar, yasalar,
tüzükler her yerde çiğnenebilir ama Anayasa, kanun, yasa ve tüzüklerin
çiğnenmeyeceği bir tek yer varsa orası burası ama siz bu
sandalye çoğunluğunuza güvenerek İç Tüzükü ayaklar altına
alıyorsunuz. Bunu size yakıştıramıyorum; bu,
doğru değil.
Bu
İç Tüzükün eksiği gediği olabilir. Geçmiş dönem
parlamentolarında da bu konuda çeşitli çabalar oldu, İç Tüzük
uzlaşma komisyonları kuruldu. Belki önümüzdeki günlerde buna gene
tevessül edilecek, buna bakılacak. Belki -İç Tüzük- Parlamentonun
daha işlevsel hâle getirilmesi için iş birliği
sağlanabilirse belli aksaklıklar gidebilecek ama sayın
milletvekilleri, sizler, bizler buna uymazsak, bu ülkede sokakta, caddede,
şehirde, köyde, kasabada kimseden kanuna, nizama uymasını
bekleyemezsiniz. Parlamentonun kötü örnek olmaması lazım.
AKP
grup önerisiyle getirilen bu 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
temel kanun olarak görüşülmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğüne açıkça aykırıdır; bunu yapmayın,
bundan vazgeçin. Bu kanunun çıkmasıyla başta Türk Silahlı
Kuvvetleri mensupları olmak üzere toplumun değişik kesimlerinin,
bir parça da olsa, nefes alacağını biz biliyoruz; bu sebeple,
kanunun 8 ve 9uncu maddelerindeki çekincelerimiz dışında genel
olarak kanuna olumlu bakacağız. Dolayısıyla, zaman
bakımından bu konuda muhalefet olarak size yardımcı olmaya
da hazırız ama göz göre göre Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün amir hükümlerini yok hükmünde sayarak Parmak
çoğunluğuyla burada istediğimizi yaparız.
anlayışı, bu Parlamentoda yaratsa yaratsa anarşi yaratır,
kaos yaratır, uyumsuzluk yaratır; bunlara gerek yok.
Bence
iktidar partisi, grup önerisini revize etmelidir. Sayın
Başkanlık bir ara vermelidir. Buradan, bu önerideki 91inci maddeye
göre temel kanun olarak görüşülmesi ibaresi
çıkarılmalıdır ve iktidarıyla, muhalefetiyle bu kanunu
doğru dürüst İç Tüzüke uygun bir şekilde görüşebilmeliyiz.
Aksi durumda ne olur? Aksi durumda, muhalefet İç Tüzükün göz göre göre
çiğnenmesine, ayaklar altına alınmasına, takdir edersiniz
ki, seyirci kalamaz ve biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün bize tanıdığı hakları,
imkânları, obstrüksiyonları kullanarak burada sabahlara kadar hep
beraber mesai yaparız.
Bak, 2015 yılı bitiyor, yeni bir yıla giriyoruz.
İnşallah, bu yeni yıl Türkiye için,
vatandaşlarımız için, dünya milletler ailesi için mutluluk
yılı, refah yılı, huzur yılı olur, esenlik
yılı olur ama biz 2016ya, yeni bir yıla girerken böyle kural
ihlali yaparak, faul yaparak, İç Tüzük ihlali yaparak,
Çoğunluğum var, istediğimi yaparım. anlayışıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, millî iradenin temsil edildiği bu yerde
milletin bize vermediği yetkileri kullanmış oluruz. Millet bize
hukuksuzluk yapın diye burada yetki vermiş değildir. Bilakis,
millet bize vatandaşın ve kamunun hukukunu tesis edin, güçlendirin
diye yetki verdi.
Değerli milletvekilleri, hem torba hem temel olmaz yani çok
açık aykırılık var. Ben tekrar samimiyetle ve iyi niyetle
rica ediyorum, gelin bu yanlıştan dönün. Bu kanunu temel kanun olarak
görüşmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kötü bir yol açmaktır
aynı zamanda. Aslında, Başkanlığın bu öneriyi
İç Tüzüke aykırılıktan dolayı da işleme
almaması lazım. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Meclis araştırması önergesi veriyoruz, maşallah,
Kanunlardaki arkadaşlar çok maharetliler, Efendim, bu, Anayasanın
şurasına, burasına aykırı. diye bizim ve diğer
partilerin önergelerini geri göndermekte yeni Meclis Başkanımız
çok özel bir çaba içinde ama iş, iktidar partisinden verilen bir önernin
görüşülmesine gelince, nedense, Başkanlık Divanının,
Meclis Başkanının, diğer başkan vekillerinin ve
Kanunlardaki personelin gözleri kapalı oluyor. Gözlerini açan personelin
de görev yeri değişiyor, bunu da anlamak mümkün değil.
Bu konuyu, ayrıca, uygun bir zamanda Sayın Meclis
Başkanına soracağız. Kanunlarda çok iyi yetişmiş
çocuklar var, arkadaşlar var, bir itirazım yok ama iktidarın
isteğinin dışında bir yorum ortaya koydukları zaman
görevleri değişiyor, tenzilirütbe ediliyorlar. Bu da Türkiye Büyük
Millet Meclisine yakışan bir tutum değildir değerli
arkadaşlar.
Sayın
Başkan, mesela, biraz önce yoklama istedik. Bu, İç Tüzükün bize
verdiği bir hak, bir imkân. Bakıyorum, muhalefet sıraları
daha kalabalık, iktidar sıraları bomboş. İktidar
milletvekilleri kulislerde çay, kahve içecekler
Biz de içiyoruz -bugünlerde de
çay modası var zaten, Meclisteki çaylar kaçak mı değil mi, onu
bilmiyoruz ama- buna bir itirazım yok ama oylamaya iki dakika kala
kapıdan girerken el kaldırarak Meclise girilmez. Millet, sizi ne
olduğunu bilmediğiniz bir şeye el kaldırın diye buraya
göndermedi. (CHP sıralarında alkışlar) Tabii ki kaldıracaksınız,
bir grup disiplini içinde hareket edeceksiniz ama bu Meclis izleniyor,
vatandaşlar, sizi buraya yollayan seçmenler bu Meclisi izliyor ve bu
Meclisten daha sağlam, daha tutarlı, daha hukuka uygun işlerin
yapılmasını da bekliyor vatandaş. Buna dikkat etmeniz
lazım.
Bir
ayıp da şu, bir ayıp da buraya: Gördüğünüz gibi
bomboş. Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz Hükûmetin 26 sayın
bakanı buraya çakılsın demiyoruz ama saat üçte Genel Kurul
başladı, saat altıya geliyor ve Genel Kurulda ben bir Hükûmet
üyesini görmedim. Bu, yürütmenin hepimize -sadece muhalefet olsa bir şey
değil- size de, bize de, yasamaya saygısızlığıdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Faruk Bey, burada. Tokalaştınız Faruk
Beyle
ENGİN
ALTAY (Devamla) Saygısız bir yürütme organı istemiyoruz
Türkiye'de ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Sayın Başkan, bu
konuda sizin de ayrıca girişimde bulunmanız gerekir. Hükûmet
olmadan Meclis çalışır mı? İlla kanun
görüşülürken mi ilgili bakanın orada, komisyon sırasında
oturması gerekir? Hükûmet nerede, Hükûmet neyle meşgul, bunu da merak
ediyoruz. Hükûmetin bugünlerde, Türkiye'nin yaşadığı bu
zor, sıkıntılı günlerde her gün Türkiye Büyük Millet Meclisine
gereğinde bilgi vermesi, izahat vermesi lazım.
Özetle,
ben iktidar partisinin değerli yöneticilerine sesleniyorum: Yol
yakınken bu grup önerinizi geri çekin. Bu 12 sıra sayılı
Kanun Teklifini temel kanun olarak görüşmekten vazgeçin. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, kanun yapan yerdir, kanun çiğneyen yer
değildir.Gelin, Meclisi bu ayıptan kurtarın.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Altay.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz Diyarbakır
Milletvekili Sayın İdris Balukene ait. Şu anda burada
olmadığı için, aleyhinde söz isteyen Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günalı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Günal, aleyhte son söz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, klasik Danışma Kurulu önerilerinden biriyle yine
beraberiz. Yani, evet, yılın sonu geldi, herkes program yapmak
istiyor, tatile gitmek istiyor ama böyle vardiya da şimdi
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Perşembe akşamı da buradayız
inşallah.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Şeytan azapta gerek.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Yani akşamüstü pazar yerinde mal
satılmadığı zaman Hadi bir dostluk kaldı. diye böyle
indirime girerler. Biz de akşamüstü simit satarken böyle bakarız; kâr
yaptıysak elimizde kalanı yarı fiyatına, 10 tane
kaldıysa 5ini verir giderdik. Şimdi, burada böyle Hadi bir temel
kanun yapalım, şunu da bitiriverelim. Yani bunu bir yol yaptığımız
zaman değerli arkadaşlar, çıkarıyorsunuz tutanaktan, sonra
gelip diyorsunuz ki Sayın Başkan da çok yapardı grup
başkan vekiliyken, ona da sataşmış olayım ki belki söz
alır.- Efendim, şurada demiştik, şurada yapmıştık.
Ya, tamam, orada, iyi niyetli gelmişsin, sene bitiyor, bu gelmiş,
yapmışsın, yine söylemişiz. Peki, o tutanakta
-yapılırken- biz ne demişiz, hangimiz eleştirmişiz,
hangimiz lehinde olmuşuz, hangimiz aleyhinde olmuşuz, yok. Yani,
insaf, bu şekilde burada bakıyoruz şimdi.
Birinci
bölüm 6 madde, ikinci bölüm 6 madde, tamamı 12 madde.
ENGİN
ALTAY (İstanbul)- Ayıp, ayıp! Vallahi ayıp!
MEHMET
GÜNAL (Devamla) - Şimdi, tamam, anladık da
Bunu geçen hafta,
görüşelim diye biz söyledik. Prensip olarak da arkadaşlarla
görüştük. Kabul etmeyen gruplar var. İyi, güzel, onlar da
hakkını kullanıyor.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Aciliyeti var.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) - Aciliyeti var, güzel.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Süreli, biliyorsun, yıl sonunda olacak
şeyler var.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Sayın Kubat, süreli de şimdi oraya girersek daha
ağır konuşacağım. Hükûmet yok yani henüz kanuna
geçemediğimiz için
Hükûmetin bir tasarısı geldi değerli arkadaşlar,
geçen hafta görüştük. Hükûmet tasarısıydı ve süre
yetişecek şeylerdi. Ben şimdi anlamıyorum. O gün de
söyledim, herhâlde Sayın Kubat yoktu, Sayın Ağbal
buradaydı. Yukarıda Komisyonda görüştüğümüz için
Dedik ki:
Bu -Bakanlar Kurulu- kanun tasarıları elden gezdiriliyor,
imzalanıyor. Yok canım, öyle şey mi olur? E, öyle olmuyorsa o
zaman niye bunları eklemediniz? Hangi bakanlıktan geliyor bunlar?
Yani, 20 maddelik teklif geldi şimdi, içerisinde bir sürü madde,
oradan ekledik, buradan koyduk. Netice itibarıyla yalapşap bir kanun
yapıyoruz. Böylece de genel bir yanlışa, galatımeşhura
doğru gidiyoruz.
Bakın, bunları çok konuştuk. Ben size defalarca
söylüyorum Kitabını yazdırdınız. diye,
dinlemiyorsunuz. Yani, torba kanun yaptık, adı temel kanun oldu;
içinde tam 48 tane Meclis Başkanının söylediği, 7-8 tane de
benim tespit ettiğim madde İç Tüzüke aykırıydı. Yani,
gelen orijinal kanun teklif ve tasarılarıyla alakası olmayan
maddeler içeriyordu, burada kanunlaştırdık.
E, geçen haftaki kanun görüşülürken maddenin içerisindeki kanun
maddesi olmasına rağmen, bizim seçim beyannamemizde söylediğimiz
hususları içermesine rağmen aynı kanunun maddesini koyarken
2nci maddede arkadaşlarıma bir önerge verdim, hemen koşa
koşa geldiler Kanunlar Kararlardan: Efendim, bu olmaz. Niye? Orijinalinde
yok. Ya, kardeşim, 48 taneyi koyarken, Kanunlar Kararlar
Başkanlığı bunu yazarken -bu kitabın içinde,
Torbadaki Hukuk, yazdığım kitabın içinde bölüm
olmuş- Meclis Başkanının yazısına rağmen
Şimdi Recai Bey yok ama Sayın Bilgiç varsa bilmiyorum.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Buradayım
Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Sayın Berberin yazısıyla
Efendim, biz doğru yaptık. diyerek
Sayın Bilgiç buradaymış.
Yani, 48 tane maddeyi, Meclis Başkanının tutanakla
göndermesine rağmen çıkarıyoruz, oluyor bir temel kanun bize,
görüşüyoruz. Hadi, orada yine Sayısı çoktu, maddesi çoktu.
dediniz. Şimdi, burada 12 madde var arkadaşlar. Eğri
oturalım, doğru konuşalım. Evet, Aciliyet varsa biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman gerekli olan yapısal önlemleri
çıkaralım. diyoruz ama burada kayıkçı kavgasıyla
vakit geçirip, bir kayıkçı kavgası yüzünden gruplar
arasında tartışma çıkarıp, sonra da gelip burada bunu
temel kanun diye koyarsak
Ben
gerçekten şaşırıyorum. Sayın Başkanın
kendisi de grup başkan vekilliği yaptı. Ben yaşananı
-arkadaşlarımız arkanızda oturuyorlar- daha geçen hafta
olduğu için söylüyorum. Önergede o bölümün üzerini çizdik, parafe ettik,
sadece normal kısmı kaldı, ki o kanun maddesi, orada o kanun
düzenlemesi vardı. Bakın, Aynı madde değil. diye kabul
etmedi arkadaşlarımız. Peki, şimdi, bunu nasıl kabul
edeceksiniz? İç Tüzükün 91inci maddesi çok net, burada söylüyor, neyin
temel kanun olabileceğini de söylüyor. Allah rızası için, her
seferinde okuyorlar bize de, bunu nasıl yapacağız?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Okumamışlar bir kere açıp, okusalar
yapmazlar.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) O kitaptan bize de hediye edin.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Parayla alabilirsin kardeş, piyasada var,
İnternette de var, ucuza geliyor ama ziyaret edersen sana söz,
imzalayıp vereceğim.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Bana da vermedi arkadaşlar.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Yeni arkadaşlar serbest, eskilere vermeyeceğim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Eskiler okudukça utanır zaten, okudukça
utanırlar eskiler.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Şimdi, şunun için söylüyorum: Biz bunu
yaşadık ama şimdi, yeniden, yeni bir yanlışa
giriyoruz. Arkadaşlar, bu işin şeyi bir tarafa, gerçekten
işin...
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sıranızı bilin, bana da
hediye etmedi daha.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - O kitabı eskiler yazdı zaten, AKPnin eskileri
yazdı o kitabı.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Süreyya Beye hediye ettiniz mi?
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Yok, bana da etmedi.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Süreyya Beyin ihtiyacı yok, o, hepsini biliyor, zaten
dayatmaları o getiriyor, bu kitabı da onun sayesinde yazdık,
yani hakkını teslim etmek lazım.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) - O kitapta bile AK PARTİnin emeği var
yani, helal olsun.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Özgür hatırlıyor, gece yarısı o gün
kavgalı bir oturum yapmıştık. Geldik, her şeyi
kapattık, bir brifing alıp kapatacaktık. Sayın Bilgiç
geldi, alakasız bir madde -aynen geçen hafta ceza infaz ertelemelerinde
olduğu gibi- CMK 153te bir değişiklik yapacağız.
diye. Zaten de bitmiş, torbanın ağzını büzmüşüz.
Yeni arkadaşlar merak ediyordur, tam otuz yedi gün cumartesi-pazar sahura
kadar, bazen sahur dahi yaptırmadan, bunların
vicdansızlığı... Gülüyor şimdi de...
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sahuru aşağıda
yaptırdım, insafsızlık etme.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Bakın, sahur saatinde bazı
arkadaşlarımız gidip sahurunu yaptı, diğerleri
geldiler, nöbetleşe bir şekilde sahurdan sonra da devam ettik.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Kayda girsin, sahuru her zaman
yaptık, sahuru hep yaptık, aşağıda.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Tutanak, çalışma saatlerini çıkarsın.
Sahur yaptık da, nöbetleşe olarak sahur
yaptığımız günler oldu çünkü o anda bir madde daha
geçirmeye çalışıyorlardı, biz de direniyorduk.
Dolayısıyla,
kitabın yazılmasında Sayın Bilgiçin
katkısını yadsımamamız lazım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Çok katkısı var, çok!
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Burada bir ironi var, bakın diyorum ki: Temel kanun
dediğimiz şeyin çivisini çıkarırsak burada el âleme
kendimizi güldürürüz, burada söylediğimiz budur. Meclis
Başkanlığı tarafından 48 tane ayrı maddesi
İç Tüzüke aykırı olduğu tespit edilmiş bir kanunu biz
burada temel kanun diye görüştük.
Şimdi
ne diyor? 91inci madde burada, çok açık, iki saat okumaya gerek yok,
vaktimiz yok. Temel kanun olması için gerekli şartları
saymış. Buraya baktığınız zaman birkaç tane hüküm
var arkadaşlar. Yeni başlayan arkadaşlar meraklı bir
şekilde soruyor ama bunun içinde var. Bakın, şimdi, bunun
hangisini karşılıyor bu kanun, elinize bir alın -sıra
sayısı varsa- konulara bir bakın: Bir hukuk dalını
sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek
biçimde genel ilkeleri içermesi
Yok.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Örneğin, Ceza Usul Kanunu, Vergi Usul Kanunu.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Medeni Kanun, Borçlar Kanunu gibi.
kişisel
veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi
Bunların bir tanesi değil; bakın, bunlar, tek tek, hepsi birden
olması gereken şartlar.
kendi alanındaki özel kanunların
dayandığı temel kavramları göstermesi
O da yok.
özel
kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması
desek her biri
ayrı ayrı maddeler var. Sayılarını söylüyor, Otuz
maddeyi geçmemek üzere diyor. Bu, ne demek? 40-50 maddeyi geçerse birisini 25 madde yani yirmibeşerden iki
bölüm yapabilirsin. diyor -makul olan- zaten 12 madde bir bölüm yapmıyor.
Kanunun yazdığına bakarsak, İç Tüzükün
yazdığına bakarsak böyle.
Dolayısıyla,
şimdi, burada Evet, bunu geçirelim, tamam. diyorsunuz ama bu
tartışma niye çıkıyor arkadaşlar? Normal
şartlarda, geçen hafta grup başkan vekilleri burada istişare
ettiler, bizler de beraberdik; evet, bazı şeyler varsa
yetişecek, yapalım dedik. İçeriğine itirazımız
yok. Bakın, bazı şeylerin yetişmesi gerekebilir, süre
şartı vardır. Bundan daha doğal bir şey olmaz. Esasa
ilişkin, zaten biz onlar çıkarken de itirazımızı
yapıp muhalefet şerhimizi koymuşuzdur,
yanlışlıklarını söylemişizdir, yine söyleriz,
yetiştirilir ama Bakanlar Kurulundan çıkıp imzadan geçtikten
sonra buraya gelip yeni bir tasarı, yeni bir teklifle Şunu da
unuttuk. dersek o kanunu Meclis çıkarmamış olur; o kanunu
bürokratlar getirir, bakanlar da bakmadan imzalar. Kusura bakmasınlar,
eğer baktıysalar niye eklemediler diye de sormak bizim
hakkımız olur. Bu şekliyle kanun çıkarmayı doğru
bulmuyoruz.
Tekraren
söylüyorum: Evet, yapısal önlemler gerekiyorsa -bunları geçici
ötelemelerle değil- bunların birçoğu zaten Hükûmetin eylem
planında var, birçoğu da bizim seçim beyannamelerimizde vaat olarak
var. Diyorum ki gereksiz, bölücülüğe yol açacak, milletin birliğini,
bütünlüğünü tehlikeye düşürecek pazarlıklardan, onlardan,
bunlardan, düzenlemelerden vazgeçin. Ülkemiz için yapılması gereken
düzenleme neyse buraya getirin, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirin, Adalet Komisyonuna;
olmadı, oturalım, bir ortak komisyon kuralım diyorum, acil
olanları tespit edelim, onları tak, tak, tak çıkaralım. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna varız ama bizi burada
kayıkçı kavgasıyla, O onu dedi., Bu bunu dedi.;
Görüştüydük., Görüşmediydik.; Dolmabahçe vardı.,
Orası yoktu.; Kabul ettik., Etmedik.; birisi Görüşelim.
diyor, öbürü Çay içelim., diğeri Kahve içelim., bir çay, kahve
kavgasından bu sefer başka bir şeye giriyoruz. Bunlara vakit
ayırmayalım, milletin sorunlarını çözmek üzere vakit
ayıralım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Günal.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci ve son söz,
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukene aittir.
Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubunun vermiş olduğu
öneri üzerine söz almış bulunmaktayım.
Her
ne kadar, usulen lehinde olsa da konuşmamın bütün içeriği,
çerçevesi tabii ki aleyhinde olacak. Şundan dolayı: Çünkü bu
Parlamentoda halkın gerçek sorunlarını, ülkenin gerçek
sorunlarını tartışmıyoruz. Maalesef, AKP Grubunun
belirlediği takvim doğrultusunda, belirlediği konular
doğrultusunda bu Parlamento mesai harcıyor ve Türkiyedeki temel
sorunları burada tartışmadığı, çözüm önerilerini
burada masaya yatırmadığı için de işte, ülkede her
tarafta kan gövdeyi götürüyor, biz burada hiçbir
karşılığı olmayan birtakım palyatif yasaları
sürekli tartışıyoruz.
Ben
bu konuşmaya da gecikmeli geldim, Sayın Başkana da teşekkür
ediyorum göstermiş olduğu anlayıştan dolayı. Gecikme
sebebimi de söyleyeyim: Bir asker ailesi grubumuzu ziyaret etti, PKK
tarafından alıkonmuş bir askerin ailesi. Büyük bir
sıkıntı yaşıyorlar, büyük bir mağduriyet
yaşıyorlar ve bu konuyla ilgili, Meclisin inisiyatif
almasını, Meclisin devreye girmesini, PKKnin elinde bulunan,
alıkonmuş asker ve polislerin kendi ailelerine
kavuşturulmasını istiyorlar. Biz kendilerine Halkların Demokratik
Partisinin daha önce yapmış olduğu çalışmaları da
ilettik. Yani hem Genel Kurula bir araştırma önergesi getirerek 4
siyasi partiden oluşan bir komisyon bu konuda inisiyatif alsın,
görüşmeler yürütsün, zemin hazırlasın ve bu çocukları bir
an önce ailelerine kavuştursun diye yapmış olduğumuz
çalışmayı özetledik hem de devlet ve Hükûmet yetkilileriyle bu
konunun çözümüne dair ön açabilecek olan bu çatışma ve savaş
ortamının durdurulmasına, belli iletişim, belli temas
mekanizmalarının devreye girmesine yönelik olanak
yaratılmasıyla ilgili ifade ettiğimiz görüşmeleri
aktardık. Görüyoruz ki bu konuda Meclis,
duyarsızlığına devam edecek ama biz HDP olarak bu konuda
ailelerimizin sıkıntıları giderilinceye kadar yani
alıkonulan tüm polis ve askerler ailelerine kavuşuncaya kadar kendi
çabalarımızı yürütmeye devam edeceğiz.
Şimdi,
bu Mecliste uzun süredir temel sorunları burada
tartışamıyoruz. Dışarıda böyle sürekli gerilimi
artıran bir kutuplaştırma siyaseti var. İhanetler, vatan
hainliği söylemleri vesaire havada uçuşuyor ama Parlamento sanki hiç
bu sorunlar yokmuş gibi işte dışarıdaki gündemle hiç
ilgisi olmayan yasa tasarılarını görüşüyor.
Arkadaşlar,
dünyanın hiçbir yerinde böyle bir parlamento işleyişi olmaz.
Bakın, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili hukuksuzluk devam
ediyor Surda, Cizrede, Silopide, şu saat itibarıyla da insanlar
bizi arıyorlar. Yasal dayanağı yok, Anayasaya aykırı,
dayandırdıkları İl Özel İdaresinin ilgili maddesine
aykırı. Orada sivil halk perişan olmuş, yerleşim
alanları tarumar edilmiş, her gün onlarca genç ölüyor, polis, asker,
orada bulunan silahlı gençler ya da sivil halktan her gün insanlar ölüyor,
bu Parlamentonun gündemine gelmiyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi
arkadaşlar? Hepiniz bir kere elinizi vicdanınıza koyun.
Bakın,
şu anda Şırnak Devlet Hastanesinde 18 tane cenaze on beş
gündür defnedilmeyi bekliyor, hepsi sivil. İçerisinde 11 çocuklu 57
yaşındaki Taybet ana da var, 3 aylık Miray bebek de var.
Şırnak Devlet Hastanesinin morg kapasitesi 8 kişi, diğer 10
cenaze uygun olmayan koşullarda çürümeye bırakılmış. Ya,
defalarca İçişleri Bakanlığıyla, devlet yetkilileriyle
görüştük yani yaptığınız şey zaten hukuksuz ama
madem ısrar ediyorsunuz, hiç olmazsa bu cenazelerin defnedilmesi için bir
yirmi dört saat, kırk sekiz saat, bir saat, iki saat neyse şu
sokağa çıkma yasağını kaldırın.
Dünyanın hiçbir savaşında cenazelerin defnedilmesini engelleme
gibi bir şey olmamış, cenazeler çürümeye yüz
tutulmamış. Taybet ananın cenazesini sekiz gün boyunca sokakta
bıraktılar, sekiz gün boyunca burada yürütülen
tartışmalardan sonra nitekim o cenazenin alınmasına izin
verdiler. İnsanlığımızı kaybediyoruz, böyle bir
şey var mı? Bu ülkenin asıl sorunu bu. Bir kere o cenazelerin
olmaması gerekir, o ölümlerin olmaması gerekir. Ayrım yapmadan
söylüyoruz, hiçbir insanımızın ölmemesi gerekir, Meclis bunu
tartışmalı. Velev ki siz savaşta karar verdiniz, velev ki
topyekûn savaş konseptiyle devam edeceksiniz. Şimdi, her
savaşın da bir hukuku, ahlakı var, uluslararası
sözleşmelerle bağlanmış olan kuralları var,
insanlığın yaratmış olduğu değerler var,
yerleşmiş olan kültürel gelenekler var. Yani cenaze üzerinde böyle
rehin alma pozisyonu olur mu? Böyle şey olmaz.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Nerede var?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Ya, siz sürekli oradan laf atıp
duracağınıza bir gün gelin kürsüden ifade edin.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Ne alakası var?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Yani bu söylediğim şeyin nesine
katılmıyorsun?
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Ne alakası var?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bir cenazenin defnedilme hakkına mı
karşı çıkıyorsun? Bir saat o savaşa ara verilse o
cenazeler defnedilecek.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Ne alaka?
BAŞKAN
Sayın Kocabıyık, Sayın Kocabıyık, lütfen
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Ne var, ne bağırıyorsun be!
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Yani bu kadar mı vicdanınızı yitirdiniz
ya, bu kadar mı insanlıktan çıktınız?
BAŞKAN
Lütfen, kürsüdeki hatibe müdahale etmeyelim.
Sayın
Baluken, siz de Genel Kurula hitap edin, buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bakın, bu işler, siyaset kanalıyla çözülür
siyaset kanalıyla, diyalogla çözülür, konuşarak çözülür, silahla
çözülmeyeceğini hep söyledik.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Tamam, silahlar sussun o zaman.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Hatibe laf atma oradan.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Yine söylüyoruz: Devlete de söylüyoruz, PKKye de söylüyoruz.
Biz öyle tek taraflı çağrılar yapan bir konumda da değiliz.
Bizim elimizde olsa bugün derhâl bir çatışmasızlığa
girilmesi ve diyalog kanallarının açılmasını
savunuyoruz. Defalarca burada da söyledik, şimdi de söylüyoruz, ama
diyalog kanallarını kapatırsanız, Parlamento
sorunların çözüm adresi olmazsa, insanlar demokratik siyasetten umudunu
yitirirse maalesef ki, maalesef ki bu sorunlar artacak. Bakın, bu hafta
sonu sırf siyaset bu işi tartışsın diye bizim parti programımızda
olan Anayasa Uzlaşma Komisyonuna verdiğimiz, bütün seçim
çalışmalarını üzerinde yürüttüğümüz Demokratik
Özerklik Projesini Demokratik Toplum Kongresi bir genel kurulda ele aldı.
Büyük bir linç kampanyası; yok Vatan bölündü., yok İhanet., yok
Hainlik. Arkadaşlar, yok böyle bir şey. Bizim parti
programımızda var zaten. Biz, Türkiyedeki idari sistem için
demokratik özerkliği, öz yönetim hakkını savunmuşuz,
Anayasaya o teklifi vermişiz; bütün seçim meydanlarında bunu
söylemişiz, halk da bunu bilerek bize oy vermiş. O metni incelediğiniz
zaman bu ülkenin bölünmesi gerektiğini söyleyen tek bir cümleye
rastlayamazsınız. Karar alma süreçlerinde ve yönetim süreçlerinde
yerelin yetki hakkı artırılsın. demişiz.
Bakın,
bunu bir tek biz söylemiyoruz. Yani, bu linç kampanyası olmasa... AKP de
bunu söylemiş. AKP de, bakın, 2004 yılında burada -metnin
tamamı da var elimde- Meclisten geçirdiği ancak
Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edilen yasa
tasarısında Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Maliye,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
dışındaki tüm bakanlık ve kuruluşların taşra
teşkilatlarının kaldırılmasını ve bu
alanların yerel yönetimlere devredilmesini önermiş, buradan da
geçirmiş. Hatta, bakın, İl özel idarelerine Millî Eğitim,
Sağlık, Sanayi, Bayındırlık, Kültür ve Turizm,
Tarım, Orman Bakanlığıyla ilgili bütün yetkiler verilsin.
demiş. Çevre, gençlik ve spor, sosyal hizmetlerin var olan
ihtiyaçları -işte, birtakım farklı kurumları
sıralamış- bunların tamamı da yine yerel yönetimlere
verilsin. demiş. CHP de demiş. Bakın, CHP de 2000 yılında
Yerel Yönetimler Programında köklü bir reform tasarısı
hazırlamış. Kültür, okul öncesi eğitim, sağlık
hizmetleri; bütün bu konu başlıklarında bu yetkilerin yerel
yönetimlere verilmesi gerektiğini söylemiş, yerel yönetimlere
özerklik sağlayacağını söylemiş.
Yani,
bir kere şunu bilin: Diyalog kanalları açık olduğu sürece
bu ülkede öyle bölünme diye bir şey olmaz; bu konuda herhangi bir
paranoya, korku oluşturmaya gerek yok. Bütün bunlarla ilgili bizim
tartışmamız lazım. DTKnın sunmuş olduğu
tasarı tartışmaya açık bir tasarı, öneri ve
eleştirilere açık bir tasarı. Oradan çıkan sonuç demiyor ki
Biz bunu yüzde yüz dogmatik bir doğru olarak Türkiyeye
dayatacağız., böyle bir şey demiyor. Yeni anayasa döneminde
siyasi Kürt hareketinin talepleri bunlardır. diyor, Eleştiriye,
öneriye açıktır. diyor. Siz bunu eksik görebilirsiniz, fazla
görebilirsiniz. Bununla ilgili önerileriniz olabilir, eleştirileriniz
olabilir. Ama, bunu hepten reddederek, tamamen bir linç kampanyasına tabi
tutarak, bizim yapmaya çalıştığımız meseleyi
siyaset alanına aktararak silahların devreden çıkmasına
karşı cepheden tavır alarak herhangi bir çözüm geliştirmek
mümkün değil arkadaşlar.
Bakın,
ben geçen konuşmamda dünya örneklerinden bahsettim, bizim tarihimizden
bahsettim, Osmanlıda da, Selçukluda da bu öz yönetimlerle ilgili
sayısız örnekler var. Şu anda mevcut Cumhurbaşkanı
yaptığı birçok konuşmada eyalet sistemi dâhil olmak üzere
bütün bu yönetim modellerinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) -
tartışılması gerektiğini
söylemiş, kendisi önermiş. Dolayısıyla, böyle korkular
üzerinden yapay gündemlere gerek yok. Gelin, bu Mecliste bu ülkenin gerçek
sorunlarını hep birlikte tartışıp hep birlikte bu
acılara bir çare arayalım diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, temel yasayla ilgili
arkadaşların eleştirisi oldu, izin verirseniz çok kısa
cevap vermek istiyorum ben de bununla ilgili.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Hayır, böyle bir şey yok.
BAŞKAN
Sayın Turan, yerinizden kısa bir söz vereyim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Doktrin mi vazedecek? Sataşma varsa cevap verir.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Özgür Bey, izin verirseniz söyleyeyim ya.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Hayır yani, sataşma yok, bir şey yok.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Turan.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
11.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altay, Antalya Milletvekili
Mehmet Günal ve Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptıkları
konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 3
grup başkan vekilimizin de temel yasayla ilgili, bu konunun
görüşülmesiyle ilgili şerhi oldu. Ben, öncelikle grubumuz adına
şunu söylemek isterim: Biz de prensip olarak temel yasanın bu konular
için çok doğru olduğu tarafında değiliz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Geçen dönem kaç kere kullandınız?
BÜLENT
TURAN (Devamla) Ancak, geçen hafta muhalefetin büyük katkısıyla
gece onda biten görüşmeler, gündeme çok geç geçilmesi, onun
dışında kanun maddesi ihdası talebimizin reddedilmesi gibi
gerekçelerle ve konunun da daha çok mali ve sosyal işlerle ilgili olması,
özellikle askerlerimizin maaşları, öğretmen atamaları,
öğrencilerin burs meselesi, üniversite hocalarının yaş
meselesi gibi süreli meseleler yani yılbaşından önce olması
gereken meseleler olduğundan dolayı, usuli mecburiyetten dolayı
bu meseleyi temel yasa olarak görüşmek zorunda kaldık; onu ifade
etmek isterim.
Onun
dışında, az önce Grup Başkan Vekilinin, Sayın
Balukenin ifade ettiği meseleye sadece şunu söylemek isterim: AK
PARTİnin yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ilgili talebi caridir,
bakidir; bununla ilgili endişemiz yok. Ancak, ifade edilen meselenin
tamamen dışında olduğumuzu ifade etmek isterim.
Ülkenin
bölünmesiyle ilgili, ülkedeki birlik beraberliğin bozulmasıyla ilgili
şiddetle şimdiye kadar karşı
çıktığımızı, bu ülkenin her
karışındaki kardeşliğin şiarı
olduğumuzu ifade etmek isterim. Yerel yönetimlerin güçlenmesi başka
meseledir, ancak söz konusu Genel Başkanın ifade ettiği mesele
bambaşka meseledir.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Turan.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylamaya sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN
İşaretle oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, şimdi
bu talebi yerine getireceğim.
Önce
yoklama talebinde bulunan yeter sayıda sayın üyenin ismen tespitini
yaptıktan sonra elektronik cihazla yoklama yapacağım: Sayın
Yalım, Sayın Akkaya, Sayın Özel, Sayın Köprülü, Sayın
Karabıyık, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Özdiş,
Sayın Kayan, Sayın Durmaz, Sayın Çamak, Sayın
Sındır, Sayın Kayışoğlu, Sayın Köksal,
Sayın Sarıbal, Sayın Gökdağ, Sayın Bakan, Sayın
Tarhan, Sayın Göker, Sayın Arık, Sayın Özdemir, Sayın
Çiçek.
Adlarını
okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum. Pusula veren değerli milletvekillerimizin de yoklama
sonuçlanıncaya kadar Genel Kurulda kalmalarını istirham
ediyorum.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Evet sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 4 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba
günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık
2015 Perşembe günü toplanmamasına; 12 sıra sayılı
Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sıraya alınan, Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13
Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13
milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
Raporu 12 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzükün
91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecektir ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi,
gruplar adına ilk söz, teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili İsmail Faruk
Aksunun.
Buyurun
Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 12 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
İstiklal
Marşımızın yazarı, vatan şairi merhum Mehmet
Akif Ersoyu vefatının 79uncu yılında rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifiyle ilgili değerlendirmelerime geçmeden
önce, milletimizin yüz yüze olduğu Türkiye tablosuna kısaca
dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Türkiye,
maalesef, açılım ve çözüm girdabında bölücü terörün
tırmandığı, sokak çatışmalarının
vatandaşları canından bezdirdiği, kamu düzeninin
sağlanamadığı, devlet otoritesinin zaafa
uğratıldığı, her gün şehit cenazelerinin
geldiği, can güvenliğinin tehdit altında olduğu bir
durumdadır.
Bu
vesileyle, terörle mücadelede hayatını kaybeden tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet, milletimize
başsağlığı diliyorum. Devlet-i ebet müddet, millet-i
ebet müddet. uğruna canını ortaya koyarak terörle mücadele eden
güvenlik güçlerimizin yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin çözüm denilenin aslında bir yıkım süreci
olduğu yönündeki uyarılarını dikkate almayan Hükûmet,
bugün, Türk milleti ve devletinin beka sorunuyla karşı
karşıya olduğunu söylemektedir. Oslo, Habur, Dolmabahçe yol
haritalarıyla on üç yıldır devam eden, bölücü teröre yönelik
taviz ve teslimiyet politikalarının Türkiyeyi getirdiği durum
sadece gözyaşıdır. Yıkım süreci ne PKKnın
silah bırakıp teslim olmasını sağlamış ne
anaların gözyaşını dindirmiş ne de birlikte
yaşama iradesini güçlendirmiştir. Terörle mücadeleden müzakereye geçildiği
süreçte, terör örgütü, silah, mühimmat ve militan
yığınağı yapmış. Sormak lazım:
Hendeklerden tır dolusu silah çıkardıklarını söyleyen
Hükûmet silahlar oraya girerken acaba neredeydi? O sebeple, zaman geçirilmeden,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin bekasını tehdit
eden bölücü terörle akamete uğratılmadan sonuca
ulaşılmalıdır. Terörü insanımızın can ve mal
güvenliğini, millî birliğimizi, demokrasimizi ve ekonomik
gelişmemizi tehdit eden en büyük tehlike olarak kabul eden partimiz,
terörle mücadeleyi, hiçbir şartta ihmal edilmemesi gereken millî bir
politika olarak değerlendirmektedir. Nereden gelirse gelsin, hangi ülke ya
da gücün kollaması ve desteğiyle hareket etmiş olursa olsun
terör odakları bertaraf edilmeli, terör örgütüne devletle pazarlık
yapma ya da tehdit etme cesareti veren süreç
sonlandırılmalıdır. Türkiyenin devasa problemlerini güçlü
bir millet desteği de arkasındayken on üç yıldır çözemeyen,
sorumluluğu kimi zaman muhalefete, kimi zaman cumhuriyet değerlerine,
kimi zaman da geçmiş hükûmetlere yükleyerek kaçak güreşen AKP bu defa
da sorumluluğu sisteme yükleme peşindedir.
Adalet
ve Kalkınma Partisi demokratik parlamenter sistem içinde milletin
hayrına olan neyi yapmak istemiştir de yapamamıştır?
Biz Türkiye Cumhuriyetinin üniter millî devlet yapısını esas
alan parlamenter sistemi demokratik siyasi sistemin sürdürülebilmesi
bakımından gerekli görüyor ve Türk milletine en uygun yönetim
şekli olarak değerlendiriyoruz. Sistemin işleyişinden
kaynaklanan sorunların yine parlamenter sistem içinde çözülmesini mümkün
görüyoruz. Bu sebeple iktidarın kişiselleşmesi suretiyle temel
hak ve özgürlükler bakımından tehlikeli bir otoriterleşmenin
önünü açabilecek, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş esaslarından
kopararak devleti ve milleti farklı siyasi ve idari yapılanmalara götürecek
başta başkanlık olmak üzere yarı başkanlık ve
benzeri sistemleri uygun bulmuyoruz. Anayasa ihtiyacını toplumsal
gereklilikler yerine devleti ve milleti parçalanmaya götürecek bir sistem
değişikliğine endeksleyen siyasi yaklaşımı da
reddediyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Millî birliğe değil ayrışmaya yol
açan çözüm süreci bitirilsin, devletimizin kuruluş esaslarını
düzenleyen Anayasanın ilk dört maddesine sahip çıkılsın,
kim olursa olsun kanunsuzluk yapanlardan hesap sorulsun. derken burun
kıvıranlar geldiğimiz noktada bu ilkelerin önemini kuşkusuz
daha iyi anlayacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye iç riskler kadar jeopolitik risklerle de
karşı karşıyadır. Orta Doğu
coğrafyasında yaşanan büyük kargaşa hem tarihî ve kültürel
ilişkileri hem de bölgeye olan doğal yakınlığı
sebebiyle Türkiyeyi olumsuz etkilemektedir. Türkiye, Avrupa, Orta Doğu ve
Orta Asyayı etkileyen jeopolitik ve jeostratejik konumuyla dünyadaki
kilit ülkelerden birisi konumundadır. Esasen büyük devlet adamı
vizyonuyla Mustafa Kemal Atatürkün geliştirdiği strateji
cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiyenin bölgesel bir güç
olarak dünya siyasetinde söz sahibi olmasını
sağlamıştır. Ancak Türkiyenin potansiyelini harekete
geçirerek gelecek vizyonunu yakalayabilmesi bu konumunun sunduğu
fırsatları ve imkânları ne ölçüde değerlendirdiği ve
kullandığıyla doğru orantılı olacaktır.
Maalesef Türkiye, AKP iktidarlarında bölgede gerçekçi ve sağlam
temelleri olan bir liderlik elde edememiş, yönlendiren ve sorun çözen bir
aktör olamamış, bölgeye dair sorunları derinden yaşayan bir
ülke hâline gelmiştir. Öte yandan, üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk,
gelir dağılımındaki adaletsizlik, yozlaşma ve
yolsuzluk Türkiyenin normalleşmesi önündeki başlıca
sosyoekonomik sorunlardır. Sıcak para akışına
dayalı üretken olmayan yatırımlara ve rant ekonomisine
dayalı politikalar ve uygulamalar sürdürülebilir olmadığı
gibi Türkiye ekonomisinin geleceği için önemli bir risk faktörü
oluşturmaktadır.
Bir ülkenin kalkınmış ülke olabilmesi ekonomik ve sosyal
gelişmişlikle birlikte mümkün olabilecektir. Uluslararası
bazı karşılaştırmalar bu anlamda dünyadaki konumumuzu
da gözler önüne sermektedir. Türkiye, Uluslararası Şeffaflık
Örgütü tarafından hazırlanan Yolsuzluk Endeksine göre 2014te 175
ülke arasında 64üncü sıraya gerilemiştir; 2015 dünya basın
özgürlüğü sıralamasında Afganistan, Nijer, Ukrayna, Tayland ve
Bangladeş gibi ülkelerin de gerisine düşerek 180 ülke arasında
149uncu sıradadır; Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı tarafından yayınlanan 2014 İnsani Gelişme
Endeksine göre 188 ülke içinde Libya, Rusya, Lübnan, Bulgaristan gibi
ülkelerin arkasında 72nci sıradadır; Dünya Ekonomik Forumu
tarafından hazırlanan 2014 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Raporuna göre kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında
Moldova, Mozambik, Kenya, Uganda, Zambiya ve Tunusun gerisinde, 142 ülke
içinde 125inci sıradadır. OECD ülkelerinde yapılan Uluslararası
Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) ölçümünde 40 ülke
arasında Türk öğrenciler 36ncı sırada yer
almışlardır.
21inci
yüzyılda bugün hâlâ insanlığın
karşılaştığı en önemli sorunların
başında yoksulluk gelmektedir. Mevcut göstergeler işsizlik ve
yoksulluğun Türkiye için önemli sorunlardan birisi olmaya devam
ettiğini göstermektedir. 2014 yılı yoksulluk göstergelerine göre
nüfusun yüzde 15i yoksulluk riski altındadır.
Türkiye
OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı adaleti
bakımından hem yüzde 20lik dilimler hem de Gini katsayısı
bakımından sondan 3üncü sıradadır. Bu tablo Türkiyenin
gelişmiş, çağdaş ülkeler seviyesine erişmesi için
yapması gereken çok iş olduğuna işaret etmektedir.
Bunların gerçekleştirilebilmesi ise üniter millî devletin
tasfiyesiyle değil cumhuriyetimizin temel nitelikleri ile millî ve manevi
değerlerimizi esas alan bir uzlaşma zemininde geleceğe birlikte
yürüme iradesinin gösterilmesiyle mümkün olabilecektir. Ancak on üç
yıldır uygulanan ayrıştırıcı ve
kutuplaştırıcı siyaset anlayışıyla bunun
sağlanması mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde, er ve
erbaşlar ile subay ve astsubay yetiştiren askerî okul
öğrencilerinin harçlıklarının artırılması,
Kıbrısa gönderilecek Türk askerî birliği
mensuplarının aylık ve ücretlerinin yükseltilmesi, ayrıca
astsubayların intibaklarının yapılması ve bunun
emekliliklerine de yansıtılması öngörülmektedir. Yeni kurulan
devlet üniversitelerinde öğretim görevlilerinin yaş hadlerinin 72
olarak uygulanması geçici hükmünün bir yıl süreyle
uzatılması, kamuda taşeron uygulamasına dönük bazı
istisnaların altı ay daha devam etmesi sağlanmaktadır.
Yine, sözleşmeli er ve erbaşların ücret sisteminin
değiştirilmesi, Millî Eğitim Bakanlığına 12.500 öğretmen
kadrosunun ihdas edilmesi hükme bağlanmaktadır.
Getirilen
kanun teklifi, konu bütünlüğü bulunmayan düzenlemelerin yine bir torba
kanun hâline getirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmasından
ibarettir. Farklı alanlara giren konuların ilgili ihtisas
komisyonlarında görüşülmeden Genel Kurula getirilmesi, konuların
yeterince tartışılmadan yasalaşması riski
taşımaktadır. Uygulamada hemen baş gösteren sorunlar
nedeniyle düzeltme yasaları çıkartılmak zorunda
kalınmaktadır. O sebeple, Parlamentonun saygınlığı
ve yasa yapmanın önemi dikkate alındığında konunun
kökten bir çözüme kavuşturulması ve bu torba işinden
vazgeçilmesi şarttır.
Kanun
teklifinde, ağırlıklı olarak yıl sonuna yetişmesi
gereken ve kanunen süresi dolmakta olan hükümler yer almakta, kanunlara
yerleştirilmiş geçici hükümlerin süreleri uzatılmaktadır.
Geçici hükümlerin sürekli uzatılması bunların fiilen asli hüküm
hâline getirilmesini sağlar ki bu da kanun tekniğiyle ve ilgili
kanunun ruhuyla bağdaşır bir durum değildir.
Bunlardan
bir tanesi de öğretim üyelerine yeni kurulan bazı üniversitelerde
çalışmaları hâlinde 72 yaşına kadar
çalışabilme imkânı veren düzenlemedir. Türkiye, bir yanda genç
işsizliğin yüzde 18-20ler düzeyinde seyrettiği, bir yanda da
yetişmiş, nitelikli uzmanların bilgi ve deneyimlerinden yeterince
istifade edilemediği bir insan gücü politikasıyla karşı
karşıyadır. Gelişmiş ülkeler yaşlıların
bilgi ve deneyimlerini topluma sunacak yaşlanma dostu istihdam
politikaları uygulamakta, bu yolla yaşlıların bilgilerini,
yaşam deneyimlerini ve becerilerini topluma sunma ve gençlere aktarma
fırsat ve imkânı sağlamaktadır. Türkiye de bunu göz
ardı etmeden bu fırsatların oluşturulabildiği
mekanizmaları geliştirmek durumundadır.
Ülkemizde
bugün 109u devlet, 76sı vakıf, 8i vakıf meslek yüksekokulu
olmak üzere 193 üniversite bulunmakta; Emniyet ve Silahlı Kuvvetlere ait 4
üniversite de dâhil edildiğinde bu sayı 197 olmaktadır. Artan
nüfus ve yükseköğretim çağındaki öğrencilerin
sayısı dikkate alındığında üniversitelerin
sayısının artması gerekli ancak yeterli değildir.
Aynı zamanda nitelik ve nicelik olarak yeterli öğretim görevlisi
yetiştirilemediği müddetçe bu okullarda eğitim gören
öğrenciler gerekli bilgi ve beceriyi kazanmadan meslek hayatlarına
atılacaklardır. Her alanda dünyayla rekabet edebilecek güce erişmek
ancak çağdaş gelişmelerle teçhiz edilmiş nitelikli insan
gücü yetiştirmekle mümkün olabilecektir. Bunu sağlamayan sayısal
üniversite zenginliği ise halk deyimiyle iğne yapmayı bilmeyen
doktor yetişmesine yol açacaktır. O sebeple, esasen, Hükûmetin
yükseköğretimin sorunlarını reformist bir anlayışla
çözmesi, bu kapsamda üniversitelerin fiziki ve teknolojik kapasitelerinin
artırılması, yeterli nicelik ve nitelikli öğretim görevlisi
yetiştirilmesi ve üniversitelerin daha demokratik bir işleyişe
kavuşturulması gerekmekteydi. Üniversitelerin bölücü terör örgütünün
yuvalandığı mekânlardan olmaktan kurtarılması,
eğitim ve öğretimi devamlı kılması gerekirdi. Oysa,
bugün birçok üniversitede olduğu gibi, Ankara'nın göbeğinde
Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsünde bölücü örgüt militanları
eğitimi engellemekte, milliyetçi, vatanperver öğrenciler bölücü örgüt
militanlarının saldırılarına muhatap olmakta ve
derslere girememektedir. Bu duruma Hükûmetin dikkatini çekiyor ve telafisi
imkânsız sonuçlarla karşılaşılmadan gerekli güvenlik
tedbirlerinin alınmasını bekliyoruz.
Adalet
ve Kalkınma Partisi, bunları yapmak yerine, gelenekleri yok etme ve
kurumsal kimlikleri tahrip etme pahasına üniversiteleri de
siyasallaştırma ve ele geçirme gayreti içinde olmuştur. Oysa
üniversiteler, ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren,
araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye
önderlik eden bilimsel yöntemlerle eğitim kurumları hâline
getirilmeliydi. Üniversitelerin eğitim, araştırma ve
geliştirme, toplumu bilgilendirme gibi geleneksel fonksiyonları yanında,
bilgiyi sanayileştiren ve ticarileştiren bir yapıda
olmaları temin edilebilirdi. Öğretim elemanları
yetiştirecek bir mekanizma geliştirilebilir, yetişen
akademisyenler yeni kurulan üniversitelerde görev yapabilirlerdi.
Yükseköğretim sistemi daha demokratik ve üretken bir yapıya
kavuşturulabilir, rektör seçimleri demokratik esaslara
bağlanabilirdi. Öğrenci, kurum ve akademik kadrolar arasında
gerekli iş birliği ve uyum sağlanabilirdi. Üniversite sınavı
kaldırılabilir, herkesin ilgisine göre gidebileceği bir
yükseköğretim sistemi kurulabilirdi. Öğretim üyelerinin mali ve
sosyal hakları iyileştirilebilir, geçim kaygısı yerine
bilimsel araştırmalara odaklanmaları sağlanabilirdi. Ancak,
tüm bunlar yapılmadığı gibi bugün sınavlar
şaibeli, atamalar antidemokratik, eğitim kalitesiz, yurtlar ve
kampüsler güvenliksiz, mezun olanların ekseriyeti ise işsizdir.
Sayın
milletvekilleri, kanun teklifindeki er ve erbaşlar ile askerî
öğrencilerin harçlıklarının artırılması ve
astsubayların intibaklarının yapılmasına ilişkin
düzenlemeler Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de seçim beyannamemizde
taahhüt ettiğimiz hususlardandır. Bunları olumlu bulmakla
birlikte ilave olarak askerliğini yapıp gelen her gencimize istemesi
hâlinde 50 bin lira girişimcilik desteği verilmesi, askerlikte geçen
sürelerin primi devlet tarafından ödenerek emekli hizmetinden
sayılması, er ve erbaşların muhtaç durumdaki ailelerine en
az 500 lira olmak üzere aylık ödeme yapılması yönündeki
önerilerimizin de Hükûmet tarafından dikkate alınmasını
bekliyoruz.
Teklifin
8inci maddesiyle Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununun 7nci maddesi
değiştirilerek mevcutta brüt asgari ücrete bağlı olan
aylıkları asgari ücret yerine yeni belirlenen bir göstergeye
dayalı hâle getirilmektedir. Her ne kadar gerekçesinde diğer kamu
görevlilerinde olduğu gibi göstergeye dayalı bir sistem getirilmesi
öngörüldüğü ifade edilse de esas mesele asgari ücretin
artırılmasına dönük çalışma nedeniyle sözleşmeli
er ve erbaşların ücretlerinde meydana gelecek artışa mâni
olmaktır. Yapılan düzenlemeyle ilave herhangi bir artış
meydana gelmemektedir. Hâlbuki erbaş ve erler, çalışma
şartları, aldıkları sorumluluk ve
taşıdıkları riskler nedeniyle zor şartlarda görev
yapmaktadır ve daha iyi şartlarda, daha iyi mali ve sosyal haklara
sahip olarak görev yapmayı hak etmektedir. O sebeple,
yapacağımız ilave bir düzenlemeyle erbaşların mali
haklarının da iyileştirilmesini gerekli görmekteyiz. Bu
doğrultuda, Hükûmeti, Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiğimiz ek
gösterge ve tazminat oranları ile sözleşme ücretlerinde
artış getiren kanun teklifimize, dolayısıyla erbaşlara
ve erlerimize destek olmaya davet ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, getirilen bir düzenleme taşeronlukla ilgilidir. Hâlen
kamu idarelerince kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre istihdam edilen
personelin yeterli nitelik veya sayıda olmaması hâlinde personel
çalıştırılmasına dayalı yardımcı
hizmetlere ilişkin işler için ihaleye çıkılabilmektedir.
Kanuna göre, bu personel ihale ve sözleşme konusu iş
dışında çalıştırılamamakta ve görevlendirilememektedir.
Ancak yapılan geçici bir düzenlemeyle bu hükmün uygulaması 2015
yılı sonuna kadar ertelenmişti. Bu defa ise aynı hükmün
uygulanması tekrar ertelenmektedir.
Türkiye,
başta maden kazaları olmak üzere sıkça iş kazalarına
muhatap olmakta, her kaza sonrasında da taşeron uygulaması
gündeme gelmektedir. Esasen örgütsüzlüğü, güvencesiz
çalışmayı, kayıt dışılığı ve
kuralsızlığı tetikleyen, insan onuruna yaraşır,
düzgün iş tanımını yok sayan, çalışma
hayatının dengelerini bozan, bu yönüyle de köleliği andıran
işçi çalıştırma düzenine son verilmelidir.
Biz
seçim beyannamemizde, alt işveren işçilerinin artan
sorunlarını çözüme kavuşturmayı, çalışma
şartları ve ücretlerini iyileştirmeyi, iş güvencesi,
yıllık ücretli izin, fazla mesai ücreti, kıdem tazminatı
gibi haklarını güvence altına alacak şekilde bir
düzenlemeye kavuşturmayı, kamuda çalışan taşeron
işçileri de kadroya geçirmeyi öngördük.
Bugün
görüşmekte olduğumuz kanun teklifi ise taşeron sistemine
neşter vuran bir düzenleme olmayıp sistemin sorunlarını
ötelemeye dönük bir girişimdir. Bize göre çalışma
hayatındaki bu ve benzeri devasa problemlerin çözümü ve çalışma
barışının tesis edilmesi için çalışma
hayatındaki çoklu danışma mekanizmaları güçlendirilmeli ve
tarafların etkin katılımları mutlaka
sağlanmalıdır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi bitirin efendim. Bu şekilde bitirin, lütfen hiç kimseye
vermediğimiz için. Adil bir yönetim sergileyelim diyorum.
Buyurun.
İSMAİL
FARUK AKSU (Devamla) Selamlamaya çalışıyorum.
BAŞKAN
Tamam. Selamlama için açalım.
İSMAİL
FARUK AKSU (Devamla) Sayın milletvekilleri, teklifin 10uncu maddesiyle,
Millî Eğitim Bakanlığına 12.500 yeni öğretmen kadrosu
ihdası öngörülmektedir. Yeni öğretmen kadrosu ihdas edilmesi olumlu ancak
sayı olarak oldukça yetersizdir. Atanmayı bekleyen öğretmenler
sorununun çözüme kavuşturulması için, öncelikle öğretmen
ihtiyacı olan hiçbir okul bırakılmamalı, derslik
ihtiyacı tamamlanarak atanmamış tüm öğretmenlerin
atamaları kademeli olarak yapılmalıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu sayının artırılmasının gerekli
olduğunu ifade ediyoruz.
Bu
vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aksu.
Gruplar
adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo
Paylan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
bu bir torba yasa diye hazırlanmıştım ama temel yasaya
dönüştü sanıyorum; onun da ne olduğunu henüz bilmiyorum, yeni
bir milletvekiliyim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Torba ya, torba.
GARO
PAYLAN (Devamla) Hâlâ torba mı, onu da bilmiyorum Sayın Tanal.
Şöyle:
Bu temel yasa veya torba yasa
Ben yeni bir milletvekiliyim. Ancak gerçekten
moralim çok bozuk. Şu Mecliste geçirdiğim vakte acıyorum şu
anda. Umarım değişir çünkü Meclis, şu anda, bürokratik
oligarşinin noteri durumunda. Az önce bir hatip konuşuyor. Mecliste,
baktım herkesin yüzüne, dinleyen sayısı 10 değil,
inanın yani 5 kişi filan dinliyordu. Yani bir milletvekili
arkadaşımıza dahi saygı yok.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Sizinkiler nerede? 10 kişi bile yok burada.
GARO
PAYLAN (Devamla) Çünkü oligarşi bunu getirir, Meclis noter gibi el
kaldırır ve indirir. Bu durumu değiştirmemiz lazım el
birliğiyle.
Biliyorum,
bu yasa yılbaşı zorunluluğuyla geldi ve geçmesi gerekiyor
ama yasama kalitesi yok. Bu yasama kalitesini değiştirmemiz
gerekiyor. Çoğunlukçu bir bakışla olmaması gerekiyor bu
yasa bakışında, çoğulcu bir bakışla olması
gerekiyor. Çoğunluk olarak biz getirdik, dayattık... En makul öneri
bile reddediliyor mesela. Komisyonlarda şaşırdım; ya,
şimdi, o kadar makul öneriler getiriyoruz ki bu kesin kabul edilir
diyorsunuz; hayır. Sırf muhalefet getiriyor diye o öneri
reddediliyor. Çünkü niye? Bürokrasi öyle göndermiş.
Sonuç
olarak, bu yasama yetkisi veya yasamanın getirdiklerini düzeltme yetkisi
yalnızca muhalefette değil, iktidarın da önerileri olmalı.
Ama maalesef, iktidarın o anlamda da bir önerisi yok. Umalım ki bu
yasama kalitesi bu anlamda düzelir.
Sözlerime
böyle başlarken -birazdan maddelere geçeceğim ama- öncelikle güncelle
ilgili, genel siyasetle ilgili şeyler söylemek istiyorum. Çünkü bu
maddelerin hepsi, biliyorum, bir şekilde buradan geçecek ancak memleketin
bir yerinde olan yangın devam ediyor. İnsanlar en temel
haklarından yoksunlar. Bu yangın şu anda devam ediyor ancak bir
de dört yıl önceye bakmamız gerekiyor. Dört yıl önce bugün, yani
dün, Roboskide 34 yurttaşımız katledildi. Roboski memleketin
bir ucu ancak bu memleketin bir parçası. Normalde, vücudumuz gibi,
vücudumuzun bir yerine bir acı düşerse o anda hayat durur,
vücudumuzdaki o acıyı düzeltmeye çalışırız. Ancak
ne hikmetse, doğudan gelen o ses, o acı, maalesef batıya bir
türlü ulaşmıyor.
Şimdi,
doğudan gelen bu sese, bu acıya bakmayanlar, o gün mesela
28
Aralık 2011de oldu bu katliam. Bundan tam üç gün sonra, Türkiye'nin her
yerinde havai fişeklerle yılbaşı kutlandı. Ümit Kıvançın
bir belgeseli vardır, izlemenizi tavsiye ederim. Roboskide acı
varken, evlere o ateş düşmüşken batıda havai
fişeklerle kutlamalar
Nasıl bir ülkeyiz biz, nasıl bir toplumuz
biz? Bir yerimize bir acı düşüyor ve vücudun diğer
parçaları eğlencede. Kabul edilemez, ancak maalesef olabiliyor.
Bu
katliam oldu, denilebilir ki: Bir hatadır. Biz öyle olduğunu
düşünmüyoruz, Bir emir komuta zinciriyle oldu diyoruz ancak Bir
hatadır. diye de koyuluyor. Hata olsa dört yılda bunun üstü
örtülmezdi, tam dört yıldır üstü örtülüyor ve hâlâ açık bir
yara. Açık yaralar, bilirsiniz, kangren olur, üstü cerahat tutar, vücudu
sarmaya devam eder, vücudu zehirler. Şu anda, bütün bünyemiz bu katliamla,
üstü örtülmüş katliamla zehirleniyor. Biz o gün için, katil devlet, faili
devlet dedik yalnızca ancak bugün, katili devlettir diyoruz çünkü
şunu çok iyi biliyoruz: Üstü örtülen her suçun faili devlettir. Devlet
kendi içindeki bu suçun faillerini saklar, gizler, hesabını vermez,
onları görevden almaz ve üstü örtülen her suç da tekrarlar, bugün
olduğu gibi. Bugün, Roboskide üstünü örttüğümüz suç devam ediyor.
Bir tek Roboskiyle biz bir yüzleşmeyi başlatabilirdik, Roboskinin
hesabı sorulsaydı, Kürt halkıyla bir empati kurulabilirdi ve bugünkü
duruma belki gelmezdik. Ancak Ermeni halkının Hrantla ilgili
yaşadığı duyguyu -Hrant Dink bir semboldür- Kürt halkı
Roboskiyle ilgili yaşıyor ve üstünü örttüğümüz sürece de bu
duygusal kopuş emarelerinden bir tanesi Roboski olmaya devam edecek.
Değerli
arkadaşlar, günlerdir Mardinin sokaklarındayım, Mardinin
ilçelerini geziyorum. İnsanlarımız en temel haklarından
yoksunlar. En temel haklarından -tabii- bir tanesi, cenazelerini dahi
defnedemiyorlar. Bu anlamda, mesele de güvenlik güçlerine havale edilmiş.
Vekiller olarak bizler bölgedeyiz, hiçbiriniz gelmediğiniz için
bilmiyorsunuz, yalnızca güvenlik güçleriyle
karşılaşıyoruz. Orada bir çavuş, onbaşı,
yüzbaşı, binbaşı milletvekillerinin
karşısına çıkıp Buraya giremezsiniz, şuraya
çıkamazsınız, şuradan geçemezsiniz. diyor.
Bakın,
bu meseleyi nasıl çözeceğiz? Cizre-Nusaybin-Dargeçit halkı
taleplerini iletiyorlar, bizlere her gördükleri yerde taleplerini iletiyorlar.
Keşke siz de duyabilseniz.
Orada
güvenlikçi politikalarla bu işin çözülemeyeceğini defalarca
görmüş olan bizler -yaşlarınız müsait, 90lı
yılları iyi hatırlayanlar var- tekrar aynı sokağa
girdiler ve tekrar Genelkurmaya havale ettiler bu meseleyi. Hâlbuki Genelkurmay
bu meseleye girmek istemiyordu, ilçelere girmek istemiyordu, kendi halkıyla
karşı karşıya gelmek istemiyordu. Ancak sizlerin
zorlamasıyla, AKPnin, Hükûmetin ve sarayın zorlamasıyla şu
anda güvenlik kuvvetleri, Genelkurmay kendi halkını bombalıyor.
Biz oradayken top sesleri geliyordu, ilçenin kenarındayken.
Ya,
düşünebiliyor musunuz, iki yıl önce, geçen yıl, hâlâ,
Esadı kendi halkını bombalamayla itham edenler, bugün kendi
halkını bombalıyorlar. Basit bombalamalar da değil,
bakın, obüs toplarıyla, tanklarla bombalıyorlar. Çocuklar,
kadınlar ölüyor. Ancak biz hâlâ
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) Sen yalan söylüyorsun! Teröristler
GARO
PAYLAN (Devamla) Hayır efendim, yalan söylemiyorum. Gidip
görebilirsiniz, kayıtları var.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Yalan söylüyorsun!
GARO
PAYLAN (Devamla) Gelin beraber gidelim, ben size göstereyim. Gelin beraber
gidelim.
HÜSEYİN
KOCABIYIK (İzmir) Teröristlerin bombaladığını gayet
iyi biliyorsun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Efendim, siz konuşmanızı yapın.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Cevap verme şuna ya! Rezil!
GARO
PAYLAN (Devamla) İnsanlar taleplerinin duyulmasını isterler.
Türkiye toplumu çoğunlukçu, pek çok kimliğin olduğu bir toplum
ve toplumun her kesimi taleplerinin duyulmasını ister. Ben bir
azaltılmışların temsilcisiyim. Burada taleplerimi ilerleyen
günlerde iletmeye çalışacağım. Kürt halkının da
talepleri var, Alevi toplumunun da talepleri var, bunların burada
duyulmasını istiyorlar. Düşünün ki bu tip toplumlarda,
çoğulcu toplumlarda, çok kimlikli toplumlarda insanlar taleplerinin
mecliste duyulmasını ister. Şırnak, Silopi, Nusaybin
halkı da taleplerinin burada duyulmasını istiyor,
yıllardır bunu talep ediyor, yüz yıldır bu talep içinde
ancak bunu duymayan Meclis ve bir anlayış var, bir ceberut devlet
geleneği anlayışı var. Ne istiyorlar? Çoğulcu bir bakış.
Ne istiyorlar? Kendi demokratik özerklik haklarının kabul edilmesini.
Ancak, maalesef, bunlara yalnızca güvenlikçi politikalarla bakabilen,
tankla, topla cevap veren bir devlet anlayışı var. Oysa, iki
yıl önceye kadar çok yakındık buna, iki yıl önce
başlamış bu barış sürecinde bunlara çok
yaklaşmıştık ancak masayı devirenler, bugün
yalnızca fikre fikirle cevap vermek yerine, tankla, topla cevap
veriyorlar. O açıdan, bu güvenlikçi politikalardan ivedilikle
vazgeçilmesini ve
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Hangi fikre tankla, topla cevap veriliyor
ya?
GARO
PAYLAN (Devamla) Bakın, demokrasi dediğimiz şey
Hep
demokrasi, demokrasi diyorsunuz
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Kanallara mı, Kalaşnikoflara
mı?
GARO
PAYLAN (Devamla) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, lütfen, kürsüdeki hatibe müdahale etmeyin.
Sayın
Paylan, siz de Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Onları yok kabul et.
GARO
PAYLAN (Devamla) Demokrasi dediğiniz, en aykırı fikirlerin
bile konuşulabildiği bir sistemdir. Demokrasi dediğiniz, çoğunluğun
el kaldırdığı, indirdiği sistem değildir. Siz
Millet, millet. diyorsunuz, Bize yüzde 49,5 oy verdi. diyorsunuz ve Biz ne
dersek o olacak. diyorsunuz. Sizin dediğiniz olsa ne âlâ, sizin dediğiniz
de olmuyor; saray ne gönderirse, bürokrasi ne gönderirse maalesef, o oluyor.
(HDP sıralarından alkışlar) O açıdan, şimdi
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Saray meşru bir yer, Kandil
gayrimeşru bir yer!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Saray burayı yönetemez. Yürütme, yasama
ayrıdır, onu anlamanız lazım. Saray burayı yönetemez!
Seni yönetebilir ama burayı yönetemez.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, kürsüdeki hatibi dinleyelim.
Sayın
Paylan, Genel Kurula hitap edin.
GARO
PAYLAN (Devamla) Demokrasi dediğimiz, çoğulcu bir yapıdır
ve çoğulcu dediğimiz şey de toplumsal taleplerin duyulması
esasına dayanır. Bu toplumsal talepleri duymalıyız.
Bakın, yüz yıl önce Ermeni halkının talepleri vardı,
tıpkı bugün olduğu gibi demokratik özerklik talep ediyorlardı.
Her yerelde bu taleplerin esas alınmasını talep ediyorlardı
ancak bu talepler o günkü ceberut devlet geleneği tarafından, ilk
cunta tarafından bir soykırımla cevaplandırıldı.
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Hangi soykırım?
GARO PAYLAN (Devamla) Bugün baktığımızda, Kürt
halkının yüz yıldır kendi kimlik ve yönetim
anlayışı anlamında demokratikleşme talepleri var ancak
bunlara da bugün -tekrar maalesef diyorum- 2015 yılında tekrar
tankla, topla cevap veriliyor.
Şimdi,
evrensel standartlarda bir önerimiz var, tekrar dillendiriyoruz: Demokratik
özerklik. Bunu biz keşfetmedik. Bakın, pek çok ülke bu faşizan
dönemlerden geçtiler. İspanya, İngiltere, Yunanistan, pek çok ülke bu
faşizan dönemlerden geçti. Bazı ülkeler iç savaşa girdiler,
Yugoslavya parçalandı. Nihayetinde vardıkları yer demokratik
özerklikti.
Demokratik
özerkliğe biz bir iç karışma olmadan varalım diye mücadele
veriyoruz ve bu taleplerin bu anlamda duyulmasını istiyoruz. Ve bu
talebimiz, evrensel standartlarda olan talebimiz bir öneri. Bu önerinin
maddelerini açıkladık. Programımızda var, Halkların
Demokratik Partisinin programında var. Buna neyle cevap verildi? Vay
bölücüler! Ya bu ülkede bir arada yaşama iradesini savunanlar olarak
bizler, bu önerilere öneriyle, fikirle cevap verilmesini istiyoruz. Ancak
verilebilecek bir fikir yok, iki cümle var: Yeni Türkiye,
Başkanlık modeli. Nedir fikriniz? Nedir zikriniz?
Bakın,
Başkanlık modeli dediğiniz şey, şu ana kadar
anladığımız, pratik uygulamanızdan anlıyoruz,
diktatörlüğe varan bir uygulama. Tek adamın karar vereceği bir
uygulama çünkü. Parlamenter bir uygulama dahi değil, çoğunlukçu bir
uygulama dahi değil, diktatoryal bir uygulama. Bunun denge denetim
mekanizması nasıl olacak? Basın özgürlüğü bunun neresinde
bulunacak? Hiçbir şekilde bir cevabı yok. Ancak ben buna dair bir
siyasetçinin daha görüşlerini vermek istiyorum. Lütfen, dinleyin, buna da
kızacaksınız biliyorum: Bunlar tarihi falan bilmiyorlar.
Şimdi Cumhuriyete savaş açmak diyorlar. Dünyada gelişmiş
ülkelere bakarsanız bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye bir
şey yok. Tam aksine, eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok
daha süratle kalkınmayı getiriyor. Bu, güçlenme alametidir. Gelin
bizim tarihimize, Osmanlıya baktığımız zaman Lazistan
eyaleti, Kürdistan eyaleti var. Güçlü Türkiye asla eyalet sisteminden
korkmamalıdır. Siz eyalet sisteminde de üniter yapıyı
muhafaza edebilirsiniz. Belediye başkanlarını seçiyoruz da
valileri niye halk seçmesin. Kızdırır değil mi sizi
bunlar?
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Kâğıdı eline Kandil mi verdi?
GARO PAYLAN (Devamla) - Bunlar sizi kızdırır, değil
mi? Kim söylemiş bunu?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hem de yeni söyledi, geçen yıl söyledi.
GARO
PAYLAN (Devamla) Bunu kim söyledi biliyor musunuz?
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Onu Kandilde kim verdi? Kandil mi verdi eline o
kâğıdı?
GARO
PAYLAN (Devamla) Kandil mi tutturdu? diyorsunuz, değil mi?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl söyledi.
GARO
PAYLAN (Devamla) Bunu, 30 Mart 2013te Recep Tayyip Erdoğan söyledi.
(HDP sıralarından alkışlar) Kandil mi tutuşturdu?
diyorsunuz değil mi? Recep Tayyip Erdoğan tutuşturdu.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Bravo! Çok güzel konuşmuş ya, tebrikler!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bir yıl geçmedi, bir yıl.
GARO
PAYLAN (Devamla) Bakın, üzerinden daha iki yıl geçmedi, daha
mürekkebi kurumadı. Gerçekten de, o gün, Recep Tayyip Erdoğan,
hayatında ender zamanlarda olan bir şekilde, doğru bir şey
söyledi. Gerçekten doğru bir şey söyledi, gerçekten demokratik bir
şey söyledi çünkü pek çok ülke bu
karışıklığı yaşadı ve nihayetinde
vardığı yer burasıydı. Biz istiyoruz ki, bu
karışıklıklar olmadan, ölümler olmadan oraya varalım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, maddelere geçeyim, vaktim azalıyor. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ADNAN
GÜNNAR (Trabzon) Terörü niye kınamıyorsunuz öyleyse? Neden
terörist demiyorsunuz? Neden kınamıyorsunuz? Hadi bakalım
kınayın, hadi bakalım terörist deyin!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri... Sayın Günnar... Sayın Günnar,
lütfen...
GARO
PAYLAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi bir torba
yasa ve bununla ilgili ilk 4 maddeye baktığımda, er, erbaş
maaşları, sözleşmeli personelle ilgili düzenlemeler var. Biz
antimilitarist bir partiyiz. Elbette ki ülkenin savunulması
gerektiğini düşünüyoruz ama bu görev sınırlarda
yapılmalı. Belli oranda asker bulunabilir ama antimilitarist bir
partiyiz, savaş karşıtı bir partiyiz. İçeride ve
dışarıda barışı savunuyoruz, bunun için mücadele
veriyoruz. Bu anlamda, bizler zorunlu askerliğe karşıyız.
SALİH
CORA (Trabzon) Dağa çıkmaya karşı mısınız?
GARO
PAYLAN (Devamla) Şu anda, silah altında 400 bin er, erbaş var.
Bu anlamda, bizler vicdani ret hakkının ivedilikle ortaya
konması ve Meclisin bu iradeyi ortaya koymasını talep ediyoruz.
Ve er, erbaş maaşlarının da elbette
artırılması... Şu anda harçlıkların önemli
olduğunu biliyorum, ben de askerlik yaptım ve orada er, erbaş
maaşının ne kadar önemli olduğunu biliyorum ancak bu
çerçevede, vicdani ret hakkını mutlaka ivedilikle
tanımalıyız.
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Dağa çıkan çocuklar için diyebiliyor musunuz?
GARO
PAYLAN (Devamla) Sırf Kıbrısta görev yapan askerlerle ilgili
de: Biz, Kıbrısta -bakın, bugünlerde tekrar konuşuluyor-
mutlaka müzakerelerin başlaması ve bitirilmesi ve oradaki
askerlerimizin de mutlaka geri çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Kıbrıs halkları karar vermeli Kıbrısın
geleceğine, Türkiyenin vesayeti olmamalı. Türkiye garantör ülkedir,
evet, oradaki halkların güvenliğine ve geleceğine
çalışmalıdır.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Ama Rusyanın askeri Suriyede dursun! Ondan
söz et.
GARO
PAYLAN (Devamla) O çerçevede, Kıbrıstaki askerî
varlığın ivedilikle çekilmesini talep ediyoruz.
Askerî
okullarla ilgili, oradaki öğrencilerin maaşlarının
artışıyla ilgili önergeler var. Bakın, askerî okullarla
ilgili eleştirileriniz vardı, hatırlayın: Oradaki
eğitimle ilgili eleştirileriniz vardı, hatırlayın.
Orada dinle ilgili her şey gericilik olarak öğretiliyor. diye
eleştirileriniz vardı, hatırlayın;
haklıydınız. Bakın, şu anda, askerî okullarda hâlâ
tekçi bir eğitim yapılıyor. Oradaki çocukların, gençlerin
maaşlarını artırmayı öneriyorsunuz ama oranın,
askerî okulların ne eğitim verdiğiyle ilgili, içeriğiyle
ilgili hiçbir eleştiriniz yok. Çünkü, bakın, ben oraya
gittiğimde askerlerin yüzünü görüyorum, oradaki halka düşman gözüyle
bakıyorlar.
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Sen öyle baktığın için sana
öyle geliyor. Sen öyle bakıyorsun, sen.
GARO
PAYLAN (Devamla) Çoğulcu bir bakışları yok. Asker de bu
halkın insanı ve çoğulcu bir bakışa sahip olmalı.
Türkiye toplumu nasıl çok dilli, çok etnisiteliyse orası da öyle
olmalı tıpkı geçmişte olduğu gibi. O anlamda, askerî
okullardaki içeriğe mutlaka müdahale etmeliyiz, oranın da
çoğulcu bir bakışa ve halkına eşitlikçi bakan askerler
yetiştirmesi için belki mücadele vermeliyiz.
Türkiye
dünyada askerî harcamalarda 15inci sırada, 22,6 milyar dolar para
harcıyor. Bu kadar para harcamamamıza gerek yok, bu paraları
hayra harcayabiliriz. İçeride ve dışarıda
barışçı politikalarla bu paraları hayra harcayabiliriz.
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Hayra da harcıyoruz, hayra da.
GARO PAYLAN (Devamla) Diğer bir madde üniversitelerle ilgili.
Üniversitelerde eğitim görevlilerinin yaşlarını 67den
72ye çıkarıyoruz bu yılın sonuna kadar; ne âlâ.
Bakın, bu yasa ne zaman çıkmış? 2547 no.lu YÖK Yasası
1981de yani paşalar çıkarmış, darbeci paşalar. Biz,
2015 yılında, darbeci paşaların
çıkardığı bir vesayet yasasını uzatmak için
burada önerge getiriyoruz. Bu Meclisin utancıdır bu arkadaşlar,
bu Meclisin utancıdır. Ve biz niye üniversitelerin öğretim
görevlilerinin yaşını 67den 72ye çıkarmak için burada
karar alalım ki? Bırakalım üniversiteler özgür olsunlar, kendi
senatolarında karar versinler. Gazi Yaşargil bugün 90ında
ameliyat yapıyor. Niye müsaade etmiyoruz, niye bu vesayeti devam
ettiriyoruz? Umalım ki önümüzdeki yıl bu vesayetçi yasaları
Anayasa tartışmalarıyla beraber ortadan
kaldırırız, üniversiteleri özgür kılarız.
Diğer bir madde, Devlet Su İşlerinin kiralama meselesi.
Burada ekolojist bir bakış yok ve sivil toplum örgütlerinin
eleştirilerine açık değil bu madde. Bu anlamda sivil toplum
örgütlerinin eleştirilerine açık olunmasını ve esas
alınmasını talep ediyoruz.
Vaktim azaldığı için
Ataması yapılmayan
öğretmenler var arkadaşlar. Bununla ilgili 12.500 kişilik ihdas
edilen bir kadro var. Bunun çok düşük olduğunu düşünüyoruz çünkü
Eğitim Bakanlığı dâhil 120 bin
açığımız var. diyor. Sendikalara göre 150 bin açık
var. 300 bin öğretmen de atama bekliyor. Biz bu anlamda bu atamaların
150 bine çıkarılmasını öneriyoruz.
Son olarak, tekrar, memlekette bu 2016 yılının
barışa vesile olmasını istiyorum. 2015 yılı
maalesef hepimiz için kötü geçti. 2016 yılının hayırlara
vesile olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Paylan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Paylan
konuşmasında AK PARTİnin Genelkurmayı zorlamasıyla
TSK kendi halkını bombalıyor. gibi talihsiz, akla ziyan bir laf
etmiştir, başka laflar da etti. Bu çerçevede sataşmadan 69a
göre söz istiyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Size sataşmıyor ki!
Genelkurmaydan mısınız Naci Bey?
BAŞKAN Başka bir sataşmaya meydan vermemek suretiyle,
iki dakikada sözlerinizi tamamlayın lütfen. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Garo Paylanın 12
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; AK PARTİnin ve sarayın
Genelkurmayı zorlamasıyla halkını bombalayan TSK. Bu
nasıl laf?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Roboski, Roboski.
GARO PAYLAN (İstanbul) Yalan mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu nasıl laf? Ya, insan
biraz gözlerini ovuşturarak oradaki gerçekliğe bakar.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Tam da Roboski işte,
yıl dönümündeyiz.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Ordunun ve polisin orada mücadele ettiği
halk değil, teröristlerdir; görün, teröristler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Teröristleri halkın
kılığında göstermeye kalkmayın.
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Bravo Hocam!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) E niye halkın evini yıkıyorsun o zaman?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Halkın suretinde göstermek, demokratik ve
meşru siyasetle bağdaşmaz. Hele Esedle Türkiyeyi mukayese
etmek
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) 3 aylık bebek öldü.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sur diye bir ilçe kalmadı, dümdüz ettiniz ya!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Esedin neler yaptığından ya
haberiniz yok, cahillikle böyle laf ediyorsunuz yahut da bile bile hususen
kışkırtıcı bir tarzda davranıyorsunuz. Olmaz!
Bu
ülkede toplumsal barış için çözüm sürecini başlatan kim?
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bozan kim, bozan?
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Bitiren kim? Buzdolabına koyan kim?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu ülkede insanları
kucaklaştırmak için siyasetin bütün imkânlarını kullanan
kim? AK PARTİ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Meğer hepsi bir oyunmuş.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Arkadaşlar, demokrasi 3-5 kişinin
zorbalığı değildir. Ben buraya özerk yönetim ilan ettim,
kabul edin, barikatların arkasında silahlarım var. Bu mudur
demokrasi? Demokrasinin karşılığı Meclistir, Meclis!
Halk, halk diyorsun, halk burada. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar, HDP sıralarından gürültüler)
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) 3 aylık bebek öldü.
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Halk Cizrede ve Silopide şu anda.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Halk konuşanın kafasında
değil, halkın gerçekliği burada.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) He, işte biz de buradayız.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Müzakere edilecek, konuşulacak konular
burada yapılacak. Herkes kafasına göre Daire çizdim, kafama göre
rejim ilan ettim, yönetim ilan ettim, kimse buraya giremez. Biz de bunu kabul
edeceğiz, öyle mi? Böyle bir şey yok.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sizinki Başkanlığını ilan etti!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Böyle bir şey yok! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, HDP sıralarından
gürültüler)
Burada
halkın iradesi, bu ülkenin iradesi. Siz de bunun bir
parçasısınız. Lütfen ona göre yerinizi alın, ona göre
lütfen olup bitenleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) -
gerçekçi bir şekilde paylaşın.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Biz yerimizdeyiz, yerimize göz dikme Naci Bey!
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bostancı.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
GARO
PAYLAN (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın hatip konuşması
sırasında
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) - Yeriniz Cihangir, Cihangir! Cihangire gidin
Ertuğrul Bey!
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Bizim yerimiz Silopi ve Cizre, o kadar.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun
Sayın Baluken.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) - Cezayir Sokağa gidin!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın hatip konuşması
sırasında cahillikten demokratik siyaseti ihlale kadar birçok suçlama
yaparak grubumuza sataştı.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Evet, çok ağır konuştu Sayın
Bostancı(!)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Grubumuz adına sataşmadan söz istiyoruz.
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Engin Bey, niye ağır diyorsun? Neresi ağır
bunun?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Onlara ağır konuştu, bana
konuşmadı.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Ağabey, bak, konuşmanın özgül
ağırlığı vardı, özgül
ağırlığı.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Paylan.
Lütfen,
sayın milletvekilleri, kürsüdeki hatibi dinleyelim.
İki
dakika sataşmadan söz veriyorum. Lütfen, başka bir sataşmaya
meydan vermeyelim.
5.- İstanbul Milletvekili Garo
Paylanın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
GARO PAYLAN (İstanbul) Hocam, cehaletiniz okumayla bitmiyor
maalesef.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Bravo! Harika bir laf ettin!
GARO
PAYLAN (Devamla) - Bakın, halk iradesinden bahsediyor. Biz diyoruz ki
Türkiyenin her yerinde halkın farklı özgünlükleri var, her yerinde.
Türkiye büyük bir ülke.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Keyfe göre değil, keyfe göre değil.
GARO
PAYLAN (Devamla) Elbette keyfe göre değil.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Yasaya göre, yasaya.
GARO
PAYLAN (Devamla) - O açıdan, her özgünlüğe göre Türkiye bir çözüm
üretmeli. Bunun da karşılığı demokratik özerkliktir
diyoruz. Bu ne dayatması? Bir fikir. Buyurun, fikirle cevap verin.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Fikir değil, silah Garo! Garo, çarpıtma!
GARO
PAYLAN (Devamla) - Bakın, Recep Tayyip Erdoğan Türkiyede fiilî
durum var. dedi, Başkanlığı getirdim. dedi.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Garo, çarpıtma, fikir yok. Bak, fikir
konuşuluyor burada. Başkanlığı kim silahla
dayattı?
GARO
PAYLAN (Devamla) - Bakın, bize bugün bir fikir getirdik diye
Anayasayı değiştirme üzerine ve bu fikri dayatma üzerine
sözlerde bulunuyorsunuz.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Garo, başkanlığı kim silahla
dayattı, görüşülüyor.
GARO
PAYLAN (Devamla) - Bizler demokratik özerkliği Türkiyeye sunuyoruz. Buna
fikirle cevap verin.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) Sunmuyorsunuz, hendek arkasından
dayatıyorsunuz.
GARO
PAYLAN (Devamla) Hayır, dayatma yok.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın
Yaşar, lütfen
Buyurun
Sayın Paylan.
GARO
PAYLAN (Devamla) O açıdan, Türkiyedeki bütün bölgelerin
özgünlüğüne bakarak bir cevap vermemiz lazım Nusaybine, Cizreye,
Silopiye, Vartoya, Vana, her yere, İzmire. Bakın, Kadir
Topbaş dahi şikâyet ediyor -geçen seçimden sonra sohbet ettim- O binaların
hiçbir tanesine ben imza atmıyorum. diyor. Kadir Topbaş da
şikâyet ediyor, İzmir Belediye Başkanı da şikâyet
ediyor. O açıdan, bütün Türkiyeye demokratik özerkliği öneriyoruz.
Bunu da çatışmaya mahal vermeden olsun istiyoruz. Bizler siyasetçiler
olarak bunu ortaya koymalıyız ve oradaki Kürte de, Silopideki
Kürte de, İstanbuldaki Kadir Topbaşa da cevap vermemiz gerekiyor
bu anlamda. Daha demokratik ve merkeziyetçi olmayan, ademimerkeziyetçi bir
sistemi ortaya koymalıyız.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Paylan.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Dürüst ol, dürüst,
söylediğiniz o değil. Bizi kandırıyorsunuz burada.
Söylediğiniz o değil, bilmiyor muyuz, zekâmızla bu kadar alay
etmeyin.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13
milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12)
(Devam)
BAŞKAN Gruplar adına üçüncü söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Halil Etyemez, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ETYEMEZ (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve
muhabbetle selamlıyorum.
Gönül insanı, millî şairimiz merhum
Mehmet Akif Ersoyu ve din uğruna, vatan uğruna, mukaddesat uğruna
canını feda etmiş tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Vermiş olduğumuz Yükseköğretim Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle ilgili AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Plan ve Bütçe Komisyonu
tarafından kabul edilen, şahsım ve 13 kıymetli
milletvekilimizle verdiğimiz bu kanun teklifi mevzuatta yer alan
31/12/2015 tarihinde sona erecek bazı uygulamaların süresinin
uzatılması, sözleşmeli erbaş ve erlerin
maaşlarının diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi
memur maaş katsayısı esas alınarak hesaplanması, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından şubat ayında
yapılacak öğretmen atamalarında kullanılmak üzere kadro
ihdas edilmesi amacıyla hazırlanmıştır. AK PARTİ olarak seçim
beyannamemizde ve eylem planımızda yer alan vaatlerimizi tek tek hayata
geçiriyoruz. Geçen hafta emeklilerde yaptığımız
düzenlemenin ardından bu hafta da öğretmen atamalarından
askerlerimizin harçlıklarına, akademisyenlerimizin emeklilik
yaşından astsubaylarımızın özlük haklarına kadar
birçok düzenlemeyi içeren teklifimizi Genel Kurulumuza taşıdık.
Kanun teklifinin 1inci ve 2nci maddesiyle er ve erbaşların
harçlıklarına esas gösterge rakamları yüzde 100 oranında
artırılmaktadır. Erlerin harçlığı 38 TLden 80
TLye, onbaşıların harçlığı 43 TLden 92 TLye,
çavuşların harçlığınıysa 49 TLden 103 TLye
çıkarıyoruz. Kalkınmada öncelikli illerdeyse bu tutarın 2
katı kadar harçlık almaktadırlar; böylece erlerin
harçlığı 160 TLye, onbaşıların
harçlığı 180 TLye, çavuşların
harçlığıysa 206 TLye çıkarılacaktır.
Kıbrısta görevli erbaş ve erlerin mevcut harçlıkları
da yüzde 100 oranında artırılacaktır. Bu durumda erler 160
TL, onbaşılar 180 TL, çavuşlarsa 206 TL alacaktır.
Söz
verdiğimiz gibi, askerî öğrencilerin harçlıklarıyla ilgili
vaadimizi de yerine getiriyoruz. Kanunun 3üncü maddesiyle tüm askerî
öğrencilerin harçlıkları da yapılan düzenlemeyle yüzde 100
oranında artırılmaktadır. Yapılan düzenleme
sonrası, harp okullarında, üniversite ve yüksekokullarda öğrenim
gören askerî öğrencilerin bulundukları sınıflara göre 287
TL ile 460 TL arasında, yedek subay okulu öğrencilerininse 287 TL,
askerî lise öğrencilerine bulundukları sınıflara göre 144
TL ile 250 TL arasında, astsubay hazırlama ve astsubay meslek
yüksekokulu öğrencilerine bulundukları sınıflara göre 94 TL
ile 201 TL arasında değişen tutarlarda harçlık ödenmeye
başlanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifimizin 4üncü maddesiyle 926 Sayılı
Kanuna eklenen geçici maddeyle, 2003 yılı öncesi göreve
başlayan astsubaylar ile 2003 yılı sonrası göreve
başlayan astsubayların başlangıç derece ve kademeleri
arasındaki farklılık giderilmiş ve yıllardır
çözülmeyi bekleyen bir sorun daha AK PARTİ iktidarı tarafından
çözülmüş olacaktır. Daha önce 1inci dereceye yükselme imkânı
bulunmayan ve dolayısıyla, 2nci dereceye kadar yükselmiş
bulunan astsubayların 1inci dereceye yükselmeleri ve 3600 ek göstergeden
yararlanmaları sağlanacaktır. Lise mezunu
astsubaylarımız 1 derece, iki yıllık okul mezunları 2
kademe, üç yıllık okul mezunları 1 kademe, dört yıllık
okul mezunları ise 2 kademe ilerleyeceklerdir. 2nci dereceden emekli olan
astsubaylara 1 derece verilmesiyle emekli maaşlarında ortalama 400 TL
artış sağlanacak ve bu düzenlemeden 36.209 emekli astsubay veya
dul ve yetimleri yararlanacaktır. Bu teklifimizin yasalaşmasıyla
düzenlemeden toplam 105.142 kişi yararlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, eğitim hayatını
ilgilendiren reformlara devam ediyor, milletin geleceğine sahip
çıkıyoruz. Biliyoruz ki bir ülkenin gerçek zenginliği, merkez
bankalarının kasalarındaki döviz ya da kıymetli madenler
elbette ki değildir; bir ülkenin esas zenginliği, o ülkenin sahip
olduğu beşerî sermayesinin niteliğidir. AK PARTİ
hükûmetleri olarak biz, bu gerçekten hareketle, eğitim sistemimizde
çağdaş dünyayla rekabet edebilecek nitel ve nicel yatırımlara
ağırlık verdik. Merkezî bütçeden eğitime ayrılan
kaynağı her yıl artırarak insanımızın
yaşam kalitesini yükseltecek eğitim yatırımlarına
elbette ki öncelik verdiğimizi yüce Meclisimizin kürsüsünden, buradan bir
kez daha ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede, seksen yılda 79 üniversite
açılmışken AK PARTİ döneminde ise on üç yılda 110 yeni
üniversite açılarak âdeta eğitimde sessiz devrim
yapılmıştır.
2002-2003
öğretim yılında yükseköğretimde öğrenci
sayısı 1,2 milyonken 2013-2014 öğretim yılında bu
sayı 2,6 milyona yükselmiştir. 2015 yılında toplam 79.555
akademisyen varken 2015te 151.169a çıkmıştır.
Yükseköğretimde okullaşma oranı yüzde 19dan yüzde 50ye
ulaşmıştır. 2002de üniversitelere aktarılan toplam
ödenek 2,5 milyar lira iken 2015te 18,3 milyar liraya yükselmiştir.
Geçtiğimiz
yıllarda Hükûmetimiz tarafından akademisyenlerimizin maaş ve
özlük haklarında yaptıklarımız ise: 2015 Aralık
ayı itibarıyla, profesör, doçent ve yardımcı doçentlerin
aylıklarında 789,30 TL; öğretim görevlisi, okutman, uzman,
araştırma görevlisi, çevirici ve eğitim öğretim
planlamacılarının aylıklarında ise 907,68 TL
artış sağlanmıştır. 2016 yılından
itibaren -yani 15 Şubatta uygulanacak- akademisyen teşvik
ödeneği uygulaması getirilecektir. Buna göre, 2015 yılı
göstergeleri dikkate alınarak 100 tam puan alan bir profesöre 789,30 TL,
doçente 710,37 TL, yardımcı doçente 631,44 TL; öğretim
görevlisi, okutman, araştırma görevlilerine ise 552,51 TL aylık
ödeme imkânı getirilmiştir.
Bilindiği
üzere, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 30uncu maddesinde,
genel olarak, öğretim üyelerinin çalışma yaş haddi 67
olarak belirlenmiştir. Söz konusu 41 adet üniversite için bu
yılın sonuna kadar 72 olarak belirlenen yaş haddi, yeni bir
düzenlemeye imkân sağlamak amacıyla bir yıl daha uzatılmaktadır.
Bu geçici madde, yeni kurulan üniversitelerimizin öğretim üyesi
ihtiyacını karşılamada önemli bir rol üstlenmektedir. Bu
madde kapsamında, 15/12/2015 tarihi itibarıyla 133 öğretim üyesi
görev yapmaktadır. Bu öğretim üyelerinin 98i profesör, 12si doçent
ve 23ü yardımcı doçenttir. Görüldüğü üzere, bu öğretim
üyelerinin büyük çoğunluğu profesör unvanına sahiptir. Özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bulunan üniversitelerin
öğretim üyesi ihtiyacı bu madde kapsamında
karşılanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri olarak 2002den beri, daha sivil,
demokratik ve çoğulcu bir Türkiyeyi inşa etmek için
çalışmaktayız. Bunu yaparken de biz, oy versin, vermesin
herkesin beklenti ve taleplerini karşılayabilmek için siyasetin merkezine
milleti alan bir yaklaşımı her daim benimsedik.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetlerinde medeniyetimizin inşa ve
ihyasında en önemli unsur olan öğretmenlerimizin istihdam ve özlük
haklarının iyileştirilmesine yönelik birçok çalışma
yapılmıştır. Seksen yılda Türkiyede 383 bin
öğretmen atanabilmişken AK PARTİ Hükûmeti sadece 2003-2015
yılları arasında 510.589 yeni öğretmen
atamıştır. Ağustosta yapılan 37 bin öğretmen
atamasıyla birlikte toplam öğretmen sayımız 893.642
olmuştur ve Millî Eğitim Bakanlığında kadrolu görev
yapan öğretmenlerimizin yüzde 57si AK PARTİ hükûmetleri
tarafından atanmıştır. Yine söylüyorum, bu bir sessiz
devrimdir. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
yapılacak öğretmen atamalarında kullanılmak üzere 12.500
adet öğretmen kadrosu ihdas edilmesini yani eğitim ordusuna yeni
eğitim neferlerinin katılmasını da içeren bu kanun
teklifimiz, reformlarımızın devam edeceğinin bir
göstergesidir.
Partimizin
seçim beyannamesinde ortaya koymuş olduğu şubat
atamalarında 30 bin öğretmenin atanmasıyla ilgili vaadi, bu
teklifin kanunlaşmasıyla gerçekleşmiş olacaktır.
Burada 12.500 olarak ifade edilen kadro tahsisi ve Millî Eğitim
Bakanlığının da 22.500 kadro tahsisiyle birlikte, 30 bin
öğretmenin şubat ayında atanması gerçekleştirilmiş
olacaktır.
Öğretmenlerimize,
akademisyenlerimize verdiğimiz önem kadar, gençlerimize, öğrenci
kardeşlerimize, gelecek nesillerimize de değer veriyor, onların
nitelikli bir eğitim öğretim hayatı geçirebilmeleri için
yaptığımız reformlarla yanlarında olmaya devam
ediyoruz. Tüm yükseköğrenim öğrencilerine kredi, burs vermek
suretiyle nakdî destekte bulunduk ve bulunmaya da yine devam ediyoruz.
2002
yılında 451.550 kişiye kredi verilirken 2015te 1 milyon 2 bin
öğrenciye öğrenim kredisi verdik, 353.722 öğrencimize de burs
olmak üzere toplam 1 milyon 350 bin öğrenciye burs veya kredi vermeye
başladık. 2016da bu sayıyı 1,5 milyona çıkarmayı
planlıyoruz.
2002
yılında aylık 45 TL olan kredi, burs miktarı, 2015
yılında yüzde 633 artışla aylık 330 TL oldu ve 64üncü
Hükûmetimizin eylem planında açıkladığımız üzere,
öğrenci burslarını ocak ayı itibarıyla 400 TLye
çıkarıyoruz.
81
ilde, 162 ilçede ve 2 tane de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde olmak
üzere toplam 592 yurdumuzda öğrenci kardeşlerimize barınma
hizmeti veriyoruz. Toplam kapasitesi 450 bin olan yurtlarda kız ve erkek
öğrencilerimiz barınmaya devam ediyor.
Yine,
öğrenci kardeşlerimizin menfaatlerini gözeten
uygulamalarımıza devam ediyoruz. 08/10/2011 tarihinden itibaren
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları maddi
durumu yetersiz olan üniversite öğrencilerine verilmek üzere
şartlı bağış kabul edebilmektedir. Ülke genelinde
farklı illerde 184 sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıfları aracılığıyla şartlı
bağış uygulaması yürütülmektedir. Bu kapsamda, Türkiye
genelinde yıllık yaklaşık 5 bin üniversite öğrencisine
burs verilmekte ve yıllık yaklaşık 10 milyon TL kaynak
şartlı bağış olarak kullanılmaktadır.
İlgili kanun maddesinin 31/12/2015 tarihinde sona erecek olması
nedeniyle mağduriyet doğacağı ve uygulamaya devam
edilmesinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının
yükseköğrenim öğrencilerine burs verilebilmesi amacıyla
bağış kabul edebilmesinin üniversiteye devam eden
öğrencilerimiz için faydalı olacağını düşünerek
bu kanun maddesinin süresinin uzatılması için teklifte bulunduk.
Birileri
hastaneleri yıkmaya, okulları yakmaya çabalarken bizler
geleceğimizin teminatı olan öğrenci kardeşlerimiz için
okullar açmaya, yurtlar yapmaya, yeni Türkiyeyi inşa edecek olan
çocuklarımıza yatırım yapmaya devam ediyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yurtlarda
gençlerimizin barınma ve beslenme ihtiyaçları yanında
onların akademik, sosyal, kültürel ve manevi gelişimleri için her
türlü imkân ve fırsatları seferber ettik, etmeye de devam ediyoruz.
Bu faaliyetlerden on binlerce gencimiz faydalanmaktadır. Yine 2002
yılında aylık 11 TL olan beslenme yardımı 22 kat
artışla 2015 yılında aylık 240 TL oldu ve 2016 Ocak
ayı itibarıyla ise 270 TLye çıkarılacak.
Bizler
laf değil iş üretiyoruz değerli arkadaşlar. Gençliği
düşünüyoruz çünkü biz geleceğimizi düşünüyoruz.
ÖZKAN
YALIM (Uşak) 7 Haziran öncesi bizim verdiğimiz taahhütlerden kopya
çektiniz de veriyorsunuz onları!
HALİL
ETYEMEZ (Devamla) Sadece bugünümüzün, yakın geleceğimizin
değil önümüzdeki yüz yılın temellerinin
atıldığı, dünyanın yeniden şekillendiği bir
değişim yaşanıyor. Türkiye olarak bu sürecin öznesi olmak,
kendi coğrafyamızda kendi geleceğimiz için adımlar atmak,
gelecek nesilleri düşünmek zorundayız. Medeniyetimizin bizlere
yüklediği vizyon ve misyon doğrultusunda hadiselerin
gidişatına yön vermek mecburiyetindeyiz.
Bu kürsüden genç kardeşlerime sesleniyorum: Bir varlık-yokluk
mücadelesinin yaşandığı son dönemde bu
coğrafyanın ruhunu oluşturan, milletimizi bir arada tutan,
vatana anlam katan değerlerimizin tamamı mücadelemizin özünü
oluşturmuştur. Millet olarak birliğimize, beraberliğimize
sahip çıkmanın mücadelesini hep beraber veriyoruz.
Evet,
değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen bu kanun
teklifi, 6111 sayılı Kanunun geçici 12nci maddesindeki su ürünleri
kiralamalarının uygulama süresinin uzatılmasını da
içeriyor. 6111 sayılı Kanun öncesi, su ürünleri yetiştiriciliğinde
kullanılan su ve su yüzey alanları kiralaması il özel idareleri
tarafından yapılmaktaydı. Haksız rekabeti önlemek ve
kiralamalara bir standart getirmek, bu konuda çözüm sağlamak amacıyla
25/2/2011 tarihinde 6111 sayılı Kanunun geçici 12nci maddesiyle
kiralama yetkisi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına
verilmiştir. Bu düzenlemeyle, bölgeler ve iller arasında adil olmayan
uygulamalar ortadan kaldırılmış, yatırımlara
engel olan yüksek kira bedellerinde düşme sağlanmış,
kiralama işlemleri web tabanlı bir programla standart hâle
getirilmiş olacaktır. 6111 sayılı Kanunun geçici 12nci
maddesiyle kiralamalara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına verilen yetkinin 1/1/2016
tarihinde sona ermesi hasebiyle, mevcut yasanın uygulama tarihinin uzatılarak
su ürünleri üretiminde sürdürülebilirliğin sağlanması
amaçlanıyor.
Kamu
İhale Kanununun hizmet alımlarında ihale öncesi ilgili
kurumlardan uygun görüş alınması ve personel
çalıştırılmasına dayalı hizmet
alımlarıyla ilgili sözleşmelerin uygulanması sürecinde yer
alan görevlilerin sorumlulukları ve bunlar hakkındaki idari
yaptırımları düzenleyen maddesinin ilgili
fıkrasının bu yıl sonunda dolacak olan yürürlük tarihi 30
Haziran 2016ya kadar uzatılacaktır.
Sonuç
olarak değerli milletvekilleri, AK PARTİ, Türkiyenin son on üç
yılında bu millete hizmet eden ve millet iradesini hâkim kılan
sessiz birçok devrime imza atmış bir partidir. Biz önce Allaha,
sonra milletimize inanan bir kadroyuz. Bunun dışında hiçbir
iradeye ya da otoriteye boyun eğmedik, bundan sonra da eğmeyeceğiz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) 17-25i unutmazsınız inşallah.
HALİL
ETYEMEZ (Devamla) Allah bu yüce milletimizden razı olsun ve milletimizi
korusun.
Hepinizi
tekrar saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Etyemez.
Gruplar
adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Selin Sayek Böke,
İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Böke. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) Teşekkürler
Başkanım, kusura bakmayın.
BAŞKAN
Uzun yoldan geldiniz.
SELİN
SAYEK BÖKE (Devamla) Uzun yoldan geldim, doğrudur. Teşekkür
ediyorum. Bugün İzmirdeydim, bir şehit cenazemiz vardı, onun
için Meclise geç katıldım.
Gönül
isterdi ki bugün burada bir bütünü olan, içeriğini detaylı bir
şekilde tartışabileceğimiz ve
karşılıklı fikir alışverişinde
bulunabileceğimiz bir kanun tartışsaydık. Gönül isterdi ki
2016ya geçerken artık Meclisin hakikaten fikir konuşulan bir zemin
olduğu, yasaların yamalı bohça değil de bir bütüne çözüm
üretmek için yapıldığı bir Türkiye inşasına
adım atıyor olsaydık. Gönül isterdi ki biz, torbaların
içerisine gerçekleri, sorunları çözmeye uğraşan bir
yaklaşım sergilemeyen bu tavırdan uzak, sorun çözmek isteyen ama
bunun için de bütüncül bir çerçeveyi ortaya koymaya çekinmeyen bir Meclisin
yeni yıla geçişini kutluyor olsaydık. Ama ne yazık ki bugün
burada konuşuyor olduğumuz torba kanun, bir kez daha, bizlere, yasa
yapımına ve politika oluşturma meselesine AKPnin temelde
çarpık bakışının
devamlılığının süreceğini gösteriyor. Bir kez
daha, birbiriyle hiçbir alakası olmayan kanun tekliflerinin alelacele,
tartışılmadan, bunların neden uzatılması
gerektiğine veya neden yapılması gerektiğine dair
karşılıklı herhangi bir fikir alışverişinde
bulunmadan, yani Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu derinlemesine
değerlendirmeleri yapmadan ideal olanı ortak bir şekilde bulmak
için adım atma kaygısından uzak yaklaşımı
görüyoruz ve bir kez daha yaşıyoruz.
Yürütme
tarafından işlerin bir süre daha Hadi, yürütelim.
yaklaşımıyla idare ediliyor olması, Meclis içerisinde
sorgulamaların yapılmasına da engel oluyor. O zaman da yasama
yetkisinden geriye bir şey kalmıyor. Oysaki bizler, burada, hakikaten
çözüm üretmek için, bütüncül bir yaklaşımla Türkiye'nin ihtiyaç
duyduklarını ortaya koymak için çalışmakla yükümlüyüz. Ama,
bu derinlemesine tartışmaya izin vermeyen torba kanun
mantığına dair defalarca buradan aynı şeyler
söylenmiş olmasına rağmen, ben de kayıtlara bir kez daha geçmesi
için bu konuyla konuşmama başlamak durumunda kaldım. Zira, torba
yasaya karşı duruşumuz sadece usule dair bir
sıkıntıyı ortaya koymuyor. Bu usulle yapılan işin
sonucunda Türkiye'nin vasatlığa mahkûm olmasından rahatsız
olan bizler bunun bir esas mesele olduğunu da düşünüyoruz. Torba
kanunlar, sadece bir usul sorunu değil, aynı zamanda Türkiye
açısından bir esas sorunudur. Türkiye'nin sorunlarını
tespit eden ve bunlara bütüncül bir planla, yamalı bohça mantığıyla
değil, bütünü düşünerek, parça parça idare eden değil, bütüne
dair iyi bir şey söyleyen reform paketleri üretilmiyor ve ürettirilmiyor.
Bu torba kanun da aynı yamalı bohça mantığıyla bir kez
daha önümüze geliyor. Hiçbir sorun ciddiye alınmıyor. Oysa Türkiye
ciddi sorunlarla boğuşuyor. Ciddi sorunlara çözüm üretmek de bir
ciddiyet gerektirir. Ciddiyet de yapısal reformları böyle yara
bantlarıyla idare eden kanunlarla değil, bütüncül
yaklaşımlarla ortaya koymayı gerektirir. Sürekli olarak günü
kurtarma çabası, pansuman yapmanın ötesine geçemeyen bir
yasamayı da karşımıza bir gerçek olarak koyuyor.
Şimdi,
biliyorum ki bazılarınız şöyle düşünüyorsunuz: Ne
fark eder, parça parça da olur, bütüne dair bir şey söylemeye gerek yok,
işler görülsün, gemi bir şekilde yürüsün, biz de idare edelim,
işte hepimiz buradan bölgelerimize hitap edelim. Ama, bu
mantığın çok hatalı olduğu verilerle aşikâr.
Veriler, bize, torba kanunla sürekli geçici düzenlemeler yaparak ülke
yönetildiğinde vasatlığa mahkûm olduğumuzu açıkça
ortaya koyuyor. Ülke bu mantıkla yönetilmeye
kalkışılınca sorun çözen bir siyaset, Türkiye'nin yeniden
büyüme, yeniden kalkınma, adil bir dağılım, sosyal adalet
sağlayacak bir reform vizyonu olmadığı mesajı sadece
Türkiye'ye verilmiyor, bütün dünyaya da oldukça yüksek bir sesle tekrar
ediliyor. Oysaki Türkiyenin ciddi bir kurumsal dönüşüme ihtiyacı
var. Türkiye'nin ciddi bir kalkınma anlayışını
tartışmaya ihtiyacı var. Türkiye'nin birlikte yaşama
kültürünü nasıl inşa edeceğini konuşmaya ihtiyacı var.
Bunların hiçbiri yamalı bohça ve pansuman yöntemiyle yapılamaz
ve çözülemez.
Bu,
bizi orta gelir tuzağına mahkûm ediyor. Orta gelir tuzağı
2008 yılından beri alnının teriyle çalışan
Türkiye'nin fakirleşmesi anlamına geliyor. Her birimiz yorgunuz, bizi
izleyen bütün vatandaşlarımız yorgun. Neden? Çünkü çok
çalışmak zorundalar ama çalıştıklarının
karşılığını alabildikleri bir Türkiye'de
yaşamıyorlar. Çok çalışıyorlar ama 2008
yılından bugün daha fakirler. Orta gelir tuzağı bir
vasatlık ürünüdür. Bu vasatlığın temeldeki sebeplerinden
biri de işte bizim bu yasa yapma şeklimiz ve torba kanunlarla
Türkiye'yi idare etme gayretinizdir.
Türkiye
orta teknoloji tuzağına takıldı. Yaptığı
ihracatın sadece yüzde 3ü teknoloji barındırıyor.
Türkiye'yi bu vasatlığa tıkayan ve ilerlemesine engel olan
yaklaşım, işte bu torba kanun yaklaşımıdır
ve pansuman yapmanın ötesine geçemeyen yaklaşımdır.
Türkiye
orta beşerî sermaye tuzağına takıldı. Okullarda
yorulan çocuklarımız aldıkları eğitimle bilgiye
erişemiyorlar. Rekabet edebilecek bilgileri olmadığı için
de sınavlarda çok zorlanıyorlar. Oysaki bizim çocuklarımız
da akıllı, bizim çocuklarımızın da potansiyeli var.
Ama onlara bu potansiyelin olmadığını ikna edecek bir
eğitim sistemini dayattıkça ve bir bütüncül kalkınma paketi
içerisinde bunları düzeltme gayretine düşmek yerine, sayılarla,
açılan üniversite sayılarıyla övünmenin ötesine geçmeyen
eğitim politikasıyla, işte biz, vasatlığa ve torba
kanunlarla pansuman yapmaya mahkûm edilmiş bir ülke oluyoruz.
Bu
geçici maddeleri uzatma gayretini de anlamak mümkün değil. Eğer geçici
55inci maddenin defalarca uzatılması gerekiyorsa demek ki
kalıcı bir sorun var ki burada tekrar tekrar aynı çözümü
konuşmak zorunda kalıyoruz. Hadi diyelim ki -iyi niyetli
yaklaşalım- 2015 yılında Türkiyenin gereksiz yere
yaşadığı iki seçim yüzünden uzatılamamış
bazı maddeler bugün karşımıza gelmiş olsun. Hadi iyi
niyetli bir şekilde diyelim ki peki, bunların uzatılması
için tartışma zeminini açmak ve şimdi bu tartışma
zemininde bir ortak akıl üretmek için sizlere fırsat verelim. Ama,
peki, o zaman niye bir yıl uzatıyoruz, neden bu maddelerin bir
yıl uzatıldığına dair herhangi bir
tartışmanın olmadığı zeminde? O zaman bizim de
iyi niyetli yaklaşmamız gittikçe zorlaşıyor.
Bu
kanun tasarısı, temel mantığının hatalı
olmasının ötesinde içerik olarak da oldukça yetersiz bir kanun
tasarısıdır. İçeriğin ne olduğuna dair bütüncül
yirmi dakikalık bir konuşma yapmak için kilit kelime aramaya mahkûm
edilen bizlerin çıkardığı mesajların ötesine geçecek
bir tartışma zeminine ihtiyacımız var. Ama biz ödevimizi
yaptık, oradaki kilit kelimelerden, bir Türkiye hikâyesine yönelik ne
konuşulması gerektiğini biliyoruz.
Bugün karşımıza torba yasa olarak
çıkardığınız bu pansumanın içerisinde gelir
dağılımına ve onun en temel belirleyicisi olan ücret
politikasızlığına dair çok somut önermeler var. Türkiyenin
bir ücret politikası yok. Türkiyenin, Hükûmet tarafından ortaya
konan herhangi bir bütüncül politikası olmadığı için bir
ücret politikası olmamasına şaşırmamak gerekiyor.
Ancak, bu ücret politikasının eksikliği, işte sizleri hep
torba kanun getirmeye, hep geçici maddeleri uzatmaya mecbur
bırakıyor. Eğer ücret politikası bütüncül bir şekilde
tanımlanmaz, belli sınıflara belli ücret
artışlarını belli dönemlerde vermek üzerine
kurgulanmış palyatif yaklaşımla yapılırsa
işte, o zaman, her seferinde biz bir torba kanunda bir grup
çalışan için bir grup düzeltmeyle işi idare etmeye
çalışırız. Oysaki iyi bir ücret politikası bütünü
birlikte ele alır; bir sınıfın ücretini
değiştirdiğinde, bunun bütün Türkiyedeki ücretlere etki yapacağı
gerçeğini bilerek bu teknik bilgiyle hareket eder; asgari ücret
değişeceği zaman ülkede başka ücretlerin de
değişeceği gerçeğiyle yola koyulur. Seçim bildirgesine son
gece Asgari ücreti 1.300 lira yapıyoruz. diye ibare koymanın
ötesine geçen bir yaklaşıma ihtiyacı vardır Türkiye'nin.
Bakın, Türkiye'nin ücret
politikasızlığının sonucu, OECD ülkeleri arasında
ortalama medyan ücrete en yakın asgari ücrete sahip olan ülke Türkiyedir.
Bu, şu demek: Türkiyede ücret kazanmak için canını dişine
takmış milyonlar ancak ve ancak asgari ücret kazanabiliyorlar. Oysa,
iyi bir ücret politikası asgari ücreti en düşük taban olarak
tanımlar. Bizler, ortalamanın asgari ücretin çok üzerinde olduğu
bir Türkiye ekonomisinin inşası için haykırıyoruz. Bizler,
sizlere, bütüncül bir reform anlayışıyla Gelin, Türkiye'nin
asgari ücrete mahkûm olmadığı düzenlemeleri yapalım.
diyoruz. Aksi takdirde, asgari ücreti düzeltmeye
kalktığınızda, işte böyle er ve erbaşlara,
sözleşmeli er ve erbaşlara ücret düzeltmesi yapmak zorunda kalıp
yaptığınız düzeltmeyle de kazanılmış
başka hakları onların elinden alır hâlde kendinizi
bulursunuz.
Türkiye'nin
bütüncül politikalara ihtiyacı var. Bu bütüncül politikalar içerisinde
olmazsa olmazlardan biri, sosyal adaleti sağlayacak olan doğru ücret
politikasıdır. Peki, doğru ücret politikası nedir?
Doğru ücret politikasını bu kanun çerçevesi ortaya koymuyor.
Oysa, Cumhuriyet Halk Partisinin 2015 yılındaki seçim bildirgesinde
ortaya koymuş olduğu kalkınma vizyonu, Türkiyede bütüncül bir
ücret politikasının ne olması gerektiğini açıkça
ortaya koyuyor. Bütüncül bir ücret politikasının ilk adımı
kurumları düzeltmekten geçer; hukuktan, demokrasiden ve özgürlüklerden
geçer. Özgürlüklerin olmadığı yerde farklı fikirler ortaya
çıkamaz, farklı fikirlerin olmadığı yerde yenilikler
ortaya çıkamaz, yeniliklerin olmadığı yerde üretkenlik
olmaz, üretkenliğin olmadığı yerde de yüksek ücrete
erişmek mümkün olmaz. Türkiyeyi bu sarmaldan çıkarmak için, önce
farklı fikirleri konuşma cesaretini gösterecek bir hukuki düzen
kurmamız gerekiyor.
İkincisi:
Türkiyede sosyal adaleti sağlayacak düzenlemeleri vakit kaybetmeden
yapmamız gerekiyor. Gönül isterdi ki bugün burada yapılan ücret
düzenlemelerinin içerisinde asgari ücretten gelir vergisi almama maddesi
olsaydı. Keşke, biz, pansuman yapıyorsak 5 milyon asgari
ücretlinin pansumanıyla başlasaydık da onlara çalışmak
için bir sebep verseydik. Biz o sebebi verdikten sonra zaten insanlar
kendilerine yatırım yapacak ve artan ücretleri ortaya çıkartacak
verimliliği de sağlayacaklardır.
Üçüncüsü:
Türkiye'nin bir rekabet gücünü yeniden tanımlayan reform dizisine
ihtiyacı var. Türkiye'nin artık hepimizin diline
yapışmış yapısal reformun çerçevesini duymaya
değil, yapan bir iktidara ihtiyacı var. Yapısal reformlar
farklı şekilde tanımlanmadığı, Türkiye'nin
rekabet gücü için düşünülmediği zaman işte biz, ücretleri
kanunla düzeltmeye hapsolmuş Türkiye'nin içerisinde yaşamaya mahkûm
oluruz.
Dördüncüsü:
Türkiye'nin sürdürülebilirlik gerçeğini ücretlerde de anımsaması
gerekiyor. Bu çerçevenin içerisinde ücret sorununun nasıl çözülmesi
gerektiğine dair sizlerle burada torba yasaya girmesi gerekmeyen, bütüncül
bir reform paketinde olması gereken adımları
paylaşmış oluyoruz.
Bu kanun içerisinde bir diğer kilit kelime de eğitim ve
üniversiteler. Türkiye'nin bir üniversite sorunu var. İzin verirseniz
birkaç veri paylaşmak istiyorum. Evet, Türkiye son yıllarda 110 yeni
üniversite açtı. Peki, bu 110 yeni üniversite ne yapıyor? Ben bir
öğretim üyesi olarak, ben Türkiyede bilim üretmiş bir insan olarak
çok ciddi bir kaygı besliyorum çünkü bilimin üretilmesi için özgürlüklerin
olmadığı bir Türkiyede bilimi üreten ODTÜyle uğraşma
gayretine girmiş olan yaklaşım, nasıl bir üniversite
istendiğine dair de çok net bir tablo ortaya koyuyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Oysaki Türkiye'nin bir ODTÜye değil, birçok ODTÜye
ihtiyacı var; Türkiye'nin bilim üreten ve bilimiyle kendisini
konuşturan üniversitelere ihtiyacı var. Evet, 110 üniversite
açılmış -harika- genç işsizliği rakamlarını
ötelemişiz -süper olmuş- ama izin verirseniz, 40 ülke arasında
Türkiyedeki bilime dair verileri paylaşmak istiyorum. OECD verilerine
göre, Türkiye'nin içler acısı durumu şunu söylüyor: Makale
yazarlarında, Türkiyede bilim insanlarının yazarlık
yaptığı makalelerin sayısı sıralamasında
Türkiye 40 ülke arasında 36ncı; patent sayısına
baktığınızda yani yaptığı bilimsel üretimden
bir başka üretime yol açmış olan bilim insanlarına
baktığınızda, Türkiye 40 ülke arasında 34üncü
sırada ama harcamaya geldiğinde, Türkiye AR-GE harcamalarında
14üncü sırada. Şaşırdık mı? Hayır,
şaşırmadık. Her seferinde bize yeniden yeniden sunulan
eylem ve reform paketleri harcamanın ötesine geçmeyen paketler diye
ısrarla söylüyoruz. İşte, bu kürsüden bir kez daha söylüyoruz:
Harcayan ama harcamanın karşılığında herhangi bir
olumlu tablonun ortaya çıkması için ihtiyaç duyulan reformları
yapmayan yaklaşım Türkiyeyi işte bu sıralamalara
hapsediyor, Türkiye bunu hak etmiyor. Gerard Piel der ki: Yayınsız
bilim ölüdür. Bilimi öldürmemeliyiz. Bilimi öldürmemek için de üniversiteye
yaklaşımımızı torba kanun içerisinde emeklilik
yaşına dair bir maddeyi tartışmak için değil,
gerçekten nasıl üniversiteler istediğimize dair bir zemini açmakla
kullanmalıyız. Türkiye'nin önemli meseleleri var. Plansız bir
şekilde üniversite kurarak, bu üniversitelere öğretim üyesi
yetiştirecek olan ODTÜlerle savaşarak işte ancak ve ancak,
yaşlanan ekibe Siz biraz daha devam edin, oyalanın. demenin ötesine
geçemeyiz. Doğru, 72 yaşında bilim üreten ve hâlâ katkıda
bulunabilecek insanlarımız var, onları da bu sisteme dâhil
etmeyi farklı şekilde becerebilmeliyiz. Ama işte bütün bunlar,
bir bütüncül yaklaşımı düşünebilen, tartışabilen
ve Üniversite nedir? sorusunu açıkça sorabilen ve ODTÜlerden korkmayan
bir zihniyet gerektiriyor.
Oysa iktidarın, üniversiteleri bir bilim merkezi gibi
görmediği, birer tabela gibi gördüğü ve kadrolaşma alanı
olarak gördüğü her açıdan çok net olarak ortada. Bu kanun da yine,
Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni, kaliteli öğretim üyesine, bu
öğretim üyelerinin yeni iş alanlarına, hangi bilimsel alanlarda
Türkiyeyi konuşturacaklarına dair hiçbir şey söylemiyor. Oysaki
bizim üniversitelerimizle ilgili meselemiz, hangi üniversitelerde 67
yaştan sonra öğretim üyelerinin çalışacağı
meselesi değildir. Bizim meselemiz, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu
reformlarda nasıl bir üniversitenin ortaya konacağı meselesidir.
Bu
açıdan da Cumhuriyet Halk Partisi çok net bir öneriyi ortaya
koymaktadır. Gelin, önce, özgürlüklerden korkmayan bir yaklaşım
sergileyelim. Gelin, farklı fikirlerin üretilebildiği üniversiteleri
ortaya koyalım. Gelin, YÖKle değil de özgürce, kendi iradesiyle
yönetilen üniversiteleri bugünden inşa edelim. Gelin, bilimi Türkiye'nin
merkezine taşıyalım ve Türkiyede bilimi, Karagözleri,
Hacivatları yeniden, teknolojiyle üretmeye değil de Türkiyeyi
dünyaya konuşturacak bilim adımlarını atmak için
kullanalım. Gelin, Aziz Sancarların Amerikada araştırma
yapması gerekliliğini ortadan kaldıralım, onların
Nobel Ödüllerini buradaki üniversitelerde kazanmalarını sağlayalım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Kısacası,
torbaları doldurarak, yamalı bohçalarla, pansuman
mantığıyla Türkiye'nin önemli sorunlarını çözmek
mümkün değil. Türkiye'nin çok önemli yapısal sorunları var,
kaybedecek tek bir günü bile yok. Kaybedilmiş nesilleri kazanacak, sessiz
çığlıkları duyacak ve artık iş yapmak için
iş yapan bir Meclise ihtiyacı var. Gelin, 2016da torba kanunlarla
değil, tartışarak, derinlemesine konuşarak, gerçeklerden kaçmayarak
ve gerçekleri konuşanları kovalamayarak yeni bir yasama dönemi
başlatalım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Böke.
Teklifin
tümü üzerinde gruplar adına konuşmalar sona ermiştir.
Birleşime
saat 20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19:38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
12
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
Şimdi
söz sırası, şahsı adına, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Uğur Dilipaka aittir.
Buyurun
Sayın Dilipak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 12 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kuruluşundan bugüne kadar girdiği her seçimde
birinci parti çıkan, mensubu olmaktan onur ve gurur duyduğum AK
PARTİ, 1 Kasım seçimlerinden önce vatandaşlarımıza çok
önemli taahhütlerde bulunmuştu. Belki bu taahhütleri birileri hayal dahi
edemiyordu. Ama vatandaşımız inandı, 1 Kasımda
partimize büyük bir teveccüh gösterdi. Buradan, temsilcisi olduğum
kahramanlar diyarı, Millî Mücadelenin öncüsü Sütçü İmamın,
Rıdvan Hocanın, Senem Ayşenin ve Yedi Güzel Adamın
hemşehrilerine, 1 Kasımda rekor düzeyde partimize oy verdikleri için,
yüce çatı altında şükranlarımı sunuyorum.
Ölümünün
79uncu yıl dönümünde İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet
Akif Ersoyu rahmetle anıyorum.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ, seçimden önce açıkladığı
seçim beyannamesinde birçok alanda reform niteliğinde değişim yapacağını
kamuoyuyla paylaşmıştı. Bu reformlarla ülkemizi muasır
medeniyet seviyesine, 2023-2071 vizyonuna taşımayı gaye
edinmiştir. Bu değişimlerden birisi de görüşülmekte olan bu
kanunlardır.
Bu
tasarıyla, mevzuatta yer alan 31/12/2015 tarihinde sona eren bazı
uygulamaların süresinin uzatılması, sözleşmeli erbaş
ve erlerin maaşlarının diğer kamu görevlilerinde
olduğu gibi memur maaş katsayılarıyla hesaplanması,
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak
öğretmen atamalarında kullanılmak üzere yeni kadro verilmesi
amaçlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, yukarıda özetlemeye çalıştığım
tasarıyla, vatanımızın en ücra köşesinde nöbet tutan,
güvenliği sağlayan kahraman Mehmetçiklerimizin özlük
haklarının memur maaşları esas alınarak yeniden
düzenlemesi yapılacaktır. Böylece, asgari ücret katsayısı
baz alınarak hesaplanan sözleşmeli er ve erbaşların
maaşı memur maaşı katsayısına göre belirlenerek
kahraman askerlerimizin maaşında büyük oranda bir artış
olacaktır.
Kanun
tasarısı er ve erbaşları ilgilendiren maddesindeyse
gösterge rakamları erbaş için 400ken 1.172ye, onbaşı için
350yken 1.040a, er için 300ken 910a yükseltilmiştir. Büyük oranda zam
yapılmıştır. Aynı şekilde yavru vatan Kıbrısta
görev yapan er ve erbaşlarımıza da yaklaşık yüzde 100
oranında zam yapılması amaçlanmıştır.
Bu
vesileyle, vatan savunmasında terörle mücadelede şehadet şerbeti
içen kahraman Mehmetçiklerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize
hayırlı uzun ömürler diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarının bir diğer maddesi sosyal yardımlaşma
ve dayanışma vakıfları hakkındadır. Mevcut
durumda 31/12/2015 sonunda sona erecek yasa yenilenmektedir. Çünkü
yükseköğretim öğrencilerine burs vermekte olan vakıflar
şartlı bağış almalarına devam edemezlerse
öğrencilerimizin bursu kesilecektir. Bu sürenin bu tasarıyla
31/12/2016 tarihine kadar uzatılarak bu sorunun çözümlenmesine
çalışılacaktır. Böylece, sosyal devlet olma bilinciyle
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. felsefesini
şiar edinen insanlar ile öğrenciler arasında köprü vazifesi
gören vakıflar misyonuna uygun faaliyetlerini gösterebileceklerdir.
Tasarının
diğer maddesinde yer alan öğretim görevlilerinin emekliliğinin
72 yaşına kadar çıkarılması hükmü bugünkü
koşullarda büyük önem arz etmektedir. Malumunuz, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 30uncu maddesinde öğretim üyelerinin
çalışma hadleri 67 olarak belirtilmiştir. Ancak 2006, 2007 ve
2008 yıllarında kurulan devlet üniversitelerinde yer alan
öğretim üyelerinin emeklilik yaş sınırının
21/12/2015 tarihine kadar 72 yaş olarak uygulanılmasına
geçilmişti. Bu düzenlemenin süresinin 31 Aralık 2016 tarihine
uzatılması öngörülmektedir. Böylece, bilim insanlarının en
verimli ve en dolu olduğu dönemde yeni neslin onlardan istifade etmesi
amaçlanmıştır. Aksi durumda, emekli olmaları ülkemiz
açısından bir kayıptır. Çünkü bir bilim insanı kolay
yetişmez; yıllarca edindiği deneyimler, edindiği
bilgilerle, yazdığı eserlerle ülkemizin kalkınmasında
katkı sağlamışlardır. Bu hocalarımızın
yeni nesille kolay kolay bağları koparılmamalıdır.
Yeni akademisyenler için kılavuz olma misyonları yasayla devam
edecektir.
Değerli
arkadaşlar, tasarının diğer bir maddesi öğretmen
kadrolarına ilişkindir. 4 Ekim 2015 tarihinde Sayın
Başbakanımızın seçim beyannamemizde
açıkladığı şubat dönemine ilişkin öğretmen
alımına dair kanun tasarısının görüşmelerinin
bahtiyarlığını yaşamaktayız.
Yani,
on üç yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde eğitimde
reform sayılabilecek değişiklikler
yaşanmıştır. Bu değişimlerden biri de atama
bekleyen öğretmenlerin durumudur. On üç yıllık AK PARTİ
dönemine baktığımız zaman, 500 binin üzerinde öğretmen
ataması yapıldığını görmekteyiz. Bu sayı,
şu anda kadrolu olarak görev yapan öğretmenlerin yüzde 55lik
kısmına tekabül etmektedir. Diğer bir deyişle, şu an
görev yapmakta olan öğretmenlerin yarıdan fazlası AK PARTİ
iktidarı döneminde atanan öğretmenlerdir. Diğer yandan, toplam
234 bin derslik yapılarak toplam derslik sayısı 570 bine
çıkartılmıştır. Yani, AK PARTİ iktidarında bütün
dersliklerin yaklaşık yüzde 50si eğitime
kazandırılmıştır. Bu da şu demektir: AK
PARTİ iktidarları zamanında yapılan işlerin
tamamı kadarı AK PARTİ iktidarlarından önce yapılan
kısım kadardır. Dersliklerdeki ortalama öğrenci mevcudiyeti
60lardan 20lere indirilmiştir.
Burada
çok söylenecek sözler var. Tabii, bizim maksadımız üzüm yemektir,
bağcıyla bir problemimiz yoktur.
Bu
vesileyle buradan bir kez daha bugüne kadar görev yapan Millî Eğitim
Bakanlarımıza en kalbi duygularımı, teşekkürlerimi
sunarım.
Yeni
atanacak 12 bin 500 öğretmenle birlikte seçimde vadettiğimiz 30 bin öğretmenin,
kadro istihdamını yakalamanın haklı gururunu
yaşıyoruz.
Öğretmenlerimizin
memleketimiz için hayırlara vesile olmasını diler, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dilipak.
Şahıslar
adına ikinci ve son konuşmacı Dursun Çiçek, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin
de süreniz on dakika.
DURSUN
ÇİÇEK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu saatte herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Otuz
beş yıl Silahlı Kuvvetlerde hizmet etmiş bir asker olarak
şu an yasama görevi yapan Mecliste sizlerle birlikte görev yapmaktan büyük
bir şeref ve onur duyuyorum.
Türk
Silahlı Kuvvetlerinin temel gücü iyi eğitilmiş,
inanmış ve motive edilmiş insan gücüdür. Tabii, bu insan gücünün
motivasyonunda mutlaka ekonomik şartların, harçlıkların,
maaşların çok büyük önemi vardır. Başta Silahlı
Kuvvetler olmak üzere bizlerin bugünkü eğitim ve hayat seviyesine
ulaşmasını sağlayan cumhuriyete, padişahın kulu
olmaktan cumhuriyetin onurlu vatandaşı olmamızı temin eden
Mustafa Kemal Atatürkün adında sembolleşen çağdaş Türkiye
Cumhuriyetini kuranlara ve bugünkü seviyesine ulaşmasında
katkısı olan herkese şükranlarımı sunarak sözlerime
devam etmek istiyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, milletime ve insanlık âlemine
barış ve refah içinde bir yaşam, karanlıkların
aydınlığa dönüşeceği, umutların yükseleceği
yeni bir yıl dileyerek sözlerimi sürdürüyorum.
12
sıra sayılı Kanun ve Kanun Hükmünde Bazı Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkındaki
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Söz
konusu teklifte, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
eşitlik ilkesine aykırı, sadelik prensibine uymayan bir
kısım düzenlemeler olduğunu tespit ediyoruz. Mutlaka personelin
özlük haklarında yapılan düzenlemeleri her aşamada az da olsa
takdirle karşılıyoruz ancak bunu yeterli görmüyoruz. Erbaş
ve er harçlıkları olarak Mehmetçiklere yıllardır
dağıttığımız, yaptığımız
bürokratik masrafların verdiğimiz paraya değmediği
harçlıkların yüzde 100 artırıldığı bu kanun
teklifinde yer alıyor. Ancak, esasa baktığımızda,
çavuş maaşı 48 liradan 93 liraya
Yani yaklaşık yüzde
100 gibi gözüküyor. Şimdi, 93 lirayı otuz güne böldüğümüzde
ancak bir simit parası artırıyoruz. Dolayısıyla, bu
artışlar, hudutlarda, terörle mücadelede, dünyanın her
tarafında milletimizi temsil eden, bayrağımızı
dolaştıran Mehmetçiklerin emeklerinin karşılığı
olamaz, 93 lirayla bunu ölçemeyiz. İşte, yüzde 100 artış
sağlıyoruz diye de kimseyi, milleti kandıramayız.
Şimdi, bu safhada yedi gün yirmi dört saat sınırlarda, terörle
mücadelede canı ve kanı pahasına görev yapan çavuşlara 93
lirayı, onbaşılara 91 lirayı, Mehmetçiklere de 72
lirayı reva görmek mümkün mü?
Askerî
öğrenci harçlıkları 285 liraya çıkıyor. Onlar da bu
parayla ancak her öğün iki simit alabilirler. Türk ordusu millî ordudur;
Türk ordusu, Türkiyenin her tarafından gelmiş, ekonomik
durumları yurt parası, üniversite parası ödemeye yetmeyen
insanların, gençlerimizin eğitildiği ve millete
kazandırıldığı bir eğitim
ocağıdır. Dolayısıyla, bu harçlıklar
öğrenciler için çok önemlidir. 1976da Harbiyeye girdiğimde
harçlıklarımdan artırdığım paralarla anneme
babama izne giderken hediye aldığımı ve bunun
mutluluğunu yaşadığımı hatırlıyorum.
Dolayısıyla, bu 285 lira Harbiyedeki bir öğrenci için yeterli
değildir. Bununla övünemeyiz; bu, Meclisimize, milletimize
yakışmıyor.
Uzman
erbaşlarla ilgili düzenlemede, asgari ücretle olan bağlantı
memur katsayısına bağlantılı hâle getiriliyor.
Biliyorsunuz, asgari ücret konusundaki toplumsal duyarlılık çok daha
fazla ve bu seneki artış, memur katsayısına göre daha fazla
olduğu için burada uzman erbaşların aleyhine bir durum söz
konusudur. Dolayısıyla, bu konuda yapılan düzenleme eskisi gibi
kalsaydı, asgari ücret üzerinden kalsaydı bu artış çok daha
fazla olacaktı.
Önerimiz
şudur: Bütün Mehmetçiklerin -er, erbaş, uzman olmasına
bakılmadan- harçlıkları, maaşları en az asgari ücret
seviyesine çıkarılmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda yüce Meclise
defalarca kanun teklifinde bulunduk. En son 5 Aralık 2014te benzer bir
teklifte bulunduk. Adalet ve eşitlik adına, bu teklifimizin Mecliste
yasalaşması gerekiyor. Ayrıca, Mehmetçiklerin sigorta primlerini
devletimizin ödemesi gerekiyor.
Çeşitli askerlik uygulamaları var ve özellikle
de bedelli askerlik uygulaması vatan borcunun ödenmesinde
eşitsizlikler ve haksızlıklar yaratmaktadır,
vicdanları sızlatmaktadır. Her çıkan yasada, ödenen
miktarlar değiştirilerek bu adaletsizlik daha da
artırılmaktadır. Parası olmadığı için
askerlik görevi nedeniyle işinden, canından,
sağlığından olanlara Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
cevabı var mıdır? Gerek eşitlik, adalet adına gerek
askerlik süresinin kısaltılması için, öğrencilerin,
çalışanların askerlik sorununu çözmek için, Cumhuriyet Halk
Partisinin parti programında olan yaz döneminde üçer aylık askerlik
sistemine geçilmesi bu tür sorunların çözümüne hizmet edecektir.
Gençler
ve yüzde 20nin üzerine çıkan işsizliğin çözümünde uzman
Mehmetçik olarak görev almak isteyenlere, gönüllü olmaları hâlinde,
askerliğe devam için en az asgari ücret seviyesinde bir imkân
sağlanarak bir hak tanınmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ve bütün kamu görevlilerinde
göreve başlama kademe ve derecesi -ilerlenen en yüksek kademe ve derece de
1in 3üdür- konusunda, emeklilik konusundaki adaletsizliklerin giderilmesi
gerekir. Eğitim durumuna göre bu konuda eşitlik sağlanmalı,
görev tazminatları, kıdemli başçavuşlar ve
binbaşılar dâhil, mutlaka verilmelidir.
Tabii,
başlangıçta da vurguladım, ordunun morali, Silahlı
Kuvvetlerin morali çok önemli. Şimdi, bu konuda kumpas davalarıyla
ordu yıpratılırken, ülkenin Genelkurmay Başkanı terör
örgütü kurmak ve yönetmekle hapsedilirken, Anayasanın amir hükmü 117
gereği, millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı
Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Meclise
karşı sorumlu olan Bakanlar Kurulu ne yapıyordu? Gece Mecliste
çıkarılan yasal düzenlemelerle Silahlı Kuvvetlerin onurlu
üyelerini paralel yargıya teslim etme dışında ne
yaptı? İşte bu kırılan onurun iadesi için mutlaka
iadeiitibar yasasını çıkarmak bu Meclisin onur borcudur, vefa
borcudur. En kısa sürede bu yasa tasarısını Meclise
getireceğiz ve sizin takdirlerinize sunacağız.
Devletin
temel gücü caydırıcı gücüdür, bu da güvenlik kuvvetleri
tarafından sağlanır. Eğer bu güç yoksa, ayakta değilse
bizi Suriye, Irak, Afganistan olmaktan hiçbir güç kurtaramaz. Onun için millî
ordumuza sahip çıkalım diyorum ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çiçek.
Teklifin
tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi teklifin tümü üzerinde yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Sisteme giren sayın
milletvekillerine sırasıyla birer dakikalık söz vereceğim.
Yirmi dakikanın on dakikasını soru için, on dakikasını
da cevap için ayıracağım.
Soru-cevaba
geçiyoruz.
Sayın
Haberal, buyurun.
ERKAN
HABERAL (Ankara) Teşekkür ederim.
Hacettepe Üniversitesinde, terör örgütünün şehir
uzantılarının hedefi, aynı bayrak altında yaşama
iradesi gösteren ve bölücülüğe karşı tavır koyan bütün
üniversiteliler olmuştur. Kampüse sızan öğrenci kılıklı
militanlar kendilerine karşı birleşen Türkçü, cumhuriyetçi ve
millî şuura sahip öğrencileri hedef göstermiş, bu
öğrencilerin yaralanmalarına sebep olmuşlardır.
Öğrencilerin can güvenliğine ve eğitim haklarına kasteden
bu eşkıyalık heveslileri bu cüret ve cesareti kimden ve nereden
almaktadırlar? İkinci bir
Fırat Çakıroğlu cinayeti planlamak için öğrenciler
özellikle mi kışkırtılmaktadır? Hacettepe Üniversitesi
Rektörlüğü, Ankara Valiliği ne yapmaktadır? Okula her türlü
yaralayıcı maddeyi sokan bu militanlara hâlen öğrenci muamelesi
mi yapılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Sarıbal
ORHAN SARIBAL (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Gezi direnişi nedeniyle haklarında soruşturma
açılan Çarşı Grubu bugün beraat etmiştir, onları buradan
selamlıyorum. Yine, Can Dündar ve Erdem Gülle ilgili ve onlarla beraber
30 tane basın emekçisinin tutuklu olmasının onlara özgürlük
getirmesi dileğimi tekrar yeniliyorum, Basın emekçilerine özgürlük.
diyorum.
Bunun devamında, evet, maalesef uygulanan ekonomik politikalar
şirketleri zengin etmeye dönük. Trafik sigortaları konusunda,
araçların trafik sigorta ücretleri 2 kat artarken sigorta poliçelerini
kesen küçük acenteler şu anda batmak üzeredir. Yaklaşık 15 bin
acente çarpı 4, 60 bin
insanın çalıştığı acente yavaş yavaş
kapanmak üzeredir, komisyon yüzde 1e düşmüştür. Büyük
şirketlerin çıkarı düşünülürken küçük acentelerin bu
sistemden yok edilmesini şiddetle kınıyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Mersinin
Tarsus ilçesinde 2 tane okul terör örgütü militanları tarafından
geçtiğimiz hafta yakılmıştır. Sayın Millî
Eğitim Bakanımızdan bu okulların acilen
tamiratlarının yapılıp yeni döneme mutlaka
yetiştirilmelerini talep ediyoruz. Şu anda 800 tane öğrenci
okula gidememektedir. Başka okullara nakledilmişlerdir ama Sayın
Millî Eğitim Bakanımızın herhâlde bunları dinlemeye
pek vakti yok gözüküyor. Bu okulların acilen tamir edilip mutlaka ikinci
döneme yetiştirilmesini talep ediyoruz. Henüz keşif bile yapılamamıştır
bu okullarda.
Mersinin
girişinde bugün yine bölücü örgütün militanları tarafından 4
tane otobüs taşlanmıştır; Tarsus Gücünün
sporcularından yaralananlar vardır bu otobüslerde. Bu bölgedeki
özellikle güvenlik görevlilerinin sayısının artırılması
gerekmektedir.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Elâzığ ilinde Medical Park Hastanesi var. Orada yatan
hastalardan, bazı hastalar ameliyat olmadığı hâlde hastane
tarafından ameliyat olmuş gibi rapor düzenlenerek Sosyal Güvenlik
Kurumuna fatura kesildiği şeklinde bize ihbarlar geliyor ve bu
sebepten dolayı denetimlerin yapıldığı ancak hastaneye
cezanın kesildiği ve cezanın zaman aşımına
uğraması açısından işlem yapılmadığı
şeklinde bize gelen ihbarlar uyarınca ben burada sizlere
sesleniyorum: Bu kamu alacağının zaman aşımına
uğramaması için ne tür işlem yapacaksınız ve bu kamu
alacaklarında buna benzer başka hastaneler var mıdır, yok
mudur?
Teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Çamak
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Bakana sorum: İktidar
partisinin sayın sözcüsü burs ve yurtlardan rakamlar verdi ancak
öğrenci burs ve yurt sorunu hiç de iç açıcı değil. Her
öğretim yılı başında öğrencilerimizin iki
sorunuyla karşılaşıyoruz; birincisi, yurt ve barınma
sorunu. Ne zaman bu konuda öğrencilerimizin arayışı
bitecektir?
İkincisi:
Yine sayın iktidar sözcüsü verilen bursları belirtti ancak her
öğretim yılı başında bizleri bu konuda da çok arayan
öğrenci var; hatta burs alamadığı için eğitimini
yarıda bırakıp evine dönen öğrencileri biliyoruz. Bu
sorunun köklü çözümü için bir çalışma var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
bakanlarıma, sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıflarıyla ilgili bir soru soracağım. Türkiye
çapında kaç vakıf var ve bu vakıflarda kaç personel
çalışıyor? Onunla ilgili bilgi verirlerse -sanıyorum ilgili
kurumdan elemanlar burada- çok memnun olacağız.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Karabıyık
LALE
KARABIYIK (Bursa) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Başikadan ne kadar asker döndü, hâlen orada ne kadar askerimiz
var?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Pekşen
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Sayın Bakan, kumpas davası diye
nitelendirdiğiniz davalarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde çok
sayıda subay, general ve amiral sistemin dışına itildi. Bu
subay, amiral ve generallerin tekrar sisteme döndürülmesi için herhangi bir
çalışmanız var mıdır?
İkinci
konu da şu: Özellikle Savunma Sanayii Müsteşarlığına
bağlı şirketlerde bu davalarda sistemin dışına
itilen insanlardan hiçbirisine bugüne kadar görev verilmemesi bir tesadüf
müdür? Bunlara görev vermeyi düşünüyor musunuz?
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Sarıhan
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, bildiğiniz gibi, özellikle son haftada
ağırlıklı bir biçimde üniversitelerimizde, başta ODTÜ
üniversitesi olmak üzere, özellikle bireylerin dinî inançlarına
dayalı olarak bir ayrışmanın körüklendiği ve bu
temelde birtakım olayların cereyan ettiğini görüyoruz.
Geçmişte kalmasını dilediğimiz, insanların
düşünceleri ya da inançları sebebiyle birbirlerine karşı
kışkırtmalarını nasıl önleyeceksiniz? Bunun
özellikle ilköğretim ve lise düzeyinde de
yansıdığını görüyoruz. Kimi zorlamalar var.
Örneğin, yine oruç tutma konusunda, namaz kılma konusunda zorlamalar
var. Bu konuları nasıl engelleyeceksiniz? Yanıtlarsanız
sevinirim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Durmaz
KADİM DURMAZ (Tokat) Sayın Başkan, doğu ve
güneydoğuda hiç de arzu etmediğimiz olayların
yaşandığı bir gerçek. Bir grup öğretmen
arkadaşımızın seminer amaçlı, bu seminerleri de kendi
illerinde geçirmesi ve görevli, izinli gibi bir durumla gönderildiklerini tüm
kamuoyu biliyor. Ancak, bu çevre illerde de buradan etkilenip eğitim ve
öğretimini yapacak moral ve motivasyonu bulamayan öğretmenlerin ya da
tedirgin olan öğretmenlerin de bazılarının illerine
döndüğü ve hastanelerde rapor gibi belli diğer kamu görevlileriyle
karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. Bu
konuda sayın Bakanlığımızın aldığı
bir önlem var mıdır, yoksa ne tür bir çalışma
düşünülüyor; bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Biraz önce, ben, Bakanımı görmeden söz istemiştim -ondan
dolayı ben Bakanıma teşekkür ederim- biraz önce gördüm ve de
notumu ilettim Uşaktaki 7-8 tane okul müdürünün atanmasıyla ilgili.
Bakanım bu konuda gerekeni yapacağını bildirdi, Uşak
Millî Eğitim Müdürüyle görüşeceğini söyledi, bundan dolayı
teşekkür ederim.
Bu arada, bütün Meclisin ve de yüce Türk milletinin 2016
yılını en içten duygularımla kutluyorum. Bütün milletimizin
sağlıklı ve huzurlu bir yıl geçirmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soruları cevaplamak üzere Sayın Bakana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Mersinde yakılan okulla ilgili notumu aldım.
Muhtemelen biz zaten keşfini yapmış ve onarım için
şeye de girmiş olabiliriz ama yapılmadıysa notumu
aldım, onun gereğini yaparız. Pek çok ilimizde terör
saldırıları sebebiyle zarar gören, tahrip edilen, değişik
düzeylerde tahrip edilen okullarımız var. Bunları en kısa
zamanda onarmak, hatta gerekirse -eğer onarılamayacak durumdaysa-
yerine yenilerini inşa etmek üzere hazırlıklarımız
var, o konuda bir zafiyetimiz yok devlet olarak.
Elâzığda Medical Park Hastanesindeki suistimallerle ilgili
Sağlık Bakanımıza tabii, bu notu ileteceğim. Bunun
zaman aşımına uğramaması için hukuken ne
yapılabilir, uğraması hâlinde bunun bir telafi yolu yok mudur;
onu araştırmamız gerekiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) 31ine kadar işleme koymanız
lazım yoksa beş yıllık zamanaşımına
uğrayacak.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
O zaman ben hemen Sağlık Bakanımıza bu 31 Aralık
tarihini de hatırlatarak notumuzu ileteceğim.
Yurt
ve barınma sorunu
Evet, son on yılda yurtlarımızda çok
ciddi manada hem yenileştirmeler hem ilaveler yapıldı, onu
konuşmalarında arkadaşlarımız rakamlar olarak zaten
zikrettiler. Büyük ölçüde koğuş sisteminden 3lü, en az 3
kişilik odaya dönüşen yurtlarımız nedeniyle kapasitelerde
aslında reel olarak artış var ama sayının
istediğimiz oranda artmayışının bir sebebi de
koğuş sisteminden oda sistemine geçmiş olmamız,
öğrencilerimiz, şu anda, içinde banyosu da olan, hijyenik,
sağlıklı 3er kişilik odalarda barınıyorlar.
Tabii, yurt meselesinde daha yapmamız epey gerekenler var.
Bir
de sizin sorunuz içermiyor ama belki o da merak konusu olabilir, yurtlar Millî
Eğitim Bakanlığımıza bağlı değil ama
Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizim sorumluluğumuzda
olan pansiyonlar da var. Bağlı değil. derken Gençlik ve Spor
Bakanlığımız adına söylüyorum. Gençlik ve Spor
Bakanlığımız bu konuda son iki yıl içerisinde çok
büyük artışlar sağladı, hem nitelik olarak hem sayısal
olarak yurt sayısında çok büyük artışlar sağladı.
Kiralama yöntemiyle de takviye ediyorlar. Bizim Millî Eğitim Bakanlığı
pansiyonlarımızda ise 2002 yılında 1.450 olan pansiyon sayısı,
geçen yıl, 2014-2015 ders yılı itibarıyla 2.514e yükseldi.
Burslardaki artışlarımızı da parti grubu adına
konuşan arkadaşımız zaten özetledi.
Hacettepe
Üniversitesindeki öğrencilerin can güvenliğiyle ilgili, o konuda
güvenlik birimlerimiz gerekli tedbirleri alıyorlar ama ben de tekrar
rektör ve YÖK nezdinde bu konunun takipçisi olurum.
ERKAN
HABERAL (Ankara) Teröristbaşının pankartı
asılıyor Hacettepe Üniversitesinde Sayın Bakan, bakın.
Buyurun, Beytepe Kampüsü.
Bilginize
sunuyorum.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evet,
gereği, onunla ilgili
Teşekkür
ediyorum.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Yine, bu sorulan sorularda Sayın Bakanımızın
vermiş olduğu cevaplara ilave olarak, Sayın Tanalın
Kamu
alacağını zaman aşımına uğratmak, kamu
görevlisinin şahsi sorumluluğunu gerektirir. Dolayısıyla
Ne yapılacak? demeye gerek kalmadan, şahsi sorumluluk altına
girmemek için kamu görevlilerinin bu belirtilen tarihten önce mutlaka icra
takibini başlatarak veya dava açarak zaman aşımını
kesen işlemleri başlatması uygun olur diye düşünüyoruz ama
zaten bu da kamuya açıktır. Bunda Sağlık
Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı da -bu da sizin ayrı bir
ihbarınız olmuş olabilir- gereğini yerine getirirler. Bunun
için de, hassasiyetiniz için de teşekkür ediyorum. Yetimin
hakkını korumak herkesin vazifesi.
Bir
başka sayın milletvekilimiz, Kamuoyunda yakından takip edilen,
genelde Silahlı Kuvvetler mensuplarına açılan davalar
neticesinde kaç personel emekli oldu? Kaçı tekrar geri döndü ve bu
dönenler veya emekli olanlar için bu davadan dolayı mağdur
olanların mağduriyetini gidermek için bir çalışmanız
var mı? şeklinde bir soruydu. Bu davalar nedeniyle 366 personel
emekliye ayrıldı, beraat eden toplam 205 personel ise Türk
Silahlı Kuvvetlerindeki görevlerine devam etmektedir.
Biraz
önce Sayın Çiçekin de ifade ettiği gibi, Genelkurmay
Başkanlığımız tarafından da bu davalar nedeniyle
hak kaybına uğrayan emekli ve muvazzaf personelin
kayıplarının giderilmesine yönelik bir taslak Çalışma
Bakanlığımıza intikal etti. Bugün itibarıyla
diğer bakanlıklara bu görüşleri sunuyoruz. O bakanlıklardan
alacağımız görüşlerle birlikte bir mutabakata
varıldığında Meclis Genel Kuruluna getirilip gerçekten de
bu olaydan dolayı, bu davadan dolayı mağdur olanların
mağduriyeti giderilecektir diye düşünüyorum.
Yine,
bir başka soru, Sarıhanın. Sayın Sarıhan, bunu
canı gönülden söylüyorum, inanarak söylüyorum: Farklı
görüşlerde, farklı inançlarda, farklı etnik gruplarda
olmayı veya bir yere aidiyet sahibi olmayı veya öyle hissetmeyi ben
Türkiye'nin zenginliği olarak düşünüyorum. Dolayısıyla,
farklı inançta, farklı etnik kimlikte, farklı siyasi fikirde ne
olursa olsun herkes bu ülkede anayasal vatandaşlık temelinde
eşittir, hiçbir kimsenin diğerine bir üstünlüğü yoktur, genel
kural bu. Peki, bu kural içinde
Tabii,
bunu söyleyince de, hayata da bugünden yarına geçmiyor. Ama ilkokuldan,
hatta belki anaokulundan başlayarak, biliyorsunuz, nasıl çocukluktan
canavara dönüşmüş bir insan yarattık, oluşturduk, böyle bir
atmosferde, iklimde bir insan yetiştirdik -bir eğitim sistemidir, bir
toplum sistemidir- muhakkak ki bunun için hepimizin sorumluluğu
olduğunu düşünüyorum. Millî Eğitim Bakanımız burada,
Hükûmetimiz burada, ancak toplumsal sorumlulukla, her gruba, her siyasi gruba
da bir görev düşmekte. Anaokulundan başlayarak, üniversite ve
üniversite sonrası da dâhil Türkiye'nin bütün renkleriyle zengin
olduğunu, Türkiyenin bütün renkleriyle bir arada Türkiye olduğunu,
bu renklerden veya düşüncelerden veya farklı inanç ekollerine
bağlı olanlardan birisinin dışarıda
tutulmasının, ötekileştirilmesinin Türkiyenin gücünü
zayıflatacağına inanıyoruz. Bunun doğrultusunda da hep
beraber ortak anlayışla bir çalışma yapmamız gerekir
diye düşünüyorum. Zorlamaların olmaması lazım, varsa
ilkokulda da, ortaokulda da, lisede de kaldırılması
lazımdır. İnanç işi zorla olmaz, gönüllü olur; siz
zorlasanız bile, o bizde zaten vardır, riyaya girer veya başka
türlü tanımlamaları olur ama inanç işi gönülle olan bir
iştir, zorlamayla olmaz diye düşünüyorum.
Yine,
bir de Başikayla ilgili de arkadaşlarıma da genel bir bilgi
sunmak isterim: Musulun Haziran 2014 tarihinde DEAŞ tarafından ele
geçirilmesini müteakip Musul Valisinin yardım talebi doğrultusunda
Merkezî Irak Hükûmeti ve Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimiyle yapılan
görüşmeler sonucunda Musul Valisinin kontrolünde olan Musul Ulusal
Muhafız Gücüne mensup personele Başikada 29 Mart 2015 tarihinden
itibaren eğitim verilmeye başlandı ve bugüne kadar da
yaklaşık 2.500 personele eğitim verildi. Ayrıca,
uluslararası koalisyonun kurulmasını müteakip, koalisyondan önce
Irakta eğit-donat programına başlanıldığı
ve DEAŞla mücadele kapsamında çok sayıda peşmergeye
eğitim verildiği de koalisyon makamlarına da iletilmiştir.
Bu eğitim verilen kamplardan birisini Diyanadaki yeri- hem ben ziyaret
ettim hem de Sayın Başbakanımız ziyaret etti. Sincar
bölgesinde DEAŞ ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında
çatışmaların başlamasıyla birlikte Musula
yaklaşık 25 kilometre, DEAŞla temas hattına 5 kilometre
mesafede bulunan Başika üs bölgesindeki -Başika olarak
adlandırabileceğimiz- Türk eğiticiler ve Iraklı personele
yönelik verilen eğitime karşı DEAŞ unsurlarının
bir tehdit oluşturduğu düşünülerek, Musul
Başkonsolosluğu personelimizin DEAŞ tarafından rehin
alınması olayından elde ettiğimiz tecrübeler
ışığında -çünkü normal güvenlik elemanı oradaki
güvenliği sağlamaya yetmiyor, bunu biz Musuldaki
Konsolosluğumuzun olayında gördük- bölgedeki Irak Kürt bölgesel
yönetimi unsurları ve Irak Merkezî Hükûmeti güçlerinin yeterli emniyet
sağlayamayacağı da değerlendirilerek, belirtilen tehdidin
bertaraf edilmesi için tehdide tedbir alabilecek unsurlardan teşkil edilen
ilave bir emniyet unsurunun bölgeye intikal ettirilmesi
kararlaştırılmıştır.
Bu
kapsamda, Başika üs bölgesinin emniyeti için ilave unsurların
intikali kasım-aralık aylarında gerçekleştirilmiştir.
Başika üs bölgesindeki unsurlarımız 14 Aralık 2015
tarihinde yeniden tanzim edilerek, bir kısım unsurlarımız
Irakın kuzeyinde Bamami üssüne intikal ettirilmiştir.
Daha
önce de söyledim, bu Irakta 15e yakın ülke eğitim vermektedir.
Dolayısıyla, İspanyanın, İtalyanın,
Amerikanın, Portekizin niçin orada bulunduğunu izah edebilmek
lazım. Eğer o ülkelerin orada bulunma hakkı varsa, Irakla
komşu olan Türkiye'nin de evleviyetle vardır diye düşünüyorum.
Orada
eğitim
Kaldı ki burayı hem Kuzey Irak Kürt yönetimi hem de Irak
Savunma Bakanı da ziyaret etti ve yapılan hizmetlerden dolayı
teşekkür etti.
Peki,
niye çekildiniz o hâlde? Yaptığınız bir hareket, doğru
bir hareket, ancak dış güçlerin de katkısıyla bir
yanlış anlaşılmaya neden olmuşsa, bu yanlış
anlaşılmayı gidermek için bir yeniden tanzimin
gerekliliğinin de uygun olacağı değerlendirilmiştir.
DEAŞ
tarafından Başika üs bölgesinde konuşlu birliklerimize 16-17
Aralık tarihlerinde Grad 21 roketleri ve havanlarıyla
saldırı düzenlenmiştir. Saldırıda 4 silahlı
kuvvetleri personelimiz yaralanmış, Musul ulusal
muhafızlarından da 4 personel yaralanmış, 2 personel
hayatını kaybetmiştir. Menfur saldırıya Başika üs
bölgesinde konuşlu birliklerimiz tarafından derhâl
karşılık verilmiş, bu saldırıdan sonra da
Başika üs bölgesine 27 Aralık 2015 tarihinde ikinci bir
saldırı daha yapılmıştır, hatta DEAŞ
tarafı bugün İnternet sitelerine bile onun görüntülerini koydular, bu
saldırı sonucunda 5 askerimiz hafif şekilde
yaralanmış, yerel güçlerden de 1 kişi hayatını
kaybetmiştir.
Tüm
bunlar, Hükûmetimizin Başikaya takviye güvenlik birlikleri göndermesinin
ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Türkiye'nin Başikada
bulunmasının nedeni, öncelikle Iraklıların eğitilmesi
ve Iraka huzur ve güvenliğin gelmesidir diyorum.
Sayın
Başkanım, tekrar saygıyla selamlıyorum.
Burada
cevaplandıramadığımız sorularınız olursa
arkadaşlarımız o soruları yazılı olarak
cevaplandıracaktır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum sayın bakanlara.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Karar yeter sayısı istiyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yok yani bariz yok.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Yok Başkanım, yok işte!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bariz yok Başkan, bariz yok.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Var Başkanım. Elektronik cihazla oylama
yapın Sayın Başkan ihtilaf varsa.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı olup olmadığını belirlemek
için -tabii, kâtip üyelerimiz de yeni- bir kez daha oyluyorum, kâtip üyelerimiz
de özellikle dikkat ederlerse: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Geldiler!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Gözünü seveyim ya! Olay bu mu?
BAŞKAN
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Bu tam bir hile ya!
BAŞKAN
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 6ncı maddeleri kapsamaktadır, 6ncı madde dâhil.
Birinci
bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycıya aittir.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun
Teklifinin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Daha
dönemin başındayız ve ikinci torba düzenlemeyi görüşüyoruz.
Verilen sözlere rağmen AKP, torba düzenlemeden, torbacılıktan
bir türlü vazgeçmemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi âdeta merdiven
altı kanun üretir hâle getirilmiştir. 10 asıl maddeden
oluşan ve birbiriyle ilgisi bulunmayan 8 ayrı kanunda
değişiklikler içeren bu teklifle yapılan düzenlemeler de bölük
pörçük, eksik ve bütünlükten uzaktır.
Bu kanun teklifiyle, yıllardır ihmal edilen ve çok düşük
düzeylerde kalan er ve erbaşlar ile askerî öğrencilerin
harçlıkları yükseltilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi daha önce
bu konuda kanun teklifleri vermiş, ancak AKP gündeme almamıştır.
Şimdi bizim dediğimiz noktaya gelinmiş olmasını olumlu
bulmakla birlikte yeterli görmüyoruz.
Ayrıca,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz diyoruz ki askerlikte geçen süreler,
emeklilik hesabında doğrudan hizmetten sayılmalı, sigorta
primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
Yine,
askerlik hizmetini yerine getiren muhtaç er ve erbaşların ailelerine
yapılan yardım 500 liraya çıkarılmalıdır.
Yine,
bu kanun teklifiyle astsubay emeklilerinin on üç yıldır maruz
kaldıkları ve mağdur oldukları büyük bir haksızlık
giderilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır gündeme
getirdiğimiz kanun teklifi ve önergelerle düzeltilmesini istediğimiz
astsubayların intibak sorunu nihayet çözüme kavuşturulmaktadır.
Ancak, astsubayların başlangıcından beri makam ve görev
tazminatı alamaması ve bundan dolayı, emekli olduklarında
maaşlarının önemli oranda azalması konusu yine dikkate
alınmamakta ve astsubaylarımızın bu sorunu yine göz
ardı edilmektedir.
Esasen,
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan personelin idari, mali ve
sosyal haklarında görev ve sorumluluklarıyla uyumlu olmayan ve
eşitliğe sığmayan birçok farklı uygulama
bulunmaktadır. Bakınız, uzman erbaşlar ve uzman jandarmalar
yıllardır feryat etmekte ama AKP Hükûmeti duymazdan gelmektedir.
Uzman erbaşlar katlanılamayacak boyutta sorunlarla karşı
karşıyadır. Özlük hakları son derece yetersiz olan,
görevlerine ve kıdemlerine mütenasip maaş alamayan uzman
erbaşlara hasta olmak bile yasaktır. Doksan günden fazla hasta olursa
meslekten atılmaktadır. O nedenledir ki bu kardeşlerimiz
mesleğinden ayrılıp başka kurumlara geçmek istemektedir.
Uzman Erbaş Kanunu günün şartlarına göre yeniden düzenlenerek
tahsil ve kıdem durumlarına göre derece ve ek göstergeleriyle
tazminatları yeniden belirlenmeli ve özlük, mali ve sosyal hakları
iyileştirilmelidir. Uzman erbaşların zatî silahı, devlet
tarafından verilmeli ve yanlarında taşımalarına imkân
sağlanmalıdır.
Uzman
jandarmalara da statüsüne uygun özlük hakları verilmeli, kendilerine has
ek göstergeler belirlenmeli ve hakkaniyete uygun bir şekilde tazminat
puanları yukarı çekilmelidir.
Orduevlerine
girişin bazı personele yasak olması asla kabul edilemez. Bütün
sosyal tesisler ve orduevleri tüm personele açık olmalıdır.
Ayrıca, lojman dağıtımında adalet tesis edilmeli ve
lojmanda oturması şart olan personele rütbesine
bakılmaksızın tahsis yapılmalıdır. Hürriyeti
bağlayıcı cezaların hâkim kararı olmadan verilmesi de
hukuk dışı olup muhakemesiz, şahsi hürriyeti
kısıtlayan ceza sistemi mutlaka kaldırılmalıdır.
Hülasa, Türk Silahlı Kuvvetlerinde huzursuzluğa neden olan, personeli
mutsuz eden adaletsiz uygulamalar ortadan kaldırılmalı,
eşitsizlikleri gidermeye yönelik gerekli düzenlemeler acilen
yapılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bugünlerde Sayın Başbakanın Söz verdik mi
gereğini yaparız, bizim sözümüz senettir. Söz verdik,
yapıyoruz. gibi sözlerini sıkça işitiyoruz. Pes doğrusu!
Geçmiş yıllarda verilip tutulmayan, kamu
çalışanlarıyla ilgili personel ve ücret reformundan emekli
aylıklarındaki eşitsizliklerin giderilmesine, öğretmen
açığının kapatılıp tüm öğretmenlerin
sınavsız atanmasından sağlık
çalışanlarına yıpranma payı verilmesine, geçici
işçilerden vekil imam ve müezzinlere kadro verilmesine kadar bir dünya
sözler bir kenara, Sayın Başbakanın daha seçimler öncesi verdiği
sözlerine de bakalım.
Sahiden,
Sayın Başbakanın yedi buçuk ay önce şoför esnafına
verdiği müjdelere ne oldu? 12 Mayıs 2015 tarihli Ankara Şoför
Esnafı Buluşması toplantısında Sayın
Başbakan ne demişti? Ticari taksi, hatlı minibüs, servis
aracı, özel halk otobüsünüzü 2016 yılı sonuna kadar yenilerseniz
ÖTVnizi biz ödeyeceğiz. Hani nerede? 2016 yılına giriyoruz,
Hükûmetin 2016 Eylem Planında da görünmüyor. Ayrıca, araçlara
takılacak kamera, GPRS bedelini vergiden düşüreceğini,
minibüsçülerin motorlu taşıt vergisi konusundaki sorununu kanuni
değişiklikle çözeceğini, halk otobüsleri
tanımını Karayolları Trafik Kanununa ekleyeceğini de
söylemişti. Bu sözlere ne oldu? Şoför esnafımıza
verdiğiniz sözlerin üzerine mi yattınız? Hani sözünüz senetti?
Şimdi protestolu senet mi oldu?
Söz
verdik, yaptık. dediklerinize de bir bakalım: Esnafımıza
faizsiz kredi desteği sağlayan Bakanlar Kurulu kararını
çıkardık ve uygulamaya başlandı. diyorsunuz. Doğru,
bu kararlar yayımlandı ama bir esnafımızın faizsiz kredi
imkânından yararlanabilmesi için hangi şartlar gerekiyor haberiniz
var mı? Vergi ve prim borcu olmayacak, kredi borcu olmayacak. Eğer
devriiktidarınızda vergi ve kredi borcu olmayan bir esnaf
kaldıysa hemen heykelini dikelim. Esnafımız borç
batağındadır, kredi borçlarını, vadesi gelen
senetlerini, vergi ve prim borçlarını, kazanamadığı
için ödeyemez duruma gelmiştir.
Esnafın
durumunu en iyi muhasebecileri ve mali müşavirleri bilir.
Bakınız, İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler
Odası geçtiğimiz günlerde beyaz sayfa önermiştir. Vergi ve prim
borçlarının ödenebilir şekilde yeniden
yapılandırılması, vergi ve primini düzenli ödeyenlere 5
puanlık indirim, dolaylı vergilerin payının azaltılması
gibi düzenlemeleri, çözüm önerileri olarak sıralamıştır. Gelin,
öncelikle ve hızla bu düzenlemeleri yapalım. AKP Hükûmetinin esnaf ve
sanatkârın yaşadığı sorunları bilmemesi mümkün
olmadığına göre, görmezden geliyor, umursamıyor.
Bugünlerde,
başta şoför esnafımız olmak üzere, araç sahipleri, trafik
sigortasından dert yanmaktadır. Zorunlu trafik sigortası
primlerindeki fahiş artışlar araç sahiplerini çileden
çıkarmış, sigortasını attırmıştır.
Trafik sigorta poliçeleri neredeyse araçların kasko sigortasına
eş değer bedellere çıkmıştır. Sigorta primlerinde
fiyat karmaşası, keyfî uygulamalar ve kontrolsüzlük
yaşanıyor ama Hükûmet hiç oralı değil. Hükûmet,
vatandaşın mağduriyetini seyretmemeli, bir an önce gerekli
tedbirleri almalıdır.
Sayın
Başbakana yine bir sözünü daha hatırlatmak istiyorum: 1 Kasım
seçimlerinin hemen öncesinde Türkiye Emekliler Derneğinin 21 Ekim 2015
tarihli Genel Kurul toplantısında Bankalarla anlaşmalar
yapıyoruz. Emeklilerimiz böylece yılda en az 300 lira promosyon
almaya başlayacaklar. demişti. Emekliye promosyon ödemesi ne oldu?
Eylem planında da yok. Sayın Başbakanın o sözü seçim
öncesinde mi kaldı? Emekliler tüm çalışanların
aldığı banka promosyonu için sekiz yıldır mücadele
veriyor. AKP Hükûmeti bunu bile hâlâ becerememiştir. Emekli
aylıkları arasındaki eşitsizleri ve dengesizlikleri gidereceğiz.
diye söz verip bu sözünü yerine getirmediği gibi, emekli
aylıklarını iyice eşitsiz hâle getiren de AKP
hükûmetleridir. 2008 yılında çıkarılan kanunla emekli
aylıklarındaki refah payını yüzde 100den yüzde 30a
düşüren AKP iktidarıdır. Hangi sözün gereğini yapmaktan
bahsediyorsunuz?
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kalaycı.
Gruplar
adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Kadri Yıldırıma aittir.
Buyurun
Sayın Yıldırım, sizin de süreniz on dakikadır. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Hem
genel hem de Kürtçe öğretmen adaylarının atanmama sorunu ile
alakalı asıl söylemek istediklerime geçmeden evvel, çok aciliyetine
binaen arkadaşların değinmiş oldukları cenaze
vahametine çok kısa olarak ben de değineceğim, zira ailelerden
sürekli telefon geliyor. Ondan sonra konuya geçeceğim, gerekirse sonraki
beş dakikalarda da söz hakkım olursa ekleyeceğim.
Bir
kere, şu anda maalesef kokuşmakta olan ve bir haftadan beridir
bekletilmekte olan cenazeler, aslında hem insaniyeti hem İslamiyeti
ayaklar altına almak manasına gelmektedir. Master ve
doktorasını ilahiyat üzerine yapmış biri olarak ve Kürt
medreselerinde beş altı yıl tahsil görmüş biri olarak
diyorum: Niye bu anlama geliyor? Zira, Hazreti Peygamber (ASV) en çok
savaştığı müşriklerle, putperestlerle bile
savaşırken cenazelerin defnedilmesi için savaşa ara verme
talimatı veriyordu. Aynı İslam Peygamberi bir hadisinde diyor ki
(X) Yani Cenazenin geldiğini
gördüğünüz zaman ayağa kalkın. Bunu diyen Peygamber, bir Yahudi
cenazesi geçerken ona saygıdan dolayı ayağa kalkıyor ve
netice itibarıyla Bu, bir Yahudi cenazesidir. Niye ayağa
kalkıyorsun ey Allahın Resulü? diye soran ve merak eden
ashabına da
(X) diyerek O da bir
insan değil midir? şeklinde dünyaya âdeta ders vermiştir.
Zira, bir ayette de şöyle deniliyor: Bismillahirrahmanirrahim
(X) Yani, Biz insanoğlunu
saygın kıldık, değerli kıldık. Bu ayeti tefsir
eden müfessirler, burada insanoğlu kelimesine dikkat çekiyorlar. Kim
olursa olsun, hangi dinden ve inançtan olursa olsun fark etmez, insanoğlunun
dirisi de ölüsü de saygındır. şeklinde hüküm vermişlerdir.
Dolayısıyla, bugün bekletilmekte olan cenazelerin bir an
evvel defnedilmeleri için acilen ve çok seri bir şekilde gereken
yapılmalıdır. Yahudi cenazesine saygıdan dolayı
ayağa kalkan Peygamber Efendimiz, aynı zamanda cenazenin konulmuş
olduğu mezara basma noktasında da diyor ki: Kor ateşe
basmanız, cenazenin konulduğu mezara basmanızdan daha
evladır. Dolayısıyla, bunun bir an evvel çözülmesi insani
olduğu kadar, İslami açıdan da önemlidir.
Konuya
geçecek olursam, AK PARTİ, iktidara geldiği zaman 72 bin
öğretmen adayı atanmayı bekliyordu. Bugün bu sayı 300 bini
aşmıştır ve son beş altı yıl içerisinde
atanmadıkları için 30un üzerinde öğretmen adayı, maalesef,
intihar etmiştir. Atanmayı ve belki de -Allah korusun ama-
intiharı bekleyen öğretmen adaylarından bir kısmı da
benim Mardin Artuklu Üniversitesinde Başkanlığını
yaptığım Kürdoloji
Bölümünden mezun olan aşağı yukarı 1.500 kadar
öğretmen adayıdır. Millî Eğitim Bakanlığıyla
o zaman yaptığımız protokole göre bunları
yetiştirdik, ders kitaplarını hazırladık ve atanma
sözünü aldık. Ancak aradan geçen bunca süreye rağmen atanamadı,
atanmadı, atanmak istenmedi bu öğretmen adaylarımız. On
sekiz günlük bir açlık grevinden sonra, geçen yıl 18 Kürtçe
öğretmeni adayının ataması yapıldı. Yani her
açlık grevi gününün başına bir atama düştü. Onun için dedim
ki: Keşke bunu on sekiz gün değil de yüz seksen güne
çıkarsaydık hiç olmazsa 180 adayımız atansaydı;
bilseydik öyle yapardık. Ve bu yıl da sadece 1 öğretmen
adayımız Zazaki lehçesinde, 11i de Kurmanci lehçesinde olmak üzere,
12 gibi çok komik bir atama gerçekleştirildi. Oysa bize verilen sözler,
istediğiniz kadar öğretmen adayı yetiştirin, biz
onların atamasını yapacağız... Ben o dönemde Başbakanımız
olan Sayın Erdoğana da bir mektup ulaştırdım ve o da
Mardine geldiğinde bizim mezun ettiğimiz bu sayıya bakarak ve
hazırladığımız kitaplara bakarak bunun bir devrim
olduğunu ve bunların atanacağını söyledi ama maalesef,
aradan geçen bunca süreye rağmen söylediğim bu çok komik rakam
nispetinde, oranında atama yapıldı.
Niye
atanmıyorlar? diye merak ederken bir de baktım ki durumdan vazife
çıkaran bazıları beni hem YÖKe hem AK PARTİ
iktidarına hem Millî Eğitim Bakanlığına
fişlemişlerdi. Fişleme nedeni de HDP yanlısı bir dil
kullanmam ve HDP yanlısı bir kadrolaşmaya gitmem. Oysa o zaman,
bu seçmeli Kürtçe dersi ortaya çıktığında HDP bu dersi
zaten boykot ediyordu ve HDP benim için AK PARTİye hizmet ediyor.
propagandası yapıyordu. Oysa AK PARTİ ve onu belki de
şaşırtmaya çalışan bazı sendikalar, dernekler ve
cemaatler, benim bu yönde, HDP çizgisinde bir yapılanmaya gittiğimi
ısrarla söylüyorlardı. Peki, niye bunu yapıyorlardı? Bunun
birkaç nedeni vardır. Bunların en başında gelen nedeni
benim ana dille eğitimi savunmamdı, öbürü iki üç Alevi akademisyeni
üniversiteye ve bölüme almamdı ve üçüncüsü de demin bahsettiğim o
sendikaların, derneklerin ve cemaatlerin siparişlerine göre hareket
etmeyişimdi.
Bakın,
ana dille eğitim insani olduğu kadar İslami bir haktır da.
Nitekim, Peygamber Efendimiz Medine Sözleşmesine dayanarak en evvela
Yahudilere beytülmidras adı verilen özel eğitimevlerinde ana dille
eğitim hakkı tanımıştır ve yine aynı Hazreti
Peygamber yine aynı Medine Sözleşmesine dayanarak Yahudilere ana
dille savunma hakkını tanımıştır bin dört yüz
küsur sene evvel. Bakın, Yahudi bir vatandaş mahkemelik oluyor, ana
dili İbranice olduğu için Arapça bilmiyor, mahkeme
başkanının da ana dili Arapça olduğu için o da
İbranice bilmiyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADRİ
YILDIRIM (Devamla) -
ve Peygamber Efendimiz duruma müdahale ederek Zeyd Bin
Sâbit adındaki sahabeyi tercüman olarak görevlendiriyor ve İslam
tarihinde de, belki dünya tarihinde de ana dille savunmanın ilk
örneğini veriyor.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldırım.
KADRİ
YILDIRIM (Devamla) Bin dört yüz yıl önce verilen bu hak, bin dört yüz
yıl sonra, maalesef, muhafazakâr ve dindar olarak kendini tanıtan bir
parti tarafından tanınmadı ve bu partinin atadığı
bir Diyanet Başkanı da bu konuda sessizliği tercih etti. Bunu da
dikkatlerinize sunuyorum ve saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
SALİH
CORA (Trabzon) Yanlış bilgi sahibisiniz, araştırın,
Googlea girin.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldırım.
Gruplar
adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztraka aittir.
Buyurun
Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir hafta önce burada konuşma yaptığımda
torba yasa düzenlemesini eleştirmiştim, bugün, temel yasa hâline
getirilmiş bir torba yasayla karşı karşıyayız.
Şimdi, şunu sormak istiyorum: Yani neyi kaçırıyoruz? Neden
maddelerin, neden kanunların milletin gözü önünde açıkça
tartışılmasına, herkesin dağarcığındaki
bilgiyi bu kanunlarla ilgili olarak ortaya dökmesine, bu kanunların daha
iyi gelişmesine, milletimize daha iyi hizmet etmesine
karşıyız? Bunu anlamak mümkün değil. Biraz önce bir
arkadaşımız burada dedi ki: Gece onlara kadar
Gece onlara
kadar değil sabah onlara kadar da çalışalım ama şunu
görelim: Yani milletimize hizmet edecek, milletimize uzun süre hizmet
edebilecek yasaları çıkaralım.
Şimdi,
bakın, bugün bu yasayı getirdiniz, 8inci maddesiyle ilgili bir
düzenleme yapıyorsunuz. 8inci maddede diyorsunuz ki: Biz eskiden uzman
er ve erbaşların maaşlarını asgari ücrete
bağlayarak tespit ediyorduk ama şimdi, biz asgari ücreti
yükseltiyoruz, bundan uzman er ve erbaşları
yararlandırmayalım çünkü ücret skalası bozuluyor. Bunu yaparken
de insanların müktesep haklarını, birikmiş, emeklilikle
ilgili düzenlemelerini ciddi şekilde azaltıyorsunuz, mağdur
ediyorsunuz. Peki, niye bunu yapıyorsunuz? Bunu yapmanızın bir
tek nedeni var, çünkü er ve erbaşlarla ilgili düzenlemeyi bir başka
kanunda yaptınız, diğer kanundaki düzenlemenin farkında
değildiniz. Şimdi, dönüyorsunuz, yeniden işi düzeltmek için
gerekeni yapıyorsunuz.
Arkadaşlar,
işte, bu Mecliste bu yasaların gereksiz yere
Yani 12 maddelik bir
yasayı temel yasa olarak görüşmenin neresi doğru olabilir?
Değerli
milletvekilleri, tabii, şunu söylemek istiyorum, bölümle ilgili
konuşmama geçmek istiyorum.
Önce,
Şırnak ve Silopide terör saldırılarında şehit
verdiğimiz askerlerimize Allahtan rahmet, şehit ailelerimize
sabır, milletimize ise metanet diliyorum.
Şimdi,
bu teklifte, eğitimde ağırlıklı olarak
çalışanların, yine Silahlı Kuvvetlerde
ağırlıklı olarak çalışanların özlük
haklarıyla ilgili birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz. Bu
kapsamda, Millî Eğitim Bakanlığı için 12.500 öğretmen
kadrosu da ihdas ediyorsunuz. Tabii, bu kadro tahsisi atama bekleyen
öğretmenler için önemli ancak yeterli de değil. Hâlen atanamayan 300
binin üzerinde öğretmenimiz öğrencileriyle buluşmayı
bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, millî eğitim partilerüstü bir mesele, bunun için millî
sıfatı taşıyor. Peki, on üç yıldır iktidarda olan
AKP bu millî mesele için ne yaptı? Dönüp baktığımızda,
on üç yılda en fazla bakanı Millî Eğitim
Bakanlığı eskitmiş. On üç yılda 5 Millî Eğitim
Bakanı değiştirmişsiniz. Ortalama her iki buçuk yılda
bir Millî Eğitim Bakanı gitmiş, her bakanla beraber eğitim
sistemimiz de değişmiş. Sonuçta, umudumuz yavrularımız
test deneklerine dönüşmüş. AKP kadroları zihinlerindeki
ideolojik prangalarla çocuklarımız üzerinde sürekli ameliyat
yapmış. Bunun menfi sonuçlarını sadece bugün değil,
gelecekte de yaşayacağız. Cumhurbaşkanı daha birkaç
gün önce günah çıkardı, eğitim ve kültür alanında bir
başarı yakalayamadıklarını itiraf etti.
Anlaşılan mevcut Bakanın da değişmesi artık an
meselesi.
Değerli
milletvekilleri, dünyamız baş döndüren bir hızla
değişiyor. Bunu yönlendiren kritik içerik ise bizzat bilginin
kendisi. Küresel yarışta bilmek hâkim olmak anlamına geliyor.
Peki, bu eğitim sistemiyle Türkiye, bilgiyi üreten milletler
sınıfına çıkabilir mi? Bakın, geçtiğimiz
haftalarda 2015 Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik
Raporu yayınlandı. Rapora göre Türkiyede
vatandaşlarımızın eğitimde kalma süresi 7,6 yıl.
Yani 8 yıl bile değil. Bu eğitim düzeyiyle 188 ülke
arasında 113üncü sıradayız. Dünyada vatandaşları
bizimkinden daha fazla eğitim alan 112 tane ülke var. Bu durumda insani
gelişmişlik yarışında ilk 20ye nasıl
gireceğiz? Yine, beklenen okullaşma oranına yani bir çocuk
okumaya başladığında kaç yıl eğitimde
kalacağına baktığımızda ülkemiz, 188 ülke içinde
56ncı sırada. Burada da 55 ülke bizi geçmiş durumda.
Eğitim
sistemimizde çok büyük kalite sorunları var. Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının belirli
aralıklarla yaptığı PISA sınav sonuçları ortada.
Çocuklarımız, 34 üye ülkeye sahip bu teşkilat içinde diğer
ülkelerin çocuklarıyla
karşılaştırıldığında fen ve matematik
alanında sondan 3üncü, okuduğunu anlama konusunda ise sondan 4üncü
sırada.
Sonuçta
tüm uluslararası karşılaştırmalar bize şunu
gösteriyor: Nüfusumuzu yeterince eğitemiyoruz, eğitebildiklerimize de
kaliteli eğitim veremiyoruz. Türkiye bugün her alanda vasatlık
tuzağına yakalandıysa bunun nedenlerini işte buralarda
arayacağız.
Bakın,
Türkiyede gelir düzeyimiz vasat. Kişi başına düşen gelir
son yedi yıldır patinaj yapıyordu, şimdi artık geri
kaymaya başladı. Fert başına düşen gelir 10 bin dolar
tuzağına takıldı derken bu yıl 10 bin doların da
altına, 9.079 dolara düştü. Hükûmetin orta vadeli programdaki
tahminlerine göre kişi başına düşen gelir 2018de dahi 10
bin doları göremeyecek. Bu iyi bir yönetim değildir arkadaşlar.
Bu iyi yönetmek değildir. Bunlar bizi mutlu etmiyor. Biz, ülkemizde her
bir vatandaşımızın aşının, işinin
istikrarlı, düzenli bir şekilde artmasını isteriz. Siyaseti
bu amaç doğrultusunda yaparız.
Değerli
milletvekilleri, sadece gelir düzeyimiz değil, ürettiğimiz ve
sattığımız ürünlerin teknoloji içeriği de vasat. En
güncel rakamları sizinle paylaşıyorum. Bu yılın ilk on
ayında imalat sanayi ihracatımız içinde yüksek teknolojili
ürünlerin payı sadece yüzde 3,5. Buna karşın imalat sanayi
ihracatımız içinde orta teknolojili ürünlerin payı yüzde 61,8.
Böyle bir üretim ve ticaret yapısıyla dünyayla nasıl rekabet
edeceğiz? Gelişmiş ülkelerle aramızdaki makası
nasıl kapatacağız değerli arkadaşlar? Kapanmıyor
da zaten.
Bakın,
sizinle yine bir rakam paylaşalım. Amerika Birleşik
Devletlerinin gelirini 100 kabul edersek, Türkiye'nin fert başına
düşen geliri 1980 yılında 18 dolardı. Yani Amerika 100ken
bizimki 18 dolar. Aradan otuz beş yıl geçmiş, 2015te bu 18
dolar 17 dolara düşmüş. Oysa son otuz beş yılda Güney
Korede kişi başına düşen gelir Amerika Birleşik
Devletlerine göre aynı dönemde -yani bizimle aynı dönemde- 14
dolardan 49 dolara çıkmış. Yarışa bizim gerimizde
başlayan Güney Kore, artık, Amerika Birleşik Devletlerindeki
fert başına gelirin yarısına ulaşmış.
Türkiye ise otuz beş yıl boyunca yerinde saymış.
Değerli
milletvekilleri, bu vasatlık tuzağından kurtulmak için elimizde
çok önemli bir fırsat var. Bu fırsatın adı da Demografik
fırsat penceresi. Türkiyede çalışma çağındaki nüfus,
çalışamayacak durumdaki nüfusa göre önümüzdeki yirmi yıl boyunca
daha hızlı artacak. Bu fırsat penceresini kaçırırsak
Türkiye'nin içine düştüğü vasatlık tuzağından bir daha
çıkabilmesi çok ama çok zor olacak.
Ne
yapacağız kaçırmamak için? Gençlerimizi iyi
eğiteceğiz. Gençlerimize kaliteli işlerde çalışma
imkânını sunacağız. Bu nedenle, eğitim meselesini, bir
memleket meselesi, bir millî mesele bilip zihinlerdeki ideolojik
prangaları kırmamız gerekiyor. Çocuklarımızı dünyadaki
akranlarından daha iyi eğitmemiz, dünyaya açık bireyler olarak
yetiştirmemiz gerekiyor. İyi eğiticiler olmadan iyi eğitim
olmayacağı gerçeğinden de hareketle öğretmenlerimizin de
eğitimine önem vermemiz gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, bunların hepsi çok önemli konular ancak bir önemli ve
acil konu daha var. Bugün Türkiye'nin bir bölümünde eğitim hizmeti
verilemiyor. Teröristler okullarımızı yakıyor,
çocuklarımızın eğitim hakkını ellerinden
alıyorlar. Daha ağırı, insanlarımızın
yaşam hakkı da ellerinden alınıyor. Bir zamanlar bu
kürsülerden ağzından baldıran şerbetini düşürmeyen
siyasileri hatırlıyorum. Bu siyasiler değil ama şimdi
milletin kendisi baldıran şerbetini kana kana içiyor.
Yaptıklarımızın sorumluluğundan kaçabiliriz ancak
bunun sonuçlarından kaçamayız. Bu silahların şehirlere
yığılmasına müsamaha gösteren AKPnin sorumsuzluğunun
bedelini bugün millet canıyla ödüyor.
Dün
Sayın Başbakan Türkiye Büyük Millet Meclisinde oturan herkes bu
milleti temsil etmenin ciddiyetini taşıyacak. diyordu. Evet, bu
milleti temsil etmek ciddi bir iştir ancak temsilden daha ciddi bir görev
varsa o da milletin hakkını, hukukunu korumaktır.
Sözlerimi
tamamlarken, tüm milletimizin ve sizlerin yeni yılını kutluyor,
2016nın ülkemize, bölgemize ve tüm dünyaya huzur getirmesini diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztrak.
Şahıslar
adına ilk söz Kütahya Milletvekili İshak Gazele aittir.
Buyurun
Sayın Gazel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
İSHAK
GAZEL (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin birinci kısmı üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu, yüce heyetinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Bu
hafta İstiklal Marşı şairimiz Sayın Mehmet Akif
Ersoyun da vefat yıl dönümü. Kahraman ordumuza ithaf edilen İstiklal
Marşımız bu milletin devleti ebet müddet duasıdır.
Devleti ebet müddet duamızın kabulü temennisiyle Mehmet Akif Ersoyu,
İstiklal Marşı şairimizi yine rahmetle, minnetle ve
şükranla yâd ediyorum; Allah rahmet eylesin.
Çok
kıymetli milletvekilleri, biliyorsunuz, 1 Kasım seçimlerinden önce AK
PARTİ olarak bir seçim beyannamesi yayınladık, bu seçim
beyannamemizle milletin karşısına çıktık. Seçim
beyannamemiz, toplumun her kesimini ilgilendiren, yediden yetmişe her
kesimini ilgilendiren; çocuk, yaşlı, genç, ihtiyar, bütün kesimlerini
ilgilendiren ve her meslek grubunu ilgilendiren geniş kapsamlı bir
seçim beyannamesiydi. Tabii, bu seçim beyannamemiz milletin gönlünde makes
buldu ve 1 Kasım seçimlerinde AK PARTİ yüzde 49,5 oy oranıyla
tek başına iktidara geldi. Şimdi bu seçim beyannamesinde
vermiş olduğumuz vaatleri de teker teker yerine getiriyoruz. Bunun
için kanuni düzenlemesi yapılacak hususlarda gerekli kanuni düzenlemeleri
çıkartıyor, kanuni düzenleme gerektirmeyen, farklı düzenlemeler
gerektiren hususlarda da o düzenlemeleri yerine getiriyoruz ve çok
sıkı bir şekilde çalışarak, inşallah, Sayın
Başbakanımızın müjdesiyle, üç ay içerisinde, seçimden önce
yapmış olduğumuz bütün vaatleri, vermiş olduğumuz
bütün sözleri bu şekilde yerine getireceğiz. Geçtiğimiz hafta
içerisinde, biliyorsunuz, gece geç saatlere kadar yapmış
olduğumuz çalışma neticesinde emeklilerimize, BAĞ-KUR ve
SGK emeklilerimize yıllık 1.200 lira, aylık 100 liraya tekabül
eden seyyanen zam, yine, seçim öncesi vaatlerimizden birisiydi, geçtiğimiz
hafta kabul edildi.
İşte,
bugün, 12 sıra sayılı, üzerinde görüştüğümüz bu Kanun
Teklifi de aslında seçim öncesi vermiş olduğumuz vaatlerden
birisi. Seçim beyannamesinde olmamasına rağmen Sayın
Başbakanımız Malatya mitinginde Cumhuriyet Bayramı müjdesi
olarak burada düzenlenen hususlardan bazılarını bir müjde
şeklinde milletimize duyurmuştu. Bunların içerisinde
Kıbrısta görev yapan er ve erbaşlarımızın; harp
okulunda, yedek subay okulunda, astsubay okulunda ve astsubay meslek
yüksekokulunda öğrenim gören askerî öğrencilerimizin harçlıklarının
arttırılmasıyla alakalı bazı düzenlemeler var. Biraz
sonra, inşallah, kabul edilecek. Er ve erbaşlarımızın
30 liradan başlayan harçlıkları, inşallah, 100 liraya kadar
çıkıyor, diğer askerî öğrencilerin de 40 lira ile 200 lira
arasında olan harçlıkları da 350 lira, 400 lira civarına
çıkacak.
Yine
aynı şekilde, 1 Kasım seçimlerinden önce
vatandaşlarımızın, özellikle astsubay emeklilerinin makam,
görev tazminatı ve intibaklarıyla ilgili talepleri partimize
iletilmişti. Sayın Başbakanımız, yine, Malatya
mitinginde bu problemi bildiğini, bu talepleri bildiğini
söylemişti. Bugün yapılan düzenlemeyle 2003 yılı öncesi ve
2003 yılı sonrası mezuniyetlerle oluşan farkı gideren
emeklilik intibakları da inşallah gerçekleşmiş olacak.
Ben
burada bir daha tekrar ediyorum: Her zaman söylüyoruz, AK PARTİ
verdiği sözlerin tamamını yerine getiriyor ve
yapmayacağı hiçbir şeyi de söz olarak vermiyor.
Bu
vesileyle, terörle mücadelede başını ortaya koyarak mücadele
eden bütün askerlerimize, yiğit Mehmetçikimize, kahraman Mehmetçikimize
buradan selam ve sevgilerimizi, saygılarımızı iletiyoruz.
Yine,
terörle mücadelede şehit olan kahraman askerlerimize Allahtan rahmet
diliyor, onların ailelerini bağrımıza basıyoruz.
Onların acılarını yüreğimizin en derin yerinde
hissettiğimizi de buradan bildiriyoruz.
Hiç
kimse bu ülkenin birliğine ve beraberliğine, ordumuzla beraber
yapmış olduğumuz bu birlik ve beraberliğe dahledemeyecek.
Bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşıyoruz, bir
kardeşlik hukuku içerisinde. Yavuz Sultan Selim ile İdrisi
Bitlisînin oluşturmuş olduğu, Selahattin Eyyubi ile Nureddin
Mahmud Zenginin oluşturmuş olduğu bu kardeşlik hukukuna
hiç kimse müdahale edemeyecek. Çünkü AK PARTİ bu milletin birliğinin
ve beraberliğinin teminatıdır. Türklerin ve Kürtlerin evrensel
kardeşliğinin, Alevilerle Sünnilerin evrensel kardeşliğinin
teminatı AK PARTİdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSHAK
GAZEL (Devamla) 2016 yılının hepimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, sevgi, saygı ve muhabbetlerimi
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Gazel, teşekkür ediyoruz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, bu evrensel insan
hakları var, evrensel kardeşlik nasıl bir şey?
BAŞKAN
- Birinci bölüm üzerinde şahıslar adına ikinci ve son
konuşmacı Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken.
Buyurun
Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
biraz önce de konuşma yaptığımızda Türkiyenin temel
meselelerinin burada ele alınmadığını ve palyatif
çözümler üzerinden sürekli Meclis gündeminin meşgul edildiğini
söylemiştik. Şimdi, bu, özellikle ilk maddelerde de sözleşmeli
er ve erbaşlar için yapılan bazı düzenlemeler, askeriyeyi
ilgilendiren bazı düzenlemeler var ancak bunların hiçbirisi
Türkiyede temel askerlik meselesini çözecek düzenlemeler değil. Biz,
Halkların Demokratik Partisi olarak bu konuda ilkesel bir duruşa
sahibiz; zorunlu askerliğin Türkiyede mutlaka kaldırılması
gerektiğini savunuyoruz, vicdani ret hakkının bütün
yurttaşlara mutlaka tanınması gerektiğini, kamu hizmeti
üzerinden de bu yükümlülüğün yerine getirilebileceğini bu kürsüden
defalarca ifade ettik. Dolayısıyla, er ve erbaşların
harçlıklarını 30 TLden 100 TLye çıkarmak değil, o er
ve erbaşlar için vicdani ret hakkını getirmemiz son derece
önemlidir ve asıl çözümleyici olan odur. Ülkenin ekonomisine
hayırlı olan gelişme de orada aranabilir. Bir askerin ülkeye bir
aylık maliyeti bin TLnin üzerinde yani sadece vicdani ret
hakkını getirdiğiniz zaman ekonomik olarak da ülke ekonomisine
nasıl bir rahatlama geleceğini her biriniz tahmin edebilirsiniz.
Tabii,
ben geçen de bu kürsüye çıktığımda mevcut durumu Millî
Savunma Bakanı umarım buradadır diyerek biraz anlatmaya
çalışmıştım. Bugün de herhâlde burada değil bu
saatte ama eminim ki bizi izliyordur, Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan, Cizre, Nusaybin, Sur, Dargeçit, Silopi halkının
vergileriyle maaşını ödediğiniz, teçhizatını
temin ettiğiniz, silahını aldığınız bir
orduyu hangi yetkiye dayanarak siz Cizre, Silopi, Nusaybin halkını
bombalamak üzere oraya gönderirsiniz? Böyle bir hakkı kim size
vermiş? Bu halkın vergileriyle donatılan ordunun, halkın
yerleşim alanlarını, kentleri yerle bir edecek şekilde
abluka altına alması, tank atışlarıyla, top
atışlarıyla, zırhlı araçların müdahaleleriyle
âdeta yerle yeksan etmesi hiçbir şekilde kabul edilemez.
Burada
bize farklı gerekçeler falan sunmanıza gerek yok, her biriniz bölgede
ne olduğunu biliyorsunuz. Sur diye bir ilçe kalmadı, Cizre, Silopi
harabeye döndü.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Sebebi?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Sebebini siz iyi biliyorsunuz.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Terör örgütü, terör örgütü.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Sebebin, sizin yaptığınız
hukuksuzluklar yüzünden olduğunu iyi biliyorsunuz.
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Bilakis, terörle mücadele.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bakın, bu ülkenin Genelkurmay Başkanı daha
iki ay önce Yerleşim alanlarına, ilçelere tankları göndermek
doğru değildir. diye açıklama yaptı. Şimdi ne oldu da
o Genelkurmay Başkanının yaptığı açıklama
üzerine tanklar kent merkezlerini bombalıyor?
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Yerleşim alanını terk edenler için
söylüyor. Nereye sığınıyorlar? Güvenlik güçlerine
sığınıyorlar.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sen kendi evini terk ediyor musun?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Burada, Hükûmetin ordu üzerinde kurmuş olduğu
baskı var ama aynı zamanda orduya çok büyük bir tuzak da var.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Nereye sığınıyorlar?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyin lütfen.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bakın, askerî yetkililer de burada, ben söyleyeyim.
Yarın öbür gün devran döndüğünde, farklı bir karar
kılındığında o zaman bütün o günahları boynuna
bağlayacakları bir kurban arayacaklar. Rus uçağı düşürüldüğünde
aynı şeyi yapmadılar mı? Önce çıktılar Biz
talimatı verdik, yine olsa yine yaparız. dediler. Sonra işin
ağır faturası gelince birdenbire çark edip Yok, milliyeti belli
değildi. vesaireden geçip en son suçu pilotun üstüne attılar.
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Saptırma, saptırma. Saptırıyorsun,
saptırma.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Yarın öbür gün de süreç farklı bir noktaya
geldiğinde Biz askere, girsin de bütün kentleri virane etsin demedik.
diyeceklerdir.
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Konuyu saptırma.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) O nedenle böyle bir şeyin yapılması asla
kabul edilemez. Ben geçen gün de söyledim, Silopili bir asker,
Ağrıda askerliğini yaparken televizyonu
açtığında kendi annesinin evinin, kendi baba
ocağının şu anda mensup olduğu kurum tarafından
tahrip edildiğini görünce hangi duyguya kapılacak? Ki nitekim
bunların tamamı gerçekte yaşanan örnekler.
Dolayısıyla, burada temel birtakım tartışmaları
yürütmek, temel birtakım tartışmaları mutlaka tüketmek
gerekiyor.
Biz,
zorunlu askerliğin kaldırılmasını savunuyoruz. Çok
isteyen, askerliği çok seven insanlar tabii ki asker olabilirler,
profesyonel olarak o işi yaparlar, cepheye giderler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla)
ama yoksul Anadolu emekçisinin, köylüsünün
çocuklarını bu şekilde iktidar hesapları için ölüme
göndermenize asla rıza vermeyeceğiz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
FARUK
ÖZLÜ (Düzce) Saptırma, saptırma, konuları saptırma
İdris Bey.
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, şimdi teklifin birinci bölümü üzerinde on
beş dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sisteme
giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz veriyorum.
Sayın
Atıcı...
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
Millî Eğitim Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakan,
aralık ayının sonuna geldik, hâlen imam-hatip okullarına
kayıt olmak zorunda bırakılan çocukların sorunları
çözülemedi. Ailelere ya açık lise ya da imam-hatip lisesi
dayatılıyor. Kendi rızalarıyla çocuklarını
imam-hatip lisesine gönderen ailelere saygı duyuyoruz. Sizin de aynı
saygıyı çocuklarını imam-hatip liselerine göndermek
istemeyen ailelere göstermeniz gerekiyor. Bu sorunun da acilen çözülmesi
gerekiyor. Bir örneğini yarın makamınıza ileteceğim
Sayın Bakan ancak bütün ailelerin bu feryadını duymak gerekiyor.
Zorla din eğitimi aldırmanın doğru
olmadığını sizinle daha önce de konuşmuştuk, siz
de bu konuda aynı fikirde olduğunuzu söylemiştiniz. Bu konuya
eğer bir el atabilirseniz çok memnun olacağım.
Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
BAŞKAN
Sayın Tanal...
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde
vatandaşlarımızın tapu sorunu var, imar sorunu var; sizin
alanınıza giren, okul çevresinde tinerciler ve uyuşturucular
var. Sultanbeyli ilçemizde, okul çevresinde, özellikle öğrencilerimizin
hakikaten bu tinerci ve uyuşturucular nedeniyle can güvenliği de yok.
Ve bölgede, tabii, Sultanbeyli ilçesi kurulduğundan bugüne kadar, AKPnin
devamı olan, mirasçısı olduğunuz bir önceki -diğer-
siyasi partilerden hep aynı belediye başkanları oldu ama
maalesef vatandaşımızın bu tapu sorunu, imar sorunu, hele
hele otopark sorunu, saat on birden sonra devlet hastanesine gidecek olan
vatandaşlarımızın minibüs bulamama sorunu, ulaşım
sorunu had safhada. Siz, Sultanbeylinin bu sorunlarıyla ilgili nasıl
bir çözüm bulacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kuşoğlu? Yok.
Sayın
Sarıbal
ORHAN
SARIBAL (Bursa) Teşekkür ederim Başkanım.
Denizlerimizin,
özellikle Devlet Su İşlerine ve kamuya ait suların
kiralanmasıyla ilgili olarak, denizlerimizde yoğun olarak bulunan
deniz çayırları ve bunların içinde barınan türler
balık çiftliklerinin yarattığı aşırı
kirlilik nedeniyle tükenmekte ve buna bağlı olarak da denizlerde
yaşamın, kıyı balıkçılığının
yok olması sağlanmaktadır. Aynı şekilde, yine
balık çiftlikleri nedeniyle antibiyotik, parazit ilaçları, balık
dışkıları, yem atıkları, ölü balıklar ve
kesilen kısımlar ile mazot, sintine suyu gibi atıklar nedeniyle
maalesef, kıyı balıkçılığı yok edilmektedir.
Bu yasada da tekrar kiralanmasına dair bir karar alınacaktır.
Bakanlığa soruyoruz: Bu konuyla ilgili bir çalışmaları
var mıdır? Kıyı balıkçılığını
öldürecekler, özellikle de birinci sınıf doğal sit alanları
yok olmak üzeredir. Bu kültür balıkçılığına ne zaman
dur diyecekler, merak ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Pekşen
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Sayın Bakan, bugün Ankara Valiliğinin bir
açıklaması elimize geldi; yılbaşı sebebiyle
ilköğretim okullarında yılbaşı kutlamalarının
yapılmaması yönünde bir valilik kararı. Bu karardan bilginiz var
mı? Bu karara katılıyor musunuz? Bu kararın Türkiyedeki
temel amacı konusunda bir görüşünüz var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şimşek
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanıma kapatılan köy okullarıyla ilgili bir soru sormak
istiyorum. Sadece benim seçim bölgem olan Mersinin Tarsus ilçesinde 129 köy
okulu var idi, bunların şu anda 84 tanesi kapalı. Bu
kapatılan köy okullarının da birçoğu atıl ve boş
durumda bulunuyor. Bu köy okullarının mevcut bulundukları
yerlerde belediyelere devredilerek köy muhtarlığı, köy
odası, kütüphane, doktor odası gibi sosyal tesisler
yapılmasıyla ilgili belediyelerimizin müracaatı var. Bu konuda
yardımcı olmanızı bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Durmaz
KADİM
DURMAZ (Tokat) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanımıza soruyorum: Türkiyenin birçok ilinde,
ilçesinde dershaneler kapatılarak okullaşma yönünde bir adım
atıldı. Birçok arkadaşımızın da gördüğü
gibi, balkonu dahi olmayan dershane binaları okul durumunda.
Öğrenciler kaldırımlarda, yollarda, teneffüslerde
dışarıda bu şekilde yaşamlarını
geçiriyorlar. Bu okullaşma sürecinin takipçisi olup çağdaş
eğitimin yapılabileceği, olması gereken standartlarda
okullaşmaya yönelik alınmış bir önleminiz var mı? Var
da kamuoyuna ne kadar katkı sunacak, bunları da bilmek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yiğitalp
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) Sayın
Bakana sormak istiyorum. Ameddeki yani Diyarbakırdaki ve kürdistandaki
okulların büyük bir kısmı karargâh hâline
dönüştürülmüş. Okul tahtalarına şöyle yazılıyor:
JÖH geldi. PÖH geldi, Ya biat edeceksiniz ya da itaat edeceksiniz.
tarzında sürekli paylaşılan, medyada ve basında çok geçen
ilanlar var ve okullar tamamen karargâh hâlinde. Bununla ilgili bir
çalışma yaptınız mı?
Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Bunlar yeni
atanmış öğretmenler mi?
BAŞKAN Hükûmet adına soruları cevaplandırmak
üzere Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcıya söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, sondan başlayarak
cevaplandırmaya çalışayım.
Diyarbakırdaki okullarda
Şu anda, Diyarbakırda
eğitim yapılmayan okulumuz yok.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Nasıl yok? İsim
isim söyleyelim: Süleyman Nazif
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Yavuz Sultan Selim
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Ama onun dışında geçici olarak
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Haberiniz yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
çok özel koşullar nedeniyle valilikçe eğer emniyet tedbiri
alınmış okullar varsa oralarda normal şeye geçildiği
zaman, hayat normal akışına başladığı zaman
eğitim devam ediyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) Cizre, Silopi,
bunları kastettim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Pek çok okulumuz terör örgütü tarafından yakılıyor,
yıkılıyor veya taciz ediliyor. Oralarda tedbir almaya
çalışıyoruz, almaya da devam edeceğiz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) Karargâh olarak
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hiç alakası yok!
Karargâh olarak kullanılıyor.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karakol olarak
kullanılıyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Yok, güvenlik tedbiri alınıyor, okullarımızda güvenlik
tedbiri
Sizin karakol zannettiğiniz, muhtemelen güvenlik tedbiri
alınmış okullardır çünkü okullarımıza
saldırılıyor. Terör örgütü tarafından
okullarımıza, öğrencilerimize, öğretmenlerimize,
velilerimize, eğitim çalışanlarımıza yönelik tehditler
olduğu zaman güvenlik güçlerimiz müdahale ediyorlar.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Hiç alakası yok!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) Tahtalara
yazılar yazılıyor.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın Bakan, sorduğumuz
soru o değildi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Dershanelerle
ilgili soruna gelince: Bu dönüşüm sürecinde, dershanelerin özel okullara
dönüşüm sürecinde, biz özellikle bir geçiş kurumu olarak temel lise
kategorisini oluşturduk fakat bunların dört yıllık bir süre
içerisinde diğer özel okullarda aranan standartları yerine getirme
koşuluyla, bu taahhütle ancak açılmalarına izin verdik. Bu
taahhüt doğrultusunda, dört yıl için temel liselerde normal özel
liselerde aradığımız bazı standartları
gevşettik, bu da yasamızda var zaten.
Şimdi,
dediğiniz gibi, bazı temel liselerimizde normal diğer özel
liselerimizde gördüğümüz standartları sağlayamayabiliyoruz, bunu
biliyoruz ama zaten bunu biz yönetmelikle öngördük ama bunun da bir
standardı, bir asgarisi var. Eğer bu asgarinin de ötesinde
birtakım uygulamalar varsa o zaman onun gereğini yapıyoruz ama
standartları temel liseler için dört yıllığına biraz
geri çektiğimiz, hafiflettiğimiz doğru.
KADİM
DURMAZ (Tokat) Sayın Bakanım, şartlar hiç iyi değil yani
böyle denetlenme
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Normal
liselerimizde, normal özel okullarımızda
aradığımız standartlar yok onlarda. Dediğim gibi, onu
biliyoruz, onu öngörmüştük zaten. Bunlar geçici dönüşüm kurumları
olduğu için dört yıl içerisinde
Nitekim,
bunların içerisinden bazıları kendilerine verilmiş olan
dört yıllık mühleti de beklemeden bir kısmı- normal
standartlara uygun binalarına geçiyorlar ama zaten, bu arada dört yıl
içerisinde bu standartları sağlamadıkları takdirde
ruhsatları iptal edilecek, taahhütnamelerinde o da var.
Mersindeki
köy okullarının tahsis meselesi: Evet, bu sadece Mersinle ilgili
değil. Birçok yerde nüfusun azalması, orada yeterli sayıda
öğrenci kalmaması nedeniyle köy okullarımızdan epey
kapattığımız okullarımız var. Bunların
binalarını, normal şartlarda, köyün sosyal ihtiyaçları için
kullanılmak üzere muhtarlıklara tahsis ediyoruz fakat
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Büyükşehir Yasası olduğu için
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) İşte,
hah, onu söyleyeceğim ben de. Büyükşehir Yasası nedeniyle
Eskişehirde de benzer bir problemi yaşıyoruz. Büyükşehir
Yasası nedeniyle, buralar mahalle olduğu için, onun da tüzel
kişiliği olmadığı için oraya tahsis edemiyoruz. Onu
bir şekilde aşmanın yolunu arıyoruz.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Şartlı olarak en azından
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evet,
dediğiniz gibi, bir protokolle şartlı olarak belli bir süre için
tıpkı bazı sivil toplum kuruluşlarına
yaptığımız veya vakıflara
yaptığımız tahsisler gibi buraları da mahallelere,
yerele tahsis etmenin yolunu arıyoruz.
Bu
Ankara Valiliğinin yılbaşı kutlamalarını
okullarımızda yasakladığı bilgisini şimdi ilk
defa duydum, onu araştıracağım. Hangi amaçla, nasıl,
hangi kapsamda
Yani, acaba son zamanda yaşanan olaylar, şehit
cenazeleri vesilesiyle -aklıma ilk gelen izah bu oldu- böyle
aşırı yılbaşı eğlenceleri
yapılmasın falan gibi bir uyarı mı, onu bilmiyorum. Onu
öğreneyim, ona göre
Eğer makul bir nedeni yoksa
Zannetmiyorum yani
netice itibarıyla, Ankara Valiliğinin makul bir gerekçeyle böyle bir
düzenleme
Düzenlemenin kapsamını da bilmediğim için, şimdi
böyle izah edebiliyorum. Ona bakacağım.
Bu
deniz çiftlikleri ve kültür balıkçılığının
kıyı balıkçılığını öldürdüğü
konusunda: Su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreye duyarlı olarak
yürütülmesi amacıyla, denizlerimizde yetiştiricilik yapacak
işletmelerin kıyıdan 1.100 metre açığa, en az 30 metre
derinliğe kurulma zorunluluğu getirilmiştir. Kültür
balıkçılığı, bütün dünyada üretimin ana
kaynaklarından birisidir. Bu işletmeler her yönden kontrol edilmekte
ve izlenmektedir. Yani, burada en az 1.100 metre açıkta olması ve en
az 30 metre derinlikte kurulması zorunluluğu -zannediyorum-
kıyı balıkçılığına yönelik tehdidi bir
ölçüde karşılama amacına yönelik bir tedbir.
Sultanbeyli
Siz bunu -yanlış hatırlamıyorsam- daha önce de
sormuştunuz Sayın Tanal. Sultanbeyli Belediyesiyle ilgili
MAHMUT
TANAL (İstanbul) O, tuvaletlerle ilgiliydi efendim. Engelli
tuvaletleriyle
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Yine Sultanbeyli Belediyesinin cevabını yani açıklamasını
size iletirim.
Mersin Milletvekilimiz Aytuğ Beyin imam-hatip okullarına
zorunlu kayıt
Şimdi, burada bir yanlış anlama var
anladığım kadarıyla. Zorunlu kayıt yok çünkü bizim
lise kayıtlarında geçen yıl
başladığımız, bu yıl da
uyguladığımız yöntem şu: Öğrenci 25 okul tercihi
yapıyor, 25 okul tercihi, bu okul tercihlerinin içerisinden olmayan
öğrencileri yani 25 tercihinden herhangi birine yerleşememiş
olan öğrenciyi açık liseye alıyoruz; imam-hatiplere
almıyoruz çünkü imam-hatipler de belli bir puana göre öğrenci
alıyorlar. Dolayısıyla, bir öğrencinin 25 tercihi
içerisinde yoksa herhangi bir imam-hatip okuluna kaydolması mümkün
değil, herhangi bir teknik veya mesleki liseye de kaydolması da
mümkün değil, Anadolu lisesine kaydolması da mümkün değil. 25
tercihinden birine yerleşemeyen öğrencimizi açık liseye
alıyoruz, onlara da şunu söylüyoruz: Şimdi, diğer okul
türlerindeki, Anadolu liselerindeki, fen liselerindeki, sosyal bilimlerdeki,
imam-hatiplerdeki, mesleki ve teknik liselerdeki kontenjanları -sizin
kendinize yakın olan- ilan ediyoruz, siz onlara bakıyorsunuz
-açık lise öğrencisisin ama o anda- bunlardan herhangi birinde, sizin
tercih edebileceğiniz bir okul türünde bir kontenjan
açılmışsa oraya gidip kaydınızı
yaptırabiliyorsunuz. Yoksa, hiçbir öğrenci -sadece imam-hatip de
değil- istemediği bir okul türüne kaydedilmiyor. Açık liseye
kaydediliyor çünkü onlar, işte, beklemeye alınmış gibi;
açık liseye devam etmek istiyorsa da devam ediyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Bakan, öğrencilerden ciddi
sayıda açık liseye gidenler var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Evet.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ama açık liseye gitmek istemiyorlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
İstemiyor ama
AYTUĞ ATICI (Mersin) Mecburen imam-hatibe kayıt olmak
zorunda kalıyorlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Hayır, öyle bir mecburiyet yok, meslek lisesine de gidebilir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Efendim ama ben niye
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Eğer kontenjan varsa, açık kontenjan varsa puanı da oraya
uygunsa Anadolu lisesine de gidebilir. Puanına göre alıyoruz.
Bazı yerlerde
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Bakanım, imam-hatibi seçmek
zorunda kalıyor öğrenci aileleri. Yarın bir örnek getireyim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bakın,
tersinden bir örneği ben size Ankaradan vereyim. Ankarada da Tevfik
İleri Anadolu İmam Hatip Lisesi var. Pek çok öğrenci,
oranın kontenjanının üzerinde, çok üzerinde, 5-6 kat üzerinde
öğrenci oraya gitmek istiyor ama puanı oraya yetmediği için ya
bir başka bir Anadolu lisesine veya meslek lisesine kaydediliyor.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Yarın bir örnek getireyim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yani
imam-hatiplere zorla kayıt diye bir şey söz konusu değil.
Öğrenci illa örgün öğretime devam etmek istiyorsa puanının
yettiği, kontenjanı olan bir örgün öğretim kurumuna
kaydını yaptırıyor.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Yarın size bir örnek getireyim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Hayır,
zorla değil ama şu olabilir: Ben buraya kaydımı
yaptırdım ama aslında, puanım yetseydi başka bir yere
giderdim. Tamam, bunu söylüyor olabilir.
BAŞKAN
- Teşekkürler Sayın Bakan.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Yarın bir örnek getireceğim Sayın Bakan.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkürler. Süre dolmuştur.
Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci
madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Ali Özcan Tahsin
Tarhan Dursun Çiçek
İstanbul Kocaeli İstanbul
Kemal Zeybek Haydar
Akar Lale
Karabıyık
Samsun Kocaeli Bursa
Cemal Okan
Yüksel
Eskişehir
Madde 1- 23/02/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanununun 2nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
(1) Erbaş ve erler askerlik hizmetine girdikleri tarihten
itibaren 31.05.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 4üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendine göre sigortalı sayılırlar.
Bu kapsamdakiler için 5510 Sayılı Kanunun kısa vadeli sigorta
kollarına ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu suretle sigortalı sayılan
erbaş ve erlerin asgari ücret üzerinden hesaplanacak sigorta primleri
merkezî yönetim bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.
(2) Birinci fıkraya göre sigortalı sayılan
çavuşlara (4250), onbaşılara (4100) ve erlere ise (4000)
gösterge rakamının harçlığın ödeneceği ayda
devlet memurları aylıklarının hesaplanması için tespit
edilecek katsayısı ile çarpılması sonucu bulunacak tutarda
aylık harçlık ödenir.
(3)
İkinci fıkraya göre tespit edilen harçlıklar Genelkurmay
Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş
ve erlere iki katı olarak uygulanır.
(4)
Bu maddeye göre hesaplanan erbaş ve er harçlıkları, damga
vergisi hariç, hiçbir kesintiye tabi tutulmaz.
(5)
Askerlik hizmetini tamamlayanlardan İŞKURa şahsen
başvurarak yeni bir iş almaya hazır olduklarını
kaydettiren işsizlere 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanunun 50 nci maddesinin birinci
fıkrasına göre, ikinci fıkrasındaki çalışma ve
prim ödeme sürelerine ilişkin şartlar aranmaksızın,
askerlik hizmetinin tamamlandığı tarihten itibaren altı aya
kadar işsizlik ödeneği ödenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 1inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Erkan
Haberal Zihni Açba
Manisa Ankara Sakarya
Ahmet Selim Yurdakul Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
Antalya Hatay
MADDE
1- 23/2/1961tarihli ve 257 Sayılı Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanununun 2 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde
2 - a) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için
belirlenen asgari ücrete eşit veya bu ücretten düşük olan er ve
erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge
rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile
çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş
ve Erler Gösterge
Çavuş 3394
Onbaşı 3250
Er 3115
b)
Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için
belirlenen asgari ücret ile en düşük devlet memurunun
aldığı aylık maaş arasında olan er ve
erbaşlara, aşağıdaki hizalarında gösterilen gösterge
rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile
çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş
ve Erler Gösterge
Çavuş 2720
Onbaşı 2573
Er 2438
c) İstekleri halinde diğer er ve
erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge
rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile
çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş
ve Erler Gösterge
Çavuş 2032
Onbaşı 1896
Er 1760
d) Birinci ve ikinci derecede
kalkınmada öncelikli yörelerde Genelkurmay
Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş
ve erlere, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre hesap edilecek
harçlıkların iki katı tutarında aylık harçlık
verilir.
e) Harçlıkların küsuratlı
çıkması durumunda, ödemelerde küsuratlar tama (1 Türk Lirasına)
iblağ edilir.
f) Evli olan er ve erbaşların
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan
çocuklarının her türlü ihtiyacı Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından karşılanır.
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Sibel Yiğitalp Mithat
Sancar Ayhan
Bilgen
Diyarbakır Mardin Kars
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen Kars Milletvekili Ayhan Bilgen.
Buyurun
Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
Meclisin, işgal orduları İstanbula geldiğinde teferruatla
meşgul olan ama ülkenin karşı karşıya bulunduğu
tehlikeye bigâne bir mesai harcamasından rahatsızız. Elbette ki
bizi bu yasada rahatsız eden, kaygılandıran şey, özlük
haklarıyla ilgili iyileştirmeler değil ama çok daha ciddi bir
durumla, çok daha ciddi bir tehlikeyle karşı
karşıyayız.
Bu
ülke, 1990lı yılların sonunda, 2000lerin başında çok
yüksek bir sağduyuyla, ortak akılla doğru bir şey
yaptı; Orta Doğuda rejimlerini demokratikleştirmeyen ülkelerin
haritalarının değişeceğini öngördü ve idam
cezasının kaldırılmasıyla ilgili, tıpkı
bugünkü gibi içerisine girilen cinnet hâlinden çıkılmasını
kolaylaştıracak bir düzenlemeye imza attı.
Biz,
bütün bu süre içerisinde, Silahlı Kuvvetlerin, özellikle de kara ve
jandarmada sayısal azalmaya gitmeye dair bir planlama içinde olduğunu
ve içerisinde bulunduğu paktlar dolayısıyla birtakım
taahhütler içerisinde olduğunu biliyoruz ama ne yazık ki
geçtiğimiz yıllarda güvenlik ve istihbarat bürokrasisinin bile
gördüğü, sorunun ekonomik, sosyal boyutlarıyla ele alınması
ve çözülmesine dair beklentinin siyaset kurumuna bırakılmasıyla
ilgili algı, siyasetçiler tarafından, bizim tarafımızdan
doğru değerlendirilemedi ve bu fırsat kaçırılmak
üzere.
Biz,
öyle umut ediyoruz ki orada, bizim çözemediğimiz sorunun bedelini,
faturasını ne siviller, çocuklar, kadınlar ne asker, polis, Kürt
gençleri kimse ödemek zorunda kalmasın. Bugün, ne yazık ki sorun
siyasal zeminlerde çözülemediği için yeniden bir boğazlaşma,
yeniden katliamlar ve belki üç yıl sonra, beş yıl sonra geriye
dönüp baktığımızda utanacağımız manzaralara
imza atıyoruz. Dolayısıyla, elbette ki özlük haklarıyla
ilgili bir tartışma yapmanın ilgilileriyle ilgili çok önemli bir
boyutu var ama herhâlde askerlerin, polislerin ya da güvenlik birimlerinin bu
süreçte bu sorunun çözümüyle ilgili galiba asıl beklentisi, böyle bir
çatışma ortamına sürülmekten kurtulmak ve bu sorunun siyaset
zemininde, Parlamento zemininde, sivil toplum zemininde
tartışılarak, konuşularak çözülmesinin beklentisi
içerisinde olmaktır. Bu son derece insani bir tepkidir ve ne yazık ki
eğer bu konuda daha fazla gecikirsek, siyaset kurumu daha fazla risk
almaktan, sorumluluk almaktan kaçınırsa ve sorun şiddet yoluyla,
çatışma yoluyla, silahların gölgesinde gündemleşirse bir
süre sonra geri dönüşü olmayan bir noktaya sürükleneceğiz. Her ne
kadar buradaki birçok arkadaşımız konuyu terör olarak tarif
etmekte, bir avuç eşkıya diye tanımlamakta ısrar etse de
en azından bu konuları bilenler, bu konulara kafa yoranlar, bu konunun
uzmanları bilirler ki şu anda, askerî literatürle bile, iş
artık terör aşamasını çoktan geçmiş, doğrudan
doğruya iç savaş öncesi ayaklanma aşamasındadır.
Eğer bunun bedelinin, bunun faturasının bu ülkeye daha fazla
çıkmasını istemiyorsak, daha fazla insanımızı
kaybetmeden bir çözüm geliştirmek istiyorsak galiba konuyu esastan
konuşmak zorundayız.
Ben
dün Sayın Bakanın televizyondaki konuşmasını
canlı takip ettim. İlginç bir değerlendirme yaptı okullarla
ilgili, dedi ki: Okulların ne zaman açılacağıyla ilgili
kararı biz merkezî olarak vermeyeceğiz. Oraların durumunu yerel
mülki idare, hatta oradaki yerel güvenlik güçleri daha iyi bilirler.
Aslında, bizim de öz yönetim dediğimiz şey, özerklik
dediğimiz şey tam bu; oraların durumunu en iyi bilenlerin
oralarda yaşayanlar olduğunu konuşmak,
tartışmaktır.
Bakın, çok küçük bir örnek: Karsta bir yılda 3 kere
başhekim değişti. Neden 3 kere değişti? Çünkü buradan
oranın ihtiyacına dair kararı, inisiyatifi kullanma
hırsımızdan dolayı değişti. Eğer biz,
oralardaki okulların sadece ne zaman açılıp açılmaması
gerektiğini değil ama okulların ihtiyaçlarını, hangi
dille eğitim yapması gerektiğini ya da başka birtakım
gündemleri de yerelin vermesine dair bir güven duygusu taşırsak,
yetki devretmeyi bilirsek galiba birbirimizi boğazlamadan bu sorunu
çözeriz.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Yetki devrinden kastınıza bağlı.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bilgen.
Şimdi,
önergeyi oylarınıza sunuyorum
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler önergeyi
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 1inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
MADDE
1- 23/2/1961tarihli ve 257 Sayılı Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanunu'nun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"
Madde 2 a) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler
için belirlenen asgari ücrete eşit veya bu ücretten düşük olan er ve
erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge
rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile
çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş
ve Erler Gösterge
Çavuş
3394
Onbaşı 3250
Er 3115
b) Ailesinin toplam aylık geliri 16
yaşından büyükler için belirlenen asgari ücret ile en düşük
devlet memurunun aldığı aylık maaş arasında olan
er ve erbaşlara, aşağıda hizalarında gösterilen
gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile
çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş
ve Erler Gösterge
Çavuş 2720
Onbaşı 2573
Er 2438
c)
İstekleri halinde diğer er ve erbaşlara aşağıda
hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit
olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan
miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş
ve Erler Gösterge
Çavuş 2032
Onbaşı 1896
Er 1760
d) Birinci ve ikinci derecede
kalkınmada öncelikli yörelerde Genelkurmay
Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş
ve erlere, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre hesap edilecek
harçlıkların iki katı tutarında aylık harçlık
verilir.
e) Harçlıkların küsuratlı
çıkması durumunda, ödemelerde küsuratlar tama (1 Türk Lirasına)
iblağ edilir.
f) Evli olan er ve erbaşların
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan
çocuklarının her türlü ihtiyacı Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından karşılanır. "
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1inci
maddede verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu yüce Meclis, Kurtuluş Savaşında, Sakaryada
en kıt imkânlarla birlikte askerinin, ordusunun ihtiyaçlarını
karşılamaya çalışmış, varını
yoğunu seferber etmiş bir Meclistir ve Türk milleti de böyle bir
millettir. Öyle ki Sakarya Savaşı sırasında, bütün
milletvekilleri kendi aralarında bir dayanışma ve
yardımlaşmayla Sakarya cephelerindeki askerlerin tütün
ihtiyaçlarını bizzat Meclisten, Ankaradan göndermişlerdir. Türk
milleti ordu millet anlayışına sahiptir ve tarihimizden beri, o
derin kültür kodlarımızda askerliğe büyük bir önem verilmektedir
ve askerlik Türk milletinde bir millî görev olarak telakki edilmiştir.
Kanuni bir yükümlülük olmanın ötesinde, bir vatan görevi, bir vatan
savunması olduğu gibi, aynı zamanda isteyerek ve gönülle
yapılan ve geleneği göreneği olan, töresi olan bir meslektir,
bir davranıştır. Bu 1inci maddedeki düzenlemeyi de aslında
bu çerçevede değerlendirmek lazım. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu çerçeveden bakıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, şu anki yürürlükte olan mevzuata göre erlere aylık
27 lira, onbaşılara 31 lira, çavuşlara da 36 lira gibi komik bir
harçlık ödenmektedir. Şimdi, bu getirilen düzenlemeyle bu 36 lira 104
liraya, 31 lira 92 liraya ve 27 lira da 81 liraya
çıkarılmaktadır. Bu düzenlemeyi olumlu görmekle birlikte son
derece yetersiz gördüğümüzü ifade etmek isterim. Çünkü askerlik görevini
ifa eden gençlerimizin, bilhassa er, erbaş ve çavuş rütbesiyle görev
yapan askerlerimizin büyük çoğunluğu kırsal kesim
çocuklarıdır ve bu gençler askere gittiklerinde çalışma
hayatından ve üretimden kopmaktadır ve birçoğu da ya ailesinin
geçimini sağlıyor veya geçimine katkıda bulunuyor. Tabii,
askerlik görevi başlayınca da ailesi çocuğuna, askere
harçlık gönderemiyor ve zor şartlar altında yaşama
mücadelesi veren aile bu harçlık gönderememenin ezikliğini
yaşarken askerlerimiz de sürekli ailesini düşünmekte. Bu ailelerin
pek çoğu da yoksul. Ailesi, eşi ve çocuğunu düşünürken
kısa zamanda psikolojisi bozulmakta ve birçok asker de depresyona
girmektedir. Psikolojisi bozulan askerin kışla içerisindeki
davranışları da bozulabilmekte, gerek arkadaşlarıyla
gerek ast üst ilişkilerindeki tutum ve davranışlarında
problemler yaşanmakta, firar olayları artmakta, hatta intihar
hadiseleri de yaşanmaktadır. Bugün askerî cezaevleri büyük ölçüde
doludur ve bu askerî cezaevlerinde yatan askerlerin büyük çoğunluğu
da biraz evvel bahsettiğim nedenlerle oradadırlar.
Biz,
24üncü Dönemde de bu harçlıkların artırılması için
bir kanun teklifi vermiştik, ailelerin gelir durumlarını da
dikkate almak suretiyle. Biz bu kanun teklifini verdik. Tevafuk mudur, tesadüf
müdür, bilemeyiz ama bu kanun teklifini verdiğimizden yaklaşık
iki hafta sonra, zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan da 16
Nisan 2013 tarihindeki AKP grup toplantısında bu ailelere 250 lira
düzenli yardım yapılacağını ifade etmiştir.
Şimdi, otuz iki ay sonra bizim kanun teklifimizdeki gibi er ve erbaş
harçlıklarının artırılması teklifi
getirilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Devamla) Biz bunu kabul etmekle birlikte önergemizdeki gibi daha da
artırılmasını öneriyoruz ve önergemizin kabulü temennisiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Şimdi
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci
madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Cemal Okan Yüksel
(Eskişehir) ve arkadaşları
Madde 1- 23/02/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanununun 2nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
(1) Erbaş ve erler askerlik hizmetine girdikleri tarihten
itibaren 31.05.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 4ncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendine göre sigortalı sayılırlar.
Bu kapsamdakiler için 5510 sayılı Kanunun kısa vadeli sigorta
kollarına ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu suretle sigortalı
sayılan erbaş ve erlerin asgari ücret üzerinden hesaplanacak sigorta
primleri merkezi yönetim bütçesine konulacak ödenekten
karşılanır.
(2) Birinci fıkraya göre sigortalı sayılan
çavuşlara (4250), onbaşılara (4100) ve erlere ise (4000)
gösterge rakamının harçlığın ödeneceği ayda
devlet memurları aylıklarının hesaplanması için tespit
edilecek katsayısı ile çarpılması sonucu bulunacak tutarda
aylık harçlık ödenir.
(3)
İkinci fıkraya göre tespit edilen harçlıklar Genelkurmay
Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş
ve erlere iki katı olarak uygulanır.
(4)
Bu maddeye göre hesaplanan erbaş ve er harçlıkları, damga
vergisi hariç, hiçbir kesintiye tabi tutulmaz.
(5)
Askerlik hizmetini tamamlayanlardan İŞKURa şahsen
başvurarak yeni bir iş almaya hazır olduklarını
kaydettiren işsizlere 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanununun 50 nci maddesinin birinci
fıkrasına göre, ikinci fıkrasındaki çalışma ve
prim ödeme sürelerine ilişkin şartlar aranmaksızın,
askerlik hizmetinin tamamlandığı tarihten itibaren altı aya
kadar işsizlik ödeneği ödenir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge hakkında söz isteyen Eskişehir
Milletvekili Cemal Okan Yüksel.
Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 257 sayılı Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanununun 2nci maddesinin değiştirilmesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen metinde 12 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 1inci maddesindeki değişiklik,
çavuşların, er ve erbaşların harçlıklarını
yaklaşık 90 lira olarak belirlemekte, başkaca da hiçbir
değişiklik getirmemektedir. Bizim önerimizde ise bu gençlerimizin
lehine çok önemli 4 tane değişiklik var:
Bunlardan
birincisi harçlık mevzusu. Önerimizle çavuşların
harçlıkları 354 liraya; erlerin, erbaşların
harçlıkları da yaklaşık 340 liraya
çıkartılmaktadır. Kanun teklifi komisyondan geldiği
şekliyle yasalaşırsa ya da buradaki AKPli hatiplerin, işte
Çok büyük artış yapıyoruz. söylemleriyle yasalaşırsa
bugün günlük yaklaşık 1 lira olan harçlık 3 liraya çıkacak
erlerimiz için. Yani vatani görevini yapan erlerimizin cebine günde 3 lira
harçlık koyacaksınız. Bununla beraber, 1 Ocaktan itibaren
-tırnak içinde söylüyorum- sizin tarafsız
Cumhurbaşkanınız 32 bin lira maaş alacak.
RAMAZAN
CAN (Kırklareli) Ne alaka? Hayret bir şey ya!
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) Vatani görevini yapan Mehmetçik günde 3 lira
harçlık alacak, Cumhurbaşkanı 32 bin lira alacak.
Yazıktır, ayıptır, günahtır. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar(!)]
RAMAZAN
CAN (Kırklareli) Ne alakası var?
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Bununla onun arasında nasıl bir mantık
kurdun da Cumhurbaşkanını usul tartışmasının
içerisine çektin anlamak mümkün değil.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) Peki, 3 liraya ne yapılır?
Nurettin
Bey, alkışlıyorsun, hoşuna gitti. Bak 3 liraya ne
yapılır? Örneğin 3 liraya sakız alınır. 3 liraya
simit alınır, 3 liraya 3 şişe su alınır ama
yaşanamaz.
Mehmetçik,
izinli olduğu günlerde parası olmadığı için
anasının, babasının yanına, memleketine gidemiyor ama
bizim önerimizi kabul ederseniz Mehmetçikimiz en azından memleketine
gidecek yol parasını karşılayabilir. (CHP
sıralarından alkışlar)
İkinci
değişiklik önerimiz şu: Teklif ettiğimiz harçlık
artışından terörden etkilenen bölgelerde görev yapan
Mehmetçikler 2 katı olarak yararlanacak. Bu da hakkaniyetin bir
gereğidir sayın milletvekilleri.
Üçüncü
değişiklik önerimiz: Vatani görevini yapan Mehmetçiklerin
sigortalı yapılmasıdır. Vatani hizmet gibi kutsal bir
görevi yerine getiren gençlerimizin bazıları
çalıştıkları işlerden ayrılarak
bazıları da hiç iş bulamadan askere gitmek durumunda
kalıyor. Askerlikte geçen süre her ne kadar
karşılıksız, parayla ölçülemeyecek vatani bir hizmet ise de
bu gençlerimizin sigorta primlerinin devlet tarafından
karşılanması tabii ki toplumsal adalet ve sorumluluk
gereğidir.
Ve son olarak, terhis olmuş gençlerimizin işsizlik
sigortasından yararlanması da bizim bir önerimizdir.
Değerli
milletvekilleri, siz evlerinizde, biz evlerimizde sıcak
yataklarımızda yatarken kışın ayazında gece
yarıları bizlerin güvenliği için sınırlarda nöbet
tutan Mehmetçikimize günde 3 lira vermek ahlaki midir, vicdani midir, adil
midir? Soruyorum: Birilerinin çocukları milyon euroları
sıfırlarken garibanların çocuklarını günde 3 liraya
layık görmenin neresinde adalet var? (CHP sıralarından
alkışlar)
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Haddinizi bilin, haddinizi bilin!
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Soruyorum: Birileri 750 bin liralık saat takarken
garibanlara 3 liraya geçin. demek ne kadar vicdani?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Mendil kaç lira, mendil?
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Soruyorum: Birileri para sayma makineleriyle para
sayarken Mehmetçike layık gördüğünüz 3 lira ne kadar ahlaki?
İLKNUR
İNCEÖZ (Aksaray) Geç bunları, geç. Onlar konuşuldu geçen
hafta.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Birilerinin çocukları sıcacık
yatağında baş ucunda 7 tane kasayla, para kasasıyla uyurken
nöbet tutan Mehmetçike 3 lirayı
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ORHAN
KIRCALI (Samsun) Sen ne yapacaksın, onu anlat.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Yapmayın, yapmayın. Peki, sizlere göre,
Rezanın önüne yatanlar mı makbul, şehit olup vatan
toprağına düşenler mi makbul?
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Ya, ne alakası var!
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Bana bunun cevabını verin. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ORHAN
KIRCALI (Samsun) Sen ne yapacaksın, sen?
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Biz sizin yaptıklarınızı
unutmadık.
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) Halk biliyor, millet kimin ne
yaptığını iyi biliyor.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Sizin, Mehmetçike bakışınıza
bakın. Cumhurbaşkanınız
Bebek katiline sayın,
Mehmetçike, şehit düşen Mehmetçike kelle demeniz zaten
Mehmetçike bakışınızı da göstermektedir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Ne alakası var! Onunla bunun ne alakası
var!
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Zaten paralel yapıyla el ele verip Türk ordusunun
generallerini zindanlara gönderdiğinizi de unutmadık.
ORHAN
KIRCALI (Samsun) Beş dakikadır konuşuyorsun, ne
yapacağını anlatmıyorsun!
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Gelin, 4 eski bakanın yargılanmaması
için sarf ettiğiniz çabanın onda 1ini sarf edin, önerimize destek
verin, en azından bu gece rahat rahat yatağınızda uyuyun.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Hadi oradan!
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yüksel.
Şimdi,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci
madde kabul edilmiştir.
2nci
madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 2nci maddesinde yer alan 2.344, 2.080 ve 1.820
ibarelerinin 4.000, 3.750, 3.500 şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Erkan Haberal Zihni
Açba Erkan
Akçay
Ankara Sakarya Manisa
Ahmet Selim Yurdakul Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Antalya Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Ali Özcan Tahsin
Tarhan Dursun
Çiçek
İstanbul Kocaeli İstanbul
Kemal Zeybek Haydar
Akar Akın
Üstündağ
Samsun Kocaeli Muğla
MADDE
2 14/7/1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrısa Gönderilecek
Türk Askeri Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle
Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri
Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
800, 700 ve 600 ibareleri sırasıyla 8500, 8200 ve 8000
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Burcu
Çelik Özkan
Diyarbakır Diyarbakır Muş
Müslüm Doğan Kadri
Yıldırım
İzmir Siirt
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşacak
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Çağlar Demirel.
BAŞKAN
Çağlar Demirel, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, Kıbrısla ilgili bu sorunun
2nci maddenin
kanun metninden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz
çünkü sadece askeriyenin ya da orada çalışan erlerin aylık
ücretlerini iyileştirmekle bu sorun çözülmez. Biz, Kıbrıs
halkının kendisini nasıl yönetmek istiyorsa kendisinin buna karar
vermesi gerektiğini düşündüğümüzü ifade etmek istiyorum.
Bunu
ifade ederken az önce de dile getirdik, yaşanan bu sıcak
gelişmeleri Parlamentoda dile getirip, burada, Genel Kurulda dile getirip
bunlara ilişkin çözüm önerilerinin gelişmesi gerekiyor. Burada ifade
ettiklerimiz, özellikle savaş konseptinde ifade edilen işte,
askerlerin okulları karargâh olarak kullandığına dair
ifadelerimize Sayın Bakan böyle bir şey
olmadığını ifade etti ama ben burada birkaç fotoğraf
göstermek istiyorum. Yani buradaki fotoğrafı, özellikle okumak
istiyorum yazıları: JÖH kimdir? soruyoruz. Sura eğitime
geldik. Afyonlu. diye ifade edilen
Konu: itaat. Bu, Surda okulların
içerisinde yazılmış görsel bir olgudur, bunu özellikle ifade
etmek istiyoruz. Soruyoruz, JÖH kimdir, yeni atanmış öğretmenler
midir? O okuldaki yeni atanmış öğretmenler JÖH olarak mı
kendilerini ifade ediyor? Eğitim öğretimin yapılması
gereken yerleri gördüğünüz gibi askerler karakol olarak kullanıyor.
Bunların tek tek hangi okullar olduğunu da ifade edebiliriz size.
Eğitim sırası bizde. JÖH. Bunlar kimdir, sormak istiyoruz:
Genel Kurula da sormak istiyoruz, Sayın Bakana da sormak istiyoruz: Yeni
atanmış öğretmenler bunlar mıdır? Yeni
atayacağınız 12.500 öğretmenin atamaları bu
şekilde mi gerçekleştirilecek?
Eğitim
öğretim devam ediyor. dediniz. Sadece Diyarbakırın Sur
ilçesinde sokağa çıkma yasağının olduğu bölgedeki
okulları sayıyorum: Bu okullardan biri Süleyman Nazif
İlköğretim, Yavuz Selim, Alpaslan İlköğretim. Bunların
hepsi karargâh olarak kullanılıyor. Polislerin, askerlerin, Özel
Harekât timlerinin, duvarları yıkarak, oraya kum torbaları
bırakarak orayı karargâh olarak kullandıklarını bütün
fotoğraflar izah ediyor. Ama bunun dışında Surda
eğitim öğretim devam ediyor. diyorsunuz. Surda sadece 6 mahallede
sokağa çıkma yasağı var ama Surun geneli abluka
altındadır. Sokağa çıkma yasağı olmayan
mahalledeki Ziya Gökalp İlköğretim Okulunda eğitim ve
öğretim yapılmamaktadır. Bir aydır sokağa çıkma
yasağı ilan edilen Sur ilçemizde hiçbir çocuk okula
gidememiştir, hiçbir öğretmen orada görev yapamamıştır.
Bu öğretmenler, bu öğrenciler nasıl ders görüyor ve nasıl
bu eğitim ve öğretim düzenli bir şekilde devam ediyor? diyebilirsiniz.
Hakeza, Melik Ahmet Lisesi de, yine aynı şekilde sokağa
çıkma yasağı yok ama, abluka altındadır.
Öğrenciler, öğretmenler orada okulu kullanamıyorlar.
Ve
bir kez daha söylüyoruz buradan: Eğitim ve öğretimi ifade ederken
12.500 öğretmen alacağız. diyorsunuz. Ben şuradan
şunu ifade etmek istiyorum: 2002 yılında AKP iktidara gelmeden
önceki süreçte
YILDIZ
SEFERİNOĞLU (İstanbul) AK PARTİ, AKP değil.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Devamla) -
o zamanın Başbakanı Erdoğan,
Gaziantepte yapmış olduğu bir konuşmada diyor k: Bizim
Hükûmetimizde, iktidara geldiğimizde atanmayan öğretmen
kalmayacaktır. O dönemden 2013 yılına geldiğimizde yine
Gaziantepte bir öğretmen atanmadığını söylüyor ve
atanmadığı için oy vermeyeceğini, atanma
yapılırsa oy vereceğini şubat ayında ifade ediyor.
Kendisine verilen cevap Oyunu al, git. demektir.
Bu
sorunları nasıl çözeceğiz; bu sorunları,
atanmamış öğretmen sorununu nasıl çözeceğiz? Şu
anda devletin vermiş olduğu rakam, Bakanlığın
vermiş olduğu rakam 120 bindir; 12.500 öğretmen
atayacağınızı söylüyorsunuz. Oysa sendikaların vermiş
olduğu rakam da 150 bindir. Siz 150 bin öğretmeni
atamadığınız sürece nasıl bu sorunu çözeceksiniz? Bu
kadar öğretmen atanmayı bekliyor. Bugün atanmayı bekleyen ve
diplomasını alan öğretmenler atanması
yapılmadığı için intihar etmek zorunda kalıyor. Bugün
atanması yapılmayan öğretmenler diplomaları ceplerinde
başka işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Siz,
eğitim öğretimin sorunlarını nasıl çözeceksiniz?
Aynı zamanda, aynı şekilde, okullardaki, hem eğitimle,
atamalarla ilgili hem de koşulların uygun olmadığını,
bir kez daha, buradan, ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çağlar.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Söz vereceğim Sayın Bostancı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın
Bostancı, buyurun.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Yerimden bir açıklamada bulunabilir miyim
efendim?
BAŞKAN
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin 12
sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Biraz
önceki kıymetli konuşmacı, kürsüden, okulların içerisinde
Özel Harekât polislerinin bulunduğu bazı fotoğraflar gösterdi.
Doğrudur, böyle fotoğraflar var. Bazı ilçelerimizde, maalesef,
terör örgütü barikatların arkasında belli alanlarda egemenlik kurmak
ve oradaki halkın hayatını zehir zindan etmek için elinden
geleni yapıyor. Okul ve hastaneler gibi mekânları da devletin
kurumları olarak gördüğü için, buralara yönelik saldırı
içerisinde.
Kıymetli
konuşmacı muhakkak gazetelerden, televizyondan yakılan
yıkılan okullara ilişkin sayısız fotoğrafı,
hastanelere ilişkin o sayısız görüntüleri görmüştür diye
düşünüyorum.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Başkan, yaşıyoruz orada, gazete
değil yani
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Görmediyse de ben hatırlatmak isterim.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Oradayız, oradayız biz. Gazetelerden
görmüyoruz.
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Biz orada yaşıyoruz. Buyurun gelin, siz
de bakın.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Devletin görevi, bu tür kurumları terör
örgütünün elinden kurtarmak ve nihai olarak asli işlevine
kavuşturmaktır. Türkiyede herkesin eğitim öğrenim
hakkını savunmak ve bunun için gerekli tedbirleri almak devletin ahlaki
görevidir, zaten devlet bunu yapıyor, her daim yapıyor.
Şunu
da hatırlatmak isterim: Terör örgütü, geçmişten beri eğitim
öğretim kurumlarına karşı da hasmane bir tutum içindedir ve
çocukların okullara gitmemesi için çok çeşitli propaganda
yöntemlerini devreye sokmaktadır, okula karşı husumet içindedir.
Bunu da ideolojik bir perspektifle, ideolojik duruşu çerçevesinde
yapmaktadır. O yüzden, orada yaşananları doğru,
tutarlı bir şekilde okumak; yakılan, yıkılan, terör
örgütünün yaptığı zalimlikleri, zulümleri hatırlamak ve bu
çerçevede devletin de asayişi, güvenliği sağlamak ve yeniden bu
kurumları eski işlevine kavuşturmak için çaba gösterdiğini
bilmek gerekir.
Bu
açıklamayı yapma lüzumunu gördüm. Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Demirel, buyurun.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Şahsıma ithafen ifade etti
Sayın Başkan. O yüzden söz hakkı istiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Yerinden açıklama için
BAŞKAN
Bir saniye
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Yani, beni, konuşmama yönelik değil
şahsıma ilişkin
BAŞKAN
Şahsınıza ilişkin ne söyledi Sayın Demirel?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Gazeteleri okumadığımı ya
da gazetelerden bakmam gerektiğine yönelik ifadeler
BAŞKAN
Tamam Sayın Demirel, size de yerinizden söz veriyorum.
Buyurun.
13.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Şimdi, biz -eğitim öğretimi
savunan bir parti olarak ifade ediyorum- çocukların eğitim
öğretim görmesi, atanmamış öğretmenlerin
atanmasının yapılmasını savunan bir dil kullanarak
ifade ettik. Hiç bugüne kadar
Yani gazete okumamıza gerek yok, gazetelere
bakmamıza, televizyon izlememize gerek yok; bizzat orada
yaşadığımız durumu görerek ifade ediyoruz buradan.
Sokağa çıkma yasağının ilan edilmediği yerlerdeki
okullar bile şu anda kapalı. Bunu ifade ediyoruz ve hiçbir yere de,
hiçbir okula da oradaki halk tarafından zarar verildiğini görmedik.
Bunları tek tek söylüyoruz ve gördüklerimizi anlatıyoruz.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Halktan bahseden mi var?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Burada yaşananları, özellikle
yaşananları çok net ifade edeyim ki bu gösterdiğimiz
fotoğraflar belki sadece birkaç karedir.
FARUK
ÇATUROĞLU (Zonguldak) Teröristler
dedi.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Halk sizi ortaya çıkardı zaten!
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Ama biz orada yaşayarak gördük. O yüzden
çok net ifade ediyoruz. Buyurun, gelin, birlikte gidelim; ismini okuduğum
okulları birlikte gidip gezelim diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demirel.
Yalnız
Sayın Bostancı Halk tarafından zarar verildi. demedi zaten,
terör örgütü tarafından zarar verildiğini ifade etti.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Başkanım, kısa bir açıklama yapmama müsaade eder misiniz?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
14.- Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
konuşmacının, sizin de tashih ettiğiniz gibi, dediği
doğru; halk tarafından okullarımıza zarar verilmiyor,
halkımız elinden geldiği kadar bu okulları
saldırganlardan korumaya çalışıyor.
Diyarbakır
ilinde tahrip edilen, zarar gören okullardan bazılarını
kısaca, hızlıca okuyayım: Silvan Kız Anadolu İmam
Hatip Lisesi ve pansiyon binası; Silvan, Malabadi Ortaokulu; Silvan,
Hasuni METEM; Silvan, Adil Kepolu İlkokulu; Silvan, Anadolu İmam
Hatip Lisesi; Silvan, Yeşil Silvan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi;
Bismil, Ulutürk İlkokulu; Bismil, Fatma Ana Anaokulu; Bismil, Bismil
İlkokulu; Bismil, Yunus Emre İlkokulu; Sur, Mardinkapı
İlkokulu; Sur, Cumhuriyet İlkokulu; Sur, Süleyman Nazif
İlkokulu; Lice, Halk Eğitim Merkezi; Lice, Atatürk İlkokulu;
Lice, Mevlüt İlgin Ortaokulu; Bağlar, Vehbi Koç İlkokulu;
Kayapınar, Kayapınar İlkokulu.
Bunlar
sadece bazıları. Bunların onarılabilir durumda
olanlarını biz onarıyoruz, onaracağız, onarılamaz
durumda olanların yerine yenilerini yapacağız inşallah.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Eş başkanların
çocuklarının okuduğu okullar var mı Sayın Bakanım
bu okullar arasında, HDP eş başkanlarının
çocuklarının okuduğu okullar var mı?
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Evet, biz okuduk orada.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sen ne diyorsun? Hırsızlık
yapanların da okullarını saysın mı, ha?
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13
milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12) (Devam)
BAŞKAN
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
(Kâtip
Üye İzmir Milletvekili Özcan Purçu tarafından önergenin
okunmasına başlandı)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Dursun
Çiçek (İstanbul) ve arkadaşları
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Onlar kolejlerde Sayın Bakanım, özel
okullarda onlar.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hırsızlık yapanların
okullarını da saysın mı, yolsuzluk yapanların,
ayakkabı kutularında para saklayanların?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Onlar kolejlerde, yurt dışında.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Çocuklarımıza gerek yok, biz de o
okullarda okuduk, biz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hepimizin çocuklarının okulları
ortada.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Tabii, tabii
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) O konuda saklayacak bir şeyimiz yok.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hamaset yok burada, hamaset yok!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Burada kimse hırsızlık
yapmıyor, çok şükür.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Neyse o olacak, hamaset yapmayın.
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Amerikalarda okuyan çocukları söyleyin önce.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sizin ne Kürtlerle ne halkla hiçbir
ilişkiniz yok.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Siz çok mu biliyorsunuz? Gelsenize!
(AK PARTİ ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Bir gelin, orayı bir görün.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Siz beyaz Kürtlersiniz!
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Oradan konuşmayın!
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hayatın boyunca gitmiş misin sen? Bir
Kürtün elini mi sıkmışsın sen?
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kürtlere zulmediyorsunuz orada siz.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Gel de bir gör, 20 cenaze yerde
duruyor. İnsan mısınız ya!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Siz beyaz Kürtlersiniz!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Ucuz kahraman!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Bu sıralarda bedel ödemeyen kimse yok.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sizin Kürtlerle hiçbir ilişkiniz yok! (AK
PARTİ ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun.
(Kâtip
Üye İzmir Milletvekili Özcan Purçu tarafından önergenin
okunmasına devam edildi)
MADDE
2 14/7/1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrısa Gönderilecek
Türk Askeri Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle
Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri
Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
800, 700 ve 600 ibareleri sırasıyla 8500, 8200 ve 8000
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekili Dursun
Çiçek.
Buyurun
Sayın Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)
DURSUN
ÇİÇEK (İstanbul) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu önergelerde, yasa teklifinde bir sürü rakamlar var ve her
yılbaşında bu konuları tartışacağız.
Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi şu: Bir kez tartışalım,
kafalar rakamlarla karışmasın çünkü bunlar gösterge
rakamları; bazılarımız bunları TL olarak anlıyor,
bunlar TL değil. Şu an tartıştığımız:
Mehmetçike günlük 1,5 lira daha verelim mi, vermeyelim mi?
Şimdi,
diyoruz ki: İşsizlik gençlerde çok yüksek. Türk Silahlı
Kuvvetleri bir eğitim merkezidir, okuldur; özellikle meslek edindirme
konusunda gençler için büyük imkânlar sunmaktadır. Bedellinin
yarattığı vicdanlardaki yarayı sarmak için bir fırsat
yaratalım, vatan borcunun ödenmesinde eşitlik sağlayalım,
gönüllülük esasını getirelim. Bu nedenle iki temel önerimiz var: Bir
daha bu konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesin. Askerî
öğrencilere, Mehmetçiklere asgari ücret düzeyinde bir harçlık, bir
maaş verelim. Başka bir öneri değil, sadece asgari ücret
değiştikçe bu da değişecek, bir daha Meclisin gündemine
gelmeyecek. Ayrıca, emeklilik sigortasını devlet ödesin.
Mehmetçikleri, gençleri on iki ay askere alıyoruz, sigorta primlerini
sonradan kendileri ödüyorlar.
Şimdi,
en son çıkarılan bedelli askerlik yasasında vatani görevini yapmak
istemeyenlerden 18 bin lira aldık. Şimdi, 18 bin lirayı on iki
aya böldüğünüzde ay başına yaklaşık 1.500 lira eder.
Şimdi, Mehmetçike aylık 72 lira vereceksiniz harçlık diye ama
askerlik yapmayandan, bedelli yapandan devlet olarak 1.500 lira
alacaksınız. Bu, adalet mi? O zaman, askerliğini yapan
Mehmetçikin de hakkı 1.500 liradır.
Şimdi,
sınırda, eksi 40 derecede, zaman zaman, hava soğukluğu
nedeniyle, donma tehlikesi nedeniyle nöbet değişiminin otuz dakikaya
indirildiği yerlerde yedi gün yirmi dört saat nöbet tutan, terörle
mücadelede her an attığı adımda mayına basma tehlikesi
olan, bir tepecinin, keskin nişancının kurşunuyla
şehit düşme riski taşıyan Mehmetçike 3 lira mı
verelim, 5 lira mı verelim günlük? demek, bunu tartışmak bu
Meclise yakışmıyor. Kıbrısta, ateşkes
şartları olduğu için, barış anlaşması
yapılmadığı için her an karşı tarafın bir
saldırısıyla karşı karşıya olan Mehmetçikin
hakkını korumak adına, zor şartlarda görev yapan
Mehmetçikin hakkını korumak adına -fakir Anadolu
çocuklarının askerlik yaptığı- vatan borcunu ödeyen bu
gençlere yılbaşı öncesi asgari ücret düzeyinde bir harçlık,
bir maaş verelim. Kafaları rakamlarla
karıştırmayalım ve son kez bu konuyu bu Mecliste görüşelim
diye öneriyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak.
Meclisi,
değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çiçek.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
2nci
madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum, işleme alıyorum.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 2nci maddesinde yer alan 2.344, 2.080 ve 1.820 ibarelerinin
4.000, 3.750, 3.500 şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Erkan Haberal (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Gerekçe efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyoruz, buyurun:
Gerekçe:
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ekonomik koşulları dikkate
alınarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gönderilen er ve
erbaşlara ödenen harçlıklar günümüzün ekonomik koşullarına
göre yeniden düzenlenerek askerlerimizin moral ve motivasyonunun
artırılması ve kışlada yaşanan birçok sorunun
giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
3üncü
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 3üncü maddesinin a) fıkrasında yer alan
"6.528" ibaresinin "7.380", b) fıkrasında yer
alan "2.680" ibaresinin "3.974" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Haberal Zihni
Açba Erkan
Akçay
Ankara Sakarya Manisa
Kadir Koçdemir Kamil
Aydın
Bursa Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Ali Özcan Tahsin
Tarhan Dursun
Çiçek
İstanbul Kocaeli İstanbul
Mahmut Tanal Haydar
Akar Kemal
Zeybek
İstanbul Kocaeli Samsun
MADDE
3- MADDE 3- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununun 143 üncü maddesinin;
a)
Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "teğmen
rütbesinin birinci kademe brüt aylığının ibaresi, (b)
bendinde yer alan "teğmen rütbesi 1 inci kademe brüt
aylığının" ibaresi ve (c) bendinde yer alan
"teğmen rütbesi 1'inci kademe brüt
aylığının" ibaresi ile (e) bendinde yer alan "teğmen
rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi
"6.530 gösterge rakamının memur aylık
katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarın"
şeklinde değiştirilmiştir.
b)
Birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "bu Kanuna ekli
EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş
rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi ile
ikinci fıkrasında yer alan "bu Kanuna ekli EK-VIII/A
sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin birinci
kademe brüt aylığının" ibaresi "2.685 gösterge
rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı
sonucu bulunacak tutarın"
şeklinde
değiştirilmiştir."
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin kanun metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Sibel Yiğitalp Mithat
Sancar
Diyarbakır Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK
(Giresun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3üncü maddedeki bu düzenlemenin kanun metninden
çıkarılmasını teklif etmişiz çünkü, biz, topyekûn
savaş konseptinin devrede olduğu bir süreçte özlük haklarıyla
ilgili yapılan bütün düzenlemelerin, daha iyi savaşılması
için bir motivasyon yaratma aracı olduğunu düşünüyoruz. Buna,
hem insani olarak hem ilkesel olarak katılmak mümkün değil çünkü
bölgeye zahmet buyurup gelenleriniz olmuş olsaydı, oradaki polis ve
askerin de bir an önce bu savaşın bitmesi ve Parlamentonun bir çözüm
üretmesiyle ilgili beklentilerini duymuş olurlardı.
Biz geçen hafta sonu da Diyarbakırdaydık. Bu
sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde, Diyarbakıra
normal tayini çıkmış ve orada bulunan polis ve askerlerin
birçoğu bizi gördüklerinde, Artık şu sorunu çözün. diyorlar,
Biz, her gün burada, bu can korkusu altında bütün ailemizi perişan
edecek bir durumu yaşamak istemiyoruz. diyorlar, Sokağa çıkma
yasaklarını siz konuşun, siz çözün. diyorlar.
Dolayısıyla, buradan gelip birtakım hamaset söylemleriyle
insanları savaşa motive etmek, insanları ölüme göndermek ne
ahlakidir ne insanidir ne de bizim açımızdan siyasi etiğe uyan
bir yanı vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın,
şöyle: Ben hekimim, bu hafta sonu Diyarbakırda hekim
arkadaşlarla konuştum. Orada görev yapan birçok polis ve askerde
şu anda ciddi düzeyde posttravmatik stres sendromu dediğimiz
rahatsızlıklar baş göstermeye başlamış. Yani,
sürekli çatışma alanında, sürekli ölmeye ya da öldürmeye
kodlanmış bir psikolojinin gelmiş olduğu düzey son derece
vahim bir boyutta. Dolayısıyla, buradan savaş motivasyonunu
artıracak düzenlemeler yerine, o savaşı sona erdirecek
birtakım siyasi önermeler çıkarmak herkesin beklentisidir.
Tabii,
Sayın Bakan buradayken bizi meşgul eden birtakım sorular da var.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yani bunlardan rahatsız
olmaya devam edeceksiniz. Biz, bölgede bu gerçeklikler yaşanırken
buradan gelip sahte gündemlerle Meclisin mesaisini harcamayacağız, tabii
ki o gerçekleri getirip burada ifade edeceğiz. Orada şu anda
yaşanan şey de bir kardeş kavgasıdır, siz ister kabul
edin ister kabul etmeyin. Geçen iki ay önce Dersimde 2 çocukluk
arkadaşının birer haftayla cenazesi aynı köye gitti; biri
PKKliydi, biri askerdi. İkisi aynı mahallede top
koşturmuşlar, aynı okulda okumuşlar, aynı liseyi
bitirmişler ve bir hafta arayla ikisinin cenazesi iki ocağa ateş
olarak düştü. Buraya gelip biz savaş çığırtkanlığı
yapacak değiliz. Dolayısıyla, tabii ki kendi
doğrularımızı ifade edeceğiz.
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) PKKya söylesenize, PKKya söylesenize.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bu kanı, bu kavgayı ayrım yapmadan çözmemiz
lazım.
Sayın Bakan burada, ben söyleyeyim yani orada normal
çalışan güvenlik güçlerinin bizden beklentisi bu. Ama orada
birtakım özel bazı unsurlar var, bazı paramiliter yapılar
var, eski kontrgerilla, JİTEM çeteleri var, işte, duvara esedullah
timleri yazan bazı özel savaş aygıtları var. Bunlarla ilgili
sayısız sorular da sorduk, Sayın Bakan bugüne kadar herhangi bir
cevap vermiş değil. Onlar tabii ki bu savaş makinesinin
çalışmasını isteyebilirler çünkü
varlığını o savaş makinesine borçlular.
Sayın Bakan, bu esedullah timleri dediğimiz yapı kimdir,
nedir, nereden finanse edilir? Bunlar hangi yapıya bağlıdır,
maaşını nereden alırlar? Türksen övün, değilsen itaat
et. diyerek bu ülkeyi ta 12 Eylülde Diyarbakır Cezaevinde yaşanan o
ırkçı ortama bir kez daha sokma arayışı içerisinde
olan bu yapılarla ilgili açtığınız bir soruşturma
var mıdır? Eğer siz bütün bu gerçeklere
sırtınızı dönerseniz, başınızı kuma
gömerseniz tabii ki burada bizim ifade edeceğimiz birçok konuşmadan
rahatsız olursunuz.
Öyle terörle mücadele falan demeyin. Şırnak Devlet
Hastanesinde şu anda 11 çocuk annesi Taybet ana ve üç aylık Miray
bebeğin cenazesi yatıyor. O iki cenazedeki kurşunların
nereden geldiğini de bizden daha çok sayın bakanlar da orada otopsiyi
yapanlar da biliyorlar. Eğer bir bebek sokağa çıkma
yasağının olduğu bir kentte doğup sokağa
çıkma yasağının olduğu bir kentte üç aylıkken,
özgür bir nefes almadan yaşamını yitirmişse orada terörle
mücadele falan değil, farklı bir durum vardır.
Hepinizi bu durumu düşünmeye davet ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baluken.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Mehmetçike gelen kurşun nereden
geliyor, hesabını verin. Mehmetçike nereden geliyor kurşun?
Sadece konuşuyorsunuz
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Hepsinin nereden
geldiği belli, hepsi belli, hepsi.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Haddinizi bilin, haddinizi bilin!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sen bil haddini!
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Haddinizi bileceksiniz!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bağırmayın
öyle
Bağırmayın
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Öyle el kol hareketi yapma!
Sen bil haddini, bil haddini!
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Allah Allah!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Terbiyesizlik yapma.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Bir de suçluyorlar.
BAŞKAN Önergeyi oyladım arkadaşlar.
Kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Mahmut Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
MADDE
3- MADDE 3- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununun 143 üncü maddesinin;
a)
Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan
"teğmen rütbesinin birinci kademe brüt
aylığının" ibaresi, (b) bendinde yer alan
"teğmen rütbesi 1 inci kademe brüt
aylığının" ibaresi ve (c) bendinde yer alan
"teğmen rütbesi 1'inci kademe brüt
aylığının" ibaresi ile (e) bendinde yer alan
"teğmen rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının"
ibaresi "6.530 gösterge rakamının memur aylık
katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarın"
şeklinde değiştirilmiştir.
b)
Birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "bu Kanuna
ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş
rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi ile
ikinci fıkrasında yer alan "bu Kanuna ekli EK-VIII/A
sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin
birinci kademe brüt aylığının" ibaresi "2.685
gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla
çarpımı sonucu bulunacak tutarın"
şeklinde değiştirilmiştir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal.
Sayın
Tanal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
12
sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifine baktığımız zaman, Sayın Ahmet
Davutoğlu 15 Eylül 2014 tarihinde şöyle bir cümle sarf etmişti:
Torba yasa dönemi rafa kalkıyor, torba kanunlar artık Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelmeyecek. Sayın Davutoğlunun Başbakan
seçildiği ilk dönemde kamuoyuna söylediği cümle buydu.
Şimdi,
bu 12 sıra sayılı Kanun Teklifine
baktığımız zaman Yürütme maddesiyle birlikte toplam 12
tane madde. 12 maddenin, Sayın Başkan, 5, 7, 9 yani 3 tanesi yürürlük
maddesi, 2 tane madde de kanun hükmünde kararname.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, içinizde hukukçu olan
arkadaşlarımız var. Anayasamızın 91inci maddesinin
sekizinci fıkrası diyor ki: Kanun hükmünde kararnameler öncelik ve
evleviyetle Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir, önce bu kanun hükmünde
kararnamelerin kanunlaşması lazım.
Sayın
Meclis Başkan Vekili, siz hukukçusunuz. Yani, evet, biz bunları
destekliyoruz, kamuoyunun lehine olanları ama kanun hükmünde kararnameler
Meclise gelmeden bu kaçıncı kanun hükmünde kararnameleri
değiştiriyorsunuz Sayın Bakanım? Siz bir öğretim
üyesisiniz. Yani, Anayasanın 91inci maddesinin sekizinci
fıkrasını okuduğumuz zaman gerçekten ne kadar
yanlış ne kadar doğru olmayan işlemin
yapıldığını açık ve net görüyoruz.
Şimdi,
tabii, ilk önce Sayın Başbakanın bu verdiği sözlerinde
durması lazım. Evet, burada gerek sizler gerek bizler,
Cumhurbaşkanı, Başbakan, herkes Anayasamızın amir
hükümleri uyarınca kanuna, Anayasaya bağlı kalacağına
yemin ediyor.
Şimdi,
benim elimde gizli ibareli -hem üst sayfasında hem alt sayfadaki
kısmında- bir belge var. Bu hani meşhur, devletin gizli
sırları diyorlar ya
Bu gizli ibareli belge, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
Kaçak sarayla ilgili haber yapan, Sayıştayın raporunu haber
yapan basın mensuplarına, efendim, işlem yapın,
işlemden bana bilgi verin.
Ben
üniversitede öğrenciyken Sayın Profesör Doktor Burhan Kuzu
Hocamız da anayasa hukuku hocası olarak araştırma
görevlisiydi o dönem. Onun da anayasa kitaplarında der ki: Efendim,
yürütme organı yargıya talimat veremez, emir veremez. Sayın
Burhan Kuzu Hocam, üniversitede sizin bize o öğrettiğiniz hangi
metinde Cumhurbaşkanı, cumhuriyet savcısına böyle, gizli
ibareli dilekçe verir. diyor? Ne yapması lazım? Bir şikâyet
dilekçesi gizli olur mu? Bir şikâyet dilekçesinde, burada
Cumhurbaşkanının genel sekreterinin yardımcısı
ona vekâleten şikâyet edebilir mi?
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) İstemiştir, bilgi istemeyecek mi?
MAHMUT
TANAL (Devamla) Bu cumhuriyet savcısı da ne yapmış
biliyor musunuz? Cumhuriyet savcısı da aynen bu talimatı
harfiyen yerine getirmiş; hiç gecikmeden, gecikmeye mahal vermeden hemen
yerine getirmiş. Değerli arkadaşlar, bu gerçekten hukuk
devletiyle, yeminle vesaireyle bağdaşan bir husus değil.
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) Cumhurbaşkanı bilgi ister, her kurumdan
bilgi ister.
MAHMUT
TANAL (Devamla) Sayın Millî Eğitim Bakanımız buradayken
-tabii, Şanlıurfalılar bana şikâyet ediyor, oyları da
AKPye veriyor- Şanlıurfa ili Siverek ilçesi Çıkrık köyünde
okul yapılmasına müracaat ettikleri hâlde okul yapılmıyor.
15 tane servis sürekli o köyde öğrencileri alıyor; yol
yapılmadığı için köylü mağdur, öğrenciler
mağdur, aileler mağdur. Sizden rica ediyorum: Bu Siverek ilçesinin
Çıkrık köyünün müracaatlarını değerlendirin.
Vatandaş köyünde okul istiyor kardeşim, başka bir şey
istemiyor. Bu okulunuzun eğer yeri yoksa köyde oturan vatandaş okul
yerini tahsis edeceklerini vadediyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (Devamla) Eksik kalanınız eğer paraysa parayı da
maaşımdan kısmen ben de öderim, devlet olarak siz de katkı
verin, bu okulu yapalım arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
3üncü
madde üzerinde son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 3üncü maddesinin a) fıkrasında yer alan
"6.528" ibaresinin "7.380", b) fıkrasında yer
alan "2.680" ibaresinin "3.974" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Haberal (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
926
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 143üncü
maddesiyle askerî öğrencilerin harçlıkları düzenlenmektedir.
Mevcut uygulamada harp okullarında, üniversite ve yüksekokullarda
öğrenimde bulunan askerî öğrencilere, yedek subay okulu
öğrencilerine, askerî lise öğrencilerine, askerî ortaokul
öğrencilerine verilecek harçlıklar teğmen rütbesinin birinci
kademe brüt aylığı üzerinden hesaplanmaktadır. Kanunun
3üncü maddesinin (a) fıkrasında yapılan düzenleme ile bu
öğrencilere artık 6.528 gösterge rakamının memur aylık
katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda yani 575 lira
harçlık verilecektir. Önergemizle gösterge katsayısı 7.380 liraya
dolayısıyla da bu öğrencilerin harçlıkları 650 liraya
çıkarılmaktadır.
143üncü
maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde astsubay hazırlama
ve astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerine ve ikinci
fıkrasında kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek
yüksekokullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel
askerlik eğitimine alınanlara verilecek harçlıkları
düzenlenmektedir. Mevcut uygulamada bunlara verilecek harçlıklar astsubay
çavuş rütbesinin 1inci kademe brüt aylığı üzerinden hesaplanmaktadır.
3üncü maddenin (b) fıkrasında yapılan düzenleme ile astsubay
hazırlama ve astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerine ve kendi nam
ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarını
bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine
alınanlara verilecek harçlıkların belirlenmesinde gösterge rakamı
dikkate alınacak ve bunlara 2.680 gösterge rakamının memur
aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda
yani 236 lira harçlık verilecektir. Önergemizle 2.680 gösterge rakamı
3.974e dolayısıyla da astsubay hazırlama ve astsubay meslek
yüksekokulu öğrencilerine ve kendi nam ve hesabına fakülte,
yüksekokul veya meslek yüksekokullarını bitirenlerden astsubay
nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlara verilecek
harçlıklar 350 liraya çıkarılmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Ali Özcan Tahsin
Tarhan Dursun
Çiçek
İstanbul Kocaeli İstanbul
Kemal Zeybek Haydar
Akar Murat
Bakan
Samsun Kocaeli İzmir
MADDE 4- 926 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 38 - EK-VIII sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi
astsubaylar EK-VIII/A sayılı Aylık Gösterge Tablosuna, EK-VIII/B
sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi astsubaylar EK-VIII/C
sayılı Aylık Gösterge Tablosuna intibak ettirilir. Bu kapsamda
yapılacak intibak işlemi mevcut derece ve kademelerine; ortaokul,
lise ve dengi okul mezunu olan astsubaylara bir derece veya bunlardan birinci
dereceye gelmiş olanlara üç kademe, iki yıl süreli yükseköğrenimi
tamamlamış olan astsubaylara iki kademe, üç yıl süreli
yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara bir kademe, dört
yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara iki
kademe ve EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge
Tablolarına tabi iken 109 uncu madde hükümlerine göre subay
nasbedilmiş olanlara iki kademe ilave edilmek suretiyle yapılır.
Lise ve dengi okul mezunları ile iki yıl süreli yükseköğrenimi
tamamlamış olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten sonra en az dört yıl veya daha fazla süreli yükseköğrenimi
bitirenler hakkında bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları derece
ve kademeye iki kademe ilave edilerek intibak yapılır. Bu maddeye
göre intibak işlemi yapılanlar hakkında 137 nci maddenin
intibaka ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu maddenin birinci
fıkrası, emekli oldukları tarihteki öğrenim durumları
esas alınmak suretiyle, EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık
Gösterge Tablolarına tabi olan astsubaylar ile bunlardan 109 uncu madde
hükümlerine göre subay nasbedilmiş olanlardan bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce bu görevleri üzerinden emekli, adi malullük veya
vazife malullüğü aylığı ile dul ve yetim
aylığı alanlar için de uygulanır.
Bu
madde uyarınca yapılacak intibak ile buna bağlı ödemeler üç
ay içinde sonuçlandırılır. Bu kapsamda emeklilik keseneği
veya kurum karşılığı veya sigorta primi (genel
sağlık sigortası primi dâhil) çalışan ve işveren
paylarında oluşacak fark tutarı; gecikme cezası, gecikme
zammı veya faiz uygulanmaksızın, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içinde ilgili kurumlar tarafından
Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenir. Bu maddenin uygulanması nedeniyle geriye
yönelik olarak herhangi bir ödeme yapılmaz."
BAŞKAN
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesinin kanun
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Sibel Yiğitalp Mithat
Sancar Mizgin
Irgat
Diyarbakır Mardin Bitlis
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat.
Buyurun
Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün
yapılan görüşmeler, Türkiyede yapılan askerî anayasa, darbe
anayasaları sonucu yaşanan eksiklikler, Türkiyeyi kapsamayan
anayasal sorunlarımızın böyle torba anayasalarla çözülmesi
noktasında yürütülen çalışmalar maalesef ki şu anda
kürdistanda yürütülen savaş politikalarına, idari kararlarla
yürütülen sokağa çıkma yasaklarının hiçbirine cevap
olamamaktadır. Aslında bu anayasaların hiçbiri ve şu anda
yapılan torba anayasalarının, torba yasalarının
hiçbiri Türkiyenin sistemine, bizim sorunlarımıza, Türkiyenin
sorunlarına cevap olacak nitelikte değildir. Şu an, şu
saatte, valiliklerin aslında yetki gasbı yaparak vermiş
oldukları sokağa çıkma yasağı kararlarının
hiçbiri kanuna, hukuka, askerî darbelerle yapılan anayasalara uygun
değildir. Dolayısıyla, evet, biz 4üncü maddenin metinden
çıkarılmasını öneriyoruz, çünkü yapılan
araştırmalar sonucu, Uluslararası Barış Araştırmaları
Enstitüsünün hazırladığı rapora göre, Türkiye askerî
harcamalarda dünyada 15inci sırada yer almaktadır. Ve bizler, askerî
sistemin özendirilmesi adı altında uzman erbaşların
alınmasının, korucuların alınmasının ve
maaşların artırılmasının bu soruna çözüm
olmayacağını düşünüyoruz, çünkü vicdani ret hakkı
başta olmak üzere, askerî sistemin bu ülkede birçok sorunu
bulunmaktadır. Özelde Kürt sorunu başta olmak üzere, güvenlikçi
yaklaşımlarla, militarist politikalarla biz bu sorunların
hiçbirinin çözülemeyeceğine inanıyoruz. Militarist politikalar,
savaş politikaları, askerî yığınaklar ve buna
yapılan harcamalar, aslında ülkenin her açıdan hukuki ve
güvenlik noktasında ne kadar geri noktada olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla, bu maddenin kesinlikle çıkarılması
gerekmektedir.
Ve
şu anda Dargeçitte, Surda, Mardinde, Silopide uygulanmakta olan hukuka
aykırı ve sadece bir idari kararla, hiçbir hukuki dayanağı
olmadan, hukuki bir karar olmadan yürütülmekte olan sokağa çıkma
yasağı adı altındaki sıkıyönetim rejiminin bir an
önce kaldırılması gerekmektedir. Ve bunun için, şu an
sıralarda oturan siz vekillerin tamamı buna aslında dur demek
durumundadır, HDP Grubuna sataşmaktan, konuşmacılarına
sataşmaktan vazgeçip şu anda bölgede yaşanan hukuksuzluğa
dur demek durumundadır. Dolayısıyla, orada, şu anda
morglarda bekletilen bebeklerin, annelerin ve çocukların aileleri bu
Meclisten bir karar bekliyor. Dolayısıyla da biz şu anda
Darbe
sonucu yazılmış, torba yasalarla düzeltilmeye
çalışılan bu Anayasanın bir an önce değiştirilmesi
ve siyasal yönetim noktasında, şu anda özerklik olarak
nitelendirilen bütün kararlar dâhil olmak üzere cesur, anayasal ve tüm
Türkiyeyi kapsayan yeni bir anayasanın yazılması gerekmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu halktan yetki almış siz
vekillerin bu noktada görev alması gerekmektedir. Şu anda bu
hukuksuzluğun yaşandığı, eğitim öğrenim
hakkı, sağlık hakkı, haberleşme hakkı, seyahat
hakkı ve tüm anayasal hakların ihlal edildiği, özelde de
yaşam hakkının ihlal edildiği bölgelere gitmek
durumundasınız ve buna bir dur demek durumundasınız. Dolayısıyla
da bakanlarımız hazır, bizim sorularımıza verdikleri
cevaplar da kesinlikle gerçeklerle örtüşmemektedir.
Ben
Bitlis Milletvekiliyim. Nusaybine gittim, Cizreye gittim, Silopiye gittim ve
en son Sura gittim. Orada biz vekillere dahi sıkılmadık gaz,
atılmadık su kalmadı. Bize hakaret edildi. Bugün Batmanda
Batman Milletvekilimiz Mehmet Ali Aslana bir subay, bir polis diyor ki:
Devlet benim, sen vekilsin. Burada ne demek istiyor? Ben bunu
Bakanımıza sormak istiyorum, burada söylenen şey nedir? Devlet
kimdir, vekil kimdir? Bunun çok iyi açıklanması gerekmektedir.
Bu
temelde Meclisi tekrar göreve davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
12
sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesi üzerinde Bitlis
Milletvekili Mizgin Irgat ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Vallahi kabul edildi Başkanım.
Başkan, kabul edildi.
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Kabul edildi.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Evet, kabul edildi.
BAŞKAN
Önerge kabul edilmemiştir.
BURCU
ÇELİK ÖZKAN (Muş) Kabul edildi.
BAŞKAN
Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, AK PARTİ
sırasında da önergemize katılan çok sayıda arkadaş
oldu.
BAŞKAN
Hayır efendim.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Efendim, kabul ettiler. Sayın Başkan
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hayır, neye göre Kabul edilmedi. dediniz?
BAŞKAN
Kabul edilmedi.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Birçok milletvekili arkadaş
kaldırdı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) İkisine de kaldırdılar.
BAŞKAN
Bırakın Allah aşkına ya Sayın Baluken, lütfen
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Tekrarlayın o zaman.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Efendim, her ikisine de el
kaldırdılar.
BAŞKAN
Lütfen, daha karar verilmedi. Önergeyi kabul edenler dedim, kabul etmeyenler
daha söylenmedi bir defa, bırakın.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Hayır, birlikte, kabul edenlere kaldırdılar,
kabul etmeyenlere de
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Hayır, birçok milletvekili arkadaş
kaldırdı.
BAŞKAN
Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın Başkan
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Birlikte kabul ettiniz. Kayıtlara bakın,
kayıtlara.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Yapmayın, kayıtlara bakın.
Bakın, Türk halkı yarın bunu izleyecek.
BAŞKAN
Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve
arkadaşları
MADDE
4 926 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 38 - EK-VIII sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi
astsubaylar EK-VIII/A sayılı Aylık Gösterge Tablosuna, EK-VIII/B
sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi astsubaylar EK-VIII/C
sayılı Aylık Gösterge Tablosuna intibak ettirilir. Bu kapsamda
yapılacak intibak işlemi mevcut derece ve kademelerine; ortaokul,
lise ve dengi okul mezunu olan astsubaylara bir derece veya bunlardan birinci
dereceye gelmiş olanlara üç kademe, iki yıl süreli
yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara iki kademe, üç
yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara bir
kademe, dört yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan
astsubaylara iki kademe ve EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık
Gösterge Tablolarına tabi iken 109 uncu madde hükümlerine göre subay
naspedilmiş olanlara iki kademe ilave edilmek suretiyle yapılır.
Lise ve dengi okul mezunları ile iki yıl süreli yükseköğrenimi
tamamlamış olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten sonra en az dört yıl veya daha fazla süreli yükseköğrenimi
bitirenler hakkında bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları derece
ve kademeye iki kademe ilave edilerek intibak yapılır. Bu maddeye
göre intibak işlemi yapılanlar hakkında 137 nci maddenin
intibaka ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu maddenin birinci fıkrası,
emekli oldukları tarihteki öğrenim durumları esas alınmak
suretiyle, EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge
Tablolarına tabi olan astsubaylar ile bunlardan 109 uncu madde hükümlerine
göre subay naspedilmiş olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdi
tarihten önce bu görevleri üzerinden emekli, adi malullük veya vazife
malullüğü aylığı ile dul ve yetim aylığı
alanlar için de uygulanır.
Bu
madde uyarınca yapılacak intibak ile buna bağlı ödemeler üç
ay içinde sonuçlandırılır. Bu kapsamda emeklilik keseneği
veya kurum karşılığı veya sigorta primi (genel
sağlık sigortası primi dâhil) çalışan ve işveren
paylarında oluşacak fark tutarı, gecikme cezası, gecikme
zammı veya faiz uygulanmaksızın, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içinde ilgili kurumlar tarafından
Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenir. Bu maddenin uygulanması nedeniyle geriye
yönelik olarak herhangi bir ödeme yapılmaz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlu.
Buyurun
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sıra sayısı 12 olan Kanun Teklifinin
4üncü maddesiyle ilgili önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu, Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen bir teklif. Cuma günü
biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuyu görüştük. Biliyorsunuz,
çarşamba ve perşembe akşamları gece üçte evimize gittik, bu
konularla ilgili olarak da yeterli çalışmalar yapılmadı.
Bunlar, bürokrasinin son anda bize getirdiği, aslında tasarı olarak
gelmesi gerekirken teklif olarak gelen, ilgili kurumlara da
sorulmamış, ilgili kurumlar tarafından yeterli
hazırlık yapılmamış, görüş
alınmamış, yanlış olarak burada görüşülen
konular. Ama aciliyeti var, personel konuları, özlük haklarıyla
ilgili olarak iyileştirmeler getiriyor, onun için biz de Plan ve Bütçe
Komisyonunda da kabul ettik, burada da muhalefet etmiyoruz. Ama bununla ilgili
olarak şunları söylememiz gerekir: Bu 926 sayılı Kanun
çerçevesi içerisinde bir geçici madde ilave ediyoruz ve astsubaylara hem kademe
hem de intibaklarıyla ilgili bir iyileştirme yapıyoruz bunlarla.
Yalnız burada dikkat etmemiz gereken husus kazanılmış
haklarının, astsubayların şimdiye kadar olan
kazanılmış haklarının da korunması. Buna
özellikle dikkat etmemiz gerekir ki bizim önergemiz de onunla ilgiliydi.
Kazanılmış hakların bir kere saklı kalması
lazım. Komisyon ve Hükûmet buna katılmadı ama çok doğru
yapıldığını düşünmüyorum. Ayrıca, bütün
bunlar yapılırken böyle alelacele yapılmaması gerekiyor,
bir bütünlük arz etmesi gerekiyor. Biraz sonra yine bir konuşmamda
anlatacağım. Er ve erbaşlarla ilgili olarak
yaptığımız düzenleme astsubaylardan daha fazla bir ücret
artışı getiriyor diye normaldeki, şimdiki sistemi, cari
sistemi değiştirdik, farklı bir sistem getirdik. Bunlar
yanlış işler. Bunlar, tabii, bütün sistemi bozan, altüst eden
işler. Bunların düzeltilmesi lazım.
Ben
bu vesileyle -ki bu tür kanunlar ilgili kurumların da masaya
yatırılmasını, ilgili kurumların bir gözden
geçirilmesini gerektiriyor- bakın astsubaylarla ilgili çok kısa
olarak mevcut sorunları söyleyeyim. Sayın Bakan da biliyordur ama
askerlik gittikçe önemli hâle geliyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin durumu
gittikçe önemli hâle geliyor. Bunlar da, bunun içerisinde de astsubaylar lider
kadrosunun, ordu içerisindeki lider kadrosunun dörtte 3ünü oluşturuyor.
Onun için, astsubayların sorunlarını bilmemiz ve bunlarla ilgili
olarak da gerekeni yapmamız lazım.
Astsubayların
görev ve makam tazminatlarıyla ilgili önemli bir sorun var,
intibaklarıyla ilgili sorun var. Burada bazılarını
düzeltiyoruz ama yeterli değil. Başlangıç derecesinin 9/1
olması yerine, diğer memurlarda olduğu gibi 9/2den
başlatılmasını kendileri istiyorlar çünkü aynı
durumda, aynı eğitimde olanların durumu bu, 9/2den
başlatılıyorlar. Maalesef, bu, astsubaylarda mağduriyete
yol açıyor daha sonraları.
Yine,
emekli maaşlarına yansımıyor. Mesela bir subay
aldığı maaşın, cari aldığı
maaşın yüzde 80-85iyle emekli oluyor, astsubaylar 45-50siyle emekli
olabiliyor. Yani aldığı maaşın yarısı kadar,
yarısından da düşük bir maaşla emekli oluyor. Bu da büyük
bir sıkıntı yaratıyor.
Astsubaylarla
ilgili olarak personel kadro düzenlemesi yapılması gerekiyor ve
Disiplin Kanununun -astsubaylarla ilgili olarak- insan haklarına ve
Anayasaya göre yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bütün bunları
yapmamız lazım.
Subaylarla
kıyaslayınca astsubayların durumunu, değerli
arkadaşlar, ödenen tazminatlar, temsil tazminatı, görev
tazminatı, makam tazminatı, kadrosuzluk tazminatı,
komutanlık tazminatı, komutanlık kursu tazminatı, tümü
subaylarda var, astsubaylarda yok. Hâlbuki fiilî olarak astsubaylar ordu
içerisinde çok önemli görev yapan kadrolar. Onların bu
durumlarının iyileştirilmesi, sorunlarının çözülmesi
gerekiyor.
Bundan
sonraki konuşmamda bu konulara biraz daha ayrıntılı olarak
gireceğim. Bu vesileyle herkese saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
4üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
4üncü
madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, şimdi önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
5inci maddesinde yer alan 31 Aralık 2016 ibaresinin 30 Haziran 2016
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Müslüm
Doğan
Diyarbakır Diyarbakır İzmir
Sibel Yiğitalp Mithat
Sancar Kadri
Yıldırım
Diyarbakır Mardin Siirt
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
5inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Ali Özcan Tahsin
Tarhan Dursun
Çiçek
İstanbul Kocaeli İstanbul
Kemal Zeybek Haydar
Akar Lale
Karabıyık
Samsun Kocaeli Bursa
MADDE 5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun geçici 55 inci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde
yer alan 31 Aralık 2015 ibaresi 31 Aralık 2017 şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin Çerçeve 5inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Haberal Zihni
Açba Erkan
Akçay
Ankara Sakarya Manisa
Ruhi Ersoy Ahmet
Selim Yurdakul Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Osmaniye Antalya Hatay
MADDE 5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun geçici 55 inci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
30 uncu maddede öğretim üyeleri için öngörülen emeklilik
yaşı, öğretim görevlilerinin istekleri hâlinde yetmiş iki
yaşın doldurulduğu tarihtir. Bu uygulama, 31 Aralık 2023
tarihine kadar devam eder.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen Ankara Milletvekili Erkan Haberal.
Buyurun
Sayın Haberal (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
HABERAL (Ankara) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5inci
madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Ülkemizde
109 devlet üniversitesi, 76 vakıf üniversitesi, 8 vakıf meslek yüksekokulu
olmak üzere, toplam 193 üniversite bulunmaktadır. Askerî
yükseköğretim kurumları, Emniyet teşkilatına
bağlı yükseköğretim kurumu, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti üniversiteleri ve özel statülü devlet üniversiteleri de
düşünüldüğünde, ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim veren
kurumlarımızın sayısı oldukça
artmıştır. Yeni yükseköğretim kurumu açılması
demek, yeni programların açılması demektir. Yeni açılan
veya açılacak programların da açılma kriterlerinde, öğrenci
alımlarında, öğretim üyesi sayısı ve durumu da
önemlidir.
2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 30uncu maddesi hem vakıf
hem de devlet üniversitelerini kapsamaktadır. Ancak öğretim üyeleri
devlet üniversitelerinde 67 yaşını doldurduklarında emekli
edilirken vakıf üniversitelerinde 67 yaşından sonra da hâlâ
hizmet verip çalıştırılmaları devlet üniversitelerinde
ise 67 yaşından sonra emekliye sevk edilmeleri en temel olarak
eşitlik ilkesine aykırıdır.
Ayrıca,
doçentlik sınav jürisinde görev alabilmek için, öğretim üyesinin
devlet veya vakıf üniversitesinde 2547 sayılı Kanunun
26ncı maddesi hükümlerine göre profesör olarak atanmış ve 72
yaşını doldurmamış olması şarttır.
5467,
5662 ve 5765 sayılı Kanunla kurulan üniversitelerde görev alanlar ve
yaş haddinden emekli olup vakıf üniversitelerinde
çalışanlar çalışmaları nedeniyle 72 yaşına
kadar doçentlik sınavlarında görev alabilmektedirler, devlet
üniversitelerinde ise 67 yaşında yaş haddinden emekli
edilmelerinden dolayı doçentlik sınavlarında görev alamamaktadırlar.
Öğretim üyesi profesörlerin doçentlik jüri üyesi olabilmeleri için 72
yaş son olarak belirlenmişken 67 yaşında yaş haddinden
emekli edilmeleri nedeniyle doçentlik jüri üyeliği yapamamaktadırlar.
Hayatını bilime adamış, öğrenci ve asistan yetiştirmiş,
unvanı profesör olan öğretim üyelerinin 67 yaşını doldurduğunda
çalıştıkları devlet üniversitesinden ilişiği
kesilmektedir. Akademik çalışmalara, bilim üretmeye, öğrenci ve
akademisyen yetiştirmeye devam etmek isteyen öğretim üyesi
profesörler bunun için farklı yol ve yöntem aramaktadırlar.
Başka meslekler için 67 yaş ileri bir yaş, emekliliği
çoktan gelmiş bir yaş dilimi gibi görünse de, akademik hayatta,
öğretim üyeliğinde bu böyle değildir. Bunun en önemli ve
anlamlı örneğini geçtiğimiz günlerde Profesör Doktor Aziz Sancar
69 yaşında Nobel Kimya Ödülünü alarak göstermiştir. Profesör
Doktor Aziz Sancar 69 yaşında North Carolina Üniversitesi Biyokimya
ve Biyofizik Bölümünde hâlen çalışmaktadır. Bu da gösteriyor ki
akademik dünyada bilim insanları her yaşta üretmeye devam etmektedir.
Yukarıda
sadece bir kısmını bahsettiğimiz sebeplerden dolayı,
devlet üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerinin 67 olan
emeklilik yaşının isteğe bağlı olarak, şayet
öğretim üyesinin kendisinin istemesi hâlinde 72 yaşına
çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bunların yanında,
ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının sayısına,
öğrenci kapasitelerine ve öğrenci mevcutlarına
bakıldığında öğretim üyesi sayısının
yeterli olmadığı görülmektedir. Doktorasını
bitirmiş öğretim üyesi adaylarının, yardımcı
doçent, doçent ve profesör kadrolarında atama kriterlerini
taşıdıkları hâlde bekletilen, ataması yapılmayan
akademisyenlerin norm kadrolara takılmadan ivedilikle
atamalarının yapılması, kadrolarının verilmesi,
bilim dünyasına, akademik hayata katkı sağlamaları
beklenmektedir.
Sayın
milletvekilleri, önergemize destek olacağınız umuduyla hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Haberal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Lale Karabıyık (Bursa) ve
arkadaşları
MADDE
5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun
geçici 55 inci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer
alan 31 Aralık 2015 ibaresi 31 Aralık 2017 şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Lale Karabıyık.
Buyurun
Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)
LALE
KARABIYIK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, önce, bir kavram kargaşası var, onu düzeltmek istiyorum.
Bu arada, belirteyim ki ben yirmi yedi yıl akademisyendim ve on dört
yılı idari görevlerle geçti. Bu nedenle, kamuoyunun yanlış
bilgilenmemesi açısından buradaki konuşmalarda, sosyal medyada
ve televizyon programlarında söylenen yanlış ifadelerden birkaç
tanesinin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi,
efendim, öncelikle, ilgili madde, bütün devlet üniversitelerinde
çalışan öğretim üyelerini değil, sadece yeni kurulan devlet
üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerinin 67 yaş
sınırını 72ye çıkarıyor.
İkincisi:
Bu maddede adı geçen, öğretim üyeleridir, öğretim
görevlileri değildir çünkü ikisi farklı kavramlardır.
Öğretim görevlileri zaten 65 yaşa kadar devam edebiliyorlar. Burada
adı geçen, öğretim üyeleridir, yardımcı doçent, doçent ve
profesör unvanında olanlardır. Onun için bunun altını
çizmek istedim çünkü sosyal medyada sanki hepsi uzatılıyormuş
gibi bir yanlış anlama var.
Şimdi,
önce, şu anda devlet üniversitelerinde 67 yaşını
doldurmuş öğretim üyelerinin ne yaptıklarını ifade
edeyim. 67 yaşını dolduran bir öğretim üyesi, eğer
tekrar ders vermeye devam etmek istiyorsa gerçek uygulamada, bütün devlet üniversitelerinde,
31inci maddeye göre, SGKyla ücretlendirilerek tekrar derse girebilmekte ancak
bunun için de bölümün olumlu karar vermesi lazım ki bu noktada da genç
öğretim üyeleri, bu konuda tercih etmiyorlar kendilerine ders kalsın
isteği sebebiyle. Peki, başka ne yapar 67 yaşını
doldurmuş bir öğretim üyesi? Eğer bulunduğu ilde vakıf
üniversitesi varsa orada ders verir ya da 67 yaşını dolduran
öğretim üyesi, uygulamada işte adı geçen gelişmekte olan,
yeni kurulan üniversitelere geçerek orada öğretim üyeliğine 72
yaşına kadar devam eder.
Şimdi,
konuyu başka bir açıdan alalım. Bu madde neden getiriliyor? Yeni
üniversitelerin akademisyen ihtiyacını karşılayabilmek için
ama ÖYP diye bir kavram var, Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı. Bakın, bu program özellikle yeni üniversitelere
öğretim üyesi yetiştirmek için açıldı ve 15 kadro tahsis
edildi. Burada, yeni kurulan devlet üniversitelerinde, takdir edersiniz ki
öğretim üyesi yetersizliğinden dolayı yüksek lisans ve doktora
programı yapılamamaktadır. ÖYPyle bu araştırma
görevlilerinin kadroları verilir yeni kurulan devlet üniversitelerine ama
-kontenjan dediğimiz çok teknik ayrıntıya girmeyeyim-
eğitimleri büyük üniversitede yaptırılır, daha sonra da o
büyük üniversitede, gelişmiş üniversitede doktorasını bitirenler
gelişmekte olan üniversitelerin kadrolarına yerleştirilir, iade
edilir. Şu anda gelinen noktada ÖYP programı feshedilmiş
durumda, bitmiş durumda ancak şu ana kadar yetişenlerin de
gittikleri illerdeki üniversitelerde kadroları yok. ÖYP çok
karışık bir şekilde şu ana kadar geldi, çok
mağdur verdi. Bir taraftan ÖYPnin ne olacağı belli değil.
Geçen hafta ÖYP kaldırıldı. dendi, ondan sonra bir beş
gün geçti aradan, dendi ki: ÖYPyle tekrar devam ediyoruz. Bir açıktan
atama dendi, sonra tekrar ÖYPye geçildi. Şu anda üniversitede enstitüde
öğretim gören 50/d asistanı var, 33 dediğimiz kadro var, ÖYP
var. Demek istiyorum ki aslında bir dekan, bir mekân
anlayışıyla kurulan bu üniversitelerde öğretim üyesinin
daha nasıl yetiştirileceği bile bir planlama dâhilinde
değil. Şu anda bir sonraki sene nasıl öğretim üyesi
alacağını, hangi yolla asistan istihdam edeceğini
üniversiteler bilmiyorlar. İşte bu konuda bir politikaya ihtiyaç var,
belirsizlik burada. Oysa vatandaş, çocuğunu üniversiteye gönderiyor
ama bu üniversitelerin henüz öğretim üyesi ihtiyacını nasıl
karşılayacağı dahi belli değil.
Son
olarak şunu ifade etmek isterim ki, lütfen, burada kalıcı,
sürdürülebilir bir politika geliştirmek lazım. Bunun gereğinin
altını çizmekte fayda buluyorum. İkincisi, tüm eğitim
kurumları, başta üniversiteler olmak üzere asla siyasetin arka
bahçesi olmamalıdır.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Karabıyık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesinde yer alan
"31 Aralık 2016" ibaresinin "30 Haziran 2016" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kadri Yıldırım
(Siirt) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırım.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
KADRİ
YILDIRIM (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrar, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Benden
önceki hatip, siyasetin arka bahçesi olmaması gerektiğine dikkat
çekti YÖKün ve yükseköğretimin. Aynı şekilde, YÖKün,
yükseköğretimin özerk ve özgürlükçü bir yapıya
kavuşturulmasının çok daha önemli olduğunu söyledi. Ben de
katılıyorum. Mardin Artuklu Üniversitesi ile YÖK arasındaki
bağlantıdan yola çıkacağım.
Bilindiği
gibi, Mardin Artuklu Üniversitesi bünyesinde kurulmuş olan Kürdoloji
Bölümü birçok ilke imza attı. Bu bölüm, ilk kez lisans bölümünü yürüttü,
ilk kez yüksek lisans bölümünü yürüttü. 1.500 civarında mezun verdi. 40
kadar kadrolu öğretim elemanı yurt içinden ve yurt
dışından istihdam etti. Sayın Millî Eğitim
Bakanımız buradadır. Biliyor. Kendileriyle görüşmelerimiz
oldu. Millî Eğitim Bakanlığının seçmeli Kürtçe
derslerini bu bölümümüz hazırladı.
Sıra
doktora programına geldiğinde, bunun için YÖKe müracaat ettik.
İki yıl geçti. Hâlâ bu doktora talebimize bir cevap, bir onay
verilmedi. Oysa Mardin Artuklu Üniversitesinin dışında da
bazı üniversitelerin bünyesinde Kürt dili bölümleri
açılmıştı. Bu üniversitelerde hiçbir Kürdoloji kadrosunun
altyapısı olmamasına rağmen, bunlara doktora programı
onayı verildi. Bunu anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum. Eğer
sorun ben idiysem, ben artık o bölümün başkanı değilim.
Üstelik Mardin Artuklu Üniversitesinde YÖK kendine yakın bir rektörü
atadı. Buna rağmen neden Mardin Artuklu Üniversitesi Kürdoloji
Bölümüne doktora onayı verilmiyor diye YÖK Başkanımıza bir
soru yöneltilmiş. Eğer doğruysa onun verdiği cevap -ki
teyit etmeye çalışacağım- gerçekten ibret vericidir. Zira,
YÖK Başkanımızın bu soruyu sorana şöyle cevap
verdiği söyleniyor: Kadri Hoca gitti ama onun kadrosu orada devam ediyor.
Ben o kadroya doktora onayı vermem.
Millî
Eğitim Bakanımız da burada, YÖK temsilcimiz de buradaydı;
özellikle buradan rica ediyorum, istirham ediyorum. İki yıl önceden
beri şartları taşımasına rağmen, ziyadesiyle
taşımasına rağmen, Mardin Artuklu Üniversitesi Kürdoloji
Bölümüne bir an önce doktora programının neden verilmediğini
soruyorum ve bir an evvel verilmesini rica ediyorum.
İkincisi,
bu yıl topu topu 179 Kürtçe öğretmen adayı atanmak üzere
müracaat etmiş. Bakın, öbürleri ümitlerini kesmiş olmalılar
ki müracaat etmediler, sadece 179 kişi müracaat etti. Sayın Millî
Eğitim Bakanımızdan bu 179 kişinin atanmasını
özellikle istirham ediyorum ki hiç olmazsa ümitleri bu atamayla birlikte
yeşersin.
Bunun
yanında, ana dilde eğitim konusunda, hem Millî Eğitim
Bakanlığı hem YÖK üzerine düşeni yapsın. Bakın,
birkaç gündür mektup ve telefon alıyorum bölgedeki kanaat önderlerinden.
Gerek ana dilde eğitim gerekse Kürt sorununun öbür boyutları
konusunda bu kanaat önderlerimizin muhatap alınması elbette ki
hepimizi sevindiriyor ancak bu halkın meşru temsilcileri olan HDP
vekilleri, hatta öbür vekillerimiz, öbür partilerimiz CHP ve MHPnin de
dışlanmamak üzere topyekûn bir muhataplık alınması çok
önemlidir. Çünkü sadece muhatap kesim olarak o saygın din adamları,
şeyhler dikkate alınırlarsa bu, bölgede büyük bir
ayrıştırmaya neden olur o kesim içerisinde. Yani, devlet
yanlısı âlimler, medrese meleleri, seydaları, şeyhler ve
seyitler bir de devlet yanlısı olmayanlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADRİ
YILDIRIM (Devamla) -
şeklinde bir kategorize oluşacak, bu da bölgede
ciddi bir sıkıntıya neden olacak ve o saygın insanlara
saygın olmayan bir gözle bakılacak. Bunun da dikkate
alınmasında büyük yarar görüyorum.
Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldırım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
5inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci
madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, bu yeni madde ihdasına
dair önerge şu anda elimde. Bu önergede hem 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortasıyla ilgili bir geçici madde
eklenmesi
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Duyamıyoruz Sayın Başkan,
duyamıyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) İsterseniz mikrofonu açın.
BAŞKAN
Buyurun, mikrofonu açayım.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) İktidar milletvekillerine açıyorsunuz,
muhalefete açmıyorsunuz.
BAŞKAN
Açıyorum.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, şu anda verilmiş olan bu önergenin içeriğine
baktığımız zaman hem 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunuyla ilgili geçici
madde eklenmesi olduğunu hem de 3213 sayılı Maden Kanununun
geçici 29uncu maddesiyle ilgili bazı düzenlemelerin
yapıldığını görüyoruz.
Biliyorsunuz,
İç Tüzüke göre, görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu
olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun
teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konamaz.
Şu anda da görüşülmekte olan bu temel kanunla burada bahsetmiş
olduğumuz ilgili kanunların herhangi bir ilgisi
olmadığı kanaatindeyiz.
Dolayısıyla,
bu değişiklik önergesini işleme
alamayacağınızı düşünüyoruz. Bu konuda Genel Kurulu
bilgilendirmek istedik.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.16
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
12
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet burada.
Hükûmetin
bir söz talebi vardır.
Buyurun
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunuyla ilgili bir
geçici madde teklifimiz oldu. Bu konuda maalesef garip bir durumla karşı
karşıyayız. 2 Aralık 2015 tarihinden itibaren Asgari Ücret
Tespit Komisyonuyla ilgili çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Asgari Ücret Tespit Komisyonuyla ilgili taraflar; işçi,
işveren ve kamu. Yaklaşık yirmi beş-yirmi altı gündür
bu çalışmalar devam ederken asgari ücretin 1.000 liradan 1.300 liraya
net bir şekilde gelmesi konusunda hemen hemen ortak bir mutabakata
varıldı. Çok doğal olarak 1.300 liralık asgari ücret
konusunda şöyle bir tablo ortaya çıktı: Özellikle işveren,
ciddi bir maliyetle karşı karşıya
kaldığını, normal tasarlanan asgari ücret
artışının her sene olduğu gibi enflasyon artı
üzerinde bir artış olması lazım geldiğini ama yüzde
30luk bir artışın ciddi bir şekilde maliyet
yüklediğini ve bunun rekabet gücünü azalttığını, onun
için kamu tarafından kısmen de olsa desteklenmesi lazım geldiğini
ifade etti. Yaklaşık üç dört ayrı oturum gerçekleştirdik ve
biz bunu Hükûmetle paylaştık.
Paylaştıktan
sonra en nihayetinde şöyle bir değerlendirme ortaya çıktı
ve bu değerlendirmeyi de Meclisimizde bir şekilde bir geçici
önergeyle birlikte ortaya koymak istedik. Değerlendirme şu: Bugün
yaklaşık 5,3 milyon asgari ücretli var yani Eylül 2015 tarihi
itibarıyla yaklaşık 5 milyon 300 bin asgari ücretli var. Ve bu
asgari ücretlilerin aldıkları maaş 1.005 lira. Eğer 1.300
lira bugün olsaydı, 1.000 lira ile 1.300 lira bandı arasındaki
asgari ücretli sayısı 8 milyon 520 bin olacaktı. Biz de
şunu sağladık: Bu 8 milyon 520 bin kişiye bir destek ortaya
koyalım. Çünkü, yüce Meclis şunu takdir eder ki mikro ölçekli
işletmelerin kendi içerisinde çalışanlarının yüzde
70i ile yüzde 75i arası asgari ücretlidir, yani özellikle küçük, orta
boy işletmelerin. Mikro ölçekli işletmeleri korumak adına bir
desteğin ortaya konulması, hem sivil toplum örgütleri hem
işveren tarafları hem girişimciler tarafından bizden istendi.
Tabii ki arkadaşlarımızın şöyle bir
değerlendirmesi var: Niçin bugüne kaldı? Yine takdir edersiniz ki
Türkiye bir bütçe yapıyor. Biz bu bütçe taslağı içerisinde neyi,
ne kadar karşılayabileceğimizi ve hangi maliyeti ne kadar
karşılayabileceğimizi düşünmeliydik. Yaklaşık bir
haftadır, on gündür, geçici bütçenin dışında, genel
bütçeyle ilgili çalışmalarımız bir noktaya geldi ve biz,
bugün ancak, bu bütçede ne kadar bir yükü işverenden alabiliriz diye bir
tabloyla karşı karşıya kaldık. İşverenin
ortalama yükü, bir asgari ücretli karşılığında toplam
yükü 274 lira. Bu 274 liranın bir kısmının
paylaşılması konusunda bir talepleri var. Bunu işçiler de
kabul ettiler ve ortak açıklama yaptılar. Gerek TÜRK-İŞ
gerekse de diğer sendikalar, özellikle Sayın
Başbakanımızın da katıldığı son
çalışma meclisinde Evet, bu makuldür çünkü eğer böyle bir tablo
ortaya çıkarsa kayıt dışına sevk eder, böyle bir tablo
ortaya çıkarsa -Allah korusun- işten çıkarmalar olur ve böyle
bir tablo ortaya çıkarsa Türkiye'nin dünyadaki rekabet gücü azalır.
diye bir iddia ortaya konuldu, ki bu iddia sabit ve doğru bir
iddiadır. Bunun üzerinden yaptığımız
çalışmalarda, bu 274 liranın bir kısmının genel
bütçe içerisinden karşılanması konusunda bir mutabakata
varıldı, daha doğrusu, Hükûmetimiz böyle bir karara vardı.
Ve bugün de bunu -yani 8 milyon 500 bin, toplam 12 milyon 800 bin
civarında aktif sigortalı sayısı var; 337 bin, 340 bin
civarında kamu çalışanı var, kamu sigortalısı
var, kamu işçisi var- toplam 13 milyonu aşan bir rakam üzerinden konuşuyoruz.
Şunu
yapabilirdik: Bütün ücretlilere bir pey verilebilirdi ama bunu yapmadık.
Sadece, burada, özellikle asgari ücretlilerin haklarını muhafaza
edebilmek ve asgari ücretli çalıştıran işletmelere bir
rahat hareket edebilme kabiliyeti sağlayabilmek ama bunu da istihdam için
yapabilmek. Bunu getirirken de şunu sağladık: Yine, bu
işletmelere önemli bir açılım daha ortaya koyduk ki bu da
istihdamı ve asgari ücretli sayısını, daha doğrusu,
istihdamı artırmaya yönelik bir anlayışı gerektirdi.
Geçen yıl -2015 yılında- kaç kişi
çalıştırıyorsa asgari ücretli, onun kapasitesinin
artırılmasına yönelik, eğer yüzde 10 bir artış
sağlayacaksa biz onu karşılayacağımızı da
taahhüt ediyoruz yani bu hem büyümeyi teşvik hem istihdamı
teşvik hem rekabeti teşvik açısından. Bütün bunları,
içeride, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzla, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubumuzla ve HDP Grubumuzla konuştuk ve anlattık, makul bir
şekilde bu değerlendirmeleri gerçekleştirdik. Ve en sonunda HDP
Grubu bizim aramızdan ayrıldı ve buna da makuliyetin
dışında hiçbir şey söylemedi, Bunu getirebilirsiniz. dedi
ve biz bunu getirdik.
Şimdi, şunu söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti
devletinde oturduğumuz bu Büyük Millet Meclisinin sorumluluğu olan
bir millet ve halk var ve bu süreçte, işçi-işveren ilişkilerinde
kamu asgari ücreti belirlerken -burada kamuda çalışan, geçmiş
dönemde bu meselelerin içerisinde olan çok kıymetli şahsiyetler de
var- hiçbir zaman bu, 30 Aralık ve 31 Aralığı aşmamıştır.
Şimdi, ilk kez böyle bir belirsizlik bizi yılbaşından
sonraya taşıyacak. Ben bunun doğru
olmadığını düşünüyorum ve bunun siyasi saikle
yapıldığını düşünüyorum. Bunun neresinde
işverene bir kıyak var? Tam tersi, bugün işveren belki
verdiğimize de itiraz edecek, Yetmeyecek. diyecek ve şu çok nettir
ki sadece bir kaos oluşturur bu, başka hiçbir şey
oluşturmaz. Çok doğru olmadığını ve bu
sorumluluğun bu Meclis tarafından alınmaması lazım
geldiğini de düşünüyorum. Netice itibarıyla, Bu, 1 Ocaktan
sonra, işte bildirgeler daha sonra verilsin
Niye böyle bir karmaşıklığın
içerisine girelim? Niye böyle bir yanlışlığın
içerisine girelim? Sebebi ne? Bunun mantıklısı ne?
Yani, ben İŞKURdan da Çalışma
Bakanı olarak sorumluyum. Birçok işveren şu anda, bir ay ihbar
süresi olduğu için, bu asgari ücreti taşıyamayacakları için
toplu işten çıkarmalara doğru yöneldi. Bunu mu yapalım
yani? Buna bir şekilde Hadi bunu gerçekleştirin, istediğiniz
gibi yapın. mı diyelim? Bunun çok yanlış olduğunu
düşünüyorum. Biz bu önergeyi geri çekeriz ama bunun doğru
olmadığını ve çalışma hayatında,
barış aradığımız çalışma hayatında
yeni bir kaotik durumun ortaya çıkacağını net bir
şekilde ifade etmek istiyorum ve bunun zinhar yani işverene bir
kıyak olarak nitelendirilmesini de son derece absürt bir
yaklaşım olarak değerlendiriyorum, haksız da bir
yaklaşım. Neresinde böyle bir davranış yapılabilir ki? Yani,
siyaseten birbirimize karşı olabiliriz ama milletten ne istiyoruz? 14
milyon insandan ne istiyoruz?
Beyler, biz maaşlarımızı bu insanların
verdiği vergilerden alıyoruz; asgari ücretliden de alıyoruz,
işverenin verdiği vergiden de alıyoruz.
Sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız. Ha, bunu
ocak ayından sonra da yapabiliriz fakat yapılan
davranışın, özellikle HDP Grubu tarafından yapılan
davranışın son derece yanlış olduğunu ve sorumsuzluk
içerdiğini ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon)
Yapılacak başka bir şey yok, herhâlde önergeyi geri çekiyoruz.
BAŞKAN Evet, önerge geri çekilmiştir.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
burada, tabii, Sayın Bakanın açıklamalarından sonra HDP
Grubu olarak konuya açıklık getirmek için bir açıklama yapmaya
ihtiyaç var çünkü bir kaosa sebebiyet vermek, absürt bir yaklaşım
içerisinde olmak gibi hiçbir Bakana da yakışmayan bir üslupla
konuştu.
BAŞKAN Buyurun yerinizden, mikrofonu açıyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Garo Paylan cevap verecek.
BAŞKAN Sayın Paylanın mikrofonunu açalım.
GARO PAYLAN (İstanbul) Değerli milletvekilleri, bu konuyla
ilgili önergeyi içeride görüştük ve biz eleştirilerimizi söyledik
sırasıyla. Ve nihayetinde Süleyman Sadi Bey İmzalayacak
mısınız? diye sorduğunda Hayır,
imzalamayacağız. dedim ve Partimle görüşeceğim. dedim.
Gerekçelerimi de söyleyeyim. Bir sefer, böyle bir önerge bugüne
bırakılmamalıydı tabii ki. Özellikle de böyle bir
yasanın, torba yasanın arasına sokulmamalıydı. Ve
diğer gerekçelerimiz de şu şekilde: Öncelikle uluslararası
rekabetten bahsetti Sayın Bakan. Bakın, asgari ücretin 1 Ocak
2015teki karşılığı yani bin liranın
karşılığı 462 dolar. O zaman da 950 küsur liraydı
sanıyorum. Şimdiki 1.300 TLnin karşılığı
442 dolar yani geçen senenin altındayız dolar
karşılığı olarak. Eğer ki uluslararası alana
mal satan işverenlerimiz varsa bu anlamda dolar
karşılığı daha az bir dolar ödüyoruz asgari ücretliye.
Bu tez bir sefer yanlış.
Kayıt
dışına sürüklemez çünkü herkes aynı rakamı ödeyecek.
Yıllardır işveren biliyoruz ki -piyasadan gelen insanlar var-
hep düşük gösterir yani şu anda 5,3 milyon asgari ücretle
çalışanın -hepimizin onaylayacağı gibi- üçte 2si
zaten asgari ücret almıyorlar, daha yüksek bir rakam alıyorlar;
yıllardır bu böyle ve işveren hem kamuyu bu anlamda zarara
uğratıyor hem de işçinin düşük gözükmesiyle emeklilik
hakkı dâhil pek çok hakkını gasbediyor.
Bir
maddemiz daha var önergede, içeride eleştirisini sunduğumuz. Zaten
asgari ücret dediğimiz açlık sınırının
altında olan hâlâ bir rakam. Yani şu anda açıklanan rakamlara
göre 1.400 lira civarında bir açlık sınırı var. 1.300
lira bunun altında. Bizim önerimiz seçim bildirgemizde 2 bin TLydi,
CHPnin önergesi 1.500 TLydi, MHPnin önergesi sanıyorum 1.600 TLydi.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - 1.400 lira.
GARO
PAYLAN (İstanbul) 1.400.
Bu
çerçevede zaten asgari ücret bu rakamların, bütün vaatlerin altında.
AKP bu anlamda vaadini yerine getirmiştir ve işverenler de
yıllardır düşük gösterdikleri asgari ücretin ilk kez vergisini
de karşılığını da işçinin hakkını
da emeklilik hakkını da karşılamak durumundadır. Bu
anlamda 10 milyar TL, bakın, kamuya bütçeden 10 milyar TL yük getirecek
bir adımı atacaktınız burada; 10 milyar TL tam.
Bu
çerçevede bu 10 milyar TLnin işveren tarafından ödenmesi ve sosyal
politikalar dâhil, eğitim politikaları dâhil, bu politikalara
harcanması yönünde talebimiz var. Bu anlamda bu önergenin çekilmesi
hayırlıdır ve bir daha da gelmemesini umut ediyoruz.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Komisyon
Başkanının bir söz talebi var.
Buyurun
Süreyya Sadi Bilgiç.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle
Sayın Paylan, Süreyya Sadi, onu bir düzelteyim; hani, Komisyonda da
beraber çalışacağız.
İkinci
olarak da içeride bunu konuştuk. İçeride mutabakat oluştuğu
içindir ki ben size imza atıp atmayacağınızı sordum,
aynı şekilde diğer gruplara da sordum. Bu Hükûmet
tarafından önerildiği için
Dikkat ediyorsanız bizim parti
grubumuzun milletvekilleri tarafından da değil de Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanının imzasıyla bu önergenin içeriye
sunulmasının sebebi de aynı şekilde diğer muhalefet
partisinden arkadaşlarımızın da bunun Hükûmet
tarafından verilmesi noktasında görüş bildirmelerinden
olmuştur.
Ayrıca,
en son önerge içeriye verilmeden önce de ben sizin ve Sayın Balukenin
önüne geldim, Asgari ücretle ilgili önergeyi veriyorum. dediğimde
Tamam. denildiği için de bu önergeyi götürdüm ben elimle teslim ettim.
Demek ki biraz daha net, işte, bu 5510, burada Madencilik Kanunu, ki yer
altı maden işletmelerinde, kömür işletmelerinde
çalışan madencileri de farklı şekilde kapsayan düzenlemeler
var diye bunları ayrı belirtmek gerekiyormuş ama bir dahaki
sefere o şekilde yaparız.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Baluken
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) - Bir açıklama yapmaya ihtiyaç var.
BAŞKAN
- Bitirelim ama lütfen.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben
de Sayın Komisyon Başkanının açıklamasını
hayretle dinledim. Yani, demin Plan ve Bütçe Komisyonu üyemizin içeride bu
önergeye onay verdiklerini ifade etmişlerdi. Komisyon üyemize
sorduğumuzda böyle bir onay vermediğini ifade etmişti.
Şimdi Komisyon Başkanı beni de dâhil ederek bu önergeye onay
verdiğimizi ve bir mutabakat sağlandığını ifade
ediyor. Bu bilgi kesinlikle doğru değildir.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Baluken, önünüze geldim sordum; bütün gruplara sordum, size de sordum.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Biz, bu kadar önemli konularda bu Meclisin
teamüllerine ve İç Tüzüke uygun bir şekilde yasama tekniklerinin
uygulanmasını hep savunduk, bundan sonra da savunacağız.
Böylesi önemli bir konuda siyasi partilerle görüşmeden, Komisyonda gerekli
tartışmalar yapılmadan böyle son dakika önergeleriyle getirip
burada ilgisiz bir şekilde tartışılırsa tabii ki Halkların
Demokratik Partisi muhalefetten gelen denetim yetkisini kullanır.
Kaldı ki sabahtandır yine hayretle dinliyorum,
sanki burada asgari ücretin 1.300 TL olmasını engellemişiz gibi
bir algı yaratılıyor. Ne alakası var?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Doğru.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) - Biz o ücretin daha fazla olması
gerektiğini düşünüyoruz ve bunu seçim bildirgemizde de ifade
etmişiz. Ama burada işverene binecek olan yükü hazineden
karşılamak demek, Türkiyedeki vergilendirme sistemi içerisinde bu
yükü tekrar yoksul, emekçi halklara bindirmek demektir. Bizim
açımızdan bu durumun kabul edilebilir herhangi bir yönü yoktur.
Kaldı ki bu, büyük, orta ve küçük ölçekteki işletmeler
açısından bir eşit rekabet ortamı falan da getirmiyor.
Hem yasama tekniği hem de içerik açısından bu
belirtmiş olduğumuz hususlardan dolayı bu önergenin çekilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
Yeni madde ihdasına ilişkin önerge geri çekilmiştir.
Şimdi, teklifin 6ncı maddesindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
6ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, şimdi bu
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
6ncı maddesinde yer alan Geçici Madde 12nin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Çağlar
Demirel Ayhan
Bilgen
Diyarbakır Diyarbakır Kars
Berdan Öztürk Burcu
Çelik Özkan
Ağrı Muş
"1)
1/1/2017 tarihine kadar, Hazinenin veya Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan deniz ve iç sularda veya bu yerlerden su alınarak karada
yapılacak su ürünleri üretim tesislerinde veya bu alanları ıslah
etmek suretiyle projeye dayalı olarak yapılacak su ürünleri
yetiştiriciliği yatırımlarında ihtiyaç duyulan su ve
su alanları ile deniz ve iç sulardaki su ürünleri istihsal
hakkının kira teknik şartları, süreleri ve yıllık
bedelleri, üretim yerlerinin özellikleri dikkate alınarak Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili sivil
toplum kuruluşlarının bağlayıcı görüşleri
doğrultusunda tespit edilir. Bu yerler, gerçek veya tüzel kişilere,
gelirleri il özel idarelerine, il özel idareleri kaldırılan illerde
ise genel bütçeye ait olmak üzere, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından ilgili
STKların görüşleri de alınarak kiraya verilir. Projeli olarak
yapılacak yatırımlarda ihtiyaç duyulacak karasal alanların
kiralama işlemleri fıkra hükümleri çerçevesinde
taşınmazın maliki kuruluş tarafından
yapılır. Bu maddenin uygulanmasına ve kiralamalara ilişkin
usul ve esaslar Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle
belirlenir."
BAŞKAN
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Ali Özcan Tahsin
Tarhan Dursun
Çiçek
İstanbul Kocaeli İstanbul
Kemal Zeybek Haydar
Akar Haluk
Pekşen
Samsun
Kocaeli Trabzon
Madde
6 - 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı Alacakların
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun geçici 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Geçici
Madde 12 - (1) 1/1/2017 tarihine kadar, Hazinenin veya Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan deniz ve içsularda veya bu yerlerden su
alınarak karada yapılacak su ürünleri üretim tesislerinde veya bu
alanları ıslah etmek suretiyle projeye dayalı olarak
yapılacak su ürünleri yetiştiriciliği
yatırımlarında ihtiyaç duyulan su ve su alanları ile deniz
ve içsulardaki su ürünleri istihsal hakkının kira teknik şartları,
süreleri ve yıllık bedelleri, üretim yerlerinin özellikleri dikkate
alınarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığınca tespit edilir. Bu yerler, gerçek veya tüzel
kişilere, gelirleri il özel idarelerine, il özel idareleri
kaldırılan illerde ise genel bütçeye ait olmak üzere, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
kiraya verilir. Projeli olarak yapılacak yatırımlarda ihtiyaç
duyulacak karasal alanların kiralama işlemleri bu madde hükümleri
çerçevesinde taşınmazın maliki kuruluş tarafından
yapılır. Bu maddenin uygulanmasına ve kiralamalara ilişkin
usul ve esaslar Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının görüşü alınarak Maliye
Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz almak isteyen Trabzon Milletvekili Haluk
Pekşen.
Buyurun
Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; bu, esasen
konuşacağımız konu, belki de Parlamentonun gündeminde özel
olarak belirlenmesi ve uzun bir süre tartışılması gereken
bir konu.
Bizim,
Türkiye'nin Mısır'la ilişkilerinin bozulduğu tarihe,
bozulduğu şekle ciddi anlamda bakmamız gerekiyor.
Türkiye-Mısır ilişkileri tam da Türkiye'yle Mısır
arasında Akdeniz'in ekonomik bölgeler paylaşım sözleşmesi
imza aşamasında bozulmuştur. Bunun önemi nedir? Bunun önemini
size teknik verilerle anlatayım.
Güney
Kıbrıs Rum Yönetiminin gaz arama, petrol arama için sözleşme
yaptığı enerji şirketi açıklamasında 5 ila 8
trilyon kübik fit doğal gaz rezervi bulduk. demiştir. Bunun Türkçe
meali şu: Avrupa Birliğinin tam yüz yıllık gaz
ihtiyacını karşılayacak bir rezerv tespit edilmiş.
Peki, nerede tespit edilmiş bu rezerv? Tam da Akdeniz'de, Türkiye'nin de
ekonomik pay iddia ettiği sahanın içerisinde. Tam da bu aşamada
Mısır'da bazı şeyler oluyor, o, Mısır'daki bazı
şeylerden sonra Türkiye'yle Mısır'ın arası
açılıyor ve bugün gelinen noktada ne yazık ki o bölgedeki gaz
rezervi Türkiye'nin kontrolü dışında devam ediyor.
Esasında, bölgenin gaz rezervi bu bulunan rezerv değil tabii ki.
Birleşik Devletler Jeolojik Araştırma Kurumunun 2010 tarihli
raporunda, bizzat Doğu Akdeniz'de 1 milyar 763 milyon varil petrol,
223.242 trilyon fit metreküp gaz rezervi öngörüldüğü
açıklanmış.
Şimdi,
bunun önemi, demek ki Akdeniz bölgesinde şu anda görüşmesi devam eden
iki anlaşma var. Bir, İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve
Yunanistan arasında Akdeniz'in ekonomik paylaşım
anlaşması var. Böyle bir anlaşmada Türkiye'ye öngörülen ekonomik
saha, Antalya Körfezi, buraya mahkûm edilmesi. Ama eğer bu
anlaşmanın dışında Türkiye yeni bir aktör olarak bu
işin içerisinde kendi ekonomik alanlarını koruyacaksa mutlaka
bugünkü Mısır'la diyaloglarını kurması gerekiyor. Bu
Hükûmet İsraille hangi gerekçelerle diyaloğunu geliştirdiyse,
emin olun ki daha büyük bir gerekçe Mısır için de geçerli.
Mısırla eğer biz Akdenize ilişkin Deniz Hukuku
Sözleşmesini imzalayamaz isek, yine, münhasır ekonomik bölge
sözleşmelerini imzalayamaz isek bilin ki balıkçılık da,
petrol de, gaz da bir daha o bölgede konuşulamaz hâle gelir.
Şimdi
gelelim bu önümüze gelen yasa metnine ilişkin duruma. İki temel
çıkış noktası vardı: Bir, teknelerin
sayısını azaltacaktınız, 21 binden 16 bine
düşürecektiniz. Bu büyük bir projeydi balıkçılığa
ilişkin ama ne yazık ki o projeyi yolda bıraktınız.
Balıkçıların büyük bir kısmı fiilen battı, bunu
biliyorsunuz, tekneler doğru dürüst denize bile çıkmıyorlar.
İki,
avlanma sezonu planlanacaktı. Bütün balık avcılarının
temel talebi av sezonunun 20 Ekim olarak, özellikle hamsi avının 20
Ekim olarak belirlenmesiydi ama maalesef bu belirlenmedi. Şimdi, Karadenizde,
özellikle Karadeniz Bölgesinde, balıkçılıkla uğraşan
esnafın büyük bir kısmı, son derece büyük teknelerle, son derece
gelişmiş teknelerle yapılan kuralsız avcılıkla
neredeyse denizde balık tutamaz bir noktaya gelmiş. Bir uygulama
yapıldı Hükûmetiniz döneminde, işte, çinekop avına bir
yasak getirildi. Niçin? Denildi ki: Çinekopları bu süre içerisinde
avlattırmazsak biraz daha büyüyecek, bunlar lüfer olacak.
Arkadaşlar, böyle olmadığını gördüm, ortada lüfer de
yok, başka da bir şey yok. Niye? Çünkü Türkiyenin sürdürülebilir bir
su ürünleri projesi de, politikası da yok, maalesef yok. Türkiye AKP
iktidarına 5 büyük sektörle teslim edildi, hâlâ 5 büyük sektör var. Bu 5
büyük sektörden bir tanesi de Rusya krizinden sonra ciddi bir sorun
yaşamak üzere devam ediyor. Eğer Türkiyede gerçek anlamda bir çözüm
üretilecekse, su ürünleri ve deniz ürünlerine ilişkin bir çözüm
üretilecekse bunun mutlaka bir devlet politikasına dönüştürülmesi
gerekiyor, AKPnin de böyle bir kaygısının
olmadığını düşünüyoruz.
Sahaların
kiralanması ise zaten bugüne kadar olduğu şekliyle
yandaşların elindeydi, yandaşların elinde olmaya devam
edecektir. Türkiye bunları konuşmaya devam edecektir.
Çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
6ncı maddesinde yer alan Geçici Madde 12nin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"1)
1/1/2017 tarihine kadar, Hazinenin veya Devlet Su İşleri Gene!
Müdürlüğünün mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan deniz ve iç sularda veya bu yerlerden su alınarak karada yapılacak
su ürünleri üretim tesislerinde veya bu alanları ıslah etmek
suretiyle projeye dayalı olarak yapılacak su ürünleri
yetiştiriciliği yatırımlarında ihtiyaç duyulan su ve
su alanları ile deniz ve iç sulardaki su ürünleri istihsal
hakkının kira teknik şartları, süreleri ve yıllık
bedelleri, üretim yerlerinin özellikleri dikkate alınarak Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili sivil
toplum kuruluşlarının bağlayıcı görüşleri
doğrultusunda tespit edilir. Bu yerler, gerçek veya tüzel kişilere,
gelirleri il özel idarelerine, il özel idareleri kaldırılan illerde
ise genel bütçeye ait olmak üzere, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından ilgili
STKların görüşleri de alınarak kiraya verilir. Projeli olarak
yapılacak yatırımlarda ihtiyaç duyulacak karasal alanların
kiralama işlemleri fıkra hükümleri çerçevesinde
taşınmazın maliki kuruluş tarafından
yapılır. Bu maddenin uygulanmasına ve kiralamalara ilişkin
usul ve esaslar Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle
belirlenir."
İdris Baluken (Diyarbakır) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken.
Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
bu maddede yapılan düzenleme, geçici süre uzatılmasına gidilmesi
aslında olumlu bir düzenleme ancak konuyla ilgili kalıcı
çözümler üreten bir kanun maddesiyle karşı karşıya
değiliz. Kaldı ki bu madde, ilgili, asıl komisyonda da
görüşülmeden buraya gelmiş durumda. Bu, yasama tekniğinin
demokratikliği açısından son derece sorunlu bir durum. Yani
komisyonlarda siyasi partilerin görüşleri doğrultusunda yapılan
bu düzenlemelerle ilgili birtakım palyatif çözümlerden çok,
kalıcı çözümler içeren yasa hazırlıkları Genel Kurula
getirilirse bu konuda daha faydalı işler yapılır
düşüncesindeyiz.
Biliyorsunuz,
biz devletin tüm karar alma süreçlerinde yerel inisiyatiflerin, yerel
yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin fikirlerinin
alınmasını önemsiyoruz. Burada maalesef, getirilen yasal
düzenlemelerin hiçbir tanesinde ilgili meslek örgütlerinin ya da sivil toplum
örgütlerinin ya da yerel yönetimlerin herhangi bir şekilde karar
süreçlerine başvurma gibi bir durumu söz konusu olmadığı
için de bu şekilde sorunlu maddeleri, sorunlu düzenlemeleri, eksik
düzenlemeleri görüşmek zorunda kalıyoruz. Yani bir olumlu düzenleme
yapıyorsunuz ama yeterince istişare etmediğiniz için, komisyonda
yeterince tartışmadığınız için maalesef, yetersiz
bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer
taraftan, genel olarak bu tarz düzenlemeler yapılırken hiç dikkate
alınmayan bir şey var. Yani ekolojik duyarlılık, azami kâr
hırsına karşı doğayı ve çevreyi korumayı
amaçlayan bir perspektif hiçbir zaman AKP hükûmetleri döneminde
karşımıza çıkmadı. Böyle olduğu için de maalesef,
ülkemizin birçok yerinde çok ciddi sorunlarla karşı karşıya
kalıyoruz. Yani yerele sorsanız, sivil toplum örgütlerine
sorsanız, birazcık ekolojik duyarlılığınız
olmuş olsa bütün ülkeyi bir HES mezarlığı hâline
çevirmezsiniz, Karadenizin doğasını HESlerle talan etmezsiniz,
Yırcada insanların karşı çıkmasına rağmen
zeytinlikleri tamamen tahrip etmezsiniz, zeytin ağaçlarını bir
para gibi, bir para kaynağı gibi görüp orada bir doğa
katliamı, bir ağaç katliamı yapmazsınız. Böyle
düşündüğünüz için de maalesef, nükleer santraller kurarken, bu
ülkenin limanlarını sermayeye peşkeş çekerken, madenlerini
birilerine, yandaş çevrelere verirken hep yerele rağmen siz
birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz ve bu düzenlemeler de işte
buradan çıkarmış olduğunuz palyatif yasalara
sırtını bağlayarak sorun alanları olmaya devam ediyor.
Örneğin,
seçim bölgemden ben örnek vereyim. Licede, bu geçen bir yıl önce,
biliyorsunuz, büyük karakol ve kalekol protestoları olmuştu. Licenin
her tarafında zaten karakollar var, kalekollar var. Ancak, devletin,
Hükûmetin burada Biz Diyarbakıra, Liceye bütçe ayırıyoruz,
ödenek aktarıyoruz. dediği kalemlerin büyük bir kısmı yeni
kalekolların inşaatına gidiyor. Oysa, Licede kırk yıl
önce olan bir depremden dolayı hâlâ insanlar geçici prefabrik evlerde
oturuyorlar. Yani, Liceliye sorsanız, kırk yıldır devletin
yapması gereken kalıcı konutu, barınma
ihtiyacının karşılanmasını sizden isteyecek ama
ona sormadığınız için siz Licenin temel ihtiyacının
sanki yeni karakollar, yeni kalekollar olduğu üzerinden hesaplar yaparak
maalesef, sorunları derinleştiriyorsunuz. Şimdi, hani, bir
çatışmalı süreci gerekçe gösteriyorsunuz ama benim
söylediğim süreçte, çözüm süreci devam ediyordu, hiçbir çatışma
yoktu. Hiçbir çatışmanın olmadığı bir dönemde
Liceyi, Bingölü, Dersimi, Ağrıyı maalesef, karakollara,
kalekollara, güvenlik barajlarına boğdunuz.
Dolayısıyla,
bu yasama tekniğinin uygun olmadığı kanaatindeyiz. Olumlu
düzenlemeler yapmış olsanız bile, biz sivil toplum örgütlerinin,
meslek örgütlerinin, yerel dinamiklerin fikirlerine ne kadar
başvurmuşsunuz diye denetlemeye devam edeceğiz diyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
Birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları böylece
tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm, 7 ila 12nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci
bölüm üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Mehmet Günal.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan, ben şahsım adına
yapacağım konuşmayla birleştireceğim, en son
konuşacağım.
BAŞKAN
Tamam Sayın Günal.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Garo
Paylan.
Buyurun
Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın Başkan, Genel Kurulun
düzenini
BAŞKAN
Evet, arkadaşlar, lütfen, hatip kürsüye çıktı, hatibin
insicamını bozmayalım.
Buyurun
Sayın Paylan.
GARO
PAYLAN (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İkinci
bölüm, maddelerle ilgili söz almış bulunuyorum. Biz kanunun bütün bu torba yasa anlayışına veya
temel yasa anlayışına karşı
çıktığımızı söyledik. Bunun bir örneğini de
az önce gördük. Bu kadar önemli meselelerin araya
sıkıştırılmasının,
tartışılmadan, partimde tartışılmadan ortaya
konulmasının ne kadar yanlış olduğunu gördük. Az önce,
Türkiye'de 8,5 milyon insanı ilgilendiren bir önerge geldi. Onunla ilgili
içeride görüşmelerimizi yaptık. Evet, makul de olabilir. Ancak
beş dakika içinde 8,5 milyon insanı ilgilendiren bir maddenin burada
bu şekilde görüşülmemesi gerekiyordu bizce ve partimizde, bütün
partilerde ve komisyonda özellikle ayrıntılı olarak
tartışılması gerekiyordu. Umalım ki işçiden yana,
emekçiden yana bir şekilde tekrar gelir ve işçinin, emekçinin
hakkının, hep düşük gösterilen, hep maaşları
düşük gösterilen -bilirsiniz işveren olanlar- işçinin emekçinin
yanında olan bir şekilde bu maddeler gelir.
İkinci
bölüm maddelerine baktığımızda, can alıcı
noktanın burada öğretmen atamaları olduğunu
düşünüyoruz çünkü yalnızca 12.500 öğretmen ataması
öngörülüyor. Ancak biz şunu çok iyi biliyoruz: Hâlâ 300 bin derslik
açığımız var ve yaklaşık 150 bin öğretmen
açığımız var. Bu, Millî Eğitim
Bakanlığının tespitleri ve atama bekleyen 300 bin
öğretmen var. Bunlar eğitim fakültelerinden mezun oldular,
öğretmenlik haklarını elde ettiler.
Sayın
Başkan, siz de dinlemiyorsunuz ama buradaki durum bu ve bu şekilde
konuşulmaz.
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Sayın Başkan, yani hatibi dinleyemiyoruz.
BAŞKAN
- Sayın Paylan, siz konuşun.
GARO
PAYLAN (Devamla) Ama bu şekilde konuşulur mu efendim?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Biz dinliyoruz Sayın Paylan.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Genel Kurula hitap edin, dinliyoruz sizi.
BAŞKAN
Gürültü yok.
Evet,
sayın milletvekilleri, sayın hatibin insicamını
bozmayalım.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Herkes hazır ola mı geçecek seni dinlemek
için ya! Konuşsana kardeşim, dinliyoruz! Allah Allah!
GARO
PAYLAN (Devamla) Konuşsana! diye konuşma lütfen.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Dinliyorum kardeşim ya! Ben dinliyorum seni bak
burada.
GARO
PAYLAN (Devamla) Biraz sakin ol, biraz sakin! Sakin!
BAŞKAN
Sayın Paylan, Genel Kurula hitap edin siz.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Evet, Genel Kurula hitap et. Herkes dikkat kesilmek
zorunda değil ki.
BAŞKAN
- Buyurun.
GARO
PAYLAN (Devamla) Sayın milletvekilleri, en can alıcı nokta,
dediğim gibi, öğretmen atamaları. Yalnızca 12.500 öğretmen
atamasıyla kalmamalıydı, bu sayının biz 150 bin
olması gerektiğini düşünüyoruz çünkü yıllardır
öğretmen ataması bekleyen öğretmenler var ve intihar eden
öğretmenler var. Bu açıdan, öğretmenlerimizi öğrencileri
bekliyor. Öğrenciler de
Hâlâ 40, 50, 55, 60 öğrencinin aynı
sınıfta olduğu derslikler var. İvedilikle bu
öğretmenlerimizin atanmasını ve derslik sayısı
ortalamasının OECD rakamlarında olduğu gibi 20ye
düşmesini sağlamamız gerekiyor. Ben yıllarca okullarda
yöneticilik yapmış bir kişi olarak şunu söyleyebilirim:
20nin üzerine çıkan her sayıda eğitim kalitesi inanılmaz
bir şekilde düşer, geometrik oranda düşer.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) Doğru, 50nin üzerinde almıştık
Garo. 50-60tı sınıflar.
GARO
PAYLAN (Devamla) Evet.
O
açıdan, öğretmenlerimizi atayalım, derslik
sayımızı artıralım, eğitime para harcayalım.
Diğer
bir maddede tekrar askerî harcamaların artırılmasıyla
ilgili önerge var. İlk bölümde olduğu gibi, askerî harcamaların
artırılmasına karşıyız. Burada tekrar öyle bir
madde var. Bizler, maalesef, hâlâ -bütçemizin önemli bir kısmı- 22,6
milyar dolar askeriyeye harcıyoruz; topa, tanka, silaha harcıyoruz ve
bu rakamın -az önce bahsettiğim maddede- öğretmenlerimize,
çocuklarımıza, dersliklere harcanması gerekiyor. Ama umalım
ki çok dilli, ana dili temelli çok dilli eğitimde harcansın bu para
da.
Bakın, öğretmenler atanıyor, hepsi Türkçe eğitim
veriyorlar. Ben, mesela, Ermeni okullarında yıllarca eğitimcilik
ve yöneticilik yapmış bir kişiyim. Orada ana dili temelli çok
dilli eğitim yapıyoruz. Ermeniceyi de öğretiyoruz
çocuklarımıza, Türkçeyi de İngilizceyi de. Ana dili temelli
eğitim yapan öğrenciler ikinci dili de ulusal dili de evrensel dili
de çok daha kolay öğrenirler. Bu açıdan, bu atanan öğretmenler
de
Umalım ki önümüzdeki yıllarda yapacağımız bir
anayasayla, Türkiyede yaşayan ve yaşamaya çalışan, yok
olmakta olan dillerle ilgili de öğretmenler yetiştirilebilsin ve
atamalar yapılabilsin. Ana dilini öğrenen bir çocuk
İki Dil
Bir Bavul filmini seyreden vardır. Yalnızca ana dilini bilen bir
çocuğun yalnızca ulusal dili bilen bir öğretmenle
karşı karşıya kalması kadar pedagoji
dışı bir durum olamaz. Ama 2015 Türkiyesinde hâlâ biz
bunları yaşıyoruz. Tek kelime Türkçe bilmeyen bir çocuk ile tek
kelime Kürtçe bilmeyen bir öğretmeni karşı karşıya
getiriyoruz. O açıdan, ivedilikle ana dili temelli çok dilli eğitime
geçmemiz gerekiyor ve bu atanan öğretmenlerin bu çerçevede de
atamalarının yapılması gerekiyor. Tabii ki bunlar, hepsi demokrasi
meselesi, şu anda ondan maalesef, çok uzaktayız. Şu anda hâlâ,
bırakın eğitim meselesini, can güvenliği meselelerini
konuşuyoruz. İlgili maddeler de ne hikmetse -12 maddenin 5i- askerî
harcamalar, er, erbaş düzenlemeleri, savaş, Kıbrıs
düzenlemeleri. Bu açıdan, bu maddelerle ilgili değil, daha çok demokratik
maddelerle, demokrasiyi yücelten maddelerle, ana dili olsun, ana dili temelli
eğitim olsun, bu maddelerle ilgili görüşmelerin olması gerekiyor
ve bunların da böyle, torba yasalarla değil, Anayasa temelli olarak,
tabii ki bütün meseleleri, demokrasi meselelerimizi ele alacak yasalarla
olması gerekiyor.
Maddelerde gördüğümüz diğer bir eksiklik -mesela
kiralamalarla ilgili- bu ekoloji temelli bir bakış; maalesef, yok. Bu
ekoloji temelli bakışın olmamasıyla doğamız harap
olmaya devam ediyor. Bu kiralamalarda, baktığımızda, hâlâ
STKların, sivil toplum örgütlerinin, görüşleri alınmadan bu
maddeler geçiriliyor.
Diğer bir konuysa Yükseköğretim Kuruluyla ilgili.
Dediğim gibi, hâlâ vesayet kurumları hayatta. Bizlerin önümüzdeki
dönemde bu vesayet yasalarını, vesayet kurumlarını ortadan
kaldıracak, demokrasimizi geliştirecek anayasal bir bakışa
ihtiyacımız var. Biliyorum, bundan da çok uzağız, bu Meclis
çok uzakta çünkü iradesi büyük oranda şu anda saraydan gelecek
işarete göre. Hâlbuki bizler bu perspektifi ortaya koyabiliriz, iradeyi
buraya alabiliriz. Az önce olduğu gibi, torba yasalarla değil,
bütünleşik bir bakışla bu yasaların buraya gelmesi
gerekiyor. Bu açıdan, AKP Grubunun da CHP Grubunun da MHP Grubunun da
böyle bir perspektifle, Türkiye'nin demokrasi meselelerini ele alacak bir
perspektifle bakmasını arzu ediyorum.
Tekrar, 2016 yılının hepimize hayırlar getirmesini
istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Paylan.
Gruplar
adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlu.
Buyurun
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, bir buçuğa
doğru geliyor saat, konuşmak zor ama konuşmaya
çalışacağım, en azından tutanaklar için
konuşacağım, gelecekte bu konularla ilgili olarak...
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Biz dinliyoruz.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) En azından dedim, tabii ki sizler
dinliyorsunuz, teşekkür ederim.
Gelecekte
bu konularla ilgili olarak neler söylenmiş diye merak edenlerin de hiç
olmazsa doğru dürüst bir şeyler söylendiğini,
tartışıldığını görmesi lazım.
Sıra
sayısı 12 olan Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, biz bu teklif üzerinde Plan ve Bütçe Komisyonunda
uzlaştık. Bir torba kanun olmasına rağmen
uzlaştık ama buraya temel kanun olarak geldi, arkadaşlarım
da eleştirdi. Şimdi, bir torba kanunun bir de temel kanun olarak
getirilmesi aslında çok etik değil, hiç doğru değil,
yanlış. Bir de ilave olarak, bunlarla ilgili bu maddelerin çoğu
bütçeye yük getiren maddeler, özlük haklarıyla ilgili maddeler ama yine de
bir etki analizi olması lazımdı. Bütçeye ne kadar yük getiriyor,
götürüyor, bunları bilmemiz gerekirdi her maddeyle ilgili olarak, bunlar
da yok, böyle bir eksiklik de var.
Biraz
önce, Sayın Çalışma Bakanının teklif ettiği,
bütçeye 10 milyar liraya yakın yük getiren bir önergesi reddettik ama
orada hiç olmazsa ne kadarlık bir yük getirdiğini biliyorduk, burada
onları da bilmiyoruz, bilinmesi lazım. Doğrusu, bu tür kanun
maddelerinde bütçenin ne kadar yük aldığını veya ne kadar
rahatladığını bilmemizdir.
İkinci
bölüm 6 maddeden oluşuyor, 2si yürütme ve yürürlük maddeleri,
kalıyor 4 madde. 4 maddeye bakıyorum; birisi sosyal yardımlarla
ilgili, sosyal yardım ve dayanışma vakıflarıyla
ilgili, bir tanesi askerlikle ilgili, er ve erbaşlarla ilgili bir
düzenleme, bir tanesi iş sağlığı ve iş
güvenliğiyle ilgili, bir tanesi de Millî Eğitim
Bakanlığıyla ilgili, 12.500 öğretmen kadrosu tekrar tahsis
ediyoruz. Birbirinden farklı konular, farklı uzmanlık
alanlarının gerekli olduğu konular ve bunlarla ilgili olarak biz
gecenin bu saatinde konuşuyoruz. Komisyonda da -demin dediğim gibi-
konuşmadık, acele olduğu gerekçesiyle konuşmadık,
vatandaşımıza, çalışanlarımıza bir şey
verelim gerekçesiyle konuşmadık, getirdik. Tabii, böyle, faydalı
olması da mümkün değil. Etki analizini getirmiyorsunuz, ne getirip
götürdüğünü bilmiyoruz. Bir torba kanun olarak geliyor, temel kanun olarak
geliyor, alelacele geçiyor, ondan sonra da kanunlarla ilgili olarak yeniden,
yeni baştan düzenlemeler yapıyoruz. Eğer demin Çalışma
Bakanlığının getirdiği önerge kabul edilseydi 68inci
geçici madde olacaktı. Geçen belirttim, 5510 çıkalı yedi yıl
oldu, yedi yıldır uygulanıyor, yedi yılda 68inci geçici
madde olacaktı, zaten 109 maddelik bir kanun 5510. Böyle bir kanun
düzenlemesi olmaz, büyük bir saçmalık.
Şimdi,
sosyal yardım ve dayanışma vakıflarından
başlayayım. Sosyal yardım ve dayanışma vakıfları
tüm Türkiyede il ve ilçelerde bu sosyal yardımları yapan
vakıflar, oranın personeli eliyle yapılıyor bu
yardımlar. Düşünün, 20-25 milyar liralık sosyal yardım
yapıyor Türkiye devlet olarak, bu sosyal yardım ve
dayanışma vakıfları yapıyor, bu personel yapıyor
ama bunlar kamu personeli değil; bunlar -adı üzerinde- Medeni Kanuna
göre kurulmuş vakfın personeli, kamu personeli değil. Bu kadar
önemli bir görevi, sosyal yardım gibi çok önemli bir kamu görevini biz kamu
personeline vermiyoruz, iş güvencesi olan birilerine vermiyoruz, maalesef
sadece vakıf çalışanlarına veriyoruz; bu çok
yanlış. Bunların gerçekten kamu personeli olması
lazım, bunlara kadro verilmesi lazım, bunların iş güvencesi
olması lazım, bunların vatandaşın gelirini, giderini
çok iyi bilmesi, vatandaşı çok iyi takip etmesi lazım ve sosyal
yardımları hak edenlere bunlar eliyle verebilmemiz lazım.
Şu anda mükerrerlikler var, yanlış insanlara bunları
veriyoruz, birçoğu yanlış. Bu şekilde aslında, sosyal
yardımlarla ilgili çok da tasarruf olur. Bunlara kadro verilmesi
lazım, büyük bir sıkıntı var. 3294 sayılı
Kanunda belirtilen amaçları bunlar eliyle gerçekleştiriyoruz, bu
yanlış.
Bir
diğer konu -ikinci bölümde getirdiğimiz- yine, daha birkaç sene önce,
geçen dönem yaptığımız bir kanunla, İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunuyla ilgili. Onu
yaptık, bir yıl erteledik, şimdi bir daha erteliyoruz
bakın, bir daha erteliyoruz. Burada diyoruz ki: Eğer taşeron
alınıyorsa, devlette taşeron olarak birileri
çalışacaksa hangi işle ilgili alınıyorsa orada
çalışsın, temizlikçi olarak alınıyorsa temizlikçilik
yapsın, masa başına oturtulmasın -böyle
yapılıyor- ya da bir başka işte
çalıştırılmasın. Bunu da bir yıl erteliyoruz.
Bunun için, bunun yapılabilmesi için Maliye Bakanlığı veya
Özelleştirme İdaresinden 4734e göre izin alınması
gerekiyor. Buna ilişkin olarak kamu zararı doğarsa kamu
yöneticisinden alınması gerekiyor, onun sorumlu tutulması
gerekiyor, bunu da erteliyoruz. Hâlbuki bu önemli bir kanundu, iyi bir düzenlemeydi,
maalesef, bu ikinci ertelemeyi de yapıyoruz; bu da
yanlıştır.
Bir
diğer konu da -demin belirttim- 12.500 öğretmen kadrosu veriyoruz.
Aslında çok daha fazla, 100 bine yakın öğretmene ihtiyaç var, bu
kadroların daha da fazla artırılması lazım; bu da
eksik.
Bir
diğer konu da 8inci maddede geliyor. Er ve Erbaş Kanununun bir
maddesinde değişiklik yapıp onların
maaşlarını artırıyoruz. Ama biz de Plan ve Bütçe
Komisyonunda fark etmedik. Dediğim gibi, gece üçte çıktık, sabah
onda Komisyon toplandı, teknik bir konu, bilmediğimiz bir konu,
ilgili kuruluşlardan da görüş alınmamış. Şimdi,
bakın, şöyle bir şey yapılıyor: Mevcut duruma göre
eğer bir erbaş 2.418 lira alıyorsa yeni getirilen sistemle 2.700
lira alacak yani çok az bir artış söz konusu olacak. Orada tam olarak
değil de
Mesela, 2.736 lira alıyorsa normal, şimdiki sisteme
göre, değişmeyen sisteme göre 3.536 lira alması gerekiyor, yeni
getirilen sistemle 2.901 lira alıyor çünkü azaltıyoruz. Yani yeni
getirilen sisteme göre
Asgari ücretteki artışla getirilen onlar için
çok görülüyor ve sistem değiştiriliyor, azaltılması
sağlanıyor. Buna Evet. dememiz mümkün değil, sizlerin de
herhâlde Evet. demesi mümkün değil er ve erbaşlar için. Bu
yanlış bir iş. Bunun yapılmasının gerekçesi de
astsubaylara bu sefer daha fazla para verilmesi hâlbuki astsubaylara da
vermemiz gerekiyor. Astsubaylar ordunun yükünü biraz önce
anlattığım gibi- çeken insanlar, sıkıntıları
olan insanlar, onların muhakkak daha fazla para almaları gerekiyor.
Yine
bu konu gündeme gelmişken Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili
olarak -Sayın Millî Savunma Bakanı burada değil ama- demin Lale
Hocam bir soru sordu soru-cevaplarda ilk bölümde, dedi ki: Başikada ne
kadar asker vardı, ne kadar geri çektik? Sayın Bakan da başka
şeyler anlattı ama hiç bu soruya cevap vermedi, ne kadar asker çektiğimizi
söylemedi. Aslında çok üzerinde durulması gereken bir konu
Başika konusu çünkü bizim, ben hayattayken yaşadığım,
en önemli bozgunlarımızdan bir tanesidir bu konu, Başika
meselesi, çok üstünde durmamız ve tartışmamız gereken bir
konudur.
Başikada,
biliyorsunuz, IŞİD tarafından bir saldırı
yapıldı, 4 askerimiz yaralandı, Genelkurmay o zaman bir
açıklama yaptı. Ben Millî Savunma Bakanlığında bir
yirmi-yirmi beş sene önce bakan danışmanlığı da
yaptım, az buçuk askerî konuları da bilen birisiyim. Genelkurmay
Başkanlığının yaptığı açıklamada
şöyle bir cümle var: Yaşanan bu saldırı birlik
güvenliğinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. diyor.
Bakın Birlik güvenliğinin önemini bir kez daha ortaya
koymuştur. Yani Birlik güvenliği orada yoktur. diyor. Biz
istemedik oraya gitmeyi. diyor, bunun Türkçesi, tercümesi bu. Yanlış
bir iş yapılmıştır. Yani siyasi otoritenin
zorlamasıyla oraya gidilmiş, o sıkıntılar
yaşanmıştır. Bunlara çok dikkat etmemiz lazım.
Dediğim gibi, Başika bir bozgundur, son yıllarda
yaşadığımız en büyük bozgundur, büyük bir
sıkıntıdır. Bu konuları da gündeme getirip hep beraber
tartışmamız gerekiyor.
Başikayla
ilgili başka konular var. Irak-İran arasında çok önemli bir
mesele varken, Kerbelayla ilgili, sınır güvenliğiyle ilgili
onlar arasında büyük sıkıntı varken araya girdik,
aralarını biz düzeltmiş olduk Irak ile İranın; o da
yanlış bir zamanlamayla bu işi yapmış olduk. Yine buna
benzer, Başikayla ilgili eleştirilmesi gereken çok konu var,
eğer sıra gelirse bunları da müsaadenizle anlatacağım.
Herkese
iyi geceler diliyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.
Şimdi
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Mehmet Günaldadır.
Sayın
Günalın aynı zamanda şahsı adına da söz talebi
bulunmaktadır; bu iki söz talebini birleştirerek
kullandıracağız.
Konuşma
süresi on beş dakikadır.
Sayın
Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Maalesef,
uyardık -yani grup önerisi konuşulurken- bu kanun böyle çıkmaz
diye ama kanun yapma sürecimizin ne kadar sorunlu olduğunu, şu an
itibarıyla, Genel Kurula bakınca görüyorum. Yani Devam edelim,
etmeyelim. Devam edelim, bölümü de konuşalım. dediniz. Sayın
Bakan da bakıyor orada, onlar tam bilmediği için. Şu anda oylama
yok diye AKP Grubuna mensup arkadaşlarımız evin yolunu
tutmuş. Yani sizin adaletiniz bu kadar. Bak, MHP Grubundan arkadaşlarımız
bekliyorlar. Yani buradan bir saat tasarruf etmek için -ben buradan grup
başkan vekili arkadaşlara söylüyorum- bir kırk, elli dakika
tasarruf edelim diye gittiniz, şimdi siz bu adaletsizliği
yapınca yarın adalet mi beklersiniz? Yani böyle
Biz size dedik ki
yarın konuşalım. Biz diyoruz ki bundan temel kanun olmaz.
Olur. Bundan o olmaz. Olur. Bizim çoğunluğumuz var. Yani ondan
sonra da azınlık haklarını kullanınca Bunlar isyan
ediyor.
Sayın
Bakan açıklama yapıyor, güzel, usulen, içerik olarak
itirazımız yok ama usulün de bir çalışma şekli var Sayın
Bakan. Yani usulün bir çalışma şekli var, ona uymamız
lazım. Size söyledim. Bakın, burada Kanunlar Kararlar arkada.
Kanunlar Kararlar Daire Başkanı arkadaşımız Yok, bu
aykırı değildir, yaralayıcı bilmem ne, bunlarda bir
şey yoktur dediği zaman görevden alıyorsunuz. Ona da
uymuyorsunuz. E, biz söylüyoruz, onu dinlemiyorsunuz. Nasıl olacak, ben
anlamadım. Güzel, böyle Bizim çoğunluğumuz var, oluyor. ama o
kitapta öyle yazmıyor. Biz de gönderdik, geldi. E, şimdi, o gün öyle
bugün böyle olunca, maalesef, olmuyor; çifte standart oluyor.
Şimdi,
burada, ne güzel söylüyor, Sayın Bakan da söylüyor, milletvekilli
arkadaşlarımız da söylüyor: Asgari ücret değişsin.
Tamam, hepimiz dedik asgari ücret artsın diye. Hatta en düşük
verdiğiniz sizinki şu anda. Onu da hepimiz söyledikten sonra siz
milletin baskısıyla yaptınız.
COŞKUN
ÇAKIR (Tokat) Sahici
Sahici
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Ben, size, şimdi, burada başka açıklamalar
okurum.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bunlar iflah olmaz, boşuna kendini yorma!
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Sayın Davutoğlunun açıklamalarını
bir okuyun, siz, haziran seçiminden önce Sayın Davutoğlunun
açıklamalarını okuyun, TÜSİAD üyelerine ne dediğini,
bir okuyun.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Siz söylüyorsunuz, biz
yapıyoruz ama. Bizim sloganımız var Onlar konuşur, AK
PARTİ yapar. diye.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Diyor ki: Batarsınız
Batarsınız bu
asgari ücret buraya gelirse. Siz ne yapıyorsunuz, buna niye
karşı çıkmıyorsunuz? diye ispiyonlama yapıyor
arkadaşlar.
Şimdi,
dün öyle bugün böyle. İşimize geldiği zaman böyle olmuyor.
Sıkıntımız burada.
Bunun
içerisinde, maddelerde dedik ki içeriğine itirazımız olmayanlar
var, olanlar var. Ama bunun çıkması için bunu önceden getirin dedik.
Sayın
Bakan burada. Güzel, Asgari ücreti getirip koyalım. diyorsunuz. Bunun
içerisinde öyle bir şey yok ki. Önceden Bakanlar Kurulundan geçmiş.
Bakanlar Kurulundan geçerken asgari ücret yoktu. deseniz inandık. Peki,
ötekiler nerede? Sizin de imzanız vardır çünkü tasarı olarak
geldi. 5-6 maddelik bir şey geldi, bir teklif geldi; bir de 20 maddelik
bir daha tasarı geldi.
Şimdi,
oturup bunları bize doğru dürüst getirip anlatırsanız,
geçmişte birçok kanunu çıkardığımızı
söyledik. Bunun içerisinde eğitimle ilgili madde var, Yükseköğretim
Kanunuyla ilgili madde var ama hâlen daha geçici maddelerle bunu
yapıyoruz.
Sayın
Bakan, sizin de göreviniz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
olarak. Hâlen daha hangi meslek grubunda 2023e kadar, 2053e kadar Türkiye'nin
kaç tane hangi uzmanlık alanında, hangi mühendislik alanında ihtiyacı
var, belirleyip buna göre bir yükseköğrenim planlaması yapmadık.
Sekiz yıldır komisyonda söylüyorum, arkadaşlar biliyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kaç tane öğretmen ihtiyacı var, onu
belirleyemiyorlar da onu nasıl yapacaklar?
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Şimdi, bunu yapmıyoruz, efendim geçici
Şimdi,
hangi birini geçiciyle yapacağız? 72 yaşa kadar koyduk.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) On dört yılda kaç tane öğretmen
ihtiyacımız var belirleyemeyen bir iktidar, bunları yapabilir
mi?
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Tamam, güzel ama öğretim elemanı yetiştirme
programımızın neresi aksıyor, bunda ne var, bunları
bir çözelim. Hangi alanda kaç tane öğretim elemanı
ihtiyacımız var, hangi alanda kaç tane öğrenci almamız
lazım; bunların oturulup Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığıyla, Çalışma Bakanıyla, YÖK
Başkanıyla, Millî Eğitim Bakanıyla, Kalkınma
Bakanıyla bir belirlenmesi lazım diyoruz. Biz, hâlâ, gereksiz
tartışmalarla burada gündem belirliyoruz. Bizim söylediğimizin
özeti budur. Öğretmen kadrosu, tamam, verelim de Türkiye'nin hangi
alandaki öğretmen açığı ne kadar, şu andaki çıkan
mezunlarla bunları doldurabilecek misiniz? Yarın o mezunlar nereye
gidecek, hangi alanda fazlamız var, hangi alanda
açığımız var, bir çalışma yapalım diyoruz.
Yok. Niye? Biz çoğunluğuz, hepsini
Hani biliyorsunuz, her
seferinde geliyoruz, sene sonunda, yine dönem sonunda bir daha torba geliyor.
Bunların
tamamı yalapşap yaptığımız şeyleri
düzeltmekle ilgili arkadaşlar. Boşa zaman kaybediyoruz. E içinde
Şimdi, siz, temel eğitimi burada belli bir şeye sokmadan, sadece
Öğretmen açığını kapattık
Yine yetmedi,
tamamını atasak yine yetmeyecek.
Dolayısıyla
böyle Kanunu çıkardık, getirdik, son anda bu aceleden
yetiştirdik. demeyle bu iş olmuyor. E, yanında koyduk.
Efendim, diyoruz, işte, millî eğitime bağışla ilgili
var. Eee
Arkasından ajansların şirketleriyle ilgili var. Az
önce konuştum arkadaşlarla, gidip geliyoruz. Bunun içerisinde EXPO
2016 da var, bunun içerisinde İstanbul başkentiyle ilgili var,
Eskişehir kültür başkentiyle ilgili kurulan şirketler var. E,
şimdi, onu konuşurken söyledik, dinlemediniz. Gidiyoruz, geliyoruz
hâlâ eksiklikler tamamlanmıyor. İçindeki icra kurulunu ellemeyin,
kimse o yapsın dedik. Kavga edildi, Biz şu adamı istemeyiz.
diye. Şimdi, uygulamada aksıyor, yetişecek mi diye
bakıyoruz. Ülkelerle ilgili sorun çıkıyor. Neden? Kanunu
yaparken Biz biliriz, biz çoğunluğuz. diye yaptıkları
için.
Yani
enteresan
Şimdi, yeni arkadaşlar bilmiyor, kısaca söyleyeyim.
Antalya milletvekillerimiz var, belki onlar tamamını bilmiyordur. Ya,
adı çiçek EXPOsu, Botanik EXPO 2016, güzel. Türkiye'nin
tanıtımı için Antalya önemli, destek oluyoruz dedik hepimiz. Ama
içinden Çiçek İhracatçıları Birliğini atıncaya kadar
Osman başkan orada bakıyor, o zaman başkandı, o da
tarafıydı, şimdi milletvekilimiz. Ya, diyoruz ki kurumlar
burada, şahıslar değil, arkadaşlarımız o kurumun
başı. Kanunu yaparken yanlış çıkarırsanız
sonra uygulamada o aksaklıklar görülüyor. Filancayı sevmiyorum.
diye o kurumları çıkardık, şimdi koordinasyonda eksiklik
yaşadık. Niye? Çünkü uygulayıcı birimler onlar. Şimdi
de geliyoruz, diyoruz ki: Bunların paralarını uzatalım,
bunların şirketlerinin muafiyetini uzatalım. Yani gereksiz yere
burada bir sürü şeyle uğraşıyoruz. Niye? 2015
yapmışız o zaman, çünkü o zamana kadar bunlar zaten işini
bitirecek, ajansların ilgili şeyleri yapılmış olacak,
EXPO 2016yla ilgili de her şey bitmiş olacak, kayıtlara
geçeceğiz, 2015 sonuna kadar da İstanbulun da Antalyanın da işi
bitmiş olacak. Yani, bu kanunun maddesini 2015 koyarken ezbere
koymadık. Ama şimdi ne oldu? Yetişmedi. Neden? İşte bu
aksaklıklardan dolayı yetişmiyor.
Dolayısıyla,
kanun yaparken bunlarla ilgili yapmış olduğumuz
eleştirileri eğer dikkate alırsanız o zaman sorun olmaz.
Biz Yetmez ama evet. diyoruz ama yetmiyor hakikaten de yani Evet. diyoruz
ama yetmiyor, 1.300 lira yetmiyor. Daha bugün sabah yine baktım,
açlık sınırı 1.380 küsur lira, biz onun için 1.400
demiştik, 1.396ydı o günkü hesaplamalara göre. Kurumun biri öyle
hesaplıyor, biri böyle hesaplıyor, biz onu
hesapladığımızda 1.390 küsur liraydı iki tane kurumun
ortalamasını alınca. Şimdi 1.300 verdik, açlık
sınırının yine altında kalacak.
Dolayısıyla,
bunların hepsinin bir mantığı var. Bunları oturup
konuştuğumuz zaman, evet, maliyetiyle ilgili sorun olabilir,
onları başka yerden karşılarız, iş
adamlarına düşecek kısım olur, başka teşvikler
yapılır, sektörel öncelikler yapılır. Bunların
hiçbirisi yapılmadığı zaman, maalesef, bu sorunlar devam
ediyor.
Tabii,
yine, burada, askerlerle ilgili, uzman erbaşlarımızla, erlerle
ilgili düzenlemeler
Bizim de seçim beyannamemizde onların özlük
haklarıyla ilgili düzenlemeler var.
Yine,
aynı şekilde, taşeron işçilerle ilgili, iş
sağlığı güvenliğiyle ilgili taahhütlerimiz var.
Bunların yapılması lazım ama biz, bu şekliyle,
yıl sonuna sıkıştırılıp geçici maddelerle
uzatılmasına karşıyız. Bunların kalıcı
olarak çözülmesi lazım. Komisyonda da kısmen
arkadaşlarımızla bunu konuştuk. Şimdilik son bir defa
2016ya kadar uzatalım, Hükûmetin eylem programında da olan, eylem
planında da olan, Hükûmet programında da olan bazı hususlar var.
Gelin -madem bu rezaleti bugün yaşatıyorsunuz- hiç olmazsa ocak
ayından itibaren oturalım, alınması gereken önlemleri
çıkaralım diye kaçıncı defa söyledim, bilmiyorum;
tutanağı bir tarattıracağım, ondan sonra ortaya
çıkacak.
Gecenin
bu saatinde bunları konuşuyoruz ama herhâlde, böyle, Konuş
konuş, boşa. der gibi arkadaşların kimisi çıktı,
diğerleri de kendi arasında konuşuyor. Az önce Bülent Beyin
dediği gibi, biz de tarihe not düşmüş olmak adına bir defa
daha söylüyoruz: Eğer bu şekliyle giderse bu yasama döneminden çok
verimli bir sonuç almak
Hayırlara
vesile olsun diyeceğiz -2016 geliyor, 2015 bitiyor- her halükârda hepimiz
için hayırlı olsun diyoruz ama hayırlı olması için de
ders almamız gerekir. Yani Hiç, ders alınsaydı tarih tekerrür
eder miydi? diyor -daha dün, hepimiz burada, kendisini hayırla yâd ettik-
Mehmet Akif Ersoy. Tarih tekerrürden ibarettir ama ders alsak tekerrür etmez.
İnşallah 2015in bu son günlerinde bu dersi alır, 2016da biraz
daha tekerrürleri azaltırsınız diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Günal.
Şahıslar
adına son söz, Antalya Milletvekili İbrahim Aydın
Buyurun
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
İBRAHİM
AYDIN (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle Genel Kurulu sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Millî
şairimiz Mehmet Akif Ersoyu ölümünün 79uncu yıl dönümünde rahmetle,
saygıyla andık ve anıyoruz.
Hükûmetimizin
politikası her ilde bir üniversite anlayışı gereği
kurulan üniversitelerimizin tecrübeli akademik kadroya ihtiyaçları
vardır. Bugün Türkiyede 109 devlet üniversitesi, 84 vakıf
üniversitesi olmak üzere, toplam 193 üniversite bulunmaktadır. Esasen 67
yaşında üniversite öğretim üyelerinin emekliye
ayrılması ülkemizin bilimsel yönden gelişmesinin önünde duran engeller
arasındadır. Gelişmiş ülkelerde üniversite emeklilik
yaşı ülkemizden yüksektir. Mesela Nobel Kimya Ödülünü Profesör Aziz
Sancar Hocamız 69 yaşında almıştır. Türki
cumhuriyetlerde, Romanya gibi ülkelerde üniversite hocaları için emeklilik
yaş sınırlaması da olmadığını
hatırlatmak isterim.
Bu
geçici maddeyle, yeni kurulan üniversitelerimizin öğretim üyesi
ihtiyacını karşılamada önemli bir pay üstlenilmiştir.
Bu madde kapsamında, 15/12/2015 tarihi itibarıyla 133 öğretim
üyesi görev yapmaktadır. 72 yaşını dolduracak olan bu
öğretim üyelerimiz 1 Ocak 2016 tarihi itibarıyla emekli edilecektir.
2006 yılından sonra kurulan bu durumdaki 41 gelişmekte olan
devlet üniversitemizde görev yapmakta olan 133 öğretim üyesi 72 yaş
durumundan dolayı emekli edilecektir. Bu duruma mahal vermemek için, bu
düzenlemeyle, yeni kurulan üniversitelerin öğretim üyeleri için
altyapı sağlamlaştırılana kadar 72 yaş
sınırı uygulamasının bir yıl daha
devamının sağlanması uygun olacaktır.
Ayrıca,
kanun tasarısıyla er, erbaş ve askerî öğrencilerin
harçlıklarını da artırdık. 2003 yılından
önce mezun olan astsubayların emeklilik dereceleri 2nci dereceden 1inci
dereceye yükseltilerek durumları iyileştirilmiştir.
Millî
Eğitim Bakanlığınca 12.500 öğretmen kadrosu ihdas
edilecektir.
Yine,
Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından üniversite
öğrencilerine burs vermek amacıyla devam eden bağışlar
31/12/2016 sonuna kadar uzatılmıştır.
Bunların
hayata geçmesi ve vatandaşlarımızın yeni imkânlardan bir an
önce yararlanmasını önemsiyoruz.
Bu
görüşülen kanun tasarısının hayırlara vesile
olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Birleşime
üç dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.42
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 01.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)
------0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
12
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 30 Aralık
2015 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 01.46